You are on page 1of 80

DÜNYA SİYASETİNDE

AFRİKA 5
Editör
Doç. Dr. İsmail Ermağan
Dünya Siyasetinde Afrika 5
Editör: Doç. Dr. İsmail Ermağan

Yayın No. : 2176


Yönetim Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler No.: 094
ISBN : 978-605-7928-85-6
Basım Sayısı : 1. Basım, Aralık 2018

© Copyright 2018, NOBEL AKADEMİK YAYINCILIK EĞİTİM DANIŞMANLIK TİC. LTD. ŞTİ. SERTİFİKA NO.: 40340
Bu baskının bütün hakları Nobel Akademik Yayıncılık Eğitim Danışmanlık Tic. Ltd. Şti.ne aittir. Yayınevinin yazılı izni olmaksızın,
kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz.

Genel Yayın Yönetmeni : Nevzat Argun -nargun@nobelyayin.com-


Yayın Koordinatörü : Gülfem Dursun -gulfem@nobelyayin.com-
Redaksiyon : Samet Tekin -samet@nobelyayin.com-
Sayfa Tasarım : Gülbeyaz Güler -gulbeyaz@nobelyayin.com-
Kapak Tasarım : Mehtap Yürümez -mehtap@nobelyayin.com-
Baskı ve Cilt : xxxxxxx

Kütüphane Bilgi Kartı


Ermağan, İsmail.
Dünya Siyasetinde Afrika 5 / İsmail Ermağan
1. Basım. xvi + 480 s. 16x23,5 cm. Kaynakça var, dizin yok.
ISBN: 978-605-7928-85-6
1. Güney Afrika 2. Azınlıklar 3. Göç

Genel Dağıtım
ATLAS AKADEMİK BASIM YAYIN DAĞITIM TİC. LTD. ŞTİ.
Adres: Bahçekapı mh. 2465 sk. Oto Sanayi Sitesi No:7 Bodrum Kat Şaşmaz-ANKARA - siparis@nobelyayin.com-
Telefon: +90 312 278 50 77 - Faks: 0 312 278 21 65
E-Satış: www.nobelkitap.com - www.atlaskitap.com - Bilgi: esatis@nobelkitap.com - info@atlaskitap.com

Dağıtım ve Satış Noktaları: Alfa Basım Dağıtım, Ana Basım Dağıtım, Arasta, Arkadaş Kitabevi, Başarı Dağıtım, D&R mağazaları,
Dost Dağıtım, Güneş Dağıtım, Kitapsan, Nezih Kitabevleri, Prefix, Remzi Kitabevleri, TveK Mağazaları
ÖN SÖZ

Neden “Dünya Siyasetinde Afrika?”


The Economist’in Mayıs 2000’de başlığı “The Hopeless Continent” (Ümitsiz
Kıta) idi; Aralık 2011’de “Africa Rising” (Afrika Yükseliyor) oldu. Buna karşı-
lık, Afrika siyasetinin bu iki tarih arasında verdiği bir tepki ise farklı bir anlam
içeriyordu: “Çinlilere teşekkür ediyoruz çünkü Afrika’nın sadece kriz ve sefalet
kıtası olmadığını, aynı zamanda 800 milyonluk bir tüketici barındırdığını tekrar
keşfetti.” (Business Day, 19 Ekim 2007). Artık, kıtanın nüfusu bir milyarı geçti
ve ülkelerinin ekonomileri değişik sektörleri ile birlikte serpiliyor. Afrika milli-
yetçilerinin “21. yüzyıl Afrika’nın olacak.” tarzında erken doğumlu ve popülist
yaklaşımları bir yana; Afrika, küresel siyasette yükselmektedir.
Diğer yandan, insani ve maddi sömürü ile dolu geçmişi, devletlerin yöne-
tim problemleri (gelişmemiş ve demokratik olmayan rejimler, askerî darbeler,
patronaj vb.), fakirliklerine rağmen çocuk yaştaki askerler, kabile savaşları, insan
hakları ihlalleri, birçok komşu ülkedeki mülteci yerleşim bölgeleri ve diğer so-
runları ile Afrika hâlâ ışığa doğru ilerlemek zorunda.
Bununla birlikte bu “Altın Kıta”; hâlâ balta girmemiş ormanları, hâlâ işlen-
meyi bekleyen onlarca değerli madenleri, hâlâ keşfedilmemiş sarı ve kara altın
(petrol) rezervleri gibi büyük potansiyelleri ile aydınlık da. Kanımızca, bu coğ-
rafyada “düzelme ve yükseliş istikrarı”nın kurulabilmesi, Afrikalı siyasetçilerin
en ciddi ödevidir.
Dünyada Afrika çalışmalarının sayıları artmakta ve çok ciddi bir literatür
oluşmaktadır. Üniversite birimlerinden düşünce kuruluşlarına (think tank) ka-
dar bu bağlamda uzmanlık alanları gelişmektedir. Sadece Fransız, İngiliz veya
diğer Avrupalı (geçmişte sömürge sahibi devletler değil), Çinli, Hindistanlı,
ABD’li, Brezilyalı vb., Afrika konusuna ehemmiyet veren bilim insanı ve ku-
rumları artık çoğalmakta. Kanımızca, Afrika çalışmalarında “misyoner bilimin-
den bilgi üretme sanatı”na geçmek de ilgili akademisyenlerin en ciddi ödevidir.
Çünkü “Afrikalı devletlerin günümüz problemlerinde, postkolonyal dönemin

iii
iv Ön Söz

başarısız ve yoz yönetimlerini suçlayarak kolonyal dönemi övmek”,1 bir daktilo


değil, bellek hatasıdır.
Peki, Türkiye’de Afrika Çalışmaları ne durumda?
Oldukça başlangıç noktasında ve şu söze dikkat çekmekte: “Allah devleti-
mize zeval vermesin!” Yani akademya -diğer küresel bölgeler gibi- işini yeni yeni
yapmaya başlıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin 1998 yılında başlayan “Afrika’ya
Açılım Politikası”, bugün “Afrika Ortaklık Politikası” hâlini almıştır. Paradoks
şekilde, devlet dış politika siyasetini şekillendirince, araştırmalara kulvar açılı-
yor. Yani önce devlet adım atıyor, ardından akademik çalışmalar oraya yöneli-
yor. Türkiye’de yazılan yüksek lisans tezleri bunu kanıtlıyor. 1999 yılında Tür-
kiye, Avrupa Birliği’nden üyelik statüsü elde ettiğinde, akademik çalışmaların
çoğunluğunun buraya yönelmesinde olduğu gibi. Böyle mi olmalı? En azından
böyle gitmemeli ve karar süreçlerine katkı üreten çalışmalar, vatandaş kütüpha-
nelerinden siyasetçilerin/işadamlarının danışmanlarının masalarına, üniversite
amfilerinden kitapçı raflarında yerlerini almalıdır. Her anlamda; bilgi, gerekli-
dir -kimi (belki de haklı) itirazlara rağmen- güçtür ve biriktirilmelidir. Bu eser,
Türkiye’de Afrika çalışmalarına bu yıldan başlayarak bir katkı üretmeyi hedef-
lemektedir.
Belirtilmelidir ki, bir ülkenin siyaset ve biliminde “yeni” olan bir coğrafya-
ya ilişkin çalışmalar yapmak isterken, araştırmacılar için öncelikle ilgi ve altya-
pı elzem oluyor. Saha çalışması gerçekleştiremeden; kabile/eyalet veya devlet
temsilcilerine değemeden, pazarlarında gezip dükkânlarında nefeslenemeden;
İngilizce, Fransa veya Almanca edinilen bilgiler, sanki hep “ikincil kaynak olma”
riski içeriyor. Türkiye’de Afrika Çalışmaları kapsamında, TASAM’ın emekleri
zikredilmelidir. Lakin hayıflanmamak elde değildir ki, çoğu Afrika Araştırma
Merkezi olarak kurgulanan üniversite yapıları, “tabela enstitü” olmaktan öteye
geçememektedir ve maalesef donanımdan hâlâ uzaklar. Örneğin AÇAUM (An-
kara Üniversitesi Afrika Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi), alanında
bir ilk olarak ancak 2008 yılında kurulmuştur. Kısaca farkındayız ki, yola geç çı-
kıldı ve hızlı yol alınamıyor. O sebeple, bu çalışmalar özel kuruluşlar tarafından
da desteklenmelidir. Dünya Siyasetinde Afrika adlı seri, 2014 yılından itibaren
bütün mütevaziliğiyle şunu vaat ediyor: Ülkede bu bağlamda bilgi üretilmesine
katkı sağlamak.
Bu eserin doğup büyümesinde katkısı olan İstanbul Medeniyet
Üniversitesi’ne teşekkür ederim. Mensubu bulunduğum Siyasal Bilgiler Fakülte-
si Uluslararası İlişkiler bölümünde hocalarımızla yaptığımız çeşitli sohbetler ve
aldığımız öneriler, bizi bu çalışma yolunda motive etmiştir. Bu noktada bölümü-
müzün kuruluşunda emeği geçen ve ülkemizde ismi Afrika çalışmaları ile özdeş-
leşen Çad eski büyükelçisi ve üniversitemizin Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı

1 Örneğin bakınız: Hyden, Goran, African Politics in Comparative Perspective, Cambridge:


Cambridge University Press, 2005.
Ön Söz v

Sn. Prof. Dr. Ahmet Kavas’ı belirtmeyi bir görev addederim. Ayrıca diğer üniver-
sitelerden/kurumlardan hocaların/dostların katkılarını zikretmek isterim.
Dünya Siyasetinde Afrika-5’in bölüm yazarları ve değerleri hocalarına ver-
dikleri emekler adına müteşekkirim. Farklı konular, etraflıca ele alınmaya çalışıl-
dı. Fark edilebilir ki kimi çalışmalar, alanında ilk olmaya namzetler.
Muhammet Yazıcı, Çağla Vural, Mehmet Ali Çevrim, Abdülkadir Aksöz,
M. Salih Demirtaş, Oğuzhan Dağlı, Önder Bilal Gelgör, Aydın Güven ve Halide
İkra Kahraman’a çalışmaların redaksiyon kısmında gösterdikleri gayretler için
çok teşekkür ederim.
Son olarak; kitabı alan, okuyan vatandaşlar teşekkürü hak ediyor çünkü
onlar aslında böylece “Afrika’ya ilişkin bilgileri biriktirmeye devam edeceğiz.”
diyor, demek istiyor.
Deklare edilir ki kitabın bölümlerinde beyan edilen görüşler yazarın ken-
disine aittir.
Yayın ve konular üzerine fikir ve eleştirilerini iletmek isteyenler için:
ismailermagan@googlemail.com
Doç. Dr. İsmail Ermağan
30 Kasım 2018
İstanbul
İÇİNDEKİLER

BÖLÜM 1 GÜNEY AFRİKA PANORAMASI: SİYASET-


TOPLUM-EKONOMİ
Prof. Dr. Ramazan Özey 1
Giriş 1
1. Botswana 3
1.1. Siyasal Gelişim 4
1.2. Toplum 4
1.3. Ekonomi 5
2. Güney Afrika Cumhuriyeti 6
2.1. Siyasal Gelişim 7
2.2. Toplum 9
2.3. Ekonomi 10
3. Lesotho 13
3.1. Siyasal Gelişim 13
3.2. Toplum 13
3.3. Ekonomi 14
4. Namibya 15
4.1. Siyasal Gelişim 15
4.2. Toplum 16
4.3. Ekonomi 17
5. Swaziland 17
5.1. Siyasal Gelişim 17
5.2. Toplum 18
5.3. Ekonomi 19
Sonuç 19
Kaynakça 20

vii
viii İçindekiler

BÖLÜM 2 HİNDİSTAN’IN AFRİKA POLİTİKASI


Dr. Elem Eyrice Tepeciklioğlu 21
Özet 21
Giriş 22
1. Hindistan-Afrika İlişkileri 24
1.1. Siyasi İlişkiler 27
1.2. Kalkınma Alanında İşbirliği 30
1.3. Ticari İlişkiler, Afrika’daki Hint Yatırımları ve
Hindistan’ın Enerji Açığı 35
2. Afrika’daki Hint Diasporası 38
Sonuç 43
Kaynakça 45

BÖLÜM 3 AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ VE AFRİKA:


BAŞKAN OBAMA’DAN BAŞKAN TRUMP’A
STRATEJİK YAKLAŞIMLAR
Arş. Gör. Meysune Yaşar 51
Özet 51
Giriş 52
1. ABD Stratejisinde Afrika: Afrika Neden Önemli? 53
1.1. Barış ve Güvenliğin Sağlanması 53
1.2. Ticari İlişkiler ve Enerji Güvenliği 55
1.3. ABD Lehine Uluslararası Düzen 56
2. Obama’dan Trump’a ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi 57
2.1. 2010-2015 ve 2017 Ulusal Güvenlik Stratejileri ve Afrika 59
2.2. Stratejik Hedeflerin Sahaya Yansıtılması 61
2.2.1. Güvenlik, Refah ve Demokrasi 61
2.2.2. Ticari İlişkiler ve Enerji 65
2.2.3. Küresel Düzenin Bir Parçası Olarak
Afrika’da Liderlik 67
Sonuç 70
Kaynakça 72

BÖLÜM 4 AFRİKA’NIN GURURLU ÜLKESİ: NİJER


Doç. Dr. Emruhan Yalçın 75
Özet 75
Giriş 76
1. Ülkenin Temel Özellikleri 76
1.1. Coğrafyası 76
1.2. Nüfusu ve Demografik Yapısı 78
1.3. Kültürü 79
İçindekiler ix

1.4. Siyasi Sistem 81


1.5. Ekonomisi 83
1.6. Dış Ticareti 89
1.7. Nijer’in İç Problemleri 95
2. Ülke Tarihinin Ana Hatları 97
3. Dış Politikası 100
3.1. Türkiye-Nijer İlişkileri 102
3.1.1. Siyasi İlişkiler 102
3.1.2. Ekonomik İlişkileri 106
Sonuç 108
Kaynakça 110

BÖLÜM 5 BAĞIMSIZLIKTAN GÜNÜMÜZE UGANDA


CUMHURİYETİ VE DIŞ İLİŞKİLERİ
Cihan Daban 121
Özet 121
Giriş 122
1. Sömürge Öncesi Dönemde Uganda 124
2. Sömürge Döneminde Uganda 124
3. Bağımsız Uganda Cumhuriyeti 126
4 Uganda Dış Politikası 127
4.1. Uganda-İngiltere İlişkileri 127
4.2. Uganda-Sudan İlişkileri 128
4.3. Uganda-Ruanda İlişkileri 129
4.4. Uganda-Kenya İlişkileri 130
4.5. Uganda-Demokratik Kongo Cumhuriyeti İlişkileri 131
4.6. Uganda-Tanzanya İlişkileri 132
4.7. 1986’dan Günümüze Genel Hatlarıyla Uganda
Dış Politikası 134
Sonuç 137
Kaynakça 138

BÖLÜM 6 BENİN, GABON VE ORTA AFRİKA CUMHURİYETİ’NDEKİ


SİYASAL İHTİDALARDA LİBYA DEVRİK LİDERİ
MUAMMER KADDAFİ’NİN ETKİSİ
Dr. Öğr. Üyesi Mürsel Bayram 141
Özet 141
Giriş 142
1. Kaddafi’nin Afrikalı Liderleri İhtida Ettirme Çabaları 145
2. Mathıeu Kerekou’nun İhtidası 146
3. Jean-Bedel Bokassa’nın İhtidası 148
x İçindekiler

4. El-Hadj Omar Bongo’nun İhtidası 150


Sonuç 153
Kaynakça 154

BÖLÜM 7 AFRİKA’DA AZINLIKLAR, TOPLULUKLAR VE SİYASAL


TEMSİLİYET
Dr. Öğr. Üyesi Burcu Taşkın 157
Özet 157
Giriş 158
1. Azınlık Kavramı ve Tartışmaları 161
1.1. Azınlık Haklarının Korunması: Bireysel vs.
Kolektif Haklar 163
1.1.1. Bireysel vs. Kolektif Haklar 164
1.2. Siyasal Katılım ve Temsiliyet 165
2. Afrika’da Azınlıklar/Farklı Topluluklar 169
2.1. Kolonyal Geçmiş ve Azınlık Sorunu 170
2.2. Bağımsızlık Sonrası Dönem, Soğuk Savaş ve
Çatışmalar 171
2.3. Afrika’da Azınlık Hakları ve Anayasalar 173
2.4. Afrika’da Azınlıklar ve Yerel Halklar 175
2.5. İktidar Paylaşımı ve Siyasal Temsiliyet 184
2.5.1. Temsiliyet 186
3. Vaka Karşılaştırması: İktidardan Azınlığa (Ruanda);
Azınlığın Hâkimiyeti (Burundi) ve Çoğunluk
Eksikliği (Gine) 187
Sonuç 191
Kaynakça 193

BÖLÜM 8 AFRİKA’DA GÖÇ: EĞİLİMLER, YAPILAR,


BELİRLEYİCİLER
Çev. Doç. Dr. İsmail Ermağan - Öğr. Gör. Duygu Kutlu 197
Özet 197
Giriş 198
1. Teorik Arka Plan: Göç Etkenleri 201
1.1. Kalkınmanın Rolünün Kavramsallaştırılması 201
1.2. Göç Süreçlerinde Devletlerin Rolünün
Kavramsallaştırılması 203
1.3. Veriler 205
2. Afrika Kıtası Bağlamında Cereyan Eden Göçün
Hacmi ve Yönü 206
2.1. 1960’dan İtibaren Afrika’dan, Afrika’ya ve Afrika İçi Göç
Yoğunluğunun Değişimi 206
İçindekiler xi

2.2. Afrika’dan Diğer Ülkelere Göç Yoğunluğu 207


2.3. Afrika’da Göç Alma Yoğunluğu 210
2.4. Afrika İçindeki Göç Yoğunluğu 212
3. Afrikalıların Dış Göçlerinin Coğrafi Çeşitliliği 213
3.1. Genel Göç Eğilimleri 213
3.2. Avrupa, Kuzey Amerika ve Okyanusya’ya Yakın
Zamandaki Afrikalı Göçü 216
4. Afrika Göçünün Gelişimsel ve Politik Faktörlerinin
Saptanması 219
4.1. Kalkınma Süreçlerinin Rolü 219
4.2. Devletlerin ve Politikaların Rolü 220
Sonuç 225
Ek Not: Aktüel Bir Değerlendirme 227
Dipnotlar 227
Kaynakça 228

BÖLÜM 9 BATI AFRİKA ÜLKELERİNE ORTA DOĞU’DAN GÖÇ


Prof. Dr. Hamdi Genç 233
Özet 233
Giriş 234
1. Fildişi Sahili’ne Göçler 236
2. Sierra Leone’de Lübnanlılar 242
Sonuç 246
Kaynakça 247

BÖLÜM 10 AFRİKA’DA SINIR SORUNLARI


Dr. Öğr. Üyesi Emre Kalay 249
Özet 249
Giriş 250
1. Afrika Kıtası Hakkında Genel Bilgiler 251
1.1. Coğrafi Yapı 251
1.2. Doğal Kaynaklar 252
1.3. Toplumsal Yapı 252
1.4. Siyasi Yapı 255
2. Afrika Kıtasında Sınırların Temel Özellikleri 257
3. Kıta Çapında Sınır Uyuşmazlıkları ve Çözüm Çabaları 259
4. Afrika’da Sınır Sorunları Üzerine Bir Değerlendirme 261
Sonuç 265
Kaynakça 266
xii İçindekiler

BÖLÜM 11 LUSOFON AFRİKA’DA ANGOLA, MOZAMBİK VE


GİNE BİSSAU İÇ SAVAŞLARI
Dr. Öğr. Üyesi Volkan İpek 271
Özet 271
Giriş 272
1. 1975-2002 Angola İç Savaşı 275
2. 1976-1992 Mozambik İç Savaşı 280
3. 1998-1999 Gine Bissau İç Savaşı 283
Sonuç 285
Kaynakça 288

BÖLÜM 12 BİAFRA DEVLETİ VE NİJERYA İÇ SAVAŞI


(1967 - 1970)
Arş. Gör. Ahmet Göksel Uluer 291
Özet 291
Giriş 292
1. Nijerya’nın Yapısı 292
1.1. Kuzey-Güney İkiliği 292
1.2. Etnik-Dinsel Gerilimi Arttırıcı Unsur Olarak
Federalizm 294
2. İki Darbe, Bir Savaş 298
2.1. Darbe ve Karşı-Darbe 298
2.2. Biafra Devleti ve İç Savaş 299
2.2.1. Savaşın Seyri 299
2.2.2. Savaşın Yansımaları 302
Sonuç 306
Kaynakça 307

BÖLÜM 13 FRANSA’NIN AFRİKA’DAKİ ASKERÎ VARLIĞI


Huriye Yıldırım Çinar 311
Özet 311
Giriş 312
1. Fransa’nın Afrika Politikası 313
2. Fransa’nın Afrika’ya Yönelik Askerî Politikası 318
2.1. Fransa’nın Güvenlik ve Savunma Politikası 318
2.2. Fransa’nın Ordu Yapılanması 320
2.3. Fransa’nın Afrika Politikasında Fransız
Ordusunun Rolü 321
Sonuç 329
Kaynakça 331
İçindekiler xiii

BÖLÜM 14 ULUSLARARASI TOPLUMDA NORM DEĞİŞİMİ VE


GÜNEY AFRİKA: APARTHEID’İN KALDIRILMASINDAN
ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ’NE
Dr. Ali Onur Tepeciklioğlu 335
Özet 335
Giriş 336
1. Uluslararası Toplum ve Normlar 338
2. Bir Norm Olarak İnsan Haklarına Saygı: Apartheid’in
Kaldırılması Sürecinde Güney Afrika 341
3. Bir Norm Olarak İnsan Haklarına Saygı: Uluslararası Ceza
Mahkemesi ve Güney Afrika 348
Sonuç 354
Kaynakça 355

BÖLÜM 15 KÜRESEL GÜNEY VE YENİ BAĞIMLILIK İLİŞKİLERİ:


BREZİLYA VE AFRİKA’DA TARIM
Dr. Öğr. Üyesi Segâh Tekin 359
Özet 359
Giriş 360
1. Güney-Güney İşbirliği 361
2. Afrika Tarım Sektörü: Fırsatlar ve Zorluklar 364
3. Brezilya İçin Ekonomik Bir Cazibe Alanı Olarak Afrika 364
3.1. Brezilya’nın Afrika Tarımına Yönelik Destekleri 366
3.1.1. Afrika’da Gıda Güvenliği ve Brezilya Desteği 368
3.1.2. Afrika’da Etanol Üretimi ve Brezilya 370
Sonuç 373
Kaynakça 374

BÖLÜM 16 SUDAN’IN ENERJİ SEKTÖRÜ VE TÜRKİYE’NİN


YATIRIMLARI
Doç. Dr. Bahtiyar Dursun 377
Özet 377
Giriş 378
1. Sudan’ın Ekonomik ve Sosyal Yapısı 378
2. Sudan’ın Enerji Projeksiyonu 379
2.1. Sudan’ın Konvansiyonel Enerji Kaynakları 380
2.1.1. Petrol 380
2.1.2. Termik Güç Üretim Santralleri 381
2.2. Sudan’ın Yenilenebilir Enerji Kaynakları 383
2.2.1. Sudan’ın Biyokütle Enerji Potansiyeli 383
2.2.2. Sudan’ın Güneş Enerjisi Potansiyeli 384
xiv İçindekiler

2.2.3. Sudan’ın Hidrolik Enerji Potansiyeli 386


2.2.4. Sudan’ın Rüzgâr Enerjisi Potansiyeli 388
2.2.5. Sudan’da Jeotermal Enerji Potansiyeli 389
3. Türkiye’nin Sudan’da Enerji Yatırımları 389
Sonuç 391
Kaynakça 392

BÖLÜM 17 AFRİKA’DA ÜLKE EKONOMİLERİ: GABON VE SUDAN’IN


MAKROEKONOMİK ANALİZİ
Dr. Öğr. Üyesi Gülfer Vural 395
Özet 395
Giriş 396
1. Gabon 398
1.1. Gayri Safi Yurt İçi Hasıla ve Büyüme 398
1.2. Enflasyon 399
1.3. İşsizlik 400
1.4. Maliye Politikası 400
1.5. Para Politikası 402
1.6. Ticaret ve Entegrasyon 402
2. Sudan 403
2.1. Gayri Safi Yurt İçi Hasıla ve Büyüme 403
2.2. Enflasyon 404
2.3. İşsizlik 404
2.4. Maliye Politikası 406
2.5. Para Politikası 407
2.6. Ticaret ve Entegrasyon 407
Sonuç 408
Kaynakça 409

BÖLÜM 18 2000 SONRASI AFRİKA’DA BREZİLYA VE


TÜRKİYE’NİN İNSANİ DİPLOMASİSİ
Nilay Tunçaslan, Doç. Dr. Emel Parlar Dal 411
Özet 411
Giriş 412
1. İnsani Diplomasi Kavramının Arka Planı ve
Teorik Çerçevesi 413
1.1. İnsani Diplomasi 414
1.2. İnsani Diplomasi Araçları 415
1.2.1. İktisadi Yardımlar: Acil İnsani Yardımlar ve
Kalkınma Yardımları 416
İçindekiler xv

1.2.2. Siyasi Yardımlar: Barış Arabuluculuğu ve Fikirsel/


Normatif Katkılar 417
2. Türkiye ve Brezilya’nın İnsani Aktörlüğü 418
2.1. Yükselen İnsani Aktörler: Türkiye ve Brezilya 418
2.2. Brezilya ve Türkiye’nin İnsani Diplomasi Araçları 420
3. Brezilya ve Türkiye’nin Afrika ile İlişkileri:
İnsani Diplomasi 424
3.1. Brezilya ve Türkiye’nin Afrika ile İlişkileri:
İlişkilerin Gelişimi ve Amaçlar 424
3.2. 2000 Sonrası Türkiye ve Brezilya’nın Afrika’ya İnsani
Diplomasisi: İktisadi ve Siyasi Araçlar 425
3.2.1. İktisadi Yardımlar 426
3.2.2. Siyasi Yardımlar 428
Sonuç 432
Kaynakça 434

BÖLÜM 19 ULUSLARARASI PLATFORMLARDA AFRİKA-TÜRKİYE


İLİŞKİLERİ NASIL GELİŞİR?
Dr. Öğretim Üyesi Asena Boztaş 439
Özet 439
Giriş 440
1. Siyasi Platformlarda 440
1.1. Afrika Siyasetine Genel Bir Bakış 441
1.1.1. Sömürgecilik Öncesi Dönem 441
1.1.2. Sömürgecilik Dönemi 441
1.1.3. Sömürgecilik Sonrası Dönem (Postkolonyalizm)
(Yeni Sömürgecilik Süreci) 442
1.2. Türkiye’nin Afrika Politikalarının Tarihsel Süreci 442
1.2.1. Osmanlı Devleti Öncesi ve Sonrası Dönem 443
1.2.2. Türkiye’nin Batı Merkezli Politikaları
Süreci (1923-1998) 443
1.2.3. Afrika’ya Açılım Eylem Planı Sonrası Dönem
(1998-Günümüz) 444
1.3. Siyasi Olarak Türkiye-Afrika İlişkilerinin Gelişimi
İçin Öneriler 447
2. Ekonomik Platformlarda 448
2.1. Ekonomik Olarak Türkiye-Afrika İlişkilerinin Gelişimi
İçin Öneriler 449
3. Sosyal Platformlarda 449
3.1. Eğitim 450
3.2. Sağlık 451
xvi İçindekiler

3.3. Sosyal İletişim 451


3.4. STK’lar ve Diplomasi 452
3.5. Askerî 452
3.6. STK’lar ve Yardımlar 453
Sonuç 454
Kaynakça 455

YAZAR BİLGİLERİ 457

EKLER 467
BÖLÜM 7
AFRİKA’DA AZINLIKLAR, TOPLULUKLAR VE
SİYASAL TEMSİLİYET
Dr. Öğr. Üyesi Burcu Taşkın69

Özet
Etnisite, din ve kabile olarak en çok topluluk bulunduran Afrika kıtası
zayıf merkezî yapısı, siyasal ve ekonomik istikrarsızlıkları ile azınlıklar için
yine en tehlikeli bölgedir. Sömürge döneminde yapay sınırlarla farklı ülkelere
bölünen ancak etnik bağlılıklarını sürdüren birçok kabilenin yer aldığı kıtada
azınlık haklarının ve farklı toplulukların tanınması, güvence altına alınması ve
korunması uzun süreli barış ve istikrar sağlanması için önem taşımaktadır. Bu
çalışma ortaya koymaktadır ki siyasal kültürden ziyade yerleşmiş ve adil işle-
yen siyasal kurumların eksikliğinden doğan belirsizlik ortamı darbe, ayaklan-
ma, iç savaş ve etnik katliam gibi olayların birincil sorumlusudur. Ulusal değil
kişisel menfaati ön planda tutan ve tüm yetkileri elinde bulunduran üniter aşı-
rı-başkanlık sistemleri, eski sömürge yönetiminin oligarşik yapısını nepotizm,
kabilecilik ve bölgecilik altında devam ettirmekte, dışlanan grupların siyasal
ve ekonomik kaynaklara erişiminin kısıtlanması etnik çatışmaları beraberinde
getirmektedir. Ruanda, Burundi ve Gine ülkelerinin karşılaştırmalı incelemesi
iktidar paylaşımının yanı sıra temsiliyetin de önemini ortaya koymaktadır.
Anahtar Kelimeler: Afrika, Azınlıklar, Etnik ve Dinî Topluluklar,
Temsiliyet.

