Professional Documents
Culture Documents
Psi̇koloji̇ Tari̇hi̇ 4. Ders
Psi̇koloji̇ Tari̇hi̇ 4. Ders
DAVRANIŞÇI KURAM
Bu karşı çıkış 1913 yılında psikoloji alanında köklü, derinden, heyecan verici bir
değişimin başlangıcı olmuştur. Watson, psikoloji eleştirileri dergisindeki bir
makalesi ile bu süreci başlatmıştır. Watson, davranışçı görüşün öncülüğünü
yapan Pavlov ve Thorndike’ın uyaran - tepki bağlamındaki görüşlerini onlardan
daha fazla savunarak davranışçılar arasındaki “en katı davranışçı” olarak
anılmaktadır.
Genel olarak davranışçılar, belirli bir çevresel etkinin davranışları nasıl kontrol ettiğini
araştırmışlardır.
Davranışı başlatan, davranışın oluşmasını veya sonlandırılmasını sağlayan dinamikleri analiz
etmişlerdir.
Bu doğrultuda davranışı tanımlamayı, açıklamayı, tahmin etmeyi ve kontrol etmeyi
sağlayabilmek için öncelikle organizmanın bir uyaran karşısındaki davranışsal tepkilerine
odaklanmışlardır.
Son olarak davranışsal tepki sonucunda organizmadaki değişimi gözlemleyerek onu kontrol
edebilmenin dinamiklerini ortaya koymuşlardır.
Anne - babasını ya da sevdiği bir kişiyi gören bireyin davranışsal tepkileri neler olabilir? Bir kaza
gördüğünüzdeki tepkilerinizle aynı mıdır? Ya da hoşlanmadığınız birini gördüğünüzdeki
tepkilerinizle aynı mıdır?
Doğum gününüzde sevdiğiniz kişiyi elinde bir buket gülle gördüğünüzdeki tepkiniz ile bir
mücevher kutusu ile gördüğünüzdeki tepkiniz aynı mıdır?
Davranışçılar, hangi uyaranda hangi tepkiyi verdiğinizi bildiklerinde sizi kontrol edebileceklerini
savunmaktadırlar
Davranışçı ekolün verileri,
yalnızca davranışların değil
duyguların oluşumunda da
uyaran tepki ilişkisini açıklayan
veriler sağlamıştır. Davranışçı
uzmanların insan davranışının
incelenmesine ve kontrolüne
yönelik çalışmaları eğitim
alanından klinik alana, halkla
ilişkilerden medya ve
pazarlamaya kadar birçok
alanda psikoloji biliminin
verilerinin yaygın kullanımını
sağlamıştır.
Davranışçılığın Başlangıcı: Pavlov ve
Thorndike
• Davranışçı görüşün ortaya çıkmasında Ivan Pavlov’un Rusya’da,
Thorndike’ın Amerika’da birbirlerinden habersiz olarak hayvanlar
üzerinde yaptıkları araştırmalarının ciddi etkileri olmuştur.
• Bir rus fizyoloğu olan Pavlov’un hayvanlar üzerinde yaptığı deneyler
uyaran - tepki bağlamında davranışların nasıl değiştiğini göstermiştir.
Davranışçıların çalışmaları öğrenmenin koşullanma ilkeleri
çerçevesinde açıklanmasını ve öğrenmenin basit bir şartlanma
durumu olarak ele alınmasını sağlamıştır.
• Pavlov ve Thorndike’ın fen bilimlerinin yöntemlerini kullanarak
hayvanlar üzerinde yaptıkları deneysel çalışmaları, modern
psikolojinin hızla gelişmesini sağlayarak psikolojinin bir bilim dalı
olarak diğer bilim dalları arasındaki yerini almasını hızlandırmıştır.
