You are on page 1of 13

Serdal Tümkaya

Yaygın Yanılgıların Kıskacında Nörofelsefe

ÖZET. Ortaya çıkışının üzerinden 30 sene geçmesine ve kurucuları Patricia Smith

Churchland ve Paul Churchland’ın sayısız makale ve kitap çalışmalarındaki ayrıntılı anlatım,

analiz ve olası ve yapılmış itirazlara verdikleri kapsamlı yanıtlara rağmen bugün nörofelsefe

hala yaygın yanılgıların kıskacında kısılmış haldedir. En iyi kabul edilen akademik felsefe

dergilerinde bile nörofelsefe haksız yere biyolojizmle, genetik determinizmle, salt aşağıdan

yukarı araştırma stratejisini savunmakla ve toptan eleyici bir indirgemeciliği savunmakla

suçlanmıştır. Ben burada bu dört suçlamanın da kısmen Churchland’ların ileri sürdüklerinin

yanlış anlaşılması ile kısmen de felsefi incelemenin nasıl olması gerektiği hakkındaki çok

daha temel ayrımlarla ilişkili olduğunu savunacağım. Ayrıca bu yanlış anlamaların nasıl

giderilebileceği hakkında çözümler önereceğim.

Anahtar sözcükler: nörofelsefe, doğalcılık, Churchland, eleyici materyalizm, indirgemecilik,

beyin ve davranış bilimleri, insan doğası, gen ve davranış ilişkisi

ABSTRACT. Despite the huge literature written by the co-founders of neurophilosophy,

namely Patricia Smith Churchland and Paul Churchland, and the three decades has been

passed over, neurophilosophy is still under widely held misunderstandings. They have written

hundreds of journal articles, monographs, and edited books to explain, detail, and elaborate

their ideas and to clarify the misunderstandings of their critics, but still even in the top

philosophy journals neurophilosophy is unjustifiably being accused of being biologist, of

genetic determinist, of purely bottom-up strategist, and of wholesale eliminativist type of

reductionist. Here I argue that all of these four accusations are partly due to the fundamental

misunderstandings of the critics, and partly due to disagreements over how to do philosophy

in the most efficient and useful way. Moreover, I offer ways how to remove these

misunderstandings.

1
Serdal Tümkaya

Keywords: neurophilosophy, naturalism, Churchland, eliminative materialism, reductionism,

brain and behavioral sciences, human nature, gene-behavior relation

GİRİŞ

Beyin ve davranış bilimlerinde son otuz yıldaki gelişmeler insan ve toplumun hem bilimsel

hem felsefi incelenmesinde çığır açma potansiyeline sahip olduğunu ispatladı. Bu gelişmeler

nörofelsefe denilen akımın ortaya çıkıp serpilmesini sağladı. Bugün hala dünya genelinde

sınırlı bir etkiye sahip bu felsefi okul beyin bilimlerinin hiç olmazsa bazı kadim felsefi

problemlerin aydınlatılması yahut yeniden şekillendirilmesine sunacağı katkının felsefe ve

sinirbilimin kesiştiği alanda cereyan edeceğini iddia eder. Kurucuları Kanada kökenli Patricia

Smith Churchland ve Paul M. Churchland olan bu sıra dışı okul bugüne kadar sürekli,

neredeyse temelden yanlış anlaşılmıştır. Burada ben, hem bu yanlış anlamaları gidermek hem

de nörofelsefenin bazı içsel problemlerinin nasıl çözülebileceğine dair bir yanıt sunma

amacını taşıyorum.

