Professional Documents
Culture Documents
Neal Stephenson
1.baskı: Ocak 2016
Yayın Yönetmenleri
Kaan Çaydamlı, Şenol Erdoğan
Kapak Tasarımı
Erol Egemen
Editör
Alper Çeker
Baskı
Çınar Matbaacılık
Sertifika no: 12683
(0-212) 628 96 00
© ALTIKIRKBEŞ YAYIN
Sertifika no: 17613
Kadıköy'ün yağmurlu ve puslu sokaklarında hazırlanan
bu kitap sizi uçurumdan aşağı atabilecek güce sahip olabilir.
Herhangi bir şekilde ve özellikle izinsiz olarak iktibas
edildiğindeKadıköy'ün o bilinen, serin ve rutubetli laneti, yıllar
boyunca bunu yapanı takip eder, saçları dökülür,
rüyasında sürekli olarak Kadıköy
sokaklarından akın akın geçerek yıllık intiharlarını
gerçekleştirmeye giden lemur sürüleri görür
ve derin bir yalnızlığa gömülür.
ALTIKIRKBEŞ YAYIN
bir Kaybedenler Kulübü tribidir.
Kadife sokak 22/4 Bahariye - Kadıköy
Tel: (0-216) 4180413
www.altikirkbes.wordpress.com
E-satış: www. 645dukkan.com
altikirkbespublishing@gmail.com
oz
PARAZİT
SNOWCRASH
Neal Stephenson
Türkçesi: Sibel Hacıoğlu
2016
ALTIKIRKBEŞ YAYIN
Kadıköy
Ka r... 2.a. Karı andıran her şey. b. Televizyon ekranında ki, sin
ya l düşüklüğünden kaynaklanan beyaz nokta lar.
- 1 -
-5-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
Dağıtıcı nın ara basının, bir parça domuz etini Asteroit kuşağı
na gönderecek kadar potansiyel enerjinin doldurulduğu aküleri
vardı. Bir minivan ya da varoş h urdasının aksi ne, Dağıtıcının ara
bası bu enerjiyi, açılarak, parlayarak, cilalı büzgen kasları aracılı
ğıyla tüketirdi. Dağıtıcı gaza basardı ve olan olurdu. Yola temas
alan ları mı? Sizin arabanızın tekerleklerini n yola temas ala nları
çok küçüktür, asfaltla araba okunuz büyüklüğündeki dört nok
tadan konuşurlar. Dağıtıcının arabasının, şişman bir kadının kal
çaları büyüklüğü nde yola temas alanları olan, büyük, yapışkan
tekerlekleri vardı. Dağıtıcı, her zaman yolla temas halindeyd i.
Peki, Dağıtıcı neden bu kadar donanıml ıydı? Çünkü insanlar
ona güvenirdi. O bir örnek insandı. Burası Amerika'ydı. İnsanlar
canı ne bok isterse yapardı. Çünkü buna ha kları vardı. Çünkü si
lahları vardı ve onları ki mse durduramazdı. Bu yüzden, bu ülke
dünyanın en kötü ekonomilerinden birine sahipti. Konu buraya
gelmişken - tica ret bilançosuna ya ni - bütün teknolojimizi be
yin göçüyle diğer ülkelere verince ve her şey eşitleni nce, artık
Bolivya'da araba, Tacikistan'da mi krodalga fırın yapmaya ve onla
rı burada satmaya başlad ılar. Doğal kaynaklardaki üstü nlüğümüz,
beş sent için Kuzey Dakota'dan Yeni Zelanda'ya sevkiyat yapabilen
dev Hong Kong gemileri ve zeplin leri tarafından saf dışı bırakıldı
- Görünmez E l tarihteki bütün o ada letsizli kleri al ıp, Pakistanlı
bir tuğlacı nın refah diye düşüneceği geniş bir evrensel taba kaya
mal etti - aslı nda neydi biliyor musunuz? Diğer herkesten daha
iyi yaptığımız sadece dört şey vard ı :
Müzik
Sinema
M i krokod (yazılım)
Hızlı pizza teslimi
-6-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-7-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-8-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
nayıp toru nlarını sevd iği yaşta o, küvetten ıslak ıslak çıkıp, uza
nıp, pepperoni pizzasının gelmesi otuz bir dakika sürmüş on altı
yaşındaki bir patenci serserinin ayaklarını öpebilmek istiyord u.
Bunun düşüncesi bile Dağıtıcının nefesini daralmasına yetiyord u.
Fakat başka türlü, CosaNostra için teslimat yapmazdı. Ne
den mi? Çünkü hayatı nı riske atmak d iye bir şey vardı. Bu, bir
kamikaze pi lotu olmak gibiydi. Zihniniz açıktı . Diğer i nsanlar -
tezgahtarlar, hamburgerciler, yazılım m ühendisleri, Amerika'da
Hayatı oluşturan anlamsız işlerin bütün isim leri - diğer insanlar
sadece geleneksel rekabete inanırdı: Ham burgerlerini iki blok
aşağıda oturan lise arkadaşından daha iyi yap ya da alt program
larını ondan daha hızlı düzelt çünkü biz o i nsanlarla rekabet ha
lindeyiz ve i nsanlar böyle şeyleri fark eder.
Bu resmen bir sidik ya rışıydı. CosaNostra Pizza rekabet etmez-
di. Rekabet, M afya ahlakına aykırıyd ı . Sokağın i lerisindeki benzer
bir işletmeyle rekabet ettiğiniz için daha çok çalışmazdınız. Daha
çok çalışırdınız çünkü her şey tehlikede olabilirdi. Adınız, şerefi
niz, aileniz, hayatınız. O hamburgercilerin hayattan daha iyi bek
lentileri olabilirdi - ama o nasıl bir hayattı, bunu kendinize sor
malıydınız. Bu sebeple hiç kimse, Japonlar bile, CosaNostra'dan
daha hızlı pizza teslim edemezdi. Dağıtıcı, bu üniformayı giymek
ten gurur duyardı, bu arabayı sürmekten, sayısız varoş evinin ka l
dırımlarında yürümekten gu rur duyardı. Ninja kostümünün için
deki acı masız görüntüsü ve omzunda bir pizzayla, gecenin içinde
parlayan kırmızı, gururlu sayıları okurd u : ı2.32 ya da ıs.ıs ya da
bazen 20.43 .
Dağıtıcı, Val ley'deki CosaNostra Pizza No: 3S69'a atanmıştı.
Güney Cal ifornia, yer konusunda acele mi etmeli yoksa beklemeli
m i bilmiyordu. İ nsan sayısına göre, yeteri kadar yol yoktu. Fa irla
nes A.Ş. sürekli yeni yollar yapıyordu. Bunu yapmak için bir sürü
semti yıkmak gerekiyordu ama o yetmiş ve seksenlerden kalma
yapılar zaten yıkılmak için vardı, değil mi? Kald ırım yok, okul yok,
hiçbir şey yoktu. Kendi polis güçleri bile yoktu - göç kontrolü
yoktu - istenmeyen kişiler, Üzerleri aranmadan hatta rahatsız
edilmeden yürüyüp girebiliyordu. Fakat bir yerleşim bölgesi, ger
çekten yaşa nacak bir yerdi. Kendi anayasası, sınırları, kanunları,
polisleri, her şeyi olan bir şehir devletiyd i.
Dağıtıcı bir zama nlar, Merryvale Çiftlikleri Devlet Güvenlik
-
9-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
Kuvvetleri'nde on başıyd ı. Ta nınmış bir suçl uya kılıç çektiği için ko
vuldu. Kılıç, suçlunun gömleğini sıyırıp geçti, yassı kısmını boynu
na dayayıp onu, gi rmeye çalıştığı evin d uvarının yan tarafı ndaki
alanda sı kıştırdı. Oldukça adil bir baskın olduğunu düşünm üştü.
Ama yine de kovu ldu çünkü suçlunun, Merryvale Çiftlikleri baş
yargıç yardımcısının oğlu olduğu ortaya çı ktı. Çakalların tabii ki bir
bahanesi vardı: 90 santimetrelik samuray kılıcının, onların Silah
Protokolüne uygun olmadığını söylediler. ŞTY'yi, Şüpheli Tutukla
ma Yasası'nı ihlal ettiğini, suçlunun psikolojik sarsıntı geçi rdiğini
söylediler; artık yağ bıçaklarından korkmaya başlam ış, reçelini
çay kaşığın ın arkasıyla sürmek zoru nda kal ıyormuş. Onları so
ru mluluk altında bıraktığını söylediler.
Dağıtıcı, bunun bedelini ödemek için ödünç para a l mak zo
runda kalmıştı . Aslında, Mafyadan ödünç para almak zorunda
ka lmıştı . Bu yüzden, artık onların verita banlarındayd ı - retina
şekli, DNA'sı, ses diyagramı, parmak izleri, ayak izleri, avuç içi
izleri, bilek izleri, vücudunun, üzerinde kırışıklık olan her la net
kısmının izleri - piç kuruları ellerinde mürekkeple izleri alıp
bilgisayarlarında sayısa llaştırmıştı. Ama bu onların parasıydı -
tabii ki borç verirken dikkatli olacaklardı. Sonrasında Dağıtıcı işine
başvurduğunda çok memnun ol muşlardı çünkü onu tanıyorlard ı .
Parayı alırken, Va lley'nin Mafya patronunun yard ımcısıyla bizzat
görüşmek zorunda kalmıştı. Dağıtıcı işine onu öneren oyd u. Yani
aile içinde olmak gi biydi. Gerçekten korkunç, çarpık, kötü bir aile.
CosaNostra Pizza No:3569, Kings Park Alışveriş Merkezi'nin
aşağısındaki Vista Otoyolu'ndayd ı . Vista Otoyolu eskiden
Cal ifornia'ya bağlıydı, şimdiyse adı Fairlanes A.Ş. CSV-5 olmuştu.
En büyük rakibi bir Birleşik Devletler otoyoluydu ve onun adı da
Cruiseways A.Ş. Cal-12'ydi. Valley'nin yukarı taraflarında, iki ra
kip otoyol kesişiyordu . Önceden çok sert anlaşmazlıklar olm uştu,
kavşa k ara sıra keskin nişa ncılar tarafından ka patı lıyordu. Sonun
da, büyük bir planlamacı orayı satın aldı ve içinden arabayla ge
çilen bir al ışveriş merkezi yaptı. Şimdi, yollar sadece bir park sis
temini besliyordu - park alanı değil, katlı otopark değil, bir park
sistemi - ve kimliklerini kaybediyordu. Kavşaktan geçmek, park
sistem indeki yol ları takip etmeyi gerektiriyordu, Ho Chi M inh
yolu3 gibi birçok ince tel şeritle işaretlen mişti . CSV-5 daha kulla-
-10-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-1 1-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
Mafya
Ailede bir arkadaşınız var !
Ödeme, Bizim İşimiz Vakfı tarafından yapılır
-12-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-1 3-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-14-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 2 -
-15-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 16 -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
Hayır. Bu olamazdı.
Birisi onu gizli gizli takip ediyordu. Ta m sol tarafında. Ya kı nlık
vektörlerini Heritage Bu lvarı'na yöneltirken, kaykay üstünde biri
tam onun arkası ndaki otoyoldan geliyordu.
Dağıtıcı, kafası karışmış bir halde, onun kendisini zıpkınlama
sına izin verdi. Bu, örümceksi bir fiber ka blonun ucunda, büyük,
yuvarlak, içi dolu bir elektromıknatıstı. Biraz önce Dağıtıcının ara
bası nın arkasına atılmış ve oraya yapışm ıştı. Üç metre arkasında,
bu la netli aygıtın sahibi sörf yapıyordu, onunla oyun oynuyor, bir
botun arkasındaki su kayakçısı gibi arkasında kaykayla kayıyordu.
Di kiz aynasında, turuncu ve mavi ışıklar görünüyordu. Bu asa
lak, sadece iyi vakit geçirmek için dışarı çıkmış bir serseri değildi.
Her ta rafı, katılaşmış zırh jeli dolgusuyla şişm iş turuncu ve mavi
tulumu, bir Kuryenin ün iformasıyd ı . Radi KS'ten, Radikal Kurye
Sistemleri'nden bir Kuryeyd i bu. Bunlar bisi kletli kurye gibiydi
ama yüz kat daha sinir bozucuydu çünkü kendi güçleriyle pedal
çevirmiyorlardı - sadece sizi esir alıp yavaşlatıyorlardı.
Dağıtıcının acelesi vardı, farlarını yanıp söndü rüyor, yola te
mas alanlarını gıcırdatıyordu. Yoldaki en hızlı şeydi. Doğal olarak,
Ku rye, yapışmak için onu seçmişti .
Sinir olmaya gerek yoktu. WHC'deki kestirmeden giderken
yeteri kadar zamanı olacaktı. Orta şeritte giden daha yavaş bir
arabayı geçti, sonra direksiyonu arabanın önüne kırdı. Ku rye ay
rılmak zorunda kalacaktı yoksa yavaş giden araca ya nlamasına
çarpacaktı.
Hallolmuştu. Kurye artık üç metre gerisinde deği ldi - ta m ar
kasındaydı, di kiz aynasından ona bakıyordu. Ma nevrayı a nlam ış
tı. İçindeki motorlu çemberle bir kola bağlanmış olan ka blosunu
içeri doğru sarmıştı ve şu a nda tam olarak pizza böl mesinin üs
tü ndeydi, hatta kaykayının ön tekerleği Dağıtıcının arka tampo
nunun altındayd ı.
Etrafına saydam, plastik bir kağıt sarılm ış, tu runcu-mavi eldi
venli bir el öne uzandı ve sürücü tarafındaki cama vurd u. Dağıtıcı
nın ca mına bir şey yapıştırmıştı. Kağıtta büyük, turuncu harflerle,
arabanın içinden okuya bi lsin diye tersten yazılmış bir not vardı.
BU N U MARALA R BAYATLA DI
- 17
-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
AFERİN, SALAK
- 18 -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
Eğer suyla dolu olsaydı, o kadar kötü olmazdı, belki araba kur
ta rı labilirdi ve CosaNostra Pizza'ya yeni bir araba borçlu olmazdı.
Ama hayır, havuzun diğer uçtaki duvarına bombardıman uçağı
gibi çarptı, çarpışmadan çok, patlama sesi gibiydi. Hava yastığı
şişti, bir saniye sonra, yeni hayatını ortaya çıkaran bir perde gibi
indi: WHC'de, boş bir havuzda, mahvolmuş bir arabanın içinde
sıkışmıştı . Yerleşim bölgesinin güvenlik polisinin sirenleri yakla
şıyordu ve başının arkasında, giyotin gibi duran bir pizza vardı,
üstünde 25.17 yazıyordu.
"Nereye gidiyor?" dedi biri. Bir kadın.
Dağıtıcı, krista lleşmiş emniyet ca mının kırık parçalarıyla çer
çevelenmiş pencereden baktı. Onunla konuşan kişi Kuryeyd i.
- 19 -
PARAZİT- N EAL 5TEPHENSON
Kurye erkek değildi, genç bir kadındı. Lanet bir genç kız. İyiydi,
yaralanma mıştı. Doğrudan havuzun içine kaymıştı, şimdi de ha
vuzun bir ucundan diğer ucuna ileri geri sallanıyordu. Havuzun
kenarına zıpl ıyor, tam kenarında kayıyor, dönüp aşağı inerek di
ğer yöne kayıyordu. Sağ elinde zıpkınını tutuyordu, elektromık
natıs, tutma koluna dolanmıştı ve bu haliyle, tuhaf, geniş açılı,
ga laksiler arası bir ölüm ışınına benziyordu. Göğsü, yüzlerce rozet
ve madalyası olan bir generalin ki gibi parl ıyordu fakat bu dikdört
genler rozet değil, ba rkoddu. Onu farklı işlerin içine, otobana ya
da FSYU K'ye sokan, kimlik numarası olan bir barkod.
"Hey !" dedi. "Pizza nereye gidiyor?"
Dağıtıcı ölüyordu ve o hoplayıp zıplıyordu.
"White Columns. 5 Oglethorpe Meydan ı," ded i .
"Ben götürebilirim. Kapağı aç."
Ka lbi iki kat daha büyüdü. Gözlerine yaşlar doldu. Yaşaya bilir-
di. Bir düğmeye bastı ve kapak açıldı.
Havuzun dibindeki ikinci turunda Kurye pizzayı yuvasından
çıkardı. Dağıtıcı, sarımsaklı malzemelerin kutunun diğer tarafına
döküldüğünü düşünerek irkild i. Sonra Kurye kutuyu kolunun altı
na koydu. Bu, bir Dağıtıcı nın izlemeye dayanamayacağı bir şeyd i.
Ama pizzayı oraya götürecekti. Uncle Enzo'nun, çirkin, şekli
bozulm uş, soğuk pizzalar için özür dilemesine gerek yoktu, sade
ce geç kalanlar için özür dilerdi .
"Hey," dedi Dağıtıcı, "al bunu."
Dağıtıcı, siyah kolunu kırık camdan dışarı uzattı. Beyaz bir dik
dörtgen, arka bahçenin loş ışıkları a ltında parl ıyordu: bir kartvizit.
Ku rye, tekrar dolaşıp kartı Dağıtıcının el inden kaptı ve okudu.
HIRO PROTAGONIST
Serbest hackerların sonuncusu
Dünyadaki en iyi kılıç dövüşçüsü
Merkezi İstihbarat Şirketi 'nde Ajan
Yazılımla ilgili istihbarat uzmanı
(müzik, sinema ve mikrokod)
- ıo -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-21-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 3 -
-22-
PARAZİT - NEAL STEPH ENSON
-23-
PARAZİT- N EAL STEPHENSON
cada katana diye bilinen uzun bir kılıç; wakizashi diye bilinen kısa
bir kılıç - Hiro'nun babası bunları, İ kinci Dünya Savaşı atomik bir
hale geldikten sonra J aponya'dan yağma etmişti - ve bir bilgisayar.
Bilgisayar özelliksiz, siyah bir takozdu. Güç kablosu yoktu
ama arkasındaki kapaktan çıkan dar, saydam, plastik bir boru
vardı, yük paletinin üzerinde ve yerde kıvrılıyor, uyuyan Vitaly
Chernobyl'in başının üstündeki, kabaca takılmış fiber optik prize
giriyordu. Plasti k ka blonun ortasında, saç teli i nceliğinde bir fiber
optik kablo vardı. Kablo, sürekli Hiro'nun bilgisayarıyla dünyanın
geri kalanı arasında bilgi taşıyordu. Aynı miktarda bilgiyi kağıda
aktarmak için, telefon defterleri ve ansiklopedilerle dolu, her da
kika evlerinin önüne inecek bir Boeing 747 ka rgo uçağı ayarlama
ları gerekirdi.
Hiro bilgisayar da satın alamazdı ama bir ta ne olması gereki
yordu. Bu onun ticaret aracıydı. Bütün dünyadaki hackerlar için
de, Hiro yetenekli bir serseriydi. Beş yıl öncesine kadar bu, ona
çok romantik gelen bir yaşam şekliydi. Ama yetişkinliğin sevimsiz
ışığı altında - ki bu, birinin yirmili yaşların ın başına kadardı, Cu
martesi gecesinin Pazar saba hına kadar oluşu gibi - bunun ger
çekten ne anlama geldiği ni açıkça görebiliyordu: beş parasız ve
işsizdi. Birkaç hafta önce, pizza teslimatçısı olarak görev süresi -
gerçekten sevd iği tek, anla msız, bir yere gitmeyen meslek - bit
mişti . O zamandan beri, ek ve yedek işine daha çok önem verme
ye başla mıştı: Langley, Virginia'daki Merkezi İstihbarat Şirketi'nde
serbest aja n.
İş basitti. Hiro bilgi topluyordu. Bu bilgi, dedikodu, video
kaydı, ses kaydı, bir bilgisayar d iski parçası, bir belge fotokopisi
olabilirdi. Hatta son zamanlarda gündemde çokça yer almış bir
felaket hakkındaki bir şaka bile olabilirdi.
Bunları M İŞ'i n veritabanına yüklüyordu - Kütüphaneye, eski
adıyla Kongre Kütüphanesi'ne, ama artık kimse öyle demiyordu.
Çoğu insan "kongre" kelimesinin ne anlama geldiğini tam olarak
bilmiyordu. Hatta "kütüphane" kelimesi bile anlaşı lmaz hale gel
mişti. Eskiden, çoğunl ukla eski kitaplarla dolu bir yerdi. Sonra, vi
deo kayıtları, belgeler ve dergiler de dahil ol maya başladı. Sonra
bütün bilgiler makine tarafından okunabilir hale, yani O' lara ve
l'lere dönüştürüldü. Ve kitle iletişim araçlarının sayısı arttı kça,
malzemeler daha güncel hale geldi, Kütüphane araştırma tek-
-24-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 25 -
PARAZİT- NEAL STEPH ENSON
düşünürdü.
Lens, evrenin yarısını görebiliyordu - bilgisayarın üst kısm ın
daki ya rısını ve Hiro'n un görüntüsünün çoğunu. Böylelikle, genel
de Hiro'n un nerede olduğunu ve ne yöne baktığı nı ta kip edebi
liyordu.
Bi lgisayarın içinde de üç tane lazer vardı - kırmızı, yeşil ve
mavi. Parlak bir ışık yaratacak kadar güçlü lerdi ama gözyuvarını
yakarak arkasına ulaşacak, beyninizi kavuracak ve alnın ızı kızar
tıp beyin loblarınızı lazer ışınıyla kesecek kadar güçlü deği llerdi.
Herkesin ilkokulda öğrendiği üzere, bu üç ışık rengi, Hiro'nun gö
zünün görebileceği herhangi bir renk oluşturmak için fa rklı yo
ğunluklarla birleştirilebilirdi.
Bu şekilde, herhangi bir rengin küçük bir ışını, bilgisayarın iç
kısımlarından, balıkgözü nün yukarısından herhangi bir yöne doğ
ru çıkarılabilirdi. Bilgisayarın içi ndeki elektronik aynalar kullanıla
rak bu ışın, Hiro'nun veri gözlükleri ndeki lenslerin üzerinde gezi
nebiliyordu, bu, televizyondaki elektron ışınının tüpün iç yüzeyini
boyamasına benziyordu. Sonunda ortaya çıkan görüntü Hiro'nun
Gerçeklik görüşünün önü nde havada asılı duruyordu.
Bilgisayar, her gözün önüne birbirinden biraz fa rklı bir görün
tü çizerek üç boyutlu bir görüntü elde edebi liyordu. Görüntüyü
san iyede yetmiş iki kez değiştirerek hareketli hale getirebiliyor
du. Hareketli ve üç boyutlu görü ntüleri 2K piksel çözünü rl ükte
çizerek, gözün algı layabileceği kadar keskin yapabiliyordu. Ve
küçük kulaklıklardan stereo dijital sesler pompalayarak hareketli
ve üç boyutlu resimlere mükemmel derecede gerçekçi bir film
müziği ya pabil iyordu.
Yani Hiro aslında hiç burada değildi. Bilgisayarın ın, veri göz
lü klerine çizdiği ve kulaklı klarına pompaladığı, bilgisayar ürünü
bir evrendeydi. Alt dilde bu hayali yer, Metaevren olarak bilin irdi.
Hiro, Metaevrende çok vakit geçiriyordu. U-stor-it'e bin basa rdı.
- 26 -
PARAZİT - N EAL STEPHENSON
- 27 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-28-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
- 29 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 4 -
Y.T. bir sürü genç Clint'i, izinsiz bir gece ya rışında güzel yüzle
rini boş bir havuza yapıştırırken izleme ayrıca lığına sahip olm uş
tu. Ama hepsi kaykay üstündeydi, hiç arabal ı olanı görmemişti.
Yerleşim alan larındaki gece manzarala rı, baktığınızda çok tu haf
güzelliklerle doluydu.
Yine kaykayın üstündeydi. Radi KS No:4 Akıllı Tekerlek takımı
nın üstünde meydanda dolaşıyordu. Thrasher dergisinde sihirli
dişliler denen şeylerin reklamını gördükten sonra bir üst modele
geçmişti.
-3 0-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-3 1-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-33-
PARAZİT- N EAL STEPHENSON
-35-
PARAZİT- NEAL STEPH ENSON
- 36 -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-37-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 5 -
-40-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
rından başka bir şey değil lerdi. Hiro, henüz bu şirket için video
oyu nları yazacak kadar fa kir değildi. Sahibi J aponlardı, bu önemli
değildi. Ama ayrıca Japonlar tarafından yönetil iyordu, bu da bü
tün programcıların beyaz gömlek giymek, sabah 8'de orada ol
mak, ofisteki küçük bölmelerde oturmak ve toplantılara gitmek
zorunda olması demekti.
Hiro on beş yıl önce bu işi yapmayı öğrend iğinde, bir hacker
oturup bütün bir yazı lımı kendisi yaza biliyord u. Artık bu mümkün
değildi. Yazılımlar fa brikalardan çıkıyordu ve hackerler bir bakıma
seri üretim işçileriydi. Daha da kötüsü, kesinlikle program yaza
mayan m üd ürler olabilirlerdi.
Seri ü retim işçisi olma ihti mali, H i ro'ya, bu gece dışarı çıkıp
gerçekten çok iyi bir istihbari bilgi bulma isteği verdi. Kendisini
psikolojik olarak hazırlamaya, uzun süredir yeteri kadar çalışa
mamanın verdiği rehavetten kurtulmaya ça l ıştı . Bir kez sisteme
gird iğiniz zaman, istihbarat büyük bir iş olabilirdi. Ve Hiro'nun
bağlantılarıyla, bu bir soru n değildi. Sadece işi cidd iye al ması ge
rekiyordu . Ciddiye al. Ciddiye al. Ama bir şeyi ciddiye almak çok
zord u .
Mafyaya yeni b i r araba borçluydu. Bu, i ş i ciddiye a l m a k için
iyi bir sebepti.
Sokağı ve demiryolunu geçti; geniş, alçak ve siyah bir binaya
yöneldi. Sokak için fazla kasvetl iydi, un utulmuş bir paket gibiydi.
Tepesi kesilmiş alçak, siyah bir pira mitti. Tek bir ka pısı vardı - bun
ların hepsi hayal ürünü olduğu için, acil çıkış sayısını beli rleyen
yönetmelikler yoktu. Güvenlik görevlisi, tabela ya da insanların
içeri gi rmesini engelleyecek hiçbir şey yoktu. Ama binlerce avatar
etrafta dolaşıyor, içeri bakıyor, bir şeyler görmeye çal ışıyordu. Bu
insanlar kapıdan içeri girem iyordu çünkü davet edilmemişlerdi.
Kapının üzerinde, çapı ya klaşık bir metre olan, binanın ön
duva rına yerleşti rilmiş mat siyah bir ya rımküre vardı. Bu yerin,
dekorasyon adına sahip olduğu tek şeyd i. Onun a ltında, duva rın
ya pıldığı siyah maddeye kazınmış harflerle yerin adı yazıyordu:
KARA G Ü N EŞ.
Bu, mimari bir ya pı değildi. DaSid, Hiro ve diğer hackerler
Kara Güneş'i yazarken, mimar ya da tasarımcı tutacak kadar pa
raları yoktu, bu yüzden sadece basit geometrik şekilleri tercih
etmişlerdi. Girişin etrafı nda dolaşan avatarlar bununla pek ilgi-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
lenmiyor gibiydi.
Bu avatarlar gerçek bir sokaktaki gerçek i nsanlar olsaydı, Hiro
girişe ulaşamazdı. Çok kalabalıktı. Ama Sokağı işleten bilgisayar
sisteminin buradaki milyonlarca i nsanı tek tek izlemek ve birbir
lerine çarpmalarını engellemeye çalışmaktansa, yapacak daha iyi
işleri vardı. Bu inanılmaz zor sorunu çözmeye ça l ışmakla uğraşmı
yordu. Sokakta, avatarlar birbirlerinin içinden geçebiliyordu.
