bedensel ve sosyal dengesinin bozulmasına hastalık denir. Tıp bilimi açısından hastalık, vücuttaki çeşitli organlara ilişkin ölçülebilen, objektif bazı belirti ve bulgularla tanımlanabilen bozukluklar anlamına gelirken, kişi için bedende olağan dışı bir durum hissi olarak tanımlanmaktadır. Buna göre hasta olan kişide normal değerlerden sapma ya da rahatsızlık hissi oluşturma söz konusudur. ÇOCUKLARDA SAĞLIĞI BOZAN VE HASTALIĞA NEDEN OLAN FAKTÖRLER Sağlığın bozulması, hastalıkların oluşması ve ortaya çıkması birçok farklı faktörden etkilenir. Genel anlamda sağlığı bozan ve hastalığa neden olan etmenler genetik ve çevresel olmak üzere ikiye ayrılır. Genetik Faktörler Genetik faktörler anne ve babadan gelen genlerle taşınan kişiye kalıtımsal özellikleri geçiren (saç rengi, göz rengi, kulak kepçesi, hasta olma özellikleri vb.) etmenlerdir. Down sendromu, hemofili(pıhtılaşma bozukluğu), Akdeniz anemisi, glikojen depo hastalıkları (doğuştan karbonhidrat metabolizması bozukluğu) gibi durumlar genetik yapı bozukluğundan kaynaklanan hastalıklardan bazılarıdır. Çevresel Faktörler İnsanın içinde yaşadığı ortamın, insan vücudunu etkileyen faktörleri çevresel faktörlerdir. Çevresel faktörler doğrudan hastalık sebebi olabileceği gibi bazı hastalıkların oluşmasını kolaylaştırabilir ya da bazı hastalıkların gidişini ve sonucunu etkileyebilir. Sağlığı bozan ve hastalığa neden olabilecek çevresel faktörler aşağıdaki gibi özetlenebilir: • Fiziksel etkenler: Sağlığı bozan fiziksel etkenlerin arasında ısı, ışık, nem, iklim, gürültü, konut, çöp, atıklar yer alır. Yaşanılan yerin ısısı, nemi, bulunulan coğrafi bölgenin iklimi, konutların fiziki özellikleri, konut ve işyerlerinden çıkan çöp ve atıkların yok edilme yolları sağlığı olumsuz yönde etkileyecek özellikte olabilir. • Kimyasal etkenler: Hastalık oluşturan nedenler arasında çevre kirliliği, sanayide kullanılan ve kanserojen olabilen maddeler, kozmetik ve çeşitli insektisitlerin(böcek öldürücüler) kullanımının artması, yeni/ çeşitli ilaçlar ve bunların uygun biçimde kullanılmaması sayılabilir. • Biyolojik etkenler: Hastalığa neden olan etkilerin büyük çoğunluğu virüs, bakteriler, parazit, mantarlar gibi biyolojik etki ile meydana gelmektedir. Bunlardan virüsler yaşamak için yalnızca canlı ortama gereksinim duyarken (hepatit virüsü, kızamık virüsü vb), bakteriler canlı cansız tüm ortamlarda yaşayabilirler. Bu nedenle açıkta bulunan bir besinde bakteriler çok kolay üreyerek besin zehirlenmesine, ishale neden olabilirler. Parazitler üzerinde yaşadığı canlının besininden yararlandıkları için kişi de iştahsızlık, kansızlık, sindirim bozuklukları, kaşıntı, döküntü gibi rahatsızlıklara neden olabilirler. • Beslenme: Gereksinim duyulan besin maddelerinin yetersiz, dengesiz veya aşırı alımı da sağlığı bozar ve hastalıklara neden olabilir. Besin maddelerinin bir kısmı enerji kaynağı bir kısmı yapı ve onarım maddesidir. Besinlerle alınan vitaminler ise vücudun direncini arttırarak hastalıklara karşı savunma oluşturulmasını sağlar. Vitaminler, yağ asitleri, esansiyel (elzem) aminoasitler ve mineraller gibi vücutta üretilemeyen mutlaka dışarıdan alınması gereken maddelerin eksikliklerinde yetersiz ve dengesiz beslenmeye bağlı olarak birçok çeşitli hastalıklar oluşur. Örneğin; demir eksikliğinde kansızlık, iyot eksikliğinde