Nörofelsefe sıklıkla tepeden tırnağa indirgemeci ve eleyici bir akım olarak bilinse de aslında

onun indirgemeciliği ve eleyiciliği kavrayışı atipik olduğundan kendisine bu alanlarda

yöneltilen eleştiriler hedefini şaşmıştır. Gerçekte nörofelsefe açısından indirgemecilik, en

azından kurucusu Patricia Churchland’ın elinde tüm bilimlerin ve felsefenin karşılıklı olarak

birbirini beslemesi ve tüm analiz düzeylerinin birden kullanılması fikri ile mükemmel

derecede uyumludur. Eleyici materyalizm meselesinde ise Churchland bu etiketin kendilerine

başkaları tarafından yapıştırıldığını ve kendilerinin bundan pek memnun olmadığını

belirtmiştir. Churchland açısından indirgemecilik ve eleyicilik iç içe geçmiş iki yöntemsel

yaklaşımdır. Özetle, makro düzeydeki eski kuram giderek artan sayıda hatalı ya da eksik

sonuç verirken mikro düzeydeki yeni kuram açıklayıcılık gücünü ötekinin çok üzerine

çıkarabilirse ve ayrıca yeni kuram ile bu kuramın öne sürdüğü kavramlar ve kuramsal

2
Serdal Tümkaya

varlıklar o andaki en ileri bilimle eski kurama göre daha yüksek bir uygunluk ve bütünlük

sergileyebilirse eski kuram bilimsel hazinemizden elenebilir. Yani nörofelsefeciler hiçbir

şekilde, örneğin psikoloji veya sosyoloji disiplinlerinin mutlaka ve tümüyle beyin bilimlerine

indirgenmesi gerektiği veya indirgenebileceği gibi uç ve apriori bir zeminde yer almaz. Bu

olabilir de olmayabilirdi. Fakat olup olmayacağı görgül bir meseledir ve bu meselenin

çözümü gelecekteki bilimin işidir.

Churchland sosyal ve kültürel uygulamalarımızın insan zihni, kişiliği ve davranışları üzerinde

merkezi bir etkisi olduğunu açıkça kabul eder (örn. bunların ahlakımızdaki rolü için bkz. P. S.

Churchland, 2013: 22). Bunun mantıksal sonucu nörofelsefenin felsefi analizlerinin biyolojik

ve sosyal bilimlerin kesişim alanında olması gerektiğidir. Bugüne kadar nörofelsefeciler

yaşam bilimleri ile felsefenin kesiştiği noktayı bulmak konusunda büyük bir beceri sergilemiş

olmalarına rağmen, ne yazık ki sosyal bilimleri teğet geçmişlerdir. Teğet geçtikleri bir şeyin

sonuçta ortaya çıkacak büyük resimdeki göreli payını şimdiden kestirmek mümkün

olmadığından ötürü ben burada nörofelsefe etiketi yerine kültürel nörofelsefe etiketinin

kullanılmasının daha uygun olacağını önereceğim.

NÖROFELSEFE NEDİR?

Nörofelsefenin üç tane temel tezi vardır. Birincisi zihinsel süreçlerin beyin süreçleri olduğunu

ileri sürer. Dolayısıyla zihin bir beyin aktivitesidir. İkincisine göre, sinir sistemlerinin yapısı

ve organizasyonu hakkında detaylı ve derinlikli bir bilgiye sahip olmadan zihin-beyin

hakkında doyurucu bir kurama ulaşmak pek olası görünmemektedir. Sonuncusu ise sinirbilim

ve psikolojinin ortak evriminin sonucunda ortaya çıkacak kuramsal çerçevenin “halk

psikolojisi”nden çok daha üstün olacağını söyler (P. S. Churchland, 1986: 482). Halk

psikolojisi kabaca hepimizin kendimizin ve başka insanların davranışlarının nedenlerini

3
Serdal Tümkaya

açıklamak için kullandığımız sezgisel kuram benzeri çerçevenin adıdır. Bu bir tür zihin

kuramıdır ama bilimsel değil sezgiseldir.

Patricia Churchland’a göre zihni doğru anlamak için sinir sistemlerini çalışmak gerekir (P. S.

Churchland, 2007). Zihin davranışlarımız, ahlakımız ve diğer sosyal süreç ve kurumlarla

ilişkili olduğundan ötürü beyin bilimleri aslında insanla ilgili olan her şeyin anlaşılmasına

katkıda bulunacaktır. Sinir sistemlerimiz tepeden tırnağa fiziksel şeyler olduğundan

nörofelsefe zihne dair fizikalist ya da daha geleneksel deyişle materyalist bir görüştür (P. M.