İvan P. Pavlov ve Klasik Şartlanma
Kendiliğinden geri gelme: Sönmeyi takip eden bir süreçten sonra koşullu uyaran ile karşı
karşıya gelinmesi durumunda, koşullu tepkinin yeniden ortaya çıkmasıdır. “Sönen bir
davranşın tekrar geri gelmesi”
Alışma: Organizma koşullu tepkiyi ortaya çıkaran koşullu uyarıcıyla sürekli karşılaştıkça, bir süre sonra koşullu tepkide
bulunmayı bırakır. Bir uyarıcı ile sürekli olarak karşılaşan organizma uyarıcının şiddetinde ve özelliğinde bir değişiklik
olmazsa duyarlılığını kaybeder.
Sönmeyi Bekleme: Pekiştirilmeyen davranışlar söner. Koşullu uyarıcı bir süre (zil) tek başına verildiğinde, (koşulsuz
uyarıcı olan et verilmeden) bir süre sonra koşullu tepki (salya) görülmez.
Karşıt Koşullama: İstenmeyen bir davranışı ortaya çıkaran uyarıcıları, bu davranışla uyuşmayan davranışlara koşullayarak,
koşullu uyarıcının zayıflatılması ve koşullu tepkinin tersi olan davranışın ortaya çıkarılmasıdır.
Sistematik Duyarsızlaştırma: Duyarsızlaştırma, yapılan aşamalı etkinlikler ile organizmanın olumsuz bir uyaran ile
karşılaşması sonucunda, giderek o uyarana tepkide bulunmamasıdır.
Karşı Karşıya Getirme (Yüzleştirme): Koşullu tepkinin sönmesi için korkulan (koşullu) uyarıcı ile organizma uzun süreli
olarak bir arada tutulur.
Hayvan zekâsı: Hayvanlardaki Çağrışım Sürecinin Deneysel Bir
Araştırması” başlıklı tezi daha sonra civcivlerde, balıklarda ve
maymunlarda çağrışımlı öğrenme araştırmalarıyla beraber yayınlanmıştır.
Hayvanlardaki araştırmalarından yola çıkarak çocuklar ve gençlerde
öğrenme, eğitim ve zihinsel testler alanlarında çalışmalar yapmıştır.
Bundan dolayı zihinsel testler alanının lideri olarak düşünülmüştür
Davranışın kazanılmasının temelinde duyusal uyarıcılar ile harekete geçiriciler arasında kurulan bir bağ
olduğunu kabul etmektedir.
Alışkanlıkların meydana gelmesini ya da yok olmasını bu duyusal uyarıcılar ile tepkiler arasındaki bağların
güçlenmesine ya da zayıflamasına bağlamaktadır.
Thorndike’a göre insanın her gözlenebilir durumda, neler düşünebileceğini, neler yapabileceğini, insanı
nelerin tatmin edebileceğini ve rahatsız edebileceğini tam olarak söyleyebiliriz.
Thorndike’a göre eğer organizma analiz edilirse; tepkiler, tepkiye hazır bulunuşluk, tepkiyi kolaylaştıran
koşullar, ket vurma ve tepkilerin yönleri arasında bağlantıların bulunduğu görülür
Uyaran ---------- Davranış
Bir uyarana karşı gösterilen davranış o uyaran ile davranış arasındaki “bağ” ile
açıklanabilir.
Eğer uyarana karşı gösterilen davranış sonrasında elde edilen sonuç organizmayı tatmin
ediyorsa, hoşnutluk yaratıyorsa o uyaran her görüldüğünde o davranışın / tepkinin
başka davranışlara / tepkilere nazaran gösterilme olasılığı artmaktadır.
Bu durumda uyaran ile davranış arasında bir bağ oluşmakta, o uyaran her görüldüğünde
aynı davranış çağrışım uyandırmaktadır.
Thorndike, uyarıcı koşullar ve davranış eğilimlerinin yanı sıra uyarıcıyı ve tepkiyi birlikte
tutan şeyin ne olduğunu açıklamıştır. Thorndike uyarıcı ve tepkinin sinirsel bir bağla
bağlandığına, bağlaşımın uyarıcı ve tepki arasında sinirsel bağın kurulmasına işaret
ettiğini belirtmiştir.
Thorndike, organizmayı amaca götüren davranışları seçtiğini, amaca götürmeyenleri
elediğini belirtirken zihinsel veya öznel dinamiklere vurgu yapmıştır.
