You are on page 1of 143

Holistik Evren Tasarımı / 1

Türkçe Hakları © Arıtan Yayınevi 2010 İçindekiler


Prolog 7
Yayınevi’nin izni olmadan, kısmen veya tamamen hiçbir yolla
kopya edilemez, çoğaltılamaz ve dağıtılamaz. Sunuş 11

Giriş 27
Kreatif Direktör: Taci Tatlıağız
Bilimsel Danışman: Garabet Mirzahanyan Bir Ütopya Örneği 34
Ofset Hazırlık: Aydın Ata Öncelikle, Biliyorum Zannettiklerinizi Ve İnandıklarınızı Unutun!
Düzelti: Erkan Ünlücan
1. Holografi Nedir? 45
Bilimsel Gelişim 46 / Hologram Nerelerde Kullanılır? 48 / Bir
Kapak Tasarımı, Dizgi ve Ofset Hazırlık: Arıtan Yayınevi Görüntü Kaydetme Yöntemi: Fotoğraf Çekmek 51 / Hologram İle Fotoğraf
3. Baskı: Aker Basım Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi Arasındaki Farklılıklar 53 / Holografi Kuramı’na Giriş 57 / Hologramın
No: 4NA2 Topkapı İstanbul Tel: (0212) 501 20 31 Kaydedilmesi Ve Görüntünün Ortaya Çıkması 60 / Holografik Yaratılış
3. Baskı: Mart 2010 İstanbul Efsanesi 61 / Gördüğümüz Nesneler Gerçek Mi? 63
ISBN: 978-975-6060-48-3
2. İnsan Beyni Nasıl İşler? 71
Hafızanın İşleyiş Mekanizması 71 / Beynin Algı Esnekliği 75 /
Öğrenilmiş Yeteneklerin Aktarılması 76 / Fantom Görüntüler ve Ağrılar
Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi 76 / Beynin Dev Saklama Kapasitesi 77 / Holografi Devreye Giriyor
A Blok Kat: 6 No: 4NA6 Topkapı-İstanbul 78 / Bilimsel Gelişim 79 / Mercekler Sistemi 87 / Anlaşılmaz Olanları
Tel: (0212) 576 87 41 Fax: (0212) 576 87 06 Açıklamanın Yolu: Holografi 90
www.aritanyayinevi.com aritan@aritanyayinevi.com

2 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 3


3. Yeni Bir Fizik Anlayışına Doğru 95 Prolog
Klasik Fizik’ten, Kuantum Fiziği’ne 97 / Atomaltı Âlemin Temel
Özellikleri 99 / Kader Konusunun Kuantum Anlayışı Açısından Yorumu
104/ Gözlemcinin Rolü 117 / Tek Başlarına Varolan Bağımsız Nesneler
Anlayışı Yanlıştır 122 / Olumlu Düşüncenin Gücü 126 / Atomaltı Âlem Başlangıçta hiçbir şey yoktu. Ne zaman, ne mekân,
Canlıdır 130 / Kuantum Fiziği ve Değişen Anlayışlar 133 / David Bohm ne yıldızlar, ne gezegenler, ne meteorlar, ne taşlar,
Ve “Kapalı Düzen” Tanımı 137 / Gerçeğin Öbür Yüzü 140 / Uzayın Ve ne bitkiler, ne hayvanlar ve ne de insanoğlu. Herşey
Zamanın Aşılması 141 / Kuantlar Ve Dalga-Parçacık Bütünselliği 145
hiçlikten oluştu. Önce ışık oldu. Sonra kuarklardan,
/ Kral Midas’ın Altınları 147 / Akvaryumdaki Balık 149 / Silindir Ve
elektronlardan ve diğer alt parçacıklardan zaman ve
Mürekkep Damlası 153 / Evren Bir Hologram Mı? 158
mekân içinde kızgın bir plazma varoldu.
4. İnsan, Evren ve Holografi 167 Bu plazma hızla soğumaya başladı ve protonları,
Beyin Hücrelerinin İşleyişi 169 / Bütün Varedilmiş Olanlar Aynı nötronları, atom çekirdeklerini, atomları, yıldızları,
Bütünün Parçalarıdırlar 176 / Bütün Bilgiler Her Anda Ve Her Yerdedir galaksileri ve gezegenleri meydana getirdi.
179 / Varedilmiş Olan Her Birim, Bütün Evren Bilgisine Sahiptir 181 /
Evren, Ancak Tek Tek Algılanmalar Sonucunda Canlanır 184 Çok fazla sayıda güneş sisteminin bulunduğu bir
galaksinin spiral kollarından birindeki bir yıldızın
5. Yeni Bir Düşünce Yapısı Kurmak 189 sıradan bir gezegeninde de hayat oluştu. Orada mil-
Yeni Çağın Bilinci 192 / Yeni Bir İnsan, Yeni Bir Toplum, Yeni yarlarca yıllık bir süreç sonucunda çok basit bazı orga-
Bir Dünya 193 / Farklı Bir Ekonomi Anlayışı 196 / Holistik Açıdan nizmalardan bitkiler, hayvanlar gelişti ve sonunda da
Cinsellik 214 / Din 222 / Holistik Tıp 229 / Ana-Babalık Sanatı Ve insan ortaya çıktı.
Eğitim 240 / Toplum Ve Siyaset 246 / Komplo Teorileri 251 / Ben Bir
Ceviz Ağacıyım Gülhane Parkı’nda 259 İlk başlarda insanlar uzayın merkezinde olduklarını
sanıyorlardı. Ve tüm evrenin sadece onlar için yapıldı-
Kaynakça 279 ğına inanıyorlardı. Varoluşlarına bir anlam kazandıran

4 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 5


ve dünyaya hükmeden Tanrılar icat ettiler. yerde. Atomdaki elektronlar gibi, hem bir parçacık, hem de bir
enerji türevi. İkisi de doğru, ancak ikisi de tek başına yanlış.
Uzayın oluşumundan yaklaşık 15 milyar yıl sonra, kendi zaman
hesabıyla da 2. Binyıl’da, insanoğlu çevresini ve kendisini sistemli Holografik model, yani Holistik Evren Tasarımı aracılığı
bir şekilde araştırmaya başladı. Ve dünyadaki çeşitliliğin basit bir ile, günümüzde bilimsel olarak açıklayamadığımız birçok olayı
şekilde açıklanabileceğini gördü. Uzaydaki madde, ki kendisi de anlayabiliyoruz. Bu yeni gelişme, holografi konusunda Dennis
buna dahildi, iki cins yapı malzemesinden oluşmaktaydı: Kuarklar Gabor’un 1947’de yaptığı matematiksel hesaplamalarda Fourier
ve atom çekirdeğinin etrafında dönen elektronlar. Kendisinin de Transformasyonu’nu kullanmasıyla başladı. Daha sonra David
evrenin merkezinde değil, basit ve çok da göze batmayan bir galak- Bohm ve Karl Pribram gibi bilim insanlarının geliştirdikleri ve bir

sinin kenarında bulunduğunu tespit etti. dizi araştırmacının da devam ettirdikleri bu süreci; Albert Einstein,
Fritjof Capra, Werner Heisenberg, Erwin Schrödinger gibi bilim
Galileo Galilei’den itibaren dünyanın yuvarlak olduğu ve güneşin
ustaları zirveye ulaştırdılar. Son yıllarda bu akıma, Stephen Hawking
etrafında döndüğü iddia edilmeye başlandığında, bu konuya birçok
gibi çağdaş düşünürler de katkıda bulunmaya başladılar.
kişi soğuk bakmaktaydı. Oysa Güneş’in de sabit bir yıldız olmadığı
Varoluş gerçeğinin arkasındaki düzeni açıklamaya çalışıyoruz.
ve Samanyolu Galaksisi’nin merkezi etrafında gezegenleriyle birlikte
Çünkü insan bir düzen içinde yaşamaktan mutlu olmaktadır.
döndüğü ortaya çıkmıştır. Asırlar boyunca insanoğlu ölüm korku-
Üniversitedeki ilk yıllarımda Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi’ni yok
sunu yenebilmek ve varolabildiği sürece de mutlu yaşayabilmek için,
sayarak hayata bir anlam katmaya çalışmıştım. Çünkü bu teori,
kendince bir takım felsefî ve bilimsel teoriler üretmiştir ve üretmeye
o yıllarda etrafıma kurduğum kâğıttan evi yıkmaktaydı. Ve ben,
de devam etmektedir. Olaya günümüzdeki bilimsel bulguların
kapkaranlık, sonsuz uzay denilen boşlukta yapayalnız kalacaktım.
sınırlı aracılığı ile katı bir açıdan yaklaşanlar, açıklayamadıkları bazı
Kütüphanedeki kitapların derinlerine daldıkça, Heisenberg’in yak-
gerçekleri görmemek için anlaşılmaz bir çaba içindedirler.
laşımının aydınlandığını ve bir anlam kazandığını gördüm. Giderek
Niels Bohr’dan başlayan ve günümüze kadar süregelen atom atomların o belirsizliklerle dolu elektron bulutu gözlerimin önünde
modelinde de olduğu gibi gerçek, tüm bu fikirlerin arasında bir belirginleşmeye başladı.

6 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 7


Evrenin bütün bilgileri her birimizde tam olarak varolmasına Sunuş
rağmen, bu devasa bilgi okyanusundan hepimiz sadece kendimize
uygun olan gerçeklikleri görür ve çıkartırız. Bu doğruları seçerken
de, diğerlerini yok saymakta büyük bir ustalık geliştiririz. Aslında en Holografi konusu ile tanışmam, 1979 Yılı’nda
yakın bilgi kaynağı elimizin altında. Onunla tanışmak için çevremi- oldu. Eğitim için bulunduğum Almanya’da, takip etti-
ze ve kendi içimize bakmamız yeterli. ğim dergilerden birisi olan “Psychologie Heute”nin
1979 Yılı Ekim ayı sayısında, dünyaca tanınmış bir
Evreni bir tiyatro sahnesine benzetirsek, hepimizin bu “muhte-
nörolog olan Karl Pribram’la yapılmış bir röportajı
şem oyunda” birer oyuncu olduğumuzu farketmemiz mümkün bir
okuyunca, beynimdeki eski bilgileri, yepyeni bir pers-
hâle gelir. İşte tam bu noktada, aklımıza iki soru gelmektedir: Bir;
pektif altında değerlendirmeye başladım.1
eğer hepimiz bu sahnede birer oyuncuysak, bizi seyredenler kimler?
Alman asıllı bir profesör olan ve o dönemler
İki; bu oyun neden ya da niçin sahnelendi ve bunu başlatan ve de
Amerika’nın Stanford Üniversitesi’nde görevli bulu-
sahneleyen kimler?
nan Karl Pribram, insan beyninin “holografik” esasla-
İşte bu sorulara cevap arayanlar, İstanbul Erkek Lisesi’ni ve ra göre işlediğini açıklıyor ve bunun delillerini ortaya
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirdikten sonra, Münih’te koyuyordu.
Ludwig Maximilians Üniversitesi’nde doktora çalışması yapan,
Bu röportajı bir kaç kez okuduktan sonra, konu
Araştırmacı-Yazar ve Yayıncı Aydın Arıtan’ın uzun yıllar süren
ile ilgili başka kaynakları da araştırırken, Einstein’in
araştırmalarının sonucunda elde ettiği bilgileri sentezleyerek vardığı
çalışma arkadaşlarından İngiliz fizikçi David Bohm’un
sonuçları içeren “Holistik Evren Tasarımı”nda, bir çözüm bulabi-
da aynı konuyu işlemiş olduğunu gördüm.
lecekler.
Holografi Kuramı çok ilgi çekici özellikler içeri-
Garabet Mirzahanyan yordu ve felsefî açıdan muazzam açılımlara imkân
tanıyordu.

8 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 9


Türkiye’ye döndükten sonra, holografi konusu ile ilgili ilk maka- girmiş ve çeşitli kullanım alanları bulmuştur. Daha sonra, David
lemi Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi’nin 1981 Yılı Mart ayı sayı- Bohm ile Karl Pribram’ın konuya eğilmeleri sonucunda, bu tekno-
sında “Holografi ve Beyin Teorisindeki Son Gelişmeler” başlığıyla lojik buluş, bir takım bilimsel ve felsefî yorumlara dayanak olmuş-
yayınladım.2 Yazı ilgi toplamıştı. Konu ile ilgili çalışmalarıma devam tur. Ancak benim konuyu ele alış tarzım ve konuyla ilgili yaptığım
ettim. Bu arada, Bilim ve Teknik Dergisi’ne “beyin, psikoloji ve yorumlar, diğerlerinden oldukça farklı oldukları ve farklı alanları da
holografi” ile ilgili yazılar yazmaya da devam ediyordum. Holografi kapsadıkları için böylesine ilgi toplamıştı. Nitekim 1991 Yılı’nda
konusunu derinlemesine ele alan dört bölümlük bir yazı dizisi Metapsişik Derneği tarafından Etap Marmara Oteli’nde gerçekleş-
hazırladım. “Hologram Nedir, Nasıl İşler?”3, “Beyin ve Hologram”4, tirilen ve oldukça büyük bir ilgiyle karşılanan “Bilgi Çağına Giriş
“Yeni Bir Fizik Anlayışına Doğru”5 ve “İnsan, Evren ve Holografi”6 Paneli”nde, onca tanınmış konuşmacıdan daha fazla alkış almamı,
başlıklarını taşıyan bu yazılar, 1990 Yılı’nın Mart ve Temmuz ayları o zamanki Dernek Başkanı rahmetli Ergün Arıkdal: “Biz hologram
arasında 269-272 sayılı dergilerde yayınlandı. Derginin o zamanki konusunu yıllardır dünya literatüründen takip ediyoruz. Ama sizin
Yazı İşleri Müdürü Sayın Feyzullah Akben’in deyişi ile bu yazılar yaptığınız bu yorumlara hiçbir yerde rastlayamadık. Hologramı
Bilim ve Teknik Dergisi’ne “tiraj aldırmıştı”. Halen de bu yazı bu şekilde değerlendiren ve bu gibi felsefî sonuçlar çıkaran dünya-
dizisi, Türkiye’de holografi ile ilgili en kapsamlı araştırmadır ve tek daki ilk kişi sizsiniz” diyerek açıklıyordu. Sayın Arıkdal haklıydı.
“referans kaynak” olarak nitelendirilmektedir. Bu konuya ilgi duyan Benim yaptığım araştırmalar da onun söylediklerini doğruluyordu.
birçok araştırmacı, Bilim ve Teknik Dergisi yolu ile telefonuma ve Nitekim, bu güne kadar da böyle bir yorum yapılmadı holografi ve
adresime ulaşıp, benimle görüşmüşlerdi. Daha sonraki: “Bilgisayar hologramlarla ilgili olarak.
Hologram Teknolojisine Girdi”7 ve “Kendi Başına Öğrenebilen
Bu durum bana onur verdi, vermeye de devam ediyor. Ama aynı
Bilgisayarlar”8 başlıklı makalelerim de konunun bilgisayara uygulan-
zamanda büyük bir sorumluluk ve görev de yükledi. Kendimi bu işe
ması çerçevesindeki bilgileri içeriyordu.
adamalı, konuyu geliştirmeli ve insanların hizmetine sunmalıydım.
Holografi, lazer tekniği kullanılarak yapılan bir görüntü kaydet- Gerçi çeşitli televizyon ve radyo programları ile konferanslarda ve
me işlemidir. 1960’lı yıllardan itibaren bilim dünyasının gündemine değişik dergilere yazdığım yazılarda, ayrıca yayınevimiz tarafından

10 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 11


yayınlanan kitapların önsözlerinde (özellikle de Frederic Vester’in maların ve yetiştirmelerin bir sonucu olarak ve yıllar sonra, o da
“Düşünmek, Öğrenmek ve Unutmak” adlı kitabında) bu konuyu lâyık olan inisiyelere (talebelere) aktarılır. Bu bilgileri öyle ulu-orta
ele aldım ve anlattım. Ama bir kitap kapsamında birleştirip, oku- yayınlamak ve açıklamak, bunu kaldıramayacak kişiler için tehli-
yucuya sunmak (kitap yayıncılığı ile uğraşmamıza rağmen) bu güne keli ve zararlı olabilir, buna dikkat etmelisiniz.” Aslında haklıydı.
kadar bir türlü nasip olmamıştı. Herkes bunu kabullenemeyebilirdi ve bilgilerin ağırlığı karşısında
bazılarının kafaları karışabilirdi. Ben de ona: “Ben okuyorum, düşü-
Düşüncelerinde ve yazdıklarında holografi konusuna özel bir yer
nüyorum ve yazıyorum. Bu bilgileri bir tarikattan ya da benzeri bir
ve önem veren ve hatta: “Hologram bilinmeden, tasavvuf anlaşıla-
yoldan giderek elde etmediğim için, onları yayınlarken de, herhangi
maz”9 diyen Sayın Ahmed Hulûsi de, her karşılaşmamızda bana:
bir endişe taşımadım. Daha doğrusu aklıma böyle bir nüans gelme-
“Aydın Bey, bu konu çok önemli. Dinsel yaklaşım ile bilimsel görü- di” diye cevap verdim.
şü birleştiren holografi tekniğinin kitabını mutlaka yazmalısınız”
Bu konuyu daha sonra düşündüğümde, oldukça ilginç yerlere
diyerek beni göreve davet ediyordu. Bu konu çerçevesinde daha bir-
geldi düşüncelerim. Bizim burada sözünü ettiğimiz şeyler, aslında
çok ilginç olay yaşadım. İnsan ve Kâinat Dergisi’nin 1986 Yılı’ndaki
son derece önemli ve iddialıydı: “Hepimiz aynı bütünün parça-
Yazı İşleri Müdürü Sayın Ömer Öztürkmen de, benim İnsan ve
larıyız”, “her birim bütünün bilgisini kendi içinde bulundurur”,
Kâinat Dergisi’nde çıkan yazılarımdan sonra holografi’ye özel bir
“bütün bilgiler her anda ve her yerdedir” gibi sonuçlara varıyorduk.
önem ve ilgi göstermeye başladı. Holografi ve hologram bu dergide
Eski dönemlerde “En-el Hak”(*) diyen kişilerin asıldığını ya da bu
birkaç kez kapak oldu.10 Tam o sıralarda, önce telefon edip sonra da türlü bilgileri elde edebilmek için dergâhlarda 40 yıl boyunca “düz
ziyaretime gelerek holografi konusunda sohbet etmek ya da daha odun” taşındığını, bazen de çilehanelerde yıllarca çile çekildiğini
fazla bilgi edinmek isteyen birçok okurla tanıştım. İçlerinden en düşündükçe, bu bilgilerin önemi daha da öne çıkıyordu.11
enteresan olanı, bana hangi tarikata mensup olduğumu soran kişi
idi: “Hiç birisine” deyince, beni şaşırtan şu açıklamayı yapmıştı: (*): En-el Hak: “Ben Tanrı’yım” anlamına gelir. Evrendeki bütün varlıkların bir ve bütün
olduklarına inananların ve Tanrı’yı kendi benliklerinde duyumsayanların kullandığı bir
“Bakın sizin burada anlatıp-açıkladığınız gerçekler çok önemli ve deyimdir. Bunu söylemesiyle ünlü olan Hallac-ı Mansur’un idamına yol açan bu sözün
çok gizli bilgilerdir. Bunlar tarikatlarda, ancak uzun süren çalış- aslında: “Ben yokum, sadece Hak (Allah) vardır” anlamına geldiği söylenir.

12 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 13


Gerçekten de ilginç bir dönemde yaşıyoruz. Her ne kadar dünya şımın en belirgin yanı, tüm bunların ve “aydınlanma”nın, kişiye ve
ve Türkiye oldukça kötü günler geçiriyor gibiyse de, bu karanlık onun kişisel çabasına bağlı olmasıydı. Eğer kişi böyle bir çalışmayı
tabloya rağmen, aslında bütün dünyada derinden, dipten ve içten uygulayıp da, başarısızlığa uğrayacak olursa: “Denedim ve olmadı”
içe büyük bir bilinç gelişmesi yaşanıyor. Çok farklı ve aydınlık diyerek işin içinden sıyrılabiliyordu. Ya da: “Ben görmediğim bir
bir döneme girilecek. Şimdi dünya üzerinde yaşanan sıkıntılar ise, şeye inanmam” iddiasında bulunup: “Neşterimin ucuna bu güne
karanlık bir dönemin son sancıları sanki. Ve bizler, yani bu konu- kadar hiçbir ruh takılmadı” diyen doktorlar gibi, kendi kalelerine
da görev tevdi edilmiş olanlar, kaynamaya yönelen suyun yukarıya çekilebiliyorlardı.
doğru zıplayan ve dışa vuran kabarcıkları gibiyiz. Çünkü evrenin
Oysa, artık bu dönemin sonlarına yaklaşıldı. İnsanlık, önemli bir
çok önemli ve sır olan bilgileri, bütün dünya insanları için artık çok
atılım yapmak durumunda. Kendisine verilen o tarihî görevi yerine
kolay bir biçimde elde edilebilir hâlde. İsteyen, elini uzatıp kitapla-
getirerek, bu zorunlu sıçramayı gerçekleştirmeye mecbur. Biz, bu
rın kapaklarını çevirerek bunlara ulaşabiliyor.
sıçranması gereken düzeye: “Yeni Çağın Bilinci” adını veriyoruz
Gerçi bu evrensel bilgiler yeni değiller. İnsanlık varolduğundan ve onu kısaca: “Evrende varolan bütünsellik olgusunun (bilgisinin)
beri, insanların yaşadıkları her yerde çeşitli biçimlerde anlatılmış, kavranılması”dır şeklinde özetliyoruz.
açıklanmış ve dile getirilmişler. Ancak bu son dönemde (belki de
Şimdilerde herkese eşit bir şans verilmesi gerekiyor. Yani artık
insanlık tarihinin bu “devrinin” sonuna yaklaşırken), farklı olan
hiç kimse, çeşitli bahaneler ile “bilinmesi gereken bilgiden” ya da
bir nokta var. Tarih boyunca, bu gibi bilgiler genel insanlık düzeyi
“evrenin sırlarından” kaçamayacak. “Ben bunu hiç bilmiyordum”,
için hep bir “sır” olarak kalmış ve öğrenilmesi de, özel eğitimlere,
“daha önce duymadım”, “denedim, ama olmadı” şeklindeki gerçek-
yıllar süren çabalara ve çilelere bağlı kılınmıştı. En önemlisi de,
lerden kaçış senaryoları artık işe yaramayacak.
kişinin kendi bireysel ve içsel çabasını gerektirmesiydi. Dinî ritü-
eller, dualar, zikirler, çeşitli beden alıştırmaları, nefes teknikleri, “Holistik sıçrama”nın sağlanabilmesi için, bu “bilginin” her
yoga, meditasyon ve benzerleri gibi değişik pratiklerle edinilmek ve zaman, her yerde, her koşulda ve herkes için geçerli olacak bir
yaşanılmak zorundaydı. Aslında doğrusu da buydu. Ama bu yakla- biçimde, yani bilimsel bir dille anlatılıp-açıklanması gerekmektedir.

14 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 15


20. Yüzyıl’ın ikinci yarısındaki bilimsel gelişmeler; İzafiyet Teorisi, Herşeyin, herkes için, her zaman ve her yerde geçerli bir hâle
Kuantum Fiziği ve Holografi Kuramı gibi kavramlar aracılığı ile gelmesinin, dünya planının bir zorunluluğu olduğunu ve bunun,
işte bu “bilimsel yolla evrensel sırların açıklanması” işlevini yerine “herkese eşit bir şans verilmesi” anlamına geldiğini biliyoruz. Ama
getirmeye çalışmışlardır. bir de bunun o eski dönemlerdeki gibi, kişisel bir bilgi hâline gelip,
bir hayat pratiği şeklini alması konusu var. Zaten asıl “sıçrama” ve
Sözü edilen bu “sırlar” ya da “gerçekler”, günümüzde artık
“Yeni Çağın Bilinci” de ancak o zaman gerçek olabilir. Bu kitapta
akşam yemeklerinden, olağan dost sohbetlerine kadar gündemin
yer alan bilimsel yaklaşımlar ve modeller, aklımızın ve beynimizin
içine girmiştir. Ve de bu gibi bilgilerin kavranılması, anlatılması ve
verileri ile “gözle görülemeyen sırlar âlemini” daha iyi kavrayabil-
tartışılması herhangi bir ritüel çalışmayı, özel bir konsantrasyonu ve
memiz içindir.
bir vecd hâlini gerekli kılmamaktadır. “Her birim, bütünün bilgisini
Ondan sonra sıra, bu bilimsel bilgileri gönüle indirgemeye, yani
içinde taşıyorsa, bunun “En-el Hak”tan ne farkı var? “Hepimiz aynı
hayat pratiğinin içine sokarak, bizzat uygulamaya, yaşamaya ve
bütünün parçalarıyız. O hâlde; taş, toprak, insan birbirlerinden ayrı
deneyimlemeye gelir. “Bütün” ve “tam” bir insana ancak bu “yolla”
değil, yani sen bensin, ben de sen” yaklaşımının derinliğini düşüne-
ulaşabilir, 21. Yüzyıl’ın ve belki de bu insanlık döneminin son mer-
biliyor musunuz?
halesine de ancak bu “yolla” çıkabiliriz.
Bu bilginin günümüzde giderek olağan bir hâlde kullanılıyor
Bilindiği gibi tasavvuf, “yolda olmak” anlamına da gelmektedir.
olması, bizlerin kişisel başarısı değil. Evet, bilgi, liyâkatları oranında Zaten yapabileceğimiz en iyi şey de, doğru “yönü” bulmak, o yola
kişilere dağıtılır, görevler de yine aynı lâyık oluşa göre “tevdi edilir- girmek ve ona “göre” yaşamak, yani istikametin nereye yönelme-
ler”. Ama, evrensel gerçeklerin böylesine açık ve anlaşılır bir biçimde si gerektiğini tespit ederek, o “yolda yürümek”tir. Biz, bu yolun
anlatılmaları ve bilimsel veriler ile desteklenerek, herkese “âyan” “holistik (bütünsel) evren kavrayışı” hedefine yönelmesi gerekti-
(görünür) bir hâle gelmeleri, dünya gezegeninin tekâmülü ve kaderi ğini söylüyoruz. Çok çeşitli ve çok değişik yollardan giderek, aynı
ile ilgili bir olaydır. Alttan gelen kaynamanın, üzerindeki katmanları sonuca varmak mümkündür: Susadığınızı varsayın. Ve bir masanın
yukarıya doğru itiyor olmasındandır. üzerinde susuzluğunuzu giderebilecek çeşitli içecekler olduğunu

16 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 17


düşünün: Su, ayran, kola, vişne suyu, bira, şıra, portakal suyu, çay, yapabileceği en iyi şey, yönünü ve yolunu “bütünsellik olgusuna”
gazoz... “Hangisini seçerdiniz?” Bu soruya herkes kendi eğilimine çevirmek ve bu “yolda olmak”, yani adımlarını holistik bir perspek-
göre, farklı bir cevap verebilir. Herkesin “yoğurt yiyişi farklıdır”, tif doğrultusunda atmaktır.
ama sonuçta herkes bir biçimde hedefine ulaşır: Susuzluk giderilir! Bu kitabımda, “Holistik Evren Tasarımı”nın çağdaş ve bilimsel
Evrendeki bütünsellik olgusunu kavramanın birçok yolu ve şekli bir açıklamasını yapmaya çalışacağım. Neden bir insanın, diğer
olabilir; vardır da. Ama, bizim bu gerçeği bilimsel veriler ışığında ve insanları sevmek ve onların iyiliğini istemek zorunda olduğunun
Holografi Kuramı’nı kullanarak anlatma biçimimiz, hem daha kolay bilimsel kanıtlarını sunacağım. Dinsel, ahlâksal, toplumsal ve
anlaşılan bir özellik taşıyor, hem de herkesin kolaylıkla reddedeme- ekonomik yaklaşımların bu güne kadar bir türlü istenilen sonucu

yeceği öğelere dayanıyor. Yine de, bütün bu anlatılanların “düşünsel verememelerinin tek bir nedeni var: İnsanın algı alanının üç boyutla

bir model” ve hedefi işaret eden çeşitli parmaklardan yalnızca birisi kısıtlı olması, onun elini-kolunu bağlıyor ve bu gerçeği; yani evren-
deki bütün birimlerin birbirleriyle ilişki, iletişim ve etkileşim içinde
olduğunu unutmamak gerekiyor.
bulunduklarını, görünmeyen enerji bağlarıyla herşeyin birbirine
İnsanlar inandıkları şeylere “göre” yaşamak isterler: “Dine, kapi-
bağlı olduğunu, önemli olanın “ortak ürün” olduğunu, insanlığın
talizme, komünizme, ataizme, mistisizme, Buddhizm’e... göre.” tek mutluluk kaynağının “bir olmak” olduğunu, bunun bir “zorun-
İnsanın kendisine bir oryantasyon (hareket etme) merkezi koyma- luluk” ve bir “kader” olduğunu anlamasını engelliyor.
dan yaşaması mümkün değildir. Bir yönü ya da hedefi olmayan bir
Eğer siz bu hâlinizle mutlu ve doyum içindeyseniz, sorun yok.
insan, ne yapacağını ve nasıl davranacağını bilemez.
Savaşlar, doğal felâketler, yok olmaya giden kaynaklar, kirlenen
Evrendeki bütünsellik olgusu tam olarak kavranırsa ve herkes hava... Çocuklarımıza nasıl bir dünya kalacak? 21. Yüzyıl’a girdik,
bu farkındalığa “göre” yaşayacak ve davranacak olursa, yeryüzü bir insanlığın kalitesi hâlâ çok geri ve ilkel bir durumda. Nerede o ide-
“cennet” hâline gelir. Ama böyle bir düzeye ulaşılınca da, dünyanın aller, o barış, huzur, yardımlaşma ve dostluk? Neden hâlâ savaşlar,
varoluş işlevi sona erer. Böyle bir durumun bir anda oluşmasını kinler, nefretler sürüyor, neden bitmiyor felâketler? Ne zaman ve
beklemek yanlış olur. Bu nedenle, holistik dönemde insanoğlunun nasıl insan kendisine yakışan bir dünya kuracak?

18 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 19


Teknoloji mi kurtaracak bizi, yoksa mistik tarikatlar mı ya da Neden böyle bir şeyi yapmak “zorunda olduğunu” da kitap
Uzakdoğulu gurular ve meditasyon teknikleri mi? Hepsi yararlı, boyunca sizlere aktaracağım. Her türlü bireysel, toplumsal ve başka
hepsi faydalı. Ama çözüm tek; kurtuluşu, doğruluğu, mutluluğu, herhangi bir etkiden bağımsız olarak, sadece bilimsel bir yaklaşımla,
birliği, beraberliği, huzuru ve barışı bulmanın tek bir yolu var: ama bilgiyi “gerektiği şekilde”, yani diğerlerinden farklı ve doğru bir
“Evrendeki bütünsellik olgusunu tam olarak kavramak!” Yani insa- şekilde yorumlayarak yapacağım bunu.
nın gerçek rolünü, yerini ve görevini iyice anlamak. Holistik Evren
“Neden dünya karmakarışık, barış ne zaman gelecek, savaşlar
Tasarımı, evrensel yasalara uygun bir biçimde yaşamanın yolunu
bitecek mi, terör sona erecek mi?” diye soruyor herkes. Bu kitap,
(inançların, söylemlerin ya da efsanelerin ötesinde), bilimsel olarak
size bütün bu soruların cevaplarını veriyor: Eğer anlayışlarımız
ve holistik bakış açısıyla ortaya koyuyor.
değişmezse, hangi sistem gelirse-gelsin durum değişmez, hatta daha
Eskiden beri bilinen, ama genellikle bireysel performanslara,
da kötü olur.
kişisel ve içsel deneyimlere bağlı olan bu “evrensel bütünsellik
olgusu”nun artık, her zaman, her yerde ve herkes için geçerli olan Çare ise, tek ve çok açık: “İnsanı ve dünyayı anlayış ve algılayış
bir biçimde, yani bilimsel bir dille anlatılmasının zamanı gelmiştir. biçimimizi kökten değiştirmemiz gerekiyor.” Daha doğrusu, taşları
biraz yerinden oynatmamız yeterli olacak. Çünkü, zaten bilinçaltı
Herkes, aynı bütünün parçalarından ve tek bir bedenin farklı
hücrelerinden birisi olduğunu bilmek ve (bu bilinç ve bu bilgiyle) düzeyde, psikolojik boyutta ve manevî anlamda bizi “bir olma

buna uygun bir biçimde yaşamak zorundadır. bilinci”ne ulaştıracak olan bilgilere sahibiz. Belki de sadece taşların
yerlerini değiştirmek yetecek. Tek başınaymış gibi düşünüp-dav-
Hem kendi varoluş nedeni, hem de dünyanın ve evrenin koşulla-
ranmak yerine, aynı bedenin farklı hücreleriymiş gibi yaşamak; yani
rı böyle yapmasını zorunlu kılmaktadır. İnsan, ortak insanlık ürünü
insanı, dünyayı ve evreni bütünsel bir perspektif altında değerlendi-
uğrunda, kendi zaman ve mekân koordinatları içinde, üzerine düşen
rebilmek, herşeyin çözümü olacak.
görevi en iyi şekilde ve tüm potansiyelini sonuna dek kullanarak
yerine getirmek ve kendi bireysel notasını en iyi şekilde icra etmek Size, bunun nasıl yapılması gerektiğinin reçetesini veriyor ve
zorundadır. çözümünü de açıklıyorum. Hem de bilimsel yöntemlerle.

20 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 21


Kısaca: Size, vaadedilen cennetin altın anahtarını sunuyorum. Böylelikle hem bilgilerin hafızaya kayıtlarının, hem de daha sonra

Biraz da metni oluşturma konusundaki yaklaşımımdan bah- hatırlanmalarının daha kolay olacağını düşünüyorum.

sedeyim: Vermeyi düşündüğüm mesajı, metnin belirli yerlerinde Bu kitap, yedi ana bölümden oluşuyor:
ve sonunda toplamak yerine, kitabın bütününe yaymayı uygun “Sunuş”ta, sizlere bu çalışmanın nasıl meydana çıktığını ve anla-
gördüm. Yeri geldiğinde ve yazının akışı gerektirdiğinde, söylen-
tım tekniğini aktarmaya çalıştım.
mesi gerekenleri söyleyip, yapılması gereken yorumları yaptım. Bu
“Giriş” ise, insanı ve onun evrendeki yerini ele alıyor. Burada;
nedenle kitap, “kuru” bir bilimsellikten uzak oldu. Zaten, amacım
insanın “biliyorum” sandığı, inandığı ve somut olarak algıladığı
“bilgiyi herkes için anlaşılır” bir hâle getirebilmek ve bilimi, sıkıcı ya
şeylerin gerçek olmadıklarını göreceğiz. Bu bölüm, sizlerde bir
da katı “kisvesinden” sıyırarak, hoş ve yararlı, hem de pratik hayatta
şaşkınlık ve hayâl kırıklığı yaratmayı amaçlıyor. Çünkü yeni bir
işimize yarayacak bir şekilde değerlendirebilmek.
anlayışa geçebilmek için, bütün eski olanların yıkılması ve yeniden
Aynı konuları, kavramları ya da yorumları birkaç ayrı yerde
atılan temellerin üzerine yeni bir düşünce biçiminin oturtulması
tekrar etmemin belirli bir amacı var. Beyne aynı malzemeyi değişik
gerekiyor. Ayrıca, insanların içlerinde yer alan temel özlemlerin ve
biçimlerde sunmak, bunların farklı biçimlerde ve çok kanallı olarak
isteklerin neler olduklarına da yine bu bölümde bir göz atacağız.
kaydedilmelerini sağlar. Daha sonra istenildiğinde, birçok farklı
Birinci Bölüm, düşüncelerimizde yeni bir sayfa açmamıza imkân
yollardan herhangi birisini izleyerek bu bilgilere ulaşmak da böyle-
veren ve evrenin bütünsel yapısını kavramamız için bize mükemmel
likle mümkün olur. Yani, bu şekilde kayda alınan bilgiler beyinde
eskiden varolan kayıtlarla daha çok işbirliğine girerler ve daha iyi bir model sunan “Hologram” konusunun ya da tekniğinin tanı-

“anlaşılırlar”. Gerektiğinde de daha kolay hatırlanırlar. Anlattığım tılmasına ve buradan çıkan düşünsel sonuçlara ayrıldı. Yani, yeni

konular biraz soyut, yeni, teknik ve yoğun olma özelliklerini taşı- düşünsel yapılanmanın temellerinin atılması bu bölümde gerçek-

yorlar. Bu nedenle, beyinlerimizde daha önceden kaydedilmiş leştiriliyor.

olan bilgiler ile çağrışım yapabilmelerini sağlamak için, aynı şeyi İkinci Bölüm’de ise, yeniden öğrenme süreci başlıyor: “İnsan
farklı biçimlerde ve farklı yerlerde anlatmak ihtiyacını hissettim. Beyni Nasıl İşler?” başlığının altında, bilim dünyasında beyin

22 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 23


konusunun eskiden günümüze kadar ne gibi aşamalar geçirdiği ele oluyor. Ve bütün bunları size, akıcı ve anlaşılır bir dille sunmaya
alınıyor ve en son hangi noktada olduğu değerlendiriliyor. çalıştım. Dileğim, yararlı olmasıdır.

Evrenin nasıl düzenlendiğini anlatan Üçüncü Bölüm: “Yeni Bir Şimdi koltuklarınıza iyice yerleşin, düşünce vitesinizi boşa alın
Fizik Anlayışına Doğru” başlığını taşıyor. Bu bölümde, Kuantum ve kemerlerinizi bağlayıp, sizi önce üzecek, sonra hayâl kırıklığına
Fiziği’nin bizlere gösterdiği çarpıcı gerçekler, düşünce ufkumuzu bir uğratacak, ardından şaşkınlıktan-şaşkınlığa sürükleyecek, ama en
hayli değiştirip-geliştirecek. İzafiyet Teorisi ile Hologram Kuramı sonunda yine “salimen” yere indirecek olan bir uçak yolculuğuna
da bizlere yepyeni ve oldukça ilginç şeyler anlatacaklar. Bunlara çıkmaya hazır olun.
ek olarak, insanların bir türlü çözemedikleri “kader” konusunun
Gideceğiniz yer “size vaadedilen cennet” olacak. Bu beklentinin
Kuantum Düşüncesi ile yorumlanması da, inanıyoruz ki ilginizi
tatlı kıpırtıları içinizi ısıtsın. Ama korkup-endişe etmeyin, emin
çekecektir.
ellerdesiniz. Eğer siz uçmaya hazırsanız, uçağınız da kalkmaya hazır.
Dördüncü Bölüm olan: “İnsan, Evren ve Hologram”da, bütün
Sizi, o hep özlemiş olduğunuz yere ya da “hayâlinizde ne yaşatıyorsa-
bunların ne anlama geldiğini, beynin ve evrenin holografik esaslara
nız” oraya, yani cennete götürecek olan yolculuk başlıyor. Hepinize
göre organize olduklarının bilinmesinin ne gibi düşünsel sonuçlara
hayırlı yolculuklar... Yeni Çağ’a ve 21. Yüzyıl’a hoşgeldiniz!
yol açacağını ele alıyorum.
Aydın Arıtan
“Yeni Bir Düşünce Yapısı Kurmak” başlığını taşıyan Beşinci,
yani Son Bölüm’de bütün bunların bir sentezi yapılarak, Yeni Çağın
Bilinci’nin nasıl olması gerektiği inceleniyor. Düşünsel ve bilimsel
bir temelden yola çıkarak, hayatımızı ve toplumsal kurumlarımızı
nasıl yeniden kurmamız, neye “göre” yaşamamız, düşünmemiz
ve davranmamız gerektiği de böylelikle ortaya çıkıyor. Bu şekilde
teorik bilgiyi, günlük hayata ve pratiğe dökmek fırsatı da sağlanmış

24 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 25


Giriş

İnsanlar kendi bilinçli istek ve iradelerinin, hatta


akıllarının bir “katkısı” olmadan, yani içinde bulun-
dukları an itibariyle “tesadüfen” doğarlar. Sonuçta da
yine kendilerinin “rızası” olmadan ve de önceden “bili-
nemeyen” bir zamanda ölür, yani bu dünyadan çeki-
lirler. İşte bu temel “dünyasal” gerçekler, insan aklının
bir türlü içinden çıkamadığı ve en fazla ilgi duyduğu
durumlardır. İnsan, doğuma ve ölüme hükmedebilme
sorununu aşabilmek amacıyla ne kadar çok düşünce,
yorum ve spekülasyon da geliştirse, bu “acı” gerçeğin
ağırlığı ve her türlü girişimi “boş” kılması karşısında
şaşkın, çaresiz ve zavallı bir durumdadır.

Hayatın sadece başlangıcı ve bitişi değil, yaşanması


da zor, ağır ve ilkel şartlara tâbidir. Sağlık, başarı ve
mutluluk gibi öğeler, adeta ince bir ipliğe ve muazzam
tesadüflere bağlı gibidirler. İnsan; hastalıklara, doğal
felâketlere, kazalara ve tabiat şartlarına karşı (her ne
kadar kendisini gelişmiş ve akıllı sansa da) zayıf, yeter-
siz ve çaresizdir.

26 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 27


Yaptığı ilerlemeler ve gösterdiği gelişmeler hayat şartlarını biraz tür. Belirli bir olgunluğa ulaştıktan sonra da insan, direkt olarak,
daha iyi kılsa bile, bütün bunların insanın temeldeki çaresizliğini ve onu vareden ve yöneten bir merkezden bilgi almaya başlamıştır.
ölerek yok olmak gerçeğini ortadan kaldırması mümkün değildir. Bütün bunlar hayatı, insanın varlığını ve varoluşun anlamını
Böylesi bir çıkmaz sokak içinde sıkışan ve ağır baskılar ile çeşitli biraz daha anlaşılır kılmıştır. Ama herhalde “işin mantığı” nede-
çözümsüzlüklerin altında ezilen insan ne yapmalıdır? İşin ilginci, niyle, birçok şeyi “net” ve “apaçık” görmek de bir türlü mümkün
tüm bu çaresizliklere ve olumsuzluklara rağmen, yaşamaya ve dün- olamamıştır. Ve öyle anlaşılıyor ki, teknoloji ile bilim ne kadar geli-
yasal varoluş sürecine tâbi olmaya “mecburdur”. Kaçamaz, “oyun- şirlerse-gelişsinler, tam olarak anlamak da “hiçbir zaman” mümkün
dan vazgeçmesi” de yasaktır, ayrıca fizik bedeni içindeki “düzenlen- olamayacaktır.
miş güdüleri” onu yaşamaya ve hayatta kalmaya göre programlayıp- İnsanlar, yetersizlikleri nedeniyle tek başlarına yaşayamadıkları
yönlendirmektedirler. için, gruplar, topluluklar ve giderek de toplumlar oluşturmaya baş-
Böylesine karmaşık ve zor şartlar altında, belirsiz bir süre yaşa- lamışlardır. Zaten ürettikleri düşünceler, gözlemledikleri zorunlu-
mak “mecburiyetinde” olan insanlar, durumu “dayanılabilir” ve luklar ve “yukarıdan gelen mesajlar” da onları hep bir arada, birlikte
“yaşanılabilir” bir hâle getirmek için yüzyıllardır birçok çözümler ve toplumlar hâlinde yaşamaya yöneltmiştir.
üretmişler, çeşitli spekülasyonlar yapmışlar, sayısız çareler bulmuş- Toplumlar hâlinde yaşamaya başlayınca, kişi ile toplumun
lar ve değişik ütopyalar ortaya koymuşlardır. diğer üyelerinin düşünceleri, istekleri, ihtiyaçları ve eğilimleri ara-
Hem doğaya, hem de kendi varlığının acımasız gerçeklerine karşı sında karşıtlıklar ve çekişmeler ortaya çıkmıştır. Hatta bu ilişkiler,
zayıflığının ve yetersizliğinin en başından beri farkında olan insa- idare edenler ile idare edilenleri ortaya çıkarmış, böylece kişisel
noğlu, kendisini aşan bütün bu dış oluşumları planlayan ve düzenle- irade ile toplumsal irade arasında sorunlar ve çatışmalar doğmaya

yen bir takım güçlerin varolması gerektiğini düşünmeye başlamıştır. başlamıştır.

Önceleri dağlara, taşlara, ateşlere yönelen bu “yüce güç” anlayışı, Aslında toplumsal hayat ve diğer insanlar ile olan ilişkiler, gerek-
daha sonraları totemlere, büyücülere ve sihirbazlara doğru dönmüş- li ve yararlıdırlar, insana bir ayna tutarlar. İnsan bu sayede kendi

28 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 29


varlığının özelliklerini, boyutlarını ve sınırlarını kavramaya çalışır. yetişkin birisi olmasına kadar geçen süre içinde çekilen eziyetlerin
Böylece; kendisi, diğer insanlar ve kâinat hakkında bilgi ve fikir hiçbirisine, hiç kimse tahammül edemezdi ve böylece insanın üre-
sahibi olur. mesi, yani soyunu devam ettirmesi de mümkün olmazdı.

Giderek karmaşık bir hâle gelen ve toplumsallaşan insan haya- Yine aynı senaryonun bir parçası olarak çocuklardan da, ana ve
babalarına saygıda kusur etmemeleri istenir: Ana-baba hakkı kutsal-
tında, fizyolojik ihtiyaçların daha rahat giderilebilmesinin ardından,
dır, onlara bir “üf” bile denilmemelidir. Ayrıca “cennet, annelerin
bu kez de bir takım psikolojik ve zihinsel ihtiyaçların öne çıktıkları
ayaklarının altındadır”.
görülmüştür. Artık insanlar “neden?” ve “ne için?” varolduklarını
ve “nereye doğru?” yöneldiklerini sorar bir hâle gelmişlerdir. Bu Eğer böyle olmasa, bu imtiyazlara “mazhar” olunmasa, kim ana-
baba olmaya niyetlenir? Yani, senaryo yine bozulur. Kısaca, evrensel
sorulara çeşitli cevaplar bulunmuş ve farklı yorumlar getirilmiştir.
planın kusursuz bir şekilde işleyebilmesi için, insanlar hep aynı tara-
Ama genel olarak her türlü düşünsel sistemin, felsefenin ve giderek
fa doğru yönlendirilmişlerdir.
de dinlerin ortaya koydukları en önemli ilkelerden bir tanesi de
şudur: “Birlikte ve gruplar hâlinde yaşayın. Birbirinizin haklarına Hatta Kutsal Kitaplar’da, Tanrı: “Bana kul hakkı ile gelmeyin”
demiştir. Yani kendisine yönelik yanlışları affedebilmekte, ama
saygılı olun!”
yaratılmış olan bir diğer canlının gönlünü kırmayı ve onun rızası
Çünkü dünyanın ve insanlığın varoluş programının işleyebilmesi aksine davranmayı en büyük günah saymaktadır. Hayret doğrusu!
için böyle davranılması gerekmektedir. İnsanlara, aktarılan bilgiler- Bu kadar mı önemli bir diğer, belki de “sıradan” bir canlının ya da
le, ne yapmaları ve nasıl hareket etmeleri gerektiği öğretilmektedir. insanın gönlü ve hakkı?
Eğer insanlar neye “göre” ve nereye “doğru” yaşayıp-yöneleceklerini Yine ünlü hadislerden birisinde: “Komşusu açken, tok olarak
bilemezlerse, şaşırıp-kalırlar ve işlemesi gereken “senaryo” da “başa- yatan, bizden değildir” uyarısında bulunuluyor. “Yahu bana ne, ille
rısız” olur. de bir başkasına acımak zorunda mıyım?”
Tıpkı anne-baba sevgisinin varedilmiş olması gibi. Eğer böyle bir Hz. İsa: “Sana bir tokat atana, diğer yanağını çevir” telkinin-
sevgi olmasa, hamilelik döneminden başlayarak, çocuğun büyüyüp- de bulunurken, Hz. Musa 10 Emir’de: “Yalan söyleme, hırsızlık

30 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 31


yapma, zinadan uzak dur ...” gibi bir takım kurallar sıralıyor. bile çıkartırlar. Ama bunun başka türlüsü de mümkün. İnsana daha
İnsanın: “Neden? Birisini aldatırsam, bana ne zararı olur ki?” ya uygun olan ve onu gerçek yerine oturtan daha farklı anlayış biçim-
da: “O farketmeden hakkını yesem, bundan kimse zarar görmez ki” leri de olabilir. Zaten ben de bu kitapta sizlere bunları anlatmaya
diyesi geliyor. çalışacağım.
Gelişmiş toplumlardaki hukuk, cezalandırma sistemi ve ahlâk Bir yandan, tek başına oluşun ve varolan bütün birimlerin bir-
anlayışı da hep aynı doğrultuda düzenlenmiş ve aynı telkinleri birlerinden ayrı olduklarının (her an yeniden yaşanan) algılanması,
işliyor: “Birlikte yaşayın, ama diğerlerinin haklarına ve gönülleri- diğer yandan da “vazedilen” bütün sistemlerin “birliği” ve “beraber-
ne saygı gösterin!” Hırsızlık yaparsan “hapse girersin”, bir şeyler liği” öğütlemeleri ve bizi buna neredeyse mecbur tutmaları... İyi de,
çalarsan “elin kesilir”. Yalanın ortaya çıkarsa “ayıp olur”, birisini burada bir tutarsızlık var. Ve işte tam bu noktada, insanoğlunun en
aldattığın anlaşılırsa “rezil olursun” ya da “ahlâksız damgasını yer-
temel çelişkisi de ortaya çıkıyor.
sin”. Nitekim bu anlayışın sonucunda, daha iyisi becerilemediği için
Benim: “komşularımdan ya da Afrika’daki açlardan bana ne?
“demokratik” yaklaşım, en üst değer olarak takdim edilmiştir.
Ben rahatım, karnım tok, kapımı kapatıyorum, sıcacık yatağımda
Oysa demokrasi de, tıpkı eğitimde ve tıpta (hatta bütün toplum-
uyuyorum. Kul hakkı yerim, kimse farkına varmadıktan sonra!
sal alanlarda) olduğu gibi, bütünsel düşünce açısından son derece
Zina yaparken kim beni görecek ki? Yalan da söylerim, aldatırım
yetersizdir ve insanları bir sürü olarak görür. Bireyler birer koyun-
da insanları. Eğer ortaya çıkmazsa, yani yeterince tedbirli ve akıllı
durlar, değerleri var gibi gösterilse de, aslında her biri bir “başkası”
davranırsam, bu işlerden çok kazançlı da çıkarım” diye düşünmem
ve bir “yabancı”dır. Amaç, insanların kendi yaşantılarını kesintisiz
son derece normal.
ve huzur içinde sürdürmek “bencilliğinden” başka bir şey değildir.
İnsana gerçek değerini vermeyi bilmedikleri ve daha iyisini “akılları Çünkü içinde yaşadığım üç boyutlu şu fiziksel âlem, bana böyle
almadığı” için, böylesi bir “ortalama” ya da “bodoslama” hayat biçi- davranmamın doğru olduğunu söylüyor. Güçlü olan ayakta kalı-
mini “en iyisi” olarak tanıtırlar. Başka bir çareleri olmadığı için de yor, büyük, küçüğü yiyor. Ben de yaşamak ve kendimi geliştirmek
bunu yüceltir, sonra da kendileri de buna inanıp, bu uğurda savaşlar zorundayım. Kendi çıkarımı herşeyden üstün tutarım ve bu uğurda

32 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 33


her türlü girişimi de doğru ve “mübah” bilirim. Komşumun aç Bir Ütopya Örneği
olması, benim sağlığımı ve rahatımı bozmaz ki. O ayrı, ben ayrıyım. Ütopya konusunda Erich Fromm’un yaklaşımına bir göz atalım
Kapattım mı kapımı, keyfime bakarım, gerisinden bana ne? Ben ona isterseniz: “Ütopyanın tarihi kökleri, Thomas Morus’un “Ütopya”
iyilik edince, ne değişecek ki? adlı eserinde mevcuttur. Ama bugün bir topluma “ütopik” diyebil-
Bu düşünce çizgisini uzatabiliriz. Aslında kişi böyle düşünmekte mek için, insanların kendi aralarında bir mükemmellik elde etme-
haklıdır. İçinde yaşadığımız ve yerçekimi, manyetik alanların varlığı leri ve bu mükemmelliğin, içinde adalet, mantık ve beraberliğin

gibi temel Newtoncu fizik yasalarının geçerli olduğu bir dış dünya bulunduğu bir sistemin kurulması için kullanılması gerekir. Böyle
bir anlayışın temel yaklaşımı, insanın, doğayla olan aslî birliğini ve
gerçeği (ve algısı) ile, “düşünüyorum, o hâlde varım” şeklindeki
diğer insanlarla olan beraberliğini kaybettiken sonra (sembolik ola-
Descartesçi düşüncenin geçerli olduğu bir dünya planında daha
rak Adem ve Havva Hikâyesi’nde dile getirildiği gibi) kendi tarihini
başka ne türlü düşünebilirdik ki?
oluşturmaya başladığı yönündedir.
Felsefelerin, ideolojilerin, ütopyaların, ahlâk anlayışlarının ve
İnsanın, doğanın içine atılmış bir birey olarak doğadan ve diğer
dinlerin önerip-öğütledikleri gerçekler ile dünya insanının içinde
bütün insanlardan ayrı olduğunun (yani, tek başına kaldığının) far-
yaşadığı maddî şartlar birbirleriyle uyuşmamaktadır. Beraberliği,
kına varması ile uyanan idraki, insanlık tarihinin başlangıcı olmuş-
birliği ve bütünlüğü tavsiye eden ve bunları “doğru” olarak gösteren
tur. Bu tarihin de belirli bir amacı ve hedefi vardır: İnsan, içinde
her türlü yaklaşım, hayat koşulları ile ters düşmekte ve bu nedenle
uyanacak özlemle, doğa ve diğer insanlarla birleşmeye yönelmeli,
de insanların bunu anlayıp-kavramaları, hele de hayatlarını buna bunu gerçekleştirebilmek için de, kendi insanî yetenekleri ile akıl
göre düzenlemeleri çok zor olmaktadır. İnsanlar bu gibi çelişkileri ve sevgi güçlerini geliştirmelidir. Bu hedefe (mükemmele) yakın
aşabilmek için çeşitli formüller üretmişler ve değişik düşünce biçim- bir duruma ulaşırsa, içini yepyeni bir birlik ve bütünleşme hissi
lerine yönelmişlerdir. Dinsel ve mistik yönelimlerin ağırlık kazandı- dolduracaktır. O zaman artık yalnızlık ve izole edilmişlik hissetme-
ğı bu türlü çabalar, toplumsal alanda da kendilerini çeşitli ütopyalar yecek ve kendisini dünyada bir yabancı gibi görme düşüncesinden
ve toplum biçimleri olarak dışavurmuşlardır. de sıyrılabilecektir. Böyle insanlardan oluşan bir toplumun bu yeni

34 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 35


durumunu da “Mesihçi Dönem” olarak nitelendirebiliriz. Mesihçi bir insanî hayat için gerekli olan temel ihtiyaçlar hiçbirisinde eksik
Dönem, insanla-insan ve insanla-doğa arasındaki savaşın sonu değildir. Herkesin, ne kadar iş yaptığına bakılmaksızın ihtiyaçları
demektir. Ayrıca genel bir barışın ve evrensel bir adaletin hüküm karşılanmaktadır. Kişiler, güvenli bir hayat hakkına, toplumdaki
sürmesi ve halklar arasındaki sınırların kaldırılması anlamına gelir. yerlerine göre değil, insan oldukları için sahiptirler. Kazanç ahlâkî
Mesihçi düşünce, tarihi belirleyen bir düşünce şeklidir ve: “Bütün bir konudur, çalışırken ne kadarlık bir üretimin ortaya çıkacağı ise,
insanların kardeşliğine, yine insanların kendi çabalarıyla ve dünya maddî bir meseledir. Ahlâkî bir sorunu maddî ölçülerle cevaplama-
tarihi sürecinde ulaşılmalıdır” görüşünü taşır. ya çalışmak garip bir mantık olur. İnsanların sahip olmaları gereken

Böylelikle, adil ve mantıklı bir toplum tarafından oluşturula- bütün hakları, onların insan oldukları gerçeğinden kaynak bulur.

cak olan; adalet, sevgi ve kardeşliğin gerçekleşmiş olduğu yeni bir Bütün üretim araçları, devletin kontrolünde bulunmaktadır.
dünyayı yaratma fikri ve insanın bunu gerçekleştirebilecek yeteneğe Özel sermaye ve özel müesseseler yoktur. Ne yapacaklarına ve
sahip olduğu inancı doğmuş, bunun adına da “ütopya” denilmiştir.” ne kadar yapacaklarına kişiler kendileri karar vermektedirler.