Churchland, 2012: 18). Sinir sistemlerinin fiziksel ve sosyal çevre ile ilişkisi içerisinde

incelenmesi ile zihinsel süreçlerimiz ve durumlarımızın açıklanabileceğini savunduğundan

ötürü alışılmışın dışında bir tür indirgemecilik arz eder. Ve son olarak insan davranışının

nedenleri ve nasılları hakkında gündelik bilgimizi ve açıklamamızı içeren ve genellikle halk

psikolojisi olarak adlandırılan açıklamaların aslında bir kuramsal çerçeveye dayandığı ve bu

çerçevenin görgül olarak hatalı olduğunu ve daha ileri bilimsel araştırmaların önünü tıkadığını

iddia etmesi ile eleyicidir. Bu sonuncusu sıklıkla eliminatif materyalizm olarak bilinir. Şimdi

bu üç özelliği kısaca tartışacağım. İlki indirgemecilik üzerine olacak.

İNDİRGEMECİLİK

Nörofelsefe açısından indirgemecilik her şeyden önce olgular yahut olguları

kavramsallaştırdığımız kuramsal terimler arası değil kuramlar arası bir ilişkidir. Yani

indirgenen kuram kendisinden daha temel düzeyde yer alan indirgeyen kuram ile belirli bir

ilişki içerisindedir. İndirgenen kuramdaki olgunun indirgeyen kuramdaki olguya indirgenmesi

ise daha temel bir iddia olan ilk olguyu karakterize eden kuramın ikinci olguyu karakterize

eden kurama indirgenmesinin bir türevidir. Yani bu daha temel iddiadan yola çıkarak ortaya

sürülür (P. S. Churchland, 1986: 279).

4
Serdal Tümkaya

Kuramlar arası indirgemenin bir sonucu kuramsal birleşmedir. Bu birleşme yeni ve daha etkin

bir kuramla sonuçlanır. Bilimlerin tarihinde kuramsal birleşme iyi bir şey olarak görülür ve

“insan anlayışının evriminde buna sıklıkla rastlanır” (P. M. Churchland, 2013: 112). Eğer bir

kuram başka bir kuramla açıklanabiliyorsa ve böylece ona indirgeniyorsa, kuram tarafından

açıklanan olguya dair anlayışımız çok ciddi şekilde zenginleşir (P. S. Churchland, 1986: 279).

Kuramsal birleşme işte bu nedenle bilimsel olarak istenilir bir şey olarak görülür. Ama bu

birleşmenin ideal tipte bir indirgenme ile mi yoksa tasfiye ile mi sonuçlanacağı önsel olarak

değil ancak görgül olarak belirlenebilir.

Kuramlar arası indirgemenin diğer bir önemli sonucu ise ontolojik sadeleşmedir. Ontoloji

nelerin ve hangi özelliklerin var olduğuna ilişkin olduğundan ötürü, kuramlar arası indirgeme

meselesinde iki farklı türde olduğunu düşündüğümüz olgular, ki bunlar iki farklı kuramla

resmedilmiştir, aslında iki kuram tarafından resmedilen tek bir olgudan ibarettir (P. S.

Churchland, 1986: 280). Örneğin 19. yy. ortalarında ışığın ve elektromanyetik etkilerin ayrı

türden şeyler olduğuna çok yaygın olarak inanılırdı. Fakat yüzyılın dönümünde optik yasaları

elektromanyetik kurama indirgendi. Ve böylelikle biz ışığın aslında elektromanyetik

radyasyondan başka bir şey olmadığını öğrenmiş olduk: “Bu sayede biz optik yasalarının

doğru oldukları kadarıyla neden öyle olduklarını anlamak bağlamında ilk defa ışığın ne

olduğunu anladık” (P. S. Churchland, 1986: 280).

