Professional Documents
Culture Documents
tıp kitabevleri
I
'
tem el
T e x t & A tla s
Luiz Carlos Junqueira, MD, PhD Jose Carneiro, MD, PhD
Professor Emeritus Professor Emeritus
Medical School Institute of Biomedical Sciences
University o f Sdo Paulo University ofSâo Paulo
S5o Paulo, Brazil Sao Paulo, Brazil
Honorary Research Associate in Biology Formerly Research Associate
Harvard University Department o f Anatomy
Boston, Massachusetts McGill University Medical School
Formerly Research Associate Montreal, Canada
University o f Chicago Medical School Formerly Visiting Associate Professor
Chicago, Illinois Deportment o f Anatomy
Honorary Member University o f Virginia Medical School
American Association o f Anatomists Charlottesville, Virginia
Emeritus Member
American Society o f Cell Biology
Çeviri Editörleri:
Prof. Dr. Yener Aytekin Doç. Dr. Seyhun Solakoğlu
Istanbul Üniversitesi İstanbul Üniversitesi
Istanbul Tıp Fakültesi İstanbul Tıp Fakültesi
Histoloji ve Embriyoloji ABD Histoloji ve Embriyoloji ABD
Tem el H istoloji
ISBN: 975-4 2 0 -4 6 7 -5
Bu kitabın Türkçeye çeviri hakkı McGraw-Hill Companies tarafından NOBEL TIP KİTABEVLERİ'ne verilmiştir. 5846
ve 2936 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri yasası gereği herhangi bir bölümü, resmi veya yazısı, yazarların ve yayınlayıcısı-
nın yazılı izni alınmadan tekrarlanam az, basılamaz, kopyası çıkarılamaz, fotokopisi alınamaz veya kopya anlamı taşı
yabilecek hiçbir işlem yapılamaz.
Merkez:
Millet Cad. No:111 Çapa-İstanbul Tel: (0212) 632 83 33 Fax: (0212) 587 02 17
Şube:
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Karşısı Cerrahpaşa-İstanbul Tel: (0212) 586 17 58
Şube:
Kadıköy Rıhtım Cad. Derya İş Merkezi No: 7 Kadıköy-İstanbul Tel: (0216) 336 60 08 Fax: (0216) 345 58 25
Ankara: MN Medikal & Nobel Tıp Kitabevi Bursa: Güneş & Nobel Tıp Kitabevi
Halk Sok. No: 5 Sıhhiye-Ankara Altıparmak Cad. Burç Pasajı, Bursa
Tel: (0312) 431 16 33 Tel/Fax: (0224) 224 60 21
Fax: (0312) 432 21 85
Adana: Nobel Tıp Kitabevi
İzmir: Güven & Nobel Tıp Kitabevi
Adnan Kahveci Bulvarı 31/C Adana
168. Sok. No: 10/1 Bornova-İzmir
Tel: (0322) 233 00 29
Tel: (0232) 339 16 96
Fax: (0322) 234 99 56
Fax: (0232) 339 17 54
İzmir: Güven & Nobel Tıp Kitabevi Samsun: Nobel Tıp Kitabevi
SSK İş Hanı P/36 Konak-izmir Ulugazi Mah. 19 Mayıs Bulvarı 16/6 Samsun
Tel: (0232) 425 27 58 Tel: (0362) 435 08 03
Fax: (0232) 483 57 02 Fax: (0362) 435 04 90
www.nabeit.ifi.cam
iv
Katkıda Bulunan Yazarlar
Çeviri Editörleri
Prof. Dr. Yener AYTEKİN - Doç. Dr. Seyhun SOLAKOĞLU
İstan bu l Üniversitesi, İstan bu l Tıp F akü ltesi
I-Iistoloji ve E m briyoloji ABD
Çevirenler
S IT O PLAZM A............................................................................................................................. 2 3
H ücre Farklılaşm ası 23 H ücre B ile şe n leri 23
H ücre Ekolojisi 23 H ücre isk eleti 43
HÜCRE Ç E K İR D E Ğ İ.............................................................................................................. 53
H ücre B ö lü n m esi 59 A p optoz 66
H ücre D öngü sü 60
EPİTEL D O K U S U .................................................................................................................... 6 9
Epitel H ücrelerin in Şek il v e Ö zellik leri 69 Epitel T ip leri 74
H ücre Y üzeyi Ö zelleşm e le ri 73 Epitel D ok u ların G e n e l B iy o lo jisi 83
BAĞ D O K U S U .......................................................................................................................... 95
B ağ D oku su nu n H ü creleri 95 Ara M adde 113
Lifler 106 B a ğ D o k u su n u n T ip leri 113
YAĞ D O K U S U ....................................................................................................................... 1 2 9
Ü niloküler Yağ D ok u su 129 M ültiloki'ıler Yağ D ok u su 131
7. K IK IR D A K : ................................................................................................................................ 1 3 5
Hiyalin K ıkırdak 136 Fibröz K ıkırdak 139
Elastik Kıkırdak 139 O m u rlar Arası D isk ler 139
8. K E M İ K ......................................................................................................................................1 4 1
Kem ik H ü creleri 142 K em iğin B ü y ü m esi ve Y en id en Ş ekillenm esi 151
Kem ik Matriksi 144 K em iklerin İç Y apısı 152
Periyost ve E n d osteu m 145 K em ik D o k u su n u n M etabolik Rolü 152
Kem ik Tipleri 145 E k lem ler 156
H istogenez 148
x / İÇİNDEKİLER
İndeks .489
Önsöz
Temel Histoloji1nin onuncu baskısı temel bilgilerin ortaya konması ve mikroskopik anatominin yorum
lanmasına yönelik öz ve iyi görsel materyalle desteklenmiş bir kaynak olmayı sürdürmektedir. Bu ki
tabın yazarları biyolojik bilim alanlarında çalışanların ortak amacının, canlıdaki moleküller, hücreler,
dokular ve organlarda yapı ile işlevin nasıl bütünleştiğini kavramak olduğunu bilmektedir. Histoloji or
ganizmadaki hücre ve dokuların biyolojisi üzerine odaklanan ve bu yüzden patoloji ve fizyopatoloji-
nin alt yapısını oluşturan bilim dalıdır. Bu baskıda da işlevleriyle canlı bir organizmanın dokumasını
oluşturan hücre ve dokuların yapısı ile ilgili kavram ve ilişkiler üzerinde durmaya devam etmekteyiz.
Temel H istolojiyi yeniden baskıya hazırlarken, okurlarımıza olası en güncel ve yaralı kaynak kita
bı sunmayı amaçladık. Bu amacımızı iki şekilde gerçekleştirdik: ilk olarak histolojiyi ilgilendiren bilim
dallarındaki en önemli ve en son gelişmeleri anlattık, ikinci olarak da sınırlı bir zaman dilimi içinde
giderek artan bilgiyi giderek azalan bir sürede öğrenmek durumunda olan okuyucularımızın durumu
nu göz önünde bulundurduk. Bu nedenle bu kaynak kitapta bilgileri, öğrenmeyi kolaylaştıracak şe
kilde mümkün olduğunca öz bir biçimde sunmak için her şeyi yaptık.
KİMLER YARARLANACAK:
Bu kitap, tıp, veterinerlik ve diş hekimliği fakülteleri ile hemşirelik ve sağlık meslek yüksek okulu öğren
cilerine yönelik olarak hazırlanmıştır. Bu kitap aynı zamanda mikroskopik anatomi ve biyolojik bilimler
alanlarındaki lisans öğrencileri için kolay ulaşılır ve yararlı bir kaynak belge özelliği de taşımaktadır.
DÜZENLEME
Histoloji biliminin, sağlam bir hücre biyolojisi temeline dayanması gerektiğinden, Tem el Histoloji kita
bının girişinde, hücrelerin ve hücre ürünlerininin yapı ve işlevleri güncel bilgilere göre doğru bir şe
kilde açıldanmakta ve hücrenin moleküller biyolojisine kısaca değinilmektedir. Bu temelin ardından,
vücudun dört ana dokusu açıldanmakta ve bu dokuların temel işlevlerini yerine getirmek için hücre
lerin nasıl özelleştikleri üzerinde durulmaktadır. Son olarak insan vücudunun her bir organ ve organ
sistemi ayrı bir bölüm halinde anlatılmaktadır. Burada vurgulanan temel dokuların üç boyutlu düzen
lenişi, her organın işlevinin anlaşılmasında anahtar rolü oynamaktadır. Bu açıdan, yapı ve işlevin araş
tırılmasında en temel yaklaşımın hücre biyolojisi olduğunu yeniden vurgulamaktayız.
Daha iyi öğrenmeyi sağlamak amacıyla, kitabımız çok sayıda ışık mikroskop fotoğrafı ve elektron
mikroskop fotoğrafı ile donatılmakta ve okuyucuya histolojik çalışmaların kıboratuvar temeli anımsa
tılmaktadır. Bunlara ek olarak hücre, doku ve organların biçimsel ve işlevsel özelliklerini özetlerken
özellikle çok renkli şemalar, üç boyutlu çizimler ve tablolar kullanılmıştır.
BU BASKIDAKİ YENİLİKLER
• Bütün bölümler yeni bulguları ve yotumları yansıtacak şekilde yeniden gözden geçirilmiş ve özel
likle insan histolojisi üzerinde durulmuştur.
• Mikroskopik yöntemler ve teknikler üzerine yazılan bölümde molekül, hücre ve doku araştırma
larında kullanılan çağdaş teknolojiler açıklanmaktadır.
“ Hücre çekirdeğinin anlatıldığı bölüme genomun moleküler biyolojisi ve düzenlenişi ile ilgili yeni
bilgiler eklenmiştir.
• Bağ dokusunu anlatıldığı bölüm ara maddenin düzenlenmesi ve molekül bileşimi ile ilgili yeni bil
gileri içermektedir.
• Hücrenin anlatıldığı bölümde öğrencinin doku düzenini anlamasına katkıda bulunmak üzere hüc
reler arası iletişimde sinyal aktarma düzeneklerine ilişkin bilgiler sunulmaktadır.
° Nöronlar, glia hücreleri ve bunların arasındaki etkileşimler üzerine edinilen son kavramları ve bil
gileri sunabilmek amacıyla sinir dokusu ve sinir sisteminin anlatıldığı bölüm ayrıntılı bir biçimde
yeniden yazılmıştır.
• Bağışıklık sistemiyle ilgili bölüm çağdaş bilgileri içerecek şekilde ve materyelin kolay uyarlanabilir
bir bilgi topluluğu halinde düzenlenmesi için yeniden yazılmıştır.
° Kitapta yer alan 600’den fazla şekil arasında yeni doku örneklerinden hazırlanan, her biri ilgili
yapıyı ayrıntılı olarak gösteren açıklayıcı işaretlerle bezenmiş çok sayıda renkli ışık mikroskop
fotoğrafı bulunmaktadır. Plastik reçineye gömülü örneklere ait bu yeni mikroskop fotoğrafları hüc
re ve doku düzenlenmesini daha net olarak ortaya koymaktadır,
• Kitaptaki tüm çizimler renkli olarak yeniden çizilmiş ve metnin yararlılığını artırmak için yeni,
renkli şekiller eklenmiştir.
1
xiv / ÖNSÖZ
TEŞEKKÜR
Bu kiabın çeşitli bölümlerini gözden geçiren aşağıda isimleri bulunan öğretim üyelerine teşekkür et
mek istiyoruz. Edna T Kimura (tiroid bezi), Nancy Amaral Rebouças Cin situ hibridizasyon), Sirlei Daff-
re (protein ayrıştırması) ve Wolfgang G. W. Zorn (kan damarları). Bağışıklık sistemi bölümü Profesör
Flavio Alvim Braga’nın yardımıyla hazırlandı. Ayrıca McGraw-Hill çalışanları, Janet Foltin, Harriet
Lebowitz, Charissa Baker, Plil GAlea, Peter Boyle ve Jim Halston’a ve aynı zamanda baskı desteği için
Mary McKeney’e şükranlarımızı sunarız.
Temel Histoloji'nin bu güne dek İtalyanca, İspanyolca, Flamanca, Endonezce, Japonca, Türkçe,
Korece, Almanca, Sırp-Hırvatça, Fransızca, Portekizce, Yunanca ve Çince çevirilerinin yayınlanmış ol
duğunu açıklamaktan mutluluk duymaktayız.
xiv
Çeviri Editörlerinin Önsözü
Temel histoloji, başarısını kanıtlamış bir kitap. İlk defa 1993 yılında, 1992’de basılan 7. Uluslararası bas
kısından Türkçe’ye çevirisini yapmıştık. Barış Kitabevi aracılığıyla yaptığımız çeviriye, histoloji ve emb
riyoloji anabilim dallarında Türkiye’nin birçok üniversitesinde çalışan öğretim üyeleri katkı yaptılar. Ki
taptaki yanlışlıklar belirlendikçe düzeltildi ve yeni baskılar yapıldı. Çeviride özellikle terimlerin uygun
karşılıklarının bulunması çok önemli. Çeviri editörü olarak bu konuda giderek daha dikkatli olmamız
gerektiğini anladık. Elinizdeki baskıda elden geldiğince yanlış yapmamaya çalıştık.
Dil bilimciler, dilin ulusal bilincin güçlendirilmesinde ne denli önemli olduğunu açıklıyorlar. Biz-
ler dilimizin kirlenmesi sürecini endişeyle izliyoruz. Özellikle ‘tıp dili’ olarak yerleştirilmeye çalışılan
Osmanlıca benzetmesiyle, kuralsız ve anlam kargaşası oluşturan bir konuşma ve yazma aracı, dilini ve
ulusunu sevenleri tedirgin etmektedir. Çeviri dili bu sebeple çok önemli. Bilimin-tekniğin dışardan gel
diği ülkemizde, çevirirken çoğunlukla okuyucuya aktarılan karşılıkların ne kadar önemli etkisi oldu
ğunu kavrıyoruz. “Fanatizm”e kaçmadan Bedia Akarsu’nun işaret ettiği gibi “belli bir konuda çok yön
lü ayrıntılı düşünen bir kimse, kendi yaratmamış bile olsa uğraş verdiği konunun kavramlarının karşı
lığını mutlaka bulur. Konusuna egemense gerçekten anlamış ve içine girmişse ve ayrıca düşünce tem
beli değilse...”
Çeviriye katılan kıymetli arkadaşlarımızın kullandıkları bazı sözcüklerde kitabın bütünlüğünü sağ
lamak için değişiklikler de yaptık. Umarız başarıya yaklaşabilmişizdir. Geçen baskılardaki önsözde be
lirttiğimiz gibi okuyuculardan katkılar bekliyoaız. Bu katkılar bilim dilimizin birliği bakımından çok
önemli yararlar sağlayacaktır. Bilim terimlerinin Türkçe karşılıklarının bulunarak benimsenmesi dilin
evrimiyle olanaklı. Bunu da dili kullanan bizler sağlayabiliriz. Tıp dilinde, ileri ülkelerin, özellikle de
Latince ve İngilizce’nin baskısından kaçınılamaz görünmektedir. Histoloji ve Embriyolojide kullandığı
mız terim ve sözcüklerin değişik disiplinler içerisinde farklı kullanılması, karmaşanın önemli sebeple
rinden biridir. Ulusal dilimizin -ana dilimizin- kendi elimizde hırpalanmasına yardım etmek, ya da uğ
raş verdiğimiz konuda tıp dilinin gelişmesine katkıda bulunmak bizim elimizde.
Elinizdeki baskıda elden geldiğince yanlış yapmamaya çalıştık. Bu çeviri Temel Histoloji’nin
Uluslararası onuncu baskısından yapıldı. Basım ve dağıtımı Nobel Kitabevi üstlendi. Çeviri tamamen
yenilendi. Eski çeviriye yardımcı olan birçok arkadaşımız yine katılımlarını esirgemediler. Onlara editör
ve okuyucular adına teşekkür ediyoruz. Ayrıca İstanbul Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim
Dalından Dr. Cem Gazi, Dr. Gülden Kaya Tunalı, Dr. Sezgin Hacıoğlu, Dr. Umut Kasapoğlu, Dr. İsmail
Gönen, Dr. Betili Duran’a ve ayrıca Dr. Aslı Beşer’e, Nobel Tıp Kitabevi’nden Ersal Bingöl, Hande
Dalsaldı, Hakkı Çakır’a teşekkür ediyomz. Onlar bizi kolaylamasalardı biz bu işi belki de düzeye
getiremezdik.
Histoloji (Yun. hist o, zar yu da doku + logos, bilim) vücut do lar ve organlar ışığın içinden geçişine olanak tanımayacak
kularını ve lıu dokuların organları oluşturacak şekilde nasıl kadar kalın olduklarından, ince ve ışığa geçirgen kesitler el
düzenlendiğini araştıran bilimdir. Dört temel doku belirlen de etmek üzere çeşitli teknikler geliştirilmiştir. Bununla bir
miştir: bunlar epitel dokusu, bağ dokusu, kas dokusu ve si likte, canlı hücreler, çok ince doku tabakaları ya da canlı
nir dokusudur. hayvanların saydam zarları (ör., mezenter, kurbağa larvası
Dokular, hücrelerden ve hücre dışı matı iksten oluşur. Bu kuyruğu, hamster yanak kesesi duvarı) kesit yapılmaksızın
iki bileşen önceleri ayrı yapılar olarak kabul edilmiştir. Hüc ışık mikroskopla doğrudan incelenebilir. Bu yapıların, uzun
re dışı matriks, bazıları yüksek düzeyde organize olan ve ko- süre ve değişik fizyolojik ve deneysel koşullarda çalışılması
lajen lifçikleri ve bazal membranlar gibi karmaşık yapılar mümkündür. Yine de çoğu zaman, dokuların incelenmeden
oluşturan çok çeşitli moleküllerden meydana gelir. Daha ön önce, ince dilimler halinde kesilmesi ve lam üzerine alınma
celeri hücre dışı matriksin ana işlevinin hücrelere mekanik sı gerekir. Önceden hazırlanmış olan organ ya da dokunun
destek sağlamak, besinleri hücrelere taşımak, katabolitleri doğru bir biçimde kesilmesi için (Tablo 1-2) mikrotom adı
ve salgı ürünlerini uzaklaştırmak olduğu düşünülmekteydi. verilen aletler kullanılır.
Yapılan son çalışmalar hücre dışı matriksi hücrelerin yapma En iyisi, mikroskopik inceleme için lam üzerine alınan
sına karşın, matrikste bulunan moleküllerden etkilendikleri dokunun vücuttaki dokuyla aynı yapıyı ve moleküller bileşi
ni ve bazen bu moleküller tarafından kontrol edildiklerini mi korumasıdır. Bu bazen mümkün olmakla birlikte -uygu
göstermiştir. Bu yüzden, hücrelerle matriks arasında yoğun lama açısından ender olarak gerçekleştirilebilmelere ve pre-
bir etkileşim bulunmaktadır. Üstelik, matrikste bulunan bir paratın hazırlanış yönteminden ötürü hemen her zaman ha
çok molekül hücreler tarafından tanınmakta ve hücre yüze zırlama kusurları (artefakt) ve bozulmalar oluşmaktadır.
yindeki reseptörlere bağlanmaktadır. Bu reseptörlerin çoğu
hücre zarını boydan boya kat eden ve sitoplazmadaki mole Tespit
küllere bağlanan moleküllerdir. Bu yüzden hücrelerle hücre
Kesitin kalıcı olması için dokuların tespit edilmesi
dışı matriks birlikte işlev gören ve uyaranlara ve baskılayıcı
gerekir. Dokuların bakteriler ya da hücre içi enzim-
lara birlikte yanıt veren bir bütün oluşturur.
ierce parçalanmasını (otoliz) önlemek ve fizyolojik
Temel dokuların her biri birkaç çeşit hücreden ve tipik
yapıyı korumak için, organ parçaları deney hayva
olarak hücrelerle hücre dışı matriks arasındaki özgül ilişki
nının vücudundan kuralına uygun olarak alındıktan sonra,
lerden oluşur. Bu tipik ilişkiler öğrenicilerin pek çok doku
mümkün olan en kısa süre içinde, hızla ve yeterli süre bo
alt tipini tanımasını kolaylaştırır. Merkezi sinir sistemi dışın
yunca işleme tabi tutulmalıdır. Bu işleme, tespit (fiksasyon)
da, organların çoğu birkaç dokunun düzenli bir biçimde bir
denmektedir ve tespit işlemi, kimyasal ya da daha seyrek
araya gelmesiyle oluşur. Merkezi sinir sistemi ise neredeyse
olarak fiziksel yöntemlerle gerçekleştirilir. Kimyasal tespitte,
sadece sinir dokusundan meydana gelir. Bu dokuların hata
dokular genellikle fiksatif adı verilen tespit edici ya da çap
sız bir biçimde bir araya gelmesi her organın ve organizma
raz bağlar oluşturucu maddeler içine konur. Tespit edicinin
nın bir bütün olarak işlev görmesini sağlar.
dokular içine tam olarak dağılabilmesi için belli bir süre ge
Hücrelerin ve matriks bileşenlerinin boyutunun küçük
rekliğinden, tespitten önce dokular küçük parçalara bölü
olması histolojiyi mikroskop kullanımına bağımlı kılmakta
nür. Bu şekilde fiksalifin doku İçine yayılması kolaylaştırılır
dır. Kimya, fizyoloji, immünoloji ve patoloji gibi bilim dalla
ve doku yapısının korunması garanti altına alınır. Tespit edi
rında kaydedilen ilerlemeler ve bu bilim dalları arasındaki
ciler, damar içi geçişme yoluyla da kullanılabilir. Bu durum
etkileşimler doku biyolojisinin daha iyi anlaşılmasında çok
da fiksatif kan damarları aracılığıyla hızlı bir biçimde doku
önemli bir yer tutar. Bilimin herhangi bir dalında, konunun
lara ulaşacağından tespit işlemi çok daha iyi olur.
tam olarak anlaşılması için, aletleri ve yöntemleri tanımış ol
Alışılmış ışık mikroskopisinde kullanılan en iyi tespit edi
mak gerekir. Bu bölümde hücre ve doku çalışmalarında yay
cilerden birisi tamponlanmış izolonik içinde %4’lük formal
gın olarak kullanılan yöntemler ve bunların uygulama ilke
dehit çözeltisidir. Fiksasyon işleminde yer alan yöntemlerin
leri gözden geçirilmektedir.
kimyasal nitelikleri karmaşık olup, çok iyi anlaşılamamıştır.
Bununla birlikte, formaldehit ve yaygın olarak kullanılan
MİKROSKOPİK İNCELEME İÇİN başka bir fiksatif olan glutaraldehitin doku proteinlerindeki
DOKULARIN HAZIRLANMASI amin grupları (NH2) ile reaksiyona girdiği bilinmektedir.
Dokuların incelenmesinde kullanılan en yaygın yöntem, ışık Glutaraldehit, bir dialdehit olması sayesinde çapraz bağlan
mikroskobunun yardımıyla çalışılabilecek histolojik kesitle ma ile dokuyu güçlü bir biçimde tespit etmektedir.
rin hazırlanmasıdır. İşık mikroskobu altında dokular, içinden Elektron mikroskopunun sunduğu yüksek çözümleme
ışık geçecek şekilde aydınlatılarak incelenir. Genelde doku gücü sayesinde görebildiğimiz ince yapı düzeyindeki ayrıntı-
1
2 / BOLUM 1
ları korumak için tespitin daha büyük bir dikkatle yapılması dondurularak (kimyasal değil, fiziksel olarak) tespit edilir ve
gerekmektedir. Bu nedenle ince yapı düzeyinde alışılmış tes bu sırada doku, kesit alınacak kadar sertleşir. Bu iş için,
pit yöntemi olarak tamponlanmış glutaraldehit çözeltisinin ar dondurma mikrotomu-kriyostat (Yun. kıyas, soğuk + status,
dından, ikinci bir kez tespit için yine tamponlanmış osmiyum duran)-adı verilen cihaz geliştirilmiştir. Bu yöntem, uzun sü
tetroksit çözeltisi kullanılır. Osmiyum tetroksitin etkisi ile lipit ren gömme işlemleri uygulanmaksızın, çabuk bir şekilde ke
ler ve proteinler korunmakta ve boyanmaktadır. sit alınmasına olanak sağladığından hastanelerdeki cerrahi
uygulamalar sırasında yaygın olarak kullanılır. Çok duyarlı
Gömme enzimlerin ya da ufak moleküllerin histokimyasal olarak ça
lışılmasında da etkilidir; çünkü dondurma işlemi pek çok
Dokular, ince kesitler alınabilmesi için katı bir or-
enzimi işlev dışı kalmaktan korur. Dokular ksilen gibi çözü
tam içine gömülürler. Mikrotomla ince kesitler aia- cülere daldırıldığında, doku lipidleri eridiğinden, bu bileşik
bilmek için, tespitten sonra dokuya sertlik kazandı lerle çalışılacak ise dondurm a kesitleri alınması önerilir.
ran gömme maddelerinin doku içine İşlemesi sağ
lanmalıdır. Gömme maddeleri olarak parafin ve plastik reçi Boyama
neler kullanılır. Parafin genel olarak ışık mikroskopi, reçine
Kesitlerin mikroskopta incelenebilmesi için genel-
ler ise hem ışık, hem de elektron mikroskopi için kullanılır.
Jikle boyanması gerekir. Birkaç aykırılık dışında,
Gömme ya da dokunun doyurulmasından (impregnas-
Çoğu doku renksizdir ve boyamadan, ışık mikros
yon) önce, dokular genellikle iki işlemden geçirilir: Suyunu
kopta incelemenin yararı yoktur. Bu nedenle çeşit
alma (dehidratasyon) ve şeffaflaştırma. Gömülecek parça
li doku bileşenlerini fark edilir hale getirmenin yanında, ara
ların suyu, ilk olarak değişik derecelerdeki etanol-su karışı
larında karşılaştırma yapılmasını da sağlamak üzere, çeşitli
mı serilerinden (genelde %70’den %100 elanole doğru) ge boyama yöntemleri geliştirilmiştir. Bu işlem, doku bileşenle
çirilerek alınır. Daha sonra etanol, gömme materyaliyle de rini az çok seçici olarak boyayan boya karışımları kullanıla
karışabilen bir çözücü ile yer değiştirir, (Örneğin: parafin rak yapılmaktadır. Boyalar, doku bileşenlerini az çok seçici
gömme maddesi için kullanılan çözücü ksilendir). Kullanı boyar. Histolojik çalışmalarda kullanılan pek çok boya, asi-
lan çözücü dokuların içine işlerken dokular genellikle şeffaf dik ve bazik bileşikler gibi davranırlar ve dokuların iyonize
laşırlar. Doku, çözücüye doyduğunda, tipik olarak 58-60 olabilen radikalleri ile elektrostatik (tuz) bağları oluşturma
°C’deki etüvde parafin içinde bekletilir. İsının etkisiyle çözü eğilimindedirler. Bazik boyalarla daha kolay boyanan doku
cü buharlaşır ve onun yerine parafin dolar. İçine parafin iş bileşenleri bazofilik (Yun. basis, baz + p h ileo , sevmek); asit
leyen doku etüvden çıkarıldığında parafinle birlikte katılaşır. boyalara ilgisi olanlar ise asidofilik olarak adlandırılır.
Plastik reçineye gömülecek dokular da etanol ile dehidrate Bazik boyalara örnek olarak toluidin mavisi ve metilen
edilir ve ardından doku içine plastik çözücülerin işlemesi mavisi verilebilir. Hematoksilen, bazik boya şeklinde davra
sağlanır. Doyurulma ya da gömme İşlemi esnasında bu çö nır; yani, bazofilik doku bileşenlerini boyar. İyonize olan ve
zücüler, çapraz bağ oluşturmak suretiyle polimerize edilen bazik boyalarla tepkimeye giren ana doku bileşenleri yapı
ve bu şekilde sertleştirilen plastik çözeltilerle yer değiştirir larındaki asitler (nükleoproteinler ve glikozaminoglikanlar)
ler. Plastiğe gömme işleminde, parafine gömme için gereken sayesinde boyanır. Asit boyalar (örn. oranj G, eozin, asid
yüksek ısının dokuyu küçültücü etkisinden kaçınılmış olur fuksin) mito-kondri, salgı granülleri ve kolajen gibi asidofi
ve bu şekilde çok daha iyi sonuçlar alınır. lik doku bileşenlerini boyar.
İçinde dokuların bulunduğu ufak bloklar mikrotomda, Tüm boyalar içinde en sık kullanılanı hematoksilen ve
çelik ya da cam bir bıçak kullanılarak 1-10 pim kalınlığında eozin (H&E) karışımıdır. Hematoksilen, hücre çekirdeğini
kesilir. Anımsayacak olursak, 1 mikrometre (l/ırn) ve diğer asidik yapıları (sitoplazmanın RNA’dan zengin kı
= 0.001 mm = 10'6 m; 1 nanometre (1 nııı) = 0.001 sınılan ve hyalin kıkırdak matriksi gibi) maviye boyar. Buna
//m = 10‘6 mm = 10'9 m.dir. Alınan kesitler ılık su karşılık eozin sitoplazmayı kırmızıya ve kolajeni pembeye
üzerinde yüzdürülür ve boyanmak üzere lam üze boyar. Trikrom boyalar gibi (Mallory boyası, Mason boya
rine alınır. sı) diğer pek çok boya, farklı histolojik işlemlerde kullanılır.
Doku kesiti hazırlamanın tamamen farklı bir başka yolu Trikrom boyalar çekirdek ve sitoplazmayı çok iyi gösterme
da dokunun hızla dondurulmasıdır. Bu işlemde dokular nin yanında, kolajeni düz kastan ayrımsamayı sağlar. Kolaje-
HİSTOLOJİ VE ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ / 3
ni ayrımsamada özellikle polarize ışıkta incelendiğinde iyi neyi aydınlatan bir ışık demeti oluşturacak şekilde ışık kay
sonuç veren bir başka yöntemde p ik r o siritts kullanılır (bkz. nağından gelen ışığı toplayıp odaklar. Objektif, incelenen
Polarizasyon Mikroskopi). nesnenin aydınlatılan görüntüsünü okülere doğru büyütür ve
Doku boyaları farklı doku bileşenlerinin görünür hale ge izdüşümünü oluşturur. Oküler, bu görüntüyü daha da büyü
tirilmesinde yararlı olmalarına karşın, çalışılan dokunun kim tür ve gözlemcinin retinası ya da bir fotoğraf plakası üzerine
yasal özelliklerinin yeterince aydınlatılmasını sağlamamakta düşürür. Toplam büyütme ise, objektif ve oküler mercekleri
dır. Dokuların boyalarla boyanmasının yanında, özellikle si nin büyütme güçlerinin çarpımı ile elde edilir.
nir sistemi çalışmalarında daha çok, gümüş ve altın gibi me
tallerle doyurulma (impregnasyon) sık kullanılmaktadır. Çözümleme Gücü
Tespitten ışık mikroskopta incelemeye dek gerçekleştiri
Mikroskopta ayrıntılı net bir görüntü elde edilmesini sağla
len tüm işlemler dokunun boyutuna, kullanılan tespit sıvısı
yan en önemli etken, iki parçacığın ayrı nesneler olarak gö
na ve gömme ortamına bağlı olarak 12 saat ile 2 1/2 gün ka
rülebildiği en küçük mesafe anlamına gelen çözümleme
dar sürebilir.
gücüdür (rezoliisyon). Işık mikroskoplarının en yüksek çö
zümleme gücü yaklaşık 0.2 pm.dir; bu özellik 1000-1500 kez
IŞIK MİKROSKOP büyütmede iyi görüntü sağlar. 0,2 pm.den daha küçük nes
Geleneksel ışık, faz kontrast, değişimli (diferansiyel) neler (zar ya da aktin filamanı gibi) bu aletle seçilemezler.
girişim, polarizasyon, konfokal ve floresan mikros- Aynı şekilde, aralarında 0.2 pm.den daha yakın mesafe olan
kopların tümü, ışık ile doku bileşenlerinin etkileş iki mitokondri ya da iki Iizozom gibi nesneler de tek bir nes
mesi remeline dayanır. Işık mikroskopta, boyalı pre- ne olarak seçilir. Görüntünün niteliği ve ayrıntılarının zen
paratlar genelde arkadan aydınlatma ile İncelenmektedir. ginliği mikroskopun çözümleme gücüne bağlıdır. Büyütme
Mikroskop hem mekanik hem de optik bölümlerden oluşur ise, yüksek çözümleme gücüyle beraber olduğunda değer
(Şekil 1-2). Optik parçalar, üç mercek sisteminden oluşur: taşır. Bir mikroskopun çözümleme gücü, objektifinin kalite
Kondansatör, objektif ve oküler. Kondansatör incelenen nes- sine bağlıdır. Oküler merceği, objektifin sağladığı görüntüyü
büyütür, çözümleme gücünü etkilemez. Bu nedenle farklı
büyütme gücündeki objektifler karşılaştırılırken, yüksek bü
yütme yapabilen objektiflerin, aynı zamanda yüksek çözüm
leme gücüne de sahip olduğunu göz önünde tutmak yerin
de olur.
Yüksek duyarlıklı video kameralar ışık mikroskobun gü
cünü artırır ve bilgisayara aktarılarak, görüntü analizi yap
maya ve baskı çıkışı almaya elveren sayısal görüntülerin el
de edilmesini olanaklı kılar.
Işık mikroskobun sınırları ışığa karşı yüksek düzeyde
duyarlı video kameraların kullanılmasıyla yeniden tanımlan
mıştır. Okülerden doğrudan bakıldığında görülemeyecek ka
dar küçük olan nesneler, kameralar ve görüntü iyileştirici
programlar kullanılarak video ekranında görünür hale geti
rilebilir. Bu video sistemleri canlı hücrelerin uzun süreyle
gözlenmesinde yararlı olabilir çünkü, düşük ışık düzeyinde
görüntü alabilirler, bu şekilde yoğun ışığın oluşturacağı hüc
re hasarı önlenmiş olur.
Video kameralarla alınan elektronik görüntüler kolaylık
la sayısal görüntüye dönüştürülebilir ve bilgisayar program
ları aracılığıyla deneyin gerektirdiği uyarlamalar gerçekleşti
rilebilir. Sözgelimi, örnek doğrudan ışık mikroskop altında
incelenirken o anda seçilemeyen yapı bilgisayar üzerinden
kontrast artırma tekniği ile görünebilir hale getirilebilir. Gö
rüntü analizi için geliştirilen yazılımlar mikroskobik yapıla
rın ölçülmesine olanak sağlar.
POLARİZASYON (KUTUPLAŞTIRMA)
MİKROSKOBU
Kutuplaştırma mikroskobu yüksek düzeyde düzen
lenmiş moleküllerden oluşan yapıların tanınmasını
sağlar. K u tup laştıncı bir filtreden geçen normal ışık
sadece bir yönde titreşerek filtreden çıkar. Mikroskop
taki bu filtrenin üzerine ikinci bir filtre, ana ekseni ilk filtreye
KONFOKAL MİKROSKOP
f =\ -, Konfokal mikroskop bir hücre ya da kesitin çok in-
ce bir düzlemine tam olarak odaklanabilmeyi ola-
nakli kılar. Işık mikroskoptaki odak derinliği, özel
likle küçük büyütme objektiflerinde, oldukça uzun
dur. Bu durum, örnek üzerinde oldukça derin bir bölgenin
net görünmesi, sonuçta 3 boyutlu bir nesnedeki görüntüle
rin üst üste gelmesi sonucunu doğurur. Konfokal mikrosko-
pun en önemli özelliklerinden birisi, odaklanan bölgede çok
ince bir düzlemin net görünmesidir. Bu sonucu yaratan tek
niğin dayandığı ilkeler şu şekilde sıralanır: (1.) örnek çok in
ce bir ışık demetiyle aydınlatılır (oysa ışık mikroskopta ör
nek üzerine geniş bir ışık demeti düşmektedir); (2) örnekten
gelen görüntü küçük bir delikten geçer. Bunun sonucunda
yalnız odaklanan düzlemdeki görüntü algılayıcıya ulaşması
na karşın, bu düzlemin önünde ve arkasında kalan görüntü
ler engellenir (Sekil 1-5). Odak dışında kalan nesnelerin ka
Şekil 1-6. Konfokal mikroskobun pratik düzenlemesi. La
rışan görüntüleri ortadan kalkar ve bu şekilde, odaktaki nes
zer kaynağından gelen ışık, örnek üzerine düşer ve yansır.
nenin görüntüsü ışık mikroskoptakinden daha net ve yeri
Huzme ayırıcı ile yansıyan ışık deliğe ve algılayıcıya yön
daha kesin görülebilir.
lendirilir. Odaklanılan düzlemin altında ya da üzerinde bu
Uygulamaya dönük nedenler yüzünden, çoğu konfokal
mikroskopta aşağıda belirtilen düzenleme kullanılmaktadır
lunan örnek bileşenlerinden gelen ışık engellenir. Daha bü
(Şekil 1-6): (1) ışık kaynağı olarak lazer kullanılır; (2) ışık yük alanları incelemek üzere örnek, lazerle taranır.
kaynağı çok küçük bir nokta halinde olduğundan, daha ge
niş alanları gözlemlemek için örnek üzerinde hareket etıiril- indidir (tarama); (3) incelenecek olan örneğin floıesan bir
molekülle İşaretlenmesi gerekir (bu, rutin kesitlerle çalışıla-
maz anlamına gelmektedir); (4) örnekten yansıyan ışık, gö
Olası odak rüntünün oluşturulmasında kullanılır; (5) yansıyan ışık, bu
düzlemleri lucu tarafından yakalanır ve işaret, elektronik olarak alıcıda
As görülebilecek hale getirilir.
Her seferinde çok ince bir düzlem odaklanabildiğinden,
birkaç net düzlemi birleştirmek ve bu şekilde 3 boyutlu gö
rüntüye dönüştürmek olasıdır. Bu özellikler, konfokal mik
roskobu bilgisayara bağımlı bir teknik haline getirmektedir.
FLORESAN MİKROSKOP
Belli floresan maddeler uygun dalga boyundaki ışık altına
tutulduğunda daha uzun dalga boyunda ışık yayarlar. Bu
olaya floresans denir. Floresan mikroskopta doku kesitleri,
genelde yayılan ışık yelpazesinin görülebilir kısmında yer
alacak şekilde morötesi ışık altına tutulur. Floresan madde
ler karanlık bir zemin üzerinde parlak, ışıltılı parçacıklar şek
linde izlenir. Güçlü bir morötesi ışık kaynağının kullanıldığı
Şekil 1-5. Konfokal mikroskobun ilkesi. Bir kesit düzlemin bir mikroskopla araştırıcının gözlerini korumak için objektif
den gelen çok küçük bir ışık demeti iğne deliğinden geçiri merceklerinden sonra morötesi ışığı süzecek olan özel filtre
lerek algılayıcıya ulaşırken, başka düzlemlerden gelen de ler bulunmaktadır.
metler engellenir. Bu sayede her seferinde örneğin yalnız Hücrelerin iri moleküllerine karşı çekiciliği olan floresan
ca çok ince bir düzlemine odaklanılır. bileşikler, floresan boyalar olarak kullanılmaktadır. Fn yay-
6 / BÖLÜM 1
Vy
I •\
gın kullanılan boya DNA ve RNA ile bileşik oluşturabilen ak
ridin turuncusudur. Floresan mikroskopta incelendiğinde f
DNA-akridin turuncusu kompleksi sarımsı-yeşil ışık yayar
ken, RNA-akridin turuncusu kompleksi kırmızı-turuncu ışık
yayar. Bu şekilde hücrelerin içindeki niikleik asitleri belirle
mek ve yerlerini saptamak mümkündür (Şekil 1-7). Floresan
mikroskobun başka bir kullanım alanı da floresan maddele
rin (flöresem izotiyosiyanat gibi) doku bileşenlerine özel
olarak bağlanacak olan belirteç moleküllerle birleştirilmesi
ve bu sayede söz konusu bileşenlerin mikroskopta saptan
masıdır (bkz. Moleküller Arasındaki Yüksek Çekimli Etkile
şimlere Dayalı Saptama Yöntemleri).
ELEKTRON MİKROSKOP
Hem transmisyon hem de tarama (scanning) elekt
ron mikroskopları, elektronlarla doku bileşenleri
nin etkileşmesi temeline dayanır.
amacına göre çok larklı moleküller (radyoaktif aminoasitler, Doku bileşenlerinde radyoaktivitenin yerini göstermek
radyoaktif nükleotidler ve radyoaktif .şekerler) kullanılabilir. le daha fazla bilgi elde edilebilir. Yani, radyoaktif bir amino-
Bu moleküller, protein, niikleik asit ya da polisakkarit ve gli- asit kullanılıyorsa, dokudaki hangi hücrelerin proteini daha
koprotein gibi daha büyük moleküllerin sentezinde kullanıl fazla, hangilerinin daha az sentezlediğini belirlemek olasıdır,
dıklarından işaret olarak adlandırılırlar. Doku kesitleri hazır çünkü, hücrelerin üzerinde yoğunlaşan gümüş grandilerinin
lanır ve fotoğraf emülsiyonu ile kaplanır. Lamlar, ışık geçir sayısı ile protein sentezinin yoğunluğu doğru orantılıdır.
meyen kutularda bekletilir ve yeterince pozlama yapıldıktan Radyoaktif bir DNA işareti (ör., radyoaktif tiroidin) kullanıl
sonra, fotoğraf banyosunda geliştirilerek incelenir. Radyas dığında, hangi hücrelerin (ve kaç tanesinin) bölünmeye ha
yon alan gümüş bromiir kristalleri küçük, siyah gümüş me zırlandığını belirlemek olasıdır. Sözgelimi, bir hücre prote
tal tanecikleri haline indirgenir. Radyoaktif moleküller içe ininin hücrenin neresinde sentezlendiğini ve salgılanıp sal
ren yapılar bu tanecikler tarafından örtülür. Bu işlem hem gılanmadığını ve salgılanırken hangi yolu izlediğini araştır
ışık, hem de elektron mikroskopta uygulanabilir (Sekil l- mak isteyen bir araştırmacının yapması gereken, çok sayıda
11). hayvana radyoaktif aminoasit enjekte ederek, bunları deği-
HİSTOLOJİ VE ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ / 9
Lipitler
Lipitler en iyi şekilde, lipit içinde çözünebilen boyalarla gös
terilirler. Bu yöntemde, dondurulmuş kesitler, uygun boya
larla doyurulmuş alkolik çözeltiler içine daldırılır. Sonra bo
ya, alkolden hücresel lipid damlacıklarına doğru göç eder.
Bu amaçla en çok Sudan IV ve Sudan siyahı boyaları kulla
nılır. Boya hücredeki lipit damlacıkları içinde çözülerek kır
mızı ya da siyaha boyar. Kolesterol ve kotesterol esterleri,
fosfolipler ve glikolipidlerin belirlenmesi için kullanılan ek
yöntemler, farklı tür lipidterin hücre içine biriktiği nıetabolik
hastalıkların tanısında yararlıdır.
ims
k l in ik b il g i
İmmünohistokimya
Moleküller arasında yüksek düzeyde özgül etkileşimlerden
birisi de antijen ile antikor arasında gerçekleşir. Bu nedenle
özgül proteinlerin yerini belirlemede en büyük yararı işaret
li antikorların kullanıldığı yöntemlerin sağladığı kanıtlanmış
tır. Vücutta, kendi (öz) moleküllerini yabancı moleküllerden
ayırt edebilen hücreler bulunmaktadır. Vücut, yabancı mole
küllerle— antijenlerle — karşılaştığında, bunlarla özgül ola
rak etkileşen ve antijene bağlanan proteinler— antikorlar—
üreterek yabancı maddenin ortamda etkisiz kılınmasına yar
dımcı olur. Antikorlar, immünglobulin olarak adlandırılan
büyük bir aileye ait proteinlerdir.
İmmünohistokimyada, belli bir proteini barındırabileceği
düşünülen doku kesiti (ya da kültürde çoğaltılmış olan hüc
reler) bu proteinin antikorunu içeren bir çözelti içinde ku-
luçkalanır (inkübasyon). Antikor, özgül olarak bu proteine
bağlandıktan sonra, antikoru işaretlemek üzere kullanılan
bileşiğin tipine bağlı olarak, ışık ya da elektron mikroskop
ile söz konusu proteinin yeri belirlenebilir.
İmmiinhistokimya için gereken en önemli koşullardan biri
Şekil 1-20. Başka bir moleküle karşı çekim gücü bulunan si, belirlenecek olan proteine karşı bir anlikomn bulunmasıdır.
bileşikler bir belirteçle işaretlenip, o molekülü göstermek Yani, proteinin daha önceden saflaştırılarak ayrılması, bu şekil
için kullanılabilir. (1) A molekülü, B molekülünün bir bölü de antikorların üretilebilmesi gerekir. Şekil 1-21 ve 1-22’de pro
müne karşı yüksek ve özgül bir çekim gücüne sahiptir. (2) teinlerin ayrılmasına ilişkin bazı yöntemler gösterilmektedir.
A ve B karıştırıldığında, A molekülü B molekülünün tanıdı POLİKLONAL VE MONOKLONAL ANTİKORLAR
ğı bölümüne tutunur. (3) A molekülü ışık ya da elektron
mikroskopta görülebilen bir belirteçle işaretlenebilir. Bu be Amacımızın, belli hayvan türlerinin (örneğin sıçan ya da in
lirteç, floresan bir bileşik, peroksidaz gibi bir enzim, altın san) x proteinine karşı antikorlar üretmek olduğunu varsa
parçacığı ya da radyoaktif bir atom olabilir. (4) İşaretlenmiş yalım. X proteini daha önce yalıtılmış ise, başka bir türe (ör.,
A molekülü ile kuluçkalanan (inkübasyon) hücrede ya da tavşan ya da keçi) enjekte edilir. Söz konusu protein bu hay
hücre dışı matrikste B molekülü varsa, B molekülünü sap van için yabancı— yani antijen— olarak algılanacak kadar
tamak olasıdır. farklıysa, hayvan, bu proteine karşı antikorlar üretecektir
(ör., sıçan x ’ine karşı tavşan antikoru ya da insan x ’ine kar
şı keçi antikoru). Bu antikorlar, hayvanın plazmasından top
roskopu ile belirlenebilecek olan bir belirteçle işaretlenmesi lanır ve immünohistokimya için kullanılır.
gerekir (Şekil 1-20). En sık kullanılan belirteçler floresan bi X proteini enjekte edilen hayvanların birkaç lenfosit gru
leşikler (floresan ya da lazer mikroskopu ile görülebilir), bu (klonu) x proteininin farklı bölgelerini tanıyabilir ve her
radyoaktif atomlar (otoradyografi ile saptanabilir), peroksi bölüme karşı farklı antikor üretebilir. Bu antikorlar poliklo-
daz molekülleri (hidrojen peroksit ve 3,3-diaminobenzidin nal antikorlardan oluşan bir karışım oluştururlar.
ile enzim gösterildikten sonra saptanabilir) ya da başka en Bununla birlikte, x proteinini hücre kültüründe yaşatılan
zimler (ilgili sübstratlarıyla saptanabilir) ve ışık ve elektron lenfositlere (aslında tümör hücrelerine tutunmuş lenfositler)
mikroskopunda görülebilen metal (genellikle altın) parça yönelik olarak elde etmek de olasıdır. Farklı lenfosit klonla-
cıklarıdır. Bu yöntemler genellikle şekerleri, proteinleri ve rı x proteininin birkaç bölümüne karşı farklı antikorlar üre
nükleik asitleri saptamada kullanılır. tecektir. Her klon, x proteinine karşı farklı antikorlar ayrı
Diğer moleküllerle özgül olarak etkileşen bileşiklere örnek olarak toplanabilecek şekilde birbirinden ayrı olarak yalıtıla-
olarak falloidin, protein A, lektinler ve antikorlar gösterilebilir. bilir ve kültürde yaratılabilir. Bu antikorların her biri bir mo-
Bir mantardan (Amanita phalloides) elde edilen falloidin, noklonal antikordur. Monoklonal antikor kullanımının,
aklinle güçlü bir biçimde etkileşim gösterir ve genellikle mik- poliklonal antikor kullanımına göre bir çok avantajı bulun
rofilamanları göstermek için floresan boyalarla işaretlenir. maktadır: söz gelimi, belirlenmek istenen proteine karşı
Staphylococcus aureus’tan elde edilen bir protein olan yüksek düzeyde özgül ve buna güçlü bir biçimde bağlana
protein A immünglobulin molekülünün (antikor) Fc bölge cak monoklonal bir antikor seçilebilir. Bu yüzden, özgül ol
sine bağlanır. Protein A bir belirteçle işaretlendiğinde im- mayan başka proteinlerin, x proteininin saptanmasını güç
münglobulinler saptanabilir (bkz. İmmünohistokimya). leştirebilecek biçimde bağlanması engellenmiş olur.
HİSTOLOJİ VE ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ / 15
Doğrudan immünohistokimya yönteminde, antiko ciye (lloresan bileşik, enzim ya da altın parçacıkları) bağlı
run (ister monoklonal, isler poliklonal) uygun bir etiketle olarak, kesit ışık mikroskobu veya elektron mikroskobu ile
işaretlenmesi gerekir. Doku kesitleri, x ’e karşı işaretlenmiş incelenir. İşaretleyici olarak peroksidaz ya da başka bir en
antikorla kuluçkalamr, antikor özgül olarak etkileşime girer zim kullanılması durumunda doku kesiti mikroskopla ince
ve x proteinine bağlanır. Bağlanmayan antikoru uzaklaştır lenmeden önce enzimin saptanması gerekir (bkz. Histokim-
mak amacıyla kesit yıkanır (Şekil 1-23). Kullanılan işaretleyi ya ve Sitokimya). Doku kesitinde x proteinini içeren alanlar
belirteç enzimin varlığına bağlı olarak lloresan özellik kaza
nacak ya da üzeri altın parçacıklarıyla veya koyu renk bir
çökelti ile kaplanacaktır.
Dolaylı immünohistokimya yöntemi daha duyarlıdır
ancak daha fazla basamak içerir. Sıçanlarda bulunan bir x pro
teinini saptamak istediğimizi varsayalım. İmmiinohistokimya-
sal reaksiyona yönelmeden önce iki işlemin gerçekleştirilme
si gerekir: (T) öncelikle başka bir hayvan türünde (ör., tav
şan), sıçan x proteinine karşı antikorların üretilmesi gerekir;
(2) bu işleme koşut olarak, normal (enjeksiyon yapılmamış)
bir tavşandan alınan immiinglobulinin üçüncü bir hayvan tü
rüne (ör., koyun ya da keçi) enjekte edilmesi gerekir. Tavşan
immünglobulinleri koyun ya da keçi tarafından yabancı ola
rak benimsenir ve bu nedenle o hayvanda antikor (anti-anti-
kor ya da anti-immünoglobulin) oluşturma niteliğine sahiptir.
Dolaylı immiinohistokimyasal saptama yönteminde ilk
olarak x proteini içerdiğine inanılan sıçan dokusu kesiti tav
şan anti-x antikoru ile kuluçkalamr. Yıkamadan sonra doku
kesitleri tavşan antikorlarına karşı işaretlenmiş koyun ya da
keçi antikorları ile kuluçkalamr. Anti-antikorlar x proteinini
tanımış olan tavşan antikorlarını tanıyacaktır (Şekil 1-24). X
proteini, ikincil antikorda kullanılan belirtece uygun mikros
ci
0 kobik teknik kullanılarak saplanabilir. Avidin-biyotin tekniği
gibi diğer ara moleküllerin kullanıldığı başka dolaylı yön
temler de bulunmaktadır.
> | k l in ik b il g i
İN SiTU HİBRİDİZASYON
A ntijenler Tam
Diğer proteinler
Şekil 1-23. Doğrudan immünhistokimya yöntemi. (1) İmmünglobulin molekülü (Ig). (2) Poliklonal antikor üretilmesi. Sıçan
dan elde edilen x proteini tavşana enjekte edilir. X proteinine karşı bir miktar tavşan Ig’si oluşturulur. (3) Antikorun işaret
lenmesi. Tavşan Ig'leri bir belirteçle işaretlenir. (4) immünhistokimya tepkimesi. Tavşan Ig’leri x proteinini farklı bölümleri
ni tanır ve buralara bağlanır.
gül bir DNA dizisi (bir gen ya da genin bir bölümü) bulun İn situ hibridizasyonda, doku kesiti, kültürde çoğaltılan
ması durumunda, özgül bir genin okunduğu hücrelerin han hücreler, yaymalar ya da mitoz sırasında patlatılmış olan
gileri olduğunu belirlemek ya da özgül bir kromozomda bu hücrelerin kromozomlarının ısıtılarak çift sıralı DNA’larının
lunan bir genin yerini saptamak için idealdir. İlk olarak hüc ayrılması gerekir. Daha sonra örneğin üzerine hibriclizasyon
re içindeki DNA’nın ısı ya da doğasını bozucu maddeler kul için gereken süre boyunca probu içeren çözelti konur. Pro
lanılarak denatüre edilip, iki DNA iplikçiğinin birbirinden bun fazlası yıkandıktan sonra, taşıdığı işaret aracılığıyla tu
ayrılması gerekir. Daha sonra bu iplikçikler, tek iplik üzerin tunmuş olan probun yeri belirlenir (Şekil 1-29).
de belirlenmek istenen dizinin karşılığını taşıyan DNA ya da Hibridizasyon, katı ortamlarda saflaştırılmış DNA ya da
RNA ile de gerçekleştirilebilir. Niikleik asit karışımları ağar
RNA parçacığı ile “hibridleştirilmeye" hazır hale gelir. Bu di
jeli ya da poliakrilamid jeli içinde elektrolorezle ayrılır. Poli-
ziye prob adı verilir. Prob, klonlanarak, hedef diziyi PCR ile
akrilamid jeli daha yüksek düzeyde çözümlemeye olanak ta
çoğaltarak ya da istenen dizi kısaysa sentezleyerek elde edi
nır. Eiektroforezden sonra, farklı boylardaki nükleik asit mo
lebilir. Probun, genellikle radyoaktif bir izotop (otoradyog-
lekülleri naylon ya da nitroselüloz yaprağına aktarılır: kapi-
rafi ile saptanabilir) ya da immiinohiztokimya ile belirlene
ler etkiyle, jel ile zar arasından naylon ya da nitroselüloz
bilen değiştirilmiş bir nükleotid (digoksigenin) gibi bir işa
yaprağına yeğin bir biçimde tutunacak olan nükleik asit mo
retleyici ile işaretlenmesi gerekir. leküllerini taşıyan bir tampon geçirilir. Nükleik asitler bu
Şekil 1-24. Dolaylı immünhistokimya yöntemi. (1) Birincil poliklonal antikorun üretilmesi. Sıçandan elde edilen x proteini
tavşana enjekte edilir. X proteinine karşı bir miktar tavşan Ig’si oluşturulur. (2) İkincil antikorun oluşturulması. Bağışık ol
mayan bir tavşandan alınan Ig’ler keçiye enjekte edilir. Tavşan Ig’lerine karşı keçi Ig’leri oluşturulur. Daha sonra keçi Ig’le
ri yalıtılır ve bir belirteçle işaretlenir. (3) İmmünhistokimya tepkime’nin ilk basamağı. Tavşan Ig’leri x proteinini farklı bölüm
lerini tanır ve buralara bağlanır.
18 / BÖLÜM 1
KAYNAKLAR
Alberts B et al: Molecular Biology o f the Cell, 3rd ed. Garland, 1994. M eek GA: Practical Electron Microscopy f i r Biologists. Wiley, 1 976.
Bancroft JD , Stevens A: Theory and Practice o f Histological Techniques, 2nd ed. Pease A G E: Histochemistry: Theoretical and Applied, 4 th ed. Churchill Living
Churchill Livingstone, 1990. stone, 1980.
Cuello A CC: Immunocytochemistry. Wiley, 1983. Rochow T G , Tucker PA: Introduction to Microscopy by Means o f Light, Elec
Darnell J, Lodish H, Baltimore D : Molecular Cell Biology, 2nd ed. Scientific trons, X Rays, or Acoustics. Plenum Press, 1 994.
American Books, 1990. Rogers AW: Techniques o f Autoradiography, 3rd ed. Elsevier, 1 979.
Hayac MA: Stains and Cytochemical Methods. Plenum, 1993. Rubbi C P : Light Microscopy. Essential Data. Wiley, 1994.
James J: Light Microscopic Techniques in Biology and Medicine. Martinus Spencer M : Fundamentals o f Light Microscopy. Cambridge Univ Press, 1982.
Nijhoff, 1976. Stoward PJ, Polak J M (editors): Histochemistry: The Widening Horizons o f Its
Junqueira LC U et al: Differential staining o f collagen types I, II and III by Applications in Biological Sciences. Wiley, 1 981.
Sirius Red and polarization microscopy. Arch Histol Jpn 1 9 7 8 ;4 1:267.
Sitoplazma
Hücreler tüm canlı organizmaların yapısal birimleridir. Te Vücutta, temel hücresel işlevleri gerçekleştiren özelleş
melde iki larklı tip hücre vardır; ancak, bunlar arasındaki miş hücreler Tablo 2-1’de gösterilmiştir.
birçok biyokimyasal benzerlik, kimi araştırmacıları, bir gru
bun diğer gruptan geliştiği yargısına yöneltmiştir. HÜCRE EKOLOJİSİ
Prokaryotik hücre (Yun. p ro, önce + kcıtyon, çekirdek)
Vücut, çevresel değişikliklere (ör; normal ve patolojik koşul
yalnızca bakterilerde bulunur. Bu hücreler küçüktür (1-5 pm
lar) ayak uydurma konusunda oldukça deneyimli olduğu
uzunluğunda), tipik olarak plazmalemmanın dışında bir
için; aynı hücre tipi, farklı bölgelerde ve farklı durumlarda,
hücre duvarı bulunur ve genetik materyali (DNA) hücrenin
farklı özellik ve davranışlar gösterebilir. Böylece, makrofaj-
diğer elemanlardan ayıran bir çekirdek zarları yoktur. Bun
lar ve nötrofiller (her ikisi de fagositik savunma hücreleri
dan başka, prokaryotların DNA’larına bağlı histonları (spesi
dir), oksijensiz ve iltihaplı alanlarda oksidatif metabolizma
fik bazik proteinler) da bulunmaz ve genellikle membranlı
dan glikolize kadar farklı işlevleri gerçekleştirebilirler. Yapı
organellere de sahip değillerdir.
sal olarak benzer görünen hücreler, işaret molekülleri (hor
Bunun aksine, ökaryotik (Yun. eıı, iyi, gerçek + karyon,
monlar ve hücre dışı matriks makromolekülleri gibi) için
çekirdek) hücreler daha büyüktür ve bir zar ile çevrilmiş ay
farklı reseptörlere sahip olduklarından, farklı reaksiyonlar
rı bir çekirdeğe sahiptir (Şekil 2-1). Histonlar genetik mater
verebilirler. Ya da; kimi hücreler (meme fibroblastları ve ute
yale bağlıdır ve sitoplazmada membranla çevrelenmiş çok
rus düz kas hücreleri gibi) farklı hücreler oldukları halde, sa
sayıda organel bulunur. Bu kitapla, hemen hemen tümüyle
hip oldukları reseptörler nedeniyle dişi seks hormonlarına
ökaryotik hücreler anlatılmaktadır.
karşı aynı duyarlılığı gösterirler.
| Hidrofilik
Temel fosfolipid
j bölüm
grubu
İndirgenmiş Fosfolipidlerin
osmiyum fosfat grubu
çökeltisi 1 Hidrofobik
Yağ asitleri zinciri
J bölüm
oü o o o Kolesterol
o o o
nm nm nm nm
Şekil 2-1. Hücre membranının ince yapısı ve moleküler (sağ) organizasyonu. Soldaki koyu çiz
giler, elektron mikroskobunda görülen iki yoğun tabakayı göstermektedir; bu görüntünün nedeni,
osmiyumun fosfolipit moleküllerinin hidrofilik bölümünde çökelmesidir.
23
24 / BÖLÜM 2
Tablo 2-1. Bazı özelleşmiş hücrelerdeki hücresel işlevler. tabakalı görünmesinin nedeni, indirgenen osmiyumun, lipit
tabakasının her iki tarafında bulunan hidrofilik gruplarda çö
İşlev Ö zelleşm iş Hücre(ler) kelmesidir.
Hareket Kas hücresi Fosfatidilkolin (lesitin) ve fosfatidiletanolamin (sefalin)
gibi membran fosfolipitleri; elektriksel olarak yüklü (hidrofi
Enzimlerin sentezi ve Pankreas asinüs hücreleri
lik) bir baş bölümü ile buna bağlanmış nonpolar (hidrofo-
salgılanması
bik) iki uzun hidrokarbon zincirinden oluşmuşlardır. Koles
Müköz maddelerin sentezi Müköz bez hücreleri terol de hücre zarının bir bileşenidir. Zar İçindeki lipitlerin
ve salgılanması en kararlı oldukları durum, hidrofobik (nonpolar) zincirleri
Steroidlerin sentezi ve Adrenal bez, testis ve zarın merkezine, hidrofilik (yüklü) baş bölümleri ise dışa
salgılanması ovaryumun kimi hücreleri doğru olacak şekilde oluşturdukları çift tabaka düzenidir
(Şekil 2-1). Kolesterol, sıkıca paketlenmiş olan uzun fosfoli
İyon taşınması Böbrek ve tükürük bezi
pit zincirlerini kırar; bu bozulma, zarı daha akışkan yapar.
kanallarının hücreleri
Hücre, kolesterol miktarı aracılığıyla zar akışkanlığını kont
Hücre içi sindirim Makrofajlar ve kimi rol eder. İki tabakanın her birindeki lipit yapısı farklıdır. Ör
akyuvarlar neğin; eritrositlerde fosfatidilkolin ve sfingomiyelin ölçüsü
Fiziksel ve kimyasal Duysal hücreler zarın dış yarımında, fosfatidilserin ve fosfatidiletanolamin
uyarıların sinirsel miktarı ise iç yarımında daha çoktur. Glikolipitler denilen ve
uyarılara dönüşümü oligasakkarit zincirlerine sahip olan kimi lipitler, hücre zarın
dan dışarı uzanarak lipitlerdeki asimetrik yapıya katkıda bu
Metabolit emilimi Bağırsak hücreleri
lunurlar (Şekil 2-3A ve 2-)).
Zarların başlıca moleküller bileşeni olan proteinler (plaz
ma zarında yaklaşık %50 ağırlık/ağırlık) iki gruba ayrılabilir
ler. Bunlar; doğrudan lipit tabakası içinde gömülü olan in
tegral proteinler ve zar yüzeyine gevşek olarak bağlanmış
renin içi ile dışardaki makromoleküller arasında bir geçişim periferik (çevresel) proteinlerdir. Gevşek olarak bağla
vardır. Plazma membranı, integrinier denilen proteinler nan periferik proteinler tuz çözeltileri ile hücre zarlarından
içerir. İntegrinier, sitoplazmik iskelet flamentlerine ve hücre kolayca çıkartabilirler, integral proteinler ise ancak deter
dışı moleküllere bağlıdır. Bu bağlantılar yoluyla, sitoplazına janların kullanıldığı daha etkili yöntemlerle çıkartabilirler.
ile hücre dışı matriks arasında, her iki yönde, sürekli bir alış Kimi integral proteinler zarı bir taraftan diğer tarafa bir ya da
veriş sağlanır. Sitoplazmanın kendisi bir sitozol ya da mat- birkaç kez geçer. Bu nedenle de bunlara; bir geçişli ya da
riksten oluşmuştur. Sitozola gömülü durumda; organeller, çok geçişli transm em bran proteinleri (zarı kateden pro
hücre iskeleti (sitoskeleton) ile karbonhidrat, lipit ve pig teinler) denir (Şekil 2-4).
ment kalıntıları bulunur.
Ökaryotik hücrelerin sitoplazması, zarlar tarafından bir
birinden kesin bir şekilde ayrılmış, iyon ve moleküllerin
hücre içi trafiğini düzenleyen, çok sayıda bölmelere ayrılır.
Bu bölmeler, enzimleri ve ilgili maddeleri yoğunlaştırarak,
hücrenin etkinliğini artırırlar.
Giikolipitin Glikoproteinin
zinciri
Şekil 2-3. A: Zar yapısının sıvı mozaik modeli. Zar çift fosfolipit tabakasından oluşmuştur. Bu tabakaya pro
teinler ya gömülmüşlerdir (tamamlayıcı proteinler) ya da sitoplazmik yüzeye tutunmuşlardır (dış kenar prote
inleri). Tamamlayıcı zar proteinleri lipit tabakaya sıkı bir şekilde gömülmüşlerdir. Bu proteinlerin kimileri, lipit
tabakasını boydan boya geçerken (transmembran proteinleri), kimileri lipit çift tabakanın ya iç ya da dış yap
rağına gömülmüştür. Tamamlayıcı zar proteinlerinde noktalı çizgi alanları; hidrofobik amino asitlerin, zarın
hidrofobik bölümleriyle etkileşime girdikleri yerlerdir. Birçok protein ve lipit, dış tarafta oligosakkarit zincirleri
ne sahiptir. B: Bir hücre dondurulup kırıldığında (kryofraktür), zar yarıklanması olur. Zar partiküllerinin (1) ço
ğu, zarın sitoplazmaya komşu yarımına (zarın P ya da protoplazmik yüzü) bağlı kalmış proteinler ya da pro
tein kümeleridir. Daha az sayıda partikül zarın dış yarımına (E ya da hücre dışı yüz) bağlı olarak bulunur. Her
protein partikülünün yüzeylerden birinde yaptığı çıkıntıya denk gelen, karşı yüzeyde bir çöküntü (2) görülür.
Zar fosfolipitlerinin yağ asidi kuyruklarının uç uca geldiği yer zayıf bir bölge oluşturduğundan, zarın yarılma
sı bu çizgi boyunca olur. Bu bölgenin zayıf olmasının nedeni; yağ asidi kuyruklarının uç uca gelmesini sağ
layan, yalnızca zayıf bir sudan kaçan etkileşimdir. (Krstfc RV: Ultrastructure o f the Mammalian Cell. Spinger-Verlag,
1979'dan izinli alınmış, değiştirilmiş ve yeniden çizilmiştir.)
Donciurnva-kırma yöntemiyle yapılan elektron mikrosko nın her iki yüzeyindeki dağılımı farklıdır. Bu nedenle, hüc
bik çalışmalar, birçok tamamlayıcı proteinin lipit molekülle redeki tüm zarlar asimetriktir.
ri arasına yerleşmiş küremsi moleküller şeklinde dağıldığını Çift tabakalı lipit içinde proteinlerin integrasyonu; başlı
göstermiştir (Şekil 2-3B). Bu proteinlerin kimileri çift tabaka ca, lipitler ile tamamlayıcı proteinlerin dış kabuğundaki
lı lipit içine kısmen gömülmüşlerdir; bu nedenle ya iç ya da nonpolar amino asitler arasındaki hidrofobik etkileşim so
dış yüzeyde çıkıntı yaparlar. Diğer proteinler ise iki lipit ta nucu sağlanır. Kimi integral proteinler bulundukları yere
bakasını da boydan boya geçecek kadar büyüktürler ve her çok sıkı bir şekilde bağlanmamıştır ve hücre membranında
iki yüzeyde de çıkıntı oluştururlar (transmembran proteinle hareket edebilir (Şekil 2-5). Ancak, lipitlerin tersine, memb
ri). Glikoprotein ve glikolipitlerin karbonhidrat bölümleri, ra n proteinlerinin çoğunun yanlara doğru yayılması, kendi
plazma zarının dış yüzeyinden uzanırlar; bunlar, reseptör lerine bağlı olan hücre iskeleti elemanları nedeniyle sınırlı
(alm aç) denilen özgül moleküllerin önemli bir bileşenidir dır. Epitel hücrelerinin çoğunda, sıkı bağlantılar (Bölüm -ı’e
ler. Reseptörler, hücrelerin yapışması, hücre tanınması ve bakınız) tamamlayıcı proteinlerinin yanlara doğru yayılma
protein hormonlara yanıt verme gibi önemli etkileşimlere sını ve halta dış yaprağın zar lipitlerinin de yayılmasını en
katılırlar. Lipitlerde olduğu gibi, proteinlerin de hücre zarı geller.
26 / BÖLÜM 2
Ş ekil 2-6. Hücre zarının proteinleri granüllü endoplazma retikulumunda sentezlenir ve veziküller içinde Golgi kompleksi
ne taşınır. Burada gerekiyorsa değiştirilir ve hücre zarına taşınır. Bu örnek, zarın bir tamamlayıcı proteini olan glikoprote-
inin sentezini ve taşınmasını göstermektedir. (Junqueira LC, Carneiro J: Biologia Celular e Molecular, 6th ed. Editora Guanabara,
1997‘den izinli alınmış, değiştirilmiş ve yeniden çizilmiştir.)
v Zm I vv
a Kaplı çukur
(başlıca klatrin) |
Şekil 2-8. Düşük-yoğunluklu lipoproteinlerin (DYL) içeriye alınması, vücut sıvılarındaki DYL mik
tarını azaltmak açısından önemlidir. Kolesterolden zengin olan DYL, hücre membranındaki re
septörlere çok yüksek bir afiniteyle bağlanır. Bu bağlanma, kaplı çukurlardan pinositotik vezikül
oluşumunu aktive eder. Daha sonra, bu veziküller plazmalemmanın iç yüzeyine dönecek olan
kaplarını kaybederler ve kapsız vezikül endozomla birleşir. Sonraki evrede; DYL, hücre tarafın
dan kullanılması için, sindirilmek ve bileşenlerine ayrılmak üzere lizozomlara taşınır.
varacağı en son noktaya (ya sitoplazma ya da çekirdek) ilet Hücre İçi Reseptörler Aracılı İşaretleşme
mek için, bir dizi hücre içi aracıya aktarırlar. Çok sayıda hüc
reler arası hidrofilik haberci, işareti reseptörden hücrenin ge
ri kalan tümüne aktarabilmek için membran proteinlerine ge
rek duyar. Bunlar içinde en iyi bilineni, guanin nükleotidine
bağlandığı için, G proteinleri denilen proteinlerdir. Birincil
haberci (hormon, nörotransmitter, parakrin işaret) reseptöre
bağlandığında, reseptörün yapısında, bu duruma uyum sağ
layacak yönde, bir değişiklik olur ve değişime uğrayan re
septör, G protein-guanozin difosfat kompleksini etkinleştirir
(Şekil 2-10). Guanozin difosfat, guanozin trifosfat ile yer de
ğiştirir; bu değişim sonucunda, G proteininin a alt birimi ser
bestleşir. a alt birimi de efektör denilen membrana bağlı di
ğer aracılar üzerine etki eder. Genellikle, etkisi İşlevsiz öncül
molekülü işlevli ikincil haberciye dönüştüren bir enzimdir.
İkincil haberci, tüm sitoplazmaya yayılabilir ve işareti hücre
membranının ötesine taşır; böylece, hücre davranışında deği
şime neden olacak bir dizi moleküler etkilenme başlatır. Ör
neğin; Tablo 2-2’de verilen örnekler çeşitli dokularda bulu
nan G proteinlerinin farklılığını ve önemli hücre işlevlerini
düzenlemedeki rollerini göstermektedir.
KLİNİK BİLGİ
Hatalı reseptörlere bağlı olarak ortaya çıkan bir Şekil 2-9. Hücreler kimyasal işaretlere sahip oldukları re
çok hastalık gösterilmiştir. Örneğin; yalancı- hipo- septörlere göre yanıt verirler. Bu şematik çizimde, farklı re
paratirodizm ve bir tür cüceliğin nedeni, paratiro- septöre sahip üç hücre gösterilmiştir. Hücre dışı çevre ise
id ve büyüme hormonu reseptörlerinin işlev gör uygun reseptör ile etkileşecek olan çok sayıda ligant içer
memesidir. Her iki durumda da bezler gerekti hor mektedir. Hücre dışı çevrede molekül kalabalığı vardır; an
monu ürettikleri halde, normal reseptörleri olma cak, reseptör ile ligant arasında bir etkileşimin olabilmesi
dığından hedef hücreler normal yanıt vermezler. için, her ikisinin de birbirlerini tamamlayıcı yapıya sahip ve
aralarında büyük bir çekimin olması gerektiği düşünülmek
tedir.
30 / BOLUM 2
t > —
(1) Alfa (a), beta (P) ve gamma (y) alt (2) Bir hormon ya da başka bir birincil
birimlerinden oluşan G proteinleri, haberci reseptöre bağlandığında;
dinlenme durumunda guanozin di- reseptör, G proteinin GDF’sinin, G
fosfat (GDF) nükleotidine bağlıdır proteini etkili kılacak olan guano-
zin trifosfat (GTF) nukleotidi ile yer
ve reseptörle bir teması yoktur. değiştirmesine neden olur.
Steroid hormonlar, küçük hidrofobik (yağda eriyen) mole Bu organeller, sitoplazmada var olan metabolitlerin kim
küllerdir ve plazmadaki taşıyıcı moleküllere geri dönüşümlü yasal enerjisini, hücrenin kolayca kullanabileceği enerjiye
olarak bağlanarak kan içinde taşınırlar. Taşıyıcı proteinlerin dönüştürürler. Bu enerjinin %50’si, ATP moleküllerinde yük
den ayrıldıktan sonra, hedef hücrenin plazma membranının sek enerjili fosfat bağlan şeklinde depolanır. Geri kalan
lipitlerini geçerler ve sitoplazma ya da çekirdekteki özgül %50’sinden elde edilen ısı, vücut sıcaklığını sürdürmek için
steroid hormon reseptör proteinlerine geri dönüşümlü ola kullanılır. Hücrenin ozmotik, mekanik, elektiriksel ya da
rak bağlanırlar. Hormonun bağlanması reseptörü etkinleşti kimyasal bir iş yapması gerektiğinde, ihtiyaç duyulan enerji,
rerek, onun özgül DNA dizisine yüksek bir çekimle bağlan ATPaz enziminin aktivitesiyle ATP tarafından salınır.
masını sağlar. Yüksek afiniteli bu bağlanma; genellikle, öz Elektron mikroskobunda, mitokondrinin tipik bir yapıya
gül genlerin yaptıkları transkripsiyon miktarını artırır. Her bir sahip olduğu görülür (Şekil 2-12 ve 2-13A). Dış ve iç mito-
steroid hormon, homolog reseptör protein ailesinin farklı bir kondriyal zardan oluşmuştur. İç zar, mitokondrinin içine
üyesi tarafından tanınır. Tiroid hormonları, hücre içi resep doğru, krista denilen uzantılar yapar. Bu zarlar iki kompar
törler üzerine etki eden değişmiş yağtutan amino asitlerdir. tımanı çevreler. İki zar arasındaki kompartımana, inter-
membran aralık denir. İç zar, interkrista aralığı ya da mat-
riks aralığı denilen diğer kompartımanı çevreler. Mitokoncl-
Mitokondri
riyal zarlar, diğer hücre zarları ile karşılaştırıldığında, çok
Mitokondrilerin (Yun. mitos, iplik + cbonclros, graniti), uzun fazla protein molekülü içerirler. Mitokondrilerin çoğu, yassı
luğu 10 mm’den fazla, genişliği 0.5-1 mm olabilen ipliksi ya ve raf şeklinde kristalara sahipken (Şekil 2-12 ve 2-13A), ste
da küresel organellerdir (Şekil 2-11). Hücrenin enerji tüketi roid salgılayan hücreler (ör; siirrenal bezi, Bölüm 4’e bakı
minin daha fazla olduğu bölgelerinde; örneğin, titrek tüylü nız) genellikle tiibüler kristalar içerirler (Şekil 4-37). Krista-
hücrelerin üst yüzünde (Şekil 17-3), spermlerin orta parça lar, mitokondrilerin iç yüzeyini çoğaltırlar, enzim ve oksida-
sında (Şekil 22-9) ya da iyon transferi yapan hücrelerin ba tif fosforilasyon ile elektron transport sisteminin diğer bile
zal yüzünde (Şekil 4-24) toplanma eğilimindedirler. şenlerini içerirler. Adenozin difosfat (ADP)’ı ATP’ye fosforla-
SITOPLAZMA / 31
Antidiüretik hormon Böbrek hücreleri Gs Adenil siklaz Böbrekte suyun geri emilimi
yan sistem, silindirik bir sapla iç membrana bağlanmış olan yalnızca küçük bir bölümü yerel olarak üretilir. Mitokondri
küresel yapılarda yerleşiktir (Şekil 2-12), Küresel yapılar, yal proteinlerin büyük bir bölümünün kodu çekirdek
ATP sentetaz (ADP ve inorganik fosfat ile enerji varlığında DNA’sında hazırlanır ve sitozoldekİ poliribozomlarda sen
ATP yapar) etkinliği gösteren protein bileşikleridir. Kemİoz- tezlenir. Bu proteinler, mitokondriye gideceklerinin işaretini
motik teori, ATI3 sentezinin bu küresel birimden proton ge taşıyan kısa bir aminoasit dizisine sahiptir ve enerji gerekti
çişiyle olduğunu desteklemektedir (Şekil 2-14). ren bir mekanizmayla mitokondriye taşınır.
Mİtokondri sayısı ve her bir mitokondrideki krista sayısı, bu Karbonhidrat ve yağların yıkımı sitoplazmik matrikste
lunduğu hücrenin enerji etkinliğiyle ilgilidir. Bu nedenle, yük başlar. Mİtokondri dışındaki bu metabolik yolun son ürünü,
sek enerji metabolizmasına sahip hücreler (ör; kalp kası hücre daha sonra mitokondriye girecek olan, asetil koenzim A’dır.
leri, böbreklerin kimi tübiillerinin hücreleri) fazla miktarda, sıkı Mİtokondri içinde asetil koenzim A, okzaloasetat ile birleşir
ca paketlenmiş çok sayıda kristali, mitokondriye sahiptirler. Dii- ve böylece sitrik asit oluşur. Sitrik asit siklusıında, çok sayı
şiik enerji metabolizmasına sahip hücrelerde ise az sayıda mito- da dekarboksilasyon reaksiyonları sonucunda, CO-, üretilir
kondri bulunur ve bu mitokondrilerin kristaları kısadır.
ve dehidrogenaz tarafından katalize edilen özgül reaksiyon
Kristalar arasında amorf bir matriks vardır. Proteinden
lar sonucunda da 4 çift H+ iyonu açığa çıkar. H+ iyonları,
zengin olan matriks, sirküler DNA molekülü ve üç çeşit RNA
okijen ile reaksiyona girip H0O yaparlar. Mitokondrinin iç
içerir. Birçok hücrenin mitokondriyal matriksinde, Ca+2’den
membranında bulunan elektron transport sistemi, sitok-
zengin yuvarlak ve elektron yoğun grandiler bulunur. Bu
rom cı, b ve c ile koenzim Q ve sitokrom oksidazın etkin
katyonun mitokondrideki işlevi tam olarak anlaşılmamışsa
leşmesiyle, ATP’den ADP ve inorganik fosfat oluşturarak, bu
da, mitokondrideki kimi enzimlerin etkinliğini düzenlemede
sistemin üç noktasında tutulmuş olan enerjiyi açığa çıkartır.
önemli olabilir; bir başka işlevsel rolü, Ca+2’nin sitozolik
Aerobik koşullarda; mitokondri dışındaki glikoliz, sitrik asit
konsantrasyonunu düşük tutmaktır. Mİtokondri, Ca+2’nin si-
siklusu ve elektron transport sistemi birlikte, bir glikoz mo
tozoldaki konsantrasyonu yüksek olduğunda onu pompalar.
Matriks aralığında, sitrik asit (Krebs) döngüsü ve yağ asiti lekülü başına 36 molekül ATI3 verir. Bu, yalnızca glikolitik
b-oksidasyonu enzimleri bulunur. yolun kullanılabildiği anaerobik koşuldan 18 kat daha fazla
Mitokondriyal matriksten yalıtılan DNA çift sarmallıdır ve enerji sağlanması elemektir.
bakteri kromozomlarına çok benzer. Bu çift sarmal mito- Mitoz sırasında, her bir oğul hücre ana hücredeki mito-
kondride sentezlenir; çiftleşmesi (dublikasyon), çekirdeğin kondrillerin yaklaşık yarısını alır. Oğul hücrelerde yeni mito
DNA kopyalanmasından (replikasyon) bağımsız olarak ger kondri oluşumu, varolan mitokondrilerin büyümesi ve son
çekleşir. Mİtokondri üç tip RNA içerir: ribozomal RNA ra kendi kendine mitozla bölünmesi sonucu oluşur.
(rRNA), haberci (messenger) RNA (mRNA) ve taşıyıcı (trans Aslında, mitokondrilerin kimi özelliklerinin bakterilerin-
fer) RNA (tRNA). Mitokondriyal ribozomlar, sitozolik ribo- kiyle çok benzer olması; mitokondrilerin evrimin bir döne
zomlardan daha küçüktür ve bakteri ribozomlarına benzer minde, aerobik bir prokaryot olarak bir ökaryot konakçı
ler. Mitokondride protein sentezi olur; ancak, mitokondriyal hücrenin içinde endosimbiyotik bir yaşama uyum sağladığı
DNA az miktarda olduğu için, mitokondriyal proteinlerin hipotezinin geliştirilmesine yol açmıştır.
32 / BÖLÜM 2
KLİNİK BİLGİ
Ribozomlar
Ribozomlar, 20 X 30 nm boyutlarında küçük elektron yoğun
partiküllerdir. Bunlar 4 tip rRNA’dan ve yaklaşık 80 farklı
proteinden oluşurlar. Ribozomlar iki sınıfa ayrılır; bunlardan
birisi prokaryot, kloropkıst ve mitokondride diğeri ise ökar-
yotik hücrelerde bulunur. Her iki sınıf ribozom da iki farklı
büyüklükte alt birimden oluşmuştur.
Ökaryotik hücrelerde, her iki alt birimin de RNA mole
külleri çekirdekte sentezlenir. Çok sayıdaki protein molekül
leri ise sitoplazmada sentezlenir ve çekirdeğe girerek
rRNA’tara bağlanırlar. Alt birimler çekirdek gözenekleri yo
luyla çekirdekten ayrılıp sitoplazmaya geçerler ve protein
sentezine katılırlar.
Ribozomlar, rRNA’da polianyon gibi davranan çok sayı
da fosfat grubu bulunması nedeniyle yoğun olarak bazofilik
görünürler. Bu nedenle, sitoplazmada ribozomların bol bu
lunduğu bölgeler, metilen ve toluidin mavisi gibi bazik bo
yalarla yoğun boyanırlar. Bu bazofilik alanlar hematoksilen
ile de boyanır.
Ribozomlar (Şekil 2-15A), poliribozom (polizom) lan
yapmak üzere mRNA şeridi ile birbirlerine tutunurlar. mRNA
tarafından taşınan mesaj, hücre tarafından sentezlenecek
olan proteinin amino asit dizisinin kodunu taşır. Ribozomlar,
protein sentezi sırasında bu mesajın çözülmesi ya da çeviıil-
mesinde kritik bir rol oynarlar. Hücre içinde kullanılmak için
üretilmiş ve sitozol içinde kalmasına karar verilmiş protein
ler (ör; olgunlaşmamış eritrosit içindeki hemoglobin), sitop-
lazma içinde ayrı kümeler halinde bulunan poliribozomlarda
sentezlenirler. Endoplazmik retikulumun membranına, bü
yük alt birimleriyle, tutunmuş olan poliribozonılar, retikulu
mun sisternalarında yalıtılacak olan proteinlerin kodunu ta
şıyan mRNA’ları çevirirler (Şekil 2-15B). Bu proteinler salgı
lanabilir (ör; pankreatik ve tiikriik enzimleri) ya da hücre
Şekil 2-11. Midenin döşeyici epitelinin mikrofotoğrafı. Bü içinde depolanabilirler (ör; lizozomların enzimleri, akyuvar
yük hücrelerin sitoplazmalarında çok sayıda yuvarlak ve [lökosit] granüllerinin proteinleri). Ayrıca, plazma membranı-
uzamış mitokondriler görülmekte. Merkezî yerleşik çekir nın integral proteinleri de endoplazma retikulumu membra-
dekler de açıkça görülmekte. Büyük büyütme. nına tutunmuş polizomlarda sentezlenirler (Şekil 2-6).
SITOPLAZMA / 33
Şekil 2-14. Mitokondride enerji uyumunun kemiozmotik teorisi. Orta: Protonların akışı matriksten iç zarlar arasına doğru
dur. Bu akış, enerji gerektirir ve enerji iç zarda yerleşik olan elektron transport sistemden sağlanır. Sol: Proton akışından
kaynaklanan enerjinin yarısıyla ATP üretilir, geri kalanı ısı olarak açığa çıkar. Sağ: Multiloküler yağ dokusunda bulunan
termojenin proteini, proton akışı için bir geçit oluşturur. Enerjiyi ısı olarak dağıtan bu akış, ATP üretmez (Bölüm 6'ya ba
kın).
34 / BÖLÜM 2
Ş e k il2-15. (A) Sitoplazmada bulunan serbest poliribozomlarda (endoplazma retikulumuna bağlı olmayan)
protein (burada spiral şeklinde gösterilmiştir) sentezinin şematik çizimi. B’de endoplazma retikulumu için
de yalıtılmış proteinler gösterilmiştir. Bu proteinler en sonunda sitoplazmadan dışarıya verileceklerdir (ih
raç proteinleri). Poliribozomlar, granüler endoplazma retikulumu membranına tutunmakla kalmazlar; aynı
zamanda, ürettikleri proteini zardan içeriye sokarlar. Bu yolla, sitoplazmada İstenmeyen bir etki gösterebi
lecek proteinler (özellikle ribonukleaz ve proteaz gibi enzimler), sitoplazmadan ayrı tutulurlar.
Endoplazma Retikulumu
Ökaryotik hücrelerin sitoplazmasmcla; sistem a (sarnıç) deni
len bir boşluğu çevreleyen kesintisiz bir zar tarafından oluştu
rulmuş, birbirleriyle bağlantılı kanal ve keselerin yaptığı anas-
tomozlaşan bir ağ bulunur. Kesitlerde, sistemalar birbirlerin
den aynymış gibi görünürler; aslında, hücrenin tümü yüksek
çözümlü mikroskoplarda incelendiğinde, sistemalann kesinti
siz olduğu görülür. Bu membran sistemine endoplazma retiku
lumu (Şekil 2-16) denir. Bu zar sisteminin sitozolik tarafının
birçok bölümü, protein moleküllerini sentezleyen poliribo
zomlar tarafından örtülmüştür. Bu poliribozomlar sentezledik-
leri proteini sistemalar içinde enjekte ederler. Bu durum, en
doplazma retikulumunun granüllü ve granûlsüz olmak üze
re ikiye aynlmasma neden olur.
G r an üllü E n d o p l a z m a R e t İk u l u m u
SRP ribozomu
SRP işaret GER’deki kenetlenme Çevirim SRP
Şekil 2-18. Proteinlerin granüllü endoplazma retikulumu (GER) zarından taşınması. Ribozomlar
mRNA’ya bağlanırlar ve başlangıçta işaret peptidi işaret tanıyan partiküle (SRP) bağlanır. Ribozomlar,
SRP ve ribozomal reseptörler aracılığıyla GER’e bağlanırlar. Daha sonra, işaret peptit sinyal peptidaz
tarafından çıkartılır (şekilde gösterilmemiştir). Bu etkileşim, proteinlerin GER içine gireceği bir gözenek
açılmasına neden olur.
36 / BOLUM 2
C Plazma hücresi
SER, çeşitli özelleşmiş işlevleri yerine getirir. Steroid .sen (Şekil 4-30) gibi ileri düzeyde kutuplaşmış hücrelerde, Gol
tezleyen hücrelerde (ör; sürrenal korteks hücreleri), sitoplaz- gi kompleksi tipik olarak, çekirdek ile üst plazma membra-
manın büyük bir bölümünü SER doldurur ve steroid sentezi nı arasında yerleşmiştir.
için gerekli olan enzimlerin kimilerini içerir (Şekil 4-7). SER
karaciğer hücrelerinde bol miktarda bulunur. Bu hücrelerde
ki SER, oksitleme, sınıflama ve metilleme işlevlerini gerçek
leştirir. Bu işlevlerle, karaciğer belli hormonları ayrıştırır; al
kol ve barbitüratlar gibi zararlı maddeleri yansıziaştırır. SER’in
başka bir önemli işlevi, tüm hücre membranİarı için fosfoli-
pit sentezlemektir. Fosfolipit molekülleri SER’den diğer
membranlara: (1) SER’den ayrılan ve motor proteinlerin etki
siyle sitoskeletal elementler boyunca hareket eden veziktil-
lerle, (2) GER ile doğrudan iletişimle ya da (3) taşıyıcı prote
inlerle taşınırlar (Şekil 2-20). SER glükoz-6-fosfataz enzimi
içerir. Bu enzim, karaciğer hücrelerinde glikojenden elde
edilen glikozun kullanılmasıyla ilgilidir. Bu enzimin GER’de
de bulunması, endoplazma retikulumunun her iki tipinin isş-
levlerinin kesin sınırlarla ayrılmadığının bir göstergesidir. SER
kas hücresinde kasılma olayına katılır ve buradaki özelleşmiş
SER’e sarkoplazmik retikulum denir. Sarkoplazmik retiku-
lum, kalsiyum iyonlarını sisternasında tutarak ve sitoplazma-
ya vererek kas kasılmasını düzenler (Bölüm 10’a bakınız). SER membranı Sitozol Fosfolipitden yoksul
(fosfolipitden varsıl) membran
Golgi Kompleksi (Golgi Apareyi)
Golgi kompleksi, hücrenin sentezlediği ürünlerin; Şekil 2-20. F osfolipit taşıyan am fip atik proteinin şem a tik ç i
çevirim sonrası değişikliklerini tamamlar, paketler zim i. F osfolipit m olekülleri, lipitden varsıl m em branlardan
ve gideceği yere göre adresler. Bu organel granül- (SER) lipitden yoksu l m e m b ran lara taşınır. (Junqueira LC,
siiz zarla çevrilmiş sisternalardan oluşmuştur (Şe Carneiro J: Biologia Celular e Molecular, 6th ed. Editora Guanaba-
kil 2-21, 2-22 ve 2-23). Mukus salgılayan goblet hücreleri ra, 1997’den izinli alınmış, değiştirilmiş ve yeniden çizilmiştir.)
SİTOPLAZMA / 37
Zar Salgılama
Salgı granülü
Lizozom
trans Golgi
ağı
Taşıyıcı
veziküller
cis Golgi
ağı
GER’den Golgi’ye
taşıma yapan vezikül
Poliribozom
Şekil 2-23. Proteinlerin Golgi kompleksi boyunca ilerlemesi ve düzenlenmesi sırasında oluşan başlıca olaylar şe
matik olarak gösterilmiştir. Solda numaralandırılmış olanlar, işaret edilen bölmede gelişen başlıca moleküler olay
lardır. Lizozomal enzimlerin işaretlenmesinin, cis Golgi ağının başlangıcında başladığına dikkat ediniz, trans Gol
gi ağında, glikoproteinler gidecekleri yeri belirleyen özgül reseptörlerle karışım oluştururlar. Çizimin sol tarafında,
zar akışının Golgi’den endoplazma retikuluma geri dönüşü gösterilmiştir (Junqueira LC, Carneiro J: Biologia Celulare
Molecular, 6th ed. Editora Guanabara, 1997'den izinli alınmış, değiştirilmiş ve yeniden çizilmiştir.)
SITOPLAZMA / 39
sudur. Bu hastalıkların çoğunda, özgül bir lizozomal enzim birikerek, hücrenin normal işlevini olumsuz etkiler. Etkile
yoktur ya da etkin değildir ve belli moleküller (ör; glikojen, nen hücre tipindeki bu çeşitlilik, lizozomal hastalıklarda gö
serebrositler, gangliyositler, sfingomiyelin, glikozaminogli- rülen klinik işaretlerin çeşitliliğini açıklar (Tablo 2-3).
kanlar) «indirilememiştir. Sonuçta, bu maddeler hücre içinde Klinik olarak, kusurlu fiziksel gelişme ve zeka geriliği ile
tanımlanan ve normalde Golgi kompleksinde bulunması ge
reken fosforlayıcı bir enzimin olmaması nedeniyle ortaya çı
kan l-hücre hastalığının (inklüzyon hücre hastalığı), kalıtsal
Tablo 2-3. Farklı hücre tiplerinde lizozomal enzim yetmezliği olması nadirdir. GEK’den gelen lizozomal enzimler, Golgi
ve sindirilmemiş madde birikimi nedeniyle görülen hastalıklara
kompleksinde fosforla namaz. Fosforlanmannş protein mole
örnekler.
külleri lizozomları yapmak üzere ayrılmak yerine, genel sal
Hastalık Hatalı Enzim Etkilenen Temel gılama yolunu izlerler. Bu hastaların lizozomları bostur, ama
Organlar kanlarında salgılanan lizozomal enzimler bulunur. Bu hasta
ların hücrelerinde, normal hücresel metabolizmayı olumsuz
Hurler a L-iduronidaz İskelet ve
etkileyen büyük inklüzyon grandileri görülür.
sinir sistemi
Artık cisim
Lipofuskin granülü,
kısmen sindirilmiş
f j f f i materyal
\\*v£j
Peroksizomlar ya da Mikrocisimler
Peroksizomlar (peroksit + s o m cıjçapı 0.5-1.2 ptn arasında de
ğişen, küre biçimli ve membranla çevrilmiş organellerdir (Şe
kil 2-39). Bunlarda mitokondrilergibi oksijen kullanırlar; an
cak, ATP üretmezler ve hücresel metabolizmaya doğrudan
katılmazlar. Peroksizomlar, özgül organik maddelerden hid
rojeni çıkartarak, onları okside ederler. Çıkarılan hidrojen,
moleküller oksijene ( 0 2) taşınır. Bunun sonucunda, hücre
İçin çok zararlı bir madde olan hidrojen peroksit (H20 2) olu
şur. Bununla beraber, H2Ö 2 peroksizomda bulunan katalaz
enzimi tarafından elimine edilir. Katalaz H20 2’nin hidrojen
atomlarını çeşitli bileşiklere transfer eder ve ayrıca, l UCU’yi
II2Ö ve 0 2’ye ayrıştırır (2H20 2 —> 2I UO + 0 2). Katalaz, kli
nik olarak da olumsuz etkilere sahiptir: Özellikle karaciğer ve
böbrek peroksizomlar], çeşitli toksik molekülleri ve ilaçları
indirger. Örneğin; sindirilen etil alkolün %50’si, karaciğer ve
böbrek peroksizomları tarafından, asetaldehide indirgenir.
Karaciğer ve böbrek peroksizomlarının enzim içeriği, diğer
organlardaki peroksizomların enzim içeriğinden oldukça
farklıdır. Homojen ıııairikslerinde, D- ve L-amino oksidaz, ka
talaz ve hidıoksiasit oksidaz bulunur. İnsan hariç kimi türler
de, üırat oksidazdan oluşmuş bir kristalin nüıkleotid bulunur.
Peroksizomlar lipit metabolizmasıyla ilgili enzimler içe
rirler. Böylece, uzun zincirli yağ asitlerinin (18 karbonlu ve
daha uzun) /Toksidasyonu, mitokondriyal karşılığından
farklı olan peroksizomal enzimler tarafından gerçekleştirilir.
Safra asitleri ve kolesterol oluşmasına yol açan belli reaksi
yonlar da, oldukça saflaştırılmış peroksizom fraksiyonların
da yerleşiktir.
Şekil 2-26. Elektron mikrografta, çok sayıda mitokondri ile Peroksizomal enzimler, serbest sitozolik poliribozomlar-
çevrilmiş 4 koyu sekonder lizozom görülmekte. da sentezlenirler ve karboksil uçlarında içine alma işareti gi
bi işlev gören küçük bir aminoasit dizisi bulunur. Bu işarete
sahip olan proteinler, peroksizomların zarında yerleşik re
septörler tarafından tanınır ve organel içine alınırlar. Perok
sizom sığa olarak büyür ve henüz tam olarak bilinmeyen bir
düzenekle ikiye bölünür.
Proteazomlar, birincil olarak doğrudan protein molekülleriy
le İlgili işlev görürken; lizozomlar genel olarak hücre içinde
ki maddeleri ya da bir organel ve vezikülün tümünü sindi
rirler. k l in ik b il g i
Proteazom, 4 çemberli fıçı şeklinde merkezî bir bölüme
sahiptir. Bu bölümün her iki ucunda, ATPaz içeren ve ken
Bu organel, birçok metabolik yolla ilgili olduğu için;
disine bağlı olan ubikuitin molekülüyle proteinleri tanıyan
çok sayıda yetmezliğin nedeni, kusurlu peroksizo
bir düzenleyici parçacık bulunur. Ubikuitin, tüm hücrelerde
mal proteinlerdir. Olasılıkla, en yaygın peroksizo
bulunan, evrim sırasında çok iyi korunmuş -bakterilerden
insana kadar hemen hemen aynı yapıya sahip, küçük (76
mal yetmezlik, X-kromozomuna bağlı adrenolöko-
aminoasitli) bir proteindir. Ubikuitin, proteinleri yıkılmak distrofi dir. Bu yetmezliğin nedeni, çok uzun zincir
için şu şekilde hedefler (işaretler): Bir ubikuitin molekülü, li yağ asitlerini [3-oksidasyon için peroksizoma ta
ayrıştırılacak proteinde lizin kalıntısına bağlanır. Sonra, diğer şıyan integral membran proteinlerinin defektli ol
ubikuitin molekülleri birinciye bağlanır; bileşik düzenleyici masıdır. Bu yağ asitlerinin vücut sıvılarında birik
parçacık tarafından tanınır; protein kıvrımı ATP'den enerji mesi, sinir dokusunda miyelin kılıfların haraplan-
kullanarak ATPaz tarafından açılır; protein merkezî parçacı masına ve sonuçta, ciddi nörolojik semptomlara
ğın içine taşınarak yerleştirilir ve burada, her birinde yakla neden olur. Peroksizomal enzimlerdeki yetmezlik;
şık 8 aminoasit bulunan peptitlere parçalanır. Bu peptitler, ciddi kas bozulması, karaciğer ve böbrek lezyon-
henüz bilinmeyen bir işlemle sitozole taşınır. Ubikuitin, ye ları ile sentral ve periferik sinir sisteminde organi
niden kullanılmak üzere düzenleyici parçacık tarafından ser zasyon bozukluklarıyla karakterize ölümcül Zell
best bırakılır. weger sendromuna neden olur. Elektron mikros
8 aminoasitli peptitler, sitozol enzimleri tarafından aıııi- kobunda, bu hastaların karaciğer ve böbrek hüc
noasitlere parçalanabilir ya da başka bir işte (ör; kimi hüc relerindeki peroksizomların boş olduğu görülür.
relerde immün yanıta katılmak) kullanılabilirler.
SITOPLAZMA / 43
âmâ
M m
Ummasını engeller. Mİtotik mikrolübüller, eksi (-) uçlarında munu hızlandıran ve aynı zamanda kararlı kılan, taksol’dür.
dizilimin çözülmesinin devam etmesiyle yıkılır ve ayrılan Tüm sitozolik tübiilinler kararlı mikrotübCillerde kullanılır ve
tübülin birimlerinin yerini yenisi almaz. Mitotik mikrotübiil- tübülinin mitoz mekiğinin yapımına katılmasına izin veril
lerle etkileşime giren bir başka alkaloid, mikrotiibiil oluşu mez. Bir başka alkaloid olan vinblastin, oluşmuş mikro-
tiibCilün tekrarlayan kümelerini çözer ve ikinci basamakta,
parakristalin düzeni oluşturmak üzere tübüliııleri toplar.
! k l in ik b il g i
I
t â 0
i KLİNİKBİLGİ
A Mikrotübül aTübülin----- Ç)
p Tübülin----- ö
24 nm
ı---------------- 1
„ , Tübülin dimerleri
Bo''unakes" (heterodimerler)
(Boyanmamış alt birimler)
Yukarıda yapısal
özellikleri gösterilen
mikrotübüllerin
elektron mikroskop
fotoğrafı
Protein
bağları
B Sil
Paylaşılmış
Merkezi Işınsal
kılıf uzantılar
Aksonem (9 + 2 düzeninde)
Şekil 2-34. Mikrotübül, sil ve sentriolün şematik çizimi. A: Mikrotübüllerin, tannik asitli gluta-
raldehitte fikse edildikten sonra elektron mikroskobunda görünüşü. Boyanmayan tübülin alt
birimleri yoğun tannik asit tarafından görünür duruma gelmiştir. Tübülün enine kesitinde, sar
mal şeklinde düzenlenmiş dinlerlerin 13 alt biriminin oluşturduğu halka görülmekte. Mikro-
tübülün boyunun uzaması ya da kısalması, tübülin alt birimlerinin eklenmesi ya da çıkartıl
masıyla gerçekleşir. B: Bir titrek tüyün enine kesitinde aksonem denilen merkezî mikrotübül-
ler görülmekte. Aksonem, 9 mikrotübül çifti tarafından çevrelenmiş 2 sentral mikrotübülden
oluşmuştur. Çiftlerde, A mikrotübülü tamdır ve 13 alt birimden oluşmuştur, B mikrotübülü ise
2 ya da 3 heterodimeri A ile paylaşır. Dinein kolları ATP ile aktive edildiğinde karşısındaki
tübüle bağlanır ve çiftlerin birbirine karşı kaymalarını sağlar. C: Sentriyoller, birbirine bağla
narak araba tekerleği şeklinde düzenlenmiş 9 mikrotübül üçlüsünden oluşur. Üçlüde A mik
rotübülü tam ve 13 alt birimden oluşurken, B ve C tübülin alt birimlerini paylaşırlar. Normal
koşullar altında, bu organel birbirine dik açıyla yerleşmiş bir çift olarak bulunur.
48 / BÖLÜM 2
Sitoplazmik Birikintiler
Bunlar genelde sitoplazmanın geçici bileşenleridir, başlıca
birikmiş metabolitler ya da diğer maddelerden oluşmuşlar
dır. Birikmiş moleküller çeşitli şekillerde olabilir. Bunlardan
birisi, yağ dokusu, sürrenal korteks hücreleri ve karaciğer
hücrelerinde görülen lipit damlacıklarıdır (Sekil 2-38). Kar
bonhidrat birikimi de birçok hücrede glikojen şeklinde gö
rülür. Kurşun tuzlarıyla yapılan boyamada glikojen elektron
yoğun birikimler şeklinde görülür (Şekil 2-39). Proteinler
bez hücrelerinde salgı granülleri ya da salgı vezikülleri
içinde depolanırlar (Sekil 2-29). Bu proteinler uyarı altında
tekrarlayarak olarak hücreler arası ortama salınırlar.
Hücre içinde renkli maddelerin birikintileri -pigm ent
ler- de bulunur (Şekil 2-İ0). Hücre tarafından sentezlenebi-
Iirler (ör; derideki melanositler) ya da vücudun dışından ge
lebilirler (ör; karoten). En yaygın görülen pigmentlerden bi
risi de, sarımsı kahverengi lipofuskin pigmentidir. Lipofııs-
kin özellikle larklılanmasını tümüyle tamamlamış hücrelerde
bulunur ve yaşla birlikte arlar. Kimyasal yapısı karmaşıktır.
Lipofuskin grandilerinin sekonder lizozomlardan geliştiğine
ve sindirilemeyen maddelerin birikintileri olduğuna inanıl
maktadır. Geniş bir alana yayılmış bir pigment olan mela
nin, epidermis ve retinanın pigment tabakasında oldukça
Şekil 2-35. Birbirine dik yerleşmiş bir çift sentriyoiü ve on
fazla bulunur ve yoğun hücre içi membranla çevrili grandi
ları çevreleyen tanecikli protein malzeme ile birlikte bir
ler şeklindedir.
sentrozomun şematik şekli. Her bir sentriyol, her demetin
de 3 mikrotübül bulunan 9 mikrotübül demetinden oluş
muştur.
CD
hiplirler. Keratinin çeşitliliği bu proteinin; epidermis, tırnak, cP <90
toynak, boynuz, tüy, pullarda oynadığı değişik görevlerle ve
benzer şekilde hayvanlarda aşınma, su ve ısı kaybından ko
rumayla ilgilidir.
Vimentin mezenşim (mezenşim embriyonik bir doku
dur) kökenli hücrelerin tipik filamanlarıdır. Vimentin tek bir CD
CD CD
proteindir (56-58 kDa) ve desmin ya da glial fibriller asidik
cP & 9b
protein ile kopolimerize olabilir.
Desmin (skeletin) düz kas ile iskelet ve kalp kasının Z Sb
diskinde bulunur (53-55 kDa).
Glial filamanlar (glial fibriller asidik protein) astro-
sitlerin tipik yapısıdır; ancak, nöron, kas, mezenşim hücre
leri ya da epilelde bulunmaz (51 kDa). CD cD
Nörofilamanlar en az 3 yüksek molekül ağırlıklı poli-
peptitden (68, 1-iÜ ve 210 kDa) oluşur. Ara filaman protein cP (90
leri farklı kimyasal yapıdadır ve hücresel işlevlerde farklı rol
lere sahiptir.
9}J\b &^
KLİNİK BİLGİ
* g o ~
Tümörlerde özgül tip ara filamanların bulunuşu,
tümörün hangi hücreden kökenlendiğini bilmemi Şekil 2-36. Sitozolik aktin filamanları. Aktin dimerleri artı
zi sağlar; bu bilgi, tanı ve sağaltımda önemlidir (+) ucundan eklenir ve eksi (-) ucundan çıkartılır. Böylece
(Tablo 1-1’e bakınız). Ara filaman proteinleri rutin aktin etkin olarak uzar ya da kısalır ve böylece hücrenin
bir işlem olan immünositokimyasal yöntemlerle gereksinimi sağlanmış olur. (Junqueira LC, Carneiro J; Bioio-
gösterilebilir. gia Celular e Molecular, 6th ed. Editora Guanabara, 1997’den izin
li alınmış, değiştirilmiş ve yeniden çizilmiştir.}
SITOPLAZMA / 49
Tablo 2-5. Hücre bileşenlerindeki değişikliklerin neden olduğu kimi insan ve hayvan hastalıkları.
Etkilenen Hücre /
Bileşeni Hastalık M oleküler Defekt Morfolojik Değişiklik Klinik Belirti
Mikrotübül Hareketsiz titrek Sil ve flâgellumda Çift mikrotübüllerde kolların Erkek sterilitesi ve kronik
tüy sendromu dinein bulunmayışı yokluğu solunum yolu enfeksiyonuyla
birlikte hareketsiz sil ve flâgellum
Golgi kompleksi l-hücresi Fosfotransferaz Birçok hücrede inklüzyon Fizikomotor gerilik, kemik
hastalığı yetmezliği partiküllerinin depolanması anormallikleri
yük moleküller için yapı blokları üreten, enerji elde etmek Barrit G J: Com munication W ithin A nim al Cells. Oxford Univ Press, 1992.
için küçük molekülleri parçalayan binlerce enzim içerir. Si- Becker W M et al: The World o f the Cell, 4th ed. Benjamin/Cummings, 2 0 0 0 .
Bretscher M S: T h e molecules o f the cell membrane. Sci Am 1 9 8 5 :2 5 3 :1 0 0 .
tozolda protein sentezlemek için gerkeli tüm araçlar (rRNA,
Brinkley B R : M icrotubule organizing centers. Annu Rev C ell Biol 1 9 8 5 :1 :1 4 5 .
mRNA, tRNA, enzimler ve diğer faktörler) bulunur.
Brown M S et al: Recycling receptors: the round-trip itinerary o f migrant mem
brane proteins. Cell 1 9 8 3 :3 2 :6 6 3 .
Cooper, G M : The Cell: A M olecular Approach. ASM Press/Sinauer Associates,
Inc., 1997.
Özgül Hücre Bileşenleri ve Hastalıkları D eDuvc C: A G uided Tour o f the Living Cell. Freeman, 1984.
DeDuve C: M icrobodies in the living cell. Sci Am 1 9 8 3 :2 4 8 :7 4 .
Dustin P: M icrotubules, 2nd ed. Springer-Verlag, 1984.
Farquhar M G : Progress in unraveling pathways o f Golgi traffic. Annu Rev
Cell Biol 1 9 8 5 :1 :4 4 7 .
KLİNİK BİLGİ Fawcett D : The Cell, 2nd ed. Saunders, 1981.
Krsric RV: Ultrastructure o f the M am m alian Cell. Springer-Verlag, 1979.
Birçok hastalık, özgül hücre bileşenlerindeki mo- Mitchison T J , Cram er LP: Actin-based cell motility and cell locom otion. Cell
leküler değişiklikler sonucu ortaya çıkar. Bu has 1 9 9 6 :8 4 :3 7 1 .
O sborn M , W eber K: Intermediate Filaments: cell-type-specific markers in dif
talıkların çoğunda, ışık ya da elektron mikrosko-
ferentiation and pathology. Cell 1 9 8 2 :3 1 :3 0 3 .
pik olarak ya da sitokimyasal yöntemlerle yapısal Pfeifer SR , Rothm an J E : Biosynthetic protein transport and sorting in the en
değişiklikler saptanır. Tablo 2-5’de, birçok hücre doplasmic reticulum. Annu Rev Biochem 1 9 8 7 :5 6 :8 2 9 .
bileşeninin biyopatolojideki önemini anlamak Rothman J: T h e compartmental organization o f the Golgi apparatus. Sci Am
için, kimi hastalıklar ve önemi verilmiştir. 1 9 8 5 :2 5 3 :7 4 .
Simons K, Ikonen E: How cells handle cholesterol. Science 2 0 0 0 :2 9 0 :1 7 2 1 .
Tzagoloff A: M itochondria. Plenum, 1982.
Weber K, Osborn M : T h e molecules o f the cell matrix. Sci Am 1 9 8 5 :2 5 3 :1 1 0 .
I
Hücre Çekirdeği
Çekirdek, bir hücrenin tüm yapılarının ve etkinliklerinin nükleer sisterna (çekirdek çevresi sarnıç) (Şekil 3-2 ve 3-4)
kromozomun DNA’sında kodlanmış olduğu mavi boyalı bir denilen dar bir (40-70 nm) aralık bulunur. Bu bir çift zar ve
yapıdır. Ayrıca, DNA’sını kopya ederek 3 tip RNA’yı -ribozo- aralık birlikte çekirdek kılıfını oluştururlar. Çekirdek kılıfının
mal (rRNA), haberci ve transfer- sentezleyecek ve işleyecek iç zarına sıkıca bağlanmış ve onun kararlılığına yardımcı olan
moleküler düzeneklere de sahiptir. Mitokondri küçük bir protein yapıya fibröz lamina (Şekil 3-4) denir. Fibröz lami
DNA genomuna sahiptir ve kendi kullanımı için RNA’lar üre na, lamin A, B ve C denilen 3 temel proteinden oluşmuştur.
tir; ancak, genomu o kadar küçüktür ki, üretilen RNA mito- Bölünmeyen hücrelerde kromozomlar fibröz lamina ile bağ
konclrinin kendi gereksinimine bile yetmez. Ayrıca, çekirdek lantılıdır (Şekil 3-5). Bağlantının düzeni aynı dokudaki hüc
protein üretmez. Çekirdeğin etkinliği için gerekli olan çok reler arasında fazla değişmez; bu da, kromozomların çekir
sayıda protein molekülü sitoplazmadan alınır. dek içindeki yerleşiminin belirli olduğu görüşünü destekler.
Çekirdek genellikle yuvarlak ya da uzamış bir yapı ola Dış zara poliribozomların bağlı olması, çekirdek kılıfının en-
rak hücrenin merkezinde görülür (Şekil 3-1). Ana bileşenle doplâzma retikulumu bir parçası olduğunu gösterir. Çekir
ri; çekirdek kılıfı, kromatin (Şekil 3-2 ve 3-3), çekirdek dek kılıfına bağlı olan poliribozomlarda sentezlenen protein,
çik ve çekirdek matriksi’dir. Çekirdeğin büyüklüğü ve geçici olarak perinükleer sisternada izole edilir. Çekirdek kı
morfolojik özellikleri, normal özgül dokularda genellikle ay lıfının iç ve dış zarının birleştiği yerlerde çekirdek gözeneği
nı biçimdedir. Bunun aksine, kanser hücrelerinde çekirdek ya da nükleer gözenek denilen, çekirdek ve sitoplazma
düzensiz şekillidir, büyüklüğü değişkendir ve kromatin dü arasında kontrollü geçiş sağlayan bir aralık bulunur (Şekil
zensizdir.
3-6 ve 3-7). Gözenekler açık değildir, 100’den çok protein
den oluşmuş sekiz köşeli oktogonal bir gözenek kompleksi
Çekirdek Kılıfı bulunur (Şekil 3-8). Çekirdek kılıfı her boyuttaki iyon ve mo
Elektron mikroskobunda çekirdeği 2 paralel iinit (tek tip ya leküle geçirgen olmadığı için, çekirdek ve sitoplazma arasın
da birim) zarın çevrelediği görülür. İkisinin arasında peri- daki madde alışverişi yalnızca nükleer gözeneklerden olur.
53
54 / BOLUM 3
Çekirdek Çekirdekçik
Şekil 3-2. Hücre çekirdeğinin şematik çizimi. Çekirdek kılı Çapı 9 nnı olan iyon ve moleküller nukler gözenekler
fı, endoplazma retikulumu çekirdek çevresi sarnıcını çevre den enerjiye gerek olmadan serbestçe geçebilir. Ancak, 9
leyen 2 zardan oluşmuştur. İki zar birleşerek çekirdek gö nm'den büyük olan molekül ve molekül bileşikleri aktif bir
zeneklerini oluşturur. Ribozomlar dış çekirdek zarına tutun yöntemle taşınırlar. Bu yöntem, adenozin trifbsfattan (AİT)
muşlardır. Heterokromatin kümeleri çekirdek tabakasına enerji kullanan reseptörler aracılığıyla olur ve 2 evreden olu
bağlanmışken, ökromatin (ÖK) çekirdeğin iç tarafında da şur. Birinci evrede, bir ya da çok sayıda çekirdek işareti böl
ğılmıştır. Çekirdekçikte, bağlı kromatin (oklar), hetero kro gesine sahip proteinler, özgül sitozol proteinlerine bağlan
matin (Hk), pars granüloza (G) ve pars fibrozaya (F) dikkat maya başlayarak, bir bileşik oluştururlar. Bu bileşik enerjiye
edin. gerek olmadan, geçici olarak çekirdek gözeneği kompleksi-
lim
■VVKffrfîi.
Çekirdek
ne tutunur. İkinci evrede, çekirdek sinyali taşıyan proteinler, ğunluğunun şiddetine göre, hem ışık ve hem de elektron mik
ATP’den elde edilen enerjiyle çekirdeğe taşınır ve sitozolik roskobunda 2 tip kromatin ayırt edilir (.Sekil 3-2 ve 3-4). Elekt
proteinler sitoplazmada kalır. Olasılıkla, ATP enerjisinden en ron mikroskobunda elektron yoğun ve kaba graniiller, ışık
azından bir bölümü; gözeneklerin, büyük moleküllerin ge mikroskobunda ise bazofilik kümeler şeklinde görülen lıete-
çebileceği kadar açılmasında kullanılır. Bazı ribozomların alt rokromatin (Yun. heteros, diğer + ebru m a, renk). Ökroma-
birimleri kadar büyük olan molekül ya da molekül bileşik tin, kromozomun daha az kıvrım yapan bölümüdür. Elektron
lerinin, çekirdekten sitoplazmaya geçiş mekanizmasıyla ilgi mikroskobunda ince graniiler bir yapıda, ışık mikroskobunda
li bilgiler çok azdır. ise açık bazofilik boyanmış alanlar şeklinde görülür. Heıerok-
romalinin ökıomatine oranı; doku kesitlerinde ışık ve elektron
Kromatin mikroskopik olarak, çekirdeğin koyu ya da açık boyanmasına
neden olur. Kromatinin, dolayısıyla çekirdeğin açık ya da ko
Kromatin aslında; bölünmeyen çekirdekte bulunan ve farklı
yu boyanması, sık olarak ışık mikroskopik olarak farklı doku
yoğunlukta kıvrımlar yapan kromozomdur. Kromozom yo-
ve hücre tiplerinin ayırt edilmesinde kullanılır.
Kromatin, başlıca sarmal yapan DNA şeritleri ile bu sar
malın bağlandığı temel proteinlerden (histonlar) oluşmuştur.
Yapısı Şekil 3-5’de şematik olarak gösterilmiştir. Kromatinin
temel yapısal birimi niikleozomdur (Şekil 3-9). Nükleozomun
merkezinde; H2A, H2B, 1-13 ve H4 histonlarından birer çift ol
mak üzere, 4 tip fusion bulunur ve bu histonlar 166 DNA baz
çifti tarafından sarılmıştır. Kırksekiz baz çiftinden oluşmuş
DNA şeridi ise komşu nükleozomları birbirine bağlar ve bu
bölüme başka tip histon (İTİ ya da H5) bağlanmıştır. Kroma
tinin bu düzenlenişi “boncuk dizisi” olarak tanımlanır. Kro
matine bağlı olarak histon olmayan proteinler de bulunur; fa
kat, bunların düzenlenişi tam olarak anlaşılamamıştır.
Kromatinin bir üst düzeni, 30 nm’lik bir liftir (Şekil 3-10).
Bu yapıda, nükleozomlar bir eksen etrafında spiral şeklinde
kıvrılırlar. 30 nm’lik kromatin lifini yapmak için, her dönüşte 6
nüldeozom bulunur. Özellikle, mitoz ve mayoz sırasında kro
matinin yoğunlaşması için kıvrım sayısı artar.
Çekirdeğin kromatin düzeninin, hücre etkinliğini yansıttı
Şekil 3-8. İki çekirdek gözeneğinin basit çizimi. Bu model ğı kabul edilmektedir. Genelde, soluk boyalı bir çekirdeğe sa
de, çekirdek bölümünün sonu bir halka şeklinde ve kesinti hip hücreler, koyu boyalı çekirdeğe sahip hücrelerden daha
siz bir yapı olarak gösterilmiştir. aktiftir. Soluk boyalı çekirdek (heterokromatini az), genetik
HÜCRE ÇEKİRDEĞİ / 57
XXXXX I 2 nm
Şekil 3-9. Nükleozomun şematik çizimi. Yapının merkezin
de, her tipinden 2 kopya olmak üzere, 4 tip histon (H2A,
H2B, H3 ve H4) ve bulunur. Bir molekül H1 ya da H5, DNA 11 nm
filamanmm dışına yerleşmiştir.
i .. . .
> | k l in ik b il g i
V. f
U ,<r- « t
v - t/ g
H n
£ -a-» t tf
* 4
‘•y
rl u
fe* M ı u !*W
k t i M
1 2 3 4 5
. V \l 'T ft» t -1
İH * .
V» t-.’ ry a C7 TJ
«J Cf t'
f î â ► m M b-
Ö P M M *• > • +)
p $ M
i ■> I
t j U 1 1 Şekil 3-12. Bantlama tekniği ile
hazırlanmış insan karyotipi.
6 7 8 9 10 1 1 12 K
Her kromozom belli bir bant dü
*1 *~ı zenine sahiptir; böylece, tanın
H H r— İŞ £
** Kt
ması ve bantlanma düzeni ile
genetik anomaliler arasındaki
13 14 15 16 17 18
bağlantının kurulması kolayla
* F-
şır. Kromozomlar, morfolojik
A fİA “ r
t\
tJ özelliklerine göre numaralan
19 20 21 22 Y mış çiftler halinde gruplanır.
HÜCRE ÇEKİRDEĞİ / 59
Çekirdek Matriksi liğiyle hücrenin orta kuşak düzlemine göç eder ve burada
her biri boyuna yarılarak, yavru kromatid denilen 2 kromo
Çekirdek matriksi, çekirdek içinde kromatin ve çekirdekçik
zom oluşturur. Kromalidler mitoz mekiğinin mikrotubülleri-
arasındaki boşlukları doldurur. Başlıca, proteinlerden (kimileri
ne, kinctokor (Yun. kiııetos, hareket etme + cfoonı, merke
enzimatik etkinlikte), metaboliller ve iyonlardan oluşur. Niik-
zî bölge) denilen bölümleriyle tutunurlar (Şekil 3-1H ve
leik asitleri ve diğer eriyen bileşenleri çıkartıldığında geriye ke
sintisiz ipliksi bir yapı kalır; buna, çekirdek iskeleti (nukleos-
keleton) denir. Çekirdek kılıfının l'ibröz laminası, nükleer mat-
riksin bir bölümüdür. Nukleoskelelon olasılıkla, DNA ilmekle
rinin bağlandığı protein bazlarının oluşumuna katılır.
HÜCRE BÖLÜNMESİ
Hücre bölünmesi ya da mitoz (Yun. mitos, İplik) ışık mikros
kobuyla görülebilir. Bu olay sırasında, ana hücre bölünür ve
yavru hücrelerin her biri, ana hücreninkiyle aynı olan bir
kromozom takımı taşır. Temelde, kromozomların boyuna
çiftlenmesi gerçekleşir ve boyuna eslenen kromozomlar
yavru hücrelere eşit olarak dağılır. İki m itoz arasındaki evre
ye interfaz denir. Bu evrede çekirdek mikroskopik olarak
normal görülür. Mitoz süreci, üzerinde çalışmayı kolaylaştır
mak için alt evrelere ayrılır (Şekil 3-15, 3-16 ve 3-17).
Profaz evresi, kromatinin (sarmal yapmamış kromo
zom) yavaş yavaş sarmal yapmaya başlamasıyla özellik ka
zanır. Sarmallaşmanın sonunda; çok sayıda, çubuk ya da saç
tokası şeklinde (sarmal yapmış kromozomlar) ve koyu bo
yanan cisimler oluşur. Profazın sonunda, çekirdek kılıfı nük
leer kimin proteinlerinin fosforlanması (PO.,^ eklenmesi) so
nucu parçalanır. Parçalar veziküller şeklinde sitoplazmaya
dağılır. Sentrozomlar, sentriyolleri ile birlikte hücrenin ku
tuplarına göç ederler. Sentrozom ve sentriyollerin eşlenme
si, mitozdan önce interfaz evresinde baslar. Sentrozom gö Şekil 3-14. Çekirdekçiğin elektron mikroskop fotoğrafı. Çe
çüyle birlikte, iki sentrozom arasında mitoz mekiğinin mik- kirdekçik düzenleyici DNA (ÇD), pars fibroza (PF), pars
rotübülleri görülmeye başlar ve çekirdekçik parçalanır. granüloza (PG), çekirdekçiğe bağlı kromatin (ÇBK), çekir
Metafaz evresinde, kromozomlar mikrotübüllerin etkin dek kılıfı (ÇK) ve sitoplazma (S) gösterilmiş.
60 / BÖLÜM 3
P re p ro fa z Profaz M e ta fa z
Mitoz mekiği
T elo fa z
r -\ r
Çekirdeğin şekillenmesi, çekir Kromozomların kutuplarda toplan Kromozomların
dek kılıfı ve çekirdekçik oluşu ması, hücre ayrılmasının başlama- boyuna yarılması
mu, hücre bölünmesinin bitimi . sı, yarıklanma oluğunun oluşması ve kutuplara göçü
Y -
3-19). Kinetekor, her kromatidde sentrom ere (Yun. kent- HÜCRE DÖNGÜSÜ
ron, merkez + som a, parça) çok yakın yerleşik, elektron yo
Hücre bölünmesi ya da mitoz, hücre bölünme döngüsünün
ğun, DNA-protein plağıdır.
ışık mikroskobuyla bile belirgin olarak görülebilen bölümü
Anafaz evresinde yavru kromatidler birbirlerinden ayrı
lırlar ve mikrotubüller tarafından çekilerek karşı kutuplara dür; ancak, hücre çoğalmasında çok önemli rolü olan süre
göç ederler. Bu olay sırasında, kromatidin ortasında bulunan cin diğer bölümü kolayca görülmez. Bu sürecin en önemli
sentromer de merkezden uzaklaşır ve kromozomun geri ka olaylarından biri DNA kopyalanmasıdır (replikasyon). DNA
lanını çeker. Sentromer mitoz kromozomunun büzülmüş kopyalanması, hücre içinde radyoaktif işaretli DNA öncüle
bölgesinde bulunur ve anafaz başlayana kadar iki yavru kro- rinin (ör; 3H-timidin) gösterilmesi ve bunların biyokimyasal
matidi birarada tutar. ve otoradvografik yöntemlerle izlenmesiyle çözümlenebilir.
Telofaz evresi yavru hücrelerde çekirdeğin yeniden gö DNA kopyalaması interfaz sırasında olur ve gerçekleşen
rülmesiyle karakterizedir. Kromozomlar yarı dağınık durum olaylar mikroskopla görülemez. Mitoz ve interfazdaki bu de
larına dönerler. Çekirdekçik, kromatin ve çekirdek kılıfı yi ğişimlere, hücre döngüsü denir ve hücre yenilenmesiyle
neden görünür. Bu nükleer değişiklikler olurken, ana hücre birlikte tüm dokularda görülür. Hücre döngüsü ikiye bölüne
nin ekvator düzleminde bir büzülme başlar ve sitoplazma ile bilir: daha önce tanımlanan 4 evreden (profaz, metafaz, ana
organelleri tümüyle ikiye ayrılana kadar devam eder. Bu bü
faz ve telofaz) oluşan mitoz ve interfaz (Şekil 3-20 ve 3-21).
zülme, hücre zarının hemen altında bir kemer gibi yerleş
İnterfaz da 3 evreye ayrılır: G! (sentez öncesi), S (DNA
miş, miyozin ile birlikte aktin mikrofilamanları tarafından
sentezi) ve G2 (DNA eşlenmesi sonrası). Bu evrelerin sıra
gerçekleştirilir.
sı ve yaklaşık süreleri, Şekil 3-20 ve 3-21’de gösterilmiştir.
