You are on page 1of 4

Sûfi Perspektif

Doç.Dr. Kadir ÖZKÖSE

Miyatür: Tahirzâde Behzat - Tezhip: Rikkat KUNT

Fatih Sultan Mehmed’in


Derviş Zümrelerle İrtibatı
“Kılıç zaferleri, güce dayalı işgaller, zorbalıkla gerçekleşen istila hareketleri
hiçbir zaman başarılı ve kalıcı olamamışlardır. Kalıcı olan beldelerin
zabtından önce gönüllerin fethine koyulan seferlerdir. O nedenle fetih;
işgal, saldırı, tahakküm, sömürü ve talan değil kuruyan topraklara
inen rahmet yağmuru, çoraklaşan gönülleri yeşerten hayat iksiri,
buhranlar içinde kıvranan halklara huzur ve barış ortamı getiren insanlık
muştusudur.”
20 Somuncu Baba
P eygamber Efendimizin şah-
sında topladığı üç ayrı oto-
rite vardı:
“Konstantiniyye elbette fetholuna-
caktır, onu fetheden emîr ne güzel
emîrdir, onu fetheden asker ne
ifade etmektedir. İşte bunun için
İstanbul’un fethi hem maddede
hem de manada kelimenin tam
a. Dinî otorite güzel askerdir” övgüsüne mazhar manasıyla bir “büyük fetih”tir.2
b. Siyasî otorite olan Fatih Sultan Mehmed, 30 yıl
Fatih Sultan Mehmed, “Bel-
c. Manevî otorite padişahlık yapmış, 25 savaşa biz-
de-i Tayyibe” denilen İstanbul’u
zat komuta etmiştir. Bazen yılda
Bu üç otorite İslam tarihi bo- fethederek, asırlardır beklenen
bir, bazen iki, bazen de üç sefer
yunca farklı kurum ve zümrelerle bir rüyayı gerçekleştirmek ve Hz.
yaptığı olmuştur. Eski tarihçiler,
temsil edilmiştir. Birbirlerinin sı- Peygamber (s.a.v.)’in methine
onun mevcut Osmanlı mülküne
nırlarına tecavüz edilmediği za- nâil olmak istiyordu.
18 iklimi kattığını söylerler. Onun
man yükseliş ve medeniyetin sey- Bu yazımızda, Fatih’in aldı-
zamanında, Anadolu, baştan başa
ri gerçekleşmiş, huzur ve sükûn ğı güçlü eğitim, Avnî mahlası ile
bir Müslüman toprağı haline gel-
ortamı sağlanmıştır. Bu üç otorite, ortaya koyduğu seçkin şiirler,
diği gibi, Bosna Hersek de dahil
tarih boyunca sırasıyla ilim erbabı, gerçekleştirdiği siyasî başarılar ve
olmak üzere Balkanlar bütünüyle
siyasî yetkililer ve tasavvuf erleri Osmanlı’yı cihan devleti hâline
Osmanlı Devletine katılmıştır.
tarafından varlığını sürdürmüştür.
Yani medrese, saray, kışla ve tek-
ke uyumlu oldukları, her biri ken-
di yükümlülüklerini yerine getir-
dikleri, birbirini dışlamadıkları ve
birbirlerini takviye ettikleri zaman
İslâm devletleri devamlı yükselip
gelişmiş, siyasî, ilmî, manevî, iç-
timaî ve iktisadî gelişmelerin ti-
rendi sürekli yükselmiştir. İşte bu
üç otoritenin ayrı ayrı şahıslar-
da temsil edilişinin bir örneğini
İstanbul’un fethinde görmekteyiz.
Siyasî otoriteyi genç Fatih Sultan
Mehmet, ilmî ve entelektüel oto-
riteyi Molla Gürânî, manevî ve
tasavvufî otoriteyi Akşemseddin
temsil etmiştir.1
Kılıç zaferleri, güce dayalı iş-
galler, zorbalıkla gerçekleşen
istila hareketleri hiçbir zaman
“Ressamların Fırçasından İstanbul” Aksaray Şehzade Camisi ve Çevresi
başarılı ve kalıcı olamamışlardır.
Kalıcı olan beldelerin zabtından
önce gönüllerin fethine koyulan İslam kaynaklarında genellik-
getirmesi gibi hususiyetlerden
seferlerdir. O nedenle fetih; iş- le, Mekke’nin fethi için “feth-i
ziyade onun derviş zümreleri ile
gal, saldırı, tahakküm, sömürü mübîn”, İstanbul’un fethi için
olan ilişkisine, özellikle de her
ve talan değil kuruyan topraklara de “feth-i celîl” tabirleri kullanı-
bakımdan kendisine rehberlik
inen rahmet yağmuru, çorakla- lır. İslam tarihinde, dini bakım-
eden Akşemseddin’le irtibatına
şan gönülleri yeşerten hayat iksiri, dan olmasa da sembolik olarak
değinmek istiyoruz.
buhranlar içinde kıvranan halkla- İstanbul’un fethi, Mekke’nin
ra huzur ve barış ortamı getiren fethinden sonra gelen “büyük Saltanatı boyunca siyasî kişili-
insanlık muştusudur. fetih” olarak nitelendirilir. Dola- ği kadar ilmî ve manevî nitelikleri
yısıyla İstanbul’un fethi, maddî ile de tanınan Fatih’in çevresin-
1451 yılında 21 yaşında tah-
olduğundan çok daha fazla ma- de ilim ve tasavvuf önderleri yer
ta çıkan ve 23 yaşında İstanbul’u alıyordu. O, Hacı Bayram-ı Velî
nevî ve sembolik yönüyle önem
fethederek Hz Peygamber’in:

Mayıs / 2007 21
tarafından babasına verilen fetih fında Ak Şemseddin ve Akbıyık lardır. Örneğin, Horasan ve Se-
müjdesini gerçekleştirmenin ça- Sultan’la birlikte İstanbul’a girer, merkant bölgelerinin tanınmış
bası içerisindeydi.3 Hacı Bayram- Ayasofya’ya doğru yaklaşır. iki büyük Nakşibendi şeyhi olan
ı Velî’nin halifesi Akşemseddin (ö. Molla Abdurrahman Câmî (ö.
Bu esnada beyaz elbiseli, ak-
863/1459)’in gözetimi ve terbi- 898/1492) ile Ubeydullah Ahrâr
sakallı, heybetli bir şekilde duran
yesi altında yetişti. Akşemseddin (ö. 895/1490)’a karşı Fatih’in özel
Akşemseddin’i hükümdar sanan
tarafından Eyyüb’de kuşatılan pa- bir ilgisi vardı.8 Fatih ile Ubeydul-
Bizanslı kızları, ellerindeki çi-
dişahlık kılıcı ile tahta oturdu.4 Bu lah Ahrar arasında gizliden gizli-
çekleri kendisine doğru uzatınca,
nedenle Akşemseddin’in Padişah ye yazışma ve mektuplaşmalar
Fatih’i gösterir, çiçeklerin padişa-
üzerindeki nüfuzu oldukça ileri gerçekleşmiş ve bu bağ, karşılıklı
ha verilmesini işaret eder.
düzeydeydi. Bir gün veziri Mah- yardım ve himmet isteme dere-
mud Paşa’ya: “Bu pîr’e hürmetim Sultan Fatih ise, “Veriniz, çi- cesine kadar varmıştı.9
ihtiyarsızdır. Yanında heyecanla- çekleri ona veriniz. Padişah benim,
Ubeydullah Ahrar’ın kızından
nırım. Ellerim titrer. Diğer şeyh- ama o benim hocamdır” diyerek
torunu Hâce Muhammed Kâsım,
lerim ise benim yanıma gelince, iltifatta bulunur.
bir hatırasını şöyle nakletmektedir:
heyecandan elleri titrer” diyerek, Bu esnada Fatih’in sevincine
“...Bir Perşembe günü, Dedem
ona karşı ileri düzeydeki hürmet diyecek yoktur. Ama aynı anda
Ahrar Hazretleri, Semerkant’ta
ve tazim hislerini dile getirirdi. iki sevinci birden yaşamakta ve
öğle namazını kıldıktan sonra,
şu itirafta bulunmaktadır:
Saltanatın verdiği sıkıntıdan acele atına atlayıp şehirden çık-
ve sürekli koşuşturma sonucu or- “Asrımızda böyle bir âlimin mış, dostları ve yakınları da, onun
taya çıkan yorgunluk hislerinden bulunmasına mı sevineyim, yok- ardına takılıp gitmişlerdi. Şehir
Akşemseddin’e bahsederdi; “Hal- sa şu şehrin fethine mi daha çok dışında beraberindekileri ansızın
vete girip irşad olmak istediği”ni sevineyim, bilemiyorum.” durdurup, kendisi Deşt-i Abbas
dile getirirdi. Bu isteğini sürekli Fetihten hemen sonra yapılan denilen boş bir araziye doğru yü-
geri çeviren Şeyh ona; “Halvette ilk divan toplantısında, komutan- rür. Hemen arkasından duruma