69 burcu.taskin@medeniyet.edu.tr

157
158 Dünya Siyasetinde Afrika 5

MINORITIES, COMMUNITIES AND POLITICAL


REPRESENTATION IN AFRICA
Abstract
The weak central structure of the African continent, which has the most
diverse communities as ethnicity, religion and tribe, is again the most dangero-
us region for minorities with its political and economic instabilities. The conti-
nental minority rights and the recognition, assurance and protection of different
communities, which are divided by artificial borders into different countries, but
have primarialy ethnic loyalists, are important for long-term peace and stabi-
lity. This study reveals that the uncertainty environment arising from the lack
of established and fairly functioning political institutions is the primary res-
ponsibility of events such as coups, riots, civil war and ethnic massacres. The
hyper-presidential systems that hold the individual gains and not the national
interests which hold the oligarchic structure of the pre-colonial administration
under nepotism, tribalism and regionalism, and continue to restrict the access of
the other groups to political and economic resources brings ethnic conflicts. The
comparative study of Rwandan, Burundian and Guinean countries reveals the
importance of representation as well as power sharing.
Keywords: Africa, Minorities, Ethnic and Religious Groups,
Representation.

“Bana kalırsa bu ülkede Yao yok, Lomwe yok, Sena yok, Chewa yok,
Ngoni yok, Nyakyusa yok, Tonga yok, sadece Malavililer var.”70
- Hastings Kamuzu Banda, Malavi Başkanı, 1970.
“Tek Zambia, Tek Millet”
- Kenneth Kaunda, Zambia Başkanı, 1964.

GİRİŞ
Azınlıklar ve azınlık haklarının korunması ilk kez I. Dünya Savaşı’ndan
sonra gündeme gelmiş ve hem devletler arası hem de uluslararası anlaşmalara
bu ilkeler eklenmiştir. Soğuk Savaş’ın sona ermesi ‘azınlık meselesi’ ve ‘kimlik
politikaları’ konularını siyaset bilimi gündemine tekrar taşırken, araştırmalar
1990’larda Balkanlar, Kafkaslar, Orta-Avrupa ve Afrika’da meydana gelen yı-
kıcı iç-savaşlar ve soykırıma varan etnik çatışmalara odaklandı. Soğuk Savaş
sonrasındaki anlaşmalarda da önceki anlaşmalarda olduğu gibi azınlık hakları
‘kolektif haklar’ olarak tanımlanmış ve bireysel vatandaşlık haklarının yanı sıra
azınlıklara ‘fertlerin tek başına değil de ancak topluluk hâlinde kullanabileceği
ve topluluk olmanın gereği yaşanabilecek hakları’ garanti altına alınmıştır.

70 Alıntı: (Leroy Vail & Landeg White,1989).


Afrika’da Azınlıklar, Topluluklar ve Siyasal Temsiliyet 159

Yeni kurulan ulus-devletlerde, özellikle Bosna-Hersek ve Ruanda örnekle-


rinde görüldüğü üzere etnik çatışmanın sona ermesi sürecinde ve sonrasındaki
barışı koruma politikalarında, siyasal katılım ve siyasal temsiliyet gibi siyasal
haklar ‘kota sistemi’ gibi kurumsal yapılarla korunmuş ve böylece etnik gerilim
azaltılmaya çalışılmıştır. Bu yüzden azınlıkların siyasal temsiliyeti hem bu ül-
kelerin demokratikleşmesinde hem de azınlıkların kendi haklarını korumasında
önemli bir araç hâline gelmiştir.
Diğer yandan “Balkanlaşma”71 korkusu yine Soğuk Savaş sonrası dünya-
sında merkezî ulusal birlikteliği garanti eden ve etnik farklılıkları reddeden güç-
lü anayasa gerekliliği düşüncesini de beraberinde getirmiştir. Bu korku benzer
bir şekilde Afrika’da bağımsızlık sonrasındaki anayasalarda etnisite ve azınlık
haklarının reddedilmesinde önemli rol oynamıştır (Neuberger, 1976). Oysa çalış-
malar göstermiştir ki sadece azınlıklar değil, genelde az temsil edilen (under-rep-
resented) kadınlar da ne kadar çok siyasal sisteme katılır ve temsilcileri ne kadar
yerel ve genel yönetimlere dâhil olurlarsa, mevcut sistemin ve hükûmetin bu
toplulukların gözündeki meşruiyeti artmaktadır.
Değişen coğrafyalarla beraber yeni ulus-devletler ortaya çıkarken, azınlık
hakları ve bu hakların korunması ilkesini yönetim şekillerinde ve kültürlerden
bağımsız evrensel prensiplere dayandırma çabasının arttığı görülmüştür. Bu
çabada belki de en zor olan yapay sınırlarla belirlenmiş, belli bir ulus-bilincini
oluşturamamış, ekonomik olarak az gelişmiş ve birçok kabilenin, topluluğun yer
aldığı Afrika kıtası ve ülkeleri için olduğu söylenebilir. Liberal Batı demokra-
silerinin çoğu tek ve hâkim bir kimliğe dayanan güçlü bir ‘ulus’ fikrine daya-
nırken, Afrika’da birçok ülke sayısız farklı etnik, dinî ve kültürel kimliklerden
oluşmaktadır. Genellikle, Afrika kıtasında kabile, klan veya topluluk güçlü bir
kimlik göstergesi olarak kalır. Öyle ki 54 ülkenin yer aldığı Afrika kıtasında sa-
dece Nijerya’da 250’ye yakın farklı etnik grup yaşamaktadır. Orta Afrika coğ-
rafyasında yer alan Çad, Gabon ve Kamerun gibi ülkelerde 200’den fazla farklı
dil ve lehçe konuşulmaktadır. Bu yüzden, bu kıtada azınlık ve azınlık haklarının
korunması tartışması farklı bir boyut kazanır. Diğer bir deyişle mesele azınlık-
ların tanınma(ma)sı değil, bir dereceye kadar herkesin bir azınlık grubuna ait
olmasıdır (Miles & David, 1991: 393). Çok fazla etnik, dinî ve mezhepsel farklılık-
lar taşıyan birçok Afrika ülkesinde (özellikle Güney ve Orta Afrika’da) resmî dil
eski koloniyel ülkenin dilidir ve bu ortak dil ancak ulusal iletişimin kurulmasını
sağlar. Büyük Göller Bölgesi’ndeki ülkelerde ise koloniyel dilin yanı sıra çoğun-
luk Bantu etnik grubunun konuştuğu Swahili dili de millî veya resmî dil olarak
kabul edilmiştir (bk. Tablo 1).
Yine katı Avrupa’sında yönetimde etnik, dinsel, mezhepsel özellikleri ile
çoğunlukta olan gruplar söz sahibi iken, Afrika’nın bazı ülkelerinde iktidarı elin-

71 “Balkanlaştırma” etiketi, etnik kökenin oynadığı rolün hatırlatıcısı - Eski Yugoslavya’nın ayrıştı-
rılması - etnik kökenin tanıyarak ulusal birliğin kendi kendini yok etmesine yol açabileceği algısı
(Anderson 2006; Gellner 2006).
160 Dünya Siyasetinde Afrika 5

de bulunduran azınlık gruplar mevcuttur. Bu yönüyle Irak, Suriye ve Lübnan


gibi Arap Orta Doğu ülkelerinin tarihinde görülen mezhepsel, etnik veya dinî
olarak azınlık grupların yönetimde egemen olmaları siyasi durumu ile benzerlik
gösterirler.
Azınlıklar ve Afrika kıtası incelemesinde bir diğer ilginç nokta sınır çizgile-
ri ve ulus devletlerin Afrika’ya uygulanan yabancı kavramlar olmasıdır. Afrika
nüfusu ve kaynakları üzerinde kontrolü sağlamak için, sömürgeci yönetimler sık
sık böl-ve-yönet taktikleri izlediler. Sahraaltı bölgesindeki (sub-Saharan) Afrika
ülkelerinin hemen hemen hepsinin sınırları eski kolonyal güçler tarafından be-
lirlenmiştir. Bu, bireylere ve bazı halklara, diğer halkların ve genel refahın zarar
görmesine yol açan ayrıcalıklar vermeyi gerektirdi. Sömürgeci yöneticiler tara-
fından teşvik edilen ya da yaratılan etnik ve dinsel gerilimler, bugün belki de en
önemli örneği Ruanda ve Burundi’deki Hutu-Tutsi tansiyonu olan ve yıllarca
süren kitle şiddeti döngüsüne yol açan sömürge sonrası dönemini getirdi. Çoğu
Afrika sömürgesi, 1950’ler ve 1960’larda bağımsızlık mücadelelerini kazanmış
ancak Rhodesia’daki (bugünkü Zimbabwe ve Zambia) ve Güney Afrika’daki
ırkçı beyaz egemen rejimler, sırasıyla, 1980 ve 1994’e kadar devam etmiştir. Sö-
mürge yönetiminden gelen kıta özgürlüğünün çoğunda, Afrika’nın yeni liderleri
tarafından uygulanan benzer bölme taktikleri ve yolsuzluklar devam etti. Siyasi
elitler, kabilelerine hamilik yapıp muhalifleri bastırdıkça, çatışmalar patlak ver-
di. Soğuk Savaş güçleri ise Afrika’da vekâlet savaşları yaparak bu yangınları
alevlendirdiler.
Günümüzde ise azınlık grupları ve yerli halk tehdit altındadır. Soğuk
Savaş’ın sona ermesinden sonra bile, pek çok Afrika ülkesi zayıf yönetişim, yol-
suzluk ve yoksulluktan bıkmış durumda. Petrol, kereste ve pırlanta gibi kaynak-
lardan gelen zenginlik büyük ölçüde sadece elitleri zenginleştirirken, bunların
kontrolü ve halkın dini/kavim desteğini almak için elitlerin verdiği mücadele,
Angola, Sudan, Nigerya ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndekiler de dâhil
olmak üzere birçok çatışmayı besledi.
Bu durumda tek bir etnik, mezhepsel ve dinî grubun çoğunluk ve hâkim
olmadığı bu ülkelerde ‘azınlık’ kavramı ne ifade etmektedir? Uzun süre sömür-
geleştirilmiş ancak 20. yüzyılın ortalarında ulusal bağımsızlığını elde etmiş ve
Soğuk Savaş döneminde kendini bu kez ideolojik çatışmanın içinde bulan bu
kıtada yeni bir ulus-devlet ve ulusal bilinç inşası farklı kavimleri, etnik ve dinsel
toplulukları dışlamadan nasıl demokratik bir zemin üzerinde oluşabilir? Kendi
dilinde eğitim, ibadet özgürlüğü ve vakıflarını yönetme hakkı gibi kolektif hak-
lar nasıl belirlenebilir ve korunabilir? Bu konuda devletler arası anlaşmalar mı
yoksa uluslararası hukuk mu daha etkilidir? Afrika kıtasının büyük çoğunluğun-
da görülen üniter yapılı hâkim tek partili başkanlık sistemleri farklı toplulukları
barındıran bu ülkelerde barışı ve istikrarı sağlamak için doğru sistemler midir?
Farklı iktidar-paylaşım modelleri neler olabilir? Neden çok ve farklı topluluklara
Afrika’da Azınlıklar, Topluluklar ve Siyasal Temsiliyet 161

sahip Afrika ülkelerinin bazılarında soykırıma varan iç savaşlar yaşanmışken,


diğerlerinde toplumsal çatışmalar şiddet olmadan uzlaştırılabilmiştir?
Bu çalışma yukarıdaki soruları tartışırken öncelikle daha önce azınlıklar ve
azınlık temsiliyeti konularında belki de karmaşık yapısından dolayı literatürde
çok fazla yer bulamayan ‘Afrika’daki azınlıkların’ genel bir bilgilendirmesini
yapmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla bu makale, ilk bölümünde uluslararası
hukuk ve maddelerdeki azınlık kavramı, azınlıkların korunması ve temsiliyet
ilkeleri sunulduktan sonra Afrika’da azınlık hakları, anayasa düzenlemeleri ve
yönetim modelleri teorilerini inceleyecektir. Üçüncü bölümde ise Ruanda, Bu-
rundi ve Gine ülkelerini ‘azınlık konusuna yaklaşımları’, ‘demokratikleşme’ ve
‘yönetim-paylaşımı’ unsurları üzerinden karşılaştıracaktır. Sonuç bölümünde ise
azınlık haklarının sadece Batılı bir kavram olarak kaldığı sorusu üzerine genel
bir değerlendirme yapılacaktır.

1. AZINLIK KAVRAMI VE TARTIŞMALARI


Azınlık meselesi uzun zamandır hükûmetler için hassas bir konu olmuştur.
Uluslararası hukuku hükûmetlerin yaptığı göz önüne alındığında, uluslararası
azınlık haklarının diğer insan hakları dalları tanımının gerisinde kalması sürpriz
değildir. Azınlık ve dezavantajlı gruplara yapılan muamelelerin iyileştirilmesi
için insan hakları dilinin kullanımı, yirminci yüzyılın ikinci yarısında giderek
daha popüler hâle geldi. I. Dünya Savaşı sonrasında kurulan Milletler Cemiyeti
ve II. Dünya Savaşı’nı takiben yerini alan Birleşmiş Milletler gibi güçlü kurum-
ların varlığına rağmen, 1990’lara kadar, azınlıklara hitap eden önemli uluslara-
rası insan hakları kurumları yoktu. Aynı zamanda, özellikle Doğu Avrupa’da
komünizmin çöküşünden bu yana azınlıklar ile ilgili sivil toplum örgütlerinin
sayısında hızlı bir büyüme yaşandı ve “azınlık sorunu” artık hem bölgesel hem
de uluslararası seviyede çok sık gündeme gelmeye başladı. 1990’larda artış gös-
termeye başlayan ‘kimlik politikaları’ kültürel, etnik ve dinî farklılıklara tanın-
ma veren ve saygı gösteren ülkelerde demokratikleşmenin yolunu açarken, bu
farklılıkları ulusal tehdit olarak görüp bastırmayı ve/veya yok saymayı öncelikli
gören ülkelerde toplumsal ve siyasal bölünmeler baş gösterdi.
Bu yüzden azınlıkların tanınmasının yanı sıra öncelikli problem ‘azınlık ta-
nımının’ belirsizliğinde yatmaktadır. Juhn Raikka bu sorunu kısa ve öz olarak şu
şekilde açıklar: “Azınlıkların ne olduğu belli değildir.” (Raikka, 1996: 3). Raikka
göçmen azınlıklar hakkındaki anlaşmazlıkları ve dilsel azınlıkların tanımlan-
masındaki pratik sorunları vurgulamakta ve bu azınlıklara mensup kimseler ve
azınlıkların korunmasıyla ne tür yükümlülükler öngördüğü ile ilgili birkaç soru
ortaya atmaktadır (Raikka, 1996: 9). Bir azınlığın uluslararası hukuk amaçları için
tanımlanması sorunu, uluslararası hukukçular ve akademisyenlerin, Milletler
Cemiyeti’nin azınlıkların korunmasıyla ilgilendiğinden bu yana sıkıntı yaşama-
sına neden olmuştur. Neredeyse bir yüzyıl sonra ve hâlâ uluslararası hukukta
162 Dünya Siyasetinde Afrika 5

neyin azınlık oluşturduğuna dair kabul edilen bir tanım yoktur.72 Ayrıca, ulus-
lararası belgeler tarafından korunan azınlık türleri “etnik, dilsel ve dinî” azınlık-
lardan (ICCPR’da belirtilen) (CSCE ve Avrupa Konseyi belgelerinde) “ulusal”
azınlıklara göre değişmektedir.73 Bu tanım eksikliği genellikle konunun karma-
şıklığına bağlanmaktadır. Bununla birlikte, azınlıklar konusuna dair geleneksel
antipati ve ‘korku’, ulusal hükûmetleri uyarıya geçirmektedir.
Azınlık kavramı ilk olarak 1919 Versailles Barış Konferansı’nda, Avustur-
ya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ve Prusya Krallığı’nın
dağılmasından doğan devletlerle yapılan barış antlaşmaları ile uluslararası an-
laşmalara dâhil edildi (Preece, 1998: 15). Anlaşmalar, Doğu ve Orta Avrupa’nın
(Polonya, Yugoslavya, Çekoslovakya) yeni eyaletlerini, topraklarını arttıran
devletleri (Romanya ve Yunanistan) ve yenilgiye uğrayan devletleri (Avustur-
ya, Macaristan, Bulgaristan, Türkiye) azınlık halklarına karşı dinî haklar ve si-
yasal eşitlik gibi bazı özel hakların tanınmasını zorunlu kılıyordu. Azınlık hü-
kümlerini içeren ilk uluslararası anlaşmalarda, azınlık “ırksal, dinî veya dilsel
azınlıklara mensup kişiler” olarak tanımlanmıştır. Bu tanım farklı bir ırka, dine,
dile ait olmak gibi nesnel ölçütlere dayanıyordu. Tanıma “ırksal” kavramının
dâhil edilmesi, aynı zamanda, bu dönemde azınlıktan kastedilen şeyin şüphesiz
“ulusal azınlık” olduğunu ortaya koymaktadır. Ulusal azınlık, bir akraba-devlet
(kin-state) sahip olan kişidir; ahbap devlet adamlarının hâkim olduğu devlet,
azınlığın yaşadığı ve yurttaşlığa bağlı olduğu devlete ev sahibi devlet (home-sta-
te) denir (Kymlica, 1995: 10-33). Kymlica’ya göre, ulusal azınlıklar, bir devletteki
varlığı sömürgeleştirme, fethetme veya zorunlu göçün sonucu gibi ortaya çıkan
uzun süredir devam eden azınlık gruplarına atıfta bulunuyor. Ulusal azınlıklar,
(en azından bazıları) ayrı kurumlar ve bazı siyasi özerklik düzeylerini talep et-
meleri ile karakterize edilir.
Milletler Cemiyeti rejiminin çöküşünün ardından genel, evrensel bir insan
hakları koruması kavramı gelişti. Birleşmiş Milletler Bildirgesi, Genel Kurul ta-
rafından “evrensel bir insan hakları hareketi içinde toplumun her bir organını
topluma dâhil etmeyi amaçlayan tüm halklar ve tüm uluslar için ortak bir ba-
şarı standardı” olarak ilan edildi.74 Bu nedenle, azınlığın en kapsamlı ve yay-
gın olarak kullanılan tanımı, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun
“Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması” raporu tarafından 1978’de
yapıldı. Bu rapora göre, “devletin vatandaşı olan, nüfusun geri kalanından sayı-
sal olarak daha düşük olup, farklı -etnik, dinsel ve dilsel- özelliklere sahip olan,
egemen olmayan bir konumda olup, farklı kültür, gelenek, din ve dil özelliklerini
koruyan grup” azınlık olarak tanımlanır. Daha sonra 1985’te “hayatta kalmak

72 UN Declaration on the rights of Persons Belonging to National or Ethnic, Religious or Linguistic


Minorities UN Res 47/135 of 18 December 1992.
73 Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (BM) International Conveniant on Civil and
Political Rights (ICCPR); Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Komisyonu, Commission on Security and
Cooperation in Europe (CSCE).
74 http://www.un.org/en/documents/charter/chapter4.shtml
Afrika’da Azınlıklar, Topluluklar ve Siyasal Temsiliyet 163

için ve amacı gerçekte ve yasada çoğunluk ile eşitliği sağlamak olan bir kolektif
irade” tanımı eklenmiştir (Çavuşoğlu, 2001).75 Yani bu tanıma göre Irak’ta Sünni
Müslüman nüfus sayıca azınlık olmasına rağmen Saddam döneminde iktidarı ve
kaynakları ele geçirdiği için azınlık statüsünde sayılmamaktadır.
BM’nin MC’deki tanımından önemli bir ayrımı, “ırksal” yerine “etnik” sı-
fatının yerine geçmesidir. Bu, ırkçılık ve II. Dünya Savaşı’nın feci deneyimleri
çağrışımlarından kaçınmaya yöneliktir;. Öte yandan BM’nin tanımı, otokton (au-
tochthonous, kadim) veya tarihsel azınlıklar için de geçerlidir. Göçmenler, daimi
sakinler veya göçmen işçiler hariç tutulmakla birlikte, azınlık grubunun kültürel
farklılıklarını da paylaşmaktadırlar.
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’ndaki (AGİT) azınlık tanımı, akraba-
devlet (kin-state) değişkenini içerir. Her azınlığın bir akraba-devleti olmaması-
na rağmen, azınlıkların çoğu öyledir. Bir devlet içinde sayısal azınlık olan fakat
aynı milliyet/etnisiteyi, genellikle komşu ya da “akraba” bir devlette, bir başka
çoğunluğun sayısal çoğunluğunu oluşturan nüfus olarak paylaşan baskın olma-
yan nüfus olarak tanımlanır.76 1992’de Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair
Avrupa Konseyi Çerçeve Sözleşmesi’nde (FCNM) azınlıklar şöyle tanımlanmak-
tadır: “devletin toprakları üzerinde iyi tanımlanmış ve kurulmuş olan, üyeleri
bu devletin vatandaşları olan, onları, nüfusun çoğunluğundan ayıran bazı dinî,
dilsel, kültürel veya diğer özellikleri bulunan”.77 Son olarak, Avrupa Birliği, AB
üyeliğine başvuran bütün devletlerin azınlık performansını etkilemek için koşul-
luluk düzeyini kullanmıştır. AB’nin azınlıkların korunmasında yasal yeterlilik-
leri oldukça sınırlı olmasına rağmen (örneğin, AB’nin Temel Haklar Şartı’nın 21.
Maddesi, ulusal azınlık mensuplarının ayrımcılığa uğramayacağını öngörmek-
tedir), aday ülkeler tarafından sağlanacak siyasi kriterler, 1993 yılında Kopen-
hag Avrupa Konseyi tarafından belirlenen bu ülkelerin “demokrasiyi, hukukun
üstünlüğünü, insan haklarını ve azınlıklara saygıyı ve korunmayı garanti eden
kurumların istikrarını” sağlamış olmalarını şart koşar.

1.1. Azınlık Haklarının Korunması: Bireysel vs. Kolektif


Haklar
Yukarıda bahsedilen mekanizmaların kabulü ve insan haklarına saygı, AB
içinde yeni devletlerin kabulü için temel bir ölçüt ve belirleyici faktör teşkil et-
mektedir. Bununla birlikte, sistemin ana dezavantajı, hâlihazırda AB’de bulunan
ve insan haklarını tam olarak uygulayan ve küresel bir temyize sahip olmayan
ülkeler için geçerli olmasıdır. FCNM Anlaşması, 1 Temmuz 1998’de yürürlüğe
girdi ve 15 Temmuz 2004’ten itibaren otuz beş ülke tarafından onaylandı ancak
henüz Belçika, Gürcistan, Yunanistan, İzlanda, Letonya, Lüksemburg ve Hollan-

75 (UN Doc. E/CN. 4/Sub.2/1985/31).


76 Pamphlet No.9 of the UN Guide for Minorities, p.5, http://www.ohchr.org/english/issues/
minorities/guide.html, 24.05.2018.
77 http://www.ohchr.org/Documents/Publications/GuideMinorities8en.pdf
164 Dünya Siyasetinde Afrika 5

da tarafından onaylanmadı. Üç Avrupa Konseyi üyesi devlet (Andorra, Fransa


ve Türkiye), FCNM’yi imzalamasına rağmen hukuksal düzenlemeler konusunda
henüz bir eylemde bulunmamıştır (Wellner, 2005: 2). Birçok ülke, kendi siyasi
çıkarlarını göz önünde bulundurarak, sınırlarında azınlıkların varlığını redde-
derken, diğerleri komşu devletlerde yaşayan akraba topluluklarını dâhil etmek
için daha geniş bir tanımı desteklemektedir. Savaş sonrası uluslararası hukuk,
azınlık haklarının ve azınlıkların ayrılma haklarının bağlantısına hiçbir zaman
vermemiştir. Tam tersine, uluslararası örgütler politikalarını sınırlara saygı ilkesi
üzerinde kurmuş ve çoğunlukla azınlıkların korunmasına ilişkin çok belirsiz bir
terminoloji ve rejimi formüle etmişlerdir (Preece: 1998: 330). Bu politika, ülkele-
rin azınlıklara karşı görevlerini yerine getirmekten kaçınmasına izin verir, zira
hiç kimse onları uluslararası sözleşmelerin belirli kısımlarına uymaya ve “çekin-
celer” ile diğer yükümlülükleri kabul etmeye zorlamayacaktır (Niarchos, 2005).

