You are on page 1of 16

Kur’ân’a yönelik tefsir tarzlarından biri içtimâî tefsirdir.

Bu tefsir, «Kur’ân’ı yeni bir anlayışla ele alarak, çağın


toplumsal sorunlarını nasların ışığı altında çözümlemeyi
hedefleyen bir tefsir çeşididir».

En belirgin özelliği taklidi terk ederek ve tefsiri kuruluk,


donukluk ve durgunluktan kurtararak, ortaya çıkan
problemlere yeni çözümler üretmektir.

Bunun içindir ki, bu tefsir yöntemini savunanlar, Kur’ân’ı


yorumlarken öncelikle onun hidâyet yönünü ele almışlar
ve toplumsal sorunlara bu bağlamda çözümler üretmeye
çalışmışlardır.
A. Kurucusu, Yöntemi ve Amacı
İçtimâî tefsir, XIX. asrın son çeyreğinde Mısırlı bilgin
Muhammed Abduh (ö.1323/1905)’un, Ezher
Üniversitesi’ndeki hocalığı esnasında uygulandığı bir
yöntemdir.

Bu yöntem, Abduh’un derslerinde âyetleri mushaftan


okuyup, kendi bilgi birikimine dayanarak
açıklamaktan ibaretti. Herhangi bir müfessirin tesiri
altında kalmamak için de önceden bir tefsire
bakmamayı alışkanlık haline getirmişti, ancak lügat Muhammed Abduh
ve irab bakımından bir müşkil ile karşılaştığı zaman 1849-1905
yalnızca Celaleyn Tefsiri’ne müracaat ederdi 1 Mısır

1 Reşid Rızâ, Tefsîru’l-menâr, Mısır 1366/1947, I, 14.


Abduh’a göre, Allah Taâla kıyâmet gününde insanları, başkalarının söz ve
anlayışlarından dolayı hesaba çekmeyecek, yalnızca hidayet ve irşada
sevketmek için indirdiği kitabından ve onun muhtevâsını bize açıklayan
Peygamber (sav)’in sünnetine uyup uymamaktan ötürü sorgulayacaktır 2

2 Reşid Rızâ, Tefsîru’l-menâr, Mısır 1366/1947, I, 26.


Derslerinde eski müfessirlerin takip ettiği klasik
yolun dışında bir metod izlemek isteyen
Abduh’un düşüncesi, insanlığa dünya ve âhiret
mutluluğunun yolunu gösteren Kur’ân’ı doğru
anlamak ve onu, maksadına uygun bir biçimde
tefsir etmektir.

Abduh Kur’ân’ı, sırf kelimelerin yapısı ve


gramer yönünden ele alıp cümle tahlilleri
üzerinde durarak tefsir etmeyi, onun
maksadına uygun bir tefsir tarzı olarak
görmüyordu. Ona göre asıl tefsir, Kur’ân’ın
sözlerinden ne kastedildiğini ortaya koyan,
inanç ve ahlak gibi konularda ruhları
cezbederek insanları, anlatılanlar
doğrultusunda amel yapmaya sevkeden
tefsirdir 3
3 O, bu kanaat doğrultusunda ‘’Tefsîru cüz’i amme’’ adıyla bir tefsir
kaleme almıştır.
Başta Muhammed Abduh olmak üzere söz konusu
tefsir ekolüne mensup olanlar, İslâm’ın akla çok önem
verdiğini, bunu Kur’ân’ın pekçok âyetinde görmenin
mümkün olduğunu sık sık vurgulama ihtiyacı
duyuyorlardı. Çünkü onlara göre İslâm akılcı bir dindir.

