You are on page 1of 43

ÇOCUKTA DİL EDİNİM

KURAMLARI
 Çocuklarda dil edinimi ve gelişimi evreleri de, aynı
yeteneklerimiz gibi, doğallık, eğitim/etkileşim ve
çevre etkileriyle her zaman tartışma zemininde
kalmıştır.
 Bu konuda görüşlerini öne süren ve bu görüşleri
savunanlar birbirinden ayrı olarak dilin farklı bir
boyutunu ele alıp çalışmalarını özellikle o konuya
yoğunlaştırmışlardır.
 Bazı kuramlar dilin yapısını, bir diğeri işlevin, diğerleri
dil ve biliş ilişkisini yada bazıları dil edinim sürecini
etkileyen çevrenin rolünü ele almışlardır.

 Dil ve dil gelişimin çalışan özel eğitimciler ve/veya dil


ve konuşma terapistleri normal ve normalden sapan
süreçlere dair görüşlerini geliştirmek amacıyla
öğrenmeyi hedeflemişlerdir.

 Dil gelişimi çalışmanın nedenlerinden biri de bireyin


kendi davranışlarını anlamasına yardımcı olmaktır.
Çocukların dil ediniminde üç
yaklaşım vardır;
 Davranışçı

 Dilbilimsel(linguistik)

 Etkileşimci
DAVRANIŞÇI YAKLAŞIM

 1930 ve 40’lara kadar araştırmacılar veri toplamayı


gözlenebilir ve ölçülebilir davranışlara sınırladılar.
 Dil davranışındaki düzenlilikleri gözleyerek dilin
yeterliliğine ait kanıtları bu düzene dayandırmaktaydılar.
Dil yapılarını oluşturan zihinsel yapılara ve içsel
mekanizmaya, gözlenebilir ve ölçülebilir olmadıkları
için önem vermediler.
 Sadece dil performansının gözleyebildikleri kısmı ile
ilgili çalışmalar yaparak dil gelişimini bu açıdan ele
aldılar.
 Dil; fonem(sesbirim) ve sözcük, anlam ve sözcük, sözce
ve yanıt(tepki) arasındaki bağlantılar setidir.
 Uyaran-tepki setinin gücü beklenen yanıtın gelme
olasılığını belirler.
KOŞULLU ÖĞRENME

 En önemli kuramcısı B.F. Skinner’dir


 Skinner dili “kullanımlar seti veya işlevsel
birimler” olarak tanımlar.
 Sözdizimsel biçimler gibi geleneksel dilsel
birimler bu tanıma dahil edilemez.
 Dil, konuşma kuralları çerçevesinde öğrenilen bir sözel
davranıştır.

 Dil, çevrenin aktif rol oynamasıyla ortaya çıkar.

 Çocuk yaşamına “dil tankı” boş olarak başlar,


çevresinden sağlanan dil modelleri ile oluşan deneyimler
bu tankı zamanla doldurarak çocuğu zamanla bir dil
kullanıcısı haline getirir.
 Bu tür bir gelişim içinde çocuk kendiliğinden dil davranışı
başlatmada pasif ama çevrenin sağladığı örnek biçimleri taklit
etmede aktiftir.

