Professional Documents
Culture Documents
Arap Atları
Arap Atları
https://www.atveinsan.com/arap-atlari-m820808.html
M. Tekin KOÇKAR
Orta doğu çöllerinin bir yerinde yüzyıllar önce, insan hayal gücünün ötesinde dünyadaki tüm at türlerinin
etkisi altına alacak bir ırk türedi. Bugünkü adıyla Suriye, İran ve Irak’ta Dicle nehri boyundaki vahalarda
ve Arap yarımadasının diğer bölgelerinde bu at türü gelişti. Bu tür Arap atı olarak tanımlandı.
Ertuğrul Güleç’e göre A. Azzaroli’nin An Early History of Horsemanship adlı kitabında Arap atının
tarihinin Orta Çağda başladığı belirtilmektedir. Azzaroli’ye göre Araplar geçmiş zamanlarda bu atlardan
yetiştirmişlerdi (Güleç, 2010).
Bu atların doğunun sıcakkanlı atlarına bağlı olduğu, fakat esas babalarının Arabistan kökenli değil
Türkistan kökenli ve orta Asya’dan gelenler tarafından Mısır’da yetiştirildiği, ayrıca bu ırkın yaşayan en
eski ve en asil ırklardan birisi olduğu belirtilmiştir.
Arap atının Orta Asya orijinli olduğu bu ata verilen isimden de anlaşılabilir. Genelde Ata Arapça Faras
ya da Husan denilmesine rağmen Araplar tarafından en iyi ve asil atlara Türkçe kelime olan Atik ismi
verilmektedir.
Selahattin Batu’ya göre ise Arap atının Arabistan mı yoksa Asya kökenli mi olduğu tam aydınlanamamış
bir konu olsa da ikinci görüşü kabul etmek daha uygundur (Batu, 1962).
İbrahim Yarkın, bu günkü anlamda belirtilen Arap atının görülmediği dönemlerde hatta İslamiyet
öncesinde Türkistan’ın Güneyi ve İran’ın Kuzey bölgelerinde asil doğu atı örnekleri yetiştirilmekte ve
zamanla göç eden kavimlerle bu atlar Arap yarımadasına yayılarak günümüz Arap atlarının
oluşturduklarını ifade etmektedir (Yarkın, 1953).
Bonnie L. Hendricks, yazmış olduğu International Encyclopedia of Horse Breeds adlı kitabında, Arap
atının kökenini araştırırken önemli bir noktaya dikkat çekmiştir.
Dünyanın en eski atlarından olan Türkmen atı Ahalteke, Türkmenistan’a ait yerel bir at ırkıdır. Avrupa’nın
ve Kuzey Afrika’nın binek atlarını bu Türkmen Atı doğrudan etkilemiştir. Dolaylı olarak da bütün dünya
at ırklarına da çok büyük etkisi olmuştur. Türkmen atına eskiden Avrupa’da genellikle Türk Atı
denmekteydi. Ancak bazı kayıtlarda Türkmen Atı, Arap Atı olarak da geçmektedir. Buna bir örnek
vermek gerekirse dünyaca ünlü spor atı olan Alman Trakehner Atının soy kütüğünde en önemli
aygırların ismi “Turk Main Atti” şeklinde yazılmakta ve soyu da Arap Atı soyu olarak belirtilmektedir. Bu
atların Ahalteke atları olduğuna hiç şüphe yoktur. Yine İngiliz (Thoroughbred) Atının üç atasından biri
olan Darley Arabian’ın pedigreesinde birçok Türkmen Atlarının çapraz melezlemeleri olduğu tespit
edilmiştir. Ayrıca Bonnie L. Hendricks, Avrupa’ya gelen birçok atın Araplardan temininin atların kökeni
konusunda yanılgılara neden olduğunu ve Türkmen atlarının dünyaya Araplar tarafından satılması
onların Arap Atı olarak belirtilmelerine neden olduğunu ifade etmektedir.
Ünlü Palezoolog1 Prof. Sandor Bökönyi’ye göre, Doğu atları, Scythian (İskit) atlarının soyundan
türemiştir. Ahalteke atı sürüsüne bakıldığında bazı Ahalteke atlarının Arap atlarına çok benzediği
görülür. Hâlbuki Ahalteke atları Arap atlarından yaklaşık 1000 yıl daha eskidir (Bökönyi, 1968).