Birçok tanınmış ütopya örneği vardır. Bunların en ünlülerinden Bellamy’nin “iyi toplumu”, lükse ve tüketime yönelmez, yalnızca

birisi de 19. Yüzyıl’ın sonlarında Amerika’da yayınlanan ve büyük “iyi yaşama” gayretine dayanır. Çalışma şekli ve alanı özgürce seçil-

bir ilgi toplayan Edward Bellamy’nin “Looking Backward (Geçmişe miştir, ama bu, hayatın tek hedefi değildir. 45 yaşına gelindiğinde

Bakış)” isimli eseridir. Bellamy’nin burada tanımladığı ve hayâlinde kişiler, artık ülkenin ekonomisine, çok tecrübe gerektiren meslek

canlandırdığı; teknik buluşlar ve aşırı bir üretim peşinde koşmak ve idarî makamlar hariç, katkıda bulunmak zorunda değildirler.

yerine, herkesin ihtiyaçlarını karşılamak için yeterince üretebilen ve Aslında Bellamy, “tamamen özgür” bir sistemi düşünmektedir. “Bu

mantıklı bir teşkilata sahip olan bir toplum yapısıdır. Böyle bir yapı sistemde çalışma, insan doğasının ihtiyaçları doğrultusunda ve man-

içinde, insanlar sınırsız sayıda ürüne sahip bulunmazlar ve giderek tıklı bir şekilde düzenlenir.”

daha fazla tüketmek için teşvik de edilmezler. Örneğin, seyahat Bellamy’nin ütopyasında insanlar, sadece maddî açıdan daha iyi
etmek istiyorlarsa, evleri ya da kıyafetleri için daha az harcayabilecek- bir durumda değil, aynı zamanda psikolojik açıdan da pozitif bir
leri gerçeğini gözönünde bulundurmak zorundadırlar. Fakat, güzel konumda bulunurlar. Rekabet ve çekişme yerine, insanlar arasında

36 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 37


kardeşlik ve sevgi mevcuttur. Kişi, diğerlerinden, ancak kendisinin Öncelikle, Biliyorum Zannettiklerinizi
de yapabilmeye hazır olduğu hizmetleri kabul etmektedir. İnsanlar Ve İnandıklarınızı Unutun!
birbirlerine samimi ve içten davranmakta ve yalan söylememektedir-
“Gözlerinizi açıp da, etrafınıza baktığınızda neler görüyorsunuz?
ler. Erkek ve kadın tamamen eşit durumdadır. Kişinin karşısında-
Hepsi sabit olarak yerlerinde duran bir takım eşyalar ve hareket
kini aldatması ya da kullanması için hiçbir sebep yoktur. Kısacası,
halindeki bazı cisimler ya da görüntüler değil mi?” Sabit olanlar, siz
Bellamy, “içinde kardeşçe bir sevginin ve beraberliğin gerçekleştiği
değiştirmedikçe hep aynı yerlerinde dururlar, gözlerinizi kapayınca
bir toplum” yapısı tasarlamaktadır.12
da yok olmazlar. Görebildiğimiz bütün cisimler (ki biz sadece cisim-
İnsanların en temel beklentileri “bir olmak”tır. Yaşadıkları o ayrı, leri ya da üç boyutlu algı donanımızın algılayabildiği “cisim”leri
terkedilmiş, tek başına, yalnız ve yalıtılmış dünyasal gerçeklik duru- görürüz) kendi başlarına mevcutturlar, yani bir varlıkları vardır ve
mu, onların psikolojik ya da ruhsal yapıları tarafından “dayanıl- diğerlerinden ayrıdırlar. Peki, ya görme olgusunun nasıl oluştuğunu
maz bir ayrılık acısı” olarak değerlendirilmektedir. Eğilimlerine ve biliyor musunuz? Gözler tarafından alınan sinyaller, beyne acaba
yaptıklarına bakacak olursak, aile gibi en küçük birimli ilişkilerden
nasıl ulaşıyor, orada nasıl değerlendirilip, yorumlanıyorlar? Görme
başlayıp, “herkesin haklarının korunduğu, birlikte yaşam” idealine
sinirleri, ağ tabakası, retina... Bunlar işin bilinen yanları. Ama bu
yönelen toplumsal ve büyük ölçekli yaklaşımlara kadar, özlemleri-
görülenler beyinde nasıl işleniyor dersiniz? Yakın zamanlara kadar,
nin hep “bir” ve “beraber” olmak olduğunu görüyoruz. Ama dünya
bir masaya ya da bir dünya resmine baktığımızda, beynimizde de
üzerindeki üç boyutlu varoluş biçimi ve “Newtoncu gerçeklik”
buna benzer görsel bir modelin oluştuğu ve beynin bu görüntüyü,
onların kafasını karıştıran en büyük sorun olmaya devam ediyor.
eskiden bildiği ve kaydettiği görüntülerle karşılaştırarak, bakılan
Zaten insanın ve dünyanın (kısaca, tarihin) varoluş amacı, bu tek
şeyin bir masa ya da bir dünya olduğuna karar verdiği düşünülü-
başına ve ayrı oluş gerçeğinden, evrensel bütünselliğin kavranıldığı
yordu.13
bir üst gerçeklik anlayışına sıçrama yapılmasını sağlamaktır. Eskiden
bu gerçeğe ancak mistik ve kişisel yaşantılarla ulaşmak mümkündü. Her türlü bilginin beynin belirli bir yerine kaydedildiği, bir
Oysa şimdi, bilimsel gerçekler, bize bu dönüşümü sağlayabilecek hücre ya da bir noktacık şeklinde de saklandığı sanılıyordu. Beyin
olan çeşitli ve farklı verileri sunmaktadırlar. uzmanları uzun yıllar boyunca “engram” adını verdikleri bu “beyin

38 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 39


Ayrıca beynin, sadece küçük bir bölümünü gördüğünde bile,
bütün bir cismi, hem de uzaklık ve yakınlık sınırı olmaksızın tanı-
yabilmesi; kişisel yeteneklerin sağ elden sol ele aktarılabilmesi ve
beyninin yarısı alınmış kimselerin, bilgilerinin tam da yarısını unut-
mamaları gibi sorunlara da pek bir cevap bulunamıyordu.

Ama son yıllarda yapılan araştırmalar, beynin bir hologram gibi


çalıştığını ortaya koydular ve bütün bu bilinmezler bir-bir çözüm-
lenmeye başlandı.

Yeni bilgilere göre göz, baktığı herşeyi bir cisim olarak değil,
bir frekanslar demeti ve belirli bir dalga boyunda salınan bir enerji
paketi olarak algılıyor. Bu nedenle, bir dünya resmine baktığımızda,
beynimizde onun görüntüsünün oluşmadığı anlaşılmış bulunuyor.

Beyin, algılama alanına giren herşeyi, “frekanslara” indirgeyerek


Bir dünya resmine baktığımızda, beynimizde onun görüntüsünün aynısının oluştuğunu algılar ve o şekilde kayda geçirir. Evrendeki sayılamayacak kadar çok
zannederiz. Oysa beynimiz, algıladığı herşeyi, frekanslara dönüştüretek ve holografik bir
şekilde kaydeder. olan farklı nesnelerin görüntülerinin, yaklaşık 12 temel modelden
birisine dönüştürülerek beyne alınmaları, hafızaya kaydedilme ve
kayıt moleküllerini” arayıp-durmuşlardı. Gerçi duyu organlarının,
sonra da hatırlama işlemlerini çok kolaylaştırır. Beynin bu işleyiş
aldıkları görüntüleri bir elektrik sinyaline çevirerek hücreler aracı-
biçimi, “Fourier Analizi” ya da “Fourier Transformasyonu” adı
lığı ile beyne ilettikleri biliniyordu, ama bunların kayıt ve saklama,
sonra da hatırlama fonksiyonlarını nasıl yerine getirdikleri konusun- verilen matematik ilkeleriyle büyük bir benzerlik göstermektedir.

da kesin ipuçları yoktu. Beyin, bir transformasyon merkezi olarak görev yapmaktadır.
Kâinattaki karmaşık frekans “salatasından” görüntüler âlemini oluş-

40 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 41


turmakta, sonra da görüntüler âleminden aldığı verileri dönüştüre- gelir. Oysa “belirli zaman dilimleri” içinde, bize göre “lineer” bir
rek, aslına, yani frekanslar alanına geçiş yapmaktadır. gelişim gösteren evrensel oluşumlar, aslında ritmik ve bütünsel bir

Beynimiz, bir ayağı ile bildiğimiz üç boyutlu kâinata, diğer ayağı hareketin içinde bulunurlar.

ile de tüm varoluşun içinden çıktığı frekanslar alanına basmaktadır.


Ve her canlı, aynı anda çok farklı yapılara sahip bulunan bu iki
âlemde birden yaşamaktadır.

Bizim: “Gerçek işte bu!” dediğimiz ve gördüğümüz herşey,


aslında sadece bir suret. Gerçek şeklini ya da oluşumunu sağlayan
temel yapısı ise, bir frekanslar demetinden başka bir şey değil. Dev
bir enerji salınımının belirli bir yoğunlukta bir araya gelmiş ve
dışa vurmuş olan bir yansıması. Kâinatta temel bir yapıtaşı yok.
Gözümüz ve diğer duyu organlarımız böyle, yani “merceksi” bir
biçimde organize olmuş oldukları için, biz, frekanslar âlemini ancak Yuvarlak üzerindeki bir nokta, sabit bir hızla dairesel bir hareket

bu şekilde, yani “cisimler” şeklinde algılayabiliyoruz. Bildiklerimiz, yapmaktadır. Ama biz onu, uçlara gelindiğinde yavaşlayan, hareke-
duyduklarımız ve gördüklerimiz, bizim sandığımız ve inandığımız tin tersine dönmesiyle de yeniden hızlanan ve iki farklı kutup ara-
gibi bir biçim taşımıyorlar. Tamamen bir yanılgı ve hayâl âleminde sında gidip-gelen doğrusal bir hareket ya da bir çizgi gibi algılarız.14
yaşıyor, işin fenası, bu durumu doğru ve gerçek zannediyoruz. Alın Bu dairesel hareket, zaman süreci içinde (dördüncü boyut olan
size bir örnek daha: zaman dilimine girildiğinde) bir sinüs dalga boyu hareketi olarak
Üç boyut içinde kısıtlı bir algılama spektrumuna sahip bulunan karşımıza çıkar. Bizim iki boyutlu grafiklerimize yükselen ve alça-
insan, zamanı “lineer” olarak algılar. Yani zaman, geçmişten şimdiye lan bir eğri olarak yansıyan bu hareket biçimini şöyle göstermek
ve şimdiden de geleceğe doğru uzanan bir çizgi izler ya da bize öyle mümkündür:

42 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 43


Ama Holografi Kuramı 1960’lı yıllardan sonra ortaya çıkmış ve
de bilim çevrelerinde önemi daha yeni anlaşılmaya başlanmıştır.
İnsanı ve evreni anlama konusunda bize çok büyük imkânlar sunan
Holografi Kuramı’nı şimdi biraz daha yakından tanıyalım.

Yeni bir anlayışa geçebilmenin yolu, ilk önce eski olanları


aşmaktan geçer. Ancak ondan sonra yeni bir “düşünce ve anlayış
modeli”ne yönelebiliriz. Nitekim, çağdaş bilimsel veriler, bize yep-
yeni bazı gerçekleri gösteriyorlar. Yeni bir evren ve yeni bir insan
anlayışına geçerek, insanlığa vaadedilen “cennete” nasıl ulaşılabilece-
ğinin ipuçlarını ve yollarını gösteren bu bilimsel gerçekleri, açık bir
yürek ve berrak bir beyinle ele alamazsak, anlamlarının ve önemle-
rinin tam olarak farkına varmamız zorlaşır.

Bizlere yeni ufuklar açan ve düşüncelerimizde büyük bir değişim


oluşturan bu bilimsel yaklaşımların en önemlileri: İzafiyet Teorisi,
Kuantum Fiziği ve Holografi Kuramı’dır. İzafiyet ile Kuantum, 20.
Yüzyıl’ın başlarından beri bilim dünyasında yer aldıkları için, üzer-
lerinde çok konuşulmuş ve haklarında çok şeyler yazılmıştır.

44 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 45


1 Holografi Nedir?

Holografi, lazer tekniği kullanılarak gerçekleşti-


rilen bir üç boyutlu görüntü kaydetme yöntemidir.
Kelime anlamı “tam mesaj” ya da “bütünün kaydı”
olan holografi, bildiğimiz fotoğraf çekme tekniğinden
oldukça farklıdır. Bazı özel kimyasal maddelerle kap-
lanmış olan plakaların üzerine, görüntüsü kaydedil-
mek istenilen cismin şekli değil de, o şekli oluşturan
frekansların modeli yansıtılır.

46 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 47


Bu nedenle, bir hologram plakasına bakıldığında, kaydedilen Yüzyıl’da yaşamış olan Fransız bilim adamı Jean B. J. Fourier’in
cismin bir görüntüsüne ya da negatifine rastlanmaz. Yalnızca bir matematiksel hesaplama yöntemine dayandırmıştı.
“girişim ağı modeli” çıkar karşımıza. Bu da, buruşturulmuş bir ipek Fourier’in buluşu, her türlü (basit ya da karmaşık) yapıyı, kendi
kumaşın görüntüsüne benzer. dalga boylarına indirgemek temeline dayanıyordu. Onun matema-
Daha sonra, kaydın yapıldığı açıdan yeni bir lazer ışını her gön- tiksel formülleri sayesinde, cisimleri dalga boyu modellerine çevir-
derildiğinde, kaydedilen cismin görüntüsü yeniden ve üç boyutlu mek, sonra da yine asıl şekillerine dönüştürmek mümkün oluyordu.
olarak ortaya çıkar. Bu üç boyutlu görüntünün her tarafı nettir, Bu, tıpkı kamerayla yapılan çekimlerde, cisimlerin elektro-
çevresinde dolaşarak yanını ve arkasını görmek de mümkündür. manyetik frekanslarına çevrilerek kaydedilmelerine, sonra da bu
Ancak bütün bu özelliklerine rağmen, elinizle görüntüye dokun- kayıtların bir ekranda yeniden çekimi yapılan görüntülere (cisim-
mak istediğinizde bir boşluk ile karşılaşırsınız. Yani aslında ortada lere) dönüştürülmelerine benzemektedir. Fourier’in yaptığı da, bu
öyle bir cisim ya da görüntü yoktur, oluşan şekil bir göz yanılması oluşumun matematiksel formüllerini ortaya koymaktı. Bu nedenle,
gibidir, sanaldır ve gerçek değildir. cisimleri frekanslarına çevirmek ve sonra tekrar eski hâllerine getir-
mek işlemine “Fourier Analizi” ya da “Fourier Transformasyonları”
Ama yine de gözümüze görünür. Işın kaynağından gelen ışınla
adı verilmiştir.
her aydınlatıldığında (pozlandırıldığında) da varlığını sürdürür.
Fourier Transformasyonları Gabor’a, herhangi bir cismin görün-
tüsünü, bir frekanslar demeti olarak hologram plakasının üzerine
Bilimsel Gelişim yansıtma imkânını sağlamıştı. Bu frekans kaydını, tekrar o cismin
Hologramın gelişimini sağlayan matematiksel temeller, 1947 bilinen görüntüsüne dönüştürecek formüller de yine Fourier eşitlik-
Yılı’nda, bu buluşu ile Nobel Ödülü’nü kazanan Dennis Gabor lerinde yer almaktaydı.

tarafından atılmıştır. Elektron mikroskobunu geliştirmek ama- Daha sonraları, 1960’da Maiman, holografik kayıtta lazer kul-
cıyla yola çıkan Gabor, holografi konusundaki çalışmalarını, 18. lanmayı başararak, hologram tekniğinde yeni bir sayfa açmıştır.

48 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 49


1962’de ise Leith ve Upatnisek adlı iki araştırmacı, yaptıkları bir büyük ve kalabalık sahnelerin çekimlerinde yararlanılmaktadır.
buluşla gerçek ile yapay olan görüntüleri birbirlerinden ayırabilmeyi Sanat dünyasının arşiv kayıtlarında da kullanılmaya başlanmıştır.
başarmışlardır. Asılları müzede dururlarken, dünyanın her yerinde değerli eserlerin

Hologram plakaları, genelde, cam levhaların üzerine ışığa duyar- hologramlar aracılığı ile sergilenmeleri düşünülmektedir.

lı, ince taneli gümüş tuzlarından oluşan bir emülsiyon kaplanarak Mimaride, maketleri broşürlere basmak yerine, küçük ve rahat
elde edilirler. Bu plakalardan her birisine, birbirlerinden farklı taşınabilir hologramlar ile müşterilere çekici görüntüler sunulabilir.
cisimlerin görüntülerini kaydetmek mümkündür. Kayıt bittikten Hologram kullanımı ile, reklâmcılık alanında da sonsuz imkânlar
sonra bu plakalar tıpkı bir fotoğraf diası gibi banyo edilirler. Gelişen açılabilir.
teknoloji ile birlikte silinip, yeniden kayıt yapılabilen ve ânında
Kuyumcular artık, kıymetli ürünlerini içeride ve kasada tutar-
görüntü verebilen hologram plakaları da üretilmiştir. Bu plakaların
larken, vitrine onların hologramlarını koyabileceklerdir. Teknik
yapımında artık, ışığa tutulunca kırılma indisi ve kalınlığı değişen
haberleşmede optik lifler arası geçişte yine hologram kullanılmak-
polimerler, renk değiştiren fotokromikler ve kuvvetli bir ışın ile
tadır. Uçaklarda pilotlara kolaylık sağlanması için hologramlardan
yerel olarak ısınan termik filmler, termo plastikler ve elektro-optik
yararlanma, bir süredir uygulanmaktadır.
kristaller kullanılmaktadır.
Hologramların kullanım alanları daha çok teknik konularda
ortaya çıkmaktadır. Opto-elektronik kristaller kullanılarak üretilen
Hologram Nerelerde Kullanılır? hologram plakalarında, cismin kendisi ile başka bir anda çekilmiş
Önceleri yalnızca laboratuvarlarda kullanılan bir teknik olan görüntüsünü (ya da iki ayrı andaki görüntüsünü) üstüste getirmek
holografinin kullanımı, günümüzde giderek daha çok yaygınlaş- mümkün olmaktadır. Böylelikle metalurjide, uçak parçalarının
makta ve gelişen teknolojiye paralel olarak, hayatın içine girmekte- ve oto lâstiklerinin kontrolünde ve benzeri birçok yerde holografi
dir. Hologram plakalarından oluşan sanat sergileri açılmakta, tiyatro tekniği işe yaramaktadır. Bu teknikte, önce cismin serbest hâldeki
oyunlarında dekor olarak kullanılmakta, hatta sinema filmlerindeki görüntüsü kaydedilir. Sonra cisim “yüklenir” ve o anda plaka üze-

50 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 51


rine yeniden bir hologram kaydı yapılır. Cismin direnç noktasına sı, otomobil motorlarındaki yanma odasına püskürtülen yakıt tane-
ulaşılınca, bir değişim ya da bir çatlama olur. Ve cismin ilk görün- ciklerinin dağılımı ve benzeri birçok test, böylesi deneylerle kontrol
tüsü ile ikincisi birbirleriyle çakışmaz bir hâle gelirler. Böylelikle, edilmektedir. Bunların bazıları kalite kontrolünde, bazıları da gider-
denenen cismin en zayıf yeri ve de pratik direnci saptanabilir. lerde bir tasarruf sağlayabilmek amacıyla devreye sokulmaktadırlar.

Sürtünme sonucunda oluşan aşınmaların tespit edilmeleri de Ayrıca, bilgilerin stoklanıp-saklanması ve optik sistemlerdeki
yine aynı biçimde, hologramdaki görüntülerin çakışıp-çakışmaması hataların düzeltilmesi gibi alanlar da, holografi tekniğinin kullanım
ile belirlenir. Görüntünün farklılaşması nedeniyle, o yerde açıklı- alanı kapsamına girerler.15 Bu örnekleri uzatmak mümkün. Ama
koyulu eğri şeritler belirir. İşte tam orası, aşınmanın başladığı yer- bizim bu çalışmadaki amacımız, hologram konusunu tanıtmak ve
dir. Böyle büyük hacimli cisimleri, başka hiçbir teknikle, bu kadar onun, insanı ve evreni anlamamızda yarattığı fırsatları ortaya koy-

mükemmel olarak kontrol etmek mümkün değildir. maktır.

Araştırmalarda hologramın tercih edilme nedeni, bu tekniğin, Bu nedenle, örnekleri ve kullanım alanlarını sıralamaya son
veriyoruz. Şüphesiz ki, teknoloji geliştikçe hologramların kullanım
incelenen olayı etkileyip-değiştirmemesidir. Örneğin bir alevin
alanları ve sağladıkları yararlar da artacak. İnsanlara daha iyi, daha
sıcaklığını, basıncını ya da hızını ölçmek için bir ölçüm aleti aleve
güzel ve daha gelişmiş bir hayat sağlama çabaları içindeki yeri de
sokulursa, alev ile alet karşılıklı olarak birbirlerini etkileyerek değiş-
sağlamlaşacak.
tirirler. Yani doğru bir ölçüm yapmak mümkün olmaz. Hologram
kullanılması hâlinde ise, ölçüm için ışın dalgaları kullanılır. Bu da,
ortamı etkilemez ve ölçümü bozmaz. Bir Görüntü Kaydetme Yöntemi: Fotoğraf Çekmek
Hologram, küçük ayırdetme limitleri ile büyük bir alan derin- Fotoğraf, insan gözünün görme prensibinden hareket edilerek
liğini aynı anda gerçekleştirir. Bu nedenle, çok küçük ve çok hızlı oluşturulmuş olan, iki boyutlu bir görüntü kaydetme tekniğidir.
parçaların yer aldıkları deneylerde de kullanılmaktadır. Parfümlerde Mercekten içeriye giren görüntü, makinenin içinde bulunan ve özel
eriyik içindeki parçaların homojen olup-olmadıklarının araştırılma- kimyasal bir sıvı ile kaplanmış olan filmin üzerine ters olarak yan-

52 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 53


sıtılır. Filmin negatifi üzerine kaydedilen bu görüntüyü, banyodan Bunu açıklamaya çalışalım: Fotoğraf çekmek, insan gözünün
geçirerek fikse etmezsek, ışığı görünce, görüntü “yanar”. görme işlemi ile aynı temele dayanır. Bir cisimden geçen, yansı-
yan ya da kırılarak gelen ışınlar, göz merceğinden geçer ve retina
Banyo işlemi ile negatif üzerine fikse edilen görüntüyü, daha
üzerinde o cismin görüntüsünü oluştururlar. Fotoğraf makinesinin
sonra bir agrandizör yardımı ile boş bir fotoğraf kartı üzerine poz-
objektifi de, bunu, film üzerinde gerçekleştirir. Ancak, bir farkla:
landırarak nakledersek, son fikse etme banyosundan sonra, çekilen
Film plakası, ışık dalgalarının yalnızca yüksekliğine (amplituduna)
fotoğraf sonsuza dek elimizde kalır.
duyarlıdır.
Cisimden geçen ya da yansıyan ışınlar, fotoğraf filmi üzerinde
Bu nedenle de filmin pozitifi, cisimdeki ışık dalgalarının tümünü
aydınlık, yarı aydınlık ve karanlık bölümler oluşturarak, cismi ve
yansıtamaz. Örneğin, ışığın nereden geldiğini belirleyecek olan fazı-
çevresini belirlerler.
nı kaydedemez, böylece de resmin derinliği kaybolmuş olur.
Pozlandırma sırasında da filmin ışığa duyarlı tabakası, bu ışınla-
2. Fotoğrafın ikinci yetersizliği “paralaks” olmayışıdır. Paralaks,
rın gelişine göre etkilenir ve bir biçim alır. Kartın üzerinde de cismin
bir cismin çevresinde döndüğümüzde ya da bakış açımızı değiştirdi-
pozitif görüntüsü iki boyutlu olarak ortaya çıkar. ğimizde, değişik yanlarını görebilmemiz olayına verilen addır. Oysa
Görüntü kaydetmenin en çok bilinen ve kullanılan şekli olan fotoğrafa ister sağdan, ister soldan bakalım, görüntü aynı kalır ve
fotoğraf çekmenin, bazı konularda yetersiz kaldığı biliniyor. Bunları değişmez.
üç noktada toplayabiliriz: 3. Fotoğraf filminin ve kâğıdının her bölümüne, cismin ayrı bir
1. Eğer çekilen resimde farklı uzaklıklarda bulunan görüntüler bölümünün görüntüsü kaydedilir. Yani her bir noktanın görüntüsü,
varsa, bunlardan öndekiler net, arkadakiler ise flû (bulanık) çıkar- fotoğrafın yalnızca bir bölümüne geçmiş olur. Fotoğrafın yarısını
lar. Çünkü fotoğraf, iki boyutlu bir görüntü kaydetme yöntemidir. kopartıp-atarsak, geriye kalan, bize cismin de ancak o kadarlık bölü-
Fotoğraf kartında “derinlik” olmadığı için de, uzaklıkları ne olursa- münü gösterir.16

olsun, bütün görünenler aynı düzlemde yer alırlar.

54 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 55


Hologram İle Fotoğraf Arasındaki Farklılıklar Hologram kayıtlarında ise, lazer ışını kullanılır. Lazer “koheran”
bir ışık kaynağıdır. Küçük boyutlu olan bu tür kaynakların her
Hologramın fotoğraftan en büyük farkı, hologram plakasına
noktasından çıkan ışın dalgaları arasında bir faz eşitliği vardır. Işın
cismin görüntüsünün değil, o görüntünün elde edilebilmesi için
tek dalga boylu, böylece de tek renklidir ve boşlukta dağılmadan
gerekli olan bilgilerin kayıt edilmiş olmasıdır.
yol alır.
Fotoğraf çekiminde doğal (güneş) ya da yapay (flaş, lâmba)
Lazer ışınını kullanarak hologram plakasına nasıl kayıt yapıl-
ışık kaynakları kullanılır. Bunlar, büyük boyutlu kaynaklardır ve
dığını ve bunun nasıl okunduğunu önce bilimsel, sonra da daha
“koheran olmayan” (dağılan) ışık kaynakları olarak adlandırılırlar.
kolay anlaşılabilir bir biçimde açıklayalım: Lazer kaynağından çıkan
Koheran olmayan ışık kaynakları özellikleri nedeniyle çok renklidir-
ışın, vizörden geçtikten sonra, ışın kırıcı tarafından ikiye bölünür.
ler ve çevreye dağılırlar.
Buradan “geçen ışın” karşısındaki aynaya ulaşır. Oradan yansıtıla-
rak, merceğe gönderilir ve objeye (cisme) hiç değmeden hologram
plakasına ulaşması sağlanır. Bu ışınlara “referans dalgalar” adı verilir.

Işın kırıcıdan “yansıyan ışın” ise, diğer merceğe gelir.

Buradan önce aynaya, sonra da objeye (cisme) yollanır. Objeden


yansıyan ışın da hologram plakasına ulaşır.

Bu ışınlara da “objenin dalgaları” adı verilir. Ayrı yollardan geçe-


rek gelen ışınlar, hologram plakası üzerinde bir girişim ve kesişim
modeli oluştururlar. Görüntülenecek olan objenin bilgilerini içeren
kayıt, böylece tamamlanmış olur. Daha sonra ise, hologram plakası,
aynı kayıt açısından gelen bir ışın (lazer) ile her aydınlatıldığın-
da, yani aynı ışın şartları ve açıları sağlandığında, obje (cisim), üç
boyutlu olarak gözlerimizin önünde canlanır.

56 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 57


Bir havuz düşünün, içine aynı anda farklı yerlerden ve birbirle- gelirler (enterferans). Eğer her iki dalga boyu yüksekliği de alçalan
rinden belirli bir uzaklıkta iki taş atalım. Her iki taş da suda düzgün eğilimdeyseler, ortaya iki kat alçalan bir eğri çıkar.
biçimde genişleyen halkalar oluştururlar. Havuza atılan bu iki taşın Işınlar da böyledir. Kesişen ışın dalgaları, çeşitli girişim modelleri
oluşturdukları halkaların birbirlerine geçmeleri, bir girişim (ağı) oluştururlar. Koheran, yani uyumlu ve dağılmadan, düz bir fre-
modeli yaratır. kansta ışın yollayan lazer kaynağından gelen ve aynalar yardımıyla
ikiye bölünen bu ışınlardan birisi, cisimden yansıyarak hologram
Birbirleri ile girişim yapan bu halkaların dalga boylarının birbir-
plakasına ulaşırken, diğeri, ayna ve mercekler yardımı ile plakaya
lerini destekledikleri yerlerde, dalganın boyu iki misli olur (rezo-
doğrudan (yani, cisimle bir teması olmadan) varır. Böylece aydın-
nans). Ancak dalgalardan birisi, yükseldiği yerde alçalan bir dalga
lık ve karanlık bölgelerden oluşan bir girişim ağı modeli ile cisim
boyu ile karşılaşırsa, bu dalgalar birbirlerini etkilerler ve düz bir hâle
plâkaya kaydedilmiş olur.

Üzerine kayıt yapılmış olan hologram plakası, gri bir tabaka


görüntüsünü verir, kimi zaman da buruşuk bir ipek kumaş gibi
gözükür. Ama kaydın yapıldığı açıdan ve doğru frekansta bir lazer
ışını ile ışıklandırılırsa, plakanın üzerine kaydedilmiş olan girişim
modeli yeniden oluşur ve üç boyutlu hologram resmi gözler önüne
serilir.17

Holografi, fotoğrafçılığı aşan bir görüntü kaydetme tekniğidir.


Çünkü:

1. Hologramın çevresinde dolanarak veya bakış açımızı değişti-


rerek, cismi, sanki çevresinde dönüyormuşuz gibi, çeşitli açılardan
görebiliriz. “Paralaks” adı verilen bu özellik, kaydedilen görüntünün
üç boyutlu olarak verilebilmesiyle sağlanmaktadır.

58 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 59


2. Dolayısı ile iki boyutluluk sınırı aşılmış ve “en” ile “boy”un 4. Görüntünün, bu iki ışın kaydı (direkt gelen ile cismin çevre-
yanı sıra, “derinlik” kavramı da kaydedilen resimde yer almıştır. sinde dolaşarak gelen, yani dışlaşan, bozulan ve aslından farklı bir
Yani resmin her yanı, uzaklık farkı olmaksızın nettir. hâle gelen) arasındaki farklılıktan oluşması. Yani, ana ışın kaynağına

3. Hologramın en büyük özelliği ise, tek tek her parçasının “göre” bir biçim alması.

bütün cismin görüntüsünü (netliği azalarak da olsa) verebilmesidir. 5. Kaynaktan, yani kaydın yapılmış olduğu ilk açıdan gelen
Hologram plakasının her noktasına, cismin her yanından ışın dal- ışının olmaması hâlinde, görüntünün (yani, dış âlemin) ortaya
gaları gelmekte ve kaydedilmektedir. Bu nedenle, hologram plakası çıkamaması.
ne kadar koparılsa ve kırılsa bile, her parça, bütünün bilgisini içinde 6. Işın kaynağının, hem kaydın yapılması, hem de daha sonra
taşır ve gerektiğinde, bütünün tam görüntüsünü tek başına verir. görüntünün yeniden oluşabilmesi için gerekli olması.
İşte bu gerçek, holografi tekniği aracılığı ile insanı, evreni ve yaratılış
7. Üç boyutlu görüntü âleminin varlığını ve canlılığını sürdü-
kanunlarını anlamamızdaki en can alıcı noktadır.
rebilmesinin, ışının hiç eksilmeden, değişmeden ve bozulmadan
Holografi Kuramı’na Giriş süregelmesine bağlı bulunması.

Tam burada bazı ilginç noktaların altını çizmek ve hologram Şimdi de kısaca bunların felsefî yorumlarına değinelim: Öncelikle
konusundaki kavrayışlarımızı derinleştirmek yerinde olacak. Bir merkezî bir ışın (enerji) kaynağının varolması ve ışınını kesintisiz
hologramın oluşması için gereken temel şartlar şunlardır: olarak göndermesi gerekmektedir, varoluşun oluşabilmesi için.
Ancak bu kaynağın enerjisi o derece yoğundur ki, yaratılanlar onu
1. Işınını kesintisiz olarak gönderen bir ışın kaynağının varol-
gerçek hâli ile algılayamazlar ve göremezler, bu gerçek onlara ağır
ması.
gelir ve “yakar”. Bu nedenle bu ışın (enerji) kendisini indirger ve
2. Bunun ikiye bölünmesi (düalite).
ikiye böler (düalite, artı ve eksi kutup), böylelikle de kavranılır bir
3. Bu iki ışından birisinin direkt (“referans dalgaları”), diğerinin ise hâle gelir. Ve bu yolla dünya planını, canlılığı ve hayatı meydana
endirekt (“objenin dalgaları”) bir yolla hologram plakasına ulaşması. getirir. Hologram plakasına bir kaydın yapılabilmesi için, plakaya

60 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 61


referans ışın olarak doğrudan ulaşan ışın ile dolaylı olarak gelen, yani ve yok oluş tek bir anda gerçekleşmiş ve bitmiştir. Evren, ancak tek
cisimden yansıyan, daha doğrusu cismin çevresinde dolaşarak onun tek algılanmalar sonucunda varolur. Suret bulabilmek ve canlana-
bilgilerini alan, dışlaşan, bozulan ve farklılaşan ışının birbirlerinin bilmek için algılanılmak zorundadır. Dolayısı ile zaman da ancak
üzerine düşmeleri gerekmektedir. Çünkü görüntü, bu iki ışın ara- bir algılayanın olması hâlinde varolmaktadır. Kısaca “evren” ya da
sında ortaya çıkan farklılıktan oluşmaktadır. Yani ışının kaynağına “suret âlemi” her an yeniden kurulmakta ve yok olmaktadır.
“göre” bir değerlendirme yapılmakta ve ondan bir sapma gösteren,
yani farklılaşan şey de, bizim “görüntü” olarak üç boyutlu planda
algıladığımız “obje” ya da “cisim” hâlini almaktadır. Holografik Yaratılış Efsanesi

“Ana kaynak, hem kaydın yapılması (yaratılış), hem de daha Bütün bu süreci yeniden ele alacak olursak, şöyle bir spekülas-
sonra görüntünün yeniden oluşması (evrenin canlanması) için yona gidebiliriz: İlk başta hiçbir şey yoktu, sadece Tanrı bulun-
gereklidir” demiştik. Varoluşun sürebilmesi için de, bu ışın kaynağı- maktaydı. Burada zaman ve mekân yoktu, baş ve son ya da aşağı ve
nın hiç kesilmeden sürmesi şarttır. Yani Tanrısal el ortadan kalktığı yukarı bulunmamaktaydı. Geçmiş, şimdi ve gelecek de yoktu ya da
anda, herşey yok olur! bir arada ve tek bir an olarak mevcuttular. Herhangi bir görüntü-

“Hologramın yazılımı” ya da “kaydedilme” aşaması, yani yaratı- ye ya da canlılık izine rastlamak da mümkün değildi. Dalga boyu

lış, David Bohm’un “implizit (kapalı) düzen” dediği transandantal salınımları içindeki holografik âlem, farklılaştırılmamış bir sürek-
alanda gerçekleşir. “Hologramın okunması” ya da “görüntünün lilik hâlinde adeta “cansız” ve “uyku durumunda” idi. Daha sonra
ortaya çıkması” demek olan, görüntü ve canlılık kazanma aşaması, “Tanrı bilinmeyi diledi” ve ışınını bu dev enerji denizine doğru
kısaca varoluş ise, “explizit (açık) düzen”de kendisini dışa vurur. tuttu. İstek, bir bilinci oluşturdu. Bilinç ise, ilk algılamayı yaptı.
Ortaya çıkan ve varedilmişler tarafından algılanan bu görüntüler, İlk algılama ile varolma aynı anda gerçekleşti. Ana kaynak, ışınını
üç boyutluluk açısından gerçektirler. Evrenin temel yapısı olan hiç kesmeden ve düz bir frekansta yollamaktaydı. Bir biçimin düşü-
holografik platformdan bakıldığında ise, sadece “suret” ya da nülmesi ile bir yoğunluk oluştu ve henüz farklılaştırılmamış olan
“hayâl”dirler. Holografik düzeyde zaman ve mekân yoktur, yaratılış sürekliliğin içinden bir kabarcık gibi başını kaldırdı.

62 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 63


Ana kaynaktan gelen ışının bu karmaşık (henüz bir biçim alma- “Tüm bunlar neden?” diye sordular bu can ve biçim kazananlar.
mış olan) yoğunluğa dokunması ile, yoğunluk üç boyutlu bir görün- Cevabı şöyle geldi: “Bilinmeyi diledim, onun için yarattım.(*) Hepimiz
tüye büründü. Yani can buldu, varoldu ve bir şekil kazandı. Böylece birdik, ama sizler bunun bilincinde değildiniz. Şimdi hepiniz, sizde
Tanrı, enerji denizindeki holografik potansiyele bir biçim vermiş mevcut olan bütün potansiyel bilgileri deneyimlemek, yaşamak ve
ve canlılık kazandırmış oldu. Artık varoluş serüveni başlamıştı. kendinize mâl etmek zorundasınız. İşte ondan sonra, birbirinizden
Tanrı, enerji denizindeki potansiyel holografik demetlerde mevcut kopuk olmanın, yalnızlığın ve ayrılığın acısını içinizde duyacak,
bulunan özelliklere can vererek ve onları can verdiklerine deneyim- deneyimlerinizle giderek bütüne daha çok yaklaşacak ve bu kez
leterek, “deneyimleme süreci”ni çalıştırmıştı. Enerji denizindeki her bilinçli olarak ve isteyerek, yeniden bir ve bütün olmayı düşüne-
dışlaşma, yoğunlaşma ve biçim bulma, aynı anda orada mevcut olan ceksiniz. O an, yüzünüzü bana çevirdiğiniz an olacak ve yeniden
bütün bilgileri ve şekilleri de kendi bünyesinde barındırmaktaydı.
(bu kez bilinçli olarak) bir olma yolculuğuna çıkışınız başlayacak.
Çünkü bu gizli, suskun ya da hareketsiz alan (yani, farklılaştırıl-
Parçalanmışlık döneminin sonunun geldiğini, birçok işaret size
mamış olan süreklilik) holografik bir biçimde organize olmuştu.
anlatacak. Dünyayı, evreni ve herşeyi birbirlerinden ayrı olarak
Bu nedenle de, en küçük bir zerresi bile, bütünün (potansiyel tüm)
ve bir makine gibi muntazam işleyen bir düzen içinde algılayıp-
bilgisine sahipti.
anlamaktan, bütünsel gerçeklik kavrayışına doğru yapacağınız sıç-
Tanrı, yoğunlaşmanın hangi şekli almasını isterse, ışınını o fre- rama (ya da dönüş), yuvaya dönüş yoluna girdiğinizi ve yeniden
kansta ve o açıdan yolluyordu. Yoğunlaşan (can kazanan) birim de, birleşeceğimiz güne yaklaştığınızı size gösterecek. Önce ayrıldınız,
üzerinde bütün bilgiler kayıtlı olmasına rağmen, yani potansiyel ola- bilgileri deneyimlediniz. Sonra gerçeği farkedip, yönünüzü değiştir-
rak düşünülebilen her şekli alabilmesi mümkünken, yalnızca kendi-
diniz. Sizin için en önemli gösterge “yolda olmak” ve istikâmetinizi
sine gelen ışının açısına uygun olan kodları dışa vuruyor ve biçime
bütünselliğe doğru çevirmektir!”
dönüşüyordu. Tanrı neyi isterse, o oluyordu; taş, toprak, ağaç ya
da hayvan veya insan. Nereden ve nasıl bakarsa (bir ışın yollarsa) o
(*) “Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi diledim. Onun için de varlıkları
görüntü canlanıyor ve biçim kazanıyordu. yarattım.” (Hadis)

64 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 65


Gördüğümüz Nesneler Gerçek Mi? Oysa hologram kavramının gündeme gelmesinden sonra, bu ola-
yın böyle olmadığı anlaşılmıştır. Tanınmış nöroloji profesörü Karl
Bu bölümü kapatmadan önce, size, insanı ve bildiklerini olduk-
Pribram, Yale Üniversitesi’nde yaptığı araştırmalarda, maymunların
ça sarsacak olan görsel algılama ile ilgili bazı gerçekleri aktarmak
beyinlerinde görme işlemi sırasında oluşan değişimleri gözlemlemiş
istiyorum: Davranışçılık (Behaviorizm) akımının beyin ile ilgili
ve iki temel sonuca varmıştır:
yaklaşımına “siyah kutu (black box)” adı verilir. Bu akıma göre,
beyni bilmek ve anlamaya çalışmak yerine, doğrudan doğruya dav- Bunlardan birincisi; bakılan nesne ile beyinde oluşan elektrik-
ranışları incelemek daha doğru olur. Davranışçı düşüncenin tanın- sel model arasında hiçbir benzerlik bulunmamasıdır. İkincisi de;
mış isimlerinden Wolfgang Köhler, “İzomorfoloji” denilen bir teori bırakın aynı elektriksel modelin yansımasını, ne oldukları pek de
geliştirmiştir. Daha önce de kısaca değindiğimiz bu teoriye göre, anlaşılamayan bir takım dalga boylarının ortaya çıkmasıdır.
çevremizdeki dünyanın biçimi ile bunun beynimizdeki yansıyan
biçimi arasında doğrudan bir ilişki vardır.
Bu nedenle, bir masaya bakan bir kişinin beyninde, masaya
benzeyen bir oluşum meydana gelir ve görsel korteksin elektriksel
alanında, bakılan cisimle özdeş bir biçim ortaya çıkar.

66 / Holistik Evren Tasarımı


Beyin holografik bir biçimde organize olduğu için, aldığı enformas- aynı şekilde deforme edip, frekanslar hâline dönüştürerek, evrensel
yonları bir hologramın çalışma tekniğine uygun olarak işleme tâbi tutar. akışa sunmaktır.

İşte bu nedenle beyindeki elektriksel aktivite, dış dünyadan alı- Beynimize beş duyumuz yoluyla ulaşan her türlü enformasyonlar
nan enformasyonlarla aynı görüntüde değildir. Bu durum, tıpkı bir ve veriler, transforme edilir, yani dönüştürülürler. Örnek olarak;
hologram plakasının üzerine yapılan kayda benzer. Nasıl ki, görün- daha önce de gördüğümüz gibi, bir masaya baktığımızda, beynimiz-
tüsü kaydedilen cismin hologram plakası üzerinde beliren şekli de o masanın elektriksel bir modeli oluşmaz.
buruşuk bir kumaş gibi, yani bir kesişim ve girişim ağı modeli olarak Beyin, kendisine ulaşan (görüntü, ses, koku, tat ve benzeri)
ortaya çıkıyorsa, beyinde de aynı türden bir işlem oluşmaktadır. verileri, frekanslarına ayrıştırarak kabul eder. Hatırlama yaparken
Enformasyon, sinüs bileşenlerine ayrılarak ve bir frekans modeli de, süreç bu kez tersine işler, frekanslar (görüntü, ses, koku, tat ve
olarak beyne alınır. Bu sırada beyinde bir kesişim ve girişim ağı benzerleri) belirli bir yoğunluk alırlar ve biz böylece, normal (3
modeli ortaya çıkar. Enformasyonu oluşturan veriler, bizim üç boyutlu) bir dünyayı algılamaya devam ederiz.
boyutlu olarak gördüğümüz şekilleri ile değil, onları oluşturan fre- Nasıl ki, dünya sürekli olarak ve büyük bir hızla döndüğü hâlde,
kanslar demeti hâliyle kayda geçerler. Gerekli olan durumlarda da, biz onu duruyormuş gibi algılıyorsak, beyin de aslında inanılmaz bir
çağrışım yöntemiyle onlara ulaşılır ve onlardan yararlanılır. hızla alıp-verme işlemi yaparken, görüntüden frekansa, frekanstan
Aslında bize sert, katı ve durağan gibi gelen bütün maddeler ile bir- görüntüye geçip-durmaktadır. Yani bazı düşünürlerin: “İnsan bir
likte herşey, titreşen ve salınan (belirli yoğunluklarda bir araya gelmiş hayâldir. Aslında bütün yaşananlar geçici ve aldatıcıdır. Bu âlem bir
olan) bir enerji biçimi ya da holografik bir alandır. Evrensel varoluş, surettir” sözleri, günümüzde bilimsel olarak da kanıtlanıyor gibidir.
üç boyutlu algı alanımızı aşan bir biçimde gerçekleşmektedir.
Nitekim, Karl Pribram gibi beyin uzmanları ile David Bohm
Beynimizin yaptığı, bir yandan kendisine ulaşan çeşitli frekansla- gibi kimi fizikçiler, beynin frekanslar alanına geçmesinin, mistik bir
rı (indirgeyip-dönüştürerek) biçimlendirmek ve bizler için “anlaşılır yaşantı olduğunu dile getirmektedirler. Çünkü bu alan holografik
kılmak”, öte yandan da bizim ürettiğimiz “görüntüler dünyası”nı bir biçimde organize olmuştur ve orada zaman ve mekân yoktur.

68 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 69


Herşey “aynı anda” ve “her yerde birden” olur. “Var” ve “yok” orta-
dan kalkar, “her” şey “bir” şey halini alır.

Burada akla şöyle bir soru geliyor: “Peki beyin bu “içsel hologra-
mı” oluşturabilmek için ihtiyaç duyduğu dalga boylarını nasıl elde
ediyor?”

Bu olay, ünlü beyin uzmanı John Eccles’in açıkladığı gibi gerçek-


leşmektedir. Beyin hücreleri olan nöronlar, birbirleri ile uzantıları
olan aksonlar ve dendritler aracılığıyla bağlanmış durumdadırlar.
Beş duyu organı aracılığı ile dış dünyadan gelen uyaranlar, beyin
tarafından elektriksel sinyaller hâline dönüştürülerek algılanırlar.

Hücreler arasındaki iletişim de elektriksel ve kimyasal bir süreç


şeklinde işler. Elektriksel uyarı, nöron hücresinin uzantıları boyunca
ilerleyerek bir diğer hücrenin uzantısına ulaştığında, orada suya atı-
lan taşlar örneğinde olduğu gibi, elektriksel bir yayılım yapar.

Nöronlar, beyinde birbirlerine çok yakın aralıklarla yer aldıkları


için, her bir hücrenin elektriksel yayılımı diğerlerininkilerle bir
kesişim ve girişim oluşumu yaratır. Böylece ortaya çıkan girişim ağı
modelleri, beyne, holografik işleyiş özelliğini kazandırırlar.

70 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 71


2 İnsan Beyni Nasıl İşler?

20. Yüzyıl’a girilirken, çeşitli alanlarda çok büyük


ilerlemeler gösteren bilim, insan beyni konusunda pek
de büyük bir gelişme kaydedememişti. Gerçi beynin
yapısı, fonksiyonları ve işleyişi gibi alanlarda önemli
buluşlar yapılmış ve oldukça ciddî sonuçlar alınmıştı.
Ama beyin ile insan davranışları arasındaki bağlantı-
larda aydınlatılamayan birçok konu bulunmaktaydı.
Bunlardan en belli başlı olanlarını şöyle sıralamak
mümkündür:

Hafızanın İşleyiş Mekanizması

1940’lı yıllarda bilim insanları, hatıraların beynin


belirli bölgelerine kaydedildiklerini düşünüyorlardı.
Okuldaki öğretmenden işitilen bir azar ya da baba-
annenin o mis kokulu su börekleri gibi anıların beyin
hücrelerinden “bazıları” tarafından kayda geçirilerek,
“sonsuza dek” aynı yerde saklandığına inanılıyordu.
Ama öte yandan da, çoğu kimsenin birçok şeyi unut-

72 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 73


tuğu, hatta yaşanan binlerce olayın bir daha hiç hatırlanmayacak bir Penfield’i, anıların beyinde belirli yerlerde toplandıkları ve hiç
biçimde geçmişe gömüldüğü sanılıyordu. Peki, bu “sonsuza dek” yok olmadıkları düşüncesine vardıran diğer bir deneyde, beyindeki
yaklaşımının anlamı neydi? bir bölgeye elektrotlarla yapılan uyarılarla, geçmişte kalan hatırala-

Bazı hatıraların beyinde hiç kaybolmadan “sonsuza dek” saklan- rın, hem de çok ayrıntılı olarak hatırlanabildikleri ortaya çıkmıştı.
dıkları fikrinin insanlarda doğmasına neden olan buluşların başında, Daha da ilginci, aynı bölgeye daha sonra yapılan elektriksel uyarılar-
Kanadalı beyin uzmanı Wilder Penfield’in yaptığı araştırmalar ve da, yine aynı hatıralar canlanıyorlardı. “Öyleyse” diyordu Penfield:
bunların sonuçları geliyordu. 1920’li yıllarda yaptığı araştırmalarla “Hatıralar beynin belirli merkezlerine kaydedilirler ve sonsuza dek
Penfield, anıların hiç kaybolmadıklarını, hepsinin beyinde varolma- de orada kayıtlı olarak kalırlar.”21
ya devam ettiklerini ve belirli yerlerde lokalize olduklarını ortaya Aynı beyin bölgelerine aynı uyarıyı alan kişilerin, geçmişteki
koymuştu. Bu buluşlarından ilkinin doğru, ikincisinin ise yanlış birçok ayrıntıyı (sesi, kokuyu, görüntüyü, tadı) net bir şekilde hatır-
olduğunu daha sonraki bilimsel çalışmalar gösterecekti. lamalarını, bir rüya görme olayından çok, bir kütüphanede raflara
Beyin, acı hissini direkt olarak algılamaz. Eğer bu bilgiyi ona dizilmiş olan farklı kitapların, oradan alınıp-okunmaları ve sonra
götüren bazı sinirler uyuşturulacak olurlarsa, beynin duyumlarını tekrar yerlerine konulmaları şeklinde ele almak, Penfield’e en doğru
etkilemek mümkün olabilir. açıklama gibi geliyordu.
Penfield, kullandığı elektrotlarla beyin kabuğunun belirli bölge- Son yıllarda hipnoz uygulamaları ile kendi geçmişlerine giden
lerini etkileyerek, acı duyma hissini ortadan kaldırmayı başarmıştı. deneklerin, ki buna “ekminezi” adı verilmektedir, tıpkı Penfield’in
(Günümüzde aynı etkiyi, hiçbir ek ya da yardımcı alet kullanmadan, deneylerinde olduğu gibi, hatıralarını tam olarak ve bütün ayrıntı-
sadece “hipnotik telkin” vererek elde etmek, artık rutin bir uygula- ları ile net bir şekilde hafızalarında canlandırabildikleri görülmek-
ma hâlini almıştır. tedir. Bu olgu, spiritüel bilimlerdeki “evrendeki her olayın hiçbir
Böylece hiç acı duyurmadan çeşitli operasyonları uygulamak ve ayrıntısının yok olmadan kaydedildiği” gerçeğini açıklamakta kul-
hatta doğum yaptırmak bile mümkün olmaktadır.) lanılan “akaşik kayıt” kavramıyla da örtüşmektedir.

74 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 75


Ancak, bu hatırlama işleminin bir kütüphaneden kitap seçmek dikleri de ortaya çıkmıştı. Ve hepsi de labirentte yollarını bulabili-
şeklinde değil de, holografik bir şekilde gerçekleştiğini de burada yorlardı.22
belirtmek gerekiyor.
Bu, inanılması çok güç bir şeydi ve o güne kadar beyinle ilgili
Konuya bu açıdan bakınca, rüya görme olayının da bu kayıtlı bilinen herşeyin yanlış olduğunu ortaya koyuyordu. Eğer hatıralar
enformasyonların “rastlantısal çağrışım” yoluyla oluşan bir “hatır- tıpkı bir kütüphanede olduğu gibi, beynin belirli yerlerine kaydedi-
lanması” olduğunu düşünebiliriz. liyorlarsa, beyinlerinin yarısı çıkarılan deneklerin (ya da felç olan-
Hafızaya kaydedilen enformasyonların belirli yerlere yerleş- ların) hafızalarının yarısını kaybetmeleri ve öğrendiklerinin yarısını
meleri olgusu, bilim insanlarını “engram” adını verdikleri “hafıza bir daha hatırlayamamaları gerekmez miydi? Ya da okudukları bir
molekülleri”ni araştırmaya yöneltmişti. Ama uzun yıllar süren çalış- romanın yarısını unutmaları, belki de ailelerindeki kişilerin bile
malara rağmen, böylesi engramlara bir türlü rastlanamadı. sadece yarısını hatırlamaları?
1950’li yıllarda Amerikalı nörofizyoloji uzmanı Karl Lashley, Yapılan araştırmalar, insan vücudundaki birçok sistemde, sinir
Florida’daki Yerkes Laboratory of Primate Biology’de beyin ve hafı- hücrelerinin sadece %2’sinin bile, sistemin bütün görevlerini üstle-
za konularında önemli araştırmalar yürütmekteydi. Lashley, denek nip-yerine getirebildiklerini ortaya koymuştur.
farelerine, önce bir labirentte yollarını bulmayı öğretiyordu.
“O hâlde” diye düşündüler bilim insanları “beyinde de bu durum
Daha sonra bu deneklerin beyinlerindeki farklı bölgeleri bir geçerli ve beyne yapılan kayıtlar, belirli yerlerde lokalize olmak yeri-
ameliyatla alıyor ve onları yollarını bulmaları için, yeniden labirent ne, beynin bütününe dağılıyorlar”. Ve sistemin en küçük bir parçası
girişine bırakıyordu. Elde edilen sonuçlar, deneklerin bazı becerile-
bile, bütünün görevini (bazı eksiklikleri olsa bile) üstlenebiliyor.
rinin geciktiğini ortaya koyuyordu.

Denekler, kesilen beyin bölümleriyle orantılı olarak yürüme


ve yön bulma zorlukları yaşıyorlardı. Ama beyinlerinin üçte ikisi
alınmış olanlarının bile, hafızalarının tamamına yakınını koruyabil-

76 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 77


Beynin Algı Esnekliği Böyle bir durumda beynin, sağ el ile yazmayı yöneten bölgesindeki
bilgilerin, nasıl ve hangi yolla bir diğer organa aktarıldığının bir
Beyin konusunda çalışan uzmanların çözmekte zorlandıkları
açıklamasını yapmak mümkün olamamaktaydı.
ikinci konu, beynin algılama yaparken gösterdiği esneklik yeteneği
idi. Bizim için son derece olağan olan ve kolaylıkla gerçekleştirdiği- Akla en yakın olan açıklama, yazma ile ilgili bilgilerin de, diğer-
miz bu özellik, yani bildiğimiz bir kimseyi uzaklık farkı olmaksızın leri gibi, kayıt edildikten sonra beynin tümüne dağılmış olmaları
tanıyabilmek, hangi perspektiften bakarsak-bakalım bir nesnenin ve gerekli olduğunda da bu hücrelerin devreye sokulmaları şeklinde
ne olduğunu bilebilmek ya da ufak bir parçasını veya sesini görüp- olabilirdi. Ama bu inancı destekleyecek olan bilimsel bir yaklaşım

duysak bile, o şeyin ne olduğunu kestirebilmek, aslında bilimsel ortalarda görünmüyordu.

anlamda açıklanması çok güç olan bir şeydir.

