You are on page 1of 147

CHUCK

PALAHNIUK
"Eğer bu kitabı okumaya niyetliyseniz vazgeçin Ken­
dinizi kurtarın. Televizyonda mutlaka daha iyi bir
şeyler vardır.
Burada anlattığım şeyler önce sizi kızdıracak Sonra
her şey daha da kötü olacak" uyarısıyla başlayan bir
roman elinizdeki..
Bütün dünyada büyük ilgi gören Döviiş Kulilfıifnün
yazarından. annelerle oğulları arasındaki sevgi ve
didişmeye, seksin bağımlılık yaratma gücüne. yaşlan­
manın dehşetine ve Amerikan Rüyası'nın arka sokak­
larına dair bir kitap Tıkanma...
Tıp Fakültesi'nden atılan Victor Mancini para kazan­
mak için şöyle bir yol tutturmuştuL Lokantalarda
boğazına takılan yiyecekle boğulma numarası yapıp,
kurtaran kişinin kendisinden sorumlu olmasını sağ­
lamaktadır. Böylece, kurtaran kahramanlaşmakta,
sıkıcı hayatının bir anlamı. arkadaşlarına gurur du­
yarak anlatacağı bir hikayesi olmakta. hayatını kur­
tardığı kişiden daha sonra da kendini sorumlu his­
sederek, ona sık sık yardım etmektedir.
Anlayacağınız. bir tür "sürekli kahramanlık" hali ..
Kendisini annesinin çocuğu gibi değil de rehinesi
gibi hissederek büyüyen. anne ve babaların "kitlelerin
yeni afyonu olduğunu" düşünen. Tann·mn olmadığı
bir dünyada. kutsal ve tecavüz edilmez olan annelerin
yeni Tann olduğunu iddia eden Mancini. bütün bun­
ları devrimci eğilimler taşıyan annesinin tedavi mas­
raflarını karşılamak için yapmaktadır. Boğulma nu­
maralarından fırsat buldukça iflah olmaz bir seks
bağımlısı olarak ilacını arar: Mastürbasyon yapma­
dığı her gün için eve bir kaya getiren arkadaşıyla
birlikte. hayatın sillesini yiyerek dağılmış insanlarla
birlikte olur...
Palahniuk. "Gösteri Toplumu"nun en veciz yazarla­
rından biridir. Çarpıcı, gerçekdışı, tutarsız ve anlam­
sız. Aynı zamanda müthiş bir hayal gücü ve yergi
kapasitesi eşliğinde ev, araba, televizyon ve kazan­
maya indirgenmiş hayatların içyüzüne bakar: bilinç­
altlarındaki genelevleri ziyaret eder ..

AYRINTl•YERALTI
ISBN: 978-975-539-379-7

11 1111 1 1
9 789755 393797 20TL
Asi l e r i n ,

k a y b ed en l er i n ,

h a ya 1 p e r e s t 1 er i n ,

k ü f ü r b a zla r ı n ,

gü nahkarla r ı n ,

beyaz z e n c i l e r i n ,

a ş a g ı t ı r ma n a n l a r ı n ,

yola ç ı kma kt a n çek i n meyen l e r i n ,

u ç u r u m d a n a t l a ya n l a r ı n . . .

d i 1 i, sesi

Yeraltı Edebiyatı ...


CHUCK PALAHNIUK Washington eyaletinin doğusundaki bir çiftlikte büyüdü. Bir
süre Eyalet Oniversitesi'ne devam ettikten sonra Oregon Üniversitesi'ne geçti ve Ayrı n t ı Yayı n l arı
öğrenimini orada tamamladı. üniversite yılları boyunca yazar olmayı aklından
bile geçirmedi. Geçimini F'reightliner adlı şirkette otomobil tamirciliği yaparak Yeral t ı Ed eb iyat ı
kazanmakta iken, l 996'da. arkadaşlarıyla birlikte devam ettiği bir edebiyat grubu
çerçevesinde Projeci Mayfıem (Kargaşa Projesi) adlı kısa hikayeyi yazdı Söz konusu
hikaye üç ay gibi kısa bir süre içinde Figfıı Club'a (1996) !Dövüş Kıılübü, Çev Elif
Tıkanma
ôzsayar. Ayrıntı Yayınları. 20001 dönüştü. ilk romanını yayımlatmayı başarana
kadar yayınevleri tarafından pek çok kez geri çevrildi. Genellikle adında "nehir" Cfıuck Pa/afıniuk
kelimesi geçen ağırbaşlı romanlara esin kaynağı olmuş bir coğrafyada. ilk romanı
büyük ses getirdi. Palahniuk. l 999'da katıldığı bir yazarlar konferansında, Wriıi11g
ıo Fail (Reddedilmek için Yazmak) adlı bir çalışma grubu yürüttü. Pacific Nortwest
Booksellers Association Award ve Oregon Book Award ödüllerine değer bulunan
Figfıı Clııfı. l 999'da filme çekildi. Survivor ( 1999) !Gösteri Peygamberi. Çev. Funda Uncu.
Ayrıntı Yayınları, 20021: /nvisible Monsters ( 1999) IGörilnınez Canavarlar, Çev. F'unda
Uncu. Ayrıntı Yayınları, 20041. Fugitives and Refııgees (2003) !Kaçaklar ve Mülteciler,
Çev. Esra Arışan. Ayrıntı Yayınları, 20051: Diary (2003) ICüııce, Çev. F'unda Uncu.
Ayrıntı Yayınları, 20051: Lullaby (2002) !Ni1111i, Çev. Funda Uncu, Ayrıntı Yayınları.
20071: Haunıed (2005) !Tekinsiz, Çev. Punda Uncu. Ayrıntı Yayınları. 20091: Rant
(2007) !Çarpışma Partisi, Çev. Funda Uncu, Ayrıntı Yayınları. 20101. Snuff (2008) iôlüm
Porııosu. Çev. Funda Uncu, Ayrıntı Yayınları. 2011 J. Pygıny (2009). Teli-Ali (20/0J adlı
kitapları kaleme alan Palahniuk. Oregon'un Portland şehrinde yaşamını sürdürüyor
Ayrıntı: 380
Yerallı Edebiyatı Dizisi: 14
Tıkanma
Tı kanma
Clıuck Palahniuk Chuck Palahniuk
İngilizce'den Çeviren
Funda Uncu Ayrıntı Yayınları
Yayıma Hazırlayan
Gökçe Çiçek Çelin
Yeraltı Edebiyatı
Kitabın Özgün Adı
Choke. 2001

© Chuck Palahniuk
Türkçe yayım (ıaklan Aynıııı Yayınlan'na aiıtir
Kapak illüstrasyonu
SeııiııçAltan

Kapak Tasarımı
Deniz Çelikoğlu
Kapak Düzeni
Gökıe Alper

Dizgi
Esin Tapan

Baskı ve Ci it
Kaylıan Maibaacılık San. ııe Tic. Ltd. Şii.
Davulpaşa Cad. Güven San. Sil. C Blok No.:244
Topkapı-/sıanbu/ Te/.:(0212) 612 31 85
Sertifika No.: 12156
Birinci Basım 2003
On Birinci Basım 2013
Baskı Adedi 2000

ISBN 978-975-539-379-7
Sertifika No.: 10704

AYRINTI YAYINLARI
Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No: 3 Eminönü - İstanbul
Tel.: 10212) 512 15 00 Fax: (0212[ 512 15 11
www.ayrintiyayinlari.com.tr & info@ayrintiyayinlari.com.tr
YERALT! EDEBiYAT! DiZiSi

DÖVÜŞ KULÜBÜ 6
ODA HIZMET 1SİNIN NİNNİ
Chuck Palafıniıık GÜNLÜ Ü Clıııck Palafıniuk
Octave Mirfıeau
EŞİKTEKiLER iŞKENCE BAHÇESi
Philippe Diian GÖRÜNMEZ CANAVARLAR Octave Mirbeaıı
Cfıııck Palalıniıık
SON SÜRGÜN BEITY BLUE
Dragan Babic ADSIZ DEVLER Pfıilippe Djian
Pascal Bruckner
YATAK ODASINDA FELSEFE SIKIGÖZETIM
Marquis de Sade ANNEM /tan Genel
Gt'Drges Bataitre
PARAVANLAR
ACEMi PE ZEVENK
ÇARPIŞMA Jeaıı Genel
Ola Baııer
JG Ballard
ERSKINE'NIN KUTUSU
TAVANDAKi KUKLA
MELEKLER Ky111 Uoyd
lngvar Ambjörnsen
Denis /olıııson
BROOKLYN'ESON ÇIKIŞ
GÖNÜLLÜ SÜRGÜN
Suerte
FAHiŞE Hııbert Selby Jr Bir
NellyArcan
Claııdt Lucas CENAZE MERASiMi
KAÇAKLAR VE MÜLTECiLER Jean Genel
EROIEN BÖLGE
Cfıuck Pa/alıniuk
Philippe Djian TEKiNSİZ
CENNETTE BİR GÜN DAHA Clıuık Pa/a(ıııiuk
KOZMiK HAYDUTLAR Eddie Lillle
AC. Weisbecker YOLDA
SEVDALI TUTSAK Jack Kerouac
HAYRAN OLUNASI CASANOVA /eaıı Genet
Pfıilippe Sollm LANETLiLERiN SAÇ STiLi
YALANIN ERDEMi Joe Meno
GÖSTERi PEYGAMBERi Joachim Zelıer
CFıuck Pa/ahniııi ZEN KAÇIKLARI
Jack Kerouac
ISA'NIN OCLU
KUZEY GÖZCÜ SÜ Denis Johnson

E
YERALT/SAKiNLERi
Olıı Baııer ğer bunu okumaya niyetliyseniz vazgeçin.
fack Kerouac
UYK U
ısıs Aıınelies Verbeke
Bi rkaç sayfa okuduktan sonra, b u rada olmak istemeyecek­
ÇARPIŞMA PARTiSi
Tristian Hawkiııı
Clıuık Pa/afıııiıık siniz. Bu yüzden u n ut u n gitsin Gidin buradan. Hala tek parçay­
GÜNCE
TiKANMA C(ıı"k PalaFıniıık ken hemen kaçı n .
BiR DÜŞ İÇiN AÔIT
Clıuck Palahniuk
Hubert Selby Jr Kendinizi kurtarın.
ARA BÖLGE
HIRSIZIN GÜNLÜÔÜ Wil/iaıa S Bıırrouglıs Televizyonda mutlaka daha iyi b i r şeyler vardır. Ya da
SUÇLULUK Ki TABi
Jean Geııel Kym Lloyd madem bu kadar boş vaktiniz var, gidi n bir akşam kursuna falan
BEYAZ ZENCiLER
DENİZCi lngvar A111bjornse11
ÖLÜM PORNOSU
katı l ı n . Doktor o l u n . Kendinizi adam edersiniz belki. Kendinize
Jeaıı Genel
BALKON
Cfıııık Palalıııiuk bir akşam yemeği ziyafeti çekin . Saçınızı falan boyayın.
FLAMENKO'NUN iZiNDE Jeaıı Geııel BÜYÜK MAYMUNLAR Artık gençleşmiyorsunuz.
Duende Wıll Self
AMERiKA MEKTUPLAR! B u rada a nlattığım şeylere kafanız iyice bozulacak. Sonra her
Jaıoıı \Vıbsıer
Joadıim Zelıer
LAZZARO. DIŞARI ÇIK
şey daha da kötü olacak.
Andrea G Pin�eıı
7
Burada okuyacağınız şey, aptal bir çocuğun aptal h i kayesidir. oğlanın en sevdiği süveteri üzerinden çıkarıyor. Domuz yavrusu
Asla tanışmak istemeyeceği n i z önemsiz biri n i n aptal ve gerçek yarı çıplak halde karın içinde dikiliyor, otobüsün çalışır durum­
hayat h ikayesi. Bacak kadar boyu ve yandan ayrılıp taranmış bir daki motorun u n gürültüsü kayal ı kta yankılanırken Annecik gece­
avuç sarı saçı olan küçük b i r spastiği getirin gözünüzün önüne. n i n ve soğuğun içinde çocuğun arkasında gözden kayboluyor.
Bu ruhsuz bok parçasın ı n dökülen süt dişlerinin yerine yer yer Farlar oğlanın gözlerini kör ediyor; motorun gürültüsü rüzgarın
çıkmakta olan yamuk y u m u k kalıcı dişlerini ortaya seren bir ağaçlarda uğuldayışını bastırıyor. Hava. tek seferde derin b i r
sırıtışla poz verdiği eski okul fotoğrafını canlandırın kafanızda. nefes alınamayacak kadar soğuk; b u yüzden bizim küçük m u koza
üzerinde de sarı-mavi çizg i l i , doğum günü hediyesi aptal zarı iki kat h ızlı nefes alıp vermeye çalışıyor.
süveter olsu n . O kadarcıkken bile aptal tırnaklarını yed iğini Oğlan kaçmaz. Hiçbir şey yapmaz.
düşün ü n . En sevdiği ayakkabıları Keds marka. En sevdiği yemek Arkasından b i r yerden Annecik, " N e yaparsan yap ama sakın
lanet olası mısır u n u na bulanarak kızartılmış sosis. arka n ı dönme" diyor.
Akşam yemeğinden sonra. annesiyle b i rlikte, ça l ı nm ı ş Sonra da ona çok çok eskiden Yunanistan'da yaşamış olan
b i r okul otobüsünde, emn iyet kemerini takmadan yolcu l u k bir çömlekçi n i n güzel kızının h i kayes i n i anlatmaya başlıyor.
eden itici, küçük b i r çocuk getirin gözünüzün önüne. Annecik, Anneciğin hapisten çıkıp o n u almaya geldiği her seferinde
kaldıkları motelin önünde s ı rf bir polis arabası d u ruyor diye olduğu gibi, yine her gece ayrı bir motelde kalıyorlar. Her öğünü
saatte yüz yirmi kilometreyle geçip gidiyor motel i n yanından. alelacele bir şeyler yiyerek geçiştiriyorlar ve günleri sabahtan
B u h i kaye, şimdiye kadar yaşamış kesi n l ikle en aptal. en akşama d i reksiyon sal layarak geçiyor. Bugün öğle yemeğinde
korkak. en ispiyoncu, en sulu gözlü veled i n . kendini çakal sanan çocuk mısır u n l u sosisini çok sıcakken yemeye çalıştı ve nere­
sinsi bir salağın h i kayesidir. deyse bütün bütün yuttu; ama sosis boğazına takıldı ve Annecik
Karı kılıklı ufaklığın. masadan kalkıp dolanarak yanına gelene dek, çocuk ne nefes
Annecik, "Acele etmemiz gerek" diyor ve dar b i r yoldan ram­ alabildi, ne de konuşabildi.
payı tırman ıyorlar. Arka tekerlekler buz üstünde bir o yana bir Annecik arkasından çocuğa kolların ı doladı ve onu havaya
bu yana kayıyor. Farların ışığında masmavi görünen karlar yolun kaldırdı. "Nefes a l ! Lanet olası. nefes a l ! " diye fısıldadı.
kenarından karanlık ormanın içine kadar uzanıyor. Sonra da çocuk ağlamaya başladı ve restorandaki bütün
Bunların hepsinin onun hatası olduğunu düşünün. Küçük müşteriler etraflarına doluştu.
yoksul beyazın. O anda çocuk dünyadaki herkesin bu olayla ilgileniyor
Annecik. otobüsü sarp bir kayalığın az yakınında durdu ruyor olduğunu sandı. Bütün müşterilerona sarılıp kafasını okşuyord u .
ve otobüsün farları kaya l ığ ı n beyaz yüzeyine vuruyor. "Buraya Herkes ona kendini nasıl hissettiğ i n i sordu.
kadar" derken ağzından kocaman, beyaz bir buhar bulutu Sanki o an sonsuza dek sürecekmiş gibi geldi oğlana.
çıkıyor; ciğerleri o denli büyük. Sevi lebilmek için hayatını riske atmak gerektiğini düşündü.
Annecik el frenini çekiyor ve "İnebilirsin ama paltonu oto­ Kurtarıla bilmek için ölümün kıyısına kadar gelmek gerekiyordu .
büste b ı rak" diyor. Annecik, "Tamam" dedi. Çocuğun ağzını s i l d i ve "Şimdi sana
Anneciğin. bu aptal bücürü okul otobüsünün tam önünde hayat verdi m işte."
dikilttiğini gözü nüzün önüne getirin. Küçük, sahte Benedict Bir dakika sonra garson kız. çocuğu eski bir süt kutusunun
Arnold otobüsün önünde durmuş, farlara bakıyor ve Annecik. üzerindeki resminden tanıdı ve şimdi. Annecik kötü domuz

8 9
yavrusunu kaldıkları motele götürmek üzere saatte yüz yirmi Annecik, "Bakma. Parmağının ucunu b i l e kımıldatma; yoksa
kilometre hızla sürüyordu otobüsü. bütün işi berbat edersin" diyor.
Yolda otobandan çıkıp bir kutu siyah sprey boya satın aldılar. ispiyoncu küçük aptal tekrar dönüp farlara bakıyor.
Bütün o koşuşturmacadan sonra gecenin köründe hiçliğin Sprey boya fıslıyor ve Annecik Y u nanlardan önce h i ç kim­
ortasında bir yere vardılar. senin sanattan haberi olmadığını söylüyor. Resim işte böyle
Ş i m d i . arkası dönük olan çocuk An neciğin elinde sallamak­ bulundu. diyor. Kızın babas ı n ı n , kaya n ı n üzerindeki res m i n i
ta olduğu sprey boya kutusunun içinde bilyenin takırdayışını kullanarak, delika n l ı n ı n çamurdan b i r mode l i n i yaptığını ve hey­
duyuyor. Annecik antik Yunan'da güzel bir kızın, genç bir kelin de böylece icat edilmiş olduğunu anlatıyor.
delikanlıya nasıl da aşık olduğunu anlatıyor. Annecik ciddi b i r ses tonuyla, "Sanat asla m u t l u luktan
"Ama genç adam başka bir ülkeden gelmişti ve geri dönmek doğmaz" dedi.
zorundayd ı " diyor A nnecik.
işte semboller orada doğmuştu.
Bir fıslama duyuluyor ve çocuk sprey boyanın kokusunu alıyor.
Çocuk parlayan ışığın önünde titriyor ama kıpırdamamaya
Otobüsün moturunun sesi değişiyor, bir gümbürtü duyuluyor ve
çalışıyor. Annecik işini yapmaya devam ederke n , dev gölgeye,
motor daha hızlı ve gürültülü çalışmaya başlıyor. Otobüs ağır ağır
ona öğrettiği h e r şeyi gün gelip insanlara an latacağını söylüyor.
iki yana sallanıyor
Bir gün insanların hayatını kurtaran b i r doktor olacak. Onlara
Böylece kızla delikanlı son gecelerinde b i rlikte olmak üzere
mutluluk dağıtacak. Ya da mutluluktan daha iyi bir şey: Huzur.
buluştuklarında diyor Annecik, kız yanında bir lamba getirdi
Saygı görecek.
ve onu öyle bir yere koydu ki delika n l ı n ı n gölgesi b i r kayanın
Bir gün.
üzerine vurdu.
B u olaylar, paskalya tavşancığı diye b i r şeyin olmadığı orta­
Sprey boyan ı n püskürme sesi kesiliyor. sonra tekrar duyulu­
yor. önce kısa, sonra uzun bir fıslama. ya çıktıktan sonra gerçekleşiyor. Noel Baba, Diş Peris i , Aziz

Annecik, "Genç kız sevgilisinin gölgesini kayaya çizdi. Böylece Christopher, Newton fiziği ve atomun Niels Bohr modelinden
aşığının nasıl göründüğünün kayd ı n ı , o a n ı n b i r ka nıtı n ı , birlikte çok sonra bile bizim salak çocuk Anneciğin söylediklerine hala
oldukları son dakikayı her zaman saklayabilecekti" diyor. inan ıyor.
Küçük sümüklü. dosdoğru farlara bakmaya devam ediyor. Bir g ü n , büyüdüğü zaman, diyor Annecik gölgeye, çocuk
Gözleri sulan ıyor; gözlerin i kapattığı zaman da farların parla­ buraya geri gelecek ve tam da Anneciğin bu gece kendisi için
yan ışığın ı . gözkapaklarında, yani kendi kanından ve canından çizdiği siluet kadar büyümüş olduğunu görecek.
kırmızı renkte görmeye devam ediyor. Çocuğun çıplak kolları soğuktan t i t riyor.
Ve Annecik ertesi gün kızın sevgilisinin gittiğini ama gölgesi­ Ve Annecik, " K e n d i n i t utmaya çalış, lanet olasıca. Kıpırdama.
n i n o rada kaldığını söylüyor. Her şeyi berbat edeceksin" dedi.
Çocuk bir saniyeliğine arkası n a . yani Anneciğin çocuğun Çocuk ısındığ ı n ı d ü ş ü nmeye çalıştı ama farlar ne kadar par­
aptal gölgesini kaya n ı n üzerine çizmekte olduğu yere bakıyor. lak olursa olsun h i ç ısıtmaz.
Çocuk çok uzakta durduğu için kayaya vuran gölgesi A n necikten "Net bir siluet çizmem gerek" dedi Annecik. "Eğer titrersen.
bir kafa daha uzun. Çelimsiz kolları çevreyi saracak kadar büyük vücut hatların bel i rsizleşecek."
görünüyor. Güdük bacakları çekile çekile uzatılm ış gibi. Daracık Yüksek okuldan üstün başarıyla mezun olup Güney Kaliforniya
omuzlarının gölgesi koca m a n .
Ün iversitesi Tıp Fakültesi' ne girmek için kıçını yırtana kadar, hatta

1 11
10
yirmi dört yaşına gelip tıp fakültesinde ikinci sınıfa geçene kadar, Ve çocuk bir resmin, bir heykelin veya hikayenin, sevilen

ki o yıl annesine hastalık teşhisi konmuş, kendisi de onun koru­ birinin yerini alabileceğini sanacak kadar aptal.
Annecik, "Gelecekte seni bekleyen o kadar çok şey var ki"
yucusu ilan edilmişti. güçlü, zengin ve zeki olmanın insanın hayat
diyor.
hikayesinin yalnızca ilk yarısını oluşturduğu, bu zavallı aptalın, bu
Yutkunmak bile zorlaşıyor; ama geleceğin çok parlak
küçük yardakçının kafasına dank etmemişti henüz.
olacağını düşünen bizim aptal, tembel ve komik ufaklık orada
Antik çocuğun kulakları soğuktan zonkluyor. Başı dönüyor
öylece durmuş titriyor ve farların ışığına, motorun gürültüsüne
ve soluk soluğa kalıyor. Çığırtkan güvercini gibi çıkık olan küçük
gözlerini kısarak bakıyor. Umudun insanın büyüdükçe terk ettiği
göğsü, derisi yolunmuş tavuk gibi pütür pütür olmuş. Göğüs
bir başka evre olduğunu bilemeyecek kadar aptal yetiştirilmiş
uçları dimdik ve kırmızı sivilceler gibi görünüyor. Ve küçük
birini gözünüzün önüne getirin. Kim herhangi bir şeyi sonsuza
fırlama kendi kendine, "Gerçekten bunu hak ettim" diyor.
dek sürdürebileceğini düşünür ki?
Sonra Annecik, "En azından dik durmaya çalış" diyor.
Bunları hatırlaması bile çok aptalca. Çocuğun bu kada.r uzun
Çocuk omuzlarını geriye atıyor ve farların ateş topu olduğunu
yaşamış olması bile bir mucize.
hayal ediyor. Zatürree olmayı hak ediyor. Tüberküloz olmayı da.
Bu yüzden tekrar etmekte fayda var. Bunu okuyacaksanız,
Ayrıca bakınız: Hipotermi.
hemen vazgeçin.
Ayrıca bakınız: Tifo.
Bu, cesur, nazik ve kendini bir davaya adamış birinin hikayesi
Ve Annecik, "Bu geceden sonra seni azarlamak için etrafında
değil. Asla aşık olmayacağınız birinin hikayesi.
olmayacağım" diyor.
Bilmeniz açısından söyleyeyim: Okuduğunuz şey, bir
Otobüsün motoru rolantiye geçip mavi bir duman salıyor. bağımlının amansız hikayesinin tamamıdır. Çünkü on iki basa­
Sonra Annecik. "Bu yüzden kıpırdamadan dur da seni patak­ maklı tedavi programlarının çoğunda, dördüncü basamağa
lamak zorunda kalmayayım" diyor. gelince sizden hayatınızın bir envanterini çıkarmanızı isterler.
Ve tahmin edersiniz ki bu küçük velet pataklanmayı hak etti. Bir defter edinip hayatınızın bütün zayıf. rezil anlarını yazmanız
Başına ne geldiyse hepsini hak etti. Geleceğin gerçekten daha gerekir. Böylelikle işlediğiniz her günah parmaklarınızın ucuna
iyi olacağını düşünen, kandırılmış küçük taşralıdan söz ediyo­ gelir. Sonra da hepsini telafi etmenizi beklerler. Bu sistem alko­
ruz burada. Tabii eğer yeterince çok çalışırsa. Yeterince çok şey likler, uyuşturucu bağımlıları ve aşırı oburlar için olduğu kadar
öğrenirse. Yeterince hızlı koşarsa. Her şey düzelecekti ve hayatı seks bağımlıları için de geçerlidir.
istediği noktaya gelecekti. Böylece istediğiniz zaman geriye dönüp hayatınızın en bok­
Rüzgar şiddetle estikçe, kuru kar taneleri ağaçlardan etrafa tan zamanlarını inceleyebilirsiniz.
serpiliyor ve her kar tanesi çocuğun kulakları na, yanaklarına Güya geçmişini unutanlar, onu tekrar etmeye mahkum
batıyor. Ayakkabılarının bağcıklarında daha fazla kar eriyor. olurlarmış.
"Göreceksin" diyor Annecik. "Şu işkenceyi çektiğine değecek." Bu yüzden. doğruyu söylemek gerekirse, burada anlatılanlar
Bu, çocuğun kendi oğluna anlatabileceği bir hikaye olacak. sizi hiç ilgilendirmez.
Günün birinde. Bu salak küçük çocuk, o soğuk gece ve bütün olup bitenler,
Yunan kız sevgilisini bir daha hiç görmedi. diye anlatmaya seks sırasında boşalmayı geciktirmek için akla getirilen salakça
devam ediyor Annecik. şeylerden biri olup çıkar. Tabii eğer erkekseniz.

12 13
O g ü n sümsük göt yalayıcının Anneciği, "Biraz daha sabret.
b i raz daha daya n , göreceksin her şey yoluna girecek" dedi.
Hah!
" B i r g ü n bütün çabalarımıza değdiğini göreceksin. Sana söz
veriyorum" dedi Annecik.
Ve bizim korkak. salak oğlu salak pislik, karın ortasında
yarı çıplak ve titrer vaziyette dikilirken. birileri imkansızı vaat
ettiğinde bunun gerçekleşebileceğine gerçekten inandı.
Bu yüzden eğer bunu okumanın sizi k u rtaracağ ı n ı
sanıyorsanız . . .
Herhangi bir şeyin sizi ku rtaracağını sanıyorsanız . . .
B u n u lütfen son ikazım olarak kabul edin .
iki

K
il iseye vardığımda hava kara n l ı k ve yağmur yağmaya
başlıyor; N ico soğuktan büzüşmüş, birilerinin yan kapıyı
açmasını bekliyor.
"Lütfen ş u n u tutar m ısın?" diyerek elime bir avuç ipek
tutuşturuyor.
"Sadece birkaç saatliğine tut" diyor. "Benim cebim yok da."
Üzerinde. yakası parlak turuncu kürklü, yapay süetten turuncu
b i r ceket var. Çiçek desenli elbises i n i n eteği. ceketin altından
sarkıyor. Çorap giymemiş. Kilisenin kapısına çıkan merdive­
ni dikkatli a d ı m larla t ı rmanıyor; ayağında sivri topuklu siyah
.ıyakkabılar var.
Elime tutuşturduğu şey sıcak ve n e m l i .

14 15
Külotu. Ve Nico gülümsüyor.
frene basan adamın şeyini ısırarak kopardığı h i kayeyi de bilirsi­
Cam kapının ardında kadın ı n biri yerleri paspaslıyor. N i co
niz. İşte ben o i k i liyi tanıyorum .
camı tıklatıyor, sonra bileğindeki saati gösteriyor. Kadın pas­
Bütün o kadın ve erkekler b u rada.
pası kovasına daldırıyor, sonra da kaldırıp sıkıyor. Paspası
Bütün hastanelerin acil servislerinde elmas uçl u mat­
kapının kenarına dayadıktan sonra iş gömleğ i n i n cebinden bir
kap b u l u n d u r u l m a s ı n ı n sebebi bu tür insanlardır. Amaç,
tomar anahtar çıkarıyor. Kapıyı açarken bir yandan da camın
şampanya ve soda şişeleri n i n kalın altlarına delik açarak basıncı
öteki tarafından bağırıyor.
kaldırmaktır.
"Siz bu gece 234 N u maralı odada olacaks ı n ız" diyor. " Pazar
Bunlar. gece n i n bir vakti yalpalaya yalpalaya hastaneye
oku l u sınıfında."
gelen ve tökezleyerek bir kabağın, a m p u l ü n , Barbie bebeğin,
Bu arada insanlar park yerine doluşmaya başlamış bile.
bilardo topları n ı n veya can havliyle kıpraşan bir sürüngenin
Merdivenleri ç ı karken birbirlerine selam veriyorlar; o sırada ben
üstüne düştüklerini söyleyen insanlardır.
de Nico' n u n külotunu cebime tıkıştırıyoru m . Kapı kapanmadan
Ayrıca bakınız: Bilardo sopası.
yetişebilmek için arkamdaki diğer bi rkaç kişi son basamakları
Ayrıca bakınız: Oyuncak ayı.
koşarak tırman ıyor. ister i n a n ı n ister inanmayın, buradaki her­
Duşta kayıp kaygan bir şampuan şişesının tam üstüne
kesi tanıyors u n uz.
düşmüşlerdir. Kendilerine tanımadıkları birileri saldırır her
Bu insanların hepsi b i rer efsanedir. Buradaki her erkeğin ve
zaman ve bir mum, beysbol topu, katı pişmiş y u murta, el feneri
her kad ı n ı n hakkında yıllardan beri bir şeyler duymuşsun uzdur.
veya tornavidayla tecavüz eder ve ş i m d i bu şeylerin bedenlerin­
Tanınmış bir elektrikli süpürge üreticisi l 950'lerde süpür­
genin dizaynı n ı biraz geliştirmeye çalışmıştı. Süpürge hortu­ den çıkarı l ması gerekmektedir. Jakuzilerin i n su giriş borusuna

m u n u n ucundan iki üç santim içeriye j i let gibi keskin bıçakları penisi sıkışan adamlarla doludur burası.

olan bir döner pervane yerleştirilm işti. içeri emilen hava bıçağı 234 N u maralı odaya giden koridorun ortasında Nico beni
döndürecek. bıçak da h o rt u m u t ı kayabi lecek kumaş tiftiği. ip duvara yaslıyor. Yan ı m ızdan geçen insanların uzaklaşmas ı n ı
veya hayvan kıllarını ince ince kıyacaktı. bekledikten sonra, "Gidebileceğimiz bir y e r biliyorum" diyor.
En azından böyle olması planlanmıştı. Bizim dışımızdaki herkes Pazar s ı n ıfın ı n toplandığı soluk
Fakat olay, penisi parça l a n m ış b i r sürü herifin hastanelerin badanalı odaya g i d iyor. Nico arkalarından sırıtıyor. Uluslararası
acil servisine koşmasıyla sonuçlanmıştı. işa ret dilinde d e l i demek için parmağını kulağının yanında
En azından anlatılan h ikayeler böyle. döndürme hareke t i n i yaparken, "Kaybedenler" diyor. Beni diğer
Hani ş u , sev i m l i ev h an ı m ı na sürpriz yaş günü partisi yap­ ıarafa. üzerinde "Kadın lar" yazan bir tabelaya doğru çekiştiriyor.
mak için evin b i r odasına gizlenen bütün arkadaşlarının ve aile­ 234 N u m a ralı odadaki a h a l i n i n arasında on dört yaşındaki
s i n i n "Mutlu Y ı l lar Sana" diye bağırarak ortaya çıktığında, evin genç kızları vaji nalarının nasıl göründüğü konusunda küçük bir
hanımını koltuğa yayılmış, evin köpeğine bacakları arasından •; ınavdan geçirmek için uğraşan sahtekar il sağlık görevlisi de
fıstık ezmesi yalatırken yakaladığı kent efsanesi n i bilirsiniz . . . bulunuyor.
işte o kadın hayal ü r ü n ü f i l a n değil, gerçek. Midesi yıkandığı nda içinden dört yüz e l l i gram sperm çıkan
Araba kullanan erkeklere oral seks yapan efsanevi kadının, .ımigo kız da içeride. Adı LouAnn.
bir seferinde arabanın kontro l ü n ü kaybed ince bütün gücüyle Sinemada film izlerken penisi popkom kutusunun altına

16
17
sıkışan Steve isimli adam da orada ve bu gece dertli kıçını Pazar hala kapalıyken elini elbisesinin yakasından içeri daldırıyor ve
sınıfındaki plastik çocuk sandalyelerinden birine sıkıştırmış, katlanmış mavi bir kağıt çıkarıp göğsüme bırakıyor.
boya lekeleriyle dolu bir masanın etrafında diğerleriyle oturu­ "Akıllı kız" diyerek gömlek cebimdeki kalemi çıkarıyorum.
yor. Nico her seferinde kalçasını biraz daha yukarı kaldırıp hızla
Bütün bu insanlar size şaka gibi geliyor. değil mi? Öyleyse oturuyor. i !eri geri hareket ederek hafif hafif göbek atıyor. Ellerini
durmayın, geberene kadar gülün. uyluklarına dayamış, kendini yukarı çekiyor. sonra da bırakıyor.
.,
Bunlar seksle güdümlenenler. "Dön" diyorum. "Nico hadi dön!"
Bunlar sizin sadece birer kent efsanesi olduğunu sandığınız Gözlerini birazcık aralayarak bana bakıyor. Kahve
gerçek insanlar. Hepsinin bir ismi ve yüzü var. işi ve ailesi var. karıştırıyormuş gibi elimdeki kalemi döndürüyorum.
Yüksekokul diploması ve sabıka kaydı var. Elbiselerime rağmen yerdeki karoların izinin sırtıma çıktığını
Kadınlar tuvaletinde Nico beni soğuk karoların üzerine hissediyorum.
yatırıyor ve kasıklarımın üstüne çömelirken pantolonumun "Hadi dön" diyorum. "Hadi bebeğim bunu benim için yap."
içinden şeyimi çıkarmaya çalışıyor. Diğer eliyle ensemden Nico gözlerini kapatıp, eteğini iki eliyle beline kadar toplu­
tutup yüzümü ve açık ağzımı kendisininkine bastırıyor. Dili yor. Bütün ağırlığıyla üstüme çöküyor. Bacağını göbeğimin üze­
dilimle güreşirken. bir yanda da parmağıyla benim aletin başını rinden aşırıyor. Diğer bacağını da aynı şekilde çeviriyor; böylece
ıslatıyor. Kot pantolonumu kalçalarımdan aşağıya indiriyor. hala üstümde oturuyor ama yüzü ayaklarıma dönük.
Gözleri kapalı, kafası hafifçe yana yatmış halde. elbisesinin "Harika" derken katlı mavi kağıdı açıyorum. Kağıdı Nico'nun
kenarını reverans yapar gibi havaya kaldırıyor. Kasıklarını sertçe yusyuvarlak, kamburlaşmış sırtına koyup kefil yazan yerin altına
kasıklarıma dayarken kulağıma bir şeyler fısıldıyor. ımzamı atıyorum. Elbisesinin üstünden, sutyeninin beş altı tane
"Tanrım, çok güzelsin" diyorum çünkü birkaç dakika sonra c'lastik kopçadan oluşan kalın birleşim yerini hissedebiliyorsu­
gelebilirim. nuz. Kalın kas tabakasının altındaki kaburga kemiklerini hissede­
Nico yüzüme bakabilmek için geri çekiliyor ve "Bu da ne biliyorsunuz.
demek oluyor şimdi?" diye soruyor. İspanyol sineği diye bilinen uyuşturucuyu aldıktan sonra bir
"Bilmiyorum" diyorum. "Sanırım hiçbir şey demek değil" 11ord Pinto'nun vitesinde neredeyse kendini öldürene dek tepi­
diyorum. "Boş ver" diyorum. nen ve en yakın arkadaşımın kuzeninin sevgilisi olan kız şu anda
Zemin, dezenfektan kokuyor ve yerdeki pütürleri çıplak /'�4 Numaralı odada. Kızın adı Mandy.
kıçımda hissedebiliyorum. Duvarlar yükselerek fayans kaplı Beyaz bir gömlek giyip gizlice bir kliniğe sızarak. pelvis testi
akustik tavanla buluşuyor ve hava akımıyla birlikte toz ve ycıpmaya kalkışan adam da orada.
çerçöpten oluşan tüy yumakları havada uçuşuyor. Bir de, Motel odalarında yatak örtülerinin üzerinde, çıplak vaziyette
kullanılmış kağıt havluların atıldığı paslı metal çöp kutusundan <,lJbah ereksiyonuyla hizmetçinin gelmesini bekleyen ve kadın
gelen şu kan kokusu var. ıçeri girene dek uyuyormuş numarası yapan adam da orada.
"İzin kağıdın" diyerek parmaklarımı şıklatıyorum. "Yanında Hakkında dedikodu yapılan arkadaşlarımızın arkadaşlarının
mı?" .ırkadaşlarının arkadaşları. .. işte hepsi buradalar.
Nico kalçasını biraz yukarı kaldırıyor, sonra bırakıyor, tek­ Otomatik süt makinesi yüzünden sakat kalan adamın adı
rar kaldırıyor ve yerleşiyor. Kafası hala arkaya yatık, gözleri l loward.

18 19
Kendini duş perdesinin rayına çıplak olarak asan, otoerotik seks yaptıran herifler burada yan yana. Fahişeler müşterileriyle
boğulma yüzünden neredeyse yarı ölü halde bulunan kızın adı bir araya geliyor. Tecavüz edenle, tecavüze uğrayan yüz yüze
Paula ve o bir sekskolik. bakıyor.
Selam Paula. Nico kocaman, beyaz kıçını neredeyse aletimin tepesine
Senin fortçuları gönder bana. Yağmurluklarının önünü hızla kadar kaldırıyor, sonra da hızla aşağıya çarpıyor. Yukarı, aşağı.
açıp kapayan teşhircileri gönder. Aletimin etrafını saran bağırsaklarının üstünde gezintiye çıkıyor.
Kadınlar tuvaletine girerek klozetlerin kenarına kamera Piston yukarı kalkıyor, sonra hızla aşağıya iniyor. Uyluklarıma
yerleştiren adamları. bastıran kollarındaki kaslar gittikçe şişiyor. Ellerinin altında
ATM makinelerindeki zarfların kapaklarına menisini süren hissizleşen uyluklarım bembeyaz oluyor.
adamı. "Artık birbirimizi tanıdığımıza göre, benden hoşlandığını
Bütün röntgencileri. Bütün azgın karıları. Yaşlı pis herifleri. söyleyebilir misin Nico?" diye soruyorum
Tuvaletlerde pusuya yatanları. Otuz bircileri. Dönüp omzunun üzerinden bana bakıyor ve "Doktor olduğun
Annenizin sizi hakkında uyardığı türden cinsi sapık kadın ve zaman herhangi bir ilaç için bana reçete yazabileceksin, değil
erkekleri. Kulağa küpe olması için anlatılan bütün o korkunç rni?" diye soruyor.
hikayeleri. Tabii, eğer okula geri dönersem. Tıbbı bitirmiş olmanın
Hepimiz buradayız. Canlıyız ve hastayız. birilerini düzmek için ne denli güçlü bir silah olacağını hafi­
Burası seks bağımlılığının on iki basamaklı dünyası. Cinsel le almayın. Ellerimi kaldırıp her iki avcumu da Nico'nun
davranış bozukluğunun. Her gece bir kilisenin arka odasında �erilmiş ve pürüzsüz poposuna dayıyorum, kalkıp inmesine
toplanırlar. Ya da bir tür sosyal yardımlaşma toplantı merke­ yardımcı olmak için ve serin, yumuşak parmaklarını benimkilere
zinde. Her şehirde, her gece. internette sanal toplantılar bile doladığını fark ediyorum.
yapılıyor. Aletime sıkıca abanmış vaziyette, geriye dönmeden,
En yakın arkadaşım Denny'yle bir sekskolikler toplantısında "Arkadaşlarım senin evli olduğuna dair benimle iddiaya girdi­
tanıştık. Denny öyle bir noktaya gelmişti ki. normal kalabilmek ler" diyor.
için günde en az on beş kez mastürbasyon yapmak zorundaydı.
Beyaz, pürüzsüz poposunu avuçlarımın içinde tutuyorum.
Yumruğunu bile zor sıkabiliyordu artık. Üstüne üstlük, kul­
"Ne kadarına iddiaya girdiniz?" diye soruyorum.
landığı petrol bazlı jelin uzun vadede kendisine vereceği zararlar
Nico'ya arkadaşlarının haklı olabileceğini söylüyorum.
konusunda da endişeliydi.
Gerçek şu ki, dul bir anne tarafından yetiştirilen her erkek
Jel yerine cilt kremi kullanmayı düşünmüştü; ama cildi
1,0cuk, evli doğmuş sayılır. Bilmiyorum ama, bence annesi
yumuşatan herhangi bir şey olayı amacından saptırırdı.
ıılene dek bir erkeğin hayatındaki diğer kadınların hiçbiri metres
Korkunç, komik veya itici olduğunu düşündüğünüz Denny
olmaktan öteye geçemez.
ve diğer bütün herifler ve hatunlar burada içlerini döküyorlar.
Modern Oedipus hikayesinde babayı öldürüp oğula kavuşan
Hepimizin açıldığı yer burası.
kı:;; ı annedir.
Güvenlik önlemlerinin asgari düzeyde olduğu kodeslerinden
Ve annenizi boşayamazsınız da.
üç saatlik izinle buraya gelen orospularla seks suçluları, anal
Öldürmeniz de söz konusu değildir.
seks hastası kadınlarla porno satan kitapçılarda kendilerine oral

20 21
Nico, "Diğer kadınların fıiçbiri derken neyi kastediyorsun? Kaç Bu kadınları sevmediğimden değil. Onları en az dergiler­
tane hatundan söz ediyoruz biz Tanrı aşkına?" diyor. "Neyse ki den çıkan posterler. pomo kaset veya porno siteleri kadar çok
prezervatif kullandık." seviyorum ve inanın bir sekskolik için bu, kucak dolusu sevgi
Seks partnerlerimin eksiksiz bir listesi için dördüncü basa­ .ınlamına gelebilir. Üstelik Nico'nun da bana çok aşık olduğu
mak kayıtlarımı kontrol etmem gerekir. Ahlaki envanter defteri­ söylenemez.
mi. Bağımlılığımın eksiksiz ve amansız tarihçesini. Olay, romantizmden çok fırsatları değerlendirmektir. Her
Tabii eğer geri dönüp lanet olası dördüncü basamağı gece yirmi sekskoliği bir masanın etrafına toplarsanız. olacakla­
tamamlarsam. ıa da şaşırmamalısınız.
Sekskolikler toplantısının on iki basamaklı kursunda bulu­ Ayrıca. cinsel ilişkiye girmek isteyip de nasıl yapacağınızı
nan, 234 Numaralı odadaki herkes için olayı kavramak ve bilmiyorsanız, burada satılmakta olan seks bağımlılığından
iyileşmek açısından çok önemli ve değerli bir araç ... Olaydan ne kurtulma kitaplarında her türlü ipucunu bulabilirsiniz. Elbette
kastettiğimi anlıyorsun uz. lıu kitaplar seks bağımlısı olduğunuzun farkına varmanız için
Bu kurs benim için muhteşem bir "nasıl yapılır" semineri. yazılmıştır. Kitaplar, "Aşağıdakilerden herhangi bir tanesini
ipuçları. Teknikler. Hayalini bile kuramayacağınız götürme yapıyorsanız. alkolik olabilirsiniz" tarzı bir kontrol listesiyle bir­
stratejileri. Kişisel görüşmeler. Hikayelerini anlattıklarında. likte dağıtılır. Yol gösterici ipuçlarından bazıları şöyle:
bu bağımlı insanların aslında ne kadar da zeki olduklarını Cinsel organlarınız daha belirgin olsun diye mayonuzun
anlıyorsunuz. Ayrıca seks bağımlılığıyla ilgili terapiye katılmak .ıstarını kesiyor rn usunuz?
üzere üç saatliğine izinli olan mahkum kızlar var. Camlı bir telefon kulübesine girip telefonla konuşuyormuş
Nico da onlardan biri. ı.tibi yaparken, pantolonunuzun fermuarını ya da bluzunu­
Çarşamba akşamları Nico demek. Cuma akşamları Tanya. zun düğmelerini açık bırakarak, iç çamaşırı giymediğin izin
Pazarları Leeza. Bu hatun o kadar çok sigara içiyor ki terinin .ınlaşılmasını sağlayacak şekilde durduğunuz oluyor mu?
rengi bile sarı. Öksürmekten karın kasları öyle sıkılaşmış ki iki Seks partneri bulabilmek için sutyensiz veya askısız koşuya
elinizle belini kavrayabiliyorsunuz. Tanya sürekli kaçak plastik çıktığınız oluyor mu?
seks oyuncakları satın alıyor: genellikle de vibratör veya lateks Bütün bu sorulara cevabım: Evet, artık fıepsini yapıyorum!
boncuk dizili ipler. Müsli kutularının içinden çıkan sürpriz hedi­ Üstelik cinsi sapık olmak sizin suçunuz değildir burada.
ye gibi seks oyuncakları bunlar. Cinsel davranış bozukluğunun her daim aletinizi emdirmenizle
Güzel olan herhangi bir şeyin insana ömür boyu zevk ver­ lıir ilgisi yoktur. Bu bir hastalıktır. Tedavi masraflarının sağlık
mesiyle ilgili o eski kural benim için geçerli değil. Şahsi tec­ •,igortasından karşılanması için Teşliis istatistikleri Listesi'ne girme­
rübelerime göre. en güzel şeyin bana verdiği zevk bile en fazla yi bekleyen fiziksel bir bağımlılıktır.
üç saat sürüyor. Sonrasında hatun, çocukken geçirdiği travma­ Rivayete göre, Adsız Alkolikler Derneği'nin kurucularından Biil
lardan bahsetmeye kalkıyor. Mahkum kızlarla takılmanın en Wilson bile içindeki seks dürtüsünü yenememiş ve ayık olduğu
güzel yanı saate bakıp hatunun en geç yarım saat sonra demir ı.ıınanları karısını aldatarak ve kendini suçlu hissederek geçirmiş.
parmaklıkların arkasında olacağını bilmektir. Rivayete göre seks bağımlıları, devamlı seks yapmaktan ötürü,
Külkedisi hikayesinden tek farkı. hatunun gece yarısından viicudun salgıladığı bir maddenin bağımlısı oluyor. Orgazm
sonra hapishane kaçağına dönüşmesi. ıılunca vücut endorfin salgılıyor: bu da acıyı hafifletiyor ve insanı

22 23
sakinleştiriyor. Seks bağımlıları aslında sekse değil. endorfine yapacak. ilk basamakta güçsüz olduğunu kabullenmeye çalışırsın.
bağımlılar. Seks bağımlılarının mono-amin grubu içeren molekül lfü bağımlılığın vardır ve vazgeçemiyorsundur. ilk basamakta
oksidaz seviyeleri doğal olarak daha düşük. Seks bağımlılarının hikayeni anlatırsın; hem de en kötü kısımlarını. Beterin beterini.
aslında deli gibi arzuladığı şeyler şunlar: Tehlike, karasevda, risk Seksle ilgili sorun da diğer bütün bağımlılıklarla aynıdır.
veya korkuyla tetiklenen peptit feniletilarnin salgısı. ı ıer zaman iyileşirsin. Sonra yine yoldan çıkarsın. Rol keser­
Bir seks bağımlısı açısından karşısındakinin göğüslerinin, .,in. Uğruna savaşacak bir şeyler bulana kadar. bir şeylere
penisinin, klitorisinin, dilinin veya kıç deliğinin, her zaman kı.ırşı savaşmayı seçersin. Seks güdümlüsü olarak yaşamak
kullanıma hazır şekilde zulada tutulan bir vuruşluk eroinden istemediğini söyleyen bu insanlara benim diyeceğim tek şey,
farkı yok. Bir eroinman malını ne kadar çok seviyorsa, biz de lıoş verin gitsin olur. Yani hayatta seksten daha iyi ne var ki?
Nico'yla birbirimizi o kadar çok seviyoruz. Hiç şüpheniz olmasın; en kötü oral seks bile, mesela en
Nico ıslak iki parmağını kullanarak aletimi vajinasının ön güzel gülü koklamaktan iyidir. .. en güzel günbatımını izlemek­
duvarına sıkıştırıp eziyor. ll'n de. Ya da çocukların kahkalarını duymaktan.
"Ya şu temizlikçi kadın içeri dalarsa?" diyorum. Hiçbirzaman, ter fışkırtan, popoya kramp saplayan, kasık ısla­
Nico aletimi içinde döndürürken, "Ah evet. Çok heyecan ı. ın bir orgazm kadar güzel bir şiir okuyabileceğimi sanmıyorum.
verici olurdu" diyor. Resim yapmak veya opera bestelemek, yeni bir istekli götle
Cilalı yer seramiklerinin üstünde bırakacağımız parlak göt k,ırşılaşana dek öylesine yapılan işlerdir.
lekesinin nasıl olacağını düşünmeden edemiyorum. Tepemizde Seksten daha iyi bir şeyle karşılaştığınız anda hemen beni
bir sıra lavabo. Florasan ışıklar göz kırpıyor ve lavaboların ,ııayın. Benim için de rezervasyon yaptırın.
altındaki krom borulara Nico'nun boğazı ince ve uzun bir tüp 234 Numaralı odadaki insanlardan hiçbiri Romeo, Kazanova
gibi yansıyor; kafası geriye düşmüş, gözleri kapalı ve soluğu Vl'ya Don Juan değil. içlerinde Mata Hari veya Salorne yok.
tavana vuruyor. Krom borulardan Nico'nun büyük. çiçek desenli !{unlar sizin her gün el sıkıştığınız insanlar. Ne çirkin, ne güzel­
göğüslerini görüyorum. Dili ağzının kenarından dışarı sarkmış. lt•r Bu efsanelerle asansörlerde yan yana durursunuz. Size
Boşalttığı sıvı kaynar derecede sıcak. ktıhve servisi yaparlar. Bu mitolojik yaratıklar sizin biletlerinizi
Boşalmamak için, "Sizinkilere ikimizle ilgili neler anlattın kl1serler. Çekinizi bozarlar. Kutsal ekmeği dilinizin altına koyar-
bakalım?" diyorum. 1.ı r
"Seninle tanışmak istiyorlar" diyor. Kadmlar tuvaletinde Nico'nun içindeyim ve kollarımı kafamın
Bundan sonra söylenecek en mükemmel şeyi düşünüyorum; .ıı kasında birleştiriyorum.
ama aslında hiçbir önemi yok. Bu noktada her şeyi söyleyebi­ Önümüzdeki ne kadar süreceğini bilemediğim bir süre
lirsiniz. Lavman, toplu seks, hayvanlarla ilgili herhangi bir müs­ lınyunca hiçbir şeyi dert etmeyeceğim. Ne annemi. Ne onun
tehcen şey söyleseniz bile hiç kimse şaşırmaz. lı.ıstane masraflarını. Ne müzedeki boktan işimi. Ne de otuz
234 Numaralı odadakiler savaş hikayelerini yarıştırıyorlar. lılrci en yakın arkadaşımı. Hiçbir şeyi.
Herkes sırasıyla anlatıyor. Toplantının ilk bölümünde yoklama Hiçbir şey hissetmeyeceğim.
yapılıyor. Bunun devam etmesi için, yani boşalmamak için Nico'nun
Sonra metinler okunacak, dualar edilecek, gecenin konusu ı,ic,ck desenli sırtına onun ne kadar güzel ve tatlı olduğunu,
belirlenecek. Herkes hangi basamaktaysa ona göre bir çalışma ııııı.ı ne kadar da çok ihtiyacım olduğunu söylüyorum. Teninden

24 25
ve saçından bahsediyorum. Uzun sürmesi için. Çünkü böyle
şeyleri ancak böyle zamanlarda söyleyebiliyorum. Çünkü işimiz
bittiği anda, birbirimizden nefret edeceğiz. Çünkü tuvalette­
ki karoların üstüne uzanmış, soğuk soğuk terlediğimizi fark
ettiğimiz anda, ikimiz de geldikten sonra, birbirimize bakmak
bile istemeyeceğiz.
Birbirimizden nefret ettiğimizden daha çok nefret edeceğimiz
biri daha olacak. O da kendimiz.
Sadece bu birkaç dakika zarfında insan olabiliyorum.
Sadece bu dakikalarda kendimi yalnız hissetm iyorum.
Üstümde gidip gelmeye devam ederken, "Eee, annenle ne
zaman tanışacağım?" diye soruyor Nico.
Üç
"Hiçbir zaman" diyorum. "Yani bu mümkün değil" diye ekli­
yorum.
Bütün vücuduyla beni kavramış, kaynayan, nemli içiyle
benimkini emen Nico, "Hapiste veya tımarhanede falan mı?''
diye soruyor.
Evet, hayatının çoğunu bu gibi yerlerde geçirdi.
Seks yaparken bir erkeğe annesini sorarsanız, büyük patla­
mayı sonsuza kadar geciktirebilirsiniz.
Nico. "Öldü mü yani?" diye soruyor.
"Sayılır" diyorum.
1\. nnemi ziyarete gittiğimde artık kendimmişim gibi davran­
r-\.m aya zahmet bile etmiyorum.
Lanet olsun; kendimi çok iyi tanıyorm uşum gibi yapmayı
J ıile bıraktım.
Hiç yapmıyorum artık.
Annemin, geldiği bu noktada tek yaptığı şey kilo vermek. O
k.ıdar zayıfladı ki kukla gibi görünüyor. Sanki özel efektle yapılmış
ı.:ıbi Kalan sarı derisi o kadar küçüldü ki. hiç kimse o derinin içine
·.ı�dmaz. Kukla gibi incecik kolları battaniyenin üstünde gezinip
.nrckli iplik parçaları topluyor. Küçülen kafası her an dağılıp
. ıAw1daki pipetin etrafına dökülecekmiş gibi duruyor. Annemi
�l'rıdim olarak, yani Victor. onun oğlu Victor Mancini olarak ziya­
ıt'I ettiğim zamanlarda, ziyaretlerin hiçbiri on dakikadan fazla sür-

26 27
mezdi. On dakika içinde annem hemşireyi çağırmak için düğmeye "Bayan Mancini'ye beslenme tüpü takılması gerekiyor" diyor.
basar ve bana çok yorgun olduğunu söylerdi. 'Açlık hissediyor ama bu hissin ne anlama geldiğini unutmuş.
Sonra günün birinde. annem benim kendisini birkaç kez '-lonuç olarak yemek yemiyor."
savunmuş olan Fred Hastings isimli bir savunma avukatı "Bu tüp kaça patlar?" diye soruyorum.
olduğumu zannetti. Beni görünce, "Ah Fred" diyerek arkasındaki Koridorun ucundan bir hemşire, "Paige?" diye sesleniyor.
yastık yığınına yaslanıp kafasını hafifçe sallıyor. "Bütün o saç
Doktor, pantolonuma ve yeleğime. pudralı peruğuma, tokalı
boyası kutularının üzerinde parmak izlerimi bıraktım. Bütün . ıyakkabılarıma baktıktan sonra, " Nesin sen?" diye soruyor.
kutuları açıp kapatırken kendimi delicesine bir tehlikeye attım;
Hemşire, "Bayan Marshall?" diye sesleniyor.
ama yine de çok zekice planlanmış sosyopolitik bir eylemdi."
İşimi burada anlatmak çok zor. "Sömürge dönemi
Mağazanın güvenlik kameralarında pekde öylegörünmediğini
/\ınerika'sının be l kerniği oluyorum" diyorum.
söylüyorum ona.
''Yani?" diyor.
Ayrıca adam kaçırma da vardı. Hepsi videoya kaydedilmişti.
"İrlandalı sözleşmeli bir uşağım."
Annem gülmeye başlıyor; gerçekten gülerken, " Fred beni
Suratıma bakıp başını sallıyor. Sonra elindeki çizelgeye
kurtarmaya çalıştığın için çok salaksın" diyor.
lırıkıyor. "Ya midesine bir tüp koyarız ya da açlıktan ölür" diyor.
Yarım saat bu tür şeylerden konuşuyoruz, en çok da saç
Kulağının içindeki gizemli karanlık deliğe bakarken, başka
boyasıyla ilgili talihsiz olaydan bahsediyoruz. Sonra da dinlen­
o.,eçeneğimiz yok mu, diye soruyorum.
me salonundan bir gazete getirmemi istiyor.
Koridorun ucundaki hemşire ellerini beline koyuyor ve
Odasının önündeki koridorda, elinde bir dosya tutan,
beyaz gömlekli bir kadın doktor duruyor. Uzun. siyah saçlarını Hayan Marshall !" diye bağırıyor
arkasında beyin gibi duran bir topuz yapmış. Yüzünde mak­ Doktor irkiliyor. Beni susturmak için işaretparmağını
yaj olmadığı için teninin gerçek rengi ortada. Siyah çerçeveli k.ıldırıyor ve "Dinle" diyor. "Vizitemi tamamlamam gerekiyor.
gözlüğünü gömleğinin cebine asmış. lfü dahaki gelişinizde daha detaylı konuşuruz."
Siz Bayan Mancini'nin doktoru musunuz, diye soruyorum. Sonra dönüp hemşirenin bulunduğu on, on iki adımlık mesa­
Elindeki klipsli dosyaya bakıyor. Gözlüğünü cebinden çıkarıp ll·yi katediyor ve "Hemşire Gilman" diyor. Hemşire sözcüğünü
takıyor ve dosyaya tekrar bakıyor. Bütün bu işleri yaparken de, vıırguluyor ama hızla konuştuğu için kelimeler birbirine giriyor;
"Bayan Mancini, Bayan Mancini, Bayan Mancini. .. " diye tekrarlıyor. "l�n azından bana seslenirken Dr. Marshall deme nezaketini
Bir yandan da sürekli elindeki tükenmezkalemin tepesine 1-(i)sterebilirsiniz" diyor. "Özellikle bir hasta ziyaretçisinin önünde.
bastırarak çıt çıt sesler çıkarıyor. ı'hı•llikle koridorun bir ucundan bağıracaksanız. Bu küçük bir
"Neden hala kilo kaybediyor?" diye soruyorum. ı-ıilrgü kuralıdır Hemşire Gilman; bakın ben bu nezaketi edinmiş
Saçlarının arasından. kulaklarının üstünden ve arkasından l ı ulunuyorum ve eğer siz de bir profesyonel gibi davranmaya
görünen teni öyle beyaz ve duru ki, iç kısımlardaki güneş l ı.ı;,larsanız, etrafınızdaki herkesin sizinle işbirliği yapacağına
değmemiş yerler de aynen böyle görünüyor olmalı. Eğer ı ·ınin olabilirsiniz ... " diye ekliyor.
kadınlar kulakmemelerinin, tepedeki küçük ve karanlık oyuğun Dinlenme salonundan gazeteyi alıp gelene kadar annem
ve ortalardaki pürüzsüz kıvrımların sarmalanarak içerideki ı llktan uykuya dalmış. Korkunç sarı ellerini göğsünün üzerinde
daracık karanlığa girişinin nasıl göründüğünü bilselerdi. kesin­ 1.. ıvuşturmuş ve bileğinde, ısıtılarak yapıştırılmış plastik hasta­
likle saçlarını toplamazlardı. lıl' bilekliği var.

28 29
meydanının bir kenarında kollarını göğsünde kavuşturmuş,
bacakları birbirinden neredeyse bir metre ayrık vaziyette
durmuş, bizi izliyor. Sütçü kızlar kova kova süt taşıyor. Ayakkabı
tamircileri önlerindeki ayakkabı l ara çekiç vuruyor. Nalbant aynı
demir parçasını dövüp duruyor ve tıpkı diğerleri gibi o da, kasa­
ba meydanında ayak bileklerinden baş aşağı sarkıtılmış olan
Denny'ye bakmıyormuş gibi yapıyor.
Denny ayaklarıma, "Beni sakız çiğnerken yakaladılar dostum"
ci iyor.
Yere doğru iyice eğik durduğu için akmaya başlayan burnunu
çekip duruyor. "Hiç şüphe yok ki" diyor yine burnunu çekerek,
"Majesteleri bu defa belediye meclisinde ötecek."
Dört Ortadan iki parça halinde açılan ahşap boyunduruğun üst
parçasını tenini incitmemeye özen göstererek boynuna oturtup
kilitliyorum. Ufak bir sümük parçası Denny'nin burnunun ucun­
dan sarkıyor. Cebimden çıkardığım paçavrayı hemen burnuna
dayayıp, "Sümkür dostum" diyorum.
Denny iyice sümkürüyor; bezin içine uzun ve yoğun bir
sümük parçasının yapıştığını hissediyorum.
Bez parçası pis ve sümük dolu olduğu için tek yapmam
ı.ıereken Denny'ye temiz ve güzel bir yüz mendili uzatmak; ama
lıunu yaparsam disiplin cezası alırım ve Denny'nin ardından
sallandırılmak üzere sıraya girmi ş olurum. Burada boka

E
ğildiği anda Denny'nin peruğu yerdeki çamur ve at boku basmanın bin bir türlü yolu var.
karışımının içine düşüyor ve iki yüz Japon turist, Denny'nin Birisi Denny'nin kafasının arkasına parlak kırmızı keçeli
tıraşlı kafasını kameraya çekmek üzere kıkırdayarak yaklaşıyor. kalemle, "Ye beni" yazmış. Yazıyı kapatmak için boklu peruğu
Peruğu yerden alırken, "Affedersin" diyorum. Peruk artık •, ! lkeleyip Denny'nin kafasına yerleştirmeye çalışıyorum; ama
eskisi kadar beyaz değil ve buraya her gün milyonlarca köpek ve peruk içine düştüğü kahverengi iğrenç sıvı yüzünden sırılsıklam
tavuk işediği için haliyle berbat kokuyor. olduğu için birkaç damla Denny'nin kazınmış kafasından
Baş aşağı durduğu için. boyunbağı yüzünü örterek Denny'yi yuvarlanıp burnunun ucundan damlıyor.
kör ediyor. "Dostum" diyor Denny, "bana neler olduğunu anlat­ "Beni kesin kovacaklar" diyor ve burnunu çekiyor.
sana." Soğuktan titremeye başlayan Denny, "Dostum bir yerden
Sömürge dönemi Amerika'sının belkemiğiyim ben burada. ..oğuk vuruyor. .. Sanırım belim açıldı" diyor.
Bu boktan işi para için yapıyoruz. Denny haklı. Ve turistler Denny'nin göt yarığının her açıdan
Sömürge valisi olan Yüksek Majesteleri Charlie kasaba lotoğrafı n ı çekiyorlar. Sömürge Valisi gözlerin i dikmiş, bu

30 31
durumu izliyor; turistler fotoğraf çekmeye devam ederken, Siyah beyaz tavuklar. gözleri veya tek ayağı olmayan biçimsiz
çaktırmadan Denny'nin pantolonunu çekiştiriyorum. t r1vuklar, botlarımın üzerindeki parlak tokaları gagalamak için
Denny, "Bu alete vurulmanın iyi yanı, üç haftadır mecburen ı>trafımda dönüp duruyor. Nalbant. önündeki demiri dövme­
temkinli davranmayı başarmış olmam" diyor. "En azından burda ye devam ediyor. Hiç durmaksızın yaptığı iki hızlı ve üç yavaş
asılıyken her yarım saatte bir tuvalete gidip mastürbasyon yap­ vuruştan. bunun sevdiği eski bir Radiohead şarkısının bas

mak zorunda kalmıyorum." ı.ıitar ritmi olduğunu anlıyoruz. Herif aldığı ekstasilerden kafayı

"Şu tedavi olayına dikkat et dostum. Her an patlayabilirsin" '>lyırmış.

diyorum. Adı Ursu la olan minyon sütçü kız gözüme ilişiyor. Yumruğumu
.ıletimin hizasına getirip sallıyorum. Bu. evrensel işaret dilin­
Önce sol, sonra da sağ elini alete yerleştirip kilitliyorum.
Geçen yazın büyük kısmını bu alette geçirdiği için, Denny'nin
de mastürbasyon demek. Kolalı beyaz şapkasının altında
kıpkırmızı kesilen Ursula, narin ve solgun elini önlüğünün
hiç güneş yüzü görmeyen boynunda ve bileklerinde beyaz hal­
n'binden çıkarıyor ve bana ortaparmağını gösteriyor. Sonra da
kalar var.
lıütün öğleden sonra şanslı bir ineği sağmak üzere uzaklaşıyor.
"Pazartesi günü dalgınlıkla saat takıp gelmişim" diyor.
Oysa Ursula'nın. kralın muhafızına kendisini ellettirdiğini de
Peruk tekrar kayıyor ve şlap diye çamura batıyor. Denny'nin
biliyorum; çünkü bir keresinde muhafız bana parmaklarını
sümükten ve yerdeki çamurdan ıslanan boyunbağı suratını
koklatmıştı.
yalıyor Sanki bütün bunlar önceden prova yaptığımız bir
Bu mesafeden ve at boku kokularının arasından bile
skeçmiş gibi. kıkırdıyor Japonlar.
l J rsula'dan buhur gibi yükselen esrarlı sigara kokusunu alabi­
Vali tarihsel olarak uygunsuz bir şey yapıyor muyuz diye
li yorsunuz.
Denny'yle beni dikizlemeye devam ediyor. Eğer yakalarsa bizi
Bütün gün inek sağıp sütü çalkalayarak yağ yaptıkları için
buradan attırmak için belediye meclisi üyelerini etkileme­
.Otçü kızların çok iyi otuz bir çektiklerinden adım gibi eminim.
ye çalışacak. Bizi kapı dışarı edecek ve ormandaki vahşiler,
"Büyük Hanım Landson orospunun teki" diyorum Denny'ye.
oklarıyla işsiz kıçlarımızı delik deşik edecek.
l�.ıkanın söylediğine göre, herifin aletini kavurmuş."
Denny ayakkabılarıma, "Salı günü Majesteleri dudağımdaki
Evet. sabah dokuzdan akşam beşe kadar karı aristokrat bir
yumuşatıcı kremi gördü" diyor.
Y.ınki gibi takılıyor; ama onun Springburg'da liseye gittiğini ve
Aptal peruk onu yerden her kaldırışımda daha da ağırlaşmış l ı ı l bol takımındakilerin hepsinin onun için Douche· Lamprini
oluyor. "Ye beni" kelimelerinin üzerini örtmeden önce bu defa ılı•cliğini herkes biliyor.
peruğu çizmelerimin yanına vurarak silkeliyorum. Aptal peruk artık düşmüyor. Vali bizi kesmekten vazgeçip
Denny, "Bu sabah" diyor ve burnunu çekiyor. Ağzına gelen l . fıınrük Dairesi'ne giriyor. Turistler de başka fotoğraf fırsatlarını
kahverengi balgamı yere tükürüyor. "Büyük Hanım Landson ılı·�erlendirmek üzere uzaklaşıyorlar. Ve yağmur başlıyor.
beni, öğle yemeğinden önce toplantı salonunun arkasında siga­ "Tamamdır dostum" diyor Denny. "Benimle birlikte burada
ra içerken yakaladı. Sonra burada asılıyken dördüncü sınıftan clıkilmek zorunda değilsin."
bok kafalı bir velet peruğumu çekti ve kafama o boku yazdı." On sekizinci yüzyılda boktan bir gün işte.
Sümüklü paçavrayla Denny'nin gözlerindeki ve ağzındaki
pisliğin büyük bir bölümünü siliyorum. ı>.ıvr;ınışlarıyla çok beyinsiz olduklarını ortaya koyan kişiler için kullanılan. onları
• ııııı.ıların temizlenmesinde kullanılan ürünle karşılaştırılan sözcük. (y.h.n.)

32 33
Burada küpe takarsan hapse girersin. Saçını boyarsan. b u r­
Benim buradaki görevim , İrlandalı sözleşmeli b i r uşağı
nuna hızma taktırırsan, deodoran sıkarsan doğrudan hapse canlandırmak. Saatte altı dolar kazandığıma göre i ş i m aslında
g i rersin. Hem de h iç beklemeden. Boka basmanın bir alemi yok.
ı.ıayet gerçekçi.
Tütün çiğniyor, kolonya sürünüyor ya da kafasını kazıtıyor Buraya i lk geldiğim hafta, yağ yaparken Erasure'den bir şarkı
diye, Denny'yi haftada en az iki kere boyunduruğa vurduruyor mırıldanan kız hapsi boyladı. Evet. Erasure zaten tarih olmuş
Yüce Vali. lıır gruptur diyorsunuz; ama yeteri kadar eski değil işte. Burada
Günün birinde de 1 730' 1arda kimsenin keçisakal ı n ı n olmadığı l�each Boys kadar eski gruplar bile başınızı belaya sokabilir.
dersini verecek Denny'ye. Nedense kendi aptal pudralı perukların ı , pantolonlarını ve
Denny de, "Belki de kolonide keçisakalı bırakacak kadar t okalı pabuçlarını retro saymıyorlar.
karizmatik tipler de vardı" d i yerek Vali'ye küsta h l ı k edecek. Majesteleri dövmeyi de yasakladı. İşe gelmeden önce
Ve Denny için gerisingeri boyunduruğa dönüş olacak b u . l ı ızmalarınızı çıkarmayı u n utmayın. Sakız çiğnemek yasak.
Denny'yle yaptığımız bir şaka var; biz 1 734'ten beri birbiri­ i {catles'ın bir şarkısını ıslıkla çalmak bile yasak.
mize bağıml ıyız deriz. Dost l uğumuz o kadar eskiye daya n ı r yan i . Val i , "Karakteri nizi i h l a l edecek bir şey yaparsanız,
Sekskoliklerin toplantısında tanıştığımızdan beri. Denny bana ı t•zalandırılı rsınız" diyor.

bir iş ilanı gösterdi ve bi rlikte başvurduk. Ceza m ı?


Görüşme s ı rasında s ı rf merakımdan, kasaba orosp usu olarak
"Ya işten ayrılırsınız ya da iki saatliğine boyunduruğa vuru-
birini işe alıp almadıklarını soruyorum. lıırsunuz" diyor.
Belediye meclisindekiler öylece suratıma bakıyor. Yani işe Boyunduruk m u ?
a l a n ekip. Bunlar, yanlarında hiç kimse olmasa bile sömürge "Kasaba meydanında" d i yor.
dönemi peruklarını hiç çıkarmayan altmış yaşlarında adamlar. Kölelikten söz ediyor. Sadizmden. Rol kesmekten ve insan
Her şeyi kuştüyü kalemleri m ü rekkebe batırarak yazıyorlar. ı�inde aşağılanmakta n. Vali, çorap ve i ç çamaşırı olmadan
Ortada oturan Sömürge Valisi iç geçiriyor. Arkasına yaslanıp ı lı ı racık yünlü pantolonlar giymemizi istiyor ve buna otantik
tel gözlüğünün ardından bana bakıyor. " D u nsboro kolonisinde ıılmak diyor. Tırnaklarına o j e süren kadınların vurulmasını
kasaba orospu s u yoktur" diyor. hl cyen biri o. Ya boyunduruğa vurulursunuz ya da tek kuruş
"Peki kasaban ı n delisi?" diye soruyoru m . f . ızıninat almadan işten atıl ırsınız. Kıçım ıza tekmeyi konduracak
Hayır anlam ında kafa s ı n ı sallıyor. lıı·rbat bir referans da cabası . Ve tabii ki hiç kimse boktan bir
"Yankesici?" ı ı ı ı ııncu olduğunu özgeçmişine yazmak istemez.
Hayır. On sekizinci yüzyılda. yirmi beş yaşında ve bekar birinin
"Cellat?" t. ııla seçeneği o l muyor. Uşak. Çırak. Mezarcı. Fıçıcı. her ne halt-
Kesinlikle hayır. • .ı Lostracı, her ne demekse. Baca temizleyicisi. Ç i ftçi. Meclis
Canlı tarih müzelerinin en berbat yanı da bu işte. İşin en güzel . ı •yyar satıcı" dediği anda Denny atladı ve "Evet. Tamam"
kısmını hesaba katmazlar. Mesela tifüs. Afyon . Zinacı kadınların ı l< 'd ı . "Ben bunu yapabilirim. Gerçekten yapabilirim. Ömrümün
göğsüne işlenen kırmızı Z harfi. Zina. Cadı yakma törenleri. y ı ı ısını feryat figan bağırarak geçirdim zaten."
Vali, "Görünüş ve davranışlarınızın her açıdan tarihte canlandır­ Majesteleri. Denny'ye bakıp, "Şu gözündeki gözlüğü takmak
dığımız dönemle tutarlı olması konusunda sizi uyarıyorum" diyor. ı ıı unda m ısın?" diye soruyor.