Amaca götüren davranışın organizmada yaratmış olduğu etkiyi “hoşnutluk”, “can
sıkıntısı” ve “hoşnutsuzluk” gibi kavramlarla ifade etmiştir.
Haz ile sonuçlanan, başarıya götüren tepkilerin kalıcı hâle geldiğini haz uyandırmayan
tepkilerin elendiğini vurgulamıştır.
Sinirsel bağın uyarıcı ve tepki arasındaki amaca ulaştıran, haz veren tepkilerle
kurulduğunu belirtmiştir.
• John B. Watson
• En katı davranışçı kuramcıdır; kalıtımın değil çevrenin önemine
vurgu yapar. Davranışçı bakış açısı John Watson (1878-1958)
tarafından ortaya konmuştur. Psikolojinin görevinin içsel
dinamikleri değil, fen bilimlerinin yöntemlerini kullanarak
gözlenebilir olanı ve gündelik hayatta pratik değeri olanları
açıklayarak kabul görebileceğini savunmuştur
• Watson 1878 yılında Güney Carolina’da, Greenville kasabası
yakınlarında doğdu. Davranışçılığın kurucusu olan Watson
Şikago Üniversitesi’nde psikoloji alanında ilk doktora
derecesini alan kişidir (1903). Bir süre bu üniversitede
çalıştıktan sonra Johns Hopkins Üniversitesi’ne profesör olarak
(1908) atanmıştır. Ticari reklamcılık işine girinceye kadar bu
üniversitede çalışmalarını sürdürmüştür.
Watson, doğa bilimlerinin metotları ile objektif olanın incelenmesi gerektiğini savunurken
bir davranışçının kullanabileceği araştırmalarında kullanabileceği yöntemleri üç başlık
altında toplamıştır:
araştırmalarda (1) araçlı ve araçsız gözlem, (2) test metotları, (3) sözel anlatım metodu, (4)
koşullu refleks metodu.
Gözlem diğer yöntemler için davranışı tanımlayıcı ve açıklayıcı özelliği ile temel
oluştururken
test yöntemleri nitelikleri ölçmekten ziyade organizmanın uyaranlara verdiği tepkileri
ölçmek için kullanılan objektif araçlardır.
Sözel anlatım ise onun davranışçı sistemine özgüdür. Kendisinin karşı çıktığı yapısalcı
kuramın iç gözlem yönteminden farkını net olarak belirtmemiş olsa da bireyin sözel
ifadelerinin doğruluğunu ispatlayabileceği durumlarla sınırlamıştır. Doğruluğu
ispatlanamayan sözel anlatımlar, imgesiz düşünme veya hissedilen durum hakkındaki
yorumlar vs. dikkate alınmaması gerektiğini ifade etmiştir. Ayrıca bu teknik Watson
tarafından da daha objektif gözlem metotlarının yerine geçebilecek kadar anlamlı olmayan,
“kesin olmayan” bir teknik olarak ele alınmıştır
Watson, davranışçıların en önemli davranış değiştirme ve öğrenme yöntemi kabul
edilen koşullu refleksin Amerikan psikoloji araştırmalarında yaygın şekilde kullanılmış
olmasını sağlamıştır.
Koşullu refleksin davranışı elementlerine ayırarak inceleyen laboratuvar metodu olması
nedeniyle tüm insan davranışlarının bu yolla incelenebileceğini iddia etmiştir (Senemoğlu,
2009, s.112).
Watson öncelikle, üç yaşındaki Albert’in herhangi bir fareye karşı kaçınmasının olmadığını
gösterdikten sonra Albert’in görmeyeceği bir yere gong sesi yerleştirmiştir. Daha sonra Albert
fareyi her görüşünde yüksek sesle gong çalınmıştır.
Böylece Albert, gong sesine karşı irkilme tepkisi göstermeye başladı. Bir süre sonra fareyi
gördüğü zaman gong sesi olmaksızın huzursuz olmaya, ağlamaya ve farenin her odaya
getirilişinde ondan kaçmaya başladı.
