You are on page 1of 433

UYARI !

BU SUNUM,
ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
PSİKİYATRİ ANABİLİM DALI
KÜLTÜR PSİKANALİZ ve PSİKOTERAPİLER
BİRİMİ SORUMLUSU PROF.DR. CEMKAPTANOĞLU
TARAFINDAN TÜRKİYE PSİKİYATRİ DERNEĞİ
PSİKOTERAPİ EĞİTİM PROGRAMI İÇİN
HAZIRLANMIŞTIR. İZİNSİZ HERHANGİ BİR ŞEKİLDE
KULLANILAMAZ, ÇOĞALTILAMAZ (2011).

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 1
(2011)
TÜRKİYE PSİKİYATRİ DERNEĞİ

DESTEKLEYİCİ PSİKOTERAPİ EĞİTİMİ

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 2
(2011)
KLİNİK RUHSAL TANI ve
PSİKANALİTİK TANI
RUHSAL BOZUKLUK MODELLERİ
• Biyolojik Model
• Psikolojik Model
• Sosyal Model
• Biyopsikososyal Model

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 4
(2011)
BİYOLOJİK MODEL

“Ruhsal hastalık;
patojen bir etken,
kalıtsal bozukluk,
gelişimsel aksaklık veya
yaralanmaya bağlı olarak
ortaya çıkan, normal
biyolojik işlevlerdeki
sapmadır.”
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 5
(2011)
BİYOMEDİKAL MODEL ve TANI

• Semptoma dayalı tanı temel klinik ilkedir


• Biyolojik modelde, semptomlar, bir
sendromun unsurları olarak önem taşırlar.
Primer olgular olarak görülmezler,
ikincildirler.
• Sembolik anlamları yoktur, biyolojik
temelleri vardır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 6
(2011)
MODELLER ve TANISAL
SINIFLANDIRMA

• E.Kreapelin (1883) “Compendium der Psychiatry”


• DSM-I (1952)
• DSM-II (1968)

• DSM-III (1980) “neo-Kreapelinian”

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 7
(2011)
“BEYİN HASTALIĞI”

• “Tüm mental hastalıkların


organik bir nedeni vardır.”
(Emile Kraepelin. Compendium der Psychiatry,
1883)

• E. Kreapelin, iyi tanımlanmış


özgül ölçütlerle, semptoma
dayalı tanıyı hedefleyen
sınıflandırma yaklaşımının
öncüsüdür.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 8
(2011)
BİYOLOJİK MODEL
Modeller ve Terminoloji
• Hastalık (disease)
• Rahatsızlık (illness)
• Tepki (reaksiyon)
• Bozukluk (disorder)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 9
(2011)
HASTALIK (DISEASE)
• Biyolojik model için bir hastalığı tanımlayan,
kronolojik olarak belirlenmiş, 4 temel aşama vardır.
1-Semptomların ve hastalığın ana özelliklerinin
tanımlanması (klinik sendrom)
2-Patolojinin saptanması (hastalığa yol açan yapısal
veya biyokimyasal değişiklikler-patogenez-)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 10
(2011)
HASTALIK
3-Sendromun doğal (natural) seyrinin
saptanması
4-Neden veya nedenlerin (etyoloji) belirlenmesi
• Tedavi, hastalığın etyopatogenezi temelinde
düzenlenir ve tedavi sonrası alınan sonuç
(prognoz), modelin önemli bir unsurudur.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 11
(2011)
BİYOLOJİK FORMÜLASYON
Biyolojik yaklaşımı benimsemiş klinisyen;
• etiyoloji,
• patogenez,
• semptomlar,
• ayırıcı tanı,
• tedavi ve
• Seyir ile ilgilidir. (Lazare, 1989)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 12
(2011)
BİYOLOJİK MODEL
• Psikiyatriyi, insan bilimlerinden tamamen koparıp
doğa bilimleri modeline oturtmak ister.
• Biyolojik modelin, ruhsal bozuklukların biyolojik
nedenlerinin bir gün tanımlanacağı gibi bir ön
varsayımı vardır.
• Biyolojik/ biyomedikal modele göre ruhsal
bozukluklar, “etiyolojisi henüz bilinmeyen beyin
hastalıklarıdır.”

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 13
(2011)
BİYOMEDİKAL MODEL ve DSM-III
• DSM-III (1980) Nevroz
• DSM-IV (1994) Organik mental boz.
“Delirium, Demans ve Amnestik Bozukluklar
DSM-III-R’de organik mental sendromlar ve bozukluklar olarak
adlandırılan bölümde yer almışlardı. Organik mental bozukluk
terimi, DSM-IV’de artık kullanılmamaktadır, çünkü bu terim
,doğru olmayan bir biçimde ‘nonorganik’ mental
bozuklukların biyolojik bir temelinin olmadığını ima
etmektedir.” (DSM-IV, 1994)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 14
(2011)
BİYOMEDİKAL MODEL ve DSM
“DSM-III ile,1980’lerin başında, ruh sağlığı alanındaki
kuram ve uygulamaları hızla dönüştüren, psikiyatrik
bir devrim gerçekleşti. Çok kısa bir sürede mental
rahatsızlık (illness), geniş, etyolojik olarak
tanımlanmış ve normal olanla sınırları belirsiz
antitelerden, semptom temelli, kategorik hastalıklara
(diseases) dönüştü.”
R. Mayes, A.V. Horwitz. J. History of the Behavioral Science, vol 41 (3), 249-267. 2005

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 15
(2011)
“WHAT YOU SEE İS WHAT YOU GET”
“Elde ettiğin gördüğün kadardır”
• “DSM-III, hastalık kategorilerine vurgu yapar,
süreklilik gösteren boyutlara değil; gözlenen
semptomlara vurgu yapar, etyolojik mekanizmalara
değil.” (Klerman, 1984)
• “atheoretic” , “theory-neutral”
• “well defined specific criteria as the basis for diagnostic
decisions”
• “Diagnostic and Statistical Mania”
• “Çin menüsü”

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 16
(2011)
SOSYAL MODEL
• Ruhsal rahatsızlık, ancak hastanın içinde
yaşadığı toplum bağlamında anlaşılıp,
tedavi edilebilir.
• Sosyal etkenler, ruhsal rahatsızlıkların
nedeni veya tetikleyicisi olan diğer
etkenlerden daha etkili ve önemlidir.
• Hastayı, kişisel, aile vb. ilişkilerinin
ötesinde, bir bütün olarak toplum
içindeki rolü bağlamında ele alır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 17
(2011)
SOSYAL MODEL ve FORMÜLASYON
Sosyal model;
• Gruplar, topluluklar ve kültürlere değin genel teorilere dayanır.
• Gözlenebilir çevresel etkenler ruhsal rahatsızlığın nedenlerini
açıklamada yeterlidir.
• Sorunların kökeninde, güncel olarak yaşanan çatışmalar yatar.
• Semptomlar, sosyal olayın doğası tarafından belirlenir.
• Tedavi, sosyal veya çevresel değişimle mümkündür.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 18
(2011)
SOSYAL MODEL
• Biyolojik modele dayalı psikiyatrik
uygulamalar, 1960’lardan başlayarak “radikal
toplumsal eleştiri” ile karşılaştı.
• Biyomedikal model, Psikiyatrik tanı, ilaç ve EKT
kullanımı, kurumsal psikiyatri, zorla kapatma
yetkisi , damgalama, sosyal eleştirinin ana
hedefleri oldu.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 19
(2011)
SOSYAL MODEL
Modeller ve Terminoloji
• Hastalık (disease) Biyolojik
• Rahatsızlık (illness) Psikolojik
• Tepki (reaksiyon) Sosyal
• Bozukluk (disorder)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 20
(2011)
BİYOPSİKOSOSYAL FORMÜLASYON
• Hastanın sorunları çoğul bir nedensellik
bağlamında ele alınır.
• Hastanın, biyolojik, psikolojik, sosyal
zedelenirlikleri sorunlarının anlaşılmasında
önemlidir.
• Hastanın sorunları, verili yatkınlık ve
zedelenirlikleri ve kaynakları çerçevesinde
stres etkenleriyle baş etme girişimlerinin
göstergeleridir.
• Tedavi, hastanın beklenti ve gereksinmelerine
göre düzenlenen çoğul modalitelerde
olmalıdır.
(L. Sperry et.al, 1992)
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 21
(2011)
UYGULANAN : BÖLÜNMÜŞ
BİYO/PSİKO/SOSYAL
• Uygulanan (real) biyopsikososyal model,
radikal biyolojik, psikolojik ve sosyal
modellerin entegrasyonu çabasıdır.
• Entegre bir biyopsikososyal model idealine
ulaşılamamıştır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 22
(2011)
BÖLÜNMÜŞ BİYO/PSİKO/SOSYAL
MODEL
• “Birçok ruh sağlığı çalışanı, kuramsal açıdan
biyopsikososyal modeli kabullense de, çok azı
gerçekten bu modele göre uygulama
yapmaktadır. Bir çok klinisyen günlük
uygulamalarında bölünmüş (split)
biyopsikososyal yaklaşımı benimsemektedir.”
(Doherty 1989)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 23
(2011)
BİYO/PSİKO/SOSYAL MODEL
Modeller ve Terminoloji
• Hastalık (disease) BİYOLOJİK
• Rahatsızlık (illness) PSİKOLOJİK
• Tepki (reaksiyon) SOSYAL
• Bozukluk (disorder) DSM-III

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 24
(2011)
BİYO/PSİKO/SOSYAL MODEL ve
DSM-III
Çok eksenli (multiaxial) olmak, biyopsikososyal olmak
için yeterli midir?
• Eksen I : Klinik Bozukluklar
Klinik ilgi odağı olabilecek diğer durumlar
• Eksen II : Kişilik bozuklukları
Mental retardasyon
• Eksen III : Genel tıbbi durumlar
• Eksen IV : Psikososyal ve çevresel sorunlar
• Eksen V : İşlevselliğin genel değerlendirilmesi
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 25
(2011)
PSİKOLOJİK MODEL
• Psikodinamik

• Bilişsel-davranışçı

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 26
(2011)
PSİKODİNAMİK MODELDE TANI
• Ruhsal bozukluğun nedenleri, ilişkisel, kişisel, çok
spesifik, örtük.
• Bilinçdışı süreçler önemli.
• Geçmiş çocukluk dönemi yaşantıları, “şimdi
burada” ki sorunlarda etkili.
• Semptomlar sembolik anlama sahip.
• Vurgu bireye değil “Öteki ile ilişkisine”
• Tıbbi tanıda “bedene bakmak (looking)” odak,
ruhsal tanıda “dinlemek” (listening). Bu nedenle
standardize dinleme yöntemleri geliştirilir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 27
(2011)
KURAM / METAPSİKOLOJİ ÖNEMLİDİR
• “It is the theory which decides what we can
observe” A. Einstein
• (Ne gözlemleyebileceğimize karar veren
kuramdır.)
• “What you see is what you get” (?)
• Karmaşık insan davranışlarını anlamak, onları
yöneten görülmeyen zihinsel yapıları dikkate
almayı gerektirir.
• Bu nedenle yorum (interpretation) çok önemlidir.
Belirli bir kuramın ilkeleri çerçevesinde
uygulanması beklenir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 28
(2011)
RUHSAL TANININ NESNESİ ÖNCELİKLE
BİR İLİŞKİDİR, BİR NESNE DEĞİL
• Tıbbi tanı, özelden yani semptomdan başlar ve genele
(sendrom)doğru gider. Anlamlandırma sistemi
tamamen bireyin yakınmalarına odaklanmıştır.
• Klinik psikotanıda, ruhsal gelişimin, Öteki (Other) ile
ilişki içinde gerçekleştiği kabul edilir ve böylesi bir
Öteki’nin etkileri dikkate alınır.
• Lacancı bir terim olan Öteki, öznenin yetişmesinde
(nurture) [eğitim, kültür, öğretim, medya, vb.]etkili olan
insani unsurların tümü anlamındadır. Bu unsurlar,
özellikle gelişim sürecinde birey üzerinde dil (language)
ve Öteki dolayımıyla etkili olur. Kökensel Öteki yani
birinci ve ikinci Öteki’ne vurgu vardır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 29
(2011)
PSİKANALİTİK RUHSAL TANI

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 30
(2011)
“YOL HARİTASI”
• “Hastanın dinamikleri ve karakter yapısı
hakkında nihai değilse de, o noktada geçerli
olan iyi bir kavrayışa ulaşmadan terapi
yapmaya başlama baskısını hisseden terapist,
tıpkı belli bir yön duygusu olsa da elinde yol
haritası bulunmayan sürücü gibi kaygı
yaşayacaktır.”
N.McWilliams, Psikanalitik Tanı / Klinik Süreç İçinde Kişilik
Yapısını Anlamak, 2009
(Psychoanalytic Diagnosis / Understanding Personality Structure
In The Clinical Process, 1994)
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 31
(2011)
“PSİKANALİTİK KARAKTER TANISI”
• “Klasik psikanalitik kavram çerçeveleri, karakter
veya kişilik incelemesine birbirinden oldukça farklı
iki şekilde yaklaşmıştır.
1-Freud’un dürtü kuramı çerçevesinde; kişiliği
saplanma temelinde anlamaya çalışmışlardır (bu
kişi psikolojik açıdan hangi erken gelişimsel
dönemde takılmıştır?).
2-Ego psikologları, karakteri belirli savunma
tarzlarının işleyişinin dışavurumu olarak gördüler
(bu kişi anksiyeteden kaçınmak için hangi tipik
yolları kullanmaktadır?).
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 32
(2011)
DÜRTÜ KURAMI ve KARAKTER
• “Dürtü teorisi şu varsayımı ileri sürer: Çocuk,
erken bir psiko-cinsel devrede aşırı engellenmiş
veya aşırı doyurulmuşsa (çocuğun bünyesel
donanımı ile ebeveynin çocuğa davranışlarının
etkileşimi sonucu) bu evrenin meselelerine
“saplanmış” hale gelecektir. Karakter bu
saplanmanın uzun dönemli etkilerinin
dışavurumu olarak görüldü;
N.McWilliams, 2009
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 33
(2011)
“DÜRTÜ TEMELLİ SAPLANMA
MODELİ”
• “Yetişkin birey depresif kişilikteyse, yaşamının
aşağı yukarı ilk bir buçuk yılında (gelişimin oral
dönemi) ya ihmal edilmiş ya da aşırı ilgilenilmiş
biri olduğu düşünüldü, birey obsesifse, yaklaşık 1
ile 3 yaş arasında (anal dönem) sorunlar yaşadığı
sonucuna varıldı; birey histerikse, çocuklukta
ilginin genital organlar ve cinselliğe kaydığı
yaklaşık 3-6 yaş arasında, reddedici davranış veya
aşırı uyarıcı baştan çıkaran davranış ya da her
ikisiyle karşı karşıya kalmıştı…”
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 34
(2011)
PSİKOSEKSÜEL GELİŞİM AŞAMALARI

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 35
(2011)
LİBİDİNAL BASAMAKLAR/DÖNEMLER
“Libido, cinsel dürtünün, nesnesine (yüklerin-
cathexes- yer değiştirmesi), hedefine (yüceltme
vb), kaynağına (oral, anal vb.) bağlı olarak
geçirdiği dönüşümleri belirleyen enerji”
“Cinsel yaşamın özgül biçimde örgütlendiği
libidinal basamaklar… erotojenik bölgelerin
belirleyiciliği dışında, bu bölgelerle bağlantılı
etkinlik türü yani nesne ilişkileri de önemli ”
Laplanche, Pontalis, 1973
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 36
(2011)
SAPLANMA (FIXATION)
“…ayrıcalık kazanmış belli düşüncelerin (ideas)
bilinçdışına silinmez bir şekilde kazındığı ilksel anlarda
(primal moments), dürtü ruhsal temsilcisine saplanır
(fixated). Belki de bizzat bu süreç yoluyla kendisini
dürtü olarak oluşturur.”
S.F., Bastırma, 1915
“düşüncelerin saplanması (fixation of ideas) kavramı,
uyarılmanın bu düşüncelere saplanması (fixation of
excitation) kavramıyla paralellik gösterir.
Laplance and Pontalis,1973

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 37
(2011)
“ARKETİPSEL, AŞAMALI OLARAK
İLERLEYEN” (?)
• “Tek bir arketipsel, aşamalı olarak ilerleyen,
evrensel nitelik taşıyan gelişimsel örüntü
bulunduğuna ve şansız koşullar altında her
birimizin bu örüntünün dönemlerinin herhangi
birinde engellerle karşılaşabileceğimize
inanmakta, insan ruhunu harekete geçiren bir
zenginlik, bir tür ‘bu yollardan geçmek insanoğlu
olarak yazgımızmış bizim’ duygusu vardır.”
N.McWilliams, 2009

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 38
(2011)
ENGELLER: “KÖKENSEL (Original)
TRAVMA”
Lacan’a göre, öznenin kuruluşu sürecinde 2 tür
ilksel/ kökensel travma, yapısal niteliktedir.
• 1-Bebeğin, annenin yerine geçen kısmi
nesneleri (meme, dışkı, ses, bakış, fallus
(imgesel),söz, çiş akışı…) kaybetmesi. Lacan,
bu nesnelere arzunun nedeni olan “Ur-
objects” (Asli/kökensel nesneler) der.
• 2-Anneyle “Bir” olma özdeşiminin Ödipal
kaybı.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 39
(2011)
SAF BİYOLOJİK ENERJİ OLMAYAN
LİBİDO =JOUISSANCE (Zevk/Keyif)
• “Bizler Gerçek (Real)’i kuran travmatik olaylar
tarafından kontrol ediliriz. Bunlar, düşüncede,
bellekte veya bedende blokajlar olarak kalan bir
anlamlar düzenidir.
• Travmatik materyal, dilde, düşüncede düğümler
veya açmazlar olarak asılmış, sembolize
edilememiş bilgidir. Bu Freud’un primer olarak
bedensel olan enerjisinden (Libido) farklı bir
nosyondur.”
E.Ragland
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 40
(2011)
TRAVMATİK KAYITLARIN
“PRIMORDIAL ÇAĞRIŞIMLARI”
• Kökensel nesnelerden ayrılık ve kayıpların,
Gerçek’e kayıtlı travmatik izleri, “primordial
çağrışımlar” (primordial associations) olarak
bilinçdışı ve bilinçte yankılanır. J.Lacan,
• “Duygulanımlar, zihne ilksel travmatik
yaşantıların tortuları olarak (precipitates of
primaeval traumatic experiences) alınmışlardır ve
benzer bir durum ortaya çıktığında, bellek
temsilleri gibi yeniden canlandırılırlar.”
S.F.,(1926)
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 41
(2011)
DOĞRUSAL (Linear) MODELDEN
DAİRESEL (Circular) MODELE
• “Bilinçdışı zamansızdır” S. Freud
• Psikoseksüel gelişim, biyolojik, “arketipsel,
aşamalı olarak ilerleyen” bir süreç değildir.
• Freud Oedipal yapıyı kuramsallaştırmasıyla
birlikte “intrapsişik” süreçlere olan vurgusu
ortadan kalkmıştır. Daha sonra aktarımda
yineleyecek olan özne ve Öteki diyalektiği ağırlık
kazanmıştır
• Anlamlandırma geriye dönük
(retroactive/Ödipten –preödipal’e) olarak
gerçekleşir. “Oral-fallik”, “Anal-fallik”
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 42
(2011)
YAPILAR ESKİ ve YENİ TAŞLARDAN
KURULURLAR
• Freud, başlangıçta, Ferenczi’nin katkısıyla birbirini
izleyen ardışık aşamalı gelişimsel kuramını (oral-
anal-fallik) geliştirdi. Ancak klinik deneyimleri
çerçevesinde bu yaklaşımı terk etti.
• Freud (1930), arkeolojik benzetmesiyle tüm
geçmiş unsurların ruhsal işlevsellik içinde, daha
yeni olanlarla yan yana veya onlar üzerinden
süreklilik gösterdiklerini vurgulamıştır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 43
(2011)
SAPLANMA ve KARAKTER
• “Kişinin karakteri, kişilik yapısının, Freud’ takip
ederek , genellikle saplanma terimiyle
belirtilmiş yönüdür. Klinik çıkarıma dayalı
saplanma olgusunun içerebileceği anlamları ve
sonuçları psikolojik gelişimin üç ayrı olası
düzeyinde (nevrotik, sınırdurum, psikotik)
araştıracağım ”
N.McWilliams

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 44
(2011)
KİŞİLİK ÖRGÜTLENMESİ DÜZEYİ ve
SAVUNMACI TARZ
• “Bu kitabın başlıca tanı esaslarını belirtmek
istiyorum: Herhangi bir insan canlısının temel
karakter yapısı iki farklı ve etkileşim halindeki
boyutun bir değerlendirilmesi yapılmaksızın
anlaşılamaz: kişilik örgütlenmesinin gelişim
düzeyi ve bu düzey içindeki savunmacı tarz.
Birinci boyut, kişinin bireyleşme seviyesini veya
patoloji derecesini (psikotik, sınır durum,
nevrotik, ‘normal’) kavramsallaştırır; ikinci boyut,
karakter tipini (paranoid, depresif, şizoid, vb.)”
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 45
(2011)
KİŞİLİĞİN GELİŞİMSEL BOYUTU ve “SAPLANMA”

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 46
(2011)
DÜRTÜ ÖRGÜTLENMESİ –
PSİKOPATOLOJİ DÜZEYİ ?
• “Freud’un ilk üç gelişim devresini klinik
çıkarıma dayalı dürtü kavramları ile
adlandırmasının bir çok sezgisel çekiciliği olsa
da ve böyle bir adlandırma, kişiliğin tipi ile bir
dereceye kadar ilişkili olsa da, fazlaca ‘oral’
özellik gösteren kişilerin, analistlerin anal veya
ödipal olarak değerlendirecekleri özellikleri
gösteren kişilere göre daha ağır derecelerde
psikopatoloji gösterdikleri görüşü
gösterilememiştir.” N.McWilliams
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 47
(2011)
OLGUNLAŞMA DÖNEMLERİ ve
GÜNCEL KALINTILARI
• “Terapistlerin psikolojik olguları belirli bir
olgunlaşma döneminden kaynaklanan
sorunların güncel kalıntıları olarak görme
eğilimleri devam etmektedir. Bu model, kişilik
tipleri veya psikopatoloji için yeterli bir
açıklama olmayabilir, ancak çoğu klinisyene
sanki tüm görüntünün gerekli bir parçası gibi
gelmektedir.”
N.McWilliams

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 48
(2011)
KİŞİLİK ve GELİŞİMSEL EKSEN/BOYUT
• “Tanısal verileri yerleştirdiğim eksenlerden biri,
kişilik örgütlenmesi ve psikopatolojisinin ortak
yaşamsal (psikotik), ayrılma-bireyleşme
(sınırdurum) ve öidipal (nevrotik) düzeylerini
içeren bir gelişimsel bakış açısına sahiptir.”
• “Dürtü, ego psikolojisi, nesne ilişkileri ve kendilik
yaklaşımlarının yanı sıra geniş bir psikanalitik
yelpaze içinde karakter üzerine
kavramsallaştırmalarımızı etkilemiş başka bir çok
teori vardır…”
N.McWilliams
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 49
(2011)
KARAKTERİN OLGUNLAŞMA ve
TİPOLOJİ BOYUTLARININ ETKİLEŞİMİ
• “Şekil, birçok analitik terapistin, tanı koyarken
hastalarının kişilik yapılarını genelde nasıl
düşündüklerini görsel olarak belirtir. Şekilde yer
alan gelişimsel eksen, yukarıdaki kısımlarda
tartışılmış olan üç ana örgütlenme kategorisine
bölünmüş olsa da, aslında, bir süreklilik hattı
oluşturur; gelişimsel eksende yer alan kategoriler
arasında derece farkları vardır ve bu farklar
giderek artarak kategorik farklılık olarak
kavramsallaştırmayı gerektirecek düzeye varır.”
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 50
(2011)
TİPOLOJİK BOYUT/EKSEN
• “Tipolojik eksendeki kişilik yapılanmaları belli bir
savunmanın veya savunma grubunun alışılmış
kullanımını temsil eder.”
• “Yatay eksende bulunan her bir tipoloji kategorisi
içinde, psikotik düzeyden nevrotik-sağlıklı düzeye
kadar yayılan bir karakter patolojisi yelpazesi
bulunduğunu gösteren kanıtlar vardır.”
• “Farklı tipolojik kategorilerde yer alan bireyler
olgunlaşma kategorileri süreklilik hattında farklı
noktalarda yer alabilirler.”
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 51
(2011)
KİŞİLİKTE DEĞİŞİMİN SINIRLARI
• “Analitik tecrübelerimiz, kişiliğin terapi
uygulamalarıyla çokça değiştirilebileceğini ancak
dönüştürülemeyeceğini telkin etmektedir. Dürtü
teorisinin bu görüşü özetleyen veciz sözü şudur:
“ruhsal ekonomiyi değiştirebilirsiniz, ruhsal
dinamikleri değil”. Başka bir deyişle, bir terapist,
depresif bir danışanına, depresif halinin tahripkar
ve dirençli niteliğini azaltmasında yardımcı
olabilir, ancak onun histerik ya da şizoid karakter
haline gelmesini sağlayamaz.”
N.McWilliams
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 52
(2011)
GELİŞİMSEL BOYUT
• “Bu gün, dinamik yönelimli terapistler, bir
terapi ilişkisinde mümkün en erken aşamada,
kişinin karakter yapısının temelinde nevrotik
mi, sınırdurum mu yoksa psikotik mi? olduğu
konusunda genel bir değerlendirme yapma
eğilimindedirler.”
N.McWilliams

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 53
(2011)
PSİKOZ-SINIRDURUM-NEVROZ
• “Psikotik durumdaki kişiler, neyin kendi içlerinde neyin
kendi dışlarında bulunduğunu birbirinden ayırt
edemedikleri bir iç içe geçmişlik durumuna, ayrılma-
öncesi düzeye saplanmış gibi görünüyorlardı;
sınırdurum halindeki kişiler, kimliklerini yok
edebileceğinden korktukları tümden iç içe geçme ile
travmatik terk yaşantısıyla eş gördükleri tümden
yalıtma arasında dyadik mücadelelere saplanmış kişiler
olarak açıklanıyorlardı; nevrotik sıkıntıları olan kişiler
ise, ayrılma ve bireyleşme sürecini başarıyla
tamamlamış ancak örneğin, prototipi ödipal çatışmada
görülen, arzu ettikleri şeylerle korktukları şeyler
arasında çatışmalara girmiş kişiler olarak
anlaşılıyorlardı.” N.McWilliams
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 54
(2011)
GELİŞİMSEL BOYUTUN BELİRLEYİCİLİĞİ
• “Bu açıklama şekilleri klinik uygulamada
karşılaşılan sayısız şaşırtıcı ve moral bozucu
durumun anlaşılabilmesini sağlıyordu;
böylece, neden fobileri olan bir kadının akıl
sağlığına pamuk ipliğiyle bağlıymış gibi
göründüğü, bir diğerinin neden fobik
istikrarsızlığı içinde tuhaf şekilde istikrarlı
kaldığı ve bir üçüncüsünün neden fobisi
olmasına karşın bir ruhsal sağlık timsali olduğu
açıklanabiliyordu.” N.McWilliams
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 55
(2011)
NEVROTİK-PARANOİD (?)
• “Örneğin, karakteri nevrotik düzeyde
örgütlenmiş paranoid bir kişi, yaşadığı kuşkuların
başkalarının yıkıcı niyetlerini ısrarla öne çıkaran
birtakım içsel yatkınlıklardan kaynaklanması
olasılığını en azından göz önünde bulundurmaya
gönüllü olacaktır. Bunun aksine karakteri
sınırdurum veya psikotik düzeyde örgütlenmiş
paranoid hastalar, yaşadıkları sıkıntıların
kökeninin dışsal olduğu inançlarını onaylaması
için terapistlerine yoğun baskı yapacaklardır.”
• Nevrotik-Şizoid ?
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 56
(2011)
PARANOİD KİŞİLİKLİ NEVROTİKLER (?)
• “…Bir kişinin yüksek derecede bir ego gelişimi ve kimlik
bütünleşmesi sağlamış olması, ancak hala birçok
kaygısıyla ilkel bir savunma kullanıyor olarak başa
çıkmaya çalışıyor olması mümkündür.”
• “…kişilikleri açıkça paranoid olan ancak öte yandan iyi
derecede bir ego gücüne, bireyleşmiş kişiler olarak
varoluşları hakkında net bir görüşe, girift ve birleşik bir
kimliğe ve uzun süreli ilişkilere sahip kişileri çoğumuz
tanımışızdır. Bu kişiler, çoğu kez, paranoid eğilimlerinin
onlara avantaj sağladığı özel dedektiflik işlerinde,
yasaların uygulanmasıyla ilgili veya gizli operasyonlar
içeren işlerde kendilerini ait hissedecekleri bir yer
bulurlar.”
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 57
(2011)
?
• “Konuyu özetleyen şu vaka örnekleri
verilebilir: Ev temizleme kompülsiyonları olan
nevrotik bir kadın çarşafları ne sıklıkta
yıkadığını söylemekten utanacaktır. Halbuki,
bir sınırdurum veya psikotik düzeydeki hasta
yatak takımını daha az bir sıklıkta yıkayan
kişilerin pis olduklarını düşünecektir.”
N.McWilliams, 2009

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 58
(2011)
“TİPOLOJİK BELİRLEME DAHA AZ ÖNEMLİ” (!)