Jeremy James’e göre Jankovich, Arapların Atçılık tarihlerini incelediği eski belgelerde Türk asıllı Sultan
El Nasır El Mansur ismine rastlamıştır. “El Nasır, soylu atların üretimine Mısırda başlamıştır. 1291-1341
yılları arasında Mısır’da elli yıllık hükümdarlığı süresince soylu at cinslerini satın alarak büyük yatırım
yapmıştır. Öldüğünde haralarında 4500 at bulunmaktaydı. Bu atları üretmek için Suriye’den atlar
getirtmişti. Buradaki atların Türkistan’dan Ortadoğu’ya üç yüzyıl kadar öncesinden göç etmiş Beni Fadıl
ve Muhanna adıyla bilinen iki göçebe kavim tarafından yetiştirilmiş oldukları bilinmektedir. El Nasır,
düzenli olarak atları ve özellikle damızlıklar ile ilgili kayıtlar tutmuştur. Günümüz için çok değerli bu
belgelerde çok değerli kabul edilen Baya, Siglawi (Seklavi), Hamdani, Habdan ve Kehilan (Küheylan)
olarak bilinen Arap Kanı taşıyan atların hepsi El Nasır’ın bu damızlık atlarından üretilmiştir.” (James,
2007).
1
Tarih öncesi dönemlere ait hayvanları inceleyen bilim insanı
Arap Atı - Suriye, 1883
Arap yarımadası yaklaşık 10 bin yıldır kurak bir bölge olduğundan, insan yardımı olmadan atların bu
bölgede var olması imkânsızdır. Ayrıca Afrika’nın güneyinde özellikle sahranın güneyinde yer alan tropik
ve tropik altı yaşam alanlarında tarih öncesi dönemlerde evcilleştirilmiş at ve buna ait izlere
rastlanmamıştır (Diamond, 1997). Sonraları sahra altına Afrika’nın kuzeyinden, özellikle de Avrasya’dan
atların getirilmesi de Arap atı kökeni için olasılıkları daraltmaktadır.
Sonuç olarak yukarıda yer alan Arap Atının orijini hakkında görüşler konusunda otoriteler hala tam bir
fikir birliğine varamamışlardır. Her ne kadar bu eşsiz atın ayırt edici bir kimliği bulunsa da, ırkının tarihi,
karışıklıklar ve çeliş-kilerle doludur. Arap atı ırkı araştırıldığında bu günkü halinden daha küçük bir
cidagoya sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun dışında her hangi bir değişiklik görülmemektedir.
“Arap” ismini bir at cinsi veya insan topluluğuna verilen isim olarak kullanılmasından çok yıllar önce
görmek mümkündür. “Arap” kelimesinin kökeni hala karanlıktır. Göçebeliği tanımlayan kelime ile
ibranice “arabha” ve “erebh” kelimesinin bileşiminden oluşmuştur ve karanlık diyar anlamına gelir.
“Abhar” hareket etmek, “Arab” çöl veya çölde yerleşik anlamındadır. Görülüyor ki milliyete dayanan bir
kelime değildir. Özetle Arap Atı terimi kelime anlamı olarak, bir millete verilen isimden çok daha önce
kullanılmıştır.
Avrupa ülkelerinin atın varlığından haberdar olmalarından çok önceleri, çöl atları bedevilerin hayatta
kalabilmeleri için bir gereklilikti. Kabilelerin şefi; gerek kendi kabilesindeki gerekse, diğer bedevi
kabilelerindeki her bir at familyasının tarihini bilirdi. Yüzyıllar geçtikçe, türün mitolojisi ve duygusallığı,
soyu ile özdeşleşen cesaret, dayanıklılık ve gücü ile ilgili hikâyelerle gelişti. Dini inanış, gelenek ve batıl
inanışlar ırkın doğasını ve şeklini etkiledi.
Çıkık bir alnın; Allahın nimetini taşıdığına inanılırdı. Bundan dolayı “Jibbah” ın büyük olması o atın daha
fazla nimet taşıması demekti. Kavisli bir boyun “Mitbah” bir cesaret göstergesi, kalkık bir kuyruk ise
onuru simgelerdi. Bu ayırt edici niteliklere at seçiminde çok dikkat edilirdi. Arap atlarının dini öneminin
bulunması, kısmen de kabilenin varlık ve güvenliğine sağladığı katkılar nedeniyle türün izole bir şekilde
çoğalmasını sağladı. At yetiştirme gelenekleri ve dini inanışlar ırkın “Asil” ya da saf olarak kalmasını
sağladı. Çevre şehirlerden veya dağlardan yabancı bir kan karışımı kesinlikle yasaklanmıştı. Kuzey
Afrika da veya sahra çölü bölgesindeki çöl atları, Arap atları ile aynı kanı taşımaz ve bedeviler tarafından
hor görülürdü. Arap atı, zamanın birçok toplumunda da olduğu gibi bir savaş aracıydı. İyi donanımlı bir
bedevi düşman kabileye saldırır, koyun, deve ve keçi sürülerini kaçırarak kendi kabilesinin zenginliğinin
arttırırdı. Bu tarz bir saldırı ancak ani, hızlı ve sürat-le yaklaşılırsa başarılı olabilirdi. Kısraklar bu tarz
saldırı için en uygun cinsti. Çünkü kısraklar, düşman kabilesinin atlarına kişnemez böylece kabilenin
saldırıdan haberi olmazdı. Hız ve dayanıklılık şarttı çünkü çarpışmalar kamp yerinden uzakta
gerçekleşirdi.