Dokuların çoğunda, hücre bölünmesi ve hücre ölümü
sürekli olduğu için, sabit bir hücre yenilenmesi söz konusu S evresi, DNA sentezi ve sentriollerden sentrozom eşlenm e
dur. Sinir dokusu ve kalp kası hücreleri bunun dışındadır. sinin başlamasıyla özellik kazanır. G] evresinde yoğun bir
Çünkü, bu hücreler doğumdan sonra çoğalmazlar; bu ne şekilde RNA ve protein sentezi olur. Bu proteinler arasın
denle, bu dokular yenilenemezler. Hücrelerin yenilenme da; hücre döngüsünü kontrol eden, hücre hacmini (mitoz-
oranı dokudan dokuya çok değişir. Sindirim kanalı epiteli ile dan sonra yarıya inmiştir) normal büyüklüğüne ulaştıran
epidermiste hızlı, pankreas ve tiroitte yavaştır. proteinler bulunur. Sürekli olarak bölünmeyen hücrelerde,
HÜCRE ÇEKİRDEĞİ / 61
_ İl__ “ ~~•
Ş e k il3-16. Hücre kültüründe hücre bölünmesi. Pikrosirius-hematoksilen boyası. Orta büyütme. A: İnterfaz çekirdeği. Her
çekirdeğin içindeki kromatin ve çekirdekçiğe dikkat ediniz. B: Profaz. Belirgin bir çekirdek kılıfı ve çekirdekçik yok, yoğun
laşmış kromozomlar görülmekte. C: Metafaz. Kromozomlar hücrenin orta kuşak düzlemine yerleşmiş. D: Geç anafaz. Kro
mozomlar, DNA'nın yavru hücreler arasında eşit dağılmasını sağlamak için, her iki hücre kutbuna yerleşmiş.
62 / BÖLÜM 3
Şekil 3-17. Kültürü yapılmış hücrelerin konfokal lazer taramalı mikroskopla elde edilmiş
fotoğrafları. Bir interfaz çekirdeği ile mitozun değişik evrelerine ait çok sayıda çekirdek
görülmekte. DNA kırmızı, sitoplazmadaki mikrotübüller mavi boyanmış. Orta büyütme.
A: İnterfaz. Bölünmeyen bir hücre. B: Profaz. Çekirdeğin üst tarafındaki mavi yapı sent-
rozomdur. Kromozomların yoğunlaşması nedeniyle fark edilebilir olduklarına dikkat edi
niz. Sitoplazma, mitozdaki hücrenin tipik şekli olan, yuvarlaklaşmaya başlamıştır. C:
Metafaz. Kromozomlar ekvator düzleminde düzenlenir. D: Anafaz. Kromozomlar, mikro-
tubüller aracılığıyla, hücre kutuplarına çekilir. E: Erken telofaz. İki kromozom seti, iki
yavru hücreyi yapmak üzere hücre kutuplarına varır. Her yavru hücrede, ana hücrede-
kinin aynısı olan kromozomlar bulunur. F: Telofaz. Sitoplazma, ekvator düzlemindeki bir
büzülmeyle birlikte, bölünmeye başlar. Yavru hücrelerin, ana hücreden daha yuvarlak
ve küçük olduğuna dikkat ediniz. Daha sonra büyüyecek ve uzamaya başlayacaklardır.
(İzin alınarak, R Manelli-Oliveira, R Cabado ve G Machado-Santelli).
hücre döngüsü etkinlikleri geçici ya da kalıcı olarak askıya Hücre döngüsü, siklus süresince ilerlemeyi baskılayan
alınabilir. Bu hücreler (ör; kas, sinir), G() evresinde olarak çeşitli sinyaller tarafından da kontrol edilir. DNA hasarı, hüc
kabul edilirler. re döngüsünü yalnızca G2 değil, G j kontrol noktasında da
Memeli hücre siklusunun düzenlenmesi oldukça karma durdurur (Şekil 3-21). Gj kontrol noktasındaki durdurma,
şık bir olaydır. Hücre kültüründe, kültür ortamı serumdan hücre S evresine girmeden önce hasarın tamirine olanak sağ
yoksun bırakılırsa, hücreler çoğalmayı durdurup G0 evresi lar. Bu olmazsa, hasarlı DNA eşlenmiş edilmiş olur. Memeli
ne girerler. Serum tarafından sağlanan temel bileşen; büyü hücrelerinde, G | kontrol noktasında durdurma, p53 denilen
me faktörü denilen ve çok az miktarda gerekli olan, olduk protein aracılığı ile gerçekleşir. p53 proteinini kodlayan gen;
genelikle, insan kanserlerinde değişmeye (mutasyona) uğra
ça özelleşmiş bir proteindir.
mıştır. Bunun sonucunda, hücrenin hasarlı DNA’yı tamir et
me yeteneği azalır. Hasarlı DNA’nın kalıtımla yavru hücrele
re geçmesi, değişmelerin hızla çoğalmasına ve genomun ka
rarsızlığına; bu da, kanser gelişmesine neden olur.
G2 evresinde gelişen olaylar; mitoz sırasında kullanılacak
enerjinin biriktirilmesi, mitotik mikrotiibüllere katılacak olan
KLİNİK BİLGİ
tübülin sentezi ve kromozomal lıiston olmayan proteinlerin
sentezidir. G2 evresinde de bir kontrol noktası vardır. Hücre,
Kimi büyüme faktörleri tıpta kullanılmaktadır. Ke bu kontrol noktasında hatalı sentezlenmiş olan tüm DNA’ları
mik iliğindeki eritrositlerin çoğalmasını, farklılan- düzeltilene kadar bekler. G2 evresinde MPF (olgunlaşma baş
masını ve yaşamını sürdürmesini sağlayan erit- latan faktör) adlı bir protein bileşiği birikmeye başlar. Bu bile
ropoietin, buna bir örnektir. şik, mitozun başlamasına, kromozomların yoğunlaşmasına, çe
kirdek kılıfının yırtılmasına ve mitozla ilgili diğer olayların ger
çekleşmesine neden olur.
HÜCRE ÇEKİRDEĞİ / 63
"
Prof az
(± 1 saat)
Ş ekil 3-20. Kemik doku
sunda hücre siklusunun
evreleri. G-ı evresinin (pre-
sentez) süresi, çok sayıda
faktöre bağlı olarak (bu do
kuda hücre bölünmesinin
sıklığı) değişkenlik gösterir.
Kemik dokusunda; G-j 25
saat, S evresi (DNA sente
zi) yaklaşık 8 saat, G2 ve
mitoz birlikte 2.5-3 saat sü
rer. (Belirtilen süreler RW Yo-
ungtan alınmıştır.)
KLİNİK BİLGİ
HÜCRE ÇEKİRDEĞİ / 65
yasal maddeler, belli tip radyasyon, viral enfeksi oplazma, düzensiz hücre çoğalmasının oluştur
yonlar) kontrollü büyümenin normal düzenini sağ duğu anormal doku kütlesi olarak tanımlanabilir.
layan düzenekleri atlayarak, DNA hasarına, mu- Neopiazmaiar, kötü ya da iyi huylu olabilirler. İyi
tasyona ve anormal hücre çoğalmasına; bunun huylu olanlar yavaş büyürler ve yayılmacı (inva-
sonucunda, tümör oluşumuna neden olabilir. ziv) değillerdir; kötü huylu olanlar ise; hızlı büyür
Tüm ör terimi başlangıçta, vücutta yangı ya ler ve diğer doku ve organları istilâ etme kapasi
da anormal hücre çoğalması sonucu oluşan ye teleri oldukça yüksektir. Kanser tüm kötü huylu
rel bir şişkinliği tanımlamak için kullanılırdı. Şim tümörler için yaygın olarak kullanılan bir terimdir
di ise, sinonim olarak neoplâzma (Yun. neos, (Şekil 3-22 ve 3-23).
yeni + plasma, oluşan şey) kullanılmaktadır. Ne-
k l in ik b il g i KLİNİK BİLGİ
Vücuttaki hücrelerin çoğu, DNA’larında büyük bir Hücrenin kazara ölümüne nekroz denir ve pato
değişiklik olduğunda apoptoz programlarını etkin- lojik bir olaydır. Mikroorganizmalar, virüsler, kim
leştirebilirlerler. Örneğin; bir tümör görülmeden yasallar ve diğer zararlı ajanlar nekroza neden
hemen önce, DNAda çok sayıda mutasyon birik
olabilirler. Nekrotik hücre şişer, organellerinin
mişse program etkinleşebilir. Bu yolla, DNA’da
hacmi artar ve sonuçta; patlayarak içeriğini hüc
mutasyonların birikmesi sonucu gelişebilecek kö
re dışı aralığa boşaltır. Makrofajlar nekrotik hüc
tü huylu hücrelerin çoğalması apoptozla engel
renin kalıntılarını fagositozla yutarlar ve diğer im-
lenmiş olur. Kötü huylu hücrelerin, bir klon oluş
turması ve tümör geliştirmesi için, apoptotik süre mün hücrelerin yangıyı başlatmasına yol açacak
ci kontrol eden genleri de etkinleştirmeleri gerekir. olan moleküller salgılarlar.
KAYNAKLAR
Cooper G M : The Cell: A M olecular Approach. ASM Press/Sinauer Associates, Kornberg R D , Klug A: T h e nudeosom e. Sci Am 1 9 8 1 ;2 4 4 :5 2 .
İne., 1997. Krstlc RV: U ltrastructure o f the M am m alian Cell. Springer-Verlag, 1979.
Doye V, H urt E: From mıcleoporins to nuclear pore complexes. Curr Opin Lloyd D et al: The Cell D ivision Cycle. Academic Press, 1982.
Cell Biol 1 9 9 7 :9 :4 0 1 .
Melese T, X ue Z : T h e nucleolus: an organelle formed by the act o f building
Duke R C et al: Cell suicide in health and disease. Sci Am 1 9 9 6 ;2 7 5 (6 ):4 8 . a ribosome. Curr O pin Cell Biol 1 9 9 5 :7 :3 1 9 .
Fawcett D : The Cell, 2nd ed. Saunders, 1981. Trent R J: M olecular M edicine. An Introductory Text fo r Students. Churchill
Goodman SR : M edical Cell Biology. Lippincott, 1994. Livingstone, 1993.
Jordan E G , Cullis CA (editors): The Nucleolus. Cambridge Univ Press, 1982. Watson J D eta l: Recombinant D N A, 2nd ed. Scientific American Books, 1992.
Epitel Dokusu
Karmaşıklığına karşın insan vücudu yalnızca 4 temel doku emilim (örn. bağırsaklar), salgılama (örn. bezlerin epitel
dan meydana gelir. Bunlar, epitel, bağ, kas ve sinir dokula hücreleri) duyu algılama (örn. nöroepitel) ve kasılma (örn.
rıdır. Hücrelerin ve hücre dışı matriks moleküllerinin oluş miyoepitel hücreleri) yönündedir. Epitel hücreleri vücudun
turduğu bu dokular yalıtılmış alt birimler olarak değil, birbi- dış ve iç tüm yüzeylerini örttüğünden, vücuda giren ve çı
riyle ilişkili durumda ve değişik oranlarda vücudun çeşitli kan her şey, epitel yaprağından geçmek zorundadır.
organ ve sistemlerini oluştururlar. Bu ana doku tiplerinin
temel özellikleri Tablo 4-1 gösterilmektedir. Kan ve lenf gi
bi vücut sıvılarında serbest halde bulunan hücreler de işlev EPİTEL HÜCRELERİNİN BİÇİM VE
sel açıdan büyük öneme sahiptir.
ÖZELLİKLERİ
Bağ dokusu, kendi hücreleri tarafından üretilen hücreler
arası maddenin bolluğu ile özellik kazanır; kas dokusu özel Epitel hücrelerinin biçimleri ve boyutları yüksek prizmatik-
leşmiş kasılma işlevine sahip olan uzamış hücrelerden mey ten, kübiğe ve yassı epitele dek değişir. Bunların sık gö
dana gelir ve sinir dokusu hücre gövdesinden çıkan, sinir rülen çok yüzeyli biçimleri, hücre tabakaları ya da kitleleri
uyartılarını taşımak, yaymak, iletmekle görevli uzantılara sa halinde bir araya gelmeleri sonucu oluşur. Buna benzer du
hip hücrelerden oluşur. Organlar kendisine özgü ana işlev rum, çok sayıda şişirilmiş balonun dar bir alana sıkıştırılma
leri yürütmekten sorumlu hücrelerin oluşturduğu parenkim sı durumunda da gözlenebilir. Epitel hücre çekirdeklerinin
ve destek dokusu olan strom a bölümlerine ayrılabilir. Be görünümü yuvarlak, uzun ya da oval gibi farklı biçimlerde
yin ve omurilik dışında, stroma bağ dokusundan oluşur. olabilir. Çekirdeğin şekli genelde, az çok hücre şekline uyar,
Epitel dokuları sıkıca bir araya gelmiş çok yüzeyli hüc bundan ötürü kübik hücreler yuvarlak çekirdekli, yassı hüc
reler ve çok az miktarda hücreler arası maddeden oluşur. Bu reler yassılmış oval çekirdeklidir. Çekirdeğin uzun ekseni
hücreler arasındaki bağlantı güçlüclür ve vücut yüzeyini ör her zaman hücrenin ana eksenine koşuttur.
ten ve boşluklarını döşeyen hücre tabakaları oluştururlar. Hücreler arasındaki sınır ışık mikroskobu ile genellikle
Epitel (Yun. epi, üst + thele, meme başı) dokusunun ayırt edilemediğinden hücrelerin sayısı ve şekli hakkında
başlıca işlevleri yüzeyleri örtmek ve döşemek (örn. deri), ipucu vermesi açısından hücre çekirdeği şekli önem taşır.
Çekirdek şekli, epitel sınıflanması açısından başlıca morfolo
jik ölçütü oluşturan tabakalar halinde düzenlenip düzenlen
mediğini ayırtetmek açısından da değerlidir.
Tablo 4-1. Dört ana doku tipinin temel özellikleri
69
70 / BÖLÜM 4
Bazal lamina yalnızca epitelli dokularda değil, aynı za bilir, büyüme faktörlerine bağlanarak hücre çoğalmasını ve
manda bağ dokusu ile temas eden diğer hücre tiplerinde de farklılaşmasını düzenleyebilir, hücre metabolizmasını etkile
bulunur. Kas, yağ ve Schwann hücrelerinin çevresindeki ba yebilir, komşu plazma zarındaki proteinleri düzenleyebilir
zal laminalar, bağ dokusu ile diğer dokular arasında makro- (sinyal aktarımını etkileyerek) ve hücre göçü için yol oluş
moleküllerin değiş tokuş edilmesini kısıtlayan ya da düzen turabilir. Bazal lamina görünüşe göre, sinirinden ayrılan kas
leyen bir engel oluşturur. Bazal lamina, akciğer alveolleri ve liflerinin yeniden sinire kavuşturulması gibi belli hücreler
böbrek glomerüliinde olduğu gibi komşu epitel tabakaları arasındaki etkileşimler için gerekli bilgileri de İçermektedir.
arasında da bulunur (Şekil 4-2 A). Buralarda, her iki epitel Yeni nöromüsküler bağlantıların kurulması için kas hücrele
hücre tabakasına ait bazal laminalann kaynaşması sonucu ri etrafında bazal laminanın bulunması gerekir.
bazal lamina daha kalındır. Bazal m em bran terimi, epitel altında, böbrek glomerül-
Bazal laminanın bileşenleri, epitel, kas, yağ ve Schwann leri (Şekil 4-3) ve akciğer alveollerincle ışık mikroskobu ile
hücreleri tarafından salgılanır. Bazı durumlarda retiküler lif periyodik asit-Schiff (PAS) pozitif olarak görülebilen tabaka
ler bazal lamina ile sıkı bir ilişki içinde olan ve retiküler la yı betimlemek için kullanılır. Bazal membran genellikle 2
mına adı verilen bir tabaka oluştururlar (Şekil 4-1B ve 4- bazal laminanın kaynaşması (Şekil 4-2A) ya da bir bazal la
2B). Bu retiküler lifler bağ dokusu hücreleri tarafından üre mina ile bir retiküler laminanın birleşmesi (Şekil 4-213) ile
tilir. oluşur ve bu yüzden daha kalındır. 13u terimlerin kullanılma
Bazal laminanın birçok işlevi bulunur. Basit yapısal des sı konusunda bütün araştırmacılar fikir birliği içinde değildir,
tek ve süziilmenin yanında, hücre kutuplaşmasını etkileye söz konusu terimlerin çoğu kez keyfi kullanılması kanşıklı-
Hemi----------- v
desmozom .O O O
Lamina densa İ l * ' 1I * )_____ J
Bazal
lamina
Tutturucu Mikrolifçikler
lifçik
Lamina lusida Retiküler lamina
Şekil 4-2. Bazal membranın iki tipi. A: Bu tip bazal membranın kalın olması biri epitel ve diğeri endotel hüc
re tabakasınca oluşturulan iki bazal laminanın böbrek glomerülünde (burada gösterilen) ve akciğer alveoile-
rinde olduğu gibi kaynaşmasına bağlıdır. Bunlar kalın, merkezi bir lamina densa (koyu renkli hat) ile her iki
yanındaki lamina lusidadan (lamina rara; açık renkli hat) oluşmaktadır. B: Epitel ve bağ dokularını birbirin
den ayıran ve bağlayan daha yaygın bazal membran tipi, bazal ve retiküler laminaların bir araya gelmesi ile
oluşur. Tıp VII kolajenden oluşan ve bazal laminayı, altındaki kolajene bağlayan tutturucu lifler görülmektedir.
EPITEL DOKUSU / 71
Mikroviluslar
Zonula
okludens
Zonula
Ş ekil 4-3. Glomerül ve tübül bazal membranlarının (oklar) adherens
tip IV kolajenini gösteren böbrek kesiti. Glomerüllerdeki ba
zal membran destek işlevinin yanında, önemli bir süzgeç
görevi de görür. Pikrosirius-hematoksilen (PSH) boyası.
Orta büyütme.
Aralık
bağlantıları
Zar
ğıı neden olmaktadır. Bu kitapta b a z a l tam im i terimi genel katlanmaları
likle elektron mikroskop ile görülen lamina densa ve deği
şebilen oranda bulunan lamina rara yapılarını ifade etmek
tedir. Işık mikroskobu ile görülen daha kalın yapıları ifade
etmek için b a z a l m em bra n terimi kullanılmaktadır.
yapı oluşturacak şekilde katlanma ve kıvrılmalar izlenir. Ka tabandan tepeye) madde akışını engelleyecek şekilde ol
bartı ve olukların sayısı ya da kaynaşma yerleri epitelin sıvı dukça sıkı bir tutunma meydana getirmektedir (Şekil 4-25).
geçirgenliği ile yakından ilgilidir. Bir ya da çok az sayıda Birçok epitelde karşılaşılan ikinci bağlantı tipi zonula
bağlantı kompleksine sahip epitelin (örn., böbrek proksimal adherens'dir (Şekil 4-4 ve 4-5). Bu bağlantı, hücreyi çepe
tübülii) su ve eriyik geçirgenliği, çok sayıda bağlantı komp çevre sarar ve hücrenin komşusuna yapışmasını sağlar. Bu
leksine sahip epitelden (örn. idrar kesesi) daha fazladır. Do bağlantının önemli bir özelliği, bağlantı bölgesindeki zarla
layısıyla sıkı bağlantının esas işlevi epitel hücreleri arasından rın sitoplazmaya bakan yüzünde bulunan yoğun plakların
(parasellüler yol) her iki yöne doğru (tepeden tabana ya da içine girmiş olan çok sayıdaki aletin fİlamanıdır. Filamanlar,
aletin filamanlarından, ara filamanlardan ve spektrinden olu
şan bir ağ olan term inal ağdan kaynaklanır.
Aralık bağlantıları (Gap Junction) ya da neksus, epi-
tel hücrelerinin çoğunda yan yüzey zarları boyunca hemen
her yerde bulunabilir. Aralık bağlantıları neredeyse tüm me
meli dokularında bulunur. Olağan elektron mikroskop fo
toğraflarında komşu hücre zarlarının çok yakın (2 nnı) ko
numda bulunması ile nitelik kazanır (Şekil 4-7A ve C). Don
durup kırma işleminin ardından plazma zarındaki zar içi
parçacıklar dairesel yamalar halinde kümeler oluşturur (Şe
kil 4-7 B).
Aralık bağlantısının koneksin adı verilen protein birimle
ri, merkezlerinde yaklaşık 1.5 nnı çapında hidrofilik bir delik
içeren altıgenler oluşturur. Bu birim, konekson olarak ta
nımlanır ve komşu hücre zarlarındaki koneksonlar, iki hücre
arasında hidrofilik kanal oluşturacak şekilde karşı karşıya ge
lirler (Şekil 4-7A). Moleküller klonlama çalışmalarında konelc-
sinlerin farklı biçimlerde dağılmış ve farklı fizyolojik özellik
lere sahip kanallar oluşturan akraba proteinler ailesi olduğu
gösterilmiştir. Aralık bağlantıları, hücreler arasında, molekül
ağırlığı 1500'ün altındaki moleküllerin alışverişine izin verir.
Ayrıca, bazı hormonlar, döngüse! AMP ve GMP ve iyonlar gi
bi işaret molekülleri, aralık bağlantıları üzerinden dolaşabilir
ve pek çok dokuda hücrelerin bağımsız birimler şeklinde de
ğil, eşgüdümlü hareket etmelerini sağlar, Bunun tipik bir ör
neği kalp kası hücreleridir, buradaki aralık bağlantıları büyük
ölçüde kalbin düzenli olarak atmasından sorumludur.
Daha önce yalıtılan hücreler arasında aralık bağlantıları
süratle oluşturulabilir. Metabolik engelleyiciler - özellikle ok-
sidatif fosforillenmeyi durduranlar- bağlantıların oluşmasını
engeller ya da hücreler arasında varolan bağlantıları çözer.
Bununla birlikte protein sentezi olmadığında da yeni bağlan
tılar oluşabilmektedir. Bu durumda koneksinler plazma zarın
da dağınık halde bulunan alt birimlerden meydana gelir.
Son bağlantı tipi desmozom (Yun. Desmos, bant, + so
ma, gövde) ya da maküla adherenstir (Şekil 4-4 ve 4-5).
Desmozom hücre yüzeyinde disk şeklindeki karmaşık bir
yapıdır, komşu hücrenin yüzeyinde buna özdeş bir yapı ile
bağlantı kurar. Bu bölgede hücre zarları oldukça düzdür ve
genellikle birbirleri arasındaki uzaklık (>30 nm) olağan me
safe olan 2ü nm'den fazladır. Her iki hücre zarının sitozol ta
rafında, zardan kısa bir mesafe uzakta en az 12 proteinden
oluşan dairesel bir plaka şeklinde tutunma plağı olarak
isimlendirilen yapı bulunur. Epitel hücrelerinde ara keratin
filamanları tutunma plağı içine girer ya da u dönüşlerle kıv
rılarak sitoplazmaya geri dönerler. Hücre iskeletinin ara fila-
manları çok dayanıklı olduğundan, desmozomlar hücreler
arasında sağlam bağlantılar oluşturur. Epitel oluşturmayan
hücrelerde desmozomlara tutunan ara filamanlar keratin de
Şekil 4-5. Kalın bağırsak epitel hücrelerinin elektron mikros ğil, desmin ya da vimentin gibi başka proteinlerdir. Kadlıe-
kop fotoğrafında, zonula okludens (ZO), zonula adherens rin ailesinden proteinler de desmozomların oluşturduğu
(ZA) ve desmozomu (D) görülen bir bağlantı kompleksi. Ay bağlantıya katılır. Bu tutunma, ortamdaki Ca+2 uzaklaştırıldı
rıca bir mikrovillus da (MV) görülmektedir. x 80,000. ğında sona erer.
EPİTEL DOKUSU / 73
Epitel hücreleriyle bazal laminanın temas ettiği yüzeyde emilirn yapan hücrelerde düzgün olarak sıralanmış yüzlerce
çoğunlukla hemidesmosomlar (Yun. herni-yctnnı + cles- mikrovilus (Yun. m ikros, küçük + L. vilıts saç demeti) bulu
nıos-banl, som a -g öv d e) gözlenir. Morfolojik olarak bu yapı nur (Şekil 4-8 ve 4-9). Her bir mikrovilusun boyu yaklaşık 1
lar, epitel hücresinin plazma zarı üzerinde bir yarı desmo- fini, eni 0.08 pın'dir. Emici hücrelerdeki glikokaliks, çoğu
zom seklinde izlenir ve epitel hücrelerin hemen alttaki bazal başka hiicredekinden daha kalındır. Mikroviluslardan ve gli-
laminaya tutunmasını sağlar (Şekil 4-1B). Bununla birlikte, kokaliksten oluşan kompleks ışık mikroskobunda kolayca
desmozomlardaki tutunma plakları kadherin içerirken, hemi- görülür ve fırçamsı ya da çizgili kenar olarak isimlendirilir.
desmozomlardaki plaklar hücre dışı makromolekiiller olan Mikrovilıısların içinde birbirine ve çevresindeki plazma
laminin ve tip IV kolajen için reseptör bölgeleri oluşturan zarına başka proteinlerle bağlanmış olan aklin filaman kü
transmembran proteinleri olan integrinlerden oluşmaktadır. meleri bulunur (Şekil 4-9).
İşlevsel açıdan bakıldığında hücreler arasındaki bağlan
tılar, tutturucu bağlantılar (zonulae adherensler, hemides Stereosilyumlar
mosomlar ve desmosomlaı ), geçirgen olmayan bağlantı
Stereosilyıımlar, epidiclim ve dııkttıs deferens hücrelerinin
lar (zonula okludensler) ve iletişim sağlayan bağlantdar
uzun ve hareketsiz olan çıkıntıları olup esasen uzun ve dal
(aralık bağlantısı) biçiminde sınıflandırılabilir.
lanmış mikroviluslarclir, bunlar gerçek titrek tüyler (silyum-
larla) ile karıştırılmamalıdır. Stereosilyumlar hücre yüzeyini
HÜCRE YÜZEYİ ÖZELLEŞMELERİ
artırarak moleküllerin hücre içine girişini ve hücreden çıkı
Bazı epitel hücrelerinin serbest yüzeylerinde hücre yüzey şını kolaylaştırır.
alanını artırmaya ya da yabancı parçacıkları uzaklaştırmaya
yönelik özelleşmeler bulunur. Titrek Tüyler ve Kamçılar
Titrek tüyler epitel hücrelerinin yüzeyinden uzanan, boyu 5-
Mikroviluslar 10 pm ve çapı 0.2 pm olan hareketli yapılardır, Hücre zarı
Elektron mikroskopta incelendiğinde bazı dokular ile çevrilidir ve çevresinde 9 mikrotübül çifti bulunan mer
daki hücrelerin çoğunun tepeye bakan yüzeyinde kezi bir çift mikrotübül içerir. Periferik çiftlerin mikrotübül-
sitoplazma uzantılarına sahip oldukları görülür. Bu leri birbirine bağlanır (Şekil 4-10).
uzantılar kısa ya da uzun, parmağa benzer çıkıntı Titrek tüyler, apikal kutupta hücre zarının hemen altında
lar ya da birbirini takip eden kıvrıntılı katlanmalar biçiminde bulunan, elektron yoğun yapılı bazal cisimciklere tutunur
izlenir. Bunlar az ya da çok sayıda olabilir. İnce bağırsağı dö (Şekil 4-10). Bazal cisimcikler sentriyollerle özdeş yapıya sa
şeyen epitel ya da böbreğin proksimal tübiil hücreleri gibi hiptir (bkz. 2. Bölüm).
74 / BOLUM 4
A B
Canlı organizmalarda titrek tüyler hızla ileri-geri hareket şın örtücü olan epitel de vardır (örn. midenin yüzey epite
etler. Titrek tüylerin hareketi çoğunlukla sıvı ya da parçacık li) ya da örtücü hücreler arasına dağılmış bez hücreleri de
içeren maddelerin titrek tüylü epitel üzerinden bir yöne bulunur (örn. ince bağırsak ya da soluk borusundaki ıııu-
doğru akış düzenini sağlar. Titrek tüylerin hareketi için kul kus hücreleri).
lanılan enerjinin kaynağı ATE'dir.
Soluk borusundaki titrek tüylü bir hücrenin yaklaşık Örtü Epiteli
250 titrek tüye sahip olduğu tahmin edilmektedir. Kamçı, in
Örtü epiteli, hücreleri tabaka halinde vücudun dış yüzeyini
sanda yalnızca spermatozoonlarda bulunur, Titrek tüylere
örten ya da iç boşlukları döşeyen dokulardır. Morfolojik ola
benzer yapıdadır, ancak çok daha uzundur ve çoğunlukla
rak hücre kat sayısına ve yüzey katmanındaki hücrelerin
her hücrede bir tane olmak üzere sınırlı sayıdadır.
şekline göre sınıflandırılır (Tablo 4-2 ). Tek katlı epitel (ba
sit epitel) yalnızca tek hücre tabakasına sahiptir (.Şekil 4-11),
EPİTEL TİPLERİ Çok katlı epitelde ise birden daha fazla hücre tabakası bu
Epitel geleneksel olarak yapı ve işlevine göre 2 ana gruba lunur. (Şekil 4-12).
ayrılır: örtü epiteli ve bez epiteli. 13u mutlak olmayan bir Tek katlı epitel hücre şekline göre yassı, kübik ya da
ayırımdır, çünkü bütün hücreleri mııkus salgılamasına kar- prizmatiktir (Şekil 4 -13 ile 4 -16 arası). Kan damarlarını dü-
EPİTEL DOKUSU / 75
Mikroviluslar Mikrofilamanlar
Yalancı çok katlı (hücrelerin çekirdekleri farklı düzeylerde, bütün Trakea, bronşlar ve burun Koruma, salgılama,
hücreler yüzeye erişmez fakat hepsi bazal laminaya tutunur) boşluğunu döşeyen örtü Titrek tüyler aracılığıyla
mukusun yakaladığı
parçacıkları hava yollarından
dışarıya taşıma
Çok katlı (iki veya daha fazla kat) Yassı keratinleşmiş Epidermis Koruma, su kaybını önleme
(Kuru)
Epitel Epitel
Kılcal damarlar
Titrek tüy
Cilia
Epitel
Bazal membran Şekil 4-11. Tek katlı epitel dokusu çizimleri. A: Tek
katlı yassı epitel, B: Tek katlı kübik epitel, C: Tek kat
Lamina propriya lı prizmatik titrek tüylü epitel. Hepsi hemen alttaki
bağ dokusundan bir bazal membranla ayrılır. C'deki
çizimde ışık mikroskopunda, bağlantı kompleksinin
Kılcal damarlar zonula okludens ve zonula adherensine karşılık ge
len terminal çubuklar görülmektedir.
Lamina propriya
Titrek tüyler
Terminal çubuklar
Epitel hücresi
Goblet hücreleri
Şekil 4-12. Çok katlı ve yalancı çok katlı epitel dokusu
Bazal hücre
nun şekilleri. A: Çok katlı yassı epitel. B: Değişici epitel.
Bazal membran C: Yalancı çok katlı titrek tüylü epitel. Mukus salgılayıcı
Goblet hücreleri titrek tüy tabakasının üzerinde kesintisiz
Lamina propriya bir müköz tabaka meydana getirir.
78 / BOLUM 4
Şekil 4-13. Bir verıin kesiti. Tüm kan damarları endotel (ok
başları) adı verilen tek katlı yassı bir epitelle örtülüdür. Ven
duvarındaki düz kas hücreleri oklarla gösterilmektedir. Pa-
rarozanilin-toludin mavisi <PT) boyası. Orta büyütme.
Bez Epiteli
Bez epiteli, salgı üretmek üzere özelleşmiş hücrelerin oluş
turduğu dokulardır. Salgılanacak olan moleküller genellikle
hücre içinde salgı granülü adı verilen zarla çevrili, küçük
keseciklerde depolanır.
Bez epiteli hücreleri, proteinleri (örn., pankreas), lipitle
ri (örn., adrenal ve yağ bezleri), ya da karbonhidrat ve pro
tein bileşimlerini (örn., tükürük bezleri) sentezleyebilir, de
polayabilir ve salgılayabilir. Meme bezleri her üç maddeyi
de salgılar. Daha seyrek görülen bazı bez hücreleri düşük
sentez aktivitesine sahiptir (örn., ter bezleri) ve bunlarda sal
gının çoğu kandan, bezin lümenine aktarılan maddelerden
oluşur.
Bez Epitelinin Tipleri Ş ekil 4-18. İdrar torbasının çok katlı değişici epiteli (yuka
Vücudun bezlerini oluşturan epitel, çeşitli ölçütlere göre sınıf rıda) ve birkaç fibroblastın görüldüğü lamina proprianın
landırılabilir. Tek hücreli bezler yalıtılmış bez hücrelerinden bağ dokusu (aşağıda). PT boyası. Orta büyütme.
EPİTEL DOKUSU / 81
Bazal lamina -
Bağ dokusu
Kılcal
damarlar
Salgılayıcı
kısım
Salgılayıcı
kısım
Şekil 4-21. Örtücü epitelden bezlerin oluşması. Epitel hücreleri çoğalır ve bağ dokusu içine gi
rerler. Bunlar yüzey ile bağlantılarını koruyabilir ya da sürdürmeyebilir. Bağlantı sürdürülürse
dış salgı bezleri meydana gelir, korunmazsa iç salgı bezleri oluşur. Bu bezlerin hücreleri kor
donlar ya da kovuklar şeklinde düzenlenir. Kovukların lümenlerinde çok miktarda salgı birikir,
kordonların hücreleri ise az miktarda salgıyı sitoplazmaları içinde tutarlar. (İzin alınarak yeni
den çizim ve çoğaltma, Ham AV Histology 6th ed. Lipincott 1969.)
edilebilir. Birinci tipte, kümelenen hücreler ağızlanan kor tubııloasiner olabilir (Şekil 4-22). Bazı organlar hem endok
donlar şeklinde, genişlemiş kan kapilleri arasına dağılmıştır rin hem de eksokrin işleve sahiptir ve bir hücre tipi her iki
(örn. böbrek üstü bezi, paratiroid, hipofiz ön lobu; bkz. Şe yönde fonksiyon görebilir. Örn. karaciğerde hücreler kanal
kil 4-21). İkinci tip hücreler, hiicresiz materyal ile dolu olan sistemi içine safra salgılarken aynı zamanda bazı başka
follikül ya da vezikülleri döşer (örn. tiroit bezi; Şekil 4-14). ürünlerini de kana verirler. Başka organlarda bir kısım hüc
Eksokrin bezler salgı yapımından sorumlu bir salgı yapı reler eksokrin işlev için özelleşmiştir, bazıları ise yalnızca
cı kısma ve salgıyı bezin dışına taşıyan kanallara (Şekil 4 -2 2 ) endokrin salgı ile ilgilidir, örn. pankreasta, asiner hücreler
sahiptirler. Basit bezler yalnızca bir tane dallanmamış kana sindirim enzimlerini ince bağırsak tümenine salgılarken,
la sahip iken bileşik bezler defalarca dallanmış olan kanal adacık hücreleri insiilin ve glııkagonu kana salgılar.
lara (çatallanmış kanallar) sahiptir. Bezler, salgı yapıcı kıs Salgı ürününün hücreyi terk etme biçimine göre bezler
mındaki hücresel organizasyona göre de ayrıca sınıflandırı m erokrin (Yun. nıeros + krinein, ayrılmak) ya da holokrin
lır. Basit bezler tübüler, kıvrıntılı tiibüler, dallanmış tiibüler (Yun. halos, tüm + k rin ein ) olarak sınıflandırılabilir. Merok
ya da asiner olabilir. Bileşik bezler ise tübüler, asiner ya da rin bezlerde (örn pankreas) salgı grandileri ekzositoz yoluy-
EPITEL DOKUSU / 83
la hücreyi terk eder ve hücresel materyal dışında kayıp ol lamina propriyanın temas yüzeyindeki düzensizlikler, papil
maz. Holokrin bezlerde (örn. derideki yağ bezleri) salgı ürü lae (Lat., papııhı'nm küçüğü, meme başı, tekil, papilla) ola
nü hücrenin bütünü olarak atılır. Bu işlemde salgı dolu hüc rak İsimlendirilen oluşumları meydana getirir. Bunlar çoğun
renin yıkımı söz konusudur. Ara tipte, yani apokrin (Yun. lukla deri ve dil gibi dış etkilere açık epiteliyal dokularda
cipo, uzaklaşmak + krin ein ) bezde salgı ürünü üst sitoplaz- oluşur.
manın bir kısmı ile birlikte atılır.
Çok hücreli bezler genellikle bağ dokusundan oluşan bir Polarite (Kutupluluk)
kapsül ile sarılıdır ve bağ dokusundan oluşan bölmeler or
Epitelin önemli bir özelliği onun kutupluluğu, yani bir ser
ganı lopçuklara ayırır. Lopçuklar da daha küçük bölümlere
best ya da üst yüzeyi ve bir de bazal laminaya oturan taban
ayrılır, bu şekilde bağ dokusu bez yapısını ayırır ve ayrılan
yüzeyi olmasıdır. Normalde kan damarlarının epitele girme
bölümleri birbirine bağlar. Kan damarları ve sinirler de be
mesi yüzünden bütün besinlerin, lamina propriyanın altında
zin içine girer ve dallanır.
bulunan kılcal damarlardan çıkarak epitele geçmesi gerekir.
Bu besinler ve epitel hücresi ürünlerinin öncülleri bazal la-
EPİTEL DOKULARININ GENEL BİYOLOJİSİ minadan difüzyonla geçerek epitel hücrelerinin taban ve
Vücut boşluklarını döşeyen örtü epitelinin altında bir bağ yan yüzeylerinden, genellikle de enerji gerektiren bir işlem
dokusu tabakası olan lamina propriya, bazal lamina ile bir le hücre içine alınır. Epitel hücrelerinin işlevlerini etkileyen
likte epitele tutunur. Lamina propriya epiteli desteklemekle kimyasal ulakların (örn. hormonlar, nörotransmiterler) re
kalmayıp, komşu dokulara tutunmasını da sağlar. Epitel ve septörleri de taban ve yan zarda toplanırlar. Emici epitel
Şekil 4-22. Dış salgı bezlerinin başlıca tipleri. Bezin, salgı hücreleri içeren kısım
ları siyah olarak gösterilmiştir, diğer bğlümler kanalları göstermektedir. Bileşik bezler dal
lanmış kanallara sahiptir.
84 / BÖLÜM 4
Metaplazi
KLİNİK BİLGİ
OjlBBSL •» cUf
Salgı Etkinliğinin Kontrolü
Bezler genellikle sinir ve endokrin denetime karsı duvarlıdır.
Bununla birlikte, bir denetim biçimi çoğu kez diğerinden
daha baskındır. Örneğin, pankreasın eksokrin salgısı esas
olarak sekretin ve kolesistokinin (Yun. Chole, safra, + kys-
tis, kese, + kincin, kıpırdamak) hormonlarının oluşturduğu
uyartıya bağlıdır. Bunun aksine, tükürük bezleri temel ola
rak sinirsel denetim altında çalışır.
Ş ekil 4-23. Meme bezinin salgı bölümü kesiti; apokrin sal Bezlerin sinirsel ve endokrin kontrolü kimyasal haber
gı, özelliğini sitoplazmanın bir bölümünün salgılanan ürün ciler olarak adlandırılan kimyasal bileşiklerin etkisi ile ger
le birlikte atılmasından alır (oklar). PSH Boyası. Orta bü çekleşir.
yütme.
İyonları Taşıyan Hücreler
Bütün hücreler enerji kaynağı olarak ATP’yi kullanarak, de
hücrelerinde lepo-zarı yapısında zara bütünleşik proteinlerin rişime ve elektriksel güç sabitine karşı belirli iyonları taşıma
yanı sıra emilecek okın moleküllerin sindirilmesini tamamla yeteneğine sahiptirler. Düşük derişimde oluşan edilgin yayı
yan disakkaritler ve peptidazlar gibi enzimler de bulunur. Sı lımdan (pasif difiizyon) ayırmak için bu olaya etkin taşıma
kı bağlantılar, çeşitli hücre zarı bölgelerindeki esas zar pro denir. Memelilerde sodyum iyonunun (Na+) hücre dışı sıvı
teinlerinin birbirine karışmasını önlemeye yardımcı olur. daki derişimi l it) mrnol/L iken, hücre içi sıvıdaki derişimi
5-15 mmol/L'dir. Buna ek olarak hücrelerin iç kısmının
Sinir dağılımı elektriksel yükü hücre dışı ortama göre eksidir. Bu koşullar
Epitel dokularının çoğu, lamina propriyadaki sinir birleşme altında artı yüklü sodyum iyonu hem elektrikse! hem de de
lerinden zengin duyusal sinir uçları alırlar. Hepimiz gözün rişim sabitine doğru yayılma eğilimindedir. Hücre Mg+“ ara
ön yüzünü örten korneanın çok duyarlı olduğunu biliriz. Bu cılığıyla Na+/K+ ATPazı (sodyum pompası) etkinleştirip,
duyarlılık, çok sayıdaki duysal sinir lifinin kornea epitelinin enerjinin depolandığı ATP'yi kullanarak Na+ıu aktif şekilde
hücreleri arasına dallar uzatmış olmasından kaynaklanmak hücre dışına atar, bu sayede düşük olması gereken hücre içi
tadır. sodyum derişimi korunur. Bazı epitel hücreleri (örn. böbrek
proksimal ve distal tiibülleri, tükürük bezlerinin çizgili kanal
ları) sodyumu epitel hücresinin tepesinden tabanına taşımak
Epitel Hücrelerinin Yenilenmesi
üzere bu düzeneği kullanır; bu durum hücre boyu tasıma
Epitel dokuları hücrelerinin, miloz aktivitesi ile sürekli ola olarak adlandırılır.
rak yenilendiği dayanıksız yapılardır. Bu yenilenme hızı de Proksimal tübül hücresinin tepe (apikal) yüzeyi Na+u
ğişkendir. Her hafta yenilenen incebağırsak epiteli gibi do serbest geçirir. Elektriksel ve ozmolik dengeyi sağlamak
kularda hızlı ya da karaciğer ve pankreasta olduğu gibi ya üzere ekimolar miktarda kloriir ve su, Na+ iyonunu takip
vaş olabilir. Çok katlı ve yalancı çok katlı epitel dokularında ederek hücre içine girer. Bu hücrelerin taban yüzeylerinde
I
EPİTEL DOKUSU / 85
Lizozomlar tarafından relerinde zıt yönlere (örn. tepeden tabana, tabandan tepeye)
protein sindirimi olabilir. Bağırsakta, böbreğin proksimal toplayıcı tiibüllerin-
de, tükürük bezlerinin çizgili kanallarında, safra kesesinde,
v.b. akını, hücrenin tepesinden taban bölümüne doğrudur.
Koroid pleksus ve siliyer cisim gibi diğer epitelyal tabakalar
da akis zıt yöndedir. Her iki durumda da sıkı bağlantılar
hücrenin tepe kısmını kapatarak iç ve dış doku bölmelerini
oluşturur (Şekil i-25>.
Seröz Hücreler
Şekil 4-24. Böbreğin proksimal toplayıcı tübül hücrelerinin
Pankreasın asiner hücreleri ve goblet hücreleri, salgıladıkla
ince yapısı. Hücre zarının taban girintileri uzun mitokondri-
rı ürünlerinin moleküller yapısı ve yoğunluğundan ötürü sı
yumlarla dolu bölgelerin sınırını oluşturur. Bu tipik düzen
rasıyla seröz ve miiköz hücreler olarak tanımlanan hücrele
iyon aktarımı yapan hücrelerde bulunur. Komşu hücrelerin
re tipik örnek oluştururlar. Bunlar ortada yuvarlak bir çekir
katlanmaları bu hücredekilerle kenetlenme yapar. Şeklin
deği bulunan, belirgin kutupsallık sergileyen çok yüzeyli ya
sol üstünde pinositoz ile emilen ve lizozomlarla sindirilen
da piramid şeklindeki hücrelerdir. Seröz hücrenin tabanına
protein gösterilmektedir. Sodyum iyonlarının böbrek epitel
yakın bölgede yoğun, birbirine koşut sıralar halinde, poliri-
hücrelerin tepe zarları boyunca difüzyonu pasif olarak ger
bozomlarla kaplı kaba endoplazma retikulumu sarnıçları
çekleşir. Bu iyonlar daha sonra hücrenin yan ve taban zar
toplandığından, yoğun bazofili izlenir (Şekil 4-26). Tepe böl
larında bulunan Na+ / K+ -ATPaz ile aktif olarak hücre dışı gesinde iyi gelişmiş bir Golgi yapısı ve çok sayıda yuvarlak,
na taşınırlar. Bu "sodyum pompası" için gereken enerji çev proteinden zengin, zara tutunan ve salgı grandileri adını alan
redeki mitokondrilerden sağlanır. Bu, birden fazla görevi kesecik bulunur. Sindİrici enzimler üreten hücrelerde (ör.
olan hücreye örnektir, hücre protein sindirimi görevinin ya Pankreasın asiner hücreleri) bu keseciklere zimojen gra
nı sıra iyon aktarımı da yapar. ndiler denir (Şekil -t-26, 4-27 ve 4-28). Golgi sarnıçlarından
zara bağlı büyük; ham salgı grandileri oluşur (Şekil 4-28).
Suyu çekildikçe, daha koyulaşarak hücre salgılayıncaya dek
biriken olgun salgı grandilerini oluştururlar. Hücreler salgı
ürünlerini salıverdiklerinde salgı grandilerinin zarları hücre
çok sayıda kıvrım bulunur (Şekil -i—24); elektron mikroskop zarına tutunur ve graniti içeriği eksositoz adı verilen bir iş
lemle hücre dışına boşaltılır. Zarların lipit tabakaları aynı
la taban plazma zarında çok sayıda uzun girintiler görülür.
elektrik yüküne sahip olduğundan birbirini iter. Bu yüzden,
Buna ek olarak komşu hücreler arasında taban uzantıları
aracılığıyla kenetlenme mevcuttur. Mg+,un etkin kıldığı Na+ hücre zarlarının kaynaşması proteinler tarafından kolaylaştı
/ K+ -ATP’azın taban plazma zarının girintilerinde yer aldığı, rılıp, denetlenen oldukça karmaşık bir işlemdir. Diğer sitop
lazma yapılarında olduğu gibi salgı grandilerinin hareketi de
aynı zamanda yan zarlarda da bulunduğu gösterilmiştir. Bu
girintiler arasında Na+'un hücre tabanından aktif olarak atılı hücre iskeletinin ve sitozoldeki motor proteinlerin etkisi al
şı için gerekli enerjiyi (ATI5) sağlayan dikey yönde dizilmiş tında gerçekleşir. Işık mikroskopta, seröz salgı yapan hücre
lerin sitoplazmasınm taban bölümünde büyük bölümü kaba
mitokondı iler yer alır. Klor ve su yeniden edilgin olarak sod
endoplazma retikulumuna tutunan çok sayıda ribozom yü
yumu izler. Bu yüzden sodyum dolaşıma geri döner ve id
rarda çok miktarda sodyum yitirilmez. zünden, belirgin bazofili izlenir (Şekil d—29). Sİtoplazmanm
tepe bölümü açık renk boyanan salgı kesecikleriyle doludur.
İyon taşınmasında sıkı bağlantılar önemli rol oynar.
İyonlara, suya ve iri moleküllere karşı nispeten geçirgen ol
mayışı nedeniyle, epitelden geçen maddelerin geriye d ifüz Mukus salgılayan hücreler
yonunu önler. Aksi durumda çok büyük oranda enerji yiti Üzerinde en çok çalışılan mukus salgı hücresi, bağırsaklar
rilmesi söz konusudur. daki g o b le t hücresidir. Bu hücrenin İçinde, müsin adı veri
İyon taşınması ve onu izleyen sıvı akışı çeşitli epitel hüc- len güçlü su sever glikoproteinleri içeren açık renk boyalı
86 / BOLUM 4
Bazal lamina
Kılcal kan
damarı endoteli
Şekil 4-25. İyon ve sıvı aktarımı, ilgili olduğu dokuya bağlı olarak farklı yönlerde gerçekleşebilir. A: Taşı
ma yönü safra kesesi ve bağırsakta olduğu gibi lümenden kan damarına doğrudur, Bu işlem emilim ola
rak adlandırılır. B: Aktarım koroid pleksusta, siliyer cisimde ve ter bezinde olduğu gibi aksi yöndedir. Bu
işleme salgılama denir. Taşıma işlemlerinde hücreler arası boşluğun kullanıldığına ve tıkayıcı bağlantıla
rın bölme oluşturarak, iyon dağılımı üzerindeki kontrolün devamlılığını sağladığına dikkat edin.
çok sayıda graniil bulunur. Salgı grandileri hücrenin tepe aktivitesi gösterme yeteneğine sahiptir. Bu özelliklerin baş harf
bölümünü büyük ölçüde doldurur ve çekirdek genellikle lerinin birleştirilmesiyle bu grubun bilinen adı APUD (amine
hücre tabanında yer alır. Bu bölgede kaba endoplazma reti- precursor uptake and decarboxylation) ortaya çıkar. Bu hücre
kulunuı fazladır (Şekil 4-30 ve 4-31). Çekirdeğin hemen üze lerin bazılarının gümüş tuzları ile boyanması nedeniyle argen-
rinde yer alan Golgi yapısı başka hücrelere göre çok daha tafin ve argirofil hücreler olarak da adlandırılırlar.
iyi gelişmiştir ve bu durum hücrenin işlevindeki önemini Bu hücrelerin tümü amin öncüllerini toplamadıkları için
göstermektedir. Otoradyografi çalışmalarından elde edilen APUD adı büyük ölçüde yerini DNES'ye (difüz nöroendok
veriler, bu hücrede proteinlerin kaba endoplazma retikulu- rin sistem) bırakmıştır. DNES hücreleri, immünohistokimya-
munun yoğun olduğu hücre tabanında sentezlendiğini dü sal yöntemlerle ya da özgül aminler için kullanılan diğer his-
şündürmektedir. Özdek protein monosakaritleri endoplaz tokimyasal tekniklerle tanınabilir ve yeri saptanabilir. DNES
ma retikulumu ve Golgi aygıtında bulunan enzimler olan hücreleri organizmada yaygın olarak dağılır ve bu hücrele
gükoziltransferazlar tarafından eklenir. Müsinler hücreden rin solunum ve sindirim sistemlerinde, tiroid, hipofiz ve
sahverikliğinde, aşırı derecede su çeker ve kıvamlı, elastik, prostatta yer alan yaklaşık 35 tipi saptanmıştır. Bazı DNES
koruyucu kaygan bir pelte biçimindeki mukusu oluşturur. hücreleri parakrin hücrelerdir, çünkü bunlar bazı kimya
Bağırsaklardaki goblet hücreleri (Şekil 4 -3 2 ) müsin gli- sal işaretler üreterek bunları çevrelerindeki hücre dışı sıvı
koproteinlerini sentezleyen birkaç hücre tipinden yalnızca içine verirler, bu sinyaller damar sistemine geçmeksizin
birisidir. Diğerleri, midede, tükürük bezlerinde, sulunum komşu hücrelerinin işlevini düzenler. DNES hücrelerinde
yollarında ve üreme sisteminin iletici yollarında bulunur. Söz üretilen çoğu polipeptid hormon ve aminler sinir sistemin
konusu miiköz hücreler, morfolojik özellikleri ve salgılarının deki kimyasal aracılar olarak da hareket ederler. Polipeptid
kimyasal bileşimi açısından büyük çeşitlilik sergiler. Örne salgılayın hücreler genellikle taban kutuplarına yerleşmiş
ğin, tükürük bezlerindeki mukus salgılayan hücreler farklı olan 100-400 nm çapındaki grandilerle ayırt edilirler (Şekil 4-
yapıya sahiptir (Şekil 4-3 3 ) ve çoğunlukla aynı asiniis için 35).
de seröz salgı yapan hücrelerle birlikte bulunur (Şekil 4-34).
r Yaklaşık 1 saat
Birkaç
dakika
r: ;V:‘ :: .,
Epitel bazal laminası Epitel bazal laminası
Şekil 4-26. Seröz bir hücrenin (pankreas asinüsü hücresi) çizimi. Çok sayıdaki bazal, kaba endop-
lazma retikulumu ile belirgin kutupluluk görülmektedir. Golgi kompleksi ve zimojen granülfer çekir
dek üstü bölgede yer almaktadır. Salgılama süreci metinde anlatılmıştır. Sağdaki ölçek her bir ba
samak için gerekli olan yaklaşık süreyi göstermektedir.
88 / BOLUM 4
-~60 dakika
Şekil 4-31. İnce bağırsaktaki bir goblet hücresinin elektron mikroskop fotoğrafı. Kaba en-
doplazma retikulumu (R) esas olarak hücrenin taban kısmında yer alırken, hücre tepesi
açık renk salgı granülleri (SG) ile doludur. Golgi kompleksi (G) çekirdeğin hemen üstünde
bulunur. Tipik prizmatik emici hücreler, mikroviluslu (M) kenarları ile Goblet hücresine kom
şu olarak yer almaktadır. (İzin alınarak yeniden çoğaltma Junqueira LCU, Salles LMM. Ult-
ra-Estrutura e Funçao Celular, Edgard Blucher, 1975.)
Villusun
özdeği
Goblet
.
hücresi
Fırçamsı
kenar
Şekil 4-32. Bazı polisakaridleri saptamada kullanılan bir işlem olan PAS tekniğiyle boyan
mış bağırsak villusları. Goblet hücrelerinin ve mikrovilusların oluşturduğu fırçamsı kenarın
pozitif tepkime verdiği görülmekte. Hematoksilen ile karşıt boyama. Orta büyütme.
EPİTEL DOKUSU / 91
KLİNİK b il g i
KAYNAKLAR
Balda M S, M atter K: Transmembrane proteins o f tight junctions. C'cl! Dev Jamieson ID , Pal.ule, G E : Intracellular transport o f secretory protein in the
Biol 2 0 0 0 :1 1 :2 8 1 . pancreatic exocrine cell. 4. Metabolic requirements. J Cell Biol
Bertram JS : Cellular com m unications via gap junctions. Sci & Med 1 9 6 8 :3 9 :5 8 9 ,
2 0 0 0 :7 (2 ): 18. Ketalides NA: Biology and Chemistry o f Basement Membranes. Academic Press,
Darnell J et al: Molecular Cell Dialog)', 2nd ed. Scientific American Books, 1978.
1990. Krstic RV: Illustrated Encyclopedia o f Human Histology. Springer-Verlag, 1984.
Farquhar M G , Palade G E : Junctional complexes in various epithelia. | Cell Mooseker M S: Organization, chemistry, and assembly ol the cytoskeletal
Biol 1 9 6 3 :1 7 :3 7 5 . apparatus o f the intestinal brush border. Annu Rev Cell Biol 1985;
Fawcett D: The Cell, 2nd ed. Saunders, 1981. 1:2(>9.
Hall PF: Cellular organization for steroidogenesis. Ini Rev Cytol 198‘i;8 6 :5 3 . Simons K, Fuller SD : Cell surface polarity in epithelia. Annu Rev Cell Biol
1 9 8 5 :1 :2 4 3 .
Hertzberg EL et al: Gap junctional com m unication. Anno Rev Plm io l
1 9 8 1 :4 3 :4 7 9 . Staehelin LA, Hull BE: Junctions between living cells. Sci Am 1978:2 3 8 :4 1 .
I lull BE, Staehelin LA: T h e terminal web: a reevaluation of its structure and
function. J Cell Biol 1 9 7 9 :8 1 :6 7 .
Bağ Dokusu
Bağ dokuları vücut şeklinin verilmesinden ve bakımın dokusu içinde kalır; lökositler gibi başka bazı hücreler ise
dan sorumludur. Bağ dokuları mekanik bir işlev üstlenerek diğer bölgelerden gelir ve geçici yerleşim gösterebilir (Şekil
hücre ve organları birbirine bağlamaya yarayan bir matriks 5-1). Bağ dokusunda bulunan hücre tipleri şu şekilde sırala
oluştururlar ve sonuçta vücuda destek sağlarlar. nabilir: fibroblastlar, makrofajkır, mast hücreleri, plazma
Bağ dokusunun yapısı hücreler, lifler ve ara madde ol hücreleri yağ hücreleri ve lökositler. Bu hücrelerin değişik
mak üzere 3 bileşenden oluşmaktadır. Esas olarak hücrele işlervleri Tablo 5-1 'de özetlenmektedir.
rin oluşturduğu diğer doku tiplerinden (epitel, kas ve sinir)
farklı olarak bağ dokusunun ana bileşeni hücre dışı mad Fibroblastlar
dedir. Hücre dışı madde, protein lifleri (kolajen, retiküler
Fibroblastlar kolajen, elastin, glikozaminoglikan-
ve elastik), şekilsiz bir temel madde ve doku sıvısının
kır, proleoglikanlar ve çok yönlü yapıştırıcı glikop-
farklı bileşimlerden oluşur. Temel madde, hücrelerin yüze
roteinleri sentezler. Fibroblastlar bağ dokularında
yindeki reseptör proteinlerine <integrinler) ve diğer mat
en fazla bulunan hücredir (Şekil 5-2) ve hücre dı
riks bileşenlerine bağlanarak matriksin dayanıklılığı ve sert
şı matriks bileşenlerinin sentezlenmesinclen sorumludur.
liğine katkıda bulunan anyonik makromoleküller (glikoza-
Bun hücrelerde etkinlik açısından, aktif ve sessiz olmak
minoglikanlar ve proteoglikanlar) ve çoklu yapışkan glikop-
üzere iki evre gözlenir. Yoğun sentez evresindeki hücreler,
roteinlerden (laminin, fibronektin ve başkaları) oluşan yük
daha önce sentezlediği matriks içerisinde dağılmış olarak
sek düzeyde su sever (hidrofilik) akışkan bir komplekstir.
bulunan durgun fibroblastlardan morfolojik olarak ayrılır.
Bağ dokusu molekülleri, yapısal işlevlerinin yanında, hücre
Bazı histologlar fibroblast terimini aktif hücreyi ifade et
çoğalmasını ve farklılaşmasını kontrol eden hormonlara yö
mek için kullanıp, durgun hücreyi fîbrosit olarak adlandı
nelik bir depo oluşturmak gibi, başka önemli biyolojik işlev
rırlar.
leri de gerçekleştirir.
Aktif fibrobiastm bol ve düzensiz dallanmış bir sitoplaz-
Bağ dokusu matriksi hücrelerle kan arasında besin ve
ıııası vardır. Ovoid, büyük ve mat boyanan ince kromatin-
metabolik atıkların değiş tokuşunu sağlayan bir ortam ola
li ve belirgin çekirdekçik barındıran bir çekirdeği bulunur.
rak da işlev görür.
Sitoplazma kaba entioplazma retikulumu yönünden zen
Vücuttaki bağ dokusu tiplerinin çok fazla oluşu, bağ do
gindir ve Golgi kompleksi iyi gelişmiştir (Şekil 5-3, 5-4 ve
kusunun yapısal, işlevsel ve patolojik farklılıklarından so
5-5).
rumlu olan 3 bileşeninin (hücreler, üfler ve ara madde) ka
Sessiz fibroblast ya da başka bir deyişle fibrosit (Şekil 5-
rışımlarında ve ölçüsündeki farklılıkları yansıtmakladır. Ağır
3), aktif fibroblasttan daha küçüktür ve çoğunlukla iğ şeklin
lıklı olarak kolajenden oluşan lifler tendonkırı, aponevrozla-
dedir. Uzantılarının sayısı fibroblasttan daha azdır; çekirdek
rı, organ kapsüllerini ve merkezi sinir sistemini saran zarları
leri daha küçük, daha koyu renkli ve uzuncadır; sitoplazma-
(meninksler) meydana getirir. Çeşitli organların içyapısın- sı asidofiliktir; az miktarda RER bulunur.
daki trabekülleri ve duvarları da oluşturarak, stromanın ya Fibroblastlar kolajen, retiküler ve elastik lifleri oluşturan
da başka deyişle organların destek dokusunun en sağlam bi kolajen ve elastin ile amorf hücreler arası maddenin gliko-
leşenini ortaya çıkarır. zaminoglikanlarını ve glikoproteinlerini sentezler. Fibrob
Bağ dokuları, uzun şekilli mezenkim hücreleri tarafından lastlar, hücre büyümesini ve farklılaşmasını etkileyen büyü
oluşturulan embriyonik bir doku olan mezenkimden kö me faktörlerinin üretiminde de rol oynarlar. Erişkin bireyler
ken alır. Mezenkim hücreleri oval bir çekirdek, belirgin de, bağ dokularındaki fibroblastlar ender olarak bölünürler;
bir çekirdekçik ve dağınık kromatin ile tanınır. Bu hücrele bununla birlikte mitozlar, sadece organizma ek fibroblasta
rin çok sayıda, ince sitoplazmik uzantısı bulunur ve az sayı gereksinim duyduğunda gözlenir.
da lif içeren bol ve ağdalı (viskoz) bir ara madde içine gö
mülü durumda izlenirler. Mezenkim dokusunun büyük bir
bölümü embriyonun orta tabakası olan mezodermden geli
şir. Mezoderm hücreleri bulundukları yerden çevreye doğru
göç ederek gelişmekte olan organlara yerleşirler. Bu hücre i KLİNİK BİLGİ
ler, tüm bağ dokusu hücre tiplerinin kökenini oluşturmanın
yanında, kan hücreleri, endotel hücreleri ve düz kas hücre
Bağ dokusunun yenileme yeteneği dokular yan
leri gibi başka yapıları da meydana getirir.
gı ya da vuruklara bağlı zedelenme sonucu ha
sar gördüğünde belirgin olarak izlenir. Hücreleri
BAĞ DOKUSUNUN HÜCRELERİ bölünmeyen bir doku (ör. kalp kası) zedelenme
Bağ dokusuna ait bazı hücreler yerel olarak çoğalır ve bağ sinin ardından ortaya çıkan boşlukları yara iyileş-
95
96 / BOLUM 5
L a n g e rh a n s hücresi
i M ikro glia
F ib ro b la st
Can ç i f t l i
A d ip o sit
(Yağ hücresi)
Şekil 5-1. Bağ dokusunun birden fazla hücreye değişebilir embriyonal mezenkim hücresinden türeyen hücre hattını gös
teren basitleştirilmiş çizim. Kesikli çizgiler belirtilen örnekler arasında yer alan hücre tiplerini göstermektedir. Çizimler ger
çek boyuta oranlı değildir; ör., yağ hücresi, megakaryosit ve osteoklast hücreleri çizimdeki diğer hücrelerden belirgin ola
rak daha büyüktür.
BAG DOKUSU / 97
Lenfosit (birkaç tip) Bağışısal olarak yeterli hücrelerin üretimi Bağışıksal (savunma)
Mast hücresi ve bazofilik Farmakolojik olarak etkin moleküllerin Savunma (allerjik tepkimelere katılım)
lökosit (ör., histamin) salıverilmesi
Adipöz hücre (yağ hücresi) Nötral yağların depolanması Enerji deposu, ısı üretimi
me dokusu doldurur. Ameliyat kesilerinin iyileş roblastların hem de düz kas hücresinin özelliğini
mesi, bağ dokusunun yenileme yeteneğine bağ gösteren bir hücre olan m iyo fibro blast ortaya
lıdır. Onarımda esas olarak fibroblastlar rol üstle çıkar. Bu hücreler morfolojik açıdan fibroblast
nir. özelliklerine sahiptir ancak yüksek miktarlarda
Yara iyileşmesinde olduğu gibi uygun biçim aktin ve miyozin mikrofilamanları içerir. Doku ha
de uyarıldığında, fibrosit, fibroblast haline dönü sarından sonra yaraların kapanmasından bu
şür ve sentez etkinliği aktifleşir. Bu gibi durumlar hücrelerin aktivitesi sorumludur, bu işlevin adına
da hücre, şeklini değiştirerek fibroblast görünü yara kontraksiyonu denir.
mü kazanır. Yara iyileşmesi sırasında hem fib-
Fibrositler
'
% i ., . .
™ j KLİNİK b il g i
Şekil 5-6. Vital bir boya olan tripan mavisi enjekte edilen
Yeterli düzeyde uyarıları makrofajların boyutları
sıçanın pankreas kesiti. Üç makrofajın (oklar) boyayı içle
büyüyebilir ve kümeler oluşturarak e pite lio id
rine aldıkları ve granülier halinde topladıkları görülmekte
hücreleri (epitel hücrelerine benzemeleri yüzün
dir. H-E boyası. Küçük büyütme.
den bu isim verilir) meydana getirirler ya da çok
100 / BÖLÜM 5
miş makrofajlar, fagositoz ve hücre içi sindirim ye men sonra makrofajlar tarafından parçalanır.
teneklerindeki artmanın yanında, yüksek düzeyde Makrofajlar aynı zamanda, savunma ve onarım
metabolik ve lizozomal enzim aktivitesi sergilerler. işlevlerine katılan enzimler, (ör. kolajenaz) ve si-
Fizyolojik gerileme işlemi sırasında hücre ar tokinler dahil, oldukça fazla nicelik ve çeşitlilik
tıklarının ve hasar gören hücre dışı bileşenlerin gösteren maddeleri yapan salgı hücreleridir ve
ortadan kaldırılmasında da makrofajların önemli tümör hücrelerinin öldürülmesi konusunda yük
rolü vardır. Sözgelimi gebelik sırasında boyutu sek bir yetenek sergilerler.
büyüyen uterusun bazı dokuları doğumdan he
Çok çekirdekli dev hücre Bağ dokusu (birkaç makrofajın birleşmesi) Yabancı cisimlerin ayrıştırılması ve sindirilmesi
Mast Hücreleri
Mast hücreleri şekli oval ile yuvarlak arası, çapı 20-30 |im,
Kas hücresi
siioplazması bazofilik salgı grandileriyle dolu olan bağ do
kusu hücreleridir. Nispeten daha küçük ve küre biçimli çe
kirdek ortada yer alır ve çoğunlukla sitoplazma grandileri ta
rafından örtülür (Şekil 5-10).
Şekil 5-10. Sıçan dilinin kesiti. Bağ dokusu İçinde kas hüc
relerini ve kan damarlarını kuşatan birkaç mast hücresi gö
rülmektedir. PT boyası. Orta büyütme.
kazanan damar geçirgenliği artışını sağlayan histamin, nötral yonlar ortaya çıkar. Bu reaksiyonlar daha önce
proteazlar ve anaflaksinin eozinofil kemotaktik faktörüdür aynı ya da çok benzer bir antijenle karşılaşmış ve
(ECFA). Mast hücreleri lükotrienleri (C4, D4, E4), ya da ana- duyarlılaşmtş bir bünyeye girdikten birkaç dakika
filaksinin yavaş etkiyen maddesini (SRSA) de salgılar, ancak sonra başlar. Aşırı duyarlılık reaksiyonuna ait çok
bu maddeler hücre içinde depolanmaz. Bunlar daha çok sayıda örnek bulunmaktadır: Çarpıcı bir örneği,
hücre zarı fosfolipidlerinden sentezlenir ve fibroblastlarla et potansiyel olarak ölümcül bir durum olan anafi-
kileşim gibi uygun bir uyartının hemen ardından salıverilir. laktik şo k oluşturmaktadır. Anafiltaksi gelişimi şu
Mast hücreleri tarafından yapılan moleküller parakrin salgı sırayı takip eder: Bir bireyin arı zehiri (alerjen) gi
ile yerel etki gösterir. bi bir antijenle ilk karşılaşması sonucunda plazma
Aynı morfolojiye sahip olmalarına karşın, bağ dokuların hücreleri tarafından IgE sınıfı immünglobülinler
daki mast hücrelerinin en az iki grubu vardır. Tiplerden bi (antikorlar) üretilir. IgE, mast hücrelerinin yüzeyi
risi, deri ve periton boşluğunda bulunan bağ dokusu mast ne sıkı bir şekilde bağlanır. Antijenle ikinci kez
hücresidir. Diğeri ise bağırsak mukozasında ve akciğerler karşılaşıldığında, antijen mast hücresi üzerindeki
de bulunan mukozal mast hücresidir. Söz konusu iki hüc IgE’y e bağlanır. Bu olay mast hücresindeki gra
re grubunun grantil içerikleri de farklılık göstermektedir. ndilerin salıverilme düzeneğini tetikler ve hista
Mast hücreleri, kemik iliğindeki öncül hücrelerden kö min, heparin, lökotrienler ve ECFA hücre dışına
ken alır. Bu öncül hücreler, kanda dolaşır, veniillerin ve ka- bırakılır (Şekil 5-12). Mast hücrelerinin degranü-
pilerlerin duvarlarını aşar ve çoğalarak iarklıalaşacak okluk
lasyonu 14. Bölümde anlatılan bağışıksal reaksi
ları dokulara girer. Pek çok yönden bazofil lökositlere ben
yonda yer alan kompleman moleküllerinin etkisi
zemelerine karşın, kök hücreleri ayrıdır.
ne bağlı olarak da gerçekleşmektedir.
Mast hücrelerinin yüzeyinde plazma hücreleri tarafından
Histamin düz kasların (özellikle bronşiyoller-
üretilen bir immiinoglobulin tipi olan IgE’ye özgü reseptör
dekilerin) kasılmasına neden olur ve kan damar
ler bulunmaktadır. Çok sayıda IgE molekülü mast hücreleri
larında (özelikle postkapiler venüİlerde) genişle
nin ve kandaki bazofillerin yüzeyine bağlanır; pek azı plaz
me ve geçirgenlik artışına neden olur. Ortama bı
mada kalır.
rakılan histamin salıverildikten hemen sonra etki
sizleşir. Lökotrienler düz kasta yavaş kasılmalar
yapar ve ECFA kandaki eozinofilleri kendine çe
ker. Heparin bir kan pıhtılaşma engelleyicisidir,
^ I . . . ancak anafilaktik şok esnasında insanlarda kan
^ | k l in ik b il g i
pıhtılaşması normal kalır. Mast hücreleri insan
vücudunda çok yaygın olarak bulunur. Özellikle
Mast hücreleri içinde depolanmış kimyasal aracı
dermişte, sindirim ve solunum yollarında boldur.
ların salıverilmesi sonucu ani gelişen aşırı du
yarlılık reaksiyonları adı verilen alerjik reaksi
BAG DOKUSU / 103
Şekil 5-12. Mast hücresinin salgısı. 1: IgE molekülleri yüzey reseptörlerine bağlanır. 2: Antijenle (ör., arı zehiri)
ikinci kez karşılaşıldığında, yüzey reseptörlerine bağlı IgE molekülleri antijen tarafından karşılıklı olarak birbirine
tutturulur. Bu durum adenilat siklazı etkinleştirir ve sonuçta belli proteinler fosforillenir. 3: Aynı anda, Ca2+ hücre
içine girer. 4: Bu olaylar özgül granüllerin hücre iç zarına kaynaşmasına içeriklerini dışarıya boşaltmalarına ne
den olur. 5: Bunlara ek olarak, fosfolipazlar hücre zarı fosfolipidleri üzerine etkiyerek lökotrienlerin üretilmesine
yola açar. Hücre zarındaki bu dışa çevrilme işlemi hücreye zarar vermez, hücre yaşamını sürdürür ve yeni gra
ndiler sentezlenir. ECF-A, anafilaksinin eozinofil kemotaktik faktörü.
Plazma Hücreleri sine yol açan tek bir antijene özgüdür ve benzer
epitoplara sahip moleküllerle özgül olarak etkile
Plazma hücreleri büyük ve oval biçimli hücreler olup, gra-
şir (Bkz. 14. Bölüm). Antikor antijen tepkisinin so
nüllii endoplazma retikulumıı bakımından zengin olıışu ne
nuçları değişkendir. Tepkimenin, antijenlerin ne
deniyle bazofilik sitoplazıuaya sahiptir. (Şekil 5-13, 5-14 ve
den olduğu zararlı etkileri ortadan kaldırma yete
5-15). Çekirdek yakınındaki Golgi kompleksi ve semboller
neği önemlidir. Toksin özelliği taşıyan bir antijen
normal histolojik preparatkırda soluk boyanan bir bölge
(ör. tetanoz, difteri) kendisine karşı oluşturulan
oluşturur.
antikorla birleştiğinde zararlı etki oluşturma özel
Plazma hücrelerinin çekirdeği küre şeklindedir ve mer
liğini yitirebilir.
kez bölgenin dışında yerleşmiştir. Çekirdek içinde bütüncül,
kaba heterokromatin, yaklaşık eşit büyüklüklerde açık ve
koyu sahalar şeklinde yan yana dizilim gösterir. Bu dizilme
şekli bir saatin kadranını andırır, heterokromatin kümeleri
Yağ Hücreleri
kadrandaki numaralara karşılık gelmektedir. Kısacası, plaz
ma hücresi çekirdeği genelde saat kadranına benzer görünü Yağ hücreleri (adipositler; Lal. cıcleps, yağ + Yun. ky(os) nöt-
müyle tanınır. Bağ dokularında az sayıda plazma hücresi bu ral yağların depolanması ya da ısı üretilmesi için özelleşen
lunur. Ortalama yaşamları 10-20 gün gibi kısa bir süredir. bağ dokusu hücreleridir. Çoğunlukla yağ hücreleri olarak
adlandırılan bu hücreler ayrıntılı olarak 6. Bölümde anlatıl
mıştır.
işlem yangılanma sırasında büyük ölçüde artar (Şekil 5-16). sinci ana belirti olarak işlev kaybı (functio laesa) eklenmiş
Yangılanma, çoğu olguda patojen bakteriler ya da tırmalayı tir.
cı kimyasallar olmak üzere yabancı maddelere karşı oluşan Yangılanma, yangıya özgü olaylardan bazılarını, sözgeli
damarsal ve hücresel bir tepkidir. Yangılanmanın bilinen mi kan akımı ve damar geçirgenliği artışını, kemotak-
belirlileri ilk kez Celsus tarafından (İ.S. birinci yüzyıl) ağrılı siyi ve fagositozu başlatan farklı kaynaklı (esas olarak hüc
ve sıcak kızarıldık ve şişme (rubor et tumor cum calore et reler ve kan plazma proteinleri) değişik maddeler olan kim
dolore) biçiminde tanımlanmıştır. Çok sonraları bunlara be yasal aracıların yerel olarak salıverilmesiyle baslar.
L ifçik o lu ş tu ra n kolajen
I [a1 (l)]2 [a2 (1)j 300 nm boyunda molekül, Kalın, pikrosirius ile Deri, tendon, Gerilmeye karşı
67 nm kalınlığında şeritli lifçikler yüksek düzeyde çift kemik dentin direnç
kırıcı, argirofil olmayan
lifler
II [od (lOJa 300 nm boyunda molekül, Gevşek lifçik toplu Kıkırdak, Basınca karşı
67 nm kalınlığında şeritli lifçikler lukları, çift kırıcı camsı cisim direnç
III [od (Hl)]3 67 nm kalınlığında şeritli lifçikler İnce, zayıf çift kırıcı, Deri, kas, kan Genleşebilen
argirofil lifler damarları, genelde organlarda ya
tip I ile birlikte pının korunması
V [od (V)]3 390 nm boyunda, N-ucunda Çoğunlukla tip I ile Fetal dokular, deri, Tip I kolajenin
globüler bölge birlikte lif oluşturur kemik, plasenta, işlevine katılma
bağırsak dokularının
büyük bölümü
XI [a1 (XI)] [a2 (XI)] 300 nm boyunda molekül Küçük lifler Kıkırdak Tip II kolajen
[oc3 (XI)] işlevine katılma
L ifç ik lere l ilişkili kolajen
IX [a1 (IX)] [a2 (IX)] 200 nm boyunda molekül Görünmez, Kıkırdak, camsı Glikozaminogli-
[a3 (IX)] immünohistokimya cisim kanları bağlama
ile saptanır. tip II kolajenle
ilişkili
XII [od (Xll)]3 N ucu bölgesi büyük; Görünmez, immüno Embriyo tendonu Tip I kolajenle
haç şeklinde molekül histokimya ile saptanır. ve derisi etkileşme
XIV [od (XIV)]3 N ucu bölgesi büyük; Görünmez, immüno Fetus derisi ve
haç şeklinde molekül histokimya ile saptanır. tendonu
T u ttu rcu lifç ik le r o lu ş tu ra n k o la je n
VII [od (XIV)]3 450 nm boyunda her iki Görünmez, immüno Epitel Derinin epitel
ucunda globüler bölge histokimya ile saptanır. bazal laminasını
alttaki stromaya
tutturma
Ağ o lu ş tu ra n k o la je n
IV [a1 (Vll)]2 iki boyutlu ağ Görünmez, immüno Tüm bazal Kırılgan doku
[o1 OV)] histokimya ile saptanır. membranlar ları destekleme,
süzme
la semerlenirler. Kayıt pepliclleri muhtemelen uygun al 6. Kolajen lifçikleri lifleri oluşturmak üzere kendiliğinden
fa zincirlerinin ( a l ve a 2 ) düzgün bir üçlü sarmal halin birleşir. Tropokolajenin lifçikleri oluşturmasında ve lif-
de bir araya gelmesini sağlar. Ayrıca, başka peptidler de çiklerden liflerin oluşturulmasında proleoglikanlar ve ya
bu işlem sonucunda ortaya çıkan prokolajen molekü pısal glikoproteinler önemli bir rol oynar.
lünü çözünür hale getirir ve hücre içinde erkenden top 7 . Tropokolajen molekülleri arasında kovalen bağların
lanarak kolajen [ipçikleri halinde çökelmesini önler. Pro oluşmasıyla lifçik yapısı güçlendirilir. Bu işleme hücre dı
kolajen bu haliyle hücre dışına aktarılır. şında da etki gösteren bir enzim olan lizil oksidaz ara
5. Hücre dışında prokolajen peptidazlar adı verilen özel cı olur.
proteazlar kayıt peplidlerini ortadan kaldırır. Bu değişti
rilmiş protein tropokolajen olarak adlandırılır ve poli- Diğer lifçik kolajenleri de çok az farklılık bulunsa da, bü
merik kolajen lifçikleri halinde toplanabilirle yeteneğine yük olasılıkla tip I kolajen için açıklanan kalıba göre sentez-
sahiptir. Hidroksiprolin kalıntıları polipeptid zincirleri lenir.
arasında hidrojen bağları meydana getirerek üçlü tropo Kolajen sentezi kapsamında orijinal prokolajen polipep-
kolajen sarmalının dayanıklılığına yardımcı olur. tidi üzerinde translasyon sonrası kendine özgü bir dizi biyo-
108 / BÖLÜM 5
8.6 nm
Şekil 5-18. Kolajenin en fazla bulunan tipi olan tip I kolajende, her molekül (tropokolajen) her birinin
molekül kütlesi 100 kDa olan ve hidrojen bağları ve hidrofob etkileşimlerle tutunarak sağa sarmal
oluşturan, iki a1 ve bir a2 peptid sincirinden oluşur. Sarmalın her bir turu 8,6 nm boyundadır. Her tro
pokolajen molekülünün boyu 280 nm, eni ise 1,5 nm’dir.
BAG DOKUSU / 109
Kayıt peptidleri
Tropokolajen
ıf Mikrotübûl ışınları
Şekil 5-21. Kolajen sentezi. Üçlü sarmalın bir araya gelmesi, hidroksillenmesi ve glikozillenmesi, 3 zin
cirin granüllü endoplazma retikulumu (GER) zarını geçmesiyle başlayan ve eş zamanlı olarak gerçek
leşen işlemlerdir. Kolajen sentezi birden fazla genin ifadesine ve post translasyonel olaya bağlı oldu
ğundan, çok sayıda kolajen hastalığı tanımlanmıştır.
bağlanan uzun moleküllere sahip asit nitelikli bir boyayla Kolajen lifleri, vücudun pek çok bölümünde birbirine
(ör., Sİrİus kırmızısı) boyandığında, kolajenin normal ışığı koşut olarak düzenlenerek kolajen demetlerini oluşturur
çift kırıcılığı belirgin biçimde artar ve güçlü bir sarı renk (Şekil 5-23). Kolajen demetleri uzun ve büklümlü olduğun
oluşturur (Şekil 5-22). Işığı çift kırıcılık artışı, yalnızca kola dan, morfolojik özellikleri histolojik kesitlerden çok, yayma
jen gibi molekülleri düzenli yönelime sahip yapılarda ortaya preparatlarda daha iyi incelenebilir. (Şekil 5-24). Bu amaçla
çıkması nedeniyle, kolajenin saptanması için özgül bir yön çoğu kez mezenter kullanılır; bu yapı lam üzerine yayıldı
tem olarak kullanım alanı bulur. ğında, ışığı geçirecek kadar ince olduğundan boyanarak
BAG DOKUSU / 111
Tablo 5-4. Kolajen sentezindeki kusurlardan ileri gelen klinik Retiküler Lifler
hastalıklara ait örnekler
Retikiiler lifler esas olarak tip III kolajenden olu
Hastalık Kusur Semptomlar şur. Retiküler lifler, çapı 0,5-2 pin olan ince lifler
dir ve belli organlarda yaygın bir ağ oluştururlar.
Ehlers Danlos Tip lll’ün hatalı trans Aort ve/veya bağırsak
Hematoksilen-eozin (HE) preparatlarında görüle
Tip IV kripsiyonu veya yırtılması
translasyonu mez ancak, gümüş tuzlarıyla siyaha boyanarak kolayca gö
rülebilir. Gümüş tuzlarına karşı sergilediği eğilim yüzünden
Ehlers Danlos Lizinin hatalı Derinin esnekliğinin bu lifler a rg iro filik (Yun. argyros, g ü m fis + p b ilein = sev
Tip VI hidroksillenmesi azalması, göz küresi m ek) olarak adlandırılırlar (Şekil 5-25).
yırtılması
Retiküler lifler aynı zamanda PAS pozitiftirler. Hem PAS
Ehlers Danlos Prokolagen peptidaz Eklemlerin pozitif ve hem de argirofilik özellikleri bu liflerin yapısında
Tip VII aktivitesinde azalma hareketliliğinde artış, ki glikoprotein içeriğinin yüksek miktarda olmasıyla açıklan
habitüel çıkıklar madadır. Kolajen liflerde %1 olan heksoziarın oranı retikü
Skorbüt C vitamini (prolin Dişeti ülserleşmesi, ler liflerde % 6-1’dir. İmmünohistokimyasal ve histokimyasal
hidroksilaz kofaktörü) kanaması kanıtlar retiküler liflerin (tip I kolajenden yapılmış kolajen
eksikliği liflerin aksine) diğer tip kolajenler, glikoproteinler ve prote-
oglikanlarla birlikte, esas olarak tip III kolajenden meydana
Osteogenezis Tip 1kolajen genlerinde Kendilğinden kırıklar,
geldiğini göstermiştir. Retiküler lifler gevşek olarak paket
imperfakta bir nükleotidin kalp yetersizliği
değişmesi lenmiş bol miktarda küçük, muhtemelen proteoglikan ve
glikoprotein içeren, lifçikler arası köprülerle bir araya top
lanmış ince (ortalama 35nm) lifçikten oluşur (Şekil 5-26).
Retiküler lifler, çaplarının küçük olmasından ötürü, Sirius
kırmızısı ile boyanarak polarize mikroskopta bakıldığında,
doğrudan ışık mikroskop ile incelenebilir. Mezenter, orta yeşil renk sergiler.
kısmındaki bağ dokusunun iki yüzeyi tek katlı yassı epitelle Retiküler lifler özellikle düz kas, endonöryum ve hema-
(mezotel) örtülü bir yapıdır. Yayma preparatlardaki kolajen topoetik (ya da hemopoetik) organların iskeletlerinde (ör.,
lifler çapları 1 ile 2ü pm, boyu belirsiz olan uzun ve kıvrım dalak, lenf düğümü, kırmızı kemik iliği) bol miktarda bulu
lı silindirik yapılar şeklinde görülür. nur ve parenkimal organların (ör., karaciğer, endokrin bez
Işık mikroskopta, kolajen lifleri asidofildir; eozinle pem ler) hücreleri etrafında bir ağ oluşturur. Retiküler liflerin çap
be, mallory üçlü boyasıyla yeşil ve Sirius kırmızısıyla kırmı larının küçük ve dağılımlarının gevşek olması atardamarlar,
zı boyanır. dalak, karaciğer uterus ve ince bağırsak kas tabakası gibi şe
kil ve hacim değişikliğine uğrayan organlarda esnek bir ağ
oluşturmaktadır.
Tunika medya
Kollajen
j ' t 0
Şekil 5-24. A: Pikrosirius boyası ile kırmızı boyanan anastomoz yapmamış kolajen lifleri
nin bulunduğu genç sıçan mezenteri preparatı; orsein boyasıyla boyanan elastik lifler ise,
anastomoz yapan, ince, koyu renkli lifler halinde görülmektedir. Kolajen lifler mezenterin
yapısal desteğini, elastik lifler ise esnekliğini sağlar. Otra büyütme. B: Aynı preparatın po
larize mikroskop altındaki görüntüsü. Değişken kalınlıktaki kolajen demetleri görülmekte
dir. Üst üste gelen bölgelerde kolajen demetleri koyu renklidir. Orta büyütme.
114 / BOLUM 5
Ş ekil 5-26. Retiküler (solda) ve kolajen (sağda) liflerin enine kesitinin görüldüğü elektron mikroskop fo
toğrafı. Retiküler lifçiklerin (R) çapı kolajen liflerdeki kolajen lifçiklerin çapından çok daha azdır (C; bkz.
iç şekildeki histogram); ayrıca, retiküler lifleri oluşturan lifçiklerin yüzeyinde olağan kolajen lifçiklerinde
bulunmayan, yoğun bir granüler görüntü bulunmaktadır (sağda). x70,000.
BAG DOKUSU / 115
manlar ya da granüller halinde görülür (Şekil 5-30 ve 5-31). karbonhidrat kökünde çok miktarda hidroksil, karboksil ve
Ara madde esas olarak 3 bileşenden oluşur: glikozaminog- sülfat grubu bulunduğundan, glikozaminoglikanlar yoğun
likanlar, proteoglikanlar ve çoklu yapışkan glikoprote- su sever özellik gösterirler ve polianyonlar olarak davranır
inler. lar. Hyaluronik asit dışındaki tüm olgun glikozaminoglikan
Glikozammoglikanlar (ilk zamanlarda asit mukopoli- lar bir miktar sülfat içerir. Proteoglikanların karbonhidrat kıs
sakkaridler olarak adlandırılırdı) genellikle bir üronik asit mı bu makromoleküliin ağırlığının %80-90’ını oluşturur. Pro
ve bir heksozaminden meydana gelmiş, yinelenen disakka- teoglikanlar, bu özellikleri yüzünden çok sayıda katyona
rid birimlerin oluşturduğu doğrusal polisakkaridlerdir. Hek- (genellikle sodyuma) elektrostatik (iyonik) bağlarla bağlana
sozamin yapısı glukozamin ya da galaktozamin olabilir ve bilir. Proteoglikanlar yoğun su içeren yapılardır ve molekü
üronik asit yapısı da glukuronik ya da iduronik asittir. lün çevresinde kalın bir tabaka halinde çözelti suyu bulunur.
Hyaluronik asit dışında, bu doğrusal zincirler bir protein öz- Suya tam doyduğunda, proteoglikanlar susuz durumlarında-
değe kovalen bağlarla bağlanarak (Şekil 5-32), bir proteog- kinden çok daha büyük hacim (alan) kaplar ve hayli kıvam
likan molekülünü oluşturur. Çoğu glikozaminoglikanın lı olur.
Şekil 5-28. Gelişmekte olan elastik liflerin elektron mikroskop fotoğrafları. A: Oluşumun ilk evrelerinde lifler çok sayıda
küçük glikoprotein mikrolifçikleri içerir. B: Gelişim sürdükçe, mikrolifçiklerin arasına amorf elastin kümeleri yerleşir. C:
Amorf elastin giderek artar, en sonunda elastik lifte, mikrolifçiklerle sınırlı bir bölgenin ortasını doldurur. Enine kesitleri gö
rülen kolajen lifçikleri dikkati çekmektedir. (GS Montes’in izniyle.)
116 / BÖLÜM 5
yapının tel sapını protein öz, buna tutunan fırça tellerini ise
glikozaminoglikanlar oluşturmaktadır (Şekil 5-32). Kıkırdak
ta, proteoglikan moleküllerinin hyaluronik asil zincirine tu
tunarak büyük molekülleri-proteoglikan kümelerini oluştur
dukları gösterilmiştir. Proteoglikanların asidik grupları bu
moleküllerin kolajenin bazik aminoasit köklerine tutunması
nı sağlar. Proteoglikanlar farklı özellikleriyle birbirinden ay
Gerilmiş Gevşemiş rılır ve hücre yüzeyi ve hücre dışı matriks makromolekülle-
ri ailesi oluştururlar. Matriks, birkaç farklı tip öz proteini içe
Tek elastin molekülü rebilir ve her biri farklı boy, bileşim ve sayıda değişik gliko
Çapraz bağ zaminoglikanlar banndırabilir. En önemli hücre dışı matriks
proteoglikanlarından birisi, kıkırdakta baskın olan “agre-
kan”dır. Agrekanda birkaç proteoglikan molekülü (kondro-
itin sülfat zincirleri içeren) kovalen olmayan bağlarla prote
ininden hyaluronik asit molekülüne bağlanır. Hücre yüzey
proteoglikanları, başta epitelyum hücreleri olmak üzere bir
çok hücre tipinin yüzeyine bağlıdır. Bunlara örnek olarak
Şekil 5-29. Elastin molekülleri kovalen bağlarla bağlana
sindekan ve fibroglikan sayılabilir. Hücre yüzey proteog-
rak, yaygın bir ağ oluşturur. Ağdaki her elastin molekülü ge
Iikanlarının proteini plazma zarını boydan boya kat ederek,
lişigüzel bir sarmal halinde genleşip, küçülebileceği için,
hücrenin sitozolüne kısa bir uzantı yapar. Öz proteinin hüc
tüm ağ lastik bir bant gibi esneyip, toplanabilir. (İzinle yeni
re dışı uzantısına glikozaminoglikanlann heparan sülfat ya
den basım: Alberts B ve ark: Molecular Biology of the Cell. Gar
land, 1983.) da kondroitin sülfat zincirleri bağlanır (Şekil 5-33).
Hücre dışı ve yüzey proteoglikanları hücre dışı matriksin
yapısal bileşenini oluşturmalannın ve hücreleri matrikse tut
turmalarının yanında, birçok protein yapılı büyüme faktörü
nü de (ör., TGF-P, fibroblast dönüştürücü büyüme faktörü)
Proteoglikanlar, 4 ana glikozaminoglikan olan derm a bağlamaktadır.
tan sülfat, kondroitm sülfatlar, keratan sülfat ve hepa Proteoglikanların sentezi kaba endoplazma retikulumun-
ran sülfatla ilişkili bir protein özden oluşur. Tablo 5-5’te gli- da (RER) molekülün protein kökünün sentezlenmesiyle baş
kozaminoglikanların ve proteoglikanların kimyasal bileşimi lar. Glikozillenme kaba endoplazma retikulumunda başlar
ve dokudaki dağılımı görülmektedir. Proteoglikan, şişe te ve aynı zamanda sülfatlamanın da gerçekleştirildiği Golgi
mizleme fırçasına benzetilebilecek 3 boyutlu bir yapıdır. Bu kompleksinde tamamlanır (Bkz., 2. bölüm).
KLİNİK BİLGİ
Tablo 5-5. Glikozaminoglikanların bağ dokusundaki bileşimi, dağılımı ve kolajen lifleriyle etkileşimler
Tekrarlayan Disakkaridler
Kolajenle Elektrostatik
G likozam inoglikan Heksuronik Asid Heksozam in Dağılım Etkileşim
Kondroitin 4 sülfat D-glukuronik asid D-galaktozamin Kıkırdak, kemik, kornea, Esas olarak tip II kolajen ile
deri, notokord, aort yüksek düzeyde etkileşim
Kondroitin 6 sülfat D-glukuronik asid D-galaktozamin Kıkırdak, göbek bağı, deri, Esas olarak tip II kolajen ile
aort (media) yüksek düzeyde etkileşim
Dermatan sülfat L-idüronik asit veya D-galaktozamin Deri, tendon, aort Esas olarak tip I kolajen ile
o-glukuronikasid (adventisya) düşük düzeyde etkileşim
Heparan sülfat D-glukuronik asid veya D-galaktozamin Aort, akciğer, karaciğer Esas olarak tip III ve tip IV
L-iduronik asid bazal lamina kolajen ile orta düzeyde
etkileşim
Hücreler, hücre dışı matriks bileşenleriyle kolajene, fib- kalmaksızın çevrelerini yoklamalarını olanaklı kılar. İntegrin-
ronektine ve lanıinine bağlanan hücre yüzey molekülleri lerin, başta aklin mikrofilamanları olmak üzere hücre iskele
(ınatriks reseptörleri) aracılığıyla etkileşir, Bıı reseptörler tiyle etkileşmesi gerekir. İnlegrİnierle hücre dışı madiksin ve
hücre zarını kat eden bağlaç proteinleri ailesinden integrin- hücre iskeleti elemanlarının etkileşimini paksilin, vinkülin
lerdir. (Şekil 5-37 ve 5-38). İntegrinler, hücre dışı matriks ve talin gibi birkaç hücre İçi protein düzenler. İntegrinlerin
içindeki ligandlarma nispeten düşük ilgi ile bağlanır ve böy- düzenlediği hücre dışı matriks ile hücre iskeleti arasındaki
lece hücrelerin, bağı koparmaksızın ya da bu bağa yapışıp etkileşimler iki yönlü işler ve hem dokulardaki hücrelerin,
hem de hücre dışı matriksin düzenlenmesinde önemli rol
oynar (Şekil 5-37).
KLİNİK BİLGİ
Şekil 5-38. Fare endometriyumundaki integrin a2’nin flore- Esas Bağ Dokusu
san mikroskop fotoğrafı. İntegrin ct2 (yeşil) uterus bez epi-
Gevşek ve tıkız bağ dokuları olmak üzere iki tür esas bağ
teli hücrelerinin sitoplazmasında görülmektedir. Çekirdek
dokusu vardır (Şekil 5-41).
ler (kırmızı) floresan propidyum iyodür ile boyanmıştır. Or
Gevşek bağ dokusu normalde basınca ve ha
ta büyütme. (F. Costa ve P. Abrahamsohn’un izniyle.)
fif sürtünmeye maruz kalan yapıları destekler. Bağ
dokusunun çok yaygın bir tipidir; kas hücre grup
larının arasındaki boşlukları doldurur, epitel doku-
Şekil 5-39. Bağ dokusu içindeki sıvı hareketi. Kan kapilerlerinin arter ucundan ven ucuna doğru (çizimin üst bö
lümü) hidrostatik basınçta azalma ve ozmotik basınçta artma söz konusudur. Sıvı arter uçtan kapileri terk eder
ve venöz uçtan kana geri döner. Sıvının bir bölümü lenf kapilerleri aracılığıyla uzaklaştırılır.
122 / BOLUM 5
Ş ekil 5-42. Gevşek bağ dokusu kesiti. Çok sayıda fibroblast çekirdeği düzensiz kollajen lif
leri arasına serpiştirilmiş görülmektedir. Küçük kan damarları oklarla gösterilmiştir. H-E bo
yası. Orta büyütme.
Şekil 5-43. Olgunlaşmamış düzensiz tıkız kolajen dokunun kesiti. Şekilde ince sitoplazma
uzantılı (ok başları) çok sayıda fibroblast (ok) görülmektedir. Kolajen lifler bu hücreleri sı
kıştırdığında, sitoplazma uzantılarının görünümü kesitin konumuna göre değişir; kesit hüc
re yüzeyine koşut olduğunda, sitoplazma parçaları görülebilir. PT boyası. Orta büyütme.
124 / BOLUM 5
Elastik doku kalın, paralel, elastik lif demetlerinden oluşur. Çok kırılgan olan retiküler doku, hücreleri des
Lifler arasındaki boşluk ince koiajen lifler ve yassı fibroblast- tekleyen 3 boyutlu ağlar oluşturur. Retiküler doku,
lar tarafından doldurulur. Bu dokudaki elastik liflerin bollu retiküler hücreler olarak adlandırılan özelleşmiş
ğu tipik sarı rengi ve büyük esnekliği sağlar. Elastik doku sık fibroblastlarla birlikte bulunan retiküler lifler içe
görülmemekle beraber omurganın sarı bağlarında ve penisin ren bir gevşek bağ dokusudur (Şekil 5-48). Retiküler doku
aşıcı bağında bulunur. hematopoetik ve lenfoid organlarda (kemik iliği, lenf clü-
Şekil 5-46. Tendondan alınmış düzenli tıkız bağ dokusu kesiti. A: Birbirine koşut, kalın ko-
lajen lifleri fibroblastlar arasındaki hücreler arası boşluğu doldurur. Düşük büyütme. B:
Genç bir hayvana ait tendon kesitinin daha yüksek büyütmesi. Belirgin Golgi bölgeleri ve
RNA’dan zengin koyu sitoplazması ile aktif fibroblastlar görülmektedir. PT boyası.
126 / BOLUM 5
Şekil 5-47. Düzenli tıkız bağ dokusunda yer alan bir fibro-
sitin elektron mikroskop fotoğrafı. Fibrositlerin az görünen
sitoplazması, kolajen lifleri arasına uzanan çok sayıda ince
uzantı şeklinde bölünmüş durumdadır. x25,000.
Müköz doku esas olarak gölsek bağında bulu Junqueira LC U et al: Picrosirius staining plus polarization microscopy, a
nur. Mü köz dokuda esasen hiyaluronik asitten olu specific method for collagen detection in tissue sections. Histochem J
1 9 7 9 :1 1 :4 4 7 .
şan bol miktarda şekilsiz ara madde bulunur (Şe
Junqueira LC U , M ontes G S: Biology o f collagen proteoglycan interaction.
kil 5-49). Az sayıda lif bulunan jöleye benzer bir
Arch Histol Jp n 1 9 8 3 :6 :5 8 9 .
dokudur. Bu dokunun hücreleri esas olarak fibroblastlardır.
Kefalides NA et al: Biochem istry and metabolism o f basement membranes.
Müköz doku, göbek bağının W harton peltesi olarak anılan Int Rev Cyrol 1 9 7 9 :1 :1 6 7 .
esas bileşenidir. Bu doku, genç diş pulpasmda da bulunur. Krstfc RV: Illustrated Encyclopedia o f Human Histology. Springer-Verlag, 1984.
Mathews M B : Connective Tissue, Macromolecular Structure and Evolution.
KAYNAKLAR Springer-Verlag, 1975.
Mercalafe D D et al: Mast cells. Physiol Rev 1 9 9 7 :7 7 :1 0 3 3 .
Deyi Z, Adam M : Connective Tissue Research: Chemistry, Biology and Physiology. Montes G S et al: Collagen distribution in cissues. In: Ultrastructure o f the Con
Liss, 1981. nective Tissue Matrix. Ruggicri A, M otta PM (editors). Martinus NijhofF,
Gay S, Miller EJ: Collagen in the Physiology and Pathology o f Connective Tissue. 1984.
Gustav Fischer, 1978. Montes G S, Junqueira L C U : T h e use o f the picrosirius-polarization method
Grcca CP ec ai: Uitrastructural cytochemical characterization o f collagen- for the study o f biopathology o f collagen. Mem Inst Oswaldo Cruz.
associated proteoglycans in the endometrium o f mice. Anat Rec 1 9 9 1 :8 6 (suppl):I.
2 0 0 0 :2 5 9 :4 1 3 . Prockop D J et al: T h e biosynthesis o f collagen and its disorders. N Engl J
Hay ED (editor): Cell Biology o f Extracellular Matrix, 2nd ed. Plenum, 1991. Med 1 9 7 9 :3 0 1 :7 7 .
Hogaboam C , Kunkel SL ec al: Novel role o f cransmembrane S C F for mast Sandberg LB et al: Elastin structure, biosynthesis, and relation to disease state.
cell activation and eotaxin production İn mast cell-fibroblast interaction. N Engl J Med 1 9 8 1 :3 0 4 :5 6 6 .
J Immunol 1 9 9 8 :1 6 0 :6 1 6 6 . Van Forth R (editor): Mononuclear Phagocytes: Functional Aspects. 2 vols. Mar
Jamur M C , Grodzki A C G et al: Im m unom agnetic isolation o f rat bone tinus NijhofF, 1980.
marrow derived and peritoneal mast cells. J Histochem Cytocltem Yamada K M , Miyam oto S: lntegrin transmembrane signaling and cytoskele-
1997:45:1715. tal control. Curr O pin Cell Biol 1 9 9 5 :1 4 3 :2 3 2 3 .
Yağ Dokusu 6
Yağ dokusu yağ hücrelerinin (Latince, adeps, yağ) (adipo- luğunu belirleyicidir.
sit) sayıca üstün olduğu özel bir bağ dokusudur. Bu hücre Yeni doğan bebek vücudundaki sarı yağ dokusu aynı
ler tek başlarına veya küçük öbekler halinde bağ dokusu kalınlıktadır. Bebek geliştikçe, bu yağ dokusu vücudun bazı
içinde bulunabilir, çoğunluğu büyük kümeler halinde, bütün bölgelerinde kaybolmaya ve diğer bölgelerinde de artmama
vücuda yayılmış yağ dokusunu meydana getirir. Yağ doku eğilimi göstermeye başlar. Cinsiyet hormonları ve adreno-
su, bir anlamda vücuttaki organların en büyüklerinden biri kortikal hormonlar vücuttaki yağ dağılımını kısmen ayarla
sidir. Normal ağırlıktaki erkeklerde, yağ dokusu vücut ağır yarak erkek ve dişi vücut hatlarının oluşmasından büyük öl
lığının %15-20'sini, normal ağırlıktaki kadınlarda da vücut çüde sorumludurlar.
ağırlığının %20-25'ini temsil eder. Üniloküler yağ hücreleri tek baslarına iken küre şeklin
Yağ dokusu vücudun en büyük enerji (trigliseritler halin dedir ancak, yağ dokusu içinde sıkı sıkıya bir araya gelmiş
de) deposudur. Enerji depolayan (glikojen olarak) diğer or çok yüzlü halde görülürler. Her hücrenin çapı 50-150 pırı
ganlar karaciğer ve kastır. Yemek yemek aralıklı bir etkinlik arasındadır. Alışılmış histolojik uygulamalarda kullanılan
olduğuna göre ve glikojen sağlanması da sınırlı olacağından, alkol ve tolüen lipit damlacıklarını ortadan kaldırır. Bu tür
yemekler arasındaki sürelerde yedekte, büyük bir kalori de hazırlanan kesitlerde yağ hücreleri ince siloplazmadan olu
posunun bulunması şarttır. Trigliseıitlerin glikojenden daha şan bir yüzüğün lipit damlacığı eritildikten sonra geride ka
düsiik yoğunlukta olmaları ve daha yüksek kalori değerleri lan boşluğunu sarmış gibi görülürler. Bu nedenle hücrele
ne sahip olmaları (trigliserit değerleri için 9.3 kcal/g karbon rin çekirdekleri yassı ve merkez dışındadır (Sekil 6-1 ). De
hidratlar için 4 1 kcal/g), yağ dokusuna çok hızlı ve verimli polanmış trigliseritler (nötral yağlar) ortadan kaldırıldıktan
olarak çalışan bir depo olmasını sağlar. Devamlı olarak çev sonra geride kalan sitoplazma kopup çökebilir. Bu olay
rilir ve gerek sinirsel gerekse hormonsal uyarılara hassastır. yağ dokusunun gerçek yapısını bozar.
Deri altı yağ dokusu tabakaları vücut yüzeylerinin şekillen Sitoplazmanın en kalın kısmı nüveyi sarar ayrıca Golgi
mesine yardım eder, oysa taban ve avuç içlerinde basta ol kompleksini, mitokondrileri, az gelişmiş graniillü endoplaz-
mak üzere, sarsıntı emici, yumuşak, koruyucu tabakalar ha ma retikulum sisternalarını ve serbest poliribozomları içerir.
linde yerleşmişlerdir. Yağ zayıf bir ısı iletkeni olduğu için, Lipit damlacığını saran sitoplazıuada düz endoplazma reti
vücudun ısı yalıtımına katkısı vardır. Yağ dokusu diğer do kulum sisternaları ve çok sayıda pinositotik vezikiil vardır,
kular arasındaki boşlukları doldurur ve bazı organların yer i ler yağ hücresinde ışık mikroskobu ile görülen bir büyük
lerinde kalmalarını sağlar. Kısa bir süre önce, yağ dokusu lipit damlacığına İlave olarak çok küçük lipit damlacıkları-
nun uzaktaki organları etkileyen, kanla taşındığı tahmin edi tıında varlığı elektron mikroskobu çalışmaları ile ortaya kon
len çeşitli tip molekülleri salgıladığı görülmüştür. Bilinen muştur. Küçük lipit damlacıklarının etrafında zar yoktur fa
farklı yerleşim, yapı, renk ve patolojik nitelik gösteren, iki kat, bolca vimentin ara filamanlar ile çevrelenmişlerdir. Her
tip yağ dokusu vardır. Sarı yağ dokusu (yaygın veya üni- yağ hücresinin etrafında bazal lamina vardır.
loküler yağ doku) (tek boşluğu olan hücrelerden yapılı Sarı yağ dokusu zengin kan yatağı ve sinirleri içeren bir
yağ dokusu), tamamen geliştiklerinde, siloplazmalarının or bağ dokusu ile tam olmayan bölülümlere ayrılmıştır. Her yağ
tasında, büyük, sarı bir yağ damlası içeren hücrelerden ya hücresi ağ yapmış ince retikiiler lifler tarafından desteklen
pılmıştır. Kahverengi yağ dokusu (veya multiloküler yağ miştir ve birbirlerine bağlanmıştır.
doku) çok sayıda yağ damlası ve bol miktarda kahverengi Kesitlerde kan damarları her zaman belirgin olmamasına
mitokondri içeren hücrelerden yapılmıştır. Her iki tip yağ rağmen, yağ dokusu bolca damarlanmıştır. Eğer yağ hücre
dokusu da zengin kan dolaşımına sahiptir. lerinin sitoplazmaları dikkate alınacak olursa, yağ dokusun
da kan hacminin siloplazmaya olan oranı çizgili kasınkinden
SARİ YAĞ DOKUSU fazladır.
129
130 / BÖLÜM 6
Gliserol
Hormona duyarlı
lipaz Çekirdek
Gliserol fosfat
Ş ekil 6-2. Yağ hücrelerinin yağ depolama ve salgılama yöntemi. Trigliseritier ince bağırsaklardan ve kara
ciğerden şilomikronlar ve çok düşük yoğunluktaki lipoproteinlerle (ÇDYL) kan içinde taşınırlar. Bu lipopro-
teinler yağ dokusu kapilerleri içinde lipoprotein lipaz ile kısmen parçalanarak serbest yağ asitleri ve gliserol
olarak serbest hale gelirler. Serbest yağ asitleri kapilerlerden yağ hücresinin içine yayılır, burada yeniden
esterlenip gliserol fosfatı oluşturarak trigliseri meydana getirir. Sonuçta ortaya çıkan trigliseritier gereksini-
iinceye kadar damlacığın içinde depolanırlar. Sinir sonlanmalarındaki norepinefrin AMP (cAMP) döngü sis
temini uyararak hormona duyarlı lipazı harekete geçirir. Hormona hassas lipaz depolanmış trigliseritleri hid
rolize ederek serbest yağ asitleri ve gliserolü meydana getirir. Bu maddeler kan kapilerlerine yayılarak, bu
rada albuminin suyu sevmeyen bölümüne bağlanarak enerji kaynağı olarak kullanılmak üzere vücudun di
ğer bölgelerine taşınır.
KAYNAKLAR
Angel A et al (editors): The Adipocyte and Obesity: Cellular and Molecular
Mechanisms. Raven Press, 1983.
Forbes G B : T h e companionship o f lean and fat. Basic Life Sci 1 9 9 3 :6 0 :1 .
Matarese G : Leptin and the immune system: how nutritional status influences
the im m une response. Eur Cytokine Nenv 2 0 0 0 ;1 1 :7 .
Matson CA et al: Leptin and regulation o f body adiposity. Diabetes Rev
1 9 9 9 :4 :4 8 8 .
Napolitano L: T h e differentiation o f white adipose cells: an electron m icro
scope study. J Cell Biol 1 9 6 3 :8 :6 6 3 .
Nedergaard J , Lindberg O : T h e brown fat cell. Int Rev Cytol 1 9 8 2 :4 :3 1 0 .
Schubring C et al: Leptin, the ob gene product, in female health and disease.
Eur J O bstet Gynecol Reprod Biol 2 0 0 0 ;8 8 :1 2 1 .
i KLİNİK BİLGİ
135
136 / BOLUM 7
HİYALİN KIKIRDAK
Hiyalin kıkırdak (Şekil 7 -2 ) en yaygın olan ve 3 tür kıkırdak
arasında en iyi incelenmiş olanıdır. Taze hiyalin kıkırdak yarı
saydam mavimsi-beyaz renktedir. Embriyoda zamanla yerini
kemik alıncaya kadar geçici iskelet olarak görev yapar.
Yetişkin memelilerde hiyalin kıkırdak; hareketli eklemle
rin eklem yüzeylerinde, büyük solunum yollarının duvarla
rında (burun, gırtlak, soluk borusu, bronşlar), kaburgaların
sternuma eklem yaptıkları ventral uçlarında ve uzun kemik
boylarının uzamasından sorumlu epifiz plakalarında yer
alır (8. bölüme bakın).
Matriks
Hiyalin kıkırdağın kuru ağırlığının %-ı()’ı proteoglikan ve ya Şekil 7.3. Kıkırdak matriksindeki kolajen moleküllerinin ku
pısal glikoprotein içeren, su ile karışık pelte içine gömülü ruluşunu gösteren şema. Bağlantı proteinleri, çizgi gibi
olan hiyoluronik asit moleküllerini proteoglikanın merkezin
deki proteine kovalen olmayan biçimde bağlar. Proteogli-
kanın kondriotin sülfattan oluşan yan zincirleri kolajen lif-
çiklerini elektrostatik olarak bağlayarak çapraz bağlantılı
matriksi meydana getirir. Oval halka, büyütülmüş resim bö
lümünü gösteriyor.
Perikondriyumdaki
fibroblast
Perikondriyum
Kondroblast
Kıkırdak
last içerir. Perikondriyumun iç tabakasındaki hücreler lib- sı <S'e kadar çıkabilen izogen gruplar denen (Yunanca, isos,
roblastları andırsa da bunlar kondroblastlardır ve kolayca eşit, ± fjcııos, aile) hücre gruplarını meydana getirirler.
farklılaşarak kondrosit olurlar. Alışılagelmiş histolojik uygulamalar sırasında kıkırdak
hücreleri ve matriks su kaybeder, kondrositler düzensiz ha
le gelir ve kapsülden ayrılarak, merkeze doğru büzülürler.
Kondrositler
Canlı dokuda ve uygun hazırlanmış parçalarda kondrositler
Hiyalin kıkırdağın çevresindeki gene kıkırdak hücreleri oval lakünaların içini tamamen doldururlar (Şekil 7-5 ).
biçimdedir ve uzun eksenleri yüzeye koşut olarak yerleşmiş Kondrositler kolajen ve diğer matriks moleküllerini sen
tir. İçerilere doğru yuvarlak hale gelirler ve bölünerek sayı tezler.
Kapilerlerin bulunmaması nedeniyle kıkırdak hücreleri geri çekerek yuvarlak hale gelmeleri ve hızla çoğalarak
düşük oksijen basıncında solurlar. Hiyalin kıkırdak hücreleri kondroblastlardan oluşan mezenkim yoğunlaşmalarını oluş
son iiriin olan laktik asiti meydana getirebilmek için glikozu turmalarıdır. Mezenkim hücrelerinden farklılaşarak artık
daha çok oksijensiz glikoliz yoluyla metabolize ederler. Kan kondroblast denen bu hücrelerin bazofilik sitoplazmaları
daki besin maddeleri daha derinlerde yer alan kıkırdak hüc ribozomlardan zengindir. Matriksin sentezlenip yığılısı kond-
relerine gidebilmek için perikondriyumıı geçer. Kıkırdağa roblastları birbirlerinden uzaklaştırır. Gelişim sürecinde kı
suda çözünmüş maddelerin taşınma şekli, aralıklarla kıkırda kırdak farklılaşması merkezden çevreye doğru olduğu için,
ğın sıkıştırılmasından sonra serbest bırakılması sonucu orta merkezdeki hücreler kondrosit niteliğine sahipken, çevrede
ya çıkan pompalama işlemleri ile oluşan difüzyonclur. Bu ne kiler tipik kondroblasttır. Yüzeydeki mezenkim de peri-
denle, kıkırdağın ulaşabileceği en fazla kalınlık sınırlı kalır. Icondriyuma dönüştir.
Kondrosillerin işlevi hormon dengesinin tam olmasına
bağlıdır. Büyüme hormonu, tiroksin ve testosteron, sülfath
glikozaminoglikanların sentezini hızlandırır ve kortizon, hid- Büyüme
rokortizon ve östracliol yavaşlatır. Kıkırdak büyümesi daha
Kıkırdak büyümesi mevcut kondrositlerin bölünerek çoğal
çok hipofizin büyüme hormonu olan som atotropin’e bağ
maları (intertisyel büyüme) ve perikondriyumdaki hücre
lıdır. Bu hormon doğrudan doğruya kıkırdak hücrelerini et
lerin farklılaşmasıyla (apozisyonel büyüme) 2 şeklide
kilemez, ancak karaciğerde somatomedin C nin sentezini
olur. Apozisyonel büyümeye göre intertisyel büyümenin
başlatır. Somatomedin C de kıkırdak hücrelerini etkileyerek
rolü daha azdır. İntertisyel büyüme sadece kıkırdak oluşu
büyümelerini uyarır.
munun erken dönemlerinde matriksi içeriden genişleterek
doku kitlesini artırır. İntertisyel büyüme uzun kemiklerin
epifiz plakalarında ve eklem kıkırdağında da görülür. İnter-
k l in ik b il g i tisyel büyüme, uzun kemiklerin boylarının uzaması için
epifiz plakalarında ve kıkırdaktan oluşan kemik modelin
yapılabilmesi için de endokondral kemikleşmede önemli
Kıkırdak hücreleri selim (kondrom ) veya habis
rol üstlenir. Perikondriyum olmadığı için eklem kıkırdağı
(kondrosarkom ) tümörlerini oluşturabilir.
nın eklem yüzeyine yakın yerlerinde zamanla yıpranan
hücreler ve matriksin yenilenebilmesi apozisyonla gerçek
leşmez, yenilenme elbet içten sağlanmalıdır. Vücudun baş
ka yerlerindeki kıkırdak, çapraz bağlantılar yapan matıiks
Histogenez molekülleri ile giderek sertleşir, burada İntertisyel büyüme
Kıkırdak mezenkimden meydana gelir. (Şekil 7-6). Gözlem den daha az söz edilir. Bu durumda kıkırdak sadece apo
lenen ilk değişiklikler, mezenkim hücrelerinin uzantılarını zisyonla çevresel olarak büyür. Perikondriyumdaki kond-
Şekil 7-6. Hiyalin kıkırdağın histogenezi. A: Her tür kıkırdak için başlangıç dokusu mezenkimdir. B: Me
zenkim hücrelerinin bölünerek çoğalmaları hücrelerden zengin bir doku oluşturur. C: Çok miktarda matriks
oluşumuyla kondroblastlar birbirlerinden uzaklaşır. D: Kıkırdak hücrelerinin bölünmesi ile birlikte izogen
gruplar meydana gelir. Her birinin etrafı teritoryal matriks (kapsülün matriksi) yoğunlaşması ile kuşatılır.
KIKIRDAK / 139
roblastlar çoğalarak etraflarını matriksle sardıklarında koşut olarak konum alırlar. Buna göre liflerin çevreye uyu
kondrosit haline gelirler ve mevcut kıkırdağa katılırlar (Şe mu, fibröz kıkırdak üzerinde etki eden güçlere dayanmakta
kil 7 -2 ve 7 -4 ). dır. Fibröz kıkırdakta tanımlanabilecek herhangi bir peri-
kondriyum yoktur.
Dejeneratif Değişiklikler
OMURLAR ARASI (İNTERVERTEBRAL)
DİSKLER
Her intervertebral disk iki omur arasında yerleşmiş ve bağ
KLİNİK BİLGİ lar ile omurlara tutunmuştur. Diskin annulus fibrosus ve
nükleus pulposııs olmak üzere 2 elemanı vardır, interverteb
Diğer dokuların aksine, dejeneratif yaşlanma sü ral diskler, omur hareketleri sırasında komşu omurlar arasın
reci hiyalin kıkırdağı daha kolay etkiler. Matriksin da oluşan aşındırıcı güçlere kaygan yastık işlevi görerek en
kireçlenmesi, öncelikle kondrositlerin boyut ve gel olan yapılardır. Nükleus pulposus karşılıklı iki omurun
hacimlerinin büyümesini takiben ölmeleri, bazı çarpışma sırasında oluşan aşındırıcı güçlerine engel olur.
kıkırdaklarda görülen normal işleyiş tarzıdır. Sık Annulus fibrozus yoğun bağ dokusundan oluşmuş bir
olarak yaşlanmış kıkırdakta görülen asbestiform dış tabakaya sahiptir, fakat daha çok kolajen demetlerinin
dejenerasyon, lokal, kalın anormal kolajen lifçik- komşu tabakalarda ortogonal (sıralamada düz, tersine dön
lerin meydana gelmesiyle özellik kazanır. müş) olarak yerleştiği, üst üste binen yapraklardan oluşan
ELASTİK KIKIRDAK
Elastik kıkırdak, kulak kepçesinde, dış kulak kanalı duvarın
da, östaki borusunda, epiglotta ve gırtlağın küneiform kıkır
dağında bulunur.
Elastik kıkırdak tip II kolajen liflerine ilave olarak, balık
ağı gibi ince çok sayıda elastik lifçik bulundurması dışında,
hiyalin kıkırdağa birebir benzer. Taze elastik kıkırdak, elas
tik liflerdeki elastin nedeniyle sarımtırak renktedir.
Çoğu zaman elastik kıkırdak, giderek hiyalin kıkırdağa
dönüşür. Hiyalin kıkırdakta olduğu gibi, elastik kıkırdakta
da perikondriyum vardır.
FİBRÖZ KIKIRDAK
Fibröz kıkırdak tıkız bağ dokusu ile hiyalin kıkırdak arası bir
dokudur. Omurlar arasındaki disklerde, belirli bağların kikir-
dağımsı kemik yüzeylerine bağlandıkları yerlerde ve pubis
simfizinde bulunur. Fibröz kıkırdak her zaman tıkız bağ do
kusu ile ilişkidedir.
Fibröz kıkırdak ya tek başına veya izogen gruplar halin
de, genellikle birbirlerinden kaba tip I kolajen lifler ile ayrıl
mış, uzun sıralar halinde dizilmiş, kıkırdak hücrelerini içerir.
Fibröz kıkırdak matriksi tip I kolajenden zengin olduğu için
asidofildir.
Fibröz kıkırdakta, pek çok kolajen lif ya kıkırdak hücre Şekil 7-7. Elastik liflerin boyandığı elastik kıkırdak matrik-
grupları arasında düzensiz demetler meydana getirir veya kı sinin mikroskop fotoğrafı. Hücreler boyanmamıştır. Kulak
kırdak hücre sütunlarına paralel olarak aynı hizadadırlar. kepçesi, epiglot bu esnek kıkırdağın bulunduğu yerler ara
Kolajen demetleri etki altında kaldığı güçlerin doğrultusuna sındadır. Rezorsin boyası. Orta büyütme.
140 / BOLUM 7
-r-
KLİNİK BİLGİ
KAYNAKLAR
Chakrabarti B, Park JW : Glycosaminoglycans: structure anti interaction. C R C
C rit Rev Biochem 1 9 8 0 ;8 :2 2 5 .
Eyre D R , M uir H: T h e distribution o f different molecular species o f collagen
in fibrous, elastic and hyaline cartilages o f the pig. Biochem J
1 9 7 5 :5 1 :5 9 5 .
Hall BK (editor): Cartilage, Vol 1: Structure, Function, and Biochemistry. Aca
demic Press, 1983.
Şekil 7-8. Kolajen liflerle birbirlerinden ayrılmış kondrosit-
Jasin, H E: Structure and function o f the articular cartilage surface. Scand J
lerin oluşturduğu sıralara dikkat edin. Fibröz kıkırdak ço Rheumatol 1 9 9 5 :1 0 1 :5 1 .
ğunlukla tendonların epifiz kıkırdağına girdiği yerlerde bu Junqueira L C U et al: Q uantitation o f collagen-proteoglycan interaction in tis
lunur. Pikrosirius-hematoksilen boyası. Orta büyütme. sue sections. Connect Tissue Res 1 9 8 0 :7 :9 1 .
Perka C et al: Matrix-mixed culture: new methodology for chondrocyte cul
ture and preparation o f cartilage transplants. J Biomed M ater Res
2 0 0 0 ;4 9 :3 0 5 .
fibröz kıkırdaktan meydana gelmiştir. Komşu tabakalarda 90
Reddy AH (editor): Extracellular M atrix Stnicture and Functions. Liss, 1985.
derecelik açı ile yerleşmiş tip I kolajen lifleri olan çok sayıda
Stockwell RA: Biology o f Cartilage Cells. Cambridge Univ Press, 1979.
yaprak, meydana gelen baskılara karşı omurlara olağanüstü
Zam brano N Z et al: Collagen arrangement in cartilages. Acta Anat
direnç kazandırır. 1 9 8 2 :1 1 3 :2 6 .
Niikleus pulposus, annulus fibrozusun ortasındadır.
Embriyonun notokordundan türer ve lıiyaluronik asit ve tip
Kemik
141
142 / BÖLÜM 8
Sertliği nedeni ile kemik mikrotom ile zor kesilir ve in Osteositler
celenmesinde mutlaka özel teknikler kullanılmalıdır. Hücre
Osteoblastlardan türeyen Osteositler matriksin kanalcıkları
ler ve organik matriksin incelenebilmesini mümkün kılan
(Latince Lamellae, laminanın minicik hali) arasındaki boş
alışılagelmiş bir teknik, standart tespit eriyikleri ile korun
luklarda (lakıina) (Şekil 8 -3 ) bulunurlar. Her boşluk (lakü-
muş kemiğin kalsiyumunun ortadan kaldırılmasına dayalıdır.
na) içinde 1 osteosit bulunur. İnce silindirik matriks kanal
Kalsiyum tutan bir madde içeren sıvılar içine daldırarak (ör
cıkları, osteosit uzantılarını barındırır. Komşu hücre uzantıla
neğin: etilenediaminatetraasetik asit [EDTA]). mineral orta
rı hücreler arası bağlantılarla, birbirleri ile ilişkiyi sağlar ve
dan kaldırılır. Kalsiyumu ortadan kaldırılan doku sonra göm
bu yapılar aracılığı ile moleküller hücreden hücreye geçer.
me ortamına alınır, kesilir ve boyanır.
Osteositler ile kan damarları arasındaki bazı moleküler deği
şim, ostesitler (ve uzantıları) ile kemik matriksi arasında bu
KEMİK HÜCRELERİ lunan az miktardaki hücreler arası madde aracılığı ile de ya
Osteoblastlar pılır. Bu değişim yaklaşık 15 hücre zincirini besler.
Osteoblastlar ile karşılaştırıldığında, yassı, badem şeklin
Osteoblastlar kemik matriksinin organik kısımlarının üretil
deki osteositler epeyce azalmış granüllü endoplazma retiku-
mesinden (Tip I kolajen, proteogılikanlar, ve gılikoprotein-
lumu, (Şekil 8 -1 ) Golgi ve daha koyulaşmış kromatin sergi
ler) sorumludurlar. Kemik inorganik kısımlarının çökebilme
lerler. Bu hücreler aktif olarak kemik matriksinin bakımın
si, yaşayabilecek durumda olan osteoblastların varlığına
dan sorumludurlar ve ölümlerini takiben matriks erimesi gö
bağlıdır. Osteoblastlar özellikle kemik yüzeylerinde, yan ya
rülür.
na, tek katlı epiteli andıracak şekilde bulunurlar (Şekil 8-3).
Aktif olarak matriks sentezi ile uğraşırken osteoblastlar kü
bik şekilden prizmatiğe kadar değişik şekle ve bazofilik si-
toplazmaya sahiptirler. Üretim işlevleri azalmaya başladığın
da, yassılaşırlar ve sitoplazmadaki bazofilik özellik azalma
> ; k l in ik b il g i
ya başlar. i
Osteoklastlar
Osteoklastlar çok büyük, dallanmış, hareket edebilen hücre
lerdir. Genişlemiş hücre gövdesinde (Şekil 8—i) 5 ila 50 (ve
ya daha fazla) çekirdeği vardır. Osteoklastlar, kemiğin eritile
rek emildiği yerlerinde Howship laküııası adı verilen, en
zimler ile oyulmuş, çukurlara yayılırlar. Osteoklastlar kemik
iliğinden elde edilen hücrelerin kaynaşması ile ortaya çıkar
lar.
Aktif osteoklastlarda, kemik matriksine bakan yüzey, dü
zensiz çoğu kez tekrar bölünen uzantılı kıvrımlar ile düzensiz
katlanarak büzgülü kenarı meydana getirir. Büzgülü kenarı,
hücre organlarını içermeyen, aktin filamanlarından zengin bir
sitoplazma kuşağı -saydam kuşak- çevreler. Bu kuşak oste-
oklastların kemik matriksine yapıştığı yerdir ve kemik erime
sinin meydana geldiği mikro çevreyi yaratır.
Osteoklastlar bölgesel kolajen sindirimini ve kalsiyum
tuz kristallerinin eritilerek emilmesini başlatan kolajenaz ve
diğer enzimleri salgılarlar ve protonları hücre altındaki cebe
pompalar (yukarıda bahsedilen mikro çevreye). Osteoklast
işlevi sitokinler (yerel arabuluculuk rolünü yapan küçük sin
yal proteinleri) ve hormonlar ile kontrol edilir. Osteoklastla-
iç dairesel
lameller
Periyost
Şekil 8-6. Kemiğe ait lamelleri gösteren uzun kemik diyafiz duvarının şematik çizimi: Havers sistemi, dış
ve iç dairesel lameller. Ara (intertisyel) lameller için şekil (8-10 bakın). Sol taraftaki çıkıntı yapmış Havers
sistemi, her lamel içindeki kolajen liflerin yerel uyumunu göstermekte. Sağ tarafta ise lamellerin, merkezde
ki kılcal kan damarı gösterilmiş (küçük sinirler de var) ve uzantıları ile birlikte çok sayıda osteositi gösteren
bir Havers sistemi.