Ya ni Hiro ka labalığın içinden geçip girişe yöneldiğinde, ger
çekten ka labal ığın içinden geçiyordu. Her şey ka rışıp sı kıştığında,
bilgisayar bütün avata rları silik ve saydam hale getirerek her şeyi
basitleştiriyordu ve böylece nereye gittiğinizi görebiliyordunuz.
Hiro kend ini katı bir cisim olarak görebiliyordu ama diğer her
kes hayalet gibi görünüyordu. Bir sis yığınını andıran ka laba l ığın
içinden geçip yürüdü, tam önünde Kara Güneş'i net bir şekilde
görebiliyordu.
Bina nın olduğu arazinin sınırını geçti ve kapıda d urdu. O anda,
dışarıda dolaşan bütün avatarlara görünür hale geldi. Birden hep
si çığlık atmaya başladı. Kim olduğuna dair bir fikirleri olduğun
dan değildi - Hiro sadece, havalimanı yakınlarındaki bir u-stor
it'te oturan, açlık çeken bir MİŞ ajanıyd ı . Ama tüm dünyada Ka ra
Güneş'in sınırlarına girebilen sadece bi rkaç bin insan vardı.
Arkası nı döndü ve avazı çıktığı kadar bağıran onlarca genç
hayrana baktı. Artı k girişte tek başına olduğu ve bir avatar se
linin içinden kurtuld uğu için, ka labalığın ön sırasındaki bütün
insan ları açık bir şekilde görebiliyordu. Hepsi, DaSid'in - Kara
Güneş'in sahibi ve baş hackeri - onları içeri davet etmesini uma
rak, en vahşi ve en güzel avatarlarını seçmişti. Avatarlar titredi ve
birleşip histerik bir duvara dön üştü. Hava fırçasıyla boyanmış ve
saniyede yetmiş iki resim karesiyle düzeltilm iş, Playboy posterle
rindeki gibi şaşırtıcı derecede güzel kadınlar üç boyutlu hale geldi
- bunlar keşfedilmeyi bekleyen sözde aktrislerdi. Va hşi görü nen
soyut görüntü ler, sarmal ışık hortumları - DaSid' in onların yete
neklerini fark etmesini, onları içeri davet etmesini ve iş vermesini
ümit eden hackerler. Metaevrene serbestçe serpiştirilmiş siyah
beyaz insanlar - ucuz, umumi bağlantı noktalarından Metaevre
ne giren, titreşimli ve pürüzlü siyah beyazla ol uşturulmuş kişiler.
Bunların çoğu, belli bir aktrisi ölene kadar bıçaklama fantezisine
kendini adam ış, sıradan, psikopat fanatiklerdi; Gerçekl ikte ya nına
-42-
PARAZİT - N EAL STEPHENSON
Birçok insan Kara Gü neş' in önü nde ta kılıp tuhaf şeyler söyler-
di. Siz de aldırış etmezdiniz. Ama bu, Hiro'nun dikkatini çekmişti .
Birinci tu haflık: Adam Hiro'nun adını biliyordu. A m a i nsanla
rın bu bilgiye ulaşma yöntemleri vardı. Muhtemelen önemsiz bir
-
43 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
şeydi.
İ kinci tuhaflık: Bu, bir uyuşturucu satıcısının yapacağı bir
tekl ife benziyordu. Gerçeklikte bir barda bu normal olurdu. Ama
burası Metaevrendi ve Metaevrende uyuşturucu satamazdınız
çünkü bir şeye bakarak kafanız güzel ola mazdı.
Üçüncü tu haflık: Uyuşturucunun adı. Hiro daha önce Karlan
ma Çöküşü diye bir uyuşturucu d uymam ıştı. Bu garip değildi -
her yıl binlerce yeni uyuşturucu bulunuyordu ve her biri bir sürü
özel isimle satılıyordu.
Ama "Karlanma Çöküşü" bilgisayar dili ndeydi. Çok ciddi se
viyede bir sisten çöküşü - bir virüs - demekti; bilgisayarın, mo
nitördeki elektron ışı nını kontrol eden parçasını yok ediyor, ek
rana çılgın gibi bir şeyler yansıtıyor, mükemmel piksel sistemini
rüzgarlı bir kar fırtınasına dönüştürüyordu. H i ro bunu mi lyonlar
ca kez görmüştü. Ama bu, bir uyuşturucu için çok ga ri p bir isi mdi.
Hiro'n un gerçekten dikkatini çeken şey adamın özgüveniydi.
Son derece sakin ve vurdu mduymaz görünüyordu. Bir asteroitle
konuşmak gi biydi. Az da olsa anlaşılır bir şey yapıyor olsaydı bu
önemli olmazdı. Hiro adamın yüz ifadesinden bir şeyler anlamaya
çalışıyordu ama daha yakından bakmaya çalıştıkça, boktan siyah
beyaz avatarı daha çok seği rmeye ve piksellerine ayrılmaya başl ı
yordu. Kırılmış bir TV camına burnunu dayamak gibiydi. Dişlerini
acıtıyordu.
"Affedersin," dedi H i ro. "Ne dedi n?"
"Biraz karla nma çöküşü denemek ister misin?"
Hiro'nun tam olarak anlayamadığı keskin bir aksanı vardı.
İşitseli de görseli kadar kötüyd ü. Hiro fonda, adamın yanından
arabaların geçtiğini duyabiliyordu. Otoban kenarında bir umumi
bağla ntı noktasından giriyor olmalıyd ı .
"Anlamadım," dedi H i ro. "Karlanma çöküşü ne?"
"Uyuşturucu, sala k," dedi adam. "Sen ne sandın?"
"Bir dakika. Böyle bir şey ilk kez başı ma geliyor," dedi H iro.
"Sen şimdi sana para vereceğimi mi san ıyorsun gerçekten? Sonra
ne yapacağım, malı bana göndermeni mi bekleyeceğim?"
"Denemek dedim, satın almak değil," dedi adam. "Bana para
vermene gerek yok. Bedava numune. Ve sana göndermemi de
beklemene gerek yok. Şimdi alabilirsin."
Cebine uzandı ve bir hypercard çıkardı.
PARAZİT - NEAL 5TEPHENSON
-45 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 6 -
White Colu m ns'da, çoğu yerleşim bölgesinde old uğu gibi ha
pishane ve polis merkezi yoktu. Ne kadar na hoş. M ü l kiyet değer
leri. Maruz ka lınan yükü mlül ük. Meta Polislerin, sokağın aşağısın
da genel merkez görevi gören bir bayi liği vard ı . Hapishane içinse,
her yarı-düzgün bayi lik sı nırının, ara sıra zorla getirme emrini ger
çekleşti rmek üzere ku llanılan bir yeri vardı .
Meta Polislerin arabasıyla dolaşıyorlard ı . Y.T.'nin elleri önünde
kelepçeliyd i. Bir eli hala lastiksi yapıştırıcıyla kapl ıydı, vinil o kadar
kötü kokuyordu ki iki MetaPolis de camlarını indirmişti. Metre
lerce gevşek ip kucağına, arabanın zem inine, ka pının d ışına düş
müştü ve ka ldırıma uzan ıyordu. MetaPolisler acele etmiyor, orta
şeritte ilerliyordu. Kendi yetki alanlarında oldukları sürece etraf
ta aşırı hız cezası kesebiliyorlardı. Onların etrafındaki motorcular
- 49 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
yavaş ve makul bir şeki lde sü rüyordu çünkü kenara çekip yarım
saat boyunca bu adamlardan feragatler, müzakereler ve karmaşık
gerekçeler din lemek düşüncesi bile onları dehşete düşü rüyordu.
Bir CosaNostra dağıtıcısı sol şeritten hızla geçti, turuncu ışıklar
ya ndı ve M eta Pol isler fa rk etmemiş gibi yaptı.
"Ne olacak, Hapishane mi Kodes mi?" dedi ilk Meta Polis. Ko
nuşma şeklinden diğer MetaPolisle konuştuğu belliydi.
"Hapis, lütfen," dedi Y.T.
"Kodes!" dedi diğer MetaPolis arkasını dönerek. Füzesavar
camın arkasından, bütün gücün onda olduğunu ima ederek sin
sice gülümsedi.
Bir Al-Git bayiliğinden geçerken arabanın içi ta mamen ay
dınlandı. Bir Al-G it otoparkında aylak aylak dolaştığınız zaman
bronzlaşırdınız. Sonra WorldBeat Güvenlik gelip sizi tutuklardı.
Bütün o güvenlik uyarı ışıkla rı, sürücü kısm ının camındaki Visa ve
MasterCard etiketlerinin bir anlığına parlamasına sebep olurdu.
"Y.T.'nin kartı var," dedi Y.T. "Paçayı kurta rmak kaça mal olur?"
"N iye kendine Wh itey9 diyorsun?" dedi iki nci Meta Polis. Çoğu
beyaz olmayan i nsan gibi o da ismini ya nlış anlam ıştı .
"Whitey değil. Y.T.," dedi ilk Meta Polis.
"Y.T.'nin adı bu," dedi Y.T.
"Ben de öyle dedi m," dedi ikinci Meta Polis. "Whitey."
"Y.T.," dedi ilk MetaPolis, T'yi o kadar bastırara k söyledi ki ön
cama parlak bir tükürük saçtı. "Dur ta hmin edeyim - Yolanda Tru
man?"
"Hayır."
"Yvonne Thomas?"
"Hayır."
"Ne o zaman?"
"Hiçbir şey."
Aslında 'Yours Truly'10 demekti, ama bunu anlayamıyorlarsa
zaten siktir etmek gerekirdi.
"Senin buna paran yetmez," dedi ilk Meta Polis. Windsor He
ights Caddeleri'yle karşı karşıyasın."
"Resmen ödemem gerekmiyor. Doğrudan kaçabil irim."
"Bu bir Birlik arabası. Biz kaçanlara ya rdım etmeyiz," dedi ilk
-50-
PARAZİT - NEAL STE PHENSON
Meta Polis.
"Bak sana ne d iyeceğim," dedi ikinci. "Bize bir trilyon dolar ver,
seni bir Hapishaneye götürelim. Sonra onlarla pazarlık yaparsın."
"Yarım trilyon," dedi Y.T.
"Yedi yüz elli milyon," dedi MetaPolis. "Son fiyat. Kelepçeli
olan sensin, bizimle pazarlık yapacak durumda değilsin."
Y.T. üniformasının kalçasındaki cebin fermuarını açtı, temiz
eliyle kartı çıkardı, ön koltuğun arkası ndaki kart boşluğundan ge
çirdi, cebine geri koyd u.
KODES
Ka liteli hapis ve tutuklama servisleri
Binlerce i nsanı ağırlayabiliriz!
-5 1 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 5 2-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-
53 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 54 -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 7 -
kısımda genişliği on altı metre olan bir bar vardı. Her şey mat
siyahtı, bu da bilgisayar sisteminin, üstüne bir şeyler çizmesini
kolaylaştırıyordu - karışık bir arka plan oluşturmak zor değildi.
Ve bu şekilde bütün dikkat avata rlarda toplanabiliyordu, zaten
i nsanlar da böyle seviyord u.
Kara Güneş, bütün avata rların birbirine karıştığı ka labalık So
kakta güzel bir avatara sahip olmak için para vermiyordu. Daha
kaliteli bir yazılım parçasıyd ı . Kara Güneş'te avatarların çarpışma
sı yasaktı. Sadece belirli sayıda insan aynı anda burada olabiliyor
du ve onlar da birbirinin içinden geçemiyordu. Her şey bütün,
mat ve gerçekçiydi. Ve müşteriler de kaliteliydi - burada konuşan
penisler yoktu. Avata rlar gerçek insan gibi görünüyordu. Çoğun
lukla hayalet programlar da.
"Hayalet program" U N iX işletim sisteminin jargonundan eski
bir ifadeydi, işletim sisteminin önemli bir parçası olan alt düzey
bir hizmet progra mı yazı l ı m ının ismiyd i. Kara Güneş'te bir ha
yalet progra mı, avatar gibiydi ama bir insanı temsil etmiyordu.
Metaevrende yaşayan bir robottu. Bir yazılım parçası, makinenin
içinde yaşayan, yerine getirmesi gereken bir görevi olan bir tür
ruh gi biydi. Kara Güneş'in, müdavimlerine haya li içecekler ser
vis eden ve insanların küçük işlerini hal leden çok sayıda hayalet
progra mı vardı.
Hatta istenmeyen kişi lerden kurtulan koruma program ları da
vardı - avatar fiziği nin belirli temel kural larını uygulayarak ava
tarları yakalayan ve ka pı dışarı eden hayalet programlar. DaSid,
Kara Güneş' i biraz çizgi fi lm gibi ya pmak için fiziğini gel iştirm iş
ti. Böylece, özel likle kötü insanlar, dışarı atı lmadan önce devasa
çekiçlerle dövülebiliyor ya da düşen kasaların altında ezilebili
yordu. Bu, karışıklığa sebep olan, bir ünlüyü rahatsız eden ya da
videoya çeken, virüs bulaştırıcı gibi görünen insanların başına ge-
-55 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 5 6-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 57 -
PARAZİT- NEAL 5TEPHENSON
-5 8-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
lardı. Ama o gün Hiro onun ofisine girdiğinde, Juanita ona kapıyı
ka pamasını söyledi, bilgisayar ekranını kapattı, elindeki kalemi
döndürmeye başladı ve ona dünden ka lmış bir tabak suşi gibi
baktı. Arkasındaki d uvarda, süslü, antik bir çerçeve içinde amatör
bir yaşlı kadın tablosu va rdı. Bu, Jua nita'nın ofisindeki tek deko
rasyondu. Diğer tüm hackerlerin, havalanan uzay mekiği fotoğ
rafları ya da uzay gemisi Enterprise posterleri vardı.
"Bu benim ölen büyüka nnem, Tanrı ru hunu affetsin," dedi,
Hiro tabloya bakarken. "Benim rol modelim."
"Neden? O da programcı mıyd ı?"
Döndürdüğü kalemin üzerinden ona sadece ba ktı, bir memeli
nasıl bu kadar yavaş olup da hala solunum fonksiyonuna sahip
olabil iyordu? Ama azarlamak yerine sadece basit bir cevap verdi.
"Hayır." Sonra daha ka rışık bir cevap verdi. "Ben on beş yaşın
dayken, reglim bir ay gecikti . Erkek arkadaşım ve ben diyafra m
kulla nıyorduk ama riskli olduğunu biliyordum. M atematikte iyiy
dim, hata oranını ezberledim, bilinçaltıma kazıdım. Ya da belki de
bilinci me, onları asla ayırt edemiyoru m. Neyse, çok korkmuştu m.
Köpeğimiz bana farklı davranmaya başlamıştı - söylenene göre,
hamile bir kadının kokusunu anlaya biliyord u. Ya da hatta hamile
bir sürtü k."
Bu noktaya kadar, Hiro yüzünde di kkatli ama afallamış bir ifa
deyle bakıyordu. Hatta sonrasında Juanita işinde bu yüz ifadesin
den faydalandı. Çünkü onunla konuşurken yüzünü izl iyordu, al
nındaki küçük kasların kaşlarını yukarı çekişini ve gözleri nin şekil
değişti rişini inceliyordu.
"Annem bilmiyordu. Erkek arkadaşım için daha kötüydü - onu
hemen orada terk ettim çünkü bu olay, o ada mın nasıl bir uzaylı
olduğunu fark etmemi sağlam ıştı - türünüzü n çoğu üyesi gibi."
Erkeklerden bahsediyordu.
"Neyse, büyükannem ziya rete geldi," diye devam etti, omzu
nun üzerinden arkasındaki ta bloya bakarak, "hep beraber yeme
ğe oturana kadar onu görmezden geldim. Sonra o her şeyi belki
de on dakika içinde anladı, sadece masada yüzü mü izleyerek. On
keli meden fazla konuşmamıştım - 'Tortil layı uzatsana.' Yüzümün
bu bi lgiyi nasıl verdiğini ya da büyüka nnemin zihnindeki ne tür
bir dahili bağlantının onun bunu başarmasını sağladığını bil miyo
ru m. Küçük bir nüans sisinden gerçekleri ortaya çıkarmayı."
-5 9-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-60-
PARAZİT - NEAL STE PHENSON
yordu. Ama sınıf fi kri hala baskı ndı çünkü sınıf, gelirden öte bir
şeydi - sosya l i lişkiler ağında nerede du rduğunu bil mekle ilgiliyd i.
Jua nita ve ailesi, bunamanın sınırındaki bir şüphesizlikle nerede
du rd uklarını bil iyord u. Hiro bunu h içbir zaman bilmedi. Babası
başçavuştu. Annesi, ai lesi Japonya'da maden köleleri olan Koreli
bir kad ındı. Babası nın siyah mı, Asya lı mı yoksa sadece Ordudan
mı, zengin mi fa kir mi, eğiti m l i mi cahil mi, yetenekli m i şanslı mı
olduğunu bilm iyordu. Cal ifornia'ya taşınana kadar evim diyebile
ceği bir şehir bile yoktu ki zaten bu da Kuzey Ya rımkürede yaşadı
ğını söylemek gibiydi. Ya ni aslında onları bitiren şey muhtemelen
Hiro'nun kendi kimlik karmaşasıydı.
Ayrıldıktan sonra, Hiro üst üste bir sürü güzel ama a ptal kadın
la çıktı. Silikon Vadisi'nde bir ileri teknoloji firmasında çal ıştığını
duyu nca etkileniyorlardı (Juanita'n ın aksine). Hatta ya kın zamana
kadar, etkilemesi daha kolay olan kadınları arıyordu.
Juanita bir süre ilişkilerden uzak durdu, sonra DaSid'le çıkma
ya başladı ve en sonunda onunla evlendi. DaSid'in bu dünyadaki
duruşuyla ilgili herha ngi bir şüphesi yoktu. Ailesi Brooklyn'den
gelmiş Rus Ya hudileriydi ve beş yüz yıld ı r yaşadı kları Letonya'da
ki köylerinden geldikten sonra yetmiş yıl aynı kumtaşı evlerde
yaşa mışlardı; kucağında bir Tevrat' la Adem ile Havva'ya kadar
soyu nun izlerini takip edebi liyordu. Tek çocuktu, her zaman her
şeyde bi rinciydi. Stanford'da bilgisayar biliminde yüksek lisansını
tamamladıktan sonra, Hiro'nun babasının yeni bir posta kutusu
kirala rken sergi lediği heyecanla kendi şi rketi ni kurdu. Sonra zen
gin oldu ve şimdi de Kara Güneş'i yönetiyordu. DaSid her zaman
her şeyden emindi.
Tamamen haksız olduğunda bile. Hiro da bu yüzden, gelecek
te zengin olma ihtimaline rağmen Kara Güneş Sistem leri'ndeki
işini bırakmıştı ve Juanita da bu yüzden, evlendikten iki sene son
ra boşanmıştı.
Hiro, Juanita ve DaSid' in düğününe gitmedi; o sırada hapisha
nede çürüyordu, provadan bi rkaç saat önce ha pse atıl m ıştı. Gol
den Gate Park'ta aşk acısı çekerken, üstünde sadece bir tangayla
Courvoisier şişesinden büyük yudumlar al ıp, gerçek bir samuray
kılıcıyla kendo al ıştırmaları yaparken, diğer pi knikçilerin frizbile
rini ve beysbol toplarını doğramak için kaslı bacaklarını çimlerin
üzerinde dolaştırı rken bulundu. Havadaki topu kılıcın keskin ke-
- 61 -
PARAZİT- NEAL STEP HENSON
- 62 -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 8 -
BABİL
(Bi lgi Kıyameti)
- 67 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 9 -
-68-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 69 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-70-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 71 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
·7 2 -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
aya rla rıyla kısıtlanmıştı . Ama DaSid, Kara Güneş'in içinde serbest
dışavu ruma izin veriyordu bu yüzden, turuncu ışınlar a razinin sı
nırları na kadar genişliyordu.
"Merak ediyorum acaba biri ona Amerikalı ların bir Ja pon'dan
rap müzik satın al mayacağını söyledi mi?" dedi Hiro oraya doğru
yürürken.
"Belki de sen söylemelisin," dedi DaSid, "hizmetin için bir üc
ret istemelisin. Şu anda Los Angeles'ta, bil iyorsun."
"Muhtemelen ona ne kadar büyük bir yıldız olacağını söyle
yen bir sürü yalakayla dolu bir otelde kalıyordur. Gerçek bir bio
kütleyle ka rşılaşması gerekiyor."
Kalabal ığın içine girdiler, ka labalığı yararak dar bir ara l ı ktan
geçtiler.
"Biokütle m i?" dedi DaSid.
"Canlı bir şeyin gövdesi. Bir ekoloji terimi. Bir hektarlık yağ
mur ormanı ya da üç mil okya nusu alıp içindeki canlı şeyleri süz
düğün zaman - toprak ve su - biokütleye ulaşırsın."
Bi lgisayar dahisi DaSid, "Anlamadım," dedi. Sesi komikti, sesi
ne sızan beyaz gürü ltü çok fazlayd ı .
"End üstri ifadesi," dedi Hiro. "Endüstri, Amerika'nın insan bi
okütlesiyle beslenir. Denizdeki küçü k balıkları yem olarak kulla
nan bir balina gibi."
Hiro birkaç Japon iş adamının arasına girdi. Biri mavi bir üni
forma giymişti ama diğeri bir yeni-gelenekçiydi, koyu renk bir ki
mono giymişti . Ve Hiro gibi, iki ta ne kılıcı vardı - sol ka lçasının
üzerinde uzun katana ve beline çapraz bir şekilde ta kılmış waki
zashi. O ve Hiro birbirleri nin silahla rına göz gezd irdi. Sonra Hiro
başını çevirdi ve fark etmemiş gibi göründü. Yeni-gelenekçi ise
dudakları nın aşağı kıvrı lan köşeleri hariç kaskatı kesilm işti. Hiro
bunu daha önce görmüştü. Bir dövüşe girmek üzere olduğunu
biliyordu.
İnsanlar yoldan çekil iyord u; büyük ve amansız bir şey
kalabalığın içine dal ıyor, avatarları itip kakıyordu. Kara Güneş'te
i nsanları böyle itip kakabilecek tek bir şey vardı ve o da bir
koruma program ıyd ı .
Yaklaştıkça Hiro onlardan b i r sürü olduğunu gördü, smokinli
gori l ler. Gerçek goriller. Ve Hiro'ya doğru geliyor gibi görünüyor
lardı.
-73-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
Hiro geri çekilmeye çalıştı ama bir şeye çarptı. Görünüşe göre
Büyük Pano sonunda başına bela olm uştu; bardan çı kmaya karar
verdi.
"DaSid," dedi Hiro. "Durdur on ları, dostum, Büyük Panoyu bir
daha kullanmayacağım."
Etrafındaki herkes Hiro'nun omzundan arkaya bakıyordu, yüz
leri parlak renkli ışı kla rla ayd ınlan ıyordu.
Hiro, DaSid'e bakmak için arkasını döndü. Ama DaSid orada
değildi.
DaSid'in yerine, titrek, kötü, dijital bir karma bulutu vardı. O
kadar parlak, hızlı ve anlamsızdı ki bakması can acıtıyordu. Renk
liden siyah-beyaza dönüşüyor ve renkl iyken sanki disko ışıkları
nın yağmuruna tutulmuş gibi renk tekerinin etrafı nda deli gibi
dönüyordu. Ve kendi bedeninin alanında durmuyordu; saç teli
inceliğindeki piksel çizgileri, bir ta rafa fı rlıyor, Kara Güneş'i geçi
yor ve duvarın içinden dışarı çı kıyordu. Düzen li bir beden deği ldi
çünkü merkezinin sabitlenemediği, merkezden gittikçe uzaklaşan
bir çizgi ve çokgen bulutuydu. Odanın her ta rafı na parlak, vücut
şarapneli parçaları fırlatıyor, insanların avatarlarına karışıyor, tit
reşip kayboluyord u.
Goriller umursam ıyordu. Uzun, kıllı parmaklarını dağılan
bulutun ortasına daldırdı lar ve nasıl olduysa avata rı tuttular ve
Hiro'nun yanından geçerek onu çıkışa doğru taşıdılar. Hiro ona
baktı ve DaSid'in yüzüne çok benzeyen bir şey gördü, sanki kırık
ca m parçalarının arasından bakıyor gibiydi. Bu sadece bir anlık
bir bakıştı . Sonra avata r kayboldu, ön kapıdan çıkartılmıştı, ufuk
çizgisine kadar giden uzun, düz bir kavisle Sokağa fırlatılmıştı .
Hiro, DaSid'in masası nı görebilmek için koridora baktı. Masa
boştu, etrafında afallamış hackerlar vard ı . Bazıları şok olm uştu,
bazı ları da sı rıtışlarını bastırmaya çalışıyordu.
DaSid Meier, yüce hacker, Metaevren protokolünün kurucu
su, dünyaca ünlü Kara Güneş'in yaratıcısı ve sahibi biraz önce bir
sistem çöküşüne uğram ıştı. Kendi hayalet progra mları tarafı ndan
kendi barından ka pı dışarı edilmişti.
-74-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 1 O-
-75-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-76-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-77-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
büyük, kırmızı, çok dilli yangın alarmı olan zemin kat penceresi
oradaydı . Kırmızı ışık, ışıklı çubuğun yeşil parıltısında siyah görü
nüyordu. İngilizce talimatları okudu, aklında ka lması için bir iki
kez daha gözden geçirdi ve alarmın çalışması nı bekledi. Diğer
dillerdeki ta limatları okuyarak, hangisinin hangi di lde olduğunu
merak ederek vakit geçirdi. Y.T.'ye göre hepsi Taksiceyd i.
Pencere o kadar pisti ki neredeyse dışarısı görü nmüyordu
ama önünden siyah bir şeyin geçtiğini gördü. Hiro.
Ya klaşık on san iye sonra, saati ça lmaya başladı. Acil çı kış kapı
sını tekmeled i. Zil çaldı. Parmaklıklar düşündüğünden daha kar
maşıktı - iyi ki gerçek bir yangın değildi - ama sonunda açabildi.
Kaykayını dışarıya, park alanına fırlattı, ta m arka kapının açıldığını
duyarken vücudunu dışarı sürükled i. Dosya l ı adam çok önemli
olan ışık düğmesini bulduğunda o, ön tarafa doğru keskin bir dö
nüş yapıyordu - burası da moron festiva line dönmüştü.
Sanki Gü ney California'nın bütün moronları buradaydı, arka
koltukta uzaylı hayvanlarıyla devasa, harap olmuş taksi lerini sü
rüyor, tütsü kokuyor ve neon renkli Airwick'lerini13 ça lkal ıyorlar
dı. Taksilerden birinin bagajına sekiz hortumlu bir nargile koy
muşlardı ve adamlar büyük dağ adamları gibi ciğerlerini boğucu
dumanla doldurarak nargileyi fokurdatıyorlardı.
Ve hepsi Hiro Protagon ist'e bakıyordu, o da onlara. Park ala
nındaki herkes ta mamen şaşkındı.
Arka taraftan yaklaşmış olmalıydı - ön tarafın moronlarla dolu
olduğunu fark etmemişti. Her ne planlıyorsa, işe yaramayacaktı.
Plan bozu lmuştu.
Müdür, Al-G it'in arka tarafı ndan koşa rak geldi, Taksice tüyler
ürpertici bir alarm sinyali veriyord u. Y.T.'nin kıçına kilitlenmişti .
A m a nargilenin etrafındaki moronlar Y.T. ile ilgilenmiyordu.
Onlar Hi ro'ya kilitlenm işti. Şişenin boynuna yerleştirilmiş askıya
nargi lelerinin süslü lülelerini dikkatlice astılar. Sonra elleri mont
ların ın iç ceplerinde, Hi ro'ya doğru yönelmeye başladı lar.
Ani bir ısl ık sesiyle Y.T.'nin dikkati dağı ldı. Hi ro'ya baktı ve
onun, daha önce fark etmediği bir kından, bir metre uzunluğun
da, kıvrı mlı bir kılıç çıkardığını gördü. Hafiften çömelmişti. Kılıç,
Al-Git' in korku nç güvenlik ışıklarının altı nda acıyla parlıyordu.