Arap Atı
Bedeviler aynı zamanda çok konuksever insanlardı. Eğer bir misafir çadırlarına ziyarete gelirse; onu ve
hayvanlarını hiç ücret almadan 3 gün misafir etmek zorundaydılar. Konuk edilen misafirin atının başlığı
çadırın orta yerine asılarak onun önemi vurgulanırdı. Böylelikle kabileler savaştan arta kalan zamanlarda
birbirlerini konuk eder, en hızlı ve en cesur atlarının hikâyelerini birbiriyle paylaşırlardı. Kazananın ödül
olarak kaybedenin en iyi sürüsünü aldığı at yarışları düzenlerlerdi. Yetiştirilen hayvanlar alınır, satılır
ancak kural olarak savaş kısraklarına bedel ödenmezdi. Bir Arap kısrağından daha iyi bir hediye
olamazdı. Bir kısrağın değeri annesinin orijinine göre artardı. Eğer kısrağın annesi takdir edilen bir
aileden geliyorsa, onun değeri çok fazla idi. Kısrak aileleri onu yetiştiren kabilenin veya şeyhin adı ile
bilinirdi. Bedeviler aynı orijinden gelen atları daha değerli görürlerdi. 5 temel familya vardı; Kehilan,
Seglavi, Abeyan, Hamdani ve Hadban.
Cesaret, dayanıklılık ve sürat hikâyeleri o orijine ait diğer atlarında değerini arttırırdı. Örneğin; Kehilet al
Kurush, Kehilet Jellabiyat ve Seglavi ibn-i Sedran isimli kısrakların görkemli savaş hikâyeleri vardı. Bu
kısrakların tayları da övgüyle anılırdı. Kısraklar kendi türünden olan atlarla çiftleştirildiğinde, tanınabilen
ve tanımlanabilen özellikleri gelişti. Örneğin Kehilan; geniş göğsü, kas gücü ve iriliği ile tanındı. Kafaları
küçük ancak alın ve çeneleri genişti. En çok rastlanan renk demir kır ve doruydu. Seglavi grubuna ait
atların en önemli özelliği; zarif olmalarıydı. Bu tür dayanıklılıktan çok hızlı olmaları ile tanınırdı. İyi bir
kemik yapıları ve yapılı boyları vardı. En sık rastlanan renk; açık doruydu. Abeyan grubu Seglavi’lere
çok benzerdi. Bu gruba ait safkanlarda tipik Arap atlarından daha uzun bir sırt görülürdü. Bu atlar yapı
olarak daha küçüklerdi. Sıklıkla rastlanan renkleri; demir kır olup, diğer türlere göre daha fazla akıtma
görülürdü. Hamdani atları; atletik yapılı, iri kemikli ve kas gücü yüksek bir türdü. Kafaları profilden
bakıldığında düzdü, Arap atları içinde en uzun boylu olanlarından biriydi. Demir kır ve açık doru en sık
rastlanan renkti. Hadban grubu ise Hamdani atlarının daha küçük bir versiyonuydu. İri kemik ve kas
yapısına sahipti. Ayrıca çok nazik doğasıyla da bilinirdi. Genellikle kahverengi veya açık doru
rengindeydi.
