Professional Documents
Culture Documents
analiz ve olası ve yapılmış itirazlara verdikleri kapsamlı yanıtlara rağmen bugün nörofelsefe
hala yaygın yanılgıların kıskacında kısılmış haldedir. En iyi kabul edilen akademik felsefe
dergilerinde bile nörofelsefe haksız yere biyolojizmle, genetik determinizmle, salt aşağıdan
yanlış anlaşılması ile kısmen de felsefi incelemenin nasıl olması gerektiği hakkındaki çok
daha temel ayrımlarla ilişkili olduğunu savunacağım. Ayrıca bu yanlış anlamaların nasıl
namely Patricia Smith Churchland and Paul Churchland, and the three decades has been
passed over, neurophilosophy is still under widely held misunderstandings. They have written
hundreds of journal articles, monographs, and edited books to explain, detail, and elaborate
their ideas and to clarify the misunderstandings of their critics, but still even in the top
reductionist. Here I argue that all of these four accusations are partly due to the fundamental
misunderstandings of the critics, and partly due to disagreements over how to do philosophy
in the most efficient and useful way. Moreover, I offer ways how to remove these
misunderstandings.
1
Serdal Tümkaya
GİRİŞ
Beyin ve davranış bilimlerinde son otuz yıldaki gelişmeler insan ve toplumun hem bilimsel
hem felsefi incelenmesinde çığır açma potansiyeline sahip olduğunu ispatladı. Bu gelişmeler
nörofelsefe denilen akımın ortaya çıkıp serpilmesini sağladı. Bugün hala dünya genelinde
sınırlı bir etkiye sahip bu felsefi okul beyin bilimlerinin hiç olmazsa bazı kadim felsefi
sinirbilimin kesiştiği alanda cereyan edeceğini iddia eder. Kurucuları Kanada kökenli Patricia
Smith Churchland ve Paul M. Churchland olan bu sıra dışı okul bugüne kadar sürekli,
neredeyse temelden yanlış anlaşılmıştır. Burada ben, hem bu yanlış anlamaları gidermek hem
de nörofelsefenin bazı içsel problemlerinin nasıl çözülebileceğine dair bir yanıt sunma
amacını taşıyorum.
Nörofelsefe sıklıkla tepeden tırnağa indirgemeci ve eleyici bir akım olarak bilinse de aslında
azından kurucusu Patricia Churchland’ın elinde tüm bilimlerin ve felsefenin karşılıklı olarak
birbirini beslemesi ve tüm analiz düzeylerinin birden kullanılması fikri ile mükemmel
yaklaşımdır. Özetle, makro düzeydeki eski kuram giderek artan sayıda hatalı ya da eksik
sonuç verirken mikro düzeydeki yeni kuram açıklayıcılık gücünü ötekinin çok üzerine
çıkarabilirse ve ayrıca yeni kuram ile bu kuramın öne sürdüğü kavramlar ve kuramsal
2
Serdal Tümkaya
varlıklar o andaki en ileri bilimle eski kurama göre daha yüksek bir uygunluk ve bütünlük
şekilde, örneğin psikoloji veya sosyoloji disiplinlerinin mutlaka ve tümüyle beyin bilimlerine
indirgenmesi gerektiği veya indirgenebileceği gibi uç ve apriori bir zeminde yer almaz. Bu
merkezi bir etkisi olduğunu açıkça kabul eder (örn. bunların ahlakımızdaki rolü için bkz. P. S.
Churchland, 2013: 22). Bunun mantıksal sonucu nörofelsefenin felsefi analizlerinin biyolojik
yaşam bilimleri ile felsefenin kesiştiği noktayı bulmak konusunda büyük bir beceri sergilemiş
olmalarına rağmen, ne yazık ki sosyal bilimleri teğet geçmişlerdir. Teğet geçtikleri bir şeyin
sonuçta ortaya çıkacak büyük resimdeki göreli payını şimdiden kestirmek mümkün
olmadığından ötürü ben burada nörofelsefe etiketi yerine kültürel nörofelsefe etiketinin
NÖROFELSEFE NEDİR?