Ne kadar tatlı !
-78 -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-7 9-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
bayi konsolosluğu bulabi lse çok işine yarardı - M afya ona borç
l uyd u. Ya da bir Yeni Gü ney Afrika, nefret etse de. Ama Yeni Gü
ney Afrika lılar, moronlardan çok daha fazla nefret ediyorlardı.
Ama hayır; Hiro siyahtı, ya ni en azından kısmen siyahtı. Onu
Yeni Gü ney Afrika'ya götüremezdi. Ve Y.T. beyaz olduğu için
Metaza nya'ya da gidemezlerdi.
"Bay Lee'nin Büyük Hong Kong'u," dedi Hiro. "Yarım mil ileri
de sağda."
"İyi d üşündün - ama seni kılıçlarınla oraya almazlar, değil
mi?"
"Al ı rlar," dedi Hiro, "çünkü ben onların vata ndaşıyım."
Sonra Y.T. tabelayı gördü. Di kkat çekiyordu çünkü nadir görü
len bir şeyd i. Bunlardan çok fazla yoktu. lşıltılarla bölünmüş bir
bayilik bölgesinde huzur verici, dingin, yeşil-mavi bir tabelaydı .
-80-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 81 -
PARAZİT- NEAL STEPH ENSON
- 1 1 -
-82-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
-85-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 1 2 -
-86-
PARAZİT · NEAL STEPHENSON
Y.T., çevre görüşünde ani bir ışık gördü, bir tıkırtı sesi duydu.
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-88-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-90-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
kildi. Ama yine de bacaklarda soru n vardı, ayağa kal kam ıyordu.
"Y.T.," dedi Hiro, "yapma."
Ya ptı. Yavaş adımlarda Sçanit'e yaklaştı.
"Fark etmedin galiba, o çok tehlikeli," dedi Hiro, onu birkaç
adım geriden takip ederek. "Onun biyolojik bileşenleri olduğunu
söylüyorlar."
"Biyolojik bileşenler mi?"
"Hayvani parçalar. O yüzden ne yapacağı bel l i olmaya bilir."
Y.T. hayvan ları severdi. Yürümeye devam etti .
Artık onu daha iyi görebiliyordu. Tamamen zırh ve kastan
oluşmuyordu. Aslında çoğu tarafı biraz zayıftı. Vücudundan çıkan
kısa, ka lın, ka nada benzer şeyler vard ı : her omzunda büyük bir
tane ve omurgası boyunca uzanan bir sürü küçük kanat, stego
saurusunkiler gibi. Y.T.'nin Gece Görücüsü bu şeylerin, üzerinde
pizza pişirecek kadar sıcak olduğunu gösterdi . Yaklaştıkça, açıl ıyor
ve büyüyorlardı.
Eğitim filmlerindeki gibi, çiçekler gibi açıyorlardı. Gen işlediler
ve açıldı kları nda, birbiri nin üstüne yığı lmış karışık bir iç yapı gö
ründü. Her bir kalın kanat, yarı lıp kendinin küçük bir kopyasına
ayrı ldı, o kopyalar da kendi içlerinde ayrıldı, böyle devam etti .
Küçük olanlar küçücük levhalardı, o kadar küçü klerdi ki uzaktan
uçları belli olm uyordu.
Daha da ısınmaya devam ediyord u . Küçük ka natlar şu an ne
redeyse kıpkırmızıydı. Y.T. gözlüklerini alnına ka ldırdı, etrafındaki
ışıklardan korunmak için elleriyle yüzünü ka padı, gerçekten sö
nük kahverengi bir parıltı çıkardıklarını görebiliyordu, yeni yakıl
mış bir elektrik sobası ateşi gibiydi. Sça nit'in altı ndaki çimlerden
duman çıkmaya başladı.
"Dikkat et. Dediklerine göre içlerinde gerçekten kötü izotop
lar varm ış," dedi Hiro. Şimdi biraz daha ona yaklaşmıştı ama yine
de geride du ruyordu.
"İzotop nedir?"
"lsı yapan bir radyoaktif madde. Bu onun enerji kaynağı."
"lsıyı nasıl kapatıyorsun?"
"Kapatmıyorsun. Eriyene kadar ısı devam ediyor."
Y.T. şimdi Sçanit'ten sadece birkaç adım ötedeydi ve ısıyı ya
naklarında hissedebil iyord u. Ka natlar açılabildikleri kadar açıl
mıştı. Kökleri parlak sarı-turuncu renkliydi ve ince uçlarına doğru
- 91 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-9 2 -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
Hong Kong bayi liğinin önünde, Y.T. bir süredir orada duran
siyah, lüks bir araba fark etti. Bunun Mafya olduğunu anlamak
için plakayı görmesine gerek yoktu. Sadece Mafya böyle araba lar
kullanırdı. Camlar karartılmıştı ama içeriden birinin ona baktığı
nı biliyordu. Bunu nasıl yapıyorlardı? Bu siyah, lüks arabaları her
yerde görürdünüz ama hareket etti kleri ni, bir yere gittiklerini asla
görmezd iniz. Y.T. içlerinde motor olduğundan bile emin değild i.
"Tamam. Üzgünü m," dedi Hiro. "Ben kendi işimi yapmaya de
vam edeceğim ama bulabileceğin her istihbari bilgi için ortaklığı
mız var. Yarı yarıya bölüşeceğiz."
"An laştık," dedi Y.T., kaykayına binerken.
"istediğin zaman ara. Ka rtvizitim var sende."
"Hey, bir şey soracağı m. Kartvizitinde müzikle ilgilendiğin
yazıyor."
"Evet."
"Vitaly Chernobyl and the Metldowns'u duydun mu hiç?"
"Hayır. Bir m üzik grubu mu?"
"Evet. En iyi müzik grubu. Bir ara dinle, dostum, çok ünlü ola
ca klar."
Y.T. yola çıktı ve Blooming G reens plakalı bir Aud i'ye yapıştı.
- 95 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 9 6-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
- 1 :3-
-98-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
titiz deği ldi. Bu, Hiro'nun daha önce duymadığı bir şey olmal ıyd ı.
Bir ya ngın kapısından u-stor-it'in başka bir ta rafı na geçti ler,
burası da tamamen aynı görü nüyordu (Amerika'da her şey aynı
görün üyordu, artık dönüşüm yoktu). Vitaly'nin dolabı sağdan
üçü ncü dola ptı, gerçek amacı için kullanılan - depolama - S'e 10,
küçücük bir dolap.
Vitaly kapıya yöneldi ve kilidin şifresi ni hatırlamaya ça lıştı, bir
kaç ta hm inde bulunmak gerekiyordu. Sonunda kil it açı ldı. Vitaly
sürgülü kapıyı açtı. Dolap çoğunlu kla, üzerine hoparlör ve amfiler
konulmuş, dört tekerlekli birkaç platform el arabasıyla doluydu.
Hiro ve Vitaly el arabalarını yük ra mpasına götürdü, eşya ları
Vanagon'a koydu ve boş el arabalarını dolaba geri koydu. El ara
baları, teknik olarak ka mu mal ıydı ama buna ki mse inanm ıyordu.
Konser sahnesine giden yol uzundu. Vita ly, hızın Ta nrı olduğu
teknosentrik L.A. manzarasına karşı çıkarak saatte ya klaşık altmış
kilometreyle gittiği için yol daha da uzuyordu. Trafi k de iyi değildi.
Bu yüzden Hiro bilgisaya rını araba nın ça kmağına bağladı ve Me
taevrene bağlandı.
Artık, ağa bir fiber optik kabloyla bağlı değildi, böylelikle
dış dünyayla olan bütün i letişimi radyo dalgalarıyla kurulmak
zorundaydı, bunlar da daha yavaş ve daha güvenilmezdi. Kara
Güneş'e girmek iyi bir fikir değildi - berbat görünecekti ve diğer
patronlar ona sanki siyah-beyazmış gibi bakacaktı. Ama ofisine
girmesinde bir sorun yoktu çünkü bu, kucağı ndaki bilgisayarın
içinde ol uşturuluyordu; bunun için dış dünyayla iletişime geçmesi
gerekmiyordu.
Sokağın biraz dışındaki eski hacker semtindeki küçük, güzel
evindeki ofisine girdi. Oldukça Japon tarzındaydı, yerde hasır kilim
ler vardı. Masası maun ağacından yapılmıştı, kırmızı ve büyüktü.
Önünde bir pano açıldı, gürültüyle akan bir deresi ve sinekleri ya
kalamak için arada sırada zıplayan alabalıkları olan bir bahçe görün
dü. Teknik olarak göletin sazan balıklarıyla dolu olması gerekiyordu
ama Hiro sazan balıklarını diplerde duran ve kanalizasyon atığı yi
yen yenilmez dinozorlar olarak düşünecek kadar Amerikalıydı.
Yeni bir şey vard ı : greyfu rt büyüklüğünde bir küre, Dü nya
Gezegeninin bütün ayrıntılarıyla ku rgu lanmış bir temsili, Hiro'nun
gözlerinin önünde boşlukta ası l ı du ruyord u. Hiro bunu duymuştu
ama hiç görmemişti. Basitçe Dünya adında bir M İ Ş yazılımıyd ı .
-100-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
Sahip olduğu uzamsal bilgileri takip etmek için M İŞ' in kulland ığı
kullanıcı arayüzüydü - bütün harita lar, iklim verileri, m imari plan
lar ve uydu gözlem olayla rı .
Hiro birkaç yıldır b u n u düşünüyordu, istihbarat i ş i iyi giderse
belki Dü nya'ya katılabilecek kadar para kazanabilir ve ofisinde bu
şeye erişebilirdi. Şimdi birdenbire önündeydi, ücretsizdi. Aklına
gelen tek açıkla ma, bunu ona Jua nita'nın vermiş olduğuyd u.
Ama her şeyin bir sırası vardı. Babil/Bilgi Kıyameti kartı hala
avata rının cebindeydi. Kartı çıka rdı.
Ofisinin duvarlarını oluşturan i nce kağıt paneller açıldı. Diğer
ta rafta, Hiro, daha önce orada olmayan büyük, loş ışıklı bir oda
gördü; görü nüşe göre Juanita gelmiş ve evine büyü k bir katkıda
bulunm uştu. Bir adam ofise girdi.
Kütüphaneci program, sevimli, elli yaşlarında, beyaz saçlı,
açık mavi gözlü, sakallı bir adamdı ve bir iş gömleği nin üstüne V
yaka bir kazak giymiş, kabaca dokunmuş yün bir kravat takmıştı .
Kravat gevşetilmiş, kollar kıvrı lmıştı. Sadece bir yazılım parçası ol
masına rağmen neşeli görün üyordu; Kütüphanedeki sonsuz bil
gi yığı nının arasında, büyük bir gönderme ağının üzerinde dans
eden bir örümceği n kıvrakl ığıyla hareket ediyordu. Kütü phaneci,
Dünya'dan bile daha fazla paraya mal olan tek MİŞ yazı l ı mıydı;
yapamadığı tek şey düşünmekti .
"Buyurun efendim," dedi Kütü phaneci. Hevesliydi a m a iğrenç
bir şeki lde neşeli değildi; el lerini arkasında kavuşturdu, topukları
nın üzerinde hafifçe sallandı, yarım çerçeveli gözlüklerinin üstün
den bir şeyler bekleyerek kaşları nı ka ld ırdı.
"Babil bir şehir, değil mi?"
"Efsanevi bir şeh ird i," dedi Kütüphaneci. "Babil ismi İnci l'de
geçer. Kelime Sami dil ine aittir; Bab kapı demektir ve El de Ta nrı,
ya ni Babil (Babel) "Tanrının Kapısı" demektir. Ama muhtemelen
an laşılmaz bir dilde konuşan birini taklit ederek, çıkardığı sese
göre isimlendirilmiş bir kelime. İncil kelime oyu nlarıyla dolu."
"Gökyüzünü delen bir kule ya pmışlar ve Ta nrı onu yıkmış."
"Bu da genel ya nlış kanılardan biri. Ta nrı kuleye bir şey yap
madı. 'Tan rı dedi ki 'Onlar bir kavi mdir, ve onların hepsi nin bir
dili var; ve bunu yapmaya başladı klarına göre, düşündü klerini
gerçekleştirecek, hiçbir engel tanı mayacaklar. Gelin, aşağı inelim
ve dil lerini karıştıralım ki, birbirlerini anla masınlar.' Sonra Ta nrı
-101-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-102-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 1 03 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-104-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
- 1 4-
-105-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-106-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 1 07
-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
Sade bir Halkla İ lişkiler oyu nu, L. Bob Rife'ın belirli bir konuda
tuttuğu tarafı anlatmakta n başka herha ngi bir amacı olmayan ya
rım saatlik bir televizyon reklamı. Görünüşe göre Rife'ın program
cılarından birkaçı, sistemlerini çalıştıran insanlar bir araya gelmiş
ve bir birlik kurmuş - hackerların duymadığı - ve Rife'a dava aç
mıştı. Evlerine gizli ka mera ve dinleme cihazı yerleştirdiği ni, hatta
yirmi dört saat gözlem altında tuttuğunu, kendi deyimiyle "tasvip
edilemez yaşam tarzları" süren bazı programcıları rahatsız ettiği
ni ve tehdit ettiğini iddia ediyorlardı. Mesela, programcılarından
biri ve kocası bir gece kendi yatak odalarında oral seks yaptığın
da, ertesi sabah Rife'ın ofisine çağırılmıştı. Rife orada ona kaltak
ve göt veren demiş ve masasını boşaltmasını söylemişti. Bu kötü
şöh ret Rife'ı o kadar sinirlendirm işti ki Halkla İ lişkiler için birkaç
m ilyon daha harcama ihtiyacı hissetmişti.
"Ben bilgi ticareti yapıyorum," dedi Rife, onunla "röportaj ya
pan" yalaka, sahte gazeteciye. Houston'daki ofisinde oturuyor,
normalden daha kurnaz görünüyordu. "Bütün dünyada müşteri
lere ulaşan televizyon benden geçiyor. MİŞ veritabanına giren ve
çıkan bilgi lerin çoğu benim ağlarımdan geçiyor. Metaevren - tüm
Sokak - benim sahip olduğum ve kontrol ettiğim bir ağın saye
sinde var.
"Ama bu demek ol uyor ki, benim d üşüncelerimi biraz ta kip
-108-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
Diğer bir ha ber, görünüşe göre bi rkaç yıl sonra yapılm ıştı. Yine
-10 9-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 11 0 -
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
mezdi. Bu, medyayı da güçlendi riyor. Bilgi akışı sağlıyor - fil mler,
haberler - bilirsiniz."
"Yani sağladığı bilgi akışından para kazanmak için kendi habe
rinizi yaratıyorsunuz?" dedi muhabir, tam olarak anlamaya çalışa
rak. Ses tonu, bunun ne kadar boş bir video olduğunu söylüyor
du. Bıkkın tavrı, Rife'ın konuyu saptı rmasının ilk kez olmadığını
gösteriyordu .
"Kısmen. Ama b u çok eksik b i r açıklama. Konu bundan daha
derin. Endüstri, biokütleyle beslenir ifadesini muhtemelen duy
muşsunuzdur, denizdeki küçük balıkları yem olarak ku l lanan bir
balina gibi."
"Bu ifadeyi d uydum, evet."
"Bu benim ifadem. İlk ben söyledim. Bunun gibi bir ifade tıpkı
bir virüs gibidir - bir bilgi - veri - bir insandan diğerine yayılır.
Cankurtaranın görevi daha çok biokütle getirmek. Ameri ka'yı
yenilemek. Birçok ülke durağandır, tek yapmaları gereken, bebek
yapmaya devam etmektir. Ama Amerika, tabiatta hantal hantal
yürüyen, gördüğü her şeyi kapıp yiyen büyük, eski, çatırdayan bir
makine gibi. Arkasında bir mil uzunluğunda bir çöp izi bırakıyor.
Her zaman daha çok yakıta ihtiyacı var. Labirent ve M inotor'un
hikayesini okudunuz mu?"
"Tabii ki. Girit'te geçiyord u, değil mi?" M uhabir sadece iğne
lemek için cevap veriyordu, burada bunu dinlediğine inanamı
yordu, dün Los Angeles'a geri dönmüş olmak istiyordu.
"Evet. Her yıl Yunanlar birkaç bakireyi Girit'e hediye olarak
göndermek zorundaydı. Sonra kral on ları bir labirente koya rdı ve
M inotor onların hepsini yerdi. Bu hikayeyi küçükken okurdum ve
Girit'teki bu adamların kim olduklarını merak ederdim, herkes
onlardan o kadar çok korkuyordu ki her yıl hiç seslerini çıkarma
dan çocuklarından vazgeçiyorlardı. Bunlar çok acımasız orospu
çocukları olmalıydı.
"Şimdi farklı bir açıdan bakıyorum. Girit o zavallı Yunan buda
la larına nasıl ba ktıysa, Amerika da bu aşağıdaki zavallı insancık
lara öyle bakmalıdır. Fakat burada hiçbir zorlama yok. Buradaki
insanlar çocu klarından isteyerek vazgeçiyor. M i lyonlar tarafından
yenmeleri için onları labirente gönderiyorlar. Endüstri onlarla
beslen iyor ve görüntüler tükürüyor, bu insanlara benim ağlarım
üzerinden fi lmler ve TV progra mları gönderiyor, onların rüya la-
-111-
PARAZİT- N EAL STEPHENSON
-112-
PARAZİT N EAL STEPHENSON
-
la Gerçeklik olacak."
- 113 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 1 5-
Alt grup, Blunt Force Trauma akşam 9'da başladı. İlk güç
akorunda, ucuz, ikinci el hoparlörlerin hepsi kısa devre yaptı;
ka blolarından kıvılcımlar çıktı ve bu, ka labal ı k kaykaycı grubu
nun arasında bir kaosa sebep oldu. Ses sisteminin olduğu tırda
ki teknisyenler bozuk devrelerin bağlantısını kesti ve hiçbir şey
ya da hiç kimse zarar görmeden kapattı. Blunt Force Trauma,
Meltdowns'un anti-teknolojik fi kirlerinden etkilenm iş, hızlı bir
reggae yapıyordu.
Bu adamlar muhtemelen bir saat çalacaktı. Sonra birkaç saat
Vitaly Chernobyl and the Meltdowns beklenecekti. Ve Sushi K ge
lirse, misafir sanatçı olarak sahneye çıkabilirdi.
Bunun gerçekten olma ihtima line karşı, Hiro çılgın ka labalığın
arası ndan çıktı ve kenarlarda dolaşmaya başladı. Y.T. de o kalaba
lığın içinde bir yerdeydi ama onu bulmanın yolu yoktu . Zaten Hiro
gibi bir yaşlı adamla görünmekten uta nırdı.
Konser başlad ığına göre, kendi kendine devam edebilirdi.
Hiro'nun yapması gereken başka bir şey yoktu. Ayrıca, kalabalı
ğın krnarlarında ilginç şeyler olurdu, her şeyin aynı olduğu orta
kısımda değil . Işıkların üstgeçidin gölgesinde kaybold uğu tarafta
bir şeyler oluyor olabilirdi.
Kenardaki kalabalık, gecenin bir ya rısında bir LA. üstgeçidi
nin ya nlış ta rafı için oldukça normal görünüyordu. Üçüncü Dünya
ülkelerindeki çalışamaz insanların ol uşturduğu büyük bir gece
kondu mahal lesi vardı, ayrıca uzun zaman önce beyin lerini haya l
lerinin radyasyon ısısında yakmış, kapitalist ülke şizofren leri de
etrafa yayılmıştı. Çoğu, ka labalığın kenarında ayakucuna basarak
gürültüye ve ışığa bakmak için ters çevrilmiş çöp konteyn ırların
dan ve buzdolabı kutu larından çıkıp gelmişti. Bazıları uykulu ve
şaşkın, bazıları da - bodur Latin erkekleri - eğleniyor gibi görünü
yordu, sigara içiyor ve hayretle kafalarını sa llıyorlardı.
Burası Crips15 bölgesiydi. Crips güvenliği sağla mak istemişti
ama Hiro, bir Altamont öğrencisi olarak onları hiçe sayma riskini
almıştı. Güvenlik için İnfazcıları tutmuştu.
Her on metrede bir, arkasında İ N FAZCI yazılı asit yeşili bir
- 114 -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
mont giymiş, dimdik duran iri bir adam vardı. Çok dikkat çekiyor
lardı, zaten istedi kleri de buyd u . Ama her şey elektropigmentler
le yapılıyordu, yani bir sorun olduğunda, bu adamlar yaka ların
daki bir d üğmeye basarak ten renklerini siyaha çevirebiliyordu.
Ve montlarının fermuarını kapatarak kendilerini kurşungeçirmez
yapabiliyorlardı. Şu anda, ılık bir geceydi ve çoğu, üniformasının
önünü açık bırakmıştı . Bazıları sadece seyrediyordu ama çoğu
dikkatliydi, gözlerini ka labalı ktan ayırmıyordu.
Bu askerlerin hepsini gördükten sonra Hiro generallerini aradı
ve hemen buldu; ufak tefek, şişman, bira fıçısı boyutlarında, hal
terci tipli, siyah bir adamdı. O da aynı monttan giymişti ama ayrı
ca altında kurşungeçirmez bir yelek ve onun üstüne tutturu lmuş
iletişim araçları ve insanları incitmek için kullanılan küçük, akıllı
aygıtlar vardı. Sürekli ileri geri koşuyor, etrafa bakıyor, kulaklığına
hızlı hızlı bir şeyler mırılda nıyordu, yan çizgideki bir futbol koçu
gibiydi.
Hi ro, kı rkına yaklaşm ış, uzun boylu, sivri bir keçi saka lı olan,
kömür grisi, kaliteli bir ta kım elbise giymiş bir adam gördü. Kravat
iğnesindeki, yüzlerce metre öteden parıldayan elmasları görebili
yordu. Ya klaşsa, o elmasların arasına mavi safirle yazılmış "Crips"
keli mesini görebileceğini biliyordu. Ta kım elbiseli bi rkaç adam
daha vardı, ya ni bu adam kendi güvenlik ekibini geti rmişti. Gü
venliği onlar sağla masa bile, kendilerini göstermek için sembolik
bir heyet göndermeden du ra mamışlardı.
-1 15-
PARAZİT- N EAL STEPHENSON
- 116 -
PARAZİT - N EAL STEPHENSON
-117-
PARAZİT- N EAL STEPHENSON
-1 1 8-
PARAZİT - N EAL STEPHENSON
Blunt Force Trauma tam bir saat ça ldı, ses duvarında hiçbir
çatlak yaratmadan bir şarkıdan diğerine geçti. Hepsi estetiğin bir
parçasıyd ı . M üzik bittiğinde, onların sahnesi de bitmişti . H i ro ilk
kez kalabalığın heyeca nını duya bildi. Kafası n ı n içinde hissettiği,
kulaklarını çınlatan tiz bir ses patla masıydı .
A m a pat diye b i r ses de geliyordu, sanki birisi büyük b i r davula
vuruyormuş gibiydi. Üstlerindeki üstgeçitten geçen bir kamyon
olabileceği ni düşü ndü. Ama ses fazla sabitti, azalmıyordu.
Arkasındayd ı. Diğer insa nlar fark etmiş, sesin nereden geldi
ğine bakmak için arkalarını dönmüş, hızla kaçışmaya başlamıştı.
Hiro ne olduğunu görmek için döndü.
Öncelikle, büyük ve siya htı. Böyle iri bir adam, bunun gibi
kükreyen bir Ha rley'e oturamaz gibi görünüyordu.
Sağ ta rafı na bir motosiklet sepeti eklenmişti, kendi tekerlek
leri olan parlak siyah bir fırlatma sepeti. Ama sepette kimse otur
muyordu.
Bir adam şişman olmadan bu kadar hantal olamaz gibi görü
nüyordu. Ama hiç şişman deği ldi, sadece kem iklerini ve kaslarını
gösteren dar kıyafetler giymişti - deriye benziyordu ama tam da
deği ldi.
Harley' i o kadar yavaş sürüyordu ki sepet olmasa kesi nlikle
düşerdi. Arada sırada da debriyajdan ayağını çekerek ilerliyordu.
Bu kadar iri görü nmesinin bir sebebi belki de - gerçekten iri
olduğu gerçeğini bir kenara bırakırsak - boynu yokmuş gibi gö
rünmesiydi. Kafası büyüktü ve omuzlarıyla birleşen noktaya ka
dar daha da genişliyordu. İlk başta H i ro bunun avangard bir tür
kask olduğunu d üşündü. Ama adam onun ya nından geçtiğinde,
bu devasa parça n ı n hareket ettiği ni ve dalgalandığını gördü. Hiro
bunun onun saçı olduğunu an ladı, neredeyse beline kadar uza
nan ka lın, siyah bir yeleydi.
Hiro hayretler içinde ona bakarken, adamın da kafasını çevirip
ona baktığı n ı fa rk etti . Ya da onun tarafı na. Gözlükleri yüzünden
tam olarak nereye baktığı n ı anlamak imkansızdı.
Hiro'ya ba kıyord u. Bu gecenin daha erken saatlerinde,
Hiro'nun Kara Gü neş' in girişinde beklerken gördüğü aynı lanet
gülü msemeyle baktı.
-11 9-
PARAZİT- N EAL STEPHENSON
- 1 20 -
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
- 16 -
- 1 21 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
Raven büyük Crip' in yanına gitti. El sıkıştılar, bu, aşı rıya ka
çan hiçbir hareketi ol mayan basit, sta ndart, Avrupa tarzı bir el
sıkışmaydı. Gerçekten dostane bir buluşma değildi. Crip gözlerini
biraz fazla açm ıştı, Hiro adamın alnındaki çizgi leri görebiliyordu,
duruşu ve ifadesi resmen bağırıyord u : beni bu Marslıdan kurta
rın.
Raven radyoaktif makinesine döndü, bi rkaç esnek kordonu
çekti ve metal bir çanta çıkardı. Çantayı baş Cri p'e verdi ve tekrar
el sıkıştı lar. Sonra arkasını döndü, yavaşça ve saki nce motosikleti
ne yürüdü, bindi ve gitti.
Hiro durup biraz daha izlemek isterdi ama Lagos'un bu olayı
kaydettiğini biliyordu. Ayrıca, yapacak başka işleri vardı. İki limu
zin, ka labalığın arasından sahneye doğru ilerlemeye çalışıyordu.
-122-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-123-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-124-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 125 -
PARAZİT- N EAL STEPHENSON
-126-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 1 7 -
J ason Brecki nbridge kızıl balçık rengi bir ceket giymişti. Bu,
Sicilya'nın rengiydi. Jason Breckinbridge Sici lya'ya hiç gitmemişti.
Bir gün, prim alıp oraya gidebi lirdi. Sici lya'ya bedava yolculuğu
kazanmak için Jason'ın 10.000 Üstünlük Puanı toplaması gere
kiyordu.
Bu maceraya, çok elverişli bir pozisyonda başlamıştı. Kendi
Nova Sici lya bayiliğini açtığı için, Üstünlük Puanı bankasına oto
matik olarak 3.333 puan eklen mişti. 500 puanlık bir tek-seferlik
Vatandaşlık puanını da buna ekleyince denge oldukça iyi görünü
yordu. Sayı, Brooklyn'deki büyük bilgisayarda saklanıyordu.
Jason, ülkedeki en çok bayiliğin olduğu bölgelerden biri nde,
Chicago'nun batı banliyölerinde büyüdü. l lli nois Üniversitesi'ne
girdi, not ortalamasını 2,9567 yaptı ve son sın ıfta "Bazı Piyasa
lardaki Rekabetin Etnografik, Finansal ve Paramiliter Boyutları"
adında bir tez yazd ı . Bu, eski mahallesi Aurora'daki Nova Sicilya
ve Narkolombiya bayil iklerinin arasındaki mücadelenin bir du
rum incelemesiydi.
