Professional Documents
Culture Documents
Tanzimattan Cumhuriyete Türk Edebiyatı
Tanzimattan Cumhuriyete Türk Edebiyatı
1) İslamiyet’in kabulüne dek Türk edebiyatı: Kavim çağı da denen Orta Asya Türk
edebiyatıdır. (sanat dili olarak ortaya çıkışından X. yüzyıla kadar)
2) İslam uygarlığı etkisi altında gelişen Türk edebiyatı: Ümmet çağı da denir ve bin
yıla yakın bir devri kapsar.
XIII. yüzyıl arayış, bileşim ve geçiş dönemi olarak tanımlanabilir. Farsçanın egemenliği
sürerken Türkçe edebiyattaki bölünme de bu yüzyılda başlar.
3) Batı uygarlığı etkisi altında gelişen Türk edebiyatı: Uluslaşma çağı da denen
yenilenmeyi içerir.
Batı etkisinde Türk edebiyatını Tanzimat Dönemi ile başlatmak uygun olur. Bu
dönemdeki önemli ilkler:
“Vatan ve Hürriyet şairi” Namık Kemal; gazeteci, romancı, tiyatro yazarı, tarihçi,
biyografi yazarı, eleştirmen ve şair kimlikleriyle çok yönlü bir sanatçıdır.
“Bâis-i şekvâ bize hüzn-i umumidir Kemal/ Kendi derdi gönlümün billâh gelmez
yâdına.” beyiti onun toplumsal meselelere duyarlığının bir göstergesidir.
Namık Kemal’in İntibah romanı 1876’da, tarihî romanı Cezmi ise 1880’de
yayımlanır.
Ahmet Mithat’ın romanları arasında Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Felsefe-i
Zenân
Mizancı Murat adıyla tanınan Mehmet Murat’tan Turfanda mı Yoksa Turfa mı?
Tiyatro türünde ilk yerli eser, Şinasi’nin Şair Evlenmesi (1860) olmuştur. Tercüman-ı
Ahval’de noktalama işaretleri açıklanarak ve “bilerek, isteyerek halk diliyle
yazılmıştır” notu eklenerek tefrika edilir.
Namık Kemal, Zavallı Çocuk (1873), Akif Bey (1874) ve Gülnihal (1875) oyunlarını
yazar.
Recaizade Ekrem’in Afife Anjelik (1870) ve Vuslat (1874) eserleri ile ölümünden
sonra ortaya çıkıp yayımlanan Çok Bilen Çok Yanılır (1914) adlı başarılı komedisi
vardır.
Ahmet Vefik Paşa (1823-1891), Molière çevirilerinin yanı sıra tiyatro türünün
benimsenmesi yönünde çalışmalarıyla tanınmıştır.
Tanzimat edebiyatının önemi, Batılı yeni türleri çeviri ve özgün eserlerle üretmesinden
başka dil ve anlatımda da sadeleşmeye yönelik çabalardır.
z
Servet-i Fünûn Topluluğu (1896-1901)
Nesir yazarları: Halit Ziya, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet
Müftüoğlu, Saffeti Ziya, Ahmet Şuayıp’tır.
“Tevfik Fikret -döneminin büyük yanılgısı olan dil çıkmazına karşın- aruzu en
iyi kullanan, konusunun gerektirdiği ahengi en iyi sağlayan, üslubuna en çok
emek veren bir şair değeriyle yirminci yüzyıl Türk şiirinin izleyeceği başlıca
öncü olacaktır.” (Mutluay, s. 132)
z
Edebiyat-ı Cedide
Yüz elliden fazla hikâyenin yazarı Halit Ziya, 1897 tarihli Mai ve
Siyah ve 1900 tarihli Aşk-ı Memnû ile meşhurdur. Kırık Hayatlar
kitap olarak 1924’te yayımlanmıştır.
Biçim yenilikleri arasında Fransız şiirinden alınan sone ve terzarima şekilleri ile
anjambman vardır.
Batı edebiyatında XIX. yüzyılın ortalarına kadar “şairâne nesir” olarak anılan mensur
şiir (poème en prose) adı ilk kez Baudelaire’in Küçük Mensur Şiirler (Petits poèmes
en prose) adlı eserinde kullanılmıştır. Türk edebiyatında ise Recaizade Mahmud
Ekrem’in “Her mevzûn ve mukaffâ lakırdı şiir olmak lazım gelmez, her şiir mevzûn ve
mukaffâ bulunmak iktizâ etmediği gibi.” şeklindeki sözleri nesrin şiire, şiirin de nesre
yaklaşmasını sağlamıştır.
Mensur şiir, yapı ve ahenk bakımından şiirsel özellikler taşıdığı hâlde vezne ve
kafiyeye bağlı olmayan, şairane bir konuyu, süslü bir üslûpla anlatan düz yazılar
olarak tanımlanabilir.
Mehmet Kaplan, Servet-i Fünuncuların mensur şiir yahut şairane nesri ayrı bir “janr”
hâline getirdiklerini öne sürer. Bu anlamda mensur şiirin, Servet-i Fünun ve Fecr-i Âti
şairleriyle özdeşlemiş özel bir tür olduğu söylenebilir.
z
Millî Edebiyat Dönemi
Söz gelimi Yurdakul’un Cenge Giderken şiiri «Ben bir Türk’üm; dinim,
cinsim uludur/ Sinem, özüm ateş ile doludur.» dizeleriyle başlar.
Saz şiiri geleneğinin müziğe dayalı etkisini geliştiren Rıza Tevfik sayesinde
aruz karşısında hece, Osmanlı Türkçesi yerine konuşma Türkçesi
savunulabilir değerler olarak ortaya çıkar.
Piyale (1926)