You are on page 1of 34

FIKHî HÜKÜMLER

BAĞLAMINDA NAMAZ
Namazın Tanımı
Farsça bir kelime olan namaz, Kur’ân’da “salat”
kelimesi ile ifade edilmektedir. “Salat”, duâ etmek,
bağışlanma dilemek, yalvarmak anlamlarına
gelmektedir.
Namaz, tekbir ile başlayıp selâm ile son bulan, belli fiil
ve sözleri içine alan bir ibadettir. Allah'a karşı tesbîh,
ta'zîm ve şükrün ifadesidir.
Namaz; Bütün İbadetlerin Özü..
İslam dininde yüce yaratıcı Allah’a yaklaşmanın yolu,
O’na yükselmenin basamağı ve bu bakımdan en parlak
ve önemli ibadet, namaz ibadetidir. Bu özelliğinden
dolayı namaz diğer bütün ibadetlerin özü ve özeti
sayılmıştır. Nitekim Hz. Peygamber bir hadislerinde
“Namaz dinin direğidir” (Tirmizi, “İman”, 8) buyurmuş,
secdeyi de “kulun Allah’a en yakın olduğu hal” olarak
nitelendirmiştir. (Müslim, “Salat”, 215)
Namazın Farz Olmasının Delili:
Namazın farz oluşu kitap, sünnet ve icma ile sabittir.
Kur'ân’da Yüce Allah:
َ ‫ت َعلَى ْال ُم ْؤ ِم‬
‫نين ِكتَابًا َم ْوقُوتًا‬ ْ َ‫فَاَقي ُموا الصَّلوةَ اِ َّن الصَّلوةَ َكان‬
"... Namazı dosdoğru kılın, çünkü namaz, müminlere belirli vakitlere
bağlı olarak farz kılınmıştır” (Nisa: 4/103)

‫ان ْالفَ ْج ِر‬


َ ‫ق الَّ ْي ِل َوقُ ْر‬ِ ‫س اِلى َغ َس‬ ِ ‫وك ال َّش ْم‬ِ ُ‫اَقِ ِم الصَّلوةَ لِ ُدل‬
‫ان َم ْشهُو ًدا‬ َ ‫ان ْالفَجْ ِر َك‬
َ ْ‫اِ َّن قُر‬
“Güneşin zevalinden (öğle vakti batıya kaymasından) gecenin
karanlığına kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. Bir de sabah namazını
kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir” (İsra,17/78) buyurmaktadır.
Namazın Vücûb Şartları;
Kelime-i Şehadetten sonra İslam’ın en önemli rüknü olan namaz,
günde beş ayrı zaman diliminde olmak üzere ; akıllı, ergenlik çağına
giren kadın erkek her müslümana farzdır.
Bunlara namazın vücub şartları denir. Yani kişinin namaz kılmakla
yükümlü olmasının şartları..