Ontolojik sadeleşme sadece indirgeme aracılığıyla olmak zorunda değildir. Bu sadeleşme bir

kuramın diğer bir kuram aracılığıyla tasfiye edilmesi ile de gerçekleşebilir. Bu olasılığın

zihinsel süreçlerimiz ile ilgili halk psikoloji olarak da bilinen sezgisel zihin kuramına da

uygulanabilirliğini iddia etmesi sebebi ile nörofelsefe neredeyse herkes tarafından eliminatif

materyalizm olarak adlandırılır. Şimdi eliminatif ya da eleyici materyalizmin ne olduğuna

bakalım.

5
Serdal Tümkaya

ELEYİCİ MATERYALİZM

Isının kalorik kuramı yüzyıllarca ısının ne olduğu ve nasıl aktarıldığı gibi meseleleri

açıklamak için yaygın olarak kabul edilmiş ve kullanılmıştı. Sonraları ısı moleküler kinetik

enerji ile tanımlanmaya başlandı. Eğer burada sağlıklı bir indirgeme söz konusu olsaydı daha

önceden ortaya sürülen kalorik denilen şeyin moleküler hareket enerjisi ile tanımlanması

beklenirdi. Ama öyle olmadı. Olan şey ısının kalorik kuramının bilimsel dağarcığımızdan

tümüyle silinmesiydi. Yani varlığı kabul edilmiş bir olgu artık yok kabul ediliyordu. Kalorik

elimine edilmişti (P. S. Churchland, 1986: 280).

Buna benzer bir eliminasyon sürecinin zihinsel süreçlerin ya da onlarla ilgili bir kuram olan

halk psikolojisinin başına gelip gelmeyeceği hakkında nörofelsefi tahminleri ele almadan

önce elenme ve indirgenme hakkındaki mitlerden birkaçına nörofelsefecilerin verdiği yanıtları

özetlemek istiyorum. Patricia Churchland’a göre eğer kuramlar arası indirgemeden sonra

“makro kuramın utanç verici bir gözden düşme yaşayacağı, yok olup gideceği ya da

indirgemeci stratejinin tümüyle bir aşağıdan yukarıya strateji olması gerektiği varsayılıyorsa

indirgemenin olanaklılığı hakkında kimi kuruntular bir türlü geçmişte kalmayabilir” (P. S.

Churchland, 1986: 296). Bunlar temelsiz sanılardır. Bu itirazların sahipleri olmayacak ya da

olması zorunlu olmayan şeylerin kaçınılmaz olduğuna inanarak gereksiz yere

tasalanmaktadırlar. Churchland bu kuruntuların salt umacılar olduğunu ve kendi kuramında

herhangi bir yeri bulunmadığını sürekli vurgulamaktadır (P. S. Churchland, 1986: 296).

DEĞİŞİK DÜZEYLERİN BİRLİKTE EVRİMİ

Nörofelsefenin önerdiği araştırma biçimi değişik düzeylerdeki kuramların birlikte evrimidir.

Özellikle felsefe, bilişsel psikoloji ve yapay zeka araştırmalarının karakteristiği olan

yukarıdan yaklaşım ile özellikle sinirbilimin karakteristiği olan aşağıdan yaklaşma stratejileri

zihin-beyin işlevlerinin bilinmezlerini çözebilmek için bir araya gelmelidir. Yoksa

6
Serdal Tümkaya

birbirlerinden uzak durmak, soğuk ve hatta düşmanca bir izolasyona girmek her taraf

açısından kötü bir strateji olacaktır (P. S. Churchland, 1986: 2-3).

Nörofelsefenin gelecekte öngördüğü şey iki türdeki stratejinin arasında zengin bir etkileşim

olmasıdır. Bu etkileşim birbirlerini bilgilendiren, düzelten ve birbirlerine ilham verecek

şekilde kuramların, modellerin ve yöntemlerin birlikte evrimidir (P. S. Churchland, 1986: 3).