Enrique Cortazar, Jason'ın hakkında fi kirler öne sürmüş oldu
ğu sorunlu Narkolombiya bayiliğini yönetiyord u. Jason onunla
telefonla birkaç kez görüşmüştü ama Bay Cortaza r'ın yüzünü hiç
görmemişti.
Bay Cortazar, Jason'ın mezuniyeti ni, bir otopa rkta Breckinb
ridge' lerin Omni Horizon araba larına yangın bombası atarak ve
sonra evlerinin ön duvarına on bir otomatik tüfek şarjörü boşal
tarak kutlam ıştı.
Neyse ki, Enrique Cortazar'ı bozguna uğratan Nova Sici lya bayi
konsolosluğunun yerel zincirini yöneten Bay Caruso, bu olaylar
olmadan önce, muhtemelen Bay Cortazar'ın güvenliği zayıf cep
telefonlarından ve halk bandı radyolarından gelen işaret istih
baratını yakalayarak saldırıların haberini alm ıştı. Jason'ın ailesini
zamanında uyarabilmişti; böylece bütün o kurşunlar gecenin bir
ya rısı evlerine yağarken, onlar Otoyol 96'dan beş mil aşağıdaki
bir eski Sicilya meyha nesinde bedava şampanyalarının tadını
çıkarıyordu.
Doğal olarak, ticaret okulu yılsonu iş fuarını düzen lediğinde,
-127-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 1 28 -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-129-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-130-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-1 3 1-
PARAZİT- NEAL STEPH ENSON
- 1 32 -
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
- 1 8-
-1 3 3-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
den ışık saçıyor gibiydi. Her zamanki gibi, kolunu genç, sağl ıklı
bir siyah çocuğun omzuna atmıştı ve üstünde de bir slogan vardı:
MAFYA - AİLEDE B İ R ARKADAŞ I N IZ VAR ! ve RAHAT OLUN - MAF
YAN iN GÖZETİ M İ ALTINDA OLAN BİR BÖLGEYE G İ RİYORSUNUZ!
ve UNCLE E NZO AFFEDER VE UNUTUR.
Sonuncusuna genellikle U ncle E nzo'nun kolunu bir gencin
omzuna koyduğu ve onunla sert ama babacan bir konuşma yap
tığı bir resim eşlik ederdi. Kolombiyal ıların ve Jamaikal ıların nere
deyse herkesi öldürdüğü gerçeğinin bir kinayesiydi.
OLMAZ, JOSE! Uncle Enzo bir elini kaldırmış, makineli tüfek
taşıyan İspanyol bir pisliği durdurmaya ça l ışıyordu; arkasında ço
cuklar ve yaşlılardan oluşan, beysbol sopalarını ve tavaları büyük
bir kararlılıkla tutmuş pan-etn ik bir topluluk duruyordu.
Ah, tabii ki, Narkolombiyalıların koka yaprakları ndaki üstünlü
ğü hala devam ediyord u ama artık Japon Eczacı lığı, Mexicali'deki
büyük kokain-sentezi tesisini neredeyse tamam lamıştı. Mafya,
bugünlerde bir işe başlayan her zeki gencin bu billboardlara dik
kat edeceğini ve iki kere d üşüneceği ni iddia ediyordu. Yeni, kızıl
balçık rengi bir ceket giyip neşeli bir ailenin parçası olmak varken
neden bir Al-G it' in arkası nda kendi iç organ larında boğulasınız
ki? Özellikle de şimdi kü ltürel kim liğinize saygı duyacak siyah, İs
panyol ve Asya l ı patronları varken? Sonuçta Jason sürüdeki bir
boğa gibiydi.
Siyah Oldsmobile'i böyle bir yerde hedef gibiydi. Gördüğü en
kötü yerdi Compton. Alev almış gaz yağı varillerinde köpek kızar
tan cüzzamlılar. Sağanak kanal larından dışarı attıkları, üstü nden
sular dam layan mi lyon ve mi lyar dolarlık fatura yumaklarını yığ
dıkları el ara balarını iten evsizler. Asfa lt leşleri - bir sürü asfalt leşi
- o kadar büyüktü ki sadece bir blok uzunluğundaki kısa ve uzun
şeritlere yapışmış insanlar olabilirdi. Büyük caddelerde yanan
barikatlar. Hiçbir yerde bir bayilik yoktu. Oldsmobile'den sesler
geliyordu. Jason bunun ne olduğunu an lamadı, sonra insanların
ona ateş ettiğini fa rk etti. Amcası iyi ki ona zırh ısmarlamıştı . Ateş
ettiklerini anladığında gerçekten heyecanlandı. Bu şey gerçekti,
dost u m ! Oldsmobile'inde dolaşıyor ve piçler ona ateş ediyordu
ve gerçekten önemli değild i !
Her sokakta bayilikler, Mafya savaş arabaları tarafı ndan ka
patılmıştı. Adamlar iki metre uzunluğunda tüfekler taşıyarak ve
-134-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-135-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-136-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
- 19 -
"Bu bir kıl ıçla ya pılmamış," dedi Hiro. Durmuş Lagos'un cese
dine ba karken şaşkınlığın da ötesindeydi. Bütün duyguları muhte
melen daha sonra, eve gidip uyumaya çal ıştığında hissedecekti.
Şimdilik, beyninin düşünen kısmı vücudundan ayrılmış gibiydi,
sanki bir sürü hap yutmuştu ve tıpkı Squeaky kadar soğukkanlıydı.
"Öyle mi? Nasıl an layabildiniz?" dedi Squeaky.
"Kıl ıçlar hızlı keser, baştan sona. Bir kafa ya da bir kol kesermiş
gibi. Kılıçla öldürülmüş biri bunun gibi görü nmez."
"Gerçekten mi? Kılıçla çok insan öldürdünüz mü, Bay Prota-
gonist?"
"Evet. Metaevrende."
Bir süre daha cesede bakarak du rdular.
"Bu bir hız hareketi gibi görü nm üyor. Bu bir güç hareketi,"
dedi Squeaky.
"Raven yeterince güçlü görü nüyor."
"Evet öyle."
"Ama silah taşıdığını düşünmüyorum. Crips onu aradı, temizdi."
"O za man ödünç almış olmal ı," dedi Squeaky. "Bu herif her
yerdeydi. Onu izl iyorduk çünkü Raven'ı kızd ırmasından korktuk.
Sürekli gözetleme için uygun bir yer arıyordu."
"Gözetleme ekipman ları var," dedi Hiro. "Ne kadar yü kseğe
çıkarsa, o kadar iyi çalışıyor."
"Demek bu yüzden bu sete geld i. Ve görü nüşe göre, suçlu
onun nerede olduğunu biliyormuş."
"Topra k," dedi Hiro. "Lazerleri izle."
Aşağıda Sushi K, kafasına fırlatılan bira şişesi nden kaçmak için
parmak uçlarında döndü. Bir sürü lazer ışığı setin üzerinde dola
şıyordu, rüzgarın getirdiği ince tozun üzerinde açıkça görü lebili
yordu.
"Bu adam lazer kullan ıyordu. Buraya çıkar çıkmaz-"
"Onun yerini belirlediler," dedi Squea ky.
"Ve sonra Raven onun peşinden geldi."
"Yani, o olduğunu söyleyemeyiz," dedi Squeaky. "Ama bu kişi"
- cesedi gösterdi - "Raven'ı tehdit edilmiş hissettiren bir şey yap
mış olabilir."
-137-
PARAZİT- NEAL STEPH ENSON
-139-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-140-
PARAZİT N EAL STEPHENSON
-
- 141 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-142-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-143-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-144-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-145-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 20 -
-146-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-147-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
"Bara gidip bir şeyler içmek için çıkmıştı," diye mırıldandı Squ
eaky. "Pislik herif."
"Kim?"
"T-Bone. T-Bone bu üniten in kayıtlı kullan ıcısıydı. Bu çantanın.
Ve bundan üç metre uzaklaşır uzaklaşmaz bum kend ini imha
- -
etti."
"Neden?"
Squeaky Hiro'ya sa lakmış gibi baktı. "Ben Merkezi İstihbarat'ta
ça lışmıyorum. Ama sanırım bu uyuşturucuyu kim yapıyorsa - ona
Geri Sayım ya da Kırmızı Kapak ya da Ka r Çöküşü diyorlar - ticari
sırlar hakkında çok şey biliyor. Yani uyuşturucu satıcısı çantayı bıra
kırsa ya da kaybederse ya da başkasına vermeye ça lışırsa - bum."
"Sence Crips, Raven'ı yakalayabi lecek mi?"
"Çin Mahal lesi'nde deği l . Lanet olsun," dedi Squeaky, olanları
düşünüp tekrar sinirlend i. "O adama inanam ıyoru m. Onu öldü
rebilirdim."
"Raven'ı mı?"
"Hayı r. O Crip' i. Raven'ı kova laya n . Ona ilk ben değil Raven
ulaştığı için şanslı."
"Sen Crip' i mi koval ıyord un?"
"Evet, Crip' i kova l ıyordum. Ne, Raven'ı yakalamaya çalıştığımı
mı sandı n?"
"Biraz, evet. Yani, kötü adam o, deği l mi?"
"Kesinlikle. Bu yüzden, eğer polis olsayd ım ve ışım kötü
adamları yakalamak olsaydı Raven'ı kova l ıyor ol urdum. Ama ben
bir İnfazcıyı m ve benim işim düzen sağla mak. O yüzden Raven'ı
koru mak için elimden geleni yapıyorum - şehirdeki diğer İ nfazcı
lar gibi. Ve gidip Raven'ı bulmayı ve öld ürdüğü arkadaşı nın öcünü
al mayı düşünüyorsan, bunu unutabilirsin."
"Öldürdüğü mü? Hangi arkadaş?" Y.T. araya girdi. Lagos'a ne
olduğunu görmemişti.
Hiro bunu duyu nca alça lmış hissetti . "Herkes bana bu yüzden
mi Raven'a bulaşma diyordu? Ona saldıracağımdan korktu kları
için mi?"
Squeaky kılıçlara baktı . "İmkanların va r."
"Neden birileri Raven'ı koru mak zorunda?"
Squeaky gülümsedi, sanki şakalaşma diyarı nın sınırlarına gir
mişlerdi. "O bir Hükü mdar."
-148-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-149-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-2 1 -
- 1 50 -
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
- 151 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-152-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
l iğiyle alakalı," dedi ilgisizce elini sallayarak. "Benim gibi bir ada
mın senin gibi medyada uygunsuz görüntüleri ol mayan bir genç
kızla görüşmesinin fazla yolu yok. Çok a pta lca. Ama böyle şeylere
di kkat ediyoruz."
"Peki, benimle ne hakkında görüşmek isted in? Yapmamı iste
diğin bir tesl imat mı var?"
Odadaki bütün adamlar güldü.
Ses Y.T.'yi biraz ürküttü, ka labalığın önünde performans sergi
lediği zamanı hatırladı. Gözlerini Uncle Enzo'dan çevirdi.
U ncle Enzo bunu fark etti . Gülümsemesi iyice küçü ldü ve bir
an tereddüde düştü. O anda, odadaki diğer bütün adamlar ayağa
kalktı ve çı kışa yöneldi.
"Bana ina nmayabilirsin," dedi, "ama birkaç hafta önce teslim
ettiğin pizza için sana teşekkür etmek isted im."
"Sana neden inan mayayım?" diye sordu. Kendi ağzından iyi,
tatlı bir şey çıkmasına şaşırdı.
U ncle Enzo da. "Eminim sen sebebi ni bil iyorsundur."
"Peki," dedi, "Genç Mafyayla iyi vakit geçiriyor musun?"
U ncle Enzo ona 'dikkat et, evlat' d iyen bir bakış attı. Y.T. önce
korktu, bir saniye sonra gülmeye başladı çünkü bu bir gösterişti,
sadece ona zor anlar yaşatmak istiyordu. U ncle Enzo onun gül
mesini onaylar gibi gülü msedi.
Y.T. bir konuşmaya bu kadar dahil olduğu zamanı hatırlamıyor
du. Neden herkes U ncle Enzo gibi olamıyordu?
"Bir bakalı m," dedi Uncle Enzo, tavana bakarak hafızasını tara
dı. "Senin hakkında birkaç şey bi liyoru m. On beş yaşında olduğu
nu, Va lley'de bir yerleşim bölgesinde annenle yaşadığını."
"Ben de sen in hakkında birkaç şey bil iyoru m," demeye cesa
ret etti Y.T.
Uncle Enzo güldü. "Düşündüğün kadar çok şey değildir, emin
ol. Söylesene, annen kariyerin hakkında ne düşünüyor?"
"Kariyer" kel imesini kulla nması çok hoştu. "Tam olarak bilmi
yor - ya da bilmek istemiyor."
"Muhtemelen ya nlış düşünüyorsu n," dedi U ncle Enzo. Bunu,
yeteri kadar neşeli bir biçimde söyledi, onu çürütmeye fa lan ça
lışmıyordu. "Ne kadar iyi bildiğini bilsen şoke olursun. Yine de bu
benim düşüncem. Annen ne iş yapıyor?"
"Federaller için çal ışıyor."
-153-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
Uncle Enzo bunu çok komik buldu. "Ve kızı Nova Sicilya için
pizza teslimatı yapıyor. Federaller için ne yapıyor?"
"Ağzımdan kaçırırım diye bana söylemediği bir şey. Sürekli ya
lan makinesi testi yaptırmak zoru nda kalıyor."
Uncle Enzo bunu çok iyi anlamış görünüyordu. "Evet, çoğu
Federal işi öyledir."
Tam zamanı nda bir sessizlik oldu.
"Beni biraz korkutuyor," dedi Y.T.
"Federallere çalışması mı?"
"Yalan makinesi testleri. Koluna bir şey takıyorlar - kan basın-
cını ölçmek için."
"Tansiyon ölçme aleti," dedi Uncle Enzo net bir şekilde.
"Kolunda bir yara izi bırakıyor. Nedense bu beni rahatsız ediyor."
"Rahatsız etmeli zaten."
"Ve ev d inlen iyor. Ya ni ben evdeyken - ne yapıyor olursam
olayım - birileri büyük ihtimal dinliyor."
"Hmm, bu kesinlikle i lgimi çekti," dedi Uncle Enzo.
İ kisi de güldü.
"Sana bir Kuryeye hep sormak isted iğim bir soru soracağım,"
dedi Uncle Enzo. "Sizi her zaman limuzinimin ca mından izliyo
rum. Aslında, bir Kurye bana yapıştığında şoförüm Peter'a onlara
zor anlar yaşatma masını söylüyorum. Soru m şu, tepeden tı rnağa
koruyucu giysilerle kaplısınız. Peki neden kask takm ıyorsun uz?"
"Giysinin boyun kısmında, kaykaydan düştüğün zaman patla
yan bir hava yastığı va r, yan i başını çarpmıyorsun. Ayrıca, kasklar
garip bir his veriyor. İşitme d uyunu etkilemediğini söylüyorlar
ama etkiliyor."
"İşinde işitme duyunu çok kullan ıyor musun?"
"Kesinlikle evet."
Uncle Enzo başını salladı. "Ben de öyle düşünmüştüm. Viet
na m'da birliğimdeki çocuklarla aynı şeyi hissetm iştik."
"Vietna m'a gittiğini duymuştum ama-" Tehlikeyi hissederek
durdu.
"Yalan haber olduğunu düşündün. Hayır, oraya gitti m. İste
seydim gitmeyebilirdim. Ama gönüllü oldum."
"Vietnam'a gitmek için gönüllü mü oldun?"
Uncle Enzo güldü. "Evet, oldum. Ailemde bunu ya pan tek er
kektim."
-154 -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
"Neden?"
"Brooklyn'den daha güvenli olacağını düşündüm."
Y.T. güldü.
"Kötü bir espri," dedi. "Gönüllü oldum çünkü babam isteme-
di. Ve onu kızdırmak istedim."
"Gerçekten mi?"
"Gerçekten. Yı llarca onu kızdırmanın yol larını bul mayı dene
dim. Siyah kızlarla çıktım. Saçımı uzattı m. Ot içtim. Ama en bü
yük başarım - kulağımı deldirmekten bile daha iyi - Vietnam'da
görev ya pmak için gönüllü olmaktı. Ama o zaman bile çok fazla
önlem almak zorunda kaldım."
Y.T.'nin gözleri Uncle E nzo'nun derisi buruşmuş kulak memesi
ne kaydı . Sol kulağında küçücük bir e lmas çivi görünüyordu.
"Çok fazla önlem almak derken neyi kastediyorsun?"
"Kim olduğumu herkes biliyord u. Haber çabuk yayı lır, bilirsin.
Daimi orduya katılsaydım, ABD'de form dolduracaktım - hatta
belki de Bensonhurst, Fort Hami lton'da. Bunu önlemek için Özel
Kuvvetler'e katıld ım, bir cephe birliğine girmek için elimden ge
leni ya ptım." Güldü. "Ve işe yaradı. Neyse, yaşlı bir adam gibi boş
boş konuşuyoru m. Kasklar hakkında konuşmaya ça lışıyordum."
"Evet."
"Görevi miz ormanda dolaşıp kendi lerinden büyük silahlar
taşıyan birkaç güveni lmez beyefendiye sorun çıkarmaktı . Sinsi
adamlar. Ve biz de işitme duyumuza güvendik - tıpkı senin gibi .
Ve ne bil iyor musun? Hiçbir zaman kask ta kmadık."
"Aynı sebepten.''
"Kesinlikle. Kulakları kapatmasa da, işitme duyuna gerçekten
bir şeyler yapıyordu. Hala hayatımı kask takmamaya borçlu oldu
ğumu düşünüyorum."
"Bu gerçekten çok güzel. Çok ilginç."
"Bir de kasklar problemi çözer diye düşü nülür."
"Evet," dedi Y.T. "Sa nırım bazı şeyler hiç değişm iyor."
Uncle Enzo başını geriye atarak güldü. Genelde, Y.T. bu hare
keti sinir bozucu bulurdu ama Uncle Enzo sadece iyi vakit geçiri
yor gibi görünüyordu, onu aşağılam ıyordu.
Y.T. ona en son isya nından sonra aile işini yürütmeye nasıl geç
tiğini sormak istiyordu. Sormad ı . Ama Uncle Enzo doğal olarak
konunun oraya geldiğini anladı.
-155-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-156-
PARAZİT - NEAL 5TEPHENSON
-2 2-
-157-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
ça ldı.
"Aç şu lanet telefonu," dedi.
"Ne?" dedi telefona.
Bir bilgisayar sesi, G riffith Park'tan bir paket alıp Van N uys'daki
Papaz Wayne'in Cennet Kapı ları bayi liğine götürmesi gerektiğini
söyledi.
"A noktasından B noktasına bir şey teslim edilmesini istiyor
san, neden kendin götürmüyorsun?" diye sordu Y.T. "O siyah lüks
Lincoln arabalarından birine koy ve götür."
"Çünkü bu olayda, pa ket tam olarak bize ait değil. A ve B nok
tasındaki insanlarla da aramız pek iyi değil ."
"Bir şey ça lmamı mı istiyorsun?" dedi Y.T.
Takma gözlü adam üzüldü, incindi. "Hayır, hayı r, hayır. Evlat,
dinle. Biz Mafyayız. Bir şey çalmak istersek, bunu nasıl yapaca
ğımızı da biliriz, tamam mı? Bir şeyi çalmak için on beş yaşındaki
bir kızın yardımına ihtiyacı m ız yok. Burada yaptığım ız, daha çok
gizli bir operasyon."
"Casusl uk olayı." İstihbarat.
"Evet. Casusluk olayı," dedi adam, ses tonu birini eğlendirme
ye çalıştığını söylüyordu. "Ve bu operasyonu yapabilmemizin tek
yolu bizimle biraz iş birliği yapabi lecek bir Kuryemizin olması."
"Yani Uncle Enzo'yla olanlar sa hteydi," dedi Y.T. "Sadece bir
Kuryeyle arkadaş olmaya çalışıyorsun uz."
"Ha-ha, şuna bak sen," dedi takma gözlü adam, gerçekten
eğleniyordu. "Evet, sanki on beş yaşında bir kızı etkilemek için
her şeyi yapmak zorundayız. Bak, evlat, para vererek bu işi yap
tırabileceğim milyonlarca Kurye var. Yi ne de seni istiyoruz çünkü
ekibimizle kişisel bir ilişkin var."
"Peki, ne yapmamı istiyorsun?"
"Normalde burada ne yapıyorsan on u," dedi ada m . "Griffith
Park'a git ve paketi al."
"Bu kadar mı?"
"Evet. Sonra da teslimatı ya p. Ama bize bir iyilik yap ve 1-5
yolundan git, ta mam m ı?"
"Ama en iyi yol o değil-"
"Sen öyle yap."
"Tamam."
"Şimdi gel, sana bu bok çukurundan çıka na kadar eşlik ede-
- 1 58 -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
lim."
-159-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-160-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 161 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 23 -
-162-
PARAZİT - NEAL STEPH ENSON
-166-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 2 4-
E
K
ÇOCUK ODASI (ÜNİSEKS)
yebilirlerdi.
Uşak, gözleri sanki son birkaç saattir kapalıymış gibi biraz komik
görünen, otuz yaşlarında bir Orta Amerikalıydı. Hiro içeri girdiğinde
kolunun üstüne inanılmaz derecede kalın havlular atıyordu.
"İçeri girip beş dakikada çıkmam gerek," dedi Hiro.
"Tıraş ister misiniz?" dedi uşak. Göstermek için kendi ya nakla
rına dokundu, Hiro'n un etnik grubunu anlayamam ıştı.
"İsterdim. Vaktim yok."
Jokey şortunu çıkardı, kılıçlarını kadife koltuğun üzerine fırlat
tı ve duşun mermerden ya pılmış amfi tiyatrosuna girdi. Sıcak su
aynı anda her ta rafta n açı ldı. Duvarda istediğiniz sıca klığı seçebil
meniz için bir düğme vardı.
Sonrasında, sıçmak ve i leri teknoloji tuvaletin yanındaki par
lak, telefon defteri ka lınlığındaki dergilerden okumak istedi ama
gitmesi gerekiyordu. Sirk çadırı büyüklüğünde bir havluyla kendi
sini kuru ladı, bol bir pantolon ve bir tişört çekti, uşağa biraz para
verdi, kılıçlarını takarak dışarı çıktı.
Kısa bir uçuştu çünkü askeri pilot hız adına konforu feda et
mekten memnundu. Helikopter basit bir açıyla havalandı, bir
jumbo jetle karşılaşmamak için alçaktan uçuyordu. Pilot manev
ra ya pabi lecek bir yere ulaşır ulaşmaz kuyruğu döndürdü, burnu
alçalth ve helikopteri az ışıklı Hollywood Hil ls'e yöneltti.
Ama tepelerin birinde durup bir hastanenin çatısına indiler.
Bu hastane Merhamet zincirinin bir parçasıydı, tekn ik olarak bu
rası da Vatikan hava sahasıydı. Şu ana kadar her şeyi Juanita'nın
ayarladığı belliydi.
"Nöroloji bölüm ü," dedi Binbaşı Clem, bu kelimeleri bir emir
gibi söyleyerek. "Beşinci kat, doğu ka nadı, oda numarası 564."
-1 7 1-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
Ev, bir ucunda yüksek bir kulesi olan modernist bir kaleye
benziyordu. DaSid, Hiro ve diğer hackerlar bir kasa bira ve bir
portatif ocak alıp kuleye çıkar, karides, yengeç bacağı ve istiridye
yiyerek ve bira içerek bütün geceyi orada geçi rirlerdi. Şimdi ıssız
dı, tabii ki, sadece bir arkeolojik kalıntı gibi gri küllerin içine ne
redeyse gömül müş paslı ocak vardı. Hiro buzdolabından DaSid'in
biralarından birini aldı, eskiden en sevdiği yer olan bu kulede
bir süre oturdu, eskiden olduğu gibi birasını yavaş yavaş içti ve
ışıklardaki hikayeleri okudu.
Eski merkezi semtler sonsuz, organik bir sisin a ltında yan ya
naydı. Diğer şehirlerde, için ize endüstriyel atıkları çekerdiniz ama
L.A.'de için ize ami noasit çekiyordunuz. Sisli a lan, tost makinesin
deki kızgın teller gibi parlak çizgilerle sarmalanmış ve örülmüştü.
Kanyonun çıkışı nda, ışıklar daha da keski nleşiyor, yıldız lara, ka
vislere ve parlak harflere bölün üyordu. Kırmızı ve beyaz cisim
cikler otobanda titriyor, akıllı trafik ışıklarının bulanık ma ntığıyla
bi rleşiyord u . Daha uzaklarda, alana yayılmış bir milyon hareketli
logo beton kemerlerin üzerin i lekeliyordu, bükeylerde birleşen
geometrik nokta lar gibi. Bayi lik bölgelerinin iki tarafı nda da,
loglolar birkaç basit oluşumun üzeri nde azalıyor, biri leri nin arka
bahçesindeki güven lik ışıklarının parı ltısıyla bölünen bir karanlığa
dönüşüyordu.
-172-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 25 -
-174 -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-175 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-176-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 177 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-178-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 26 -
-179-
PARAZİT- N EAL STEPHENSON
180
- -
PARAZİT N EAL STEPHENSON
-
-181-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
lunuldu. İlki yaklaşık dört bin yıl önce Enki adında biri tarafından
ya pıldı. İkincisi milattan önce on sekizinci yüzyılda, i l . Sargon'un
isti lasıyla evlerinden kovulan Ya hudi bilim adam ları tarafı ndan
yapıldı ama sonunda boş bir kan uncul uğa dönüştü. Girişimde
bulunan bir diğer kişi de İsa'ydı - ölümünden elli gün sonra vi
rüslü etkiler tarafından gasp edildi. Virüs Katolik Kilise tarafı ndan
etkisiz hale getirildi ama 1900 yılında Kansas'ta başlayan ve o za
mandan beri güç toplayan büyük bir salgının ortasındayız."
"Tan rı'ya ina nıyor musun, inanmıyor musun?" dedi Hiro. Her
şeyin bir sırası vardı.
"Kesinlikle inanıyorum."
"İsa'ya inanıyor musun?"
"Evet. Ama İsa'nın bedensel olarak dirilişine değil."
"Buna inanmadan nasıl H ristiyan olabilirsin?"
"Ben de d iyorum ki," dedi Jua nita, "buna inanırsan nasıl Hris
tiyan olabilirsin? H ristiyanlığın gerçeklerini araştırma zahmeti ne
giren biri, bedensel olarak dirilişin, gerçek hikayeler yazıldıktan
yıllar sonra hikayeye eklenen bir efsane olduğunu görebilir. Bu bir
magazin ha beri gibi, sence de öyle değil mi?"
-182-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
öğrenebilirdi.
Ama onlarca hacker, barın etrafında takılıyor, bu olayı izliyor
du ve eğer gelip ruloya bakarlarsa, son ları DaSid gibi olacaktı.
Hiro çömeldi, ruloya bakmadı ve yerdeki, tünel sistemine gi
den gizli kapaklardan birini açtı. Bu tünel leri Ka ra Güneş'e kod la
yan kişi oydu; bütün barda bu n ları kullanabilecek tek kişi oydu.
Ruloyu bir eliyle tü nele attı ve kapağı kapattı.
Hiro çıkışın yanında Clint'i görebiliyordu, avatarını kapıdan çı
karmaya çalışıyordu. H i ro peşinden koştu. Adam Sokağa ulaşırsa,
onu bulamazdı - şeffaf bir hayalete dön üşecekti. Bir milyon şef
faf hayaletin içinde, onu bulmanın yol u yoktu. Her za manki gibi,
kapının önünde toplanmış bir özenti ka laba lığı va rdı. Hiro birkaç
siyah-beyaz insan dahil her zamanki çeşitl iliği görebiliyordu.
O siyah-beyazlardan biri Y.T.'yd i. Orada boş boş dolaşıyor,
Hiro'nun çıkmasını bekliyordu.