‫صبِ ِّي َح ٰتّى‬


َّ ‫ظ و َع ِن ال‬ َ ِ‫ُرفِ َع ْالقَلَ ُم َع ْن ثَاَل ثَ ٍة َع ِن النّائِ ِم َح ٰتّى يَ ْستَ ْيق‬
‫ون َح ٰتّى يَ ْعقِ َل‬ ِ ُ‫يَ ْحتَلِ َم َو َع ِن ْال َم ْجن‬
“Üç kişiden teklif kaldırıldı: Uyanıncaya kadar uyuyandan, Bulüğa erinceye
kadar sabiden, Aklı başına gelinceye kadar mecnundan.” (Ebu Davud, Tirmizi
ve Nesai)
Namazın Farzları;
Sahih ve eksiksiz bir şekilde kılınabilmesi ve ikamesi için
namazın birtakım farzları ve vâcipleri( sıhhat şartları),
sünnetleri ve adâbı bulunmaktadır.
َ ُ‫ون الص َّٰلوةَ َو ِم َّما َر َز ْقنَاهُ ْم يُ ْنفِق‬
‫ون‬ َ ‫اَلَّ ٖذ‬
َ ‫ين ي ُٖقي ُم‬
“Onlar namazı dosdoğru kılan, kendilerine rızık olarak verdiğimiz
şeylerden Allah yolunda harcayan kimselerdir.” (Enfal-3)
Farzlara riayetsizlik , namazın bozulmasına yol açar…
Bu sohbetimizde önemine binaen namazın farzlarını
anlatmaya çalışacağım..
Namazın Farzları;
A) Namazın Şartları: B) Namazın Rükünleri:
1 Hadesten Taharet 1 İftitah Tekbir-i
2 Necaseten Taharet 2 Kıyam
3 Setr-i Avret 3 Kıraat
4 İstikbal-i Kıble 4 Rükû
5 Vakit 5 Secde
6 Niyet 6 Ka’de-i Ahire
Hadesten Tahâret (Hükmî Kirlilik)
Hades kelimesi, “abdestsizlik ya da cünüplük sebebiyle
meydana geldiği kabul edilen hükmî kirlilik” anlamındadır.
Namazın geçerli olabilmesi için abdesti olmayan bir kişinin
abdest alması, cünüplük halindeki kişinin de gusül abdesti
alması gerekir.
Âdet ya da loğusalık durumları devam eden kadınlar
namaz kılamaz.
Gusül abdesti veya abdest alabilecek su bulamayan yahut
su bulduğu halde kullanma imkânı olmayan kişi
teyemmüm eder.
Hadesten Tahâret (Hükmî Kirlilik)
‫ين ٰا َمنُوا اِ َذا قُ ْمتُ ْم اِلَى الص َّٰلو ِة فَا ْغ ِسلُوا ُوجُوهَ ُك ْم َواَ ْي ِديَ ُك ْم‬ َ ‫يَا اَيُّهَا الَّ ٖذ‬
‫ق َوا ْم َسحُوا بِ ُر ُؤ ِس ُك ْم َواَ ْر ُجلَ ُك ْم اِلَى ْال َك ْعبَ ْي ِن‬
ِ ِ‫اِلَى ْال َم َراف‬
 “Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman
yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı
meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı da (yıkayın)”. (Mâide 6.)
‫ َخ َر َجت َخطَايَاهُ ِم ْن ج َس ِد ِه حتَّى‬، ‫من تَ َوضَّأ َ فَأ َ ْحـ َس َن الوضـو َء‬
ْ