Birbirlerine kesinleşmiş ve değişmeyen nöron bağlantıları ile bağ- Fantom Görüntüler Ve Ağrılar
lanmış olan beyin, nasıl oluyor da çeşitli nesneleri, onları tam olarak Pek sık rastlanılmasa da, tıp tarihinde örnekleri olan bir durum
göremese bile gerçek şekilleri ve boyutları ile rahatlıkla tanıyabiliyor da, herhangi bir organını (kolunu, bacağını...) yitirmiş olan kişile-
ya da böylesi bir algı esnekliği gösterebiliyor? rin, zaman zaman adeta bu organları yerlerinde duruyormuş gibi,
ağrılar ve sızılar hissetmeleridir. Hatta bu “sanal” sancılar bazen
öylesine gerçek ve ızdırap verici olmaktadırlar ki, güçlü ağrı kesiciler
Öğrenilmiş Yeteneklerin Aktarılması
kullanılmadan, bu ağrıların ve şikâyetlerin iyileştirilmeleri mümkün
Bilim insanlarının, klâsik teoriye uygun düşünceleriyle çözeme- olamamaktadır. Bazı durumlarda da kişiler, artık yerinde olmayan
dikleri bir diğer konu, motorik sisteme bağlı olan bir takım öğre- bu organlarını, sanki oradaymış gibi görüp-hissettiklerini söylemek-
nilmiş yeteneklerin, nasıl olup da başka organlara aktarılabildiğiydi. tedirler. Peki, acaba nasıl oluyor da, insanlar olmayan bir şeyi, sanki
Sağ eliyle yazı yazan bir kimse, biraz gayret etmesi hâlinde, sol varmış gibi algılayabiliyorlar?

eliyle de ya da ağzı veya ayakları ile de yazmayı öğrenebiliyordu.

78 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 79


Beynin Dev Saklama Kapasitesi 1948’de Yale Üniversitesi’nden bir çağrı alınca, çalışmalarına
burada devam etmeye başladı. Kendisi de başarılı bir cerrah olan
Beynin büyüklüğü genellikle bütün insanlarda aynıdır, ağırlığı
Pribram, beyinlerinin yarısı çıkarılan insanların, hafızalarının tam
da öyle. Ama herkesin beyinsel gücü diğerlerinden farklıdır. Ayrıca,
yarısını değil de, sadece belirli bir kısmını kaybettiklerini gözlemle-
eğer her türlü enformasyon beyinde bir yer tutup, bir kütle oluştur-
me fırsatları buluyordu.
saydı, herhalde başımızı dik olarak tutmamız mümkün olamazdı.
Dış dünyadan alınan enformasyonların, beyinde belirli bölgelere
Amerikalı fizik ve matematik uzmanı John von Neumann, yerleşip lokalize olmadıkları artık iyice anlaşılmıştı. Enformasyonların
ortalama bir insan beyninin yetmiş yıllık bir süre içinde 2.8 x 1020 beynin bütününe yayıldıklarını varsaymak, en doyurucu açıklamay-
(kelimelerle yazılması pek de mümkün olmayan) tane enformasyon dı. Ama buna uygun bir teori henüz ortalarda yoktu.
kaydettiğini hesaplamıştır. Beynin bunca bilgiyi nasıl kaydettiğini
ve sonra da gelen yeni uyaranlara göre, uygun olan cevapları nasıl Holografi Devreye Giriyor
bulup-çıkardığını açıklayacak bir teori henüz bulunamamıştı.
1960’lara gelindiğinde, üç boyutlu kaydetme tekniği olarak bili-
Lashley, çıkan bu sonuçlar karşısında şaşkınlığa düşmüştü: nen holografi, bazı yeni gerçeklerin göz önüne gelmesini sağladı.
“Hafızanın beyinde belirli bölgelerde yerleşip-lokalize olduğu konu- Beyin konusunun önde gelen isimlerinden birisi olan John Eccles,
sunda bir türlü istediğimiz kanıtları elde edemedik. bir makalesinde şöyle yazmıştı:

Bu açıdan bakınca, insanın nasıl öğrendiği ve hafızasında bu bil- “Beyin hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan sinapslarda oluşan
elektriksel ve kimyasal alışveriş, yalıtılmış bir biçimde oluşmaz.
gileri nasıl sakladığı konusu adeta bir muamma. Ama tüm bunlara
Elektriksel olarak gelen bilgi, nöronların bağlantı kolları arasında
rağmen, öğrenme olayı gerçekleşiyor” diyordu.
bir dalga boyu olarak hızla dolaşırken, yeni gelen bilgilerin dalga
Lashley ile birlikte çalışmalar yapan Alman asıllı nöroloji uzma- boylarıyla kesişirler ve bir “girişim ağı modeli” ortaya çıkar. Bu,
nı Karl Pribram, hem Penfield’in, hem de Lashley’in çalışmalarını tıpkı bir havuza atılan taşların yarattıkları dalgaların birbirleriyle
yakından izliyordu. kesişmelerine benzer.”

80 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 81


O halde, bir bilginin beyinde kaydedilebilmesi için, kesişen Bilindiği gibi hologram plakası, cisimlerden (objelerden) yan-
dalgalar ve onların oluşturdukları bir “girişim ağı modeli” gerek- sıyan ışınları bir girişim modeli olarak kayıt edip-saklamaktaydı.
mektedir. Acaba beyinde, buna benzer bir şekilde, farklı frekansta gelen uyarı-
lara, farklı biçimde tepki gösteren hücreler mi vardı?
Bilim insanları bu bulgu üzerine, beyinle hologramın benzer
“organizasyon ilkeleri”ne göre çalıştıklarını düşünmeye başladılar. Görsel bir uyarı alındığında, bu uyarının girişim modeline göre
Ve giderek daha fazla ortak özellikler ortaya çıktı. tepkide bulunan, yani “frekans analizörü” gibi davranan hücrelerin
varlığı kanıtlanabilirse, beyin ile hologram arasındaki benzerliğin
Tıpkı hologram plakasında olduğu gibi, beyin dokusu da küçük
ilk somut örneği elde edilmiş olacaktı. Yapılan araştırmalar, dış
parçalara ayrılsa bile, her parça, bütün bilgileri tam olarak verebil-
çevreden belirli bir frekansta gelen uyarılara, beyindeki yalnızca bu
mekte ve işleyebilmektedir. Hafıza da, hologram da zedelenmeler
frekansa ayarlı hücrelerin tepki gösterdiklerini ortaya koymuşlardı.
ve yaralanmalar karşısında dayanıklıdırlar, fonksiyonlarını yerine
Ne bu hücreler başka frekanslara, ne de başka hücreler bu frekansa
getirmeye devam ederler.
tepki vermemekteydiler.

Yaklaşık 100 yıl kadar önce, elektrikte volt, amper ve dirençten


Bilimsel Gelişim oluşan ünlü “Ohm Kanunu”nun da kurucusu olan George Simon
Bilim, sürekli olarak araştırma yapmak, daha iyiye ve daha doğru- Ohm, işitsel sistemle ilgili beyin hücrelerinin, çevreden gelen her
ya gitmek arzusunu taşır. Hologram ile beyin arasındaki benzerlikler türlü sese karşı, tıpkı birer “frekans analizörü” gibi hareket ettikleri
teorik olarak ortaya konulduktan sonra, bunların bilimsel deneylerle görüşünü ileri sürmüştü. Ondan sonra bu konuya eğilen Hermann
de kanıtlanması ve doğrulanması gerekmekteydi. Bu amaçla, görsel von Helmholtz, işitsel sistemin bir piyano tuşu gibi işlediği fikrini

sistemdeki hücrelerin, bir algılama sırasında nasıl davrandıkları araş- ortaya atmıştı.

tırıldı. Acaba bu beyin hücreleri de, hologram ile aynı matematiksel Daha sonraları bu konuyla ilgili araştırmaları sürdüren Georg
kanunlara göre mi hareket ediyorlardı? von Bèkèsy, iç kulakta bulunan helezonun, bir tuş gibi değil, bir tel

82 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 83


gibi esnek ve hareketli olduğunu gösterdi. Ayrıca, Békésy yalnızca beyaz noktalar yerleştirdik. Sonra onlara bu siyah giysilerle siyah bir
kulağın değil, insan derisinin de böyle, yani bir tel gibi davrandığını fonun önünde, çivi çakmak ve bir şeyin üzerine çıkıp-yere atlamak
kanıtladı. Örneğin, koltuk altına tutulan “ses çatalları”nın dalgaboy- gibi hareketler yaptırdık. Çektiğimiz filmi incelediğimizde, filme
larının ve fazlarının birbirleriyle çakışmaları hâlinde, deri, bunları yalnızca hareketli beyaz noktaların çıktıklarını gördük. Kolların ya
tek bir titreşim noktası olarak algılamaktadır. Böyle bir durumda da bacakların hareketleri yoktu ortada. Sadece, dalga boyları gibi
büyük beyin kabuğunda da, yalnızca tek bir tepkimenin oluştuğu yansıyan bazı grafiklerdi gözükenler.”
saptanmıştır.
Bernstein, daha sonra bu dalga boylarının frekanslarını analiz
Bu araştırmaların temel aldıkları matematiksel ilke, daha önce etmiş ve şu sonuca varmıştır: Fourier’in matematiksel yöntemlerini
de açıklamış olduğumuz Fourier Analizi adı verilen uygulamadır. uygulayarak yapılan bu analizlerin sonucunda, bir sonraki hareke-
Fourier Analizi, karmaşık modellerin, onları oluşturan dalga boy- tin nereye ve nasıl yöneleceğini önceden belirlemek, hatta bilmek
larına, yani bileşenlerine ayrıştırılarak, dönüşüme uğratılmasını mümkün olabilmektedir.
sağlamaktır. Helmholtz, bu analiz yardımıyla işitsel sistemin işleyiş
biçimini açıklamayı başarmıştır.

Sonraları bambaşka bir araştırma alanından Sovyet bilim adamı


N. Bernstein, aynı analizin insandaki motorik sistem için de kulla-
nılabileceğini göstermiştir. “The Coordination and Regulation of
Movements (Hareketlerin Düzenlenmesi ve Koordinasyonu)” adlı
kitabında23, yaptığı deneyleri şöyle anlatmıştır: “Deneklere, siyah
bale elbiseleri giydirdik ve onların siyah bir fonun önünde yaptıkları
hareketleri filme aldık.

Deneklerin (dirsekler ve dizler gibi) hareket eden yerlerine ise,

84 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 85


Bernstein’ın araştırmaları çok ilginç bazı sonuçlara yol açmıştı. Beynin bu bölümündeki hücrelerden bir kısmı yalnızca çizgilere ya
Pribram, Fourier Analizi ile sinüs dalgalarına dönüştürülen hareket da köşelere tepki göstermekteydiler. Nitekim, kurbağalar üzerinde
eyleminin, beynin büyük bir hızla birçok karmaşık hareketi ardı yapılan deneyler sonucunda, onların beyinlerindeki görsel hücrele-
ardına gerçekleştirebilmesinin açıklaması olduğunu düşünüyordu. rin yalnızca böceksi hareketlere karşı duyarlı oldukları anlaşılmıştı.
Beyin, bir öğrenme sürecinde, tek tek ayrıntıları üstüste koyarak Buradan çıkan sonuç, insan beyninin de algılama sırasında böyle
bütüne varma şeklinde davranmıyordu. Öğrenme işlemi sırasında çalıştığı biçimindeydi. Yani beyinde belirli hücreler, özel (spesifik)
genel akışa ve hareketin bütününe konsantre olan beyin, olayı, verilere karşı duyarlıdırlar ve yalnızca onlar tarafından uyarılabil-
Fourier Analizi yöntemini kullanarak analiz etmekte ve süreci bir mektedirler.
bütün olarak kayda geçirmekteydi. Ama bu, gerçeğin tamamı değildir. Çünkü görsel sistemdeki
Bernstein’ın motorik etkinliği belirlemek için kullandığı yöntem hücreler yalnızca bazı çizgilere karşı duyarlı olmak yerine, aydınlık
ile Ohm’un işitsel sistemin tanımında yararlandığı yöntem aynıydı. ve karanlıktan oluşan görsel modellere de tepki gösterirler. Nereye
Ayrıca Dennis Gabor’un hologramın temelinde yatan matematiksel bakarsak-bakalım, her yanda böyle aydınlık ya da karanlık lekeler
ilkeleri ortaya koyuşunda, ona yol gösteren yöntem de buydu. “O görürüz. Gözümüz, bu lekeleri algılar ve büyük beyin kabuğunda-
hâlde beyin de tıpkı böyle, hareketleri frekans bileşenlerine ayırarak ki görmeyi sağlayan görsel kortekse aktarır. Aydınlık ve karanlık
algılıyor olabilir” diye düşünen bilim insanlarından en önde geleni, lekelerin birbirleriyle olan ilişkileri, değişimleri ve etkileşimleri de
Stanford Üniversitesi profesörlerinden Karl Pribram’dı. Pribram, bu hacimsel frekanslar olarak algılanır ve beyinde de böyle değerlen-
gelişimi şöyle açıklıyor: dirilirler. (İşitsel sistemdeki algılamalar ise, zamansal frekanslar

“Yapılan araştırmalar, insandaki motorik ve duyumsal sistem- biçiminde gerçekleşirler.)

lerin hep aynı ilkelere göre çalıştıklarını göstermişti. Bir tek, gör- Beyindeki görsel korteksin hücreleri birer “frekans analizörü”
sel sistemin buna uygunluğu daha kanıtlanamamıştı. Cambridge gibi çalışırlar ve her bir grubu, ayrı bir hacimsel frekansa duyarlıdır.
Üniversitesi’nden Fergus Campbell ve arkadaşları, görsel sisteme ait Görsel modellerdeki aydınlık ve karanlık karışımı oldukça karma-
hücrelerin de birer “frekans analizörü” gibi çalıştıklarını gösterdiler. şıktır. Ama Fourier Analizi ile, en karmaşık modelleri bile, kendi

86 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 87


sinüs dalgalarına ayrıştırmak kolay olur. Yedi ya da en çok oniki olmuş “engram”lardan oluşmaz. Algılama yapıldıktan sonra, bu iş
dalga boyu modeli ile tüm görsel biçimleri ayrıştırmak ve tanımla- ile ilgili hücrelerin görevleri biter. Saklama işlemi tıpkı bir holog-
mak mümkündür.” ramdaki gibi, kesişen ve girişen dalga boylarının farklı bileşimleriyle
meydana gelir ve beynin tümüne yayılır. Ona uygun “ışın”la aydın-
Bu konuda Leningrad, Cambridge, Harvard, Berkeley ve Stanford
latılınca, yani benzer ve aynı yönden bir dalga boyu geldiğinde ve
Üniversiteleri’nde son yıllarda yapılan çalışmaların verdikleri sonuç-
çağrışımı sağladığında, görsel hafıza uyarılır (canlanır) ve hatırlama
lar da, bütün bu yukarıda anlatılanları destekler biçimdedir.
gerçekleşir.

Burada öğrenme konusu bakımından, bir noktayı belirtmekte de


yarar var: Bir profesyonel tenisçiyi seyreden acemî oyuncunun ken-
disini geliştirmesi ya da tören geçidindeki askerleri izleyen bir çocu-
ğun, uygun adım geçişi öğrenmesi gibi birçok şey, görerek öğrenilir.
Buna “benzeterek öğrenme” veya “taklitle öğrenme” ya da “kalıp
30 MS 40 MS öğrenme” adı verilir. Küçük bir çocuğun konuşmayı öğrenmesi de
Ekranda saniyenin 30’da bir’i kadar bir zaman süresince kar yağışı gösterilen denek maymunların
görme merkezlerinde bulunan hücrelerde oluşan figür (resimdeki beyaz yoğunluk) bu biçimde ortaya böyledir. Hareketler ya da kelimeler tek tek her ayrıntısı aynen tek-
çıkmaktadır.
10 MS sonra bu hücrelerin reseptif alanlarında (resimdeki siyah şekil) ortaya çıkan görüntü ise sağ rarlanarak, bir merdiveni çıkar gibi basamakları tırmanır biçimde
resimdeki gibi olmaktadır.
Bu deney bize beynin algı enformasyonları bu gibi elektriksel modellere (lekelere) dönüştürerek öğrenilmez. Burada genel bir kavrayış söz konusudur. Kişi bakar
algıladığını ve işlediğini gösteriyor.
ya da duyar; sonra onu taklit ederek kendisini geliştirir. Burada da
Yeniden konumuza dönelim. Görsel sistem, görme ve bunu beyin, hareketin tümünü sinüs dalgalarına ayrıştırır. Daha sonra
hafızaya kaydetme işlemi sırasında şöyle davranmaktadır: Görsel beyni yeniden aynı dalga boyları ile uyardığımızda, eski kayıtlar
algılama ile alınan enformasyon, beyinde görme işlemi ile ilgili olan canlanırlar ve bunlar, kişi tarafından kullanılabilir ve yararlanıla-
ve birer “frekans analizörü” gibi iş gören hücreler tarafından, sinüs bilir bir hâle gelirler. Özetlersek, beyin, bazı hareketler sonucunda
frekans bileşenlerine ayrılır. Görsel hafıza da, belirli yerlerde lokalize oluşan dalga boyu modellerini algıladığında, eski kayıtlardaki ben-

88 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 89


zer dalga boyları harekete geçmekte ve örneğin tenis topunun nasıl Mercekler Sistemi
karşılanması gerektiği bilgisini ortaya koymaktadırlar. Beyin, bilinenden daha farklı olarak işleyen özel bir holografik
Beynimiz, hareketlerin oluşturdukları “dalga boyu modelleri”ne düzene sahiptir. Nörologlar, görsel sisteme ait olan hücrelerin beş
tepki gösterir ve bir dönüşüm gerçekleştirerek, bu kaydı ve bilgiyi, o derecelik bir açı farkıyla kayıt yaptıklarını saptamışlardır. Gerçekten
kişinin hareketi olarak kayda geçirir. Bunu şöyle de açıklayabiliriz: de, çevrenin algılanması, bu hücrelerden binlercesinin yaptıkları
“Kişi, karşısındaki cisimlerin “titreşimlerine” (dalga boylarına) göre tek tek kayıtların birleşmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır. İşte bu
bir tepki verir”. beş derecelik kayıt açısı farkı, holografik işleyişin de ana noktasıdır.
Yapılan algılamalar, elektriksel sinyallere (impulslara) dönüştürülür
İnsanların birbirlerini daha iyi anlayabilmeleri için aynı dalga
ve beyin kabuğuna yollanırlar. Bu sinyaller kaydedilecek olurlar-
boyuna gelmeleri inancı, böylece bilimsel olarak da ortaya konul-
sa, ortaya çıkan şey, her bir hücrenin beşer derecelik açı farkıyla
muş olmaktadır. Holografi, beynimizi ve onun ortaya koyduğu
görüntüledikleri bir model olur. Her hücrenin yanındaki hücre de,
etkinlikleri çok yeni ve çok değişik bir gözle görmemizi sağlamak-
görüntüyü yine beş derecelik açı farkıyla algılar. Korteks tabakası,
tadır. Felsefe akımlarından Behaviorizm’i (davranışçılık) seçenler,
böyle mozaik taşları gibi dizilmiş olan birçok hücreden oluşmuştur.
nedenler ve sonuçlarla; Fenomenoloji’yi (olaycılık) seçenler ise,
Bunlardan her bir mozaik, yani her bir hücre, frekansları kendi açı-
istekler ve hedefler ile ilgilenirler. Oysa holografi, tüm bunları aşan
sıyla alır ve işler. Görsel sistem, tek bir hologramdan değil, “moza-
bir biçimde, karşılıklı etkileşim ve dönüşüm ile ilgilenir, bu şekilde
ik” biçiminde dizilmiş olan birçok mini hologramın birleşmesinden
de çeşitli düşünce akımları arasındaki yatay geçişleri sağlar.
meydana gelmiştir. Bu, tıpkı bir böceğin gözünde tek bir mercek
Nitekim az sonra Kuantum Kuramı’nda göreceğimiz gibi, atom- yerine, yüzlerce küçük merceğin olmasına benzer. Böcekler buna
altı birimlerin parçacık hâlinden dalga boyu hâline geçmeleri ve rağmen, dış dünyayı, tek bir mercekten algılıyormuşcasına net ola-
tekrar parçacık hâline dönmeleri şeklinde beliren dinamik dönüşüm rak görürler. Ya da bir hoparlör sisteminde, tek bir hoparlör yerine
süreci de, holografik açıklamalar ile daha iyi anlaşılabilir bir özellik birçok hoparlör kullanılması da bunun gibidir. Sayı fazla olsa bile,
kazanmaktadır. kulağımız bunu, tek bir hoparlörden gelen ses gibi algılar.

90 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 91


Bu bileşen sistemlerin bir yararı daha vardır. Algılanan sinyal bir kapasitesine sahip olmasıdır. Ayrıca herşeyi tüm ayrıntılarına kadar
mozaikten diğerine geçerken, arada ufak sıçramalar yapar ve her bir kaydetmek yerine, beyin, yalnızca birkaç kayıt yöntemini öğren-
atlayışta biraz daha farklı olarak kaydedilir. Bu durum, hareketli mekte; sonraki kayıtlar ise, bu yöntemlere göre, otomatik olarak
görüntülerin algılanmalarını kolaylaştırır. Gerçekten de, gözleri bir- gerçekleşmektedirler. İkinci özellik ise, olaylar (bilgiler) arasındaki
çok mercekten oluşan böcekler, insan gözünün farkedemediği çok bağlantıları yakalama ve onlardan yeni bağlantı modelleri üretme
küçük hareketleri bile anında farkederler ve algılarlar. Kısaca, bir yeteneğidir.
sinyalin ya da uyaranın algılanması ve işlenmesi bakımından birçok Yaratıcı düşüncenin kökeni de, çeşitli verileri birbirleriyle
küçük hologramdan oluşan sistemler, tek bir hologramdan oluşan değişik biçimlerde bağlayarak yeni sonuçlar çıkarmaya dayanır.
sistemlere oranla daha yararlı ve daha verimli olmaktadırlar. 25
Bilgisayarlarda da, işlemleri hızlandırabilmek için, veriler Fourier
Burada akla şöyle bir soru geliyor: “Görsel sistem beş derecelik Analizi ile dönüştürülüp-bileşenlerine ayrılmakta, sonra da çapraz
açı farkıyla fonksiyon gören hücrelerin bileşiminden oluştuğu hâlde, korelasyonlar denenerek, sonuca varılmaktadır.
bizler çevremizi nasıl oluyor da, böyle tek tek noktalardan meydana Beynin bu özelliği, insanların çok karmaşık olan dış çevre ile
gelen bir tablo biçiminde değil de, bütün bir görüntü olarak algılı- ilişkilerini ayarlamalarını sağlamaktadır. Sonsuza dek uzanabilecek
yoruz?” olan ihtimaller ve sonuçlar karmaşasından bizleri kurtaran, holog-
Bilim insanlarına göre bu nokta, Hologram Teorisi’ne geçişi rafik korelasyon (karşılıklı çapraz ilişkilendirmeler) uygulamasıdır.
anlamamızdaki en önemli aşamadır. Her bir hücrenin etkinliği, Beynimiz, biz hiç farketmeden, verileri birbirleriyle karşılaştırmak-
kendi içinde bir dalga boyu oluşturur. Birçok hücrenin dalga boy- ta, sınamakta ve sonuçlara ya da kararlara varmaktadır.
larının birbirleriyle girişim yapmalarından oluşan holografik model
Kısaca özetlersek, beyin, bir olayla ilgili verileri, tek tek düşünüp-
de, bizim algıladığımız görüntüyü ortaya koyar.
ayıklamaz. Bir durumla ilgili tüm veriler beyin tarafından algılanır,
Hologram biçimindeki işleyiş, beynimize çok önemli iki özellik korelasyonu araştırılır, yani karşılıklı bağlantıları incelenir ve bun-
kazandırır: Bunlardan birincisi, hafızanın çok büyük bir saklama ların sonucunda bir cevap ya da bir tepki ortaya çıkar. Beyin, aynı

92 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 93


anda birçok korelasyonu birden gerçekleştirme yeteneğine sahiptir. yayıldığı, yani yerlerinin belirli olmadığı ve bu nedenle de bilgilerin
“sonsuza dek” saklanabildiği ortaya çıkar.
Çevresindeki bunca bilgi arasından, önemli olanları, işine yara-
yanları ve daha önceden tanıdıklarını, yani kendinde kayıtlı olan • Hücreleri birbirlerine değişmeyen bağlantılarla tespit edilmiş
dalga boylarına benzeyenleri ayırır ve onlara tepki gösterir. Böylece, olan beynin, algı esnekliğini nasıl gösterdiği de bilim insanlarının
algılanan verilerin işe yaramayan ayrıntıları çok kısa bir sürede ele- zihinlerini zorluyordu.
nir ve bilinçli olarak yalnızca o anla ilgili olanlar değerlendirmeye Holografik kayıtta her birim, bütünün bilgisini içinde taşır ve
alınırlar. her küçük parça, netliği azalsa da, enformasyonun bütününü hafı-
zaya çağırır. Oluşan beyinsel hologram, kendisindeki eski resimler
ile yeni algıladığı resmi üstüste getirir. Eğer bu eşleştirme çalışmaları
Anlaşılmaz Olanları Açıklamanın Yolu: Holografi
sonucunda benzerlikler bulunursa, tanıma işlemi gerçekleşmiş olur.
Diğer bölüme geçmeden önce, anlattıklarımızın kısa bir özeti-
• Beynin, öğrenmiş olduğu bir takım becerileri nasıl olup da
ni yapalım ve bilim insanlarının akıllarındaki sorulara Holografi
başka organlara aktarabildiği sorusunu da, beyin uzmanları cevap-
Kuramı’nın nasıl cevaplar verdiğini yeniden gözden geçirelim: layamıyorlardı.
• Enformasyonların beyinde nasıl ve nerede saklandıkları konu- Az önce de açıkladığımız gibi, kayıtlarını holografik bir biçim-
su, bilim çevrelerini en çok ilgilendiren şeydi. Penfield, kayıtların de yapan beyin, kendisine ulaşan enformasyonları bir girişim ağı
yerlerinin belirli olduğunu ve “sonsuza dek” yok olmadan saklan- modeli şeklinde değerlendirir. Ayrıca her hücre, bütünün bilgisini
dıklarını düşünüyordu. içinde barındırır ve doğru bir sinyalle uyarıldığında bu bilgileri
Beyin, kayıtlarını holografik olarak yaptığı için, enformasyonlar devreye sokar.
beynin tümüne yayılırlar. Holografik kaydın en önemli özelliği, her • Fantom görüntüler ve ağrılar konusu da başka bir garipliktir
bir birimin bütünün bilgisine sahip olması ve gerektiğinde de bu bil- bilim insanlarına göre. Neden ve nasıl ortaya çıktıklarını anlamak,
giyi aynen verebilmesidir. Böylece enformasyonların beynin tümüne klâsik bilim anlayışı açısından mümkün olmayan bir şeydir. Görsel

94 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 95


bir algılama yaparken beyin, kendisine ulaşan enformasyonu retina yeniden canlanması örneğindeki gibi, gerçekten varolmayan bir
üzerinde değerlendirir, sonra bu bilgi beynin merkezine iletilir ve şeyi, varmış gibi algılayabilir.26
orada da “görme” kararı verilir. Karşımızda duran bir kişiye bak-
• Beynin inanılmaz saklama kapasitesine ve nasıl olup da bunca
tığımızda, algı süreci gözde gerçekleşmesine rağmen, biz o kişiyi,
enformasyonu bünyesinde barındırabildiği gerçeğine hiçbir bilim
retinanın üzerinde değil de, dışarıda bir yerde olarak değerlendiririz.
insanı cevap veremiyordu.
Cisimlerin gerçekten olmadıkları (ya da bulunmadıkları) bir
Holografik düşünce, buna da bir açıklama getiriyor: Bir holog-
yerde görülmeleri ve “var” sayılmaları, hologram plakası aydın-
ram plakasının üzerine, açıları farklı olmak koşuluyla, teorik olarak
latıldığında ortaya çıkan üç boyutlu “sanal” görüntüye benzer.
sınırsız miktarda kayıt yapmak mümkündür. Bunlar, dalga boyu
Ayrıca, bu konuda Bèkèsy’nin yapmış olduğu araştırmalar da ilginç
modelleri olarak kaydedildikleri için, birbirlerini engellemezler ve
sonuçlar vermiştir. Bèkèsy, deneklerinin her iki dizlerine de titreşim
herhangi bir yer de işgal etmezler. Daha sonra da kaydın yapıldığı
veren birer elektrot bağlamış ve sonra, bunlara verdiği elektriğin
açıdan gelen bir ışın (uyarı) alınca, sadece o dalga boyuna uyan
dozunu derece derece artırmış. Öyle bir an gelmiş ki, denekler,
görüntüler canlanırlar (diğerleri değil) ve hatırlama sağlanır.
titreşim merkezinin bir dizlerinden diğerine doğru hareket ettiğini
hisseder olmuşlar. Hatta bir süre sonra, elektrotların iki dizlerinin Karl Pribram beyin konusundaki araştırmalarını sürdürürken,

arasındaki boşlukta bir yerde olduğunu hissetmeye başlamışlar. aynı dönemlerde fizik dünyasında da ilginç gelişmeler görülmektey-
Bèkèsy, diğer deneylerinde de buna benzer sonuçlar elde etmiş. di. Önümüzdeki bölümde bunları ve fizikteki yeni arayışları daha
Duyu organı olmayan yerlerde bir takım duyumların alınması ve yakından inceleyeceğiz.
hislerin oluşması şeklindeki bulgular, Bèkèsy’yi de, Pribram’ı da
şöyle düşündürtmüştür: “Elektrotların oluşturdukları vibrasyon
dalgalarının birbirleriyle bir girişim ağı modeli meydana getirmeleri,
beyni, bedende oluşan bir süreci beden dışındaki bir alana taşımaya
yönlendirebilir.” Yani beyin, hologram plakasına yapılan kaydın

96 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 97


3 Yeni Bir Fizik Anlayışına
Doğru

İnsan beyninin holografik esaslara uygun olarak


çalıştığı konusunda bir çok kanıt ve bilgi bulunmak-
tadır. Bunların büyük bir bölümünü de incelemiş
bulunuyoruz. Karşılaştığımız şaşırtıcı ve hatta sarsıcı
bilgiler, bizi yepyeni bir anlayışın eşiğine doğru geti-
riyor. İnsan, evren, zaman, mekân, düzen, kaos, can-
lılık, cansızlık, sonsuzluk ve yokoluş gibi çok temel
ve can alıcı noktalar, holografik bir bakış açısından
oldukça farklı ve ilginç sonuçlara götürecek bizleri.
Ama biz şimdi bilimsel çizgimizi ve ilerleyişi-
mizi sürdürelim ve boyutumuzu insandan ve insan
beyninden, evrensel plana doğru çevirelim. Evreni
anlamak ve onun nasıl kurulup-işlediğini araştırmak
konusunda Holografi Kuramı, bize yepyeni ufuklar
açıyor.
Fizikten tasavvufa dek uzanan bir yelpaze içinde
bize yol gösteren bu kuramı evrensel boyutta ele
almak, onun sunduğu fırsatları doğru olarak değer-
lendirebilmemiz açısından oldukça önemlidir.

98 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 99


Beynin holografik bir organizasyona ve bütüncül bir işleyiş rıldığında üç boyutlu, yani gerçeğe daha yakın olan bir kayıt. Peki
mekanizmasına sahip olduğunu iyice anlamış bulunuyoruz. Ama acaba hangisi gerçek? Tabii ki her ikisi de!
ilk şaşkınlığı ve şoku atlattıktan sonra, konuyla biraz derinden Bu gibi soruların tek bir cevabı olabilir: Eğer bütün kâinatı bir
ilgilenenlerin aklına şu çarpıcı soru gelebilir: “Beyin holografik bir hologram gibi düşünebilirsek, aklımıza takılan bütün bu sorulara
biçimde işliyorsa ve bir hologramsa, neyin hologramı acaba?” Yani, anlamlı cevaplar bulabilmemiz mümkün olacak.
hologram plakasına yapılmış olan kayıtlar hangi “cismin” ya da
“varlığın” kayıtlarıdırlar? Hologram “kaydı” nerede yapılmış ki, biz
Klasik Fizik’ten, Kuantum Fiziği’ne
onu burada “okuyoruz” ya da “yeniden canlandırıyoruz?”
Davranışçılık (Behaviorizm) akımının beyin ile ilgili yaklaşımı-
Bunlar çok can alıcı sorulardır. Bu açıdan bakınca, gerçeğin ne
na “siyah kutu (black box)” adı verildiğini daha önce söylemiştik.
olduğunu tespit etmek zorlaşıyor. “O hâlde” diye sorulabilir “dış
Tekrarlayacak olursak: Bu akıma göre, beyni bilmek ve anlamaya
dünyada görüp-algıladığımız “objektif realite”, yani üç boyutlu fizik
çalışmak yerine, doğrudan doğruya davranışları incelemek daha
âlem yok mudur? Ya da en azından gerçek şekli bize göründüğü gibi
doğru olur. Wolfgang Köhler’in “İzomorfoloji” adı verilen yakla-
değil midir? Yani bu âlem Tasavvuf bilginleri ya da Uzakdoğu mis-
şımına göre, çevremizdeki dünyanın biçimi ile bunun beynimizde
tikleri tarafından dile getirildiği gibi sadece bir “hayâl”, bir “suret”,
yansıyan biçimi arasında doğrudan bir ilişki vardır. Bir masaya
bir “yansıma” veya bir “Maya” mıdır?”
bakan bir kişinin beyninde, masaya benzeyen elektriksel bir olu-
Fotoğrafçıda bir aile fotoğrafı çektirdiğinizi düşünün. Film tab şumun ortaya çıktığı düşünülmelidir. Oysa hologram kavramının
edildikten sonra, fotoğraf kartını elinize aldığınızda, çocuklarınızla gündeme gelmesinden sonra, bu olayın böyle olmadığı anlaşılmıştır.
birlikte olduğunuz mutlu bir aile tablosu görmeyi beklerken, orada Çeşitli minik hologramların oluşturdukları dalga desenlerinin bir-
sadece birbirleriyle kesişip-girişen dalga boyu modellerinden oluşan leşmesiyle ortaya çıkan bir beyin hologramının varolduğunu bildiği-
bir karmaşa görürseniz, neler hissedersiniz? miz için, olayları şimdi daha farklı bir gözle görmekteyiz.

Ama bu da sizin fotoğrafınız. Hem de doğru açıdan pozlandı- Ama, İzomorfoloji Teorisi’nin bize kazandırdığı bir şey vardır.

100 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 101


Çevremizdeki dünya ile beynimizin etkinliği arasında doğrudan bir O zamana kadar, insanın algıladığı dış dünyanın tek ve değiş-
ilişki bulunmaktadır. Yalnız, bu görüşü tersine çevirmek gerekir. mez gerçek olduğu, insanın da burada merkezî bir rolü bulunduğu
Beynimiz, dış çevreden “alındığı sanılan” nesneler dünyasının aynen sanılıyordu. Einstein, hızın çok artırılması ve ışık hızına yaklaşılması
beynin içinde yansıması ile işlemez. Çünkü dış çevrede gördükleri- durumunda, zamanın daha yavaş işleyeceğini, hatta belki durabile-
miz de, aslında holografik esaslara göre oluşmuşlardır. Yani dış dün- ceğini ortaya koyunca, herkes şaşkınlığa düştü. Çünkü insan, artık
yanın dalga boyu modelleri ile beynimizdeki dalga boyu modelleri neyin doğru ve neyin de yanlış olduğunu bilemez bir hâle gelmişti.
“izomorf”turlar (benzeşirler). Burada akla hemen şu soru geliyor: Gördüğü ve içinde yaşadığı dünya ve Newtoncu düzen mi gerçekti,
“Peki, evren holografik bir biçimde düzenlenmişse, biz onu neden yoksa Einsteincı İzafiyet mi?
resimler, görüntüler ve nesneler olarak algılıyoruz?” İşte bu noktada, 20. Yüzyıl’a kendisinden emin, teknoloji, bilim ve sanayide
düşüncenin gelişimini, klâsik fizikten günümüze dek kısaca izlemek büyük gelişmelere imza atmış olarak, gururlu bir şekilde giren
doğru olur. insanlık, değişik şaşkınlıkların içine düşmüştü. Çünkü İzafiyet
Newton Fiziği, evreni, neden-sonuç sürekliliği içinde işleyen Teorisi’nin açıkladığı, zamanın farklı biçimlerde de işleyebileceği
mekanik bir düzen olarak açıklıyordu. Einstein, “İzafiyet Teorisi” gerçeğinin yanı sıra, insanın tüm dünya ve evren görüşlerini deği-
ile, dördüncü boyutu devreye sokmuş ve evreni rölatif (göreceli) bir şime uğratan bir diğer gerçek, atomaltı dünyayı inceleyen fizikçiler
değer olarak tanımlamıştı. Niels Bohr’un öncülük ettiği Kuantum tarafından ortaya konuluyordu. 20. Yüzyıl içinde, araştırma araç ve
Mekaniği ise, fiziğin yeni bir aşamasıydı. Bu düşünce akımına göre, gereçlerinde sağlanan olağanüstü teknolojik gelişmeler sonucunda,
atomun içindeki parçacıkların hareketlerini gözlemleyerek onların kâinatın temel yapı taşı olduğu düşünülen atom ve atomaltı dünyası
davranışlarının nedenlerini anlamak mümkün olmuyordu. Çünkü incelenebilir olmuştu.
bir parçacığın konumu incelenmek istenirken hızı, hızı incelenmek Bu alanda çalışmalar yürüten Max Planck, Niels Bohr, Erwin
istenirken de konumu bozuluyordu. Evren, dalga desenlerinden Schrödinger ve Werner Heisenberg’in de aralarında bulunduğu
oluşuyordu ve çeşitli düzeylerdeki enerji salınımlarının birleşmeleri fizikçiler topluluğu, her gün daha fazla şaşkınlığa düşüyorlar, hatta
sonucunda parçacıklar (nesneler) ortaya çıkıyorlardı. atomaltı âlemde gözlemlenen fenomenler karşısında, onları tanım-

102 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 103


layacak sözcükleri bile bulamıyorlardı. Çünkü atomaltı düzeyde Aynı dönemlerde düşünce dünyasında boy gösteren Sigmund
karşılaştıkları gerçeklik, normal hayatlarını yaşarlarken algıladıkları Freud ise, insanın psikolojik yapısını ele alıyor ve “bilinçaltı”
ve tâbi oldukları gerçeklikten çok farklıydı. kavramını ortaya atarak, insanları tam bir çıkmazın içine sürüklü-
yordu.

Çünkü Freud, insanın göründüğü ve kendisini tanıttığı hâlinin


Atomaltı Âlemin Temel Özellikleri
“gerçek” olmadığını açıklıyordu. Hatta insanın kendisini, kendisi-
Bunlardan en ilginci, atomaltı âlemde katı bir “yapı taşının”
nin bile tam olarak tanıyıp-bilemediğini dile getiriyordu. Onu, ira-
bulunmamasıydı. Derinlere inildikçe katılıklar ve belirlilikler, yer-
desi dışındaki bilinçaltı ve bilinçdışı güçler idare ediyorlardı. Oysa
lerini boşluklara, enerji salınımlarına, hareketliliğe ve belirsizliklere
o zamana kadar, insanın kendisi hakkında düşündüğü ve söylediği
bırakıyorlardı.
herşeyin, yani “görülen gerçekliğin” tek doğru olduğu sanılıyordu.27
Bu ne demekti, katı maddenin ve bunca devasa kâinatın temeli
Dört bir koldan insana verilen mesaj şöyleydi: “Sen de, kâinat
boşluk muydu? Kâinat sadece nabız gibi atan bir enerji salınımından
da algıladığın ve gözlemlediğin gibi değilsiniz. Sen, dar bir ara kesit
mı ibaretti? O zaman birbirlerinden ayrı ve katı maddelerden oluşan
içinde organize olmuşsun. Senin dışında ise, bildiğinden çok daha
bu dünya, yani tüm bu gördüklerimiz, hissettiklerimiz, tuttukları-
farklı kurallara göre varolan çok değişik bir âlem var. İşin ilginci,
mız, tattıklarımız “yok muydu?”, hepsi bir “hayâl” ya da bir “suret”
sen, aynı zamanda o âlemin de bir parçasısın. Yoksa onun hiç farkı-
miydi?
na varmadan yaşar-giderdin. Ama sen, iki ayrı gerçeklik biçiminde
Ayrıca atomaltı âlemdeki parçacıklar birbirlerinden ne kadar birden varolmuş durumdasın. Eski bildiklerini, katı maddelerden ve
uzakta da olsalar, nasıl olup da haberleşiyor ve etkileşebiliyorlardı? birbirlerinden ayrı birimlerden oluşan ve bir makine düzeni ile işle-
Bir mekân da mı yoktu? yen Mekanistik-Newtoncu anlayışı terketmek ve yeni bir düşünce

İzafiyet “zaman”, kuantum da “mekân” kavramlarını yerle bir düzeyine geçmek zorundasın!”

etmişti. Buna, “bana ne?” diye cevap vermemiz ve başımızı kuma göm-

104 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 105


memiz mümkün değildir. Çünkü insanlık tarihi, bizleri bu noktaya mü?”28 Aslında saçma olan, zayıf ve yetersiz bir algısal donanıma
doğru hızla itmektedir. sahip bulunan insandır ne yazık ki!

Bize göre de, bu “ayrı ayrı varoluş algısı”ndan, “bütünsel evren Aletler ve teknoloji geliştikçe, önce atomlar deneysel yollarla
anlayışı”na yapılması gereken sıçrama, insanlığın ve dünyanın en incelendi ve bölünmez olmadıkları ortaya çıktı, ayrıca içlerinde
temel varoluş nedenidir. herhangi bir temel cevher veya öz de bulunmamaktaydı. Atomu

Özetlersek: “Gördüklerin gerçek değil, düşündüklerin gerçek oluşturan elektronlar, protonlar ve nötronlar sürekli olarak hareket

değil, algıladığın zaman ve mekân senin algıladığından çok daha hâlindeydiler ve aralarında da büyük boşluklar bulunmaktaydı.

farklı bir yapıya sahip. Çünkü bunların hepsi, gerçekliğin varoluş Yani, katı bir temel yapı taşı yoktu.

biçimlerinden ve boyutlarından yalnızca bir tanesi, bir suret ve Atomaltı parçacıkların derinlerine inildiğinde de böyle bir temel
ancak sana “göre” böyle. Senin organize olduğun üç boyutlu dünya parçacık bulunamıyordu. Yani katı, sert ve bölünmez gibi görünen
planına “göre” ve sadece o dar ara kesitte geçerli. Öncelikle bunları maddesel kâinatın temelinde bir “boşluk” yer almaktaydı. Şaşırdılar
kavraman gerekiyor. Yani bildiklerinin kökten değişmesi ve büyük bilim insanları.
bir hayâl kırıklığı yaşaman şart!” Ama asıl şaşkınlık, atomaltı parçacıklar incelenmek istenildiğin-
Ancak ondan sonra yeni “düşünce ve anlayış modeli”nin ne ola- de ortaya çıktı. Çünkü burada karşılarına dev bir enerji denizi ya da
cağı konusuna eğilebiliriz. Bunun için de, öncelikle insanın da bir tıpkı bir nabız gibi atan bir enerji salınımı çıkıyordu. Yani katı bir
parçası olduğu kâinatın yapısı üzerinde durmak gerekiyor. Ardından şey yoktu ve tüm kâinat aynı temel özelliklere sahipti. İnsan da, taş
yeni zaman-mekân ve insan anlayışının hangi temeller üzerine otur- da, toprak da...
ması ve nasıl olması gerektiğini ele alacağız.
İşin ilginci, bu atomaltı parçacıkların ikili bir yapıya sahip
Ünlü fizikçi Werner Heisenberg, kuantum araştırmaları sırasında olmalarıydı. Kimi zaman bir parçacık, kimi zaman da dalga boyu
ortaya çıkan şaşırtıcı sonuçlar üzerine şöyle söylemişti: “Doğanın, şeklinde hareket ediyorlardı. Yani her türlü kesinlik ve temel yapı
atomaltı deneylerde bize göründüğü kadar saçma olması mümkün taşı beklentisi boşa çıkıyordu. Kâinatın görünürdeki yapı taşı olan

106 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 107


atomların iç bünyeleri, ikili bir görünüme sahipti ve “soyut” (belir- diğer yandan da bir dalga boyu olması çok gariptir. Bunu, dünyanın
siz) bir özellik taşıyordu. Peki nasıl oluyordu da, “soyut” özellikteki neden-sonuç yasalarına göre organize olmuş ve üç boyutlu bir planı
enerji birimlerinden “somut” ve katı (birbirlerinden ayrı) bir dünya algılamak üzere dizayn edilmiş olan insan zihniyle kavramak, nere-
ve kâinat doğuyordu? deyse mümkün değildir. Çünkü atomaltı bir birim ne bir parça-
cıktır, ne de bir dalga boyu (ya-ya da değil). O, aynı anda bunların
Burada insanın beyni işin içine giriyor ve “mercekleştiren” algı
her ikisi birdendir (belki daha da fazlası) (hem-hem de). Kendi içsel
özellikleri ile, o karmaşık enerji salınımının içinden bir takım ato-
varoluşu ve potansiyeli açısından, her an farklı bir yüzüyle ortaya
maltı partikülleri “görünür” kılıyor, “algılıyor” ve onları böylece
çıkabilmektedir. Kâinatın bütün özellikleri, zamanı ve mekânı onda
“canlandırıyor”du. Yani beynimiz bir transformatör gibi çalışıyor
mevcuttur.
ve holografik planda varolan evrensel potansiyelin içinden kimi-
lerine odaklanarak, onlardan oluşan bir âlemi ortaya koyuyordu.
Kendindeki mercekleştiren, yani sonsuz olasılıklar demetinin için- Kader Konusunun Kuantum Anlayışı Açısından Yorumu
den odaklandığı bir özelliği ya da boyutu ortaya çıkaran nitelik
“Kader belli mi, değişebilir mi” sorusu insanın aklından hiç
sayesinde, üç boyutlu dünyayı oluşturuyordu.
çıkmaz. Yeri gelmişken olaya kuantum düzeyinde ve farklı bir pers-
Dışlaştırılan, benlik kazandırılan ve olasılıklar demetinin içinden pektiften bakalım isterseniz. İşte size yaşanmış bir öykü ve kader
çekilip-alınan üç boyutlu kâinat bir realite hâline gelirken, diğer sorununun incelenmesine yapacağı katkılar:
tüm potansiyel varoluşlar ve bilgiler, kuantumda “dalga çökmesi”
Dimitri, bir Bulgar köylüsüdür. İki yetişkin oğlu vardır ve herşey
denilen olayda olduğu gibi yok olmaktaydılar. Ama sadece o an ve
yolunda gitmektedir. Günlerden bir gün Dimitri’nin büyük oğlu,
o gözlemci için. Yoksa enerji denizinin içinde her zaman varlıklarını
ormanda hızarla ağaç keserken, ağaç başına düşer ve ölür. Aile çok
korumakta ve sonsuz olma özelliklerini yitirmeden salınımlarına
büyük bir üzüntü ile çocuklarını defneder. Aradan altı ay kadar bir
devam etmekteydiler.
süre geçer. Dimitri’nin küçük oğlu, elindeki orakla otları biçerken,
Maddenin bir yandan dar bir alana sıkıştırılmış bir varlık, bir ayağı kayar ve orak boğazını keser, o da ölür. Dimitri’nin acısı

108 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 109


dayanılmazdır. Bütün köy halkı cenazeye katılır, Dimitri ayakta acır, onunla birlikte üzülür. Bu duygusal tutumun arkasında iki
zor durmaktadır. O sırada Dimitri’nin yakın arkadaşı Petre, köyün temel yaklaşım vardır: “İyi ki benim başıma gelmedi” ferahlaması
Türk cemaatinden Akif Amca’ya yaklaşır ve şunları anlatır: “Şimdi ve sevinci ile “ya benim de başıma gelirse” tedirginliği ve korkusu.
düşünüyorum da, İlâhî Adalet gerçekten de işliyor. Dimitri ile Çünkü bizler birbirlerimizi ayrı ayrı varlıklar olarak değerlendirip,
birlikte askerlik yapmıştık. O dönemlerde Türk köylerinde görev hayatı kendi benlik zırhımızın içindeki “kovuk”ta geçirmeye devam
yapıyorduk. Hükümet, sokağa çıkma yasağı koymuştu. Bir gece, biz ettikçe, başkaları için duyulan üzüntü, aslında “paçayı kurtarma-
devriye görevine çıkmıştık ki, iki küçük Türk çocuğu, komşularına nın” ya da belânın “kendisine değmemesinin” sevinci ile birlikte
gitmek için evlerinden çıktılar ve önümüzden geçerek yürümeye boy gösterir. Her ne kadar, kişi bunu farketmese ya da kendine
başladılar. Dimitri hemen atıldı ve çocukların önünü kesti, elindeki itiraf etmekten kaçınsa bile, üzüntü de “ya bana da olursa” korku-
tüfeğin dipçiğiyle de kafalarına vurmaya başladı. İki çocuğun kan- sunun bir uzantısıdır. “Ateş düştüğü yeri yakar” ya, doğrudur bu.
lar içinde yere serilişleri ve çırpınarak can vermeleri hâlâ gözümün En büyük bir felâket bile, bizim kişisel işleyişimizi olumsuz yönde
önünden gitmiyor. Hele çığlıklara koşarak gelen acılı ana-babaları- etkilemediği sürece, bizim için pek de önemli değildir. Yardım etme
nın o yüzleri ve bakışları... Şimdi Dimitri’nin yüz ifadesini görünce, güdüsü de, aynı olayın kendi başımıza da gelebileceği korkusuyla
aklıma bunlar geldi. Gel de kadere ve Allah’ın adaletine inanma!” ve bilinçaltında onu örtebilmek amacıyla belirir içimizde. Ama bu
İlginç, ama bilinen ve karşılaşılabilen bir öykü. Daha az acılı durum, insanın “genlerinde” vardır, tıpkı açgözlülük, saldırganlık
olanları da var. Atalarımız bunlara uygun deyişler de geliştirmişler: ve öldürme güdüsü gibi, hayvansı yanlarımızdır bunlar. Ancak,
“Etme-bulma dünyası” ya da “ne ekersen, onu biçersin” gibi. Olaya onların aşılması gereken duygular ve güdüler olduklarını da biliriz.
farklı açılardan bakmak ve değişik yorumlar yapmak mümkün. Bu nedenle Akif Amca’nın bu yaklaşımı gayet doğaldır ve bilinçal-
Duruma dışarıdan bakan ve üçüncü kişi olma özelliğini taşıyan tı etkenlerle süslüdür. Ona, “neden böyle bencilce yaklaşıyorsun
Akif Amca, o ânın ve dar bir ara kesitin fotoğrafını çekebilir ancak. olaya?” suçlamasını yapamayız. Zaten o da bu davranışının ana
Olayın dehşetini yaşar önce. “Daha dün görüp-konuştuğu, dağ nedenlerini bilmemekte, bilinçli düşüncesiyle de doğru bir duygu
gibi, yakışıklı çocuk, pisi pisine ölmüştür.” Sonra da Dimitri’ye ve davranış içinde olduğuna inanmaktadır.

