You are on page 1of 45

Selçuklu devleti

BÜYÜK SELÇUKLU
• Batı Göktürk Devleti’nin yıkılmasından sonra Yedisu
Bölgesinde Türgiş Devleti’ni kuran Oğuzların bir kısmı
Arapların, Karluk ve diğer Oğuz boylarının baskılarına
dayanamayarak yıkılmış ve kuzeybatıya ilerleyerek
başkenti Yenikent olan Oğuzlar(Hazar) Devleti’ni
kurdular.
SELÇUKLULAR VE ANADOLU
BEYLİKLERİ
SELÇUKLULARA İLİŞKİN BAZI
ÖNEMLİ BİLGİLER
• Selçuklular, hükümdarları Selçuk Bey zamanında 1000
yıllarında Müslüman olmuşlardır.

• Dandanakan Savaşı’nın sonunda Gazneli Mesut yenilince


1040 yılında Tuğrul Bey’in yönetiminde Büyük Selçuklu
Devleti kuruldu.

• 1071 Malazgirt Savaşı’nı Bizans’a karşı kazanan


Alparslan’ın bu zaferinden sonra Anadolu Türkleşmeye
başlamıştır.

• Sultan Sancar’ın ölümüyle ise Büyük Selçuklu Devleti


parçalanmış ve yıkılmıştır.
• Avrupa’dan birkaç tarihçi I. Haçlı Seferi sırasında
Anadolu’da karşılarına çıkan Türk savaş gücü ve
karşılaştıkları Türkmen gruplarına bakarak
Anadolu’nun artık Türk diyarı olduğunu görmüşler ve
bu topraklara Türkiye demişlerdir.

• Diğer yandan tüm bu dönemde, tüm İslam aleminin


Anadolu için kullandığı ifade “Diyar-ı Rum”dur/
Anadolu Selçuklu Devleti için de ne bu, ne de Türkiye
Selçuklu Devleti denmemiş, Rum Sultanlığı denmiştir.
• O dönem, bütün dünya üzerinde “Türkiye Devleti" olarak
bilinen tek devlet vardır. o da “Ed-devletü't Türkiyye" adını
kullanan, bizim ise “Memlükler" olarak bildiğimiz devlettir.
Kültür
• Anadolu Selçuklu Devleti’nde kültürel yapı, iki yüzyıl süreye yayılan Oğuz
göçleriyle, Orta Asya Türk kültürünün, sıkı, ya da gevşek bir İslam anlayışı
süzgecinden geçmiş yapıları, İran kültürü ve yerli Bizans kültürünün bir
bileşkesi olarak şekillenmiştir.

• Sonuçta ortaya çıkan, orijinal, benzersiz bir kültürel sentezdir. Doğal olarak
Anadolu’nun bütününde aynı kültürel yapıların görülmesi beklenemez. Orta
Asya ve Horasan’dan gelen göçebe – sürücü Türkmen topluluklarının
yoğun olduğu Danişmend illeri olan Tokat, Niksar, Sivas ve Kayseri
bölgelerinde Orta Asya kültürünün, Artuklu bölgesinde İslam önce Iran
kültürünün, siyasi merkez olan Konya ve çevresi açılımında ise Orta Asya
birikiminden kopuk, Bizans – İslam sentezlemesi denilebilecek bir kültürel
yapılanış görülmektedir.
Kültür
• Öyle ki bu durum oğullara verilen adlarda belirtin olarak
izlenmektedir. Hanedan ailesi, eski Türk adlarını kısa sürede
terk ederek oğullarına Keykavus, Keykubat, Keyhüsrev gibi
tarihi İran efsanevi kahraman ya da hükümdar adları vermeyi
yeğlemiştir.