‫ظفار ِه‬
ِ َ ِ ‫تَ ْخ ُر َج ِم ْن تح‬
‫تأ‬
“Kim güzelce abdest alırsa, o kimsenin günahları
tırnaklarının altına varıncaya kadar bütün vücudundan çıkar.”
(Riyasü’s-Salihin, 1028; Müslim, Tahâret 33)
Hadesten Tahâret (Hükmî Kirlilik)
Abdest maddi ve manevi bir arınmayı sembolize eder.
َ ُ‫َو ٰل ِك ْن ي ُ۪ري ُد لِي‬
َ ‫طهِّ َر ُك ْم َولِيُتِ َّم نِ ْع َمتَهُ َعلَ ْي ُك ْم لَ َعلَّ ُك ْم تَ ْش ُكر‬
‫ُون‬
“Fakat o sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister
ki şükredesiniz.” (Mâide; 6)
Abdest, sadece vücudu kirlerden temizlemekle kalmaz aynı
zamanda iç dünyayı da arındırır. Mümin her azasını yıkarken
eliyle, ağzıyla, diliyle, gözüyle, kulağıyla, ayaklarıyla bilerek
bilmeyerek yaptığı tüm günahlara tevbe edip günahlardan
vazgeçmeye karar verir.
Tertemiz bir kalp, tertemiz bir beden ve tertemiz elbiseyle
Allah’ın huzuruna çıkmak anlamına gelir…
Setr-i Avret
“Vücutta dinen örtülmesi gereken ve başkasının bakması
haram olan yerler” anlamındaki avret mahallinin namazda
örtülmesi şarttır. İmkân olduğu halde örtünmeden kılınan
namaz geçerli olmaz.
Erkeklerde: Göbekle diz kapağı arası (Hanefilerde diz
kapağı avrettendir )
Kadınlarda: El, yüz ve ayaklar harici tüm vücudu..
Avret yerlerinin namaz dışında da örtülmesi ve başkalarına
gösterilmemesi gerekir.
Setr-i Avret
‫ين ٖزينَتَه َُّن اِاَّل َما ظَهَ َر ِم ْنهَا َو ْليَضْ ِرب َْن بِ ُخ ُم ِر ِه َّن َع ٰلى ُجيُوبِ ِه َّن‬
َ ‫َواَل يُب ْٖد‬
“Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir
etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.”
(Nur 31)
‫هّٰللا‬
ٍ َ ِ ِ ِ َ ُ ‫اَل يَ ْقبَ ُل‬
‫ار‬‫م‬ ‫خ‬ ‫ب‬ ‫اَّل‬ ‫إ‬ ً ‫ة‬ ‫اَل‬ ‫ص‬
“Allah başörtüsü takmadığı halde kadının kıldığı namazı kabul etmez.”
(Tirmizi, Salat, 160)
 Örtülmesi gerekli organlardan birinin dörtte biri, bir rükün eda edecek
kadar (üç tesbih miktarı) bir zaman açılsa namaz sahih olmaz.
 Organları belli eden dar elbise ile namaz kılmak mekruhtur.
 Ten rengini gösterecek kadar ince bir elbise ile namaz olmaz.
Setr-i Avret
Setr-i Avret aynı zamanda namazın bir fonksiyonuna işarettir; insanın
kusur ve ayıplarının örtülmesine…