110 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 111


Akif Amca’nın bu olayla ilgili olan üçüncü duygusu da yine çok çocuklarına. Yakınlık ve etkilenme alanı daraldığında, yani benlik
tanıdık bir biçim taşır: “Hayat, herşey, hepsi boştur”. İnsanın ne zırhı ile korunan sınırlar gevşediğinde, kendini bir diğerinin yerine
zaman hastalanacağı ve ne zaman öleceği belli değildir. Kitabımızın koyma ya da onun hissettiklerini duyumsama oranı artar.
Giriş Bölümü’nde de altını çizerek belirttiğimiz gibi, insan, zamanı
Öte yandan da, olaydan bir ders almanın ve ibret duymanın
ve şekli belli olmayan bu “ölüm” ve “yokoluş” gerçeğinin ağırlığını
şaşkınlığını yaşamaktadır. “Yapılanların karşılığı er-geç, hem de
ve tedirginliğini bütün ömrü boyunca sırtından atamaz.
benzer fiziksel biçimlerde karşımıza çıktığına göre, ayağımızı denk
Bu “belirsiz” ve “saçma” olgu, onu yer-bitirir. Kısaca; korku duy- almalıyız” diye düşünür. Bu, bilinenlerin yarattığı bir korkudur.
gusu, dünyanın boş olduğu duygusu, ölçülü davranma duygusu gibi Bilinmezliğin getirdiği, yani ne zaman ve ne şekilde öleceğimiz
birçok duygusal öğe öne çıkar böyle bir durumda. Akif Amca, bu korkusu ise, üçüncü aşamadır ve en “başat”, en “belirleyici” olan
üç aşamalı zihinsel-duygusal süreci yaşamıştır Dimitri’nin oğlunun
korkudur.
cenazesi kalkarken.
Yalnız Petre’nin aklını karıştıran bir diğer nokta daha vardır.
Şimdi bir de Petre’nin açısından bakalım duruma. Onun olayı
“Yahu, Dimitri aslında öyle kötü bir insan değil. Bazen hırslanıyor,
algılayışı, Akif Amca’nınkinden daha derindir. Çünkü işin geçmişini
sert ve ters oluyor, ama genelde o da hepimiz gibi normal birisi.
ve arka planını da bilmektedir. Onun açısından bütün bu yaşanan-
Neden ona böyle bir kader biçilmiş? O çocukları öldürmesi, bir
lar, insanların o bildik “etme-bulma” anlayışının ve Tanrı’nın varlı-
anda bir hırsa kapılması sonucunda olmuştu. Gençlik, dolduruşa
ğının bir kanıtı gibidir. “Hiçbir suç cezasız kalmaz”, “Allah herşeyi
gelmek, o anda kendini bir şey sanmak gibi duygularla ve bir yerde
görür”, “iyilik de kötülük de dönücüdür” türünden yaklaşımlar
de bilinçsizce hareket etmişti. Sonradan çok pişman olduğunu da
Petre için artık Yerçekimi Yasası kadar doğru ve gerçektir. Tıpkı
biliyorum. Yoksa biz, bizi aşan bir kaderin oyuncağı mıyız?”
dünya planında Newton Fiziği’nin ve neden-sonuç ilişkisinin geçerli
olduğu ve hiç şaşmadan hüküm sürdüğü gibi. Makro boyuttaki fizik Akif Amca, olaya üçüncü kişi olarak katılmış ve olağan “dün-
yasaları, hep aynı şekilde kalırlar ve geçerliliklerini korurlar. Petre yasal” tepkiler vermiş, doğal duygular yaşamıştır. Yani, üç boyutlu
bir yandan üzülmektedir; hem arkadaşı Dimitri’ye, hem de gencecik Newtoncu dünya ve Descartesçi “düşünüyorum, öyleyse varım”

112 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 113


temeline dayalı, ben-merkezci insan anlayışına uygun bir pozisyon Haklıydı Dimitri belki bu isyanında, ama o da hepimiz gibi, bir
almıştır. insan olarak üç boyutlu dünya realitesinin neden-sonuç yasalarına

Petre’nin durumu ise, biraz daha farklıdır. O, bir yandan makro tâbiydi. Fizik âlemin değişmez kuralları işlemeye devam ediyordu.
düzeydeki neden-sonuç yasalarının işleyişine tanık olmuştur, ama Yaptığının karşılığını görmüştü. Hiçbir şey insanın yanına kâr kal-
öte yandan da daha farklı bir gerçeklik olgusunun farkına varmıştır. mıyordu. “O halde” dedi kendi kendine ve de korku duygusuyla
Tıpkı atomaltı âlemin Newtoncu mantık için anlaşılamaz olan ger- “bundan böyle hata yapmamaya dikkat etmem gerekiyor, yoksa
çeklik düzeyi gibidir bu. Burada insan mantığı için şaşkınlık, hayret pabuç pahalı”.
ve anlayamamak söz konusu olmaktadır. “Neden?” diye sormaktadır Cezalar ve acılar ya da kan, ter ve gözyaşı dünya planının eğitim
Petre, “neden benim değil de Dimitri’nin başına geldi böyle bir programının öğeleri. Bu üç boyutluluk içinde sıkışmış olan dünya-
şey? O kötü birisi de, ben çok mu iyiyim? Niçin o küçük çocukları
nın şartları, ne yazık ki oldukça geri ve epeyce de ağır.
öldürdü, o anda aklından neler geçti, içinde ne gibi duygular kabar-
Zaten insan, ruhsal varlığını bu maddesel bedenin içine hapset-
dı? Acaba ben onu vazgeçirebilir miydim, yoksa kader ağlarını bir
kez örmüş müydü?” tiği andan beri zincirlenmiş hissediyor kendisini. Ruhsal varlığın
zamana ve mekâna bağlı olmayan ve kâinatın tüm bilgilerine “vâkıf”
Sıra, konuya olayın baş kahramanı Dimitri’nin açısından bakma-
bulunan o dev kapasitesinin, “öyle gerektiği için” maddesel bir kılıfa
ya geldi. Dimitri iki oğlunu da fecî bir biçimde ve genç yaşlarında
bürünmesi, zaten başlı başına bir hapishane hayatı. Böylelikle adeta
kaybetmenin derin acısını yaşıyordu. Belki de bir insanın hayatta
bir hayvanla eşdeğer bir konuma indirgenmiş oluyor insan fiziksel
başına gelebilecek en kötü şeylerden birisi onun başına gelmişti,
olarak. Yiyor, dışkı ve pislik üretiyor, yaşlanıyor, dişleri dökülüyor,
sanki “piyango” ona çıkmıştı. “Evet” diye düşündü “ben o iki çocuğu
çürüyor, kendi bedeninin ürettiği kötü kokular içinde yaşıyor, düş-
başlarına vurarak öldürmüştüm. Demek ki İlahî Adalet var, Allah da
kün ve zavallı bir hâle geliyor. Ruhsal bir varlık için bundan daha
benim iki çocuğumu başlarına vurup-keserek benden aldı. Ama ben
yaptığımdan pişman olmuştum, af ve nedamet dilemiştim. Neden ağır ve aşağılayıcı şartlar olabilir mi?

kabul olmadı dileklerim? Neden aynı şeyler benim de başıma geldi?” Acaba Dimitri’nin duyduğu pişmanlık, Tanrı’dan af dilemesi ve

114 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 115


kilisede günah çıkartması neden işe yaramamıştı? Ya da bize mi öyle rip, rüyalarında bunları görebilirler. Ya da bir huzursuzluk hissedip,
geliyordu? sonra olumsuz bir olayla karşılaşmak da mümkündür. Ama eğer
bir kişi, daha sonra gerçekleşecek herhangi bir olayı bütün ayrın-
Dimitri bir yandan da şöyle düşünüyordu: “Hem ben bu suçu
tıları ile önceden aynen görüyorsa (rüyasında ya da uyanıkken bir
nasıl işledim bilemiyorum. Aklımızı Türk düşmanlığı ile doldurmuş-
vizyon olarak), bunun tek bir açıklaması olabilir: Bu olay, önceden
lardı, Türkler’den nefret ediyordum. Belki de bunun için o kadar yaşanmış ve bitmiştir. Bu şekliyle de evrensel akaşik kayıtlara, yani
sert davrandım. Onları öldürmek de değildi amacım. Kızgınlığımı görüntü arşivine girmiş ve kaydolmuştur.
gidermek ve canlarını acıtarak onlara bir ders vermek istiyordum,
Tıpkı Newton Fiziği ile Kuantum Fiziği arasındaki fark gibidir
“hırsa çıktın kestin baş, hırstan indin yoktur baş” diyen atalarımın
bu. Makro planda neden-sonuç yasaları, mikro planda ise bütünsel-
sözleri ne kadar da doğruymuş. Acaba bu, benim kaderim miydi?” lik yasaları geçerlidir. Gerçi asıl temel, holografik âlemdeki zaman
Düşüncelerimiz giderek “önceden belirlenmiş bir kader” anla- ve mekândan yoksun düzendir (ve oradaki yaşanıp-bitmiş tek bir
yışına doğru çekiyor bizi. Hele Dimitri’ye karısının söylediği şu andır) ama, onun bir dışavurumu olarak neden-sonuç yasalarına
sözleri duyduktan sonra: “Sana söylememiştim, daha doğrusu uygun bir düzen alan dünya planı da, onu algılayanlar (biz insanlar
ve diğer bütün yaratılmış olanlar) olduğu sürece, kendi içinde bir
içimden söylemek gelmemişti. Ben, bu olacakların hepsini iki sene
gerçeklik düzeyi oluşturmaktadır.
önce rüyamda görmüştüm. İki oğlumuzun ölüm şekilleri bile aynen
gözümün önüne gelmişti de, korkuyla uykumdan fırlamıştım. Sonra Konumuza bu açıdan bakacak olursak, makro planda Dimitri

da bunları bir daha hatırlamamak için çok gayret göstermiştim. Her ettiğini bulmuştur. Ama mikro planda ya da bütünsel düzeyde, bu
olay gerçekleşmesi gerektiği için, yani bir zorunluluk olarak meyda-
aklıma geldiğinde, o görüntüleri bastırmıştım.”
na gelmiştir. Başka türlü söylersek, biz istesek de, istemesek de bu
Bu, nasıl olabilirdi? Önsezi, olacakları hissetme, önceden bilme olay gerçekleşecek; Dimitri katil olacak, onun öldürdüğü çocuklar
gibi açıklamalar, olabileceklerin ancak yaklaşık bir tanımlamasını ile ölen kendi çocukları da öleceklerdir. Yani biz, varolan yazılı bir
yapabilirler. Bir uçağın düştüğünü rüyasında görenler olabilir, bir senaryoya göre rollerimizi oynamaya çalışan oyunculardan başka bir
ön his olarak bunu hisseder ve beyinlerindeki görüntülerle birleşti- şey değiliz.

116 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 117


İki gerçeklik biçimi içiçedir, aynı anda farklı katmanlarda var- Ama bir yandan da, kendi kişisel evrim çizgileri içindeki deneyimle-
lıklarını sürdürmektedirler ve bizler de her iki düzeyde birden me süreçlerini yaşıyorlardı. Bu nedenle onların durumuna uzaktan
yaşamaktayız. Aslında farklı ya da birbirlerinden ayrı düzenlerden bakıp: “Vah zavallılar, ne günahları vardı?” ya da “babalarının güna-
söz etmek de yanlıştır. Ama biz konuyu anlayabilmek için, dünya hını niye onlar çekiyor?” diye düşünmek, gerçeğin ancak yarısını
realitesine uygun olarak, gerçekliği bölümlendirmek ve katmanlara düşünmekle eş değerdedir.
ayırmak zorunda kalmaktayız. Dünya planında, neden-sonuç ilişkileri ve Newton Fiziği geçer-
Çözümlemelerimiz bitmedi. Olaya karışan iki farklı grup daha lidir, yani burası bir “etme-bulma dünyasıdır”. Ama bu, gerçeğin
var: Bunlardan birincisi, Dimitri’nin başlarına dipçikle vurarak sadece bir yüzüdür. Onunla aynı anda atomaltı âlemde ise, bam-

öldürdüğü iki küçük Türk çocuğu. Hemen herkesin: “Bunların ne başka bir yapı ve bambaşka bir işleyiş söz konusudur. Evrenin ana

günahları vardı?” diye sorası geliyor. Evet, doğru da bu. “O halde (temel) planında ise, bütünsellik yasası geçerlidir. Zaman ve mekân
yoktur. Bütün herşey tek bir an gibidir. Yani, olmuş ve bitmiştir. Bu
neden öldüler, niye böyle bir cinayete kurban gittiler?”
nedenle de kesin ve değişmez olan bir kader vardır. Herşey önceden
Bu iki küçük çocuğun görevleri bu kadardı. Diğer insanlara;
bellidir, yaşanmıştır ve sonuçlanmıştır. Ya da tek bir an şeklinde
çevrelerine, ana-babalarına ve onları öldüren Dimitri’den, onun sürekli olarak (paralel evrenlerde) yaşanıyor gibidir. Bütün anlar,
durumunu bilenlere kadar birçok insana belirli dersler vermek ve geçmişler, şimdiler ve gelecekler her an yeniden tek bir an olarak
kendilerini geliştirme fırsatı yaratmalarını sağlamak için beden- varolmakta ve yok olmaktadırlar.
lenmişler, bu görevi yerine getirince de, bu plandan ayrılmışlardı.
Dimitri, kendi ektiğini biçmiş, yaptığı kötülük ya da yanlışlığın
Herkes görevini yapıyordu bu dünyaya doğmakla. Her ruh, bütü-
cezasını aynen ödemiştir. Bu, bizim algıladığımız üç boyutlu dün-
nün bilgisini deneyimlemek için geliyordu bu plana ve süreç bitene
yanın varlığına ve işleyişine uygun bir durumdur. Neden ve sonuç
kadar da geliş-gidişler yapıyordu, farklı biçimlerde.
ilişkileri vardır. Sıcak soba elinizi yakar, buzların içine girerseniz
Dimitri’nin ölen çocuklarına gelince, onlar da tıpkı ölen iki Türk donarsınız. Bu durum her zaman ve her yerde aynı sonucu verir,
çocuğu gibi, aynı plan çerçevesinde eğitici bir görevle gelmişlerdi. kesindir ve değişmez.

118 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 119


Ama işin bir de başka bir boyutu var: “Kader” diye adlandırdığı- gün bizi daha fazla rahatsız etmektedir. Keşke kafamızı kuma göm-
mız. Sen ne kadar iyi bir kişi de olsan, kaderinde “değişmez” olarak mek, onu görmezlikten gelmek ve hayatı bildiğimiz gibi sürdürmek
yazılmış olan bazı olayları “kaçınılmaz” olarak yaşamak zorundasın- mümkün olabilseydi.
dır. “Alın yazısı” denilir böyle şeylere. Mistik bilimlerde ise, kâinatın “Kader” konusu, tıpkı evrenin düzenlenişi gibi, iki farklı düzey-
varoluşundan yokoluşuna kadar olacak herşeyin, bir anda yaratılıp-
de, iki farklı şekilde işlemektedir. Gelişmeleri bu türlü ele alınca,
bittiği ve bütün bu bilgilerin de Tanrı katında saklı duran “Levh-î
yaşanan olaylardan kimi sorumlu tutmak gerektiği de ilginç bir hâl
Mahfuz”da(*) yazılı olduğu belirtilir.
alıyor. Aslında herkes, bir diğerinin planının işlemesi için aracılık ve
Olaya bu açıdan bakınca, akıllar tamamen karışır. İnsan neye katalizörlük rolünü üstlenmiş durumda. Diyelim ki, bir otomobil
göre yaşayıp, nasıl davranacağına bir türlü karar veremez bir hâle aşırı hız nedeniyle kaza yapıyor ve karşı şeride geçerek iki kişinin
gelir. Dünya planında neden-sonuç ilişkisi içinde ve Newtoncu ölümüne neden oluyor! Tavrınız ne olurdu? Suçlu kişinin cezalan-
Fizik mantığı ve kuralları ile işleyen “etme-bulma” ya da “günah- dırılması, aşırı hız yapmanın zararlarının anlaşılması, yolların daha
ceza” ve “sevap-mükâfat” anlayışını kavramak kolaydır. Buna göre iyi yapılması gibi çıkarılacak dersler vardır burada. Birçok kişi, bu
bir yaşantı da tutturmuşuz. Ama birçok da, karşı koyamadığımız ve olaydan sorumlu olabilirler. Çünkü onlar da, olayın oluşumuna
bizi kendi irademizin dışında etkileyen olaylarla karşılaşıyoruz. Bu çeşitli derecelerde katkıda bulunmuşlardır. Sürücünün ana-babasın-
sorunu da, algılayamadığımız güçleri Tanrı’ya atfedip “küllî irade- dan, aldığı eğitime, karayollarının o yolu kontrol eden memuruna
cüzî irade” ya da spiritüel bir yaklaşım içinde “mukadderat-icabat” kadar bu sorumluların sayısı artırılabilir. Bu gibi ders alınması gere-
yorumu ile aşmaya çalışıyoruz. ken noktaları belirlemek, olağan dünyasal plan için gereklidir ve
Hayat bu kadarla yakamızı bıraksa, öyle-böyle yaşayıp gideceğiz. doğrudur. Çünkü insanlar böylesi olayları deneyimlemek ve bunun
Ama tıpkı kuantum bulguların kafamızı karmakarışık ettikleri gibi, sonucunda da evrim kazanmak üzere dünyaya yollanmışlardır.
önceden belirlenmiş kader (ya da hayat planı) olgusu, her geçen
Ama olaya bir de kuantum perspektifinden bakarsak, şöyle bir
(*) “Levh-i Mahfuz: Olmuşların ve olacakların, zamandaki bütün anların ve durumla karşılaşırız: Aslında o kişiler, kuantum bilinç düzeyinde bu
mekandaki bütün varlıkların, kısacası herşeyin yazılı bulunduğu “ilahî” muha-
faza levhası” ya da “kaderin defteri ve kainatın programı”. şekilde ölmeyi seçmişlerdir. Belki de çok sayıda kişiye ibret olması

120 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 121


amacıyla böyle bir senaryo işlerlik kazanmıştır. Neticede bütün Gözlemcinin Rolü
sorumlular, aslında olayın gerçekleşebilmesi için görev yapan “kata-
Atomaltı birim, içinde evrenin bütün bilgisini ve görüntülerini
lizörler” ya da “aracılar”dır. Bu şekilde düşününce, suç da yoktur,
potansiyel olarak bulundurmakta ve karşılaştığı etkiye göre, gereken
suçlu da. Herşey “olması gerektiği gibi” olmuştur. Böyle olacağı da
her türlü biçime dönüşebilmektedir. Gözlemci onu hangi biçimde,
zaten bellidir ve bilinmektedir. Nitekim çok küçük ipuçları ile bazı
hangi özelliği ya da boyutu ile görmek isterse veya kendi gözlem
kişilere bu “gelecek” gösterilmekte ve sistemin işleyişi hakkında bilgi
(varoluş) donanımı ne ise, o yönüyle görür ve algılar, diğer boyutları
verilmektedir.
o gözlemci için, bilinemez ve ulaşılamaz olarak kalırlar.
Aslında “gelecek” herkes için bilinebilir bir nitelik taşımaktadır.
İnsan beyni “mercekler sistemi”ne göre organize olmuş ve bu
Çünkü herkes potansiyel olarak bütün evren bilgisine sahiptir. Ama
yolla üç boyutlu dünyayı oluşturmuştur. İnsanlar dünyayı bir
sistemin işleyebilmesi için, “geçmişi” unutmak, “geleceği” de bile-
frekanslar âlemi olarak değil, parçacıkların katı ve birbirlerinden
memek gerekmektedir.
ayrı konumlarda varoldukları bir plâtform olarak algılarlar. Çünkü
Dünyasal planda yaşanan olaylara, tıpkı fizik biliminin yaptığı
donanımları öyledir. Bu nedenle, sınırsız sayıdaki boyutu, görün-
gibi, iki farklı düzlemde bakmak doğru olacaktır. Nasıl ki fizik
tüyü ve varoluşu barındıran atomaltı âlemden yalnızca üç boyutlu
açısından dünyadaki oluşumlar belirli yasalara bağlıysalar ve onları
ve Newtoncu fiziğin yasalarına göre işleyen bu dünyayı algılarız,
önceden belirleyebilmek ve bilmek mümkünse; kuantum düzeyinde
varederiz ve yaşarız.
de şans, rastlantı, düzensizlik ve kaos gibi dünya insanı için “anlaşı-
lamayan” konuların düzenlendiği başka bir gerçeklik düzlemi vardır. Bir gözlemci tarafından algılanmadan önce holografik düzeyde
Onlar da bu düzlemde, dünya planının fizik yasaları gibi, belirli bazı zamansız ve mekânsız bir biçimde varolan âlem, gözlemlendikten,
yasalara bağlıdırlar. Bu nedenle onları da önceden bilmek, görmek yani algılanıp bir “cisme dönüştürüldükten” sonra can kazanır,
ya da tahmin etmek mümkündür. hareketlenir ve böylece de aynı anda sonlu ve ölümlü bir biçime

İşte size bilimsel açıdan “kader” konusunun yorumlanması. bürünür. O andan itibaren de zamana ve mekâna tâbi bir hâle gelir.

Gerisi size kalmış. Konuyu bu açıdan değerlendirecek olursak, evrende tek bir ân

122 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 123


vardır. Ve o ânın içinde potansiyel olarak tüm geçmiş, şimdi ve yönünü gözlemlemeye kalkarsak, diğer yönlerinin özelliklerini boz-
gelecek aynı anda barınmakta ve varolmaktadır. Tâ ki içlerinden bir mak zorunda olduğumuzu ve bu ikilemin, aşılamayacak bir sınır
olasılık, algılanıp-”can bulana” kadar. oluşturduğunu göstermeye çalışmıştır.29

Aslında birbirlerinden farklı gibi duran tüm özellikler (parçacık, Atomaltı birimlerin tek tek ve birbirlerinden ayrı olarak ele alın-
dalga, boyut, mekân, zaman) aynı ve tek olan bir şeyin, bakanın ve maları ve nitelendirilmeleri mümkün olamadığı için, onları ancak
gözlemcinin bakış açısına (ve hatta isteğine) göre bir görüntü alır. birbirleriyle olan karşılıklı ilişkileri, etkileşimleri ve bağlantıları çer-
Bir elmaya üç ayrı yerden bakanların onu farklı farklı tanımlamaları çevesinde değerlendirmek gerekir.
gibidir bu. Orada herşey vardır. Siz ne kadarını görebilirseniz, size o Özetle; maddenin alt birimlerine doğru gidildikçe, evrende
kadarı yansır. Ya da siz nasıl bir donanıma sahipseniz, onu o yönüyle yalıtılmış, yani tek başına varolan bir temel yapı taşının olmadığını
algılayabilirsiniz ancak. görürüz. Varolan tüm birimler, birbirleriyle bir iletişim ve etkileşim
Atomaltı parçacıkların ikili (belki de daha fazla) bir yapıya sahip içindedirler. Bizler de onları, ancak karşılıklı ilişkileri ve etkileşim-
olmaları, yani bünyelerinde farklı varoluş özelliklerini bulundurma- leri içinde gözlemleyebilmekteyiz.
ları ve oluşan koşullara göre bir biçime bürünmeleri çok ilginçtir. Tıpkı bir insan bedeninde olduğu gibi. Sayısız hücre ve mole-
Hatta insan için kavranılamaz bir gerçekliktir. Parçacıkların bir külden oluşur insan bedeni. Ama biz onları değil, onların ortak
diğer ilgi çekici özellikleri ise, hiçbir zaman çevrelerinden kopuk ve ürünlerini görürüz sadece. Yürürüz, güleriz, kalbimiz atar...
tek başlarına hareket etmemeleridir.
Ama en ufak bir yerimiz incinse, bütün bedenimiz bundan
Heisenberg, atomaltı parçacıkların böyle “belirsiz” bir tavır ser- ânında haberdar olur. Bütün hücreler birbirlerine muhtaçtırlar.
gilemelerini “Belirsizlik İlkesi” adlı formülü ile açıklamıştır. Atom- Birinin sağlığı ve iyiliği; diğerinin iyiliği, sağlığı ve mutluluğu
altı âlemdeki tüm varoluşların ikili bir yapı taşıdıklarını ve hiçbir demektir. Bir hücrenin başarısı, diğerinin de başarısı anlamına
şekilde bir arada tanımlanmalarının mümkün olmadığını ortaya gelir. Çünkü onlar (dışarıdan bakıldığında) tek başlarına güçsüz,
koyduğu bu matematiksel yaklaşımında, atomaltı parçacığın hangi zavallı ve küçüktürler. Ama görevlerini tam ve doğru olarak yerine

124 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 125


getirdiklerinde, yani ortak ürünlerine, doğru ve gereken katkıyı me ve biçimlendirme imkânına sahipti!”
sağladıklarında, güçlü, kendilerinden söz ettiren ve kâinatta yerle-
Danimarkalı bilim adamı Niels Bohr, insanın kafasını karma-
ri olan varlıklar hâline gelirler. Onlar için kişisel başarı ya da ayrı
karışık eden atomaltının bu ikili ve belirsiz yapısını açıklayabilmek
bir “benlik” yoktur. Görev vardır. Görevi doğru şekilde yapmak
için Uzakdoğu Düşüncesi’nde yer alan Yin-Yang kavramlarından
yeterlidir. Çünkü gösterilen çaba ve elde edilen sonuç, hepsinin
esinlendi ve “Bütünleyicilik Teorisi”ni ortaya attı. Bu teoriye göre,
“ortak ürünü” olması açısından önem taşır. Onlar, birbirleriyle olan
atomaltı birimlerin parçacık ya da dalga boyu biçimlerindeki varo-
karşılıklı ilişkileri içerisinde vardırlar. Alıp-verdikleri ve diğerlerine
luş yapılarını, aynı bütünlüğün iki farklı boyutu olarak ele almak
aktardıkları bilgiler ile etkilerdir onları belirleyen. “Ortak ürün” açı-
gerekmektedir. Her bir yapı kendi başına kısmen geçerli ve kısmen
sından bakınca, hepsi aynı değerdedirler. Herhangi bir hücrenin bir
doğrudur; yalnızca sınırlı bir uygulama alanına sahiptir. Bilindiği
yanlışı, diğer tüm hücrelerin çabalarını da olumsuz yönde etkiler.
gibi Yin ve Yang kavramları hem karşıt, hem de birbirlerini bütün-
Bu nedenle hepsi, diğerlerinin de en az kendileri kadar iyi olması
leyici bir özellik taşırlar.30
için çabalarlar.

Hepsi birbirlerinden sorumludurlar. Yapılacak bir hata, kişi- Atomaltı düzeyde, bizim bilip-tanıdığımız ve gözlemleyip-dene-

selleştirilmez, çünkü o, hepsinin ortak sorumluluk alanları içinde yimlediğimiz, yani günlük hayatımızda karşımıza çıkan fizik kural-

bulunmaktadır. Hepsi hem kendilerine, hem de bütün diğerlerine ları geçerliliklerini yitirirler. Bu düzeyde artık katı maddelerden
karşı sorumludurlar. değil, enerji salınımlarından, birimler arasındaki etkileşimlerden ve
olasılık bulutlarından sözetmek gerekir.
Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi, atomaltı birimlerin ikili bir
yapıda olduklarını ve her iki özelliğin birden aynı anda devrede Niels Bohr şöyle yazıyor: “Birbirlerinden ayrı, kopuk ve tek başı-
olamayacağını açıklamaya çalışıyordu. Gözlemci bu iki durumdan na, yalıtılmış bir hâlde bulunan maddesel temel yapı taşları ya da
hangisine yönelirse, o özelliği ile onun karşısına çıkıyordu atomaltı maddî parçacıklar anlayışı artık iflâs etmiştir. Onların özellikleri ve
dünya. Yani onun kimliğini gözlemci belirliyordu ya da başka bir varlıkları, diğer birimlerle olan etkileşimleri içinde belirlenebilir ve
deyişle: “Gözlemci, evreni kendi düşünce ve isteklerine göre etkile- ancak bu yolla ya da bu yönleriyle gözlemlenebilirler.”31

126 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 127


Söylediklerimizi toparlayacak olursak; dünyayı “birbirlerinden Tek Başlarına Varolan Bağımsız Nesneler Anlayışı Yanlıştır
ayrı olan ve bağımsız bir biçimde hareket eden küçük parçacıklardan Anlayışlarımızı, bağımsız nesnelerden, atomaltı düzeydeki kar-
oluşmuştur” şeklinde açıklayamayız. Çünkü maddenin alt birimle- şılıklı ilişkiler ağına doğru değiştirmemiz gerekmektedir. Çünkü
rine doğru ilerledikçe, herhangi bir yalıtılmış temel yapı taşını göre- kuantum düzeyinde olaylar, birimlerin bütünle ve birbirleriyle olan
mez oluruz. Karşımıza çıkan, bir bütünün çeşitli birimleri arasındaki bağlantıları aracılığı ile belirlenmektedir.
karşılıklı ilişkiler ağı ya da karmaşık bir olaylar dokusudur.
Buradaki bir ilginç nokta da, olasılığın işin içine karışmasıdır.
Bütün bu anlatılanlardan yola çıkarak, evrenin üç boyutlu Birimler arasındaki bağlantılar, önceden belirlenme imkânına sahip
düzeydeki varoluşunun, parçacıklardan oluşan ve bu nedenle de bir- değillerdir. Ortada bilinemeyen bazı “değişkenler” vardır ve ilişki-
birlerinden ayrı, bağımsız ve tek başına varolan nesneler anlayışına ler de belirli zamanlarda belirli yerlerde değil, aniden ve önceden
dayandığını söyleyebiliriz. bilinemeyen bir yerde ortaya çıkarlar. Yani bir olasılık bulutunun
içinde ve “non lokal” (yeri belirsiz ya da yeri belirlenemeyen) olarak
Ama bu, gerçeğin sadece üç boyutlu algılarla kavrandığı alanda
gözükürler.
geçerlidir. Çünkü bize böylesine gerçek ve değişmez gibi görünen
bütün bu varoluş biçiminin temelleri, çok daha farklı ve bölünmez Klasik fizikte, yani makroskopik düzeyde, yeri belirsiz bağlantılar
bir bütünlük içinde olan bir yapıyı ortaya koymaktadır. önemsenmeyecek düzeydedir. Bu nedenle bazı kesinlikleri ortaya
koyabilir ve bunları önceden tanımlayarak, bir takım değişmez fizik
“Hangisi gerçek?” diye soracak olursanız, cevabımız: “Her ikisi
yasalarını elde edebiliriz. Böylece birbirlerinden ayrı nesnelerden söz
de” şeklinde olacaktır. Ama bunlardan bir tanesi dar bir ara kesit,
etmek de mümkün bir hâle gelir. Ama atomaltına inildikçe, “non
diğeri ise bütün varoluşların içinden çıktığı, ana ya da temel yapı ya
lokal” bağlantıların etkisi artar ve artık onları birbirlerinden ve ait
da oluşum merkezidir.
oldukları bütünlüğün içinden çekip-ayırmak mümkün olamaz.

Bir filmin saniyede tek kareden, yüz kareye kadar farklı hızlarda
ve hepsinin de aynı anda karşımızdaki ekranlarda gösterildiğini düşü-

128 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 129


nelim. Seyircinin gözü ya da gözlüğü hangi düzeydeki kareye göre Atomaltı düzeyde ortaya çıkan lokal olmayan (yeri belirsiz)
ayarlanmışsa, onu tam ve gerçek olarak algılayacak, diğer görüntüler bağlantılar, dünya planının en önemli iki belirleyicisinden birisi
ise, onun için algılanamaz olarak kalacak ya da algılansa bile anlamsız olan “mekân” kavramını, belirli bir zamanda herhangi bir yerde
gelecektir. Bilindiği gibi, insan gözü saniyede yaklaşık olarak 24 kare- kesinlikle bulunma durumunun belirsizliğine işaret eden olasılık
yi algılayabildiği için, filmler bu düzeneğe göre oynatılırlar. bulutlarının varlığı ise, bilinen “zaman” kavramını yerle bir etmiştir.

Birbirlerinden ayrı iki elektron düşünün, aralarında epeyce bir Artık biliyoruz ki, Newton Fiziği’nin geçerli olduğu, birbirle-
mesafe olsun, bunlardan birisinin üzerinde uygulanan bir ölçüm ya rinden ayrı parçaları bir saat gibi düzenli bir biçimde işleyen ve
da etki, derhal diğeri tarafından da hissedilmekte ve ona uygun bir neden-sonuç yasalarına tâbi olan bir dünya ve kâinat anlayışının
tepki verilmektedir. kökeninde, tam da ona zıt bir oluşum yatmaktadır. Herhangi bir

“EPR Deneyi” adı verilen bu uygulama ile ilgili olarak bir yorum birimin özellikleri ve hareket şekli, lokal etkenler tarafından değil,

yapan Bohr, bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Bu iki parçacık, bağlantılı (ya da bir parçası) olduğu bütünün, zaman ve mekân

birbirlerinden ayrı gibi dursalar da, aslında sistemin içinde yer alan sınırlarını aşan öğeleri tarafından belirlenmektedir. Yani tek tek

bölünmezliğin bir uzantısı olarak, birbirleriyle bağlantılıdırlar. Bu parçalar ya da birimler, davranışları ile bütünü belirlemezler. Tam

nedenle, ana sistemi, tek tek bağımsız parçalara bakarak anlamak tersine, “bütün” parçaların oluşumlarını ve hareketlerini belirler.

mümkün değildir. Uzay içinde ayrı düşmüş de olsalar, kâinattaki Burada akla şöyle bir soru geliyor: “Madem ki bu üç boyutlu
bütün birimler lokal olmayan bağlantılar nedeniyle birbirlerinden fiziksel âlem bir suret, bir yanılgı ve bir eksik bilgi odağı, o hâlde
haberdar bir hâle getirilmiş ve birleştirilmişlerdir.”32 neden var? Neden biz gerçek şekli değil de, bunu yaşıyoruz? Bu

Ünlü fizikçi Henry Stapp, bu durumla ilgili olarak şunları yaz- suretlerle uğraşmanın ne anlamı var? Neden bizim algısal yapımız,

mıştır: “Dünya ya tamamen rastlantısal yasalar tarafından yöne- mercekleştiren bir özellik taşıyor ve üç boyutlu bir ara kesite sıkış-

tiliyor ya da tamamen kenetlenmiş bir bütünlük şeklinde hareket mış olarak yaşıyoruz?”

ediyor.”33 Bizce insanlık tarihinin ve dünyanın varoluş işlevi de, biz insan-

130 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 131


lara, reel olarak algıladığımız bu âlemden, bütünsel gerçeklik anla- aslında ondan bağımsız olmadığı için, ona her ne açıdan bakarsan,
yışına doğru bir sıçrama yaptırtmak. Tüm düzenler bu amaca ve bu onu öyle görürsün. Daha doğrusu, her baktığın yerde sadece kendi-
hedefe yönelik. ni görürsün. Çünkü senden ve senin zihninden ayrı bir kâinat yok.
Kaldığımız yerden devam edelim: “Parçaların davranışları ve Sen O’sun aslında, O da sen. Hepimiz aynı bütünün parçalarıyız.
özellikleri bütün tarafından belirlenmektedir” demiştik. Bu nedenle Bu nedenle dış âlem ve kâinat bir ayna gibidirler. Sen ne görür-
evreni dev bir makine biçiminde (yani, bir mekanizma olarak) değil sen O’dur. Sen ne söylersen, O da sana “evet, öyle” der.
de, büyük bir düşünce şeklinde (yani, bir organizma olarak) değer-
Başka bir deyişle, hiçbir şey demez, kafasını sallar sadece, hatta
lendirmek daha doğru olur.
onu bile yapmaz, ayna gibi durur ve sen sadece kendini görürsün
Olaya böyle bakınca, atomaltı âlemde gözlemcinin rolü de çok orada ve dış âlemde! Orası da yok, dış âlem de yok. Tek bir şey var:
büyük bir önem kazanır. O, olayı nasıl görmek isterse, gözlemlediği Sen ve seni kapsayan bütünlük!”
parçacık da ona o yönde bir cevap verir. Çünkü, hem o parçacık,
O halde “herkes potansiyel olarak bütün evren bilgisine sahiptir”
hem de gözlemcinin zihni birbirlerinden ayrı varlıklar değildirler.
diyebiliriz, tıpkı bir hologram plakasına teorik olarak sınırsız sayıda
Aynı bütünün parçalarıdırlar ve aralarında (bizler için) görünmez
kaydın yapılabilmesi gibi. Eğer siz bunun da ötesine uzanıp “her
olan zaman-mekân ötesi enerjetik bağlantılar vardır. Aslında zihin
varolan, evreni kendi düşüncesine göre biçimleyip-yönlendirebilir”
parçacıktır, parçacık da zihin. Bu, son derece önemli başka bir özel-
derseniz, burada durmak gerekir. Eğer kodlarınızın tümü açıksa,
lik. Gözlemcinin atomaltı birimin hareketlerini etkileyebilir, hatta
siz O’sunuz, O da siz, yani Hallac-ı Mansur’un dediği gibi: “En-el
yönetip-yönlendirebilir oluşu, bizi çok ilginç noktalara götürebilir.
Hak!”

Gözlemcinin atomaltı âlemdeki oluşumları düşünceleri ile etki-


Olumlu Düşüncenin Gücü leyip-yönlendirebilmesi ve onlara istediği biçimi kazandırabilmesi,
“Sen kâinata nasıl bakarsan, o da sana öyle gözükür. Onda dünyevî boyuttaki, yani potansiyel kodlarının yalnızca belirli olan-
potansiyel olarak herşey vardır. Dahası, senin ona bakan zihnin, ları açık olan “dünya insanı”na da bazı güçler verebilir.

132 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 133


“Yüzde yüz düşünce gücü, olumlu düşüncenin etkileri, pozitif parçalarının birbirleriyle etkileşim ve iletişim içinde bulunan bir ağ
olmanın yararları, bilinçaltının gücü” gibi kavramlar, olaya bu açı- gibi (ya da bir ilişkiler bütünü) olması olgusuna şimdi de yeni bir
dan bakınca normal, doğal ve olağan birer fenomen görünümünde- ek yapalım:
dirler. Az önce de söylemiştik, kâinat tıpkı bir ayna gibidir, siz ne Atomaltı Âlem “Canlıdır”
ister ya da ne düşünürseniz, onun tek bir cevabı vardır: “Evet, öyle!”
Sözü edilen bu ilişkiler ağı, aynı zamanda dinamik, yani canlı
Eğer kişinin bakış açısı, atomaltı âlemin oluşumunu, dışa vuru- ve hareketli olma özelliğini de taşır. Maddenin dinamik yapısı,
munu ve belirişini etkiliyor ve hatta ona istediği biçimi verebili- atomaltı parçacıkların dalga boyu özelliğinde olmalarından doğar.
yorsa, o zaman olumlu düşünmek ve olumlu davranmak, hem bizi Onların temel özellikleri hareket (dinamizm), karşılıklı etkileşim ve
istediklerimize ulaştırır, hem de çevreyi ve dünyayı pozitif yönde dönüşümdür.
etkiler. Olumsuz düşünce ise, bunun aksini oluşturur.
Varolan enerji, dıştan başka bir enerji biçimi ile sıkıştırıldığında,
Öyleyse neden hâlimizden şikâyet edelim, böylelikle de önce ya da değişik bir dalga boyu ile karşılaştığında buna bir tepki verir
kendimizin, sonra da çevremizin ve dünyanın olumsuza doğru git- ve hızı artar. Kuantum Fiziği maddeyi; durağan, katı, diğerlerinden
mesine yol açalım ki? ayrı ve pasif bir birim olarak ele almaz.
Mahareshi Mahesh Yogi’nin, Transandantal Meditasyon Tam tersine; canlı, sürekli olarak titreşen ve ritmik kalıplara
Tekniği’nde, bir şehirdeki insanların yüzde birinin meditasyon sahip enerji paketleri olarak değerlendirir.
yapmaları hâlinde, o şehirdeki suç oranının büyük oranda azala-
Kuantum Fiziği’nin doğmasında, teknik araçlardaki ilerlemenin
cağı yolundaki yaklaşımı, bilimsel açıdan da kanıtlanmıştır. Tıpkı
yanı sıra, Einstein’ın İzafiyet (Görecelik) Teorisi’nin de çok büyük
Buddha’nın ölmeden önce söylemiş olduğu son söz gibi: “İyilik
bir önemi ve etkisi vardır. Klâsik Fizik, hayatın yaşandığı bir plat-
iyilikten, kötülük kötülükten doğar!”
form olarak “mutlak uzay” ve bu platformdaki süreci belirleyen
Kâinatın, aslında tüm varolanları ile birlikte tek bir bütün olduğu ya da işleten “mutlak zaman” kavramlarını kendisine temel olarak
gerçeğini bilimsel olarak önümüze koyan, atomaltı âlemin bütün almıştır. Oysa Einstein, ışık hızına yaklaşılması hâlinde, hem uzay

134 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 135


(mekân), hem de zaman kavramlarında, bizim olağan yaşantımızı alanda ya da süreklilikte, atomaltı parçacıklar ileriye ya da geri-
ve bildik algılarımızı aşan bir başka anlayışın geçerli olacağını ortaya ye veya sağa ya da sola doğru hareket edebilirler. Ama biz onları
koymuştur. Bu teoriye göre, zaman ve uzay sabit ya da değişmez tanımlarken, “önce ve sonra” ya da “sağa ve sola” gibi sözcükleri
özellikler değildirler. Gözlemcinin konumuna ve donanımına (tek- kullanamayız. Bizim fiziksel donanımımız için bu durumu anlamak
nolojik ve zihinsel) “göre” değişirler ve farklı biçimler alırlar.34 da, anlatmak da çok güçtür. Bildiğimiz neden-sonuç ilişkisi bura-

Einstein, üç boyutlu olan ve maddesel özellikler taşıyan kâinat da geçersizdir. Bu düzeyde, bütün olaylar birbirleriyle karşılıklı ve

anlayışına “gözlemci”nin varlığını ve rolünü de ekleyerek, dört bütünsel olarak bağlantılıdırlar.

boyutlu bir uzay-zaman modeli oluşturmuştur. Öğeleri arasın- Einstein, E=mc2 formülüyle, kütle ile enerjinin eşdeğerliliğini
da iletişim ve etkileşim bulunan bu süreklilik, “İzafiyet Teorisi” ortaya koymuştur. Buradaki E “enerji”, m “kütle”, c ise “ışık hızı”
(Görecelik Kuramı) olarak bilinmektedir. anlamına gelmektedir.

Ancak işin ilginç yanı, bizlerin bu dört boyutlu oluşumu his- Atomaltı araştırmaların yapıldığı ve parçacıkların birbirleri ile
setme ve duyumsama imkânına sahip olmayışımızdır. Tıpkı suyun çarpıştırıldığı deneylerde, kütlenin (maddenin) enerjiye, enerjinin
altında yaşayan balıklar gibiyiz. Zaman zaman suyun yüzeyine yak- de maddeye dönüştüğü gözlemlenmektedir.
laşıyor, hatta bazen suyun üzerine sıçrayıp, dışarıdaki o muazzam Kütlenin bir enerji formu olarak ortaya çıkması, insanların
dünyayı da görüyoruz. Ama donanımımız buna elvermediği için, madde konusundaki anlayışlarında parçacık kavramının aldığı
bizim dışımızdaki o planı görsek bile, algılayamıyor ve anlayamıyo- önemli yeri sarsmıştır. Artık kütlenin, maddî bir öz ile bağlantılı
ruz. Yani orası bizim için “deneyimlenemez” olarak kalıyor. Ancak
olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu nedenle de, parçacıkların herhangi bir
bizim algılarımızı aşması, onun varlığı ve gerçekliği üzerinde hiçbir
maddeden oluştuklarını ileri sürmek yanlış olur. Atomaltı parçacık-
şüphe oluşturmuyor.
ları “enerji paketleri” olarak tanımlayabiliriz. Onları “uzay-zaman
Atomaltı âlemde zaman ve mekân kavramları ortadan kalkarlar, sürekliliği içindeki dört boyutlu varlıklar” olarak adlandırmamız da
çünkü orada varolan sadece dev bir enerji salınımıdır. Bu birleşik mümkündür.

136 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 137


Kuantum Fiziği Ve Değişen Anlayışlar Biz onları, katı ve yalıtılmış maddenin, aynı özelliklere sahip olan
katı ve yalıtılmış, hem de sımsıkı yerlerinde duran parçacıkları ve
Giderek Kuantum Kuramı’nın sonuna yaklaşıyoruz. Bu bölümde
yapı taşları olarak düşünürüz. Ama onlar, çok büyük bir hızla atom
ele aldığımız konuları son bir kez daha gözden geçirelim isterseniz:
çekirdeğinin çevresinde dolaşırlar ve sürekli bir hareketlilik içinde
Dünya (ve makro âlem) bize birbirlerinden ayrı, bağımsız, yalıtıl- bulunurlar.
mış ve katı maddesel birimlerden oluşan ve farklı parçaları mekanik
Gözlemimizi sürdürdükçe, şaşkınlığımız daha da artar. Büyük
bir saat gibi muntazam olarak işleyen dev bir makine şeklinde görü-
boşluklarda, çok hızlı hareket eden bu parçacıkların da aslında böyle
nür. Burada Newton Fiziği’nin kuralları ve neden-sonuç yasaları
olmadıklarını, sadece dinamik bir dönüşüm ve etkileşim içinde olan
geçerlidir. “Ne ekersen onu biçersin” ve “etme-bulma dünyası”dır
enerji kalıplarından ibaret olduklarını anlarız. “Bu nasıl iş?” diye
burası.
düşünürken, hayretimizi iyice artıran başka şeyleri görür oluruz. Bu
Şimdi bir de gözümüzün son derece gelişmiş bir mikroskop parçacıkların ne zaman, nerede olduklarını tespit etmek de müm-
olduğunu varsayalım ve çevremize bu şekilde bakalım. Önce katı ve kün değildir. Yani, biz onları hiçbir zaman gerçek bütüncül doğa-
durağan olan görüntülerin yerini, onların enerji salınımlarının yan- larının içinde kavrayamayız. Bir olasılık bulutunun içinde hareket
sıması olan renkler alır. MR (Emar) çekimlerinden ve “aura” tanı- eden bir birimi gözlemlemek istediğimizde, diğer bütün olasılıkları
mından öğrendiğimiz bir alandır burası. Sonra biraz daha derinlere “öldürmüş”, yani gözardı etmiş, bozmuş ve değiştirmiş oluruz.
bakalım, o zaman maddenin yapı taşı olan moleküllerle karşılaşırız. Onların yerleri belli değildir. Birbirleri ile sürekli olarak etkileşim
Daha sonra molekülleri oluşturan tek tek atomlar çıkarlar karşımı- içinde bulunan bir bütünlük, karmaşık bir ilişkiler ağı ya da dev bir
za. Ama biz güçlü mikroskobumuzla daha da derinlere bakmayı enerji salınımıdır artık karşımızdaki.
sürdürelim. Giderek atomu oluşturan elektronları, protonları ve Şaşkınızdır, ama daha son nokta karşımıza gelmemiştir. Herşeyin
nötronları görmeye başlarız. Ancak dikkatimizi, onların sıkı sıkıya aynı özden yaratılmış olduğunu (taşın da, toprağın da, benim
birbirlerine bağlı olmadıkları çeker. Aralarında çok büyük boşluklar de) anlamışızdır anlamasına ya, asıl şaşırtıcı gerçek en sondadır:
(ya da bir elektron okyanusu) vardır. “Aslında ben de yokumdur, çünkü gözlemcinin bilinci de aynı

138 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 139


bütünselliğin bir parçasıdır. Yani o baktığım ve gördüğüm şey, kayıt yapılabilmesine benzer bu durum. Ancak her bir kayıt ayrı
kendimden ve kendi düşüncelerimin yansımasından başka bir şey bir açıdan yapılmak ve bir diğeri ile kesişmemek şartıyla. Böyle bir
değildir. Yani ben, O’yum, O da, ben. Hatta herşey, O şey, O şey durumda, bütün kâinat bilgisi bir olasılık bulutu gibi plakaya kayıt
de, herşey ve aynı şey!” edilmiş olur. Daha sonra gelen ışın hangi açıyı kullanırsa, o dalga
boyunda kaydedilmiş olan bilgiler ya da âlemler canlanır, yaşama-
“Elektronların yerlerini kesin olarak belirlemek mümkün değil-
ya başlar ve hareket kazanırlar. Böylece de canlı ve sonlu bir hâle
dir” demiştik. Onların ancak bir “olasılık bulutunun içinde bir
gelirler. Diğerleri ise, potansiyel varlıklarını sürdürürler, ama can ve
yerlerde” olduklarını söyleyebiliriz. Parçacığın doğasına müdahale
boyut kazanamadıkları, yani zaman ve mekâna tâbi olmadıkları için
ettiğimizde, yani hızını ya da yerini tam anlamıyla belirlemek iste-
cansız ve sonsuz olarak kalırlar.
diğimizde, ölçüm yaptığımız alan dışında, varolan diğer değerlerini
bozmak zorunda kalırız. Yani, onu tam ve bütün özellikleri ile kav- Işın alan kayıtların canlılık kazanabilmeleri için, onları algıla-
yan bir bilincin ya da varoluşun mevcut olması gerekir. Ama asıl
ramak ve tespit etmek, insanoğlu için mümkün değildir.
önemli olan, görüntünün oluşmasını, yani canlanmasını sağlayan
Olasılık bulutu, (bize göre) sınırsız sayıda varoluş özelliğini için-
ana ışın (enerji) kaynağının varlığı ve devamlılığıdır. O kesilirse,
de barındırır. Biz onun herhangi bir özelliğini tutup da-öne çıkar- canlılık da biter. Çünkü kaydın yapıldığı (yani, uygun frekanstaki)
dığımızda, ölçtüğümüzde ya da gördüğümüzde, bir dalga çökmesi ışın olmadan, hologram plakası üzerinde hiçbir görüntü oluşamaz.
olur ve diğer tüm olasılıklar “ölürler”.35 Daha doğrusu sonsuzluğa Oysa potansiyel olarak kâinatın bütün bilgisi orada mevcuttur. Ama
ve sessizliğe gömülürler. Bizim seçip-çıkardığımız ve görünür kıl- hangi bilgilerin canlanması “isteniyorsa”, ışınlar o açıdan gönde-
dığımız özelliği ise, canlanır ve dünyasallaşır. Böylece de sonlu ve rilir. Ya da gelir. Bu nedenle varolan her birim, potansiyel olarak
ölümlü (âleme geçer) bir hâle gelir. kâinatın bütün bilgisine sahiptir, adeta kendi başına bir Levh-î
Zaman, bir algılayanın varlığı ile can kazanır ya da bir gözlemci Mahfuz’dur. Yani bütün bilgiler, her anda ve her yerdedir ve bütün
olmadan canlanamaz. Çünkü frekanslar âleminde zaman ve mekân varolanlar aynı bütünün parçalarıdır.

yoktur. Tıpkı bir hologram plakasına (teorik olarak) sınırsız sayıda

140 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 141


David Bohm Ve “Kapalı Düzen” Tanımı Bohm’a göre, atomun içindeki parçacıkların ve kuvvetlerin
Kuantum Fiziği’nce bilinemeyen davranışlarını, “kapalı (implizit)
Kuantum Fiziği’ni en çok eleştirenlerden birisi, Londra
düzen” yaklaşımı ile anlaşılır kılmak mümkündür.
Üniversitesi profesörlerinden David Bohm’dur. Bohm, fiziksel evren
ile beynimizin yapılarının birbirleriyle aynı olduğunu ve bunun da Fizik, 300 yıldan beri uzayı ve zamanı objektif gerçekliğin temel
hologramın işleyiş ilkeleri ile benzeştiğini ileri sürmektedir. kategorileri olarak ele almış, fiziksel olayları da uzay ve zaman için-
de değerlendirmiştir. Oysa fiziksel olayları açıklamanın başka bir
Bohm’a göre, teleskop ve mikroskop bulunduğundan beri, mikro
yolu daha vardır. “Kapalı düzen” adı verilen ve objektif gerçekliğin
ve makro kozmosa hep mercekler aracılığı ile bakılmıştır. Bundan da
derinlerine inen bu yaklaşıma göre, evren holografik bir biçimde
önemlisi, evreni kavrayışımız, fizik ve biyoloji anlayışımız da hep bu
düzenlenmiştir ve varolan herşey birbirine bağlıdır. Böylece her bir
açıdan gelişmiştir. Mercek, olayı objektifleştirir.
öğenin hareketi, bir başkasını da etkileyebilmekte ve geçmiş-şimdi-
Nitekim bilim insanları da, her zaman objektif olmaya gayret gelecek, zaman dışındaki holografik evrende bir arada bulunmak-
eder ve nesneleri, parçacıkları ve ele aldıkları herşeyi objektif olarak tadır.
incelemeye çalışırlar. Ama Kuantum Fiziği, atomaltı birimlerin Bohm; Niels Bohr, Werner Heisenberg ve Albert Einstein gibi
bazen parçacık, bazen de bir dalga boyu gibi davrandıklarını ortaya çağın önemli fizikçilerinden birisidir. Einstein’la “Birleştirilmiş
koymuştur. Alan Teorisi” üzerinde çalışmıştır. Einstein, evrenin, çeşitli parça-
David Bohm, dalga boylarının holograma benzer bir şekilde cıkların düzensiz bir biçimde bir araya gelişlerinden oluştuğu fikrini
ortaya koydukları organizasyon biçimine “kapalı (implizit) düzen” bir türlü kabul edememiştir. Bir keresinde “Tanrı, evrenle zar atmış
adını verir. Bu, mercekler aracılığı ile bakılan ve objektif olarak olamaz” diyerek, bu inancını dile getirmiştir. Ama bunu açıklayabi-
algılanan dünya anlayışından bambaşka bir kavrayıştır. Bohm, lecek bir teoriyi de tam anlamıyla oluşturamamıştır.

insanların, hayvanların ve galaksilerin dünyasını ise “açık (explizit) Bohm, atomun içindeki kuvvetlerin bazen parçacıklar (nesneler),
düzen” adıyla nitelendirir. Bu düzende, nesneler kendilerini bilinen bazen de dalga boyları (frekanslar) olarak hareket etmeleri çelişkisi-
uzay-zaman boyutu içinde gösterirler. ne alternatif bir çözüm getirmiştir.

142 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 143


Onun iddiası şöyledir: Raslantılara göre oluştuğu düşünülen Gözdeki mercek sistemi daha gelişmiştir; ama kulaktaki hele-
görüntülerin gerisinde, Bütünsellik İlkesi uyarınca işleyen bir düzen zonlar ve hatta derideki algılama kanalları da hep mercek sistemine
vardır. Bu düzenin farkına varılacak olursa, daha sonraki düzensiz göre çalışırlar. Bèkèsy’nin araştırmaları, tüm sensorik yüzeylerin
hareketlerin ve parçacıkların nasıl davranacakları konusunun bir basit birer mercek gibi çalıştıklarını ortaya koymuştur. Bu nedenle
açıklaması yapılabilir. Böylelikle de, bilinemezlik sınırı aşılmış ve algıladığımız herşey, merceksi bir filtreden süzülerek, boyut ve şekil
görüntüdeki düzensizliğin, temelde varolan bir düzenin ilkelerine kazanmakta, bize de birbirlerinden ayrı cisimler olarak görünmek-
bağlı olarak ortaya çıktığı belirlenmiş olur. tedirler.”
Ünlü nörolog ve hologram teorisini beyinle bağdaştıran en
önemli isim olan Stanford Üniversitesi profesörlerinden Karl
Gerçeğin Öbür Yüzü
Pribram’ın bu noktada David Bohm’a çok yaklaştığını vurgulamalı-
yız. Pribram, beynin, çevre ile ilgili bilgileri, sınıflandırılmamış bir Olayı yanlış anlamamak gerekiyor. Görünen dünya ve evren
“kapalı düzen” biçiminde aldığını söyler. Alınan bu bilgiler holog- gerçektir. Ama bu, gerçeğin tek biçimi değildir. Evren başka biçim-
rafik bir biçimde kaydedilirler. Sonra dıştan gelen frekanslara göre, lerde de düzenlenmiştir. Ancak biz, üç boyutlu madde ve mercekler
bunlar üç boyutlu uzay-zaman biçiminde düzenlenerek, bilinen algı sistemi ile kısıtlı olduğumuz için, gerçeğin yalnızca bir türünü algı-
dünyası oluşturulur. layabilmekteyiz. Ama insan, aklını kullanıp elindeki verileri değer-
lendirerek, gerçeğin diğer yüzünün de farkına varabilir. Görüntü
“Gördüğümüz ve anladığımız biçimiyle evren”, “açık düzen”e
olarak dünya bize düzmüş gibi gelir; ancak yaptığımız gözlemlerin
göre işlemektedir. Oysa bir de, holografik olarak ve dalga boyu
sonucunda, onun yuvarlak olduğunu biliyoruz.
desenlerine göre çalışan “kapalı düzen”den söz ediliyor. “Acaba
yaşadığımız dünya, neden dalga desenlerinden değil de, nesnelerden Görüntüsünün düz gibi olması, dünyanın gerçekte yuvarlak
oluşuyor” sorusunun cevabını, Karl Pribram şu biçimde veriyor: olduğu bilgisiyle çelişmez. “Görüntüler dünyası yanlıştır ya da
“Çünkü tüm duyu organlarımız, şu ya da bu şekilde mercekler sis- hayâldir” demek de doğru olmaz. Ya da “gerçeğin daha üst dere-
temine göre ayarlanmışlardır. celerinde, nesneler dünyası yok olur” iddiasını ileri süremeyiz.