Sinirbilimcilerin onunla birlikte pratik araştırmalarını yürütebilecekleri uygun bir bütüncül

çerçeve ve büyük meselelere nasıl yaklaşılacağı hakkında genel bir fikir sahibi olmak

elzemdir. Tabii eğer sinirbilimciler gündelik detaylara boğulup kendilerini kaybetmek

istemiyorlarsa. Gündelik detaylarda boğulmak beyin bilimciyi çıkmaz sokaklara

sürükleyebilir (P. S. Churchland, 1986: 3).

Diğer yandan, eğer kendi kuramlarını devam ettirmek ve sınırlandırmak istiyorlarsa

felsefeciler için sinirbilimde hangi ilerlemelerin yapıldığını bilmek elzemdir. “Özellikle de

kuramları temsillerin dünyayla ilişkisi, temsillerin önermesel karakterde olup olmadığı,

organizmaların nasıl öğrendiği, bilinçli durumların tek bir tipte olup olmadığı ve bunlara

benzeyen türden diğer sorunlarla ilişkili ise” (P. S. Churchland, 1986: 3) bu böyledir. Dahası

zihin bir beyin aktivitesi olarak temelde öğrenen, temsillerle çalışan ve bazen bilinçli olabilen

türden süreçleri kapsadığı için zihin felsefesinin sinirbilime doğrudan ve şiddetle ihtiyacı

vardır. Bu “karşılıklı etkileşim ve birlikte evrim felsefecileri gündelik kavrayışın dar

vadilerinde sıkışıp kalmışlıktan kurtarmak için” elzemdir (P. S. Churchland, 1986: 3-4).

DOĞALCILIK

Felsefeciler tarafından olsun beyin bilimciler tarafından olsun sorulan sorular aynı genel

incelemenin parçasıdırlar. Churchland’lara göre, “bazı sorular doğal yuvalarını hem felsefede

hem beyin biliminde bulurlar. Bu soruları felsefe, beyin bilim yahut psikolojinin soruları

olarak görmektense onları beyin ve zihin [zihin-beyin, ST] meseleleri olarak görmek daha

7
Serdal Tümkaya

yararlı olacaktır,” (P. S. Churchland, 1986: 2). O’na göre, “idari ayrımlar belirli bir amaca

yönelik olarak anlam kazansa da bu idari amaçlara yönelik ayrımlar felsefe ve bilimler

arasındaki sürekli ve kapsamlı bir değiş-tokuşun, yani yararlı bir iletişim ve karşılıklı

öğrenerek birlikte evrimin önüne kesinlikle bir engel çıkartmamalıdır” (P. S. Churchland,

1986: 2).

Churchland’ın bu söyledikleri, zihin-beyin meselelerinde bir işbölümü olmadığı yahut

olmaması gerektiği anlamına gelmez. Zaten beyin bilimlerinin, tıpkı tüm diğer bilimler gibi

kendi içinde de bir işbölümü mevcuttur. Fakat bu işbölümü felsefe ve sinir bilimlerinin

yöntemleri arasında köklü farklılıklar olmasını gerektirmez de meşrulaştırmaz da. Eskiden

felsefi problemlerin deneyimden bağımsız yani önsel çözümler gerektirdiği düşünülürdü. Bu

çözümlerin saf akılla ve görgül olgular tarafından zehirlenmemiş bir derin düşünme ile

mümkün olduğuna inanılırdı. Patricia Churchland’a göre bu son söylenen kendisinin koltuk

felsefesi (ya da koltuktan kalkmadan sadece düşünerek yapılan felsefe) olarak adlandırdığı

felsefe yapma tarzının taraftarları açısından kolay ve rahat olduğu için benimsense de, sonuçta

bu dogma aydın düşmanı ve genel olarak da bilime karşı alaycı ve küçümseyen bir tavrı

doğurdu. Ve bahsettiğimiz zihin felsefesi olduğunda, bu küçümsemenin hedefi özellikle

sinirbilim oldu (P. S. Churchland, 1986: 2). Fakat diyor Churchland, 1960’lı yıllarda Quine ve

Sellars’ın eserlerinin basılmasıyla birlikte olması gerektiği gibi kavrandığında en iyi

felsefenin görgül bilimler ile bir süreklilik arz ettiğinde elde edilebileceği fark edildi (P. S.