Namaz bizatihi kusur giderici ve ayıp örtücüdür. Huşu içinde kılınan


bir namaz düşüncenin ayıplarını, duyguların kusurlarını örter, kalbi
ve onun akletme yeteneğini açar ve genişletir.
‫صاَل ةَ تَ ْنهَى َع ِن ْالفَحْ َشاء َو ْال ُمن َك ِر َولَ ِذ ْك ُر هَّللا ِ أَ ْكبَ ُر َوهَّللا ُ يَ ْعلَ ُم َما‬
َّ ‫إِ َّن ال‬
َ ‫تَصْ نَع‬
‫ُون‬
“Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı
anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut,
29/45)
Namaz ruhun elbisesidir..
İstikbâl-i Kıble
Namaz kılarken kıbleye yönelmek demektir. Müslümanların
kıblesi Mekke’de bulunan Kabe’dir.
ْ ‫ْث َما ُك ْنتُ ْم فَ َولُّوا ُوجُوهَ ُك ْم َش‬
ُ‫ط َره‬ ُ ‫ْج ِد ْال َح َر ِام َو َحي‬ ْ ‫ك َش‬
ِ ‫ط َر ْال َمس‬ َ َ‫فَ َو ِّل َوجْ ه‬
“Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey müslümanlar!) Siz de nerede
olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin.” (Bakara 144)
Kıblenin hangi tarafta olduğunu bilmeyen kimse, yanında bilen
varsa kıbleyi sorup öğrenmesi gerekir. Yanında soracak kimse
yoksa araştırarak namazını kılar.
Bir kimse namazda iken herhangi bir özür olmaksızın göğsünü
kıble yönünden çevirecek olursa namazı bozulur. Yüzünü
çevirecek olursa derhal kıbleye dönmesi gerekir.
İstikbâl-i Kıble
Kıble; mekan bilincidir, coğrafya şuurudur. Kıbleye
yönelen mümin, kalbini ve düşüncelerini Allah’a odaklar,
diğer kıblelerden yüz çevirir.
Yüzünü Kabe’ye döndüğü halde özünde başka varlık ve
değerleri kıble edinenler, gerçekte istikbal-i kıble yapmış
olmazlar.
‫ض َح ۪نيفا ً َو َٓما اَنَ ۬ا ِم َن‬ ِ ‫ْت َوجْ ِه َي لِلَّ ۪ذي فَطَ َر الس َّٰم َوا‬
َ ْ‫ت َوااْل َر‬ ُ ‫اِ ۪نّي َو َّجه‬
َ ۚ ‫ْال ُم ْش ِر ۪ك‬
‫ين‬
“Ben hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana
döndürdüm. Ben Allah'a ortak koşanlardan değilim.” (En'âm; 79)
Kıbleye yönelmek; istikamet üzere yaşamak demektir.
Vakit
 Namaz, günün belli zaman dilimlerinde yerine
getirilmesi gereken farz bir ibadettir.
 Farz namazlara bağlı sünnet namazlar, vitir, teravih
ve bayram namazları için de vakit şarttır.
 Bir farz namaz, vaktinin girmesinden önce eda
edilemez.
 Vaktinin çıkmasından sonra da namaz eda edilemez
ْ َ‫اِ َّن الص َّٰلوةَ َكان‬
َ ‫ت َعلَى ْال ُم ْؤ ِم ٖن‬
‫ين ِكتَابًا َم ْوقُوتًا‬
“…çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır.”
(Nisa4/103)
Vakit
Vakit, zaman bilincidir. Mü’min namazla vakti iyi
değerlendirme bilinci ve şuurunu kazanır.
Kur’an-ı Kerim’de pek çok surede ve ayette zamana yemin
edilmektedir. Yemin olsun güneşe ve onun aydınlığına
(Şems 1), fecr’e (Fecr 1), kuşluk vaktine (Duha 1), akşamın
alacakaranlığına (İnşikak 16), örten (Leyl 1), sırtını dönen
(Tekvir 17) ve gitmekte olan geceye (Leyl4). Ve yemin olsun
asra (Asr 1).
Bunlar hep içinde yaşadığımız için kıymetini takdir ve
idrak edemediğimiz zaman nimetine dikkat çekmektedir.
Zaman bilinci varlık bilincinin olmazsa olmazıdır.
Niyet
“Yalnızca Allah rızâsı için namaz kılmayı istemek ve
hangi namazı kılacağını bilmek” anlamına gelen niyet
fakihlerin çoğunluğuna göre namazın sıhhat şartı,
Şâfiîler ve bazı Mâlikîler’e göre namazın rüknüdür.
Niyetin kalple yapılması esas olup dille söylenmesi şart
değildir. Ancak dille niyet etmek müstehaptır.
Niyetin iftitah tekbiriyle birlikte yapılması faziletli
kabul edilmiştir.
Cemaatle kılınan namazlarda imama uymaya niyet
etmek gerekir.
Niyet
 Niyet, bir bilinç kuşanma halidir. Niyet, neden, niçin , nasıl ve
nereye sorularının cevabıdır. Bu sorulara cevap bulamamış bir
namaz dosdoğru bir namaz olamaz, eksik bir namaz olur ve
sahibine kazanç getirmez.
 İbadeti adetten ayıran şey salih niyettir.