144 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 145


Yapılacak şey, gerçeği bir başka yönden kavramak, evrenin mercek- geçişin, beyindeki hangi merkez tarafından yönlendirildiği sorusuna
ler sistemi dışında da varolduğunu kabul etmek ve başarabilirsek, bu bilim insanları şu cevabı vermektedirler: “Bunu tam olarak açıkla-
deneyi yaşamaktır. Holografi Kuramı bize, bugüne dek bu konuda yabilmek mümkün değildir. Ama söz konusu olabilecek bölgeleri,
bilimsel olarak açıklanamayan birçok gerçeği anlama ve kanıtlama ön loblar ile limbik sistemin birleştiği bölge ve daha altlarda yer
imkânını vermiştir. alan beyin maddesi ile daha üstte yer alan korteksin birleştiği bölge
olarak belirtebiliriz. Bu ikinci bölge, dikkat etmeyi ve dikkati topla-
mayı önemli ölçüde yönlendiren bir fonksiyon görür.”36
Uzayın Ve Zamanın Aşılması
Bilimin vardığı bu sonuçlar, Hologram ve Fourier Analizi gibi
Bilinci anlayış biçimiyle, Holografi Kuramı, mistik düşünürler ile konular başdöndürücü niteliktedir. Nitekim Karl Pribram, bu
Doğu filozoflarının inanışlarına çok yaklaşmaktadır. Az önce değin- konuda şunları söylemektedir: “Frekanslar alanında, bildiğimiz
diğimiz, görüntüler dünyasının başka bir biçimde kavranması olayı- anlamdaki uzay (mekân) ve zaman aşılmıştır. Çünkü bunlar içiçe
nı, mistik düşünürler ve yazarlar uzun yıllardır söyleyegelmişlerdir. geçmişlerdir. Herşey, atomaltı birimlerin birbirleriyle olan ileti-
Ama bilim, ancak yeni yeni onları anlamaya ve doğrulamaya başla- şimleri ile ilişkilidir. Görüntüler ve nesneler alanında dönüşüme
mıştır. Mistik düşünürler, görünen dünyanın ardındaki gerçekliğe, uğrayan ve birer frekansa dönüşen uzayın ve zamanın sınırları yok
yani “kapalı düzene” geçmenin mümkün olduğunu belirtmişlerdir. olmuştur. Böylece birçok bilimsel görüşün temel aldığı nedensellik
Dünyasal bilinci aşan bu düzene geçmek, onu şahsen “yaşamak” (kausalite) de, uzay-zaman koordinatlarının yokluğu nedeniyle orta-
ile, yani bireysel bir tecrübe ile mümkündür. Buna ulaşabilmenin dan kalkmıştır.
yolu da, bir takım dikkati toplama (konsantrasyon) tekniklerinden
Bir beyin EEG’sinin frekans analizini yaptığımızda, koordinat-
ve bilincin disipline edilmesinden, yani enerjetik düzeyi, maddesel
lardan hiçbirisi uzayı ya da zamanı göstermez. Koordinatlardan biri-
bedenin manyetik alanından kurtarıp, enerji bedenlerimizle uyum-
sinde frekanslar (ya da aktivite), diğerinde ise bu frekansların birer
lanma sağlayacak düzeye yükseltmekten geçer.
sinyal olarak kaydedilmesini sağlayan enerji (ya da miktar) yer alır.
Enerji düzeyini yükseltme yolu ile bilincin diğer aşamalarına Tıpkı burada olduğu gibi, uzay-zaman bağlantılı olayları dönüşüme

146 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 147


uğratarak, “başka alanlar”a aktarmak mümkündür. “Başka alanlar” konusundaki anlayışımız da değişecektir. Bu yolla evrenin “kapalı
kavramı bize, bilgilerin uzaya ve zamana göre değil de, daha değişik (implizit) düzen”ini kavrayışımız derinleşecek ve belki de her insan
bir biçimde düzenlendikleri (ya da organize oldukları) ve “gerçeğin bilinçli olarak, uzaydan ve zamandan bağımsız olan bu alana geçiş
öbür yüzü” olarak da adlandırabileceğimiz bir düzeyi anlatır. yapabilecektir. Böylece birçok anlaşılamayan ya da rastlantı olarak

Sözü edilen alanda herşey, uzay ve zaman ötesi bir biçimde, değerlendirilen olay da, bir anlama kavuşacaktır.
hemen ve aynı anda gerçekleşir. Ama istersek bunu, koordinatlara Ünlü düşünür Carl Gustav Jung, anlaşılamayan olaylar olarak
dökerek, alışılmış görüntüler alanı için de “anlaşılır kılabiliriz”. nitelediği: “Eşzamanlılık (Senkronizasyon)” tanımıyla, bazı olayla-
İnsan beyni aslında, sürekli olarak uzaydan ve zamandan yoksun rın anlamsız bir biçimde birbirleriyle bağlantılı olduklarını belirt-
olan bu alana gidip-gelmektedir. Bir sohbet sırasında ya da bir ders mektedir.
anlatırken, konuşulan şeyler daha önceden zamansal ya da uzaysal Örneğin, uzun süredir göremediğiniz bir arkadaşınıza mektup
bir biçimde düzenlenmez. yazmak istediğiniz anda, ondan bir mektup almanız ve benzeri
Hafızada herşey holografik olarak kaydedilmiştir. Konuşma sıra- birçok olay, genellikle “rastlantı” olarak adlandırılır. Nitekim Jung
sında, sözcükler birbirleri ardından çağrışımlar yaparak, söylememiz da bunlara anlamlı bir açıklama bulamamış, ama yine de böyle
gereken şeyleri bize hatırlatırlar. Her ne kadar bir takım uzaysal özel- garip “rastlantıların” varlığına dikkat çekerek, buna, “düşüncede
likler taşısa da, hafızanın düzenleniş biçimi, uzay ve zaman ötesidir. eşzamanlılık” adını vermiştir.37 Artık bu gibi olayları bilimsel yön-
temlerle açıklayabilme düzeyine ulaşmış bulunuyoruz.
Bu açıklamalar bizi, paranormal özelliklerin varlığını anlamaya
ulaştırıyor. Genelde “hokkabazlık” veya “gözbağcılık” olarak bili- Biraz daha ileri giderek, holografinin bilim dünyasına sunduğu
nen (ve çoğu kez de böyle olan) olağandışı yeteneklerin varlığını “uzaydan ve zamandan bağımsız alan” kavramının, bilim ile tasav-
bilimsel olarak anlamak, bu yolla mümkün bir hâle gelmektedir. vuf arasında da bir köprü kurabileceğini ileri sürebiliriz. Çünkü
Belki “holografi”nin ve “kapalı düzen”in işleyiş kurallarını daha iyi holografik düşüncenin ortaya koyduğu “uzaydan ve zamandan
tanıdıkça, neyin normal ve neyin normalötesi (paranormal) olduğu bağımsız alan ve bütün varedilmişleri kapsayan bütünlük” yaklaşımı

148 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 149


tasavvuf düşüncesinde de geniş bir şekilde işlenmiştir. Kuantlar Ve Dalga-Parçacık Bütünselliği

“Uzaydan (mekândan) ve zamandan bağımsız alan” kavramı, David Bohm, 20. Yüzyıl’ın en zekî fizikçilerinden birisi ola-
bir çok metafizik teoride, Tanrı’nın tanımını içerir. Ünlü filozof rak tanınıyordu. 1930’lu yıllarda Pennsylvania’da lisede okurken
Leibniz, felsefesinde “penceresiz” ve “bölünemeyen” bir bütünlük tanıştığı Kuantum Fiziği, onu oldukça etkilemişti. Bildiğimiz ve
olan “monad”lardan söz eder. Ona göre bu “monad”lar, evrenin algıladığımız dünya tasarımına tamamen aykırı yasalara göre işleyen
temelini oluştururlar ve Tanrı da bir “monad”dır. “Monad”lardan atomaltı dünya, birçok bilim insanı gibi onun da ilgisini çekiyordu.
meydana gelen bir organizasyon içinde tek bir “monad” tüm
Bohm, kuantumla ilgilenmeye başladığında, ilk olarak mad-
“monad”ların bilgisine sahiptir ve onları temsil edebilir. Tıpkı
denin temel bir yapı taşının olmayışı konusuyla karşılaşmıştı. Bir
hologram plakasında olduğu gibi, her bölüm aynı anda bütünü
elektronun bazen bir parçacık olarak “göründüğü” bilgisi vardı, ama
de içinde barındırabilir. Buna şaşırmamak gerekir. Çünkü aynı
aynı anda bir dalga boyu özelliği taşıdığı da anlaşılmıştı. Oysa bizim
zamanda iyi bir matematikçi de olan Leibniz, “matematik hesap-
içinde yaşadığımız ve algıladığımız dünyada böylesi değişimlere yer
lama” kavramını ilk bulan ve geliştiren kişidir. Dennis Gabor da
yoktu. Herşey kesin ve sabit bir yapıya sahipti.
holografi tekniğini geliştirirken Leibniz’in “matematik kalkül” for-
mülünü kullanmıştır. Yani, Leibniz ile hologram tekniği arasındaki Elektronlar adeta sihirli bir oyun oynar gibiydiler, kâh parçacık,
yakınlık bir rastlantı değildir. Leibniz felsefesindeki “monad”larda kâh dalga boyu biçimini alıyorlar ve birbirlerine dönüşüp-duruyor-
“penceresiz” kavramı yerine, “merceksiz” tanımını kullanacak olur- lardı. Kimi zaman ışık ve radyo dalgaları gibi, dalgalar şeklinde dav-
sak, Monadoloji ile Holografi iyice birbirlerine yaklaşmış olurlar. ranan ve çeşitli girişim ağı modelleri oluşturan elektronların aynı
“Tanrı, insanı kendi suretinde yarattı” sözü, mekânsız ve zamansız zamanda parçacık özellikleri taşıdıkları da anlaşılınca, uzmanlar,
bir gerçeklik alanını bireysel deneyimler yoluyla kavrayan mistikler atomaltı parçacıkların potansiyel olarak her iki oluşum (görünüm)
kadar, bu alana bilimsel olarak yaklaşan bilim dünyasınca da kabul biçimine birden sahip oldukları şeklinde bir açıklama yaptılar.
edilebilir oluyor mu dersiniz? Bu görünüm biçimlerine de “kuantlar” adını verdiler. Bir ato-
maltı birim “kuant”, bunların birkaçı birden “kuantlar” olarak

150 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 151


nitelendirildiler. Kuant “dalga-parçacık” anlamına gelir ve atomaltı tüğü için, açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Yaptığı
dünyasının o ikili görünümünü en iyi anlatan kavram olarak bilinir. hatanın farkına varır ve pişman olur. Bunun üzerine Dionysos’a

Bohm için bu bilgiden çıkan bir diğer sonuç, daha da şaşırtıcı idi. yalvarır ve kendisini eski hâline döndürmesini ister. Dionysos da

Yapılan bir yoruma göre, kuantlar bir gözlemci tarafından algılan- onu Paktolos Irmağı’nda yıkayarak kurtarır.

madan önce dalga boyu özelliğini taşımakta ve ancak bir gözlemci Nick Herbert bu duruma atıfta bulunarak şöyle bir benzetme
tarafından algılandıkları anda parçacık biçimini almakta, yani boyut yapar: “Algıladığımız dünyanın arkasında, sürekli bir akış hâlinde
kazanmaktaydılar. (O halde evren ancak tek tek algılanmalar sonu- bulunan bir kuantlar denizinin varolduğunu düşünüyorum. Bir
cunda boyut kazanır, canlanır ve varolur, ondan öncesinde ise canlı çıkıp da bu denize bir bakış attığında, onun gördüğü herşey
“yok” gibidir.) adeta donmakta ve bildiğimiz üç boyutlu realite özelliğini kazan-
maktadır.”38 Tıpkı Kral Midas’ın elini sürdüğü herşeyin altına
dönüşmesi gibi, kuantum denizinden yaptığımız her türlü gözlem
Kral Midas’ın Altınları
ya da algılama da, onun, gerçek özelliklerinden sıyrılıp, maddesel
Nick Herbert adlı bir fizikçi bu durumu şu ilginç anekdotla bir yapıya dönüşmesine yol açmaktadır.
açıklamaktaydı: M.Ö. 700’lü yıllarda Frigya Kralı olarak bilinen
David Bohm kuantum dünyasındaki araştırmalarını derinleş-
Kral Midas, akılsız, ama açgözlü bir kişi olarak tanınmıştı. Efsaneye
tirdikçe, karşısına çok ilginç sonuçlar çıkmaya devam ediyordu.
göre, Dionysos’un en iyi arkadaşı olan Silenas’a zor bir durumda
O döneme dek fizikçilerin pek de önemli bulmadıkları kuantların
iyi davrandığı için, Dionysos tarafından ödüllendirilir ve bir dilekte
birbirleriyle olan iletişim ve etkileşim özellikleri, Bohm’un dikkatini
bulunma hakkını elde eder. Ne isterse olacaktır. Midas uzun süre
yoğunlaştırdığı konulardan başka bir tanesiydi.
düşünmeden hemen dileğini söyler: “Her dokunduğu şeyin altına
dönüşmesini istemektedir.” Dileği kabul olur ve elini sürdüğü her- Diğer bilim insanları bu konuda pek fazla bir araştırma yap-
şey, gerçek bir altın hâlini alır. Ama bu durum giderek bir kâbus mamışlar ve yaklaşımları genellikle Danimarkalı fizikçi Niels
olmaya başlar. Çünkü elini sürdüğü yiyecekler bile altına dönüş- Bohr’unkilerle aynı olmuştu.

152 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 153


Atomaltı birimlerin birbirleriyle olan ilişkileri ve iletişimleri Elektron okyanusu içindeki her bir elektron, diğer milyarlarca elekt-
konusunda şöyle düşünüyorlardı: “Eğer atomaltı dünya ancak bir ronun nasıl davrandığını “bilerek” hareket ediyor gibiydi. Bohm
gözlemcinin varlığı hâlinde gerçeklik ve canlılık kazanıyorsa, onun elektronların bu “kollektif hareketleri”ni “plasmonlar” olarak adlan-
algılanmadan önceki özelliklerinden bahsetmek pek de mümkün dırmış ve bu buluşu ile büyük bir ün kazanmıştı. 1951 Yılı’nda
olamaz”. “Kuantum Teori” adıyla bir çalışma hazırlayan Bohm, kitabının
taslaklarını Einstein ve Bohr’a yollamıştı. Bohr’dan bir cevap ala-
Olaya bu açıdan baktığımızda, kuantum bilimindeki diğer bil-
mamış, ama Einstein da Princeton şehrinde bulunduğu için, onunla
giler de işin içine katılacak olursa, atomaltı birimlerin birbirleriyle
kitabı üzerinde konuşma fırsatını elde etmişti. Einstein’ın olumlu
örülü bir ağ hâlinde bağlı oldukları sonucu ortaya çıkıyordu.
yaklaşımı, onu, kitabını bastırması konusunda cesaretlendirmişti.
Bohm, o dönemlerde Berkeley Üniversitesi’nde çalışmaya başla-
Bohm da Einstein gibi, Bohr’un Kuantum Kuramı’na iki nok-
mış ve burada plasmalarla ilgili araştırmalar yapmıştı. Plasma, yoğun
tada katılmamaktaydı. Bunlardan birincisi, atomaltı birimlerin
elektronlardan oluşan bir gazdı ve Bohm şaşırarak, bir plasma için-
gözlemlenmeden önce varolmadıkları konusuydu. İkincisi ise,
deki elektronların “rastlantısal” ve “bireysel” hareket etmek yerine,
kuantların ötesinde ya da altında, onları derinden kavrayabilecek
adeta büyük bir bütünün parçalarıymış ve o bütünle içiçe örülüy-
olan bir gerçeklik düzeyinin bulunmadığı inancıydı. Bohm, “kuant
müşler gibi hareket ettiklerini gözlemlemişti. Bohm bu durumu:
potansiyeli” adını verdiği gerçeklik düzeyinin, bütün kâinatı sarıp-
“Elektron denizi adeta canlı gibiydi” cümlesiyle özetlemişti.
sarmaladığını ileri sürerek, bu kavramın herşeyin temelinde yer
Akvaryumdaki Balık
aldığını savunduğu yeni teorisini, 1952’de yayınladığı makalesi ile
1947’de doçent olarak Princeton Üniversitesi’ne atanan Bohm, ortaya koydu. Ama fizik âleminin bu kitaba tepkisi, genelde olum-
burada da metal içindeki elektronlar üzerinde çalışmaya başlamıştı. suz oldu. Çünkü fizikçilerin çoğu Bohr’un teorisi doğrultusunda
Karşısına hep aynı sonuçlar çıkıyordu. Bohr’un açıkladığı gibi, farklı çalışıyorlardı. Ancak bu durum Bohm’u yıldırmadı, araştırmala-
uzaklıklara gönderilen elektronların birbirlerinden haberdar olmala- rına devam etti ve “kuant potansiyeli” adını verdiği alan üzerinde
rı gerçeği, burada çok daha geniş bir çerçeve içinde gerçekleşiyordu. yoğunlaştı. Karşısına çıkan olgular, onu, geleneksel Kuantum

154 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 155


Teorisi’nden iyice kopmaya yöneltti. Klasik Fizik bilimi, herhangi ket ederler. Aynı bütünlük içinde bulundukları için de ışık hızından
bir sistemi, kendi parçaları arasında oluşan karşılıklı etkileşimlerin daha hızlı hareket etmelerine ihtiyaç yoktur. Onlar zaten birbirle-
bir sonucu olarak açıklar. Oysa Bohm’un elde ettiği veriler, onun, riyle iletişim içindedirler” açıklaması ile aşıyordu. Bu durumu daha
olaya tamamen farklı bir açıdan bakmasına sebep olmuştu. Çünkü iyi anlayabilmek için şöyle bir örnek verebiliriz: “Bir akvaryumun
ona göre, parçaların davranış biçimi, ait oldukları sistem ya da içinde yüzen bir balık olduğunu ve bizim de bu balığı, iki farklı
bütünlük tarafından belirleniyordu. Bu durum, plasmonların (ve açıya yerleştirilmiş olan iki ayrı kamera ile izlediğimizi varsayalım.
süper iletkenlerin) bir bütünün parçalarıymış gibi davranmalarına Balığı önden gören kameranın görüntüsü ile aynı balığa yandan
da bir açıklama getiriyordu. bakan kameranın görüntüsü arasında ne gibi farklar oluşur? Ya da

Bohm ilgi çekici yorumlarına devam ediyordu: Günlük hayatta biz gördüklerimizi nasıl değerlendiririz?

her cismin belirli bir yeri vardır ve bu yerini değiştirmesi için de bir Kameraları görmediğimizi farzedersek, ilk anda akvaryumda iki
enerji harcaması gerekmektedir. Ayrıca bu durum, zamansal olarak farklı balık olduğunu düşünmemiz kaçınılmaz olacaktır. Biraz daha
da belirli bir süreye ihtiyaç gösterir. Oysa atomaltı birimlerin alt dikkatli bakınca, bu iki balık arasında bir ilişki olduğunu sanma-
dünyası olan ya da onları çepeçevre saran “kuant potansiyeli” düze- mız da normaldir. Çünkü birinin hareketinin aynısını, diğeri de
yinde, “belirli bir yerde olma” diye bir durum geçerli değildi. O tekrarlamaktadır. Bakış açılarımız farklı olduğu için, bu hareketler
düzlemdeki tüm noktalar diğer bütün noktalar ile eşittiler ve onla- bize aynı değil de benzermiş gibi görünürler. Ama biz yine de bu
rın “birbirlerinden ayrı” ya da “bağımsız” olma gibi bir özellikleri iki “ayrı” balığın birbirleriyle haberleştiklerini düşünmeye başlarız.
bulunmamaktaydı. Bunun Kuantum Fizik’teki adı “non lokal (yeri Halbuki burada bir haberleşme ya da bir iletişim söz konusu değil-
belirsiz olma)” idi. Bohm bu yolla EPR-Paradoksu’nu açıklama dir. Daha derin bir gerçeklik düzeyinde (örnekteki, akvaryum düze-
fırsatını da elde etmiş oluyordu. yinde) bu iki ayrı (gibi gözüken) balığın tek ve aynı balık olması
gerçeğidir işin en ilginç olan yanı.”39
Zıt yönlere doğru gönderilen atomaltı parçacıkların, ışık hızın-
dan daha hızlı bir haberleşme yaparak, birbirlerinden haberdar ola- Bohm’un yorumuna göre, “kuant potansiyeli” bütün evreni
bilmeleri çelişkisini, Bohm: “Onlar birbirlerinden ayrı parçacıklar doldurduğu için, bütün atomaltı parçacıklar, herhangi “bir mekâna
değil, aynı bütünün farklı parçalarıdırlar ve “non lokal” olarak hare- bağlı olmaksızın” birbirleriyle “bağlı” ve “örülü” gibidirler.

156 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 157


Silindir Ve Mürekkep Damlası

Düşüncelerini “bütünlük”, “lokal olmama” ve “düzen” gibi


konular üzerinde yoğunlaştıran Bohm, bir gün BBC Televizyonu’nu
seyrederken gördüğü, (özel olarak hazırlanmış olan) dönen bir silin-
dirin işleyişi üzerine geliştirdiği fikirlerle, hologram kavramının
alanına doğru bir geçiş yapıyordu.

Sözü edilen silindir şöyle işliyordu: Bir kabın içinde yer alan ve
üstteki kolun yardımıyla çevrilen silindir ile içinde bulunduğu kabın
arasındaki boşluk gliserin ile doldurulmuştur. Gliserin ile dolu olan
bu alana bir damla mürekkep damlatılmıştır ve mürekkep, glise-
rinin içinde dağılmadan durmaktadır. Silindir üstte bulunan kol
yardımı ile çevrilince, mürekkep damlası gliserinin içine karışmakta
ve yok olmaktadır. Ancak hareket tersine çevrilecek olursa, yani
silindir aksi yöne doğru döndürülüp, eski hâline getirilirse, görün-
mez hâle gelmiş olan mürekkep yeniden “eski durumunu” almakta
ve bir damla olarak gliserinin içinde yüzmeye devam etmektedir.

Bohm bu deneyi, evrendeki düzenin bir kanıtı olarak değerlen-


dirmişti. “Eğer mürekkep damlası, gliserinin içinde kaybolduktan
sonra yeniden eski hâline dönebiliyorsa, içinde gizli bir düzeni sak-
layıp-taşıyor olmalıdır. Mürekkep damlası önce bir düzen içindeydi,
sonra düzensizliğe geçti, ardından yeniden ilk düzenine geri döndü.

158 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 159


Temelde ve derinde “saklı”, “kapalı” ya da “gizli” (veya bizim algı Bu konu üzerinde düşündükçe Bohm, evrenin de holografik
alanımızı aşan) bir düzen olmasaydı, bu dönüşümün gerçekleşmesi esaslara göre düzenlenmiş olabileceği fikrine vardı. Hatta bir adım
mümkün olamazdı.”40 daha atılacak olursa, evrenin kendisinin de sürekli bir hareket ve akış
içerisinde bulunan dev bir hologram olduğu bile ileri sürülebilirdi.
Tam bu sıralarda ilgisini çeken hologram ile gliserinin içinde
dağılan mürekkep damlası arasındaki benzerlik, Bohm’un holog- 1980’de yayınlanan ünlü eseri “Wholeness and the Implicated
ramla daha yakından ilgilenmesine yol açtı. Hologram plakasına Order (Bütünsellik ve İmplizit Düzen)”de bu yorumlarını tam

yapılan bir kayıtta ortaya çıkan girişim ağı modeli gibi, mürekkep olarak anlatan Bohm, günlük yaşantımızda karşılaştığımız, bir-
birlerinden ayrı parçalardan oluşan, yerleri belirli, sert ve katı üç
damlası da gliserinin içinde dağıldığında, çıplak insan gözü için
boyutlu maddesel varoluşun, tıpkı hologram plakasında ortaya
anlamsız ve düzensiz gibi görünüyordu. Oysa her iki olayda da, daha
çıkan görüntü gibi bir hayâl (illüzyon ya da yanılsama) olduğunu
derin bir planda onları çevreleyen, kuşatan ve kapsayan bir düzen ve
ileri sürüyordu.
bütünsellik bulunmaktaydı.
Bohm’a göre üç boyutlu algı alanımıza giren dünya, daha derin-
de varolan (temel) bir düzen tarafından, tıpkı bir hologram plaka-
sından elde edilen resim gibi oluşturulmaktadır. Bohm bu derindeki
düzene “implizit (kapalı) düzen”, bizim algıladığımız üç boyutlu
fizik âleme de “explizit (açık) düzen” adını vermektedir. Bohm,
evrendeki bütün varlıkların, adı geçen düzenler içindeki kapanma-
ların (gizlenme) ve açılmaların (dışavurum) bir sonucu olduğunu
düşünüyordu. Bir laboratuvarda bir elektronu tespit ettiğimizde,
onun çeşitli varoluş olasılıklarından bir tanesi o noktada açığa çık-
mış olur. (Tıpkı mürekkep damlasının gliserinin içinde görünmesi
gibi.) Elektronun hareketi ise, açılma ve kapanmaların hızla birbir-

160 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 161


lerini takip etmeleri sonucunda ortaya çıkar. Her bir kuant, bu iki potansiyel özelliği (belki bizim bilemediğimiz
daha başkalarını da) birlikte barındırmaktadır.
Şöyle de söyleyebiliriz: Bir hologram plakası ve onun oluştur-
duğu görüntü, kapalı ve açık düzenleri açıklamakta çok işe yarar. Durum neyi gerektiriyorsa ya da gözlemci onun hangi özelliği-
Plakanın üzerine görüntünün değil de, onu oluşturan bilgilerin, ni görmek istiyorsa, kuant, gözlemciye o yönüyle görünmektedir.
yani frekanslarının kaydının yapılması (ki bu, bir dalga boyu modeli Bu durum, bir mücevher ustasının değerli bir taşı işlerken yaptığı
şeklinde gerçekleşir), gizli ve kapalı (implizit) düzenin sembolüdür. işe benzer. Taşın birçok “yüzünden” hangilerinin görünüp-öne
Bu kayıtta görüntü yoktur, sadece bir kesişim ve girişim ağı modeli çıkacağı, hangilerinin ise gizli kalacağı, ustanın o anki tercihine ve
vardır, yani görüntü “gizlenmiş” ya da “kodlanmış” bir hâldedir. Bu eylemine bağlıdır.
nedenle de görüntü ya da bilgi, zamana ve mekâna bağlı olmaksızın Hologram kavramı temel olarak, bir resmi ve durağan bir ânı
plakanın tümüne yayılmıştır. sembolize etmektedir. Bohm bu kavramın sürekli bir akış ve hareket
Bu plakaya yapılan kayıt, kapalı düzenin özelliklerini taşır ya da içindeki kapanma ve açılma olgusunu açıklamakta yetersiz kaldığını
kayıt, bu düzen tarafından yapılmıştır. Görüntünün canlanması ya görünce, evrenin düzenine “hologram” yerine “holo-hareket” adını
da görünür bir hâle gelebilmesi için, kaydın yapıldığı aynı açıdan vermeyi uygun görmüştür.41
plakaya yeniden ışın gönderilmesi gerekir. Ancak ondan sonradır ki, Evrenin holografik bir biçimde organize olduğu yolundaki
bizler dışavurulmuş ve algı alanımızın sınırları içine girmiş (algıla- yorum, bize Kuantum Fiziği’nin “non lokal” (yeri belli olmama ya
nabilir olmuş) olan görüntüyü algılayabiliriz. Böylece kapalı ve gizli da bir yere bağlı olmama) kavramını da açıklamaktadır. Holografik
olan görüntü, açık ve anlaşılır olmuş ve bir nesneye dönüşmüş olur. platformda, bildiğimiz anlamda zaman ve mekân kavramlarının
Biz de bu duruma “açık (explizit) düzen” adını veririz. bulunmayışı, yapılan kaydın plakanın tümüne yayılması sonucunu

Sözü edilen bu iki düzen arasında sürekli bir ilişki, iletişim, etki- getirir. Böylece bütün bilgiler her anda ve her yerde olabilirler ve

leşim ve dönüşüm vardır. Elektronların neden bazen parçacık, bazen belirli bir yere ya da zamana bağlı kalmaktan kurtulurlar.

de dalga boyu şeklinde ortaya çıktıklarını da bu yolla açıklayabiliriz.

162 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 163


Evren Bir Hologram Mı? etkileşim dinamizmini yok saymak, bilimde olduğu kadar, toplum

Olaya bu açıdan bakınca, akla ister-istemez şu soru geliyor: “Eğer yaşantısında ve daha da önemlisi kişisel hayatımızda yıkıcı etkiler
oluşturmaktadır. Asit yağmurları, ormanları yok etmek ve zehirli
evrende herşey holografik bir biçimde düzenlenmişse ve evren adeta
atıklar, sanılıyor ki doğa tarafından hazmediliyor. Ama hiç bek-
içteniçe örülü bir ağ gibiyse, onu ayrı parçalardan oluşan mekanik
lenmedik doğal felâketler acaba neden oluyor? Hem de katliamın
bir sistem gibi tasarlamak ne kadar doğru olur?”
yapıldığı yerden bazen çok daha uzaklarda? Ya ozon delikleri, peki
Bohm şöyle söylüyor bu konuda: “Herşeyin temelinde, “kapalı
uyuşturucu kullanımının artması? Daha neler-neler. Olayı bütünsel
(implizit) düzen” yer alır. Bütün dışa vurumların kaynağı da holog-
bir perspektif altında değerlendirmedikçe, içinde yaşadığımız top-
rafik bir yapıya sahip olan bu plandır. Bir elektronu, atomaltı bir
lumsal sistemler de, dünya da yok olmaya doğru gidecektir.
parçacık olarak değerlendirmek yanlış olur. Bu onun, holo-hareket
“Bohm, Niels Bohr’un “atomaltı birimlerin gözlemlenmeden
içindeki dışavurumlarından sadece birisine verilen bir addır.
önce varolmadıkları” yolundaki iddiasına da katılmamaktadır”
Gerçeği parçalara bölmek, bir halıyı, onu oluşturan motiflerine
demiştik. Çünkü ona göre, bilinç ile maddeyi birbirlerinden ayrı iki
bölmek gibi bir şey olur. Hatta zaman ve mekân bile kendi başlarına
farklı birim olarak ele almak, evreni parçalara bölerek anlamak yan-
varolan birimler değildirler. Birbirlerine bağlıdırlar ve aynı bütünün
lışına düşen Newtoncu fiziğin bir uzantısıdır. Oysa evreni, bütünsel
parçalarıdırlar. Einstein bunlara gözlemciyi de katarak, bütün bu
“kapalı (implizit) düzen”in dışavurumu ve sonra da kapanması süre-
birimlerin dört boyutlu bir süreklilikte eridiğini ileri sürmüştü. Biz
cinden oluşan, akış halindeki dev bir holo-hareket olarak ele alırsak,
bir adım daha atıyoruz ve diyoruz ki: “Evrende varolan herşey aynı
gözlemci ile gözlemlenen nesne ayrımına gitmemek gerektiğini
bütünlüğün bir parçasıdır.” (Ya da “evrende tek bir bütünlük vardır
anlarız. Aslında gözlemcinin gözlemlediği şey, kendisinden başka
ve ondan başka bir şey yoktur.”)
bir şey değildir. Bohm, bilinç ile madde (ya da dış dünya) arasında-
Bu noktada Bohm; Fritjof Capra, Frederic Vester ve Erich ki ilişkinin (üç boyutlu dünya realitesinde birbirlerine karşı ve ayrı
Fromm gibi bilim insanları ile aynı sonuca varıyor: Evreni parçala- gibi durmalarına rağmen), her ikisi de “kapalı (implizit) düzen”den
ra ayırmak ve bütün birimlerin birbirleri ile olan ilişki, iletişim ve kaynaklandıkları için, aynı bütünselliğin iki ayrı versiyonu oldukla-

164 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 165


rını ileri sürer. Bu nedenle evreni, canlı ya da cansız nesneler olarak (kapalı ya da gizli)” bir düzen şeklinde varolduğunu söylüyordu.
bölümlendirmek de anlamsızdır. Çünkü bu iki tür de ayrılmaz bir Beyin, zaman ve mekân ötesi bu âlemden gelen frekanslar yansıma-
biçimde ve içteniçe birbirleriyle bağlantılıdırlar. Her ikisinin de sını alıyor ve dönüştürüyordu. Yani beyin de, holografik bir evren
cevheri aynıdır. Aynı enerji salınımının, değişik yoğunluklarda bir içinde yer alan, dışa vurulmuş olan “açık (explizit)” bir hologramdı.
araya gelmiş parçalarıdırlar.
“Kapalı (implizit) düzen”de kaydedilen hologram plakası, “açık
Herşeyin aynı bütünlüğün içinde yer alması, zaman ve mekândan (explizit) düzen”de okunur ve ortaya “sanal” bir görüntü çıkar. Bu
bağımsız olarak birbirleriyle ilişki, iletişim ve etkileşim içinde bulun- “sanal” ya da “suret” oluş, saklı ve gizli düzene “göre”dir. Üç boyut-
maları ve bütün bu “kapalı (implizit) düzen”in holografik bir biçim- lu bir maddî varlığa sahip olan varlıklar içinse, bu sanal görüntü ger-
de organize olması, bizi şu sonuca ulaştırıyor: Evrende varolan her çektir ve maddî değerler taşır. Özetleyecek olursak, bizim algı ala-
birim, bütünün bilgisini “kodlanmış olarak” kendisinde bulundurur
nımıza giren ve içinde yaşadığımız üç boyutlu dünya “yoktur”. Ya
ve “saklar”. Uygun frekansta yeni bir ışın geldiğinde de, o açıdan
da en azından gerçek şekli, bizim görüp-algıladığımız gibi değildir.
yapılmış olan bütün kayıtlar gün ışığına çıkarlar. “The Holographic
Universe (Holografik Evren)” adlı kitabın yazarı Michael Talbot, bu Dış dünya, dev bir enerji salınımından ya da dalga boylarından

durumu şu ilginç anekdotla açıklıyor: “Teorik olarak, Andromeda ve frekanslardan oluşan büyük bir okyanus gibidir. Bizim beynimiz,

yıldızlarını sağ elimizin başparmak tırnağı üzerinde görmemiz bu “karmaşık gibi gözüken” holografik kaydı mercekleştirip-objek-
mümkündür”. tifleştirme, aynı anda da üç boyutlu hâle getirme donanımına sahip
olduğu için, dünya bize, birbirlerinden ayrı birimlerden oluşan üç
Karl Pribram ile David Bohm’un yaklaşımlarını birleştirecek
boyutlu bir plâtform olarak görünmektedir.
olursak, ortaya şu sonuçlar çıkar: Pribram, insan beyninin frekans-
lar alanından aldığı verileri matematiksel bir formül aracılığı ile Beynimiz bu işlemi, çok çeşitli frekansları yaklaşık oniki temel
(Fourier Transformasyonu) objektif gerçeklik hâline dönüştürdü- modele indirgeyerek, yani Fourier Transformasyonu ile sinüs fre-
ğünü ve holografik esaslara göre çalıştığını ileri sürüyordu. David kanslarına dönüştürerek gerçekleştirir. “Peki ama, varolmayan bir
Bohm da, evrenin holografik ilkelere göre organize olmuş “implizit şeyi biz nasıl olup da varmış gibi algılıyoruz o hâlde?” diye soracak

166 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 167


olursak, bunun cevabı da Bèkèsy tarafından veriliyor. Daha önce bu durumu üç boyutlu gerçeklik düzeyinde, dar bir ara kesitte ve
de anlatmış olduğumuz gibi, Bèkèsy, deneklerinin dizlerine vibra- belirli bir yoğunlukta canlandırır.
törlerle elektriksel uyarılar vermiş ve onlar da, bu iki ayrı vibrasyon
“Hangi ağaç ya da hangi fincan gerçek, hangisi hayâldir?” diye
merkezini hissetmek yerine, uyarının bir dizlerinden ötekine sıçra-
soracak olsak, cevap: “Her ikisi de” ya da “hiçbirisi” şeklinde olacak-
dığını sanmışlardır. Beynimiz, varolmayan bir takım şeyleri varmış
tır. Biraz daha derinleşelim: Eğer bir hologram plakasına kaydedilen
gibi hissetme özelliğine sahiptir. Tıpkı fantom ağrılarda olduğu gibi.
fincana ya da ağaca dışarıdan bakıyor olsaydık, durumu anlamak
Bu açıdan bakınca, bir fincanın ya da bir ağacın gerçek olmadı- çok kolay olurdu. Ama işi zorlaştıran nokta, bizim de, seyrettiğimiz
ğını düşünebiliriz. Bu da, bizi şaşkınlığa uğratır. Ama asıl durum aynı hologram plakasının bir parçası olmamızdır. Kendimizi zaman
şöyledir: Fincanın ya da ağacın farklı (dünya insanına göre iki tane) ve mekân boyutları içinde hareket eden bir beden olarak görebiliriz.
gerçeklik düzeyleri vardır. Bunlardan birincisi, Bohm’un “implizit
Böyle bir durumda, holografik bir düzene sahip olan ve holografik
(kapalı) düzen” dediği ve dalga boyu modellerinden oluşan, zaman
bir biçimde organize olmuş bir evreni anlamaya çalışan bir varlık
ve mekândan bağımsız bulunan, holografik bir biçimde organize
olduğumuzu düşünebiliriz. Ama bu yaklaşım da yanlıştır.
olmuş olan gerçeklik düzeyidir. İkincisi ise, beynimiz tarafından
dönüştürülerek, merceksi bir süzgeçten geçirilen ve bu yolla “varo- Çünkü böyle yapıldığında, birbirlerinden ayrılmaları mümkün

lan” bilip-tanıdığımız üç boyutlu gerçeklik düzeyidir. olmayan bu iki şeyi (evreni ve bilinci) birbirlerinden ayrı gibi
görmek hatasına düşülmektedir. Oysa, kendimizle evren arasında
Fincan ya da ağaç, aynı anda bu iki farklı gerçeklik alanında
bir ayrım ve bir başkalık yoktur. En doğrusu, kendimizi evrensel
birden bulunmaktadırlar. Onların farklı görünümler almaları,
hologramın bir parçası olarak ve bir dalga boyu modeli biçiminde
gözlemcinin donanımı nedeniyledir. Yoksa onlar tek ve aynıdırlar.
değerlendirmemizdir.42
Ama insan donanımıyla bakarsak, üç boyutlu bir cisim; mercekler
sisteminden sıyrılarak bakarsak, karmaşık bir girişim ve kesişim ağı, Stephen Hawking, bilim dünyasının gelmiş olduğu en son düze-
yani bir hologram kaydı görürüz. Bir bilinç bunlara bakıp da, bir yi “Ceviz Kabuğundaki Evren” adlı kitabında ortaya koyduğu
algılama yapınca, frekanslar da bir şekil alırlar. İnsanın donanımı, M-Kuramı ile anlatmıştır. “Evrenin ne olduğu” sorusuna bir cevap

168 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 169


arayan çeşitli bilim insanlarının farklı teorilerini değerlendiren beyninin holografik esaslara göre çalıştığını ve nesneler dünyasını
Hawking’in kitabını: “Bir zar (membran) üzerinde mi yaşıyoruz, ortaya çıkardığını söylüyordu. David Bohm da, evrenin holografik
yoksa sadece birer hologram mıyız?” diye bitirmesi, oldukça ilginç- bir yapısı olduğunu ve zaman ile mekân kavramlarını insan bilinci-
tir. 43 nin oluşturduğunu ileri sürüyordu. Olaya bu açıdan bakınca, çok
Hawking holografiyi, kara delik sınırındaki farklı boyutların ve önemli bir takım felsefî sonuçların doğduğu ortaya çıkıyor. Şimdi
kara delikteki bilgilerin kodlanmasında geçerli olan bir teknik ola- sıra, bunları incelemeye geldi.
rak değerlendiriyor. Dört ya da daha fazla boyutun, holografik bir
görüntü gibi, daha alt boyutlarda depolanabilir olması, Hawking’in
holografiyi teorisine dahil etmesine yol açmıştır.

Holografi, uzayın bir bölgesindeki bilgileri bir boyutu eksik olan


bir düzeye kodlar. Bir zar dünyası modelinde, holografi, daha üst
boyutların dünya üzerinde yaşanabilmesine imkân vermektedir.

Uzay-zamanın bir bölgesinde ve bir kara delikte gerçekleşenler ve


bilgiler, bu bölgenin sınırında holografik olarak kodlanmış olabilir-
ler. Bizler de bu bilgilerin zar (membran) üzerine düşürdüğü gölge-
ler olduğumuz için, dört boyutlu bir dünyada yaşadığımızı sanıyor
olabiliriz. Bu açıdan bakarsak, bütün algılananların, kendimiz de
dahil olmak üzere sadece birer hologram olduklarını düşünebiliriz.

Dördüncü Bölüm’de bunları daha detaylı olarak ele alacağız ve


insan, evren ve holografi arasında kurulan köprünün, yolumuzu
ve önümüzü nasıl aydınlattığını göreceğiz. Karl Pribram, insan

170 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 171


4 İnsan, Evren Ve Holografi
Şu ana dek, çok çarpıcı şeyler öğrendik. Kendimize,
doğaya, uzaya, zamana, mekâna ve evrene bakışımız
çok değişti. Hiçbir şeyin aslında bizim görüp-algıladı-
ğımız biçimde olmadığı ya da işlemediği ortaya çıktı.

Peki bunları öğrenmemizin bize ne yararı oldu ya


da bunların bizim gündelik hayatımıza yansımaları
olacak mı, olacaksa nasıl olacak?

İnsanlar hep bir takım eksiklikler hissederler


hayatlarında. Hep bir takım özlemleri vardır, hayâller
kurarlar. Sağlık, para, başarı gibi önde gelen bir kaç
faktörün aşılması durumunda, tek ve en büyük hedef,
bir olmak, beraberlik, barış, dostluk, sevgi, kardeşlik,
huzur ve mutluluktur.

Bunun düşünsel ve felsefî boyuttaki yansımaları


ise, birçok yazar tarafından dile getirilen ütopyalarda
ortaya çıkar. “Yeryüzü cenneti” adı da verilebilecek
olan bu idealize edilmiş hayat ve toplum biçimleri,
insanların özlemleri ile dileklerini çok güzel ve açık
bir biçimde ortaya koyarlar.

172 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 173


“Peki, bütün bunlar biliniyor da, neden yapılmıyor, neden uygu- “daha önemli” hücreler bulunmaz. Hücreler sadece “görevlerini”
lanmıyor, engel nerede?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Bunun yaparlar. Yargılamazlar, eleştirmezler, tembellik ya da çalışkanlık
cevabı çok basit: “Çünkü insana ve evrene bakış açımız yanlış, ters yapmazlar. Sevinmezler, üzülmezler. Nötrdürler. Benlikleri ya da
ve yetersiz.” kimlikleri yoktur. Egoları bulunmaz. Ama, hem herşeyin bilgisine
sahiptirler, hem de çok akıllıdırlar. Onlar için kişisel başarı ya da
İşte sayfalar dolusu yazdıklarımız ve döktüğümüz bunca diller,
tatmin bir önem taşımaz. Tek hedefleri kendilerinin de aktif bir
hep bunun içindi. Hatta daha önce de belirttiğimiz gibi, dünyanın
parçası oldukları “ortak ürün”ün mükemmelliği ve başarısıdır.
ve dünya insanının varoluş işlevi de bu: Üç boyutlu ve birbirle-
Bilirler ki, bu ortak başarı için, hepsinin hepsine, her birinin de
rinden ayrı parçalardan oluşan, bu parçaları mekanistik bir düzen
diğerlerinin her birine ihtiyacı vardır. Birinin iyiliği, sağlığı ve başa-
içinde, adeta muntazam bir saat gibi işleyen bir insan ve evren anla-
rısı, hepsinin iyiliği, sağlığı ve başarısıdır. Bu nedenle hiçbiri görev
yışından; bütün öğeleri içteniçe birbirleriyle bağlı bulunan ve her
sınırlarını aşmaz ve diğerinin hakkına el uzatmaz.
birimi birbirleriyle ilişki, iletişim ve etkileşim içinde olan bütünsel
Tıpkı beyin hücrelerinin yaptıkları gibi.
(holistik) evren kavrayışına doğru bir sıçrama yapmak.

Bu tarihsel dönüşümün ya da holistik sıçramanın yapılması için,


süreç büyük bir hızla işliyor. Beyin Hücrelerinin İşleyişi
Beyin hücreleri, kendilerine ulaşan enformasyonları elektriksel
Bu olayı zihnimizde en basit bir şekilde canlandırabilmek için,
impulslara (uyaranlara) çevirerek algılarlar. Daha önce de gördüğü-
şöyle bir örnek verelim: Evreni dev bir insan bedeni, varedilmiş
müz gibi, Fourier Analizi’ne benzeyen bir işleyiş sonucunda sinüs
birimleri de bu bedendeki hücreler olarak ele alalım ve çevremize
frekanslarına dönüştürülen bu enformasyonlar, beyinde holografik
bu gözle bakalım:
bir süreç izleyerek kayda geçerler. Bu arada tek tek hücreler birer
Her bir hücre bütün evren bilgisine sahiptir. Ancak yeri, görevi mini hologram gibi davranırlar ve yaptıkları kayıtlar, çok küçük
ve konumu itibariyle bu kodlarından bazıları açık, çoğu da kapa- açılarla birbirlerinden ayrı olur. Böylece de, karmaşık ve hareketli
lıdır. Hücreler arasında bir eşitlik hâkimdir, “daha büyük” ya da görüntüleri kavramamız kolaylaşır.

174 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 175


Sinir hücreleri kendilerine ulaşan elektriksel uyaranları, hücre Tek bir hücre açısından bakarsak, “ne olmuş ki yani?” diye
uçlarında ve uzantılarında yer alan bağlantı noktalarında kimyasal düşünmek mümkündür. Ama işi bütünsel bir perspektiften ele alır-
bir değişim oluşturarak, bir diğer hücreye aktarırlar. Bu akış için- sak, yapılan yanlışın ne denli büyük olduğu ve diğerlerinin emek-
de hiçbir hücre (ya da hücre grubu) gelen uyarıyı kendinde bloke lerinin de olumsuz yönde etkilendiği, yani onlara karşı da haksızlık
etmez, duygusal ya da bencilce davranıp onu kendisine mâl etmeye yapıldığı ortaya çıkar.
çalışmaz. Görevi, gelen uyarıyı kendi açı farkını da işin içine katıp,
Olayın bir de şu yönü var, düşünülmesi gereken: “Ortak ürün”
en hızlı ve en eksiksiz bir biçimde bir diğerine aktarmaktır. Böyle
sözkonusu olduğu için, hatalı davranan hücre tek başına sorumlu
olduğunda, gelen enformasyon eksiksiz ve hızlı bir biçimde değer-
tutulamaz. Bu durumda bütün hücreler ortak sorumluluk taşırlar.
lendirilir ve gerekli yerlere ulaştırılır. Bunun sonucunda ortaya çıkan
Yani bir hücrenin yanlış davranmasının nedenini, bütün hücreler
“ortak ürün” de başarılı ve kaliteli olur: Çok iyi görürüz, çok iyi
kendilerinde aramak zorundadırlar.
duyarız, çok iyi tat alırız.
O hâlde hepsi, bir diğerinin iyiliği, sağlığı, mutluluğu ve iyi
Bir de bunun tersi olan durumu düşünelim: Eğer beynimizdeki
çalışması için gayret göstermek zorundadırlar. Hatta en iyi şekilde
herhangi bir hücre, kendisine ulaşan uyaranları ve enformasyonları
verimli olabilmeleri için, birbirlerini sevmeleri bile gereklidir. Başka
bir diğerine aktarmayıp-kendisinde tutacak olursa ne olur? Nitekim
türlü düşünmeleri ve davranmaları mümkün değildir. Çünkü her
eğer bedende herhangi bir nedenle stres hormonları (adrenalin ve
birinin varlığı, bir diğerininkiyle bir ağ gibi bağlıdır, tıpkı bir aile
noradrenalin) devreye girerlerse, (bağlantı ve aktarma bölgeleri olan)
gibi.
sinapslardaki kimyasal geçiş süreci bloke olur. Bir hücredeki sinyal,
diğer hücrelere geçemez. Sonuç: İyi düşünemeyiz, iyi göremeyiz, Beyin hücrelerinin davranış biçimi, bizim nasıl davranmamız
iyi hatırlayamayız. Kısaca, bir hücrenin bencil ya da “biriktirme- gerektiğini de ortaya koyuyor: “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz
ci” tutumu, bütün hücrelerin etkinliğini zedelemiş, engellemiş ve için!” Bunun bir sonucu olarak da, günümüzde bir erdem gibi
bozmuş olur. Hepsinin ortak emeği ve katkısıyla oluşan “ortak gözüken; bir diğerini sevmek, bencil olmamak, kul hakkı yememek,
ürün”leri de bundan son derece olumsuz olarak etkilenir. yalan söylememek, dürüst olmak, diğer insan kardeşlerinin iyiliğini

176 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 177


istemek gibi özelliklerin de, tıpkı güneşin doğması ya da yağmurun • Hologramın oluşabilmesi için, bir kaynaktan gelen lazer ışını,
yağması gibi doğal ve vazgeçilmez unsurlar oldukları ortaya çıkıyor. bir ayna yardımı ile ikiye ayrılır.
Evrensel düzen açısından başka türlü davranmamız da zaten müm- Işının bir bölümü yansıtıcı bir ayna ile hologram plakasının üze-
kün değil. rine yansıtılır, diğeri ise görüntülenmek istenilen cismin üzerinden
“Peki, neden mi yanlış davranıyoruz?” İnsanı ve evreni gerçek yansıyarak, yani etrafında dolanıp-onun görüntüsünü alarak holog-
yüzüyle, yani bütünselliği içinde kavrayamadığımız için. Bu sıçra- ram plakasının üzerine gelir.
mayı yapmayı başarabildiğimizde, insana ve evrene bakış açımız, Hologram plakasına bakıldığında, göze herhangi somut bir
anlayışımız ve sonra da davranışlarımız bambaşka bir biçim alacak. görüntü çarpmaz, buruşmuş ipek kumaşa benzer bir görüntüdür

Şimdi yeniden holografi konusuna dönelim ve önce bu konuda oluşan. (Çünkü kaydedilen şey, o cismin görüntüsü değil, onu ya da
görüntüsünü oluşturan, yani temel evrensel yapısını ortaya koyan,
öğrenmiş olduklarımızı özetleyelim, sonra da buradan çıkacak olan
frekanslardır.)
felsefî sonuçların neler olduklarını görelim:
• Görüntünün daha sonra yeniden oluşması, kaydın yapıldığı
• Holografi, lazer ışını kullanılarak yapılan üç boyutlu bir görün-
açıdan yeniden tutulan ışın kaynağının yardımı ile olur. Böylelikle,
tü kaydetme yöntemidir.
pozlandırılmış olan plakanın ön tarafında ve boşlukta, kaydedilmiş
• Hologram kaydının temel özelliği, bir kesişim ve girişim ağı olan cismin görüntüsü, hem de üç boyutlu olarak ortaya çıkar. Bu
modeli niteliğini taşımasıdır. İki ya da daha çok dalganın birbirleri görüntünün her tarafı nettir ve yandan ya da arkadan bakarak, onun
ile kesişmeleri sonucunda ortaya çıkar. Göle atılan taşların oluştur- yanını ve arkasını görmek de mümkündür.
dukları kesişen ve girişen dalgalara benzer bu durum.
• Hologramın en temel özelliği, kaydın, plakanın tümüne yayıl-
• Lazer, koheran (düz bir demet hâlinde yayılan) bir ışık kayna- ması ve bu nedenle de, plakanın her bir parçasının, uygun ışınla
ğı olduğu için, girişim ağı modeli oluşumunda büyük bir kolaylık aydınlatıldığında, kaydı yapılan cismin (bütününün) görüntüsünü
sağlar. (netliği azalarak da olsa) aynen verebilmesidir. Yani her birim, bütü-

178 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 179


nün bilgisine sahiptir. ve uzaydan bağımsız olan bir yapı ya da bir düzen vardır. Geçmiş,

• Aynı plakanın üzerine teorik olarak, açıları birbirlerinden farklı şimdi ve gelecek, bu holografik düzeyde bir arada bulunmaktadırlar.

olmak suretiyle, sınırsız sayıda kayıt yapmak mümkündür. İnsandan öteye, “evren de holografik biçimde organize olmuş-

Bütün bu bilgilerin ışığında, holografi kavramını felsefî bağlam- tur” dediğimizde, buradan çok önemli dört sonuç çıkar:
da ele alacak olursak, en can alıcı noktanın şu olduğu ortaya çıkar:
1. BÜTÜN VAREDİLMİŞ OLANLAR AYNI BÜTÜNÜN
Üzerine herhangi bir görüntü kaydedilmiş olan bir hologram plaka-
PARÇALARIDIRLAR
sı, ne kadar küçük parçalara ayrılırsa-ayrılsın, bu küçük parçalardan
Hologram plakasına yapılan bir kayıt, plakanın tümüne yayılır.
herhangi birisine kaydın yapıldığı açıdan bir lazer ışını gönderil-
Dolayısı ile plakanın en küçük bir parçası bile, bütünün bilgisinin
diğinde, plakaya kaydedilen görüntünün tamamını yeniden elde
edebiliriz. Yani her birim, bütünün bilgisini ve benzerliğini kendi tümüne sahiptir ve o bütünü aynen yansıtma potansiyelini de için-

bünyesinde korumakta ve saklamaktadır. İşte bu can alıcı noktanın de taşır. Holistik bir yapıya sahip olan evrende de varolan herşey,

farkına varmak, bizi oldukça ilgi çekici sonuçlara ulaştırmaktadır. aynı bütünün parçalarıdır ve birbirlerinin kardeşleridir. Her birisi
evrenin bilgilerinin tümünü içinde taşır. Ama “tam” ve “mükem-
İnsandaki algılama sisteminin, frekans analizörü (çözümleyicisi)
mel” bir “görüntü” için hepsi bir araya gelmek ve tek bir bütünlük
gibi işleyen merceksi hücreler tarafından oluşturulduğunu ve bu
oluşturmak zorundadırlar.
hücrelerin de, birer mini hologram gibi davrandıklarını görmüştük.
Beyin, bu sayısız mini hologramların yarattıkları dalgaların girişim David Bohm, EPR Paradoksu’nu yorumlarken, yapılan temel
ve kesişimlerinden oluşan dev bir hologram gibidir. Hafıza kayıtları bir hataya işaret etmişti. Burada “birbirlerinden ayrı” iki parçacık
holografiktir. Bu kayıtlar, daha sonra benzer dalga boylarında gelen üzerinde ölçüm yapıldığı ileri sürülüyordu. Oysa Bohm, bu parça-
frekanslara tepki göstererek, hatırlama olayının gerçekleşmesini cıkların birbirlerinden ayrı olmadıklarını, aynı bütünlüğün (bizim
sağlarlar. David Bohm, evrenin de holografik biçimde davrandığını bakış açımıza göre ayrı gibi duran) iki bölünmez parçası olduklarını
ileri sürmektedir. Görünen ve yaşayan düzenin ardında, zamandan düşünüyordu.