• Türkler yönünden ise, henüz Orta Asya yaşam biçimini,


kültürel ögelerini ve inançlarını taşımaya devam eden, İslam
kültür ve inançlarını bütünleştirememiş görünüm vardır. Köy ya
da kente yerleşenler İran ve İslam kültürlerinin etkisine
girerken, hâlen yarı göçebe geçim ekonomisini sürdüren
gruplar ise yerleşim yerlerinde uzak, bol yağış alan bölgeleri,
ya da “uçları” tercih etmişlerdir.
Dil
• Anadolu'nun yeni sahipleri Oğuzlar, 11. ve 12. yüzyıllarda Türkçeyi sadece
konuşma dilinde ve sözlü edebiyat geleneklerinde yaşatmaktaydılar. Bu
döneme ait Anadolu'da Türkçe yazılmış hiçbir eserin olmayışı, bize
Oğuzların yazı dillerinin bulunmadığını, hatta Kutadgu Bilig gibi dev bir
eserin dilini, yani Türkistan yazı dilini bilmediklerini düşündürmektedir.

• Büyük Selçuklu Devletine hakim olan dil anlayışı, Anadolu'da da


değişmemiş ve iki yüz yıl, yazı dili ihtiyacına Arapça ve Farsça cevap
vermiştir. Bu süre içinde Anadolu Selçuklularının resmi ve edebi dili Farsça,
ilim dili Arapçadır. İbn Bibi, Anadolu Selçuklu döneminde Anadolu’da beş dil
konuşulduğunu belirtmektedir. Bunlar muhtemelen Rumca, Türkçe, Farsça,
Ermenice ve Süryanice’dir.
Anadolu’daki değişim
• Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurulması ve genişlemesi, Anadolu’da kendi
düzenini kurması, Anadolu toplumlarını, bir bütün olarak büyük ölçüde
değiştirmiş, dönüştürmüştür.

• Türkler’in Anadolu’ya büyük kitleler halinde, bu kez yurt edinmek için


gelmeye başladıkları 1075'ten önce, Anadolu’da hem toplumsal yapı, hem
nüfus yoğunluğu, hem de ekonomik ilişkiler ağır bir gerilemenin sonuç
tablosunu göstermekteydi.

• Anadolu Selçuklu’nun kuruluş dönemi bu durum daha da sarsılmıştır. Hele


I. Haçlı Seferi’nin yol açtığı çalkantılarla bütün bu yönlerden durum
kötüleşmiştir. Ancak siyasi ve toplumsal çalkantılar, Konya Sultanlığı
halindeki Anadolu Selçuklu Devleti’nin Anadolu’da görece bir siyasi birlik
sağlaması, merkezi bir devlet cihazı oluşturmasıyla gelişme yönüne
girmiştir.
Anadolu’daki değişim
• Anadolu Selçuklu’nun sarsıntılı kuruluş dönemi ve öncesinde, bazıları
bütün bütün terk edilmiş ya da nüfusları büyük ölçüde azalmış kentlerin,
devletin gelişme döneminde yeniden canlandığı, yeni yeni kentlerin
kurulduğu anlaşılmaktadır.

• Arap coğrafyacı İbn Said, Anadolu’da gelişkin 24 şehrin bulunduğunu


belirtmektedir. Ticaret yollarıyla birbirine bağlı olan bu kentlerden
bazılarında nüfus 100 binin üzerindedir. İlhanlı Devleti’nin yıkılması ve
Anadolu üzerindeki Moğol baskısının kalmasıyla ortaya çıkan Anadolu
Beylikleri Dönemi’nde Anadolu Selçuklu’nun iç politika prensiplerinin
esasen sürdürülmesi sayesinde sosyoekonomik ve kültürel gelişme
sürdürülmüştür.
Anadolu’daki değişim
• Arap gezgin İbn Batuta, 14. yüzyılın ilk yarısında Anadolu için
“refah ve şefkat ülkesi” diye yazmaktadır.

• Doğuda Moğol yayılması ve onların önünden çekilen


Kıpçaklar’ın etkisi yanında Anadolu’daki belirtilen
sosyoekonomik gelişmeler, kalabalık Oğuz topluluklarının
Anadolu’ya gelip yerleşmesine yol açmıştır.