• “Klinik açıdan çoğu kez, bir danışanın genel


gelişimsel düzeyi hakkında bir kavrayışa
ulaşmak, o danışana en uygun olan tipolojik
belirlemeyi tespit etmekten daha önemlidir.”
N.McWilliams ,2009

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 59
(2011)
KARAKTER TİPLERİ
• “Kitabın bu kısmındaki bölümlerde, psikopatik,
narsisistik, şizoid, paranoid, depresif, manik, mazoşistik,
obsesif, kompülsif, histerik ve disosiyatif kişiliklerin
derinlikli betimlemeleri verilmektedir.”
• “Daha kapsamlı bir kitapta başka bir çok iyi incelenmiş
karakter prototipleri hakkında yazılmış bölümler de
bulunacaktır; bunlar, pasif agresif, sadistik, patlayıcı
(explosive), itkisel, çocuksu, hipokondriyak,
psikosomatik ve fobik karakter örgütlenmelerini
içerebilir.”
N.McWilliams
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 60
(2011)
ÖRGÜTLEYİCİ BİR İLKE OLMAKTAN
ÇOK BİR ÖĞE OLARAK TİPLER
• “…kitabın dışında bıraktığım karakter tiplerinin
çoğunluğunun, daha çok, senfonik temalar
olarak değil melodik çeşitlemeler olarak
işlediği yönünde bir izlemimin bulunmasıdır.”
• “…hiçbir kitap tüm önemli kişilik örgütlenmesi
türlerini içeremez”
N.McWilliams

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 61
(2011)
SEMPTOM NEVROZU – KARAKTER NEVROZU
AYRIMI
• Psikanalitik uygulamada nevroz ve psikoz ayrımının yanı sıra,
nevrotik kategorisi içinde, yalnızca psikopatoloji tipinin ayrımının
yapılması değil uyumsuzluk derecesinin de ayırt edilmesi zamanla
önem kazandı.
• Terapistler mesleki tecrübeleri sonucu, spesifik semptomlarla ortaya
çıkmış ayrık bir nevroz yaşayan birey ile karakteri nevrotik
örüntülerle yapılanmış bireyi birbirinden ayırt etmenin yararını
öğrendiler.”
• Bu ayrım DSM’de devam etmektedir. DSM’de “bozukluk” adı altında
geçen durumlar eskiden analistlerin genelde nevroz adını verdikleri
patolojilere benzer.
• DSM’de “kişilik bozukluğu” adı verilen durumlar eski analitik
literatürde nevrotik karakter veya karakter nevrozu olarak bilinen
patolojilere yakındır.
N.McWilliams
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 62
(2011)
KARAKTER, KARAKTER NEVROZU,
KARAKTER BOZUKLUĞU
• Semptomlar gibi karakter özellikleri de bastırıcı güçlerle
açığa çıkmaya zorlayan güçler; ve süperego, ego ideali,
id’den gelen baskılar arasında uzlaşmalardır.
• Karakter terimi, karakter özelliklerinin hepsinin bir arada
olmasına ve biçimine, kişinin içindeki güçleri kendine özgü
ve sürekli olarak dengede tutma ve bunları çevreyle uyumlu
kılma tarzına verilen addır.
• Karakter özellikleri, bilinçli olarak tanındıklarında ego’nun
bütünsel parçaları olarak görülürler ve kişiye rahatlık
verirler (yani egosintonik’tirler).
• Karakter özellikleri işlediği zaman kişinin karakterinin kimi
yönleri başkalarına yaşamı güçleştirse bile, kendisine görece
az acı verirler.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 63
(2011)
KARAKTER BOZUKLUĞU
• Karakter, toplumdışı davranışlar yönüne kaydıdığında,
karakter bozukluğu olarak adlandırılır. Bu durum
yapanlar için bütünüyle rahatlatıcı olan, fakat
arkadaşlarının kaygılarına ve mutluluklarına (ona
tepkilerinden dolayı sonuçta kendisine de) ters düşe,
egosintonik karakter özellikleriyle karakterizedir.
• İntrapsişik çatışma pek yoktur, toplumdışı düşlemlerini
bağlayıp ketleme, engelleme ve zihinsel acıyla
başaçıkma yeteneği ya da isteği azdır. Davranışlarının
kendisi değil, toplumsal sonuçları acı verici olarak
yaşanır.
E.R. Wallace, Dinamik Psikiyatri, 1994

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 64
(2011)
KARAKTER NEVROZU
• Karakter nevrozu, sempton nevrozunun (histeri, OKB,
fobi) tersine, ayrı ayrı egodistonik davranışlarla değil,
dış dünyaya uyum sağlama ve içsel dengeyi sürdürme
araçları olarak artık başarıyla işlev görmeyen davranış
kalıplarıyla karakterizedir.
• Kişinin bütün davranış dağarcığının onun semptomu
olduğu söylenebilir. Bu yüzden, semptomlar gibi
uzlaşma oluşumları olan bu davranış kalıpları kısmen
egodistonikleşmeye başlar.
• Kişi acı çekmeye ve çok sık olarak davranışlarının diğer
insanlara nasıl acı çektirdiğini fark etmeye başlar.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 65
(2011)
SEMPTOM NEVROZU
• Semptom nevrozları (histeri, fobiler, OKB) kimliğin
bütünsel ve kabul edilebilir bir parçası olarak
görülmeyen, bütünüyle rahatsız edici (egodistonik) olan
belirgin olgularla (el yıkama, özel ritüeller, korkular,
kaçınmalar vb.) karakterizedir.
• Semptomlar, egoyu zorlayan duygu yüklü bir düşlemle
ona karşı koyan güçler arasındaki uzlaşma
oluşumlarıdır. Uyum sağlamaya ego’nun kendi içinde ve
çevresiyle yeniden denge kurmasına dönük nafile
çabalardır.
E.R. Wallace, Dinamik Psikiyatri, 1994

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 66
(2011)
GELİŞİMSEL DÜZEY / KİŞİLİK ÖRGÜTLENMESİ

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 67
(2011)
PSİKOTİK DÜZEY KİŞİLİK YAPISI
• “Belirgin psikotik hastaların dışında, aşırı stres
altına girmedikleri sürece temel içsel kafa
karışıklıkları bariz şekilde yüzeye çıkmayan ama
karakterleri psikotik düzey örgütlenme gösteren
bir çok hasta vardır.”
• “Savunmalar, dil-öncesi ve rasyonel düşünce-
öncesi niteliktedirler ve psikotik kişiyi aşırı
düzeydeki bir dehşet duygusuna karşı korurlar. Bu
dehşet duygusu o kadar başa çıkılmaz düzeydedir
ki çoğu zaman savunmaların yarattığı korkutucu
çarpıtmalar bile daha az kötüdür.”
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 68
(2011)
YÜZEYE YAKIN KORKU ŞAŞKINLIK ve
KİMLİK
• “Psikotik hastalar, kim oldukları konusunda
derin bir kafa karışıklığı yaşarlar ve genellikle
kendilik tanımının temel meseleleri olan
beden kavramı, yaş, cinsiyet ve cinsel yönelim
gibi meselelerle boğuşurlar.”
• “Psikoza girebilecek veya girmiş durumdaki
kişilerde her zaman ruhsal dünyalarında
yüzeye çok yakın halde aşırı düzeyde korku ve
içsel şaşkınlık duyguları bulunur.”

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 69
(2011)
PSİKOZ ve AŞIRI RAHATSIZ EDİCİ
“GERÇEK”LİKLERLE TEMAS
• “Psikoza girme potansiyeli taşıyan kişilerde birincil
çatışmanın niteliği tam olarak varoluşsaldır: yaşam veya
ölüm, varoluş veya yok oluş, güvenlik veya dehşet…
‘ontolojik güvensizlik’ ”
• “Çoğumuzun görmezden gelmeyi tercih edeceğimiz aşırı
huzursuz edici gerçekliklerle, psikotik kişinin sürekli bir
temas halinde olması genellikle terapist için çok
zorlayıcıdır.”
• “İlginçtir ki yapısal açıdan psikotik yelpaze içinde bulunan
hastalarla terapistin karşı- aktarımı genellikle oldukça
olumludur.”
• “Bağlanma yaşantıları insanı ne kadar etkilerse ihtiyaçları o
kadar korkutur.” N.McWilliams ,2009

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 70
(2011)
SINIRDURUM KİŞİLİK YAPISI
• “Sınırdurum terimi bugün yaygın olarak, anlam ve
sonuçları itibariyle nevrozdan daha ciddi ancak kalıcı
psikotik çözülmelere karşı dayanıklı belli bir tip kişilik
yapısına işaret eden bir terim olarak anlaşılmaktadır.”
• “DSM-III’te ve sonraki baskılarında Kişilik Bozuklukları
kısmında listelendiğinden bu etiketin bir patoloji tipini
değil bir patoloji düzeyini belirttiğini okuyucunun bilme
olanağı yoktur. Birey sınırdurum histerik, sınırdurum
obsesif kompülsif, sınırdurum narsisistik kişilik vb.
olabilir; bireyin kişliği nevrotik, sınırdurum veya psikotik
düzeylerin birinde narsisistik şekilde örgütlenmiş
olabilir.” N.McWilliams

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 71
(2011)
DSM “ELMALAR”LA “MEYVELER”İ
KARIŞTIRDI
• “Sınırdurum teriminin histrionik, obsesif-
kompülsif ve narsisistik kişilik etiketleriyle aynı
küme içinde sanki bunlar gibi ayrı bir tip olarak
listelenmesi, elmalarla armutları birbirine
karıştırmaktadır veya daha iyi söyleyecek
olursak, spesifik bir şeyi belirten ‘elmalar’ gibi
bir etiketle genel bir şeyi belirten ‘meyveler’
gibi bir etiketi birbirine karıştırmaktadır.”

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 72
(2011)
SINIRDA İŞLEV GÖREN KARAKTER
PATOLOJİLERİ
• Sınır kişilik örgütlenmesi, sınırda işlev gören çeşitli karakter
patolojisi türlerini içeren genel bir tanıdır.
• Çocuksu kişilik
• Narsisistik kişilik
• Antisosyal kişilik
• Mış gibi (as if) kişilik
• Paronoid kişilik, Şizoid kişilik, Hipomanik kişilik
• Sınır düzeyde işlev gören Histerik kişilik
• Sınır düzeyde işlev gören Depresif mazoşist
• Sınır düzeyde işlev gören sapkın (pervert)
• Sınır düzeyde işlev gören obsesif-kompulsif
• …
O.Kernberg, Sınır Durumlar ve Patolojik Narsisizm

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 73
(2011)
“ALT DÜZEY” “ÜST DÜZEY” KARAKTER
PATOLOJİLERİ
• “Karakter patolojisi, bir süreklilik üzerinde, bastırıcı
mekanizmaların ya da bölme mekanizmalarının hakimiyet
derecesine (“üst düzey” den “alt düzey”e) göre
sınıflandırılabilir.
• “Klinik açıdan bakıldığında, tipik histerik kişiliklerin çoğu
sınır yapılar değildir; bu obsesif-kompülsif kişiliklerin çoğu
ve ‘depresif kişilik’ ya da daha iyi bütünleşmiş mazoşistik
kişilikler için de geçerlidir.Buna karşılık, bir çok çocuksu
kişilik ve çoğu tipik narsisist kişiliklerde altta sınır
örgütlenme yatar; ‘mış gibi’ kişilikler de bu son gruba
dahildir. İncelemiş olduğum kesin olarak antisosyal olan
kişilik yapılarının tümünde tipik bir sınır kişilik örgütlenmesi
söz konusuydu.”
O.Kernberg, Sınır Durumlar ve Patolojik Narsisizm
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 74
(2011)
“SINIR KİŞİLİK ÖRGÜTLENMESİ”
TANISI ÇOK KAPSAYICI ve YETERSİZ
• “Bir hastaya ‘sınır kişilik örgütlenmesi’ tanısı koymak
tabii ki yeterli değildir. Betimleyici tanıya, hakim olan
nevrotik semptomatolojiyle birlikte karakter
patolojisinin hakim olan kümelenmesi de dahil
edilmelidir.
• Hastanın sahip olduğu karakter patolojisinin türünü
mümkün olduğu kadar kesin bir biçimde teşhis etmek
önemlidir. Örneğin, bir hastanın iyi bir betimleyici tanısı
şöyle olabilir:
1-Bazı kaygı semptomlarının eşlik ettiği depresif tepki
2-Sınır kişilik örgütlenmesinde, paranoid eğilimlerin eşlik
ettiği çocuksu kişilik
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 75
(2011)
KİŞİLİK YAPISI DÜZEYİ x KİŞİLİK YAPISI TİPİ

• “Bu terimin bir kişilik yapısı düzeyini mi yoksa


bir kişilik yapısı tipini mi belirtmesi gerektiği
konusunda analitik teorisyenler arasında da
bazı görüş ayrılıkları vardır. Kernberg ve başka
bazı analistler bu terimi bir kişilik yapısı düzeyi
olarak, Gunderson ise bir kişilik yapısı tipi
olarak görürler. Bu kitapta Kernber’in görüşü
kabul edilmiştir; bunun nedeni de Kernberg’in
modelinin klinik uygulamaya daha fazla etki
etmiş olmasıdır.” N.McWilliams
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 76
(2011)
YORUMA VERİLEN TEPKİ FARKLIDIR
• “…sınırdurum hastasının yaşantısına hakim olan ilkel
savunmanın işleyişini terapist yorumladığında hastanın
en azından geçici bir kavrayış gösterecek olmasıdır.
Terapist benzer bir durumu psikotik örgütlenme
gösteren bir hastaya yaptığında ise hastanın içsel
huzursuzluğu daha da artacaktır.”
• “Sınırdurum kişilerin acısını çektikleri tutarsızlık ve
süreksizlik duygusu, şizofrenisi olan kişilerdeki
varoluşsal dehşet düzeyine varan bir duyguyu içermez.”
O.Kernberg, Sınır Durumlar ve Patolojik Narsisizm

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 77
(2011)
“HASTALIK İÇGÖRÜSÜ” YERİNE
“GERÇEKLİK SINAMASI YETERLİLİĞİ”
• “Sınırdurum ve psikoz, iki grubun tamamen farklı
olduğu yaşantı boyutu gerçeklik sınaması (reality
testing) boyutudur. Sınırdurum danışanlar, semptomları
ne kadar tuhaf ve aşırı görünürse görünsün,… gerçekliği
temelde algılayabildiklerini gösterirler.”
• “Kernberg, ‘hastalık içgörüsü’ kriterinin bırakılmasını ve
bunun yerine ‘gerçeklik sınamasının yeterliliği’
kriterinin konmasını önerdi. Bunun nedeni, sınırdurum
hastasının psikopatolojisini en kesin şekilde inkar ettiği
noktada bile neyin gerçek veya geleneksel olarak
üzerinde uzlaşılmış olduğuna ilişkin bir ayırt etme
düzeyini gösterebilmesidir; bu da onun psikotik kişiden
ayırt edilmesini sağlar.”
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 78
(2011)
EGO SINIRLARI BELİRLİ
• “Masterson, sınırdurum hastalarının ayrılma
bireyleşme sürecinin yeniden yaklaşma
(reapprochement) alt dönemine saplanmış kişiler
olarak görür (Mahler, 1972).
• Yeniden yaklaşma alt dönemine varmış bir çocuk
(2 yaş civarı) belli bir derecede özerklik
kazanmıştır ancak hala ebeveynin çocuğun
yakınında bulunduğu ve güçlü bir figür olduğu
güvencesinin verilmesi ihtiyacını hisseder.”
N.McWilliams
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 79
(2011)
PSİKOZ - SINIRDURUM
• “Psikozlarda meydana gelen temel etki, kendilik ve
nesne imgelerinin gerilemeli yeniden birleşmesidir;
sınır kişilik örgütlenmesinde hakim olan, kendilik ve
nesne imgeleri arasında bir yeniden birleşme değil,
bölme süreçlerinin yoğunlaşması ve saplanmasıdır.”
• “Burada gelişimdeki en önemli aksaklık, olumlu ve
olumsuz içe atımları ve özdeşleşmeleri senteze
ulaştırma yetersizliğinde yatmaktadır; saldırgan olarak
belirlenmiş kendilik ve nesne imgeleriyle libidinal
olarak belirlenmiş olanları bir araya getirme yetisi
yoktur.”
O.Kernberg, Sınır Durumlar ve Patolojik Narsisizm

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 80
(2011)
NEVROTİK VE SINIR KİŞİLİK DÜZEYLERİNİ
KARŞILAŞTIRMA
NEVROTİK DÜZEY SINIR DÜZEY
• Süperego iyi bütünleşmiş • Süperego bütünleşmesi
ancak sert ve acımasız minimal; suçluluk ve
tasalanma kapasitesinde
belirgin dalgalanma
• Yüksek düzey savunmalar • İlkel savunmalar
• Kimlik, belirgin olarak stabil. • Kimlik diffüzyonu
Bütünleşmiş nesnelere ve (dağınıklığı) ve “tamamen
üçgen oluşturan çatışmalara iyi” “tamamen kötü”
iki değerli yaklaşan içsel unsurlara bölünmüş, parçalı
nesne ilişkileri nesne ilişkileri.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 81
(2011)
NEVROTİK VE SINIR KİŞİLİK DÜZEYLERİNİ
KARŞILAŞTIRMA (Devam)

• İyi impuls kontrolü, sağlam • İmpulsivite, bozulmuş


yargılama, tutarlı gerçeği yargılama, gerçeği
değerlendirme, sürekliliği değerlendirmede
olan çalışma kapasitesi bozukluklar, istikrarlı
çalışmada zorluk.
• Çatışma temelli patoloji • Çatışmalara eşlik eden
belirgin defisitler.
• Sağlam reflektif işlev • Yetersiz reflektif işlev

Gabbard 2004

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 82
(2011)
NEVROTİK – SINIR – PSİKOTİK
KİŞİLİK ÖRGÜTLENMELERİ
• “Psikotik, sınır ve nevrotik hastaları birbirinden
ayırt etmek konusunda kısaca şunlar söylenebilir:
Psikotik hastalarda ciddi ben gelişimi eksikliği
vardır, çoğu zaman kendilik ve nesne imgeleri
ayrışmamıştır ve bunlara ben sınırlarının
gelişmemesi eşlik eder. Sınır hastaların ben’leri,
psikotiklere göre daha iyi bütünleşmiştir, kendilik
ve nesne imgeleri büyük ölçüde ayrışmıştır ve
yakın kişilerarası alanlar dışında sağlam ben
sınırları gelişmiştir; bu hastalarda tipik olarak
kimlik dağınıklığı sendromu gözlenir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 83
(2011)
NEVROZ
• “Nevrotik hastalarda güçlü bir ben görülür; kendilik ve
nesne imgeleri tamamen ayrışmıştır ve ben sınırları
belirgindir. Kimlik dağınıklığı gözlenmez. Nevrotik
hastalar kararlı bir ben kimliği geliştirmişlerdir. Nesne
ilişkileriyle belirlenen ben yapılarının bütünleşmesi,
kişisizleşmesi ve bireyselleşmesi buna eşlik eder. Bu
hastalarda genital dönem öncesi belirlenmiş öncüllerin
ve ebeveyn imgelerinin daha sonraki daha gerçekçi
içselleştirmelerinin bütünleştiği, bütünleşmiş bir üstben
gözlenir. Üstbenleri aşırı sert veya sadist olabilir, ancak
ben gelişimine yardımcı olabilecek kadar bütünleşmiştir
ve kısmen de olsa başarılı bir biçimde ve çatışmadan
bağımsız işlev görebilir.” O.Kernberg, 1975
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 84
(2011)
KENDİLİK ve NESNE TEMSİLLERİNİN
AYRIŞMA BÜTÜNLEŞME SÜRECİ

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 85
(2011)
KİŞİLİK BOZUKLUKLARI: KARŞILIKLI İLİŞKİLERİ
O.Kernberg

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
BPO = borderline personality organization; NPO = neuroticpersonality
Kültür-Psikanaliz organization; PPO =
ve Psikoterapiler Birimi 86
psychotic personality organization. (2011)
NE NEVROTİK NE DE PSİKOTİK: SINIR
• “Sınır terimi yalnızca, karakter örgütlenmeleri tipik olarak ne
nevrotik ne de psikotik olup tipik özellikleri şunlar olan hastalar için
kullanılmalıdır.”
• Yapısal Analiz
1-özgül olmayan ego zayıflığının tezahürleri
a)Kaygı tahammülü eksikliği
b)Dürtü denetimi eksikliği
c)Gelişmiş yüceltme kanalları eksikliği
2-Birincil süreç düşüncesine kayış
3-Sınır kişilik örgütlenmesi düzeyinde özgül savunma İşlemleri
4-İçselleştirilmiş nesne ilişkileri patolojisi
5-Gerçekliği değerlendirme yetisinin zayıflaması
O.Kernberg, Sınır Durumlar ve Patolojik Narsisizm

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 87
(2011)
2-Birincil süreç düşüncesine kayış
Birincil süreç düşüncesine gerilemenin, sınır kişilik
örgütlenmesinin birkaç yönünün ortaklaşa sonucu
olarak ortaya çıkabilir:
a)Patolojik türden ilkel dürtü türevleriyle bağlantılı
içselleştirilmiş erken patolojik nesne ilişkilerinin
canlanması b) erken savunma mekanizmalarının
(bölme, çözülme) canlanması c) ilkel nesne ve
kendilik imgelerinin kısmen yeniden birleşerek
ben sınırlarının kararlığını etkilemesi d)ben’in ilkel
bilişsel yapılarına doğru gerileme
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 88
(2011)
3-Sınır kişilik örgütlenmesi düzeyinde özgül savunmalar
Yansıtmalı özdeşim: Belli bir alanda kendilik ile nesne arasında
bir ayrışma yokluğuyla, yansıtma etkinken, bir dürtünün ve
bu dürtüden korkunun yaşanmasıyla ve dış nesneyi
denetleme ihtiyacıyla karakterizedir.
Nesnenin kendisine saldırmasını önlemek için nesneyi
denetlemesi gerekir.
Bölme: Karşıt nitelikteki içe atım ve özdeşimleri ayrı tutma
İlkel idealleştirme:
Omnipotens ve değersizleştirme:
• Ego zayıflığı,ego’nun sağlam bir savunma örgütlenmesi
olmadığı anlamına gelmeyip, oldukça katı bir ilkel savunma
kümelenmesinin çok aktif bir mevcudiyetine işaret eder.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 89
(2011)
4-İçselleştirilmiş nesne ilişkileri patolojisi:
• Sınır kişilik örgütlenmesinde, psikozlardan farklı
olarak kendilik imgelerinin nesne imgelerinden
ayrışması, kendilik ve nesne temsilleri arasında
nispeten iyi bir ayrışmayı sağlayacak, bunun
yanısıra çoğu alanda ego sınırlarının bütünlüğünü
de sağlayacak ölçüde gerçekleşmiştir.
• Bu patolojide kötü ve iyi içe atımlar ve
özdeşlemeler, senteze ulaştırılamamaktadır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 90
(2011)
• “Sınır kişilik örgütlenmesinde, bütünleşmiş bir
kendilik kavramı gelişemez ve dış nesnelerle ilişki
içindeyken eylemde, düşüncede ve hislerde bir
süreklilik gerçekleştirme çabasıyla dış nesnelere
kronik aşırı bağımlılık meydana gelir.”
• “İçselleştirilmiş nesne ilişkilerinin parçalanmış bir
yapıda olduklarını, hastanın kendilik ve nesne
temsilleri arasında hızla rol değiştirmesinden
anlayabiliriz.”
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 91
(2011)
NESNE İLİŞKİLERİNİN NİTELİĞİ
• 1-Dağılma ve yok olma korkusu ile simbiyotik
• 2a-Nesne korkusu ile alt düzey sınır
örgütlenme (Paranoid, Şizotipal, Şizoid)
• 2b-Nesnenin kontrolü ve istismarcılık-
sömürücülük ile alt düzey sınır örgütlenme
(Malign narsisizm, Antisosyal)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 92
(2011)
• 2c-Terk edilme ve yalnız kalma korkusu ile
yüksek düzey sınır (Bağımlı, Histrionik, sado-
mazoşistik, Narsisistik, Borderline)
3-Kastrasyon-depresyon korkusu ile ödipal düzey
örgütlenme (Histerik, Depresif-mazoşistik,
obsesif-kompulsif)
Kişilik Örgütlenmesi Tanısal Formu
Louis Diguer ve ark.(2006) Çev:Erenköy RSHEAH Kişilik Laboratuarı

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 93
(2011)
5-Gerçekliği değerlendirme yetisinin zayıflaması
Dar anlamında, iç ruhsal olayları dışsal olarak
algılananlardan ayırt edebilme yetisi olarak
tanımlanabilecek gerçekliği değerlendirme
yetisi, sınır kişilik örgütlenmesi olan hastalarda
mevcut olan bir ego işlevidir.
Gerçekliği değerlendirme yetisinin kalıcılığı, bazı
özel koşullar altında geçici yitimi istisna olmak
üzere, sınır hastaların karakteristiğidir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 94
(2011)
GERÇEKLİĞİ DEĞERLENDİRME
YETİSİNDE BOZULMA ALANLARI
• Kendilik ve nesnelerin ayrıştırılmasında eksiklik
• İntrapsişik olanı dış kaynaklı olan uyarı ve
algılardan ayırt etmede yetersizlik
• Sıradan sosyal normlar açısından bir kişinin
kendisindeki duygulanım, davranış ve duygu
içeriğini gerçekçi bir şekilde değerlendirebilme
kapasitesi
• Önemli düzeyde uygunsuz veya tuhaf
duygulanım, düşünce içeriği ya da davranışın
varlığı
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 95
(2011)
“BOŞLUK HİSSİ”
• “Kendilik ile iç nesneler dünyası (bütünleşmiş nesne
temsilleri) arasındaki normal ilişki tehdit edildiğinde ve
kendiliğin iç nesneleri tarafından içsel olarak terk
edilmesi denilebilecek bir durum ya da nesnelerin
yitirilmesi durumu meydana geldiğinde, acı verici ve
rahatsız edici nitelikte patolojik öznel deneyimler
gelişir. Bu deneyimler arasında ağırlıklı olarak bir boşluk
ve hayatın anlamsızlığı, kronik huzursuzluk ve sıkıntı ve
yalnızlığı yaşamayı ve üstesinden gelmeyi sağlayan
yetinin yitimi bulunur.”
O. Kernberg, 1975

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 96
(2011)
“BOŞLUK DOLDURMAK”
• “Tipik durumlarda boşluk hissi, hastaların iç
yaşantıları üzerinde daha az durmalarını
sağlayan, bir çok faaliyete ya da bir telaş içinde
sosyal etkileşimlere katılma, madde ya da alkol
kullanma, ya da seks, saldırganlık, yemek ya da
zorlantılı etkinliklerde bulunma yoluyla
kaçmaya çabaladıkları öznel yaşantılarının
temel tarzıdır.”
O.Kernberg, 1975
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 97
(2011)
DEPRESYON ve SINIRDURUMDA
BOŞLUK HİSSİ
• “Depresif hastaların boşluk hisleri, yalnızlık
hissine yakındır; ancak arada bir fark vardır:
Yalnızlık, hasret öğeleri ve sevgilerine ihtiyaç
duyulan ama şimdi ulaşılmaz gibi görünen
başkalarının varlığı hissini içerir. Psikanalitik
açımlama, değişmez bir biçimde bu hastaların
bilinçdışı bir suçluluk duygusu olduğunu ve
öznel yaşantılarının ‘boşalmasının’,
üstbenlerinin adeta kendiliğe saldırışını
yansıttığını ortaya çıkarmaktadır.”
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 98
(2011)
DEPRESİF SENDROM-SINIRDURUM
• “Bir duygu olarak depresyon, sınır kategorilerin
bazılarında görülmesine karşın, depresif
sendromda görülen duyguya karşılık
gelmemektedir. Sınır depresyon bir yalnızlık ve
tecrit olma duygusudur.”
• “Sınır sendromda ‘depresyon’, bir işe yaramama
duygusu ve yaygın yalnızlık ve tecrit olma hisleri
ile karakterize olur. Suçluluk duyguları ve kendini
aşağılamayla karakterize olan nevrotik ve psikotik
depresyondan farklı olarak, bir tecrit olma ve
öfkeli talepkarlık hissi.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 99
(2011)
Kişilik Örgütlenmesi Tanısal Formu
Louis Diguer ve ark.(2006) Çeviri: Erenköy RSHEAH Kişilik Laboratuarı

Genel Kişilik Boyutlar


Örgütlenmesi
Kimlik Savunma Gerçekliği Nesne İlişkileri
değerlendirme
Nevrotik K.Ö., Dağınık ya da İlkel ya da Bozuk ya da İyi 1,2a,2b,2c,3
Sınır K.Ö., Bütün Olgun
Psikotik K.Ö.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 100
(2011)
Kişilik Örgütlenmesi Tanısal Formu
Louis Diguer ve ark.(2006) Çev: Erenköy RSHEAH Kişilik Laboratuarı

Kişilik Boyutlar
Örgütlenmesi Kimlik Savunmalar Gerçekliği Nesne İlişkileri
Değerlendirme niteliği
Nevrotik Bütünleşmiş Çoğunlukla İyi Ödipal
olgun
Sınır Dağınık Çoğunlukla ilkel Çoğunlukla iyi Sınır:2a,2b
veya 2c
Psikotik Dağınık Çoğunlukla ilkel Bozuk Psikotik

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 101
(2011)
NESNE İLİŞKİLERİ KURAMI
ÇERÇEVESİNDE TANISAL
DEĞERLENDİRME

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 102
(2011)
KİMLİK
• Kimlik dağınıklığı – Kimlik bütünlüğü (Identity
diffusion-Identity integration)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 103
(2011)
SAVUNMALAR
İLKEL SAVUNMA MEKANİZMALARI:
• İnkar
• Bölme
• Tümgüçlülük (Omnipotans) ya da ilkel
idealizasyon
• Tümgüçlü kontrol
• İlkel değersizleştirme (kendini ya da nesneyi)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 104
(2011)
OLGUN SAVUNMA MEKANİZMALARI
• İdealizasyon
• İzolasyon
• Rasyonalizasyon ve/veya entellektüalizasyon
• Yadsıma ve /veya Baskılama (Denegration and/or
suppression)
• Önemli ölçüde uygunsuz ya da tuhaf duygulanım, düşünce
içeriği ya da davranışın varlığı

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 105
(2011)
GERÇEKLİĞİ DEĞERLENDİRME
• Kendilik ve nesnelerin ayrıştırılmasında eksiklik
• İntrapsişik olanı dış kaynaklı uyarı ve algılardan ayırt
edebilmede yetersizlik
• Sıradan sosyal normlar açısından kişinin kendisindeki
duygulanım, davranış ve duygu içeriğini gerçekçi bir şekilde
değerlendirebilme kapasitesi

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 106
(2011)
NESNE İLİŞKİLERİNİN NİTELİĞİ
1-Dağılma ve yok olma korkusuyla simbiyotik
Psikotik
-------------------------------------------------------------------------------
2a-Nesneden korkuyla alt düzey sınır örgütlenme
Paranoid, Şizoid, Şizotipal
2b-Nesnenin kontrolüyle alt düzey sınır örgütlenme
Malign narsisism, Antisosyal
2c-Terk edilme, yalnızlık korkusuyla üst düzey sınır Örgütlenme
Bağımlı, Histrionik, sado-mazoşistik, narsisistik, Sınır
--------------------------------------------------------------------------------
3-İğdiş korkusuyla-depresyonla ödipal
Histerik, depresif-mazoşistik, obsesif-kompulsif.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 107
(2011)
KİŞİLİK BOZUKLUKLARI: KARŞILIKLI İLİŞKİLERİ
O.Kernberg

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
BPO = borderline personality organization; NPO = neuroticpersonality
Kültür-Psikanaliz organization; PPO =
ve Psikoterapiler Birimi 108
psychotic personality organization. (2011)
SINIR NESNE İLİŞKİLERİ
• Sınır nesne ilişkilerinde, ikili, anaklitik ilişki ve ego
sınırları genel olarak temeldir.
• Sınır kişiler, sevgi, özsaygı, iç güvenlik vb.
gereksinimleri için dış nesneye güvenirler.,Tipik olarak
bu ilişkilerde yönlendirilme, kötüye kullanılma-
istismar edilme, terk edilme-yalnız bırakılma ve
reddedilme korkuları olur.
• Erotik/libidinal ve agresif dürtüler, entegre olmamış
haldedir ve bölme temel savunma mekanizmasıdır.
• Daha kesin değerlendirmede sınır nesne ilişkileri
kendi içinde üç alt tipe ayrılmaktadır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 109
(2011)
a)Nesne korkusu ile alt düzey sınır
örgütlenme
• Bu alt tipte nesne ilişkileri, dış nesnelerin üzerine aşırı
kötü iç nesnelerin geniş, uzun süreli projeksiyonlarını
içerir.
• Kişi kimliğini kaybetme riskinin de dahil olduğu derin
bir korku yaşar.
• Kişi iki katlanılmaz pozisyon arasında tereddüt yaşar;
hem arzu ettiği nesneye yakın olmak için yaklaşır-
sonra yok olma ve kimliğinin tamamen kaybolması
korkusunu yaşar; hemen kendisini nesneden koparır-
fakat sonra çaresizce yalıtılmış hisseder.
• Bu tür nesne ilişkileri tipik olarak paranoid, şizotipal
ve şizoid kişilik örgütlenmesi alt tiplerine uyar.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 110
(2011)
Nesnenin kontrolü ve istismarcılık/sömürücülük
ile alt düzey sınır örgütlenme
• Bu alt tipte nesne ilişkileri, süperegonun çok
arkaik, idealize, persekütif ve sadistik
öncülünü içermektedir.
• Nesne ilişkisi temel olarak nesne üzerinde
tümgüçlü kontrol kazanmayı amaçlayan
istismarcılık-sömürücülük üzerinedir.
• Bu tipte Machiavellicilik (sinsilik ve hilekarlık)
yönünde bazı şeyler vardır; her şey soğukkanlı
bir şekilde hesaplanır ve planlanır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 111
(2011)
• Malign narsisizmi, antisosyal nesne
ilişkilerinden ayıran, ilkinde sömürücü nesne
ilişkileriyle özel meşguliyet yoktur.
• Buradaki nesne ilişkileri tipik olarak malign
narsisizm ve psikopatik kişilik örgütlenmesi alt
tiplerine uyar.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 112
(2011)
Terk edilme ve yalnız kalma korkusu ile üst
düzey sınır örgütlenme
• Kişi terke edilmekten, ona bakım verecek
kimsenin onu yalnız bırakacağından ya da
reddedilmekten korktuğunu anlatır ya da buna
karşı koymaya yönelik savunmalar geliştirir.
• Bu nesne ilişkileri tipik olarak sınır, narsisistik,
sado-mazoşistik, hisrionik ve bağımlı kişilik
örgütlenmesi alt tiplerine uyar.
• “Yakın bir ilişkiniz bittiğinde sizinle ilgilenecek ve
bakacak acilen başka birini bulmak zorunda gibi
hisseder misiniz?” (14)
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 113
(2011)
• “Size bakım veren birinin sizden ayrılacağı ya
da sizi terk edeceği endişesi yaşar mısınız?”
• “Sizinle gerçekten ilgilenen birinin sizden
ayrılacağını düşündüğünüzde çılgınca öfkelenir
miydiniz?”