KEMİK / 145
J v Süngerimsi
Kompak
kemik
7ı t kemik
lajen lilçiklerin yanına yatmış tabakalar halinde, ancak etraf Periyost kolajen lif ve fibroblastlardan oluşan dış taba
ları ara madde ile sarılı halde görülürler. Hidroksiapatit kris kaya sahiptir (.'şekil 8-6 ). Periyost un kolajen lif demetlerin
tallerinin yüzeyindeki İyonlar su ile karışıktır ve kristalin et den oluşan, Sharpey lifleri, matriks içine girerek peryostu
rafında su ve iyon tabakası oluşturur. Bu tabaka, yani, hid- kemiğe bağlar. Peryostun İçteki, hücreden daha zengin taba
ratasyon kabuğu, kristaller ile vücut sıvıları arasındaki iyon kası, fibroblastlara benzeyen, bölünüp farklılaşarak osteob-
değişimini kolaylaştırır. lastları meydana getirme potansiyeline sahip, osteoproge-
Matrİksin organik maddesi Tip I kolajen ve proteoglikan nitor hücrelerden oluşmaktadır. Otoradyografik çalışmalar
agregasyonları İle birkaç özel yapısal glikoproteini içeren te bu hücrelerin, 3H-Timidini aldıkları, daha sonra da bu mad
mel maddedir. Kemik glikoproteinleri, matriks kalsil’iksyo- deye osteoblastlarda rastlandığını, kanıtlamaktadır. Osteop-
nunun başlatılmasından sorumlu olabilir. Tip l kolajen içe rogenitor hücreler kemik büyümesinde ve onanırımda
ren diğer dokular normal olarak kireçlenmezler ve bu gli önemli rol oynarlar.
koproteinleri de içermezler. Çok miktardaki kolajen içeriği Endosteum (Şekil 8 -6 ) kemik içindeki bütün boşlukla
nedeni ile, kalsiyumu ortadan kaldırılmış kemik matriksi, rı astarlar ve tek tabaka halinde yassılaşmış osteopıogenitor
kolajen boyalarını yoğun olarak tutarlar. hücreler ile çok az miktardaki bağ dokusundan oluşur.
Minerallerin kolajen liflerle ilişkisi, kemik dokusunun Peryostun ve endosteumıın, kemiksi dokunun beslen
sertliği ve direncinden sorumludur. Kemiğin kalsiyumu orta mesi ve devamlı olarak yeni osteoblast sağlayıp, kemik bü
dan kaldırıldığında, şeklini korur, ancak tendon kadar esnek yüme ve onarımı için önlem alması ana işlevleridir.
bir hale gelir. Çoğu kolajenden oluşan matriksin organik kı
sımları çıkarıldığında, kemik yine orijinal şeklini korur, ama KEMİK TÜRLERİ
kırılgan hale gelir, dokunulduğunda kırılır ve ufalanır.
Çıplak gözle kemik kesitlerine bakıldığında, bosluk İçerme
yen yoğun alanlar kompak kemik ve çok sayıda birbirine
PERİYOST VE ENDOSTEUM açılan boşluklar süngerimsi kemik görülür (Şekil 8-7).
Kemiğin iç ve dış yüzeyleri, periyost ve endosteum diye ad Ancak mikroskop altında, gerek kompakt kemik gerekse
landırılan, tabakalar halinde, kemik yapan hücreler ve bağ süngerimsi kemiğin boşluklarını ayıran kemik bölmelerinin
dokusu ile örtülüdür. histolojik yapısı temelde aynıdır.
146 / BÖLÜM 8
Havers Kanalcık Laküna Sement Uzun kemiklerde, epiilz olarak adlandırılan küremsi
uç kısımlar, ince bir tabaka kompak kemik ile örtülü sünge
ri m.si kemik den oluşur. Diyaliz (Yunanca, ciictphysis, arasın
da büyüyen), silindirik kısımdır, hemen hemen tamamı, ke
mik iliği boşluğuna bakan iç yüzeylerinde az miktarda sün-
gerimsi kemik içeren, kompak kemikten oluşur. Kısa kemik
ler, genellikle etrafı kompak kemik ile çevrelenmiş sünge-
rimsi kemik merkezine sahiptirler. Kafatasının üst kısımları
nı oluşturan düz kemikler, plaka adı verilen 2 tabaka kom
pak kemik, diploe adı verilen süngerimsi kemik tabakası ile
birbirlerinden ayrılmıştır.
Mikroskobik olarak 2 tür kemik vardır: Birincil, ol
gunlaşmamış veya örgü kemik ile ikincil, yetişkin veya
lamelli kemik. Birincil kemik, embriyonun gelişiminde ve
kırık iyileşmesi ve diğer onarım aşamalarında beliren ilk ke
mik dokusudur. İkincil kemiğin düzgün lameller halinde dü
zenlenmiş kolajeninin aksine rasgele dağılmış ince kolajen
lifleri vardır.
Ara lameller
(intertisyel lameller)
ğişik lameller için farklıdır, böylece herhangi bir noktada, sonuçta bazı osteoblastlar kireçlenmiş matriks ile kuşatılarak
komşu lamelciklerin lifleri birbirleri ile aşağı yukarı dik açı osteosit olur. (Şekil 8-12). Gelişen bu kemik adacıkları kıl
larda kesişirler (Şekil 8-6). cal kan damarları, kemik iliği hücreleri ve farklılaşmamış
Kemik dokusu sürekli yeniden modellendiği için, Havers hücreleri içeren uzamış boşlukların duvarlarını oluşturur.
kanallarının çapları büyük değişkenlik gösterir. Her sistem Böyle birkaç grup kemikleşme merkezinde hemen hemen
ardı ardına, çevreden içeriye doğru lamellerin tortulanması aynı zamanlarda ortaya çıkar, bunların duvarları kaynaştığın
ile meydana gelir, böylece henüz oluşmaya başlamış sistem da kemik süngerimsi yapıya kavuşur. Büyüyen kan damar
lerin kanalları daha büyüktür. Yetişkin Havers sistemlerinde, ları ve ek farklılaşmamış mezenkim hücreleri, kemik duvar
merkezdeki kanala en yakın lamel, en yeni oluşmuş olandır. ları arasında kalan bağ dokusu içine girerek kemik iliği hüc
relerini ortaya çıkarır.
Kemikleşme merkezleri ışınsal (radyal) olarak büyür ve
HİSTOGENEZ sonunda birbirleri ile kaynaşarak asıl bağ dokusunun yerini
Kemik 2 yolla şekillenir: osteoblastların salgıladık alır. Örneğin, yeni doğan bebeklerin bıngıldakları (fontanel-
ları matrikse doğrudan minerallerin çökmesi ile, - leri) henüz kemikleşmemiş bir kısım bağ dokusuna karşılık
zar içinde kem ikleşm e (İntram em branöz gelen, kafatasının yumuşak bölgeleridir.
kemikleşme) - veya önceden mevcut kıkırdak Kafatasının üst kısmını oluşturan düz kemiklerin gerek iç
matriks üzerine tortulanarak, - kıkırdak içinde kemikleş ve gerekse dış yüzeylerinde kemik eritilip emilen bölgeleri
me (endokondral kemikleşme). nin üzerine kemik yapımının belirgin üstünlüğü vardır. Böy
Her iki yolda da, meydana çıkan ilk kemik, birincil veya lece 2 tabaka kopmak kemik (İç ve dış plakalar) belirirken
örgü kemiktir. Birincil kemik geçici bir dokudur ve kısa sü merkezdeki kısım (diploe) süngerimsi özelliğini korur.
rede tam lameller, veya ikincil kemikle yer değiştirir. Kemik Bağ dokusu tabakasının kemikleşmeyen kısımları zar
büyümesi esnasında, birincil kemik alanları, rezorbstyon içinde gelişen kemiğin iç ve dış zarlarını (endosteum ve pe-
(eritilip emilen) alanlar ve ikincil kemik sahaları yan yana riyost) yapar.
görülürler. Bu kemik yapımı ve ortadan kaldırılış (yeniden
modellenme) bileşimi, büyüyen kemiklerin yanısıra yetiş- Endokondral (Kıkırdak İçi) Kemikleşme
kininkilerde de hayat boyu meydana gelir ama yetişkinler
Endokondral (Yunanca, eıulon, içeride, + cbonclros, kıkır
deki değişim hızı epeyce yavaştır.
dak) kemikleşme meydana getirilecek kemiğin şeklini andı
ran küçük bir hiyalin kıkırdak model içinde meydana gelir.
Zar içinde kemikleşme Bu tür kemikleşme (Şekil 8 -1 3 ve 8 -1 4 ) daha çok kısa ve
(İntramembranöz kemikleşme) uzun kemiklerin meydana getirilmelerinden sorumludur.
Zar içinde kemikleşme, çoğu yassı kemiğin kaynağıdır, böy Bir uzun kemiğin endokondral kemikleşme ile meydana
le adlandırılmıştır, çünkü mezenkim dokusu yoğunlaşması gelişinde şu olaylar birbirini izler. Başlangıçta ilk beliren ke
içinde yer alır. Kafatasının frontal ve pariyatal kemikleri ya mik dokusu kıkırdak modelin orta kısmını saran içi boş ke
nı sıra - oksipital, temporal mandibula ve maksilla kemikle mik silindiridir. Kemik halkası adı verilen bu yapı, o böl
rin - bazı kısmaları zar içinde kemikleşme ile oluşur. Bu gedeki perikondriumun içinde zar içi kemikleşme ile mey
yöntemin, kısa kemiklerin büyümesinde ve kemik kalınlaş dana getirilir. Bir sonraki aşamada, bu bölgedeki kıkırdak,
masında da katkısı vardadır. hücre büyümesi (hipertrofi) ve matriks kireçlenmesi gibi
Mezenkimal doku yoğunlaşması tabakasında, başlangıç programlanmış hücre ölümleri ile yıkım sürecine girer, so
noktasına birincil kemikleşme merkezi denir. Yöntem, nuçta kireçlenmiş kıkırdak matriksinden oluşan 3 boyutlu
bir grup hücrenin osteoblasta dönüşmesi ile başlar. Osteob- yapı açığa çıkar (Şekil 8-15). Bu süreç, kıkırdak modelin
lastlar kemik matriksini yaparlar ve bunu kireçlenme izler, merkezinde (diyafiz) bir süre önce osteoklastlar tarafından
Endokondral
kemikleşme
İkincil
kemikleşme
Epifiz
kıkırdağının
kaybolması
Kompak
kemik
Süngerimsi
kemik
Olgun kemik
Şekil 8-13. Hiyalin kıkırdak model üzerinde bir uzun kemiğin meydana gelişi. Hiyalin kıkırdak noktalı, ki
reçlenmiş kıkırdak siyah ve kemik yatay çizgilerle gösterilmiştir. Orta sıradaki beş küçük çizim, üst sırada
gösterilen şekillerin ortalarından geçen kesitleri gösteriyor. Kemik halkası, birincil ve ikincil kemikleşme mer
kezlerinin meydana gelişlerine dikkat edin. Aynı kemik epifiz kıkırdağın ortadan kalkması ile epifiz - diyafiz
kaynaşması, farklı zamanlarda olur. (Bloom W, Fawcett DW: A Textbook of Histology 9. baskı Saunders, 1968. den
İzin ile yeniden çizilmiş ve oluşturulmuştur.)
150 / BOLUM 8
Eklem kıkırdağı
Epifiz "
Dinlenme
kuşağı
Hücre
çoğalması
(üreme)
kuşağı
Hipertrofik
hücre
kuşağı
Kireçlenmiş
kıkırdak
Şekil 8-16. Epifiz plağının 5 kuşağını, kı kuşağı
kırdak içinde gerçekleşen değişiklikleri ve
Kemikleşme
kemiğin oluşumunu gösteren mikroskop fo
kuşağı
toğrafı. PT ile boyanmış. Küçük büyütme.
KEMİKLERİN İÇ YAPISI
Kemik, sertliğine rağmen, karşılaştığı çeşitli kuvvetler doğ
rultusunda içyapısını değiştirebilme yeteneğine sahiptir. Ör
neğin dişlere, ortodontik aygıtlar ile uygulanan yan kuvvet
ler, çene kemikleri içindeki yönlerini değiştirebilir. Çekme
nin uygulandığı tarafla kemik yapılır ve basıncın uygulandı
ğı yerlerde de erime görülür. Böylece, alveol kemiği yeniden
modelleniıken dişler de çene kemiği içinde hareket ederler.
Kemik |
*
matriksi ).
A i*
Kemik
Cıkırdak matriksinde
lereceli azalma ve
;emik dokusunda artm;
Periyost Periyostal hücre çoğalması Kemik Yeni meydana gelmiş birincil kemik
Şekil 8-21. Periyosttan ve endosteumdan hücre çoğalması ile yeni bir kemik dokusunun oluşumu sayesinde kırık bir ke
miğin onarılması.
KEMİK / 155
ötürü), kalsiyumu kolaylıkla alır ve verir. Bu lamellerin kan nitelenen osteomalazinin (o s te o n + Yunanca
daki kalsiyum derişiminin korunmasındaki rolleri, daha çok yumuşaklık), başlamasına sebep olur.
m a la k ia ,
destek ve koruma görevi üstlenen, oldukça eski, fazlası ile Osteomalazide, kemik matriksi birimine düşen
kireçlenmiş lamelciklerden daha önemlidir. kalsiyum miktarında azalma vardır. Osteoporoz
Kan kalsiyum düzeylerinin denetimindeki ikinci meka kemik erimesi ve emiliminin kemik yapımını geç
nizma hormonların kemik üzerindeki etkilerine bağlıdır. Pa- tiği, iskelet yenilenme döngüsü dengesizliğidir,
ratiroit horm onu kemik matriksinin osteoklastlar tarafın sıklıkla kımtldayamaz duruma gelen hastalarda
dan eritilerek emilmesini teşvik eder, bu nedenle kalsiyum ve menopoz sonrası kadınlarda görülür.
serbest bırakılır. Bu hormon öncelikle osteoblast reseptörle
rini etkiler. Harekete geçen osteoblastlar kemik yapımını dur Kemik Dokusuna Etki Eden Hormonlar
durur ve osteoklast uyarıcı faktörü salgılamaya başlarlar. Paratiroit ve kalsitonin hormonlarına ek olarak, di
Bir diğer hormon, kalsitonin, büyük ölçüde tiroit parafo- ğer bazı hormonlar da kemik dokusu üzerine etki
liküler hücrelerinde senlezlenir, matriksin eritilip emilmesi eder. Hipofizin ön lobu, somatomedin üretimi için
ne ket vurur (engel olur). Kalsitoninin osteoklast işlevlerini karaciğeri uyaran, büyüme hormonunu sentezler.
engelleyici etkisi vardır. Bu, sırası ile özellikle epifiz plağı üzerinde olan
kapsamlı büyümeyi etkiler. Bu nedenle, büyüme
hormonu eksikliği, büyüme çağında h ipofiz cü
celiğine, bu hormonun fazlalığı ise uzun kemikle
ij KLİNİK BİLGİ rin gereğinden fazla uzaması sonucu aşırı büyü
meye (deviiğe) sebep olur. Yetişkin kemikler,
Dokulardaki ve kandaki kalsiyum derişiminin epifiz kıkırdağı yokluğu nedeni ile artan somato-
sabit tutulması gerektiğinden kalsiyum beslen medinler ile uyarıldıklarında uzunluklarını arttıra
me bozukluğu kemiklerin kalsiyum kaybetmesi mazlar, ancak periyostsal büyüme ile enleri artar.
ne sebep olur ve kalsiyum kaybetmiş kemikler Yetişkinlerde, büyüme hormonu artışı, kemiklerin
kırılgan ve x ışınlarına daha geçirgen hale gelir genellikle uzun olanların çok kalın olduğu akro-
ler. m egali hastalığına sebep olur.
Aşırı paratiroit hormonu üretimi (hiperparati- Cinsiyet hormonları, gerek erkek (androjen-
roidizm) kemiğin kalsiyum kaybetmesine neden ler) gerekse dişi (östrojenler), kemikleri karmaşık
olur, sonuçta osteoklastların işlevleri kemiğin yo olarak etkilerler ve genel olarak kemik yapımını
ğun olarak eritilip emilmesine sebep olur, kan uyarıcıdırlar. Kemikleşme merkezlerinin ortaya
Ca+2 and P043 düzeyleri yükselir ve çeşitli organ çıkması ve gelişme zamanlarını etkilerler ve epi-
larda özellikle böbreklerde ve arter duvarlarında fizlerin kapanmalarını hızlandırırlar.
anormal kalsiyum çökelmesi olur. Cinsiyet hormonları üreten tümörlerin sebep
Bunun aksi, osteoklast işlevinin bozularak, olduğu erken cinsel olgunlukta, epifiz kıkırdağı
kemiklerin aşırı büyümesine, kalınlaşmasına ve nın yerini süratli olarak kemik alacağından vücut
sertleşmesine neden olan osteopetrosis (Latin büyümesi gecikir. Cinsiyet bezlerinin anormal
ce. p e tra , taş) rahatsızlığında meydana gelir. Bu gelişimlerinin sebep olduğu hormon bozuklukla
hastalık, kemik iliği boşluklarının yok olmasına, rında, epifiz kıkırdağı daha uzun bir süre işlevsel
kan hücreleri yapımını baskılanmasmı takiben kalarak, uzun boyluluğa sebep olur. Kretinizim
kansızlığa ve hatta ölüme sebep olacak iltihap de olduğu gibi, çocuklardaki tiroit hormonu bo
lanmalara neden olur. zuklukları, cücelikle ilişkilidir. Bulunan yeni ka
nıtlar, ergin sıçanlarda merkezi sinir sisteminin,
Beslenme Bozukluklarının Kemik Dokusu yeniden kemik modellemesinde kemik yapımının
Üzerine Etkileri düzenlenmesine katıldığını göstermektedir. Bu
Özellikle büyüme esnasında kemik beslenme et düzenleyici işleyiş, yağ dokusu tarafından üreti
kenlerine duyarlıdır. Kalsiyum yetersizliği organik len leptin hormonuna gereksim duyar ve belki de
kemik matriksinin eksik kireçlenmesine sebep bu şekilde, anormal şişman insanların daha yük
olur, bu ya beslenme biçiminde kalsiyum bulun sek kalsiyum derişimi içeren kemiklerindeki kitle
mamasından, ya da ince bağırsaklar tarafından artışı açıklanabilir.
Ca2+ ve P043' emilimi için önemli Steroid hormon
D eksikliğinden olur. Kemik Tümörleri
Çocuklardaki kalsiyum eksikliği kemik matrik Kemik tümörleri ender olmalarına karşın (tüm
sinin normal olarak kireçlenemediği ve vücut ağır kanser ölümlerinin %0.5’i), kemik hücreleri nor
lığının normal baskıları ve kas işlevleri karşısında mal kontrolün dışına çıkıp çoğalarak iyi huylu (ör
epifiz plakaların biçimlerinin bozulduğu raşitizm neğin osteoblastom a, osteoklastom a) veya
hastalığına sebep olur. Dolayısı ile bu seviyede kötü huylu tümörlere (örneğin osteosarkoma)
kemikleşme engellenir ve kemikler sadece yavaş sebep olabilir. Osteosarkomalar pleomorfik (Yu
büyümekle kalmaz ayrıca şekli de bozulur. nanca p le io n , daha çok, + m o rp h e , şekil) (çeşitli
Kalsiyum eksikliği yetişkinlerde, yeni oluşmuş şekillerde) ve aktif hücre bölünmesi gösteren os-
kemiğin yetersiz kireçlenmesi ve kireçlenmiş mat- teoblastları osteoid içinde gösterirler. Bu saldır
riks kalsiyumunun kısmen ortadan kaldırılması ile gan kanser vakalarının çoğu, henüz erginliğe gir-
156 / BOLUM 8
EKLEMLER
P e riyo sl Eklemler, kemiklerin bağ dokusu taralından örtii-
İtip, sarılarak, kemiklerin bir arada tutulduğu ve
aralarındaki hareket türü ve derecesinin tayin edil
diği bölgelerdir. Eklemler, serbest kemik hareket
S in o viya zarı lerine izin veren diartroz ve çok sınırlı veya hiç hareketin
olmadığı sinartrozlar (Yunanca, syn, birlikle, + arthrosis,
K ap sülün fibrö z
eklem), olarak sınıflandırılabilirler. Kemik yüzeylerini birbi
tab akası
rine bağlayan doku türüne göre, 3 tiir sinartroz vardır: si-
Eklem bo şlu ğu nostoz, sînkondroz ve sindezmoz.
Eklem kıkırdağı Sinostozlarda (syn + osteon + Yunanca, osis, durum), ke
mikler kemik dokusu ile birbirlerine bağlıdırlar ve hiç hare
S ü n g e rim si kem ik ket olmaz. Yaşlı yetişkinlerde, bu tür sinartrozlar kafatası ke
miklerini birbirlerine bağlar, çocuklar ve genç erginlerde ise
K om p ak kem ik bu bağlantı yoğun bağ dokusu ile olur.
Sinkonclrozlar (syn + ch ou d ros), hiyalin kıkırdak ile bir
birlerine bağlanmış eklemlerdir. Büyüyen kemiklerdeki epi-
K em ik iliği b o şlu ğu
fiz plakalar buna bir örnektir ve yetişkin insanda, sinkond-
roz, birinci kaburgayı sternuma bağlar.
Sinkonclrozcla olduğu gibi, sindezmoz da belirli ölçüde
Şekil 8-22. D ia rtro z u n ş e m a tik ç iz im i. K a p s ü l 2 k ıs ım d a n
harekete izin verir. Kemikler birbirlerine tıkız bağ dokusun
m e y d a n a g e lm iş tir: d ış fib rö z ta b a k a v e k ık ırd a ğ ım s ı b ö lg e
dan yapılı, kemikler arası bağlar ile bağlanmıştır (örneğin,
le r (m a v i) d ış ın d a , e k le m b o ş lu ğ u n u d ö ş e y e n s in o v iy a l ta
pubis sinfizİ).
b a k a (s in o v iy a l z a r)
Diartrozlar (Şekil 8 -2 2 ve 8 -2 3 ) genellikle uzun kemik
leri birbirlerine bağlayan ve dirsek, diz gibi büyük hareket
açıklığına sahip eklemlerdir. Diartrozlarda, ligamanlar ve
bağ dokusu kapsülü kemik uçlarındaki teması sağlarlar.
Kapsül renksiz, saydam, yapışkan bir sıvı olan sinoviyal sı
me çağında olanlarda ve yetişkinlerde görülür. vıyı içeren eklem boşluğunu çepeçevre sarar. Sinoviya sıvısı
Femurun alt ucu, tibianın üst kısmı ve humeru- sinoviyal tabakanın hücreleri tarafından üretilen, yoğun hi-
sun üstü en sık rastlanan bölgelerdir. Kemik hüc yaluronik asit içeren bir kan diyaliz sıvısıdır. Hiyalin kıkırdak
relerinden kaynaklanan tümörlerin yanı sıra, is ile örtülü yüzeylerin birbirleri üzerinde kayabilmesi (Şekil
kelet diğer organlardan kaynaklanan kanserlerin 8 -22), perikondriyımum olmaması ve yağlayıcı sinoviyal sı
de metastaz yaptığı yerdir. En sık görülen kemik vı ile kolaylaştırılmıştır.
metastazları, meme, akciğer, prostat, böbrek ve Eklem yüzeyi kıkırdağının kolajen lifleri, gotik kemer ya
tiroit tümörleridir. pıları gibi, bu dokuda meydana gelen kuvvetleri dağılabil
mek için uygun düzenlemeyle yerleşmişlerdir (Şekil 8-24).
Endokondra!
Sinoviya
kemikleşme zan
Eklem
kıkırdc
KLİNİK BİLGİ
M a kro fa ja
b e n ze ye n hücre
A ra m ad de
F ib ro b la sta
b e n ze ye n hü cre
P e n cere li kılcal
kan da m arı
K olajen lifçikleri
F ib ro b la st
KAYNAKLAR
Demers C, Handy R C : Bone morphogenetic proteins. Sci & Med 1 9 9 9 ;6 (6 ):8 . Mundy G R et al: T h e effects o f cytokines and growth factors on osteoblastic
Ducy P ei al: T h e osteoblast: a sophisticated fibroblast under central surveil cells. Bone !9 9 5 ;1 7 :7 1 S ,
lance. Science 2 0 0 0 :2 8 9 :1 4 2 1 . Roach H I, Clark N M : Physiological cell death o f chondrocytes in vivo is not
Ducy P et al: Lcptin inhibits bone formation through a hypothalamic relay: confined to apoptosis. New observations on the mammalian growth
a centra! control o f bone mass. Cel! 2 0 0 0 :1 0 0 :1 9 7 . plate. J Bone Join t Surg Br 2 0 0 0 ;8 2 :6 0 1 .
Ghadially FN: Fine Structure o f Synovial Joints. Butterworth, 1983. Ross PD et al: Bone mass and beyond: risk factors for fractures. Calcified T is
sue International 1 9 9 3 ;5 3 :S 1 3 4 .
Gunness M, H ock JM : Anabolic effect o f parathyroid hormone on cancellous
and cortical bone histology. Bone 1 9 9 3 :1 4 :2 7 7 . Teltelbatim SL: Bone resorption by osteoclasts. Science 2 0 0 0 :2 8 9 :1 5 0 4 .
LevickJR: Synovial fluid hydraulics. Sci & Med 1 9 9 6 :3 (5 ):5 2 . Urist M R : Fundamental and Clinical Hone Physiology. Lippincotr, 1980.
!
Sinir Dokusu ve Sinir Sistemi 9
İnsan sinir sistemi insan vücudunun en karmaşık yapısıdır yönelik eşgüdümlü İşlemler grubudur. Bir dizi elementer
ve 100 milyondan fazla sinir hücresinin (n öron ) oluşturdu devre daha üst düzenlenme gösteren sistemleri ve bunlar
ğu bir iletişim ağından kuruludur. Her nöron diğer nöronlar daha da üst düzenlenişe sahip sistemleri oluşturmak üzere
la ortalama olarak en az bin bağlantıya sahiptir, bu yapı ile bir araya gelebilir.
tişim için çok karmaşık bir sistem oluşturur. Sinir dokusu, bütünleşik bir iletişim ağı halinde vücuda
Nöronlar devreler şeklinde gruplar oluşturur. Elektrik dağılmıştır. Anatomik olarak sinir sistemi, beyin ve omurilik
devrelerinde olduğu gibi, nöron devreler de farklı boyutlar ten oluşan merkezi sinir sistemi ile sinir lifleri ve küçük
da ve karmaşıklıkta sistemler oluşturan yüksek düzeyde öz sinir hücre kümeleri olan sinir gangliyonlarmdan oluşan
gül birimlerin birleşiminden oluşur. Nöron devresi tek ola çevresel sinir sistemine ayrılır (Şekil 9-1 )•
bilmesine karşın, çoğu durumda bir işlev yürütmek üzere et Yapısal olarak sinir dokusu 2 hücre tipi içerir: Uzun sinir
kileşen iki ya da daha fazla devrenin bileşimi şeklinde kar lifleri içeren sinir hücreleri ya da nöronlar ile nöronları ko
şımıza çıkar. Sinirsel bir İşlev, belli bir sonuç oluşturmaya ruyan ve destekleyen, nöron etkinliğine katılan, nöron beslen-
SİNİR SİSTEMİ
Çevresel Merkezi Çevresel
sinir sistemi sinir sistemi sinir sistemi
Getirici Götürücü
nöronlar nöronlar
161
162 / BÖLÜM 9
rı birbirine doğru büyür ve sonuçta birleşerek nöra! tüpü ya lanmıştır ve uç dallanmayı meydana getirir. Bu uç dallan
par. Bu yapı, nöronları, glia hücrelerini, ependim hücreleri ma kısımlarındaki her bir dal, bir sonraki hücre üzerinde son
ni ve koroid pleksusun epitel hücrelerini kapsayan tüm mer düğme adı verilen genişlemeler şeklinde biter ve başka nö
kezi sinir sistemini oluşturur. ronlarla ya da nöron olmayan hücrelerle etkileşen sinapsı
Nöral oluğun yan kısımlarındaki nöral kristayı yapan oluşturur. Sinapslar, bilgiyi zincirdeki son hücreye aktarır.
bir grup hücre toplu şekilde göç ederek bir takım diğer ya Nöronlar ve uzantıları, boyut ve şekil olarak son derece
pıların yanında çevresel sinir sisteminin büyük bir bölümünü değişkendir (Şekil 9 -3 ). Perikaryonlar küre şeklinde, oval ya
oluşturur. Nöral kristadan köken alan yapılar şunlardır; 1. da köşeli olabilir, bazılarının çapı, çıplak gözle görülebilecek
Böbrek üstü bezi medüllasının kromafin hücreleri (bkz Bö bir büyüklük olan 150 nm'ye ulaşabilir. Diğerleri küçük hüc
lüm 21), 2. Deri ve derialtı dokularındaki melanositler (bkz relerdir; örneğin beyincikteki granül hücrelerinin perikar-
Bölüm lS), 3- Odontoblastlar (bkz Bölüm 15), 4. Piamater ve yonlarının çapı yalnızca 4—5 nm'dir.
araknoid hücreleri, 5. Kafa ve omurilik duyu gangliyonlarının Uzantılarının şekil ve büyüklüğüne göre nöronların ço
duyu nöronları, 6. Sempatik ve parasempatik gangliyonların ğu aşağıdaki kategorilere ayrılır; (Şekil 9-3 ve 9-4) Çok ku
gangliyon sonrası nöronları, 7. Çevresel aksonların Schwann tuplu nöronların ikiden fazla uzantısı vardır. Bunlardan bi
hücreleri, 8. Çevresel gangliyonların uydu hücreleri. ri akson, diğeri dendritlerdir. Çift kutuplu nöronlarda bir
dendrit ve bir akson bulunur. Yalancı tek kutuplu nöron
NÖRONLAR lar tek bir uzantıya sahiptir. Uzantı perikaryondan çıktıktan
kısa bir süre sonra (T) şeklini alır, bir dal çevresel uca uza
Sinir hücreleri ya da nöronlar, karmaşık yapısal
nır, diğeri merkezi sinir sistemine gider (Şekil 9-4). Yalancı
özellik gösteren bağımsız anatomik ve işlevsel bi-
çok kutuplu hücrelerde dendritler tarafından alınan uyarı,
rimlerdir. Uyarıları almak, iletmek ve ilerletmek,
perikaryona uğramadan doğrudan aksona iletilir.
belli hücresel etkileri başlatmak, nörotransmiterleri
Olgunlaşma süreci sırasında yalancı çok kutuplu nöron
ve diğer bilgisel molekülleri salgılamaktan sorumludur.
lardaki merkezi (akson) ve çevresel (dendrit) lifler kaynaşa
Nöronların çoğu 3 bölümden oluşur: (Şekil 9-2) Dend-
rak tek bir lif haline gelirler. Bu nöronlarda çevresel liflere
ritler, uyarıyı çevreden, duyu epitel hücrelerinden diğer nö
göç eden nörotransmiterler dahil olmak üzere pek çok mo
ronlardan almak üzere özelleşmiş çok sayıda uzantılardır.
lekül sentezlenmesine karşın hücre gövdesinin uyartı ileti
Hücre gövdesi ya da perikaryon (Yun. p e n , çevre + kat
sinde görev almadığı düşünülmektedir.
yon çekirdek), tüm hücrenin beslenmeyle ilgili merkezidir
Vücuttaki nöronların büyük kısmı çok kutupludur. Çift
ve uyarıyı alır. Akson ise (Yunanca anlamı eksen) tek bir
kutuplu nöronlar, retina ve koku mukozasında, ayrıca kok-
uzantıdır, sinir uyartısını diğer hücrelere (sinir hücresi, kas
lea ve vestibiil gangiiyonlarında da bulunur. Yalancı çok ku
ve bez hücreleri) yaymak ve iletmek üzere özelleşmiştir. Ak
tuplu nöronlar omurilik sinirlerinin arka köklerinde yerleş
sonlar, başka nöronlardan da bilgi alabilir ve bu bilgi esas
miş duyu gangliyonları olan omurilik gangliyonlarda ve ka
olarak aksiyon potansiyellerinin başka nöronlara aktarımını
fa gangiiyonlarında bulunur.
değiştirir. Aksonun gövdeden uzak bölümü çoğunlukla dal-
Nöronlar, işlevsel rollerine göre de sınıflandırılır. Motor Merkezi sinir sisteminde, sinir hücre gövdeleri yalnızca
(götürücü) nöronlar; kas lifi, eksokrin ve endokrin bezler gri maddede bulunur. Ak madde nöron uzantılarını içerir,
gibi organları kontrol eder. Duysal (getirici) nöronlar; ancak perikaryon içermez. Çevresel sinir sisteminde, peri-
çevreden ve vücuttan gelen duysal uyarıları alır. Ara nöron karyonlar gangliyonlarda ve bazı duyu bölgelerinde (örn.,
lar; retinada olduğu gibi karmaşık işlevsel zincirler oluştura koku mukozasında) bulunur.
rak diğer nöronlarla bağlantı kurar.
Memeli evrimi sırasında ara nöronların sayısı ve karma HÜCRE GÖVDESİ
şıklığı büyük ölçüde artmıştır. Sinir sisteminin ileri düzeyde
Perikaryon olarak ta adlandırılan hücre gövdesi, nöronun
gelişmiş işlevlerini basit nöron devrelerinin görmesi olası de
çekirdek ve çevresindeki sitoplazmasını kapsayan bölümdür
ğildir, tersine birçok nöronun iç içe geçmiş işlevinden olu
(Şekil 9-2). Algılama yetenekleri bulunmasına karşın esas
şan karmaşık etkileşimlere bağlıdır.
olarak beslenmeyle ilgili bir merkezdir. Birçok nöronun pe-
Sinaps
Glia
Cisimciği
rikaryonu diğer sinir hücreleri tarafından üretilen uyarıcı ve leksi hücre gövdesinde yer alan çekirdek çevresinde sıra
engelleyici uyartıları aktaran çok sayıda sinir ucu alır. lanmış, birbirine koşut çok sayıda düz sarnıç içerir (Şekil
Birçok sinir hücresi yuvarlak, olağanüstü büyük, ökro- 9-5 ). Nöronlarda, özellikle de akson uçlarında çok sayıda
matik (açık renk boyanan) belirgin bir çekirdekçiğe sahip mitokondri bulunur. Bunlar, tüm hücre gövdesinin sitoplaz-
bir çekirdek taşır. İki çekirdekli sinir hücreleri sempatik ve ması içine dağılmıştır.
duysal gangliyonlarda görülür. Kromatin ince taneciklidir, Nörofilamanlar adı verilen 10 nm çapındaki ara fila-
bu da hücrelerin yoğun sentez aktivitesini yansıtır. manlar perikaryonda ve hücre uzantılarında bol miktarda
Hücre gövdesi (Şekil 9 -5 ), birbirine koşut sarnıç küme bulunur. Nörofilamanlar, belli tespit maddelerinin etkisi ile
leri şeklinde düzenlenmiş, oldukça gelişmiş kaba encloplaz- gruplar yaparlar ve gümüşle doyurulduğunda ışık mikrosko
ma retikulumu içerir. Sitoplazmada sarnıçlar arasında bulu bu ile görülebilen sinirlifçikleri oluşturur. Sinir hücreleri
nan çok sayıda poliribozom, bu hücrelerin hem yapısal, içinde ara sıra lizozomlarca sindirilmiş madde kalıntısı olan
hem de taşıyıcı proteinleri sentezlediğini düşündürmekte lipofuskin gibi pigment içeriği de görülür.
dir. Uygun boyalar kullanıldığında, kaba endoplazma reti
kulumu ve serbest ribozomkır ışık mikroskobu altında NissI DENDRİTLER
cisim cikleri denen bazofilik granüllü alanlar şeklinde görü
Dendritler (Yun. clenclron, ağaç) genellikle kısadır ve bir
lür (Şekil 9-2 ve 9-6). Nissl cisimciklerinin sayısı nöron ti
ağacın dalları gibi çatallanır (Şekil 9-4). Dendritler çok sayı
pine ve işlev duruma göre değişir. Motor nöron gibi büyük
da sinaps alır ve nöronlarda sinyalin alındığı ve işlendiği
sinir hücrelerinde sayıca fazladır (Şekil 9-6 ). Golgi komp-
bölgelerdir. Birçok sinir hücresi, hücrenin almaç alanını artı
ran birkaç dendrite sahiptir. Dendritlerin dallanması nöro
nun diğer sinir hücrelerinden çok sayıda akson ucu alması
nı ve bütünleştirmesini olası kılar. 200.000 üzerindeki akson
sonlanmasının, beyincikte bulunan Purkinje hücrelerinin
dendritleri ile işlevsel bağlantı kurdukları tahmin edilmekte
dir (Şekil 9-3). Bu sayı başka sinir hücrelerinde daha yük
sek olabilir. Tek dendritli çift kutuplu nöronlar enderdir ve
yalnızca özel yerlerde bulunur. Baştan uca kadar sabit bir
çapı koruyan aksonlardan farklı olarak dendritler dallara ay
rıldıkça incelirler. Dendritin nöron gövdesine yakın olan ta
ban bölümündeki sitoplazmanın bileşimi perikaryondakine
benzer; bununla birlikte dendritlerde Golgi kompleksi yok
tur. Nöronlara tutunan sinapsların çoğu, mantar biçimli
(dendrit gövdesine ince bir boyunla bağlanan geniş bir baş),
boyu 1-3 pırı ve çapı 1 pın’den küçük yapılar olan dendrit
dikenlerinde yer alır. Bu dikenler birbirleriyle ilintili işlevler
sergiler ve çok fazla olabilir, insan beyin korteksinde İO1'*
kadar olabilecekleri hesaplanmaktadır. Dendrit dikenleri nö
rona ulaşan sinaps sinyallerinin işlendiği ilk bölgedir. İşleme
aygıtı sinaps sonrası zarın sitozole bakan yüzeyine tutunmuş
olan protein komplekslerinde yer almaktadır. Bunlar elekt
ron mikroskopta görülebilir ve işlevi ortaya çıkarılmadan
çok önce sinaps sonrası zarı adını almıştır. Dendrit dikenle
ri uyum, öğrenme ve bellek işlevlerinin alt yapısını oluştu
ran şekil değişikliklerine katılır. Hücre iskeleti proteini olan
aletine bağlı olarak sinapsların oluşması ve erişkinlerde işlev
sel uyum ile ilişkili morfolojik değişmeler sergileyebilen de
vingen yapılardır.
AKSONLAR
Nöronların çoğu tek bir aksona sahiptir; çok az bir kısmın
da hiç akson bulunmaz. Akson, nöronun tipine göre deği
şen uzunluk ve çapta silindirik bir yapıdır. Bazı nöronlarda
kısa aksonlar bulunmasına karşın aksonlar çoğunlukla çok
uzun yapılardır. Örneğin, ayak kaslarına uzanan omuriliğin
Şekil 9-6. O m u rilik te ç o k b ü y ü k b ir h ü c re ş e k lin d e iz le n e n motor hücrelerinin aksonlarının boyu 100 cm'ye ulaşır.
m o to r n ö ro n . S ito p la z m a d a ç o k s a y ıd a N is s l c is im c iğ i b u Tüm aksonlar, çoğunlukla perikaryonda oluşan akson te
lu n m a k ta d ır. B ü y ü k h ü c re u z a n tıs ı b ir d e n d rittir. B ü y ü k , y u pesi denilen, kısa piramid şekilli bir bölgeden çıkar (Şekil
v a rla k , b o y a n m ış d u ru m d a k i h ü c re ç e k ird e ğ i v e o rta s ın d a 9 -5 ). Aksonun plazma zarına aksolemma (Yun. a k so n +
k o y u re n k li ç e k ird e k ç ik g ö rü lm e k te d ir. P a ra ro z a n ilin -to lu d in eilem cı, kılıf) denir. İçeriği ise aksoplazma olarak adlandı
m a v is i (P T ) b o y a s ı. O rta b ü y ü tm e . rılır.
166 / BÖLÜM 9
Miyelinli aksona sahip olan nöronlarda, akson tepesi ve İleriye akım ile eş zamanlı olarak, endositozla alınan
miyelinleşmenin başladığı nokta arasındaki bölüme başlan maddeleri (virüsler ve toksinler dahil) kapsamak üzere pek
gıç parçası denir. Bu İsim, nörona gelen etkinleştirici ve en çok molekülü taşıyan karşıt yönde bir akım da bulunmakta
gelleyici değişik uyarıların cebirsel toplamının gerçekleştiği, dır. Bu işlem nörolojide akson uçlarının bulunduğu bölgele
bir aksiyon potansiyeli ya da sinir uyartısı üretilip, üretilme- re peroksidaz ya da başka bir işaretleyici enjekte edilip bel
mesine karar verilen kısımdır. Bu ilk parçada birkaç tip iyon li zaman dilimlerindeki yayılımları izlenerek gerçekleştirilen,
kanalı yer alır. Bu kanallar aksiyon potansiyelini oluşturan nöron yolaklarını belirleme çalışmalarında kullanılır.
elektriksel potansiyel farkının üretilmesinde önemlidir. Akson akımı ile ilintili motor proteinler arasında mikro-
Dendritlerin tersine, aksonların çapı sabittir ve çok dallan tübüllerde bulunan, ATPaz aktivitesi sergileyen bir protein
mazlar. Çoğu kez, akson sinir hücre gövdesinden ayrıldıktan olan dinein (geriye akımla ilintili); veziküllere bağlandığın
hemen sonra sinir hücre gövdesinin bulunduğu alana dönen da aksondaki ileriye akımı uyaran mikrotübiilün aktive etti
bir dal verir. Bu dallar, yan bağlantı dalları olarak adlandı ği bir ATPaz olan kinezin yer almaktadır.
rılır (Şekil 9-2). Akson sitoplazması (aksoplazma) birkaç mi-
tokondri, mikrotübül, nörofilaman ve grantilsüz endoplazma
ZAR POTANSİYELLERİ
retikulumu sarnıçlarını içerir. Poliribozomların ve graniillü
endoplazma retikulumunun olmaması aksonun gereksinim Sinir hücrelerinin zarlarında iyonları sitoplazma içine ve dışı
lerini karşılama konusunda perikaryona bağlı olduğunu gös na taşıyan pompa ve kanal işlevine sahip moleküller bulunur.
terir. Eğer akson kesilecek olursa kesiğin çevresel bölümü Akson zarı ya da başka bir deyişle aksonu saran zar Na+ iyo
bozunur ve ölür. nunu aksoplazma dışına pompalayarak hücre içi sodyum de-
Akson boyunca küçük ve büyük moleküller hızlı bir bi rişimini hücre dışı derişimin onda biri düzeyinde tutar. Bunun
çimde iki yönlü olarak aktarılmaktadır. aksine, hücre içi K+ derişimi, hücre dışındaki derişiminclen
Büyük moleküller ve organeller hücre gövdesinde sen- kat kat fazladır. Bu yüzden, akson zarının içi ile dışı arasın
tezlenirler ve aralıksız bir biçimde akson boyunca ileriye dan iç kısım -65 mV daha negatif olacak şekilde potansiyel
akım ile aksondan uçlara aktarılırlar. farkı bulunmaktadır. Buna dinlenmedeki zar potansiyeli de
İleriye akım üç ayrı hızla gerçekleşmektedir. Yavaş akım nir. Nöron uyarıldığında, iyon kanalları açılır ve hücre dışı
(günde birkaç mm) proteinleri ve mikrofilamanları aktarır. sodyum (hücre dışındaki derişimi sitoplazmadaki derişimden
Orta hızlı bir akım mitokondrileri, yüksek hızlı akım (100 çok daha yüksektir) aniden hücre içine girerek dinlenme po
kez daha hızlı) ise sinirsel aktarım sırasında akson ucunda tansiyelini -65 mV’den +30 mV’ye yükselecek şekilde değişti
gereksimin duyulan veziküller içindeki maddeleri aktarır. rir. Hücre içi ortam, dış çevreye göre pozitif olarak aksiyon
Sinaps tipleri
potansiyeli ya da sinir uyartısının başlamasını tayin eder. Bu ya ikinci ulak tepkimelerini başlatan kimyasal maddelerdir.
nunla birlikte, +30 mV’lik potansiyel sodyum kanallarını ka Nöromodiilatörler sinapslar üzerine doğrudan etki gösterme
patır ve akson zarı yeniden bu iyona karşı geçirgenliğini yiti yen, ancak sinaps uyarısına ya da engellenmesine karşı nöron
rir. Aksonlarda birkaç milisaniye içinde potasyum kanalları duyarlılığını değiştiren kimyasal ulaklardır. Nöromodiilatörler-
nın açılması iyonlarla ilgili bu durumda değişiklik oluşturur. lerden bazıları sinir dokusunda üretilen nöropeptidler ya da
Hücre içi potasyum derişiminin yükselmesi sonucu potasyum steroidlerdir, diğerleri ise dolaşımdaki steroidlerdir. Sinaps ya
iyonu diftizyonla aksonu terk eder ve zar potansiyeli -65 pısı, işareti alan bir akson ucundan (sinaps öncesi ucu); yeni
mV’ye döner. Bu olayların süresi çok kısadır (yaklaşık 5 ms) bir impulsun üretildiği bir başka hücrenin yüzeyindeki bir böl
ve çok sınırlı bir zar bölgesinde gerçekleşir. Bununla birlikte, geden (sinaps sonrası ucu); ve sinaps yarığı denen ince bir
aksiyon potansiyeli zarda ilerler; yani elektriksel düzensizlik hücreler arası boşluktan ibarettir (Şekil 9-7). Akson, hücre ve
komşu sodyum kanallarını ve ardından da potasyum kanalla gövdesiyle sinaps yaptığında aksosomatik sinaps; dendritle
rını açar. Bu yolla aksiyon potansiyeli akson boyunca yüksek sinaps yaptığında aksodendritik sinaps; ya da bir aksonla si
bir hızla ilerler. Aksiyon potansiyeli sinir ucuna ulaştığında, naps yaptığında aksoaksonik sinaps adını alır (Şekil 9-8).
ya başka bir nöronu ya da kas veya salgı bezi hücresi gibi nö Sinapslann büyük bir bölümü kimyasal sinapslar olma
ron olmayan hücreyi uyaran ya da engelleyen, depolanmış sına ve kimyasal ulaklar kullanmalarına karşın az sayıda si
durumdaki nörotransmiterin boşaltılmasına yol açar. naps, uyarıyı sinaps öncesi ve sinaps sonrası zarlar arasında
yer alan aralık bağlantıları aracılığıyla aktarır, yani nöron işa
retlerini doğrudan iletir. Bunlara elektriksel sinapslar denir.
Sinaps öncesi ucu her zaman için nörotransmiterleri ta
şıyan sinaps kesecikleri ve çok sayıda mitokondri içerir (Şe
|ı KLİNİK BİLGİ kil 9 -7 ve 9-9).
I Nörotransmiterler genelde hücre gövdesinde sentezlenir;
daha sonra sinapsın sinaps öncesi bölümünde kesecikler için
Yerel anestezikler sodyum kanallarına bağlana de depolanırlar. Sinir impulsunun iletilmesi sırasında, eksositoz
rak sodyum taşınmasını ve bunun sonucunda si yoluyla sinaps yarığına boşaltılır. Sinaps veziküllerinin eksosi-
nir uyarılmasından sorumlu aksiyon potansiyelini tozu sonucu sinaps öncesi bölgede toplanan fazla zar endosi-
engelleyen su sevmez moleküllerdir. tozla yeniden kazanılır. Yeniden kazanılan zar, sinaps öncesi
bölmedeki düz endoplazma retikulumu ile birleşir ve yeni
sinaps keseciklerinin yapılmasında kullanılır (Şekil 9-7). Bazı
nörotransmiterler akson üzerinden taşınarak getirilen enzimler
ve öncüller kullanılarak sinaps öncesi bölmede sentezlenir.
SİNAPS İLETİŞİMİ
Tanımlanan ilk nörotransmiterler asetilkolin ve norepi-
Sinaps (Yun. synapsis, birlik) sinir uyartılarılan- nefrindir. Norepinefin salıveren bir akson ucuna ait elektron
11111 te^ y^niü aktarımdan sorumludur. Sinapslar mikroskop fotoğrafı Şekil 9-10'da gösterilmektedir. Nörot-
nöronların kendi aralarındaki ya da nöronlarla diğer ransmiterlerin büyük bölümü aminler, aminoasitler ya da
efektör hücreler (kas ve bez hücreleri) arasındaki te küçük peptidlerdir (nöropeptidler). Nitrik oksid gibi inorga
mas bölgeleridir. Sinapsın işlevi sinaps öncesi hücreden gelen nik maddelerin de nörotransmiter olarak davrandığı gösteril
elektrik işaretini (uyartı) sinaps sonrası hücrede etkili olacak miştir. Nörotransmiter olarak davranan çok sayıda peplid
olan kimyasal işarete çevirmektir. Sinapslann büyük bölümü vücudun başka yerlerinde de kullanılır, buna örnek olarak
işaretleşme işlemi sırasında akson uçlarında nörotransmiterler sindirim kanalındaki hormonlar verilebilir. Nöropeptidler,
salgılayarak uyartıyı iletirler. Nörotransmiterler bir almaç pro ağrı, haz, açlık, susuzluk ve cinsellik gibi duyguların ve gü
teiniyle birleştiğinde iyon kanallarını açan ya da kapayan ve dülerin düzenlenmesinde önemlidir (Şekil 9 -11).
168 / BOLUM 9
Luteinizan-hormon-
salgılatıcı hormon @ @ (T r|^ ^ Seks?
(LHRH)
|i-endorfin Keyif?
Şekil 9-11. B a zı n ö ro p e p tid le rin a m in o a s it d iz ilim i v e m u h te m e le n e tk ili o ld u k la rı d u y u v e d ü rtü le r. (İzin alınarak yeniden ba
sım Alberts B ve ark; Molecular Biology of the Cell 2. baskı. Garland Press, 1993.)
Sinir dokusunun hücreler arası maddesi çok azdır, giia Astrositler, destekleme işlevine ek olarak nöronların iyo
hücreleri (Tablo 9 -1 ) nöron etkinliği İçin gereken uygun nik ve kimyasal ortamını kontrol eder. Bazı astrositlerde en-
mikro çevreyi sağlar. dotel hücresine tutunan geniş uçlu bir uzantı bulunur. Bu
uç-ayaklar aracılığıyla astrositlerin molekülleri ve iyonları
Oligodendrositler kandan nöronlara taşıdıklarına inanılmaktadır. Genişlemiş
uzantılar merkezi sinir sisteminin dış yüzeyinde de bulunur,
Oligodendrosİtler (Yun. oligos, küçük + clenclron + by tos)
merkezi sinir sistemindeki nöronların elekuiksel yalıtımını
sağlayan miydin kılıfı yaparlar (Şekil 9-13 ve 9-H ). Bu hüc
relerin, aksonların etrafına sarılan uzantıları bulunmaktadır
ve bu uzantılar Şekil 9-15'te gösterildiği gibi miyelin kılıfı
oluşturur.
Schwann Hücreleri
Bu hücreler oligodendrositlerle aynı işleve sahiptir, ancak
çevresel sinir sistemindeki aksonların etrafında yer alırlar.
Bir Schwann hücresi bir aksonun çevresinde miyelin oluştu
rur, oysa oligodendrositlerin birden fazla nöron ve bunların
uzantıları etrafında kılıf oluşturacak şekilde dallar verme ye
teneği bulunmaktadır. Şekil 9-27’de Schwann hücre zarının,
aksonun etrafını nasıl sardığı gösterilmektedir.
Astrositler
Astrositler (Yun. astron, yıldız + kytos) çok sayıdaki uzantı
ları nedeni ile yıldız şeklinde İzlenen hücrelerdir. Bu hücre
lerin, yapılarını güçlendiren glial fibriler asit proteininden
yapılmış ara filamanları bulunur. Astrositler nöronları kılcal
kan damarlarına ve pia ma tere (merkezi sinir sistemini örten
ince bir bağ dokusu; aşağıya bakınız) bağlar. Az sayıda,
uzun uzantılara sahip astrositlere fibröz astrositler denir ve
bunlar ak madde içinde yer alır; çok sayıda kısa dallar ve
ren uzantılara sahip olan protoplazmik astrositler gri Şekil 9-12. B ir m o to r n ö ro n d a k i u y a rıc ı v e e n g e lle y ic i si-
madde içinde yer almaktadır (Şekil 9 -1 3 , 9-1-1 ve 9-16). Ast n a p s ö rn e k le ri (G a n o n g W F : Review of Medical Physido-
rositler, glia hücreleri İçinde sayısı en fazla olanıdır; morfo logy. 1 5 'in c i b a s k ı. A p p le to n & L a n g e , 1 9 9 T d e n iz in li y e n i
lojik ve işlevsel açıdan kendine özgü farklılıklar sergiler. d e n ç iz im .)
170 / BOLUM 9
Oligodendrosit Nöral tüp Merkezi sinir sistemi Miyelin yapımı, elektrik yalıtımı
Schwann hücresi Nöral tüp Çevresel sinirler Miyelin yapımı, elektrik yalıtımı
Astrosit Nöral tüp Merkezi sinir sistemi Yapısal destek, onarım işlemleri,
Kan-beyin engeli, metabolik değiş tokuş
Ependim hücresi Nöral tüp Merkezi sinir sistemi Merkezi sinir sisteminin boşluklarının döşenmesi
burada kesintisiz bir tabaka oluşturur. Ayrıca merkezi sinir renerjik almaçları, aminoasit almaçlarını (sözgelimi gama
sistemi hasar gördüğünde astrositler çoğalarak hücresel ya aminobütirik asit [GABA]) ve pepticl almaçlarını (natriüretik
ra iyileşme dokusu oluştururlar. peptid, anjiyotensin II, endotelinler, vazoaktif intestinal pep-
Astrositler merkezi sinir sisteminin (MSS) pek çok işlevi tid ve tirotropin salgılatıcı hormon dahil) bulundururlar. Bu
nin düzenlenmesinde de rol oynarlar. Astrositler in vitro ad- ve başka almaçların astrositler iize-rinde bulunması astrosİ-
te, pek çok uyartıya yanıt verme özelliği kazandırır.
Astrositler nöronun canlılığı ve aktivitesini de etkileyebi
lir ve bunu sadece hücre dışı ortamdaki etkenleri düzenle
yerek değil, metabolik siibstratları ve sinir etkin molekülleri
salgılayarak ta gerçekleştirir. Sinir etkin moleküller arasında
anjiyotensinojen ailesindeki peptidler, vazoaktif endotelin
ler, opioid prekürsörleri (enkefalinler) ve potansiyel olarak
sinir besleyici somatostatin yer almaktadır. Öte yandan ast
rositlerin enerjisi fazla bileşikleri kandan alarak nöronlara
aktardıklarına, hatta glikoz ve laktati metabolize ederek nö
ronlara verdiklerine ilişkin bazı bulgular mevcuttur.
Son olarak astrositler birbirleriyle aralık bağlantıları ara
cılığıyla doğrudan temas etmektedir ve bu şekilde bilgi uzak
mesafeler arasında bir noktadan bir başka noktaya akabil-
mektedir. Örneğin, astrositler aralık bağlantıları ve çeşitli si-
tokinlerin salgılanması sayesinde hem normal, hem de anor
mal koşullarda miyelin yenilenmesini etkilemek üzere oligo-
dendrositlerle etkileşebilmektedir.
Ependim Hücreleri
Bu hücreler, beyin ventriküllerini ve omurilik orta kanalını
döşeyen alçak prizmatik epitel hücreleridir. Bazı yerlerde
ependim hücreleri beyin omurilik sıvısının hareketini kolay
laştıracak olan titrek tüylere sahiptir.
Mikroglia
Mikroglia (Yun. m icros, küçük, + glicı) kısa uzantılara sahip,
uzun, küçük hücrelerdir. Rutin hematoksilen eozin (HE) pre-
paratlarında, diğer glia hücrelerinin küre şeklindeki çekir
deklerinin aksine yoğun ve uzun şekilli çekirdekleriyle tanı
nabilirler. Mikroglia, sinir dokusunda tek çekirdekli fagositik
sistem kapsamına giren fagositik hücrelerdir ve kemik iliğin
deki öncül hücrelerden köken alırlar. Erişkin MSS'de infia-
masyon ve onarımda görev alırlar ve nötral proteazlar ve ok-
sidatif radikaller üreterek bunları salgılarlar. Mikroglia hücre
leri etkinleştiklerinde, uzantılarını geri çeker makrofajların
morfolojik görünümüne bürünerek, fagositik ve antijen su
Şekil 9-13. M e ta l d o y u rm a te k n iğ i ile b o y a n m ış n ö ro g lia nan hücreler olarak davranırlar (bkz. 14. Bölüm). Bağışıklığı
h ü c re le rin in ş e m a s ı. Y a ln ız c a a s tro s itle rin d a m a r d u v a rın ı düzenleyici bir dizi sitokin salgılarlar ve merkezi sinir sistemi
ö rte n u ç -a y a k la rı g ö rü lm e k te d ir. lezyonlarının yol açtığı hücresel artıkları uzaklaştırırlar.
SINIR DOKUSU VE SINIR SİSTEMİ / 171
Kan daman
Moleküler tabaka.'
'‘Purkinje hücre
1 tabakası
m •
%
tabaka
Granüler*
Ş ekil 9-19. Beyinciğin ışık mikroskop fotoğrafı. Kullanılan
tabaka f, boyama yöntemi (HE) Şekil 9-3’te görülen Purkinje hücrele
rinin olağanüstü fazla dallanma özelliğini tam olarak ortaya
koymamaktadır. Küçük büyütme.
Moleküler
tabaka
Purkinje hücresi
Dura Mater
Dura mater dıştaki katmandır (meninks), tıkız bağ dokusun
dan oluşur ve kafatasının periosteumu ile devam eder.
Omuriliği saran dura mater, omurganın periosteumundan
epidural boşluk ile ayrılır, burası ince duvarlı venler, gevşek
bağ dokusu ve yağ dokusu içerir.
Dura mater her zaman için ince bir dura altı aralıkla
araknoidden ayrılır. Dura materin iç yüzeyi, omuriliğin dış
yüzeyinde olduğu gibi mezenkim kökenli tek katlı yassı epi-
telle örtülüdür.
Araknoid
Araknoidin (Yun. a ra ch ııo eid es, örümcek ağına benzer) iki
bileşeni vardır. Biri dura materle temas halindeki tabaka, di
ğeri ise pia mater ile bu tabakayı birbirine tutturan trabekül
sistemidir. Tnıbeküller arasındaki boşluklar beyin omurilik
sıvısı ile dolu olan ve dura altı aralıktan tamamen ayrı olan
araknoid altı aralığı yapar. Bu aralık merkezi sinir sistemi
ni travmadan koruyan hidrolik bir yastık oluşturur. Arakno
id altı aralık beynin ventrikülleri ile bağlantılıdır. Ş ekil 9-22. O m u rilik g ri m a d d e s in in k e s itin d e b a z o filik g ö v
Araknoid, içinde kan damarı bulunmayan bağ dokusun d e le riy le (N is s l c is im c ik le ri) b irk a ç m o to r n ö ro n g ö rü lm e k
dan oluşur. Yüzeyi, dura mated örtenle aynı tip tek katlı yas te d ir. B a zı ç e k ird e k le rd e ç e k ird e k ç ik le r g ö rü lm e k te . S in ir
sı epitelle örtülüdür. Omurilikteki araknoidin trabekül sayısı h ü c re le rin in ç e v re s in d e n ö ro n v e g lia u z a n tıla rın d a n b ir ağ
daha az olduğundan pia materden daha kolay ayrımlanabilir. b u lu n m a k ta d ır. P T b o y a m a s ı. O rta b ü y ü tm e .
176 / BOLÜM 9
Kan-Beyin Engeli
Kan-beyin engeli antibiyotikler, kimyasal ve bakteriye! zehir
li maddeler gibi kimi maddelerin kandan sinir dokusuna
geçmesini önleyen işlevsel bir barikat oluşturur.
Kan-beyin engelini, sinir dokusundaki kılcal kan damar
larında görülen bir özellik olan azalmış geçirgenlik oluştu
rur. Süz konusu engelin ana yapısal bileşenini, bu kılcal kan
damarlarının endotel hücreleri arasındaki devamlılığı sağla
yan tıkayıcı bağlantılar oluşturur. Bu endotel hücrelerinin si-
toplazınasında başka pek çok yerdeki hücrelerde bulunan
pencereler yer almamakta ve çok az sayıda pinositoz kese
ciği gözlenmektedir. Kılcal kan damarlarını saran nöroglia
uzantıları kısmen düşük geçirgenlikten sorumludur.
KOROİD PLEKSUS VE
BEYİN OMURİLİK SIVISI
Koroid pleksus ventriküllerin iç kısmına sokulan pia mate-
rin, genişlemiş pencerelere sahip kılcal kan damarlarından
zengin girintili çıkıntılı katlanmalarından oluşur. Üçüncü ve
dördüncü ventriküllerin tavanında ve yan ventrikül duvarla
rının bir bölümünde bulunur.
Koroid pleksus pia materin gevşek bağ dokusundan olu
şur, tek katlı kübik ya da alçak prizmatik epitelle örtülüdür
(Şekil 9-25). Bu hücreler iyon taşıyıcı hücrelerin özellikleri
Şekil 9-23. Omurilik gri maddesinin kesiti. Nöron ve glia ne sahiptir (bkz. 4. Bölüm).
uzantılarından oluşan ağ belirgin olarak izlenebilmektedir. Koroid pleksusun ana işlevi çok az miktarda katı madde
Küçük çekirdekler glia hücrelerine aittir. Bu hücrelerin sayı içeren ve ventriküllcri, omurilik merkez kanalını, araknoid
sının nöronlardan daha fazla olduğu dikkat çekmektedir. altı aralığı ve damar çevresi aralığını tamamen dolduran be
HE boyası. Orta büyütme. yin omurilik sıvısını yapmaktır. Merkezi sinir sistemi metabo
lizmasında da önemlidir ve mekanik darbelere karşı koruyu
cu bir araç olarak iş görür.
Beyin omurilik sıvısı berrak, yoğunluğu düşük (1004-1008
g/ml) ve protein içeriği çok az olan bir sıvıdır. Mililitrede birkaç
Bazı bölümlerde araknoid dura mater içindeki venöz si döküntü epitel hücresi ve 2-5 lenfosit bulunur. Beyin omurilik
nüslerde sonlanan kıvrımlaşmalar oluşturacak şekilde dura sıvısı araknoid altı aralığa girdiği noktadan itibaren ventriküller
materi delerek geçer. Bu kıvrımlaşmalar venlerin endotel içinde dolaşır. Burada araknoid viluslar beyin omurilik sıvısının
hücreleri ile örtülür ve araknoid villuslar adını alır. İşlev venöz dolaşıma geri emiliminde ana yolu oluşturur (sinir doku
leri beyin omurilik sıvısını, venöz sinüslerde bulunan kana sunda lenf damarları bulunmamaktadır).
geri çekmektir.
Pia Mater
Pia mater, çok sayıda kan damarı içeren gevşek bir bağ do k l in ik b il g i
kusudur. Sinir dokusuna oldukça yakın yerleşmesine karşın
sinir hücreleri ya da sinir lifleri ile temas etmez. Pia mater ile
nöral elemanlar arasında pia materi sıkıca tutturan ve Beyin omurilik sıvısının emiliminde bir azalma ya
MSS'nin periferinde, MSS ile beyin omurilik sıvısını birbirin da ventriküllerden dışarı çıkışta bir engelleme ol
den ayıran nörogliaların uzantılarından oluşan fiziksel bir ta duğunda hidrosefali (Yun. hydro, su, + kephale,
baka yer alır (Şekil 9-24). baş) olarak bilinen durum oluşur, bu durumda
Pia mater merkezi sinir sisteminin yüzeyindeki tüm girin baş sürekli olarak büyür ve bunu zeka geriliği ve
ti çıkıntıları takip eder ve kan damarları boyunca bir ölçüde kas güçsüzlüğü izler.
yüzeyden içeri uzanır. Pia materi mezenkim kökenli yassı
hücreler örter.
SINIR DOKUSU VE SINIR SİSTEMİ / 177
j- Dura mater
Araknoid
* Araknoid altı
boşluk
Astrosit
Kılcal kan
damarı
Ş ekil 9-24. Meninkslerin yapısı, üst üste pia mater, araknoid ve dura mater görülmektedir. Astrositler,
nöronların çevresinde üç boyutlu bir ağ oluşturur (gösterilmemekte). Astrosit uzantılarının, kan-beyin
engeline katkıda bulunan ve kan damarlarını saran kesintisiz bir tabaka oluşturduğu dikkati çekmekte
dir. (İzin alınarak yeniden çoğaltım, Krstic RV: Microscopic Human Anatomy, Springer Verlag, 1991.)
178 / BÖLÜM 9
ÇEVRESEL SİNİR SİSTEMİ Erişkindeki sinir dokusunda bulunan aksonların büyük bir
bölümünü kılıf hücresinin yaptığı tek ya da birden fazla kat
Çevresel sinir sisteminin (PSS) ana bileşenleri sinirler,
örter. Kılıfı yapan hücre çevresel sinir liflerinde Schwann
gangliyonlar ve sinir uçlandır. Sinirler, bağ dokusu kılıf
hücresi, merkezi sinir sisteminde ise oligodendrosittir.
ları ile sarılmış sinir lifi demetleridir.
Küçük çaplı aksonlar genelde miyelinsiz sinir lifleridir
(Şekil 9-26, 9-28 ve 9-29). Aksonlar kalınlaştıkça kılıf hücre
SİNİR LİFLERİ si giderek daha fazla sayıda kat yapar ve miyelin kılıfları
Sinir lifleri ektoderm kökenli hücrelerden türeyen özel bir oluşturur. Bu liflere miyelinli sinir lifleri adı verilir (Şekil 9-
kılıfla sarılmış aksonlardan oluşur. Sinir liflerinin oluşturdu 27, 9-28 ve 9-29).
ğu gruplar beyine, omuriliğe ve çevresel sinirlere ait yolları
oluşturur. Sinir lifleri merkezi ya da çevresel sinir sisteminde Miyelinli Lifler
yer almasına göre kendilerini saran kılıf açısından farklılık
Çevresel sinir sistemindeki miyelinli liflerde Schwann hücre
lar sergilerler.
sinin plazma zarı akson etrafında dönerek, onu sarar (Şekil
Schwann hücresi
çekirdeği
Mezakson
Mezakson
9-27, 9-28 ve 9-30). Kılıfı yapan hücrenin zar katmanları bir daha yüksektir. Miyelin kılıfta, izlediği yol boyunca Ranvi-
leşir ve içindeki lipit bileşeni standart histolojik işlemlerde er boğumları denilen boşluklar bulunur (Şekil 9-28 ve 9-
kısmen kaybolabilen beyazımsı bir lipoprotein kompleksi 31); bunlar, akson boyunca komşu Schwann hücrelerinin
olan miyelini oluşturur. arasındaki boşluklardır. Schwann hücrelerinin iç içe geçmiş
Miyelin çok sayıda değişmiş hücre zarı tabakasından olan uzantıları kısmen bu boğumu örter. İki boğum arasın
oluşur. Bu zarların lipit oranı diğer hücre zarlarındakinden daki mesafe boğum arası adını alır ve burasını bir
Schwann hücresi oluşturur. Boğum arası mesafe 1-2 mm lıfla örtülmemiştir. Beyinde ve omurilikte akson uzantıları di
arasında değişir. ğer nöron ve glia uzantıları arasında serbestçe uzanmaktadır.
Merkezi sinir sisteminde Schwann hücresi bulunmaz;
buradaki miyelin kılıfı oligodendrositlerin uzantıları oluştu SİNİRLER
rur. Oligodendrositler Schwann hücrelerinden daha farklıdır,
Çevresel sinir sisteminde, sinir lifleri sinirleri oluşturmak
çünkü tek bir hücre birkaç akson parçasını saracak şekilde
üzere demetler halinde gruplar oluşturur. Az sayıda miyelin
farklı dallar uzatabilir (Şekil 9-15).
siz liften oluşan çok ince sinirler hariç sinirler, miyelin ve
kolajen içeriği nedeniyle beyaz, homojen, parlak bir görü
Miyelinsiz Lifler nüm sergiler.
Hem merkezi hem de çevresel sinir sistemlerindeki aksonla Sinirler (Şekil 9 -3 2 ile 9 -36 arası) dıştan, epinöryum adı
rın tümünde miyelin kılıf bulunmaz. Çevresel sinir sistemin verilen ve tıkız bağ dokusundan oluşan fibröz bir örtü ile sa
de tüm miyelinsiz aksonlar Schwann hücrelerinin yaptığı ba rılmış durumdadır, epinöryum aynı zamanda sinir lifi demet
sit yarıklar içinde yer almaktadır (Şekil 9-26). Miyelinli ak leri arasındaki boşluğu da doldurur. Her demet, yassılaşmış,
sonlarla olan ilişkisinden farklı olarak her bir Schwann hüc epitele benzer hücrelerin yaptığı tabakalardan oluşan ve pe-
resi çok sayıda miyelinsiz aksonu içine alabilir. Miyelinsiz si rinöryum adını alan bir yaprak ile sarılmıştır. Perinöryum
nir liflerinde Ranvier boğumu bulunmaz, çünkü Schwann yaprağındaki her tabakada bulunan hücreler kenarlarından
hücreleri kesintisiz bir kılıf oluşturacak şekilde birleşmiştir. sıkı bağlantılarla birbirlerine tutunmuştur. Bu şekildeki dü
Çevresel sinir sisteminden farklı olarak, merkezi sinir sis zenleniş perinöryumu, pek çok makromolekülün geçmesini
teminde miyelinsiz aksonların sayısı fazladır, bu aksonlar kı önleyen bir engel haline getirir ve bu yapıya, sinir liflerini
SİNİR DOKUSU VE SİNİR SİSTEMİ / 181
dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı koruma gibi önemli bir minden gelen uyarıları, bu merkezlerin yönettiği efektör or
işlev yürütür. Perinöryum kılıfının içinde Schwann hücresi ganlara taşır. Yalnızca duysal liflere sahip sinirlere duysal si
tarafından sarılmış aksonlar ve bunlara ait gelişmekte olan nirler denir; yalnızca uyarıları efektöre taşıyan liflerden olu
bağ dokusu, yani endonöryum yer alır (Şekil 9-33). Endo- şan sinirlere ise m otor sinirler adı verilir. Çoğu sinirde hem
nöryurn, Schwann hücrelerinin yaptığı retiküler liflerden duysal hem de motor lifler bulunur, bunlara karışık sinir
oluşan ince bir tabakadan oluşur. ler denir; bu sinirlerde hem miyelinli, hem de miyelinsiz ak
Sinirler, beyin ve omurilik merkezleri ile duyu organları sonlar yer alır (Şekil 9-29).
ve efektör organlar (kaslar, bezler, vb.) arasında iletişim ku
rar. Merkezi sinir siteminden gelen ve merkezi sinir sistemi GANGLİYONLAR
ne giden getirici ve götürücü liflere sahiptir. Getirici lifler Ganglİyonlar bağ dokusu tarafından desteklenen nöron hüc
vücudun iç bölgelerinden ve çevreden gelen bilgiyi merke re gövdeleriyle glia hücrelerini içeren oval yapılardır. Sinir
zi sinir sistemine taşır. Götürücü lifler merkezi sinir siste uyarılarının aktarımında dağıtım İstasyonu olarak iş gördiik-
Schwann
hücresi
sitoplazması
Miyelin
Mezakson
a ra l
lerinden, her gangliyona bir sinir girerken bir başkası çıkar. özellikle de intramural gangliyonları oluşturdukları sindirim
Sinir uyarısının yönü gangliyonun duysal ya da otonom ol kanalında yer alır. Bu gangliyonlarda bağ dokusundan olu
masını belirler. şan kapsüller bulunmaz ve hücreleri, içinde bulundukları
organın stroması tarafından desteklenir.
Duysal Gangliyonlar Otonom gangliyonlarda genellikle çok kutuplu nöronlar
Duysal gangliyonlar merkezi sinir sistemine giden getirici bulunur. Kraniyospinal gangliyonlarda olduğu gibi otonom
uyarıları alırlar. İki tip duysal gangliyon vardır. Bazıları kafa gangliyonlarda da ince Nissl cisimcikleri bulunan nöronal
sinirleriyle ilişkilidir (kafa gangliyonları); diğerleri omurilik perikaryonlar yer almaktadır.
sinirlerinin dorsal kökü ile ilişkilidir ve bunlara da omuri Otonom gangliyonların nöronları çoğunlukla uydu hüc
lik gangliyonları denir. Omurilik gangliyonları oldukça be relerin oluşturduğu bir tabaka ile sarılı durumdadır, intramu
lirgin, küçük Nissl cisimcikleri içeren ve çevresinde, uydu ral gangliyonlarda, her nöronun etrafında yalnızca birkaç
hücreleri olarak adlandırılan çok sayıda, küçük glia hücre uydu hücresi görülür.
si bulunan, iri nöron hücre gövdelerinden oluşur (Şekil
9-37). OTONOM SİNİR SİSTEMİ
Gangliyon hücrelerini, bağ dokusundan oluşan bir iske Otonom (Yun. autos, kendi başına + ııonıos, kural) sinir siste
let ve kapsül destekler. Bu gangliyonların nöronları yalancı mi düz kasların kontrolü, bazı bezlerin salgı yapması ve kalp
çok kutupludur ve bilgiyi bir gangliyonun sinir ucundan, ye
ritminin düzenlenmesi ile ilişkilidir. İşlevi sabit bir iç ortamın
rel nöronlarla kurulan sinapslar aracılığı ile omuriliğin gri
(homeostaz) devamlılığını sağlamak üzere vücudun belli et
maddesine gönderir.
kinliklerinde düzenlemeler yapmaktadır. Otonom sinir sistemi
tanım olarak motor bir sistem olmasına karşın, organizmanın
Otonom Gangliyonlar iç bölgelerinden gelen duyuları alan lifler eşlik eder.
Otonom gangliyonlar otonom sinirlerde ampul şeklindeki “Otonom” terimi doğru değildir - çok yaygın kullanıl
genişlemeler olarak görülür. Bazıları belli organların içinde, masına karşın - çünkü otonom sinir sisteminin işlevlerinin
SİNİR DOKUSU VE SİNİR SİSTEMİ / 183
Şekil 9-32. Bir sinir ve refleks yayının şeması. Bu örnekte deride başlayan duysal uyarılar, dorsal kök gangli-
yonu yoluyla omuriliğe geçer. Daha sonra duysal uyartı, iskelet kasına ait motor nöronu harekete geçirir. Bu
refleksin çalışmasına sıcak bir yüzeyden elin geri çekilmesi ve diz tendon refleksi örnek verilebilir. (İzin alınarak
ve çok az değiştirilerek yeniden basım Ham AW: Histology, 6th ed. Lippincott, 1969.)
büyük bir bölümü tamamen otonom değildir; bu işlevler cirin ilk nöronu merkezi sinir sisteminde yer alır. Aksonu
merkezi sinir sisteminde düzenlenir ve sıralanır. Otonom si çevresel otonom sistemini gangliyonunda bulunan ve zinci
nir sistemi kavramı esasen işlevseldir. Anatomik olarak mer rin ikinci nöronunu oluşturan çok kutuplu nöronla sinaps
kezi sinir sisteminde yer alan sinir hücresi topluluklarından yapar. Birinci nöronun sinir liflerine (aksonlar) gangliyon
oluşur ve sinir gangliyonları bu liflerin yollan üzerinde yer öncesi lifler denir; ikinci nöronun efektör organlara -kas ya
leşir. Otonom terimi viseral işlevlerle ilgili bütün sinir ela da bez- uzanan aksonlarına ise gangliyon sonrası lifler
manlarını kapsar. Aslında “otonom" olarak tanımlanan işlev adı verilir. Bütün gangliyon öncesi uçlarda bulunan sinaps
ler, en az kas kasılmalarını tetikleyen motor nöronlarda ol vezikülleri içindeki kimyasal düzenleyici asetilkolindir, bu
duğu kadar merkezi sinir sistemine bağımlı olarak gerçek madde sinir uyanları ile uçlardan salgılanır.
leşmektedir. Adrenal mediilla (böbrek üstü bezi meclüllası) gangliyon
Otonom sinir sistemi iki - nöronlu bir ağdır. Otonom zin öncesi lifleri alan tek organdır, çünkü hücrelerin büyük bir
bölümü beze göç ettikten sonra gangliyon hücresi yönünde Sempatik Sistem
değil bez hücresi olarak farklılaşır.
Sempatik sistemin çekirdekleri (sinir hücresi gövdelerinin
Otonom sinir sistemi hem anatomik, hem de işlevsel ola
bir araya gelmesi ile oluşur) omuriliğin torasik ve lomber
rak birbirinden farklı iki bölümden oluşur; bunlar sempatik
parçalarında yer alır. Bu yüzden sempatik sistem, otonom si
sistem ve parasempatik sistemdir (Şekil 9-38). Asetiikolin sa
nir sisteminin torakolom ber bölümü olarak da anılır. Bu
lıveren sinir lifleri kolinerjik lifler olarak adlandırılır. Koliner-
nöronların aksonları - gangliyon öncesi lifler - merkezi sinir
jik lifler arasında, tüm gangliyon öncesi otonom lifler (hem
sistemini ventral kökler ve torasik ve lomber sinirlerin beyaz
sempatik, hem parasempatik) ve düz kaslara, kalbe ve ek-
bağlantı dallan aracılığıyla terk eder. Sempatik sisteme ait
sokrin bezlere giden gangliyon sonrası parasempatik lifler
ganglion sonrası liflerin kimyasal düzenleyicisi norepinef-
bulunur (Şekil 9-38).
Şekil 9-38. Götürücü otonom yolların şeması. Düz çizgiler gangliyon öncesi nöronları, kesintili çizgiler gangliyon sonrası
nöronları göstermektedir. Kalın çizgiler parasempatik lifler, ince çizgiler sempatik liflerdir (İzin alınarak ve çok az değiştirilerek
yeniden basım Youmans W: Fundamentals of Human Physiohgy, 2nd ed. Year Book 1962.)
SİNİR DOKUSU VE SİNİR SİSTEMİ / 187
rindir, bu madde böbrek üstü bezi medüllası tarafından da releri mitozla bölünme yeteneğine sahiptir. Bir
üretilir. Norepinefrin salıveren sinir liflerine adrenerjik (no- hastalık ya da hasar sonucu yitirilen sinir hücre
repinefrin için kullanılan başka bir terim olan noradrenalin- lerinin merkezi sinir sisteminde bıraktığı boşluk
den türetilen bir terim) lifler denir. Adrenerjik lifler, ter bez lar nöroglia tarafından doldurulur.
lerine ve iskelet kasının kan damarlarına dağılır. Adrenal Sinirler vücuda yaygın biçimde dağıldıkları
medülla hücreleri ganglion öncesi sempatik uyarıya yanıt için, sık olarak hasar görürler. Bir sinir aksonu
olarak epinefrin ve norepinefrin salgılar. kesildiğinde önce bozunma değişiklikleri, ardın
dan onarım fazı izlenir.
Parasempatik Sistem Yaralı bir sinir lifinde sinir gövdesine yakın
Parasempatik sistemin çekirdekleri medülla ve orta beyin ile parçada (aksonun beri parçası) oluşan değişiklik
omuriliğin sakral bölümünde yer almaktadır. Bu nöronların leri fark etmek, uzak parçadakileri (aksonun öte
gangliyon öncesi lifleri MMS’yi dört kafa siniri (III, VII, IX, parçası) saptamaktan daha önemlidir. Yakın par
X) ve ikinci, üçüncü ve dördüncü sakral omurilik sinirleri ile ça trofik merkezle (perikaryon) bağlantısını sür
terk eder. Bu nedenle parasempatik sisteme otonom siste dürür ve çoğunlukla onarılır. Sinir hücresinin göv
min kraniyosakral bölümü de denmektedir. desinden ayrılan öte parça bozunur (Şekil 9-39).
Parasempatik dizinin ikinci nöronu sempatik sistemcle- Akson yaralanması perikaryonda bazı deği
kinclen daha küçük gangliyonlarda bulunur; her zaman için şikliklere yol açar: Bunlar arasında krom atoliz,
efektör organların içinde ya da yanında yer alır. Bu nöron yani sitoplazmadaki bazofilliğin azalması ile so
lar genelde organların duvarlarında (ör. mide, bağırsaklar) nuçlanan Nissi maddesinin dağılması; perikaryon
bulunur, bu organlarda gangliyon öncesi lifler organlara gi hacminde artış; çekirdeğin perikaryonda kenara
rer ve orada zincirdeki ikinci nöronla sinaps oluşturur. çekilmesi yer almaktadır. Aksonun beri parçası
Parasempatik sistemin gangliyon öncesi ve gangliyon nın yaraya yakın bölümü kısa bir mesafede bozu
sonrası sinir uçlardan salıverilen kimyasal düzenleyici olan nur, ancak artıklar makrofajlar tarafından temizle
asetilkolin, asetilkolinesteraz tarafından hızlı bir biçimde nir temizlenmez büyüme başlar. Makrofajlar,
etkisiz hale getirilir - parasempatik uyarının sempatik uyarı Schwann hücrelerini sinir büyümesini kolaylaştırı
dan daha farklı ve daha yerel etki göstermesinin nedenlerin cı maddeler salgılamaya iten interlökin-1’i üretir.
den birisi de budur. Hasarın öte tarafında kalan sinir uzantısında hem
akson (trofik merkezinden ayrılmış) hem de miye-
Dağılımı lin kılıf tamamen bozunur ve artıkları, bağ dokusu
Otonom sinir sistemi tarafından sinir dağıtılan organların bü ve nöron çevresindeki kılıflar dışında makrofajlar
yük bir bölümü hem sempatik, hem de parasempatik lifleri tarafından temizlenir. Bu olumsuz değişiklikler
alır (Şekil 9-38). Genellikle organlarda bir sistem uyarıcı, di gerçekleşirken, Schwann hücreleri kalan bağ do
ğeri engelleyici etki gösterir. kusu yaprağı içinde çoğalarak sert hücre sütunla
rı oluşturur. Schwann hücrelerinin oluşturduğu bu
diziler onarım fazı sırasında gerçekleşen akson
uzamasına yol gösterici işlev üstlenir.
SİNİR DOKUSUNUN BOZULMASI
Gerileyici değişikliklerden sonra aksonun be
VE ONARILMASI ri parçası büyür ve dallanarak, Schwann hücrele
rinin oluşturduğu sütunlar doğrultusunda ilerle
yen birkaç filaman oluşturur. Yalnızca bu sütun
ı lara girebilen lifler büyümeye devam ederek
İ KLİNİK BİLGİ efektör organa ulaşabilir (Şekil 9-39).
Öte ve beri parçalar arasında çok geniş bir
Erişkin kuşların beyninde bulunan nöronların bö boşluk olduğunda ya da öte parça toptan yok ol
lünebildiği gösterilmesine karşın, memelilerdeki duğunda (kol ya da bacağın kesilmesi durumun
nöronlar genellikle bölünmez ve hasarı kalıcı ka da), yeni büyüyen sinir lifleri bir kabarıklık, ya da
yıp anlamına gelir. Merkezi sinir sistemindeki nö nörom oluşturabilir, bu yapı kendiliğinden oluşan
ron uzantıları çok dar sınırlar içinde perikaryonla- ağrı kaynağı olabilir (Şekil 9-33).
rmın sentez aktivitesi aracılığı ile büyüyerek, ye Onanmın işlevsel açıdan etkin olması için lif
nilenebilir. Çevresel sinir lifleri de perikaryonları lerin ve Schwann hücrelerinin oluşturduğu sütun
hasar görmediği sürece yenilenebilir. ların doğru yere yönelmesi gerekir. Yine de yeni
Sinir hücresinin ölümü perikaryon ile buna ait lenen her lif birkaç uzantı oluşturduğundan ve
uzantılarla sınırlıdır. Tek bir bağlantısı olanlar dı her bir Schwann hücresi sütunu yenilenen birkaç
şında, ölü nörona işlevsel olarak bağlı olan nöron liften uzantı aldığından, onarılma olasılığı yük
lar ölmez. Tek bir bağlantısı olan nöronlarda ise sektir. Bununla birlikte hasar görmüş karışık bir
yalıtık nöron transnöronal bozunmaya uğrar. sinirde, yenilenen duysal lifler, motor liflerin bu
Sinir hücrelerinin aksine merkezi sinir siste lunduğu motor son plağa bağlı sütunlara doğru
minin nöroglia hücreleri ve çevresel sinir sistemi büyüdüğünde kasın işlevi geri dönmeyecektir.
nin Schwann hücreleri ile gangliyonun uydu hüc
188 / BÖLÜM 9
E Beş-altı
ay
Kempermann G , Gage FH : New nerve cells for the adult brain. Sci Am Reichardt LF, Kelly R B : A molecular description o f nerve terminal function.
1 9 9 9 :2 8 0 :3 8 . Annu Rev Biochem 1 9 8 3 :5 2 :8 7 1 .
Kennedy M B : Signal-processing machines at the postsynaptic density. Science Rodgers R J et al: Animal models o f anxiety: an ethological perspective. Braz
2 0 0 0 ;2 9 0 :7 5 0 . J Med Biol Res 1 9 9 7 :3 0 :2 8 9 .
Lancaster IC Jr: N itric oxide in cells. Am Sci 1 9 9 2 ;8 0 :2 4 8 . SafFell J L et al: Axonal growth mediated by cell adhesion molecules requires
Matus A: Actin-based plasticity in dendritic spines. Science 2 0 0 0 :2 9 0 :7 5 4 . activation o f fibroblast growth factor receptors. Biochem Soc Trans
1 9 9 5 :2 3 :4 6 9 .
McKay R: Stem cells and the cellular organization o f the brain. J Neurosci
Res 2 0 0 0 :5 9 :2 9 8 . Sears TA (editor): Neuronal-Glial Cell Interrelationships. Springer-Verlag, 1982.
Momma S et al: G et to know your stem cells. Curr O pin Neurobiol T hoenen H: Neurotrophins and neuronal plasticity. Science 1 9 9 5 :2 7 0 :5 9 3 .
2 0 0 0 :1 0 :4 5 . Tsutsui K et al: Novel brain function: biosynthesis and actions o f neurosteroids
Morell P, N orton W T : Myelin. Sci Am 1 9 8 0 ;2 4 2 :8 8 . in neurons. Neurosci Res 2 0 0 0 :3 6 :2 6 1 .
Murphy S (editor): Astrocytes: Pharmacology and Function. Academic Press, Waxman SG : T h e neuron as a dynamic electrogenic machine: modulation o f
1993. sodium-channel expression as a basis for functional plasticity in neu
rons. Philos Trans R Soc London B Biol Sci 2 0 0 0 :3 5 5 :1 9 9 .
Patterson PH : Cytokines in Alzheimers disease and multiple sclerosis. Curr
Opin Neurobiol 1 9 9 5 :5 :6 4 2 . ZigovaT, Sanberg PR: Neural stem cell for brain repair. Sci & Med 1 9 9 9 ;6 :1 8.
Kas Dokusu 1 0
Kas dokusu kasılabilir proteinler içeren farklılaş pılar olan interkalar disklerle birbirlerine bağlanırlar. Kalp
mış hücrelerden oluşur. Bu proteinlerin biyolojik kası istemsiz, güçlü ve ritmik kasılır. Düz kas, ışık mikrosko
yapısı belli başlı organlarda ve bir bütün olarak bunda çizgilerime göstermeyen iğ biçimli hücre grupların
vücutta, hareketi sağlayacak hücresel kasılma için dan meydana gelir, bunların kasılması yavaştır ve istem dışı
gerekli olan güçleri oluşturur. Kas hücrelerinin çoğu mezo çalışır.
dermden kökenlenir ve miyofibriler proteinlerin senteziyle Kas hücrelerinin bazı organelleri diğer hücrelerdeki kar
eş zamanlı olarak gerçekleşen aşamalı bir uzama süreciyle şılıklarından farklı isimlere sahiptir. Kas hücre sitoplazması
farklılaşır. (kas lifçikleri dışında) sarkoplazma, (Yun. sarkos, et + p la s
Morfolojik ve fonksiyonel özelliklerine göre memelilerde m a, nesne), düz endoplazma retikulumu sarkoplazma re-
üç tip kas dokusu tanımlanabilir (Şekil 10-1). Kas dokusu tikulumu olarak adlandırılır. Sarkolemma (Yun. sa rk o s +
nun her bir tipi onun fizyolojik görevine uygun bir yapıya lem m a, örtü) hücre zarı ya da plazmalemmadır.
sahiptir. İskelet kası enine çizgilerime gösteren çok çekir
dekli, silindirik, çok uzun demetlerden oluşur. Kasılmaları, İSKELET KAS!
hızlı, kuvvetli ve genellikle istemlidir. Buna, moleküler yapı
İskelet kası demetler halinde uzayan, çok uzun (30 cm ’nin
ların birbirleri üzerinde kaymalarına olanak veren, kalın mi-
üzerinde) silindirik, 10-100 /n m çapında çok çekirdekli hüc
yozin filamanları ve ince aletin filamanlarının karşılıklı hare
relerin oluşturduğu kas liflerinden oluşur. Çok çekirdeklilik,
keti neden olur. Kayma için gerekli olan güçler aklini miyo-
embriyonik tek çekirdekli miyoblastların (kas hücresi öncü
zine bağlayan köprülerdeki zayıf etkileşimlerle oluşturulur.
lü) birleşmesi sonucunda meydana gelir. Oval çekirdekler
Kalp kası da enine çizgilenmeler gösterir ve birbirine para
genellikle perifercle, hücre zarının hemen altında bulunur.
lel uzanan dallanmış özel hücrelerden meydana gelir. Uç
Bu tipik çekirdek yerleşimi iskelet kasını, çekirdekleri mer
uca geldikleri bölgelerde, sadece kalp kasında bulunan ya
kezde yer alan kalp ve düz kastan ayırmaya yarar.
191
192 / BÖLÜM 10
Sarkolemma
sınırı)
Şekil 10-2. İskelet kasının yapısı ve işlevi. Sağdaki çizimde geniş bir segmentte kasın ayrıntıları
görünmektedir. Renkli çizgiler endomisyum, perimisyum ve epimisyumdur.
KAS DOKUSU / 193
Ş ekil 10-3. İskelet kasının enine kesitinde tip I ve tip III kolajen ile hücre çekirdekleri gö
rülmektedir. Endomisyum ok başlarıyla, perimisyum oklarla gösterilmektedir. Solda epimis-
yumun bir bölümü yer almaktadır. Pikrosirius-hematoksilen boyası. Yüksek büyütme.
Şekil 10-4. İskelet kasının, endomisyumda bulunan bir protein bileşeni olan laminine yö
nelik immünhistokimya boyası yapılmış kesiti. Laminin kahverengi gölgeler halinde izlen
mektedir. Sağ üst köşede küçük bir sinirin hafif çapraz kesiti bulunmaktadır. Sinir liflerinin
çevresinde de laminin bulunur.
194 / BOLUM 10
bölgesinde tendonun kolajen liflerinin, kas liflerinin pkızma- rak gözlenen bantlar A bandı (anizotrop) olarak isimlendi
lemmasındaki karmaşık kadanaların içine gömüldükleri gö rir; açık gözüken bantlar ise I bantları (izotrop, yani pola
rülür. rize ışık altında değişmeyen) olarak adlandırılır. Elektron
mikroskopta her I bandının Z çizgisi denilen enine koyu bir
çizgiyle ikiye ayrıldığı gözlenir. Kasılabilir yapının yinelenen
İskelet Kası Liflerinin Düzenlenişi
en küçük parçası olan sarkom er (Yun. sa rk o s + m ere, bö
Işık mikroskobunda gözlendiği gibi, uzamına kesiti alınan lüm) bir Z çizgisinden diğer Z çizgisine uzanan kısımdır (Şe
kas lifleri açık ve koyu bantlar halinde ardışık sıralanan eni kil 10-10 ve 10-11) ve dinlenme halindeki kasta yaklaşık 2.5
ne çizgilenmeler gösterir (Şekil 10-6’dan 10-9’a). Koyu ola pm. uzunluğundadır.
Şekil 10-11. S a rko m erd eki kalın ve ince fila m an ların yapısı ve konum u. Bu bileşe nlerin m olekül ya
pısı sağ da gö sterilm e ktedir. (Çizim, Sylvia Colard Kene. Alıntı, izin alınarak, Fawcett DW A Textbook of His
tology 9th ed. Saunders. 1968.)
198 / BOLUM 10
Kas lifinin sarkoplazması kas lifçiği adı verilen uzun, si- komşu kalın filamanlar arasında yan bağlantıların bulundu
lindirik, fılamanlı demetlerle doludur. 1-2 pm çapında olan ğu bölgedir. (Şekil 10-11). M çizgisinin esas proteini kreatin
ve kas lifinin uzun eksenine koşut olarak uzanan kas lifçik- kinaz’dır. Kreatin kinaz, bir fosfat grubunun fosfokreatinden
leri ucuca zincir biçiminde düzenlenmiş sarkomerlerden (fosfat grupları şeklindeki yüksek enerji deposu) ADP’ye ak
oluşur (Şekil 10-10 ve 10-11). Bitişik kas lifçiklerindeki sar- tarımında kolaylaştırıcı görevi görür. Böylece kasın kasılma
komerlerin kenarlara yerleşik tutunma düzeni tüm kas lifinin sı için gerekli ATI3 sağlanır.
enine çizgilenmeler gösteren karakteristik bir yapı gösterme İnce ve kalın filamanlar A bandında üst üsle binerler. Bu
sine neden olur. bölgenin enine kesitinde, her kalın Elamanı bir altıgen oluş
Elektron mikroskobik çalışmalar aslında sarkomerin bu turacak şekilde 6 ince Elaman kuşatır (Şekil 10-10 ve 10-11).
düzeninin kalın ve ince olmak üzere 2 tip Ulamanın, kas lif Çizgili kas Elamanları birkaç protein içerir; başlıca -i pro
çiklerinin uzun eksenine koşut olarak simetrik dizilimiyle tein aklin, tropomyozin, troponin ve miyozindir. İlk üçü in
meydana geldiğini göstermiştir (Şekil 10-10 ve 10-11). Kalın ce Elamanları oluştururken, miyozin kalın Elamanı yapar.
filamanların boyu 1,6 pm, eni 15 nm’dir; sarkomerin orta bö Aletin ve miyozin çizgili kasın toplam proteininin %55’ini
lümünde, A bandını oluştururlar. İnce filamanlar, kalın fila- oluşturur.
manlar arasında bir uçları Z çizgisine tutunmuş şekilde, on AJktin çift sarmal şekilde birbiri etrafına dolanmış 5,6 nm
lara koşut olarak uzanır. (Şekil 10-10 ve 10-11). İnce Elaman çapında 2 sıra globiiler monomerden (G aklin) oluşan uzun
ların boyu 1,0 pm, eni 8 nm’dir. Bu düzenleniş sonucunda i Elaman oluşturan polimerlerden (E aktin) ibarettir (Şekil 10-
bandları, ince filamanların kalın filamanların üzerine gelme 11). G-Aktin moleküllerinin önemli bir özelliği de yapısal
yen kısımlarından meydana gelir. A bandı ise, esas olarak asimetri göstermesidir. G-Aktin molekülleri F-aktini oluştur
kalın ve ince Elamanlarla kalın Elamanların üst üste gelen mak üzere polimerize olduğunda, belirgin kutupsallık gös
kısımlarından oluşur. A bandının ortasında II bandı olarak teren filamanlar oluşturarak arkadan öne bükülürler (Şekil
İsimlendirilen daha açık bir alan vardır. Burası sadece miyo- 10-13). Her bir G-aktin monomeri miyozin için bağlanma
zin molekülünün çubuk benzeri kısımlarından oluşmuş bir bölgesi içerir (Şekil 10-1-1). Z çizgisi üzerinde dik açıyla tu
alana karşılık gelir. M bandı M çizgisiyle ikiye ayrılır. Burası tunan aktin Elamanları çizginin her iki tarafında karşıt ku-
KAS DOKUSU / 199
tupsallık gösterir (Şekil 10-11). Z çizgisinin ana bileşeni olan lamanlar arasında karşılıklı köprülerin bulunduğu görülür.
a-aktinin proteininin, aklin filamanlarına bu bölgede tutun Hu köprüler miyozin molekülünün baş kısmından ve çubu
duğu düşünülmektedir. a-Aktinin ve desminin (bir ara fila ğa benzeyen parçasının kısa bir bölümünden meydana ge
nlan proteini) komşu sarkomerleri birbirine bağladığına ve lir. Hu köprüler kimyasal enerjiyi doğrudan mekanik enerji
bu şekilde bu kas lil'çiklerini belli bir düzen içinde tuttuğu ye çevirmede rol üstlenir (Sekil 10-1 -i).
na inanılır.
Tropomiyozin 2 polipeptid zincir içeren -i() nm uzun
luğunda ince uzun bir moleküldür. Hu moleküller birbirine Sarkoplazma Retikulumu ve Enine
dolanmış iki aklin uzantısı arasındaki oluğun dıs kenarları
Tübül Sistemi
boyunca aktiniti alt birimleri üzerinde lilamanlar oluşturarak
bastan sona kadar uzanan moleküllerdir (Şekil 10-13). Sarkoplazma relikulum zarının depokırizasyonu kas hücresi
Troponin, tropomiyozine giiclü bir şekilde tutunan nin yüzeyindeki özelleşmiş kas-sinir bağlantısında başlar ve
TnT, kalsiyum iyonlarını bağlayan TnC ve aktin-miyozin Ca+- iyonlarının salıverilmesi ile sonuçlanır. İçerideki sar
ilişkisini bozan Tnl olmak üzere 3 alı birimden oluşan bir koplazma retikulumu sarnıçlarından Ca+~'un salıverilmesini
komplekstir. Bir troponin kompleksi her tropomvozin mole etkilemek için depolarizasyon sinyallerinin tüm hücre bo
külü üzerinde belirli bir noktaya tutunur (Sekil 10-13). yunca dalga halinde ilerlemesi gerekir. Periferik kas lifçikle-
İnce lilamanlarda, her bir tropomiyozin molekülü yedi ri merkezde yerleşik kas lifciklerinden daha önce kasılır. Dü
tane G-Akıin molekülüne uzanır ve bunun yüzeyine bir tro zenli bir kasılmanın sağlanması için, iskelet kası enine (T)
ponin kompleksi tutunur (Sekil 10-13). tiibüUere sahiptir (Şekil 10-15). Sarkolemmanın parmağa
Miyozin çok daha büyük bir komplekstir. (MA-500.000). benzeyen bu girintileri kompleks bir tübül ağı meydana ge
Mİyozin, birbirine eş iki ağır zincir ve İki çift hafif zincire ay- tirir ve kas lifçikleri içindeki her sarkomerin A-l bantlarının
rıstırıhıbilir. Miyozinin ağır zincirleri birbirine sarmalanmış iki sınırlarını kuşatır (Şekil 10-16 ve 10-17).
ağır zincirden meydana gelen ince, çubuğa benzer molekül Sarkoplazma retikulumunun T lübüle komşu karşılıklı
lerdir (150 nm uzunluğunda 2-3 nm kalınlığında). Her ağır iki kenarı genişleyerek terminal sarnıçları yaparlar. T tübül
zincirin bir ucundaki küçük globüler uzantılar, ATP bağlama ile birlikte iki yandaki sarkoplazma retikulumu bölümünden
nın yanışını ATP’yi hidrolize edecek enzimatik kapasiteye sa oluşan bu özelleşmiş komplekse triad denir (Sekil 10-10, 10-
hip basları oluşturur ve aklin bağlama özelliği sergiler. Hu ı 16, 10-17). Triadda sarkolemmanın oluşturduğu T tübüllerin
hafif zincir bas ile ilişkilidir (Sekil 10-11). Her bir kalın Ula depokırizasyonu, sarkoplazma retikulumu membramna ak
mandaki yüzlerce miyozin molekülü çomağa benzer kısım tarılır.
ları üst üste gelecek ve globüler başları bir diğerinin ucuna Yukarıda anlatıldığı gibi ortamda Ca-+ iyonları varsa kas
yönelecek şekilde düzenleniş gösterir (Şekil 10-11). kasılır, bulunmadığında gevşer. Sarkoplazma retikulumu hızlı
Çizgili kasın ince kesitlerinde kas lifleri ince ve kalın fi- kasılma ve gevşeme döngüleri için gerekli olan kalsiyum akı-
'■::••;•.V. i : .v-'.T-'
* . : HıjyV%•••
•i'ASk'v/,ç*ö3ç;.ş ?;•'.*/îf.tl
idvWv-vfYv’ • iV jt Z . V . ilt r ii
■ -Skv.' :
T -
Şekil 10-15. Balık kası eni
m m i ip,- ne kesitinin elektron mik
feîi'S roskop fotoğrafı. Hücreler
arası boşluğu sınırlayan iki
-'-y Vr 1.
). V- hücrenin yüzeyi gözleniyor.
'» Z 'ifV u .' V.
5 -/ ./A . ç Sarkolemma girintileri T sis
: ' 7
2- teminin tübüllerini (oklar)
oluşturur. Sol altta sitoplaz-
ws.
' vk’/V:.,.;
V
IfflBmtvlBaaSlE a
: •
ma içinde görülen koyu ka
ba granüller, glikojen parti-
külleridir. A bandından ge
çen kesitte kalın ve ince fi-
lamanlar sağ üstte görül
mektedir. Sol alttaki I bandı
kesitinde sadece ince fila-
ı . - • .» V ı. \ manlar izleniyor x 60.000.
(İzin alınarak, K.R.Porter.)
m m m
KAS DOKUSU / 201
sim düzenler. Sarkopkızma retikulıımu sistemi her bir kas lif- pomiyozin molekülünü aklin sarmalı oluğunun İçine doğru
çiğini kuşatan düz endoplazma retikulıımu sarnıçlarının mey iter (Sekil 10-14). Bu, globüler aklin bileşenleri üzerindeki
dana getirdiği dallı bir ağdan ibarettir. Sarkopkızma retikulu- miyozin bağlayan bölgeyi açığa çıkarır, böylece aklin, miyo
mu zarının sinirler aracılığı ile depolarizasyonunun ardından, zin molekülünün başı ile birleşmek üzere serbest kalır.
sarkopkızma retikulıımu içinde yoğunlaşmış Ca~+ iyonları ka Kalsiyum iyonlarının TnC birimine bağlanması, miyozin-
lın ve ince filamankırın üst üsle bulunduğu bölüme pasif ola ATP’nin aktif komplekse dönüştüğü döneme karşılık gelir.
rak bırakılır ve burada troponiııe bağlanıp aklin ve miyozin Miyozin bası ve ince Ulamanın G-aktin ak birimi arasındaki
arasında köpriilesmeye neden olur. Hücre zarı depolarizasyo- bağlanmanın sonucu olarak ATP, ADP ve Pi'ye dönüşerek
nu sona erdiğinde, sarkopkızma retikulıımu Ca-+ deposu ola enerji açığa çıkar. Bu akıivite miyozin başının ve çubuk ben
rak davranarak Ca+-'u aktif transportkı sarnıçlara geri gönde zeri bölümün bir parçasının (bükülme bölgesi) bükülerek
rir ve bu da kasılma işleminin sona ermesiyle sonuçlanır. biçim değiştirmesine sebep olur (Şekil 10-1-i). Aktiniti miyo-
zine bağlı olması nedeniyle miyozin basının harekeli aklini
Kasılma Düzeneği miyozin üzerinde çeker. Sonuç olarak ince filaman A bandı
Dinlenme halindeki sarkomerler kısmen üst üste binmiş ka içine ileri itilir.
lın ve ince lîlamankırdan oluşmaktadır. Kasılma sırasında Çok sayıda miyozin basının kalın Ulamandan uzanması
hem ince hem de kalın l'ilamanlar kendine özgii boylarını na karşın kasılma anında az sayıda bas, mevcut aklin bağla
korurlar. Kasılma bu filamanlardaki kısalmaya bağlı olmadı yan kısımlarla karsı karşıya gelir. Bağlı miyozin başları akli
ğı için filamankırın üst iiste binme ölçüsünün artmasına bağ ni hareket ettirirken, yeni aktin-miyozin bağlantılarının kar
lanabilir. Kas kasılmasında kayan filaman hipotezi yaygın sı karsıya gelmesini de sağlar. Eski aktin-miyozin bağlantıla
olarak benimsenmiştir. rı, yalnızca miyozin yeni bir ATP molekülü bağladıktan son
Aşağıda, kasılma döngüsü sırasında aklin ve miyozin fi- ra çözülür. Bu işlem aynı zamanda miyozin başını serbest
lamankırı arasındaki etkileşim kısaca tanımlanmaktadır. Din leştirir ve onu başka bir kasılma döngüsüne hazırlar. Eğer
lenme sırasında ATI1 miyozin başındaki ATP-az kısmına bağ ortamda hiç ATP yoksa, aktin-miyozin kompleksi durağan
lanır. Ancak hidroliz hızı çok yavaştır. Miyozinİn ATP’yi hız hale geçer. Bu durum, ölümden sonra ortaya çıkan asın kas
lı olarak parçalayarak enerjinin ortaya çıkmasını sağlamak sertliğine (ö lü sertliği - rigor mortis) neden olur. Tek bir kas
için bir kofaktör olarak aklinin varlığına gereksinimi vardır. kasılması yüzlerce bağlantının kurulma ve koparılma döngü
Dinlenme durumundaki kasta miyozin aklin ile bağlantı ku leri sonucu ortaya çıkar. İnce ve kalın filamankırın tam ola
ramaz, çünkü aklin molekülleri üzerinde miyozin başlarının rak üst üste binmesiyle oluşan kasılma aktivitesi Ca~+ iyon
bağlanması için uygun olan kısımlar F-aktin filamanı üzerin larının troponinden ayrılmasına ve iroponin-tropomiyozin
deki iroponin-tropomiyozin kompleksleriyle örtülmüş du karmasının miyozin bağlayan kısımları tekrar örtmesine ka
rumdadır (Şekil lO-l-ı üstte). Cai+ iyon derişimi yeterince dar devam eder.
yüksek olduğunda bunlar iroponinin TnC alt birimine bağ Kasılma sırasında ince l'ilamanlar A bandına girdikçe I
lanırlar. Üç troponin alt biriminin konumları değişir ve tro- bandının boyu kısalır. İnce l'ilamanlar kalın filamanlarla ta-
202 / BOLUM 10
Kas lifçikleri
T tübülü
T tübülü
Triad
Sarkoplazma
retikulumu
-— Sarkoplazma
retikulumu
T tübülü
Retiküler
lifler
Şekil 10-17. Memeli iskelet kasının bir parçası. Kısmen kesiti görünen sarkolemma ve diğer kas
lifi elemanları: T sisteminin girintileri her sarkomerde 2 adet olmak üzere, A ve I bantları arasında
ki geçiş hizasında gözlenir. Sarkoplazma retikulumunun terminal sarnıçları ile ilişkisi triadları oluş
turur. Kas lifçikleri arasında çok sayıda mitokondri bulunur. Kas lifçiklerinin kesit yüzeyinde ince ve
kalın filamanlar görünmektedir. Sarkolemmayı bir bazal lamina ve retiküler lifler sarar. (Alıntı, Krstic
RV’nin izniyle Ultrastructure of the Mammalian Cell. Springer Verlag 1979.)
KAS DOKUSU / 203
maınen örtüştüğünde H bandının (A bandının yalnızca kalın ları) İçerir. Akson ve kas arasında sinaps yarığı denilen bir
Okunanları içeren kısmı) eni kısalır. Sonuçta her sarkomer ve boşluk vardır. Bu boşluğun içinde şekilsiz bir bazal lamina
buna bağlı olarak tiim hücre (lif) büyük oranda kısalır (Şe matriksi bulunur. Kas sinir bağlantısında, sarkolemma deri
kil 10-18). ne uzanan bağlantı kıvrımları şeklinde katlanmalar yapar.
Sarkolemma katlanmalarının altında çok sayıda çekirdek,
Sinir bağlantısı mitokondri, ribozomlar ve glikojen granülleri bulunur.
Miyelinli motor sinirler perimisyuma ait bağ dokusu içinde Motor son plak uyarıldığı zaman akson terminalinden
dallanır ve sonlandıkları bölgede çok sayıda ince dal oluştu- asetilkolin salıverilir, yarık boyunca dağılır ve bağlantı kıv
rur. Sinir bağlantısı bölgesindeki sinir, miyelin kılıfını yitirir rımlarının sarkolemması üzerindeki asetil kolin reseptörleri
ve kas hücresi yüzeyine oturan geniş bir uç oluşturur. Bu ya ne tutunur. Transmiterİerin bağlanması sarkolemmayı sod
pı m otor son plak ya da miyonöral bağlantı olarak isim yuma geçirgen hale getirir. Bu da zar depolarizasyonu ile
lendirilir (Şekil 10-18). Bu bölgede akson Schwann hücrele sonuçlanır. Sinaps yarığının bazal laminasına tutunan koii-
rine ait ince bir sitoplazma tabakası tarafından sarılır. Akso nesteraz enzimi asetilkolin! hidrolize eder. Transmitterin sar-
nun ucunda çok sayıda mitokondri ve sinaps keseleri bulu kolemmadaki reseptörlerle uzun süre temas etmesinin ön
nur. Bu keseler asetilkolin nörotransmiteri (sinir aktargaç- lenmesi açısından asetilkolinin parçalanması gerekir.
H T H H I H
S S
Kasılmış Gevşemiş
Şekil 10-18. Motor son plağın ince yapısı ve kasın kasılma mekanizması. Sağ üstte, küçük bir sinirin dal
lanmasıyla oluşan her bir kas lifi için oluşan motor son plağın dalları gösterilmektedir. Ortadaki çizimde ol
dukça geniş motor son plak bağlantılarından birinin yapısı yer almaktadır. Sinaps kesecikleri içeren akson
ucu tomurcuğu gözleniyor. Kas hücre zarının bağlantı katlanmaları olarak adlandırılan bölgesi, girintili çı
kıntılı akson tomurcuğu ile örtülür. Akson miyelin kılıfını yitirir, genişler ve kas lifiyle düzensiz ve sıkı bir bağ
lantı kurar. Son plağın sinaps keseciklerinden asetilkolin salıverilmesi ile kas kasılması başlar. Nörotrans-
mitter sarkolemmanın geçirgenliğinde artışa neden olur. Bu, hücre içine doğru girintiler uzatan sarkolem-
manın (bu girintilerin tümü T sistemini oluşturmaktadır) kalan bölümüne yayılır ve sarkoplazma retikulumu-
na aktarılır. İnce filamaniar kalın filamanlar arasında kayar ve Z çizgileri arasındaki mesafe azalarak, A
bantları dışında, tüm bantların boyutunda bir azalma oluşturur. H, H bandı; S, sarkomer.
204 / BÖLÜM 10
Motor son plakta başlayan depolarizasyon kas hücresi nu sağlar ve yürüme gibi motor aktivitelere katılan antago
nin yüzeyi boyunca ve enine tübiil sistemi aracılığıyla lifin nist kas gruplarının aktivitesini düzenler.
derinliklerine doğru yayılır. Her triadda. depolarizasyon sin Tendonlarda ise kas liflerinin tendona tutunduğu bölge
yali sarkoplazma retikulumuna geçer ve sonuçta kasılına nin yakınında bağ dokusu kılıfı çok sayıda kalın kollajen lif
döngüsünü başlatan Ca2+ serbestlenmesi ile sonuçlanır. De demetini sarar. Bu demetler miyotendinöz bağlantıyı oluştu
polarizasyon sona erdiğinde Ca2+ aktif olarak sarkoplazma ran kollajen lifler olarak devam eder. Duysal sinirler bağ do
retikulumıı sarnıçlarına geri alınır ve kas gevşer. kusu kapsülüne girer. Bu yapılar tendonlardakİ gerilme de
ğişikliklerini algılayarak proprioseptör görevini üstlenir ve
bunlara Golgi tendon organları adı verilir (Şekil 10-20).
Bu yapılar gerilme artışına duyarlı oldukları için, değişik
k l in ik b il g i düzeylerde kas gücü gerektiren hareketleri gerçekleştirmede
harcanacak güç miktarını kontrol eder.
M iyastenia gravis, sinir kas bağlantısında sar-
kolemma içindeki işlevsel yönden aktif asetilkolin Enerji Üretim Sistemi
reseptörlerinin sayıca azalmasının neden oldu İskelet kası hücreleri, kimyasal enerji ile aralıklı olarak ger
ğu, ilerleyici kas güçsüzlüğü ile kendini gösteren çekleştirilen yoğun mekanik ise yüksek derecede uyum gös-
otoimmün bir hastalıktır. Bu azalma dolaşımdaki
antikorların bağlantı kıvamlarındaki asetil kolin
reseptörlerine bağlanarak, normal kas sinir ilişki
sini inhibe etmesine bağlıdır. Vücut bu durumu
düzeltmeye kalkıştığında, etkilenmiş reseptörleri
içeren zar parçaları hücre içine alınır, lizozomlar
tarafından sindirilir ve yerine yeni reseptörler ko
nur. Ancak yeni reseptörler de aynı antikorlar ta
rafından asetil koline yanıt veremez hale getirilir
ve hastalık ilerlemeye devam eder.
Şekil 10-22. Merkezdeki çekirdekleri, enine çizgileri ve interkalar diskleri gösteren kalp kası kesiti
çizimi.
DÜZ KAS
Düz kaslar her biri bir bazal lamina ve retiküler lif ağı ile ku
şatılmış (Şekil 10-29), çizgilerime göstermeyen, uzunlaması
na hücrelerden oluşmaktadır (Şekil 10-30, 10-31 ve 10-32).
Bazal lamina ve retiküler lif ağı her bir düz kas lifinin oluş
turduğu gücün toplu bir harekete, örneğin, bağırsaklardaki
peristaltik hareketlere dönüşmesinde rol oynar.
Düz kas hücreleri iğ şeklindedir; yani, en geniş yeri or
talarıdır ve uca doğru incelirler. Boyları, küçük kan damar
Şekil 10-23. Kalp kasının ışık mikroskop fotoğrafı. Enine larında 20 pm ile gebedeki uterus damarında 500 pm’ye dek
çizgiler ve interkalar diskler dikkati çekmektedir. Pararoza- değişebilir. Gebelik sırasında uterus düz kas hücreleri gerek
nilin-toluidin mavisi (PT) boyası. Büyük büyütme. boy, gerekse sayı olarak belirgin bir artış gösterir. İ ler bir
hücre en geniş bölümü olan orta kısmında merkezi yerle
şimli tek bir çekirdeğe sahiptir. Sıkı bir şekilde bir hücrenin
ince kısmı diğer hücrenin geniş kısmıyla komşuluk yapar.
Bu düzenleniş nedeniyle enine kesitte, yalnızca geniş çaplı
olan yerleri çekirdek içeren bir dizi değişik çaplı kas hücre
ğil Z bandı hizasında yer alır. Sarkoplazma retikulumu çok si görülür (Şekil 10-29). Düz kas kasıldığı zaman hücre ke
iyi gelişmemiştir ve miyofilamanlar boyunca gelişigüzel ya narları katlanır ve çekirdek tirbuşon görünümü alır (Şekil 10-
yılırlar. Sonuç olarak kalp kasında birbirinden ayrı kas lifçi- 33).
ği demetleri bulunmaz. Mitokondri, poliribozomlar, kaba endoplazma retikulu-
Kalp kası hücrelerinde triadlara sık olarak rastlanmaz. mu sisternaları ve Golgi kompleksi çekirdek kutuplarında
Çünkü T tübülleri sadece sarkoplazma retikulumu sarnıcının yoğunlaşmıştır. Hücre yüzeyine yakın bölgelerde sıkça pino-
tek yanlı genişlemesi ile birlikte izlenir. Yani kalp kası bir T sitoz vezikiilleri bulunur (Şekil 10-32).
tübülii ve bir sarkoplazma retikulumu sarnıcından oluşan Çizgili kasın sarkoplazma retikulumuna benzer kapalı
d iyad lar İle özellik kazanmaktadır. bir zar sistemi oluşturan iyi gelişmemiş bir sarkoplazma
Kalp kası hücreleri çok sayıda mitokondri içerir. Bunlar retikulumu bulunur. Düz kas hücrelerinde T tübülii yok
sitoplazma hacminin %40’mdan fazlasını doldurur (Şekil 10- tur.
19). Bu durum, kalp kasının sürekli biçimde oksidatif meta Düz kasın tipik kasılma aktivilesi aktin ve miyozin fila-
bolizmaya duyduğu gereksinimi yansıtmaktadır. Karşılaştır manlarının yapısına ve organizasyonuna bağlıdır. Bunlar is
ma açısından, iskelet kasında bu oran yalnızca %2’dir. Kal kelet kasında olduğu gibi açtk-koyu görünüm sergilemez.
bin ana yakıtı olan yağ asitleri lipoproteinlerle kalp kası hüc Düz kas hücrelerinin miyofilamanları hücre boyunca çapraz
relerine taşınır. Yağ asitleri, kalp kası hücrelerinde gözlenen kesişmeler yapan, kafese benzer bir ağ oluştururlar. Bu
çok sayıda lipit damlası içinde trigliseridler halinde depola lıantlar 5-7 nm kalınlığında tropomiyoz.İn ve aktin filamanla-
nır. Çok az miktarda glikojen de bulunur ve bunlar stres du rından ve 12-16 nm kalınlığında miyozin filamanlarından
rumunda enerji üretimi için glikoza yıkılabilirler. Uzun yaşa oluşur. Yapısal ve biyokimyasal çalışmalar düz kaslardaki
208 / BOLUM 10
aletin ve miyozinin çizgili kaslardakine benzer şekilde kayan sılma derecesini etkiler. Kasılma ya da gevşeme döngüsel
filanlan düzeneği ile kasıldığını göstermiştir. AMP (cAMP) üzerinden hormonlarla düzenlenir. cAMP sevi
Düz kas hücrelerinde kasılmanın başlatılması için hücre yeleri arttığında, miyozin hafif-zincir kinazı aktive edilir, mi
içine Ca+“ girişi gerekir. Düz kastaki miyozinin hafif zinciri yozin fosfoıillenir ve hücreler kasılır. cAMP'deki azalma kar
fosl'orillendiğinde sadece aklinle karşılıklı etkileşimde bulu şıt etki gösterir, kasılma azalır. Sinirsel olmayan kontrolün
nur. Hu nedenden ötürü ve troponin bulunmaması yüzün başka bir örneği seks hormonlarının uterus düz kasları üze
den düz kaslarda kasılma mekanizması iskelet ve kalp ka rindeki etkisidir. Östrojenler cAMP’yi artırır, miyozinin fosfo-
sından farklılık gösterir. Düz kaslarda Ca-+ yine kas olmayan rilasyonunu uyarır ve uterus kaslarını kasar. Progesteron
hücrelerin kasılmasında yer alan bir Ca2+ bağlayıcı bir pro karşıt yönde etki gösterir. cAMP’yi azaltır, miyozinin tiefos-
tein olan kalmodülin ile birleşir. Ca2+-kalmodiilİn komp forilasyonunu başlatır ve uterus kası gevşer.
leksi, miyozin hafif-zincir kinaztnı aktive eder. Hu miyozinin Düz kas hücrelerinin sitoplazmasım boydan boya kale
fosforilasyonundan sorumlu olan enzimdir. den 10 nm’lik ara filamanlar düzenli bir dizilimine sahiptir.
Kalsiyumdan başka faktörler de miyozinin hafif-zincir Desmin (skeletin) tüm düz kaslardaki ara filamanların ana
akıivitesi üzerine etkilidir ve bunlar düz kas hücrelerinin ka proteini olarak tanımlanmıştır. Damar düz kaslarında ek bir
KAS DOKUSU / 209
Mitokondriler
Şekil 10-25. Kalp kasının in-
terkalar disk bölgesindeki ince
yapısı. Enine kesit bölgesinde
hücrelerin teması girintilerle
tamamlanır; uzamına düzlem
de (UD) ise temas yüzeyi düz
Sarkoplazma
dür. (Marshall JM. The heart, İn:
retikulumu
Medical Physiology, 13th ed, Vol
2, Mountcastle VB [editor]. Mosby,
1974’den izinle yeniden basılmış interkalar disk;
tır. Fawcett DW, McNutt NS: J Celi gap junction bölgesi
Biol 1969;42:1 sonuçlarına göre,
Roche R Lindner E: Zellforsch İnterkalar disk;
Mikrosk, Anat 1955;43:104'den tutturucu bağlantı
değiştirilerek.) bölgesi
yapı da vim cntindir. Diiz kaslarda iki tip yoğu n c isim göz bulunmaz. Çoğunlukla otonom sinir aksonları endomisyuma
lenir (Şekil 10-33). Birisi zara bağlı, diğeri ise sitoplazmiktir. ait bağ dokusunda bir dizi genişleme ile son bulur.
Her ikisi de ot-aktinin içerir ve bu açıdan çizgili kasların Z Genelde düz kaslar viseral boşluklu organların, örneğin
bantlarına benzer. İnce ve ara filatnanların her ikisi de kasıl bağırsakların, uterusun ve üreterlerin duvarlarında geniş taba
ma gücünü bitişik düz kas hücrelerine ve bu hücrelerin çev kalar halinde bulunur. Hücrelerde çok sayıda aralık bağlantı
resindeki retikiiler lif ağına aktaran yoğun cisimlerin içine sı (gap junction) vardır ve sinir desteği bakımından nispeten
sokulurlar. zayıftırlar. Bunlann kasları toplu (sinsisyal) biçimde işlev gö
Bir düz kas demetinde sinir dağılımının derecesi kasın rürler ve viseral düz kaslar olarak adlandırılırlar. Bunun ak
işlevine ve büyüklüğüne bağlıdır. Düz kaslar otonom sinir sine, çok birimli düz kaslar zengin bir sinir ağına sahiptir ve
sisteminin sempatik ve parasempatik sinirleri ile uyarılır. İs böylece gözün irisinde olduğu gibi kasılmaların derecesi çok
kelet kaslarındaki nöromüsküler bağlantılar düz kaslarda kesin bir biçimde düzenlenebilir.
Maküla
Zonula adherens
Şekil 10-27. Kalp kası uzamına kesitinin elektron mikroskop fotoğrafı. Çizgilenme düzeni
ne, kas lifçiklerinin değişmeli durumuna ve kristaları bol mitokondriler dikkat çekmektedir.
Fotoğrafta kalsiyum depolama yönünde özelleşmiş düz endoplazma retikulumu olan sar-
koplazma retikulumu (SR) izlenmektedir. x 30.000.
’f t ' / A-'
mm*
Düz kaslar genellikle sinir uyartısı olmaksızın kendiliğin Kalp kasının çocukluk çağının ilk dönemlerinden sonra
den aktive olabilir. Bu yüzden sinirleri iskelet kasında oldu gerçek anlamda bir yenilenme kapasitesi yoktur. Hasar gö
ğu gibi kasılmayı başlatmaktan çok düzenleme işlevi görür. ren ya da yıkım geçiren bölümün yerini bağ dokusunun mi-
Düz kaslar, aktiviteyi uyarıcı ve baskılayıcı olmak üzere bir yokard nedbeleri oluşturan bağ dokusu artışı alır.
birinin antagonisti olarak işlev gören hem adrenerjik vehem İskelet kasında, çekirdeklerin mitoz yeteneği bulunma
de kolinerjik sinir sonlanmaları alırlar. Bazı organlarda, koli- masına karşın, doku sınırlı ölçüde onarılabilir. Onarıcı hüc
nerjik sonlanmalar harekete geçirirken adrenerjik sinirler relerin kaynağının uydu (s a te llit) hücreler olduğuna inanıl
baskılar; başkalarında ise tersi söz konusudur. maktadır. Bunlar, her bir olgun kas lifi etrafındaki bazal la
Kasılma aktivitesine ek olarak, düz kas hücreleri normal mina altında yer alan iğ şeklinde tek çekirdekli hücrelerdir.
de fibroblastların işleviyle ilişkili hücre dışı ürünler olan kol- Kas liflerinin yüzeyine çok yakın olduklarından yalnızca
elektron mikroskop ile görülebilirler. Bunların, kasın farklı
lajen, elastin ve proteoglikanları da sentezlerler.
laşmasından sonra burada kalan inaktif miyoblastlar olduk
ları kabul edilir. Zedelenmeden ya da bazı başka uyartılar
KAS DOKUSUNUN YENİLENMESİ dan sonra sessiz duran normal uydu hücreler harekete ge
Erişkinlerdeki 3 kas tipi hasardan sonra yenilenme konusun çebilir, çoğalabilir ve yeni iskelet kası liflerine dönüşebilirler.
da farklı özellikler gösterir. Uydu hücrelerin benzer bir aktivitesi de yoğun egzersizden
Şekil 10-30. Bir düz kas parçasının çizimi. Bütün hücreler retiküler lif
lerden oluşan bir ağ ile sarılır. Enine kesitte, bu hücreler değişik çap
larda izlenir.
212 / BOLUM 10
sonra hücrelerin kendi ana hücreleriyle birleşerek kas kitle Düz kas etkin bir yenilenme sığasına sahiptir. Yaralan
sini artırma işlevidir. Bununla birlikte majör kas incinmesi ya manın ardından tek çekirdekli canlı düz kas hücreleri ve kan
da dejenerasyonun ardından iskelet kasının yenilenme sığa damarlarının çevresindeki perisitler (bkz. 11. Bölüm) mitoz-
sı çok sınırlıdır. la çoğalarak zedelenmiş dokunun yenilenmesini sağlar.
KAYNAKLAR
Campion D R: T h e muscle satellite cell: a review. In t Rev Cytol 1 9 8 4 :8 7 :2 2 5 . Huxley H E: M olecular basis o f contraction in cross-striated muscles and rel
Cantin M, Genest J: T h e heart as an endocrine gland. Sci Am 1 9 8 6 :2 5 4 :7 6 . evance to m odle mechanisms in other cells. In Stracher A (editor): Muscle
Dolasım sistemi kan ve lenf damar sistemini kapsamakladır. ni oluşturan bileşenlerin tümünün iç yüzeyi endotel adı ve
Kan damar sistemi aşağıdaki yapılardan oluşur: rilen, tek katlı yassı epitel ile döşelidir.