• Günümüzde Osmanlı Tahrir Defterleri üzerinde yapılan bir


araştırma, Anadolu’da Oğuz boylarının adını taşıyan 890 köy
olduğunu göstermektedir.
SELÇUKLULARDA EĞİTİM’İN
TEMEL ÖZELLİKLERİ
1) Selçuklu devlet adamları eğitime ve bilimin gelişmesine
önem vermişlerdir.

2) Medreseler gelişmiş ülkenin her tarafına yayılmıştır.

3) Ahilik gibi bir yaygın eğitim kurumu ve atabeglik gibi


şehzadelerin yetiştirilmesi için bir uygulama ortaya çıkmıştır.

4) Selçuklularda zamanla bazı Türk değerleri unutulmaya yüz


tutmuştur. Bu durumu Kaşgarlı Mahmut üzüntüyle
eleştirmiştir. Zamanla Farsça ve Arapça kullanılmaya
başlanmıştır. Bunu sebebi Fars edebiyatının güçlenmesi ve
Kur’an@ın Arapça oluşudur.

5) Selçuklularda alp,gazi veli insan tipi bir arada görülmüş


bunlardan Dede Korkut kitabında bahsedilmiştir.
SELÇUKLU’LARDA ÖRGÜN VE
YAYGIN EĞİTİM KURUMLARI

Selçuklularda Tuğrul Bey, Alparslan,


Melikşah, Nizamülmülk, Sancar gibi devlet
adamları bilim adamlarına, sanatkarlara
saygı göstermiş, eğitim ve öğretimin
yaygınlaşmasına çalışmışlardır.
Selçuklularda Örgün ve Yaygın Eğitim
Kurumları ayrı ayrı incelenebilinir.
SELÇUKLULARDA ÖRGÜN
EĞİTİM KURUMLARI
MEDRESELER

• İlk Selçuklu medreseleri 1040 yıllarında


Nişabur’da Tuğrul Bey tarafından
kurulmuştur. Alparslan döneminde 1067’de
Bağdat’ta Nizamiye Medreseleri adıyla
önemli kurumlar açılmış, bu adı taşıyan
başka kurumlarda görülmüştür.
MEDRESELERİN SELÇUKLULARDA
ÖNEM KAZANMASI VE YAYILMASININ
BAŞLICA SEBEPLERİ
1) Sünni-Hanefi olan Selçukluların, çevrelerindeki Şii ve Fatımilerin
aşırı mezhep propagandalarına karşı koyma ihtiyacı.

2) Genişleyen imparatorluk için memur yetiştirme ihtiyacı.

3) İslamiyet’i yeni benimsemiş Oğuz topluluklarının yeni ihtiyaçlarını


pekiştirme.

4) Din adamı yetiştirme ihtiyacı

5) Yoksul ve yetenekli öğrencileri okutup topluma kazandırma


ihtiyacı

6) Bilginleri maaşa bağlayıp devlete bağlı kılmak ve gizli hareket


etmelerini engellemek

7) Devlet adamlarının eğitim ve bilimseverliği.


Bağdat Nizamiye Medreseleri
Yükseköğretim Kurumlarıdır.
Öteki medreseler müderrislerinin durumuna
göre orta ve yüksek öğretim sayılmışlardır.
MEDRESE PROGRAMLARI VE
GAZALİ
Bağdat Nizamiye medreselerinde okutulan başlıca
dersler;
Din ve Hukuk Dil Edebiyat Felsefe Müsbet Bilim
Dersleri Dersleri Dersleri Dersleri
Kur’an Okuma Arap Edebiyatı Felsefe Tıp
Tefsir Fars Mantık Cerrahi
Hadis Nahiv Riyaziye
Fıkıh Sarf Hesap
Kelam Hitabet Hendese
Şiir Müsellesat
Cerh ve Tadil Nücum
Tarih Heyet
Edeb Tabiiyat
Nizamiye Medreseleri esas olarak din,hukuk, dil
öğretimi yapmıştır. Tıp öğretimi ise daha çok hastanelerde
yapılmıştır. Bu tıp okulların Darüşifa denir.