Skinner’a göre ceza, davranışı yok etmemekte sadece baskı altına almaktadır. Ceza,
ortamdan çıkarıldığında cezaya neden olan davranış tekrar ortaya çıkabilmektedir (
Edimsel Koşullama İlkeleri
• Edimsel koşullamanın, ödülün -pekiştirecin- izlediği tepkilerin
tekrarlanabileceğini ve ödülün davranışın tekrarlanma oranında belirleyici
olduğunu belirtmektedir.
• Bir başka ifade ile pekiştirilen davranışı daha sık gösterirken
pekiştirilmeyenden ise vazgeçmektedir.
• Pekiştirmenin gelişigüzel değil belirli bir program dâhilinde yapılması gerekir. Skinner,
pekiştirmenin nasıl verilmesi gerektiğini “pekiştirme tarifeleri” ile açıklamaktadır.
Clark Leoanard Hull ve Sistematik Davranışçı Kuram
• Clark L. Hull, ilk olarak mühendislik eğitimi almıştır.
Lisans sonrası eğitimini psikoloji üzerine yapmıştır.
Yirmi dört yaşında çocuk felci geçirmesine rağmen
çalışmalarına devam etmiştir.
• Hull’un ilk araştırmaları, davranışın analizinde kullandığı
nesnel metot ve işlevsel kanunların temellerini
oluşturmuştur. Test ve ölçümler, istatistiksel analiz
metotlarının geliştirilmesi üzerinde çalışmanın yanı sıra
ve korelasyonu hesap eden bir makine icat etmiştir.
Ayrıca hipnoz ve aşılanma yatkınlığı konuları ile ilgili 32
makalesini ve araştırma sonuçlarını özetlediği Hipnoz ve
Aşılanma Yatkınlığı isimli bir kitap yazan Hull, Pavlov’un
şartlı refleksler problemine ve öğrenmeye ilgi duymaya
başlaması ile davranışçı ekolün gelişmesinde etkili
olmuştur
•Hull’un davranışçılık şekli, Watson’un davranışçılığından gerek organizmanın
çevreyle etkileşimi gerekse bu etkileşimi ortaya koyma yöntemleri açısından
çok daha gelişmiş ve karmaşık kabul edilmektedir.
•Davranış bir uyarıcının değil birçok uyarıcının etkileşimi sonucu oluşur.
Organizma, var olduğunda ihtiyaçlarını giderebilecek tepkiler hiyerarşisiyle
dünyaya gelmiştir. Dolayısıyla bir ihtiyacı karşılamak için bu tepkiler
hiyerarşisinden birini seçer ve uygularız. Eğer tepki her zaman ödül getiriyorsa
onu yapmayı alışkanlık hâline getiririz. Eğer repertuarımızdaki yani tepkiler
hiyerarşisindeki hiçbir tepki istenen sonucu getirmiyorsa yeni davranış
öğrenmeye güdüleniriz.
•Hull, organizmanın davranışı yapabilecek durumda olmamasını “tepkisel
engeleme” kavramı ile açıklamış ve tekrar davranışı yapabilecek duruma
gelebilmesi için “mola verilmesi” gerektiğini belirtmiştir.
•ders notlarını okuyamadığınızı düşünün, ne yaparsınız? Kendinize bir kahve
molası verirsiniz ve sonra tekrar ders çalışabilecek durumda hissedersiniz değil
mi?
Hull bedensel ihtiyaçların, organizmanın en uygun biyolojik koşullardan
sapması sonucu oluştuğunu düşünmüştür.
ikincil güdüler, daha önceden nötr uyarıcı olan bir uyarıcı, asıl
ihtiyaç durumu veya birincil güdü tarafından uyandırılan tepkilere
benzer tepkiler ortaya çıkarabildiği için güdü özellikleri göstermeye
başlayabilir. Bundan dolayı çevredeki durum ve uyarıcılarla ilgili
olan birincil güdülerin azaltılmasıyla birleşip sonuçta kendileri
güdü olarak ortaya çıkmaktadırlar.