UYARAN TEPKİ
DİL TANKI
(girdi) (çıktı/üretim)
 Özürlü çocukların dili öğrenmede yaşadıkları en önemli
güçlük “bilgiyi bir araya getirebilme, bilgiyi işlemleme ve
yetişkinin çocuğa yönelttiği destek” gibi üç etkileşim
yönteminin yerine getirilmesindeki yetersizliktir.
 Edimsel biçimleme kuralı sesbilgisel özellikleri
biçimlendirdiğinde, bir bakıma sözcük gelişimine de
katkıda bulunur.
 Davranışçılar çocukların gittikçe artan işlevsel birimleri ve
onları birbirine bağlamayı öğrendiklerinde cümleleri
anlamayı ve üretmeyi başardıklarını iddia ederler.
Davranışçı Yaklaşımın Yetersizlikleri ve
Katkıları
 Dil edinimini uyarana tepki şeklinde açıklayan bu
katı görüşün pek çok yetersizliğinden söz edilir.
 Bu olumsuzlukların çoğu psikodilbilimci kuramcılar
ve özellikle Chomsky tarafından dile getirilir.
 Chomsky, eleştirilerini “pekiştirme, taklit ve anlam
gelişimi üzerine yöneltir.
Davranışçı Yaklaşımın Yetersizlikleri ve
Katkıları
 Skinner’in edindiğine değil, edinim süreci üzerine
tartışma üretmesi diğer bir eleştiri konusudur.
 Yetişkin ve çocuklar arasında taklide dayalı bir iletişimin
olmadığı varsayılmaktadır.
 Bu çerçevede, çocuğun sadece taklit ettiği dili
öğrendiğini savunan davranışçı kuramcılar, dilin yaratıcı
olma özelliğini de görmezden gelmektedir.
Davranışçı Yaklaşımın Yetersizlikleri ve
Katkıları
 Davranışçıların daha sonra ortaya çıkacak olan
sosyodilbilimsel kuramları etkilediği söylenebilir.
 Skinner tarafından tanımlanmış bazı davranışların
günümüzde çoğu gecikmiş dil ve konuşma sorunlu olan
çocuğun dil-konuşma programlarında kullanılıyor oluşu
o günlerden bugünlere atılmış bir temel olarak kabul
edilebilir.
 Davranışçı kuram 1960 ve 70’lerde dil yetersizliği olan
çocuklar için klinik model olarak kullanılmaya
başlanmıştır.
PSİKODİLBİLİMSEL YAKLAŞIM
Dilbilim Modeli

 Dilin öğrenildiğini savunan davranışçılar çocuğun


düzgün bir anatomik donanımı olması ve bilişsel,
algısal/sinir-motor olgunluk açısından dili öğrenmeye
hazır olması gerektiğini, dil ve konuşmada genetik
temelin gerekliliğine inananlar ise, dilin doğuştan ya da
biyolojik kökenli olduğunu önermekteydiler.
 Doğuştancılar (Nativists) olarak bilinen kuramcılar,
insanların dile özel bir yeterlilik ile doğduklarını, bu
yeterliliğinde çevreden hemen hemen hiç
etkilenmediğini açıklamaktadırlar.
 Çocuklardaki dil edinimi için doğuştan gelen dürtü o
kadar güçlüdür ki çok zayıf bir çevre bile çocuğun dili
edinmesini engelleyemez.
 Davranışçılar sadece edim (dil performansı), ile
ilgilenirken, doğuştancılar çocuğu performansa taşıyan
bilgi, yani edinç (dil kompetansı) ile ilgilendiler.
 Öğrenme terimi çocuğun yaşamında dilin hızlı ve erken
gelişmesini açıklamaya yetmez çünkü dil, doğuştan
edinilir.
 Chomsky’e göre çocukların zihinleri çevrelerinde
duydukları dili taklit ederek dolduracakları boş bir levha
değildir.
 Dil sisteminin kurallarını kendilerinin keşfedeceği bir
özel yeti ile doğmuşlardır; öğretilmeye gereksinimleri
yoktur.
 İnsanlar arasındaki tek farklılık dili edinim derecesindeki
farklılıktır; yoksa her insan dili bir dereceye kadar
edinebilir.
 İnsanların dil için özgün, doğuştan gelen bir yeterlilikleri
vardır.
 Psikodilbilimciler dilin biyolojik dayanağını, evrensel
yapılarını ve çocuklar arasındaki benzer gelişim taşlarını
doğuştan gelen bir dil edinim mekanizmasına bağlarlar.
 Chomsky bu mekanizmayı Dil Edinim Düzeyi (DED)
olarak adlandırır.
 DED, evrensel dilsel kuralları ve sözcük öbeklerinin yapı
kurallarını içermektedir.
 Bir başka deyişle, araç, bir anlamsal(anlam) katalog içinde
evrenselleri ve cümle oluşturma kurallarını içermektedir.
 DED literatürde “kara kutu” olarak da anılır.
 İç yapısı ve çalışması gizlidir ve az anlaşılır bir oluşumu
vardır.