öyle bir lezzet var ki, ona dahil larının huzurunda, bu sevinci- muttalî olmak üzere giden mürid-
olanların, saltanat ve hükümdar- ni farklı bir biçimde şöyle ifade lerinden biri: “Onun, her yöne at
lık arzularını silip götürür. Hâlbuki eder: koşturarak kılıç salladığı ve sağa-
senin sâlik değil mâlik olman ge- sola hücum ederek savaşır gibi ha-
rekir”5 diyerek, tasavvufî hayatın “Bu ferah ki, bende görürsüz;
reketlerde bulunduğu”nu görünce
cezbeli, gaybete sevk eden, her yalnız bu kal’a fethine değildür. Ak-
hayretler içerisinde kalır. Keyfiyeti
türlü bağ ve alâkalardan kurta- şemseddin gibi bir aziz benim za-
merak edip Şeyh’in peşinden gi-
manımda olduğuna övünürüm.”6
ran hususiyetlerine dikkat çeker. den ve garip davranışlarını sey-
Tasavvufun ilm-i zevk olduğunu, Bilimsel sorunları ilmiye sınıfı reden dostu, eve döndüklerinde
adaletle hükmeden bir hüküm- arasında istişâre etmekten zevk meseleyi şeyhe arz eder. Hazret
darın dergâhta huzuru yakalamış alan Fatih, takva, vera, irfan ve şu cevabı lutfeder: “Rûm Padişa-
dervişlik payesinin ötesinde ol- hizmetleri ile temayüz eden, seç- hı Sultan Mehmed Han Gazi, tam
duğuna işaret eder. kin sûfî ve meşâyihi de etrafında o anda küffar ile savaşmakta idi.
toplamaktan geri kalmazdı. Dev- Bizden yardım dileğinde bulundu.
Dervişlere özel bir ilgi ve sevgi
rinin aktüel tasavvufî meseleleri Biz de, onun candan istimdadına
duyan Sultan II. Mehmed, ricâ-
ile de yakından ilgilenen Padişah, icabet ettik...” Babam Abdülhâdî,
lullahtan saydığı zevatın ordusun-
özellikle “vahdet-i vücûd” konu- Rûm diyarına gelip II. Bayezid Han
da bulunmasına ayrı bir önem
sunu gereğince anlamak istemiş ile görüştüğünde, dedemin, giyim-
verirdi. Fetih seferine çıkarken
ve bu meselenin açıklığa kavuş- kuşam, kılık-kıyafetinden bahse-
beraberinde, Akşemseddin, Ak-
turulması için ilim ve tasavvuf derken, Padişah, “beyaz atları da
bıyık Sultan, Molla Gürani ve
önderleri arasında tevhidi konu var mıydı?” diye sormuştu. “Evet”
Şeyh Sinan gibi alim ve şeyhleri
alan uzun tartışmalar tertip etti.7 cevabını alınca, babam Sultan Fa-
götürürdü.
Vahdet-i vücuda hakimiyetleri tih Han anlatmıştı ki: “Filan gün,
İstanbul fethedilmiş, ordu ile meşhur olan İran ve Hora- öğleden sonra, küffar ile savaşır-
şehre girmiş ve şehir bir Osmanlı san bölgesi şeyhleri İstanbul’da ken, askerde bıkkınlık emareleri
beldesi olmuştu. Fatih, iki tara- büyük rağbete mazhar olmuş- sezmiş ve Hâce Hazretleri’nden