‫ين ُحنَفَا َء َوي ُٖقي ُموا‬


َ ّٖ
‫د‬ ‫ال‬ ُ ‫ه‬َ ‫ل‬ ‫ين‬ ‫ص‬ ‫ل‬ ْ
‫خ‬ ‫م‬ ‫هّٰللا‬
َ ٖ ِ ُ َ ‫َو َما اُ ِمرُوا اِاَّل لِيَ ْعبُ ُدوا‬
‫ين ْالقَيِّ َم ِة‬
ُ ‫ك ٖد‬َ ِ‫الص َّٰلوةَ َوي ُْؤتُوا ال َّز ٰكوةَ َو ٰذل‬
 “Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler
olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât
vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.” (Beyyine 98/5)
İftitah Tekbiri
İftitah Tekbiri, namaza başlarken alınan tekbir olup
“Allahuekber” cümlesini söylemektir. Bu tekbire “tahrime” denir.
İftitah Tekbiri bütün mezhep imamlarına göre farz olmakla
birlikte Hanefi imamlar bunu rukün değil şart olarak, diğer üç
mezhep imamı ise rukün olarak değerlendirmiştir.
 İmama uymak üzere ayakta alınan iftitah tekbirinin
tamamen kıyam halinde alınması şarttır.
Cemaatle namaz kılarken imam tekbir aldıktan sonra tekbiri
almak gerekir.
Tekbir cümlesinde “Allah” kelimesinin ilk harfi olan A harfini
uzatarak okumak caiz değildir.
İftitah Tekbiri
Namazın kapısı olan Allahu ekber sözü imanı ve tehvhidi bir
haykırıştır. “Allahu ekber” diyen insan dünyayı, dünyevi düşünce
ve kaygıları, zamanı ve mekanı ellerinin üzerine koyup ardına
atarak yeni bir dünyaya, zamansız bir zamana, mekansız bir
mekana doğru yolculuğa çıkmıştır. İşte Mirac bu yolculuğun adıdır.
َۙ ‫ب ْال َعالَ ۪م‬ ‫هّٰلِل‬
‫ين اَل‬ ِّ ‫ي َو َم َم ۪اتي ِ َر‬ َ ‫صاَل ۪تي َونُس ُ۪كي َو َم ْحيَا‬ َ ‫قُ ْل اِ َّن‬
َ ‫ت َواَنَ ۬ا اَ َّو ُل ْال ُم ْسلِ ۪م‬
‫ين‬ ُ ْ‫ك لَ ۚهُ َوبِ ٰذلِ َك اُ ِمر‬
َ ‫َش ۪ري‬
“Ey Muhammed! De ki: Şüphesiz benim namazım da, diğer
ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah
içindir. O'nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum.
Ben müslümanların ilkiyim."(En'âm; 162-163)
Kıyam
 Kıyam, iftitah tekbiri ve her rek'atta Kur'an'dan okunması
gerekli asgari miktarı (kısa üç ayet veya uzun bir ayet) okuyacak
kadar bir süre ayakta durmak anlamına gelir.
 Farz ve vacip namazlarda ve Hanefî mezhebinde benimsenen
görüşe göre sabah namazının sünnetinde kıyam bir rükündür.
 Hasta veya ayakta durmaya gücü yetmeyen kişiden kıyam düşer.
 Bu kişi oturmaya güç yetiriyorsa, namazı oturarak kılar. Bu
durumda oturma, o kişi için hükmen kıyam yerine geçer.
 Oturmaya da gücü yetmiyorsa nasıl kılabiliyorsa öyle, uzanarak
veya ima ederek kılar.
 Sandalyede Namaz Meselesi..
Kıyam
Kıyam Allah’ın huzurunda bir saygı duruşudur. : Huzura
geldim, esas duruştayım, emre amadeyim, demektir.
Tüm hamdin yanlızca O’na olduğunun hal ve beden diliyle
ifadesi ve Allahu ekber demenin doğal bir sonucudur.
Kıyamın bir başka anlamı da “başkaldırmak”tır. Tüm nefsani ve
şeytani düşüncelere ve saldırılara, tüm bayağı hazlara ve geçici
zevklere karşı başkaldırmak. Bunları yapmadan namazı miraca
dönüştürmek mümkün değildir.
Kıyam, kimseye muhtaç olmadan kendi ayakları üzerinde
durmayı öğretir.
Mümin kıyamda dağları temsil eder. Dağlar tepelerinden
beslenirler. Onları besleyen rahmet, buluttan iner.
Kıraat
“Kıyamda iken Kur’ân-ı Kerîm’den okunması gereken asgari miktarın