"Y.T.," diye bağırdı. "Kolları olmayan adamı yakala!"
Hiro, Clint'ten sadece birkaç san iye sonra kapıdan çıktı. Hem
Clint hem de Y.T. çoktan gitmişti.
Kara Güneş'e geri döndü, yerdeki ka paklardan birini açtı ve
tünel sistemine indi, Mezarlık Programlarının diyarı. Bir ta nesi
çoktan ruloyu almış, ateşe atmak için merkeze doğru yavaş yavaş
yürüyordu.
"Hey, ahbap," dedi Hiro, "bir sonraki tünelden sağa dön ve o
şeyi benim ofisime bırak, tamam mı? Ama bana bir iyilik yap ve
önce onu sar."
Hiro Mezarl ık Programını tü nelde, Sokağın altında takip etti.
Hiro'nun ve diğer hackerların evlerinin o lduğu bölgenin altına
geldiler. Hiro, Mezarl ık Programından sarılı ruloyu onun bodrum
daki atölyesine - hack yaptığı oda - koyması nı istemişti. Sonra
Hiro yukarı, ofisine çıktı.
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 2 7-
-18 5-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
nı kullanabiliyordu.
"Anlaşıl maz bir dilde kon uşmak hakkında ne söyleyebilirsin?"
dedi Hiro.
"Teknik terim 'glosolali'dir," dedi Kütü phaneci.
"Teknik terim mi? Dini bir ayi n için neden tekni k bir terim kul
lanılsın ki?"
Kütüphaneci kaşlarını kaldırdı. "Bu konuda büyük bir teknik ede
biyat var. Dini ayinlerde sadece istifade edilen nörolojik bir olay."
"Hristiyanlıkta, değil mi?"
"Pentekostal Hristiyanlar böyle düşünüyor ama kendilerini
kandırıyorlar. Pagan Yunanlar bunu yaptı - Platon buna teomani
- kendini Tanrı zannetme - ded i. Roma İmparatorluğu'nun doğu
tarikatları bunu yaptı. Hudson Körfezi Eskimoları, Çukçi Şamanla
rı, Laponlar, Yakutlar, Semang pigmeleri, Kuzey Borneo tarikatları,
Gana rahipleri. Zulu Amandiki tarikatı ve Çinli Shang-ti-hui tarikatı.
Tonga'nın medyum ları ve Brezilyalı Umbanda tarikatı. Sibirya'nın
Tunguz kabilesi üyeleri der ki, şaman transa geçtiğinde ve çılgı nca
an laşılmaz heceler söylediğinde, Doğanın dilini öğrenir."
"Doğa nın dili."
"Evet, efendim. Afrikalı Sukuma kabilesi bu dilin kinaturu ol
duğunu söyler, belirli bir ka bileden geldikleri düşünülen bütün
büyücü lerin atalarının dili."
"Buna ne sebep oluyor?"
"Esrarengiz açıkla malar bir kenara bırakıld ığında, görün üşe
göre glosolali beynin derinl iklerine gömülmüş yapılardan kay
nakla nıyor ve bu yapılar bütün insanlarda var."
"Nasıl görünüyor? Bu insanlar nasıl davran ıyor?"
"C. W. Shumway, 1906 Los Angeles toplantısını gözlemledi
ve altı tane temel semptom fark etti : akıl kontrolünü tamamen
kaybetme; histeriye varan duygu yoğunluğu; düşünce veya irade
kaybı; konuşma orga nlarının kend iliğinden çalışması; hafıza kaybı
ve titreme ya da seğirme gibi ara sıra gösterilen fiziksel belirtiler.
Eusebius, 300 yılında benzer bir olay gözlemledi, sahte peygam
ber, bilinçli düşü nceyi kasten bastırmakla başladığı nı ve kontrol
edemediği bir hezeyanla bitirdiğini söyledi."
"H ristiya nlık bunu doğruluyor mu? İ ncil'de bunu destekleyen
bir şey var mı?"
"Pentekost."
"Bu kelimeyi daha önce de söyledin - nedir o?"
-186-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
-187-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-188-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 18 9
-
PARAZİT- NEAL 5TEPHENSON
-190-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-1 9 1 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 28 -
- 1 92 -
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
-1 93-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-194-
PARAZİT - N EAL STEPHENSON
Bu Kramer'ın çevirisi."
"Bu bir hikaye," dedi Hiro. "Tılsım ın büyü olduğunu
düşünmüştüm."
"Enki'nin tılsımı hem bir hikaye hem de bir büyü," dedi
Kütüphaneci. "Kendini gerçekleştiren bir kurgu. Lagos, orijinal
haliyle - çeviri sadece üstü kapalı söylüyor - tarif ettiğini
gerçekten yaptığına inanıyordu."
"İnsanların ağızlarındaki sözleri değiştird iğini mi söylüyor
sun?"
"Evet," dedi Kütüphaneci.
"Bu bir Babil hi kayesi, değil mi?" dedi Hiro. "Herkes ayn ı dili
konuşuyordu, sonra Enki onların dilini değiştirdi ve böylece bir
birleri ni anlayamadılar. Bu, İncil'deki Babil Ku lesi olayı nın temeli
olmalı."
"Bu odada o bağla ntıyı anlatan bir sürü kart var," dedi Kütüp
haneci.
"Bir noktada herkesin Sümer dilini konuştuğundan ba hset
ti n. Sonra hiç kimse kon uşmamaya başladı. Di nozorlar gibi yok
oldu. Ve bunun nasıl olduğunu açıklayan bir soykırım da yok. Ki
bu da Babil Kulesi hikayesi ve Enki'nin tılsımıyla uyuşuyor. Lagos
Babil'in gerçekten olduğuna inanıyor muydu?"
"Bundan emindi. Birçok sayıda insan dil iyle ilgiliyd i. Çok fazla
dil olduğunu düşünüyordu ."
"Kaç ta ne?"
"On bin lerce. Dünyanın birçok bölgesinde, aynı etnik gruptan
i nsanlar bulabilirsiniz, benzer şartlar altında, benzer vadi lerde
birbirine yakın yaşayan, birbi riyle hiç alakası olmayan dil ler ko
nuşan gruplar. Böyle bir şey tuhaf değil - yaygın. Birçok dilbilimci
Babil'i, i nsan dilinin tek bir dilde bi rleşmektense parçalara ayrıl
ma eğilimi sorusunu anlamaya ça l ıştı."
"Bir cevap bulan oldu mu?"
-1 95-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
"Bu çok zor ve derinlere inilmesi gereken bir soru," dedi Kü
tüphaneci. "Lagos'u n bir teorisi vardı."
"Evet?"
"Ba bil'in gerçek, tarihi bir olay olduğuna, Sümer dilinin yok
oluşuna denk gelen belirli bir yer ve zamanda olduğuna inanı
yordu. Babil/Bilgi Kıyameti'nden önce dillerin bi rleşme eğilimi
olduğuna. Ve sonrasında, dillerin her zaman böl ünme ve karşılık
lı olarak anlaşılmaz hale gelme eği limi olduğuna - ve bu eğilim,
onun deyimiyle, insanın beyin sapının etrafına dolanmış bir yılan
gibi kıvrılmıştı."
"Bunu açı klayabi lecek tek şey-"
Hiro durdu, söylemek istemedi.
"Evet?" dedi Kütüphaneci.
"Eğer toplumun içinde ilerleyen bir hadise olduysa, zihinlerini
öyle bir değiştirmiştir ki artık Sümer dilini konuşamamışlardır. Bir
virüsün bir bi lgisayardan diğerine geçmesi gibi, iki bilgisayara da
aynı şekilde zarar verir. Beyin sapının etrafında kıvrılara k."
"Lagos bu fikir için çok zaman ve çaba harcadı," dedi Kütüp
haneci. "Enki'nin tılsımının nörolinguistik bir virüs olduğunu dü
şün üyordu."
"Peki bu Enki karakteri gerçek bir insan mıydı?"
"Muhtemelen."
"Ve bu Enki bu virüsü icat etti ve bunun gibi taştan levha lar
kullanarak Sümerlerin arasında yaydı."
"Evet. En ki'ye yazılmış bir mektu bu içeren bir levha bulu ndu,
yazan kişi şi kayet ediyor."
"Bir tan rıya yazıl mış bir mektup mu?"
"Evet. Katip Sin-samuh tarafından yazılmış. En ki'yi yücelterek
ve ona olan bağlılığını vurgulayarak başlıyor. Sonra şi kayet ediyor:
-196-
PARAZİT - N EAL STE PHENSON
U yuyamıyorum geceleri,
Gücüm bitti,
Tükeniyor yaşamım.
-197-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 2 9-
-198-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 1 99
-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-201-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-202-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-203 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-2 04-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
- 30 -
-205-
PARAZİT- NEAL STEPH ENSON
-206-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
-207-
PARAZİT- N EAL STEPHENSON
-208-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-209-
PARAZİT- NEAI_ STEPHENSON
-210-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- :3 1 -
M ETRUK BÖLG E
UYARI. U l usal Park Hizmeti'ne göre, b u bölge b i r U l usal Met
ruk Bölge'dir. Metruk Bölge Programı, temizlik maliyeti, gelecek
teki toplam ekonomik değerini aşan arazi pa rsel lerini yönetmek
için geliştirilmiştir.
-211-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 212 -
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
- 213 -
PARAZİT- NEAL 5TEPHENSON
-214-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-215-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-216-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
- 32 -
-217-
PARAZİT- NEAL STEPH ENSON
-218-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-219-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
"Çok şık bir hareket, mal herif," dedi Y.T., Ng'nin aracına biner
ken. Boğazı şişmiş gibiydi. Belki bağı rmaktan, belki zehirli atıklar
yüzündendi, belki de kusmaya hazırlanıyordu. "Teti kçileri bilmi
yor muydun?" dedi. İşin ayrıntılarını konuşmaya devam ederse,
belki Kası rga Biçici'nin yaptıklarını aklından çıka rabilirdi.
"Su kulesi ndekini bilm iyordum," dedi Ng. "Ama birkaç kez
ateş ettiğinde, merm ilerin yolunu milimetrik da lgayla beli rledik
ve kaynağı nı bulduk." Aracına konuştu ve araç saklandığı yerden
çıkıp l-405'e yöneldi.
"Bir tetikçiyi aramak için çok bariz bir yer gibi görünüyor."
"Konumu sağlam değildi, her ta rafta n açı ktayd ı," dedi Ng. "Bir
intihar konum unda ça l ışmayı seçm işti. Bu, uyuşturucu satıcı ları
için normal bir davranış değil. Normalde onlar daha pragmatiktir.
-220-
PARAZİT - NEAL STE PHENSON
- 221 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-222-
PARAZİT N EAL STEPHENSON
-
B-782 uyandı.
Onu yapan fabrika onun No: B-782 adında bir robot olduğunu
düşünüyordu. Ama o kendisinin Fido adında bir pit bull-terrier
olduğunu biliyordu.
Eski zamanlarda, Fido bazen kötü bir küçük köpekti. Ama
şimdi, güzel, küçük bir bahçede, güzel, küçük bir kul übede yaşı
yordu. Artık iyi bir köpek olmuştu. Kulübesinde yatmayı ve diğer
iyi köpeklerin havlamasını dinlemeyi seviyordu. Fido büyük bir
sürünün parçasıyd ı .
Bu a kşam uzakta bir yerlerde çok fazla havlama sesi vardı.
Bu havlamaları duyd uğunda, Fido iyi köpek sürüsünün bir şeye
çok heyecanla ndığını anladı. Bir sürü kötü adam, iyi bir kıza zarar
vermeye çalışıyordu. Bu, köpekleri sinirlendirmiş ve heyecanlan
dırmıştı. İyi kızı korumak için, kötü adamlardan bazılarının ca nını
yakıyorlardı.
Zaten öyle ol ması gerekiyordu.
Fido kulübesinden çı kmad ı . Havlamaları ilk duyduğunda, he
yecanlanmıştı . İyi kızları seviyordu ve kötü adamlar onlara zarar
vermeye çalıştığında çok üzülüyordu. Bir za manlar onu seven iyi
bir kız vardı. Bu çok önceydi, korkunç bir yerde yaşarken, her za
man aç kalmıştı ve birçok insan ona kötü davranmıştı. Ama iyi kız
onu sevmişti ve ona iyi davranmıştı. Fido iyi kızı çok seviyordu.
Ama diğer köpeklerin havlamalarından, iyi kızın şu an güven
de olduğunu anlayabiliyordu. O yüzden tekrar uykuya daldı.
-22�-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 33 -
·224-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-225-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-226-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
"Efsanede yazmıyor."
"O zaman," dedi Hiro, "değerli ya da tehlikeli olduğunu düşü
nüyordu, ya da i kisi de."
"Dilmun eskisinden daha iyi bir hale geldi. Ta rlalar bol bol
mahsul verdi."
"Affedersin ama Sümer ta rımı nasıldı? Çok sulama yapıyorlar
mıydı?"
"Tamamen sulamaya bağlılardı."
"Yani bu efsaneye göre, Enki, 'kalp suyu' ile tarla ları sulad ı ."
"En ki su tanrısıydı, evet."
"Tamam, devam et."
"Ama Ninhursag - Asherah - onun emrine uymadı, Enki'nin
men isinden aldı ve kendini hamile bıraktı . Dokuz gün hamilel ik
ten sonra hiç acı çekmeden bir kız doğurdu, Ninmu. Ninmu nehir
kenarında yürü rken, Enki onu gördü, tahrik oldu, nehrin karşısına
geçti ve onunla seks yaptı."
"Kendi kızıyla."
"Evet. Dokuz gün sonra N inmu'nun da bir kızı oldu, N i nku rra.
Ve olaylar tekrar etti."
"En ki, Ninkurra'yla da mı seks yaptı?"
"Evet ve onun da Uttu adında bir kızı oldu. Sonra, Ninhursag
En ki'nin davranış ya pısını anladı ve Uttu'ya evinde kal masını tem
bihledi. En ki'nin elinde hediyelerle ona geleceğini ve onu baştan
çıkarmaya çal ışacağını tahmin ediyordu."
"Öyle mi oldu?"
"Enki çukurları bir kez daha 'ka lp suyu' ile doldurdu, ekinler
büyüdü. Bahçıvan sevi ndi ve Enki'nin boynuna sarıld ı ."
"Bahçıvan kim?"
"Sadece hikayede bir karakter," dedi Kütüphaneci. "En ki'ye
üzümler ve başka hediyeler verdi. E nki bahçıvanın kılığına gir
di, Uttu'ya gitti ve onu baştan çıkardı. Ama bu kez, Nin hursag
Uttu'nun kalçalarından Enki'nin menisinin birazını almayı başar
dı."
"Tanrım. Cehennem gibi."
"Ninhursag meniyi toprağa sürdü ve orada sekiz tane bitki
yetişti."
"Sonra da Enki bitkilerle mi seks yaptı?"
"Hayır, onları yedi - böyle yaparak bir a nlamda onların sırla-
-227-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
rını öğreniyordu."
"Yani burada bir Adem ve Havva motifimiz var."
"Ninh ursag 'Sen ölene kadar, sana "hayat gözü" ile bakma
yacağım,' diyerek Enki'yi lanetledi. Sonra ortadan kayboldu ve
Enki hastalandı. Organ larından sekizi hasta landı, bitkilerin her
biri için bir tanesi. Sonunda, Ninhursag geri dönmeye ikna oldu.
Sekiz tane tanrı doğurdu, Enki'nin hasta olan sekiz organı için.
Enki iyileşti. Bu ta nrılar Dilmu n'un bütün ta nrıları oldu; başka bir
deyişle, bu olay ensest döngüsünü bozdu ve normal bir şekilde
üreyebilen erkek ve dişi ta nrılardan oluşan yen i bir ı rk yarattı."
"Ateşi olan iki yaşındaki bir çocuğun düşleri derken Lagos'un
neyi kastettiğini anla maya başladım."
"Alster efsa neyi şöyle yoruluyor: 'bir mantık problemi anlatı
mı. İlk başta tek bir yaratıcıdan başka bir şey olmadığını düşünür
sek, normal ikili ci nsel il işkiler nasıl olabildi?' "
"Ah, yine o 'ikili' kelimesi."
"Konuşmam ızda bu noktaya bizi başka bir yoldan getirebi le
cek bir bölüm vardı. Bu efsane Sü merlerin yaradılış efsa nesine
benzeti lebi lir; ilk başta yer ve gök birdi ama ikisi ayrı lana kadar
dünya gerçekten yaratılmadı. Çoğu yaradılış efsanesi 'ya kıya
met ya da Cennet olarak değerlendirilen paradoksal bir bütün'
ile başlar ve bildiğimiz dünya bu değişene kadar gerçekten var
olmaz. Enki'nin esas isminin Enkur, Kur'un Efend isi olduğunu be
lirtmeliyim. Kur, Enki'nin fethettiği eski bir okyanustu - Kıyamet."
"Her hacker bunu ilişki lendirebilir."
"Ama Asherah'nın da benzer yan an lamları var. Ugaritçede adı
'atiratu ya mmi'dir, yani 'denizin üstünde yürüyen' demekti r."
"Ta mam, ya ni hem Enki hem Asherah kıyameti bir a nlamda
yenmiş figürler. Ve demek istediğin, bu olay, sabit olanın ayrıl
ması, dünyayı ikili bir sistemde birleştiriyor, buna da yaradılış
deniyor."
"Doğru."
"Enki hakkında başka ne söyleyebilirsin?"
"Eridu şeh rinin en'iydi."
"En nedir? Kral gibi mi?"
"Bir tür papaz-kral. En, me'nin - toplum kuralları - balçık lev
halarda saklandığı yerel tapınağın koruyucusuydu."
"Tamam. Eridu nerede?"
-228-
PARAZİT - N EAL STEPHENSON
- 22 9 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-230-
PARAZİT NEAL 5TEPHENSON
-
- 23 1 -
PARAZİT- N EAL STEPHENSON
- 34-
-2 3 2-
PARAZİT N EAL STEPHENSON
-
yalaya bilirdi ve Gece Görücü her şeyi çok kanallı bir radyasyon
ışıltısıyla gösteriyordu. Kızıl-ötesinde, Falabala kampı, kamp
ateşlerinin akkor patlamalarıyla böl ünen pembe kutup ışıkları
gibi görünüyordu. Her şey, loş mavi kald ırımda duruyordu, yani
sahte renk şemasına göre hava soğuktu. Her şeyin arkasında,
Fa labalaların çok iyi becerdiği, doğaçlama yapılmış bariyerlerin
oluşturduğu sivri ufuk çizgisi vard ı . Aşağı lık kompleksi olan bir ha
yalet uçak gibi gökyüzünden kampın ortasına düşmüş Y.T.'nin hiçe
saydığı, küçü msediği ve yıktığı bir bariyer.
Gerçek kampa girdiğinizde, insanlar sizin kim olduğunuzu fa rk
etmez ya da umursamazd ı . Birkaç kişi onu gördü, yanlarından ge
çerken izledi ama tepki vermedi. Muhtemelen bu raya bir sürü
Kurye geliyordu. Bir sürü beyinsiz, keriz, Kool-aid içen Kurye. Ve
bu insanlar Y.T.'nin o türden olmadığını ayırt edecek kadar uyanık
deği ldi. Ama yeni kaykayı ndaki ayrıntıyı kontrol etmedikleri süre
ce, şimdilik önemli değildi.
Kam p ateşleri, buradaki acınası durumu gösterecek kadar
ışık yayıyord u : bir grup çılgın erkek izci, başarı öd ü l ü ya da hij
yeni olmayan bir izci toplantısı. Kızıl-ötesiyle gölgedeki belirsiz,
hayal meyal görü nen kırmızı yüzleri görebiliyordu. Bu yeni Gece
Görücü gözlüklerine, uyuşturucu işinden aldığı paranın çoğunu
vermişti. Y.T.'ye yarı-zamanlı iş bul ması konusunda ısrar ederken
annesinin aklında olan tam da buydu.
Geçen sefer burada olan insanların bazıları şimdi yoktu ve
Y.T.'nin tanımad ığı birkaç yeni insan daha vardı. Gerçekten koli
bantından ya pılmış deli gömlekleri giyen birkaç kişi vardı. Ta
mamen kontrolünü kaybetmiş, yerde yuvarlanan ve debele
nen i nsan lara mahsus bir kıyafetti . Birkaç tane spazm geçiren
insan vardı ama çok kötü deği ldi. Ve bir iki ta ne de, Uyu-Geç'te
görebileceğiniz yaşlı enkazlara benzeyen türden sarhoş insan
vardı.
"Hey, bak!" dedi biri. "Kurye arkadaşı mız gelmiş. Hoş geldin,
arkadaşım !"
Sıvı M uştasının kapağını açmıştı, ça l kalamış ve hazır hale ge
tirmişti. Biri onu bileklerinden yakalamaya çalışırsa diye, bilek
lerine yüksek voltajl ı, son moda metal kelepçeler takmıştı . Ve
üniformasının kolunda da şok tabancası vardı. Sadece en havalı,
klasik tipler silah taşırdı. Silah ların işe yaraması zaman alırdı (kur-
- 2 33 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-234-
PARAZİT NEAL 5TEPHENSON
-
-23 5-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-2 36-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
sini aradı.
"Anne, dinle. Hayır, a nne, boş ver gü rültüyü. Evet, trafikte
kaykayla gidiyorum. Ama bir san iye beni dinle, anne-"
Yaşlı sürtüğün suratına ka patmak zoru nda ka ldı. Onunla ko
nuşmak i mkansızdı. Sonra Hiro'yla bir ses bağlantısı yapmaya ça
l ıştı. Bu birkaç dakika sü rüyordu.
"Alo ! Alo ! Alo!" d iye bağırd ı . Sonra bir araba kornası duydu.
Telefondan geliyordu.
"Alo?"
"Ben Y.T."
"Naber?" Bu adam biraz fazla rahat davranıyor gibiydi. Y.T. te-
lefonda bir korna sesi daha duydu.
"Ne cehennemdesin, Hiro?"
"L.A.'de bir sokakta yürüyoru m."
"Sokakta yürü rken nasıl bilgisayara bağlı olabiliyorsun?" Son
ra korkunç gerçeği anladı. "Aman Tanrım, bir gargoyleye dönüş
medin, değil mi?"
"Şey," dedi Hiro. Duraksad ı, uta ndı, sanki yaptığı şeyin yeni
farkına varmıştı. "Tam olarak bir gargoyle olmadım. Bütün para
mı bilgisayar ıvır zıvırına harca mamla ilgili bir şeyler söylemiştin,
hatırlıyor musun?"
"Evet."
"Yeteri kadar harcamadığıma karar verdim. O yüzden, bel
çantasında taşınan bir makine aldım. Şu ana kadar ya pılmışla
rın en küçüğü. Bu şey belime sarılmış halde sokakta yü rüyoru m.
Gerçekten muhteşem."
"Gargoyle oldun."
"Evet, ama bütün vücuduna sarılmış o ağır şeylerden değil-"
"Sen bir gargoylesin. Dinle, şu toptancılardan biriyle konuştum."
"Evet?"
"Eskiden hacker olduğunu söyledi. Bilgisayarında tuhaf bir
şey görmüş. Sonra bir süre hastalan mış, bu tarikata katı l mış ve
kend ini Ca nkurtaranda bulmuş."
"Cankurtaran. Anlat."
"Enterprise'da. Onların kanlarını alıyorlar, Hiro. Vücutlarını ku
rutana kadar. İnsanları, hasta hackerların kanını enjekte ederek
hasta ediyorlar. Ve damarları bir uyuşturucu bağımlısınınki gibi
tıkandığında, onları serbest bırakıyorlar ve toptancılık işinin ya-
-237-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 35 -
239
- -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-240-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-241-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-2 4 2-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 3 6-
Bir adam yirmi beş yaşına kadar, doğru şartlar altında dün
yadaki en kötü orospu çocuğu olabileceğini sık sık düşünürdü.
Keşke Çin'de bir dövüş sanatı ma nastı rına taşınsayd ım ve on
yıl boyunca çok sıkı çalışsaydım. Ailem Kolombiyalı uyuşturucu
satıcıları tarafı ndan öldürülseydi ve öç almak için yemin etseydim.
Ölümcül bir hastalığım olsaydı, bir yıl ömrüm kalsaydı ve onu da
soka k suçlarını temizlemeye adasayd ım. Okulu bırakıp hayatımı
kötü olmaya adasaydım.
Hiro da eskiden böyle hissederdi ama sonra Raven'la karşılaş
tı. Bu, bir anlamda rahatlatıcıyd ı . Artık dünyadaki en kötü orospu
çocuğu olmaya çalışma endişesi yoktu. O pozisyon doluyd u. E n
büyük işaret, gerçek, birinci kalite kötü orospu çocukluğu sevi
yesin i ulaşıl maz ya pan şey, ta bii ki, bir hidrojen bombasıydı. Hid
rojen bombası olmasaydı, bir adam yine de peşinden gidebilirdi.
Belki de Raven'ın zayıf noktası nı bulabi lirdi. Gizlice yaklaşır, hızlı
davranıp ona silahını attı rır, içeceğine i laç koyar, onu kandırma
yı başarırdı. Ama Raven'ın nü kleer şemsiyesi, dünya birinciliğini
ulaşılmaz yapıyordu.
Önemli değildi. Bazen sadece biraz kötü olmak iyiydi.
Sınırlarını bil mek. Elinde olanla idare etmek.
Otobana çıkar çı kmaz, dağlara doğru giderken, ofisine bağ
landı. Dü nya hala oradaydı, Cankurtarana zoom ya pıl mıştı. Hiro
bir süre ona d ikkatle ba ktı, saatte yüz kırk mille Oregon'a doğru
giderken otoban ma nzarasındaki renk tonlarıyla birleşm işti .
Uzaktan, olduğundan daha büyük görü nüyordu. Ya kınlaşınca,
bu ill üzyona, etraftaki lağım suyu ve hava kirliliği bulutunun se
bep olduğunu, okya nus ve atmosfere doğru yok olduğunu göre
biliyordu.
Cankurtaran, Pasifik'in etrafı nda saat yönünde dön üyordu.
Enterprise'da kaza nlar kaynadığı nda, yön ünü biraz kontrol ede
biliyordu ama ona bağlanmış diğer şeyler yüzü nden gerçek na
vigasyon imka nsız hale geliyordu. Çoğunlukla, rüzgar ve Coriolis
etkisi onu nereye götürürse oraya gitmek zorunda kalıyordu. Bir
kaç yıl önce, Filipinler, Vietnam, Çin, Sibirya'dan mülteci leri topla
yarak geçmişti. Sonra Aleut Adalarına, Alaska'ya doğru dönmüştü
-243-
PARAZİT- NEAL STEPH ENSON
-244-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-245-
PARAZİT- N EAL STEPHENSON
246
- -
PARAZİT - N EAL STEPHENSON
Hiro, vadiden aşağı tehlikeli bir rüzgarda sallana rak gelen bü
yük bir Airstream'in ya nından geçti.
"Fransızca konuşan birinin beyni, İ ngilizce konuşan birinin
beyniyle aynı çalışmaya başlıyor. Büyüdükçe, farklı yazılımla
progra mlanıyorlar - farklı diller öğreniyorlar."
"Evet. Bu yüzden, evrenselcilere göre Fransızca ve İngil iz
ce - ya da herhangi başka diller - kökleri insan beyninin derin
liklerindeki yapı larda olan bazı özellikleri paylaşmak zoru nda.
Chomsky'nin teorisine göre, derin yapılar, beynin, belirli biçimsel
işlemleri sembollerle yürütmesini sağlayan, doğuştan gelen bile
şenlerdir. Ya da Steiner'ın Emmon Bach yorumuna göre: Bu de
rin yapılar sonunda korteksin, dallara ayrılmış ama aynı zaman
da programlanmış elektrokimyasal ve nörofizyolojik ka nallarıyla
gerçek şekl ini almasına sebep olur."
"Ama bu derin yapılar o kadar derin ki göremiyoruz bi le?"