DED
KORPUS DİLBİLGİSİ
(KARA
(Dil girdisi) KOMPETANSI
KUTU)
 DED çoğu dili edinmeye hazırlayan nöral bir
mekanizmadır.
 DED modelinde çocuğun duyduğu sözceler(dil korpusu)
dil bilgisinin öğrenilmesine katkıda bulunan merkezci bir
mekanizmadan geçer.
 Çevrenin ürettiklerine devamlı maruz kalan çocuğun
sözceleri DED tarafından süreçlenir, çocuklar dilgisini
öğrenir, sonuç olarak dilbilgisi yeterliliği(kompetansı)
gelişir.
 Genelde, dili oluşturan derin yapı kurallarında belli bir
düzenden söz edilebilir, ama bu kurallarda kullanılan dile
özgü kural farklılıkları da gelişebilir.
 Chomsky’e göre derin yapı kuralları 2 tip evrensel özellik
içermektedir.
 Bağımsız/oluş bildiren evrenseller, isim ve eylemlerde
olduğu gibi, belli öğelere ilişkin kurallardır.
 Kurallı/biçimli evrenseller ise, edilgen yapılarda olduğu
gibi dilsel biçimlere ait daha genel kurallardır.
 Psikodilbilim açısından, Chomsky, dili, “dil kullanan
kişinin dili anlama ve üretme yeterliliği” olarak
tanımlanmaktadır.
 Bu kuramın dile olan bakış açısı dilbilgisel çıktılardan
ziyade dilsel süreç olmuştur.
 Çocukların sınırlı sözdizimsel işlemlerden birbirine
benzemeyen sonsuz sayıdaki sözceleri üretebilmeleri
dilin yaratıcılık özelliği ile açıklanabilir.
 Kompetansın her durumda performansa eşlenmesi
beklenmez.
 Konuşma üretimini etkileyen motor yetersizliklerle
doğan veya gelişen bireylerin sözlü dili üretebilme yetisi
(performans) bozuk olmakla birlikte, dil gelişimi
(kompetans) normal süreç izleyebilir.
 Chomsky’nin alanyazına kazandırdığı iki terim (cümlede
yüzey yapı ve derin yapı) çocuk dilinin edinim süreci
içinde irdelenmesi gereken yapılardır.
 Cümlenin yüzey yapısı konuşulan sözcenin kendisidir.
 Derin yapı ise cümlenin anlamıdır;o cümleyi ortaya
çıkaran temel düşünce yani önermedir.
Dilbilim Yaklaşımın Yetersizlikleri ve
Katkıları
 Çevrenin önemi ve erken sosyo-bilişsel gelişim bu
kuramın göz ardı ettiği önemli faktörlerdir.
 Dili kullanma yetisinin doğuştan olduğunu savunmak dil
gelişiminin gerçek sürecinin anlaşılmasına çok az katkı
getirir.
 Kuramın ilgisinin çıktıya/ürüne (dilsel performansa)
değil, sürece yönelik (dilsel kompetansa) oluşu kuramın
yetersizliklerine ilave edilebilir.
 Bu kuramın en zayıf tarafı derin anlam yapılarını dilin
biçimine dayanarak çalışmasıdır.
ETKİLEŞİMCİ YAKLAŞIMLAR
 Davranışçı ve dilbilimsel yaklaşımların, kuramsal
devamlılığın her iki ucunda olduğu düşünülürse,
etkileşimci yaklaşım, her iki kuramın en güçlü
önerilerini kabul ederek uzlaşmacı bir ortam
yakalamıştır.
 Etkileşimciler, sosyal, dilbilimsel, biyolojik ve bilişsel
gibi pek çok faktörün gelişim sürecini etkilediğini; bu
faktörlerin birbirlerini etkileyerek, birbirlerini
geliştirerek ve karşılıklı olarak birbirlerine dayanarak var
olduklarını savunurlar.
 Etkileşimci yaklaşım çerçevesinde 3 temel kuram ele
alınmaktadır;
1) Gelişimsel Bilişsel Kuram
2) Bilgiyi İşleme Kuramı
3) Rekabetçi Model