34
35
"Görebilmek için takıyorum" diyor Denny. Ya da küçük iktidar ve aşağılama oyunlarında. Dantelli per­
Ben işi kabul ettim: çünkü hayatta en sıkı dostunla birlikte delerin ardındaki Majesteleri Charlie başarısız bir drama oyun­
çalışmaktan daha beter şeyler vardır. cusundan başka bir şey değil. O burada kanunu temsil ediyor ve
Bir çeşit sıkı dost. ıek yaptığı boyunduruğa vurulanları izleyip beyaz eldivenli elle­
Siz yine de bunun, kadrosunda Drama Kulübü müdavim­ riyle aletini sıvazlamak. Bunları tarih derslerinde öğretmiyorlar
lerinin ve kasaba tiyatrocularının bulunduğu eğlenceli bir iş tabii; ama sömürge döneminde geceyi boyunduruğa bağlı
olduğunu düşünebilirsiniz. Ama dışlanmışların kurduğu çete· geçirmeye mahkum olan kişiyi her önüne gelen mıhlayabilirdi
lerden oluşan insanlarla değil. Bu Püriten yalancılarla hiç de ve bu gayet adil sayılıyordu. Tepetaklak boyunduruğa asılan
eğlenceli değil. kadın veya erkeğin kendisini yumruklayanın kim olduğunu
Eski Belediye Meclisi, kadın terzisi Bayan Plain'in iğne öğrenme şansı da olmazdı. insanların bu cezaya çarptırılmak
bağımlısı olduğunu bir bilseydi. Değirmenci, kristalize metam­ istememesinin asıl sebebi buydu. Tabii, sabaha kadar yanınızda
fetamin üretiyor. Hancı, okul gezileriyle buraya zorla getirilen duracak, sizi koruyacak, kıçınıza sahip çıkacak bir akrabanız veya
otobüsler dolusu sıkkın çocuğa asit satıyor. Bu çocuklar her gün .ırkadaşınız varsa sorun olmazdı.
kendinden geçmiş vaziyette Bayan Halloway'in yünü tarayıp iplik "Dostum" diyor Denny. "Yine pantolonumla sorunum var."
yapışını, bir yandan esrarlı kekini yerken. koyunların üremesiyle Pantolonunu yukarı çekiyorum.
ilgili ders verişini izliyorlar. Çömlekçi metadan, camcı perkodan Denny'nin yağmurdan ıslanan tişörtü bir deri bir kemik
kullanıyor. kuyumcu Vicodin çakıyor ve bu insanların hepsi kcılmış sırtına yapışmış olduğu için tişörtün altından omuz
kendine en uygun yeri bulmuş gibi. Kulaklıklarını üç kenarlı kemiklerinin ve omurgasının izi belli oluyor. Denny'nin teni,
şapkasının altına saklayan seyis yamağı, aldığı ketaminin etkisi tızerindeki pamuklu kumaştan bile beyaz. Tahta sabolarının
altında dinlediği müzik eşliğinde kendine özgü dansını yaparak l ;ıbanlarının etrafında biriken çamur içine damlıyor. Kafamda
seğiriyor. Bu herifler, boktan kırsal eşyalar satan tükenmiş bir �;,ıpka olmasına rağmen paltom ıslanıyor ve nem yüzünden yün
grup hipiden başka bir şey değil; ama yine de, tabii bu benim prıntolonumun ağında büzüşen aletim ve toplarım kaşınmaya
şahsi görüşüm. lıdş!ıyor. Sakat tavuklar bile kendilerine kuru bir yer bulmak için
Çitfçi Reldon bile mısırların. fasulye sırıklarının, çerçöpün �ıdaklayarak kaçışıyorlar.
arkasında kalan bir yerde, kendi adına bir parselde marihuana Denny, "Dostum" diyerek burnunu çekiyor. "Gerçekten
yetiştiriyor. Ama o bunlara marihuana değil de, kenevir diyor y.ınımda durmak zorunda değilsin."
Dunsboro kolonisinin belki de tek komik yanı fazlasıyla otan­ Hatırladığım fiziksel belirtilere göre. Denny'nin bu denli
tik olması; ama kesinlikle yanlış sebeplerden ötürü. Bütün bu "olgun olması karaciğerinde tümör olduğu anlamına gelebilir.
zavallı ve delilerin burada saklanmasının sebebi, gerçek dünyada Ayrıca bakınız: Kan kanseri.
ve gerçek işlerde başarılı olamamaları; başlangıçta İngiltere'yi Ayrıca bakınız: Akciğer ödemi.
terk edip Amerika'ya gelişimizin sebebi de bu değil miydi zaten? Yağmur daha şiddetli bastırıyor. Bulutlar öyle kara ki.
Kendi almaşık gerçekliğimizi yaratmak için. Hacılar o dönemin 11,çrideki insanlar lambaları yakmaya başlıyorlar. Bacalardan
delileri değiller miydi? Mesai arkadaşlarım olan bu zavallılar ı,ıkan duman üzerimize çöküyor. Turistler tavernaya doluşup
Tann'nın sevgisiyle ilgili değişik bir şeylere inanmak yerine, I· rıdonezya yapımı kalaylı maşrapalardan Avustralya birası
özgürlüğü davranış bozukluklarında bulmak istiyorlar. lı,ı'cekler. Dülger nalbant ve ebeyle marangozhanede oturup

36 37
ba li çekecek. Bu arada ebe de. kurmayı düşledikleri ama hiçbir Burun akması kızamık belirtisi o l a b i lir.
zaman kuramayacakları müzik grubunun solisti o lmaktan söz Ayrıca bakınız: Boğmaca nöbeti.
edecek. Ayrıca bakınız: Zatürree.
Hepimiz burada kısıldık kaldık. Mütemadiyen l 734'teyiz. Denny' n i n gözlüğü bana D r. Marsha l l ' ı hatırlatıyor ve
Hepimiz aynı zaman kaps ü l ü n ü n içinde hapsolduk. tıpkı aynı Den ny'ye hayatımdaki bu yeni hatundan bahsediyor u m ; gerçek­
insan ]arın otuz sezon boyunca kalacakları aynı ıssız adaya l en doktor o l d u ğ u n u ve o n u götürmek i ç i n harcanacak çabaya
düştükleri ve asla yaşlanmadıkları ya da kaçmadıkları televizyon değecek bir hatun olduğunu anlatıyorum.
dizileri gibi. B u insanlar h i ç yaşlanmazlar; ama her bölüm b i raz Denny, "Sen h a l a dördüncü basamakta mısın? G ü n l üğ ü n e
daha fazla makyaj yaparlar. Bence bu diziler garip bir biçimde yazacağın olayları hatırlamanda yardımcı olmamı ister m isin?"
oldukça otantik. diye soruyor.
Garip b i r biçimde ken d i m i hayat ı m ı n son u na kadar b u rada Seks bağım l ı l ı ğ ı m ı n eksiksiz ve amansız h i kayesi n i . Ah . evet,
d i ki l m i ş olarak görebiliyorum. Denny'yle hep aynı bok diye ı u konuyu. Yaşadığım her ezik, her boktan dakikayı.
sonsuza dek mızıldanmamız aslında bir l üks . Hep iyileşiyoruz. "Her şey yolunda, dostum. Hatta tedavi bile" diyoru m .
Tabii ki burada ona bekçi l i k ediyoru m ; ama daha da dürüst Tıpkı büyümenizi a s l a istemeyen a n a babanız g i b i , p e k iyi b i r
olmak gerekirse, Denny'nin kovu l up burada beni bir başıma .ırkadaş değ i l i m d i r ben.
bırakmasındansa, onu her g ü n boyundurukta görmeyi tercih Baş aşağı asılı olan Denny, " G ü n l ü k tutmak her şeyin i l k i n i
ederim . lıat ırlamama yardımcı oluyor" diyor. " İ l k kez otuz b i r çektiğimde,
Her ha�a o m u rganızı k u rcalayan bir doktor gibi olduğumdan bunu benim keşfettiğimi san m ıştım . Avcu mdaki sulu şeye
pek de iyi bir arkadaş sayı l m a m . baktım ve 'Bu beni zengin edecek' diye geçirdim içim d e n . "
Ya da size eroin satan torbacı g i b i . Her şeyin b i r i l ki vardır. işlediğim suçların tam a m l a n m a m ış
"Parazit" doğru k e l i m e değil a m a şu anda i l k a k l ı m a g e l e n i . t•ııvanteri. Tamamlayamadığım şeylerle dolu olan hayatımda.
Denny'n i n peruğu tekrar çam u ra d üşüyor. Yağmurda sanki lıir tamamlanmamış olay daha.
yaradan sızan kan gibi görünen "Ye beni" yazı s ı . Denny'nin Yerdeki çam u rdan başka bir şey görmeyen Denny, ''Dostum
soğuktan morarmış kulaklarının arkasından pembe b i r yol lıfıla orada m ı s ı n ?" diye soruyor.
çizerek iniyor, gözl e r i n i n çevresinden ve yanaklarından süzülüp .
Bez parçası n ı burnuna dayayı p , "Sümkür" diyoru m .
pembe damlalar h a l i n de çamura d ü ş üyor.
Duyduğumuz tek ses çam u ra damlaya n , sazla kaplı damlara
vuran ve bizi erozyona uğratan yağmurun sesi.
Sizi kurtardıktan sonra sonsuza dek bana tap ı n ma n ızı bekle­
yen biri olduğumdan pek iyi bir a rkadaş değ i l i md i r ben.
Denny hapş ırıyor ve burnundan kıvrılan uzun ve sarımtırak
b i r s ü m ü k öbeği çamurun içinde duran peruğun üstüne düşüyor.
Denny, "O iğrenç keçeyi tekrar kafama koyma o l u r mu dostum?"
diyor. Sonra burn u n u çekiyor. Sonra öksürüyor ve gözl üğü bur­
n u ndan kayıp yerdeki p i s l i ğ i n ortasına düşüyor.

38 39
bulduğunda daha seksin ne olduğunu bile bilmiyord u . Her
kütüphanede internet vardı. Bütün oku l larda da vardı.
Nasıl her gittiğiniz kentte bir Katoli k kilisesi bulabiliyorsanız
ve bulduğunuz her kilisede aynı ayini duyuyorsanız, işte aynı
�ckilde çocuk da, evlatlı k olarak gönderildiği her evde i nternet
lıul uyord u . Aslına bakarsanız, eğer İsa çarmıha gerildiğinde kah­
k.ıhalarla gülmüş olsaydı, Romalıların üzerine tükürseydi veya
.ıcı çekmekten başka bir şey yapabilseydi , çocuk kil iseyi çok daha
l.ızla sevebilirdi.
Çocuğun en sevdiği internet sitesi pek de seksi değildi; en
.ızından ona seksi gel miyord u . Site, Tarzan kostümü giymiş o
ı ıknaz herif ve herifin kıçına közlenmiş kestane gibi görünen
Beş ıı şeyleri sokan budala bir orangutanın yaklaşık bir düzine
lnloğrafından ibaretti.
Herifin leopar desenli peştamalı bir yana kaymı ş , elastik
h•ıneri ise fıçı gibi göbeğinin altına gömülmüştü.
Maym u n da e l indeki kestaneyle birlikte çömelmiş vaziyette
lı.ızır bekliyordu .
Bunun seksi olan hiçbir yanı yoktu. Yine d e sitenin sayacı,
lııı fotoğrafları yarım milyondan fazla insanın görmüş olduğunu
·.rıyl üyord u .
"Hac" doğru kelime değil ama i l k akla geleni.

F
otoğrafçının kullandığı çiğ ışık arkalarındaki beton duvarda Çocuğun aklı maymun ve kestanelere ermiyordu; ama herifi
çirkin gölgeler oluşturmuştu. Birilerinin bodrum katındaki ı.ıkdir ediyordu. Çocuk aptal olmasına aptaldı ama gene de
boya n m ı ş duvardı bu. Maym u n yorgun görünüyordu; uyuz l ııında dimağının kavrayabileceğinin çok ötesinde bir şeyler
hastalığı yüzünden derisi yamalıydı. Herifin görünüşü berbattı; ı ılduğunu biliyordu. Doğrusu. h i ç kimse bir maym u n u n bile
neredeyse beline kadar inen bukleleriyle solgundu ama ora­ kc•ndisini çıplak görmesini istemezdi. Kıçının görünüşünden,
daydı işte, gevşemiş, ellerini dizlerine dayayıp kullanılmaya c,ı ık kırmızı veya sarkık olabileceğinden endişe ederd i . Kaldı ki
boyun eğmiş, şiş göbeği sarkmış, yüzü omzunun üzerinden l ı l ı maymu n u n önünde domalmak için son derece cesur olmak
fotoğraf makinesine dönmüş, gülümsüyord u . w·ıckirdi ki , bu da çoğu insanda yokt u . Birisi bir maymu n u n ,
"Mutlu" doğru kelime değil ama i l k akla geleni. lıtı kamera n ı n v e ışıkların önünde domalmaya cesaret etse
Küçük çocuğun pornografide hoşuna giden ilk şey seks l ıılC', önce milyonlarca mekik çeker, solaryuma girer. saçlarını
değildi. Kafaları arkaya düşmüş, sahte orgazm pozları vererek ı ıı.ış falan ettirirdi. Sonrasında da en güzel hangi pozisyonda
birbirlerini düzen güzel insanların resimleri değildi hoşuna �·liı Ondüğünü keşfetmek üzere bir aynanın karşısında saatlerce
giden. En azından ilk başta değildi. Şu fotoğrafları internette ı lc ıınalırdı.

40 41
Ve sonra, sırf kestanelerle olsa bile gayet rahat görünmek Küçük çocuk d a bu türden bir gurur ve özgüvene sahip olmak
gerekecekti. ıstiyordu. Günün birinde.
Maymunla prova yapma fikri bile korkunçtu. Çünkü may­ Maymunla birlikte poz veren kendisi olsaydı, her gün o
munlar tarafından reddedilme olasılığı vardı. Yeterli parayı lotoğraflara bakar ve şöyle düşünürdü: Eğer bunu yapabiliyorsam,
öderseniz, bir insanı kıçınıza çeşitli nesneler sokmaya veya lıer şeyi yapabilirim. Rutubetli bir bodrum katında, maymun kesta­
fotoğraflarınızı çekmeye razı edebilirdiniz. Peki ya bir maymu­ nelerle sizi becerirken ve birisi de fotoğrafınızı çekerken gülüm­
nu? Bir maymun dürüst davranacaktır. ı.;eyip kahkahalar atabiliyorsanız. başınıza gelebi lecek herhangi
Tek umudunuz şu malum orangutanla çalışmak olurdu; lıir başka olay bunun yanında solda sıfır kalırdı.
çünkü görüldüğü kadarıyla bu orangutan pek de seçici değildi. Hatta cehennem bile.
Ya seçici değildi ya da inanılmaz derecede iyi eğit i l mişti. Gün geçtikçe aptal çocuk bu fikirlere iyiden iyiye kapılmaya
Sözün özü, olayın sizin güzel ve seksi olmanızla hiçbir ilgisi lıdşladı. ..
yoktu. Eğer yeterince insan size bakarsa. bir daha asla başka birinin
Sadede gelmek gerekirse, herkesin her zaman güzel görün­ d i kkatini çekmek zorunda kalm azdınız.
meye çalıştığı bir dünyada, bu adam güzel değildi. Maymun da Eğer bir gün yakalanıp yeterince teşhir ve ifşa edilirseniz,
değildi. Yaptıkları şey de değildi. l ıir daha asla saklanam azdınız. Sosyal hayatınızla özel hayatınız
Sadede gelmek gerekirse, aptal çocuğu ilgi lendiren şey . ırasında bir fark kal mazdı.
pornografinin seks kısmı değildi. Çocuğu ilgilendiren kendine Yeterince kazanıp başarılı olursanız, başka hiçbir şey kazan­
güvendi. Cesaretti. Bütünüyle utanmazlıktı. Rahatlık ve içten ıııak veya yapmak istemezdiniz.
gelen dürüstlüktü. Orada öylece durup dünyaya şunu söyleye­ Yeterince yiyip uyursanız, daha fazlasına i htiyacınız olmazdı.
bilen öncü ruhtu: Evet, boş bir öğleden sonramı böyle değerlendirmeyi Yeteri kadar insan sizi severse, artık sevgiye ihtiyacınız
seçtim ben. Götüme kestane sokan bir maymunla poz vererek. ol mazdı.
Nasıl göründüğüm benim gerçekten h i ç umrumda değil. Yeteri kadar zeki olursanız.
Sizin ne düşündüğünüz de. Günün birinde yeteri kadar seks yapabilirdiniz.
Öyleyse bununla siz uğraşın. Bunların hepsi küçük çocuğun yeni hedefleriydi. Öm rünün
Herif kendine saldırmakla, bütün dünyaya saldırmış oluyordu. '•tın una kadar göreceği hayallerdi. Bunlar şişko herifin gülüşünde

Yaptığı işin her anından memnun değildiyse bile, herifin Hfüdüğü vaatlerd i .
yine de gülümseyebiliyor olması, rol keserek yolunu bulması Daha sonra ne zaman korksa, üzülse, yalnız kalsa. ne zaman
aslında daha da takdir edilesi bir durumdu. ı•vl.ıtlık olarak yeni gönderildiği evde kalbi yerinden çıkacakmış
Aynen her porno filmin, insanlar birkaç adım ötede çırılçıplak ullıi panik içinde uyansa ve yatağını ıslattığını fark etse, ne zaman
seks yaparken. kameranın ardında duran, örgü ören, sandviç lıııklı bir semtte okula başlasa, ne zaman Annecik onu almak için
yiyen. saatine bakan bir sürü başka insan olduğunu anıştırması •wlse, çocuk bütün rutubetl i otel odalarında, bütün kiralık ara­
gibi. .. lı. ıl;ırda domalan şişko herifin on iki fotoğrafını düşünüyordu.
Aptal çocuğa göre bu, aydınlanmaydı. Dünyada bu denli M.ıymunu ve kestaneleri düşünüyordu. Ve düşündüğü anda da
rahat ve güvenli olmak. Nirvana'yla eşanlamlıydı. ".ıkinleşiveriyordu küçük bok. Çünkü o fotoğraflar ona bir insanın
"Özgürlük" doğru kelime değil ama i l k akla geleni. ııı· kadar cesur. güçlü ve mutlu olabileceğini kanıtlıyordu.

42 43
Acı çekmeyi seçtiğiniz zaman işkencenin sadece işkence,
aşağılanmanın da sadece aşağılanmaktan ibaret olduğunu
kanıtlıyordu.
"Kurtarıcı" doğru kelime değil ama ilk akla geleni.
Ne ilginçtir ki. birisi hayatınızı kurtardığında, ilk yapmak
istediğiniz şey başkalarını kurtarmaktır. Bütün diğer insanları.
Hem de herkesi.
Çocuk o adamın adını asla öğrenemedi. Ama gülüşünü hiç
unutmadı.
"Kahraman" doğru kelime değil ama ilk akla geleni.

Altı

A
nnemi bir sonraki ziyaretimde de hala eski avukatı Fred
Hastings'im ve annem bütün öğleden sonra saçma sapan
.• ı ·ylerden bahsediyor. Ta ki ona hala bekar olduğumu söy­
le-yene kadar. Çok ayıp, diyor. Sonra da televizyonu açıyor
ve· pembe dizilerden birini izlemeye başlıyor; hani şu gerçek
l t ı'ianların sahte sorunları olan sahte insanları oynadığı ve
�·ı•ıçek insanların gerçek sorunlarını unutmak için izlediği dizi­
lı•ıden biri n i .
Bir sonraki ziyaretimde h§la Fred'im ama bu defa evli v e üç
ı,cıı ukluyum. Bu daha iyi; ama üç çocuk ... Üç, çok. insanlar en
l. ııl<:ı iki çocuk yapmalı diyor.
Bir sonraki ziyaretimde iki çocuğum var.

44 45
Her ziyaretimde annem bhaz daha eriyip yok oluyor. Dina'yla birlikte olmuştum.
Bir bakıma. yatağının yanındaki sandalyede oturan Victor Ayrıca bakınız: Clare, Kadrolu Hemşire.
Mancini de gittikçe eriyip yok oluyor. Ayrıca bakınız: Pearl, Hemşire Yardımcısı.
Bir sonraki gün annemi ziyarete kendim olarak gidiyorum ve Seksin büyüsü, kendine mal etmenin yükü olmaksızın
annemin beni lobiye kadar geçirmesi için hemşrreyi çağırmak k.ızanmaktır. Eve ne kadar çok kadın götürürseniz götürün, asla
üzere zile basması iki dakika bile sürmüyor. Ben montumu . ınımsama sorunu yoktur.
alana kadar konuşmadan oturuyoruz ve sonra annem, "Victor" Dr. Marshall'ın kulaklarına ve sinirli ellerine, "Zorla beslen­
diyor. rncsini istemiyorum" diyorum.
"Sana bir şey söylemem lazım" diyor. Hemşirelerin gözü hala üzerimizdeyken kolumdan tutup bizi
Parmaklarının arasında bir iplik parçasını yuvarlıyor. ipliği onlardan uzaklaştırıyor ve "Annenizle konuşuyorum. Kendisi
iyice küçülene kadar yuvarladıktan sonra bana bakıp, "Fred •.ı•ssiz bir kadın. Siyasi eylemleri. Yaptığı bütün gösteriler. Onu
Hastings geldi. Fred'i hatırlıyorsun. değil mi?" diye soruyor. ı,nk seviyor olmalısınız" diyor.
Evet, hatırlıyorum. "Ben o denli ileri gitmezdim" diyorum.
Bir karısı ve iki de nur topu gibi çocuğu var. Hayatın onun Duruyoruz ve Dr. Marshall bir şeyler fısıldıyor. Duyabilmek
gibi iyi bir insanın yüzüne güldüğünü görmek memnuniyet lı,ın ona yaklaşıyorum. Hem de oldukça. Hemşireler hala izliyor.
verici, diyor. ( .ııgsüme doğru soluk alıp verirken. "Ya annenin beynini tama­
"Ona arazi satın almasını söyledim; ama bugünlerde pek ınc•n yenilersek?" diyor. Elindeki kalemi çıt çıt açıp kapamaya
almıyorlar" diye ekliyor. ı lı·vam ederken, "Ya onu eskisi gibi zeki, güçlü ve canlı haline
Kimler almıyor diye sorduğum anda yine zile basıyor. ılı\ııdürebilirsek?" diye ekliyor.
Dışarı çıkarken Dr. Marshall'ın koridorda beklediğini görü­ Annemi eski haline döndürmek mi?
yorum. Tam da annemin kapısının önünde duruyor ve elindeki "Bu mümkün olabilir" diyor Dr. Marshall.
dosyanın sayfalarını karıştırıyor. Kafasını kaldırıp bana bakıyor; l l iç düşünmeden, "Tanrı korusun" deyiveriyorum.

kalın camlı gözlüğünün ardında gözleri boncuk gibi görünüyor. Sonra hemen toparlanıp, "Bu çok da iyi bir fikir olmayabilir"
Bir eliyle tükenmezkalemi hızlı hızlı açıp kapıyor. ı llyt' ekliyorum.
"Bay Mancini" diyor. Gözlüğünü çıkarıp laboratuvar Koridorun ucundaki hemşireler elleriyle ağızlarını kapatıp
önlüğünün cebine koyuyor. "Bu öneml i ; annenizin durumunu tıllltıyorlar. Aradaki onca mesafeye rağmen Dina'nın, "Tam da
konuşmamız gerekli. " ı ııııın isteyeceği şey" dediğini duyabiliyorsunuz.
Mide tüpünü. lfü sonraki ziyaretimde yine Fred Hastings oluyorum ve
"Başka seçenekler var mı diye sormuştunuz" diyor. ı ı ı ı ııklarımın her ikisi de okulda takdir alıyor. O hafta Bayan
Koridorun sonundaki hemşire odasından kafa kafaya vermiş 1 1. ı-.l ings yemek odasını yeşile boyuyor.
üç görevli bizi izliyor. Adı Dina olan görevli, "Size göz kulak Annem, "İçinde yemek yenecek bir oda için mavi daha iyidir"
olmamız gerekiyor mu?" diye sesleniyor. ı llvnı
Dr. Marshall, "Siz kendi işinize bakın lütfen" diye cevap veriyor. ondan sonraki hafta yemek odamızın rengi mavi oluyor.
Sonra da bana dönüp, "Bu küçük bakımevlerinde personel 1 '"' Pıne Caddesi'nde oturuyoruz. Katolik'iz. Paramızı City First
sanki hala lisedeymiş gibi davranıyor" diye fısıldıyor. l ı·ılPral Bankası'na yatırıyoruz. Chrysler arabamız var

46 47
Hepsi de annemin tavsiyesi. Duruyorum. Kalbim sızlıyor; ama bu hissin ne anlama
Bir sonraki hafta. geçen haftadan beri kim olduğumu unut­ ıwldiğini u n u t m u ş u m .
mamak için detayları bir kenara yazmaya başlıyorum. Hastings Annem, Victor b e n i h i ç ziyaret etmiyor; etse bile b e n i h i ç
ailesi tatil için Robson Gölü'ne gidiyor, diye yazıyorum. Alabalık ı l ı n lemiyor, diyor. Victor çok meşgu l; aklı başında değil v e hiçbir
avlıyoruz. Packers'ların kazanmasını istiyoruz. Asla istiridye ıı•yi u mursam ıyor. Tıptan atıldı ve hayatı n ı n içine ediyor
yemiyoruz. Arazi satın alıyoruz. Her Cumartesi. hemşire, annem Battaniyeden bir iplik daha çekiyor. "Turist rehberliği ya da
uyanmış mı diye bakarken ben de dinlenme salonunda notlarıma ı-.. ı c ona benzer b i r iş buldu. Çok az maaş alıyor" diyor. iç geçiri­
çalışıyorum. yor ve berbat. sarı elleri kumandayı b u l u yor.
Ne zaman odasına girip kendimi Fred Hastings olarak tak­ Victor sana bakmıyor m u , diye soruyorum. Kendi hayatı n ı
dim etsem, televizyo n u kapatmam için kumandayı işaret ediyor. y . ışamaya hakkı yok m u o n u n ? Belki d e Victor'ın çok meşgul
Evin etrafında şimşir iyi olur ama kurtbaharı daha iyidir, cılınası n ı n sebebi. senin bakımın için gerekli parayı kaza nmak
diyor a n n e m . 11, l ıı her gece geberene kadar çalışıyor olmasıdır. Ayda üç bin
B e n d e hemen n o t a l ı yorum. dolar tutuyor. Belki Victor'ı n okulu bırakmasının sebebi de
En kalite insanlar İskoç viskisi içer, diyor. Çatı derelerin i lıııdur. Hazır konu açılmışken, Victor belki de elinden gelenin
ekim ayında, sonra da kasımda temizleyi n , diyor. Uzun ömür­ ı 11 iyisini yapıyordur. diyorum.
lü olması için arabanızdaki hava filtresini tuvalet kağıdına Victor belki de herkesin kendisinden beklediğinden çok daha
sarın. Yaprak dökmeyen ağaçlarınızı ilk buzlanmadan önce ı.11lcısını yapıyor, diyorum.
budamayın. Ve en iyi yakacak odun dişbudak ağacı n ı n kidir. Annem gülümsüyor ve "Ah Fred" diyor. "Hala, iflah olmaz bir
Bunların hepsini not ediyorum Ondan geriye kalanların 1 1<,luyu savunuyorsun."
envanterini de çıkarıyorum : benekler ve kırışıklıklar. şişmiş veya Sonra televizyo n u açıyor ve parlak b i r gece elbisesi giymiş
içi boşalmış deri, pullar ve lekeler. Kendime hatırlatma notları ._,01.cl bir kadı n . başka genç ve güzel b i r kadının kafasına şişeyle
da yazıyorum. vııı uyor. Saçı bile bozulmuyor ama kadın hafızası n ı kaybediyor.
Her gün güneş koruyucu krem sür. Victor belki de kendi sorunlarıyla boğuşuyordur, diyorum.
Beyaz saçlarını boya. Güzel kad ı n , hafızasını kaybeden kadını katil bir robot
Delirme. ı ıldıı�una ve kendisine vereceği emirleri yerine getirmek zorun­
Yağ ve şekeri azalt. ı l . ı olduğuna inan mak üzere progra m l ıyor. Katil robot yeni
Daha çok mekik çek. l ltrıliğini öyle kolay kabulleniyor ki, insan , kadı n ı n hafızası n ı
Bunları sakın u n utma. l . ıylıetm i ş n u marası yaptığını ve aslında cinayet alemlerine dal-
Kulaklarının içindeki kılları kes. 1 1 1 . ık için başından beri fırsat kolladı ğ ı n ı düşünmeden edemiyor.
Kalsiyum al. Oturmuş diziyi izlerken annemle konuştuğum zamanki sini­
Cild i n i nemlendir. Her gün. ' 1 1 1 1 ve içerlemem hafifliyor.
Sonsuza dek aynı kalmak için zamanı durdur. Annem y u m u rta kırdığında. tabağımda tavadan kalkan
Sakın yaşlanma. iv.ılı teflon parçacıkları da olurdu. A l ü m i nyum tencerelerde
"Oğlum V i ctor'dan haber alıyor m u s u n ? Onu hatırlıyor yı ııwk pişirirdi. Elyaflı alüminyum kupalardan limonata içer­
musun?" diyor annem. ı l ı l V<' bardağın soğuk kenarını yalardık. Alüminyum tuzundan

48 49
yapılma deodoranlar kullanırdık. Gördüğünüz gibi, bu noktaya
gelişimizin b i n bir türlü sebebi var.
Reklamlar başlayınca annem Victor' ı n özel yaşamıyla ilgi­
li bir tek iyi şey söylememi istiyor. Eğlenmek için ne yapar?
Gelecek sene kendini nerede görüyor? Bir son raki ay? Gelecek
hafta?
Bugüne dair bile bir fikrim yok.
Ve Annem, "Victor her gece geberene kadar çalışıyor derken.
ne bok ima etmek istedin sen?" diye soruyor.

Yedi

G
arson gittikten sonra, dana bifteğinin yarı s ı n ı ağzıma
tıkıştı rmaya çalışıyorum. Denny, "Dostum" diyor, " ş u n u
l ıııı;ıda yapma bari ! "
l�trafımızı çevreleyen insanlar ş ı k giysileri içinde yemekleri ni
yiyorlar. M u m lar ve kristaller arasında, özel yemekler için ekstra
ıt/l' I çatallarla. H i ç kimse şüphel e n m iyor.
Tc.ıze öğütülmüş karabiberli, tuzlu. yumuşacık ve lezzetli koca
l ıi l l t'k parçasın ı içine sokabilmek için ağzımı öyle bir açıyorum
1 ı ı ludaklarım çatlayacakmış gibi geriliyor. Ağzımın içinde daha
l ıılıı yer açabilmek için dilimi geriye çekiyorum ve ağzımda su
yfıl·•,cliyor. B i fteğin sosu ve ağzımda biriken su çenemden akıyor.
Kırmızı et öldürür diyenler, bir bok bilmiyor.

50 51
Denny hızlıca etrafına bir göz atıp dişlerinin arasından, " H ı rs
Denny tabağımdaki brokoliyi çalmak için çatalıyla uzanırken,
yapıyors u n , dostum" diyor. Kafasını sallayarak ekliyor: "Seni
Dostum çok abartıyorsun" diyor.
sevsinler diye insanları kandıramazsın."
Beni kurtaracak kişi belki kirli tabakları toplayan on sekiz
Yan ı m ı zdaki masada saçları beyazla m ı ş , parmaklarında
y.ışındaki komi olacak, belki de fit i l l i kadifeye benzer boğazlı
alyans olan evli bir çift var. Birbirlerine bakmadan yemekleri­
ııveter giymiş genç. Hangisi bilemiyorum ama bu insanlardan
ni yiyorlar ve önlerindeki aynı oyun veya konserin broşürünü
lıır tanesi birazdan ömrünün sonuna kadar bana değer vermeye
inceliyorlar. Şarabı bitince kadın şişeye uzanıp kendi bardağını
lı.ışlayacak.
dolduruyor. Adam ınkini doldurmuyor. Adamın bileğinde gülle
insanlar yerlerinden fırladılar bile.
gibi altın bir saat var.
Belki bileğine çiçek buketi takmış olan kad ı n .
Denny yaşlı çifti izlediğimi görünce, "Onları uyarırım Yemin
Ya d a uzun boyunlu ve t e l gözlüklü adam.
ederim yaparım" diyor.
Bu ay üç tane yaş günü kartı aldım ve henüz ayın on beşi
Bizi tanıyabilecek garson var mı diye etrafı kesiyor. Sonra da
l ı l le değil. Geçen ay dört, ondan önceki ay da altı tebrik kartı
alt dişlerini dışarı doğru uzatıp bana bakıyor.
. ılınıştım. Kartları yollayan insanların çoğunu hatırlayamıyorum
Ağzıma aldığı m biftek parçası öyle büyük kı : ?1
dışle ı
. _

l ıll(' Tanrı hepsini korusun ama onlar beni hiçbir zaman u n u ­


birleşmiyor. Yanaklarım esniyor. Dudaklarım kapanmak ıçın
ı ıınayacaklar.
büzüşüyor ve eti çiğnemeye çalışırken burnumdan nefes almak
Nefes alamadığım için boynumdaki damarlar şişiyor. Yüzüm
zorunda kalıyorum.
l ız.ırıyor ve yanmaya başlıyor. Alnımda ter damlaları biriki­
Siyah ceketli garsonların hepsinin kolunda güzel bir havlu
vıır Sırtımdaki ter gömleğimi ıslatıyor. Ellerimle boğazımı
ası l ı . Havada keman t ı n ı ları var. Masalarda gümüş takımlar ve
ı� ıyorum . Bu, evrensel işaret d i l i nde boğularak ölmek demek.

Çin porselenleri. Normalde bu i ş i bu tür bir yerde y pmıyoruz;
ııııııun sayesinde İ n g i l izce bilmeyen insanlardan bile yaş günü
ama elimizdeki restoran seçenekleri azalıyor. Her şehırde yemek
l ı ı t ları alıyorum .
yenecek belli sayıda restoran var ve bu tür h ü nerleri aynı resto­
ilk birkaç san iye herkes birilerinin öne çıkıp kahraman
ranlarda tekrarlamamak gerekiyor.
ı ılınnsını bekliyor.
B i raz şarap içiyorum .
Denny uzanıp bifteğimin geri kalan kısmı n ı da aşırıyor.
Bize yakın başka b i r masada yemek yiyen çift e l ele tutuşmuş.
ırnerim hala boğazımda, Denny'ye doğru sendeleyip bacağına
Belki bu gece onlar olacak.
lılı ıekme savuruyorum.
Başka bir masada takım elbiseli bir adam dalgın dalgın
K ravatıma asıl ıyoru m.
yemek yiyor.
Y.ıkamdaki düğmeleri kopararak açıyorum.
Belki de bu gecenin kahramanı odur.
l>enny, "Dostum, canımı yaktın" diyor.
Biraz daha şarap içip yutmaya çalışıyorum ama, biftek o
l'abak toplayan komi geri çekiliyor. Kahramanl ı k ona göre
kadar büyük ki boğazıma takılıyor. Nefes alamıyorum.
ı hı ı J
Bir saniye sonra öyle hızlı ayağa fırlıyorum ki oturduğum
K0mancı ve şarap servisi yapan garson birbi riyle yarışırcasına
sandalye arkaya devriliyor. Ellerim boğazıma yapışıyor. �yak�a , ı •. ıı ı.ı doğru ilerl iyor.
boya l ı tavana doğru nefes almaya çalışıyorum; gozlerım
Diğer taraftan siyah mini elbiseli b i r kadın kalaba l ığı yarmak­
yuvalarından fırlıyor. Çenem ileriye doğru uzan ıyor.
i ı ıı0ni kurtarmaya geliyor.
52
53
1

Başka b i r taraftan adamın biri ceketi n i çıkarıp öne atı lıyor. ı ı l sağlayabi l i rsiniz. insanların sizi kurtarmasına izin vererek
Başka bir yerde bir kadın çığlık atıyor. ,,..,ıında siz onları kurtarırsınız.
Bu hiçbir zaman çok uzun sürmüyor. Bütün macera en fazla Tek yapmanız gereken nazik ve m innettar davranmaktır. Bu
bir, bilemedin iki dakikada sona eriyor. Böyle olması ben i m v!ltden ezilen taraf olmaya devam edin.
açımdan çok iyi; çünkü ağzım yemekle doluyken, nefesi m i en insanların üstünlük taslayabilecekleri birine i h t i yaçları
fazla o kadar tutabiliyorum. v.ııdır. Bu yüzden mazlum olmaya devam edin.
ilk tercihim gülle gibi altın saati olan adam; çünkü hem insanların Noel'de çek yollayabilecekleri birine i h tiyaçları
durumu kurtarır. hem de yediğimiz yemeğin parası n ı öder. vıııdır. Bu yüzden fakir kalın.
Şahsi terci h i m ise siyah m i n i elbiseli kadın; çünkü çok güzel "Hayırseverlik" doğru kelime değil ama ilk akla geleni.
göğüsleri var. ·
Siz onların cesaretinin kanıtısınız. Bir zamanlar kahraman
Yediğimiz yemeğin parası n ı ödemek zoru nda kalsak b i l e , ııldukların ı n kanıtı. Başarı larının kanıtı. Bu işi yapıyorum çünkü
para kazanmak i ç i n para harcamak gerektiğini düşü nüyorum. lwı kes yüzlerce kişinin gözü önünde bir insanın hayatı n ı kurtar­
Denny bir yandan tıkın ıyor. bir yandan da. "Bu yaptığın şey ın.ık ister.
son derece çocukça" diyor.
Denny e l i ndeki bıçağın keskin ucuyla beyaz masa örtüsünün
Tekrar ona doğru sendeleyip onu tekmeliyorum.
l lıt•rine odanın eskizini çiziyor; mimaris i n i , kornişleri ve pano-
Bunu yapıyorum çünkü böylece insanların hayatına b i raz
1 . ı ı ı . kapıların üstündeki kırık süslerin eskizlerini çizerke n , bir
heyecan katmış oluyorum.
y,ıııdan da ağzındakileri çiğnemeye devam ediyor. Önündeki
B u n u yapıyorum çünkü yeni kahramanlar yarat ıyorum.
ı.ılı,ığı ağzına dayayıp içindekileri yalayıp yutuyor.
insanları sınıyorum.
Soluk borusunu açmak için. ademelmasının tam altıyla.
Anneme çekm işim.
• ı ı ı lak kıkudağın ı n tam üstündeki oyuğu bulmak gerekir. Bir
Bunu yapıyorum çünkü ben bu yolla para kazanıyorum.
lılltck bıçağı yardımıyla o noktaya bir buçuk santimlik yatay
Biri hayatınızı kurtardığında sizi sonsuza dek sevecektir. Şu
l ıl ı yarık açıl ır. Yarığı açmak i ç i n içine parmak sokulur. Yarığın
eski Ç i n geleneğini b i l i rsiniz. Hayatınızı kurtaran kiş i , sonsuza
lı l ı ıc de bir "trake" tüpü yerleştirilir; bu işi en iyi bir pipet veya
kadar hayatınızdan sorumlu olur. Artık onların çocuğu gibi
ı Okcnmezkalem görür.
olursunuz. Ömürlerinin sonuna kadar bu insanlar bana mektup
Yüzlerce hastayı kurtaracak m uh teşem bir doktor olamad ı m ;
yazacaklar. Yıldönümlerinde kart atacaklar. Yaş günlerinde.
ı ı ı ı.ı bu şekilde yüzlerce sözde doktor yaratan m u h teşem bir
Ne kadar çok insanın aynen bu şekilde düşündüğünü bilseniz
lı.ı•,l < ı o l d u m .
kafayı yersiniz. Beni ararlar. H a l i m i hatırımı sorarlar. Desteğe
Siyah frak l ı b i r adam seyircileri yararak h ı z l a bana doğru
ihtiyacım olup olmadığın1 bilmek isterler. Ya da paraya.
y,ıl !.ışıyor. El inde bir biftek bıçağı ve t ükenmezkalem var.
O paraları da orospularla yemiyorum ben. Annemin St.
ı�oğulmakla, bu insanların ölene kadar saygı duyacağı ve
Anthony's Bakımevi'ndeki aylık gideri yaklaşık olarak üç b i n
ıılıııızı sayıklayıp d u racağı b i r efsane olursunuz. Size can ver­
papel t u tuyor. Bu iyi kalpli, merhametli insanlar benim hayatımı
kurtarıyor. Ben de anneminkini. Bu iş bu kadar basit.
ı lll bini d ü ş ü n ü rler. Ömürleri boyunca yaptıkları en iyi iş ve
Zayıfmış gibi yaparak, güç kazanırsınız. Kendinizi güçsüz
ı ılııın döşeğindeyken varlıklarının ispatı olarak andıkları tek kişi
ı ı ıkıbilirsiniz.
göstererek diğer insanların kendilerini güçlü hissetmesi-

54 55
Bu yüzden saldırgan kurbanı ve dibe vurmuş zaval l ıyı oynayın . Bu yeni dost! uğu pekiştirmek için her şeyi yapın. Bu evlat
Profesyonel hatanın t a kendisi o l u n . Pclinme olayı n ı pekiştirmek için. Detaylarla süslemeyi de
Eğer onlara kendilerini Tanrı gibi hissettirebilirseniz, insan­ ııııutmayın . Süm ük1erinizle elbiselerini kirletin ki gülümseyip
lar deveye hendek bile atlatırlar. .Jl.i bağışlayabilsin. Sıkıca sarı l ı n ve kavrayın. Gerçekten ağlayın
Aziz Benliğimin şehit ol uşu. 1 1 gözyaşların ızı silebilsin.
Denny benim tabağımdakileri de kendi tabağına boşaltıp Numara yapt ığınız sürece ağlamanın kötü bir yanı yoktur.
tıkınmaya devam ediyor. Hiç çekinmeyin. Çünkü bu, birinin h ayatının en güzel h i kayesi
Şarap servisi yapan garson yanı başımda. Siyah mini elbise ı ıl. ıcak.
·

tam önümde d uruyor. Altın saatli adam da öyle. En önemlisi ise, eğer berbat b i r trake izi istemiyorsanız, elin­
B i r dakika içinde arkamdan b i r çift kol beni saracak. H i ç ı ll1 biftek bıçağı, çakı veya falçata olan birisi yanın ıza gelmeden
tanımadığım biri bana sıkıca sarılıp göğüs kafesimin altını yum­ ı ·vvel nefes al maya başlamaktır.
ruklayacak ve kulağıma, "Bir şeyin yok" diyecek. Hatırlamanız gereken başka bir detay da, ağzınızdaki ıslak
Ku lağınıza fısıldamaya devam edecek: "İyileşeceksin." yı•ınek bulamacını dışarı püskürtü rken ve bulunduğunuz
B i r çift kol etrafınıza dolanacak, belki de ayaklann ızı yerden yı•rı cansız et ve suyla kaplarken d i rek Denny'ye bakmanız
kesecek ve yabancı n ı n biri kulağınıza, " Nefes a l ! Nefes al, seni ı.wrcktiğidir. Denny'nin ailesi, büyükanne ve büyükbabaları.
lanet olası ! " diye fısıldayacak. ı ı •yteler i ve dayıları ve sürüsüne bereket kuzeni, yani kendisini
Doktorun yeni doğmuş bebeği tokatladığı gibi, b i r yabancı lwr türlü beladan ku rtaracak bin tane akrabası var. Bu yüzden
s ı rtın ıza vuracak ve çiğnemeden yuttuğunuz koca biftek parçası l 1ı•nny beni hiçbir şekilde anlayamıyor.
ağzınızdan fırlayacak. Bir saniye sonra birlikte yere yıkılacaksınız. Denny hariç herkes, bazen restorandaki bütün insanlar ayağa
Siz hıçkı rırken biri size her şeyin yolunda olduğunu söyleyecek. � ılkıp alkışlar. Bazıları mutluluktan ağlar. Mutfaktakiler dışarı
Hayatta olduğunuzu . Birinin sizi kurtard ığını. Ama az kalsın l 1 1 lr1r Beş dakika geçmeden, olay kulaktan kulağa yayılır. Herkes
ölecek olduğunuzu. Kafanızı bağrına yaslayıp sal l arken, "Herkes 1 ılıramana içki ısmarlar. Hepsinin gözü yaşarır.
geri çeki lsin. Yer açın. Gösteri bitti" diyecek. Kahra m a n ı n elini sıkarlar.
Artık onların çocuğu oldunuz bile. Onlara aitsiniz. Sırtını sıvazlarlar.
Dudakların ıza su dolu bir bardak dayayacaklar ve "Sakin ol. 13u olay sizinkinden çok, onları n yeniden doğuşudur; ama
Konuşma. Her şey geçti" diyecekler. v ı l l.ır boyu aynı tarihte size doğum günü kartı yollarlar. Çoğalan
Sessiz ol. ı l lı•nizin yeni üyesi olurlar.
Yıllar sonra bile bu insan sizi arayacak ve size mektuplar yol­ Ve Denny sadece kafası n ı sallayıp, tatlı mönüsün ü görmek
layacak. Tebrik kartları ve belki de çekler alacaksınız. 1 ,ı t ·r
Kim ol ursa olsun , bu kişi sizi sevecek. 11unların hepsini işte bu yüzden yaparım. Bu kadar belaya
Kim olursa olsun, kendisiyle guru r d uyacak. Kendi yakınlarınız l ııı yüzden katlanırım. Cesur b i r yabancıyı vitrine çıkarmak için.
duymasa bile, bu insan sizinle gurur duyacak; çünkü siz onun l ll ı kişiyi daha sıkıntıdan kurtarmak için. Sadece para için değU .
kendisiyle gurur duyması n ı sağladınız. ı.ıdrce aşırı sevgi için değil.
Bir yudum su içip öksüreceksiniz ki kahramanınız çenenizi Ama b u n ların ikisinden de zarar gelmez.
bir mendille silebilsin. l ler şey bu kadar kolaydır. B u n u n güzel ya da yakışıklı

56 57
olmakla bir ilgisi yoktur; en azından dışarıdan öyledir. Ama
yine de kazanan siz olursunuz. Kırılgan olun ve aşağılanmaktan
korkmayın. Bütün hayatınız boyunca insan lara ş u n u söyleyin:
Üzgünüm. Üzgünüm. Üzgünüm. Üzgünüm. Üzgünüm . . .

Sekiz

C
epleri kızarmış hindiyle dolu olan Eva koridorda beni takip
ediyor. Ayakkabılarının içinde Salisbury usulü biftek var;
ı l�nenmiş. Tozlu ve buruşuk bir kadife gibi görünen ten i , ağzına
� . ıdar inen yüzlerce kırışıkla kapl ı . Tekerlekli sandalyesiyle beni
1 ıl ip ederke n , "Hey sen! Kaçma benden" diyor.
Damar topaklarından geçilmeyen elleriyle sandalyesinin
t Pl1ı•rleklerini çeviriyor. Kamburu çıkmış; şişen dalağı yüzünden
ı lı · hamileymiş gibi görünüyor. Koridorda beni takip ederken,
l lPni incittin" diyor.
"Bunun aksini iddia edemezsin" diyor.
therinde yediği yemeklerin renginde bir mama önlüğü var ve
' ıı•ıı beni kırdın ve bunu Anneye an latacağım" diyor.

58 59
.,:irdiğini gören bütün tekerlekli sandalyeler ve elinde bastonu
Annem ka ldığı bu bakımevinde bir bileklik takmak zorunda.
Mücevher falan değil; asla ç ı karamayacağı şekilde sıcak kaynak Vt'ya koltuk değneği olan insanlar ziyaretçiye doğru sürünüyor.
Uzun boylu ve insana di k d i k bakan Bayan Novakteşhircilerden.
yapı lmış, plastikten bir �ileklik. Ne kesmek mümkün ne de siga­
Annemin yan odasında kalan kadın b i r s incap.
rayla yakarak çıkarmak. insanlar dışarı çıkabilmek i ç i n her türlü
Teşhirciler, fırsat buldukları her an giysilerini çıkaranlardır
yolu denemişler.

. .
� �
Kolun z a bu bileklikle koridorda yürürken kapıların
l lt>mşireler bu hastalara gömlek ve pantolon gibi görünen ama
. ıo.,lında tek parça olan bir t u l u m giydirirler. Gömlek ve panto­
kılıtlendığını duyabiliyorsunuz. Plastiğin içine yerleştirilen man­
ltın bel kısmından birbirine dikil miştir. Gömleklerin düğmeleri.
yetik bir bant veya benzeri bir şey, s inyal yolluyor. Siz adım ı n ız ı
p.ıntolonların da fermuarları göstermeliktir. T u l u m u giymek
atamadan bütün asansörlerin kapıları kapanıyor. Dört adım

k dar y� klaşırsanız hemen hemen bütün kapıları kilitliyor bu
vt•ya çıkarmak i ç i n , arkadaki uzun fermuarı açmak gerekir.
ı ıuradaki hastalar s ı n ırl ı hareket olanağına sahip yaşlı insan-
sınyal. izin verilen kattan başka kata geçemiyors u n uz. Sokağa
1.ıı oldukları içi n , bu giysiyi üzerine geçiren kişi saldırgan bir
çıkamıyorsunuz. Bahçeye, dinlenme salonuna, ibadet odasına
l ı•�hirci olsa bile üç kere kapana kısı l m ı ş demekt i r . T u l u m u n u n ,
: :�
veya yemekl an e gidebiliyorsunuz ama b u n u n dışında hiçbir
. lıllekliğinin ve bakımevinin içinde.
yere gıtmenıze ızın veri lmiyor.
Sincaplar yemeğini çiğneyen ama sonra ne yapması
Bir şekilde dış kapıya ulaşmayı başarsanız bile, bileklik
�·ı ·rektiğini u n utan hastalardır. Yemeği nasıl yutacaklarını unu-
alarmları çalıştı rıyor.
1 ıırlar Yutmak yerine, çiğnedikleri lokmaları elbiselerinin ceple­
Burası St. Anthony·s. H a l ı lar. perdeler, yataklar, hemen
rlııe tükürürler. Ya da çantaları n ı n içine. Sandığınız kadar ş i rin
hemen her şey yanmaz kumaştan yapılmış. Ayrıca leke de
lıır �ey değ i l . i n a n ı n .
tutm uyor. Nerede ne tür pislik yaparsanız yapın hemen sil ive­
Bayan Novak a n n e m i n oda arkadaşı. Eva ise b i r sincap.
riyorlar. Burası bir bakımevi. Size bunları an latırken kendimi
St. Anthony's'in birinci katı. isimlerini unutan, ortalıkta
kötü hissediyorum. Çünkü sürprizi berbat ediyorum. Bunların
t 11 ılçıplak koşturan ve lokmaları n ı ceplerine dolduran ama
hepsini zaten kendiniz göreceksiniz çok yakında. Tabii eğer 0
lıırnların dışında fazla zararlı o lmayan insanlara ayrılmış. B u
kadar uzun yaşarsanız.
l . ı l l a , kullandıkları uyuşturucular yüzünden beyni pelteleşen ve
Ya da uzun yaşamaktan vazgeçip vakt inden önce kafayı
ı r . ıvrna geçiren gençler de var. Yürüyüp konuşabiliyorlar ama
sıyırırsanız.
l ı ıı ı uştukları şeyler rasgele seçi l m i ş sözlerden, laf salatasından
Annem de, Eva da, hatta siz bile; yani herkes bileklik takmak
ı l ı.ı ret.
zorunda.
Burası bir tımarhane değil. Kapıdan içeri adım attığınız anda "Önemsiz insanlar yol küçük günbatımı şarkı söylemek iple

� �
b rnun za çiş kokusu çarpmıyor. Ayda üç b i n papel ödeyince
ııınr peçe gitti." İşte bu türden şeyler söylüyorlar.


bo le bır şey olmuyor. B i r asır önce burası bir manastırmış ve ikinci kat yatalak hastalara ayrılmış. Üçüncü kattakiler ise

rahıbeler çok güzel b i r gül bahçesi yapmışlar. Güzel, d uvarlarla nl!lınü bekleyenler.
Annem ş i m d i l i k birinci katta; ama hiç kimse ilelebet o katta
çevri li ve kaçmak imkansız.
1 ı l ınıyor.
Her köşede bir güve n l i k kamerası var.
Ön kapıdan girer gi rmez, buranın yerlileri yavaş ve ürkütücü Mil let yaşlanan anasını babasını kamu kuruluşlarına bırakıp

şekilde üzerinize doğru gelmeye başlıyor. Bir ziyaretçinin içeri


l ıııı lı�ini de açıklamadan toz o luyor; Eva ' n ı n b u raya gelişi

61
60
de böyle olmuş. Burada kim olduğu veya nerede bulunduğu L ıpatacağınızı öğretiyor. Her sabah size isminizi söylüyorlar.
hakkında hiçbir fikri olmayan bir sürü Dorothy ve Erma var. Altmış yıldır tanışan ön sayfaya alalım insanlar tekrar birbirine
insanlar, terk ettiği kişileri nasıl olsa şehir veya eyalet yetkilileri ı.ınıştırılıyor. Her sabah.
toplar diye düşün üyor. Belediyenin çöpleri topladığı gibi. Burada artık fermuarını bile çekemez hale gelmiş doktorlar,
Kurtulmak için plakalarını söküp bıraktığınızda, belediyenin .ıvukatlar, büyük sanayiciler var. Eğitim vermekten ziyade hasar
gelip arabanızı çekmesi gibi. kontrolü yapılıyor bu insanlara. Yanmakta olan bir binayı boya­
Buraya "nine çöplüğü" deniyor; inanın şaka yapmıyorum. ı ı ıayı da deneyebilirsiniz.
St. Anthony's Bakımevi belirli sayıda terk edi l miş nineyi, St. Anthony's'de her Salı Salisbury usulü biftek çıkıyor.
uyuşturucudan kafayı sıyırmış sokak çocuğunu ve intihara c;.ırşambal arı mantarlı tavuk. Perşembe, spagetti . Cuma,
meyilli çöpçü kadını almak zorunda. Burada çöpçü kadınlara kızarmış balık. Cumartesi, mısır u n u n a bu lanarak kızartılmış et.
çöpçü kadın, sokak kadınlarına da yosmacık gibi şeyler den­ 1 1. ızar, hindi rostosu.
miyor. Anladığım kadarıyla, birileri buraya yaklaşınca arabayı Zaman öldürü rken vakt i n geçmesi için bin parçal ı k yap­
yavaşlatmış, Eva'yı arabadan atmış ve bir damla gözyaşı bile l ıozlar var. Burada, üstünde en azından bir düzine insanın can
dökmemiş. Eve alıp da eğitemedikleri hayva n ları atan insanlar vı•rmediği bir tek çarşaf bile yok.
gibi tıpkı. Eva tekerlekli sanda lyesin i a n n e m i n kapısının ö n ü ne
Eva hala peşimdeyken, annemin odasına varıyoru m: ama o ı,ı•kmiş, orada duruyor. Birisin i n , yattığı mezardan az önce
yok. Annemin yatıyor olması gereken yatakta, çişten ıslanmış �ıkarıp sargıları n ı açtığı ve kafasına toz yumağı gibi cılız saçlar
koca bir çukur var. Sanırım annemi duşa götürmüşler. Böyle yPrleştirdiği bir m u mya kadar solgun görünüyor. Kıvırcık mavi
durumlarda hastaları koridorun sonundaki büyük, fayanslı ı .ııası, küçük daireler çizerek sal l a n ı p duruyor.
odaya götürüp hortumla yıkıyorlar. Ona her baktığımda, "Yaklaşma sakın" diyor Eva. "Dr.
Burada, St. Anthony's'de, her Cuma gecesi Pijama Oyunu M.ırshal l beni incitmene izin vermeyecek."
isimli filmi gösteriyorlar ve her seferinde tüm hastalar filmi i l k 1 lemşire geri gelene kadar a n n e m i n yatağın ı n kenarına ilişip
kez görecekmiş gibi televizyonun başına üşüşüyor. l ıı•kliyoru m.
Tombala var, el işi var, ziyaretçilerle birl i kte gelen evcil hay­ Annemin, saat başı farklı bir kuş sesiyle öten bir saati
vanlar var. vrıı Sesler önceden kaydedilmiş. Saat bir olunca Amerikan
Dr. Paige Marshall var. Her nereye kaybolduysa. ıııd ıçkuşu ötüyor. Altıda sarıasma.
Sigara içerken kendilerini yakmas ınlar diye boyunlarından Öğlen ispinoz.
ayak bileklerine kadar uzanan yanmaz kumaştan önlükleri var 1
1aştankara ötünce saat sekiz demektir. Sıracıkuşu saat on
buradakilerin. Duvarlarda Narman Rockwell posterleri var. lılı
Saçlarını yapmak için haftada iki kez kuaför geliyor. Ama bu Sanırım anladınız.
ayrıca ücrete tabi. idrar tutamama hali de ücrete dahil değil. Sorun şu ki , kuşlarla saatleri örtüştürmek bazen karışıklık
Kuru temizleme ekstra. idrar tahlili ekstra. Mide tüpleri de öyle. y. ı ı . ıı a b i l iyor. Özellikle de dışarıdaysanız. Saatçi başından
Her gün bağcık bağlama, düğme ilikleme, kapak kapama l ıı•Jc,u başına terfi ediyorsunuz. Beyaz boyunlu serçen i n sevim l i
gibi konularda dersler veriliyor. Kopça tutturma gibi konular­ ııl ll�ünü her duyuşu n uzda, "Saat n e zaman on oldu yahu?" diye

da. Birileri çıtçıtlamayı gösteriyor. Başka biri fermuarınızı nasıl ı lıı ..· nnüyors u n uz.

62 63
Eva tekerlekli sandalyesinin bir kısmını annemin odasına "Bunun sadece bize ait b i r oyun olduğunu söylemiştin" der­
sokuyor. "Sen beni incittin" diyor. "Ve ben hiçbir zaman Anneye f<'il kafasını sallıyor ve sesi titriyor. "Bu bizim gizli oyun u m uzdu;
bundan bahsetmedim." ı1 ına sonra sen kocaoğlanı içime soktun." Kemikli ve bükülmüş
Ah şu yaşlılar. Şu insan enkazları. p.ırmağı aletimi işaret ediyor.
Saat tepeli baştankara buçuk olmuş bile. Otobüse yetişmem Cidden, lafı bile benim kocaoğlanın bağırarak odadan kaç­
ve karga ötmeye başlamadan işte olmam gerekiyor. ıı ırık istemesine sebep oluyor.
Eva benim kendisini bir asır önce dolandıra n ağabeyi Sorun şu ki. St. Anthony's'de nereye gidersem gideyim hep
olduğumu sanıyor. Memeleri ve kulakları korkunç derecede ıynı şey oluyor. Başka bir yaşlı iskelet benim kendisinden beş
büyük ve sarkık olan. annemin oda arkadaşı Bayan Novak ise yflz dolar ödünç aldığımı sanıyor. Başka bir çöpçü kadın benim
benim, pamuk çırçırı, dolmakalem veya benzeri bir şeyin patenti ,ı•ytan olduğumu düşünüyor.
için kend isini dolandıran, üçkağıtçı iş ortağı olduğumu. "Ve sen benim canımı yaktın" diyor Eva.
Buradaki bütün kadınlar için farklı bir anlamım var benim. Buraya gelmemek ve tarihteki bütün suçların sorumluluğunu
"Sen beni kırdın" diyor Eva ve biraz daha yaklaşıyor. "Ve 11 ,t• lenmemek elde değil. Buradaki bütün yaşlı ve dişsiz surat-
bunu hiç unutmadım ben." 1.ırd bağırmak istiyorsunuz. Evet, o Lindbergh bebesini ben
Her ziyaretimde çalı kaşlı, kuru üzüm kılıklı yaşlı bir kadın bana l.ıçırdım.
koridorun ucundan, "Eichmann" diye sesleniyor. Çişini bornozu­ Şu Tita rıik olayı var ya, onu da ben yaptım.
nun altından sarkan şeffaf plastik bir torbaya yapan bir diğeri, Kennedy s uikastı, ah. evet o da bendim.
beni onu çalmakla suçlayarak köpeğini geri istiyor. Tekerlekli Büyük ikinci Dü nya Savaşı görevi, atom bombası düzeneği.
sandalyesinde, pembe süveteri içinde bir çuval patates gibi otu­ l ll l ı n baka l ı m kim yaptı? Tabii ki ben.
ran şu diğer yaşlı kadının yanından ne zaman geçsem bana yılan A I DS virüsü? Kusura bakmayı n . Yine ben.
gibi tısl ıyor. "Seni gördüm" diyor ve tek gözüyle şüpheli bir bakış ı�va gibi bir dertle başa çıkmanın yol u , onun dikkatini başka
fırlatıyor. "Yangının çıktığı gece seni onlarla birlikte gördüm." yı•ıe çekmektir. Öğle yemeğinden . havadan sudan ve saçın ı n ne
Kazanma şansım yok M uhtemelen Eva'nın hayatına giren � ttldr güzel göründüğünden bahsederek dikkatini dağıtmaktır.
bütün erkekler bir şekilde onun ağabeyi olmuş. Bilerek ya da b i l ­ , ı ı rn dikkatini bir şeye bir dakikadan fazla veremediği için, onu
meyerek, Eva bütün hayatı n ı erkeklerin kendisini kullanmasını 1 . ı lır1tlıkla daha hoş bir konu başlığına yönlendirebilirsiniz.
bekleyerek ve umarak geçirmiş. Teni bir mu mya gibi buruş ı·: va'nı n hayata karşı beslediği b u husumetle başa çıkmak
buruş olduğu halde Eva hala sekiz yaşında. Orada takı lıp I• lıı erkeklerin ne tür şeyler yaptığını tahmin edebilirsiniz.
kalmış. Tüm ekibi sıfırı tüketmiş Dunsboro kolonisindekiler gibi , ıdece ilgisini başka yöne çek. Anı yaşa. Yüzleşmekten uzak
St. Anthony's'dekiler de geçmişlerine tutsak olmuşlar. ı l ı ı r Kaç.
Ben istisna deği l i m ; sizin de istisna olduğunuzu sanmıyoru m . !�izler de kendi hayatlarımızda böyle yapmıyor muyuz?
Denny' n i n boyunduruğa tutsak olması gibi, Eva d a kendi l ı·lı'vizyon izle. Ot iç. ilaç yut. Dikkatini başka şeylere kaydır.
gelişimine tutsak olmuş. ı 1 1 111. bir çek. inkar et.

"Sen" diyor Eva ve titreyen parmağın ı bana doğru uzatıyor. llOtün vücuduyla öne doğru eğilip havada titreyen incecik
"Sen benim h islerimle oynadı n . " p.11 ınağını bana doğru uzatıyor.
A h ş u b u n a k yaşlılar. ! >olandır.

64 65

1
1••• ..
Bayan Ölüm olmak üzere çoktan s ıraya girmiş bile. Ellerini çekiyor. Yüzü gözyaşlarında n sırılsıklam olmuş. "Ah
"Evet, Eva" diyorum. "Seni becerdim." Ve esniyorum. "Yaa! \ ol in" diye fısıldıyor. "Seni affediyorum." Yüzü göğsüne düşüyor
Her fırsatta içine girip deliler gibi boşaldım . " vı1 burnu n u çeke çeke kısa hıçkırıklarla sarsılıyor. Korkunç elle­
Buna psikodrama diyorlar. Ama siz buna nineleri çöpe ı lyle önlüğünü kaldırıp yüzünü s i liyor.
atmanın başka b i r türü de diyeb i l i rs i n iz. Öylece oturuyoruz. Tanrım, keşke yanımda sakız olsayd ı .
Bükük parmağı titremeyi kesiyor ve Eva tekerlekli sanda lye­ 'ı.ıatim on iki o t u z beşi gösteriyor.
sine yaslanıyor. "Demek sonunda itiraf ettin" diyor. Gözlerini siliyor, iç geçiriyor ve bir süre bana bakıyor. "Coli n ,
"Lanet olsun. evet" diyorum. "Sen benim için kocaman bir IH'ni hala seviyor m usun?" diye soruyor.
götten başka bir şey deği lsin, sevgili kız kardeşi m . " Lanet olası b u naklar. isa aşkına!
Yerdeki belirsiz b i r noktaya bakıyor ve "Bunca y ı l sonra itiraf Ve eğer aklınızdan geçirdiğiniz buysa hemen söyleyeyim, ben
etti" diyor. l ı l r canavar deği l i m .
Bu rol yaparak terap idir; sadece, Eva bunun gerçek Salak kitaplardaki gibi, "Evet, Eva" diyorum. " Evet, kesinl ikle,
olmadığının farkı nda deği l . .ı •ııi hala seviyoru m sanırım."
Kafası hala havada küçük daireler çizerken gözlerini tekrar Eva hıçkı rı ki ara boğu 1 uyor; yüzü neredeyse bacakları na
bana d ikiyor. "Ve pişman değilsin, öyle mi?" diye soruyor. ı lı•ltecek ve bütün vücudu sarsılıyor. "Çok mutluyum" diyor.
Aslında. eğer İsa benim günahlarım uğruna kendini feda ( .ılzyaşları ip gibi dümdüz i niyor; burnundan akan gri şeyler
edecekse, san ı rım ben de diğer insanların birkaç günahı n ı üst­ ı lı ı�rudan boş ellerine damlıyor.
lenebilirim. Hepimize günah keçisi olmak için bir şans verilir. "Çok mutluyum" diyor, b i r yandan ağlamayı sürdürerek.
Suçu üstlenmek üzere bir şans. ı ı11nedikten sonra ayakkabısına tükürdüğü Salisbury usulü
Aziz Benliğimin şehit oluşu. l ıl l l cğin ve aynı şekilde gömleğ i n i n cebine sakladığı çiğnenmiş
Tarihteki her erkeğin günahı n ı benim boyn uma yükleyin. ı ı ı . ınlarlı tavuğun kokusunu alabiliyorsunu z. Bu da yetmezmiş
"Eva" diyorum. "Bebeğ i m , tatlım, minik kardeşim, hayatı m ı n • l l ıi. lanet olası hemşirenin annemi götürdüğü duştan geri
aşkı, elbette pişman ı m . Domuz gibi davrandım" derken saatime ı:r·t i receği de yok. Üstelik saat birden önce on sekizi nci yüzyıldaki
bakıyorum. "Sen acılı bir Meksika yemeği kadar çekiciyd i n , ben ı .. ı ı n i n başında olmam gerekiyor.
de kend imi tutamad ı m . " Dördüncü basamaktaki ödevim i yaparken kendi geçmişimi
Sanki b u bokla uğraşmak zorundaymışım gibi. Eva guatrdan l ı , ı l ı rlamak zaten yeterince zor. Şimdi hayatıma bir de bu
ötürü dışarı pörtlemiş gözleriyle bana bakıyor ve bu gözlerin ııı· . . ınların geçmişleri eklendi. Bugün hangi savunma avukatı
b i rinden bir damla yaş yuvarlanıp yanağındaki pudrayı yalaya­ ı ıl ı ı ı , ı m gerektiğini hatı rlayamıyorum mesela. Tırnaklarıma
rak aşağıya in iyor. l ı. ık ıyorum. Eva·ya, "Dr. Marshall burada mı sence?" diye soruyo-
Gözlerimi tavana dikip, "Tamam , senin duygularınla 1 1 1 1 1 1 "Onun evli olup olmadığını biliyor musun?" diye soruyorum.
oynadığımı kabul ediyorum: ama bu olay kahrolası seksen sene Annem benim hakkımdaki gerçekleri, kim olduğu m u , babamı
önceydi: o yüzden unut b u n u . Hayatına devam et" diyorum. ı ı l ığer gerçekleri biliyor olsa bile o kadar çok suçlu l uk duyuyor

Eva ağaç kökleri veya pörsü müş havuçlar gibi damarlı ve l ı ·.ı)ylemeye ödü kopuyor.
harap ellerini kaldırıp yüzünü örtüyor. Ellerinin ardından, "Ah 1 va'ya, " L ütfen gidip başka bir yerde ağlayabilir misin?" diye
Colin" diyor. "Ah Coli n ! '' ı ıı ı ıyorum.

66
67
Ama çok geç. Karga ötmeye başlıyor.
Ve Eva çenesini kapatmamakta ısrarlı. Önl üğü yüzüne dayal ı ,
bi leğindeki plastik bileklik titreyip d uruyor ve b i r yandan ağlayıp,
bir yandan sallanırken, "Seni affediyorum Colin. Seni affediyo­
rum. Seni affediyorum. Ah Colin, seni affediyorum . . . " diyor.

Dokuz

B
izim küçük aptal oğlanla üvey annesi öğleden sonra bir
al ışveriş merkezinde duydular o anonsu. Yaz aylarıydı;
lll'şinci sınıfa başlayacak olan çocuk için alışveriş yapıyorlardı. O
y ı l dapdaracık çizgili gömlekler modaydı. B u , yıllar önceydi. Öyle
ı".kidendi ki, çocuğun yanındaki kadın daha ilk üvey an nesiydi.
Çocuk kadına tam boyuna çizgi lerden bahsediyordu ki duy­
ı l ı ı lcır.
"Dr. Paul Ward, Woolwort h ' ü n kozmetik reyonunda eşiniz sizi
l ıı•kliyor" dedi anons eden ses herkese.
Hu, annesini n çocuğu götürmek için ilk gelişiydi.
"Dr. Ward, Woolworth'ün kozmeti k reyonunda eşi n iz sizi
l ıı•kliyor."
Gizli bir sinyaldi b u .

68 69
Oğlan hemen bir yalan düşündü; tuvalete gitmesi gerektiğini "Kendini sarışın sanıyor" dedi Annecik "İnsanların şu küçük
söyleyip doğruca Woolworth'e gitti ve Anneciği orada saç f lınlik paradigmalarını birbirine katıp karmakarışık etmemiz
boyalarının kutularını açarken b u ld u . Kadının kafasında yüzü· �·ı·ı ekiyor."
n ü çok küçük gösteren kocaman, sarı bir peruk vardı ve sigara Annecik buna, "Güzellik Endüstrisi Terörizmi" diyordu.
kokuyordu . Tırnaklarıyla bütün kutuları açtı ve içinde boyaların Küçük oğlan, artık yardım edilemeyecek kadar uzaklaşana
olduğu kahverengi şişeleri çıkardı. Bir kutuyu daha açtı ve için· ı l ı · k kadının ardından baktı.

deki şişeyi çıkardı. E l i ndeki şişeyi diğer kutulardan birinin içine "Senin zaten bir annen var" dedi Annecik. "Peki bu seni evlat
koydu ve rafa yerleştirdi. Sonra başka bir kutu açtı. ı•ılınen kadına nasıl hitap ediyorsun?"
Kutunun üzerindeki gülümseyen kadın resmine bakarak. 3ayan
1 Jenkins.
"Bu çok güzel" dedi. Kutunun içindeki şişeyi, bir başka kutu· "Peki onu sevdin mi?" dedi Annecik ve ilk kez dönüp çocuğa
ya yerleştirdi. Bütün şişeler aynı koyu kahve renkli camdan lıı 1 k l 1 .
yapılmıştı. u rakl ık kurnazl ık yapmaya çalışıp, "Hayır mı demem lazım?"
Başka bir kutu açarken, "Sence güzel mi?" diye sordu. ılı·ıll
Çocuk öyle aptaldı ki, "Kim?" diye sord u . "Onu sevdi n m i?"
Annecik. " K i m olduğunu bil iyorsun" dedi. "Gençmiş de. İkini· " l layır."
zi giysilere bakarken görd ü m . O n u n elini tutuyord u n ; bu yüzden "Ondan nefret mi ettin?"
yalan söyleme." Ve omurgasız küçük soluca n , "Evet mi demem gerekiyor?"
Ve çocuk o kadar aptaldı ki o anda oradan hemen kaçması ııvı' sord u .
gerektiğini anlayamadı. Çocuk. Anneciğin şartlı tahliyesine V e Annecik, "Olayı kavradın işte" dedi. Çocuğun gözlerinin
veya hakkındaki men emrine veya son üç aydır neden hapiste lııı.ı-;ına dek eğildi ve " Bayan Jenkins'ten ne kadar nefret ediyor­
olduğuna i l işkin hiçbir şey getirmedi bile aklına. ıııı?" diye sordu.
Sarı saç boyalarını kızıl boya kutuların ı n içine ve siyah boya­ Vl' küçük pislik. "Çok, çok m u ?" diye sordu.
ları sarı boya kutularının içine yerleştirirken Annecik, "Söyle Ç'ok, çok, çok. . . " dedi Annecik. E l i n i , tutması için çocuğa
baka l ı m , o n u sevdin mi?" diye sordu. ı lı ıjtı ı ı uzattı ve "Acele etmemiz gerek. Yakalamamız gereken bir
" Bayan Jenkins'i mi kastediyorsun?" diye sordu çocuk. 1 1 11 1 1 vur" dedi.
Kutuları adamakı l l ı kapatmadan, süratli bir biçimde düzen· <,'ucuğu kemiksiz kolundan yakalayıp cam kapıların ardındaki
sizce raflara yerleştiren Annecik. "Onu sevd in mi?" diye sord u . ıJlıı ı-;;ığına doğru çekiştirirken, "Sen benimsin. Benim. Şimdi ve
Sanki b u n u n bir faydası olacakmış g i b i bizim küçük yardakçı. ı ııı<.ııza dek. Ve b u n u hiç aklından çıkarma" dedi.