1.1.1. Bireysel vs. Kolektif Haklar


Birleşmiş Milletler Bildirgesi ve Deklarasyonu’nun taslakları, Milletler Ce-
miyeti rejiminin onayladığı azınlık hakları dilini ardında bırakılmaktan gurur
duysa da 1966 tarihli Uluslararası Sözleşmelerdeki birçok olumlu hakkın kolek-
tif boyutlara sahip olduğu açıktır; diğer bir deyişle grubun onayı olmadan bu
haklar gereksiz hâle geldi. Bu durum her ikisi de kolektif bir unsuru içeren din
ve dernek özgürlüğü haklarında öne çıkar. Ancak bu hakların hem Birleşmiş
Milletler Sözleşmelerinde hem de Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlükler
Sözleşmesinde çerçevelenmesi, sadece söz konusu grupları oluşturan bireylere
uygulanacak şekilde özetlenmiştir. Bu soyutlama aynı zamanda Uluslararası
Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 27. maddesindeki “azınlık mensupla-
rı” ndan yararlanan azınlık hakları hükmü için de geçerlidir (McDonald, 1989:
121). Kolektif hakların tanınması, çeşitli uluslararası belgelerde farklı azınlıkla-
rın tanınmasıyla daha da karmaşıklaşmaktadır. ICCPR’nin 27. maddesi “etnik,
dinî veya dilsel azınlıklara” atıfta bulunurken, Helsinki Nihai Yasası ve Çerçeve
Sözleşmesi gibi bölgesel hükümler bunun yerine “ulusal azınlık” terimini tercih
etmektedir. Bu tanımsal karmaşadan muzdarip olan sadece uluslararası hukuk
değildir. Akademi de grup hakları tanınmasına “homojen, kurucu topluluklar”
dâhil olmak üzere çeşitli özel fayda sahiplerini eklemiştir (McDonald, 1989: 128).
Azınlık haklarının tanımlanması ve tanınması konusundaki bir başka argü-
man da bu hakların bireysel mi yoksa kolektif hak olarak mı değerlendirilmesi
hususundadır (Kymlica, 1995: 13-14). II. Dünya Savaşı’ndan sonra bireylere ve-
rilen hakların azınlıkların korunmasını sağlayacağı tartışılmaktadır. Öte yandan,
bazıları “kolektif hakların” grubun hayatta kalmasını güvence altına aldığına
inanmaktadır, zira grubun diğerlerinden etnik, dilsel ve dinsel farklılıkları vur-
gulamaktadır (Johnston, 1995: 175-182). Ancak ‘kolektif haklar’ aynı zamanda
bireyin tercihlerinin grubun yanında/yararına bastırılmasına da yol açabilir.
Azınlık haklarının kolektif veya bireysel haklar olarak kabul edilip edilmediği
Afrika’da Azınlıklar, Topluluklar ve Siyasal Temsiliyet 165

tartışması gösterir ki her iki bakış açısı da bu hakları kabul etme ve uygulamada
yeni sorunlar yaratmaktadır (Onions, 2007).
Azınlık tanımının ve kolektif-bireysel haklar konusundaki tartışmaların
ötesinde, azınlık olmak, yalnızca dilsel, dinî, etnik ve ırksal unsurlar gibi maddi
farklılıklarla sınırlandırılamaz. Azınlık gruplarının benzer özellikler gösterdiği
iddia edilebilir. Teorisyenlerin çoğu, azınlık halklarının, kendilerini ırk, milliyet,
kültür, ortak tarih gibi unsurlarla birbirleriyle bağdaştırmakla kalmayıp aynı za-
manda ortak bir kaderi, ayrımcılık ve sosyal dezavantaj içeren ortak deneyimleri
paylaştıklarını, bunların hepsinin azınlık grup üyeliğinin öz bilincini arttırdığını
ve azınlık grup üyeliğinin öz birlikteliğini güçlendirmeye hizmet ettiğini vur-
gulamaktadır. Antropologlar Wagley ve Harris, azınlık grup üyeliğinin özünü
tanımlayan beş kriteri önermişlerdir (Wagley ve Harris, 1964):
1. Azınlıklar, karmaşık devlet toplumlarının alt segmentleridir.
2. Azınlıkların, toplumun baskın kesimleri tarafından düşük saygınlıkta
tutulan özel fiziksel veya kültürel özellikleri vardır.
3. Azınlıklar, üyelerin paylaştıkları özel nitelikler ve bu özelliklerin getir-
diği özel engeller tarafından birbirine bağlanmış öz-bilinçli birimlerdir.
4. Azınlık üyeliği, kolayca ortaya çıkan özel kültürel ve fiziksel özellikler
olmadan bile, soy kurallarına dayanarak başarılı şekilde diğer kuşaklara
aktarılır.
5. Azınlık halkları seçim veya zorunlulukla grup içinde evlenme eğilimin-
dedir.
Bu beş unsura göre, bir azınlık grubuna üyeliğin, çoğunluğun aksine ol-
manın getirdiği birçok sosyal sonuçları içerdiğini varsayabiliriz. Aynı zamanda,
bu unsurlar güç (iktidar) ve kaynaklara göreceli olarak daha az erişebilmenin
yapısal dezavantajını yaşamak anlamına gelir. Bu, bir azınlık mensubunun, top-
lumun yaşamından tam bir pay almaktan dışlandığı anlamına gelir çünkü bu
gruplar, baskın gruptan belirli şekillerde farklılık gösterir.

1.2. Siyasal Katılım ve Temsiliyet


Azınlıkların siyasal katılımı sadece azınlık haklarının uygulanmasını sağla-
mak için değil, aynı zamanda istikrarlı demokrasinin işleyişi için de çok önem-
lidir. Ancak azınlık topluluğunun siyasal katılımının, dil, din ve eğitim hakları
kadar azınlık haklarının temel odağı olmadığı görülmüştür. Uluslararası Medeni
ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (ICCPR, 1966), tüm vatandaşların ülkenin siyasal
hayatına katılma haklarını garanti eder (Bieber, 2008: 5-31). Ulusal Azınlıkların
Korunmasına Dair Avrupa Konseyi Çerçeve Sözleşmesi (FCNM), yalnızca 15.
Madde’de78 siyasi katılımla ilgili genel bir hüküm içermektedir: “Taraflar, ulusal
azınlıklara mensup kişilerin kültürel, sosyal ve ekonomik hayat ve kamu işlerin-

78 http://www.ohchr.org/Documents/Publications/GuideMinorities8en.pdf
166 Dünya Siyasetinde Afrika 5

de, özellikle onları etkileyenler olarak etkin katılımı için gerekli koşulları oluş-
turacaklardır”. Ancak azınlıkların ve azınlık haklarının tanımlanmasına benzer
olarak, azınlıkların politik temsilleri, azınlık gruplarının sosyal kimliklerini ya-
bancılaştıran “farklılık siyasetini” göz ardı ederek azınlığa özgü bir boyuta sahip
değildir. Öte yandan, azınlıklar ekonomik, kültürel ve sosyal hakları ile kıyaslan-
dığında, siyasi katılım hakkında tüm vatandaşların vatandaşlık haklarının teme-
lini oluşturması nedeniyle eşit olarak yararlanırlar ve devletlerin siyasi katılım
haklarını daha az müdâhil olduğu görülmektedir. Dahası, büyük azınlıklar ana
dillerini azınlık partileri aracılığıyla ya da ulusal partilerde temsil etme yoluy-
la bulurken, daha az sayıdaki azınlıklar kültürel özerklik, uluslararası örgütler,
azınlık dernekleri ya da yerel düzeydeki siyasal aktivizm kurumları aracılığıyla
azınlığa özgü çıkarlar söz konusu olduğunda endişelerini daha sık dile getir-
mektedir. Ancak bu kararnamelerde yer alan maddeler sadece siyasal-temsiliye-
te özgü değildir ve diğer yandan bağlayıcılığı da bulunmamaktadır.
Siyasi temsiliyetin, siyasal katılımdan daha sınırlı bir tanımı ve uygulaması
vardır. Siyasal katılım biçimleri, “seçimlerde oy toplamak veya kampanya yap-
mak, bir siyasi parti veya baskı grubunun aktif üyesi olmak; siyasi gösterilere
katılmak; sivil itaatsizliğin çeşitli biçimleri; kamuya ait sektörler için hükûmet
danışma komitelerinin veya tüketici konseylerinin üyeliği; sosyal politikaların
uygulanmasında müşteri katılımı ve çeşitli toplumsal eylem” biçimleri olarak
kategorize edilebilir (Birch, 201: 105). Öte yandan, temsiliyet, siyaset teorisi veya
felsefesi seviyesinden ziyade pratik politika düzeyinde daha fazla anlaşmazlığa
yol açan bir kavramdır. Modern demokratik devlet döneminde, 20. yüzyıla ka-
dar yasama meclislerinde ve hükûmet sistemleri içindeki diğer temsil biçimleri
hakkında üç tür kamu anlaşmazlığı olmuştur. İlk olarak, kimin temsil edilmesi
gerektiği konusunda anlaşmazlıklar ortaya çıkmıştır: toprak sahibi, çiftçilik faizi,
tüccarlar ve bankacılar, üretim ve madencilik çıkarları gibi mi ülke veya ekono-
mik çıkarların önemli kesimi oluşturanlar mı? Yoksa sosyal sınıflar mı? Veya
erkeklerin yanı sıra kadınlar oy vermeli mi?
İkinci bir anlaşmazlık, temsilcilerin nasıl seçilmesi gerektiği konusunda-
dır. Temsilciler atanmalı mı yoksa seçilmeli midir? Üyeler seçilirse nasıl seçil-
meli? Britanya, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’da olduğu gibi ya da
Britanya’dan ayrı olarak Avrupa Topluluğu’nun tüm üyelerinde olduğu gibi,
basit bir çoğulluk mu, yoksa bir nisbi temsil mi? Üçüncü tür bir anlaşmazlık,
seçilmiş temsilcilerin nasıl davranması gerektiğidir. Onlar, seçmenleri tarafından
tercih edilen politikaları takip etmek için yetkilendirildikleri gibi mi davranma-
lılardır yoksa seçmenlerin isteklerinden bağımsız olarak mı hareket etmeliler ya
da kamu yararı için mütevelli olarak mı davranmalılar? (Pitkin, 1967: 38). Bugün,
Güney Afrika’da bile (1990’dan beri), tüm yetişkin vatandaşların seçim sistemi
aracılığıyla temsil edilmesi gerektiği her yerde kabul edilmektedir. Seçimlerin
rekabetçi olmadığı durumlarda süreç, seçmenlere önemli bir etkide bulunmaya-
bilir ancak en azından imtiyazın kapsamı, tartışma konusunu geçmiştir.
Afrika’da Azınlıklar, Topluluklar ve Siyasal Temsiliyet 167

Siyasi temsilcilerin toplumun elit tabakasından seçilme eğiliminde olduğu


yaygın bir gözlemdir. Temsilcilerin adil ve demokratik seçimlerle seçildiği du-
rumlarda bile, genellikle yasama meclislerinin “temsilci etmeyen” yapıda kaldığı
ve özellikle kadınların, etnik azınlıkların ve daha fakir ve daha az eğitimli sosyal
sınıfların temsilcisinin yetersiz kaldıkları söylenir. Bu özellikle ulusal düzeydeki
temsil için daha çok geçerlidir. Bir parlamentonun belirli grupların temsil etme-
diğini söylediğimizde, tanımlayıcı veya demografik bir temsil kavramına atıfta
bulunuyoruz ve bir parlamentonun milletin bir mikrokozmosu olması gerektiği-
ni ima ediyoruz. Yasama organlarının demografik olarak farklı vatandaş sınıfla-
rını temsil etmesi gerektiği endişesi yeni değildir. En azından bir dereceye kadar,
temsil içeren kurumların popülasyondaki dağılımları yansıtmasını bekliyoruz.
Çünkü siyasal sistem ve hükûmet, azınlıklar gibi az temsil edilen grup üyeleri de
dâhil edildiğinde toplulukların gözünde daha meşrulaştırılıyor.
Bu bağlamda azınlıkların temsiliyetini etkileyen faktörler nelerdir ve temsi-
liyeti sağlamak/arttırmak için hangi yöntemler uygulananmaktadır? Azınlıklar
belli bir kimlik, aidiyet doğrultusunda mı oy verirler, yoksa içinde yaşadıkları
ülkenin koşullarına, olanaklarına ve sistemlerine göre farklılık mı gösterirler? Di-
ğer bir deyişle Ruanda’da yaşayan bir Tutsi ile Uganda’daki benzer siyasi dav-
ranış gösterir mi? Bu noktada teorik tartışmalara yer verilip, son bölümde bu
karşılaştırma teori üzerinden ele alınacaktır.
Fredrik Barth’ın (1969) “etnik kimliklerin başlangıçtan beri olmadığını (pri-
mordial) ve kaynakların dağıtımı için grupların rekabetine bağlı olarak toplum-
sal olarak inşa edildiğini” iddia eden yaklaşımı önemlidir. Barth’ın etnik grupla-
ra dair teorisi, aynı etnik kökenle gelen ancak farklı sosyal gruplarla etkileşime
giren grupların etnik kimliklerinin farklı nitelikler sergilediğini göstermektedir.
Dolayısıyla, azınlıkların siyasi temsili, kendi içsel etnik özelliklerine göre değil,
sosyal yapı, dışarıyla ilişki, üretim türü ve ayrılıkların belirleyici faktörler oldu-
ğu diğer gruplarla etkileşimleri aracılığıyla şekillenecektir.
Peki, bu kaynaklara erişimi kolaylaştıran ve/veya engelleyen unsurlar
nelerdir? Karen Bird’ün azınlıkların (ve kadınların) temsiliyeti üzerine olan
çalışması bazı mikro ve makro faktörlere değinir (Bird, 2003). Azınlığın siyasi
temsilini etkilemesi beklenen mikro düzeyde faktörler şunlardır: grubun sayı-
sal büyüklüğü; nüfusunun coğrafi yoğunluğu; azınlık derneklerine katılım; po-
litik birliktelik ve seferberlik; yaşanılan ülkedeki dil becerileri ve ikamet süresi.
Makro düzey faktörler ise şunlardır: seçim kuralları; aday gösterilme ve seçim
süreçleri ve parti rekabeti. Bu kıstaslara göre sayısal olarak önemli bir çoğunluğa
sahip ve coğrafi olarak dağılmamış ama belli bir bölgede yoğunlaşmış azınlıklar,
dernekleşme, dil becerileri ve siyasal birliktelik (belki de azınlık partisi yoluyla)
sağlarsa temsiliyet için avantajlı durumda olacaktır. Yine azınlık grubu için se-
çim kuralları (nisbi temsil ve açık liste vs. çoğunlukçu sistem) çoğunluk partileri
tarafından da seçimlerde aday gösterilme olasılıklarını arttıracak, böylece reka-
betten yararlanarak temsiliyet şansı bulabileceklerdir. Bu nedenle azınlıkların
168 Dünya Siyasetinde Afrika 5

ideolojik veya duygusal oy verme davranışı yerine daha çok sosyolojik oy verdi-
ğini, yani grubun çıkarına en uygun temsiliyeti sağlamaya yönelik siyasi eğilim
gösterdiğini savunabiliriz (Taşkın, 2017).
Yine de sadece bu faktörler başlı başına etkili olmamakta, ülke
hükûmetlerinin bu konuda pozitif insiyatif alması veya siyasi engel koyma po-
litikaları da birincil unsur olarak azınlıkların temsiliyetini etkilemektedir. Azın-
lıkların mevcudiyetini, tanınmasını veya temsiliyetini ülke güvenliğine tehdit
olarak düşünen hükûmetler bunu zorlaştırmak için seçim barajı uygularken (bk.
Türkiye ve Yunanistan); siyasi katılımlarının daha uzun süreli barışı getirece-
ğine inanan yönetimler azınlık temsiliyetini ‘kota sistemi’ ile desteklemektedir.
Örneğin, İnsan Hakları ve Özgürlükler Anayasal Yasası ve Etnik ve Ulusal Top-
luluklar veya Azınlıkların Hakları (Madde 17) ve 1992 Seçim Yasası’na göre,
Hırvatistan’da azınlık temsilcileri için 8 sandalye güvence altına alınmaktadır.
Bulgaristan’da, azınlık gruplarının etnik bir parti kurma hakları vardır; Roman-
ya ise her azınlık için seçim barajını geçmeyi başaramayanlar için bir yer ayır-
mıştır. Kosova’da azınlıklar için 120 üyeli Parlamentoda 20 sandalye ayrılmıştır
(Bieber, 2008). Yine de Türkiye siyasal tarihinde de önemli yer tutan 1964 Kıbrıs
olayları göstermiştir ki azınlıklara tanınan anayasal güvenceler (Türk nüfus için
%30 temsiliyet kotası) eğer çoğunluk tarafından benimsenmezse veya adil bu-
lunmazsa daha derin çatışmalara yol açabilmektedir.
Kotalar yukarıdaki örnekler gibi anayasal ülke-temelli zorunlu (mandatory)
veya parti kararlarına bağlı olarak (tüzük) gönüllü olabilir. Avrupa ülkelerinde
kotalar etnik, dinsel gerilimi azaltmak ve adil bir temsil sağlamak için azınlık
gruplara, kadınlara, gençlere kısaca toplumdaki dezavantajlı gruplara uygulan-
maktadır. Afrika kıtasında ise etnik, ırksal veya dinsel olarak sayıca azınlıkta
olan grupların ülke yönetiminde egemen olarak söz sahibi olduğu durumlar söz
konusudur. Bu ‘kota sistemi’ uygulamasını farklı tartışmalara götürmektedir.
Beyazların sayıca azınlık ancak yönetimde egemen olduğu Güney Afrika’da
siyahi nüfusa kamu hizmet sektörü, yüksek eğitim, güvenlik güçleri ve iş alanın-
da çeşitli oranlarda kota uygulaması yapılmaktadır. Yine kadın temsilciler ora-
nı 1990’larda %20 civarı iken, parti-temelli ve genel uygulanan kota sistemi ile
kadın temsiliyeti yerel meclislerde ve parlamentoda %40’lara ulaşmıştır (EISA
data).79 Ruanda ve Burundi örnekleri yine azınlık bir etnik grubun (Tutsi) çoğun-
luk gruba karşın (Hutu) yönetimde söz sahibi olduğu, 1990’larda şiddet içeren
etnik çatışmaların yaşandığı ülkeler olarak birbirine benzemektedir. Burundi’nin
savaş sonrası hazırlanan ve kalıcı barışı amaçlayan anayasasında Hutu ve Tutsi
gruplarına kota sistemi ile parlamentoda, hükûmette ve orduda temsiliyet veri-
lirken; Ruanda anayasasında “etnik farklılıkları” reddetme politikası sürdürül-
mektedir (Gilbert, 2013). Azınlık hakları konusundaki Burundi ve Ruanda yöne-
timlerinin karşılaştırması son bölümde daha detaylı olarak incelenecektir.

79 https://eisa.org.za/wep/souquotas.htm EISA- Electoral Institute for Sustainable Democracy in


Africa. (26.06.2018).
Afrika’da Azınlıklar, Topluluklar ve Siyasal Temsiliyet 169

2. AFRİKA’DA AZINLIKLAR/FARKLI TOPLULUKLAR


Bir önceki bölümde Uluslararası Hukuk’ta azınlık kavramı tanımı ve hak-
larının korumasına dair maddeler ve tartışmalar sunuldu. Yine azınlıkların tem-
siliyetini ve oy verme davranışını (parti/aday tercihini) etkileyen unsurlar dile
getirildi. Bu bölümde bu maddelerin Afrika’daki karşılığı ve uygulamaları ele
alınacaktır. Ancak öncesinde Afrika’daki ülkelerin diğer Batılı ulus-devletlerden
farklı bir süreç izlemesini ve ancak yine Batılı yönetim şekline yaklaşmasını sağ-
layan sörmürge dönemi ‘sınırlar’, ‘azınlıklar’ ve sorunlar temelinde incelenecektir.
Şunu belirtmek gerekir ki, Kuzey Afrika bölgesi dışında hiçbir etnik gru-
bun çoğunluğu oluşturmadığı Afrika kıtasında azınlık kavramından önce ‘etnisi-
te’ terimi de farklı anlamda kullanılmaktadır. ‘Azınlık’ kavramını marjinal etnik,
linguistik ve dinî gruplar için kullanmak karışıklık oluşturmaktadır. Afrika’daki
kimi ülkelerde İslam veya Hristiyan gruplar çoğunluğa sahip olsa da kimlik bağ-
lılıklarının dinsel veya mezhepsel değil, kavim ve etnik grup üzerinden oluştuğu,
buna göre siyasal davranışlar ve tercihler gösterildiği göze çarpmaktadır. Yine gi-
riş bölümünde bahsedildiği üzere özellikle kolonyal ve azınlık beyazların yönetim
dönemine referansta bulunduğu için özellikle Angola, Güney Afrika, Zimbabwe,
Nambia ve Mozambik gibi ülkelerde bu kelime negatif çağrışımda bulunmakta-
dır. Afrika’da etnik köken, sömürgecilik öncesi toplumların sömürgeciliğin sosyal,
ekonomik, kültürel ve politik güçlerine tepkisiyle sömürge döneminin bir oluşu-
mudur. ‘Etnisite terimi somut bir tanıma sahip değildir ve diğer şeylerin yanı sıra
millet, yerleşim yeri, topluluk, köy, şeflik ya da akraba grubu gibi kimliklere atıfta
bulunabilir. Bu yüzden de bu incelemede etnisite veya azınlık yerine kimi zaman
‘farklı topluluklar’ kavramının kullanılması tercih edilmektedir.
Birleşmiş Milletler’e üye olan bu ülkelerde azınlıkların ve farklı topluluk-
ların korunmasını amaçlayan uluslararası kanunlar kabul edilse de sorun daha
çok bu maddelerin uygulama aşamasında görülmektedir. Topraklar içinde ko-
nuşulan farklı dilleri ve etnik grupları tanıyan ülkeler de siyasal ve doğal zen-
ginlik kaynaklı çatışmaları engellemekte zorlanmaktadır. Diğer bir deyişle Af-
rika’daki merkezî otoriteyi sağlamakta zorlanan zayıf devletlerin insan hakları
gerekliliklerini80 yerine getirmesi oldukça zordur (Couloumbis & Wolfe, 1986:
291). Bu bağlamda belki de Batılı anlamda azınlık hakları korunmasına ihtiyaçla-
rı olmadığı söylenebilir çünkü merkezî ulus devlet farklı toplulukların kimlikle-
rini sürdürebilmesini engellemekte veya tek bir baskın millî kimlik oluşturmakta
çok etkili değildir. Afrika kıtasında aşiretçilik-kabilecilik ve nepotizm yaygındır.
Bu yüzden de zayıf devlet durumu şiddet sarmalını beraberinde getirmektedir

80 BM 1948 Evrensel İnsan Hakları Bildirisi: Yaşam hakkı, özgürlük ve kişinin güvenliği; düşün-
ce, konuşma ve bilgi iletişimi özgürlüğü; toplanma ve din özgürlüğü; serbest seçimler yoluyla
hükûmet kurma hakkı; devlet içinde ve ondan çıkış serbest dolaşım hakkı, iltica hakkı; ev ve
ailenin mahremiyetiyle ilgili tutuklama ve müdahale olmaması; köleliğin ve işkencenin yasak-
lanması; ... Çalışma hakkı, işsizliğe karşı korunmak ve sendikalara katılmak; sağlık ve refah için
yeterli bir yaşam standardı hakkı; eğitim hakkı ve dinlenme hakkı.
170 Dünya Siyasetinde Afrika 5

çünkü bir yandan kurumlar zayıf ve yozlaşmış olduğu için insanların adalet sis-
temindeki ve idaredeki güvenlik güçlerine güvenleri yoktur, bu yüzden adale-
ti kendi ellerine alma eğilimleri vardır. Devletin etkinliği demokratik geçiş ve
konsolidasyon için çok önemlidir. Diğer yandan da Berberiler; Araplar; Bantu;
Fula; Hausa; Songhai-Zarma, Mandinka ve Tuareg gibi büyük topluluklar ko-
loniyel dönem boyunca yapay sınırlarla birden çok ülkeye yayılmıştır, çoğu za-
man sınırların ötesinde bağlılıklarını ve siyasal güçlerini devam ettirmektedir
(bk. Tablo 1). Bu yüzden de bu topluluklara tanınan ayrıcalıklar ve haklar, ülkeyi
komşu/diğer ülkelerin müdahalesine açık hâle getirebileceği korkusu ile tehdit
olarak algılanmıştır. Azınlık hakları bağımsızlık sonrası kurulması hedeflenen
ulus-devletlerdeki birlik ve eşitlik amaçlarına karşı bir olgu olarak düşünülmüş-
tür. Diğer yandan da azınlık haklarını koruyan yasaların olmaması bu topluluk-
ları etnik şiddet, çatışma ve katliamlara karşı savunmasız bırakmıştır.