Nörofelsefenin üç tane temel tezi vardır. Birincisi zihinsel süreçlerin beyin süreçleri olduğunu
ileri sürer. Dolayısıyla zihin bir beyin aktivitesidir. İkincisine göre, sinir sistemlerinin yapısı
hakkında doyurucu bir kurama ulaşmak pek olası görünmemektedir. Sonuncusu ise sinirbilim
psikolojisi”nden çok daha üstün olacağını söyler (P. S. Churchland, 1986: 482). Halk
3
Serdal Tümkaya
açıklamak için kullandığımız sezgisel kuram benzeri çerçevenin adıdır. Bu bir tür zihin
Patricia Churchland’a göre zihni doğru anlamak için sinir sistemlerini çalışmak gerekir (P. S.
ilişkili olduğundan ötürü beyin bilimleri aslında insanla ilgili olan her şeyin anlaşılmasına
nörofelsefe zihne dair fizikalist ya da daha geleneksel deyişle materyalist bir görüştür (P. M.
Churchland, 2012: 18). Sinir sistemlerinin fiziksel ve sosyal çevre ile ilişkisi içerisinde
ötürü alışılmışın dışında bir tür indirgemecilik arz eder. Ve son olarak insan davranışının
çerçevenin görgül olarak hatalı olduğunu ve daha ileri bilimsel araştırmaların önünü tıkadığını
iddia etmesi ile eleyicidir. Bu sonuncusu sıklıkla eliminatif materyalizm olarak bilinir. Şimdi
İNDİRGEMECİLİK
kavramsallaştırdığımız kuramsal terimler arası değil kuramlar arası bir ilişkidir. Yani
indirgenen kuram kendisinden daha temel düzeyde yer alan indirgeyen kuram ile belirli bir
ise daha temel bir iddia olan ilk olguyu karakterize eden kuramın ikinci olguyu karakterize
eden kurama indirgenmesinin bir türevidir. Yani bu daha temel iddiadan yola çıkarak ortaya
4
Serdal Tümkaya
Kuramlar arası indirgemenin bir sonucu kuramsal birleşmedir. Bu birleşme yeni ve daha etkin
bir kuramla sonuçlanır. Bilimlerin tarihinde kuramsal birleşme iyi bir şey olarak görülür ve
“insan anlayışının evriminde buna sıklıkla rastlanır” (P. M. Churchland, 2013: 112). Eğer bir
kuram başka bir kuramla açıklanabiliyorsa ve böylece ona indirgeniyorsa, kuram tarafından
açıklanan olguya dair anlayışımız çok ciddi şekilde zenginleşir (P. S. Churchland, 1986: 279).
Kuramsal birleşme işte bu nedenle bilimsel olarak istenilir bir şey olarak görülür. Ama bu
birleşmenin ideal tipte bir indirgenme ile mi yoksa tasfiye ile mi sonuçlanacağı önsel olarak
Kuramlar arası indirgemenin diğer bir önemli sonucu ise ontolojik sadeleşmedir. Ontoloji
nelerin ve hangi özelliklerin var olduğuna ilişkin olduğundan ötürü, kuramlar arası indirgeme
meselesinde iki farklı türde olduğunu düşündüğümüz olgular, ki bunlar iki farklı kuramla
resmedilmiştir, aslında iki kuram tarafından resmedilen tek bir olgudan ibarettir (P. S.
Churchland, 1986: 280). Örneğin 19. yy. ortalarında ışığın ve elektromanyetik etkilerin ayrı
türden şeyler olduğuna çok yaygın olarak inanılırdı. Fakat yüzyılın dönümünde optik yasaları
radyasyondan başka bir şey olmadığını öğrenmiş olduk: “Bu sayede biz optik yasalarının
doğru oldukları kadarıyla neden öyle olduklarını anlamak bağlamında ilk defa ışığın ne
Ontolojik sadeleşme sadece indirgeme aracılığıyla olmak zorunda değildir. Bu sadeleşme bir
kuramın diğer bir kuram aracılığıyla tasfiye edilmesi ile de gerçekleşebilir. Bu olasılığın
zihinsel süreçlerimiz ile ilgili halk psikoloji olarak da bilinen sezgisel zihin kuramına da
uygulanabilirliğini iddia etmesi sebebi ile nörofelsefe neredeyse herkes tarafından eliminatif
bakalım.