guatr, kalsiyum-D vitamini eksikliğinde raşitizm, C vitamini eksikliğinde skorbüt, B vitamini eksikliğinde beriberi, A vitamini eksikliğinde gece körlüğü gibi hastalıklar görülebilir. • Uyku ve dinlenme: Uyku, beslenme kadar önemlidir. Çocuğun sağlıklı gelişebilmesi için yeterince uyuması gereklidir. Bazı hormonların salgısı uyurken artar, bazıları da uyurken azalır. Örneğin; büyüme hormonunun salgılanması uykuda artar, bu nedenle uyku büyümede önemli rol oynar. Çocuklarda uyku gereksinimi farklıdır. Yenidoğanlar, beslenme ve alt temizliği zamanları dışında günün hepsini uyuyarak geçirirler. Dokuzuncu aydan 3 yaşına kadar gece ortalama 11-12 saat, gündüz 2-3 saat uyurlar. Çocuk büyüdükçe uyku süresi azalır. Yeterince uyumayan çocuklar, huysuz, hırçın, neşesiz ve iştahsızdır. Hastalıklara daha olay yakalanırlar. Vücudun sürekli yoğun tempoda çalışması, düzensiz ve az uyku, sinir sisteminin ve duyu organlarının fonksiyonlarını olumsuz etkiler, vücut direncini düşürür. Sonuçta hastalıklara zemin hazırlar. • Psikolojik etkenler: İnsanları duygusal ve ruhsal yönden etkileyen iç ve dış faktörlerdir. Aile/okul ortamı ya da yaşanılan çevrede var olan sorunlar çocukların ruhsal sağlığı üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir. Ayrıca stresle baş etme yollarının bilinmemesi ve başa çıkma mekanizmalarının kullanılamaması da hastalıklara neden olabilecek ortamların oluşumunda oldukça etkilidir. • Sosyal, kültürel ve ekonomik faktörler: Toplumun yanlış ya da hatalı uygulamalarından en fazla etkilenen kesim çocuklardır. Çocuklar kendi sağlıkları ile ilgili kararları kendileri veremezler. Çocuğun bakımından sorumlu olan yetişkinlerin beslenme, barınma ve sağlığa ilişkin yanlış uygulamaları çocukların hastalıklara yakalanmasına neden olabilir. Ekonomik yetersizliğin yol açtığı yoksulluk da çocuk sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olan bir etmendir. Yoksulluğun bebek ve çocuk ölümleri üzerindeki etkisi yetersiz beslenme, enfeksiyon hastalıklarının yaygınlığı, temiz içme suyu ve kişisel hijyen sorunu, kalabalık aile yaşamı gibi olumsuz ev içi fiziksel ortam gibi etmenlere bağlıdır. Çocuk sağlığının korunmasında yoksullukla ve yoksunluklarla mücadele edilmesi çok önemlidir. • Kazalar: Çocuklar, gelişimsel özelliklerine bağlı olarak kazalarla sık karşılaşma potansiyeline sahiptir. Çocuklarda görülen kazaların büyük kısmı evde meydana gelmektedir. Çocukların davranışsal ve fiziksel özelliklerinin erişkinlerden farklı olması; ayrıca yaşam alanlarının erişkinler tarafından ve onların fiziksel özelliklerine göre tasarlanması, çocukların ev kazalarına daha fazla maruz kalmalarına neden olmaktadır. Dünyada ve ülkemizde ev kazaları, özellikle okul öncesi 0-6 yaş döneminde çeşitli yaralanmalara, sakatlanmalara ve ölümlere neden olması açısından önemle üzerinde durulması gereken bir konudur. Evlerde özellikle ilk 5 yaş içindeki çocuklarda en sık görülen kaza sonucu yaralanmalar düşmeler, zehirlenmeler, yanıklar, suda boğulmalar, elektrik çarpması, hayvan ısırıkları ve kesici-delici alet yaralanmaları vb.dir. Evde, bahçede, okulda, sokakta meydana gelen, beklenmeyen kazalar çocuğun sağlığını olumsuz etkiler. Her ne kadar bunlar görünmez kazalar olarak ifade edilse de, bunların çoğu önlenebilir kazalardır. Çocuk, çevresini merak ettiği için her