2.1. Kolonyal Geçmiş ve Azınlık Sorunu


1878 Berlin Konferansı Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasını hızlan-
dıran süreç olarak bilinir. Bu anlaşmaya göre güney Balkan ülkeleri özerklik ve
bağımsızlık kazanırken, kuzeydekiler Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun
egemenliğine geçmiş, kısa bir süre sonra da İngiltere ticaret yollarını korumak
amacıyla Kıbrıs’ı ilhak etmiştir. Ancak Türkiye tarihinde az bilinen 1884-85 Ber-
lin Batı Afrika Kongresi’ndeki anlaşma Afrika’nın Avrupalı kolonyal güçler ta-
rafından rekabete açılması ve barış içinde paylaşılmasıdır. 1870’lerde ve 1880’le-
rin başında Büyük Britanya, Fransa ve Almanya gibi Avrupa ülkeleri, büyüyen
sanayi sektörleri için doğal kaynakların yanı sıra bu fabrikaların ürettiği mallar
için potansiyel bir pazar için Afrika’yı aramaya başladılar (Daban, 2017). Sonuç
olarak, bu hükûmetler Afrika’daki ticari çıkarlarını korumaya çalışmış ve yerli
halklardan veya onların sözde temsilcilerinden anlaşmaları güvence altına almak
için kıtaya izciler göndermeye başlamışlardır. Benzer şekilde, Afrika topraklarını
satın alarak kişisel servetini artırmak isteyen Belçika Kralı II. Leopold, Orta Afri-
ka’daki geniş topraklara hak iddia etmek için aracılar kiraladı. Almanya’nın tica-
ri çıkarlarını korumak için, Afrika’da ilgisiz olan Alman Başbakanı Otto von Bis-
marck, Afrika topraklarına hak iddia etmek zorunda kaldı (Luraghi, 1994: 222).
Kaçınılmaz olarak, bölge için karmaşa, özellikle Batı Afrika’daki İngi-
liz ve Fransızlar arasındaki Avrupalı güçler arasında çatışmaya yol açtı; Doğu
Afrika’da Mısır, Portekiz ve İngiliz ve orta Afrika’da Fransız ve Belçika hak iddia
etmeye başladı. Büyük Britanya ve Fransa arasındaki rekabet Bismarck’ı müda-
hale etmeye zorladı ve 1884’ün sonlarında Berlin’deki Avrupa güçleri toplandı.
Daha sonraki toplantılarda, Büyük Britanya, Fransa, Almanya, Portekiz ve Kral
Leopold II, daha sonra resmîleştirilmiş ve haritalanmış olan Afrika topraklarına
olan taleplerini müzakere ettiler. Konferans sırasında liderler, sömürgeler arasın-
da serbest ticarete izin vermeyi ve Afrika’daki gelecekteki Avrupalı iddialarını
görüşmek için bir çerçeve oluşturmayı da kabul ettiler. Ne Berlin Konferansı’nın
Afrika’da Azınlıklar, Topluluklar ve Siyasal Temsiliyet 171

kendisi ne de gelecekteki müzakerelerin çerçevesi, Afrika halkları için kendi ana-


vatanlarının bölünmesi konusunda herhangi bir söz verdi. Avrupalı güçler, Af-
rika’daki iddialarını 1900 yılına kadar Avrupa ülkelerinin Afrika topraklarının
yaklaşık yüzde 90’ını talep ettikleri şekilde genişletti, öyle ki bugün Afrika kıta-
sında tanınan 54 bağımsız ülkeden sadece Liberya ve Etiyopya sömürge olma-
maıştır. Fransa 14 (ağırlıklı Kuzey, Batı ve Orta Afrika), İngiltere ise 12 (ağırlıklı
Büyük göller ve Güney Afrika) ülkeyi sömürgeleştirmiştir (bk. Tablo 1).
Sömürgecilik, var olan etnik bağlılıklara çok az dikkat sarf etmişti, sömür-
geci güçler bunun yerine kendi çıkarları doğrultusunda sınırları tanımladılar
(Browlie, 1979). Etnik kimlik ve bağlılıklar meselesi, paradoksal olarak, hem
marjinal hem de Afrika’nın kolonileşmesinde merkezî bir özelliktir. Bu bölgede
merkezî, güçlü ve homojen yerel otoritelerin olmaması, bu kıtanın sömürgeleş-
mesinin önünü açmıştır. Afrika toplumlarında ön plana çıkan etnisite meselesi
sınırların çizilmesinde büyük ölçüde ihmal edilmiştir. Yine de sömürgeci güçler
tarafından hazırlanan haritalar büyük ölçüde postkolonyal olarak korunmuştur.
Bu durum Afrika’da bir ikilik oluşturur: etnik köken ile devletin farklı etnik kabi-
lelere sahip toprak varlığını yani tek bir siyasi varlık altında gruplanmış kültür-
ler. Bu “kabilelik”, yerel nüfusların apolitik olarak ve vatansız toplumlar olarak
yaşadığı fikrini devam ettirdi. Amaç büyük ölçüde, “böl ve yönet” stratejisi için
“görmezden gelmek” adına “kabileler” kavramını kullanmaktı (Gann & Peter
Duignan eds., 1969). Kolonyal güçler kıta boyunca bazı özel etnik grupları tercih
ederek ve diğer gruplara karşı etnik politika üzerinden önemli yankı uyandıran
eşitsizlikler kurdular. Bazı durumlarda sömürgeci antropologlar, misyonerler ve
sömürgeci yöneticiler ‘yeni’ etnik grupları bile “yarattı” (King & Vaughan, 1996).
Muhtemelen, en trajik sonuçlar sömürgeci mirasın olduğu Ruanda’da ve Büyük
Göller bölgesindeki komşu ülkelerde Hutular ve Tutsi kabileleri arasında yapı-
lan ayrımın 1990’larda soykırıma yol açması ile görüldü.

2.2. Bağımsızlık Sonrası Dönem, Soğuk Savaş ve Çatışmalar

“Dünyaya, siyah insanın özgürce çalıştığı zaman neler


yapabileceğini göstereceğiz ve Kongo’da, tüm Afrika’nın
güneş ışınlarının merkezini oluşturacağız.”
- Patrice Lumumba, Kongo Başkanı, Bağımsızlık Günü, 1960.
“Bugün başlayacak olan hükûmetimin amacı sol veya sağ destekleyicisi
olmak değildir. Dünyanın geri kalanıyla arkadaşlık içinde
ulusal-inşa görevi üstleneceğiz.”
- Jomo Kenyatta, Kenya Başbakanı, 1964.

19. yy.ın sonlarında başlayan Afrika’da sömürgecilik dönemi, İkinci Dünya


Savaşı ile son bulmaya başlamış, 1960’larda birçok Afrika ülkesi bağımsızlıkla-
rını ilan etmişlerdir. 1970’lerin ortalarında dekolonizasyon dönemi tamamlan-
172 Dünya Siyasetinde Afrika 5

mıştır. Bu yeni ulus-devletlerde aşiret (kavim) sadakatleri sömürgecilik sonrası


“modern olmayan” bir şey olarak görülüyordu ve merkezî yönetimler buna kar-
şı mücadele etmeye başladılar (Cohen ve Midleton, 2001). Ancak Soğuk Savaş
dönemi ile çakışan bu süreçte yeni bağımsız küçük Afrika ülkeleri bu kez de
kendilerini Batı’nın komünizm-kapitalizm temelli ideolojik kavgasının ortasın-
da bulmuş, seçkin elitlerden ulusa güç transferinin olduğu bu ülkelerde sol-sağ
merkezli iç savaşlar ve karışıklıklar ortaya çıkmıştır. Örneğin Uganda’daki farklı
etnik gruplar arasındaki bağımsızlık sürtüşmesinin hem öncesi hem de sonrası,
ulusal birleşme sürecine zarar verdi ve bir dizi etnik kimlik, diğerlerine karşı
bir etnik grubun üyelerini seferber etmek için kullanılan ‘siyasi mücadelede bir
silah’ hâline geldi (Yoweri, 1997). Bağımsız Uganda’nın ilk başkanı Obate, ken-
di kaviminden gelen kuzeydeki Buganda bölgesine ayrıcalıklar tanımış, devlet
kurumlarında temsiliyette öncelik vermiştir. Diğer bir deyişle kolonyal dönemin
öncelikli gruplarından iktidarı alıp ulusal kimlik oluşturmayı hedeflerken bu
toplulukları gücendirecek seviyede nepotizm ve aşiretçilik politikası izlemiştir.
Afrika topraklarının çoğunda, İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru
başlayan sömürgecilik süreci boyunca, Afrika liderleri, Avrupa yönetimi al-
tında daha büyük bir politik güç kazanmıştır. Bağımsızlığı izleyen on yıllarda,
postkolonyal devletin kültürel, politik ve ekonomik karakterini şekillendirme-
ye çalıştılar. Bazıları, devam eden Avrupa kültürel ve politik hegemonyasının
zorluklarına karşı çalışırken diğerleri ise çıkarlarını korumak ve ekonomik ve
politik kaynaklar üzerinde kontrolü sağlamak için Avrupalı güçlerle çalışmayı
sürdürmüştür. Yine de Afrika’nın ulusları ve bölgeleri, farklı derecelerde başarı
ile yaşadığı görülmüştür. 1990 yılına gelindiğinde, resmî Avrupa politik kont-
rolü, Güney Afrika dışında (1994’te Apartheid yönetim son buluyor), Afrika
öz-yönetimine yol açmıştı. Bununla birlikte, kültürel ve politik olarak, Avrupa
egemenliğinin mirası, ulusal sınırlar, politik altyapılar, eğitim sistemleri, ulusal
diller, ekonomiler ve her milletin ticaret ağlarında belirgindi (Worger, 2001).
Soğuk Savaş sürecinde ise Afrika’da, özellikle de Amerika Birleşik
Devletleri’nin bir parçası olan ve Afrika ülkeleri için böyle büyük bir sorun yara-
tan Sovyet etkisinin bu korkusu vardı. Batılı güçler Afrika’nın bağımsızlığını, Af-
rika liderlerini ya Batı yanlısı ya da Doğu yanlısı olarak gösteren Soğuk Savaş’ın
merceğinden izledi. Naif olarak, çoğu Afrika lideri, Soğuk Savaş’ın siyasi kara
mayınlarına siyasi tarafsızlık yoluyla gidebileceklerine inandılar. Ancak dün-
yanın tamamen iki kutup arasında bölündüğü bu dönemde ‘tarafsızlık’ ilkesi
tolere edilmemiştir. Hem ABD hem de Sovyetler Birliği, Soğuk Savaş gündem-
lerine dost hükûmetlerin iktidarda kalmasını ve siyasi işlemlerle ya da suikast-
la ortadan kaldırılmadıklarını temin etmek için sivil bir huzursuzluk yarattılar.
Mozambik ve Afrika Boynuzu’ndaki ülkelerde bağımsızlık sonrası iç çatışmalar
etnik veya dinsel değil sol-sağ ideoloji temelli ortaya çıkmıştır. Kongo’da Joseph
Mobutu güçlü bir anti-komünist tutum aldı ve daha sonra Batı güçleri tarafından
ödüllendirildi (Sylvester, 2014). Mabutu sonrasında 1997’de Maocu Kabila ve
Afrika’da Azınlıklar, Topluluklar ve Siyasal Temsiliyet 173

destekçileri tarafından devrilmiş, ülkedeki sol-sağ iç savaşında 5 milyona yakın


insan ölmüştür. 2000’lerde ise Hutu-Tutsi etnik çatışması Ruanda’nın Tutsile-
ri koruyan müdahalesi sonucunda Kongo’nun toprak kaybı ile sonuçlanmıştır.
İkinci Kongo iç savaşında Angola, Zimbabwe, Namibya, Mali, Libya, Çad gibi
Afrika’nın solcu hükûmetleri de Kongo’nun yanında savaşa müdâhil olmuşlar-
dır. Bu durum Soğuk Savaş döneminden gelen ideolojik müttefikliklerin devam
ettiğini göstermektedir.

2.3. Afrika’da Azınlık Hakları ve Anayasalar


Çoğu ülke genelinde gerçekleşen uluslaşmanın postkolonyal momentumu,
Afrik’da azınlık haklarını koruyan güçlü bir kurumun ve anayasa hukukunun
gelişmesini engellemede önemli bir rol oynamıştır. Bağımsızlığı izleyen yıllar-
da, çoğu Sahra-altı ülkesi aktif olarak bir ulus inşa eylemine ve gelişmekte olan
ülkelerin birliğini sağlamayı amaçladılar. Bu ulus oluşturma egzersizlerinde
etnik kimlik bölücülük ve hainlik olarak görülmüştür (Alemante, 1992). Diğer
bir deyişle milliyetçilik etnisiteden öncelikli olarak tanınmıştır. Etnisite üzerinde
tanınan haklar yanlış bir kimlik duygusu, hatta sadakatsizliğe yol açabileceği
düşünülmüştür. Sonuç olarak, sömürge sonrası yıllarda, birçok anayasa devletin
vatandaşı olmaya önem vermiş ve etnik kökene herhangi bir atıfta bulunmamış-
tır. Farklı topluluklar ülke vatandaşı olmaktan ileri gelen bireysel haklarınından
yararlanmakta ancak herhangi bir gruba kollektif haklar tanınmamaktadır. Bu-
gün hâlâ sadece Burundi, Kamerun ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti anayasa-
ları etnik kimlikleri meşru olarak tanımış ve temsiliyet vermişlerdir.
Afrika’nın postkolonyal hükûmetleri çok-etnisiteli ülkelerini bir arada sı-
nırlar içinde tutmada önemli ölçüde başarısı gösterseler de farklı grupları bir
millet içinde eritme hayallerinin gerçekleşmesinin zor ve akla yatmayacağı ta-
rihsel süreç içinde kanıtlanmıştır. Stepan ve Juan Linz Afrika devletlerini ulus
veya ulus-devlet yerine ‘devlet-uluslar’ olarak tanımlar. Buna göre çok devletten
oluşan bir merkezî devletin vatandaşlarından güçlü aidiyet ve kimlik yaratarak
farklı etnik veya ulusal grupları hâlâ yönetmekte olduğu devlet olarak tanımlar
(Linz & Stepan, 1996).
Bu zorluklara rağmen Afrika kıtasında İnsan ve Halkların Haklarının ko-
runması üzerine olan uluslararası hukuk anlaşmaları özellikle 1980’lerde ön
plana çıkmaya başlamıştır. İnsan ve Halkların Hakları Afrika [Banjul] Şartı
ACHPR), 27 Haziran 1981’de Ekim ayında yürürlüğe girmiştir. İnsan ve Halk-
ların Hakları üzerindeki 1981 Afrika Şartı, temel amacı devlet egemenliği ve her
devletin bölgesel bütünlüğü korumayı hedefleyen ve 1963’te ilan edilen sınırlar
Afrika Birliği Örgütü (OAU) Anlaşması maddelerinden temel olarak İnsan ve
Halklar kelimeleri ile ayrılır. Burada “halk” kavramı Afrika ulus-devletleri ile
tanımlanmaktadır, yani farklı topluluklar odak noktası değildir. Afrika’nın yeni
kabul edilen 2000 Anayasa Yasası olan OAU Birlik Tüzüğü’nde madde 20 şunları
içerir: ‘Tüm topluluklara siyasi faaliyetlere katılım ve ekonomik fırsatlardan ya-
174 Dünya Siyasetinde Afrika 5

rarlanmak için eşit izin verilir.81 2000 yılında Afrika Komisyonu İnsan ve Halkın
Haklarına İlişkin (ACHPR) bir karar kabul etti. Bu karara göre 16 ülke için yerli
halkların hakları konusunda uzman ve Afrika’daki etnik topluluklar kavramını
incelemek üzere Yerli Halkların Hakları/Afrika’daki Toplumlar üzerine bir ça-
lışma grubu kurulması planlandı. Her ne kadar herhangi bir bağlayıcılığı olmasa
da bu çalışma bölgede uluslararası standartların uygulanması adına önemli bir
adım olarak görülebilir.
Diğer yandan insan hakları daha çok bireysel olarak algılansa da
Afrika’nın insan haklarına yaklaşımı kolektif ve cemaatçi (komüniter) içerik
gösterir. Avrupa İnsan Hakları Konvensiyonu sadece bireylere haklar tanırken,
Afrika Sözleşmesi topluluklar, halklar ve kolektif hakları vurgular (Howard,
1990). Afrika İnsan ve Halkların Hakları Komisyonu, sadece uluslararası kabul
gören değil, uluslararası normlarla bireysel haklar değil, aynı zamanda kolektif
haklar ilan ederek aslında Afrika’yı birleştirmiş ve barışı sağlamayı hedefle-
mişti.82 Böylece insan hakları ve azınlık hakları daha Afrikalı bir topluma açık
hâle gelmiştir. Onaylanmış uluslararası antlaşmaların ulusal hukuka göre daha
üstün bir değeri vardır. Aynı şekilde, birkaç anayasa, uluslararası insan hakları
sözleşmelerinin yanı sıra yasal yorumlama kaynakları olarak Afrika Şartı da
eklemişlerdir.83
Çatışmalar ve azınlık haklarının ihlali arasında doğrudan bir bağlantı
vardır. Bu, Afrika Birliğinin Devlet ve Hükûmet Başkanları Meclisi tarafından
1994 yılında Afrika-içi İlişkileri için Davranış Kuralları Bildirgesi’nde kabul
edildiğinde şöyle belirtilmiştir: “barış, adalet, istikrar ve demokrasinin korun-
ması için ulusal azınlıklar da dâhil olmak üzere tüm halkımızın etnik, kültürel,
dilsel ve dinî kimlikleri ve bu kimliğin teşviki için gerekli koşulların yaratılma-
sı” gereklidir.84
Özellikle, Afrika’daki, Kuzey Afrika bölgesi hariç, hiçbir devlette kendi dil
ve geleneklerini dayatmaya çalışan baskın bir etnik grup yoktur. Herhangi bir
etno-dil grubu yerine eski sömürgeci iktidarın dili tek ya da birincil dil olarak
kalmıştır ve neredeyse her Afrika ülkesinde hükûmet ve resmî sektörde kullanıl-
maktadır. Dahası, etnik Afrika’daki gruplar -ve ayrıca dinî azınlıklar- genellikle
evililik, miras ve toprak mülkiyeti gibi kişisel meselelerde kendi “geleneksel hu-
kukunu” ve uygulamalarını takip etmek ve uygulamaktadır.
Ulusal mevzuat etnik kökeni yalnızca ikincisinin üçüncü şahısları etkile-
diği veya kamu hedeflerini tehdit ettiği yerlerde, yasal ve anayasal özgürlükle-

81 Guidelines, III.14.
82 Office of the High Commissioner for Human Rights, Minority Rights under the African Charter
on Human and Peoples’ Rights, Guide to Minorities, Pamphlet No. 6, available at http://www.
ohchr.org/Documents/Publications/GuideMinorities6en.pdf.
83 Benin, Burkina Faso, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Komoros, Kongo, Fildişi Sahilleri,
Ekvator Ginesi, Gabon, Gine, Madagaskar, Mali, Mavritanya, Niger, Ruanda, Senegal ve Togo.
84 Declaration on a Code of Conduct for Inter-African Relations, Assembly of Heads of State and
Government, 30th Ordinary Session, Tunis, Tunisia, 13-15 June 1994.
Afrika’da Azınlıklar, Topluluklar ve Siyasal Temsiliyet 175

rin kısıtlandığı zaman uygularlar. Postkolonyal Afrika devletinin genel olarak


yerel geleneklere çok az müdahale eden “yaşa ve izin ver” politikası gözettiği,
Avrupa’daki ulus-devletler gibi asimile veya standartlaşma stratejisi izlemediği
söylenebilir. Bu yüzden kültürel hakları düşünüldüğünde, etnik azınlıklar devlet
baskısının çok fazla hedefi veya kurbanı olmamışlardır.
Yine de Arap Baharı göstermiştir ki devletleri çöküşe veya dağılmaya gö-
türen azınlıkların varlığı değil, modernleşme ve demokratikleşme sürecinin gö-
zardı edilmesidir. Nüfusunun %90’a yakını Araplaşmış Berberilerden oluşan ve
merkezîleşmiş ulus-devlet yapısına en yakın durumda olan Kuzey-Afrika ülke-
leri için -Tunus ve Fas gibi modernleşmesini tamamlamamış ülkeler hariç- mez-
hepsel, dinî ve etnik bölünmeler, silahlı örgütlenmeler ve çökmüş devlet (failed
state) gibi iç savaşa gidebilen siyasal olgular yaşanmıştır.

2.4. Afrika’da Azınlıklar ve Yerel Halklar


Afrika, insanlığın beşiğiydi ve Nubia ve Mısır’ınkileri de içeren eski kral-
lıklara ev sahipliği yapıyordu. Kongo ve Ashanti de dâhil olmak üzere diğer
büyük uygarlıklar, kıtadaki Arap ve Avrupa ile temastan önce ortaya çıktı.
Yeni gelenler, bazı Afrika toplumlarında zaten var olan köle alma ölçeğini
büyük ölçüde artırdı. Yaklaşık 450 yıl boyunca, Avrupa, Arabistan ve Ame-
rika kıtasındaki köle ticareti, kıtanın iç kısımlarının çoğunun ve birçok Afrika
kültürünün yıkımına veya azalmasına yol açtı. Kölelik ortadan kaldırılsa bile,
Avrupalı güçler, kıtanın mevcut toplumlarını göz ardı eden sınırlar boyunca
sömürgeler hâline getirerek, kıtanın “Afrika için bir kapıştırma” ile meşgul
olan doğal kaynaklarının cazibesine kapılmıştı. Bugün, bu kıtada 1.000’den
fazla etnik-dil grup yaşamaktadır. Günümüzde Afrika devletleri azınlıklar için
dünyadaki en tehlikeli ülkelerdir. Azınlık Hakları Grubunun raporuna göre
(Minority Rigths Group)85 azınlıklar için dünyadaki en büyük yirmi en tehlikeli
ülkenin yarısı Afrika’da bulunmaktadır. Bunların başında Somali, Sudan, Bu-
rundi, Ruanda ve Demokratik Kongo gelmektedir. Ancak Güney Afrika en iyi
etnik siyasi temsilin küresel listesinde birinci sırada bulunurken, diğer Namib-
ya ve Tanzanya, azınlık hakları konusunda Güney Afrika’yı takip etmektedir.
Tanzanya’da Zanzibar ayaklanması dışında etnik köken temelli bir toplumsal
çatışma gözlenmemiştir.
Aşağıdaki tablo Afrika kıtasındaki 6 farklı bölgeden seçilmiş 33 ülke için
yönetim şekli, resmî dil, bağımsızlık kazanılan sömürge ülke, din ve etnik de-
mografik dağılım, hâkim yönetici grup ve tarihte yer alan toplumsal çatışmala-
rı vermektedir. Her bölgeden en fazla 6 ülke seçilmiş, bu şekilde kıta genelinin
özelliklerinin yanı sıra bölgesel farklılıklar ve benzerliklerin karşılaştırılması sağ-
lanmıştır. Hazırlanan Afrika’daki dinî ve etnik topluluklar tablosu göstermiştir

85 http://minorityrights.org/2007/03/20/african-states-are-the-most-dangerous-in-the-world-
for-minorities-but-south-africa-comes-top-in-a-global-list-of-best-ethnic-political-representa-
tion-new-report/,2007.
176 Dünya Siyasetinde Afrika 5

ki Etiyopya ve Liberya dışındaki tüm Afrika ülkeleri sömürgeleşme sürecini ya-


şamışlardır.
13 ülkede İslam çoğunluk dini, 16 ülkede Hristiyan nüfus çoğunlukta 4’ünde
(Eritre, Benin, Nijerya, Fildişi Sahilleri), ise hiçbir dinî grup çoğunluk nüfusuna
sahip değildir. Hristiyan nüfus içinde (Afrika kıtası nüfusunun %30’unu oluştu-
rur) Katolik ve Protestan topluluklar çoğu zaman eşit ağırlıklı iken İslam dinini
kabul eden gruplarda Sünni mezhebinin yaygın olduğu görülmektedir. Katolik
nüfus Kongo, Burundi ve Ruanda’nın yer aldığı Büyük Göller Bölgesi’nden göze
çarpmaktadır. Yerel, geleneksel dinler ise Arap işgali ve sonrasındaki sömürge-
leşme süreci sonrasında oldukça az bir nüfus tarafından devam ettirilmektedir.
Yukarıda değinildiği üzere dinî kimlikler ile aşiret/klan/etnik kimlikler çoğu za-
man örtüşmektedir. Bu da bize Afrika Kıtası’nda kitlesel (mass) din değiştirmele-
rin gerçekleştiğini gösterir. Sub-sahara, Orta Afrika ve Büyük Göller bölgesinde
yaygın olan Bantı etnik grubu mensupları çoğunlukla Hristiyan iken, Mandinka,
Fula, Hausa, Songhai gibi büyük diğer topluluklar İslam dinine mensuptur. Kıta
genelinde göze çarpan siyasal davranışların (ve toplumsal çatışmaların da) din-
sel ayrılıklardan ziyade etnik ve bölgesel tercihler üzerine şekillenmesidir. Etnik
ve bölgesel ayrılıkların politik süreci büyük ölçüde belirlediği gerçeği, gruplar
arasındaki güvensizlik nedeniyle demokrasinin güçlenmesini zorlaştırırken, re-
kabetçi (çoğulcu) ruhu ve kültürel birliği engelleyebiliyor. Örneğin, Zaghawa
etnik grubu, 1940’larda Animizm’den İslam’a dönmüşlerdir. Çad, Batı Sudan
ve Dafur’daki siyahi göçebelerden oluşan bu Müslüman topluluk Sudan’da çok
güçlü olmasalar da Çad’da siyasi olarak hâkim durumdadırlar. Çad, Sudan ve
Libya’da iç çatışmalarda etkin rol oynamışlardır. Özelikle Sudan’daki Darfur
krizinde Sudan hükûmeti ve Arapların saldırılarına uğramış ve kamplara sürül-
müşlerdir.
Kuzey Afrika’daki Arap nüfusunun (veya Araplaşmış Berberilerin) çoğun-
luğu oluşturduğu ülkeler dışında Araplar azınlık olsa da İslam dininin egemen
olduğu Afrika Boynuzu ülkelerinde (Cibuti, Somali, Eritre), Çad ve Nijer’de
Arapça resmî dil olarak tanınmıştır. 1950-70 arası süren bağımsızlık süreci so-
nunda eski sömürge ülkeleri vatandaşları ve Avrupa köeknlilerin sayısı olduk-
ça azalırken, sömürge ülkenin dili birçok yerde -özellikle hâkim etnik grubun
olmadığı- resmî dil, hükûmet ve kamusal alan dili olarak etkisini devam ettir-
miştir. Kamerun ve Burundi’de hem İngilizce hem de Fransızca resmî dil olarak
kullanılmaktadır. Birçok kabile ve küçük topluluğu bir arada bulunduran Afrika
ülkeleri için bu diller iletişim ve eğitimde birleştirici rol oynamıştır. Kimi yerde
ise resmî dilin yanı sıra geleneksel dil veya dillerinde de tanındığı görülmüştür.
Kuzey Afrika’da Cezayir, Fas ve Libya’da Berberi dili Tamazight;86 Büyük Göller

86 Tamazight dili Cezayir’de 1990’larda ayrı bir dil olarak kabul edilmeye, 2016’ta ise idari belge-
lerde kullanılmaya başlamıştır. Fas’ta ise Arap Baharı sonrasında çoğulculuğu savunan 2011
anayasasına eklenmiştir. Berberi kelimesi Roma döneminde ‘barbar’ kelimesinden gelirken, Ta-
mazight ‘asil ve özgür doğan’ anlamına gelmektedir (Bengio & Ben-Dor, 1999).
Afrika’da Azınlıklar, Topluluklar ve Siyasal Temsiliyet 177

Bölgesinde Shawili ve Hutu ve Tutsilerin konuştuğu Kurindi/Kinyarvanda; Batı


Afrika’da Yoruba, Hausa ve Fula/Fulani buna örnektir.
Aşağıdaki tabloda yer alan 33 ülkenin günümüzde 12’sinde herhangi bir
etnik grup nüfusun çoğunluğuna sahip değilken, siyasi tarihlerinde 3 ülke-
de 1990’ların ortalarına kadar azınlık ırksal sınıfın (Güney Afrika, Zambiya ve
Zimbabwe’de siyasi nüfusa hâkim olan beyaz yönetici sınıf) ve 6 ülkede de (Bu-
rundi, Ruanda, Malawi, Fildişi Sahilleri, Gabon ve Liberya) sayıca daha az nü-
fusa sahip etnik/dinsel veya kabile topluluğunun yönetici konumda olduğunu
görüyoruz. Bu durum kabile içi evliliğin yasak olduğu ve etnik farklılıkların ka-
bul edildiği Gabon’da etnik gerginliğe yol açmazken, Ruanda ve Burundi’de mil-
yonlarca insanın ölümüne sebep olan soykırımlara ve Güney Afrika Bölgesi’nde
de kanlı ayaklanmalara yol açmıştır.
Etnik temelli ayrımcılığın ve kabile bağlılıklarının yanı sıra bazı Afrika ül-
kelerinde kast-sistemine benzer ayrımcılıklar göze çarpar. Bu yerleşik uygulama
Etiyopya, Kamerun, Kenya, Nijerya, Senegal, Somali, Burkina Faso, Mali, Mori-
tanya ve Sierra Leona’da görülmektedir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ko-
misyonu raporuna göre bu tür gruplar, statülerinin doğuma göre sıralanması,
belli düşük statülerde ve “kirli” mesleklerde (demirciler, deri işçileri, süpürü-
cüler, hizmetçiler, eğlendiriciler), grupları dışında evlenmelerinin engellenmesi
gibi baskılarla karşı karşıya kalırlar.87
Etnik ve dinî topluluklar arasında var olan önemli ekonomik eşitsizlikleri
ele almadaki başarısızlık, bu devletlerde istikrarsızlık ve bazen de yerel ya da
yaygın çatışmalarla sonuçlanmıştır. Yukarıdaki tablo göstermektedir ki Afri-
ka’daki iç savaşlar, tipik olarak dinsel-etnik rekabet ve çatışmaya dayanır. Bu
tür çatışmalar, normal olarak, gelişimsel başarısızlıklar ve politik istikrarsızlık
durumlarında, maddi kaynaklar için grup rekabeti tarafından daha da artmakta-
dır. Jeffrey Haynes’in belirttiği üzere iç savaşa yol açan dinsel ve etnik çatışmaya
neden olan sorunlarla başa çıkmaya çalışmak için, Uganda ve Sudan da dâhil
olmak üzere Afrika ülkelerinin demokratikleşmeyi anlamlı bir şekilde sağlaması
gerekir (Haynes, 2007). Afrika’da (başka yerlerde olduğu gibi) birçok çatışma-
nın siyasi liderlerin muhalefet desteğini seferber etmek için kullanabileceği bir
“etnik mobilizasyon” boyutu vardır. Bununla birlikte, çoğu zaman, herhangi bir
çatışmanın sonucu olarak en büyük sıkıntıyı yaşayan Ruanda ve Burundi’de ol-
duğu gibi Batwa (yerli pigmeler) en marjinal gruplardır.