Felsefe ile ilgili bilimler çok geçmeden kaldırılmıştır.


1091-1095 yılları arasında Nizamiye Medreselerinde
rektörlük ve müderrislik yapan Gazali’nin bu bilimlere
tepkisinin çok sert olduğu bilinmektedir. O felsefenin
şüpheci yönteminin inancı sarstığını düşünerek karşı
çıkmış benzer bir sebeple akli bilimlerinde fazla
ilgilenilmemesi gereken alanlar olduğunu
savunmuştur.Gazali gibi saygın bir din bilginin bu tutumu
felsefe, müsbet bilim ve bilimsel düşünce üzerinde
çalışmak isteyenlere ket vurmuştur.
ÖĞRETİM DİLİ VE YÖNTEMİ
• Öğretim, bilim ve kitap yazma dili ortaçağda
esas olarak Arapça olsa da kitap kenarlarında
Türkçe açıklamalara da yer verilmekteydi.

• Medreselerde ezber yöntemi kullanılıyordu. Süre


belirli değil belirlenen kitapların bitirilmesi ve
müderrisin takdiri esastı.

• Fakat yükseköğretim en az 5 yıl sürüyordu.


MÜDERRİSLER
• Hükümdar veya vezir tarafından atanırlar,

• Ölünceye kadar görevde kalırlar,

• Cübbe ve sarık giyerler,

• Maaşlarını devletten alırlardı.

• Müderrisler Şafiiliği savundular.

• Kitaplar devlet tarafından veriliyor ve


dışına çıkılamıyordu. Bu da resmi
ideolojiyi destekleme amacının ötesine
geçmiyordu.
• MUİD:
MUİD Müderris yardımcısıydı. Öğrencileri
çalıştırır, onlara rehberlik yapar, müderrisin onları
tanımasına yardımcı olurdu.

• ÖĞRENCİLER: Öğrencilik için yaş sınırı yoktu.


Bursla ve medreselerde kalarak eğitim öğretime
katılırlardı.

• MALİ KAYNAKLAR: Esas olarak vakıflar geliri


sağlıyor ancak zaman zaman bazı medreselere
devlet yardımı da sağlanıyordu.
MEDRESELERİN ETKİLERİ VE
ORTADAN KALKIŞLARI
Medreselerin başlıca etkileri:

a) Şii propaganda ve faaliyetlerinin önlenmesinde,


b) Sünni mezhepler arasında dayanışma sağlanmasında,
c) Toplumda ortak düşünce ve amaçların güçlenmesinde,
d) Devlet adamı yetiştirmede önemli katkılar
sağlamışlardır.
e) Diğer İslam ülkeleri medreselerine örnek olmuşlar, hatta
Batı Avrupa üniversitelerini de onlardan esinlendiği ileri
sürülmüştür.
ORTADAN KALKIŞLARI:
KALKIŞLARI
1) Büyük Selçuklu’nun 12. y.y.da parçalanması,

2) 1258’de Moğolların Bağdat’ı işgal ve tahrip etmeleri gibi


nedenlerle Nizamiye medreselerinin önemleri kayboldu.

3) Bazı yöneticilerin gelirlerine el koymaları başlıca


sebeplerdir.

MEKTEPLER: Haklarında çok fazla bilgi olmasa da


genellikle camilere bitişik yapıldıkları, Kur’an, din,
aritmetik eğitimi verdikleri bilinmektedir.
B) YAYGIN EĞİTİM KURUMLARI
• Cami ve mescidler,
• Bilginlerin evleri,
• İlim ve edep toplantıları,
• Saraylar,
• Kitapçılar,
• Kütüphaneler
• Dinleyici kabul edildiği, halka da okuma yazma
Kur’an öğretildiği için medreseler,
• Ahilik teşkilatı….
ATABEGLİK KURUMU
• Selçuklularda şehzadelere savaş ve siyaset işlerini
öğretmekle görevli olan kişilere lala, atabeg,
lalabeg kullanılıyordu.