"O sadece üvey anne" dedi. l,ncuğu kapıdan çıkarırken, "Ve eğer olur da polis veya
Gözleri n i e l indeki kut u n u n üzerindeki gülen kadından 1 ı .ı ı 1 biri daha sonra sana sorular soracak olursa, ş u üvey
ayı rmayan Annecik çocuğa dön ü p bakmadan, "Onu sevdin mi ııııw bozuntusunun baş başa kaldığınızda sana ne t ü r iğrenç ve
diye sord u m" dedi. ılıl ıf •.ız şeyler yaptığını anlatacağım" dedi.
Bir alışveriş sepeti koridorda yanlarında d u rd u ve sarışın bir
kadın içinde başka bir renkte boya olan sarı saç boyası kutusuna
uzandı. Kutuyu sepetine atıp, uzaklaştı .

70 71
ıynı insanlarla karşılaşıp aynı yerlere gidersiniz ama her
.ı•lerinde ilk kez olmuş gibi hissedersiniz. Herkes her zaman
y.ıbancıdır. H i ç b i r şey tanıdık gelmez.
Son ziyaretimde annem Victor nasıl diye soruyor.
Ben her kimsem. Hangi avukatsam artık.
Victor da kim, diye sormak istiyorum .
"Bilmek istemezsin" diyorum. "Kalbin kırılır." Sonra. "Victor
ıı.ısıl b i r çocuktu? Hayattan ne beklerdi? Haya l i n i kurduğu
l ıllyük hedefleri var mıydı?" diye soruyorum.
işte bu noktada. sanki bir yerlerde gerçek insanların izlediği
lılı pembe dizideki insanlar tarafından izlenen başka b i r pembe
ı l lzldeki insanların izlediği bir pembe dizide oynuyormuşum
On 1:llıi bir hisse kapılıyorum. Annemi görmeye her gelişimde . şu
ı lııktorla. küçük, siyah bir beyin gibi görünen saçları, kulakları ve
H0ı.lüğü olan doktorla , tekrar konuşma fırsatı yaratabilmek için
l ııı ldorları gözler hale geldi m .
Dosyası v e tavırlarıyla D r . Paige Marshall. Annemin bir o n
vı•yc ı yirmi y ı l daha yaşayabilmesi i ç i n kurduğu korkunç hayal­
lı•ılyle.
Dr. Paige Marshall, seksüel a nestezi için bir potansiyel doz
d.ıha.
Ayrıca bakınız: N ico.

Ş u anda oturmakta olduğum annemin eski evinde, ona ait


evrakı, üniversite not dökümlerini, senetleri, raporları ve
Ayrıca bakınız: Tanya.
Ayrıca bakınız: Leeza.
l�u. kend i m i . her geçen gün kendimin berbat bir taklidi hali-
hesapları karıştırıyorum . Mahkeme tutanaklarını. Günl üğü hata 1111 geliyormuşum gibi hissettiriyor bana.
kilitli . Bütün hayatı orada. l layatım ı n , Zen Budizmi öğrencilerine meditasyon yapma­
Bir sonraki ziyaretimde, okul otobüsü olayından sonra lııı ı için ödev olarak verilen ve mantıksal çözümü olmayan prob­
çocuk kaçırma davasında annemi savunan Bay Benning ol uyo­ lı•ııı lerden hiçbir farkı yok.
rum. Ondan sonraki hafta, hayvanat bahçesindeki hayvanlara 13ir çalıkuşu ötüyor; ama öten gerçek bir kuş m u yoksa saat
saldırdığı için anneme verilecek hapis cezasını altı aya indiren ı li ·ı ı ı mü oldu emin değilim.
savcı Thomas Weldon. Ondan sonra, bale gösterisinde kasıtlı "Artık hafızam o kadar yerinde değil" diyor annem. B i r eli­
olarak olay çıkarıp zarara sebebiyet vermekten yargılanan anne· ı ı l ı ı baş ve işaret parmağıyla şakaklarını ovuşturarak. "Victor'a
mi savunan Amerikan yurttaşlık haklarının koruyucusuyum. l ı ııdisiyle i l g i l i gerçeği söylesem m i . söylemesem mi bilemi­
Deja vu'nun bir de tersi vardır. Buna jamais vu denir. Sürekli yı ı ı u m " diyor. Yastıklara göm ü l ü vaziyette. "Çok geç olmadan,

72 73
Victor'ın gerçekte k i m olduğunu öğrenmeye hakkı var mı diye
düşünüyorum" diyor.
"Öyleyse söyle ona" diyorum. Getirdiğim bir kase dolu­
su çikolatalı pudingden bir kaşık a l ı p ağzına t ıkıştırmaya
çalışıyorum. "Gidip onu arayabilirim" diyorum. "Victor birkaç
dakika içinde burada olur."
Koyu kahverengi kabuğun altındaki puding daha açık kahve­
rengi ve kokuyor.
"Ah ama söyleyemem ki" diyor annem. "Kendimi o kadar
suçlu hissediyorum ki onun yüzüne bakamam. Nasıl tepki
vereceğini b i le bilmiyorum."
"Belki de Victor'ın bunları hiç bil memesi daha iyidir" diyo­
rum.
On Bir
"Öyleyse bana anlat" diyorum "Anlat ve kurtu l . Victor'a
söylemeyeceği m e söz veriyoru m; tabii sen anlat dersen, o
başka."
Gözlerini kısıp bana bakıyor; yaşlanmış teni göza ltlarından
torba gibi sarkıyor. Çikolatalı puding ağzı n ı n etrafındaki
kırışıklara bulaşmış. "Sana güvenip güvenemeyeceğimi nerden
bileceğim? Kim olduğundan bile emin değilim" diyor.
Gülümseyerek, "Elbette bana güvenebilirsin" diyorum.
Kaşığı ağzına sokuyorum . Kara puding dilinin üzerinde öyle­
ce du ruyor. Böylesi, mide tüpünden daha iyi. Peka la, daha ucuz
ittiği bir gece kulübünd e eline vurulan damga yüzün­
diyelim.
Televizyonun kumandasını elinden alıp, "Yut şunu" diyorum.
G den tekrar ceza alan Denny'yi boyundu ruğa bağlarke n.
ı mstum" diyorum.
"Beni dinle. Bana güven melisin" diyorum.
"Bu çok garip" diyorum . . .
"Ben O'yum. Victor' ın babasıyım" diyorum.
l)enny, ki litlemem için e l leri n i yerlerine yerleştır ıyor.
Uysal gözleri bana bakarken birden kocaman oluyor; yüzünün ek
ı ,oınleğini iyice içine sokmuş. Sırtına binen yükü hafifletm
geri kala n ı , kırışıklıkları ve teniyse sanki geceliğinin yakasına .
I• 1 1 1 dizlerini biraz kırması gerektiği ni bil iyor. Kılıtlenm eden
kayıyor. Korkunç sarı eliyle haç çıkarıyor ve ağzı göğsüne kadar
ı ıııı c tuvaleti ziyaret etmesi gerektiğ ini de hatırlıyo r. Bizim
açıl ıyor. "Ah, demek sen O'sun . Geri geldin" d iyor. "Ah yüce İsa.
ı 1ı·nny'miz ceza a l ma kon usunda neredeyse bir uzma n oldu.
Kutsal Babamız" diyor. "Ah l ütfen beni affet. " .
ıı•vgili Dunsboro 'da mazoşizm çok değerli bir maharett ır.
Gerçi bu çoğu iş için geçerli.
Dcnny'ye dün St. Anthony's 'de olanların . bir herifle tablosu-

75
74
nun hikayesin i n anlatıldığı şu eski filmdeki n i n , hani şu yüz yıl ,ılırsam alayım. bir işe yaramıyor. insanların hatalarını ne
yaşayan ve h i ç yaşlanmayan herifin h ikayesi n i n , aynısı olduğunu Lıdar üstlenirsem üstleneyim, annem benim ben olduğuma,
söylüyorum. Resimdeki adam ise gün geçtikçe çirkinleşiyor, y.ıni Victor Mancini olduğuma artık inanmıyor. Dolayısıyla, şu
alkol gibi şeyler yüzünden çöküyor ve ikinci dereceden frengi ve lıOyük sırrını anlatmayacak. Bu yüzden, galiba şu mide tüpünü
belsoğukluğu yüzünden burnu düşüyor. l.ıktırmak zorunda kalacağız.
St. Anthony's'dekilerin hepsinin gözleri kapanmış ve "Temiz olmak şimdilik yeterince iyi" diyor Denny. "Ama
mırıldanıyorlar. Hepsi sürekli olarak g ü l ü msüyor ve erdemliler. ıı!lnün birinde. sadece kötü şeyler yapmamaya çalışarak değil,
Ben hariç. Ben onların salak tablosuyu m . iyi şeyler de yaparak geçirdiğim bir hayatımın olmasını istiyo­
"Beni tebrik et dostum" d iyor Denny. "Boyundurukta o kadar tıım. Bilirsin . . . "

çok vakit geçirdim ki tam dört haftad ı r temizim. Düşünsene, on Daha da garip olan şey ise. diye anlatmaya devam ediyo­
üç yaşımdan beri toplasan dört hafta çıkaramazsın." ı ı ıın. şu yeni popülerlik olayını hemen kendi lehime çevi rip.
Annemin oda arkadaşı Bayan Novak, diye anlatmaya devam ıızun boylu hemşirenin ağzına nasıl verebilirim diye düşünüyor
ediyorum, kendisinin diş macunu buluşunu çaldığımı itiraf ıılmam. Büyük bir sabırla, ümitsiz durumda olan yaşlı insanlarla
ettiğimden beri sürekli kafasıyla beni onaylıyor ve gayet mem­ llııilendiğimizi ve onlara baktığımızı sandıkları için, hemşireleri
nun. l ıı•cermek çok kolaydır.
Başka b i r yaşlı kadın, h e r gece yatağına işediğimi kabul Ayrıca bakınız: Caren, Kadrolu Hemşire.
ettiğimden beri bir papağan gibi şakıyor ve çok mutlu.
Ayrıca bakınız: Nanette, Stajyer Hemşire.
Hepsine evet dedim, her şeyi ben yaptım. Evini ben yaktım.
Ayrıca bakınız: Jolene, Stajyer Hemşire.
Köyünü ben bombaladım. Kız kardeşini ben sınır dışı ettim.
Ama kiminle ol u rsam olayım, kafamda hep şu diğer kız var.
1 968 yılında o boktan mavi Nash Rambler'ı sana ben satt ı m .
.ıll Dr. Paige Falanca. Marshall.
Sonra, evet. köpeği n i d e ben öldürdüm.
Bu yüzden kiminle yatıyor olursam olayım. bulaşıcı hastalık
Hadi aşın artık bunları!
l . ı�,ıyan hayvanları, yol kenarlarında ölmüş ve şişmiş büyük
Benim üzerime yıkmalarını söyledim onlara. İğrenç tecavüz
ıııku nları ve güneşli bir günde son s ü rat giden kamyonların bu
çetenizin pasif götü yerine koyun beni. Ben herkesin yükünü
ı . ı k u nları nasıl ezdiğini düşünmek zorunda kalıyorum . Yoksa
taşırım.
Ht ı ııda boşalıveririm. işte bu Dr. Paige Marshall denen kadın
Herkes içindeki pisliği suratıma boşalttıktan sonra rahatlayıp
ı\ylesine yer etti kafamda.
canlanıyor. Kalabalık dağılmadan. herkes tavana bakıp gül meye
insa n ı n elde ettiği kadını asla düşünmemesi komiktir
başlıyor, elimi sıkıp her şeyin yoluna girdiğini ve beni affettiğini
ı .lında. U n utamadığın kişi, daima senden uzakta olandır.
söylüyor. Boktan amaçlarına ulaşıyorlar. Karı lar ordusu başıma
"13ağ ı m l ı l ığım öylesine derin, öyle güçlü ki" diyor Denny, "ya
üşüşmüş dırdır ederken, yanımdan geçen uzun boylu bir
hemşire, " H ı m m , sen ş u Bay Popüler olmalısın" diyor. l ıı ıyunduruğa bağlamazlarsa diye korkuyoru m . Hayatım sadece
Denny burnunu çekiyor. , ıl ııl bir çekmemeye çalışmaktan ibaret olmamalı."
"Mendile m i ihtiyacın var dostum?" diye soruyorum. l ler kim o l u rsa olsun diğer kadı n ları beceri l i rken hayal edebi­
İşin saçma tarafı ise, annemin iyileşmemesi. Fareli Köyün lıvnrum, diyoru m . B i l i rsin işte, bir arabanın sürücü koltuğunda
Kavalcısı ' n ı oynayıp insanların suçlarını ne kadar üzerime lı 11 .ıklarını açan bir kadın ve o n u n G noktası, senin kocaoğlan ı n

76 77
çivilediği hatunun idrar yolunun arkası. Ya da, kendini hatunu
sıcak bir küvetin kenarında domalmış vaziyette pompalarken
hayal edebi lirs i n . Yani onun özel hayatı n ı biliyorsundur.
ıı Ama Dr. Paige Marshall'la durum farklı: o sanki becerilmek­

ten fazlasını hak ediyor.
il Leş yiyen kuşlar tepemizde dönüp duruyor. Kuş zamanına
göre saat iki oluyor. Aniden çıkan rüzgar Denny'nin paltosunun
eteklerini omuzlarına savuruyor. Hemen düzeltiyorum.
lı "Bazen" deyip b u rn u n u çekiyor. "Dayak yemek ve
cezalandırılmak istermiş gibiyim. Artık Tanrı 'nın olmaması da
ıı
sorun değil benim için; ama yine de bir şeylere saygı duymak
I! istiyorum. Kendi evrenimin merkezi olmak istemem."
Denny bütün öğleden sonra boyu ndurukta olacağı için On iki
odunları ben kesmek zorunda kalacağı m . M ısırları kendi başıma
toplamam gerekecek. Domuz etlerini tuzlayacağım. Yumurtaları
ışıkta kontrol edeceğim. Domuzlara yem vereceğim. On seki­
zinci yüzyılın bu denli heyeca n l ı olacağını tahmin etmemiştiniz
değil mi? Denny'nin arkas ı n ı toplarken kambur sırtına doğru,
hiç olmazsa annemi ziyaret edip benmişim gibi davranabilirsin,
diyorum. İtiraf edeceği şeyi öğrenmek için.
Denny yere bakıyor. İki yüz metre yukarıdaki leş yiyen
kuşlardan biri Denny' nin sırtına beyaz, iğrenç bir parça bırakıyor.
Denny, "Dostu m , benim bir misyona ihtiyacım var" diyor.
"Öyleyse misyonun bu olsun. Yaşlı bir kad ı na yardım et"
rr clefon rehberi gün geçtikçe daha çok kırmızıya boya n ıyor.
1 ler gün daha fazla restora n ı n üzeri kırmızı keçeli kalem­
diyoru m.
Denny, "Dördüncü basamak nasıl gidiyor?" diye soruyor. lı• <,ililiyor. Bunlar öleyazdığım yerler. İtalyan. Meksika. Çin
"Dostum, yan tarafımda bir kaşıntı var, yard ı m eder misin?" ıııı •k:ı ıı ları . Para kazanmak için dışarıda yemek yiyebileceğim
diyor. ·ı•ı l l•rin sayısı gün geçtikçe azalıyor gerçekten de. insanları beni
Kuş pisliğine dikkat ederek sırtını kaşımaya başlıyorum. ı•vıııeleri için kandırabileceğim yerler eksiliyor.
l lcr zaman soru şudur: Bu gece boğulabilecek durumda mısırı?
1 ıi.lnsız mutfağı var. Maya yemekleri. Doğu Hint.
()l u rmakta olduğum, annemin eski evi, çok pis bir antikacı
lııl L.ı nına benzedi. Ortal ı k öyle dağınık ki, Mısır hiyeroglifle­
ı l ııı h ·ki figürler gibi yan yan yürümek gerekiyor. Masif ahşaptan
ı ıı ı ı ı mobilyaların, yani uzun yemek masas ı n ı n , sandalyele-

78 79
rin , konsol ve dolapların oymalı yüzeylerindeki yoğun şurup Fransız yemeği yiyen zengin insanlar da diğerleri kadar kah-
görü n ü m l ü vernik kararmış ve sanki isa'dan m i lyonlarca yıl rnman olmak isterler.
önce çatlamış. Şişkin koltuklar, insanın asla çıplak oturmak Diyeceğim şu ki. ayrımcılık yapmak lazım.
istemeyeceği , kurşun geçirmez cinsten goblenle kaplı. Size tavsiyem; hedef kitlenizi belirleyin.
Her gece işten sonra eve gelip, önce doğum günü kartlarını Telefon rehberinde üstü çizilmemiş balık lokantaları var.
kontrol ediyorum. Çekleri topluyorum. Bütün bunlar operasyon Moğol usulü mangal yapan yerler.
karargah ı m olan yemek masasının kapkara yüzeyine yayılmış Bugün gelen çekin üzerindeki isim, geçen nisan ayında
durumda. işte yarına kadar doldurulması gereken bir makbuz. l,,kandinav usulü yemek servis eden bir lokantada hayatımı
Bu gece sadece bir tane kart var ve iğrenç görünüyor. Posta l ıırtaran b i r kadına ait. Hani şu "açık b ü fe" tarzı yerlerden birin­
kutusundan sadece bu rezil kart çıktı ve içinde de elli papel­ ılt>. Ne sanıyordum ki acaba? Ucuz lokantalarda boğulmak elbet-
lik bir çek var. Yine de bir teşekkür notu yazmam gerekecek. 1 <' hatalı bir yatırım şeklidir. Tuttuğum büyük defterde hepsi
Gönderilecek b i r sürü yaltaklanma mektubu beni bekliyor daha. yıızıyor, bütün detaylar. B u defterde beni kimin, nerede ve ne
Nankör biri değilim; ama yollayacağınız sadece elli papelse. .ıınan kurtardığından, bugüne kadar benim için ne kadar para
bir dahaki sefere bırakın da öleyim. Tamam mı? Ya da en iyisi, lı.ırcadığına kadar her şey kayıtlı. Doğum günü kartının altında
bir kenara çekilin de, bırakın gecenin kahramanı zengin biri ,ı•vgiler yazıyor ve bağış yapan Brenda M unroe'nun imzası var.
olsun. Çekin altına, "Umarım bu biraz da olsa işini görür" yazmış.
Tabii ki b u nları hiçbir teşekkür notuna yazamam; ama yine Brenda M u n roe, Brenda Munroe. Düşün üyorum ama yüzü
de aklımdan geçiyor işte. lılr türlü gözüm ü n önüne gelmiyor. H içbir şey hatırlamıyorum.
Annemin evini şöyle gözünüzün önüne getirin: Bir eski l l lç kimse sizden öleyazdığınız o tecrübeleri hatırlamanızı bek­
zaman şatosundan çıkmış gibi görünen bir sürü mobilya. yeni lı•ycmez. Belki de daha iyi not tutmam gerekiyor; en azından saç
evli çiftlerin oturduğu türden nohut oda bakla sofa bir eve vı• göz renklerini yazabilirim. Ama şu halime bakın! Bu durumda
tıkılmış. Bütün bu koltuklar, tablolar ve saatler annemin eski lılle kağıt deryasının içinde boğuluyorum resmen.
memleketind en getirdiği çeyizleriymiş . ltalya'dan. Annem bura­ Geçen ay yazdığım teşekkür notu, şimdi ne olduğunu
ya üniversitede okumak için gelmiş ve beni doğurdukta n sonra ııııuttuğum bir şeyi ödemek için verdiğim mücadeleyle ilgiliydi.
bir daha geri dönmemiş. insanlara kirayı ödeyemed i ğ i m i veya dişçiye gitmem
Sizin de fark ettiğiniz gibi, artık onun italyanlıkla bir ilgisi yok. wı•ıcktiğini söyledim. Kimine süt almam gerektiğini veya
Ağzı sarımsak kokmuyor; koltukaltı kılları da uzun değil. Annem ı l 111ışmana ihtiyacım olduğunu söyledim. Aynı mektuptan
Amerika'ya tıp okumak için gelmiş. Lanet olası tıp. lowa'da. lıl ıknç yüz tane yollayınca insan hiçbirini asla tekrar okumak
Gerçek şu ki, göçmenler her zaman burada doğanlardan daha ı .ı ı·ıniyor.
Amerikalı olur. Yoksul ülke çocuklarına yardım eden kurumların ev için
Gerçek şu ki, öyle ya da böyle, ben onun Yeşil Kart'ıyım. l l lıt'i ilen bir versiyonu bu. B u tür kurumlarda bir bardak kahve
Telefon rehberine bakarken oyunumu daha seçkin bir seyirci lı ı•rt'k bir çocuğun hayatı n ı kurtara b i liyorsunuz. Sponsor olu­
önünde oynamam gerektiğini düşünüyorum . Paranın olduğu ,1 1 10,unuz. Burada sorun şu ki, hiç kimsenin hayatı n ı bir seferde
yere gitmeli ve onu eve getirmelisin. Bol yağda kızartılmış tavuk 1 1 1 1 1 ,ıramazsınız. insan ların benim hayatımı tekrar tekrar kurtar-
köftesi yerken ölümüne boğul manın bir anlamı yok. 111.ılnrı gerekiyor. Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi b u rada da,

xn 81
"sonra sonsuza dek mutlu bir şekilde yaşadı" d u ru m u yok. Oıekli yeni insanlar kaydetmeniz gerekiyor. Aynen sosyal
Aynen t ı p fakültesin de olduğu gibi, b i r i n i n hayatı n ı �f'ıvenlik kurumunda olduğu gibi burada da başkaları için
ancak ölene dek birçok kez kurtarabil irsiniz. B u Tıbbın Peter p.ıra ödeyen iyi kalpli bir insan güruhu mevcut. Bu iyi kalpli
Prensibi'd ir. '•. ımiriyelileri son kuruşlarına kadar soymak da benim kişisel
Bana para gönderen bu insanlar, kahraman l ı k taksitlerin i .ı ısyal güvence ağım .

ödüyorlar. "Ponzi Modeli" uygun terim olmayabilir ama i l k aklıma gele n i .


Boğazıma kaçabilece k Fas yemeği var. Sicilya yemeği var Acı gerçek ise, hala her gece telefon rehberini karıştırıp, öle­
Her gece. y.11.mak için iyi bir yer aramak duru m u nda olmam.
Ben doğdukta n sonra annem Amerika'd an başka bir yer Bu koşuya Victor Mancini Tele-Maratonu denebilir.
kıpırdam amış. Hep bu evde değilmiş tabii. Bu eve son ke Bu yaptıklarım ı n devlet idare etmekten bir farkı yok. Victor
hapisten ç ı ktıktan sonra taşındı. Okul otobüsü çaldığı için M ı ı ncini refah devleti nin tek farkı , faturayı ödeyen vatandaşların
çarptırıld ığı cezayı çektikten sonra. Araba h ı rsızlığınd an v h . ı l lerinden yakınmamaları. Aksine kendileriyle gurur duyuyor-
çocuk kaçırmakt an ötürü çarptırıldı ğı cezayı. Bu ev veya mobil 1.ıı Hatta olayı arkadaşlarına anlatıp övünüyorlar.
yaları çocukluğ umdan hatırlamı yorum. Bunların hepsini aile Bu bir hediye ağı ve ağın tepesinde ben varım ; yeni üyeler de
si italya'dan yollamış. Yani sa n ı rım öyle. Bir yarışmada n d lı.ına arkamdan sarılarak hediye satın almak için kuyrukta bek­
kaza n m ış olabilir; h i ç bilmiyoru m. lıvorlar. İyi kalpli ve cömert olan bu insanJarın içi kan ağlıyor.
Ona ailesini, yani italya'dak i ninemi ve dedemi sadece bi Yine de, en azından kazandığım parayı uyuşturucuya veya
kez sordum. �ıınıara harcamıyorum. Yemeklerimi bile bitiremez hale gel­
Ve annem dedi k i , yani hatırladığ ım kadarıyla , şöyle dedi: ı l l ı ı ı artık. Her yemeği yarım b ı rakıp işe başlamam gerekiyor.
"Senden haberleri yok; b u yüzden başıma iş açma." lln�ulma ve kusma numaralarını yapmam gerekiyor. Bütün bun-
Eğer annemin piçi n i bil miyorlarsa , eminim teşhirci likten 1 . ıı.ı rağmen bazıları tek kuruş bile ödemiyor. Bazıları gerisini
cinayete teşebbüst en, ihmal sebebiyle öldürmeye teşebbüste l ıilt• düşün m üyor. Yeterince zaman geçtikten sonra, en cömert
hüküm giydiği n i , hayvanlar ı taciz ettiğin i de bilm iyorlardır ı ıl.ııılar bile çek yollamaktan vazgeçecek.
Onların da deli olduğund an adım gibi eminim. Şu mobilyala r Aglama böl ü m ü , yani birilerinin kolları vücuduma dolanmış
baksa nıza. M u htemelen deliydiler ve öldüler. ıılyetteyken gözyaşlarına ve h ı çkırıklara boğu lduğum kısım
Telefon defterini karıştırıp d uruyorum . 1 1 1 1 , ı n l a kolaylaşmaya başladı. Fakat ağlamanın en zor yanı da,
Gerçek ş u ki. annemi St. Anthony' s Bakımevi 'nde tutmanı ııııı geçtikçe, bunu durduramıyor oluşum.
bir aylık bedeli üç bin papel. Bir bezi e l l i papele değiştiriliyor. Telefon rehberinde, üzeri çizilmemiş olan, eritme peynir
Mide tüpünün parası n ı ödeyebilm ek için kaç kere daha ölü ı• ıııcği yapan yerler var. Taylan d , Y u n a n , Etiyopya ve Küba
mün kıyısına gelmem gerekecek Tanrı bil ir. lııl , ı ı ı Laları var. Ölmek için uğramadığım binlerce lokanta var
Gerçek şu ki, büyük kahraman lar defterind e, üç yüzden fazl ı lı ıl ı . ı
isim kayıtlı ve ben yine de üç b i n papeli her ay bir araya getir Nılkit akış ı n ı artırmak için h e r gece iki veya ü ç kahraman
miyorum. ilaveten her gece elinde hesapla bekleyen bir garso ıl .
ı ı ı ınalısınız. Bazı geceler tam olarak karnınızı doyurmadan
var. Artı bahşiş var. Şu lanet olası genel giderler öldürüyor ben 11111 ı • üç dört yere gitmeniz gerekebi lir.
Herhangi iyi bir piramit planında olduğu gib i , en alt s ı ray l lC'n akşam yemeği oyunu oynayan ve gecede üç gösteri

82 83
yapan bir sanatçıyım aslında. Bayanlar ve Baylar, izleyicilerin
arasından b u raya bir gön ü l l ü alabilir miyim lütfen?
"Teşekkü rler ama sizi değil" demek isterdim ö l ü akrabalarıma.
"Ben kendi ailemi kurabilirim."
Balık. Et. Vejetaryen. B u gece de çoğu gece olduğu gibi, işin
en kolay tarafı gözlerinizi kapamak.
Parmağınızı açık duran telefon rehberin i n üzerine getirin.
Baya nl a r ve Baylar, ayağa kalkın ve kahraman olun. Ayağa
kalkın ve b i r hayat kurtarı n .
E l inizi indirin ve bırakın d a sizin yerin ize kader karar versin.

On Üç

S
ıcak yüzünden Denny önce paltosunu, sonra da hırkasını
çıkarıyor. Kollarındaki ve yakasındaki düğmeleri bile açma­
r lı ı n gömleğini yukarı sıyırıp tersyüz ettiği için kafası ve elleri
l ı r ın ızı ekose gömleğe hapis. Göm leği kafasından çıkarmak için

ı
u lV(lŞUken gömlekle birlikte üstündeki tişört de koltukaltlarına
l .ı la r sıvanıyor ve çökük, isilik o l m uş karnı görünüyor. Küçük
wı'\�üs uçlarında uzun ve kıvırcık tüyler çıkmış. Göğüs uçlarında
ı, .ıl li1k ve yaralar var.
lfü yandan gömleğiyle boğuşurken bir yandan da, "Dostum
lhl !imde çok fazla kat var. Burası bu kadar sıcak olmak zorunda
ı ı ı ı r diye soruyor.
l�vet; çünkü burası bir çeşit hastane. Burası b i r bakımevi.

85
84
Kot pantolonunun ve kemer i n i n altından eskimiş d o n u n u n Denny ön bürodaki kıza. "Çöpümü burada bırak.sam birileri
gevşemiş bel lastiğini görebil i rs i n iz. Lastiğin üzerinde turun­ ilgileneb i l i r m i acaba?" diye soruyor. Yere attığı eski giysilerin­
cu renkli pas lekeleri göze çarpıyor. Önünde halka şeklinde den söz ediyor. "Ben Victor Mancini'yim" diyor. Sonra da bana
kıvrılmış birkaç tane kıl var. Koltukaltı derisinde sarımtırak ter dönüp, "Ve buraya annemi görmeye geldim, değil mi?" diye
lekeleri oluşmuş. -;oruyor.
ön büro sorumlusu kız tam karş ı m ızda oturuyor ve yüzü bur­ Denny'ye, "Dostum, onun bey n i nde b i r sorun yok ki" diyorum .
n u n u n etrafına büzüşmüş vaziyette b.ize bakıyor. Kıza dönüp, "Victor Manci n i benim. Annem !da Mancin i'yi ziya­
Denny' n i n tişörtün ü aşağıya çekiştiriyorum; tah m i n edersi­ ıC't etmek için b u raya sık s ı k geliyorum. Kendisi 1 58 N umaralı
n iz ki göbeğinde farklı renklerde i p l i k parçaları var. İşyeri ndeki odada kalıyor" diyorum.
soyu n ma odasında, Denny' n i n , aynen benim de küçükken Kız telefon u n üzerindeki b i r düğmeye basıyor ve "Hemşire
yaptığım gibi, pantolonunu tersyüz vaziyette çıkardığı nı ve Remington. Hemşire Remington ön büroya lütfen" diye a nons
don u n u n da pantolonuyla b i r l i kte çıktığını görmüştü m . y;ıpıyor. Sesi tava ndaki hoparlörlerden gümbür gümbür duyu­
Kafası h a l a gömleğine sarılı vaziyette, Denny, "Dostum luyor.
yardım edebilir misin? Bir yerlerde bir düğme olacak ama nere­ Hemşire Rem i ngton gerçek bir insan mı acaba d i ye
de olduğunu b i l m iyorum" diyor. düşünmeniz gerekiyor.
ön bürodaki kız bana bir bakış fırlatıyor. Telefo n u n ahizesini Belki de kızcağız Denny' n i n saldırgan kronik teşhirci lerden
kulağına götürmek üzere. lııri olduğun u d ü ş ü n d ü , kim bilir?
Denny üzerindekilerin çoğunu çıkarıp yerlere atıyor ve üstün­ Denny gidip giysilerini üzeri dolmuş bir sandalyenin altına
de sadece ekşi kokan tişörtü ve dizleri kirli kot pantolonu kalana ı ıkıyor.
dek soyunuyor. Ayağındaki tenis ayakkabılarının deliklerine Bir eliyle içinde kalemlerin zıpladığı gömlek ceb i n i , diğer
yuvalanmış kir yüzünden bağcıklar hem deliklere düğümlenmiş, ı·liyle de acı biber gazıyla dolu sprey kutusu n u n b u l unduğu
hem de birbirine. . ırka cebini tutan şişman bir adam koridorun öbür ucundan
Denny'ye, b u rası yaklaşık yüz derece çünkü buradaki fnşturarak yaklaşıyor. Poposundaki diğer cepte a n a htarlar
insanların çoğunda kan deveranı yetersiz. diyorum. Buradakilerin .,.. ıngırdıyor. ön b ü rodaki kıza. "Evet. sorun nedir?" diye soruyor.
hepsi çok yaşlı insanlar. Ve Denny, " Ku l lanabileceğim b i r tuvalet var mı burada? Yani
Etraf temiz kokuyor: temiz dediysem, b u r n u m uza sade­ lı.ıstalarınkinden başka?" diye soruyor.
ce ki myasa lları n , temiz l i k maddeleri n i n kokusu veya parfüm Sorun , Denny.
kokusu geliyor. Çam kokus u n u n bir yerlerdeki bok kokusu­ Denny, a n n e m i n itirafları n ı öğrenebilmek için o n u n en kazıyla
nu bastırdığını bilmelisin iz. L i m o n kokusu biri n i n kustuğuna l . ınışmak zorunda. Plan ı m , Den ny'yi anneme Victor Mancini
işarettir. G O i ierse biri n i n işediğine. Bir öğleden sonranızı St. ı ıl;ırak tanıtmak.
Anthony's'de geçirdikten sonra ömrünüzün sonuna kada r bir Böylece Denny, benim aslında kim olduğumu öğrenebilecek.
daha asla gül koklamak istemezsi n iz. l lıiylece a n ne m . biraz olsun huzur bulacak. Kilo alacak. Beni
Lobide içi doldurulmuş mobilyalar. yapma bitki ve çiçekler ııııde tüpü masrafından kurtaracak. Ölmeyecek.
var. K i l i t l i kapıların ardına geçtiğiniz anda bu dekoratif şeylerin Denny tuvaletten döndükten sonra hasta bakıcı bizi St.
hiçbirini bulamayacağınıza e m i n olabilirsiniz. ·\11t hony's'in yaşayan bölümüne götürüyor ve Denny, "Burada

86 87
tuvaletlerin kapısında kilit yok. Tam klozete oturmuştum ki yaşlı Annemi d i n lenme salonunda, masaya yayılmış yapboz parça­
kadı n ı n biri paldır küldür içeri daldı" diyor. larının başında buluyoruz. Ortada yaklaşık bin parça var ama
Seks yapmak istedi m i , diye soruyorum. bitmiş halini gösteren bir resim yok. Herhangi bir şey olabilir.
Denny, "Nasıl yani?" diyor. Denny, " B u , o mu?" diye soruyor. "Dostum sana benzer hiçbir
Hastabakıcının açtığı b i r dizi kapıdan geçiyoruz, sonra yanı yok b u n u n " diyor.
önüm üze bir dizi kapı daha çıkıyor. Yürürken anahtarlar Annem yapboz parçalarını oynatıp duruyor: Bazı parçalar
hastabakıcı n ı n kalçasında zıplıyor. Ensesinde bile kocaman bir ters dönmüş ve gri karton yüzü görünmekte; annem de bu par­
yağ kütlesi var. çaları bi rleştirmeye çalışıyor.
Denny, "Annen sana benziyor mu?" diye soruyor. Denny, "Dostum" diyerek sandalyelerden birini ters çevirip
"Belki" diyorum. "Ama biliyorsun işte. biraz . . . " masanın yanına oturuyor ve sandalyenin arkalığına kollarını
"Açlıktan ölmek üzere ve kafayı yemiş, öyle mi?" diye soruyor dayıyor. "Tecrü belerime dayanarak söylüyorum, önce düz kenarlı
Denny. parçaları bul ursan i ş i n kolaylaşır" diyor.
Ben de, "Orada biraz dur bakalım" diyorum. "Tamam. boktan Annemin gözleri Denny' n i n yüzünde, kremli d u daklarında,
bir anne olabilir; ama benim başka annem yok." kazınmış kafasında, sökülmüş t işörtünde geziniyor.
"Affedersi n dostum" diyor Denny. "Ama ben i m sen "Günaydın Bayan Mancini" diyorum. "Oğlunuz Victor Mancini
olmadığımı fark etmeyecek yani, değil m i?" diye soruyor. sizi ziyarete geldi. B u , o" diyorum. "Ona söylemeniz gereken
St. Anthony's'de kara n l ı k bastırmadan bütün perdeler önemli şeyler olmalı."
kapatılıyor; çünkü burada kalanlar camda kendi akislerini gör­ Denny, "Yaa. evet" diyor kafası n ı sal layarak. "Ben Victor' ı m . "
düklerinde röntgenlendiklerini sanıyorlar. Buna "gün depresyo­ Ve düz kenarlı yapboz parçalarını toplamaya başlıyor. "Şu mavi
n u " deniyor. Bu saatler bütün ihtiyarların çıldırdığı günbatımı parçalar gökyüzü mü yoksa su mu acaba?" diye soruyor.
saatleri. Ve annemin i htiyar mavi gözleri yaşarıyor.
B u rada yaşayanların çoğunu bir aynanın karşısına dikebilir "Victor?" diyor.
ve bunun ölmekte olan ıstırap içindeki yaşlılarla ilgili bir tele­ Boğazın ı tem izliyor. Den ny'ye bakarak, "Demek buradasın"
vizyon dizisi olduğunu söyleyebilirsiniz; saatlerce kendilerini diyor.
izleyeceklerdir. Ve Denny parmaklarıyla yapboz parçalarını dağıtıp düz kenarlı
Sorun şu k i , annem ne Victor ne de avukatı olarak benimle olanları bir kenara ayırmaya başlıyor. Kazınmış kafasından yeni
konuşmak istemiyor. Tek u m u d u m , ben annemin avukatı n ı çıkan kıllara, çıkardığı kırmızı ekose gömleğinden kırmızı iplik
oynarken, Denny' n i n de ben olması. O n u teşvik edebi l iri m . parçaları takılmış.
Denny dinleyebilir. Sonra belki d e annem konuşur. Annemin i h tiyar eli masan ı n ucundan uzanıp Denny'nin elini
B u n u n b i r çeşit Geştalt Terapisi tuzağı olduğunu varsayabi­ sarmalıyor. "Seni görmek ne güzel" diyor. "Nasılsın bakalım?
liriz. Görüşmeyeli çok uzun zaman oldu." Göz pınarından taşan küçük
Koridorda i lerlerken hastabakıcı ben i m Bayan Fiel d ' ı n bir damla yaş. yüzündeki kırışıklığı takip ederek dudağının
köpeğine tecavüz eden adam o l u p olmadığımı soruyor. kenarına kadar in iyor.
Hayır, diyorum. Bu çok uzun b i r h i kaye, diyorum. Yaklaşık "Tanrım" diyor Denny ve e l i n i geri çekiyor. "Bayan Mancini
seksen senelik bir h i kaye. elleriniz buz g i b i . "

88 89
Annem. "Özür dilerim" diyor. mavi kafa derisine, kulağı n ı n arkasına dokunmak üzere uzatıyor.
Lapa olarak pişirilen lahana veya fasulye türü bir kafeterya Pijama s ı n ı n kolu n u n sona erdiği yerde. haşlanmış h i n d i boynu
yemeğ i n i n kokusu geliyor. gibi d u ra n , lifli ve ince, kahverengi bileği görünüyor.
Bütün bu süre zarfında ben ayakta d i k i l iyorum. Yapboza gömülmüş olan Denny geriye sıçrıyor.
Denny parçaları b irleştirerek b irkaç san t i m l i k b i r kenar Etrafımda bir bebek bezi kokusu duyuyorum ve arkamdan
yapmayı başarıyor. Bana, "Eee, senin şu m u hteşem Doktor çatlak b i r ses, "İkinci s ı n ı f kitaplarımı çamura atan sendin" diyor.
H a n ı m ' la ne zaman tanışacağız?" diye soruyor. Ne söylediğini a n l ayabilmek için anneme bakmaya devam
Annem, "Hemen gitmeyeceksi n , değil mi?" diye soruyor. ederken, "Evet, sanırım" diyorum.
Denny'ye bakıyor. Gözleri sırılsıklam ve ihtiyar kaşları b u rn u n u n "İyi, en azından dürüst davra n d ı n " diyor ses. Kurut u l muş
üstünde, ortada bu luşm uş. "Seni çok jzledim" diyor. mantar görü n ü m l ü bir kadın, iskeletimsi kol unu benimkine
Denny, "Hey dostum, çok şanslıyız. İşte köşeyi yaptım bile!" dolayarak, "Ben imle gel" diyor. "Dr. Marshall sen i n le konuşmak
diyor. ıçin can atıyor. Ya l n ız kalabileceğiniz bir yerde."
Annemin kaynar suya batırılmış gibi görünen titrek ihtiyar Kadının üstünde Denny' n i n kırmızı ekose gömleği var.
eli uzanıp Denny'nin kafasından kırmızı bir i p l i k parçası n ı a l ıyor.
"Affeders iniz Bayan Mancini" diyorum "Ama oğlun uza söyle­
meniz gereken bir şey yok muydu?"
Annem önce bana. sonra Denny'ye�bakıyor. " Bi raz daha
kalabi l i r misin Victor?" diye soruyor. "Konuşmamız gerek. Sana
a n latmam gereken öyle çok şey var k i . "
"Öyleyse anlatın" diyorum.
Denny, " B u rada bir göz var san ı rı m " diyor. "Birinin yüzü m ü
yani bu?"
Annem titrek ihtiyar elini bana doğru açarak, "Fred, bu oğlum la
benim aramda. Önem l i bir ai levi mesele. Buradan uzaklaş. Gidip
televizyon izle ve özel olarak görüşmemize izin ver" diyor.
"Ama" diyorum.
Fakat annem, "Git" diyor.
Denny, "İşte bir başka köşe daha" diyor ve bütün mavi par­
çaları toplayıp bir kenara ayırıyor. Bütün parça ların temel şekli
l i kit haç gibi. Erimiş gamalı haç.
Annem bana bakmada n , "Değişi�lik yap ve gidip başka b i r i le­
r i n i kurtarmaya çalış" diyor. Denny'ye bakarak, " İ ş i m i z bittiğinde
Victor gelip seni b u l u r" diyor.
Koridora çıkana dek bana bakıyor. Sonra Denny'ye bir şey
söylüyor; ama duyamıyorum. Titreyen e l i n i Denny'nin parlak

90 91
" i l . Vatikan'ın emirleri uyarınca" diyor, "kilise duvarlarındaki
; tasvirlerin üstünü boyamışlar. Melekleri ve freskleri. Heykellerin
çoğunu çıkarmışlar. imanın bütün m uhteşem gizleri n i . Hepsi
gitmiş."
Bana bakıyor.
Yaşlı kadın gitmiş. Şapelin kapısı arkamdan kapanıyor.
Paige, "Anlayamadığımız şeylerle yaşamayı beceremiyor
oluşumuz ne kadar da acı ! Bir şeyin açıklamasını yapamıyorsak,
onu hemen reddediyoruz" diyor.
"Anneni kurtarmanın bir yol u n u buldum" diyor. "Ama kabul
etmeyebi l i rsin."
On Dört Paige Marshall gömleği n i n düğmelerini açmaya başlıyor ve
her düğme açıldığında teninin b i razı daha görünüyor.
"Olayı tamamen iğrenç b u l a b i l i rsin" diyor.
Beyaz gömleğin önünü tümüyle açıyor.
İçine h içbi r şey giymemiş. Ç ı p l a k ve teni, en az saç derisi
kadar solgun b i r beyazlıkta. Çıplak, beyaz ve dört adım ötemde.
Ve son derece hazır gibi. Gömleğini omuzlarından atıyor ve
gömlek arkasına kayıyor, d i rseklerinde takılıp kalıyor. Kolları
hala gömleğin içinde.
Girmek için yanıp tutuştuğum bütün daracık ve tüylü gölge­
ler karşı mda.

B
a ş ı n ı , şu küçük siyah beyn ini yukarı kaldıran Paige Marshall,
"Tek bir fırsatımız var" diyor.
tonozl u , bejrengine boya n m ı ş tavanı gösteriyor. "Burada
Ve bana doğru bir adım atıyor. Gözlüğü hala gözünde.
eskiden melekler varmış" diyor. "Anlatılanlara göre. meleklerin
Ayakları hata beyaz makosenleri n i n içinde; ama ayakkabılar b u
hepsinin mavi tüylü kanatları ve gerçek altın yaldızlı haleleri
ışıkta a l t ı n g i b i görünüyor.
varmış."
Kulakları konusunda ya nılmamışım. Andırdığı şey kesin­
Yaşlı kadın beni St. Anthony's'in şapeline götürüyor. Bir
likle h uş u verici. Kapatamadığı başka b i r delik, gizli ve teniyle
zamanlar b u ra s ı manastır olduğu için şapel hayli büyük ama
süslenmiş. Yumuşacık saçlarıyla çerçevelenmiş.
artık bomboş. Duvarlardan b i r i n i . tamam ı altın sarısının yüz
"Eğer a n n e n i seviyorsan" d i yor, "ve yaşamasını istiyorsan.
farklı tonunda vitraylı b i r pencere oluşturuyor. Diğer duvarda
benimle b u n u yapmak durumundasın."
lı tahtadan kocam a n bir haç var. İkisin in arasında ise ışıkta altın
Şimdi mi?
gibi parlayan beyaz önlüğü ve siyah. beyin gibi duran topuz
"Benim için tam zamanı" diyor. "Mukozam öyle kalın ki kaşık
yap ı l m ış saçıyla Paige Marshall duruyor. Siyah gözl üğü n ü
daldırsan durur."
takmış, tavana bakıyor. Baştan ayağa siyah ve altın.
Burada mı?

92
93

j
"Seni buradan başka bir yerde göremem" diyor.
Vücudu n u n çoğu bölgesi gibi yüzükparmağı da çıplak. Evli
misin. diye soruyorum.
"Bu senin için fark eder mi?" diye soruyor. Bir uzanış mesa­
fesinde, poposuna doğru inen belinin kıvrımı d uruyor. Yine
bir o kadar mesafede koyu düğme misali meme başlarını
taşıyan göğüsleri du ruyor. Kol u m u n mesafesinde, bacaklarının
birleştiği sıcak ve ateşli nokta d uruyor.
''Yoo. Hayır. Benim için sorun değil" diyorum.
Elleri gömleğimin en üstteki düğmesinde birleşiyor, sonra
sırasıyla diğerlerine kayıyor. Elleri gömleğimi omuzlarımdan
kaydırıyor ve gömlek arkama d üşüyor.
''Bilmen gereken bir şey var" diyorum. "Doktor falan olduğun On Beş
için" diyo r u m . "Ben tedavi gören bir seks bağımlısı olabilirim"
diyorum.
Elleri kemerimin tokasını yakalıyor ve "Öyleyse içinden
geldiği gibi davran" diyor.
Gül, çam ağacı veya limon kokmuyor. Herh13ngi bir şeyin
kokusu değil b u ; ten kokusu da değil.
Kokusu ıslak.
"Anlamıyorsun" diyorum. " Neredeyse tam iki gündür temi­
zim."

E
Altı nrengi ışık onu sıcak ve parlak gösteriyor. Buna rağmen ğer büyük bir otelin lobisindeyseniz ve Mavi Tuna Valsi' n i
bana, sanki onu öpersem, d u dakları m don m u ş metale çalmaya başlarlarsa, hemen kendinizi dışarı atın. Hiç
yapışırcasına ona yapışacakmış gibi geliyor. Olayı yavaşlatmak düşünmeyin. Kaçın.
için bazal hücre karnikomal arını düşünüyorum. Cerahatli deri Artık hiçbir şey olduğu gibi görünmüyor.
hastalıklarını gözümün ö n ü ne getirmeye çalışıyorum. Kornea Eğer bir hastanedeyseniz ve Hemşire Flamingo'nun kanser
ülserlerini. koğuşuna gitmesi için anons yapılıyorsa, sakın o tarafa yönel­
Yüz ü m ü kulağına doğru çekiyor. Kulağıma, "İyi. Kendinle meyin. Hemşire Flamingo diye biri yok. Eğer Dr. Blaze'i anons
gurur duymalısın. Ama iyileşmeye yarın başlasan olmaz mı?" ederlerse, bilin ki öyle biri de yok.
diye fısıldıyor. Büyük otellerde o valsin çalınması binanın boşaltılması
Pantolon u m u kalçalarımdan sıyırıyor ve "Bana kesin l i kle gerektiğini bildirir.
güvenmeni istiyorum" diyor. Çoğu hastanede Hemşire Flamingo yangın çıktığı anlamına
Ve pürüzsüz. serin elleri bedenime dol anıyor. gelir; Dr. Blaze de yangın; Dr. Green, intihar vakası demektir. Dr.
Blue. birinin nefes alamadığına işaret eder.

, ,,, 95
Trafikte takıldıkları bir g ü n Annecik bütün bunları aptal yonu saat on iki yönünde tutarken, diğer elinin parmaklarını
küçük çocuğa öğretm işti. Delirmeye başlaması o kadar eskilere şıklatarak söylediklerini çocuğa tekrar ettirdi. Burun d e l i kleri n i n
dayanıyor. içi , kurumuş kan yüzünden kararm ıştı. Üzerinde kurumuş kan
Bir gün oğlan sınıfta otururken okul yönet i m inden bir h a n ı m lekeleri olan buruşmuş kağıt mendiller yere atılmıştı. Hapşırdığı
gelip çocuğa dişçi randevus u n u n iptal edildiğini söyledi . B i r zaman ön panele yapışan kan da hala orada duruyordu . Camda
dakika sonra çocuk elini kaldırdı v e tuvalete gitmek için izin da biraz kan vardı.
istedi. Randevusu filan yoktu . Elbette birileri dişçiden aradığın ı "Okulda öğrendiğin hiçbir şey bu denli önemli olamaz" dedi
söyleyerek randev u n u n iptal edildiğini bildirmişti; lakin bu yeni Annecik. "Şimdi öğrendiklerin senin hayatını kurtaracak."
bir gizli sinyaldi. Kafeteryan ı n yan kapısından dışarı çıktı ve Parmaklarını şıklattı. "Bay Amond Silvestiri?" diye sordu.
Annecik orada, metalik sarı b i r arabanın içinde bekliyordu. "Eğer onun ismi anons edil irse ne yapman gerekiyor?"

B u . Anneciğin onu götürmek üzere ikinci gelişiydi. Bazı havaalan larında bu adamın a d ı n ı n anons edilmesi

Pencereyi açtı ve "An nen bu sefer niye hapse girdi, b i l iyor havaalanında bombalı terörist olduğu anlamına gelir. "Ba ;
musun?" diye sordu. Amond Silvestiri, ekibiniz sizi D h o l ü n deki ı O N u maralı kapıda
beklemektedir" anonsu, SWAT komandolarının aranan adamı
"Saç boyaların ı değiştirdiği için mi?" dedi çocuk.
orada bulabi lecekleri anlamına gelir.
Ayrıca bakınız: Kasten zarar verme.
Bayan Pamela Rank-Mensa. havaalanında silahlı bir terörist
Ayrıca bakınız: İkinci dereceden saldırı.
var demektir.
Annecik kapıyı açmak için eğildi ve hiç susmadı. Gün lerce
"Bay Bernard Wellis, ekibiniz sizi F holündeki 1 6 N umara l ı
konuştu.
kapıda beklemekted ir" anonsu. biri n i n o bölümde bir rehinenin
Annecik, bir Hard Rock Cafe'deyken "Elvis binayı terk etti"
boğazına bıçak dayadığı anlam ına gelir.
diye anons yapılırsa, bu bütün garson ların biten spesiyalin
Annecik e l frenini çekti ve parmaklarını tekrar şıklattı. "Çok
hangisi olduğun u öğrenmek üzere mutfağa gitmesi gerektiği
çabuk söyle. Bayan Terri lynn Mayfield n e anlama gelir?"
anlamına gelir, diye anlattı küçük çocuğa.
"Sinir gazı mı?" diye sordu çocuk.
insanlar gerçeği söylemek istemediklerinde size bu tür şeyler
Annecik olmadı a n l a m ında kafası n ı salladı.
söylerler.
"Söyleme" dedi çocuk. " K u d u z köpek mi?"
Bir Broadway tiyatrosunda, "Elvis binayı terk etti" anonsu,
Annecik yine kafasını salladı.
yangın çıktığı a n l a m ı na gelir.
Araban ı n dışında diğer arabaların sıkışık mozaiği etraflarını
Bir markette Bay Cash'in anons edilmesi silahlı güvenlik
sarmıştı. Helikopterlerin pervaneleri otobandaki havayı dövü­
görevl isinin çağrılması anlamına gelir. "Kadın giysileri reyo­
yordu.
n u nda nakit kontrolü" anonsu, o bölümde birilerinin h ı rsızlık Çocuk a l n ın a vurdu ve "Alevsavar mı?" diye sordu.
yaptığın ı bildirir. Başka mağazalarda Sheila adında sahte bir Annecik, "Yaklaşamıyorsun bile. Bir ipucu ister misin?" diye
kadın anons edilir. "Sheila ön bölüme lütfen" anonsu, birile­ sord u .
r i n i n mağaza n ın ön tarafında hırsızlık yaptığı anlamına gelir. Çocuk, "Uyuşturucu m u ? " diye sordu ve sonra d a , "Evet. belki
Bay Cash, Sheila ve Hemşire F l a m i ngo her zaman kötü habere lıir ipucu versen iyi olur" dedi.
işarettir. Annecik, "Bayan Terrilynn Mayfield . . . inekleri ve atları düşün"
Annecik arabanın motorunu durdurdu ve b i r eliyle direksi- dedi.

96 97
Ve çocuk, "Şarbon" diye çığlık attı. Yumruklarıyla a l n ı n a sonra da motor kendi kendine dururdu. Arkalarında takılan
v u r u p , "Şarbon, şarbon, şarbon" ded i . Alnına b i r kez d a h a vurup, sürücüler kornaya asılırlardı ve radyoda otoyolun orta şeridinde
"Nasıl olur da bu kadar çabuk u n utabil i rim?" dedi. duran bir aracın trafiği bloke ettiğine dair anonslar yapı l ı r d ı .
Annecik boştaki eliyle çocuğun saçlarını okşadı ve "İyi Aptal oğlan, insanlar korna çal ı p onlara bakınca v e radyo­
gidiyorsun. Söyledikleri m i n yarı s ı n ı hatırlıyorsun ve bir sürü da kendilerinden bahsedilince meşhur olmaya başladıklarını
insanın hayatını kurtaracaksın" dedi. ıannederdi. Araba komaları Anneciği uyandırana dek. çocuk
.
Gittikler i her yerde Annecik mutlaka trafiğe takılırdı. Trafiğin geçen arabalara el sallard ı . Maymun ve kestanelerle birlikte
sı kıştığı yerlerle i lg i l i radyo anonslarını d i n ler ve sıkışık nok­ şişko Tarzan'ı düşün ürdü. Adam ı n her şeye rağmen gülümsüyor
taları bulurd u . Trafiğin kilitlendiği yerleri b u l urdu. Keşmekeşi oluşun u d ü ş ü n ürdü. insan ancak ıstırap çekmeyi seçtiğinde
bulurdu. Arabaların yandığı veya köprülerin açıldığı yerleri gerçekten küçük düşürülebilir.
arardı. H ızlı kullan mayı sevmezdi ve meşgu l m ü ş gibi görünmek Çocuk kendisine bakan kızgın suratlara gülümserdi.
isterdi. Trafikteyken hiçbir şey yapamazdı ve bu onun suçu Ve etrafına öpücükler dağıtırdı.
değildi. Birlikte kapana kısılmış gi b i olurlardı. Hem saklanmış, Kamyo n u n biri kornasına a s ı l ı nca Annecik sıçrayarak uyandı.
hem de emniyette. Sonra a heste aheste yüzüne düşen saçlarını düzeltti. Beyaz
Annecik, "Kolay bir tane soracağım" ded i . Gözlerini kapayıp plastikten b i r tüpü b u m u n a soktu ve içine çekti. Tüpü çıkarıp,
gülümsedi, sonra gözleri ni açtı ve "Herhangi bir mağazada 5 ön koltukta yanında otu rmakta olan çocuğa bakmadan önce bir
N umaralı kasadan bozuk para talep e d i l i rse, b u n u n a n l a m ı dakika boyunca hiçbir şey yapmadı. Sonra da dönüp gösterge
nedir?" diye sord u . panelindeki kırmızı ışıklara baktı.
Annecik oğlanı okuldan aldığı günden beri ikisi de hep Tüp Anneciğin r u j u ndan da küçüktü; tepesinde burna çekmek
aynı giysileri giyiyordu. Gittikleri her motelde çocuk yorgan ı n ıçin bir delik vardı ve içindeki madde koku l uydu. Kokladıktan
a l t ı na girdikten sonra pantolon u n u , gömleğ i n i , çoraplarını sonra tüpün üstünde hep kan olurdu.
ve iç çamaşırları n ı çıkarıp Anneciğe verene kadar Annecik "Kaçıncı s ı nıftasın sen?" d i ye sordu. "Birinci mi? ikinci s ı nıfta
parmakların ı ş ı klatıyordu. Sabahları Annecik giysileri çocuğa mısın?"
geri verdiğinde, giysiler bazen yıkanmış oluyordu. Çocuk, beşinci. ded i .
Çocuk, bir kasiyer bozuk para anonsu yaptığında, bu o "Peki b u aşamada bey n i n kaç gram çeker? B i n beş y ü z gram
kasada güzel b i r kad ı n ı n durduğu ve herkesin gelip bakması mı? Bin altı yüz m ü ?" diye sordu Annecik.
gerektiği a n la m ı na gelir, dedi. Okulda hep A a lıyordu .
Annecik, "Aslında bu kadarla kalm ıyor" dedi. "Ama yine de "Yani kaç yaşında oluyorsun?" diye sordu. "Yedi m i?"
doğru, bild i n . " Dokuz.
Bazen Annecik arabanın kapısına yaslanarak uykuya dalardı "Pekala Einstein" dedi Annecik. "Şu yanına veri ldiğin a i l e n i n
ve arkalarındaki araçlar etraflarından dolanarak geçmek zorun­ '•i ına öğrettiği h e r şeyi unutabilirsin . ..
da kalırdı. Motor çalışır durumda olduğu zamanlarda. çocuğun " B u aileler neyin önemli neyin önemsiz olduğunu b i lmezler"
varlığından b i l e haberdar olmadığı gösterge panelindeki kırmızı diye ekled i .
ışıklar acil her türl ü durumu göstermek üzere yanıp dururdu. Tam tepelerinde bir helikopter uçuyordu; çocuk, ö n camın
Böyle zamanlarda motor kapağın ı n kenarından dumanlar çıkar, ! l s t kısmındaki mavil ikten h e l i koptere bakabilmek için eği ldi.

98 99
Radyoda, sarı metalik bir Plymouth Duster'ın çevre yolu n u n
Radyo, araçta kilerin aracı terk etmekte olduğunu haykırdı.
orta şeridi n i tıkadığından bahsedildi. Araç hararet yapmış ola­
Annecik e l i n i tutması için çocuğa doğru uzatt ı . "Ben senin
b i l i r, dendi.
annen değil i m " dedi. "Hiç i lgimiz yok" dedi. Tırnakları n ı n altında
"Tari h i boş ver. Öğrenmen gereken en öne m l i şey bütün o
da kurumuş kan lekeleri vardı.
sahte insan i s i m l eri" dedi Annecik.
Radyo arkalarından haykırıyordu: "Metal i k sarı Duster' ı n
Bayan Pepper Haviland, Ebola virüsü anlamına gelir. Bay
şoförü v e yanındaki küçük çocuk otoyo l u n dört şerid i n i geçmeye
Turner Anderson , biri kustu demektir.
çalışarak kendini tehl ikeye atıyor."
Radyoda, bozulan araca yardım etmek üzere acil durum ekip­
Annecik, " Ö m ü r boyu anabileceğimiz m u t l u maceralara
leri n i n yola çıktığı söylend i .
atılmak için yaklaşık otuz günlük b i r zamanımız var. Yani kredi
"Sana cebir ve makro ekonomiyle i l g i l i öğrettikleri her şeyi
kart ı m ı n süresi dolana kadar· · dedi.
unutabilirsin" dedi Annecik. "Bir üçgenin kare kökünü al mayı
"Süre dolmadan önce yakalanmadığımız takdirde o kadar
biliyor olabilirsin; ama teröristin teki seni kafandan m ı h l a rsa,
zamanımız var" dedi.
bu ne işe yarar k i , söyle bana. Bu sana hiçbir şey kazandırmaz.
. Arabalar korna çal ıp direksiyonlarını kırdı. Radyo arkalarından
ihtiyacın olan gerçek eğitim bu ..
haykı rdı. Helikopterler gürültülü şekilde alçalmaya başladı.
Diğer araçlar etraflarından dolanıp hızla diğer tarafta kaybo­
Ve Annecik, " Ş i m d i . aynen Mavi Tuna Valsi çaldığında olduğu
luyord u .
gibi, elimi sıkıca tut" dedi. "Ve hiçbir şey düşünme" dedi.
"İnsanların sana öğretmeyi uygun gördüğü şeylerden fazlasını
"Sadece koş" ded i .
bilmeni istiyorum" dedi Annecik.
Çocuk, "Neleri mesela?" diye sordu.
"Mesela, ömrünün geri kalanını d ü ş ündüğünde" dedi Annecik
ve elini gözlerine siper etti. "asla ö n ü ndeki bir iki yıldan ötesi n i
kestiremezs i n . "
Sonra da, "Otuz yaşına geldiğinde, en büyük d ü ş m a n ı n sen­
den başkası değildir" diye ekledi.
Anneciğin söylediği bir diğer şey de, "Aydınlanma sona erdi.
Artık Aydı n/anmama çağına girdik" oldu.
Radyoda, d u ran aracın polise bildirildiği söylendi.
Annecik radyo n u n sesini kökled i . "Kahretsin" dedi. "Lütfen
bizden bahsetmediklerini söyle bana."
"Metalik sarı b i r Duster'dan söz ediyorlar" dedi çocuk. "Bu
bizim arabamız."
1• Annecik, "Bu senin n e kadar az şey bildiğini gösteriyor" dedi.
Kendi kapısını açtı ve çocuğa sürücü tarafına geçip arabadan
inmesini söyledi. Yanlarından hızla geçen araçları kontrol etti.
Ve, "Bu bizim arabamız değil" dedi.

1 00
101

j
" H e r seksten sonra bütün dünyadan nefret ediyors u n " diyor.
Hasta, dizlerinin üzerine çöküyor ve dizleri n i birbirinden
iyice ayırıyor. Geriye doğru eğilip vücudunu ağır çekimde bize
doğru yukarı aşağı sallıyor. Sadece götündeki kasları kasarak
omuzların ı , göğüslerini ve çatısındaki yağlı böl ü m ü çalkalıyor.
Bütün vücudu dalgalar halinde bize doğru hamle yapıyor.
Melanomun belirtilerini hatırlamanın yolu AKRA sözcüğüdür:
Asimetrik şekil.
Kenar bozuk! uğu.
Renk değiş i m i .
Altı m i l i metreden büyük yarıçap.
Kadın, tüyleri n i tıraşlamış. Bronzlaşmış ve vücudunu öyle
pürüzsüz ve m ü kemmel bir şekilde yağlamış k i , b i r kadından
On Altı
çok kredi kartınızı geçirebileceğiniz başka bir yere benziyor.
Vücudunu yüzümüze doğru sallarken loş kırmızı ve mor ışıkta
gerçekte olduğundan çok daha iyi görünüyor. Kırmızı ışık yara
bereleri, sivilceleri, bazı dövmeleri, ayrıca çatlakları ve diğer
izleri de saklar. Mor ışık ise kadının gözlerin i n ve dişlerinin
bembeyaz parlamasını sağlar.
·

Bir tablonun güzelliğ i n i n , kendisinden çok çerçeveden kay­


naklanması ne kadar komik.
Işık h ilesi Denny'yi dahi sağlıklı gösteriyor; tişörtünden uza­
nan tavuk kanadı gibi kollarını bile. Ön ündeki bloknot sarı sarı
parlıyor. Altdudağını içeri kıvırıp ı s ırıyor ve gözlerini hastadan

S
ıradaki hasta, bacağının iç kısm ında iyi görün meyen b i r
işine, sonra tekrar hastaya çeviriyor.
beni o l a n , y i r m i dokuz yaşlarında b i r kadın. Bu ı ş ı kta söy­
Ka d ı n , vücud unu bize doğru sallarken yü ksek vol ü m l ü
lemek zor a m a ben kocaman görünüyor; şekli asimetrik ve üze­
müziği bastırabilmek i ç i n bağırıyor. "Ne?"
rinde mavi-kahverengi lekeler var. Kenarları düzensiz. Ve benin
Doğal sarışın gibi görünüyor. Y ü ksek risk faktör ü ; bu yüzden,
çevresindeki deri tahriş olmuş.
"Son zamanlarda durduk yere a n i kilo kaybı oldu m u ?" diye
Kaşıyor m us u n , diye soruyorum. soruyoru m .
Ve ailende kanser olan birileri var mıydı? Denny bana bakmadan, "Dostum, gerçek b i r model bana
Önünde sarı bloknotu, masada yanımda oturan Denny kaça patlardı, b i l iyor musun?" diye soruyor.
çakmağıyla elindeki şişe mantarını bir ucu tamamen kararana Ben de ona. " Dostum, içine batmış tüyleri çizmeyi u n utma"
dek yakıyor ve "Dostum ben ciddiyim" diyor. " B u gece garip bir diyorum.
düşmanlık seziyorum sende. Bir haltlar mı karıştırdın?" diye Hastaya adetinde veya tuvalete çıkışında bir değişikl i k olup
soruyor. olmadığını soruyorum.

102 103
Önü müzde diz çöküp, siyah ojeli tırnaklarını bedeni n i n iki eğer hayatını bu şekilde kazanıyorsan, düzenli olarak m u ayene­
yanında açarak geriye doğru eğiliyor ve kavisli duran gövdesi n i n den geçmelisin. dedim.
ucundan bakarken. "Ne?" diye soruyor. "Günde bir p a ketten fazla içiyorsan" dedim. "Yani bu şekilde."
Cilt kanseri yirmi dokuz ila otuz dört yaş arasındaki kadı n l a rda Konizasyon fena bir fikir olmaz, dedim ona ya da b i r
en fazla görülen kanser türüdür. diye bağırıyoru m . genişletme ve tahliye operasyonu.
"Lenf bezlerini yoklamam gerekiyor" diye bağırıyorum. Hatun elleri i l e dizleri n i n üzerine çöküyor. ağır çekimde
Denny, " Dostum annenin bana söylediklerini duymak istiyor popos u n u ve büzüşmüş pembe kapanı n ı sallıyor. Omzunun
musun. istemiyor musun?" diyor. üzerinden bize bakarak, "Nedir ş u 'kon izasyon' meselesi?" diye
"Dalağını e l i m le kontrol etmem lazım" diye bağırıyorum. soruyor.
Yanmış mantarla hızlı hızlı desen çizmeye devam eden "Peşinde olduğunuz yeni b i r şey m i bu?" diye soruyor ve
Denny, "Bir utanç çemberi mi seziyorum?'' diye soruyor. yüzüme sigarası n ı n duman ı n ı üfl üyor.
Sarışın, kollarını dizlerinin arkasına dolayarak sırtüstü yatıyor Bu şekilde nefes alıp veriyor.
ve sonra , ellerinin baş ve işaret parmaklarıyla göğüs uçlarını Boyundan koni şeklinde parça a l ı n masına konizasyon denir,
çimdikliyor. Ağzını koca man açıp d i l i n i kıvırıyor ve "Diaquiri" diye anlatıyorum.
diyor. "Adım Cherry Diaquiri. Bana dokunamazsın ama ş u Kızın rengi b .i rden atıyor, suratındaki makyaja, üzerine vuran
bahsettiğin benin nerede olduğunu söyleyebilirsin" diyor. kırmızı ve mor ışıklara rağmen beti benzi soluyor ve hemen
Fiziki m uaye n e n i n basamaklarını hatırlamanın yolu bacaklarını topluyor. Sigarası n ı biramda söndürüp, " Kadın larla
HATABİSASU kelimesidir. Buna tıpta fıatırlatıcı ipucu denir. Harflerin ne derdin var s e n i n " diyor ve sah n e n i n kenarında oturan bizden
anlamı şöyledir: sonraki herifin karşısına geçiyor.
Hastalığın h i kayesi. Arkasından, "Her kadın ayrı bir derttir" diye bağırıyorum .
Alerj i ler. Mantarı hala elinde tutan Denny biramı alıyor, "Dostum,
Tıbbi h i kaye. heba olmasın" d iyerek izmarit hariç bütün birayı kendi bardağına
Aile h i kayesi. boşaltıyor. "Annen durmadan Dr. Marshall diye birinden söz
Başl ıca yakınmalar. etti. Adam a n n e n i tekrar gençleştireceği n e söz vermiş" diyor
i laçlar. Denny. "Ama s e n i n de işbirliği yapman gerekiyorm uş."
Sigara. "Kadın. Dr. Paige Marshall o. O bir kadın" diyorum.
Alkol. Başka bir hasta kendini takdim ediyor: Kıvırcık saçlı bir
Sosyal h i kaye. kumral, yirmi beş yaşlarında , olası bir folik asit bozukluğu ser­
Uyuşturucular. giliyor; d i l i kırmızı ve sanki camla kaplı, göbeği hafif şişki n , göz­
Tıbbı bitirmenin tek yolu hatırlatıcı ipuçlarını bilmekten geçer. leri donuk. Kal b i n i dinleyebil ir m i y i m , diye soruyorum . Çarpıntı
Bundan önceki kız da sarışındı ama üzerine yatıp için . Taşikardi. Mide bulantısı veya ishal var m ı . diye soruyorum.
uzanabileceğiniz kadar büyük, eski moda göğüsleri vardı ve "Dostum?" diyor Denny.
gösterin i n bir parçası olarak sigara içiyordu. Ona daimi sırt Ağrı i l e i l g i l i sorulacak sorulara kısaca BiRiŞYÖS denir:
veya karın ağrıları çekip çekmediğini sordum. İştahı n ı kaybetm i ş Başlangıç, i laç, Radyoakti f I ş ı n Tedavisi, ilgili Semptomlar,
miydi? Veya genel olarak b i r kırgın l ı k h issediyor muydu? Ona, Şiddeti. Yeri. Öze l l ikleri, Süresi.

104 105
'

Denny, "Dostum?" diyor. Cah i l l i k bir zamanlar sonsuz m u tl u l u ktu.