Türkler atlarını Avrupa’ya olan akınlarında bir savaş malzemesi olarak kullandılar. Seferlerinde sadece
birkaç Arap atını beraberlerinde götürmelerine karşın, onların zorlu ve dağ koşullarına uygun Türk atları
da Avrupalıların ilgisini çekmiştir. Avrupalılar atlarını, şövalyelerini ve silahlarını taşıması için
yetiştirirlerdi. Daha hafif olan binek atları Pony türlerinden gelmekteydi. Türklerin nispeten küçük ve hızlı
atları ile kendi atları karşılaştırıldığında Türk atları özellikleri bakımından onlarınkinden çok daha
üstündü. Bu atların hız, dayanıklılık ve atlama konularındaki üstünlükleri Avrupa’nın ilgisini çekti. Bu tarz
bir ata sahip olmak sadece Avrupalıların kendi at türlerinin de gelişmesine katkıda bulunmakla
kalmayacak, aynı zamanda bir prestij de katacaktı. Yurt dışına seyahatlerin de artmasıyla, Osmanlı
İmparatorluğu Sultanları Avrupa’daki belli başlı Devlet Başkanlarına sınırlı da olsa atlar hediye ettiler.
Bu atların dışında bir Türkmen atı olan Byerly Türk 1683’de Buda savaşında esir alınarak, Darley Arab
da 1703’de, kanında birçok Türkmen atı kanı olan Godolphin Arap atları 1730’da İngiltere’ye ulaştılar.
Bu 3 doğulu aygır yeni bir ırkın temellerini oluşturdu. Bu ırka da “Thoroughbred” adı verildi. Bugün
Thoroughbred türünün %93’ü bu 3 aygıra dayanmaktadır. Bu sayede Arap atları gerek doğrudan
çiftleştirme, gerekse Thoroughbred kanı aracılığı ile bugünkü birçok at ırkına katkıda bulunmuştur.
Kuzey Afrika’daki Bedeviler safkan Arap atı yetiştiriciliği ile tanındılar. Bedevi kabilelerinde at
yetiştiriciliğinin kayıtları hafızalarda ve kuşaktan kuşağa aktarılan bilgilerle tutulurdu. Ancak yine de at
yetiştiriciliği konusunda Arap ırkının saflığını korumayı başararak bir ilke imza atmışlardır. Bugüne kadar
birçok Arap atını pedigree kayıtlarında “çölde yetiştirilmiştir” ibaresine rastlanmıştır. Yazılı bir belge
olmamasına karşın, Bedevilerin atların safkan olmasına verdiği önem dikkate alınarak bu ibare de atın
safkanlığının onaylanması olarak kabul edilmektedir. Bugün Arap atları kendi orijininin doğduğu
topraklar dışında da çok sayıda ülkede yetiştirilmektedir.
1908’de Amerikan Arap Atı Kulübü kuruldu. Amerikan Tarım Bakanlığı Arap atı haralarının kayıtlarını
milli kayıt olarak tanıdı ve bu kayıtlar sadece safkan Arap atları için tutuldu. Bu noktada 71 safkan Arap
atı kaydettirildi. 1920 – 1932 yılları arasında da Amerika’nın çeşitli aileleri tarafından İngiltere, Arap
çölleri ve Mısır’dan Arap atları ithal edildi. 1940 – 1950’li yıllarda Amerikan yetiştiricilik programının
oluşması sonucu Arap atı ithalatı yavaşladı.
Irkın Özellikleri:
Güzel gösterişli bir kafası, büyük gözleri, yukarıda toplanmış bir boynu vardır. Kuyruğu havada, sırtı kısa
ve düz, göğsü kaslı ve geniştir. Bacakları kaslı, eklemleri güçlü açıkça görülebilen tendonları ve topukta
genişleyen küçük toynakları vardır. Bütün at ırkları içerisinde "altın oran" sahibi nadir atlardan birisidir.
Alaca donlar dışında doru, kestane doru, kır, demir kır, yağız ve al gibi tüm donları mevcuttur. Yüzde ve
bacaklarda nişaneler sıkça görülür. Derisi ince ve ipeksidir. Yele ve kuyrukları gürdür.
Anadolu Arap atlarının en önemli aygırlarından Kuruş (Ressam: Şafak Tavkul)
KAYNAKLAR
BATU, Selahattin. Türk Atları ve At Yetiştirme Bilgisi. Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Yayınları:
13, Ders Kitabı: 11, 3. Baskı, Rüzgârlı Matbaa, Ankara, 1962.
DIAMOND, Jared. Tüfek, Mikrop ve Çelik, Tübitak Yayınları, Ankara, 1997.
GÜLEÇ, Ertuğrul. Türk Arap Atı, Anadolu At Irklarını Yaşatma ve Geliştirme Derneği Yayını, Ankara,
2010.
JAMES, Jeremy. Türk Atı, E Yayınları, İstanbul, 2007.
YARKIN, İbrahim. Atçılık, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları: 40, Ankara Üniversitesi
Basımevi, 1953.