5
Serdal Tümkaya
ELEYİCİ MATERYALİZM
Isının kalorik kuramı yüzyıllarca ısının ne olduğu ve nasıl aktarıldığı gibi meseleleri
açıklamak için yaygın olarak kabul edilmiş ve kullanılmıştı. Sonraları ısı moleküler kinetik
enerji ile tanımlanmaya başlandı. Eğer burada sağlıklı bir indirgeme söz konusu olsaydı daha
önceden ortaya sürülen kalorik denilen şeyin moleküler hareket enerjisi ile tanımlanması
beklenirdi. Ama öyle olmadı. Olan şey ısının kalorik kuramının bilimsel dağarcığımızdan
tümüyle silinmesiydi. Yani varlığı kabul edilmiş bir olgu artık yok kabul ediliyordu. Kalorik
Buna benzer bir eliminasyon sürecinin zihinsel süreçlerin ya da onlarla ilgili bir kuram olan
halk psikolojisinin başına gelip gelmeyeceği hakkında nörofelsefi tahminleri ele almadan
özetlemek istiyorum. Patricia Churchland’a göre eğer kuramlar arası indirgemeden sonra
“makro kuramın utanç verici bir gözden düşme yaşayacağı, yok olup gideceği ya da
indirgemeci stratejinin tümüyle bir aşağıdan yukarıya strateji olması gerektiği varsayılıyorsa
indirgemenin olanaklılığı hakkında kimi kuruntular bir türlü geçmişte kalmayabilir” (P. S.
herhangi bir yeri bulunmadığını sürekli vurgulamaktadır (P. S. Churchland, 1986: 296).
yukarıdan yaklaşım ile özellikle sinirbilimin karakteristiği olan aşağıdan yaklaşma stratejileri
6
Serdal Tümkaya
birbirlerinden uzak durmak, soğuk ve hatta düşmanca bir izolasyona girmek her taraf
Nörofelsefenin gelecekte öngördüğü şey iki türdeki stratejinin arasında zengin bir etkileşim
şekilde kuramların, modellerin ve yöntemlerin birlikte evrimidir (P. S. Churchland, 1986: 3).
çerçeve ve büyük meselelere nasıl yaklaşılacağı hakkında genel bir fikir sahibi olmak
organizmaların nasıl öğrendiği, bilinçli durumların tek bir tipte olup olmadığı ve bunlara
benzeyen türden diğer sorunlarla ilişkili ise” (P. S. Churchland, 1986: 3) bu böyledir. Dahası
zihin bir beyin aktivitesi olarak temelde öğrenen, temsillerle çalışan ve bazen bilinçli olabilen
türden süreçleri kapsadığı için zihin felsefesinin sinirbilime doğrudan ve şiddetle ihtiyacı
vadilerinde sıkışıp kalmışlıktan kurtarmak için” elzemdir (P. S. Churchland, 1986: 3-4).
DOĞALCILIK
Felsefeciler tarafından olsun beyin bilimciler tarafından olsun sorulan sorular aynı genel
incelemenin parçasıdırlar. Churchland’lara göre, “bazı sorular doğal yuvalarını hem felsefede
hem beyin biliminde bulurlar. Bu soruları felsefe, beyin bilim yahut psikolojinin soruları
olarak görmektense onları beyin ve zihin [zihin-beyin, ST] meseleleri olarak görmek daha
7
Serdal Tümkaya
yararlı olacaktır,” (P. S. Churchland, 1986: 2). O’na göre, “idari ayrımlar belirli bir amaca
yönelik olarak anlam kazansa da bu idari amaçlara yönelik ayrımlar felsefe ve bilimler
arasındaki sürekli ve kapsamlı bir değiş-tokuşun, yani yararlı bir iletişim ve karşılıklı
öğrenerek birlikte evrimin önüne kesinlikle bir engel çıkartmamalıdır” (P. S. Churchland,
1986: 2).
olmaması gerektiği anlamına gelmez. Zaten beyin bilimlerinin, tıpkı tüm diğer bilimler gibi
kendi içinde de bir işbölümü mevcuttur. Fakat bu işbölümü felsefe ve sinir bilimlerinin
çözümlerin saf akılla ve görgül olgular tarafından zehirlenmemiş bir derin düşünme ile
mümkün olduğuna inanılırdı. Patricia Churchland’a göre bu son söylenen kendisinin koltuk
felsefesi (ya da koltuktan kalkmadan sadece düşünerek yapılan felsefe) olarak adlandırdığı
felsefe yapma tarzının taraftarları açısından kolay ve rahat olduğu için benimsense de, sonuçta
bu dogma aydın düşmanı ve genel olarak da bilime karşı alaycı ve küçümseyen bir tavrı
sinirbilim oldu (P. S. Churchland, 1986: 2). Fakat diyor Churchland, 1960’lı yıllarda Quine ve
felsefenin görgül bilimler ile bir süreklilik arz ettiğinde elde edilebileceği fark edildi (P. S.