87 http://w02.unssc.org/free_resources/MarginalisedMinorities/chapter12/12-1.html#66
Tablo 1: Afrika’da Etnik ve Dinî Topluluklar 178
Sömürge Çoğunluk Grup Azınlık Gruplar ve
Ülke Yönetim Şekli Resmî Dil ülke Din Halklar (Yöneten grup) *Çatışmalar

Kuzey Afrika
Cezayir 1. Üniter Arapça; Fransa İslam %99 (Sünni %96; 1. Arap %66 Arap ve Berberi Türkler %5
2. Yarı-başkanlık Tamazight (Berberi dili) Şii %3) 2. Berberiler %33 kökenli Fransızlar; Levantenler
Hristiyan %1 * Berberilerin tanınma mücadelesi
Fas 1. Üniter Arapça Fransa & İslam %99 (Sünni %67; 1. Arap-Berberiler %99 Arap ve Berberi Gwana %1
2. Anayasal monarşi Tamazight (Berberi dili) İspanya Maliki %30; Şii %2) Kökenli * Berberilerin tanınma mücadelesi
3. Parlamenter sistem Hristiyan ve Musevi %1
Libya 1. Geçici hükûmet Arapça İtalya İslam %99 (Sünni %97; 1. Araplaşmış Berberiler Arap ve Berberi
Dünya Siyasetinde Afrika 5

Konuşulanlar: İbadi ve Ahmadi %2 %90 kökenli


Tamazight (Berberi dili) Hristiyanlık-Budizm %1 2. Berberiler %10
İtalyanca
Mısır 1. Üniter Arapça Fransa İslam %90 (Sünni %78) 1. Mısırlılar %91 Arap Mısırlı kökenli
2. Yarı-başkanlık Koptik Hristiyan %10 2. Abazas, Türkler,
3. Askerî yönetim Yunan, Bedouin, Berberi
Sudan 1. Federal Arapça İngiltere İslam %97 (Sufi & Salafi) 1. Arap %70 Arap kökenliler * 1990larda Kuzey-Güney
2. Hâkim tek-partili İngilizce Hristiyan %1,5 (Ortodoks 2. Diğer Araplaşan çatışması
başkanlık sistemi & Katolik) Nubian, * 200lerde Afrika ve Arap asıllı
3. Totaliter diktatörlük/ Yerel %1,5 Zaghawa,Kopti kabileler arasında Darfur’da
Şeriat 3. Fulani petrol yataklarına sahip olma
çatışması.
Tunus 1. Üniter Arapça Fransa Sünni İslam %99 1. Arap %90 Araplar
2. Yarı-başkanlık Hristiyan, Şii, Musevi, Bahai 2. Berberi
%1 3. Avrupalı
4. Türk
Orta Afrika
Çad 1. Üniter Arapça Fransa İslam %55 (Sünni %48; 1. Sara %27.7 Çoğunluk etnik
2. Hâkim tek partili Fransızca Şii %21) (Hristiyan) grup yok (Müslüman
başkanlık sistemi Hristiyan %38 2. Arap %12.3 Zaghawa yönetici)
Animizm %7 3. Diğer %50
Sömürge Çoğunluk Grup Azınlık Gruplar ve
Ülke Yönetim Şekli Resmî Dil ülke Din Halklar (Yöneten grup) *Çatışmalar
Gabon 1. Üniter Fransızca Fransa Hristiyanlık %73 1. Bantu %40 (Fang Çoğunluk etnik grup Bantı etnik kökenliler yaygın ama
2. Başkanlık sistemi İslam %12 %28.6; Echirler yok (Hristiyan Bantu Başkanlar Müslüman ve Galwa
3. Babadan oğula Pagan %10 %25,Punu %10); yönetici)
Başkanlık geçior Nzebi %9; Diğer
%48.2
Kamerun 1. Üniter İngilizce Almanya Hristiyanlık %70 (Katolik 1. Kamerun%31 Çoğunluk etnik grup * Müslüman ve Hristiyanlar
2. Tek hâkim partili Fransızca & Fransa & %40, Protestan %30) 2. Highlanders %19 yok (1982’ye kadar arasında din temelli gerilim var.
Başkanlık sistemi İngiltere İslam %18 3. Bantu %18 (Ekvator Müslüman Fulani; yeni
3. Diktatörlük 11; Kuzeybatı 7) Başkan Hristiyan)
4. Kirdi (pagan) %10
5. Fulani (İslam) 8%
Orta Afrika 1. Üniter Sango Fransa Hristiyan %80 (%51 Baya (Sahra-Sudan Çoğunluk etnik grup * Müslüman ve Hristiyanlar
Cumhuriyeti 2. Yarı-başkanlık Fransızca Protestan, %29 Katolik) grubu)%33 yok (mBaka grubu arasında din temelli gerilim var.
İslam %10 Banda %27 koloniyel Fransa ile en
Yerel %10 Mandschia (%13), Sara yakın ilişkisi olan
(%10), Mboum (%7) Hristiyan kökenliler)
Pigmeler
Ngala (Bantu grubu)
Büyük Göller (Great Lakes) Bölgesi
Burundi 1. Üniter Kirundi, Almanya & Hristiyan %86 (Katolik Hutu %85 Hutular çoğunluk Batwa tanınıyor.
2. Başkanlık sistemi Fransızca Belçika %62; Protestan %24) Tutsi %15 etnik grup ama Kota sistemi
İngilizce Geleneksel %8 Batwa %1 2000’lere kadar * Hutu ve Tutsi çatışması var.
İslam %3 Tutsiler yönetici grup
Demokratik 1. Üniter Fransızca Belçika Hristiyanlar %93.7 Bantu grubu: %80 Bantular çoğunluk 1996-97 içsavaş sol-sağ ideolojik,
Kongo 2. Yarı-başkanlık Diğer tanınan millî diller (Katolik %29.7%, Kongo (%12); Luba Bantu grubunun Tetala * 1998-2003 içsavaş Tutsi
Cumhuriyeti Lingala, 3. Kikongo Protestan%26.8, diğer (%18); Mongo (%17) kabilesi ayaklanması
Swahili, 5.Tshiluba %37.2) İlk başbakan
Kimbanguism %2,8
İslam %1,2
Kenya 1. Üniter İngilizce İngiltere Hristiyan %83 (%50 Bantu grubu: %67 Bantu grubu çoğunluk * Hristiyanlar (Kikuyu) ve Hindu
2. Başkanlık sistemi Swahili Protestan, %24 Katolik) Nilotes %30 (Kikuyu kolu yönetici) Kalenjin grubu arasında gerilim
* Babadan-oğula İslam %11.2 Hindu Kalenjin %12 2007’de iktidar- ve toprak sahipliği çatışması var.
Afrika’da Azınlıklar, Topluluklar ve Siyasal Temsiliyet

Başkanlık geçiyor paylaşımı ile gerilim


azalıyor.
179
Sömürge Çoğunluk Grup Azınlık Gruplar ve 180
Ülke Yönetim Şekli Resmî Dil ülke Din Halklar (Yöneten grup) *Çatışmalar
Ruanda 1. Üniter 1. İngilizce, Belçika 1. Hristiyan %80 (%47 Banyarwanda grubu: Hutular çoğunluk * 1990larda Hutu-Tutsi çatışması
2. Yarı-başkanlık 2. Fransızca Katolik, %37 Protestan) Hutu %84, Tutsi %15, Başkan 2000 sonrası İktidar-paylaşımı var.
sistemi 3. Kinyarwanda, 2. 7.gün %12 Twa %1. tekrar Tutsi.
4. Swahili 3. İslam %2
Tanzanya 1. Üniter Resmî dil yok İngiltere 1. Hristiyan %61.4 Bantu-grubu %95: 1985-95’te Müslüman * 1964’te Zanzibar Devriminde
2. Başkanlık sistemi Ulusal dil Swahili, diğer 2. İslam %35.2 (Sünni Sukuma, Nyamzewi, Başkan, öncesi ve Araplar ve Hindular katlediliyor
3. Sosyalist konuşulan dil.İngilizce %40, Şii %20) Haya sonrası Hristiyan İktidar paylaşımı var: Başkan
3. Yerel %1.8 Hristiyan, Başbakan Müslüman.
Uganda 1. Üniter 1. İngilizce İngiltere 1. Hristiyan %85 (%40 Bantu-grubu %66 Bantu grubu çoğunluk * Bantu grubu çoğunluk ancak
2. Hâkim tek-partili 2. Swahili Katolik, %32 Evangelist) (Bagarda, Iteso, Basanga ama (Kuzeydeki Swahili dilini konuşmuyor.
Yarı-başkanlık 2. İslam %14 (%88 Sünni) vs.) Evangelist Hristiyan Kamu sektöründen dışlanıyor.
Dünya Siyasetinde Afrika 5

sistemi 3. Yerel %1 Diğer %40 (Nilotic, Orta yönetici grup)


Sudan)
Afrika Boynuzu
Cibuti 1. Üniter 1. Arapça Fransa 1. İslam %95 1. Somalili %60 Başkan 1977’den beri * Eritrea ile sınır çatışması var.
2. Hâkim tek partili 2. Fransızca 2. Hristiyan %5 2. Afar %35 Müslüman
Başkanlık sistemi 3. Somali; 4.Afar Somali İssa Klanı
(tanınmış)
Eritrea 1. Üniter * Resmî dili yok İtalya & 1. Hristiyan %50 1. Tigrinyalılar %55 Bağımsızlıktan beri Tüm etnik diller ve dinler eşit ve
2. Hâkim tek partili Tanınan ulusal diller: İngiltere (Ortodoks) 2. Tigre %30 Başkan Tigrinyalı- tanınıyor.
Başkanlık sistemi 1. Tigrinya 2. Arapça 2. İslam %48 3. Saho %4 Ortodoks.
3. Tigre 4. Kunama 4. Kunama %2
5. Saho 6. Bilen 5. Bilen %2
7. Nara 8. Afar
Etiyopya 1. Federal Amharca --- 1. Hristiyanlık %62.8) 1. Oromo %34,4 Çoğunluk etnik grup * 1970lerde sosağ ideolojik
2. Hâkim tek partili Koloni 2. İslam %33.9 2. Amhara %27 yok çatışması
parlamenter sistem olmamış 3. Yerel %2.6 3. Somali %6,2 Oromo en büyük ** Hristiyan-Müslüman gerilimi
3. 1970-90 arası tek Afrika 4. Tigrayans %6 grup ama siyasetten ve Oromo-Tigrayan etnik
diktatörlük, devleti dışlanıyor (Tigrinyalılar çatışması var.
sonrasında ordu hâkim). Başkan
kökenli siyasetçiler Ortodoks,
Başbakan Müslüman.
Somali 1. Federal 1. Somali İtalya 1. İslam %99 (Çoğunluk 1. Somaliler %85 Etnik olarak Hawiye * 1991’den beri kuzeyde
2. Parlamenter sistem 2. Arapça &İngiltere Sünni) 2. Somali olmayanlar: klanı hâkim grup. Somaliler ve güneydekiler
3. Şeriat hukuku Bantu, Bravanese, Başkan. arasında çatışma var.
Bajuni
Sömürge Çoğunluk Grup Azınlık Gruplar ve
Ülke Yönetim Şekli Resmî Dil ülke Din Halklar (Yöneten grup) *Çatışmalar

Güney Afrika
Angola 1. Üniter 1. Portekizce Portekiz Katolik %50 1. Ovimbundu %36 Çoğunluk etnik * 1970lerde sol-sağ çatışması var.
2. Hâkim tek partili 2. Kikongo Protestan %25 2. Ambundu %25 grup yok (Bantu’nun
Başkanlık sistemi 3. Kimbundu İslam %2 3. Bakongo %13 Ambundu kolu),
4. Umbundu 4. Diğer %32. milliyetçi MPLA
partisinde hâkim
Güney Afrika 1. Üniter * 11 resmî dil var. Hollanda Protestan %73 1. Siyahi %80.2 Siyahiler ancak * 1994’e kadar apartheid.
2. Hâkim tek-partili Zulu %23, Xhosa %16 (18.yy) ve Katolik %8 2. Renkli %8.8 1994’ten itibaren 1994ten sonra tüm etnik ve ırksal
parlamenter sistem Afrikaas (Dutch) %14 İngiltere İslam %2 3. Beyaz %8.4 yönetici kadrosunda. gruplar temsil kazanıyor.
İngilizce %10, Güney 4. Asyalı %2.5
Sotho %9
Malawi Üniter 1. İngilizce İngiltere 1. Hristiyan %87 (çoğunluk 1. Bantu grubu Bantu/Lomhe grubu * etnik kökene dayalı tribalizm ve
Başkanlık sistemi 2. Chechewa Katolik) çoğunluk: (Chewa yönetici nepotizm çok fazla
2. İslam %12 (Sünni) %37; Lomhe %12;
Yaolar %12 (İslam);
Zulu
Mozambik 1. Üniter Portekizce Portekiz 1. Hristiyanlık %74 1. Bantu grubu Bantu/Makonde etnik * 1970lerde sol-sağ ideolojik
2. Hâkim tek partili; (Protestan %44; Katolik %97.8 (Makonde, grubu, içsavaş.
yarı-başkanlık %30) Yao, Shawili, Shawili dili ve kültürü 75-2005 arası komünist parti
sistemi 2. İslam %19 Tonga,Chopi,Zulu) hâkim. hâkim.
3. Animizm %8
Zambia 1. Üniter İngilizce İngiltere 1. Hristiyanlık %95 (%75 Bantu grubu %90 Son başkan Edgar * Irksal çatışma var. Beyazlar
2. Başkanlık sistemi Protestan, %20 Katolik) (Nyanja-Chewa, Bemba, Lungu siyahi Senga, Rhosedia olarak ayrılıkçı.
2. Animizm %3 Tonga, Tumbuka, Önceki Guy Scott ** iktdar-paylaşımı var, siyahi ve
3. İslam %1 Lunda, Luvale, Kaonde, beyaz İskoç asıllı beyaz ırk arasında
Nkoya,Lozi.)
Zimbabwe 1. Üniter 16 Resmî dil var: İngiltere 1. Hristiyanlık %80 1. Siyah Afrikalı %99,4 Başkan, Karanga Irksal çatışma var, siyahi Afrikalılar
2. Hâkim tek partili İngilizce, Shona %70 (Protestan %63, Katolik 2. Beyaz %0,2 (Shona grubu) & komünist güçlerce destekleniyor.
başkanlık sistemi ve Sindebele %20 en %17) 3. Diğer %0,4 Sindebele, İktidar-paylaşımı var.
3. Askerî diktatörlük yaygınları 2. Geleneksel %12 Bantu halkı (Shona %82 1976 öncesi beyaz
ve Ndebele %14) başkan var.
Afrika’da Azınlıklar, Topluluklar ve Siyasal Temsiliyet
181
Sömürge Çoğunluk Grup Azınlık Gruplar ve 182
Ülke Yönetim Şekli Resmî Dil ülke Din Halklar (Yöneten grup) *Çatışmalar

Batı Afrika
Benin 1. Üniter Resmî dil Fransızca, Fransa 1. Hristiyanlık %42,8 1. Fon %39.2 Çoğunluk etnik grup * Fonlar ve Yoruba arasında
2. Çok-partili Diğer yaygın diller Fon (Katolik ağırlıklı) 2. Yoruba %17,6 yok (Fonlar yönetici) tarihsel gerilim: Fonlar eski
başkanlık sistemi ve Yoruba 2. İslam %24,4 3. Aja %15.2 Dahomey krallığında, Yorubalar
3. Vodun %17,3 4. Bariba %9.2 da başkent Port-Novo’da hâkim.
4. geleneksel %6 5. Fula %7
6. Diğer %12
Gine 1. Üniter 1. Resmî dil Fransızca Fransa 1. İslam %85 1. Fula %32.1 Çoğunluk etnik * 1970lerde sol-sağ çatışması,
2. Başkanlık sistemi 2. Konuşma dilleri Fula, 2. Hristiyanlık %8 2. Mandinka %29.8 grup yok (Yöneticiler Önce SSCB, sonra Çin modeli
Mandinka, Susu 3. Yerel dinler %7 3. Susu %19.8 Müslüman, Başkan benimseniyor.
Dünya Siyasetinde Afrika 5

4. Kissi %7 Mandinka) ** Fula’lar muhalefeti destekliyor.


5. Kpelle %6.2

Fildişi Sahilleri 1. Üniter 1. Resmî dil Fransızca Fransa 1. İslam %39 (Sünni 1. Akan %41.1 Çoğunluk etnik grup * 2002’de İç savaşlar kuzeyde
2. Çok partili yarı- 2. Konuşma dilleri: ağırlıklı) 2. Dyula %27,5 yok ayaklanan Müslümanlarla
başkanlık sistemi Bété, Diyula, Baoulé, 2. Hristiyan %33 (Katolik 3. Voltaiques/Gur Dyula grubundan ilk gündeydeki Hristiyan hükûmet
Abron, Agni, ağırlıklı) %17.6 başkan (1960-93) ve arasında.
Cebaara Senufo 3. Yerel dinler %12 4. Maninka (İslam) %11 Hristiyan. ** Yabancı Burkina Fasolular ve
4. Diğer %16 5. Afrika-kökenli Şuanki Başkan Mandinka kökenliler arasında
olmayan%4 Müslüman.
Liberya 1. Üniter İngilizce Afro- 1. Hristiyanlık %85.6 1. Kpelle %20.3 Çoğunluk etnik grup 16 ulusal etnik grup tanınıyor.
2. Başkanlık sistemi Amerikalılar (Protestan %76) 2. Bassa %13,4 yok (son Başkanlar Kru 2006-2018 arası kadın başkan
kuruyor, 2. İslam %12.2 (Mandinka 3. Gio%10 grubundan) yönetiyor.
1847. ve Vai grupları) 4. Kru %6 Başkan Protestanlıktan * 1999-2003 arası Kuzey-Güney
5. Kissi %5 İslam’a, sonra yine arasındaki İçsavaşta 250.000
5. Diğer %25 Protestanlığa geçiyor. kişi ölüyor.
Nijer 1. Üniter 1. Fransızca (resmî) Fransa İslam %80 (Sünni %60) Hausa (%53), Zarma- Hausa- Zarma ağırlıklı Diğer 8 ulusal etnik dil tanınıyor.
2. Yarı-başkanlık Diğer resmî Hristiyanlık %19 Songrai (%21.2), Tuareg yöneticiler Müslüman, * Tuareg (Müslüman) topluluğu
diller: Arapça, Animizm %1 (%10.4), Fula %9.9, ayaklanıyor
Buduma, Fulfulde, Kanuri Manga %4.4,
Gourmanchéma,
Hausa, Kanuri, Zarma
& Songhai Tamasheq
Tassawaq, Tebu
Sömürge Çoğunluk Grup Azınlık Gruplar ve
Ülke Yönetim Şekli Resmî Dil ülke Din Halklar (Yöneten grup) *Çatışmalar
Nijerya 1. Federal (Müslüman 1. Resmî dil İngilizce İngiltere 1. Hristyanlık %50 En büyük topluluklar Çoğunluk etnik grup * Hausa, Yoruba’lar ve Igbo’lar
kuzeyde Şeriat 2. Diğer en çok (Protestan %74; Katolik %70: yok. Başkan Fulani, arasında çatışma oluyor.
uygulanıyor) konuşulan: Hausa, %25) Hausa (%95 İslam), önceki Hristiyan Ijaw Kuzeydekiler Müslüman,
2. Başkanlık sistemi Igbo, Yoruba 2. İslam %49 Yoruba (%55 İslam), grubundan. Ondan Güneydeki Igbolar Hristiyan ve
3. Animizm %1 Igbo (%98 Hristiyan) ve önceki yine Fulani. Yaruba’lar yarı-yarıya.
Fula (İslam)
Ijaw,Isoko,Kanuri %30
Senegal 1. Üniter 1. Resmî dil Fransızca Fransa * seküler 1. Wolof-Serer %43,4 Çoğunluk etnik grup * 1982’den beri Casamance
2. Yarı-başkanlık 2. Tanınan diller: Wolof, 1. İslam %92 (Sünni) 2. 23,8, Fula, %23,8 yok (Wolof-Serer bölgesinde Jola ve hâkim Wolof
Soninke, Seereer- 2. Hristiyanlık %2 (Katolik) 3. Jola %14,7 hâkim grup) grubuna karşı ayrılıkçı hareketler
Siin, Fula, Maninka, 3. Yerli dinler %6 4. Mandinka %3 var.
Diola
Kaynak: African Commission on Human and Peoples’ Rights (ACHPR), African Commission’s Working Group on Indigenous Populations/Communities.
Afrika’da Azınlıklar, Topluluklar ve Siyasal Temsiliyet
183
184 Dünya Siyasetinde Afrika 5