Churchland, 1986: 2–3).

Fark edilen diğer şey ise problemler ve çözümlerin genelliğinde bir tür ya da nitelik farkı

değil ama bir derece farkı olduğuydu (P. S. Churchland, 1986: 3). Bu böyledir çünkü

kavramlar gözlemlere yakın yahut uzak olabilseler de ilginç ve önemli olabilmeleri için

nihayetinde gözlemlerle temas etmeleri yani onların üzerine inşa edilmeleri gerekmektedir.

Bazen bu mesafe kuramsal fizikte olduğu gibi çok sayıda kuramdan geçen oldukça uzun bir

8
Serdal Tümkaya

yol olabilir, ama her durumda bu yolun sonu gözleme çıkmalıdır. İşte bu nörofelsefi tarzda

doğalcılıktır.

BİLİMCİLİK

Nörofelsefe bilimci (ya da bilimcici) değildir. Bilimci derken eğer kastedilen bilimin her tür

problemi çözebileceği, hiçbir sınırı asla olamayacağı, tüm insan ve toplum bilimlerinin

mutlaka ve toptan doğa bilimlerine indirgenmesinin ilkesel bir zorunluluk olduğu türünden

iddialarsa Patricia Churchland’ın nörofelsefesi hiçbir şekilde bilimci değildir. Ne yazık ki

felsefe yazınında bilimcilik indirgemecilik, seçkincilik, biyolojizm ve hatta otoriterlik

taraftarlığı ile birlikte anılıyor. Bizi burada ilgilendiren şey onun indirgemecilik ve biyolojizm

ile olan ilişkisi.

Biyolojizm insan ve toplumla ilgili olguları yaşam bilimlerinin çerçevesine zorla sokmak, ve

eleştiricilere göre yaşam bilimleri yalnızca hayvanları ve bitkileri ilgilendirdiğine göre insanı

hayvan ve hatta bitki derekesine indirmek olarak akla gelir. Farklı bir tanımda biyolojizmin

var olan bireysel kötülükler ve sosyal olumsuzlukların varlığını meşrulaştırdığı ve dolayısıyla

onların sürekliliğine katkıda bulunduğu iddia edilir. Üçüncü bir kelime karşılığında

biyolojizm insanın kendi koşullarını belirlemedeki payını ihmal etmek olarak resmedilir

(OED, “biologism, n.,”). Dördüncü bir sözlük tanımına göre biyolojizm, “En güçlü olanın

yaşamda kalması, doğal ayıklanma, örgenliğin hücre yapısı gibi kimi dirimbilim yasalarını

insanın toplum yaşamına tıpatıp uygulamak isteyen, insanı yalnızca özel iyelik, bireycilik gibi

‘değişmez içgüdülerle’ donanmış bir canlı varlık olarak göstermeği amaçlayan toplumbilim

akımı,” (TDK, “dirimbilimcilik”) olarak tariflenmiş. Daha kısaca, “Gerçekliği tek yanlı olarak

yalnızca dirimbilimsel açıdan inceleyen, organik yaşamın kavramlarını öteki gerçeklik

alanlarına da uygulayan görüş,” (TDK, “dirimbilimcilik”) olarak ifade edilmiş. İşte aslında

indirgemeciliği bunca istenmez yapan esasen kuramların indirgenmesi olasılığının kendisi

9
Serdal Tümkaya

değil; ama indirgemeciliğin genel olarak bilimcilik ve özelde biyolojizm ile olan çağrışım

temelli ilişkisidir. Bir kere biyolojik perspektifin ne olduğu aslına uygun olarak kavrandığında

indirgemecilikten korkulması için hiçbir rasyonel neden olmadığı görülecektir.