Kalp, işlevi kanı pompalamak olan bir organdır. Dolaşım sistemi tipik olarak, çapı 0.1 mm’den daha ge
Arterler, dallandıkça çapı küçülen götürücü damarlardır niş olan büyük damar ağı (büyük arteriyoller, müskiiler ve
ve işlevi dokulara kan, oksijen ve besin sağlamaktır. elastik arterler ve müskiiler venler) ve yalnız mikroskopla
Kapilerler, (kılcal kan damarları) dokularla kan damar görülebilen damarlar olan küçük damar ağı (arteriyoller, ka-
ları arasındaki alışverişin gerçekleştiği yerdir ve birbiriyle pillerler ve postkapiler veniiller) biçiminde bölümlere ayrılır
çok sayıda anastomoz yapan yaygın ince tübiiilerden oluşan (Şekil 11-1). Küçük damar ağı, normal koşullarda ve yangı-
karmaşık bir ağ oluşturur. sal süreçlerde kan ile çevre dokular arasındaki değiştokuşun
Venler, kapilerlerin daha büyük kanallardan oluşan bir
gerçekleştiği bölge olması açısından özellikle önemlidir.
sisteme dönüşmesiyle ortaya çıkar. Bu kanallar kanı tekrar
Kılcal kan damarları, kan ile çevre dokular ara
pompalanmak üzere getirdikleri organ olan kalbe yaklaştık
sındaki metabolik değiştokuşun farklı düzeylerde
ça genişlerler.
gerçekleşmesini olası kılacak yapısal değişiklikler
Lenf damar sistemi lenfatik kapilerlerde kör uçlu tii-
sergilerler. Kapilerler bir tüp biçiminde kıvrılmış
biiller şeklinde başlar, çapkın giderek genişleyen anasto-
mozkışan damarlar oluştururlar; bunlar kalbe açılan büyük endotel hücrelerinin oluşturduğu tek bir tabakadan ibarettir.
venlere dökülerek kan damar sisteminde sonlamdan Lenfa Kapilerlerin ortalama çapı 7 ile 9 mm arasında değişmekte
tik sistemin görevlerinden biri dokular arası sıvıları kan do olup, uzunlukları genelde 50 mın’yi geçmez. İnsan vücu
laşımına tekrar döndürmektir. Kan ve lenf damar sistemleri dundaki kapilerlerin toplam uzunluğu 96.000 km ( 60.000
215
216 / BOLUM 11
Bazal lamina
k l in ik b il g i
Kapiler lümeni
2. Pencereli ya da viseral kapilerler: Endotel hücreleri ler, böbrek, bağırsak, endokrin bezler gibi kan ile doku
nin duvarlarında, hücre zarından daha ince bir perde arasında madde değişiminin hızlı gerçekleştiği dokular
(diyafram) ile örtülü büyük pencerelerin bulunması ile da bulunurlar. Deney amacıyla damara enjekte edilen
özellik kazanırlar (Şekil 11-2 ve 11-5). Bu diyaframda bi makromoleküller bu pencerelerden kapiler duvarını ge
rim membranın üç tabakalı yapısı bulunmaz. Pencereli çerek doku boşluklarına girer.
kapilerlerin bazal laminası süreklidir. Pencereli kapiler
3. Kapilerlerin üçüncü tipi böbrek glomerülii için tipiktir. da bu özellik oluşturur. Sözkonusu bağlantılar iskelet kasın
Bu kapilerler, diyaframsız pencerelidir. Bu tip kapilerde da, el ve ayak derisinde yoğun olarak bulunur. Arteriyove
kan ile doku arasında kapiler penceresinin hemen altın nöz anastomoz damarları büzüştüğünde tüm kan kapiler ağ
da bulunan kesintisiz ve çok kalın bir bazal lamina bu dan geçmek durumunda kalır. Genleştiğinde ise, kanın bir
lunur (Bkz. 19. Bölüm). bölümü kapiler dolaşıma uğramadan, doğrudan vene akar.
4. Dördücıi tip kapiler aralıklı sinüzoidal kapilerclir ve Kapiler dolaşım sinir ve hormon uyarısı ile kontrol edilir. Ka
şu özelliklere sahiptir: piler ağın yoğunluğu, dokunun melabolik aktivitesi ile iliş
a. Dolaşımı yavaşlatacak şekilde dolambaçlı ve büyük kilidir. Böbrek, karaciğer, kalp ve iskelet kası gibi metabo
çaplıdır ( 30-dü mm). lizma hızı yüksek olan dokularda kapiler ağ yoğun olarak
b. Endotel hücreleri kesintili bir tabaka oluşturacak şe bulunur; düz kas ve tıkız bağ dokusu gibi metabolizma hızı
kilde birbirlerinden geniş boşluklarla ayrılmış du düşük olan dokularda ise bunun aksi geçerlidir.
rumdadır. Kapilerlerin toplam çapı, aort çapından yaklaşık 800 kat
c. Endotel hücrelerinin sitoplazmasıncla çok sayıda, di- daha büyüktür. Aort içindeki kanın hızı ortalama 320 nım/sn
yaframsız pencere bulunur. iken, kapiierlerdeki kanın hızı yaklaşık 0.3 mm/sn.’dir. Du
d. Endotel hücrelerinin arasında ya da dışında makro- varlarının ince olması ve içindeki kanın yavaş hareket etme
fajlar bulunur. si yüzünden kapilerler dokularla kan arasında su, çöziintü
e. Bazal lamina kesintilidir. ve makromoleküllerin değiş tokuşu açısından en uygun bu
yer oluşturmaktadır.
Sinüzoidal kapilerler ağırlıklı olarak karaciğerde ve ke
Endotel hücreleri işlev olarak döşedikleri da-
mik iliği ve dalak gibi hemopoietik organlarda bulunur. Ka
manı göre farklılıklar gösterir. Kapilerler, oksi-
piler duvarının yapısı kan ile dokular arasındaki değiş toku-
jen, karbondioksit, sübstratlar ve metabolitlerin
şu büyük ölçüde kolaylaştırır.
kandan dokuya ve dokudan kana aktarıldığı böl
Kapilerler arter ve venler arasında bağlantı kuran anas-
geler olduğundan, yaygın olarak değiş tokuş damarları şek
tomozlar (ağızlaşmalar) yaparlar (Şekil 11-6). Arteriyoller de
linde adlandırılır. Kan ile doku arasındaki madde değişimin
vamlılık göstermeyen düz kas tabakası ile sarılı küçük dallar
den sorumlu olan düzenekler tam olarak bilinmemektedir.
olan metarteriyollere ayrılırlar. Metarteriyoller de kapiler-
Bu değişimler, molekülün tipine ve endotel hücrelerinin ya
leri oluşturacak şekilde dallanır. Metarteriyollerin büzüşmesi
pısal özellikleri ve düzenine bağlıdır.
dokunun tüm kapiler ağdan kan alması gerekli olmadığında
İster suyu seven (hidrofilik), ister sudan korkan (hidro-
dolaşımın düzenlenmesine yardım eder. Bazı dokularda ar-
fobik) olsun, küçük moleküller (ör., oksijen, karbondioksit
teriyollerin doğrudan venüllere boşalmasını sağlayan arteri-
ve glikoz) kapiler endotel hücrelerinin plazma zarından
yovenöz ağızlaşmalar bulunur (Şekil 11-6). Kapiler dolaşı
difüzyonkı (yayılmayla) ya da aktif olarak geçer. Daha son
mın düzenlenmesine katkıda bulunan bir başka mekanizayı
ra bu maddeler endotel sitoplazması içinde difiizyonla karşı
taraftaki hücre yüzeyine aktarılırlar ve buradan hücre dışı
aralığa boşaltılırlar. Suyun yanı sıra, çapı l.Şnm ’den küçük,
Prekapiler Kapiler molekül kütlesi 10 kDa’dan daha düşük olan başka bazı hid
sfinkter rofilik moleküller difüzyonkı hücreler arası bağlantılardan,
Arteriyol
hücreler arası aralığa geçebilir (paraselüler yolak). Pencere
li kapilerlerin delikleri, sinüzoidal kapilerlerin endotel hüc
releri arasındaki aralıklar ve pinositoz vezikülleri, büyük
Postkapiler
moleküllerin geçişi için kullanılan diğer yolakları oluşturur.
venül
Endotel hücreleri, kan ile dokular arasındaki değiş tokuş iş
leminde üstlendikleri rolün yanında, başka işlevler de yürütür:
M e ta rte riy o lle r^ p ' q Arteriyovenöz Anjiyotensin I’in (Yun. cıngeion, damar etenelere, germek),
anastomoz anjiyotensin H’ye dönüştürülmesi (Bkz. Bölüm 19).
Bradikİnİn, serotonin, prostaglandinler, nörepinefrin,
Glomerül trombin v.s.’nin biyolojik olarak tepki vermeyen bileşik
kapilerleri
lere dönüştürülmesi.
Lipoproteinlerin, endotel hücrelerinin yüzeyindeki en
zimler tarafından trigliseridlere ve kolesterole (steroid
hormon sentezi ve zar yapısı sübstratları) lipolizi (par
çalanması).
Endotelinler, damar büzücü maddeler ve gevşetici bir fak
tör olan nitrik oksit gibi damar gerginliği üzerine etkili ba
Şekil 11-6. Küçük damarların oluşturduğu mikrodolaşım zı maddeler olan damar etkin faktörlerin üretilmesi.
tipleri. (1) Olağan arteriyol metarteriyol -> kapiler ve Vaskiiler endoteliyal büyüme faktörü (VEGF) gibi büyü
nül sırası. (2) Arteriyovenöz anastomoz. (3) Böbrek glome- me faktörleri embriyonun gelişimi sırasında damar sistemin
rülündeki arteriyel portal sistem, (4) Karaciğerdeki venöz oluşmasında, erişkinlerdeki normal ve patolojik koşullarda
sistem. (Krstic RV’in izni ile, Encyclopedia of Human Histology. kapiler büyümesinin düzenlenmesinde ve normal damarla
Springer. Verlag 1984’den almmıştır). rın bakımında çok önemli rol oynar.
DOLAŞIM SİSTEMİ / 219
TUNİKA İNTİMA
Morfolojik olarak aynı olmasına karşın, farklı kan damar Tunika inhinayı, altında tek tük düz kas hücresi barındıran
larındaki endotel hücrelerinin farklı işlevsel özellikleri bu gevşek bağ dokusu üzerinde tek kat endotel hücreleri oluş
lunduğu dikkati çekmektedir. turur. Arterlerin inhinası, en dıştaki intima bileşeni olan iç
elastik lamina ile medyadan ayrılır. Elastinden oluşan bu
Belli Bir Boyutun Üzerinde Çapı Olan laminada damar duvarının derin kısımlarında yer alan hüc
releri besleyecek olan maddelerin difüzyonunu olası kılacak
Kan Damarları
şekilde aralıklar (fenestralar) bulunur. Ölüm durumunda kan
Çapı belli bir ölçünün üzerinde olan tüm kan damarları or basıncı söz konusu olmadığından ve damar kontraksiyonu
tak bazı özelliklere ve genel bir yapıya sahiptir. Bununla bir yüzünden doku kesitlerinde arterlerin tunika inhinası genel
likte, aynı tip bir kan damarı belirgin yapısal farklılaşmalar likle kıvrımlı görünür. (Şekil 11-8 ve 11-12).
sergileyebilir. Öte yandan farklı tipler arasındaki sınır, bir
tipten diğerine geçiş kademeli olarak gerçekleştiğinden, çok T u n İk a M e d y a
keskin değildir. Başlıca sarmal biçiminde dizilmiş düz kas hücrelerinin oluş
Kan damarları genel olarak aşağıda sıralanan katmanlar- turduğu üst üste gelmiş tabakalardan oluşur (Şekil 11-8). Bu
kas hücreleri arasında değişken çoklukta elastik lifler ve la rine ileterek yanıt verilmesini sağlar. Venlerde sinirler hem
meller, retikiiler lifler (tip III kolajen) proteoglikanlar ve gli- adventisiya hem de medyada sonlanır ancak sinir ağı dağılı
koproteinler vardır. Düz kas hücreleri bu hücre dışı matriksin mının yoğunluğu arterlere oranla daha düşüktür. İskelet ka
hücresel kaynağıdır. Arterlerde medya katmanını adventisya sındaki arterlerin sinir ağında aynı zamanda damar genişle
tabakasından ayıran ince bir dış elastik lamina mevcuttur. ten kolinerjik sinirler de bulunmaktadır. Bu damar genişle
ten sinirler tarafından salıverilen asetilkolin endotel hücrele
T u NİKA ADVENTİSYA
ri üzerinde etki göstererek, düz kas hücrelerine dağılarak
Esas olarak uzamına dizilim gösteren kolajen ve elastik lif hücre içi ulakların döngüsel GMP sistemini harekete geçiren
lerden oluşur. (Şekil 11-7 ve 11-8). Adventisyada, tip-1 kolla- nitrik oksit yapımına yol açar. Kas hücreleri daha sonra gev
jen bulunur; Adventisya tabakası genellikle içinden geçtiği şer damar lümeni genişler.
organın etrafını saran bağ dokusu ile giderek kaynaşır. Öğretici amaçlar doğrultusunda kan damarları çaplarına
göre arteriyoller, orta çaplı arterler (müşküller arterler) ve da
Vasa Vasorum ha büyük (elastik) arterler olarak sınıflandırılır.
Büyük damarlarda, adventisyada ve medyanın dış kısmında
çok sayıda dal yapan arteriyol, kapiler ve venüller şeklinde Arteriyoller
vasa vasorumİar (d a m a r d a m a rla rı) bulunmaktadır. Büyük
Arteriyollerin çapı, genellikle 0.5 mm’den daha küçüktür ve
arterlerde beslenme damarın tümeninden yalnızca diffüz-
liimenleri göreceli olarak dardır (Şekil 11-9 ve 11-17). Endo
yonla zor olacağından adventisya ve medyanın beslenmesi
tel altı tabakası çok incedir. Çok küçük arteriyollerde iç elas
için gerekli metabolitleri vasa vasorumİar sağlar. Bu damar
tik lamina bulunmaz ve medya genellikle sarmal şeklinde
damarları venlerde arterlerdekinden daha fazla sayıda görü
düzenlenmiş bir ya da iki kat düz kas hücresinden ibarettir;
lür. (Şekil 11-8 ve 11-13). Orta ve büyük boy arterlerde inti-
ma ve medya tabakasının en iç bölümünde vasa vasorum dış elastik lamina bulunmaz (Şekil 11-9 ve 11-17). Arteriyol
bulunmaz. Bu tabakalar oksijen ve besinlerini damar lüme- lerin berisinde yer alan küçük arterlerin lümeni arteriyolle
ninden difiizyonla alırlar. rin tümeninden daha geniştir (Şekil 11-10, 11-11 ve 11-12).
Hem arteriyollerde, hem de küçük arterlerde tunika adven
Sinir Dağılımı tisya çok incedir.
Venül
Şekil 11-10. Küçük bir arter ve ona eşlik eden müsküler ve-
nin enine kesiti. Vazodilatasyon nedeniyle arteriyol olağan
dışı biçimde kanla doludur. Bu aşamada iç elastik lamina
ayrımsanamaz. Çevredeki bağ dokusunda çok sayıda kü
çük artere ait başka dallar ve kapilerler görülebilmektedir.
Boya: Pararozanilin-toluidin mavisi (PT). Orta büyütme.
Endotel
İç elastik
lamina
Tunika
media
Tunika
adventisya
benzediğinden ayrımsa namaz. Medyada yaşla beraber sayısı Arterlerdeki Bozulmalarla İlgili Değişiklikler
artan, üst üste yerleşmiş ve delikli bir dizi elastik lamina kat
manı mevcuttur (yeni doğanda 40, erişkinde 70 adet bulu
nur). Elastik laminalar arasında diiz kas hücreleri, retikiiler
lifler, proteoglikanlar ve glikoproteinler bulunur. Tunika ad
ventisya, göreceli olarak az gelişmiştir.
Elastik laminalar kan akımının daha düzenli olması gibi
önemli bir işlevin yerine getirilmesine katkıda bulunur. Vent- Arterler doğumdan ölüme kadar aşamalı ve sü
rikül kasılması (sistol) sırasında büyük arterlerin elastik la- rekli ilerleyen değişimler geçirir. Normal gelişimin
minaları gerilir ve basınç değişim miktarını azaltır. Ventrikiil ne zaman sona erdiğini ve gerilemenin ne za
gevşemesi (diyastol) sırasında ventrikiil basıncı düşük bir man başladığını söylemek zordur. Her arterin
düzeye iner, ancak büyük arterlerin elastik yapısı arter içi kendine özgü bir yaşlanma süreci vardır.
kan basıncının sürekliliğinin sağlanmasına yardım eder. So Aterosklerotik berelenmeler intimada odaksal
nuçta, arter İçi kan basıncı ve hızı kalbe olan uzaklık arttık kalınlaşma, düz kas hücrelerinde ve bağ dokusu
ça düşer ve daha az değişim gösterir (Şekil 11-15). nun hücre dışı öğelerinde proliferasyon ve düz
kas hücreleri ile makrofajlarda kolesterol birikimi
ile özellik kazanır. Bu hücreler aşırı lipit yüklen-
224 / BÖLÜM 11
diklerinde köpük hücrele ri olarak adlandırılırlar Bir arterin medyası embriyonial bir hata, has
ve ateroksleroza özelliğini veren yağlı çizgiler talık ya da lezyon sonucu zayıfladığında, arterin
ve plaklar biçiminde gözle görülebilirler. Söz ko duvarı aşırt genişleyebilir. Eğer süreç ilerlerse
nusu değişiklikler, tunika medyanın iç bölümleri anevrizma oluşur. Anevrizma yırtılması ciddi so
ne doğru ilerleyebilir ve kalınlaşma damarı tıka nuçlar yaratır ve ölüme neden olabilir.
yacak kadar büyük olabilir. Ateroskleroza en açık
damarlar koroner arterlerdir. Intimanın düzenli bi
çimde kalınlaşmasının yaşlanma ile ilişkili normal
bir olay olduğuna inanılmaktadır.
Belli bazı arterler özgül organların belirli kısım Karotid Cisimler
larını besler, bunların tıkanması sonucu nekroz Ortak karotis arterlerinin çatallanma yeri yakınında
(metabolit yoksunluğuna bağlı olarak dokuların görülen karotid cisimler, kandaki oksijen ve kar
ölümü) oluşur. Bu enfarktüsler, çoğunlukla kalp, bondioksit değişimlerine duyarlı kemoreseptörler-
böbrek, beyin gibi organlarda ortaya çıkar. Vücu dir. Bu yapılara, tip 1 ve tip II hücrelerini saran pen
dun başka bölümlerinde (deri gibi) tıkanıklık olsa cereli kapilerler tarafından bolca kan getirilir. Tip II hücreler
bile arterler arası sık anostomozlarla kan akımının destekleyici özellik taşır, tip I hücrelerde ise dopamin, seroto
sürekliliği sağlandığından doku nekrozu olmaz. nin ve adrenalin içeren çok sayıda ortası koyu görünen vezi-
İç elastik
lamina
Tunika
media
Şekil 11-16. Çok sayıda damar içeren ve oksijensizliğe (hipoksiye) karşı duyarlı bir yapı olan karotid cismin fotomikrog-
rafı. Glia benzeri destekleyici hücreler tarafından çevrelenen esas hücrelerde katekolamin içeren ortası koyu granüller bu
lunmaktadır. Boya:PT. A: Düşük büyütme. B: Orta büyütme
kül bulunur (Şekil 11-16). Karotid cisimdeki sinirlerin çoğu Postkapiler (Kapiler Sonrası) Venüller
getirici liflerden (impulsları merkezi sinir sistemine taşıyan si
Kapiler sonrası venüller ve kapilerler, kan ile do-
nirler) oluşur. Karotid cisimler düşük oksijen basıncına, yük
kular arasındaki değiş tokuşta rol üstlenir. Venül-
sek karbondioksit değişimine ve düşük arteriyel kan pH’sına lerin çapı 0.2-1.1 mm.dir. Tunika intima endotel ve
duyarlıdır. Esas kemoreseptür öğelerin afferent sinir sonlan- çok ince bir endotel altı tabakadan ibarettir. Küçük
maları mı yoksa glomus hücreleri mi olduğu halen tartışmalı venüllercleki medya yalnızca, kasılabilen perisitleri içerebilir.
dır. Aort kavsinde yer alan aortik cisimler yapı olarak karotid Bu damarlara postkapiler venüller ya da perisitli venül
cisimlere benzer ve işlevlerinin aynı olduğu düşünülür. ler denir. Liimenlerinin çapı en fazla 50 mm.dir. bununla
birlikte, venüllerin büyük bölümünü duvarlarında en az bir
Karotid Sinüsler kaç düz kas hücresi bulunan müşkül er venüller oluşturmak
Karotid sinüsler arterya karotis internadaki hafif genişleme tadır (Şekil 11-1 ve 11-9). Postkapiler venüllerin kapilerlerle,
lerdir. Bu sinüsler kan basıncındaki değişiklikleri saptayan yangılanma süreçleri ve kan ile dokular arasında hücrelerin
ve merkezi sinir sistemine bilgi gönderen basınca duyarlı re ve moleküllerin değiş tokuşu gibi ortak bazı özellikleri bu
septörler (baroreseptörler) içerir. Sinüs bölümündeki arterin lunur. Venüller geçişme ile dağılabilen maddeler üretip sal
media tabakası sinüs duvarının kan basıncındaki değişiklik gılayarak arteriyollerdeki kan akımını da etkileyebilir.
lere yanıt vermesine olanak tanıyacak biçimde daha incedir.
Intima ve adventisyada çok fazla sinir ucu bulunur. Aferent
Venler
sinir uyartıları damar daralmalarını kontrol etmek ve normal Venlerin büyük bir bölümünü çapı 1-9 mm arasında olan
kan basıncını korumak üzere beyinde işlenir. küçük ya da orta boy venler oluşturur (Şekil 11-10 ve 11-
17). İntimada genellikle ince bir endotel altı tabaka bulunur,
Arteriyovenöz Anastomozlar hatta bazen bu tabaka bulunmayabilir. Medyayı retiküler lif
lerle karışık halde düz kas hücrelerinin oluşturduğu küçük
Arteriovenöz anastomozlar, arteriollerle veniiller arasında demetler ve ince elastik liflerden oluşan bir ağ meydana ge
doğrudan iletişim sağlayarak vücudun belli bölgelerinde kan tirir. Kolajen içeren adventisya tabakası iyi gelişmiştir.
akımının düzenlenmesinde rol üstlenirler. Anastomoz da Kalbe yakın olan büyük ven yapılarını geniş venler oluş
marlarının liimen çapı organın fizyolojik durumuna göre de turur. Geniş venlerde tunika intima belirgindir, ancak birkaç
ğişir. Bu damarların çapında oluşan değişiklikler kan basın tabaka kas hücresi ve yoğun bağ dokusundan oluşan medya
cını, kan akışını ve sıcaklığını düzenler ve ısının belli bölge çok daha incedir. Venlerde en kalın ve en belirgin tabaka
lerde tutulmasını sağlar. Bu doğrudan bağlantılara ek olarak, genellikle uzamına yerleşim gösteren düz kas demetleri içe
esas olarak parmak uçlarında, tırnak yataklarında ve kulak ren adventisyadır (Şekil 11-18). Başta geniş venler olmak
larda daha karmaşık yapılar olan glomera (tekili glomus) üzere bu damarların iç yüzeyinde kapakçıklar bulunur (Şe
bulunur. Glomusun bağ dokusu kapsülü içine sokulan arte- kil 11-19). Bu kapakçıkları, Iumene doğru yarım ay şeklinde
riyolün iç elastik laminası ortadan kalkar ve kalın bir kas du uzanan 2 adet tunika intima kıvrımı oluşturur. İçeriğinde
varı ile dar bir lümen oluşur. Arteriyovenöz anastomozların, elastik liflerden yana zengin bağ dokusu ve her iki taraftan
yerel kan akımı ve kan basıncı düzenlenmesinde rol aldığı üzerini örten endotel bulunur. Özellikle kol ve bacak venle-
na inanılmaktadır. Arteriovenöz anastomozların tümünde, rinde sayıca fazla olan kapakçıklar, venöz kanı kalbe doğru
sempatik ve parasempatik sinir sistemlerine ait sinir lifleri yönlendirir. Kalbin pompalama gücü bu venlerin çevresin
yoğun bir biçimde bulunur. deki iskelet kaslarının kasılmasıyla pekiştirilir.
DOLAŞIM SİSTEMİ / 227
*1
Arleriyoller '
Şekil 11-17. Enine kesitte 2
adet venül ve 4 adet arteriyol
görülmektedir. Arterlerin du
varları venlerin duvarından
daha kalındır. Üstte bir lenf da O - y
marı izlenmektedir. Damarla 4
rın çevresinde düz kas hücre
lerinin enine kesiti ve gevşek
bağ dokusu alanları görülmek
tedir. Boya: Toluidin mavisi.
Orta büyütme.
Endokardiyum, damarlardaki imima ile aynı yapıdadır. da subendokardiyal tabaka olarak adlandırılan bir bağ do
Tek katlı yassı endotel hücreleri, düz kas hücrelerinin yanı kusu vardır, bu tabaka sinir, damar ve kalbin uyarı İletim sis
sıra elastik ve kolajen liflerden oluşan gevşek bağ dokusu temi hücrelerini (Purkİnje hücreleri) içerir.
tabakası üzerine oturmuştur. Endokard ile miyokard arasın
Şekil 11-18. Müsküler bir arter (solda) ile ven (sağda) yapısının karşılaştırıldığı çizim. Tu-
nika intima ve tunika mediya arterde çok gelişmiş olarak izlenmesine karşılık, vende çok
gelişmemiştir.
228 / BÖLÜM 11
Miyokard kalpteki tabakaların en kalın olanıdır. Kalp ter ve bu yapı eplkardındaki oluşturur. Gevşek bağ doku
boşluklarını, karmaşık bir spiral biçiminde saran kalp kası sundan oluşan epikard altı tabakada venler, sinirler ve sinir
hücrelerinden oluşan bir tabakadır (Bkz. 10. Bölüm). Bu şe ganglionları mevcuttur. Kalbi çevreleyen yağ dokusu bu ta
kildeki çok sayıda tabaka fibröz kalp iskeleti içine gömülür. bakada birikir. Epikard, kalbi saran seröz bir zar olan peri-
Bu hücrelerin yerleşimleri o denli farklıdır ki, küçük bir kard viseral tabakasına karşılık gelir. Viseral tabaka (epikar-
alandan yapılmış histolojik preparatta bile değişik yönlere diyum) ile pariyetal tabaka arasında kalbin hareketlerini ko
uzanan hücrelere rastlanır. Kalbin dış yüzeyini, ince bir bağ laylaştıran, az miktarda sıvı bulunur.
dokusu tabakası ile desteklenen tek katlı epitel (mezotel) ör- Kalbin fibröz iskeleti tıkız bağ dokusundan oluşur. Baş
lıca bileşenleri septum membranaseum, trigona fıbroza
ve anuli flbrozi’dir. Bu yapılar değişik yönlere doğru gi
den kalın kolajen liflere eşlik eden yoğun bağ dokusundan
oluşmaktadır. Belli yerlerde fibröz kıkırdak nodülleri bulu
nur.
Kalp kapakçıklarının ortasında, her iki tarafından endo-
tel tabakası ile döşenmiş, yoğun fibröz bağ dokusu (elastik
ve kollajen liflerden oluşur) bulunur. Kapakçıkların tabanı
fibröz İskeletin anulus fibrozuslarına tutunmuştur.
Kalp, tüm miyokard yayılacak olan ritmik bir
uyartı oluşturmak üzere özelleşmiş bir sistemdir.
Bu sistem, atriyumda yer alan sinoatriyal düğüm
ve atriyoventrilcüler düğüm ile atriyoventrikü-
ler dem etten oluşur (Şekil 11-20 ve 11-21). Atriyoventrikü-
ler demet, aynı adı taşıyan düğümden çıkarak her iki ventri-
küle dallar uzatır (Şekil 11-15). Uyarı üreten sistemin hücre
leri aralık bağlantıları aracılığıyla işlevsel olarak bütünlük
sergiler. Sinoatriyal düğüm, atriyal kas hücrelerinden daha
küçük ve içlerinde daha az sayıda miyofibril bulunan, iğ şek
linde değişmiş olan kalp kası hücrelerinin oluşturduğu bir
kiüeden ibarettir. Atriyoventriküler düğümdeki hücreler si-
noartiyal düğüm hücrelerine banzer, ancak sitoplazma uzan
tıları ağ oluşturacak biçimde farklı yönlere doğru dallanır.
Atriyoventriküler demetteki hücreler, atriyoventriküler
düğümdeki hücrelere benzer. Ancak, distalde (ötede) bu
hücreler olağan kalp kası hücrelerine göre daha büyük ha
le gelir ve tipik bir görünüm kazanır. Purkinje hücreleri
Şekil 11-20. Kalpteki uyartı üreten ve ileten sistemlerin
olarak adlandırılan bu hücrelerin bir ya da iki çekirdeği bu-
gösterildiği çizim.
DOLAŞIM SİSTEMİ / 229
Şekil 11-21. Uyartı iletim sistemine ait Purkinje hücreleri. Bunlar, kas hücresinin periferin-
de az sayıda miyofibril bulunması ile özellik kazanır. Çekirdeklerinin etrafındaki açık renk
li bölgeyi yerel glikojen birikimi oluşturmaktadır. Boya: H-E.
230 / BOLUM 11
Lenfatik dolaşım da, venlerde olduğu gibi duvarları üze Leak LV: Normal anatom y o f the lymphatic vascular system. In: Handbuch
Kan (erişkin bir erkekte 5,5 It), hücrelerden ve kapalı do Plazmanın bileşimi
laşım sisteminde tek yönde düzenli olarak akan bir sıvıdan
Plazma, hacminin % 10’luk kısmını oluşturan yüksek ve dü
oluşur. Kan esas olarak kalbin düzenli kasılmalarıyla pompa
şük molekül ağırlıklı maddeler içerir. Bunun %7’sini, plazma
lanır ve 2 kısımdan oluşmuştur: şekilli elemanlar ya da kan
proteinleri %0.9’unu inorganik tuzlar oluşturur. Geriye kakın
hücreleri ve bu hücrelerin içinde yüzdüğü plazma (Yun. p la s
kısım ise amino asitler vitaminler, hormonlar, lipoproteinler
m a, oluşum). Şekilli elemanlar eritrositler (alyuvarlar),
gibi değişik kökenli organik bileşikleri içerir.
trombositler (kan pulcukları) ve lökositler (akyuvarlar) dir.
Kılcal damarların duvarları aracılığıyla, plazmanın düşük
Kan dolaşım sistemi dışına çıkarsa pıhtılaşır. Bu pıhtı, şe
molekül ağırlıklı bileşenleri dokuların interstisyel sıvısı ile
killi elemanları ve pıhtıdan ayrılan ve serum adı verilen sa
bir denge içindedir. Bu nedenle, plazmanın bileşimi, genel
rı renkli berrak bir sıvıdan oluşur.
olarak hücre dışı sıvının ortalama bileşiminin bir göstergesi
Alınan kan pıhtılaşmasını önleyici maddeler (heparin,
dir.
sitrat) eklenerek santrifüj edildiğinde tabakalara ayrılır. Bu
Başlıca plazma proteinleri albümin, alfa, beta ve gama
durum, kanın birbirinden farklı yapısını yansıtır (Şekil 12-1).
globulinler, lipoproteinler ve kan pıhtılaşmasında yer
Bir birim hacim kan içinde kümelenmiş alyuvarların hesap
alan protrom bin ve flbrinojen gibi proteinlerdir. Albümin
lanan hacim değerine hematokrit adı verilir. Normal hema-
toktrit değeri erkeklerde %40-50, kadınlarda ise %35-45’dir.
Tam kan santrifüj edildiğinde, santrifüj tüpünün üstünde
kalan şeffaf, sarımsı ve hafifçe kıvamlı sıvı plazmadır. Kanın
şekilli elemanları kolaylıkla ayırt edilebilen iki katman oluştu
rur. Alttaki katman, hematokrit tüpündeki tüm kanın yaklaşık
olarak %-i2—i7’sİni oluşturur. Alyuvarları içerdiği için kırmızı
renklidir. Bunun hemen üstündeki beyaz ya da grimsi katman
(tüpteki kanın % 1 ’i) sarımtırak örtü olarak adlandırılır ve
akyuvarları içerir. Alyuvarlar akyuvarlardan daha yoğun oldu
ğu için bu hücreler iki ayrı katman oluşturur. Akyuvar katma
nının üzerinde kan pulcuklarıntn oluşturduğu, çıplak göz ile
görülemeyecek kadar ince bir katman bulunur. Plazma
Farklı İşlevler gören akyuvarlar (Tablo 12 - 1 ) enfeksiyon
lara karşı vücudun başlıca savunma düzeneklerinden biridir.
Bu hücreler, kan damarları aracılığıyla vücutta dolaşırlar, an
cak kan dolaşımındayken yuvarlak ve etkisizdirler. Venülle-
rin ve kılcal damarların duvarlarını aşarak dokulara geçebi
lir ve burada savunma yeteneklerini sergileyebilirler. Kan, Akyuvarlar
diğer maddelerin yanı sıra oksijen (Şekil 12-2), karbondiok
sit (C 0 2), metabolitler ve hormonları vücuda dağıtan bir
araç olarak işlev görür. Oksijen esas olarak alyuvarlardaki
Alyuvarlar
hemoglobine bağlanırken, C 0 2 alyuvarlardaki çeşitli prote
inlere (başlıca hemoglobin) bağlanmanın yanı sıra plazma
da çözünmüş şekilde CO? ya da HCO3" olarak taşınır.
Plazma, besinleri emildikleri ya da sentezlendikleri böl
gelerden alarak organizmanın çeşitli bölgelerine dağıtır. Ay
rıca, metabolik artıkları da, onları kandan alarak temizleyen
boşaltım organlarına taşır. Kan, hormonları dağıtılmasını Şekil 12-1. Kanla dolu hematokrit tüpleri. S o ld a : Santrifüj
sağlayan taşıyıcı araç olarak, olağan hücresel işlevlerin sür den önce. S a ğ d a : Santrifüjden sonra. Alyuvarlar santrifüj
mesi için uzak organlar arasında kimyasal mesajların değiş edilmiş tüpteki kan hacminin %43’ünü oluşturur. Çökelmiş
tokuşunu sağlar. Bunların yanı sıra kan, vücut sıcaklığının alyuvarlar ile üstteki açık renkli plazma arasında sarımtırak
ayarlanması, asit-baz dengesinin sağlanması ve ozmotik örtü olarak adlandırılan ince bir akyuvar tabakası bulunur.
dengenin düzenlenmesinde de işlev görür.
233
234 / BÖLÜM 12
Eozinofil (olgun hücre) Özgül granüller, farmakolojik Parazit ve helmintlere karşı savunma;
olarak aktif maddeler yangısal süreçlerin düzenlenmesi
Bazofil (olgun hücre) Histamin ve heparin içeren özgül Histamin ve diğer inflamatuar mediatörlerin
granüller salınması
Monosit (olgunlaşmamış hücre) Lizozomal enzimler içeren granüller Dokularda mononükleer fagositik sistem
hücrelerinin üretilmesi; protozoaların, virüslerin
ve yaşlı hücrelerin fagositozu ve sindirilmesi
t
B lenfosit İmmünoglobulinler Antikor üreten olgun hücrelerin (plazma
hücreleri) üretilmesi
T lenfosit Hücreleri öldüren maddeler. Diğer Virüslerle enfekte hücrelerin öldürülmesi
akyuvarların işlevlerini kontrol eden
maddeler (interlökinler)
Doğal katil hücreler (T ve B Önceden uyarılmaksızın virüsle bulaşmış Bazı tümör hücreleri ve virüsle bulaşmış
hücresi göstergelerini içermez) hücrelere ve kanser hücrelerine saldırır hücrelerin öldürülmesi
Kan pulcukları Pıhtılaşma etmenleri Kan pıhtılaşması
plazmada en bol bulunan protein olup kanın ozmotik basın hücrelerindeki azurofil (azure + Yun. p b ilein , sevmek) ola
cının ayarlanmasında temel bir rol oynar. rak bilinen bazı yapıları boyayan azurları da içermektedir.
Bu özel karışımların bazılarına (örn. Giemsa, Wright, Irish
Kan hücrelerinin boyanması man), ilk karışımda kendi değişikliklerini uygulayarak kulla
nan araştırıcıların adları verilmiştir.
Kan hücreleri, bir damla kanın mikroskop lamı üzerine ince
bir tabaka halinde yayılmasıyla hazırlanan yaymalar ile ince
lenir. Kan lam üzerine düzgün olarak yayılmalı ve havada Eritrositler (Alyuvarlar)
kurutulmalıdır. Bu tür ince yaymalarda kan hücreleri belir / Eritrositler (alyuvarlar) çekirdeği bulunmayan ve
gin olarak ve ayrı ayrı görülebilir. Hücrelerin sitoplazmaları oksijen taşıyıcı proteini hemoglobin olan hücreler-
yayıldığından çekirdekleri ile sitopiazmik yapılarının gözlen clir. Olağan koşullarda bu hücreler kesinlikle dola
mesi kolaylaşır. şım sistemi dışına çıkmazlar.
Kan yaymaları rutin olarak kırmızı (asidik) ve mavi (ba Çoğu memelinin alyuvarları çekirdek içermeyen bikon-
zik) boyaların özel karışımları ile boyanır. Bu karışımlar kan kav (içbükey) diskler biçimindedir (Şekil 12-3). İzotonik sı
vı bir ortamda hazırlanan alyuvar süspansiyonunda alyuvar
ların büyüklüğü 7.5 pm, kalınlığı kenar bölgelerinde 2.6 pm,
orta bölgelerinde ise 0.8 pm’dir. Biçimlerinin bikonkav ol
ması alyuvarların yiizey-hacim oranının yüksek olmasını
sağlar, böylelikle gaz alışverişi kolaylaşır.
't ö s
Diğer bir alyuvar hastalığı olan kalıtım sal sfe- Bazen, özellikle hastalık durumlarında, alyuvarlarda, ge
rositoz kümeleşme ve makrofajiaria parçalanma lişimlerinin son evrelerinde çekirdek atılırken, DNA içeren
ya yatkın küre biçimli eritrositlerle özellik kazan çekirdek parçacıkları alyuvar içinde kalır (Bölüm 13).
mıştır. Bunun sonucunda anemi ve başka hasta
lık belirtileri ortaya çıkar. Bazı olgularda sferitoz, Akyuvarlar (Lökositler)
spektrin molekülündeki eksiklik ya da bozuklukla Akyuvarlar (lökositler) dokulara göç ederek çok
ilişkilidir. Ameliyatla dalağın çıkarılması vücuttaki yönlü işlevlerini yerine getirirler ve çoğu apopto-
makrofajların büyük bir bölümünü uzaklaştırdığın zis ile ölür. Sitoplazmalarında grandilerin tipine ve
dan kalıtımsal sferoz belirtilerinde azalma oluşur. çekirdeklerinin şekline göre akyuvarlar iki gruba
ayrılır: granülositler (çok çekirdekli akyuvarlar) ve agra-
nülositler (tek çekirdekli akyuvarlar). Kan dolaşımında
Hemoglobin oksijen ile bağladığında oksihemoglobin, iken granülositler de agranülositler de küre biçimindedir
karbondioksit ile bağladığında karbaminohemoglobin (Şekil 12-5), ancak bazıları kan damarlarını terk edip doku
oluşur. Bu bağlanmaların geri dönüşlü olması, hemoglobi lara geçtiklerinde amipsi bir şekil alır. Hücrelerin aşağıda be
nin kan gazlarını taşıma yeteneğinin temelini oluşturur. An lirtilen boyutları kan yaymalarına göre saptanan boyutlardır
cak, hemoglobinin karbonmonoksit ile bağlanması (kar- ve yaymalarda hücreler yayıldıklarından, kanda olduğundan
boksihemoglobin) geriye dönüşlü değildir ve oksijen taşı daha büyük görünmektedir.
ma kapasitesini azaltır. Granülositler (Lat. granulum, g r a n ü l + Yun. kytos, hüc
re) iki tür granül içerirler. Kullanılan boyanın nötral ya da
asidik bileşenlerini bağlayan ve özel işlevleri olan grandile
re özgül granüller adı verilir. Bazik boyalar ile mor renkte
KLİNİK BİLGİ boyanan granüller ise azurofilik granüllerdir ve bu granül
ler lizozomlara karşılık gelmektedir. Özgül ve azurofilik gra
Anemi, kandaki hemoglobin konsantrasyonlarının nüller Tablo 12-2’de sıralanan enzimleri içerir. Granülositler
normal değerlerin altına düştüğü patolojik bir du iki ya da daha fazla loblu bir çekirdek içerirler ve nötrofil-
rumdur. Anemilerde çoğunlukla alyuvar sayısı ler, eozinofiller ve bazofiller olmak üzere üçe ayrılırlar
azalmakla birlikte, alyuvar sayısının normal olduğu (Şekil 12-5). Tüm granülositler yaşam süresi birkaç gün olan
ancak her alyuvarların içerdiği hemoglobin mikta ve bölünmeyen terminal hücrelerdir; bağ dokusunda apop-
tozis (programlanmış hücre ölümü) ile ölürler. Erişkin bir in
rının azaldığı durumlar da (hipokrom anemi) gö
sanda her gün milyarlarca nötrofilin apoptozis ile öldüğü
rülebilir. Anemi, kan kaybı (hemoraji), kemik iliğin
tahmin edilmektedir. Ortaya çıkan hücre kalıntıları makrofaj
de yetersiz alyuvar yapımı, genellikle demir alı-
lar tarafından ortadan kaldırılır ve bir inflamatuar yanıta yol
mındaki eksikliğe bağlı olarak alyuvarların hemog
açmaz. Bölünmeyen hücreler olarak granülositler fazla pro
lobin içeriğinin yetersiz olması ya da kan hücrele
tein sentezlemezler. Bu hücrelerde Golgi kompleksi ve gra-
rinin yıkımında artış gibi nedenlerle gelişebilir.
nüllü endoplazma retikulumu gelişkin değildir. Az sayıda
mitokonclri içerirler (düşük enerjili metabolizma) ve metabo
lizmaları daha çok glikolize dayanır. Bu nedenle, glikojen
Kemik iliğinde yapıldıktan kısa bir süre sonra kana veri
içerirler ve inflamasyonlıı alanlar gibi oksijenin az olduğu
len genç alyuvarlar genellikle ribozomal RNA (r-RNA) kalın
bölgelerde işlev görebilirler.
tıları içerirler. Kan, bazı supravital boyalarla (örn. parlak kre-
Agranülositlerde özgül granüller yoktur, ancak azur bo
zil mavisi) boyandığında, bu kalıntılar çökelir ve boyanırlar.
yalar ile boyanan azurofilik granüller (lizozomlar) içerirler.
Bu durumda, retikülosit adı verilen genç alyuvarların sitop-
Çekirdekleri yuvarlak ya da çentikli ve tek lobludur. Lenfo-
lazmalannda az sayıda granül ya da ağsı bir yapı görülebilir.
sider ve m onosiüer bu hücre grubunda yer alır (Şekil 12-5).
Retikülositler, normal olarak dolaşımdaki toplam alyuvar
Akyuvralartn sayısal oranları Tablo 12-3’te yer almaktadır.
sayısının yaklaşık % 1’ini oluşturur. Bu sayı, alyuvarların ke
Akyuvarlar vücudun yabancı maddelere karşı hücresel
mik iliği tarafından günlük yenilenme oranını yansıtır. Reti-
ve hümoral savunmasından sorumludur. Dolaşımdaki kanda
kıilositlerin sayısındaki bir artış, oksijen kapasitesinin artışı
küre biçiminde ve hareketsiz hücrelerdir, ancak yabancı bir
na gereksinim duyulduğunu gösterir. Bu durum, kanama ya
nesne İle karşılaştıklarında şekil değiştirerek yassılaşabilir ve
da kısa bir süre önce deniz düzeyinden yükseğe çıkılması
hareketlenebilirler. Akyuvarlar endotel hücrelerinin bağlantı
gibi nedenlere bağlı olabilir.
yerlerinden geçerek venülleri ve kılcal damarları terk eder
Retikülositler olgunlaşırken mitokondrilerini, ribozomla-
ler ve diapedez (Yun. dia, içinden + pedesis, atlamak, geç
rını ve pek çok sitoplazma enzimini kaybederler. Alyuvarlar
mek) yoluyla bağ dokusuna geçerler. Bu süreç, graniilositle-
için gerekli olan enerjinin kaynağı anaerobik yolla laktata
rin ve monositlerin kandan dokulara tek yönlü akışını içerir.
dönüştürülen glukozdur. Alyuvarlarda çekirdek ya da prote
(Lenfositler tekrar dolaşıma dönebilir.) Mikroorganizmalarla
in sentezi için gerekli diğer organeller bulunmadığı için he
enfekte olanlarda diapedez artar. İnflamasyonlıı bölgelerde,
moglobin sentezleyemezler.
esas olarak hücresel ve mikroorganizma kökenli kimyasal
İnsan alyuvarları dolaşımdaki kanda yaklaşık olarak 120
maddeler salınır ve bu maddeler diapedezi artırır. Kimyasal
gün yaşar. Yaşlanan alyuvarlar, başlıca kemik iliği ve dalakta
mediatörler aracılığıyla özgül hücrelerin bölgeye çekilmesi
ki makrofajlar tarafından ortadan kaldırılırlar. Yaşlanan alyu
kemotaksis olarak adlandırılır. Bu olay, inflamasyon duru
varların zarlarındaki integral proteinlere bağlı bozuk ve kar
munda akyuvarların hızla koruyucu özelliklerine gereksinim
maşık yapılı oligosakkaritlerin görülmesi, bu alyuvarların or
duyulan yerlerde toplanmasını sağlar.
tadan kaldırılması için bir sinyal işlevi görmektedir.
238 / BOLUM 12
Tablo 12-2. İnsan granülositlerindeki granüller Dişilerde, inaktif X kromozomu çekirdeğin loblarından
birine bağlı olarak davul tokmağı biçiminde görülür (Şekil
Hücre Tipi Özgül Granüller Azurofilik Granüller
12-5). Bununla birlikte, bu özellik bir yaymadaki tüm nötro-
Nötrofil Alkalen fosfataz Asit fosfataz fillerde belirgin değildir. Nötrofillerin sitoplazmasında iki tür
graniil bulunur. Bunlardan daha çok sayıda olanı özgül gra
Kolajenaz Alfa-Mannosidaz
ndilerdir. Bu granüller küçük, ışık mikroskobunun çözü
Laktoferrin Arilsülfataz
Lizozim Beta-Galaktozidaz nürlüğü sınırlarına yakın boyutlardadır (Şekil 12-6).
Çeşitli enzim Beta-Glukuronidaz Nötrofillerde bulunan diğer graniil türü ise 0.5 pm çapın
olmayan antibakteriyel Katepsin daki lizozomların oluşturduğu azurofllik granüllerdir. Bu
bazik proteinler 5’-Nükleotidaz grandileri lizozomlar oluşturur. Nötrofillerin sitoplazmasında
Elastaz glikojen de bulunur.
Kolajenaz Glikojen glukoza parçalanır ve glukozun glikoliz yoluy
Miyeloperoksidaz la yiikseltgenmesiyle (oksidasyonuyla) enerji sağlanır. Bu
Lizozim hücrelerde mitokondrilerin sayısının azlığı göz önünde bu
Katyonik antibakteriyel
lundurulduğunda, beklenebileceği gibi sitrik asit döngüsü
proteinler
daha az önem taşır. Nötrofillerin anaerobik ortamlarda ya
Eozinofil Asit fosfataz şamlarını sürdürebilmeleri, bu hücrelere büyük avantaj sağ
Arilsülfataz lar. Çünkü inflamasyonlu (iltihaplı) ve nekrotik dokularda
Beta-Glukuronidaz olduğu gibi oksijenin yetersiz olduğu bölgelerde bakterileri
Katepsin
öldürebilir ve artıkların ortadan kaldırılmasını sağlayabilirler.
Fosfolipaz
Nötrofillerin yaşam süreleri oldukça kısadır; kan dolaşı
RNaz
Eozinofilik peroksidaz mındaki yarı ömürleri 6-7 saattir, apoptozis ile yaşamlarının
Majör bazik protein sonladığı bağ dokusunda ise 1-4 gün süreyle yaşamlarını sür
dürürler. Nötrofiller bakterileri ve küçük partikülleri fagosite
Bazofil Eozinofilik ederler. Nötrofiller kan dolaşımında iken inaktif ve küre biçi
kemotaktik faktör
mindedir, ancak ekstraseliiler matriksteki kolajen gibi solid
Heparin
bir substrata yapıştıklarında aktif amipsi hareketler sergilerler.
Histamin
Peroksidaz
KUNIK BİLGİ
Tablo 12-3. Kan hücrelerinin sayıları ve yüzde oranları
°o
O O'- * a O
L'o 0 o
c?®** • *•_
Monosit Monosit
Şekil 12-5. Akyuvarların 5 tipi. Nötrofiller, eozinofiller ve bazofiller belirli boyalarla boyanan
özgül granüller içerirler ve granülosit olarak adlandırılırlar. Lenfositler ve monositler agranü-
lositlerdir; diğer akyuvarlarda da bulunan azurofilik granüller içerebilirler.
KAN HÜCRELERİ / 239
tivitesinin en üst düzeyde gerçekleştirilmesi için yal öldürücü güç zayıflar. Bu bozukluk NADPH
uygundur. Daha sonra, azurofilik granüller en oksidaz eksikliğinden kaynaklanır ve oksijen kul
zimlerini asit ortama boşaltırlar ve mikroorganiz lanımında yetersizliğe yol açar. Bu işlev bozuk
malar öldürülerek sindirilir. lukları bulunan çocuklarda ciddi bakteriyel enfek
Fagositoz sırasında oksijen kullanımındaki ar siyonlara yatkınlık görülür. Nötrofil ve makrofaj
tış süperoksit anyonları (0 2~) ve hidrojen peroksit işlev bozuklukları aynı anda görüldüğünde daha
( H M oluşumuna neden olur. Süperoksit kısa ciddi enfeksiyonlar ortaya çıkar.
ömürlü bir serbest radikaldir ve 0 2 molekülünün
bir elektron alması sonucu ortaya çıkar. Nötrofiller
tarafından fagosite edilen mikroorganizmaları öl
düren son derece reaktif bir radikaldir. Miyelope- Eozinofiller
roksidaz ve halid iyonları ile birlikte güçlü bir öldü Eozinofillerin sayısı nötrofillere oranla çok daha azdır ve nor
rücü sistem oluşturur. Diğer kuvvetli oksitleyici mal kandaki akyuvarların sadece %2-4’ünii oluştururlar. Kan
maddeler (örneğin hipokrit) proteinleri inaktifleşti- yaymalarında bu hücre nötrofillerle yaklaşık aynı boyutlarda
rebilir. Lizozim bazı gram pozitif bakterilerin hücre dır ve tipik iki loblu bir çekirdek içerirler (Şekil 12-8 ve 12-9).
duvarını yapan peptidoglikan bağlarından birini Başlıca ayırt edici özellikleri, eozin ile boyanan ve çok sayıda
kopararak ölmelerine neden olur. Laktoferrin seçi (yaklaşık 200) büyük ve uzun refraktif granüller içermeleridir.
ci olarak demiri bağlar, çünkü demir bakterilerin Granüllerin uzunluğu 0.5-1.5 pm, genişliği de 0.3-1 pm’dir.
beslenmesinde çok önemli bir elementtir ve bu Eozinofilik granüller, granüiün uzun eksenine paralel
elementin yokluğu bakterilerin ölmesine yol açabi olarak yerleşmiş bir kristalimsi özdelc (internum) içerir (Şe
lir. Fagositik vakuollerdeki asit ortamda belirli ba kil 12-10). Çok sayıda arginin kalıntısı içeren bir protein olan
zı bakterilerin ölmesine neden olabilir. Bu meka m ajör bazik protein içerir. Bu protein, total graniil prote
nizmalar bir arada mikroorganizmaların çoğunun ininin %50’sini oluşturur ve granüiün eozinofilik boyanma
ölmesini sağlayacakatır. Ölü mikroorganizmalar sından sorumludur. Majör bazik proteinin Schistosomlar gi
daha sonra lizozom enzimleri tarafından sindirilir. bi parazitik solucanların öldürülmesinde işlev gördüğü dü
Ölmüş nötrofiller, bakteriler ve yarı sindirilmiş ya şünülmektedir. İnternumu çevreleyen daha az yoğun kısım
pılar ve doku sıvısı kıvamlı, çoğunlukla sarı renkli ise eksternum veya matriks olarak adlandırılır.
bir sıvının oluşmasına neden olur. Biriken bu sıvı
cerahat ya da irin (pü) olarak adlandırılır.
Nötrofillerde bazı kalıtsal işlev bozuklukları i l
tanımlanmıştır. Bunlardan birinde aktin normal i KLİNİK BİLGİ
ı
bir şekilde polimerize olmaz ve nötrofiller atıl ka
lır. Bir başka bozuklukta süperoksit, hidrojen pe Kanda eozinofillerin artması (eozinofili) alerjik
roksit ve hipoklorit üretimi yapılamaz ve mikrobi- reaksiyonlar ve helmintik (parazitik) enfeksiyon-
Bazofiller
Bazofiller kandaki akyuvarların % 1’inden daha azını oluştu
rurlar ve bu nedenle normal kan yaymalarında bulunmaları
oldukça güçtür. Çaplan yaklaşık olarak 12-15 pm’dir. Çekir Şekil 12-8. Bir eozinofilin ışık mikroskop fotoğrafı. Tipik iki
dekleri düzensiz loblara bölünmüştür ve genellikle, bazofi- lobiu çekirdeğe ve kaba sitoplazmik granüllere dikkat edi
lik boyanan granüller nedeniyle bunun seçilmesi güçtür. niz. Giemsa boyama. Büyük büyütme.
I
••T#6*'
R U S
Bazofilik özgül granüller (çapları 0.5 pm) kan yaymala de histamin ve heparin içerir. Bazofiller de mast hücreleri gi
rını boyamakta kullanılan olağan boyaların içerdiği bazik bi belirli antijenlere karşı yanıt olarak grandilerini dış orta
boyalar ile metakromatik boyanma gösterirler (kullanılan ma salarlar (bkz. Bölüm 5). İki hücre arasındaki bu benzer
boyanın rengini değiştirirler) (Şekil 12-11 ve 12-12). Bu, gra liklere rağmen bazofiller ile mast hücreleri aynı hücreler de
ndilerin içerdiği heparinden kaynaklanır. Bazofillerin özgül ğildir; aynı tür canlıda bile yapıları farklıdır ve kemik iliğin
granülleri diğer granülositlere göre hem daha az sayıdadır de farklı kök hücrelerden gelişirler.
hem de çap ve şekil olarak daha fazla düzensizdir (Şekil 12-
13). Bazofilik granüller histamin ve heparin içerir. Bazofiller
aşırı duyarlılık reaksiyonlarında bağ dokusuna göç ederek
(özel koşullarda) mast hücrelerinin işlevlerine katkıda bulu İNİK BİLGİ
nabilir.
Bazofillerin granülleri ile mast hücrelerinin granülleri Kutanöz b azo fil aşırıduyarlılığı olarak adlandı
arasında bazı benzerlikler vardır. Her iki granül türü de ba rılan deri hastalağında, inflamasyon bölgesinde
zik boyalar ile metakromatik olarak boyanırlar ve her ikisi görülen başlıca hücre tipi bazofillerdir.
Lenfositler
Lenfositler benzer morfolojik özellikler gösteren küre biçi
mindeki hücrelerin oluşturduğu bir gruptur. Bu hücreler be
lirleyici yüzey moleküllerine göre birkaç gruba ayrılırlar. Bu
yüzey molekülleri (belirteçler) immünositokimyasal yöntem
ler ile ayırt edilebilirler. Lenfositler, ayrıca, tümü de istilacı
mikroorganizmalara, yabancı makromoleküllere ve kanser
hücrelerine karşı savunmada gerekli olan bağışıklık reaksi
yonları ile ilişki çeşitli işlevlere sahiptir (bkz. Bölüm 14).
Çaplan 6-8 pm arasında olan lenfositler küçük lenfosit
ler olarak adlandırılır. Kan dolaşımında az sayıda orta boy
lenfosit ile çapları 18 pm’ye ulaşabilen büyük lenfositler
de bulunmaktadır (Şekil 12-14). Lenfositlerin boyutlarındaki
bu farklılığın işlevsel bir önemi bulunmaktadır ve büyük
lenfositlerin özgül antijenler ile uyarıldığı düşünülmektedir.
Kan dolaşımında baskın olarak bulunan küçük lenfositlerin
Şekil 12-12. Hücre çekirdeğini örten çok sayıda granülle (Şekil 12-15) çekirdekleri yuvarlaktır ve bazen çentikli olabi
lir. Çekirdek kaba yığınlar olarak görünen yoğun kromatin
birlikte bir bazofil. Bu, çekirdeğin açıkça görülmesini zorlaş
içerir ve bu nedenle olağan yaymalarda oldukça koyu boya
tırmaktadır. Yayma preparatının hazırlanması sırasında ba
nır. Çekirdeğin bu özelliği lenfositlerin tanınmasına yardım
zı alyuvarlar deforme olmuştur. Giemsa boyama. Büyük
cı olur. Kan yaymalarında lenfositlerin nükleolusu izlene-
büyütme.
KAN HÜCRELERİ / 243
mez, ancak özel boyama yöntemleri ve eleklron mikrosko- doplazma retikulumu, poliribozomlar ve çok sayıda mito
pu ile görülebilir. kondri bulunur. Lizozomal granül sentezinden sorumlu Gol
Küçük lenfositlerin sitoplazması çok azdır ve yayma pre- gi kompleksi de sitoplazmada izlenebilir. Hücre yüzeyinde
paratlarında çekirdeği çevreleyen ince bir kenar halinde gö çok sayıda mikrovillüs ve pinositik vezikül bulunur (Şekil
rülür. Hafif bazofiliktir ve boyanmış yaymalarda açık mavi 12-18).
renk alır. Birkaç azurofilik granül içerebilir. Küçük lenfosit
lerin sitopkızmasında az sayıda mitokondri ve küçük bir
Golgi kompleksi bulunur, çok sayıda serbest ribozom içerir
(Şekil 12-16).
Lenfositlerin yaşam süreleri farklılık gösterir. Bazı lenfo
sitler sadece birkaç gün, bazıları da kan dolaşımında birkaç
yıl yaşar. Lenfositler diapedez sonrasında dokulardan kan
dolaşımına dönen tek akyuvar türüdür. Farklı lenfosit türle
ri ve bağışık yanıtındaki ayrı ayrı rolleri Bölüm 14'te yer al
maktadır.
Monositler
Monositler çapları 12 pm’den 20 pm’ye kadar değişen, ke
mik iliği kökenli agranülositlerdir. Monositlerin çekirdekleri
oval, at nalı ya da böbrek biçimindedir ve genellikle bir ke
nara yakındır (Şekil 12-17). Çekirdeğin kromatin içeriği di
ğer akyuvarlara göre daha az yoğunluktadır. Bu kromatin
yapısı nedeniyle monositlerin çekirdekleri büyük lenfositle
rin çekirdeklerine göre daha soluk boyanır.
Monositlerin sitoplazması bazofiliktir ve çoğunlukla çok
küçük azurofilik grandiler (lizozomlar) içerir. Bu grandilerin
bazıları ışık mikroskopunun çözünürlük sınırlarındadır. Gra-
niiller bütün sitoplazmaya dağılmıştır ve boyanmış yayma Ş ekil 12-14. Bir büyük lenfositin ve birkaç alyuvarın görül
larda sitoplazmanın mavimsi gri bir renk almasına neden düğü ışık mikroskop fotoğrafı. Bu hücrenin çekirdeği yuvar
olur. Elektron mikroskobunda çekirdek içinde bir ya da iki laktır ve sitoplazması pesifik granüller içermemektedir. Gi-
niikleolus görülebilir. Sitoplazmada az miktarda graniillü en- emsa boyama. Büyük büyütme.
244 / BOLÜM 12
m m
Mikrotübüller Açık
Hücre kanalikül 'p f Şekil 12-19. İnsan kan pul-
örtüsü. sistemi
cuklarının elektron mikroskop
fotoğrafı. x 40,740 (M. Harri-
son'ın izniyle.)
KAN HÜCRELERİ / 247
Birincil kümelenme — Kan damarlarındaki hasar sonucu taşıyan kişilerde deride oluşan kesikler gibi hafif
endotel hücrelerinin devamlılığının bozulmasının ardından yaralanmalardan sonra bile şiddetli kanamalar
açığa çıkan kolajen üzerinde, kan pulcuğu zarındaki kolajen görülür ve daha ciddi yaralanmalarda oluşan ka
bağlayıcı protein aracılığıyla kan pulcukları kümelenir. Böy namalar ölüme yol açabilir. Hemofili A bulunan
lelikle, kanamanın durdurulmasında ilk adım olarak bir kan hastalarda, plazmada bulunan ve fibrin oluşu
pulcuğu tıkacı oluşur. munda rol oynayan plazma proteinlerinden biri
İkincil kümelenme — Oluşan trombotik tıkaç içindeki kan olan pıhtılaşma faktörü VII eksiktir ya da yapı
pulcukları ortama bir yapışıcı glikoprotein ve ADP salarlar. mında bozukluk vardır. Hemofili B ’de ise faktör
Her iki madde de kan pulcuğu kümelenmesi için güçlü bir IX'da bozukluk vardır. Şiddetli vakalarda kan hiç
uyarandır ve kan pulcuğu tıkacının büyümesini sağlar. pıhtılaşmaz. Büyük eklemler ve üriner sistem gi
bi vücut boşluklarına spontan kanamalar olur.
Kan pıhtılaşması— Kan pulcuklarının kümelenmesi sıra Genel olarak hemofili A yalnızca erkekleri etkiler,
sında kan plazmasından, hasarlı damar duvarından ve kan çünkü faktör VII'i etkileyen çekinik gen X kromo
pulcuklarından kaynaklanan etmenler, yaklaşık 13 plazma zomunda yer alır. Kadınlarda bozuk geni taşıyan
proteininin ardışık olarak birbirini aktifleştirmesini sağlar. Bu bir X kromozomu bulunabilir, ancak diğer X kro
zincirleme tepkiler sonucu, içine alyuvarlar, akyuvarlar ve mozomu çoğunlukla normaldir. Kadınlarda, yal
kan pulcuklarının hapsolduğu üç boyutlu bir lif ağı oluştu nızca her iki X kromozomunda anormal gen bu
ran bir polimer olan fibrin oluşur. Oluşan bu yapıya kan lunduğunda hemofili gelişir ki, bu oldukça ender
pıhtısı ya da trombüs adı verilir. rastlanan bir durumdur. Bununla birlikte, bozuk
Pıhtının çekilmesi— Başlangıçta damar lümeni içine doğru geni taşıyan X kromozomu bulunan kadınlar,
çıkıntı yapan pıhtı, kan pulcuklartnda bulun aletin, miyozin hastalığı erkek çocuklarına aktarabilirler.
ve ATP’nin etkileşmesiyle büzüşür.
Olgun kan hücreleri göreceli olarak kısa yaşam döngüsüne şullar altında, büyüme ekenleriyle uyarılmanın çeşitli kan
sahip olduğundan hücre topluluğunun yerini sürekli olarak hücresi tiplerinin gelişimini etkilediğini göstermektedir.
kan yapıcı, Iıematopoetik (Gr. h a im a, kan, + p oiesis, bir
yapım) organlarda üretilen kök hücre soyunun alması ge PLURİPOTENT HEMATOPOETİK KÖK HÜCRELER
rekmektedir. Embrİyogenezin en erken evrelerinde, kan Bütün kan hücrelerinin kemik iliğinde tek bir hücre tipinden
hücreleri ViLelius kesesi (yolk sae) mezoderminden geliş geliştiğine inanılmaktadır. Bu hücre tüm hücre tiplerini oluş-
mektedir. Bir süre sonra, karaciğer ve dalak geçici hemato turabildiğinden, pluripotent kök hücre olarak adlandırılır
poetik dokular olarak görev yapar, ancak ikinci aydan itiba (Şekil 13-1). Bu hücreler çoğalırlar ve lenfositler haline ge
ren klavikula kemikleşmeye ve içinde kemik iliğini oluştur lecek olan bir hücre dizisini ve kemik iliğinde gelişen miye-
maya baslar. İskeletin geri kalanının doğum sonrası kemik loîd hücreleri (gnınüiositler, monositler, eritrositler ve mega-
leşmesi hızlandıkça, kemik iliği giderek artan ölçüde önem karyositler) oluşturacak olan bir başka seriyi oluştururlar. Ge
li bir hematopoetik doku haline gelir. lişimlerinin erken döneminde, Ienfoid hücreler kemik iliğin
Doğumdan sonra ve çocukluk çağına kadar, eritrositler, den, çoğaldıkları Limusa, lenf düğümlerine, dalağa ve diğer
graniiler lükositler, monositler ve trombositler kemik iliğine Ienfoid yapılara göç ederler (bakınız Bölüm 14).
yerleşmiş olan kök hücrelerden oluşurlar. Bu hücrelerin
oluşması ve olgunlaşması, sırasıyla, eritropoez, (Gr. eryth- P r o g e n it o r ve P rekü r sö r H üc r eler
ros, kırmızı + poiesis), granülopoez, monositopoez ve Çoğalma yetenekleri yüksek olan kök hücreler, bu yetenek
megakaryositopoez olarak adlandırılır. Kemik iliği ayrıca leri kısıtlanmış yavru hücreleri oluştururlar. Bu unipotansi-
Ienfoid organlara göç eden hücreleri de üreterek, 14. Bölüm’ yel veya bipotansiyel progenitor hücreler, morfolojik
de tartışılan çeşitli lenfosit tiplerini oluşturur. özellikleri ilk defa dönüşecekleri olgun hücre tiplerini dü
Olgunluğa erişmeden ve dolaşıma salınmadan önce, kan şündürecek biçimde farklılık gösterdiği öncü, prekürsör
hücreleri özel farklılaşma ve olgunlaşma basamaklarından hücreleri (blastlar) oluştururlar (bakınız Şekil 13-1 ve 13-
geçer. Bu olaylar sürekli olduğundan, çeşitli basamaklar ara 5). Bunun tersi olarak, kök ve progenitor hücreler yapısal
sında kalan, tipik özellikleri bulunan hücrelerle kan veya ke olarak ayırt edilemez ve lenfositleri andırırlar. Kök hücreler
mik iliği yaymalarında sıklıkla karşılaşılır. göreceli olarak küçük olan sayılarını sürdürecek kadar ye
terli bir hızda bölünürler. Hücre bölünme hızı progenitor ve
KÖK HÜCRELER, BÜYÜME ETKENLERİ VE öncü hücrelerde artar ve çok sayıda farklılaşmış, erişkin hüc
FARKLILAŞMA reler üretilir (insan kemik iliğinde 3 X 109 eritrosit ve 0.85 X
1()9 graniilosit/kg/gün). Progenitor hücreler bölünebilir ve
Kök hücreler kendini yenileme yeteneğine sahip çok yöne hem progenitor hem de öncü hücreleri oluşturabilirken, ön
değişebilen pluripotent hücrelerdir. Bunların yavru hücre cü hücreler İse sadece erişkin kan hücrelerini oluşturur.
lerinin bazıları özel, geri dönüşümsüz olarak farklılaşan hüc O halde kan yapımı ( hematopoez), farklılaşma ilerledik
re tiplerini oluşturur ve diğer yavru hücreler kök hücre ola çe yetenekleri azalan kök hücrelerden oluşan hücrelerin eş
rak kalır. Sabit bir sayıda (pluripotent) kök hücre bir havuz zamanlı, sürekli çoğalması ve farklılaşmasının sonucudur.
da korunur ve farklılaşma için toplanan hücrelerin yerini ise Bu olay çeşitli yeteneklere sahip kök hücrelerden köken
havuzda •yavru hücreler alır. alan hücre soylarının (koloni) ortaya çıktığı gerek in vivo,
Hematopoetik kök hücreler, özel hücre yüzey antijenle gerekse in vitro çalışmalarda gözlenebilir. Bir miyeloid kök
rini işaretlemek için floresan etiketli antikorlar ile ve bir flo- hücreden köken alan soylar, hepsi aynı soydan olmak üze
resanla uyarılmış, hücre ayırıcı alet ile ayrılır. re; eritrositleri, graniilositleri, monositleri ve megakaıyositle-
İn vivo teknikler; normal verici farelerin kemik iliğini, ri oluşturabilirler.
hematopoetik hücreleri ortadan kaldırılmış olan, öldürücü Bu deneylerde, bazı türler sadece kırmızı kan hücreleri
düzeyde radyasyon uygulanan farelere enjekte etme şeklin ni (eritrositler) oluştururlar. Diğer soylar graniilositleri ve
dedir. Bu hayvanlarda, nakledilen kemik iliği hücreleri, da monositleri oluşturur. Koloniler oluşturan hücreler koloni-
lakta hematopoetik hücre kolonileri meydana getirir. oluşturan hücreler (CFC) veya koloni oluşturan birim
İn vitro teknikler; kemik iliği stromasından köken alan ler (CFU) olarak adlandırılırlar. 13u çeşitli hücre soylarını
bir hücre tabakası ile yapılan bir yarılattı doku kültürü med isimlendirmede gelenek, her soyun ürettiği hücrenin baş
yumunun kullanımı şeklindedir. Bu aracı hematopoez için harfini kullanmaktır. Buna göre; MCFC, bir monosit oluştu
uygun mikroçevre koşullarını oluşturur. Bir dizi kapsamlı ran koloniyi belirtir, ECFC eritrositleri oluşturur, MGCFC mo
deneyden elde edilen veriler, bu uygun mikroçevrese) ko nositleri ve graniilositleri oluşturur, vs.
249
250 / BOLUM 13
Miiolik etkinlik Düşük mitotik canlılık Mitotik canlılık yok; Yüksek mitotik etkinlik; Mitotik canlılık yok;
kendini yenileme; kendini yenileme, kemik iliğinde kendini yenileme yok; kemik kanda ve kan yapıcı
kemik iliğinde ve lenfoid organlarda yaygın; iliğinde ve lenfoid organlarda organlarda bol
tek- veya çift etki yaygın; tek dönüşüm
Lenfosit-koloni- B ve T
Lenfoblast
oluşturan hücre (LCFC) lenfositler
Eritrosit-koloni-
Eritroblast Eritrosit
oluşturan hücre (ECFC)
Megakaryosit
Megakaryoblast Megakaryosit
oluşturan hücre
Monosit-
f lu H ) koloni-oluşturan Promonosit
hücre (MCFC)
MGCFC
Granulocyte-
Nötrofilik Nötrofilik
koloni oluşturan
m miyelosit granülositler
hücre (GCFC)
Şekil 13-1. Çok yöne değişebilen (pluripotent) kök hücrelerinin, kan yapımı süresince farklılaşması. Ayrıca bakınız Şekil 13-5.
Kan yapımı uygun miniçevresel koşullara ve büyüme et ne verilen mitotik yanıt giderek artarak, olayın ortasında en
kileyicilerinin varlığına bağımlıdır. Miniçevresel koşullar ye yükseğe erişir. Bu noktadan itibaren, mitotik yetenek düşer,
terli hücredışı matriks üreten, kanyapıcı oraganlartn stroma yapısal özellikler ve işlevsel yeti gelişir ve olgun hücreler
hücreleri ile donatılmıştır. Kan yapımına genel bir bakış, bu oluşturulur (Tablo 13-1). Gerekli çevresel koşullar bir kez
olay ilerledikçe, gerek farklılaşma yeteneğinin gerekse baş mevcut olduğu anda, kan hücrelerinin gelişimi hücre çoğal
langıç hücrelerin kendini yenileme gücünün giderek azaldı ması ve farklılaşmasını etkileyen etmenlere bağımlı olur. Bu
ğını göstermektedir. Bunun tersi olarak, büyüme etmenleri maddeler büyüme faktörleri, koloni-stimüle edici fak-
Tablo 13-1. Hematopoetik kök hücrelerin farklılaşması sırasında özelliklerinde gözlenen değişiklikler.
Yetkinlik
Mitotik canlılık
törler (CSF), veya hem atopoetinler (poetinler) olarak sonuçlanan, bazı farklılaşmamış hücrelerin üreti
adlandırılır. Farkılılık gösteren kimyasal yapılara ve karma minin baskılanması veya artırılması neden olur.
şık, üst üste binen etkenliklere sahip olan büyüme faktörle Bununla birlikte; bazı hastalıklarda, birden fazla
ri, başlıca olgunlaşmamış (çoğunlukla progenitor ve öncü) kök hücre tipinin çoğalmasının baskılanması ve
hücrelerin çoğalmasını uyararak (mitoza yönlendirme), eriş artırılması, ardışık ya da eş zamanlı olarak mey
kin hale gelen hücrelerin farklılaşmasını destekleyerek ve dana gelebilir. Bu tip durumlarda, bazı hücre tip
erişkin hücrelerin etkinliklerini artırarak işlev yapar. lerinin sayılarında azalma (örn, kanyapıcı hücre
Az önce sözü edilen üç etkinlik aynı büyüme etmenin lerin azalmış üretimi İle ayırt edilen bir hastalık
de var olabilir, ancak farklı büyüme etmenlerinde farklı yo olan aplastik anemi) ve aynı anda diğerlerinin sa
ğunluk seviyeleriyle de belirtilebilir. Çeşitli büyüme etmen yılarında artış (örn, lökositlerin anormal protife-
lerine ait genlerin izolasyonu ve klonlanması hem yoğun rasyonu olan lösemi) söz konusudur.
büyüme faktörü üretimine hem de bunların in vivo ve in vit Öldürücü düzeyde radyasyon uygulanan fa
ro etkilerinin çalışılmasına olanak tanır. En iyi özelliği belir relere nakledilen normal kemik iliği ile yapılan
lenmiş beş büyüme etmeninin başlıca özellikleri Tablo 13- başlangıçtaki deneyler, artık bazı kan yapıcı hüc
2’tle sunulmuştur. re büyümesi hastalıklarını iyileştirmek için sıkça
kullanılan kemik iliği aktarılmasının (transplan
tasyonunun) temelini ortaya koymuştur.
KLİNİK BİLGİ
Tablo 13-2. En iyi bilinen beş kan yapıcı büyüme etmeninin (koloni-oluşturan maddeler) başlıca özellikleri.
Megakaryosit
Şekil 13-4. Eritrositlerin, lökositlerin ve trombositlerin kırmızı kemik iliğinde bir sinüzoid kapille-
rinden geçişini gösteren çizim. Eritrositlerin, sinüzoid duvarını geçmek için yeterli hareketliliğe
sahip olmamaları sebebiyle, sinüzoid, duvarında bulunan bir basınç farklılığı aracılığıyla sinizo-
ide geçebildiklerine inanılmaktadır. Lökositler, serbestleştirici maddelerin etkisinin ardından, si
nüzoid duvarını kendi canlılıklarıyla geçerler. Megakaryositler sinüzoid duvarını geçen ve uçlar
da parçalara ayrılarak trombositleri serbestleştiren ince yollar oluştururlar.
Miyeloblast
Promiyelosit
Bazofilik
eritroblast
Erken eozinofilik
Polikromatofilik miyelosit
eritroblast
Geç nötrofilik
miyelosit
Eozinofilik
Band hücresi metamiyelosit
20 saat
Proeritroblast
Bazofilik
eritroblast
Eritropoez
Eritropoez
Şekil 13-10. Kırmızı kemik iliğinin elektron mikroskop resmi. Olgunlaşmanın ardışık safhalarındaki dört eritroblast görül
mektedir (E1, E2, E3 ve E4). Hücre olgun duruma gelirken, kromatini giderek koyulaşır, hemoglobin birikimi sitoplazma-
nın elektron yoğunluğunu artırır ve mitokondriler (M) sayıca azalır. X 11.000.
f \ /* S, ( s \
Sitoplazmik Golgi zonunda Ortalama sayıda Bol miktarda
granüller yoktur salgılanan ilk azunofilik özel granül ve az
v._________________ y
azunofilik granüller ve sayıda azunofilik
granüller özel grandilerin granüller
Gelişmiş Golgi Golgi zonunda ilk AtrofikGolgi
kompleksi salgılanması kompleksi
Gelişmiş Golgi
kompleksi
Şekil 13-11. Granülositlerin olgunlaşmasındaki gen anlatım dizisini gösteren çizim. Azurofilik granüller mavi; özel granül
ler ise pembedir.
258 / BÖLÜM 13
Ş ekil 13-12. Normal insan kemik iliğinden peroksidaz ile işlem görmüş nötrofilik miyelosit. Bu
aşamada, hücre promiyelositten daha küçüktür ve sitoplazma 2 tip granül içermektedir: büyük,
peroksidaz-pozitif azurofilik granüller (AG) ve peroksidaz ile boyanmayan daha küçük özgül gra
nüller (ÖG). Peroksidaz tepkime ürününün sadece azurofilik grandilerde bulunduğuna ve kaba
endoplazma retikulumda (GER) ya da sentriollerin (S) çevresinde yerleşmiş olan Golgi sarnıçla
rında (GS) görülmediğine dikkat ediniz. Ç, çekirdek. X 15,000.
KAN YAPIMI (HEMATOPOEZ) / 259
TROMBOSİTLERİN KAYNAĞI
Erişkinlerde, trombositler, sırayla megakaryoblastların
değşmesi ile meydana gelen erişkin megakaryositlerin
(Gr. nıegas, büyük + katyon , nükleus + kytos) sitoplazması-
nın parçalanması ile kırmızı kemik iliğinden kaynaklanırlar.
Megakaryoblastlar
Megakaıyoblast 15-50 //m çapındadır ve sayısız çekirdekçiği
olan ovoid veya böbrek şeklinde bir çekirdeği bulunur (Şe
kil 13-15). Çekirdek, trombositler oluşmaya başlamadan ön
ce büyük ölçüde poliploid hale gelir (yani, normal bir hüc
renin 30 katı kadar fazla DNA içerir). Bu hücrenin sitoplaz-
ması düzenli ve yoğun olarak bazofiliktir.
Megakaryoblast
Megakaryositler
Megakaryosit (Şekil 13-15’ ten 13-19’ a kadar) düzensiz bo
ğumlu bir çekirdek, kaba kromatin ve görünür çekirdekçik
leri bulunmayan dev bir hücredir (35-150 //m çapında). Si-
toplazma sayısız mitokondri, iyi gelişmiş bir kaba endoplaz-
ma retikulumıı ve geniş bir Golgi kompleksi içerir. Trombo-
siılerin, Golgi kompleksinden köken alan, trombosit kay
naklı büyüme faktörü, fibroblast büyüme faktörü, von \Vil-
lebrand faktörü (trombositlerin endotelyal hücrelere adez-
yonunu artırır) ve trombosit faktör IV (kan pıhtılaşmasını
uyarır) gibi biyolojik olarak aktif maddeler içeren dikkat çe
kici grandileri bulunmaktadır. Megakaryosİtin olgunlaşması
ile, plazma zarının çok sayıda içe kıvrımları siLoplazmanın
her tarafına dallanarak demarkasyon mem branlarım
oluşturur. Bu sistem trombositleri, dolaşıma atarak döken
megakaryosit sitoplazması alanlarını tanımlar.
|ı KLİNİK BİLGİ
Trombositler
Şekil 13-20. Bir megakaryositin, boğumlu çekirdeği (Ç) ve sayısız sitoplazmik granülü gösteren elekt
ron mikroskop resmi. Demarkasyon membranları tübüler profiller olarak görünmektedir. X 4900. (Jungu-
eira LCU, Salles LMM: Ultra-Estrutura e Funçâo Celular. Edgard Blücher, 1975’ ten izinle kopyalanmıştır.).
KAYNAKLAR
Becker RP, DcBruyn PP: T h e rraıusımıral passage «t blood cells into myeloid Plcischmann RA et al: Totipotent hematopoietic stem cells: normal sell-
sinusoids and the entry of platelets into the sinusoidal circulation. Am renewal and differentiation alter transplantation between mouse fetuses.
J Anat 1 9 7 6 :1 4 5 :1 8 3 . Cell 1 9 8 2 ;3 0 :3 5 1.
Berman I: T h e ultrastructure o f erythroblastic islands and reticular cells in Foucar K: Bone Marrow Pathology. American Society o f Clinical Pathologists
mouse bone marrow. J Ultrastruct Res 1967; 17:291. (ASCP) Press, 1995.
Brazelton T R et al: From marrow to brain: expression o f neuronal phenotypes Krstlc RV: Human Microscopic Anatomy. Springer-Verlag, 1991.
in adult mice. Science 2 0 0 0 ;2 9 0 :1 7 7 5 . Pennington D G : T h e cellular biology o f megakaryocytes. Blood Cells
Chandrasotna P, Taylor C R : Concise Pathology. 3rd ed. Originally published 1 9 7 9 :5 :5 .
by Appleton & Lange. Copyright © 1998 by the M cGraw -H ill C o m Sim m ons PJ et al: T h e mobilization o f primitive hemopoietic progenitors into
panies, Inc. the peripheral blood. Stem Cells 19 9 4 ; 12:187.
Evaıt BL et al: Megakaryocyte Biology anti Precursors: In Vitro Cloning anti Tavassoli M , YofFeyJM : Bone Marrow Structure anti Function. Liss, 1983.
Cellular Properties. Elsevier/North-Holland, 1981. Williams W J et al (editors): Hematology, 5th ed. M cGraw-Hill, 1995.
Bağışıklık Sistemi ve
Lenfoid Organlar
14
Bağışıklık sistemi (imimin sistem) tüm vücuda yayılmış, bi relere karşı tepkime verir ve öldürürler. Bağışıklığın bu tü
rincil işlevi organizmayı mikroorganizmaların ve yabancı ründe başlıca T lenfositler ya da T hücreleri etkindir. Humo
maddelerin yayılmasından ve zararlı etkilerinden korumak ral (salgısal) bağışıklık, yabancı maddeleri etkisiz hale ge
olan çeşitli hücre ve yapılardan oluşur. Bağışıklık sistemi tirip ortadan kaldıran, antikor adı verilen dolaşan glikopro-
hücreleri organizmanın kendi makromolekiiilerini (self) ya teinlerin varlığıyla ilişkilidir (.Şekil 14-2). Antikorlar, B lenfo
bancı makromoleküllerden ( n on self) ayırt etme yeteneğine sitler veya bu hücrelerden köken alan plazma hücreleri ta
sahiptirler ve yabancı maddelerin (bağımsız moleküllerin), rafından üretilirler.
mikroorganizma parçalarının, hatta organizmada gelişen Bağışıklık yanıtı aynı zamanda doğal ve edinilmiş (adap-
kanser hücrelerinin yıkımını ya da etkisizleşmesini ayarlar. tif, kazanılmış) bağışıklık şeklinde ayrılabilir. Doğal bağışık
Seyrek olarak İmimin sistem kendi organizmasının makro- lık; yanıtı en hızlı, özgül olmayan ve patojen ile daha önce
moleküllerine karşı tepkime geliştirip otoimmün hastalık ki bir temastan bağımsız en basit tepkimedir. Doğal bağışık
lar' m ortaya çıkmasına neden olabilir. İmmun sistem içinde lık yanıtında görevli başlıca hücreler (Şekil 14-3) fagositler
hem lenf düğümleri, dalak gibi bağımsız yapılar, hem de im (makrofaj ve nölrofiller) ve doğal öldürücü (NK) hücrelerdir
imin tepkimelere katılan kan, lenf ve bağ dokularında bulu (daha sonra değinilecektir). Bağışıklık sisteminin bir parçası
nan lenfositler, graniilositler ve mononiikleer fagosit sistem olmamalarına karşın, vücut içi boşlukları döşeyen örtü epi-
hücreleri gibi serbest hücreler yer alır. Bağışıklık sisteminin teli hücrelerinin ve derinin oluşturduğu engel, organizmayı
diğer önemli bir bileşeni, sadece lenfoid organlarda değil yabancı molekül ve mikroorganizmaların girişine karşı ko
deri gibi yabancı antijenlerle yoğun olarak karşılaşan organ rur. Edinilmiş bağışıklık daha ilkel olan doğal yanıtın geliş-
larda da bulunan antijen sunucu hücreler’dir. Bağışıklık miş-özgülleşmiş biçimidir. Edinilmiş bağışıklık daha etkin ve
sistemi hücreleri birbirleri ve diğer sistemlerin hücreleriyle, özgül olup bir belleğe sahiptir. Aynı patojenle ikinci kez kar
esas olarak sitokinler adı verilen sinyal proteinleri aracılı şılaşıldığında, birinci saldırıdan daha hızlı ve etkin bir tepki
ğıyla haberleşirler. me oluşturulur. Edinilmiş bağışıklık tepkimesi, yalnız doğal
bağışıklığın hücrelerini değil antikor yapımını da içerdiğin
den daha yavaş gelişir,
Lenfoid Organlar
Bağışıklık yanıtında yer alan başlıca yapılar tiımıs, dalak ve İmmünojenler ve Antijenler
lenf düğümü gibi lenfoid organlardır. Esas olarak nodıiler yı Bağışıklık sisteminin karşılaştığı yabancı madde immüno-
ğılmayla oluşan ve lenfoid nodiil adı verilen daha küçük jen olarak davranır yani organizmada bir tepkimeye yol
lenfoid doku birikimleri sindirim (tonsiller, Peyer plakları, açar. Yanıt; hücresel, hümoral veya sıklıkla her iki tipi de
apendiks), solunum, üriner ve üreme sistemleri mukozala içeren tarzda olabilir. İmmünojenler; bakteri, tümör hücresi
rında mukoza-ilişkili lenfoid dokuyu (MALT) oluşturur. Ge gibi bütünlüğünü koruyan hücreler içinde veya protein, po-
niş lenfoid yapı dağılımı ve lenfoid hücrelerin kan, lenf ve lisakkarid, nükleoprotein gibi makromoleküllercle bulunabi
bağ dokularındaki sabit dolaşımı (resirkülasyonu), immüno- lirler. Daha özgül bir tanımlamayla; bir bağışıklık yanıtı oluş-
kompetan hücreler yardımıyla vücut için etkin bir gözetim turamasa bile, bir antikorla tepkime veren immünojene an
ve savunma sistemi oluşturur. (Şekil 14-1). tijen (Yunanca; rm//-karşı, + g en in ) denir. Çoğu immünojen
Tüm lenfositler kemik iliğinden köken alırlar; ancak T aynı zamanda antijen olduğu İçin bu kitapta antijen terimi
lenfositler ileri olgunlaşmalarını timusta gerçekleştirirken, B kullanılacaktır. Hümoral bağışıklık yanıtının özgüllüğü, an-
lenfositleri kemik İliğini olgun hücreler olarak terk ederler. tijenik determ inant veya epitop denilen, antijenin küçük
Bu nedenle kemik iliği ve timus birincil (prim er) veya mer moleküler parçacıkları tarafından belirlenirken, hücresel ya
kezi (santral) lenfoid organlar olarak tanımlanırlar. Lenfo nıtın özgüllüğü, antijen sunucu hücrelerin zarındaki majör
sitler bu organlardan, kana ve* çoğalıp farklanmalarını ta doku uyumu kompleksi (MHC) molekülleriyle ilişkili küçük
mamladıkları periferik lenfoid organlara (dalak, lenf dü peptidler tarafından belirlenir. Bakteri hücresi gibi pek çok
ğümü, lenfoid nodiiller, tonsiller, apendiks, ileumun Peyer epitopu olan bir antijen, geniş bir hümoral ve hücresel yanıt
plakları) göç ederler. yelpazesi sergiler.
265
266 / BÖLÜM 14
L ö k o s itle r
____ A____________________________
M ast h ü c re le ri A g ra n ü lo s itle r
NK (doğal
Monosit Makrofaj
öldürücü) hücre
Şekil 14.3. Doğal bağışıklığa katılan başlıca hücre grupları. Mast hücrelerinin granüllerini boşaltması, yangıyı uyaran ara
cıların serbestleşmesini sağlar (bkz. Bölüm.5). Nötrofiller başlıca bakterileri fagosite edip ortadan kaldırarak etkili olurlar.
Eozinofiller allerjik olaylara ve parazit (kurtçuk) enfestasyonları ile savaşıma katılırlar.
*
Ier ve kan yoluyla diğer lenfoid dokulara taşınırlar. T hücre
lerinin; yardımcı (helper), sitotoksik (cytotoxic) ve bellek k l in ik b il g i
( memory) T hücreleri olmak üzere üç ana alt grubu vardır.
Yardımcı 'I' hücreleri, B hücrelerinin plazma hücrelerine
AIDS olarak bilinen im m ün yetmezlik send romu
kırklanmalarını uyarırlar. Sitotoksik T hücreleri, yabancı ve
na yol açan retrovirüs (HI V: human immunodefi
virüs ile enfekte hücrelere karşı 2 yolla savaşırlar. Birincisin
ciency virus), yardımcı T lenfositlerin ölümüne
de, perforin adı verilen proteinler üretip, hedef hücre za
neden olur. Bu virüsle bulaşmış hastaların bağı
rında delikler oluşturarak hedef hücrenin parçalanmasına
yol açarlar. İkincisinde ise, programlanmış hücre ölümünü
şıklık sistemi bu nedenle zayıfladığından, bu
ya da apoptozisi (bkz. Bölüm 3) başlatan bazı genleri uya
hastalar, sağlıklı insanlarda bulaş oluşturmayan
rarak hedef hücreyi öldürürler. Bellek T hücreleri, yeniden mikroorganizmaların yol açtığı fırsatçı infeksi-
karşılaşılan antijenlere (patojenlere) hızlı bir yanıt vererek si yonlara karşı duyarlı hale gelirler.
totoksik T hücrelerinin oluşumunu uyarırlar.
V/
ı uu v ^4
4 v/
/ v
vt 4 ,5=
TT
t r
Yapı Monomer Pentamer Salgılayıcı parçayla Monomer Monomer
bağlı
Bulunma yeri Kan, lenf, B lenfositlerin Lamina propriyadaki Yalnızca B Mast hücreleri
bağırsak yüzeyi (monomer B lenfositler tarafından hücrelerinin ve bazofillerin
lümeni olarak) üretilir ve salgılarda yüzeyinde yüzeyine bağlı
(tükrük, süt, gözyaşı vb.) bulunur olarak bulunur
dimer olarak bulunur
Bilinen işlevleri Fagositozu uyarır, Bağışıklık yanıtının Proteolize dirençli B hücre aktivas- Allerji ve parazit
antijenleri nötralize ilk döneminde olduğundan mukozal yonunu uyaran kurtçuklarının
eder, yenidoğanı salgılanan antikordur yüzeyleri korur antijenler için öldürülmesine
korur reseptör işlevi katılır
görür
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ VE LENFOİD ORGANLAR / 269
Dendritik Hücreler
Zar reseptörüne bağlanma bölgesi Dendritik hücreler bulundukları yere göre farklı isimler
alırlar. Pek çok organın aradokusunda, lenfoid organların T
Şekil 14-4. Antikor molekülünün şematik yapısı. Molekülün hücre bölgelerinde ve Langerhans hücreleri adıyla epider-
antijeni bağlayan değişken bölümleri hafif zincir ve ağır zin miste bulunurlar. Dendritik hücre öncülleri, olgunlaşmamış
cirin bir bölümünden oluşmuş olup NH2 ucuna yakın yerleş dendritik hücreler olarak yerleştikleri lenfoid ve lenfoid ol
miştir. Karboksil ucu ise hücre yüzey reseptörleri ile bağla mayan organlara kan yoluyla ulaşırlar. Bu hücreler, antijen
nabilen bölümdür. leri yakalama ve işleme yeteneklerinin yüksek olmasıyla ta
nınırlar. Yangı, dendritik hücrelerin, kemik iliğinden kan ve
B ve T hücrelerinin lenfoid sistemde eşit olarak dağılma ya lenf yoluyla T hücre bölgelerine yerleştikleri periferik
mışlardır (Tablo 14-3) ve timus dışında kalan lenfoid yapı lenfoid organlara göç etmelerini uyarır. Dendritik hücreler
larda özel bölgelerde yerleşmişlerdir. B ve T hücreleri, ışık bu yolla, periferik dokularda yakalamış oldukları antijenleri
ve elektron mikroskobu düzeylerinde morfolojik olarak bir T hücrelerine sunarlar. Dendritik hücrelerin antijenin yaka
birlerinden ayırt edilememelerine karşın immiinositokimya- landığı bölgeye çekilme ve buradan periferik organlara ta
sal yöntemlerle tanımlanabilirler. Alt gruplarının tespit ve ta şınma yeteneği bu hücrelerin temel bir işlevsel niteliğidir.
nımlanmalarını sağlayan farklı yüzey proteinleri (işaretleyici Örneğin, deri yoluyla organizmaya giren antijenler, Langer-
leri) taşırlar. Antijen ile uyarılma sonucunda, B ve T hücre hans hücreleri tarafından yakalanır ve lenf damarlarıyla ba
leri, klon seçimi ve genişlemesi adı verilen bir dizi mitoz bö ğışıklık tepkimesinin gerçekleştiği uydu (satellit) lenf dü
lünme geçirerek çoğalırlar. ğümlerine taşınırlar. Diğer organlardaki dendritik hücreler
B ve T hücrelerine ek olarak, tipik B ve T hücre işaret de antijenleri yakalayıp kan yoluyla dalağa taşıyabilirler.
leyicilerini taşımayan doğal öldürücü hücre (natural killer
cell, NK) adı verilen lenfositler vardır. Dolaşan kandaki len
fositlerin %10-15’ini doğal öldürücü hücreler oluştururlar. Tablo 14-2. Lenfosit alt grupları ve başlıca işlevleri
Daha önceden bir karşılaşma ve uyarılma olmadan virüs ile
Tip Başlıca İşlevi
bulaşmış hücrelere ve kanser hücrelerine saldırdıkları için
doğal öldürücü hücre adını almışlardır. B lenfosit Hücre zarında yerleşmiş reseptörleri (IgM) vardır.
Özgül antijenlerle uyarıldıklarında mitozla çoğalıp
büyük miktarlarda antikor sentezleyen plazma
Antijen Sunucu Hücreler hücrelerine farklanırlar
Antijen sunucu hücreler (APC) dokuların çoğunda bulu
Bellek Aynı antijenle tekrar karşılaşıldığında hızlı ve
nurlar. Kemik iliğinden köken alarak; dendritik hücreler, B hücresi daha güçlü bir yanıt geliştiren uyarılmış B
makrofajlar, derinin Langerhans hücreleri ve B lenfositleri içe hücreleridir.
ren heterojen bir hücre popülasyonu oluştururlar. Proteinler,
Sitotoksik T hücre reseptörü (TCR) taşır. Diğer hücrelerin
antijen işleme adı verilen bir süreçle küçük peptidlere par
T lenfosit zarında MHC-I ile sunulmuş antijenleri tanımak
çalanır ve majör doku uyumu kompleksine (MHC) bağlanır üzere özelleşmişlerdir. Yabancı, virusla enfekte
lar. Antijen sunucu hücreler, sınıf II majör doku uyumu mo ve tümör hücrelerini öldürmek üzere perforinler
leküllerini (MHC-1I) taşımaları ile karakterizedirler. Sadece ve diğer proteinleri üretir.
antijen sunucu hücrelere özel olmayan antijen işleme, T hüc
Yardımcı T hücre reseptörü (TCR) taşır. Diğer B ve T
relerinin uyarılabilmesi için bir ön gereksinimdir, çünkü bu T lenfosit hücrelerini uyararak işlevlerini düzenler
hücreler organizmanın kendine ait proteinler ve diğer antijen
lere karşı henüz kördür. T hücreleri sadece majör doku uyu Bellek T hücre reseptörü (TCR) taşır. Aynı antijenle
T hücresi tekrar karşılaşıldığında hızlı ve daha güçlü bir
mu molekülleri ile birlikte peptidleri tanıyabilirlerken, B hüc
yanıt geliştiren hücrelerdir.
releri doğrudan protein, peptid, lipid, polisakkaridler ve pek
çok küçük molekülü tanıyarak bunlara karşı tepkime verirler. NK hücresi T hücre reseptörü yoktur. Daha önceki bir uyarı
Endositoz ile alınmış yabancı proteinler (Şekil 14-7) en- ya gerek olmaksızın virusa bulaşmış hücreler ya da
kanser hücrelerine saldırır. TCR: T cell receptor,
dozom-lizozom sisteminde sindirilir ve açığa çıkan küçük
peptidler (10-30 amino asit) sınıf il majör doku uyumu *T hücre reseptörü; MHC-I: Major histocompatibility complex- Class-I,
kompleksi ile birleşirler. Enfekte hücrelerde yaşayan pato Sınıf-I major doku uyumu kompleksi; NK: Natural killer; doğal öldürücü
270 / BÖLÜM 14
K em ik iliği
Doğal öldürücü
B lenfosit T lenfosit
hücre (NK)
Lenf düğümü, dalak ve diğer lenfoid dokularda follikü- human leukocyte antigen) olarak da anılırlar. Bu moleküller
ler dendritik hücreler denilen benzer morfolojik fakat 2 sınıftır (Şekil 14-8); majör doku uyumu kompleksi I (MHC-
farklı işlevsel özellikleri olan hücreler de bulunur. Folikiiler I) tüm hücrelerde bulunurken, majör doku uyumu komplek
dendritik hücreler kemik iliği kökenli değildir ve antijenleri si II (MHC-II) daha kısıtlı bir dağılımla sadece antijen sunu
endositozla alıp işleme yetenekleri yoktur. Ancak antikorlar cu hücrelerde bulunur. Majör doku uyumu kompleksi mole
la karmaşık yapılar oluşturmuş antijenleri yakalama yetenek külleri, T hücreleri tarafından tanınmak üzere majör doku
leri çok fazladır. Bu antijenleri hücre zarlarında uzun süre uyumu molekülü-işlenmiş antijen kompleksini hücre zarına
tutarak, B hücreleri tarafından tanınmalarını ve bağışıklık yerleştiren hücreiçi bir sistem oluşturur. B lenfositleri serbest
belleğinin devamlılığını sağlarlar. antijenler tarafından direkt olarak uyarılırlar. Bu lenfositler
işlevlerini yerine getirmek için majör doku uyumu komp
Majör Doku Uyumu Kompleksi lekslerinin yardımına gereksinim duymazlar. Majör doku
Bağışıklık sistemi kendine ait veya yabancı olanların ayrımı uyumu kompleksi molekülleri, yapısı bireye özgü bazı gen
nı hücre yüzeylerindeki majör doku uyumu kompleksi lerin ekspresyonu ile sentezlenir. Aynı molekülleri taşıma
(MHC) moleküllerinin varlığı ile gerçekleştirir. İlk olarak lö- yan bireyler arasında yapılan doku veya organ transplantla-
kositlerde saptandıkları için insan lökosit antijenleri (HLA: rının atılımı (rejeksiyonu) bu nedenledir.
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ VE LENFOİD ORGANLAR / 271
i Plazma I Bellek B
| hücreleri | lenfosit
* ^ Antikorlar
•<V" 4y4
Şekil 14-6. Bir yardımcı T lenfosit, makrofaj zarında sunulan işlenmiş bir antijenle etkileştiğinde uyarılır. Uyarılmış T len
fosit, B lenfositlerin aktivasyonunu, çoğalmasını ve farklanmasını sağlayan interlökinleri salgılar. Sonuçta bellek B hücre
leri ve antikor üreten plazma hücreleri oluşur.
Diğer bütünleyici zar proteinleri gibi, majör doku uyumu ORGAN TRANSPLANTASYONU
kompleksi I ve II proteinleri de poliribozomlarda sentezlen-
Transplant (aktarım) edilen doku veya organ bireyin kendi
dikten sonra granüllü endoplazma retikulumuna tasşınırlar.
sinden alındığında otograft, tek yumurta ikizinden alındı
Zincirler tamamlandıktan sonra, karboksii uçlan retikulu- ğında izograft, aynı türden alındığında homograft, farklı
mun zarına gömülü kalacak şekilde granüllü endoplazma bir türden alındığında ise heterograft olarak sınıflandırılır.
retikulumu sisternalarına sarkarlar (Şekil 14-7). Bundan son Organizma etkili kanlanma sağlandığı sürece otograft ve
ra, 2 sınıfın majör doku uyumu kompleksi proteinleri hücre izograftlan kabul eder. Transplant edilen hücreler, alıcının
zarına ulaşmak üzere farklı yollar izlerler. En önemli fark, hücreleri ile genetik olarak aynı oldukları ve yüzeylerinde
majör doku uyumu kompleksi I proteinlerinin endozom-li- aynı majör doku uyumu kompleksi moleküllerini taşıdıkları
zozom sisteminden geçmemesi, majör doku uyumu komp için bu vakalarda atılım (rejeksiyon, doku reddi) olmaz. Or
leksi II proteinlerinin ise bu yola girerek işlenmiş antijenler ganizma, transplant edilmiş hücreleri kendinin olarak tanır
le kompleks yapabilmeleridir (Şekil 14-7). Majör doku uyu ve hücresel veya hümoral bir tepkime geliştirmez.
mu kompleksi I proteinlerini içeren veziküllere proteazom- Homograft ve heterografdarda ise, alıcıya yabancı olan
larda işlenmiş polipeptidler eklenebilirler ve bu veziküller majör doku uyumu kompleksi I molekülleri taşıyan hücreler
işlenmiş antijenlerini sunmak üzere hücre zarına katılırlar. vardır ve durumlarına uygun tanımlama ve işleme tabi tutu
lurlar. Transplant atılımı esas olarak, transplanta giren ve
transplant hücrelerini ortadan ktflciıran doğal öldürücü hüc
Tablo 14-3. Lenfositlerin lenfoid organlar ve kandaki yaklaşık reler ve sitotoksik T lenfositlerinin aktivitelerine bağlıdır.
oranları.
tünleştirmesinden gelmektedir.
Sitokinlerin Bağışıklık Sistemi Hücrelerine Etkileri İki yolla başlatılalabilen kompleman sistemi uyarılma sü
reci, başlangıç parçası yapısının değiştirilerek, tepkimenin
Otokrin etki Parakrin etki diğer bileşenlere ilerleyici olarak aktarılmasıyla işleyen bir
olaylar dizisi biçiminde gerçekleşir (Şekil 14-12).
Uyarılmış tamamlayıcı sisteminin önemli bir özelliği,
makrofajlar üzerinde reseptörleri bulunan molekülleri bakte
rilerin yüzeyine bağlamasıdır. Bu olay, işgalci bakterilerin fa
gositozunu ve yok edilmelerini kolaylaştırır. Bakteriyi, mak-
rofaja daha kolay tutunmak üzere hazırlayan bu işleme op-
sonizasyon denir (Şekil 14-11). Kompleman sisteminin di
ğer bir görevi, bakteri hücre zarına hasar veren bir komp
leks üretmesidir (Şekil 14-12).
Makrofaj Yardımcı T
lenfosit
I C^ V /
I
'ı
Şekil 14-11. Antijenleri etkisizleştirerek organizmayı koruyan mekanizmalardan bir kaçının şematik
olarak görünümü. ( 1) Agglütinasyon: Serbest antijenlerin miktarını azaltmak üzere antikorların anti
jenlerle bağlanarak kümeler oluşturmaları; (2) Opsonizasyon: antikorların mikroorganizmalara bağ
lanarak fagositozlarını uyarması; (3) Nötralizasyon: Antikorların mikroorganizmalara bağlanarak
hücrelere tutunmalarını engellemeleri ve toksinlerin durdurulması; (4) hücreler tarafından yönlendi
rilen sitotoksisite: kurtçukların yüzeyine bağlanmış antikorların bağışıklık sistemi hücrelerini (makro
fajlar ve eozinofiller) uyarması ve bunların parazitin yüzeyine saldıran kimyasal maddeler üretmesi
ni sağlaması; (5) kompleman canlandırması: kompleman sisteminin başlangıç proteinlerine antikor
ların bağlanarak sistemi etkinleştirmesi ve hedef hücrelerin parçalanması.
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ VE LENFOİD ORGANLAR / 275
Kompleman sistemi
Klasik yolak Alternatif yolak
Kompleman aktivasyonu
Opsonizasyon 0
J o
m m 0 o
o
Bakterinin
parçalanması O
Şekil 14-12. Kompleman etkinleştirilmesinin iki yolağı. Seçenekli yolakta, mikroorganizmalar doğrudan C3 bileşeni üze
rinden etkinleşme ve dizi tepki başlatır. C3 etkileşimi, mast hücrelerinin salgılarını boşaltmasına ve yangıyı yönlendiren
mediyatörlerin serbestleşmesine neden olur. C3 etkileşimi ile mikroorganizma yüzeyine moleküller tutunur ve bu opsoni
zasyon adı verilen, mikroorganizmaların fagositozunu hızlandıran bir süreci başlatır. C5 etkileşimi ise nötrofillerin (bakte
ri öldüren lökositlerin) enflamasyon bölgesine göçünü (kemotaksis) uyarır. C6-C9 kompleksinin etkileşimi ise bakteri par
çalanmasını gerçekleştirir. Etkileşim yolak doğal bağışığın bir bileşenidir, zira etkinleştirme için mikroorganizmanın yalnız
ca varlığı yeterlidir. Klasik yolak ise edinilmiş bağışıklık yoluyla etkinleşir, zira mikroorganizmadaki antijene bağlanan da
ha önceden sentezlenmiş bir antikorun varlığına gereksinim gösterir. C3’ten sonraki basamaklarda her iki yolağın oluştur
duğu etki ortaktır. Kompleman sisteminin etkileşimi bakterilerin ölümüne ve enflamasyon gelişmesine yol açan bir kaç çe
şit süreci harekete geçirir. Bunların başlıcaları: (1) Mast hücrelerinin salgılarını boşaltmasıyla yangının yönlendirilmesi; (2)
Nötrofillerin yangı bölgesine göçünün uyarılması (kemotaksis); (3) bakterilerin fagositoza daha duyarlı hedefler haline ge
tirilmesi (opsonizasyon); (4) bakteri duvarlarında hasar oluşturulması (lizis)’dır.
Timus haricindeki lenfoid organlar mezenkimclen (m e te) hücrelerdir. Sıklıkla, benzer komşu hücrelerle desmo-
zoderm) köken alırlarken, timusun çift embriyonel kökeni zomiarla bağlanmışlardır (Şekil 14-15). Sitoplazmalarındaki
vardır. Üçüncü ve 4. yutak ceplerinin endoderminden kay intermediyer keratin filaman demetleri (tonofibriller) epitel
naklanan timusun lenfositleri bir epiteliyal taslağa yayılan kökenli olduklarının kanıtıdır.
mezenkimal hücrelerden köken alır. Bazı araştırıcılar, epiteliyal retikiiler hücreleri yerleşim ve
Timus, parankima içine dalan ve onu lobüllere bölen bağ yapılarına göre tiplere ayırmışlardır. Epiteliyal retikiiler hüc
dokusundan bir kapsüle sahiptir (Şekil 14-13). Her lobiil; relerin her tipinin işlevi heniiz tanı olarak anlaşılamamıştır.
korteks adı verilen periferik, koyu renkli bir bölge ve me Lenfositler kortekste çoğaldıklarından, bu bölgede çok
dulla adı verilen merkezi, açık renkli bir bölgeye sahiptir. sayıda olgunlaşmamış T lenfosit oluşur ve toplanır. Bu len
Kortekste (Şekil 14-14); yoğun bir T lenfosit popiilasyo- fositlerin pek çoğu apoptozis ile kortekste ölüp makrofajlar
nu, aralarında epiteliyal retikiiler hücreler ve az sayıda mak- tarafından ortadan kaldırılmalarına karşın, az bir kısmı me-
rofaj vardır. Korteks, küçük lenfositlerden zengin olduğu dullaya göç ederek ve venül duvarlarından kan akımına gi
için medulladan daha koyu boyanır. Epiteliyal retikiiler hüc rerler. Bu hücreler timus dışındaki lenfoid yapılara göç ede
reler, açık renkli oval çekirdekleri olan yıldız biçimli (stella rek özel bölgelerde T lenfositler olarak yerleşirler.
276 / BOLUM 14
Medulla (Şekil 14-16), bu bölgeye özgü olan Hassall ci teriyoller parankime dalmak üzere korteks-medulla sınırı
simcikleri (korpüskülleri) içerir (Şekil 14-17). Bu yapılar; boyunca bölmeleri terk eder. Bu arteriyoller kortekse, yay
halkasal tarzda düzenlenmiş, yassılaşmış epiteliyal retiküler şeklinde bir yol izleyen kapiller dallar verir, daha sonra me-
hücrelerin keratin filamanları ile dolması, dejenere ve bazen dullaya ulaşarak venüllere dökülürler. Medulla, korteks-me
de kalsifiye olmasıyla oluşmuştur. İşlevleri bilinmemektedir. dulla sınırındaki arteriyollerin kapiller dallarıyla beslenir.
Medulla korteksle aynı hücre popülasyonlarını barındırmak Medullanın kapillerleri de, korteksten dönen kapillerlerin
la birlikte daha fazla epiteliyal retiküler hücre içerir. açıldığı venüllere dökülürler.
Timus kapillerlerinin penceresiz bir endoteli ve çok ka
Damarlarıma lın bir bazal laminası vardır. Bu kapillerler özellikle protein
Timusun arterleri organa kapsülden (Şekil 14-18) girer, bağ lere karşı geçirgen değildir ve dolaşan antijenlerin, T lenfo
dokusu bölmeleri (septa) içinde dallanır ve derine ilerler. Ar- sitlerinin üretildiği timus korteksine ulaşmalarını engeller.
Epitelyal
retiküler hücre
Medulla venleri bağ dokusu bölmelerine girer ve kapsül Sürekli, kemik iliği kaynaklı hücrelerin akınma uğrar. T hüc
den geçerek timusu terk ederler. Medullada kan-timus enge relerini oluşturacak olan kök hücreler, kemik iliğinden kö
li bulunmamaktadır. ken alarak, hem fetal hem de yetişkin hayatta timusa göç
Timusun getirici (afferent) lenf damarı yoktur, lenf dü ederler. Timusa girdikten sonra, gelişen T hücreleri ya da di
ğümleri gibi, lenf için bir filtre oluşturmaz. Timusta bulunan ğer adıyla timositler, önce kortekste yerleşirler.
az sayıda lenf damarı; kan damarlarının duvarlarında, bağ Timus, T hücrelerinin son farklanma ve seçilme yeridir.
Bu işlem esnasında timus lenfositleri pek çok mitoz bölün
dokusu bölmeleri ve kapsülde bulunan götürücü (efferent)
me geçirirler. Buna karşın bu hücrelerin % 95’den fazlası
lenf damarlarıdır.
apoptozis ile ortadan kaldırılırlar. Ortadan kaldırılanlar, anti
jenlere yanıt vermedikleri için işe yaramayanlar ve organiz
Histofizyoloji manın kendi antijenleri ile tepkime veren lenfositlerdir. Or
Timus, vücut ağırlığına göre en fazla gelişimi doğumdan he ganizmanın kendi antijenleri ile tepkime veren lenfositler or
men sonra gösterir, ergenlikten sonra geriler (Şekil 14-19). tadan kaldıramazlarsa otoimmün hastalığa yol açarlar.
Sonuçta timusta üretilen lenfositler, yabancı antijenlere nir. Adrenal kortikosteroidler, lenfosit sayılsının azalmasına
karşı yanıt geliştiren edinilmiş bağışıklık için için temel öne ve mitoz hızının düşmesine ve kortikal dokunun bozulması
me sahip T hücreleridir. na neden olur. Adenohipofizden salgılanan adrenokorti-
Memelilerde, başlıca timus bağımlı alanlar (T lenfositler kotropik horm on adrenal korteksi uyararak benzer bir et
den zengin bölgeler); lenf düğümlerinin parakorteksi, [foyer kinin ortaya çıkmasına neden olur. Erkek ve dişi seks hor
plaklarının bazı bölümleri ve dalağın periarteriyal lenfatik monları da timus gerilemesini hızlandırır; kastrasyonun etki
kılıfı (PALS)’dır. si ise ters yöndedir.
Timus, T lenfositlerin çoğalma ve kırklanmasını uyaran
bir kaç protein faktör salgılar. Bunların timusta etkili olan
parakrin salgılar olduğu düşünülmektedir. Tanımlananuş
LENF DÜĞÜMLERİ
olan dört faktör: timozin-a, timopoietin, timolin ve timus Lenf düğümleri, lenf damarları boyunca vücutta dağınık ola
hiimoral faktördür. Timus ayrıca bazı hormonlardan etkile rak yerleşmiş, kapsüllü, yuvarlak ya da böbrek biçimli len-
foid doku içeren organlardır. Lenf düğümleri koltuk altında, ganı terkettikleri hilum (hilus) adı verilen içbükey bir çu
kasıklarda, boyundaki büyük damarlar boyunca yerleşmiş kurluk vardır (Şekil 14-20). Organı dıştan saran bağ dokusu
lerdir; göğüs boşluğunda ve karın boşluğunda, özellikle me- kapsülü organın içine trabekıila denilen bölmeler gönderir.
zenlerlerde çok sayıdadırlar. Lenf düğümleri, başlıca mikro Her lenf düğümünün dış korteks, iç korteks ve medülla
organizmalara ve tümör hücrelerinin yayılmasına karşı orga adlı bölümleri vardır (I3kz. Şekil 14-21).
nizmayı savunan ardarda dizilmiş bir seri filtre gibidirler. Do
ku sıvısı kökenli lenf, dolaşıma girmeden önce en az bir lenf Dış K o r t e k s
düğümünden süzülür. Lenf düğümlerinde dışbükey bir yü Dış koıteksin çevresinde, dıştan kapsül içten dış korleksle sı
zey İle arterler ve sinirlerin girdiği, venler ve lenfatiklerin or nırlanmış olan, subkapsüler sinüs vardır (Şekil 14-22). Sub-
iç Medülla
Dış korteks
korteks
Medülla
Lenf sinüsleri
nodülü
Küpsül Medülla
kordonları
kapsüler sinüs makrofajlar, retiküler hücreler ve retiküler lif sit adı verilen belirgin çekirdekçikti bazofilik iri hücrelere dö
lerin oluşturduğu gevşek bir ağ yapısı gösterir. Subkapsüler nüşen B lenfositlerden zengindir (Şekil 12-24). Bazı nodülle-
sinüs kapsüler (kortikal) trabeküllere paralel olarak uzanan rin ortasında soluk boyanan germinal merkez adlı bölgeler
ara (intermediyer) sinüslerle medülladaki mediiller sinüs vardır. Germinal merkezlerde mitoz evrelerinde bir kaç hüc
lere bağlanır. Dış korteks retiküler hücre ve liflerin oluştur re bulunur ve immünoblastlardan zengindirler. Bu hücreler
antikor sentezleyen plazma hücrelerine kırklanırlar.
duğu ağ yapısı içinde yerleşmiş B lenfositlerden oluşmuştur.
Kortikal lenfoid doku içindeki küresel yapılara lenf düğüm İç K o r t e k s
cükleri ya da nodülleri denir (Şekil 14-23). Bu düğümcük Yapısal olarak dış korteksin devamı olan iç korteks çok sa
ler, antijenle tepkimeye girerek mitozla çoğalan ve İmnüino- yıda T lenfosit ve eğer varsa az sayıda nodül içerir.
Yağ hücreleri^
Kapsül
2
Retiküler ıPi Makrofajlar
* hücreler
M edü lla
Makrofajlar
Medülla
kordonları
Lenf ve Kan Dolaşımı sunucu hücreler çok sayıda sitoplazmik uzantılarının varlığı
ile tanınırlar. Bu hücreler kemik iliğinde gelişip kan yoluyla
Afferent (getirici) lenfatik damarlar, lenf düğümünün
lenf düğümlerine ulaşırlar. Lenfoid dokuda süzülüp korteks-
kapsülünü geçtikten sonra içlerindeki lenfi subkapsüler si
ten mediillaya yavaşça akan lenf, hilumdaki efferent (götü
nüse boşaltırlar. Lenf buradan, kapsül trabeküllerine paralel rücü) lenfatik damarlarda toplanıp organı terkeder. Hem
olarak uzanan ara (kortikal) sinüsler aracılığıyla lenf düğü afferent hem de efferent lenf damarlarında bulunan kapak
münün derinlerine iner ve medülla sinüslerine ulaşır. Gerek çıklar lenfin tek yönde akmasını sağlar (Şekil 14-20).
subkapsüler, gerekse medüllar sinüsler karmaşık yapılarıyla Lenf düğümlerine ulaşan kan damarları, hilumdan giren
lenf düğümünden süzülmekte olan lenfin akış hızını yavaş ve lenf nodıiİleri içinde kapillerleri oluşturan küçük arterler
latır ve yabancı maddelerin makrofajlar ve dendritik hücre le sınırlıdır. Küçük venler de yine lenf nodüllerinde oluşur
ler tarafından alınıp sindirilmesini kolaylaştırırlar. Bu antijen lar ve hilumdan organı terkederler.
Makrofaj
ı i| Makrofaj
N o rm al Di G e o rg e s e n d ro m u
B hücreleri
ile dış korteks \
T hücre zonu ve
T hücreleri ile İç korteks yok
İç korteks
B hücresi Makrofajlar
yok Şekil 14-28. Bir lenf düğü
münün medülla sinusuna
B hücresi yok ait mikroskop resmi. Başlı
ca hücreler, makrofajlar,
T hücresi yok retiküler hücreler ve lenfo
/ / sitlerdir. PT boyası. Büyük
Hücresel yanıt var büyütme.
hümoral yanıt yok
284 / BÖLÜM 14
bu lenf düğümleri yoluyla metastaz yaparlar. na karşı genel bir immün yanıt oluşturmaya hazırlarlar. Len
Lenf, sinüslerden geçerken içindeki antijen ve di fositlerin sürekli resirkülasyonu immün sistemin vücuttaki
ğer artıkların yaklaşık % 99'ü makrofajların fago- tüm yabancı antijenlerin varlığını izlemesini olanaklı kılar.
sitik aktivitesi ile ortadan kaldırılır. Bulaşma ve Lenfositler lenfoid organlardan geçişleri sırasında, bulaşmış
antijenik uyarı, aktif hücre çoğalması gösteren bölgeden göçederek gelmiş olan antijen sunucu hücrelerin
pek çok germinal merkezin (Şekil 14-14) oluşma zarlarında yerleşmiş tüm antijenlerle karşılaşırlar.
sına ve lenf düğümünün büyümesine neden olur.
Uyarılmamış lenf düğümlerinde plazma hücrele
ri, hücre popülasyonunun %1-3’ünü oluşturur
ken, uyarılmış lenf düğümlerinde bu hücreler sa i KLİNİK BİLGİ
yıca önemli ölçüde artar ve bu artış lenf düğümü
nün büyümesine kısmen katkıda bulunur. Şekil 14-28’de immün yetmezliklerin, lenf düğü
mü yapısını nasıl etkiledikleri ve bağışıklık yanıt
ları üzerindeki etkileri görülmektedir.
Lenfositlerin Geridolaşımı (Resirkülasyon)
Bir İletişim Sistemi
D A LAK
Vücutta oluşan tüm lenf sonunda kan dolaşımına geri dön
Dalak vücuttaki en büyük lenfoid doku topluluğudur. Dola
düğünden, efferent lenfatiklerle lenf düğümünü terkeden
şımdaki kanla yakın temasta bulunan çok sayıda fagositik
lenfositler de sonuçta kan dolaşımına ulaşırlar. Lenfositler
hücre içermesi nedeniyle dalak, dolaşıma girmiş tüm mikro
postkapiller ya da yüksek endotelli venül (Şekil 14-29)
organizmalara karşı önemli bir savunma bölgesidir. Dalak
adı verilen özel kan damarlarıyla kandan ayrılarak lenf dü
aynı zamanda yaşlanmış eritrositlerin dolaşımdan uzaklaştı
ğümüne geri dönerler. Bu venüller alışılmışın dışında, lenfo
rıldığı bölgedir. Diğer lenfoid organlar gibi, dalak da kana
sitlerin aralarından geçtiği, yüksek boylu kübik hücrelerden
verilen uyarılmış-lenfositlerin bir üretim bölgesidir. Dalak
oluşmuş bir endotel yapısı gösterirler. Yaşama süresi uzun
kanda taşınan antijenlere karşı hızla reaksiyon geliştiren
olan bazı lenfositler bu şekilde defalarca dolanırlar. Yüksek
önemli bir immünolojik filtre ve antikor üretici organdır.
endotelli venüller ayrıca appendiks, tonsiller ve Peyer plak-
lan gibi diğer lenfoid organlarda da bulunur ancak dalakta
bulunmaz. Resirkülasyon diğer lenfoid organlarda bir oran Genel Yapı
da gerçekleşmekle birlikte lenf düğümlerinde en belirgindir. Dalak, sıkı bağ dokusu yapısında, parenkimi ya da dalak
Lenfositlerin özel olarak yüksek endotelli venüller aracı pulpasım birbiriyle devamlılık gösteren bölümlere ayıran
lığıyla lenfoid organlara girmeleri, lenfositlerle yüksek boy trabekülaların uzandığı bir kapsülle sarılıdır (Şekil 14-30).
lu endotel hücrelerinin yüzey moleküllerinin birbirlerini ta Dalağın orta çizgi hizasındaki hilumda kapsül, dalak pulpa-
mamlayıcı özellikte olmalarıyla gerçekleşir. Lenfositlerin re- sına sinirleri ve arterleri taşıyan çok sayıda trabekiila oluştu
sirkülasyonuykı, uydu lenf düğümlerinde lokal olarak uyarıl rur. Parankimada oluşan venler ve trabekülaların bağ doku
mış lenfositler (örneğin enfekte bir parmakta), diğer lenfoid su içinden başlayan lenfatik damarlar, hilumdan organı ter-
organları da olaydan haberdar edip, organizmayı infeksiyo- kederler. Dalak pulpasmda lenf damarı bulunmaz.
İnsanda kapsül ve irabekülaların bağ dokusu içinde sa (Billrotlı kordonları) oluştuğu görülür (Şekil 14-34).
dece bir kaç düz kas hücresi bulunur. Dalak diğer tüm len-
foid dokular gibi retiküler dokudan oluşan bir ağ içine yer Kan Dolaşımı
leşmiş lenfoid hücreler, makrofajlar ve antijen sunan hücre
Hilumdan organa giren splenik arter, dallanarak bağ doku
lerden oluşmuştur.
su trabekülalarında seyreden değişik boyutlardaki trabekü-
ler arterleri oluşturur. Trabekiiler arterler bağ dokusunu ter-
Dalak Pulpası kedip parankimaya girince damarın çevresi, T lenfositlerden
Tesbit edilmemiş taze dalağın kesit yüzeyinde parankima oluşmuş periarteriyel lenfatik kılıf (PALS) adlı bir kılıfla
içinde beyaz noktalar görülür. Bunlar lenf düğümcükleri sarılır. Bu damarlar, santral arterler ya da beyaz pulpa ar
(nodülleri) dir ve beyaz pulpamn bir bölümünü oluşturur terleri olarak bilinir (Şekil 14-32). Lenfositik kılıf (beyaz
lar. Lenf nodülleri, koyu kırmızı renkte, kanla dolu bir doku pulpa) damar çevresindeki seyri boyunca yer yer lenf nodül
olan kırmızı pulpa ile çevrelenmiştir (Şekil 14-30 ve 14-31). leri içeren genişlemeler gösterir ve santral arter adı verilmiş
Mikroskopta küçük büyütme ile incelendiğinde kırmızı pul- olmasına karşın lenf nodülleri içinde bu damarlar çevresel
panın sinüzoidler arasında uzanan dalak kordonlarından bir yerleşim gösterir (Şekil 14-31 ve 14-32). Santral arter be-
mm Nodül
Ş ekil 14-31. Dalak kesiti. Sol
da arteriyol ve bir nodül içeren
Beyaz pulpa * Trabeküla beyaz pulpa vardır. Sağda ise
kırmızı pulpa ve bağ dokusu
bölmesi (trabekül) görülmekte
dir. PT boyası. Küçük büyüt
me.
286 / BOLUM 14
Trabeküler
ven
Pulpa veni
Trabeküler
arter
Marjinal zon sinüsleri Açık dolaşım
Şekil 14-32. Dalağın kan dolaşımın şematik görünümü. Açık ve kapalı dolaşım teorileri şematize edil
miştir. Dalak sinüsleri (S) belirtilmiştir. PALS: Periarteriyal lenfatik kılıf. (Greep RO, Weiss L: Histology, 3rd
ed. McGraw-Hill, 1973' ten izinle, yeniden çizilerek üretilmiştir).
yaz pulpa içindeki seyri boyunca, çevredeki lenfoid dokuyu reler başlıca T lenfositlerdir ve bunlar periarteriyel lenfatik
besleyen ışınsal düzenlenmiş yan dallar verir (Şekil 14-32). kılıfları (PALS) oluştururlar (Res 14-32). Lenf nodülleri ise
Beyaz pulpayı terkeden santral arter dallanarak dış çapı başlıca B lenfositleri içerir.
yaklaşık 24 jım olan düz penisiller arteriyolleri oluşturur. Beyaz ve kırmızı pulpa arasında, sinüslerin bol bulundu
Bazı penisiller arteriyoller sonlanmalarına yakın bölümde, ğu gevşek bir lenfoid doku uzanır. Bu bölge marjinal zon
ıeliküler hücreler, lenfoid hücreler ve makrofajlardan oluşan olarak bilinir. Burada bol miktarda aktif makrofaj ve az sayı
bir kılıfla sarılmışlardır. da lenfosit bulunur. Kandaki antijenlerin yoğunlaştığı bu
Kılıfı geçtikten sonra penisiller arteriyoller kanı sinüzoid- bölge dalağın immünolojik aktivitesinde önemli bir role sa
lere (kırmızı pulpa sinüslerine) taşıyan basit arteriyel kapi- hiptir.
lerler olarak devam ederler. Bu sinüzoicller kırmızı pulpa
kordonları arasında bulunan alanı doldurur (Şekil 14-17).