Fark edilen diğer şey ise problemler ve çözümlerin genelliğinde bir tür ya da nitelik farkı
değil ama bir derece farkı olduğuydu (P. S. Churchland, 1986: 3). Bu böyledir çünkü
kavramlar gözlemlere yakın yahut uzak olabilseler de ilginç ve önemli olabilmeleri için
nihayetinde gözlemlerle temas etmeleri yani onların üzerine inşa edilmeleri gerekmektedir.
Bazen bu mesafe kuramsal fizikte olduğu gibi çok sayıda kuramdan geçen oldukça uzun bir
8
Serdal Tümkaya
yol olabilir, ama her durumda bu yolun sonu gözleme çıkmalıdır. İşte bu nörofelsefi tarzda
doğalcılıktır.
BİLİMCİLİK
Nörofelsefe bilimci (ya da bilimcici) değildir. Bilimci derken eğer kastedilen bilimin her tür
problemi çözebileceği, hiçbir sınırı asla olamayacağı, tüm insan ve toplum bilimlerinin
mutlaka ve toptan doğa bilimlerine indirgenmesinin ilkesel bir zorunluluk olduğu türünden
taraftarlığı ile birlikte anılıyor. Bizi burada ilgilendiren şey onun indirgemecilik ve biyolojizm
Biyolojizm insan ve toplumla ilgili olguları yaşam bilimlerinin çerçevesine zorla sokmak, ve
eleştiricilere göre yaşam bilimleri yalnızca hayvanları ve bitkileri ilgilendirdiğine göre insanı
hayvan ve hatta bitki derekesine indirmek olarak akla gelir. Farklı bir tanımda biyolojizmin
onların sürekliliğine katkıda bulunduğu iddia edilir. Üçüncü bir kelime karşılığında
biyolojizm insanın kendi koşullarını belirlemedeki payını ihmal etmek olarak resmedilir
(OED, “biologism, n.,”). Dördüncü bir sözlük tanımına göre biyolojizm, “En güçlü olanın
yaşamda kalması, doğal ayıklanma, örgenliğin hücre yapısı gibi kimi dirimbilim yasalarını
insanın toplum yaşamına tıpatıp uygulamak isteyen, insanı yalnızca özel iyelik, bireycilik gibi
‘değişmez içgüdülerle’ donanmış bir canlı varlık olarak göstermeği amaçlayan toplumbilim
akımı,” (TDK, “dirimbilimcilik”) olarak tariflenmiş. Daha kısaca, “Gerçekliği tek yanlı olarak
alanlarına da uygulayan görüş,” (TDK, “dirimbilimcilik”) olarak ifade edilmiş. İşte aslında
9
Serdal Tümkaya
değil; ama indirgemeciliğin genel olarak bilimcilik ve özelde biyolojizm ile olan çağrışım
temelli ilişkisidir. Bir kere biyolojik perspektifin ne olduğu aslına uygun olarak kavrandığında
Bu kısmı sonlandırırken şunu apaçık söylemekte fayda var. Biyolojizm denildiği zaman akla
gelen şeylerle nörofelsefenin hiçbir ortaklığı yoktur. Bilimciliğe gelince, nörofelsefe bilim
deyince sanıldığı gibi yalnızca fizik, kimya ve yaşam bilimlerini anlamaz. Aynı zamanda
ve idari bilimleri ve tarihi de göz önünde bulundurur ve çok önemser. Var olan tüm akademik
disiplinlerin ortaklaşa çalışarak zihin diye adlandırılan şeyin bilinmezlerini çözme önerisinin
NÖROFELSEFENİN SORUNLARI
içeriğe dair hem de tarza ilişkin kendi öz katkılarının olmadığı anlamına gelmez. Gerçekten
kitap tanıtımları, akademik dergi makaleleri, gazete yazıları, hakemsiz dergi makaleleri ve
ortaya çıkarılmasında merkezi bir role sahip olduğunu belirtmekle beraber neredeyse hiçbir
yahut katamamışlardır. Buna gerekçe olarak Churchland’ın bize sunduğu gerekçe genellikle
yer sorunu oldu. İşte bu pek de inandırıcı değil. Ama bir anlığına varsayalım ki tek sebep yer
sorunu. Öyleyse yer yokluğundan incelemenize dahil edemediğiniz sosyal bilimlerin beyin
bilimlerine göre ne türden bir katkı sunacağını nereden biliyorsunuz? Demek istediğim şey