Stafilokok basili diye adlandırılan bakteri insanda DETHAKA'ya Tende çürük, karaciğerde s i roza işarettir. Geğirmek kolorek­
yol açar: Deri Enfeksiyo n u , Endokard, Toksik Şok Sendromu , tal kanser veya yemek borusu kanserin i n habercisidir ya da en
1
Hemoliz, Apse, Kemik iliği iltihabı ve Akciğer iltihabı. azından mide ülseri n i n .
"Dostum?" diyor Denny. H e r küçük esinti, yassı hücreli karsinomu fısıldıyormuş gibi
Bir annenin bebeğine geçirebileceği hastalıklara kısaca AFET gelir.
KU denir: AIDS, Frengi, E nfeksiyon , Toksoplazma, Kızamıkçık, Ağaçlardaki kuşlar histoplasmosisi şakıyorlarmış gibi gelir.
Uçuk. Hatırlatıcı ipucunun ilk kelimesinden, a n nenin bebeğe Çıplak gördüğünüz herkesi hasta olarak a lgı l a m aya
afetleri geçirdiğini gözünüzde ca n l a n d ı rm a n ı z , hasta l ı kları başlars ı n ız. Bir dansçı n ı n parlak, güzel gözleri ve sert, kahve­
hatırlamanızı kolaylaştırabi l i r. rengi meme uçları olabilir; ama eğer nefesi kokuyorsa lösemisi
Anneden oğula geçen. vardır. Bir dansçının gür, uzun ve temiz saçları olabi l i r: ama
Denny parmaklarını suratımın d i b i nde şı klatıyor. "Se n i n kafas ı n ı kaşıyorsa Hodgkin lenfomasına yakalanmıştır.
neyin var? N a s ı l böyle olabil iyorsun?" diye soruyor. Denny bloknotunu sayfa sayfa insan figürleriyle doldu ruyor:
Çünkü gerçek bu. Yaşadığımız dünya böyle. Ben b u n u Gülümseyen güzel kadınlar, öpücük gönderen zayıf kadınlar,
yaşad ı m , TFGs'den geçti m . T ı p Fakültesi ' n e Giriş Sınavı. Bir benin yüzünü aşağıya eğmiş, saçlarının arasından Denny'ye bakan
hiçbir zaman sadece basit bir ben olmayacağ ı n ı öğrenecek kadar kadınlar.
uzun bir s ü re usc Tıp Fakültesi ' ne gittim. Basit baş ağrılarının "Tat a l m a duyu n u yitirmen" diye a n l atıyorum Denny'ye, "ağız
aslında beyin tümörü olduğu n u : çift görme, hissizlik, kusma ve kanserin i n bel i rtisidir."
nöbetlerle devam edip, uyuşukluk ve ölümle sonuçlanacağ ı n ı Gözleri. ö n ü n deki resim l e yeni dansçı arasında gidip gelen
öğrenecek kadar kaldım orada. Denny, bana bakmadan. "Dost u m öyleyse sen çoktan o kansere
Bir kasın hafifçe seğirmes i n i n kuduz belirtisi old u ğ u n u yaka l a n d ı n demektir" diyor.
biliyoru m: kas krampları, susuzluk, düzensizlik, ağız sulanması Annem ölse bile, kredi hakkım sona ermeden okula geri
derken nöbet, koma ve ölüm gelir. Akne, yumurtalıkta kist dönüp tekrar kayıt olmak ister miydim bilemiyorum. Hal ihazırda
olduğu n u n , hafif yorg u n l u k ise t ü berkülozun belirtisidir. Kan bildiklerim zaten beni yeterince rahatsız ediyor.
çanağı gibi gözler menenjitin habercisidir. Uyuşukluk tifonun i l k Yaşamınızda, rayından çıkabilecek şeylerin hepsini fark ettik­
bel i rtisidir. G ü n eş l i gün lerde gözünüzün ö n ü n d e uçuşan nok­ ten sonra hayat yaşa n ı r olmaktan çıkar, daha çok beklemekle
talar, ret i n a n ız ı n yırtıl maya başladığı a n la m ı na gelir. Kör olma geçer. Kanseri beklemekle. B u n a mayı beklemekle. Her aynaya
yolunda ilerliyors u n uzdur. baktığınızda zona olabi lecek kırmızı lekeler aramaya başlarsınız.
Denny'ye, " K a d ı n ı n tırnaklarına bak" diyorum. "Bu kes i n l i kl e Ayrıca bakınız: Mantar hastalığı.
a kciğer kanserin i n beli rtisi olabilir." Ayrıca bakınız: Uyuz.
Eğer kafa nız karışıyorsa, böbrek yol larınız iflas etmiştir ya da Ayrıca bakınız: Lyme hastalığı, menenjit. ateşli romatizma,
böbreğin izde ciddi bir sorun var demektir. frengi.
Bütün bunları tıp fakültesin i n ikinci s ı n ıfında aldığımız Fiziki Kendini takdim eden yeni hasta da sarışın ve zayıf; hatta
Muayene dersinde öğrend i m . Bütün bunları öğrendim ve artık biraz fazla zayıf. Omurgasında tümör olabilir. Başı ve boğazı
geri dönüşü yok. ağrıyorsa, ateşi düşükse, o m u rilik i l t ihabı vardır.

1 06 1 07
Denny, "Böyle yap" diye bağırıyor ve elleriyle gözl üğünü kötü beslenmeden kaynaklanan bozulma söz konusu. Pürüzsüz
kapatıyor. ama y u muşak. Diri ama rahat. Resimdeki hatun kesinlikle bir
Hasta, denileni yapıyor. fiziksel imkansızl ı k şaheseri.
"Güzel" diyor Denny ve hızl ı hızl ı çizmeye devam ediyor. "Dostum" diyorum. "onu çok genç çizmişsin."
"Ağzını biraz aralasan nasıl olur?" diye soruyor. Sıradaki hasta yine Cherry Daiquiri; dönüp tekrar bize geliyor
Hatun bunu da yapıyor. ve bu defa gülü msemiyor. yanağı n ı n i ç i n i kemiriyor ve bana, "Şu
ı
"Dostum" diyor Denny. "Atölyelere gelen modeller asla b u bendeki benin kanser olduğuna e m i n misin? Yani b i l miyorum,
kadar şehvetli ol muyor." korkmam gerekiyor mu?" diye soruyor.
Benim tek gördüğüm ise kadının Ona bakmadan bir parmağımı havaya kaldırıyorum. Bu hare­
doğru dürüst dans
�demediği ve b u koordinasyon eksikl iğinin, kes i n likle amyotro­ ket u l uslararası i şaret dilinde, "Lütfen bekleyin. Doktor kısa bir
fık lateral skleroz a n l a m ı na geldiği. süre içinde sizinle ilgi lenecek" demek.

Ayrıca bakınız: Lou Gehrig hastalığı. "Ayak bileklerin i n o kadar ince o l masına imkan yok" diyorum

Ayrıca bakınız: Komple felç. Denny'ye. "Götü de burada çizdiğinden çok daha büyüktü."
Ayrıca bakınız: Nefes darlığı. Denny' n i n ne yaptığını görmek için o tarafa doğru eğiliyorum,

Ayrıca bakınız: Kramplar, yorgunluk. ağlama. sonra da son hastanın du rmakta olduğu sahneye doğru

Ayrıca bakınız: Ölüm. bakıyorum . "Dizlerini daha şişkin çizmelisin" diyorum.


Yaptığı resme gölge ve derinlik katmak üzere Denny elinin Sahnenin önündeki dansçı bana iğrenç bir bakış fırlatıyor.
kenarıyla mantar çizgilerini dağıtıyor B u , gözlerini elleriyle Denny çizmeye devam ediyor. Resimdeki hatunun gözlerini
kapamış ve ağzını hafifçe aralamış olan sahnedeki kadının resm i büyütüyor. Hatlarını yuvarlaklaştırıyor. Her şeyi daha da beter
ve Denny hızla desenler çizmeye devam ediyor; daha fazla detay bozuyor.
!
için göz erini tekrar kadına çeviriyor, göbek deliğine ve kalça
.
"Dostum" diyorum, "sen pek de iyi bir ressam değilsin. bili­
kem ığ ı n ı n kıvrı m ı na bakıyor. Benim tek sıkıntım, Denny'nin yorsun değil mi?"
. . "Çok ciddiyim dostum, ş u çizdiklerin i n hiçbirini göremiyo­
çızdığı kadınların aslıyla uzaktan yakından bir alakasının olma­
ması. Denny'nin çizimlerind e bir kadının sarkmış kalçaları kaya rum ben" diyoru m .
gibi sert görünebiliy or. Gözleri çökmüş bir kadını ise pırıl pırıl Denny, "Bütün dünyayı kaldırıp çöpe atmadan önce kendine
parlayan gözler ve gergin göz altlarıyla çizebiliyor. bir sponsor bulman gerekecek; çok fena" diyor. "Ve eğer hala
"Paran kaldı mı dostum?" diye soruyor Denny. "Hat u n u n umurundaysa, annen sözlüğünde yazanları okuman gerektiğini
hemen gitmes i n i istemiyoru m." söyledi . "
Ama hiç param kalmadığı için hatun bizden sonraki herifin Ö n ü m üzde çömelmiş olan C h erry'ye, " Hayatı n ı kurtar­
önüne ilerliyor. mak konusunda gerçekten ciddiysen, seninle özel bir yerde

"Bir baka l ı m Picasso" d i yorum Denny'ye. konuşmamız lazım" diyorum.


Denny gözünün altını kaşıyor ve elindeki is lekesi yüzüne "Hayır, sözlük değildi" diyor Denny. "Günlük. Nereden geldiğini
bulaşıyor. Sonra da elindeki bloknotu görebilmem için bana gerçekten merak ediyorsan. annen hepsini günlüğüne yazmış."
�oğru uzatıyor. Resimdeki hatun gözlerini elleriyle kapamış, besi­ Cherry bir bacağını sahneni n kenarından sallandırıyor ve
lı ve her kasını sıkmış; ne yerçekimi, ne ultraviyole ışınlar veya sahneden aşağıya inmeye koyuluyor.

1 08 1 09
Denny'ye, " N e varmış annemin günlüğünde?" diye soruyo­
rum.
Küçük resi m lerini çizmeye devam eden ve i m kansızları
görebilen Denny, "Evet. günlük. Sözlük değil, dostum. Gerçek
babanla i l g i l i her şey anneni n günlüğünde yazıyormuş" diyor.

On Yedi

t.
S
Anthony's'deki ön büro görevlisi kız esnerken eliyle ağzını
kapatıyor ve ona, belki de g i d i p bir fincan kahve almak ister­
sin, dediğimde bana yan yan bakarak. "Sen i n le ol maz" diyor.
Aslında ona asıldığım filan yok. Kendine kahve al maya git�iği
süre zarfında masasına göz k u l a k olabilirim. Aklını çelmeye
çalışmıyoru m .
Gerçekten.
"Gözlerin yorgun görünüyor" diyorum.
Bütün gün burada oturup tek yaptığı şey, girip çıkan b irkaç
kişinin kayd ı n ı tutmaktan ibaret. Bir de, St. Anthony's'in içini
gösteren monitörü izliyor. Monitördeki görüntü her on saniyede
bir değişip sırayla koridorları, d i n lenme salonunu, yemekhaneyi

1 10 111
ve bahçeyi gösteriyor. Ekran siyah beyaz ve karlı. Monitörde bütün n u maraları deniyorum ve her odayı d i n l iyorum. Annemi
on saniye boyunca boş yemekhane görünüyor. Masaların üze­ duymaya çalışıyorum. Sanki siyah beyaz canlı yayın.
rine ters çevrilip konulan sandalyelerin krom ayakları havada. Tepeden tırnağa Paige Marshall ve teni.
Sonraki on saniye boyunca uzun bir koridor görün üyor; birisi Seks bağımlılarının kontrol listesindeki bir diğer soru da şudur:
duvar kenarındaki bir bankın üzerine yığılmış. Sokakta mastürbasyon 11apabilrnek için panto/011/arınızın ceplerini iç
Sonraki karlı ve siyah beyaz on saniye boyunca başka bir kısmından kesi11or musunuz?
uzun koridorda tekerlekli sandalyeyle annemi gezd iren Paige D i n l e n m e salonunda ak saçlı b i r i , bir yapbozu n içine
Marshall görün üyor. göm ü l m üş.
Ön büro görevlisi kız. "Bir dakika sonra burada olacağım" Hoparlörden sadece h ı ş ı rtı sesi geliyor. Frekans sesi.
diyor. On saniye sonra, hobi odasında bir masanın etrafında oturan
Monitörün yanında eski bir dahili d i n leme cihazı n ı n yaşlı kadınlar beli riyor. Arabalarını, hayatlarını mahvettiğime dair
hoparlörü duruyor. Eski radyolara benzeyen b u hoparlörün i l i raflarda bulunduğum kadınlar. Suçu üstüme aldığıma dair.
üzeri. koltuklarınkine benzer, pütür pütür, tiftikli bir kumaşla Sesi açıp kulağımı hoparlörün bezine dayıyorum. Hangi
kaplı ve numaralarla çevrili b i r kadranı var. Her n u m ara St. numaranın hangi odaya ait olduğunu b i lmeden n u maraları tek
Anthony's'deki bir odanın n umarası. Masanın üzerinde. anons tek çevirerek dinl iyorum.
yapmak için k u l l a n ı lan bir m i krofon duruyor. Kadranı herhangi Diğer e l i m pantolonumun cebine kayıyor; artık orada bir cep
bir numaraya çevirince, binadaki bir odayı d i n leyebi l iyorsunuz. yok tabii.
Ve bir dakikalığına hoparlörden annemin sesi duyul uyor. N umaralarda gezi niyorum . üç n um a rada birinin ağladığını
"Ömrüm boyunca kend i m i karşı olduğum şeyle ifade ettim . . . " duyuyorum. O oda her neredeyse. Beş n umarada biri küfrediyor.
d iyor. Sekizde biri dua ediyor. Her neredeyse. Dokuzda tekrar mutfak
Kız d a h i l i dinleme cihazının kadra n ı n ı dokuz numaraya çevi­ ve ispanyol müziği.
riyor ve İspanyol müziği ile kahve a l maya gideceği m u tfaktaki Monitör kütüphaneyi, başka b i r koridoru, sonra da beni

metal kap kacak sesleri duyulmaya başl ıyor. ı.ıösteriyor. Ön bürodaki masanın arkasına göm ü l m ü ş , moni­

Kıza, "Acele etme" diyorum. " B u radaki acı l ı ve öfkeli insan­ lörü gözetleyen. karlı ve siyah beyaz beni. B i r eliyle düğmeyi

lardan öyle duymuş olabilirsin ama ben onların an lattığı cana­ kavram ı ş olan beni. Diğer b u l a n ı k elim panto l o n u m u n içine
sıkışmış. izliyoru m . Lobi nin tavanındaki bir kamera da beni
var deği l i m . "
izliyor.
B u denli nazik davranmama rağmen k ı z cüzda n ı n ı çekmeceye
Ben Paige Marshall'ı arıyorum .
koyup kilitliyor. " B i rkaç dakikadan fazla sürmez. tamam mı?"
Onu nerede bulabi leceğ i m i öğrenmek için d i n l iyoru m .
diyor.
"Avına sessizce yaklaşmak" doğru ifade olmayabilir a m a i l k
Tamam.
. ı k l ı m a geleni.
Sonra güve n l i k kapılarından geçiyor ve ben de onun masasına
Monitör peş peşe, yaşlı kadınları gösteriyor. Sonra on sani­
yerleşiyorum. Monitörü izliyorum: Dinlenme salonu, bahçe,
ye boyunca, başka bir koridorda tekerlekli sandalyeyle annemi
koridorlar, hepsi onar saniye. Paige Marshall ' ı arıyorum. Dr.
gezdiren Paige Marshall görünüyor. Annemin sesini duyana dek
Marshall'ı duyabilmek için bir e l i m l e düğmeyi çevirerek tek tek
düğmeyi çevirmeye devam ediyorum.

112 i l3
'

"Evet" diyor annem. "Her şeye karşı savaştı m ; ama zamanla Burnum neredeyse monitöre değecek; o kadar yakın ı m .
aslında hiçbir şeyin yanında olamadığımı da anladım." Monitör ş i m d i d e b i r kulağım hoparlörde, b i r e l i m pantolo-
Monitör bahçeyi ve koltuk değneklerine yaslanmış yaşlı n u m u n içinde hızlı hızlı bir şeyi sallayan beni gösteriyor.
kadı n ları gösteriyor. Bir ayakları çukurda olan kad ınları. Paige'in sesi, "Peki ya Victor?" diye soruyor.
Monilördiğerodaları gösterirken annemin hoparlörden gelen Çok ciddiyim, her an boşalabil i r i m .
sesi, "Ah evet, her şeyi eleştireb i l i r i m . yakı nıp yargılayabilirim Ve annemin sesi. "Victor mı? Victor'ın kendi kaçış yol u n u
ama bu bana ne kaza ndırır ki?" diyor. bulduğuna h i ç şüphe yok" diyor.
Monitör boş yemekhaneyi gösteriyor. Sonra da bir kahkaha patlatıyor ve "Ana babalar, kitlelerin
Monitör bahçeyi gösteriyor. Başka yaşlılar var. uyuşturucusudur!" diyor.
Bu insanı depresyona sokan bir İnternet sitesi olabilirdi. Ve mon itörde ş i m d i de elinde kahvesiyle tam arkamda duran
ölüm kamerası gibi bir şey. ö n büro görev l i s i kız var.
Siyah beyaz bir belgesel olab i l i rd i .
"Bir şeyi kavramakla. yaratmak aynı şey değildir" diyor anne­
m i n sesi. "İsyan çıkarmak yapıcı olmak değildir. Alay etmek yeri­
ne koymakla aynı değildir . . . " Ve hoparlörden gelen ses kesiliyor.
Monitör d i nlenme salonunu ve kafa s ı n ı yapboza gömmüş
·

yaşlı kadı n ı gösteriyor.


Düğmeyi çevirmeye ve aramaya devam ediyorum.
Beş n umarada annem i n sesi geri geliyor. "Dünyayı parçalara
il
ayırdık" diyor. "ama parçalarla ne yapacağımızı bilemiyoruz . . . "
Ve sesi tekrar kesil iyor.
Monitör kara n l ığa uzanan koridorları gösteriyor peş peşe.
Yedi numarada ses geri geliyor. "Benim kuşağım ve her
şeyi alaya a l ı ş ı m ız dünyayı daha iyi bir yer yapmadı" diyor.
"Vakti mizin çoğunu başkaları n ı n yaratt ığı şeyleri yargılayarak
geçird iğimizden, kend imiz hiçbi r şey yaratamad ı k."
Hoparlörden gelen sesi. "Ben isyankarlığı bir kaçış yolu ola­
rak ku llandım. Eleştiriyi sahte b i r katı l ı m olarak k u l l a n d ı k" diyor.
Annemin hoparlördeki sesi. "Sanki bir şeyler başarmışız gibi
gösterdik" diyor.
Annemin hoparlördeki sesi. " D ünyaya katkısı olan hiçbir
şeye katı lmadım ben" d iyor.
Ve on saniye boyunca monitör hobi odasının önündeki kori­
dorda annemi ve Paige'i gösteriyor.
Paige'in hoparlörden gelen hışırtılı sesi. "Peki ya oğlunuz?"
d iye soruyor.

1 14
1 15
r ...

Çenesi zor! ukla hareket ediyor; d u dakları tükürükle kaplı ve


bana doğru uzanarak konuşmaya başlıyor.
"Morty" diyor. "Ben pezevenk değil im . " Yumrukları s ı k ı l ı vazi­
yette ellerini havada sallıyor. "Feminist b i r demeç veriyorum .
Bütün kad ınlar ölseydi fahişelik diye b i r şey o l u r muydu?"
Elimde güzel bir çiçek buketi ve geçmiş olsun kartı t u tuyo­
rum. iş çıkışı geldiğim için üzerimde iş pantolonum ve yeleğim
var. Bir de, toka l ı pabuçlarım ve ince baldırlarımı gösteren
çamurlanmış a j u rl u çoraplarım.
Annem, "Morty, davanın kes i n likle düşmesini sağlama lısın"
diyor. Ve arkasındaki yastı k yığınına doğru i ç çekiyor. Ağzından
akan sudan ötürü. yastığa yüzünü koyduğu yerde açık mavi koca
On Sekiz bir leke var.
Geçmiş olsun kartı bu i ş i h a l letmeyecek.
Elleri havaya pençe atıyor ve "Ah Morty, bir de, Victor'ı ara­
man gerekecek" diyor.
Annemin odasına, Denny' n i n bütün yaz çorapsız giydiği
tenis ayakkabılarının eylül ayındaki kokusu s i n m i ş .
E l i m deki çiçek buket i n i n güzel kokusu fark edi l m iyor bile.
1
Yeleğ i m i n cebinde annemin günlüğü var. G ü n l üğün için­
1
deyse günü geçmiş bir hastane faturası. B i r vazo ve anneme
yedirecek yemek bulmak için odasından çıkmadan önce çiçek­
leri yatağ ı n ı n yanındaki lazımlığa bırakıyorum. Taşıyabileceğim

B
ir sonraki zi yaretimd e, sanki bu mümkünmüş gib , annem
. kadar çok çikolatalı puding b u l malıyım. Ağzına tıkarak ona zorla
daha da zayıf görünüyor.
. Boynu neredeyse bıleğım kadar
yutturabileceğim bir şeyler b u l malıyım.
ince ve ses telleri i l e boğazının arasındaki çukura gömülmüş
O kadar kötü görünüyor ki, bu raya gelmeye dayanamıyorum;
olan derisinin rengi sapsarı. Yüzü, ardındaki kafatasını gizle­
gelmemeye de öyle. Kapıdan çıkarken annem . "Acilen Victor'ı
yemiyor. Kapı aralığında dikilen beni görebilmek için annem
bulmalısın. Onu Dr. Marshall'a yardımcı olmaya ikna etmeli­
kafasını bir yana doğru eğiyor. Gri renkli jölemsi bir madde
sin. Lütfen. Victor. Dr. Marsh a l l ' ı n beni kurtarmasına yardımcı
gözlerinin kenarında kalıp gibi d uruyor.
olmalı" diyor.
Üzerindeki battaniye iki kalça kemiği çıkıntısı arasında
Sanki bu tür şeyler tesadüfen ol uyormuş gib i .
I• sarkıyor ve ortası boşmuş gibi d uruyor. Battaniyenin a l t ında Kapının önünde, koridorda Paige Marshall d uruyor; gözünde
fark edilen diğer çıkıntılar ise dizleri.
gözl üğü, e l i ndeki dosyadan b i r şeyler okuyor. "Bilmek ister­
Tavuk ayağı kadar ince ve iğrenç görünen kolunu yatağın sin diye düşündüm" diyor. Koridor boyunca uzanan t ı rabzana
krom parmaklıkları arasından bana doğru uzatıp yutkun uyor yaslanıp, "Annen bu hafta kırk i k i kiloya düştü" d iyor.

1 16 1 17
Dosyayı arkasına saklıyor ve iki eliyle birden hem dos­ Ayrıca bakınız: Leeza.
yayı hem de tırabzanı kavrıyor . Öyle bir pozisyonda d uruyor Ayrıca bakınız: Tanya.
ki göğüsleri iyice ileri fırlıyor. Leğen kemiklerini bana doğru Dr. Marshall leğen kemiklerini bana doğru uzatıp, "Annenin
uzatıyor. Paige Marshall d i l i n i altdudağının içinde gezdirip, "Bir durumunda olan hastaların çoğ u n u n öldüğünü b i liyor musun?"
şeyler yapmak için biraz daha düşündün mü?" diye soruyor. diye soruyor.
Yaşam desteğ i , tüple beslenme, suni teneffüs; t ı pta bu tür Açlıktan ölürler. Nasıl yutulacağını unutup, soluk a l ıp verir­
şeylere "kahra m a n l ı k ölçütleri" denir. ken yemeği sol u k borularına kaçırırlar ve yiyecekler yanlışlıkla
Bilmiyoru m , diyorum. sıvıyla b i r l i kte ciğerlerine iner. Ciğerleri. çürüyen maddeler ve
Öylece du ruyoruz; ikimiz de birbirimize yakınlaşmak için i l k sıvıyla dolar, sonra iltihaplanır ve ölürler.
adımı karşım ızdakinden bekliyoruz. B i l iyorum. diyorum.
İki yaşlı kadın gülümseyerek yanım ızdan geçip gidiyor ve Belki de yaşlı birinin ölmesine izin vermekten daha kötü
içlerinden biri beni gösterip diğerine, "Sana bahsettiğim o kibar şeyler vardır, diyorum.
genç adam bu işte. Kedimi boğazlayıp öldüren oydu" diyor. "O s ı radan yaşlı bir insan değil ki" diyor Paige Marshall. "O
Yeleğ i n i n düğmelerini yanlış i l iklemiş olan ötekiyse. "O senin a n n e n . "
da bir şey mi?" diyor. "Bir keresinde kız kardeşi m i öldüresiye Evet v e neredeyse yetmiş yaşında.
dövmüştü " "Altmış iki yaşında" diyor Paige. "Onun hayat ı n ı kurtarmak
Uzaklaşıyorlar. için yapabilecegin bir şey varsa ve yapmazsan, onu kasten
"Çok hoş" diyor Dr. Marshal l . "Yani bu yaptıklarını kaste­ öldürmüş olursun."
diyorum. Sen bu insanların hayatlarındaki en önemli olayları "Başka bir deyişle" diyorum . "seni �apmam gerekiyor."
ni hayete erdiriyorsun." " Bazı hemşirelerden seni n tuttuğun kayıtları duydum" diyor
Öyle güzel görün üyor ki, zincirleme trafik kaza larını düşünmek Paige Marshall. "Sırf zevk o l s u n diye seks yaptığını b i l iyorum.
zorundas ı n ız. İki trafik canava r ı n ı n kafa kafaya tokuştuğunu Yoksa sorun bende mi? Sen i n t i p i n değil miyim? Sorun bu mu?"
hayal ediyorum. Öyle güzel görün üyor ki. kendimi otuz sa n iye ikimiz de sessizliğe bürünüyoruz. Hastabakıcı kirli çarşaf ve
tutabilmek için bile toplu mezarları düşünmem gerekebi l i r. ıslak havluların b u l unduğu a rabayı iterek yanımızdan geçiyor.
Kokuşmuş kedi mamaları n ı . ağız ülserlerini ve bağışla nan, Hem kad ı n ı n ayakkab ı l a r ı n ı n tabanı hem de arabanın teker­
bozulmuş organ ları. lekleri kauçuktan. Yerler. üstüne basda basıla kararmış eski tip
İşte o denli güzel görünüyor. mantar plakayla kaplı. Bu yüzden. kadın yanı m ızdan hiç ses
İzin verirse gidip biraz puding bulmam gerek. çıkarmadan geçiyor ama ardında b i r çiş kokusu bırakıyor.
"Kız arkadaşın mı var? Sebebi bu mu?" diye soruyor. "Beni yanlış anlamanı istemem" diyorum. "Seni sikmek isti­
Birkaç gün önce şapelde seks yapmayışımızın sebeb i n i . yoru m. Seni gerçekten sikmek istiyorum."
O çıplak ve hazırken, benim yapamamış o l m a m ı n sebebi n i . Hastabakıcı koridorun sonunda durup bize bakıyor. "Hey
Kaçmış olmamın sebeb i n i . Romeo, neden zavallı Dr. Marshall'ı biraz rahat b ı rakm ıyorsun?"
Diğer k ı z a rkadaşlarımın t a m b i r listesi i ç i n lütfen dördüncü diyor.
basamak kayıtlarına bakınız. Paige. "Sorun yok, Bayan Parks. Bu Bay Mancini'yle benim
Ayrıca bakınız: Nico. aramda" diyor.

1 18 119
Zoraki gülümseyip, arabayla b i r l i kte köşeyi dönene kadar "Biliyorum, b i l iyorum. biliyorum . Bu kulağa korkunç geliyor"
kadına bakıyoruz. Kadının adı !rene, !rene Parks ve geçen sene diyorum. "Ama b i l m iyorum . . . Ben böyle düşünüyorum."
bu zamanlar otoparkta, arabasın ı n içinde seviştiğimiz de doğru. Gerçekte neler düşündüğümü Paige Marshall'a söylemenin
Ayrıca bakınız: Caren, Kadrolu Hemşire. tam zamanı aslında.
Ayrıca bakınız: )enine, Hemşire Yardımcısı. Yani, sırf erkek olduğum için her zaman hata yapmaktan
O zamanlar her birinin özel olabileceğini düşün üyord u m ; bıktım, demen i n .
ama elbiselerini çıkardıkları anda diğerlerinden b i r farkları ka l­ Yan i , h e r şeyden vazgeçip herkesin düşmanı o l u p çıkmadan
madı benim için. Artık lrene'in götü bir kalemtıraş kadar b i l e önce etrafınızdaki insanlar size kaç kez baskıcı ve önyarg ı l ı b i r
çekici gelmiyor bana. düşman olduğunuzu söyleyebilir, demenin. Y a n i . erkekler b i rer
Dr. Paige Marsha ll'a, "Bak, çok yanıl ıyorsun" diyorum. "Seni şovenist domuz olarak doğmazlar. sonradan olurlar ve her gün
öyle bir sikmek istiyorum ki tadı ağzıma geliyor. Ve ayrıca kim" binlerce erkek kadınlar tarafından bu şekilde yetiştirilmektedir,
senin ölmesini de istemiyorum; ama annemin eski haline dön­ demenin.
mesini hiç istemiyorum." Belli bir süre sonra vazgeçi p seksist, bağnaz, ruhsuz, kaba
Paige Marshall derin bir nefes alıp veriyor. Dudaklarını ve kerizin kerizi olduğunuz gerçeğ i n i kabullenirsiniz. Kadınlar
büzüp bana bakıyor. Dosyasını göğsüne yaslayıp kollarını önün­ haklıdır. Siz haksız. Bu fikre gün geçtikçe alışırsınız. insanların
de kavuşturuyor. sizden beklediği gibi yaşamaya başlarsınız.
"Demek ki" diyor, "bunun seksle b i r ilgisi yok. Sen sadece. Uymasa da uydurursunuz.
annenin iyileşmesini istemiyorsun. Güçlü kadınlarla baş edemi­ Yani, Tanrı'nın olmadığı bir dünyada, anneler yeni Tanrı
yorsun ve eğer annen öl ürse, o n u n l a ilgili soru n un u n da sona değil midir? Kutsal ve tecavüz edi lemez son mertebe. Annelik
ereceğini düşünüyors u n . " dünyada kalan mükemmel ve büy ü l ü mucizelerin sonuncusu
Annem odasından, "Morty, ben sana ne için para ödüyo" değil midir? Ama erkekler için i mkansız olan bir mucizedir bu.
rum?" diye sesleniyor. Erkekler doğum sırasında çekilen bütün ş u acılar ve dökülen
Paige Marshall, "Hastalarıma yalan söyleyerek onların kan yüzünden doğurmadıklarına memnun olduklarını söyleye­
karmaşalarına son verebilirsin: ama kendine yalan söyleme" bili rler: ne var k i , kedi erişemediği ciğere m u rdar der. Erkekleri n ,
diyor. Sonra da ekliyor: "Ve bana da yalan söyleme." kadınların başardığı b u imkansıza yakın olayın uzağından bile
Paige Marshall, "Onun iyileştiği n i görmektense ölmesini geçemediği açıktır. Beden gücü, soyut düşü nceler, fa l l uslar;
tercih ediyorsun" diyor. erkeklerin sahip olduğu sanılan bu avantajlar aslında sembo­
"Evet. Yani hayır. Aslında b i l miyorum" diyorum. lıktir.
Ömür boyu annemin çocuğundan ziyade rehinesiydim ben. Fal l usla çivi bile çakılmaz.
Toplumsal ve politik deneylerinin baş kahramanı ve onun Zaten kadınlar iktidar bakımından daha avanta j l ı doğarlar.
özel deney faresi. Ama artık o benim ve ölerek ya da iyileşerek Hakların eşitliğinden ancak erkeklerin çocuk doğurabildiği gün
benden kaçamaz. lstediğim, kurtarabileceğim tek b i r kişi. Bana bahsetmeye başlayabiliriz.
ihtiyacı olan bir kiş i . Bensiz yaşayamayan biri. Kahraman olmak Tabii, bun ların hiçbirini Paige'e a n latm ıyorum .
istiyorum; hem de tek seferliğine değil. Onu bu şekilde sakat tut­ Bunları anlatmak yerine, b i r insanın koruyucu meleği olmayı
mam gerekse bile, ben birinin daimi kurtarıcısı olmak istiyorum. ne kadar fazla arzuladığımı söylüyorum.

1 20 121
"İntikam" doğru kelime değil ama i l k aklıma geleni.
"Öyleyse beni s i kerek onun hayatını kurtarabilirsin" diyor Dr.
Marshal l .
"İyi de, o n u n tamamen kurtulmasını istemiyorum ki" diyo­
rum. Onu kaybetmekten korkuyorum; ama eğer onu kaybetmez­
sem, kendi m i kaybedebilirim
Annemin kırmızı günlüğü hala ceketi m i n cebinde. Hala
anneme puding götürmem gerekiyor.
"Onun ölmesini istemiyorsun" diyor Paige. "Ama iyileşmesini
de istem iyors u n . Ne istiyorsun öyleyse?"
"İta lyanca bilen birini istiyorum" diyorum.
Paige. "Ne a l a ka?" diye soruyor.
"İşte" diyorum günlüğü göstererek, "bu annem i n . !talyanca On Dokuz
yazı lmış" diyorum.
Paige defteri a l ı p şöyle bir göz atıyor. Kulakları kızarmış ve
kenarları çok heyecan verici görünüyor. " Ü n iversitede dört yıl
İtalyanca dersi a l d ı m " diyor. "Sana b u rada ne yazdığını söyle­
yeb i l i rim."
"Sadece kontrolü elimde tutmak istiyorum" diyorum. "Bir
değiş i kl i k olsun. ergin kişi ben olayım istiyorum."
Hala elindeki defteri karıştırmakta olan Dr. Paige Marshal l ,
"Onu yönetebilmek için o n u n b u halde kalmasını istiyorsun"

S
diyor. Bana bakıp, "Bana Tanrı olmak istiyormuşsun gibi geldi" iyah beyaz alacatavuklar, kafa s ı yassı l a ş m ı ş tavuklar
diyor. Dunsboro kolonisinde sendeleyerek geziniyorlar. B u rada
kanatsız veya tek bacaklı tavuklar var. Burada bacaksız tavuklar
var ve avludaki çamurun içinde pej m ü rde kanatlarıyla yüzüyor­
lar. Gözleri olmayan kör tavuklar. Gagaları olmayan tavuklar.
Doğuştan böyleler. Sakat. M in i k tavuk beyinleri daha doğmadan
sarsı l m ı ş .
B i l i m i le sadizm arasında n e redeyse görünmez b i r çizgi
vardır ve burada bu çizgi gözle görül ü r oluyor.
'
Benim beynim i l eride daha iyi d u rumda olacak falan diye
söylem iyorum bunları. Anneme bakmanız yeterli.
Dr. Paige Marshall keşke bu tavukların çırpınışlarını görebil­
seydi. Anlayacağından değil.

1 22 1 23
Yanımda Denny var ve uzanıp pantolonunun arka cebinden yumurtaları sallarlar. Yumurtaları bütün güçleriyle sallayıp tek­
küçük ilanlar sayfasından kes i l i p katl a n m ı ş bir gazete parçası rar k u luçkaya bırakırlar.

çıkarıyor. Tahmin edersiniz ki bu yaptığı yasak. Eğer Majesteleri Yeni doğan civcivler sakat veya deli olsa kaç yazar? Eğitim
Vali bunu görürse Denny'yi işten çıkarır. Ama şaka maka değil, uğruna o l d u ktan sonra.

ineklerin bulunduğu ahırın ö n ündeki avlunun orta yerinde Şanslı olanları ölü doğar.
Denny gazete parçasını bana uzatıyor. E m i n i m , Dr. Marshal l ' la saatlerce tartışırdık bu kon uyu,

Gazete hariç, öyle gerçek görünüyoruz k i , üzerim izdeki merak m ı zal i m l i k m i diye.

kıyafetler bu yüzyıl içinde h i ç yıkanmamış adeta. Parçalanmasın diye i ne k pisliklerini dikkatlice e l i m e


Bizden bir parçayı hatıra olarak saklamak için insanlar alıyorum. İ ç i h a l a ıslak olan p i s l i klerin koku salmasını da
fotoğraf çekiyor. Tatil anı ları arasına bizi de sıkıştırmak için önlemiş o l u yorum böylelikle. Elimden bu kadar çok inek pisliği
kameralarını üzerim ize tutuyorlar. Bizi ve sakat tavukları çeki� geçerken, tırnaklarımı yememeliyi m.
yarlar. Herkes bugünün her dakikasının sonsuza dek s ü rmesi Yanımda duran Denny okumaya başlıyor:
için uğraşıyor. Her saniyeyi saklamak için. "İyileşmekte olan bir mastürbasyoncu, geliri ve sosyal bece­

Ahırdan nargile fokurtuları geliyor. içeride kimler olduğu rileri s ı n ı r l ı , ev işlerinden a n lıyor, yirmi üç yaşında, erkek, iyi
görünmüyor ama çember halinde dizi l m i ş , nefeslerini tutmaya bir ev arıyor." Sonra da bir telefon n umarası okuyor. Bu onun
çalışan bir grup insanın sessiz geri l i m i hissedilebil iyor. Kızın telefon n u marası.
biri öksürüyor. Ursula. sütçü kız. İçeride o kadar çok esrar "Benimkiler, dost u m . Bu onların telefon n umarası" diyor
dumanı var ki, i neklerden biri de öksürüyor. Denny. "Bana bir şey ima etmeye çalışıyorlar gibi gel d i . "
Şu anda k u r u m u ş inek şeyleri n i , yani inek tezeklerini Dün gece bunu yatağının üstünde bulmuş.
toplamamız gerektiği halde, Denny, "Oku şunu dostum" diyor. "Benden bahsediyorlar" diyor Denny.
"İşaretlediğim ilanı oku." Görmem için ilanın b u l unduğu sayfayı O kısmı n ı anladım. diyorum. Tahta kürekle gübreleri toplayıp

açıyor. "Şuradaki ilan işte" diyor. Küçük bir ilan kırmızı kalemle hasır örgü b i r şeyin içine dolduruyorum. Bilirsiniz işte. Sepet
i şaretlenmiş. gibi bir şeye. ·

Sütçü kız etraftayke n . Turistler çevre m izdeyken. Denny, seni n l e yaşaya b i l i r miyim diye soruyor.
Yakalanmamamıza imkan yok. Denny bu işi daha aleni yapa­ " B u rada Z planından bahsediyoruz" diyor Denny. "Hiç çarem
mazdı. kalmazsa diye soruyorum sana."
E l i m i n tersiyle Denny'nin poposunda durmaktan ısınmış Beni rahatsız etmek istemediğinden m i yoksa beni m l e
olan gazeteyi itip, "Dostum, b u rada ol maz" diyorum ve gazeteyi yaşayacak kadar delirmediğinden m i diye sormuyorum.
geri vermeye çalışıyorum. Denny'nin nefesi mısır cipsi kokuyor. Bir tarihi karakter ihlali
Ben öyle yapınca Denny, "Affedersin. Seni suça ortak etmek daha. Denny böyle bela bir heriftir işte. Sütçü kız Ursula ahırdan
istememiştim. istersen ilanı sana okuyabi l i ri m " diyor. çıkıp kafasının iyi olduğunun işareti kan çanağı gibi gözleriyle
Buraya gelen ilkokul öğrencileri için kümesi gezmek ve bize bakıyor.
tavukların kuluçkaya nasıl yattığını izlemek çok önemlidir. Ama "Beğendiğin b i r kız olsaydı ve hamile kalmak için seninle
tabii, sıradan b i r tavuk asla tek gözlü veya boyunsuz veya topal yatmak isteseydi. yapar mıydın?" diye soruyorum Denny'ye.
bir tavuktan daha eğlenceli değildir. Bu yüzden y u m u rcaklar Ursula eteğini yukarı çekip, sabolarıyla inek p i s l iklerine

124 1 25
basmamaya çalışarak bize doğru geliyor. Yoluna çıkan kör Ursula bir adım attıktan sonra dönüp, "Victor" diyor, "bana
bir tavuğu tekmeliyor. Tam tekmelediği sırada biri fotoğrafını ihtiyacın olursa süt çalkalıyor olacağım."
çekiyor. Evli bir çift fotoğraf çekmek için bebeklerini kucağına Sonra, diyorum. Ağır h a reketlerle çekip gidiyor.
a l ması nı istiyor Ursula'dan; ama Ursula'nın gözlerin i görmüş Denny, "Dostum, annenle i l k çocuğ u n u n arasında seçim yap­
olacaklar ki bir anda vazgeçiyorlar. mak gibi bir şey mi bu?" diyor.
Denny, "Bilmiyorum" diyor. "Bebek, eve köpek almaya benze­ Dr. Marshall' ın bakış açısıyla çok da büyük bir sorun teşkil
mez ki. Yani bebekler çok uzun yaşarlar, dostum." etmiyor bu d u r u m . Bunu zaten her gün yapıyoruz. ihtiyar­
"Pek.i ya hatunun derdi bebeğe bakmak filan değilse?" diye ları kurtarmak için doğmamışla rı öldürüyoruz. Şapel i n yaldız
soruyorum . yağm uru altında gerekçelerin i kulağıma fısıldarken. bir depo
Denny d ü ş ü n ü rcesine gözlerini sağa sola oynatıyor. Sonra benzin veya bir dönüm yağmur ormanı yaktığımızda . g ü n ü m ü­
bana bakıp, "An lamadım" diyor. " Bebeği satmaktan mı bahse­ zü kotarmak adına her defasında geleceği öldürmüş olm uyor
diyorsun?" muyuz. diye sordu bana.
"Hayır. Mesela kurban etmekten bahsediyorum" diyorum. Sosyal güvenlik kuru m u n u n piramit şeklindeki sın ıflandırma
Denny. "Dostum" diyor. cetvel i .
"Sadece fikir yürütüyorum" diyorum. "Diyelim ki hatun henüz Göğüsleri aramızda sıkışmıştı v e bunu yapıyorum çünkü
doğmadan bebeğin küçük cenin beyn i n i açacak. kocaman bir annen benim için önemli, dedi. E n azından üzerine düşen şu
iğneyle beynin içindekileri çekecek ve tedavi etmek içi n , beyni küçük vazifeyi yerine getireb i l i rsi n .
hasarlı olan, senin de tanıdığın b i r i n i n kafas ına enjekte edecek." "Küçüh vazife"yle neyi kastettiğini sormadım.
Denny' n i n ağzı bir karış açık kalıyor. "Dostum beni kastetmi­ "Bana kendinle i lgili ş u gerçeği anlat haydi" diyor Denny.
yorsu n , değil mi?" diyor. Bilmem. Yapamadım. Sikme kıs m ı n ı beceremedim .
Annemi kastediyorum. "Hayır" diyor Denny. "Annenin g ü n l üğünü okudun mu demek
Buna s i n i r transplantasyonu denir. Kimi leri de sinir aşısı istemiştim."
der ve bu aşamada annemin beyn i n i eski haline getirebil­ Hayır, okuyamıyoru m. Çünkü kafam ş u riskli bebek öldürme
mek için uygulanabilecek tek etkili yöntem bu. Ana maddeyi olayına takılmış durumda.
temin etmede yaşanan sorunlar olmasaydı bu yöntem daha da Denny dik dik gözlerimin içine bakıyor ve "Sen Cyborg falan
yaygın laşa bi 1 i rdi. mısın? Anne n i n büyük sırrı bu m u ? " diye soruyor.
"Bütün bir bebek" diyor Denny. "Ne miyim?"
"Bir cenin" diyorum. " B i l i rsin işte" diyor Denny. "Sınırlı yaşama süresi olan, bey­
Cenin dokusu. demişti Paige Marshall. Bunu teniyle ve nine yanlış çocukluk a n ıları yüklendiği için kendi n i gerçek insan
dudaklarıyla söylemişti Dr. Marshall. sanan ama kısa bir süre sonra ölecek olan yapay insanımsılara
Ursula yanımızda durup, Denny'nin elindeki gazeteyi i şaret Cyborg denir."
ederek. "Üzerindeki tarih 1 734 değilse. sıçtın. B u , karakter i h la­ Bu defa da ben Denny' n i n s u ratına dik dik bakıyorum ve
line girer" diyor. "Dost u m , yani annem sana benim b i r çeşit robot olduğu m u m u
Denny'n i n saçları tekrar uzamaya çalışıyor; ama bazıları içe söyledi?" diye soruyorum.
dönmüş ve kırmızı veya beyaz sivilcelerin altına sıkışmış. "Günlüğünd e öyle mi yazıyor?" diye soruyor Denny.

1 26 1 27
'

E l i nde fotoğraf makinesi olan iki kadın yanımıza yaklaşıp, D i rseğim i n dibinde turistin biri bana bakıp sı rıtıyor. "Hey
1
"Lütfen bir fotoğrafımızı çeker misiniz?" diye soruyor. Victor" diyor. "Demek burada çalışıyors u n . "
" G ü l ü mseyin" diyorum ve i n e k a h ı rı n ı n önünde d u ran Adamın b e n i nereden tanıdığı konusunda e n ufak bir fikrim
kadınların g ü l ü m seyen b i r fotoğrafını çekiyorum. Kadınlar nere­ yok. 'i
deyse kaçıp giden başka bir fani anıyla birlikte uzaklaşıyorlar. Tıp fakültesinden. Y ü ksekokuldan. Başka bir işten. Ya da
Biriktirilecek taşlaşmış bir an daha. belki bizim gruptan başka bir seks manyağıdır. Çok komik.

"Hayır, günlüğü okumadım" diyorum. "Paige Marshall'ı da sik­ Sekskol i k gibi görünm üyor; ama zaten hiç kimse öyle görünmez.

medim. Şu konu hakkında karar verene kadar hiçbir bok yiyemem." "Hey Maude" diyor ve yanındaki kadını dürtüyor. " B u sana sözü­
nü edip d u rduğum herif. Ben bu herifin hayatını kurtarmıştım."
"Tamam . tamam" diyor Denny. "Öyleyse sen gerçek bir
Kadın, "Ah, aman Tanrım. Demek doğruymuş" diyor. Omuz­
hayatın olduğuna inandırılmak üzere kimyasa llar ve elektrikle
larını kaldırıp gözlerini deviriyor. " Reggie bu konuda daima
ha rekete geçirilen ve bir kapta duran beyi nsin, öyle mi?"
böbürlenip du ruyor. Ben de abarttığını düşün üyordu m " diyor.
"Hayır" diyorum. "Ben kesin l i kle beyin filan deği l i m . Bu öyle
"Yaa" diyorum. "Doğru. Bizim Reg hayatımı kurtard ı . "
b i r şey değil."
Denny, "Kurtarmayan kaldı m ı ki?" diyor.
"Tamam" diyor Denny. "Belki de sen sanal b i r gerçekl i k için­
Reggie, "Bugün lerde idare edebiliyor musun? E l i m den
de diğer programlarla etkileşen yapay zeka sahibi bir bilgisayar
geldiği kadar çok para yollamaya çalıştım. Şu ağrıyan yirm i l i k
program ısındır."
dişini çektirmeye yetti mi?" diye soruyor.
"Peki bu durumda sen ne oluyorsun?" diye soruyorum.
Denny, "Ah, gözyaşlarımı tutamayacağım" diyor.
"Ben de herhangi bir bilgisayar oluyorum" diyor Denny.
Boka bulanmış, kanatsız ve kafası n ı n yarısı olmayan kör
Sonra da, "Ne demek istediğini anladım dost u m . Tamam, ben
bir tavuk çizmelerime takılıyor. Okşamak için eğildiğimde
para üstünü bile hesaplayamayan bir adamım" diyor.
hayvancağızın tüylerinin a l t ı nda titrediğini hissediyorum.
Denny gözlerini kısıp kafasını geriye yatırıyor ve tek kaşını
Gıdaklamakla ötmek arası bir ses çıkarıyor; ama duyulan nere­
kaldırarak bana bakıyor. "Son tah m i n i m şöyle" diyor.
cieyse kedi m ı r laması gibi bir şey.
"Tamam, anladığım kadarıyla. sen bir deney konususun ve
Şu anda kendimi hissettiğimden daha zava l l ı bir şey görmek
bildiğini sandığın dünya, hayatındaki insanların aslında rol­ iyi geliyor.
lerini oynayan aktörlerden ibaret olduğu yapay bir tasarım ve Sonra da tırnağımı ağzıma götürmüş olduğumu fark ediyo-
hava olayları sadece özel efektlerden ibaret ve gökyüzü maviye ı um. inek pisliği. Tavuk boku.
boyanmış ve etrafında görd üğün yerler de film seti. Doğru mu?" Ayrıca bakınız: Histoplasmosis.
diyor Denny. Ayrıca bakınız: Tenya.
"Ha?" diyorum sadece. "Evet, para. Teşekkürler dost u m " diyerek t ü kürüyorum.
"Ben de acayip iyi rol yapan ve doğuştan yetenekli b i r aktö­ Sonra bir kere daha tükürüyorum. Reggie resm imi çekerken
rüm" diyor Denny. "Ve senin aptal, mastü rbasyon bağımlısı fotoğraf makinesinin klik sesi duyul uyor. insanların sonsuza dek
zava l l ı en yakın a rkadaşı n ı oynuyorum . " y<ışatmak zorunda hissettikleri aptalca bir an daha.
Dişlerimi gıcırdatırken biri fotoğraf ı m ı çekiyor. Denny elindeki gazeteye bakıyor ve "Ee dostum? Annenin
Denny'ye bakıp, "Dostum sen rol falan yapmıyors u n " diyo­ ı'vine yerleşip seninle kalabil i r miyim? Evet m i . hayır m ı ?" diye
rum. soruyor.

1 28 1 29
Annecik bu yolla tonla para kazanıyordu. Yaptığı şey şartlı
lrıhliye hükümlerine aykırı değildi; ama sadece ve sadece. şartlı
l ..ı hliye kuru l u n u n hayal gücü kıt olduğundan.
Kanepedeki adama, "Başlayalım mı?" diye sorardı.
Adam seks peşinde olmadığını söylese bile. Annecik yine
de ondan bir havlu getirmesini isterdi. Adamlar havlu getirirdi.
Parayı nakit öderlerdi. Annecikten fatura kesmesini veya fatu­
ıayı bir sigorta ş i rketine yollam as ı n ı isteyemezlerd i ; çünkü onun
böyle şeylerle uğraşacak vakti yokt u . Parayı peşin ve nakit öder­
lerdi ve nasıl m u h asebeleştirecekleri kendilerini ilgi lendirirdi.
Adamların sadece elli dakika s ü releri vardı. Ne istediklerini
lıilmek d u rumundaydılar.
Yirmi Yani istedikleri kad ı n ı , pozisyonları. ortamı, oyuncakları.
Annecik adamların son dakikada olmayacak bir şey istemelerin­
den hoşlanmazdı.
Bay Jones'a sırtüstü yatmasını söylerdi. Sonra da gözlerini
ktıpamasını.
Yüzündeki bütün gerginliğin s i l i n mesine izin ver. Önce alnın­
dan başla; gevşet alnını. Gözlerin i n arasındaki bölgeyi rahatlat.
Alnının yumuşacık ve gevşemiş olduğunu düşün. Sonra gözle­
ıinin çevresindeki kasların yumuşacık ve gevşemiş olduğunu
düşün. Sonra ağzının etrafı ndaki kasların. Yumuşak ve gevşek.
� �
nneciğin saat üç için randevu laştığı a h ıs. yüzük armağınd , � Adamlar zayıflamaya geldiklerini söyleseler bile. aslında iste­
A alyans ı n ı n yerinde, derın beyaz bır ız olan elıyle sarı bır ılıkleri seksti. Sigarayı bırakmak. Stresten kurtulmak. Tırnakların ı
banyo havlusun u sıkı sıkıya kavram ış olarak geldi. Kapı k i l i tlenir yC'mekten vazgeçmek. H ı çkırık tedavisi. içkiyi bırakmak. Cilt
kilitlenme z hemen ücreti ödemek isted i . Ve hemen pantolon u• lıt1kımı yaptırmak. Konu her ne o l u rsa olsun, sorunun kaynağı
n u çıkarmaya davrandı . Adının Jones olduğunu söylem işti. ilk 'ıl1ks yapamıyor olmalarında yatard ı . istedikleri şey her ne olursa
adı da Bay'd ı . olsun, burada sadece seks yaparlardı ve problemleri çözü lürdü.
Anneciğe i l k kez gelen heriflerin hepsi aynıyd ı . Annecik Annecik merhametli bir dahi miydi yoksa kaltağı n teki miydi.
bu adamlara ödemeyi sonra yaparsın derdi. Telaşa gerek yok lıılmenize imkan yokt u .
Kıyafetler ini de çıkarma. Acele etme. Seks . hemen hemen b ü t ü n sorunları çözer.
Randevu defteri Bay Jones. Bay S m i t h , John Doe ve Bob Annecik ya bu alandaki en iyi terapistti ya da beyn inizle
Wh ite'larla dolu olduğund an Annecik adamdan daha farklı bir "ıkişen bir fahişeyd i . Müşterileriyle böyle yüz yüze olmaktan
rumuz b u l masını isterd i . Adama kanepeye uzanmas ını söylerdi lıoşnut değil d i ; ama zaten hayatı n ı bu şekilde kazanmak için de
Panj urları örter, ışıkları karartırd ı. ı,ıkmamıştı yola.

1 30 131
Bu tarz bir seksli terapi yapmak aslında yanlışlıkla ortaya Z i h i n tiyatrosu. B i l i nçaltı genelevi.
çıkmıştı. Sigarayı b ı rakmak isteyen b i r müşteri, on bir yaşında İşte her şey böyle başlamıştı.
olduğu ve sigaradan ilk nefes çektiği o güne dönmek istemişti.
Anneciğin yaptığı elbette hipnozdu; ama geçmiş hayata
Böylece ne kadar kötü bir tadı olduğunu hatırlayabilecek, i l k
dönme durumu söz konusu değildi. Daha çok rehberli medi­
başladığı g ü n e geri dönecek v e h i ç başlamayacakt ı . Temel ola­
tasyon türü bir şeydi . Bay Jones'tan göğsündeki gergin l iğe
rak fikir buydu.
odaklanmas ı n ı ve gerg i n l iği aşağıya indirmeye çalışmasını
Müşteri ikinci seansta akciğer kanserinden ölen babasıyla
istiyordu . Gerginliği göbeğin e , kalçasına ve bacaklarına doğru
konuşmak istedi. B uraya kadar her şey henüz normaldi. insan­
çekmesi n i istiyordu. Suyun döne döne aktığını hayal etmesini
lar hala. fikir danışmak ve öğüt almak için ölmüş ü n l ü kişilerle
istiyordu. Vücudunun her böl ü m ü n ü gevşetmesini ve gergin liği
görüşmek istiyorlar. Fakat her şey o kadar gerçekçiydi k i , müşteri
dizlerine, baldırlarına ve ayaklarına akıtmasını söylüyordu .
üçüncü seansta Kleopatra'yla görüşmek istedi.
Dumanın çekip gittiğini hayal et. Dumanı dağıt, yok oluşunu
Annecik her m ü şteriye, yüzünüzdeki gerginliğin boynunuza,
izle. Kaybo l u ş u n u . Eriyişini.
oradan da göğsünüze indiğini düşünün derdi. Omuzlarınızı
Buraya i l k kez gelen heriflerin çoğunda olduğu gibi bu
gevşetin. Omuzlarınızı geriye, kanepeye yaslayın. Bir ağırlığın
.ıdamın da randevu defterindeki i s m i n i n yanında Marilyn
vücudunuza bastırdığı n ı , kafanızı ve kollarınızı gittikçe koltuğun
Monroe yazıyord u . Annecik sadece Marilyn'le bile geçim i n i
yastıklarının içine gömdüğünü hayal edin.
sağlayabilirdi. Veya sadece Prenses Diana'yla.
Kolların ı z ı . d irseklerinizi vee l l erinizi gevşeti n . Vücudunuzdaki
Annecik Bay Jones'tan mavi bir gökyüzüne baktığını ve küçük
bütün gergi n l iğin parmaklarınıza indiğini h i ssedin ve gerginliğin
bir uçağın gökyüzünde Z harfi çizdiğini hayal etmesini istedi.
parmak uçlarınızdan akıp gittiğini düşünerek rahatlayın.
Annecik, m ü şteriyi transa, yani bir tür hipnotik indüksiyo­ Sonra rüzgarın harfi silmesine izin ver, dedi. Sonra uçağın Y

na sokarak, yaşadığı tecrübeye rehberlik etmekten başka bir harfi çizdiğini hayal et. Bırak rüzgar harfi silsin. Sonra X harfi.
şey yapmıyord u . Müşteri nin zamanda geri gittiği falan yoktu Sil. Sonra W.
Bunların hiçbiri gerçek değildi. İ ş i n en önemli kısmı , adamın Bırak rüzgar silsin.

b u n u n böyle olmasını istemeseydi . Anneciğin tek yaptığı sahneyi kurmaktı. Erkekleri idealleriy­
Annecik anbean h i kayeyi anlatırdı sadece. Adım adım le buluştururdu. Onlara b i l inçaltlarıyla bir randevu ayarlard ı ;
açıklamalar yapardı. Canlı bir anlat ı m . Radyodan beysbol maçı c,.ünkü hayatta hiçbir şey sizin hayal ettiğiniz kadar güzel ola­
din liyormuşsunuz gibi düşünün. Ne kadar gerçekçi olabileceğini maz. Hiçbir kadın sizin kafanızdaki kadar güzel olamaz. Hiçbir
bir düşün ü n . Şimdi de, sekizinci seviyede trans halindeyken şey sizin fantezileriniz kadar heyecan verici olamaz.
nasıl olacağını düşünün. l-;lem de öyle derin bir trans ki, d uya­ Burada erkekler gerçek hayatta sadece haya l i n i kurabildikleri
biliyorsunuz, koku alabiliycjırsunuz. Tat alabiliyorsunuz, h issede­ seksi b u lurdu. Annecik ortamı hazırlar, girişi yapardı . Seansın
biliyorsunuz. Kleopatra ' n ı ri h a l ı n ı n içinden çıkışını hayal edin, geri kalan kısmındaysa saate bakıp kitap falan okur veya bul­
mükemmel, çırılçıplak ve hep hayali n i kurduğunuz şekilde. maca çözerdi.
Salome'yi hayal edin. Marilyn Monroe'yu hayal edi n . Tarihte Burada insan asla hayal kırıklığına uğramazdı.
herhangi bir döneme gidip, sizin için aklınıza gelebilecek K i m i m ü şteriler girdiği transın derinliklerinde bir köpeğin
her şeyi yapacak kadınlarla birlikte olduğunuzu hayal edin. ı Uyasında tavşan kovaladığı gibi sıçrayıp titrerdi. Bazıları
inanılmaz kadınlarla. Meşhur kadınlarla. .
<, ığl ı k atar, inler veya bağırırdı. Yan odadaki insanların ne

132
1 33
düşündüğünü merak ederdiniz. Bekleme odasındaki herifler emlakçılardan gelir. Bu şehirde, yürürlükte olan b i r gayri
yaygarayı duyarlardı ve bu onları çılgına çevi rirdi. menkul standartları yasası vardır ve insanlar sadece asbest ve
Seanslardan sonra herifler terden sırılsıklam o l u rlardı. yanmış petrol bidonları yüzünden değil, hayaletler ve cinler gibi
tişörtleri sudan çıkmış gibi üstlerine yapışırdı. pantolonları da en saçma yakınmalarla da başvururlar. Herkes hayatında daha
kirlenirdi. Bazılarının teri ayakkabılarından boşalırdı. Bazısı nın fazla heyecan ister. Bir ev satın al mak üzere olanlar evle i lgili
saçlarından s ü z ü l ürdü. Anneciğin ofisindeki kanepe İskoç belirli teminatlar talep ederler. Emlakçı sizi arar, siz minik bir
kumaşıyla kaplıydı ama kurumaya h i ç fırsat bula mıyordu. Artık gösteri yapars ı n ı z , biraz tütsü yakarsınız ve herkes kazanır.
o kanepe. dış etkenlerden korunsun diye değil de yılların kirini İnsanlar isted iklerini elde ederler: anlatacakları h ikaye de
içeride tutsun diye plastik bir kılıfla kaplı. yanlarına kar kalır. Bu onlar için deneyimdir.
Yani herifler içinde temiz giysilerinin b u l u nduğu evrak Oğlanın hatırladığına göre, daha sonra Feng Shui dönemi
çanta larına. kağıt poşetlerine veya spor çantalarına birer tane de başladı ve müşteri ler şeytan çıkarmanın yanı sıra Annecikten
havlu koyup getirmek zorundaydılar. Seans aralarında Annecik kanepeyi nereye koymak gerektiğini söylemesini de ister oldu.
etrafa oda spreyi sıkardı. Pencereleri açard ı . Gardırobun köşesinden gelen "Ki" akışını kesmemek için yatağın
Bay Jones·a vücudundaki bütün gerginliği ayaklarına indir, konabileceği en uygun yerin neresi olduğunu sorarlardı. Ki ener­
oradan da dışarı akıt derdi. Bütün gerginliği. Vücudunun baştan jisini yukarı kata yönlendirmek veya açık kapılardan kaçmasını
ayağa gevşediğini düşün. Gevşe. Bütünleş. Gevşe. Ağırlaş. Gevşe. engellemek için aynayı nereye asmaları gerektiğini sorarlardı.
Boşalt. Gevşe. Anneciğin işi bu tarz bir şeye dönüşmüştü. İngil izce bölümünden
Göğsünle değil, midenle soluk a l . İçine çek. bırak. mezun olduğunuz zaman yaptığınız işin aynısına: yani hiçbir şeye.
İçine çek, bırak. Tek farkı, Anneciğin özgeçmi ş i n i n reenkarnasyon garantili
Nefes a l . olmasıydı.
Nefes ver. Düzgün ve m u n tazam. Bay Jones'la a l fabedeki harfleri sondan başa doğru sayar­
Bacakların çok yorgun ve ağır. Kolların çok yorgun ve ağır. lardı. Annecik adama, yeşil b i r bayırda olduğunu a m a bulutların
Aptal oğlanın hatırladığına göre, Annecik ilk başlarda ev alça l ı p aşağıya indiğini ve en n i hayetinde yoğun bir sisin
temizliği yapıyord u . Evi süpürüp si lerek değil; manevi bir temiz­ etrafını sardığını söylerdi. Yoğun ve parlak bir sisin.
lik yapıyord u , şeytan çıkarıyord u . İşin zor kısmı. i nsanların reh­ Parlak ve serin sisin içinde durduğunu hayal et. Geleceği n
berin sarı sayfalarında "Şeytan Kovucu" başlığı altındaki ilanı sağında duruyor. Geçmişin solunda. Sisin serin liğini ve nemini
aramalarıydı. Gerisi eve gidip tütsü yakmak, Tanrı ' n ı n Duası'nı yüzünde h i ssediyorsun.
okuyarak evin içinde gezinmek, bazen ki lden b i r davula vurmak Soluna dön ve yürü meye başla.
ve evin temizlendiğini söylemekten ibaretti . Müşteriler sırf Annecik Bay lones'a sisin içinde. hemen önünde bir şeklin
b u n u n için para öderd i . belirdiğini hayal etmesini söylerdi . Yürümeye devam et. Sisin
Soğuk noktalar, kötü kokular. tekin ol mayan h i s ler; insanların kalkmaya başladığını hisset. Güneşin o m uzlarında parladığını.
b u n u n için şeytan kovucuya i h t iyaçları yoktur. Yeni bir kalorifer seni ısıttığını hisset.
tesisatına. m u s l u kçuya veya içmi mara i htiyaçları vardır. Ama Şekil yaklaşıyor. Her adımda şekil daha da belirginleşiyor.
sizin ne düşündüğünüzün önemi yoktur. Asıl önemlisi onların Burada. z i h n i n i n içinde, mahremiyetin tamamen sana ait.
b i r sorunun varlığından emin olmalarıdır. Bu tür işlerin çoğu Burada. olan i le olabilecek olan arasında hiçbir fark yok. H içbir

1 34 1 35
hastalık kapmayaca ksın. Ya da kasıkbiti. Ya da h içbir kanunu becermek istediğini söyleyen herifler aramaya başladı. Edith
çiğnemeyeceksi n . Veya hayal edebildiğin her şeyden daha azına Piaf. Sojourner Truth ve i m paratoriçe Theodora'yı becermek
razı olmak zorunda kalmayacaks ı n . istediler. Bütün heriflerin ö l m ü ş kadınlara bir saplantısının
Hayal ettiğin h e r şeyi yapabil i rs i n . olması ilk başta Anneciği kızdırmıştı. Ve asla aynı kadı n ı iki
Annecik bütün m ü şterilere nefes a l , derdi. Nefes ver. kere istemeyişleri de öyle. Ve Annecik her seansta ne kadar çok
istediğin herhangi biriyle b i r l i kte olabil i rs i n . Hem de detay verirse versin , heriflerin tek istediği emmek, gömmek,
istediğin herhangi bir yerde. becermek, sokmak. çıkarmak, delmek. geçirmek. pompalamak ve
Nefes a l . Nefes ver. zımbalamaktan ibaretti.
Annecik Feng Shu i'den sonra kanal açma olayına girdi. Antik Ve bazen örtmece, örtmece ol maktan çıkar.
tanrılarla, ayd ı n lanmış savaşçılarla veya ölü hayvanlarla ilişki Bazen yapılan örtmece, kasted ilen şeyden daha gerçektir.
kurulmasına aracılık ederdi. Kanal açma olayı, onu hi pnoz ve Ve b u n u n aslı nda gerçek seksle b i r ilgisi yoktu .
geçmiş hayata geri dönme işine yönlendirdi. insanları geçmiş Bu herifler gerçekten. sordukları şeyi yapmak istediler.
hayatlarına döndürme olayı ise onu bu noktaya, kişi başı iki Sohbet, kostüm veya tarihsel doğru l u k u m u rlarında değildi.
yüz dolardan her gün dokuz m üşteriye getirdi. Bekleme odasını Sadece, topuklu ayakkabı giymiş olan bir ayağı yerde, diğer
dolduran heriflere. Telefon açarak küçük oğlana, "Onun orada ayağı masanın üzerinde duran, domalmış vaziyetteki Emily
olduğunu biliyorum. Size neler uydurdu bilemem ama o evli" Dickinson'ın götüne tüy kalem sokmak istediler.
diye bağırıp çağıran eşlere. Transa geçip Mary Casatt'ı göğüsleri dik gösteren sutyenle
Kapının önünde arabada bekleyen ve araç telefonlarından görmek için iki yüz dolar öderlerdi.
arayarak, "Orada neler olduğunu bilmediğimi sanmayın. Onu Herkes bu kadar parayı veremezdi elbet; bu yüzden Anneciğin
takip ettim" diyen eşlere. müşterileri hep aynı tip adamlard ı . Dörtçekerlerini altı blok öteye
Annecik tarihteki en güçlü kadınları erkeklerin aletleriyle park edip seğirte seğirte eve koştururlar; binaların önlerinde
oynamaya, altmışdokuza, oral ve ana! seks yapmaya teşvik etme durduklarında kendi gölgelerinden korkarlard ı . Taktıkları koyu
fikriyle yola çıkmamıştı ki. renk cam l ı güneş gözl ükleri yüzünden sendeler. isimleri veya
. Bu durum çığ gibi büyüyüp kendiliğinden gelişmişti. i l k herif rumuzları okunana dek gazetelerin ve dergilerin ardına gizlenir­
durumu anlatmıştı. Sonra onun bir arkadaşı aradı. Sonra ikinci lerdi. Annecik ve aptal oğlan bu heriflerle dışarıda karşılaşacak
herifin bir arkadaşı aradı. Hepsi i l k başta meşru bir şeylerin olursa. herifler onları tanımamazlıktan gelirdi. Dışarıda eşleri
tedavisi için yardım istemişti. Sigara içmek veya tütün çiğnemek vard ı . Süpermarketlerde çocukları vardı . Parklarda köpekleriyle
gibi. Sokağa t ü kürmek gibi. H ı rsızlık gibi. Sonra hepsi sadece dolaşırlardı. Hepsinin gerçek isimleri vardı.
seks ister oldu. Clara Bow, Betsy Ross, E l izabeth Tudor ve Saba Ödemelerini sırılsıklam o l m u ş cüzdanlarından çıkardıkları
Kraliçesi ' n i istediler. nemi i y i rm i l i kve elli l iklerle yaparlardı , ki bu cüzda n la r fotoğraftan.
Annecik de her gün kütüphaneye koşarak bir sonraki günün küLüphane kartından, kredi kartın da n , k u l ü p üyelik kartından.
kadınları için araştırma yapmaya başladı: Eleanor Roosevelt, e h l iyet ve bozuk paradan geçi lmezd i . Y ü kü m l ü l ü klerden.
Amelia Earhart, Harrier Beecher Stowe. Sor u m l u l u klardan. Gerçeklerden.
Nefes a l , nefes ver. Annecik müşterilere güneşi teninizde h issed i n , derdi.
Helen Hayes, Margaret Sanger ve Aimee Semple McPherson'ı Verdiğiniz her nefesle güneş daha da ısınır. Güneşin yüzünüze.

1 36 137
göğsünüze ve kollarınıza yaydığı parlaklığı ve sıcaklığı hissedin. Annecik aptal oğlana bunun seks olmadığ ını söylemi şti.
.
Nefes al. Nefes ver. Bunlar gerçek kadınlar değil de, birer sembold ü. B i re r izdüşüm
Al. Ver. Birer seks sembolü.
Anneciğin müdavimleri bir süre sonra kız kıza gösteriler Telkin i n gücü.
ve iki kızla birl i kte partiler istediler. lndira Gandhi ve Carol Annecik Bay Jones'a, "Al onu" derdi.
Lombard'la. Margaret Mead ve Audrey Hepburn ve Dorothea "O tamame n senin" derdi.
Dix'le. Müdavimler kendi gerçekl i klerinden de uzaklaşmaya
başladılar. Keller, gür saç istedi. Şişkolar, kas. Soluk benizliler,
bronz bir ten. Yeterince seanstan sonra her biri azametl i , kol
gibi ereksiyonlar ister oldu.
Sonuç olarak ortada geçmiş hayata dönme durumu yoktu.
Aşk değildi. Tarih ve gerçek de değ i l d i . Televizyon değildi ama
her şey kafalarında gerçekleşiyordu. B i r çeşit yayındı bu da ve
Annecik de vericiydi.
Seks deği ldi. Annecik ıslak h ulyaların tur rehberiydi sadece.
Yapay uykuların kucak dansçısıyd ı .
Müşteriler hasar kontrolü açısından pantol o n l a r ı n ı
çıkarmazlardı. Pisliğin izleri gizlenmiş olurdu. Ve b u n u n i ç i n
dünyanın parasını verirlerdi.
Bay Jones standart Marilyn tecrübesi n i yaşamak isterdi.
Kanepenin üzerinde taş kes i l i r, terler ve ağzıyla nefes a l ı p
verird i. Gözleri kayardı Tişörtü nün koltukaltları koyu laşırdı.
Pantolo n u n u n ağı çadır gibi olurdu.
Annecik Bay Jones'a, "İşte geldi" derdi.
Sis kalkıyor; güneşli ve sıcak bir gün. Havayı teninde, çıplak
kollarında ve bacaklarında hisset. Verdiğin her nefeste ısındığını
h i sset. Kalktığını ve kalınlaştığını h isset. Taş gibi sertleşti , mos­
mor ve daha önce h i ç olmadığı �adar çok zonkluyor.
Annecik saatine baktı; bir sonraki müşteriye geçmeden önce
kırk dakikaları vardı daha.
Sis kalkıyor, Bay Jones ve önünüzde duran suret, daracık
saten b i r elbise giymiş olan Marilyn Monroe. Altın gibi ve
gülümsüyor; gözleri yarı kapalı , başını geriye atmış. Küçük
çiçeklerle dolu bir çayırın ortasında d u ruyor ve kollarını açıyor.
Ona doğru yaklaşınca elbisesi vücudundan kayıp yere düşüyor.