• Atabegli çok üst bir mertebeydi. Şehzadeler bir


atabeg rehberliğinde valiliğe atanır ve yönetim
öğrenirlerdi.

• Atabegler sultana bağlıydı ancak başında


bulundukları yörelerde geniş yetkileri vardı.
Atabeglerin görevleri arasında şehzadelerin
hükümdara karşı ayaklanmalarını engellemek olsa
da zaman zaman kendi destekledikleri şehzadeyi
tahta çıkarma suretiyle yönetime geçmek için
kargaşa çıkardıkları görülür.
SELÇUKLULARLA ÇAĞDAŞ
AVRUPA EĞİTİMİNİN DURUMU
• Batı Roma imparatorluğu yıkıldıktan sonra Batı ve Orta
Avrupa karanlıklara gömüldü.

• Kilise basit bir ilköğretim sürdürmeye ve bazı eski bilgi ve


kitapları sürdürmeye çalışıyordu.

• Doğu Roma İmparatorluğunda ise, eğitim öğretim devam


etti.

• Bizans; Sırp, Bulgar ve Rusların Hıristiyanlaşıp ortak


yazıya sahip olmalarını sağladı.
• Orta ve Batı Avrupa’da Karl
Şarlman bir devlet kurup soylu
çocuklarını ilerde merkeze bağlı
kalmaları amacıyla eğiten Saray
Okullarını açtı.

• Batılı bilgin Alcuin’de burada


dersler verdi. Şarlman kendisi de
dersler aldı.

• Din adamlarının iyi yetişmelerini


ve halk çocuklarına ilköğretim
vermelerini de istiyordu.
• Abbasi hükümdarı Harun Reşid ile ilişki
kuran Şarlman’ın ondan kısmen etkilendiği
görülmektedir.

• Şarlman öldükten sonra Avrupa’da


gerileme görülse de onun fikirleri
unutulmadı,12. y.y’daki eğitim ve bilimsel
gelişmede etkisi oldu.

• 10. ve 12. yüzyıllar arasında Türkler eğitim


ve bilimde parlak bir dönem içindeydi.
Avrupalılar 12. yüzyılda eğitim ve bilim alanında İslam
Dünyasıyla 3’lü bir ilişkiye girdiler.

1) Avrupa'dan bir çok öğrenci İspanya ve Sicilya’da


Müslüman medreselerinde öğrenim gördü.

2) Bu öğrencilerin bazıları kendi ülkelerinde üniversite


açtılar. Örn: Oxford,1214; Cambridge,1229

3) Avrupalılar Müslümanların felsefi ve bilimsel eserlerini


Latinceye çevirdiler. Talas zaferi sonucunda Araplar
Çinlilerden öğrendikleri kağıt yapma tekniğini 1150 de
Müslümanlar Avrupa’ya taşıdılar.
12. yüzyıl Rönesanssı olarak bilinen bu dönem felsefe ve
bilim Rönesansı olarak da bilinir.

• Avrupalıların temizlik ve sağlığa ilişkin tutumları da geriydi.

• 1095’lerde Avrupalıların Selçuklu ve İslam Dünyasına


başlattıkları haçlı seferleri de bilgi edinmelerini sağladı.