Bu kısmı sonlandırırken şunu apaçık söylemekte fayda var. Biyolojizm denildiği zaman akla

gelen şeylerle nörofelsefenin hiçbir ortaklığı yoktur. Bilimciliğe gelince, nörofelsefe bilim

deyince sanıldığı gibi yalnızca fizik, kimya ve yaşam bilimlerini anlamaz. Aynı zamanda

davranışsal bilimleri, psikolojiyi, bilişsel bilimi, antropolojiyi, arkeolojiyi, sosyolojiyi, iktisadi

ve idari bilimleri ve tarihi de göz önünde bulundurur ve çok önemser. Var olan tüm akademik

disiplinlerin ortaklaşa çalışarak zihin diye adlandırılan şeyin bilinmezlerini çözme önerisinin

adıdır nörofelsefe. Aslında Patricia Churchland bu hususu defalarca vurgulamıştır; ancak,

felsefi yazında ve felsefecilerin hatırında yine de Churchland’ın yaklaşımı anlaşılamaz şekilde

biyolojizmle aynı kefeye konmaya devam etmektedir.

NÖROFELSEFENİN SORUNLARI

Bütün bu söylediklerim asla ve asla nörofelsefenin kendisinin yanlış anlaşılmasına hem

içeriğe dair hem de tarza ilişkin kendi öz katkılarının olmadığı anlamına gelmez. Gerçekten

özellikle Patricia Churchland ve ortağı Paul Churchland’ın sayısız sempozyum bildirileri,

kitap tanıtımları, akademik dergi makaleleri, gazete yazıları, hakemsiz dergi makaleleri ve

onca televizyon ve radyo röportajında sosyal bilimlerin insanın ve toplumun gerçeklerinin

ortaya çıkarılmasında merkezi bir role sahip olduğunu belirtmekle beraber neredeyse hiçbir

yayınlarında sosyal bilimleri çözümlemelerine kapsamlı ve derinlikli bir şekilde katmamış

yahut katamamışlardır. Buna gerekçe olarak Churchland’ın bize sunduğu gerekçe genellikle

yer sorunu oldu. İşte bu pek de inandırıcı değil. Ama bir anlığına varsayalım ki tek sebep yer

sorunu. Öyleyse yer yokluğundan incelemenize dahil edemediğiniz sosyal bilimlerin beyin

bilimlerine göre ne türden bir katkı sunacağını nereden biliyorsunuz? Demek istediğim şey

10
Serdal Tümkaya

şudur. Birlikte evrimin nasıl olacağı ve sonuçta ortaya nasıl bir kuram çıkacağının görgül bir

mesele olduğunu nörofelsefeciler her fırsatta bize hatırlatırlar. Madem bu görgül bir mesele,

sonuçta ortaya çıkacak kuram sinirselden çok sosyal tabanlı da olabilir. Fakat böyle olma

ihtimali başka türlü olması ihtimalinden daha az ya da daha çok değilse biz neden nörofelsefe

etiketli bir felsefi yaklaşımı benimseyelim? Pekala, bunun adı sosyal felsefe ya da

antropolojik felsefe de olabilirdi. Peki neden nörofelsefe adında ısrar ediliyor? Bunun bence

en muhtemel nedeni Churchland’ların yere sağlam basma isteklerinin aşırıya kaçmış

olmasıdır. Sinirbilimlerinin hiç olmazsa bazı alanları son derece sağlam kanıtlara dayanarak

gelişiyor. Her şey dikkatlice ve kontrollü şekilde ölçülüyor. Her tarafta sayılar, grafikler ve

şemalar uçuşuyor. Buralarda nesnellik insan ve toplum bilimlerine kıyasla çok daha fazla

mümkün. En azından böyle algılanıyor ve böyle olmasına çaba sarf ediliyor. Belki de bu

sebeplerle Churchland’lar sosyal ve beşeri bilimleri analizlerine kuvvetlice dahil etmekten

çekiniyorlar. Fakat bunun bir yöntemsel erdem olduğuna inanmak için hiçbir nedenimiz yok.

Ve gelecekte de olacağa benzemiyor.