Gelişimsel Bilişsel Kuram ve Piaget


 Davranışın son belirleyicileri olan içsel yapılara önem veren
bilişsel ve klasik dilbilimsel yaklaşımlar önemli özellikleri
paylaşmakla kalmaz, bir sembolik sistem olan dilin ‘bir niyet
ve anlam ifadesi’ olabileceği konusunda da anlaşırlar.
 En önemli düşünce Piaget’in dili bilişsel olgunlaşmanın
sonucunda ortaya çıkan pek çok beceriden biri olarak
yorumlamasıdır.
 Bilişin dil gelişimi için gerekli ve yeterli tek faktör olduğu ilk
olarak Rice tarafında öne sürülmüş ve Piaget ile Slobin
tarafından desteklenmiştir
 Bilişsel gelişimin ilerlemesi dil gelişiminin hızını da
belirlemektedir.
 Dilsel performansı etkileyen bilişsel yetersizlikler ve beceriler
çocuğun dil yetisini de (kompetansı) belirler.
 Piaget doğumdan hemen hemen ilk 18 aya kadar süren
bebeklik dönemini duyusal-motor zekanın geliştiği dönem
olarak tanımlar.(dil öncesi evre)
 18 ay civarında, çocuklar nesne devamlılığı/sürekliliği olarak
bilinen evreye geçerek nesnelerin kendilerine özgü bir kimliği
ve devamlılığı olduğunu anlamaya ve kavramlarını zihinlerine
yerleştirmeye başlarlar. Bu evrede çocuklar göremedikleri
nesneler için onları temsil eden sembolleri kullanmaya
başlarlar ki bu semboller onların ilk sözcükleri olur. Böylece
nesne devamlılığının gelişmesinin dil edinimi için bir önşart
haline geldiği kanıtlanır.
 Çocukların ilk gramerleri eylemler ve onları gerçekleştirenleri
içeren anlamsal sınıflamalar üzerine olmalıdır.(baba geldi; top
attı gibi…) geçen zaman ve artan bilişsel gelişim çocukları
daha soyut ilişkilere yakınlaştıracağı gibi daha soyut dilbilgisi
sınıflarını da kullanmaya götürecektir.
 Çocuğun bilişsel gelişimi ne kadar mükemmel ise dilsel
gelişimi de o kadar iyidir.
Bilişsel Kuramın Yetersizlikleri ve Katkıları
 Bilişsel kuram, bazı temel bilişsel kavramların çocuk tarafından
ifade edilmeden önce oluştuğu konusunda veri sağlamıştır.
 Bilişsel becerilerin dil gelişimi için gerçekten gerekli veya
yardımcı olup olmadığı konusunda görüş ayrılıkları çıkmıştır.
 Dilin mi düşünceyi, düşüncenin mi dili etkileyip etkilemediği
merak konusu olmuştur. Vygotsky, dil ve düşüncenin birlikte
geliştiğini kabul edenler arasında yer almış, bilişsel gelişme
sosyo-kültürel açıdan yeni bir bakış açısı getirmiştir.
 Piaget, çocukların bilişsel gelişimlerinin ilk evrelerinde
bağımsız işlemciler olduklarını iddia ederken, Vygotsky
bilgi edinimlerinin en başından beri çevresinden ve
kültüründen oldukça çok etkilendiğini, çocuğun çevreyle
olan etkileşiminin bilişsel gelişimini de etkileyeceğini, bu
yüzden bilişsel gelişimin çevreden bağımsız
gelişemeyeceğini öne sürmektedir.
 Vygotsky dil edinimine bakış açısıyla da Piaget’ten
farklılaşmaktadır.
 Özetle, bilişsel gelişimin dil gelişimini belirlediği yaklaşımı
kesinlik kazanmayan bir hipotez olarak yerini almıştır.
BİLGİYİ İŞLEME KURAMI
 İnsan belleği, algı ve problem çözme üzerine yapılan çalışmalarla
tanınır.
 Bilgiyi işleme sistemi çevreden uyarıyı alan, bu uyaranları
yorumlayan, bellekte bu uyaranlara ait işlemleri saklayan ve bilginin
korunmasına olanak veren bir mekanizmadır.