• Üniversiteler özel okullar ve kiliselerin birleşmesinden


oluştu.Medreselerden etkilenmişlerdir. Öğretim dili Latince
ve başlıca dersler İlahiyat, Felsefe, Hukuk, Tıp, Matematikti.
Profesörler başta din adım olsalar da sonradan laik bir yapı
oluştu.Eğitim yöntemi skolastikti.Üniversitelerde doktora
imkanı sağlandı. Millet olma ve Avrupalı olma bilinci gelişti.
• Avrupalıların bu yenilikleri kabulünde uzlaşmacı
yorumlar önem kazanır. Örneğin; Saint Thomas
d’Aquin gerçeklerin Tanrı’dan geldiğini söyler, Aristo’yu
ve felsefeyi de reddetmez fakat çelişki durumunda
dinin üstün görülmesi gerektiğini söyler. 1200lerde
üniversiteler kurulurken Engizisyon Mahkemeleri de
kuruldu. Kilise’yle çelişenler işkence gördü. 1492’den
sonra Müslümanlar da işkenceye uğradı.
AHİLİK VE TÜRK EĞİTİM
TARİHİNDEKİ YERİ
Ahilik,Ahi Evran Hazretleri tarafından Hacı Bektaşi Veli
hazretlerinin tavsiyesiyle kurulan Esnaf dayanışma teşkilatıdır.
teşkilatıdır
Aslen Horasan Kökenli olup Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde
Anadolu’da yaşayan Türkmen halkın sanat, ticaret, ekonomi gibi
çeşitli meslek alanlarında yetişmelerini sağlayan, onları hem
ekonomik hem de ahlaki yönden yetiştiren, çalışma
yaşamını iyi insan meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir
örgütlenmedir. Kendi kural ve kurulları vardır. Günümüzün
esnaf odalarına benzer bir işlevi olan Ahilik iyi ahlakın,
doğruluğun, kardeşliğin, yardımseverliğin kısacası bütün güzel
meziyetlerin birleştiği bir sosyo-ekonomik düzendir.
AHİLİĞE ÜYE ŞARTLARI
• Ahi olmak ve peştamal kuşanmak için kişinin bir Ahi tarafından
önerilmesi zorunludur. Üye olmak isteyenlerden yedi fena
hareketi bağlaması ve yedi güzel hareketi açması
beklenmektedir:

– Cimrilik kapısını bağlamak, lütuf kapısını açmak


– Kahır ve zulüm kapısını bağlamak, hilim ve mülâyemet kapısını açmak
– Hırs kapısını bağlamak, kanaat ve rıza kapısını açmak
– Tokluk ve lezzet kapısını bağlamak, riyazet kapısını açmak
– Halktan yana kapısını bağlamak, Hak'tan yana kapısını açmak
– Herze ve hezeyan kapısını bağlamak, marifet kapısını açmak
– Yalan kapısını bağlamak, doğruluk kapısını açmak
– Kafirler, çevresinde iyi tanınmayanlar, kötü söz getirebileceği
düşünülenler, zina ettiği ispatlananlar, katiller, hayvan öldürenler
(kasaplar), hırsızlar, dellallar, cerrahlar, vergi memurları, avcılar,
vurguncular örgüte katılamaz.
• İş başında uygulanan eğitim, namaz saatlerinde dükkanı
kapatma sonrasında açma, dürüst çalışma v.b ilklerin
öğretilmesini kapsardı. Yapılmadığında selamı kesme,
kurban kesmeye zorlama gibi yaptırımları olurdu.

• Ahilik teşkilatı Selçuklular döneminde ekonomik ve ticârî


faaliyetlerinin yanı sıra, askerî ve siyasî faaliyetlerde de
bulunmuş,aynen Bektaşi ve Yeniçerilerin Ocaklarının
olduğu gibi Osmanlı Beyliği'nin kuruluşunda ve
güçlenmesinde etkin rol oynamışlardır. Osmanlı’nın
kurulmasında etkin olan 4 unsur arasında Ahiliği de
belirtmiştir. İlk Osmanlı padişahlarının ve vezirlerinin çoğu
Ahi Teşkilatı'na mensup şeyhlerdir
• Ahilik geleneğinin unutulmaması için Türkiye
Esnaf ve Sanatkarlar Odaları tarafından bazı
şehirlerde her yıl Ahilik haftası ve kutlamaları
yapılmaktadır. Ahilik teşkilatı, gençlerin iyi
yetişmesini ve meslek kazanmasını sağlardı.
Savaş, afet vs. kötü durumlarda da kuruma
üyeler ve halk arasında dayanışma olurdu.
Padişahlar ve diğer yöneticiler de ahilik
teşkilatını destekleyerek gelişmesini
istemişlerdir.
NİZAMÜLMÜLK
• Büyük Selçuklu Devleti'nin
veziri ve Siyasetname adlı
öğütler kitabı yazan
devlet adamı ve siyaset
bilimcisidir. Devlet yönetiminde
hayli etkili olan Nizamülmülk'ün vezirliği
Alparslan ve Melikşah dönemlerinde ün
salmıştır.
• Nizamülmük’e göre devlet yönetiminin temel ilkesi
adalettir. Devlet adamları kıyamet gününde yapılan tüm
adaletleri bizzat kendileri ödeyeceklerdir bu yüzden
sürekli takipte olmalıdır.