Hull’un davranışçı kurama getirdiği en önemli katkılardan bir diğeri de
nesnel davranışçı psikolojinin gelişmesini sağlayan, davranışın ölçülmesi ve
nicelleştirilmesi ile ilgili fikirleridir. Sisteminde bilince, amaca veya herhangi
bir zihinsel - ruhsal kavrama yer yoktur.
Hull’a göre ideal bir öğrenme kuramı Öklit geometrisi gibi önerme ve
teoremlerden kurulan mantıksal bir yapıya sahiptir. Davranış yasaları
matematiğin kusursuz diliyle ifade edilmeli veya açıklanmalıdır. Hull, bu
görüşlerini “Davranışın İlkeleri” adlı kitabında açıklamıştır.
DAVRANIŞÇILIK ÜZERİNDE BİLİŞSEL ETKİLER:
Edward C. Tolman ve İşaret Gestalt Kuramı
1886 yılında Massachusets’de doğdu Matematik konusunda başarılı olmasına rağmen yine de deneysel
ve kuramsal kimya üzerinde çalışmıştır. Massachusets Teknoloji Enstitüsü’nde elektrokimya alanında
lisans yapmıştır. Williams James’in çalışmalarını okuyup Harvard okuluna felsefe ve psikoloji
öğrencisi olarak girdi. Öğrenciliği esnasında Almanya Giessen’de Gestalt psikoloğu Kurt Kofa ile
birlikte olmuş, Gestalt psikolojisi ile ilgilenmiş ve Harvard’dan Geriye Dönük Ket Vurma (Retroactive
İnhibition) konulu tezi ile doktorasını tamamladıktan sonra Nortwestern Üniversitesi’nde ders
vermiştir. Fakat savaş konusunda barışçıl bir makalesinin yayımlanması ile ayrılmak durumunda
kalarak California Berkeley Üniversitesi’ne geçmiştir. ІI. Dünya Savaşı’ndan hemen önce Savaşa
Yönelik İtkiler (Drives Toward War) isimli küçük bir motivasyon kitabı yazmış, savaş boyunca Henry
Murray ile birlikte Washington’da Stratejik Hizmetler Ofisi’nde çalışmıştır. Gestalt psikolojisi üzerinde
çalışmak için Almanya Giessen’e geri döndü. Farelerle labirent deneylerinde ödülün ve pekiştirecin
rolleri üzerinde çalıştı. 1932’de Hayvanlarda ve İnsanlarda Amaçlı Davranış (Purposive Behavior in
Animals And Men) adlı kitabını yazdı. 1949’da Öğrenmenin Bir Çeşidinden Daha Fazlası Var (There is
More Than One Kind of Learing) adlı kitabı yazmış, 1937’de başkanlığını yaptığı Amerikan Psikoloji
Derneği’nden daha sonra başarı ödülü almıştır (Schultz&Schultz, 2007, s. 465)
• Kuramsal yapısını “doğru davranışçılık “ olarak ifade etmektedir.
Tolman kuramını “amaçlı davranışçılık” (purposive behaviorism) olarak
adlandırmıştır.
• İnsan ve hayvan davranışının amaca yönelik olduğunu ve bu
amaçların bilimsel analizlerin söz konusu olabileceğini belirtmiştir.
• Ayrıca geleneksel davranışçılar gibi davranışı atomik birimler hâlinde
değil bütüncül / molar bir anlayışla incelemiştir.
Bütüncül davranış, amaçlıdır; davranışı küçük parçalara, birimlere
ayırarak çalışmak davranışın anlamını yok edebilir.
Canlı organizmaların davranışlarına pusula görevi gören anlamlı psikolojik kavramları tanıdığını öne sürmüştür.
Başka bir ifadeyle, basit uyaran - tepki ilişkisini tatmin edici bulmamıştır.
Psikolojik süreçler, uyaran ve tepki arasındaki ilişkiye müdahale eder ve davranışı ortaya çıkartır, davranışa anlamlı
olarak bağlanmıştır.