1 39
1 38
Denny battaniyeyle kundağı iyice sarıp sarmalıyor ve "Neye
benziyor?" diye soruyor.
"Bebeğe benziyor dost u m " diyorum.
Denny, "İyi" diyor. Pembe kundağı eliyle tartıyor ve "Bırak da
gireyim; bu iyice ağırlaştı" diyor.
Z inciri açıyorum. Kenara çekiliyorum ve Denny içeri dalıp
bebeği oturma odasının köşesinde duran plastik kaplı kanepe­
n i n üzerine b ı rakıyor.
Pembe battaniye açıl ıyor ve altından, temizlenip parlat ı l m ış
bir kaya parçası çıkıyor. Bebek falan yok; sadece bu iri kaya
parçası var.
"Bana bebek fikrini verdiğin için sağ ol" diyor Denny. "insan­
Yirmi Bir lar kucağında bebek taşıyan genç b i r i n i gördüğünde ona çok iyi
davranıyor. Koca bir taş taşıyan birini gördüklerindeyse sin irle­
niyorlar. Özellikle de otobüse binince."
Bir ucunu çenes i n i n altına sıkıştırıp battaniyeyi katlamaya
başlıyor ve "Ayrıca bebeğin varsa otobüste her zaman yer bula­
biliyorsun. Ve eğer paran yoksa otobüsten de atmıyorlar" diyor.
Katladığı battan i yeyi omzuna atıyor ve "Bu ev annenin mi?" diye
soruyor.
Yemek masas ı n ın üstü b u g ü n gelen yaş günü kartları, çek­
ler. teşekkür mektuplarım ve beni kimin nerede kurtardığının
kaydını tuttuğum büyük defterle kaplı. Bunlara i laveten anne­

D
enny' n i n . e l i nde pembe bebek battaniyes ine sarılı bir min hesap makinesi de orada; oyun makineleri gibi yandan
şeyle ön kapıda belirdiği ilk gece. Annemi n sokak kapısının kol l u , o n t u ş l u eski tip b i r hesap makinesi. Tekrar masanın
gözetleme deliğinden bakınca bir hayli büyük ekose bir ceket başına geçip g ü n l ü k hesaplarımı yapmaya devam ediyorum ve
giymiş olan Denny'yi görüyowm ; kucağındak i bebeği salla­ "Evet. em lak vergisi n i toplayan herifler birkaç ay içinde beni
yan Denny'n i n sokak kapısı n ı n gözetleme deliğindek i mercek defedene kadar burası a n n e m i n evi" diyorum.
yüzünden burnu. gözleri ve h e r şeyi şiş görünüyor. Her şeyi Denny, "Koca bir evinin o l m ası çok iyi. Çünkü benimkiler
çarpık görünüyor . Kundağı saran elleri harcadığı çaba yüzünden kayalarımı da almamı istediler" diyor.
bembeyaz o l m u ş . "Dostum" diyorum . "Kaç tane var bun lardan?"
Denny, "Aç kapıyı dostum !" diye bağırıyor. Denny mastürbasyon yapmadığı her gün için bir kaya par­
Kapıyı üzerindeki zincirin izin verdiği kadar aralayıp, "Ne var çası topladığı n ı söylüyor. Geceleri kendini meşgul etmek için
e l inde?" diye soruyorum. yapıyormuş bunu. Kaya b u luyor. O nları yıkıyor. Çeke çeke eve

1 40 1 4l
taşıyor. Küçük, boktan şeyler yapmamaya çalışmaktansa, bu bekliyor. Kapı eşiğinden, " B i l m iyorum. Ama arsa, arazi gibi b i r
şekilde büyük ve iyi şeyler yaparak iyileşecekm iş. şey bu taşlar. Yani b i l i r s i n işte, b i r t ü r yatırım. B u n lar birer top­
"Bu öyle b i r şey ki, hiç yara mazlık yapmıyorum, dostum" rak parçası; ama birleşmeleri gerekiyor. Yani bilirsin işte, toprak

diyor Denny. "Şehirde doğru düzgün taş bulmak ne kadar zor sahibi olmak gibi ama şimdilik kapalı yerde" diyor.
bilemezsin tabii. Beton parça larından veya insanları n yedek "An lıyorum" diyorum.
amıhtarları a l t ı na koyduğu plastik kayalardan bahsetmiyo r u m . " Dışarı çıkıyoruz; kapıyı kilitliyorum. Gökyüzü yıldızlar yüzü n­
. den puslu görünüyor. Son derece bulanık. Ay yok.
Bugün gelen çekler in t o p l a m ı yet m i ş beş p a p e l . Paraların
hepsi kim b i l i r n e redeki restoranda ben i kurtarmış olan lar­ Denny kaldırımdaki b i r i k i ntiye bakıyor ve "Bence Tanrı dün­
dan geliyor. Bu para n ı n mide tüpü için ödenecek tutarın yayı karmaşadan kurtarmak için ilk olarak bir sürü kayayı bir
yakı n ı ndan bile geçmed i ğ i n e e m i n i m . araya topladı" diyor.
Denny'ye, "Toplam kaç g ü n oldu?" diye soruyorum. Yürürken Denny' n i n yeni t a k ıntısı yüzünden gözlerim
"Yüz yirmi yedi kaya kadar oldu" diyor Denny. Yanıma geli­ kaya l a r ı n b u l u n abileceği boş arsaları ve yerleri tarıyor.

yor, yaş günü kartlarına ve çeklere bakıyor. "Eee, a n n e n i n şu Pembe bebek battaniyesi hala omzunda katlı d u ra n Denny
meşhur günlüğü nerede?" diye soruyor. otobüs durağına yürürken, "Sadece kimsenin istemediği taşları
Yaş günü kartlarından birin i a l ıyor. topluyorum" diyor. "Her gece sadece bir kaya alacağım. Sonra
"Okuya mazsın" diyorum. ne yapacağımı da ileride düşünürüm" diyor.
"Affedersin dostum" diyor Denny ve kartı yerine koymaya Bu çok garip b i r şey aslında. Eve kaya götürmek. Arsa top­
davranıyor. luyoruz.

Hayır, diyorum. G ü n l üğü okuyamazsın çünkü yaba ncı bir "Şu Daiquiri adındaki kızı hatırlıyor musun?" diyor Denny.

dilde yazı l m ı ş . O yüzden okuyamazsı n . Ben de okuyamam. "Hani şu kanser beni o l a n dansçı kızı. Sen o n u n l a yatmadın,
Herhalde a n n e m , ben çocukken gizlice okumayayım diye o d i lde değil mi?"
yazmış. "Dost u m " diyorum. "sa n ı rı m İtalyanca." Gerçek arazi çalıyoruz. Yeryüzünden toprak araklıyoruz.
Denny, "İtalya n ca mı?" diye soruyor. " N eden olmasın?" diyorum .
"Evet" diyorum. " B i l i rsin işte, spagetti falan." Biz arsa h ırsızlığı yapan yasad ı ş ı b i r ikiliyiz.
Kocaman ekose montu hala üzerinde. "Yemek yedin mi?" Denny, " O n u n gerçek ismi Beth" diyor.
diye soruyor. Denny' n i n kafas ı n ı n nasıl çalıştığı göz önünde tutulursa,
Daha yemed i m . Makbuz zarfını yapıştı rıyorum. muhtemelen kendi gezegen i n i yaratmak için p l a n l a r yapıyor.
Denny, "Sence beni yarın işten atarlar m ı ?" diye soruyor.
Evet, hayır, belki de. Ursula onu gazete okurken gördü.
Bankaya verilecek makbuzlar hazır. B ü t ü n teşekkür ve
acındırma mektupları imzalandı, üzerlerine p u l ları yapıştırıldı
ve postaya verilmek üzere hazır. Kanepenin üzerinden montu­
m u a l ıyor u m . Denny' n i n kayası kanepenin yaylarını eziyor.
"Peki bu kayalara ne olacak?" diye soruyorum.
Ön kapıyı açmış olan Denny, ben ışıkları söndürürken orada

143
1 42
Yaşlı kadın, kahverengi dişetlerine saplanmış dişlerini gös­
termek için kafasını geriye yaslıyor. D i l i bembeyaz. Gözleri
kapalı. Katolik kilisesinde papaz yamağı çocuklardan biriyseniz.
komünyonda peşi sıra ilerlediğiniz papazın ağızlarına birer
lokma ekmek koydu ğ u kadınların hepsi size işte böyle görünür.
Kilise. okunmuş ekmeği elinize alıp sizin yedirebi leceğinizi ama
bu yaşlı kadınların eline vermemeniz gerektiğini söyler. Kil isede
mihrabın önündeki parmaklıktan aşağıya baktığınızda iki yüz
tane açık ağız. kurtuluş için d i li n i dışarı uzatmış iki yüz tane
yaşlı kadın görebilirsiniz.
Paige Marshall öne eğiliyor ve e l indeki beyaz ipliği yaşlı
kadının dişlerinin arasına s ı kıştı rıyor. İpi çekiyor ve ip kadının
Yirmi İki ağzından titreşerek çıktığında birtakım yumuşak, gri parçalar da
fırlıyor. İpi başka iki dişin arasına sokuyor; bu defa çıktığında,
ipin rengi kırmızı.
Kanayan dişetleri için ayrıca bakınız: Ağız kanseri.
Ayrıca bakınız: Çürüyen ülserli dişetleri.
Papaz yamağı olmanın tek iyi yanı okunmuş ekmeği ağzına
alan herkesin çenesinin altına pateni tutuyor olmaktır. B u ,
düşmesi d u r u m u nda o ku n m u ş ekmeği yakalamak üzere
kullanılan, bir çubuğa raptedi l m i ş altın bir tabaktır. Ekmek·yere
düşse bile yemek zorunludur. B u noktada, o takdis olmuştur.

D
r. Paige Marshall eldivenli elleriyle beyaz, ip gibi bir şeyi isa' n ı n vücudu n u n bir parçasıdır. Beden canlanır.
geriyor. Tamamen geriye yatırılmış muayene koltuğunun Geriden. Paige Mars h a l l ' ı n kanl1 ipi tekrar tekrar kadının
üzerindeki yaşl ı , çökmüş kadının üzerine eğiliyor ve " Bayan ağzına sokuşunu izliyorum. Paige'in doktor ö n l üğünün ön
Wintower ağzınızı mümkün olduğu kadar çok açmanızı istiyorum" kısmını gri ve beyaz lekeler kaplıyor. Küçük. pembe noktalar
diyor. oluş uyor.
Lateks eldivenlerin içindeki ellerin sarımsı görünüşü bana Kapın ı n kenarından bir hemşire başını uzat ı p , "Burada
kadavra derisini hatırlatır. ilk yıl aldığımız anatomi dersinde gör­ herkes iyi mi?" diye soruyor. Hasta koltuğundaki yaşlı kı:ıdına,
düğümüz, kafaları ve kasıkları tıraşlı kadavraları. Tıraş edilmiş "Paige canını acıtmıyor. değil mi?" diye soruyor.
kılların pütürüklü uçlarını. Ten tavuk derisi gibi olur; hafif ateşte Kadının cevabı gargara sesi olarak çıkıyor.
kaynamış, sarıya çalan ve foliküllerle çukurlaşmış tavuk derisi gibi. Hemşire. "O da neydi öyle?" diye soruyor.
Tavuk veya insan tüyü, hepsi keratindir. insan uyluğundaki kaslar, Yaşlı kadın yutkunuyor ve "Dr. Marshall çok nazik biri.
sıkı etli hindininkiyle aynıdır. i l k y ı l anatomi dersi alıp da tavuk Dişlerimi yaparken senin bana davrandığından çok daha nazik"
veya hindi yerken kadavra yiyiyormuş hissine kapılmayan yoktur. diyor.

144 145
"Hemen hemen bitti" diyor Dr. Marshall. "Çok iyisiniz Bayan Nasıl yani, diyorum.
Wintower." Paige Marshall duvardaki saate bakıyor. Bayan Wintower'ın
Hemşi.re omuz silkip odadan ayrıl ıyor. henüz kalkmış olduğu deri görünümlü muayene koltuğunu işaret
Papaz yamağı olman ın iyi yanı, insan ların boğazına paten­ ederek, "Otur lütfen" diyor. E llerine yeni lateks eldivenler geçiri­
le vurmakt ı r. Dizleri üzerine çökmüş ve dua için ellerini yor.
kavuşturmuş insanların yüzleri, kendilerini yücelmiş hissettik­ Dişlerimi mi temizleyeceksin, diye soruyorum.
leri o anda öyle komik bir hal alır k i ! Buna bayılıyorum. "Nefes a l ı ş ı n ı kolaylaştırır" diyor ve bir parça diş ipi koparıyor.
Papaz ekmeği dillerine yerleştirirken, "İsa'nın bedeni" diye­ "Otur da sana günlükte neler yazdığını anlatayım" diyor.
cektir. Oturmamla birlikte koltuktan bir kötü koku bulutu yükseli­
Ve komünyon için diz çöken kişi , "Amin" der. yor.
İşin en güzel yanı boğazlarına vurmaktır: böylece "Amin''. "Bunu ben yapmadım" diyorum. "Yani şu kokuyu. Onu ben
bebek agusu gibi çıkar. Ya da ördek gibi vaklarlar. Ya da tavuk çıkarmadım."
gibi gıdaklarlar. Tabii bunu yanlı ş l ı kla yapmış ayaklarına yatmak Paige Marshall, "Sen doğmadan önce annen İtalya'da bir
ve gülmemek gerekiyor. süre kalmış, öyle mi?" diyor.
"Tamamdır" diyor Dr. Ma rsha l l. Doğruluyor ve kanlı ipi çöpe "Büyük s ı r bu mu yani?" diye soruyorum .
atmak üzere adım attığında beni görüyor. Paige. " N e ? " diyor.
"Bölmek istemedim" diyorum. İtal!Jarı olmam.
Yaşlı kad ı n ı n muayene koltuğundan kalkmasına yardım "Hayır" diyor Paige. Ağzıma doğru eğiliyor. "Ama annen
ederken, "Bayan Wintower, lütfen Bayan Tsu n i mitsu'yu buraya Katolik, öyle değil mi?" diye soruyor.
gönderir m i s i n iz?" diyor. İpi dişlerimin arasına aniden sokunca canım yanıyor.
Bayan Wintower kafasını sallıyor. Diliyle dişlerini kont­ "Lütfen şaka yaptığın ı söyle" diyorum. Parmaklarının
rol ettiğini yanaklarındaki yumrulardan ve dudaklarını içine ;.ırasında n , "Aynı anda hem İtalyan hem Katolik olama m . Buna
çekişinden a nlayabiliyorsunuz. Koridora çıkmadan önce bana dayanamam" diyoru m .
bakıyor ve ''Howard, şu aldatma olayını affettim. B u raya gelip Ona bunları zaten bildiğimi söylüyorum.
durmana gerek yok" diyor. Paige, "Kapa çeneni" diyerek geri çekiliyor.
"Bayan Ts u n i m itsu·yu yollamayı unutmayın" diyor Dr. "Peki babam kimmiş?" diye soruyorum.
Mars hail. Tekrar ağzıma doğru eği l iyor ve ipi iki arka dişimin arasına
"Eee?" diyorum. 1-\eçiriyor. D i l i m i n altında biriken kanın tadını alıyorum. Bütün
;
Paige Marshall. "Bütün gün diş temizlemem gerekiyor. Ne dikkatini bana vermiş durumda ve , Eğer Kutsal üçleme'ye
vardı?" diyor. i nanıyorsan, sen kendi kendinin babasısın" diyor.
Annemin g ü n l üğünde neler yazdığı n ı bilmem gerekiyor, Kendimin babası mıyım?
diyorum. Paige, "Anladığım kadarıyla, annenin akıl hastalığı sen
"Ah şu mesele" diyor. Lateks eldivenleri ni çıkarıp tıbbi doğmadan önceye dayanıyor. G ü n l üğünde yazanlara bakılırsa,
atık kutusuna atıyor. "O günlük sadece, annenin sen daha ııtuzlu yaşlarının başında delirmeye başlamış" diyor.
doğmadan önce delirmiş olduğunu kanıtl ıyor, o kadar." İpe asıl ıyor ve ağzımdaki yemek kalıntıları önlüğün e yapışıyor.

146 1 47
Kutsal Üçleme'yle neyi kastettiğini soruyorum.
Paige, "Bilirsin" diyor. "Baba, Oğul ve Kutsal Ruh. Üçü bir
arada. Aziz Patrik ve yonca. Ağz ı n ı biraz daha açabi l i r misin?"
Lafı h i ç dolandırmadan. bana çok açık bir şekilde o g ü n l ü kte
benimle ilgili neler yazd ığını söyler misin lütfen. diyorum.
önce ağzımdan henüz çektiği kanlı ipe, sonra da ö n lüğündeki
kan ve yemek kalıntısı lekelerine bakıyor ve "Bu anneler arasında
sık görülen bir hayaldir" diyor. İple birlikte tekrar eğiliyor ve ipi
başka bir dişin etrafına doluyor.
Orada o l d u ğ u n u bilmediğim yarı öğüt ü l m ü ş yiyecekler
fırlayıp dışarı çıkıyor. İple birlikte kafa m ı da çekiştirdiğinden.
kendimi D u nsboro kolonisindeki dizginlenmiş atlar gibi h isse­
diyorum.
Gözlüğüne sıçrayan kan lekelerin i n ardından bakan Paige Yirmi üç
Marsha l l , "Zaval l ı annen" diyerek ekliyor. "o kadar delirmiş k i ,
isa'nın, senin bedeninde tekrar dirildiğini sanıyor."

N
e zaman yepyeni arabas ı n ı n içindeki b i r i , gidecekleri yere
bırakmayı teklif etse. Annecik şoföre, "Hayır" derdi.
Yolun kenarında d u rup yepyeni Cadillac'ın veya Buick'ın
veya Toyota' n ı n uzaklaşmasını izlerlerdi ve Annecik her seferin­
de, "Yeni araba kokusu, ö l ü m ü n kokusudur" derdi.
Bu Anneciğin çocuğu götürmek üzere üçüncü veya dördüncü
gelişiydi.
Annecik çocuğa, yeni arabalardaki o yapışkan ve reçine
kokusunun formaldehit, yani cesetleri m u hafaza etmek için
kullanılan madde olduğunu söylemişti. Yeni evlerden ve mobil­
yalardan da bu koku yükselir. Buna "gaz bırakma" denir. Yeni
elbiselerde de formaldehit soluya bi l i rsiniz. Yeterince soluduk-

148 149
tan sonra midenize ağrı girmesi, kusmanız ve ishal olmanız kayak merkezleri, çığlar, doğal yaşam , tektonik jeolojik tabaka,
gayet doğald ı r. mikro iklimlendirme. yağmurun uğramadığı bölgeler veya yin­
Ayrıca bakınız: Karaciğerin iflası. yang noktalarını aklına getirmeksizi n , dağı olduğu gibi görmüştü.
Ayrıca bakınız: Şok. Dağı, d i l i n s ı nırlarına hapsolmadan algılamıştı. Çağrışım tuzağına
Ayrıca bakınız Ölüm. düşmeden. Dağlarla ilgili doğru bildiği her şeyi bir kenara bırakıp
Eğer ayd ı n la n m a k istiyorsan , dedi Annecik, yeni arabalar öyle bakmıştı.
cevap değildir. Kafasında beliren o bir a n l ı k görüntü aslında "dağ" bile
Yolun kenarında uzun saplı mor ve beyaz çiçekleriyle yüksü­ değildi. Doğal kaynaklardan biri değildi. Adı yoktu.
kotları o l u rd u . Annecik, "Yüksükotu da işe yaramaz" dedi. "En büyük amaç bu" dedi. " B ilgiyi tedavi etmek."
Y ü k s ü ko t u n u n çiçeklerini yerseniz mideniz b u l a n ı r' Eğiti m i . Kafalarımızın içinde yaşıyor oluşumuzu
sayıklarsınız ve görüşünüz bunalıklaşır. Otoyol d a n arabalar geçip gitti. Annecikle çocuk hiç
Başla rı n ı n üstünde bir dağ yükseliyordu. Çam ağaçlarıyla kıpırdamayan dağın yanından yürümeye devam etti.
kaplı, gökyüzüne asılmış gibi duran bu dağ adeta bulutlara Annecik, Adem'le Hawa ' n ı n incil'deki h i kayes i n den beri
değiyordu ve en tepesinde de biraz kar vard ı . Dağ öylesine uluydu insanların kafası kendi iyiliği için fazla çalışır oldu. dedi. Şu
ki , onlar ne kadar yürürlerse yürüsünler, dağ hala olduğu yerde elmayı yediklerinden beri. Anneciğin amacı, tam şifa olmaya­
duruyordu. caksa da, en azından insan ları masum iyete geri döndürecek bir
Annecik çantasından beyaz tüpü çıkardı. Dengede durması tedavi yöntemi bulmaktı.
için tüpü aptal çocuğun bir omzuna yasladı ve öyle hızla çekti Formaldehit işe yaramamıştı. Yüksükotu da öyle.
ki içine. t ü p ü n yansı bumuna gird i . Sonra da tüpü yolun çakıllı Doğal kafa yapıcı maddelerin h içbiri işini görmemişti. Ne
kıyısına düşürdü ve durup dağa bakmaya başladı. h i n distancevizi baharatı, ne h i ndistancevizi tohumu veya fıstık
Ne kadar yürürlerse yürüsünler. hep dağın eteğindeydiler. kabuğu d u m a n ı çekmek işe yaramıştı. ne de dereotu, ortanca
Annecik kendisini koyverince, aptal oğlan tüpü yerden aldı. yaprağı veya havuç suyu.
Üzerindeki kanı tişörtünün kenarına sildi ve o n u Anneciğe geri Annecik, geceleri gizlice. t a n ı m adıkları insanların arka bah­
uzatt ı . çelerine sokardı oğlan ı . insanların s ü m ü klüböcek ve salyan­
"Trikloroetan" dedi Annecik v e çocuğun görebilmesi için gozlar için bıraktığı biraları içer, bahçedeki tatula, itüzümü ve
tüpü ona doğru tuttu. "Yaptığım bütün kapsamlı testler gösterdi yabansümbüllerinden atlanırdı. Yan yana park etmiş arabaların
ki, aşırı derecede bilgili olman.ın en iyi tedavisi bu." arasına süzülür ve yakıt depolarındaki benzin i koklardı. Kapakları
Tüpü tekrar çantasına tıktı. açıp yağları koklardı .
"Mesela şu dağ" dedi. Aptal oğla n ı n çenesini başparmağıyla "Hawa bizi bu pisliğin içine nasd attıysa, ben d e aynı şekilde
işaretparma ğ ı n ı n arasına sıkıştırıp kendisiyle birlikte o yöne çıkarabil irim" dedi Annecik. "Ta nrı gerçekten becerikli bir insan
bakmasını sağladı. "Şu yüce dağ. Çok kısa bir süre için sanırım görmek istiyor."
onu gerçekten gördüm." İçinde aileler, bavullar. köpekler olan başka arabalar da
Başka bir araba daha yavaşladı; kahverengi ve dört kapılı son yavaşladı ama Annecik hepsini bir el işaretiyle postaladı.
model bir şeydi ama Annecik bir el işaretiyle arabayı yolladı. "Beyin korteksi , yani cerebel l um " dedi Annecik. "İşte sorun
Aniden kafasında bir şimşek çakmış, Annecik ağaç kıyımı, orada."

151
1 50
Eğer sadece beyin sapını k u l l a narak yaşayabilseymiş, sorun Aynı kızgın yağın içinde pişen farklı yemeklerin kokusu geliyor­
ortadan kalkarmış. du. Tırların rölantide çalışan motorlarının kokusu da.
Bu, m u t l u l u k ve üzüntünün ötesinde bir yer olurmuş. Annecik, "Biz artık gerçek dünyada yaşamıyoruz" dedi.
Balıkların psikolojik durumlarına bağlı olara k ıstırap çektik­ "Semboller dünyasında yaşıyoruz."
lerini göremezsiniz. Sonra durdu ve elini çantasına attı. Çocuğun omzunu tutarak
Süngerler asla kötü bir gün geçirmezler. dağa baktı. "Gerçeğe son kez bir göz atalım" dedi. "Sonra da öğle
Ayakları n ı n a l tındaki çakıllar, üzerine bastıkça o yana bu yemeği yeriz."
yana kayıp ş ı k ı rdadı. Yanlarından geçiyorken arabalar kendi Beyaz tüpü burnuna soktu ve içine çekti.
sıcak rüzgarlarını yaydı.
Annecik. "Amacım hayatımı basitleşti rmeye çalışmak deği l "
dedi.
"Amacım kendimi basitleştirmek."
Aptal oğlana gündüzsefası tohu m larının işe yaramadığını
söyledi. Onları denemişti. Etkisi uzun değildi. Tatlı patates yap­
rakları da işe yaramamıştı. Krizantemden çıkarılan p i rekapanı
da keza. Propangazı çekmek de bir işe yaramamıştı. Ravent veya
açelya yaprakları da.
Geceleri birinin bahçesine girdiğinde Annecik bütün bitki­
lerden bir ısırık a l ı rdı ve sabah kalktıklarında insanların bunu
görmesi için o şekilde bırakırdı.
Kozmetik ilaçlar, psikoloji düzenleyici ilaçlar veya yatıştırıcılar
daha büyük sorunların sadece semptomlarını ortadan kaldırır,
dedi.
Her bağı m l ı l ı k aynı soru n u çözmek için b u l u n m u ş bir yön­
temdir, dedi. Uyuşturucular, obezite, alkol veya seks, h uzuru
bulmak için k u l lanılan farklı farklı yöntemlerdi. Bildiklerimizden
kaçmak için. Eğitimimizden. Elmayı ısırmış olmaktan.
D i l , dünyanın n imetlerini ve ihtişamı n ı bertaraf etmek için
bulduğumuz bir yöntemdir. dedi. Yıkmak için. Defetmek için.
insanlar dünyanın bu denli güzel olmasına katlanamıyorlar.
de.di. Açıklanamaz ve anlaşılamaz olmasına.
Az ileride, otoyol u n kenarında b i r restoran vardı ve çevre­
sine kendisinden büyük tırlar park etmişti. Anneciğin binmek
istemediği yeni arabalardan bazıları da b u rada mola vermişti.

152 153
Kutu n u n içindeki parça ise a d a m ı n sünnet derisiydi.
Ortaçağ'da insanları kil iseye çekmek için kullanılan tuzaklar­
daki gibi, kutsal bir emanetti. Bu hala ortalıkta olan ü n l ü penis­
lerden sadece biri. 1 977 yılında Amerikalı b i r ürolog, Napolyon
Bonapart'ın iki buçuk san t i m u z u n l uğundaki kurumuş penisini
dört bin dolara satın aldı. Rasp u t i n ' i n otuz sa n t i m l i k pen i s i n i n
Paris'te c i l a l ı b i r kut u n u n i ç i n d e , kadifeden bir ört ü n ü n üze­
rinde durduğu t a h m i n ediliyor. J o h n D i l linger'ın kırk santimlik
canavarı n ınsa Walter Reed Askeri Tıp Merkezi'nde formaldehitli
bir şişe içinde saklandığı rivayet edi liyor.
Paige Marshall'a göre, a n n e m i n günlüğünde, bu genetik
malzemeden üretilen embriyoların altı kadına teklif edilmiş
Yirmi Dört olduğu yazıyormuş. Beş tanesi tutmamış.
Altıncısı ben m i ş i m . Sün net derisi ise isa'ya aitmiş.
A n n e m bu kadar deliydi işte. Yirmi beş yıl önce bile kafayı bu
denli sıyırmış vaziyetteyd i .
Paige b i r kahkaha patlattı ve başka b i r yaşlı kadının dişlerini
temizlemek üzere eğildi.
"An n e n i n ori j i na l l iğini takdir etmelisin" dedi.
Kato l i k Kilisesi'ne göre, İsa yeniden d i ri l i p goge yüksel­
meden hemen önce sün net derisiyle birleşmişti. Avilalı Azize
Teresa ' n ı n h i kayesindeyse, isa ' n ı n , ona görü n ü p o n u gelini
olarak seçtiğinde, alyans olarak bu sünnet derisini kullandığı

P
aige Marshall'a göre, annem daha italya'dayken bana hami­ anlatılır.
leyd i . Kuzey italya'da biri n i n b i r k i l iseyi basmas ı n da n bir Paige kadı n ı n dişlerin i n arasından ipi çekti ve çekmesiyle bir­
yıl sonra o l m uştu bu olay. Bun ların hepsi a n nemin günlüğünde likte yemek artıkları ve kan , siyah çerçeveli gözl üğün ü n camına
yazıyordu. yapıştı. Yaşlı kad ı n ı n üst s ı radaki dişlerini göreb i l m ek için siyah
Paige Marshall'a göre. beyin gibi duran topuzunu bir o yana bir bu yana oynattı.
Annem son ucu önceden b i l i nmeyen yen i bir hami­ "Ann e n i n h i kayesi doğru olsa bile. genetik malzemenin o
l e l i k uyg u l a m as ı n a kalkışmıştı. N eredeyse k ı r k yaşındaydı. tarihi şah ıstan geldiğine dair b i r kanıt yok. Baban büyük ihti­
Evlenmemişti, b i r koca istemiyordu ama birileri ona bir m ucize malle adı sanı b i l i nmeyen zavallı Yah ud i ' n i n tekiydi" dedi.
sözü vermişt i . Dr. Marshall' ı n ellerini soktuğu ağzın ı iyice esneten, m u ayene
B u mucizeden söz eden kişi. b i r papazın yatağ ı n ı n altından koltuğundaki yaşlı kadın beni görebilmek için gözleri n i çevirdi.
ayakkabı kutusu çalan birini tanıyordu. O ayakkabı kutusunda Paige Marshall. "Bu durum işbirliği yapman için yeterli
bir adamın son dünyevi kalıntıları vardı. Ü n l ü bir ada m ı n . o l m a l ı " dedi.

1 54 155
işbirliği m i ? " N umara yaptığ ı n ı biliyord u m . Herkes görmek istediğini
"Anneni tedavi yöntemim konusunda" dedi. gördü" dedi.
Doğmamış bir bebeği öldürmek konusunda. O olmasam "Senin inan ılmaz bir sevgi kapasiten var" dedi.
bile, yine de, sanırım İsa böyle b i r şeyi onaylamazdı, d ed i m . Yaşlı kadın g ü l ü m seyerek, "Gördüğüm en cömert yüreğe
Paige, "Tabii ki onaylardı" ded i . Dişten çıkan b i r yemek sahip olduğunu söyleyebi l i r i m " dedi.
parçasını bana fırlatmak üzere ipi gevşetip aniden gerdi. "Tanrı Bir reflekste b u l u n u r gibi ona bir çırpıda, "Sen lanet olası
insanları kurtarmak için kendi oğl u n u kurban etmedi m i ? H i kaye buruşuk ve yaşlı bir delisin" ded i m .
böyle değil miydi?" diye sordu. Paige ürkerek geri sıçradı.
B i l i m le sadizm arasındaki o ince çizgi işte yine karşıma B u n u herkes bilsin; i t i l i p kakılmaktan yoruldum. Tamam mı?
çıkmıştı. Suç ve fedakarlık arasındaki ince çizgi. Kendi çocuğunu Bu yüzden h i ç n umara yapmaya l ı m . Yürek benim sikimde değil.
öldürmekle, lncil'e göre ibra h i m ' i n oğluna yapmak üzere olduğu Siz insanlar benim bir şeyler h i ssetmemi sağlayamayacaksınız.
şey arasındaki ince çizgi. Bana ulaşamayacaksınız bile.
Yaşlı kadın yüzünü Dr. Marshal l'dan kaçırdı; ipi ve kanlı Ben aptal, hissiz. düzenbaz piçin tekiyim. H i kaye bundan
yemek artıklarını diliyle ağzın ı n dışına itti. Bana baktı ve titrek ibaret.
sesiyle, "Seni tanıyorum" dedi. Şu yaşlı Bayan Tsun i mitsu. Paige Marshall. Ursula. Nico,
Bir çırpıda, "Üzgünüm" dedim. Kedini siktiğirn için özür dile­ Tanya, Leeza. Annem. Bazen hayat d ünyadaki bütün aptal
rim. Arabamla çiçek tarhının üzerinden geçtiğim için özür dilerim. hatunları aleyhi m e kullan ıyor sanki.
Ateş ederek kocan ı n savaş uçağını düşürdüğüm için özür dilerim. Bir e l i m le Paige Marsha l l ' ı kolundan yakalayıp kapıya doğru
Hamstennı tuvalete atıp sifonu çektiğim için özür dilerim. Kadına çekiştiriyorum.
baktım ve " U n uttuğum herhangi bir şey var mı?" diye sord u m . Kimse beni İsa gibi h i ssetmeye zorlayamaz.
Paige, "Bayan Tsunimitsu lütfen ağzınızı olabildiği nce koca­ " D i n le beni" diyorum. "Eğer bir şeyler h i ssetmek isteseydi m .
man açar mısın ız?" dedi. lanet olası b i r filme giderdim" diye bağırıyo r u m .
Bayan Ts u n i m itsu. "Oğl u m u n a ilesiyle birlikte dışarıda Yaşlı Bayan Tsu n i m itsu g ü l ümseyip, "Doğanda varolan iyiliği
yemek yiyorduk ve sen boğazına kaçan yemek yüzünden nere­ inkar edemezsin. Herkes görsün diye zaten parlıyor" diyor.
deyse öl üyord un" dedi. "Oğl u m sen i n hayatı n ı kurtard ı . " Kadına, "Kapa çene n i ! " diyorum. Paige Marshall'a, "Yürü"
"Onunla g u r u r duydum. Oğlum h a l a insanlara bu h i kayeyi diyorum.
anlatır" diye ekledi. Ona İsa Mesih o lmadığımı kanıtlayacağım. Herkesin doğası
Paige Marshall bana baktı. sadece bir yalan. insan r u h u diye bir şey yok. Duygular saçmalık.
"Aram ızda kalsın ama" diye devam etti Bayan Tsu n i m itsu, Sevgi saçmalık. Paige'i koridorda peşim sıra sürüklüyorum.
"sanırım oğlum Paul o geceye kadar korkağın tekiyd i . " Yaşarız ve ölürüz; b u n u n d ı şındaki her şey sadece hayal.
Paige doğrulup b i r kadına b i r bana bakmaya başladı. B u n l a r edilgin hatu n ların duygular ve hassasiyetle ilgili
Bayan Tsu n i m itsu elleri n .i çenes i n i n altında kavuşturup saçmalıkl.an. Sadece uydurulmuş, taraflı , duygusal zırvalıklar.
gözlerini kapadı ve gülümsedi. "Gelinim boşan m a k istiyordu Ruh yok. Tanrı yok. Sadece kararlar, hastalıklar ve ö l ü m var.
oğlumdan a m a Paul'ün seni kurtarışını görünce kocasına tekrar Ben lekelenmiş, pis ve çaresiz bir seksko l i ğ i m ve değişemem.
aşık oldu" dedi. duramam ve hep böyle kalacağım.

1 56 1 57
Bunu da kanıtlayacağı m .
"Beni nereye götürüyorsun?" diye soruyor Paige. Sendeleyerek
yürüyor; gözl üğünde ve önlüğünde h a l a yemek artıkları ve kan
lekeleri var.
Hemen boşalmamak için şimdiden kötü şeyler d ü ş ü nmeye
başladım bile. Üstüne benzin dökülüp yakılan hayvanları
düşünüyorum. Şişko Tarzan'ı ve eğit i m l i maym u n u gözümün
önüne getiriyorum. işte dördüncü basamak için aptal b i r böl ü m
daha, diye d ü ş ü n üyoru m .
Zamanı durdurmak için. B u a n ı fosilleştirmek için. Seksi son­
suza dek sürdürmek için.
Paige'e, "'Seni şapele götürüyorum" diyoru m . Ben bir delinin
çocuğuyum. Tanrı'nın deği l. Yirmi Beş
Hadi Tanrı bana yan l ış olduğu n u ispatlasın. Beni bir
yıldırımla duvara çivilesi n .
O n u lanet olası m i hrabın üzerine ç ı karacağım.

� �� i� malkarlık
B
u seferki suç kasti tehl i ke yaratmaktı ya __

veya dikkatsızlık sonucu başkasın ı n olumune veya


yaralanmasına sebebiyet vermek. O kadar çok kanun vardı ki,
aptal oğlan bunları aklında tuta m ıyordu.
Üçüncü dereceden taciz veya ikinci dereceden kanuna
karşı gelme, birinci dereceden hakaret veya ikinci dereceden
rahatsızlık verme d u r u m u vardı ve aptal oğlan diğer insanların
yaptığından başka bir şey yapmaya korkar o l muştu. Yeni, farklı
veya orij inal b i r şey muhtemelen kanunlara aykırıydı.
Riskli veya heyecan verici her şey insanı doğrudan hapse
yollardı.
İşte insanlar bu yüzden Annecikle konuşmaya bu denli
hevesliydi.

1 59
1 58
Bu defa acayip şeyler olmaya başladığında hapisten çıkalı Polis dedektifleri küçük yardakçıyı sivil bir araçla şehre
henüz b i rkaç hafta olmuştu. getirip alelade bir binanın üst katına çıkardılar ve sıradaki yeni
Çok fazla kanun olduğu için boka batmanın da b i n b i r türlü annesini de yanına oturtup ona. "!da Mancini seninle temasa
yolu vardı. geçti mi?" diye sordular.
Polis önce kuponları sordu. Parayı nereden bulduğunu bil iyor musun?
Biri şeh i rdeki bir fotokopi dükkanına gitmiş ve dükkandaki Bu korkunç şeyleri n iye yaptığı n ı biliyor m u s u n ?
bilgisayarı kullanarak kullanım tari h i sınırı olmayan. yetmiş V e küçük çocuk sadece bekledi.
beş dolar değerinde iki kişi l ik ücretsiz yemek kuponlarından Yard ı m ı n çok gecikmeyeceğini b i liyordu.
hazırlayıp yüzlerce kopya çıkarmı ş t ı . Kuponla r ı , değerli Annecik ona üzgün olduğun u söyleyip dururd u . insan­
müşterilerine teşekkür eden ve kuponun özel bir promosyon lar dünyanın güvenli ve düzenli bir yer olması için yıllarca
olduğunu bel i rten bir üst yazıyla beraber zarflara doldurmuştu. çalışırlardı. Ama h iç kimse b u n u n ne kadar sıkıcı olabi leceğinin
Tek yapmanız gereken Clover Inn Restoran' da yemek yemekti. farkında değil d i . Bütün dünya n ı n parsellendiği n i . hız limit­
Garson faturayı getirdiğinde, hesabı kuponla ödeyebilirdiniz. leri konduğ u n u , bölüm lere ayrıldığını, vergilendirildiğini ve
Bahşiş de kupona dahi l d i . düzenlend iğin i ; bütün insanların sınavlardan geçi rildiği n i ,
Biri bunların hepsini ayarlamıştı. Yüzlerce kuponu postaya fişlendiği n i , nerede oturd u ğ u n u n , n e yaptığı n ı n kaydı n ı n
vermişti. tutulduğunu düşünün. H i ç kimseye macera yaşayacak b i r alan
Bu olay buram buram Ida Mancini kokuyordu. kalmazdı, satın alınabilenler hariç. Lunaparka gitmek gibi.
Hapis sonrası geçici olarak kaldığı yurttan çıkmas ı n ı takip Film izlemek gibi. Ama bunlar yine de sahte heyecanlardı.
eden bir hafta boyunca Annecik, Clover Inn Restoran'da çalışmış Dinozorların çocukları yemeyeceğ i n i b i l i rsiniz. Büyük bir sahte
ama insanlara yemekleriyle ilgil i duymak istemeyecekleri şeyler afeti n olma şansı bile oy çoğunluğuyla ortadan kaldırıldı.
söylediği için kovu lmuştu. Gerçek afet veya risk i h t i m a l i olmadığından, gerçek kurtuluş
Sonra aniden ortadan kayboldu. B i rkaç gün sonra şaşaalı bir şansı da ortadan kalkmış oldu. Gerçek m u t l u l u k yok. Gerçek
bale gösterisinin en sessiz ve sıkıcı bölümünde, kimliği belir­ heyecan yok. Eğlence, keşif, b u l u ş yok.
lenemeyen bir kadın, tiyatronun koridorunda çığlıklar atarak Bizi koruyan ka n u n la r aslında bizi can sıkıntısına mahkQm
koşturmuştu. etmekten başka bir işe yaramazlar.
İşte bu yüzden polis bir g ü n aptal oğlanı okul çıkışı a l ı p Gerçek karmaşaya ulaşamadığımız sürece, asla gerçekten
şehre getirmişti. Ondan haberi o l u p olmadığını öğrenmek için. huzurlu olamayacağız.
Annecikten. N erede saklandığını bilip bilmediğini sormak için. Her şey berbat b i r hal almadığı sürece, yoluna da gi rmeye­
Tam o sırada birkaç yüz civarında ateş püsküren müşteri, cek.
postayla kendilerine gelen yüzde elli indirim kuponuyla birlikte Bunlar Anneciğin ona anlattığı şeylerdi.
bir kürkçü dükka n ı n a akın ediyordu. "Keşfedilmemiş tek a l a n , e l l e tutulamayanların dünyasıdır.
Tam o s ı rada oldukça korkmuş bine yakın insan, ilçenin Bunun dışındaki her şey çok sıkı örülmüştür" derdi.
zührevi hastalıklar kliniğine gelip test yaptırmak istediğini söy­ Çok fazla kanunun içine hapsolmuş durumdayız.
lüyord u ; çünkü yerel sağlık yönet i m i nden eski eşlerinde bulaşıcı E l l e t u t u la m a ya n l a r derken interneti. fil m leri, müziği,
bir hastalık teşhis edildiğiyle ilgili bir mektup almışlardı. hikayeleri, sanatı, dedikoduları , bilgisayar programlarını. yani

160 161
gerçek ol mayan her şeyi kastediyordu . Sanal gerçeklikten bah­ suratlı baş belası. "Savunma avukatı Fred Hastings de b u raya
sediyord u . Yalandan inanılan şeylerden. Kültürden. gelebi l i r mi?" diye sordu.
Gerçekdışı şeyler. gerçeklerden daha güçlüdür. Dedektiflerden biri hom u rdanarak küfretti.
Çünkü h içbir şey sizin hayalinizdeki kadar mükemmel ola­ Ve hemen sonra yangın alarmı çalmaya başladı.
maz. Yangın alarmları çalarken bile dedektifler soru sormaya
Çünkü sadece elle tutulamayan fikirler. mefhumlar. inanışlar devam ettiler:
ve fanteziler kalır. Taşlar ufalanır. Ağaçlar çürür. insanlar da ''ANN E N LE NASIL BAÔLANTI K U RABİLECEGİMİZ KONUSUNDA BiR
maalesef ölür. F'İKRIN VAR MI?"
Fakat b i r düşünce. bir rüya, bir efsane gibi aslında son dere­ Alarmın sesini bastırmak için avazları çıktığı kadar bağırarak
ce kırılgan şeyler yaşarlar da yaşarlar. sord ular:
Eğer insanların düşünüş tarzlarını değiştireb i l irsen, dedi "BİZE EN AZ I N DAN A N N E N i N BİR SONRAKİ HEDEFİNİ SÖYLEYEBiLİR
Annecik. Kendilerini görmeleri n i n yolu bu. Bunu yapar­ MİSİN?"
san, insanların yaşayış biçi m i n i de değiştireb i l i rs i n . Ve Alarmı bastı rmaya çalışarak bu sefer de üvey annesi bağırdı:
yaratabileceğin tek uzun ömürlü şey de bu olur. "ONA YARDIM EDEBİLMEMiZ İÇİN BİZE YARDIMCI OLMAK iSTEMEZ
Ayrıca neticede bize kalacak olan şeyler de sadece a n ı larımız, MiSİN?"
h i kayelerimiz ve maceralarımızdır, derdi Annecik. Ve alarm durdu.
Son kez hapse girmeden önce çıktığı mahkemede Annecik Bir kadın kapıdan kafasını uzatıp, "Endişelenmeyin çocuklar.
yargıcın kürsüsünün dibinde. "Hedefim, insanların hayatındaki Bu da ş u yanlış alarmlardan biri" dedi.
heyecan motoru ol mak" dedi. Yangın alarmı asla yangını haber vermez; en azından artık
Aptal küçük oğlanın gözlerin i n içine baktı ve "Amacım insan­ böyle.
lara anlatabilecekleri neşeli h i kayeler sunmak" dedi. Ve sersem küçük budala. "Tuvaleti kullanab i l i r miyim?" diye
Gardiya n l a r elleri kelepçeli vaziyette o n u arkaya götürmeden sord u .
önce, "Beni mahkum etmeniz çok gereksizdi. Bürokrasimiz ve
kanunlarımız dünyayı temiz ve güvenli bir toplama kampına
çevi rdi" diye bağırdı.
"Kölelerden oluşan bir jenerasyon yetişti riyoruz" diye bağırdı.
Ve lda Mancini için tekrar hapis yolu göründü.
"lslah olmaz" doğru ifade değil ama ilk aklıma geleni.
Bale gösterisinde koridorda koşturan ve kimliği bilinmeyen
kadın, "Çocuklarımıza çaresiz olmayı öğretiyoruz" diye bağırmıştı.
Koridordan aşağıya koşturup yangın çıkışından kaçan kadın.
"Öyle planlanmış vaziyetteyiz ve ince ince yöneti l iyoruz ki.
burası artık dünya o lmaktan çıktı. Burası lanet olası bir sahil
güvenl i k teknesi oldu" diye bağtrmıştı.
Polis dedektifleriyle oturmuş beklerken aptal. küçük. bok

162 1 63
Kendi yansımamı öperek içiyorum; ay omuzlarımın üzerin­
den beni izliyor.
Tekerleklerinin a l t kısmı üstüne göre dışa meyil l i duran bir
bebek arabası bizi kaldırımda bekliyor. Bebek araba s ı n ı n altı bel
vermiş; içinde de pembe bebek battaniyesine sarı l ı , Denny'nin
de benim de taşıyamayacağımız kadar büyük kumtaşı kayası var.
Battaniyenin üst köşesine pembe plastikten bir bebek kafası
yerleşti ri 1 m iş.
"Şu , kilisede seks yapma konusuna dönelim" diyor Denny.
"Bana öyle bir şey yapmadığını söyle."
Yapmadım değil, yapamad ı m .
Sokamadım, geçiremedi m , delemedim, koyamadım. örtmece
Yirmi Altı olmayan tüm o terimler.
Denny'yle ben bebeği gece gezmesi n e çıkaran iki sıradan
herifiz. Bahçelerin içine k u r u l m u ş büyük evlerle dolu bu nezih
semtte iki temiz ve genç adamız. Akıllı ev dedikleri otomatik'
klimalı, güven l i k aldatmacalı evler bunlar.
Ve Denny'yle ben bir tümör kadar safız.
Psilosibinli kafa yapan mantarlar kadar zararsızız.
Burası öyle zengin bir semt ki sümüklüböcekler için dışarıda
bıraktıkları biralar bile Almanya veya Meksika'dan ithal. Yan
evin bahçesine geçmek üzere çitin üzerinden atlıyoruz ve b i r
sonraki t u r için bitkilerin a l t ı n a b u rn u muzu sokuyoruz.

G
ü m ü ş t u rta kalıbındaki biradan yansıyan yarımay bize
Yaprakların ve çalıların altına bakmak için kafamı dald ırırken,
bakıyor. Denny'yle birlikte birilerinin arka bahçesinde diz-.
"Dostum" diyorum. "Sen benim iyi kalpli bir insan olduğumu
!erimizin üzerine çökmüş oturuyoruz; Denny başparmağıyla sal­
d ü ş ü n m üyors u n , değil mi?"
yangoz ve s ü m ü klüböcekleri fiskeliyor. Sonra ağzına kadar dolu
Denny, "Tabii ki hayır dostum" diyor.
t u rta ka l ı b ı n ı kaldı rıyor ve biranın üzerinde yansıyan s u ratıyla
Birkaç blok ve onca arka bahçe birasından sonra Denny'nin
gerçek yüzünü gittikçe daha da birbirine yaklaştırıyor, ta ki sahte
dürüst davrandığını biliyorum. "Beni m aslında duygusallığını
dudakları gerçek dudaklarıyla birleşene dek.
gizleyen biri ve mükemmel aşkın isavari temsilcisi olduğumu
Biranın yarısını içiyor ve "Avrupa'da birayı böyle içiyorlar,
düşün müyorsun, değil mi?" diye soruyorum.
dostum" diyor.
"İlgin yok, dostum" diyor Denny. "Sen götün tekisin."
Sümükl üböcek tuzaklarından m ı ?
"Teşekkürler. Sadece merak ettim de" diyorum.
"Hayır, dostum" diyor Denny. Turta kalıbını bana uzatırken '
Denny sadece bacaklarını k u llanarak ağır çekimde ayağa
"Köpüğü kaçmış ve ı l ı k" diyor.

164 165
kalkıyor ve ellerinin arasındaki t u rta kabında gece semasının yoktu; en azından bu kilisede. Kan yağmuru da yokt u . Çekirge
farklı bir yansıması var. Denny, "Tam isabet dostum" diyor. musibeti de.
Ona kil isede olanları anlatıyorum. Kendimden çok, Tanrı Bu süre zarfında, Paige kulaklarına takılı olan stetoskopla
hayal kırıklığına uğrattı beni. Beni bir yıldırımla duvara çivileme­ kendi kal b i n i dinledi.
liydi. Yani Tanrı Tanrı'dır. Ben götün tekiyim. Paige Marshall'ın Tavandaki meleklerin üstü boyanmıştı. Renkli camdan süzü­
giysilerini bile çıkarmadım. Stetoskopu bile boynundaydı len kalın, altınrengi ışıkta toz zerrecikleri yüzüyordu . Kalın ve
ve göğüsleri n i n arasında sall a n ı p d u ruyordu; onu m i h raba kesif bir aydı n l ı k olarak süzülüyor, ı l ı k ve ağır bir şekilde üzeri­
dayadım. üzerindeki önlüğü bile çıkarmadım. mize akıyordu .
Stetoskop kendi göğsüne daya lıydı ve "Çabuk ol" dedi. Lütfen dikkat. Dr. Freud lütfen beyaz renkli özel telefona
"Kalbimin atışlarıyla senkronize olmanı istiyorum" dedi. bakınız.
Kadınların boşalmamak için boktan şeyler düşünmek zorun­ Semboller dünyası, gerçek dünya değil.
da olmaması h i ç de adil deği l . Denny, güllerin arasına göm ü l m ü ş olan bana, dikenler
Ama ben yapamadım Ş u İsa meselesi ereksiyo n u m u n içine yüzünden orası burası kanayan ve elbiseleri parçalanmış hali­
ediyordu. me bakıyor ve ''Tamam, çok ciddiyim" diyor. "Bu kesinlikle son
Denny bana b i rayı uzatıyor; içiyorum. Denny ölü bir çağrı.··
sümüklüböceği tükürüyor ve "Dişlerini aralamadan içsen iyi Gül lerin kokusu, St. Anthony's'de nefsine hakim olamayışın
eders i n , dostum" diyor. kokusu gibi.
B i r kil isede, hem de m i h rapta yere uzanmışken, hem de elbi­ Köpek, evin arka kapısından bahçeye çıkmak için havlıyor
seleri üzerinde değilken. Paige Marsh a l l ' ı n , Dr. Paige Marshall'ın ve kapıyı tırmal ıyor. Mutfakta bir ışık yanıyor ve pencerede
becerdiğim götlerden herhangi biri olmasını istemedi m . biri beliriyor. Sonra da arka verandanın ışığı yanıyor ve ışığın
Çünkü hiçbir şey hayal ettiğin kadar mükemmel değildir. yanmasıyla güllerin arasından kıçımı kaldırıp sokağa "fırlamam
Çünkü h içbir şey fantezilerin kadar heyecan verici değildir. bir oluyor.
Nefes a l . Sonra ver. Kaldırımda karşı yönden, birbirine sarılmış bir çift geliyor.
Denny, "Dostum" diyor. "Güya yatmadan önce sadece b i r tek Kadın adam ın ceketinin yakasına yanağını s ü rtüyor: adam da
atacaktık. Hadi şu kayayı a l a l ı m ve eve gidel i m . " kadını alnı ndan öpüyor.
Bir blok d a h a ilerleyelim, t a m a m m ı , diyorum. Arka bah· Denny bebek arabas ı n ı öyle hızlı itiyor ki, ön tekerlek­
çelerde bir tur daha atalım. Geçirdiğim günü u n u tacak kadar ler kaldırımdaki bir çukura takıl ıyor ve plastik bebek kafası
içmedim henüz. fırlıyor. Don u k gözleri açılan pembe kafa zıplayarak mutlu çiftin
Burası çok iyi bir semt. Yandaki bahçeye geçmek için yanından geçip ızgaraya takılıyor.
çitin üzerinden atl ıyorum ve gül tarhının üzerine kafa üstü Denny bana. "Dostum lütfen ş u n u alıp bana getirir misin?"
çakılıyorum. Bir yerlerde bir köpek havlıyor. diyor.
Mihrabın üzerinde durduğumuz s ü re boyunca ben benimkini üzerimde l i me lime, kandan yapış yapış olmuş giysilerim ve
kaldırmaya çalıştım; cilalı ve açık renk tahtadan yapı l m a haç yüzüme batmış d i kenlerle hızlıca çiftin yanından geçip yapraklar
da bize bakıp durdu. Acı çeken adam yokt u . Dikenli taç yoktu. ve çöpler arasında duran kafayı alıyorum .
Daireler çizen s inekler ve ter yoktu. Koku yoktu. Kan ve ıstırap Adam kuyruğuna basılmış köpek gibi geriye sıçrıyor.

166 167
Ve kadın, "Victor? Victor Mancini. Aman Tanrı m ! " diyor. Tabela n ı n üst kısmında, karş ı l ı kl ı olarak inşa edilmiş kırmızı
Hayat ı m ı kurtarmış olmalı: çünkü lanet olası kadını hiç tuğladan evler ve saksılı pencerelerden el sal layan insan­
tanımıyorum. lar resmed i l m iş. Evlerin altına siyah harflerle " Me n n i ngtown
Şapelde ben vazgeçtikten sonra, giysilerimizin düğmelerini Kasaba Evleri Çok Yakında Burada" yazı l m ı ş . Tabela n ı n d u rduğu
i l i klerken Paige'e, "Cenin dokusunu unut. Küskün güçlü kadınları kaldırım, damlayan boya lekeleri yüzünden pütür pütür olmuş.
unut" dedim. "Seni sikmeyeceğ i m ; neden b i l iyor musun?" diye Tabe l a n ı n üst köşesi kıvrı l m ı ş ; resimdeki tuğladan evler çatlamış
sordum. ve güneşten solduğu için evlerin rengi pembeleşmiş
Pantolon u m u n düğmelerin i i l i klerken ona. "Senden Denny bebek arabası n ı n içindeki kayayı yüklenip kaldırımın
hoşlanmayı yeğliyor olabilirim" dedim. yanındaki uzun otların arasına bırakıyor. Pembe battaniyeyi
Ellerini baş ı n ı n arkasına götürüp siyah saçlarını yine beyin silkeleyip i k i ucunu bana uzatıyor. Birlikte katlıyoruz ve Denny,
şeklinde toplarken Paige, "Seks ve aşk birbirini dışlamaz ille de" "Örnek insan mode l i n i n tersi olsayd ı , bu kes i n l i kle Don amcam
dedi. olurdu" diyor.
Ben de güldüm. Kravat ı m ı bağlarken ona evet dedim . Evet, Sonra da battaniyeyi araban ı n içine fırlatıp, arabayı eve
dışlar. doğru itmeye başlıyor.
Denny'yle 700 Numaralı bloka geliyoruz; tabelada Birch Arkasından sesleniyorum: " Dostum, bu kayayı istemiyor
Caddesi yazıyor. Bebek arabasını iten Denny'ye, "Yanlış yoldayız, musun?"
dostum" diyorum. Arkamızı işaret ederek, "Annemin evi geride Denny, "Sarhoşken araba k u llananlara karşı olan annelerin,
kaldı" diyorum. yaşlı Don Menning'in öldüğ ü n ü duyduklarında. bir zil takıp
Denny arabayı iterken, arabanın yere sürtünen altından oynamadıkları kaldı" diyor.
hom u rtuya benzer bir ses çıkıyor. İki blok gerimizde kalan m u t l u Rüzgar otları b i r o yana bir bu yana yatırıyor. Burada, bitki�
çift, ağzı beş karış açık vaziyette h a l a bize bakıyor. !erden başka yaşayan hiçbir şey yok ve blokun karan l ı k merkezi­
Denny'nin yanı sıra hızlı adımlarla yürüyorum ve pembe nin öte yanındaki evlerin veranda ışıkları seçiliyor. Arada sadece
bebek kafasını bir elimden öbürüne atıp d u ruyorum. "Dostum, yaşlı elma ağaçlarının siyah, zikzaklı s i l uetleri var.
geri dönelim" diyorum. " B u rası bir park mı yani?" diye soruyorum.
Denny, "Önce sekiz yüzüncü bloku görmemiz lazım" diyor. Denny, "Yok, değil" diyor. Yürümeye devam ederken, "Burası
Ne var orada? benim" diyor.
" H içbir şey olmaması gerekiyor" diyor Denny. "Ora n ı n sahibi E l imdeki bebek kafasını ona fırlatıyorum ve "Ciddi misin?"
Don amcamdı." diye soruyorum.
Evler sona eriyor, bir sonraki b lokta evler tekrar başlıyor "Benimkiler birkaç gün önce aradığından beri öyle" diyor
ama aradaki sekiz yüzüncü blok bomboş. Arazide sadece yaşlı ve kafayı yakalayıp bebek arabas ı n ı n içine atıyor. Sokak
elma ağaçlarıyla, bunların dibinde bitmiş otlar var. Ağaçların lambalarının altından, insanların ı ş ı kları s ö n m ü ş evlerinin
kabukları çatlak çatlak ve karanlığın içine doğru bükülüyorlar. yanından yürümeye devam ediyoruz.
Her dalı yüzlerce dikenle dolu fundaların, böğürtlen dallarının Toka l ı pabuçlarım parlıyor: ellerim ceplerimde, "Dostum"
ve çalıların ortasındaki bir bölüm bomboş. diyorum. "Sen gerçekten ben i m İsa gibi biri olduğumu
Köşede, beyaza boyanmış kontrplaktan büyük bir tabela var. düşün müyors u n , değil mi?" diye soruyorum .

1 68 1 69
"Lütfen hayır de" diye ekl iyorum .
Yürümeye devam ediyoruz.
Boş bebek arabas ı n ı iten Denny, "Kendinle yüzleş, dostum.
Tanrı'nın huzurunda az kalsın seks yapıyordun. Rez i l l i k merdi­
ven.lerini hızla tırmanıyors u n " diyor.
Yürüyoruz ve bira etkis i n i yitirmeye başlıyor ve gece havasının
bu denli soğuk olması beni şaşırtıyor.
"Lütfen. dostum. Bana gerçeği söyle" diyorum.
Ben iyi, nazik, sayg ı l ı veya ota boka sevinen salaklardan biri
deği lim .
.Ben düşüncesiz, beyinsiz biriyim ve zava l l ı n ı n tekiy i m , dos­
tum. Ve b u n u n la yaşayabilirim. Ben buyum. Surat siken. can
yaka n , köpek beceren, lanet o l a s ı , çaresiz bir seks bağı mlısı Yirmi Yedi
götüm ve böyle olduğumu asla unutmamalıyım.
"Ruhsuz götün teki olduğumu tekrar söyle" diyoru m .

B
u gece, kız duş a lırken, benim de yatak odasındaki
gardırobun içinde bekliyor olmam gerekiyor. Banyodan
çıktığında kızın ı s l a k teni parlak ve buharlı görünecek; saç spre­
yi ve parfüm yüzünden etrafında bir bulut olacak ve dantelli
sabahlığı hariç üzerinde h içbir şey bulunmayacak. Kafamda bir
külotlu çorap ve gözümde güneş gözlüğüyle gardıroptan dışarı
fırlayacağ ı m . Kızı yatağa atacağı m . Boğazına bıçak dayayacağı m .
Ve o n a tecavüz edeceğim.
B u kadar basit. Rezillik merdive n i n i tırmanmaya devam edi­
yorum.
Kendime s ü rekli şu soruyu soruyorum: "İsa ne YAPMAZDt?"
Fakat kız ona yatakta tecavüz etmemi istemiyor. Açık pembe

1 70 171
ipekten yatak örtüsü lekelenirmiş. Yerde de olmazmış: çünkü üzereydi. Cumaları benim sekskolik toplan t ı m vardı. Ve bu
h a l ı can ı n ı yakıyormuş. Yerde, bir havlunun üzerinde yapmaya hafta ekemezdi m . Cumartesilerimi St Anthony's'de geçiriyor­
karar verd ik. Ama güzel bir misafir havlusu olmayacak, dedi d u m . Pazar geceleri o çoğunlukla kilisedeki tombalada görev
kız. Şifoniyerin üzerine eski bir havlu b ı rakacağı n ı söyledi ve a lıyord u ; o yüzden pazarteside karar kıldık. Pazartesi saat
ambiyansın bozulmaması için banyodan çıkmadan önce onu dokuzda olmasına karar verdik. Sekiz değil çünkü o, işten geç
yere sermiş olmalıydım. çıkıyord u ; onda değil çünkü benim ertesi sabah erkenden işe
Duşa girmeden önce yatak odasın ı n penceres i n i açık gitmem gerekiyord u .
bırakacaktı. V e pazartesi geldi çattı. Elektrikçi bandı hazır. Havlu yere
Sonuç olarak, yatak odasındaki giysi dolabında saklanıyorum. serildi. Fakat eli mdeki bıçakla üzerine atlar atlamaz, "Şu kafana
Kızın kuru temizlemeden aldığı giysiler çıplak beden ime batıyor; geçirdiğin ben i m çorabım mı?" diye soruyor.
çorap kafa m d a , güneş gözlüğü gözümde, bulabildiğim en kör Kollarından birini arkasına kıvırıp, bıçağı boğazına dayıyor u m .
bıçak eli mde, bekliyorum. Havluyu yere serdim. Çorap yüzümü "Tanrı aşkına" diyor. "Sınırları aşıyorsu n . B a n a tecavüz edebi­
o kadar yakıyor ki terden sırılsıklam oldum. Kafama yapışmış l irsin dedim. Çorabı m ı mahvedebileceğini söylemedim ki."
olan saçlarım kaşınmaya başladı. Bıçaklı elimle dantel l i saba h l ığ ı n önünü kavrıyoru m .
Kız pencerenin yanında olmaz demişti. Şöminenin yan ı n da Omuzlarından çekiştirerek çıkarmaya çalışıyorum .
da olmaz. Ona gardırobun yanında tecavüz etmemi söyledi a m a "Dur, dur, d u r ! " diyor ve elimi itiyor. " B ı rak d a ben yapayım .
çok yakın ı n d a o l m a s ı n dedi. H a l ı d a aşınma izi o l m a s ı n diye hav­ Saba h l ığ ı m ı mahvedeceksi n ." Kaçıp benden kurtuluyor.
luyu üzerine çok basılan bir yere sermeye çalışmamı tembihledi. Gözlüğümü çıkarabilir m i y i m , diye soruyorum.
Kızın adı Gwen ve kendisiyle bir kitapçının Tedavi kitapları "Hayır" diyor ve sabahlığı ç ı karıyor. Açık duran giysi dolabının
bölümünde tanıştık. Kimin kimi avladığını söylemek zor; a m a yanına gidiyor ve askıya asıyor.
o . seks bağı m l ı l ığıyla ilgili o n i k i basamaklı b i r kitap okuyormuş Ama hiçbir şey görem iyorum , diyorum.
numarası yapıyord u , ben de uğurlu kamuflaj pantolonumu "Bu kadar bencil o l m a " diyor. Artık çıplak ve elimi alıp
giymiştim ve elimde onun okuduğu kitabın aynısı vard ı ; kitabm bileğine bastırıyor. Sonra kolunu arkasına kıvırıyor ve dönüp
üzerinden onu kesiyord u m . Ve bir tehlikeli ilişki daha keşfetti m çıplak bede n i n i bana yaslıyor. Benimki kalkmaya başlıyor.
Kuşlar bunu yapar. Arılar bunu yapar. Popos u n u n sıcak ve kaygan üçgeni ben i m k i n i yağlıyor ve
Endorfin yağmuruna i h t iyacım var. Yatışmak için. Peptid "Yüzünü görmediğim b i r saldırgan olmanı istiyorum" diyor.
feniletilamin arzularım. Ben buyum. Bir bağım l ı . Yani kim i n B i r dükkandan külotlu çorap a l m a n ı n çok utanç verici bir şey
umurunda k P olduğunu söylüyorum . Külotlu çorap satın a l a n bir erkek ya b i r
Kitapçı n ı n kafesinde otururken Gwen b i r ip a l m a m ı a m a suçludur y a da sapık: her i k i durumda da kasiyer paranı almak
naylon ip olmamasını çünkü naylonun acıttığın ı söyled i . Kendir istemez.
ip alerji yapıyormuş. Siyah elektrikçi bandı işe yararm ış a m a "Ta n rı m , kes sızlanmayı" diyor. "Birlikte olduğum tecavüzcü­
ağzına yapıştırm a m a l ıym ışım; ayrıca koli b a n d ı da olmazmış. lerin hepsi kendi çora b ı n ı getirmişti."
"Koli bandını sökmenin bacaklarıma ağda yapmaktan bir Ayrıca, çorapların durduğu rafta bir sürü farklı renk ve beden
farkı yok" dedi. var, diyorum. Tenrengi, füme, bej, bronz, siyah, lacivert ve hiç­
Programlarımızı karşılaştırdık; perşembe günü sona ermek biri "kafa bedeni"nde değil.

1 72 1 73
Başını çevirip i n l iyor. "Sana bir şey söyleyebi l i r miyim? Sana Poposunu benim alete sürttürüyor. Çok güzel, ufak tefek, bronz
sadece bir tek şey söyleyebi l i r miyim?" diyor. bir vücudu var; ama yüzü b i raz solgun ve çok fazla nemlendi­
"Ne?" diye soruyorum. rici sürdüğü için yağlı görünüyor. Giysi dolabının aynasında,
"Nefesin gerçekten berbat kokuyor" diyor. omzunun üzerinden bakan kendi yüzümü ve o n u n ön tarafın ı
Kafede oturup senaryoyu gözden geçirirken, "Bıçağı önceden görüyorum. Göğsümle o n u n sırtının bi rleştiği yere ter dolmuş
buzl uğa koymayı unutma. Bıçağın çok soğuk olmasını istiyo­ ve içinde onun saçları yüzüyor. Teninde solaryum yataklarının
rum" dedi. sıcak plastik kokusu var. Diğer e l imde bıçağı tutuyorum; o yüz­
Ben de neden plastik bir bıçak k u l lanmadığımızı sord u m . den, "Sana bıçakla mı vurmamı istiyorsun?" diye soruyorum.
"Yaşayacağım tecrübede bıçağın çok önemli b i r yeri var" dedi. "Hayır" diyor. "Ona, bıçaklamak denir. Birine bıçakla vurur-
"Bıçağı oda sıcaklığına gelmeden evvel boğazıma dayasan iyi san, onu bıçaklamış olursun" diyor. "Bıçağı bırak ve e l i n l e vur."
edersin" dedi. Bıçağı bir yere bırakmak için bir adım atıyoru m .
"Ama di kkatli ol. Eğer beni yanlışlıkla kesersen" dedi masanın Ve Gwen, "Sakın yatağın üzeri n e koyma" diyor.
diğer ucundan bana doğru eğilip çenesini kaldırarak, "bir çizik Bıçağı ş i foniyerin üzerine bırakıyorum ve ona vurmak üzere
bile atarsa n , seni temin ederim, pantolonunu bile giyemeden elimi kaldırıyorum. Ona arkasından vuracağım ve bu bana çok
hapsi boylarsı n . " saçma geliyor.
Bitki çayından bir yudum a l ı p fincanı tabağına koyduktan "Suratıma vurma" diyor.
sonra, "Keskin kokulu bir kolonya, t ı raş losyonu veya deodoran Bu yüzden e l i m i biraz aşağıya indiriyorum.
sürmezsen sinüzitim açısından çok iyi olur; çünkü ben aşırı "Göğüslerime de vurma. Tabii şişmelerini istemiyorsan"
hassasımdır" dedi. diyor.
Şu azgın sekskolik hatunlar inanı lmaz toleranslı olurlar. Ayrıca bakınız: Meme iltihabı kisti.
Beceril meden yaşayamazlar. işler n e denli rezil bir hal al ırsa "Sadece götüme vursan nasıl olur acaba?" diyor.
alsın kendilerini d u rduramazlar. Peki çeneni kapasan da ben de kendi bildiğim yöntemlerle
Tanrım, bağı m l ı l ı k ortaklığını ne kadar da çok severi m . sana tecavüz etsem nasıl o l u r acaba, diyorum.
Kafede Gwen çantas ı n ı dizleri n i n üzerine koyup ıçını Gwen, "Eğer böyle h issediyo rsan, m i n i k penisini a l ı p evine
karıştırmaya başladı. "Al" dedi ve istediği detayların bir listesinin uzayabilirsin" diyor.
bulunduğu fotokopi edilmiş kağıdı uzattı. Listenin en başında Duştan yeni çıktığı için ö n ündeki tüyleri yumuşak ve dolgun;
şunlar yazıyord u : bir kadının iç çamaşırını ilk ç ı kardığın ızdaki gibi keçeleşmiş
Tecavüz, güç ilişkisidir. Romantik değildir. Bana aşık olma. Beni değil . Boşta kalan e l i m bacaklarının arasında dolaşıyor; ama
dudaklarımdan öpme. Olaydan sonra oyalanma. Banyomu kullanmaya elime sahte, kauçuk veya plastik gibi bir şey geliyor. Çok pü rüz­
kalkma. süz. Biraz da yağlı.
Pazartesi gecesi onun yatak odasında, çıplak halde bana "Vajinanda ne var?" diye soruyorum.
yaslanmışken Gwen, "Bana vurmanı istiyorum" d iyor. "Ama ne Gwen kafasını eğip kendine bakıyor ve "Ne var?" diyor. Sonra
sert ne de yumuşak olsun. Boşalabileceğim kadar sert vur, yeter" da. "Ah. anladım. Femidom var; kadın prezervatifi. Kenarları
diyor. biraz dışarı taşıyor. Bana hastalık bulaştırmanı istemiyorum"
Bir elimle arkasına kıvrı l m ı ş olan kol u n u tutuyorum. diyor.