okunması” demektir.
Kıraatin iki rek‘atlı farz namazların, sünnet ve nâfile namazlarla vitir
namazının her rek‘atında farz olduğu konusunda görüş birliği vardır.
Hanefî mezhebine göre, kıraatin farz olduğu her rek‘atta kısa üç âyet
veya buna denk düşen bir uzun âyet okumak gerekir.
Diğer üç mezhepte kıraatin asgari miktarı her rek‘atta Fâtiha
sûresinin okunmasıdır.
Hanefîler’e göre kıraat üç ve dört rek‘atlı farz namazların herhangi
iki rek‘atında farz, ilk iki rek‘atta yerine getirilmesi ise vâciptir. Şâfiî
ve Hanbelîler’e göre kıraat farz namazın üç ve dördüncü rek‘atında
da rükündür.
Kıraat
Kur’an’ın namaza taşınmasıdır. Namaz vahyin bedenidir, vahiy
namazın ruhudur.
Kıraati tilavetten ayıran şey “anlam”dır. Okuyanın anlama cehdi
tilaveti kıraate çevirir. Maksat yaşamaktır. Anlamadan yaşanmaz.
Kıraatin kalbi Fatiha’dır. Fatiha, Rasulullah’ın hadisinde de
geçtiği gibi “Allah ile kulun diyalogunu temsil eder”. Yani Fatiha,
namazı Allah ile kul arasındaki sohbete dönüştürür. Aynı
zamanda Fatiha’yı her rekatte okuyan kul, Yaratıcıyla “kulluk
sözleşmesi”ni yeniler.
Kıyam nasıl dağları temsil ederse, kıraat de, müminin gönlünü
ruhunu besleyen rahmet bulutunu temsil eder. Zira vahiy
rahmettir.
Rükû
Rükû, sözlükte “eğilmek” anlamına gelir. Her rek‘atta eller dizlere
varacak derecede sırtın eğilmesini ifade eder.
Hz. Peygamber’in uygulamasında en uygun rükû şekli sırt ve baş
düz bir satıh meydana getirecek ölçüde eğilmektir.
Tarif edilen bu rükû duruşunda bir müddet beklemek
(tuma'nîne) ve yine rükûdan doğrulup, secdeye varmadan önce
uzuvları sakin oluncaya kadar bir süre kıyam vaziyetinde
beklemek (kavme) ta‘dîl-i erkânın birer parçası olduğundan, Ebû
Yûsuf'a ve Hanefî mezhebi dışındaki üç mezhebe göre tuma'nîne
ve kavme farzdır. Ebû Hanîfe ve Muhammed'e göre ise vâciptir.
Bu tume'nîne ve kavme süresinin asgari ölçüsü "sübhânellâhi'l-
azîm" diyecek kadar durmaktır.
Rükû
‫ين ٰا َمنُوا ارْ َكعُوا َوا ْس ُج ُدوا َوا ْعبُ ُدوا َربَّ ُك ْم َوا ْف َعلُوا ْال َخ ْي َر لَ َعلَّ ُك ْم‬
َ ‫ٓيَا اَ ُّيهَا الَّ ۪ذ‬
َ ۚ ‫تُ ْفلِح‬
‫ُون‬
“Ey iman edenler, rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki
kurtuluşa eresiniz.” (Hac; 77)
ً‫اس َس ِرقَة‬ َّ ‫ن‬ ‫ال‬ ُ‫ أَ ْس َوأ‬:‫صلَّى هَّللا ُ َعلَ ْي ِه َو َسلَّ َم قَا َل‬ َ ِ ‫َع ْن أَ ِبي قَتَا َدةَ أَ َّن َرسُو َل هَّللا‬
ِ
‫صاَل ِت ِه؟‬ َ ‫ق ِم ْن‬ ُ ‫ْر‬
ِ ‫س‬ َ ‫ي‬ ‫ْف‬
َ ‫ي‬ ‫ك‬َ ‫و‬
َ ،ِ ‫هَّللا‬ ‫ل‬
َ ‫ُو‬
‫س‬ ‫ر‬َ ‫ا‬ َ ‫ي‬ :‫وا‬ُ ‫ل‬‫ا‬ َ ‫ق‬ ‫ه‬
ِ ِ ‫ت‬ ‫اَل‬‫ص‬َ ْ
‫ن‬ ‫م‬
ِ ‫ق‬ُ ‫ْر‬
ِ ‫س‬َ ‫ي‬ ‫ي‬ ‫ذ‬ِ َّ ‫ال‬
‫قَا َل اَل يُتِ ُّم ُر ُكو َعهَا َواَل ُسجُو َدهَا‬
Ebu Katade'den (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
İnsanların hırsızlıkta en ileri olanı, kendi namazından çalan kimsedir. Ey Allah'ın
Resulü, kişi namazından nasıl hırsızlık yapar? diye sorulunca, Resulüllah (sav),
Rukûunu ve secdesini tam yapmaz. buyurdu. (Müsned-i Ahmed b. Hanbel, III/70)
Rükû
Kıyamdaki saygının bir sonraki aşamasıdır. Rükûda
kul tüm dört ayak üzerinde yürüyen canlıları temsil