180 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 181


Einstein, İzafiyet Teorisi’nde zamanın ve mekânın birbirlerinden “Sonunda Einstein, “Birleştirilmiş Alan Teorisi”ni ileri sürdü.
ayrı değerler olarak ele alınamayacağını, işin içine gözlemciyi de Bu geniş açıdan bakıldığında, ayrı kalan son iki kuvvetin de (yerçe-
katınca, bunları dört boyutlu bir bütünlüğün ve sürekliliğin parça- kimi ile elektromanyetik kuvvet) birbirlerinden ayrılamayacağı orta-
ları olarak değerlendirmek gerektiğini dile getirmişti. Bohm, burada ya çıktı. Artık tüm evren “bir temel alan gibi” görünmeye başladı.
bir adım daha atıyor ve evrendeki herşeyin bir ve aynı bütünlüğün Oradaki her yıldızın, her atomun ve bütün galaksilerin, “temelde
parçaları olduğunu söylüyordu. bulunan uzay-zaman birliği”nin içinde bir dalgacık ya da kabarcık
oldukları da ortaya çıktı.”44
Her varedilmiş olan, içinden çıktığı o ana planın ve bütünlüğün
“Temel alan” kavramının Doğu’nun “Değişimler Kitabı”ındaki
bütün özelliklerini, hatta özünü (değişik biçimlerde ve oranlarda)
açıklaması şöyledir: Temel olandan (Taegug) olumluluk ve olum-
içinde taşır. Evrenin bilgi potansiyeli, bütün varedilmişlere aynen
suzluk (Yin ve Yang) oluşmuştur. Bir Yin ve bir Yang’ın birleşmesi
verilmiş durumdadır. Bu özü içlerinde taşıyan ve saklayan canlılar,
ise, “Tao” olarak tanımlanır. Ve Tao bir “söz”dür.45 Bu kavrama
kendilerinde kodlanmış olarak saklı bulunan şifreleri “doğru açıları
ilişkin olarak Yuhanna İncili’nde: “Başlangıçta kelâm Rab idi.
bularak” açığa çıkardıkça, yani o ana bilgi kaynağına yaklaştıkça,
Herşey O’nunla oldu ve olmuş olanlardan hiçbir şey O’nsuz olma-
özleri daha net olarak belirir.
dı.” (1:1-3) denir.46
İnsan, hiçbir şeyi yoktan var edemez. Bizler, evrende varolan bilgi Şeyh Bedrettin ise, çağdaş bilimsel dilde “temelde bulunan uzay-
potansiyelinin hangi dalga boylarıyla (frekanslarıyla) bir rezonans zaman birliği” olarak adlandırılan gerçeği: “Evrende Tanrı’dan
sağlayabilirsek, o düzeyin bilgileri ile uyumlanırız. Böyle olduğun- başka bir şey yoktur” diyerek ifade etmiş uzun yıllar önce. Bilim
da, o frekansın imkânlarından yararlanarak, o düzeydeki gerçekleri şöyle ekliyor: “Böylece doğanın görünüşteki karmaşıklığının yerini,
“keşfedebiliriz”. Bu emek ve çalışmanın sonucunda liyâkat olarak derindeki birlik alır”. Şimdi de yine Şeyh Bedrettin: “Farklılık ancak
elde ettiğimiz şey, ana kaynağa daha çok benzemektir. Yani ana “dolayısı iledir” ve kavramlardadır. Çokluk, hayâllerden başka bir
hologram plakasının çok küçük parçaları olan biz insanlara tutulan şey değildir. Belirdiği yerlerin sayıca çok olması ile, Tanrı’nın da
ışığın doğurduğu görüntü, ana görüntüye ne kadar “net” olarak çok sayıda olması gerekmez. Her yerde ve herşeyde görünen, aslında
benzerse, o parça o kadar “değerlidir” diyebiliriz. birdir ve aynı şeydir.”47

182 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 183


2. BÜTÜN BİLGİLER HER ANDA VE HER YERDEDİR Kuantum Teorisi’nin en ilginç özelliklerinden bir tanesi de,
kuantların yerlerinin kendi düzenekleri içindeki mekânda belli
Evrende varolan her türlü bilgi (mikro ve makro boyutta) her
olmaması, yani “non lokal”lik (yeri belli olmama) konusudur.
anda ve her yerdedir. Hatta insanın her zerresinde yer alır, ona “şah
Bu özellik, kuantların önceden bilinemeyen bir şekilde, elektron
damarından bile daha yakındır.” Yeter ki onu görecek “göz”, “nasip”
okyanusunun herhangi bir yerinde ve herhangi bir zamanda ortaya
ya da “görev için gerekli liyâkat” mevcut olsun.
çıkmaları ile kendini gösterir. Atomaltı düzeyde, herhangi bir par-
Hologram plakasında görüntü plakanın tümüne dağılmıştır, bu çacığı evrenin tamamından koparmak imkânsızdır. Parçacıklar bize,
nedenle “her yerdedir”. Yapılan işlem, gözle görülen özelliklerin birbirlerinden ayrı düşmüşler gibi gözükseler bile, onlar, lokal olma-
değil, o görüntüyü oluşturan frekansların kaydıdır. Holografik yan etkenler tarafından birleştirilmişlerdir. Herhangi bir parçacığın
düzeyde zaman ve mekân bulunmaz. İşte bu nedenle bilgiler hem davranışı, sistemin bütünü tarafından belirlenmiştir. Kısaca “bütün
“her yerde”dirler, hem de “her zaman” mevcutturlar. bilgiler her anda ve her yerde vardırlar ve geçerlidirler” diyebiliriz.
Eğer evren holografik biçimde düzenlenmişse, uzay-zaman Bu bilgilerin ışığında, bize anlaşılamaz gibi gelen birçok şeyi açık-
koordinatlarının ötesine geçilmiş olunmaktadır. Böyle bir planda lamak da mümkün olmaktadır. Örneğin; telepati, önceden bilme,
geçmiş, şimdi ve gelecek aynı yerde, aynı anda bulunmaktadır. uzağı görme, falcılık ve benzeri olaylar, aslında varolan ve her an
Ayrıca bu düzlemde yer alan herşey, plakanın bütün zerrelerine kullanıma açık bulunan hologram plakasına kayıtlı bilgileri “başka
(tüm varedilmişlere) kadar yayılmış demektir. Uzay ve zamandan bir gözle” görebilme yeteneğine dayanır. Paranormal fonksiyonlar,
bağımsız olarak, her birim her türlü evren bilgisini her an alabilir “bilginin başka türlü değerlendirilmesi”nden başka bir şey değildir.
ya da içinde açığa çıkararak hissedebilir, mistik olarak yaşayabilir. Çünkü bütün bilgiler, zamandan ve uzaydan bağımsız olarak, “her
Ama bu ana bilgiden yararlanabilmek, kişilerin ruhsal olgunluk anda ve her yerde”dirler.
derecelerine ve de çok çalışarak, kendilerini geliştirmelerine bağlıdır. “Açığa çıkan bağlantıların ışığında, yerçekimi kuvvetiyle elektro-
Kısaca, “evren” denilen bu okyanustan herkes ancak kendi kabının manyetik kuvvet, madde ile enerji, elektrik kuvvetiyle elektrik alan
büyüklüğü kadar su alabilir. ve uzay ile zaman arasındaki ayrımlar ortadan kalkarlar. Bunların

184 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 185


tümü, Einstein’in “evren” olarak belirttiği dört boyutlu süreklilikte tu aslında, atomaltı birimin ya da kuantın bütün varoluş biçimle-
erirler. Böylece insanoğlunun yaşadığı dünya konusundaki bütün rini kapsar. Yani bir potansiyel olarak, tıpkı hologram plakasında
algıları ile gerçek konusundaki soyut sezgileri bir olur ve evrenin olduğu gibi, kâinatın bütün bilgileri bu olasılık bulutunun içinde
derinliğindeki temel birlik açığa çıkar.”48 mevcuttur.

3. VAREDİLMİŞ OLAN HER BİRİM, BÜTÜN EVREN Herhangi bir gözlemci o kuant üzerinde bir gözlem yapana ya da
BİLGİSİNE SAHİPTİR onu algılayana dek, olasılık bulutu bütün bilgilere sahip bulunur.
Gözlemci onun herhangi bir yönünü gözlemlediği anda ise, göz-
Her insan, hatta her atom ya da her zerre, kendi başına bütün
evren bilgisine sahiptir. Ancak bu bilgi kodlarının, o varlığın içinde lemlenen özellik suret bulur, boyut kazanır, sonlu ve canlı bir hâle

bulunduğu görev alanının gerektirdiği kadarı açıktır. gelir. Diğer bütün olasılıklar ise “ölürler”, daha doğrusu kuantum
düzeyinde varlıklarını sürdürmeye devam ederler. Kuantumda bu
Hologram plakasına teorik olarak, açıları farklı olmak üzere,
olaya “dalga çökmesi” adı verilir. Bunu en iyi anlatan ve en çok
sınırsız sayıda kayıt yapmak mümkündür.
tanınan örnek de “Schrödinger’in Kedisi” adıyla ün kazanmıştır.49
İnsan beyni de holografik yapıda organize edilmiş olduğu için,
aynı özelliğe sahiptir. Oraya da sınırsız sayıda kayıt yapmak ve bilgi
depolamak mümkün olabilir.

Ayrıca yapılan kayıtların hologram plakasının tamamına yayıl-


ması nedeniyle, her birim, bütünün bilgisine sahip olma şansını da
elde etmektedir.

Kuantum Fiziği’nde atomaltı birimlerin ne zaman ve nerede


bulunacakları belli değildir. Onların ancak bir olasılık bulutunun
içinde “bir yerlerde” olabileceklerini söyleyebiliriz. Bu olasılık bulu-

186 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 187


Tanınmış Kuantum fizikçisi Erwin Schrödinger’in ortaya atmış Fizikçi Nick Herbert ise, bu konuda ilginç bir benzetme yap-
olduğu bu teorik örnekte, bir kutu içine yerleştirilmiş olan bir maktadır: Perdeyi kaldırıp da kuantlar potansiyeli denizine her
kediden söz edilmektedir. Kedinin bulunduğu kutunun ağzı sıkıca bakışımızda, o an gördüğümüz herşey donar ve boyut kazanarak
kapalıdır ve içinde de otomatik olarak işleyen radyoaktif bir düzenek parçacıklar âlemini oluşturur. Tıpkı Kral Midas’ın elini sürdüğü
vardır. herşeyin “altına” dönüşmesi gibi. Eğer bir gözlemci yoksa, ener-
ji denizi, salınımına devam eder, akışını ve varlığını sürdürür.
Kutunun içindeki düzeneğin kolu sağa dönecek olursa, kutuya
Bildiğimiz üç boyutlu evren ise, algılanmalar yoluyla belirli bir
zehir yayılmakta, sola dönecek olursa da, kediye yemesi için yiyecek
yoğunluk, yani boyut kazanır, canlanır ve aynı anda da sonlu, yani
çıkmaktadır. Buradaki soru şudur: “Radyoaktif süreç işlerliğe girin-
ölümlü bir hâle gelir.
ce, acaba kol ne tarafa doğru hareket edecektir?”
Evren, bütünlükten ayrılıp, tek tek cisimler ve nesneler olarak
Kutu açılmadığı sürece, kedinin hem ölü, hem de canlı olduğu
belirebilmek, bedenlenebilmek, varolmaya başlamak, kısaca “görü-
varsayılabilir. Yani her iki “karşıt” durum da aynı anda ve birlikte
nebilir” olabilmek ya da “suret âlemi”ne geçebilmek için, algılanarak
vardır. Kedi hem diri, hem de ölüdür! Ama kutunun kapağını açıp,
farklılaştırılmak zorundadır. Nesneler veya bilgiler dünyası, bizlerin
içine bakan bir gözlemci işin içine karışınca, tek bir olasılık gerçeklik
algılamaları ile farklılaşmakta, dışlaşmakta, biçim bulup-canlan-
kazanır: “Kedi ya ölüdür ya da diri.”50 maktadırlar. Yani evrende bir bütünlük, bir ana plan ve süreklilik
söz konusudur. Bizler, ancak o çok katlı ana planın dalga boylarıyla
4. EVREN, ANCAK TEK TEK ALGILANMALAR bir rezonansa ve bir paralelliğe girdiğimiz oranda, o frekansın bilgi-
SONUCUNDA CANLANIR lerini cisimleştirir, farkeder ve kendimize mâl edebiliriz. Böylelikle
David Bohm, kuantların bir gözlemci tarafından gözlemlenme- de, evrenin bazı “sırları”nı çözebiliriz.
den önce dalga boyu biçiminde varolduklarını, ancak gözlemlendik- Nitekim Batılı bilim insanları da, bu gerçeğin farkına varmış
ten sonra parçacık biçimini alarak üç boyutlu maddî âlemi meydana ve “farklılaştırılmış süreklilik” kavramını dile getirmişlerdir. Bakın
getirdiklerini savunmaktadır. Einstein ne diyor: “Yerçekimi, elektromanyetik kuvvet, enerji,

188 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 189


akım, moment, nötron, proton ve elektron gibi kavramların tümü, Yüzyılımızın tanınmış kuramcılarından olan Northrop, bu
“herşeyin temelinde bulunduğu sezilen nesnel (objektif) gerçeği” “bölünemezliği” bakın nasıl anlatıyor: “Farklılaştırılmamış sürek-
açıklayabilmek için insan zihninin kurduğu teorik yapılardan, ben- lilik, doğrudan duyumlanan (algılanan) bütün farklılaştırılmışların
zetmelerden ve sembollerden başka bir şey değildir.”51 (varedilmişlerin) içinden çıktıkları ilk sürekliliktir. Bu, bütün fark-

Bir de aynı konuda yüzyıllar önce sezilmiş ve söylenmiş olan- lılaştırılmış olguları (varedilmişleri) kapsamaktadır. O, bölünemez
lara bakalım: “Herşeyin temelinde bulunmak” olgusunu Şeyh ve değiştirilemez olandır. Ayrıca Konfüçyus düşüncesindeki Jen,
Bedrettin’den dinleyelim: “Salt (mutlak) varlık, bütün erdemlerle Taoizm’deki Tao, Buddhizm’deki Nirvana, Hinduizm’deki Atman,
donatılmış bulunması bakımından “Tanrı” adını aldı.”52 Brahman ya da Çit’tir. Mistiklerin “Kutsal Hiçlik” ya da “Çok Katlı
Sonsuzluk” diye adlandırdıklarıdır.”54
“Sezilen nesnel gerçek” oluşu da Krishna açıklasın bize: “Her
yerdedir O. Heptir O. Gözle görülemez, akılla bilinemez ve değişti- Farklılaştırılmamış süreklilik kavramının, tasavvuftaki karşılığı
rilemez olandır. Solmazdır, ıslanmazdır O. Yanmaz, yaralanmazdır ise, “kesrette vahdet (çokluktaki birlik)”tir.
O. Değişmezdir, tükenmezdir”. Bütün bu anlatılanlardan sonra, Einstein’ın dediği gibi “bütün
Yine Batı bilimine dönelim: algılar” ile “soyut sezgiler” bir olurlar. Bu, insanlığın geldiği ilginç
bir aşamadır. En başından beri birbirlerine karşıt gibi duran pozitif
“Bilimin ilk yaptığı şey, doğadaki çok çeşitli maddeleri 90 kadar
bilim ile sosyal bilimler ve akıl ile gönül, ilk kez aynı noktada buluş-
doğal elemente indirgemekti. Sonra bu elementler birkaç temel par-
muş gibidirler.
çacık hâline getirildi. Ayrıca dünyadaki çeşitli kuvvetlerin her biri,
elektromanyetik kuvvetin değişik görünümleri (farklı dalga boyu ve Nitekim tarihe baktığımızda, birçok konuda sezginin, bilimin
frekansta olan elektromanyetik dalgalar) olarak tanımlandı. Evrenin önünde gittiğini görüyoruz. Buddha: “Ruh (sezgi) hep önde giden-
özellikleri de birkaç temel nicelik hâlinde ayrıldı: Uzay, zaman, dir, madde (akıl ya da beyinsel işleyiş) onu yakalayıp, dünyaya
madde ve enerji. Sonra Einstein geldi. Madde ile enerjinin eşdeğer- çekmeye çalışır” demişti. 16. Yüzyıl’da ülkemizde yaşamış bir halk
liliğini “Özel İzafiyet Teorisi” ile gösterdi”.53 ozanı olan Muhiddin Abdal da: “Muhiddinem, dervişem / Hak

190 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 191


yoluna girmişem, / Onsekiz bin âlemi / Bir zerrede görmüşem”
diyor ve bilim, burada sözü edilen bilgilere ancak yüzyıllar sonra 5 Yeni Bir Düşünce Yapısı
Kurmak
varabiliyor. Gerçeğe varma yolunda felsefe bilimden, şiir ve sezgi de
felsefeden önde geliyor.55

Şimdilerde bilimin geldiği aşama ve evrenin holografik kavranışı, Şimdiye kadar çok değişik bilgilerle karşılaştık. Ne

artık sezginin bilimi, bilimin de sezgiyi dışlamadan hareket etmesine insanın, ne dünyanın, ne de evrenin, bizim algılayıp-
zannettiğimiz gibi olmadığını, farklı anlatım biçimleri
yol açacak gibi görünüyor.
çerçevesinde görmüş ve de bilimsel olarak anlamış
İnsana, hayatta birçok şey anlaşılamaz, garip ve bilinemez gibi
bulunuyoruz. Zaten insanlığın bunca yıldır içteniçe
gelir. Oysa bu, insanın duygularının ve algılarının zayıflığından
ve son dönemlerde de artık bağırarak aradığı “bir-
doğmaktadır. Ayrıca, yine insanın kendi eseri olan bilimin getirdiği
lik, beraberlik, barış, kardeşlik, huzur ve mutluluk”,
açıklamaların yetersizliği de buna eklenir. Yoksa, bütün olup-biten-
kısaca “Altın Çağ” bu yanlış insan ve evren anlayışı
ler anlamlıdır. Hepsinin bir nedeni ya da gerekliliği vardır. Evrende
nedeniyle gerçekleşemedi ya. Bu anlayış değişikliğini
dengesizlik, adaletsizlik ve hata yoktur. Önemli olan, bu güzellikleri başaramadığımız sürece de, durum değişmeyecek.
ve adaleti kavrayabilecek ve de onlara uyum gösterecek olgunluğa
Dünyanın şu andaki durumuna baktığımızda,
erişebilmektir.
herşey çok ümitsiz gibi gözükmekle beraber, genel
insanlık bilincindeki yükselmeyi ve değişimi çok net
olarak gözlemlemek de mümkün. Nitekim düşünsel
açıdan çok ağır olan birçok konu, artık günlük soh-
betlerde bile rahatlıkla dile getiriliyor. “En-el Hak”
diyen Hallac-ı Mansur’un asıldığı, Yunus Emre’nin
doğru bilgiye varmak için 40 yıl dergâha düz odun

192 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 193


taşıdığı dönemlere göre oldukça farklı bir durumda bulunuyoruz. Evet, konunun en önemli yanı da burası zaten. Bütün söylenen-
ler ve öğrenilenler, birey olarak bizde, toplum olarak da hepimizde,
Artık birçok “yüce gerçek” ya da “evrenin idare ediliş sırları”
yeni bir bakış, farklı bir anlayış ve bir değişim imkânı yaratmazsa,
günlük konuşma dilimize girdi. “Sen bensin, ben de sen” ya da
teorik bir model olarak kalır. Hoş bir zihinsel spekülasyon şeklinde
“ben O’yum” gibi çok önemli bilgileri rahatlıkla telâffuz edebiliyo-
raftaki kitaplıkta yerini alır. Bu da iyidir. İnsanın ufkunun açılması
ruz. Uzaylılar, reenkarnasyon, ölümden sonraki hayat gibi konular
ve değişik açılımlar yaparak daha zengin bir beyinsel potansiyele
hiç kimse tarafından “haydi canım sen de” şeklindeki yaklaşımlarla
ulaşması açısından yararlı bir durumdur.
reddedilmiyor.
Ancak bu, bizim için yeterli değil. Bu kitabı yazmaktaki hede-
Holografi konusu da bunlardan birisi. İzafiyet Teorisi ile
fimiz ve amacımız da bu kadar dar olamaz zaten. Biz, bir değişimi
Kuantum Fiziği’nin açtıkları yoldan giden Holografi Kuramı,
amaçlıyoruz, insana, büyük bir dönüşümü gerçekleştirip, tarihî
“Evrensel Bütünsellik Olgusu”nun anlaşılması ve kavranılması
bir sıçrama yaptırtmanın yollarını anlatmaya çalışıyoruz. Aklını,
konusunda oluşturduğu sayısız imkânlar sayesinde, bizlerin “bütün-
düşüncesini ve davranışlarını “başka” ya da “farklı” bir biçimde
sellik” yaklaşımında önemli bir yol almamızı sağlıyor.
kurması gerektiğini, yoksa topyekûn bir “yok olma” tehlikesinin
Şimdi sıra, buraya kadar bütün öğrenmiş olduklarımızdan nasıl eşiğinde bulunduğumuzu dile getiriyoruz. Yanlış düşünüp-yanlış
yararlanabileceğimiz konusuna gelmiş bulunuyor. yaşaması nedeniyle dünyayı bugünkü hâline getiren insan, böyle
Şöyle sorabilirsiniz: “Birçok şaşırtıcı bilgi edindik ve yepyeni yapmaya devam ederse; bütün doğal dengeleri bozacak, kendisi de
şeylerle karşılaştık. Şaşırdık. Bir yandan da eski bilgilerimizin, inanç- bencillikler, düşmanlıklar ve savaşlar arasında ezilip-yok olacak.
larımızın ve alışkanlıklarımızın yıkılması karşısında, nasıl davranıp- Yani bir yandan doğa ve dünya, öte yandan da insan tahrip oluyor
neye göre yaşayacağımızı bilemez olduk. Düşüncemizi yeniden nasıl ve yok olmaya doğru gidiyorlar.
kuracağız?” Ya da olaya şu pratik açıdan bakabilirsiniz: “Bunca Kurtuluş yok mu? Var, hem de bunun yolu çok basit. Çünkü
öğrendiklerimin bana pratikteki yararı nedir? Hayatımda neleri çözüm herkesin içinde ve elinde. Ama önemli olan, bu çareyi ya
değiştirecek, nasıl değiştirecek, kısaca, ne işime yarayacak?” da çözümü farkedebilmek. İnsanların olduğu gibi, dünyanın ve

194 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 195


evrenin de bir kaderi var. Ayrıca dünya ve insan, evrende tek başına “âhir zaman” geldi ve insanlık soyunun toptan biçim değiştireceği
ve yalnız değiller. Bir takım planların ve sistemlerin içinde bir yere “kıyamet” dönemi yaşanmaya başladı. Kesin olan şu ki, görüntüde-
sahip bulunuyorlar. Bu nedenle, kendi başlarına buyruk davranabil- ki bunca olumsuzluğa rağmen, insanlık bilinci son derece duyarlı ve
meleri ve terkedilmiş olmaları söz konusu değil. Yani kendilerini ve gelişmiş bir durumda.
sistemi bozma ya da yok etme imkânına veya iznine sahip değiller. Bu nedenlerden dolayı, bilgi, herkese ulaşmak zorunda. Hem
Yeni Çağın Bilinci de; her zaman, her yerde ve herkes için geçerli olacak bir biçimde,

Bizim “Yeni Çağın Bilinci” ya da “Holistik (Bütüncül) Evren yani “bilimsel dille” aktarılması ve herkese eşit olarak verilmesi

Tasarımı” adını verdiğimiz anlayış ve düşünce biçimi, daha önce de gerekiyor. Ondan sonra hiç kimse çıkıp da: “Benim bunlardan

sık sık tekrarladığımız gibi, yeni bulunmuş bir şey değil. İnsanlık haberim yoktu” ya da “bana bu bilgiler iletilmedi” veya “ben bütün

varolduğundan beri bu bilgiler çok çeşitli biçimlerde ve dillerde ömrümce namaz kıldım, zikir yaptım, ama hiçbir zaman böylesi

insanlara anlatılmıştır. Ancak o dönemlerde bu gibi bilgiler, insan- “derin” bilgilerle karşılaşmadım” diyerek işin içinden sıyrılamaya-

lığın genel bilinç kalitesi oldukça düşük düzeylerde bulunduğu için, cak. Herkes eşit sorumluluğa sahip olacak ve “hesap günü geldiğin-

bireysel ya da bölgesel olarak veriliyordu. Belirli gruplara, kişilere, de” herkes, evrenin bütün bilgilerinden ve imkânlarından eşit olarak

bireysel olarak uzun bir eğitimden geçmiş olanlardan, belirli bir pay almış bulunacak.

ruhsal olgunluğa ve kapasiteye ulaşanlara aktarılıyordu. Bu neden- Bunun yolu da, evrensel bütünsellik olgusunun herkesin anlaya-
le bilgiler gizli, mistik ve gizemli bir özellik taşıyorlardı. Zikirler, cağı ve herkese eşit şans ya da imkân veren bilimsel bir yolla anlatı-
namazlar, yoga ya da meditasyon gibi teknikler ve deneyimlerle ken- lıp-açıklanmasından geçiyor.
dilerini geliştiren kişiler bu bilgilerle buluşturuluyorlardı. Çünkü
Bilimsel verileri sizlere aktarırken, kendi yorumlarımı da işin
evrenin idare ediliş bilgilerini sıradan insanların anlamaları müm-
içine kattım. Bunun böyle olması kaçınılmazdı ve bunu yapma-
kün olamıyordu.
yacak olsaydım, bu kitabı yazmama gerek kalmazdı. Hep birlikte
Ama artık durum değişti. Belki de kimilerinin iddia ettikleri gibi önemli sonuçlara vardık, iddialı yaklaşımlar yaptım. Ancak bütün

196 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 197


bunları, kişisel bir performans olarak değerlendirmek yanlış olur. Bu sorunu aşmak için de, evreni bir insan bedeni, tek tek insan-
Anlatılanları “dipten gelen bir itmenin dışa vurumları” ya da “kay- ları da o bedendeki hücreler olarak ele almış, davranış örneği olarak
nayan bir suyun üzerine çıkan kabarcıkları” şeklinde ele almak daha da, beyin hücrelerinin “ortak ürün” temelli bir davranış sergileyerek
doğrudur. Bizler sadece bu gerçekleri birbirimize aktarma görevini birbirleriyle nasıl yardımlaştıklarını incelemiştik.
üstlenmiş bulunuyoruz, fazlasını değil.
Olaya bu açıdan bakınca, herşey bambaşka bir biçim alıyor ve
çok farklı şeyler düşünmeye başlıyoruz.
Yeni Bir İnsan, Yeni Bir Toplum, Yeni Bir Dünya
O zaman anlıyoruz ki, biz ancak diğer bütün canlılar “iyi”
Sunuş Bölümü’nde: “Size, vaadedilen cennetin altın anahtarını
oldukları zaman “iyi” olabiliriz. Tek başına bir nota olarak sesimiz
sunuyoruz” demiştik. Doğru da bu. İnsanların en büyük özlemleri
ve değerimiz yoktur. Ancak insanlık ve evren senfonisi içinde kendi
olan birlik, beraberlik, sevgi, saygı, mutluluk ve huzur gibi kav-
notamızı seslendirdiğimizde bir değerimiz olur. Bu değer hem sen-
ramların içi boş kalmazsa, bunlara nasıl ulaşılacağı bilinirse, neleri
foniyi zenginleştirir, bütünler ve tamamlar, hem de bir birey olarak
değiştirmek, neleri başka türlü değerlendirmek gerektiği ortaya
bizim kişisel potansiyelimizi en üst düzeyde kullanmamızı, yani
çıkarsa, “cennete” ulaşmak hiç de zor değildir. Geçtiğimiz bölümler-
“görevimizi yapmamızı” sağlar.
de verdiğimiz bazı örnekleri yeniden hatırlamanın yeri geldi. Hani:
“Komşum açken, benim tok olmamın kötü bir tarafı yok ki”, “yalan Dünyaya “ortak ürün” perspektifli bir bakışla yaklaşmamız gere-
söylerim, kul hakkı da yerim, bunun da bana bir zararı dokunmaz” kir. O zaman anlarız ki, bizim bir diğerimizi ve herşeyi sevmemiz
şeklinde düşünmenin insanın günlük doğasına daha uygun oldu- bir erdem değil, bir zorunluluk. Aynı şekilde bütün “iyi” huylar;
ğunu söylemiştik. Eğer hepimiz birbirimizden ayrı cisimlersek, sen yardımseverlik, cömertlik, fedakârlık, dürüstlük, namusluluk gibi
orada, ben de buradaysam, “senden bana ne?” diye düşünmem gayet bütün bu “dünyasal erdemler” son derece normal ve sıradan. Zaten
doğaldır. Ama öte yandan, bu konuda insanlığa bildirilmiş olan ve başka türlü olmasının mümkün olmadığını biliyoruz. Bunlar son
bizi beraberliğe doğru yönlendiren bütün bigiler: “Bu yanlış, böyle derece “doğal”. Tıpkı yağmurun yağması ve güneşin doğması gibi.
yapma!” diyor. Haydi, gel de çık işin içinden. Bunlar kendiliğinden ve sistematik düzenlere bağlı olarak gerçekleş-

198 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 199


tikleri için, bize normal ve sıradan geliyorlar. Ama doğru davranış- sanmak ya da kimse farketmeden bir takım “dolaplar çevirmek”
ları sergileyebilmek için, kendimizi zorlamamız ve egosal benliğimizi nasıl olacak? Kendimizi daha fazla aldatmayalım lütfen!
aşmak için çaba göstermemiz gerekiyor. Bu da, hiç işimize gelmiyor.
İşte bu yaklaşım, insanlık tarihinin bugün içinde bulunduğu
Önce taşları yerlerine oturtalım: Evrendeki herşeyi aynı bütünün durumu çok güzel bir şekilde açıklıyor. Aynı anda, bunun değişmesi
parçaları olarak değil de, birbirlerinden ayrı varolan birimler olarak ve dünyanın bir “cennet” hâline gelebilmesi için nelerin yapılması
ele aldığımızda, karşımıza şöyle bir durum çıkar: Diğer birimler gerektiği de çok açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Şimdi yeni bir dünya
bizim için; “yabancı” (bu nedenle de onlara karşı olan duygumuz; ve yeni bir insanın yapısının nasıl olması gerektiği konusunu bazı
ilgisizlik, yaklaşımımız ise; umursamazlık), “rakip” (bu nedenle de genel başlıklar altında incelemenin sırası geldi.
onlara karşı olan duygumuz; kıskançlık, yaklaşımımız ise; yenme
duygusu, hatta her türlü yenilgilerinden haz almak), “düşman” (bu
Farklı Bir Ekonomi Anlayışı
nedenle onlara karşı olan duygumuz; korku, yaklaşımımız ise; nefret
dolu olmak, kaçmak, kendi kabuğumuza çekilmek, benlik zırhını Holistik Evren Tasarımı açısından baktığımızda, günümüzde
kuşanmak, bazen de saldırmak ve yok etmeyi istemek) olarak görün- geçerliliği olan bütün ekonomik sistemlerin yanlış ve insana ters
meye başlarlar. oldukları ortaya çıkmaktadır. Az önce de bahsetmiş olduğumuz
gibi, birbirlerini yabancı, rakip ve düşman gören, bu nedenle de
Aldatmanın, kandırmanın, yalanın, iftiranın, kul hakkı yemenin
herşeye “bencilleştiren” bir gözlükle bakan ve korunmak için “ben-
gerisindeki tek faktör; bunları başkalarının (ya da hiç kimsenin)
lik zırhının” içine gizlenen bir insan anlayışının doğru bir ekonomik
görmüyor, bilmiyor ve duymuyor olduklarına inanmaktır. Oysa bu
sistem üretebilmesi mümkün değildir.
inanç tamamen yanlıştır. Evrende varolan bütün öğeler, birbirleriyle
ilişki, iletişim ve etkileşim içindedirler. Aslında diğerlerinden ayrı Ekonomi konusunda söyleyip-yazılabilecek çok şeyler var. Ancak
birimler de yok, hepimiz aynı bütünün parçalarıyız. Herşey ve her- bu kadar ayrıntının içine girmek bu kitabın konusunu aşacağı için,
kes herşeyden haberdar. Hepsinden de öte, öncelikle biz bu duru- biz burada, sadece belirli ipuçlarını ve farklı bakış açılarını aktar-
mun farkındayız, aklımız ve vicdanımızla. O hâlde, görülmediğini makla yetineceğiz.

200 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 201


Herhangi bir konuyu ele alırken, aklımıza hep aynı şeyi getir- “Birisinin kazanabilmesi için, mutlaka bir diğerinin kaybetmesi
memiz gerekiyor: İnsan bedenindeki hücreleri, onların birbirleriyle gerekir!” Daha en baştan, insanın bütünsel varlığına ters ve yanlış
olan ilişkilerini ve davranış biçimlerini. Ekonomi konusu da aynı bir yaklaşım.
temel mantığın üzerine inşa edilmek zorunda. İnsanlar kendilerini “Piyasa oyuncuları, Hazine’nin verdiği faizi beğenmediler...”
önemli kılmak ve yaptıkları işi de dünyanın en ciddî konusu hâline Yahu kim bu oyuncular? Sen, ben, falanca bankanın Genel
getirmek için ellerinden geleni yaparlar. Konuları karmaşıklaştırır, Müdürü, hatta memur emeklisi Haydar Amca. Sanal bir ortamda
durumları bir felâket senaryosu hâline getirirler. Sonra bir takım birbirimize rakip ve düşman olup-çekişeceğimiz yerde, birlikte
sanal rakipler ve düşmanlar yaratarak, onlarla boğuşur ve kendilerini oturup hem kendi yararımız, hem de içinde bulunduğumuz (aynı
kahraman gibi hissederler. Bu, politikada da böyledir, ekonomide geminin) ülkenin ve dünyanın çıkarları doğrultusunda bir karar
de, tıpta da. alamaz mıyız?
Aslında herşeyi çok basit bir yolla, dostça, ortak ürünü gözö- Sanal bir piyasa, sanal düşmanlar, sanal rakipler yaratmak ve
nünde tutarak ve yardımlaşarak hâlletmek mümkün. Yeter ki niyet onlarla boğuşarak, kendisinin “adam” olduğunu hissetmek, yine
bu yönde olsun ve diğerlerini düşman gibi görüp, onlardan nefret hep aynı yanlış anlayıştan kaynaklanıyor.
etmeyelim ve korkmayalım.
Bu yanlış ve yetersiz insan (ve dünya) yaklaşımı, ekonomi
“Piyasa tepki verdi... Döviz arttı, faizler düştü...” Son zamanlar- bilimine de damgasını vurmuş. Bize İktisat Fakültesi’nde “serbest
da herkes “mecburen” piyasa uzmanı oldu. Çünkü “piyasalar” en rekabet” ve “piyasa ekonomisi” konularında şöyle bilgiler verilmişti:
sıradan vatandaşın bile cebini ilgilendiren bir hâl almış bulunuyor. “Herkes kendi yararı doğrultusunda hareket eder ve böyle olduğun-
Bu, yalnızca ülkemizde değil, bütün dünyada böyle. “Globalleşen” da da “görünmez bir el” piyasayı dengeler. Bu da toplumun yararına
bir dünyada amaç, daha fazla egemenlik sağlamak ve daha fazla olur, fiyatlar artmaz, herşey kendi dengesine gelir”.
kazanmak.
Bunun, tıpkı demokrasinin en iyi idare şekli olduğunu iddia
Örneğin borsa olgusu. Borsanın çok temel bir kuralı vardır: etmek gibi, komik ve saçma olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

202 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 203


Bürokrasinin ve mega devletin çarkları arasında ezilen ve manipu- “haktır”. Oysa bu, tıpkı kanserli bir hücrenin davranışına benzer.
lasyondan manipulasyona sürüklenen zavallı bireylerin, at gözlüğü O da yalnızca kendisini düşünür, diğer hücrelerle “rekabet” eder,
ile kısıtlanmış iradeleriyle ne kadar doğru ve “tam enforme edil- onların gıdalarına ve enerjilerine el koyar. Böylece büyür, gelişir
miş” bir hâlde karar alabileceklerini sanıyorsunuz? Rahmetli İsmet ve irileşir. Ama dışarıdan bakan bir göz, bunun sağlıklı bir gelişme
İnönü’nün deyişi ile: “Haydi canım, sen de!” olmadığını, tam tersine, bir felâketin habercisi olduğunu hemen
görür. Çünkü, “bütün” açısından bakınca, beden, kanserli hücrenin
“Daha iyisi bulunamadığı için” uygulamada kalan böyle yamuk-
o bencil ve sahip olmacı tutumu yüzünden zarar görmektedir. Ve
yumuk, az kişiyi mutlu, çok kişiyi de mutsuz eden sistemlerden
o hücre, aslında kendi bindiği dalı kesmekte olduğunun farkında
kurtulmak istiyorlar artık insanlar.
da değildir. Aynı sömürücü davranışı devam ederse, beden ölecek,
Çünkü, bilim artık, evrende herşeyin birbirine bağlı olduğunu, böylece kendisi de yok olacaktır.
bize birbirlerinden ayrı parçalar hâlinde gözüken maddesel evrenin,
Halbuki, bütün evren birbiriyle bağlantılı. Her bir birimin o
aslında bizim yetersiz algılama gücümüz nedeniyle, öyle göründü-
bütünlüğün içinde bir rolü, gücü ve sorumluluğu var. Tıpkı beyin
ğünü ortaya koymuş bulunuyor. Artık biliyoruz ki, hepimiz, ken-
hücreleri gibi davranmak, belki de en doğrusu. Bilindiği gibi beyin
dimize olduğu gibi, diğer insanlara, doğaya ve giderek tüm evrene
hücreleri, kendilerine gelen impulsları (uyaranları) bir diğer beyin
karşı da sorumluyuz. Çünkü hepimiz aynı bütünün parçalarıyız ve
hücresine aktarırlarken, hızla ve engellenmeden dolaşan elektriksel
kaderlerimiz birbirlerine bağlı, içiçe örülü.
akım, birtakım kimyasal etkiler oluşturarak algılamayı gerçekleştirir
Ayrıştırmacı ve farklılaştırmacı anlayış içinde bulunan insanların ve düşünceyi ortaya çıkarır. Daha önceki sayfalarda da anlatmış
birbirlerine, doğaya ve hatta kendilerine karşı çıkarcı, sömürücü ve olduğumuz gibi, her bir beyin hücresi tıpkı minik bir hologram
düşmanca davranmaları normaldir. Çünkü bu anlayışa göre, herkes gibi çalışır. Yani “bütünün bilgisini” içinde taşır, ama dışarıdan
tek başına vardır ve önce kendi çıkarı gelir. Öyle ya, benim herşeyi gelen uyarı, o gizli ve hazır duran potansiyelin hangi frekansına
kendimde toplamam, başkalarının paylarını almam, gaspetmem ve hitap ederse, o bilgi “görünür hâle geçer” (suret bulur). Ayrıca her
ele geçirmem, (hele bu durum yasal bir çerçevede gerçekleşiyorsa) hücre bir diğerine oranla binde 5’lik bir açı farkı ile algılama yaptığı

204 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 205


için, herbiri bir diğerinden daha değişik bir yönü yansıtma imkânını kiyor. Bunu, ne ahlâkî, ne de dinî bir gaye ya da korkuyla değil,
bulur. doğrusu bu ve böyle olduğu için uygulamak “zorundayız.” Yoksa,

Kısaca, gelen uyarı hücre tarafından alınır, kendi farklılığı (algı- kendimiz için en iyiyi ve en doğruyu yaptığımızı sanırken, hep bera-

lama ve yansıtma açısı) katılır ve diğer bir hücreye aktarılır. Amaç, ber yok olmaya doğru gidiyoruz. Doğa kirleniyor, hava kirleniyor,

tümünün ortak ürünü olan algılamanın ya da düşüncenin mükem- denizler kirleniyor, doğal kaynaklar tükeniyor, savaşların ardı arkası

melliğidir. kesilmiyor, açlıktan ölenlerin sayısı artıyor... Yaşayamaz bir hâle


geliyoruz.
Eğer bir hücre (herhangi bir nedenle) bu uyarıyı kendisinde tutar
ve bir diğerine aktarmazsa, algılama gerçekleşmez veya düşünce Sahip olmacı ve ayrılıkçı anlayış, bizi kendi içimize kapatıyor ve

bloke olur ve hatırlama ortaya çıkmaz. Akışın böylece kesilmesi, çevremizden izole ediyor. Saklanıyoruz, gizleniyoruz, kendi dışı-

yani bir hücrenin “bencilce” davranması, onların tümünün “ortak mızdaki herşey, bize rakip ve düşman gibi. Ama dünyanın şu anda

ürününün” verimsiz ve başarısız olmasına yol açar. İnsanlarda da böyle işliyor olması, tek gerçeklik biçiminin bu olduğu anlamına

öyle değil mi? Saklayıp-biriktirdikçe ve daha çok şeye sahip oldukça, gelmez.

hem kendi stresleri ve yükleri artar, hem de ortak ürünleri olan tari- İnsanların “yabancılaşması” kavramı, dindeki “günah” kavra-
hin ve dünyanın yetersiz, kısır ve verimsiz kalmasına neden olurlar. mı ile çok benzeşir. Çünkü her ikisi de “insana karşı” ve “insana

Marx, bu gerçeği, şu çarpıcı sözlerle dile getiriyor: “Ne kadar yaramayan”, yani onu bozan olgulara verilen adlardır ve her ikisi

azsan, yaşamını ne kadar az görkemli kurmuşsan, o kadar çoksun de, insanı gerçek hedefinden saptırıp, ayrılıkçı anlayış doğrultusu-

demektir ve görkemsiz yaşamın da o denli büyüktür.”56 Dinsel na sürüklerler. Ancak çağımızın bilimsel aşaması, bizi Newtoncu

metinlerde “komşun aç iken, tok yatma” denilir ve insanlara, mal- anlayışların hızla terkedilmesine doğru itiyor. Bütüncül bir insan

larını paylaşmaları, “vermeleri” öğütlenir. Bu gerçek, artık bilimsel ve evren anlayışına geçildiğinde, yalnızca ekonomik davranış değil,

olarak da kanıtlanıyor. Çünkü bizlerin kendimize ve birbirimize bir ahlâkından sanatına dek herşey değişecektir.

rakip ya da düşman gibi değil, bir kardeş gibi davranmamız gere- “Yeni Çağın Bilinci” olarak adlandırdığımız bu anlayışta, herkes

206 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 207


tıpkı bir bedendeki hücreler gibi, evren bütünlüğünün içindeki yeri- kendine mâl etmek (kanserli hücre örneğinde olduğu gibi) bütünün
ni ve önemini farkedecektir. O zaman da, neden diğerlerinin iyiliği- dengesini bozar. Bunu yapmaya hakkımız yoktur. Ayrıca kendimiz
ni de kendimizinki gibi istemek ve ortak ürünün mükemmelliği için de bu bozukluktan olumsuz yönde etkileniriz. (Düşük frekansta
nasıl çalışmak zorunda olduğumuz gerçekleri net olarak belirecektir. yaşarken, bu etkileri pek hissetmeyiz. Ama gözümüz açılıp da kaba
Tıpkı yağmurun yağması ve güneşin doğması gibi doğal olan bu titreşimlerden sıyrıldığımızda, yani enerji düzeyimizi yükselttiği-
evrensel yasalara uymak, insana zor gelmez, acı da vermez. Çünkü mizde, bu yanlışlıklar ve terslikler bir acı olarak içimizi sızlatmaya
evren boyutu ile bir olmak ve tüm insanlarla ortak olan bir frekansta başlarlar.)
titreşmek, olsa olsa haz, sevinç ve mutluluk gözyaşları getirir. Ama
Gerçek özgürlük, insanın (evrensel plan içindeki) yerini bulması,
bunun gerçekleşebilmesi için, önce herkesin birbirleriyle ve evrenle
bütünün içindeki önemini ve görevini kavrayarak, o evrensel sen-
bir bütün olduklarının farkına varmaları gerekiyor. Yani, gelişmiş ve
foninin titreşimlerine katılması, yani kendi notasını en iyi biçimde
kendi önemi ile sorumluluğunun bilincine ulaşmış bireylerin ortaya
icra ederek, evren müziğini daha zengin ve daha mükemmel bir
çıkmaları ilk şart. Holistik (Bütünsel) Evren Tasarımı günümüz
hâle getirmeye çalışması demektir. Kişilerin gerçek değerleri de,
biliminin vardığı son düzey. Artık insan; kendisini, diğer insanları,
sorumluluklarının bilincine varıp-onu uygulamaya döktüklerinde
doğayı ve evreni ayrı ayrı birimler olarak değil de, aynı bütünselliğin
ortaya çıkacaktır.
değişik biçimlerdeki dışa vurumları ve belirmeleri şeklinde algıla-
mak zorunda. İşte o zaman mülkiyet anlayışı, çalışma biçimleri ve toplumun
(ekonomik, siyasî, ahlâkî...) yapısı da bambaşka bir biçim alacaktır.
Bu ilk adım atıldıktan sonra, birey, bir insan olarak kendi yeri-
nin, görevinin ve sorumluluğunun farkına varacak, kendi dışındaki Son yıllarda bu bilgi, tüm dünyada en objektif biçimiyle, yani
varoluşa başka bir gözle, değişik bir açıdan ve yeni bir perspektiften herkesin kavrayabileceği ve herkese eşit olarak sunulan bir yapı için-
bakmaya başlayacaktır. de dile getirilip-açıklanıyor: Yeni çağın dili olan bilim ile.

O zaman, kişinin kendisine çok şey toplamasının, yani çok şey- Din kurumu; zekât ve fitre gibi düzenlemeleri, bazı filozoflar ise;
lere “sahip olmak”ın bir yük olduğu ortaya çıkacaktır. Biriktirmek, felsefeleri ile aynı ve tek bir şeyi söylemeye ve insanların dikkatlerini

208 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 209


çekmeye çalışıyorlar: Evrenin ve insanların birliği ile bütünselliğini. Bakmasını bilen; kendisini, diğer insanları, doğayı, çiçekleri ve

Evren bir bütündür. Herkes ve herşey birbirine bağlıdır ve bir bitkileri aynı bütünün parçaları, yani kendi bedeni ve kardeşleri

diğerine mecburdur. Birisinin başarısı ya da yanlışı, tüm evrenin gibi sever, esirger, korur ve gözetir. Onlarla sanki söyleşir ve sırlarını

(yani, sistemin) başarısı ya da yanlışı demektir. Bir bedenin hücreleri çözer.

gibi davranmak, yani bilgiyi ve akışı, vermek, aktarmak, iletmek ve Az önce de belirttiğimiz gibi, tek tek beyin hücrelerinin görevleri
paylaşmak zorundayız. Böylece artar, coşar ve zenginleşiriz. Ama birbirlerinden farklıdır. Hatta aynı görevi üstlenenler bile, algılama-
damarda biriken kolestrol ya da yağlar gibi akışı yavaşlatmak, kes- larını diğerlerine oranla küçük farklılıklarla yaparlar ve görüntüye
mek, tutmak, engellemek ve kendimize ayırmak (sahip olmak ve kendilerine özgü olan açıyı katarlar. Ama hepsi, birbirleriyle işbir-
buna bağlanmak) bizi fakir kılar, zayıflatır ve güçsüzleştirir. Çünkü liği yapmak zorunda olduklarını bilirler. Doğru bir algılama ya da
bizim asıl üretimimiz olan “ortak ürünün” durmasına, bloke olma- mükemmel bir düşünce, ancak hepsinin kusursuz ve görevlerine
sına ve verimsizleşmesine neden olur. uygun bir biçimde çalışmalarına bağlıdır. Hepsi, ortak ürünün oluş-

Ne kadar azsak, kendimize yük ettiğimiz (yani, bizim insanî ma süreci içinde yer alırlar ve de onun birer öğesidirler. Ama “ortak

değerlerimizi geliştirmemiz yönünde bir fayda sağlamayan) ne kadar ürün” onların toplamından farklı bir bütünlüktür.

az şey varsa, o kadar çokuz (yani, insanî ve manevî değerler açısın- Modern toplumlardaki çeşitli sosyal yardımlar, tıkanan damarı
dan gelişmişiz) demektir. Çünkü “bütünün gelişimine o kadar çok açmak yerine, by-pass yapmak gibidir. Oysa bütünsel bir insan ve
şey katıyoruz” anlamına gelir bu ve o kadar da değerli olmamıza evren anlayışına geçilirse, sistem kendisini içten ve kendiliğinden
neden olur. yenileyecektir. Ne mutlu ki, günümüzde bu gerçekleri farkedenlerin

Dünyaya katılmak, eylem, dışavurum ya da inanç, teslimiyet sayısı giderek artıyor. Aslında insanlar hep aynı; özlemleri, hedefleri

ve “gerçek” ibadet, hep aynı şey: Kendimizi akışa katmak ve kendi ve istekleri de öyle. Farklı olan; yolları, dilleri ve yöntemleri.

katkımızla, onun daha iyiye ve ileriye doğru yol almasına etkide Günümüzün ekonomi modelleri ile onların uygulanmalarında
bulunmak demek. geçerli olan davranış biçimleri ve karakter yapıları; rekabeti, yalanı,

210 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 211


aşırı kârı, çok tüketmeyi, birbirine rol yapmayı, gizlemeyi, kandır- sağlıklı bir birey olarak yaşayabilmesi için gereken ihtiyaçların öte-
mayı ve en çok da “uyanıklığı” önerip-destekliyorlar. “Ekonomi tipi sindeki herşey, bu; ister yemek, cinsellik ya da uyku gibi fizyolojik,
karakter” olarak adlandırabileceğimiz bu tarz ve kapitalizm tipi bir isterse de para, mal, mülk ve iktidar gibi maddesel ve psikolojik
ekonomi, tek ve değişmez bir gerçeklik biçimi değildir. Bu tavırdan olsun, insana yüktür. Onun işini zorlaştırır, eforunu tüketir, onu
ve tarzdan (uyanık ve işbilir olmaktan) rahatsız olanların sayısı her yükselmekten alıkoyar, hep yere, aşağıya, toprağa doğru iter. İç
geçen gün biraz daha artıyor. Eğer onlara doğru alternatifi sunabi- özgürlüğünü, korkuya ve bağımlılığa dönüştürür. Sonu da yoktur.
lirsek, değişim daha hızlı olacaktır. Çünkü her sahip oluş; korkunun, endişenin ve telâşın daha büyük
olmasına yol açar. Rahata, huzura ve özgürlüğe ulaşmak için birikti-
Erich Fromm, “Sahip Olmak ya da Olmak” adlı kitabında,
ririz, saklarız, yatırım yaparız. Ama ne ilginçtir ki, bu davranışımız,
modern insanın bir çözümlemesini ve değerlendirmesini yapar,
bizi asıl hedefin tam tersine götürür. Ne kadar çok şeye sahipsek, o
sonuçta da şöyle söyler:
kadar telâşlı, korkulu ve bağımlı oluruz. Hz. İsa’nın deyişiyle “kuş-
“İnsanlık büyük bir hızla tümden yok olmaya doğru sürük- lar kadar hür ve yarını düşünmeden yaşamak” isterken, ayakları yere
lenmektedir. Ekonomik gelişimin giderek insanları tutsak alması, bağlı kalırız ve kanat çırpamadan, atalet ve korku içinde sürüklenir-
doğaya karşı takınılan düşmanca tavır ve bir atom savaşı tehlikesi, dururuz.
insan soyunu ve dünyayı tehdit etmektedir. Yeni bir insana ve yeni
“Sahip olmak” bir yüktür. Korkunun ve yarından, gelecekten,
bir topluma geçişin tek yolu, herşeyin üzerinde egemenlik kurmak
başkalarından ve herşeyden çekinmenin bir ürünüdür. İnsan, insan
biçiminde beliren ve kâr tutkusu, açgözlülük, bir de ihtiras demek
olması ve bu maddî bedene bağlı bulunması yüzünden “bileme-
olan “sahip olmak” karakterini terketmekten geçer. İnsanlar, onları
mek” ve “tamdan eksik olmak” durumundadır. Çünkü bu dünyasal
huzura, mutluluğa ve diğer insan kardeşlerini sevmeye yöneltecek
planın işlemesi ancak böylelikle mümkün olabilmektedir. Herşeyi
olan “olmak” biçimli bir dünya görüşüne geçemedikleri sürece, kur-
bilebilse tekâmül olmaz, böylelikle de dünya planetinin gereği ve
tulmaları mümkün değildir.” 57
işlevi kalmazdı. “Tam” olsa, bu kez de tüm evrensel varoluşlar, yani
Bu yaklaşım, bir “bir lokma-bir hırka” felsefesi değildir. İnsanın “herşey” olmazdı. O halde, gerçeğe olabildiğince yaklaşmak, ama

212 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 213


içinde bulunulan bu kısıtlı ve dar gerçeklik biçiminin kurallarına da içine girmesi, bedende hastalık yaratır. Orada bir ur oluşur, nite-
uygun davranmak zorundayız. Bazen bize ters, eksik ve yanlış gelse kim kanserli hücrelerin böyle davrandığını da biliyoruz. Ama olaya
bile, katlanacağız, çaresi yok. bütünsel açıdan bakıldığında, o bedenin ölmekte olduğu anlaşılır.
Ve işin garibi, bu duruma yol açan, yani sahip olmacı biçimde
Kısaca, dünyanın ve maddesel olanın gereklerinden kaçamayız.
davranan birim de, kendi bindiği dalı kesmektedir. Çünkü kendisi
O hâlde varoluşu sürdürebilmek için, bazı şeylere “sahip olmak”
de o bedenle beraber yok olacaktır. Ama yalnızca içinde yaşadığı ve
durumundayız. İşte bu aşamada “gerekli oranda sahip olmak” ya da
gördüğü gerçeği ya da “resmin tek karesini” “tek doğru” sanan bu
“fonksiyonel mülkiyet” ile “aşırı biçimde sahip olmak” ya da “çarpık
birim, yok olacağını bilmek bir yana, yaptığının ne kadar iyi oldu-
mülkiyet” arasında bir ayrım yapılmalı. İnsanda, doğal ihtiyaçlarını
ğunu düşünüp-gururlanabilir bile.
gidermek ve hayatta kalabilmek için, gerekli oranda bir sahip olma
güdüsü mevcuttur. Gerçi bunun sınırlarını belirlemek pek kolay Bireylerden devletlere, hepimiz böyle bir kanserli hücre gibi
davranmıyor muyuz? O dar ve korkak dünyamızın içine gömülüp
değildir ama, gereğinden ya da ihtiyaçtan fazlasına sahip olmak ve
de, habire biriktirmiyor muyuz? Ama bizim bu doğal sahip olma
biriktirmek, kişiye yükten başka bir şey getirmez.
duygumuzu böylesine çarpıtan ve yozlaştıran toplumsal sistemler,
Evreni, tüm birimlerinin birbirlerine bağlı ve her an ilişki, ileti- belki bizden daha fazla suçlu. Kendi çıkarları için toplumsal yapıları
şim ve haberleşme içinde oldukları bir bütünsellik olarak ele alırsak, insana ters bir biçimde kuranlar, aslında daha sonra ona hükmede-
yani holografik bir biçimde değerlendirirsek; ihtiyacımızdan fazla- mez bir hâle geldiler. Ve şimdi sistem, hepimizi dilediğince yönlen-
sına sahip olmamızın, aslında diğerlerinin haklarına tecavüz oldu- diriyor, manipule ediyor ve öğütüyor.
ğunu, böyle bir davranışın genel dengeyi bozduğunu ve neticede,
Niçin bu telâş? Kim bütün biriktirdiklerinden tam anlamıyla
bundan bizim de zarar göreceğimizi anlamamız kolaylaşır.
yararlanabiliyor? Nereye bu koşu ya da kaçış? Kapitalist düzenler,
İnsan bedenini, evrenin küçük bir modeli olarak ele almak, kendilerini yaşatabilmek için, aşırı tüketimi ve ona bağlı olarak
bütünselliğin kavranışı açısından en iyi örnektir. Oradaki herhangi da aşırı üretimi desteklemek zorundalar. Ama bu çarkın ya da
bir hücrenin, çıkarcı, yani kendine yönelik ve biriktirmeci bir tutum kısır döngünün insanı mutlu edemediği artık iyice anlaşılmıştır.