1 74 1 75
"Sadece ben mi böyleyim bilmiyorum ama, tecavüzün daha indirerek, "Seni geri zeka l ı ! " diye bağırıyor. '"Kaniş' demedim ki."
gayri ihtiyari geliştiğini sanırdım; bilirsin işte, tutku günahı Simon Sez'in cinselliğe karş ı l ı k gelen versiyonu.
falan" diyorum. Tekrar sırtını dönüp bana yapışıyor ve havlunun d u rduğu
"Bu senin tecavüz konusunda b i r bok bilmediğini gösterir" yere götürüp, "Bekle" diyor. Şifoniyere gidiyor ve pembe plas­
diyor. "İyi bir tecavüzcü suçunu çok titiz bir şekilde planlar. Her t i kten bir v ibratörle geri geliyor.
küçük detayı ayinleştirir. B u n u n hemen hemen d i n i b i r tören "Hey" diyorum. "Onu benim üzerimde kullanamazsın."
gibi olması gerekir" diyor Gwen. Omuz s i l kiyor ve "Tabii ki kullanmayacağım . O benim için"
Burada olup bitenler kutsal. diyor. diyor.
Kitapç ı n ı n kafesinde otu r u rken l isteyi bana uzattı ve "Peki ya ben?" diye soruyorum.
"Buradaki şartların hepsini kabul ediyor m usun?" diye sordu. "Üzgü n ü m , bir dahaki sefere kendi vibratörünü de getirirsin"
Kağıtta. nerede çalıştığımı sorma. yazıyord u . diyor.
Canını acılıyor m uyum, diye sorma. "Hayır" diyorum. "Penisime ne olacak?"
Evimde sigara içme. "Penisine ne olmuş?" diyor.
Geceyi evimde geçireceğini sanma. "Onunla birlikte nasıl sığacak oraya?" diye soruyorum .
Kağıtta. parola KANIŞ'lir, yazıyordu . Havl u n u n üzerine yerleşen Gwen kafasını sallıyor ve "Neden
Parola'yla n e kastettiğini sord u m . hep böyle oluyor? Neden hep kibar ve uygun herifleri bul uyo­
"Eğer d u r u m çok ağırlaşırsa veya ikimizden biri i ç i n zevksiz rum? Sen yarın sabah benimle evlenmek de isters i n " diyor. "Bir
bir hal a l ı rsa, 'kaniş' diyeceğiz ve olay sona erecek" diyor. kerecik o l s u n art niyetli bir ilişki yaşayamayacak mıyım ben? Bir
Peki ya otuz bir çekmem gerekirse, diye soruyorum . kerec i k ! "
" B u senin için çok önemliyse. yaparsın" diyor. "Bana tecavüz ederken mastürbasyon yaparsın. A m a sadece
Ben de, "Tama m . nereyi imzalayacağım?" diye soruyorum . havlu n u n üzerinde yaparsan ve bana bulaştırmazsan yapabi l i r­
Ş u zava l l ı seksko l i k hatunlar. Hepsi yarak hastası. sin" diyor.
Elbiseleri yokken b i raz kemi k l i görün üyor. Ten i , sanki s ı ksam Havluyu kıçın ı n etrafına yayıyor ve küçücük b i r bölü­
ı l ı k köpüklü su akacakmı ş gibi sıcak ve nemli. Bacakları o mün üzerine eliyle vurarak, "Vakti gelince orgazm ı n ı b u raya
kadar ince ki kıçına kadar birbirine h i ç değmiyor. Küçük ve düz boşaltabilirsin" diyor.
göğüsleri de göğüs kafesine yap ı ş m ı ş gibi duruyor. Kolu hala E l iyle pat, pat, pat yere vuruyor.
arkasında·, aynada kendimizi izliyoruz; uzun bir boynu ve şarap "Ah, tamam. yine ne var?" diye soruyorum.
şişesi gibi yuvarlak omuzları var. Gwen iç geçirip vibratörü s u ratıma doğru sal lıyor. "Kullan
"Dur, lütfen" diyor. "Canımı yakıyorsun. Lütfen. Sana para beni ! " diyor. "Aşağıla beni, geri zekal ı mankafa! Küçük düşür,
veririm." pisli k herif! Çiğne ben i ! "
Ne kadar, diye soruyorum. Düğmenin nerede olduğu belli değil; b u yüzden aletin nasıl
"Lütfen, d u r" d iyor. "Durmazsan bağırırım." çalıştığını bana göstermesi gerekiyor. Çalışınca da öyle bir titri­
Kol u n u bırakıp bir adım geri çekiliyorum. "Bağırma" diyo� yor ki elimden düşürüyorum. Sonra da yerde zıplamaya başlıyor
rum. "Yeter ki bağırma." ve lanet olası şeyi yakalamak zorunda kalıyorum.
Gwen iÇ geçiriyor; kolunu iyice gerip göğsüme bir yumruk Gwen dizlerini yukarı çekip bacaklarını kitap gibi iki yana

1 76 1 77
açıyor; ben de havlunun ucuna diz çöküp titreyen aleti Gwen'in Benim tek yapmam gereken şeyse gizli silahım Paige Mar­
yumuşak, plastik şeyine sokuyoru m . Diğer elimle de kendi shall'ı düşünmek; ve yarış sona eriyor.
aletimi sıvazlıyorum. Baldırları tıraşlı ve tırnaklarında mavi Boşalmadan bir saniye önce. hani insa n ı n kıç deliği sızlar ya,
oje olan ayaklarına doğru i n celiyor. Sırtüstü yatıyor, gözleri işte o anda Gwen' i n havluda benim için göstermiş olduğu küçük
kapa l ı , bacakları açık. Ellerini birleştirip kafası n ı n altına a lıyor; bölgeye dönüyorum. Kendimi aptal ve kağıt üzerinde eğitilmiş
göğüsleri yukarı kalkıyor ve tam ele gelecek kadar oluyor. "Hayır, gibi hissediyorum; beyaz askerlerim fışkırmaya başlıyor ve
Dennis, hayır. B u n u istemiyoru m . Dennis. Yapma. Hayır. Bana belki de yanlışlıkla rotayı şaşırıp pembe yatak örtüsüne doğru
sahip olamazsın" diyor. fırlıyor. Gwen'in yumuşak. şişkin ve pembe topraklarına. Sıcak
"Benim a d ı m Victor" d iyorum . kramplar halinde her boydan parçalar, peş peşe kavisler çizerek
Çenemi kapamamı ve konsantrasyon u n u bozmamamı söy­ yatak örtüs ü n ü n , süs yastı klarının ve yatağın pembe ipekten
lüyor. etekliğinin üzerine i n iyor.
ikimize birden zevk vermeye çalışıyorum; ama bu şekilde İsa ne YAPMAZDI?
seks yapmak, aynı anda hem mideni ovuşturup hem de kafana Öfkeli duvar yazısı.
vurmak gibi bir şey. Dikkatimi ya ona verebiliyorum ya kendi­ "Vandalizm" doğru kelime değil ama ilk aklıma geleni.
me. Anlayacağı n ız, iki ucu boklu değnek. Birimiz olayın dışında Gwen havlunun üzerinde top gibi kıvrılmış vaziyette; gözleri
kalıyoruz. Ayrıca vibratör kaygan ve çok zor tutuluyor. !sın ıyor kapal ı ve soluk soluğa. Vibratör hala içinde çalışmaya devam
ve içinde bir parçası yanıyormuş gibi ekşimtırak, d u m a n ı msı bir ediyor. Gözlerinin karası gitmiş akı kalmış; parmaklarının
koku yayıyor. arasından boşalıyor ve "Seni yendim . . . " diyor.
Gwen tek gözünü aralayıp aletimi sıvazladığımı görünce. "Orospu çocuğu, yendim işte seni . . . " diye fısıldıyor.
"Önce ben!" diyor. Panto l o n u m u n içine zıpladığım gibi, montumu da
Aletimle boğuşuyorum. Gwen'e sokup çıkarıyorum . Gwen'e kapıyorum. Beyaz asker parçaları yatağın her yan ı n d a n . per­
sokup çıkarıyor u m . Bu vaziyette kendimi tecavüzcüden çok tesi­ delerden ve duvar kağıd ından akıyor. Gwen hala orada yatıyor
satçı gibi hissediyorum. Fem idom ' u n kenarları içeri kaçıyor ve ve h ı z l ı hızlı nefes alıp veriyor; vi bratör de yarı yarıya dışarı
durup iki parmağımla dışarı çıkarmak zorunda kalıyoru m . çıkmış. Bir dakika sonra vibratör tamamen dışarı çıkıyor ve ıslak
Gwen, "Den nis, hayır, Dennis, dur, Dennis" diyor genizden bir balık gibi yerde hoplayıp zıplamaya başlıyor. Sonra Gwen
gelen bir sesle. Kendi saçını çekiyor ve nefes nefese kalıyor. gözlerini açıyor. Hasarı henüz görmedi; d i rsekler i n i n üzerinde
Femidom tekrar içeri kaçıyor; bu defa u m u rsamıyorum. Vibratör doğrulmaya başlıyor.
o n u iyice derinlere gömüyor. Öbür elimle de göğüs uçlarıyla Vücudumun büyük bir kısmı pencereden çıkmış vaziyette,
oynamamı istiyor. "Bu arada . . . " d iyorum . " . . . kaniş."
Öbür elime ihtiyacım var, diyoru m. Aletim dimdik ve kaskatı Gwe n ' i n ilk kez gerçek anlamda çığlık attığını duyuyorum .
kesildi ve her an patlayabilir. Ve ben, "Ah, evet Evet. A h , evet"
diyorum.
Gwen. "Sakın buna kalkışma" diyor ve iki parmağını yalıyor.
Gözlerin i beni m kilere kilitleyip ıslak parmakları n ı bacaklarının
arasına sokuyor ve benimle yarışmaya başlıyor.

1 78 1 79
Dördüncü sınıf öğrencileri suratıma bakıyorlar. İkinci sırada
oturan bir kız, "Kirletmek ne demek?" diye soruyor.
Öğretm e n i n ize sorun, diyorum.
Her yarım saatte bir, yeni bir dördüncü sınıf sürüsüne ateş yak­
mak gibi kimsenin bilmek istemeyeceği boktan şeyler öğretmem
gerekiyor. Elmadan nasıl oyuncak bebek kafası oyulduğu n u .
Siyah kestanelerden n a s ı l m ü rekkep çıkarıldığın ı . Sanki b u tür
bilgiler onları iyi bir üniversiteye sokabilecekmiş gibi .
Zava l l ı tavukların form l a r ı n ı bozdukları yetmiyormuş
gi bi , dördüncü sınıf öğrencileri b u raya m ikrop da taşıyorlar.
Denny'nin sürekli b u rn u n u silip öksürmes i n i n sebebi sır değil.
Bit, bağırsak soluca n ı , klamidya, mantar; cidden, burayı gezme­
Yirmi Sekiz ye gelen bu çocuklar, mahşerin m in i k atlıları.
Amerika'ya ilk göçen İ ngi lizlerin fayd a l ı saçmalıklarını
öğretmektense, onlara bahçede oynadıkları "çember" oyun un u n
aslında 1 665 yılında baş gösteren hıyarcıklı vebaya dayandığını
anlatıyorum. Kara Ö l ü m ' e yaka lanan insan larda ya "veba gülle­
ri" adı verilen sert ve şişkin kara noktalar oluşurmuş ya da soluk
bir halkayla çevrili hıyar görü n ü m l ü yaralar. B u yüzden hastalığa
" h ıyarcık" denmiş. Mikrop taşıyan insanlar evleri n e kilitlenerek
ölüme terk edilmiş. Altı ayda yüz bin kişi devasa toplu mezarlara
göm ü l m ü ş .

M
assachusetts eyaletine bağlı Plymouth kasabasında, l642 Cesetlerin koku s u n u a l m a m a k için Londra l ı la r "cep dolusu
senes i n i n yazında, yeniyetme bir oğlan bir kısrak, bir çiçek demeti"yle gezer o l m uşlar.
inek, iki keçi, beş koyun , iki buzağı ve bir hindiyi kirletmekle Ateş yakmak için yapmanız gereken tek şey biraz tahta par­
suçlanmıştı. B u , tarih kitaplarında anlatılan gerçek bir h i kayeyd i. çası ve kuru ot bulmaktır. B i r çakmaktaşı parçasıyla kıvılcım
İncil' deki Lev i l i lerin yasalarına göre, oğlan suçunu itiraf ettikten çıkarırsınız. Ciğerleri nizi çalıştırırs ı n ız. Ateş yakma rutin i n in o
sonra her b i r hayva n ı n kesilişini izlemeye zorlanmıştı. Daha küçücük gözlerde bir pırıltı yarattı ğ ı n ı bir an olsun d ü ş ü n meyin.
sonra da idam edilip ölü hayvan larla birlikte. mezar taşı olma­ Hiçbiri kıvılcımlardan etkilenmez. ön sırada oturan veletler
yan bir çukura gömülmüştü. ellerindeki "game boy"larına dalm ıştır. Bazıları suratınıza baka
Bu olay sekskoliklerin kon uşarak terapi yaptıkları baka esner. Pantolon um a ve kirli gömleğime bakarak kıkırdayıp
toplantılardan çok önce gerçekleşmişti. birbirlerini çimdiklerler.
Şu yeniyetme, dördüncü basamak için g ü n l ü k tutuyor Bu yüzden ben de ateş yakmak yerine, Kara Veba'n ı n 1 672
olsayd ı . bütün a h ırı yazmak zorunda kalırdı. yılında italya ' n ı n Napoli şehrini nasıl vurduğunu ve dört yüz b i n
"Sorusu olan var m ı?" diye soruyorum. insa n ı n n a s ı l öldüğünü an latıyorum .

1 80 181
1 7 1 1 'de Kutsal Roma imparatorluğu'nda Kara Veba'dan beş Bu konu her zaman ilgilerini çeker.
yüz bin kişi öldü. Grip salgı n ı yüzünden 1 78 l 'de dünya çapında H içbiri el kaldırmıyor.
m i lyonlarca i nsa n öldü. l 792'de başka bir veba salgını Mısır'da Bir taraftan maşayla oynamaya devam ederke n , " B i len var
sekiz yüz bin kişiyi öldürdü. l 793'te sivrisineklerin taşıdığı sarı mı?" diye soruyorum tekrar.
hu mma yüzünden Philadelphia'da b i nlerce kişi öldü. Hala el kaldıran yok.
Arkadan bir çocuk. "Bu. dönmedolaptan da betermiş" diye "Gerçekten" diyorum ve sıcak maşayı açıp kapıyoru m . "O
fısıldıyor. zamanlar erkek çocukları nasıl öldürdükleri ni öğretmeni n iz size
Diğer çocuklar dağıtılan yiyecek paketlerini açıp sandviçleri­ anlatmış olmalı."
n i n içine bakıyorlar. Öğretmenle ri dışarıda bekliyor. Birkaç saat önce öğrenciler

Pencereden bakınca boyunduruğa vurulmuş olan Denny'yi doku macı n ı n yanında yün eğirirken, biz de öğretmenle b irlikte

görüyorum. Bu sefer sadece al ışkan l ı ktan asıldı oraya. Belediye tütsü odasında sperm nakli yaptık ve her zaman olduğu gibi

Meclisi öğle yemeğinden sonra Denny' n i n uzaklaştırılmasına kadın b u n u n romantik bir i lişkiye dön üşeceği n i d ü ş ü n d ü ; a m a
d u ru n bir dakika. Ben o n u n kaymak g i b i pürüzsüz poposuna
karar verdi . Boyunduruk Denny'nin kend ini güvende hissettiği tek
yüzümü gömmüşken kazara seni seviyorum diyecek olsa m . bir
yer. Kilitlerin hiçbiri kapalı değil; a m a Denny aylardır ellerinin ve
kadının bundan çıkaracağı anlam i n a n ı l mazdır.
boyn unun kilitli olduğu yerlere her zamanki gibi asmış kendi n i .
Oy:;a on erkekten onu da , bunu sevdim demek ister.
Doku macı n ı n yanından b u raya gel i rken çocuklardan biri
üzerinizde aptal keten bir gömlek. boyunbağı ve garip bir
durup Denny'nin burnuna bir çubuk soktu, sonra da aynı
pantolon varken, b ü t ü n dünya yüzün üze oturmak ister. Cinse l
çubuğu Denny'nin ağzına sokmaya çalıştı. Diğerleri, şans getir­
organlarınız ı sonuna kadar paylaşırken. vahşi bir seks dergisine
s i n diye Denny'nin kel kafası n ı sıvazladı.
kapak bile olabilirsiniz. Kadına, "Ah. bebeği m , bede n i n i benim­
Ateş yakmak sadece on beş dakikamı aldığı için, daha sonra
kinin üzerinde ayır. Ah evet. beni m içi n ayır, bebeğim" diyorum.
çocuk sürüsüne büyük yemek kazanlarını, saplı süpürgeleri,
On sekizinci yüzyıl müstehcen konuşmaları işte.
yatak ısıtıcılarını ve diğer boku püsürü göstermem gerekiyor.
öğretmenle rinin adı Amanda veya Alison veya Amy. Sesli
Tavan yüksekliği bir metre seksen santimden ibaret olan
harfle başlayan bir isim.
odalarda çocuklar olduklarından iri görün üyorlar. Arkada oturan Kendinize sürekli ş u soruyu sorun: İsa ne yapmazdı?
bir çocuk, "Bize yine boktan y u m u rta sa la tası vermişler" diyor.
Bu hat u n u n s ı n ı f ı n ı n önünde, isten kapkara olan elimle
Burada, on sekizinci yüzyıl orta m ı nda, büyük demir tencere
maşayı tekrar ateşin kenarına bırakıyorum ve iki kara parmağımı
çengelleri, ölçerler. ocağın demir ayaklığı, dağlama demiri gibi
çocuklara doğru kıp ı rdatıyorum . yani u l uslararası işaret d i linde
sıradan işkence odası hatıralarıyla donatılmış büyük şöminenin yaklaşın diyorum.
yanında oturuyorum. Yakmış olduğum ateş iyice harlıyor. Demir Arkadaki çocuklar. öndekileri itiyor. Öndekiler etrafına
maşayı kömürlerin arasından çıkarıp çocukların beyaz-sıcak bakıyor ve çocuklardan biri, "Bayan Lacey?" diyor.
çıkıntıları üzerinde çalışıyormuş gibi yapmanın t a m sırası. Penceredeki gölge Bayan Lacey' n i n bizi izlediği a n l a m ı na
Çocukların hepsi geriye çekiliyor. geliyor: a m a baktığım anda hatun ortadan kayboluyor.
Onlara, "Çocuklar! İçinizde on sekizinci yüzyılda insanların Çocuklara yaklaş maları n ı işaret ediyoru m . Şu eski "Georgie
çıplak oğlanları nasıl işkence ederek öldürdüğünü bilen var mı?" Porgie" tekerlemes i n i n , a s l ı n d a , b i r türlü doyuma u l a ş a mayan
diye soruyorum . İ n g i ltere Kralı George'la i l g i l i olduğu n u söylüyoru m .

183
182
Çocuklardan biri, "Doyuma ulaşmak ne demek?" diye soru- yaladım ve dudaklarım ı kulağına daya d ı m . içine g i rmiş olan
yor. parmaklarımla hala onu becerirken. "Bilmem gereken belaların
"Öğretm e n i n ize sorun" diyorum. mı var?" diye sord u m .
Bayan Lacey hala pusuda. Popomu elleriyle ayırıp, b i r parmağını yaladıktan sonra,
"Yaktığım ateşi sevdiniz mi?" diye soruyorum alevleri gös­ "Kendimi korumam gerektiğini düşünüyorum" dedi.
tererek. "İnsanlar sürekli bacalarını temizlemek zorundaydılar Ben de, "Bu iyi" dedim.
ve uzun bacaların içi öylesine dardı k i , insanlar küçük çocukları "Bu yüzden işten kovu labilirim" dedim ve prezervatifi aleti­
sokarlardı bacaların içine." me geçird i m .
.Ama içerisi o kadar dardı ki çocuklar elbiseleriyle girdikleri ıslak parmağını deliğime sokup, diğer eliyle d e götümü
zaman sıkışırlardı, diye anlatmaya devam ediyorum. tokatladı ve "Benim ne h i ssettiğim i sanıyorsun?" diye sordu.
"Yani aynen Noel Baba gibi ... " diyorum. "Çocuklar bacadan Boşa l mamak için ölü fareleri, çürümüş lahanaları ve lağım
yukarı tırma n ı rlardı .. " diyorum ve ateşten b i r ölçer alıyorum. çukurlarını düşün üyordum. "Lateksin keşfed i l m e si için bir yüzyıl
"Tabii çıplak olarak" diyorum. daha geçmesi gerektiğini kastetmiştim" ded i m .
Ölçerin kırmızı ucuna t ü kürüyorum ; oda n ı n sessizliği Ölçeri dördüncü s ı n ı f öğrencilerine doğru uzatıp, " B u küçük
tükürüğün cızırtısıyla dol uyor. çocuklar bacalardan çıktıklarında kapkara ise b u l a n m ış o l u r­
"Ve bu çocuklar nasıl ölürlerdi biliyor m usunuz?" diye soru­ lardı. is ellerine, dizlerine ve dirseklerine yapışırdı ve sabun
yoru m . "Bilen var mı?" olmadığı için de hep öyle s i msiyah kalırlardı" diyorum.
Hiçbiri elini kaldırm ıyor. Ömürlerinin geri kala n ı n ı siyah olarak geçirirlerdi. Her gün
"Erbezi torbas ı n ı n ne olduğunu b i l iyor musun uz?" diye soru­ birileri onları bu bacalara gi rmeye zorlardı ve çocuklar bütün gün
yoru m . kara n l ı kta emeklemekten başka bir şey yapmazlardı ; i s ağızlarına
H i ç kimse evet demiyor; kafası n ı sallayan bile o l m uyor. Ben ve burunlarına kaçardı ve hiçbiri okula gitmezdi; hiçbirinin tele­
de, "Bayan Lacey'ye sorun" diyorum. vizyonu, video oyu n u , mangolu meyve suyu yoktu; müzik veya
Tütsü odasındaki özel sabah ı mızda Bayan Lacey aletimi bir uzaktan kumandalı herhangi bir şeyler'i veya ayakkabıları da
güzel tükürüklemiş, sıvazlıyordu . .Ardından d i l lerimizi emmeye yoktu ve her gün b i r diğerinin kopyasıydı.
koyulduk; terliyorduk ve ağız sularımızı değiş tokuş ediyorduk. "Bu küçük çocuklar" diyorum ve elimdeki ölçeri üstlerine
Sonra o bana d i kkatlice bakmak için geri çeki l d i . Dumanlı loş doğru sallıyorum, "aynen sizin gibi küçüklerdi. Aynen sizin
ışıkta etrafımızda bir sürü sahte, plastikten et asılıydı. E l i m i gibiydiler."
şeyine sokmuştu ve üstünde kalkıp otu rarak hareket ediyordu Tek tek hepsin i n gözler i n i n içine bakıyorum.
ve konuşurken durup sol u k alıyordu. Ağzı n ı sildi ve korunmam "Ve önünde sonunda çocukların hepsi özel bölgelerinde bir
olup olmadığını sordu. ağrıyla uyanırdı. Ve bu ağrıyan bölgeler h i ç iyileşmezdi. Ağrı
"Çok kıyak" dedim ona. " I 734'teyiz, u n uttun m u? Çocukların vücutların ı n diğer bölgelerine yayı lırdı; hatta sperm torbalarına
yüzde ellisi doğum sırasında ö l d ü . " kadar inerdi. Ve artık" diyorum , "çok geçt i . "
Yüzüne düşen b i r parça yumuşak saçı ü fleyerek kenara itti. işte tıp eğitim im den geriye kalanlar.
" Bu n u kastetmemiştim" dedi. Bazen b u çocukları kurtarmak için erbezi torbalarını kesiyor­
Onu göğs ü n ü n ortasından başlayıp boğazına kadar lardı diye anlatmaya devam ediyorum. Ama bu işlem hastaneler

184 185
ve ilaçlar yokken yapıl ıyord u . On sekizinci yüzyılda bu tür tümör Ayrıca bakınız: Jda Manci n i .
hala "is siği li" olarak anılmaktaydı, diyorum. Gerçek ş u ki . her seferinde değişik b i r partneriniz yoksa,
"Ve bu is siğilleri, keşfedilen ilk kanserdi" diye çocuklara seks. seks değildir. Sadece i l k seferinde aklınız ve bedeniniz
anlatmaya devam ediyorum. gerçekten oradad.ır. llk seferin ikinci saatinde bile aklınız gidip
Sonra da niye bu hastalığa kanser dendiğini bilen var mı diye gelmeye başlar. ismi meçhulle yapılan iyi bir i l k seksin tümüyle
soruyorum. h i ssizleştiren kalitesine kolay kolay ulaşamazsınız.
Kimse el kaldırm ıyor. İsa ne YAPMAZDI?
"İçinizden birini seçmek zorunda bırakmayın beni" diyorum. Bütün bunları anlatmak yerine Bayan Lacey'ye yalan söyle­
Tütsü odasında Bayan Lacey parmaklarını nemli saçlarının dim ve "Sana nasıl ulaşabilirim?" diye sord u m .
arasında gezdiriyor ve " Eee?" diye soruyor. Sanki bu çok masum Dördüncü s ı n ı f öğrencilerine. hastalığa kanser diyorlar;
bir soruymuş gibi, "Buranın dışında bir hayatın var mı?" diye çünkü kanser içinizde büyümeye başlar, sonra da derinizi
ekliyor. yırtarak d ı şarı çıkar ve yara büyük, kırmızı bir yengece benzer,
Koltukaltlarım ı pudra l ı peruğumla kurularken, " H i ç nu mara diye anlatıyorum. Sonra yengeç de açılır; ve içi kanlı ve beyazdır.·
yapmaya l ı m , tamam mı?" diyorum. "Doktorlar her t ü r l ü yolu denediler" diye sükCnet içinde din­
Bacaklarını daha kolay içine sokabilmek için her kadı n ı n leyen çocuklara anlatmaya devam ediyorum. "Ama çocu kların
yaptığı gibi çoraplarını toplarken, " B u t ü r anonim seks yapmak, hepsi kir pas içindeydi, hastaydı ve çektikleri korkunç acı yüzün­
seks bağı mlı lığı n ı n belirtisidir" diyor. den çığlıklar atıyorlardı. Peki sonra ne olduğunu bana söyleye­
Ben kendi m i daha çok bir playboy, mesela Jaınes Bond ola­ bilecek olan var mı?"
rak görmeyi tercih ederim. Eller yine kalkm ıyor.
Ve Bayan Lacey, "Belki James Bond da bir seks bağımlısıdır'' " E lbette hepsi öldü" diyorum.
diyor. Ve ö l çeri tekrar ateşin içine atıyorum.
Bu noktada, ona gerçeği söylemem gerekiyor. Ben bağımlıları " Evet" diyorum. "Sorusu olan var mı?"
takdir ederim. Herkesin kör b i r kaza kurşununa veya a n i bir Hiçbir el kalkmıyor: ben de onlara fareleri t ı raşlayıp atlar­
hastalığa k u rban gitmeyi beklediği bir dünyada, bağımlıların dan aldıkları smegmaları farelere b u l aştıran b i l i m adamlarının
yolun sonunda kendilerini neyin beklediğini bilmek gibi bir sahte çalışmalarından bahsediyorum. B u araştırma s ü n net deri­
lüksü vardır. N i hai kaderi nin kontrol ünü biraz da olsa eline s i n i n kansere yol açtığı n ı ispatlamak için yapı l m ıştı .
almıştır ve bağı m l ılığı sayesinde ölüm sebebi büsbütün sürpriz Bir düzine el havaya kalkıyor ve "Öğretmeninize sorun" diyo­
olmaktan çıkmıştır. rum.
Bağımlı olmak bir bakıma ileri derecede aktif olmaktır. O zava l l ı fareleri tıraşlamak ne manyakça b i r iş olmalı. Sonra
Sağlam bir bağı mlılık, ölümle ilgili tahmin yürütme olayını da sünnet edilmemiş atlar bul uyorlar falan.
ortadan kaldırır. Kaçış ı n ızı planlamak gibi bir şey söz konusu­ Şöminenin üzerindeki saat, yarım saatlik sürenin dolmak
dur. üzere olduğunu gösteriyor. Pencereden Denny'nin hala boyun­
Ayrıca insan ömrünün sonsuza dek süreceğini düşünmek d u rukta asılı o l d u ğ u n u görüyorum. Saat b i re kadar orada
gerçekten çok aptalcadır. kalabilir. Başıboş b i r çoban köpeği Denny' n i n yanında duruyor
Ayrıca bakınız: Dr. Paige Marshall.
• lngilizce "cancer" kelimesi hem kanser hem de yengeç anlamına geli r. (ç.n.ı

1 86 1 87
ve bir bacağ ı n ı kaldırıyor. Buharı tüten sarı b i r akıntı doğruca
Denny'nin tahta sabolarının içine doluyor.
"Bunlardan başka" diyoru m . "George Washington'ın köleleri
vardı ve hayatında bir kiraz ağacı bile kesmemişti ve o gerçekte
bir kadındı."
Kapıya doğru akın ederlerken arkalarından, "Boyunduruktaki
herifi rahatsız etmeyi de kesin" diyorum. "Ve lanet olası tavuk
yumurtalarını da sallamayın" diye bağırıyorum.
Eksik b i r şey kalmasın diye, peynir yapan adama gözlerinin
niye kan çanağı gibi kıpkırmızı olduğunu sormalarını tembih­
l iyorum . Nalbanta, kol larının i ç kısmındaki aşağı ve yukarı
giden iğrenç çizgilerin sebebi n i sorun, diyoru m . Bulaşıcı küçük
canavarların arkasından, beniniz veya lekeleriniz varsa, kesin kan­ Yirmi Dokuz
ser olacaksınız diye sesleniyoru m . "Gü neş sizin düşmanı nızdır.
Yolun gölgeli tarafından yürüyün" diyorum.

D
enny taşındıktan sonra, buzdolabında siyah beyaz bir
granit bloku buldum. Eve sürükleyerek bazalt yığınları
taşıyor; demir oksitli taşlar yüzünden ellerinde kırmızı lekeler
var. Pembe bebek battaniyesin i siyah granit kaldırım taşlarına,
pürüzsüz neh i r kayalarına ve parlak m i ka kuvarsit parçalarına
sarıyor ve otobüsle eve getiriyor.
Denny bütün o bebekleri evlatlık edin iyor. Evde bir nesil
biri kiyor.
Denny b i r seferde, kucak dolusu pembe ve yumuşak
kumtaşlarını ve k i reçtaşlarını el arabasıyla eve taşıyor. Evin
önünde, taşların üzerindeki çamuru hortumla yıkıyor. Sonra
oturma odasındaki kanepenin arkasına istifliyor. Ya da mutfak­
taki köşelere.

188 1 89
On sekizinci yüzyılda geçirdiğim her zorlu g ü n ü n ardından başladığında, kucak dolusu yükünü bir kolundan diğerine
eve geldiğimde ya mutfak tezgah ı n ı n üzerinde, lavabonu n geçirmeye başlıyor. Otobüse b i n d i kten sonra. yanaklarına toz
yanında büyük bir lav kayası bul uyorum ya da buzdolabını bulaşmış olan Denny otobüsün içindeki metalik gürültüye
açınca ikinci rafta küçük. gri bir kaya parçası. rağmen kucağında bebeğiyle horluyor.
"Dostum" diyorum. "niye buzdolabında bir kaya var?" Kahvaltıda. "Dostu m , p l a n ı n ı n her gün bir kaya getirmek
Denny mutfakta ılık ve temiz kayaları bulaşık makinesinden olduğunu söylemiştin" diyorum .
çıkarıp kurulama beziyle sil iyor ve "Çünkü orası benim bölmem, Denny, "Ben d e öyle yapıyorum. Sadece b i r tane getiriyo­
sen söylemiştin" diyor. "Ayrıca o alelade bir kaya değil, gra n it . " rum" diyor.
"Ama neden buzdolabında d uruyor?" diye soruyoru m . "Dostum, sen işte böyle bir bağımlısın" diyorum . "Yalan söy­
Denny, "Çünkü fırının içi doldu bile" diyor. leme. Günde en az on kaya taşıdığını biliyorum."
Fırın kaya larla dolu. Buz l u k d o l u . Mutfak dolapları öyle dolu Banyodaki ecza dolabına kaya yerleştirmekte olan Denny,
ki duvardaki yerlerinden çıkmak üzereler. "Ta m a m , b i raz h ızlı gitmiş olabilirim" diyor.
Günde sadece bir kaya olmak üzere plan yapmıştık Tuvaletin sifonuna kaya saklamışsın , diyorum.
ama, Denny'nin bağımlılığa böyle yatkın bir kişiliği var işte. "Bunlar sadece taş diye b u n u n madde bağım l ı l ığı olmadığını
Alışka n l ığ ı n ı sürdürebilmek için artık her gün eve bir düzine söyleyemezsin" diyorum.
kaya taşıyor. Bulaşık makinesi her gün çalışıyor ve mutfak Tıraşlı kafası, akan burnu, yağmurda ıslanan bebek batta­
tezgah ı nda a n nemin temiz banyo havluları serili oluyor; çünkü niyesiyle Denny her otobüs durağında bekliyor ve öksürüyor.
kayalar burada kurumaya bırakılıyor. Yuvarlak gri kayalar. Kare Kucağındaki kundağı bir kol u n d a n diğerine geçirip d uruyor.
siyah kayalar. Açık kahverengi ve damarlı sarı kayalar. Travertin Kafas ı n ı neredeyse battaniyeye sokup, pembe saten uçlarını
ki reçtaşları. Denny eve getirdiği yeni yığınları bulaşık makinesi­ çekiştirip örtüyor. Bebeğini d a h a iyi koru mak için yapıyormuş
ne yerleştiriyor ve bir gün önce getirdiği. temiz ve kuru kaya ları gibi görünse de aslında amacı, içindeki n i n volka n i k süngertaşı
bodruma atıyor. olduğunu saklamak.
i l k başlarda kayalar yüzünden sadece bodru m u n döşemesi Yağmur üç kenarı kalkık şapkas ı n ı n arkası ndan süzülüyor.
görünmez olmuştu. Sonra kayalar merdive n i n birinci basa­ Kaya lar cepleri n i del iyor.
mağı seviyes ine kadar yığıldı Sonra da bodru m , merdivenlerin Onca yükü taşımaktan ter lekeleriyle kapla n m ış giysileri n i n
yarısına kadar doldu. Artık, bodrumun kapısını açınca içeride içinde Denny g ü n geçtikçe d a h a da zayıf görünüyor.
yığılı olan kaya lar mutfağa dökülüyor. Bodrum diye b i r yer kal­ İçinde bebek varmış gibi görünen o kundakla ortalıkta dolanıp
mad ı . dururken, komşulardan birinin onu çocuk suistimali ve i hmalden
"Dostum b u rası iyice dol maya başladı" diyorum. "Sanki bir yakalatması an meselesi. insanlar biri n i n uygun bir ebeveyn
kum saati n i n dibinde yaşıyormuşuz gibi h i ssetmeye başladım." olmadığını ifşa etmek ve çocukları birilerine evlatlık olarak verdir­
Sanki süremiz doluyormuş gibi h i ssediyorum. mek için can atarlar; tabii bu sadece benim deneyi m i m .
Canlı canlı gömül üyoruz. Ö l ü m ü n e boğulayazdığım h e r u z u n gece n i n sonunda eve
Pis giysileri, koltukaltlarından ayrılmaya başlamış yeleği, geliyorum ve Denny'yi yeni b i r kayayla buluyorum. Kuvars, akik
paramparça boyun bağıyla, pembe kundağı göğsü n e yapıştırarak veya mermer. Feldispat, opsidiyen veya kayrak taşı.
her otobüs durağında bekliyor. Kollarındaki kaslar uyuşmaya Önemsiz kimselerden b i re r kahraman yarattığım her gecenin

190 191
sonunda eve geliyorum ve bulaşık makinesini çalışır vaziyette birde kasaba
Koloni Valisi Majesteleri Charlie saat
b u luyorum. Oturup günün hesaplarını yapmam. çekleri topla· meydanında. kafasını eğip küçük kitapta yazanları bize okudu.
marn ve teşekkür mektuplarını yazmam lazım. Ama sandalyem­
Soğuk bir rüzgar bütün bacalardald dumanı alıp savurdu. Sütçü
de bir kaya oturuyor. Yemek masasının üzerindeki kağıtların ve
kızlar oradaydı . Ayakkabı tam i rci leri oradayd ı . Nalbant ora­
evrakın üstü ise taşlardan geçilmiyor. daydı. Heps i n i n elbiseleri, saçları, nefesleri ve perukları haşhaş
ilk başta Denny'ye odamda kaya istemem demişti m .
kokuyordu. Esrar kokusu yayılıyordu üstlerinden. Hepsin i n göz·
Kayaları herhangi başka b i r yere koyabilir. Koridorlara yığabilir.
!eri kırmızı, bakışları bomboştu.
Dolaplara tıkabilir. Derken. "Sadece yatağıma koyma yeter" Büyük Hanım Landson ve Bayan Plain önlüğüne kapana­
demeye başladım. rak ağladı; ama üzüldüklerinden deği l , iş tanımlarında ağlayıp
"Ama sen h i ç yatağın o tarafında uyumuyorsun ki" diyor sızlamak olduğu için. Bir grup gardiyan. Denny'yi park yerindeki
Denny. ormanlığa götürmek üzere. iki eliyle birden desteklediği tüfeğiyle,
"Sorun bu değil ki. Yatağıma kaya girmeyecek; anlatmaya
hazır ol vaziyetinde bekledi. G ü m rü k binasının tepesindeki
çalıştığım şey bu" diyorum. koloni bayrağı yarıya indirilmişti. B i r grup turist. kamera larının_
Nico veya Leeza veya Tanya'yla birlikte bi rkaç saatlik grup
gerisinden olayı izledi. Ellerindeki kutulardan patlamış mısır
terapisinden eve dönüyorum ve m ikrodalganın içinde kayalar
yiyorlardı ve ayakları n ı n etrafına dökülen kırıntıları gagalamak
var. Çamaşır kurutma makinesinin içinde kayalar var. Çamaşır
üzere mutant tavuklar çevrelerini sarmıştı. Bazıları da. el lerine
makinesi n i n içinde de kayalar var. bulaşan pamuk helvaları yalıyordu.
Bazen Denny gece yarısı üçte, dörtte geliyor ve evin önünde "Beni kovacağı n ıza" diye bağırdı Denny, "taşlasanız olmaz
kayalara hortum tutuyor; bazen de öyle büyük kaya larla geliyor mı? Yani. taşlar iyi bir elveda hediyesi olabilir" dedi.
ki. onları içeri yuvarlayarak sokuyor. Sonra da onları banyodaki, Denny "taşlamak" ' deyince kasabanın tüm dalgın sakinleri
bodrumdaki veya annemin odasındaki diğer kaya ların üstüne olduğu yerde sıçradı. Önce Vali'ye, sonra ayakkabılarına baktılar
yığıyor. ve kızaran yanaklarının eski h a l i n e dönmesi biraz zaman aldı .
Bu kaya ları eve itip kakmak Denny' n i n tam zamanlı i ş i . Yal i , " B u yüzden bede n i n i doğaya bağışlıyoruz ki toprakta
Kovulmadan önce Denny'nin işyerindeki son gününde,
çürüsün . . . " diye okumaya devam ederken inişe geçen bir jetin
Saygıdeğer Söm ürge Valisi gümrük binasının kapısında durdu gürültüsü küçük konuşmayı boğdu .
ve küçük. deri ciltli bir kitaptan bir bölüm oku maya başladı.
Gardiyanlar Denny'ye Dunsboro kolon isinin kapısına kadar
Kitap öyle küçüktü ki, adamı n elleri kitabı neredeyse tama­ eşlik ettiler: iki sıra halindeki silahlı adamlar Denny'yi ortalarına
men gizlemişti; ama kitapçığın c i l d i siyah deridend i . kenarları almışlardı ve m untazam adı m l a rla i l erliyorlardı. M u ntazam
yaldızlıydı ve sırtının tepesinden siyah, yeşil ve kırmızı olmak
adımlarla kapıdan çıktılar, park yerini geçtiler ve yirmi birinci
üzere üç kurdele sarkıyordu. yüzyıl ı n kıyısındaki bir otobüs d u rağına kadar Denny'ye eşlik
"Sisin kayboluşu gibi . siz de onları uzaklaştırmalısınız ve ettiler.
m u m u n ateşte eriyişi gibi. bırakın da Tanrı'nın gözü önünde
"Eee, dostum" diye bağırdım koloni kapısından, "artık öldü­
Tanrısal ol mayan yok olsun" diye okudu. ğüne göre boş zamanını nasıl değerlendirmeyi düşünüyorsun?"
Denny bana iyice sokuldu ve "Şu sis ve m u m la i l g i l i kısımda
galiba benden bahsetti" dedi. • İngilizce'de "stoned" hem "taşlanmak", hem de "esrar etkisi altında olmak"
anlamına gelir. (ç.n.)

1 92
193
"Yapacağım şey o değil" diyor Denny. "Ve kendimi kandır­ Ve kapıyı s u ratına kapatıyorum.
mayacağı m a da adım gibi e m i n i m . " Denny elindeki kayayı yere fırlatıyor ve b i raz bozuğun var
Yani otuz b i r çekmek yerine kaya avına çıkacak. Öylesine m ı diye soruyor. Taş satan b i r yerde yontulmuş granit yığınları
meşgul olacak. o kadar aç kalacak, yorgun ve bitap düşecek k i . varmış Sağlam inşaat taşları. basınca dayanıklı iyi taşlar ton
porno avlamaya veya aletini sıvazlamaya h a l i kalmayacak. başına çok para ediyormu ş ; ama Denny bu tek kayayı on papele
Koloniden uzaklaştırıldıktan sonraki gece Denny kucağında alabileceği ni keşfetmiş.
bir kayayla annemin evinin kapısında beliriyor ve yanında da b i r "Kaya, kayadır" diyor Denny. "Ama küp şeklinde bir kaya
polis var. Burn u n u koluna siliyor. Tan rı'nın lütfudur."
Polis. "Affedersiniz. bu adamı tanıyor musun uz?" diye soru­ Oturma odası sanki çığ düşmüş gibi görün üyor. önceleri
yor. kayalar kanepenin alt hizasındaydı. Sonra sehpalar gömüldü
Hemen sonra da. "Victor? Victor Mancini? Hey, Victor nasıl ve kaya ların arasından sadece abajurlar görünür old u . Granit
gidiyor? Yani hayatın nasıl gidiyor?" diye soruyor ve kocaman ve kumtaşının arasından. Gri. mavi, siya h . kahverengi taşların
ayası bana bakacak şekilde e l i n i havaya kaldırıyor. arasından. Bazı odalarda kafamızı tavana çarpmamak için
Çak yapmak istediğini an lıyorum ve ben de e l i m i kaldırıyorum; eğilerek yürüyoruz.
ama adam o kadar uzun ki b i raz havaya zıplamak zorunda Peki bunlarla ne inşa edeceksin diye soruyorum.
kalıyoru m . Yine de adamın e l i n i ıskalıyorum. Sonra da. " Evet, Denny, "Bana on papel ver. sana söyleyeyim" diyor.
bu Denny. Sorun yok. O b u rada oturuyor" diyor. "Bütün bu aptal taşlarla ne yapmaya çalışıyorsun?" diye
Polis Denny'ye dönüp. "Bak görüyor musun? Herifin hayatını soruyorum.
kurtardım ama beni hatırlamıyor bile" diyor. "Bir yere varmaya çalışmıyorum" diyor Denny. "Önemli olan
Tabii ki . . . bir şey yapıyor olmak; işin kendisi önemli."
"Neredeyse boğuluyord u m ! " diyorum. "Peki n e yapacaksın bütün bu kaya ları?"
Polis, "Demek hatırlıyors u n ! " diyor. Denny, "Yeterince toplayınca karar vereceğ im" diyor.
"Denny'yi sağ sal i m eve getirdiğin için teşekkürler" derken "Peki ne zaman yeterince olacak?"
kapıyı kapatmak için Denny'yi içeri çekiyorum. "Bilmiyorum dostum" diyor Denny. "Sadece geçird iğim gün­
Polis, "Durumun iyi mi Victor? Bir şeye ihtiyacın var mı?" lerin bir işe yaramasını istiyorum . "
diye soruyor. Hayatımızın h e r g ü n ü . örneğin televizyonun önünde yok
Yemek odasına gidip bir parça kağıdın üzerine b i r isim olup gideceğine, diyor Denny, yaşadığımız her g ü n ü bir kaya
yazıyorum. Polise uzatıp, "Bu herifin hayatını cehenneme çevi­ göstersin. Böyle o l s u n istiyormu ş . Elle tutu l u r b i r şey. Sadece
rebil i r misin? Belki birilerini ayarlayıp herifi rekt u m çürüğü bir şey. Her günün sonu n u belirlemek için küçük bir anıt. Otuz
muayenesine gönderebilirs in" diyorum. bir çekmediği her gün için.
Kağıdın üzerinde Sömürge Valisi Majesteleri Charlie'nin "Mezar taşı" doğru ifade değil ama i l k aklıma gelen i .
ismi yazıyor. " B u şekilde belki hayatı m ı n b i r amacı o l u r" diyor Denny.
/sa ne YAPMAZDI? "Hem de uzun sürecek bir şey."
Polis g ü l ü m seyerek. " E l imden geleni yapmaya çalışırım" Taş bağımlıları için on iki basamaklı bir program olması
diyor. lazım diyorum.

194 195
Denny, "Sanki faydası olurmuş gibi konuşuyorsun" diyor.
"Sen kendin en son ne zaman dördüncü basamağınla i l g i l i bir
şey düşündün, o n u söyle."

Otuz

"/\. nnecik ve b u rn u boktan kurtulmayan aptal oğlan b i r sefe­


.r\rinde bir hayvanat bahçesinde durdu. Bu hayvanat bahçesi
öyle meşhurdu ki etrafı metrelerce otoparkla çevri liydi. Arabayla
gidilebilen bir şe h i rdeydi ve önünde, ellerinde paralarıyla içeri
girmek için bekleyen anneler ve çocuklardan oluşan b i r kuyruk
vardı.
Bu olay, polis karakolunda verilen yanlış alarmdan sonra
oldu. Dedektifler tuvaleti kendi başına bulması için çocuğu
b ı raktıklarında ve kaldırımın kenarında park halindeki arabada
onu bekleyen Annecik. "Hayvanları özgürlüklerine kavuşturmama
yardım etmek ister m isin?" soruyord u .
Bu Anneciğin o n u götürmek üzere dördüncü veya beşinci
gelişiydi.

197
196
Daha sonra mahkemeler bu olayı "Kamu Malının Sorumsuzca hakkı olduğunu söyledi. Böylece, sırada kaç kişi bekliyor olur­
Kötüye K u l l a n ı l ması" olarak adlandıracaklard ı . sa olsun sen ve maymunun sıranın en önüne geçersiniz, dedi.
O g ü n Anneciğin yüzü, gözlerinin kenarları aşağıya doğru Ağzını bir yana çarpıtıp diğer ta raftaki burun deliğiyle tüpü
kıvrılan ve kenarlarda biriken deri parçaları yüzünden hep kokladı. sonra da aynısını diğer taraf i ç i n yaptı. Bir eli sürekli
uykuluymuş gibi görünen köpekleri andı rıyordu. burnundayd ı ; dokunuyordu, karıştırıyordu. Burn u n u n ucunu
Dikiz aynasında kendine baktı ve "Lanet olası b i r St. Bernard" çimdikledi. Parlak ojeleri henüz taze olan tırnaklarının altını
dedi. kokladı. Gökyüzüne baktı ve burnundaki bir damla kanı içeri
Bir yerlerden üzerinde Baş Belası yazan beyaz bir tişört çekt i . Bütün güç deli lerde, dedi.
b u l m uştu ve bir süredir hep o tişörtü giyiyordu Tişört yeniydi Çocuğa, yalayıp zarfların üzerine yapıştırması için pul verdi.
ama kollarından birine burnu ndan akan kan damlası bulaşmıştı Kuyruk ağır ilerliyordu ama ni hayet gişelere vardılar ve
bi le. Annecik gişe yetkilisine. "Kağıt mendil alabilir miyim l ütfen?"
Diğer anneler ve çocuklar birbirleriyle konuşuyorlardı. diye sordu. Pullu zarfları pencereden uzattı ve " Lütfen bunları
Kuyrukta uzunca bir süre beklediler. Görünürlerde polis yoktu. posta kutusuna atar mısınız?" dedi.
Ayakta beklerlerken Annecik b i r uçağa i l k binen kişi olmak Hayvanat bahçesinde dem i r çubukların. plastik camların
ve hayva n ı n la birlikte yolculuk etmek istiyorsa n. ikisi n i de aynı ardında. suyla dolu hendeklerin içinde hayvanlar vardı ve çoğu
anda kolaylıkla yapabilirsin, dedi. Havayolları. deli olan lara sere serpe yayı l m ı ş , arka ayağıyla aletini çekiştiriyordu .
hayvanlarını kucakta taşıma izni veriyorm uş. Hükümet böyle "İnanılmaz b i r olay" diye bağırdı Annecik. "Vah ş i b i r hayvana
buyuruyor. barınabileceği güzel, temiz ve emniyetli b i r yer veriyorsu n . onu
Hayatta kalabilmek içi n Anneciğin verdiği bir diğer önemli sağl ı k l ı yiyeceklerle besliyorsun ve karşılığı bu oluyor" dedi.
bilgi. Diğer a n neler çocukları nın kulağına bir şeyler fısıldamak
Sırada beklerken Annecik çocuğa birkaç zarf ve üzerine üzere eğildiler ve diğer hayvan l a ra baksınlar diye çocuklarını
yapıştırmak için adres etiketleri verdi. Sonra da katlayıp zarfın çekiştirerek oradan uzaklaştırdılar.
içine yerleştirmesi için birtakım kuponlar ve mektuplar. Önlerinde d u ra n maym u n la r aletleriyle oynayıp yoğ u n .
"Havayolları şi rketindekileri ara ve 'rahatlatıcı hayvanını' beyaz b i r sıvı fışkırtıyordu. Plastik camın iç tarafına yapışan sıvı,
yanında getirmek istediğini söyle, yeter" dedi. aşağıya doğru aktı. Eskiden kalma atıklarsa kurumuş ve nere­
Havayolları gerçekten de böyle diyordu bu hayvanlar için deyse arkası görünecek kadar şeffaflaşmıştı.
Köpek. maym u n , tavşan olurdu ama hayatta bir kedi olamazdı. "Artık hayatta kalmak için mücadele etmelerine h iç gerek
Hükümet kediyi rahatlatıcı hayvandan saymıyord u . yok; ama şu yaptıklarına bak" dedi Annecik.
Annecik. "Havayolu ş i rketi senden deli olduğu n u ispat· Hayvanları izlemeye devam ederken Annecik oklu kirpile­
!amanı isteyemez Bu. ayrımcılığa girer. Nasıl körlerden kör rin bu işi nasıl yaptığını anlattı. Oklu kirpiler bir tahta parçası
olduğunu ispatlamasını isteyemezsen. aynen öyle" dedi. b u l u p üzerine çıkıyorlardı. Bir cadı. süpürgesine nası l binerse
"Eğer deliysen" diye devam etti. "görü n ü ş ünden veya aynen öyle; üstüne b i n dikleri çubuğa çişlerinin ve salgıladıkları
davran ışlarından sorumlu tutulamazsın." sıvıların kokusu iyice sinene ve yapış yapış olana dek sürtünüp
Kuponlarda. Clover Inn'de fıedava yemek yerine geçer yazıyord u . duruyorlardı. Yeterince koktuktan sonra o tahta çubuğu asla
Annecik. delilerin ve sakatların uçak koltuklarında öncelik bırakmıyorlardı.

198 1 99
Çubuğuna b i n m iş olan oklu kirpiyi izlerken Annecik, " B u pen ı s ı n ı n başı ş i şer, kızın vajinasındaki kaslar büzülür, dedi.
öylesine kurnazca bir mecaz ki" dedi. Seks bittikten so n ra her iki köpek de kilitlenir ve belli bir süre.
Ufaklık. Annecikle b i rl ikte bütün hayvan la r ı serbest çaresiz ve zaval l ı bir halde beklemek zorunda kalır.
bıraktıklarını hayal etti. Kaplanları ve penguenleri ve hepsinin Annecik. bu senaryo n u n , çoğu evl i l i k için de geçerli olduğunu
birbiriyle kavga ettiğin i düşündü. Leoparlarla gergedanların söyledi .
birbirlerini ısırdığını hayal etti . B u fikre bayıldı küçük sikik. O a nd a . ortalıkta görünen son anneler d e çocuklarını
"Bizi hayva nlardan ayıran tek şey" dedi Annecik. "bizim por� hemen oradan uzaklaştırdılar. ikisi yalnız kalınca küçük çocuk
nografimizin olması." Yine semboller. d ed i . B u n u n biz i hayvan­ fısıldayarak bütün bu hayva n l a r ı serbest bırakmak için gerekli
lardan daha iyi m i yoksa kötü mü yaptığından emin değildi. olan a n ahtarları nereden bulacaklarını sord u .
Filler, hortumlarını kullanır. dedi. Annecik. "Hepsi bende" dedi.
Örümcek maymunları kuyruklarını kullanır. Maymu n u n kafes i n i n ö n ünde Annecik elini çantasına soktu
Küçük çocuk tehlikeli b i r şeylerin olmasını istiyordu. ve bir avuç dolusu h a p çıkardı: küçük. yuvarlak, mor renkli
"Mastürbasyon " dedi Annecik. "onların tek kaçış yol u . " haplar. Avuç dolusu hapı çubukların arasından içeriye fırlattı;
B i z gelene kadar öyleydi , diye düşündü çocuk. haplar etrafa saçılıp yuvarlan d ı . Bazı maymunlar bakmak için
Hüzü n l ü ve dalgın hayvanlar. şaşı ayılar ve goriller ve susa­ ağaçlardan aşağtya i n d i .
m urları; hepsin i n kamburu çıkmıştı. Cam gibi küçücük gözleri Çocuk bu defa fısıldamıyordu v e korkulu gözlerle. "Zehir m i ? "
yarı yarıya kapalıydı ve neredeyse nefes almıyorlardı. Küçük diye sordu.
ve yorg u n pençeleri yapış yapıştı. Heps i n i n gözleri kabuk Annecik güldü. "Bu da bir fikir" dedi. "Ama hayır tat l ı m . küçük
bağlamıştı. maymunları o kadar da özgürleştirmek istemiyoruz."
Annecik. yunuslar ve balina lar içinde yüzdükleri havuzun Hapların etrafına toplaşan maymunlar onları yemeye
pürüzsüz kısımlarına sürtünürler. dedi. başlamıştı bile.
Geyikler orgazm olana dek boyn uzlarını çimen lere sürterler. Annecik. "Sakin ol ufaklık" dedi. E l i n i çantasına attı ve beyaz
dedi. tüpü çıkardı. trikloroetan tüpünü. " B u m u?" dedi ve mor haplar­
Tam önleri ndeki Japon Güneş Ayısı kayaların üzerine dışkısını dan birini d i l i n i n üzerine koydu . "Bu sadece bildiğimiz sıradan.
bıraktı. Sonra da gözlerini kapayarak sırtüstü yere yattı. Dışkısını basit LSD" dedi.
güneş ışığında ölüme terk etti. Sonra da trikloroetan tüpünü burun deliklerinden birine
Küçük çocuk fısıldayarak. "Üzücü mü?" diye sord u . soktu. Ya da sokmadı. Belki de h i kaye tamamen farklıydı.
Annecik, "Daha da beter" ded i .
Annecik, b i r filmde oynayan meşhur katil bal i n a n ı n yeni ve
şaşaalı bir havuza alındığını fakat sürekli havuzu kirlettiği n i
anlattı. Bakıcıları utanç içindeydi. D u r u m öyle b i r h a l a l mıştı k i .
artık balinayı serbest bırakman ı n yollarını arıyorlardı .
"Özgürlüğe kavuşmak i ç i n mastürbasyon" d e d i Annecik.
"Michel Foucault buna bayılırdı ."
Kız köpekle oğlan köpek cinsel i l işkiye girdiğinde. oğlan ı n

200 201
" H ey Picasso" diyor dansçı kız ve bacağ ı n ı Denny' n i n önünde
sallıyor.
Bloknottan kafasını bile kaldırmadan Denny pantolonu­
n u n cebinden bir dolar çıkarıp kızın parmaklarının arasına
sıkıştı rıyor. Yan koltukta pembe battaniyeye sarılı bir kaya
duruyor.
Yangın alarmlarıyla dans ettiğimize göre bu dü nyada yanlış
bir şeyler ol uyor. Yangın alarmlan artık asla yangını haber ver­
miyor.
Gerçekten yangın çıkmış olsaydı, kibar sesli biri, "BRK 7 7 3
plaka l ı . B u i c k marka pikap! Farlannız a ç ı k kalmış" diye bir anons
yapardı. Gerçek bir nükleer saldırı olması duru m u nda birileri,
"Austin Letterma n . bardaki telefondan aranıyorsunuz. Austin
Otuz Bir Letterman için telefon var" diye bağırırdı.
Dünya bir inilti veya patlamayla değil de. ihtiyatlı ve zarif bir
anonsla sona erecek: "Bili Rivervale. telefondan aranıyorsunuz.
ikinci hattı alın lütfen." Sonrası. hiçlik.
Dansçı. Denny' n i n parası n ı ayak parmakla rının arasına
sıkıştırarak a l ıyor. Yüzüstü yatıyor. d i rsekleri n i sahnenin
kenarına dayayıp göğüsleri n i sıkıştı rıyor ve " N eye benzediğine
bir bakalım" diyor.
Denny hızlı hızlı bi rkaç çizgi attırıyor ve bloknotu kıza çevi­
riyor.

D
enny kara n l ıkta çoktan sah neye yakın b i r yere oturmu ş,
Kız, " B u ben miyim yani?" diye soruyor.
kucağın daki sarı bloknot a çizim yapıyor. Yanınd aki masada
"Hayır" diyor Denny ve bloknotu kendine çevırıp çizme­
üç buçuk boş b i ra şişesi duruyor . Dansçı kıza bakmıyo r bile.
Düz ye devam ediyor. "Romalıların yaptığı gibi karma üsl upta
siyah saçları olan buğday tenli kız elleri ile dizleri n i n üzerine
sütun çizmeye çalışıyoru m . Şu raya bak!" diyor. karal anmış
çökmüş . Kafasın ı bir sağa bir sola sal layarak saçlarıy la sahney .
i parmağıyla resimdeki bir şeyi göstererek. "Romalıların. Jyonya
dövüyor; kırmızı ışıkta saçları m o r renkte görünüy or. Elleriyle
, üslubunun kıvrımlarıyla Korinth ü s l u b undaki akantos yaprağını
yüzüne yapışan saçları geriye itiyor ve sahnen in kenarın a
doğru birleştirmelerine rağmen yine de aynı orantıyı nasıl da koruya­
emekli yor.
bildiklerini görebiliyor musun?"
Yüksek tonda tekne müzik çalıyor ve köpek havlam aları.
Dansçı kız geçen seferki ziyareti mizde tanıştığımız Cherry
araba alarmla rı. Hitler gençliğ inin haykırış ları da müziğe
m i ks Dai q u i r i ; ama sarı saçlarını siyaha boya m ı ş . Bacağın ı n i ç
yapılmı ş. Kırılan cam ve silah sesleri duyuluyor. Kadınla
rın kısmında i s e küçük, yuvarlak b i r bandaj var.
çığlıklar ı ve itfaiye sirenleri n i n sesi de müziğe eklenmi ş.
Yaklaşıp Denny' n i n omzu n u n üzerinden, "Dostu m " diyorum.
202
203
Denny de, "Dostum" diyor. ne kadar paramız varsa çıkarıp onlara veriyoruz. Niye bu kadar
"Yine kütüphaneye uğramışsın galiba" diyoru m . köle r u h l uyuz biz?" diyorum.
Cherry'ye, "Beninle ilgilenmen iyi olmuş" diyorum. Denny yeni bir sayfaya geçiyor ve başka bir şey çizmeye
Cherry Daiquiri kafasını soldan sağa vantilatör gibi döndü­ koyuluyor.
rüyor. Sonra öne doğru eğiliyor ve siyah saçlarını omuzlarının Kayayı yere indirip oturuyorum.
üzerinden geriye doğru atıyor. "Saçımın rengini de değiştirdim" Ben yoruldum artık, diyorum. Etrafımdaki kadınlar sanki
diyor. Eliyle arkasından b i r tutam saç çekip bana doğru uzatarak sürekli patro n l u k taslıyorlar bana. Önce annem, şimdi de Dr.
iki parmağıyla saçını ovuşturuyor. Marshall. Arada m u t l u kalmak için Nico. Leeza ve Tanya var.
"Artık siyah" diyor. Kendisine tecavüz etmeme bile izin vermeyen Gwen var bir de.
" Böyle daha sağlıklı olacağını düşündüm" diyor. "Sen cilt Hepsi sadece kendini düşün üyor. Hepsi erkekleri modası geçmiş
kanserine en çok sarışınların yakalandığını söylemişt i n . " yaratıklar olarak görüyor. Yararsız olduğumuzu düşünüyorlar.
B u arada ben d e bira şişelerini sallayıp dolu olanı b u lmaya Sanki biz bir seks ilavesinden ibaretiz.
çalışıyorum ve Denny'ye bakıyorum. Sadece ereksiyon için kullandıkları yaşam destek ünitesiyiz.
Denny çizmeye devam ediyor. Bizi dinlemiyor bile; sanki Ya da sadece b i r cüzdan.
b u rada deği ı . Bundan sonra. diyoru m , ben buna alet olmayacağım.
Sütun başlıklarının Korinth ve Toskana karışımı üslupla süs­ Greve gidiyorum.
lenmesi ... Bazı insanları kütüphaneye raporla a l maları lazım. Bundan sonra kadı n l a r kendi kapılarını kendileri açsınlar.
Ciddiyim. Mimari kitaplar Denny'ye göre pornografi. Evet, önce Kendi yemeklerinin parası n ı kendileri ödesinler.
birkaç kaya. Sonra yelpaze şeklinde kemer süsü yapma sanatı. Kimsenin ağı r kanepesi n i taşımayacağım artık; bitti.
Söylemeye çalıştığım şey şu: Burası Amerika. Otuz bir çekmekle Sıkışmış kavanoz kapaklarını açma faslı da bitti.
başlarsınız. grup sekse kadar ilerlersiniz. önce biraz ot içersiniz. Ve bir daha asla hiçbir klozet kapağ ı n ı kaldırmayacağım.
sonra eroine terfi edersiniz. Kültürümüz böyle; daha büyük, Lanet ols u n , bundan sonra bütün klozet kapaklarına
daha iyi, daha güçlü, daha hızlı. Anahtar kelime: ilerleme. işeyeceğim.
Amerika'da, eğer bağı mlılığınız da her zaman yeni lik ve iler­ iki parmağım la garson kıza uluslararası işaret d i l i nde iki tane
leme göstermiyorsa, bitmişsiniz demektir. diyorum. İki bira daha, lütfen.
Cherry'ye dönüp kafamı işaret ediyorum. Sonra da parmağımı "Bekleyel l m ve kadınların bensiz neler yapabileceği ni göre­
ona doğru uzatıyorum. Göz kırpıyorum ve "Akıllı kız" diyorum. l i m . Küçük dişi d ü nyaların ı n gelişiminin durmasına şahit olalım"
Ayaklarından birini kafasına değdirmeye çalışıyor ve "İnsan diyorum.
her zaman çok dikkatli olam ıyor" diyor. Şeyi hala tıraşlı, teni de ısınmış bira Denny'nin ağzı, dişleri ve dudak kremi kokuyor;
çilli pembe. Ayak tırnaklarına güm üşrengi oje sürmüş. Müzik b u , şu anda bu b i rayı içmeye ne denli ihtiyacım olduğunu gös­
değişiyor. makineli tüfek atışları, sonra düşen bombaların ıslık teriyor.
sesleri duyul uyor ve Cherry, "Mola zamanı" diyor. Perdenin "Ve gerçekten" diyorum, "eğer batan bir gemideysem, can­
aralığını bulup sahnenin arkasına geçiyor. kurtaran sanda l ı na da en önce ben bineceğim."
" H a l i mize bak dostum" diyorum. İçinde bira olan şişeyi bulu­ Kadınlara i h t i yacımız yok. D ü nyada seks yapabileceğimiz bir
yorum ama bira ı l ı k. "Kadınların tek yaptığı şey soyunmak ve biz, sürü başka şey var; bir sekskolik toplantısına gidip not almak

204 205
yeterli . M ikrodalgada ısıtılan kavun var. Çim biçme makinele­
ri n i n tam pantolon ağı hizasına gelen titreyen tutamaçları var.
Elektrik süpürgeleri ve kuru fasulye doldurulmuş torbalar var.
İnternet siteleri var. Netteki sohbet odalarında on altı yaşında
kız n u marası yapan seks müptelaları var. Gerçekten d e en seksi
siber bebekler aslında yaşlı. FBI emeklileri.
Lütfen. bana bu dü nyada olduğu gibi görünen bir tek şey
söyle.
Denny'ye, "Kadınlar eşit h a k falan istemezler. Bastırıldıkları
zaman daha fazla güçleri oluyor çünkü. Erkekler onların büyük
s u i kastçı düşmanları olsun istiyorlar. Varlıkları n ı n temeli buna
dayanıyor" diyorum.
Denny bana bakmak için baykuş gibi sadece kafasını çeviri­ Otuz İki
yor; gözleri kaşları n ı n altında büzüşmüş. "Dostum sen zıvanadan
çıkıyorsun" diyor.
"Hayır. ben ciddiyim" diyorum.
Vibratörü icat eden herifi bulsam öldürürdüm. diyorum
Gerçekten öldürürüm
Müzik değişiyor ve hava saldırısı sireni başlıyor. Sonra şeffaf
bir baby doll'ün içinde pespembe parıldayan yeni dansçı kız
çıkıyor sahneye. Üstündeki şey öyle şeffaf ki göğüsleri ve şeyi
neredeyse olduğu gibi görünüyor.
Askı larından birini omzundan düşürüyor. işaretparmağını
kızın
ervisten gönder ilen çekici geldiği nde, ön büroda ki
S
emiyor. Diğer omzundaki askı da düşüyor ve üzerindeki çamaşırı
, " H i ç merak etme,
sadece göğüsleri tutuyor. dışarı çıkmas ı gerekecek; bu yüzden
Denny'yle b i r l i kte kızı izliyoruz ve çamaşır yere düşüyor. masana göz kulak olurum " diyoru m.
ının
Bugün St. Anthon y's'in önünde otobüs ten i n i nce arabas
lastikle rin
i k i lastiğin in de patlam ış olduğu nu görd üm. Arka
e d u ruyor derken kendim i sürekli kızın
ikisi de jantları n üstünd
gözlerin i n içine bakmay a zorladı m.
bula­
Güvenl ik kamera s ı . öğle yemeğ inde farklı tonlard aki gri
maçları yiyen yaşlı kadınlar ı gösteriyor.
r ve
D a h i l i dinlem e cihazın ın düğme si bir n u marada duruyo
le, bir yerlerd e akan suyun sesini duyabi liyor­
asansö r müziğiy
s u n uz.

207
206
Monitörde hobi odası görü l üyor; boş. On saniye geçiyor. uğultusu var. İkide tekrar annemin sesini duyuyorum. "Şu eski

Sonra dinlenme salonu görünüyor; televizyon kapa l ı . On saniye deyişi bilirsin: Geçmişini hatırlamayanlar o n u tekrarlamaya

sonra mani.tör kütüphaneyi gösteriyor ve annemi tekerlekli san­ mahkGmdur... Ama ben geçmişini hatırlaya11ları11 daha da beter
dalyesiyle gezdiren Paige görünüyor; hırpalanmış eski kitapların durumda olduklarını düşün üyorum" diyor.

dizili olduğu rafların önündeler. Paige, "Geçmişini hatırlaya n lar h i kayeyi daha da karman çor­

Sesleri ni duyana dek dahili dinleme cihazın 111 düğmesini man bir hale getirirler" diyor.

çeviriyorum ve altı n u marada bul uyorum onları. Monitör ikisini bir koridorda yürürken gösteriyor; anne­

"Her şeyden kuşku duymamak, her şeye karşı m ü cadele min kucağında açık duran bir kitap var. Siyah beyaz ekranda

etmemek için gereken cesareti kendimde bulabilmiş olmayı çok gördüğüm kadarıyla bile bunun annemin günlüğü olduğunu

isterdim" diyor annem. Uzanıp bir kitabın sırtına dokunuyor ve kolaylıkla söyleyebilirim. Annem gülümseyerek g ü n l üğü okuyor.

"Bir kere olsun 'işte vıı. Bu yeterince iyi. Çünkü o n u ben seçtim' Tekerlekli sandalyeyi iten Paige'i görebilmek için dönüp

diyebilmiş olmayı çok isterdi m " diyor. kafasını kaldırıyor ve "Bence geçmiş i n i hatırlayanlar geçmişleri

Kitabı alıyor, kapağına bakıyor ve aynen yerine sokuyor tarafından etkisiz hale getirilirler" diyor

kitabı. kafasını sal layarak. Sandelyeyi iten Paige, "Peki bu nasıl: Geçm işini u nutabilen­

Annemin hoparlördeki boğuk ve hışırtılı sesi. "Doktor olma­ ler hepimizden daha ileridedir'" diyor.

ya nasıl karar verdin?" diye soruyor. Sesleri tekrar kesi l iyor.


Paige omuz s i l kiyor. "İnsanın gençliğini b i r şeyle takas etme- üç n u m arada biri horl uyor. On n umarada bir sallanan san­

si gerekiyor. . . " dalyenin gıcırtısı var.


·

Monitör St. Anthony's' in arkasındaki boş yükleme yerini Monitör ön taraftaki park yerinde bir kağıda imza atan kızı

gösteriyor. gösteriyor.

Annemin hoparlörden gelen sesi. "Tamam da, nasıl karar Ben Paige'i tekrar bulana kadar. ön büro görevlisi kız geri

verdin?" diyor. dönmüş olacak ve tekerleklerin i n sağlam olduğunu söyleyecek.

Paige'in sesi. "Bilmiyorum. B i r gün kalktım ve doktor olmak Yine bana yan yan bakacak.

istediğime karar verdim . . . " diyor ve cihaz başka bir odadaki ses­ İsa ne YAPMAZDI?
leri iletmeye başlıyor. Anlaşılan göt ü n teki lastiklerin havasını boşaltmış, diyecek.

Monitör ön taraftaki park yerini gösteriyor. Çekici park etmiş;


şoför mavi bir arabanın yanında dizlerinin üzerine çökmüş. ön
büro görevl isi kız kollarını göğsünde kavuşturmuş, bir kenarda
duruyor.
Dah i l i dinleme cihazının düğmesini s ı rayla n umaralarda gez­
dirip sesleri d i n l iyorum.
Monitör, kulağımı hoparlöre dayamış vaziyette beni göste­
riyor.
Beş n umarada daktiloyla yazı yazan birinin çıkardığı t· uş
sesleri duyul uyor. Sekiz n umarada bir saç kurutma makinesinin

209
208
her şeyi Paige Marshall'dan önceki h a l i ne döndürmeye çalışan
benim. Bir dönemden uyanış. Hayatı m ı n birkaç hafta öncesine
kadarki akışını yakalamaya çalışıyorum. Yetersizliğim peka l a
yeterl i oluyordu bana.
Leeza ' n ı n fırça gibi saçlarına, "Ta t l ı biri olmaya başlasaydı m ,
b u n u bana söylerd i n , değil m i ? " diye soruyorum.
Kalçalarını kendime doğru çekiyorum ve "Doğru söyle" diyo­
rum .
Leeza'ya ritmik olarak vuruyorum ve "Yumuşadığımı düşün­
müyors u n , değil mi?" diye soruyorum.
Boşalmamak iç i n uçak kazalarını ve boka bastığ ı m ı
d ü ş ü n üyorum.
Otuz Ü ç Aletim yanıyor; trafik kaza larında çekil m i ş polis fotoğraflarını
ve yakından ateş e d i l d i ğ i n de açı l a n kurş u n yaraları n ı
düşün üyorum. Herhangi b i r şey h i ssetmektense. pompalamaya
devam ediyorum.
Aletimi pompalıyorum; hislerin yerini dolduruyorum. insan
seksko l i k olunca, bu elbette aynı anlama gelebiliyor.
Sonuna kadar dayıyorum ve kollarımı bedenine doluyo­
rum. En dibine kadar zorluyorum ve koltukaltlarından uzanıp,
sertleşmiş göğüs uçlarını parmaklarımla çimdikliyorum.
Koyu kahverengi gölgesi, açık kahverengi tuvalet kağıdı

Ç arşambaları, N ico demek.


Cumaları, Tanya demek.
kutusuna düşen Leeza. "Yavaş ol" diyor. "Ne ispatlamaya
çalışıyorsun sen?"
H i ssiz bir bok olduğum u .
Pazarları, Leeza demek ve o n u şeh i r ku l ü b ü n ü n park yerin­ Aslında u m u rsamadığı m ı .
de yaka l ıyorum. Sekskolikler toplantısı n ı n yapıldığı odanın iki İsa rıe YAPMAZDJ?
yanındaki odada, kapıcın ı n dolabında, kirli su dolu bir kovanın Üç saat l i k izin kağıdı olan Leeza tuvalet kağıdı kutusuna
içinde duran paspasın yanında sperm heba ediyoruz. Leeza yapışıp kuru kuru öksürüyor. Ellerimle karın kasları n ı n kas ı l ı ş ı n ı
t uvalet kağıdı kutularının üzerine eğiliyor; götünü ayırıp öyle bir ve parmaklar ı m ı n arasında dalgala n ı ş ı n ı hissediyorum. Alt
sokuyorum ki her gidiş gelişimde kafasını katla n m ı ş yer bezle­ karın duvarındaki pubococcygeus kasları. yani kısaca PC kasları
rinin durduğu rafa çarpıyor. B i raz n i kotin almak için Leeza'nın kasıldığında aletimin üzerine binen kavrayıcı ağırlık i n a n ı l maz.
sırtındaki teri yalıyorum. Ayrıca bakınız: Grafenberg Noktası.
işte, bu benim aşina olduğum hayat. Yere önce gazete kağıdı Ayrıca bakınız: Tanrıça Noktası.
sermek isteyeceğiniz t ü rden sert ve kirli seks. B u , hayatımdaki Ayrıca bakınız: Tantrik Kutsal Nokta.