BELLEK
GİRDİ ÇIKTI
YÖNERGELER
KURALLAR
DENEYİMLER-

 Bu yaklaşım, çocukları da yetişkinler gibi görmekte, onları basitten


becerili kullanıma geçiş yapan bilgi işlemcileri olarak tanıtmaktadır.
 Çocuğun, doğuştan kurulmuş bir dil sistemi ile değil
ama semboller nesneler ve sembollerin temsil ettiği
düşünceler arasında bağlantılar kurabilecek bir
potansiyel ile doğduğu varsayılır.
 Bazı bağlantılar, çocuğun deneyim sıklığına göre ya
da fazla tekrarlamaya bağlı olarak sabit hale gelir.
Çocuk benzer deneyimler ile onları aktive etmediği
için söner ve unutulur.
 Davranış kuramları ile karşılaştırıldığında, bilgiyi
işlemleme kuramı dilin edinimi ve kullanımında
içsel bilgi işlemleme mekanizmasının rolünü
önemser.
 Bilgiyi işleme kuramı bir dizi seri ve paralel bilgi işlemini önerir.
 Seri işlemlemede, işitsel ve görsel bilgiyi alır, anlar, tepkiyi hazırlar
ve fiziksel bir biçime çevirir. Diğer bir deyişle, tek yollu bilişsel
süreçleme seri modeli şöyle özetlenebilir:
duygulanım>algı>biliş>bellek
 Paralel işlemleme modeli, dilin edinim sürecinin bilgisayar tipi
modelidir. Bu modeller, gizemli DED’e geçerli bir model
sağlayarak, dilbilimsel kuramın yetersizliklerinin üstesinden gelmek
için desenlenmiştir. Gerçerli model önseziye bağlı kararlar vermeyi
gerektirmez.
 Bilgiyi işlemleme kuramı, dil ediniminden sorumlu işlemleme
örüntülerinin seri olmaktan ziyade paralel olabileceğini önerir.
 Paralel örüntüler her düzeyde aynı anda, Chomsky’nin önerdiği seri
örüntüler ise dikey dizisinde oluşur; yani öncelikle derin yapılar
oluşturulur, daha sonra yüzey yapıya bir dizi işlemle geçiş yapılır..
 Seri modeller dinleme ve konuşma ile okuma ve yazma için
önerilmiştir. İşitsel ve görsel girdinin sırayla algılanması önemlidir.
Dilin işlemlenmesinin parçadan bütüne şeklinde ilerlediğini savunur.

Sözcük tanıma T
Ü
T
M
Ü
Fonem tanımlama D
M
E
E
N
Ayırıcı analiz
V
G
A
E
R Ön analiz L
I
İ
M
M
Akustik girdi
 Paralel modeller ise, yüksek düzey düşünme süreçlerinin düşük düzey
düşünme süreçlerine olan etkisine yoğunlaşır. İnsanların çevresini
anlamlandırmasını bütünden parçaya olarak tanımlar.
REKABETÇİ MODEL
 Bilgiyi işlemleme sürecini savunanlar çocuğun dili
edinirken aklından geçenleri betimlemeye çalışırlar.Bu
nedenle çocuğun aynı anda pek çok düzeyde dile ilişkin
bilgiyi işlemlediğini yani paralel dağıtım sürecini
kullandığını önerirler.
 Rekabetçi Model, bir paralel dağıtım süreci (PDS)
sisteminin örneği olarak bilginin işlemlenmesini
yaklaşımını benimseyen son modeldir.Bu model, dil
öğreniminde yapı ve işlevi birlikte önemsemektedir.
 İşlevler ; konu bulma , istek bildirme , yer bildirme gibi
iletişim amaçları içerirken i yapılar da iletişim
amaçlarını iletmede görev alan sözcük dizilerini üreten
dil mekanizmalarıdır.
 Bu modelin hem performansa hem de kompetansa
geçerlilik sağladığı söylenebilir.
 Bu modele göre çocuk , Chomsky’nin önerdiği gibi , bir dil edinim
düzeneği ile değil ama çok güçlü bir PDS ile doğar.Dil ediniminin ilk
evrelerinde, PDS; sözcükler, sesbilgisel örüntüler ve dil biçimleri
arasında iletişimsel işlevleri ve anlamları ayırt edecek bir düzeyde
olmasa da, çocuğun dil ile olan deneyimi arttıkça PDS’ in işlevleri ve
anlamları farklılaştırması da artacaktır.
 Bu görüş, dil ediniminde hem doğuştancılık hem çevrecilik anlayışını
önermektedir.Dil evrensellerine olumlu bakılmasa bile dilin doğuştan
gelen bir kapasite ile edinildiği düşüncesi paylaşılmaktadır.
 Bilgiyi işlemleme yaklaşımına en büyük destek Rekabetçi Model’ den
gelmektedir.Bu model çerçevesinde yapısal biçimlerin geçerlilik ve
güvenirlik gibi istatistiki değerleri ‘edinim oranını’belirlemektedir.
 Böylece, dilde özel anlamlar yüklenen yapılar (cue valid) öncelikli
olarak edinilecektir.Sözcük düzenini, çekim ekleri, veya bazı anlamlar
gibi o dilin ipuçları sayılabilen yapılar pek çok farklı dil için
geçerliliğini ispatlamıştır.
SOSYAL ETKİLEŞİM YAKLAŞIMI
Semantik Devrim
 Lois Bloom sözdizimsel analizin, çocuk dilini çalışmak için