Ara değişken (intervening variable) ifadesi; davranışı yönlendiren ve çevresel uyaran ile gözlemlenebilen tepkiler
arasında arabuluculuk eden psikolojik süreçleri tanımlamaktadır.
Örneğin beklentiler; Tolman’a göre bir beklenti, her bir başarılı tepkiyi bir ödül takip ettiğinde ortaya çıkar. İnsanlar ve
hayvanlar, tepkiler ve çevresel uyaranlar arasında düzenli ilişkilerin olduğu her zaman beklenti oluştururlar.
Bir beklenti bir kere ortaya çıktığı zaman, davranışın yön bulmasında ve kontrolünde rol oynar
Öğrenme konusunda çalışmak için Tolman,
fareler üzerinde araştırmalar yapmış ve
çeşitli klasik fare deneyleri
gerçekleştirmiştir. En çok bilinen
çalışmalarından bir tanesi de labirentte
ilerlemeyi içermektedir. Ayrıca farelerin
karmaşık labirentler içerisinde yollarını
öğrenmelerinde, pekiştirecin oynadığı rol
üzerinde de durmuştur.
Bandura’nın kuramı insan davranışlarını basit uyaran - tepki bağlamından çıkararak uyarana
tepki verme ya da vermeme kararında bireyin inaçlarının, beklentilerinin, eğitim seviyesinin
etkili olduğunu ortaya koydu. Kuram, aynı zamanda bu özelliklerin bir uyaranın pekiştireç
olarak algılanıp algılanmamasında da etkisini vurguladı.
Kuramın araştırmaları etkileşim içerisindeki insan deneklerinin davranışlarının gözlenmesine
odaklanarak, davranışın kazanımı ile değişiminin yarattığı dolaylı öğrenmenin davranışı
ortaya çıkarma ve devam ettirmedeki rolü üzerinde durdu. Ayrıca iç gözlemi de kullanmadı.
Bandura’nın görüşüne göre tepkiler ya da davranışlar,
otomatik olarak bir uyarıcı tarafından başlatılmıyordu.
Bireyin kendisi uyarıcıya verilen tepkileri harekete
geçiriyordu. Yani birey tepki verip vermeyeceğine,
hangi ortamda vermesi gerektiğine ve bu tepkinin ne
şekilde olması gerektiğine kendisi karar veriyordu.
Klasik davranışçılarda olduğu gibi davranışı dışsal bir
uyaran belirlemiyordu.
Bu doğrultuda Bandura, davranışçıların insanı
mekanik bir robot gibi değerlendiren görüşünden
ayrılmıştı.
Birey neyin pekiştirildiğinin farkındadır ve aynı şekilde
davranırsa aynı ödülün tekrar geleceğini umduğu için bir dış
uyarıcı davranışı değiştirebilir.
2. Öğrenme, davranış değişikliğine yol açan veya açmayan içsel bir süreçtir.
4. İnsanlar kendi davranışlarına öz düzenleme yapabilirler. Davranışlarını kontrol etmeyi ve sorumluluğunu almayı
öğrenirler.
5. Ödül ve ceza, davranışı doğrudan olduğu kadar dolaylı olarak da etkilyebilir. Davranış, önceki deneyimlerden alınan
ödül veya pekiştireçlerden daha fazla etkilenir.
Bu varsayımlar doğrultusunda Bandura, kuramını birtakım ilkelere dayandırmıştır. Bu
ilkeler (Senemoğlu,2009,s.223-227) şöyledir:
• Karşılıklı belirleyicilik
• Sembolleştirme kapasitesi
• Öngörü kapasitesi
• Sözel İkna: Bireyin kendisi hakkındaki yargısına ilişkin teşvikler, nasihatler, öğütler
öz yeterlik yargısını etkiler.
• Psikolojik Durum: Bireyin belli görevi başarma ya da başarısız olma beklentisi öz-
yeterlik yargısını etkiler.
Öz yeterliğin gelişmesinde bireyin üç boyuttaki yaklaşımı
belirleyici olur.
1. Yeterlik Beklentisi: Bireyin yapılacak işi kolay, zor, çok zor
olarak algılaması ve ön kestirim.