210 211
Ayrıca bakınız: Taocu Siyah İnci. Yatak h i kayeleri.
Leeza avuç içlerini duvara dayıyor ve kendi n i bana doğru B i r ağırlığın vücudunuza bastırdığı n ı , kafanızı ve kollarınızı
itiyor. kanepenin yastıklarına iyice gömdüğünü hayal edin. Kaseti
Aynı yer için kullanılan bu isimler, gerçek şey yerine geçen kulakl ı ktan d i n l iyorsanız, uykuya dalma ihtimal i n e karş ı l ık
bütün bu semboller. Feminist Sağlık Koruma Merkezleri a l t ı n ıza b i r havlu sermeyi unutmayın.
buna idrar yolu tamponu diyor. On yedinci yüzyılda yaşamış Kayıtlı seanslardan birinde Mary Todd Lincoln'ün adı geçiyor.
Hollandalı anatomi bilgini Regnier de Graaf, bu sertleşebilir H i ç şansı yok. Çok çirkin.
doku, s i n i r ve bezler topl u l uğuna dişi prostatı adı nı vermiş. Ayrıca bakınız: Wallis Simspon seansı.
Bütün bu isimler, vajinanın ön duvarından h i ssedebileceğiniz Ayrıca bakınız: Martha Ray seansı.
iki santimlik idrar yolu için söylen miş. Vaj inanın ön duvarı için. Ş i m d i sıra Bronte kardeşlerde. Gerçek kadınlardan bahsetmi­
Bazıları da bu noktaya mesane boynu diyor. yoruz; hepsi b i rer sembol. isim leri de deniz kabukları kadar boş.
Herkes bu fasulye şeklindeki bölgeye bir isim koymak istiyor. Ama bu boş kabukların içini istediğiniz gibi doldurabilirsiniz:
Kendi bayrağını dikmek istiyor. Kendi sembol i n i . mesela antika stereotipler ve klişelerle; peynir gibi bembeyaz
Boşalmamak için , i l k y ı l aldığımız anatomi dersini ve kli- tenleri kalçaya konan yastıklarla, tokalı ayakkabılarla, içine çem­
torisin her biri işaretparmağı uzunluğunda olan iki bacağını ber geçirilen eteklerle donatabi l i rsiniz. üzerindeki balinalı korse
birbirinden ayırışımızı göz ü m ü n önüne getiriyor u m . Corpus ve tığ işi saç filesi hariç çırılçıplak olan ve canı sıkılan Emily,
cavernosa'yı, yani penisin içindeki silindir şekilli sertleşen iki C harlotte ve Anne Bronte, kavurucu bir öğleden sonra, salon­
dokuyu birbirinden ayırdığımızı gözümde canlandırıyorum. daki at kılından dokunmuş kanepenin üzerine uza n m ı ş. Seks
Yumurtalıkları keseriz. Testisleri çıkarırız. Bütün sinirleri kesme­ sembolleri. Gerisini siz doldurun: pozisyonlar. masalar, pompa
yi ve çıkarıp b i r kenara koymayı öğreniriz. Kadavralar formalin, orga n ı . Kendinizi h i kayeye Heathcliff veya Bay Rochester olarak
formaldehit kokar. Yeni arabalardaki koku. sokun. Sadece teybi açın ve rahatlayın.
Kadavralarla ilgili şeyler düşündüğünüz sürece, h i ç b i r yere Sanki geçmişi hayal etmek mümkünmüş gibi. Geçm i ş , gele­
varmadan hatuna saatlerce binebilirsiniz. cek, diğer gezegenlerdeki hayat: her şey bildiğimiz hayatın b i r
Bütün ömrünüzü, hatunun teni d ı ş ı nda hiçbir şey h issetme­ uzantısı, bir yansıması aslı nda.
den geçirebilirsiniz. Seksko l i k hatunların büyüsü budur işte. Odama kapa n m ı ş vaziyetteyim ve bu arada Denny gelip
insan bağıml ıysa, sarhoş ya da kafası iyi olmak veya acıkmak gidiyor.
dışında hiçbir şey h i ssetmez. Yine de, bu hisleri üzüntü, öfke, Sanki yaptığım masum bir hataymışçasına, kendimi telefon
korku, endişe, hayal kırıklığı ve depresyon gibi diğer h islerle rehberindeki Marshall'lara bakarken yakalıyorum. Adı l istede
kıyaslayınca, herhangi bir bağı m l ı l ı k artık gözünüze o denl i kötü yok. Bazı geceler işten çıkınca St. Anthony's'in önünden geçen
görünmez. A ksine, çok makul b i r seçenek gibi görünür. otobüse biniyorum. H içbir zaman pencerelerde olmuyor. Hızla
Pazartesi günü işten sonra eve gelip annemin terapi seans­ geçerken otoparktaki arabaların hangisinin onun olduğunu da
ları sırasında kaydetm i ş olduğu kasetleri dinliyorum. Burada iki seçemiyorum; bu yüzden i n miyorum.
bin yıllık kadınlar bir rafta d uruyor. Annemin sesi aynen benim insem lastiklerin i m i patlatırım yoksa bir aşk mektubu mu
küçüklüğümdeki gibi ciddi ve derin. bırakırım, bilemiyorum.
Bilinçaltının genelevi. Denny gelip gidiyor ve her gün evdeki kayalar azalıyor. Eğer

212 213
birini her g ü n görmezsen iz, değiştiğini fark edersiniz. üst kat­ Dua etmekle dırdır etmenin arasındaki ince çizg i .
taki pencereden Denny'nin büyük kayaları yuvarlayarak bir el S a l ı gecesi telesekreterdeki ses. annemi St. Anthony's'i n
arabası n a yükleyişi n i izliyoru m . Gün geçtikçe Denny'n i n eski üçüncü katına, yani insanların ölm eye gittiği kata taşımak için
ekose gömleğin i n içinde daha iri göründüğünü fark ediyorum. izn i m i istiyor. llk düşündüğüm şey, b u n un Dr. Marshall'ın sesi
Yüzü bronzlaşıyor. göğsü ve omuzları eskiden sarkık d u ran olmadığı.
gömleğin i ç i n i iyice dolduruyor. Dev gibi görünmüyor ama yine Telesekretere avazım çıktığı kadar bağırıyorum, elbette d iyo­
de eski Denny'ye göre çok i r i . rum. O çatlak orospuyu üst kata taşıyın. Rahat etmesini de
Denny'yi pencereden izlerken, ben bir kayayım. B e n bir sağlayın: ama benden astronomik ücretler ödememi bekleme­
adayım. yin. Beslenme tüpleri veya respi ratörlere verecek param yok.
"Yard ıma iht iyacın var mı?" diye aşağıya sesleniyo ru m . Daha nazik davranabilird i m ; ama yönet i c i n i n benimle o sakin
Kaldırımda Denny etrafına bakın ıyor; kucağındaki kayayı sakin konuşması, sesindeki o huzur yok mu? Hele hele benim
göğsüne dayamış. nazik biri olduğumu sanması yok m u ?
"Yukarıdayım" diyorum. "Yardım etmemi ister misin?" Telesekreterdeki yumuşak k a d ı n sesine, Bayan Manc i n i
Denny kayayı el arabasına koyuyor ve omuz s i lkiyor. Kafasını geberip gidene kadar beni b i r d a h a aramamasını söylüyorum.
sallıyor ve b i r e l i n i gözüne siper edip bana bakıyor. "Yardıma Para ıçın d ilenmediğim sürece, i ns a n l a r ı n bana
ihtiyacım yok" diyor. "Ama istersen yard ı m edeb i l i rs i n . " acımasındansa benden nefret etmesini tercih ederi m .
Boş versene. Bunu duymak beni s i nirlendirmiyor. Üzmüyor da. Bütün
Ben ihtiyaç duyulmak istiyorum . h i ssettiğim azgınlıktan başka bir şey değil.
Benim birisinin hayatında vazgeçi lmez ol maya i h tiyacım var. Ve Çarşambaları Nice demek.
Bütün boş vakt i m i , egomu ve dikkatimi yiyip bitirecek birine Kadınlar tuvaletinde N ico'nun yumruk gibi kasık kemiği
ihtiyacım var. Bana bağım l ı birine. Karşılıklı bağımlılığa. burn u m u eziyor. Şeyini yukarı aşağı oynatarak yüzüme s i l i p ,
Ayrıca bakınız: Paige Marshall. bulaştırıyor. i k i saat boyunca. parmaklarını kafa m ı n arkasına
Aynen bir uyuşturucu n u n , aynı anda hem iyi hem de kötü yerleşt i ri p yüzümü şeyine dayıyor ve neredeyse yuttuğum
olması g i b i . kıllardan boğulacak hale geliyoru m .
Yemek yemezs i n . Uyumazsı n . Leeza'yı yem e n i n , yemek N ico'nun vajinasındaki dudakların i ç kısmını yalarken, Dr.
yemekle ilgisi yok. Sarah Bernhardt'la yatars ın ama gerçekte Marsha l l ' ı n kulağının kıvrımlarını yalıyormuşum gibi hissedi­
yattığın falan yoktur. yorum. Burnumdan nefes a l ı p verirken, d i l i m i özgürlüğe doğru
Seksüel bağımlılığın büyüsü kendi n i asla aç, yorg u n , sıkılmış uzatıyorum.
veya yalnız h issetmemekted ir. Perşembe günü önce Virginia Woolf oluyor. Sonra Anais
Yeni kartlar yemek masasında birikmiş. Biris i n i n kahramanı N i n . Ve sabah o l u p da 1 734 y ı l ı n daki işime gitmeden evvel
olduğuna inanmak isteyen yabancıların yolladığı çekler ve iyJ Sacajawea'yla bir seans yapacak kadar vakti m bile kalıyor.
di lekler yığ ı l m ı ş . B i risinin kend i ne ihtiyacı olduğunu düşünen Aralarda da geçmişi m i bir deftere not ediyorum. Yani dör­
yabancılar. Kad ı n ı n biri benim için dua zinciri başlattığını yazmış düncü basamak ödev i m i yapıyoru m ; korkusuz ve eksiksiz ahlaki
Ruhani b i r piramit biçimi. Sanki Tanrı'ya karşı gelebileceklermiş kayıtlarımı tutuyorum .
gibi. Sanki ona zorbal ı k edebileceklermiş gibi. Cumaları, Tanya demek.

214 215
Cuma günü artık annemin evinde h i ç kaya kalmamıştı. Ellerimi duvara dayayıp öne doğru eğiliyorum ve dizlerimi
Tanya eve geliyor ve Tanya, anal seks demektir. hafifçe kırıyorum. Tanya·ya, "Yavaş ol" diyorum. "Çim biçme
Göt becermenin büyüsü, hatun u n her seferinde b i r bakire makinesi çalıştırmıyorsun."
kadar dar olmasıdır. Ve Tanya oyuncaklar getirir. Boncuklar, Altımda diz çökmüş olan Tanya hala yerde duran kaygan ve
çubuklar. sondalar; hepsi çamaşır suyu kokar ve Tanya bu pis kokulu toplara bakıyor ve "Ah zavallı" diyor. Kırmızı plastik­
oyuncakları a rabası n ı n baga j ında duran siyah deri bir çantanın ten topların dizili olduğu ipi bana gösteriyor ve "On tane olması
içinde oraya b u raya taşıyıp durur. Tanya bir yandan ağzıyla ve gerekiyordu" diyor.
tek eliyle aletim üzerinde çalışırken. b i r yandan da, uzun bir ipe Sadece sekiz top var ve ipin epey bir bölümü de boş gibi.
dizili olan, yağl ı , kırmızı plastikten topların ilkini kıç deliğime Kıçım o kadar çok acıyor ki parmaklarımla deliği yoklayıp,
sokmak için çabalıyor. sonra da kan var mı diye elime bakıyor u m . Can ı m ı n bu denli
Gözlerim kapa l ı , rahatlamaya ça l ışıyorum. yandığını düşünürsek, etraf kan gölüne dönmüş olmalıydı.
Nefes al. Sonra ver. Dişlerimi s ı kıyorum ve "Bu çok eğlenceliyd i , öyle değil mi?"
Maymunu ve kestaneleri düşün. diyorum.
Yavaş ve düzenli olarak nefes al, sonra ver. Tanya, "İzin kağıdımı imzalaman gerekiyor ki hapishane­
i l k topu döndüren Tanya'ya, "Zava l l ı görünseydim, bana söy­ ye geri dönebileyim" diyor. Topların dizili olduğu ipi siyah
lerdin, değil mi?" diyorum. çantasına tıkıyor ve "Acile gitmen gerekebilir" diyor.
Ve ilk top içeri kaçıyor. Ayrıca bakınız: Kolon sıkışması.
" U m u rumda o l madığını söylediğim zaman insanlar neden Ayrıca bakınız: Bağırsak düğümlenmesi.
bana inanm ıyorlar?" diyorum. Ayrıca bakınız: Kramp, ateş, septik şok, kalp krizi.
Ve ikinci top da içeri kaçıyor. En son beş gün önce yemek yemeyi isteyecek kadar
"Aslında hiçbir şey benim u murumda değil" diyorum. acıkmıştım. Yorgun değ i l i m. Endişe l i . kızgın. korkmuş veya
Bir top daha gi riyor içeri. susamış da deği l i m . Odada kötü bir koku var m ı yok m u söyle­
"Bir daha beni incitmelerine izin vermeyeceğim" diyorum. yemem. Sadece bugünün gün lerden cuma olduğunu biliyorum;
Bu defa da başka bir şey kaçıyor içime. çünkü Tanya burada.
Aletimi em meye devam eden Tanya sallanan ipi bileğine Paige ve d i ş ipi. Tanya ve oyuncakları. Gwen ve emn iyet keli­
doluyor ve çekiyor. mesi. Bütün bu kad ınlar beni b i r ipe bağlamışlar ve çekiştirip
Bağırsaklarınızı söken b i r kadın düşünün. duruyorlar.
Ayrıca bakınız: Ölüm döşeğindeki annem. "Hayır, gerek yok" diyorum ve formda kefil yazan bölümün
Ayrıca bakınız: Dr. Paige Marshall. altına imzamı atıyorum . "Gerçekte n . sorun yok. İçeride bir şey
Tanya ipi tekrar çekiyor ve boşalıyorum; beyaz askerler yüzü­ kalmış gibi hissetmiyorum" diyorum.
nün yanından yatak odasının duvar kağıtlarına fışkırıyor. Tanya Tanya formu alıyor ve "Buna inanamıyorum" diyor.
ipi bir kez daha çekiyor ve aletim kuru kuru öksürmeye başlıyor. İşin kom i k olan tarafı ise, bundan benim bile hala emin
Orgazm devam ederken, "Lanet olsun. Bunu harbiden his­ olamamam.
settim" diyorum.
İsa 11e YAPMAZDI?

2 16 217
gibi davranabilirdim . Diğer çocuklar nasıl "evcilik" oynuyorsa.
ben de aynı şekilde. her gün eviyle işi arasında gidip gelen aile
babasını oynayabi l i rd i m .
iş ç ı k ı ş ı g i d i p Denny'yi eskiden Menningtown Kasaba
Evleri'nin olduğu boş blokta ziyaret ediyoru m . Harçla kayaları
üst üste yapıştı rarak neredeyse bir duvar örmüş. "Hey!" diyo­
rum.
Denny. "Dostum" diyor.
"Annen nasıl?" diye soruyor.
ilgilenmiyorum. diyorum.
Denny en üst s ı radaki taşların üzer.ine e l i ndeki malayla
k u m l u , gri bir ça m u r katmanı sü rüyor. Malanın sivri çe l i k ucuyla
Otuz Dört
harcı ve çamuru düzeltiyor. Bir çubuk yardım ıyla da. koymuş
olduğu kayaların arasındaki birleşim noktalarını düzeltiyor.
Elma ağacının altında b i r kız oturuyor ve pek de uzakta
olmadığı için . onun striptiz kulübünden tanıdığımız Cherry
Daiquiri olduğunu çıkartıyorum. Altına bir battaniye sermiş.
kahverengi bir market poşetinden beyaz hazır yemek kutuları
çıkarıyor ve kutuları tek tek açıyor.
Denny taze harcın üzerine taşları yerleştirmeye başlıyor.
"Ne inşa ediyorsun?" diye soruyoru m .
Denny omuz s i lkiyor. Kare, kahverengi b i r kayayı döndüre­

N
e kasko var, ne de ehliye tim; ama annem in rek harcın içine iyice yerleştiriyor. Malayla kayaların arasındaki
eski araba sını
çekerek çalışt ırmas ı için bir taksi çağırd yarıkları dolduruyor. Bebeklerini bir araya getirip dev bir şey
ı m . Radyo da
trafiği n nerele rde yoğun olduğ undan bahse inşa ediyor.
diliyor ; kestirm e
yolda iki araba çarpış mış, havaa lanı otoyo Bunu önce kağıt üzerinde inşa etmen gerekmiyor m u . diye
lunda b i r t ı r arıza
yapm ış. Benzin depos unu doldu rdukta n sonra soruyoru m . Bi r planın olması gerekmiyor m u ? Alman gereken
bir kaza bulup
kuyruğa giriyo ru m . Kendi m i b i r şeyin parça izinler ve geçirmen gereken teftişler var. Birtakım ücretler öde­
sı gibi hissed ebil­
mek için.
men gerekiyor. Bilmen gereken yapı yönetmelikleri var.
Trafikte oturu rken kalbim norma l hızda atacak
tır. Yalnız Denny, "Nasıl yani?" diyor.
değili m. Burad a kapana kıs ı l m ı ş vaziyette
bekle rken, evine . Kayaları ayaklarıyla itip en uygun olanı b u l uyor ve yerine
karısın a ve çocuk larına gitmeye çalışa n sırada
n bir insan olabi­ yerleştiriyor. Resi m yapmak için izin alman gerekmiyor. diyo­
'.
li d i m . Hayat ım bir sonra ki felake ti beklem ekten
. öte bir şeymi ş r u m . Kitap yazmak için önce planı işlemden geçirmen gerekmi­
gıbı numar a yapab ilirdim . Nası l işe yaran acağın
ı biliyo rmuşu m yor. Bunun yol açabileceğinden çok daha fazla zarar veren kitap-

218
219
in."
!ar var. Ş i i rlerin teftişten geçmesi gerekmiyor. ifade özgürlüğü "Annen i ziyaret e git" diyor. "Sonra gelip yardım eders
diyoru m .
diye bir şey var. D u nsboro kolonis indeki herkes in s a n a selamı var.
olan
Denny. "Çocuk doğurmak için izin alman gerekmiyor. Öyleyse Denny, "Bana yalan söylem e dostum . Morale i h tiyacı
kişi ben değilim" d iyor.
niye ev yapmak i ç i n izin alman gereksin ki?" diye soruyor.
"Peki ya t e h l i ke l i ve çirkin b i r ev yaparsan?" diye soruyorum.
Denny, "Peki ya tehlikeli ve göt gibi bir evlat yetiştirirsen?"
diyor.
Yumruğumu kaldırıp, "Dost u m , umarım beni kastetmiyorsun­
dur" diyorum.
Denny, çimenlerin üzerinde oturan Cherry Da i q u i ri'ye bakıp,
"Onun adı Beth" diyor.
"Şehrin senin anayasa değiş i kliğiyle ilgili mantığını kabul
edeceğini aklından bile geçirme" diyorum.
"Ve o senin düşündüğün kadar çekici bir hatun değil" diye
ekliyorum.
Denny tişörtünün ucuyla yüzündeki teri siliyor. Karnındaki
kasların zırh gibi olduğunu fark ediyorum. "Gidip onu görmeli­
sin" diyor.
Onu b u radan da görebiliyorum.
"Anneni kastetmiştim" diyor.
Artık beni tanımıyor bile. Özleyeceği n i de sanmam.
"Onun için değil" diyor Denny. "Bunu kendin için yapmalısın."
Kasları n ı n kasıldığı yerlerde gölgeler oynaşıyor. Kolları, terli
tişörtünün kollarını geriyor. Bir zamanlar kemik torbası gibi
görünen kolları kocaman olmuş. Büzüşük omuzları genişlemiş.
Ördüğü her s ı ra için kaya ları daha da yukarı ka ldırması gereki­
yor. Ve her sıra için de daha güçlü olması gerekiyor. "Çin yemeği
yemek ister misin?" diye soruyor. " B i raz bitik görünüyorsun."
Art ı k bu Beth denen kızla m ı oturuyorsun, diye soruyorum.
Kızı hamile falan mı bıraktı n . diyorum.
İki eliyle büyük, gri bir kayayı bel hizasına kadar kaldırıyor
ve omuz s i lkiyor. Bir ay önce bu kayayı ikimiz b i rlikte zor
kaldırıyorduk.
ihtiyacın varsa annemin eski arabası çalışır durumda, diyo­
rum.
221
220
"Merhaba. Ben Dr. Marshall" diyor. "Victor Mancini'yle
görüşmem gerekiyor. Lütfen Bay Mancin i'ye annesinin
günlüğünde yazan doğum kliniklerinden bazılarını aradığımı ve
heps i n i n meşru olduğunu söyler m i s i n iz? Doktorlar bile gerçek.
İşin en garip yanı ise. kendilerine !da Mancini'yi sorduğumda
hepsinin keyfinin kaçmış olması."
"Bayan Manc i n i ' n i n fantezilerinin ötesinde bir durum var
gibi görün üyor" diyor.
Arkadan b i r ses, "Paige?" diyor.
Bir erkek sesi.
"Dinleyin" diyor Paige. "Kocam geldi. Lütfen Victor Mancini
beni en kısa zamanda St. Anthony's Bakım Merkezi'nde ziyaret
Otuz Beş etsin."
Adam, "Paige? Neler yapıyorsu n sen? Neden fısı ldayarak
konuşuyorsun . . . " d iyor.
Ve konuşma kesiliyor.

A
nnem in telesekreterindeki mesajları ileriye sararken. yine
aynı yumuşak ve anlayışlı ses. "Durumu kötüleşiyor. .. "
.
diy?r. "Kritik . . . " diyor. "Anneniz . . . . diyor. "Müdahale . . . " diyor.
ileri sardırma düğmesine basmaya devam ediyoru m .
B u gece için hala rafta beni bekleyen Colleen Moore var; her
kim idiyse. Constance Lloyd var; her kimse. Judy Garland var.
Eva Braun var. Geriye kes i n l i kle sadece vasatlar kalmış.
Telesekreterdeki ses duruyor ve başlıyor.
" . . . a n ne s i n i n günlüğünde yazan doğum k l i n i klerinden
bazılarını aradığımı..."
Paige Marshal l ' ı n sesi.
Geri sardırıyorum.

222 223
kaşları çatık bir yüz biçimine sokun; işte kız bana aynen öyle
bakıyor.
"Anneniz tabii ki hala bizimle" diyor.
"Yanlış anlamayın ama olmamasını dilerdim" diyorum.
Yüzü, bir san iye boyunca, ne kadar üzgün olduğunu unu-
tuyor ve dudakları dişlerini gösterecek kadar geriliyor. Göz
temasını kesmek içi n d i l i n izi dudaklarınızda gezdirmeniz çoğu
kadında işe yarar. Gözlerini kaçırmıyorsa, ta m isabet demektir.
"Geri gidin" diyor kız, "Bayan Mancini hala birinci katta."
Bayan Mancini değil, diyorum ona. Annem evlenmemiş; ama
benim de şu iğrenç Odipal yoldan doğduğum u düşünme.
"Paige Marshall b u rada mı?" diye soruyorum.
Otuz Altı "Elbette burada" diyor ve yüzünü benden uzaklaştırıp, gözle­
rinin ucuyla bakıyor. Bilinen güvensizlik bakışı.
Güvenlik kap ı l a rı n ı n ardındaki bütün çatlak ve bunak
Irma'lar, Laverne'ler, Violet'ler ve Olive'ler koltuk değnekleri
veya tekerlekli sandalyeleriyle bana doğru ağır çekimde ilerle­
meye başlıyor. Bütün kronik teşhirciler. Evden atı lmış nineler ve
cepleri çiğnenmiş yemekle, ciğerleri yutmayı unuttukları yiyecek
ve suyla dolu olan sincaplar.
Hepsi bana g ü l ümsüyor. Sevinç gösterisinde b u l u n uyor.
Heps i n i n bileğinde kapıların kilitli kalmasını sağlayan plastik
bileklikten var. Ama yine de benden daha iyi görünüyorlar.
D i n lenme salonu gül. l i mon ve çam ağacı kokuyor.

B
öylece cumartesi günü annemi ziya rete gidiyorum. Televizyonun gürültülü küçük dünyası ilgi çekmek için elinden
St. Anthony's'in lobisinde, ön büro görevlisi kıza adımın
geleni yapıyor. Masalarda yapbozun dağılmış parçaları var. H iç
Victor Mancini olduğunu ve annem lda Mancini'yi ziyarete
kimse annemi üçüncü kata, yani ölüm katına taşımamış. Annem
geldiğimi söylüyorum.
eski odasında ve Paige Marshall da orada tüvit bir muayene
"Ta b i i , yan i , hala ölmediyse" diyorum.
koltuğuna oturmuş, gözlüğünün üzerinden eli ndeki dosyayı
Hani insan birisi için çok ama çok üzüldüğünd e, o kişiye
okuyor. Beni görünce, "Şu haline bak" diyor. "Mide tüpüne ihti­
çenesini aşağıya eğerek bakar ya, işte ön büro görevlisi kız da
yacı olan bir tek annen değil sanırım."
bana o şekilde bakıyor. Hani yüzünüzü eğersiniz ve karşınızdaki
Mesa j ın ı aldığımı söyl üyorum.
insana bakmak için gözlerinizi kaldırırsınız ya. H a n i şu tevazu
Annem orada. Yatakta yatıyor. Sadece uyuyor; midesi örtü­
bakışı var ya. Baka rken kaşlarınızı saçlarınızın başladığı noktaya
n ün altında ş i ş m i ş bir tümsek gibi görünüyor. Kollarında ve
kadar çektiğiniz. İşte bu, sonsuz acıma bakışıdır. Dudaklarınız ı.
ellerinde sadece kemikleri kalmış. Kafası yastığa gömülmüş;

224
225
gözlerini kapalı tutmak için sıkıyor. B i r dakikalığına dişleri kilit­ Belki bir kirpinin çubuğunu sevdiği kadar; tabii buna sevgi
leniyor ve çenesi n i n kenarları şişiyor; yutkunmak için bütün denebilirse.
yüzünü bir a raya toplaması gerekiyor. Ya da belki. bir yunusun içinde yüzdüğü havuzun pürüzsüz
Gözleri açıl ıyor ve yeşil-gri parmakları n ı , suyun altında yüzer­ kenarlar ı n ı sevdiği gibi .
ken olduğu gibi garip bir ağır çekimde ve küçükken otoyoldan "Sanırım" diyorum.
çıkıp, geceyi geçirmek için kaldığımız motellerin yüzme havuzu­ Annem çenes i n i boyn una çekiyor ve beni süzerek, "Fred"
n u n d i b i ndeki ışıklar gibi titrek bir şekilde bana doğru uzatıyor. diyor.
Plastik bileklik bi leğinden sarkıyor ve annem " Fred" diyor. "Ta m a m , evet" diyorum. "Onu seviyoru m . "
Tekrar yutkunuyor ve bu hareketi yapabilmek için bütün yüzü Korkunç yeşil-gri e l i n i tekrar ş i ş göbeğinin üzerine koyuyor.
korkunç bir efor sarf ediyor. "Fred Hastings" diyor. Gözlerini "Siz ikiniz çok şanslısın ız" diyor. Gözlerini kapatıyor ve "Victor
yana kayd ı rıp Paige'e g ü l ümsüyor. "Tammy" diyor. "Fred ve insanları sevmeyi pek beceremez" diyor.
Tammy Hastings." "En çok da, ben gittikten sonra koca dünyada Victor'ı sevecek
Annemin eski savunma avukatı ve onun eşi. bir kişinin bile kalmayacak ol uşuna üzülüyorum" diyor.
Fred Hastings rolümle i l g i l i bütün notlarım evde. Ford mu Lanet olası i h tiyarlar. insan enkazları.
k u l l a n ıyorum yoksa Dodge m u , hatırlam ıyoru m . Kaç çocuğum Aşk saçmalıktır. Duygular saçmalıktır. Ben bir kayayı m .
olması gerekiyordu? Yemek odasını sonunda hangi renge Pisl i ğ i m . Hiçbir şeyi sal lamayan bir götüm ve kendimle gurur
boyamıştık? Hayatı m ı nasıl yaşamam gerektiğiyle ilgili tek bir duyuyorum.
detay dahi hatırlam ıyorum . İsa ne YAPMAZDI?
Paige h a l a m uayene koltuğunda oturuyor. Ona doğru Eğer sevi lmemekle, incineb i l ir, hassas ve duygusal biri
yaklaşıp e l i m i omzuna koyuyorum ve "Kendinizi nası l hissedi­ olmak arasında bir seçim yapmak zorunda kalsaydı m , sevginizi
yorsunuz Bayan Mancini?" diye soruyorum. kendinize saklayın derd i m .
Korkunç yeşil-gri elini havaya kaldırıyor ve iki yana sallıyor. Paige'i sevmekle ilgili söylediklerim i n yalan m ı yoksa bir
U l uslararası işaret dilinde bu, idare eder hareketi . Gözleri kapalı yemin mi olduğunu b i l m iyorum. Ama bu bir h i leydi Hatunların
ve "Victor'ı n gelmesini u m uyord u m " diyor. saçmalıklarından biri bu da. insan ruhu diye bir şey yok ve
Paige e l i m i omzundan itiyor. kesinlikle ve cidden ağlamayacağıma adım gibi e m i n i m .
"Beni daha çok sevdiğin izi sanıyordum" diyorum. Annemin gözleri h a l a kap a l ı ; göğsü uzun ve derin devirler
"Kimse Victor'ı sevmez" diyorum. halinde kalkıp iniyor.
Annem parmaklarını Paige'e doğru uzatıyor ve "Sen onu Nefes al. Nefes ver. Bir ağırlığın vücudunuza bastı rdığı n ı ,
seviyor m usun?" diye soruyor. kafanızı ve kollarınızı derinlere gömdüğünü hayal edin.
Paige bana bakıyor. Ve annem uykuya dalıyor.
Annem , "Şu Fred ' i seviyor m usun?" diye soruyor. Paige oturduğu koltuktan kalkıyor ve kafasıyla kapıyı i şaret
Paige t ü kenmezkalerni n i hızlı hızlı açıp kapamaya başlıyor ediyor. Onu koridora kadar takip ediyorum
Gözleri kucağındaki dosyada, bana bakmadan, "Seviyorum" diyor. Etrafına bakıyor ve "Şapele gitmek ister misin?" diye soruyor.
Annem gülümsüyor. Ve parmaklarını bana doğru uzatarak, Havamda değ i l i m .
"Sen de o n u seviyor musun?" diye soruyor. "Konuşmak i ç i n " diyor.

226 227
Tamam, diyorum. Onunla yürürken, "Odada yaptığın şey için işlemden geçen malzemenin, tek otantik sünnet derisi olduğu
teşekkür ederim. Yani yalan söylediğin için" diyorum . konusunda ısrar etmişler. Olay Roma'da ortalığı birbirine
Paige, "Yalan söyled i ğ i m i nereden çıkardın?" diyor. katmış.
Yani bu beni sevdiği a n l a m ı na mı geliyor? B u imkansız. "İşin diğer iyi yanı ise" diyor, "senin kim olduğun u hiç kim-
"Tamam" diyor. "Biraz sallamış olabilirim. Ama senden seye söylemedim."
hoşlan ıyoru m . Birazcık." İsa Mesih. diyoru m.
Nefes a l . Nefes ver. "Hayır. yani şu anda kim olduğunu" diyor.
Paige şapelin kapısını arkamızdan kapatıyor. "Bak" diyor ve "Yok canım. sadece küfrediyordu m " diyorum .
elimi alıp dümdüz karn ı n ı n üzerine koyuyor. "Ateşi m e baktım. Olumsuz biyopsi sonuçlarını öğrenmiş gibiyim. "Peki b u n u n
Artık hamile kalınacak dönemde değilim." an lamı n e ? " diye soruyorum.
Bağırsaklarımda bir yerde artan ağırlık zaten bana yeter ve Paige omuz silkiyor. "Aslında düşün ürsen hiçbir anlamı yok"
"Öyle m i?" diyorum. "Aslında ben oraya senden önce varmış diyor. Elimdeki günlüğü işaret ederek. "Hayatı n ı karartmak iste­
olabilirim." miyorsan. o g ü n l üğü yakmanı öneririm" diyor.
Tanya ve plastik göt oyuncakları. Peki bu bizi nasıl etkileyecek, yani seninle beni. diye soru­
Paige dönüp ağır adımlarla benden uzaklaşıyor ve a rkası yorum.
dönükken, "Bu konuda seninle nasıl konuşacağımı bilemiyo­ "Bundan sonra birbirimizi görmemeliyiz" d iyor. "Eğer
rum" diyor. kastettiği n buysa."
Vitraylardan sızan güneş ışığı bir duvarı boydan boya altın Bu saçmalıklara inanmıyorsun. değil mi, diye soruyorum.
sarısının yüzlerce tonuna boyuyor. Sarı tahtadan haç. Semboller. Paige, "Seni buradaki hastaların yanında gördüm" diyor
M i h rap ve komü nyon parmaklığı; hepsi burada. Paige gidip "Hepsi seni n l e kon u ş t u ktan sonra h uzura kavuşuyor."
sıralardan birine oturuyor, öflüyor ve iç geçiriyor. Bir eliyle Dirseklerini dizlerine. çenesini de ellerine dayıyor ve "Annenin
dosyasının tepesini kavrayıp, diğer e l iyle kağıtları kaldırarak haklı olma ihtimalini kaldıramam. italya'da konuştuğum herkes
altında duran kırmızı şeyi gösteriyor bana. delirmiş olamaz. Yani ya eğer sen gerçekten Tan rı ' n ı n güzel ve
Annemin günlüğünü. i l a h i oğluysan?" diyor.
G ü n l üğü bana uzatıyor ve "Gerçekleri kendin de görebilirsin. Tanrı'nın kutsanmış ve mükemmel ö l ü m l ü teza h ü r ü .
Aslında öyle yapmanı tavsiye ederim. Huzura kavuşman için" Midemden b i r geğirti yükseliyor v e ağzımtn i ç i ekşiyor.
diyor. "Sabah bulantısı" doğru ifade değil ama ilk aklıma geleni.
Defteri alıyorum; bana göre içi hala saçmalık d o l u . Tamam, "Yani sen sadece ö l ü m lülerle yatarsın; b u n u m u söylemeye
İtalyanca olduğu için saçmalık. çalışıyorsun?" diye soruyorum.
Paige, "İşin tek iyi yanı ise. kullanılan genetik malzemenin Paige öne doğru eğilip o acıma ifadesiyle bakıyor; hani şu ö n
o tarihi kişiye ait olduğuna d a i r kesin hiçbir kanıt olmaması" büro görevlisi kızın çenesini göğsüne yapıştırıp kaşla rın ı tepeye
diyor. kadar kaldırarak çok güzel becerdiği acıma ifadesiyle. "Burn u m u
"Geri kalan her şey doğru. Tarihler, k l i n i kler, uzmanlar" soktuğum için çok üzgünüm. Kimseye söylemeyeceğime söz
diyor. Hatta konuştuğu kilise yetkilileri bile çalınan ve klinikte veriyorum" diyor.

228 229
Peki ya annem?
Paige iç geçiriyor ve omuz s i lkiyor. "O kısmı kolay. O bir akıl
hastası. Ona zaten kimse inanmaz " diyor.
"Yok. yani yakında ölecek mi?" diye soruyoru m.
"Muhtem elen" diyor Paige. "Tabii bir mucize olmazsa ."

Otuz Yedi

U
rsula durup d i n l eniyor ve bana bakıyor. Parmaklarını
sallıyor ve diğer eliyle bileğini kütletiyor. "Yayık olsaydı n .
yarım saat önce tereyağımız hazırdı" diyor.
Affedersin, diyorum.
Eline tükü rüyor ve aletimi kavrayı p , "Sen böyle deği idin"
diyor.
Artık. nasıl olduğumu biliyormuş n umarası yapmıyorum bile.
1 734'teki geçmek bilmeyen g ü n lerden birindeyiz; a h ı rdaki
saman balyalarından birinin üzerine devrilmişiz. Ben kollarımı
kafamın arkasında kavuşturmuşum. Ursula da üzerime kıvrılmış.
Giysilerimizin içine saman kaçmasın diye çok fazla hareket etmi�
yoruz. ikimiz de kirişlere. saz ve samanla kaplı damın altındaki

230
231
tahta d i reklere ve örümcek ağlarına bakıyoruz. Ağların ucundan hastalar çoğunlukla kırk, elli yaşlarında erkeklerdir. Yabancı
örümcekler sarkıyor. madde ise genellikle doktorların elle açılan dediği türden mad­
Ursula a l et i m i sıvazlamaya başlıyor ve "Denny'yi televizyon- delerdir.
da gördün m ü ? " diye soruyor. Ursula, "Ne dinlemem gerekiyor?" diye soruyor.
Ne zaman? Pozitif bağırsak seslerini.
"Dün gece." "Çağıltı sesi, gıcırtı, guru l t u , herhangi bir ses" diyorum.
Neden? Yakında bağırsaklarımın çalışacağını ve dışkı n ı n bir engelin
Ursula kafasını sallıyor ve " B i r şey inşa ettiği i ç i n . insanlar arkasında birikmediğini haber veren herhangi bir ses.
söyleniyor ve oranın b i r çeşit tapınak olduğunu iddia ediyor­ Kolorektal yabancı maddeler k l i n i k bir vaka olarak her yıl
lardı; ama Denny ne tarz bi.r tapınak olduğunu söylemiyormuş" inanılmaz bir artış göstermektedir. Bağırsakları tıkamadan veya
diyor. belirli bir sağlık sorunu yaratmadan girdiği yerde yıllarca kalan
Anlamadığımız şeylerle yaşayam ıyor oluşumuz ne kötü. Her yabancı maddelerin anlatıldığı raporlar var. Ursu la bir ses duysa
şeyin etiketlenmesine, açıklanmasına ve yeniden yapılanmasına bile ikna edici olmayacak. Karın röntgeni ve proktosigmoydos­
ne kadar da ihtiyacımız var. Kesinlikle açıklanamıyor olsa bile. kopi gerekecek.
Tanrı'nın bile. Muayene masasına sırt ü stü yattığınızı , dizlerinizi de suya
"Zıvanadan çıkmış" doğru i fade olmayabi l i r ama ilk aklıma bomba stili atlayış yaparken olduğu gibi karnınıza çektiğinizi
geleni. hayal edin. Kalça butlarınızın birbirinden ayrı durduğunu ve
"Yaptığı tapınak değil" diyorum. Boyunbağı m ı omzu m u n o şekilde kalması için plasterle yapıştırıldığını düşünün. Biri
üzerinden geriye atıyorum ve gömleğimin ucunu pantolonu­ karnı n ıza. dışarıdan basınç uygularken, diğeri de çift dokulu bir
m u n içinden çıkarıyorum. pensi içe ri sokar ve ana1 yoldan yabancı maddeyi yakalayıp dışarı
U rs u l a . "Televizyonda tapınak olduğunu söylediler" d iyor. çıkarmaya çalışır. Tabii bütün bu işlemler lokal anesteziyle yapılır.
Parmak uçlarımı göbeğ i m i n etrafında gezdiriyorum ; ama elle Elbette kimse kıkırdayarak fotoğraflarınızı çekmez; ama yine de . . .
dokunarak muayene etmek bir sonuç vermez. Katı bir kütle olup Yine d e . . . Burada bahsettiğimiz kişi ben i m .
olmadığını anlamak için elimle vurup ses değişikliklerini dinli­ Sigmoydoskop görüntüleri n i n bir televizyon ekranına
yorum; ama perküsyon da sonuç vermiyor. yansıtıldığını gözünüzün önüne getirin. Parlak bir ışığın, pembe
Boku içinizde tutmaya yarayan büyük göt kas ı n ı n , ki doktor­ ve ıslak m u koza dokusunun büzüşük tüneline girdiğin i ve içer­
lar buna rektal raf der, ötesine bir şey sokarsanız, yardım olma­ deki şeyi herkes TV' de görene dek buruşuk karanl ı kta ilerlediğini
dan onu oradan çıkarmanız i m kansızdır. Hastanelerin acil ser­ düşünün: Mesela ölü hamsterın .
vislerinde bu m ü dahaleye kolorektal yabancı madde yönetimi denir. Ayrıca bakınız: Barbie bebek kafası.
Ursula'ya, "Ku lağını karn ı m a dayayıp, herhangi bir ses duyup Ayrıca bakınız: Kırmızı plastikten kıç topu.
duymadığını bana söyler m i s i n ? " diyoru m . Ursula'nın yukarı aşağı hareket eden e l i duruyor ve "Kalp
"Denny h i ç b i r zaman tam a k ı l l ı olmadı zaten" diyor ve sıcak atışlarını duyabiliyorum" diyor. "Korkm uşsun gibi geldi bana."
kulağını göbek deliğime dayıyor. Karnı m a . Doktorların deyimiy­ Hayır. Alakası yok, diyorum, duygu patlaması yaşıyoru m .
le ıımbilikııs' uma. "Bence öyle b i r şey yaşamıyorsu n " diyor. Sıcak nefesi n i karın
Kolorektal yabancı madde yakınmasıyla hastaneye gelen bölgemde h i ssediyorum. "Bende karpal tünelleri var" diyor.

232 233
"Karpa/ tüneli sendromu demeye çal ışıyorsun galiba" diyorum. Ursu la nefes a lıyor, sonra horluyor. Aletimi tutan eli gevşiyor.
.
"Ama bu mümkün değil; çünkü bu sendrom Sanayi Devri m i ' ne Aletim de gevşem iş. Saçları bacaklar ımın arasına dağılmış
kadar b u l u n m u ş ol mayacak." Sıcak ve yumuşa k kulağı karnıma gömülm üş.

Yabancı maddenin kolonda yukarılara ilerlemesini önlemek Gömleğ imin arkasınd an giren saman sırtımı kaşındırıyor.
için Foley sondası yardımıyla yabancı maddeyi çeker, maddenin Tavukla r toz ve samanın içinde eşeleniy or. Örümce kler
yukarısına bir balon yerleştirirsin iz. Balonu şişirirsiniz. Daha dönüp duruyor.
yaygın olan bir diğer yöntem ise yabancı madden i n üzerine
vakum yerleştirilmesidir: bu genellikle elle açılan şarap veya
bira şişelerinde kullanılan yöntemdir.
Kulağı hala göbeğimde olan Ursula. "Kimden olduğu n u bili­
yor musun?" diye soruyor.
H iç komik değil, diyorum.
Elle açılan şişenin önce açık olan uç tarafı girmişse, şişenin
etrafına Robinson sondası takılır, hava n ı n akması ve vakumu
kırması sağlan ı r. Eğer şişenin önce kapalı olan kısmı girmişse,
ş i şe n i n açık olan ucuna bir çekici yerleştirilir ve şişe plasterle
doldurulur. Plaster çeki c i n i n etrafına yerleşince. şişeyi çıkarmak
için çekici çekilir.
Bir diğer metot da lavmandır; ama pek güven i l i r bir yöntem
değildir.
Ursula'yla a h ı rda otururken, dışarıda başlayan yağmurun
sesi duyul uyor. Dama vuran ve sokaklarda akan yağmurun sesi.
Pencerelerdeki ışık don uklaşıyor, hava iyice kararıyor ve a l t ı n a
g i recek bir saçak arayanların sıçrattığı su sesleri tekrarlanıp
duruyor. Sakat siyah-beyaz tavuklar duvardaki bir yarıktan içeri
girip üzerlerindeki suyu atmak için kanat çırpıyor.
"Televizyon Denny'yle i lg i l i başka neler söyledi?" diye soru­
yorum.
Denny ve Beth'le i lgili.
"Sence İsa doğduğu andan itibaren otomatik olarak !sa
olduğunu bil iyor muydu; yoksa annesi veya başka biri ona söy­
ledi ve o şekilde mi büyüdü?" diye soruyorum.
Kucağımdan yumuşak bir gurultu sesi duyuluyor a m a ses
içimden gelmiyor.

234
235
köşesine dayamış vaziyette duruyor. Denny sandalyeyi masanın
yanına çekmiş, bir kolunu da masaya dayamış.
Ona kıpırdamamasını söylüyorum.
Kağıdı ince bir boru h a l i n e getirmek i ç i n kıvırırken,
"Ta h m i nimce İsa, Tanrı'nın Oğlu sıfatıyla başarı l ı olmak için
pratik yapmak zorundaydı" diyorum.
Beth'e m utfağın ışıklarını söndürmesini söylüyorum ve elim­
deki ince kağıt borunun b i r ucunu Denny'nin kulağındaki dar
ve karanlık tünele sokuyorum. Saçları biraz uzamış a m a , çoğu
insan ı n başına gelen yangın tehl ikesine yol açacak kadar değil.
Boruyu Denny'nin kulağına sokuyorum ama fazla derine i t miyo­
r u m ; bıraktığımda yere düşmesin yeter.
Otuz Sekiz Konsantre olmak için Paige Marsh a l l ' ı n kulaklarını
düşünmemeye çalışıyorum .
"Ya isa i l k m ucizes i n i başarana dek bütün çocukluğunu
yanlışlar yaparak geçirdiyse?" diyorum.
Karanl ı kta sandalyede oturan Denny' n i n kulağından beyaz
kağıt boru sarkıyor.
"Nasıl ol uyor da isa' n ın ilk denemelerinde başarısız
olduğunu veya a s ı l m ucizeleri n i anca otuzundan sonra ger­
çekleştirebildiğini hiçbir yerde okumuyoruz?" diyorum.
Beth daracık kot u n u n ağını bana doğru uzatıyor; ben de
kibriti ferm uarına sürtüp yakıyorum ve küçük ateşi odanın diğer

K
ulak m u m u yapmak için, herhang i bir kağıt parçasın ı tarafında oturan Denny'n i n kafasına doğru taşıyoru m . Kibritle
i n ce bir boru şeklini alana dek kıvırırsın ız. Mucizevi bir kağıt borunun u c u n u tutuşturuyorum.
olay değ i l d i r bu. Ama yine de öğrenm iş olduğun uz b i lgilerle Yanan kibritin sülfür kokusu odayı dolduruyor.
başlama kta fayda vardır.
Kağıdın yanan ucundan duman yayılıyor ve Denny. "Canımı
Bu da tıp fakültes inden geriye kalan enkazlar dan bir tanesi; yakmayacaksın değil mi?" diye soruyor.
Dunsbor o kolon isini gezmeye gelen çocuklara öğrettiği m b i r Alev kafasına doğru ağır ağır yaklaşıyor. Kağıdın yanan ucu
bilgi. kıvrılıp açı l ıyor. Siyah kağıdın kenarları portakalrengi solucan­
Ama belki de sizin hakiki m ucizelere ihtiyacın ız vardır. larla çevr i l m i ş gibi d uruyor; sıcak kağıt parçacıkları tavana doğru
Bütün gün yağmur un altında taş taşıdıkta n sonra Denny uçuşuyor. Bazı siyah kağıt parçacıkları kıvrılıp yere düşüyor.
bana gelip kulaklar ının salgıyla dolu olduğun u ve h içbir şey
Adına yakışı r b i r işlem bu. K u l a k m u m u .
duyamad ı ğ ı n ı söylüyor. Annemin m utfağında ki b i r sandalyede "Peki y a İsa insanlar için iyi şeyler yaparak başladıysa b u
oturuyo r; Beth de arka kapının yanında , kıçını m u t fak tezgahın işlere; mesela yaşlı kadınları caddede karşıdan karşıya geçir-
ın

236 237
mek veya insanlara farlarını açık u n uttukların ı söylemek gibi önGe saçlarını geriye a lıyor. Gözleri n i kısıyor ve farklı açılardan
şeylerle?" diyorum. "Aslında tam olarak bunlar değil tabii de, ne bakmak için kafas ı n ı bir o yana bir bu yana eğiyor.
demek istediğim i anladınız işte." Başka bir kağıt parçası n ı kıvırırken, "Geçen gün televizyona
Ateşin Denny' n i n kulağına kıvrıla kıvrıla yaklaşmasını izler­ çıktığınızı duydum" diyorum .
ken, "Ya İsa şu beş ekmek ve iki balıkla mucizevi şekilde beş bin "Kusura bakma" diyorum . Kağıt boruyu iyice inceltmek i ç i n
kişiyi doyurma işine senelerce çalıştıysa? Şu Lazar'ı diriltme elleri m i n arasında yuvarlıyorum ve "Benim yüzümden" diyorum.
olayı da belki geliştirmek zorunda kaldığı bir şeyd i ; olamaz mı Beth doğr u l u p bana bakıyor. Saçını geriye atıyor. Denny
yani?" diyorum. parmağını sokup temiz kulağını karıştırıyor, sonra da parmağını
Denny ateşin kulağına ne kadar yaklaştığın ı görebilmek için kokluyor.
gözler.i n i iyice kenara kaydırıyor ve "Beth, beni yakacak kadar Kağıt borwyu e l i mde tutarken, ''Bundan sonra iyi bir insan

yaklaştı mı?" diye soruyor. o l maya çalışacağım" diyorum .

Beth bana bakıp, "Victor?" diyor. Restoranlarda boğulmak, insanları kandırmak gibi boktan

"Sorun yok" diyorum . şeyler yapmayacağım. Orada burada sızmak, önüme gelenle
yatmak gibi boktan şeyler.
K ı ç ı n ı iyice m utfak tezga h ı na yaslayan Beth görmemek için
" Belediyeyi arayıp ş ikayetçi olan bend i m . Televizyon
kafas ı n ı çeviriyor ve "Bu, tedaviden çok saçma sapan bir işkence
kanallarını arayıp sizinle ilgili bir sürü şey anlattım" diyorum.
yöntem i n e benziyor" diyor.
Midem y a nıyor; ama suçl u l u k duygusundan mı yoksa
"Belki" diyorum, "belki ilk başlarda İsa bile i na n m ıyordu
bağırsakları m ı n t ı kanmasından dolayı m ı bilemiyorum .
kendine."
H e r hal ükarda boktan b i r herifim ben.
Denny'nin yüzüne eğilip b i r solukta ateşi söndürüyorum.
Bir an lavabon u n üzerinden kara n l ı k mutfak penceresine
Kıpırdamaması i ç i n tek e l im le Den ny'yi çenesi n i n a l t ı ndan
ve gerisindeki geceye bakıyoru m . Pencere n i n cam ı n a en az
tutarken, diğeriyle de kağıt boru n u n kalan kısmını Denny'nin
a n nem kadar bitik ve zayıf beden i m i n görüntüsü yansıyor. Yeni
kulağından çekip çıkarıyorum. Ateşin fitil gibi çektiği kulak
doğrucu ve belki de i l a h i Aziz olan Beni m . Pencerede. kollarını
kiri n i n , kağıdın kalan kısm ı n ı yapış yapış yaptığını Den ny'ye
göğsünde kavuşturmuş vaziyette bana bakan Bet h ' i n yansıması
gösteriyoru m .
var. Mutfak masası n ı n yanında oturm u ş . tırnağıyla kirli kulağını
Beth, m utfak lambasını yakıyor.
karıştı ra n Denny var. Kulağını karıştırdıktan sonra tırnağının
Denny yanmış küçük boruyu ona gösteriyor; Beth kağıdı kok­
_ altına bakıyor.
l uyor ve "iğrenç kokuyor" diyor.
" İ ş i n aslı , ben i m yard ı m ı ma i htiyaç duyun istemiştim" diyo­
"Belki de m ucizeler yetenek gibidir, önce küçük şeylerle
ru m . "Bana danışmanızı istemiştim."
başlaman gerekir" diyorum.
Beth ve Denny gözü m ü n içine bakıyor; ben de üçümüzün
Denny eliyle, temizlenen kulağını kapatıyor, sonra açıyor. camdaki yans ı m a s ı n a bakıyorum.
Tekrar kapatıyor, açıyor ve "Kesinlikle daha iyi" diyor. "Elbette, evet" diyor Denny. "Yard ı m ı na tabii k i i htiyacım
_
" l sa ' n ın , iskambil hileleri yaptığın ı söylemiyorum" diyorum, var." Beth'e, "Şu televizyona çıkma olayı nedir?" diye soruyor.
"ama insanları incitmemek de iyi bir başlangıç noktası olabilir." Beth omuz silkip, "Sanırım salı gün üydü" diyor. "Hayır, bir
Beth ya n ı m ıza geliyor, eğilip Denny'nin kulağına bakmadan dakika, bugün günlerden ne?"

238 239
"Yani bana m u h taçsın, öyle m i ?" diye soruyorum.
Hala sandalyede oturmakta olan Denny kafasıyla,
hazırladığım kağıt boruyu işaret ediyor. Kirli kulağını bana
doğru çevirip, "Dostum hadi bir daha yap. Çok iyiyd i . Diğer
kulağımı da temizle" diyor.

Otuz Dokuz

K
iliseye vardığımda hava kararıyor, yağm u r başlıyor ve
Nico'yu beni otoparkta beklerken buluyorum. Montunun
içinde bir şeyler yapma çabası içinde. B i r dakikalığına montu­
n u n kollarından biri içi boş şekilde aşağıya sarkıyor, sonra Nico
kolunu tekrar montuna geçiriyor. E l i n i montunun diğer kolun­
dan içeri sokuyor ve beyaz dantelli bir şeyi çekip çıkarıyor.
" B u n u benim için tutar mısın?" diyor ve bir avuç dolusu
ısınmış danteli elime tutuşturuyor.
Sutyeni n i.
"Sadece birkaç saatliğine" diyor. "Cebim yok." Ağzı n ı
çarpıtarak gülümsüyor, üst dişleriyle altdudağını ısırıyor. Gözleri
yağmur ve sokak lambaların ı n ışığıyla parlıyor.

240
241
Eşyalarını taşımayacağı m . diyorum. Artık bitti. macun tümsekleriyle kaplı büyük ve alçak bir masanın etrafına
N ice omuz silkiyor ve sutyen i n i mont u n u n koluna toplanmış olan b i r grup insan, açık kapın ı n önünde duran
sokuşturuyor. Bütün sekskolikler 234 N umaralı odaya girdi­ bize bakıyor. Küçük plastik kepçeler gibi görünen sandalyeler
ler bile. Parlak döşemelik muşambayla kaplı koridorlar boş öyle alçak ki oturan herkesin dizi göğsüne değiyor. Bu insanlar
ve duvarlarda ilan panoları var. Her yere kilise haberleri ve öylece bize bakıyorlar. Bu adamlar ve kadınlar. Kent efsaneleri.
,J
çocukların sanatsal projeleri asılmış. Parmak boyasıyla yapılmış Seksko likler.
İsa ve on iki havari tasvirleri var. İsa ve Meryem Ana tasvirleri. Grup lideri, "Burada hata dördüncü basamakta olan var mı?"
N ico'dan bir adım önde, 234 N umaralı odaya doğru yürür­ diye soruyor.
ken. N ice pantolonumun kemerini yakaladığı gibi beni d uvar­ N ice yan ı ma yaklaşıp kulağıma. "içeriye, şu zavall ıların
daki bir i lan panosuna yaslıyor. yanına gidersen" diye fısıldıyor, "bir daha asla seninle birl i kte
Kemerimi çekmesiyle beraber bağırsaklarıma öyle bir ağrı olmam."
saplanıp, gaz sıkışmasıyla birlikte öyle bir kra m p giriyor ki. Ayrıca bakınız: Leeza.
h i ssett iğim acı mide asidinin boğazıma çıkmasına sebep olu­ Ayrıca bakınız: Tanya.
yor. Sırtım duvara dayalıyken, N ice bacağı n ı bacaklarımın Masaya yaklaşıp kendimi plastik bir sandalyeye bırakıyoru m .
arasına sokuyor ve kollarını kafamın etrafına doluyor. I l ı k ve Herkesin gözleri üzerimdeyken , "Merhaba. Ben Victor" diyo-
yum uşacık göğüsleri aramızda s ı kışıyor; N i ce ağzı n ı benimkinin rum.
üzerine oturtuyor ve ikimiz de parfümünü soluyoruz. D i l i n i n N ico'nun gözleri n i n içine bakarak, "Adım Victor Mancini ve
neredeyse tamamı ağzımın içinde. Bacağı n ı ereksiyonuma değil ben bir sekskoliğim" diyorum.
de. tıkalı bağırsaklarıma sürtüyor. Dördüncü basamakta takılıp kaldığımı ve sonsuza dek
Kramplar kolorektal kanser anlamına gelebilir. Akut apandi- sürecekmiş gibi h i ssettiğimi söylüyorum .
sit olabilir. Hi perparatriodizm. Böbrek yetmezliği. B i r sondan çok. yeni başlangıç noktasındaymışım gibi his­
Ayrıca bakınız: Bağırsak düğümlenmesi. sediyoru m .
Ayrıca bakınız: Kolorektal yabancı maddeler. Hala kapıda duran Nico' n u n sadece gözleri yaşarsa neyse,
Sigara içmek. Tırnak yemek. Bütün bunları tedavi etmek için gözlerinden fışkıran yaşlar siyah rimele bulaşıp aşağı süzülüyor
kullandığım yöntem seksti ; ama N ico üzerimde debeleni rken ve Nice eliyle gözyaşlarını siliyor. Sonra da, "Ben değilim" diye
hiçbir şey yapamam. bağırıyor. Ve sutyeni montunun kolundan yere düşüyor.
N ice. "Tamam . biz de başka bir yer buluruz" diyor. Kafamla onu işaret edip, "Ve bu da N ico" diyorum.
Geri çekiliyor; ben de bağırsaklarımdaki ağrı yüzünden iki N ice. "Hepiniz siktir o l u p gidin" diyor. Sutyenini yerden
büklüm oluyorum ve Nico arkamdan tıslarken 234 N umaralı kaptığı gibi kaçıp gidiyor.
odaya doğru sendeliyoru m . Sonra herkes, "Merhaba Victor'' diyor.
Nice. "Hayır" diye tıslıyor. Grup lideri, "Tamam" diyor.
234 N u maralı odadaki grup lideri. "Bu gece dördüncü basa­ Sonra da, "Biraz önce söyle m i ş olduğum gibi , işin iç yüzünü
makla i l g i l i çalışmalar yapacağız" diyor. kavram a k için bekaretinizi nerede kaybettiğinizi hatırlamanız
N ico. "Orada olmaz" diyor ve boya lekeleri, kurumuş gerekir" diyor.

242 243

1
Dudaklarının ve aletimin kafası n ı n rengi mor. "Böyle şeyler
yapmıyorsun. değil mi?" diye soruyorum.
Kapının kolu oynayınca ikimiz de hemen dönüp kilitli m i
diye bakıyoruz.
H e r bağım l ı l ığ ı n olduğu gibi. işte bu olay da ben i m
bağımlılığımın başlangıç noktası. Sonrasındakiler asla i l k sefer
kadar iyi olmaz.
Kapıyı küçük bir çocuğun açması kadar beteri yoktur. Diğer
en kötü şey ise bir adamın kapıyı a n i den açması ve h içbir şey
anlamamasıdır. Yalnız olsanız bile, küçük bir çocuk kapıyı
açtığında hemen bacaklarınızı kapamanız gerekir. Kazayla olmuş
ayağına yatmanız gerekir. Yaşı büyük biri kapıyı s u ratınıza çar­
Kırk pabilir ve "Bir dahaki sefere kilitlemeyi unutma. seni geri zekalı"
diye bağırabilir; a m a yine de, yüzü kızaran kişi o olacaktır.
Tracy, bundan daha kötüsü ise Kama Sutra'da fil kadın denen
kadın tipi olmaktır. diyor. Özellikle de tavşan olarak adlandırılan
bir erkekle beraberse.
Hayvan benzetmeleri. cinsel organların boyutuna işaret
ediyor.
Sonra da, "Öyle demek istememiştim" diyor.
Kapıyı yanlış kişi açarsa bütün hafta onun kabusu olursunuz.
Biri sizinle i ş tutmaya n iyetli olmadığı sürece en iyi
savunmanız, kapıyı açan ve sizi orada otururken gören her
kimse. bunun. kendi hatası olduğunu düşünmesidir. Kendi

L
os Angeles'ın kuzey ya• da kuzeybatısında bir yerlerde, kabahati.
ca n ı m yanıyordu; bu yüzden Tracy'ye bir dakikalığına ara Ben hep böyle düşündüm. Uçaklarda, trenlerde veya
vermesini söyledim. Bu olay bir hayat önce oluyor. şehirlerarası otobüslerdeki tuvaletlere oturmuş kadınları veya
Alet i m i n kafasıyla Tracy'n i n a ltdudağı arasında beyaz erkekleri bastığımda veya restoranların ister kadın-erkek ortak
bir tükürük parçası ip gibi uzuyor; yüzünün tamamı aletim­ kullanılan ister ayrı küçük tuvaletlerinde olsu n , kapıyı açıp içe­
den çıkan meniye bulanmış ve sıcak, acıyan aletimi elinden ride oturan yabancıyı veya mavi gözlü, sarışın, göbeğinde b i r
bırakmadan. topuklarının üzerine oturuyor ve Kama Su ıra da
' h ı z m a , ayağında topuklu ayakka b ı l a r ola n . tangası dizleri n i n
insanın dudaklarını beyaz b i r aygırın testislerindeki tere silerek arasında geri l m i ş , geri kalan kıyafetleri v e sutyeni d e lavabo­
kıpkırmızı yapabileceğinin anlatıldığını söylüyor. n u n yanındaki küçük tezgaha katlanıp konmuş olan bir hatunu
"Gerçekten" diyor. gördüğümde daima böyle h i ssediyordum. Her seferinde. niye
Ağzımda garip bir tat var; Tracy'n i n dudaklarına bakıyorum. insanlar zahmet edip de kapıyı kilitlemezler ki diye düşünüyord u m .

244 245
Sanki bu tür şeyler kazayla oluyormuş gibi gelirdi bana. sarışını görürsünüz ve Bay Kewl gözlerine giren saçlarını kenara
Çemberin içindeki hiçbir şey kazayla olmaz. i t i p, parlak lastiğin içine s ı kışmış ıslak aletini direk size doğru
Örneğin evle iş arasındaki yolu trenle gittiğiniz günlerden uzatır ve "Hey, bayım, yavaş olun . . . " der.
birinde tuvaletin kapısını açarsınız ve içeride saçlarını topuz Her tuvalete gittiğinizde, kapıdaki levhada boş yazar ama her
yapmış, uzun küpeleri pü rüzsüz ve beyaz omuzlarına kadar seferinde içeride biri vard ır.
uzanan, giysilerin i n yarısı yerde duran kumral bir hatun olur. iki parmağını şeyinin derinliklerine gömmüş başka bir kadın
Bluzunun önü açıktır, içine h içbir şey giymemiştir ve elleriyle vardır.
göğüslerini tutmaktadır; tı rnakları, dudakları ve göğüs uçları Beyaz askerleri her an fırlatmaya hazır olan on santimlik aleti
aynı kahverengi, kırmızı arası tondadır. Bacakları da boynu baş ve işaret parmağının arasında dans eden farklı bir adam
g i b i . saatte iki yüz kilometre yapan bir araba kadar pürüzsüz ve vardır.
beyazdı r; tüyleri ise saçları gibi k u m raldır ve dudaklarını yalar. Boş demekle ne kastettiklerini düşünmeye başlarsınız.
Kapıyı suratına çarparsınız ve "Özür dilerim" ders i n iz . Tuvalet boş olsa bile içerideki sperm koku s u n u a l ı rs ı n ız.
içeriden, derinden gelen b i r ses, "Dileme" der. Kağıt havlular hep bitmiş olur. Aynanın neredeyse tepesinde
Ve hatun yine de kapıyı kilitlemez. Kapının üzerindeki küçük çıplak bir ayağın izini görürsünüz, b i r kad ı n ı n ayağın ı n kavisli
levhada hala "Boş" yazmaktadır. izi n i ve parmaklarının bıraktığı beş yuvarlak nokta gözünüze
USC'de tıp okuduğum dönemde, sömestr tatillerinde doğu çarpar ve burada neler olmuş diye düşünmeden edemezs iniz.
sahillerinden Los Angeles'a uçakla gider gelirdim. Tam altı kez "Mavi Tuna Valsi" veya Hemşire Flamingo benzeri, halka
kapıyı açtım ve belinden aşağısı çıplak vaziyette tuvaletin üzeri­ yapılan şifreli anonslardan b i ri n i duymuş gibi. neler oluyor diye
ne bağdaş kurarak oturmuş, sanki kendini yakmak ister gibi, bir düşünürsünüz.
kibrit kutusunun kenarıyla tırnaklarını törpüleyen, göğüs lerinin Neden bize de söylemiworlar, diye geçirirsiniz aklınızdan.
üzerinden düğmelenmiş ipek b i r bluz giyen, ince bacakl ı , kızıl Duvarı n yere yakın bir noktasında ruj lekesi görürsünüz ve
kafalı b i r yogacıyla karştlaştım ve hatun her seferinde cankur­ neler olmuş olabi leceğini a n ca hayal eders i n iz. En son giren
taran turuncusu bir örtüyle çevril i , ç i l l i ve pembe şeyine baktı, kişinin aletinden karşıdaki plastik d uvara fışkıran beyaz askerle­
sonra da çelik gibi gri renkli gözleri n i yavaşça kaldırıp bana ve rin kurumuş izleri n i görürsünüz.
her seferinde, " M üsaade edersen, burada ben varım" dedi. Bazı uçuşlarda duvarlar hala sırılsıklam, ayna da buharlı
Altı kez kapıyı yüzüne çarpt ı m . olur. Halı yapış yapıştır. Lavabo, içindeki her renkten küçük,
Akl ı m a sadece. " İ ngilizce bilm iyor musun?" d i y e sormak kıvırcık tüylerle ağzına kadar dolu ve tıkanmış olur. Lavabonun
geldi. yanındaki tezgahta, diyafra m ı n ı yerleştirmiş olan bir hatu­
Altı kez. n u n , gebeliği önleyici jel ve s ü m ü k gibi sıvı n ı n karışı m ı ndan
Bunların hepsi bir dakikadan az sürdüğü için düşünmeye oluşan bir pelteyle çizilmiş mükemmel yuvarlak izi olur. Bazı
vakit olm uyordu. uçuşlardaysa iki veya üç tane farklı boyutta popo izi olur.
Ama daha sık gerçekleşmeye başlamıştı. Bunlar kıtalar arası veya kutup üzerinden gelen uzun uçuşların
Başka bir seyahatte, diyelim ki Los Angeles'tan Seattle'a iç bağlantılarıdır. On on altı saat l i k uçuşlardır. Los Angeles'tan
giderken tuvaletin kapısın ı açars ınız ve bronzlaşmış el leriyle Paris'e direk uçuşlardır. Veya başka b i r yerden Sydney'e.
bacakla rının arasındaki koca mor aleti kavramış olan sörfçü Los Angeles'a yedinci uçuşumda, kızıl kafa l ı yogacı yer-

246 247
!

den eteğ i n i kaptığı gibi aceleyle beni takip ediyor. Eteği nin Bu olay Lockheed Tristar 500 tipi bir jetin , turist sın ıfındaki
ferm uarını çekiştirirken beni koltuğuma kadar takip ediyor ve izole edilmiş beş geniş tuvaletinden birinde olabilirdi. Ferah.
yanıma oturup, "Amacın duygularımı incitmekse, bu konuda Ses geçirmez. Kimin gelip geçtiğinin görülmediği, herkesin
ders bile verebi l i rsin" diyor. arkas ı n ı n dönük olduğu bir yerde.
Televizyondaki pembe dizilerde oynayan kadınlarınki gibi Buna kıyasla, her tuvaletin b i r koltuğa açıldığı Boeing
abart ı l ı bir saç stili var; bluzunun düğmeleri iliklenmiş, önünde 747-400'ü hangi hayva n ı n tasarlamış olduğunu düşünmeden
kocaman bir fiyonk var ve fiyonk bluza büyük taşlı bir broşla edemiyor insan. Gerçek bir m a h remiyet istiyors� n ı z arkaya,
tutturulmuş. tu ristik kabi n i n gerisindeki tuvaletlere gitmelisiniz. içeride neler
Tekrar, "Özür dilerim" diyorum. yaptığınızı herkesin bilmesini istemiyorsanız birinci sınıf kabin­
Batıya doğru giden bir uçaktayız; At lanta ' n ı n kuzey deki alçak tavanlı tek kişilik tuvaletleri u n u tabilirsiniz.
kuzeybatısı ndayız. Çok basit.
. , .
"Dinle" diyor. " Böyle boktan şeyleri çekemeyecek kadar çok Eğer erkekseniz, klozette oturur, Charlıe Amca y ı , yanı
çalışıyoru m . Beni duyuyor m us u n ?" kocaoğlanı dışarı çıkarırs ı n ız ve hazır o l vaziyetine, yani di
.

"Özür d i lerim" diyorum. pozisyona getirip küçük plastik odanızda beklemeye ve en ıyısı
"Her ay ü ç h a fta yollardayım" diyor. "Hiç görmediğim bir için dua etmeye başlarsınız.
ev için kira ödüyorum . . . çocuklarımın futbol kamp ı n ı n ücretini Bunu balık avlamak gibi düşünebilirsiniz.
ödüyorum . . . sadece baba m ı n bakımevinin ücreti bile inanılmaz Eğer Katolik'seniz, g ü n a h çıkarma hücresinde oturmakla
yüksek. Ben de b i r şeyler hak etmiyor muyum? Çirkin değ i l i m .
aynı histir. Bekleyiş, azat, kurtuluş.
E n azından kapıyı suratıma çarpmasan olmaz mı?" diyor.
Bunu, balık tutup, sonra da tuttuğunuz balıkları denize geri
B u n ları gerçekten söylüyor.
atmak g i b i düş ü n ü n . insanların "spor o l s u n diye balık tutmak"
Kafası n ı , okuyormuş n u marası yaptığım dergiyle yüzümün
dedikleri şey gibi.
arasına sokuyor. " B i l m iyormuşsun gibi davranma" diyor. "Seks
Bunun başka bir i ş leyişi ise şöyledir: Beğenebileceğiniz bir
gizli bir şey değil ki ."
şey bulana kadar kapıları açarsınız. Hani ş u seçtiği n i z kapının
"Seks mi?" diye soruyorum.
arkasından çıkan hed iyeyi eve götürdüğün üz eski yarışma
Ağzını eliyle kapatıp arkasına yaslanıyor.
programlarında olduğu gibi.
"Aman Tanrım. özür dilerim. Ben sadece şey sanmıştım . . . "
Bazı kapıların ardında, kenar m a h a l le tiplerini merak eden ve
diyor ve hostesi çağırmak için yukarıdaki kırmızı düğmeye
tuvalette sert b i r al ışveriş yapmak isteyen birinci s ı n ı f yolcusu
uzanıyor.
pahalı bir hatun olur. Bir tanıdıkla karşılaşma ihtimali hemen
Bir uçuş görevl isi yanımızdan geçiyor ve kızıl kafa iki duble
hemen hiç yoktur. Başka kapı ların ardında. kahverengi kravatı n ı
burbon istiyor.
omzu n u n üzerinden geriye atm ı ş , kıllı dizlerini iki yana ayırmış.
"Umarım ikisini de kendin içmeyi planlıyorsundur" diyorum.
pörsümüş kobrası n ı okşayan yaşlı bir kurt olur ve "Affedersin
"Aslında ikisini de sana söylemiştim" diyor.
dost u m , üzerine a l ı n ma" der.
Bu benim i l k seferim olacak. O i l k sefer ki diğerleri asla o n u n
kadar i y i olamaz. Böyle zamanlarda o kadar mideniz bulanı r ki, "Sanki yapabi­

"Kavga etmeyelim lütfen" diyor ve soğuk. beyaz e l i n i bana leceksin de . . . " bile diyemezsiniz.

uzatıyor. "Ben Tracy." Ya da: "Anca rüyanda görürs ü n , dostum."

248 249

1
Yine de kazanma olasılığınız öyle yüksektir ki şansınızı dene­ da asılı du ruyor ve beyaz askerler tavana vuran Tracy'yle hala
meye devam edersiniz. tuvalette oturan benim aramda havada kalıyor. Sonra Tracy ve
Tuvaletin o küçücük boşluğundayken. iki yüz yabancının siz­ içindeki prezervatif, beyaz askerlerle tekrar birleşiyor ve bam
den sadece birkaç santim ötede olduğunu b i l mek çok heyecan diye patlayan hava kabarcıkları misali üzerime i niyor elli kiloluk
vericidir. Pazla hareket özgürlüğü bulu nmadığından, eklemleri­ Tracy.
nizin iyi çalışıyor olması burada çok işe yarar. Hayal gücünüzü Böyle geçen güzel gün lerden sonra nasıl oldu da kasıkbağı
kullanmanız gerekir. Biraz yaratıcı l ı k ve bi rkaç basit esneme takmak zorunda kalmadım anlamıyorum.
egzersiziyle cennete gidip gelebilirsiniz. Zamanın ne kadar da Tracy g ü l üyor ve "Buna bayılıyorum ! " diye bağırıyor.
çabuk geçtiğine şaşırıp kalabilirsiniz. Daha sonra normal türbulans Tracy' n i n saçı n ı tavana değil
Heyeca n ı n yarısı mücadeledir. Tehlike ve risktir. de yüzüme. göğüs uçlarını ağzıma fırlatıyor. Boynundaki incileri
Sonuç olarak b u n u n Altına H ücum'la, G U ney Kutbuna hoplatıyor. Boynumdaki altın zinciri de. Boş tuvaletin üzerinde
Kaçış' la veya aya ilk ayak basan kişi olmakla b i r ilgisi yoktur. büzüşmüş olan torbaları m ı n içindeki zarları zıplatıyor.
Bu. değişik bir mekan keşfidir. Zamanla performansınızı geliştirmek için bazı ipuçları yakala­
Değişik bir vahşi bölgenin haritas ı n ı çıkarmaktas ı n ızdır. maya başlarsınız. örneğin Pransızların şu eski üçgen pencereleri
Hem de size ait uçsuz bucaksız içsel bir peyzaj d ı r b u . ve hakiki perdeleri olan Super Caravelles uçaklarında birinci sınıf
Ötekileri, yabancıları, o n l a r ı n kol v e bacakla rından, saç tuvaleti yoktur. Sadece t u rist kabi n i n i n arkasında i k i adet tuva­
ve tenlerinden. koku ve i n lemelerinden oluşan b i r ormanı let vardır ve abartılı bir pozisyon denememen izi tavsiye ederim.
i l k kez keşfedecek olan kaşifsinizdir. Büyük b i l i n meyenler. Hintlilerin temel tantrik pozisyonu iyi gider. Yüz yüze ayakta
Balta girmemiş son orman. Şimdiye kadar sadece haya l i n i durursunuz, kadın bacaklarından b i r i n i erkeğin beline dolar.
kurabildiğiniz h e r şey buradadır işte. "Kızıl denizi yarmak" veya bacakların birbirine dolandığı klasik
Ufuk çizgisinde yelken açmış Chris Kolomb'sunuzdur. pozisyonda qa aynı hazzı a l a b i l i rsiniz. Kendi Kama Sutra'nızı
isti ridye yeme riskini göze alacak ilk mağara adamısın ızdır. yazın. Yeni şeyler uydurun.
Bu isti ridye yeni olmayabil ir; ama sizin için yenidir. Haydi, durmayın. Yapmak istediğinizi b i l i rs i niz.
Heathrow ve Jo-burg havaalanları n ı n arasındaki on dört saat­ Bunları. ikinizin heııien hemen aynı boyda olduğunuzu
lik mesafenin ortasında on kez gerçek maceraya atılabilirsiniz. varsayarak söylüyorum. Aksi takdirde, olabi leceklerden beni
Eğer gösterd ikleri film kötüyse, on iki. Uçak dol uysa daha fazla, sorumlu tutamazsı nız.
türbülans varsa daha az. Aletinizi bir erkeğin ağzına vermek Ayrıca arm udun pişip ağzınıza düşmesini beklemeyi n. Ben
sizin için sorun teşkil etmiyorsa daha fazla, yemek servisi için sadece sizin ad ı n ıza bazı temel bilgiler veriyorum.
koltuğunuza dönüyorsanız daha az. Bir Boeing 757-200'ün minik tuvaletinde sıkışmış olsanız bile,
i l k seferin tek kötü yanı ise şu oldu; sarhoştum ve kızıl kafalı modifiye edilmiş bir Çin pozisyonunu deneyebilirsiniz: siz tuva­
Tracy tarafından beceriliyordum ki hava boşluğuna girdik. lete oturursunuz. kadın da size sırtını dönerek üzerinize oturur.
Tuvaletin kenarına yapışıp uçakla b i r l i kte düşmeye başlıyorum; Little Rock ' ı n kuzey kuzeydoğusunda bir yerlerde Tracy bana
ama Tracy zıvanadan çıkıyor. Prezervatif hala Tracy' n i n içinde "Bir 'Pompoir' olsa. işi oldukça kolaylaştırırdı. Arnavut kadınları
ama benden şampanya fışkırıyor· ve Tracy'nin saçıyla birl ikte vajinalarındaki sıkıcı kaslarla erkekleri sağıyorlar" diyor.
plastik tavana fırlıyor. Boşaldığım anda benden çıkanlar hava- Sadece şeylerini kullanarak mı erkeğin boşalmasını sağlıyorlar?