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 114
(2011)
NEVROTİK NESNE İLİŞKİLERİ
(Kastrasyon-depresyon korkusu ile ödipal düzey örgütlenme)
• Nevrotik nesne ilişkileri tümüyle genital ve nesne
odaklı türdendir. Nevrotik çatışma süperego ve dürtüler
arasındaki alanda yer alır ve egoyu da içine alır.
• NKÖ’nde ego bir bütündür ama ödipal dönemdeki
sorunlar nedeniyle ya da daha sonradan genital
ayrıntılar kazanacak preödipal fiksasyonlar nedeniyle
egonun işlevselliğinde çeşitli düzeylerde bozulmalar
olabilir; buna rağmen egoda asla bölünme olmaz.
• Nevrotik örgütlenme için özgül korku dağılma-
parçalanma korkusu değil ama kastrasyon korkusudur.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 115
(2011)
• Kastrasyon korkusu, suçluluk duygusu ve
sıklıkla, beklenen geleceğe doğru projekte
olan bir suçluluk duygusu ile birliktedir.
• Depresif-mazoşistik, obsesif-kompulsif, ve
histerik kişilik örgütlenmelerinde bu nesne
ilişkileri görülür.
Kişilik Örgütlenmesi Tanısal Formu
Louis Diguer ve ark.(2006)
Çeviri: Erenköy RSHEAH Kişilik Laboratuarı
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 116
(2011)
NEVROZ ve PSİKOZ DIŞINDA
“YAPI” YOKTUR
• Kernberg, kurama en önemli katkısının “sınır” kişilik
örgütlenmesi kavramsallaştırması olduğunu belirtir.
Günümüzde psikanaliz alanında bu iddiası genel onay
görmekle birlikte nevrotik, psikotik yapıların dışında bir
“sınır” yapının varlığı halen tartışmalı bir konudur.
• Örneğin Bergeret’ye göre iki büyük temel yapı vardır:
Nevroz ve Psikoz. Bu yapılar anksiyetenin doğası, nesne
ilişkilerinin kipi, temel savunma mekanizmaları ve
belirtilerin alışıldık ifade tarzı bakımından birbirinden net
bir biçimde ayrılırlar.
• Bergeret’ye göre sınır durum örgütlenmeler söz konusudur,
yapılar değil.
S.M.Tura, 1999

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 117
(2011)
SINIRDURUM ÖRGÜTLENMELER
VARDIR, YAPILAR DEĞİL
• “Bergeret’ye göre nevrotik ve psikotik temel
yapılar dışında ‘borderline’ adı verilen sınır
durumları koşullandıran bazı temel örgütlenmeler
vardır. Ancak bunlar nevroz ve psikoz temel
yapılarından farklı olarak yapı özelliği göstermez.
Bu durumları koşullandıran temel örgütlenmeler
yapısızdır.”
• “Sınır durumlara özgü bir temel yapıdan söz
edemeyişimizin en önemli nedeni de, buradaki
örgütlenmenin diğer temel yapılardaki sabitlik,
sağlamlık ve özgünlüğü taşımamasıdır.”
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 118
(2011)
SINIRDURUMDA DÜRTÜ TÜREVİ
DUYGULAR BASTIRILAMAZ
• Sınır durumların gelişiminde ön plana çıkan
dönem ikinci anal dönem ve oidipus girişidir
(bkz. Aşağıdaki şekil). Özellikle anneyle ikili
ilişkiden üçlü ilişkiye geçiş travmatik olmuştur
(şekilde ortadaki sınırdurum gelişim hattı).
• Çocuk, saldırgan cinsel dürtülere bağlı
duygularını bilinç alanının dışında tutmak için
bastırma mekanizmasını kullanamayacak
durumdadır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 119
(2011)
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 120
(2011)
PREGENİTAL ve ÖDİPAL TRAVMA
• “Bir başka deyişle, çocuk, erken dönemde örgütlenme
bozucu bir travmayla karşılaştığından, yoğun bir şekilde
yaşadığı dürtü türevi duyguları bastırmaya elverişli bir
örgütlenme geliştiremez. İşte Bergeret’ye göre sınır
durum patolojisinin esası, bastırmadaki bu yetersizliktir.
• Bergeret’nin sınır durum patolojilerinde söz konusu
olduğunu düşündüğü savunma mekanizmalarıyla
(nesnenin bölünmesi, yansıtmalı özdeşim ve cinsel
temsilcilerin inkarı) ilgili tespitleri, Kernberg’inkilere
yakındır.
S.M.Tura, 1999
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 121
(2011)
• Bergeret’nin pregenital ve ödipal dönemlere
yerleştirdiği travmatik tek bir olayı (açık cinsel
taciz), bu dönemde 1.Öteki ile gerçekleşen
travmatik ilişki, yani ayna evresinde yaşanan
yetersiz yabancılaşma/özdeşim (aynalanma)
olarak alırsak, dürtü türevi duyguları bastırmadaki
yetersizlik olgusu, Lacan’daki dürtüsel gerilimin
(jouissance) 1. ve 2. Ötekiler üzerinden
işlenememesi/sembolize edilememesi olarak
tanımlanabilir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 122
(2011)
• Bergeret’in yaklaşımı, sınır durumların, öznenin
“Babanın-Adı” ile ilişkisi, 1. Öteki (mOther)’ın eksiğini
sembolize edip edememesi gibi yapısal belirleyiciler
açısından “aktüelpatoloji gösteren nevrotik veya sapkın
(pervert) yapılar olarak kategorize edilebileceğini
belirten Lacancı analistlerle bazı yakınlıklar gösterir (bu
konu ileride ayrıntılı olarak tartışılacaktır).
• Bergeret, Sınır durum örgütlenmiş öznenin, bir yandan
psikotik parçalanma anksiyetesi ve bu anksiyete
karşısında geliştirilmiş savunmalar taşıdığını, diğer
yandan genital nevrotik arzular kaygılar ve haz
arayışlarını da barındırdığını belirtmiştir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 123
(2011)
LACANCI ve BAĞLANMA KURAMLARI
AÇISINDAN
ÖZNENİN POZİSYONLARI ve YAPILARI
(Positions and Structures of the Subject)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 124
(2011)
LACAN’IN DÖRT DÜZENİ
(BORROMEAN DÜĞÜMÜ)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 125
(2011)
ÖZNE (Subject) BEN (EGO)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 126
(2011)
Bd. Bastırma Bö. Bastırma Bilinç
(Kökensel) (İkincil)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 127
(2011)
LACAN’IN “L” ŞEMASI

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 128
(2011)
İLİŞKİSEL BİR YAPI OLARAK KİMLİK
• Çaresiz bebek Öteki’ne (Birinci Öteki) ağlayarak yönelir.
• Öteki’nin bebeği içsel geriliminden kurtaracak özgül
bazı edimlerde bulunması beklenir.
• Bu müdahaleler edim ve sözcüklerin bileşiminden
oluşur ve çocuğa Öteki’nin talebini anladığını ve
yanıtlamaya çalıştığını gösterir.
• Bu prototipik kurulum, bir orijinal acı ve gerilimi Öteki
ile çözülmez biçimde bağlantılandırır.
• Bir başka deyişle bedensel/somatik dürtü en başından
itibaren bir özneler arası (intersubjective) boyuta
sahiptir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 129
(2011)
ÖTEKİ - ÖZNE ve AYRILIK ANKSİYETESİ
• Çocuk, içsel yaşantısı için imge ve sözcükleri ötekinden alır.
• Birinci Öteki’nin tepkisi, çocuğun hem acısını hem de onun
ilk giderilişinin bir aynalanması olacaktır. Bu ilksel
etkileşimden sonra kökensel olarak tamamen somatik olan
gerilim bir psikolojik boyut kazanır.
• Öteki’nin yanıt vermediği durumda bedensel acı, ruhsal
acıya dönüşecektir. Bu, ilksel travmatik durumun yani
ayrılığın (separation) ortaya çıkışıdır.
• Öteki ve gerilim, ağlamayla birbirine bağlanır.
• Ötekinin yanıtsızlığında depresif tepki ve kimlik kaybı
yaşanır.
• Anksiyetenin çocuklarda ilk görünümü ayrılık anksiyetesidir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 130
(2011)
BİRİNCİ ÖTEKİ ve YANITININ
KAÇINILMAZ EKSİKLİĞİ
• Ötekinin yokluğu, iç gerilimin sürmesinin
nedeni olarak yaşantılanacaktır. Fakat bu
Öteki’nin var olduğu ve sözcük ve edimleriyle
yanıt verdiği durumda bile, yanıtı, iç gerilimin
ortadan kaldırılması için yeterli olmayacaktır.
Kısaca yanıt her durumda yetersizdir.
• Öteki, bebeğin ağlamasını/talebini yorumlar
ancak yorumla, gerilim arasında tam bir uyum
imkansızdır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 131
(2011)
“EKSİK OLMAYAN TEK ŞEY EKSİKLİKTİR”

• Öteki’nin verebileceği
her yanıtın
organizmadaki gerilim
karşısındaki yetersizliği,
kimlik oluşumunun
(identity formation)
merkezi unsurunu
mümkün kılar: Eksik
(lack).

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 132
(2011)
GERÇEK’E İMGESELDE
YABANCILAŞMA(Alienation)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 133
(2011)
“BEN ÖTEKİDİR” A.R
• Ruhsal gelişim süreci açısından ayrılık
(separation) çok vurgulansa da, eş zamanlı
olarak başlayan bir başka süreç; kimlik
şekillenişi (identity formation) veya Lacan’ın
deyişiyle “yabancılaşma” (Alienation) da
başlar. Çocuk, organizmasında yaşadığı
gerilimin eşlik ettiği, kendilik ve öteki
imgelerinden oluşan bir temsili
(representational) sistem oluşturmaya başlar.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 134
(2011)
ÇİÇEKLER’DEN, BİR VAZO ÇİÇEK
YANILGISINA J.Lacan

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 135
(2011)
ANA DİLİ (LALANGUE)
• Ana dili, annenin konuştuğu dil (speech), tenin
dilidir, bedene ilişkin olan herşeyin dilidir, kısaca
keyfin(jouissance) dilidir.
• Lacan ana dili’ne bir neolojizmle “lalangue” der.
Lalangue herhangi bir konuşulan dil değildir,
öznenin annesiyle ilişkisine özgü veya kendi
benzersiz öyküsüne özgü bir konuşulan dildir.
• Bilinçdışının etkilerinin ortaya çıktığı dil
lalangue’dir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 136
(2011)
“LALANGUE” ANNENİN EMZİRDİĞİ
DİLDİR
• “Lalangue emdiğimiz bir şeydir, konuşulan
dilin (langue) anneye özgü ve jouissance’a
bulaşan yanıdır. Lalangue sıkı sıkıya bedene
bağlı olarak kalır ve en üst derecede anlamla
yüklüdür. Lalangue bir anlam dilidir, anlamla
yüklüdür.
• Bilinçdışının içinde etkilerini ürettiği lalangue,
bedene bağlı bir konuşma dilidir (langue).

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 137
(2011)
SÜT ve SÖZ
• “Yabancılaştırıcı” imgeler yalnızca annenin
bedeninden, memesinden değil, dilinden de gelir.
Bu nedenle Lacan’ın, Büyük harfle Öteki (Other)
kavramı, somut ötekini (-m-Other) ve ötekinin
çocuğa ne söylediğinin toplamını ifade eder.
• Bunlar, Freud’un “specific action”, Bowlby’nin
“attachment”, Bion’un “containment”,
Winnicott’un “holding environment” Kohut’un
“mirroring” dedikleri süreçlerdir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 138
(2011)
BÜTÜN MESELE: “TO BE OR NOT TO BE
THE PHALLUS”

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 139
(2011)
FALLUS OLMAK (Being Phallus)
• Ötekindeki eksiği giderebilecek nesneyle
özdeşleşmiş çocuk : Phallus
• Anne (mOther)/Birinci Öteki ile ikili (dyadik)
ilişki içindeki çocuk, Ötekinin (Anne)
arzusunun tek ve biricik nesnesi olduğu
illüzyonunu yaşar.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 140
(2011)
“TO BE OR NOT TO BE” THE OBJECT OF
THE MOTHER’S DESIRE
• “Çocuk, annenin arzusunu doyurabilmek için,
onun arzusunun arzusu olmak ister. Bu
annenin arzu nesnesi “olmak veya olamamak”
demektir. Anneyi memnun etmek fallus olmak
için gerekli ve yeterlidir.”
J. Lacan Seminer 22 Haziran
• Fallus annenin arzu nesnesi olduğu sürece,
çocuğun fallusla ilişkisi temeldir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 141
(2011)
YUTULMAK veya TÜKÜRMEK
• Öteki ve özne arasındaki bu ikili (dualistic)
düzende konuşma da tamamen imgesel
perspektifte ikili (dual) özelliktedir.
• İkili düzende özne için yalnızca iki seçenek vardır:
ötekinin içine tamamen dalmak veya kökten ret.
Bu tutum, bireysel kimliğin fark edilmeye
başlandığı andan itibaren belirgin hale gelir.
• Böyle bir kimlik baştan itibaren yoktur ancak
Ötekiyle (mOther) daha doğrusu Ötekilerle ilişki
içinde kurulur.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 142
(2011)
BİRİNCİ ve İKİNCİ ÖTEKİ

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 143
(2011)
“İNSANLAŞTIRICI KASTRASYON”
J.Lacan
• “O (anne) ne istiyor?”
• “İstediğinin ben olmasını isterim. Ama açık ki
istediği yalnızca ben değilim.”
• “Zihninde bir başkası var. “ (rakip fallus)
• “Aklındaki X, sembolize edilen
• Annenin geliş gidişlerinin sembolü*
• Annenin eksiğini tamamlayan: fallus
J.Lacan, Seminer, 1958
*Çocukta, annesinin yokluğu, babasının varlığını
çağrıştırır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 144
(2011)
BİRİNCİ ÖTEKİ EKSİĞİNİ İKİNCİ
ÖTEKİ’DE YANİ 3. ‘DE GİDERİR(!)
• Birinci Öteki, çocuğun ona veremediği bir şey için
ikinci Öteki’ne döner, böylece çocukla birinci
Öteki arasında bir üçüncü, aracı unsur devreye
girer.
• Sayıltı, çocuğun içsel gerilimini (dürtü) giderecek
yanıtın bu ikinci Öteki’de olduğudur.
• Oidipal üçüncü unsur, fallik gösteren (phallic
signifier) olarak kurulur veya birinci Öteki’nin tam
olmadığının (çünkü en mükemmeli bile ancak
“good enough” tır) bilinçdışı kavranışı olarak
kurulur.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 145
(2011)
GERÇEK BABA/SEMBOLİK BABA
• Annenin arzu nesnesi : İkinci Öteki
• “Sembolik baba”, annenin babanın yasasını, sözünü
tanımasıyla mümkündür.
• Artık çocuk değil “sembolik baba” annenin arzu
nesnesidir.
• Sembolik baba, fallus sahibi babadır.
• ÇOCUK, BABANIN BU SEMBOLİK İŞLEVİ KARŞISINDA
KENDİ KONUMUNU ALMALIDIR.
• Birinci Öteki’nde olmayıp ikinci Ötekin’de olan “şey”
cinsel kimlikle ilişkili “şey”dir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 146
(2011)
ÇİFTE ÖTEKİ veya
ÖTEKİ’NİN ÇİFTLEŞMESİ
• İkili ilişkinin sonlanıp ikinci Öteki veya üçüncünün
devreye girmesiyle; çocuk- birinci Öteki ve ikinci
Öteki arasında farklılık boyutu ortaya çıkar.
Farklılık, seçim yapmayı mümkün kılar:
“Birinci Ötekinin arzusuyla veya ikinci Öteki’nin
arzusuyla ilişkili olarak ben kimim?”
“Bu ikisi arasında hangi pozisyonu almalıyım?”
• Oidipal ilke her bir cinsiyetin öteki cinsiyetten
olmayı kaybetmesidir, yani tam olmanın kaybıdır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 147
(2011)
KÖKENSEL BASTIRMA
• Kökensel bastırma, “metaforizasyon” yani
YASANIN KÖKENSEL SEMBOLİZASYONU için
temel yapılandırma sürecidir.
• Kökensel bastırmanın başarılabilmesi için
Fallik gösterenin (Ötekinin-annenin arzusu)
yerine paternal gösterenin (babanın adı)
geçirilmesi gerekir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 148
(2011)
KÖKENSEL BASTIRMA-
“OLMAK”TAN “SAHİP OLMAYA”
• Kökensel bastırma, ÇOCUĞUN KENDİSİNİ, ÖTEKİNİN
ARZUSUNA SAPLANMIŞ OLARAK
KONUMLANDIRMAKTAN, ÖZNE OLARAK
KONUMLANDIRMAYA GEÇMESİNİ SAĞLAR.
• Yutularak (incorporation) 1. Öteki’nde yabancılaşma
(alienation)dan, arzulayan özne olmaya veya
edilgin/pasif konumdan etkin/aktif konuma geçiş.
• Bu diyalektik geçiş, çocuğun kendisini, hem
“anlık”,”doğrudan” veya ikili-imgesel yaşantıdan hem
de bu yaşantıyı temsil eden sembolik yerine
geçenden ayırmasını gerektirir.”
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 149
(2011)
BİRİNCİ ÖTEKİ’NİN AYNASINDAN
İKİNCİ ÖTEKİ’NİN DİLİNE
• Simgesel boyuta giriş, çocuğu,anneyle olan
imgesel bütünlüğünden (yabancılaşmasından)
ayırır ve ona arzulayan özne konumunu verir.
• Ayrılıkla gelen bu yeni konum ancak yeni bir
yabancılaşma pahasına kazanılabilir. “Konuşan
varlık” olarak arzulayan öznenin arzusu, Öteki
olarak dil (language) tarafından ele geçirilir ve
orijinal doğasını yitirir. Bu noktadan sonra arzu
ancak yerine geçen gösterenlerle temsil edilebilir.
• Bu yerdeğiştirme, arzunun nesnesini, bir
metonimik nesneye aktarır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 150
(2011)
“BİLİNÇDIŞI ÖTEKİ’NİN SÖYLEMİDİR”
• Kimlik oluşumunun en başından itibaren savunma
mekanizmaları vardır ve özne ile Öteki arasında
gelişen ilişkinin içinde çalışmaya başlar.
• Bu yolla ilkel ego kendisini uyarıma (arousal),
gerilime karşı, içe alma (incorporation) / özdeşim
(identification) ve dışa atma (expulsion) /
bastırma (repression) mekanizmalarıyla korur.
• Burada içe alına veya dışa atılanlar, orijinal olarak
içerden gelen (dürtü) ancak Öteki’ne atfedilen
yanıtlardır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 151
(2011)
TÜM İKİNCİL SAVUNMALAR “BOŞ YERİ”
DOLDURMA SÜRECİNDE ORTAYA ÇIKAR
• Görüşmede hastanın konuşmasında
karşılaştığımız, bastırma, yalıtma, yansıtmalı
özdeşim, idealizasyon, tanımama (disavowal),
inkar gibi savunmaların doğasını belirleyen
kökensel (birincil) bastırmadır. Örneğin
nevrozdaki ikincil bastırma daima birincil
bastırmanın üzerine inşa edilir.
• Birincil bastırma, nonverbal olandan verbal
olana geçişte yer alır ve bu kökensel savunma
öznenin dile nasıl gireceğini ve bu yolla öznenin
özgül yapısını (structure of the subject) belirler.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 152
(2011)
“PSİKOPATOLOJİ” PSİŞİK TEMSİLLERİN
VARLIĞINDA MÜMKÜNDÜR
• Özne, birinci Öteki’nin “yeterince iyi” olmayan yanıtları
nedeniyle somatik dürtüsel gerilimin (travmatik
Gerçek’ten kaynaklanan) primer işlenme sürecini
gerçekleştiremezse ve eğer ortaya bir patoloji çıkacaksa
bunu “psikopatoloji” olarak tanımak zor olacaktır.
Dürtüsel somatik gerilim/travmatik materyal birincil
süreçte işlenmeden takılıp kalmıştır.
• “İşlenmek”: Dürtünün/ bedensel uyarımın ,Ötekinin
aynasından yansıyan imgelerde temsilcilerini
bulmasıdır. Psişik temsillerin olduğu bu alanda
patolojiyi, psikopatoloji olarak tanımak mümkündür.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 153
(2011)
“KÖKENSEL (Original) TRAVMA”
Lacan’a göre, öznenin oluşum sürecinde 2 tür
ilksel/ kökensel travma, yapısal niteliktedir.
• 1-Bebeğin, annenin yerine geçen kısmi
nesneleri (meme, dışkı, ses, bakış, fallus
(imgesel),söz, çiş akışı…) kaybetmesi. Lacan,
bu nesnelere arzunun nedeni olan “Ur-
objects” (Asli/kökensel nesneler) der.
• 2-Anneyle “Bir” olma özdeşiminin Ödipal
kaybı.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 154
(2011)
TRAVMATİK KAYITLARIN
“PRIMORDIAL ÇAĞRIŞIMLARI”
• Kökensel nesnelerden ayrılık ve kayıpların,
Gerçek’e kayıtlı travmatik izleri, “primordial
çağrışımlar” (primordial associations) olarak
bilinçdışı ve bilinçte yankılanır. J.Lacan,

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 155
(2011)
TRAVMA, SİMGESELİN SINIRIDIR
• Gerçek’te bastırılmış bilgi; semptomlar,
tutkular, ıstırap veya duygulanım yoluyla
bilinçli dile (language) döner.
• Gerçek’in dildeki travmatik etkileri, imgenin
(imgesel ego özdeşimlerinin) bittiği, ve
anksiyetenin yükseldiği noktalarda veya
görünümün veya tutarlılığın duygulanım
tarafından kesildiği noktalarda çalışılabilir.”
E.Ragland
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 156
(2011)
GERÇEK’TE BASTIRILAN GERİ DÖNER
• “Lacan, Gerçek’te bastırılan neyse, -travma
düzeni (the order of trauma),
söylenemeyen(unsayable), konuşulamayan
(unspeakable), imkansız- dilin simgesel
düzeninde geri döneceğine işaret eder. Bir
başka deyişle bir travma yok olmaz, basitçe
unutulmaz, yalnızca bellekte bir sınır noktası
olarak kalmayacaktır, anksiyetenin eşlik ettiği
semptomatik sır olarak tekrar görüneceği
şüphesizdir.”
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 157
(2011)
“İŞLENEMEYEN” MALZEME
BİLİNÇDIŞI’NIN ÖZÜNÜ OLUŞTURUR
• “İşlenemeyen”, geçişi başaramayan malzeme,
erken, dil-dışı dışavurum düzeyinde sabitlenir.
Freud, bu malzemenin, bilinçli verbal malzeme
üzerinde bir çekim oluşturmaya devam ettiğini ve
bilinçdışı’nın özünü oluşturduğunu vurgular.
• Bu özün niteliği, sözcükleri olmadığı için belirgin
değildir. Dürtünün basıncıyla ilintili bu öze karşı
psişe kendini korumak zorundadır. “İşlenerek”
inhibisyon başarılamazsa, özne anksiyete yaşar.
Bu anksiyete aracısı olmayan “otomatik
anksiyetedir”
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 158
(2011)
“OTOMATİK” ve “SİNYAL” ANKSİYETE
• Özneyle Öteki arasında belirli nesne veya
gösterenlerin (signifiers) aracı olarak işlev
gördüğü “sinyal anksiyete”, yukarıda sözü edilen
çıplak “otomatik anksiyete”den farklıdır.
• İkincil bastırmanın sinyal anksiyetesi her zaman
Öteki ile ilişkilidir, kökensel (primer) bastırma için
bu söz konusu değildir.
• Kökensel bastırmayla ilişkili otomatik anksiyete,
içsel süreçlere yakından bağlı, serbest bir
anksiyetedir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 159
(2011)
BİRİNCİL SAVUNMA ve
İKİNCİL SAVUNMALAR
• Kökensel ve ikincil savunma arasındaki klinik ayrım
farklı türdeki anksiyeteler (otomatik, sinyal) yoluyla
anlaşılır.
• Kökensel bastırma, sembolik olarak işlenememiş
(processed) bir otomatik hatta travmatik anksiyete ile
ilişkilidir. Herhangi bir anlam veya sembolizasyon
yoktur.
• İkincil bastırma, söze dökülmemesi/verbalize
edilmemesi gereken bir şey zemininde sinyal
anksiyeteyle ilişkilidir. Burada somatik gerilim işlemden
geçmiş savunma olarak gösterenlerine bağlanmıştır.
Bastırılan gösterenlerdir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 160
(2011)
ÖZNE – ÖTEKİ – DÜRTÜ
(Subject-the Other-Drive)
• “Kökensel bastırmanın özgül kuruluş biçimi
öznenin (subject), Öteki (Other) ve dürtüyle ilişkili
olarak yapısını (structure) belirler.
• İkincil savunmalar, bu sürecin, Sembolik-İmajiner
içinde ve ötekilerle etkileşimlerle incelip
ayrıntılandırılmasıdır.
• Dürtünün somatik kısmı olan basıncı yani
“kaynağı” (source), psişik kısmı olan hedef ve
nesnesi bölünmüştür, tam bir birleşme
olanaksızdır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 161
(2011)
S1 S2… S3… S4… S8 Sn
Bilinçdışı Babanın Adı Having Phallus
Fallik Gösteren (Paternal Metafor)
(Desire of K.Bastırma İkincil bastırma
mOther’s desire)
(Being Phallus)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 162
(2011)
BİRİNCİL BASTIRMA: OTOMATİK
ANKSİYETEYLE BAŞ ETME ÇABASI
• İlksel baş etme mekanizmasının güdüsü, otomatik,
travmatik anksiyeteyi idare etmektir. Özneyle Öteki
arasındaki ilişki preödipal, ve ikili (dualistic)dir,
birbirinden ayrı olduklarını söylemenin imkansız olduğu
iki öğe vardır.
• Öteki ile ikili ilişkisinde ego, Öteki’nin sunduğu yanıtla
kaynaşır veya bu yanıtı radikal olarak reddeder (Ya o ya
bu).
• Bu sürecin devamında kökensel bastırmayla birlikte ilk
sembol (Paternal metafor) sahne alır. Bu ardından
gelecek savunmanın (ikincil savunma)nasıl işlev
göreceğini belirler.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 163
(2011)
PSİKO-PATOLOJİ GERÇEK’İN RUHSAL
TEMSİLLERİNİN VARLIĞINDA MÜMKÜNDÜR
• İkincil savunmaların yeri, normal dilsel (linguistic)
işlevlerdir yani dilsel temsiller, çağrışımlar
(gösterenler) zinciri.
• Post-ödipal, üçgen düzeyi. Ego ve Öteki ayrışmış
ancak tamamen birbirinden ayrılmamıştır.
• Eşlik eden anksiyete ikincil (sinyal) niteliktedir
çünkü gösterenler zinciri dolayımıyla işlenmiştir.
• Bu aşamada, dürtü, cinsiyet farklılaşmasına
uğrayarak kısmi dürtülere de bağlılığını
sürdürerek, seksüel-fallik uyarım haline gelir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 164
(2011)
Fallik gösteren –S1, onu izleyen diğer tüm
gösterenler zincirini(s2,s3…) yönetir
Bilinçdışı Konuşma zinciri