şeyi bilmek, öğrenmek, dokunmak, tatmak ister. Çocuk neyin tehlikeli, neyin zararlı olduğunu bilmez. Bu durumda anne-babaya, eğitimciye ve çocuğun bakımından sorumlu olan kişiye düşen görev; çocuğa güvenli bir ortam hazırlamak, tehlikeli durum ve nesneleri önceden düşünüp, bunlarla ilgili önlem almak ve tehlikeli olabilecek (sıcak çaydanlık, keskin bıçak, sivri makas gibi) kavramları öğretmektir. HASTALIK BELİRTİLERİ Hastalık belirtileri hastalığa özgüdür. Her hastalığın belirtisi farklıdır. Ancak özellikle çocukluk dönemlerinde sık görülen belirtiler; ateş, iştahsızlık, öksürük, ishal, kusma, döküntü ve ağrıdır. Sayılan tüm bu belirtiler hakkında daha sonraki ünitelerde ve hastalıklarla birlikte bilgi verilecektir. Bu bölümde daha sonraki bölümlerde yer almayan ancak çocuk için oldukça önemli olan “ağrı” üzerinde durulacaktır. Ağrı: Çocuklar için ağrı yaşamın bir parçasıdır. Oyun sırasında meydana gelen kesik, çarpma, vurma ile ilgili yaralanmalar sonucunda oluşan ağrı, bademcik iltihabı nedeniyle oluşan boğaz ağrısı ve aşılamalarda yaşanan iğne acıları günlük yaşamda deneyimlenen ağrı örnekleridir. Bu ağrılı durumların bazıları kaçınılmazdır. Sürekli ağlayan, bedenin bir tarafını sürten, huzursuz, gözünden yaş dinmeyen ya da bacaklarını karnına çekerek tüm bedeni ile ağlayan ve avutulamayan çocuğun ağrısı olabilir. Ağrı, çocuğun ve ailesinin endişe ve korkusunun artmasına neden olur. Bu nedenle bir an önce giderilmesi/ya da mümkün olduğunca azaltılması gerekir. Ağrı, bireysel bir deneyim olduğu için ağrının algılanması ve ağrıya gösterilen tepki çocuktan çocuğa farklılık gösterir. Çocuğun ağrıyı algılamasını yaşı, cinsiyeti, gelişimsel düzeyi, mizacı, ağrının nedeni, ailenin ağrıya tepkileri gibi birçok faktör etkiler. Çocukların gelişimsel düzeylerine göre ağrıyı algılamaları ve ağrıya tepkileri tabloda verilmiştir. Çocuklarda ağrının değerlendirilmesi zordur. Erişkinlerin aksine özellikle küçük çocuklarda ağrıya ilişkin soruları anlamada ve ağrıyı tanımlamada sorunlar yaşanır. Son yıllarda konuşamayacak kadar küçük çocuklar da dâhil olmak üzere çocuklardaki ağrıyı değerlendirmeye yönelik ağrı ölçekleri kullanılmaya başlanmıştır. Altı aydan küçük çocuklar ağrıya tüm bedenleri ile tepki verdiğinden ağrıyan yerini anlamak güç olabilir. Bu nedenle bebeklerde (üç yaşından küçüklerde) ağrıyı değerlendirmek ve daha ölçülebilir hâle getirmek amacıyla FLACC Davranışsal Ağrı Değerlendirme Ölçeği adı verilen vücut yanıtı, yüz ifadesi, ağlama ve çekme refleksi ile değerlendirilen ölçeğin kullanımı oldukça uygundur. Yapılan değerlendirmede çocuğun aldığı puan 7 ve üzerinde ise ağrı kesici gereksinimi vardır. Bu puanın altında ise kucağa alma, dikkati başka yöne çekme, sallama, ninni söyleme ve masaj ağrının algılanmasını hafifletir ve çocuğun rahatlamasını sağlar. FLACC Davranışsal Ağrı Değerlendirme Ölçeği • Üç yaş üstü çocuklarda ise yüzler ağrı kıyaslama ölçeği kullanılabilir. Bu çocuklarda ölçek kullanmanın yanı sıra ağrının yeri sorulabilir ve çocuktan ağrısını tanımlaması istenebilir. ÇOCUKLARDA HASTALIK BELİRTİLERİ İştahsızlık: İştahsızlık, çocuğun herhangi bir fiziksel hastalığı bulunmadığı halde sürekli olarak günlük tüketmesi gereken besin miktarının altında yemek yemesi durumudur. Lokmayı uzun süre ağzında çeviren, çiğnemek için zaman kazanmaya