Dalak kordonu Sinüzoid (açık dolaşım)
Kırmızı pulpanın arteriyel kapillerlerinden sinüzoidlerin içi
ne doğru olan kan akımının ne şekilde gerçekleştiği henüz
tam olarak açıklığa kavuşmamıştır. Bazı araştırmacılar kapil-
lerlerin doğrudan sinüzoidlere açıldığını iddia ederlerken,
diğerleri kanın önce kırmızı pulpa kordonlanndaki hücreler
arasındaki boşluklardan süzülüp sinüzoidlerde toplandığını
ileri sürmektedir (Şekil 14-33). Birinci görüş kapalı dolaşım
olarak bilinir; yani kan daima damarların içinde seyreder.
İkinci görüş açık dolaşımı savunur. Bu görüşe göre dola
şım kırmızı pulpa parankiması (Billroth kordonları) içine
açılır ve kan sinüzoidlere ulaşmak için hücreler arasındaki
boşluktan geçer. Bugünkü bilgiler insan dalağında dolaşımın
açık türden olduğunu destekler yöndedir.
Kan sinüzoidlerden kırmızı pulpa venlerine doğru ilerler.
Kırmızı pulpa venleri birbirleriyle birleşerek parankimayı
terkedip trabekiilaların bağ dokusu içine girerler ve trabe
küler venleri oluştururlar (Şekil 14-32). Trabeküler venlerin
birleşmesiyle oluşan splenik ven hilumdan organı terkeder.
Trabeküler venlerin duvarında kendilerine ait bir kas taba
Şekil 14-33. Dalak kırmızı pulpasının, sinüzoidler ile retikü-
kası yoktur, duvarları trabeküler dokudan oluşmuştur. Bun
ler hücreler ve makrofajlar (bazıları fagosite edilmiş tane
lar trabeküler bağ dokusu içinde yerleşmiş endotelle döşeli cikler içermekte olan) dalak kordonlarını gösteren yapısı.
kanallar olarak düşünülebilirler. Kırımızı pulpadaki retiküler lif dağılımı gösterilmiştir. Bunlar
kordonlarda üç boyutlu bir ağ oluştururken, sinüzoidlerde
Beyaz Pulpa uzun ekesene dik yerleşmişlerdir. Açık ve kapalı dolaşım
Beyaz pulpa santral arterleri ve kılıflara ilişik lenf nodiilleri- teorilerinin ikisi de gösterilmiştir. Oklar kan akımının ve kan
ni saran lenfoid dokudur. Santral arterleri saran lenfoid hüc hücrelerinin olası hareket yönlerini göstermektedir.
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ VE LENFOID ORGANLAR / 287
Perİarteriyel lenfatik kılıfın artere yalcın iç bölgelerindeki (tip-III kollajen) desteklenmiş gevşek bir retikiıler hücre
lenfositler timus-bağımlr (T) lenfositlerdir. Buna karşılık ağından oluşmuştur . Kordonlar bunlara ek olarak makrofaj-
marjinal zon ve nodüllerde yani periferik beyaz pulpada ları, lenfositleri, plazma hücrelerini ve çok sayıda kan hüc
ise B lenfositler yerleşmiştir resini (eritrosit, trombosit ve granitlosiiler) içerir.
Dalakta sinüzoidler, uzun eksenleri siniizoidin uzun ek
Kırmızı Pulpa senine paralel yerleşmiş yassı endotel hücreleriyle döşelidir.
Kırmızı pulpa dalak kordonlarını ve venöz sinüzoidleri içe Bu hücreler dıştan tıpkı bir fıçının kasnakları gibi enine dü
rir (Şekil 14-3-1 ve 14-35). Dalak kordonları retikiıler liferle zenlenmiş retikiıler liflerle sarılmıştır (Şekil 14-33). Enine ve
uzunlamasına lifler birleşerek ağsı bir yapı oluşturarak kom kaldırılmaları için bir sinyal oluşturuyor görünmektedir. Yoz
şu endotel hücreleri arasındaki boşlukları dolduran makro- laşmakta olan eritrositler kemik iliğinde de ortadan kaldırı
p
fajları ve sinüzoid hücrelerini çevreleyip sararlar. Siniizodin lırlar.
çevresinde kesintili bir bazal lamina vardır. Dalak kordonlarındaki makrofajlar ekstraselüler aralıkta
Sinüzoidleri döşeyen hücreler arasındaki aralıklar 2-3//»/ parçalanan eritrositleri fagosite ederek ortadan kaldırırlar.
çapında ya da daha dar olduğundan (Şekil 14-35) ancak es Hemoglobinin parçalanmasıyla ortaya çıkan protein (globin)
nek hücresel elemanlar, kırmızı pulpadan sinüzoid liimeni- aminoasitlere kadar hidrolize edilerek yeni protein yapımın
ne geçebilir. da kullanılır. Hemoglobinin hem bölümünden açığa çıkan
Daha önce değinildiği gibi sekonder lenfoid organlarda demir, transferrin ile birleşip kan yoluyla kemik iliğine taşı
(yapılarda) T ya da B lenfositlerin daha yoğun olduğu böl narak, eritrosit yapımında tekrar kullanılır. Hem’İn demir ay
geler vardır. rıldıktan sonra kalan bölümü ise bilirubine dönüştürülüp,
karaciğer hücrelerince safraya atılır. Dalağın cerrahi olarak
Histofizyoloji çıkarılmasından (splenektomi) sonra, periferik kanda şekil
bozuklukları gösteren, anormal eritrositlerin sayısı artar. Ay
Dalağın en iyi bilinen işlevleri lenfosit üretimi, eritrositlerin
nı zamanda, dalağın yaşlanmış trombositleri (plateletleri)
yıkımı (Şekil 14-36), kan dolaşımına giren yayılmacılara kar dolaşımdan uzaklaştırdığı savına destek olur biçimde perife
şı organizmanın korunması ve kanın depolanmasıdır. rik kanda trombosit sayıları da artar.
LENFOSİT ÜRETİMİ
ORGANİZMANIN SAVUNULMASI
Dalağın beyaz pulpası içinde üretilen lenfositler kırmızı pul- Dalak, T ve B lenfositleri, antijen sunucu hücreleri ve mak-
paya göç edip sinüzoidlerin lümenine ulaşarak dolaşıma ge rofajları içerdiğinden organizmanın savunmasında önemli
çerler. bir görev üstlenir. Tıpkı lenf düğürmlerinin lenfi süzmesi gi
bi, dalak da kanı süzen bir filtre olarak işlev görür. Kana ka
rışmış bakteri ve virüs gibi canlı ya da yapısı bozulmayan
cansız partiküllerin fagosite edilmesinde, dalak makrofajları
KLİNİK BİLGİ organizmada bulunan tüm fagositik hücreler arasında en ak
tif olanlarıdır.
Lösemi gibi bazı patolojik durumlarda, dalak mi-
ye lo id metaplaziye (kemik iliği dışındaki bölge MUKOZAYA EŞLİK EDEN LENFOİD DOKU
lerde miyeloid dokuların görülmesi) uğrayarak fe Sindirim, solunum ve genitoıiriner yollar dış ortama açık olduk-
tal dönemdeki gibi eritrosit ve granülositleri üret lanndan mikrop yayılmasının en sık görüldüğü bölgelerdir. Vü-*
meye yeniden başlayabilir. cudu koaımak için bu yollann mukoza ve submukozasında ton
sil ve ince bağısaklardaki Peyer plakları gibi (Şekil 14-37 ve 14-
40) belirgin yapılan da oluşturan lenf nodülleri (lenfoid küme
ler) ve yaygın lenfoid doku birikimleri izlenir (Bkz. 15. bölüm).
ERİTROSİTLERİN YlKIMI
Deri de imnuin sistemin pek çok hücresini (lenfositler,
Yaklaşık 120 günlük bir yaşam süresi olan eritrositler bunun makrofajlar, Langerhans hücreleri) barındırır. Deri ve muko
sonunda başlıca dalakta olmak üzere ortadan kaldırılırlar. zalardaki lenfoid dokular, çevreden gelen patojenler için ki
Esnekliklerinin azalması ve zarlarındaki değişiklikler ortadan lit yerleşimde etkin bir savunma sistemi oluştururlar.
TONSİLLER (BADEMCİKLER) minal merkezler içeren lenf nodüllerinden oluşan bir bant
şeklinde izlenir. Her bir tonsilde sayıları 10-20 arasında de
Tonsiller sindirim kanalının başlangıç bölgesinde epitel al
ğişen, lümeninde dökülmüş epitel hücreleri, canlı ya da ölü
tında ancak epitelle ilişkili olacak şekilde yerleşmiş, kesinti
lenfositler ve bakterilerin bulunduğu k rip ta adı verilen de
li bir kapsülle çevrelenmiş lenfoid organlardır. Yerleşim yer rin epitel girintileri vardır. Bu bölgeler tonsillitte ufak iltiha-
lerine göre ağız ve larinks bölgesindeki tonsiller p alatin , fa- bi noktalar şeklinde izlenir. Lenfoid dokuyu altındaki diğer
rin g e al ve lin g u al to n s ille r olarak adlandırılır. Tonsillerde yapılardan ayıran k ap sü l adı verilen bir sıkı bağ dokusu ta
çoğu epitel içine girmiş olan lenfositler üretilir. bakası vardır. Kapsül tonsil bulaşıcılarının çevre dokulara
yayılmasını önleyen bir engel oluşturur.
Palatin Tonsiller (Damak Bademcikleri)
Farinksin ağız bölümünün yan duvarlarına yerleşmiş sağlı Faringeal Tonsil (Yutak Bademcikleri)
sollu bir çift palatin tonsil bulunur. Bu tonsillerdeki yoğun Farinksin arka üst bölümüne yerieşmiş tek bir tonsildir. Or
lenfoid doku, çok katlı yassı epitelin altında, genellikle ger gan solunum yollarının tipik yalancı çok katlı silyalı prizma-
Goblet< ı
M hücresi ^-Phücresi
çekirdeği
«8 * . t?
tik epiteliyle örtülü olup yer yer çok katlı yassı epitel alan KAYNAKLAR
ları da içerebilir.
Abbas A K et al: Cellular and M olecular Immunology, 2nd ed. Saunders, 2000.
Mukoza pililerinden oluşan bir yapıya sahip faringeal
Alberts B et al: T h e immune system. In: M olecular Biology o f the Cell, 3rd ed.
tonsilde diffüz lenfoid doku ve nodüller bulunur. Kriptası Garland, 1994.
yoktur ve kapsülü palatin tonsilden daha incedir. Faringeal Austyn JM , W ood K J: Principles o f Cellular and M olecular Immunology. Oxford
tonislin kronik iltihap nedeniyle hipertrofısi ad en oid olarak Univ Press, 1993.
adlandırılır. Celia M ct al: O rigin, maturation and antigen presenting function o f dendritic
cells. Curr O pin Im m unol 1 9 9 7 :9 :1 0 .
Parslow T G et al: M edical Immunology, 10th cd. M cGraw-Hill, 2 001.
Dil Bademcikleri
Rajewsky K: B-cell differentiation: clonal selection and learning in the
Dildeki tonsiller diğerlerinden küçüktür ve daha çok sayıda antibody system. Nature 1 9 9 6 :3 8 1 :7 5 1 .
dır. Dil kökünde yerleşmişlerdir (Bkz. Bölüm 15) ve çok kat Sainte-M arie G , Peng FS: High endothelial venules o f the rat lymph node, a
lı, yassı epitelle örtülüdür. Her dil tonsili tek bir kriptaya sa review and a question: Is their activity antigen specific? Anat Rec
1 9 9 6 :2 4 5 :5 9 3 .
hiptir.
Tough DF, Sprenr J : Lifespan o f lymphocytes. Immunol Res 1995:14:252.
Sindirim sistemi, sindirim kanalı (ağız boşluğu, özofagus, arasında miyenterik (ya da Auerbach) sinir ağı ile bağ
mide, ince ve kalın bağırsaklar, rektum ve anüs) ve buna dokusu içinde kan ve lenf damarları bulunur.
bağlı bezlerden (tükürük bezleri, karaciğer ve pankreas) Seroza, ince bir gevşek bağ dokusu tabakasıdır. Kan ve
meydana gelir. Sindirim sisteminin işlevi, alınan besinlerden lenf damarları ile yağ dokusundan zengindir. Tek katlı yassı
vücudun büyüme ve enerji gereksinimleri için gerekli mole epitel (mezotelyum) ile örtülüdür. Karın boşluğunda seroza,
külleri sağlamaktır. Proteinler, yağlar, bileşik karbonhidratlar mezenterler (her iki yanı mezotelyum ile döşeli ince zarlar)
ve nükleik asidler gibi büyük moleküller sindirim kanalı yü ve periton (karın duvarını döşeyen seröz membran) ile de
zeyinden kolaylıkla emilen küçük moleküllere ayrıştırılır. vamlılık gösterir. Sindirim organının diğer organ ya da yapı
Alınan besinlerden ayrıca su, vitaminler ve mineraller de lara bağlandığı bölümlerde serozanın yerini kalın bir adven-
emilir. Bunlara ek olarak, sindirim kanalının iç tabakası, ka tisya alır. Adventisya, içinde damar ve sinirlerin yer aldığı bağ
nal lümeninin içeriği ile vücudun iç ortamı arasında koruyu dokusundan meydana gelir, ancak mezotelyumu bulunmaz.
cu bir engel oluşturur. Sindirim kanalını döşeyen epitelin başlıca işlevleri; kanal
Sindirim olarak bilinen bu karmaşık olaydaki ilk aşama içeriği ile vücut dokuları arasında seçici geçirgen bir bariyer
ağızda gerçekleşir. Yiyecekler tükürük ile ıslatılır ve dişler ta oluşturmak, yiyeceklerin sindirimi ve taşınmasını kolaylaştır
rafından öğütülerek küçük parçalar haline getirilir; tükürük mak, sindirilmiş maddelerin emilimini sağlamak ve sindirim
aynı zamanda karbonhidratların sindirimini de başlatır. Sin sisteminin aktivitesini etkileyen hormonları üretmektir. Bu
dirim midede ve ardından yiyeceklerin ana bileşenlerine tabakadaki hücreler kayganlaştırıcı ve koruyucu etkisi olan
(aminoasitler, monosakkaritler, serbest yağ asitleri, monogli- mukus salgısı üretirler.
seridler, v.b.) ayrıştırılarak emilcliği ince bağırsaklarda de Lamina propria ve submukoza tabakasında bulunan çok
vam eder. Kalın bağırsakta suyun emilmesi ile sindirilmeyen sayıdaki lenf nodülleri epitelle birlikte organizmayı bakteri-
artıklar yarı katı hale getirilir. yel invazyondan korur. Bu immünolojik destek gereksinimi
ağız boşluğu, özofagus ve anal kanal hariç tüm sindirim ka
nalının tek katlı, ince ve zedelenebilir nitelikte bir epitelle
SİNDİRİM KANALININ GENEL YAPISI
döşeli olmasından kaynaklanmaktadır. Epitelin hemen altın
Gastrointestinal kanalın tamamı ortak bazı genel yapısal da bulunan lamina propria, bazıları aktif olarak antikor üre
özellikler gösterir. Ortasında değişen çaplarda bir liimen içe ten lenfoid hücreler ve makrofajlardan zengindir. Bu anti
rir. Bu lümen dört ana tabakadan oluşan bir duvarla çevrili korlar başlıca immünglobulin A (IgA)’dır; bunlar bağırsak
dir; içten dışa doğru sırasıyla mukoza, submukoza, raus- epitel hücreleri tarafından üretilen bir salgılayıcı proteine
kularis ve seroza. Bu tabakaların yapısı aşağıda özetlenmiş bağlanırlar ve bağırsak lümenine salgılanırlar. Oluşan bu
ve Şekil 15-1’de gösterilmiştir. kompleks viral ve bakteriyel yayılımına karşı koruyucu bir
Mukoza; epitel örtüsü, lamina propria ve muskula- işlev sağlar.
ris mukozadan oluşmuştur. Lamina propria, kan ve lenf da Solunum yolları, sindirim kanalı ve idrar yollarında bu
marları ile düz kas hücrelerinden zengin bir gevşek bağ do lunan IgA proteolitik enzimlere dirençlidir. Bu sayede lümen
kusudur. Ayrıca bazen bezler ve lenfoid doku içerir. Musku- içinde proteazlardan etkilenmeden kalabilir.
laris mukoza ise mukozayı submukozadan ayıran içte ince Muskularis mukoza, sindirim kanalının diğer hareketle
dairesel, dışta uzamına düz kas hücrelerinin oluşturduğu ta rinden bağımsız olarak mukozanın hareketini sağlar ve böy-
bakalardan oluşur. Mukoza sıklıkla müköz m embran ola lece yiyeceklerle olan temasını artırır. Muskıılarisin kontrak-
rak isimlendirilir. siyonları sinir pleksusları tarafından yönetilir, böylece sindi
Submukoza çok sayıda kan ve lenf damarları ve sub- rim kanalındaki yiyecekler karıştırılır ve ileriye doğru itilir.
mukozal sinir pleksusu (Meissner pleksusu olarak da Bu pleksuslar küçük parasempatik gangliyonları oluşturan
isimlendirilir) içeren tıkız bağ dokusundan oluşmuştur. Aynı sinir hücresi topluluklarından (multipolar viseral nöronlar)
zamanda bezler ve lenfoid doku da içerebilir. oluşmuştur. Otonom sinir sisteminin pre- ve postgangliyonik
Muskularis sarmal olarak düzenlenme gösteren kas hüc liflerinin oluşturduğu zengin bir ağ ile bu gangliyonlardaki
relerinin yönüne göre belirlenen iki tabakadan oluşmuştur. bazı viseral duysal lifler kendi aralarında iletişim sağlarlar.
Lümene yalcın iç tabakada kasların yönü genellikle dairesel, Bu gangliyonların sayısı sindirim kanalı boyunca değişken
dış tabakada ise çoğunlukla uzanımadır. Bu iki kas tabakası lik gösterir ve motilitenin fazla olduğu bölgelerde artar.
291
292 / BÖLÜM 15
Lamina propria
bezleri (salgı)
Şekil 15-1. Sindirim kanalının bir bölümünün şematik yapısı, çeşitli elemanları ve bunların işlevleri.
(G. Bevalender’in izni ile: Outline of Histology, 7. baskı, Mosby, 1971’den alınmıştır.)
tir ve yaygın küçük tükürük bezleri içeren submukoza ile İpliksi papillalar uzun, koni biçimindedir. Çok sayıdadırlar
devam eder. Dudaklarda keratinleşmemiş ağız epitelinden ve dilin bütün yüzeyi üzerine yayılmışlardır. Epiteli tat gon-
SİNDİRİM KANALI / 293
Filiform
Fungiform
papilla
Sirkumvallat
papilla
Lamina
propria
Tat
Şekil 15-2. Dilin ön ve arka bölümleri arasın tomurcukları
daki sınıra yakın V biçimli bölgesinin yüzeyi.
Lenf nodülleri (lingual tonsiller), bezler ve pa-
Seröz Müköz Bez kanalları Lenf Kripta
pillalar dikkati çekmektedir. bezler bezler nodülleri
çaları içermez ve keratinleşmiştir. lar. Bu hücrelerin çoğu gerçek tat hücreleridir, geri kalan di
ğer hücreler ise tat deliği içindeki mikrovilusları saran şekil
M a n t a r s i ( F u n g If o r m ) PAPİLLALAR
siz bir madde salgılayarak destek işlevi görürler. Farklılaşma
Man tansı papillalar dar sapları ve yukarıda düzgün yüzeyli mış bazal hücreler tüm hücre tiplerinin yenilenmesinden so
genişlemiş bölümleri ile mantara benzerler. Bu papillalar üst rumludur. Tükürük sıvısı içinde çözünmüş tat uyarıcılar de
yüzeylerinde tat goncaları içerir ve filiform papillalar arasına lik yoluyla tat hücrelerine ulaşarak hücrelerin yüzeyindeki
düzensiz olarak serpiştirilmiştir. tat reseptörleri (tatlı ve acı tat uyarıları) ya da iyon kanalları
YAPRAKSI (FOLİAT) PAPİLLALAR (tuzlu ve ekşi tat uyarıları) ile etkileşime girerler. Bunun so
Yapraksı papillalar insanda az gelişmiştir. Dilin üst yan yü nucunda tat hücreleri kutuşlaşması kaybolur, nörotransmi-
zeyinde iki ya da daha fazla sayıda paralel kabartılar ve terler salınır ve tat hücrelerine bağlanmış afferent sinir Hile
oluklar oluştururlar ve çok sayıda tat goncası içerirler. li uyarılır (Şekil 15-3). Bu bilgi merkez tat alıcı nöronlar ta
rafından işlenecektir. Her tat uyarımının geniş bir nöron top
SIRKUMVALLAT PAPİLLALAR
luluğu boyunca kendine özgü bir canlılık örneği gösterdiği
ne inanılmaktadır. Bu durum tat ayrımsanmasına da bir açık
Sirkumvallat papillalar oldukça büyük, dairesel papillalardır
lama getirmektedir. Son zamanlarda tanımlanan acı tat re-
ve yassılaşmış yüzeyleri diğer papillaların üzerine doğru
uzanır. Sayıları 7-12 arasında olan bu papillalar dilin arka
kısmındaki V bölgesinde yer alır. Çok sayıda seröz von Eb-
ner bezleri salgılarını her bir papilkının çevresini saran derin Tat deliği
oluklar içine boşaltır. Bu hendek biçimindeki düzenlenme,
papilkının kenarları boyunca yer alan çok sayıdaki tat gon Mikrovilluslar
caları üzerinde sürekli sıvı akımı sağlar. Bu bezler aynı za
manda, tat goncaları üzerinde işlevlerini engelleyecek nite
likte bir hidrofobik tabakanın oluşmasını önleyen lipaz en Destekleyici
zimi salgılar. Bu salgı akımı tat goncalarının çevresinden yi hücre
yecek partiküllerinin uzaklaştırılmasında önemlidir, böylece
yeni tat uyarımları alınıp işlenebilir. Bu yerel işlevin yanı sı
Tat hücresi
ra lingual lipaz midede de etki göstererek diyetle alınan trig-
liseridlerin % 30’unu sindirebilir. Ağız boşluğunun epiteli bo
yunca saçılmış başka küçük müköz bezler de vardır. Bunlar
da sirkumvallat papilladaki seröz bezler gibi iş görerek yu
Bazal hücre
muşak damak ve dilin ön bölümü gibi ağız boşluğunun di
ğer kısımlarındaki tat goncalarını, tat uyarımına karşı yanıt
oluşturması için hazırlar. Afferent sinir
İnsanda en az -i farklı nitelikte tat algılama söz konusu lifi
dur: tuzlu, ekşi, tatlı ve acı. Bu tatların hepsi, dilin tat tomur
cukları içeren tüm bölümlerinde algılanabilir. Tat tomurcuk
ları, tat uyarıcıları algılayabilen tat hücrelerinin bulunduğu Şekil 15-3. Tat hücrelerinin ve tat deliğinin gösterildiği bir
soğana benzer şekilli özelleşmiş yapılardır. Bunların her bi tat goncası çizimi. Çizimde ayrıca bazı hücre tiplerine (ba
rinde yaklaşık 50-100 hücre bulunur. Tomurcuk bazal lami zal, tat ve destekleyici) ve uyarılması durumunda duysal
na içine gömülüdür ve uç bölümde tat hücrelerinden uza bilgileri merkez tat alıcı nöronlara aktaracak olan afferent
nan mikroviluslar tat deliği denen bir açıklık içine sokulur sinir liflerine de yer verilmiştir.
294 / BOLUM 15
septörleri 40-80 üyesi olan bir reseptör ailesi içinde yer alır. ron çok sert olan mine İle, buna karşılık kökler diğer bir mi
Yakın gelecekte başka tat reseptör ailelerinin de tanımlana neralize doku olan sem ent ile örtülüdür. Bu iki örtü dişin
cağına mutlak gözüyle bakılmaktadır. serviks kısmında birleşirler. Dişin kitlesi dentin adı verilen
başka bir kalsifiye materyal içerir. Dentin, pulpa kavitesi
Y utak (F a rin ks) olarak bilinen, yumuşak bağ dokusuyla dolu bir boşluğu
çevreler (Şekil 15-4). Pulpa kavitesinde bir koroner bölüm
Yutak, ağız boşluğu ile solunum ve sindirim sistemleri ara
(koroner kamara) ve bir kök bölümü (kök kanalı) bulunur.
sında bir geçiş alanıdır. Buaın bölgesi ile gırtlak arasında bir
Kök kanalı kökün ucuna kadar uzanır; uçta apikal fora
geçit oluşturur. Farinks, özofagus ile devam eden bölümde
men adı verilen bir delik bulunur ve pulpa kavitesi içinde
çok katlı yassı keratinleşmemiş epitelle döşelidir. Buaın boş
ki kan damarları, lenfatikler ve sinirlerin giriş-çıkışını sağlar.
luğuna yalcın bölümlerini silyalı, yalancı çok katlı, goblet
Periodontal bağ fibröz bağ dokusudur ve yapısında bulu
hücreli prizmatik epitel örter.
nan kolajen lif demetleri sement ve alveolar kemiğe tutuna
Farinkste tonsiller de bulunur (14. Bölüm’de açıklandı).
rak dişin kemiksi cep (alveol) İçine sağlam bir şekilde otur
Farinks mukozasının tıkız bağ dokusundan oluşan lamina
masını sağlar.
propriasında çok sayıda küçük mülcöz bezler yer alır. Fa-
rinksin uzamına ve büzücü kasları bu tabakanın dış tarafın
da yerleşmiştir. Dentin
Dentin, daha çok kalsiyum tuzu içermesi (kuru ağırlığın %
D iş le r ve D iş le re B a ğ lı Y a pılar 70’i) nedeniyle kemikten daha sert bir kalsifiye dokudur.
Başlıca tip I kolajen fibriller, glikozaminoglikanlar, fosfopro-
Erişkin bir insanda, maksilier ve mandibuler kemiklerdeki
teinler, fosfolipitler ve hidroksiapatit kristalleri biçiminde
iki taraf simetrik kavis içine yerleşmiş 32 sürekli diş bulu
ki kalsiyum tuzlarından oluşmuştur. Dentinin organik mat-
nur. Bunlar her kadranda 8 tanedir: 2 kesici, 1 köpek, 2 ön
riksi odontoblastlar tarafından salgılanır; bu hücreler dişin
öğütücü ve 3 sürekli azı dişi. Yirmi sürekli dişin öncesinde
İç yüzeyini döşeyen pulpa hücreleridir (Şekil 15-5 ve 15-7).
süt dişi bulunur. Sürekli azı dişlerin ise süt dişi yoktur.
Odontoblast ince uzun, kutuplu bir hücredir ve sadece elen
Her diş, diş etinden yukarı uzanan bir kuron (taç) ile diş
tine bakan yüzeyde organik matriksi oluşturur. Bu hücreler
etinin altındaki bir ya da daha fazla kökten oluşmuştur. Kök
uç sitoplazmalarında bulunan salgı grandileri ve bazal nük-
ler, her diş için bir tane bulunan ve alveol adı verilen ke
leuslarıyla kutuplaşmış protein salgılayan hücre yapısında
miksi cepler içinde dişin tutunması sağlar (Şekil 15-4). Ku
dır. Odontoblastlar ince uzun, dallanmış sitoplazmik uzantı
lara sahiptir. Denlin genişliği boyunca dik olarak devam
eden bu uzantılara odontoblast uzantdan (Tomes lifleri)
adı verilir. Bu uzantılar dentin kalınlaştıkça giderek uzar,
dentin kanalları adını alan ve dentin-mine birleşme yeri
nin yalcınlarında aşırı derecede dallanan küçük kanallar için
de uzanır (Şekil 15-6). Odontoblast uzantıları hücre gövdesi
yakınında 3-4 //m çapındadır, ancak mine veya sement ya
kınlarında distal uca doğru giderek incelirler.
Odontoblastlar tarafından salgılanan matriks başlangıçta
mineralize olmamıştır ve predentin adını alır (Şekil 15-7).
Gelişmekte olan dentinin mineralizasyonıı, odontoblastlar
tarafından üretilen zarla sarılmış veziküllerin (matriks vezi-
külleri) görünmesiyle birlikte başlar. Vezikiiller yüksek kal-
Ameloblastlar
Mine
Dentin
Mine, mine prizmaları adı verilen uzun sütun ya da çu Pulpa, sinir ve damardan zengin bir dokudur. Kan da
buklardan oluşmuştur. Bunlar birbirlerine interprizmatik marları ve miyelinli sinir lifleri uç delikten (apikal foramen)
mine ile bağlanır. Hem interprizmatik mine hem de mine girer ve çok sayıda dallara ayrılır. Bazı sinir lifleri miyelin kı
prizmaları hidroksiapatit kristallerinden yapılmıştır; sadece lıflarını kaybeder ve kısa bir yol izleyerek elentin kanalları
kristallerin yerleşim yönü farklıdır. Her bir prizma mine ta içine doğru uzanır. Pulpa lifleri dişte algınabilen tek duyu ti
bakası kalınlığı boyunca uzanır ve dalgalı bir yol izler. Priz pi olan ağrıya karşı duvarlıdır.
maların gruplar halinde düzenlenmesi minenin mekanik
özellikleri açısından büyük önem taşır Periyodontiyum
Mine matriksi ameloblastlar tarafından salgılanır (Şekil Periyodontiyıım dişin maksiller ve mandibuler kemik içinde
15-5). Bu uzun prizmatik hücreler nükleıısun altındaki böl tutunmasını sağlayan yapıları içerir. Bu yapılar sement, peri-
gede çok sayıda mitokondrİ içerirler. Niikleusun üzerinde iyi yodontal bağ, alveoler kemik ve diş eti (gingiva)dır.
gelişmiş bir Golgi kompleksi ve kaba endoplazma retikulu-
S em ent
mu bulunur. Her bir ameloblast Tomes uzantısı adı verilen
apikal bir çıkıntıya sahiptir. Bu çıkıntılarda mine matriksinin Bu doku kök dentininin yüzeyini örter ve yapısı kemiğe
oluştuğu proteinleri içeren çok sayıda salgı grandileri bulu benzer ancak havers sistemi ve kan damarları yoktur. Kökün
nur. Ameloblastlar mine sentezini tamamladıktan sonra ko apikal bölgesinde daha kalındır ve osteosit görünümündeki
ruyucu bir epitel oluştururlar ve diş sürmesine dek kuronu sem entositler içerir. Bu hücreler osteositler gibi lakünalar
yüzeyini örterler. Bu koruyucu işlev bazı mine bozuklukla içinde bulunur; ancak osteositlerin aksine sementositler bir
rının önlenmesinde önemlidir. ikirleriyle kanaliküller yoluyla bağlantı kurmazlar ve peri
odontal bağ yoluyla beslenirler. Sement, kemik dokusu gibi
değişebilen bir yapıya sahiptir ve karşılaşılan dış etkenlere
Pulpa yeni doku yapımı ya da eski dokunun emilmesi şeklinde
Diş pulpası gevşek bağ dokusundan oluşmuştur. Asıl ele tepki gösterir. Sürekli sement yapımı ile dişlerin fizyolojik
manları odontoblastlar, fibroblastlar, ince kolajen fibriller ve olarak uğradığı aşınma karşılanır ve diş kökleri ile kemiksi
glikozaminoglikan içeren temel maddedir (Şekil 15-7). cepler arasında yakın bir ilişki sağlanır.
SİNDİRİM KANALI / 297
Dentin
Predentin
Odontoblastiar
Pulpa
Odontoblast
uzantıları
Sement kan damarları içermediği için kemiğe kı Perİodontal bağdaki bu yüksek kolajen yenilen
yasla daha düşük bir metabolik aktivite gösterir. me hızı yüzünden, protein ya da kolajen sentezi
Bu özelliği sayesinde, ortodontik girişimlerde diş ni etkileyenler (örn. protein ya da C vitamini ek-
ler önemli kök kaybına yol açmaksızın hareket sikliği-skorbüt) bu ligamentin görev kaybına ne
edebilir. den olur. Bunun sonucu olarak dişler alveoler ke
mik içinde sallanır ve ileri vakalarda düşer. Perİ
odontal ligamentin bu esnekliği, bozuk duruştaki
dişlerin ağız içindeki durumunu değiştirebilen or
P e r İo d o n t a l B a ğ todontik girişimlere izin vermesi bakımından
Periodontal bağ özel bir tip tıkız bağ dokusudur. Lifleri bir önemlidir.
taraftan dişin sementine girip onu kemiksi cebin duvarına
bağlarken, diğer taraftan dişin sınırlı bir şekilde hareket et
mesine izin verir (Şekil 15-BA ve B). Bu lifler çiğneme ba A l v e o l a r K e m Ik
sınçlarını destekleyecek şekilde düzenlenmiştir. Böylece ba Alveoler kemik periodontal bağla çok yakın temas halinde
sıncın doğrudan kemiğe yansıması ve bunun yol açacağı dir. Olgunlaşmamış kemik (primer kemik) tipindedir ve ko
madde kaybı önlenmiş olur. lajen lifleri erişkin kemikteki gibi tipik lamellar biçimde dü
Perİodontal ligamentin kolajeni olgunlaşmamış dokular zenlenmemiştir. Perİodontal ligamentin kolajen liflerinin ço
daki kolajene benzer özellikler taşır. Yüksek protein döngü ğu demetler halinde düzenlenmiştir. Bu demetler alveoler
oranına sahiptir (otoradyografiyle gösterilmiştir) ve çözüle kemik ve sement içine girerek bu iki yapı arasında bir köp
bilir kolajen içeriği yüksektir. Liflerin arasındaki boşluğu gli- rü oluştururlar (S h a rp ey lifle ri) (Şekil 15-8B). Köklere en
koza m inogl İka n lar dol du rur. yakın konumdaki kemik bir cep oluşturur. Damarlar alve
oler kemik içinden geçerler ve kök boyunca periodontal ba-
298 / BÖLÜM 15
Alveolar
kemik Periodontal ligament
Fibroblast
Sement
Osteoblast
Sementoblast
Osteosit
Arteriyol
Alveolar
kemik
Periodontal
bağ
Sharpey
lifleri
Şekil 15-8. A: Bir dişin alveolar kemiğe periodontal bağ aracılığıyla tutunduğu bölümü gösteren bir kesit. Bu materyal
genç bir hayvandan alındığı için kemik diş sürmesine uyum sağlamak üzere sürekli bir yeniden yapım göstermektedir; bu
durum osteoklastların varlığını açıklar. Ligamenti düzgün bir yönlenme gösteren fibroblastlar oluşturur. PT boyası. Orta
büyütme. B: Alveolar kemiğe tutunmuş düzgün yönlenimli kolajen demetlerinin (sarı) bulunduğu periodontal ligamentin
pikrosirius polarizasyonu. Orta büyütme.
SİNDİRİM KANALI / 299
ğın içine uzanarak delici (perforan) damarları oluşturur YEMEK BORUSU (ÖZOFAGUS)
lar. Bazı damarlar ve sinirler kökün apikal foramenine ula
Gastrointestinal kanalın özofagus adını alan parçası müskü-
şarak pulpa içine girerler.
ler bir borudur ve yiyecekleri ağızdan mideye taşıma işlevi
görür. Keratİnleşmemiş çok katlı yassı epitel ile örtülüdür (Şe
(Diş Eti) Gİngİva
kil 15-9). Genellikle, sindirim kanalının geri kalan bölümüyle
Diş eti, maksiller ve mandibular kemiklerin periostuna sıkı aynı katmanları taşır. Submukozada mukus salgılayan küçük
biçimde tutunmuş bir müköz zardır. Çok katlı yassı epitel ve bez grupları, özofagus bezleri vardır; bunların salgısı yiye
çok sayıda bağ dokusu papillaları içeren lamina propriadan ceklerin taşınmasını kolaylaştırır ve mukozayı korur. Mideye
meydana gelir. Bu epitelin oldukça özelleşmiş bir bölümü yakın bölümün lamina propriasında gruplar halinde bulunan
bağlantı epiteli adını alır. Bağlantı epiteli kalın bir bazal la- özofageal kardiya bezleri de mukus salgılar. Özofagusun
minaya benzeyen ve Gottlieb epitel bağlantısını oluşturan distal ucunda müsküler tabaka sadece düz kas hücrelerinden
bir kütikül ile diş minesine bağlıdır. Mine ile epitel arasında oluşur, orta parçada çizgili ve düz kas hücreleri; proksimal
kuronu çevreleyen ve diş eti oluğu adı verilen yaklaşık 3 ucunda ise sadece çizgili kas hücreleri vardır. Yemek borusu
mm’lik küçük bir çöküntü yer alır. nun sadece periton boşluğundaki kısmı seroza ile kaplıdır.
Geri kalanı gevşek bağ dokusu tabakası ile örtülüdür. Adven-
tisya adı verilen bu tabaka çevre doku içine karışır.
MİDE
Mide, ince bağırsak gibi yiyecekleri sindiren ve hormon sal
Klinik muayenede diş eti oluğunun ölçülen derin gılayan hem dış salgı hem de iç salgı yapan bir organdır. Sin
liği önemlidir ve periodontal hastalığa işaret ede dirim kanalının genişlemiş bir bölümüdür. Ana işlevleri;
bilir. ağızda başlayan karbonhidrat sindirimini devam ettirmek,
mideye gelen besinlere asidik bir sıvı eklemek, bunları müs-
Lamina
propria
Düz
kas
Özofagus
bezleri
killer aktiviteyle viskoz bir kitle (kimus) haline dönüştür Bununla birlikte fundus ve korpus mikroskopik olarak aynı
mek ve pepsin enzimi ile protein sindirimini başlatmaktır. yapıda olduğundan histolojik olarak sadece 3 bölge ayırt
Mide ayrıca lingual lipazın da yardımı ile trigliseridleri sindi edilebilir. Boş midenin mukoza ve submukozası ruga denen
ren bir gastrik lipaz üretir. Makroskopik olarak 4 bölgeden uzamına kıvrımlar oluşturur. Mide yiyecekle dolu olduğun
oluşur: kardiya, fundus, korpus ve pilor (Şekil 15-10). da bu kıvrımlar yassılaşır.
Çukurcuk
Çukurcuğun
tabanı ile bezin
birleşme veri
Lamina
propria
Bezler
Muskularis
mukoza
Lamina
propria
Pilor Korpus
Ş ekil 15-10. Midenin bölgeleri ve histolojik yapıları.
SİNDİRİM KANALI / 301
Mukoza
Mide mukozasında, değişik uzunluklarda lamina propria içi KLİNİK BİLGİ
ne uzanarak mideye ait çukurcuklar, g astrit çukurcukları
oluşturan bir yüzey epiteli bulunur. Midenin her bölgesi
Stres ve diğer psikosomatik etmenler; aspirin,
için özel bir yapı gösteren (kardiyak, gastrik ve pilorik) dal
lanmış lübüler bezler mide çukurcuklarma açılır. Lamina nonsteroid anti-inflamatuvar ilaçlar ya da etanol
propria gevşek bağ dokusundan oluşmuştur. İçinde düz gibi ağızdan alınan maddeler; yemeklerin yol aç
kas hücreleri ve lenfoid hücreler serpilmiş olarak bulunur. tığı hiperozmolarite; ve bazı mikroorganizmalar
Mukoza, altındaki submukozadan bir düz kas tabakası olan (ör. Helicobacter pylori) bu epitel tabakasını bo
muskularis mukoza ile ayrılır. zarak ülserasyona yol açabilir. Başlangıçta ülse-
Midenin lümene bakan yüzeyi küçük büyütme ile ince rasyon iyileşebilir, ya da lokal olarak yıkıcı mad
lendiğinde, çok sayıda küçük halkamsı ya da ovoid epitel delerin etkisiyle daha da şiddetlenerek başka mi
girintileri gözlenir. Bunlar mideye ait çukurcukların delikle de ve duodenal ülserler oluşturur. Yeterli kan akı
ridir (Şekil 15-10 ve 15-11). Yüzeyi ve mideye ait çukurcuk- mı midenin fizyolojik işlevini destekler. Bunun gi
lan örten epitel tek katlı prizmatik epiteldir ve hücrelerinin bi bazı etmenler mide mukozanın yüzeyel hasa
tümü alkalen bir mukus salgılar (Şekil 15-11 ve 15-12). Sal rı hızla onarmasını sağlayarak savunma düze
gılanan mukus kalın bir jel tabakası oluşturarak hücreleri mi neğinde çok önemli bir rol oynar. Yıkıcı ve koru
de tarafından salgilanan kuvvetli asitin etkisinden korur. *Epi- yucu etkiler arasındaki dengede herhangi bir bo
tel yüzeyine sıkıca yapışmış olan mukus oldukça etkili bir zukluk patolojik değişikliklere yol açar. Örnek
koruma sağlar. Lümene yakın yiizeyel müköz tabaka daha olarak aspirin ve etanol mukozal kan akımını kıs
çözünür bir yapıdadır; pepsin ile kısmen sindirilir ve liimen men azaltarak mukozaya zarar verir. Bazı anti-
içeriğine karışır. inflamatuvar ilaçlar, müköz tabakanın alkalini-
Yüzey ve çukurcuk hücrelerinin etrafındaki sıkı bağlan zasyonu ve sonuçta koruyucu etki için çok
tılar da aside karşı engelin bir parçasını oluşturur. Hidroklo- önemli olan E tipi prostoglandinlerin üretimini
rik asit gibi pepsin, lipazlar (lingual ve gastrik) ve safranın baskılar.
da epitel örtüsüne yönelik yıkıcı endojen maddeler olarak
düşünülmeleri gerekir.
Müköz
boyun
hücresi
Şekil 15-12. Mukus salgılayan yüzey epiteli (A) ve gastrik bezin orta bölümünde pariyetal hücreler arasına sokulmuş mü
köz boyun hücrelerini (B) gösteren mikroskop fotoğrafları. Bol miktarda kapiler görülmektedir. PT boyası. Orta büyütme.
Kardlya K ö k H üc reler !
Kardiya, özofagus ile mide arasındaki geçiş bölgesinde 1,5-3 Kök hücreleri boyun bölgesinde az sayıda bulunur. Alçak
cm genişliğinde dar, halkasal bir banttır (Şekil 15-10). Mukoza prizmatik hücrelerdir. Oval nükleusları hücre bazaline ya
sı, basit ya da dallanmış tübüler kardiyak bezler içerir. Bu bez kındır. Bu hücreler yüksek mitotik aktiviteye sahiptir; bazı
lerin son kısınılan genellikle kıvrımlıdır ve geniş bir lümene sa ları çukurcuk ve yüzeydeki müköz hücrelerin yerini almak
hiptir. Salgı yapan hücrelerin çoğu mukus ve lizozim (bakteri üzere yüzeye doğru hareket eder. Müköz hücrelerin döngü
duvannı yıkan bir enzim) üretir, ancak arada hidroklorür salgı (turnover) süresi 4-7 gündür. Diğer yavru hücreler bezlerin
layan birkaç pariyetal hücre bulunabilir. Bu bezler yapı olarak, daha derin kısımlarına göç ederler ve müköz boyun hücre
özofagusun son parçasındaki kardiyak bezlere benzer. leri ile pariyetal, esas ve enteroendokrin hücrelere farklıla
şırlar. Bu hücreler yüzeydeki müköz hücrelerden çok daha
yavaş yenilenirler.
Taban ve Gövde (Fundus ve Korpus)
Fundus ve korpusun lamina propriası dallanmış, tübüler M üköz Bo yun H üc reler !
gastrik bezler (fundus bezleri) İle doludur. Bunların 3-7’si Müköz boyun hücreleri mide bezlerinin boyun parçalarında
birlikte bir mide çukurcuğunun dibine açılır. Mide bezlerin ki pariyetal hücreler arasında kümeler halinde ya da tek ola
deki epitel hücrelerinin dağılımı düzenli değildir (Şekil 15-10 rak bulunur. Bu hücrelerin müköz salgısı yüzeydeki müköz
ve 15-11). Bezlerin boyun parçasında kök, müköz boyun ve epitel hücrelerinin salgısından oldukça farklıdır. Şekilleri dü
okzintik (pariyetal) hücreler (Şekil 15-12B); tabanında ise pa zensizdir; nükleusları hücre bazalinde bulunur ve uç yüze
riyetal, esas (zimojen) ve enteroendokrin hücreler bulunur. ye yakın salgı grandileri vardır.
SİNDİRİM KANALI / 303
O k z In t İk (P a r İy e t a l ) H ü c r e l e r
Pariyetal hücreler, daha çok mide bezlerinin üst yarısında KLİNİK BİLGİ
bulunur, tabanında çok seyrektir. Yuvarlak ya da piramidal
hücrelerdir. Merkezi yerleşimli, yuvarlak tek nükleusları var
dır ve sitoplazmaları oldukça eozinofiliktir (Şekil 15-11, 15- Atrofik gastrit vakalarında pariyetal ve esas hüc
12B ve 15-13). Elektron mikroskop ile incelendiğinde, aktif reler çok daha az sayıdadır ve gastrik sıvının asit
olarak salgı yapan hücrenin en belirgin özellikleri çok sayı ya da pepsin aktivitesi çok azdır ya da hiç yoktur.
da bulunan mitokondri (eozinofilik) ve apikal plazma İnsanda, pariyetal hücreler intre nse k faktörün
membranının yaptığı derin sirküler girintilerdir (hücre içi üretim yeridir. Bu faktör B12 vitaminine bağlanan
kanalcıklar) (Şekil 15-13, 15-14 ve 15-15). Dinlenme halin bir glikoproteindir. Diğer canlılarda bu madde
deki hücrenin uç bölgesinde plazmalemmanın hemen altın başka hücreler tarafından üretilebilir.
da çok sayıda tübüloveziküler yapılar görülebilir (Şekil 15- B12 vitamini ile intrensek faktörün oluşturdu
15, sol taraD. Bu aşamada hücre az sayıda mikrovillusa sa ğu karışım pinositoz yoluyla emilerek ileumdaki
hiptir. Hidroklorik asit salgısı için uyarıldığında, tiibülovezi- hücrelerin içine alınır; bu nedenle, intrensek fak
kiiller hücre membranı ile kaynaşır ve daha fazla kanalikül tör bulunmaması B 12 vitamin eksikliğine yol aça
ve mikrovilus oluşur. Böylece hücre membranı yüzeyinde bilir. Genellikle a tro fik gastritin neden olduğu
büyük bir artış sağlanmış olur (Şekil 15-15, sağ taraD. bu durumda eritrositlerin oluşumundaki meka
Pariyetal hücreler 0.16 mol/L hidroklorik asit (esas ola nizma bozulur ve pernisyö z anem i gelişir. Va
rak H+ ve Ck), 0.07 mol/L potasyum klorür, eser miktarda kaların belirli bir yüzdesinde, pernisyöz anemi
diğer elektrolitler ve mide imrensek faktör (aşağıda açıklan otoimmün bir hastalık olarak değerlendirilir, çün
mıştır) salgılar. Bu hücrelerde bol miktarda bulunan karbo kü bu hastaların kanında sıklıkla pariyetal hücre
nik anhidraz enziminin etkisiyle oluşan H2C 0 3’in ayrışması proteinlerine karşı gelişen antikorlar saptanmak
sonucu H+ ortaya çıkar. H2C 0 3 oluştuktan hemen sonra si- tadır.
toplazmada H+ ve H C 03*’e ayrışır (Şekil 15-16). Aynı zaman
da aktif durumdaki hücre tarafından kanalikül içine salgıla
nan KCİ de, K+ ve Ch’ye ayrışır; HVK+ pompasının etkisiy
le K+ ile H+ yer değiştirirken Ch iyonundan HC1 oluşturulur.
Pariyetal hücrelerde bol miktarda mitokondri bulunması Pariyetal hücrelerin salgısal aktivitesi çeşitli mekanizma
bunların metabolik süreçlerinde, özellikle H+/K+ pompası larla ortaya çıkar. Bunlardan biri kolinerjik sinir sonlanmaları
nın işlevinde enerji gereksiniminin oldukça yüksek olduğu yoluyla olur (parasempatik uyarım). Histamin ve polipeptid
na işaret eder. yapısındaki gastrin, mide mukozasından salgılanır ve hicl-
M m
Lümen
m ı0 m
öWS
m i h
: ; V , f ■; i
fess*
Ş ekil 15-14. Aktif bir pariyetal hücrenin elektron mikroskop resmi. Hücre içi kanalcıkların içine uzanan
mikroviluslar (MV) ve bol miktarda mitokondri (M) gözlenmekte. X10,200 (S. Ito'nun izni ile).
roklorik asit yapımını güçlü bir şekilde uyarır. Gastrin ayrıca 18). Mide fundusıında, 5-hidroksitriptamin (serotonin)
mide mukozasında büyümeyi uyararak trofik bir etki gösterir. önemli salgı ürünlerinden biridir. Gastrointestinal kanaldaki
enteroenclokrin hücrelerin diğer ürünleri Tablo 15-1’de gös
E s a s (Z İ m o j e n ) H ü c r e l e r İ
terilmiştir.
Esas hücreler tübiiler bezlerin alt bölümünde daha fazladır
(Şekil 15-13). Protein sentezi yapan ve salgılayan hücrelerin
bütün özelliklerine sahiptir. Sitoplazma kaba endoplazma re-
tikulumundan zengin olduğu İçin bazofiliktir. Sİtoplazmala-
k l in ik b il g i
rındaki granüllerde inaktif pepsinojen enzimi bulunur. Ön
cül bir enzim olan pepsinojen midenin asit ortamına salgılan
dıktan sonra hızla oldukça aktif bir proteolitik enzim olan Bu hücrelerden çıkan ve ka rsino id adı verilen
pepsine dönüşür. İnsanda gastrik sıvı içinde farklı yapıda 7 tümörler serotonin aşırı üretimine bağlı klinik
pepsin enzimi bulunur; pH<5 ortamda aktif olan bu aspartat semptomlar verir. Serotonin bağırsak hareketleri
endoproteinazlar nispeten geniş bir özel etkinlik gösterir. İn ni artırır, ancak bu hormon/nörotransmiter düze
sanda esas hücreler ayrıca lipaz enzimini de üretirler. yindeki artış mukoza vazokonstriksiyonu ve ha
sarında rol oynar.
E n t e r o e n d o k r İn H ü c r e l e r
Hücre içi
Şekil 15-16. Hidroklorik asit sentezindeki başlıca evreleri gösteren pariyetal hücre çizimi. Düz oklar ATPaz aracılığıyla ak
tif transports kesintili oklar difüzyonu göstermektedir. Kandaki C 0 2'den karbonik anhidrazın etkisiyle karbonik asit oluşur.
Karbonik asit bir bikarbonat iyonu ve bir protona (H+) ayrışır ve H+ mide lümenine K+ ile yer değiştirmek üzere pompala
nır. Na+, K+ ATPaz sayesinde intraselüler K+ yüksek konsantrasyonda tutulurken H C 03" ile Cl‘ değişimi aksi yönde ger
çekleşir. Hücre apeksindeki tübüloveziküllerin sayısının pariyetal hücre stimülasyonundan sonra azalması bu tübülovezi-
küllerin hidroklorik asit salgısıyla ilişkili olduğunu gösterir. Bikarbonat kana geri döner ve sindirim sırasında kan pH ‘sında
ölçülebilir bir artışa neden olur.
306 / BOLÜM 15
Ş ekil 15-17. Mide fundusunda bir mide bezi kesitinden alınan elektron mikroskop resmi. Lümen,
pariyetal hücrelerde bol mitokondri, esas hücrelerde yaygın kaba endoplazma retikulumu ve en-
teroendokrin hücrelerde salgı grandileri görülmektedir. X5300.
SİNDİRİM KANALI / 307
Şekil 15-18. İnsan duodenumunda bir enteroendokrin hüc Dr sindirim Vazoaktif İyon ve su sekresyonu,
renin {açık tip) elektron mikrografı. Hücrenin apeksinde kanalı intestinal bağırsak motilitesinin
mikroviluslar gözlenmekte. X6900 (A.G.E. Pearse’ın izni ile.) polipeptit artırılması
Villus
ntestinal
bezler
Submukoza
Kas
Viluslar arasında basit tübüler bezlerin küçük delikleri Paneth hücreleri, ince bağırsak bezlerin bazal bölü
vardır. Bu bezlere intestinal bezler (ayrıca uygun olmaya münde bulunur. Uç sitopkızmalarında salgı grandileri bulu
rak kriptalar da denir) ya da Lieberkühn bezleri denir nan dış salgı hücrelerdir. İmmiinositokimyasal yöntemler kul
(Şekil 15-20 ve 15-27). lanılarak yapılan araştırmalarda, bu hücrelerin büyük eozino-
Vilusların epiteli, bezlerin epiceli ile devanı eder, intesti filik salgı grandileri içinde bazı bakterilerin hücre duvarını
nal bezlerde kök hücreler, bir miktar emici, abzorbtif hücre, eriten bir enzim olan lizozim içerdiği görülmüştür (Şekil 15-
goblet hücreleri, Paneth hücreleri ve enteroendokrin hücre 27’den 15-30’a kadar). Lizozim antibakteriyel işleve sahiptir
ler bulunur. ve bağırsak florasının kontrol edilmesinde rol oynayabilir.
Emici hücreler, uzun prizmatik hücrelerdir. Her birinin M (mikro katlantı) hücreleri, fieyer plaklarındaki lenf
bazal yarısında tek bir oval nükleus bulunur. Her hücrenin folikiillerini örten özelleşmiş epitel hücreleridir. Bu hücrelerin
özelliği çukurculdar oluşturan çok sayıda bazal zar girintileri
ucunda fırçamsı (çizgili) kenar adı verilen homojen bir ta
göstermesidir. Bu çukurcuklarda intraepitelyal lenfositler ve
baka vardır (Şekil 15-21). Elektron mikroskopta incelendiğin
antijen-sunan hücreler (makrofajlar) bulunur. M hücreleri en-
de, lirçaııısı kenarın yoğun bir mikrovilus tabakasından oluş
dositozla antijenleri alıp alttaki makrofajlara \'e lenfoid hücre
tuğu görülür (Şekil 15-22 ve 15-23). Her mikrovilus uç sitop-
lere taşırlar. Makrofajlar ve lenfositler daha sonra yabancı an
lazmanın yaklaşık 1 fim uzunluğunda ve 0.1 fim çapında si-
tijenlere karşı immünolojik yanıtların başladığı lenfoid siste
lindirik bir çıkıntısıdır; aletin mikrofilamanlan ile diğer hücre min diğer bölümlerine (lenf düğümlerine) göç ederler, intes
iskeleti proteinlerinin oluşturduğu bir nüveyi saran hücre tinal immünolojik sistemde M hücrelerinin önemli bir yeri var
membranından meydana gelir (Şekil 15-22 ve 15-24). Emici dır (Şekil 15-31, 15-32 ve 15-33). Bazal membran M hücrele
hücrelerde ortalama 3000 mikrovilus bulunduğu belirlenmiş rinin altında devamlılığını kaybeder, böylece lamina propria
tir. Mukozanın 1 mm2’sincle bu yapıların sayısı 200 milyonu ile M hücreleri arasında geçiş kolaylaşmış olur (Şekil 15-33).
bulur. Mİkroviluslar bağırsak yüzeyi ile besinler arasında iliş Mide-bağırsak kanalının oldukça geniş olan mu koza 1 yü
ki yüzeyini oldukça artırdıkları için önemli fizyolojik işleve zeyi birçok potansiyel yayılan mikroorganizmayla karşılaşır.
sahiptir. Plika, vilus ve mikroviluslarm bulunmasıyla ince IgA sınıfı sekretuvar immünglobulinler (daha önce bahsedil
bağırsakta örtünün yüzeyi büyük ölçüde artar. Bunlar yoğun di) savunmadaki ilk hattı oluşturur. Diğer bir koruyucu ay
bir emilim işleminin gerçekleştiği bir organda görülen önem gıt, hücrelerarası sıkı bağlantılardır. Bu bağlantılarla epitel
li bir özelliktir, filikalar bağırsak yüzeyini 3 kat, viluslar 10 kat hücreleri mikroorganizma girişine karşı bir engel konumuna
ve mikrovilushır 20 kat artırır. Böylece bu oluşumların hepsi gelir. Bunlara ek olarak asıl koruyucu bariyeri muhtemelen
birlikte bağırsak yüzeyinde 600 kat artış sağlar ve sonuçta gastrointestinal kanalda mukoza ve submukozaya yerleşmiş
toplam yüzey 200 m-’ye ulaşır. antikor salgılayan plazma hücreleri, makrofajlar ve çok sayı
firizmatik intestinal hücrelerin daha önemli bir işlevi ise daki lenfositler oluşturmaktadır (Şekil 15-31 ve 15-33). Bu
sindirim olayının sonunda ortaya çıkan metabolitlerin emili- hücrelerin hepsine birden sindirim sistemi ile ilişkili lenfatik
mini gerçekleştirmektir. Emici hücreler tarafından salgılanan doku (gut-associated lymphatic tissue -GALT) denir.
disakkaridaz ve peptidazlar fırçamsı kenardaki mikrovilusla-
ra bağlanırlar. Bunlar disakkarit ve dipeplitleri hidrolize ede
Gastrointestinal (Mide-bağırsak) Kanalın
rek sekonder aktif transport ile kolaylıkla emilebilen mono-
Endokrin Hücreleri
sakkaritler ve amino asitlere dönüştürür. Lipit sindirimi baş Yukarıda bahsedilen hücrelere ek olarak, gastrointestinal ka
lıca pankreatik lipaz ve safranın etkisiyle olur. İnsanda lipit nal diffüz nöroendokrin sistem özelliklerini taşıyan yay
emiliminin çoğu duodenumcla ve jejunumun üst bölümünde gın hücreler İçerir. Bu hücreler hakkında şimdiye dek edinil
gerçekleşir. Şekil 15-25 ve 15-26’da emilim olayı üzerine gü miş bilgiler Tablo 15-1’de özetlenmiştir.
Bu hücreler uyarıldıklarında salgı ürünleri ekzositoz yo
nümüzde geçerli görüşler yer almaktadır.
luyla salınır. Ardından bu hormonlar parakrin (lokal) ve en
dokrin (kan yolu ile) etkiler gösterir. Sindirim kanalının poli-
peptid salgılayan hücreleri iki tiptir: açık tip hücrenin uç kıs
mında mikroviluslar vardır ve organın liimeniyle temas halin
k l in ik b il g i dedir (Şekil 15-18); kapalı tip hücrenin uç kısmı diğer epitel
hücreleri ile örtülüdür (Şekil 15-17). İnce bağırsakta açık tip
İnsanda sindirim bozukluklarıyla özellik kazanan endokrin hücreler komşu emici hücrelerden daha ince bir gö
bazı hastalıklarda disakkaridazların eksik olduğu rünümdedir; uç yüzeyinde düzensiz mikroviluslar, sitoplaz-
mada küçük salgı grandileri bulunur. Sindirim kanalındaki
gösterilmiştir. Bu enzim eksikliklerinin bazdan
kimyasal içeriğin açık tip hücrelerin mikroviluslarını etkileye
genetik kaynaklıdır.
bileceği ve böylece hücre salgısında bir artışa yol açabileceği
Enfeksiyonlar ya da beslenme bozukluklarına
ileri sürülmüştür. Gastrointestinal endokrinoloji bilgileriyle ha
bağlı olarak ince bağırsak mukoza atrofisi gelişen la bazı olayların açıklanamamasına karşın, sindirim sistemi et
hastalıklarda besinlerin emilimi büyük ölçüde engel kinliği sinir sistemi tarafından kontrol edildiği, lokal olarak
lenir ve malabzorbsiyon sendromu meydana gelir. salgılanan peptid hormonların oluşturduğu karmaşık ve etkin
bir sistem tarafından düzenlendiği açıklık kazanmıştır.
Goblet
hücresi
m m :
V $ *;i
■■'VSCjilîfe
■ ! ' ■■■/ :
^ â ® ;;
;;$igİjfSî?:*
m
; ;• m
£ek/7 75-22. İnce bağırsakta bir emici epitel hücresinin elektron mikroskop fotoğrafı. Hücrenin
apeksinde mitokondri birikimi gözlenmektedir. Lümene bakan yüzey mikroviluslarla örtülüdür (sağ
üst köşedeki enine kesit). Enine kesilmiş aktin filamanları mikrovilusların merkezindeki başlıca ya
pısal özelliktir. X6300 (K.R. Porter’in izni ile).
312 / BÖLÜM 15
Villin
Aktin filamanı
Fibrin
Hücre zarına
bağlanma
Hücre
Şekil 15-24. Mikrovilus yapısı. Aktin filamanları ve buna zarına
bağlı diğer proteinlerden oluşan bir hücre iskeleti ile
mikrovillusun şekli korunur. Aktin filamanları içinde ara
filamanlar bulunan terminal ağın <bkz. Bölüm 4) mikrofi-
lamanlarıyla süreklilik gösterir. Bu yerleşimde aktin fila-
manları yapısal bir rol oynar, genellikle söz knusu oldu
ğu üzere hareket ile ilişkileri yoktur. Aktin destekleyici
görevi tam olarak gerçekleştirebilmek üzere mikrofila-
manları bir arada tutan fibrine, hücre membranına ve
mikrovilus ucunda yer alan özel bir protein olan villine
bağlayan başka proteinlerle de ilişki kurar. Ara filaman
SİNDİRİM KANALI / 313
I I I
.‘ m*tr;rmı
•*'' *>
*i» ,' - - “ -**ıwjM
r\ \
Şekil 15-27. İnce barsağın yapısını gösteren şematik çizim. A: Küçük büyütme ile ince bağırsak. Soldaki vilusta epitel
hücrelerinin deskuamasyonu gözlenmektedir. Bezlerin kör uçlarında yer alan hücrelerin sürekli mitotik aktivitesi ve bu hüc
relerin yukarıya doğru göçü sayesinde (kesik çizgiler) intestinal epitel sürekli olarak yenilenir, intestinal Lieberkühn bezle
ri gözlenmektedir. B: intestinal bezlerde intestinal epitel örtüsü vS goblet hücreleri (üst kısım) bulunur. Daha aşağıda ol
gunlaşmamış epitelyal hücreler mitoz aşamasında görülmektedir; Paneth hücreleri ve enteroendokrin hücrelerin bulun
ması da dikkati çekmektedir. Olgunlaşmamış hücreler yukarıya doğru ilerledikçe farklılaşır ve ışık mikroskopunda gözle
nen fırçamsı kenarı oluşturan mikroviluslar gelişir (bkz Şekil 15-22). Bu bezlerin kör uçlarında, hücre proliferasyonu ve
farklılaşması aynı anda meydana gelir. C: Fırçamsı kenarlı prizmatik örtü epiteli ve goblet hücreleriyle bir villusun tepesi.
Villusun içindeki bağ dokusunda kan kapilerleri, bir lenfatik kapiler, düz kas hücreleri ve lenfositler izlenebilmektedir. Epi
tel tabakasında lenfositler çok sayıdadır. Hücreler villusun tepesinden dökülür. (A.W. Ham'in izni ile, Histology, 6. baskı, Lippin-
cott, 1969'den alınarak yeniden çizilmiştir.)
316 / BOLUM 15
Şekil 15-29. Paneth hücresinin elektron mikroskop resmi. Belirgin nükleoluslu bazal nükleus,
bol miktarda kaba endoplazma retikulumu ve polisakkaritten zengin materyalin oluşturduğu bir
halka ile çevrili bir protein özdekten oluşan iri salgı granülleri gözlenmektedir. Bu granüller in
testinal bakteri popülasyonunun düzenlenmesini sağlayan litik bir enzim olan lizozim içerir.
SİNDİRİM KANALI / 317
Şekil 15-30. İnce bağırsakta yer alan 2 bezin (kriptanın) bazal kesiminin mikroskop fotoğrafı. Enteroen-
dokrin hücre, paneth hücresi, goblet hücresi ve mitoz geçiren bir hücre görülmekte.
M hücrelerinin
M hücre M hücre Lenfoid Bazal yüzeyel
Şekil 15-31. Bir lenf nodulünün intestinal mukoza ile örtü olduğu bağırsak bölgesinden alınan bir elekt
ron mikroskop resmi. Lenfoid hücreler içeren özel bir kompartman oluşturan M hücreleri gözlenmektedir.
Bu kompartmanda yarıca bir makrofaj da (antijen sunan bir hücre) bulunmaktadır. (M. Neutra'nın izniyle).
318 / BÖLÜM 15
Resim 15-32. Mukoza epitelinin kaldırılmasını takiben bağırsak yüzeyinin taramalı elektron mikroskop
fotoğrafında bazal membran gözlenmektedir, intestinal vilusların arta kalan kısımlarını örten bazal
membran kesintisiz, buna karşın Peyer plakları üzerindeki lenf foliküllerini örten bazal membran kevgir
görünümündedir. Bu durum immünojenik maddelerin alttaki lenfoid dokuya kolayca ulaşabilmesini sağ
lar. (S. McCluagage'nm izni ile.)
birlikte girer. Düz kas hücreleri, vilusların enıilim için önem kesitlerde bu tabakalardaki düz kasların enine ya da uzamı
li olan tekrarlayan hareketlerini sağlar (Şekil 15-27 ve 15- na görünümü kesit yüzeyinin açısına göre değişir.
3-i’e bakınız).
Muskularis mukoza önemli bir özellik göstermez. Sub- Damarlar ve Sinirler
mukoza cluodenumun ilk bölümlerinde, intestinal bezlerin İnce barsağı besleyen ve emilmiş sindirim ürünlerini taşı
içine açılan dallanmış kıvrımlı tiibüler bez grupları içerir. yan kan damarları, muskularisi geçip submukozada geniş bir
Bunlara duodenal bezler (ya da Brunner bezleri) denir pleksus oluşturur (Şekil 15-34). Submukozadan başlayarak
(Şekil 15-35). Bu bezlerin hücreleri müköz tipte ve salgıları muskularis mukoza, lamina propria ve vilus içine doğru dal
alkali (pH 8.1-9.3) özelliktedir. Bu salgı cluodenumun mü lanır. Her vilus boyutuna göre bir ya da daha fazla dal alır ve
köz zarını asit mide sıvının etkilerine karşı korur ve ince ba vilus epitelinin hemen altında bir kapiler ağ oluşur. Vilusla-
ğırsak içeriğini pankreatik enzimin etkisi için optimum rın uçlarında, bu kapilerlerden çıkan bir ya da daha fazla sa
pH’ya getirir. yıda venül karşı yönde seyreder ve submukozal pleksusun
İnce barsağın lamina propria ve submukozası Peyer venlerine ulaşır. İnce barsağın lenf damarları vilusların orta
plakları denen ve sindirim sistemi ile ilişkili lenfatik doku sında kör tüpler olarak başlar. Bu kapilerler (laktealler) kan
nun önemli bir parçasını oluşturan lenf nodülü toplulukları kapilerlerinden daha geniş olmasına karşın gözlenmesi zor
içerir. Her plak 10-200 nodülden oluşur ve ince barsağın an- dur, çünkü duvarları birbirine o kadar yakın bir konumda
timezenterik tarafında çıplak gözle oval bir alan olarak gö bulunur ki adeta büzüşmüş gibi görünür. Laktealler musku
rülebilir. İnsanda yaklaşık 30 plak vardır ve bunların çoğu laris mukozanın üzerindeki lamina propriaya doğru seyreder
ileumda bulunur. Liiminal yüzeyden bakıldığında her Peyer ve burada bir pleksus oluşturur. Buradan submukozaya ge
plağı vilussuz kubbe biçimli bir alan olarak görülür (Şekil çerek lenf nodiillerini kuşatır. Laktealler defalarca anastomoz
15-32). Bunların yüzey epiteli emilim hücreleri yerine M yapar ve kan damarları ile birlikte ince barsağı terk ederler.
hücrelerinden oluşur (Şekil 15-31). İnce bağırsaklarda mus Laktealler özellikle lipitlerin emilimi açısından önemlidir,
kularis iyi gelişmiştir ve içte çevresel, dışta longitu uzamına çünkü bu düzeyde uzun prizmatik hücreler tarafından üreti
dinal tabakalardan meydana gelir (Şekil 15-36). Histolojik len lipoproteinler kolaylıkla kan dolaşımına giremez.
SİNDİRİM KANALI / 319
B Mukusla
Goblet hücreleri karışmış
Goblet tarafından üretilen Sıkı Epitel içi yabancı M hücre
hücresi mukus tabakası bağlantı lenfosit materyal sitoplazması
Kesintili bazal
lamina
Şekil 15-33. Bağırsakta immünolojik korunmanın bazı özellikleri. A: Bu durum barsağın jejunum gibi
yukarı bölümlerinde görülür. Birçok IgA salgılayan plazma hücreleri, dağılmış lenfositler ve bazı makro-
fajlar bulunur. Döşeyici epitelde bulunan lenfositler epitel hücrelerinin dışında ve sıkı bağlantıların altın
da yer almakta. B: Bu durum M hücrelerinin altında lenfosit kümelerinin bulunduğu ileumda sık görü
lür. M hücreleri yabancı maddeleri (mikroorganizmalar ve makromoleküller) oluşturdukları kavitelerin
içinde derinlerde yerleşmiş olan lenfositlere iletir. M hücrelerinin altında lenfosit toplulukları gözlenir.
Lenfositler yabancı maddelerden alınan bilgileri kan ve lenf yoluyla sindirim kanalının diğer bölgelerine
ve muhtemelen diğer organlara dağıtır.
Düz kas
Lamina
propria
Muskularis
mukoza
Submukoza Submukozal
pleksus
Muskuler —
tabaka (iç) Miyenterik
pleksus
Muskuler — Seroza
tabaka (dış)
Şekil 15-34. İnce barsağın kan dolaşımını (sol), lenf dolaşımını (orta) ve innervasyonunu
(sağ) gösteren çizim. Vilus kontraksiyonu için gerekli düz kas sistemi sağdaki vilusta gösteril
miştir.
320 / BOLUM 15
Kriptalar
Muskularis
mukoza
Duodenum
bezleri
nTİJ//
Şekil 15-35. Duodenumun mikroskop fotoğra
■A fında Viluslar ve submukozada duodenal bezler
------Kas
görülmektedir. H&E boyası. Küçük büyütme.
İnce bağırsak görevi için önemli olan başka bir olay vi- goblet hücresi ve emici hücre ile az sayıda enteroendokrin
luslarm döngiisel hareketidir. Bu hareket muskularis muko hücre bulunur (Şekil 15-38 ve 15-39). Emici hücreler prizma-
za ile villusun ucu arasında vertikal olarak seyreden düz kas tiktir ve kısa, düzensiz mikroviluslara sahiptir (Şekil 15-10).
hücrelerinin kasılması sonucu gelişir (Bkz. Şekil 15-34 sağ Bu organ başlıca fonksiyonları olan su emilimi, dışkı oluştu
daki vilus). Bu kasılmalar dakikada birkaç kez gerçekleşir. rulması ve nuıkus üretimi için çok uygun bir yapıya sahiptir.
Bu tekrarlayan kasılmalar ile viluslar üzerinde pompalayın Mukus oldukça sulu bir jeldir ve sadece bağırsak yüzeyini
bir etki oluşur ve lenf mezenterik lenfatiklere doğru itilir. kayganlaştırmakla kalmaz, bakteri ve partikiillerin üzerini de
İnce bağırsakların sinir desteği bir intrensek ve bir de örter. Epitel hücrelerinin bazal yüzünden sodyumun aktif ge
ekstrensek sinir desteği unsurları ile sağlanır. İntrensek un çişini takiben su pasif olarak emilir (Şekil 15-10).
sur, muskularisin dış uzamına ve İç halka şeklinde tabakala Lamina propriada bol miktarda bulunan lenfoid hücreler
rı arasındaki miyenterik (Auerbach) sinir pleksusunu (Şekil ve nodüller çoğunlukla submukozanın içine dek uzanır.
15-3-1 ve 15-37) ve subnuıkozadaki submukozal (Meiss Lenfoid dokunun oldukça fazla olması kalın bağırsakta aşırı
ner) pleksusu oluşturan nöron gruplarını içerir. Pleksuslar, derecede yüksek bir bakteri popiilasyonu bulunmasına bağ
epitel tabakasının yakınında ve düz kas tabakası içinde bu lıdır. Muskularis tabakası longitudinal ve sirküler düz kas de
lunan sinir sonlanmalarından bağırsak içeriğinin bileşimine metlerinden oluşur. İnce bağırsaktan farklı olarak dış longi
(kemoreseptörler) ve bağırsak duvarının genişleme derecesi tudinal tabaka tenya koli denilen üç adet kalın uzunlama
ne (mekanoreseptör) ilişkin bilgileri alan bazı duysal nöron sına bant halindedir. Kolonun intraperitoneal kısımlarındaki
lar içerir. Diğer sinir hücreleri effektörlerdir; kas tabakalarını seröz tabakada apandiks epiploika denen yağ dokusun
ve hormon salgılayan hücreleri sinirlendirir. Bu pleksuslar ta dan oluşmuş küçük asılı uzantılar bulunur.
rafından oluşturulan dış kaynaklı sinirlenmenin hiç bulun Anal bölgede, miiköz membran rektal Morgagni sü
maması durumunda meydana gelen ince bağırsak kasılmala tunları denilen bir dizi uzunlamasına katlanma gösterir.
rından sorumludur. Dış kaynaklı sinirlenme ince bağırsak Anüsün yaklaşık 2 cm yukarısında uzunlamasına mukozası
düz kas aktivitesini uyaran parasempatik kolinerjik sinir lif nın yerini çok katlı yassı epitel alır. Bu bölgenin lamina
leri ve ince bağırsak kasılmalarından clüz kas aktivitesini propriasmda büyük venlerin oluşturduğu bir pleksııs bulu
azaltan sempatik adrenerjik sinir lifleri tarafından oluşturulur. nur. Bu venler aşırı derecede genişleyip variköz bir hal aldı
ğında hemoroidler oluşur.
3
KLİNİK BİLGİ
Golgi
Hücre
yenilenmesi Goblet hücrelerinin
(3-6 gün) ve abzorptif hücrelerin
ilk olarak görünmesi
Mitozlar
Kök hücreleri
Paneth hücreleri
Ş ekil 15-41. Mide ve ince bağırsak epitelinin yenilenmesi. Kök hücreierinin yerleşim bölgeleri ara
sındaki farklar gözlenmekte.
324 / BÖLÜM 15
nispeten küçük, dar ve düzensiz bir lümene sahiptir. Genel Sindirim Kanalının Kanseri
yapısı kalın barsağa benzemesine karşın daha az sayıda ve
daha kısa ince bağırsak bezleri içerir, tenya koli bulunmaz.
KLİNİK BİLGİ
Friedman H L, Cardell R R Jn Alterations in the endoplasmic reticulum and M ooseker M S , Tilney L G : Organization o f an actin filament-membrane com
Golgi complex o f intestinal epithelial cells during fat absorption and plex: Filam ent polarity and m em brane attachm ent in the microvilli of
after termination o f this process: a morphological and m orphom etric intestinal epithelial cells. J Cell Biol 1 9 7 5 :6 7 :7 2 5 .
study. Anat Rec 1 9 7 7 :1 8 8 :7 7 . Owen D : N orm al histology o f the stomach. Am J Surg Pathol 1986; 10:48.
Gabella G : Innervation o f the gastrointestinal tract. Int Rev Cytol 1 9 7 9 :5 9 :1 3 0 . Pabst R: T h e anatomical basis for the im m une function o f the gut. Anat
Grube D : T h e endocrine ceils o f the digestive system: amines, peptides and Em bryol (Berl) 1 9 8 6 ;1 7 6 :1 3 5 .
modes o f action. Anat Embryol (Berl) 1 9 8 6 :1 7 5 :1 5 1 . Pfeiffer C J et al: G astrointestinal Ultrastructure. Academic Press, 1974.
Hoedemseker PJ et al: Further investigations about the site o f production o f Sachs G : T h e gastric H + ,K + ATPase: regulation and structure/function of the
Castles gastric intrinsic factor. Lab Invest 1 9 6 6 :1 5 :1 1 6 3 . acid pump o f the stomach. In Johnson L R (editor): Physiology o f the
Jankowski A et al: M aintenance o f normal intestinal mucosae: function, struc G astrointestinal Tract, Vol 2 . Raven Press, 1994.
ture and adaptation. G ut 1 9 9 4 ;3 5 :S 1 . Sm ith DV, Margolskee R F : M aking sense o f taste. Sci Am 2001 ;284(3):33.
Sindirim Kanalına
Bağlı Bezler
16
Sindirim kanalına bağlı bezler tükürük bezleri, pankreas, ka Bu yapı, kapsülden çıkan bağ dokusu bölmeleri ile birbirin
raciğer ve safra kesesidir. Tükürük bezlerinin başlıca işlevle den ayrılan lopçuklar halinde düzenlenmiştir. Salgı yapan uç
ri alınan yiyecekleri ve ağız mukozasını ıslak ve kaygan tut kısımlarda 2 tip salgı hücresinin -seröz ve müköz (Şekillö-
mak, karbonhidrat ve lipit sindirimini (sırasıyla amilaz ve lin 1)- yanı sıra salgısal işlevi olmayan miyoepitelyal hücreler de
gual lipaz sayesinde) başlatmak ve IgA, lizozim ve laktofer- (4. bölümde bahsedilmiştir) bulunur. Bu salgılayıcı bölümün
rin gibi koruyucu mikroplara karşı etkili maddeleri salgıla ardından gelen kanal sisteminin öğeleri tükürük içeriğinde
maktır. Tükürük ayrıca çok önemli bir tampon işlevi görür değişimler oluşturarak ağız boşluğuna iletir.
ve içerdiği kalsiyum bağlayıcı prolinden zengin proteinler Seröz hücreler genellikle piramidal şekillidir. Geniş ta
sayesinde dişler üzerinde koruyucu bir tabaka oluşturur. Ba banlarıyla bazal lamina üzerine otururlar. Dar üst yüzeylerin
zı canlılarda (insanda söz konusu değil) buharlaşma ile se de kısa, düzensiz ve lümene bakan mikroviluslar vardır (Şe
rinlemede tükürük çok önemlidir. kil 1Ğ-2). Bu hücreler protein salgılayan kutuplu hücre özel
likleri gösterirler. Komşu salgı hücreleri birbirlerine bağlantı
araçlarıyla bağlanırlar. Bu şekilde asinüs adı verilen ve or
tasında bir lümen bulunan küresel hücre toplulukları oluşur
k l in ik b il g i (Şekil 16-1). Bu yapı, sap kısmına bağlanmış bir üzüm tane
sine benzetilebilir. Sap kısmı kanal sistemine karşılık gelir.
Müköz hücreler genellikle kübik ya da pirizmatiktir.
Büyük tükürük bezlerinin hastalıklara ya da rad
Nükleusları ovaldir ve hücre tabanına doğru basıktır. Mukus
yoterapiye bağlı düşük etkinliğinde diş çürümesi,
salgılayan hücrelerin özelliklerini taşırlar (Şekil 16-1, 16-3 ve
ağız mukozasının körelmesi ve konuşma güçlük
16-4) ve tükürüğün ıslatıcı ve kayganlaştırıcı etkilerinde
leri gelişir.
önemli olan glikoproteinleri içerirler. Bu glikoproteinlere
müsin adı verilir ve yapılarında %70-80 oranında karbonhid
rat bileşenleri taşırlar. Müköz hücreler, genellikle bir lümen
çevresinde silindirik olarak dizilerek tübüUer oluştururlar.
Pankreasın başlıca işlevleri ince bağırsakta etkili olan sin
İnsanda submandibuler bezde seröz ve müköz hücreler
dirim enzimlerini üretmek ve kan dolaşımı içine İnsiilin ve
özel bir dizilim gösterirler. Müköz hücreler tübülleri oluştu
glukagon gibi hormonları salgılamaktır. Bu hormonların her
rurken, bunların son kısımları seröz hücreler tarafından örtü
ikisi de alınan besinlerin metabolize edilmesinde çok önemli
lür ve seröz yarunaylar oluşur (Şekil 16-1 ve 16-4).
dir. Karaciğer yağların sindiriminde önemli bir sıvı olan safra
4. bölümde tanımlanan miyoepitelyal hücreler, kanal
yı üretir. Bundan başka lipit, karbonhidrat ve protein metabo
sisteminin başlangıç bölümünü oluşturan salgılayıcı uç kı
lizmasında önemli loir rol oynar. Birçok toksik maddeyi ve
sımlar ile duktus interkalarislerin (nispeten daha az) bazal
İlaçları işlevsizleştirir ve metabolize eder. Karaciğer ayrıca de
laminası içinde bulunur (Şekil 16-1). Salgılayıcı kısımları sa
mir metabolizmasına, kan proteinlerinin ve kanın pıhtılaşması
ran miyoepitelyal hücreler iyi gelişmiş ve dallanmış hücre
için gerekli etmenlerin sentezine de katılır. Safra kesesi safra
lerdir ve bazen sepet hücreleri olarak isimlendirilir; oysa
dan suyun emilimini sağlar ve safrayı yoğunlaştırarak depolar.
duktus İnterkalariste bulunanlar iğsi şekildedir ve kanalın
uzunluğuna paralel olarak uzanırlar. Miyoepitelyal hücrele
TÜKÜRÜK BEZLERİ rin kasılması tükürük salgısını hızlandırır; buna karşın bu
Ağız içindeki bu dış salgı bezleri sindirici, kaygan- hücrelerin esas olarak salgılama sırasında uç kısımlarda ar
laştırıcı ve koruyucu işlevleri olan tükürüğü üretir. tan lümen içi basınca bağlı gerginliği önlemede rol oynadı
Ağız boşluğunun her yanına dağılmış olan küçük ğı düşünülmektedir.
bezlere ek olarak üç çift büyük tükürük bezi bulu Kanal sisteminde salgı yapan uç kısımlar, kübik epitel
nur: parotis, submandibuler (submaksiller) ve sublin hücreleriyle döşeli olan duktus interkalarise (interkalar ka
gual bezler. İnsanda küçük tükürük bezleri toplam tükürük nala) açılır. Bu kanalların birkaç tanesi birleşerek çizgili ka
hacminin %10’unu salgılarken, mukus salgısının yaklaşık nalı oluştururlar (Şekil 16-1). Çizgili kanallara özelliğini hüc
%70’ini oluşturur. relerin tabanından niikleuslarına kadar uzanan ışınsal çizgi-
Büyük tükürük bezleri kolajen liflerden zengin bir bağ lenmeler verir. Elektron mikroskop ile gözlendiğinde, bu çiz-
dokusu kapsülü ile sarılmıştır. Bezlerin parankiması dalla gilenmelerin taban plazma membranı katlanmaları ve bu kat
nan bir kanal sistemi ve salgı yapan uç kısımlardan oluşur. lanmalara paralel olarak dizilmiş çok sayıda uzun mitokond-
325
326 / BOLUM 16
Müköz tübül
Şekil 16-1. Submandibüler (submaksiller) bezin yapısı. Salgı yapan bölümler, piramidal seröz (açık ma
vi) ve müköz (açık sarı) hücrelerden oluşur. Seröz hücreler yuvarlak çekirdekleri, hücrenin üçte bir alt bö
lümünde belirgin kaba endoplazma retikulumu birikimi ve proteinden zengin salgı granülleri ile dolu üst
bölümleriyle tipik protein salgılayan hücrelerdir. Müköz hücrelerin yoğun kromatinli yassı çekirdekleri
hücrelerin alt bölümünde yerleşmiştir. Kısa duktus interkalarisler kübik epitelle döşelidir. Çizgili kanallar
prizmatik hücrelerden oluşmuştur ve bu hücreler bazal membran iç kıvrımları ve mitokondri birikimleri gi
bi iyon taşıyıcı hücre özellikleri gösterir. Miyoepitelyal hücreler seröz salgı yapan uç kısımlarda görülmek
tedir.
riden oluştuğu görülür; bu yapı iyon taşınmasını sağlayan içeriği az, bol miktarda sulu bir salgılamaya neden olur.
hücrelerin tipik bir özelliğidir. Duktus interkalaris ve çizgili Sempatik uyarım ise organik gereçten zengin, az miktarda
kanallara, lopçuk içi yerleşimleri nedeniyle intıalobüler kanal ağdalı bir tükürük salgılanmasını sağlar.
lar adı da verilir.
Her lobüliin çizgili kanalları birleşir ve lopçukları ayıran
bağ dokusu bölmeleri içindeki kanallara açılarak interlobü-
ler kanallar ya da boşaltım kanalları adını alır. Boşaltım I KLİNİK BİLGİ
kanallarının epiteli başlangıçta çok katlı kübik epitel iken, Iı
daha uzaktaki kısımları çok katlı pirizmatik epitelle döşeli Bu son bahsedilen tükürük salgısı genellikle
dir. Her büyük tükürük bezinin ana kanalı, sonunda ağız "ağız kuruluğu" hissedilmesine yol açar.
boşluğuna açılır ve keratinleşmemiş çok katlı yassı epitelle
örtülüdür.
Damarlar ve sinirler büyük tükürük bezlerinin içine hi-
lumdan girer ve lopçuklar içine doğru giderek dallanır. Her
lobüliin salgılayıcı ve kanal yapılarının çevresinde zengin
Parotis Bezi
damar ve sinir pleksusları bulunur. Salgı yapan uç kısımları
çevreleyen ve otonom sinir sistemi ile uyarılan kapillerler tü Fa rot is bezi dallanmış, asiner bir bezdir. Salgı yapan kısım
kürük üretiminde çok önemlidir. Genellikle yiyeceklerin tat ları tamamen seröz hücrelerden oluşmuştur (Sekil 16-2). Sal
ve kokusuyla oluşan parasempatik uyarım, organik madde gı granülleri proteinlerden zengindir ve yüksek amilaz et-
SİNDİRİM KANALINA BAĞLI BEZLER / 327
Müköz
hücre
Seröz
yarı may
Çizgili
kanal
Şekil 16-4. Submandibüler bezden alınmış mikroskop resmi. Yarımayları oluşturan koyu seröz hücreler ve
bu tübüloasiner bezin tübüler parçası boyunca gruplaşmış soluk boyanan müköz hücreler gözlenmektedir.
Orta büyütme.
kenliği sahiptir. Bu etkinlik besinlerle alınan karbonhidratla lizozim enzimi salgılar. Bu enzimin asıl işlevi belli bazı bak
rın hidrolizinde büyük ölçüde sorumludur. Sindirim ağızda terilerin duvarını hidrolize etmektir. Büyük tükürük bezle
başlar ve midede kısa süre devam eder. Ardından mide sıvı rinde asiner hücreler ve duktus interkalaris hücrelerinden
besinleri asiclik hale getirir ve böylece amilaz aktivitesini bü ayrıca laktoferrin de salgılanır. Laktoferrin bakteri büyümesi
yük ölçüde azaltır. için gerekli olan demiri bağlar.
Diğer büyük tükürük bezlerinde olduğu gibi bağ doku
su çok sayıda plazma hücresi ve lenfosit içerir. Plazma hüc Dil altı (Sublingual) Bezi
releri IgA salgılar. IgA seröz asiner hücreler ile duktus inter-
Dil altı bezi, çene altı bezi gibi, seröz ve’müköz hücrelerden
kalaris ve çizgili kanal hücreleri tarafından sentez edilen
oluşan dallanmış tübüloasiner bir bezdir. Bu bezde müköz
sekretuvar komponentle bir karma oluşturur. Tükürük içi
ne salınan IgA’dan zengin bu salgı karışımı enzimatik sindi hücreler daha fazladır, seröz hücreler sadece müköz tübül-
rime dirençlidir ve ağız boşluğunda bulunan patojenlere lerin yarımaylarında bulunur (Şekil 16-5). Çene altı bezinde
karşı immünolojik bir savunma düzeneği oluşturur. olduğu gibi yarımayları oluşturan hücreler lizozim salgılar.
Çizgili
kanal
Müköz
tübül
. ■s7 V ö p *1 i
•< ! ' * V ? *' . ı
Seröz
asinus
(ekzokrin)
Langerhans
adacığı
(endokrin)
Duktus Asinus
interkalaris lümeni
Santroasiner
hücreler
Seröz
hücre
Şekil 16-8. Ekzokrin pankreasın başlıca bölümlerini gösteren bir kesit. PT boyası. Orta büyütme.
SİNDİRİM KANALINA BAĞLI BEZLER / 331
KARACİĞER ven ve hepatik arter girer, sağ ve sol hepatik kanallar ve len
fatikler çıkar. Bu damarlar ve kanallar, klasik karaciğer lop
Karaciğer, vücudun deriden sonra en biiyiik organı ve en
çukları arasında sonlandıkları (ya da köken aldıkları) portal
büyük bezidir. Ağırlığı yaklaşık 1,5 kg’dır. Diyafragmanın al
alanlara dek bağ dokusu ile çevrilmiştir. Bu noktadan itiba
cında abdominal boşlukta yerleşmiştir. Karaciğer, sindirim
ren karaciğer lopçuklarındaki hepatositlere ve sinüzoidal
kanalından emilen besinlerin işlendiği ve vücudun diğer kı
endotel hücrelerine destek sağlayan ince bir retikiiler lif ağı
sımları tarafından kullanılmak üzere depolandığı bir organ
dır. Bu yüzden sindirim sistemi ile kan arasında bir geçiş oluşur.
bölgesi oluşturur. Organa kanın %70-HÜ’i portal venden ge
lir; geri kalan az bir bölümü hepatik arterle sağlanır. İnce ba Karaciğer Lobülü
ğırsaklardan emilen maddelerin çoğu portal ven yoluyla ka Karaciğerin temel yapı elemanı karaciğer hücresi ya da he-
raciğere ulaşır, sadece kompleks lipitler (şilomikronlar) patosittir (Yun. hepcır, karaciğer + kytos, hücre). Bu epitel-
lenf damarlarıyla taşınır. Karaciğerin dolaşım sistemindeki yal hücreler birbirleriyle bağlantılı plaklar halinde gruplaş
konumu, metabolitleıin bir araya getirilmesi, dönüştürülme mışlardır. Işık mikroskobu kesitlerinde, karaciğer lobülü
si, biriktirilmesi ve toksik maddelerin etkisizleştirilmesi ve olarak isimlendirilen yapısal birimler görülebilir (Şekil İd
elenmesi için çok uygundur. Bu elenme karaciğerin lipit sin i l ) . Karaciğer lobülü 0,7 x 2 mm boyutlarında poligonal bir
dirimi için önemli bir dış salgılaması olan safrada gerçekle doku kitlesidir (Şekil 16-11 ve 16-12). Bazı hayvanlarda (örn.
şir. Karaciğerin ayrıca albümin ve diğer taşıyıcı proteinler gi domuz), lopçuklar birbirlerinden bir bağ dokusu tabakası ile
bi plazma proteinlerinin üretilmesi gibi çok önemli bir işle
ayrılır. İnsanda bu söz konusu değildir; lopçuklar çoğu bö
vi de vardır.
lümlerinde birbirleriyle yakın temasta oldukları için kesin sı
nırlarını belirlemek oldukça güçtür. Bazı kenar bölümlerde,
Stroma lopçuklar safra kanalları, lenfatikler, sinirler ve kan damarla
Karaciğer, hilumda kalınlaşan ince bir bağ dokusu kapsülü rı içeren bağ dokusuyla sınırlanmıştır. Portal alanlar adı ve
(Glisson kapsülü) ile örtülüdür. Hilumda, organa portal rilen bu bölgeler, lopçukların köşelerinde bulunur. İnsan ka-
SİNDİRİM KANALINA BAĞLI BEZLER / 333
Hepatik arter
Safra kanalı
Portal vein
raciğer lobülünde 3-6 portal alan bulunur ve her bir portal or mezenterik venler ile dalak veninden gelen kanı içerir.
alanda bir venül (portal venin bir dalı); bir arteriyol (hepa Arteriyoldeki kan abdominal aortun çölyak dalından gelir.
tik arterin bir dalı); bir kanal (safra kanalı sisteminin bir par Kübik epitelle örtülü olan kanal parenkima! hücrelerden
çası) ve lenfatik damarlar bulunur. Venül superior ve inferi (hepatositler) gelen safrayı taşır ve sonunda hepatik kanal
Safra
Kupffer kanalikülü
hücreleri
Yağ depolayıcı
Sinüzoidlerin hücre
endotel Sinüzoidal
hücreleri kapiler
Yağ depolayıcı Şekil 16-12. Normal karaciğerin
hücreler üç boyutlu görünümü. Üst orta
Hering kanalı bölümde santral ven, alt orta bö
Giriş arteriyolü — lümde portal ven görülmektedir.
Giriş venülü Safra kanalikülleri, karaciğer
Giriş venülü
plakları, Hering kanalı, Kupffer
Dağıtıcı ven
Hepatik arter hücreleri, sinüzoid, yağ depola-
yıcı hücre ve sinüzoid endotel
Portal ven
Safra kanalı hücresi gözlenmektedir (M. Mu-
Dağıtıcı ven to’nun izni ile).
334 / BÖLÜM 16
içine boşaltır. Lenf, bir ya da daha fazla lenfatikle taşınır ve min, fibrinojen) lıepatositler tarafından kana verilmesi nede
sonuçta kan dolaşımına geçer. Bu yapıların hepsi bir bağ niyle değil, aynı zamanda bu makromolekiillerin çoğunun
dokusu kılıfı içinde bulunur (Şekil 16-13B). hepatositlerce alınıp çözülmesi nedeniyle de fizyolojik bir
Karaciğer lobiilü içindeki lıepatositler ışınsal olarak dizil önem taşır. Siniizoid ince bir retikiiler lif kılıfıyla sarılıp des
miş ve bir duvarın tuğlalarına benzer biçimde düzenlenmiş teklenmiştir (Şekil 1 6 -1 3 0 . Endotel hücrelerine ek olarak,
tir. Bu hücre plakları lobülıin perilerinden merkezine doğru sinüzoidler K u p ffe r hücreleri adı verilen makrofajları da
yönlenmişlerdir. Labirent şeklinde ve sünger benzeri bir ya içerir (Şekil 16-15). Bu hücreler endotel hücrelerinin liime-
pı oluşturacak biçimde serbestçe anastomozlasırlar (Şekil ne bakan yüzeyinde bulur. Başlıca fonksiyonları yaşlı eritro
16-12). Bu plaklar arasındaki boşlukta k a ra ciğ er siniizoid- sitleri metabolize etmek, hemoglobini sindirmek, immüno
leri adı verilen kapilerler bulunur (Şekil 16-11, 16-12 ve 16- lojik olaylarla ilgili proteinleri salgılamak ve kalın bağırsak
13A). Bölüm 11’de de bahsedildiği gibi sinüzoidal kapilerler tan portal kana geçen bakterileri ortadan kaldırmaktır. Kara
sadece kesintili bir pencereli endotel tabakasından oluşan ciğer hücre topluluğunun %15'ini KuplTer hücreleri oluştu
düzensiz olarak genişlemiş damarlardır. Pencereler yaklaşık rur. Bu hücrelerin çoğu fagositozda çok aktif oldukları peri
100 nm çapındadır ve kümeler halinde gruplaşmıştır (Şekil portal lopçuk bölümlerinde yerleşmiştir. Disse aralığında
16-14). (perisinüzoiclal aralık) İto hücreleri olarak da bilinen yağ de-
Endotel hücreleri altlarında bulunan lıepatositlerden ke polayıcı hücreler yer alır. Bu hücrelerde A vitamininden zen
sintili bir bazal lamina (canlı türüne bağlı değişiklik gösterir) gin lipit çökeltileri bulunur. Sağlıklı karaciğerde bu hücreler,
ve D isse aralığ ı adı verilen endotel altı bir boşlukla ayrıl retinoidlerin alınması, depolanması ve salınması, bazı ekst-
mıştır. Bu aralıkta lıepatositlerin mikrovilusları bulunur (Şe raselüler matriks proteinlerinin ve pıoteoglikanların sentezi
kil 16-14, 16-18 ve 16-21). Sonuç olarak kan sıvısı endotel ve salgılanması, büyüme faktörlerinin ve sitokinlerin salgı
duvarından kolayca geçer ve hepatosit yüzeyi ile temas lanması ve çeşitli düzenleyici maddelere (örn. prostoglan-
eder. Böylece siniizoid liimeniyle karaciğer hücreleri arasın dinler, tromboksan A2) yanıt olarak siniizoid lümen çapının
da makromolekül alışverişi kolaylıkla sağlanır. Bu geçiş sa düzenlenmesi gibi bazı işlevler görür.
dece çok sayıda büyük molekülün (örn. lipoproteinler, albu
Ven
Safra
kanalı
Lenf
damarı
Hepatositler
jr * j Retiküler
Sh lifler
\ K yf
1' \ Yy
£
335
336 / BOLUM 16
Şekil 16-14. Sıçan karaciğerinde sinüzoidal kapilerin endotel örtüsünün taramalı elektron mikroskop resmi. Kapiler duva
rında gruplaşmış pencerelenmeler görülmektedir. Endotel hücrelerinin sınırlarında, Disse aralığı içine uzanan villuslarıy-
la izlenen hepatosit uçlarının kesitleri gözülmekte. X6500 {E. Wisse'nin izni ile).
ARTERİYEL SİSTEM
Kan Dolaşımı Hepatik arter defalarca dallanır ve lobüller arası arterleri
Karaciğer, kanı alışılmışın dışında bir şekilde iki kaynaktan oluşturur. Bu arterlerden bazıları portal yapılara akarken
alır; kanın %80’i abdominal organlardan gelen oksijenden bazıları da portal alanlardan farklı uzaklıklarda, doğrudan
fakir, besinden zengin kanı taşıyan portal venden, % 20’sİ sinüzoidler içine sonlanan arteriyolleri (giriş arteriyollerİ;
ise oksijenden zengin kanı sağlayan hepatik arterden gelir bkz. Şekil 16-12) oluşturur. Bu sayede sinüzoidler içinde ar-
(Şekil 16-11 ve 16-12). teriyel ve portal venöz kan karışır. Arteriyel sistemin başlı
ca işi karaciğer hücrelerine yeterli miktarda oksijen sağla
P o r t a l V e n S Is t e m I
maktır.
Portal ven defalarca dallanarak portal alanlara küçük portal Kan, karaciğer lobülünde çevreden merkeze doğru
venüller gönderir. Portal venüller dallanarak, lobülün çev akar. Sonuç olarak oksijen ve metabolitler ile bağırsaklardan
resini dolaşarak seyreden dağıtıcı verileri oluşturur. Dağıtı emilen diğer bütün toksik olan ve olmayan maddeler önce
cı venlerden çıkan küçük giriş (inlet) venülleri, sinüzoid- lobülün çevresindeki hücrelere, daha sonra merkezindeki
lere açılır. Sinüzoidler ışınsal olarak seyreder ve birleşerek hücrelere ulaşır Bu kan akım yönü perilobüler hücrelerin
lobülün merkezinde santral ya da santrolobüler veni santrolobüler hücrelerden farklı davranmasının nedenini
oluştururlar (Şekil 16-11 ve 16-12). Bu damar sadece çok az kısmen açıklayabilir (Şekil 16-16). Karaciğer hücrelerinin bu
miktarda koiajen lifle desteklenmiş endotel hücrelerinden ikili davranışı, özellikle lobülün santral ya da periferal hiic-
SİNDİRİM KANALINA BAĞLI BEZLER / 337
Disse
aralığı
Hepatosit
Endotel
hücresi
Kupffer
hücresi
Sinüzoid
relerinde değişikliklerin görüldüğü patolojik dokıı örnekle yunca anastamoz yapan karmaşık bir ağ oluştururlar ve por
rinde daha da belirgindir. tal alanlarda sonlanırlar (Şekil 16-11 ve Şekil 16-12). Bu ne
denle safra kanın ters yönünde, yani lobiilün merkezinden
Karaciğer Hücresi (Hepatosit) çevresine doğru ilerler. Çevrede safra, kübik hücrelerden
Karaciğer hücreleri polihedral, 6 ya da daha fazla yüzeyli ve oluşmuş safra kanalcıkları ya da Hering kanallarına girer.
20-30 jım çapındadır. Hematoksilen eozinle (H.E.) boyanmış (Şekil 16-12 ve 16-20). Kanalcıklar kısa bir mesafe kat ettik
kesitlerde, çok sayıda mitokondri ve bir miktar düz endop- ten sonra lopçuk sınırındaki hepatositleri geçerek portal
lazma ıetikulumunun bulunması nedeniyle hepatositin si- alanlardaki safra kanallarında sonlanır (Şekil 16-11, 16-12
toplazması eozinofiliktir. Portal triadlardan farklı uzaklıklar ve 16-20). Safra kanalları kübik ya da prizmatik bir epilelle
da bulunan hepatositler, yapısal, histokimyasal ve biyokim örtülüdür ve belirgin bir bağ dokusu kılıfına sahiptir. Bu ka
yasal farklılıklar gösterirler. Her bir hepatositin yüzeyi, diğer nallar giderek genişleyip birleşerek sağ ve sol lıepatik ka
hepatositlerin yüzeyi ve Disse aralığı boyunca sinüzoidleıin nalları oluştururlar ve sonunda karaciğeri terk ederler. He-
duvarıyla temas halindedir. İki hepatositin bitişik olduğu her patositin Disse aralığına bakan yüzeyinde bu aralığa doğru
yerde, hücrelerin arasında safra kanalikülü olarak bilinen uzanan çok sayıda mikrovilus bulunur, ancak bu hücreler ile
tübüler bir aralık bulunur (Şekil 16-12, 16-17, 16-18 ve 16- sinüzoid duvarının hücreleri arasında her zaman bir boşluk
19). vardır (Şekil 16-18 ve 16-21). Hepatosit, bir ya da iki tipik çe
Safra kanal sisteminin ilk kısımları olan kanalikiiller, 1-2 kirdekçik içeren bir ya da iki yuvarlak çekirdeğe sahiptir. Çe
//m çapında tübüler boşluklardır. Bu alanlar sadece 2 karaci kirdeklerin bazıları poliploiddir: yani haploid kromozom sa
ğer hücresinin plazma zarlarıyla sınırlıdır ve içinde az sayıda yısının çift katlarında kromozom içerirler. Poliploid çekirdek
mikrovilus bulunur (Şekil 16-18 ve 16-19). Bu kanalikiillerin lerin boyutları ploidileriyle orantılı biçimde daha büyüktür.
çevresindeki hücre zarları sıkı bağlantılarla (4. Bölümde bah Hepatosit bol miktarda endoplazma retikulumuna (hem ka
sedildi) sıkıca birleşmişlerdir. Hepatositler arasında aralık ba hem de düz) sahiptir (Şekil 16-18 ve 16-22). Hepatositte
bağlantılarına sık rastlanır. Bunlar hücrelerin fizyolojik işlev kaba endoplazma retikulumu sitoplazma içine saçılmış kü
lerinin ayarlanmasında önemi olan hücrelerarası iletişim böl meler oluşturur, bunlar bazofîlik cisimler olarak isimlendi
geleridir. Safra kanaliktilleri karaciğer lobülünün plakları bo rilir. Bu yapılardaki poliribozomlarda birkaç tip protein (örn.
338 / BOLUM 16
kan albumini, fibrinojen) sentezi yapılır. Sitoplazma içinde meyen) toksik bilirubinin glukuronil transferaz ta
yaygın olarak dağılmış düz endoplazma retikulumunda çeşit rafından birleştirilmesi sonucunda suda eriyen ve
li bir takım önemli işlevler gerçekleştirilir. Bu organel, çeşitli toksik olmayan bilirubin glukuronid oluşmasıdır.
maddelerin vücuttan atılmadan önce etkisizleştirilmesi ya da Bu bileşik karaciğer hücreleri tarafından safra içi
zehirlenmeyi önlemek için gerekli oksidasyon, metilasyon ve ne atılır. Bilirubin ya da bilirubin glukuronid ahla
konjugasyon işlemlerinden sorumludur. Düz endoplazma re- madığında sarılıkla karakterize çeşitli hastalıklar
tikulumu, karaciğer hücresi tarafından alınan moleküllere meydana gelebilir (Şekil 16-25).
hemen reaksiyon oluşturan kararsız bir sistemdir. Yenidoğanlarda sarılığın en sık nedenlerin
den biri de, karaciğer hücrelerinde düz endoplaz
ma retikulumunun az gelişmiş olmasıdır (neona
ta l hiperbilirubinem i). Bu vakaların tedavisinde
floresan tüplerden çıkan mavi ışık uygulaması
k l in ik b il g i
yapılır. Bu işlem birleştirilmiş bilirubini böbrekle
atılabilen suda çözünebilir bir fotoizomere dö
Düz endoplazma retikulumunda gerçekleşen nüştürür.
önemli olaylardan biri, hidrofobik (suda çözün
SİNDİRİM KANALINA BAĞLI BEZLER / 339
Safra
£ /k a n a lik ü lü
Sıkı
(tıkayıcı)
| bağlantılar
Desmozom
Sinüzoid
Şekil 16-21. Karaciğerin elektron mikroskop resmi. Aralarında safra kanalikülü bulunan iki kom
şu karaciğer hücresine dikkat ediniz. Karaciğer hücreleri çok sayıda mitokondri (M) ile düz ve ka
ba endoplazma retikulumu içermektedir. Safra kanalikülü yakınında belirgin bir Golgi kompleksi
(G) görülmektedir. Sinüzoid geniş ve açık pencereleri olan endotel hücreleriyle döşelidir. Disse
aralığı (D), hücrelerden çıkan çok sayıda mikroviluslarla doludur. X9200 (D. Schmucker’in izni iie).
Hepato.sk muhtemelen vücudun çok yönlü özelliği en sonuçta giikolik ya da taurokolik asit meydana gelir. Safra
fazla olan hücresidir. Bu hücreler hem iç hem de dış salgı asitleri sindirim sisteminde lipitlerin emülsiyon haline getiril
lama işlevlidir; bazı maddelerin sentezini yapar ve biriktirir, mesinde önemli bir işlev görerek bunların lipaz ile sindiril
bazılarını detoksifiye eder, bazılarını da taşır. mesini ve ardından emilmesini kolaylaştırır.
Hepatosit, kendisi için gerekli proteinlere ek olarak, sal
gılamak üzere çeşitli plazma proteinlerini de (albumin, prot-
rombin, (ibrinojen ve lipoproteinler) sentezler. Bu proteinle
rin sentezi kaba endoplazma retikulumuna bağlı poliribo- 3
zomlarda gerçekleşir. Genellikle hepatositler proteinleri sal
| KLİNİK BİLGİ
gı grandileri halinde sitoplazmasında depolamaz, sürekli
olarak kan dolaşımına verir (Şekil 16-23). Karaciğer tarafın
dan dışarıya verilen proteinin yaklaşık %5’i makrofaj sistemi Safra asitleri oranının anormal olması safra taş
nin hücreleri (Kupffer hücreleri) tarafından üretilir, geri ka larının oluşmasına (kolelityazis) neden olabilir.
lan bölüm hepatositlerde sentezlenir. Safra taşları safra akımını engelleyebilir ve safra
Safra salgılanması, hepatositlerin kandaki maddeleri alıp, kanaliküİleri çevresindeki sıkı bağlantıların par
dönüştürerek safra kanalikiilleri içine salgılamaları nedeniy çalanmasıyla sarılığa (kanda safra pigmentleri
le bir anlamda ekzokrin bir fonksiyondur. Safra, su ve elekt bulunması) yol açabilir.
rolitlere ek olarak birkaç ana bileşene daha sahiptir; bunlar
safra asitleri, fosfolipitler, kolesterol ve bilirubindir. Safra
asitlerinin salgılanması Şekil 16-24'te gösterilmiştir. Bu mad
delerin yaklaşık % 90’ı uzak barsak epilelinden emilim yoluy Büyük bir bölümü hemoglobinin parçalanması sonucu
la alınır ve hepatositler aracılığıyla kandan safra kanalikiille- meydana gelen bilirubin, mononiikleer fagosit sistemde (bu
rine taşınır (enterohepatik resirkiilasyon). Safra asitlerinin sistem karaciğer siniizoidlerinin Kupffer hücrelerini de İçe
yaklaşık % 10’u hepatositin düz endoplazma retikulumunda rir) oluşur ve hepatositlere taşınır. Hepatositin düz endop
kolik asidin (karaciğerde kolesterolden sentezlenir) glisin ya lazma retikulumunda, hidrofobik bilirubin, glukuronik asitle
da taurin aminoasitleri ile birleşmesi yoluyla sentezlenir ve konjuge edilir ve suda çözıınebilen bilirubin glukuronid olu-
342 / BOLUM 16
Şekil 16-19. Sıçan karaciğerinde safra kanalikülünün elektron mikrografı. Kanalikül lüme-
nindeki mikroviluslar ve kanalikül boşluğunu hücre dışı boşluktan ayıran bağlantı komp
leksleri (oklar) dikkati çekmektedir. X54,000 (S.L. Wissig’in izni ile).
Hepalosit sıklıkla glikojen içerir. Bu polisakkarit elektron Her bir hepatositte yaklaşık 2000 mitokondri bulunur.
mikroskobunda, genellikle sitozolde düz endoplazma reti- Sık görülen diğer bir hücresel yapı da sayıları büyük farklı
kulumıı yakınında toplanmış, kaba, elektron-yoğun grandi lıklar gösteren lipit damlacıklarıdır. Hepatosit lizozomları
ler halinde görülür (Şekil 16-18 ve 16-22). Karaciğerde bulu hücre içi organellerin yıkımı ve dönüşümü için önemlidir.
nan glikojenin miktarı günlük (diurnal) bir ritme uyar; aynı Peroksizomlar da lizozomlar gibi enzim içeren ve hepatosit-
zamanda kişinin beslenme durumuna da bağlıdır. Karaciğer lerde bol miktarda bulunan organellerdir. Peroksİzomların
glikojeni glukoz için bir depodur ve kandaki glikoz düzeyi işlevlerinden bazıları, fazla yağ asitlerinin oksidasyonu, bu
normalin altına düşerse mobilize olur. Bu şekilde hepatosit- oksidasyon sonucunda oluşan hidrojen peroksitin yıkılması
ler, vücut tarafından kullanılan enerjinin ana kaynaklarından (katalaz aktivitesi yoluyla), pürinlerin (AMP, GMP) fazlasının
biri olan kan glikozunu sabit bir düzeyde tutar. ürik aside yıkılması, kolesterol, safra asitleri ve miyelin yapı
mında kullanılan bazı lipitlerin sentezine katılmaktır. Karaci
Safra kanalikülü ğerde Golgi kompleksleri de bol miktardadır; sayıları hücre
de 50’ye varır. Bu organelin işlevi arasında lizozomiarın
oluşturulması ve plazma proteinlerinin (örn. Albumin,
kompleman sisteminin proteinleri), glikoproteinlerin (örn.
transferrin) ve lipoproteinlerin (örn. çok düşük dansiteli li-
poproteinler) salgılanması vardır.
KLİNİK BİLGİ
KLİNİK BİLGİ
SAFRA KESESİ tokinin salgılanması ise ince bağırsakta besinsel yağların bu
lunması ile uyarılır.
Safra kesesi karaciğerin alt yüzüne bağlanmış, armut biçi
minde içi boş bir organdır. 30-50 mL safra depolayabilir. Saf
ra kesesinin duvarı şu tabakalardan oluşur: tek katlı prizma
Sindirim Bezlerinin Tümörleri
tik epiLel ve lamina propriadan oluşan mukoza, düz kas ta
bakası, perimiisküler bağ dokusu tabakası ve seröz memb
ra n (Şekil 16-27).
Mukoza özellikle boş kesede belirgin olan çok sayıda KLİNİK BİLGİ
kıvrımlar içerir. Epitel hücreleri mitokondriden zengindir
(Şekil 16-28). Bu hücrelerin tümü az miktarda mukus salgı
lama yeteneğine sahiptir. Kese kanalı yakınında bulunan tii- Karaciğerin kötü huylu tümörlerinin çoğu hepatik
büloasiner bezler safrada bulunan mukusun büyük bölümü parankima ya da safra kanalının epitel hücrele
nün üretiminden sorumludur. rinden köken alır. Hepatoselüler karsinomların
Safra kesesinin başlıca işlevi safra depolamak, suyun patogenezi tam olarak anlaşılamamış olsa da
emilimi İle safrayı yoğunlaştırmak ve gerekli olduğunda sin kronik viral hepatit (B ya da C) ve siroz gibi çeşit
dirim kanalı içine akıtmaktır. Bu olay safra kesesi epitelinde- li edinsel hastalıklarla ilişkili olduğuna inanılmak
ki aktif bir sodyum taşıma mekanizması ile olur. Su emilimi tadır. Ekzokrin pankreasın çoğu tümörü kanal
sodyum pompasının ozmotik bir sonucu olarak gerçekleşir. epitel hücrelerinden köken alır; pankreas tümör
Safra kesesinin düz kaslarının kasılması kolesistokinin ile lerinde ölüm oranı yüksektir.
uyarılır. Bu hormon ince bağırsak epitelinde bulunan ente-
roendokrin hücreler (I hücreleri) tarafından üretilir. Kolesis
346 / BOLUM 16
Şekil 16-28. Kobay safra kesesini elektron mikroskop fotoğrafı. Hücre yüzeyindeki mikroviluslar (MV) ve
mukus içeren salgı granülleri (G) dikkati çekmektedir. Oklar hücreler arası aralıkları göstermektedir. Bu
epitelyal hücreler sodyum klorüru lümenden alttaki bağ dokusuna taşırlar. Su pasif olarak geçer ve saf
ra konsantre olur. X5600.
SİNDİRİM KANALINA BAĞLI BEZLER / 347
KAYNAKLAR
Pankreas ve Tükrük Bezleri G erber M A , Swan N T : H istology o f the liver. A m J Surg Pathol 1 9 8 7 ; I
Ito T , Shibasaki S : Electron m icroscopic study on the hepatic sinusoid,
C o o k D I et al: Secretion by the m ajor salivary glands. In: Joh n so n L R (editor):
and the fit-sto rin g cells in the hum an norm al liver. Arch Hist<
Physiology o f the G astrointestinal Tract, Vol 2 . Raven Press, 1 9 9 4 . 1 9 6 8 :2 9 :1 3 7 .
Lowe, M E : T h e structure and function o f pancreatic enzymes. In : Joh n so n
Jon es A L, Faw cett C W : H ypertrophy o f the agranular endoplasm ic red
L R (editor): Pltysiology o f the G astrointestinal Tract, Vol 2. Raven Press,
in ham ster liver induced by phenobarbital. J H istochem Cytt
1 9 9 4.
1 9 6 6 :1 4 :2 1 5 .
M ason D K , C hisholm D M : Salivary G lands in H ealth a nd Disease. Saunders, M addrey W C . A lcohol-induced liver disease. C lin Liver D is 2 0 0 0 ;4 :1 1
1 9 7 5.
M in ato Y et al: T h e role o f fat-storing cells in D isse space fibrogem
M cD aniel M L et al: Cytokines and n itric oxide in islet in flam m ation and
alcoholic liver disease. H epatology 1 9 8 3 :3 :5 5 9 .
diabetes. Proc S o c Exp Biol M ed 19 9 6 ;2 1 1 :24.
R ouiller C (editor): The Liver: M orphology, Biochem istry, Physiology, h
A cadem ic Press, 1 9 6 3 , 1 9 6 4 .
Karaciğer ve Safra Yolları T rutm an M , Sasse D: The lym phatics of the liver. A n at En
Geerts A et al: Fat-storing (Ito) cell biology. In : Arias IM et al (editors): The 1 9 9 4 :1 9 0 :2 0 1 .
Liver: Biology a n d Pathobiology. Raven Press, 1994.
Solunum Sistemi 17
Solunum sistemi dış ortamla gaz değişiminin gerçekleştiği İkinci en sık bulunan hücre tipi ise müköz goblet hüc
bölümler arasındaki bağlantıyı sağlayan tüp sistemi ile akci releridir (Şekil 17-2). Bu hücrelerin tepe bölümü (4. B ö
ğerleri içerir. Ayrıca göğüs kafesi, kaburga arası kaslar, diyaf lümde anlatılmıştır) glikoproteinlerden oluşan müköz dam
ram ve akciğerlerin elastik ve kolajen yapılarından oluşan lacıklar içerir. Geri kalan prizmatik hücreler tepeye bakan
soluma düzeneği havanın akciğerlerin iletici ve solunum yüzeylerinde çok sayıda mikrovillus içermeleri nedeniyle,
bölümlerine doğru hareket ettirilmesinde önemlidir. Solu fırça hücreleri olarak bilinirler (Şekil 17-3 ve 17-4). Fırça
num sistemi genellikle iki temel bölgeye ayrılır (Şekil 17-1).
İletici bölüm, burun boşluğu, nazofarinks, bronşlar (Yun.
bron chos: soluk borusu), bronşiyoller ve sonlandırıcı (termi
nal) bronşiyolierden; solunum bölümü (gaz değişiminin
gerçekleştiği bölüm) ise, solunum (respiratuvar) bronşiyol-
leri, alveol kanalları ve alveollerden oluşur. Alveoller akciğe
rin büyük bölümünü oluşturan kese şeklinde özelleşmiş ya
pılardır. Bunlar akciğerlerin başlıca işlevi olan, solunan ha
va ile kan arasında karbondioksit ve oksijen değişiminin
gerçekleştiği esas bölgelerdir.
İletici bölüm iki önemli işlev görür; bunlar: içinden hava
nın akciğerlere gidip gelebildiği bir kanal sağlamak ve solu
nan havayı uygun hale getirmektir. Kıkırdak, elastik ve kola-
jen lifler ve düz kas sayesinde iletici bölüme sert bir yapısal
destek sağlanırken, bükülebilme ve uzayabilirle yeteneği ile
hava iletiminin kesintisiz olması güvence altına alınır.
İletici
Solunum Epiteli bölüm
Solunum
Bölümü
k l in ik b il g i
349
350 / BÖLÜM 17
k l in ik b il g i
Burun çukurları
Epitel, burun boşluğundan gırtlağa doğru yer yer Kafatası içinde, kemiksi bir yapı olan burun bölmesiyle ay
çok katlı yassıdır. Bu tip epitel doğrudan hava akı rılmış iki kavernöz odacık yer alır. Her bir odacığın yan du
mına ya da fiziksel aşınmaya uğrayan bölgelerde varında konka denen raf şeklinde üç kemiksi çıkıntı var
izlenir (örn., orofarinks, epiglot, ses telleri). Bu epi dır. Üst, orta ve alt konkadan sadece orta ve alt konkalar
tel aşınmaya karşı tipik solunum epitelinden daha solunum epiteli ile döşelidir. Buna karşılık üst konka özel
koruyucudur. Hava akımı değişir ya da yeni aşın leşmiş koku epiteli ile döşelidir. Konkalar tarafından oluş
ma bölgeleri gelişirse, etkilenmiş bölgelerde tipik turulan dar şerit şeklindeki yolaklar, solunum epiteli içeren
yalancı çok katlı titrek tüylü prizmatik epitel, çok yüzey alanının artmasına ve hava akımında dalgalanmaya
katlı yassı epitete dönüşebilir. Benzer şekilde siga yol açarak solunan havanın uygun hale getirilmesine kat
ra içenlerde sayısı artan parçacıklar ve gaz kirliliği kıda bulunur. Sonuçta hava akımı ile nıüköz tabaka arasın
ni (örn, CO, SO2) temizlemek amacıyla, titrek tüylü daki temas artar. Konkaların lamina propriasında erektil
hücreler ile goblet hücreleri arasındaki oran deği cisim cikler olarak bilinen geniş ven pleksusları vardır.
şebilir. Sigara içenlerde kirlenmenin daha çabuk te Her 20 -3 0 dakikada bir, burun çukurlarından birinin duva
mizlenmesini sağlamak üzere goblet hücre sayısı rında bulunan erektil cisimcikler kanla dolar ve böylece
nın artmasına karşın, aşırı CO miktarının titrek tüy konka mukozası kabarır ve aynı anda geçen hava akımın
lü hücrelerin sayısında azalmaya yol açması, mu- da azalma olur. Bu sırada havanın büyük bölümü diğer bu
kus tabakasının hareketini azaltır ve buna bağlı run çukurundan geçer. Bu dönemsel kapanma aralıkları ile
olarak küçük çaplı hava yollarında tıkanma oluşur. hava akımı azaltılır ve böylece kuruyan solunum epitelinin
toparlanması sağlanır.
SOLUNUM SİSTEMİ / 351
Titrek tüyler
Bazal cisimler
Bağlantı
kompleksi
Mitokondriler
Şekil 17-3. Akciğerde titrek tüylü prizmatik epitelin elektron mikroskop fotoğrafında titrek tüylerin mikro-
tübüllerinin enine ve çapraz kesitleri görülmekte. Hücrenin tepesinde, titrek tüy aksonemlerinin kaynak
landığı ve tutunduğu, U şeklindeki bazal cisimcikler (B) bulunmakta. Mitokondrilerin bölgesel birikimi tit
rek tüylerin hareketi için enerji üretimine bağlıdır. Bağlantı komplekslerine ve titrek tüylerin köklerinin ara
sından çıkan mikroviluslara dikkat ediniz. X 9200.
Koku
Erektil cisimciklerin yanı sıra, burun boşluğu zengin ve kar Koku kemoreseptörleri burun boşluğu tavanında bulunan
maşık bir damar sistemi içerir. Büyük damarların kemik dış za- üst konkanm miilcöz zarının özelleşmiş bir bölümü olan ko-
352 / BOLUM 17
Şekil 17-4. Solunum mukozası yüzeyinin taramalı elektron mikroskop fotoğrafı. Üstte:
Yüzeyin büyük bir bölümü titrek tüylerle kaplıdır. G, goblet hücreleri. X2500. Altta: Goblet
hücrelerinin yüzeyindeki mukus birikimi belirgindir (ince oklar). Fırçamsı hücreler kalın oklar
la İşaretlenmiştir. x 3000. (İzin alınarak yeniden basım Andrews P: A scanning electron microscopic
study of the extrapulmonary respiratory tract. Am. J. Anat. 1974; 139:421.)
SOLUNUM SİSTEMİ / 353
ku epitelinde yer alır. İnsanda bu epilelin alanı yaklaşık 10 kus tabakası tarafından tutulur. Aynı zamanda bu mukus, se
cm-'dir ve kalınlığı 10ü pm'ye ulaşır. Üç tip hücreden oluşan röz salgı ile birlikte solunan havayı nemlendirerek ince alve-
yalancı çok katlı prizmatik bir epiteldir Şekil 175). ol epitelinin kurumasını önler. Ayrıca, solunan hava zengin
Destek hücrelerinin tepeleri geniş, silindir şeklinde, ta bir yüzeysel damar ağı tarafından ısıtılır.
banları ise dardır. Serbest yüzeylerindeki mikrovilluslar bü
tün epitel yüzeyini örten bir sıvı tabakanın içinde bulunur. BURUN ÇEVRESİ (PARANAZAL) SİNÜSLERİ
İyi gelişmiş bağlantı kompleksleri destek hücrelerini bitişik
Paıanazal sinüsler frontal, maksiller, etmoid ve sfenoid kemik
koku hücrelerine bağlar. Hücrelerde koku mukozasına ren
lerin içindeki kör boşluklardır. Az sayıda goblet hücresi İçe
gini veren açık sarı bir pigment bulunur.
ren, normalden daha ince bir solunum epiteli ile döşelidir. La
Bazal hücreler küçüktür; küre ya da koni şeklindedir ve
mina propria sadece birkaç küçük bez içerir ve alttaki perios-
epitelin tabanında tek bir kat oluşturur.
teumla devam eder. Burun boşluğuyla bağlantı ufak delikler
Bazal hücreler ile destek hücreleri arasında koku hüc
aracılığı ile sağlanır. Bu boşlukta üretilen mukus, titrek tüylü
releri bulunur. Çift kutuplu nöronlar olan bu hücreler des
epitel hücrelerinin etkinliği ile burun boşluğuna boşaltılır.
tek hücrelerinden çekirdeklerinin konumu ile ayırt edilir; çe
kirdekleri destek lıücrelenin çekirdeklerinden daha aşağıda
yer alır. Tepelerinde (dendritleri) 68 titrek tüy içeren yüksek
ve geniş alanlar bulunur. Bu titrek tüyler çok uzun ve hare
I
ketsizdir ve kokulu maddelere karşı reseptör potansiyeli
oluşturarak yanıt verirler. Bunlar reseptör yüzeyini önemli | KLİNİK BİLGİ
t
ölçüde artırır. Bu bipolar nöronların getirici aksonları birle-
şerek merkezi sinir sistemine doğru yönelen küçük demet Sinüzit , sinüslerin akaç deliğinin tıkanmasına
ler oluşturur ve burada beyindeki koku lobunda bulunan si bağlı olarak uzun sürebilen yangısal bir olaydır.
nir hücreleriyle sinaps yapar. Kronik sinüzit, titrek tüy hareket bozukluğu ile
Koku epitel inin lamina propriasında Bowman bezleri özellik kazanan, hareketsiz titrek tüy sendromu-
bulunur. Salgıları koku titrek tüylerinin çevresinde titrek tü nun bileşenleridir.
yü yıkayarak yeni kokulu maddelerin ulaşmasını kolaylaştı
racak olan sıvı bir ortam oluşturur.
den oluşan ses kasları yer alır. Hava katlanmalar arasında sı- Kasın kasılması ile trakea liimeninin daraltılması, öksü
kıştırıldığı zaman, bu kaslar değişik frekanslarda seslerin rük refleksinde kullanılır. Kasılma sonucu trakea çapının
oluşmasını sağlar. azalması, dışarı verilen havanın hızını artırır; bu da hava yo
lunun temizlenmesine yardım eder.