İşte İslâm’ın bu geniş akılcı özelliğinden dolayı söz


konusu ekol mensupları, tefsirde akla çok geniş bir
alan tanıdılar ve bazen aklın alanına girmeyen konuları
da akılla çözmeye çalıştılar. Bu özelliğinden dolayıdır ki
içtimâî tefsir ekolü, bazıları tarafından
‘’Modern Mu’tezile ekolü’’ olarak nitelendirildi.
B. Diğer Temsilcileri
Reşid Rızâ
İçtimâî tefsir ekolünün Muhammed Abduh’tan sonra
ikinci önemli temsilcisi Reşid Rızâ (ö.1354/1935)’dır.
Bilindiği gibi Reşid Rızâ Abduh’un en gözde talebesidir.
Büyük ölçüde hocası Abduh’un etkisinde kalarak
temsil ettiği ekolün fikirleri doğrultusunda bir tefsir
kaleme almıştır. Bu tefsir, Abduh’un Tunus’tan Mısır’a
döndüğü zaman Ezher’de tefsir dersleri vermeye
başladığında, ‘’Tefsîru’l-menâr’’ adıyla kitap haline
getirilmiştir. Reşid Rızâ bu tefsiri, Nisâ Sûresi’nin 145.
âyetine kadar Muhammed Abduh’un açıklamaları
doğrultusunda yazmış, Abduh’un ölümünden sonra
ise, diğer kısımları kendi anlayışına göre devam
ettirmiştir. Ancak söz konusu tefsir, Reşid Rızâ’nın
ölümü sebebiyle tamamlanamamıştır. Kur’ân’ın
mevcut tertibe göre baştan on iki sûresini ihtivâ eden
on iki ciltlik bir tefsirdir.
Ahmed Mustafa el-Merâğî
İçtimâî tefsir ekolünün bir diğer temsilcisi de
Ahmed Mustafa el-Merâğî (ö.1371/1952)’dir. Bu zat da
tıpkı Reşid Rızâ gibi bir tefsir kaleme almıştır.

Söz konusu tefsir, ‘’Tefsîru’l-Merâğî’’ adıyla 30 ciltten


oluşan oldukça mufassal bir tefsirdir.
Müfessir adı geçen tefsirinde,
‘’şerhu’l-müfredât’’ başlığı altında
kelimelerin lügat anlamları ve
iştikaklarıyla ilgili bilgilere,

‘’el-ma’na’l-cümelî’’ başlığıyla
âyetlerin kısa anlamlarına,

‘’el-izâh’’ başlıklarından sonra da,


nasların geniş yorumlarına yer
vermektedir.
Hz. Peygamber’in sünnetini
zaman zaman da sahâbe ve
tâbiûn görüşlerini içeren
‘’Tefsîru’l-Merâğî’’ de az da olsa
bazen hocası Muhammed
Abduh’un görüşlerine rastlamak
mümkündür.
Seyyid Kutub
İçtimâî tefsir ekolünden söz ederken Seyyid Kutub
(ö.1386/1966)’un ismini zikretmemek tabii ki haksızlık
olacaktır. Çünkü sosyoloji üzerine doktora yapan ünlü bir
şahsiyet olması, üstelik çok geniş sosyolojik izahların yer
aldığı bir tefsir kaleme alması sebebiyle Seyyid Kutub, bu
ekolün önemli temsilcilerinden biri sayılmaktadır.
Onun ‘’Fi zilâli’l-Kur’ân’’ adıyla yazdığı söz konusu eser,
baştan sona müellifin dirâyetini yansıtan bir tefsirdir.
Bu tefsirde Kur’ân bütüncül bir yaklaşımla ele alınmıştır.
Müellif, sözünü ettiğimiz kitabında kelimelerin sözlük
anlamlarına ve iştikaklarına yer vermeden âyetleri,
içerdikleri manalardan yola çıkarak gruplar halinde
değerlendirmiş ve belirlediği konu başlıklarıyla önemli
toplumsal problemlere çözümler üretmeye çalışmıştır. Bu
yüzden Seyyid Kutub’u, Kur’ân’ın idarî ve siyâsî
anlamdaki mesajını ortaya çıkarmaya çalışan ve bunda da
büyük ölçüde başarılı olan bir müfessir olarak
nitelendirebiliriz.
C. İçtimâî Tefsirin Eleştirilmesi
1. Olumlu eleştiriler
(1) İçtimâî tefsir savunucularına göre İslâm âleminin içine düştüğü
olumsuzlukların temel nedenlerinden biri, başkalarının görüşünü,
delillerini tenkid ve tahlile tâbi tutmadan olduğu gibi kabul etmektir,
yani takliddir. Bu anlayış da maalesef yalnız başına ayakta duramayan,
daima tâbi olacağı birilerini arayan ve hiçbir zaman sorgulamayan bir
toplum ortaya çıkarmıştır. Çünkü söz konusu düşüncenin merkezinde
içtihâd kapısının kapandığı görüşü hâkim bir unsurdur. Bu bakımdan
içtimâî tefsir ekolü, İslâm âleminin içine düştüğü olumsuzlukların aslî
unsurlarından biri olarak gördüğü taklidi şiddetle eleştirmiş ve onu bâtıl
saymıştır 4. Bu da söz konusu ekol için olumlu bir davranış demektir.