S1 (Pat.Metafor) S2….S3…S4…S5…S6 … Sn+1

Birincil Bastırma İkincil bastırma

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 165
(2011)
ÖZNE – ÖTEKİ ve DÜRTÜ
İLİŞKİSİNDE BİTEVİYE TEKRAR
• Birincil savunmanın doğası ve biçimi tarafından
belirlenen ikincil savunmalar, özne, Öteki ve dürtü
arasında, bir tekrar mekanizmasının işlediği kalıcı bir
ilişkisel yapı kurar.
• Bu tekrar, tamamen ilişkiye bağlıdır ve kullanılan
kurama göre; “bağlanma tipi”, “bilişsel şemalar”,
“kökensel fantezi” vb. isimler verilir.
• Lacan’a göre bu yineleme bir otomatizm içinde dilsel
temsiller (gösterenler) düzeyinde gerçekleşir.
• Bu imgesel-sembolik yinelemenin ardında, birinci
düzeye ait daha tehlikeli (çünkü tekrar tekrar özne
dürtüyle karşılaşır) bir tekrar kompülsiyonu vardır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 166
(2011)
YABANCILAŞMA (alineation) – AYRILMA (separation)

• “Tüm kimlikler yabancılaştırıcıdır çünkü Öteki


(1. ve 2.)’nden gelir.”
• “Öteki, dürtünün gerilimini yanıtlamaktan
sorumlu kılınır. Fakat bu yanıtı alabilmek için
özne, öteki’nin arzusuyla özdeşleşmelidir.
• Bunun doğal sonucu olarak Öteki’den gelen
olumlu gösterenler kabul edilir, olumsuzlar
reddedilip bilinçdışına bastırılır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 167
(2011)
RUHSAL KİMLİK ve “AYRILMA”
• Ayrılma, Öteki ile orijinal ikili ilişkiden kendini
ayırmayı gerekli kılar. Daha önceki tek seçenek
Öteki’yle tamamen kaynaşmak veya tamamen
uzaklaşmaktır. Bu, ayrılma’nın ancak ödipal
yapılanım ve Öteki’nin ikileşmesi çerçevesinde
anlaşılabilmesinin nedenidir.
• Eğer Öteki, öznenin dışında herhangi bir arzuya
sahip değilse, Özne ayrılığa olanak tanımayacak
şekilde, Öteki’ndeki eksiği tamamen doldurur .
Öznenin biçimlenme süreci “yabancılaşma”
aşamasında kalır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 168
(2011)
YABANCILAŞMA /KAYNAŞMA
AYRILMA / ÖZERKLİK
• Kimlik (identity) ve patoloji, dürtü ile yüzleşen
özne ve Öteki arasındaki ilişki üzerinde gelişir.
Buna bağlı olarak kimlik ve patoloji bu ilişki
içinde tanımlanmalı ve tedavi edilmelidir.
• Temel süreçler, yabancılaşma ve ayrılıktır. Her
biri karşı eğilimler gösterirler. İlk süreç,
ötekiyle kaynaşmaya yönelirken ayrılık,
özerkliği gerçekleştirmeyi hedefler.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 169
(2011)
AYRILIK GÜVENLİ BAĞLANMAYLA
MÜMKÜNDÜR
• İdeal olarak yabancılaşma ve ayrılık ortak bir dengede
olur. Yeterince “güvenli bir üs” tarafından sağlanan bir
yabancılaşma-güvenli bağlanma- öznenin Öteki’nden
ayrılmasını mümkün kılar. Bu denge patoloji
durumunda bozulur.
• Tamamen zamansal ardıllık içinde –yabancılaşma önce
gelir- iki durum tanımlanabilir:
1-Yetersiz yabancılaşma
2-Aşırı yabancılaşma
• İki durumda da ayrılık mümkün olmaz.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 170
(2011)
ANKSİYETE- SUÇLULUK ve DEPRESYON
• Anksiyete, suçluluk ve depresyon, üçlü olarak
özneyle Öteki arasındaki her ilişkide
bulunurlar.
• Bunlar kimlik kurulumunun, kaçınılmaz
varoluşsal unsurlarıdır.
• Tüm eksenleri keserler.
• Belirli bir kişilik örgütlenmesine veya özne
konum veya yapısına özgül değildirler.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 171
(2011)
ANKSİYETE

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 172
(2011)
ÖZNE-ÖTEKİ İLİŞKİSİNDE ANKSİYETE
• Freudcu bakışla anksiyete, dışsal ve içsel
tehlikeye karşı tepkidir, burada vurgu içsel
olanadır.
• Anksiyete iki yönlüdür: içe doğru, homeostatik
dengenin bozulması, dışa doğru, ötekinin
dengeyi sağlamakta yetersiz kalması. Bu
anlamda anksiyete her zaman, bedensel
olarak yaşanılan hoşnutsuzluk ve ayrılık
anksiyetesidir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 173
(2011)
ANKSİYETE ÖZNENİN KURULUŞUNUN
MOTORUDUR
• İlksel otomatik anksiyete: Öteki ve dil, dürtünün
Gerçek’ine yanıt vermede yetersiz kalır.
• Sinyal anksiyete: Simgesel ve İmgesel’de
dürtünün işlenmesi, sinyal anksiyete ‘nin ortaya
çıkmasını sağlar, ancak ikincil sinyal anksiyete
çağrışımsal olarak orijinal ilksel anksiyeteye bağlı
kalır.
• Bu süreç sonsuzdur, çünkü temsiller sistemi
olarak dil ve orijinal dürtünün uyumsuzluğu söz
konusudur. Bu nedenle anksiyete, öznenin
kurulumuna içkin bir olgudur.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 174
(2011)
“OTOMATİK” ve “SİNYAL” ANKSİYETE
• Özneyle Öteki arasında belirli nesne veya
gösterenlerin (signifiers) aracı olarak işlev
gördüğü “sinyal anksiyete”, yukarıda sözü edilen
çıplak “otomatik anksiyete”den farklıdır.
• İkincil bastırmanın sinyal anksiyetesi her zaman
Öteki ile ilişkilidir, kökensel (primer) bastırma için
bu söz konusu değildir.
• Kökensel bastırmayla ilişkili otomatik anksiyete,
içsel süreçlere yakından bağlı, serbest bir
anksiyetedir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 175
(2011)
BAĞLANMAMIŞ/OTOMATİK
ANKSİYETE ve AKTÜELPATOLOJİ
• Yukarıdaki temelde farklı anksiyete türleri ile
karşılaşırız. Örneğin, panik bozukluktaki
otomatik anksiyete, fobik bozukluktaki sinyal
veya fobik anksiyete.
• Bu farklılıklar, aktüelpatoloji
(actualpathology)ve psikopatoloji başlıklarında
ele alınır. Her üç öznel yapıda (nevroz, psikoz,
sapkınlık) da görülür.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 176
(2011)
İKİ EKSEN / BOYUT:
POZİSYON ve YAPI

NEVROZ PSİKOZ SAPKIN


PSİKOPATOLOJİ
AKTÜELPATOLOJİ

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 177
(2011)
İLKSEL ANKSİYETE “AYRILIK
ANKSİYETESİ”DİR
• Anksiyete, orijinal hazsızlığa Öteki’nin
yanıtındaki eksiklik (lack)veya fazlalıkla
(surplus) ilişkili olup olmadığına göre de
farklılaşır.
• Öteki’nin yanıtı eksikse, ayrılık anksiyetesi
• Öteki’nin yanıtı aşırı ise,
içealınma/yabancılaşma anksiyetesi ile
kombine özerklik arayışı anksiyetesi
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 178
(2011)
ÖZNEL YAPI ve ANKSİYETE
• Anksiyete ile ilişkili klinik tanı, üç olasılığı göz
önüne almalıdır. Her seferinde aşağıdaki
sorular sorulmalıdır.
• 1-“Anksiyete psikotik, sapkın veya nevrotik
yapıyla mı ilişkili?
• 2-Anksiyete otomatik mi veya zaten “işlemden
geçmiş” sinyal anksiyete ile mi ilgileniyoruz?
• 3-Anksiyete hangi yöne doğrudur?
Yabancılaşmaya mı ayrılığa mı?
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 179
(2011)
SUÇLULUK

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 180
(2011)
ANKSİYETE ve SUÇLULUK
• Kimlik kuruluşunu başlangıç noktası olarak
alırsak başlangıçtan itibaren özne ile Öteki’nin
ilişkisinde örtük olarak belirli bir başarısızlık ve
suçluluk bulunur.
• Simgesel’in karakteristik yapısı nedeniyle
eksiklik, kimlik kurulumunun merkezi
unsurudur. Suçluluk konusunun evrensel
olması bu nedenledir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 181
(2011)
SUÇLU KİM?: ÖTEKİ, ÖZNE, HER İKİSİ
• Metapsikolojik açıdan suçluluk, anksiyeteyle baş
etme sürecinin bir parçasıdır. Suçluluk hissi, birisi
“doğru” şeyi yapsaydı anksiyeteden kaçınmak
mümkün olabilirdi inancını yerleştirir.
• Anksiyete her zaman Gerçek ile ve Öteki’nin
başarısızlığıyla bağlantılıdır.
• Bu anlamda anksiyete ve suçluluk, özne Öteki
ilişkisinde yer alır ve Öteki’ne yüklenir veya özne
tarafından üstlenilir, bu anksiyetenin denetim
altına alınabileceği yanılgısını üretir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 182
(2011)
SUÇLULUK ve ÖZNENİN YAPISI
• Her bir öznel yapı, Öteki ile ilişkisinde anksiyeteyi
denetim altına almak çabasında özgül bir
suçluluk biçimi geliştirir.
• Obsesif, Öteki’nin beklentilerine uygun
mükemmel bir yanıt formüle ederek suçluluktan
kaçınmaya çalışır.
• Histerik, suçu üzerine alır ve arzusundan ötürü
kendisini cezalandırır fakat Öteki’nin de
suçlanmanın bir kısmını üstlenmesini talep eder.
• Psikotik özne, simgesel mesafe yokluğu nedeniyle
tamamıyla suçlu veya tamamen masumdur.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 183
(2011)
DEPRESYON

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 184
(2011)
DEPRESYON ve ÖZNENİN POZİSYONU
• Anksiyete gibi depresyon da herhangi bir öznel
yapıyla sınırlı değildir.
• Depresyonun farklı renklerini belirleyen,
öznenin Öteki ile özgün ilişkisidir
• Depresyon, çıplak aktüelpatolojik biçimle
ilişkili olabileceği gibi, incelmiş psikopatolojik
çeşitlerde de olabilir.
• Nevrotik, psikotik veya sapkın özne yapılarında
depresyon görülebilir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 185
(2011)
KİMLİK ÖTEKİ İLE İLİŞKİDE KAZANILIR
ve ÖTEKİ İLE İLİŞKİDE YİTİRİLİR
• Depresyon, kimlik oluşumunun geri dönüşü
olarak tanımlanabilir. Öteki’ndeki
kimliklendirici tutunma noktasının kaybıdır. Bu
nedenle her özne için temel olasılıktır.
• Hangi spesifik etkenlerin özne ve Öteki
ilişkisinde bu kimliksel geri dönüşe yol açtığı
sorusunun yanıtı: Depresyonun belirtileri,
tamamen özgül öznel yapı (nevrotik, sapkın,
psikotik) tarafından belirlenir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 186
(2011)
ÖZNENİN POZİSYONLARI ve YAPILARI
(Positions and structures of theSubject)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 187
(2011)
POZİSYONLAR ve YAPILARI
• Her özne, aktüelpatolojik-psikopatolojik süreklilik
üzerinde yer alır. Aktüelpatolojik pozisyon, doğrudan
dürtü’nün Gerçek’i ile aracısız yüzleşmeye bağlıdır ve
özne üzerindeki temel etkisi otomatik anksiyetedir.
• Psikopatolojik pozisyona doğru, gösteren (signifier)
düzeyinde ve savunma olarak semptom yapılanımı
şeklinde Gerçek’i işleme girişimleri vardır.
• Pozisyonların yanısıra, her biri, dilde oluşları (being-in-
language) ve ötekilerle özgün ilişkileriyle ayrılan üç
farklı yapı ayırt edilir: nevrotik, psikotik, sapkın.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 188
(2011)
JOISSANCE ve BİRİNCİ ÖTEKİ

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 189
(2011)
İKİ EKSEN / BOYUT:
POZİSYON ve YAPI

NEVROZ PSİKOZ SAPKIN


PSİKOPATOLOJİ
AKTÜELPATOLOJİ

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 190
(2011)
S1 S2… S3… S4… S8 Sn
Bilinçdışı Babanın Adı Having Phallus
Fallik Gösteren (Paternal Metafor)
(Desire of K.Bastırma İkincil bastırma
mOther’s desire)
(Being Phallus)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 191
(2011)
“Eğer ‘Babanın-Adı’ konuşsaydı,
‘Sen Fallus değilsin!’ derdi.”

J.Alain Miller. “Donc”, June 29,1994

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 192
(2011)
BABANIN-ADI ve ÖZNENİN YAPILARI

Psikoz Nevroz Sapkınlık


Sembolik Öteki Hesaptan düşülmüş Silinmez şekilde var Var olması için,
(Babanın-Adı) Yok kurulmalı/yapılmalı

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 193
(2011)
YAPILAR ve SAVUNMALAR

YAPI SAVUNMA MEKANİZMASI


NEVROZ Bastırma (repression)
SAPKIN Tanımama (disavowal)
PSİKOZ Hesaptan düşme (foreclosure)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 194
(2011)
ANNE (The mOther) ve ÖZNENİN
YAPILARI

Psikoz Nevroz Sapkınlık


Anne Asla eksik Eksiktir, İkinci Üzeri
(The mOther) olduğu Öteki’ni çizilmelidir
sembolize arzular. Üzeri
edilmez yani çizilmiştir
üstü çizilmez

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 195
(2011)
AKTÜELPATOLOJİK POZİSYON:
PANİK BOZUKLUĞU ve SOMATİZASYON

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 196
(2011)
“AKTÜEL NEVROZ”- “PSİKONEVROZ”
• Freud’un kuramında öznenin yapıları ve pozisyonlarıyla
ilgili kavramsallaştırmalar, tüm araştırmalarının
dayandığı nevrozlar temelindedir. Nevrozları, aktüel
nevrozlar ve psikonevrozlar olarak iki farklı pozisyonda
ele alır.
• Freud, geçmişle doğrudan bağı olmayan güncel (actual)
dürtüsel gerilimle ilişkili ve semptomları, somatik
görüngülerle sınırlı, herhangi bir sembolik anlamı
olmayan ve vurgunun büyük ölçüde anksiyete ve
somatik anksiyete eşdeğerleri üzerine olduğu
nevrozları, aktüel nevrozlar olarak sınıflandırdı.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 197
(2011)
AKTÜEL NEVROZLAR
• Aktüel nevrozlar, anksiyete nevrozu, nevrasteni ve
hipokondri’den oluşur. Aktüel nevrozlar, dürtüsel
uyarılmanın “boşalmasının”, gerçekleşememesi
veya sorunlu gerçekleşmesi ile ilişkilidir.
• Freud’a göre, aktüel nevrozların altında
geçmişteki bir travma veya bir kompleksten çok,
aktüel (güncel) bir neden vardır. (Freud’un bu
tespitinin artık geçerli olmadığını,
aktüelpatolojilerin ardında erken dönem
travmatik nesne ilişkilerinin olduğunu biliyoruz.)
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 198
(2011)
DÜRTÜSEL GERİLİMİN “BOŞALIMI” :
SEMBOLİZASYON
• Freud’un, aktüel nevrozlar grubu; anksiyete
nevrozu, nevrasteni /somatizasyon ve
hipokondriyi kapsar.
• Çağdaş sınıflandırmalarda, “panik bozukluğu”
Freud’un anksiyete nevrozuna en yakın tanıdır.
• Nevrasteni, bu “boşalım” tıkanıklığının
nonspesifik bedensel semptomlarla dışa
vurumudur. Günümüz sınıflandırmalarında en
yakın tanı “somatizasyon”dur.
• Bu nevrozlarda belirtiler, simgesel bir ruhsal
anlam taşımaz.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 199
(2011)
PSİKONEVROZLAR
• Psikonevrozlarda, dürtüsel gerilim, psişik ruhsal
temsiller bulmuştur. Belirtilerin simgesel
anlamları vardır.
• Freud, psikonevrozları aktarım nevrozları ve
narsisistik nevrozlar alarak ikiye ayırır.
• Aktarım nevrozları: Obsesif-kompulsif nevroz,
konversiyon histerisi (histeri) ve anksiyete histerisi
(fobi) den oluşur.
• Freud, narsisistik nevroz kavramını psikozlar için
kullanmıştır. Geç çalışmalarında bunun yerine
psikoz terimini kullanır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 200
(2011)
PANİK BOZUKLUĞU

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 201
(2011)
SEMBOLİZE EDİLEMEYEN DÜRTÜSEL
GERİLİM: PANİK ATAK
• Panik atak, her zaman içsel, işlenmemiş (unprocessed)
uyarıma karşı bir tepkidir, buna yanıt olarak özne anında
Öteki’nden yardım ister.
• Aktüelpatolojik pozisyon için tipik olan, öteki’nin
müdahalesi asla yeterli olmaz ancak öznenin ötekine
başvuruları tekrarlar.
• Agorafobi, ötekinden bu yardım arayışının dışa vurumudur.
• Ayrıca kapalı yer korkusu da, kişinin kendi dar alanına
kapanması olarak anlaşılırsa, panik bozukluğa kolayca eşlik
edebilir.
• Her iki durumda da anksiyete, özne için önemli birinin
varlığında yatışır ancak bu varlık hiçbir zaman yeterli
değildir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 202
(2011)
ANKSİYETE ÇIPLAK GERÇEK’E
YAKLAŞTIKÇA ARTAR
• Panik bozukluğunda, depresyon eştanı oranı
yüksektir. Buradaki depresyon, başlangıçtan
itibaren Öteki’nin arzusunu doyuramayan öznenin
aktüelpatolojik pozisyonudur.
• Gerilimin yükselmesi başlı başına anksiyete
nedeni değildir. Bu gerilimin yeterince psişik
olarak işlenememesi anksiyeteye yol açar.
Anksiyete ve /veya somatik anksiyete
eşdeğerlerinin gelişmesinin temelinde, dürtüsel
uyarımın ikincil işlenmesindeki eksiklik yatar.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 203
(2011)
PANİK ve AYRILIK
• Aktüel patoloji ve anksiyete nevrozu/panik
bozukluğu’nun etyolojisinde, öznenin içsel
dürtü uyarımının Öteki tarafından
yanıtlanmaması veya yetersiz yanıtlanması
yatar. Uyarım, ayrılık anksiyetesine dönüşür.
• Panik bozukluğu olan öznelerin öykülerinde ve
güncel tetikleyici etken olarak ayrılığın özel bir
yeri vardır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 204
(2011)
SOMATİZASYON

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 205
(2011)
SOMATİZASYON TÜRLERİ
• İşlevsel (functional) somatizasyon: Bu hastalar,
psikolojik sorunlarıyla bedensel yakınmaları
arasında ilişki olabileceğinden hiç söz etmezler
veya bu ilişkiyi açıkça reddederler. MUS
(medically unexplained symptoms)
• Sunan (Presenting) somatizasyon: Bu grup,
affektif bozukluk sergiler (depresyon, anksiyete).
Belirtilerini psikolojik belirtilerle birlikte hekime
sunarlar. Bu tür hastalar çoğunluktadır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 206
(2011)
YERİNE GEÇEN (Substitute) X
GÖRÜNÜM (Manifestation)
• Sunan (presenting) somatizasyon grubunun tanı
ve değerlendirmesinde karşılaşılan sorun, bu
hastaların somatik belirtilerini psikolojik bir
sorunun yerine geçeni (substitute) olarak mı?
yoksa, bu psikolojik sorunların yalnızca
görünümleri /tezahürleri(manifestation) olarak
mı? ele alacağımızdır.
• Birinci tez (substitute) konversiyon histerisine
değin kavramsallaştırmaya benzer. Burada
somatik görüngü (phenomena) anlamı olan bir
semptom olarak ele alınır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 207
(2011)
SEMPTOM X FENOMEN
YERİNE GEÇEN X EŞDEĞER
• Metapsikolojik açıdan somatizasyon, anksiyete
bozukluğu veya depresyonun (maskeli
depresyon) somatik eşdeğeri (somatik
equivalent) olarak ele alınmalıdır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 208
(2011)
ALEKSİTİMİ
• Somatizasyonun etyolojisiyle ilgili çalışmalar,
bir kişilik özelliğine vurgu yapmaktadır:
Aleksitimi. Anlamı: “Duygular için sözcüklerin
olmaması”
• Üç temel boyutu var:
1-Duyguları tanımada zorluk
2-Ötekilere duygularını anlatmada zorluk
3-Dış odaklı düşünme
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 209
(2011)
ÖTEKİ’NİN TANIMAMASI ve
KENDİ ÖTEKİNLE (jouissance) TANIŞAMAMA
• Somatizasyon bozukluğunda bedensel “bir
şey” kendini ortaya koyar ancak
isimlendirilemez ve iletişilemez.
• Bu “bir şey”in psikolojik bir sorunla açıkça
ilişkililik gösterdiği anlaşılır (aktüelpatolojik).
• Bu hastalarda aleksitimi yanında “negatif
affect” değişmez bir özelliktir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 210
(2011)
SOMATİZASYON X KONVERSİYON
• Bedensel “bir şey” hazsızlık olarak kendini sunar
ve işlenmeyi (processing) talep eder. Bu
işlenmenin olmasının beklendiği yer Öteki’dir. Bu
başarılamazsa, özne için yapılabilecek, bu
sorunsalı aynı somatik düzeyde sürdürmektir,
ikincil işleme gerçekleşmemiştir. Bunun genellikle
anksiyete ve depresyona yol açtığını biliyoruz.
• Konversiyon belirtileri ise bunun tam tersi
olarak, somatik belirtiler olsa da Öteki ile
psikopatolojik ilişkiye aittirler.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 211
(2011)
ÖTEKİ SÜREKLİ “BİR ŞEY”İ
ANLAMLANDIRMAYA/İŞLEMEYE ÇAĞRILIR
• Öteki, somut birinci ve ikinci Ötekiler (ebeveynler) ve
kültürel söylem olarak anlaşılmalıdır.
• Bu hastalar, yalnızca ilk Ötekiler değil sonraki tüm
ötekiler tarafından “zor”, “bıktırıcı” bulunurlar.
• Tıp (Öteki) bu hastaların sorunları karşısında bedene
değin “anlam üreten” işlevini göremez yani özne-Öteki
ilişkisindeki “işleyememe” ve öznenin talebini
yineleme hali sürer.
• Etyolojide, erken bağlanma sorunları ve emosyonel,
fiziksel ve cinsel kötüye kullanılma rol oynar ve bunlar
işlevsiz yardım arayışının temelini atan nedenlerdir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 212
(2011)
AKTÜELPATOLOJİ ve TEDAVİ
• Aktüelpatolojik pozisyondaki bir hastada,
klinisyen, öznenin yapısını; nevrotik, psikotik ve
sapkın ayırt etmelidir. Çünkü yapı
aktülepatolojinin tüm rengini verecektir.
• Duygu (affect)nun niteliğine dikkat edilmelidir.
• Psikozda, hipokondria şeklinde ortay çıkar. Hasta
bedenindeki adını veremediği “bir şey” le
uğraşmaktadır.
• Yine psikozda paroksismik anksiyete atakları ile
karşılaşırız.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 213
(2011)
DUYGULANIM (AFEKT)
• Duygulanım söz konusu olduğunda üç tür ayırt
edilebilir.
• 1-Travmatik, otomatik anksiyete veya panik.Bu
anksiyete ön plandaysa panik bozukluk veya anksiyete
nevrozuyla -anksiyete psikozu M.Klein- ve şizofreni ile
karşı karşıyayızdır.
• 2- Somatizasyon Anksiyete fenomenine eşlik eden
anksiyete eşdeğerleri. Anlamlı konversiyon
belirtilerinden ayrılmalı. İşlevsel somatizasyon,
nevrasteni, kronik yorgunluk sendromu.
• 3-Afektif bozukluk özellikle depresyon bu kategoride
yer alır. Psikopatolojik türü ayırt edilmelidir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 214
(2011)
AYIRICI TANI
Ayırıcı tanıda özne ile Öteki (dil ve somut ötekiler)
arasındaki ilişkinin özgül karakteristik yapısı önemlidir.
• Öteki, başlangıçta dürtünün verbalizasyonunda
başarısız olmuştur, bunun sonucu olarak ikincil işleme
(secondary eleboration) harekete geçirilememiş veya
yetersizdir.
• Aktüelpatoloji, bir yabancılaşma sorunudur, Öteki,
öznenin özdeşleşeceği yeterli gösteren (dilsel temsil)
sunamadığı için, özne bedensel uyarımlarla baş
edebilmek için gerekli araçtan yoksundur.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 215
(2011)
TEDAVİ
• Aktüelpatolojik sorunu olan hastalar,
yabancılaşmanın ardından gelen süreç olan
ayrılma (seperation)yı başaramazlar.
• Bu durumlarda ayrılma Öteki’nin alanındadır,
özneyi Öteki ayırır.
• Özneyle Öteki arasındaki ilksel ilişkinin klinik
araştırılması yaşamsal öneme sahiptir çünkü bu
ilişki kendini aktarımda da tekrarlayacak ve
tedavinin hedefi olacaktır. Bu hastalara yardım
edebilmek için bu ilişinin değiştirilmesi
zorunludur.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 216
(2011)
ÖZNE ANALİZİ – ÖZNE GÜÇLENDİRMESİ

• Aktüelpatolojilerde tedavinin temel amacı, terapötik


ilişki yoluyla Öteki ile özne arasındaki ilksel ilişkiyi
restore etmek hatta kurmaktır. Bu yolla özne ikincil
“işleme” sürecini kurabilir ve orijinal bedensel
uyarılmışlığı gösterenlere gömebilir ve semptomların
yapılanmasını sağlayabilir.
• Öncelikle özne ve Öteki arasındaki orijinal ilişkinin
araştırılmasıyla başlanmalıdır (ayrılık anksiyetesini
vurgulayarak)
• Burada hedef öznenin analizinden ziyade, özne
güçlendirilmesidir (subject amplification).
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 217
(2011)
BEDENDEN DİLE
• Somatik görüngülerin hasta hazır olmadan
erken yorumu ile hastanın şikayetleri yanlış
metaforlara dönüşebilir. Terapötik ortamda
hastanın Öteki’nin müdahaleleriyle bedensel
“bir şey”i işleyerek kendi anlamlarını
geliştirmesi beklenmelidir.
• Aktüelpatoloji ile psikopatoloji arasındaki
tanısal ayrım, belirgin olarak farklı terapötik
yaklaşım farklılığında tekrar ortaya çıkacaktır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 218
(2011)
AKTÜELPATOLOJİ İLE PSİKOPATOLOJİ ARASINDA:
TSSB ve SINIR BOZUKLUK (Borderline)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 219
(2011)
TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU
• Psikanalitik bakış travmatik yaşantı sonrası yüksek
oranda gelişen akut stres bozukluğu ardından daha ağır
bir ruhsal bozukluğun gelişip gelişmediğine vurgu
yapar.
• Burada vurgu, travmanın niteliğinden, öznenin yapısına
kayar.
• Travma aktüelpatoloji zemininde anlaşılabilir.
• Klinikte anksiyete merkezi olgudur.
• Travma, gösterenlere/söze dökülemeyen Gerçek’in bir
parçasının özne üzerindeki etkisidir.
• Travmatik deneyim özneyi Öteki’ne geri götürür.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 220
(2011)
TRAVMA DİLE GETİRİLEMEYECEK
KADAR DEHŞET VERİCİDİR
• Bu hastalar için travmanın işlenerek, çağrışımsal
temsillerine kavuşturulması olanaksızdır.
• Travmada normal, çağrışımsal bellek işlevleri aksar ve
bunun yerine, ham, işlenmemiş travma parçalarının özneye
ataklar yaptığı intrusif fenomen geçer.
• Psikolojik olarak işlenememiş travmanın Gerçek’i bedene
nakşedildiği için her vakada somatizasyona rastlanır.
• Travmayla ilişkili bozukluklarda bağımlılık eştanısının sıklığı,
öznenin bedenine müdahaleyle sorununu çözme çabasıdır.
• Sosyal desteğin olup olmasının önemi, Öteki’nin aynı
zamanda sosyo-kültürel söylem olduğu düşünüldüğünde
daha iyi anlaşılır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 221
(2011)
YAPISAL TRAVMA ve GÜNCEL
TRAVMA
• TSSB aktüelpatolojik poziyonda yer alır, psikotik,
nevrotik, sapkın(perverse) özne yapılarında görülebilir.
• Yalnızca ruhsal bozukluklar değil tüm ruhsal gelişimin
başlangıç noktası “yapısal” (structural) travmadır.
• Yapısal travmanın Öteki dolayımıyla nasıl işlendiği veya
işlenemediği TSSB dahil daha sonraki ruhsal
bozuklukların temelini oluşturur.
• Bu bozuklukların tümü her zaman işlenmesi başarısız
olan orijinal yapısal travmanın güncel
travma/rastlantısal travma üzerinden tekrarıyla
ilintilidir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 222
(2011)
PSİKANALİTİK ANLAMDA TRAVMA
YANIT ALAMAMAKTIR
• Travmatik olan yalnızca dürtüsel gerilimin artışı değildir.
Öteki’nin yokluğu da aynı travmatik özelliği taşır. Bu
anlamda her travma aynı zamanda ayrılık travmasıdır.
• İşlemden geçmesi gereken içsel dürtü değil, aynı
zamanda Öteki’nin dürtüsüdür.
• Rastlantısal travma, orijinal yapısal travmaya benzer bir
işleme sürecini başlatır. Bu Ötekinin müdahalesini talep
etme şeklindedir, yapısal travmadan farklı olarak
“içselleştirilmiş Öteki”nin. Bu işleme sürecidir ki
travmatik etkinin TSSB’ye geçişini engelleyebilir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 223
(2011)
DİSOSİASYON
• Dinamik bilinçdışında ve bilinçte Öteki’nin ve
öznenin kimliği haz ve hazsızlık veren
yanlarıyla kayıtlıdır, normalde bu kayıtlar
çağrışımsal ilişki içindedirler yani bunlar
arasındaki bölünme radikal değildir. Kronik
çocuk kötüye kullanımında bu integrasyon
sağlanamaz yerine disosiasyon geçer.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 224
(2011)
SAĞ KALAN SUÇLULUĞU
(Survivor’s guilt)
• Öteki’nin yanıt vermediği durumda, özne suçu
kendi üzerine alır.
• “Ben şunu veya bunu yapmasaydım, bunlar
olmayacaktı”
• Grup travmalarında “işleme” süreci grup
içinde olur, bu kolektif bir söylemin –Öteki-
kurulmasını ve Gerçek’in daha kolay psişik
temsillere gömülmesini sağlar.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 225
(2011)
SINIR BOZUKLUKLAR:
NEVROTİK YAPIDA AKTÜELPATOLOJİK POZİSYON

