Professional Documents
Culture Documents
İslamın Bronzlasan Yüzü Caprice Hotel Örnek Olayı
İslamın Bronzlasan Yüzü Caprice Hotel Örnek Olayı
I.
CAPRİCE HOTEL: YENİ BİR TÜKETİM MEKANI YA DA YENİ BİR MEKAN TÜKETİMİ
Caprice Hotel, direkt bir İslamcı girişimi olmasa da piyasa ekonomisinin kurallarını keşfedip
uygulama konusunda son derece başarılı bir girişim olarak karşımıza çıkıyor. Caprice Hotel, daha
önce May Hotel adıyla Türkiye'nin en büyük beş yıldızlı oteli olarak inşa edilmiştir. Yaklaşık ikibin
yatak kapasiteli otel, başarılı olamadığı için kapanmıştır. Bunun üzerine, May Hoteli satın alan JetPa
Grubu, otelin adını Caprice olarak değiştirmiştir. Bu ismin seçilmesinin, otel sahibinin aynı isimde bir
otomobile sahip olması dışında hiçbir özel nedeni yok. Ancak, bu isim, otelin hedef kitlesiyle birlikte
düşünüldüğünde ilginç bir kombinezon oluşturmaktadır. Bu otelin hedef kitlesi, İslami koşullara sahip
bir mekan arayışındaki İslamcı kesim.
Caprice Hotel, 1996 yaz sezonuna tam kapasiteyle başlar. Piyasaya göre oldukça cazip fiyatlarla
hizmet sunmaya başlayan otel çok kısa sürede bütün bir kitleye ulaşmayı başarır. Daha önce
münferit şekillerde gerçekleşen tatil yapma durumu, bundan böyle kurumsallaşıyor ve kitlesel bir
görünüm kazanıyordu. Caprice Hotel'in ayrıcalığı ve önemi de bundan kaynaklanmaktaydı. Ve öteden
beri şu veya bu şekilde tatil yapan Müslümanlar da ilk kez bir kurum olarak "tatil"i tartışırlar.
II.
KAMUSAL ALAN VE KATILIM
Kamusal alanın önemi sahici bir demokraside oynadığı hayati rolden kaynaklanır. Neyin özel neyin
kamusal olduğu konusundaki sınırların tarihsel olarak sürekli dönüşüme uğradığını biliyoruz. Jürgen
Habermas, "Kamusal Alanın Yapısal Dönüşümü" (4) isimli çalışmasında kamusal alanın Batı'da yaşadığı
evrimi anlatır. Habermas'a göre ideal kamusal alan liberal burjuva kamusal alanıdır. Özel şahısların
kamuya ilişkin konularda biraraya gelerek konuşmaları ve iletişim içinde bulunmaları süreci olarak
da anlayabileceğimiz kamusallık, gelişimini büyük ölçüde okur-yazarlık oranındaki artış, devlet
otoritesinin şahsi ve dolayısıyla keyfi olmaktan çıkması, bireyselleşme, özerk sivil toplumun varlığı,
kentlerin ortaya çıkışı, piyasa ekonomisi ve kahvehane ve salonlar gibi kamusal mekanlara borçludur.
Modernlik ve Aydınlanma'ya olan bağlılığı dolayısıyla rasyonel eleştirel tartışmayı kamusal alanın
odağına alan Habermas, ayrıca kamusal alandaki tartışmaların da kamuya ilişkin konularla
sınırlandırılması gerektiğini savunur. Kamusal alan ilkesel olarak herkese açık ve herkesi kapsayıcıdır.
Herkes kamusal alana "farklılıklarını paranteze alarak" dahil olur. Habermas'ın kamusal alan anlayışı
homojendir ve sosyal eşitsizliklerin ifade edilmediği bir yerdir. Evrenselliğe ve aklın yolunun bir
olduğuna inanan Habermas için kamusal alan eğer varsa bir tane olmak zorundadır.
Ne var ki, ilk dönem liberal burjuva kamusal alanı, parası olmayan erkeklere ve paraları olsa da tüm
kadınlara kapalıydı. Habermas'ın kamusal alan teorisinde en çok eleştiriyle karşılaştığı nokta da
budur. Feminist bir perspektiften konuşan Nancy Fraser, kamusal alan'dan değil kamusal alanlardan
bahseder. Fraser, kadın veya işçi sınıfı kamusallığının da öteden beri bulunduğunu ve kamusal alanı
tekçi olarak kavramsallaştırmanın ideolojik bir tutum olduğunu savunur. (5) Farklılıkları paranteze
almak yerine onları açık birşekilde tema haline getirmek gerekir. Çünkü bastırılmış kimlik ve
kamusallıkların özgürleşimi için kimliklerin vurgulanarak temalaştığı bir kamusal alan çoğulculuğuna
ihtiyaç vardır. Bütün kamusallıkların eşit ölçüde güçlü olmayacağı açıktır. Nancy Fraser, "güçlü"
(siyasal) kamusallık ve "zayıf" kamusallık arasında bir ayrım yapmakta ve kararalma mekanizmaları
üzerinde etkisi olmayıp sadece tartışma ve kanaat oluşturma işlevi gören kamusallıkları "zayıf"
kamusallıklar olarak tanımlamaktadır. (6) Ancak kamusal alanları meşrulaştırıcı ve (siyasal) karar
aldırıcı kamusallıklar olarak iki gruba ayırmak -bizim buradaki amaçlarımız açısından- daha yararlı
olacaktır. Bu anlamda, kültürel açıdan önemli olan Caprice Hotel'I meşrulaştırıcı bir kamusallık
olarak değerlendirmek gerekir.
Kamusal alanın ilkesel açıklığı ile ilk dönemlerindeki dışlayıcılığı arasındaki gerilim, daha sonraları
diğer "kamusallıklar"ın da tanınmasıyla demokratikleşmesine yolaçacaktır.(7)
Seyla Benhabib'e göre, modern dünyadaki bütün baskı karşıtı hareketlerin, temelde, daha önceden
"özel", "kamuyu ilgilendirmeyen" ya da "siyasi olmayan" gibi sıfatlarla değerlendirilen konuların
yeniden bir kamusal mesele, adalete muhtaç bir problem ya da söylemsel meşruiyet gerektiren bir
iktidar alanı olarak yeniden tanımlandıklarını anlatır. (8)
Mücahit Bilici