2.5. İktidar Paylaşımı ve Siyasal Temsiliyet


Siyaset bilimi literatüründe çok-uluslu, farklı dinî ve etnik topluluklardan
oluşan ülkelerde barışın sağlanması, demokrasinin yerleşmesi (konsolidasyon)
ve toplumsal gerilimin ve çatışmanın azaltılması için ortaya konulan farklı ar-
gümanlar vardır. Lijphart’ın öne sürdüğü oydaşmacılık (consociationalism) ve
buna karşıt olarak Horowitz’in önerdiği merkeziyetçilik (centeralism) başlıca
savlar olarak tartışılabilir. Lijphart’ın demokratik ülkelerdeki sistemleri karşılaş-
tırarak öne sürdüğü çalışmasına göre özellikle bölünmüş toplumlarda federal
devlet yapısı, parlamenter yönetim, çok-partili sistem ve nisbi-temsil seçim siste-
mi uygulayan oydaşmacı ülkeler, üniter yapıya sahip, başkanlık yönetimi uygu-
layan, iki-partili meclisi olan ve çoğunluk (majoritarian/pluralism) seçim sistemi
olan ülkelere göre demokratik pekiştirme (konsolidasyon) ve ekonomi seviyesi
alanlarında daha olumlu veriler sunmaktadır (Lijphart, 1971, 1999). Yine Linz
parlamenter ve başkanlık sistemlerini karşılaştırdığı çalışmasında hem meclisin
hem de Başkan’ın doğrudan halk tarafından seçilmesinden doğan ikili-meşrui-
yet sorunu (dual legitimacy) sebebiyle başkanlık sistemlerinin uzun vadede daha
çok belirsizlik ve istikrarsızlığı getireceğini öne sürer (Linz, 1990).
Diğer yandan Lijphart Batılı yerleşmiş demokrasileri odak noktası alırken,
Horowitz’e göre Linz de başkanlık sisteminin istikrarsızlık ve toplumsal ayrım-
ların derin olduğu Latin Amerika ülkeleri üzerine yaptığı çalışma genellene-
mez. Toplumun daha az parti ile teslim edilmesi ve uzlaşmanın azalması gibi
sorunlar başkanlık sisteminden değil, seçim sisteminin çoğunluk (majoritarian/
plurality) olmasından kaynaklanmaktadır. Meclisten ayrı ve çoğunluğun oyu ile
seçilen başkan da bölünmüş toplumları birarada tutmak konusunda başarılı ola-
bilir. Başkanlık sistemlerinde de yine uzlaşmayı ve temsiliyeti arttıran koalisyon
hükûmeti kurulabilir (Nijerya örneği gibi). Post-koloniyel dönemde İngilizce ko-
nuşan Afrika’da görülen Westminister sistemi (parlamenter üniter sistem) kıta-
daki otoriterleşmenin çoğundan sorumluydu. Linz’e göre ise Afrika’da başarısız
olan sadece parlamentarizm değil, bir bütün olarak yabancı ve zayıf kökleri olan
demokratik kurumlardır. Uganda, Gana ve Senegal örnekleri göstermektedir ki
parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçiş, başkanın elinde aşırı güç bu-
lundurmasına yol açarken, yasama organının yetkisi de azaltmıştır. Yine Giovan-
ni Sartori’e göre Birleşik Devletler deneyimi şunu gösterir ki bir kez bölünmemiş
ve uyumlu çoğunluklar ve örgütsel pratiklerin örüntüsü kırıldığında, kendi se-
çim çıkarlarına en iyi hizmeti eden durumun diğer kurumun başarısızlığı oldu-
ğunu algılayan, antagonist olarak bölünmüş bir hükûmet ortaya çıkar.
Peki bu tartışma doğrultusunda Afrika’daki siyasi ve ekonomik istikrar-
sızlığın, toplumsal bölünme ve çatışmaların nedeni siyasal sistemler ve tercih-
lerle ne kadar açıklanabilir? Yukarıdaki Tablo’ya bakıldığında görülmektedir ki
Lijphart’ın bölünmüş toplumlar için daha uygun olduğunu öne sürdüğü par-
lamenter sistem ve federal yapıda olan sadece Etiyopya ve Somali ülkeleri bu-
Afrika’da Azınlıklar, Topluluklar ve Siyasal Temsiliyet 185

lunmaktadır ki bunlar da Afrika’nın ekonomik olarak en geri kalmış ve kanlı


çatışmalar görmüş Afrika Boynuzu bölgesinde yer alırlar. Diğer yandan Afrika
kıtasının en gelişmiş ülkeleri olan Güney Afrika ve Fas’ta parlamenter sistem uy-
gulanmaktadır. Güney Afrika ırkçı yönetim şekline (apartheid) son verdiği 1994
anayasasından beri toplumsal çatışmalar görmemiştir. Fas’ın başkanlık sistemi
ile parlamenter sistemi birleştiren anayasal monarşi sistemi birçok Berberi kabi-
leden oluşan ülkede barış ve kalkınma sağlanması konusunda başarılı olmuştur.
Diğer yandan Kuzey Afrika ülkelerinin toplumsal gerilime yol açan nedenlerin-
den biri de Arap milliyetçiliğinin ulus-kimliğinin önüne geçmiş olmasıdır. Faslı,
Tunuslu, Mısırlı ve Cezayirliler kendilerini bu ulusal kimliğinden ziyade Arap
olarak görmektedirler. Yine de şunu belirtmek gerekir ki Afrika’daki başkanlık
sistemi, Batılı ülkelerden farklıdır. Aşırı-başkanlık (hyper-presidentialism) olarak ta-
nımlanan bu uygulamada seçimle gelen başkanlar tüm yetkileri elinde bulundu-
rurken, meclisi tamamen kontrol etmekte, kurumsallaşmayı ortadan kaldırırken,
millî menfaatler yerine kendi kişisel mal varlıklarını arttırmayı hedeflemektedir
(van Cranenburgh & Gonzalez, 2006). Arap Baharı ile 2011’de devrilen Hüsnü
Mübarek’in Mısır’daki 30 yıllık Başkanlık döneminde yaklaşık 70 milyar dolar
servet biriktirmesi bu örneklerden biridir. Birçok Afrika ülkesinde cumhuriyet
rejimi olmasına rağmen monarşinin (Weber’in tabiriyle sultanlığın) modern bir
türevi olan yeni-patrimonializm (neo-patrimonialism)88 uygulanmakta, bu da kont-
rol-denge (check & balances) kurumlarının işlevselliğini azaltmaktadır. Kurum-
ların, hukukun üstünlüğünün, hakkaniyet ve liyakatın ortadan kalkması ile or-
taya çıkan belirsizlik ortamı darbe, iç savaş ve büyük yıkımlara yol açan etnik
çatışma gibi siyasi istikrarsızlıkları da beraberinde getirir.
Şuan üniter devlet yapısına sahip %85’e yakını Hristiyan ve Bantu etnik top-
lululuğundan oluşan Uganda’da eski koloniyel geçmişten gelen farklılıklar do-
layısıyla federal sistem talep edilmektedir. Bölgesel federal yapının Uganda’nın
merkezî yapısını zayıflatacağı görüşlerinin yanı sıra, farklı talepleri olan bölge-
leri güçlendireceği için ekonomik büyüme getireceği savı da mevcuttur. Bağım-
sızlık sonrasındaki dönemde Başkan Obote, adil ve likayata dayalı bir sistem
oluşturmak yerine kendi klanından olan gruplara ayrıcalıklar tanımış, nepotism
ve aşiretçilik (tribalism) politikasından dolayı toplumsal memnuniyetsizlikler ve
belirsizlikler meydana gelmiştir. Bu da ülkede kuzey-güney yani bölgesel ku-
tuplaşma ve ayrışmaları beraberinde getirmiştir. Malawi’de farklı toplulukların
tanınmaması ve ulus-inşasına tehdit olarak görülmesi ülkede etnik çatışmaları
daha da arttırırken, Zambia’da beyaz ve siyahi nüfus arasındaki iktidar-paylaşı-
mı ırksal kutuplaşmaları azaltabilmiştir.
Diğer yandan Nijerya 1978-79 yıllarında ve şimdi de toplumsal bölünmeleri
hafifletmek için başkanlık sistemini benimsemiş ancak diğer Afrika ülkelerinden
88 Neopatrimonyalizm, güçlü bir birey veya partiye dayanan patron-müşteri ağlarına yol açan
kaynakların dikey dağılımıdır. Sömürgeciliğin ardından birleşme ve kalkınma için gerekli ol-
duğu ileri sürüldüğünde, bu rejimler miras kalan sömürge kurumlarının rolünü birkaç kişinin
yararına tamamlamıştır (detaylı tanımlama için bk. Pitcher & Moran, 2009).
186 Dünya Siyasetinde Afrika 5

farklı olarak federal devlet yapısı ile bölgesel ve etnik farklılıkların tanınması-
nı sağlamıştır. Diğer yandan Müslüman nüfusun ağırlıklı olarak yaşadığı kuzey
bölgesinde şeriat uygulaması bulunmakta ve radikal İslam politikasını benim-
seyen bazı grupların ülke içinde diğer toplulukları hedef alan şiddet eylemleri-
nin merkezin kontrolünü zayıflatmakta olduğu görülmektedir. 2002’de kurulan
Boko Haram adındaki Batı kültürü ve kadınları baş düşmanı olarak belirleyen
cihatçı örgüt 2009 yılından itibaren binlerce kişiyi öldürmüş ve kaçırmıştır (Agu-
wa, 2017).
Tüm bu örnekler göstermektedir ki toplumsal çatışmaların azalması, siyasi
ve ekonomik istikrar ve gelişme için gerekli olan birinci koşul siyasi sistemden
öncelikli olarak farklı toplulukların tanınması, iktidar-paylaşımının gruplar ara-
sında adil dağılımı ve siyasal, ekonomik, sosyal katılımın ve temsiliyetin veril-
mesidir. Bu demokratik hakların sağlanması ülkenin bölünmesini ve merkezin
zayıflamasını değil, toplumsal barış yolu ile siyasi ve ekonomik istikrarı, ilerle-
meyi getirmektedir.

2.5.1. Temsiliyet
Kültürel, dinî, sosyal, ekonomik ve kamusal hayata etkin bir şekilde katıl-
ma hakkı konusu, Afrika’daki marjinal etnik grupların ortaya çıkardığı önemli
bir endişedir. Birinci bölümde belirtildiği üzere bu hakların tanınması ve korun-
ması için azınlık veya farklı toplulukların temsiliyet gücünün bulunması oldukça
önemlidir. Afrika’da yerel farklı diller tanınmakla beraber bu grupların kamusal
alana katılımlarının ve temsiliyetlerinin desteklenmesi konusunda sorunlar bu-
lunmaktadır. Kuzey Afrika’da berberi dili tanınmış, siyasal alanda da söz sahibi
olmaları sağlanarak Arap-Berberi gerilimi azaltılmaya çalışılmıştır. Yine de Gü-
ney Afrika ırksal ayrıma dayanan toplumsal çatışmayı önlemek adına bu konuda
önemli adımlar atmıştır. Benzer şekilde, şimdiki Namibya Meclisi’nde 10 ayrı
etnik grup temsil edilmekte ve ülkenin yüzde 60 nüfusuna sahip Ovambo ço-
ğunluğu meclisin sadece yüzde 50’sine sahiptir. Tanzanya’nın demokratikleşme
sıralamasındaki yüksek derecesi, Ulusal Meclis’teki Zanzibar adasından insan-
ların güçlü temsilinin bir sonucudur. Uganda’daki adem-i merkeziyetçilik ya da
Nijerya ve Etiyopya’daki federasyon modelleri etnik, dinî ve tarihî farklılıkları
barındıracak ve temel katılım hakkını koruyacak yollar oluşturmaktadır. Bunun-
la birlikte, bu modeller diğer gruplarla eşit muamele, kültürel özerklik ve göre-
celi siyasi özerklik hakkını güvence altına alacak araçlar sağlayan azınlık hakları
çerçevesi ile uyumlu olsa da hâlâ büyük zorluklar yaşamaktadır.
Anayasal olarak, yalnızca bir avuç Afrika devleti azınlıkların haklarını ko-
ruma ihtiyacını kabul etmiştir. Heyns’in, Afrika’nın tüm anayasalarının yakın ta-
rihli bir incelemesinde de belirttiği gibi: “sadece üç Afrika anayasası, azınlık hak-
larını” azınlıklara “özel referanslar yaparak koruyor.” Bu anayasalar, Kamerun
(giriş bölümü), Demokratik Kongo Cumhuriyeti (md. 51) ve Uganda (md. 36).
48 Sahra-altı ülkesinden, bu, azınlıklar için özel bir yasal koruma çerçevesi be-
Afrika’da Azınlıklar, Topluluklar ve Siyasal Temsiliyet 187

nimsemiş devletlerin çok küçük bir azınlığını temsil etmektedir (Heyns & Linde,
2004). Hepsi olmasa da çoğu Afrika ülkesi eşitliği sağlamak için özel bir koruma-
ya sahiptir ve anayasalarında ayrımcılık yapmama ve azınlık hakları yaklaşımını
benimsemek adına birkaç adım atmıştır. Azınlık haklarına hitap etme ihtiyacı
kendi kültürlerinin tadını çıkarmaları ve iktidara erişebilmeleri çok önemliydi
ve son olaylar birkaç Afrika devletinin anayasada etnisite sorusunu gündeme
getirecek şekilde düzenlemesinin yolunu açtı. Bu iç çatışma örnekleri Sudan’da,
Güney Sudan’ın on yıllarca süren baskıdan sonra ayrılmasını; daha önce barışçıl
Fildişi Sahili’nin sonradan iç-çatışma yaşamasını; seçim sonrası Kenya’da etnik
şiddetin artmasını veya Nijerya’da azınlıklara karşı sürmekte olan kardeş katlia-
mını içerir. Bu liste bir dereceye kadar, azınlıklara baskıdan ya da azınlık grupla-
rın baskıya karşı merkeze karşı ayaklanmasından doğan tüm etnik şiddet vakala-
rı için genişletilebilir. Bu açıdan Büyük Göller Bölgesi’ndeki durum etnik şiddet
ile azınlıklar için koruma eksikliği arasındaki karmaşık ilişkiden trajik bir örnek
sunuyor (Gilbert, 2013: 417). Son bölümde bu ilişki Büyük Göller Bölgesi’nde
bulunan Burundi, Ruanda ve Batı Afrika ülkesi olan Gine örnekleri üzerinden
incelenecektir.

3. VAKA KARŞILAŞTIRMASI: İKTİDARDAN


AZINLIĞA (RUANDA); AZINLIĞIN HÂKİMİYETİ
(BURUNDİ) VE ÇOĞUNLUK EKSİKLİĞİ (GİNE)
Afrika’daki etnik ve dinî toplulukların verildiği yukarıdaki Tablo göster-
miştir ki, Afrika ülkelerini önemli bir bölümünde İslam veya Hristiyan dini
hâkimken, çoğunluk nüfusu oluşturan bir etnik grup bulunmamaktadır. 200’den
fazla etnik grubu barındıran Kamerun ve Nijerya gibi ülkelerde yalnızca en bü-
yük topluluklar tabloda verilmiştir. Azınlıklar üzerine yapılan çalışmalar, aynı
zamanda çoğunluk nüfus hakkında da bize bilgi sunması adına önemlidir. Bu
bölümde tarihsel, siyasal ve ekonomik olarak benzer özellikler bulundurmasına
rağmen, etnik çatışma konusunda farklı deneyimler yaşayan Ruanda, Burundi ve
Gine ülkeleri karşılaştırılacaktır. Neden Ruanda’da Hutu ve Tutsi’ler arasındaki
etnik gerginlik korkunç bir soykırıma evrilirken, Burundi’de bu topluluklar gö-
rece daha az siyasal şiddeti benimsemiş ve son olarak Gine yıllarca askerî rejim-
ler, ekonomik belirsizlikler ve siyasi çekişmelerle uğraşmasına rağmen ülkedeki
üç etnik grup arasındaki gerginlik siyasi partiler tarafından uzlaştırılabilmiştir?
Öncelikle bu üç ülkede üniter yönetim yapısı bulunan, meclisi basit çoğun-
luk sistemi ile belirlenen, başkanlık ve/veya yarı-başkanlık sistemleri uygulan-
maktadır. Ruanda’da kişi başına düşen millî gelir 700 dolar, Burundi’de 300 ve
Gine’de de 500 dolar civarındadır. Ülkedeki HIV/AIDS’li nüfus oranı sırasıyla
%3; %1 ve %1,5, bu oran her bir ülke için 1 milyona yakın kişidir. Diğer bir de-
yişle, yönetim yapısı, ekonomik gelişmişlik ve sağlık problemleri açısından ben-
zerlikler gösterirler. Büyük Göller bölgesinde yer alan Ruanda ve Burundi, 1962
188 Dünya Siyasetinde Afrika 5

yılında Belçika’dan bağımsızlıklarını kazanırken, Batı Afrika bölgesinde yer alan


Gine, 1958 yılında Fransa’dan bağımsızlığını kazanan ilk sömürge ülkesi oldu
ancak 2010 senesinde (24 yıllık askerî rejimden sonra) ilk demokratik seçimle ta-
nışabildi. Ruanda ve komşu Burundi’de nüfusun %85’i Hristiyan (ağırlıklı olarak
Katolik) inancı benimserken, Gine’de nüfusun %85’i kendini Müslüman olarak
tanımlamaktadır. Diğer bir deyişle, üç ülkede de nüfusun önemli bir çoğunluğu
aynı dinî inancı paylaşmaktadır. Ancak önceki bölümlerde de değinildiği üzere,
Afrika kıtasında dinî kimlikten ziyade etnik köken, ait olunan kabile ve klan,
toplumsal ve siyasal kimlikleri ve davranışları belirler.
Hem Ruanda, hem de Burundi’de, nüfusun %85’ini Bantu grubu üyesi Hu-
tular, %14’ünü Hamitik etnk grubundan gelen Tutsiler, %1’lik bölümü de böl-
genin en eski yerleşimci topluluğundan olan Batwa (pigmeler) oluşturmaktadır.
Bantu grubunun da çeşitli kollara ayrıldığını, Ruanda’da yaklaşık 250 farklı etnik
grup bulunduğunu belirtmek gerekir. Hem Hutular hem de Tutsiler aynı dili
konuşmaktadır (Burundi’de Kirundi ve Ruanda’da Kinyarwanda). Koloniyel dö-
nemde gelen yöneticiler Tutsileri daha uzun boylu olmaları ve açık renkte olan
ten renkleri gibi fiziksel özellikleri dolayısıyla Hutulardan daha üstün aristokrat
grup olarak konumlandırmış, bu kimlikler üzerinden kast ve sınıf sistemi oluş-
turmuşlardır. Burundi ve Ruanda’da Hutu ve Tutsiler kendi yaşadıkları ülke ve
merkezî yönetimden ziyade, komşu ülkelerdeki soydaş topluluklarına daha faz-
la bağlılık göstermektedirler. 1988 yılında komşu ülke Burundi’den 50.000 kadar
Hutu şiddetten kaçarak Ruanda’ya sığınmıştır. 1990’lar ortasında alevlenen Hu-
tu-Tutsi çatışmasının göçler ve müdahalelerle 1996-97 yılları arasında Demok-
ratik Kongo gibi komşu ülkelere de sıçramasında bu bağlılık ilişkisinin büyük
payı vardır.89 Büyük Göller bölgesi Afrika’nın belki de en çok insani yıkım gören
bölgesidir. Ruanda, Burundi ve DKC etnik nefret üzerinden iş soykırım, iç savaş
ve devletler arası savaşlar yaşamış, tüm bu olaylar azınlıklara yapılan baskılar
sonucunda tetiklenmiştir. Bu baskılar Ruanda’da 100 gün gibi kısa bir sürede
800,000 Tutsi ve ılımlı Hutuların yokedilmesi ile en korkunç şeklini almıştır.
İyi eğitimli olan Tutsiler; 1980’lerde Uganda, Tanzanya gibi sığındığı ülkelerin
yönetiminde yüksek makamlara geliyorlar. Sürgündeki Tutsiler ülkelerine geri
dönmek için ‘Ruanda Yurtseverler Birliğini’(RYB) kuruyorlar. Ruanda devleti
tarafından ezilen Tutsi halkı, RYB önderliğinde silahlanıp 1990’da devlete karşı
gerilla savaşı başlatmasından sonra soruna siyasi çözüm aranırken, aşırı milliyet-
çi Hutular Interahamwe silahlı grubunu kurdular ve 6 Nisan 1994 tarihinde bir
Hutu olan Ruanda Devlet Başkanı Habyarimana’nın uçağının başkent Kigala’da
düşürülmesinden Tutsilerin sorumlu tutulması katliamın fitili ateşleyen olay
oldu (Lemanchard, 1995).
Burundi’de yine Ruanda’ya benzer şekilde Belçikalıların sömürgecilik dö-
neminde Hutu kabile şeflerini görevden alarak yerlerine Tutsi liderleri yerleştir-

89 Hutus (Mai Mai) ve Tutsis (Banyamulengues) daha önceden olan sömürgeleştirme göç hareket-
leri sonucunda yüzyıllar boyunca Kongo’da yaşıyorlar (Gilbert, s. 425).
Afrika’da Azınlıklar, Topluluklar ve Siyasal Temsiliyet 189

mesinden beri iki grup arasında gerilim sürmektedir. Ancak Ruanda’dan farklı
olarak bağımsızlık sonrasında ülkenin yönetiminde etkin olan Tutsi elitleri ge-
nellikle Bururi eyaletindendir. Burundi 1962’de bağımsızlığına kavuştuğunda
anayasal monarşi altında Hutu ve Tutsi yöneticilerden oluşan ortak bir hükûmet
kurulmuştur. Etnik kimliği bakımından tarafsız görülen Kral Mwambutsa’nın
(Burundi kralı Ganwa etnik grubuna mensuptu) kurduğu hükûmet nispeten
meşru görülmüştür. Ancak sonrasında kralın parlamentodaki Hutu çoğunluğu-
na rağmen Tutsi bir başbakan ataması Hutuları rahatsız etmiştir. O dönemde
Hutu çoğunluğunun hâkim olduğu polis bir darbe yaparak yönetimi ele geçir-
mek istediyse de Tutsilerin kontrolünde olan ordu tarafından darbe girişimi bas-
tırılmıştır. Bururili Tutsi elitlerin ülkenin yönetiminde diğer bölgelerden gelen
eğitimli kesimleri dışlamaları yıllar içinde bölgesel kutuplaşmayı artırmıştır. Bu-
rurili elitler kontrol ettikleri devlet kaynaklarını kullanırken kendi bölgelerine
öncelik vermiştir (Kaya, 2017). Ruanda’da Tutsiler yönetimi ele geçiren Hutu’la-
rın baskısından komşu ülke Burundi’ye kaçmıştır. Bu sebeple, günümüzdeki Bu-
rundi Tutsilerinin önemli bir kısmı Ruanda asıllıdır. Bu yüzden Burundi’de baskı
altında kalan Hutular, komşu Ruanda’ya sığınmışlardır. 1990’larda Ruanda’da
tırmanan etnik gerilim, 1993 yılında Burundi’de Hutu kökenli Ndadaye’nin
devlet başkanı seçilerek 25 yıllık Tutsi hâkimiyetine son vermesinden sonra
Burundi’ye de sıçramış, Ndadaye’nin seçimlerden birkaç ay sonra Ekim 1993’te
radikal Tutsi gruplarca öldürülmesi 2005 Ağustos’una kadar sürecek iç savaşı
başlamıştır. Ndadaye’nin öldürülmesinin ardından Hutu gruplar da saldırıların
hedefi olmuştur. Ndadaye’nin öldürülmesi Hutu elitleri arasında demokratik
yollarla yönetimi asla ele geçiremeyecekleri inancını pekiştirmiştir ve bir sene-
den kısa bir süre sonra Ruanda’daki Hutuların Tutsilere saldırarak gerçekleştir-
dikleri 300,000 kişinin öldüğü iç savaşı doğurmuştur.
Hiçbir etnik grubun çoğunluk nüfusa sahip olmadığı Gine’de 24 farklı et-
nik topluluk olmasına rağmen, en büyük 3 tanesi nüfusun yaklaşık %80’ini oluş-
turmaktadır: Fulalar (Fulani, Peul) nüfusun %32’sini; Mandika (Malinke) grubu
%30’unu ve Susu grubu %20 (bk. Tablo1). Bu gruplar coğrafi olarak ayrılır ve
yoğunlaşır, öyle ki Susular aşağı Gine’de, Fulalar Orta Gine’de ve Mandinka top-
luluğu da Yukarı Gine’de konuşlanmıştır. Bu coğrafi ayrılık ve üstünlük, aynı ve-
yayakın bölgelerde yaşayan diğer toplulukları asimile edebilmelerini sağlamış-
tır. Benzer bir şekilde Fransa sömürge döneminde kırmızı-siyahi oldukları için
Fulaları asil ve ayrıcalıklı grup olarak belirlemiştir, Mandinkalar ve Susular Fula
efendilerine hizmet etmişler ve köleleştirilmişlerdir. İlgi çekici şekilde 1962’de
Belçika hem Ruanda hem de Burundi’de yönetimi yeni bağımsız yerel otoriteye
devrederken yönetimi çoğunluk nüfusa sahip Hutulara bırakmıştır. Kökleşmiş
toplumsal kimlik ve davranışları değiştirmeden ve toplumsal uzlaşma olmadan
yapılan bu yönetim değişikliği Tutsilerin üzerindeki baskıların artması ile so-
nuçlanmıştır. Ancak bu noktada Ruanda ve Burundi Hutu ve Tutsiler arasındaki
iktidar transferi konusunda önemli bir fark bulunmaktadır: Ruanda’da eski yö-
190 Dünya Siyasetinde Afrika 5

netici elit sınıf Tutsiler azınlık konumuna gelmiş ve kaynaklardan uzaklaştırıl-


mışken, Burundi’de Tutsiler 2000’lere kadar yönetim kadrosunda olmaya ve Baş-
kanlık görevlerinde bulunmaya devam etmişlerdir (bk. Tablo 1). Yine Gine’de
Ruanda’ya benzer şekilde aristokrat grup olarak seçilen Fula’lar yönetimi eski
köleleri Mandinka’lara bırakmışlardır. Önemli fark ise, Gine’de Fula’lar diğer
gruplara göre daha büyük bir toplulukken, hiçbir etnik grup çoğunluğa sahip
değildir. Yine de bu durum özellikle Fulalar ve Mandinka’lar arasında gerilime
yol açmıştır. 1990’larda Yugoslavya, eski-Sovyet ülkeleri örnekleri de gösterdiği
üzere etnik çatışmalarda veya ayrılıkçı hareketlerde ekonomik gelişmişlik, coğ-
rafi konum, insan hakları, silahlara erişebilme gibi unsurlar yanında eski yöne-
timin elitlerinin iktidar ve kaynakların paylaşımı konusunda değişime direnme
tercihleri de etkilidir (Zurcher, 2007).
Gine’de bağımsızlık sonrası farklı toplulukların bütünleşmesi devlet politi-
kası olarak benimsenmiş, siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda eşit erişim ve katı-
lım verilmesi konusunda Başkan Toure söz vermiştir. Tek ceza ve medeni kanun,
tek bayrak ve millî marş, tek parti ve tek meclis Gine anayasasının özellikleri
olarak savunulmuştur. Bununla birlikte, bütün Gine’lerin yüzde 80’inden fazlası
kırsal kesimdir ve merkezî yönetimin talep ettiği etnik bütünleşme girişimlerine
karşı meydan okumuştur. Resmî olmayan tahminlere göre etnik gruplar arası
evlilikler toplamın yüzde 1’inden daha azına tekabül etmektedir. Etnik farklı-
lıklar, farklı benlik anlayışlarıyla desteklenmektedir. Fula’nın kendilerini diğer-
lerinden daha aristokratik olarak gördükleri, Susu’ların daha iyi eğitimli olarak
konumlandığı, Mandinka grubunun ise iş için özel bir yeteneğe sahip olduğu ve
bu nedenle daha zengin olduğu gibi ön yargıları kırmakta aydın sınıf da başarılı
olamamıştır. 1990’larda Sierra Leone ve Liberya’daki iç çatışmalardan kaçan yak-
laşık yarım milyon mülteci Gine’ye sığınmıştır. Fula, Susu ve Mandinka grupları
komşu Senegal, Liberya ve Fildişi Sahillerinde yaşayan soydaş topluluklarla bağ-
lılık göstermektedir.
Bu özellikleri ile Burundi, Ruanda ve Gine’deki asıl çatışmanın içinde yer
alan etnik gruplar makalenin teori bölümünde sunulan Wagler ve Harris’in
‘azınlık tanımı’ için kullandığı kriterlere uymamaktadır. Burundi ve Ruanda’da
Tutsi’ler %15 nüfusa sahip olsalar da siyasi ve ekonomik kaynaklara ulaşıma
sahip elit kesimi oluşturmaktadır. Sadece Ruanda’da bağımsızlık sonrası dönem-
den 1994 soykırıma kadarki dönemde kolonyal sömürge döneminin günah ke-
çisi sayılarak büyük baskılara, dışlanmalara ve katliamlara maruz kalmışlardır.
Diğer yandan bu ülkelerde %1-5 oranında nüfusa sahip, hem fiizksel hem de
vatandaşlık hakları konusunda ayrımcılık ve yok edilme politikası ile karşılaşan
marjinalleşmiş Batwa (twa) grubu ‘azınlık’ tanımına daha çok uymaktadır.
1990’ların ürkütücü geçmişinden kaçmak ve aynı trajedilerin tekrar ya-
şanmaması için Ruanda (2003), Burundi (2005) ve DKC (2006) farklı etnik
topluluklar arasında iktidar paylaşımına yer veren yeni anayasalar yapmış-
tır. İç savaş sonrası Ruanda anayasası etnik kimlik ve farklılıkları tamamen
Afrika’da Azınlıklar, Topluluklar ve Siyasal Temsiliyet 191

yok sayma ve tanımama politikasını izlerken, Burundi barışın sağlanması


için iktidar-paylaşımı ve azınlık haklarının tanınması ilkesini benimsemiş-
tir. Burundi’de hem Hutu hem de Tutsiler için adil temsiliyet amaçlanmış
ve mecliste kota sistemi uygulanmaya başlanmıştır (Gilbert, 2017). Ruanda
ve Burundi’nin anayasalarında etnisite ve azınlıkların tanınması konusunda
farklı politikalar izlemesinde bu iki ülkede Tutsilerin iktidar ve ekonomik
kaynaklara erişim konusunda yukarıda bahsedilen ayrı konumlarda olmala-
rının etkisi bulunmaktadır.
Bugün Başkanlık seçimlerinde her bir etnik grup farklı adayları destek-
lemekte ve devlet başkanının Mandinka grubundan olması Fula topluluğu ile
Mandinkalar arasında gerilim doğurmaktadır. Gine’de gerilimin etnik bir çatış-
maya doğru evrilme ihtimali düşüktür ancak böylesi bir iç-çatışmanın kısa süre-
de komşu ülke ve toplulukların müdâhil olması ile bölgesel bir çatışmaya dönme
potansiyeli bulunmaktadır. Burundi’de egemen Tutsi azınlığa karşı Pierre Nku-
runziza liderliğindeki Hutu ayaklanması ile başlayan Burundi İç Savaşı 2005’te
sona ermiştir. Mevcut Devlet Başkanı Nkurunziza 2005 yılında seçildiğinden beri
darbe girişimleri yaşamamaktadır ancak 2015’teki darbeyi gerçekleştiren ekibin
lideri Tümgeneral Niyombare aynı etnik gruba (Hutu) mensuptur. 13 Mayıs
2015’te başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişiminde de yine etnik farklılıklardan
ziyade siyasi çıkar ilişkileri ön plana çıkmaktadır. 2005’ten beri Tutsi ve Hutu
grupları arasında entegrasyon ve birliktelik yaratma politikaları yürütülmekte.
Yine de Tutsiler yüksek eğitim gören ve orta-sınıfı oluşturan grup olarak mev-
cut kaynaklara erişim olanaklarını sürdürmektedir. Diğer yandan muhalif grup
tamamen etnik olarak homojen bir yapı göstermemektedir. Bu da Burundi’de
elitler arasındaki mücadelenin etnik kimlikten ziyade siyasi görüş üzerine şekil-
lendiğini göstermektedir. Ruanda’da 1994’teki iç savaştan sonra 2018’de ilk kez
yine Tutsi kökenli bir başkan seçilmiştir. Bu durumun Ruanda’nın etnik farklı-
lıkları yok sayan politikasının sonucu olarak normalleşme sürecinin göstergesi
mi olduğu, yoksa etnik çatışma potansiyelini tetiklediğini gelecek gösterecek.
Ancak Afrika tarihi etnik kimlikleri yok saymak yerine iktidar paylaşımı yoluy-
la uzlaşma siyasetini benimseyen ülkelerin uzun dönem barışı sağlamakta daha
başarılı olduğunu gösteriyor.