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 226
(2011)
• Klinik çalışmalar sınır bozukluğun (örgütlenme değil)
travmatik yaşantılarla ilişkili olduğunu göstermektedir.
• Klasik sınır bozukluk aktüelpatolojik ve psikopatolojik
pozisyonlar arasında yer alır. Açıktır ki aktüelpatolojik
uca daha yakındır.
• Sınır bozuklukta (DSM’de tanımlanan kişilik bozukluğu),
özne ve Öteki arasındaki ilişkinin niteliği nevrotik
yapıdadır.
• Bunun anlamı ödipal üçgenleşme gerçekleşmiş ve ikili-
imgesel işleyiş, Simgesel düzen tarafından yeniden
yazılmıştır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 227
(2011)
İSİMSİZ DÜRTÜYLE YÜZLEŞİLEN YER:
SINIR
• Sınır bozuklukta, dürtüyle ilişkili yapısal
travma, Öteki tarafından temsil edilmemiş
veya yetersiz temsil edilmiştir. İsimsiz dürtüyle
yüzleşme ısrarla devam eder.
• Parçalanma korkusu, beden imgesini bir bütün
olarak kurmayı imkansız kılan ayna evresindeki
yetersizlik temelinde anlaşılabilir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 228
(2011)
PSİKANALİTİK KURAMLARDA “ÖTEKİ”
• “Good enough mothering” (Winnicott)

• “Holding environment” (Winnicott)


• “Primary love” (Balint)
• “Primary empathy” (Kohut)
• “Containment” (Bion)
• “Basic fault” (Balint)
• “Primitive agony” (Winnicott)
• “Fear of fragmentation” (Kohut)
• “Nameless dread” (Bion)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 229
(2011)
BOŞLUK veya RED OLARAK 1. ÖTEKİ
• Sınır bozuklukta orijinal ayna dönemi farklı bir
seyir izler. Çocuk dürtüyü yorumlayabilmesi
için gerekli göstereni (signifier) Ötekinden
alamaz. Dürtüyle karşılaşmasında, aynalama
dürtüyü ele alabilme olanağını vermez.
• İlk yabancılaşma, “boşluk”la veya reddedici
öteki ile özdeşim biçiminde gerçekleşir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 230
(2011)
BEN ve ÖTEKİ AYRIMINDA ÖTEKİ’NİN
ROLÜ
• Çağdaş bağlanma kuramında, Öteki’nin bu başarısızlığı,
öznenin ilişkiyi “mentalize” edememesine neden olur.
Bir başka deyişle, özne, kendi ve Öteki’nin kimliğiyle
ilgili yapıları oluşturamaz, içsel temsiller dolayımıyla
dürtüyü düzenleyemez, bunun yerine yansıtmalı
özdeşimler kurulur. Katlanamadığı dürtüsel gerilimi, eş
zamanlı olarak öznelliğinde yaşantılar ve Öteki’ne
yansıtır.
• Dış ve iç gerçekliğin ayrımındaki sorunların, öznenin
kendi kimliğiyle Öteki’nin kimliğini ayırt edememesinin
(identity fusion) kökeni buradadır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 231
(2011)
KİMLİK ÖZDEŞİMİ OLARAK REDDEDEN
ÖTEKİ veya BOŞLUK
• Kaotik kendilik hissi veya içsel boşluk kimlik olarak
kurulur. Bu boşluk anksiyete ile kombinedir.
• Normal afekt düzenlenmesi ve kontrol yoktur
çünkü Öteki’nin normalize eden gösterenleri
(signifiers) –bakış, ses, dokunuş- yerleşmemiştir.
• Öteki ile fiziksel yakınlık arayışı yoluyla Ötekinin
anlam üreten gösterenlerini içme arzusu ve Öteki
tarafından ilksel reddedilişin sonucu olarak ruhsal
kaçınma.
• Kimlik düzeyinde uyum veya sentez gelişmez.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 232
(2011)
• Sınır özne, birincil özdeşimlerin eksikliği nedeniyle içsel bir
boşluk ve ona eşlik eden disorganizasyon hissiyle yüzleşir.
• Düşünce ile gerçekliğin eş niteliği nedeniyle, düşünülenin
anında eyleme vurulması (enactment) görülür.
• Öteki ve onun niyetleri hakkında ne düşünüyorsa,
monolitik, gerçek ve günceldir, yani “gerçekten öyle mi
yoksa ben mi öyle olduğunu düşünüyorum?” sorusu yoktur.
Bu nedenle sosyal gerçeklik hissi bozuktur.
• Sınır öznede gerçeklik hissinin varlığı, Öteki’lerle temas
kurma arzusu, nevrotik bir yapılanımı olduğunu düşündürür.
• Sapkın yapılanımı olan sınır öznede klinik aktüelpatolojik ve
psikopatolojik olarak daha ağırdır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 233
(2011)
KİŞİLİK BOZUKLUKLARI ve KARŞILIKLI
İLİŞKİLERİ O.Kernberg

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
BPO = borderline personality organization; NPO = neuroticpersonality
Kültür-Psikanaliz organization;
ve Psikoterapiler Birimi PPO = psychotic personality organization. 234
(2011)
KERNBERG – LACAN
(farklılıklar, yakınlıklar)
• Kernberg’in nevrotik kişilik örgütlenmesi düzeyinde Freud
ve Lacan’dan farklı olarak “depresif-mazoşistik” kişilik vardır.
Aşağıda açıklanacağı gibi, Lacan’da nevrotik düzeydeki
“mazoşistik” özellikler genellikle “histeri”ye eşlik eder.
Ayrıca Kernberg’in nevroz altı (BPO) 1. düzeyden histeri ile
bağlantılandırdığı “bağımlı” kişiliği, yapısal olarak histeri’den
ayırmak çok zordur. Yine yüksek borderline kişilik
örgütlenmesi düzeyinden “histriyonik” kişilik, şemada
histeri ile bağlantılandırılmıştır. Lacancı açıdan Kernberg’in
“histrionik”, “çocuksu”, “histeroid” kişilik bozuklukları
“histerik yapıda aktüelpatolojik pozisyon olarak
tanımlanabilir. Zaten Kernberg bu kişilik bozukluklarıyla
histeri arasındaki farklılığı bunların “aktüelpatolojik”
özelliklerine (“sarılıcı, talepkar, taşkın, kimlik dağılması
gösteren vb) vurgu yaparak açıklar.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 235
(2011)
• Kernberg’in yüksek düzey sınır kişilik grubunda yer verdiği
“sado-mazoşistik” kişilik, Lacancı sınıflamada, sapkın yapıda
aktüelpatolojik pozisyonu tanımlar diyebiliriz.
• Antisosyal, malign narsisizm ve narsisistik kişilik, histerik
yapının ağır aktüelpatolojileri olarak alınabilir.
• Hipokondriyak ve borderline kişilik bozukluklarının nevrotik
yapıda aktüelpatolojik tablolar oldukları yukarıda
açıklanmıştı.
• Kernberg’in sınıflamasında alt düzey sınır kişilik
örgütlenmesinde yer alan “sizoid”, “şizotipal”, “paranoid”
kişilikler, Lacancı sınıflamada, ileride görüleceği gibi,
“psikotik yapı” içerisinde yer alır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 236
(2011)
ÖZNENİN PSİKOPATOLOJİK POZİSYONU:
HİSTERİ ve OBSESİF NEVROZ

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 237
(2011)
ÖTEKİ’NİN YANITI
KENDİ ARZUSUYLA YÜKLÜDÜR
• Dürtüsel gerilimle karşılaşan öznenin birinci Ötekinden
istemi, daima Öteki tarafından yorumlanır ve bir talep
olarak formüle edilir.
• Öteki’nin her formülasyonu kendi arzusunu da içerir.
Yani öznenin eksikliği birinci Ötekinin arzusuyla karma
haldedir.
• Örneğin, bir çocuğun gerilimi birinci Öteki tarafından
besin talebi olarak yorumlanır, bunun sonucunda çocuk
yalnızca beslenmez, bu yorum çerçevesinde kendi
dürtüsel gerilimini açlık olarak yorumlamaya davet
edilir. Bu yorumla, birinci Öteki kendi arzusunu dışa
vurur. Çocuğun yanıt alabilmesi Öteki’nin arzusunu
tanımasıyla mümkündür.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 238
(2011)
ÖZNENİN ARZUSU ÖTEKİ’NİN
ARZUSUDUR.
• Özne kendi eksiğine bir yanıt alabilmesi için,
kendisini Öteki’nin arzusuna göre
konumlandırmalıdır veya onunla özdeşleşmelidir.
• Bu noktadan sonra öznenin ve Öteki’nin arzusu
arasındaki sınır bulanır.
• Ödipal üçgen ikinci Öteki’nin birinci Öteki’nin
veremediği yanıtı vereceği sanısı üzerine kurulur.
Sorunun yanıtı ikinci Öteki’ndedir (!).
• Öznenin arzusu tüm Ötekilerin arzusunu
arzulamayı sürdürür.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 239
(2011)
ÖTEKİ ve DÜRTÜ TÜREVLERİ İLE
HİSTERİK İLİŞKİ

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 240
(2011)
ÖTEKİNDEN GELEN HER ŞEYİ YUTAR
• Histeri her psikopatoloji gibi arzu bağlamında, öznenin,
birinci ve ikinci Ötekilerle belirli bir yapısal ilişkisine
denk düşer.
• Histerik özne, Öteki’den gelen her şeyi içer, özellikle,
arzunun, bilginin, otoritenin gösterenlerini.
• Bu mekanizma tanıyı hem kolaylaştırır hem de
zorlaştırır. Aktarım ilişkisinde terapist, efendi veya bir
bilmesi gereken özne konumuna geçirilir.
• Bu ilişki sonucundadır ki histerik özne, öteki’nin
(terapist) beklediğini düşündüğü belirtilerle özdeşleşir
(İkna edilebilirlik).
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 241
(2011)
HİSTERİK ÖZNE ve ÖTEKİ’NİN İLETİSİ
• Histerik öznenin Öteki’nden işittiği mesaj:
“Yetersizsin, benim arzumu doyuramıyorsun” dur.
bunun sonucunda özdeşim/yabancılaşma pekişir.
Özne, Öteki’ni tatmin edebilmek için, çaresizce
Öteki’nin arzusunun gösterenleriyle özdeşleşir.
• İkinci öteki’ne döndüğünde genellikle o da yanıt
veremez, çünkü ikinci Öteki, kendisini
değersizleştirir veya birinci Öteki tarafından
değersizleştirilmiştir:
“Baban da yeterince iyi değil, o doğru yanıtı
bilmiyor.”
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 242
(2011)
“ORADA BİR FALLUS VAR UZAKTA”
• Birinci Öteki, aynı zamanda, bir yerlerde, tatmin edici
yanıtı verebilecek birisinin mutlaka bulunduğu mesajını
da verir.
• Metapsikolojik olarak bunun anlamı; babanın fallusu
veya onunla özdeşleşmek, annenin arzusuna yeterli
yanıtı veremez. Fallus başka yerdedir.
• Sonuç olarak histerik özne, doğru yanıtı verebilecek bir
öteki Öteki aramaya devem etmelidir.
• “Her histerik özne (kadın veya erkek), partnerinde
annesini arar, fakat koşulsuz seven versiyonunu”

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 243
(2011)
“YA ÖTEKİ’NİN ARZUSU EKSİKLİĞİMDE
TÜKENİRSE?”
• Böyle bir partner bulduğunda histerik özne buna asla
inanmaz. Çünkü birinci Öteki’nin gözündeki yetersizliği
onun için mutlaktır ve yetersiz olduğu için koşulsuz
sevilmesi olanaksızdır. Er veya geç güncel ötekinin
yüzünde kendi eksikliğiyle yüzleşecektir. Bu yüzleşme
histeriğin büyük korkusudur.
• Histerik özne, üçüncü bir figürü dışarıda kurar. Dış
model ve rakip, kıskançlık ve hayranlık nesnesidir çünkü
o, “O”na (fallusa) sahip ve öteki’nin arzusunun yanıtını
bildiği farz edilen öteki Öteki’dir. Bu histerik öznenin
otorite ve bilgiyle ilişkisini gösterir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 244
(2011)
“KRAL ÖLDÜ YAŞASIN KRAL!”
• Histerik özne, “O”nu bilen bir efendi (master)
figür arar. Ancak iş başındaki efendiyle ilgili olarak
onun tökezleyip tökezlemeyeceği şüphesini de
hep korur, doğal olarak er veya geç bu gerçekleşir
ve ilişki sonlanır yeni bir efendi arayışı başlar (Kral
öldü yaşasın Kral!).
• Bir kez efendi, efendi olarak kabul edildikten
sonra, histerik özne onun gösterenlerini tamamen
benimseyecek ve renk değiştirecektir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 245
(2011)
“YETERİNCE OLMAMAK” ve ERMİŞ
ARAMAK
• Öteki’nin gözünde yeterince iyi olmamak
hazsızlık verici hatta travmatiktir ve Öteki ile
süreğen özdeşim çabasını getirir.
• Histerik öznelerin, gurulara, tarikatlara, otoriter
gruplara (dini, tıbbi, ruhsal vb) yöneldikleri
gözlenir.
• Histerik öznenin pasifliği görecedir, Öteki’nin
arzusuyla özdeşim anlamında çok aktif olabilir. Bu
histerik “krizler” veya “baştan çıkarıcılık”
(seduction), manipülatif olma ile sonuçlanabilir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 246
(2011)
HİÇBİR ŞEY İSTER ÇÜNKÜ
HERŞEYİ (“O”NU) İSTER
• Histerik özne öteki’nin fallik arzusuyla özdeşleştiği
için davetkar, baştan çıkarıcı olarak algılanabilir.
“Davete” icabet eden, yüksek olasılıkla geri
çevrilecektir.
• Öteki’nin arzusuna yanıt veremeyeceğinden emin
olan histerik öznenin, en çok kaçınmak istediği
şey bu başarısızlıkla yüzleşmektir.
• Histerik öznenin kendisini ötekine açması, büyük
bir risktir ve genellikle en son anda geri çekilerek
bu riske girmez.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 247
(2011)
“HAYIR”SIZ “EVET” OLANAKSIZDIR
• Histerik özne çatışmadan kaçar -Öteki
memnun edilmelidir- ancak tamamen bu
nedenle histerik, önemli çatışmalara neden
olur.
• Tüm önemli ötekilerin arzusunu doyurmak ve
bu yolla sevilmeye çalışan birisinin kısa süre
içinde kendisini çatışma ve zorluklar içinde
bulmaması olanaksızdır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 248
(2011)
SEÇMEK VAZGEÇMEKTİR
• Histerik öznenin, manipülatif, sahte, iki yüzlü,
“efendi kimse onun düdüğünü çalan”
özelliklerinden söz edilir. Bu temel fantezisinin
içindeki semptomunun sonucundan başka bir
şey değildir: “Tercihte bulunma, uzlaş.”

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 249
(2011)
FEDA ETMEK ve GERİ İSTEMEK
• Histerik özne, Öteki’nin eksiği ve arzusunu giderme
yoluyla kendi dürtüsel geriliminin anksiyetesiyle baş
etmeye çabalar.
• Bu yapı, histerik hastanın semptomlarında ve gündüz
düşlerinde gözlenir.
• Aynı zamanda bunu asla başaramayacağı ile ilgili
inancını da korur. Bu, Öteki tarafından reddedileceği
korkusunun nedenidir. “beni gözden çıkarabilir mi?”
• Temel yapı, çelişkili gibi görünen iki özelliğinin
belirleyicisidir. Bir yanda, ünlü histerik kendini feda
etme, diğer yanda bunun diyetini isteme.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 250
(2011)
“EFENDİ OL” ve “EFENDİLİĞİNİ BİL”
• Histerik öznenin, kendini Öteki’nin arzusu için feda
etmesi, temel fantezisinin doğrudan bir sonucudur.
• Ödipal öyküsü temelinde histerik özne, yaralı,
örselenmiş bir öteki arar ve onarır. Bunlar bir bakıma
“işi bitmiş babalar”dır.
• Öteki bir kez onarılıp, efendi (master) yapılınca, ikinci
özellik devreye girer, öteki, efendi olmanın gereğini
yapmalı aranan yanıtı vermelidir. Histerik özne bunu
beklemez buna zorlar.
• Efendi, görevini açıktır ki yapamayacaktır ve bu nedenle
azledilmelidir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 251
(2011)
YOĞUNLAŞTIRMA – “HAVET”-
• Karşıt içeriklerin yoğunlaştırılması (condensation)
histerik semptom yapılanımının karakteristik
özelliğidir. Bu aynı zamanda histerik semptomun
kendi başarısızlığını içinde taşıdığını gösterir.
• Histerik özne, semptom ve yoğunlaştırma yoluyla
yalnızca çeşitli ötekilerin karşıt arzularını
yanıtlamaya çalışmaz (öznenin kendi öyküsel
kimliğiyle kendi iç çelişkisi). Altta yatan dürtü
ikiliği de burada iş başındadır. Ayrılmaya yönelik
eğilim yani Öteki’nin arzusundan kaçma eğilimi ve
Öteki’nin arzusunu doyurma eğilimi.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 252
(2011)
HİSTERİK SEMPTOM: ZITLARIN BİRLİĞİ
• Semptom, öteki’nin arzusunun karşılanabileceği
konusunda öznenin bölünmüşlüğünü gösterir.
• Bu minimal düzeyde saklanmış çatışma, hastanın her dil
sürçmesinde, histerik fobi’de, konversiyon
semptomlarında vb gözlenir.
• Aktüelpatolojik semptomlarda çatışmanın temsili söz
konusu değildir. Konversiyon semptomlarında tersi.
• Histerik öznenin Öteki’nde yanıt aradığı ilksel eksik, her
zaman bedenle ilişkilidir. Bu nedenle beden, Öteki’yle
histerik ilişkide merkezi bir pozisyon tutar.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 253
(2011)
HİSTERİK DEPRESYON
• Tipik bir histerik olguda, histerik öznenin, temel fantezisinin
başarısızlığına eşlik eden disfori, histerik depresyondur.
• Histerik öznenin kendisi için imkansız olduğuna inanmasına
rağmen, tekrar tekrar Öteki’nin arzusuyla özdeşleşmesi ,
onu doyurulamaz olanı doyurma çabasında uç noktalara
iter.
• Tipik histerik soru: “Nasılım, iyi miyim?”
• Er veya geç “hayır” yanıtını alacaktır. Bu anda histerik
öznenin, temel fantezisi yıkılır ve eksiklikle yüzleşir.
• “Ben hiçim, bir şey ifade etmiyorum, kimse beni istemez,
ben hiçbir şey istemiyorum”
• “evet” yanıtını verebilecek bir başka öteki depresyonun
hızla ortadan kalkmasını sağlar.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 254
(2011)
“VARLIĞIM VARLIĞINA ARMAĞAN
OLSUN”
• Tedavide terapist “efendi” (master)-bildiği farz edilen
özne- konumuna yerleştirilir.
• Psikotik belirtiler gösteren histerik hastanın klinisyenle
kurduğu ilişkiyle psikotik yapıdaki hastanın kurduğu
ilişki çok farklıdır.
• Histerik özne, sapkın Öteki’nin arzusunu yanıtlamak için
pek çok parafilik davranış sergileyebilir.
• Klinisyenler, histerinin etyolojisinde cinsel travmatik
yaşantıların olduğuna inanırlar ve Öteki’nin arzusuyla
özdeşleşen histerik özne, çoğu kez aradıklarını onlara
verir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 255
(2011)
“SUGGESTIBILITY”
• Histerik özne yapısında, öznede çok sayıda
özdeşim katmanı bulunur. Her biri geçmiş önemli
nesnelerle kurulup terk edilmiş ilişkilere uzanır.
Tanısal veya terapötik ortamda terapistin
disosiasyon beklentisiyle, histerik öznenin bu
geçmiş özdeşim katmanları yalnızca reaktive
olmaz, somutlaşır da. “Alterler?” iş başındadır.
• Histerik hastanın, hep var olan yabancılaşmayla
ilgili farkındalığı “Bu ben değilim” e dönüşür.
• Tanı: “Disosiyatif kimlik bozukluğu” (!) hasta
klinisyene istediğini vermiştir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 256
(2011)
“TERAPÖTİK BALAYI”
• Herhangi bir özgül terapötik yaklaşıma bağlı
olmaksızın, başlangıçta hemen her zaman var
olan pozitif aktarım ilişkisine bağlı olarak,
histerik özne, terapistten gelen her şeyi
içecektir. Bunun sonucu olarak semptomatik
düzeyde görece hızlı başarı elde edilebilir.
• Ancak bu terapötik sonuç değildir, aksine tam
tersidir. Öznenin Öteki ile tipik ilişkisini yani
problemini onaylamak ve pekiştirmektir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 257
(2011)
• Histeride uygun tedavi, ilişkiyi ve altta yatan
temel fanteziyi değiştirmektir. Bunun için en
önemli araç ise aktarımdır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 258
(2011)
ÖTEKİ ve DÜRTÜ TÜREVLERİ İLE
OBSESİF İLİŞKİ

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 259
(2011)
ÖZERKLİK-MESAFE-AMBİVALANS-ŞÜPHE

• Histeri gibi obsesif nevroz da arzu bağlamında


öznenin birinci ve ikinci ötekilerle orijinal
ilişkisinin yinelemesi olarak anlaşılabilir.
• Bu orijinal ilişki, histeriden daha az olsa da bir çok
farklı özellikler ve semptomlar ortaya çıkarır.
• Genel anlamda obsesif özne yapısını, özerklik ve
mesafe koymaya yönelik eğilim ve bunlara eşlik
eden iki değerlilik ve şüphe hisleri olarak
tanımlayabiliriz.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 260
(2011)
DÜZENLİLİK-CİMRİLİK-İNATÇILIK
• Histeride vurgu oral kısmi dürtü üzerineyken
obsesif nevrozda, anal komponentin ağırlığı
vurgulanır.
• Freud’un belirttiği obsesif nevrozda görülen 3
anal özellik şunlardır:
Düzenlilik, cimrilik ve inatçılık.
• Vurgulanması gereken bir nokta obsesiflerin
kendileri dışındakilere genellikle cömert
olduklarıdır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 261
(2011)
ÖTEKİ İLE FAZLA ÖZDEŞİM, ÖTEKİ’NDEN GELENİ
DIŞA ATMA İLE İLİNTİLİDİR
• Anal baskınlık, özne kurulumunun ikincil sürecine
(process) gönderme yapar:
Dışa atma (expulsion)/ayrılma (seperation)
bunlar obsesyonun temel taşlarıdır.
• İkincil süreç üzerine vurgu yapılması, birincinin
yani yabancılaşma/özdeşleşme’nin yeterli
olandan fazla olduğuna işaret eder.
• Bu nedenle obsesif nevroz, histerinin evrilmesi
olarak görülebilir ve Freud’un da belirttiği gibi her
zaman altında bir histerik temel yatar.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 262
(2011)
• Obsesif nevrozda ayrılığa vurgu yapılması,
yabancılaşma/özdeşleşme sürecinin yokluğunu
belirtmez, bu süreç öznenin bölünmüşlüğü ve
çatışma zeminini hazırlar.
• Ödipal bir psikonevroz olarak obsesif nevroz,
orijinal anal dürtü komponentinin fallik
yorumu ile ilintilidir. Psikanalitik açıdan burada
anal-fallisizm ve onun cinselliği ile karşılaşırız.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 263
(2011)
İĞDİŞ TEHDİDİ AYRILIĞI GÜÇLENDİRİR
• Anal-fallik üzerine vurgu, eşlik eden süreçler
çerçevesinde anlaşılabilir. Dışa atım
(expulsion) ve ayrılık. Öteki’nden gelen her
şeyi soğuran histerikle tezat olarak, obsesif
reddedecektir hatta Ötekinden gelen her şeyi
geri püskürtecektir.
• Kaynaşmadan (fusion) ziyade hedef ayrılıktır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 264
(2011)
OBSESİFİN ÖDİPAL ÖYKÜSÜ
• Histeri, aşırı hazsızlık ve travma ile ilişkili iken, tam karşıtı obsesif için
geçerlidir. Obsesif nevrozda travmatik olarak deneyimlenen aşırı
haz (m-Other’ın aşırı yutuculuğu) bulunduğu ileri sürülür.
• Obsesif özne kendi dürtü uyarımıyla karşılaşmaktan birinci Öteki’nin
arzusuyla karşılaşmaya geçişte, birinci Öteki’nin mesajını şöyle
yorumlar:
• “Onun taleplerini karşılayabilecek kadar sıkı çalışırsam, Öteki
tatmin olacak-ve beni yalnız bırakacak-”
• Öteki’ne karşı veya onun için her zaman başarmalıyım,
başaracağım. Mükemmel ve eksiksiz olacağım.
• Obsesifin fantezisi bir nesneyle ilişkisine dairdir, fakat obsesif bu
nesnenin Öteki’yle ilişkili olduğunu reddeder.
• Başarmak, Öteki’nin eksiğini tamamlamak değildir, başarı nesneye
değindir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 265
(2011)
“NESNEYİ DÜŞÜRMEK EKSİK KALMAKTIR”
“TEMİZ KALMAK İÇİN DÜŞÜRMEK GEREK”

• 21 yaşında erkek hasta, lise mezunu, pazarcılık


yapıyor, ailesiyle birlikte yaşıyor.
• Sık sık ellerini ve giysilerini kontrol etme,”bir şey
düşürdüm mü ?”kaygısıyla sürekli yerlere bakma, bu
nedenle ceplerini kullanmama, cepleri olmayan
giysiler giyme, ceplerini diktirme.oturduğu yerden
kalkıp ayrılırken etrafı araştırma bir şey düşürdüm
mü?

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 266
(2011)
“GİRİCİ ÖTEKİ’NİN SES KİRLİLİĞİ”
• Giyiniyor ise giydiği giysiyi çıkarıp tekrar tekrar,
‘içinde kirli bir şey var mı?’ diye kontrol etme.
Bu işlem sırasında ses duyarsa, işlemi baştan
tekrarlama (ses duyunca giysilerinin içine bir
şeyler giriyormuş gibi hissettiğini belirtiyor).