4 Şimşek, M. Sait, Günümüz Tefsir Problemleri, yy., ts., s.77-78


(2) İçtimâî tefsir hareketine yöneltilen müspet bir eleştiri de, söz konusu
ekol mensuplarının isrâilîyata karşı âdeta bir savaş açmış olmalarıdır.
Nitekim Muhammed Abduh: ‘’ Müfessirlerimiz, Yahudilerin dilinden
topladıkları isrâiliyyat ve kıssalarla tefsirlerini doldurmaya pek düşkün
idiler. Bu sebeple Yahudilerden naklettikleri şeyleri, Kur’ân tefsirine
yamadılar ve bunları vahyin açıklaması ve devamı gibi gösterdiler.
Halbuki vahyin açıklamasında lafızların delâlet ettikleri anlamlardan ve
ancak masum olan Hz. Peygamber’in açıklamalarından başkasına yer
vermemeleri gerekirdi 5 ‘’ diyerek bu husustaki tavrını net bir biçimde
ortaya koymuştur.

5 Reşid Rızâ, Tefsîru’l-menâr, Mısır 1366/1947, I, 325.


(3) Tefsirde mezheplerden hiçbirinin tesirinde kalmayıp Kur’ân’ı mezhepler
için bir vasıta kılmamaya çalışmaları da bu ekolün olumlu yanlarından
biridir. Çünkü söz konusu ekol mensuplarının temel hedefleri arasında,
kitap ve sünneti kaynak alarak dünyevî işlere yönelik köklü bir ‘’tecdîd’’
hareketi başlatma projesi de vardır .

(4) Sağlam verilere dayanan bilimsel nazariyelerin Kur’ân’la mutabakatı


üzerende durarak, bir anlamda Kur’ân’ı devamlı surette ilmin
gündeminde tutmaya çalışmaları; bunu yaparken de Kur’ân’ın belâğî
nüktelerini, icâzını, kelimelerin sözlük ve terim anlamlarını ihtiyaç
miktarınca açıklayıp, lüzumsuz bilgilere dalmamaları söz konusu ekolün
bir başka olumlu özelliği sayılabilir.

(5) Kaleme aldıkları tefsirlerinde toplumsal meseleleri, önceki bazı


müfessirlerin kitaplarında yer alan zayıf ve uydurma haberlere, bid’at be
hurâfe niteliğindeki bilgilere yer vermeden toplumun hidâyet ve irşâdını
hedef olarak açıklamalarını buna göre yapmaları yine tasvip edilecek bir
davranış olarak algılanmıştır.
2. Olumsuz eleştiriler
(1) Akla gereğinden fazla geniş bir alan tanıyıp aklı daima naklin (rivâyetin)
önüne geçirmek. Nitekim Muhammed Abduh’a göre İslâm’ın öncelikli
referansı akıldır ve akıl ile nakil çatıştığında aklı nakle tercih etmek
gerekmektedir.

(2) Buhârî ve Müslim’in sahihlerinde rivâyet etmiş oldukları hadislerin bir


kısmını zayıf ve mevzu (uydurma) olarak nitelendirerek reddetmek.

(3) Sahihliği âlimlerce tescil edilmiş âhad haberleri hüküm istinbâtında delil
kabul etmemek. Hâlbuki Ehl-i sünnet bilginleri sahih olan haber-i âhadla
amel etmenin gerekliliği noktasında ittifak etmiştir.
(4) Lafızların zâhirine ters düşecek tarzda aşırı te’villere giderek, Kur’ân
bütünlüğüne zarar vermek.
Mesela Muhammed Abduh, Fil Sûresi’nin tefsirinde Ebrehe’nin üzerine
gönderilen kuş sürülerini sivrisinek, onların taşıdıkları çamurdan
oluşturulmuş taşları da mikrop olarak yorumlamıştır ki 6, Elmalılı Hamdi
Yazır’a göre böyle bir te’vil Kur’ân’ı tahriften başka bir şey değildir.

6 Abduh, Muhammed, Tefsîru cüz’i amme Mısır 1329, s. 160.

You might also like