"Evrenselciler, dil bilimsel yaşamların aktif düğüm noktaları nı,
gözlem ve ta nım çok zor olduğu için bu kadar derine koyuyor.
Ya da Steiner'ın örneğini kullanırsak: denizin derinli klerinden bir
yaratığı çıkarmaya çalışın, garip bir şeki lde bozulacak ve şekil de
ğiştirecektir."
"Yine o yılan. Peki Lagos hangi teoriye inanıyordu? Rölativizm
mi, evrenselcilik mi?"
"Ara larında çok fa rk olduğunu düşünmüyordu. Sonuçta ikisi
de bir şekilde mistikti . Lagos iki düşünce biçiminin de farklı man
tık yollarından aslında aynı yere vard ığına inanıyordu."
"Ama bence önemli bir fark var," dedi Hiro. "Evrenselcile
re göre, bizi beyinlerimizin önceden şekillenmiş ya pıları belir
ler - korteksteki patikalar. Rölativistler sınırlarımızın olmadığına
inan ı r."
"Lagos, katı Chomsky teorisini, bir dil öğrenmenin PROM'lara
- benim yorumlayamayacağım bir benzetme - kod girmek gibi
olduğunu varsayarak değiştirdi."
"Benzetme açık. PROM'lar progra mlanabi lir salt oku nur bel
lek çipleridir," dedi Hiro. "Fabrikadan çıktıklarında içleri boştur.
Sadece bir kez, bu çiplere bilgi yerleştirebilir ve dondurabilir
sin - bilgi, yazılım çipin içinde sabitlenir - donanıma dönüşür.
PROM'lara kodu girdikten sonra, bunu okuyabilirsin ama a rtık
üstüne yazamazsın. Yani Lagos, yeni doğan bir insan beyninin bir
-247-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-248-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
sözü ilahi sözle birbirine bağlıdır ve bütün di ller tek bir kaynaktan
gelir: İlahi İsim.' Fiili Ka balistlerin, yani büyücülerin unvanı Ba'al
Shem'di, 'ilahi ismin üstadı' anlamına geliyordu."
"Dünyanın makine dili," dedi Hiro.
"Bu da bir benzetme m i?"
"Bi lgisayarlar makine dili konuşur," dedi Hiro. "Birler ve sı
fırla rla yazılır - ikili kod. En düşük seviyede, bütü n bilgisaya rlar
bir ve sıfır dizileriyle programlanmıştır. Makine dilinde program
yaptığında, bilgisayarı beyin sapından, varlığının kökünden kont
rol edersin. Cennet dili. Ama makine dilinde çal ışmak çok zordur
çünkü bir süre sonra dakika seviyesinde çalışmaktan del irirsin.
Bu yüzden bilgisayar dillerinin Babil'i progra mcılar için yaratı ldı:
FORTRAN, BASIC, COBOL, LISP, Pascal, C, PROLOG, FORTH. Bilgi
saya rla bu dil lerden biriyle konuşuyorsun ve derleyici denen bir
yazılım parçası onu makine diline dönüştü rüyor. Ama derleyici
nin ne yaptığını hiçbir zaman anlayamazsı n. Her zaman istediğin
şekilde çıkmaz. Tozlu bir cam ya da eğri bir ayna gibi. Gerçekten
iyi bir hacker, makinenin iç mekanizması nı anlar - çalıştığı dille
anlar ve ikili kodun gizli işlevini görü r - bir tür Ba'al Shem olur."
"lagos, Cennet dili hakkındaki efsanelerin, gerçek olayların
abartılmış versiyonları olduğunu düşün üyord u," dedi Kütüpha
neci. "Bu efsaneler, insanların sonrasında gelen her şeyden üstün
olan bir dili ya ni Sümerceyi konuştuğu zamanlara duyulan özlemi
ya nsıtıyord u."
"Sümerce gerçekten o kadar iyi mi?"
"Günümüz dilbil imcilerinin an layabild iği kadarıyla deği l," dedi
Kütüphaneci. "Dediği � gibi, anlamamız büyük ölçüde imkansız.
lagos o zamanlarda kelimelerin fa rklı işlediğinden şüpheleni
yordu. Birinin ana dili, gelişen beynin fiziksel yapısını etki liyorsa,
Sümerlerin - bugün var olan her şeyden çok fa rklı olan bir dili
konuşuyorlardı - temelde sizinkinden fa rklı beyinleri olduğu söy
lenebilir. lagos'a göre, bu yüzden Sümerce, virüslerin yarad ı l ış ve
yayılışına çok uygun bir dildi. Bir virüs Sü merlerin arasına salındı
ğı nda, herkese bulaşana kadar hızla ve şiddetle yayı lırdı."
"Belki Enki de bunu biliyordu," dedi Hiro. "Belki de Enki'nin
tılsımı o kadar da kötü bir şey değildi. Belki de Babil şu ana kadar
başımıza gelen en iyi şeydi."
-249-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 37 -
-250-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-251-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-252-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
- 253 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
üst üste yığılır, bağış isteyen bir tabela ya da başka di kkat çekici
bir araç (oyuncak ya da karikatür gibi) kullanılır. Mevcut kural lara
bakı ld ığında, böyle bir depoyu yerleştirmenin kurallar kılavuzuna
aykırı olduğu görü lecektir. Fakat, çalışanların temizliği, ahlak ve
grup ruhu yaratmak adı na, üst merciler bu konuda kurallarda bir
kerelik bir istisna yapmayı ka bul etti .
Kurallar kılavuzunun bütün bölümleri gibi, bu maddeleri de
tamamen bilmek sizin sorumluluğunuzd ur. Bu belge için ta hmini
okuma süresi 15 dakika 62 san iyed ir (kontrol etmeyeceği mizi dü
şün meyi n). Lütfen, bu belgedeki önemli nokta ları not edin:
- 254
-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
1) Klozeti tıkar
2) Amerikan parasını tahrif eder, bu da federal bir suçtur.
YAPMAYI N .
O n u n yerine ofisinizin tuvalet kağıdı havuzuna katı lın. Kolay,
hijyenik ve yasal.
İyi havuzlamalar!
Marietta.
-25 5-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-256-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
- :38 -
-257-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
Sonra kolunda yakıcı bir iğne hissetti ve bir şey enjekte edildi
ğini anladı. Demek ki bu normal bir ya lan makinesi testi değildi.
Bugün özel bir şeye gi rmek üzereyd i. Yanma hissi vücuduna yayıl
dı, kalbi hızlandı, gözleri sulandı. Onu heyecanlandırmak, konuş
turmak için kafein verilmişti.
Bugün için çok fazlaydı çünkü bu şeylerin etkisi bazen on iki
saat sü rüyordu.
"Adın nedir?" dedi bir ses. Tu haf derecede sakin ve berrak
bir sesti. Bi lgisayar ü rü nüydü. Bu şekilde, ona söylediği her şey
tarafsız ve duygusuzdu, sorgu nun nasıl gittiğine dair hiçbir fikri
olamıyordu.
Kafein ve onunla birlikte enjekte ettikleri şeyler, zaman duy
gusunu da altüst etmişti.
Bu şeylerden nefret ediyordu ama ara sıra herkese ol uyordu
ve Federaller için çalıştığınızda, imza atıyor ve buna izin veriyor
dunuz. Bir bakı ma, gurur ve onur işaretiydi. Federaller için çalışan
herkes bunu çok içten istemişti. Çünkü istemedilerse, bu sandal
yeye oturdukları zaman belli olurdu.
Soru lar devam etti . Çoğunlukla saçma sorular. "Hiç İskoçya'ya
gitti n mi? Beyaz ekmek buğday ekmeğinden pahalı mıdı r?" Bu
sadece onu yerleştirmek ve sistem lerin doğru düzgün çalıştığı nı
kontrol etmek içindi. Sorgu nun ilk saatinde elde ettikleri hiçbir
şeyi geçerli saymadılar çünkü gürü ltüde kaybolmuştu.
Y.T.'nin annesi rahatladığını hissediyordu. Bi rkaç testten sonra
rahatlamayı öğrendiğinizi ve her şeyin daha çabuk geçtiğini söy
l üyorlardı. Sanda lye onu yerinde tutuyor, kafein uykusunun gel
mesini önl üyor, duyusa l yoksu nluk zihnini boşaltıyordu.
"Kızının adı nedir?"
"Y.T."
"Kızına nasıl seslenirsin?"
"Ona lakabıyla seslenirim. Y.T. Bunda ısrar ediyor."
"Y.T.'nin bir işi var mı?"
"Evet. RadiKS için Kurye olarak çalışıyor."
"Y.T. kaç para kazanıyor?"
"Bilmiyorum. Oradan buradan bi rkaç dolar."
"İşi için ne sıklıkla yeni ekipman alıyor?"
"Bilmiyorum. Pek takip etmiyoru m."
"Y.T. son zamanlarda tuhaf bir şeyler yaptı mı?"
-258-
PARAZİT - NEAL STE PHENSON
-259-
PARAZİT- N EAL STEPHENSON
- 39 -
-260-
PARAZİT - N EAL STEPHENSON
-261-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-262-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
keydi, bir süreliğine. Onun gibi bir şeyin tekrar yükselmesini gör
mek isteyen bir sürü insan var. Ya ni, bizi dışarı atan tek şey - o
manyakların gücü ele geçirebilmelerinin tek yol u - tamamen,
a n larsın ya -" Anlatacak kelime bulamıyor gibiydi. "Böyle bir şey
olacağını nereden bilebilirdin ki?"
"Nasıl dışarı atıldınız? İç savaş mı çıktı?"
"İlk zamanlarda birkaç ayaklanma oldu. Ve Kodia k'ta, h içbir
zaman yönetimini tamamen ele geçiremediğimiz uzak bölgeler
vard ı . Ama aslında bir iç savaş hiç olmadı. Amerikal ılar bizim hü
kümetimizi seviyordu. Amerikalılar bütün silah lara, teçhizata,
altyapıya sahipti. Ortalar sadece, ormanda koşturan bir grup kıllı
adamdı."
"Ortalar mı?"
"Rus Ortodokslar. İ l k başta, küçük bir azınlıktı. Çoğu nlukla
Kızılderililer - bilirsin, yüzyı llar önce Ruslar tarafından dininden
döndürülmüş Tlingitler ve Aleutlar. Ama Rusya'da olaylar karışın
ca, her türlü botlarla Dateline'a dökülmeye başladılar."
"Ve anayasal demokrasi istemediler."
"Hayır. Asla."
"Ne istediler? Bir Çar mı?"
"Hayır. Çarlar - gelenekselciler - Rusya'da kaldı. G KVKC'ye ge
len Ortalar tamamen reddedilmişti. Rus Ortodoks kilisesi ta rafı n
dan atılm ışlardı."
"Neden?"
"Kafirlerdi. G KVKC'ye gelen Ortalar yeni bir mezhepten
di - hepsi Pentekostaldı. Bir şekilde Papaz Wayne' in Cennet
Ka pı ları'na bağlılardı. Sürekli onlarla görüşmek için Teksas'tan
gelen misyonerleri miz vardı . Her za man anlaşılmaz bir dilde ko
nuşuyorlardı. Rus Ortodoks kilisesi bunun şeytan işi olduğunu
düşünüyordu."
"Peki bu Pentekostal Rus Ortodoks i nsanların kaç tanesi
G KVKC'ye geldi?"
"Tanrım, çok fazla. En az elli bin."
"GKVKC'de kaç Amerikalı vardı?"
"Yüz bine yakın."
"O zaman Ortalar orayı tam olarak nasıl ele geçirdi?"
"Bir sabah uya ndık ve hükümeti kurduğumuz Yen i
Washington'da Hükü met Meydanı'nın ortasına park edilmiş b i r
-263-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-265-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-26&
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 40 -
- 41 -
-271-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-272-
PARAZİT - N EAL STEPHENSON
Adam iç geçirdi. Sonra gözleri başka bir tarafa baktı ve bir süre
sustu. Y.T., onun kulağının içine yerleşti rilmiş küçük kulaklığına -
gerçek bir Federalin sembolü - bir mesaj geldiğini anladı.
"İçeri girebilirsin," dedi. "Ama imza atmak zorundası n."
"Doğal olarak," dedi Y.T.
Polis ona imza kağıdını verdi, aslında kağıt değil elektronik ka
lemi olan bir dizüstü bilgisayardı. Ekrana "Y.T." yazdı, i mza dijital
bir ikil eşleme dönüştü, zaman damgası otomatik olarak onayladı
ve Federal Merkez'deki büyük bilgisayara gönderdi. Soyunmadan
metal detektörden geçemeyeceğini biliyordu bu yüzden polisin
masası nın üstünden atladı - polis ne yapacaktı ki, vuracak mıydı?
- ve kolunun altında kaykayla binaya girdi.
"Hey!" dedi polis, çaresizce.
"Ne, dişi Kuryeler ta rafından sald ırılan ve tecavüz edilen
YOG H K aja nları nız mı var?" dedi, asansör düğmesine sertçe vu
rurken.
Asansör beklemek çok uzun sürdü. Y.T. daha fazla sabredeme
di ve bütün diğer Federaller gibi merdiven lerden çıktı .
Adam haklıydı, dokuzuncu kat kesinlikle Polis Merkezi'yd i.
Görd üğünüz güneş gözlüklü ve kaygan saçlı ü rkütücü adamla
rın hepsi buradaydı, hepsinin kulaklarından aşağı inen ten rengi,
kıvrık kabloları vardı. Birkaç kadın Federal bile vardı. Erkeklerden
daha korkutucu görü nüyorlardı. Bir kad ının, profesyonel görü n
mek için saçlarına yapabileceği şeyler - Tanrı m ! Neden sadece
bir motosiklet kaskı giymiyorlardı? En azından sonra onu çıkara
bilirlerdi.
Federal lerin hepsi, kadın ya da erkek fark etmeksizin, güneş
gözlüğü takıyordu. Onlarsız çıplak görünüyorlardı. Pantolonsuz
dolaşmak gibiydi. Bu Federalleri ayna gözlükleri olmadan gör
mek, yanlışlıkla erkeklerin soyunma odasına gi rmek gibiydi.
968A nu maralı odayı kolayca buldu. Neredeyse bütün kat, bü
yük masalarla doluyd u. Bütün gerçek, nu maralı odalar köşeler
deydi, kapıları buzlu camda ndı. Ü rkütücü adamların her birinin
kendine ait bir masası vardı, bazıları masalarının etrafında boş
boş dolaşıyor, bazıları da başka ü rkütücü adamların masalarında
doğaçlama konferans veriyor ya da koridor koşusuna çıkıyordu.
Beyaz gömlekleri fena halde temizdi. Y.T.'nin beklentisinin aksi
ne, omuzlarında silah kılıfı taşıyan çok kimse yoktu; muhtemelen
- 274
-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
-275-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-276-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 277 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-278-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 42 -
-279-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-280-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-281-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
liydi.
M ülteciler çoktan kıyıya inmişti. Akıllı ve agresiflerse, buradan
California'ya yürüyebileceklerini muhtemelen biliyorlardı.
Bu, iskelelerin neden küçük botlarla dolu olduğunu açıklıyor
du. Ama bir tanesi hala bir özel marina gibi görünüyordu. Yanaş
ma yerlerine düzgü nce dizilmiş, yaklaşık bir d üzine temiz, beyaz
teknesi vardı. Ve bu görü ntünün çözün ürl üğü, Hiro'ya iskelenin
küçük ha lkalarla beneklendiğini gösterecek kadar iyiyd i. Bunlar
büyük ihtimalle kum torbalarıydı. Ca nkurtaran kıyıya yanaştığın
da, demirleme yerinizi tutmanızın tek yolu buydu.
Sayılar, bayraklar ve diğer tanımlayıcı şeyleri görmek zordu.
Uydu bun ları algı lamakta zorl uk çekiyord u.
Hiro, M İŞ' in Port Sherma n'da bir ajanı olup olmadığını kont
rol etti. Olmak zorundaydı çünkü Cankurtaran buradaydı ve M İŞ,
Skagway ve Tierra del Fuego arasındaki bütün endişeli kıyı sakin
lerine Cankurtaranla ilgili bilgi satarak çok iş yapmayı um uyordu.
Vardı. Bu kasabada takılan, son Port Sherman haberlerini yük
leyen birkaç kişi vardı. Ve bir tanesi, sadece elinde kamerayla et
rafta dolaşıp her şeyin fotoğrafı nı çeken bir fı rsatçıydı .
Hiro hızla bu fotoğrafları inceledi. Çoğu, aja nın otel odası pen
ceresinden çekilmişti: limana ulaşmaya çalışan, Port Sherman'ın
önünde oluşan küçük-Ca nkurtaranın ucuna bağla nan boktan kü
çük botların saat saat çekilmiş bir sürü fotoğrafı.
Ama yarı organizeydi, ya ni görü nüşe göre kendi kendileri
ni tayin etmiş bi rkaç deniz polisi, bir sürat teknesiyle dolaşıyor,
insanlara silah doğrultuyor ve megafondan bağırıyordu. Ve bu,
limandaki ka rışıklık ne kadar büyürse büyüsün, halicin ortasında,
denize çıkan bir rota nın neden her za manın açık olduğunu açık
l ıyordu. Ve o açık rotanın son durağı, büyük teknelerin olduğu
güzel iskeleyd i.
Burada iki büyük gemi vardı. Bir tanesi, O rtoların sancağı nı
taşıyan - haç ve ateş - büyük bir balıkçı teknesiydi. Bariz CKVKC
yağmasıydı; kıç tarafındaki isim KODIAK QU EEN idi ve O rtolar ismi
değiştirmekle uğraşmam ıştı. Diğer büyük gemi, zengin insanları
güzel yerlere taşımak için ya pılmış küçük bir yolcu gemisiydi. Yeşil
bir bayrağı vardı ve Bay Lee'nin Büyük Hong Kong'uyla bir i lgisi
varmış gibi görü nüyordu.
Hiro, Port Sherman sokaklarını biraz daha dolaştı ve burada
-282-
PARAZİT NEAL 5TEPHENSON
-
-283-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-43 -
- 285
-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-286-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
- 287
-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-288-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 44 -
-289-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-290-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
kapıda bir bekçi vardı. Genelde, Bay Lee'nin Hong Kong'u, en fa
kir mülteciler bile olsa, her zaman yeni vatandaşlar arayan açık
bir ülkeydi.
"Özür dilerim," dedi bekçi, tiz, samimiyetsiz bir sesle, "Bilmi
yordum-" Hiro'nun pasaportunu işa ret etti.
Bayi konsolosluğu, kelimenin tam anlamıyla yeni bir soluktu.
O Üçüncü Dü nya havası yoktu ve hiç de sidik gibi kokmuyordu.
Demek ki, yerel merkez gibi bir şey olmalıyd ı çünkü Hong Kong'un
Port Sherman gayrimenkullerinin çoğunda, bir lobide ankesörlü
telefonu elinden bırakmayan bir tetikçiden fazlası yoktu. Ama
burası geniş, temiz ve güzeldi. Yüzlerce m ülteci pencerelerden
ona bakıyordu, dökme camlar yüzünden değil, duvarın önünde
dura n üç Sçanit ku lübesinin anlamlı vaatleri yüzünden körfezde
bekliyordu. Görünüşe göre, iki tanesi yakın zamanda getirilmişti.
Cankurtaran gelirken güven liği güçlendirmek gerekiyordu.
Hiro resepsiyona doğru i lerledi. Adam telefonda Kanton Çin
cesiyle konuşuyordu, yan i aslında bağırıyordu. Hiro onu tanıdı, bu
Port Sherman va lisiydi. Çok meşgul görü nüyordu ama Hiro'nun
kılıçlarını kesinlikle fark etmişti ve d ikkatle onu izl iyord u.
"Çok yoğunuz," dedi adam, telefonu kapatarak.
"Şimdi daha da yoğunsunuz," dedi Hiro. "Tekneniz Kowloon'u
kiralamak istiyoru m."
"O çok pahalı," dedi adam.
"Biraz önce son model, yepyeni bir motosikleti sokağın orta
sında bıraktım çünkü onu garaja kadar itmek istemedim," dedi
Hiro. "Dudağınızı uçu klatacak bir gider hesabım va r."
"O tekne bozuk."
"Sadece hayır dememek için gösterdiğiniz nezaket için teşek
kür ederim," dedi Hiro, "ama aslında bozuk olmadığını biliyorum
ve bu yüzden, reddetmenizi bir hayır cevabı olarak d üşünmek
zoru ndayım."
"Tekne boş değil," dedi adam. "Başka biri kullanıyor."
"Henüz iskeleden ayrı lmamış," dedi Hiro, "o yüzden, bana
sunduğunuz baha nelerden birini kullanarak o anlaşmayı i ptal
edebilirsiniz, ben de size daha çok para ödeyebi lirim."
"Bunu yapamayız," dedi adam.
"O zaman ben de sokağa çıkar, mü ltecilere Kow/oon'un bir
saat içinde L.A.'e gitmek üzere kal kacağını ve yirmi mülteci ala-
-2 91 ·
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-2 92-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
- 293
-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-294-
PARAZİT - N EAL 5TEPHENSON
-45-
-2 95-
PARAZİT- N EAL STEPHENSON
-296-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
gidip eğil iyor ve makineli tüfekleriyle Port Sherma n'a doğru ateş
açıyordu.
Takma gözlü adam ani bir esinti karşısında gözlerini kıstı. Pis
bir sırıtışla H i ro'ya döndü. "Şuna bak," dedi ve elindeki küçük si
yah kutunun üstündeki d üğmeye bastı.
Patlamanın sesi her yerden ayn ı anda geldi. Hiro bunun suyun
içinden geld iğini hissedebiliyordu, aya kları titremişti. Büyük alev
ler ya da duman bulutları yoktu ama Kodiak Queen'in altından çı
kan bir gayzer etkisi vardı, açılan ka natlar gibi beyaz, buharlı sular
fışkırıyordu. Kanatlar aniden dağıl maya ve Kodiak Queen suyun
içinde alçalmaya başlad ı . Daha da alça lıyordu.
İskelede koşan adamların hepsi birdenbire durdu.
"Şimdi," d iye mı rıldandı Dürbünlü Adam montunun yakasına.
İskelede birkaç küçük parlama daha oldu. İskelenin tamamı
çökmeye başladı. Özellikle bir parçası, üstünde kodamanların
olduğu parça aşağı yukarı sallan ıyor, iki ucundan da dumanlar
çı kıyordu. Patlatılarak, iskelenin geri kalan kısmından ayrılm ıştı.
Üstündeki adamların hepsi, iskele sallanırken aynı yöne doğru
düştü. Hiro, sudan yükselen çekici halatı görebiliyordu, şu anda
limandan ayrılan büyük motorlu küçük bir tekneye aitti.
İskele parçası nın üstünde hala bir d üzine m uhafız vard ı .
B i r tanesi durumu ölçüp biçti, AK-47'sini onları çeken tekneye
doğrulttu ve beyni havaya uçtu. Kowloon'u n en üst güvertesinde
bir keskin nişancı vardı.
Diğer muhafı zların hepsi silahlarını suya attı .
"Beşinci aşama za man ı," dedi takma gözlü adam. "Büyük bir
kahvaltı."
O ve Hiro yemek odasına geri dönüp otu rduğunda, Kow/oon
iskeleden ayrıldı ve iskele parçasını çeken küçük tekneye paralel
bir rota izlemeye başladı. Yemek yerken, pencereden dışarı ba
kabiliyor ve onlarla birlikte ilerleyen iskele parçası nı görebiliyor
lardı. Bütün kodamanlar ve mu hafı zlar oturmuş, sallanan iskele
parçasını dengede tutmaya ça lışıyordu.
"Karadan uzaklaştığımızda dalgalar büyüyor," dedi takma göz
lü adam. "Bundan nefret ediyoru m. Tek istediğim, kahvaltıyı öğle
yemeğine kadar uzatmak."
"Amin," dedi Livio, tabağına omlet koya rken.
"O adamları tekneye alacak mısın?" dedi Hiro. "Yoksa bir süre
- 297
-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
orada mı bekleteceksin?"
"Can ları cehenneme. Bırak götleri donsun. Sonrasında onları
tekneye aldığım ızda hazır olurlar. Çok fazla mücadele edemezler.
Hey, hatta belki bizimle konuşurlar."
Herkes çok aç görünüyordu. Bir sü re, sadece kahvaltıya gö
müldüler. Bir süre sonra, takma gözlü adam yemeklerin ne kadar
güzel olduğunu söyleyerek sessizliği bozdu ve herkes onayladı.
Hiro artık konuşabileceklerini anladı.
"Benimle neden ilgilendiğinizi merak ediyorum." H i ro, Mafya
olayında bunun iyi bir şey olduğunu bil iyord u.
"Hepimiz aynı m utlu çetedeyiz," dedi takma gözlü adam.
"Hangi çete o?"
"Lagos'un çetesi."
"Ha?"
"Aslında onun çetesi değil. Ama çeteyi kuran esas kişi o."
"Nasıl ve niçin ve sen neden bahsediyorsun?"
"Peki." Tabağını itti, peçetesini katlayıp masanın üstüne
koydu. "Lagos' un bir sürü fikri vard ı . Her türden şey hakkında
fikirler."
"Bunu fa rk etti m."
"Farklı konularda, her yerde bir şeyleri vardı. Bütün haritadan
çekip topladığı ve birbirine bağladığı bilgiler. Bu bilgileri, Meta
evrende bir yerlere gizledi, işe yarar hale gelmesini bekliyordu."
"Birden fazla mı?" dedi Hiro.
"Tahminen. Birkaç yıl önce, Lagos L.Bob Rife'a ulaştı."
"Öyle mi ?"
"Evet. Rife'ın milyonlarca programcısı var. Sürekli onun bilgile
rini çaldıklarını düşünüyordu."
"Programcılarının evlerini dinlediğini biliyoru m."
"Bunu bil iyorsun çünkü bu bilgiyi Lagos'u n belleğinde buldun.
Ve Lagos'un bunu bulma sebebi de piyasa araştırması yapmasıy
dı. Babil/Bi lgi Kıyameti bilgilerine çok para ödeyecek birini arı
yordu."
"Lagos, L.Bob Rife'ın bir çeşit virüs kullan ıyor olabileceğini dü
şünüyordu."
"Doğru. Bak, ben bütün bu saçmalıkları anlamıyorum. Ama
sanırım ma ntıklı düşünenleri hedef alan eski bir virüs fa lan bul
du."
-298-
PARAZİT - N EAL STEPHENSON
-2 9g-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-46-
-301-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-47-
302
- -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
304
- -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-305-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-306-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 48 -
ucunda bir çöp kutusu büyüklüğünde bir metal parçası vardı ama
o kadar çok dar yüzgeç ve ka nada bağlanıyordu ki yüzölçümü
Delaware'i nki kadar görünüyordu. Hiro bu şeyi, bota taşınırken
sadece birkaç dakika gördü. O anda, kıpkırmızı parl ıyordu. Ama
şimdi suyu n altındaydı, açık griydi ve görmek imkansızdı çünkü
etrafı ndaki su kaynayarak köpürüyord u . Yumruk büyüklüğündeki
buhar kabarcıkları, kızgın kanatların ol uşturduğu şeklin ortasın
da birleşiyor ve du rmadan okyanusun yüzeyini yumrukl uyordu.
Güçsüz cankurtaran botu Kuzey Pasifik'te çalkalanıyor, büyük bu
har duman ları çı karıyordu. Ne Hiro ne de Eliot, Bal ı kgözü' nün kü
çük ama yeterli bir nükleer güç kaynağıyla - radyotermal izotop
lar, Sça nit'i çal ıştıranlar gibi - yolculuk ettiğinden bahsetmemiş
ya da bunu fark etmemişti. Ba lıkgözü bu gerçeği fark etmedikçe,
onların söylemesi kaba olurdu.