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 267
(2011)
• Aynı zamanda özne ikinci Öteki’nin bu standartlara sahip
olmadığı mesajını alır. İkinci öteki’nin otoritesi alaya
alınırken eş zamanlı olarak onun ötesinde bir yerde katı bir
kurallar sisteminin düzenli ve pürüzsüzce arzuya sahip
çıktığına işaret edilir.
• Sonuç olarak yabancılaşma/ özdeşim düzeyinde, obsesif
özne kurulumu tatmin edici noktaya ulaşır. Histerik öznenin
“Öteki için hiçbir zaman yeterince iyi olamayacağım”
başarısızlık korkusu, “Bu Öteki’ne karşı veya onun için her
zaman başarmalıyım,başaracağım” şeklinde tam tersi bir
nitelik alır.
• Başarı, öznenin girici Öteki karşısında her zaman hazırlıklı,
donanımlı, kendine yeter… olmasıdır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 268
(2011)
ÖTEKİ’NDE KENDİNİ KAYBETMEK:
İNSEST KAYGISI
• Öteki’nin arzusuna yanıt vermek, her zaman onun
arzusuna indirgenmeyi, ondan başka hiçbir şey
olmama riskini taşır. Bu nedenle aşırı haz,
travmatik bir nitelik alır (özerklik anksiyetesi) ve
vurgu ayrılık’a kayar.
• İkinci Öteki’nin yetersizliğini görmek, ayrılılığı
(seperation) zorlaştırır. Bu nedenle obsesifin
ötekilerle tipik ilişkilerindeki obsesyonel sistem –
yineleme- yoluyla sürekli bir teyit ihtiyacı ortaya
çıkar (oldu mu olmadı mı? dokundum mu
dokunmadım mı?...)
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 269
(2011)
• Obsesif nevrozda anksiyete, histerikten tamamen
farklıdır. Histeride anksiyete, Ötekinin arzusunu
doyuramama, başarısızlık ile ilişkiliyken, obsesif
nevrozda, anksiyete, Öteki’nin arzusunu aşırı
doyurarak onda kaybolmayla ilişkilidir.
• Obsesif öznenin duygulanımının, histerik’e göre
dışarıdan neden daha az görülebilir olmasını bu
bağlamda vurgulamak gerekir.
• Kural olarak dış dünya, kuralcı obsesiften irrite
olmaya eğilimlidir ve obsesifin bu görünümünün
altındaki anksiyeteyi fark eder.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 270
(2011)
• Erişkin ilişkilerde obsesif, Öteki’nin aradığı “şey”e
sahip olduğunu düşünür. Diğerlerinin obsesif ‘i
burnu büyük veya nemrut olarak algılamaları bu
nedenledir. Narsisitik kişilik bozukluğuyla
benzerliği göze çarpsa da özne, öteki’nin arzusuna
indirgenmek korkusuyla eyleme geçmez
(narsisistik öznenin aksine introvert uçtadır).
• Cinsellik alanında obsesif, mesafeli duruşunu
sürdürür, cinsel ilişkide, olanları kenardan
soğukkanlılıkla izler.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 271
(2011)
• Histerik, olası partneri ile özne arasına üçüncü
bir figür kurar. Bu üçüncü figür, histerik’in rol
modeli ve rakibidir.
• Obsesif nevrozda, üçüncü unsur gözlense de
tamamen farklı konumdadır. Ego ideali veya
histerikte olduğu gibi kıskanılacak bir rakip
değildir. Belki bir tampon.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 272
(2011)
ERKEKSİLİK TARİHSEL SOSYOLOJİK BİR
OLGUDUR ANALİTİK veya BİYOLOJİK DEĞİL
• Obsesif özne yapısının cinsiyete ilişkin çağrışımı
“erkeksilik”tir.
• Ayrılık (seperasyon) kavramı bağlamında obsesif
öznenin Öteki ile ilişkisinde aktif bir pozisyonu
olması bu inanışın temelidir. Oysa bu ataerkil
toplumun aktif olmayı, tarihsel dinamikleri olan
ve günümüzde hızla değişen erkeksi aktiflikle
ilişkilendirmesi bu tarihi yanılmaya yol açar.
• Histerik öznenin Öteki karşısındaki pasif konumu
da histeriyle kadınsılığın yanlış ilişkilendirilmesini
getirmiştir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 273
(2011)
“ÖLÜRSEM KABRİME GELME İSTEMEM!”
X “ÖLSE DE KURTULSAM”
• Tipik histerik fantezi, ölmüş olmak ve
ötekilerin onun ölümüne tepkilerini görmek
şeklindedir.
• Obsesif içinse, ötekinin ölümünü düşünmek
şeklindedir. Çünkü ancak Öteki’nin ölümünden
sonra hayatını yaşamaya başlayacaktır.
• Öteki’ni öldürmeyle onun ölümüyle ilgili
düşüncelerle, kaygılarla meşguldür.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 274
(2011)
OBSESİF SEMPTOM ÇATIŞAN
UNSURLARI BİR ARAYA GETİRMEZ
• Histerik semptom yapılanımında, çatışmanın iki
yanı tek bir metaforik bütün olarak kaynaşır.
Obsesyonda ise “yalıtma” düzeneğiyle, önemli
gösterenler birbirinden ayrılırlar ve her biri
çatışmanın bir yanını temsil eder ve diğer yanın
temsili için bir başkasıyla değiştirilmesi gerekir.
• Obsesif nevrozda savunma mekanizmaları ayrılma
süreci bağlamında anlaşılabilir. Temel unsurların
birbirlerine temaslarına izin verilmez. Aralarındaki
mesafe mutlaka korunmalıdır. Konuşma tarzı
bunun iyi bir örneğidir (Yavaş ve tane tane).
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 275
(2011)
BASTIRILANA ANCAK KARŞITI İLE YER
DEĞİŞTİRDİĞİNDE İZİN VERİR
• Obsesif nevrozda, semptom yapılanımı süreç
üzerindendir. Dilsel süreç bunu metonimi
(displacement) ile bağlantılandırır. Bir izole
gösterenin diğeriyle yer değiştirmesidir (İtalya-
çizme). Burada “yer değiştirme” bile hafif kalır
çünkü yapılan, bir unsurun karşıtıyla tepkisel
replasmanıdır.
• Obsesif özne dilde histerikten farklı bir konum
almıştır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 276
(2011)
• Histeride, metafor (condensation) yoğunlaştırma
(taze-çiçeği burnunda) merkezidir ve yeni
anlamlar üretir. Obsesif, metonimi (displacement)
yerdeğiştirme’ye odaklandığı için yeni anlamlar
yaratamaz.
• Histeriyle sanat ilişkisi bir yanda obsesyonla din
ilişkisi diğer yandadır.
• Histerik özne, icat eder, obsesif özne, kendisini
kıpırdatılamaz kesinliklere bağlamak zorundadır.
Obsesyonla kesinlik, eminlik ve netlik gerektiren
meslekler arasındaki ilişki bu nedenledir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 277
(2011)
YERİNE GEÇEN BASTIRILANI İPTAL
ETMELİDİR
• Obsesif sürekli bir unsurun gerçekten diğerini
iptal edip yerini alıp almadığı konusunda emin
olmak ister, dışarıdan bakıldığında, bu kararsızlık
katı obsesif karakter yapısıyla kontrast oluşturur.
• Derin düşüncelere dalma, düşünce sürecindeki
onaylama ve karşı çıkmaların etkisi olarak ortaya
çıkar. Bunlar bir süre sonra obsesif düşüncelerin
ortaya çıkmasına yol açar.
• Bunlar hasta tarafından dalıcı ve parazitik olarak
algılanır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 278
(2011)
ÖTEKİ’NİN ARZUSU KENDİNİ
KAYBETME KORKUSUNU ÇAĞIRIR
• Obsesif düşünceler, çekirdek çatışmanın söze
dökülmesidir. Öteki’nin arzusunun görünümleri,
kendini bu Öteki’nden uzaklaştırmak şeklinde
agresif bir tepkiyle karşılanır.
• Kompulsif yıkama –ötekinin kirini yıkama-,
kapıların kilitli olduğundan emin olma –ötekini
dışarıda tutma-, bunlar yenileri eklenerek
hastanın tamamen hareketsiz ve yalıtılmış hale
gelmesiyle sonuçlanır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 279
(2011)
• Obsesif yapıda her semptom, kökensel fantezi
temelinde anlaşılmalı ve yorumlanmalıdır.
Ayrılık ve aktif pozisyon birincil önemdedir
ancak bunlar her seferinde Öteki ile özdeşim
ve pasif pozisyon arzusuyla karşılaşır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 280
(2011)
BENİM DIŞIMDAKİ HERŞEY HAYAL!
• 18 yaşında bekar, lise mezunu, kadın hasta, ailesiyle
birlikte yaşıyor.
“İnsanların %98’i gerçek değil. Onları ben hayalimde
yaratıyorum. Bütün olup bitenler gerçekte sanki
benim yönettiğim bir çizgi film. Sizi, benim hayal
etmediğimi ispatlayabilir misiniz?, Benim dışımdaki
herşeyin gerçek mi hayal mi olduğunu kesin olarak
bilebilmek mümkün mü?”

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 281
(2011)
OBSESİF-KOMPULSİF DEPRESYON
• Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu, narsisistik
kişilik bozukluğu’nun belirgin özellikleriyle
kombine bir tablodur. Ancak patolojinin temel
özelliği, net bir seçimin yokluğunda yatar.
• Obsesif-kompulsif depresyon, obsesif öznenin
kendi ideal imgesinde bir yaralanma olmasıyla
başlar. Benzer bir tablo belirli bir idealin
gerçekleştirilmesinin ardından da başlayabilir. Bu
durumda, depresyon özellikle anksiyete ile
karakterizedir çünkü başarıyla birlikte Öteki’nin
arzusuna gömülüp kaybolma riski belirmiştir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 282
(2011)
• Obsesif nevroz yapısının tanısı histeriye göre daha
kolaydır çünkü histeri her tür ve her semptom biçimini
gösterebilir.
• Ayrımda daha önceki birinci ve ikinci Ötekilerle
ilişkilerin arzu bağlamında niteliği her zaman önemlidir.
• Aksi taktirde obsesif şüphe ile histerik şüpheyi veya
histerik adanmışlık ile obsesif ötekine verme ve
korumayı birbirinden ayıramayız.
• Obsesif özne ayrılığın tersi bir tutumun fantezisini
kurar, özdeşim ve kendini ötekinin arzusuna bıraktığı
pasif bir konum.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 283
(2011)
DÜŞÜNCE - BEDEN
• Obsesyon bastırılanın zihinde geri dönüşüyle
karakterizedir, histeri ise bastırılanın bedende
geri dönüşüyle.
• Obsesif, rahatsız edici düşüncelerden acı çeker,
histerik zaman içinde değişiklik gösteren
bedensel rahatsızlıklardan.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 284
(2011)
• Obsesyonda, tedavi tekniklerinin obsesyonalize
edilmesi riski vardır.
• Aktarım ilişkisinde terapistin her şeyden
uzaklaştırılıp, işinin hasta tarafından ele
geçirilmesi olasıdır.
• Tedavinin her anlamda bu ilişkinin kendisine
yönelmelidir. Bu yapılmazsa, yalnızca iki olasılık
vardır. Tedavi erken bitirilir veya tedavi
obsesyonel bir sipiral halini alır ve bitirilemez.
• Bir bakıma terapist Öteki olarak “ölmüştür”, hasta
bundan sonra kendi hayatını yaşamaya başlar.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 285
(2011)
OBSESİFİN TEMEL FANTEZİSİ
• Histeride temel fantezinin yapısı, obsesyondan
radikal olarak farklıdır. En basit tanımla,
obsesifin fantezisi bir nesneyle ilişkisine
dairdir, fakat obsesif bu nesnenin Öteki’yle
ilişkili olduğunu reddeder.
• Obsesif nesneyi kendisine saklar ve öteki’nin
varlığını tanımayı reddeder.
• Obsesif, Öteki’ni nötralize etmek veya iptal
etmek ister.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 286
(2011)
“BENSİZ SEN BİR HİÇSİN!”
• Histerik öznenin temel fantezisi ise, ayrılığın üstesinden
gelmek için öznenin, kendisini Öteki’nin yitirdiği
nesnenin yerine ikame etmesidir.
• Annesi, çocuğu olmaksızın bütün olamaz ve kendisini
annesini tamamlanması, bütünlenmesi için gerekli
nesne yerine yerleştirir. Annenin arzusunu doyuran
nesne
• Histeride ilişki üçgenleştiği için histerik kendisini
Öteki’nin arzu nedeni olarak kurar.
• Öteki arzu ettiği sürece Öteki’ndeki nesne olarak kendi
pozisyonu garantiye alınmıştır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 287
(2011)
“ETKİLENMEZ ÖZNE”
“ETKİYİ ÖTEKİ’NDE ONARAN ÖZNE”
• Histerik, obsesyonda olduğu gibi nesneyi kendisi
için alıkoymaktan çok, Öteki’nin arzusunu kutsar
ve onun özel nesnesi olmayı arzular.
• Temel fanteziyi, ayrılığa verilen yanıt olarak
tanımlarsak;
• Obsesif, ayrılığın özne üzerindeki etkileriyle baş
etmek veya tersine çevirmeye girişirken,
• Histerik, ayrılığın Öteki üzerindeki etkileriyle baş
etmeye veya bu etkileri geri çevirmeyle uğraşır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 288
(2011)
• Çocuk fallusun Öteki için önemini anladığında, her ne
kadar kendisinin fallusa özdeş olmadığını bilse de, kız
olsun erkek olsun, annesi için bu nesneyi
cisimleştirmeye çalışacaktır. Bu nedenle bir çocuk
Öteki’nin (annesin) her şeyi olmaya çalışabilir.
• Onu büyülemek şaşırtmak, çevresindeki tüm
yetişkinleri ayartmak veya ilgisini çeken hangi konumsa,
Öteki için gerçekten bir şey haline gelmek ister.
• Bu hareketli ayartıcı bir çocuk olmak anlamına
gelebileceği gibi, ölü bir çocuk olmak anlamına da
gelebilir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 289
(2011)
• Ödipal öykünün bir aşamasında çocuk şu soruya
yanıt bulmalıdır: Fallus işlevini gören şey, anne
tarafından arzu edilen bir nesne midir? Yoksa
babanın anneyi yoksun bıraktığı bir nesne midir?
• 1-Baba hakkı olan bir nesnenin sahibi olduğu
için mi anne o nesneyi onda arzular?
• 2-Yoksa onu anneden gasp ettiği için mi ona
sahiptir?
• Histeriğin fallik atıfları sürekli test etme
motivasyonu, onun ikinci seçeneği benimsediğini
gösterir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 290
(2011)
• Histerik, fallusa sahip olma/olmama nedenini militanca
sorgular.
• Fallusa sahip olmayla ilgili bu iddia histerinin en
görkemli yapısal özelliklerinin ortaya çıkmasına yol
açar.
• Bu iddianın ortaya konulma biçiminde, cinsiyet
farklılığının rol oynadığını vurgulamak gerekir.
• Kadının, “sahip olma” konusuyla ilişkisi, o’na sahip
olmama şeklindedir. Erkek ise o’na sahip olduğu farz
edilendir. Bu farklılaşma, söz konusu olan öznenin
cinsiyetiyle ilişkili olarak sahip olma konusunda farklı
yollar izlemesini getirecektir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 291
(2011)
• Ancak kadın veya erkek histerik için belirleyici
olan aynı fantezidir: Özne haksız bir şekilde fallik
olandan yoksun bırakılmıştır ve bunun
düzeltilmesi gerekir.
• İster “erkeği oynayan” histerik kadın olsun veya
erkekliğini ispat çabasıyla kendisine ve çevresine
işkence eden histerik erkek olsun, dinamik aynıdır.
• Her ikisi de fallusa sahip olmaları gerektiği
fantezisiyle meşguldürler, bu meşguliyet her
ikisinin de ona sahip olmadıklarının göstergesidir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 292
(2011)
• Histerik özne ötekiler için hiçbir zaman yeterli
olmayacağına ikna olmuştur. Bu cinsel partneri için de
geçerlidir, bu onu tatmin etmek için bitmek bilmez
girişimlerde bulunmasının nedenidir. Erkeklik
histerisinde bu “Guinness Rekorlar Kitabı”na girmek
veya daha kısıtlı anlamda cinsellikte “Viagra
performansı” şeklinde tezahür eder.
• Kadın histerisi ise “Miss World” histerisi veya
görünümüyle aşırı uğraş ve tekrarlayan estetik
girişimlere gider.
• Erkeklik histerisinde fallusa “sahip olmak” için sıkı bir
çaba, kadın histerisinde ise fallus “olmak” çabası vardır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 293
(2011)
VAROLUŞSAL SORULAR
• Histeri ve obsesyon, Öteki ve nesneyle zıt
özellikteki ilişkileri bağlamında radikal olarak
farklı özne yapılanımlarıdır.
• Obsesif ve histerik var oluşlarıyla ilgili farklı
soruların pençesindedirler.
• Histeriğin varoluşuna değin temel sorusu:
“Ben kadın mıyım, erkek mi?” dir.
• Obsesifin ise: “Ben ölü müyüm, canlı mı?” dır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 294
(2011)
OBSESİF VAROLUŞUNU DÜŞÜNEN
BEN’DE BULUR
• Obsesifin, fantezi veya hülyalı düşüncelere daldığında veya
düşünmeyi tamamen durdurduğunda (örneğin, orgazm
sırasında), kendisi ve çevresi üzerindeki denetimi
yitirdiğinde var oluşuyla ilgili inancı sarsılır.
• Varoluşunu bulmak veya var olmayı sürdürmek, obsesif için
bilinçli, düşünen özne-ego- olmayla ilintilidir. Obsesif için,
kendi belirli arzu ve düşüncelerinin bir kısmından haberdar
olmayan parçalı bir özne olmak rahatsız edicidir.
• Obsesif, bilinçli düşünen özne olarak içimizdeki yabancı
söylemi yani bilinçdışını reddeder.
• Obsesif için yabancı bir sesle kendi söylediklerini paylaşmak
obsesif için dayanılmazdır, bu sesi kısar veya en azından
kulağını tıkar.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 295
(2011)
HİSTERİK VAROLUŞUNU ÖTEKİ’NİN
ARZU NESNESİ OLMAKTA BULUR
• Histerik, Öteki’nin arzu nesnesi olarak ona
hükmetmek ister.
• Histeriğin fantezisinde Öteki, arzu eden öznedir-
genellikle histerik öznenin uygun bulduğu zaman
ve şekilde arzulayan eş veya sevgili- bu Öteki’nin
arzusunun doyurulmaması için gerekli
düzenlemeleri mümkün kılar.
• Ancak Öteki’nin arzusunun doyurulmadan
kalması, histeriğin nesne olma rolünün kalıcılığını
sağlar.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 296
(2011)
• Histeriğin arzulanan nesne, arzunun eksiği
rolünü sürdürebilmesi için Öteki’nin arzusu
doyurulmamış olarak tutulur.
• Histeri, “doyurulmamış bir arzuya arzu” ile
karakterizedir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 297
(2011)
FALLUS OLMA: BEDENİN ve DİLİN
BÜYÜLEYİCİ IŞILTISI
• Histeriğin fallik narsisizmi “gösteri” tarzında
sergilenir. Kendisini arzunun ideal nesnesinin
cisimleşmesi olarak Öteki’nin bakışına sunar.
• Histerik bu nesneyle bedensel ve konuşma
olarak özdeşleşmelidir. Temel nokta ötekini
büyüleyecek ışıltılı nesne olarak görünmektir.
• Histeride baştan çıkarma, arzudan çok fallusun
hizmetindedir. Bir başka deyişle fallusla
özdeşim ötekinin arzusundan daha önemlidir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 298
(2011)
ARZUSU YÜCELTİLEN AMA
DOYURULMAYAN ÖTEKİ
• Öteki’ni “arzulayan öteki” konumunda askıda
tutmak histerik için çok önemlidir. Öteki, fallik
nesne olarak histeriğin peşinden koştuğu
sürece, histerik fallik özdeşim fantezisini
sürdürebilir.
• Öteki kovalamayı bıraktığı ve kendi arzusuna
değin bir şey yaptığı anda ilişki çıkmaza
girecektir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 299
(2011)
PREGENİTAL FALLUS OLMA
YANILSAMASI ve BUNUN NOSTALJİSİ
• Obsesifler genellikle, fallik olarak ağırlıklı yatırım almış
Öteki’nin ayrıcalıklı arzusu nesnesi olmuş özneler
olarak karşımıza çıkar.
• Bir bakıma obsesif, “fallus olma” halinin nostaljisini
yaşar. Bu, özlem obsesifin annesiyle yaşadığı özgün bir
geçmiş ilişkinin anılarına özlemdir.
• Obsesif, annesinin ikircikli mesajları nedeniyle, onun
babasında bulamadığını kendisinde bulduğuna değin
güçlü bir erken yanılsama geliştirir. Bu yanılsama
üçgenleşme ile yıkılsa da obsesif yapılanım için
önemlidir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 300
(2011)
• Obsesif , bir yandan bastırılmış fallik
özdeşimine doğru regresif bir çekimi
hissederken diğer yandan paternal yasaya ve
onun gerektirdiklerine uyar.
• Öteki’nin (annenin) söylemindeki eksiği
giderecek “fallus olma” haline geri dönmek
aktif olarak istenir, ancak bu asla tamamen
başarılamaz.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 301
(2011)
• Obsesifin bilinçdışı çocukluk senaryosu yani Öteki
ile karşılıklı insestiyöz çağrışımlı ilişkiden köken
alan ve kastrasyon anksiyetesiyle ilişkili tipik bir
semptoma: suçluluğa yol açar.
• Öteki ile bu erotik fiksasyon nedeniyle obsesif
sürekli bir kastrasyon korkusu yaşar, doğal olarak
burada söz konusu olan sembolik kastrasyondur.
• Bu korku, özellikle, kayıp (loss) ve babanın
yasasıyla ilişkili olarak ortaya çıkar.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 302
(2011)
• Obsesif kayıp (loss) a katlanamaz. Öteki’ni
kaybetmemek için her şeyi despotik bir şekilde
kontrol etmek ister. Bu öteki için fallik bir
pozisyon kazanma arzusudur.
• Ancak babanın yasası obsesifin arzu ufkunda her
zaman yer aldığı için, suçluluk hiç peşini bırakmaz.
• Fallik nostalji ile iğdişin getirdiği kayıp arasındaki
ambivalans, obsesifi, babanın adı karşısında özgül
bir yapısal konuma yerleştirir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 303
(2011)
• Obsesyonda arzu imkansızdır çünkü obsesif kendi
arzusunu gerçekleştirmeye yaklaştıkça
(örn.,birisiyle cinsel ilişkiye girme) kendisini
yutacak olan Öteki ve bu insestiyöz yutulmanın
iğdiş bağlamında kabaran suçluluğu da
yaklaşmaya başlar.
• Bundan kaçınmanın tipik obsesif stratejisi,
tamamen ulaşılması olanaksız birine aşık olmak
veya potansiyel aşıklar için katı kurallar koymaktır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 304
(2011)
• Öteki’nin beklenmeyen arzusuyla karşılaşan
obsesif, yardım arayışına girer, terapiye gelir.
• Öteki’nin arzusu, Öteki’nin eksikliğidir ve bu
anksiyete yaratır.
• Böyle bir karşılaşma obsesifi, bir ölçüde
histeriğe benzetir. Onu Öteki’ne açar. Histerik
ise her zaman zaten Öteki’nin isteklerine
duyarlıdır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 305
(2011)
• Obsesif yapıda “kayıp” çok merkezi bir
sorunsaldır çünkü doğrudan “eksiklik”e
gönderme yapar. Eksiklikle karşılaşmamak için
arzuyla bir şekilde baş edilmelidir.
• Obsesifin sevgi nesnesi arzudan arınmış bir
“ölü” olmalıdır. En azından onun onayı
olmaksızın haz duymamalıdır.
• Öteki’nin arzusunun yani canlı olduğunun
açığa çıkması obsesifin dünyasını alt üst eder.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 306
(2011)
• Obsesif’in bir histerikten öte histerikleştiği an
ötekinin arzusunun açığa çıktığı andır. O,
arzunun ölü olduğu eski duruma geri dönmek
için her şeyi vermeye hazırdır.
• Sınırsız bir cömertlik, tam bir boyun eğme
sergiler, her türlü çabayı gösterir. Ondan kaçan
ve eksikliği hatırlatan nesneyi geri kazanmak
için hiç umulmayacak projelere katılır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 307
(2011)
• Tedavi sürecinde de obsesif Öteki’ni nötralize etmeye
çalışır.
• Örneğin, obsesif, ebeveynlerinden biri veya her ikisinin
isteklerine isyan ederek yaşar. Ancak ebeveynlerinin
ondan ne olmasını ne yapmasını istediği ile onun ne
yaptığı arasında herhangi bir ilişki olduğunu inkar eder.
• Bütün yaşamı onların ideallerini protesto etmek olsa da
bunu özerk seçimi olarak formüle eder.
• “Bunu yaparım çünkü ben x , y ve z ‘ye inanırım.”
• “Annem babam beni p yapmaya zorladı o nedenle ben
q yapıyorum” şeklinde değil.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 308
(2011)
• Analizin eğer obsesif üzerinde bir etkisi
olacaksa, analist histerizasyonu zorlamalıdır.
• Analist, sürekli arzusunu getirmelidir. Aksi
halde obsesif kapanır veya
“obsesyonalizasyon” ortaya çıkar.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 309
(2011)
• Obsesif analistin sessiz kalmasını veya ölüyü
oynamasını ister. Analistin çıkardığı her ses –
sandalyesini hareket ettirmek, nefes almak- çok
fazla gelir, obsesife unutmak istediği analistin
varlığını hatırlatır.
• Obsesifin histerizasyonunun sürdürülmesi ancak
Öteki’nin varlığının ona hatırlatılması, araya
girmesi ile mümkündür.
• Analist, obsesifin Öteki’nin nötralize veya yok
edildiği fantezisiyle rahatlamasına izin
vermemelidir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 310
(2011)
• Histerik, varoluşunu bulduğu Öteki’nin
arzusuna ileri düzeyde ilgilidir. Öteki’nden
“olma” (being)yı beklerken aynı zamanda
bilgiyi de bekler.
• Öteki’nden, olmakta eksikliğini (want-to-be) ve
bilgide eksikliğini (lack of knowledge)
tamamlamasını ister.
• Bu analistten yardım istemesini kolaylaştıran
bir konumdur.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 311
(2011)
• Öteki’ne bağımlılığını tanıması analizdeki
histeriğin işini kolaylaştırdığı gibi zorlaştırır da.
• Partnerinin arzusunu arayıp provoke ettiği
gibi, bir arzu nesnesi olarak ne olduğunu da
biteviye sorgulayacaktır ve böylece “Benim
neyim var doktor?”, “hastalığım ne?” gibi
sorularla kendisi hakkındaki bilgi arar.
• Bunların cevabını analistten almak ister.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 312
(2011)
• Analistin bilgisinde eksik arayan histerik için bu tür
soruların yanıtlanması yenilerini çağırır.
• Analistin bilgisini iştahla yutar, Öteki’nin bilgisindeki
eksikliği göstermek için histerik her türlü kuramın bir
adım ötesinde gider.
• Analistin masadaki yerini değiştirmesi gerekir:
Histeriğin “Bana söyleyin doktor, benim neyim var?”
sorusuna analist karşı soruyla yanıt verir:
“Ne istiyorsun?”
• Obsesif, analizde nasıl histerisize ediliyorsa, histeriğin
de söylemi değiştirilmeli ve Ötekin’den bilgi beklemeyi
bırakması sağlanmalıdır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 313
(2011)
• Terapist açısından farklı nevrozlar farklı terapötik
konumları gerektirir.
• Terapist eğer histerik hastayla obsesif hastayı
tanısal olarak ayıramazsa, şunlar olabilir:
• Hasta, analistin banyosunu kullanacak, seansta su
içecek, seans saatlerini değiştirecek, oturmak
yerine ayakta duracak, ödemeleri geciktirecek vb.
• Sınır konulduğunda: “Ama daha önce
yapabiliyordum şimdi ne değişti?” “Daha önce
bana izin vermekle yanlış mı yapmıştınız?”
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 314
(2011)
• Terapist, obsesif hastayı histerikle karıştırırsa:
• Analizandı divana erken yönlendirecektir, Obsesif
bunu dert etmez, Öteki’nin, karşısında oturan biri
tarafından cisimleştirilmemesi onu rahatlatır,
odada yalnız gibi olacaktır. Divanı, yüz yüze
görüşmeden daha rahat bulur.
• Analizandı histerize etmek önemseniyorsa,
başlangıçta analistin odadaki varlığı
vurgulanmalıdır. Öteki’nin arzusunun açıklığı
kesinleştirildikten sonra hasta divana
yönlendirilebilir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 315
(2011)
• Obsesif veya sapkın özellikler
taşımayan “saf” bir histeri olmadığı
gibi histerik veya sapkın özellikler
taşımayan “saf” bir obsesyon da
yoktur.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 316
(2011)
Histeri ve Obsesyonun Tanımlayıcı
Özellikleri
HİSTERİ OBSESYON
Soru “bir kadın mıyım veya bir “Ölü müyüm veya canlı
erkek miyim?” mı?”
Arzunun konumu Doyurulmamış İmkansız
Cinselliğe karşı tutum Tiksinti Suçluluk
Etkilenen temel bölge Oral Anal
“Olma”ya değin strateji Ötekinin arzu nedeni olma Düşüncede olma
Ayrılıkla baş etme stratejisi Öteki’ni tamamlama Özneyi tamamlama
Temel fantezi (a A) (S a)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 317
(2011)
ANA TANISAL KATEGORİLER ve
NEVROZDA ALTKATEGORİLER

Ana Kategoriler Nevroz Psikoz Sapkınlık

Alt kategoriler Histeri Obsesyon Fobi

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 318
(2011)
FOBİ

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 319
(2011)
NEVROZUN EN RADİKAL FORMU:FOBİ
• Fobi, paternal metafor’un yerleşimiyle ilgili bir soruna
verilen yanıttır. Bir başka deyişle histeri ve obsesyon
arasında bir yerde veya bağımsız bir üçüncü yapı -diğer
nevrozların ön biçimi anlamında- değildir.
• Histeri ve obsesyonda paternal metaforun yerleşimi
(birinci ve ikinci bastırma)veri olarak kabul edilirken,
fobik paternal metaforu ancak anneyi babanın-adı veya
“hayır”ı dışında bir şeyle iptal edebilir.
• Çocuğun anneden ayrılması, babalık işlevinin
yetersizliği nedeniyle son derece güçtür.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 320
(2011)
S1 S2… S3… S4… S8 Sn
Bilinçdışı Babanın Adı Having Phallus
Fallik Gösteren (Paternal Metafor)
(Desire of K.Bastırma İkincil bastırma
mOther’s desire)
(Being Phallus)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 321
(2011)
S1 S2… S3… S4… S8 Sn
Bilinçdışı Babanın Adı Having Phallus
Fallik Gösteren (Paternal Metafor)
(Desire of K.Bastırma İkincil bastırma
mOther’s desire)
(Being Phallus)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 322
(2011)
• Fobi, nevrozla psikoz arasına yerleştirilebilecek bir sınır
durum değildir. Birinci ve ikinci bastırmalar
başarılmıştır.
• Obsesyon ve histeride olduğu gibi fobinin özgül temel
karakteristikleri (Yukarıdaki tabloda verilen) yoktur.
• Fobi, histeriyle yakından ilişkili görünmektedir. Histerik
özne, kendisini annenin eksiğini tamamlayacak nesne
olarak kurar. Üçgenleşme yoluyla (babanın-adı’nın
müdahalesiyle) histerik, annenin arzusunun imgesel
nesnesi olarak kurmanın ötesine geçerek 2. Öteki’nin
sembolik nesnesi(genellikle babanın) olarak kurar.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 323
(2011)
• Fobik, başlangıçta annenin imgesel nesnesi
olarak babanın –adı’nı ortaya çıkarmak
zorundadır ve bunu kalıcı bir şekilde başarıyla
yapar.
• Panik bozukluğundan fobiye giden süreç
(aktüel patolojiden psikopatolojiye giden
süreç) yukarıda fobiye değin anlatılanların bir
özeti gibidir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 324
(2011)
SAPKIN YAPI
(PERVERSE STRUCTURE)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 325
(2011)
“NORM” ÇOK YÖNLÜ SAPKINLIKTIR
• İnsan cinselliğinin doğası kökensel olarak
sapkındır.
• Psikanaliz “sapkınlık” terimini “norm” dışı
anormal cinsel davranışları tanımlamak,
damgalamak için değil, nevroz ve psikozdan
farklı özellikleri olan ileri düzeyde özgül bir
klinik yapıyı tanımlamak için kullanır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 326
(2011)
• “Norm” dışı olan cinsel arzu ve edimin, ruhsal
dinamikleriyle ilgili bulanıklık, bu alandaki kavram
kargaşasının temel nedenidir. Sosyolojik, politik,
psikanalitik , biyolojik açılardan “norm”un ne
olduğu tartışmalıdır.
• Laplanche ve Pontalis, sapkınlık (perversion)‘I
şöyle tanımlar. “Karşı cinsten bir insanla, genital
penetrasyon yoluyla orgazma ulaşmaya yönelik
cinsel birleşme şeklinde tanımlanan ‘normal’
cinsel eylemden sapma” ve şöyle devam eder:
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 327
(2011)
• “Şu durumlarda sapkınlıktan söz edilebilir: orgazma cinsel
nesnelerle (eşcinsellik, pedofili, zoofili vb.) veya bedenin
diğer bölgeleri aracılığıyla (anal birleşme vb.) ulaşılması;
orgazmın mutlaka belirli dış koşullara bağlı olması ve hatta
bazen bunların tek başına cinsel haz vermeye yetmesi
(fetişizm, transvestizm, teşhircilik, sadomazoşizm).
• Daha kapsamlı ele alındığında ‘sapkınlık’, tipik cinsel haz
elde etme yollarına eşlik eden psikoseksüel davranışların
tümünü kapsar.”*