değerli bilgi sağlamakla birlikte , dil üretiminin anlam


sistemine dair yeterli bilgi vermediğini iddia ediyordu.
 Sözdizimsel analizden semantik analize doğru gelişen eğilim

semantik devrim olarak bilinen dönemin bir başlangıcı oldu.


 Bu dönem görüşü erken dil yapısının konuşanının iletisini

‘iletinin verildiği bağlam içinde’ çalışılmasını önermekteydi.


 Bloom 1960 ların sonunda çocuk diline uygulama amacıyla
sözdizimsel analiz yöntemi hazırladı. Bloom’un hipotezi
çocukların yetişkin dil yapısını bildiklerini ama bazı ögeleri
eksilttiklerini önermektedir.
 Bloom’a göre çocuk konuşması/dili çocuğun çevresindeki varlıklar
arasındaki tutarlı ilişkileri kapsamaktadır ve bu ilişkiler çok basit
sözcük düzeni kuralları ile ifade edilmektedir.
 Bloom, sözcük düzenini, daha sonraki yaş dönemlerinde sözdizimsel
olarak ifade edilebilecek anlam ilişkilerini belirttiğini varsayar.
Sosyal Etkileşim Kuramı ve Dil Edinimi
 Sosyal etkileşim kuramı da geleneksel davranışçılar ve dilbilimsel
yaklaşımının görüşünü bir araya getirir.
 Sosyal etkileşimciler, dilin bir yapısı ve bazı kuralları olduğu
konusunda dilbilimcilerle hemfikirdir. Davranışçılarla da çevrenin bu
yapılar üretilmesinde bir rolü olduğu konusunda aynı düşünceyi
paylaşır.
 Özelinde, sosyal etkileşimciler, dil yapının dilin insan ilişkilerinde
oynadığı sosyal iletişimsel işlevlerden kaynaklandığına inanırlar.
 Etkileşimci görüş, çocukların, anne babalarına,
öğretmenlerine uygun dilsel deneyimi sağlama konusunda
ipucu verdiklerini iddia eder.
 Sosyal etkileşimciler, dil gelişimini dilbilgisi kurallarının
edinilmesine eşdeğer bulurlar.
 Etkileşimciler de davranışçılar gibi dil edinim sürecinde
aileyi ve çocuğun bakıcısını önemserler; ama davranışçılar
gibi çocuğu seçici pekiştirmelerle biçimlenen bir pasif alıcı
olarak değil anne babaları ile doğrudan iletişimde bulunarak
bundan yararlanan aktif katılımcılar olarak görürler.
SOSYODİLBİLİMSEL YAKLAŞIM
Pragmatik Devrim
 Chomsky’nin yapı konusundaki dar görüşü en sonunda
araştırmacıları edimbilime doğru yönlendirdi.
 Edimbilim, iletişimin hizmet verdiği işlevlerin çalışılması olarak
görülebilir.
 Dil bağlamının anlamı nasıl etkilediği ve çeşitli durum ve
ortamlarda dilin konuşanlara farklı işlevler konusunda nasıl
hizmet verdiği araştırmacıları çok ilgilendirmiş, içlerinden Austin
ve Searle 1980 ve 90 larda pragmatik devrimi başlatmışlardır.
 Austin, konuşan kişilerin cümle üretimlerinde klasik dil kuralları
ile kurulmuş sözcük ve sözcelerden daha fazlasını söylediklerini,
sözcüklerini ile bir takım eylemler konuştuklarını belirtmiştir.
 Austin’in öğrencisi Searle ise adı geçen söz eylemleri düzsöz, edimsöz
ve etkisöz olarak 3 farklı eylem gruplarında sınırlamıştır.
 Düzsöz, söylenen sözce ile sınırlıdır.