eder. Bu yönüyle namaz, insanın varlığı temsilen
Allah’ın huzuruna çıkarak verdiği bir “halifelik
tekmili”dir.
“Büyüklüğün karşısında hürmet ve tazimle eğiliyorum.
Emrine mukabil boynum kıldan incedir.”
 Rükû’a varan, “senin hükmüne boyun eğiyorum, senin
rızan dışında hiçbir otoriteye boyun eğmeyeceğim,”
demiş olmaktadır.
Secde
Namazın her rek‘atında belirli uzuvları yere veya yere bitişik bir
mahalle koyarak iki defa yere kapanmak namazın rükünlerindendir.
Hz. Peygamber'in uygulamasına en uygun secde yüz, eller, dizler ve
ayak parmaklarının üzerine olmak üzere yedi uzuv üzerinde
yapılanıdır.
Hanefî mezhebinde farz olan, alnın ve ayakların hiç değilse bir
ayağın yere dayanmasıdır. Burnun konması vâcip, ellerin ve dizlerin
konması ise sünnettir.
Tercih edilen görüşe göre, bir ayağın sadece bir parmağını veya
sadece üstünü yere koymak yeterli değildir.
Yine bir mazeret (özür) yokken alnı yere değdirmeden sadece burun
üzerine secde yeterli olmaz.
Secde
Secde, ibadetin, itaatın, özgürlüğün ve miracın zirvesisidir.
“Secde et ve Rabbine yaklaş” (Alak,19)‫َوا ْس ُج ْد َوا ْقتَ ِرب‬
Secde eden kul, Rabbini sonsuz yüceltip tesbih ederken kendi
acizliğini ve hiçliğini itiraf eder. “Ben kendi kendime yetmem”
demenin beden diliyle ifadesidir secde.
Ben zayıfım sen güçlü,ben isteyenim sen veren, ben af dileyenim
sen affeden….
O’ndan başka hiçbir varlık karşısında yere kapanmayacağını ilan
eder: Sübhane Rabbiye’l A’la ( Yüceler Yücesi Rabbimi tesbih
ederim)
İki kez secde topraktan gelip tekrar toprağa dönüşü ifade eder.
Ka‘de-i Ahîre
Ka‘de-i ahîre “son oturuş” demektir. Namazın sonunda bir süre
(teşehhüt miktarı) oturup beklemek namazın
rükünlerindendir.
İki rek‘atlık namazlardaki oturuş, daha önce oturuş
bulunmadığı için son oturuş sayılır.
 Son oturuştaki süre Hanefîler'e göre "teşehhüt" miktarıdır.
Teşehhüt miktarı ise, "Tahiyyât" duasını okuyacak kadar bir
süredir.
Şâfiî ve Hanbelîler'de ise farz olan oturuş süresi teşehhüt
miktarına ilâveten bir de Hz. Peygamber'e salavat getirilebilecek
(“Allahümme salli alâ Muhammed” diyecek) kadardır.
Ka‘de-i Ahîre
Kıyam, rüku ve secde basamaklarını geçen mümin,
teşehhüdde, Hz. Peygamber’in miracta Rabbi ile
aracısız sohbet etmesi gibi doğrudan Yaratan’ına
kalbini açıp kulluğunu arz eder.
Tahiyye, tayyibe ve salavatı Allah’a; selamı, rahmeti ve
bereketi de Nebi’ye ve O’nun adına salihlere sunar..
Tevhid inancını bir kez daha tekrarlar. Rasûle ve âline
salat-u selamdan sonra annesine babasına ve tüm
müminlere hayırlar ve esenlikler diler..
Ta’dil-i Erkân
Namaz ibadetinin ana çatısını oluşturan şartlar ve rükünler
bunlar olmakla birlikte, ta‘dîl-i erkân ve namazdan kendi
fiili ile çıkmak da fakihlerin bir kısmına veya çoğunluğuna
göre namazın farz veya vâcipleri arasında sayılır.

Ta‘dîl-i erkân, Ebû Yûsuf'a ve Hanefî mezhebi dışındaki üç


mezhebe göre, ayrı bir rükün veya rüknün şartı olması
itibariyle farzdır. Hanefî mezhebine göre (Ebû Hanîfe ve
Muhammed'e göre) ise vâciptir.
Musa Mehmet ÖZTÜRK
Vaiz/Trabzon

You might also like