22 Somuncu Baba
istimdad eylemiştim. Hemen o telif duygu ve düşüncelere, say- dilen Medine örneğine İstanbul’u
anda bu büyük üstad, beyaz bir gılı bir eda ve terbiyenin sahibi da katmıştır. Zafer sarhoşluğu-
ata binmiş ve gösterişli bir kılığa olan Padişah, bunlara da aynı na bürünmeyen ve İstanbul’un
bürünmüş olarak savaş meydanın- müsamahayı gösterdi. Bu menfi manevi ve gerçek fatihi olarak
da karşıma çıktı. Ve bana: “Kork- temayülden ve sapık fikirlerin II. takdim ettiği Akşemseddin’in
ma! Merak etme!” diye kuvvet Mehmed’e kabul ettirilmesinden şahsında maneviyat önderlerine
verdi. Bense: Küffarın çokluğunu endişe eden Vezir-i A’zam Mah- ve derviş zümrelerine yakın ilgi
işaret ettim. Hâce Hazretleri, kol mud Paşa, durumu Padişaha aça- duymuş, onları himaye etmiş,
yenlerini bana gösterdi. İçine bak- mamakla birlikte, hurûfîleri, onun hayır dualarını talep etmiştir. Sa-
tığımda, orada geniş bir meydan çevresinden uzaklaştırmanın ça- ray, medrese ve tekke arasında-
peyda olup, baştan aşağı İslam as- relerini arıyordu. Nihayet olan- ki insicamın sağlanmasına özen
keri ile dopdolu idi. Böylece üstad ları, Molla Fahruddin-i A’cemî (ö. göstermiştir. İstanbul’un medeni-
bize kuvvet vererek: Filan tepeye 865/1460)’ye açarak bu konuda
yet, ilim ve ahlâk âbidesi bir diyar
çıkıp, askere rehberlik ederek, bir kendisine yardımcı olunmasını
hâline gelmesi için ilim ve tasav-
hücum daha yapın dedi. Kendisi istedi. Paşa’nın anlattıkları karşı-
vuf önderlerinin hâmisi olmuştur.
de düşman üzerine kılıç salladı. sında, irkilen ve ürperen Molla
Dolayısıyla barış, huzur, ahlak,
Ve fetih müyesser oldu.”10 Fahruddin, söylenenleri, hurûfî-
ilim ve irfan yolu sayılan fetih
lerin bizzat ağızlarından duymayı
Vahdet-i vücud düşüncesine ruhunun diri tutulması, gerek şe-
arzu ettiğini bildirdi. Bunun üze-
ilgi duyan Fatih, bu konudaki hitler emaneti olan bu cennet va-
rine Mahmud Paşa, onları yanına
ihtisası ile bilinen Molla Abdur- tanımızın gerekse Evlâd-ı Fâtihân
davet etti. Vezir-i A’zam’ın huzu-
rahman Câmî’yi görüşmek üzere, olan milletimizin bekası için aslî
runda bulunmanın verdiği reha-
İstanbul’a davet etmiştir. Câmî, görevimizdir.
vetle, fikirlerini daha da ileri gö-
Hüseyin Baykara’yı rencide et-
türerek anlatan hurûfîleri, Molla
memek için, Hicaz dönüşü Şam’a Dipnot
da, saklandığı evin gizlice bir bö-
uğradığında vâkî davetten haber-
lümünden dinliyordu. “Hulûl ve 1- Selçuk Eraydın, “Manevî Fetih”, Fetih, Fatih ve
dar olmuş ve gizlice Horasan’a İstanbul Sempozyum Bildirileri, Seha Neşriyat,
ittihâd” fikrine sahip olduklarını İstanbul 1992, s 41-42.
dönerek bu talebi yerine getire- 2- Bekir Karlığa, “Büyük Fetih”, Bugün, 29.05.2006.
ve bunları alenen izhar ettikleri- 3- Yurd, Ali İhsan, Kaçalın, Mustafa, Akşemseddin
memiştir.11 Hayatı ve Eserleri, Marmara Üniversitesi İlahiyat
ni duyunca, dayanamayan Molla Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul 1994, s. LIII.
Davetine icabet edememekle Fahruddin, birden gizlendiği yer- 4- Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Devletinin Sa-
ray Teşkilatı, Ankara 1984, s. 189.
birlikte Câmî, vahdet-i vücuda den ortaya çıktı. Üzerlerine yü- 5- Hoca Sâdeddin Efendi, Tâcü’t-Tevârih, İstanbul
1280, c. II, s. 180; Gündüz, İrfan, Osmanlılarda
dair yazmış olduğu Risale fi’l-Vü- rüyerek onları yakalamaya çalıştı. Devlet - Tekke Münasebetleri, İstanbul 1983, s.
36.
cud isimli eserini, Fatih’e gönder- Darü’s-Saade’ye doğru kaçan ve 6- Mehmet Paksu, “İstanbul’un Fethi ve Elden Çık-
miş ise de, risale İstanbul’a ulaşa- saraya sığınan hurûfîlerin, kendi- ması”, Bugün Gazetesi, 28.05.2006.
7- İlim, edebiyat ve sanata karşı yakın alakası ile
madan Sultan vefat etmiştir.12 sine teslim edilmesi, hususunda tanınan Sultan Fatih’in ilim erbabına huzurunda
münazaralar yaptırdığını biliyoruz. Bu hususta altı
Fatih’in saltanatı öncesinde Padişahı da ikna eden Fahruddin- gün süren ve tevhide dair olan en uzun münakaşa
Hocazade Muslihıddin Mustafa ile Molla Meh-
gerek içtimaî gerekse dinî hayat i A’cemî, halkı Edirne Üç Şerefeli med Zeyrek arasında cereyan etmişti Taşköpriza-
de, İsamüddin Ahmed, eş-Şekaiku’n-Numaniyye
bakımından Osmanlı Devletinin Camii’de toplayarak, umuma açık fi ‘Ulemai’d-Devleti’l-Osmaniyye, Dersaadet,