10
Serdal Tümkaya
şudur. Birlikte evrimin nasıl olacağı ve sonuçta ortaya nasıl bir kuram çıkacağının görgül bir
mesele olduğunu nörofelsefeciler her fırsatta bize hatırlatırlar. Madem bu görgül bir mesele,
sonuçta ortaya çıkacak kuram sinirselden çok sosyal tabanlı da olabilir. Fakat böyle olma
ihtimali başka türlü olması ihtimalinden daha az ya da daha çok değilse biz neden nörofelsefe
etiketli bir felsefi yaklaşımı benimseyelim? Pekala, bunun adı sosyal felsefe ya da
antropolojik felsefe de olabilirdi. Peki neden nörofelsefe adında ısrar ediliyor? Bunun bence
olmasıdır. Sinirbilimlerinin hiç olmazsa bazı alanları son derece sağlam kanıtlara dayanarak
gelişiyor. Her şey dikkatlice ve kontrollü şekilde ölçülüyor. Her tarafta sayılar, grafikler ve
şemalar uçuşuyor. Buralarda nesnellik insan ve toplum bilimlerine kıyasla çok daha fazla
mümkün. En azından böyle algılanıyor ve böyle olmasına çaba sarf ediliyor. Belki de bu
çekiniyorlar. Fakat bunun bir yöntemsel erdem olduğuna inanmak için hiçbir nedenimiz yok.
Halbuki Daniel Bates’in de belirttiği gibi, “Türümüzün en ayırt edici vasfı, kültür adını
verdiğimiz karmaşık ama anlaşılması zor özelliktir,” (Bates, 2013: 47). Dahası kültürün
anlaşılması özellikle çok zordur, çünkü öğrenilmiş olanla doğuştan gelenin her ikisi de
beyinde kodlandığından ötürü onları ayırt etmek pratik anlamda aşırı zordur (Bates, 2013: 47)
ve ancak bilinmeyen bir gelecekte çözüme bağlanabilecek bir husustur. Sinir sistemimize
baktığımızda göreceğimiz tek şey kültür ve genlerin ayrıştırılamaz etkileşimi olabilir. O vakit
ben şahsen böyle bir durumda nörofelsefe yerine psikonöral felsefe yahut kültürel nörofelsefe
gibi etiketleri sadece nörofelsefe etiketini kullanmaya göre on kat daha fazla tercih ederim.
Çünkü bu son bahsettiğim olasılıkta ifadesini bulabilecek olan mümkün gerçekliğe sinir
sistemini tek başına merkeze aldığı izlenimini veren nörofelsefe adlandırması hiç de uygun
düşmeyecektir.
11
Serdal Tümkaya
SONUÇ
Bitirirken, şu birkaç noktanın altını çizmeliyim. Nörofelsefe yalnızca aşağıdan yukarıya yani
tekçi bir strateji önermez. Bilimci değildir. İndirgemeden anladığı tüm bilimlerin fiziğe yahut
insan zihni, kişiliği, davranışı ve toplumsallığında çok büyük bir rolü olduğunu kabul etmesi
şeyler olduğunu ve onların karşılıklı düzeltme ve ilham verme ile birlikte evrilerek sonuçta
ortaya büyük bir birleşik kuram koyacağını savunur. Ama ne yazık ki bu iddialı öngörüsünün
görevi icra etmeye başladığı zaman karşılaşacağı nihai birleşik kuramın karakteri sinirsel mi
yoksa sosyal mi olacaktır bilemiyoruz. Ama muhtemelen ikisinin arasında bir yerde olacaktır.
O vakit felsefi araştırma çerçevemizin adına nörofelsefe demek yerine belki kültürel
KAYNAKÇA
Bates, D. G. (2013). 21. Yüzyılda Kültürel Antropoloji: insanın doğadaki yeri. çev. Suavi
Aydın. ikinci basım. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Churchland, P. M. (2012). Madde ve Bilinç: zihin felsefesine güncel bir bakış. çev. Berkay
Ersöz. Alfa.
12
Serdal Tümkaya
Churchland, P. S. (2007). “Neurophilosophy: the early years and new directions,” Functional
Neurology, XXII(4): 185–195.
Churchland, P. S. (2013). Güvenen Beyin: nörobilim bize ahlak hakkkında ne söyler. çev.
Yelda Türedi. Alfa Bilim.
13