Halbuki Daniel Bates’in de belirttiği gibi, “Türümüzün en ayırt edici vasfı, kültür adını

verdiğimiz karmaşık ama anlaşılması zor özelliktir,” (Bates, 2013: 47). Dahası kültürün

anlaşılması özellikle çok zordur, çünkü öğrenilmiş olanla doğuştan gelenin her ikisi de

beyinde kodlandığından ötürü onları ayırt etmek pratik anlamda aşırı zordur (Bates, 2013: 47)

ve ancak bilinmeyen bir gelecekte çözüme bağlanabilecek bir husustur. Sinir sistemimize

baktığımızda göreceğimiz tek şey kültür ve genlerin ayrıştırılamaz etkileşimi olabilir. O vakit

ben şahsen böyle bir durumda nörofelsefe yerine psikonöral felsefe yahut kültürel nörofelsefe

gibi etiketleri sadece nörofelsefe etiketini kullanmaya göre on kat daha fazla tercih ederim.

Çünkü bu son bahsettiğim olasılıkta ifadesini bulabilecek olan mümkün gerçekliğe sinir

sistemini tek başına merkeze aldığı izlenimini veren nörofelsefe adlandırması hiç de uygun

düşmeyecektir.

11
Serdal Tümkaya

SONUÇ

Bitirirken, şu birkaç noktanın altını çizmeliyim. Nörofelsefe yalnızca aşağıdan yukarıya yani

tekçi bir strateji önermez. Bilimci değildir. İndirgemeden anladığı tüm bilimlerin fiziğe yahut

psikolojinin yok olacağı anlamında sinirbilime indirgenmesi değildir. Doğalcılığı kültürün

insan zihni, kişiliği, davranışı ve toplumsallığında çok büyük bir rolü olduğunu kabul etmesi

ile karakterizedir. Nörofelsefe tüm bilimlerdeki araştırma düzeylerinin birbirlerine öğreteceği

şeyler olduğunu ve onların karşılıklı düzeltme ve ilham verme ile birlikte evrilerek sonuçta

ortaya büyük bir birleşik kuram koyacağını savunur. Ama ne yazık ki bu iddialı öngörüsünün

gerçekleşebilmesi için kendisine düşen görevi gerçekleştirmekten henüz çok uzaktır. Bu

görevi icra etmeye başladığı zaman karşılaşacağı nihai birleşik kuramın karakteri sinirsel mi

yoksa sosyal mi olacaktır bilemiyoruz. Ama muhtemelen ikisinin arasında bir yerde olacaktır.

O vakit felsefi araştırma çerçevemizin adına nörofelsefe demek yerine belki kültürel

nörofelsefe demek daha uygun olacaktır.

KAYNAKÇA

Bates, D. G. (2013). 21. Yüzyılda Kültürel Antropoloji: insanın doğadaki yeri. çev. Suavi
Aydın. ikinci basım. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

“biologism, n.” (2014).OED Online. Oxford University Press.


http://www.oed.com/view/Entry/19225?redirectedFrom=biologism&amp adresinden
erişildi.

Churchland, P. M. (2012). Madde ve Bilinç: zihin felsefesine güncel bir bakış. çev. Berkay
Ersöz. Alfa.

Churchland, P. M. (2013). Bilimsel Gerçekçilik ve Zihnin Esnekliği. çev. Ekrem Berkay


Ersöz. Alfa Bilim.

Churchland, P. S. (1986). Neurophilosophy: toward a unified science of the mind-brain. MIT


Press.

12
Serdal Tümkaya

Churchland, P. S. (2007). “Neurophilosophy: the early years and new directions,” Functional
Neurology, XXII(4): 185–195.

Churchland, P. S. (2013). Güvenen Beyin: nörobilim bize ahlak hakkkında ne söyler. çev.
Yelda Türedi. Alfa Bilim.

“dirimbilimcilik.” (2014). TDK Online. Türk Dil Kurumu. http://www.tdk.gov.tr/index.php?


option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.53638ec8186020.05845360
adresinden erişildi.

13

You might also like