çalışan, tabağındaki yemeği bir türlü bitiremeyen, yemek zamanında başka işlerle uğraşan bir çocuk karşısında ilk akla gelen iştahsızlıkla ilişkili olarak fiziksel bir rahatsızlığının olup olmadığıdır. Yüksek ateş, kulak ağrısı, boğaz ağrısı, nefes almayı güçleştiren nezle- grip gibi üst solunum yolları enfeksiyonları gibi rahatsızlıklar çocuğun iştahsızlığına neden olur. Ayrıca anemi(kansızlık), barsak parazitleri, enfeksiyon hastalıkları, hipertiroidi (guatr), diyabet(şeker hastalığı), doğumsal kalp hastalıkları, besin zehirlenmesi gibi hastalıklar henüz tanısı konmadan önce iştahsızlık şeklinde belirti verebilir. Döküntü: Kızarıklıkla birlikte görülen şişlikler “döküntü” olarak tanımlanır. Deri döküntüleri yaygın görülür ve farklı sebeplerden kaynaklanabilir. Bir hastalık belirtisi de olabileceği unutulmamalıdır. En yaygın döküntü türü çocuklarda görülen egzamadır. Bu döküntü türünün diğer adı atopik dermatittir. Egzama dirsek ve diz çevresindeki deride kuruluğa, çatlağa ve şişliğe neden olur. Daha ciddi egzama vakalarında ise tüm vücutta kızarıklık, şişlik ve pullanmalar oluşur. Bazı döküntüler kimyasal, sabun ya da deterjan gibi maddelerle temasın yol açtığı tahrişten kaynaklanır. Kızarıklık, şişlik ve kaşıntı görülür ve tahriş edici kontakt dermatit olarak adlandırılır. Güneş yanığı bile tahriş edici dermatit türü olabilir. Alerjik kontakt dermatit, herhangi bir alerjenle temastan kaynaklanan deri döküntüsüdür. Bazı deri döküntüleri bulaşıcı hastalık(kızamık, suçiçeği vb.), alerjik reaksiyon(ilaçlar) ve bazı besin maddelerinden kaynaklanabilir. ÇOCUKLARDA HASTALIĞA GÖSTERİLEN TEPKİLER Çocukların hastalıkları kazanım şekillerine göre temelde ikiye ayrılır; doğuştan olanlar ve sonradan ortaya çıkan hastalıklar. Hastalığın ortaya çıkış şekli ve zamanı çocuğun hastalık döneminde yaşadığı psikolojik ve sosyal değişiklikler açısından farklılıklar gösterir. Doğuştan getirilen hastalıklarda çocuk doğduğunda hastalığı taşımaktadır ve doğumdan kısa bir süre sonra hastalık belirtileri ortaya çıkar. Bu çocukların gelişim aşamaları hastalığının cinsi ve derecesine bağlı olarak sağlıklı çocuklarınkinden farklı olabilir. Öte yanda çocuklar normal gelişim aşamalarını sırasıyla yaşarken, çeşitli kazalar veya farklı nedenlerden dolayı sonradan hastalıklara yakalanabilirler. Çoğu durumda geçici olan bu hastalık ve kazalar sırasında çocuklarda çeşitli belirtiler ve tepkiler ortaya çıkar. Çocuklar hastalandıkları zaman sadece fiziksel belirtiler göstermezler. Çocuğun hastalık durumunda fiziksel açıdan olduğu kadar duygusal açıdan da örseleneceği ve davranışlarında değişiklikler olacağı, hastalığa ve çevresinde bulunan kişilere farklı tepkiler verebileceği unutulmamalıdır. ÇOCUKLARIN GELİŞİM DÖNEMLERİNE GÖRE HASTALIĞA GÖSTERDİKLERİ TEPKİLER 0-1 Yaş: Bu dönem özellikle güven duygusunun gelişimi açısından önemlidir. Çocuğun hastalığı uzun sürerse ve kronikleşirse aile ile ayrılıklar olacağından güven duygusunun gelişiminde sorunlar yaşanabilir. Çocuğun günlük rutinleri (her zaman yapmaya alışılan şeyler) bozulur. Bebekler duygularını ağlama, gülme, tekmeleme, vurma, kol ve bacaklarını çekme, itme gibi davranışlarla ortaya koyarlar. Bu davranışlar çocuğun çevreyi kontrol altında tutarak kendini koruma yaklaşımının yansımalarıdır. Bebeğin herhangi bir rahatsızlığında