başını ağrıtan tasavvufî nitelikli bir tartışma tertip etti. Cemaatin İstanbul, trz., s.194.
8- Hoca Sâdeddin, Tâcü’t-Tevârih, c.II, s.260.
Hurûfîlik cereyanı vardı. 22 Eylül huzurunda onların fikirlerini tek 9- Hoca Sâdeddin, Tâcü’t-Tevârih, c.II, s.260; Gün-
düz, Devlet - Tekke Münasebetleri, s.43.
1444’te kanlı bir hurûfî ayaklan- tek çürüterek, cezalandırılmaları- 10- Taşköprizade, İsamüddin Ahmed, eş-Şekaiku’n-
Numaniyye fi ‘Ulemai’d-Devleti’l-Osmaniyye,
ması ile gerçekleşmişti. Dolayısıy- na dair fetva verip gereğinin ya- Dersaadet, İstanbul, trz., s. 157-158; Câmî, Ab-

la Hurufiler, sıkı bir takibata ma- pılmasını sağladı.14 durrahman, Nefahâtü’l-Üns –Evliyâ Menkıbeleri-,
ter. ve şer. Lâmiî Çelebi, haz. .Süleyman Uludağ
- Mustafa Kara, Marifet yay., İstanbul 1998, s.
ruz kalmıştı. Fazlullah-ı Tebrizî (ö. Özetle, zihinleri ve gönülleri 566-567; Hoca Sâdeddin, Tâcü’t-Tevârih, c. II, s.
262-263.
796/1393)’ye nispetle, “hurûfîlik” İslam’ın gerçeklerine açmak, bu 11- Hâce Ataullah Kirmânî’nin başkanlık ettiği davet
adı ile şöhret bulan bâtınî karak- gerçeklerin önündeki bütün en- heyetinde; Câmî’ye, İstanbul’a gelmesi halinde
100.000 eşrefî altın va’dedilmiş, hediye olarak da,
terdeki bu tarikatın müntesiple- gelleri kaldırarak, onların insanın 5.000 eşrefî altın gönderilmişti.
12- Ritter, H., “Ayasofya Kütüphanesi’nde Tefsir İl-
ri,13 Sultan Fatih’e kadar sokula- aklına ve kalbine ulaşmasını sağla- mine Ait Arapça Yazmalar”, Türkiyat Mecmuası,
VII-VIII, 1945, s. 65-66.
rak, onunla buluşmaya, fikirlerini, yacak ortamı hazırlamak arzusuy- 13- İnalcık, Halil, “Mehmed II”, İslam Ansiklopedisi,
kesin ve sağlam gerçekler gibi la fetih hazırlıklarına girişen Fatih 14-
c. VII, s.507.
Taşköprizade, eş-Şekaiku’n-Numaniyye, s. 38;
takdim etmeye başladılar. Muh- Sultan Mehmet, Kur’an ile fethe- Gündüz, Devlet-Tekke Münasebetleri, s. 31-32.

Mayıs / 2007 23

You might also like