 Edimsöz,söylenen sözcenin altında yatan anlam, amaç veya uyarıdır.

 Etkisöz, dinleyicinin kendisine söylenenden ne algıladığına ilişkindir.

 Dinlenin anladığı söyleyenin kastettiğiyle tutarlı olmayabilir.

 Adı geçen 3 faktör, konuşanın niyeti, eylemin kabul edilen anlamı ve


eylemin etkisi, Searle tarafından iletişim eyleminin ögeleri olarak
tanımlanır.
 Bebeklerde etkisöz dönemi yaklaşık olarak doğumdan itibaren ilk 8 ay,
edimsöz dönemi ise 8-12 ay , düzsöz dönemi ise son evredir.
DİL EDİNİMİ KURAMLARININ ZAYIF VE GÜÇLÜ YÖNLERİ
 Çocuklarda dil edinimini inceleyen kuramlar bireyin doğuştan
getirdiği genetik-biyolojik özelliklere ya da çevresel- etkileşimsel
faktörlere verdikleri önemin ağırlığına göre iki ana gruba ayrılabilir.
 Chomsky‘nin doğuştanlık kuramı davranışçılığa tepki olarak
gelişmiştir. En önemli katkısı, dilin soyut sistemlerinin anlaşılmasına
olanak tanımayan ve ‘uyaran yanıt’ bağlantılarını öne çıkaran sistemin,
dilin edinimini açıklamaya yetmediğini bildirmek olmuştur.
 Dil evrensellerinin var olduğu kabul edilse bile, tartışmalı olan diğer
konu da, dil ediniminin genel bilişsel gelişimden bağımsız olup
olmadığıdır.
 Çevresel faktörlere ağırlık veren kuramlardan davranışçı görüş,
çocuğun ebeveynler tarafından sağlanan pekiştireçler yoluyla dili
öğrendiğini savunur.
 Davranışı ortaya çıkaran derin süreçleri, koşullanma ve taklit
sürecinde çocuğun beyninde neler geliştiğini incelememiştir.
Dilin biçim ve anlam boyutlarını ihmal etmiş, daha çok
sesbilgisel edinimle sınırlı kalmıştır.
 Piaget bilişsel gelişim kuramcılara göre, çocuklarda dil
edinimi bilişsel gelişime bağlıdır; fakat bilişsel gelişim dile
bağımlı değildir.
 Dil, zihinsel gelişimin nedeni değil sadece işlemsel
düşüncede kullanılan bir araçtır.
 Piaget dil gelişiminin doğuştan gelen özelliklerinin
olabileceği görüşünü tümüyle reddetmemekle beraber dil
için DED gibi spesifik bir modül olduğunu kabul
etmemektedir.
 Bilişsel etkileşim görüşü olan Vygotsky ise, dil edinimini
öğrenme gelişim ilişkisi açısından incelemekte ve
öğrenmenin çocuğun gelişimsel düzeyi ile bir biçimde
uyumlu olması gerektiğini savunmaktadır.
 Vygotsky dil ediniminde bireyin etkileşim içindeki rolünü
iyice vurgulayan bir kuramcı olmuştur.
 Her bir kuramın çocuğun dil edinim sürecine ayrı bir katkı
getirdiği yadsınamaz. Yine de, çocuklarda dil edinimini tek
bir kuramla açıklamak olası gözükmemektedir.
 Önemli olan doğuştan getirilen özelliklere gelişim süreci
içindeki çevresel etkenlerin ve bilişsel gelişimin nasıl
etkileştiğini incelemek ve dil ve konuşma sorunlu bireylerin
değerlendirme ve terapilerinde her bir bakış açısından
faydalanabilmektir.

You might also like