SONUÇ
İsaiah Berlin, İki Özgürlük Kavramı adlı makalesinde şu ifadeyi kullanır:
“Bir Oxford profesörü için özgürlük Mısırlı bir köylü için özgürlükten çok farklı
bir şeydir” (Berlin, 1969). Dünyanın en fakir ülkelerini barındıran, yüksek AIDS
oranına sahip, merkezî otoriteleri zayıf, kabile savaşlarının bulunduğu, siyasi is-
tikrarsızlık, darbe, iç-savaş, soykırım gibi toplumsal şiddet tarihinin bir parçası
olmuş Afrika kıtası için gerçekten de temel hak ve özgürlükler gibi ihtiyaçlar
öncelikli değil midir? Diğer bir deyişle, bu çalışmanın ele aldığı azınlık hakları,
192 Dünya Siyasetinde Afrika 5

tanınması ve korunması Batı dünyasına özgü olan ve sadece gelişmiş demokra-


silerde mi uygulanması mümkün kavramlardır?
Bu çalışmada belirtildiği üzere Afrika toplulukları tarihte bizzat işgal ve sö-
mürge döneminde sürecinde, hatta sonrasında bağımsızlık mücadelesi ve Soğuk
Savaş döneminde de en çok bireysel ve kolektif hakları ellerinden alınan, iradele-
ri yok sayılan, siyasal ve ekonomik istikrarsızlık ve yıkıma mahkûm edilen halk-
lar olmuşlardır. Bağımsızlık sonrası kurulmaya çalışılan ortak kimlik üzerine
inşa edilen ulus-devletler farklı toplulukları tanıyıp demokratik haklar sunmak
yerine yetkinin çoğu zaman tek bir kişide veya oligarşik grupta toplandığı baskı-
cı başkanlık sistemleri (hyper-presidentalism) kurmuşlardır. Bu aslında yerel ve
yeni elitlerin devraldığı sömürge sistemi olarak tanımlanabilir. Soğuk Savaş’ın
sona ermesi ile Avrupa’da Yugoslavya ve Sovyetler Birliği’nde görüldüğü gibi
zayıf kurumlara ek olarak ortaya çıkan küresel belirsizlikler, değişen ilişkiler,
sınırlar ve kimlik politikaları 1990’larda Afrika’da da baskı gören halkların ayak-
lanmalarına, bazen darbe ile bastırılmalarına bazen de korkunç soykırımlara se-
bebiyet vermiştir.
Tüm bu süreçler toplumsal barış, ekonomik ve siyasal istikrar ve gelişme
için en önemli noktanın ister çoğunluk bir etnik topluluk olsun, ister egemen
azınlık grubun veya hiçbir çoğunluğun bulunmadığı toplumlar olsun, farklı
toplulukların kendi kimlikleri ile anayasal güvencelerle tanındığı, bu gruplar
arasında yetki paylaşımının ve temsiliyet olanaklarının sunulduğu, nepotizme
değil likayata dayalı kurumları güçlü devletlerin gerekliliğini ortaya koymuş-
tur. Diğer bir deyişle siyasal kurumlar, sistemler, insan ve azınlık haklarına say-
gılı anayasalar, iktidar paylaşımı ve temsiliyet bir bütün olarak ele alınmalıdır.
Afrika ülkelerinin içinde bulunduğu durumu sadece ‘coğrafya kaderdir’ olarak
açıklamak veya insan hakları ihlalini siyasal kültür olarak tanımlamak sorunu
çözümsüz bırakmaktadır. Yapay sınırlarla farklı toplulukların birkaç ülkeye bö-
lündüğü, merkezî otoriteden ziyade etnisite-kabileye bağlılık gösteren Afrika
halklarının bulunduğu kıtada, uzun süreli barış için ülkeler arası dost ilişkilerin
geliştirilmesi, birbirlerinin egemenlik haklarına saygı duyulması ancak azınlık
haklarının da güvence altına alınması elzemdir.
Azınlıklar üzerine yapılan araştırmalar aslında bize çoğunluk hakkında da
bilgi sunması açısından önemlidir. Afrika ülkeleri Avrupa anayasalarında yer
alan evrensel ilkeleri benimsemekte, birçok ülkeye kıyasla yerel dilleri ve top-
lulukları tanımakta, kollektif haklar sunmakta ve temsiliyet hakkı vermektedir.
Kuzey Afrika ülkeleride Arap-Berberi gerilimi, Güney Afrika Bölgelerindeki ül-
kelerde de siyah-beyaz nüfus arasındaki ırksal çatışma anayasal hakların tanın-
ması, kaynakların paylaşımı ve temsiliyet verilmesi ile 1990’lardan sonra azal-
mıştır. Benzer siyasal ve ekonomik yapıdaki Ruanda, Burundi ve Gine örnekleri
göstermiştir ki sömürge döneminden kalan düşmanlıkları sürdüren, azınlıklara
karşı baskıcı ve yok sayan siyaset yürüten Ruanda’da etnik gerilim soykırıma
sebebiyet vermiş; Burundi’de bağımsızlık sonrası azınlık grup eski gücünü elin-
Afrika’da Azınlıklar, Topluluklar ve Siyasal Temsiliyet 193

de tutmuş ve çoğunluğa iktidar ve ekonomik kaynaklara erişimini kısıtlamaya


darbe yoluyla devam etmeyi tercih etmiş; hiçbir etnik grubun çoğunluk nüfu-
sa sahip olmadığı Gine’de ise bölgesel etnik ayrımcılık tırmanmış ancak etnik
temelli şiddet yer almamıştır. Farklı anayasal düzenlemeleri tercih eden bu üç
ülkede Ruanda’da etnik çatışma potansiyeli devam ederken, Burundi ve Gine’de
demokratik çözüm araçları daha fazla gözükmektedir.

KAYNAKÇA
Aguwa, Jude, “Boko Haram: History, Ideology, and Goal”, The International Journal of
Religion and Spirituality in Society, Vol.7, No. 2, 2017.
Alemante, G. Selassie, Ethnic Identity and Constitutional Design for Africa, Facultu
Publications, No. 86, 1992.
Anderson, Benedict, Imagined Communities: Reflections on the Origin and Spread of
Nationalism, Verso Publications, (ed.2006).
Barth, Frederich, Ethnic Groups and Boundaries: the Social Organization of Culture
Difference. Little Brown. Univ. of Michagen, 1969.
Bengio, Ofra/Gabriel Ben-Dor, Minorities and the State in the Arabic World, Lynne
Rienner Publishers, 1999.
Berlin, Isaiah, “Two Concepts of Liberty”, Four Essays on Liberty, Oxford University
Press, 1969, ss. 118-134.
Bieber, Florian, “Introduction: Minority Participation and Political Parties”, in Political
Parties and Minority Participation, Friedrich Ebert Stiftung - Office Macedonia,
2008.
Birch, H. Anthony, Concepts and Theories of Modern Democracy, New York: Routledge,
2001.
Bird, Karen, “The Political Representation of Women and Ethnic Minorities in
Established Democracies: A Framework for Comparative Research”. Working
Paper presented for the Academy of Migration Studies, Denmark, 2003.
Brownlie, Ian, African Boundaries: Legal and Diplomatic Encyclopaedia, 1979.
Cohen, Ronald/John Midleton, From Tribe to Nation in Africa, 1970
Couloumbis, Theodore A./James H. Wolfe, Introduction to International Relations:
Power and Justice, Printece Hall, 1986, s. 291.
Çavuşoğlu, Naz, Uluslararası İnsan Hakları Hukukunda Azınlık Hakları, Su Yayınları:
İstanbul, 2001.
Daban, Cihan, “Coğrafi Keşifler Sonrası Avrupalı Sömürgeci Devletlerin Afrika
Politikaları”, ed. Ermağan, İ., Dünya Siyasetinde Afrika 3, Nobel Yayınları, 2017.
Fink, Carole, “The League of Nations and The Minorities Question”, World Affairs,
Vol.157, No.4, 1995,s.197.
Gann, L.H./Peter Duignan Colonialism in Africa, 1870-1960: The History and Politics of
Colonialism, 1870-1914, Cambridge University Press, 1969.
Gellner, Ernest, Nations and Nationalism, Wiley-Blackwell, 2006.
194 Dünya Siyasetinde Afrika 5

GILBERT, Jeremy, Constitutionalism, ethnicity and minority rights in Africa: A legal


appraisal from the Great Lakes region, I•CON (2013), Vol. 11 No. 2, 2017, ss. 414-
437.
De La Gorgondiere, L/K. King, & S. Vaughan, Ethnicity In Africa:Roots, Meanings and
Implications, 1996.
Hansen, Holger B., Ethnicity and Military Rule in Uganda: A Study of Ethnicity as a
Political Factor in Uganda, Uppsala: Scandinavian Institute of African Studies,
1977.
Hameso, Seyoum, Ethnicity in Africa: Towards a Positive Approach, iUniverse, 2001.
Haynes, Jeffrey, “Religion, ethnicity and civil war in Africa: The cases of Uganda and
Sudan”, The Commonwealth Journal of International Affairs, Vol. 96, No.390,
2007.
Heyns, Christof/Morne Linde, Human Rights Law In Africa, Martinus Nijhoff, 2004.
Howard, Rhoda, Group versus Individual identity in the African Debate on Human
Rights, in Human Rights in Africa: Cross Cultural Perspectives 159, Abd Allah
Ahmad Na’im & Francis Mading Deng, eds., 1990.
Lijphart, Arend, Cultural Diversity and Theories of Political Integration, Canadian
Review of Political Science, 1977.
Lijphart,Arend, Patterns of Democracy: Government Forms and Performance in Thirty-
Six Countries, Yale University Press, 1999.
Horowitz, Ethnic Power-sharing: 3 Big Problems, Journal of Democracy, Vol.25, No. 2,
2014.
Lustick, Ian, Stability in Deeply Divided Societies: Consociationalism versus Control,
World Politics, Vol.31, No.3, 1979.
Kaya, Zeynep, “Burundi’deki Çatışmalar”, Dünya Siyasetinde Afrika 3, Ermağan, İ (ed.)
2017.
Kymlicka, Will, Multicultural Citizenship, Oxford, Oxford University Press 1995.
Kymlicke, Will “Introduction”, in Will Kymlicka (ed.), The Rights of Minority Cultures,
Oxford University Press, 1995.
Johnston, Darlene M., “Native Rights as Collective Rights: A question of Self-
Preservation”, in Will Kymlicka (ed.). The Rights of Minority Cultures, Oxford
University Press, 1995.
Lemarchand, René, Burundi: Ethnic Conflict and Genocide, Cambridge University
Press,1996.
Linz, Juan J./Alfred Stepan, Problems of Democratic Transition and Consolidation:
Southern Europe, SouthAmerica, and the Post-Communist Europe, JHU
Press,1996.
Luraghi, Raimondo, Sömürgecilik Tarihi, İstanbul 1994, s. 222.
Macdonald, Ian, ‘Group rights’, Philosophical Papers Vol. 18, No.2, 1989.
Miles, William F. S./David A. Rochefort, 1991, “Nationalism Versus Ethnic Identity in
Sub-Saharan Africa, American Political Science Review, Vol. 85, No.2, 1991.
Museveni, Yoweri, Sowing the Mustard Seed: The Struggle for Freedom and Democracy
in Uganda, London: Macmillan, 1997.
Neuberger, Benyamin, The African Concept of Balkanisation, Journel of Modern. African
Studies, Vol. 14, No.3,1976, s. 523.
Afrika’da Azınlıklar, Topluluklar ve Siyasal Temsiliyet 195

Niarchos, Georgios, Between Ethnicity, Religion and Politics Foreign Policy and the Treatment
of Minorities in Greece and Turkey, 1923-1974, (yayınlanmamış doktora tezi),
submitted to The European Institute London School of Economics and Political
Science, 2005.
Ogba, Adejoh S./Okpanachi Idoko A., Decolonization in Africa and Pan-Africanism,
Yönetim Bilimleri Dergisi, Cilt: 12, Sayı: 23, 2014, ss. 7-31.
Onions, Helen, Minority Rights Protection in International Law: The Roma of Europe,
Ashgate Publishing Company, 2007.
Preece, Jennifer Jackson, National Minorities and the European Nation-States System,
Oxford University Press, NY, 1998,
Pitkin, Hanna, The Concept of Representation, University of California Press, 1967.
Pitcher, Anna/Mary H. Moran, and Michael Johnston “Rethinking Patrimonialism and
Neopatrimonialism in Africa”, African Studies Review, Vol. 52, No.1,2009, ss.125-
156.
Raikka, Juhn, Do We Need Minority Rights? Conceptual Issues, Martinus Nijhoff
Publishers, 1996.
Taşkin, Burcu, “SYRIZA’s Electoral Victory in Greek Thrace: Impact of Muslim Minority
Vote in the Changing Political System”, Nationalism and Ethnic Politics, Vol.23,
pp.155-181.
Udogu, Ike, Human Rights and Minorities in Africa: A Theoretical and Conceptual
Overview, Journal of Third World Studies, Vol. 18, No. 1, 2001.
Vail, Leroy/Landeg White, The Creation of Tribalism in Southern Africa, 1989.
Van Cranenburg, Oda/Gonzalez, A.B, Hyper-Presidentialism in Eas and Southern
Africa, Paper prepared for the Joint Sessions of the ECPR, 25-30 April, 2006,
Nicosia, Cyprus; Workshop ‘Parliamentary Practices in Presidential Systems’.
Wagler, Charles/Marvin Harris, Minorities in the New World: 6 Case Studies, Colombia
University Press, 1964.
Weller, Marc, Rights of Minorities in Europe: A Commentary on the European
Framework Convention for the Protection of National Minorities, Oxford
University Press, 2005.
Worger, William/Nancy Clark, and Edward Alpers, eds. Africa and the West: A
Documentary History from the Slave Trade to Independence. Phoenix, Ariz: Oryx
Press, 2001.
Zurcher, Christopher, The Post-Soviet Wars: Rebellion, Ethnic Conflict, and Nationhood
in the Caucasus “, NYU Press, 2007.
YAZAR BİLGİLERİ152

Dr. Öğr. Üyesi Mürsel Bayram


Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
Lisans eğitimini Selçuk Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünde,
yüksek lisansını Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde, dok-
torasını ise Kırıkkale Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamlayan
Bayram, temel olarak etnik çatışmalar, küçük devlet dış politikası ve Afrika siya-
seti üzerine çalışmalar yürütmektedir.
Yurt içinde ve yurt dışında 20’yi aşkın makalesi/kitap bölümü olan yaza-
rın yayınlanmış iki kitabı bulunmaktadır: Küresel Enerji Rekabeti ve Darfur Soru-
nu (Lap Lambert, Saarbrücken, 2017) ve Güç ve Kimlik Perspektifinden Çin-Afrika
İlişkileri (Savaş Kitabevi, Ankara, 2018). Yazarın verdiği dersler şunlardır: Siyasi
Düşünceler Tarihi, Dünya Çatışma Sahaları, Uluslararası Terörizm.

Dr. Öğr. Üyesi Asena Boztaş


Sakarya Üniversitesi, Dış Ticaret Bölümü Öğretim Üyesi
Lisansını ve yüksek lisansını Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bö-
lümünde tamamlayan Boztaş, doktorasına aynı üniversitenin Kamu Yönetimi
Bölümü’nde başlamış ve tez aşamasında Uluslararası İlişkiler Bölümü’ne yatay
geçiş yapmış ve bu bölümden doktor unvanını almıştır.
Başlıca çalışma alanları Güvenlik, çatışma çözümleri, Afrika (özellikle sahra
altı Afrika) güvenliği, çatışmaları ve barışıdır. Uluslararası sistemdeki hukuksal
yapı ve teorik düzen ile Afrika güvenliğine çözüm yöntemleri geliştirmeye çalışan
Boztaş’ın, yurt içinde ve yurt dışında birçok makalesi/kitap bölümü mevcuttur.
Akademik çalışmalarını proje sürecine de taşıyan Boztaş hâlen, Sakarya Üniver-
sitesi Afrika Koordinatörü, AFROTÜRK-Yönetim Kurulu üyesi, 21. Yüzyıl Tür-
kiye Enstitüsü danışmanı gibi görevler üstlenmektedir. Ayrıca Sakarya Üniver-

152 Yazar bilgileri, soyisimlere göre sıralanmıştır.

457
458 Dünya Siyasetinde Afrika 5

sitesi bünyesinde kurmuş olduğu ve tüm Afrika’dan gelen öğrencilerden oluşan


AFROKARYA Öğrenci topluluğunun da akademik başkanlığını yürütmektedir.
Çalışmaları, tebliğler, projeler, kitap editörlüğü, kitap bölüm yazarlığı, makale
yazarlığı, koordinatörlükler ve akademik danışmanlıklar şeklinde devam etmek-
tedir. “Türkiye’nin Afrika ile İlişkilerinde Proaktif Politikalarının Teorik Ana-
lizi: Konstrüktivist Teori, Eleştirel Teori ve Uluslararası Toplum Teorisi, Wilson
İlkeleri’nin Türk Dış Politikasına Yansımaları: Realist ve Pragmatist Bir Perspektif,
Türk Demokrasisine Müdahaleler, Türk Demokrasisinde Yasama Fonksiyonu-
nun Değerlendirmesi, Türkiye’nin Afrika Açılımında Kenya’ya Olası Modelliği,
Avrupa-ABD-Rusya ve Çin Kıskacında 21. Yüzyıl Afrika Sömürgeciliği”, “Yükse-
köğrenimde Afrikalı öğrencilerin Tarihsel ve Son Dönem Türkiye Algısı: Sakarya
Üniversitesi Örneği”, “Türkiye-Afrika Ticari ve Kültürel İlişkileri”, “Birinci Dün-
yanın Üçüncü Dünya Ekonomileri Üzerindeki Küresel Savaşı” gibi makaleleri ve
Afrika’daki Büyük Göller Bölgesi’nin Güvenlik Sorunlarına Üçüncü Dünya Yakla-
şımları”, “Güney Afrika Cumhuriyeti-Türkiye İlişkileri ve Son dönem Türkiye-Af-
rika İşbirliğine Öneriler”, “Tayland”, “Şili”, “Uluslararası Sistemde Bir Aktör Ola-
rak NGO’lar”, “Türk Dış Politikasında Karabağ Sorunu”, “Dış Ticarette Kullanılan
Belgeler”, “Uganda: Darbeler Ülkesi, Tanzanya: Sömürge Geçmişinden Ekonomik
Eşitsizliklere”, gibi kitap bölümleri ile “Üçüncü Dünya Güvenliği ve Afrika” ve
“Dış Ticaret İşlemleri” kitapları çalışmalarından birkaçıdır.

Arş. Gör. Cihan Daban


Selçuk Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler
Bölümü
1987 yılında Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesine bağlı Germen köyünde/ma-
hallesinde doğdu. İlkokul 1. sınıfı Viranşehir’de, 2. sınıfı Balıkesir’in Bandırma
ilçesine bağlı Aksakal kasabasında okudu. 3. sınıfı Viranşehir’de devam ettiren
Daban, ortaokul ve lise eğitimini burada tamamladı. Trabzon Karadeniz Teknik
Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümün-
den 2012 yılında mezun oldu. 2013 aralık ayında tarihinde Konya Selçuk Üniver-
sitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Uluslara-
rası İlişkiler Anabilim Dalına ÖYP Araştırma Görevlisi olarak atandı.
Yazarın çalışma alanı Afrika kıtası üzerine olup, bu alanda uzmanlaşmakta-
dır. Ayrıca Türkiye Dış Politikası, Diplomasi, Güvenlik, Çatışma, Siber Güvenlik,
Kitap bölümleri ve Afrika üzerine yazılmış çeşitli makaleleri mevcuttur. Yüksek
lisans tezini Selçuk Üniversitesi’nde Dekolonizasyon Süreci ve Sonrası Afrika başlık-
lı konuyla 2016 yılında tamamladı.
Daban, 2016 yılından bu yana, ‘Afrika Kültürünü Tanıtma ve Araştırma
Topluluğu’nun ve 2018 yılında da S.Ü. Hukuk Fakültesi bünyesinde ‘Zümre-i Zer-
re Topluluğu’nun’ akademik danışmanlıklarını yürütmektedir. Hâlihazırda, Sel-
çuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde, doktora tez aşamasında olup,
eğitimine devam etmektedir.
Yazar Bilgileri 459

Huriye Yıldırım Çinar


Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi
Lisans ve yüksek lisansını Uluslararası İlişkiler alanında Akdeniz Üniver-
sitesinde tamamlayan Yıldırım Çinar, yüksek lisans tez aşamasını Fransa’da Ins-
titut D’etudes Politique de Rennes’de tamamlamıştır. Doktorasına ise Kocaeli
Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde devam etmektedir.
İyi derecede İngilizce ve Fransızca bilen yazarın başlıca çalışma alanları;
Bölgesel Çalışmalar, Türkiye-Afrika İlişkileri, Afrika Çalışmaları, Afrika’da Gü-
venlik Meseleleri, Güvenlik Çalışmaları, Radikalizm ve Terörizmdir. Yıldırım
Çinar, 40’ın üzerinde makale/kitap bölümü yanında Prof. Dr. Hasret Çomak ve
Doç. Dr. Caner Sancaktar ile beraber “Afrika Politikası: 21. Yüzyılda Güvenlik, Refah
ve Demokrasi Arayışı” kitabının editörlüğünü yapmıştır. Bunların dışında yazar
Afrika meselelerine yönelik olarak ulusal ve uluslararası basında yer almaya ve
çeşitli projeler üzerinde çalışmaya devam etmektedir.

Doç. Dr. Emel Parlar Dal


Marmara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü
Parlar Dal, 2010-2011 yılları arasında İsviçre hükûmeti bursu ile Cenevre’de
Graduate Institute of International and Development Studies’de ve 2013 yılında
Oxford Üniversitesi St. Anthony’s College Middle East Centre’da misafir öğretim
üyesi olarak araştırmalar yapmıştır.
Yazarın çalışmaları; Türk dış politikası, yükselen bir güç olarak Türkiye,
Türkiye’nin BRICS ülkeleri mukayesesinde küresel yönetişim politikaları gibi
konuların yanında Türk-İran ve Irak ilişkileri ve Orta Doğu’da devlet dışı silahlı
aktörler gibi alanları da kapsamaktadır. Son makaleleri Turkish Studies, Internati-
onal Journal, Perceptions, Third World Quarterly, Global Policy, International Jo-
urnal ve Cambridge Review of International Affairs gibi dergilerde yayınlanmıştır.