214 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 215


(Nitekim dünyada “mutlu insanların” sayısının giderek azaldığını tüm sistemler yeni bir biçim kazanacaklar ve bizler de insan olarak,
gösteren çeşitli araştırmalar ve istatistik sonuçlar mevcuttur.) Bu tıpkı evrendeki diğer birimler gibi “doğal” davranmaya başlayacağız.
tersliği daha önceden farkeden insanlar ise, kendilerini ifade ede- İnsanlar, ekonomik ilerlemenin ve tüketimin hep aynı yöndeki
cek bir sistem arayışlarını bir türlü sonuçlandıramamışlardır. En gelişimlerinin mümkün olduğunu sanıyorlar. Yani tüketimin ve
tanınan karşı sistem, insanî değerleri öne almak iddiasında olan sos- sahip olunacak şeylerin sayısının ve çeşidinin artmasının, mutlulu-
yalizm olmuş, ama o da bir netice verememiş, yani insanları mutlu ğu da fazlalaştıracağına inanıyorlar. Halbuki tüketim ile mutluluk
edememiştir. Çünkü tıpkı kapitalizm gibi, aynı yanlış ve Newtoncu arasındaki lineer (tek yönlü) ilişki, belirli bir noktadan sonra tersine
insan anlayışından yola çıkmıştır. dönmeye ve ters yönde işlemeye başlıyor. Önce doğal bir sınıra
Evrende varolan herşeyi; insanı, taşı, toprağı ve suyu, birbirle- ulaşılıyor. O noktaya gelindiğinde, tüketimin ve onunla birlikte
rinden ayrı ve bağımsız birimler olarak değerlendiren ve yalnızca üç üretimin artması, mutluluk yerine, mutsuzluk ve doyumsuzluk verir
boyutlu fiziksel algı alanımıza giren gerçekleri “var” sayan anlayış, oluyor.
artık iflâs etti. (Çünkü bütün dünya insanları gerginler ve buna- 20. Yüzyıl’ın başındaki ve özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan çıkmış
lımdalar. Bu sorunları aşabilmenin telâşı içindeler. Ayrıca böylesi bir Batı Uygarlığı’nın ihtiyacı ve özlemi, bolluk, refah, mal ve mülk
bir “ayrılıkçı” yaklaşımın, barışın, huzurun ve mutluluğun yerine idi. Bu anlayış, 21. Yüzyıl’a girilmesine rağmen hâlâ egemenliğini
savaşı, stresi ve terörü getirdiğini de görmezlikten gelmemiz müm- sürdürüyor. Ama aynı anda da, mutluluk-tüketim grafiği eğrisi,
kün değil.) Yapmamız gereken, eskiden felsefî ve dinsel yollarla artık en tepe noktadan aşağıya doğru dönmüş durumda. İnsanlar
anlatılan, şimdilerde ise herkes için, her yerde geçerli olan “bilimsel daha fazla şeye sahip olmalarının, onları mutlu etmediği gerçeğini
dil” ile de ifade edilebilir bir hâle gelmiş olan “bütünsel evren kav- yalnızca teorik olarak düşünmekle kalmıyor, bu gerçeği, mutsuz-
rayışına” geçmektir. Yani, her birimin diğer birimlerle ve bütünle luğu ve acıyı bizzat kendi bedenlerinde ve içlerinde de yaşıyorlar.
bağlantılı olduğunu hissetmek, her birimin yine diğerlerine karşı Onların ihtiyaçları ve özlemleri, 1945’lerden çok farklı. Dengeli,
sorumluluk taşıdığını bilmek ve bu yeni anlayışa uygun davranmak doğal, barış içinde, huzurlu ve manevî doyumları da kapsayan bir
zorundayız. Böylece bilimsel, ahlâkî, ekonomik, toplumsal ve diğer dünyada yaşamak istiyor ve bu yönde çaba (en azından içsel ve

216 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 217


düşünsel olarak) gösteriyorlar. geçmek” demektir. Bize bu sıçramayı yaptırtacak manevî ve bilimsel

Rekabetin ve yarışmanın evrimi ve gelişimi getirdiği doğru. malzeme, yani potansiyel güç yeterince mevcuttur. Önemli olan,

Ama eksiksiz ve tam olarak uygulanırsa. Ancak bunun düzgün bir bunları insanlığa, doğru ve hızlı bir biçimde aktarmaktır.

biçimde işlemediği artık besbelli. Kişilerin kendi yararları için yap- İhtiyacımız olan, belki de bir “gelişmiş ruhlar yönetimi”dir.
tıkları davranışlar ve eylemler, bütün (yani, diğer insanlar ve doğa) Yani, kendi iyiliğinin ve çıkarlarının, diğer tüm birimlere bağlı
için de aynı yararı ve sonuçta da dengeyi getirmiyor. Çünkü birey, olduğunu bilen ve bu nedenle de onların haklarına ve isteklerine,
büyük çarkın içinde kendi (doğru-dürüst olarak oluşmamış olan) kendininkiler kadar önem veren, bilgisi ve gelişmişliği ile gerçekten
iradesiyle doğru bir değerlendirme yapmak imkânına sahip değil. o yere yakışan kişilerden oluşan merkezî bir idare. Onları seçen ve
Ne ekonomideki “tam rekabet” ne de toplumsal düzendeki “demok- denetleyen bireyler. “Rekabet” yerine “yardımlaşma”, “yabancılık”
rasi”. Teori, insanî bir uygulama ile pratiğe dökülünce, istenilenin yerine “dostluk” ve “düşmanlık” yerine de “dayanışma” olmalı
tersi sonuçlar veriyor. Kısaca, sistemin değişmesi gerek; yoksa, hem hayatımızda. O zaman “niçin ihtiyacımdan fazlasını biriktireyim,
kendimizi, hem de dünyayı yok etmeye doğru gidiyoruz. (Ekolojik niçin kendime taşıyacağımdan daha fazla bir yük yükleyeyim, niçin
felâketler, asit yağmurları, yok olmaya yüz tutan doğal kaynaklar ve başka birimlerin haklarına tecavüz edeyim? Gelecekten korkmama
ekonomik krizler bu gerçeğin en iyi göstergeleri.) ne gerek var ki?” diye düşünmem de son derece normal olur. Herkes

Kişisel sorumlulukların arttığı, yargılamayı herkesin kendi vicda- ihtiyacını ve hakkını, her an kısıntısız olarak temin edebilirse,

nı içinde yaptığı, en büyük cezanın da içsel acı olduğu bir anlayışa açgözlülük ve hırs biter. Böylelikle bütün israflar önlenir ve dünya-

geçebilmek için, önce “bütünsel evren kavrayışını” içimize iyice sin- nın aç kalmış kesimleri, hiç zahmetsizce doyarlar.

dirmemiz gerekiyor. İnsanlık bu anlayış biçimine doğru bir sıçrama Meselâ yazlık yerlerde yüzbinlerce konut, senede 10 gün otu-
yapmak, yani kendi algı alanı ile sınırlı ve kısıtlı olmanın ötesine rulmayı bekleyerek, dev bir ölü yatırım olarak kalmaz. Bilinçli bir
geçmek zorundadır. “Yeni Çağın Bilinci” ya da “holistik sıçrama”, merkezî idare, tasarruf ve yatırım amacı ile orada yatan sermayeyi
bu gerçeği kavramak ve ona uygun, en azından oraya doğru yönel- çok daha verimli yatırım ve üretim birimlerine dönüştürebilir.
miş ve hedef olarak “bütünsel anlayışı seçmiş bir davranış biçimine Oteller yapar ve hisselerini yatırımcı olmak isteyenlere dağıtır.

218 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 219


Ya da o kaynaklarla ülkenin ihtiyacı olan fabrikaları açar. Küçük bir hayat içinde ve dar bir ara kesitte üstlenilmiş bir görev, giyilmiş
küçük birikimlerin ve tek başlarına bireylerin yüklenemeyecekleri bir elbise ya da deneyimlenmek üzere bürünülmüş bir kişiliktir.
sorumlulukları merkezî sistem üstlenebilir. Sarhoş bir müteahhitin Ama diğer hayatlar boyunca da hep aynı cinsiyet kalıcı değildir, bu
çarpık üretimi ve sermayenin anlamsız yerlerde yoğunlaşması yerine, nedenle de cinsellik konusunun aşırı derecede abartılıp-büyütülme-
varlığın genele yayılması da böyle olur. Bundan hem bireyler, hem mesi gerekir.
halkın tamamı, hem devlet, hem de dünya ekonomisi faydalanabi- Aslında herkes kendisi için savaşıyor cinsellikte, sevgiyi de “ayıp
lir. Kısaca, hep çıkara yönelmiş idareler, yönetimler ve hükümetler, olmasın” diye zorla araya sokuşturmaya çalışıyorlar. Belki de hay-
kaynakları yanlış, çarpık ve hatalı kullanıyorlar. Sonuçta, bazı kişi- vanca bir eylemi, insanî kılma çabası bunlar. Oysa insan, fiziksel
lerin (ne işe yaradığı belli olmayan) servetler kazanmaları uğruna, olarak bir hayvandan farksız. Ruhun o engin yüceliklerinde düşün-
dünyanın genel dengesi olumsuza doğru yöneliyor. Artık bunlar celer, fikirler, hayâller, sevgi akışları tasarlanırken, geriliğe ve ilkelli-
insanları rahatsız ediyor. Ama doğrunun nerede olduğunu bilmiyo- ğe bakın ki, insan fiziksel planda kan, ter ve gözyaşı ile cebelleşiyor.
ruz, ayrıca o yöne doğru nasıl yönelebileceğimizi de kestiremiyoruz. Ruhun, her an bir hayâl kırıklığı yaşaması ve bu geri realite ile bir
Bize bunun nasıl olacağını gösterecek bir kimse de yok. arada bulunuşunu hazmedebilmek için büyük gayretler göstermesi
son derece normal.
İşte bu aşamada, biz size, çarenin “Holistik Evren Tasarımı”nı
kavramakta olduğunu söylüyoruz. Cinsel eylem de, fiziksel boyutuyla aslında son derece “kaba” ve
“hayvanî” bir eylem. Tıpkı yemek yemek gibi, cinselliği de güzel
kılmak için insanlar binbir icat ve süsleme geliştirmişler. Hatta bu
Holistik Açıdan Cinsellik
işi (yemek yemekle birlikte) hayatın en üst hedefi ve zevki hâline
Herşeye gerektiği kadar önem verin. Cinsellikte iki farklı kutbun getirmeye çalışmışlar, çalışıyorlar da. Bu konuların üzerine büyük
olması, tıpkı atomaltı birimlerin parçacık ve dalga boyu özellikleri endüstriler inşa edilmiş. Amaç, bir türlü anlam verilemeyen “boş”
gibidir: Cinsel kimlik, uzun bir evrim süreci içinde, bir o duruma, ve “ölümle birlikte bitecek” olan bir hayatın verdiği acıyı ve çaresiz-
bir de diğerine dönüşüp-durmaktadır. Erkek ya da kadın olmak, tek liği örtebilmek.

220 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 221


Kimse kendisini aldatmasın. Gerçek ilişki ya da insan ruhunun tulmuş olduğunu gözlerinizin önünde daha iyi canlandırabilirsiniz.
yüceliğine yakışan bir birleşme, gönülden gönüle oluk gibi akan Tamamen dış görünüşe, fiziksel özelliklere ve hep “daha çok” ve
bir sevgi olmalıdır, insanın içini ve yüreğini titreten. Çocuk iste- “daha değişik” zevklere “sahip olmak” eğilimine bağlı olarak gelişen
nildiğinde ise (bir rivayete göre Orion Uygarlığı’nda olduğu gibi), bir cinsellik anlayışı, aslında hiç kimseyi tatmin ve mutlu edemiyor.
sadece bunu istemek ve “âdet yerini bulsun” diye “karşılıklı olarak Ama kafamızda oluşturulan “sahip olmacı” şablona biraz uyan bir
bir öpücük kondurmak yeterli olabilir” diye düşünmek mümkün. çizgi yakalayabilirsek, “tamam, doyuma ulaştık” diye kendi kendi-
Nedir o, kan-ter içindeki “sıvı nakilleri” ve 9 ay süren karanlık, ezi- mize telkinde bulunuyoruz.
yetlerle dolu bir süreç ve annenin çektiği acılar? Bu açıdan bakınca, Oysa kâinatta varedilmiş olan bütün birimlerin birbirleriyle içte-
Tanrı’nın kendisine itaatsizlik eden Adem ile Havva’yı bu yolla niçe bağlı bir bütünlük oluşturduklarını hisseden ve giderek buna
cezalandırdığı düşüncesine kapılmamak elde değil. düşüncesi ve beyni ile de inanan ve bunu farkeden bir kişi, olayı
İnsanlar cinsel eylemleri sırasında birbirlerini bir nesne olarak ele çok farklı bir biçimde görür. İnsan olmasının zorunlu kıldığı fiziksel
alıyorlar. Fiziksel donanımları ve nitelikleri açısından başka türlü özelliklerini abartmaz, büyütmez, övmez ve baş tacı yapmaz. Onları,
davranma şansları da yok zaten. Tıpkı herşeyi tükettikleri gibi, yerinde, gerekli olduğu şekilde ve zamanlarda kullanır. Dünya
cinselliği de bir tüketim malzemesi hâline getirmişler, birbirlerini planının anayasasına tâbi olduğunun bilinciyle, bu yasaları onay-
de bu iş için bir aracı olarak kullanıyorlar. İnsanların birbirlerine lasın ya da onaylamasın, beğensin ya da beğenmesin, onlara uyum
ihtiras ve cinsel arzu duyabilmeleri için, karşılarındaki kişiyi ken- göstermek zorunda olduğunu bilir. Ama asıl ağırlığı, o bütünsellik
dilerinden “farklı” ve “yabancı” gibi görmeleri gerekir. Arkasından içindeki fonksiyonunun farkına varmak ve bu göreve ya da fonksi-
gördüğünüz ve çok istek duyduğunuz bir kadının, yüzünü dönünce yona uygun olarak düşünmek, yaşamak ve davranmak yönüne verir.
bir erkek olduğunu anlamanız ya da giysilerine bakıp, istek duydu- Kısaca “görevini yapar” o kadar! Fiziksel ve dünyevî olanları çok
ğunuz kişinin sizin eşiniz veya kardeşiniz olması durumlarını bir fazla önemsemez, ruhsal ve bütünsel olanları da yok saymaz. Değerli

düşünün. Belki böylelikle, cinselliğin günümüzde bize lânse edilen olanı ve asıl mutluluk vereni, diğerinin önüne alır.

biçiminin ne denli yüzeysel, çarpık ve yanlış temeller üzerine otur- Aslında herşey, insanın varoluş sorununa vermeyi arzuladığı bir

222 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 223


cevap arayışından ya da doğumla birlikte içine düşülen boşluğun rından birisi olmuş. İnsanlar dünya planına doğarlarken, cinsiyet-
(yalnızlığın ve acizliğin) ve varoluş olgusunun temelindeki çelişki- leri bazılarının kadın, bazılarının da erkek olur. Amaç, dünyadaki
nin (beden ve ruh ya da doğum ile ölüm) çözümünü bulma veya üç boyutlu maddesel gerçeklik düzeyinin düzenlenmesine uygun
aşılmasını sağlama çabasından başka bir şey değil. Ama bunu herkes olarak, diğer bütün şeyler gibi, bu konuda da bir ikilik ve karşıtlık
kendi bedeni, beyni, psikolojisi ve yapısına göre farklı farklı yapıyor. oluşturmak ve bilginin deneyimlenmesi sürecini en iyi şekilde işle-

Zayıf ve çaresiz olduğumuzu birçoğumuz farkediyoruz. Bu, hayâl tebilmektedir.


kırıklığı ve acı veriyor bizlere. Ondan sonra iş geliyor, bu temel varo- Evrensel “zamansızlık” içindeki bir ara kesit olan dünya haya-
luş olgusuna bir cevap bulmaya ya da vermeye. Kimi içine kapanı- tı, bizleri bir takım rolleri ve görevleri üstlenmeye yöneltmiştir.
yor, kimi dış dünyaya yöneliyor. Bazıları da başka bir plandan gelmiş Cinsiyet de, bu rol dağılımı sırasında bize (ve diğer canlılara) isabet
gibi hissediyorlar kendilerini, buraya ait olmadıklarını farkediyorlar. eden bir özelliktir. Bu nedenle, geçici bir süre ile üstlendiğimiz role
İnsan olmaktan, bu dar fiziksel bedenin içinde hapsedilmekten duy- ve büründüğümüz giysiye, değişmez bir gerçekmiş gibi sarılmamız
duğu rahatsızlığı bilincine çıkaran da var, çıkaramayan da. yanlış olur.
Çare, durumu kabul etmek ve yapılabilecek en iyi şeyi yapmak. Cinsellik de, insan varlığının diğer fizyolojik ihtiyaçları gibi,
Çünkü insan dünyaya, bu durumu kabul ederek bedenleniyor, buna vazgeçilmez bir nitelik taşır ve ikili bir işlevi vardır. Tıpkı yemek-
itiraz etmek yanlış olur. Önemli olan kendini tanımak, dünyadaki içmek ve uyku gibi ihtiyaçların insanları bu uğurda çalışmaya ve
görevini ve fonksiyonunu iyice tespit etmek ve belirlemek, ondan emek vermeye, sonuçta da evrime (zorunlu olarak) yöneltmesi gibi,
sonra da “ne varlığa sevinmek, ne yokluğa yerinmek, sadece görevi- cinsellik de, bu kişisel evrimin sağlanmasında, insanın karşısına
ni yapmak”. Zaten başka çaresi de yok insanın, bununla yetinmek binbir incelik ve dolambaçlı yollar çıkararak etkili olur. Bu, işin
zorunda. ruhsal boyutu. Bunun yanı sıra bir de, fizyolojik olarak bedenin
Cinsellik, hayatın en zor ve en hassas yanlarından birisi. ihtiyaçlarını giderme ve hayatını sürdürmeye devam etmesini sağla-
Varolduklarından beri, bu konu, insanların en önemli ilgi alanla- ma görevleri bulunuyor.

224 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 225


Ama cinsellik, diğer fizyolojik ihtiyaçlardan biraz daha farklı ola- olanlarından birisidir. Bir yandan  türün devamı için gerekli gibi
rak, insan soyunun devam etmesi olayının da tek temsilcisi olmak duran bu cinsiyet farklılaşması, diğer yandan da, evrenin temel özel-
durumundadır. liklerinden olan sevginin deneyimlenmesi için gereklidir. Kadın ve

Buna ek olarak işin, bunca eziyet ve çileden sonra, haz alma erkek aynı zamanda, tek bir varlığın taşımakta zorlanacağı bütünsel

ve “görev yapma sırasında ödüllendirilme” diyebileceğimiz tatmin özellikleri, kendi üzerlerinde ikiye bölerek, yaşanmalarını ve tecrübe
bulma yanları da vardır. edilmelerini kolaylaştırmışlardır.

Ama, bizce cinselliğin asıl önemli boyutu, iki ayrı varlığın, birbir- Bu paylaşımda anneye; sevgi, şefkat, merhamet gibi analık özel-
lerindeki evrensel özleri görerek, onları birleştirmeye yönelmelerin- likleri, erkeğe de; düzen, görev ve disiplin gibi babalık özellikleri
de gizlidir ki, biz buna “sevgi” adını veriyoruz. Bütünsel gerçekliğe düşmüştür.
ulaşma yolunda, çeşitli (fiziksel ve ruhsal) yöntemler ve uygulamalar İnsanlar en ufak birim olan “birey”den “aile”ye, oradan da birlik-
vardır. Cinsellik de, bunların arasında yer alır ve en kolay yoldan, te yaşamak zorunda bulundukları ve birbirlerine muhtaç oldukları
o bütünsel gerçekliğin farkına varmamızı sağlayan bir araç olarak için “toplum”a geçiş yapmışlar ve kendilerindeki bu özellikleri top-
görev yapar. lumsal yapıya ve toplumsal sistemlere de aktarmışlardır.
Tabii sözünü ettiğimiz bu boyutun ortaya çıkabilmesi için, çağ- Cinsellik, gerek Batı, gerekse de Doğu toplumlarında genellikle
daş (günümüz toplumlarında lânse edilen) cinsellik anlayışının çok “ayıp, yasak ve günah” olarak değerlendirilmiş ve bastırılmıştır.
ötelerine geçmek gerekir. Yasaklama ve bastırma, sağlığı değil, hastalığı getirir, bu doğru.
Dünya ve insanlık tarihine baktığımızda, iki kutup arasında Ancak, “yasakları aşacağız” diye, adeta hayvanlar arası ilişkilerde
gidip-gelen bir çizgi izlendiğini görürüz. Çeşitli kültürler ve uygar- olduğu gibi, herkesin birbirinin üzerine tırmanması da, tatmini
lıklar, farklı anlayışlara  göre yaşamışlar ve ortaya değişik örnekler ve mutluluğu getirmez. Nitekim Batılı toplumlardaki “cinsel dev-
koymuşlardır. rimin” mutlu bir sonuç yarattığını kimse iddia edemez. Açılıp-
Kadın ve erkek kutuplaşması, sözü edilen karşıtlıkların en temel saçılmak, her an ilişkiye açık ve hazır olmak veya bütün tabuları

226 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 227


kırmak da, tıpkı yasaklarda ve bastırmalarda ortaya çıkan sapkınlık- sellik kavrayışının anahtarlarını verir. Doğru kullanılması hâlinde,
lar gibi, insanları mutlu etmekten uzak kalırlar. gerçek hazza ve mutluluğa ulaşmanın fırsatıdır, bir şanstır.

Metalaştırılmış, satılığa çıkarılmış ya da tamamen özgür bırakıl- Gelin bu büyük imkânı, kısır ve çarpık cinsellik kavramlarının
mak adına doğal olmayan, sapkın ve bütün ahlâkî değerleri aşan bir dar parmaklıkları arkasına hapsetmeyelim.
cinsellik anlayışı, çözüm değildir.

Çözümü (yani, doğruyu), hazzı ve mutluluğu bulabilmek isti- Din

yorsak, dünyaya ve evrene karşı olan bakış açımızı değiştirmemiz Din kurumu, tarih boyunca insanları en çok meşgul eden ve
gerekir. Nasıl ki, ekonomik anlayışta karşımızdaki kimseyi rakip, kafalarını karıştıran olgulardan birisi olmuş ve olmaya da devam
düşman ve aldatılacak bir kişi gibi görmek yanlışsa; cinsellikte de etmektedir. İnsanlık varolduğundan beri, ona, evrenle nasıl bir
kadın ve erkek ayrımının üzerine çok gitmek ve yalnızca fiziksel arada yaşamaları gerektiğiyle ilgili bilgiler çok çeşitli yollar ve yön-
bir cinsellik arzusuyla dolu olarak eşimizi rakibimiz gibi görmek de temler yardımıyla aktarılmıştır. Din de, bu bilgilerin peygamberler
yanlıştır. aracılığı ile insanlara tebliğ edilmiş ve kitaplaştırılmış biçimidir.

Bizler rakip, karşıt ya da düşman değiliz, tam tersine aynı bütü- İnsanlar dünyada yalnız, güçsüz ve zavallı bir durumda olduk-
nün parçalarıyız ve tüm bu evrensel serüvenin amacı da, ayrı par- larını hissettikleri andan itibaren, genetik programları doğrultu-
çaları birleştirmek ve bir araya getirmek. Biz birbirimize gerekliyiz. sunda kendilerini koruyacak bir şeyler aramaya başlamışlardır.
El ele gelmek, birbirimizi sevmek zorundayız. Ancak bu şekilde, Sığınacakları ve korkularını giderecekleri bir “yer” arayışları, onları
atılmış, yalnız ve terkedilmiş olmak duygusundan sıyrılıp, birleş- totemlere, büyülere ve büyücülere yöneltmiştir. Ayrıca çaresizce
menin ve bütünleşmenin hazzını duyabiliriz. Ve bu haz, o bir anlık etkileri altına girdikleri doğa olaylarını da yüceltmeye ve onlara
maddesel tatminin çok daha ötesinde yer alır. adaklar sunmaya başlamışlardır.

Dünyasal gerçekler açısından baktığımızda, cinsellik ve kadın- Bütün bunların arkasındaki temel etken, kendi güçsüzlüğünü
erkek ayrımı ya da karşıtlığı, bize en kısa yoldan, evrensel bütün- hissetme, çaresizlik, belirsizlik, yani kısaca korkudur. Korku, dünya

228 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 229


insanının eğitilme programının en güçlü silâhlarından birisi ve olduğu gibi din kurumu ve bilgileri de, insanlar tarafından eksik
en önemlisidir. Eğer korku duygusu olmasaydı ve insan, doğa ve anlaşılmış, işin fenası, çoğu kez de bilinçli olarak yanlış bir biçimde
evrensel koşullar ile gerçekten başaçıkmayı becerebilseydi, herşey değerlendirilmiştir. İşin içine, insanların düşünsel-ruhsal seviyele-
çok daha başka olabilirdi. rinin gelişmemiş olması nedeniyle, bu bilgileri anlayamamaları da
girmiştir. Ama bu yanlış anlama ve (hem bilinçli, hem de bilinçsiz
İnsanların akılları geliştikçe, kendilerine ve evrene bakış biçimleri
olarak) bilgileri çarpıtma eğiliminin temelinde, insanın kendisini ve
de değişmiştir. Korku, yerini korumaya devam etmiş, ama bir yan-
doğayı üç boyutla kısıtlı dar bir perspektiften bakarak algılaması ve
dan da gelişen bilim ve teknoloji, insanları araştırmaya sevketmiştir.
dünyayı birbirlerinden ayrı, tek başına ve izole edilmiş birimlerden
Evrenin o muazzam yapısının ve işleyişindeki kusursuzluğun ve
ibaret sanması yatmaktadır. Bu tutum, aslında bütünselliğin birinci
mükemmelliğin farkına varmak, insanları daha farklı şeyler düşün-
ağızdan bir anlatımı olan dinî bilgilerin özüyle de çatışmakta ve ters
meye zorlamıştır.
düşmektedir.
Acımasız doğal koşulları yaratan sert bir varlık (Tanrı) anlayışın-
Evrensel bütünsellik olgusunun doğru olarak kavranılması ve
dan; süper akıllı, becerikli ve güçlü bir varlık ya da varlıklar anlayı-
içe sindirilmesi, din kurumuna da farklı bir bakış açısı getirecek-
şına doğru bir geçiş yapmışlardır. Her bir güç için ayrı bir Tanrı ya
tir. Oradaki bilgilerden yararlanabiliriz, onlar, gerçeğe işaret eden
da yönetici hayâl etmişler ve efsaneler ya da mitolojiler yolu ile bir
parmakların en önemlilerinden birisidir. Ama isterseniz başka yol-
“Tanrılar Âlemi” tasarlamışlardır.
lardan da gidin, bilimi ya da içsel huzura erme yöntemlerini kulla-
İnsanlık bu düzeye gelince de, idareci planların mesajları onlara nın. Önemli olan, insanı ve evreni doğru olarak anlamak, insanlık
direkt olarak ulaşmaya başlamıştır. İnsanların bütün hayatlarını tarihinin yapması gereken o holistik sıçramanın bilincine varmak
düzenleyen ve onlara nasıl davranmaları ve nasıl bir insan olmaları ve bu sıçramanın nasıl ve hangi yöne doğru yapılacağını tam olarak
gerektiğini söyleyen bu bilgiler “din” olarak adlandırılmıştır. kestirmektir.
Dinî bilgiler doğru bilgilerdir. İnsanlara kısa yoldan kişisel Bu aşamaya gelindikten sonra yasaklara, korkulara, cezala-
olarak “yükselebilmelerinin” ipuçlarını verirler. Ancak herşeyde ra ve yaptırımlara hiç yer olmayacak ve gerek kalmayacaktır.

230 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 231


Hareketlerimizi; korku, endişe ve bilinmezlik değil, akıl, anlayış ve reddetmesinden geçer. Ama böyle bir tutum, gerçek dinin özüne
bütünü kavramanın yarattığı sevgi ya da coşku belirleyecektir. terstir. İnsanı ve evreni birbirlerinden ayrı parçaları düzenli olarak

Bütün büyük dinlerin özü aynıdır: İnsancıl (hümaniter) değerleri işleyen dev bir makine gibi görmek yanlışının bir sonucudur. Bu

savunurlar ve insana önem verirler. Çünkü dünya planetinin varo- nedenle “dindarım” demekle dindar olunamaz, önemli olan bütün-

luş işlevi, insanın kendisini geliştirmesi, evrimleşmesi ve dönüşümü selliğin kurallarına uygun olarak, yani doğru ve adaletli bir şekilde

oluşturacak olan sıçramayı gerçekleştirmesi üzerine kurulmuştur. yaşamaktır.

Bu nedenle, hümaniter dinler; aklın, sevginin ve adaletin sözcüsü İnsan, evrendeki yerinin ve rolünün bilincine varmalı, sınırlarını
gibidirler. Zaten insanın varoluşunun amacı da, akıl, sevgi ve enerji tanımalı, aynı zamanda, kendi dışında bulunan ve etkileyemediği
gibi içsel güçlerini kullanarak, bağımsızlığa ya da özgürlüğe doğru bazı dış güçlere bağımlı olduğu gerçeğini de anlamalıdır. Ancak,
adım atması, yani potansiyel güçlerini sonuna dek kullanarak, kendi insanın kendi sınırlarını tanıması ile kendisini aşan güçlere tapın-
sorumluluğunu taşıyacak güce erişmesi, sonra da gerçeğe ve bütün- ması, ayrı ayrı şeylerdir. İnsan kendi içsel potansiyelini ve güçlerini
selliğe doğru yürümesidir. geliştirmek suretiyle, evrensel planla bir uyum ve etkileşim içine

Ancak dinler, toplumlardaki egemen güçlerle işbirliğine girdik- girebilir. Evren senfonisine kendi notasını katıp, onun daha tam

leri oranda, bu hümaniter özlerinden uzaklaşırlar, çarpık ve insan- ve zengin bir hâl almasına katkıda bulunabilir. Zaten başka türlü

ların zararına işleyen bir hâle dönüşürler. Böyle bir durumda din, davranma şansı da yoktur. Buna ters davrandığında; acı, keder ve

otoriter bir yapıya bürünür. İnsanların kendi dışlarında bulunan ve mutsuzluk duyar; hem bireysel, hem de toplumsal boyutta, tıpkı

görüp-bilemedikleri bir güce kayıtsız-şartsız teslim olmaları ilkesine bugüne kadar bütün dünyada olduğu gibi.

göre hareket etmeye başlar. Böylesi bir dinsel anlayışta en büyük “Eski din anlayışı, aşılmış bir realitedir” diyen akımların sayıları-
erdem ya da sevap, itaat; baş günah ise, itaatsizliktir. Tanrı, herşeyi nın arttığı son günlerde, bu nokta, dini anlayış biçimine göre değiş-
bilen, en güçlü olan ve cezalandıran, insan ise zavallı, güçsüz ve mektedir. Dini, sadece bir kurallar bütünü olarak değerlendiren ve
anlamsız olandır. İnsan için kurtuluşun tek yolu, kendisini Tanrı’ya bu kuralları anlamlarına bakılmaksızın uygulanması şeklinde ele
adamasından ve kendisinde bulunan tüm güçleri ve yararlı yanları alan yaklaşım, gerçekten de aşılmıştır.

232 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 233


Ama, dünyanın birbirlerinden ayrı birimlerden oluştuğunu ve bütüncül görüş açısından “kendisini doğru olarak bilen kişi, herşeyi
ayrışık, bağımsız olguların bir makine düzeni ile işlediğini varsayan bilebilme şansını elde eder ve bunu başarırsa, evrenle bir olur.”
“maddeci-mekanistik” görüş de aşılmıştır. Çağdaş bilim, dünyayı Böyle düşünen kişilerin, önce kendilerini bilmeleri ve sevmeleri
ve hatta tüm evreni, birbirleriyle enerjetik bağlarla bağlı bulunan gerekir. Çünkü bu eylem, onların benliklerini aşarak tüm evrenle
ve sürekli bir haberleşme ve etkileşme içinde olan bir bütünsellik birleşmelerini sağlar. Oysa bütüncül bir görüşe sahip olmayan bir
biçiminde ele alıyor. kişi için, kendisini sevmek ve öne almak, en doğru eylemdir. Ama

Bireyci ve maddeci görüş, “Tanrı” kavramını da kendi anlayışına böyle davranmak, onu diğerlerinden koparır, kendi içine izole eder

uygun bir biçimde yorumlar. Bir “insan” vardır ve bir de ondan ayrı, ve yalnızlıkla başbaşa bırakır.

bağımsız, üstte yer alan, güçlü ve yaratıcı bir “Tanrı”. O oradadır, Bütüncül ve mekanistik yaklaşımlar arasında böylesine önemli
insan da burada. Birisi “yaratır”, öteki ona “tapınır”. Oysa iş, hiç farklılıklar vardır. Mekanistik görüşün geliştirdiği “Tanrı” kav-
de öyle değildir. Batı âleminde “Tanrı” diye bilinen şeyler, aslında ramı için, bütüncül görüş şöyle söyleyebilir: “Evet, her insan bir
insanda varolan bir takım içsel ve potansiyel güçlerdir. Bunları, Tanrı’dır. Ama “Allah” değildir.” İşte bu noktada karşımıza çok
tıpkı mitolojilerde ya da Hint kozmolojisinde olduğu gibi, bir takım temel bir ayrım çıkıyor: “Tapılacak Tanrı’lar yoktur, ancak Allah
Tanrısal adlarla nitelemek, olsa olsa, bunları akılcılaştırmak ve daha vardır.” O Allah ve O yaratıcı, varedici ilke, tüm evrensel bütün-
iyi anlamak içindir. Ama içinde bulunduğumuz yüzyıl artık çok selliğin içerisinde yer alan ve onunla hem bir, hem de ayrı olan bir
daha farklı olmak zorundadır. Görüşlerimizi “gerçeğin bütününü” olgudur. Bu gerçekten, Kur’an’da: “Allah bir Tanrı değildir. O’na
kavramaya göre ayarlamak zorundayız. tapınılmaz, O’na ancak kulluk edilir” diye bahsedilir.58

Eğer evren bir hologram gibi organize olmuşsa, her insan da bir Evren varedilmiştir. İşleyen bir sistem ve kurallar bütünü vardır.
mini hologramdır. Yani evrenin bütün planı, her insanda mevcut- Tüm yaratılanlar gibi insan da, bu yaratılış amacına uygun bir plan
tur. Ama bizler, ancak kendi gelişmişliğimiz oranında, bu “ana bilgi içerisinde yer alır. Yaratılanların amaçları, kendi potansiyel güçlerini
kaynağı”ndan istifade edebilmekteyiz. Nitekim “kendini bil!”, “ken- sonuna dek ortaya koymak, tekâmül etmek ve “birlik” aşamasına
dini bilen, evreni bilir!” gibi birçok özdeyiş de buna işaret eder. Yani “yeniden” ulaşmayı “bilinçli olarak” isteyecek düzeye gelmektir.

234 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 235


İnsan, kendi davranışlarını evrensel sistemin işleyişine uydurdu- nan moleküllerden (ya da atomlardan) oluşan bir madde, kişiden
ğu oranda mutlu olup, ters düştüğü oranda da acı duyarak yoluna bağımsız zaman ve mekân, Newton Fiziği’nin yasalarına bağlı ola-
devam eder. İşte “kulluk” budur, kendi güçlerini reddederek, pasif rak işleyen bir düzen.
bir itaate yönelmek değildir. Evrensel kuralların farkına varmak ve
Bu anlayış, kendisine uygun olan bilimi, felsefeyi ve mantığı
onlarla (olabildiğince) uyum içinde yaşayabilme akıllılığını göster-
da aynı düşünce yapısı içinde oluşturmuştur. Günümüzde bütün
mektir.
bilim alanlarında “ihtisaslaşma”, yani parçalar üzerinde uzman olma
Yine Kur’an’da, dinin temelinde “La ilâhe İll Allah” sözünün yer anlayışı gelişmiş durumdadır. Bunu, güzel bir gelişim çizgisi olarak
aldığı belirtilir. Bunun doğru çevirisi, bize bu konudaki en temel değerlendirmek mümkündür. Ancak, bu denli detaylara dalan
gerçeği gösteriyor: “Tapınılacak ilâhlar (yani, Tanrılar) yoktur. insanlar, “bütüne” bakmayı ve “bütünü” doğru olarak değerlendir-
Ancak Allah (vardır)”. Ve Allah’a tapınılmaz, bütünselliğin kuralla- meyi unutmuşlardır.
rına ve sistemin işleyişine uygun olarak davranılır, o kadar.59
Dünyanın gelişim çizgisi, bilimsel disiplinleri olduğu kadar,
Aslında “Tanrı vardır” diyen de “Tanrı yoktur” diyen de aynı
insanların beyinlerini de aynı doğrultuda yoğurduğu için, bilim
şeyi söylemektedir. Çünkü sözü edilen, tek ve aynı şeydir. Herkes
insanlarının görüşleri de tek yanlı ve ayrıştırmacı özellikler kazan-
kendi durduğu yer ve boyunun uzunluğu kadarlık bir görüş açısına
mıştır.
sahiptir. O açıdan gördüğünü söyler. Söylenenler değişik ve farklı
farklı olabilirler. Ama bakılan ve anlatılan hep aynı şeydir. Hele tıp alanında bu “yabancılaşma” öyle bir duruma gelmiş-
tir ki, doktor ile hasta arasındaki ilişki (çoğu zaman) yalnızca bir
yarar ilişkisi hâlini almıştır. Bu yararı sadece parasal bir çıkar olarak
Holistik Tıp görmemek gerekir. Doktorlar hastaları üzerinden kendi “kesip-biç-
İnsanların dünyayı kavrayış biçimleri, varoldukları andan itiba- me” ihtiyaçlarını gideriyorlar, üstünlük duyma ihtiyaçlarını tatmin
ren hep aynı çizgide ve doğrultuda gelişmiştir. Birbirlerinden ayrı ediyorlar ve işlerini doğru yaptıklarını “zannederek” vicdanlarının
parçalar, yerleri sabit olan cisimler, katı ve yalıtılmış hâlde bulu- rahatlamasına yol açıyorlar.

236 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 237


Hasta, doktordan, onun kendisine sahip çıkmasını bekler. Kişi, parayla ya da özel hastanelerle bir ilgisi yok. Mantık, anlayış ve
ihtiyacı olan şeyi kendisine verenlere adeta tapınır. Onu besleyen ve yaklaşım hiç değişmiyor. Çünkü insanî malzeme aynı. Eğer paranız
büyüten anne ve babasına duyduğu ilgiyi ve sevgiyi, doktoruna da çoksa, sadece temiz çarşaflar ve “gülen yüz” maskesi sizi bekliyor.
göstermeye eğilimlidir. Ama karşısına çoğu kez aşılması zor beton Onun ardındaki anlayış ve yaklaşım ise, yine aynısı. Bu anlattıkla-
bir duvar çıkmaktadır. rımızı Türkiye’ye özgü sanmayın, dünyanın her yerinde bu durum
geçerli. Yani, “okka her yerde 400 dirhem”.
Doktorlar: “Her hastaya gereken (doğru dozda) ilgiyi ve şefkati
gösterirsem, hem fazla hastaya bakamam, hem de harap olurum” Bencilce davranmak ve sadece işinin kendisini ilgilendiren bölü-
diye düşünüyorlar. Ayrıca işleri de başlarından aşkın. Onların müne konsantre olmak, belki toplumun diğer kesimlerinde (yanlış

derdi kariyer, şöhret ya da kazanç ve tatmin, kimi zaman da “günü olmasına rağmen) yürüyebilen bir yaklaşım olabilir. Ama tıp alanın-

kurtarmak”. Oysa seçtikleri alan nedeniyle, daha farklı düşünmek da böyle davranmak, sadece yanlış değil, sonucu da olumsuz yönde
etkileyen bir olgu olarak ortaya çıkıyor.
zorundalar. Ama bunu hep unutuyorlar.
Öncelikli olarak, kendi durumlarını korumak ve pozisyonlarını
Tıp alanındaki en yaygın tutum, ki bunu çarpık bir insan anlayı-
sağlamlaştırmak derdindeler insanlar. Dar ve kısır bir anlayışın
şının hüküm sürdüğü birçok alanda, ekonomide, politikada, eğitim-
ürünüdür bu. Ama çoğunluk olaya böyle yaklaştığı için, böyle
de... görmek de mümkün, “ben üzerime düşeni yapayım, vicdanen
davranmak sonuç da veriyor gibi gözükmektedir. Doktorlara git-
rahat olayım da gerisini boşver” anlayışıdır. Hemşiresinden başheki-
tiğinizde durumu abartmak, ciddî kılmak için ellerinden geleni
mine kadar herkes, “baştan savma” bir biçimde görev alanlarını ve
yaparlar, sonra da ya bir sürü ilaç yazarlar ya da hemen “kesip-biç-
saatlerini doldurmaya çalışıyorlar. Hastalar onlar için birer külfet,
meye” bakarlar. Böyle yapmakla, hastaya karşı olan saygın ve üstün
yabancı ve “el”. Sevgi, şefkat ve ilgi ise, sadece “evde” olur, “işte”
konumlarını da garantiye alırlar. Aslında siz onun için bir “iş” ve
değil.
“gelecek yatırımı” gibisinizdir. Çok korkutucu ve ciddî davranıp,
Hasta ve yakınları ise, “kendilerine sahip çıkılmasını” ve “kendi- bir sürü ilaç yazmasa, siz de “yahu, bu doktor hiçbir şeyden anla-
leriyle ilgilenilmesini” boş gözlerle beklemektedirler. Bu durumun mıyor” dersiniz. Bu, böylece karşılıklı bir itibar ve psikolojik tatmin

238 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 239


ilişkisi olarak sürer-gider. Bizler de böyle bir “geri düzey” platfor- leri birbirlerinin karşısına ve ayrı ayrı kutuplara yerleştirir. İnsan bir
munda, yarım-yamalak yaşamaya devam ederiz. bütün olarak ele alınmaz.

“Ben bu kişiye nasıl faydalı olabilirim? Onu nasıl sağlığına kavuş- Tıpkı saatin bozulan parçasını değiştirmek gibi, ameliyat yapılır
turabilirim?” diye işe başlaması gerekir doktorun. Karşısındaki kişiyi, ya da dişlileri temizleyip, yağlamak için ilaç verilir. Bir de bunun
kendi annesi ya da çocuğu gibi değerlendirmek zorundadır. Yoksa üzerine inşa edilmiş olan muazzam bir ekonomi, kazançlar ve dev
“midesini iyileştireyim” derken bağırsaklarını bozması, kalbine ilaç rantlar vardır. Bunlardan vazgeçilmek istenilmez.
yazarken karaciğerini işe yaramaz bir hâle getirmesi kaçınılmazdır. Halbuki bunca çabayı ve masrafı “koruyucu hekimlik” dediğimiz
Nitekim yapılan araştırmalara göre, Amerika’da yılda yaklaşık olarak alanda kullansak ve “hasta olmamaya” yöneltsek, yani hastalıkların
20.000 kişi yanlış tedavi yüzünden hayatlarını kaybetmektedirler. oluşmasını önleme yolunda çaba göstersek, daha iyi olmaz mı?
Bütüncül bir bakış ve şefkatli bir yürek! Bunun olabilmesi için Son yıllarda Alternatif Tıp ya da Alternatif Tedavi yöntemleri
de, önce o kişilerin evrenin ve insanın bütüncül yapısını kavramaları giderek öne çıktılar. 20. Yüzyıl’ın getirdiği teknolojik gelişmeler
gerekir. Tabii sonra da, baktıkları hasta sayısının az ve belirli bir ve atılımlar, yüzyılın başında sanıldığı gibi, insanlara sonsuz bir
boyutta kalması. mutluluk ya da tatmin sağlamadı. 1. ve 2. Dünya Savaşları ve hâlâ
Hastayı bir “iş” gibi görmemek gerekiyor. Onu tanımak, anla- süren savaşlar, doğal kaynakların sorumsuzca tüketilmesi ve dünya-
mak ve aynı dalga boyunda onunla birlikte titreşmektir doğru nın bırakın ileriye gitmeyi, yok olmaya doğru hızla sürüklenmesi,
olan. Tedaviye gelenleri “bütünsel olarak işleyen” bir sistem olarak insanların üzerinde derin izler bıraktı. Eski hayâllerin ve umutların
ele alıp, “ona nasıl faydalı olurum?” düşüncesiyle yaklaşılmalı bu yerinde şimdi şaşkınlık ve hayâl kırıklığı var. Yüzyılın başındaki
konuya. Yorumlarımızı doktorların kişisel eksikliklerinden, yeter- “kaba ve materyalist” bilimsel anlayış artık iflâs etmiş durumda.

sizliklerinden ve yanlışlarından, tıp biliminin çarpıklıklarına doğru Çünkü evren, üç boyutla kısıtlı algı alanımızın kısır ve dar
çevirelim: Newtoncu Fizik ve Descartesçi insan anlayışının getirdiği sınırları içinde bize göründüğü gibi, birbirlerinden ayrı parçaları
mekanistik yaklaşım; insan, doktor, bilim, ilaç, ameliyat gibi faktör- muntazam bir düzen içinde işleyen bir makine değil. Newton Fiziği,

240 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 241


Descartes Felsefesi ve Marx Determinizmi gibi 20. Yüzyıl’ın başla- tehlikesiyle başbaşayız demektir. Herşeyi sorumsuzca tüketme, kir-
rındaki bilimsel anlayışların eseri olan bu düşünce biçimi, insanın letme, bozma ve olumsuza doğru değiştirme gibi açgözlü bir tutum,
dış görünüşü ve yaptığı algılamalar ile de uyuşuyordu. Yani varolan bizim bu birbirlerinden ayrı, karşıt ve rekabet içindeki insan ve
herşey diğerlerinden ayrı, tek başına ve hatta birbirlerine karşıt gibi evren tasarımımızın bir sonucu. Bu anlayış, bizi bir yere kadar getir-
algılanıyordu. Ama gelişen bilim ve tekâmül eden insanlık, artık çok di ve belirli bir teknolojik sıçrama yaptırdı. Ama, şimdi aşılması ve
daha değişik bir şekilde düşünüyor ve yeni bir ufka doğru yelken yenilenmesi gerekiyor, yoksa mahvolmanın eşiğine doğru hızla yol
açıyor. alıyoruz.

Kuantum Fiziği, İzafiyet Teorisi ve Holografi Kuramı gibi kav- Diğer bilim dalları gibi tıp da, “birbirinden ayrı, tek başına
ramlar, evrenin, bütün varolanları ile birlikte bir bütünlük olduğu- olan ve diğerlerine yabancılaşmış cisimlerden oluşmuş bir evren”
nu, bütün birimlerinin birbirleriyle ilişki ve iletişim hâlinde bulun- anlayışının uzantısı olarak gelişmiştir. Bu nedenle de insanı tıpkı
duklarını, en ufak bir birimdeki küçük bir değişimin, bütün evren bir makine gibi, bölümlere ayırarak ele alır ve öyle tedavi eder.
tarafından ânında algılandığını, kısaca hepimizin aynı bütünün Amacımız tıp bilimine karşı bir tavır koymak değil. Ama görünen-
birimleri ve parçaları olduğumuz gerçeğini gözler önüne seriyorlar. lerin ötesinde, insanda bir takım başka özellikler, enerjiler ve olu-
şumlar da gizli. 21. Yüzyıl’da artık insanlar, yalnızca gördüklerine
Bu bütünsel kavrayış, aslında yeni bir olay değil. Yüzyıllardır
inanmakla yetinmiyorlar. Çünkü algı alanlarının dışında daha nice
insanlığa farklı şekillerde anlatılmış ve açıklanmış.
şeylerin varolduğunu “biliyorlar”. Önceleri çok az kişiye nasip olan
Yeni olan şey, eskiden kişisel çabalara ve tecrübelere bağlı olan
bu gibi bilgiler, artık bütün insanlık için rahatça ulaşılabilecek bir
bu bilgi biçiminin, şimdi her yerde ve herkes için geçerli olacak bir
durumda. Bir kişi çıkıyor ve adeta röntgen çeker gibi, karşısındaki
şekilde, yani bilimsel araçlarla ve onların destekleriyle açıklanması ve
kişinin nerelerinde enerji dengesizliği olduğunu, neresinde hastalıklı
böylece içine girdiğimiz kıyamet (uyanış) döneminde, herkese eşit
bir gelişim bulunduğunu ya da ne türlü tıbbî bir sorunla karşılaşaca-
bir şans verilmesi durumudur.
ğını beynindeki biyo-ekranı açarak görebiliyor. Biyoenerji uzmanla-
Böylesi bir bütünsel kavrayışa geçemezsek, dünyayı yok etme rı aynı şeyleri elleriyle yapabiliyorlar. Aurayı gören ve okuyanlar var.

242 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 243


Bu tespitlerden sonra da iş tedaviye geliyor. Reiki, biyoenerji, çeşitli aldatmacalar, yanıltmacalar ve hokkabazlıklar yapılmakta. Ama
renk ve koku terapileri, yoga ve akupunktur gibi teknikler, insanlara amaç, kötü örneklerini ve yanlışlarını ortaya koyup, bir düşünceyi
şifa verme konusunda epeyce yol almış durumdadırlar. yok saymaya çalışmak yerine, o görüşün gerçek yerini ve değerini
anlamaya gayret göstermek olmalı. Önemli olan, yapılan işteki
Hatta biyo-rezonans yöntemiyle çalışan aletlerle, hiçbir tıbbî
kalite ile o konuya eğilen kişinin eğitimi, yeteneği ve seviyesidir.
müdahaleye gerek kalmadan hücre bazında tetkikler ve tedaviler
Bu nedenle “alternatif” tanımı bile, bir karşıtlığı simgelediği için,
yapılabiliyor. Çünkü evrende varolan herşeyin bir frekans değeri var.
“bütünsel tıp” veya “bütünleyici” ya da “tamamlayıcı” deyimi bu
Bu frekans değerlerinin bilinmesi hâlinde onlarla ilişkiye geçilebili-
türlü tedavi biçimleri için daha uygun düşmektedir.
yor. Mikroplar, virüsler ve bakteriler aslında bizim düşmanlarımız
ya da rakiplerimiz değiller. Onlar da evren senfonisi içinde kendi Tıp ve tedavi konusuna yapılan bu iki ayrı yaklaşım, kişilerin

görevlerini yapıyorlar ve her zaman bizim içimizde ya da etrafımızda dünyaya bakış açılarına göre biçim bulmaktadır. Bu nedenle, insan-
ları birbirlerinden ayrı ve birbirlerine karşıt gibi gören bir anlayışın,
bulunuyorlar. Kendimizi zayıf düşürdüğümüz zaman, bir hastalık
“geleneksel” ve “alternatif” tıp kavramlarını karşıt yöntemler olarak
belirtisi olarak görünüyorlar bize. O zaman da, frekans düzeyinde
değerlendirmesi normaldir. Halbuki onlar, tıpkı diğer alanlarda
bir ilişkiye geçerek, onları bedeni terketmeye “ikna edebiliriz.”
olduğu gibi, aynı bütünlüğün iki farklı yansımasıdır yalnızca.
İnsanı bir bütün olarak gören ve hastalığın da, tedavinin de
Dünya, yeni bilgi biçimlerine oldukça ilgi duyuyor. Ama aslında
onun kendi içinde olduğunu ileri süren “tamamlayıcı tıp” ya da
bizim yeni dediğimiz şeyler, yüzyıllar öncesinde söylenmiş, işlenmiş,
“bütünleyici yöntemler” çok önemli bir fonksiyonu üstlenmişlerdir.
hatta uygulamaya bile geçilmiştir. Bizler, insan olmamız nedeni ile
Bir yandan olağan tıp bilimine önemli bir destek ve katkı verirken,
belirli kısıtlılıklar içerisindeyiz. Üç boyutlu bir algı alanımız var,
öte yandan da bütünsel bir evren tasarımı konusunda bizlere yeni
beynimiz ancak “Karşıtlıklar İlkesi”ne göre çalışıyor. Yani ikili ve bir
ufuklar açmaktadırlar.
karşıtı olmayan şeyleri kavrayamıyoruz, bu türlü bilgileri ve gerçek-
Yalnız burada önemli bir incelik gizli. Somut olarak görülüp- leri anlamamız mümkün olmuyor. Lineer, tek yönde ilerleyen, yani
elle tutulamayan her konuda olduğu gibi, alternatif tıpta da, birçok geçmişten gelip-geleceğe doğru giden bir zaman anlayışımız var. Bu

244 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 245


nedenle, sanıyoruz ki, herşey “doğar, büyür, gelişir ve ölür”. Tıpkı Yeni olan, bu eski birikimin günün şartlarına ve yaygın bir kabul
canlılar gibi. Ama olaya daha geniş bir boyuttan baktığımız zaman, görme durumunda olan “bilimsel anlayışa” uygun olarak yeni bir
özellikle tarihsel gelişmelerin bir siklus, bir daire ya da bütünsel bir giysiyle insanlara sunulması.
gelişim çizdiklerini görüyoruz. 20. Yüzyıl Uygarlığı’nı “en gelişmiş
Evrende bilgi sonsuz. Bizlerin “bulduk, keşfettik” diye bahsetti-
olan”, eski Mısır, Aztek, İnka, hatta Atlantis ve Mu Uygarlıkları’nı
ğimiz ise, aslında varolup da, orada duruveren şeyleri görecek beyin-
ise “eski, çocuksu ve geri kalmış” diye düşünüyoruz. Çünkü öyle
sel frekansa ulaşmaktan, yani kendimizi geliştirip-yükseltmekten
bir eğitim aldık. Dünya düzeyinin düz mantığı ve algılarımız da bu
başka bir şey değil.
söylenenleri doğruluyor. Eski ve küçük olanı eksik, yanlış ve yeter-
siz; yeni ve büyük olanı ise mükemmel, doğru ve gelişmiş sayıyoruz. İnsanın bilgi ihtiyacı, susuzluk hissetmesine benzer. Bunu
değişik biçimlerde tatmin etmek, gidermek ve susuzluğu aşmak
Gerçi artık bunun böyle olmadığını dile getiren ve daha farklı
mümkündür. Bir masanın üzerinde çeşitli içeceklerin dizili olduk-
düşünmeye başlayan birçok insan var. Ama çoğumuz yine de bu
larını düşünün. Herkes susuzluğunu gidermek için bir başka içeceğe
gerçekleri vurgulamaktan kendimizi alamıyoruz.
gidecektir. Kimi sıcak, kimi de tam tersine buzlu bir içecek tercih
Uygarlıkların yükselişleri ve batışları, ayrıca incelenmesi gereken edecektir. Yani insanlar, o anki isteklerine (aslında ihtiyaçlarına)
bir konu. Bizim için burada ilginç olan nokta, o dönemlerdeki bilgi göre bir doyum yolunu seçeceklerdir.
birikimlerinin sıfırlandığını ve kültürel bir çizgi hâlinde günümüze
Bunların farklı olması doğaldır, kimse kimseye tercihi nedeniyle
dek gelmediğini düşünmemiz. Oysa evrende hiçbir şey yok olmaz.
kızamaz ya da onu hor görüp-aşağılayamaz. Herşeyin üstünde ve
Elde edilmiş olan bilgiler, insanlığın ortak bilinçaltında kayıtlı
önünde, insanın kalitesi gelir. Seçimine katılalım ya da katılma-
bulunuyor. Bu nedenle, 21. Yüzyıl’ın başlarında bulunduğumuz şu
yalım, “kaliteli” bir insan, bizimle aynı tercihi paylaşan “kalitesiz”
günlerde, yeni, çağdaş ya da Amerikan tabiri ile “New Age akımlar”
birisinden daha değerli ve daha önemlidir.
olarak gündeme gelen bilgilerin hiçbirisi “yeni bulunmuş” değil.
Hepsi de, şu ya da bu şekilde bir zamanlar dile getirilmiş ve az önce Sözü niçin bu kadar uzattık dersiniz? Çünkü kendilerini “çağdaş”
de söylediğim gibi, kullanıma bile konulmuş. ve (bize göre dar ya da tek yönlü) “bilimsel” bir çizgide sanan ve bu

246 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 247


konumlarını yitirdikleri takdirde, sarılacak başka bir dal bulamaya- parçalarıdır. Ayrıca unutmamak gerekir ki, fiziksel plan kuralları
caklarını bildikleri için, bağnazca “dar ve maddeci bir bilimselliğe” çerçevesinde işleyen Neden-Sonuç Yasası uyarınca: “Sen başkalarına
yönelen kimi bilim insanları ve doktorlar, kendi alanları dışındaki nasıl davranırsan, sana da öyle davranılacaktır!”
her türlü bilgiyi “boş, temelsiz ve hayâl ürünü” olarak değerlendiri-
yorlar ve ekliyorlar: “İnanmak istediğiniz için onların varolduklarını
Ana-Babalık Sanatı Ve Eğitim
sanıyorsunuz”.
Annelerin ve babaların birçoğu, kendi istek, hayâl, beklenti
Oysa insanın o dar algı alanını aşan ne bilgiler, ne farklı âlemler
ve komplekslerini çocuklarına yansıtırlar, sonra da bunun adına
var. Bizimle içiçe yaşayan renkler, kristaller, bitkiler, hayvanlar,
“disiplin” derler.
kokular ve daha neler neler. Bunların hepsinin ayrı güçleri, enerjileri
ve etki biçimleri bulunuyor. Onları göremediğimiz için yok saymak, Çarpık ve yetersiz insan anlayışının en önemli uzantılarından
küçümsemek ve onlara aldırmamak, başarı ya da bilimsellik değil bir tanesi de, çocuk eğitimi alanında karşımıza çıkar. Herkes kendi
“safdillik” ve “ahmaklık”tır, kısaca “başını kuma gömmektir.” zırhının içindedir. Anneler: “Önce benim hayatım” derler. Kimileri
çocuklarını emzirmezler. Çünkü “fiziğim bozulmasın” diye düşü-
Önce insanı, sonra da dünyayı ve evreni birbirlerinden ayrılamaz
nürler, bazıları çocuklarını “kendilerinin günlük hayat akışları”
özellikte olan bir bütünlük olarak ele alan ve teşhisi hastalanmadan
değişmesin diye küçük yaşta yuvaya gönderirler.
önceye çeken, tedaviyi de bütünsel varoluşu zedelemeden yapmaya
çalışan bir anlayış, tıp bilimini gerçek yerine oturtacaktır. Aynı Çocuklarını ciddiye almazlar, onları küçümserler ve “ağaç yaş-
anlayış biçimi, doktorların hastalarına karşı olan davranışlarını ve ken eğilir” şeklinde düşünürler. Oysa bunların hepsi yanlıştır ve
yaklaşımlarını da çok olumlu bir yönde etkileyecek ve kendilerine topluma sağlıksız bireyler, dünyaya da kendi zırhlarını kuşanmış
tedaviye gelen kişilere bir “iş” ya da “yabancı” ve bir “makine” “savaşçılar” yetiştirmek dışında bir işe yaramazlar. “Ana-babaların
gibi değil; bir “dost” ve bir “kardeş” gibi bakmayı öğreneceklerdir. seviyeleri ve insanı anlayış biçimleri ne ki, çocukları ne olsun!”
Çünkü bileceklerdir ki, her bir insanın iyiliği, aslında bütünün, diyebiliriz. Doğrudur da bu. Ama onlar da gördüklerini, bildiklerini
yani neticede kendilerinin iyiliğidir. Kendileri de o “ortak ürün”ün ve duyduklarını uygulamaktadırlar sadece. Hepsi de iyi niyetli bir

248 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 249


gayret ve çaba içindedirler, ancak temel yanlış atıldığı için, binalar Hem de benliğinde ve fiziksel genlerinde bütün “eski bilgilerini”
da pek sağlam olmamaktadır. getirerek gelmiştir. Onu küçümsememiz ve yok saymamız bir
yana, belki de ruhsal kapasite olarak “ustamız”, “babamız” ya da
“Disiplin” üst başlığıyla ortaya attıkları şeyler, kendi hayatlarını
“şeyhimiz” olabileceğini düşünmemiz gerekir. O, bizden geri bir
rahatça ve kesintisizce yaşayabilmek için uydurdukları bir düzenek-
varlık değildir. Sadece boyut olarak küçük ve fonksiyon olarak
ler sıralamasından başka bir şey değildir. “Dur” deyince çocuk dur-
yetersizdir. Ona, tıpkı büyük bir insana gösterildiği gibi “saygı” ve
malı, “gel” deyince gelmeli, “yat” deyince yatmalı, “kalk” deyince de
“ilgi” göstermekten başka yapacak bir şey yoktur. O “eğilecek” bir
kalkmalıdır. Tıpkı bir robot gibi. Çünkü onlara göre “çocuk”, boş
ağaç değildir, ancak ona eşlik edip-yol gösterebilir, kendini bulması
bir beyin (tabula rasa) ve boş bir ruhla doğmuştur. Anne ve baba-
için yardımcı olabiliriz, o kadar. Eğerseniz, kırılır! Onu bir “rakip”
nın görevi de, bu “hiçbir şey bilmeyen” varlığı eğitmek, yani ağacı
ya da uğraşılması gereken bir “dert” olarak görmek yerine, birlikte
“yaşken eğmek”tir. Gerçi kendi kanlarından ve genlerinden dünyaya
eğlendiğiniz, öğrendiğiniz, zevk ve keyif aldığınız, mutlu olup-haz
geldiği için, bu çocuk kendilerinden birisidir, ama yine de onların,
duyduğunuz bir “partner”, bir “dost” ya da sevdiğiniz bir “arkadaş”
düzenlerini bozmaya ve rahatlarını kaçırmaya niyetleri yoktur.
gibi değerlendirmelisiniz.
Oysa olay hiç de böyle değildir, hatta bunun tam tersidir. Çocuk “Ben zaten öyle yapıyorum” deyip, işin içinden sıyrılmayın.
dünyaya getirmek, çok büyük bir sorumluluk ister. Gerek manevî, “Gerçekten” doğru ve dürüst olan çok az ana-baba var. İncelik şura-
gerekse de maddî açıdan bu önemli olaya hazır olmak gerekir. da; onların çoğu bu yanlış davranışlarının bilincine varamıyorlar.
Eğer doğurup da çocuğu yuvaya verecekseniz, bu işe hiç kalkış- Yani doğru, içten ve gerçekten öyle davrandıklarını sanıyorlar, ama
mayın. Çocuk yetiştirmek, saksıda çiçek yetiştirmeye benzemez. yanılıyorlar, çünkü “önce ben” diyorlar ve “rol yapıyorlar”.
Heveslenip-çiçekleri ektikten sonra, hevesiniz geçince saksıyı kom-
Zorla hiçbir şey elde edemezsiniz. Pardon edersiniz; stres, nevroz,
şuya vermeye benzemez bu. Hayatınız değişecek, fedakârlık edecek-
psikoz, bir sürü bilinçaltı olumsuz baskı öğesini ve benzeri etkenleri
siniz, “öf” bile demeyeceksiniz.
elde edersiniz. Çocuklarınızın sağlıklı bireyler olarak gelişmelerini
Önce bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor: Gelen bir “ruh”tur. istiyorsanız, onlarla “dost” olun, onları “ikna etmeye”, anlamaya

250 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 251


ve yetenekleri doğrultusunda serpilmeye yöneltmeye çalışın. Tabii İlaç içmesi ya da yemek yemesi için ona yalan söylemeyin, hiçbir
bu, pek de işinize gelmeyecektir. Yorulacak-bitap düşeceksiniz, konuda onu kandırmayın. İçten, açık ve yapıcı olun.
sinirleriniz iflâs edecek, belki işinizdeki performansınız azalacak ya • Onu ciddiye alın!
da eşinizle birbirinize bağırmaya başlayacaksınız. Ama dünya pla-
Karşınızda, sizden “geri” ya da “zavallı” bir varlık bulunmuyor.
nının kuralı bu; bir emek ve bedel vermeden, bir şeyi elde etmek
O, getirdiği ruhsal kapasite olarak, belki de sizin “ustanız” olabilir.
mümkün olamıyor: Cesur olun ve zor olan yolu seçin! Çocuklara
Ona gereken saygıyı ve önemi gösterin. İstek ve dileklerini ciddi-
saygı gösterin, onları ciddiye alın, küçümsemeyin, onlarla dost olun,
yetle dinleyin.
birlikte hareket edin, onlara “karşı” olmayın. Söylediklerimizi özet-
leyecek olursak, altını çizmemiz gereken noktaları şöylece sıralamak • Onunla “birlikte” olun!
mümkün: Çocuğu “kendi ayakları üzerinde durmayı öğrensin” “palavrası”nın
• Olumlu olun! arkasına sığınıp, bir an önce evden uzaklaştırmaya bakmayın. Onun
size, evine ve ailesine “yoğun bir” ihtiyacı olduğunu hiç unutmayın.
Önce “evet” deyin, mutlu edin, neşe verin, onu doğrulayın ve
pozitif olun. • Onun “önünü açın”!