250 25 1
büy ük kita pta yazıyor."
Tracy, "Evet" diyor. "Bir göz at" diyo r Tracy. "He psi
­
ğu semalarında Tracy'yi yala
Arnavut kadınlar? Albuquerque'in güney güneydo
a kap lanıy or;
gibi kalın bir tabakayl
maktan yüzüm yum urta akı
"Evet."
n
Tra
halıya sürtülm üş gibi oluyo . . . � �
"Havayolları var mı?" diye soruyo ru m . yana klar ım da kılla rı yüzünde
ırdığ ını
umu rtas ının erkekliği güç lend
Öğrenmeniz gereken b i r diğer şey de, b i r uçuş görevl isinin şekerli sütte kayn atıla n koçy
kapıyı çalması durum unda, Florentine Metodu diye anılan söylüyor.
iştim " diye ekliy or.
metotla hızl ıca toparlanabilmek. Aletin hassaslaşması için Sonra da, "Öyle dem ek iste mem
da
yord um. İki dub le burb onu
kadın erkeğin şeyini dibinden tutup deriyi geriye çeker. Bu hare­ Ben de iyi gitt iğim i düş ünü
kadar üç saattir ayak tayı m .
ket, toparlanma s ü recini oldukça hızlandırır. hesaba katarsak bu dak ikaya
de
Las Veg as' ı n gün ey gün eyb atı sem alar ında ikim izin
İşleri yavaşlatmak içinse adamın şeyi nin dibine sert bir
ama k"
y ban a Kam a Sutr a'da "otl
şekilde bastırmanız yeterlidir. Olayı d u rdurmasa bile, bütün yorg un dizle ri t itrerken Trac nun
gösteriyor. Son ra da "ma ngo
spermler mesanes i ne kaçacağı için en azından orta lığı temiz­ diye tab ir edil en pozisyonu
lemek zorunda kalmazsınız. Uzmanlar buna "Saxonus" derler. emi lişin i" ve "yut uluş unu" . ,
anın ve mek anın durd uğu
McDonell Douglas DC- 1 O Serisi 30CF tipi uçağın a rka tuva­ Her şeyi n gitt iği ama zam
ürdü ğüm üz
plas tik oda mız da sürd
letinde kızıl kafa bana zenci pozisyo n u n u gösteriyor. Dizleriyle dara cık kolay tem izle nen
ın bir
� lılık den eme se de bun a yak
lavabon u n üzerine çıkıyor, ben de arkasından ellerimi çıplak ceb elle meye, tam olar ak bağ
şeyler söy lene bil i r. . .
omuzlarına dayıyorum.
oda sı ve onu n arka sınd a ayrı bır tuva l t bulu ­ ��
Nefesi aynayı buğu luyor; başını aşağı sarkıtmaktan yüzü Bir giyi nme

hem de iki yan da bu ıkı oda
kızarmış. "Kama Sutra'da · na r ve kabak suyu i l e salatalık nan ve hem önd e ve arka da er
khee d Sup
esk i m uhte şem Loc
çekirdeklerinin ka rışım ıyla masaj yapılan erkeklik organları n ı n banyo süit lerin den bulu nan
yok.
şişeceği ve a l t ı ay boyunca öyle kalacağı yazıyor" diyor. Con stel latio ns uçak ları artık
ter boş anıy or. İkim iz de bir­
Bu tavsiyen in Külkedisi'ninki gibi bir bitiş süresi var. Tracy' nin yum uşa k kasl arın dan
ımız
uz; yap mak üze re tasa rla ndığ
birim ize zev k vermeye çalış ıyor
Aynadan bakışımı görüyor ve "İsa adına, söyled iğim her şeyi
üzerine alınmasana sen" diyor. şeyi yapan iki mak ine gibi
yiz. Baz ı dak ikala rda ir
.

biri ��
i e
Trac y n ı n m ı n ık
dok unu yor uz ve
Dallas'ın kuzey semalarında, Tracy, b i r kad ı n ı n erkeğini asla sadece ben im kayan kısm ımla a
tik d uvar
çeki liyo r. Om uzla rım plas
terk etmemesi için erkeğin kadının kafasına ısı rgan otu ve may­ ken arla rınd aki deri si dışa rı y
n aşa ğısı sall anıp duru yor. Trac
m u n boku sü rmesi gerektiğini anlatırken ben daha fazla tükürük dayanm ış, vüc udu mun beli mde ı o
un üzer ine koyuyor ve ağır lığın
salgılamaya çalışıyorum . bir bacağı n ı kald ırıp lava bon
Ve, şaka yapmıyorsun, değil m i , diye soruyoru m . bac ağın a vererek eğil iyor. . .
ada izlem ek işim ize geli yor: lkı boy utlu ve
Ve eğer karını bufalo sütü v e inek bokunda yıkarsan, onu Ken dim izi ayn
si. Bir
değ iliz, bir f i l m , intemet kare
kullan maya kalkan erkek iktidarsız olurmuş. cam ın ardı nda kile r san ki biz
an dışı nda
başka biril eri gibi yiz; bu
Buna h i ç şaşırmam işte, diyorum. dergiden a l ı n m ış resi mde ki
an güze l insa nlar gibi .
Eğer bir kadın kadifeçiçeğ i n i n suyuna deve kemiği batırır ve bir haya tı veya geleceği ol may .
t
Boe ing 767 'dey seni z yap abil ece ğini z en iyi şey, turıs
suyu kirpiklerine sürerse, baktığı her erkek büyülenirmiş. Bir Bir
lete gitm ekti r. Tuv alet
orta tuva
tutam tavus, şahin veya a kbaba kemiği de konabilirmiş. kab i n i n i n arka sınd aki gen iş
253
252
1 �I

kompart ımanları küçücük olduğun dan bir Concord e'da h i ç Bu gerçekten o ağır dakikalardan biri.
şansınız yoktur; a m a elbette bu sadece benim fikrim. Eğer "Hayır" diyorum; parmağımı apış arasına sokuyorum. "Ben
tuvaletle ri işemek, lenslerin izi takmak veya diş fırçalam ak için 1

il
bunu kastetmiştim. Niye kıllarını tıraş ediyorsun?"
kullan ıyorsanız , eminim yeterince alan bulunma ktadır. "Ah, o mu?" diyor ve g ü l ümseyerek gözlerini kaçırıyor. "Tanga
Ama Kama Sutra'da "karga" veya "but" diye anılan pozisyon­ giyebilmek için."
ları veya ileri geri hareket için beş santimd en fazla alana ihtiyaç Ben tuvalette otururken. Tracy aynada kendine değil de
duyulan b i r pozisyon u deneme arzusu ndaysa nız, şansınız a, bozulan makya j ı na bakıyor ve dağılan r u j u n u parmağıyla düzel­ :ı
arka kısımdak i kabinind e parti verilebilecek kadar geniş tuva­ tiyor. Parmaklarıyla göğüs uçlarındaki ısırık izlerini ovuşturuyor.
letleri olan bir E u ropean Airbus 300/3 1 O düşmesi için dua edin. Kama Sutra'da bu izlere Bulut Kümeleri deniyormuş.
Benzer pozisyon lar için lngiliz yapımı Aerospace Bir-On Bir'in Aynaya bakarak konuşmayı sürdürüyor; "Bunu yapmamı n
arkadaki iki tuvaletin den daha lüksünü bulamaz sınız. sebebi. aslına bakarsan herhangi b i r şeyi yapmak için iyi bir
Los Angeles'ın kuzey kuzeydoğu semalarında ca n ı m yanma" sebep bulamamış olmamdır" diyor.
ya başlıyor ve Tracy'ye ara vermeyi öneriyoru m. B i r amacı yok.
" B u n u niye yapıyorsun?" diye soruyorum. Bu insanlar aslında orgazmdan çok unutmak isterler. Her
"Neyi?" diyor. şeyi unutmak isterler. iki dakika l ığına da olsa, on, yirmi dakika
Bunu. veya yarım saatliğine de olsa u n utmak.
Tracy g ü l ü msüyor. Belki de insanlar koyun muamelesi yapıldığında böyle tepki
Kilitlenmemiş tuvalet kapılarının arkasında karşılaştığınız veriyorlardır. Bu belki sadece bir mazerettir. Belki de sadece
insanlar havadan sudan konuşmaktan bıkmış insanlardır. çok sıkılmış lardır. Sebep, insanların k ı l ı n ı bile kıpırdatmadan
Güvenl ikten yoru l m u ş insanlardır. Bu insanlar bir sürü ev diğerleriyle b i r l i kte can sıkıcı b i r sandı kta oturmak üzere
dekore etmişlerdir. Bunlar sigara içmeyen, şeker, tuz, yağ tasarlanmamış olması da olabilir.
ve biftek yemeyen, bronz tenli insan lardır. Bunlar sonunda "Sağl ıklıyız. genciz, uyanık ve canlı insanlarız" diyor Tracy.
kaza ndıkları her şeyi sadece kaybetmek için ömür boyu çalışan "Olaya böyle bakarsan hangisi daha normal?"
anne babalarını ve büyükanneleriyle büyükbaba larını görmüş Bluzunu giyiyor, çoraplarını çekiyor.
insanlardır. Beslenme tüpüyle hayatta kalabilmek için bütün "Herhangi bir şeyi n iye yapıyorum ki?" diyor. "Kendimi
servetini ha rcayan , nasıl çiğneneceğini ve yutu lacağı n ı dahi herhangi bir plandan ç ı karmak için yeteri kadar eğitim aldım.
u n utan i nsanları görmüş kişilerdir. Herhangi bir fanteziyi yıkab i l i ri m . Herhangi bir amaçtan ken­
"Babam doktord u" diyor Tracy. "Ama şu anda adını bile dimi vazgeçi rebi lirim. Öyle zekiyim ki herhangi bir rüyanın
hatı rlaya m ı yor." olmadığını ispat edebilirim."
Kilitlenmemiş kapıların ardında oturan bu insanlar daha Hala çırılçıplak ve yorgun vaziyette tuvalette oturuyorum;
büyük bir evin sorunları çözmeyeceğini çok iyi b i l i rler. Daha iyi uçuş ekibi inişe geçtiğimizi. Los Angeles'a çok yaklaştığımızı,
I• bir eş, daha çok para ve daha gergin bir cildin de. saati. hava sıcaklığını söylüyor. sonra da bağlantı uçuşla rıyla
"Sahip olacağın her şey" diyor Tracy, "bir gün kaybedeceğin ilgili bilgi veriyor.
şeylerden sadece biridir." Bir dakika boyunca bu kad ı n l a birlikte durup dinl iyoruz bun-
Cevap, bir cevabın olmamasıdır. ları ve boşluğa bakıyoruz.

254 255

i
Tracy bluzunun düğmelerini iliklerken, "Bunu yapıyorum;
çünkü kendimi çok iyi hissediyoru m " d iyor. "Belki niye yaptığımı
aslında bilm iyorumdur. Katilleri idam etmeleri n i n sebebi de
b u n a benzer bir şey. Çünkü insan bazı s ı n ırları aşınca, aynı şeyi
tekrar tekrar yapmak istiyor." ıı
iki elini de arkasına götürüp eteğinin fermuarını çekiyor ve
"Gerçek şu ki, her önüme gelenle yatmamın sebebini aslında
bilmek istemiyorum. Sadece yapıyorum; çünkü kendine iyi bir
neden söylediğin anda, o n u didiklemeye başlars ı n . "
Ayakkabıların ı giyiyor, saçlarını düzeltiyor ve "Lütfen b u n u n
özel b i r şey olduğunu düşünme" diyor.
Kapının kilidini açarken, "Rahatla" diyor. "Bir gün gelecek ve
yaptığımız her şey sana küçük patatesler gibi görünecek." Kırk Bir
Yolcu kabinlerine doğru bir adım atıyor ve "Bugün sen
bu özel çizgiyi i l k kez geçtin" diyor. Beni içeride çıplak ve tek
başıma bırakırken, "Kapıyı arkamdan kilitlemeyi u n u tma" diyor.
Sonra da bir kahkaha atıyor ve "Tabii bundan sonra kilitlemeyi
istiyorsan" diye ekliyor

• •

n bürod aki kız kahve istemiyor.


O Park yerind eki araba sını da kontro l etmek istemi
şey olursa, k i m i suçlaya cağımı
yor.
blliyor um"
" Eğer arabam a bir
diyor.
Ben de ona. şişşşş şşşşşş t, diyoru m .
ası gibi bir
önem li bir şey, bir gaz kaçağı veya bebek ağlam
ses duydu ğumu söylüy orum.
hangi odadan
Dahili dinlem e ci hazından duyula n, annem in
.
geldiğ i b i l inmez boğuk ve yorgun sesini tan ıyorum
masan ı n yanınd a ayakta duruyo­
St. Antho ny' s ' i n lobisin deki
slogan ı şöyle: 'Yeteri nce
r u m . dinliyo rum. Annem . "Arner ika'nın
şey yeterin ce
iyi Değil . ' Hiçbir şey yeterin ce hızlı değil. Hiçbir

257
256
büyük değil. Asla gözümüz doymuyor. Her zaman gelişim için­
deyiz . . . " diyor.
Ön büro görevlisi kız, "Ben gaz kaçağı falan duymuyorum"
diyor.
Baygı n ve yorgun ses, "Herhangi bir şey yaratma riskini göze
alamadığım için ömrüm boyunca her şeye saldırdım . . . " diyor.
Kız sesi kapatıyor. M i krofo n u n düğmesine basıyor ve
"Hemşire Rem ington ön büroya lütfen. Hemşire Remington
acilen ön b üroya lütfen" diyor.
Çağırd ığı , ön cebi kalem dolu olan şişko güve n l i k görevl isi.
M ikrofondan e l i n i çektiği anda baygın ve fısıldayarak konuşan
ses geri geliyor.
" D a h a iyi olmalı dedik de ne oldu? Hayatı m ı n sonu n a geldim Kırk iki
a m a elimde h içbir şey kalmadı. . . " diyor annem.
Ve ses kısıl ıyor.
H içbir ses duyu l muyor. Sadece hışırtı sesi. Statik.
Ve annem ölüyor.
Tabii bir mucize olmazsa.
Güve n l i k görevlisi kapılardan uçarak geliyor ve "Eee? Olay
nedi r?" diye soruyor.
Mon i tördeki siyah-beyaz ve karlı görüntüde, ön büro görev­
lisi kız, neredeyse şişen bağırsaklarını elinde taşıya n , çektiği
ağrıdan iki büklüm vaziyetteki beni gösteriyor. "O" diyor

O
"Şu a n da n itibaren bu adamın buradan uzaklaştırılması ün gece yayı m l a n a n haberler ben i . benden b i raz geride
gerekiyor" diyor. durmuş, duvara b i r taş yerleştirmeye çalışan Denny ve
onun biraz gerisi nde, elindeki çekiçle b i r kayayı parçalayarak
bir heykel yapmaya çalışan Bet h ' i n ö n ü nde, kollarımı sallaya
sallaya bağırırken gösterd i .
Televizyonda sanki sarılıkmışım gibi betim benzim atm ı ş ,
karnımdaki ş i ş l i kten kamburum ç ı k m ı ş v e içimdeki ağır!Jktan
bağırsaklarım sarkmış gibi görün üyorum . İki büklüm vaziyette.
kameraya bakmak i ç i n suratımı kaldırıyoru m , boyn u m , kafam­
dan yakama inen bir ip gibi du ruyor. Boyn u m kolum kadar
kaldığı i ç i n , ademelmam da dirsek kadar kocaman görünüyor.
Bunlar d ü n gece işten sonra yaşandığı için üzerimde hala

258 259
D unsboro kolonisinde giydiğim bluz benzeri keten gömlek ve Gerçekten de tamamen farklı bir ilahi varlık tarafından ele
o tuhaf pantolon var. Toka l ı ayakkabılarım ve boyunbağım da geçirilmiş durumdayım. Bu benim iyi bir insan olmaya çalışan
cabası. h a l i m . Büyük şeyler yapabilmek için küçük m ucizeler üzerinde
Beth'in evinde oturmuş, kendimizi televizyonda izlerken çalışıyorum.
Denny, "Dostum" d iyor. "Pek de çekici görünmüyorsun." Ağzımdaki termometreyi kontrol ediyoru m: ateşim 38 derece.
Dördüncü basamakta an lattığım tıknaz Tarzan gibi görü­ Sürekli terlediğim için Beth'e, "Kanepe için kusura bakma" diyo­
n üyorum; hani şu elinde közlenmiş kestane olan maymuna rum.
domalmış olan Tarzan gibi. Yüzündeki mesut g ü l üşle duba gibi Beth. bakmak üzere termometreyi elimden alıyor ve elini
vücudu olan kurtarıcı gibi. Saklayacak başka hiçbir şeyi olmayan a l n ı m a koyuyor.
kahraman gibi. "Senin aptal ve aklı beş karış havada bir karı olduğunu
Televizyonda, bir terslik olmadığını anlatmaya çalışıyordum düşündüğüm için de özür dilerim" diyorum.
herkese, o kadar. Belediyeyi arayıp yakınlarda yaşadığımı ve İsa olmak, eşittir d ü rüst olmak.
bir kaçığın , izinsiz olarak ne olduğun u bilmediğim bir şey inşa Beth, "Sorun değil" diyor. "Ne düşündüğün hiç u m rumda
ettiğini söyleyerek bütün bu karışı klığı yaratan ı n ben olduğuma olmadı zaten. Ben i b i r tek Denny ilgilendiriyordu . " Termometreyi
ikna etmeye çalışıyordum insanları. inşaat ala n ı n ı n , civarda sallayıp tekrar d i l i m i n altına sokuyor.
yaşayan çocuklar için tehlike ol uşturduğu n u , işi yapan herifin Denny kaseti geri sarıyor ve görüntüm yine televizyonda
görü n ü ş ü n ü n de pek düzgün olmadığını ve inşa ettiği şeyin beliriyor.
kesi nlikle bir şeytana tapınma yeri olduğunu söyleyen de ben­ Kollarım ağrıyor: kireç ve harçla çalışmaktan kemiklerim
dim. hamur gibi olmuş ve tutulmuş. Denny'ye, "Meşhur olmak nasıl
Belediyeden sonra televizyon kanallarını aramış ve aynı bir duygu?" diye soruyorum.
şeyleri onlara da söylemiştim. Televizyonda arkamda, yuvarlak bir temel üzerinde yükselen
Bütün olaylar böyle başladı işte. bir kulen i n taş duvarları görünüyor. Başka duvarlar pencerelerin
Bütün bunları yapma m ı n sebebi, Denny'nin bana muhtaç etrafını sarıyor. Geniş bir kapıdan, içeride yükselen merdive n ler
olmasını istememdi demiyorum tabii. En azından televizyonda görünüyor. Başka kanatlara. kulelere, manastırlara. sütunlara
değil. ait olduğu belli olan başka duvarlar, havuzlar, dehlizler bu
Bütün bu açıklamalarım montaj odasında bir kenara atılmış temelleri izliyor.
olma l ı ; çünkü televizyonda, bir eliyle kamerayı kapatmaya, M u habirin sesi. "İnşa etmekte olduğunuz yapı, bir ev mi?"
diğeriyle de kameran ı n ö n ü nde sallanan m i krofo n u n kablosuna diye soruyor.
vurmaya çalışan terli ve şişik bir manyaktan başka bir şey gös­ B i l m iyoruz, diyorum.
termiyorlar. "Bir çeşit tapınak mı?"
Denny, "Dostum" diyor. Bilm iyoruz.
Bet h , bu küçük fosilleşmiş a n ı videoya kaydetm i ş ve başa Görüntüye g i ren muhabir, kahverengi saçlar ı n ı a l n ı n ı n üze­
sarıp sarıp izliyoruz. rinde kabart m ı ş olan bir adam. Mikrofo n l u elini ağzıma doğru
Denny, "Dostum, şeytan veya benzer başka bir şey tarafından uzatıp. "Öyleyse n e inşa ediyorsunuz?" diye soruyor.
ele geçirilmiş gibi görünüyorsun" diyor. Son taş yerine oturana dek bilemeyeceğiz.

260 261
"Peki son taş ne zaman yerine otu racak?" Televizyon, g ü n ü n birinde çatıya yükselecek olan uzun kapalı

Bilm iyoruz.
çarşı kolonlarının temellerini gösteriyor. H � ykel kaidelerini g s ? �
teriyor. G ü n ü n birinde. Fıskıyeli havuzları. istinat duvarın ı , sıvrı
Tek başıma yaşadığım onca seneden sonra "biz" demek çok
hoş.
:
kuleyi ve üzeri kubbeyle örtülecek duvarları. G ü n ü n birind bite­
cek olan tonozları desteklemek üzere yükselen kemerlerı. Ufak
B u n u söylerken Denny televizyondaki beni işaret ediyor ve
kuleleri. G ü n ü n birinde. Yapılan i ş i n bir kısmını örtüp gömecek
"Mükemmel" diyor.
çalı ve ağaçlar zaten büyümüş bi le. Dallar pencerelerden içeri
Den n y i nşaata ve yaratmaya devam ettiğimiz s ü rece,
olasılıklar artacak, diyor. Büt ü n l üğe ulaşmayı ne kadar erteler­
giriyor. Bazı odalarda çimenler ve otlar yarım diz boy � � za� ış.
Bütün bu görüntüler kamera n ı n ö nünde uzanıyor ve goruntuye,
sek o kadar iyi. Hazzı geciktirmeliyiz.
tamamla n ı ş ı n ı belki de hiçbirimizin göremeyeceği bir temel
Tantrik bir mimari d ü ş ü n ü n .
giriyor.
Televizyonda m u habi re, " B u rada önemli olan s ü reç, bir
Bunu da m u habire söylemiyorum tabii.
şeyleri bitirmek değil" diyoru m .
Görüntüde olmayan kameraman ı n sesi duyuluyor. "Hey
İşin komik yanı ise, Denny'ye gerçekten yardım ettiğimi san­ Victor!" diye bağırıyor. "Beni hatırladın m ı ? Chez B u ffet'tan?
mam. Hani neredeyse boğuluyordun ... "

Her b i r taş Denny'nin otuz bir çekmediği bir günü temsil Telefon çalıyor ve Beth açmaya gidiyor.
ediyor. P ü rüzsüz n e h i r graniti. Koyu bazalt bloku. Her taş, çoğu Denny kaseti geri sararken, "Dostum" diyor. "Bu söylediğin
insanın yaptığı işin uçup gittiği, sona erdiği veya yapıldığı anda şeyler bazı insan ları çok kızdı racak . "
.
gündem dışı kaldığı her g ü n ü n a n ı s ı na dikilmiş m i n i k bir mezar Beth. "Victor. a n ne n i n yattığı hastaneden arıyorlar. Senı bul­
taşı veya küçük b i r anıt n iteliğinde. Muhabire bu d ü ş ü n celerimi maya çalışıyorlarmış" diyor.
aktarmıyoru m ; yaptığı iş yayı mland ıktan hemen sonra, hava­ "Bir dakika içinde geliyorum" diye bağırıyorum.
ya karıştıktan son ra ne olduğunu da sormuyorum. Çünkü işi Den ny'ye kaseti tekrar oynatmas ı n ı söylüyorum. Annemle
havaya karış ıyor. Yayımlanıyor. Ve uçup gidiyor, siliniyor. Kağıt uzlaşmaya hazırım neredeyse.
üzerinde çalıştığımız, makinelerde egzersiz yaptığı m ız, zaman.
emek ve para n ı n yüzünü gösterip kaçtığı bu dünyada. Denny'nin
taşları birbiri üstüne koyması hiç de acayip görünm üyor.
Bunların hiçbirini m u habire söylemiyorum.
Orada durup kollarımı sallarken daha fazla taşa ihtiyacımız
olduğunu dile getiriyorum. Halk bize taş getirirse çok m ü teşekkir
olacağız, diyorum. insanlar yardım etmek isterlerse, çok iyi olur.
Terden saçım kalıp gibi katılaşmış ve rengi kararmış; şişen
göbeğim pantolon u m u n üzeri ne düşmüş. Bilmediğimiz tek şey
b u n u n nasıl sona ereceği; ayrıca bilmek de istemiyoruz, diyo­
rum.
Beth mısır patlatmak için m utfağa gidiyor.
Açlıktan ölmek üzereyim ama yemeye cesaret edemiyorum.
263
262
Benim, diyorum.
"'Victor. sen misin?" diyor.
"Evet, sanırım" diyorum.
Paige ortal ıklarda yok. Cumartesi saba h ı , saat çok erken
olduğu için etrafta kimsecikler yok. Yeni doğan güneşin ışıkları
pan j urlardan içeri giriyor. Dinlenme salonundaki televizyon bile
kapa l ı . Annemin oda arkadaşı. teş h i rci Bayan Novak yandaki
yatakta kıvrıl m ış uyuyor; bu yüzden fısıldayarak konuşuyorum.
Çikolatalı pudinglerden b i r i n i n kapağını açıyorum ve a l ı şveriş
poşetinden plastik bir kaşık çıkarıyor u m . Annemin yatağının
yanına bir sandalye çekip kaşığı pudinge dald ırarak, "'Seni kur­
tarmaya geld i m " diyorum.
Kırk Ü ç Ona kendimle ilgili gerçeği en n ihayetinde öğrendiğimi
söylüyorum. İyi bir i nsan olarak doğduğum u , m ü kemmel sev­
ginin tezahürü olduğumu. tekrar iyi b i r insan olabileceğimi
ama küçük şeylerle başlamam gerektiğini. Kaşığı dudaklarının
arasına daldırıp ilk elli kaloriyi ağzına bırakıyorum.
Diğer ka.şığı ağzına t ı karken . "Bana sah i p olmak için neler
çektiğini biliyorum" diyorum.
Puding ağzında öylece d u r uyor ve d i l i n i n üstünde kahve­
rengi kahverengi parlıyor. Annem hızlıca gözlerini kırpıştırıp,
konuşabilmek için d i liyle pudingi yanağına doğru itiyor ve "Ah
Victor. demek öğrendin?" diyor.

B
ir sonra ki m ucize mi gerçe kleşti rmek Bir e l l i kaloriyi daha ağzına t ı karken, "Utanmana gerek yok.
için gidip pudin g
satın alıyo rum. Yağ, şeker ve koruy ucula
rla dolu çikola ­ Haydi yut şunu" diyorum.
talı pudin g, vanily a ve şamf ıstıklı pudin
g ve karam elalı pudin g Ç i kolata lekeli dudaklarıyla, "Yapt ı ğ ı m o kötü şeyi
dolu m i n i k plast ik kutul ardan . Tepes indek
i k§ğıt kapa ğı kaldı rıp düşün meden d u ramıyorum" diyor.
kaşık larsın ız ya, işte onlar dan.
"Bana h ayat verdin" diyorum .
Anne min koruy ucula ra i htiya cı var. Ne
kadar çok koruy ucu Kafasını kaşıktan ve benden kaçırıp, "Amerikan vatandaşlığına
olursa o kada r iyi diye düşü nüyo rum.
ihtiyacım vardı" diyor.
İçi tepel eme pudin g dolu a l ışveri ş
poşe tiyle birl i kte St. Çalınan sünnet derisine. Kutsal emanete.
Anthony's'in yolunu tutuyorum.
B u n u n önemi yok, diyoru m .
Çok erken olduğ u için ön büro daki kız
henü z gelm emiş . Uzanıp kaşığı ağzına sokuyorum.
Yatağ ına gömü lmüş olan anne m, feri
kaçm ış gözle riyle Denny, lsa ' n ı n ikinci kez gelişine belki de Tanrı karar
bakıp , "Kims in?" diye soruyor.
vermemiştir, demişti. isa'yı tekrar hayatlarına döndürme yetisini
264
265
'


gelişfüs i n l e r diye belk de Tanrı bu kararı insanlar a bırakmış
tır. Kahverengi pudingden b i r kaşık d a h a tıkıyorum.
�elkı Tanrı hazır old ugumuzd a kendi kurta rıcımızı yaratma mızı
Konuşm ak i ç i n ağzını açıyor: ama bir kaşık daha
puding
ıstemıştı r. Denny, belki de kendi mesihim izi yaratma k bize
sokuyoru m.

::il
kalmışt ır. demişt i.
Gözleri yuvalar ından fırlıyor ve yaşlar yanakla rından süzülü-
Kendimizi kurtarmak i çi n .
yor.
B i r e l l i kaloriyi daha ağzına tıkıyorum. "Tamam. Seni affediyorum " diyorum. "Seni seviyor u m ve
Belki de azıcık bir çabayla mucizele r yaratacak d u ru ma gele­
. seni kurtarmaya gel d i m . "
b .ı lırız.
Silme p u d i n g dolu kaşığı ağzına götürürken. "Tek yapman
.B i r kaş ık d o l u s u puding daha ağzına giriyor.
gereken şey, b u n u yutmak" diyorum.
� � �
A n n e m ba a dö üyo : k ı rı ş ı k l ıklar göz l e r i n i küçül t üyor.
Göğsü h ı z l a i n i p kalkıyor ve burn undan p u d i n g kabarcı
kları
.
?
D ı l ıyle pu ı. ngı yanagına ıtıyor. .
Ağzın ı n kenarlar ından p u d i n g
çı kmaya başlıyor . Gözbeb ekleri kaybolu yor. Morarm aya başlıyor .
fışkı : ıyor. . S e n n e d e n bahsedi yorsun yahu?" diyor.
Göğsü tekrar i n ip kalkıyor .
"Isa Mesih o l d uğumu biliyorum " diyorum
"Anne?" diyo r u m .
Gözleri fal taşı gibi açıl ıyor ve bir kaşık daha p u d i n g i ağzına
E l leri v e k o l l a r ı titriyor: kafası yastığa iyiden iyiye g ö m ü l ü ­
tıkıyorum.
yor. Göğsü i n i p kalkıyor v e ağzındaki kahverengi pelte boğazına
" B u raya gelmeden önce italya'da kutsal sünnet derisiyle
kaçıyor.
h a m i l e kaldığını b i l iyorum" diyorum.
Yüzü ve e l l er i gittikçe daha fazla morarıyor. Sadece gözleri-
Ağzına bi raz daha puding sokuyoru m .
nin beyazı görünüyor. Her şey çikolata kokuyor.
.
:
· Artık gerçek yara d ı l ış ı m ı n farkındayım. Ben sevgi dol u , iyi
Hemşire düğmesine basıyoru m.
b ı r ı ns a n ı m " diyorum
"Sakin ol" diyorum.
Ağzına bi raz daha p u d i n g sokuyoru m .
n:ı
"O kuma am için b u n la r ı n hepsi n i g ü n l üğüne İtalyanca "Affedersi n. Affedersi n. Affedersi n . Affedersin . . . " d iyorum.
_ r.
��
yaz ıgını b ı l ıyorum ." Ağzına biraz daha puding sokuyorum . Göğsü i n ip kalkıyor , çırpınıy or ve elleri boğazın a yapışıyo
_ l m a l ı y ı m .
Ve senı kurtara b i l eceğimi biliyorum" diyoru m . Lokanta larda n um a ra yaparke n böyle görünüy or o
k e l iy­
A n n e m b a n a bakıyor . Gözleri sonsuz b i r anlayış v e sevgiyle Sonra yatağın öbür y a n ı n d a Dr. M a r s h a l i beli riyor v e t e
arkasın dan kavrıyor . Diğer e l i n i a n n emin
dol u . "Sen ne bok demeye çalışıyorsun?" diyor. le a n n e m i n kafası n ı
başlıyo r. Bana, " N e oldu?"
"Sen i , lowa ' n ı n Waterloo şehrinde b i r bebek arabasından ağzı n a sokup p u d i ngleri çıkarma ya

ça l d ı m b n . Yaşayaca ğın hayattan kurtarma k istemişt i m " diyor. diye soruyor .
A ı_ l e , kıt lelerin uyuştur ucusudu r. O n u kurtarm aya çal ı ş ıyord u m . Delirmiş ti . Benim mesih

Ayrıca bakınız: Denny ve ça l ı n t ı taşla d o l u bebek arabası. olduğumu hatırlamıyordu. O n u kurtarmaya gel d i m .

A n n e m . "Seni kaçı rdım" diyor. Paige eğilip a n n e m i n ağzına nefes veriyor. Tekrar doğruluyor.

Zava l l ı d e l i , kaçık şey, ne dediğini b i l m iyor. Son ra tekrar a n n e m in ağzın a nefes veriyor ve her doğruluşunda
B i r e l l i kaloriyi daha ağzına tıkıyorum. ağzını n etrafına daha fazla puding b u l a ş m ış oluyor. Daha fazla
"Sorun yok" diyorum. "Dr. Mars h a l l g ü n l ü ğü n ü okudu ve çikolata. P u d i n g s o luyoruz.
bana gerçekleri a n lattı." Puding kutusu ve kaşık hala e l im d e ve "Tama m . Bunu

266 267
1

başarabilirim. Lazar'a yaptığım gibi yapabilirim" diyorum.


"Bunu daha önce yapmıştım" diyorum.
Ellerimi annemin inip kalkan göğsüne koyuyorum.
"!da Mancini. Sana yaşamanı emrediyorum" diyorum.
Paige hayat öpücüğü verdikten sonra bana bakıyor. Bütün
yüzüne çikolata bulaşmış. "Küçük bir yanlış a n la m a oldu
sanırım" diyor.
"lda Mancini sen sağlam ve iyisin" diyorum.
"Paige yatağın öbür tarafından uzanıp ellerini ben i m kilerin
üzerine koyuyor. Bütün gücüyle tekrar tekrar bastırıyor. Kalp
masajı yapıyor.
"Bunu yapmana gerek yok" diyorum. ''Ben isa'yım.··
Ve Paige, "Nefes a l ! Nefes al lanet olası" diye fısıld ıyor.
Kırk Dört
Ve Paige'in kol u n u n üst kısm ından, önlüğünün koluyla
sıkıştırdığı yerden plastik hasta bilekliği bileğine düşüyor.
Ve hemen ardından annemin göğsünün i n i p kalkışı. çırpınışı,
boğazını sıkışı; her şey o anda d uruyor.
"Dul erkek" doğru ifade olmaya b i l i r ama i l k akla gele n i .

hall bir deli. Bana


nnem öldü . Anne m öldü ve Paige Mars
A anlat tığı her şeyi uydu rmuş . Beni m
şey oldu ğum fikri de
fikri. Beni sevd iği de.
dah i l ; söyleyemi yorum bile: O olduğ um
Tamam. hoşlandığı yani.
yalan dı. Değil i m .
Beni m doğu ştan iyi biri oldu ğum da
ğımız olan anne lerim izin
Ve eğer cenn et, tek kutsa l varlı
yok ettim .
ayağ ı n ı n altı nday sa. ben cenn eti de
ne kadar iyi tanıd ığınız ı
Bu jamai s vu. Deja vu'nu n tersi. insan lan
ncı olma sı d u r u m u .
sanır sanız sanın , aslın da herke sin yaba
ro kolon isind e ser­
Tek yapa bildiğ im i ş e gitm ek v e D u nsbo
işi tekra r tekrar zihni m­
sem sersem gezin ip d u rurke n geçm
çikol atalı pudi ngi kokla -
de yaşa mak. Parm aklar ıma bula şan
269
268

';
mak. Annem in kalbinin durduğ u ve m ü h ü r l ü plastik bilekliğ Dunsboro kolon isindeki doğuştan sakat tavuklar, uyuşturucu
in
Paige'in akıl hastası olduğu nu kanıtlad ığı anda takıl ı p bağımlısı köyl üler ve bu pisltğin tarihle gerçekten a l a kası
kaldım.
Deliren annem değil, Paige'm iş. olduğunu sanan gezi öğrencileriyle b i rlikte dolanıp duruyo­
Deliren ben m iş i m . rum. Geçmişi geri get i r m e n i n imkanı yoktur. Sadece rol yapa­
O a n d a Paige yatağa bulaşmış o l a n çikolat a l ı pudi ngden b i l i rsiniz. Kendinizi kandırabilirsiniz; ama biten b i r şeyi tekrar
kafasını kaldırdı. Bana baktı ve "l<.oş. Git. Dışarı çık hemen'' dedi. yarata mazs ı n ız.
Ayrıca bakınız: "Mavi Tuna Va lsi." Köy meydanındaki boyunduruk bomboş. Ursula bir inekle
Tek yapabildiğim bileğindeki bilekliğe bakmaktı. b i r l i kte yanımdan geçip gidiyor; ikisi de esrar gibi kokuyor.
Paige yatağın etrafından d o l a n ı p yanıma geldi ve kol u m u ineğin gözleri de kaymış ve kan çanağına dönmüş.
kavradı. " B u n u b e n i m yaptığı mı sansınlar" dedi. B e n i kapıya Burada her gün, aynı gündür ve b u n u n rahatlatıcı bir yan ı
doğru sürüklerken, " B u n u a nnen kendi kendine yaptı sansınlar" olmalı. Aynen mevsimler boyu aynı adada hapsolan a m a asla
dedi. Koridoru kontrol ettikten sonra, "Kaşığın üzerindeki par­ yaşlanmayan veya kurtarılamayan ama daha fazla makyaj yapan
mak izlerini silerim ve annen i n e l i ne yerleştiririm. Pudingi dün insanların hayatı n ı anlatan televizyon dizilerinde olduğu gibi.
getirmiş olduğunu söylerim herkese" dedi. işte hayatı n ız ı n geri kalanı.
Kapılardan geçti kçe hepsi şak diye kilitlendi. Kolundaki B i r grup dördünc ü s ı n ı f öğrenci si bağrışıp koştura rak
bileklik yüzünden. yanımda n geçiyor. Arkaları nda bir adamla bir kadın var. Adam
iz?"
Paige dış kapılardan birini işaret etti ve daha fazla ileri e l i nde sarı b i r defter tutuyor ve "Siz Victor Mancin i misin
gidemeyeceği n i , aksi halde kap ı n ı n bana da açılmayacağı n ı diye soruyor.
söyled i . Kadın. " B u o" diyor.
"Sen bugün bu raya gelmedi n . Anladın mı?" dedi. Adam defteri ka l d ı r ı p , "Bu sizin m i ?" diye soruyor .
B i r sürü şey daha söyledi ama hiçbi ri n i n önemi yok. Seks bağımlı ları grubund a dördünc ü basama kta tuttuğum
Sevi l m i yorum. Temiz b i r ru h u m yok. İyi ve verici biri değilim. eksiksiz ve insafsız ah laki envante rim. Seks hayat ı m ı n gün l üğü.
Kimsen i n kurtarıcısı da değilim Hesaba geçen bütün günahla rım.
Kad ı n , " N e yani?" diyor. Eli nde defteri tutan adama, "Onu
Bütün b u sahtekarlığın yanında bir Paige'in deli olması
hemen tutu klamaya cak mısınız? " diye soruyor .
eksikti.
Adam, "St. Anthony 's Bakımev i'nde kalan , Eva Muehle r isim­
"On u öldürdüm" diyorum.
l i şahsı tanıyor m usun uz?" diye soruyor.
Az önce ölen kadın, az önce çi kolatayla boğduğum kadın
Sincap Eva. Beni bu sabah görmüş ve yaptıkla rım ı anlatmış
annem bile değildi. O
olma l ı . Yani annemi öldürdü ğümü. Tamam , annemi değil.
"Sadece bir kazaydı" diyor Paige.
yaşlı kadın ı .
"Bundan nasıl emin olabilirim ki?" diye soruyoru m .
Ada m , ''Victor Manci n i , sizi tecavüz şüphelis i olarak tutuklu-
Cesedi b u l m uş olacakl ar k i , dışarı adım ı m ı atar atmaz
yorum" diyor.
"Hemşir e Reming ton J 5 8 N u maralı odaya. Hemşire R e m ingto
� Şu tecavüz fantezis i yaptığım ız kız. Hakkımd a dava açmış
lütfen acil e n 1 58 N umaral ı odaya gel i n i z ! " anonsu duyul
. uyor. o l m a l ı . Pembe ipekten yatak örtüsün ü berbat ettiğim kız. Gwen.
ltalyan bile deği l i m .
"Hey, bir dakika" diyorum . "ona tecavüz etmemi kendisi
B e n bir öksüzüm.
istemişt i. Bu o n u n fikriydi. "
270 271
il
Kadın, "Yalan söylüyor. Anneme iftira atıyor" diyor.
Adam, M i randa Anlaşması' n ı okumaya başlıyor. Haklarımı
yani.
"Gwen sizin anneniz mi?" diye soruyorum.
Cildine bakınca bile bu kadı n ı n Gwen'den en az on yaş büyük
olduğunu görebilirsiniz.
Bugün bütün dü nya çıldırmış olmalı.
Kadın bağırmaya başlıyor. "Benim annem Eva Muefı/er! Ve
kendisini yere yatırdığını ve ona b u n u n gizli bir oyun olduğunu
söylediğini anlat ıyor" diyor.
Şimdi anladım. "Haa o mu?" diyorum. "Ben de ö6ür tecavüz
olayından bahsediyorsunuz sanmıştım" diyorum.
Adam Miranda Anlaşması ' n ı n ortasında du ruyor; "Sana Kırk Beş
burada haklarını okuyorum, d i n l iyor musun?" diye soruyor.
Hepsi sarı defterde yazıyor, diyorum. Yaptıklarım yani.
Dünya yüzündeki bütün günahların soru m l u l uğunu üzerime
alıyord u m . "Görüyorsunuz ya" diyorum, "bir süreliğine gerçek­
ten İsa Mesih olduğuma inanmıştım."
Adam arkasından kelepçeleri ç ı karıyor.
Kadın, "Doksan yaşında b i r kadına tecavüz edecek birinin
delirmiş olması gerekir" diyor.
Yüzümü b uruşturuyorum ve "Çok haklısın" diyorum.
Kadın. "Tanrım, şimdi de annemin çekici olmadığını m ı söy­
adım ı m ı
lüyorsun?" diyor. t . Anthon y's'den son kez çıkmad an ewel, kapıda n
Adam kelepçeyi bileklerimden birine geçiriyor. Beni çevirip
ellerimi arkamda birleştiriyor ve kelepçeyi kilitl iyor. "Bu olayı
S atıp koşma ya başlam adan evvel. Paige durum u izah
etmeye

çalıştı.
başka bir yerde çözmeye ne dersiniz?" diyor. Evet , gerçekten doktorm uş. Öyle h ızlı konuşu yordu ki kelime­
ış.
Dunsboro kolonisindeki bütün zava l l ı ların, keşlerin, sakat ler birbirin e girdi. Evet, gerçekten de orada tutulan bir hastaym
. Gerçek ten de gene­
tavukların, eğitim aldığını sanan çocukların ve Koloni Valisi Tükenm ezkale m i n i hızlı hızlı açıp kapıyordu
çünkü
Charlie Majesteleri ' n i n önünde tutu klanıyorum. Denny'nin tik uzmanı ymış ve b u rada hasta muame lesi görüyormuş
arında
boyunduruğa vurulması gibi b i r durum bu ama benimki gerçek. gerçeği söylem iş. Beni incitmeye çalışmı yormuş . Dudakl
Aslında oradakilere ken d i l e ri n i n de farklı d urumda hala puding vard ı . Sadece işini yapmay a çalışıyo rmuş.
beni
olmadıklarını söylemek istiyorum. Koridor da b i r l i kte olduğu muz son dakikad a Paige
a kaldım. "Bun lara inan­
Buradaki herkes tutuklu zaten. kolumd an çekti ve ona bakmak zorund
mak zorund asın" dedi.

273
272
Gözleri yuvalarından uğramış, gözbebekleri küçülmüştü.
Siyah bir beyin gibi görünen topuzu artık bozulmuştu.
Doktor olduğu n u , bir genetik uzmanı olduğunu söyledi. 2556
yılında. Ve tarihin bu dönemindeki tipik bir erkekten hamile
kalmak için zamanda yolculuk etmiş. Böylece genetik bir n u m u ­
neyi saklayıp belgeleyebilecekmiş. B i r salgını önlemek için bu
n u m u neye i htiyaçları varmış. 2556 y ı l ı nda. Bu ucuz ve kolay bir
yolculuk değilmiş. Şu anda uzay yolculuğu bizim için neyse,
2556'da da zamanda yolculuk öyle bir şeymiş. Yolcu l u k riziko l u
ve pahalı b i r kumarmış; a m a karnında sağ sa l i m b i r ceninle
dönmediği sürece, diğer yolcu l uklar iptal edilecekmiş.
1 734 yılı n ı n kost üm leri içinde, tıkanmış bağırsakları m yüzün­
den iki büklüm olmuş vaziyette, "tipik erkek"le neyi kastettiğini Kırk Altı
düşün üyorum.
"İnsanlara gerçeği söylediğim için beni buraya tıktılar" dedi.
"Sen mevcut olan tek üretken erkekt i n . "
Ah, tamam o zaman, dedim, şimdi h i ç sorun kalmadı. Artık
bütün taşlar yerine oturd u .
B u gece 2556'ya geri dönmesi gerektiğini bilmemi istediğini
söyledi. Bu birbirimizi son görüşümüz olacakmış ve bana min­
nettar olduğunu bilmemi istemiş.
"Fazlasıyla müteşekkirim" dedi. "Ve seni seviyorum."
Koridorda, dışarıda yükselen güneşin güçlü ışığı altında

O
du ruyorduk. Ö n l üğünün cebinden siyah bir keçeli kalem çekip n iki basamaklı tedavi programlarının çoğunda dördün­
aldım. cü basamağa gelince bir bağım l ı olarak hayat h i kayenizi
Arkası n daki duvara düşen gölgesi n i n res m i n i çizmeye eksiksiz olarak yazmanızı isterler. B i r defter a l ı p hayat ı n ız ı n her
başladım. ezik ve boktan dakikasını yazarsınız. Suçlarınızın eksiksiz envan­
Paige Marsha l l . "Bu ne için?" diye sordu. terin i . Böylece hep aklın ızda kalır. Sonra da hepsini düzeltme­
Sanat böyle icat edilmişti. n izi isterı e·r. Bu seks bağım l ı ları için olduğu kadar bütün a l kolik­
"Hani olur da. Olur da deli falan değilsindir diye" dedim. ler. uyuşturucu bağımlıları ve obezler için de geçerlidir.
Böylece istediğiniz zaman geri dönüp hayatınızın en kötü
anları n ı gözden geçirebi l i rsiniz.
Yine de, geçmişi hatırlayanlar hatırlamayanlardan her zaman
iyi durumda olacak diye bir kural yoktur.
Ben i m le i l g i l i her şeyin yazı l ı olduğu sarı defterime bir arama

274 275
emri kararıyla e l konuldu. Paige. Denny ve Beth i l e ilgili her şey Cebi m i karıştırırken madeni b i r para b u l uyorum. Yutuyorum
orada yazıyor. Nico, Leeza ve Tanya i l e ilgili. Kilitli ve ses geçir­ ve para boğazıma takılmadan aşağıya i niyor.
mez bir odadaki masanın diğer ucunda oturan dedektifler def­ Cebimde b i r de ataş b u l uyorum. Ama o da boğazıma
teri okudular. Bir duvarda boydan boya bir ayna var ve gerisinde takılmıyor.
de kayıt yapan bir video kamera olduğuna e m i n i m . Dedektifler annemin kırmızı günlüğünü karıştırırken ben de
Dedektifler. diğer insanların suçlarını üzerime alarak ne etrafta daha büyük bir şeyler arıyorum. Yutamayacağını kadar
başarmayı umduğumu soruyorlar. büyük bir şey.
Ne yapmaya çalışıyord u n , diye soruyorlar. Yıllardır boğ u l ma n umarası yapıyorum. Artık bu benim için
Geçmişi tamamlamaya çalışıyord u m , diyorum. zor olmamalı.
Bütün gece boyunca defteri okuyup, bunların n e anlama Kapı çal ı n ıyor ve bir tepsi içinde yemek getiriyorlar. Tabakta
geldiğini soruyorlar. bir hamburger var; yanında da b i r peçete. Bir şişe ketçap.
Hemşire Flami ngo. Dr. Blaze. "Mavi Tuna Valsi." Karnım çok aç a m a bağırsaklarımdaki tıkanıklık, ş i ş l i k ve acı
Gerçeği açıklayamadığımız zaman söylediğimiz şeyler. Artık yüzünden yemek yiyemiyoru m.
neyin ne anlama geldiğini bilemiyorum. "Bu g ü n l ü kte neler yazıyor?" diye soruyorlar.
Dedektifler, Paige Marshall isim l i hastanın nerede olduğunu Hamburger ekmeğini ayırıyorum. Ketçap şişes i n i n kapağını
bilip bilmediğimi soruyorlar. !da Mancini isimli b i r hastanın açıyorum . Kurtulmak için yemem lazım ama kendi bokumla
boğu larak ölmesiyle ilgili sorgulanmak üzere aranıyormuş. ağzıma kadar dolmuş vaziyetteyim.
Görünürdeki annemin. İtalyanca, diyorum.
Bayan Marshall dün gece kilitli bir koğuştan yok olmuş. Okumaya devam ederken dedektifler, "Şu harita gibi görünen
Hiçbir kapı zorlanmamış. H i ç şahit yokmuş. Görünürde hiçbir şeyler ne? Şu sayfalar dolusu çizimler ne anlama geliyor?" diye
şey yokmu ş . Ama kadın kaybolmuş. soruyorlar.
Polis, St. Anthony's'de çalışanların. Mars h a l l ' ı n kendini Çok komik a m a ben bunları tamamen unutmu ş u m . B u n l a r
doktor sanmasıyla dalga geçtiklerini söylüyor. Eski bir dok­ haritalar. Küçük, aptal v e s a f b i r b o k parçasıyken yaptığım h a r i ­
tor gömleği giymesine izin vermişler. Bu o n u daha işbirlikçi talar. Annem b ü t ü n dünyayı baştan yaratabi leceğim i söylemişti.
kılıyormuş. Öyle b i r güce sah i p olduğumu söylemişti. Dünyayı olduğu gibi.
Çalışanlar, Marshal l ' la pek bir sıkı fıkı olduğumu söylemiş. sınırları çizilmiş ve en ufak noktasına kadar idare altına a l ı n m ı ş
"Pek de değil" diyorum. "Yani onu oralarda görüyordum şekilde kabul etmek zorunda olmadığım ı , istediğim şekilde
tabii; ama o n u n l a i l g i l i h içbir şey bilmiyoru m." değiştirebileceğ i m i söylemişti.
Polis pek fazla hemşire arkadaşım olmadığını söylüyor. işte bu kadar deliydi.
Ayrıca bakınız: Clare, Kadrolu Hemşire. Ve ben ona i n a n m ıştım.
Ayrıca bakınız: Pearl, Hemşire Yardımcısı. Ketçab ı n kapağını ağzıma atıyorum. Ve yutuyoru m .
Ayrıca bakınız: D u nsboro kolonisi. B i r dakika sonra öyle h ızlı ayağa fırlıyorum k i , sandalyem
Ayrıca bakınız: Sekskolikler. geriye uçuyor. Ellerim boğazıma yapışıyor. Ayakta d i ki l m i ş ,
Dedektiflere, Paige Marshall'ı 2556 yılında arama zahmetine tavana bakıyorum ; gözbebeklerim kayıyor. Çenem ileri uzanıyor.
katlandınız m ı diye soruyorum. Dedektifler de yerlerinden fırlıyorlar.

276 277
Nefes alamadığım için boğazımdaki damarlar şişiyor. Yüzüm
kızarıyor. ısınıyor. Alnımda ter damlacıkları birikiyor. Göm !eğimin
arkasından ter akıyor. Ellerimle boğazı m ı sıkıyorum.
Çünkü ne doktor ne de evlat olarak kimseyi kurtaramam.
Ki mseyi kurtaramadığım için kendi m i de kurtaramam.
Çünkü artık bir öksüzüm. İşsizi m . sevi lmiyorum. Çünkü
bağırsaklarım acıyor ve nasıl olsa içi mdeki tıkanıklıktan dolayı
ölüyoru m .
Çünkü kaçışınızı planlamanız gerekiyor.
Çünkü bazı çizgileri geçtikten sonra, hep geçmek istiyorsu­
nuz.
Ve deva m l ı kaçmaktan kaçış yoktur. Kendimizi şaşırtıyoruz.
Yüzleşmekten kaçın ıyoruz. Anı yaşıyoruz. Otuz bir çekiyoruz.
Kırk Yedi
Televizyon izliyoruz. Reddediyoruz.
G ü n l ü kten başını kaldıran dedektiflerden bir tanesi. "Sakin
olun. Sarı defterde yazdığı gibi , n umara yapıyor" diyor.
Durup beni izl iyorlar.
Ellerim boğazımda ve hiç hava alamıyorum. Kurt şakası
yapan aptal çoban gibiyim.
Boğazı çikolatayla dolan kadın gibiyim. Annem olmayan
kad ı n gibi.
Hatırlayabildiğimden daha uzun b i r zamandan beri ilk
kez huzurlu hissediyorum ken d i m i . Mutlu değil. Üzgün değil.

B
i r sabah okul otobüsü kal d ı rıma yanaştı ve üvey annesi
Endişeli değil. Azgın deği l. Sadece beyn i m i n daha üst bölümleri
arkasından el sallarken çocuk otobüse bindi. Otobüsteki
dükkanları kapatıyor. Beyin korteks i . Cerebel l u m . Problem i m
tek yolcu çocuktu ve otobüs o k u l u n yanından saatte yüz yirmi
işte orada.
kilometreyle geçip gitti. Otobüs şoförü Annecikti.
Kendimi sadeleşti riyoru m .
Bu Anneciğin çocuğu son kez a lmaya gelişiydi.
M u t l u l u kla hüzün arasındaki m ü kemmel ortayı yakalamış
Dev d i reksiyonun gerisinde oturan Annecik güneşlikteki
durumdayım.
aynadan baktı ve "Bu araçlardan kiralamanın ne kadar kolay
Çünkü süngerler asla kötü bir gün geçirmezler.
olduğunu bi lsen şaşarsın" dedi.
Otoyola çıkmak için bir rampaya saptı ve "Otobüs şirketi
aracın çalındığını rapor edene kadar en az altı saat i m iz var"
dedi.
Otobüs otoyola girdi ve şehir yanlarından geçip gitti. Ve her

279
278
saniye bir evin yanından geçmemeye başladıklarında Annecik olmasıydı. Yıllar sonra polis dedektifleri bu haritayı bula­
na dek aklına bile gelmemişti. Bunu yapmış olduğunu hiç
çocuğa, gelip yanına oturmasını söyledi. Çantasından kırmızı
bir g ü n l ü k ve katlanmış bir harita çıkardı. hatırlamamıştı. Bunu yapabileceğini, bu tür bir gücü olduğunu

Annecik b i r e l iyle haritayı d i reksiyonun üzerine yayd ı , u n utmuştu.


Annecik d i k.iz aynasından çocuğun çizdiği haritaya baktı ve
diğeriyle pencereyi açtı. D i reksiyonu dizleriyle kulla nıyordu.
Gözleriyle b i r haritaya bir yola baktı. "Mükemmel" dedi. Saatine baktı ve gaza bastı; otobüs h ızlandı
ve Annecik, "Şimdi adlarını yaz. Yeni haritam ıza nehri çiz ve
Sonra da haritayı buruşturup pencereden dışarı fırlattı.
adını yaz. Ve hazır ol. yeni isimler verilmesi gereken bir sürü şey
Bunlar o l urken aptal çocuk orada öylece oturdu.
daha çıkacak karşımıza" dedi.
Annecik çocuğa kırmızı günlüğü almas ı n ı söyledi.
Çocuk gün ! üğü Anneciğe uzatmaya kalkışınca Annecik, "Hayır. "Çünkü öncü l ü k yapılacak tek şey ka l d ı , o da elle
. tutulamayanların dünyası; fikirler, h i kayeler, m ü z i k ve sanat"
i l k sayfayı aç" dedi. Torpido gözünden bir kalem bulmasını ve
dedi.
çabuk olmasını çünkü nehre yaklaştıklarını söyledi.
Yol bütün evleri, tarlaları, ağaçları. her şeyi yarıp geçiyordu "Çünkü hiçbir şey hayalindeki kadar güzel olamaz" dedi.

ve b i r dakika sonra otobüsün iki yanından sons uza kadar uza­ "Çünkü sana hataları n ı söylemek için sürekli etrafında ola­
mam" dedi.
nan b i r nehrin üzerindeki köprüye geldiler.
"Çabuk ol" dedi Annecik. "Nehri çiz." Ama gerçek şu ki, çocuk ken d i s i n i n veya kendi dünyasın ı n
sorumluluğunu üzerine almak istemedi. Gerçek şu k i , aptal bok
Sanki nehri oğlanın kendisi keşfetmiş gibi , sanki d ünyayı
parçası b i r sonraki restoranda b i r hadise çıkarmak, Anneciği
daha yeni keşfetmiş gibi yeni b i r harita çizmesini söyledi
yakalatmak ve hayatından sonsuza dek uzaklaştırmak için bir
Annecik. Sadece kendisi için b i r dünya haritası çizmesini söyle-
d i . Kendi özel dünyası nın haritas ı n ı . plan yapmıştı bile. Çünkü bu maceralardan sıkılm ıştı ve kıymet l i ,
sıkıcı, aptal hayatı n ı n sonsuza d e k s üreceğ i n i sanıyordu.
"Dünyayı sana an lattıkları g i b i kabul etmeni istemiyorum"
Emniyet, güvenlik. rahatlık ve Annecik arasında bir seçim
dedi.
yapmıştı bile.
"Senin icat etmeni istiyorum. Böyle bir yeteneği n i n
Otobüsü dizleriyle süren Annecik eğilip çocuğun omzunu
o l masını istiyorum. Kendi gerçekliğini yaratabilmen için. Kendi
sıktı ve "Öğle yemeğinde ne istersin?" diye sordu.
kanunlarını koyman için. Bunu sana öğretmeyi denemek istiyo­
Sanki çok masum bir cevapmış gibi ufaklık, "Mısır u n l u sosis"
rum" dedi.
dedi.
Çocuk kalemi eline alm ıştı ve Annecik nehri deftere çizmesi­
ni istedi . Nehri ve önümüzdeki dağları çiz, sonra da onlara isim
ver, dedi. Bildiği kelimelerle değil de. halihazırda başka anlam­
ları o lmayan, onun ü reteceği yeni kelimelerle isimlendirmesini
istedi.
Kendi sembollerini yaratması için.
Küçük çocuk ağzında kalem, kucağında açık duran defter, bir
süre düşündü. sonra da hepsini çizdi.
işin salakça tarafı ise küçük çocuğun bütün bunları u n utmuş
281
280
Bütün özel hayatım güzler önüne seril iyor.
Hiçbir şey gizli kalmıyor.
Maymun ve kestaneler de.
ıçkırı rken b i r i l eri her
Bir saniy e sonra yere yıkılıy orum . H
ttay ı m . Beni kurta rdılar .
şeyin yolun a girdiğ ini söylü yor. Haya
e bastı rıp kucak larınd a
N e redeyse ölüyo rd u m . Kafa mı göğü slerin
sallar ken, ''Raha tla" diyor lar.
ma" diyor lar.
Duda klarım a bir bardak su dayay ıp, "Ağla
Artık geçti diyor lar.

Kırk Sekiz

ir
B
dakika sonra kollar etrafıma dolan ıyor. Polis dedektifle­
rinden biri beni sıkıca kavrıyor ve göğüs kafesimin altını
yum ruklarken kulağıma, "Nefes al! Lanet olası nefes a l ! " diye
fısıldıyor.
Kulağıma soluyarak, ''Bir şeyin yok" diyor.
İki kol bana sarıl ıyor, ayaklarımı yerden kesiyor ve bir yabancı
kulağıma, "İyileşeceksin" diye fısıldıyor.
Periabdominal basınç.
Doktorların yeni doğan bebeğe vurduğu gibi birileri
sırtıma vuruyor ve şişe kapağı uçarak boğazımdan fırlıyor.
BağırsakJarımdaki plastik toplar. arkasına biriken bokla birlikte
paçamdan aşağıya bir anda boşalıyor.

283
282
r. Taşa cağın dan çıkar ıl m ı ş
taşla r tuta n. inan amay acağ ın taşla
de işlen miş kumt aşı ve
gran itler. yont ma baza lt. Blok lar halin
ve mala getir iyor.
ki reçta ş ı . Her gelen yanın da harç. kürek
soru yor.
Heps i sıray la, "Vict or nere de?" diye
insan var ki çalış mak müm kün deği l.
Alan da o kada r fazla
ek istem iş. Bura daki kadı n
Heps i şahs i olara k bana bir taş verm
'e beni m iyi olup olma dığım ı
ve erke klerin heps i Denn y'yle Beth
sormuş.
ndüğ ümü söylü yorla r.
Telev izyon da gerçekten berb at görü
la övün mesi yete rli olu­
Tek bir kişin in çıkıp kahr ama nlığıy
tı n ı b i r resto rand a nasıl
yor. Kurta rıcı olma sı; Victo r'ın haya
kurtardığını anlatması.
Kırk Dokuz Benim haya tımı kurta rdığı nı.
t yerin de olur.
"Patl amay a hazır bom ba" ifade si gaye
, kahr aman larda n b i r
Yüzü p yüzü p kuyru ğuna gelm işken
bile, kalab alık aras ında
tane si konu şmaya başla mış. Kara nlıkta
l i rs i niz. H a l a g ü l ü m seye nlerl e
dalg alan an karg aşay ı göre b i
çizgi dir bu.
gülü msem eyen ler aras ındak i görü nmez
denl erle gerçeği bilen ler
Kend ini hala kahr aman gibi hisse
arasındaki ince çizgi.
andan yoks un etraf ların a
kala nlar
En g u r u r duyd uğu
ama n l ı k m e rtebesind en
bakın maya başlı yor. Bir anda kahr
lar hafift en çıldı rıyor .
ahm aklık mert ebes ine inen bu insan
.
Denn y, "Tüy men lazım dost um" diyor
� : � � Denn y' n i n bina sını göremezs iniz;

B
e im hatı ı� am dığım ama beni h i ç un utmayacak olan Orta l ı k öyle kalab alık ki
ivenl er kaybol m u ş . Biris i.
b ı n l e rce kışılık bır insan kalabalığı Denny'nin şatos u n u n kolon lar. duva rlar, heyk eller ve merd

etrafına yıgılmış. "Vict or nerede?" diye bağır ıyor .

..
� �
aki t n eredeys gece yarısı. Kalabalığın arasından kokuşmuş , Bir diğe ri, "Vict or Man cini'y i verin bize!
" diye bağır ıyor.
_ _ ve sevıl meyen bir halde Denny'ye doğru ileri ıyor imi düşü nüyo rum. idam
o ksuz, ışsız " ve Ve ben b u n u gerçekten hak ettiğ
ailem i .
ortada d u rup, "Dostum" diyorum. mang as ı n ı . Fazla sıyla geni şlem iş olan
. or ve duva rın karşı sında
Denny de "Do t um " d ıyor. Ellerind e taşlar tutan insan Birile ri b i r arabanın farla rını yakıy
b
kalabal ığına akıyo . � kabak g i b i açıkta kalıyorum.
� unç görü nüyo r.
� Herk esin üzeri ne düşe n gölg em kork
"Şu a da kesin l i kle b u rada olmamal ıydın" diyor.

elevızyo a çıkışı n:� ?
z an sonra, ellerinde taşlar olan ve Ben yete rince para kaza nabi leceğ i n i , her şeyi bileb ileceğ i n i ,
. ı koşa bilec eği n i , yete rince iyi
gü l mseyen ınsanlar butun gün b u raya akın ettiler, diyor. Güzel s a h i p olab ileceğ i n i . yete rince h ı z l
285
284
saklanabileceğini sanan zava l l ı , deli bir taşralıyım. Yeterince gerçek görüntüsü n ü n değil de. Denny'ye nasıl göründüğünün
sikebileceğini sanan biriyim. heyke l i . Denny'nin gördüğü kadar güzel. Hatta mükemmel . Ama
Benimle arabanın farları arasında yüzlerini göremediğim artık paramparça.
binlerce insanın silueti duruyor. B u nlar beni sevd iğine ina­ Deprem mi old u , diye soruyorum.
türlü bir
nan insanlar. Bana hayat ı m ı geri verdiklerini sanan insanlar. Denny , "Yakla ştı n ; ama bu seferki Tanrı' nın başka
Hayatlarının efsanesi bir anda buhar oluverdi. Sonra taş tutan mucizesiydi" diyor.
b i r el havaya ka lkıyor ve gözlerim i kapatıyoru m . Taş taş üstünde kalmamış.
" diyor.
Nefes ala mamaktan boğazımdaki damarlar şiş iyor. Yüzüm Denny b u rn u n u çekiyor ve "Bok kokuyo rsun dostum
m, diyoru m. Polis
kızarıyor, ısın ıyor. Bir sonrak i e m re kadar şehri terk edeme
G ü m diye bir sesle ayağıma bir şey çarpıyor. Koca b i r öyle söyledi.
daha var. Park
taş. Sonra başka bir taş d a h a d ü ş üyor. Birkaç d ü z i n e daha. Araba n ı n farları nda s i lueti görün en bir kişi
giden e kadar kam­
Yüzlerce gümbürtü duyul uyor. Taşlar çarpışıyor ve yer sarsılıyor. halind eki aracın farları yön değiş tirerek çekip
Etrafımdaki kaya lar parça lanıyor ve herkes bağrışıyor. bur ve siyah bir sil uet olarak kalıyor .
duran ın k i m
Aziz Benliği m i n şehit oluşu. Ay ışığınd a Denny ve Beth'l e b i r l i kte, hala orada
Gözlerim kapalı ve yaşarıyorlar. Araba n ı n farları, olduğu nu görebi l mek için bakıyo ruz.
gözkapaklarımdan, kendi etimden ve kanımdan girip içeride Bu, Paige Marsh all. Beyaz önlüğ ü lekele nmiş;

önlü ü n kol­
e. Mokas enleri
parlıyor. Gözyaşlarımı delip geçiyor. ları yukarı sıvanm ış. Plastik bilekli k hala bi !eğind
Daha fazla gümbürt ü duyul uyor. Yer sarsılıyor ve insan­ ıslak ve çamur lu.
bir yanlış
lar bütün güçleriyle çığlık atıyorlar. Biraz daha sallanıyor ve Denny öne çıkıp, "Kusu ra bakma ama büyük
g ü mbürdüyor. Biraz daha küfrediliyor. Sonra her şey sessizliğe anlaşılma olmuş" diyor.
gibi değil.
bürünüyor. Ona. "Yapm a. sorun yok" diyoru m. Düşün düğün
Siyah saçlar ı
Denny'ye, "Dostum" diyorum. Paige yaklaş ıyor ve "İşte. hala burad ayım" diyor.
tamam en
Gözlerim Mla kapa l ı ; burnumu çekiyorum ve "Bana neler dağılm ış, beyne benze yen, çörek gibi kıvrıl m ı ş topuzu
ve kızarm ış. Burn u n u çekiyo r.
olduğunu söyle" diyorum. açı l m ı ş . Gözler i n i n etrafı şişmiş
deli olduğ umu göster ir"
Y u m uşak, pa m u k l u ve pek de temiz kokmayan bir şey burnu­ omuz silkiyo r ve "Sanır ım bu benim
ma değiyor ve Denny, "Sümkür, dostum" diyor. diyor.
sadec e taşlar
Sonra bir bakıyorum herkes gitmiş. Hemen hemen herkes. Hep b i rl i kte devrile n kayalara bakıyoruz. Geriye
Denny'nin şatosu yıkılmış, bütün duvarlar yerle bir olmuş ve ka l m ı ş , özel olmay an kahver engi kütlele r.
den h a l a
taşlar düştükleri hıza bağlı olarak yuvarlanıp gitmişler. Kolonlar Panto lon paçala rımda n b i r tanesi bok yüzün
yapışıy or. "Sanır ım hiç kimsey i
üst üste devri lmiş. Sıralı sütunlar. Kaideler baş aşağı dönm üş. ıslak v e içeride n bacağı ma
Heykeller paramparça olmuş. Darmadağın taşlar ve harçlar. moloz kurtarm ıyorum " diyoru m.
"Şu bilekli ği
yığınına dönüşerek araziyi kaplamış. Ağaçlar bile düşen kayaların "Yaa. evet" diyor Paige ve e l i n i kaldır ıp,
altında ezilmiş. Parçalanmış merdivenler boşluğa uzanıyor. bileğimden ç ı karabi l i r misin?" diye soruyor.
Beth bir kayanın üzerine çökmüş ve gözlerini Denny'nin Tabii, diyorum. En azından deneyebiliriz.
kendisine bakarak yaptığı parça l a n m ı ş heykele dikmiş. Beth'in Denny yıkılmış taşları ayağıyla ittiriyor. sonra da durup birini

286
287
kaldırmak için eğiliyor. Beth de ona yardım etmek için yanına
gidiyor.
Paige'le birbirimize bakıyoruz. Gerçekte kim olduğumuz u
bilerek bakıyoruz. i l k kez.
Hayatımızın geri kalanını. dünyanın bize k i m olduğumuzu
söylemesine izin vererek geçireb i l i riz Akıllı veya deli. Aziz veya
seks bağımlısı. Kahraman veya kurban. Tarihe bırakırız. iyi m i
yoksa kötü m ü olduğumuzu söylemeyi.
Geçmişimizin geleceğimizi belirlemesine izin verebili riz.
Ya da kendi adımıza karar verebi l i riz.
Ve belki de bizim işimiz daha iyi bir şey icat etmektir.
Ağaçlarda bir güvercin ötüyor. Gece yarısı olmalı.
Denny, "Burada biraz yardıma ihtiyacımız var" diyor.
Paige gidiyor; ben de onu tak.ip ediyorum. Dördümüz elleri­
mizle bir kaya n ı n altını kazıyoruz. Karanlığın içinde hissettiğimiz
şey sert ve soğuk ve sonsuza dek sürecekmiş gibi görünüyor ve
hep birl i kte bir taşın üzerine diğerini koymak için çabalayıp
duruyoruz.
"Şu eski Yunan kızı biliyorsun, değil mi?" diye soruyor Paige.
Kaybolan sevgilisinin resm i n i kayaya çizen kızı m ı ? Evet,
biliyorum.
Paige, "Aslında kız sevgilisini u n utmuş ve duvar kağıdını icat
etmiş" diyor.
Çok acayip ama Amerika'ya i l k göç eden Çilekeşler olarak
buradayız: kendi alternatif gerçekliğimizi yaratmaya çalışan
zamanımızın delileriyiz. Taşlardan ve kaostan bir dünya yarat­
maya çalışan.
Sonuç ne olacak, b i l miyorum.
Onca koşuşturmadan sonra, vard ığımız nokta gece n i n körün­
de, bir hiçliğin ortası.
Ve belki de bilmek önemli değildir.
Şu anda durduğumuz yere. karanlıktaki yıkıntıların arasına
ku rmaya çalıştığımız şey herhangi bir şey olabilir.

288

You might also like