Doç. Dr. Bahtiyar Dursun


İstanbul Esenyurt Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Elektrik ve Elekt-
ronik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi
Yazar, 1981 yılında İstanbul’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini İstanbul’da;
yükseköğrenimini 1998-2002 yılları arasında Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim
Fakültesi Elektrik Eğitimi Bölümünde tamamladı. 2003 yılında Marmara Üniver-
sitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Elektrik Eğitimi Ana Bilim Dalında başladığı yüksek
lisansını 2005 yılında tamamladı. Ayrıca eş zamanlı olarak Gebze Yüksek Teknoloji
Enstitüsü Mühendislik ve Fen Bilimleri Enstitüsü Enerji Sistemleri Mühendisliği
bölümünde başladığı yüksek lisansını da bir yılı yabancı dil hazırlık eğitimi olmak
üzere 2006 yılında tamamladı. Enerji Sistemleri Mühendisliği bölümünde yüksek
lisans eğitimine devam ederken 2004 yılında Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü
460 Dünya Siyasetinde Afrika 5

Mühendislik Fakültesi Enerji Sistemleri Mühendisliği Bölümüne Araştırma Görev-


lisi olarak göreve başladı. 2006 yılında Kocaeli Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
Elektrik Mühendisliği Bölümünde başladığı doktora çalışmasını 2010 yılında Dok-
tor unvanını alarak bitirdi. 2008 yılında Kırklareli Üniversitesi Pınarhisar Meslek
Yüksekokulu Elektrik ve Enerji Teknolojileri Bölümünde Öğretim Görevlisi olarak
çalışmaya başladı. Aynı üniversitenin Teknoloji Fakültesi Elektrik ve Elektronik
Mühendisliği Bölümüne 2011 yılında Yardımcı Doçent Doktor olarak atandı. Aynı
yılın Eylül ayında Kırklareli Üniversitesi Pınarhisar Meslek Yüksekokulu Müdür-
lüğüne vekaleten atandı. 2014 yılında ise aynı üniversitenin Teknik Bilimler Mes-
lek Yüksekokulu müdürlüğüne atanmıştır.
Dursun, Kırklareli Üniversitesi bünyesinde Yüksekokul Müdürlüğü, Araş-
tırma ve Uygulama Merkez Müdürlüğü, Bölüm Başkanlığı, Yüksekokul Müdür
Yardımcılığı gibi idari görevlerde bulundu. Yurt içinde ve yurt dışında birçok bi-
limsel toplantılara katılmakta; projeler yürütmektedir. hâlen görev aldığı projeler
bulunmaktadır. Ulusal ve uluslararası düzeyde enerji alanında birçok dergide ma-
kale ve bildirileri yayınlandı. Ayrıca dergi editörlüğü ve enerji alanında saygın
dergilerde hakemlikler yapmaktadır. Üniversite Döner Sermayesi tabanlı birçok
fizibilite çalışmaları yürüttü.
Evli ve bir çocuk babası olan Dursun, İngilizce bilmektedir.

Doç. Dr. İsmail Ermağan


İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
Lisansını Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nde, yüksek
lisansını Hamburg Üniversitesi Sosyoloji ve Siyaset Bilimi Bölümlerinde yapan
Ermağan, doktorasını Erfurt Üniversitesinin Max Weber Yüksek Araştırmalar
Merkezi’nde gerçekleştirmiştir.
Başlıca çalışma alanları; Avrupa Birliği entegrasyonu, Türkiye-AB ilişki-
leri, bölgesel-küresel siyaset meseleleri, Afrika okumaları, göç ve Almanya’daki
Türklerdir. Yurt içinde ve yurt dışında 50’yi aşkın makalesi/kitap bölümü olan
yazarın 10 kitabı yayımlanmıştır: Integrations- und Segregationsneigungen von
Deutschtürken. Versuch der Eingliederung in gesellschaftliche Bereiche (Almanya
Türkleri’nin Uyum ve Ayrılım Eğilimleri. Toplumsal Alanlara Açılım Denemesi),
Die Europäische Union und der Beitritt der Türkei. Positionen türkischer Parteien
und der Parteien im Europäischen Parlament (Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Üye-
liği: Türk Partilerinin ve Avrupa Parlamentosundaki Siyasi Partilerin Politikala-
rı), Türkei in die Europäische Union? EU-Skeptizismus in der Türkei (Türkiye’nin
Yönü Avrupa Birliği’ne mi: Türkiye’de AB Şüpheciliği), Positionen türkischer Zi-
vilgesellschaft gegenüber der Europäischen Union (Türkiye’deki Sivil Toplum Ör-
gütlerinin AB Üyeliğine İlişkin Davranışları), Dünya Siyasetinde Afrika 1 (2014),
Dünya Siyasetinde Afrika 2 (2015), Dünya Siyasetinde Afrika 3 (2016), Dünya Siya-
setinde Doğu Asya (2016), Dünya Siyasetinde Latin Amerika (2017), Dünya Siyase-
tinde Afrika 4 (2017) ve Dünya Siyasetinde Latin Amerika 2 (2018).
Yazar Bilgileri 461

Yazarın verdiği dersler şunlardır: Avrupa Birliği Entegrasyonu: Süreç ve


Sonuçlar, Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri, Dünya Siyasetinde Orta Doğu, Dün-
ya Siyasetinde Orta Asya ve Kafkaslar, Siyasi Tarih, Uluslararası İlişkilere Giriş,
Günümüz Afrika Siyasetine Giriş, Uluslararası Bağlamda Din ve Milliyetçilik,
Uluslararası Bağlamda Milliyetçilik ve Etnik Sorunlar, Uluslararası İlişkilerde
Güncel Sorunlar, Uluslararası Bağlamda Medya ve Siyaset, Dünya Siyasetinde
Latin Amerika, Uluslararası Göç Sorunları ve Sosyal Bilimlere Giriş.

Prof. Dr. Hamdi Genç


İstanbul Medeniyet Üniversitesi, İktisat Bölümü Öğretim Üyesi
Lisansını İstanbul Üniversitesi Kamu Yönetimi’nde, lisansüstü eğitimini
Marmara Üniversitesi Sosyal Bililer Enstitüsü İktisat Tarihinde/İktisat gerçekleş-
tirmiştir. Başlıca çalışma alanları; Osmanlı ekonomi tarihi, iktisadi düşünce tarihi,
Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri Ekonomi-politiği, Osmanlı coğrafyasından
Yeni Dünyaya göç, modern iktisadın Osmanlı Türkiyesi’ne girişi ve yayılıştır. Bu
alanlarda yurt içi ve yurt dışında makalesi/kitap bölümü ve kitabı yayımlanmıştır.
Genç, Orta Doğu Ülkeleri Ekonomi Politiği, Türk İktisadi Düşünce Tarihi,
Osmanlı İktisat Tarihi ve İktisat Sosyoloji derslerini vermektedir.

Dr. Öğr. Üyesi Volkan İpek


Yeditepe Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi
Lisansını Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden, doktorasını
Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümünden almıştır. Fransa büyükelçiliğinin bur-
suyla Bordeaux Üniversitesi’nde postdoktora yapmış olan yazarın akademik ilgi alan-
ları arasında postkolonyal teori, Fas’ta millî kimlik yapılanması, Batı Afrika’da politik
ekonomi, Afrika ülkelerinde güncel siyaset ve Afrika-Avrupa ilişkileri gelmektedir.
İpek’in bu konularda yayımlanmış 20 yurt içi ve yurt dışı projesi bulunmaktadır. Al
Sharq Foundation gibi uluslararası kuruluşlar tarafından fikirlerini paylaşmak üzere
pek çok seminere davet edilmiş olan İpek, aynı zamanda Afrika ülkelerinde pek çok
akademik toplantıya da katılmıştır. Doktorasını almadan önce Afrika’nın çeşitli ülke-
lerinde, Tayvan’da ve Brezilya’da özel sektör iş geliştirme deneyimi olan İpek, Yedi-
tepe Üniversitesi’ndeki görevine Afrika’da Toplum ve Siyaset, Uluslararası İlişkiler
Ekonomi Politiği ve Siyaset Bilimine Giriş adlı dersleri vererek devam etmektedir.
Yazar, Afrika ülkelerine macera turları da düzenlemekte, buralarda çektiği fotoğraf-
ları da ayrı bir kitap olarak yayımlamak üzerinde çalışmaktadır.

Dr. Öğr. Üyesi Emre Kalay


Trakya Üniversitesi Keşan Yusuf Çapraz Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu
Gümrük İşletme Bölümü Öğretim Üyesi
Kalay, lisansını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası
İlişkiler Bölümü’nde; bütünleşik doktora eğitimini Trakya Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda tamamladı.
462 Dünya Siyasetinde Afrika 5

Yazarın yayınlanmış çalışmaları şunlardır; “Toplumsal Ekoloji ve Ulusla-


rarası Hiyerarşi”, Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kuramları ve Sorunlarına Temel
Yaklaşımlar (Cilt II), (eds.) Sibel Turan ve Nergiz Özkural Köroğlu, TP London,
Londra, 2018, ss. 229- 244; “Soğuk Savaş Sonrasında Yunanistan”, Soğuk Savaş
Sonrasında Balkanlar (1990-2015), (ed.) İbrahim Kamil, Nobel, Ankara, 2017, ss.
483-513; “Ülke İncelemesi: Slovenya”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
Cilt 18 Sayı 2 Aralık 2016, ss. 191-211 ve “Soğuk Savaş Sonrası Yunanistan-Arna-
vutluk-Kosova İlişkileri”, Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
Yıl 2017, Sayı 27, ss.1013-1042.
Yazarın verdiği dersler şunlardır: Klasik Diplomasi, Hukuka Giriş, Anaya-
sa Hukuku, Kamu Maliyesi ve Devlet Bütçesi.

Öğr. Gör. Duygu Kutlu


İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi, İngilizce Hazırlık Birimi Öğretim Görevlisi
Lisansını Boğaziçi Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünde tamam-
lamıştır. Yüksek lisansını “Afrika’da Direniş Hareketleri: Kenya Örneği” başlıklı
teziyle İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde yap-
maktadır. Başlıca çalışma alanları direniş hareketleri, Afrika siyaseti, Kafkasya
okumaları, Balkan siyaseti, Orta Doğu’da İslami hareketler, sivil toplum ve göç
çalışmalarıdır.

Prof. Dr. Ramazan Özey


Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü, Coğrafya ve Jeopolitik Anabilim Dalı Prog-
ram Başkanı
* 1955 yılında, Aydın ili, Bozdoğan ilçesi, Akseki Köyü’nde doğdu.
* 1979 yılında, Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü’nden
mezun oldu.
* 1981 yılında Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, Tür-
kiye ve Ülkeler Coğrafyası kürsüsünde asistan oldu.
* 1991 yılında, Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilimler
Eğitimi Bölümü, Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı’na naklen ataması yapıldı.
* 1985’te doktor, 1993’te Doçent, 1999 yılında Profesör oldu.
* 1995-1999 yılları arasında, Marmara Üniversitesi, Ortadoğu ve İslam Ülkeleri
Enstitüsü Müdür Yardımcılığı ve aynı yıllarda enstitünün Coğrafya ve Demografi
Anabilim Dalı programı başkanlığını yapmıştır.
* 2009-2010 Öğretim Yılında, Harp Akademileri, Stratejik Araştırmalar
Enstitüsü’nde (SAREN), “Jeopolitik ve Jeostratejik” derslerini yürütmüştür.
* Hâlen Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi, Orta Öğretim Sos-
yal Alanlar Eğitimi Bölümü, Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi
olarak görev yapmaktadır. 2001-2012 yılları arasında, bölüm başkanlığı ve ana-
bilim dalı başkanlığı görevlerini yürütmüştür. 2014’ten beri Ortadoğu ve İslam
Yazar Bilgileri 463

Ülkeleri Enstitüsü, Coğrafya ve Jeopolitik Anabilim Dalı program başkanlığını


yürütmektedir.
* Ocak 2013’te, Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi dekanı olarak
atanmıştır.
* Evli, dört çocuklu olup, İngilizce bilmektedir.
* 40’ı aşkın kitabı, 135’i aşkın Türkçe ve İngilizce yazılmış bilimsel makalesi,
aylık dergilerde 320’yi aşkın makalesi ve çeşitli gazetelerin düşünce köşelerinde
gündem ile ilgili çok sayıda yazıları yayınlanmıştır. Özey’in kitaplarından ve maka-
lelerinden bazıları değişik dillere çevrilmiştir. “Afetler Coğrafyası- Hazards Geog-
raphy” kitabı, Tebriz Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Muhammed Zaheri tarafından
Farsça’ya çevirisi yapılarak yayınlanmıştır.
* Özey, bugüne kadar Türkiye’nin çeşitli şehir ve kasabalarında, gündem ile
ilgili çok sayıda konferanslar vermiş ve vermeye devam etmektedir.
* Özey, “Yesevi 2001 Yılı Sevgi ve Hoşgörü Ödülleri” töreninde, “Türk Dün-
yası Araştırmaları” dalında, “Yılın Bilim Adamı Ödülü”nü almıştır. Özey, Prof.Dr.
Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi tarafından, 2014 yılı, Coğrafya Dalında, Kris-
tal Lale Ödülü’nü almıştır.

Dr. Öğr. Üyesi Burcu Taşkın


İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü
Öğretim Üyesi
Lisansını Sabancı Üniversitesi Ekonomi’de, yüksek lisansını Sabancı Üniver-
sitesi Siyaset Bilimi ve Atina Üniversitesi Güneydoğu Avrupa Çalışmaları Bölüm-
lerinde yapan Taşkın, doktorasını Bilgi Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde
tamamlamıştır
Başlıca çalışma alanları; azınlıkların siyasal temsiliyeti, siyasal katılım, seç-
men davranışı, demokratikleşme, Karşılaştırmalı Siyaset, Türkiye-Yunanistan
İlişkileri ve Balkan Siyaseti’dir. Türkiye’de seçmen davranışı, demokratikleşme,
Türkiye’de ve Yunanistan’da azınlıklar üzerine uluslararası ve ulusal dergilerde
yayınları bulunmaktadır. Siyaset Bilimine Giriş, Türk-Yunan İlişkileri, Balkan Si-
yaseti, Karşılaştırmalı Siyaset ve Araştırma Yöntemleri derslerini vermektedir.

Dr. Elem Eyrice Tepeciklioğlu


Yaşar Üniversitesi, Uluslararası Hukuk Uygulama ve Araştırma Merkezi,
Araştırma Görevlisi
Lisansını ve yüksek lisansını Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde,
doktorasını Dokuz Eylül Üniversitesi’nde yapan Eyrice Tepeciklioğlu, doktora son-
rası araştırmalarını Cape Town Üniversitesi’nin Afrika Araştırmaları Merkezi’nde
gerçekleştirmiştir.
Başlıca çalışma alanları Afrika siyaseti, Türkiye-Afrika ilişkileri, büyük güçler
ve Afrika, Afrika çalışmaları ve Uluslararası İlişkiler kuramlarıdır. Yazarın ilgili
alanlarda makaleleri, kitap bölümleri ve konferans bildirileri bulunmaktadır.
464 Dünya Siyasetinde Afrika 5

Dr. Ali Onur Tepeciklioğlu


Ege Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Araştırma Görevlisi
Lisansını ve yüksek lisansını Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümün-
de, doktorasını Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde
yapan Tepeciklioğlu, doktora çalışmalarını yürütmek üzere Cape Town Üniversi-
tesi (Güney Afrika) ve Aarhus Üniversitesi’nde (Danimarka) bulunmuştur.

Dr. Öğr. Üyesi Segâh Tekin


Necmettin Erbakan Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler
Bölümü
İstanbul doğumlu. Ortaöğrenimini İstanbul Adnan Menderes Anadolu
Lisesi’nde, lisans eğitimini Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde
tamamladı. Bir süre ABD’de bulundu. Konya Sanayi Odası bünyesinde yürütü-
len Avrupa Birliği projelerinde uzman ve koordinatör olarak çalıştı. Bu süreçte
Türkiye’de ve Belçika’da çeşitli eğitim programlarına katıldı. Yüksek Lisans öğ-
renimini Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde “Etik ve İnsani
Müdahale: Söylem, Mitler ve Gerçekler” başlıklı teziyle; TÜBİTAK 2211 progra-
mıyla desteklenen doktora eğitimini, yine Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler
Bölümü’nde “Brezilya’nın Dış Politikası: Gelenek ve Değişim” başlıklı çalışmasıy-
la tamamladı. Doktora tez araştırması için YÖK Doktora Araştırma Bursu’yla altı
ay SãoPaulo Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde misafir araştırmacı
olarak bulundu. Doktora eğitimi süresince Türkiye, Almanya ve Brezilya’da çeşitli
çalıştay ve eğitim programlarına katıldı. Doktora tez çalışması, 2017 yılında Der
Yayınevi tarafından aynı adla kitap olarak basıldı. Değişik akademik dergilerde
yayınları, kitap bölümleri ve tebliğleri bulunmaktadır. Siyasal Düşünceler Tarihi,
ABD Dış Politikası, Küresel Siyaset ve Latin Amerika ile Küresel Çevre Politikaları
derslerini vermektedir. İngilizce, İspanyolca ve Portekizce bilmektedir.

Nilay Tunçaslan
Marmara Üniversitesi, Uluslararası Politik Ekonomi Bölümü Doktora Öğrencisi
Lisansını İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslara-
rası İlişkiler bölümünde, yüksek lisansını Marmara Üniversitesi Uluslararası İliş-
kiler Anabilim Dalı Uluslararası Politik Ekonomi Bilim Dalı’nda tamamlamıştır.
Doktora öğrenimine 2017 yılında başladığı Marmara Üniversitesi Uluslararası
İlişkiler Anabilim Dalı Uluslararası Politik Ekonomi Bilim Dalı’nda devam et-
mektedir. Yayınlanan bazı akademik çalışma ve uluslararası bildirileri: Ulusla-
rarası Sorunların Çözümünde Normatif ve Reel Politik Araçların Karşılaştırmalı
Bir Analizi: İran ve Suriye Krizi’nde Türkiye’nin Arabuluculuğu (2018), Ideati-
onal and Normative Regionalism: The ASEAN Case (2018), A Theoretical Over-
view Of Rising Powers’ Humanitarian Diplomacy (2017), Boru Hatlarının Enerji
Politik Ekonomisindeki Önemi: Rusya, AB, Türkiye (2018), 1994-1995 Meksika
(Peso) Krizi ve Türkiye’deki 1994 Para ve Bankacılık Krizi (2016).
Yazar Bilgileri 465

Arş. Gör. Ahmet Göksel Uluer


Necmettin Erbakan Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
Lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde,
yüksek lisans eğitimini yine aynı üniversite bünyesindeki Afrika Çalışmaları
programında “Nijerya Silahlı Örgütler: Boko Haram ve MEND” başlıklı bir tez
ile tamamlayan Uluer; şu anda aynı üniversitenin Uluslararası İlişkiler doktora
programında tez çalışmasını yürütmektedir.
Türk Dış Politikası ve Afrika Çalışmaları ağırlıklı çalışma alanlarıdır. Bu
alanlarda yayımlanmış kitap bölümleri ve makaleleri mevcuttur.

Dr. Öğr. Üyesi Gülfer Vural


İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
Lisansını Boğaziçi Üniversitesi Matematik Bölümünde, yüksek lisansını Bo-
ğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümünde, doktorasını Texas-Austin Üniversitesi
Ekonomi Bölümünde gerçekleştirmiştir.
Başlıca çalışma alanları makroekonomi, gelir eşitsizliği, nesiller arası insan
kaynağı transferidir. Yazarın ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlanmış ma-
kaleleri bulunmaktadır.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde Yüksek lisans Makroekonomi, İktisadi
Büyüme, Makroekonomiye Giriş, Uluslararası Ekonomik Entegrasyon, Ekono-
metri, Uygulamalı Ekonometri, Kantitatif Yöntemler, Yönetim Ekonomisi, Ulus-
lararası Ticaret ve Uluslararası Ekonomi derslerini vermektedir.

Doç. Dr. Emruhan Yalçın


Lisansını Ankara’da Kara Harp Okulu’nda (1975), Atatürkçülük, Atatürk
İlkeleri ve İnkılap Tarihi, T.C. Tarihi ve Harp Tarihi alanlarındaki Yüksek Li-
sansını İstanbul’da Harp Akademileri’nde (1987) tamamladı. Silahlı Kuvvetler
Akademisi’nde Millî Güvenlik, uluslararası güvenlik ve Strateji ile terörizm ve terör-
le mücadele eğitimi aldı (1989). Ordunun değişik kademelerinde çeşitli görevler ve
Koblenz/Almanya’da Askerî Ataşelik yaptı. TSK’dean emekliye ayrıldıktan sonra
akademik hayata başladı (2006).
Doktora Eğitimini, Erzurum Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap
Tarihi Enstitüsü’nde yaptı (1996). Bilkent ve Hacettepe Üniversiteleri’nde öğretim
görevlisi olarak Türkiye Cumhuriyeti Tarihi ve Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi
derslerine girdi. 2011 yılında Doçent oldu.
Trabzon Avrasya Üniversitesi’nde Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Türkiye
Cumhuriyeti Tarihi, Siyasi Tarih, Osmanlı Tarihi, Siyasal Düşünceler Tarihi, Türk
Dış Politikası, Uluslararası İlişkiler derslerini verdi.
Almanca ve İngilizce bilen Yalçın’ın katıldığı yurt içi ve yurt dışı değişik sem-
pozyum, seminer ve konferanslarda sunduğu bildirilerin yanında; çeşitli bilimsel
466 Dünya Siyasetinde Afrika 5

dergi ve kitaplarda yayımlanmış birçok makalesi ve on adet kitap ve kitap bölümü


bulunmaktadır.
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Osmanlı Tari-
hi, Siyasi Tarih ve Türk Dış Politikası ile Uluslararası İlişkiler alanlarındaki başlıca
çalışmaları; Birinci Dönem TBMM’nin Faaliyetleri, 19 ve 20. Yüzyıllarda Türklerde
Askerî Hizmet ve Askere Alım İşlemleri, Körfez Krizleri ve Bunların Türk Ekono-
misine Yansımaları, Atatürk Döneminde Türk Dış Politikası, Arşiv ve Müzecilik
Faaliyetleri, Kıbrıs ve Rauf Denktaş, Türk-Ermeni İlişkileri ve Ermenilerin Faaliyet-
leri, Ortodoks Rum Patrikhanesi’nin Faaliyetleri, Heybeliada Ruhban Okulu’nun
Yeniden Açılması, Türk-Bulgar İlişkileri, Türkiye’nin Orta Doğu Politikaları, Irak
Türkleri ve Kerkük, Irak ve ABD’nin Irak’a müdahaleleri, Suriye’deki Gelişmeler
ve Türkiye’ye yansımaları, İkinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki Türk Dış Politika-
sı ve Balkanlara Etkimeleri, Ordu-Siyaset İlişkileri, Balkan Savaşları ve Kıbrıs Barış
Harekâtı, Rauf Denktaş ve Türk Mukavemet Teşkilâtı, Millî Mücadele’de Çerkeş,
Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Sri Lanka, Peru, Senegal Ülke Analizleri, Terörizm ve
Terör Örgütleri ile PKK Terör Örgütünün Faaliyetleri, Şark Meselesi ve Emperyalist-
lerin Türk Politikası, Megali İdea, Millî Güvenlik gibi konulardır.

Arş. Gör. Meysune Yaşar


İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü
Lisansını Bahçeşehir Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde, Siya-
set Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamlayan Yaşar, yüksek lisansını
İstanbul Medeniyet Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler alanında “George Bush ve
Barack Obama Dönemi ABD’nin İran’a Yönelik Dış Politikasının Karşılaştırmalı Analizi”
başlıklı tez ile tamamlamıştır. Hâlihazırda aynı üniversitede Uluslararası İlişkiler bö-
lümünde doktora eğitimine devam etmekte olup tez aşamasında çalışmalarını sür-
dürmektedir.
Çalışma alanları içerisinde Uluslararası İlişkiler Teorileri ve Karşılaştırmalı Dış
Politika Analizleri öne çıkan başlıklardır. Makale ve tebliğlerle ilgili başlıklarda ça-
lışmalarını sürdürmektedir. Söz konusu çalışmalardan birkaçı şu şekildedir: “Ulus-
lararası İlişkilerde Dış Politika ve Millî Kimlik Bağıntıları: Fars Şii Jeopolitiğinin İmkânları
ve Açmazları” ile “İzolasyondan Müzakereye Bush ve Obama Doktrinleri Çerçevesinde İran-
ABD İlişkileri” isimli makalelerin yanı sıra (Doç. Dr. Süleyman Elik ile birlikte) “Nük-
leer İşbirliği Ekseninde Rusya ve Hindistan”, “Arap Ayaklanmaları Ekseninde AB Ortak Dış
Politikası Etkinliği”, “Uluslararası Sistemde Stratejik İşbirliği: Rusya-Hindistan Örnekle-
mi”, “Uluslararası Sistemde Rakiplerin İşbirliği: BRICS Ülkelerini Bir Araya Getiren Temel
Saikler”, “Bölgesel ve Küresel Güç Olma Arasında AB Ortak Dış Politikası” başlıklarında
ilgili sempozyumlarda tebliğler gerçekleştirilmiştir.
EKLER

Harita 1.1. Afrika’nın Bölgeleri

467
468 Dünya Siyasetinde Afrika 5

Harita 4.1. Afrika Siyasi Haritası


Kaynak: www.google.com.tr/search?q=niger
Ekler 469

Harita 4.2. Nijer Siyasi Haritası


Kaynak: www.google.com.tr/search?q=niger
470 Dünya Siyasetinde Afrika 5

Harita 10.1. Afrika’da Kabilelerin Coğrafi Dağılımı


Kaynak: http://worldmap.harvard.edu/africamap/

Harita 10.2. Afrika’da Dinlerin Coğrafi Dağılımı


Kaynak: http://worldmap.harvard.edu/africamap/
Ekler 471

Harita 12.1. 1963-1967 Yılları Arasında Nijerya’nın Federal İdari Haritası (Democratic
Struggles in Africa, 2018)
472 Dünya Siyasetinde Afrika 5

Harita 13.1. 1880-1914 Yılları Arasında Avrupalı Devletlerin Afrika’daki Sömürge Toprakları
Ekler 473

Harita 13.2. Fransız Askerlerinin Görev Aldığı Yurt Dışı Misyonları, 2016
Kaynak: “Defence Key Figures 2016, Fransız Savunma Bakanlığı
474 Dünya Siyasetinde Afrika 5

Harita 13.3. Fransız Kalıcı Görevleri


Kaynak: “Defence Key Figures 2016”, Fransa Savunma Bakanlığı)
Ekler 475

Harita 16.1. Sudan Haritası


476 Dünya Siyasetinde Afrika 5

Şekil 16.1. Sudan Güneş Haritası


Ekler 477

Şekil 16.2. Dongola Uluslararası Havaalanı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Havaalanı Kont-
rol Kulesi Binasına Yerleştirilen PV Güç Üretim Sistemi

Şekil 16.3. Aldebba- Argi Köprüsü PV Aydınlatma Sistemi


478 Dünya Siyasetinde Afrika 5

Şekil 16.4. Dongola- Alselaim Köprüsü ve Alselaim Civarındaki Trafik Sinyalizasyonu PV


Sistemi

Şekil 16.5. Üst Atbara Nehri Üzerinde Yer Alan Rumela Barajı
Ekler 479

Şekil 16.6. Sudan’ın Bölgelere Göre Ortalama Rüzgâr Hız Değerleri


480 Dünya Siyasetinde Afrika 5

Harita 17.1. Afrika Ülkeleri

You might also like