Bottaki herkes, tüm vücutlarını kaplayan açık turuncu kıyafet
ler giymişti . Bunlar, Kuzey Pasifik tarzı can yelekleriydi. Büyük ve
biçimsizlerdi ama El iot Chung, kuzey denizlerinde bir ca n yeleği
nin sadece cesed inizi su üstünde tutmaya ya radığı nı söylüyordu.
Cankurtaran botu, bir motoru ol mayan, üç metre uzunluğun
da bir şişme botlu. Çadıra benzeyen, su geçirmez bir örtüsü var
dı, ferm uarı çektiğinizde en şiddetli havada bile suyu geçirmeyen
kapalı bir kapsüle dönüşüyordu.
İki gün boyunca, dağlardan gelen şiddetli, soğuk rüzgar onları
Oregon'dan açık sulara sürükledi. Eliot, cankurtaran botu nun,
gelip mahsur kalmış yolcuları kurtaran deniz kuvvetlerinin ve
kıyı görevlilerinin olduğu eski gün lerde icat edildiğini anlattı . Tek
yapmanız gereken suyun üstünde du rmak ve turuncu olmaktı.
Bal ı kgözü' nün bir telsizi vardı ama kısa mesafeli bir cihazdı. Ve
Hiro'nun bilgisayarı ağa bağlanabiliyordu ama bu bağlamda,
sadece bir cep telefonu işlevi görüyordu. Denizin ortasında bir
işe yaramıyordu.
Hava çok yağmurlu olduğunda, tentenin altında oturdular. Az
yağmurlu olduğunda da üstünde. Za man geçi rmek için her türlü
yöntemleri vardı.
Hiro bilgisayarda takılıyordu, doğal olarak. Pasifik'te bir can
kurtaran botunda mahsur kalmak bir hacker için mükemmel bir
fırsattı.
Vic, Kow/oon altlarında havaya uçtuğunda MAFYA montunun
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
Ya ni, bu kızı geri almak, sadece bu kızı geri al makta n daha fazla
anlama sahip. Soyut bir politika hedefinin somut bir göstergesi.
Ve biz somut severiz - değil mi, Vic?"
Vic küçümseyen bir gülümseme ve kahkahayla karşıl ı k verdi.
"Bu olaydaki somut politika hedefi nedir?" dedi Hiro.
"Benim bir bilgim yok," dedi Ba lıkgözü. "Ama sanırım Uncle
Enzo, L.Bob Rife'a çok kızgın."
3 10
- -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
DaSid'in beynini yiyen virüs bir dizi ikili veriydi, ikil eşlem
şeklinde yüzünde parl ıyordu - bir sürü siyah ve beyaz pi kselden
ol uşuyordu, beyaz sıhrı, siyahsa biri temsil ediyordu. İkil eşlemi
kağıtlara döktüler ve Metaevrende dolaşıp kurban arayan
avatarlara rulo halinde verdiler.
Kara G üneş'te Hiro'ya hasta lık bulaştı rmaya çalışan Clint kaç
mıştı ama ruloyu arkasında bırakmıştı - kollarının koparılacağını
tahmin etmemişti - ve H i ro ruloyu yerin altındaki tünel sistemine
atm ıştı. Sonra, H i ro bir Hayalet Programdan ruloyu onun atölye
sine götürmesi ni istem işti . Ve Hiro'nun evindeki her şey, kendi
bilgisayarının içindeydi. Bunlara ulaşmak için küresel ağa bağlan
masına gerek yoktu.
Sizi öldürebilecek bir veriyle çalışmak kolay değildi. Ama
önemli de deği ldi. Gerçeklikte insanlar her zaman tehlikel i mad
delerle çalışıyordu - radyoaktif izotoplar ve zehirli kimyasallar.
Sadece doğru araç gerecinizin olması gerekiyordu : uzaktan hare
ket etti rilen kollar, eldivenler, veri gözl ükleri, kurşun şerit cam. Ve
Flatland'de bir araca ihtiyacınız olduğunda, oturup yazıyordu nuz.
O yüzden, Hiro ruloyu görmeden içeriğini ku llanmasını sağlayan
birkaç basit program yazmakla işe başladı.
Ru lo, Metaevrendeki görülebilir her şey gi bi, bir yazılım par
çasıyd ı. Nasıl görü ndüğünü ve açılışını kapanışını yöneten yön
tem leri anlatan bi rkaç kod içeriyord u. Ve içinde bir yerlerde, bir
- 311 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-3 12-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-313 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 49 -
-3 1 6 -
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
Onlara bakıp sırıttı, baş parmağıyla çok iyi işareti yaptı ve ne
şeli adamlarına beşl ik çakarak güverte boyunca yürüdü. Korsan
lardan birini seçti ve adamın elindeki prezervatifi gösterdi. Kor
san prezervatifi ağzına götürdü ve şişirip balon yaptı. Görünüşe
göre, bu adam zor bir gemi yönetiyord u.
Hiro, Bruce Lee'nin sırtındaki kafa derilerine bakmadan ede
medi. Korsanlar onun i lgisini fark etti ve ona hareketler yapmaya
başladı, kafa derilerini gösteriyor, başlarını sal l ıyor, alaycı gözlerle
ona bakıyorlardı. Renkler üniformaya çok benziyordu - kırmızı
ların hiçbiri fa rklı değildi. Hiro, Bruce Lee'nin, şöh reti nin aksine,
herhangi bir renk kafa derisini alıp, beyazlattığı ve onları boyadığı
sonucuna vard ı . Pısırık herif.
Sonunda Bruce Lee geminin ortasına geldi ve tekrar sı rıttı.
M ü kemmel, göz kamaştırıcı bir sırıtışı vardı ve bunun farkındayd ı;
belki de ön dişlerine yapıştı rılmış bir karat elmaslar yüzündendi.
"Müthiş bir bot," dedi. "Belki sizle takas, ha? Ha ha ha."
Cankurtaran botunda Vic hariç herkes küçük bir gülü mse
meyle karşılık verdi.
"Nereye gidiyorsunuz? Key West? Ha ha ha."
Bruce Lee bir süre Hiro ve Eliot'ı i nceledi, işaret parmağı nı
döndürerek arkaları nı dönmelerini ve çana kla rını göstermelerini
istedi. Yaptılar.
"Quanto?" dedi Bruce Lee ve bütün korsa nlar gürültü yapma
ya başladı, bilhassa Bruce Lee. Hiro, anüs kasların ın bir gözenek
kadar küçüldüğünü h issedebiliyordu.
"Kaç para olduğumuzu soruyor," dedi Eliot. "Tabii ki bu bir
şaka, buraya gelip bizi bedavaya becerebilecekleri ni biliyorlar."
"Ah, çok kom ik!" dedi Balıkgözü. H i ro ve Eliot'ı n, kelimenin
tam anlamıyla götleri donarken, o hala tentenin altındaydı, piç
kurusu.
"Ha rpoon füze, ister misiniz?" dedi Bruce Lee, güvertedeki
gemisavar füzelerden birini göstererek. "Bug? Motorola?"
"Ha rpoon gemisavar bir füze, çok pahal ı," dedi Eliot. "Bug ise
bir mikroçip. Motorola da Ford ya da Chevy gibi bir marka. Bruce
Lee bir sürü elektronik a letin tica reti ni yapıyor - tipik Asyal ı bir
korsan."
"Sizin için bize bir Harpoon füzesi verir mi?" dedi Balıkgözü.
"Hayır ! Alay ediyor, bokkafa !" dedi Eliot.
-31 7-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
"Ona dıştan motorlu bir tekne isted iğimizi söyle," dedi Balık
gözü.
"Bir Zodiac, bir motor istiyoruz, deposu dol u," dedi El iot.
Bruce Lee birden ciddileşti ve gerçekten d üşündü. "İ nceleme
şart, anladın? Büyüklük ve ağız."
"Buraya gelip malları inceleyebilirse d üşü necekmiş," dedi Eli
ot. "Ne kadar sıkı old uğum uza ve öğürme refleksimizi bastırıp
bastıramayacağım ıza bakmak istiyorlar. Bunların hepsi Cankurta
ran genelev endüstrisinin şartları."
"Sizin genişlik on iki bence, ha ha ha."
"Bizim göt deliklerimizin çapının on iki santim olduğunu söy-
lüyor," dedi Eliot, "yani biz esnek ve değersizmişiz."
Bal ı kgözü kendi konuştu. "Hayır, hayı r, öyle değil."
Korsan gemisinin güvertesi heyeca nla kıkırdadı.
"Olmaz," dedi Bruce Lee.
"Bu çocuklar," dedi Bal ı kgözü, "o yönden hala bakir."
Bütün güvertede gürültü lü bir kahkaha patladı. Korsanlardan
biri küpeşteye tırmandı, yumruğunu havada salladı ve bağırdı:
"ba ka na zu ma lay ga no ma la aria ma na po no a ab zu ... " O
noktada, diğer korsa nların hepsi gülmeyi bıraktı, yüzlerinde ciddi
bir ifade ol uştu ve kendi a nlamsız sözleriyle kükreyerek, havayı
boğuk ul umalarıyla titreterek eşlik etmeye başladılar.
Can kurtaran botu aniden hareket edince Hiro'nun ayağı kay
dı; Eliot'ın yanına düşüşünü gördü.
Bruce Lee'nin gemisine baktı ve küpeşteye ulaşan karanlık bir
da lgaya benzeyen bir şey görünce istemeden geri çekildi. Dalga,
ayaktaki korsanları baştan aşağı ıslattı, trol gemisi nin kıçından
başlayarak ilerledi. Ama bu sadece bir çeşit göz yanı lsamasıydı.
Aslında bir da lga değildi. Birdenbire, kendilerini trol gemisinden
altı değil on beş metre uza kta buldular. Küpeştedeki ka hkaha sö
nerken, Hiro yeni bir ses duydu : Balıkgözü'nün olduğu taraftan
gelen alçak bir vınlama sesi, şimşek çakmadan önce duyulan ses
gibi, yırtılan çarşafların sesi gibi .
Bruce Lee'nin trol gemisine bakınca, karanlık dalgaya benzer
olayın asl ında bir kan dalgası olduğunu gördü, sanki biri güverteyi
kesilmiş bir şahdamarıyla sulamıştı. Ama dışarıdan gel memişti.
Korsanların vücutları ndan çıkmıştı, teker teker, kıçtan uca doğru
ilerlemişti . Şimdi Bruce Lee'nin gemisi ta mamen sessiz ve hare-
-318-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
MANTIK
Model 1.087
Mitra lyöz tipi 3-mm hiperhızlı raylı top sistemi
Ng Güvenlik End üstrisi, Şti.
Ö N S Ü R Ü M MODELİ - SAHA KU LLAN i M i İÇİ N DEGİ LDİ R
YERLEŞ İ M BÖLGELE R İ N D E TEST ETM EYİ N İ Z
- U LT I MA RATIO REGUM -
"Kahrolası geri tepme bizi neredeyse Çin'e getird i," dedi Balık
gözü memnu niyetle.
"Bunu sen mi yaptın? Biraz önce ne oldu?" dedi E liot.
"Ben ya ptım . Mantıkla. Bak, bu küçük metal pa rça larını ateş
liyor. Çok hızlı gid iyorlar - tüfek kurşunundan daha güçlü. Seyrel
tilmiş uranyum."
Dönen namlular neredeyse d urmak ü zereydi. Yaklaşık iki dü
zine namlu var gibi görün üyordu.
"Makineli tüfeklerden nefret ettiğini san ıyordu m," dedi Hiro.
"Bu bottan daha çok nefret ediyoru m . Hadi gidip kendimize
-3 1 9-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
suyun üstünde giden bir şey bulalım. Motoru olan bir şey."
Bruce Lee'nin korsa n gemisindeki alevler ve küçük patlama
lardan dolayı, orada hayatta kalan birkaç kişi olduğunu ve hala
onlara ateş edildiğini fa rk etmeleri bi rkaç dakika sürdü. Balıkgözü
bunun farkına varınca tekrar tetiği çekti, namlular dönerek şef
faf bir silindir oluşturdu ve yırtı lma, tıslama sesi te · ·ar başladı.
Ba l ı kgözü silahı ileri geri salladı ve hedefini seyreltı;miş uranyum
duşuyla yıkadı. Bruce Lee'nin gemisi ışık saçıyor, parl ıyordu, sanki
Tinkerbell geminin üzerinde uçuyor, nükleer peri tozu serpiştiri
yordu.
Bruce Lee'n in d iğer küçük teknesi, neler olduğuna bakmak
için gemiye yaklaşma hatasına d üştü. Balıkgözü tekneye doğru
döndü ve teknenin yü ksek, dışarı uzanan köprüsü suya düştü.
Trol gemisi nin temel ya pı elementleri bütü nl üklerini kaybed i
yordu. Büyük metal parçaları koparken ve üst güverte, kötü ya
pılmış bir sufle gibi çökerken, içeriden patlama ve kırılma sesleri
geliyordu. Balıkgözü bunu anlayınca, ateşi kesti .
"Yeter, patron," dedi Vic.
"Çı ldırdım!" d iye sevinç çığlığı attı Bal ı kgözü.
"O trol gemisini ku llanabilirdik, pislik herif," dedi Eliot nefret
le, pantolonunu giyiyordu.
"Onu havaya uçurmak istememişti m. Sanırım küçük kurşu nlar
her şeye isabet etti."
"Zekice, Ba lıkgözü," dedi Hiro.
"Götünüzü kurtarmak için harekete geçtiğim için özür dilerim.
Hadi, hepsi yan madan önce gidip şu küçük teknelerden birini ala
lım."
-3 20-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
ayarlamal ıydım."
"Cankurtaran genellikle kıyıdan en az yüz mil uzakta durur,"
dedi Hiro, "hırsızlık olayların ı azaltmak için."
"Mazotumuz ne durumda?"
"Mazot deposuna baktım," dedi Eliot. "Doğruyu söylemek ge
rekirse, çok iyi du rumda değiliz."
"Çok iyi d urumda değiliz de ne demek?"
"Denizdeyken mazot seviyesini anlamak her zaman kolay
değildir," dedi Eliot. "Ve bu motorların ne kadar güçlü olduğunu
bilm iyorum. Ama gerçekten kıyıdan seksen ya da yüz mil uzak
taysak, başaramaya biliriz."
"O zaman Cankurtarana gideriz," dedi Bal ı kgözü. "Cankurta
rana gider ve birinden kendi iyiliği için bize biraz mazot vermesini
isteriz. Sonra da anakaraya geri döneriz."
Bu şekilde olacağına kimse gerçekten inanmıyordu, Bal ı kgözü
de. "Ve," diye devam etti, "oradayken - Cankurtaranda - mazotu
aldıktan sonra, eve gitmeden önce - başka şeyler de olabilir, bi
lirsiniz. Hayat sü rprizlerle dolu."
"Aklında bir şey varsa, neden doğrudan söylemiyorsun?"
dedi Hiro.
"Tamam. Pol itika kara rı. Esir taktiği başa rısız oldu. O yüzden
bir çıkarma yapacağız."
"Neyi çı karacağız?"
"Y.T.'yi."
"Bunu ka bul ediyoru m," dedi Hiro, "a ma çıkarmak isted iğim
başka biri daha var."
"Kim?"
"J uanita. Hadi ama, iyi bir kız olduğunu sen kendin söyled in."
"Eğer Cankurtarandaysa, belki de o kadar iyi değildir," dedi
Bal ı kgözü.
"Ben onu oradan çıkarmak istiyorum. Bu işte hepimiz berabe-
riz, değil mi? Hepimiz Lagos'un çetesinin bir parçasıyız."
"Bruce Lee'nin orada adamları var," dedi Eliot.
"Düzeltme. Vardı."
"Ama demek istediğim, çok kızacaklar."
"Çok kızaca klarını mı düşünüyorsun. Ben ödlerinin boklarına
karışacağını düşünüyorum," dedi Ba l ı kgözü. "Şimdi, tekneyi sür,
El iot. Hadi, bu lanet denizden bıktım."
-3 22-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 50 -
Raven, Y.T.'yi üstünde bir tente olan, altı düz bir tekneye gö
türdü. Vietnamlı/Amerikalı/Taylandlı/Çinli bir iş kurumuna dö
n üştürülmüş bir tür nehir teknesiydi, bar/restoran/genelev/
kumarhane yuvası gibiydi. Bir sürü insanın takıldığı birkaç büyük
odası ve aşağıda kim bilir ne tür olayların döndüğü küçük, çeli k
duvarlı b i r sürü odası vardı.
En büyük odada, ayak takımı eğlencesi vardı. Duman, bronşla
rı nı acemi düğümlerle bağladı. Odada bozuk bir Üçüncü Dünya ses
sistemi vardı: saf gürü ltü üç yüz desi bel le çelik d uvarlarda yankı
lanıyordu. Duvarlardan birine yerleştirilmiş bir televizyon seti, ef
latun ve küf yeşil inden oluşan iki renk şemasıyla yapılmış yaban
cı bir çizgi filmi gösteriyord u; çizgi fi lmde kud uz Wile E. Coyote
gibi korkunç bir kurt, Warner Bros'un bile düşünemeyeceği
vahşi şekil lerde tekrar tekrar öldürül üyordu. Bu, büyükler için
ya pılmış bir çizgi filmdi. Filmin müziği ya tamamen kapatı lmış ya
da hoparlörlerden gelen cızırtılı melodiyle bastırılm ıştı. Birkaç
erotik dansçı, odanın bir ucunda dans ediyordu.
İnanılmaz kalabalıktı, oturacak bir yer kesinlikle bulamazlardı.
Ama Raven odaya girdikten kısa bir süre sonra, köşedeki bir düzine
adam ayağa kalktı ve sigaralarını ve içkilerini alarak masadan ayrıldı.
Raven, Y.T.'nin arkasından yürümeye başladı ve nereye gitseler, insan
lar, Raven'ın neredeyse elle tutulur kuwet alanından çekiliyordu.
Raven eğildi ve masanın altına baktı, yerden bir sandalye aldı
ve onun da altına baktı - sandalye bombaları hakkında dikkatli
olmanız gerekirdi - yere koydu, iki çelik duvarın bi rleştiği köşeye
çekti ve oturdu. Y.T.'ye de aynısını yapması nı işaret etti ve o da
yaptı. Raven'ın yüzü, erotik dansçıların üzerindeki disko topundan
yansıyan ışık darbeleriyle, TV setinden gelen yeşil-mor pusla, çizgi
fi lmdeki kurt ya nlışlıkla bir hidrojen bombası yuttuğunda ya da bir
alev ma kinesiyle öldürüldüğünde oluşan ani ışıkla aydı nlanıyordu.
Hemen bir garson geldi. Raven masanın karşısı ndan ona ba
ğırmaya başladı. Y.T. onu duyamıyordu ama muhtemelen ne iste
diğini soruyordu.
"Bir çizburger !" diye bağırdı.
Raven güldü, başını sa llad ı . "Burada inek görüyor musun?"
PARAZİT- NEAL STEPH ENSON
"Ba lık hariç herha ngi bir şey !" diye bağırdı.
Raven garsonla fa rklı bir Taksiceyle konuştu.
"Sana kalamar söyledim," diye bağırdı. "Bir yumuşakça."
M ü kemmel. Raven, son gerçek beyefendi.
Yaklaşık bir saat boyunca bağırmalı bir sohbet oldu. Çoğun
lukla Raven bağırd ı. Y.T. sadece dinledi, gülü msedi ve başını salla
dı. "Gerçekten vahşi, küfürlü seksten hoşlan ıyorum" gibi bir şey
söylemediği ni umuyord u.
Bunun hakkında konuştuğunu düşünmüyordu. Politi ka konu
şuyordu. Raven ağzına kalamar tı kmadığı ve müzik çok yüksek ol
madığı za man larda. Aleutların tarihini anlattığını duyabiliyordu:
"Ruslar bizi ma hvetti ... çiçek hastal ığı yüzde doksanlardaydı ...
onların fok fa brikalarında köle olarak ça l ıştık ... Seward'ın delili
ği21 ... Lanet olası Japonlar kırk iki yaşındaki babamı aldı ve bir esir
ka mpına götürdü ...
"Sonra Amerikal ılar bize atom bombası attı. Buna i nanabili
yor musun?" dedi Raven. Müzikte bir ara oldu; artık cümlelerin
tamamını duya bil iyordu. "J aponlar, üstlerine atom bombası atı
lan tek mil let olduklarını söylüyor. Ama her nü kleer gücün, si
lahlarını test etmek için atom bombası attığı bir yerli topl uluğu
vard ır. Amerika da Aleutları bombaladı. Amch itka adasını. Benim
baba m," dedi Raven gururla sırıtarak, "iki kez bombaland ı : biri
Nagasaki'de, orada kör oldu, sonra da 1972'de Amerikalılar a na
vatanı mızı bombaladığında."
Harika, diye düşündü Y.T. Yeni bir erkek arkadaşı vardı ve o da
bir mutanttı. Bu, bir iki şeyi açı klıyordu.
"Ben birkaç ay sonra doğd um," diye devam etti Raven.
"Bu Ortalara nasıl takıldın?"
"Geleneklerimizden kaçtım ve kendimi Soldotna'da petrol plat
formlarında çalışırken buldum," dedi Raven, sanki Y.T. Soldotna'nın
nerede olduğunu biliyormuş gibi. "İçme alışkanlığım ve dövmem
de o zamandan. Ayrıca bir kadınla sevişmeyi de o zaman öğrendim
- zıpkınla avlanmaktan daha iyi yaptığım tek şey bu."
Y.T., Raven'a göre düzüşmek ve zıpkınla avlanmanın birbirine
yakın etki nl ikler olduğunu düşündü. Ama adam ne kadar kaba
olsa da, Y.T. onu tedirginlik veren bir biçimde tahrik ettiği gerçe-
21 A.B.D.'nin 1 867 yılında Alaska'yı Rusya'dan almasına karşı çıkanla
rın kullandığı bir deyim; dönemin A.B.D. Dışişleri Bakanı William H.
Seward'ın adından gelmektedir.
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
ğinden kaçamıyordu.
"Biraz ekstra para kazan mak için bal ıkçı teknelerinde de ça
l ıştım. Kırk sekiz saatlik trança balığı avından geri döner, can ye
leklerini giyer, ceplerimize bira koyar ve denize atlardık, sadece
suyun üstünde duru p bütün gece içerdik. Ve bir keresinde, ba
yılana kadar içmiştim. Uya ndığımda ertesi gündü ya da belki i ki
gün sonraydı, bilmiyoru m. Cook lnlet'in ortasında tek başıma
suyun üstünde duruyordum. Bal ı kçı teknemdeki diğer adamlar
beni u nutmuştu."
Doğal olarak, diye düşündü Y.T.
"Neyse, birkaç gün yüzdüm. Sonra çok susadım. Kod iak
adasında kıyıya vurdum. O ana kadar, alkol krizi ve diğer şeyler
yüzünden hasta düşmüştüm. Ama bir Rus Ortodoks kilisesinin
yakınlarında temizlendim, beni buldular, içeri aldılar ve aydı nlığa
kavuşturd ular. Ve işte o zaman gördüm ki, Batı l ı, Amerikan yaşam
tarzı beni neredeyse öldürecekti."
Ve vaaz başladı.
"Ve kötü şeyleri sadece i nançla, basit bir yaşam tarzı sü rerek
atlatabileceğim izi gördüm. İçki yok. Televizyon yok. O şeylerden
hiçbiri yok."
"O zaman burada ne yapıyoruz?"
Omuz silkti. "Burası, eskiden takıldığım kötü yerlere bir örnek.
Ama Cankurtaranda doğru d üzgün yemek yemek istiyorsan, bu
nun gibi bir yere gelmek zoru ndasın."
Bir garson masaya yaklaştı. Gözleri büyümüş, hareketleri ka
rarsızdı . Sipariş almak için gelmemişti; kötü bir haber vermek için
gelm işti.
"Efendim, telsizde biri sizi istiyor. Özür dilerim."
"Kim o?" dedi Raven.
Garson, sanki ismi halka açık bir yerde söylemezmiş gibi etra
fına baktı. "Çok öneml i," dedi.
Raven derin bir iç çekti, son ba lık parçası n ı aldı ve ağzına attı .
Ayağa ka lktı ve Y.T. tepki veremeden önce ya nağına bir öpücük
kond urd u . "Tatlım, ya pmam gereken bir iş var. Burada beni bek
le, tamam mı?"
"Burada mı?"
"Kimse seninle uğraşmayaca k," dedi Raven, hem garsona
hem Y.T.'ye bakarak.
-325-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 51 -
- 52 -
-332-
PARAZİT · NEAL STEPHENSON
"Kayaklarda yaptığımız bir şey var. Sörf yapmak gibi," dedi Ra
ven.
"Sa hi mi? Ben de sörf yapıyorum - trafikte."
"Biz bunu eğlence için yapmıyoruz. Bu bizim yaşam şeklimizin
bir parçası. Dalgaların üstünde sörf yaparak bir adadan diğerine
u laşırız."
"Ben de aynı," dedi Y.T. "Sadece biz arabaların üstünde sörf
yaparak bir bayi konsolosluğundan diğerine u laşırız."
"Gördün mü, dünya bizden daha güçlü şeylerle dolu. Ama na
sıl gezineceğini bilirsen, bir yerlere gidebi lirsin," dedi Raven.
"Doğru. Söylediğini ta mamen anl ıyorum."
"İşte ben de Ortolarla bunu ya pıyoru m. Dinlerinin bir kısmını
kabul ediyoru m. Ama hepsini değil. Ama onların işleyişi çok
güçlü. Bir sürü i nsan, para ve gemileri var."
"Ve sen de bunun üzerinde sörf yapıyorsun."
"Evet."
"Çok güzel. Bağlantıyı kurabil iyoru m. Ne ya pmaya çalışıyor
sun? Ya ni, gerçek amacın nedir?"
Büyük, geniş bir platformdan geçiyorlardı. Aniden Raven
onun arkasına geçti, kollarıyla onun vücudunu sard ı ve onu ken
dine doğru çekti. Pa rmakları neredeyse yere değmiyord u. Onun
soğu k burnunu şakağında, sıcak nefesini kulağında hissed iyordu.
Tatlı bir ürperti onu ayak parma klarına kadar sardı.
"Kısa vadeli mi yoksa uzun vadeli mi?" diye fısıldadı Raven.
"Hmm - uzun vadeli."
"Eskiden bir planım vardı - Amerika'ya atom bombası atacak
tı m."
"Bu biraz fazla sert olurdu," dedi.
"Belki. İçinde bulunduğum ruh haline bağlı. Bunun dışında,
uzun vadeli bir amacım yok." Her fısıldadığında, başka bir nefes
kulağını gıdıkl ıyordu.
"Peki ya orta vadeli?"
"Birkaç saat içi nde, Cankurtaran dağılacak," dedi Raven. "Biz
California'ya gideceğiz. Yaşamak için düzgün bir yer arayacağız.
Bazı insanlar bizi du rdu rmaya ça l ışabilir. İnsanların sağ sa lim kı
yıya çıkmasını sağlamak benim görevim. Yani, aslında savaşa gi
diyorum."
"Ah, çok yazı k," diye mırı ldandı Y.T.
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 335 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
problemiydi.
Y.T. gevşed i. Raven da. Aynı anda gelmiş olmalıydı. Önemli de
ğildi. Erkendi ama zava l l ı Raven denizde olduğu için bir keçi kadar
azgındı. Y.T. sonraki seferde daha fazla dayanıklılık bekliyordu.
Şu anda, onun altında yatmaktan ve onun sıcaklığın ı içine
çekmekten memnundu. Günlerdir üşüyordu. Ayakları hala soğuk
tu ama bu sadece vücudunun geri kalanının daha iyi hissetmesini
sağlıyordu.
Raven da memnun görünüyordu. Alışı lmadık bir biçimde
memnun. M utluluktan bahsettiğin izde, çoğu erkek televizyon ka
nallarında gezi nirdi. Raven değil. O burada bütün gece uza nmak
tan, Y.T.'nin boynuna yavaşça nefes alıp vermekten memnundu.
Aslında, onun üstünde uykuya dalm ıştı. Bir kad ının yapacağı bir
şey gibi.