*Laplanche ve Pontalis’in, yukarıdaki tanımın bulunduğu ünlü sözlüklerinde


“paraphilia” maddesinin olmadığını vurgulamak gerekir. Yukarıdaki
sapkınlık tanımı günümüzde daha çok cinsel sapma, sapıklık (paraphilia)yı
tanımlar.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 328
(2011)
• Lacancı kuramın Freud’a göndermelerle, nevroz ve
psikozdan farklı “pervert” (sapkın) bir öznellik
yapılanımı tanımlamaları bu alandaki kavramlaştırma
ve terminolojiyi daha da karmaşık kılmıştır.
• Kernberg bu konuda; “ABD’de halen geçerli olan, cinsel
sapma veya sapıklık için “parafili” (DSM’de olduğu gibi)
terimini kullanma eğilimine karşın, ben bu alanda
Fransız, İngiliz ve Kanadalı yazarların katkıları ışığında
daha geniş bir araştırma olanağı sağlayan psikanalitik
“sapkınlık” (perversion) terimini yeğliyorum.”* der.
*Bu alıntının kaynağı olan “Sapıklıklarda ve Kişilik Bozukluklarında
Saldırganlık, 2000” adlı kitabının Türkçe çevirisinde sapıklık,
perversion karşılığı olarak kullanılmıştır.)
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 329
(2011)
“PARAFİLİ” – “PERVERT YAPI”
• Her psikopatolojik yapı, cinsellik düzeyinde
veya daha geniş anlamda cinsel (gender)
kimlik düzeyinde sapıklıklar
(paraphilia/deviation) gösterebilir. Bu anlamda
parafiliyak özelliklerle, öznel yapı olarak
sapkınlık (perversion) farklı olgulardır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 330
(2011)
SINIR KİŞİLİK ÖRGÜTLENMESİ İLE
SAPKINLIĞIN (Perversion) İLİŞKİSİ
• Yukarıdaki kavramsal açıklamalar ardından bu konuda
Kernberg’in yorumuna baş vurursak: “Sapkınlık (perversion)
derken, iyi bir şeyin bilinçli ya da bilinçdışı olarak kötü bir
şeye dönüştürülmesinden söz ediyorum: aşk nefrete, anlam
anlamsızlığa, işbirliği sömürüye, yiyecek dışkıya. Sapkınlık
(perversion), sapıklık (parafili) ile aynı şey değildir. Sapıklık,
normal cinsel bir işlevden, kendine özgü ve tuhaf bir şekilde
katılaştırılmış bir işleve sapma olarak tanımlanabilir.”
• “Buna göre, sapkınlık, nesne ilişkilerinde aşkın, bağımlılığın
ve/veya cinselliğin bilinçli veya bilinçdışı olarak
saldırganlığın hizmetine verildiğini gösterir. Sapkınlık habis
narsisizmdeki sadistik denetim kurma çabalarını ve
patolojik büyüklenmeci kendiliğin tümgüçlülüğünü yansıtır.”
O.Kernberg, 1992
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 331
(2011)
SAPIKLIK, SINIRDURUM ÖRGÜTLENMEDE
SAPKINLIĞA DÖNÜŞÜR
• “Tipik nevrotik kişilik örgütlenmesi olan hastalar,
semptomlarının bir parçası olarak yerleşmiş sapıklık
gösterebilir. Kısaca sapıklık (parafili), sınır kişilik
örgütlenmesi bulunan hastalara özgü bir durum
değildir.”
• “Normalde aşk yaşamını zenginleştiren, saldırganlığın
cinsellik ve aşkın hizmetine verilmesidir. Ne var ki, ileri
derecede patolojik koşullarda, saldırganlık aşk ve
cinselliği yıkıcı amaçlar için kullanabilir. Burada sapıklık
(parafili), sapkınlığa (perversion) dönüşmüştür.”
Kernberg,1992
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 332
(2011)
“SINIR KİŞİLİK ÖRGÜTLENMESİ:
SAPKIN YAPI”
• Kernberg, erkek cinselliği için bir tanı çerçevesi çizerken
şu sınıflamaları yapar: “Normal çok biçimli sapkın
cinsellik”, “Nevrotik kişilik örgütlenmesinde yerleşmiş
sapıklık”, “Sınır kişilik örgütlenmesinin parçası olarak
çok biçimli sapkın cinsellik”, “sınır kişilikte yapılanmış
sapıklık”…
• Kernberg’in bu sınıflandırmasıyla ilgili yorumu
önemlidir:
“Bu gruplardan herhangi biri için sapkın yapı (pervert
structure) terimini kullanmak anlamlı mıdır? Ben bu
terimi yerleşmiş sapıklığı ve sınır kişilik örgütlenmesi
olan hastalar için kullanıyorum.”

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 333
(2011)
KERNBERG: “Sınır Kişilik Örgütlenmesi”-“Sapkın Yapı”
LACAN: “Aktüelpatolojik Pozisyon”-“Sapkın Yapı”

• “Sınır patolojinin ağırlığı, seyrin kısıtlı oluşu ve bu


vakaların tedavisindeki dehşetli güçlükler, bence,
sapkın yapı terimini bu alt gruba uygun kılıyor. Buna
karşın, sınıflamam nevrotik düzeyde kişilik
örgütlenmesindeki sapıklıkla, nevrotik karakter
patolojisi ve sıradan nevrozlardaki sapıklık arasında,
tanıya ve seyre yönelik farkları azaltma eğiliminde.”
• Yukarıdaki alıntı çerçevesinde Kernberg’in “sınır düzey
kişilik örgütlenmesi” olarak tanımladığı özneler: Lacancı
terminolojiyle, “sapkın yapı (structure)da
aktüelpatolojik pozisyon” olarak tanımlanabilecek
öznelerle önemli benzerlikler gösterir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 334
(2011)
ÖTEKİ CİNSE veya EŞ CİNSE SEVGİ
SAPKINLIK DEĞİLDİR
• Psikanalitik anlamda sapkınlık özellikle erkek
tanısıdır.
• Lacan, Lezbiyenliği sapkınlık değil
“heteroseksüalite” olarak niteler: “love for
Other sex- that is women”
• Homoseksüalite’yi ise “hommosexuality”
olarak yazar, “homme” (erkek): “love for men”
• Lacan’a göre erkeklik sapkınlık açısından “zayıf
cinsiyettir.”
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 335
(2011)
SUİİSTİMAL SALT İTMEYLE DEĞİL
YUTMAYLA DA MÜMKÜNDÜR
• Adli tıp çalışmaları, özne ile öteki arasında ne türden bir
orijinal ilişki sapkınlığa yol açar sorusunu, suiistimal eden
bir Öteki’nin varlığı olarak yanıtlar (Badinter 1980, Welldon
1996).
• Smallbone ve Dadds (1998), çalışmalarında cinsel sapkınlar
anlamlı şekilde diğerlerinden daha fazla oranda anneleriyle
güvensiz bağlanmalarının olduğunu saptamıştır.
• Çocuk ilk pozisyonu olan pasiviteden yani annenin arzu
nesnesi olmaktan aktif pozisyona geçişte sorun
yaşamaktadır.
• Sapkının Öteki ile ilişkisi: anne, çocuğu onu bütünleyen
pasif bir nesneye indirger. Bu aynalama nedeniyle çocuk
kontrol altında tutulur ve onun bir parçası olarak kalır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 336
(2011)
SAPIK ÖZELLİKLERLE SAPKIN ÖZNEL
YAPI FARKLI OLGULARDIR
• Polimorf sapkın bir cinselliği olan insanın, bu
genel özelliğinin dışında, bir öznel yapı olarak
sapkınlığı tanımlamanın zorlukları vardır.
• Bu nedenle, sapık (parafilik) özelliklerle, yapı
olarak sapkınlığı (perversion) birbirinden
ayırmak gerekir.
• Sapkın yapı, nevrotik, psikotik yapılar gibi bir
öznellik yapılanımıdır (kişilik örgütlenmesi).
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 337
(2011)
SAPKINLIKTA PSİKODİNAMİK
PSİKOGENETİK ÖZELLİKLER

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 338
(2011)
“Babanın Adı” veya “Hayır”ı
• Sembolik gösteren olarak baba: “Babanın Adı”
(Name-of-the-Father)
• Babanın adı, sembolik yasayı cisimleştiren olmasıyla
ortaya çıkar.
• “Anne, kendi yasa ve kaprisinin ötesinde bir
düzenleyici olarak babayı / yasayı “Babanın Adını”
yerleştirir” J.lacan

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 339
(2011)
S1 S2… S3… S4… S8 Sn
Bilinçdışı Babanın Adı Having Phallus
Fallik Gösteren (Paternal Metafor)
(Desire of K.Bastırma İkincil bastırma
mOther’s desire)
(Being Phallus)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 340
(2011)
S1 S2… S3… S4… S8 Sn
Bilinçdışı Babanın Adı Having Phallus
Fallik Gösteren (Paternal Metafor)
(Desire of K.Bastırma
mOther’s desire)
(Being Phallus)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 341
(2011)
• Çocuğun, “paternal metafor” ile ilişkisinde iki
moment vardır.
1. Çocuğun anneyle haz veren temasını babanın
yasaklaması yani babanın “hayır”ı
2.Annenin eksiğinin sembolizasyonu: eksik bir
isim verilerek sembolize edilebilir, bu baba
tarafından sağlanan isimdir veya annenin
arzusunun adı olarak babanın kendisidir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 342
(2011)
SAPKININ JOUISSANCE’I “KANUN
NAMINA” TESLİM OLMAZ
• Annenin arzusunun isimlendirilmesi (paternal
metafor), çocuğu annenin arzu nesnesi
(object) olmaktan kurtararak, arzulayan özne
olmaya yöneltir.
• Sapkın, annenin eksiğini /arzusunu sembolize
edemeyendir.
• Sapkın, zevk (jouissance) ten “babanın adı
namına” veya “kanun namına” vazgeçmeyi
reddeder.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 343
(2011)
• Psikotikten farklı olarak, sapkın için, Öteki/anne
bölünmüştür bir başka deyişle, mOther tam değildir, bir
şeyin eksikliğini çekmektedir ve bir şey ister.
• Sapkının, “Ben neyim?” sorusuna verdiği yanıt: “Ben
‘o’yum, Öteki’nin eksikliğini çektiği şey”
• Burada ikinci Öteki’nin, fallus sahibi sembolik baba
olarak tanınmaması (disavowal) söz konusudur.
• Tanıma: “Annenin eksiğini tamamlayan fallik ŞEY
bende değil, Ötekinde. Fallusun sahibi Öteki”
• Tanıma, her zaman bastırma ile birliktedir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 344
(2011)
TANIMAMA
(DİSAVOWAL/VERLEUGNUNG)
• Freud, erişkin erkek hastalarında kadınların
penisleri olmadığı gerçeği karşısında iki yönlü bir
tutum gözledi. Bu hastalar, algıladıklarını
tanımayıp (disavowal), “maternal fallus”un
varlığına inançlarını sürdürüyorlardı. Fakat
geliştirdikleri belirtiler, bu algının bir düzeyde
kaydedildiğine işaret ediyordu.
• Bu bellekte bir kör nokta veya zihinden kesilip
alınan bir özgül algı değildi.
• İnkar edilse de hala orada bir yerde olduğunu
etkilerinden (semptomlar) biliyordu.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 345
(2011)
GERÇEKLİĞİN BİR KISMINI
TANIMAMA (yadsıma)
• Yadsıma, bir algıyla ilintili düşünceye
yöneliktir. Bu intrapsişik bir olaydır ve öznenin
psişik gerçekliğiyle ilişkilidir.
• Aynen bastırma gibi yadsıma da algılarla değil
düşüncelerle ilintilidir.
• Tamamen karanlık bir odada kişi hiçbir şey
görmez ancak göz sinirine ulaşan fotonlar
olmasına rağmen düşünce düzeyinde hiçbir
şey görülmez.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 346
(2011)
TANIMAK ZORUNDA OLUNAN İLK
GERÇEK: CİNSİYET FARKLILIĞI
• Ödip, cinsiyet farklılığının kabulüyle birlikte
kadınlık veya erkeklik özdeşiminin
kurulmasıdır.
• Cinsiyet farklılığı, ödiple sembolize edilebilen
bir “gerçek”tir. Çocuk cinsiyet farklılığı
gerçek’ini sembolize ederek “ya hep ya hiç”
yasasının pençesinden kurtulur, kadın veya
erkek olur.
• Sapkın, cinsiyet farklılığını tanımaz/reddeder.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 347
(2011)
• Sapkında, zihnin dışına atılan, düşüncedir, bu
nedenle babayla ilgili sembolizasyon nevrozda
olduğu kadar başarılı olmasa da kısmen
gerçekleşmiştir. Yani baba sembolik separatör
olarak sapkın yapıda yerini alır.
• Represyon, hesaptan düşme (foreclosure) ve
tanımama (disavowal) babayla ilintilidir:
babanın arzusu, babanın adı, ve babanın yasası.
• Üç mekanizma, üç temel psikanalitik kategoriyi
kurar: nevroz, psikoz, ve sapkınlık. Tümü paternal
işlevle ilgilidir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 348
(2011)
• Sapkın, annenin eksikliğini sembolize edemez, annenin
eksikliğini “babanın adı” ile anlamlandıramaz.
• 1.Öteki’ndeki eksiğin göstereni, çocuğu fallus “olmak”
tan “sahip olmaya” yöneltendir.
• Bu sembolize edilemeyen eksik nedeniyle, annenin
kastrasyonunu inkar veya tanımama şeklinde bitmez
tükenmez bir ruhsal protesto süreci başlar.
• Çocuk ve rakip fallusun rekabeti söz konusudur.Bu
rekabet sapkınlığın tipik özelliği olarak gözlenen
red/tanımama şeklinde tezahür eder. Reddi kaçınılmaz
olarak sınır ihlali (transgression) izler.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 349
(2011)
• Sapkının annesi, kendi arzusunda babanın yerini
rahatsız edici bir ikilemde tutar. Çocuğa babayı
arzuladığını teyit etmez.
• İkinci Öteki ile fallik rekabet içindeki bu çocukta,
sapkının paternal otoriteyi ret ve küçük düşürme
eğiliminin kökenlerini görebiliriz.
• Bu tutum, aktarım ilişkisinde, paternal otorite
yerine konulan terapistin küçük düşürülmesi,
terapi sürecinin alaya alınması şeklinde yineler.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 350
(2011)
DİSAVAWOL(Tanımama): “Hem
yadsıma, hem de fark etme”
• Sapkının gerçekliği tanımamasına değin
yukarıdaki Lacancı açıklamalar, Kernberg’in
kuramında aşağıdaki şekilde yer alır:
• “Sapkınlıklar, gerilemeli analleştirme, cinsler ve
kuşaklararası farkların yadsınması, analliğin
savunma amaçlı idealleştirilmesi, gerçekliğin
tutarlı şekilde kavranması ve bastırma üzerine
eklenmiş bölme (cinsel farklılıkların hem
yadsınması, hem de fark edilmesi) ile
tanımlanır.” O.Kernberg, 1992
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 351
(2011)
• Freud, hepimizin neden sapkın olarak kalmadığımızı
şöyle açıklar. Ödipal karmaşa, normalizasyonu sağlayan
gelişimsel aşamadır.
• Genital organların olgunlaşması ve babayla ilgili
anksiyete, çocuğun anneye yönelik pregenital arzudan
uzaklaştırarak baba tarafından temsil edilen normatif
imgeyle özdeşim kurmasını getirir. Ergenlikle birlikte
çocuk öteki Öteki’lere yönelecektir.
• Bu noktada, erken pregenital dürtüler, genital
dürtülerin egemenliği altına girer. Cinsel ilişkinin
koitusa indirgenmesi gibi.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 352
(2011)
“Eğer ‘Babanın-Adı’ konuşsaydı,
‘Sen Fallus değilsin!’ derdi.”

J.Alain Miller. “Donc”, June 29,1994

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 353
(2011)
“SAPKINLIK NEVROZUN TERSİDİR”
S.F. (1905)
• Psikozda, yasanın mutlak ve tam yokluğunu
görürüz.
• Nevrozda, yasanın kesin yerleşimini (yalnızca
fantezi yoluyla aşılabilen)
• Sapkınlıkta ise, özne yasayı var etmeye çabalar.
Başka deyişle yasa koyucu Öteki’ni var etmeye
çalışır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 354
(2011)
• Sapkında, yasanın önemi korunur. Ancak yasa
sorunlu bir şekilde fallik annenin inisiyatifine
bırakılmıştır.
• Çocuk, “babanın yasası”na gönderme yapmayan
bir arzu “ananın-yasası”na asla tabi tutulmaz.
• Çocuk, “babanın adı”na gönderme yapan bir arzu
göstereni karşısındadır, sorun, arzunun
göstereninin baba tarafından değil bir fallik anne
tarafından sembolize edilmiş olmasıdır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 355
(2011)
SAPKINLIKTA ANNE, BABANIN-ADI’NIN
SUFLÖRÜ DEĞİL, SÖZCÜSÜDÜR
• Çocuk ruhsal olarak, sınır tanımaz hazza kışkırtan
baştan çıkarıcı anne ile babanın simgesel
dünyasına gönderme yapan tehdit eden,
yasaklayıcı annenin çift anlamlı iletisi arasında
kalır.
• Bu ara dünyaya sıkışan çocuk, tüm güçlü veya
fallik anne fantezileri geliştirir.
• Bu fallik anne imgesi, sapkının kadınlarla olan
sonraki ilişkilerini belirler.
• Homoseksüalitede bile, o fallik kadını bir erkekte
arasa da, o kadından vazgeçemeyecektir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 356
(2011)
“Not the law but a law”
• Sapkın yasanın bir fonksiyonu olarak arzulamaz.
Arzusu babanın yasasını tanımaz. Bunun yerine
yasayı kendisi yapar, başka deyişle fantezilerinde
hep üçüncüye babaya yer açar.
• Örneğin mazoşist, senaryolarında, partnerine
yasayı koyan Öteki rolünü verir.
• Rolünü oynayan Öteki’nin arzusu veya isteği,
mazoşist tarafından, yasanın yokluğunda, yasa
yerine kabul edilir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 357
(2011)
ÖZEL “ÖTEKİ DÜNYA”
• Sapkın, yasa ve yasakların (the law) diğer
faniler için olduğuna inanır.
• Sapkının, kendi özel yasa ve yasaklarının (a
law) geçerli olduğu bir özel/öteki dünyası
vardır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 358
(2011)
SAPKIN “İKİ DÜNYA” ARASINDADIR
TAMAMEN “ÖTE DÜNYA”YA GEÇMEZ
• “Sapkın özel dünyası ile ötekilerin dünyası
arasındaki bölünmeyi tanıması sayesinde
gerçekliği değerlendirme yetisini yitirmez.
Bilinçli bir düzeyde, hala cinsler ve kuşaklar
arası farkları tanır (disavawol- foreclosure
farkı). Sapkın, uğraşlarını gerçek cinsel
davranışına psikotik olmayan bir tarzda
bütünleştirmesinin gerekliliğinin de
farkındadır.”
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 359
(2011)
ÖZNENİN PSİKOTİK YAPISI

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 360
(2011)
S1 S2… S3… S4… S8 Sn
Bilinçdışı Babanın Adı Having Phallus
Fallik Gösteren (Paternal Metafor)
(Desire of K.Bastırma
mOther’s desire)
(Being Phallus)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 361
(2011)
S1 … S3… S4… S8 Sn
Bilinçdışı Being Phallus
Fallik Gösteren Babanın-adı’nı
(Desire of Hesaptan düşme (Foreclosure)
mOther’s desire)
(Being Phallus)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 362
(2011)
HESAPTAN DÜŞME (FORECLOSURE) ve
BABALIK İŞLEVİ
• “Hesaptan düşme”, simgesel düzenden (dilden) özgün
bir unsurun radikal olarak geri çevrilmesidir (rejection).
Bu herhangi bir unsur değildir, tüm olarak simgesel
düzeni organize eden unsurdur: “Babanın Adı”
• Annenin arzusunun arzusu yerine “Babanın-adı”nın
geçememesi “metaforizasyon” sürecinin başlamasını
engeller.
• Babalık işlevinin yokluğu, yani simgesel özdeşimin
olmaması, bir kişiye psikotik demek için göz önünde
bulundurulması gereken tek en önemli ölçüttür.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 363
(2011)
“BABANIN ADI” /
PATERNAL METAFOR
• “Olmak” tan “sahip olmaya” geçiş, “paternal
metafor” ve ona denk düşen intrapsişik
mekanizmanın: primal represyon (kökensel
bastırma) un yerleştiğinin en açık kanıtıdır.
• Babanın adı (The Name-of-the-father) yeni
gösteren olarak çocuk için annenin arzusunun
göstereninin (fallik gösteren) yerine geçer.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 364
(2011)
SOMUT DÜŞÜNCE
• Psikotik özne için sözcükler “şeyler” den farklı değildir.
Birincil süreç düşünce, ikincil sürecin dilsel temsillerini,
kavramlarını bozar, farklı anlamlar yükler.
• İlk metaforizasyon gerçekleştirilemediği için psikotik
somut düşünür. Sözcükler, dilsel, ortak-uzlaşımsal
anlamlarından çok fazla veya çok az şeyi temsil ederler.
• Psikotik öznenin dil içindeki konumlanışı özgüldür. O dili
konuşmaz dil onu konuşturur.
• Neolojizm, sözcük salatası, ekolali, enkoherans, clang
çağrışım, disprozodik (duygudan uzak, tekdüze) ve
“stilted” (doğallıktan uzak, yapmacık) konuşma…

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 365
(2011)
“FENERBAHÇE KAN KAYBEDİYOR”

• 35 yaşında erkek hasta, evli, mühendis.


• Psikiyatri servisinde tedavi gördüğü sırada
ısrarla izin istemesi üzerine, gerekçesi
sorulduğunda: odasından bir gazete getirmiş
ve gazetedeki başlık nedeniyle izin istediğini,
koyu Fenerbahçe’li olduğunu ve Kızılay’a
giderek kan vereceğini belirtmiştir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 366
(2011)
SOMUT: İP, MANDAL, N ve TERAZİ
SOYUT: “HANGING IN THE BALANCE”

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 367
(2011)
“FERRUH” YERİNE “FERRUM”
• 24 yaşında kadın hasta, dul, çocuksuz memur, annesiyle
yaşıyor.
• Annesi ve yakınlarının zoruyla getirilmiş, yakınması olmadığını
belirtiyor.
• Annesi odasında yatağının altında onlarca kutu ilaç bulmuş.
İlacın adı; “ferrum”. Hasta, ilaçların kendisine geri verilmesini,
kendisinin hiçbir şikayeti olmadığını belirtti.
• Serviste yattığı süre içinde, ayrıldığı eşinin adının Ferruh
olduğunu, bu ilaçlarda onun özünün, ruhunun bulunduğunu
belirtti.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 368
(2011)
SİMGESEL ÖZDEŞLEŞME
• Simgesel özdeşleşme, tam da gözlendiğimiz
yerle, kendi kendimize hoş sevilmeye değer
görünecek şekilde baktığımız yerle
özdeşleşmedir.
• Kendimi görme tarzım ile kendi kendime hoş
görünebilmek için kendime baktığım nokta
arasında hep bir mesafe olacaktır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 369
(2011)
• Öteki’nin gözünde kültürel, sosyal bir özne olarak
var olma arzusu, simgesel düzene girişle
mümkündür.
• O andan başlayarak çocuk, “fallus olmak”ın
narsisistik tümgüçlülüğünden ömrü boyunca
kapatmaya çalışacağı bir uçurumla ayrılmıştır.
• Bu durumda ego ideali, insanın basit dürtüsel
doyum arayışı yerine kültürel kodlar içinde
arzulamasını sağlayan özgül bir antropolojik
görüngü olarak düşünülmektedir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 370
(2011)
BABALIK İŞLEVİ GERÇEK BABANIN
VARLIĞINI ZORUNLU KILMAZ
• Babalık işlevi simgesel bir işlevdir, babanın yokluğunda da
varlığında olduğu kadar etkindir.
• “Baban eve geldiğinde cezanı verecek”
• “Baban olsa bu konuda ne düşünürdü?”
• “Babacığın görse kahrından ölürdü”
• “Babanın kemiklerini sızlattın”
• Babalık işlevi, konuşmanın bir parçası. Öteki/baba annenin
söyleminde onun ötesindeki bir otoriteye gönderme yapan
bir “isim” bir unsur.
• Örneğin babası doğmadan önce ölmüş bir çocuğun
babasının adı annesi tarafından telaffuz edilmesi, bir
babalık işlevi olarak hizmet görebilir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 371
(2011)
2. ÖTEKİ’NİN HESAPTAN DÜŞÜLDÜĞÜ
PSİKOZDA, JOUISSANCE EHLİLEŞTİRİLEMEZ
• Orijinal dürtü gerilimi
(libido/jouissance), normal
olarak (Örn.,nevroz) ikinci
Öteki üzerine yer değiştirerek
arzuya dönüşür. Psikozda ise
orijinal haliyle kalır.
• Bunun anlamı; eksikle baş
etmenin ve arzuyu
düzenlemenin normal temeli
psikozda yoktur.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 372
(2011)
RUHSAL ENERJİNİN ÜÇ YAZGISI (Nasio 2008)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 373
(2011)
JOUISSANCE’IN ÜÇ TÜRÜ
• Psişik enerji, üç
yazgısıyla, Lacan’ın
Jouissance/libido dediği
zevk almanın üç türüne
tekabül eder.
4-Fallik zevk, 3-Zevk fazlası
ve 1-Öteki’nin zevki

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 374
(2011)
ÇIPLAK JOUISSANCE İLE YÜZLEŞME
“VAROLUŞSAL DEHŞETE” YOL AÇAR
• Psikotik özne, Öteki (bilinçdışı)nin baş
edilemez dürtüsel gerilimi (aşırı jouissance) ile
yüzleşir.
• Bu, özellikle akut epizotta psikotik hastanın
karşılaştığı tarifsiz hissi (paroksismal
anksiyete/psikotik anksiyete) açıklar.
• Psikoz başlangıcında bedensel olgunun
merkezi yer tutması (sıklıkla hipokondria
şeklinde) tesadüf değildir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 375
(2011)
TRAVMATİK GERÇEK’İN ENERJİSİ
(JOUISSANCE) BEDENİ İŞGAL EDER
• Somatizasyondan farkı, monolitik ve intrusif
olmasıdır, yani özne “bedenimde ağrıyan/acıyan
vb. yerim ve ben” ayrımını yapamaz, işgal edilir,
boğulur.
• Hipokondriazis, travmatik Gerçek’te
yaşantılananın sembolizasyonunun
imkansızlığının dışavurumu olan bu fenomen
psikotik özne için boğucudur.
• Bu durum psikozun aktüelpatolojik pozisyonudur.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 376
(2011)
PSİKOTİK SEMBOLİK SAHNESİNİN
BİRİCİK YÖNETMENİDİR
• Psikozun daha ilerleyen aşamalarında, bu
bedensel gerilimin Gerçek’ini savunmacı olarak
işlemek yani psikotik bir sembolizasyon ve Öteki
üzerine yerdeğiştirilmesi girişimi söz konusudur.
• Psikotik bu yolla psikopatolojik pozisyona kayar.
• Psikotik, sembolik sahnesini tamamen kendi
üzerine inşa etmek zorundadır, bu sistematik
hezeyanla sonuçlanır.
• Hezeyan, temel fantezinin psikotik eşdeğeridir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 377
(2011)
İMGESEL (İKİLİ) İLİŞKİDE ÖZNE ve ÖTEKİ