SOLUK BORUSU (TRAKEA)
Soluk borusu (Şekil 17-6), tipik solunum epiteliyle döşelidir BRONŞ AĞACI
(Şekil 17-2 ve 17-4). Lamina propriada trakeanın lümenini Trakea, hilumdan akciğerlere giren iki adet birincil bronşa
açık tutmaya yarayan C harfi şeklinde, 16-20 adet hiyalin kı ayrılır (Şekil 17-1). Her iki hilumdan arterler akciğere girer
kırdak halkası ve daha akışkan mukus salgılayan çok sayıda ken, venler ve lenf damarları organı terk eder. Akciğere gi
serömüköz bez bulunur. Kıkırdak halkaların serbest uçları ren ve çıkan bu yapılar, tıkız bağ dokusuyla sarılıdır ve pul-
trakeanın arka yüzünde bulunur. Bu serbest uçlar birbirleriy- m oner kök denen birimi oluştururlar.
le perikondriyuma bağlanmış bir fibroelastik bağ ve düz kas Birincil bronşlar akciğere girdikten sonra aşağı ve dışa
demeti ile birleştirilir. Bağ lümenin aşırı gerilmesini önler doğru inerek sağ akciğerde üç, sol akciğerde iki bronşa ay
ken, kas liimen genişliğini ayarlar. rılırlar (Şekil 17-1). Bunların her biri bir akciğer lobunu do
natır. Bu lober bronşlar defalarca dallanarak daha küçük
bronşları oluştururlar. Bunların sonlandırıcı dallarına bron-
şiyol denir. Her bronşiyol bir akciğer lopçuğuna girer ve
burada da dallanarak beş ila yedi adet sonlandırıcı bron
şiyol oluşturur.
Akciğer lopçukları, tepesi hiluma dönük bir piramit şek
lindedir. Bağ dokusundan ince bir bölme her lopçuğu sarar.
Bu septum fetusta daha belirgindir. Erişkinde bu septumlar
genellikle tam değildir. Bu da lopçuk sınırlarının belirlenme
sini güçleştirir.
Birincil bronş, genellikle trakeayla aynı histolojik görün
tüyü sergiler. Solunum bölümüne doğru gidildikçe, epitel ve
altındaki lamina proprianın histolojik düzeni basitleşir. Bu
yapısal sadeleşme kademeli olarak izlenir; bronşlardan
bronşiyollere ani bir yapısal geçiş gözlenmez. Bu nedenle
solunum yollarının bronş, bronşiyol v.s. şeklinde ayrılması,
bir ölçüde yapay olsa da öğretici ve pratik değer taşır.
Bronşlar
Her birincil bronş ikiye ayrılarak 9 -1 2 defa iki uç çatallanır
(dikotomi) ve böylece her dal çapı yaklaşık 5 mm oluncaya
dek İncelir. Bronş mukozası kıkırdak ve kasların düzenleni
şi dışında, yapısal olarak trakea mukozasına benzer (Şekil
17-6). Bronşlarda kıkırdakların şekli trakeaya oranla daha
düzensizdir; ancak büyük bronşlarda kıkırdak halkaları tü
meni tam sarar. Bronş çapı azaldıkça kıkırdak halkaların ye
rini yalıtık hiyalin kıkırdak plakları ya da adaları alır. Epite-
lin altında, bronşun lamina propriasında birbirini çaprazla-
yan spiral düz kas demetleri yer alır (Şekil 17-7 ile 17-9 ara
sı). Solunum bölgesine yaklaştıkça iletici bölümün duvarın
daki düz kas demetleri daha da belirginleşir. Ölümden son
ra bu kasların kasılması, histolojik kesitlerde bronş mukoza
sına kıvnntılı bir görünüm verir. Lamina propria elastik lif
lerden zengindir ve boşaltım kanalları bronş lümenine açı
lan çok sayıda seröz ve müköz bezler içerir (Şekil 17-9). La
mina proprianın içinde ve epitel hücreleri arasında çok sa
yıda lenfosit bulunur (Şekil 17-10 ve 17-11). Ayrıca lenf dü
Ş ekil 17-6. Goblet hücreleri ile titrek tüylü prizmatik hücre ğümcükleri de vardır ve bunlar özellikle bronşların dallan
lerin yer aldığı solunum epitelini gösteren nefes borusu ke ma noktalarında çok sayıda bulunurlar.
siti. Lamina propriadaki seröz bezler ve hyalin kıkırdak da
görülmektedir. Goblet hücreleri ve bezler tarafından üreti Bronşiyoller
len müköz sıvı titrek tüylerin hareketiyle yabancı parçacık
Bronşiyoller, çapı 5 mm ya da daha az olan lopçuk içindeki
ların solunum sistemi dışına atılmasına olanak tanıyan bir
hava yollarıdır (Şekil 17-7). Mukozalarında kıkırdak ya da
tabaka oluşturur. PT boyası. Orta büyütme.
bez içermezler, sadece başlangıç parçalarında epitel içine
SOLUNUM SİSTEMİ / 355
Kıkırdak
Bağ dokusu
Düz kas
Bezler
Bronşiyol
dağınık goblet hücreleri bulunur. Büyük broşiyollerde, epi- lunur ve bronşiyol yüzeyini oksitleyici artıklardan ve yangı
tel yalancı çok katlı prizmatik titrek tüylü epiteldir. Daha kü dan koruyan proteinleri salgıladıkları bilinmektedir.
çük sonlandırcı bronşiyollerde bu epitelin boyu ve kar Bronşiyollerde nöroepiteliyal cisimcikler adı verilen
maşıklığı azalır, titrek tüylü tek katlı prizmatik ya da kübik özelleşmiş bölgeler de bulunmaktadır. Bu yapılar, salgı gra
olur. Sonlandırıcı bronşiyol epiteli aynı zamanda Clara hüc nülleri içeren ve kolinerjik sinir uçları alan 80-100 hücreden
relerini de içerir (Şekil 17-12 ve 17-18). Bu hücrelerin tit oluşmuş gruplardır. İşlevleri çok anlaşılamamıştır ancak, ola
rek tüyleri yoktur, tepe sitoplazmalarında salgı granülleri bu sılıkla hava yolundaki gaz bileşimine tepki veren kemore-
Solunum
epiteli
Clara hücreleri
septörlerdir. Ayrıca görünüşe göre hasar gören hava yolu yassı alveol epiteli hücreleriyle (tip I alveol hücreleri) devam
nun onarmanda da rol üstlenirler. eder. Bu bronşiyoller boyunca öteye doğru alveol sayısı bü
Bronşiyolün lamina propriası büyük ölçüde düz kas ve yük ölçüde artar ve alveoller arası mesafe önemli ölçüde
elastik liflerden oluşur. Bronşların ve bronşiyollerin kasları azalır. Alveoller arasında, bronşiyol epiteli titrek tüylü kübik
vagus sinirinin ve sempatik sinir sisteminin kontrolü altında epiteldir, ancak daha ileri kısımlarda titrek tüyler bulunma
dır. Vagusun uyarılması bu yapıların çapını daraltırken, sem yabilir. Solunum bronşiyolii epitelinin altında düz kas ve
patik uyarı ters yönde etki oluşturur. elastik bağ dokusu vardır.
Alveol Kanalları
Solunum bronşiyolleri boyunca öteye doğru bronşiyol duva
k l in ik b il g i rına açılan alveol sayısı artarak, duvarda alveolden başka bir
yapı bulunmaz hale gelir ve tüp artık alveol kanalı adını
Sempatik sinir sisteminin uyarımına yanıt olarak alır (Şekil 17-16). Hem alveol kanalları hem de alveoller (Şe
bronşiyol çapında izlenen artış, astım atakların kil 17-17 ve 17-18) çok ince yassı alveol hücreleriyle döşe
da, düz kasların gevşemesi için neden epinefrin lidir. Lamina propriada alveollerin kenarları boyunca düz
ve diğer sempatomimetik ilaçların kullanıldığı so kas hücrelerinden oluşan bir ağ bulunur. Büzücü kas benze
rusuna açıklama getirir. Bronş ve bronşiyol duva ri bu düz kas demetleri bitişik alveoller arasında yumrular
rının kalınlığı karşılaştırıldığında, bronşiyolde şeklinde görülür. Düz kas alveol kanallarının öte uçlarında
kas tabakasının bronştakine göre daha iyi geliş kaybolur. Buralarda kanal ve alveoller sadece elastik ve kol-
miş olduğu görülür. Astımda hava yolu direncin lajen 1illerle desteklenir.
de izlenen artışın, esas olarak bronşiyol düz kas Alveol kanalları, alveol keseleri ile bağlantılı olan atri-
larının kasılması sonucunda oluştuğuna inanıl yumlara açılır. Her atriyumdan iki ya da daha fazla alveol
maktadır. kesesi çıkar. Atriyumların ağızları, alveol keseleri ve alveol
ler, elastik ve retikiiler liflerden oluşan karmaşık bir ağ ile
sarılıdır. Elastik lider soluk alma ile alveollerin genişleyebil
mesini ve soluk verme sırasında edilgin olarak büzülebilme-
Solunum Bronşiyolleri sini sağlar. Retikiiler liderin sağladığı destekle ince kan ka-
pilerleri ile alveol bölmelerinin aşırı gerilmesi ve zarar gör
Her sonlandırıcı bronşiyol (Şekil 17-13), solunum sisteminin
mesi önlenir.
iletici bölümü ile solunum bölümü arasında geçiş bölgesi
olan iki ya da daha fazla solunum bronşiyolüne ayrılır (Şe
kil 17—14 ve 17—15). Solunum bronşiyollerinin mukozası, Alveoller
duvarında gaz değişiminin gerçekleştiği çok sayıda kese Alveoller solunum bronşiyolleri, alveol kanalları ve alveol
şeklinde (sakkiiler) alveol bulunması dışında sonlandırıcı keselerinde bulunan kese şeklinde (çapı yaklaşık 200 pm)
bronşiyol mukozası ile aynı yapıdadır. Solunum bronşiyolii çıkıntılardır. Akciğerlerin siingerimsi yapısını oluşturur (Şekil
bölümleri titrek tüylü kübik epitel ve Clara hücreleri ile dö 17-15). Yapısal olarak alveoller bal peteklerine benzeyen,
şelidir, ancak alveollerin açıldığı bölümde bronşiyol epiteli tek tarafı açık küçük cepler halindedir. Bu kadeh biçiminde-
Alveol
Sonlandırıcı
bronşiyol
ki yapılarda hava ile kan arasında 0 2 ve C 0 2 değişimi ger Alveollerdeki hava ile kılcal kan damarlarındaki kan üç
çekleşir. Alveol duvarının yapısı, dış ve iç ortanı arasında da bileşenden oluşan bir kan-hava engeli ile birbirinden ayrı
ğılmasını arttıracak şekilde özelleşmiştir. Genelde her duvar lır. Bu bileşenler, alveollerin yüzey epiteli ve alveol hücrele
iki komşu alveol arasında yer alır ve bu nedenle alveoller rinin sitoplazmasi; birbirine çok yakın konumdaki alveol ve
arası bölme ya da duvar olarak isimlendirilir. Alveoller ara endotel hücrelerinin kaynaşmış bazal kurunası ve endotel
sı bölme (septum) (Şekil 17—19 ile 17-23 arası), arasında kıl hücrelerinin sitoplazmasıdır (Şekil 17-20). Bu tabakaların
cal kan damarları, fibroblastlar, elastik ve retiküler lifler ile toplam kalınlığı 0,1-1,5 pm arasında değişir. Alveoller arası
makrofajlar bulunan iki ince yassı epilel tabakasından olu bölme içinde ağızlaşmalar yapan akciğer kılcal kan damar
şur. Kılcal kan damarları ile bağ dokusu matriksi interstisyu- ları, retiküler ve elastik liflerin oluşturduğu bir ağla destek
mıı oluşturur. Alveol bölmesinin interstisyıımunda organiz lenir. Alveol duvarının daralıp genişlemesine uygun bir bi
manın en zengin kılcal kan damar ağı yer alır. çimde düzenlenmiş olan bu lifler alveollerin temel yapısal
Sonlandırıcı bronşiyol
îTi
Iveolleı
Kaynaşmış Liimen içindeki Retiküler lifler Elastik lifler Kılcal kan damarı
bazal lamina alveol makrofaiı
J___ ____ A,—
Endotel
hücresi
Epitel
hücresi
Bölme içindeki
makrofaj
Alveol deliği
Tip II (bölmeye
ait) hücreler
Ş ekil 17-19. Alveoller arası bölme yapısını gösteren, pulmoner alveollerin üç boyutlu şematik çizimi. Kılcal kan damar
ları, bağ dokusu ve makrofajlar gösterilmektedir. Makrofajlar alveol lümeni içinde ya da lümene geçme aşamasında
görülebilirler. Çok sayıda alveol deliği bulunur. Tip II hücreler bol miktardaki tepe mikrovilusları ile ayırt edilir. Alveoller, tip
I hücrelerden oluşan kesintisiz bir epitel tabakasıyla döşelidir.
361
362 / BOLUM 17
Fibroblast
Tip I hücre
Alveol boşluğu
Endotel hücresi
dilerinin ve tip I hücrelerin sayısını korumak üzere mitozla Sürfaktan tabakası başlıca dipalmitoyil fosfatidilkolin ve
bölünürler. Histolojik kesitlerde, sitoplazmaları keseye benzer fosfatidilgliserolden oluşan tek moleküllü ince bir fosfolipid
ya da köpüksü tipik bir görüntü sergiler. Bu keseler elektron tabakasıyla kaplı, sulu, proteinsi bir hipofazdan oluşur. Ay
mikroskop için hazırlanan dokularda iyi koaınmuş ve belirgin rıca birkaç tip protein de içerir. Pulmoner sürfaktanın akci
olarak görülen lameller cisimcikler (Şekil 17-25 ve 17-26) ta ğerde birkaç önemli işlevi vardır. Öncelikle, alveol hücrele
rafından oluşturulur. Ortalama 1-2 jam çapında olan ve üst üs rinin yüzey geriliminin azaltılmasına yardımcı olur. Yüzey
te ya da birbirine koşut lameller içeren bu yapılar birim zarla geriliminin azaltılmasının anlamı, alveollerin havayla dolma
sarılıdır. Histokimyasal çalışmalarda fosfolipidler, glikozami- sı için daha az soluk alma gücü harcanması ve böylece so
noglikanlar ve proteinler içeren bu cisimciklerin hücrelerde lumanın kolaylaştırılmasıdır. Ayrıca sürfaktan olmaksızın so
sürekli sentez edilip hücrenin üst yüzeyinden salgılandığı sap luk verme sırasında alveollerin kendi üstüne kapanması söz
tanmıştır. Bu lamelli cisimcikler alveol yüzeyine yayılarak hüc konusudur. Fetus gelişiminde sürfaktan, tip II hücrelerde la
re dışı bir alveol örtüsü meydana getiren ve yüzey gerilimini melli cisimciklerin görülmeye başlamasıyla birlikte gebeliğin
düşüren pulmoner sürfaktanı oluşturur. son haftalarında belirir.
TV
Tip II hücreler
(sürfaktan)
i />
Tip I hücre/
Taban zarı Kılcal kan damarı endoteli Kolin Amino asitler Tıkayıcı bağlantı
Şekil 17-25. Tip II hücrelerden sürfaktan salgılanması. Sürfaktan kaba endoplazma retikulumu ve Gol
gi kompleksinde sentez edilip lamelli cisimciklerde depolanan bir protein-lipit kompleksidir. Sürekli ola
rak ekzositozla salgılanan sürfaktan alttaki sulu hipofazın üzerini kaplayan tek moleküllü bir lipit film ta
bakası oluşturur. Epitel hücreleri arasındaki tıkayıcı bağlantılar doku sıvısının alveol lümenine sızmasını
önler.
SOLUNUM SİSTEMİ / 365
Mikroviluslar Alveol
lümeni
Çok kesecikli
cisim
Tipi
hücre
Şekil 17-26. Alveol lümenine çıkıntı yapmış bir tip II hücre. Oklar, yeni sentez edilmiş pulmoner sür-
faktan içeren lamelli cisimcikleri göstermektedir. GER, kaba endoplazma retikulumu; G, Golgi kom
pleksi; RL, retiküler lifler. Tip II hücrelerin mikroviluslarına ve tip I epitei hücreleri ile yaptığı bağlantı
komplekslerine (BK) dikkat ediniz. x17.000 (İzin alınarak, MC.Williams).
366 / BÖLÜM 17
e
3
s -)
3
KLİNİK BİLGİ KLİNİK BİLGİ
Yeni doğanın solunum güçlüğü sendromu, yaşa Konjestif kalp yetmezliğinde, akciğerler kanla do
mı tehlikeye sokan, sürfaktan eksikliğine bağlı bir lar ve alveol içine geçen alyuvarlar alveol makro-
akciğer hastalığıdır. Esas olarak erken doğum fajları tarafından yutulur. Bu olgularda, akciğer ile
larda gözlenir ve erken doğan çocuklarda morta- balgamda rastlanması durumunda sözü edilen
litenin önde gelen nedenini oluşturur. Solunum makrofajlara kalp yetm ezliği hücreleri denir ve
güçlüğü sendromunun görülme sıklığı gebelik bu hücreler demir pigmentine (hemosiderin) karşı
süresiyle ters orantılıdır. Olgunlaşmamış akci pozitif histokimyasal tepkime vermesiyle tanınır.
ğerde sürfaktanın niceliği ve bileşimi eksiktir. Kolajen sentezi artışı sık görülür ve sıkıntılı
Normal bir yeni doğanda solumanın başlamasıy solunuma yol açan birçok hastalığın akciğer fib-
la depolanmış durumdaki sürafkat topluca salı rozuyla ilişki gösterdiği bilinmektedir. Bu patolojik
verilerek alveollerin yüzey gerilimi azaltılır. Bu koşullarda tip I kolajen oluşur.
sayede alveolün şişirilmesi için daha az soluk al
ma gücü harcanır ve sonuçta soluma işi azaltıl
mış olur. Mikroskopta alveoller kapalı görünür ve
solunum bronşiyolleri ile alveol kanalları genişle Alveol Delikleri
miş ve ödem sıvısı ile dolu olarak izlenir. Alveol Alveoller arası bölme, komşu alveolleri birleştiren 10—15 pm
kanallarını hyalin zar denilen fibrinden zengin çapında bir ya da daha fazla sayıda delik içerebilir (Şekil
eozinofilik bir madde kaplar. Bu durum, sıkıntılı 17-19). Bunlar alveollerdeki basıncı eşitler ve bir bronşiyol tı
solunum sendromunun önceleri neden hyalin zar kandığında yan bağlantılardan hava dolaşımı sağlayabilirler.
hastalığı olarak anıldığını açıklamaktadır. Neyse
ki, sıkıntılı solunum sendromu bulunan olgularda
Alveol Epitelinin Yenilenmesi
kullanılan bir ilaç olan glikokortikoidler verilerek
sürfaktan sentezi uyarılabilir. Son zamanlarda, N 0 2 solunması, alveolleri döşeyen hücrelerinin çoğunun (tip
sürfaktanın bakterisid bir etkisi olduğu ve alveol- I ve tip II hücreler) hasar görmesine neden olur. Bu bileşiğin
ya da aynı etkiyi gösteren diğer zehirli maddelerin oluşturdu
lere ulaşan potansiyel olarak tehlikeli bakterilerin
ğu hasardan sonra sağlam kalan tip II hücrelerinin mitoz et
ortadan kaldırılmasına yardım ettiği ileri sürül
kinliği artar. Tip II hücrelerin günlük yenilenme hızının nor
müştür.
malde % 1 olduğu belirlenmiştir. Bu sayede hem bu hücre
ler, hem de tip I hücreler sürekli olarak yenilenmektedir.
SİNİRLER
Akciğerlerin sinir ağını hem sempatik hem de parasempatik
götürücü lifler dağıtır; ayrıca yeri kesinleştirilemeyen ağrı
duyularını taşıyan genel viseral getirici lifler de vardır, Sinir
lerin çoğu geniş hava yollarının etrafındaki bağ dokusu için
de bulunur.
PLEVRA
Plevra (Şekil 17-27) akciğerleri saran seröz bir zardır. Hİlum
bölgesinde de devam eden pariyetal ve viseral iki tabakadan
meydana gelir. Her iki zar da kolajen ve elastik lifler içeren
ince bir bağ dokusu üzerinde yer alan mezotel hücrelerin
den oluşur. Viseral plevranın elastik lifleri, akciğer parenki-
minin elastik lifleri ile devanı eder.
Parietal ve viseral tabakalar, tümüyle yassı mezotel hüc
releriyle örtülü bir boşluğu kuşatır. Normal koşullarda, bu
plevra boşluğunda solunum hareketleri sırasında karşılıklı
İki yüzeyin birbiri üzerinde kolayca kaymasını sağlayan in
ce bir sıvı tabakası bulunur.
Şekil 17-27. Bir akciğer lopçuğunda kan ve lenf dolaşımı. Bazı patolojik durumlarda plevra boşluğu, içinde sıvı ya
Damarlar ve bronşiyoller bu çizimde orantısız biçimde bü da hava bulunan gerçek bir boşluğa dönüşebilir. Diğer se
röz boşluklar (periton ve perikard) gibi plevra boşluğunun
yütülmüştür. Lopçuklar arası bölmede sadece bir ven (sol
da duvarı, su ve diğer maddelere karşı oldukça geçirgendir.
da) ve bir lenf damarı (sağda) gösterilmiştir ancak gerçek
Bu nedenle, patolojik koşullarda bu boşlukta sık olarak sıvı
te bu bölgelerde her ikisi birlikte bulunur. Sol altta plevra-
toplanması (plevra efiizyonu) olur. Bu sıvıyı, kan plazmasın
nın büyütülmüş resminde mezotel örtüsü görülüyor. (İzin
dan geçen sıvı oluşturur. Tersine, bazı koşullarda, plevra
alınarak değiştirme ve yeniden çoğaltma, Ham AW. Histology, 6th.
ed. Lippincott, 1969.) boşluğunda bulunan sıvı ve gazlar hızla emilebilir.
SOLUNUM HAREKETLERİ
venlerde bulunmaz. Akciğerlerde pulmoner arter dalları,
Soluk alma sırasında kaburgalar arasındaki kasların kasılma
bronş ağacına eşlik ederek dallanır (Şekil 17-27). Bu dallar
sı ile kaburgalar yukarı çekilir ve diyaframın kasılması İle gö
bronş ve bronşiyollerin adventisyası ile sarılıdır. Alveol ka
ğüs boşluğunun tabanı aşağı itilir. Böylece göğüs boşluğu
nalı seviyesinde bu arter dalları alveoller arası bölmede al
nun çapı artar ve sonuçta akciğerler genişler. Bronş ve bron
veol epiteliyle yalcın temasta bulunan bir kılcal kan damarı
şiyoller, soluk alma sırasında uzar ve genişler. Solunum bö
ağı oluşturur. Akciğerler organizmanın en iyi gelişmiş kılcal
lümü de başlıca alveol kanallarının hacminin artmasıyla ge
kan damarı ağına sahiptir. Solunum bronşiyollerinde bulu
nişler; alveoller ise çok az genişleme gösterir. Bu genişleme
nanlar da dâhil olmak üzere tüm alveollerin arasında kılcal
ile pulmoner parenkimin elastik lifleri gerilir. Soluk verme
kan damarları bulunur.
sırasında akciğerlerin büzülmesi edilgin bir edimdir. Kasların
Kapiler ağlarından çıkan veniiiler parenkimde hava yol
gevşemesi ve gerilmiş elastik liflerin etkisiyle, akciğerler tek
larının uzağında tek başlarına izlenirler. Bunlar ince bir bağ
rar eski durumunu alır.
dokusu örtüsü ile desteklenerek lopçuklar arası bölmeye gi
rer (Şekil 17-27). Lopçuğu terk eden venler bronş ağacını iz
leyerek hiluma doğru ilerlerler. SAVUNMA DÜZENEKLERİ
Besleyici damarlar bronş ağacını izleyerek, kanı solunum
bronşiyollerine kadar akciğerlerin büyük bölümüne dağıtır
lar. Solunum bronşiyolleri pulmoner arterlerin küçük dalla
rıyla ağızlaşır. Iı KLİNİK BİLGİ
lı
AKCİĞERLERİN LENF DAMARLARI Solunum sistemi, dış ortam ve kanla ilişkili son
Lenf damarları (Şekil 17-27) bronşları ve pulmoner kan da derece geniş bir alana sahiptir. Bu şekilde, solu
marlarını izler; bunlar lopçuklar arası bölmede de bulunur nan havadan gelen bulaşıcı ve tahriş edici ajan
ve tümü hilum bölgesindeki lenf düğümlerine açılır. Bu len ların etkisine oldukça açıktır. Bu nedenle, solu
fatik ağı, viseral plevradaki lenf damarlarını içeren yüzeysel num sisteminin iyi gelişmiş savunma mekaniz
ağdan ayırt etmek için d e rin ağ adı verilir. Yüzeysel ağın maları sergilemesi doğaldır. 10 pm'den daha bü
lenf damarları hiluma doğru ilerler. Bunlar ya plevrayı boylu yük parçacıklar burun içi yollarda, 2 ile 10 pm'lik
boyunca kat eder ya da lopçuklar arası bölmeden akciğer parçacıklar ise mukusla kaplı titrek tüylü epitelde
dokusuna girer. tutulurlar. Bu parçacıklar öksürük refleksi ile bal
Lenf damarları bronş ağacının son bölümlerinde ve alve gam çıkarılarak ya da yutularak ortamdan uzak
ol kanallarının ilerisinde bulunmazlar. laştırılır. Daha küçük parçacıklar ise alveol mak-
368 / BÖLÜM 17
Deri vücudun en ağır tek organıdır, toplam vücut ağırlığının sitler, Langerhans hücreleri ve Merkel hücreleri. Kerati
%16’sını oluşturur ve erişkinlerde dış çevreye açık olan ala nize edici epidermal hücreler keratinositlerdir. Alışılagel-
nın 1,2-2,3 m2 kadarını oluşturur. Ektoderm kökenli bir epi- diği üzere avuç içi ve ayak tabanında bulunan kalın deri
tel katmanı olan epidermisden ve mezoderm kökenli bir (glabröz, ya da düz ve kılsız) ve vücudun diğer yerlerinde
bağ dokusu katmanı olan dermisden oluşur. Epidermisin bulunan ince deri (kıllı) arasında ayrım yapılır. “Kalın" ve
göreli kalınlığına dayanarak kalın ve ince deri ayrımı yapı “ince” tanımlaması ile epiderm tabakasının kalınlığı belirtilir.
labilir (Şekil 18-1 ve 18-2). Dermis ve epidermisin bileşme
yeri düzensizdir ve dermişin papilla adı verilen uzantıları
epidermisin epidermal çıkıntılar olarak bilinen kabartıları
ile iç içe geçerler. 3 boyutlu düşünüldüğünde bu iç içe geç
meler fiş ve priz (ince deri) şeklinde olabilir yada çıkıntı ve
oluklardan oluşabilirler (kalın deri). Epidermal türevler kıl
ları, tırnakları, yağ ve ter bezlerini içerir. Dermişin altında hi-
podermis (Gr. Hypo, altta, + derma, deri) yada bir yağ hüc
re yastıkçığı olan panniculus adipozusu içeren deri altı
doku yer alır. Derinin bir parçası kabul edilmeyen lıipoder-
mis, deriyi komşu dokulara gevşekçe bağlar ve makrosko-
bik anatomideki yüzeyel fasyaya benzer.
Derinin suya göreceli geçirgen olmayan dış katmanı ter
leme ile su kaybını önler ve karasal yaşama olanak sağlar.
Deri çevre ile devamlı iletişim halinde olan reseptör organ
olarak davranır ve organizmayı çarpma ve sürtünme sonucu
oluşabilecek hasarlardan korur. Epidermis hücrelerinde üre
tilen ve biriktirilen bir pigment olan melanin, güneşin UV
ışılarına karşı koruyucu bir etki oluşturur. Deri, kan damar
ları ve dokunun bezleri ısı ayarlanmasında, vücut metaboliz
masında ve çeşitli maddelerin salgılanmasında görev alırlar.
Güneş ışınının etkisi altında organizma tarafından sentezle-
nen öncüllerden D3 vitamini elde edilir. Deri elastik olduğu
için ödem ve gebelik gibi şişmenin eşlik ettiği durumlarda
geniş alanları kaplayacak şekilde genişleyebilir.
Yakından gözlemlendiğinde derinin belli bölgeleri özgün
şekiller halinde yerleşmiş kabarıklık ve oluklar gösterir. Bu
kabarıklıklar ilk olarak uterus içi hayatta 13. haftada parmak
uçlarında ve daha sonra ellerin ve ayakların taban yüzeyle
rinde ortaya çıkarlar. Kabartılar ve araya giren olukların oluş
turduğu varsayılan bu şekiller dermatoglifik olarak bilinir.
Her bireyin kendisine özgüdür, halkalar, arklar, yumaklar ya
da bu formların bileşkeleri şeklinde ortaya çıkarlar. Kişilerin
belirlenmesi için kullanılan bu şekiller (parmak izleri) muh
temelen birden fazla gen tarafından belirlenmektedir; der
matoglifik önemli düzeyde tıbbi ve antropolojik olduğu ka
dar yasal ilgi alanı haline de gelmiştir.
369
370 / BÖLÜM 18
Bu kalınlık ince deri için 75 ve 150 |im arasında ve kalın de 5). Bu tabakadaki hücreler birbirleriyle içi filaman dolu di
ri için 400 ile 600 |im arasında değişir. Toplam deri kalınlığı kensi sitoplazmik çıkıntılar ve yüzeyi delerek hücreye di
(epidermis + dermis) bölgeye göre değişiklik gösterir. Örne kenlerle kaplı bir görünüm veren desmozomlarla sıkıca bağ
ğin sırt derisi yaklaşık 4 mm kalınlığındayken, kafatası deri lanmıştır. Işık mikroskop altında görülebilen bu keratin fila
si 1,5 mm kalınlığındadır. man demetlerine tonofüam anlar denir; desmozomların si
Dermişten dışarıya doğru, epidermis keratin üreten hüc toplazmik yoğunluğu içinde girintilerde sonlanırlar. Filaman
relerin (keratinosit) oluşturduğu 5 katmandan kurulmuştur. lar hücreler arasındaki yapışmayı sürdürmede ve yıpranma
etkilerine karşı dayanıklılıkta önemli bir rol oynarlar. Sürek
B a z a l K a t m a n {S t r a t u m G e r m In a t Iv u m )
li sürtünmeye ve basınca maruz kalan bölgelerde (ayak ta
Bazal katman dermal-epidermis birleşme yerinde bazal banları gibi) epidermis daha bol tonofibril ve desmozom
membran üzerine oturmuş bazofilik prizmatik ya da kübik içeren daha kalın bir stratum spinozuma sahiptir.
hücrelerden oluşan tek bir hücre tabakasından meydana ge Bütün mitozlar bazal katman ve spinozumun birlikte
lir (Şekil 18-1). Desmozomlar bu tabakanın hücrelerini yan oluşturduklan malpighi tabakasında olur. Yalnızca malpig-
ve üst yüzeylerinden bağlar. Bazal hücre zarında bulunan hi tabakası epidermal kök hücreler içerir.
hemidesmozomlar bu hücrelerin bazal laminaya bağlanma
G r an ü lo zu m K atmani
sına yardım eder. Kök hücreler içeren bazal katman yoğun
mitoz aktivitesi ile özellik kazanır ve bir sonraki tabakanın Granulozum katmanı (bkz. Şekil 18-1) sitoplazması kerato-
başlangıç bölümü ile birlikte epidermal hücrelerin sürekli hiyalin granülleri denen kaba bazofilik granü İlerle dolu 3-
yenilenmesinden sorumludur. İnsanda epidermis yaşa, vü 5 yassılaşmış poligonal hücre tabakasından oluşur. Bu gra
cutta bulunduğu bölgeye ve başka etmenlere bağlı olarak ndilerin proteinleri sistin içeren proteinlerin yanı sıra fosfo
yaklaşık her 15-30 günde bir yemlenmektedir. Stratum baza- rik histidinden zengin bir protein de içerir. Membranla çev
ledeki bütün hücreler 10 nm çapında intermediate keratin rili olmayan keratohiyalin granüllerin yoğun bazofilik görü
yapılı ara filamanlar içerir. Hücreler yukanya doğru çıkarken nümünün nedeni bol miktarda bulunan fosfat gruplarıdır.
filamanlann miktan stratum korneumun toplam proteininin Epidermisin granüler tabakasındaki hücrelerde elektron
yarısını oluşturacak kadar artar. mikroskop ile ortaya konan diğer bir karakteristik yapı ise
çift tabakalı lipidden oluşmuş lameller diskler İçeren, oval ya
S p İn o z u m K a t m a n i
da çubuk şeklinde, küçük (0.1-0.3 pm), membran kaplı la
Spinozum katmanı (Şekil 18-1, 18-3 ve 18-4) çekirdeği mer meller granüldür. Bu grandiler hücre membranı ile kayna
kezde bulunan ve sitoplazm uzantıları keratin filaman de şarak içeriklerini stratum granülozumun hücrelerarası boşlu
metleri ile dolu kübik, ya da hafif yassılaşmış hücrelerden ğuna boşaltıp burada lipid içeren tabakalar halinde depolar
oluşur. Bu filaman demetleri biraraya gelerek çok sayıda kü lar. Boşaltılan bu madde yabancı maddelerin penetrasyo-
çük hücresel çıkıntı oluşturur ve bu dikensi çıkıntıların nunda bir bariyer gibi görev yapması ve deride çok önemli
ucunda yerleşmiş olan desmozomlarla sonlanırlar (Şekil 18- yapıştırıcı bir etki oluşturması ile hücreler arasında yer alan
DERİ / 371
K o r n e u m K atm ani
k l in ik b il g i
Melanositler
Derinin rengi bir kaç faktör tarafından belirlenir, en önemli
Şekil 18-5. insan derisinde spinozum katmanının elektron
leri, melanin ve karoten içeriği, dermişteki kan damarları
mikroskop fotoğrafı. A: Melanin grandileri ve tonofilaman-
nın miktarı ve bu damarlar içinde akan kanın rengidir.
larladolu sitoplazması olan spinozum katmanı hücresi. Ok
Ömelanin (eumelanin), stratum bazale hücrelerinin al
lar desmosomlarıyla dikensi çıkıntıları gösteriyor. x8400. B tında ya da arasında ve kıl foliküllerinde bulunan özelleşmiş
ve C: A ’daki desmozomların ayrıntıları. Hücre zarları ara epidermis hücreleri olan melanositler (Res 18-6 ve 18-7)
sındaki yoğun maddeye, desmosomlar üzerine tutunmuş tarafından üretilen koyu kahverengi bir pigmenttir (Şekil 18-
sitoplazmik tonofilaman demetlerine (F) dikkat ediniz. B, 3 ve 18-4) Kırmızı saçta görülen pigment ise feomelanin-
X36.000 C, X45.000 (C. Barros’un izni ile). dir (Yun. phcıios, koyu + m elas, siyah) ve yapısı sistein içe
rir. Melanositler nöral kristadan köken alırlar. Bunların yu
varlak hücre gövdelerinden çıkan uzun ve düzensiz uzantı
bir çimento gibi işlev görür. İlk olarak sürüngenlerde ortaya
lar epidermis içine doğru dallanarak bazale ve spinozum ta
çıkan bu engelin oluşması, karasal yaşamın gelişimine ola
bakalarındaki hücreler arasında uzanırlar. Bu uzantıların uç
nak sağlayan önemli evrimsel olaylardan biri olmuştur. ları bu iki tabakadaki hücrelerin girintileri içinde sonlanır.
L u s İd u m K a t m a n i
Elektron mikroskopunda melanositler çok sayıda küçük mi-
tokondri, iyi gelişmiş Golgi kompleksi, kısa kaba endoplaz-
Kalın deride daha belirgin olan stratum lusidum son derece ma retikulum sisternaları içeren ve soluk boyanan hücreler
yassılaşmış eozinofilik hücrelerin oluşturduğu yarı saydam olarak izlenir. Melanositler komşu keratinositlere desmo-
ince bir tabakadır (Şekil 18-1). Organeller ve nükleuslar ar zomlarla bağlanmasa da bazal laminaya hemidesmozomlar
tık belirgin değildir ve sitoplazma öncelikle elektron-yoğun ile bağlanırlar (Şekil 18-7).
DERI / 373
Tomurcuklanmış Melanin granüleri Gelişmekte olan Melanin melanositte sentezlenir ve bu süreçte tirozinaz
önemli rol oynar. Tirozinaz aktivitesi sonucu olarak tirozin
önce 3,4-dîIıidroksifenil-alanine (dopa) ve daha sonra
dopakinona dönüştürülür. Dopakinon ise bir dizi dönüşü
me uğrar ve melanin oluşur. Tirozinaz ribozomlarda sentez
lenir, melanositlerin kaba endoplazma retikulumunun lüme-
nine taşınır ve Golgi kompleksinde oluşan vezikiillerde bi
riktirilir (Şekil 18-8). Olgun melanin graniilünün gelişmesin
de dört evre izlenir:
Evre I
E v r e II
E v r e III
Şekil 18-7. Melanosit ve keratinosit içeren insan derisinin elektron mikroskop resmi. Sağ köşede
ki keratinositin içeriğindeki melanin grandilerinin diğerlerinden fazla olduğuna dikkat ediniz. Alt
bölgede dermal kolajen belirgin olarak seçiliyor. x1800
374 / BOLÜM 18
Merkel Hücreleri
Genel olarak el ayalarında ve ayak tabanlarındaki kalın de
ride bulunan Merkel hücreleri biraz epidermal epitel hücre
lerine benzer, ancak bu hücrelerin sitoplazmasında küçük
yoğun graniiller bulunur. Bu granüllerin içeriği bilinmemek
tedir. Merkel hücrelerinin tabanında genişlemiş terminal bir
disk oluşturan serbest sinir sonlanmaları bulunur. Bu hücre
ler duysal mekanoreseptörler olarak iş görebilir, ancak bun
ların yaygın nöroendokrin sistemle ilişkili İşlevlerinin oldu
ğuna dair kanıtlar da mevcuttur.
DERMİŞ
Dermis, epidermisi destekleyen ve subkütan dokuya (hipo-
dermis) bağlayan bağ dokusudur (Kes 18-2 ve 18-10). Der
mişin kalınlığı bulunduğu bölgeye bağlı olarak değişkenlik
gösterir ve sırt bölgesinde 4 mm ile en fazla kalınlığa ulaşır.
Dermis yüzeyi oldukça düzensizdir ve epidermisin uzantıla
rı (epidermal mahmuz ya da kabartılar) ile iç içe geçen çok
sayıda uzantılara (dermal papillalar) sahiptir (Şekil 18-1). Şekil 18-10. Derinin retiküler tabakasının kesitinde yoğun
Dermal papila basınca sık olarak maruz kalan deri bölgele bağ dokuları içinde kalın düzensiz tip I kollajen lifleri
rinde daha fazla bulunur; dermis-epidermis bağlantısını artı Pikrosirius-Polarize ışık (PSP) boyası. Orta büyütme.
376 / BÖLÜM 18
j KLİNİK BİLGİ
t
Epidermis
Oksitalan
lifleri
Elam in
lifleri
sinir sonlanmalarına ek olarak dermişte ve subkııtan doku bulunmaktadır. Dağılım düzensizdir, derinin pek çok alanı
da enkapsiile ve yaygın reseptörler mevcuttur; bunlar daha yalnızca serbest sinir uçları içerir. Ancak bulunduklar zaman,
sık dermal papillada bulunurlar. Serbest sinir uçları dolcun- genişlemiş ve enkapsüle sinir uçları dokunsal uyaranlara ya
ma-basıncma (basınç sürekli dokunmadır), dokunsal algıya, nıt vererek mekanoresotörler gibi davranırlar. Vater-Pacini
yüksek ve alçak ısılara, ağrı, kaşınma ve diğer uyaranlara cisimciği ve Ruffini uçları aynı zamanda vücutta derinlerde
duyarlıdır. Genişleyen sonlanma Ruffîni uçlarını ve enkap- yerleşmiş olan organların bağ dokusunda da bulunurlar, bu
süle sonlanma Vater pacini, Meissner ve Krause korpus- rada belkide iç organların hareketlerine ve bir organın diğe
kiillerini içerir (Şekil 18-13). Expanded ve enkapsüle kor- rine yaptığı basınca cluyarlıdırlar.
piisküllerin deri suyusu için gerekli olmadığına dair kanıtlar
KILLAR
Kıllar (Şekil 18-14), epidermal epitelin girintilerinden köken
Serbest uçlar Pacini alan, uzun, keratinize yapılardır. Renk, boyut ve yerleşimi
ırk, yaş, cinsiyet ve bulunduğu vücut bölgesine göre değişir.
Kıllar, el ayaları, ayak tabanları, dudaklar, glans penis, klito
ris ve labia minör hariç vücudun her yerinde bulunur. Yüz
de yaklaşık 600 kıl/cm2 diğer vücut bölgelerinde ise 60
kıl/cm2 vardır. Kılların büyümesi süreklilik göstermez; bü
yüme dönemlerini dinlenme dönemleri izler. Bu büyüme
tüm vücut bölgelerinde ve hatta aynı bölgede bile eşzaman
lı olmaz, daha çok kısım kısım gelişir. Büyüme ve dinlenme
dönemlerinin süresi vücut bölgeleri arasında farklılık göste
rir. Bu yüzden, kafa derisinde büyüme dönemleri (anajen)
birkaç yıl sürebilirken, dinlenme dönemleri (katajen ve telo-
jen) ise ortalama 3 aydır. Kafa derisi, yüz ve pubis gibi böl
gelerde kılların büyümesi sadece seks hormonlarının (özel
likle androjenler) değil aynı zamanda adrenal ile tiroid hor
monlarının da etkisindedir.
Her kıl bir epidermal girintiden, kıl folikülünden (Şekil
18-14 ve 18-15) çıkar; büyüme dönemi sırasında kd soğanı
(bulbus) denilen terminal bir genişleme görülür. Kıl soğanı
tabanında bir derm al kabarcık (papilla) gözlenir. Dermal
kabarcık kıl folikülü için hayati önemi olan bir kapiller ağ
içerir. Dermal kabarcığın kan akımı durur ya da canlılığı kay
bolursa folikül ölümü İle sonuçlanır. Dermal kabarcığı çevre
Ş ekil 18-13. Birkaç algılayıcı sinir hücresi sonlanması. leyen epidermal hücreler deriden dışarı uzanan kılın gövde
(Ham AV: Histology. 6. ed. 1969’dan değiştirilerek izinle alınmıştır.) sini oluşturarak devam edecek olan kıl kökünü oluşturur.
378 / BÖLÜM 18
Büyüme dönemi sırasında, soğanı oluşturan epitelyal hüc sek prizmatik bir hücre tabakası olan kıl kütiküliinü oluştu
reler, derideki germinativum tabakası hücrelerinin eş değeri ran hücreler ise daha dışta yer alır. Daha yukarıda, bu hüc
dir. sürekli bölünür ve özel hücre tiplerine farklılaşırlar. Bazı reler yatay konumdan dikey konuma geçerler, bu nokta kor-
kalın kıl tiplerinde, dermal kabarcığın apeksinde yer alan kö teksi saran yassı, oldukça keratinize, çakıl benzeri hücreler
kün merkezi bölgesinin hücreleri kılın medüliasını oluşaıran oluştururlar. Bu kütikül hücreleri kıl folikülünde farklılaşan
büyük, vakuollü ve az çok keratinize hücreler üretir (Şekil 18- son hücre tipidir.
14). Kök hücreleri çoğalır ve kıl korteksini oluşturan oldukça En dıştaki hücreler kıl gövdesinin başlangıç kısmını ta
keratinize, sıkıca gruplaşmış iğsi hücrelere farklılaşır. mamen saran iç kök kınını meydana getirir. İç kın geçici bir
Kıl soğanının yarısına kadar kübik daha sonra ise yük yapıdır ve hücreleri yağ bezlerinin düzeyinin üzerinde deje-
TIRNAKLAR
Tırnaklar uzak parmak kemiklerinin üst yüzünde bulunan
keratinize epitelyal hücre plaklarıdır. Tırnak oluğunun içine
gizlenmiş olan tırnağın parmak kemiğine yakın kısmı tırnak
köküdür. Tırnak kökünü kaplayan deri kıvrımının epiteli
olağan hücre tabakalarından meydana gelir. Bu epitelin kor-
neum tabakası eponişyum ya da kütikülü oluşturur. Deri
nin korneum tabakasına karşılık gelen tırnak plağı, tırnak
yatağı denilen bir epidermis yatağı üzerine oturur. Tırnak
yatağında sadece bazal ve spinozum tabakaları mevcuttur.
Tırnak plağı epiteli tırnak matriksinden gelişir. Matriksin
proksimal ucu derine, tırnak köküne doğru uzanır. Matriks
Şekil 18-15. Deri, kıl foliküiü, kıl dikleştirici kas, yağ bezi hücreleri bölünür, distale doğru hareket eder ve sonunda
arasındaki ilişkiler. Kıl dikleştirici kas, kıl folikülünün bağ do kornifiye olarak, tırnak plağının proksimal kısmını oluşturur.
kusu kılıfından kaynaklanır, dermişin papillar katı içine son- Tırnak plağı tırnak yatağınının üzerine doğru kayar (tırnak
landığı yere girer. yatağının plağın oluşmasına hiçbir katkısı yoktur). Plağın
distal ucu tırnak yatağından serbestleşerek yıpranır ya da ke
silir. Hemen hemen saydam olan tırnak plağı ile tırnak yata
nere olup kaybolur. Dış kök kını epidermal hücreler ile de ğının ince epiteli dermal damarlardaki kanın rengini göster
vam eder ve yüzeye yakın bölgede epidermisin bütün taba diğinden kandaki oksijen niceliğini göstermede yararlıdır.
kalarını gösterir. Dış kök kını dermal papilla yakınında daha
incedir ve epidermisin germinatuvum tabakasına karşılık ge DERİ BEZLERİ
len hücrelerden oluşmuştur. Yağ Bezleri
Kıl foliküllerini dermişten, bazal laminanın bir kalınlaş Yağ bezleri vücut yüzeyinin hemen her tarafında dermis
ma göstermesi sonucu oluşan cam sı m embran denen hüc-
içinde gömülü olarak bulunmaktadır. Vücudun çoğu kısmın
resiz bir hiyalin tabaka ayırır (Şekil 18-14). Foliküiü saran
da santimetre karede 100 kadar yağ bezi vardır, fakat yüz,
dermis daha yoğundur ve bağ dokusundan bir kın oluşturur.
alın ve kafa derisinde sıklığı 400-900/cm2 kadar artar. Ayak
Bu kına tutunan ve onu dermişin papiller tabakasına bağla
tabanı ve el ayasının kılsız derisinde bulunmayan yağ bezle
yan düz kas demetleri dikleştirici, arrektor pili kaslarıdır
ri genellikle kısa bir kanala açılan birkaç asinüsü olan asiner
(Şekil 18-15). Bu kaslar oblik olarak seyreder ve kasılmaları
bezlerdir. Bu kanal genellikle bir kıl folikülünün üst kısmın
kıl gövdesinin daha dik durmasına yol açar. Arrektor pili
da sonlanır (Şekil 18-15); penis başı, klitoris başı ve dudak
kaslarının kasılması aynı zamanda bu kasların dermişe bağ
lar gibi bazı bölgelerde ise doğrudan epidermis yüzeyine
landığı bölgedeki deride çöküntüye neden olur. Bu halk ara
sında tüylerin diken diken olması denen durumdur. açılır. Asinüsler bazal lamina üzerine oturan ve farklılaşma
Kıl rengi kıl kökünün epitelyal hücreleri ile papilla ara mış yassı epitelyal hücrelerden oluşan bazal bir tabakadan
sında yerleşmiş olan melanositlerin etkinliğine bağlıdır (Şe meydana gelir. Bu hücreler çoğalıp farklılaşırlar ve asinüsler,
kil 18-7). Epitelyal hücreler kıl kınının medüller ve kortikal sitoplazmalarında bol miktarda yağ damlacığı bulunan yu
hücrelerinde bulunan pigmenti üretirler (Şekil 18-14). Mela- varlak hücrelerle dolar (Şekil 18-16). Nükleusları giderek kü
nositler epidermis için tarif edilene benzer bir yöntem ile çülür ve bu sırada hücreler yağ damlacıkları ile dolup pat
melanin üretir ve epitelyal hücrelere aktarırlar. lar. Bu olayın ürünü olarak yağ bezlerinin salgısı olan ve gi
Epidermiste ve kılda keratinizasyon birbirine benzer görün derek derinin yüzeyine doğru hareket eden iç yağı ya da ka
se de, bunlar birkaç noktada birbirlerinden farklılık gösterir: rın yağı (sebum) oluşur.
380 / BÖLÜM 18
Ter Bezleri
Ter bezleri (18-17 ve 18-18) deride glans penis gibi bazı böl
geler haricinde yaygın olarak dağılmışlardır.
Merokrin ter bezleri, kanalları deri yüzeyine açılan basit,
kıvrıntılı tübüler bezlerdir (Şekil 18-15). Kanalları dallanma
göstermez ve bunların çapları salgıkıyıcı kısmın kanalların
dan daha incedir (Şekil 18-12). Bezin salgılayıcı kısmı der
mişe gömülmüştür; çapı yaklaşık 0.4 mm’dir ve miyoepitel
hücreleri (açıklanmıştır) tarafından sarılmıştır. Bu hücrelerin
kasılması salgının atılmasına yardımcı olur. Ter bezlerinin
salgılayıcı kısmında iki tip hücre tarif edilmiştir. Koyu hüc
reler bezin bu kısmının lümene bakan yüzeylerinin büyük
bir bölümünü döşeyen piramidal hücrelerdir. Glikoprotein
içeren salgı granülleri apikal sitoplazmada boldur. Bazal yü
zeyleri bazal laminaya dokunmaz. Apikal sitoplazmalarıncla
glikoprotein içeren salgı granülleri boldur. Berrak hücreler
salgı granüllerinden yoksundur. Bazal plazmalemma epitel
üzerinden tuz ve sıvı geçişini gerçekleştiren hücrelerin özel-
k l in ik b il g i
rekli olmayan bir kaç maddeyi saf dışı eden destekleyici dış
salgı yapan (ekskretuar) organ olarak da iş görürler.
Tanımlanmış olan merokrin ter bezlerine ek olarak kol
tuk altı (aksiller) memebaşı (areolar) ve kıç (anal) bölgeler
de apokrin bez denen diğer bir tip ter bezi bulunmaktadır.
Apokrin bezlerin çapı (3-5 mm) merokrin bezlerden daha
Myoepitel büyüktür. Dermis ve hipodermise gömülüdürler ve kanalla
hücreleri rı kıl follikiillerine açılır. Bu bezler başlangıçta kokusuz olan
ancak bakteriyel bozulma sonucu belirgin bir koku salabilen
yoğun bir salgı üretirler. Apokrin bezler adrenerjik sinir son-
Kanal lanmaları ile sinir desteği alırken, ekrin bezler kolinerjik lif
ler alırlar. Göz kapaklarının kenarlarındaki Moll bezleri ile
kulağın seruminöz bezleri ise değişmiş ter bezleridir.
Derinin tümörleri
Salgılaıfıa
"bölümü
i KLİNİK BİLGİ
KA YN A K LA R
liği olarak çok sayıda girintilere sahiptir. Bu bezlerin kanal Edelson R L, Fink J M : T h e im m unologic function o f the skin. Sci Am
ları çok katlı kübik epitel ile döşelidir (Şekil 18-17 ve 18-18). 1 9 8 5 :2 5 2 :4 6 .
Bu bezler tarafından salgılanan sıvı akıcı değildir ve çok Goldsm ith LA (ed): Biochemistry and Physiology o f the Skin. Vols 1 and 2.
Oxford University Press, 1983.
az protein içerir. Sıvının ana bileşenleri su, sodyum kloriir,
Green H et a!: Differentiated structural com ponents o f the keratinocyte. Cold
üre, amonyak ve ürik asittir. Sıvının sodyum içeriği 85
Spring H arbor Symp Q u an t Biol 1 9 8 2 ;4 6 (P t 1):293.
mEq/L'dir ve bu miktar kandakinden (144 mEq/L) belirgin
Hentula M et a!: Expression profiles o f cell-cell and cell-matrix junction pro
şekilde düşüktür ve ter kanallarında bulunan hücreler bu teins in developing human epidermis. Arch D erm atol Res 2001 ;2 9 3 :2 5 9 .
iyonun aşırı kaybını önlemek İçin sodyum emiliminden so M illington PF, W ilkinson R : Skin. Cam bridge Univ Press, 1983.
rumludur. Bezin salgılayıcı kısmının ltimenindeki sıvı kan M ontagna W : The Structure a nd Function o f Skin, 3rd ed. Academic Press,
plazmasının ince süziintüsüdür (ultrafiltrat). Bu ince siizün- 1974.
tıi her bezin sekretuvar kısmını sıkıca kuşatan kapiller ağla Strauss J S et al: T h e sebaceous glands: twenty-five years o f progress. J Invest
rından sağlanır. Ter, derinin yüzeyine salınmasını takiben D erm atol 1 9 7 6 :6 7 :9 0 .
W inkelm ann RK j T h e Merkel cell system and a comparison between it and
buharlaşarak geriye serin bir yüzey bırakır. Önemli serinle
the neurosecretory or A P U D cell system. J Invest Derm atol 1 9 7 7 :6 9 :4 1 .
tici etkilerinin yanı sıra, ter bezleri ayrıca organizma için ge-
Uriner Sistem 19
Üriner sistem bir çift böbrek ve üreter ile tek mesane (idrar baka renal cisimciğin en dıştaki sınırını oluşturur ve Bow
torbası) ve tek üretradan oluşur. Bu sistem vücut dengesinin man kapsülünün pariyetal tabakası adını alır (Şekil 19-2,
(homeostaz) devamına; süzülme, eylemli emilim, eylemsiz 19-3 ve 19-4). Bowman kapsülünün iki tabakası arasında,
emilim ve salgılamayı içeren karmaşık bir süreç ile katkıda kapiier duvarından ve viseral tabakadan süzülen sıvının top
bulunur. Sonuç, içinde çeşitli artık ürünlerin seçilerek atıldı landığı idrar boşluğu bulunmaktadır. Her böbrek cisimci
ğı idrarın üretimidir. Böbreklerde üretilen idrar üreterden id ğinde, getirici aferent arteriyollerin girdiği ve götürücü
rar torbasına doğru geçer, burada kısa süre için depolanır ve eferent arteriyollerin çıktığı bir damar kutbu (Şekil 19-3)
sonra iiretra aracılığı ile dışarıya atılır. İki böbrek dakikada ve proksimal kıvrımlı tübiillerin başladığı bir idrar kutbu
yaklaşık 125 mİ süzülme ürünü üretir; bu miktar içinden, bulunur (Şekil 19-3). Aferent arteriyol renal cisimciğe girdik
124 mİ organda emilir ve yalnızca 1 İt idrar olarak üreterle- ten sonra genellikle her biri kapilerlere bölünerek böbrek
re salgılanır. Her 24 saatte yaklaşık 1500 mİ idrar oluşur. glomerüliinü oluşturan iki ile beş primer dala ayrılır.
Böbrekler vücudun sıvı ve elektrolit dengesini de düzenler Bowman kapsülünün pariyetal tabakası ince bir retiküler
ler ve kan basıncının düzenlenmesinde görev alan reninin lif tabakası ve bazal lamina ile desteklenen tek katlı yassı
de üretim yerleridir. Eritrosit üretimini uyaran ve 30 kDa bü epitelden oluşur (Şekil 19-3 ve 19-4). İdrar kutbunda epitel,
yüme faktörü glikoproteini olan eritropoietin de böbrekler proksimal tübül için tipik olan tek katlı prizmatik ya da tek
de üretilir. Eritropoietin aynı zamanda bir steroid önhormon katlı kübik epitele değişir (Şekil 19-3).
olan D3 vitaminin de etkin biçimine hidroksile eder. Embriyonik gelişim sırasında pariyetal tabakanın epiteli
nispeten değişmeksizin kalırken içteki viseral tabaka büyük
BÖBREKLER ölçüde değişir. Bu iç tabakadaki hücrelerin gövdelerinden
birkaç birincil uzantı şekillenir ve bu hücreler ayaklı hüc
Her bir böbreğin iç bükey yapılı ic kenarında sinirlerin gir
reler (podositler) (Şekil 19-3, 19-5, 19-6 ve 19-7) adını alır.
diği, kan ve lenf damarlarının girip çıktığı ve üreterin çıktığı
Her bir primer uzantı ayakçık (pedisel) denen glomerülün
yer olan hilumu ile dış bükey dış kenarı vardır (Şekil 19-1).
kapilerlerini saran çok sayıda ikincil uzantı oluşturur (Şekil
Üreterin genişlemiş üst kısmı olan böbrek pelvisi iki ya da
19-5, 19-6 ve 19-7). İkincil uzantılar, 25 nm’lik sabit bir me
üç büyük, m ajör kalise bölünmüştür. Her majör kalisten bir
safede, bazal lamina İle doğrudan temas halindedirler. An
kaç küçük, m inör kalis dallanır.
cak podositlerin hücre gövdeleri ve birincil uzantıları bazal
Böbrek dışta korteks ve içte medülla olmak üzere iki
laminaya değmez (Şekil 19-5 ve 19-7).
bölüme ayrılabilir (Şekil 19-1 ve 19-2). İnsanda böbrek me-
Podositlerin sekonder uzantıları birbirleriyle aralarında
düllası 10-18 adet konik ya da piramidal şekilli yapılar olan
25 nm’lik aralık olacak şekilde kenetlenirler; bu aralıklar sü
medüller piramitlerden oluşur. Her bir medüller piramidin
zülme ya da filtrasyon yarıklarını oluşturur. Komşu uzan
tabanından kortekse uzanan birbirine paralel tiibül demetle
tıları bağlayan (bu şekilde filtrasyon yarıkları arasında köp
ri olan, medüller ışınlar çıkar (Şekil 19-1).
rü kuran) 6 nm kalınlığında bir perde bulunur. Podositlerin
Her böbrek 1 ila 4 milyon nefron (Yun. n ephros, böb
sitoplazmasında bunların kasılabilmesini sağlayan aktin mik-
rek) içerir. Her nefron genişlemiş bir bölüm olan renal ci
rofilaman demetleri vardır (Şekil 19-7 ve 19-8).
simcik (veya böbrek cisim ciği), proksim al kıvrımlı tü-
Glomerül kapilerlerindeki endotel hücreleriyle, bunların
bül, Henle kangalının ince ve kalın uzantıları ve distal
dış yüzeyini örten podositler arasında kalın (~ 0,1 gm ) bir
kıvrımlı tübülden (Şekil 19-1) ve toplayıcı tübül ve ka
bazal membran bulunur (Şekil 19-8 ve 19-9). Bu tabakanın
nallardan oluşmaktadır. Bazı araştırmacılar toplayıcı tübi'ıl-
kapilerlerdeki kanla idrar boşluğunu birbirinden ayıran bir
leri nefronun bir parçası olarak kabul etmezler. Nefron
süzülme engeli oluşturduğu düşünülmektedir. Bu bazal
böbreğin işlevsel birimidir.
membran kapilerin ve podositin oluşturduğu bazal lamina-
ların kaynaşmasından meydana gelmiştir. Elektron mikros
Böbrek Cisimcikleri ve Kanın Süzülmesi kop yardımıyla ortada elektron yoğun bir tabaka (lamina
Her renal cisimciğin çapı yaklaşık 200 jım ’dir ve kapiller bir densa) ve her iki yanda daha fazla elektron geçirgen bir ta
yumak olan glomerülden oluşmuştur. Bu yumak Bowman baka (lamina rara; Şekil 19-8) fark etmek mümkündür. Her
kapsülü olarak adlandırılan iki tabakalı epitelyal bir kapsül iki elektron geçirgen lamina rara, hücrelerin tutunmasına ya
le sarılmıştır (Şekil 19-1,19-2 ve 19-3). Kapsülün iç tabakası rayabilecek olan fibronektin içerir. Lamina densa ise negatif
(viseral tabaka) glomerülün kapilerlerini içine alır. Dış ta yüklü bir proteoglikan olan ve katyonik moleküllerin geçişi-
383
384 / BÖLÜM 19
Korteks
Nefrona bağlanan
toplayıcı tübül
Medülla
Glomerül
Korteks
Toplayıcı kanal
Renal Medülla
pelvis
Medüller Piramit
Medüllar ışınlar
Üreter
Bertin böbrek
sütunları
Şekil 19-1. Sol: Böbreğin genel düzenlenmesi. Sağ: Medulla yanındaki nefronun ve buna bağlı toplayıcı kanal ve tübülün
bölümleri.
ni engelleyen heparan sülfat içeren bir matriks içinde tip IV rostatik basıncı (10 mm Hg) ile dengelenmektedir. Glomerül
kolajen ve [amininin oluşturduğu ağ şeklinde bir yapıdır. Ya kapilerlerinin getirici ucundaki net süzülme basıncı 15 mm
ni glomerül bazal laminası, lamina densanın fiziksel bir filt Hg’dir.
re olarak iş gördüğü, lamina raradaki anyonik bölgelerin ise Glomerül süzüntüsünün kimyasal bileşimi kan plazması
elektriksel bir engel oluşturduğu seçici bir makromoleküler na benzer ancak makromoleküller glomerül duvarını geçe
filtredir. 10 nm’den daha büyük partiküller bazal laminadan mediği için hemen hiç protein içermez. Glomerül süzüntü-
geçemez; molekül ağırlığı albiiminin molekül ağırlığından süne geçebilen en büyük proteinin molekül ağırlığı 70 kDa
(69 kDa) fazla olan negatif yüklü proteinler ise membrandan civarındadır ve filtratta az miktarda albümin görülür.
eser miktarda geçmektedir.
Erişkin bir kişide her iki böbreğe gelen kan dakikada
1.2-1.3 lt’yi bulur. Bu durum vücutta dolaşan bütün kanın
her 4-5 dakikada bir böbrekten geçmesi anlamını taşır. Glo- i k l in ik b il g i
merüllerde bulunan arteriyel kapiler içindeki hidrostatik ba
sınç -yaklaşık 45 mm Hg- başka kapilerlerdeki hidrostatik Diabetes mellitus ve glomerüionefrit gibi hasta
basınçtan daha yüksektir. lıklarda glomerüller filtre değişir ve proteinlere
Kanın hidrostatik basıncına yanıt olarak glomerül süzün- karşı daha geçirgen hale gelir, sonuç olarak pro
tüsü oluşur. Bu basınç, kolloidlerin oluşturduğu onkotik ba tein idrara geçer (proteinüri).
sınç (20 mm Hg) ve Bowman kapsülü içindeki sıvıların hid
ÜRİNER SİSTEM / 385
Distal tübül
makula densası
Götürücü arter
Ş ekil 19-4. Sıçak böbreğine ait bir böbrek cisimciğinde Bowman kapsülü pariyetal yaprağı, idrar
boşluğu, alyuvarlarla dolu glomerül kapileri, Bowman kapsülü viseral yaprağı, peritübüler kapiler
ve proksimal tübül ayrıntılarının izlendiği elektron mikroskop resmi. x2850. (SL. Wissig'in izni ile).
de glomerül süzgecinden geçen makromoleküller (esas ola rinde bulunan Na+/K+ -ATPaz etkinliğini (sodyum pompa
rak molekül ağırlığı 70 kDa’dan düşük olan proteinler) bu sı) içeren aktif bir süreç ile emilirler. Su ise ozmotik gradya-
lunur. Makromoleküllerin parçalandığı yer olan lizozomlarla nı izleyerek edilgin olarak emilir. Süzüntiideki glikoz mikta
pinositoz vezikülleri kaynaşırlar ve oluşan monomerler do rı proksimal tübülün emme yeteneğini aştığında, idrar mik
laşıma geri döner. Bu hücrelerin taban bölümlerinde yoğun tarı artar ve idrar glikoz içerir.
iç girintiler ve komşu hücreler arasında yan kenetlenmeler Bütün bu etkinliklere ek olarak proksimal kıvrımlı tübül
bulunmaktadır. Sodyum iyonlarının aktif olarak hücre dışına ler kreatinin gibi maddeleri ve paraaminohippurik asit ve
atılmasından sorumlu olan Na+/K+ -ATPaz (sodyum pompa penisilin gibi vücuda yabancı olan maddeleri idrara geçirir
sı) adı geçen bazolateral zarlarda bulunur. Mitokondriler ler. Bu olay tübiiler salgılama olarak tanımlanan aktif bir iş
hücrenin tabanında yoğunlaşmıştır (Şekil 19-4) ve hücrenin lemdir. Bu maddelerin salgılanma hızlarının incelenmesi
uzun eksenine koşut dizilim gösterirler. Mitokondrilerin bu böbrek işlevinin klinik değerlendirmesinde yararlıdır.
şekilde yerleşimi ve hücrenin tabanında zarın yüzey alanını
arttıran bu düzenlenme, aktif iyon taşınmasında rol üstlenen Henle Kangalı
hücrelere özgüdür (Bkz. 4. Bölüm). Yan membran kenetlen Menle kangalı, proksimal kıvrımlı tübüllere yapıca çok ben
melerinin yaygınlığı nedeniyle (ışık mikroskobunda) incele zeyen bir kalın inen kol; bir İnce inen kol; bir ince çıkan
nen proksimal tübül hücreleri arasındaki hücre sınırları be kol ve bir kalın çıkan koldan oluşan U-şeklinde bir yapı
lirgin olarak seçilemez. dır. Kalın çıkan kol yapıca distal kıvrımlı tübüllere çok ben
Böbrek cisimciğinde oluşan glomerül süzüntüsü, emili- zer (Şekil 19-16). Medüllanın dış kısmında, dış çapı 60 |im
min başladığı yer olan proksimal kıvrımlı tübüllere geçer. olan kalın inen kol birdenbire 12 p.m’ye dek daralarak inen
Proksimal kıvrımlı tübüller süzüntiideki glikoz ve aminoasit- kolun ince bölümü olarak devam eder. Nefronun bu bölü
lerin tümünü, suyun ve sodyum klorürün %85’ini ve ayrıca münün lümeni geniştir çünkü duvar epitelinin çekirdekleri
fosfat ve kalsiyumu emer. Glikoz, amino asitler ve sodyum, yalnızca çok hafif şekilde lumene doğru çıkıntı yapan yassı
proksimal tübül hücreleri tarafından bazolateral zarları üze epitel hücrelerinden oluşur. (Şekil 19-16, 19-17 ve 19-18).
ÜRİNER SİSTEM / 387
Endotel Bazal
Süzülme
yarığı
Birincil
uzantı
İkincil
uzantı
(pedisel)
Birincil Podosit
uzantı gövdesi
İkincil
uzantı
(pedisel)
Ş ekil 19-5. Bowman kapsülü podositlerinin oluşturduğu viseral yaprak ile glomerül kapileri ilişkisini gösteren
şematik resim. Kapiler endoteli pencereli, bazal lamina ise kesintisizdir. Solda bir podosit kesiti gösterilmiş
tir. Podosit, çekirdeğinin bulunduğu yer idrar boşluğuna çıkıntı yapar. Her podositin çok sayıda birincil uzan
tısı ve kapiler bazal laminası ile temas eden birçok ikincil uzantısı vardır (Gordon'dan izin alınarak ve değiş
tirilerek yeniden çizilmiştir. Ham AW: Histology 6. Ed. Lippincott, 1969).
Bütün nefronların yaklaşık yedide biri kortikomedüller Kangalın inen ince kısmının suya geçirgen olmasına kar
sınırın yakınında bulunur, bu yüzden jukstamedüller nef- şın çıkan bölümün tümü su geçirmez. Medülia interstisyum
ron lar adını alırlar. Diğer nefronlara ise kortikal nefron- unda idrarın yoğunlaşmış hale gelmesi için gereken medül-
lar denir. Bütün nefronlar süzme, emilim ve salgılama işlem ler hipertonisite gradyanının sağlanması için çıkan kalın kol
lerinde rol alırlar. Ancak jukstamedüller nefronların medülia da sodyum klorür aktif olarak tübülden dışarı atılır. Medül-
interstisyumunda hipertonik gradyanı sağlama konusunda ler piramidlerin uçlarındaki interstisyumun ozmolaritesi kan
özel bir önemi vardır, medülia interstisyumundaki hiperto dan dört kat yüksektir.
nik ortam böbreğin hipertonik idrar üretme yeteneğinin te
melini oluşturur. Jukstamedüller nefronların Menle kangalı
Distal Kıvrımlı Tübül
çok uzundur ve medüllanın derinliklerine dek inerler. Bu
kangallar kısa bir kalın inen kol, uzun ince inen ve çıkan Henle kangalının çıkan kalın kolu kortekse girer; belli bir
kollar ile kalın çıkan koldan oluşmuştur. Öte yandan korti yolu katettikten sonra, büklümlenir ve distal kıvrımlı tübül-
kal nefronlarda inen ince kollar çok kısadır ve çıkan ince kol leri oluşturur. Bu tübül çıkan kol gibi tek katlı kübik epitel-
bulunmaz (Şekil 19-2). le döşelidir (Şekil 19-16, 19-17 ve 19-19).
Henle kangalı su tutma işleminde rol oynar; sadece böb Distal kıvrımlı tübüller proksimal kıvrımlı tübüllerden
reklerinde bu tür yapılar bulunan hayvanlar hipertonik idrar (her ikisi de kortekste bulunur) fırçamsı kenarlarının ve api-
üretebilir ve vücut suyunu koruyabilir. Henle kangalı, topla kal kanallarının olmaması ve hücrelerinin daha küçük olma
yıcı kanallardan geçen idrarın yoğunluğunu etkileyen me- sı ile ayrılır. Distal tübül hücreleri proksimal tübül hücreleri
dülla interstisyumundaki hipertonik gradyanı oluşturur. ne göre daha düz ve daha küçük olduğu için distal tübiilde
388 / BÖLÜM 19
Glomerül İdrar
kapileri Podositler boşluğu
proksimal lübülde olduğundan daha fazla sayıda çekirdek yu renkli görünen bu distal tübiil segmenti makiila densa
görülür. Distal kıvrımlı tübiildeki hücreler iyon geçişinde iş olarak adlandırılır (Şekil 19-3, 19-20 ve 19-21). Makiila den
lev gösteren daha incelikli bazal membran içe kıvrımlarına ve sa hücreleri tiibiil içi sıvıdaki kloriir iyon içeriğine ve su hac
bunlara eşlik eden mitokondrilere sahiptirler (Şekil 19-16). mine duvarlıdır, dolaşıma renin salgısını başlatan moleküller
Distal kıvrımlı tiibüller kortekste izledikleri yol boyunca sinyaller üretirler.
kendi nefronlarına ait böbrek cisimciğin damar kutbu ile te Distal kıvrımlı tübiillerde aldosteron yoğunluğu yeterin
mas halindedirler. Bu yakın temas noktasında distal tübiil ce yüksek olduğunda iyon değişimi gerçekleşir: sodyum
aferent arteriyol gibi farklılaşır. Distal kıvrımlı tübiil hücrele emilir, potasyum iyonları dışarı verilir. Bu düzenek vücudun
ri bu jukstaglomerüler bölgede genellikle prizırıatik hale dö toplam su ve tuz içeriğini etkiler. Distal tiibiil aynı zamanda
nüşür ve çekirdekleri de biraraya toplanır. Çoğu hücrenin tübüldeki idrara hidrojen ve amonyum iyonlarını salar. Bu
bazal bölümünde Golgi kompleksi bulunur. Mikıoskopik etkinlik kandaki asit baz dengesinin korunmasında çok
örneklerde çekirdeklerin yakın yerleşimi yüzünden daha ko önemlidir.
Podosit
Şekil 19-11. Mezangiyal hücre, çevresinde bazal membran bulunmayan kısımlarda şekilsiz me
zangiyal matriksin görüldüğü bölgeler, çevrede kapilerleri gösteren elektron mikroskop resmi.
Mezangial hücrelerin bazı uzantıları endotel hücreleri arasından geçerek (oklar) kapiler lümeni-
ne (yıldızlar) ulaşır. Orta solda kapiler içinde bir eritrosit ve lökosit görülüyor. BM, bazal memb
ran; EH, endotel hücresi, L, Lökosit; Pd, Pedisel PÇ, Podosit çekirdeği; AL, Alyuvar; İ, İdrar boş
luğunu göstermektedir.
URINER SİSTEM / 391
Toplayıcı tübül ve kanallar boyunca alışılmış boyalarla zayıf boyanan (Şekil 19-22)
hücrelerden oluşmuşlardır. Sitoplazmaları az sayıda orga-
Distal kıvrımlı tübüllerden geçen idrar, birbirlerine bağlana
nel içerir ve elektron geçirgendir (Şekil 19-23). Toplayıcı
rak daha büyük, düz toplayıcı kanalları oluşturan toplayıcı
tübiillerde ve korteksteki toplayıcı kanallarda koyu boya
tübiillere boşalır. Bu kanallar modüller piramidlerin ucuna
nan ara bir hücre tipi de görülmektedir; bu hücrelerin
yaklaştıkça genişler (Şekil 19-1). önemi anlaşılamamıştır. Işık mikroskopu ile bakıldığında
Küçük toplayıcı tübüller kübik epitelle döşelidir ve çap toplayıcı tübül ve kanal hücrelerinin hücrelerarası sınırları
ları ortalama 40 jim ’dir. Bu tübüller medüllanın derinlikleri net olarak seçilebilir (19-22). Kortekste bulunan toplayıcı
ne doğru indikçe hücrelerin boyu priztnatik olana kadar kanallar, her modüller ışını boşaltan birkaç küçük toplayı
uzar. Piramitlerin ucuna yakın bölümlerde toplayıcı kanalın cı tübül aracılığı ile dik açılarla birbirine bağlanır. Mediil-
çapı 200 pm’ye ulaşır. lada idrar yoğunlaştırma işleminde en önemli rolü toplayı
Toplayıcı tübüller ve kanallar katettikleri bütün mesafe cı kanallar oynar.
ffflm
Şekil 19-13. Böbrek kodek
sinde proksimal (P) ve distal
(D) kıvrımlı tübüller. 3 böbrek
cisimciğinin damar kutbu bo
yunca, renin salgılayan juks-
toglomerüler hücreler iyi bo
yanmış olarak seçiliyor (kesik
çizgiler) PT boyası. Orta bü
yütme.
392 / BOLUM 19
Kapiler
Kapiler
Sitoplazma
Fırçamsı kenar
Şekil 19-15. Proksimal kıvrımlı tübül epitelinin şematik çizimi. Kübik hücrelerin üst yüzünde,
çok sayıda fırçamsı kenar ya da mikrovilus görülüyor. Mitokondrilerin dağılımına ve hücre za
rının tabanındaki iç kıvrılmalarla ilişkisine dikkat edin. Bu hücrelerde iki çeşit yan yüz uzantısı
vardır. Birisi hücrenin bütün kenarını kuşatır, diğeri ancak bazal bölgede bulunur. Çizimde an
laşılması kolay olsun diye boşluklar abartılmıştır (Bulger R: Amer. J. Anat 1965; 116:237’den
değiştirilerek alınmıştır).
ÜRİNER SİSTEM / 393
Şekil 19-16. Nefrondaki hücrelerin ince yapısına ait şematik çizim. Distal tubulün epitel
hücreleri ile Henle kangalının çıkan kalın kolunun hücreleri ince yapı olarak benzerlik
gösterse de tamamen farklı işlev görürler.
394 / BÖLÜM 19
k l in ik b il g i
oluşan renal lobiillerin sınırını çizerler (Şekil 19-26). Glome- ta (düz damarlar) adı verilir. İnen damar aralıksız tip kapil-
riil kapilerlerine kan taşıyan getirici (aferent) arteriyoller, ler özelliği gösterirken, çıkan damarın endoteli pencerelidir.
interlobüler arterlerden ayrılır. Kan buradaki kapilerlerden Giomerülden süzülen kanı taşıyan bu damarlar meclüllayı
götürücü (eferent) arteriyollere aktarılır. Arteriyoller, besler ve oksijen gereksinimi karşılar. Kangal biçimindeki
proksimal ve distal tübiilleri besleyecek ve düşük molekül yapıları yüzünden bu damarlar Menle kangalının ara doku
ağırlıklı maddelerle iyonları dolaşım sistemine taşıyacak olan da, (interstisyum) oluşturduğu yüksek ozmotik gradyanı or
tiibüller çevresinde, peritübüler kapiler ağı oluşturmak tamdan uzaklaştırmazlar.
üzere dallanır. Jukstanıediiller nefronlarla ilişkili olan elerent Dış korteksteki ve böbrek kapsülündeki kapilerler inter
arteriyoller ince, uzun kapiler damarları oluşturur. Mediilla- lobüler venlere boşalan yıldızsı (stellat) venleri oluştur
da düz bir yol izleyen ve sonra yeniden korteks-mediilla sı mak üzere birleşirler (bu isim böbreğin yüzeyine bakıldığın
nırına doğru geriye kıvrılan bu kapiler damarlara vaza rek- da gözlenen konumlanmalarına bağlı olarak verilmiştir).
Golgi
r^ k .W ' kompleksi
Bazal'
lamina
Pencereli kapiler
endoteli
Şekil 19-23. Toplayıcı böbrek tübülü epitelinin elektron mikroskop fotoğrafı. Mitokondri (M),
Golgi kompleksi ve çekirdek (Çk) görülmektedir. x12.000.
Glomerül
kapilerleri
Maküla densa
Şekil 19-25. İki farklı böbrek cisimciğinin mikroskop fotoğrafı, (s o ld a ) maküla densanın çekirdekleri
biribirine bitişik izleniyor. Distal tübülün epitel hücreleri daha küçük görülüyor. S a ğ d a , getirici arteriy-
ol duvarında (ok başları) jukstaglomerüler aparatın bir kısmı ve renin içeren salgı granülleri.
KAYNAKLAR
Barger A C, Herd JA : T h e renal circulation. N Engl J Med 1 9 7 t;2 8 4 :4 8 2 . Hicks RM : T h e mammalian urinary bladder: an accom m odating organ. Biol
Bulger RE, Dobyan D C : Recent advances in renal morphology. Annu Rev Rev 1 9 7 5 :5 0 :2 1 5 .
Physiol 19 8 2 ;4 4 :147. Levy B ], W ight T N : T h e role o f proteoglycans in bladder structure and
Farquhar M G : T h e glomerular basement membrane: a selective macromo- function. Adv Exp Med Biol 1 9 9 5 :3 8 5 :1 9 1 .
lecular filter. In: Hay E D (editor): Cell Biology o f Extracellular Matrix. Maunsbach AB (editor): Functional Ultrastructure o f the Kidney. Academic
Plenum Press, 1981. Press, 1981.
Friis U G et al: Rxocytosis and endocytosis in juxtaglomerular cells. Acta Staehelin LA eta l: Luminal plasma membrane o f the urinary bladder. 1. Three-
Physiol Scand 2001 ;1 6 8 :9 5 . dimensional reconstruction from freeze-etch images. ] Cell Biol
G anong W F : Formation and excretion o f urine. In: Review o f Medical 1 9 7 2 :5 3 :7 3 .
Physiology, 20th ed. M cGraw -H ill, 2 0 0 1 .
Hipofiz 20
403
404 / BÖLÜM 20
Şekil 20-1. Ağız tavanının ektoderminden ve diensefelonun tabanından adenohipofizin ve nörohipofizin gelişimi.
Hipotalamo hipofizer sistemde 3 bilinen hormon üretim ğerinde hiç bulunmaz. Hiç salgı granülü olmayan gurup
yeri vardır ve 3 gurup hormon salgılarlar: muhtemelen farklılaşmamış hücreleri ve foliküler hücreleri
1 . İlk gurup hipotalamusdaki salgılayın yoğun nöron top içermektedir. Foliküler hücrelerin uzun dallanan uzantıları
lulukları (nukleus) tarafından oluşturulan peptidlerden diğer hücreleri destekleyen bir ağ oluşturur. 2 hormon üre
oluşur: bu nukleuslar supraoptik ve paraventriküler nuk- ten gonadotropik hücre dışında diğer hücreler yalnızca bir
leuslardır. Hormonlar bu nöronların aksonları boyunca tane hormon salgılar. 5 tip hormon salgılayan hücreyi birbi
taşınırlar ve nörohipofizde yer alan aksonların sonların rinden ayırt etmek için pek çok boya kullanılmış ama çok
da toplanırlar (Şekil 20-2). başarılı olunamamıştır. Bu hücre tiplerini ayırt etmede bu
2 . İkinci hormon gurubu (peptidler) hipotalaınusun ona gün en güvenilir teknikler immunositokimyasal yöntemler
sırt, orta karın ve infidubular çekirdekleri tarafından ve elektron mikroskobisidir (Şekil 20-5). Hipofiz tarafından
oluşturulur. Bu hormonlar depolanıp salgılandıkları me üretilen hormonların yaygın fizyolojik işlevi vardır (Şekil 20-
dian eminense gelene kadar aksonlar boyunca taşınırlar. 7 ve Tablo 20-1); neredeyse tüm diğer içsalgı bezleri, süt sal
Bu hormonlar median eminensin kan damarlarında son- gısını ve kas, kemik ve yağ doku metabolizmasını düzenler
lanırlar ve adenohipofize hipofiz portal sisteminin ilk ler.
uzantısı aracılığı ile taşınırlar (Şekil 20-2).
3 . Üçüncü hormon gurubu pars distalis hücreleri tarafından Distal bölümünün kontrolü
oluşturulan ve taşıyıcı sistemin ikinci uzantısının kan ka-
pillerlerine salgılanan proteinlerden ve glikoproteinler- Pars distalis hücrelerinin işlevi birden fazla düzenek ile
den oluşur. Bu kapillerler salgılayıcı hücreleri çevreler ve kontrol edilir. Esas düzenek nörosekretuar hücrelerin oluş
hormonları genel dolaşıma dağıtırlar (Şekil 20-2). turduğu hipotalamik toplam üretilen ve median eminensde
depolanan peptid hormonları kullanır (Tablo 20-2). Bu hor
monların çoğuna hipotalamik salgılatıcı horm onlar adı
ADENOHİPOFİZ
verilir, açığa çıktıklarında kapiller pleksuslar ile pars distali-
Distal bölüm se taşınırlar (Şekil 20-2). Bu hormonlardan pars distalisin
Pars distalisin esas unsurları kapillerlerde dağılmış olan epi- spesifik hücreleri üzerinde etkilerini gösteren ikisi hormon
telyal hücre kordonlarıdır (Şekil 20-3 ve 20-4). Bu hücreler ların salgılanmasını inhibe ederler (hipotalamik inhibe
tarafından üretilen hormonlar salgı graniiller olarak depola edici horm onlar; bakın Tablo 20-1). Hipotalamik nöronla
nırlar (Şekil 20-5 ve 20-6). Var olan birkaç fibroblast tarafın rın elverişli konumu ve hipofiz üzerinde ve pek çok vücut
dan hormon salgılayan hücre kordonlarını destekleyen reti- işlevi üzerinde gösterdikleri kontrol nedeniyle pek çok dış
küler lifler üretilir. Pars distalis hipofiz kütlesinin %75'ini kaynaklı uyarı gibi beyinden kaynaklanan uyarılar da hipo
oluşturur. Yaygın olarak kullanılan boyalar ile pars distalis- fiz işlevini ve bunun sonucu olarak da pek çok organ ve do
de 3 hücre tipi tanımlanabilir: kromofoblar (Gr. Kroma, kunun işlevini etkileyebilir.
renk, + fobos, korku) ve sırasıyla bazik ve asidik boyalara İkinci kontrol düzeneği, uyarılan içsalgı hücrelerden sal
eğilimine güre bazofil ya da asidofil denen 2 tip kromofll gılanan hormonların mediyan eminens ve pars distalisten
(Gr. Kroma + Philein, sevmek) (Şekil 20-6). Bazidofil ve asi peptidlerin salgılanması üzerinde oluşturdukları direkt etki
dofil hücrelerin alı tipleri ürettikleri hormonlara göre adlan dir (Şekil 20-7). Şekil 20-8’de tiroid bezi örnek alınarak bu
dırılır (Tablo 20-1). Kromofoblar yoğun olarak boyanmazlar düzenekler gösterilmiş ve aynı zamanda nöronların hipota
ve elektron mikroskop ile incelendiklerinde 2 hücre toplu lamik nukleuslardaki nörosekretuvar hücreler üzerinde oluş
luğu görülür. Bir tanesinde az sayıda graniil bulunurken di turdukları etki ile başlayan ve dizideki son hormonun etkisi
HİPOFİZ / 405
ile işi yapan hücreler üzerinde sonlanan karmaşık olaylar şeklinde bir bölgedir (Şekil 20-2). Pars tuberalisin hücreleri
zinciri gösterilmiştir. Gonadlarda üretilen transforming beta nin çoğu gonadotropinleri (folikül stimule edici hormon ve
ailesinin üyeleri peptidler olan inhibin ve aktivin gibi hor lutenizan hormon) salgılar ve kan damarları boyunca kor
monal olmayan moleküller foliküI uyarıcı hormonun salgısı donlar halinde dizilmişlerdir.
nı kontrol eder. Tüm bu düzenekler pars distalisin hücreleri
tarafından gerçekleştirilen hormon salgısının hassas bir şe Ara bölüm
kilde ayarlanmasına olanak sağlar.
Ratlıke kesesinin dorsal bölgesinden gelişen pars intermedia
(Şekil 20-1 ve 20-3), insanda küçük salgı grandileri içeren ha
Tuberalis bölümü fif bazofil hücre kordonları ve foliküllerinden oluşan körelmiş
Pars tuberalis nörohipofizin infundibulumunu kuşatan huni bir bölgedir. Bu hücrelerin fonksiyonu bilinmemektedir.
406 / BÖLÜM 20
"
'f î w m Şekil 20-3. Hipofizin sinirsel
» > '0 •', fr l? i bölümü, ara bölümü ve distal
■S bölümünü gösteren kesiti. Sa-
rı-boyalı eritrositler kan damar
larının düzenini gösteriyor.
Malory trikrom boyası. Küçük
Sinirsel Ara Distal bölüm büyütme.
bölüm bölüm
M to .' . ı ■ *
- im
Golgi kompleks
Salgı
grandileri
Şekil 20-5. Kedi ön hipofizinde somatotrop (büyüme hormonu-salgılayıcı hücre) hücrenin elektron
mikroskop resmi. Çok sayıda salgı granülü, uzun mitokondriyumlar, kaba endoplazma retikulumu
sarnıçları ve Golgi Kompleksi dikkati çekmektedir. x10.270
Asidofiller
Kromofob
Bazofiller
Mamotropik Asidofilik Prolaktin Süt salgılanmasını 200 nm; gebelikte Prolaktin- Prolaktin baskı
hücre sağlar ve süt verme döne salgı latıcı layıcı hormon
minde büyüklüğü hormon (PIH)
adar (600 nm (PRH)
çapında
SİNİRSEL BÖLÜM (Nörohipofiz) lılıklar vardır. Bu hormonlar arginin vasopresin başka bir
adla antidiüretik horm on ve oksitosindir. Her hormon,
Nörohipofiz pars nevroza ve nöral saptan oluşur. Sinirsel
bağlayıcı bir proteine bağlanır (nörofızin). Hormon nörofi-
bölüm, adenohipofizden farklı olarak salgılayıcı hücreler
zin kompleksi uzun bir peptid olarak sentezlenir. Öncüsü
içermez. Supraoptik ve paraventriküler çekirdeklerde yer
nün proteolizi hormonu ve özel bağlayıcı proteini açığa çı
alan 100,000 kadar salgılayıcı nöronun myelinize olmamış
karır. Vazopresin ve oksitosin nörohipofizde depolanır ve
aksonundan oluşur. Salgılayıcı nöronlar tipik nöronların ak
kana hipotalamusdaki sinir liflerinden gelen uyaranlar ile
siyon potansiyeli iletmek dahil tüm özelliklerine sahiptirler
salgılanır. Supraoptik çekirdekten gelen lifler esasen vazop
ama nörosekretuar materyalin üretilmesi ile ilişkili daha iyi
resin salgısından sorumluyken, paraventriküler çekirdekten
gelişmiş Nissl cisimcikleri vardır. Nörosekresyonlar (Gonıo- gelen liflerin çoğunun oksitosin sekresyonıından sorumlu
rinin krom hematoksilen boyası gibi özel tekniklerle çalışı olduğunu ortaya koyan kanıtlar bulunmaktadır.
labilirler) aksonlar boyunca iletilir ve pars nevrozadaki uç
larda toplanırlar. Burada ışık mikroskobunda görülebilir
Nörohipofiz hücreleri
olan Herring cisimleri denen yapılar oluştururlar (Şekil 2ü-
9). Elektron mikroskop ile Herring cisimlerinin 100-200 nm Her ne kadar nörohipofiz esas olarak hipotalamus nöronla
çapta nörosekretuar ganiiller içerdiği ve bir zar ile çevrelen rının aksonlarından ouştnuşsa da, bu yapının hacminin yak
diği ortaya çıkarılmıştır. Grandiler salgılanır ve pars nervoza- laşık % 25 ’i pituisit denilen ileri derecede dallanmış özel bir
da çok sayıda bulunan pencereli kapillerlere girerler; hor tip glia hücresinden oluşmuştur (Şekil 20-9).
monlar sonra genel dolaşıma dağıtılırlar.
Nörosekretuar ürün iki hormondan oluşur, her ikiside Nörohipofiz hormonlarının etkileri
9 aminositten oluşan tekrarlayan peptidlerdir. Hormonların Vazopresin ve antidiüretik hormon kan ozmotik basıncı yük
aminoasit içeriklerinde ayrı işlevlere neden olan küçük fark seldiğinde salgılanır. Kan bundan sonra ön hipotalamusda
HIPOFIZ / 409
Şekil 20-7. Çeşitli hipofiz hormonlarının hedef hücreleri üzerine etkileri ve onların salgılanmalarının kont-
rolunda başa tepki yöntemleri. Daha fazla bilgi için Tablo 20-1 ve 20-2’ye bak.
ozmoreseplör hücreler üzerinde etkisini gösterir ve supraop- zopresin kan damarlarının düz kaslarının kasılmasını tetikle-
tik nöronlardan hormon sekresyonunu uyarır. Esas etkisi yerek kan basıncını artırır. Esasen küçük arter ve arteriyolle-
böbreğin toplayıcı tubullerinin suya geçirgenliği artırmaktır. rin kas tabakaları üzerinde etki gösterir. Salgılanan içsel va
Sonuç olarak su bu tubuller tarafından emilir ve idrar hiper- zopresin miktarının kan basınç dengesi üzerinde hissedilir
tonik duruma gelir. Böylece vazopresin iç ortamın ozmotik etki göstermeye yeterli olduğu şüphelidir.
dengesini düzemlemede yardımcı olur. Yüksek dozlarda, va
410 / BOLUM 20
H ip o ta la m u s S in irs e l B ö lüm
H o rm on İşlev H o rm o n İşlev
KLİNİK BİLGİ
Kılcal kan
damarları
cisimcikleri
şık üçte ikisi klinik semptomlara neden olan hor Daniel PM : T h e blood supply o f the hypothalamus and pituitary gland.
Br Med Bull 1 9 6 6 ;2 2 :2 0 2 .
monlar üretir. Bu tümörler büyüme hormonu, pro-
Pelletier G et al: Identification o f human anterior pituitary cells by immuno-
laktin, adrenokortikotropin ve daha az olarak tiro- electron microscopy. J Clin Endocrinol Merab 1 9 7 8 ;4 6 :5 3 4 .
id uyarıcı hormon üretirler. Bu tümörlerin klinik Phifer RF et al: Immunohistologic and histologic evidence that follicle-
tanısı cerrahi olarak çıkarıldıktan sonra immüno- stimulating hormone and luteinizing hormone are present in the same
cell type in the human pars distalis. J Clin Endocrinol Metab
sitokimyasal yöntemlerle ile doğrulanabilir.
1 9 7 3 :3 6 :1 2 5 .
Phifer RF et al: Specific demonstration o f the human hypophyseal cells which
produce adrenocorticotropic hormone. J Clin Endocrinol 1970:3 1 :3 4 7 .
Reichlin S (editor): The Neurohypophysis: Physiological and Clinical Aspects.
Plenum, 1984.
Adrenaller, Langerhans Adacıkları,
21
Tiroid, Paratiroidler ve Pineal Bez
Kanlanma
Böbrek üstü bezleri, çevrelerindeki çeşitli noktalardan giren
birkaç arter aracılığıyla beslenirler (Şekil 21-2). Arteriyel dal
lar 3 damar grubunun meydana geldiği kapsül altı bir ağ oluş
turur: kapsül arterleri; bez hücreleri arasında medüller kılcal
lara boşalan kılcalları oluşturarak tekrarlayan biçimde dalla
nan korteks arterleri ve medüllanın yoğun kılcal kan damarı
ağının bir bölümünü oluşturmak üzere ayrılmadan önce, kor-
teksin İçinden geçen mediilla arterleri (Şekil 21-2).
İkili kanlanma böylece medtiliaya hem arteriyel (medül
ler arterler aracılığıyla) hem de venöz (kortikal arterler Şekil 21-1. İnsan böbrek üstü bezleri. Böbrek üstü bezi kor
aracılığıyla) kan getirir. Kılcal kan damarları endoteli ince teks dokusu noktalı olarak gösterilmiştir; böbrek üstü bezi
zarlar ile örtülen küçük pencerelerle ileri derecede incelmiş medüller dokusu siyah olarak gösterilmiştir. Böbrek üstü bez
ve kesintiye uğramıştır. Endotelin altında sürekli bir bazal la lerinin her bir böbreğin üst kutbundaki yerleşimine dikkat edi
mina bulunmaktadır, medüllanın kılcalları, korteksi besleyen niz. Ayrıca zaman zaman kortikal ve medüller dokuların sap
kılcal kan damarlarıyla birlikte böbrek üstü bezi ya da ad tandığı böbrek üstü dışı kısımlar da gösterilmektedir (Textbo
renal veni oluşturmak üzere birleşen mediiller venleri oluş ok of Endocrinology/ Endokrinoloji Ders Kitabı, 4. Baskı, Williams
turur (Şekil 21-2). RH (editör). Saunders, 1968'den Forsham’ın izniyle kopyalanmıştır.)
413
414 / BOLUM 21
Kapsül
Subkapsüler
arter ağı
Böbrek üstü
bezi veni
^ona
retikülaris fasikülata glomerüloza
Şekil 21-2. Böbrek üstü bezinin genel yapısı ve kan dolaşımı.
yuvarlak, ya da kavisli kordonlar içerisinde prizmatik ya da glomerüloza başta aldosteron olmak üzere, elektrolit (örne
piramidal hücrelerin yerleştiği zona glomerülozadır. ğin; sodyum ve potasyum) ve su dengesini sağlayan mine-
Sonraki hücre tabakası, hücrelerin, bir ya da iki hücre ralokortikoidleri salgılarlar. Zona fasikülata ve muhtemelen
kalınlığında olmak üzere, organın yüzeyine karşı dik açılar zona retikülaris, kortizon ve kortizol, ya da bazı hayvanlar
la seyreden ve aralarında kılcal kan damarlarının bulundu da kortikosteron olmak üzere, glikokortikoidleri salgılarlar;
ğu, düz kordonlar içerisinde yerleşmesinden dolayı zona fa bu glikokortikoidler ayrıca androjenleri (başlıca dehidroepi-
sikülata olarak adlandırılır (Şekil 21-3C). Zona fasikülata androsteron) ve belki az miktarda östrojenleri üretmektedir.
hücreleri, sitoplazmalarında çok sayıda lipid damlacıkları Asetattan kolesterol sentezi endoplazma retikulumunda
bulunan, çok yüzeyli hücrelerdir. Dokunun kesite hazırlan ve kolesterolün pregnanolona dönüşümü mitokondride ger
ması sırasında lipidlerin çözülmesi sonucu, fasikülata hücre çekleşir. Pregnanolondan progesteron ve deoksikortikoste-
leri çoğu histolojik preparatta vakuollıi olarak görünür. Va- ron sentezlenmesi ile ilişkili enzimler düz endoplazma reti-
kuolizasyonlarından ötürü, fasikülata hücreleri sünger hüc kulumuda bulunur; deoksikortikosteronu aldosterona dö
releri olarak da adlandırılmaktadır. nüştüren enzimler mitokondride yerleşmiştir- bu da iki hüc
Korteksin en iç tabakası olan zona retikülaris (Şekil 21- re organeli arasındaki işbirliğinin açık bir örneğidir.
3D), zona fasikülata ile mediilla arasında yer alır; bir anasta- Başta kortizol ve kortikosteron olmak üzere glikokorti
moz ağı oluşturan düzensiz kordonlar içerisinde yerleşmiş koidler, proteinlerin ve lipidlerin olduğu kadar, karbonhid
hücreler içermektedir. Bu hücreler diğer iki tabakada bulu ratların metabolizması üzerinde de belirgin bir etki oluştur
nan hücrelerden daha küçüktür. Hücrelerdeki lipofuskin maktadır. Karaciğerde, glikokortikoidler yağ asitlerinin
pigment grandileri büyük ve oldukça fazla sayıdadır. Bu ta (enerji kaynağı), amino asitlerin (enzim sentezi) ve karbon
bakada piknotik çekirdekli düzensiz şekilli -hücre ölümünü hidratların (glikoz sentezi) alimini ve kullanımını artırır. Gli
düşündüren- hücreler sık bulunmaktadır. kokortikoidler ayrıca glikoneojenez olarak adlandırılan bir
Böbrek korteksi bezi hücreleri salgı ürünlerini grandiler işlem olan, karbonhidrat olmayan öncüllerden glikojen sen
de depolamazlar; daha ziyade sadece ihtiyaç olduğunda ste tezini ve glikojenez olarak adlandırılan, glikoz molekülleri
roid hormonları sentezler ve salgılarlar. Steroidler, yağda çö- nin glikojene katılmasını da uyarmaktadır. Glikokortikoidler
ziinebilen düşük molekül ağırlıklı moleküller olarak, plazma glikoz sentezini, sonuçla ortaya çıkan yüksek kan düzeyleri
zarından serbestçe geçebilirler ve sarıverilnıe için özelleşmiş diyabetes mellitusa benzer bir durum oluşturacak kadar çok
ekzositoz işlemlerini gerektirmezler. Böbrek korteksi bezi uyarabilir. Ancak, karaciğerin dışında, glikokortikoidler çev
hücreleri (Şekil 21-4) steroid salgılayan hücrelerin tipik ince re organlar (örneğin; deri, kas, yağ dokusu) üzerinde zıt, ya
yapısına sahiptir (bakınız A. Bölüm). da katabolik bir etki oluşturmaktadır. Bu yapılarda, gliko
kortikoidler sadece sentez aktivitesini azaltmakla kalmayıp,
Kortikal Hormanlar ve Etkileri aynı zamanda protein ve lipid parçalanmasını da artırabilir
Korteks tarafından salgılanan steroidler, temel fizyolojik ler. Parçalanma yan ürünleri olan amino asitler ve yağ asit
etkilerine göre 3 gruba ayrılabilirler: glukokortikoidler, leri, kandan uzaklaştırılmakta ve hepatositler tarafından kul
m ineralokortikoidler ve androjenler (Şekil 21-5). Zona lanılmaktadır.
t rv a p ö u ı - - . ^ "\ .
I
Glomerüloza
( ^ I n m n n 'ı l n ı o ' > v ''* /p “ ı ‘ ‘' Z > . » ...
* 'S
. o * c ■> v ,o ° o ° * ' Jf
t 6 ° ü ■ , *, -.’. ’ O*» ° v °* '■ •° :o f
t • 4» ' S ı0 /0C 0ıiV »> »
<3° •*•' o •/ ° ° 'o O o !' • u t ' 1' o O
w i t
:■■. • > ;• * ;,'■ S ; ,’ * i
Ş e k il21-3. Böbrek üstü bezi korteksinin çeşitli bölgelerinin ışık mikroskop fotoğrafı. A: Bezin tabakalarını gösteren genel
görünüm. Küçük büyütme. B: Kapsül, zona glomerüloza ve zona fasikülatanın başlangıcı. Bu tabakanın kavisli kordonla
rından birinin taslağı çizilmiştir. Orta büyütme. C: Hücrelerin paralel kordonlarını gösteren zona fassikülata. Orta büyüt
me. D: Zona retikülaris ve böbrek medüllası bezi. Orta büyütme. HE boyası.
415
416 / BÖLÜM 21
Şekil 21-4. İnsan böbrek üstü bezi kodeksinin zona fasikülatasından 2 steroid salgılayan hücre
nin ince yapısı. Lipid damlacıkları (L) kolesterol esterleri içermektedir. M, karakteristik tübüler ve
veziküler kristaları olan mitokondri; SER, düz endoplazma retikulumu; Ç, çekirdek; G, golgi komp
leksi; Li, lizozom; P, lipofuskin pigment granülü. x 25,700.
Glikokortikoidler ayrıca dolaşımdaki lenfositleri yok Bununla birlikte, böbrek korteksi bezi tarafından üreti
ederek ve lenfosit oluşturan organlardaki mitoz etkinliğini len steroidierin glikokortikoidlere ve mineralokortikoidlere
engelleyerek bağışıklık yanıtını baskılarlar. ayrılması, glikokortikoidlerin çoğunun iyon taşınmasında da
Mineralokortikoİdler, esas olarak böbrek tübülleri ve rol oynamalarından dolayı, biraz yüzeysel olmaktadır.
yanı sıra mide mukozası ve tükürük bezlerinde sodyum emi- Kortizolün, akyuvarlar ve sitokinlerin baskılanması aracı
linıini uyarıcı yönde etki gösterir. Kas ve beyin hücrelerinde lığıyla anti-enflamatuvar ve ayrıca bağışıklık baskılayıcı özel
potasyum derişimini artırabilir ve sodyum derişimini azalta liklere sahip olması nedeniyle, vücudun savunma sistemi ile
bilirler. böbrek korteksi bezi yakın ilişki içindedir.
ADRENALLER, LANGERHANS ADACIKLARI, TİROİD, PARATİROİDLER VE PİNEAL BEZ / 417
Anjiyotensin ve Mineralokortikoidler
kortikotropin {ACTH) (aldosteron)
Kapillerler
Glukokortikoidler
(kortizol ve
kortikosteron)
Androjenler
(dihidroepiandrosteron;
androstenedion)
i
/ ------------- Hipotalamus
lerin sülfat konjugatlarının salgılanmasıdır.
Şekil 21-7. Azalmış veya artmış uyarının böbrek korteksi bezi üzerine etkileri.
ADRENALLER, LANGERHANS ADACIKLARI, TİROİD, PARATİROİDLER VE PİNEAL BEZ / 419
Ş e k il21-8. Çeşitli organellerin salgı granitlerinin yapı taşlarını sentezlemedeki rolünü gösteren bir böbrek üstü bezi me-
dülla hücresi şeması. Norepinefrinin sentezi ve epinefrine dönüşümü sitozolde gerçekleşir.
düller hücreleri innerve eden gangliyon öncesi lif dışı bölgelerde de gelişebilmektedir.
ler aracılık etmektedir. Vazokonstriksiyon, hiper Böbrek kodeksi bezi bozuklukları aşırı işlev ve
tansiyon, kalp hızındaki değişiklikler ve artmış ya düşük İşlev olarak sınıflandırılabilir. Böbrek kor-
kan glikozu gibi metabolik etkiler dolaşan kana teksi bezi tümörleri aşırı glikokortikoid (Cushing
katekolaminlerin salınımı sonucu meydana gel sendromu) ya da aidosteron (Conn sendromu)
mektedir. Bu etkiler organizmanın strese karşı üretimi ile sonuçlanabilmektedir. Cushing sendro
savunma reaksiyonunun bir parçasıdır (savaş ya mu, en sık (%90) aşırı ACTH üretimi ile sonuçlanan
da kaç yanıtı). Normal aktivite sırasında, medüi- hipofiz adenomuna bağlıdır; nadiren böbrek üstü
la sürekli olarak bu hormonları küçük miktarlarda bezi hiperptazisi ya da böbrek üstü bezi tümörü ne
salgılamaktadır. deniyle gelişmektedir. Böbrek üstü bezi androjenle-
rinin aşırı üretiminin erkeklerdeki etkisi azdır. Kadın
larda hirsutizm (anormal kıl büyümesi) görülmekte
ve puberte öncesi çocuklarda erken puberteye (er
Medüller hücreler ayrıca çeşitli organlarda oldıığu kadar kek çocuklarında) ve viriiizasyona (kız çocukların
paragangliyonlar (otonom gangliyonlara komşu olan kateko- da) rastlanmaktadır. Bu adrenogenital sendromlar
lamin salgılayan hücre toplulukları) içerisinde de bulunmak steroid metabolizmasında böbrek üstü bezi kor-
tadır. Paragangliyonlar yaygın bir katekolamin kaynağıdır. teksinden artmış androjen üretimine neden olan bir
takım enzimatik kusurların sonucudur.
Böbrek üstü bezi işlev yitimi Adrenkortikal yetersizliğe (Addison hastalığı)
böbrek üstü bezi kodeksin bazı hastalıklarda yıkı
mı neden olmaktadır. Belidi ve semptomlar, böbrek
kodeksi bezinden glikokodikoidlerin ve mineralo-
k l in ik b il g i kodikoidlerin salgılanamadığını düşündürür.
Böbrek kodeksi bezi karsinomları seyrektir,
ancak çoğu yüksek oranda kötü huyludur. Bu tü
Böbrek medüllası bezine ait bozukluklardan biri,
mörlerin yaklaşık olarak %90’ı endokrin bezle
hücrelerinin bir tümörü olup, hiperglisemiye ve
ilişkili steroidleri üretmektedir.
kan basıncında geçici yükselmelere neden olan
feokromasitomadır. Bu tümörler ayrıca medülla
420 / BÖLÜM 21
LANGERHANS ADACIKLARI (insülin üreten) hücreleri çinko ile birleşik yapı halindeki
düzensiz insülin kristallerinden oluşan bir çekirdek içeren
Langerhans adacıkları pankreasın çok hormonlu endokrin
düzensiz grandilere sahiptir. İnsülin sentezinin temel basa
mikroorganlandır; ekzokrin pankreas dokusunun içerisine gö
makları Şekil 21-14’de gösterilmiştir.
mülü yuvarlak hücre demetleri olarak görünürler (Şekil 21-9).
Adacıklarda bulunan 4 hücre tipinin göreceli miktarları
Adacıkların birçoğu 100-200 pm çapında olmalarına ve
bir örnek değildir; bunlar adacığın pankreastaki yerleşimine
birkaç yüz adet hücre içermelerine karşın, pankreatik ek
göre oldukça değişkenlik göstermektedir. Tablo 21-1 adacık
zokrin hücreler arasına serpiştirilmiş küçük endokrin hücre
hücreleri tarafından üretilen hormonların tiplerini, nicelikle
adacıkları da bulunmaktadır. Kuyruk bölgesinde biraz daha
rini ve işlevlerini özetlemektedir.
fazla olma eğilimi ile birlikte, insan pankreasında 1 milyon
Sinir liflerinin adacık hücrelerindeki sonlanmaları ışık
dan fazla adacık bulunabilmektedir.
veya elektron mikroskobu ile gözlemlenebilmektedir. Gerek
Kesitlerde, her adacık bir kan kılcal kan damarı ağı ile ay
sempatik, gerek parasempatik sinir uçlarının A, B ve D hüc
rılan kordonlar içerisine yerleşmiş açık renk boyanan çok kö
relerinin yaklaşık olarak % 10 ’u ile yakın ilişki içerisinde ol
şeli veya yuvarlak hücrelerden oluşmaktadır (Şekil 21-9). Üç
dukları saptanmıştır. Aralık bağlantıları muhtemelen, otono
boyutlu yapılandırmalarda, Langerhans adacıkları, her tarafına
mi boşaltım ile ilişkili iyonik değişimleri diğer hücrelere ak
kan kılcal kan damarlarından oluşan bir labirent ağının yayıl
tarma görevini yapmaktadır. Bu sinirler, insülin ve glukagon
dığı yuvarlak, kompakt sekretuvar epitelyal hücre kütleleri
kontrol sisteminin bir parçası olarak çalışmaktadır.
olarak görülmektedir. Endokrin hücreler ve kan damarlarının
her ikisi de sinir dallarını otonom sinir liflerinden almaktadır.
Retiküler liflerden oluşan ince bir kapsül, her adacığı komşu
ekzokrin pankreas dokusundan ayırmak suretiyle sarar. k l in ik b il g i
Rutin boyalar ve trikrom boyaları asidofillerin (alfa) ve
bazofillerin (beta) tanınmasına olanak vermektedir (Şekil 21-
İnsülin, glukagon, somatostatin ve pankreatik po-
10 ). İmmünohistokimyasal yöntemler kullanılarak adacıklar
lipeptid gibi hormonları üreten adacık hücrelerin
da dört hücre tipi- A, B, D ve F bulunmuştur. Şekil 21-11 ve
den çeşitli tümör tipleri meydana gelmektedir.
21-12’de A (glukagon üreten) ve B hücrelerinin (insülin üre
Pankreas tümörlerinden bazıları bu hormonlar
ten) immünohistokimyasal gösterimleri izlenmektedir. Bu
dan aynı anda 2 ya da daha fazlasını üreterek,
hücrelerin ince yapısı, polipeplidleri sentezleyen hücrelerin-
kompleks klinik semptomlar oluşturmaktadır.
kini andırmaktadır. Adacık hücrelerinin salgı hücreleri, çalı
Diyabetin başlıca tiplerinden biri (tip I), B hüc
şılan türlere göre değişkenlik göstermektedir. İnsanlarda, A
relerine karşı antikorların hücre aktivitesini baskı
hücreleri bir zar tarafından bağlı şeffaf bir bölge ile çevrili
ladığı otoimmün bir hastalıktır.
yoğun bir çekirdeği bulunan düzenli grandilere sahiptir. B
Kan
kapilerleri
Hücre
I *
B-hücreleri• tJÖİ
*3^
A-hücrelerh
J
Şekil 21-11. Işık mikroskobunda glukagonun A hücrelerin Şekil 21-12. Elektron mikroskobunda insülinin Langerhans
deki immünohistokimyasal yerleşimi (kahverengi boyalı). adacığında bir B hücresindeki immünohistokimyasal yerle
Orta büyütme. şimi. Siyah granüller anti-insülini işaretlemek için kullanılan
altın partikülleridir. Bunlar, bu antikorun salgı grandilerinde
insüline bağlandığı bölgeleri göstermektedir. Ayrıca salgı
maddesi ile granül zarı arasındaki saydam bölgeye dikkat
ediniz (M. Bendayan’ın izniyle).
422 / BÖLÜM 21
Bazal laminalar
Desmozom
A
hücresi
Golgi
kompleksi
Ş ekil 21-13. A ve B hücrelerinin, başlıca in
ce yapı özelliklerini gösteren çizimi. A hüc
relerinin granülleri yuvarlak ve bir örnek
Kaba endoplazma B hücresi iken, B hücrelerinin granülleri düzensizdir.
retikıılumu
Salgı granül
(proinsülinin insüline
dönüşümü; yoğunlaştırma
ve depolanma)
Golgi kompleksi
(salgı)
GER (proinsülin
sentezi)
Şekil 21-14. Langerhans adacıklarında bir B
hücresinden insülin sentezi ve salgılanmasının Kolinerjik sinir / Glukoz Amino asitler Endotel
temel basamakları. GER, kaba endoplazma re- ucu / hücresi
tikulumu (Orci L: A portrait of the pancreatic B cell/ Pencere
Pankreatik B hücresinin bir portresi. Diabetologia yapısı
Kapiller lümen
1974;10:163’e dayanmaktadır).
ADRENALLER, LANGERHANS ADACIKLARI, TİROİD, PARATİROİDLER VE PİNEAL BEZ / 423
Hücre
Tipi Miktar Pozisyon Üretilen Hormon Horm onal İşlev
B -%70 Merkezi bölge İnsülin Glikozun hücrelere girişini sağlamak üzere çeşitli
dokular üzerinde etki gösterir ve kan glikoz
içeriğinin azalmasını koşullar
D <%5 Değişken Somatostatin Lokal parakrin etki ile diğer adacık hücre
hormonlarının salıverilmesini inhibe eder
F Nadir Değişken Pankreatik polipeptid Yeterli yayın bulunmamaktadır
aLangerhans adacıkları kan glikozunu arttıran ya da azaltan hormonları salgılayan çeşitli hücre tipleri içermektedir. Bu düzenek, vücut homeosta-
zında önemli bir faktör olan kan glikoz derişimini net olarak kontrol etmektedir.
m i m i
■i .'l [ ~ i . / ' -'"'t
Tiroid
t' #£«
« S » :
- )»*•
« ^ fS C
’ Yi
\ W
Foliküller
Kolloid
Kolloid
Folikül
hücreleri
Parafoliküler
hücreler
Jiroglobulinin
jyotlânması
Pendrin
Tiroglobulinin
lizozomal İyodür oksidasyonu
enzimler
tarafından Galaktoz
sindirimi eklenmesi
Mannoz
eklenmesi
Tiroglobulin
sentezi
Na/I taşıyıcısı
Koloid
|||S S 1 Foliküler
hücreler
Kılcal kan
Kılcal kan damarları
damarları.
Parafoliküler
hücreler
Ş e k il21-20. 2 Kalsitonin üreten parafoliküler hücre ve tiroid folikülünün bir parçasını gösteren elektron
mikrografı. Parafoliküler hücrelerin her iki yanındaki 2 kan kılcal kan damarlarına dikkat ediniz.
PARATİROİD BEZLERİ yum çökmüş kemik matriksinin emilimi ve kana Ca2+ salı
Paratiroidler, toplam ağırlığı 0.4 gram olan 4 küçük -3 X 6 verilmesini teşvik eden osteoklast stimule eden faktör üre
mm- bezdir. Tiroid bezinin arkasında, her üst ve alt kutbun timi için bir işaret oluşturur. Sonuç olarak, artmış olan kan
ucunda, genellikle de tiroid loblarını örten kapsülün içinde Ca2+ derişimi paratiroid hormon üretimini baskılar. Tiroid
yer alırlar (Şekil 21-22). Bazen tiroid bezine gömülüdürler bezinden salgılanan kalsitonin de osteoklastların hem ke
(Şekil 2 1 - 16 ). Paratiroid bezleri, faringeal keselerden gelişir mik üzerindeki rezorbtif etkisini hem de kalsiyum serbest
- iist bezler 4. keseden ve alt bezler 3. keseden. Ayrıca me- leşmesini engellemek yoluyla osteoklastlar üzerinde etki
diastende, yine aynı yutak ceplerinden gelişen timusun ya gösterir. Kalsitonin böylece kan kalsiyum konsantrasyonu
nında yer alabilirler. nu düşürür ve osteogenezi arttırır; etkisi paratiroid hormo
Her bir paratiroid bez bağ dokusu kapsülü içinde yer nun aksi yöndedir. Bu hormonlar homeostazda önemli bir
alır. Bu kapsüller, bez içine bölmeler gönderir ve bu bölme faktör olan kan kalsiyum düzeyini düzenlemede ikili bir dü
ler kordon gibi uzanan salgı hücre kümelerini destekleyen zenek oluşturur.
retiküler liflerle birleşirler. Paratiroid hormon kan Ca2+ konsantrasyonunu arttırma
Paratiroidin endokrin hücreleri kordonlar halinde düzen nın yanısıra kandaki fosfat konsantrasyonunu azaltır. Bu et
lenmiştir (Şekil 21-23). İki tip hücre vardır: esas veya temel kisi, paratiroid hormonun böbrek tübül hücresi üzerindeki
hücreler ve oksifil hücreler. aktivitesinin bir sonucudur, fosfatın emilimini azaltarak
Esas hücreler, veziküler çekirdek ve soluk boyanan ha ekskresyonunda artışa neden olur. Paratiroid hormon, Ca2+
fif asidofilik sitoplazmalı küçük, çok köşeli hücrelerdir. absorbsiyonu için gerekli olan D vitamini sentezini stimule
Elektron mikroskobu ile sitoplazmalarında düzensiz şekilli ederek Ca2+’un sindirim kanalından emilimini dolaylı olarak
graniiller görülür (200-400 nm çapında). Bunlar, aktif şekli arttırır. Paratiroid hücrelerin salgı işlevi kan Ca2+ seviyeleri
polipeptid olan paratiroid horm onu içeren salgı grandi ile düzenlenmektedir.
lerdir. Oksifil hücreler daha küçük bir grubu oluşturur.
(Şekil 21-24). Bunlar daha büyük çok köşeli hücrelerdir ve
t ö s
sitoplazmaları bol miktarda krista ile birlikte pek çok asido
filik mitokondri içerir. Oksifil hücrelerin işlevi bilinmemek k l in ik b il g i
ledir.
İlerleyen yaşla birlikte salgı hücreleri ile yağ hücreleri
H iperparatiroidizm de, kan fosfat konsantras
yer değiştirir. Yaşlı insanlarda yağ hücreleri bezin % 50’sin-
yonları azalır, kan Ca+2 konsantrasyonları artar.
den fazlasını oluşturur.
Bu durum sık olarak böbrek ve arterler gibi pek
çok organda kalsiyumun patolojik bir biçimde bi
Paratiroid Hormonun Etkisi ve rikmesine neden olur. Hiperparatiroidizmin ne
Kalsitonin ile İlişkisi den olduğu, osteoklast sayısında artış ve çok sa
Paratiroid hormon, osteoblastlardaki reseptörlere bağlanır. yıda kemik oyukları ile karakterize kemik hastalı
Bu, osteoklastların sayı ve etkinliğini arttıran, böylece kalsi ğı, k is tik fib rö z o ste it olarak bilinmektedir. Kis-
ADRENALLER, LANGERHANS ADACIKLARI, TİROİD, PARATİROİDLER VE PİNEAL BEZ / 429
Kan
kapillerleri
Hücre
kordonu
PİNEAL BEZ
Pineal bez, s e re b ra l ep ifiz veya p in e a l c isim olarak da bi
linir. Erişkinde yaklaşık olarak 5-8 mm uzunluğunda, en ge
niş yeri 3-5 mm ve yaklaşık 120 mg ağırlığında yassı konik
bir organdır. Üçüncü ventrikülün arka ucunda, diensefalon
çatısının üzerinde kısa bir sapa bağlı olarak bulunmaktadır.
Pineal bez pia mater ile örtülüdür. Bağ dokusu bölmele Şekil 21-24. Bir paratiroid bezi kesitinin ışık mikroskop fo
ri (kan damarları ve myelinsiz sinir lifleri içerir) pia mater- toğrafı. Sağdaki büyük, asidofilik hücre grubuna dikkat edi
den köken alır ve pineal dokuya sokulur. Kılcal kan damar niz. Orta büyütme. (J James’in nezaketi.)
ları boyunca hücre kordonlarını ve foliktilleri sarar, düzen
siz lobüller oluşturur.
430 / BÖLÜM 21
Pineal bez pek çok hücre tipinden, esas olarak da pine- KAYNAKLAR
alositler ve astrositlerden oluşur. Pinealositler, geniş düzen Böbrek Üste Bezleri
siz veya loblu çekirdeğe, belirgin çekirdekçiğe birlikte hafif
bazofilik sitoplazmaya sahiptir. Gümüş tuzlan emdirildiğin- Braunwald E et al: Harrisons Principles o f Internal Medicine, 15th ed. McGraw-
H ill, 2 0 0 1 .
de, pinealositlerin uzun ve kıvrımlı dallarının olduğu ve bu
Christ)' N P (editor): The H um an Adrenal Cortex. Harper &C Row, 1971.
dalların damarlı bağ doku septalarına ulaşıp düzleşmiş ge
Jam es V H T (editor): The Adrenal Gland. Raven Press, 1979.
nişlemeler şeklinde sonlandığı görülür. Bu hücreler m e la to
Neville A M , O ’Harc M J: The Hum an Adrenal Cortex. Springer-Verlag, 1982.
n in ve bazı pineal peptidleri üretir.
Pineal bezin astro sitleri, diğer parenkimal hücrelerde Langerhans Adacıkları
olduğundan daha yoğun boyanan uzamış çekirdekleri ile ni
Cooperstein SJ, W atkins D (editors): The Islets o f Langerhans. Academic Press,
telenen özel bir hücre tipidir. Pinealosit kordonlarının ara 1 981.
sında ve damar çevresi alanlarda gözlenir. Bu hücreler, 10 Ganong W F : Review o f M edical Physiology, 20th ed. M cGraw-H ill, 2 0 0 1 .
mm çapında çok sayıda ara filaman içeren uzun sitopkızma Gruppuso PA: Familial hyperproinsulinemia due to proposed defect in con
uzantılarına sahiptir. version o f proinsulin to insulin. New Engl J Med 1 9 8 4 :6 2 9 :3 1 1 .
O rci L ct al: T h e insulin factory. Sci Am 1 9 8 8 ;2 5 9 :8 5 .
Pineal bez, hem günlük (2-1 saat) hem de mevsimsel biyo- Paratiroid Bezleri
ritmde yer alır. Beyin korteksine yayılan ve pineal beze ile
tilen ışığa melatonin ve pek çok peptid ile cevap verir. Ka Gaillard PJ et al (editors): The Parathyroid Glands. Univ o f Chicago Press,
1965.
na salıverilen bu peptidlerin sayısı 24 saatlik günlük döngü
nün karanlık saatlerinde oldukça artar. Salıverilen bu mole Pineal Bez
küller, gonadların ve diğer organların salgı etkinliğinde rit
Sugden D : M elatonin: binding site characteristics and biochemical and cellu
mik değişikliklere yol açarlar. Böylece pineal bez bir nöro-
lar responses. Neurochem Int 1 9 9 4 :2 4 :1 4 7 .
endokrin iletici görevi yapmakta, sinirsel girdiği çeşitli hor Tapp E, Huxley M : T h e histological appearance o f the human pineal gland
monal çıktılara dönüştürmektedir. from puberty to old age. J Pathol 1 972; 1 0 8 :1 3 7 .
Erkek Üreme Sistemi 22
Mesane
Prostat
Membranöz üretra
Ampulla
Seminal vezikül
Ejakülator kanal
Bulboüretral bez
Duktus deferens
431
432 / BÖLÜM 22
dan gelişmiş olan seröz bir kese taşır (Şekil 22-1). Tunika va-
jinalis dışta paryetal, içte ise viseral bir tabakadan oluşur ve
testisin ön ve yan kısımlarında tunika albugineayı örter.
Skrotum, testislerin karın içindekinden daha düşük bir ısıda
tutulmalarında önemli bir rol oynar.
Seminifer Tübüller
Spermatozoonlar seminifer tübiillerde üretilir. Her
tesliste yaklaşık 250-1000 seminifer tübül bulunur.
Her seminifer tübül karmaşık yapıda çok katlı bir
epitel ile döşeli olup, yaklaşık 150-250 //»/çapın
da ve 30-70 cm uzunluğundadır. Bir teslisteki tübüllerin top
lam uzunluğu yaklaşık 250 metredir. Tübüller kıvrımlıdır ve
başlangıçta kör uçludur. Sonlanırken liimen daralır ve düz
tübüller ya da tubuli rekti olarak anılan kısa segmentler
halinde devam eder. Bu düz tübüller, seminifer tübüllerin
rete testis denilen, epitel ile döşeli kanalların oluşturduğu
bir labirente bağlanmasını sağlar. Anastomoz yapan rete tes
tis kanalları, yaklaşık 10-20 duktuli efferentes ile epididi-
misin baş kısmına bağlanmıştır (Şekil 22-1).
Seminifer tübüller fibröz bir bağ dokusu kılıfı, belirgin
bir bazal lamina ve karmaşık bir germinal ya da seminifer
epitelden oluşur (Şekil 22-2). Seminifer tiibülü saran fibröz
tunika propria birkaç fibroblast katmanından oluşmuştur.
Bazal laminaya yapışık olan en içteki katman, düz kas özel
Şekil 22-2. Seminifer tübülleri ve soluk
likleri de gösteren yassılaşmış miyoid hücreler içerir (Şekil
renkte boyanmış interstisyel (Leydig) hücre
22-2 ve 22 - 3).
lerini (okla işaretli) gösteren testis kesiti. Pa-
rarosanilin-toluidin mavisi (PT) boyama. Or
ta büyütme.
Bağ
dokusu
hücreler
Miyoid
hücreler
Şekil 22-4. Çevreleyen dokuyla birlikte seminifer tübülün bir parçası. Seminifer epitel iki tip hücreden oluş
muştur: Spermatogenİk seri hücreleri ve destek ya da Sertoli hücreleri.