Y.T. de biraz uyukladı. Akl ında bu düşü ncelerle orada birkaç
dakika boyunca uzandı.
Burası oldukça güzel bir yerdi. Va lley'deki orta halli iş otel le
rine benziyordu. Cankurtaranda böyle bir şeyin olduğunu hiç
anlamamıştı. Ama burada, her yer gibi hem zengin hem de fakir
insanlar vardı .
. Platformda, Merkez'deki büyük gemilerden çok uzakta olma
yan bir yere geldiklerinde, yolu kapayan silahlı bir muhafız vardı.
Raven'ın geçmesine izin vermişti, Raven da Y.T.'nin el inden tuta
rak geçm işti ve muhafız Y.T.'ye bakmış ama bir şey söylemem işti,
di kkatinin çoğunu Raven'a vermişti.
Ondan sonra, platform daha da güzel leşm işti. Sa hildeki tahta
iskeleler gibi, geniş ve sırtları nda kocaman bohçalar taşıyan yaşlı,
Çinli kad ınlarla dolu değildi. Ve o kadar da bok gibi kokmuyordu.
İ l k Merkez gemisine ulaştıklarında, on ları deniz seviyesinden
güverteye çıkaran bir merdiven vardı. Oradan da diğer geminin iç
kısımlarına giden bir borda iskelesinden geçmişlerdi. Raven sanki
buralara milyon kere gelmiş gibi onu gezdirmişti ve en sonunda da
bu yük gemisine giden iskeleden yürümüşlerdi. Burası gerçekten
bir otel gibiyd i : takım el biseli adamların çantalarını taşıyan beyaz
eldivenli belboylar, resepsiyon masası, her şey. Hala bir gemiyd i
- her şey, milyonlarca kez beyaza boyanmış çel ikten yapılm ıştı
- ama beklediği gibi değild i. Bir helikopter pisti bile vardı -
üstünde, daha önce gördüğü bir logo olan bir helikopter park
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 337
-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 5 :3 -
338
- -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-339-
PARAZİT- NEAL STEPH ENSON
-340-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
Bölge muhafı zları, ta bii ki silahl ıydı. Silah seçimi, küçük Çin
yapımı, taklit AK-47'yd i. Çin hü kümeti, Sovyetlerle bir ka ra savaşı
ihtimalini düşünerek bu silahlardan çok sayıda yapmış olmalıydı.
Muhafızların çoğu, Üçüncü Dü nya milis kuvvetlerindeki uyu
şuk askerler gibi görünüyordu. Ama bir bölgenin girişinde Hiro,
görevli mu hafızın kafasında bir çubuk anteni olduğunu gördü.
Bi rkaç dakika sonra, çevre yolunun, doğrudan Cankurtaranın
ortasına, büyük gemilere doğru - Merkez - giden geniş bir yolla
kesiştiği bir noktaya geldiler. En yakını bir J apon yük gemisiydi
- yüksek bir köprüsü, çelik yük konteynırları olan alçak, düz gü
verteli bir gemi . Etrafı nda, insanların konteyn ı rlara çıkmasını sağ
layan derme çatma merdivenler vard ı. Konteynırların birkaçında
ışık yanıyordu.
"Apartman binası,'' diye espri yaptı Tranny, Hiro'nun i lgisini
fa rk ederek. Sonra başını sal ladı, baş parmağını parmak uçlarıyla
birleştirdi. Görünüşe göre, burası oldukça gösterişli bir bölgeydi.
Geminin güzel kısmı, karanlık ve dumanlı bir bölgeden çıkan
birkaç hızlı kayığı fark ettiklerinde sona erdi.
"Vietnam çetesi,'' dedi Tran ny. Elini Hiro'nun elinin üstüne
koydu ve nazikçe ama sıkıca motorun valfı ndan çekti. Hiro onları
radarda kontrol etti . Bu adamlardan ikisinde küçük AK-47'1er var
dı ama çoğunun bıçağı ve tabancası vardı, belli ki yakın, yüz yüze
bir münasebet arıyorlardı. Bu adamlar, tabii ki, ameleydi. Daha
önemli görü nen beyefendiler, bölgenin kenarında dikiliyor, sigara
içiyor ve izliyordu. Birkaç tanesi kablokafaydı .
Tran ny motoru hızlandırdı, gevşek bağlanmış Arap yelkenlile
rinin olduğu bir bölgeye döndü ve bir süre kara n lıkta ilerledi. Ara
da sırada elini Hiro'nun başına koyuyor ve boynuna ip takılmasın
diye eğiyordu.
Yelken lilerin arasından çıktı klarında, Vietnam çetesi orta
lıkta görünmüyordu. Eğer gündüz olsaydı, çete üyeleri onları
Mantık'ın buharını takip ederek bulabilirdi. Tra n ny onları balıkçı
teknelerinin olduğu bir yere geti rd i. Bu alanın ortasında, eski bir
trol gemisi duruyordu, hurdaya ayrı lmak üzere parçalan ıyordu,
kesme ham laçları suyun siyah yüzeyini aydınlatıyord u. Ama işin
çoğu çekiç ve keskilerle yapıl ıyor, korkutucu bir gürültü suda
yankı lanıyord u.
"Ev," dedi Tra n ny, gülümseyerek ve birbirine bağlanmış yüzen
-341-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-342-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 54 -
-343-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 55 -
-344-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-345-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-346-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
YİRMİ BEŞ
M İ LYON
HONG KON G
DOLARI
-347 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 56 -
348
- -
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
-349-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-350-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 35 1 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
352
- -
PARAZİT - N EAL STEPHENSON
-35 3
-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-354-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 57 -
-3 55 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
356
- -
PARAZİT - N EAL STEPHENSON
-3 57-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
uyarı atışı olabilir. Mesaj şu: Asherah teknolojik rah ipliğin içine
yayılırsa-"
"Kır çiçeklerinin üstüne napalm bombası," dedi Ng.
"Bildiğim kadarıyla, ikili virüsü d urdurmanın bir yolu yok. Ama
Rife'ın düzmece dininin bir panzehiri var. Enki'nin tılsımı hala var.
Bir kopyasını oğlu Marduk'a verdi, o da Hamm urabi'ye. Şimdi,
Marduk gerçek bir i nsan olabilir ya da ol mayabilir. Mesele şu,
Enki, tı lsı mını bir şekilde devrettiği izlenimini bırakmak için onun
yolundan çekildi. Başka bir deyişle, Asherah'nın tekrar ortaya
çıkma ihtimaline karşı, sonraki nesi llerin deşifre etmesi gereken
bir mesaj bırakıyordu.
"Eminim ki ihtiyacımız olan bilgi, on yıl önce güney l rak'taki
eski Sümer şehri Eridu'dan çıkarılan bir balçık zarfın içinde. Eri
du, Enki'nin makamıydı; yan i Enki Erid u'nun yerel en'iydi ve onun
me'si, bizim aradığımız tı lsım da dahil Eridu tapınağındaydı."
"Bu balçık zarfı kim çıkard ı ?"
"Eridu kazısının mal iyeti, Bayview, Teksas'ta ki bir dini üniver
site tarafı ndan karşıland ı."
"L. Bob Rife'ın üniversitesi mi?"
"Evet. Tek a macı Eridu şehrini kazmak, Enki'nin me'yi sakla
dığı tapınağın yerini bulmak ve eve getirmek olan bir arkeoloji
bölümü kurdu. L. Bob Rife, Enki'nin sahip old uğu yeteneklerin
ters mühendisliğini ya pmak istedi; Enki'nin me'sini inceleyerek,
yaratmak istediği yeni topl umun temel kuralları, programı olacak
olan yen i me'yi yazabilecek, kendi nörolinguistik hackerlarını ya
ratmak istedi."
"Ama bu me'nin arasında Enki'nin tı lsımının bir kopyası var,
dedi Ng, "ve Rife'ın planı için çok tehlikeli."
"Doğru. O levhayı da istedi - incelemek için değil, ona karşı
kimse kullanmasın diye kendine saklamak için."
"Bu tılsımın bir kopyası nı ele geçirebilirsen," dedi Ng, "ne
etkisi olur?"
"Enki'nin tılsımını Cankurtarandaki bütün en'lere ulaştırabi
lirsek, onlar bunu Cankurtarandaki i nsanların hepsine iletir. Bu
onların ana dil nöronlarını sıkıştırır ve Rife'ın onları me ile prog
ra mlamasını engeller," dedi Hiro. "Ama bunu gerçekten Cankur
taran dağı lmadan önce ya pmamız gerekiyor - mültecilerin hepsi
kıyıya çıkmadan önce. Rife, en'iyle, Enterprise'daki bir merkezi
-358-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 58 -
"Yani?"
Diğer bir basit ve açık soru. "Ya ni, şimdi onu a nladığımı his-
sediyorum."
"Öyle mi?"
"Evet, yani, biraz."
"Ve bu iyi bir şey mi?"
"Tabii ki."
"Hiro, tam bir moronsun. O bir kadın, sen bir erkeksin. Onu
anlaman gerekmiyor. Onun istediği bu değil ."
"Peki sence ne istiyor - onunla hiç ta nışmadığını ve Raven'la
çıktığın ı hesaba katarsak?"
"Onu anlamanı istemiyor. Bunun imkansız olduğunu biliyor.
Sadece kendini anlamanı istiyor. Diğer her şey konuşulabilir."
"Öyle mi dersin?"
"Evet. Kesinlikle."
"Neden kendimi a nlamadığımı düşü nüyorsun?"
"Bu çok bariz. Sen gerçekten akıllı bir hackersın ve dünyadaki
en büyük kılıç dövüşçüsüsün - pizza dağıtıyor, konser düzenliyor
sun ama bunlardan para kazanmıyorsun. Onun nasıl düşün me
sini-"
Kulaklıklarına Gerçekli kten gelen ses yüzünden cümlenin ge
risini duyamadı: şiddetli bir darbe sesi nin ardından gelen cırtlak
bir gürültü. Sonrasında sadece korkmuş çocukların çığl ı kla rı, er
keklerin Tagalogca haykırışları ve deniz basıncının altında kalan
çelik bir balıkçı teknesi nin gıcırtıları vardı.
"Neydi o?" dedi Y.T.
"Göktaşı," dedi Hiro.
"Ha?"
"Dinlemeye devam et," dedi Hiro, "sanırı m biraz önce bir mit-
ralyöz düellosuna girdim."
"Çıkıyor musun?"
"Sadece biraz çeneni kapa."
Bu bölge U şekl indeydi, Cankurtaranda yarım düzine eski,
paslı balıkçı teknesinin bağlandığı küçük bir girintinin etrafına
inşa edilmişti. Kenarında, birbirine uymayan dubalardan oluşan
yüzen bir iskele vardı. Hurdaya ayırmak için pa rçaladıkları boş
trol gemisi, Enterprise'ın güvertesindeki büyük bir silahtan gelen
patlamayla vuruldu. Geminin bir tarafı tamamen battı, baş ve kıç
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-362-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-59 -
Büyük bavulu açtı . Ekran hala açıktı, üst kısmında bir menüsü
olan bir ekran görüntüsü gösteriyordu. Menüye bakmak için bir
iztopu vardı:
YARD I M
Hazırlık
Mantığı ateşleme
Taktik ipuçları
İ kmal
Sorun giderme
Diğer
-366-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
desine itti.
Zaten silahı yanında götüremeyecekti. Tetiğe basılı tuttu ve
cephane bitene kadar sabit bir yere ateş etti . Sonra silahı üstün
den çıkardı ve denize attı. Dibe gidecekti ve bir buhar sütunuyla
yerini belirtecekti; sonra, Bay Lee'nin Büyük Hong Kong'u, çevre
sel eylem patronlarından birini gönderip onu aldırabilirdi. Sonra
isterlerse Hiro'yu Çevresel Suçlar Mahkemesi' ne götürebilirlerdi.
Şu anda umurunda deği ldi.
Tutma kancası nı, su çizgisinin altı metre üstündeki deliğe ge
çirmeyi altı kez denedi.
Tırmanı rken, sıcak ve keskin metal, üniformasının sentetik
kumaşını eriti rken ve yırtarken, üniforması ndan sesler çı kıyordu.
Geminin gövdesine ün iformasından parça lar bırakıyordu. Vücu
dunda birkaç tane birinci ve ikinci dereceden yanık vardı ama
henüz acı mıyordu. O kadar heyeca nlıydı. Sonra acıyacaktı. Kızgın
şara pnel parçalarının üzerinde yürürken, ayakka bıları nın taban
ları eriyor ve cızırdıyordu. Odada çok fazla duman vardı ama uçak
gemileri, ateşe duyarlı değilse hiçbir işe yaramazdı ve buradaki
çoğu şey a lev a l mazdı. Hiro dumanın içinden geçip kapıya gel
d i, Mantık kapıyı çelik bir dantel örtüye çevirmişti. Hiro kapıya
tekme attı ve planlarda KORİDOR diye işaretlenmiş olan bir yere
girdi. Sonra, artık vaktinin geldiğini düşünerek katanasını çıkardı.
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 60 -
370-
-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-37 1-
PARAZİT- NEAL STEPH ENSON
- 372 -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
374
- -
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-375-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 61 -
En sonunda, gem inin iç kısı m larına inen büyük bir asa nsöre
bindiler. Alt güvertelerden birinde, görünüşe göre uçakları sakla
dıkları bir hangar güvertesinde asansör durd u.
Hiro bir kadın sesi duydu, yavaşça ama anlaşılabilir bir biçim
de bir şeyler söylüyord u : "me lu lu mu al nu u m me en ki me en
me lu lu mu me al nu um me al nu ume me me mu lu e al nu um
me dug ga mu me mu lu e al nu um me ... "
-377-
PARAZİT- N EAL STEPHENSON
"lnanna gibi."
"Evet."
"Neden biri buraya isteyerek gelir ki?"
"Hiro, anla mıyor musun? Burası, hem yepyen i hem de çok
eski olan bir dinin kalbi. Burada olmak İsa ya da M uhammed'in
peşi nde olmak, yen i bir ina ncın doğuşunu izleme şansını yakala
mak gibi."
"Ama bu korkunç. Rife sahte İsa."
"Tabii ki öyle. Ama yine de ilginç. Ve Rife'ın elde etmeye çalış
tığı başka bir şey var: Eridu."
"Enki'nin şehri."
"Kesinl ikle. Enki'nin yazdığı bütün levhalar onda. Din ve
hackle i lgilenen bir kişi sadece burada olmak ister. O levhalar
Arabistan'da olsaydı, bir kara çarşaf giyer, ehliyetimi yakar, oraya
giderdim. Ama levhalar burada ve bu yüzden, bana kablo bağla
malarına izin verdim."
"Yani bunca zaman, senin amacın Enki'nin levhalarını incele-
mekti."
"Me'yi elde etmek, tıpkı lnanna gibi."
"Peki on ları inceliyor musun?"
"Evet."
"Ve?"
Yerdeki kablokafaları gösterdi. "Ve şimdi yapabiliyoru m. Ben
bir ba'al shem' im. Beyin sapını hackleyebiliyorum."
"Tamam, bak. Senin adına sevi ndim, Juanita. Ama şu anda
küçük bir problemimiz var. Etrafımız bizi öldürmek isteyen mil
yonlarca insanla sarılı. Onların hepsini durdurabilir misin?"
"Evet," dedi, "ama ölürler."
"Ne yapmamız gerektiğin i bil iyorsun, değil mi Juanita?"
"Enki'nin tılsımını ortaya çıkarmamız ve Babil olayını yapma-
mız gerekiyor."
"Hadi gidip onu alalım."
"Her şey sı rayla," dedi Juanita. "Kontrol kulesi."
"Tamam, sen levhayı almak için hazırlan. Ben de kontrol kule-
sini halledeceğim."
"Bunu nasıl yapacaksın? İ nsanları kıl ıçla keserek mi?"
"Evet. Kılıcın en iyi yaptığı şey bu."
"Tam tersini yapal ı m," dedi Juanita ve ha ngar güvertesinden
-378-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
ayrı ldı.
Enki'nin tı lsımı, çivi yazısıyla kaplı bir balçık zarfa sarılmış bir
levhayd ı . Zarf ve levha paramparça olmuştu. Parça ların çoğu
plastik ambalajın içinde kalm ıştı ama bazıları uçuş güvertesinde
yuvarlanarak etrafa dağılmıştı. Hiro onları topladı ve helikopter
pistinin ortasına getirdi.
Plastik ambalajı kesip attığında, Juan ita'nın kontrol kulesinin
tepesindeki pencereden ona el salladığını gördü.
Zarfın parçası gibi görünen bütün parça ları aldı ve onları ayrı
bir yere koydu. Sonra levhanın parçalarını bir araya getirdi. Düz
gün bir şeki lde birleştirmek henüz mümkün değildi ve yapbozlar
la uğraşacak vakti de yoktu. O yüzden, ofisine bağlandı, bilgisaya
rıyla parçaların bir fotoğrafını çekti ve Kütüphaneciyi aradı.
"Evet, efendim?"
"Bu hyperca rdın içinde parçalanmış bir balçık levhanın resmi
var. Parça ları bir araya getirebi lecek bir yazılım biliyor m usun?"
"Bir dakika, efendi m," dedi Kütü phaneci. Sonra elinde bir
hypercard belirdi. Kartı Hiro'ya verdi. İçinde levhanın bir resmi
vardı. "Bunun gibi görü nüyor, efendim."
"Sümerce okuyabilir misin?"
"Evet, efendim."
"Bu levhayı yüksek sesle okuyabilir m isin?"
"Evet, efendim."
"Hazırlan. Ve bir saniye bekle."
Hiro kontrol kulesi ne doğru yürüdü. Merdivenlere çıkan bir
ka pı vardı. Demir Çağı ve i leri teknoloji ka rışı mına benzeyen kont
rol odasına çıktı. Juan ita orada bekl iyordu, uyuklayan ka blokafa
lar etraftayd ı . Kürsü nün ucundaki haberleşme panelinden çıkan
bir m ikrofona dokundu - bu, en' in konuştuğu mikrofondu.
"Cankurtarana canlı yayın," dedi.
H iro bilgisayarını hoparlör moduna çevirdi ve mikrofonun ya
nında durdu. "Kütüphaneci, oku," dedi. Ve hoparlörden bir dizi
hece duyu ldu.
Hiro, Juanita'ya baktı. Juanita odanın uzak bir köşesinde dur
muş, elleriyle kulaklarını ka pam ıştı.
Merdiven lerin aşağısında bir kablokafa konuşmaya başladı.
Enterprise' ı n içinde daha fazla konuşma vardı. Ve hiçbir söz bir
·379-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 62 -
-3 81-
PARAZİT- N EAL STEPHENSON
- 63 -
- 64 -
"An laşıld ı," dedi Juanita. "Çü nkü Raven'ı öldürürsen, sistem
den atı l ı r. Ve Mezarlık Programları avatarını d ışarı çıkarana kadar
tekrar bağlanamaz."
"Ve Mezarl ı k Programlarını ben kontrol ed iyorum. Ya ni tek
ya pmam gereken şey, bu piç kurusunu hemen öldürmek."
"Helikopterleri ka raya indiğinde, ağa daha kolay girebilecek
ler - başka birini Metaevrene gönderip onun yerini al masını sağ
layabilirler," diye uyardı Juanita.
"Hayır. Çünkü Uncle E nzo ve Bay Lee karada onları bekl iyor.
Bir saat içinde yapmaları gerekiyor, yoksa asla yapamayaca klar."
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 65 -
etmişti.
Bunlar çok kötü yabancılardı. Aklı başında her iyi köpek onların
canını yakmak ve onları defetmek isterdi. Fido havlamayı dinler
ken, bu yabancıların nasıl göründüğünü gördü ve seslerini d uydu.
Bu yabancılardan biri onun bahçesine gelirse, çok kızacaktı.
Sonra Fido, kötü yabancıların birini kovaladığını fark etti. Kızın se
sinden ve hareketlerinden, onun canını yaktıklarını anlayabiliyordu.
Kötü ya bancılar, onu seven iyi kızın canını yakıyord u !
Fido h i ç ol madığı kadar si nirlendi, uzun zaman önce kötü bir
adam onu vurd uğunda bile bu kadar sinirlenmemişti.
Onun görevi kötü ya bancıları bahçesinden uzak tutmaktı.
Başka bir şey yapmazdı.
Ama onu seven iyi kızı korumak çok daha önemliydi. Bu her
şeyden daha önemliydi. Ve onu hiçbir şey durdura mazdı. Tel ör
güler bile.
Tel örgüler çok uzundu. Ama çok uzun zaman önce, kendi boyun
dan büyük şeyler üzerinden zıpladığı zamanları hatırlayabiliyordu.
Fido köpek kulübesinden çıktı, uzun baca klarını altına kıvırdı
ve tel örgüden atladı.
Havlamalar çok uzaklardaki başka bir yere yayıldı. Bu çok uzak
yerlerde yaşayan bütün iyi köpekler, kötü ya bancılara di kkat et
mek ve Fido'yu seven iyi kızı korumak konusunda uyarılıyordu
çünkü o tarafa gid iyorlardı. Fido orayı zihninde gördü. Büyük, ge
niş, düz ve açık bir a landı. Bir sürü büyük, uçan şey vardı. Kenar
larda, iyi köpeklerin yaşadığı iki tane bahçe vardı.
Fido o iyi köpeklerin de havladığını duydu. Nerede oldukları
nı biliyordu. Çok uzaklarda. Ama sokaklardan oraya gidilebilirdi.
Fido bir sürü farklı sokak biliyordu. Sokaklarda koştu, nerede ol
duğunu ve nereye gittiğini bil iyord u.
İlk başta, B-782' nin yolda bıraktığı tek iz, dans eden kıvılcım
lardı. Ama uzun, düz otoyola çıktığında, daha fazla iz bırakmaya
başladı: yoldaki dört şeridin hepsinden paralel kanatlar halinde
etrafa saçılan parçalanmış emniyet camları. Arabaların pencereleri
ve ön camları çerçevelerinden ayrı lıyor, havaya fışkırıyordu.
Bay Lee'nin iyi komşu politikası olarak, bütün Sçanitler, insan
ların yaşadığı bir alanda ses duvarını aşmamak üzere program
lanmıştı. Ama Fido'nun, iyi komşu politikasını düşünemeyecek
kadar acelesi vardı. Ses d uvarını boş verip gü rültü yapacaktı.
-391-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 66 -
-392-
PARAZİT NEAL STEPHENSON
-
-393-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-394-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-395-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 67 -
-397-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-398-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 68 -
-400-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
401
- -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
402
- -
PARAZİT - N EAL STEPHENSON
-40�-
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
-69-
407
- -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
- 70 -
-408-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
-410-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
- 71 -
Rife her şeyi gördü ve yeteri kadar anladı. Her şeyin nasıl
sonuçlanacağı nı görmek isterdi ama çok meşgul bir adamdı;
Mafyanın geri kalanı, Ng, Bay Lee ve d iğer bütün pislik herifler
ısı güdümlü füzeleriyle onun peşinden gelmeden önce buradan
gitmek istiyordu. Ve topa l Raven'ın geri dönmesini bekleyecek
zaman yoktu. Pilota işaret verdi ve özel jetinin merdiven lerinden
çıkmaya başladı.
Gündüz vaktiyd i. Bir mil ötedeki tank çiftliğinden turuncu alev
dalga ları yükseliyordu. O kadar kontrolsüzce büyüyordu ki Rife
merdivenlerin ya rısında duru p izledi.
Güçlü bir akım, alevlerin içinden geçti ve sis odasından çıkan
kozmik bir ışın gibi aydınlıkta doğrusal bir iz bıraktı. Geçişinin
gücüyle, arkasında, alevlerde açı kça görü lebilen bir şok dalgası
bıraktı. Uç noktası, karanlık kaynağından yüz kat daha geniş olan
parlak, büyük bir koni: dört ayaklı siyah bir şeydi. O kadar küçük
ve hızlıyd ı ki ona doğru gelmeseydi L. Bob Rife onu göremezd i.
Geniş ve karmaşık bir açık hava tesisatının - jetlere yakıt ta
şıyan borular - arası ndan ilerliyor, engellerin üstünden atlıyor,
metal pençeleriyle dokund uğu kald ırımdan çıkan kıvı lcımlarla
engellerin içindeki şeyleri tutuştu ruyord u. Dört bacağını da altı
na topladı, otuz metre ötedeki yanmış bir tankın tepesine zıpla
dı. Orayı bir fı rlatma rampası gibi ku llanarak yakıt tesisatını ha
va limanından ayıran tel örgülerin üstü nden tekrar atlad ı . Sonra,
uzun adı mlarla koşmaya ve pistin geometrik yüzeyinde hızlanma
ya başladı. Arkasında uzun bir ateş uzantısı vardı: Sçanit'in artçı
şokları.
İçinden bir ses L. Bob Rife'a, yakıtla dolu jetten uzaklaşmasını
söyledi. Döndü ve merdivenlerden yarı atladı, yarı düştü . Sakarca
hareket ediyordu çünkü yere değil Sçanit'e bakıyordu.
Sçan it - yere ya kın, küçük, koyu renkli bir şey - sadece alev
lerdeki gölgesi ve pençelerinin kald ırıma değdiği yerlerdeki beyaz
kıvılcımlar sayesinde görü lebiliyordu.
Artık jete doğru gelmiyord u; Rife'a doğru geliyordu. Rife jet
ten in mekten vazgeçti ve merdivenleri üçer üçer çıktı .
Pilot bunun olacağını anlamıştı. Bu yüzden, merdiveni çeker
ken jeti çalıştırdı ve pistte ilerlemeye, Sçanit'in tersi yönünde git-
- 411 -
PARAZİT- NEAL STEPHENSON
meye başladı. Gaz kolunu itti, çok hızlı döndüğü için jet neredey
se bir kanadının üstüne düşecekti. Ve pistte eksen çizgisini görür
görmez motorların hızını maksimuma çıkardı. Artık sadece ön ve
yan tarafları görebiliyordu.
Olanları görebi len tek kişi Y.T.'ydi. Kurye geçiş izniyle havali
manı güven liğinden kolayca geçtikten sonra, yük terminalinin
ya nındaki apronda i lerled i. Buradan, pisti görebiliyordu. Y.T. olan
biten her şeyi görd ü : uçak pistte gürültüyle ilerl iyor, giderken ka
pılarını kapatıyordu. Motor nozu llarından sol u k mavi a levler çı
ka rtıyor, havalanmak için hız kazanmaya çalışıyordu. Fido, şişman
bir postacının peşinden giden bir köpek gibi uçağa yetişti. Son bir
kez havaya zıpladı, kendini bir Sidewinder füzeye dönüştürdü ve
uçağı n sol motorunun egzoz borusuna çarptı.
Jet; Fido, L. Bob Rife ve onun virüsü nü alevlerinin içine a larak
patlad ı .
Ne kadar tatlı!
Y.T. bir süre daha durdu ve sonrasında olanları izledi: Mafya
helikopterleri geliyor, doktor çantaları, kan torbaları ve sedye
lerle doktorlar iniyor, Mafya askerleri özel jetleri n arasında koş
turuyor, belli ki birini arıyorlard ı. Bir pizza arabası tekerleklerini
gıcırdatarak park alanlarından birinden çıktı ve bir Mafya arabası
sıcak bir takip için onun peşinden gitti.
Ama bir süre sonra, sıkıcı olmaya başladı. Bu yüzden, Y.T. kay
kayına bi ndi, bir süre bir akaryakıt tankerine ya pışarak, bir süre
de kendi gücüyle ana terminale geri döndü.
Annesi onu o aptal, küçük arabasının içi nde, telefonda konuş
tukları gibi bagaj teslim yerinde bekliyord u. Y.T. kapıyı açtı, kayka
yını arka koltuğa attı ve arabaya bindi.
"Eve mi?" dedi an nesi.
"Evet, eve gitmek iyi olabilir.''
-412-
PARAZİT - NEAL STEPHENSON
TEŞEKKÜRLER
9 786059 878364