• Öznel ve dış gerçekliğin eşliği yaşantısı, ikili-


imajiner ilişkinin sürdüğüne işaret eder.
• İkili-imajiner ilişkide özne ile öteki arasında
geridönüşlülük (reversiblity) söz konusudur.
• Bu durumda, “ben” “ben olmayan” arasına
mesafe koymak olanaksızdır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 378
(2011)
PSİKOTİK BEN ve SEN İÇİNE
HAPSOLMUŞTUR ‘O’ YOKTUR
• Babanın -Adı’nın hesaptan düşülmesi, dürtüsel
gerilimin işlenmesini, Öteki ve Öznenin
bölünmesini imkansız kılar. Bir başka deyişle
psikotik özne imgesel/ikili ilişki içine
hapsolmuştur.
• Psikotik ,onu yakalamaya çalışan kötü niyetli,
tümgüçlü Öteki’ne (yakalayıp kendi haz nesnesi
yapacaktır) karşıt olarak kendisini konumlandırır
veya psikotik özne kendisi kötü niyetli, tümgüçlü
sağlam Öteki’dir. Her iki pozisyon da Öteki’nde
kaybolmanın (yabancılaşma) dışa vurumudur.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 379
(2011)
PSİKOZDA “SEN”DEN AYRILIK “BEN”İ
BOŞALTIR
• Vurgunun ayrılığa (seperation) olduğu yerde,
psikotik hiçe indirgenir. Böyle bir özne boştur,
hiçbirşeyi yoktur, var olmamıştır, yaşayan bir
ölüdür (Psikotik melankoli, suçluluk
hezeyanları)
• Manik depresif psikozda da hasta bu uçlarda
(Öteki ile ‘Bir’ olma – ayrılma) gider gelir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 380
(2011)
“FEMİNİZASYON”
• Erkekte psikozun önemli bir unsuru da
“feminizasyon” dur.
• Babanın şeytan Öteki olarak görüldüğü psikozda,
ikinci Öteki ile ilişki imgesel, rekabete dayalıdır.
Üçgenleşmenin olmaması, imgesel yani şeytan
veya rakip baba karşısında birinci Ötekiyle
özdeşimin yani ilk özdeşimin yani kadınsı konuma
kayılmasına yol açar.
• Psikotik sürekli işgale, yenilip yutulmaya, ele
geçirilmeye, girilmeye karşı savunmada olmalıdır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 381
(2011)
DİŞİLİN REDDİ ÜZERİNE KURULU ERKEKLİK
PSİKOZDA ASLINA DÖNER: FEMİNİZASYON
• “Stoller, erkeklerdeki kadınsı olma korkusunu,
erkeksi kimliğin gelişebilmesi için anneyle birincil
özdeşleşmenin bozulması deneyimine benzer
biçimde, kendi cinsel kimliğini yitirme kaygısının
bir ifadesi olarak tanımlamıştır.”
• “Kadınlarda, birincil özdeşleşmenin anneyle
kurulmasına bağlı olarak çekirdek cinsel kimlik
erkeklerdekinden daha kararlıdır ve erkeklerde,
ayrılma-bireyleşme (ki psikozda başarılamaz)
sırasında anneyle özdeşleşmeyi bozma gerekliliği
vardır.” Stoller, 1975
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 382
(2011)
NEDEN BÖYLE DÜŞÜNDÜĞÜNÜ
SORMADAN DÜŞÜNÜR
• Psikotik özne, kendisiyle ilgili, geçmişi,
motivasyonları, hatta düşünceleri ile ilgili soru
sormaz, onları sorgulamaz. Onlar basitçe
vardırlar. (reflektif düşüncenin yokluğu)
• Psikotik, “Ben sadece düşünmüyorum düşünenin
ben olduğumu da biliyorum” diyemez. Bu
nedenle, düşünür ancak düşüncesi üzerine
düşünemez. Düşüncelerinin yayımlandığını,
çekildiğini, okunduğunu veya zihnine düşünce
implante edildiğini düşünmesi, düşüncesi üzerine
düşünmesinin sınırıdır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 383
(2011)
HALÜSİNASYON
• Halüsinasyon, birincil süreç “düşünce”nin tipik
örneğidir. Gündüz düşünde, rüyada, fantezide rol oynar.
Nevrotik, sapkın veya psikotik özne halüsine olabilir.
• Psikanalitik açıdan öznenin bu yaşantıya yaklaşımı
önemlidir.
• Psikotik yaşantısının gerçekliğinden “emindir”. Şüphe
ise nevrozun temel özelliğidir.
• Psikozda, özne gördüğü ve işittiği şeyden emindir, bunu
bir dış unsura yansıtır.
• Psikotik halüsinasyon, “hesaptan düşülmüş” dışarıdaki
bir şeyin (Gerçek baba) geri gelişidir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 384
(2011)
AKTÜELPATOLOJİK ŞİZOFRENİDEN
PSİKOPATOLOJİK ŞİZOFRENİYE
• Psikotik yapıda da nevrotik ve sapkın yapılarda
olduğu gibi, öznenin orijinal jouissance’ını
simgesel-imgesel yolla işleyemediği
aktüelpatolojiden, öznenin bir temel fantezi
veya hezeyan geliştirdiği psikopatolojik
pozisyona doğru aynı gelişimi görürüz.
• Söz konusu olan süreçte bir süreklilik olmakla
birlikte her özne doğrusal bir gelişim
göstermez.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 385
(2011)
ŞAŞKINLIK-İŞLEME-MEGALO ÇÖZÜM
• Maleval (2000), psikotik süreci psikanalitik açıdan
üç aşamada ele alır:
• Başlangıçta şaşkınlık (initial perplexity), orta
dönemde işleme (elaboration), son olarak
megalomanik çözüm.
• Psikotik özne, “hesaptan düşme” nedeniyle
arzuya dönüştürülüp işlenemeyen dürtüsel
gerilim/jouissance’dan muzdariptir.
• Psikotik işleme, nevrotik veya sapkının işleme
çabasından farklı olacaktır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 386
(2011)
BİRİNCİ DÖNEM (ŞAŞKINLIK)
• Birinci Öteki’nin yanıtlarının çok
eksik kaldığı doğumdan sonraki ilk
haftalarda bebekler, daha sık
ağlama/katılma nöbetleri geçirir.
• Psikozun başlangıcı, öznenin çıplak
dürtüsel gerilimle karşılaşmasıyla
olur. Psikozun genellikle ergenlik
döneminde başlaması tesadüf
değildir.
• Daha genel olarak psikoz
başlangıcında, özneyi yeni bir denge
kurmaya zorlayan beden ve zihnin
karşılaşma dönemleri önemlidir.
Orta yaş, andropoz ve menopoz,
operasyon sonrası vb.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 387
(2011)
• Şizofrenisi olan 12-18 yaş arasındaki
çocuklarda tanı öncesi dönemde de yüksek
oranda erken belirtilerin (okul sorunları,
güvensizlik, içe dönüklük, uyku bozuklukları)
var (Emck ve ark.2001).
• Ergenlik döneminde insanlar, bedensel ve
kültürel olarak genital anlamda erişkin
cinselliğiyle yüzleşirler. Psikotik özne bunu
yanıtlayamaz.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 388
(2011)
• Psikozun başlangıç dönemi, psikotik öznenin
dürtüsel gerilimle aktüelpatolojik anlamda
karşılaşmasıdır.
• Bu dönemde psikoanalitik anlamda belirti yoktur,
yalnızca bedensel yaşantılara değin görüngüler
vardır.
• Öznenin ilk tepkisi genellikle hipokondria ile
kombine şaşkınlıktır (perplexity).
• Bu durum, panik bozukluğun başlangıç evresinde
yaşananlarla karşılaştırılabilir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 389
(2011)
PSİKOZDA 1. DÖNEM
• Şizofrenik adolesanlarda yapılan bir çalışmada
psikotik kırılma öncesi tuhaf bedensel belirtilere
dayalı hipokondriyak uğraşların sık olduğu
bulunmuştur (Soenen 2002).
• Beden düzeyinde bir “şey” talepte bulunur fakat
psikotik öznenin, anksiyöz bedensel uğraşlar
dışında yanıtlayabilecek bir yolu yoktur.
• Hipokondria bu anksiyetenin kökenine işaret
eder: acı veren dürtü uyarımıyla kombine olmuş
deneyimin, temsilinin imkansızlığı (André 1986).
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 390
(2011)
PSİKOZ RİSK SENDROMU
(Psychosis Risk Syndrome) (DSM V)
a)Karakteristik belirtiler:
Aşağıdakilerden en az biri hafif olarak sağlam gerçeklik testi
ile birlikte olmalı ancak normal kabul edilebileceğin
ötesinde şiddetli ve/veya sık olarak bulunmalı
1-Hezeyan 2-halusinasyon 3-disorganize konuşma
b)Sıklık ve sürekklilik: Geçen ay ortalama sıklığı haftada 1kez
c)İlerleme: A ölçütlerine uyan semptomlar geçen 1 yılda
başlamalı veya belirgin olarak kötülemeli
d)Belirtiler yardım aramaya itecek kadar kişiyi veya
çevresindekileri etkilemeli
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 391
(2011)
BİRİNCİ DÖNEM
• Bu dönemde psikotik hasta,bedeninde saldırgan,
yıkıcı bir gücün parçalayıcı etkilerini hisseder
(örn., bıçakla bedeni dilimlenir gibi, patlayacakmış
gibi hissetme, iç organları büzüşüyor gibi vb.)
• Beden, söze dökülemeyen, sembolize edilemeyen
tekinsiz deneyimler yaşar, öznenin şaşkınlığı
dürtünün jouissance’ına yanıt verememesinden
kaynaklanır.
• Şizofrenik hasta, hayat ve tüm anlamın yutulup
yok edileceği dipsiz bir boşlukla yüzleşir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 392
(2011)
“YA O YA BU”
• Psikotik ,1-onu yakalamaya çalışan kötü niyetli,
tümgüçlü Öteki’ne karşıt olarak kendisini konumlandırır
veya 2- kendisi kötü niyetli, tümgüçlü sağlam Öteki’dir
(bölme)
• Psikotik yapının ikililiği (dualism) gereği ilk dönemde
bile, yani henüz büyüklenmeci bir hezeyanın
yokluğunda, hastanın diğer tarafa (2. konum) geçmesi
mümkündür. Özne, dürtü ile kısa süren bir füzyon yaşar.
Jouissance ile çıplak yüzleşmede psikotik, tüm
belirsizliklerin ve eksiğin kaybolduğu aşırı düzeyde bir
doygunluk ve huşu (ecstasy) hissi yaşar daha doğrusu
bunu “kemiklerinde hisseder”.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 393
(2011)
İKİNCİ DÖNEM (iŞLEME)
• Bu dönemde, başlangıç şaşkınlığı klasik
şizofreniye doğru evrilir. Bu dönem DSM’deki
disorganize tipe uyar.
• Klinik olarak bu ikinci period, bedenin
parçalanmış olarak deneyimlendiği ve onun
farklı parçalarının birbiriyle ilintisinin koptuğu
akut psikotik dönemdir.
• Benzer etkiler konuşmada da ortaya çıkar.
• Hasta sıklıkla üzerindeki etkilerden söz eder.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 394
(2011)
ÖNCE BEDEN SONRA SÖZ
• Bedenle ilgili halüsinasyonlar ve parçalı dağınık
hezeyanlar ortay çıkar. Henüz psikotiği stabilize
edecek etkiye sahip değillerdir.
• Özellikle işitsel halüsinasyonlar, nevrotik
hastaların işittikleri kendilerine ait olduğunu
bildikleri sesleri gibi değildir. Halüsinasyonlar
dışsal Öteki’nden yani Gerçek’ten gelir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 395
(2011)
ÜÇÜNCÜ DÖNEM
• Bu dönem, aktüelpatolojik pozisyondan
uzaklaşılan dönemdir.
• Psikotik, dürtüsel gerilimi, gittikçe sistematik
hale gelen hezeyan sistemiyle işlemeye girişir.
• Paranoid tip şizofreni, özellikle de paranoya
/hezeyanlı bozukluk bu işleme sürecince
şekillenir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 396
(2011)
ÖNCE BEDENDE HİSSEDİLEN
JOUISSANCE İŞGALİNİN FAİLİ: ÖTEKİ
• İşleme (elaboration) süreci, Öteki’nin
jouissance’ın nedeni olarak “yakalanmasını”
getirir, hastaya zarar veren suçlu
bulunmuştur:Öteki
• Kendi hazzı için onu kullanan, denetleyen Öteki,
psikotiğin peşindedir.
• Anksiyete artık doğrudan primer olarak öznenin
bedenine yöneltilmemiştir. İşlenmiş ikincil haliyle
hastanın yaşamına veya bedenine Öteki’nin
müdahalelerinden korku şeklindedir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 397
(2011)
BEDEN 3. DÖNEMDE SÖZ DİNLER
• Üçüncü dönemde beden artık yoğun, tekinsiz ve
yırtıcı hisler tarafından istila edilmemiştir ve
beden sınırları daha belirgin hale gelir.
• Dürtü geriliminin yıkıcı deneyimi arka plandan
silinir.Dürtü geriliminin, bedenin dışına
yansıtılması ve hain Öteki’ne mal edilmesiyle,
afektin söze dökülebilmesi mümkün hale gelir.
• Hezeyan, aynı zamanda psikotiğin beden imgesini
dış dünyadan ayırabilmesini mümkün kılar.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 398
(2011)
“KUKLA ÖTEKİ”

• 27 yaşında erkek hasta, bekar, lise mezunu, işsiz.


ablasının yanında yaşıyor.
“7 yıldır takip edildiği, içine bir kadının girdiği
düşüncesi var. Bu kadının kendisine istemediği şeyler
yaptırdığını, onunla cinsel ilişkiye girdiğini belirtiyor.
Yakın zamandaki şikayetleri; zaman zaman titreme,
zıplama, sallanma.
Dışarıda bir kuklası olduğunu, kukla sallanınca
kendisinin de sallandığını söylüyor.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 399
(2011)
PARÇALI BEDEN ve ÖTEKİ
• 51 yaşında kadın hasta, evli, 3 çocuğu var, ev kadını
• Kayınvalidesinin ruhunu taşıdığını, vücudundaki pek
çok organın takma olduğunu, bedeninin
değiştirildiğini Eşinin beynini taşıdığını belirtiyor.
• Bedeninin kayınvalidesinin bedeni olduğunu, kendi
bedeninin aslında zayıf ve güzel olduğunu, şimdiki
yaşlı bedeni nedeniyle hareket edemediğini, iş
yapamadığını belirtiyor.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 400
(2011)
“YAŞAM BİLYESİ”
• Midesinde bir bilye (yaşam bilyesi) olduğunu,
bu bilye olmadan insanların yaşayamayacağını,
kendi bilyesinin eşinin “annesinin” bilyesi
olduğunu, vajeninin alınıp yerine cihaz
takıldığını, bacaklarının başkasının bacağı
olduğunu, aşağıda kendisini değişim yapmak
için bekleyen kişiler olduğunu belirtiyordu.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 401
(2011)
SÖZ EHLİLEŞTİRİR
• İkinci dönemin fragmante hezeyanlarının böyle
stabilize edici etkileri yoktur.
• Bu stabilizasyon hastanın hezeyanlarını ötekilere
açıp ikna çabasına girmesi, haklılığını kanıtlama
çabaları ile sürer. Saldırgan eyleme vurmalar
görülebilir.
• Öteki’ne karşı kendini savunma çabası yanında
hasta, Öteki’nden korunmayı isteyebilir. Genellikle
idealize edilmiş, bazen tanrısallaştırılmış, babaca
işlev atfedilmiş birisi.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 402
(2011)
• Bu ikili durum iki ayrı insana yönelik olduğu
gibi aynı kişi için gidip gelmeler şeklinde de
olabilir.
• Hezeyan yoluyla psikotik özne, aktif bir
pozisyon kazanır ve yeni ve desteklenebilir bir
kimlik organize eder. Başlangıçtaki şaşkınlığı
savunma izler ve uzlaşmaya doğru kayar.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 403
(2011)
DÖRDÜNCÜ DÖNEM
• Bu dönemde psikotik özne, Öteki’nin neden
olduğu rahatsız edici jouissance’ı artık “dile
getirmiştir”. Bu arada suçlu Öteki’nin de
kimliği saptanmıştır.
• Hezeyanı yoluyla hasta, doğruluğu tartışılmaz
kesin, mutlak bilgiye / hakikate ulaşmıştır.
Bunu “megalomanik çözüm” olarak
adlandırabiliriz.
• Rezidüel şizofreni ?
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 404
(2011)
BOKSÖR-İMAM,
CEYLAN-KAPLUMBAĞA
55 yaşında erkek hasta, bekar, kız kardeşi ile yaşıyor, işsiz
Uykusuzluk, aynaya bakarak kendi kendine konuşma, odaya birisi
girince susuyormuş.
Serviste uzun süre hiç kimseyle konuşmadı. Kendisinin iyi
olduğunu, hiçbir şikayetinin olmadığını, ses duymadığını,
şekiller vs görmediğini belirtiyordu. Servise uyumu iyiydi.
Bir süre sonra, odasından çıkmama nedeninin, onu odasında
bekleyenler olmasıyla açıkladı. Bu konuya odaklanılınca,
kendisinin hiç kimseye ihtiyacı olmadığını, yanından hiç
ayrılmayan 4 arkadaşının olduğunu belirtti.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 405
(2011)
SEVEN VE KORUYAN NESNELER
• Bunların, Boksör, imam, ceylan ve kaplumbağa
olduğunu, boksörün sürekli idman yaptığını,
imamın namaz kıldığını ve kendisine yol
gösterip onu koruduklarını belirtti. Asıl sohbet
ettiği arkadaşları ceylan ve kaplumbağa
olduğunu söyledi.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 406
(2011)
“LATENT”/“PSÖDO-NEVROTİK”/KOMPANSE
PSİKOTİĞİN SIRRI
• Psikotik öznenin kendisini normal sosyal ilişkiler
içinde tutabilmesi iki kavramla açıklanabilir:
• Ekleme (suppletion): psikotik özne, “hesaptan
düşülenin” yerine bir şey koyarak psikotik
dekompansasyondan kaçınabilir.
• Mış gibi özdeşim (as-if identification): psikotik
öznenin sosyal gerçeklik içinde hipernormal bir
şekilde davranabilmeyi kıvırdığı özel bir özdeşim:
bir model seçip onunla bütünsel özdeşim.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 407
(2011)
“EKLEME”
• Hesaptan düşülen “Babanın-Adı” yerine
“Çevre –Bilinci” konulabilir.
• “Ben bu şehirde fosil yakıt kullanan araçları
kullanmayan tek kişiyim”, “ürettiği tüm atıkları
kendileri dönüştürüp doğaya iade edenlerin
kurduğu grubun üyesiyim.” “Çevre-Bilinci
olmayanlarla işim olmaz” “organik Pazar
dışında hiçbir yerden alış veriş yapmam”, “yeşil
kutsaldır”…

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 408
(2011)
S1 … S3… S4… S8 Sn
Bilinçdışı Being Phallus
Fallik Gösteren Babanın-adı’nı
(Desire of Hesaptan düşme (Foreclosure)
mOther’s desire)
(Being Phallus)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 409
(2011)
NORMAL “MIŞ-GİBİ” PSİKOTİK
• Psikotik özne bir model seçer ve onunla total ve
hiç değişikliğe uğratmadan özdeşleşir.
• Normal nevrotik özdeşim, alınan konumla belirli
bir mesafe almaya olanak veren üçgen
(triangular) ve değişikliğe uğratılarak, Öteki’ne ait
seçilmiş öğelerle gerçekleştirilen özdeşimdir.
• Psikozda yalnızca ikili bir yapı vardır: hep ya da
hiç. Yabancılaşma/özdeşim totaldir veya
tamamen yoktur. Böylesi bir özdeşim bir ideal rol
modeliyle olduğunda ortaya çıkan resim normal
gibi görünür.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 410
(2011)
S1 … S3… S4… S8 Sn
Bilinçdışı Being Phallus
Fallik Gösteren Babanın-adı’nı
(Desire of Hesaptan düşme (Foreclosure)
mOther’s desire)
(Being Phallus)

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 411
(2011)
• Mış-gibi özdeşimde patoloji, özdeşimin
doğasındadır bu nedenle tanı görünen resme
değil buna dayandırılmalıdır.
• Psikotik, mış-gibi davrandığının farkında
değildir. Mış-gibi davrandığının bilincinde olan
nevrotiktir.
• Psikotikle terapötik ilişkide buna “terapötik
özdeşim” denilebilir mi?
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 412
(2011)
KİŞİLİK BOZUKLUKLARI ve PRE-PSİKOZ
• Aşağıdaki kişilik bozukluklarında yukarıda
anlatılan dinamikler taslak veya başlangıç-
öncesi durumdadır.
Şizoid kişilik bozukluğu: Aktüelpatolojik
pozisyona en yakın olandır; karakteristik
özelliği Öteki’nden bağımsız olmaktır. Dürtü ve
Öteki mümkün olan her yolla uzakta tutulur.
Tüm karakteristikleri negativiteye vurgu yapar.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 413
(2011)
• Paranoid kişilik bozukluğu: Özne suçlu
Öteki’ne bir ad vermiştir ve buna karşı
kendisini korur. Referans hezeyanlarında
Öteki’nden gelen her şey korunulması gereken
saldırı olarak algılanır. Sarsılmaz eminlik
öznenin kendi suçuna yer bırakmaz. Hain
Öteki’ne karşı ittifaklar oluşturmak için bazı
kişileri yanına alır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 414
(2011)
Şizotipal Kişilik bozukluğu Hezeyan unsurlarının
bulunması nedeniyle üçüncü sırada yani
psikotik dinamik içinde daha ileri aşamada yer
alır.
Bu tablonun karma özellikler gösterdiği
söylenebilir. Psikanalitik bakışla “Parafrenik
kişilik bozukluğu” adını önerenler vardır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 415
(2011)
KİŞİLİK BOZUKLUKLARI: KARŞILIKLI
İLİŞKİLERİ O.Kernberg

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
BPO = borderline personality organization; NPO = neuroticve
Kültür-Psikanaliz personality organization;
Psikoterapiler Birimi PPO = psychotic personality organization. 416
(2011)
• Kernberg’in yukarıdaki sınıflandırma
şemasında, alt düzey sınır kişilik örgütlenmesi
bölümünde yer alan “sizoid”, “şizotipal”,
“paranoid” kişilikler, Lacancı sınıflamada,
öznenin psikotik yapılanımı olarak
tanımlanırlar.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 417
(2011)
TEDAVİ
• Psikotik hastaların da aktarım geliştirdiklerini
ancak psikotik aktarım geliştirdiklerini biliyoruz.
• Psikotik aktarım, karakteristik olarak yoğun,
kaynaşmacı (fusional) ve ambivalandır. Ayrıca
aktarımın niteliği, hastanın psikotik dinamik
sürekliliği içinde nerede olduğuyla ilişkilidir.
• Hastanın bulunduğu dönemle bağlantılı olarak
bazı değişiklikler olmakla birlikte, iki sabit vardır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 418
(2011)
• 1-Yorumun imkansızlığı
• 2-Mutlak eminlik (certainty) hali ve kimlik
diyalektizasyonun imkansızlığı
• Aktarım eş zamanlı olarak monolitik ve
ambivalandır. Terapist persekütör veya yandaş
olarak görülür (mortifying erotomania).
• Yakınlık terörü (terror of closeness)
• Psikotik terapisti dürtüsel gerilimin faili olarak
görür ve direnir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 419
(2011)
PSİKOTİK DİNAMİĞİN İLERLEMESİ:
STABLİZASYON
• Pozitif aktarıma yoğunlaşılır , bu yolla hastanın dürtüsel
gerilimi işleme ve denetlemesine yardımcı olunabilir.
Negatif aktarımdan kaçınılmalıdır.
• Psikozun tedavisinde, psikotik dinamiğin ilerlemesinin,
orijinal olarak intrusif şekilde yaşanılanın öznel kabulü
ve işlenmesi anlamında, başlı başına stabilizasyon
çabası olduğunu fark etmek önemlidir.
• Bu stablizasyon çabasının sonucunda varılan yer yine
psikoz olsa da hasta ve ailesi için yaşamı önemli ölçüde
kolaylaştırır.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 420
(2011)
• Akut dönemde özne, Gerçek’ten intrusif olarak
gelen, jouissance’a bulaşmış zorlayıcı, işgalci bir
şeye karşı kendisini korumaya çalışır.
• Özne, bedenine özellikle genital organlarına
yayılan, giren elektromanyetik dalgalardan,
görünmeyen nesnelerden vb. etkilenmektedir.
• Bunlara karşı konuşarak, susarak, yiyerek, aç
kalarak, mastürbasyon yaparak, gaz çıkararak,
bedenini örterek, keserek sürekli bir savunma
içindedir. Bu tüketici sürece paroksismal anksiyete
dönemleri de eşlik eder.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 421
(2011)
• Bu dönemde, uyarılmışlığı azaltacak ilaç
kullanımının yararlı olacağı açıktır. Ancak bu
dönemin aktüelpatolojik özellikleri nedeniyle,
öznenin bu Gerçek kaynaklı uyarılmışlığı kendi
kendisine işlemesini mümkün kılacak etkili bir
işbirliği kurulması da çok önemlidir.
• Başlangıçtaki hipokondriyak anksiyeteden
Öteki’nin suçlu olarak saptandığı paranoid
sistematize hezeyanlara giden bu süreçte, orijinal
psikotik anksiyete tehditkar Öteki üzerinden
işlenir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 422
(2011)
• Psikanalitik olarak tedavinin başlangıç noktası bu
işlenme (processing) sürecidir, bu durum
terapistin hezeyan sisteminin bir parçası olması
riskini taşır.
• Terapistin, hezeyanın “tanığı” veya “sekreteri”
olma konumu, sıklıkla persekütör olarak
görülmesine yol açabilir.
• Pozitif aktarımın dengeli ele alınışı, psikotik
öznenin dışarıdan gelenin yararlı da olabileceği
bakışını edinmesi ve bu aktarımla uzlaşmasını
sağlayabilir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 423
(2011)
ANOREKSİYA NEVROZA
• Anoreksiyada, hastanın bedenine yönelik
özgün tutumunun, anne çocuk ilişkisiyle ilintili
olduğu sayıltısı yerleşiklik kazanmıştır.
• Yeme bozukluğu olan kadın hastaların
çocukluk döneminde emosyonel rahatsızlıklar
gösterdikleri (%70-93) saptanmıştır. Özellikle
anneyle ilişki sorunları ve duygularını
anlatamama sıktır (Noordenbos ve ark 2000).
Bu A.N’nın aktüelpatolojik niteliğini gösterir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 424
(2011)
• Özgüven, Öteki tarafından dışa vurulan
güvenle ilişkili olarak gelişir.
• Beden düzeyinde dışa vurulan bu patolojinin
içe alma, dışa atma gibi ilksel alışveriş
mekanizmalarıyla ilişkisini vurgular.
• Aynı çalışmaya göre, hastaların öz güvenlerinin
zayıf olması ve mükemmeliyetçilik özellikleri
üzerine vurgu yapmıştır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 425
(2011)
• Geri çevirme (refusal) anoreksiyanın merkezi
özelliğidir: Öteki’nden gelen her şeyi reddetmek.
Öteki ile ilişkisi obsesif yapının özelliklerini
çağrıştırır.
• Anoreksiklerin sıklıkla yarışmacı şiddetli bir
dürtüyle güçlü kontrol ihtiyacı sergilemeleri
rastlantısal değildir.
• Bu özellikler, öznenin Öteki’nden bağımsız
kendisine ait bir pozisyon oluşturma çabasını
gösterir.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 426
(2011)
• İçe alma /yabancılaşmanın reddiyle kombine
ret ve ayrılığa (seperation) yönelik şiddetli arzu
tam anoreksiya ile histerik öznel yapıyla
bağlantılı sosyokültürel tipin temel ayırıcı
özelliğidir.
• Her ikisinde de Öteki’ne olumlu veya olumsuz
sürekli bir bağımlılık söz konusudur.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 427
(2011)
• Ötekin’den almanın (içe) hiç yeterli olmadığı
bulimia nevroza, anoreksinin ayna imgesidir.
• İkisi arasında salınımlarla giden tablolara sıklıkla
rastlanılır. İçe alma (yabancılaşma), dışa atma
(expulsion) arasında gidip gelme anlamındadır.
• Tedavide anoreksik Öteki’nden gelen her şeyi
reddeder. Bu terapötik işbirliğinin önündeki en
önemli engeldir ve her tedavi erken orijinal
ilişkinin tekrarı olma riskini taşır.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 428
(2011)
• Bunun tersi bulimik hastada görülebilir,
terapistin verdiği her şeyi yutar ve tedaviyi
derin bir hazımsızlıkla bitirir.

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 429
(2011)
• Anoreksiye vakalarının önemli bir çoğunluğu,
sosyokültürel Öteki (söylem) ile ilintilidir. Bu söylem
günümüz kadınını ve gittikçe artan oranda erkeği, belirli
beden ölçülerine uymaya zorlar (Orbach 2001).
• Bu yabancılaşma/özdeşim, aynı zamanda sosyokültürel
olarak zorlanan ayna imgesine uyma talebine verilen en
radikal yanıt olarak estetik cerrahinin başarısını da
açıklar.
• Anoreksiyanın bu tipi, normal öznedeki Öteki’nin
bakışına (onun arzusuna) bağımlı olan histerik yapının
mükemmel bir sunumudur.
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 430
(2011)
• “We should not confuse the absence of
evidence with the evidence of absence”
George Stricker (1996)
“Kanıt yokluğuyla, yokluğun kanıtını birbirine
karıştırmamalıyız.”

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 431
(2011)
KAYNAKLAR
1-Paul Verhaeghe, On Being Normal and Other
Disorders (A manual for Clinical Psychodiagnostics),
Other Press, New York, 2004
2-Joél Dor, The Clinical Lacan, Other Press, New
York, 1999
3-Bruce Fink, Lacanian Psychoanalysis (Theory
and Technique), Harvard University Press,
1997
Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 432
(2011)
UYARI !
BU SUNUM,
ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
PSİKİYATRİ ANABİLİM DALI
KÜLTÜR PSİKANALİZ ve PSİKOTERAPİLER
BİRİMİ SORUMLUSU PROF.DR. CEMKAPTANOĞLU
TARAFINDAN TÜRKİYE PSİKİYATRİ DERNEĞİ
PSİKOTERAPİ EĞİTİM PROGRAMI İÇİN
HAZIRLANMIŞTIR. İZİNSİZ HERHANGİ BİR ŞEKİLDE
KULLANILAMAZ, ÇOĞALTILAMAZ (2011).

Prof.Dr.Cem Kaptanoğlu
Kültür-Psikanaliz ve Psikoterapiler Birimi 433
(2011)

You might also like