Seminifer epitelde iki tip hücre vardır: Sertoli ya da des turma sürecinin değişik safhalarında kromozomların bulun
tek hücreleri ile spermatogenezdeki seriyi oluşturan hücre ması ile tanınırlar (Şekil 22-5, 22-6 ve 22-8).
ler (Şekil 22-4). Spermatogenİk seri hücreleri 4-8 tabaka ha Birinci mayoz bölünmeden sonra sekonder spermato-
linde düzenlenmiştir; işlevleri spermatozoonları üretmektir. sltler olarak adlandırılan ve yalnızca 23 kromozom (22+X
Spermatozoon üretimi sperm atogenez olarak adlandırılır. veya 22+Y) içeren daha küçük hücreler oluşur (Şekil 22-4 ve
Bu süreç, mi toz ve mayoz hücre bölünmeleri içerir ve hüc 22-7). Kromozomlardaki bu sayıca azalmaya (46’dan 23’e)
reler sonunda spermatozoidlere farklılaşır; bu aşama sper- her hücredeki DNA miktarının eksilmesi (4N’den 2N’ye) eş
miyogenez olarak adlandırılır. lik eder. Testis kesitlerinde sekonder spermatositlerin göz
lenmesi zordur, çünkü bunlar interfazda çok kısa süre kalan
Spermatogenez ve çabucak ikinci mayoz bölünmeye giren kısa ömürlü hüc
relerdir. Sekonder spermatositlerin bölünmesi 23 kromozom
Spermatogenez, spermatozoon üretim sürecidir.
içeren iki hücrenin, sperm atidlerin oluşmasıyla sonuçlanır
Süreç ilkel primitif bir germ hücresi olan sperma-
(Şekil 22-7). Spermatositlerde birinci ve ikinci mayoz bölün
togonyum ile başlar (Yun. S p erm a + g on e, üreme,
meler arasında S fazı (DNA sentezi) görülmediği için, ikinci
kuşak). Spermatogonyum, yaklaşık 12 pırı çapın
bölünmeden sonra her hücredeki DNA miktarı yarıya iner
da, bazal laminantn hemen üstünde yer alan görece küçük
v e haploid (İN ) hücreler meydana gelir. Böylece, mayoz bö
bir hücredir (Şekil 22-4, 22-5 ve 22-6). Cinsel olgunluk ça
lünme sürecinin sonunda haploid sayıda kromozom içeren
ğında spermatogonyum hücreleri mitoz bölünmeyle çoğal
hücreler oluşur. Döllenmeyle bunlar normal diploid sayıya
maya başlar ve yeni hücreler oluşur. Yeni oluşan hücreler iki
dönerler.
yoldan birini izleyebilir: A tipi sperm atogonyumlar olarak
da adlandırılan kök hücreler olarak bölünmeyi siirüdürebilir
ya da süregiden mitotik sikluslar boyunca farklılaşarak B ti Spermiyogenez
pi spermatogonyumları oluştururlar (Şekil 22-7). B tipi Spermiyogenez spermatozoon üretiminin son aşa-
spermatogonyumlar prim er sperm atositlere farklılaşan ması ve spermatidlerin, erkek DNA'sını ovuma ak-
öncül (progenitor) hücrelerdir (Şekil 22-7). Primer sperma- tarmak için son derece özelleşmiş hücreler olan
tositler 46 kromozom {44 +XY) ve 4N DNA içerir (N haplo spermatazoona dönüşme sürecidir. Bu süreçte
id kromozom sayısını [insanlarda 23 kromozom] ya da bu hücre bölünmesi gerçekleşmez.
kromozomlardaki DNA miktarını gösterir). Oluşmalarından Spermatidler, küçük boyutları (7-8 pm çapta), yoğunlaşmış
hemen sonra bu hücreler birinci mayoz bölünmenin profa- kromatin bölgeleri içeren nükleusları ile ayırt edilebilirler. Se
zına girerler. Bu bölünmenin profaz aşaması yaklaşık 22 gün minifer tübiillerde lümen yakınında (jukstaluminal) yerleşmiş
sürdüğünden, kesitlerde görülen spermatositlerin çoğu bu lerdir (Şekil 22-4, 22-5 ve 22-6). Spermiyogenez, akrozom
aşamada olacaktır. Primer spermatositler Spermatogenİk se (Yun. akron , ekstremite + som a, gövde) oluşumunu, niikleus
rinin en büyük hücreleridir ve nükleuslarıncla kangal oluş yoğunlaşmasını ve uzamasını, flagellum gelişmesini ve sitop-
434 / BÖLÜM 22
Olgun spermatidler
Genç spermatidler
Primer spermatositler
Şekil 22-5. Seminifer tübül du
varının bir parçası. Spermatoge-
nez serisinin çeşitli hücreleri gö
Sertoli hücresi
rülmektedir: bir spermatogon
yum, primer spermatositler, ol
Spermatogonyum
gun ve genç spermatidler. Sper-
matidleri içeren Sertoli hücresi
nin yaklaşık sınırları gösterilmiş
tir. Boya: HE. Büyük büyütme.
Miyoid hücre
Spermatosit
Tip A spermatogonyum
(kök hücreleri)
-ı_Tip B spermatogonyum
J (öncül/progenitor hücreler)
Mitoz bölünme
Primer spermatositler
Sertoli hücreleri
Kan damarları
Spermatogonyum
Şekil 22-9. Üstte: Spermiyogenez süresince spermatidlerde ortaya çıkan başlıca değişiklikler. Sper-
matozoonun esas yapısal özelliği olan baş kısmı, esas olarak yoğunlaşmış nükleer kromatinden olu
şur. Nükleus hacminin azalması, spermin daha hareketli olmasını sağlar ve yumurtaya girerken geno
mun zarar görmesini engeller. Spermatozoonun geri kalan bölümü, yapısal olarak hareketli olmasını
sağlayacak şekilde düzenlenmiştir. Altta: Olgun spermatozoonun yapısı.
kızmanın çoğunun kaybolmasını içeren karmaşık bir süreçtir. lar. Bu işlem akrozomal reaksiyon olarak bilinir ve döllen
Sonuçta, daha sonra seminifer tübül liimenine salınan olgun menin İlk basamaklarından biridir.
spermatozoon oluşur. Spermiyogenez iiç faza ayrılabilir: Spermiyogenezin bu fazı sırasında, spermatid seminifer
tübülün tabanına doğru yönelir ve aksonem lumene doğru
G o l g İ F a zi uzanır. Ayrıca, nükleus uzar ve daha yoğun bir hale gelir.
Spermatic! sitoplazması, niikleusun yakınında yer alan belir Aynı zamanda sentriyollerden bir tanesi gelişerek flagellu-
gin bir Golgi kompleksi, mitokondriler, bir çift sentriyol, ser mu oluşturur. Mitokondriler de flagellumun proksimal kısmı
best ribozomlar ve düz endopkızma retikulumu tübiillerini etrafında toplanarak orta parça adı verilen kalınlaşmış böl
içerir (Şekil 22-9). Proakrozomal graniiller olarak adlandırı geyi oluşturur. Bu bölge, spermatozoon hareketlerinin ener
lan küçük PAS-pozitif graniiller Golgi kompleksinde birikir ji kaynağını oluşturur (Şekil 22-9).
ve daha sonra birleşerek membranla sınırlı bir akrozomal Mitokondrilerin bu şekilde yerleşmesi, bu organellerin
vezikülün içinde yer alan tek bir akrozomal granülü oluş hücre hareketi ile ilgili ve yüksek enerji tüketimi olan böl
tururlar (Şekil 22-9). Sentriyoller göç ederek oluşan akrozo- gelerde yoğunlaşmasının bir başka örneğidir. (Flagellumla-
mun karşı tarafında hücre yüzeyine yakın bir konuma gelir rın yapısı ve işlevleri Bölüm 2’de anlatılmaktadır). Flagellum
ler. Flagellar aksonem oluşmaya başlar, sentriyoller yeniden hareketi, mikrotübüller, ATP ve dinein denilen ATPaz akti-
nükleusa doğru göç ederken hareket ettikçe aksonemal bi vitesine sahip bir proteinin etkileşmesi sonucunda oluşur.
leşenleri çevresine sarar.
A kr o zo m al Faz
V.tv'N
'Akrozom.
■M
mjŞMmmi pİRrötûbûller
a !W : ?'
Ş ekil 22-10. Fare spermatidinin elektron mikrografı. Merkezde akrozom ile örtülmüş nükleus.
Flagellumun nükleusun alt bölgesinden çıktığı görülebiliyor. Mikrotübüllerin oluşturduğu silindir
şeklindeki bir demet olan manşet, nükleusu yanlardan sınırlamaktadır (KR Porter’in izniyle).
Şekil 22-12. Sertoli hücreleri kan-testis bariyerini oluşturur. Komşu Setoli hücreleri engelleyi
ci bağlantı noktalarından birbirieriyle bağlanarak seminifer tübülleri iki kompartmana ayırır.
Kompartmanlar arasında madde geçişi engellenmiştir. Alt kısım bazal kompartmandır, inters-
tisyel boşlukları ve spermatogonyumların bulunduğu bölgeleri kapsamaktadır. Adluminal
kompartman, tübül lumenini ve aşağıdaki tıkayıcı bağlantılar (TB) düzeyine kadar hücreiçi
boşlukları kapsar. Bu kompartmanda spermatositler, spermatidler ve spermatozoonlar bulu
nur. Spermatidlerin sitoplazmik artık cisimcikleri Sertoli hücreleri tarafından fagosite edilir ve
lizozomal enzimlerce sindirilir. Miyoid hücreler seminifer epiteli sarar.
Sertoli hücrelerinin çeşitli işlevleri vardır; sperm hücrelerini immünolojik saldırıdan da korur (aşa
Gelişmekte olan sperm atozoonların desteklenmesi, ğıda ele alınmaktadır).
korunması ve beslenmesinin düzenlenmesi. Yukarı Fagositoz. Spermiyogenez sırasında fazla spermatid si-
da anlatıldığı gibi spermatogenik seri hücreleri birbirleri toplazması artık cisimcikler şeklinde atılır. Bu sitoplaz
ne sitoplazmik köprülerle bağlanmışlardır. Bu hücre ağı, mik parçacıklar Sertoli hücrelerindeki lizozomlar tarafın
Sertoli hücrelerinin yaygın sitoplazmik dallanmaları ile dan fagosite edilir ve sindirilir.
fiziksel olarak desteklenir. Spermatositler, spermatidler Sekresyon. Sertoli hücreleri sürekli olarak seminifer tii-
ve spermatozoonlar kan-testis bariyeri ile kan akımından bûiİlere genital kanallar yönünde akan ve spermlerin taşın
izole edildiği için, bu spermatogenik hücreler besin ması için kullanılan bir sıvı salgılar. Androjen-bağlayıcı
maddelerinin ve metabolitlerin alınıp verilmesinde Serto protein üretimi Sertoli hücreleri tarafından folikül uyarıcı
li hücrelerine muhtaçtır. Sertoli hücre bariyeri gelişen hormon (FSH) ve testosteron kontrolü altında gerçekleşti-
440 / BÖLÜM 22
İnterstisyel doku
KLİNİK BİLGİ Testisin interstisyel dokusu, andorojen üretimi açısından
önemlidir. Testislerde seminifer lübiiller arasındaki boşluklar
Testisin skrotuma inişindeki bozukluk olan krip- bağ dokusu, sinirler, kan ve lenf damarlarıyla doldurulmuş
torşidizmde (Yun. kryptos, gizli + orchis, testis), tur. Testiküler kapillerler pencerelidir ve kan proteinleri gibi
testisler 37 °C sıcaklıkta kalır ve spermatogenez makromolekülleıin geçişine izin verir. İnterstisyel alanda
engellenir olur. Çok ileri olmayan vakalarda tes lenf damarlarının oluşturduğu yoğun ağ, bu organdan.alınan
tisler cerrahi olarak skrotuma indirilirse sperma interstisyel sıvı ile lenf sıvısının bileşimindeki benzerliği
togenez normal olarak oluşabilir. Bu nedenle, ye- açıklamaktadır. Bağ dokusu çeşitli tipte hücreler içerir; bun
nidoğan erkek bebekler testislerin skrotumda lar arasında iibroblastlar, farklılaşmamış bağ dokusu hücre
olup olmadığının anlaşılması için muayene edil leri, mast hücreleri ve makrofajlar bulunur. Ergenlikte (pu-
melidir. Karın içi sıcaklığında kalan teslislerde berte) bir hücre tipi daha işlevsel olarak belirgin hale gelir.
germ hücrelerinin çoğalması engellenir, fakat Bu, yuvarlak ya da poligonal şekilli, merkezi bir nükleusu
testosteron sentezi devam eder. Bu da kriptoor- ve küçük lipid damlacıklarından zengin eozinofilik bir sitop-
şidizmli erkeklerde, steril olmalarına karşın yine kızması bulunan bir hücredir (Şekil 22-3 ve 22-14). Bu hüc
de sekonder seks karakterlerinin gelişmesinin ve reler, testisin interstisyel ya da Leydig hücreleridir ve ste
ereksiyon oluşmasının nedenini açıklar. roid salgılayan hücre özelliklerini (bölüm 4'te açıklanm ada
Kötü beslenme, alkolizm ve berlirli ilaçların dır) gösterir. Bu hücreler, sekonder seks karakterlerinin ge
etkisiyle spermatogonyumlarda değişiklikler ve lişmesinden sorumlu erkeklik hormonu olan testosteronu
sonuçta spermatozoon yapımında azalma ortaya üretirler. Testosteron sentezi mitokondrilerde ve düz endop-
çıkar. X-ışınlarına maruz kalma ve kadmiyum lazma retikulumunda bulunan enzimleıce gerçekleştirilerek,
tuzları spermatogenik seri hücrelerinde oldukça hücre organelleri arası işbirliğine bir örnek oluşturur.
toksiktir ve bu hücrelerin ölümüne sebep olarak İnterstisyel hücrelerin hem işlevsellikleri ve hem de sa
hayvanda steriliteye yol açarlar. Busulfan germi yıları hormonal uyarılara bağlıdır. İnsanda hamilelik sırasın
nal hücreler üzerinde etkilidir, gebe dişi sıçanlara da plasentadan üretilen gonadotropik hormon, anne kanın
dan fetiıse geçer ve androjenik hormonları üreten bol mik
verildiğinde bunların yavrularının germinal hüc
tardaki fetal testiküler interstisyel hücreleri uyarır. Bu hor
relerini öldürür. Bu nedenle yavru steril olur ve
monların varlığı, erkek genital organlarının embriyonik fark
seminifer tübüllerinde yalnızca Sertoli hücreleri
lılaşması için gereklidir. Embriyonik interstisyel hücreler ha
bulunur. Androjen üreten interstisyel hücre tü
mileliğin 4. ayına kadar tamamen farklılaşmış olarak kalırlar
mörleri de erkeklerde erken puberteye yol açabi
ve sonra testosteron sentezinde bir azalmayla birlikte geri
lir.
lerler. Daha sonra gebeliğin geri kalanı boyunca ve hipofiz-
den salgılanan LH hormonu uyarısı altında testosteron sen-
Şekil 22-14. Sıçan testisinde bir interstisyel hücre kesitinin elektron mikroskop fotoğrafı. Çok sayı
da mitokondri ve düz endoplazma retikulumu görülmektedir. Orta büyütme.
442 / BÖLÜM 22
tezini yeniden yapmaya başladıkları puberte öncesi döneme Rete testisten 10-20 kadar duktuli efferentes çıkar (Şekil
kadar dinlenmede kalırlar. 22-1). Bu kanallar, epididimis yönüne doğru hareket sağlayan
silyalı hücrelerle değişimli olarak silyasız kübik hücre grupla
TESTİS İÇİ GENİTAL KANALLAR rından oluşan bir epitele sahiptir. Bu, epitele deniz tarağı bi
çimindeki karakteristik görünümünü verir. Silyasız hücreler
Testis içi genital kanallar tubuli rekti, rete testis ve duktu-
seminifer tübüllerden salgılanan sıvının çoğunu emer. Silyalı
li efferentestir (Şekil 22-1). Bu kanallar, seminifer tübüller-
hücre aktivitesi ve sıvı emilimi, spermatozoonların epididimi
den gelen sıvıyı ve spermatozoonları duktus epididimise ta
se doğru süpürülmesini sağlayan bir sıvı akımı sağlar. Epitelin
şır.
bazal laminasının dışında sirküler olarak dizilmiş düz kas hüc
Seminifer tübüllerin çoğu kangal biçiminde kıvrılmıştır
relerinden oluşan ince bir katman vardır. Duktuli efferentes gi
ve her iki uçtan rete testise tubuli rekti olarak bilinen düz
derek birleşip epididimisin duktus epididimisini oluşturur.
tubullerle bağlanırlar. Spermatogenik hücrelerin giderek or
tadan kaybolduğu bu tübüllerin başlangıç bölümünde duvar
yalnızca Sertoli hücrelerinden oluşur. Bu başlangıç bölümü,
GENİTAL BOŞALTIM KANALLARI
tıkız bağ dokusu kılıfı ile desteklenen ve silindirik epitel Testiste üretilen spermatozoonları penise doğru taşıyan ka
hücrelerini içeren ana kısımla devam eder. nallar duktus epididimis, duktus deferens (vas defe
Tubuli rekti rete testisin içine boşalır. Rete testis, tunika rens) ve üretradır.
albugineanın kalınlaşması ile oluşmuş mediastinum içinde Duktus epididimis, yaklaşık 4-6 m uzunluğunda, tek
bulunur. Rete testis silindirik epitel ile döşeli ve oldukça faz ve oldukça kıvrıntılı bir kanaldır (Şekil 22-1). Bu uzun ka
la anastomoz içeren bir kanallar ağıdır. nal, çevresini saran bağ dokusu ve kan damarları ile birlik-
Mikroviluslar
Spermatozoonlar
Bazal hücre
Prizmatik hücre
Bağ dokusu
ve düz kas
Ş e k il22-15. Çok kıvrımlı olan duktus epididimisin kesite birkaç kez girdiği görülmektedir. Du
varları bağ dokusu ve düz kas ile kuşatılmış olan yalancı çok katlı epitelden oluşur. PSH bo
yası. Orta büyütme. İç resim: Epitel hücrelerinin uzun mikroviluslarını (stereosilya) gösteren
büyük büyütme.
ERKEK ÜREME SİSTEMİ / 443
Mukoza •
Uzunlamasına
kas
Şekil 22-16. Duktus deferensin stereosil- katmam
yalar ve lamina propria ile birlikte yalancı
çok katlı silindirik epitelden oluşan muko
zasını gösteren kesiti. Kalın dış duvar düz Sirküler
kas hücreleri (kahverengi) ve kolajen lifler düz kas
den (mavi) oluşmuştur. Trikrom boyama. katmanı
Küçük büyütme.
te epididimisin kuyruk ve gövdesini oluşturur. Yuvarlak tus denir. Duktus deferensin mukoza katmanı ampulla bo
bazal hücreler ve silindirik hücrelerden oluşan yalancı çok yunca ejakülatuvar duktusun içine kadar devam ederken,
katlı silindirik epitel ile döşelidir (Şekil 22-15). Bu hücreler, kas katmanı ampulladan sonra bitmektedir.
peristaltik kasılmalarıyla spermin kanallar boyunca ilerleme
sine yardım eden düz kas hücreleri ve kapiller damarlardan YARDIMCI GENITAL BEZLER
zengin bağ dokusu ile çevrelenmiş bir bazal lamina üzerine
Yardımcı genital bezler, erkeklerde üreme işlevi
oturur. Epitel hücrelerinin yüzeyleri stereosilya adı verilen,
nin sürdürülmesi için gerekli salgıları üretir. Bu
uzun, dallanmış düzensiz mikrovilluslar ile kaplanmıştır. bezler seminal veziküller, prostat bezi ve bul-
Duktus epididimis epiteli spermatogenez süresince oluşan boüretral bezlerdir.
artık cisimciklerin ortadan kaldırılması ve sindirilmesine ka Seminal veziküller, uzunlukları 15 cm olan iki adet ol
tılır. dukça kıvrımlı kanaldır. Organdan kesitler alındığında aynı
Epididimisten duktus (vas) deferens adı verilen kalın kanal farklı yönlerde gözlenebilir. Salgılayıcı grandilerden
muskiiler duvarlı düz kanal devam ederek prostatik üretra- zengin, kübik ya da yalancı çok katlı silindirik epitel ile dö
ya açılır (Şekil 22-1). Bu kanalın tipik olarak dar bir lümeni şeli kıvrımlı bir mukozası vardır. Bu granüllerin ultrastrüktü-
ve kalın bir düz kas tabakası vardır (Şekil 22-16). Mukozası rel özellikleri protein sentezleyen hücrelere benzer (Bkz.
uzunlamasına kıvrımlar oluşturur; çoğunlukla stereosilyalara Bölüm 4). Seminal veziküllerin lamina propriası elastik lifler
sahip yalancı çok katlı silindirik epitel ile kaplıdır. Lamina den zengindir ve ince bir düz kas katmanı ile çevrilidir (Şe
propria elastik liflerden zengin bir bağ dokusu katmanıdır. kil 22-17). Bu seminal veziküller spermatozoonlar için depo
Kalın kas tabakası, sirküler bir katmanla ayrılan, içte ve dış lanma yeri değildir. Seminal veziküller viskoz, sarımsı renk
ta yer alan uzunlamasına (longitudinal) katmanlardan oluş te, sitrat, inozitol, prostaglandinler ve çeşitli proteinler gibi
muştur. Bu kalın düz kas katmanı, ejekülasyon sırasında spermatozoonları aktive eden maddeleri içeren bir salgı üre
spermatozoonlann fışkırtılmasını sağlayan güçlü peristaltik tir. Erkek üreme sistemi ile ilişkili bu bezler tarafından üre
kas 11ma la r ol uşturur. tilen ve seminal sıvısıya salınan karbonhidratlar, sperm ha
Duktus deferens, spermatik kordonun bir parçasını oluş reketi için enerji kaynağını oluştururlar. Fruktoz, bu kar
turur. Bu kordon testiküler arter, pampiniform pleksus ve si bonhidratlar içinde en fazla bulunan monosakkariddir. İnsan
nirleri içerir. Duktus deferens prostata girmeden önce geniş ejekülatının % 70 ’i seminal veziküllerden kaynaklanır. Semi
ler ve ampulla denilen bölümü oluşturur (Şekil 22-1). Bu nal veziküllerdeki epitel hücrelerinin boyutları ve salgılama
alanda epitel kalınlaşır ve oldukça fazla kıvrımlanır. Ampul- süreçlerinin işlevsellik derecesi testosteron düzeylerine ba
lanın son kısmında seminal vezikıiller duktusa katılırlar. ğımlıdır.
Bundan sonra duktus deferens prostata girer ve prostatik Prostat 30-50 adet dallanmış tübiiloalveoler bezden olu
iiretraya açılır. Prostata giren segmente ejakülatuvar duk şur. Bu bezlerin kanalları prostatik üretraya boşalır (Şekil 22-
444 / BÖLÜM 22
Epitel
Düz kas
Lamina propria
1, 22-18 ve 22-19). Prostatta üç ayrı bölge bulunur: Birincisi Prostatın tuboalveoler bezleri kübik ya da yalancı çok
merkezi bölgedir (central zone) ve bezin hacminin %25'ini katlı siiindirik epitel içerir. Bezleri son derece zengin bir lib-
kaplar. Yalancı çok katlı bir epiteii vardır ve bezin hacminin romüsküler stroma çevreler (Şekil 22-20). Prostat bezi, düz
% 25'ini oluşturur. Bezin % 70’ini periferik bölge (periphe kas liflerinden zengin bir fibroekıstik kapsül ile örtülüdür.
ral zone) oluşturur ve burası prostat kanserinin geliştiği baş Kapsülden çıkan septumlar bezin içine doğru uzanırlar ve
lıca bölgedir. Geçiş bölgesi (transition zone), prostat hasta bezi bölmelere ayırırlar; bu bölmeler erişkin erkekte kolay
lıkları açısından önemlidir, çünkü burası selim prostat hi- ca seçilemez.
perplazilerinin büyük bir bölümünün kaynaklandığı bölge Prostat bezi, prostat sıvısını üretir ve ejekülasyon sırasın
dir. da fırlatma gücü sağlamak üzere bunu biriktirir. Seminal ve-
zikiilde olduğu gibi, prostatın yapısı ve işlevi testosteron dü
zeylerine bağlıdır.
KLİNİK BİLGİ
Prostatik
üretra
Bezler
Bağ
dokusu
Düz
kas
Şekil 22-19. Prostatik üretrayı ve bağ do
kusu ve düz kas hücreleriyle çevrili tuboal-
veoler bezleri gösteren prostatın merkezi
bölümünün kesiti. PT boyama. Küçük bü
yütme.
Glandüler
epitel
Bağ
dokusu
Düz
.kas
Şekil 22-20. Bağ dokusu ve düz kas hücre
leriyle çevrili prostat bezleri. PT boyama.
Küçük büyütme.
446 / BÖLÜM 22
na salgılanır. Malign durumlarda serumdaki yo den oluşan trabekülalarla ayrılan çok sayıda venöz boşluk
ğunluğu genellikle arttığından, tümör tanısında lar içerir.
ve tedavinin izlenmesinde yararldtr. Penisin arteriyel kan akımı internal pudental arterlerden
gelir, bunlardan da penisin derin arterleri ve dorsal arterleri
çıkar. Derin arterler, besleyici ve helisin arterleri oluşturmak
Prostat bezlerinin lümeninde sıklıkla 0.2-2 mm çapında, üzere dallanır. Besleyici arterler trabekiilalara gerekli oksijen
glııkoprotein yapısında küçük küresel cisimcikler bulunur. ve besin maddelerini sağlarken, helisin arterler doğrudan
Bunlar prostat taşları ya da korpora amilasea olarak adlan kavernöz boşluklara (erektil doku) açılırlar. Helisin arterler
dırılır. Önemi anlaşılamamış olmakla birlikte, sayıları ilerle ve derin dorsal venler arasında arteriyovenöz santiar vardır.
yen yaşla birlikte artmaktadır. Penisin ereksiyonu hemodiıramik bir olaydır ve peniste
Bulboüretral bezler (Cowper bezleri), çapları 3-5 mm ki vasküler boşlukların duvarlarındaki düz kaslar ile arteri
olan ve iiretranın membranöz kısmının proksimalinde yerle yel kasların aldıkları sinirsel uyarılarla kontrol edilir. Yumu
şerek buraya boşalan bezlerdir (Şekil 22-1). Mukus salgıla şak durumda iken peniste en az kan akımı vardır. Ereksiyon-
yan tek katlı silindirik epitel ile döşeli tübüloalveoler bezler da olmadığında, kas gerginliği hem penil düz kasın içsel
dir. Her bezi loblara ayıran septumlarda iskelet ve düz kas gerginliği, hem de sürekli duysal (sempatik) uyarılar tarafın
hücreleri bulunur. Salgısı, kayganlaştırıcı işlevi gören berrak dan dürtüklenen gerginliği sağlanır. Parasempatik kaynaklı
bir mukustur. vazodilatatör uyarılar penil damarların ve kavernöz düz ka
sın gevşemesini sağladığında, ereksiyon oluşur. Vazodilatas-
PENİS yon, aynı zamanda penil dokuya gelen sempatik vazokonst-
riktör uyarıların baskılanmasını sağlamaktadır. Penil arterler
Penis başlıca üç silindirik erektiI doku kitlesi ve üretrayı
de ve kavernöz boşluklardaki genişleme, kan akımında artı
içermekte olup, dıştan deri ile sarılmıştır. Bu silindirlerden
şa yol açarak bu boşlukların kanla dolmasını ve sonuçta pe
ikisi penisin korpus kavernozumlan olarak adlandırılır
nisin sertleşmesini sağlar. Korpus kavenozumların kasılması
ve dorsal olarak yerleşmiştir. Üretranın korpus kaverno-
ve gevşemesi hücre içi kalsiyum düzeylerine bağlıdır ve bu
zumu ya da korpus spongiyozum olarak adlandırılan
da, guanozin monofosfataz tarafından denetlenir.
üçiincüsü ventral olarak yerleşmiştir ve üretrayı çevreler. Bu
Ejakülasyon ve orgazmdan sonra parasempatik aktivite
yapı en sonunda genişleyerek glans penisi oluşturur (Şekil
azalır ve penis önceki yumuşak durumuna döner.
22-1). Penil üretranın büyük bölümü yalancı çok katlı silin
dirik epitel ile döşelidir; glans peniste bu, çok katlı yassı epi-
tele dönüşür. Mukus salgılayan Littre bezleri penil tiretra
boyunca bulunur.
Prepusyum (sünnet derisi), içinde düz kas lifleri ile bağ
dokusu içeren geriye çekilebilir (retrakti)l bir deri katlamışı KLİNİK BİLGİ
dır. Glansı çevreleyen deride ve katlantı içinde yağ bezleri
bulunur. Boşalma kusurlarının sağaltımı için geliştirilen
Korpus kavernozumlar, tunika albuginea denilen ve tı yeni ilaçlar, korpus kavernozumda bulunan ve
kız bağ dokusundan oluşan dayanıklı bir katman ile örtülü guanozin monofosfat gibi siklik nükelotidleri dü
dür (Şekil 22-21). Penisin ve üretranın korpus kavernozum- zenleyen fosfodiesteraz enzimi üzerinde etki
kırı erektil dokudan oluşmuştur. Erektil doku, endotel hüc göstermektedir.
releri ile döşeli ve bağ dokusu lifleri ile düz kas hücrelerin
Tunika
albuginea
Derin arter
Penisin
korpus
kavernozumu Üretra
Üretranın
korpus
Erektil doku kavernozumu Ş ekil 22-21. Penisin enine kesiti.
ERKEK ÜREME SİSTEMİ / 447
KAYNAKLAR
Afeeiius BA et al: Lack o f dynein arms in im m otile human spermatozoa. Hafez ES E , Spring-M ills E (editors): Accessory Glands o f the Male Reproduc
J Cell Biol 1 9 7 5 :6 6 :2 2 5 . tive Tract. Ann Arbor Science Publishers, 1979.
BonkhofF H , Remberger K: M orphogenetic aspects o f normal and abnormal Johnson A D , Gom es W R (editors): The Testis. Vols 1 - 4 . Academic Press,
prostatic growth. Pathol Res Pract 1 9 9 5 :1 9 1 :8 3 3 . 1 9 7 0 -1 9 7 7 .
Bruunwald E et al: Harrisons Principles o f Internal Medicine, 15 th ed. M cGraw- McNeai JE : Normal histology o f the prostate. Am J Surg Pathol 1988; 12:619.
Hill, 2 0 0 1 . Tindall D J et al: Structure and biochemistry o f the Sertoli cell. Int Rev Cy-
Dait W G : A utonom ic control o f penile erectile tissue. In: Experimental Brain tol 1 9 8 5 :9 4 :1 2 7 .
Research. Series 16. Springer-Verlag, 1987. Trainer T D : Histology o f the normal testis. Am J Surg Pathol 1 9 8 7 :1 1 :7 9 7 .
Fawcett D W : T h e mammalian spermatozoon. Dev Biol 1 9 7 5 :4 4 :3 9 4 .
Dişi Üreme Sistemi
Dişi üreme sistemi iki iletim kanalı, ovaryum, iki oviclııkt bulunduğu dış kısımda (kortikal bölge) yer alır. Foliküller,
(tuba uterina), uterus, vajina ve dış genital organdan oluşur kortikal bölgenin bağ dokusu (strom a) içinde gömülüdür.
(Şekil 23-1). İşlevleri dişi cins hücreleri olan gametlerin (o o Bu stroma tipik iğ biçiminde fibroblastlar içerir, ve bu fib-
sitler) üretimi ile embriyo ve fetiis evrelerinden doğuma ka roblastlar, hormonal uyanlara diğer organların fibroblastla-
dar döllenmiş oositi taşımaktır. Ayrıca, üreme sisteminin or rından farklı yanıt verir. Ovaryumun en iç kısmı gevşek bağ
ganlarını kontrol eden ve vücudun diğer organları üzerinde dokusu içinde zengin bir damar yatağı içeren medüller böl
etkileri olan cinsiyet hormonlarını da üretir. İlk menstriias- gedir. Korteks ile mediilla bölgeleri arasında kesin bir sınır
yon (aybaşı) kanamalarının oluştuğu m enarşta (ilk adet) yoktur (Şekil 23-2 ve 23-3).
başlayarak üreme sistemi yapı ve işlevsel etkenlik bakımın
dan döngüse! (siklik) değişiklikler geçirir. Bu değişiklikler Ovaryumun gelişimi
hormonlarla kontrol edilir. Menapoz, döngüsel değişiklikle Embriyonik yaşamın yaklaşık birinci ayında, primordiyal
rin clüzensizleştiği ve sonunda tümüyle ortadan kalktığı de germ hücrelerinden oluşan küçük bir hücre topluluğu vitel-
ğişken bir süreçtir. Menapoz sonrası dönemde üreme siste lüs kesesinden gonad taslağına göç eder. Gonadlarda bu hüc
minde yavaş bir gerileme görülür. Meme bezleri üreme sis reler bölünerek oogonyumlara dönüşür. Bölünmeler o ka
teminin dışında olsa da, üreme sisteminin işlevsel durumu dar yoğundur ki, uterus içi yaşamın ikinci ayında yaklaşık 600
na doğrudan bağlı olarak değişiklikler gösterdiklerinden, bu 000, beşinci ayı dolaylarında da 7 milyonun üzerinde oogon-
bölümde ele alınacaktır. yum vardır. Üçüncü aydan başlayarak oogonyumiar birinci
mayoz bölünmenin profaz evresine girmeye başlar, ancak
ÖVERLER bölünme diploten evresinde durarak mayoz bölünmenin di
ğer evrelerine ilerlemez. Bu hücreler prim er (birinci) oosit
Överler yaklaşık 3 cm uzunluk, 1.5 cm genişlik ve 1 cm ka lerdir (Yun. oon, yumurta + kytos, hücre) ve foliküler hüc
lınlıkta badem biçiminde yapılardır. Yüzeyleri basit yassı ya reler olarak adlandırılan yassı hücrelerle çevrilidir. Gebeliğin
da kübik epitel ile kaplıdır; bu epitel germinal epitel ola yedinci ayına ulaşıldığında, oogonyumların çoğu primer oo
rak adlandırılır. Germinal epitelin altında, ovaryum un beya sitlere dönüşmüştür. Ancak, primer oositlerin çoğu, atrezi
zımsı rengini veren ve tunika albuginea olarak adlandırılan olarak adlandırılan bir yıkımla (dejeneratif süreçle) yok olur.
tıkız bir bağ dokusu katmanı bulunur. Tunika albugineanın Sonuç olarak, puberte (ergenlik) dolaylarında överler yakla
altında oositleri içeren ovaryum folikiillerinin bol miktarda şık 300 000 oosit içerir. Atrezi, kadının üreme çağı boyunca
449
450 / BÖLÜM 23
Medüller
bölge
Kortikal bölge
sürer ve 40-45 yaşlarında yaklaşık 8000 oosit kalır. Her ayba ve koyu boyanmazlar. Sitoplazmadaki organeller nükleusa
şı döngüsünde (ortalama süre 28 gün) genellikle tek bir oo yakın bir küme oluşturma eğilimi gösterirler. Sitoplazmada
sit serbest bırakıldığından ve kadının doğurganlık çağı yakla çok sayıda mitokondri, birkaç Golgi kompleksi ve endoplaz-
şık 30-40 yıl sürdüğünden, yalnızca 450 kadar oosit salınmış ma retikulumu sarnıçları bulunur. Folikül hücrelerinin altın
olur. Tüm diğer oosider atrezi yoluyla ortadan kaldırılır. da bir bazal lamina bulunur ve folikülleri, çevreleyen stro-
madan ayıran sınırı oluşturur.
Ovaryum Folikülleri Ergenlik çağından (puberte) başlayarak, küçük bir pri
mordiyal folikül grubunda, foliküler büyüme olarak adlandı
Bir ovaryum folikülü, bir ya da daha fazla folikül hücresi
rılan bir süreç başlar. Bu süreç oositler, granüloza hücreleri
ya da granüloza hücresi katmanıyla çevrili bir oosit içerir.
ve bu folikülleri çevreleyen stromadaki fibroblast hücrelerin
Fetal yaşam sırasında oluşan foliküller (primordiyal foli
deki değişiklikleri kapsar. Büyüme sürecine giren folikiille-
küller) ise tek sıralı yassı folikül hücreleriyle çevrili bir pri
rin, çok sayıda primordiyal folikül arasından nasıl seçildiği
mer oosit içerir (Şekil 23-4, 23-5 ve 23-6). Bu foliküller, kor
bilinmemektedir.
tikal bölgenin en üst katmanında yer alır. Primordiyal folikü-
lün içindeki oosit yaklaşık 25 pm çapında, küre biçiminde Foliküler Büyüme
bir hücredir. Büyük bir nükleusu ve yine büyük bir nükle-
Foliiküllerin büyümesi, iıipofizden salgılanan folikül uyarıcı
olusu vardır. Bu hücreler, mayoz bölünmenin birinci profaz
hormon (FSH) tarafından uyarılır. Oosit büyümesinin en hızlı
evresindedir. Kromozomlar çoğunlukla çözülmüş haldedir
olduğu dönem foliküler büyümenin birinci evresidir; bu sıra
da oositin çapı maksimuma (125-150 pm) ulaşır. Nükleus bü
yür, mitokondrilerin sayısı artar ve sitoplazmada eşit olarak
dağılırlar; endoplazma retikulumu genişleme (hipertroPı) gös
terir. Golgi aygıtları da hücre yüzeyinin hemen altına göç eder.
Folikül hücreleri mitoz bölünmeyle çoğalırlar ve tek katlı bir
kübik hücre katmanı oluştururlar. Bu aşamadaki folikül, tek
katmanlı (ünilaminer) prim er folikül olarak adlandırılır
(Şekil 23-4 ve 23-6). Folikül hücreleri çoğalmayı sürdürür ve
çok katlı foliküler epiteli ya da granüloza tabakasını oluştu
rurlar. Buradaki hücreler “gap junctionlar” aracılığıyla iletişim
kurar ve bu durumdaki folikül çok katmanlı (mültilaminer)
primer folikül ya da preantral folikül olarak adlandırılır
(Şekil 23-4 ve 23-7). Oositler kalın, amorf bir örtü olan örtü
olan zona pellusida ile çevrilidir ve bu katman en az üç fark
lı glikoprotein içerir (Şekil 23-8). Zona pellusidanın sentezine
hem oositlerin hem de folikül hücrelerinin katkıda bulunduğu
düşünülmektedir. Folikül hücrelerinin uzantıları (filopodlar)
ve oositlerin mikrovillüsleri, zona pellusida içine uzanırlar ve
bölge bölge birbirleriyle “aralık bağlantıları” aracılığıyla iletişim kurarlar.
Foliküller esas olarak granüloza hücrelerinin boyut ve
Şekil 23-3. Bir ovaryumun kortikal bölge ve medüller böl sayıca artmasıyla büyüdükçe kortikal bölgenin daha alt böl
gelerini gösteren fotomikrografı. H&E boyama. Küçük bü gelerine göç eder. Folikül hücreleri arasında sıvı (likör foli-
yütme. küli) toplanmaya başlar. Sıvıyı içeren ufak boşluklar birleşe-
DIŞI ÜREME SİSTEMİ / 451
Sekonder
(antral) Tunika Germanal
folikül Antrum
f b
albuginea epitel
£ Teka intema
i
Teka eksterna
Granüloza hücreleri
Ovaryum
stroması
Teka eksterna
Teka interna
Antrum
Granüloza a\ Primordiyal
hücreleri
^ foliküller
Korona radyata
Kümülüs
ooforus
Folikül
iV hücreleri
Çekirdek
fe rz s e ?
rek daha büyük bir boşluk (antrum ) oluşturur (Şekil 23-4
ve 23-9). Bu foliküller artık sekonder ya da antral folikül
olarak adlandırılır. Folikül sıvısı plazma bileşenlerini ve foli
kül hücreleri tarafından salgılanan ürünleri içerir; sıvıda gli- Ş ekil 23-5. Ovaryumun dış (kortikal) bölgesini gösteren fo-
kozaminoglikanlar, steroid-bağlayıcı proteinler de dahil ol tomikrograf. Ovaryum germinal epitel ve tunika albuginea
mak üzere bazı proteinler ve yüksek konsantrasyonda stero- ile örtülüdür. Her biri bir yassı folikül hücresi katmanıyla
idler (progesteron, androjenler ve östrojenler) bulunur. çevrili bir oosit tarafından oluşturulan primordiyal folikül
Granüloza hücrelerinin antrumu oluşturmak üzere yeni grupları ovaryumun bağ dokusunda (stroma) görülmekte
den düzenlenmesi sırasında, bu katmanda yer alan bazı hiic- dir. Giemsa boyama. Küçük büyütme.
452 / BÖLÜM 23
Folikül Bozulması
Ovaryum folikülierinin çoğu atreziye uğrar, folikül hücreleri
ile oositler ölür ve ortadan kaldıran (fagositoz) hücreler ta
rafından sindirilir. Gelişiminin herhangi bir aşamasındaki fo
likül (primordiyal, primer, preantral ve antral) atreziye uğra
yabilir (Şekil 23-12). Bu süreç, granüloza hücrelerinde mitoz
bölünmenin durması, granüloza hücrelerinin bazal latnina-
dan ayrılması ve oositin ölümü ile belirginleşir. Hücre ölü
münden sonra kalıntıları fagosite etmek üzere folikülü mak-
Şekil 23-8. Ovaryumun elektron tarama mikrografı; folikül hücreleri tarafından çevrilmiş bir oosit gö
rülmektedir. Oositi örten ve düzensiz bir ağ gibi görünen yapı zona pellusidadır. x 2950 (C. Barros’un
izniyle).
rofajlar istila eder. Daha ileri bir evrede, fibroblastlar folikii- (LH) ani bir artıştır. Kan LH düzeylerindeki artıştan sonra
lün bulunduğu alanı kaplar ve kolajen içeren bir nedbe (ya birkaç dakika içinde ovaryumun kan akımında bir artış gö
ra iyileşme dokusu) oluşturur; bu doku uzun süre kalabilir. rülür ve plazma proteinleri kapiller ve postkapiller veniiller-
Folikiil atrezisi doğum öncesinden menapozun birkaç yıl den sızarak ödeme yol açar. Lokal olarak, prostaglandinler,
sonrasına dek görülmesine rağmen, özellikle yoğun olduğu histamin, vazopressin ve kolajenaz salıverilir. Granüloza
bazı dönemler vardır. Anne hormonların etkisinin ortadan hücreleri daha fazla hiyaluronik asit üretir ve gevşek bir hal
kalktığı doğumdan hemen sonraki dönem ile nitelik ve ni alırlar. Folikül duvarının küçük bir kısmı, tunika albugine-
celik açısından hormonal değişikliklerin görüldüğü ergenlik aclaki kolajen yıkımı, iskemi ve bazı hücrelerin ölmesi nede
(puberte) ve gebelik sırasında oldukça belirginleşir. niyle zayıflar. Foliküler sıvı basıncındaki artış ve büyük ola
sılıkla düz kas hücrelerinin kasılmasıyla birlikte bu zayıfla
Ovulasyon ma, folikül dış duvarının yırtılmasına ve ovulasyona yol açar.
Ovulasyon, olgun folikül duvarının yırtılması ve oositin ser Ovulasyonun yakın olduğunun bir göstergesi, folikül yüze
best kalmasıdır; serbest kalan oosit oviduktun genişlemiş yinde stig m a n ın görülmesidir; bu, kan akımının durması
ucu tarafından yakalanır. Bu olay aybaşı döngüsünün orta sonucu folikül duvarının renginde ve saydamlığında oluşan
larında, yani 28 günlük döngünün yaklaşık 14. gününde ger lokal değişikliktir.
çekleşir. İnsanda çoğunlukla her döngüde ovaryumdan yal Birinci mayoz bölünme ovulasyonclan hemen önce ta
nızca bir oosit serbest bırakılır, ancak bazen ovulasyon ger mamlanır (bu ana kadar oositler, fetal yaşam sırasında baş
çekleşmeyebilir (anovulatuar siklüs). Bazen de aynı anda iki layan birinci mayoz bölünmenin profaz evresindedir). Kro
ya da daha fazla oosit atılabilir ve bunların hepsi döllendiği mozomlar yavru hücreler arasında eşit olarak bölünür, an
takdirde birden fazla fetiis oluşabilir. cak sekonder oositlerden biri sitoplazmanın hemen hemen
Ovulasyon için uyarıyı oluşturan, büyüyen folikül tara tümünü alırken diğeri birinci kutup cismi haline gelir. Bi
fından üretilen dolaşımdaki yüksek östrojen düzeylerine ya rinci kutup cismi, niikleus ile çok az miktarda sitoplazma
nıt olarak ön hipofizden salgılanan luteinizan hormondaki içeren çok küçük bir hücredir. Birinci kutup cisminin atılma-
454 / BÖLÜM 23
Granüloza
hücreleri
Antrum
Şekil 23-10. Bir antral folikü
Korona lün ışık mikroskop fotoğrafı.
radyata Korona radyatanın granülo
za hücreleriyle çevrelenmiş
olan ve kumulus ooforusun
Oosit Kümülüs hücreleriyle desteklenen oo
ooforus sit görülmektedir. Geriye ka
lan granüloza hücreleri foli
kül duvarını oluşturur ve bü
yük antrumu çevreler. Bütün
folikülü bir teka sarar. PT bo
yama. Orta büyütme.
DİŞİ ÜREME SİSTEMİ / 455
Yumurtayı atan folikülün hücrelerinin yeniden düzen ruasyondur. Menstruasyonda uterus mukozasının bir kısmı
lenmesi ve korpus luteumun oluşumu, ovulasyon öncesinde dökülür. Östrojen, hipofizden folikül uyarıcı hormonun sal
salgılanan LH’nin uyarısı sonucu gerçekleşir (Şekil 23-15). gılanmasını baskılar. Korpus luteum bozulduktan sonra, ste
Yine, LH uyarımıyla korpus luteum hücrelerinin enzimlerin roid hormonların kandaki konsantrasyonları azalır ve folikül
de değişiklik olur ve korpus luteum progesteron ve östro- uyarıcı hormon salgılanır. Folikül uyarıcı hormon da başka
jenleri salgılamaya başlar. folikiillerin büyümesini uyarır ve bir sonraki menstrüel sik-
Korpus luteumun kaderi gebeliğin oluşup oluşmamasına lüs başlar. Yalnızca menstrüel sikliisün bir kısmı süresince
bağlıdır. LH uyarımının ardından, korpus luteum 10-12 gün kalan korpus luteum, menstruasyon korpus luteumu ola
süreyle hormon salgılamak üzere programlanmıştır. Bunun rak adlandırılır ve hücresel kalıntıları makrofajlar tarafından
dışında hormonal uyarı olmaz ve gebelik oluşmazsa, korpus yutulur. Korpus luteumun bulunduğu yer fibroblastlar tara
luteum hücreleri doğal ölüm (apoptozis) ile dejenere olur. fından kaplanır ve tıkız bağ dokusundan oluşan bir yara izi
Progesteron salgısındaki azalmanın sonuçlarından biri mest- gelişir. Bu dokuya korpus albikans adı verilir (“beyaz ci-
Antrum
Oosit
İnterstisyel Bezler Şekil 23-14. Korpus luteumun küçük bir kısmını gösteren
Foliküler atrezi esnasında granüloza hücreleri ile oositler çö fotomikrograf. Burada görülen hücrelerin çoğu granüloza
zülüp bozulmasına rağmen, teka interna hücreleri kortikal lutein hücreleridir. PT boyama. Büyük büyütme.
DİŞİ ÜREME SİSTEMİ / 457
KLİNİK BİLGİ
Endometriyum
Endometriyum, epitel ile basit tiibüler bezler içeren lamina
propriadan oluşur. Bezler miyometriyuma yakın alt bölüm
lerinde bazen dallanmalar gösterir. Endometriyum epileli tek
katlı silyalı ve salgılayıcı silindirik epiteldir. Uterus bezlerinin
epiteli yüzey epiteline benzese de, bezlerde silyalı hücreler
çok azdır.
Lamina propriada bağ dokusu fibroblastlardan zengindir
ve bol miktarda temel madde içerir. Bağ dokusu lifleri ço
ğunlukla tip III kokıjenden oluşmuştur.
Endometriyum tabakası iki bölüme ayrılabilir: (1) baza-
lis, miyometriyuma komşu olan en alttaki bölümdür; lami
na propria ve uterus bezlerinin başlangıç kısmını içerir. (2)
fonksiyonalis, lamina propria ve bezlerin geri kalanı ve yü
zey epitelini içerir. Fonksiyonalis aylık döngüler sırasında
büyük değişiklikler geçirirken, bazalis hemen hemen değiş
meden kalır.
Endometriyumu besleyen kan damarları bu tabakanın
büyük bir bölümünün periyodik olarak dökülmesinde özel
bir öneme sahiptir. Arkuat arterler miyometriyumun orta
Şekil 23-17. Ovidukt duvarının bir kısmını gösteren foto- tabakalarında dairesel olarak yerleşmiştir. Bu damarlardan
mikrograf. Son derece kıvrımlı mukoza, bu bölgenin ovar- endometriyumu besleyen iki grup damar çıkar: Bazalisi bes
yuma yakın olduğunu göstermektedir. PT boyama. Küçük leyen düz arterler ve fonksiyonalise kan taşıyan kıvnm-
büyütme. lı/spiral arterler.
UTERUS
Uterus armut şeklinde bir organ olup, bir gövde (korpus),
aşağıda uterus kavitesinin daraldığı iç ağız (internal os) ile
iç ağızdan aşağıya doğru uzanan silindirik bir yapı olan ser-
viksten oluşur. Uterus gövdesinin kubbe biçimli kısmına
fundus ismi verilir (Şekil 23-1).
Uterus duvarı nispeten kalındır ve üç katmandan oluşur.
Dışta, uterusun farklı bölümlerine göre ya seroza (bağ do
kusu ve mezotelyum) ya da adventisya (bağ dokusu) yer
alır. Diğer uterus katmanları ise kalın bir düz kas tabakası
olan miyometriyum ile endometriyum ya da uterus mu
kozasıdır.
Miyometriyum
Miyometriyum (Yun. mys, kas + m et m , uterus) bağ dokusu
ile ayrılmış düz kas demetlerinden oluşan uterusun en kalın
tabakasıdır. Düz kas demetleri sınırları iyi belirlenemeyen
dört tabaka oluşturur. Birinci ve dördüncü tabaka esas ola
rak longitudinal, yani organın uzun eksenine paralel yerleş Şekil 23-18. Oviduktu döşeyen epiteli gösteren ışık mikros
miş liflerden oluşur. Orta tabakalar ise daha büyük kan da kop fotoğrafı. Epitel silyalı hücreler ve daha koyu boyanan
marlarını içerir. silyasız salgı hücrelerinden oluşmaktadır. Titrek tüylü hücre
Gebelik sırasında, miyometriyum hem lıiperplazi (düz ler, oositin ya da döllenmiş yumurtanın uterusa doğru hare
kas hücrelerinin sayısında artış) hem de hipertrofi (hücre ket etmesine katkıda bulunur. PT boyama. Büyük büyütme.
DİŞİ ÜREME SİSTEMİ / 459
Şekil 23-19. Oviduktu döşeyen epiteli gösteren elektron tarama fotomikrografı. Bol miktarda silya bulun
duğuna dikkat ediniz. Ortada, kısa mikrovillüslerle kaplı bir salgılayıcı hücrenin üst kısmı görülmektedir.
X8000. {KR Porter'ın izniyle.)
Endometriyum ’ o ooö
Şekil 23-20. Bir kadının tüm yaşamı boyunca vajina epitelinin ve endometriyumun yapısı ve işlevleri ovaryum
hormonlarına bağlı olarak değişiklik gösterir.
460 / BÖLÜM 23
P r o u f e r a t İf (Ç o ğ a l m a ), F o ü k ü l e r ya d a Ö s t r o j e n İk F a z
S a l g il a m a / S ek r e t u v a r ya da L uteal Faz
ililip
.v"
r IJ/ ■ '
Ş e k il23-21. Yenilenme fazı sırasında endometriyumun yü
zeysel tabakasının fotomikrografı. Yüzey epiteli ve uterus :fe% f 'fc 'S tm ğ
bezleri, gevşek bağ dokusundan oluşan bir lamina propria
W m & S m
içine gömülüdür. PT boyama. Orta büyütme.
'ğ?mmmBm
Aybaşı döngüsü genellikle 12-15 yaşlar arasında başlar
ve 45-50 yaşına kadar devam eder. Döngüler, oosit üretimi
ile ilişkili ovaryumda oluşan değişikliklerin bir sonucu ola
rak ortaya çıktığından, dişi sadece menstruasyon gördüğü
yıllar boyunca doğurgandır. Bu, seks yetisinin menapozla
W^mwŞ*ZÎ
sonlanması anlamına gelmez, sadece doğurganlık sona er
miştir.
Pratik nedenlerle aybaşı döngüsünün başlangıcı aybaşı
kanamasının görüldüğü gün olarak alınır. İlgili akıntı, deje
nerasyona uğrayan olan endometriyumun yırtılan kan da
marlarından gelen kanla karışımından oluşur. Aybaşı
(menstrüel faz) ortalama 3-4 gün sürer. Aybaşından sonra
ki fazlar çoğalma (proliferasyon) ve salgılanma/sekretu-
ar (ya da luteal) evresi olarak adlandırılır. Sekretuar faz
(salgılanma) ovulasyonla başlar ve yaklaşık 14 gün sürer.
Yenilenme fazının süresi değişkendir, ortalama 10 sürer. Ay Ş ekii 23-22. Proliferasyon evresi sırasında endometriyu
başı döngüsü sırasında görülen yapısal değişiklikler kade mun derinlerinde yer alan düz uterus bezlerinin fotomikrog-
meli olarak gerçekleşir. Burada değinilen fazlar arasındaki rafı. Miyometriyumun düz kasları da görülmektedir. H&E
belirgin ayrımlar esasen eğitim amaçlıdır. boyama. Orta büyütme.
DİŞİ ÜREME SİSTEMİ / 461
A y b a ş i D ö n g ü s ü _____________________________________________________
metriyumun işlevsel tabakasının bir kısmı ayrılır ve endo- ve trofoblast hücrelerinin uterus yüzey epitelinin hücreleriy
metriyumun geri kalanı, interstisyel sıvı kaybına bağlı olarak le etkileşimine olanak sağlar.
büzüşür. Dökülen endometriyum miktarı ve kan kaybı ka Tutunma (ya da nidasyon), embriyonun epitel hücreleri
dınlar arasında, hatta aynı kadında bile değişik zamanlarda ne tutunması ve uterus epiteline penetrasyonu yoluyla ger
farklılık gösterir. çekleşir. Bu tip tutunma interstisyel olarak adlandırılır ve
Aybaşı döngüsü sonunda endometriyum genellikle ince insanda ve diğer bazı memelilerde görülür. Tutunma süreci
bir tabaka haline gelir. Hücreleri, mukozayı yeniden oluştur yedinci gün dolaylarında başlar; ovulasyondan sonraki yak
mak üzere bölünmeye başlar ve endometriyum yeni bir sik laşık dokuzuncu günde embriyo, gebelik boyunca kendisini
likse hazır hale gelir. Tablo 23-1’de menstrüel siklüsün başlı koruyup besleyecek olan endometriyum içine tümüyle gö
ca olayları özetlenmektedir. mü Imüş durumdadır.
GEBELİKTE ENDOMETRİYUM Embriyonun impkıntasyonundan sonra, endometriyu-
mun bağ dokusu büyük değişiklikler geçirir. Lamina propri-
Tutunma/implantasyon gerçekleşirse embriyonik trofoblast
anın fibroblastları genişler ve poligonal bir hal alarak prote
hücreleri HCG üretmeye başlar ve bu hormon korpus lute-
in sentezleyen hücrelerin özelliklerini gösterir. Bu hücreler
umu progesteron salgılamayı sürdürmesi için uyarır. Gebe
artık desidua hücreleri olarak adlandırılır, endometriyumun
lik oluştuğunda menstriiasyon gelişmez ve gebelik boyunca
ay döngüsü ertelenir. Progesteron uterus bezlerini daha ge bütünü de desidua adını alır. Desidua, embriyo ile miyo-
niş, daha kıvrımlı ve salgılama evresine göre daha fazla sal metriyum arasına yerleşmiş desidua bazalis, embriyo ile
gı üretebilir hale getirir. uterus lümeni arasına yerleşmiş desidua kapsüllaris ve de-
siduanın kalan kısmını oluşturan desidua pariyetalis ola
rak ayrılabilir (Şekil 23-25).
İmplantasyon, Desidua ve Plasenta
İnsan oositi döllenmesi tuba uterinanın üçte bir ön kısmın
Plasenta (Döleşi)
da olur ve zigot pasif olarak uterusa doğru taşınırken yarık-
lanmaya başlar. Ardı sıra gerçekleşen mitozlarla, yoğun bir Plasenta geçici bir organdır ve anne ile fetus arasında fizyo
hücre topluluğu olan morula oluşur. Zona pellusida ile ör lojik değiş tokuşun gerçekleştiği yerdir. Bir fetal (çocuktan)
tülü olan morula, döllenmiş oositle yaklaşık aynı büyüklük kısım (koriyon) ile bir maternal (anneden) kısımdan (desi
tedir. Zigotun segmentasyonu sonucu ortaya çıkan hücrele dua bazalis) oluşur. Dolayısıyla, plasenta genetik olarak
re blastomer denir (Yun. blcıstos, tohum + m eros, bölüm). farklı iki bireyden kaynaklanan hücrelerden oluşmuştur.
Zigotun boyutları büyümediği için, her bölünmede blasto- Desidua bazalis, plasenta içinde bulunan boşluklara an
merler daha da küçülür. neden arteriyel kanı sağlar ve bunlardan venöz kanı alır. Pla
Morulanın merkezinde bir boşluk oluşur. Bu, blastosist senta ayrıca bir endokrin organdır; HCG, koriyonik tirotro-
olarak adlandırılır ve embriyonun uterusa ulaştığı evredir. pin, koryonik kortikotropin, östrojenler ve porgesteron gibi
Blastomerler periferik bîr tabaka (trofoblast) şeklinde dü hormonları üretir. Laktojenik özellik gösteren ve büyümeyi
zenlenirken, birkaç blastomer boşluğun içinde toplanır (iç uyarıcı bir etkisi olan koryonik somatomammotropin adı ve
hücre kitlesi). Bu evre, ovulasyondan sonra yaklaşık dör rilen, protein niteliğinde bir hormonu da salgılar.
düncü ya da beşinci güne rastlar. Blastosit uterus boşluğun Gelişen embriyo ile plasentanın oluşumu ve yapısıyla İl
da 2-3 gün kalır ve endometriyum bezlerinin salgısı içinde, gili daha ayrıntılı bilgi için embriyoloji kitaplarına başvurul
endometriyum yüzeyiyle temas eder. Zona pellusida çözülür malıdır.
Döngü Evresi
Proliferasyon Salgılam a ya da Luteal M enstrüel
Hipofiz Folikül uyarıcı hormon, Salgılama evrenin başlangıcında, östrojen uyarısıyla salgı
hormonlarının ovaryum foliküllerinin lanan luteinizan hormon en yüksek düzeyindedir ve
başlıca etkileri hızla büyümesini uyarır ovulasyonun oluşmasını ve korpus luteumun gelişmesini sağlar
Endometriyum- Menstrüasyondan sonra Mukoza daha da gelişir, uterus bezleri kıvrımlı bir hal alır, Ovulasyondan
daki başlıca mukozanın gelişmesi salgı işlevi başlar yaklaşık 14 gün
olaylar sonra mukozanın
bir kısmı dökülür
DİŞİ ÜREME SİSTEMİ / 463
Desidua bazalis
Koriyon
Vitellüs kesesi villüsleri Desidua Göbek kordonu
Koryon villüsleri
bazalis
Desidua kapsulari
Desidua paryetalis—
Amniyon boşluğu
Miyometriyum
Ş e k il23-25. Gebelik sırasında endometriyumun bağ dokusu hücreleri desidua hücrelerine dönüşür. Endometriyum
bundan sonra desidua olarak adlandırılır ve mukozasında 3 bölge izlenebilir: desidua bazalis, kapsülaris ve pari-
etalis.
dönüşmesi ile izlenen aşırı keratinizasyon burada görülmez Müsküler tabakanın dış tarafında bulunan, kalın elastik
(Şekil 23-26). Östrojen uyarısıyla, vajina epiteli büyük ölçü liflerden zengin tıkız bağ dokusu örtüsü adventisya, vajinayı
de glukojen sentezleyip biriktirir. Vajinal hücrelerin dökül çevre dokularla birleştirir. Vajinanın oldukça elastik olması,
mesiyle, bu glikojen vajina lumeninde depolanır. Vajinadaki vajina duvarındaki bağ dokusu içinde elastik liflerin bol mik
bakteriler glukojeni dönüştürerek vajinanın genelde düşük tarda bulunmasına bağlıdır. Bu bağ dokusunda yaygın bir ve-
olan pH’sından sorumlu laktik asidi oluşturur. Vajinadaki asi- nöz pleksus, sinir demetleri ve sinir hücresi grupları vardır.
dik ortam bazı patojen mikroorganizmalara karşı koruyucu
bir etki sağlar. DÖKÜNTÜ/EKSFOLYATİF SİTOLOJİ
Vajina mukozasının lamina propriası elastik liflerden çok
zengin olan gevşek bağ dokusundan oluşur. Burada bulu
nan hücreler arasında lenfositler ve nötrofiller nispeten çok
sayıdadır. Menstriiel sikliisun belli fazlan sırasında bu iki tip j KLİNİK bilg i
i
lökosit, epitele yayılır ve vajina lümenine geçer. Vajina mu
kozası neredeyse duyusal sinir sonlanmalarından yoksun Eksfolyatif sitoloji, vücudun çeşitli yüzeylerinden
dur, bulunan birkaç çıplak sinir sonlanması ise muhtemelen normalde dökülen hücrelerin özelliklerinin ince
ağrı algılayan sinir lifidir. lenmesini içerir. Vajinadan toplanan hücrelerin
Vajinanın kas/müsküler tabakası esas olarak uzunlaması sitoiojik incelemesi önemli klinik bilgiler sağlar.
na düz kas lifi demetlerinden oluşmuştur. Özellikle en iç kı Tam olarak olgunlaşmış vajina mukozasında
sımda (mukozaya yakın) bazı çevresel demetler de vardır. beş tip hücre kolaylıkla tanımlanabilir: bazal taba
kanın iç tarafındaki hücreler (bazal hücreler), bazal
tabakanın dış kısmındaki hücreler (parabazal hüc
reler), ara tabakada ara hücreler, boynuzlaşma ön
cesi, prekornifiye hücreler ve boynuzsu kornifi-
ye hücreler. Bir vajinal yaymada (smear) görünen
hücre tiplerinin sayılarına dayanarak, hastanın hor
monal durumu (östrojen ve progesteronun etkisi)
hakkında değerli bilgiler elde edilebilir. Vajinal yay
ma serviks kanserinin erken tansında da yararlıdır.
A Gebelik dışında Etkin olmayan ve daha fazta protein içerir ve yeni doğana, özel
kanal sistemi likle barsak lumeni içinde bir dereceye kadar pa
sif bağışıklık sağlayan antikorlardan (başlıca sal
gı lay ıcı IgA) zengindir.
Bir kadın emzirmeye başladığında, çocuğun
emmesi ile meme başındaki dokunsa! reseptörler
uyarılır. Sonuçta arka hipofizden oksitosin hor
monu salınır. Bu hormon alveollerde ve kanallarda
bulunan miyoepitelyal hücrelerin kasılmasına ne
den olarak sütün boşaltılmasına yol açar (süt bo
B Gebelik sırasında Kanalların uçlarında şaltma refteksi). Düşkırıklığı, korku ya da öfke
alveollerin çoğalması
lenme gibi olumsuz duyusal uyarılar oksitosin sa-
lınımını baskılayarak bu yansımayı önleyebilir.
Ijr
Proteinler insan sütünün yaklaşık %1.5’ini oluşturur. Süt şe
keri olan laktoz, glukoz ve galaktozdan sentezlenir ve İnsan
sütünün yaklaşık %7’sini oluşturur.
Meme Kanserleri
KLİNİK BİLGİ
KAYNAKLAR
Brenner R M , Siayden O D : Cyclic changes in the primate oviduct and en Mishell D R Jr: Contraception. In D eG root LJ et al (editors): Endocrinology.
dometrium. In Knobil E et a! (editors): The Physiology o f Reproduction. Saunders, 1995.
Raven Press, 1994. Peters H , M cN atty KP: The Ovary: A Correlation o f Structure and Function in
Gosden RG : Ovulation 1: oocyte development throughout life. In Gudzinskas M ammals. Granada Publishing, 1980.
JG , Yovich JL (editors): Gametes— The Oocyte. Cambridge University Pitelka D R , H am am oto ST : Ultrastructure o f the mammary secretory cell. In
Press, 1995- Mepham T B (editor): Biochemistry o f Lactation. Elsevier, 1983.
Hillier SG : H ormonal control o f folliculogenesis and luteinization. In Findlay Tsafiri A, Dekel N ; M olecular mechanisms in ovulation. In Findlay J K (editor):
JK (editor): M olecular Biology o f the Female Reproductive System. Acade M olecular Biology o f the Female Reproductive System. Academic Press,
mic Press, 1994. 1994.
Kenisgsberg D et al: Ovarian follicular maturation, ovulation, and ovulation Vorherr H : The Breast: Morphology, Physiology and Lactation. Academic Press,
induction. In D eG root LJ et al (editors): Endocrinology. Saunders, 199 5 . 1974.
Ledger W L , Baird D T : Ovulation 3 : endocrinology o f ovulation. In Gudzin W ynn R M (editor): Biology o f the Uterus. Plenum Press, 1977.
skas J G , Yovich J L (editors): Gametes— The Oocyte. Cambridge Univer Zuckerman S, W eir BJ (editors): The Ovary, 2nd ed. Vol. 1. General Aspects.
sity Press, 1995. Academic Press, 1 977.
“
Görme ve
İşitme Sistemleri
Dış dünyadan gelen bilgiler merkezi sinir sistemine resep olan camsı cisim doldurur.
tör (am aç) adı verilen duyu birimleri tarafından iletilir. Bu Dış ve iç terimleri gözün anatomik yapısını anlatmak
bölümde ışık ve ses dalgalarının algılanmasından sorumlu için kullanılır. İç terimi ile göz küresinin merkezine ve dış te
sistemler İncelenmektedir. rimi ile de göz küresinin yüzeyine yakın bölgede bulunan
yapılar tanımlanır.
GÖRME: IŞIK ALICI SİSTEM
Dış Tabaka ya da Tunika Fibroza
G öz
Gözün dış tabakasının mat beyaz, altıda beş arka bölümünü
Göz (Şekil 24—1) karmaşık ve oldukça gelişmiş, ışığa duyar
sklera oluşturur (Şekil 24-3); sklera insanda yaklaşık 22 mm
lı, şekli, nesnelerden yansıyan ışık şiddetini ve renkleri çö
çapındaki göz küresinin bir bölümüdür. Sklera, değişik yön
zümleyen bir organdır. Kafatası içinde koruyucu kemik ya
lerde kesişen ancak her zaman yüzeye koşut seyreden, yas
pılar olan göz çukurlarında yer alır. Göz, ona biçimini ve
sı kolajen lif demetleri ile bir miktar ara madde ve az sayıda
ren dayanıklı, fibröz bir küreden, görüntüyü odaklayan bir
fibroblast içeren, sert yapılı tıkız bağ dokusundan oluşur.
mercek sisteminden, ışığa duyarlı bir hücre tabakasından ve
Skleranın episklera olarak adlandırılan dış yüzü, ince kolajen
görüntü bilgisini toplayan, işleyen ve merkezi sinir sistemi
lifler taşıyan gevşek bir lif sistemi ile tıkız bağ dokusundan
ne aktaran hücrelerden ve sinirlerden oluşan bir sistemden
oluşmuş Tenon kapsülüne bağlıdır. Episklera kornea ile
meydana gelir. Göz yapısı (Şekil 24-2), iç içe üç tabakadan
skleranın birleştiği yerde gevşek konjunktiva stroması ile
kurulmuştur. Bunlar, dışta sklera ve kornea tabakası, orta
ilişkidedir. Tenon kapsülü ile skleranın arasında Tenon ara
da damarlı tabaka ya da uvea alanı da denilen ve koroid,
lığı bulunur. Bu aralık sayesinde, göz küresi dönme hareket
siliyer cisim ve İristen oluşan bir tabaka ve retina adı ve
lerini yapabilmektedir, Sklera ile koroid arasında melanosit-
rilen, dışta pigment epiteli ve içte retinanın kendisinden olu
lerden, fibroblastlardan ve elastik liflerden zengin suprako-
şan bir iç sinir dokusu tabakasıdır. Işığa duyarlı olan retina
roidal lamina adında gevşek bağ dokusundan oluşan ince
görm e siniri (Şekil 24-1 ve 2 4 -2 ) aracılığıyla beyin ile ile
bir tabaka bulunur. Sklera nispeten damarsızdır.
tişim kurar ve önde ora serrataya doğru uzanır. Görme si
Gözün arka 5/6'sının aksine, ön 1/6'sı, yani kornea,
nirleri embriyoda prosensefalonun dışa uzantısı biçiminde
renksiz ve saydamdır (Şekil 24-1 ve 24-2). Korneanın enine
ortaya çıkar. Bu yüzden diğer kafa çiftleri gibi gerçek perife-
kesitinde epitel, Bowman zarı, stroma, Descemet zarı ve en-
rik sinir olarak benimsenmezler. Merkezi sinir sistemi uzan
dotel olmak üzere beş tabakadan meydana geldiği görülür
tısı olduğundan, sinir liflerinin miyelin liflerini Schwann hüc
(Şekil 24-4). Kornea epiteli beş ya da altı sıra hücreden olu
releri değil, oligodendrositler yapar. Bu durum merkezi sinir
şan çok katlı yassı keratinleşmemiş epiteldir. Epitelin taban
sisteminin miyelinsizleştirici hastalıklarından biri olan mül-
kısmındaki hücrelerde korneanın olağanüstü yenilenme
tipl sklerozda görme işlevinin neden bozulduğunu açıklar.
yeteneğinden sorumlu olan çok sayıda mitoz görüntüsü bu
Mercek, bulunduğu yere dairesel bir lif sistemi olan zo
lunur. Bu hücreler yaklaşık 7 günde bir yenilenir. Kornea
nula ile tutturulmuş olan, iki yüzü dışbükey, saydam bir ya
hücrelerinin yüzeyinde bunları örten ince kornea üstü göz
pıdır. Zonula, mercekten orta tabakanın kalınlaşmış bir böl
yaşı tabakasına doğru uzanan mikrovilluslar bulunur. Bu
gesi olan siliyer cisme uzanır ve arka bölümünde camsı ci
epitel yaklaşık 7 pırı kalınlığında lipit ve glikoproteinden
sim ile komşudur (Şekil 24-1 ve 24—2). Merceğin ön yüzü
oluşan koruyucu bir tabaka ile örtülüdür. Kornea gözdeki
nün bir bölümünü orta tabakanın mat, pigmentli bir uzantı
bütün dokular içinde en zengin duysal sinir ağına sahip ya
sı olan iris örter. İrisin ortasındaki yuvarlak deliğe pupilla
pılardan biridir.
denir (Şekil 24-7). Gözün üç bölmesi vardır: ön oda kornea,
Kornea epitelinin altında 7-1 2 pm kalınlığında kalın homo
iris ve mercek arasındaki boşluktur; arka oda iris, siliyer
jen bir tabaka bulunur. Burada gelişigüzel çaprazlaşan kolajen
uzantı, zonula bağlantıları ve mercek arasındaki boşluğu içe
lifler ile yoğun bir hücreler arası madde vardır; hücre bulun
rir; camsı boşluk ise merceğin ve zonula bağlantılarının ar
maz (Şekil 24-4). Bowman zan denen bu tabaka korneanın
kasında bulunur ve retina ile çevrilidir (Şekil 24-1 ve 24-2).
dayanıklılığına ve sağlamlığına büyük ölçüde katkıda bulunur.
Hem ön, hem de arka odada proteinden yoksul bir sıvı olan
Stroma ise birbirleriyle dik açılarla kesişen paralel kola
aköz hum or bulunur. Camsı boşluğu jelatinsi bir madde
jen demetlerinden oluşmuş çok sayıda tabakadan meydana
469
470 / BÖLÜM 24
Konjunktiva
Arka oda
Schlemm kanalı
Siliyer cisim
Zonül
Orta rektus
kası
Yan rektus
Ora serrata
kası
Retina
Koroid
Skiera
Vorteks veni
Camsı cisim
Pigment epiteli
Retina arteriyolleri
ve venleri
Şekil 24-1. İnsan gözünün iç yapıları. (Lederle Laboratuarları'nın izni ile Paul Peck'in orijinal çiziminden (Anatomy of the
Eye) alınıp yeniden çizilmiştir]
gelir. Her tabaka içinde kolajen lifler birbirlerine paralel bi nun yanısıra çok ince kolajen lifçiklerinin düzgün bir biçim
çimde ve korneanın tüm eni boyunca uzanırlar. Bu tabaka de yönlenmeleri, korneanın saydam olmasını sağlar.
lardan birkaçının arasında fibroblastların sitoplazma uzantıla Kornea skiera bağlantısı ya da limbus korneanın say
rı kelebek kanadı gibi yassılmış biçimde görülür. Stromanın dam kolajen demetlerinden skleranın beyaz mat liflerine ge
hücreleri ve lifleri glikoproteinlerden ve kondroitin sülfattan çiş bölgesidir. Bu bölgede damar ağı oldukça fazladır ve bu
zengin bir madde içinde bulunur. Stromada damar bulunma radaki kan damarları kornea ile ilgili yangısal olaylarda
masına karşın korneada, göç eden lenfoid hücrelere rastlanır. önemli rol oynar. Damarsız bir yapı olan kornea metabolit-
Descemet zarı üç boyutlu bir ağ şeklinde düzenlenmiş leri yakınındaki damarlardan ve ön oda sıvısından difüzyon
ince kolajen filamanlardan oluşan kalın (5-10 pm) homojen ile alır. Stroma tabakasının limbus bölgesinde ise endotel ile
bir yapıdır. döşeli düzensiz kanallar birleşerek Schlemm kanalını oluş
Kornea endoteli tek katlı yassı epiteldir. Bu hücrelerde turur (Şekil 24—1 ve 2 4 -2 ) ve bu yapı ön oda sıvısının akaç-
olasılıkla Descemet zarının sentezi ve bakımı için gerekli lanmasını sağlar. Schlemm kanalı dış taraftan venöz sistem
olan, salgıya yönelik protein sentezi ve aktif transporta iliş ile bağlantılıdır.
kin bütün tipik organeller mevcuttur. Kornea epiteli ve en
doteli, korneanın saydamlığından sorumludur. Her iki taba Orta Tabaka ya da Damarlı Tabaka
ka da sodyum iyonlarını tepeye bakan yüzeylerine doğru ta Gözün orta (damarlı) tabakası üç bölümden oluşur: koroid,
şıyabilir. Klor iyonları ve su pasif olarak sodyumu izler, böy- siliyer cisim ve İris (Şekil 24-1). Bu bölümlere toplu halde
lece kornea stroması nispeten susuz bir ortamda tutulur. Bu uvea alanı denir.
GÖRME VE İŞİTME SİSTEMLERİ / 471
Sklera
SİLİYER CİSİM
Şekil 24-4. Korneanın üç boyutlu çizimi. (Hogan MJ, Alvara Koıoidin mercek hizasında öne doğru yaptığı bir genişleme
do JA, Weddel JE: Histology of the human eye, Saunders, 1971 dir ve skleıanın ön bölümünün iç yüzeyinde yer alan kalın
izinle çoğaltım). bir halka olarak görülür (Şekil 2-1-1 ve 2-1-2); üçgen olarak
oluşturur. Bir yüzü camsı cisim, İkincisi sklera, üçüncü yüzü
ise mercek ve gözün arka odası ile temas eder. Siliyer cis
min histolojik yapısını temel olarak s iliy e r kası saran ve
K o r o İd
elastik lif, damar ve melanositten zengin okın bir gevşek bağ
Da ma rlan ması oklukça fazla olan ve kan damarlarının ara dokusu oluşturur (Şekil 2-t-2). Siliyer kas ise önden sklera
sında fibroblast kır, makrofajlar, lenfositler, mast hücreleri, ya ve arkadan siliyer cismin farklı bölgelerine bağlanan iki
Bağ dokusu
Siliyer cisim
Siliyer
uzantılar
Şekil 24-5. Merceğe tutunan zonulaların
bulunduğu siliyer uzantıların önden görü
nüşü. Zonula lifleri elastik lif sisteminden
mikrofilaman demetleridir (oksitalan lifle Zonül
ri). Zonüler siliyer uzantıların (B) her iki lifleri
tarafında sütunlar (A) oluşturur. Bunlar
merceğe bağlanırken tek bir noktada top
lanırlar (C). (Alıntı, Hogan MJ, Alvarado JA, Mercek
Weddel JE: Histology of the human eye, Saun
ders, 1971).
GÖRME VE İŞİTME SİSTEMLERİ / 473
düz kas demetinden meydana gelir. Bu demetlerden biri ko- türer ve pigmentsiz tek katlı prizmatik epitelden meydana
roidi germe işlevini gerçekleştirir, diğeri de ise kasıldığı za gelir (Şekil 2-1-1IA).
man mercek üzerindeki gerilimi azaltır. Bıı kas hareketleri
görme uyumunda (akomodasyon) önemlidir (Bkz. M ercek). S il iy e r U z a n t il a r
Siliyer cismin camsı boşluğa, arka odaya ve merceğe bakan
Siliyer cismin pile seklindeki uzantılarıdır (Şekil 2-Î-5). Gev
yüzeyleri retinanın ön uzantısı ile örtülüdür (Şekil 2-İ-2). Bu
bölgede retina sadece iki hücre tabakasından oluşur. Siliyer sek bağ dokusu ve çok sayıda pencereli kılcal damardan
cismin bitişiğindeki tabaka melaninden zengin tek katlı priz- (Bkz. 11. Bölüm) oluşan iç bölgeyi yukarıda tanımlanan tek
matik epitelden meydana gelir ve retinanın pigment tabaka katlı iki epitel tabakası örter (Şekil 2-ı-6 ve 2-İ-7). Bu uzan
sının ("ine doğru yaptığı bir uzantıya karşılık gelir. Birinci ta tılardan zonula lifleri denilen oksitalan lifler çıkar ve bun
bakayı örten ikinci tabaka ise retinanın sinir tabakasından lar mercek kapsülüne girerek merceği yerine kenetler (oksi-
K a p s ü l A lti E p ît e l
Yaş ilerledikçe mercek esnekliğini yitirir ve yakın
Sadece merceğin ön yüzünde bulunan tek katlı kübik epitel
nesnelere uyum zorlaşır. Bu normal bir yaşlılık
hücrelerinden oluşur. Orta kuşağında yerleşmiş hücrelerden
sürecidir (presbiyopi) ve dışbükey mercekli göz
gelişen yeni mercek lifleri sayesinde, mercek yaşam boyun
lük takılarak düzeltilir. Yaşlılarda mercek liflerin
ca büyür ve boyutu artar. Bu epitelin hücreleri mercek lifle
de kahverengi bir pigment birikir ve merceğin
ri ile çok sayıda kenetlenme gösterir.
saydamlığı azalır. Mercek iyice matlaşırsa bu du
ruma katarakt adı verilir. Katarakt morötesi ışın
M e r c e k Lİ f l e r İ
lara aşırı maruz kalanlarda da görülür. Diabetes
Bunlar uzun, yassı ve ince yapılar olarak görülürler. Kapsül mellitusta ise yüksek glikoz seviyelerinin katarak
altı epitel hücrelerinden köken alan ileri derecede farklılaş ta neden olduğu düşünülmektedir.
mış hücrelerdir. Bunlar zamanla çekirdeklerini ve diğer or-
ganellerini kaybeder ve aşırı derecede uzayarak boyu 7 -1 0
jjın, eni 8-10 pm ve kalınlığı 2 pm’ye ulaşır. Bu hücreler Camsı Cisim
kristalinler denilen bir gaip protein ile doludur. Mercek lif
Camsı cisim merceğin arkasındaki alanda bulunur. Su (%
lerinin üretimi ömür boyu sürse de üretim hızı giderek aza
99), kolajen ve esas bileşeni hyaluronik asit olan, oldukça
lır.
sulu glikozamingolikanlardan oluşan saydam bir jeldir.
Mercek ışınsal dizilim gösteren bir grup lif olan zonula
sayesinde yerinde durur. Zonula bir tarafta mercek kapsülü
ne diğer tarafta da siliyer cisme tutunur (Şekil 24-5). Zonu Retina
la lifleri elastik liflerin mikrofibrillerine benzer. Bu sistem Göz küresinin iç tabakası olup iki bölümden oluşur. Arka
akomodasyon (görm e uyumu) işleminde önemlidir. Ako- bölüm ışığa karşı duyarlıdır; ışığa duyarlı olmayan ön bölüm
modasyonda merceğin eğriliği değiştirilerek uzak ve yakın ise siliyer cisim ile irisin arka bölümünün iç yüzünü örter
(Şekil 2-İ-2). Retina proensefalon ya da ön sefalik veziküliin Pigment epiteli hücrelerinin sitoplazmasında çok sayıda
ters yüz olarak dışarı doğru yaptığı çıkıntıdan türer. Böylece düz endoplazma retikulumu bulunur; burada A vitamininin
oluşan optik vezikül yüzey ektodermi ile temas eder, mer esterleşmesinin ve fotoreseptörlere taşınmasının gerçekleşti
kezinde giderek içeri doğru ilerleyen bir girinti oluşur ve çift ği sanılmaktadır. Üstte, sitoplazmanın üst bölgesinde ve mik-
çeperli göz kadehi meydana gelir. Erişkinde dış duvar pig roviluslarda melanin grandilerinin sayısı fazladır. Melanin bu
ment epiteli denen ince zarı yapar; retinanın optik ya da iş hücrelerde derideki mekanizmaya benzer bir düzenekle
levsel bölümü olan nöral retina ise iç tabakadan köken sentez edilir (Bkz. 18. Bölüm). Bu koyu pigment fotoresep-
alır. törler uyarıldıktan sonra ışığı emme özelliğine sahiptir.
Pigment epiteli, çekirdekleri tabanda yer alan prizmatik Hücrenin tepesinde değişik şekilli çok sayıda yoğun ve
hücrelerden meydana gelir. Hücrelerin bazal bölgeleri Bruch zikül bulunur. Bunlar fotoreseptör dış segmentlerinin uçları
zarına sıkıca yapışıktır ve hücre zarları çok sayıda bazal gi nın fagositoz ve sindirimindeki değişik evrelerin göstergesi
rintiler gösterir. Bu girintilerin yakınındaki sitoplazmada çok dir. Pigment hücresinin yapısı ve işlevleri Şekil 24-16'da gös
daha fazla mitokondri bulunur. Bu özellik sözü edilen böl terilmiştir.
gede iyon aktarımının gerçekleştiğini düşündürür. Hücrele Retinanın optik kısmı-arka ya da ışığa duyarlı kısım- en
rin yan zarlarının tepesinde ise zonula okludensler ve zonu az 15 tip nöron içeren karmaşık bir yapıdır ve bu hücreler
la adherensler şeklinde belirgin hücre bağlantıları bulunur; birbirleri ile en az 38 değişik türde sinaps oluştururlar. Op
ayrıca desmozomlara ve aralık bağlantılarına da rastlanır. Bu tik retina, ışığa duyarlı hücreler olan konilerden ve ço
morfolojik ayrıntılar epitel tabakasının tepe ve taban bölüm maklardan (Şekil 24-2, 24-10 ve 24-11) oluşan bir dış ta
lerinin tıkalı olduğunu ve hücreler arası iletişimin bulundu baka, koni ve çomakları gangliyon hücreleri ile birleştiren
ğu gösterir. Söz konusu epitelin iki yüzeyi arasında iyon ak bipolar nöronlardan oluşan bir orta tabaka ve beyine ak
tarımı sonucu oluşan bir elektriksel potansiyel farkının bu sonlarını gönderen ve dendritleri aracılığıyla bipolar hücre
lunması bu özelleşmiş bağlantılarla açıklanabilir. lerle temas sağlayan gangliyon hücrelerinden oluşan bir
Hücre tepesinde çok sayıda, iki uzantı tipi vardır: ince iç tabakadan meydana gelir. Bu aksonlar optik papillada
mikroviluslar ve fotoreseptörlerin uçlarını kuşatan silindirik toplanarak görm e sinirini oluştururlar.
kılıflar. Koni ve çomak tabakasıyla bipolar hücreler arasında, si-
napsların gerçekleştiği dış pleksiform (ağsı) ya da sinaps
tabakası bulunur. Bipolar hücreler ile gangliyon hücreleri ara
sında sinapsların kurulduğu tabakaya ise iç pleksiform (ağ
sı) tabaka denir (Şekil 24-11 ve 24—12). Retinanın tersyüz bir
i KLİNİK BİLGİ yapısı vardır, ışık koni ve çomaklara ulaşmadan önce gangli
ı yon tabakasını, sonra da bipolar tabakayı geçer. Aşağıdaki bö
lümde retinanın yapısı daha ayrıntılı olarak anlatılmaktadır.
Bu uzantıların hiçbiri anatomik olarak fotoresep-
İsimlerini şekillerinden alan koni ve çomaklar polarize
törlere bağlı olmadığından, bu bölgeler retina de-
nöronlardır; bir kutupta tek bir ışığa duyarlı dendrit diğer
kolmanında görülen biçimde ayrılabilirler. Sık gö
kutupta ise bipolar tabaka hücreleriyle kurulmuş sinapskır
rülen ve ciddi olan bu hastalık günümüzde lazer
görülür. Koni ve çomak hücreleri (Şekil 24-13, 24-14 ve
cerrahisi ile etkili bir biçimde tedavi edilmektedir.
24-15) çekirdek ve sinaps bölgeleri olmak üzere bir dış ve
bir iç bölüme ayrılır. Dış bölümler değişime uğramış silyum-
Gangliyon hücreleri
■i ) "/44f
İç çekirdek
tabakası
Dış çekirdek
tabakası
Çomaklar
ve konileri
Koroid
Şekil 24-10. Retina bileşen
damarl lerinin çoğunu gösteren kesit.
GÖRME VE İŞİTME SİSTEMLERİ / 477
G elen ışık
I
İç sınırlayıcı zar .Gangliyon hücrelerinin
aksonları
Gangliyon hücreleri
ağsı tabaka
Amakrin hücreler
Bipolar hücreler
Müller hücreleri
ağsı tabaka
Yatay hücre
i ve çomakların
Şekil 24-11. Retina nöronlarının oluşturduğu üç tabaka. Oklar ışık hüzmelerinin yönünü göstermek
tedir. Çomaklar ve konilerin üzerine düşen ışığın oluşturduğu uyarı, karşıt yönde ilerler (Boycott ve
Dowling’in izniyle yeniden çizilerek çoğaltılmıştır: Proc R Soc Lond [Biol] 1966;166:80).
kırdır ve düz, plak şeklinde yassı, zar ile sınırlı kesecikler göçerler ve burada zarsı plaklarla birleşirler. Çomak hücre
içerirler. Retinanın ışığa duyarlı pigmenti bu keseciklerin lerinin yassı plakları ışık ile solarak beyazlaşan ve görme
zarlarında bulunur. Koni ve çomak hücreleri d ı ş sınırlayıcı uyarımını başlatan g ö r m e m o r u pigmenti ya da başka İnil
z a r denen ince bir tabakayı geçerler; bu zar fotoreseptörler deyişle r o d o p s i n pigmenti barındırır. Bu madde küre şek
ile retinanın glia hücreleri (Müller hücreleri) arasında bulu linde olup yassı zarsı plakların çift katlı lipit tabakasının dış
nan bir dizi bağlantı kompleksinden oluşur. Konilerin çekir yüzünde bulunur.
dekleri genellikle sınırlayıcı zara yakın, çomakların çekir İnsan retinasında yaklaşık 120 milyon çomak hücresi bu
dekleri ise iç bölümün ortasına doğru yerleşmiştir. lunur. Bunlar ışığa çok duyarlı olduklarından alacakaranlık
ya da gece gibi ışığın düşük seviyelerde olduğu saatlerde
Ç om ak H ü c r eler İ
kullanılan reseptörler oldukları düşünülür. Dış parça, ışığa
duyarlılığın olduğu bölgedir; iç parçada ise bu hücrelerin bi-
iki parçadan oluşan ince, uzun (50 x 3
Ç o m a k h ü c r e le r i
yosentez ve enerji üretim süreçleri için gerekli metabolik do
pm) hücrelerdir (Şekil 24-11 ve 24—13). Dışta yer alan ço
nanını bulunur.
mak şeklindeki ışığa duyarlı parça bozuk para dizisi gibi üst Otoradyografi çalışmaları, çomak veziküllerindeki prote
üste sıralanmış çok sayıda (600-1000) yassı zarsı plaktan inlerin bu hücrelerin poliribozomlardan zengin iç bölgele
oluşur. Çomaklardaki bu plaklar plazma zarı ile devam et rinde sentez edildiğini göstermiştir. Bu proteinler buradan
mez. D ı ş p a r ç a , dar bir bölüm ile i ç p a r ç a d a n ayrılmıştır. dış parçaya göç ederek taban kısımlarda kümelenirler. Bu
Bu darlığın tam altında bir silyumun oluşarak dış parçaya kısımlarda çift katlı fosfolipidden oluşmuş zarlarla birleşerek
geçtiği bazal bölüm bulur. İç parça glikojenden zengin olup yassı plaklar oluştururlar (Şekil 24—13 ve Şekil 24-14). Bu
daralma yerinin yakınında belirgin bir mitokondri yığılımı yapılar aşamalı biçimde hücre tepesine ilerleyip buradan dö
gösterir (Şekil 24-13 ve 24—14). Bu yerel mitokondri yığılımı külürler ve pigment epitel hücreleri tarafından fagosite edi
görme işlemi ve protein sentezi için gereken enerji üretimi lip, sindirilirler (Şekil 24-15 ve 2-i—16). Maymunda günde
ile bağlantılıdır. İç parçadaki mitokondri bölgesinin altında hücre başına yaklaşık 90 vezikiil oluştuğu hesaplanmıştır.
bulunan çok sayıdaki poliribozom protein sentezine katılır. Bazal hücre bölgesindeki yığılmadan tepedeki dökülmeye
Bu proteinlerin bazıları çomak hücrelerinin dış parçasına kadar olan tüm göç süreci 9 ile 13 gün almaktadır.
478 / BÖLÜM 24
D İğ e r H ü c r e l e r
İÇ
parça
KONİ HÜCRELERİ
Mitokondriler
Koni hücreleri de uzun (60 x 1,5 pm) nöronlardır. İnsan
retinasında yaklaşık 6 milyon koni hücresi vardır. Yapı ola Silyum
rak, iç ve dış parçaları, silyumlu bazal cisimleri, mitokondri
yığışımları ve poliribozomları ile çomaklara benzerler. Koni
ler, şekilleri (konik) ve dış parçalarının yapısı ile çomaklar
dan ayrılırlar. Dış parça çomaklarda olduğu gibi zarsı plak
yığınlarından ibarettir ancak dış plazma zarından bağımsız Dış
olmayıp, bunun içe doğru yaptığı girintilerden oluşmuştur parça
(Şekil 24—13). Konilerde, yeni sentezlenen protein, çomak
larda olduğu gibi yeni toplanan plaklarda yoğunlaştırılmaz;
dış parçanın her yerine eşit olarak dağılır. Şekil 24-13. Sağda çomak ve solda konilerin ince yapısı.
Konilerin morfolojik olarak tespit edilemeyen en az üç Çerçeve içine alınan alan Şekil 24-17'deki elektron mikros
işlevsel tipi vardır. Her tip iyodopsin denen değişik bir ko kop fotoğrafında gösterilmiştir. (Chevremont M'nin izniyle yeni
ni fotopigmenti içerir ve bunun en fazla duyarlılığı, görüle den çizilerek çoğaltılmıştır: Notions de Cytologie et Histologie.
bilen spektrumda kırmızı, yeşil ya da mavi bölgelerdedir. S.A. Desoer Editions [Liege] 1966).
GÖRME VE İŞİTME SİSTEMLERİ / 479
Şekil 24-15. Retinanın ışığa duyarlı ve pigment tabakaları arasındaki yüzeyin elektron mikroskop fo
toğrafı. Alt kısımda iki pigment epiteli hücresi ve yan yüzleri arasındaki özel bağlantılar (J) görülmek
tedir. Pigment hücrelerinin üstünde, pigment epitelinin (P) apikal uzantıları ile iç içe geçen çomak hüc
relerinin birkaç dış parçasının uçları yer almaktadır. Yassılaşmış zarlar içeren büyük vakuoller (oklar)
çomakların uçlarından ayrılmıştır. L, lizozom kesecikleri.
clı.ş tarafında toplanmış olmaları ve hu yüzden merkezde sa zardır. Çok sayıda Goblet hücresi içeren cok katlı prizmatik
dece koni hücrelerinin bulunmasıdır (Şekil 2-İ-2). Foveada- epiteli vardır ve lamina propriası gevsek bağ dokusundan
ki koni hücreleri, çomak hücrelerine benzer şekilde uzun ve oluşur.
incedir. Bu, konilerin sıkı bir şekilde yerleşmesini sağlamak,
dolayısıyla görme keskinliğini artırmak için gerçekleştirilmiş Kirpikler
bir uyumdur. Bu bölgede kan damarları ışığa duyarlı hücre Göz kapaklan (Şekil 2-1—17), gözü koruyan hareketli doku
lerin üstünden geçmez. Işığın doğrudan foveanın merkezin kıvrımlarıdır. Kapakların derisi gevşek ve elastiktir. Aşırı şiş
deki konilerin üzerine düşmesi, bu bölgedeki görme keskin meye ve yeniden normal şekil ve büyüklüğe dönmeye elve
liğinin tam olmasını sağlar. rişlidir.
Göz kapaklarında üç tip bez vardır: Meİbomius, Moll ve
Gözün Yardımcı Yapıları Zeis bezleri. Meibomius bezleri tarsal plakta bulunan uzun
yağ bezlerdir. Kıl fölikülieri ile ilişkileri yoktur. Meibomius
Konjunktiva bezleri ince gözyaşı tabakasının yüzeyinde yağlı bir tabaka
Konjunktiva, gözün korneaya kadar olan ön kısmını ve göz oluşturan yağlı bir madde üreterek normal gözyaşı tabakası
kapaklarının iç yüzeylerini kaplayan ince saydam bir miiköz nın çabuk buharlaşmasını önler. Zeis bezleri kirpik Iblikül-
GÖRME VE İŞİTME SİSTEMLERİ / 481
Şekil 24-16. Retinadaki pigment epiteli hücresinin işlevleri. Üst bölgede ışığa duyarlı hücrelerin dış bölümleri
arasındaki aralıkları dolduran çok sayıda hücre uzantısı ve bazal bölgedeki zarın sitoplazma içine yaptığı girinti
ler görülmektedir. Bu hücre, göz odasındaki ışığı emen (18. bölümde tarif edilen bir düzenekle) melanin grandi
lerinin sentezi gibi birkaç işlevi olan bir hücre tipidir. Melanin sentezine katılan organeller çizimin sağında göste
rilmiştir. Çizimin solunda ise, kaba endoplazma retikulumunda (GER) sentezlenen enzimleri içeren lizozomlar, fo-
toreseptörlerin fagosite edilmiş tepe kısımları ile birleşerek bunları sindirmektedir. Bu görevlere ek olarak, bu hüc
reler epitel zarının iki yüzeyi arasındaki elektrik potansiyelini durağan tuttuğundan, olasılıkla iyon transportunda
aktif rol oynamaktadır. Oldukça gelişmiş düz endoplazma (SER) retikulumu A vitamini esterleşmesinde rol oynar.
leri ile bağlantılı, değişikliğe uğramış küçük yağ bezlerdir. muştur. Açık renk boyanmış salgı grandileri içeren bu hücre
Moll ter bezleri, sıradan ter bezleri gibi glomeriil şeklinde ler, çevredeki bağ dokusundan bir bazal lamina ile ayrılır.
değil, basit spiral şeklinde başlayan dallanmamış kıvrımlı Bezin salgı kısımlarını iyi gelişmiş miyoepitel hücreleri
tiipçüklerdir. Bu bezler salgılarını kirpik folikiillerine boşal sarar. Bezin salgısı kornea ile bulbar ve palpebral konjunk
tırlar. tiva üzerinden aşağı doğru iner ve bu yapıların yüzeylerini
ıslak tutar. Üst ve alt kapak kenarlarının orta kısmında bulu
nan, yaklaşık 0.5 mm çapındaki yuvarlak gözyaşı noktala
Gözyaşı Sistemi
rı aracılığı ile gözyaşı kanalcıklarına boşalır (Şekil 24-22).
Gözyaşı (lakrimal) sistemi, gözyaşı bezi, kanalcıklar, gözyaşı Kanalcıklar 1 mm çapında, 8 mm uzunluğundadır ve gözya
kesesi ve burun gözyaşı kanalı (nazolakrimal kanal) içerir. şı kesesine açılmadan hemen önce ortak bir kanalcık oluş
Gözyaşı bezi (Şekil 24-18 ve 24-19), göz çukurunun ön-iist turmak üzere birleşirler. Kanalcıklar kalın çok katlı yassı epi-
temporal bölgesinde yer alan, gözyaşı salgısı yapan bir bezdir. telle döşelidir. Ortak kanalcığın çıkmaz kıvrımları normal ya
Bezin 6-12 boşaltıcı kanalını üst konjunktiva forniksine bağ pının bir parçası da olabilir ve bunlar çoğunlukla enfeksi
layan, birkaç ayrı salgı lobu içerir. (Forniksler göz kapakları ile yonlara karşı duvarlıdır.
göz küresi arasında konjunktiva ile döşeli girintilerdir.) Genel Gözyaşı kesesi, belli bakteri türlerinin hücre duvarını
likle şişkin liimenleri olan bu tübüloalveoler bez, parotisin asi- hidrolize ederek parçalanmasını kolaylaştıran bir enzim olan
ner hücrelerine benzeyen prizmatik seröz hücrelerden oluş lizozimden zengin bir sıvı salgılar.
482 / BÖLÜM 24
Dış Kulak
Kulak kepçesi (pinna, aurikül), her tarafından sıkıca yapış
mış deri ile kaplı, düzensiz şekilli bir elastik kıkırdak plaka
sından oluşur.
Dış kulak yolu, yüzeyden temporal kemiğin içine doğ
ru uzanan az çok yassı bir kanaldır. Kanal içte kulak zarı ile
sonlanır. Kanalı, derinin devamı olan çok katlı yassı epitel
döşer. Submukozada kıl folikülleri, yağ bezleri ve serümen
bezleri (değişikliğe uğramış bir tür ter bezi) bulunur. Serü
men bezleri kahverengimsi, yarı katı bir yağ ve mum karışı
mı olan serümeni (kulak kiri) üreten, kıvrımlı tübüler bez
lerdir. Kıllar ve serümen olasılıkla koruyucu bir görev üstle
nir. Dış kulak yolunun duvarı dış üçte birinde elastik kıkır
dak ile desteklenirken, kanalın iç kısmına desteği temporal
kemik sağlar.
Dış kulak yolunun bitiminde oval timpan zarı (kulak
zarı) yer alır. Bunun dış yüzeyi ince bir epidermis tabakası
ile, iç yüzeyi ise timpan boşluğunun epiteli ile devam eden
tek katlı kübik epitelle örtülüdür (aşağıya bakınız). İki epi
Kirpikler tel örtü arasında kolajen ve elastik lifler ile fibroblastlardan
oluşan sert bir bağ dokusu tabakası vardır. Kulak zarının ön
Şekil 24-17. Göz kapağının yapısı. üst kadranı gevşek ve daha saydamdır, çünkü burada bağ
dokusu tabakası çok daha incedir. Bu bölge Schrapnell za
rı olarak bilinir. Kulak zarı ses titreşimlerini orta kulak ke
mikçiklerine ileten yapıdır (Şekil 24-20).
İŞİTME: SES ALGILAMA SİSTEMİ
Kulak (Vestibülokoklear Aygıt) Orta Kulak
Vestibülokoklear aygıtın (Şekil 24-20) işlevleri denge ve işit Orta kulak ya da timpan boşluğu, temporal kemiğin içinde,
meyle ilgilidir. Bu organ üç bölümden oluşur: dış kulak, ses kulak zarıyla iç kulağın kemiksi yüzeyi arasında yer alan dü-
Salgı
Kan
damarları
bölümü
Kanallar
__ 1
Şekil 24-18. Gözyaşı bezi
kesitinin ışık mikroskop fo
toğrafı. Tubuloalveoler sal
gı bölümleri, boşaltım ka
nalları ve kan damarları
görülmektedir. Salgı hücre
leri sadece az sayıda RNA
(bazofili) içerir. Proteinden
yoksul salgı ürünü sentez-
lerler. H&E boyası. Orta
büyütme.
GÖRME VE İŞİTME SİSTEMLERİ / 483
Kan r
^damarlarf
Salgı
bölümü
Bağ
dokusu
Şekil 24-19. Gözyaşı bezi Kanallar
kesitinin ışık mikroskop fo ı K an ...*
damarları
toğrafı. Üç adet küçük bo
şaltım kanalı, iki kan da
marı ve çok sayıda tubulo-
alveoler salgı birimi görü
lebilmektedir. PT boyası.
Orta büyütme.
zensiz bir boşluktur. Ön tarafta östaki borusu aracılığıyla orta kulaktaki hava basıncını atmosfer basıncı ile dengeler.
yutak ile, arkada temporal kemiğin mastoid çıkıntısının içi Orta kulağın iç taraf kemiksi duvarında, iki tane kemiksiz,
hava dolu boşlukları ile bağlantı kurar. Orta kulak alttaki ke zarla kaplı dikdörtgen şeklinde bölge vardır. Bunlar oval ve
mik zarına sıkıca yapışık ince bir lamina proprianın üstünde yuvarlak pencerelerdir (Şekil 24-20).
yer alan tek katlı yassı epilel ile döşelidir. Östaki borusunun Kulak zarı, malleus (çekiç), inkus (örs) ve stapes
yakınlarında ve iç kısımlarında, orta kulağı döşeyen tek kat (üzengi) adı verilen üç küçük kemikten oluşan bir dizi İşit
lı epitel giderek titrek tüylü yalancı çok katlı prizmatik epi- me kemikçiği ile oval pencereye bağlanır (Şekil 24-20).
tele dönüşür. Östaki borusunun duvarları genellikle kapalı Bunlar timpan zarında oluşan mekanik titreşimleri iç kulağa
olmasına rağmen, boru yutkunma işlemi sırasında açılır ve iletir. Malleus timpan zarına, stapes de oval pencerenin za-
Subdural aralık
Subaraknoid aralık
Endolenf kesesi
Endolenf kanalı
rina yapışır. Bu kemikler sinovyal eklem oluşturur ve bu 40 -8 0 uzun, sert stereosilya ve bir silyum ile özellik kazanır
boşluğun bütün yapıları gibi, tek katlı yassı epiteile örtülü (Şekil 24-21). Aslında ileri derecede özelleşmiş mikrovillus-
dür. Oıta kulakta, malleus ve stapese yapışık iki küçük kas lar olan stereosilyumlar, bir silyuma bitişik olarak yerleşmiş,
vardır. Bu kaslar ses iletiminin düzenlenmesinde rol oynar uzunlukları giderek artan ve en uzunu yaklaşık 100 pm olan
lar. sıralar halinde düzenlenmiştir. Silyumun bir bazal cismi ve
proksimal kısımda 9+2 yerleşimli mikrotübülleri vardır, an
İç Kulak cak merkezdeki iki mikrotübül daha sonra yok olur. Bu sil
yum genellikle kinosilyum olarak adlandırılır ancak, olasılık
İç kulak iki labirentten oluşmuştur. Kemiksi labirent, içinde
la hareketsizdir. Getirici sinir dallarının şekline göre ayırt
zarsı labirenti barındıran temporal kemiğin petrüz bölümün
edilen iki tip tüy hücresi vardır. Tip I hücreler, hücre taba
deki bir dizi boşluktan oluşur. Zarsı labirent ektoderm kö
nının büyük kısmını saran, büyük kadeh şeklinde sonlanma-
kenlidir ve epiteile örtülü, kesintisiz bir dizi boşluktan iba
ya sahipken, Tip II reseptörler çok sayıda getirici sonlanma-
rettir. Söz konusu labirent, embriyoda başın yan kısım ekto
lar içerirler. Her iki tip hücre de, muhtemelen inhibitor etki
derminden gelişen işitme keseciğinden kökenlenir. Embri-
gösteren götürücü sinir sonlanmalarına sahiptir.
yonal gelişim sırasında bu vezikiil altındaki bağ dokusuna
Reseptörlerin arasında yerleşmiş destek hücreleri priz-
girinti yapar, baş ektodermiyle ilişkisini yitirip ve gelecekte
matik şekildedir. Çekirdekleri hücrenin tabanında yer alır;
ki temporal kemik taslaklarına doğru uzanır. Bu süreç sıra
tepeye bakan yüzeyde mikroviluslar bulunur (Şekil 24-20).
sında bir dizi şekil değişikliğine uğrar ve zarsı labirentin iki
Bu nöroepiteli örten kalın jelatinimsi, glikopıoteİn tabaka
özelleşmiş bölgesi olan ütrikül ve sakkülü oluşturur. Yan
olasılıkla destek hücreleri tarafından salgılanır ve yüzeyde
dairesel kanallar iitrikülden köken alırken, daha karmaşık
otolitler ya da otokoniler (kulak taşı) adı verilen, kalsi
olan koklea kanalı sakkiilden oluşur. Bu bölgelerin her bi
yum karbonat içeren kristal birikintileri yer alır (Şekil 24-21
rinde epitel örtüsü, ütrikül ve sakkülün makülası, yarı da
ve 24-22).
iresel kanalların kristası ve koklea kanalının Corti organı
gibi duysal yapıları oluşturmak üzere özelleşir. Y a r i D a İr e s e l K a n a l l a r
Kemiksi labirent, temporal kemikteki boşluklardan olu
Yarı dairesel kanallar da kemiksi labirentin karşılık gelen bö
şur. İçinde sakkül ile ütrikülün bulunduğu vestibül denen lümleriyle aynı genel yapıya sahiptir. Ampullalarındaki
düzensiz bir merkezi boşluk bulunur. Bunun arkasında yarı (Şekil 24—20) reseptör alanları uzamış çıkıntılar şeklinde bu
dairesel kanalları saran yarım daire kanalları bulunur; ön
lunur; bunlara krista ampullarisler denir. Bu çıkıntılar, ka
yan konumdaki koklea içinde ise koklear kanal yer alır (Se nalın uzun eksenine diktir. Kristalar yapı olarak makülalara
ldi 2-4—20).
benzer, ancak glikoprotein tabakası daha kalındır, kupula
Koklea yaklaşık 35 mm uzunluğundadır ve modiolus adı verilen konik bir yapı bulunur ve otolitlerle kaplı değil
adıyla bilinen kemik dayanak etrafında 2.5 sarmal yapar. dir. Kupula, ampullaların içinden karşıya doğru uzanarak,
Modiolus içindeki boşluklarda, 8. kafa sinirinin akustik dalı karşı duvarla temas kurar (Şekil 24—23).
nın hücre gövdeleri ve uzantıları (spiral gangüyon) ile kan
damarları bulunur. Modiolustan yanlara doğru uzanan ke E nd o len f K anali ve K esesİ
miksi bir çıkıntı, kemiksi spiral lamina vardır. Bu yapı Endolenf kanalı başlangıçta tek katlı yassı epitel ile döşeli
koklea içinden karşı tarafa doğru tabanda, tepecleldnden da dir. Endolenf kesesine yaklaştıkça epitel giderek yüksek
ha ileri uzanır (Şekil 24-24). prizmalik hale gelir ve iki tip hücreden oluşur. Bunlardan bi
Kemiksi labirent, diğer bölgelerdeki hücre dışı sıvıların rinde bol miktarda pinositoz vezikülii ve vakuol ile tepeye
bileşimine benzeyen, ancak protein içeriği çok düşük olan
perilenf ile doludur. Zarsı labirent düşük sodyum, yüksek
potasyum içeriği ile nitelik kazanan endolenf içerir. Endo-
lenfin protein derişimi düşüktür.
Sakkül ve ütrikül tek katlı yassı epiteile döşeli ince bir bağ
dokusu kılıfından oluşur. Zarsı labirent kemiksi labirentin
kemik zarına, zarsı labirentin epitelini besleyen kan damar
larını da içeren ince bağ dokusu uzantılarıyla bağlanır. Sak
kül ve ütrikülün duvarında vestibiiler sinirin dallarını alan,
farklılaşmış nöroepitel hücrelerinden oluşan ve maküla de
nen küçük bölgeler gözlenebilir (Şekil 24—21). Sakkülün ma-
kükısı tabanda bulunurken ütriküldeki maküla yan duvarda
yer alır; yani makülalar birbirlerine dik açı yapacak şekilde
yerleşmiştir. Her iki konumdaki makülalar temelde aynı his
tolojik yapıya sahiptir. Duvardaki kalınlaşmadan oluşurlar ve
iki tip reseptör hücresi, bir miktar destek hücresi ile getirici
ve götürücü sinir sonlanmaları içerirler.
Reseptör hücreleri, (tüy hücreleri) üzerlerinde bulunan Şekil 24-21. Makülanın yapısı.
GÖRME VE İŞİTME SİSTEMLERİ / 485
K o k le a Kanali
Sakkiile ait bir divertikül olan bu yapı bir ses reseptörü ola
rak özelleşmiştir. Yaklaşık 35 mm uzunluğundadır ve özelleş
miş perilenf boşluklarıyla sarılıdır. Histolojik kesitlerde ince
lendiği zaman kokleanın (kemiksi labirent içinde) üç boşluğa
ayrıldığı görülür; skala vestibüli (üstte), ortada skala media
(koklea kanal) ve skala timpani (altta; bkz. Şekil 2-4-2-i).
İçinde endolenf bulunan koklea kanalı, kokleanın tepesinde
kör olarak sonlanır. Diğer iki skala ise perilenf içerir ve bun
lar aslında oval pencerede başlayıp yuvarlak pencerede
sonlanan tek bir uzun tüptür. Helikotrema adı verilen bir
delik ile kokleanın tepesinde birbirleriyle bağlantı kurarlar.
Koklea kanalı, aşağıdaki histolojik yapıya sahiptir (Şekil
Yarım daire Ampulla
2-İ-2-İ). Vestibül (Reissner) zarı, birisi skala mediadan, di kanalı
ğeri skala vestibiilinin örtü epitelinden kaynaklanan iki taba
ka yassı epitel içerir. Her iki tabakanın hücreleri çok sayıda
sıkı bağlantı ile birbirine bağlanmıştır. Bu durum vestibül za
rının iki yüzü arasında bulunan çok yüksek iyon derişim far
kının sürdürülmesine yardım eder. Stria vaskülaris, kokle-
ar kanalın yan duvarına yerleşmiş, olağanüstü damarlı bir Dinlenmede Hızlanmada
epiteldir. Üç tip hücre içerir: kenar, ara ve taban. Kenar hüc Şekil 24-23. Krista ampullaris. Üstte: Krista ampullarisin
relerinin bazal plazma zarlarında pek çok derin katlanma yapısı. A ltta: Dönüşsel hızlanma sırasında krista ampulla
görülür ve bu bölgelerde çok sayıda mitokondri yer alır. Bu ris içindeki kupulanın hareketleri. Oklar sıvı hareketinin yö
özellikler kenar hücrelerin iyon ve su aktarımı yapan hücre nünü göstermektedir. (İzin alınarak yeniden çizim ve çoğaltma,
ler olduğunu gösterir ve genellikle bu hücrelerin endolenfin Wersall J: Studies on the structure and innervation of the sensory
özgün iyon bileşiminden sorumlu olduğuna inanılır. epithelium on the cristae ampullaris in the guinea pig, Acta Oto
İç kulağın özel işitme reseptörleri içeren yapısına Corti laryngol [Stockh] Suppl 1956;126:1).
486 / BÖLÜM 24
Vestibüler zarı
Skala vestibuli
Orütücü zar
Stria
vaskülaris n A
Skala media Spiral limbus
İç spiral tünel
Dış
tüy
hücreleri
Spiral gangliyon
Bazilar Mertek hücreleri İç tüy hücreleri
zar Kemiksi spiral lamina
'İç tünel
Skala timpani
Şekil 24-24. K oklea nin yapısı (İzin alınarak tekrar çizim ve çoğaltma, Bloom W, Fawcett DW: A Textbook of Histology 9th ed.
Saunders 1968).
Destek hücreleri arasında özellikle mertek hücreleri akım ölçümleri, kupulanın kinosilyum yönünde hareket et
nin üzerinde durmak gerekir. Mertek hücreleri, dik dur mesinin reseptörlerde uyarılmaya ve beraberinde vestibüler
malarını sağladığı sanılan çok sayıda mikrotübiil içerir. 13u sinir liflerinde aksiyon potansiyellerinin oluşmasına yol açtı
hücreler dış ve iç tüy hücreleri arasında üçgen şeklindeki ğını göstermektedir. Ters yönde hareket ise nöron etkinliği
hoşluk olan iç tüneli çevrelerler (Şekil 2-i—2-i). 13u yapı ses ni engeller. Tek yönlü harekete geri dönüldüğünde hızlan
iletiminde önemlidir. ma durur, kupula normal pozisyonuna geri döner ve resep
Hem dış hem iç tüy hücreleri getirici ve götürücü sinir törlerin uyarımı ya da inhibisyonu artık gerçekleşmez (Şekil
sonlanınaları içerirler. İç tüy hücreleri daha fazla getirici si 24-23).
nire sahip olsa da bunun işlevsel önemi anlaşılamamıştır. Yarım daire kanalları sıvıların yer değiştirmesine ve bu
Coıli organının bipolar getirici nöronlarının hücre gövdeleri yüzden açısal hızlanmanın ardından vücut pozisyonuna
modiolusta yer alır ve spiral gangliyonu oluşturur (Şekil karşı yanıt oluşturur. Sakkülün ve ütrikülün makülaları
24-24). doğrusal hızlanmaya duvarlıdır. Yoğunlukları daha fazla ol
duğu için otolitler baş pozisyonunun değişmesiyle birlikte
İç Kulağın Histofizyolojisi yer değiştirirler. Bu yer değiştirme alttaki tüy hücrelerine je-
lûtinimsi otolit zarı aracılığıyla aktarılır. Tüy hücrelerinin
V e s t İb û l e r İş l e v l e r
sterosilyumlarının şekil değiştirmesi aksiyon potansiyelleri
Dairesel hareket hızında artma ya da azalma (açısal hızlan nin oluşmasına neden olur ve bunlar 8. kafa sinirinin ves
ma ya da yavaşlama), endolenfin durağan haline bağlı ola tibüler dalı aracılığıyla merkezi sinir sistemine taşınır. Bu
rak yarım daire kanallarına doğru sıvı akışına neden olur. Bu yüzden makülalar otolitler üzerindeki yerçekimi kuvvetine
sıvı akışı krjsta ampullaris üzerindeki kupulayı hareket etti duyarlıdır. Vestibüler organ, hareketin ve boşluktaki konu
rir ve bunun sonucunda duyu hücrelerindeki sterosilyumlar mun algılanması ve dengenin korunması bakımından ü-
bükülür. Vestibüler sinir lifleri boyunca yapılan elektriksel nemlidir.
GÖRME VE İŞİTME SİSTEMLERİ / 487
ları kompresyon ve rarefaksiyon evreleri olan uzamına Lim D J: Functional structure o f the organ o f Corti: a review. Hear Res
1 9 8 6 :2 2 :1 1 7 .
dalgalardır. Kompresyon evresi üzengi kemiğinin içe doğru
İndeks
NOT: Kalın yazı ile yazılmış sayfa numaraları sözcüğün anlatıldığı ana konuyu göstermektedir. Sayfa numaralarından sonraki t harfi
çerçeve içini, f harfi şekli, b harfi ise teknik bilgi kutucuğunu ifade etmektedir.
A bantları (anizotrop bantlar), 195, 195f Aferent (getirici) (duysal) nöronlar, 164, Akyuvarlar. Bkz. Lökositler
196f 197f 198, 198f 202f 173 Albinizm, 375b
A vitamini Aferent (getirici) aıleriyoller, böbrek, 383, Aibümin, 233, 234
görmede, 479 385f 396, 398f karaciğerde sentezlenmesi, 341, 342f
karaciğerde depolanması, 343 Aferent (getirici) lenfatikler, lenf Aldosteron
A-Aktinin düğümünde, 279f 282 böbrek üstü bezi salgısı of, 414, 417f
düz kasta, 209 Aferent (getirici) sinir lifleri, 181 aşırı, 4 19b
iskelet kasında, 200 Agamaglobülinemi, lenf düğümü patolo böbrekte düzenleme
Açık dolaşım, dalakta, 286, 286f jisinde, 283f elektrolit su dengesinin ve, 389, 398,
Açık kanalcık sistemi, trombosit, 246, 246f Ağartma, görme pigmentinin, 479 399b
ACTH (adrenokortikotrop hormon), 408t Ağır zincirler kan basıncının ve, 394-395b
etkileri, 409f immünglobulin, 266, 269f Alerjenler, 266
aşırı üretimi, 419b miyozin, 197f 200 Alerjik tepkimeler (ani aşırı duyarlılık tep
böbrek üstü bezi korteksi etkileri, 409f Ağız boşluğu, 292-299. Bkz. özgül yapı kimeleri), 102b, 273
417, 4 l8 f Ağız. Bkz. Ağız boşluğu IgE, 102b, 266, 268t
deride pigmentleşmeye etkisi, 375 b Ağ-olıışturan kolajen, 106, 107 t mast hücreleri, 101-102, 1026, 103f
salgılayan hücreler, 408* Agranülositler, 236, 237f etkilenen burun erektil cisimleri, 351b
timustaki etkisi, 278 Agrekan, 116 a-L-İduronidaz, eksikliği/kusuru, 40t, 51t
Addison hastalığı, 375b, 399b, 419b Ağsı tabaka, retinanın, 476, 476f 477f 478f a (alfa) hücreleri, pankreas, 420, 421 f 422f
Adenohipofiz, 403, 404-407 AIDS demans kompleksi, mikroglia enfek 423f
hormonkın, 404, 408t, 409f siyonu ve, 171b Alfa (A) hücreleri, pankreasta, 420, 421f
oluşması, 403, 404f AIDS. Bkz. HIV enfeksiyonufAIDS 422f 423t
Adenoidler, 290 Alt madde, 173, 173f 175f Alfa (A) tübülin, mikrotübüllerde, 43-44,
Adenokarsinom, 92b. Bkz. Kanser, 324b Akciğer lopçukları, 354 44f47f
Adenozin difosfat (ADP) fosforilleyici Akciğer venleri, 366, 367, 3ö8f Alfa globülinler, 233
sistem, mitokondride, 30-31, 32f Akciğerler, 349, 349f Bkz. başlık altında Alfa grandileri, trombositlerde, 246
ADH. Bkz. Antidiiiretik hormon Akciğer ve Solunum Alfa-aktinin
Adipöz (yağ) hücreleri (adipositler), 103, gelişimi, sürfaktan, 363, 366b düz kasta, 209
129, 130f Bkz. Adipöz doku makrofajlar, 366 iskelet kasında, 200
gelişimi, 131, 132f mukozaya eşlik eden lenfoid doku, 289f Alkali fosfatazlar, yeri, hücrelerdeki ve
işlevleri, 97l sinirleri, 367 dokulardaki, 10, 12f
kökeni, 96f tümörleri, 368 b Altın, antikor işaretleme için, 15, 19f
paratiroid bezlerde, 428 Akne, 380b Alveol delikleri, 36lf 366, 3ö7f
tümörleri, 133b Aköz humor, 469, 474 Alveol hücreleri
Adipöz doku, 129-133. Bkz. Adipöz (yağ) Akroınegali, 155b kan hava bariyerinde, 359, 362f
hücreleri (adipositler) Akrozom evresi, spermiyogeneze ait, 436, tip I (yassı alveol hücreleri), 36lf 362,
miiltiloküler (kahverengi), 129, 131-133, 436f 437f 362f 363f 364f
132f133f Akıozom granülü, 436, 436f tip II (septal alveol hücreleri), 36lf 362-
tümörleri, 133b Akrozom keseciği, 436, 436f 363, 363f 364f 365f
iiniloküler (yaygın/sarı), 129, 129-131, Akrozom reaksiyonu, 436 yenilenmesi, 366
130f 131f 132f Akrozom, 436, 43öf 437f Alveol kanalları, 349f 358, 360, 36lf
yağ depolanması/serbestleştirilmesi ve, Aksiyon potansiyeli (sinir uyartısı), 162, Alveol keseleri, 349f 358, 359f 360f
129-130, 131b, 13ir 167 Alveol
Adltıminal bölme, 438, 439f Aksoaksonik sinaps, 167, l67f meme, 465, 466f
ADP (adenozin difosfat) fosforilleyici sis Aksodendritik sinaps, 167, I67f gebelikte, 465, 466f
tem, mitokondride, 30-31, 32f Aksolemma, 165, 166 süt yapımında, 465-466, 466f
Adrenal (böbreküstü) veni, 413, 4131 Akson tepesi, l62f l64f 165 solunum, 349, 349f 358-366, 358f 359f
Adrenerjik lifler, 187 Akson, l62f 163, 165-16 3601' 361 f
Adrenogenital sendromlar, 419b bozunmast ve yenilenmesi, 187b, 188f yenilenmesi, 366
Adrenokortikotrop hormon. Bkz. ACTH motor nöron, l62f 203f 204 Alveolar kemik/alveol (diş yuvası), 294,
Adrenolökodistrofi, X’e bağlı, 416, 340b Aksonem, 45 294f 297-299, 298f
Adventisya Aksonun başlangıç segmenti, 166 Alveolar makrofajlar, 3 6 if 366, 368 b
kan damarında, 219f 220 Aksoplazma, 165, 166 Alveoller arası bölme/duvar, 359, 360f 361 f
arteriyollerde ve küçük arterlerde, 220 Aksosomatik sinaps, 167, 167f 3ö2f 363f
büyük elastik arterde, 223, 224f Aktin/aktin filamanlan, 45f 46, 48f amfizemde, 366b
orta boy (müsküler) arterde, 219f 222, düz kasta, 207-208 kan-bava bariyerinde, 359, 362f
223f 227f iskelet kasında, 197f 198-200, 199f Alyuvarlar (kırmızı kan hücreleri), 233,
vende, 225, 227f 228f kasılma ve, 199f 201 233f 234-236, 234t, 235f
lenf kanalındaki, 231 mikroviluslarda (fıçamsı kenarlarda), 73, eşlik eden hastalıklar, 234-235b, 235-
uterustaki, 458 75f 309, 311 f 312f 236b
vajinadaki, 463, 464 Aktivin, distal parçanın kontrolünde, 405 sayısı ve yüzdesi, 234, 238t
489
490 / İNDEKS
kökeni/farkltlaşması/olgunlaşması, 9öf f Antijenler, 14, 265, 267f 270f büyük elastik, 219f 222-223, 224f
250f f 253-254, 254f 255f 256f 257f saptanmasında imünohistokimya, löt elastik lif kusurları ve, 112b
ürünleri ve işlevleri, 23-it Antijen-sunan hücreler, 265, 269 dejeneratif değişiklikleri, 223-224f
orak, 235b, 235f dendritik hücreler, 269 orta boy (miisküler), 219f 220-222, 223f
ortadan kaldırılmasında dalak, 288, 288f makrofajlar, 99 227f
Amakrin hücreler, retinada, 477f 479 Antikorlar, 14, 265-266, 2ö7f 268t; 269f Artık cisimcikler, 39, 42f
Ameloblastlar, 295f 296 270f spermiyogenezde, 435f
Anıelojeninler, 295 işaretleme, imünohistokimyada, 13-14, Asbestiform dejenerasyon, hyalin
Amf'izem, 366b 14F15 kıkırdağın, 139b
Amilaz, 330 plazma hücreleri tarafından üretimi, ASC'ler. Bkz. Antijen sunan hücreler
Amin prekiirsör alımı ve dekarboksilasyonu 103b, 265, 266 Asetilkolin, 167, 184, 185
(APUD) hücreleri, 86 Antimitotik ilaçlar G proteinlerinin düzenleyici etkileri,
Ampulla gastrointestinal kanala etkili, 322 b 311
duktus deferens, 431f443 mikrotiibüllere etkili, 44, 44b kas sinir bileşkesinde, 203
yarı dairesel kanal, 483f 484, 485f Anti-Müller hormonu, Sertoli hücresinin miyastenia gravis ve, 204 h
Anafaz, 60, 60f 6 lf 62f üretmesi, 440 parasempatik sinir sistemi tarafından
Anafilaksi Antral (ikincil) folildiller, 451, 451 f 454f gerçekleştirilen, 184, 185
eozinofil kemotaksi faktörü (ECF-A), 455f Asidofil dokular, 2
mast hücresinden salgısı, 102, 1024 Antrum, over folikiilü, 451, 45If 454f 455f Asidofil
103f Anulus fibrozus (anulus fibrozuslar) Distal bölümde, 404, 407f 409f
yavaş etkiyen maddesi, mast hücresinden kalbin fıbröz iskeleti, 228 Langerhans adacıklarında (alfa/A
salgılanması, 102 omurlar arası disk, 139, 157f hücreleri), 420, 421 f
Anafilaluik şok, 102b yırtılması, 140b Asiner bezler, 82, 83f
Anajen, 377 Aort cisimcikleri, 225 pankreasta, 328, 329f
Androjen-bağlayıcı protein, 439-440 Aort, 222-223 yağ bezlerinde, 379
spermatogenezde, 440, 440f Apandisit, 324 b Asiniisfasiner hücreler
Anclrojenler Apendiks, 322-324, 324b pankreas, 36f 42f 43f 87f 88f 89f 328-
böbrek üstii bezinden salgılanması, 414, Apikal foramen, 294, 294f 330, 329f 330f 331 f 3321'
417, 417f Apokrin bezler, 83, 84f tükürük bezleri, 325, 326f 327T
aşırı, 419 b ter bezleri, 381 yağ bezleri, 379
kemikteki etkisi, 155b Apoptoz (programlı hücre ölümü), 66, Aşırı duyarlılık
Androstenedion, sentezi/salgısı 66b, 66f 67f 268 ani, 102b
böbrek üstü bezi, 417, 4 l7 f korpus luteum bozunması, 455 deri bazofili, 242b
over, 451-452 Apozisyon, kemik, 142 Asit fosfatazlar, yeri, hücrelerde ve
Anemi, 234b 256b araştırılmasında tetrasiklin, 142 b dokularda, 10, 13f
pernisyöz, atrofik gastritte, 303 b Apozisyonel kıkırdak büyümesi, 138-139 Asit mukopolisakaritler. Bkz.