• Dost olun! Bir karar verirken, en doğruyu bildiğinizi sanıp da, kompleks-
leriniz doğrultusunda çocuğunuzu baskı altına almayın. Kararları
Onu, bir rakip ve hayatınıza engel olan bir yabancı ya da “bükü-
“birlikte” alın.
lecek bir ağaç” olarak görmeyin.
Aslında bütün insanlar psikolojik açıdan hastadırlar. Ama bu
• Dürüst olun!
hastalıkların dereceleri ile kişilerin bunları tolere etme, yani kaldı-
Kendi komplekslerinizi, isteklerinizi ve hayâllerinizi “disiplin” ya
rabilme ve dengeleyebilme kapasiteleri farklıdır. Hastalığın manevî
da “o, öyle istiyor” diyerek çocuğa yansıtmayın.
nedeni; bedenlenmek suretiyle, evrendeki temel bütünsellikten
• Samimi olun! kopmak, yalnız ve yabancılaşmış olarak yaşamak zorunda kalmak-

252 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 253


tır. Dünyevî nedeni ise; çocukluk döneminde etkisi altında kalınan Eğitimde de çözüm ve çare tek: Bütünselliği kavramak! O zaman
yanlış eğitimlerdir. İşte bu iki temel kaynaktan gelen “izlenimler”, eğitim anlayışı da rekabet-düşmanlık-yabancılık çemberinden çıka-
“yaşananlar” ve “anılar” insanın bütün ömrüne damgalarını vurur- cak. Not ve başarı stresi, yerini, öğrenme sevincine ve kendini
lar. geliştirme fırsatlarına bırakacak. Öğretilenler, bir yığın ezber bilgisi
yerine, hayatın içinde kullanılabilecek olan pratik bilgiler ağırlıklı
Çocuk eğitiminden normal eğitime geçecek olursak, manzara
olacak. Daha birçok değişikliği öngörmek mümkün, ama bu kitabın
daha da kötü bir hâl alır. Kitap boyunca görmüş olduğunuz gibi,
kapsamı içinde, eğitim konusunu burada kapatmak en iyisi.
yorumlamalarımızı hep dünya insanı boyutunda ele aldık.

Yani Türkiye’ye ve Türk insanına özgü bir kısıtlama içine gir-


medik. Burada da öyle yapacağız, Türkiye’deki eğitim, Batı’nın Toplum Ve Siyaset
kötü bir kopyası olma çabası içinde. Dünyada genellikle bozuk ve Ne demokrasi, ne ekonomi, ne hukuk, ne din ve ne de ahlâk
yetersiz bir eğitim düzeni olduğunu söylersek, bizdeki durumu varın anlayışlarımız artık bize yeterli gelmiyor. İnsana ters, yanlış, eksik ve
siz hesap edin. yetersiz. Çünkü çarpık inançların, yanlış görüşlerin, farklı ve eksik
Genel olarak eğitimciler, insan beyninin konuları nasıl öğrendiği bir insan anlayışının ürünü bütün bunlar.
temeline göre hareket ettiklerini söylemekle beraber, bu söyledikle- Demokraside hiçbir zaman bireyin iradesi temsil edilmiyor.
rine ters bir tutum içindeler. Özellikle sosyal bilimlerde, kavramlar Çıkarcı bir oyuna alet olmaktan ileri gidemiyor insanlar. Yöneticiler
kargaşası içinde boğulan metinler, anlamayı neredeyse imkânsız kendilerini önemli bir kişi kılabilmek için, yaptıkları işleri abartıp-
kılıyor. Eğitimciler ise, kendi mevkilerini koruma telâşı ile konuları yüceltmeyi pek severler. Vatandaşlar da onların gösterdikleri hedef-
iyice karmaşıklaştırıp-zorlaştırmakta, sonra da bunları, “kimse anla- lere kilitlenerek, sürüden kopmamaya ve yine “önemli bir kişi”
masın” diye uzun metinlerle öğrencilere sunmaktadırlar. Sonuçta olmaya çalışırlar. Oy verme eylemi ile de, ülkenin idaresine katkıda
giderek kendileri de bu karmaşıklaşan ve sanal bir hâle gelen bilim- bulunduklarını sanarak-avunurlar. Yaklaşım hep aynıdır: “Ne
selliği anlamaz olmaktadırlar. yaparsan-yap, ama vicdanını kandır ve rahatlat.” Sonra da kendi

254 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 255


büyüttükleri ve yücelttikleri şeylerin altında ezilir, kişiliklerini yiti- rekabetten, mücadeleden ve savaştan bıkmış durumda.
rir ve onlara “tapınmaya” başlarlar. Hatta o “eşit idare” adı verilen Bireysel gücünün aslında “yok” denilecek kadar az olduğunun
demokrasi uğruna, canlarını bile verirler.
farkında. Kendi seçimleri ile çoğu kez başkalarının çıkarlarına hiz-
Siz, istediğiniz ve ihtiyacınız olan şeyleri mi alıp-tükettiğinizi met ettiğini, kaynakların yanlış, çarpık ve kötü kullanılmasına yol
sanıyorsunuz? Deniliyor ki: “Herkes kendi bireysel çıkarlarını göze- açtığını da biliyor. O hâlde ne yapmalı? Nasıl olup da, hem kendi
tir ve kollarken, bütünün çıkarına da hizmet eder” ya da “rekabet gerçek değerini ve gücünü yerli-yerine oturtmalı, hem de bütünün
kuralları, firmaları üretim ve fiyat açısından dengeye sokar, bu (ortak ürünün) ve insanlığın hayrına olarak nelere ve nasıl kararlar
da bireyin yararına olur”. Kimi kandırıyorsunuz ya da siz hâlâ bu vermeli? Bir çözüm önerisi, bireyselliğin ve yalnızlığın derinine
masallara inanıyor musunuz? İnsanlar artık kullanılmak ve başkala- dalmak, iyice içe çekilmek ve içsel değerleri farkederek, orada
rının çıkarları doğrultusunda davranmak istemiyorlar. bütünselliğin hazzına varmak ve bu güçle, dışa karşı savaşmak ya da
Descartes’ın “düşünüyorum, öyleyse varım” deyişiyle zirveye karşı koymak şeklinde olabilir. Ama bizce asıl doğru olan, evrensel
ulaşan bireysel ayrımcılık ve izolasyon süreci, artık tarihsel gelişim bütünsellik gerçeğinin farkına varmak ve o doğrultuda davranıp, o
içindeki görevini tamamladı ve işlevini bitirdi. İnsanlar şimdi daha çizgide yaşamak.
değişik ve daha yeni, aynı zamanda daha farklı şeylerin özlemini Bu, çok zor, karmaşık ve bilinmeyen bir şey değil. Yüz, hatta
duyuyor, ihtiyacını hissediyorlar. bin yıllardır, çeşitli dinlerde, felsefelerde, inançlarda dile getirilmiş;
İnsanlık artık büyük mekanizmaların oyuncağı olmaktan, onla- birçok düşünür, din adamı, filozof, evliya ve peygamberlerce de
rın gücü altında ezilmekten, “bireysel olmak” ve “kişisel özgürlük” yaşanarak gösterilmeye çalışılmış, bu “doğru inanç ve doğru yaşam”
aldatmacası ile yalnızlığa ve güçsüzlüğe itilmekten, sonra da bir bilgileri. Bu bilgilerin, günümüzde daha çağdaş ve daha değişik
oyuncak ya da kukla hâline gelmekten kurtulmak istiyor. biçimlerdeki uygulamaları, insanlığın önünü açacak ve onu düzlüğe

Yine aynı şekilde, birbirlerine rakip olmak, düşmanca davran- ulaştıracak olan tek yol, tek seçenektir.

mak, başarı stresi ile birbirlerini yok etmeye çalışmak istemiyor; Nedir evrensel bütünselliğin farkına varmak? Evren aslında,

256 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 257


sanki görünmeyen bir takım iplerle (enerjetik bağlarla) birbirine anlayışa ihtiyaç duyuyor ve bu türlü modellere istek gösteriyor. İşte
içteniçe bağlı bir bütünlüktür. Burada her yapılan şey ve her türlü hem bu bütünselliği hem de taş, toprak, hava, su ve bütün canlılar
hareket, sistemin bütünü tarafından algılanır, hissedilir ve ona bir ile birlikte insanların da birbirlerine bağlı olduklarını (hem aynı
cevap verilir. Tıpkı bir kelebeğin kanadını çırpmasından bütün bütünün parçaları olduklarını, hem de birbirlerine bağlı olmanın
kâinatın haberdar olması gibi. Ama bizler (öyle olması gerektiği bilincini) farketmek, hissetmek ya da kavramak, yeni bir insanlığa
için) üç boyut ve beş duyu ile sınırlı olduğumuzdan, bütün bunların ve yeni bir çağa girişin ilk adımı olacaktır.
farkına varamıyoruz. Tıpkı yanımızdan ve içimizden gelip-geçen
O zaman, çarpık toplum modellerine ve yanlış ekonomik ya da
çeşitli elektronik frekansların, ışımaların ve hatta renklerin, seslerin
siyasî düzenlemelere gerek kalmayacak. Çünkü bütünselliği far-
ve mikropların farkına varamadığımız gibi. Ve işte ondan sonra da
ketmek, kişiye muhteşem bir sorumluluk ve dev bir görev anlayışı
insanlık serüvenimiz başlıyor. Başımızı kuma gömüyor ve yaşamaya
getirmektedir.
gayret ediyoruz.
Bu türlü bir düşünsel ve ruhsal seviyeye ulaşmış olan bir kişi-
Etrafta hiç kimse bulunmuyorsa, tek başımıza olduğumuzu
sanıyoruz. Kimse bizim ne yaptığımızı, neleri sakladığımızı ya da ye ekonomik yaptırımlar uygulamaya, toplumsal cezalar vermeye

gizlediğimizi bilmiyor ve farketmiyor gibimize geliyor. Oysa evren- ve onu çeşitli baskı unsurları ile tehdit etmeye gerek kalmaz. En

de büyük bir sistem var ve biz bu sistemin içindeyiz, ona bağlıyız, büyük yargıç, kendi içindedir zaten. “Vicdan” denilir onun adına.
onunla birlikte varız ve birlikte hareket ediyoruz. Ama insanlar Karşısındaki farketmeden onu kandırsa bile, kendi vicdanını aldat-
bağımsız, özgür ve kendi iradeleriyle davranıyor olmayı pek sevdik- ması mümkün olmaz. Her yanlışında, sisteme her ters davranışında,
leri için, böyle olduklarını zannederek kendilerini avutup-oyalıyor- başkasının hakkına her el uzattığında ya da bir başkasını her kırdı-
lar. ğında, onu, herkesten önce kendi vicdanı yargılar.

Ama biz, bir sistemin içindeyiz. Ondan ayrı ve bağımsız olma- Bütünsel gerçekliği kavrayış, bize yepyeni ekonomik, toplumsal,
mız da mümkün değil. Bu gerçeğin bilincine varmamız, aslında bizi ahlâkî, sanatsal, bilimsel ve dinsel anlayışlar getirecek. Şimdilerde
çok daha özgür ve huzurlu kılacak. İnsanlık artık böyle gelişmiş bir toplumsal kurumlar, dinler, ahlâkî anlayışlar gibi çeşitli çabalar ve

258 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 259


yaptırımlarla (ki bunlar, bizi çeşitli biçimlerde o bütünsel anlayış sine bir yük getirmez mi? Hem de sistemde bir tıkanıklık oluşması
doğrultusunda davranmaya iterler, bu amaç için “yaratılmış” koltuk anlamına gelmez mi?
değnekleri gibidirler) zorlanan bütünsellik bilgileri, artık tıpkı yağ-
murun yağması, rüzgârın esmesi ve güneşin doğması gibi doğal bir
Komplo Teorileri
hâle geleceklerdir.
Son yıllarda “Komplo Teorileri” adıyla tanınan ve insanların
Eğer her türlü düşüncenin, eylemin, hatta isteklerin ve hayâllerin
ya da dünyanın geleceği ile ilgili bazı ilginç planları ve projeleri ele
bile, sistemin içinde bir yerleri ve etkileri olduğunu bilirsek, sisteme
alan teorilerden söz edilmeye başlandı. Dünyayı idarelerine almak
katılan her türlü üretimin, yine o sistemin içinden kişiye geri döne-
isteyen bazı grupların varlığına ve onların planlarına dayandığı ileri
ceğinin (kötülük de, iyilik de dönücüdür) farkındaysak; daha da
sürülen bu yaklaşımların içinde ilginç bazı yönler bulunmaktadır.
önemlisi kişinin iyiliğinin, huzurunun, mutluluğunun, gelişiminin,
Uzaktan ve manyetik yollarla gerçekleştirilmek istenilen “beyin
kısaca herşeyinin bu bütünsel sisteme bağlı olduğunu iyice anlamış- kontrolü” konusu da bunlardan birisidir. “Bunun, bu kitabın kap-
sak: “Hiç başkasının hakkına el uzatır mıyız? Hiç yalan söyler miyiz? samı ile ne gibi bir ilgisi olduğunu” soracak olursanız, cevabımız
Bir diğeri açken, tok yatabilir miyiz? Afrika’da insanlar açlıktan sizleri biraz şaşırtacak sanırım.
ölürlerken, içimiz “cız” etmez mi?” Çünkü onlar da bizim bir parça-
Çünkü böyle bir yaklaşımın çok farklı alanlarda, çok değişik
mız, onlar da aslında “ben”. Ayrıca onların zor durumda olmaları,
uygulamaları vardır.
bütün sistemin yanlışlığı, “ortak ürünümüzün” yetersizliği ve başa-
rısızlığı anlamına gelmez mi? Biz de bundan zarar görmez miyiz? Siz, hiç çocuk çizgi filmlerini seyrettiniz mi? Seyretseniz, sizin
de tuhafınıza giderdi. Yakın geçmişte, hemen hemen bütün çizgi
Böyle bir durumda, rekabet, çekişme ve düşmanlık, en çok kişi-
filmler önce vahşeti, savaşı ve vurdu-kırdıyı içeriyorlardı. Bu akım
nin kendisine zarar vermez mi? Yalan, aldatma, kandırma ve her
giderek çirkin, sevimsiz ve mide bulandırıcı tiplerden oluşan filmle-
türlü olumsuzluk, sisteme, yani kişinin kendisine geri dönmez mi?
re kaydı. Filmlerin kahramanlarının çoğu inanılmaz derecede çirkin
Her türlü biriktirme, saklama ve kendinin kılma, kişinin kendi- ve nefret uyandırıcı. Yemyeşil dişler, kanlı ve pörtlek gözler, iğrenç

260 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 261


dinazorlar ve benzerleri. Bu akımın son dalgası, büyüleri, büyücüle- saniyede 24 adet olarak geçen resim karelerinin arasına 1 ya da 2
ri, cadıları ve vampirleri içeriyor. “Yahu bizim hayatımızda bunların kare olarak başka bir görüntü ekleseniz bile, gözümüz bunu farke-
hiçbirisinin yeri yok, nereden çıktı bunlar?” deseniz de, çocukların demez ve normal görüntüyü algılamaya devam eder. Ama örneğin
bunları seyretmelerine engel olmanız çok zor. Sonra da bilinçaltı arada 3 ya da 4 adet boş kare bırakırsanız (ya da araya monte eder-
dünyalarında korkudan korkuya koştuklarını ne yazık ki sürekli seniz) göz bunu, bir flaş çakması biçiminde değerlendirir.60
olarak gözlemlemek durumunda kalıyoruz. Ya Harry Potter’lara ne İşte bu teknik oluşumdan hareket ederek, film karelerinin ara-
demeli? Büyüler, dehşetler, çirkin tipler... Hep şöyle soruyorum: sına seyirciye verilmek istenilen herhangi bir mesaj sıkıştırılabilir.
“Neden her zaman böyle şeyler “moda” oluyor? Batı ülkelerinin Örnek olarak, kola reklâmını içeren bir veya iki kareyi filmin bazı
yönetimleri nasıl oluyor da böylesi beyin yıkamalara ve moral bozu- sahnelerine ekleyebilirsiniz. Sonuçta ne mi olur? Filmin devre ara-
cu fimlere karşı tepkisiz kalıyorlar?” Bunun cevabı acaba: “Onlar da sında birçok kişi susuzluk hisseder ve soğuk bir şeyler içme isteğine
zaten bunu istiyor ve hedefliyorlar” olabilir mi? kapılırlar. Çünkü, göz aslında her bir kareyi tek tek algılamakta,
Hatırlarsınız 1970’li yıllarda, ülkemizde tek kanaldan siyah-beyaz ama belirli bir akış altında, bunu beyne hareketli tek bir görüntü
yayın yapıldığı dönemde, televizyonların çok sevilen bir dizisi olan olarak bildirmektedir. Bilinçli beyin bunu tek bir hareketli görüntü
“Komiser Colombo” vardı. Bir bölümündeki ilginç bir olay geliyor şeklinde değerlendirirken, gözün yaptığı tüm algılamaları eksiksiz
aklıma. “Bilinçaltı kurgulama” denilen bir yöntemden bahsedili- olarak kayda geçiren holografik düzenek, adına “bilinçaltı” dediği-
yordu o filmde. Seyircilere seyrettirilen sinema filmlerinin kareleri miz ve bilince ulaşma basamağını aşamamış olan bölüme, verilen
arasına, bazı reklâm sloganları sıkıştırılıyordu. Bilindiği gibi insan bu mesajı aktarmıştır bile. Her ne kadar, bu konuda yeterli sayıda
gözü, tek tek karelerden oluşan bir görüntüler dizisini, eğer saniyede araştırma bulunmasa ve bir-iki kareyle bilinçaltına verilen mesajın
24 karelik bir hızla önünden geçirilirse, kesintisiz bir hareket olarak ne kadar ve hangi dozda olursa, kişiyi o yönde davranmaya iteceği
algılamaktadır. Nitekim “çizgi film” dediğimiz filmler de tek tek konuları belirsiz olsa da, böyle bir tekniğin mevcut ve uygulanabilir
karelere çizilen resimlerin, birbirleri ardınca hızla gözümüzün önün- olduğunu bilmemiz, dünyaya bakış açımızı yeniden kurgulamamız
den geçirilmesi ile film niteliğini kazanmaktadırlar. Gözün önünden konusunda bize çok yarar sağlar.

262 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 263


Komiser Colombo’ya geri dönecek olursak, o filmde “bilinçaltı yaratırlar. Kişilerin hangi ses titreşimlerine konsantre oldukları
kurgulama” yoluyla işletilen bir cinayeti inceleyen Colombo, sonuç- ya da hangi frekansta beyinlerini gevşettikleri ve evrensel enerjiye
ta suçluları bulur. açtıkları bilinirse, o frekansları kullanarak beyinlerine girmek, onla-
ra müdahale etmek ve onları etkilemek mümkün olabilir.
Bunun en somut örneği, son günlerde birçok televizyon filmi
gösterimindeki “sanal reklâm” uygulamasıdır. Bunun, filmin başın- Nitekim, eski tarikatlarda ve medreselerde, şeyhlerin, müridleri-
da izleyicilere bir alt yazı ile duyurulması, sonucun olumsuzluğunu nin rüyalarına girmeleri ve onlara çeşitli öğütler vermeleri sıkça tek-
örtebilir mi? Bence “hayır”. rarlanan bir şeydi. Müride, üzerinde yoğunlaşacağı sözcükleri ya da
telkinleri veren şeyh, onun beyninin hangi frekansa ayarlı olduğunu
Olaya çocuklar, bazen de büyükler için çekilen filmler açısından
bildiği için, beyin dalgalarına girebilir ve onu etkileyip-yönlendi-
bakarsak, muhtemel bir tehlikenin ne kadar açık olduğunu söyleme-
rebilir. Tabii bunu başarabilmesi için, bazı güçlerinin bulunması
ye gerek yok sanırız. Hem gösterilen büyücüler, cadılar, vampirler ve
ve “marifet ehli” olması gerekmektedir. İmajinasyon, tayy-î mekân
canavarlar aracılığı ile beyinler belirli bir yöne kanalize ediliyor, hem
(ruhun bedene bağlı olmadan hareket edebilmesi) ve benzeri mari-
de yine aynı yolla (bilinçaltı kurgulama ile) bütün dünya çocukla-
fetlere sahip olan şeyhlerin yerini, günümüzde teknolojik aygıtlarla
rının bilinçaltlarına belirli kodlar ve şifreler yerleştiriliyor olabilir. donanmış gruplar alabilirler.
Son yıllarda tarikatların, Hint felsefesinin ve mistisizmin yayıl- Sese duyarlı bilgisayarlar ve cep telefonları, frekanslar yardımı
masında bütün dünyada büyük bir artış var. Bu konuda da ilginç ile manyetik etkiler göndermenin tekniğini basit olarak bize açık-
bazı yorumlar yapabiliriz. Bilindiği gibi gerek mistisizmde, gerekse lıyorlar. Bilim bu alanda bakın daha neleri icat etmiş durumda:
de diğer tarikat biçimlerinde, belirli bedensel tekniklerin uygu- Eski bir demirperde ülkesine girdiğinizde, bindiğiniz otobüsün kol
lanması ve zihinsel gevşeme teknikleri mevcuttur. Transandantal dayama yerlerine gizlenmiş olan sensörler, kişinin nabzını ölçerek,
Meditasyon’da kullanılan “mantra” ya da “zikir” ve benzeri çalış- heyecanını ve kâlp atışlarını kontrol edebiliyorlar. Otobüslere yer-
malar, yinelenen “hu Allah” gibi sözcükler, beyne, belirli frekanslar leştirilen bir düzenek, otobüse Hıristiyan birisinin bindiğini, koku
üzerinde yoğunlaşarak, bilincin üst katmanlarına geçiş imkânını frekansları aracılığı ile şoförün önündeki tabloda yer alan kontrol

264 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 265


düğmesine ulaştırıyor. Çünkü Hristiyanlar domuz eti yedikleri için, çeşitli konularda bazı yararlar sağlayabilir. Ama temelde, insana ve
vücutlarından yayılan koku, yemeyenlerden daha farklı olmaktadır. insan haklarına ters ve aykırı bir yaklaşımdır.
Ya da Amerika’da yapılan bazı ameliyatlarda, devlet adamlarının Neymiş, “vergi kaçıranlar yakalanacakmış”. Tıpkı kitap ve kaset-
derilerinin altına bazı chiplerin yerleştirildiği ve böylelikle bu kişi- lerdeki bandrol takma zorunluluğu gibi. Bizim buna cevabımız hep
lerin uzaktan kumandaya açık bir hâle geldikleri de ileri sürülüyor. aynı oluyor: “Hırsızı yakalamaya çalışmak yerine, ev sahibini döv-
Bütün bunları değerlendirecek olursak, ekonomik emperyalizm, mektir bu”. Siz kolaya değil, doğru olana ulaşmaya çalışın, yanlış
kültürel emperyalizm derken, şimdi de beyinsel bir emperyalizmle yapanı yakalayın.
karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. Hatta Irak’la yapılan savaşta, Kişilerle ilgili bilgilerin belirli yerlerde toplanması, potansiyel
Bağdat’a Amerikan askerleri girmeden önce, iki gün süreyle bazı tehlikeleri de beraberinde getirir. George Orwell’in ünlü “1984”
uçakların çok alçaktan uçtukları ve yaydıkları belirli ses frekansları romanını hatırlayalım. “Big Brother (Büyük Kardeş)” adı verilen
ile Iraklı askerlerin direnişlerini (bilinçaltı düzeyde) kırdıkları da kontrol mekanizması, bütün insanları her an gözetleyip, kontrol
iddia ediliyor. etmektedir. Sonuçta, bütün insanlar birer robot gibi hissetmeye
Günün birinde, uzaydaki bir merkeze yerleşmiş herhangi bir başlarlar kendilerini ve bu duruma isyan ederler.
gücün, manyetik olarak, tanıyıp-bildiği beyinsel frekanslara iste- Sıradan bir banka memuru, herkesin ne kadar parasının oldu-
diği yönde telkinler ve mesajlar yollaması, teknik olarak mümkün ğunu bilebiliyor. Canı isterse de bunu herkese anlatabiliyor.
görünmektedir. Gelen emirlere ve telkinlere uyan dünya insanları- Firmalarda özel kartlarla yaptığımız her türlü alışveriş kayda geçi-
nın bir koyun sürüsüne dönüşme tehlikesi de her zaman mevcuttur.
yor. Günün birinde telefonunuz çalıp da: “Falanca Bey, son gün-
Vatandaşlık Numarası ve Fişlenmek lerde gereğinden fazla et yiyorsunuz” ya da “bu açık-saçık dergileri

Gelelim ülkemizde son yıllarda “modernlik” ve “çağ atlama” ola- niye alıyorsunuz?” diye bir eleştiri alırsanız ne yaparsınız? İnternet

rak lânse edilen “vergi numarası”, “kimlik numarası” gibi, insanları de öyle, Facebook da; herşey açık ve ayân!

tek bir numaraya indirgeme ve fişleme girişimlerine. Evet, bu sistem Ama, insanların kendilerine özgü olan, yani özel ve mahrem bir

266 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 267


yanları vardır. Başkalarına göstermek istemedikleri, gizli kalmasını Her türlü yanlışın temel nedenini siz de artık iyice biliyorsunuz.
arzuladıkları ya da sadece kendi seçtikleri kişilere açıklamak istedik- Birbirimizi yabancı, rakip ve düşman gibi gördüğümüz için, kar-
leri bazı özel durumları bulunur: Kazanç, servet, karı-koca ilişkileri, şımızdakini sıkıştırıp-zora sokup, açıklarından ve zayıflıklarından
cinsel hayat, dinsel ibadetler ve bir takım fiziksel özellikler gibi bir- yararlanmaya, bu durumdan kendimize bir çıkar sağlamaya çalışı-
çok konuda herkes çok hassastır. Geçmişte yaşadığınız ve unutmak yoruz. “Rüzgâr eken, fırtına biçer!” Biz böyle davrandıkça, karşımız-
istediğiniz bir takım konular da bulunabilir. Belki de geçmişinizde dakiler de daha şiddetlisini uygulamaya çalışıyorlar. Bu yanlışlık da
basit bir suçu bir kere işlediniz (denemek için esrar kullanmış ya da katlanarak büyüyor. Ne savaşlar bitiyor, ne de kişisel mutluluklar
paranız yetişmediği için kitapçıdan çok istediğiniz bir kitabı çalmış artıyor.
olabilirsiniz), sonra da kendinize yeni ve düzgün bir hayat kurdu- Herkesin, bütün şahsî bilgilerini içeren belirli bir numarasının
nuz. Bu basit olayın hep yeniden hatırlatılması, sizin için oldukça olması, bu numarayı elde edenlere büyük bir kontrol ve yönetme
rahatsız edici olurdu. imkânı verir. Hele bu bilgilerin bilgisayar ve internet erişimlerine
Herkesin önüne çırılçıplak çıkmak ister misiniz? Ben istemem açık olması, kontrolün “globalleşmesine” de büyük bir fırsat tanır
doğrusu. Bir robot gibi yaşamayı da reddediyorum. Her türlü ve böylece tehlikenin daha da büyümesine yol açar.
duyguyu ve edebi (hayayı) ortadan kaldıran bir anlayışa “hayır” Çizgi filmler, meditasyon, mistik tarikatlar ve vatandaşlık numa-
diyorum. Yoksa siz bunu “gelişmişlik” ya da “modernlik” mi sayı- rası derken, bakın iş nerelere kadar geliyor. Çarenin ve çözüm
yorsunuz? yolunun ne olduğunu tekrarlamaktan biz bıkmadık, ama sanırım
Sanılıyor ki, herkese bir vatandaşlık numarası verilmesi, geliş- siz artık sıkıldınız: Bütünselliği kavramak, diğer insanları yabancı,
mişliğin bir göstergesi ve hayatı kolaylaştıracak. Aslında insanların rakip ve düşman gibi görmemek ve kendi iyiliğinin, diğer tüm vare-
fişlenmesi ve özel hayatlarının ortadan kalkması demek bu. 21. dilmişlere bağlı olduğunu bilmek. Tek yanlı ve “hep bana” anlayışı,
Yüzyıl’ın Big Brother’ının robotları mı olmak istiyorsunuz yoksa? başlangıçta işe yarar gibi gözükse bile, sonuçta, kanserli bir hücre
Kişisel özgürlük ve mahremiyetten çıktığımız yolun sonunda, çok gibi bindiği dalı kesmektedir. Bunu idrak etmek, maalesef büyük
daha büyük bir esaret ve yönlendirilme tehlikesi gizli bulunuyor. liderlere ve devlet adamlarına pek de nasip olmamaktadır.

268 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 269


Biraz da başka gerçeklere çevirelim dikkatlerimizi. Daha önce Ama şimdi bu noktayı biraz daha netleştirelim.
de belirttiğimiz gibi, dünya planeti, evrende tek başına dolaşan bir İnsan, içinde bulunduğu zaman ve mekân koordinatları çerçe-
gezegen değildir. Büyük sistemlerin bir parçasıdır ve onlardan ayrı
vesinde ve o anki zihinsel ve ruhsal seviyesi doğrultusunda, kişisel
düşünülemez. Bu nedenle, büyük sistemi bozacak bir düzenleme
potansiyelini sonuna dek kullanmak zorundadır. Bu, bir kadının
yapılmasına, evrendeki diğer güçlerin (maddî ve manevî anlamda)
tığ işi işlemesi, bir çöpçünün caddeyi süpürmesi ya da bir çaycının
izin vermeyeceklerini düşünmek, hiç de yanlış olmaz.
çay hazırlaması olabileceği gibi, bir çevirmenin çeviri yapması, bir
bakanın ülkeyi idare etmesi veya bir öğrencinin derslerine çalışması
Ben Bir Ceviz Ağacıyım Gülhane Parkı’nda ile ilgili de olabilir. Önemli olan, o zaman (ve tarihsel süreç) ve o
yer (ve toplumsal konumu) itibariyle, elinden gelenin en iyisini
Rahmetli Cem Karaca’nın bir zaman dillerde dolaşan parçası şu
yapmak, gücünü ve aklını bütünüyle kullanmak ve yaptığı işe ken-
sözlerle başlıyordu: “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda, ne
disindeki bütün değerleri katabilmektir.
ben bunun farkındayım, ne de sensin farkında”.
Böyle olduğunda, belki o kişi işinde mutlaka bir başarı elde
Dünya yüzeyinde, çok farklı seviyelerdeki insanî realite bir arada
edemeyebilir ya da beklenen düzeyde bir gelire ulaşamayabilir.
bulunmaktadır. Ayrıca insanlık tarihi boyunca gelişen ve yükselen
Bazen de başka birisinin yaptığı iş, bu kişinin yaptığından daha iyi
bir toplumsal değerler sıralaması da mevcuttur. İnsanlık belirli bir
olabilir. Bu, ayrı bir konudur. Asıl önemli olan nokta, işin boyutu
seviyeye gelmiştir ve yönünü çok daha ilerilere doğru çevirmiştir. Bu
ne olursa-olsun, onu yerine getiren kişinin, kapasitesini sonuna
durumda: “Peki, yeni çağın insanı nasıl olmalıdır?” ya da “holistik
dek kullanması ve vicdanen rahat olarak: “Ben elimden gelenin en
düşünceye göre, dünya planının son seviyesine yükselmesi beklenen
iyisini yaptım” diyebilmesidir. Bu türlü hareket eden bir kimsenin
insan tipi ne gibi özellikler taşımalı ve nasıl davranmalıdır?” gibi
sorular geliyor hepimizin aklına. Gerçi yeni bir toplum, insan ve hiçbir zaman “sırtı yere gelmez”.

dünya anlayışının nasıl olması ve ne gibi özellikler taşıması gerekti- “Yeni Çağın İnsanı”nın ya da “Holistik İnsan”ın temel davranış
ği konularında az önce size açıklamalarda bulunmaya gayret ettik. biçimi de böyle olmalıdır. “Peki, düşünce şekli nasıl olmalıdır?”

270 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 271


derseniz, onun cevabını da Yunus’un ünlü dörtlüğünü biraz değiş- dünyanın varoluş işlevi biterdi. Ama bu belirtilen seviye ve Holistik
tirerek verebiliriz: Evren Tasarımı’nın gösterdiği yol, bize yönümüzü “nereye doğru”

“Ne varlığa sevinirim, çevirmemiz ve “neye göre” yaşamamız gerektiğinin altın anahtarını
veriyor.
Ne yokluğa yerinirim,
Tam bu noktada, değişik insanî seviyeleri ortaya koyan şu gerçek
Ben, görevimi yaparım!”
olayı incelememiz doğru olacak: Ahmet Bey yolda yürümektedir.
Kişi, nötr ya da tarafsız olmalıdır. Yani varlık, para, şöhret gibi Soğuk bir kış günü akşamıdır ve herkes acele ile evine gitme telâşı
tutkulardan kendisini sıyırmalı, bununla bağlantılı olarak, her türlü
içindedir. Birdenbire yolun kenarında yüzü-gözü kan içinde yatan
kaybı da doğal karşılamalıdır. O, sadece “görevine” odaklanmalı,
bir adam görür, adam zor durumdadır ve yardım istemektedir.
yani kendisini geliştirmeye ve güçlerini potansiyel sınırına dek artır-
Ahmet Bey irkilir, şöyle bir düşünür: “Yarın ben de böyle muhtaç
maya çalışmalıdır. Sonuca değil, sonuca giden yoldaki aşamalara
bir duruma düşebilirim. Ne demişler: “İyilik eden, iyilik bulur.”
konsantre olmalıdır. Üzerine düşeni, en iyi şekilde ve art niyetsiz,
Şuna yardım edeyim bari!” Sonra da adamı kolundan tutup, kaldı-
temiz duygularla yaptıktan sonra, ortaya çıkacak olanları ilgi ve
rımın kenarına oturtur ve vicdanı rahatlamış olarak evinin yolunu
merakla beklemekten başka yapacağı bir şey de yoktur.
tutar.
Bu gibi bir anlayış ve hayata bakış tarzı, bir evliyalık düzeyidir
Az sonra Deniz Bey geçer oradan, adamın yüzü-gözü kanlı,
ya da bizim tanımımızla “Holistik Liderlik” aşamasıdır. “Dünya
üstü-başı çamurlu hâlini görünce, içini bir iğrenme duygusu kaplar.
batacakmış” “bana ne!”, “yeryüzü bir cennet hâline gelecekmiş”
Onun yardım isteyen sesini duyunca: “Aman şimdi akşam vakti
“bana ne!”, “sana piyangodan büyük bir para çıkmış” “bana ne!”,
üstümü-başımı pisletmeyeyim, hem başka birileri mutlaka ona
“herşeyin yanmış, sadece üzerindekilerle kalmışsın” “bana ne!” Tabii
yardım ederler, zavallı adam” diye düşünür ve yoluna devam eder.
bu “bana ne”ler, tembelce bir boşverişin değil, bilgece bir uyanık
(farkında) oluş hâlinin neticesidir. Herkesin bir anda aynı seviyeye Hemen ardında Salih Bey vardır. “Aman Allahım, şu hâle bak!”
gelmesi beklenemez. Zaten böyle bir şey bir anda gerçekleşecek olsa, diye geçirir içinden. “Yahu günahtır, bari bir elinden tutuvereyim.

272 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 273


Belki de bu sevap bana Sırat Köprüsü’nde Burak Atı olur da, beni den bakmaktadır kanlar içindeki adama. Herkes adamın durumuna
Cennet’e uçurur, hele de böyle karşılıksız yardım yapınca.” Elinin üzülmektedir. Çünkü genel insanlık realitesi belirli bir seviyeye
ve üstünün kirlenmesine aldırmaz, adamı kucaklar: “Başka bir ihti- çıkmış bulunmaktadır. Yani: “Oh olsun!” diyen hiç kimse yoktur.
yacın var mı, gidecek yerin var mı?” diye sorduktan sonra: “En iyisi Ondan sonraki ortak nokta, korku duygusudur. Hemen hepsi:
karakola haber vermeli, onlar bunu bir hastaneye kaldırsınlar” der “Ya benim de başıma böyle bir şey gelirse” endişesini taşımaktadır.
çevrede toplananlara. Zaten “korku” öğesi, dünya insanını disipline etmenin en kolay ve
başarısı kanıtlanmış yöntemidir. Üçüncü duygu katmanı, vicdanı
İnsanlar oradan geçmeye devam etmektedirler. Cengiz Bey de
rahatlatma çabasıdır. Çünkü insan, evrensel düzenin kendi içindeki
görür bu yerde yatan adamı. “Vah zavallı” diye düşünür “şunu bir
denetleme ve yargılama merkezi olan vicdanıyla uyum içinde olmak
kaldırayım. Kimsenin oralı olduğu yok çünkü. Korkmama gerek
zorundadır, onunla çatışarak hayatını sürdüremez. Vicdanını nasıl
yok, üstümü kirletmemeye dikkat etsem yeter. Ne demişler: “İyilik
rahatlatacağı da, kişinin aldığı eğitime ve ruhsal seviyesine bağlıdır.
yap, denize at. Balık bilmezse, Hâlik bilir.” Yardım yapmam gere-
Rahatlama unsurunu sağlayacak olan gerekçeler de bu nedenle çeşit
kiyorsa, yapayım. Hem çevreden görenler sonra ne derler?”
çeşittir.
Az sonra Engin Bey gelir oraya, o da akşam soğuğunda hızla
Aslında herkes aynı şeyi istemektedir. Huzuru, sevgiyi, mutlulu-
evine doğru gitmektedir. Yaralı adamı görüp de etkilenmemek ne
ğu ve yardımlaşmayı. Ama bunu nasıl yapacaklarını bilememekte-
mümkün. “İyilik de, kötülük de dönücüdür. Herhalde buna lâyık
dirler. Herkesin temel motivasyonlarını (acıma, şefkat, iyilik, sevgi,
olacak bir şey yaptı hayatında ki, başına bunlar geldi bu adamın.
yardımlaşma, huzur) harekete geçirme öğeleri farklıdır: Korku
Ben de aynı hataya düşmeyeyim, yardımcı olup-iyilik yapayım” diye
“Ahmet Bey”i, karşılık görme beklentisi “Engin Bey”i, manevî
aklından geçirir ve adamı kolundan tutup-kaldırır. “Senin için başka
âlemden ve çevreden takdir alma ihtiyacı “Cengiz Bey”i, günaha
ne yapabilirim?” diye sorar: “Sağol, ben iyiyim” cevabını alınca da
girmeme-sevap yapma isteği “Salih Bey”i motive etmiştir. Kimileri
yürüyüp-gider.
ise, ego zırhına iyice yapışmış ve onun içine gizlenmiş durumdadır-
İnsanlar böylece gelip-geçmektedirler. Her biri de ayrı bir düzey- lar. Dış dünyanın düşmanları ve rakipleri onları zedelemesin diye.

274 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 275


İşte bunun da örneği “Deniz Bey”dir. tım sadece. Ne gerekiyorsa onu ve o kadar. Ne bir fazlası, ne de

Gecenin ilerlemiş bir vaktinde evine giden Mehmet Bey, kan- bir eksiği. Siz Cem Karaca’nın: “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane

lar içindeki adamı görünce duraklar. Yanına yanaşır, adamla göz Parkı’nda” diye başlayan parçasını biliyor musunuz?” “Evet, duy-
göze gelirler. “Gözlerinin rengi ne kadar da güzelmiş” diye düşü- muştuk.” “İşte benim yaptığım da böyle. Biz hepimiz birer ceviz
nür. Sevgiyle bakar ve sorar: “Ne oldu sana böyle?” diye. Adam: ağacıyız ve görevimiz, günü geldiğinde meyve, yani ceviz vermektir.
“Araba çarptı, ben de burada kaldım” der, hâlâ kan-revan içinde- Ama bu cevizlerin nasıl değerlendirileceklerine biz karar veremeyiz.
dir. Mehmet Bey: “Yürüyebilir misin?” diye sorar, adam: “Belki” Belki hepsi yere dökülüp-çürüyecekler, belki de zengin sofralarını
deyince de, koluna girer ve onu az ötedeki bankın üzerine oturtur. süsleyecekler. Belki hasta birisinin iyi olmasını sağlayacaklar, belki
“Beni biraz bekle, geleceğim” der, hızla yola koyulur. “Eve götürüp de bir yumurcağın eline geçip-birinin başını yaracaklar. Biz bunlara
yaralarını sarmaya kalkışsam, Kemalettin Tuğcu’nun romanların- karışamayız. Görevimiz sadece meyve vermektir. Bu meyveleri “iyi
daki gibi “gözyaşı edebiyatı”na girer iş. Akılcı olmalıyım. En iyisi kimseler yesin”, “kötüler ellerini sürmesin” diye bir kural koya-
karakola haber vermek ve oradan bir hastaneyi arayarak, ambulans mayız. “Sizin cevizinizin tadı güzel” derlerse, cevabımız “eyvallah”
temin etmek” diye düşünerek, karakola varır. Hastaneyi arar, adresi olur, “sizin ceviziniz kötü” derlerse, cevabımız yine “eyvallah”tır.
verir ve yeniden yaralı adamın yanına döner. Sırtındaki paltosuyla Çünkü biz, içinde bulunduğumuz zaman ve mekân koordinatları
onun üzerini örter, üşümemesi için. Adama, onu teselli edici sözler çerçevesinde, kendi potansiyelimizi sonuna dek ve tüm iyi niye-
söyler, bir süre sonra da ambulans gelince, binmesi için yardımcı timizle kullanırız. Yapabileceğimizin en iyisi budur. Bu nedenle
olur ve adamı yolcu eder. Görevini yapmış olmanın rahatlığı ile eve de eleştirilerden yararlanmanın yollarını arar, övgülerle de moral
dönerken, yanına mahallenin gençlerinden Cemal ile Cevdet yakla-
buluruz, ama sonuçta:
şırlar ve şöyle sorarlar: “Mehmet Abi, sana mı kaldı yardım etmek,
Ne varlığa seviniriz,
polise bildirip-evine dönseydin. Hem bak, palton da çamurlandı,
kan lekeleri bile var üzerinde. En akıllı sen misin?” Ne yokluğa yeriniriz,

Mehmet Bey güler ve onlara şunları anlatır: “Ben görevimi yap- Biz görevimizi yaparız...”

276 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 277


Kaynakça

1. Karl Pribram, Daniel Goleman ile yaptığı röportaj: “Das


Holographische Gedächtnis (Holografik Hafıza)”, Psychologie
Heute Dergisi, Ekim 1979.

2. Aydın Arıtan, “Holografi ve Beyin Teorisindeki Son


Gelişmeler”, Bilim ve Teknik Dergisi, Mart 1981, S. 24-27.

3. Aydın Arıtan, “Hologram Nedir, Nasıl İşler?” Bilim ve


Teknik Dergisi, Mart 1990, Sayı: 268, S. 17-20.

4. Aydın Arıtan, “Beyin ve Hologram”, Bilim ve Teknik


Dergisi, Mayıs 1990, Sayı: 270, S. 24-28.

5. Aydın Arıtan, “Yeni Bir Fizik Anlayışına Doğru”, Bilim ve


Teknik Dergisi, Haziran 1990, Sayı: 271, S. 35-37.

6. Aydın Arıtan, “İnsan, Evren ve Holografi”, Bilim ve Teknik


Dergisi, Temmuz 1990, Sayı: 272, S. 28-29.

7. Aydın Arıtan, “Bilgisayar Hologram Teknolojisine Girdi”,


Bilim ve Teknik Dergisi, Ocak 1990, Sayı: 266, S. 14-17.

8. Aydın Arıtan, “Kendi Başına Öğrenebilen Bilgisayarlar”,


Bilim ve Teknik Dergisi, Şubat 1990, Sayı: 267, S. 16-18.

278 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 279


9. Ahmed Hulûsi, “Tek’in Seyri”, Kitsan, 1995, S. 9-10. İnsan Beyni Üzerine Eleştirel Bir Çalışma)”, Princeton University

10. İnsan ve Kâinat Dergisi, Haziran 1986. Press, 1975.

11. Prof. Dr. A. Schimmel, “Hallac-ı Mansûr”, International 22. Karl Lashley, “In Search of the Engram (Engramların
Rewiew for the History of Religion, Fasikül 3, Redhouse Yayınevi, Peşinde) Psysiological Mechanisms in Animal Behavior (Hayvansal
1969, S. 11. Davranışların Fizyolojik Mekanizması)” adlı çalışma içinde,
Academy Press, 1950, S. 454-482.
12. Erich Fromm, “Çağdaş Toplumların Geleceği”, Arıtan
Yayınevi, 2004, S. 30-31. 23. Nikolai Bernstein, “The Coordination and Regulations

13. Michael Talbot, “Das Holographische Universum (Holografik of Movement (Hareketlerin Düzenlenmesi ve Koordinasyonu)”,
Evren)”, Dromer Knaur Verlag, 1992, S. 29. Pergamon Press, 1967.

14. Fritjof Capra, “The Tao of Physics (Fiziğin Tao’su)”, Arıtan 24. Karl Pribram, a.g.e. S. 38.
Yayınevi, 1991, S. 207. 25. Karl Pribram, a.g.e. S. 38.
15. Cafer Özkul, İnsan ve Kâinat Dergisi, Mayıs 1988, S. 67-68. 26. Karl Pribram, a.g.e. S. 36.
16. Cafer Özkul, İnsan ve Kâinat Dergisi, Nisan 1988, S. 52-56. 27. Erich Fromm, “Greatness and Limitations of Freud’s
17. Karl Pribram, a.g.e. S. 33. Thought (Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları)”, Arıtan
18. Karl Pribram, a.g.e. S. 37. Yayınevi, 2004, Giriş.

19. Karl Pribram, a.g.e. S. 36. 28. Werner Heisenberg, “Physics and Philosophy (Fizik ve
Felsefe)”, Harper and Row, 1963, S. 50.
20. Karl Pribram, a.g.e. S. 35.
29. Werner Heisenberg, a.g.e. S. 139.
21. Wilder Penfield, “The Mystery of the Mind. A Critical Study
of Consciousness and the Human Brain (Beynin Sırları. Bilinç ve 30. Niels Bohr, “Atomic Pyhsics and Human Knowledge (Atom

280 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 281


Fiziği ve İnsan Bilgisi)”, John Wiley and Sons, 1958, S. 57. (Bütünsellik ve İmplizit Düzen)”, Routledge and Kegan Paul, 1980.
S. 20.
31. Niels Bohr, a.g.e. S. 58.
41. Ken Wilber (yayınlayan), “The Holographic Paradigm
32. Fritjof Capra, “The Turning Point (Batı Düşüncesinde
(Holografik Paradigma)”, New Science Library, 1982, S. 83.
Dönüm Noktası)”, İnsan Yayınları, 1989, S. 92-93.
42. Michael Talbot, a.g.e. S. 58-59.
33. Henry Pierce Stapp, “S-matrix Interpretation of Quantum
Theory (Kuantum Teorisi’nin S-Matriks Yorumu)”, Physical 43. Stephen Hawking, “The Universe in a Nutshell (Ceviz
Rewiew, 1971, S. 15. Kabuğundaki Evren)”, Alfa Yayınevi, İstanbul 2002, S.197-198.

34. Lincoln Barnett, “Cosmos and Einstein (Evren ve Einstein)”, 44. Lincoln Barnett, a.g.e. S. 78.
Varlık Yayınları, 1982, S. 21. 45. Whi Kim Young, “Die göttlichen Prinzipien (Tanrısal
35. Prof. Dr. Tekin Dereli, “Kuantum Dünyası”, Bilim ve Prensipler)”, München, 1975, S. 83.
Ütopya Dergisi, Nisan 1996, Sayı: 22, S. 14. 46. “Kitab-ı Mukaddes”, İstanbul, 1974.
36. Karl Pribram, a.g.e. S. 39. 47. Şeyh Bedrettin, “Vâridat”, İstanbul, 1971, S. 46.
37. Carl Gustav Jung, “On Synchronicity (Senkronizasyonlar)”, 48. Lincoln Barnett, a.g.e. S. 80.
Princeton University Press, Toplu Eserler, Cilt 3, 1951, S. 133.
49. John Gribbin, “Auf der Suche nach Schrödingers Katze
38. Nick Herbert, “How Large is Starlight? A Brief Look at (Schrödinger’in Kedisi’ni Arayış)”, Piper Verlag, 1996, S. 220-224.
Quantum Reality (Yıldızların Işığı Ne Kadar Geniştir? Kuantum
50. Ian Marshall - Danah Zohar, “Who’s Afraid of Schrödinger’s
Gerçekliğine Bakış)”, Revision 10, 1987, Sayı: 1, S. 31-35.
Cat? (Kim Korkar Schrödinger’in Kedisi’nden?)” Gelenek Yayıncılık,
39. Michael Talbot, a.g.e. S. 53-54. 2002, S. 17-18.

40. David Bohm, “Wholeness and the Implicated Order 51. Lincoln Barnett, a.g.e. S. 83.

282 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 283


52. Şeyh Bedrettin, “Vâridat”, İstanbul, 1971, S. 48.

53. Lincoln Barnett, a.g.e. S. 84.

54. Pitirim Sorokin, “Bir Bunalım Çağında Toplum Felsefeleri”,


Bilgi Yayınevi, Ankara, 1975, S. 139.

55. Bülent Ecevit, “Şiirler”, Ankara, 1976, S. 124-125.

56. Erich Fromm, “Marx’s Concept of Man (Marx’ın İnsan


Anlayışı)”, Arıtan Yayınevi, 2004, Arka Kapak.

57. Erich Fromm, “To Have or To Be (Sahip Olmak ya da


Olmak)”, Arıtan Yayınevi, 2004, S. 8-10.

58. Erich Fromm, “Psychoanalyse and Religion (Psikanaliz ve


Din)”, İstanbul 2004, Aydın Arıtan’ın yazdığı Sunuş.

59. Ahmed Hulusi, “Hz. Muhammed’in Allah’ı”, Kitsan,


İstanbul, 1990, S. 12-15.

60. Robert Matthews, “Und Gott hat doch gewürfelt (Tanrı


Yine De Zar Attı)”, Dromer Knaur Verlag, 1994.

284 / Holistik Evren Tasarımı Holistik Evren Tasarımı / 285

You might also like