kucağa alınması, annenin bebeği emzirmesi onun rahatlamasını sağlar. Bu nedenle emzirme desteklenmelidir. Ayrıca dikkati başka yöne çekme, müzik-ninni dinletme gibi girişimler de çocuğun rahatlamasına yardımcı olur. 1-3 Yaş: Bu dönemde, çocuğun hareket ve ifade yeteneği artmıştır, isteklerini anlatarak benliğini ortaya koymaya çalışır. Özellikle uzun süren hastalık nedeniyle artan kısıtlılıklar, çocuğun otonomi duygusunun gelişmesini etkileyebilir. Herhangi bir hastalık durumunda ebeveynler ya da bakımdan sorumlu kişiler daha fazla koruyucu ve sınırlayıcı bir tutum içine girebilirler. Çocuğun motor becerilerini kullanmasını, hareket etme, konuşma ve çevreyi keşfetme yeteneklerini kısıtlayabilirler. Engellenen ve istekleri karşılanmayan çocuk inatlaşır ve olumsuz tepkiler sergiler. Bu yaş grubunda hastalık tuvalet, beslenme ve hijyen alışkanlıklarında sorunlar yaşanmasına neden olabilir. Çocuğun mümkün olduğunca aktif olmasına izin verilmesi ve çevresinin uygun şekilde düzenlenmesi gerekir. 3-6 Yaş: Okul öncesi gelişim dönemindeki çocuk hastalıkları dış faktörlerden kaynaklandığını düşünür. Bir insan nasıl hasta olur sorusuna; • Güneş, rüzgâr ya da yağmurdan • Başka insanlar yanımıza gelince • Yemeğimizi yemezsek • Şapkasız dolaşırsak • Kurallara uymazsak şeklinde yanıtlar verirler. Gelişimin bu aşamasında sosyal, enerjik ve aktif olan okul öncesi çocuğu, vücut fonksiyonları üzerinde büyük ölçüde kontrol kazanır. Hastalık hâlinde çocuk, fiziksel kısıtlılıklar ve bağımsızlığını kaybetme sorunu ile karşılaşır. Bu yaş döneminde içe kapanma, pasif ya da saldırgan davranışlar görülebilir. Kronik hastalık, bu yaş grubu çocukların akranlarıyla olan etkileşimlerini, çevreyi ve sosyal becerileri öğrenmelerini engelleyebilir. Çocuğun bağımsızlığı ve girişimciliği etkilenebilir. Bu yaş grubu çocukları ben merkezlidir. Bu nedenle hastalık, çocuk tarafından olumsuz davranışları için verilen bir ceza olarak algılanabilir. Kendisini hastalıktan koruyamayan ebeveynlerini suçlayabilir. Bu algılarla birlikte gelen kısıtlamalar kızgınlık ve küskünlükle sonuçlanabilir. 6-12 Yaş: Bu yaş dönemindeki çocuklar beden içi ve dışı arasındaki ilişkiyi ve ayırımı bilirler. Hastalık nedeni dış faktörler, mikroplar ve bunlarla oluşan bulaşmalar ya da kötü davranışlarıdır. Gelişim döneminin sonlarına doğru hastalık, beden içindeki değişimler olarak algılanır. Çocuğa iç organlar ve bunların hastalıkları anlayabilecekleri basit bir dille ve resim-şekillerle anlatılabilir. Bu yaşlarda bağımsızlık ve akran grubu önemlidir. Çocuktaki fiziksel yetersizlik, onun bir gruba ait olma duygularını etkileyebilir. Yetersizliklerini saklamak için sosyal ilişkilerden uzak durabilir, yalnızlık ve izolasyon duyguları yaşayabilir. Bunun için akran grubuyla beraber olması sağlanmalıdır. Fiziksel yetersizliği varsa spor aktivitelerine katılımını etkileyebilir. Hastalık nedeniyle okula devam edememe, akademik sorunlar yaşamasına yol açabilir. Öğretmenlerine ve arkadaş grubuna bilgi verilmesi gereklidir. Bazen aileler çocuklarının hastalığını gizleyebilirler. Okul, aile ve çocuk arasındaki ilişkinin kurulmasına yardım edilmelidir. Kronik hastalığı olan çocuğun duygularını ifade etmesi desteklenmelidir. Çocuğun kendi durumuyla baş etmesine yardım edilmeli ve diğer olumlu yönlerini görmesi sağlanmalıdır.