4 tür suç kesinlikle affedilmemelidir.


1) Ülkeyi yıkmaya çalışma,
2) Harama karışma,
3) Devlet sırrını korumama,
4) Hükümdara riyakar davranma.

Hükümdar dindar olmalı zaman zaman din


adamlarına danışmalıdır. İş bölümüne dikkat etmelidir.
MEVLANA CELALETTİN (1207-1273)
• Mevlânâ Celaleddin-i Belhi Rumi İslam ve
tasavvuf dünyasında tanınmış bir Fars şair,
düşünce adamı ve Mevlevi yolunun öncüsüdür.

Eserleri;

• Mesnevi
• Büyük Divan "Divan-ı Kebir"
• Fihi Ma-Fih "Ne varsa İçindedir"
• Mecalis-i Seb'a
"(Mevlana'nın 7 vaazı)"
• Mektubat "(Mektuplar)"
• Mesnevî; çok yönlü, zengin bir eserdir.
Muhtevasında; tefsir, hadis, fıkıh, kelam, tasavvuf,
tarih, tıp gibi ilimlere ait konular, zamanın örf ve
âdetlerine dair bilgi ve birçok hikâye mevcuttur.

• Mevlâna, bu eserde; gerçek bir rehber olarak iyi ve


kötü, doğru ve yanlış karşılaştırması ile sebep-sonuç
ilişkisi içinde eğitici niteliğini gösterir. Bu
mukayeseler; melek-şeytan, adalet-zulüm, alçak
gönüllülük-kibir, doğruluk-hile ve yalan, cömertlik-
cimrilik, çalışmak-tembellik, kanaat-hırs, başkalarının
kusurlarıyla uğraşmak-hoşgörü, öfke/acele-sabır gibi
onlarca konuya dairdir.
• Mesnevi okutabilmek için Darülmesneviler –
Kalenderhaneler kurulmuş. Mesnevi okuyanlara bu kitabı
okutabilme hakkı verilmiştir.

• Mevlana eğitimin gücüne inanır. Ona göre insan eğitilebilir


bir varlıktır.

• Öğretimi küçük adımlarla ve incitmeden gerçekleştirmek


gerekir.

• Alimlik ise kişinin kendisinde vardır sonradan ipek giysiyle


kazanılmaz.
MEVLÂNÂ’NIN VASİYETİ
Sevgide güneş gibi ol,
Dostluk ve kardeşlikte
Akarsu gibi ol,
Hataları örtmede gece gibi ol,
Tevazuda toprak gibi ol,
Öfkede ölü gibi ol,
Her ne olursan ol,
Ya olduğun gibi görün,
Ya göründüğün gibi ol.
NASRETTİN HOCA (1208-1284)
• 13. yüzyılda Haçlı Moğol
istilaları nedeniyle yoksulluğa
ve sıkıntılara düşmüş Orta
Anadolu halkının içinde
yaşamış bir halk
eğitimcisidir.Hocanın verdiği
temel derslerin başlıcaları
şunlardır.
a) İyimser olma,
b) Sağduyu ile düşünme,
c) Eleştirerek içini boşaltma.

You might also like