Anestezik maddeler, lokal, etki düzenek APUD hücreleri, 86 Glikozaminoglikanlar
leri, 167 b Apudomalar, 86 b Asit-baz dengesi, korunmasında distal
Anevrizma, 224 b Ara (interstisyel) lameller, l46f 147, 147f kıvrımlı tiibül, 389
Angina pektoris, 230 Ara filamanlar, 46-48, 46t, 49f Askorbik asit eksikliği. Bkz. C vitamini
Ani aşırı duyarlılık tepkimesi (alerjik düz kasta, 208-209 eksikliği (skorbiit)
tepkime), 102b, 273 tümörlerde, 48b Astım, bronkokonstıiksiyon, 358 b
burun erektil cisimleri üzerine etkisi, Ara madde, 95. 113-121, llö f 117f Astrositler, 169-170, 170f 170t, 171f 172f
351b kemik matriksinde, 145 pineal bezlerdeki, 430
IgE, 102b, 266, 268t Ara nöronlar, 164 Ateroskleroz, 223-224b
mast hücreleri, 101-102, 102b, 103f Ara sinüsler, lenf düğümü, 280 ATI3
Anizositoz, 235 b Aıaknoid altı boşluk, 175, 177f kas kasılması için, 199f 201, 205
Anizotrop bantlar (A bantları), 195, 195f Araknoid viluslar, 176 mitokonclrideki sentezi, 30-31, 32f 33f
196f197f 198, 198f 202f Aıaknoid, 175-176, 177f Atrezi, folikiil, 449-450, 452-453, 455f
kas kasılmasında, 201, 203f Aralık bağlantıları, 71f 72, 74f Atrial natriüretik faktör, 207, 226
Anjiyotensin I, üretimi astrosit iletişiminde, 170 Atrioventrikiilar düğüm, 228, 228f 230
jukstaglomerüler hücreler ve, 394 kalp kasında, 206, 209f Atıioventriküler demet, 228
kapiler endotel hücreleri ve, 218 Areola, 465 Atrofik gastrit, 303 b
Anjiyotensin II, l69f Argentafin hücreler, 86 Auerbach (miyenlerik) sinir ağı, 291, 319f
kan basıncının düzenlenmesinde, 394- Alginin vazopresin (anticliüretik hormon), 320, 32lf
395 b 408, 41 Ot Aziir boyaları, 234
kapiler endotel hücrelerinde anjiyotensin etkileri 408-409, 409f4l0t Azürofil graniiller, 236, 238, 238ı
I’den dönüştürülmesi ve, 218 G proteinlerinin düzenleyici etkileri, 31t granülopoezde, 256, 257f
Anjiyotensin Argirofil hücreler, 86 monositlercle, 243, 245f 260
G proteinlerinin düzenleyici etkileri, 31c Argiıofil retikıiler lifler, 111, 114f Azürofiller, 234
jukstaglomerüler hücrelerde anjiyotensin Aıitenoid kıkırdak, 353
I’e dönüştürülmesi ve, 394 Arka kamara, gözün, 469, 470f 471f B lenfositler, 234t, 267-269, 269t
Anjiyotensinojen, 394 Aıkuat arterler dağılımı, 269, 271f
Anoksi, orak hücreli anemide, 235 b böbrek, 385f 395, 398f eksikliği/kusurları, lenf düğümü
Anovıılatuvar döngü, 453 uteaıs, 458 patolojisi ve, 281b, 283f
Anticliüretik hormon (vasopresin), 408, Arkuat venler, böbrek, 385f 398, 398f işlevleri, 234*, 265, 267f 269*. 270f
41 Ot Artefakllar, doku takibi sonucu, 18 kökeni/farldılaşması/olgunlaşması, 96f
etkileri, 408-409, 409f 4l0t Arter çevresi lenfatik kılıfarı, 285, 286, 286f 25Of 260, 267, 270r
G proteinlerinin düzenleyici etkisi, 311 Arteriyoller, 215f 220, 220f 227f Bkz. özgül ürünleri, 234t
Antijen işleme, 269, 272f tip B12 vitamini eksikliği, intrensek faktör
Antijen-antikor etkileşimi, 103 b Arteriyovenöz ağızlaşmalar, 225 eksikliği ve, 3036
imünohistokimyada, 14 Arterler, 215 Bağ dokusu mast hücresi, 102
Antijenik belirleyiciler, 265 küçük, 220, 221f 222f Bağ dokusu özelliksiz, 121-124, 122f
İNDEKS / 491
Dağ dokusu, 69, 69t, 95-127 Bazal cisim, 45, 73 konjugasyonu, karaciğerde, 338b, 341-
ara madde, 95, 113-121 Bazal hücreler 342, 34 3f
C vitamini eksikliğinde, 108-109b koku epiteli, 353, 353f Billroth kordonları, 285, 286
elastik, 125-127, 126f solunum epiteli, 350, 351f Bipolent progenitor hücreler, 249
gevşek, 121-122, 1221' 123f Bazal hücreli karsinomlar, 381b Birim zar, 24, 24f
hücreleri, 95-106, 96l'911 Bazal lamina, 69-71, 70f 7 lf Birinci kutup cismi, 453-454
lifleri, 95, 106-112, 1071, 113f 114F 115f dermal, 375 Birinci ulaklar, sinyal algılamada, 29, 30f
116f Bazal membran, 70-71, 7017lf Birincil bronşlar, 349f 354
nötrofil kompartmanı olarak, 259 dermal, 375 Birincil demetler, 122
sıvı (ödem), 119b, 120-121 glomeri.il, 383-384, 389f Birincil folikiil
sıvı hareketi, 119-120, 121f Bazal, uterus, 458 çok tabakalı (preantral), 450, 451f 452f
tipleri, 121-127, 122f Bazilar zar, Corti organında, 485, 4R6f 487 tek tabakalı, 450, 451f 4521*
yoğun, 122, 122f 123f 124f 125f 126f Bazofilik cisimcikler, 337 Birincil kapiler ağ, hipofizer, 403, 405f
ilişkili fibrözkıkırdak, 139 Bazofilik dokular, 2 Birincil kemik, 146. Bkz. Kemik
Bağırsağa eşlik eden lenfatik doku (BELD), Bazofilik eritroblastlar, 253, 254f255f Birinci] kemikleşme merkezi, 148, I49f 150
309, 317f 319f 320. Bkz. Mukozaya Bazofilik miyelositler, 250f 254f 258 Birincil lizozomlar, 39, 39*, 260
eşlik eden lenfoid doku Bazofil-koloni-oluşturucu hücre (BCFC), Birincil oositler, 449
Bağırsak bezleri 2501' Birincil spermatositler, 433, 433f 434f 435f
ince bağırsak, 308f 309, 315f Bazofiller, 234t, 236, 237f 240-242, 242f Birincil uzantılar, podositin, 383, 387f 388f
kalın bağırsak, 320, 322f 243f Biyoritimler, pineal bezlerin rolü, 430
Bağırsak vilusları, 307, 308f 315f distal kısımda, 404, 407f 409f Bkıstlar (prekürsor hücreleri), 249, 250f
Bağışıklık (bağışıksal yanıt). Bkz. eşlik eden bozukluklar, 242b 250t
Bağışıklık sistemi işlevleri, 97t, 234t, 242 Blastomerler, 23, 462
antijenler, 265 kökeni/farklılaşması/olgunlaşması, 9öf Blastosist, 462
antikorlar, 265-266, 267f 268t, 269f 250f 254 f Böbrek arteri, 395
bozuklukları, 273 Langerhans adacıklarında (betafB Böbrek cisimciği, 383-385, 385f
dalak, 288 hücreleri), 420, 421f 422f 423t Böbrek interstisyunnı, 398
doğal, 265, 268f 270f sayısı ve yiizdesi, 238t, 242 Böbrek halisleri, majör ve minör,
hücresel, 265, 267f ürünleri, 234t 383, 384f
humoral, 265, 267f BCFC (bazophil-koloni-oluştıırucıı hücre), Böbrek korteksi, 383, 384f 385f 391f 392f
immünojenler, 265 250f Böbrek medüliası, 383, 384f 385f
kompleman, 273, 274 f 275f BELD. Bkz. Bronşa-eşlik eden lenfatik Böbrek pelvisi, 383, 384f
tipleri, 265 doku Böbrek tiibülleri
uyuma dönıik/edinsel, 265, 270f Bellek B hücreleri, 267, 269t distal kıvrımlı, 383, 384f 385f 387-389,
Bağışıklık eksikliği, 273, 281b Bellek T hücreleri, 268, 269t 391f 392f 393f 394f 395f
bileşimi, lenf düğümü patolojisi, 283f Beta (b) hücreleri, pankreastaki, 420, 421f proksimal kıvrımlı, 383, 384f 385-386,
edinsel. Bkz. HIV enfeksiyonu/AIDS 4221' 423b 385f 386r 389f 3 9 lf 392f 393f
Bağışıklık sistemi, 265-290. Bkz. özgül diabetes mellitusta, 420b hücreler üzerinen taşınma ve, 85, 85f
bileşen ve bağışıklık Bela (b) tiibülin, mikrotübüllerde, 43-44, 385-386
hastalıkları, 273 44 f 47f toplayıcı, 383, 384f 391-394, 397f
hücreleri (3 D-Glikozidaz, eksikliği/kusum, 40t Böbrek üstü (böbrek üstü bezi) veni, 413,
antijen-sunan hücreler, 265, 269 Beta globülinler, 233 4 l3 f
B ve T lenfositler, 234t, 267-269, 2ö9f, Beta-endorfin, 169. Bkz. Endorfinler Böbrek üstü (suprarenal) bezleri, 413-419,
271f Beta-oksidasyon, peroksizom enzimleri, 4 l3 f 4 l4 f Bkz. Böbrek üstü bezi
dendritik hücreler, 1Olt, 269-270 41 korteksi; Böbrek üstü bezi medül-
doğal bağışıklıkta, 265, 268f 270f eşlik eden bozukluklar, 41b lası
lenfoid organlar, 265, 266f Beta-Oksidasyon, peroksizomal enzimler, Kan damarları, 413, 4 l4 f
lenf düğümleri, 230, 265, 266f 278- 41 İşlev görmemesi, 4 19b
284, 279f 280f ilişkili bozukluklar, 41* Böbrek üstü bezi korteksi, 413-118, 4l3f
dalak, 265, 266f 284-288, 285f 286f Beyaz pulpa (merkezi) arterler, 285-286, 4 l4 f 4 l5 f 4 l6 f 4 l7 f
2871 288f 285f 286r düz endoplazma retikulumıı, 36
timııs, 265, 266f 273-278, 276f 277f Beyaz pulpa, 285, 285f 286-287, 286f etkilenen böbrekler, 398, 3991")
2781' 279f Beyin (beyin korteksi), 171, 173, 173f fetal, 417-418
bademcikler, 289-290 Beyin omurilik sıvısı (BOS), 176 işlev görmemesi, 4 19b
majör histokompatibilite kompleksi, 265, Beyin zarları, 95, 175-176, 177f karsinomu, 419b
269-271, 272f Beyincik (beyincik korteksi), 171, 173, tarafından salgılanan hormonlar, 414-
organ nakli ve, 271-273 174f 417, 4 l7 f
sitokinler ve, 265, 271-273, 273f 273t, Bez epiteli, 80-83 Böbrek üstü bezi mediillası, 413, 4 l3 f 4 14f
274 f Bezler, 80-83, 83f 4l5f 418-419, 4191"
Bağlantı epiteli, gingiva, 299 Bartholin, 464 gangliyon öncesi lifleri, 184-185
Bağlantı kıvrımları, 203, 2031 Bowman, koku epitelinde, 353, 353f işlev görmemesi, 419b
Bakteri enfeksiyonları, kontrolünde kontrolü, 84 salgıladığı hormonlar, 418
nötrofillerin rolü, 239b Lieberkühn (ince bağırsak bezleri), 308f Böbrek üstü bezleri. Bkz. Adrenal bezler
BALD. Bkz. Bağırsağa eşlik eden lenfatik 309, 315f Böbrekler, 383-398, 384r Bkz. başlık
doku Littre, 400, 446 altında Böbrek ve Nefronlar
Bant şekilleri/hücreleri, 238b, 2541' 258 Moll, 481 böbrek üstü bezi steroidlerinin etkisi,
bakteri enfeksiyonlarında, 258b oluşumu, 80, 82f 398, 399b
Barbitiiratlar, glukuronilltransferaz eksikliği Zeis, 481 kan süzülmesi, 383-385
için, 343b Bileşik bağışıklık eksikliği, lenf düğümü kan basıncının düzenlenmesinde, 394,
Baroreseptörler, 225 patolojisi, 283f 394-395 b
Bartholin, bezleri, 464 Bileşik bezler, 82, 83f kan dolaşımı, 395-398, 398f
Basit bezler, 82, 83f Bilirubin glukuronid, 338b, 341, 343f interstisyel hücreleri, 398
Bazal bölme, 438, 4391 Bilirubin, 288, 341-342 Boğumlar arası, 179-180
492 / İNDEKS
Boşaltım kanalları Çekirdek delikleri komplelisi, 53-56, 55f 56f CSF. Bkz. Beyin omurilik sıvısı;
erkek genital, 431f 442-443, 442f 443f Çekirdek delikleri, 53-56, 54f 55f 56f Koloni-uyarıct faktörler
süt, 465, 465f Çekirdek iskeleti, 59 Cücelik, 428b
tükürük bezlerini lobüller arası, 326 Çekirdek kılıfı, 53-56, 54f 55f 56f Cücelik, 428b kemik tutulumu, 155b
Bowman (glomerül) kapsülü, 383, 385f Çekirdek laminası (fibröz lamina), 53, 54f Cücelik
• 386f 55f lıipofizer, 1556
Bowman bezleri, koku epitelinde, 353 Çekirdek matriksi, 59 tiroid hormonu eksikliğinde, 1551ı
Bowman zarı (korneada), 469, 472f Çekirdek. Bkz. Çekirdekler Çürükler (diş), 2951ı
Boyalar (doku), 2-3 Çekirdekçik düzenleyici DNA, 58, 59f Cushing sendromu, 419
Boynuz hücreleri, 372 Çekirdekçik, 54f 58, 58*, 59f
Boyutlar, iki ve üç, doku kesitlerinin Çekirdekçikle ilişkili kromatin, 54f 58 D hücreleri, 307
yorumlanması ve, 20, 20f Çekirdekler pankreatik, 420, 423t
Bronkoalveolar sıvı, 366 hücre, 23, 53-67, 53f 54f Bkz. Başlık Dağıtıcı venler, karaciğer, 333f 336
Bronş ağacı, 349f 354-366. Bkz. özgül altında Çekirdek Dalak arteri, 285
yapısı epitel hücrelerinin, 69 Dalak kordonları, 286f 287, 287f
Bronşa eşlik eden lenfatik doku (BELD), piknotik, apoptozda, 66, 66f Dalak pulpası, 285, 285f
356f 357f 368b nöronal, 173 beyaz, 285, 285f 286-287, 286f
Bronşiyoller, 349f 354-358 Çembersi plikalar (Kerckring kapakçıkları), kırmızı, 285, 285f 286f 287-288, 287f
sempatik uyarı etkisi, 358b 307 Dalak, 265, 266f 284-288, 285f 2861' 287f
solunum, 349f 358, 358f 359f 360f Çevresel beyaz pulpa, 287 288f
uç, 349f 354, 358f 359f 3 6 lf Çevresel bölge, prostatın, 444, 444f dolaşımı, 285-286, 286f
Bronşlar, 349f 354, 355f 356f 357f Çevresel proteinleri, 24, 25f 235 histofizyolojisi, 288, 288f
Bruch zarı, 472 Çevresel sinir sistemi, l6 l, lö lf l62f 178- lenfosit dağılımı, 271*
Brunner (duodenumda) bezleri, 318, 320f 182 pulpası. Bkz. Dalak pulpası
Bulboiiretral (Cowper) bezleri, 431f 446 CFC/CFU (koloni-oluştumcu hücreler/ Dalgalı kenar, 143, I43f 144
Bulböz üretra, 400 birimler), 249 bulunmaması ile ilişkili bozukluklar 144*
Büllöz pemfigoid, 375b Chagas hastalığı, 292 b Dallanma, uç, 163
Burun bölmesi, 350 Çift kırıcılık, kutuplaştırma mikroskobunda, Dallanmış tübüler bezler, 82, 83f
Burun boşluğu, 350-353, 353f 4 Damak tonsilleri, 289
Burun çukuru, 350-351, 350b, 353 Cinsiyet hormonları Damak, yumuşak, 292
Burun delikleri (nostriller), 350 böbrek üstü bezi salgısı, 417, 417f Damar çevresi boşluk, 176
Burun kılları, 350, 353 kemik üzerine etkisi, 155* Damar endotel büyüme faktörler (VEGFs),
Burun. Bkz. Burun boşluğu Cinsiyet kromatini, 57, 58f 218
Büyük damarlar, 215 genetik cinsiyeti saptama ve, 57* Damar geçirgenliği, artışı, yangıda, 104,105
Biiyiik elastik arterler, 219f 222-223, 224f cis (oluşma) yüzü, Golgi kompleksi, 37, Damar kutbu, böbrek cisimciğinin, 383,
Bkz. ayrıca Arterler 37f 38f 385f
Büyük lenfositler, 242 Çizgili kanallar, tükürük bezleri, 325-326, Damar sistemi. Bkz. Kan damarları;
Büyük vestibüler bezler (Bartholin bezleri), 326f lenfatik damar sistemi
464 Çizgili kenar. Bkz. Fırçamsı (çizgili) kenar Değişici epitel, 76f, 77f 78, 80f 81f
Büyüme faktörleri, 62 Clara hücreleri, 355, 357f idrar kesesi ve idrar yollan, 399-400,
fibroblastlarca üretilen, 95 Çok birimli düz kas, 209 399f400f
hematopoezde, 250-251, 251t Çok çekirdekli dev hücreler, 99, lOlf 101 Değiş-tokuş damarları, 218. Bkz. Kapilerler
tedavi amaçlı kullanımı/ilişkili Çok düşük-yoğunluklu lipoproteinler Delıidratasyon, doku gömmek için, 2
bozukluklar, 251b (VLDL), 130, 131f Dehidroepiandrosteron, böbrek üstü bezi
timusca üretilen, 278 Çok katlı epitel, 74, 76*, 77f 78, 80, 81f salgısı, 414,417, 417f
tıp alanındaki kuilanmı ve, 62b değişici, 76*, 77f 78, 80f 81f Dehidrojenazlar, hücre ve dokulardaki
Büyüme hormonu (somatotropin), 408t kübik, 76*, 78 yerleşimi, 10
etkileri, 409f prizmatik, 76*, 78 Dejenerasyon
kemik üzerine etkisi, 155* yassı, 76*, 77f 78 sinir dokusu, 187*, 188f
kıkırdak büyümesinde, 138 keratinleşmiş, 76*, 78 transnöronal, 187*
salgılayan hücreler, 407f 408t keratinleşmemiş, 76*, 78, 80f Delik kompleksi (çekirdek), 53-56, 55f
Büyüme hormonu-salgılatıcı hormon solunum sisteminde, 350 56f
(GRH) (somatotropin-salgılatıcı Çok katlı yassı keratinleşmemiş epitel, 76, Delikler (çekirdek), 53-56, 54f 55f 56f
hormon), 408t, 410t 78, 80f Delikler, gözyaşı, 481
Büyütme Çok parçalı nötrofiller, 238b Delikli kapilerler
elektron mikroskopla, 6 Çok tabakalı birincil (preantral) folikül, glomerül, 218, 384, 385, 386f
ışık mikroskopla, 3 450,45ir 452f viseral, 2 l6 f 217, 217f
Çoklu tutturucu glikoproteinler, 115, 117, Delikli zarlar, 112. Bkz. Elastik lamina
C (parafoliküler) hücreleri, tiroid, 425, 425f 117f 119f 120f Delta granülleri, trombositlerde, 246
427 r Çöküntü bırakan ödem, 120 Demarkasyon membranları, 261, 264f
C vitamini eksikliği (skorbüt), 108-109,1 l i t Çomaklar, 471f 476, 476f 477, 477f 478f Demir iyonları, yeri, hücrelerdeki ve
bağ dokusu üzerine etkisi, 108-1096 479f dokulardaki, 10
periodontal bağ üzerine etkisi, 108-109, histofizyoloji, 479 Dendrit çıkıntıları, 165
297 Conn sendromu, 419 Dendrit hücreleri, 101ı, 269-270
C3. Bkz. Kompleman, Corti organı, 484, 485, 486, 487 Denclritler, l62f 163, l63f 165
hematopoezde, 252 Cowper (bulboüretral) bezleri, 431 f 446 Dentin tübü İleri, 294, 296f
cAMP (döngüsel AMP), düz kas Çöziinürliik/çözme gücü Dentin, 294-295, 294f 295*, 295f 296f 297f
kasılmasında, 108 elektron mikroskobunun, 6 Deoksigenin, nükleik asit probıınun
Camsı cisim, 469, 470f 471f 475 ışık mikroskobunun, 3 saplanması için, 18
Camsı zar, 378f 379 CRH (Kortikotropin-salgılatıcı hormon), Deoksiribonükleaz, 330
CCK. Bkz. Kolesistokinin 408t, 4l0t Depigmentasyon, cilt (vitiligo), 375*
CEA. Bkz. Karsinoembriyonik Antijen Crigler-Najjar sendromu, 343f Depolarizasyon, l66f 168
Çekirdek çevresi sarnıcı, 53, 54f C-şeklinde kıkırdak, 354 kas hücresi, 203-204
İNDEKS / 493
Deri, 369-381, 369f 370f Dış elastik lamina, 220, 222 Doku reddi, 271
bağışıksa! etkinliği, 375 Dış gebelik, 457b MHC molekülleri ve, 270, 271
bezleri, 379-381, 380f 381f Dış genitaller, dişi, 464 Doku sıvısı, 118
damarları, 376-377 Dış göz, 469. Bkz. Göz Dokular
duysal reseptörleri, 376-377, 377f Dış kök kını, kıl, 378f 379 kesitlerin yorumlanmasında karşılaşılan
elastikliği, 376, 376*. 376f 377f Diş kökü, 294, 294f sorunlar, 18-20, 20f
ince, 369, 370, 370f Dış korteks, lenf düğümü, 279-280, 279f boyama, 2-3
kalın (glabröz), 369, 369f 370 280f 281f bütünlüğü, kesitlerin yoaımlanması ve,
pigmentleşmesi, melanositler ve, 372- Dış kulak yolu, 482, 483f 20
374, 373f Dış kulak, 482, 483f dondurma, 2, 7
tabakaları, 369. Bkz. Dermis; Epidermis ses dalgalarının izlediği yol, 482, 483f gömme, 2, 2f
tümörleri, 381* Diş kuronu, 294, 294f hazırlama, mikroskopi için, 1-3
Derialtı doku, 369, 376 Dış mitokondri zarı, 30, 33f bozulmalar ve kusurlar, 18
Deride bazofil aşırı duyarlılığı, 242* Dış segmentler, 476-477, 477f 478, 478f elektron mikroskopi için, 7
Derinin kabartılı bozuklukları, 375b Dış sfinkter, üretra, 400 otoradyografi, 7-9, 8f 9f
Dermal papilla, 369, 369f 375, 376 Dış sınırlayıcı zar, 477, 477f 478f temel tipleri, 69, 69fl Bkz. Bağ dokusu;
damarları, 376 Dış tüy hücreleri, 485, 486, 486f 487f Epitel dokusu; Kas dokusu; Sinir
kıl folikülü, 377, 378f Diş. Bkz. dişler dokusu
Dermatan sülfat, 116, 118t, 376 Disakaridazlar, eksiklikleri, 309b tespit, 1-2
Deımatoglifik (parmak izi), 369 Dışarlıklı bileşen, ince bağırsak sinir Döküntü hücre sitolojisi, vajinal, 464 b
Dermis, 370f 375-376, 375f ağının, 320 Dolaşım bölmesi, nötrofil, 259, 259f
ter bezleri, 379f 380-381, 380f 381f Dişeti epitel hücreleri, 299 Dolaşım sistemi, 215-231. Bkz. Kan
yağ bezleri, 379-380, 379f 380f Dişeti oluğu, 299, 299b damarları; Kalp; Lenfatik damar sis
Descemet zarı, 470 Dişetleri. Bkz. Gingiva temi
Desidua (bazalis/kapsıilaris/pariyetalis), Dişi üreme sistemi, 449-467, 449f Bkz. Dondurma kırma (kriyofraktür), elektron
462, 463f özgül yapı mikroskopi için, 7
Desmin (skeletin), 46t 48 değerlendirilmesinde döküntü hücre Dondurma mikrotomu, 2
düz kasta, 208 sitolojisi, 464b Dondurma teknikleri, mikroskopi için, 2, 7
iskelet kasında, l6t 200 dış genitaller, 464 Dopa, melanin senthezinde, 373, 374
saptanmasında imiinohistokimya, l6t 18f meme bezleri, 465-467 Dopamin (prolaktin-engelleyici hormon/
Desmozin, 112 överler, 449-456, 449f PIH), 408t, 4l0t
Desmozomlar (maküla adherensler), 71f oviduktlar, 449f 456-457 Dopaquinone, melanin sentezinde, 373
72, 72f uterus, 449f 458-463 Dorsal arterler, penis, 446, 446f
kalp kasında, 206, 209f vajina, 449f 463-464 Dubin-Johnson sendromu, 343f
timus korteksinde, 275, 277f Diskler Düğmeler (son plaklar), 163
Destek hücreleri interkalar, 191, 206, 206f 207f 208f 209f Duktuli eferentes, 431f 432, 442
olfaktör epitel, 353, 353f omurlar arası, 139-140, 157f Duktus (vas) deferens, 431 f 443, 443f
retina, 479 fıtığı, 140b Duktus epididimis, 431f 442-443
seminifer tübüllerde (Sertoli hücreleri), Dişler, 294-299 Duktus koledokus (ortak safra kanalı), 344
433,433f 434f 435f 438-440, 439f Disse aralığı, 334, 3361' 337f 339f 34lf Duodenum (Brunner) bezleri, 318, 320f
Dev hücreler, çok çekirdekli, 99, lO lf lOlt Disse, aralığı, 334, 336f 337f 339f 34lf Duodenum, 307. Bkz. İnce bağırsak
Devlik, 155b Distal bölüm, 403, 404, 404f 405f 406f 409f enteroendokrin hücreler, 307t
Devreler, sinir, l6 l kontrolü, 404-405, 405f 408*, 409f 4 l0 f Dura altı boşluk, 175, 177f
Diabetes insipidus, 410b salgılayıcı hücreleri, 381*, 404, 407f 408f Dura mater, 175, 177f
Diabetes melliuıs Distal kıvrımlı tübül, 383, 384f 385f 387- Düşük yoğunluklu lipoproteinler (LDL),
B hücreleri, 420 b 389, 391f 392f 393f 394f 395f vücuda alınması, 28, 29f
fare (Acomys), 51? Diyadlar, kalp kası hücrelerinde, 207 Duysal (Aferent-getirici)) nöronlar, 164,
katarakt, 475b Diyafiz, 146, 148, I49f 173, 183f
Diartrozlar, 156-157, 156fl57f Diyapedez, 103-104, 105f 236, 259 Duysal gangliyonlar, 182, 183f 185f
DiGeorge sendromu, lenf düğümü patolo Diyastol, büyük elastik arterler, 223, 225f Duysal reseptörler, deride, 376-377, 377f
jisi, 283f DNA Duysal sinirler, 181
3,4-Dihidroksifenilalanin (dopa), çekirdekçik düzenleyici, 58, 59f Duyu organları. Bkz. özgül yapı
melanincle sentezi, 373, 374 hasarı/mutasyonu deri, 376-377, 377f
Dil altı bezler, 325, 328, 329f apoptoz ve, 66b Düz arterler, uterus, 458
Dil, 292-293, 293f 294f hücre çoğalması ve, 64b, 65b Düz endoplazma retikulumu (SER), 34f 35-
tat tomurcukları, 293, 294f hibridleştirme çalışmalarında, 16-18, 20f 36, 36f
Dinein, 45, 47f 166 kromatin, 56-57 hepatositlerin, 338, 339f
eksikliği, hareketsiz titrek tüy sendro- mitokondri, 31 bilirubin konjugasyonu, 3386, 343f
munda, 51t, 349b, 436b sentezi (S fazı), 60, 62, 64f Düz kas, 191, 191f 207-211, 211f 212f 213r
kamçı hareketinde, 436 yeri, hücreler ve dokularda, 10 alveol kanalı, 360f
Dinlenme bölgesi, epifiz kıkırdağının, 150, DNES. Bkz. Difüz nöroendokrin sistem bronş, 354, 355f 356f
151f Doğal katil hücreler, 2341, 269, 269t kasılması, 207-208
Dipalmitoyil fosfatidilkolin, siirfaktanda, doğal bağışıklıkta, 265, 268f 270f sinirleri, 209-211
363 işlevleri, 234t 2691, 270f yenilenmesi, 213
Diploe, 146 kökeni, 270f Düz tübüller (tubuli rekti), 431f 432, 442
Dış (eksternal) göz, 469. Bkz. Göz ürünleri, 234t Düz tübüller, 431f 432, 442
Dış ağız Doğmalık megakolon (Hirschsprung
servikal, 449f hastalığı), 292b ECF-A. Bkz. Eozinofil kemotaktik anafilak-
vajinal, 449f Doğum öncesi (fötal) korteks, 418-419 si faktörü
Dış ağsı (sinaptik) retina tabakası, 476, Doku kültürü, 9, lOf ECFC (Eritrosit-koloni-oluşturucu hücre),
477f 478f tıptaki uygulama alanları ve, 106 250f
Diş çürüğü, 295* Doku nakli, organ, 271-273 Edinsel Bağışıklık Eksikliği Sendromu. Bkz.
Dış daireseli lameller, I44f 147 reddi ve, 270, 271 HIV enfeksiyonu/AIDS
494 / İNDEKS
Efektörler, işaret almada, 29, 30f (enteroendokrin hücreler), 304, tabakaları, 369f 370-372. Bkz. özgül tip,
Eferent (götürücü) arterivoller, böbrek, 3061' 307f 307ft 309, 317f başlığı altım la Stratum
383, 385f 396, 398f köken alan tümörler, 3046 yenilenmesi, 370
Eferent (götürücü) lenfatikler, lenf Endokrin işaretleşme/etki, 28 Epididim, 431 f 442f 443
düğümünde, 279f 282 sitokin, 272 Epifiz kıkırdağı/plağı, 136, 1491' 150-151,
Eferent (götürücü) sinir lifleri, 181 Endolenf, 484 150f 151T 152f 1541'
Eferent (motor) nöronlar, l62f 164, 173 Endolenfatik kanal ve kese, 483f 484-485 Epifizler, 146, I49f 150, 1541'
Efüzyon, pievra, 367-368 Endometriyum, 458 kapanması, 150
Ehlers-Danlos sendromıı, 11 İt 112b, 376b gebelikte, 462, 463f Epiglot, 353
Ejakiilatııvar kanal, 431f 443 menstüasyon döngüsünün menstrüel Epikardiyum, 228
Eklem boşluğu, 156, 156f evresinde, 461-462, 462t Epimisyum, 192, 192f 193f
Eklem kapsülü, I56f 157 menstüasyon döngüsünün proliferasyon Epinefrin, böbrek üstü bezi medüllası
Eklem kapsülünün fibröz tabakası, 156f evresinde, 460,460f 462* salgısı, 418, 418-419b, 419f
157 menstüasyon döngüsünün salgılama Epinöryum, 180, 183f 184f
Eklem kıkırdağı, 135-137, 150, 156-157, evresinde, 460-461, 46lf 462* Epipfiz bezi (pineal bezler/cisim), 429-430
156f üzerine etkili hormonlar, 459, 459f Epiploik apendiksler, 320
büyümesi, 138 Endomisyum, 192, 192f 193f Episklera, 469
şişmanlığın etkisi, 157f Endonöryum, 181, 183f 184f Epitel dokusu, 69-92, 69*, 93f Bkz. özgül
Eklemler, 156-157, 156f 157f 158f 159f Endoplazma retikulumu, 34-36, 34f tip or organ ve Epiteliyal hücreler
Eksoftalmik guatr, 428 düz, 34f 35-36, 36f biyolojisi, 83-92, 93f
Eksokrin bezler, 80, 82, 83f hepatositlerde, 337-338, 339f örtüsü, 74-80, 7öt
Eksositoz, 26, 28, 85 kaba, 34-35, 34f 35f bezler, 80-83
ile karaciğerden nürotransmiterler, 167 zar proteini sentezi, 26, 27f bez etkinliğinin kontrolü ve, 84
Eksternum, eozinofilik özgül granülün, 239 sarkoplazma, 36 sinir ağı, 84
Elastaz, 112 Endorfinler, 169 metaplazisi 84 b
Elastik arterler, büyük, 219f 222-223, 224f G proteinlerinin düzenleyici etkileri, 31t kutupsallığı, 83-84
elastik lif kusurları ve, 112b Endositoz, 26, 28f 167 yenilenmesi, 84
Elastik doku, 125. Bkz. Elastik lifler reseptörce düzenlenen, 27-28, 28f tipleri, 74-83
Elastik kıkırdak, 135, 139, 139f zarın yeniden kazanımı, 28, 29f l66f 167 Epitel hücreleri, 69-73. Bkz. özgül tip ve
Elastik lamina, 112 Endosteum, 141, 1441' 145 Epitel dokusu
büyük elastik arter, 223, 224f Endotel lıücreleri/endolel iyon aktarımı, 84-85, 85f 86f
dış, 220, 222 antitrombojen etkisi, 219b pinositoz, 85
iç, 219, 219f kapiler, 215-216, 2l6f 218 seröz, 85, 87f 88f 89r
büyük elastik arterde, 219f 222-223, alveolar, 3 6 lf 362, 362f türeyen tümörler, 92b
224f kökenleri, 96f yenilenmesi, 84
orta boy (müsküler) arterde, 219f 220, korneal, 470 gastrointestinal kanalda, 320-322,
223f 227f Endozoma bölmesi, 27 322b, 323f
Elastik lif sistemi, 112, 115f 116f Endozornlar, 27-28, 28f 29f yüzey özelleşmeleri, 73-74, 75f 76f
deride, 376, 376b, 376f 377f Enfarktüs, 224b Epitelioid hücreler, 99
Elastik lifler, 95, 106, 112, 113f 115f 125 Enfeksiyon, nötrofiller, 238-239b, 258b Epitoplar (antijenik belirleyiciler), 265
adventisyada, 220 Enkefalinler, 170 EFO. Bkz. Eritropoietin
deride, 115f G proteinlerinin düzenleyici etkileri, 31* Eponişyum, 379
kusurlu, 112, 112b Entaktin, 69 Ereksiyon (penis), 446, 4461
Elastin, 106, 112, 116f Enteroendokrin hücreler, 304, 3061' 307f Erektil cisimler, 350, 3516
arterler, 222 307f, 309, 317f Erektil disfonksiyon, yönelik ilaçlar, 446 b
kıkırdak, 135 köken alan tümörler, 304 ,£ Erektil doku, penis, 446, 446f
Elastoz, solar, 376b Enzimler. Bkz. özgül tip Eritıoblastlar, 3öf 250f 253, 254f 255f 257f
Elaunin lifleri, 112, 115f antikor işaretleme için, 15 Eritropoez, 96f 249, 250f 253-254, 254f
deri, 376f 377f yeri, hücrelerde ve dokularda, 10, 12f 255f 256f 257f
Elektriksel sinapslar, 167. Bkz. Sinaps 13f Eritropoietin (EFO), 25İt, 253
Elektroforez EoCFC (Eozinofil-koloni-oluştuructı hücre), tıp uygulamasındaki yeri ve, 62 .£
hibridleşt irmede, 17-18 250f Eritrosit-koloni-oluşturucu hücre (ECFC),
protein yalıtımı için, l6f Eozinofil kemotaktik anafilaksi faktörü 250f
Elektron mikroskobu, 6-7, 6f 7f (ECF-A), mast hücresi salgısı, 102, Eritrositoz (polisitemi), 234-235*
doku hazırlama, 7 102b, 103f Erkek üreme sistemi, 431-447, 431f Bkz.
taramalı, 7, 7f Eozinofili, 239-240b özgül yapı
transmisyon, 6-7, 6f 7f Eozinofilik metamiyelositler, 254f boşaltıcı genital kanallar, 431 f 442-443,
Elektron taşıma sistemi, 31, 33f Eozinofilik miyelositler, 250f 254f 258, 259f 4421' 44 3f
Emboli, 219b Eozinofil-koloni-oluştunjcu hücre (EoCFC), penis, 431f 446, 446f
Embriyo, 462 250f testis içi genital kanallar, 43lf 442
hücrelerindeki çekirdekçikler, 58b Eozinofiller, 36f 234t, 236, 237f 239, 240r testisler, 431-442, 4 3 lf
Emici hücreler 24 lf yardımcı genital bezleri, 431f 443-446,
ince bağırsak, 309, 31 Of 31 If eşlik eden hastalıklar, 239-240b 444f 445f
kalın bağırsak, 320, 320f 3221' 323f işlevleri, 971, 234t Erken puberte/erken cinsel olgunluk
Enamelinler, 295 kökeni/farklılaşması/olgunlaşması, 96f aşırı böbrek üstü bezi androjenleri ve,
Endokard altı tabakası, 227 250f 254f 419*
Endokardiyum, 227 sayısı ve yüzdesi, 238t, 239 kemik üzerine etkisi, 155*
Endokondral kemikleşme, 148-151, l49f ürünleri, 234t Esas hücreler
150f 151 f 152f 153f 154f Ependim hücreleri, 170, 170t mide, 30l f 303f 304, 306r
kırık onanmında, 152b, 154f Epidermal kıvrımlar/mahmuzlar, 369 atrofik gastritte, 303b
Endokrin bezler, 80, 82-83- Bkz. özgül tip Epidermal-melanin birimi, 374 paratirotd, 428, 4291
oluşumu, 82, 82f Epidermis, 369, 369-375, 379f Etkin taşıma, 84-85
Endokrin hücreler, gastrointestinal kanalda bağışıklık yanıtında, 375 Etkinleştirilmiş makrofajlar, 99-100
İNDEKS / 495
F hücreleri, pankreas, -i20, 423l menstrtiasyon döngüsünün, 460, pariyetal hücreler üzerine etkileri, 303-
Fab parçası, 266 460f 462t 304
Fagositler Folikül atrezisi, 449-450, 452-453, 455f Gastrit, atıofik, 303b
doğal bağışıklıkla, 265, 268f 270f Folikül büyümesi, 450-452, 451f 452f 453f Gastrointestinal kanal. Bkz. Sindirim kanalı
tek çekirdekli, 97-100. Bkz. Makıofajlar Folikül hücreleri. Bkz. Foliküller Gaucher hastalığı, 40t
Fagositoz vakuolii, 39, 239* dendritik, 270 Gaz değiştokuşıı, alveollerde, 359, 362,
Fagositoz, 28 over (granüloza hücreleri), 449, 450, 362f
apoptozda, 66, 66*, 67f 451f 452f Bkz. Over folikiilleri GCFC (granülosit-koloni-oluşturucu hücre),
nötrofiilerde, 238-239* Folikül sıvısı, 450-456 250f
Sertoli hücreleri tarafından, 439 Folikiıl-boşaltıcı hormon (FRH), 408t G-CSF (granülosit-koloni-uyarıcı faktör),
yangıda, 104 Fol ilcii İler 25 İt
Fagozomlar, 28, 39, 238 over. B k z . Over folikiilleri Gebelik. Bkz. Döllenme; İmplantasyon
F-aktin, 197f 198, 201 tiroid, 423 , 424f 425f dış, 457*
Faktör VIII, eksikliği/lıeınofili A’daki Folikül-uyarıcı hormon (FSH), 408t esnasında endometrium, 462, 463f
kusurları, 247b etkileri, 409f esnasında memedeki değişiklikler, 465-
Faktör X, eksikliği/hemofili B'deki kontrol ettiği işlevler, 457t, 462t 466, 466f
kusurları, 247b menstrüel döngü üzerine etkisi, 409f hipeıplazisi ve lıipertrofisi, 192*, 458
Falloidin, yüksek ilgili etkileşimleri, 14 462t korpus iuteum, 456
Fallop tüpleri. Bkz. Oviduktlar salgılayan hücreler, 405, 408t Geçirgen olmayan bağlantılar, 73. Bkz.
Fare Mcowi's) diyabeti, 5İt spermatogenez ve, 409f 440, 440f Zonula oklu dens
Farklılaşma, hücre, 23, 24 Formaldehit, doku tespit edicisi olarak, 1 Geçirgenlik, damar, enflamasyonda art
lıematopoezde, 249-251, 250f 250t Foıniks, konjunktiva, 481 ması, 104, 105*
Fasya adherensler, 206 Fosfat iyonları. Bkz. Fosforf fosfat yeri, Geçiş bölgesi, prostatın, 444, 444f
Faz kontrast mikroskopi, 3-4, 4f hücrelerdeki ve dokulardaki, 10 Genetik cinsiyet, seks kromatini belirlen
Fc parçası, 266 Fosfatazlar, yeri, hücrelerdeki ve dokular mesinde, 57b
Feokromositoıııa, 419* daki, 10, 12f 13f Genital bezler, yardımcı, erkekte, 43lf
Feomelanin, 372 Fosfatidiletanolamin (sefalin), zar, 24 443-446, 444f 445f Bkz. özgül yapı
Feromonlar, G proteinlerinin düzenleyici Fosfatidilgliserol, sürfaktancla, 363 Genital yollar, erkekte
etkileri, 31 f Fosfolipaz A2, 330 Fosfolipidler boşaltıcı, 431 f 442-443, 442f 443f
Fertilizasyon düz endoplazma retikulumu, sentezinde, testis içi, 431f 442
akrozom tepkimesi, 436 36, 36f Genitaller, dış, dişi, 464
oviduktlarda, 449f 457 zar, 23f 24, 25f GER. Bkz. Graniillü (kaba) endoplazma
serviks salgıları, 463 Fosfor/fosfat retikulumu
Fetal (doğum öncesil) korteks, 418-419 kemik matriksinde, 144 Gerçek ses telleri, 353
Feulgen tepkimesi, niikleik asitlerin sap paratiroid hormonun etkisi, 428, 428- Geriye akım, aksonlar ve, 166
tanmasında ve niceliğinin belirlen 429* Germ hücreleri
mesinde, 10 Fosfotransferaz, eksikliği/bozukluğu, 40*, klonal doğası, 435f 437-438
Fibrilin, 112 51* primorcliyal, 449
kusurları, 112, 112b Fossa navikiılaris, 400 Germinal epitel
Fibrin, 247 Fotoreseptör sistemi, 469-481. Bkz. Göz over, 449, 450f
Fibrinojen, 233 Fovea, 471 f 479-480 seminifer tübül, 432-433, 432f
karaciğerde sentezi, 341, 342f Fraksiyonlarına ayırma, hücre, 9, l i f 12f döngüsü, 438
Fibıoblastlar, 95-97, 97f 98f 99f FRH (folikiil-boşaltıcı hormon), 408t Germinal merkez, lenf nodülü, 280
gevşek bağ dokusunda, 122, 122f 123f Fruktoz, seminal sıvıda, 443 Gevşek bağ dokusu, 121-122, 122f 123f
işlevleri, 95, 97t FSH. Bkz. Folikül-uyarıcı hormon Gilbert sendromu, 343f
kökenleri, 96f Fundus (gastrik) bezleri, 300f 301f 302, Gingiva (dişeti), 294, 294f 299
perikondriıımda, 137, 137f 303f 306f GIP (gastrik engelleyici polipeptid),
tıkız bağ dokusunda, 122, 123f 124f 125f Fundus 307t
yara iyileşmesinde, 95-97b, 122f gastrik, 300, 300f 301 f 302-304, 302f Giriş arteriyolleri, karaciğer, 333f 336
Fibroglikan, 116 uterus, 4491 458 Giriş venülleri, karaciğer, 333f 336
Fibronektin, 117, 119f Glabröz (kalın) deri, 369, 369f 370
embriyo gelişiminde ve kanserde, 118b G (gastrin) hücreleri, 307 Glans klitoris, 363
glomerül bazal membmnmda, 383 G proteinleri, 29, 30f 31t Glans penis, 431f 446
Fibrositler, 95, 98f G0 fazı, hücre döngüsünün, 62 Glia hücreleri, 161-162, 168-170, 170*,
tıkız bağ dokusunda, 122, 126f G1 fazı, hücre döngüsünün, 60-62, 64f 171f
Fibröz astrositler, 169, 170f 171f 172f G2 fazı, hücre döngüsünün, 60, 62, 64f eşlik eden hastalıklar, 171b
Fibröz kıkırdak, 135, 139, 140f GAG. Bkz. Glikozaminoglikanlar sinir bozunması ve yenilenmesi, 187b
Fibröz lamina, hücre çekirdeğinin, 53, 54f G-aktin, 197f 198, 201 türeyen tümörler, 188b
55f Galaktozamin, 115 Glial fibriler asidik protein/glial filamanlar,
Fibröz tıigon, 228 Gama globülinler, 233. Bkz. 46t, 48, 169
Fibröz, ilerleyici sistemik sklerozda, 108b İmmünoglobülinler saptanmasında imiinohistokimya, löt
Fimbriyalar, 449f 456 Gangliyon hücreleri/sinirler Glikojen
Fırça hücreleri, solunum epitelinde, 349- kalp, 230 glikokonikoidlerin sentezi, 414
350, 3521' retina, 476, 476f 477f 478, 478f gösterilmesinde periyodik asit-Schiff
Fırçamsı (çizgili) kenar, 73 Bkz. Gangliyon öncesi lifler, 184, 186, 186f 187 (PAS) tepkimesi, 12
Mikroviluslar Gangliyon sonrası lifler, 184, 186, 186f 187 nötrofiilerde, 238
ince bağırsak, 309, 310f 31 lf 312f 315f Gangliyonlar, sinir, 16i, 161 f 181-182, 185f sarkoplazmada, 200f 205
proksimal kıvrımlı tiibül hücreleri, 385, Gastrik çukurlar, 30üf 301, 301f sitoplazmik birikimleri, 48, 50f
385f 392f 393f Gastrik inhibitor polipeptid (GIP), 307t karaciğer hücrelerinde, 50f 339f 340,
Fıtıklaşma, omurlar arası disklerin, 140b Gastrik lipaz, 300, 304 34 2f
Fluoresan Antikor işaretleme, 14, 15 Gastrin (G) hücreleri, 307 vajina! sentezi/salgısı, 464
Fluoresans mikroskopi, 5-6, 6f Gastrin, 307t Glikojenez, glikokortikoidler, 414
Folikül (proliferatif/östrojenik) evresi, etkileri, 303-304, 307, 307* Glikokaliks, 24f 26
496 / İNDEKS
Heparan sülfat sülfamidaz, eksikliği/kusunı, Hipofizer portal sistem, 403, 405f hücre etkileşimi ile, 118, 12üf
40 Hipokrom anemi, 236b kıkırdağın, 135
Heparan sülfat, 116, 118f 118t Hipoparatiroidizm, 4291) Hücre döngüsü, 60-65, 64f
bazal laminada, 69, 70f Hipotalamik engelleyici hormonlar, 405f Hücre gövdesi, nöron (perikaryon), l62f
Heparin 408t, 409f 41 Ot 163, 164-165, l64f l65f
ani aşırı duyarlılık tepkimesinde, Î02b Hipotalamik salgılatıcı hormonlar, 4051' Hücre içi kanalcıklar, 303, 303f 304f 305f
bazofillerde, 242 408t, 409f 4l0t 306f
mast hücre salgısı, 102b, 103f Hipotalamo-hipofizer sistem, 403-404, 405f Hücre içi ulaklar. B kz. İkinci ulaklar
Hepatik arter, 333f 336 409f Hücre iskeleti, 24, 43-51. B kz. özgül
Hepatik kanallar, 337, 344 Hipotalamus bileşen
Hepatik venler, 336 hipofiz ilişkisi ve (hipotalamo-hipofizer Hücre korteksi, 46
Hepatositler, 332, 334, 334-335f 337-343, sistem), 403-404, 405f 409f Hücre kültürü, 9, 1Of
339f 34 l f B kz. karaciğer lopçukları hormonları, 405f 408f, 409f 41 Ot Hücre ölümü, programlı (apoptoz), 66,
bilirubin bağlanması, 338b, 343f distal bölüm kontrolü ve, 404, 405f 66b, 66f, 67f, 268
hasarı, 336b 408ı ile oluşan korpus lııteum bozıınması,
glikojen/karbonhidratlar, 50f 339f 340, over işlevi ve, 457f 455
342f spermatogenez ve, 440, 440f Hücre zarı. Bkz. Plazma zarı
lıeterojenliği, 336-337, 338f ilişkisi, hipofiz ve tiroid ile, 4 l0 f Hücreler arası bağlantılar, 71-73, 71f 72f
Herediter sferositoz, 236b lezyonları, diabetes insipidus ve, 410b 7 3 f 74f
Hering kanalları (safra kanalcıkları), 333f Hipotiroicli, 428b Hücreler arası tutunma adhesion, 71
337, 34Of 344 Hirschsprung hastalığı (doğmalık Hücreler üzerinden taşıma, 85, 85f
Herring cisimleri, 408, 41 lf megakolon), 292b Hücreler
Heteıograftlar, 271 Hirsutizm, böbrek üstü bezi aralarındaki bağlantılar, 71-73, 71f 72f
Heterokromatin, 34f 56 bozukluklarında, 419b 73f 74f
Hibridleştirme, 16-18, 20f His demeti, 228f bölümlerine ayrılması, 9, l i f 12f
Hidrasyon kabuğu, 145 His demeti, 228f çekirdeği, 23, 53-67, 53f 54f Bkz. başlığı
Hidrofil (sıı sever) işaretleşme molekülleri, Histamin altında Çekirdeksel
28-29 ani aşırı duyarlılık tepkimelerinde, 102b epitel hücrelerinin, 69
Hidrofob (su sevmez) işaretleşme molekül bazofillerde, 242 piknotik, apoptozda, 66, 66f
leri, 28 mast hücresinde depolanması/salgısı, çoğalması, 64-651), 65f
Hidrojen peroksit, fagositozda, 239b 101-102, 102b,103f ekolojisi, 23
Hidroklorik asit, pariyetal hücre salgısı, yangıda, 105 farklılaşması, 23, 24t
303,305f Histokimya, 9-13 hücre dışı matriks etkileşimi ve, 118,
Hidroksiapatit tıp alanındaki uygulamaları ve, 13b 120f
deminde, 294, 295 Histolji, çalışma yöntemleri, 1-21 hücre iskeleti, 43-51
kemik matriksinde, 144-145 Histon olmayan proteinler, 56 ökaryot, 23
minede, 295 Histonlar, 56 prokaryotik, 23
Hidroksilizin, kolajende, 106 HIV enfeksyon/AIDS sitoplazma bileşenleri, 23-43
Hidroksipıolin, kolajende, 106 merkezi sinir sistemi/glial hücre eşlik eden hastalıkları 51b, 511
5-Hidroksitriptamin (serotonin), 304, 307t enfeksyon ve, 171b Hücrenin bölümlerine ayrılması, 9, 1lfl2 f
üreten karsinoidler, 304b yardımcı T hücreleri üzerine etkisi, 268b Hücresel bağışıklık, 265, 267f
Hidrosefali, 176b Hiyalin kıkırdak, 135, 135f 136-139, 136f Hiicre-yüzey reseptörleri, lenfosit
Hidrostatik basınç, 119-120, 121f 137f, 138f farklılaşmasında, 260
glomerül süziintüsii oluşumu, 384 bozunma değişiklikleri, 139b Humoral bağışıklık, 265, 267f
Hilum büyümesi, 138-139 Humoral faktör, timııs, 278
böbrek, 383, 384f somatotropin, 138 Hunter sendromu, 117b
karaciğer, 332 eklem, 135-137, 150, 156-157, 156f Hurler hastalığı/sendromu, 40t, 51t, 117b
lenf düğümü, 279, 279f büyümesi, 138 Hyalomer, 246
Hiperhilirubinemi, yenidoğan, 338b, 343f şişmanlığın etkisi, 157b Hyaluronidaz, bakteriyel, ara madde üzer
Hiperparatiroidizm, 428-4291) lıistogenezi, 138-139, 138f ine etkisi, 117b
kemik dekalsifıkasyonu, 155b, 428-429b yenilenme yeteneği, 139 Hyalııronik asit, 118t
Hiperplastik şişmanlık, 131, 131b HLA. B kz. İnsan lökosit antijeni kıkırdakta, 135, 136, 136f
Hiperplazi, 192b Holokrin bezler, 83 mü köz dokuda, 127
gebelikte, 192b, 458 yağ bezleri olarak, 380
Hiperpolarizasyon, 168 Homeostaz, otonom sinir sistemi, 182 I bantları (izotıop bantlar), 195, 195f 196f
Hipertiroidi (tirotoksikoz), 428b Homograftlar, 271 197f 198f 202f
Hipenrofi, 192b Horizontal hücreler, retinal, 477f 479 kas kasılmasında, 201-, 203f
gebelikte, 192b, 458 Hormona duyarlı lipaz, 130, 131 f I hücreleri, kolesistokinin salgısı, 345
Hipertrofik kıkırdak bölgesi, 150-151, 151 f Hormonlar, 403. Bkz. özgül tip İç (internal) göz, 469. B kz. Göz
Hipertrofik şişmanlık, 131b hipotalamo-hipofizer sistem ürünü, 404, İç ağız, 458
Hipodermis, 369 405f İç dairesel lameller, 144f 147
Hipofiz (pituiter bez), 403-411. kemik üzerine etkisi, 155b, 428, 428- İç elastik lamina, 219, 219f
Adenohipofiz; Nörohipofiz 429b büyük elastik arter, 219f 222-223, 224f
gelişimi, 403, 404f metabolizmasında düz endoplazma orta boy (müskiiler) arter, 219f 220, 223f
hipotalamo-hipofizer sistem ve, 403- retikııiumu, 36 227f
404, 405f 409f osteoklast etkinliği üzerine etkisi, 143 İç hücre kitlesi, 462
kan dolaşımı, 403, 405f saptanmasında imünohistokimya, l6t İç kök kını, kıl, 378-379, 378f
tiroid ve hipotalamus ile ilişkisi, 4 l0 f Howship lakünası, 143 İç koıteks, lenf düğümü, 279, 279f 280,
tümörleri, 411b Hücre bağlantıları, 71-73, 71f 72f 73f 74f 280f
tümörleri, 411 b Cushing sendromu, 419b Hücre bölünmesi (mitoz), 59-60, 60f 6 lf İç kulak, 482, 483f 484-487
ürettiği hormonlar 404, 408*, 4091 62f 63f işitme işlevleri, 483f 487
Hipofiz arterleri, 403, 405f sırasında sentrozomlar, 44-45, 59 ses dalgalarının yolu, 483f 487
Hipofizer cücelik, 155* Hücre dışı matriks, 69, 69t, 95 vestibüler işlevleri, 485f 486
498 / İNDEKS
İç mitokondri zarı, 3ü, 33f altında Bağırsak İşaret alma, 28-29, 29f 30f 31*
İç segmentler, 477, 4771 4781 479f damarlar ve sinirler, 318-320, 3191 3211 düzenleyici hücre içi reseptörler, 291 30
İç sınır zarı, 477f 478f enteroendokrin hücreler, 3071 307*. 309, İşaret dizisi, 35
İç tünel, 486, 486f 3171 İşaret peptidaz, 35
İç tüy hücreleri, 485, 486, 486f 4871 epitel hücreleri, 309, 3101 31113121 İşaretleşme molekülleri (ulaklar). Bkz.
İdrar hoşluğu, böbrek cisimciğinin, 383, epiteli, 309, 3101 3111 3121 Kimyasal ulaklar
385f 386f lipit sindirimi, 309, 3131 3141 işaret aktarılmasında, 28— 29, 30f
İdrar kesesi, 399-400, 3991' miiköz zar, 307, 3081 3151 İşaret-tanıma parçası, 35, 351
İdrar kesesi, 399-400, 3991' tabakaları (lamina propriyadan seroza- Isı düzenlenmesi
İdrar kutbu, böbrek cisimciğinin, 383, 385f va), 309-318,3151 3161 3171 3181 derideki, 376
İdrar yolları, 399-400 3191 spermatogenezde, 440
İduronik asit, 115 mukozaya eşlik eden lenloid doku, 2891 spermatogenezde, 440 kriptorşidizm,
IgA, 266, 2681 2901 441
anne sütünde, 466 İnen kolu, Henle kangalının, 3841 3851 Işık mikroskobu, 3, 3f
gebelik sırasında, 465 386, 387, 3931 doku hazırlanması, 1, 21
kolostrumda, 466b İnlerior hipoliz arteri, 403, 4051 Işık
sindirim kanalında, 291, 309 infundibulum (nöral sap), nörolıipofizin, algılanması, 469-481. Bliz. Göz; Görme
tükürükte, 328 403, 4051 G proteinlerinin düzenleyici etkisi, 31t
IgD, 266, 268t İnhibin Işınsal çıkıntılar, 45, 471
IgE, 266, 268t distal bölümün kontrolünde, 405, 440 İşitme algılama sistemi, 482-487. Bkz.
ani aşırı duyarlılık tepkimesinde, 102b, spermatogenezde, 440, 4401 kulak
266, 268t inhibitor sinapslar, 168, 1691 İşitme, 482-487. B kz. Kulak
reseptörleri, mast hücreleri üzerindeki, İnkliizyon hücre (I-hiicre) hastalığı, 40, İskelet kası lifleri, 191, 1921 197f
102 40t, 511 düzeni, 1941 195-200, 195f 1961 1971
IgG, 266, 268t, 2691 İnkus (Örs), 483-484, 4831 19811991
IgM, 266, 268t İnsan bağışıklık eksikliği vinısü. B kz. HIV hipertrofisi ve, 192*
I-hiicre hastalığı, 40, 40t, 511 enfeksionu/AIDS motor birimleri ve, 204
İki boyut, doku kesitlerinin yorumlanması İnsan koriyonik gonadotropini (I-1CG), kor tip I ve II, 205
ve, 20, 20f pus luteum üzerine etkisi, 456 İskelet kası, 191, 191-205, 1911 1921
İki kutuplu nöronlar, l62f 163, l63f İnsan lökosit antijeni (ULA), 270. Bkz. düzeni, 192-195, 1921 1931
retinada, 4711' 476, 477r478 ayrıca enerji üretim sistemi ve, 204—205
İkili tespit, 2 Majör histokompatibilite kompleksi hipertrofisi ve, 192*
İkincil (antral) foliküller, 451, 451 f 454f İnsiilin, B hücre sentezi/salgısı, 420, 4211 kan damarları, 192, 1921 1941
4551 4221423* kasılması, 1991201-203, 203f
İkincil bronşlar, 349f integral proteinler, 24, 25, 251 235 sinirleri, 203-204, 2031
İkincil demetler, 122 İntegrinler, 24, 73, 95, 118, 120f 1211 yenilenmesi, 211-213
İkincil kemik, I44f 146-148, I46f 1471' Bkz. İnterlaz, 59-62, 6 lf 621641 İskelet. Bkz. Kemik
ayrıca Kemik İnterleronlar, 272 İşlevsel, uterus, 458
İkincil kemikleşme merkezi, 1491" 150 İnterkalar diskler, 191, 206, 20öf 2071 2081 İyodopsinler, 478, 479
İkincil lizozomlar, 39 2091 İyodotirozin delralojenaz, tiröicl hormonunda
İkincil spermatosit, 433, 43314351 İnterkalar kanallar serbestleştirilmesi, 426
İkincil ulaklar, işaret almada, 29, 301 pankreas, 329-330, 3301 İyodür, tiroicl hormonu sentezi, 425, 4261
İkincil uzantı, podositin (pediseller), 383, tükürük bezleri, 325, 3261 İyon kanalları, açılması, sinir uyartısı ve,
3871 3881 İnterlökin 3, hematopoezde, 251t 166-167
IL-l’den 10’a kadar, 273t İnterlökinler, 272, 273t İyonlar
IL-3, 273t internal (iç) göz, 469. B kz. Göz taşıyıcı hücreler, 84-85, 851 861
hematopoezde, 25İt internum, eozinol'il özgül granülü, 239, yeri, hücrelerde ve dokulardaki,
İle korpus luteum bozunması, 455 2411 10 , 121
İleriye akım, aksonlar ve, 166 İnterstisyel (ara) lameller, 1461147, 1471 İyot eksikliği guatrı, 426b
İlerleyici sistemik skleroz, 108* İnterstisyel büyüme, kıkırdak, 138 İzodesmozin, 112
İletişim bağlantıları, 73. Bkz. Aralık İnterstisyel hücreler İzogen kondrositler, 1361 137
bağlantıları böbrek, 398 İzograftlar, 271
İleum, 307. Bkz. İnce bağırsak over, 456 İzotrop bantlar (I bantları), 195, 195f 1961
İmplantasyon, 462, 463* testis (Leydig hücreleri), 431, 4321433, 1971 1981 2021 kas kasılmasında,
İıııplantasyon, 462, 463* lallop tüp 4351 441-442, 4411 201, 203f
lerinde (dış gebelik), 457b İnterstisyel implantasyon, 462
İmünglobülinler, 14, 265, 268t, 2691 B kz. İnterstisyuıu Jejunum, 307. B kz. İnce bağırsak
ay rıca özgü! tip başlığı altın la Ig ve alveoller arası septumun, 359, 362 Jel elektroforezi
Antikorlar böbrek, 398 hibriclizasyonda, 17-18
İmünohistokimya, 10, 14-15, 151 161 171 testisin, 431, 4321433, 4351441-442, protein yalıtımı için, 161
doğrudan yöntemi, 15, 17Î 4411 JG hücreler. Bkz. Jukstaglomeriiler hücreler
dolaylı yöntemi, 15, 171 İntima, kan damarı, 219, 2191 Jukstaglomerüler aparat, 394, 3971
tıp alanındaki uygulamaları ve, 15b, löt, büyük elastik arterin, 2191 222 Jukstaglomeriiler hücreler, 3851 394 , 397f
181 191 orta (miisküler) arterin, 2191 220, 227f 3981
İmiınojenler, 265 venin, 225,227f Jukstakrin salgısı, 403
İmiinositler, 280, 2801 İntrafıızal lifler, 204, 2041 Jukstamedüller nelronlar, 3841 387. Bkz.
İn situ hibridleştirme, 16-18, 201 intramural gangliyonlar, 182 Nefronlar
İnce (aletin) lilamanları, 45146, 481 İmrensek bileşen, bağırsak sinirleri, 320,
düz kasta, 207-208 3211 Kaba endoplazma retikulıırnu İRER), 34-35,
iskelet kasında, 1971 198-200, 1991 İntrensek faktör, 303b 341 351
kasılma ve, 1991 201 İnvoliisyon, makrofajlarda, 100b hepatositlerde, 337-338, 3391 3421
mikroviluslarda, 73, 751 İpliksi papilalar, 292-293, 2931 zar proteini sentezi, 26, 271
İnce bağırsak, 307-320, 3081 Bkz. Başlık İris, 469, 47014711474, 4741 Kadherinler, 71
İNDEKS / 499
Kahverengi yağ (miiitiloküler yağ dokusu), aktarma işlevi, 233, 234f Karbaminohemoglobin, 236
129, 13M 33, 132f 133f lenfosit dağılımı, 238t, 2711 Karboksihemoglobin, 236
işlevi, 132 pıhtılaşması Karboksil esler hidıolaz, 330
histogenezi, 132-133 kusurları, hemofilide, 247b Karbon dioksit taşınması, 233
tümörleri, 133b trombositler, 246 Karbonhidratlar
Kalbin f'ibröz iskeleti, 226-228 plazma, 233-234 karaciğerde depolanması, 342f 343
Kalıcı dişler, 29-1 şekilli elemanları, 233. Bkz. Kan sitoplazmik birikimleri, 48
Kalın (miyozin) filamanları, 46 hücreleri Karbonik anhidraz
düz kasta, 207-208 Kanalcıklar gaz değiş tokuşunda, 362
iskelet kasında, 1971' 198, 200 gözyaşı, 481 pariyetal hücrelerde, 303, 305f
kasılma ve, 199f 201 hücre içi, midede 3f 304F 305f 306f Kardeş hücreler, 60, 62f
Kalın bağırsak, 320, 322f 323f kemik, 141, I42f Kardeş kromalidler, 59-60
Kalın deri, 369, 3691 370 safra, 333f 337, 339f 340f 344 Kardiya (mide), 300, 300f 302
Kallikreinojen, 330 KanalikCil sistemi, açık, trombosit, 246, Kardiya bezleri, ösofageal, 299
Kallus, kemik, 152, 154f 246f Karışık sinirler, 181
Kalmodülin, düz kas kasılmasında, 208 Kanallar Karoten, 372
Kalp ileti sistemi, 228-230, 228f 229f bezler, 82, 83f Karotis cisimleri, 224-225, 226f
Kalp kası hücreleri, 207, 208f" 210f 227-228 safra, 333f Karotis sinüsleri, 225
Kalp kası, 191, 191f 206-207, 206f 207f tükürük bezler, 325-326, 326f Karşılıklı bağ, iskelet kasında, 1991' 200
208f 2091' 210f 227-228 Kanallı (süngersi) kemik, 145, I45f I49f Karsinoembriyonik antijen, 324, 324f
yenilenme yetenekleri, 211 Bkz. Kemik saptanmasında imünohistokimya, l6t,
Kalp kulakçığı kası, 207, 21 Of Kan-hava engeli, 176 19f 324f
Kalp yetersizliği hücreleri, 366 Kan-hava engeli, 359, 3621' Karsinoidler, 304b
Kalp, 215, 226-230. Bkz. Kardiyak Kanser kemoteıapisi Karsinom, 92b. Bkz. Kanser
Kalpteki iletim sistemi, 228-230, 228f 229f antimitotik alkaloidler, 44b Karşıt boyalar, 3
Kalsitonin, 425 gastrointestinal kanaldaki etkisi, 322b Kaılagener sendronnı (hareketsiz titrek tüy
kalsiyum düzeyleri/kemik üzerine etkisi, Kanser, 65 b, 65f Bkz. özgül tipi ve etkile sendromıı), 45b, 511, 349b, 436b
155, 425, 428 diği organ ya da yapı oosit aktarımı ve, 457
osteoklastlar üzerine etkisi, 143, 155, metastazında lenf düğümleri, 283b sinüzit, 353b
428 mitoz, 64b, 65f Karyotip, 57, 58b, 58f
parafoliküler hücre salgısı, 425, 425f hücrelerinin çekirdekçikleri, 58b hazırlanmasında doku kültürleri, 9b
4 271 Kan-teslis engeli, 438, 439f440, 440b Kas dokusu, 69, 69c, 191-213, 191 f Bkz.
paratiroid hormonu etkileşimi ve, 428 Kapakçıklar özgü l tip
Kalsiyum fosfat, kemik matriksinde, 144, lenfatik, 230f 231, 282 düz, 191, 19ir 207-211, 211 f 2121'213f
151 venöz, 225, 228f iskelet, 191, 191-205, 191f 192f
Kalsiyum iyonları, yeri, hücrelerde ve Kapalı dolaşım, dalak, 286, 286f kalp, 191, 1911206-207, 206f 207f 208f
dokularda,10, 12f Kapasitasyon, f'allop tüpü salgılarının etk 2091' 21 Of
Kalsiyum isi, 457 mitokondriyal kusurların etkisi, 32b,
eksikliği, kemikteki etkisi, 155b Kapiler endoteli hücreleri, 215-216, 2 l6 f 331'
kan düzeyleri, düzenlenmesi, 152-155, 218 yenilenmesi, 211-213
155b, 428-429b alveolar, 3611362, 362f Kas kasılması
kas kasılmasında Kaplı çukurlar, 27, 29f düz kas, 207-208
düz kasta, 208 Kaplı kesecikler, 27, 28f 29f iskelet kası
iskelet kasında, 199f200-201, 203f Kapsül (teriıoryal) matriks, 136, 136f 137f düzeneği, 1991' 201-203, 203f
kemikte, 144, 152 Kapsül altı epitel, göz merceğinin, 475, kalsiyum, 1991' 200-201, 203f
paratiroid hormonun etkisi, 155, 428, 475f kayan filaman hipotezi, 199f 201-203,
428-4 29b Kapsül altı sinüs, lenf düğümü, 279-280, 203f
Kalsiyum-kalmodiilin kompleksi, 208 280f motor birimler ve, 204
Kamçı, spermin, 43, 45, 74, 436, 437f Kapsül Kas kasılmasında, 201, 203f
Kan basıncı dalak, 284, 285f Kas lifçikleri
böbreklerin düzenlemesi, 394-395b eklem, 156f 157 iskelet kası, 192f 1961 197f 198, 198f
kan damar yapısı ve, 225f karaciğer (Glisson), 332 2021'
Kan clamar sistemi. Bkz. Kan damarları lenf düğümü, 279 kalp kası, 229f 230
Kan damarları. Bkz. özgül tip, organ, ya da tonsil, 289 Kas lifleri, 191, 192f 197r
sistem Karaciğer hücreli karsinom, 345b düzeni, 194f 195-200, 195f 1961 197f
katmanları, 219-220, 219f Karaciğer lopçukları, 332-334, 333f 334- 1981 199f
sinir ağı, 220 3351 336- 337, 336f 337f Bkz. hipertrofisi ve, 192*
yapısal özellikleri, 219-220, 219f Hepatositler motor birimler ve, 204
kan dolaşımı ve, 225f Karaciğer sintizoidleri, 333f 334, 334-3351 tip I ve II, 205
Kan hücreleri, 233-247. Bkz. özgül tip 336 Kas mekikleri, 204, 2041
alyuvarlar, 233, 233f 234-236, 234t, 235f Karaciğer sirozu, 344b, 344f Kasılma
boyanması, 234 Karaciğer, 325, 332-344, 3331' 334-335f düz kas, 207-208
lökositler, 103-106, 105f233, 233f234t, Bkz. ayrıca iskelet kası, 199f 201-203, 203f
236-243, 237f 244f 245f başlık altın d a Hepatik ve Hepatositler kalsiyum, I99f 200-201, 203f
oluşumu. Bkz. Hematopoez düz endoplazma retikıılumu, 36 kayan filaman hipotezi, 199f 201-203,
salıverilmesi, kemik iliğinden, 252, 253f glikojen depolanması, 50f 3391 340, 342f 203f
trombositler, 233, 234ı, 246-247 hastalıkları, 336b, 344b motor üniteler, 204
ürünleri ve işlevleri of, 234c işlevleri, 325 kalp kası, kalbin ileti sistemi, 228-230,
Kan pıhtısı/pılıtılaşması, 247 kan damarları, 336-337 2 2 8 f2291
kusurları, hemofilide, 247b sirozu, 344b, 3441' Kas-tendon bağlantısı, 192-195
Kan sayımı, 238t stroması, 332 Katajen, 377
Kan yaymaları, 234 tümörleri, 345 b Katalaz, 41
Kan, 233, 233f yenilenmesi, 344, 344 b, 344f Katarakt, 475b
500 / İNDEKS
Katil hücreler, doğal. B kz. Doğal katil Kemikçikler, kulak, 483-484, 483f rengi, nıelanositler ve, 378f 379
hücreler Kemikleşme bölgesi, epifiz kıkırdağının, Kılcal kan damarları (kapilerler), 215-219,
Katlantılar, 300 151,151f 216f
Kayan filaman hipotezi, 199f 201-203, 203f Kemikleşme merkezleri akciğer, 367
Kayıt peptitleri, kolajen .sentezinde, 106- birincil, 148, l49f 150 delikli (viseral), 2l6f217, 217f
107, llOf ikincil, l49f 150 glomertil, 218, 384, 385, 386f
Kazeinler, salgılayan meme hücreleri, 466, Kemikleşme iskelet kası, 192, 192f 194f
467f endokondral, 148-151, I49f 150f 151f kesintili sinüzoidal, 218. Bkz.
Keloid, 108b 152f 153f 154f Sinuüzoidal kapilerler
Kemiğin yeniden şekillenmesi. Bkz. kırık onarmanda, 152b, 154f kesintisiz (somatik), 216, 217f
Kemik apozisyonu, 142 zar içi, 142, I42f 148, I48f I49f lenfatik, 230, 230f
değerlendirilmesinde tetrasiklin, 142b Kemokinler, 272 timus, 276
Kemik dekalsifikasyonıı, 142, 145 Kemotaksi kuramı, mitokondrideki ATP Kılıf, çekirdek, 53-56, 54f 55f 56f
hiperparatiroidide, 155*, 428-429* sentezinde, 31, 33f Kimus, 300b
kalsiyum eksikliği ve, 155* Kemotaksi, 104, 105-106b, 236 etkileyen pankreas enzimleri, 331b
Kemik hücreleri, 142-144 koıupleman etkinleştirmede, 275f Kimyasal sinapslar, 167. Bkz. Sinapslar
Kemik iliği aspirasyonıı, 260b Kemotaksinler, 272 geçiş sırasında gerçekleşen olaylar, l66f
Kemik iliği nakli, 251b Kemoterapi (kanser) 168, I69f
Kemik iliği, 251-252, 252f antimitotik alkaloidler, 44b Kimyasal ulaklar
eşlik eden hastalıklar, 260b gastrointestinal sistemde etkili, 322b bezlerin kontrolünde, 84
lıematopoez, 249, 251-252, 252f 253f Kemolripsinojen, 330 işaret almada, 28-29, 30f 311
kaynaklı lenfısitler, 260, 265, 267, 270f Kenar demeti, 246 sinaps geçişinde, 167-168. Bkz.
kök hücre kaynağı olarak, 252, 252b Kenara çekilme bölgesi, nötrofil, 259, 259f Nörotransmiterler
lenfosit dağılımı, 271b Keratan sülfat, 116, 118t Kinetokor, 60
Kemik kalkıştı, 152, 154f kıkırdakta, 136 Kinezin, 166
Kemik kılıfı, 148, I49f Keratinler (sitokeratinlerVkeratin filaman- Kireçlenme
Kemik labirent, 484 ları, 46-48, 46t 49f hiyalin kıkırdak, 139b
Kemik matriksi, 141, 144-145 bazal katmanda, 370 kemik, düzenekleri, 151
eşlik eden hastalıklar, 142b kornetim katmanında, 372 Kireçlenmiş kıkırdak bölgesi, 151, 151 f
sentezi, 142, 142f lusidum katmanında, 372 Kırık onarımı, 152b, 154f
Kemik spiral lamina, 484, 486f saptanmasında imünohistokimya, I6t Kırmızı (lıematojen) kemik iliği, 251, 252,
Kemik yenilenme döngüsü, 152 spinozum katmanında, 370, 371 f 372f 252f
Kemik, 141-156 Kenıtinleşme, epideımiste ve kılda kök hücre kaynağı olarak, 252, 252f
beslenmenin etkisi, 155b karşılaştırılması, 379 Kırmızı kan hücreleri. Bkz. Alyuvarlar
birincil (olgtınlaşmamış/örgü), 146 Keratinleşmiş çok katlı yassı epitel, 76t, 78 Kırmızı pulpa sinüsleri (sinüzoidler), 286,
büyümesi ve yeniden şekillendirilmesi, epidermiste, 78, 372 286f 287-288, 287f
151- 152, 152b, 154f Keratinositler, 369 Kırmızı pulpa, 285, 285f 286r 287-288,
dekalsifikasyonıı, 142, 145 epidermal tabakalarda, 369f 370-372 287f
hiperparatiroidizmde, 155b, 428-429b melanin, 373f 374, 374f Kış uykusu bezleri, 131. B kz. Mültiloküler
kalsiyum eksikliği ve, 155b Keratohiyalin granülleri, 370 yağ dokusu
emilimi, 143, I44f Kerckring kapakçıkları (sirküler plikalar), Kısa hücreler (bazal hücreler), solunum
eşlik eden hastalıklar, 144b 307 epitelinde, 350, 351f
paratiroid hormonunun etkisi, 155, Kese kanalı, 344 Kısırlık, hareketsiz titrek tüy sendromtında,
428 Kesecikler 45b, 349b, 436b
etki eden hormonlar, 155b, 428, 428- kaplı, 27, 28f 29f Kistik fibröz osteit, 142, 428-429*
429b pipositoz, 27, 85 Kıvrımlı tübüler bezler, 82, 83f
histogenezi, 148-151, 152f 153f 154f kapiler endotel hücresinin, 216, 217f Klatrin, reseptör tarafından yürütülen
iç yapıları, 152 salgı, 43, 49. Bkz. Salgı granülleri endositozda, 27, 28f 29f
ikincil (olgun/lameller), I44f 146-148, sinaps, l66f 167, l68f Klitoris, 464
I4 6 fI4 7 f taşıma (Golgi kompleksi), 37, 37f 38f Koagiilasyon, Kan. Bkz. pıhtılaşma, Kan
kalsiyum, 144, 152 Kesintisiz (somatik) kapiler, 216, 217f Kök hücre nakli, 252
kan kalsiyumunun düzenlenmesi ve, Kesintisiz sinüzoidal kapilerler, 218. Bkz. Kök hücreler
152- 155, 155b ayrıca Sinüzoidal kapilerler kaynak olarak kırmızı kemik iliği, 252,
kemikleşme Kıkırdak, 135-140. Bkz. özgül tip 252b
kemikleşme endokondral, 148-151, eklem, 135-137, 150, 156-157, I56f midenin boyun bölgesinde, 302
149f 150f I51f 152f 153f 154f büyümesi, 138 nöral, 188
kemikleşme intramembranöz, 142, şişmanlığın etkisi, 157b epidermal, 370
142f 148, I48f I49f elastik, 135, 139, 139f gastrointestinal kanalın yenilenmesinde,
kemikleşme kırık onaranında, 152b, epifiz (epifiz plağı), 136, 149f 150-151, 320-322, 323f
154f 150f 151f 152f 154f hematopoetik, 96f 249-251, 250f 250*
kireçlenmesi fibröz, 135, 139, 140f eşlik eden bozukluklar, 251 b
kireçlenmesi düzenekleri, 151 hiyalin, 135, 135(136-139, 136fl37fl38f Kök kanalı, 294, 294f
kireçlenmesi kırık onaranında, 152b, omurlar arası disklerde, 139-140 Kök kını, Ivı!
154f tümörleri, 138b dış, 378f 379
kırık onarımt ve, 152b, 154f Kıl bıılbusu, 377, 378f iç, 378-379, 378f
metabolik rolü, 152-156 Kıl dikleştirici kaslar, 379, 379f Koklea kanalı (skala medya), 483f 484,
metastatik hastalığı, 156b Kıl folikülleri, 377, 378f 379f 485, 486f
tipleri, 145-148 Kıl hücreleri (reseptör hücreleri), 484, 485, Koklea, 483f 484, 486f
tümörleri, 155-156b 485f Koku alma, 351-353, 353f
Kemik, emilimde kemik büyümesi ve dış, 485, 486, 486f 487f Koku epiteli, 350-353, 353f
yeniden şekillenme, 143, I44f iç, 485, 486, 486f 487f Koku, duyusu (koku alma), 351-353, 353f
eşlik eden hastalıklar, 144b vestibüler işlevleri, 486 Kokular, G proteinlernin düzenleyici etki
paratiroid hormonun etkisi, 155, 428 Kıl, 377-379 leri, 31
İNDEKS / 501
Kolajen demetleri, 109f 110-111, 1l i f 112f luteuma etkisi, 456 anormallikleri, 58b
113f Kornea, 469, 470f 471f472f doku kültür çalışması, 9b
tıkız bağ dokusunda, 122, 124f 125f Korneoskleral bileşke (limbus), 470, 471f fibröz lamina, 53, 55f
Kolajen lifçikleri, 106, 108f 1091" l l4 f Kornikulat kıkırdak, 353 karyotipleme, 57, 58s, 58f
sentezi, 107, 1lOf Koroid pleksus, 176, 178f eşlenme, mitozda, 59-60, 60f 6 lf 62f 63f
Kolajen lifleri, 95, 106, 109-111, 109f l l l f Koroid, 469, 470f 471 f 472 KS Kromozom, 57
112f 113f 114f Korona radiata, 451, 451 f 454f inaktif, nötrofillerde, 237f 238
fibröz kıkırdakta, 139, 1-ıOf Korpora amilasea (prostat taşları), 446 KS-ALD (KS-bağlı lökodistrofi), 41b, 340b
sentezi, 107, llOf Korpus albicans, 456, 457f KS-ilişkili adrenolökodistrofi, 4lb, 340b
tıkız bağ dokusunda, 122, 124f 125f Korpus kavernosum Kübik epitel, 69
Kolajen, 106, 107t penis, 431f 446, 446f basit, 74, 76ı, 77f 78, 79f
adventisyada, 220 üretra (korpus spongiozum), 400, 431 f katmanlı, 76t, 78
bazal laminada, 69, 71 f 446, 446f Küçük arterler, 220, 221f 222f Bkz. Arterler
deride, yaşlanmanın etkisi, 376* Korpus luteum, 454-456, 456f Küçük granül hücreleri, solunum
eşlik eden hastalıklar, 108-109*, 11 İt gebelik, 456 epitelinde, 350
glomeriil bazal membramnda 383-384 menstrüasyon, 455-456 Küçük lenfositler, 242-243, 243f 244f
kemik matriksinde, 145 Korpus uterina, 458 Küçük venler, 221f 225, 227f
kıkırdakta, 135, 136, 136f 139 Korteks Küçük vestibüler bezler, 464
sentezi, 106-109, llOf böbrek üstü bezi, 413, 413-418, 4l3f Kulak (östaki) tüpü, 483, 483f
tipleri, 106, 107t 4 l4 f 415f 4 l6 f 4l7f Kulak kemikleri, 483-484, 483f
yenilenmesi, 109 böbrek, 383, 384f 385f 391f 392f Kulak kepçesi (aurikül), 482
Kolajenazlar, 109 hücre, 46 Kulak kepçesi (pinna), 482
osteoklastlardan salıverilmesi, 39, 42f lenf düğümü, 279, 279-280, 279r 280f Kulak kiri (seriimen), 482
143 281 f Kulak kiri, 482
Kolelityaz (safra taşları), 341b ovaryum, 449, 450f Kulak yolu, dış, 482, 483f
Kolesistokinin (CCK), 169, 307t, 331b saç, 378, 378f Kulak zarı (timpan zarı), 482, 483f
safra kesesi kasılmasındaki etkisi, 345 timus, 275, 276f 277f Kulak, 482-487, 483f
Kolesterol Korti, organı, 484-487 dış, 482, 483f
böbrek üstü bezi steroid salgısında, 414 Kortikal arterler, böbrek üstü bezi, 413 iç, 482, 483f 484-487
zar, 23f 24 Kortikal nefronlar, 385f 387. Bkz. Nefronkır işitme işlevleri, 487
Kolinerjik lifler, 186 Kortikosteroidler. Bkz. Steroidler orta, 482-484, 483f
Kolipaz, 330 etkilenen eozinofiller, 240 b ses dalgalarının izlediği yol, 483f 487
Koioid, tiroid, 423, 424f 425f Kortikosteron, Böbrek üstü bezi salgısı, vestibüler işlevleri, 485f 486
tiroid hormonu toplanması, 425 414, 4l7f Kulakçıklar, alveolar, 358
Koloidin ozmotik basıncı, 119-120, 121 f Kortikotrop hücreler 408t Kültür, hücre ve doku, 9
Kolon. Bkz. Kalın bağırsak Kortikotropin. Bkz. ACTH tıbbi uygulamaları, 10b
Koloni-oluştıırucu hücreler/birimler Kortikotropin-salgılatıcı hormon (CRH), Kümelenme, trombosit, birincil ve ikincil,
(CFC/CFU), 249 408t, 410 247
Koloni-uyarıcı faktörler (hematopoietik Kortizol, Böbrek üstü bezi salgısı, 414, Kümülüs ooforus, 451, 451f 454f
büyüme faktörleri), 250-251, 251t 417f Küneiform kıkırdak, 353
tedavide kullammı/eşlik eden hastalıklar, Kortizon, Böbrek üstü bezi salgısı, 414, Kupffer hücreleri, lOlt 333f 334, 337f 341
251b 4 l7 f Kupula, 484, 485f
Kolostrum, 466b Kötü beslenme, pankreas hücreleri üzerine vestibüler işlevleri, 485f 486
Kolşisin, mikrotübüiler üzerine etkisi, 44b etkisi, 331 b "Kuru ağız," 326b
Kompak kemik, 145, 145f 149f Bkz. Kemik Koyu hücreler, ter bezleri, 380 Kütikiil
Kompleman, 266, 273, 274f 275f Kranial gangliyonlar, 182 saç, 378, 378f
hematopoezde, 252 Krause cisimcikleri, 377, 377f tırnak (eponişyum), 379
Kondroblastlar Kreatin kinaz, 198 Kutis laksa, 376*
işlevleri, 97t Krikoid kıkırdak, 353 Kutup cisimleri, birinci, 453-454
kökenleri, 96f 138 Kriptalar, tonsiller, 289 Kııtuplaştırıcı süzgeç, 4
perikondriyıımda, 137, 137f Kriptorşidizm, 44lb Kutuplaştırma mikroskobu, 4-5, 4f
Kondroitin sülfat, 116, 118t Krista Kutupsallık, epitel dokularında, 83-84
kıkırdakta, 136, 13öf ampullares, 484, 485f Kwashiorkor, 331b
Kondrom, 138b vestibüler işlevleri, 485f 486
Kondronektin, 136 mitokondrial, 30, 32f Labirent, 483f 484
Kondrosarkom, 138b Kristalar arası boşluk (matriks), mitokondr kemik, 484
Kondrositler, 135. Bkz. Kıkırdak ial, 30, 31, 33f zar, 483f 48-4-486, 484f 485f 486f 487f
fibröz kıkırdak, 139, I40f Kristalinler, 475 Labium majörler, 464
hiyalin kıkırdak, 137-138, 137f Kriyofraktiir (dondurup kırma), elektron Labium minörler, 464
kökenleri, 96f mikroskopi için, 7 Lacis (glomeıül dışı mezangiyal) hücreleri,
Koneksinler, 72 Kriyostat, 2 385, 394
Konekson, 72 Kromatidler, kardeş, 59-60 Laktalbümin, 466
Konfoal mikroskopi, 5, 5f Kromatin, 54f 55f 56-57, 57f 58f Laktasyon, 465-466
Koniler, 471f 476, 476f 477f 478, 478f çekirdekçikle-ilişkili, 54f 58 ertesinde meme gerilemesi, 466-467
foveada, 479-480 mitozda, 59 sırasında memede oluşan değişiklikler,
lıistofizyolojisi, 479 seks, 57, 58f 465-466, 466f
Konjıınktiva, 470f 480, 482f genetik seks belirtimi ve, 57b Laktealler, 318
Konka, 350 Kromatografi, protein yalıtımı için, 15f Laktoferrin, 239b
Köpük hücreleri, 224b Kromatoliz, 187 Laktoz, anne sütünde, 466
Kör nokta, 478. Bkz. Görme siniri başı Kromofiller, 404, 407f Lakünalar
Koriyokapiler tabaka, 472 Kroınofoblar, 404, 407f 409f Hovvship, 143
Koriyon, 462 Kromograninler, 418, 4 l9 f kondrositler, 135
Koriyonik gonadotropin, insan, korpus Kromozomlar. Bkz. Kromatin osteositler, 141, 14 lf 142, 1461' 147
502 / İNDEKS
Lambda graniilleri, tromhositlerde, 246 lenfosit dağılımı, 271t Lizozim, 239b, 309, 3161
Lamellar (ikincil) kemik, 1441 146-148, 1461' tiınııs, 265, 2661 273-278, 2761 2771 2781 belirlenmesinde immiinhistokimya, 18!
1471 B kz. Kemik 2791 göz yaşı bezlerinden salgılanması, 481
Lamellar cisimler, tip II hücrelerde, 363, Lenfokinler, 272 Paneth hücrelerinde, 309, 3161
3ö4f 365f Lenfositik lösemiler, 260 b tükürük bezlerinden salgılanması, 328
Lamellar grandiler, 370-372 Lenfosit-koloni-oluştuaıcu hücre (LCFC), Lizozomal enzimler, 38-39, 421
Lameller, kemik, 1441' 1461 147, 1471 2501 eksikliği, eşlik eden bozukluklar, 39-
Lamina densa, 69, 701 Lenfositler, 236, 237f 242-243, 2431 2441 40,401, 51t, 117b
glomerül, 383-384, 3891 267-269, 269t. Bkz. B lenfositler; T hücre dışına salıverilmesi, eşlik eden
Lamina propria, 83 lenfositler bozukluklar, 391)
bronş, 354, 3551 3561 dağılımı, 238t, 271t Lizozomlar, 37-40, 39f 401 411 421 Bkz.
bronşiyol, 358 işlevleri, 97t, 234c, 242, 265, 2671 269t Azurofil granüller
endometriyum, 458 kökeni! farklılaşması! olgunlaşması, 961 birincil, 39, 260
idrar kesesi ve idrar yollan, 399-400, 250f 260, 267-268, 2701 2761 277- eşlik eden hastalıklar, 39-40, 39b, 40t,
3991 278 42f51t
sindirim kanalı, 291, 2921 dolaşımı, 284, 2841 ikincil, 39, 401
ince bağırsak, 309-318, 3151 3191 deride, 375 işlevleri, 37-40, 421
kalın bağırsak, 320 üretiminde dalak, 288 Lober bronşlar, 354
mide, 3001 301, 302 limusta, 275-276, 2761 277f Loblar arası arterler, böbrek, 395, 3981
vajina, 464 timusa-bağımlı, 287 Loblar arası venler, böbrek, 398, 3981
Lamina rara (lamina lusida), 69, 701 Leptin, 130 Lobül ortası (merkezi) ven, karaciğerde,
glomerül, 383-384 , 3891 kemik üzerine etkisi, 155b 3331T 334-335! 336
Lamina retikülaris, dermis, 375 Lesitin, zar, 24 Lobiıller arası (boşaltım) kanalları, tükürük
Laminin, 69, 701 117, 1191 1201 Leydig (interstisyel) hücreleri, 431, 4321 bezleri, 326
embriyo gelişiminde ve kanserde, 118b 433, 4351441-442, 4 4 lf Lobıiller arası arterler
endomysiıımda, 1931 LU. B kz. Luteinizan hormon böbrek, 3851 395-396, 398f
glomerül bazal meınbranında, 383 LHRI-I (luteinizan lıormon-salgılatıcı hormon), karaciğer, 336
Laminler A, B, ve C, 53 l69f 408t Lobüller arası venler, böbrek, 3851 398,
Langerhans adacıkları, 328, 3291 420, 4211 Lieberki'ıhn, bezleri (bağırsak bezleri), 307, 3981
4221 30813151 Lokal anestezikler, etki düzeneği, 167b
Langerhans adacıkları, 328, 3291 420, 4211 Lifçikle ilişkili kolajen, 106, 107t Lökodistrofi, metakromatik, 5İt
4221 Lifçikler, kolajen, 106, 1081 1091 Lökositler, 103-106, 1051 233, 2331 234l,
hücre tipleri, 420, 423t sentezi, 107, 11 Of 236-243, 2371 2441 2451 Bkz. özgül
hücre tipleri, 420, 4231 Lifçik-oluşturucu kolajen, 106, 107t, 1081 tip
tümörleri, 420b Limbus (korneoskleral bileşke), 470, 4711 işlevleri, 97t, 233, 234t, 236
tümörleri, 420b Lingual bademcikler, 290 sayısı ve yiizdesi, 238, 238t
Langerhans hücreleri, lOlt, 369, 375 Lingual lipaz, 293 kökeni, 961
kökenleri, 961 Lipazlar, 309, 3131 polimorf çekirdekli. B kz. Nötrofiller
Larinks (Gırtlak), 353-354 hormona duyarlı, 130, 1311 ürünleri, 234t
LCFC (lenlosit-koloni-olıışturucıı hücre), lingual, 293 tipleri, 236, 237f
2501 mide, 300, 304 Lökotrienler, mast hücre salgısı, 102, 1031
LDL (düşük dansiteli lipoproteinler), vücu pankreatik, 309, 330 Lopçuk altı ven, 3331 336
da alınması, 28, 291 Lipids Lopçuklar
Lektinler, yüksek ilgiii etkileşimler, 14 ayrılması, 129-130, 131b akciğer, 354
Lenl damar sistemi, 215, 230-231, 2301 depolanması bezlerin, 83
lenl düğümlerinde, 2791 282 karaciğerde, 343 karaciğer, 332-334, 3331 334-3351 336-
pulmoner, 367, 3681 yağ dokusunda, 129-130, 131b, 1311 337, 3361 3371
Lenl düğümleri, 230, 265, 2661 278-284, sindirilmesi, ince bağırsakta, 309, 3131 testis, 431, 4311
2791 2801 Bkz. özgü l tip 3141 Lösemiler, 260b
korteksleri, 279-280, 279128012811 siloplazmik birikimleri (lipid LRH (lutein-salgılatıcı hormon), 1691408t
büyümesi, 284b damlacıkları), 48, 49f Luteal (salgılama) laz, menstri'ıasyon
histoîizyolojisi, 283 hepatozda, 340 döngüsünün, 460-461,4611 462t
bağışıklık eksikliği hastalıklarında, 2831 miiltiloküler yağ dokusunda, 131, Lutein hücreleri
lenl ve kan dolaşımında, 2791 282 1331 granüloza, 454, 4561
lenfosit dağılımı, 271t yeri, hücrelerdeki ve dokulardaki, 13 teka, 454, 456f
lenfosit dolaşımı, 284, 2841 tıp alanındaki uygulamaları ve, 13b Luteinizan hormon (LH), 408t
medüliası, 279, 2791 280f 281, 282f 2831 Lipoblastlar, 131, 1321 etkilenen menstrüasyon döngüsü, 4091
metastazı ve, 283 b Lipofuskin (yaş pigmenti), 39, 48 462t
Lenf kanalları, 230, 231 kalp kası hücrelerinde, 207 etkileri, 4091
Lenl nodülleri/folikülleri, 265, 280, 28111 sinir hücrelerinde, 165 G proteinlerinin düzenleyici etkileri, 31t
286, 288 Lipolız, kapiler endotel hücrelerinde, 218 kontrol edilen over işlevleri, 4091453,
Lenlatik kapakçıklar, 2301 231 Lipomlar, 133b 457f 462t
Lenfatik kapilerler, 230, 2301 Lipoproteinler korpus luteum oluşumu ve, 455, 4571
Lenfoblastlar, 2501 260 çok düşük yoğunluklu, 130, 1311 462t
Lenfoid hücreler, 249, 250f düşük yoğunluklu, vücuda alınması, 28, salgılayan hücreler, 405, 408t
Lenfoid organlar, 265, 2661 B kz. özgü l 291 spermatogenez ve, 4091 440, 440f
organ karaciğerde sentezi, 341, 3421 Lutein-salgılatıcı hormon/luteinizan hor-
bademcikler, 289-290 plazmada, 233 mon-salgılatıcı hormon
birincil/merkezi, 265 Liposarkomlar, 133b (LRM/LHRH), I69f408t
çevresel, 265 Littre bezleri, 400, 446
dalak, 265, 2661 284-288, 2851 2861 2871 Lizil oksiclaz, kolajen oluşumunda, 107, 1101 M (mikro katlantı) hücreleri, 309, 3171 318,
lenf düğümleri, 230, 265, 2661 278-284, Lizin lıidroksilaz, peptidil, kolajen sen 3181 3191
2791 280f tezinde, 106 M çizgisi, 1971 198
İNDEKS / 503
Majör bazik protein, 239 418-419, 4l9f Menstrüasyon. B kz. Menstrüasyon döngüsü
Majör histokompatihilite kompleksi (MHC), böbrek, 383, 384f 3851" korpus luteıım, 455-456
265, 270-271, 272f kıl, 378, 378f Mercek kapsülü, 470f 475, 475f
antijen işlemede, 269, 272f lenf düğümü, 279, 279f 280f 281, 2821" Mercek lifleri, 475, 4751
doku reddinde, 270, 271 283f Mercek, gözün, 469, 470f 4711" 475, 475f
Majör kulisler, 383, 384f over, 449, 450f Merkel hücreleri, 369, 375
Makrofaj-koloni-uyancı faktör (M-CSF), timus, 275, 276, 27öf 277f 278f Merkezi (beyaz pıılpa) arterleri, 285-286,
25lı Medüller aıterler, bölerek üstü bezi, 413, 285f 286f
Makrofajlar, 97-100, 99f lOOf lOlf lOlt 4 l4 f Merkezi (lobıil ortası) veni, karaciğerin,
alveoler, 361 f 366, 368b Medüller depolanma bölgesi, nötıofil, 259, 333f 334-335T 336
apoptozda, 66, 66b, 67f 259f Merkezi bölge, prostatın, 444, AAAf
doğal bağışıklıkta, 265, 270f Medüller ışınlar, 383, 384f 396, 398f Merkezi kanal, 173
etkinleşmiş, 99- 100b Medüller kordonlar, lenf düğümü, 2801" Merkezi kın, 45, 47f
işlevleri, 97t, 99-100b, lOlt 281, 282f Merkezi retina arteri, 4701"
kökeni ve olgunlaşması, 96f 97, 99, 260 Medüller lenfoid sinüsler, 280f 281, 282f Merkezi retina veni, 4701"
iizozomlar, 37, 40f Medüller oluşum bölmesi, nötrofil, 259, Merkezi sinir sistemi, 161, l 6 lf 1621" 171-
Makrositler, 235b 259f 175
Maküla adherens (desmozonılar), 71 f 72, Medüller pinımitler, 383, 384f Mermer kemikler, 144b
72f Medülloblastomlar, 188 b Merokrin bezler, 82-83
kalp kasında, 206, 209f Medya, kan damarı, 219-220, 219f ter bezleri, 379f 380
timus korteksinde, 275, 2771" büyük elastik arterin, 219f 224f Mertek hücreleri, 486, 4861" 487
Maküla densa, 3851" 389, 3891" 395f 396f orta boy (miisküler) arterin, 219f 220- Metabolizma, tiroicl hormonlarının etkisi,
3981" 222, 2231" 227f 423
jukstagloınerül aparatının parçası olarak, venin, 225, 227f 2281" Metafaz, 59-60, 60f 6 lf 621" 63f
385f 394, 397f 398f zayıflaması, anevrizmaları ve, 224 b Metakromatik lökodistrofi, 511
Maküla Megakaryoblastlar, 2501" 261, 2611" Melakromazi, mast hücresi, 101
göz, 470f Megakaryosit oluşturucu hücre, 250f Metaıniyelositler, 2541" 257f
ütrikül ve sakkıil, 484, 484f Megakaryositler, 961" 246, 249, 250f 2 6 l, Metaplazi, 84 b
vestibiil işlevleri, 486 26 lf 262f 263f 264f miyeloid, 288 b
Malabsorpsiyon sendıomu, 309b Megakaryositopoez, 96f 246, 249, 250f Metarteriyoller, 218, 2181"
Mal ignite. Bkz. Kanser 261, 2611" 262f 263f 264f Metastaz, lenf düğümleri aracılığıyla, 283 b
Malin melanom, 381b Megakolon, doğmalık (Hirschsprung Mezakson, 178r 179f
Malleus, 483-484, 483f hastalığı), 292h Mezangiyal hücreler, 385, 390f
Mallory boyası, 2 Meibomian bezleri, 480-481, 482f glomerül dışı (lacis hücreleri), 385, 394
Malpighi tabakası, 370 Meissner (submukozal) sinir ağı, 291, 319f Mezenkim/mezenkimal hücreler
MALT. Bkz. Mukozaya eşlik eden lenfoid 320 bağ dokusu oluşumu, 95
doku Meissner cisimcikleri, 377, 377f kıkırdak oluşumu, 138, 138f
Mammotrop hücreler, 408t Melanin, 369, 372 Mezenter, 291
Mandibüla altı (tnaksilla altı) bezler, 325, kuşum, 375 b kolajen demetleri, 110-111, 1131
326f 3271" 328, 328f retinada, 476 Mezoderm/Mezodermal hücreler, bağ
Mantarsı papillalar, 293, 293f sentezi, 373-374, 3731" 374f dokusu oluşumu, 95
MAPler (ınikrotCibül ile ilişkili proteinler), siloplazmik birikimleri (melanin graniil- Mezolel/Mezoteliyal hücreler
43 leri), 48, 373-374, 374f kökenleri, 96f
Marfan sendıomu, 112b Melanom, malin, 381 b sindirim kanalı, 291, 292f
Marjinal bölge, dalakta, 286, 286f Melanositler MGCFC (ınonosit-granulosit-koloni-
Masson boyası, 2 deride, 369, 372-374, 373f oluştumcu hücre), 250f
Mast hücreleri, 101-102, 101f 102f 103f iriste, 474 MHC. B kz. Majör histokompatihilite kom
bağ dokusu, 102 kılda, 3781" 379 pleksi
işlevleri, 97ı, 101-102 melanin sentezi, 373-374, 373f 374f Mide (fundus) bezleri, 30üf 301f 302, 3031
kimyasal düzenleyicilerin salıverilmesi, kusuru, 375b 306f
101-102, 102b, 103f Melanozomkır, 373, 374f Mide epiteli hücreleri, 300f 301, 301b, 301 f
kökenleri, 96f 102 Melatonin, 430 3021"
mukoza, 102 Membranüz Ciretra, 400 Mide gövdesi ve fundus, 300, 300f 301f
Matriks kesecikleri, 294 Meme bezleri, 465-467. Bkz. Memeler 302-304, 302f
Matriks reseptörleri (integrinler), 24, 73, Meme lobları, 465, 4651 Mide, 299-307, 300f Bkz. Başlık altında
95, 118, 120f 121f Meme süt, üretiminde, 465-466, 466f 467 Gastrik
Matriks Meme ucu, 465 enleroendokrin hücreler, 304, 306f 307f
çekirdek, 59 Memeler, 465-467 307*
eozinolilik özgül granülii, 239 emzirme ertesinde gerilemesi, 466-467 midede, 299-300, 303, 304
hiyalin kıkırdak, 136, 136f gebelikte ve emzirmede, 465-466, 4661" Mikro cisimler (peroksizomlaı), 41
kalsifiye oluşu, 139* 467f Mikrodamarlar, 215, 215f
hücre dışı, 69, 69, 95 gelişimi, 465 Mikroclolaşım, 218, 2i8f
kemik, 141, 144-145 kanseri, 467b Mikrofilamanlar. Bkz. özgül tip
ilişkili bozukluklar, 142b yaşlılığa bağlı gerilemesi, 467 aklin filamanları, 45f 46, 48f
sentezi, 142, I42f Menarş, 449 ara filamanlar, 46-48, 46*, 491"
mitokondrial, 30, 31, 33f Meniks. B kz. Beyin zarları miyozin filamanları, 46
tırnak, 379 Menopoz, 449 Mikroglia, 101 t, 170, 170f 170t, 171f
MCFC (monosit-koloni-oluşturııcu hücre), ertesinde senile meme gerilemesi, 467 dağılımı, 1011
250f Menstrüasyon döngüsü, 459-462, 459f 460f ilişkili bozukluklar, 171 b
M-CSF (makrofaj-koloni-uyancı faktör) 251t 4 6 lf4 6 2 f işlevleri, lOlf 170t
Mediastinum testis, 431, 431f esnasında memedeki değişiklikler, 465 kökenleri, 9öf 170t
Medulla Menstrüasyon döngüsünün menstrüel evre Mikrokatlantı (M) hücreleri, 309, 317f 318,
böbrek üstü bezi, 413, 4 l3 f 4 l4 f 415F si, 460, 461-462, 462f 318f 319f
504 / İNDEKS
Mikrolitler, 235 Miyoepitel hücreleri, 78-80, 87-89, 92f Müköz zar. Bkz. Mukoza
Mikroskop! tükürük bezleri, 325, 326f Mukoza altı (Meissner) sinir ağı, 291, 319f
doku hazırlanması, 1-3 Miyofibroblastlar, yara iyileşmesinde, 97’ 320
doku kesitlerini yorumlanmasında Miyofilamanlar, 197f Mukoza altı, 291, 292f
karşılaşılan sorunlar ve, 18-20, 20f Miyoglobin, sarkoplazmada, 205, 205f ince bağırsak, 308f 318, 319f 320f
elektron, 6-7, 6f 7f Miyoid hücreler, 432-433, 432f 434f mide, 300f 307
tarama, 7, 7f Miyokardiyum, 227-228 Mukoza mast hücresi, 102
transmisyon, 6-7, 6f, 7f Miyometriyum, 449f 458 Mukozaya eşlik eden lenfoid doku
faz kontrast, 3-4, 4f Miyonöral bağlantı (motor uç-plak), l62f (MELD), 165, 288, 289f 290f Bkz.
floresan, 5-6, 6f 203, 203f Bronşla ilişkili lenfatik doku;
ışık, 3, 3f Miyopati, mitokondriyal, 32*, 33f Bağırsağa eşlik eden lenfatik doku
konfokal, 5, 5f Miyozin ağır zincirleri, 197f 200 Mukus hücreleri. Bkz. Mukus-salgılayan
kutuplaştırıcı, 4-5, 4f Miyozin başı, kas kasılmasında, 199f 200, hücreler
Mikrotomlar, 1, 2, 2f 201 Golgi aygıtı, 36, 37f
dodurma, 2 Miyozin hafif zincirleri, 197f 200 tükürük bezleri, 325, 326f 327f 328f
Mikrotnıbeküler ağ, 49-51 Miyozin/miyozin filamanları, 46 dil altı bezleri, 328, 329f
Mikrotiihül düzenleyici merkezler, 43 düz kasta, 207-208 çene altı bezleri, 327f 328, 328F
Mikrotübiil ile ilişkili proteinler (MAPler), iskelet kasında, 197f 198, 200 Mukus-salgılayan hücreler, 85-86, 89f 90f
43 kasılma ve, 199F 201 91 f Bkz. Goblet hücreleri; Müköz
Mikrotübiiller, 43-45, 44f 45f 47f Modiyol, 484 hücreler
hastalıklarla ilişkili değişiklikleri, 511 Moll, bezleri, 481 safra kesesinde, 345, 346f
mitozda, 44, 59-60, 63f Monoblastlar, 260 golgi aygıtı, 36, 37f
Mikrovilııslar, 73, 75f Bkz. Fırçamsı (çizgili) Monokinler, 272 kalın bağırsakta, 320, 322f
ince bağırsak, 309, 31 If 312F Monoklonal antikor, imiinohistokimya ve, midede, 301, 301 f 302, 302f
kenar kanalcıklar ve hepatositler, 337, 14-15 Müller hücreleri, retinal, 477, 477f 479
339f 34 lf Monosit-graniilosit-koloni-oluştunıcu hücre Miillerian-engelleyici hormon, Sertoli
Miksödem, 428 b (MGCFC), 250f hücresinde üretilmesi, 440
Mine çubukları (prizmaları), 296 Monositik lösemiler, 260 b Mültiloküler yağ dokusu (kahverengi yağ),
Mine, 294, 294f 295-296 Monosit-koloni-oluşlurucıı hücre (MCFC), 129, 131-133, 132f 133f
Mine, 296 250f işlevi, 132
Mineralokortikoidler, 414, 4l6, 4 l7 f Monositler, 97, lOlt, 234t 236, 237f 243, histogenezi, 132-133
Minör kalisler, 383, 384f 245f tümörleri, 133*
Mitokondıi eksikliği hastalıkları, 32, 33f 51 1 işlevleri, 1011, 234t, 243 Mültipl skleroz, miyelin kılıf parçalanması,
Mitokondri, 30-31, 32f 33f kökenif farklılaşması/olgunlaşması, 96t, 171b
ATP sentezi, 30-31, 32f 33f 97, 99, 243, 250f 260 Mültipolar nöronlar, 163, l63f
ilişkili hastalıklar, 32, 33f 511 sayısı ve yiizdesi, 238t Müsinler, 86
kalp, 207, 209f 210f ürünleri, 234t Müskülaris mukoza, 291, 292f
sinaps öncesi uçta, l66f 167, l68f Monositopoez, 249, 250f ince bağırsak, 315f 319f
Mitokondriyal DNA, 31 Mor ötesi (güneş ışığı), maruz kalma, mide, 300f 301
Mitokondriyal miyopati, 32b, 331 melanositler üzerine etkisi, 374 Müskülaris, 291, 292f
Mitokondriyal RNA, 31 Morgagni, rektum sütunları, 320 ince bağırsak, 318, 321 f
Mitokondriyal sitopati, 51t Morquio sendromu, 117b kalın bağırsak, 320, 322f
Mitokondriyal zarlar, 30, 32f Morula, 462 mide, 307
Mitoz (hücre bölünmesi), 59-60, 60f 6 lf Motilin, 307b Müsküler (orta boy) aiterler, 219f 220-222,
62f 63f Motor (eferent) nöronlar, l62f 164, 173, 223f 227f B kz. Arterler
hücre döngüsünde, 60, 64f 183f Müsküler tabaka, vajinal, 463, 464
sırasında sentromerler, 44-45, 59 Motor birim, 204 Mutasyonlar, nokta, orak hücre
tıp alanındaki uygulamaları ve, 64-65b, Motor proteinler, 44 hastalığında, 235b
65f Motor sinirler, 181
Mitoz mekiği, 59, 60f 63f iskelet kası sinir ağı, 203-204, 203f Na+/K+-ATPaz (sodyum pompası), aktif
Mitozdaki mikrotübüller, 44, 59-60, 63f Motor uç plak, l62f 203, 203f taşımada, 84-85
Miyastenia gravis, 204s MPF (olgunlaşmayı uyarıcı faktör), 62 proksimal kıvrımlı tüllükle, 85, 85f 386
Miyelin kılıf, l62f 172f 178, 179, 179f mRNA. Bkz. lllak RNA NADPH oksidaz eksikliği, 239b
nuiltipl sklerozda, 171* Mühür yüzük (taşlı yüzük) hücreleri, 129, Nazofarinks, 353
oluşturan oligodendrositler, 169, 172F 130f Nefronlar, 383-394, 384f 393r
178, 180 Mukopolisakaritler asit. Bkz. jukstamedüller, 384f 387
oluşturan Schwann hücreleri, 169, 178- Glikozaminoglikanlar Mukoza kortikal, 385f 387
179, 179F (müköz zar) Nekroz, 66b, 224b
Miyelin, 173, 179, 179f bronş, 354, 355f 356f 357f Neksinler, 45, 47
Miyelinli sinir lilleri, 178-180, 179f 180f bronşiyol, 358 Neonatal hiperbilirubinemi, 338*, 343f
181f182f sindirim kanalı, 291, 292f Neoplazi, 65 b. Bkz. Kanser; Tümör
Miyelinsiz sinir lifleri, 178, 178f 179f 180, safra kesesi, 345, 345f Nervöz doku. Bkz. Sinir dokusu
180f mide, 300f 301, 301f 302f Nissl cisimleri, 162f I64f 165, l65f
Miyeloblastlar, 254F 257f 258, 260 kalın bağırsak, 320, 322f NK hücreleri. Bkz. Doğal katil hücreler
nötrofillerdeki üretiminin kinetiği ve, ince bağırsak, 307-309, 308f 315F Nokta mutasyonu, orak hücre hastalığında,
259 trakea, 354, 354f 235*
Miyeloid hücreler, 249, 250f vajina, 463 Nöral devreler, 161
Miyeloid metaplazi, 288* Mıiköz boyun hücreleri, 302, 302f Nüral kök hücreleri, 188
Miyelojenik lösemiler, 260* Mü köz doku, 126f 127 Nöral krista, 163
Miyelositler, 250f 254f 257f 258, 258f 259f Müköz goblet hücreleri. B kz. Goblet Nöral retina, 476. Bkz. Retina
Miyenterik (Auerbach) sinir pleksusu, 291, hücreleri Nüral sap (infundibulum), nörohipofizin,
319f 320, 32lf Müköz tiibüller, tükürük bezleri, 325, 326f 403, 405f
Miyoblastlar, 191 329f Nüral tüp, 163
İNDEKS / 505
Norepinefrin, 167, l68f 187 Ödem, 119b, 120-121 Organ nakli, 271-273
böbrek üstü bezi medülası salgısı, 418, Odontoblast uzantıları (Tomes lifleri), 295, reddi ve, 270, 271
418-419*. 4 l9 f 296f 297f Organeller, 24
sempatik sinir sisteminin düzenleyici Odontoblastiar, 294, 294f 295f 297f Örgü (birincili olgunlaşmamış) kinik, 146.
rolü, 187 işlevleri, 97t Bkz. ayrıca Kemik
Normoblastlar (ortokromatfilik eritroblastlar), Oftalmoskopi, 479b Ona boy (müsküler) arterler, 219f 220-222,
253, 254f 255f Ökaryot hücre, 23. Bkz. Hücreler 223f 227f Bkz. Arterler
Nöroendokrin sistem, yaygın, 86, 92f Ökromatin, 54f 56 Orta boy lenfositler, 242
enteroendokrin hücreler ve, 304, 306f Oksifil hücreler, 428, 429f Orta boy venler, 221f 225, 227f
3071' 3071, 309, 317f Oksihemoglobin, 236 Orta kulak, 482-484, 483f
tümörleri (apııdomalaı), 86 b Oksijen taşınması, 233, 234f 236 ses dalgalarının izlediği yol, 483f
Nöroepitel hücreleri, 78 Oksijen tüketimi, fagositoz sırasında, 239* Orta parça, spermin, 436, 436f
Nöroepitelyal cisimler, bıonşiyollerde, 355- Oksintik hücreler (pariyetal hücreler), 301 f Ortak safra kanalı (duktııs koledokus),
358 302f 303-304, 303f 304f 305f 306f 344
Nörofilamanlar, 46t, 48, 165 atrofik gastritte, 303* Oıtokromatofil eritrobiast, 253, 254f 255f
Nörofizin, 408 Oksitalan lifler, 112, 115f Örtücü epitel, 74-80, 76t
Nöroglia hücreleri, 161-162, 168-170, 170b, deride, 376f 377f bez oluşumu, 80, 82f
171 f zonül, 472f 473-474, 475 Ösofagus bezleri, 299, 299f
ilişkili bozukluklar, 171 b Oksitosin, 408, 409f 410* Ösofagus kardiyak bezleri, 299
sinir bozunması ve yenilenmesi, 187b etkileri, 4091' 410*, 410* Ösofagus, 299, 299f
Nörohipofiz, 403, 408-409 süt-atma refleksi, 409f 410*, 466* Östaki (işitme) tüpü, 483, 483f
gelişimi, 403, 404f Öksürük refleksi, 368b Osteoblastlar, 141, 142, l42f
hormonları, 408-409, 409f 410 Oküler merceği, ışık mikroskobunun, 3, 3f işlevleri, 97t, 142, 148, 148f
hücreleri, 408, 4 l i f Oküler, ışık mikroskobunun, 3, 3f kökenleri, 96f
Nörorn, 187b Olfaktör hücreler, 353, 353f paratiroid hormon etkisi, 144, 155, 428
Nöronlar, 161, l6 lf l62f 163-164, l63f Olfaktör lob, 353 Osteoblastom, 155*
1641' Olgun (graaf/ovulasyon öncesi) foliküller, Osteogenezis imperfekta, 108*, 11 İt
çift kutuplu, 1621' 163, I63f 451f 452 Osteoid, 142, I42f
retinal, 4711' 476, 477f 478 Olgun (ikincil/lamellar) kemik, I44f 146- Osteoklastlar, 1Olt, 141, 143-144, 143f
çok kutuplu, 163, l63f 148, I46f I47f B kz. Kemik ilişkili bozukluklar, 1-44*, 155*
duysal (getirici)), 164, 173 Olgun salgı grandileri, 85 kökenleri, 9öf
motor (götürücü), I62f 164, 173 Olgunlaşma evresi, spermatogenezde 436f lizozomal enzimlerin salıverilmesi, 39,
plastisitesi, 188 437, 438 l42f 143, I43f
sinir bozunması ve yenilenmesi ve, 187* Olgunlaşmamış (birincil/örgü) kemik, 146. paratiroid hormonun etkisi, 144, 155,
tipleri, l62f l63f B kz. aynen Kemik 155*, 428, 428-429*
yalancı tek kutuplu, l62f 163, lĞ3f Olgunlaşmamış salgı granülleri, 85, 88f Osleoklastom, 155b
Nöropeptidler, 167, l69f Olgunlaşmayı uyarıcı faktör (MPF), 62 Osteoklast-uyarıcı faktör, 144, 155, 428
Nörotransmiterler, 167-168, l68f l69f Oligodendrositler, l62f 169, 170f 170, 171f Osteomalazi, 142, 155*
salıverilmesi, l66f 167, 168 172f Osteon (havers sistemi), I44f I46f 147-148,
uzaklaştırılması, 168 miyelin kılıf yapımı, 169, 172f 178, 180 I47f
Nörotrofinler, 188 Oligosakaritler, yeri, hücrelerdeki ve doku Osteopetroz, 144*, 155*
Northern blot, 18 lardaki, 10-13 Osteoporoz, 155*
Nostriller (bııaın delikleri), 350 Ölüm sertliği, 201 Osteoprogenitör hücreler, 145
Nötrofil metamiyelositleıi, 254f Ömelanin, 372 Osteosarkom, 155— 156*
Nötrofili, 260 X Omurilik gangliyonları, 182 Osteositler, 141, I 4 lf 142, 142f
Nötıofilik miyelositler, 250f 254f 258, 258f Omurilik, 171, 173-175, 175f 1761' kökenleri, 96f 142
259f Omurlar arası diskler, 139-140, 157f Östrojen
Nötrofiller (polimorf çekirdekli Iökositler), fıtığı, 140b böbrek üstü bezi salgısında, 414
234t, 236, 237f 238-239, 239f 24üf Ön boynuzlar, 173 kemik üzerindeki etkisi, 155b
işlev görmemesi, 239* Onarım menstrüel döngü üzerindeki etkisi, 459,
işlevsel bölümleri, 259, 2591 fibıoblastlar, 95-97*, 123f 460, 462i
işlevleri, 97?, 234?, 238, 238-239* kırık, 152*, 154f üreme organları üzerindeki etkisi, 459,
olgunlaşmamış, 238*, 258, 258* Öncül hücreler (blastlar), 249, 250f 250* 459f
doğal bağışıklıkta, 265, 2681' Öncüller, radyoaktif, otoradyografi için, 8- vajina mukozasına etkisi, 459f
sayısı ve yüzdesi, 238, 238? 9, 9f Östrojenik (proliferatif menstrüel) menstru
değişiklikler, 260* Onkogenler, 64b al döngü evresi, 460, 460f 462t
kökeni/farklılaşması/olgunlaşması, 96f Oogonyumlar, 449 Otofagozomlar, 39, 40f
250f 254f Oositler, 449 Otograftlar, 271
kinetiği, 259 atrezisi, 449-450, 452-453, 455f Otoimmiin hastalık, 265, 273, 277
ürünleri, 234t birincil, 449 Otokrin işaıetleşme/etkileri, 28
Nüldeazlar, 330 Opioidler, G proteinlerinin düzenleyici etk sitokin, 272, 273f
Niikleik asit hibridleştirme. Bkz. ileri, 31t Otokrin salgı, 403
Hibıidleştirme Opsinler, 479 Otolitler (otokoniler), 484, 484f 485f
Niikleik asit pıobları, 17 Opsonizasyon, 273, 274f 275f vestibüler işlevleri, 486
Nükleik asitler. Bkz. DNA; RNA yeri, Optik disk. Bkz. Optic sinir head Otonom gangliyonlar, 182
hücrelerdeki ve dokulardaki, 10 Optik kese, 476 Otonom sinir sistemi kraniyosakral bölümü
Nükleus pulpozus, 14ü, 157f Optik sinir başı (optik papilla/optik disk), (parasempatik sinir sistemi), 1861’
yırtılmış omurlar arası diskte, 140b 470f 471f 472, 478 187
Optik sinir papilası (optik sinir başı/optik Otonom sinir sistemi, 182-187, 186f
Objektif merceği disk), 470f 471f 472, 478 kalbe dağılan sinirleri, 230
elektron mikroskopta, 6, 7f Optik sinir, 469, 470f 471f 476, 478f Otonom sinir sisteminin torakolomber
ışık mikroskopta, 3, 3f Ora şeriata, 469, 470f 471f bölümü (Sempatik sinir sistemi),
Oddi, sfinkteri, 344 Orak hücre hastalığı, 235*, 235f 186-187,186f
506 / İNDEKS
Poliklonal antikorlar, imünolıistokimya ve, Pıolin hidroksilaz, peptidil, kolajen eksikliği, 366*
14-15, 171 sentezinde, 106 Pulpa boşluğu, 294, 2941
Polikromatofil eritıoblastlar, 253, 254f 2551 Promiyelositler, 2541 2571 258 Pulpa kamarası, 294
Polimorf çekirdekli lökositler. Bkz, Promonositler, 2501 260 Pulpa
Nötrofiller Prostat bezleri, 431f 443-446, 4441 4451 dalak, 285, 2851
Polipeptitler, saptanmasında imünohis- hastalıkları, 444-446* beyaz, 285, 285f 286-287, 286f
tokimya, 16* Prostat kanseri, 444-446* kırmızı, 285, 2851 286f 287-288, 2871
Poliribozomlar (polizomlar), 32 Prostat sıvısı, 444 diş, 2941 296, 297f
kaba endoplazma retikuluınunda, 34, Prostat taşları (korpora amiiasea), 446 Pupil, 469, 470f 474
34f 35f Prostata özgü antijen, 444-446 Pupilla genişletici kası, 474, 4741
protein sentezinde, 32, 34f 35, 351' 36f Prostatik iiretra, 400, 443, 44414451 Purkinje hücreleri, 1621 173, 1741 227-230,
Polisakaritler, yeri, hücrelerdeki ve Proteaz E, 330 2281 229f
dokulardaki, 10-13, 131 Proteazomlar, 40-41 Purpura, trombositopenik, 26l*
Polizomlar. Bkz. Poliribozomlar Protein A, yüksek ilgili etkileşimlerde, 14,
Polsitemi (eritrositoz), 234-235* 191 Radyoaktif maddeler, yeri, otoradyografi
Poıtal aralık, 332-334, 3331 334-3351 Protein J, 266 ile, 7-9, 8191
Poıtal sistem, hipolizer, 403, 4051 4091 Protein lifler, bağ dokusunda, 95, 106-112, Ranvier boğumlan, 1621 179, 1791 182f
Poıtal ven, 3331 336 107*. 1131 11411151 116f Ranvier, düğümleri, 1621 179, 1791 1821
Portal venüİler, 336 Protein, 62 Rarefaksiyon evresi, ses dalgasının, 487
Postkapiler (perisitik) veniiller, 225 Proteinler Raşitizm, 155*
lenfosit dolaşımında, 284, 2841 sentezi Rathke kesesi, 403, 4041
Preantra! (çok tabakalı birincil) lolikül, Golgi kompleksi ve, 36-37, 371 381 Red, transplant, 271
450, 4511 4521 granüllü endoplazma retikulumunda, MHC molekülleri ve, 270, 271
Predentin, 294, 2951 297f 34-35, 351 361 Refleks yayı, 1831
Prepisyum hücrelerin çekirdekçiklerinde, 58 Reissner (vestibüler) zan, 485, 4861487
klitoris, 464 karaciğer, 340-341, 3421 Rektal sütunları, Morgagni, 320
penis, 4311446 mitokondriyal, 31 Rektus kasları, 4701
Preprofaz, 601 poiiribozomlarda, 32, 341 35, 351 361 Renin
Preprokolajen, 106, 1101 sperme özgü, 440 * kan basıncının düzenlenmesinde, 394-
Presbiyopi, 475* sürfaktan, 363, 364f 366 395*
PRH (prolaktin-salgılatıcı hormon), 408* anne sütü, salgısında, 466, 4671 üreten jukstaglomeriiler hücreler, 394
Primordial loliküller, 450, 450145H 4521 bağlanma, 35, 351 Reseptör tarafından düzenlenen endositoz,
büyümesi, 450-452, 4511 4521 4531 majör bazik, 239 26, 28f
Primordiya! germ hücreleri, 449 ınitoz etkinliği üzerine etkisi, 64* Reseptörler, 25, 291 469
Prizmatik epitel, 69 motor, 44 bozuk, neden olan hastalıklar, 29*
çok katlı, 76t, 78 parçalanması, proteazomlar, 40-41 işaret almada, 28, 291 30, 301
tek katlı, 74, 76f, 77f 78, 791 plazma, 233-234 Rete testis, 4311 432,442
titrek tüylü, solunum sisteminde, 349, bağ dokusu matriksinde, 118 Retiküler doku, 125-126, 1261
350b, 35013511352f karaciğerde sentezi, 34i, 3421 Retiküler hücreler, 125-126, 126f
yalancı çok katlı, 77f 78 saptanmasında imünolıistokimya, 10, 14- lenf düğümünde, 280, 2801 281, 2821
Proakrozom grandileri, 436 15, 151 l6 f 16*, 171 283f
Pıoblar, nükleik asit, 17 sitoplazmik birikimler, 48 timusta, 275-276, 276f 2771
Proelastazlar, 330 yeri, hücrelerdeki ve dokulardaki, 10, Retiküler lamina, 70, 70f
Proelastin, 112 14-15, 15f 16116*, 171 Retiküler lifler, 70, 95, 106, 111-112, İ l i l
Proeritroblastlar, 253, 2541 2551 tıptaki kullanım alanları ve, 16* 1141 125-126, 1261
Proiaz, 59,60f 6 lf 621 zar, 24-26, 25f 261 27İ 35. Bkz. ayrıca düz kasta, 207, 21 l f 2121
Progenitor hücreler, 249-251, 2501 250* özgül tip sentezi, 26, 271 dalakta, 2861 287-288
Progesteron Proteinüri, 384* iskelet kasında, 192, 2021
menstrüasyon döngüsü üzerine etkisi, Proteoglikan kümeleri kalpte, 2081
459, 462* kemik matriksinde, 145 karaciğerde, 334, 334-3351'
üreme organları üzerine etkisi, 459, 4591 kıkırdakta, 136, 1361 lenf düğümünde, 281, 283f
Programlı hücre ölümü (apoptoz), 66, 66*, Proteoglikanlar, 115-116, 1171 1181 Retiküler tabaka, derinin, 3751 376
661671268 bazal lamina, 69, 701 Retikülosiıler, 236, 2541 255f
Prokarboksipeplidazlar 330 kıkırdakta, 135, 136, 1361 yi'ızdesi, 238*
Pıokaryot hücre, 23. Bkz. Hücreler parçalanmasındaki aksaklıklarla ilişkili Retina arteriyoileri, 470f
Prokolajen peptidazlar, 107 hastalıkları, 117* Retina arterleri, merkezi, 4701
Prokolajen, 106, 107, 1101 yeri, hücrelerdeki ve dokulardaki, 12-13 Retina pigment epiteli, 470f 4711 476, 477,
Proksimal kıvrımlı tübül, 383, 3841 385- Proto-onkogenler, 64* 477f 480f481f
386, 3851 3861 3891 39U 3921 3931 Protoplazmik astrositler, 169, 170f 1711 Retina venleri, 4701
hücreler üzerinden taşınma ve, 85, 85f Protrombin, 233 Retina, 469, 47014711475-480, 476f477f
385-386 karaciğerde sentezi, 341, 3421 4781 4 7 9 f4 8 0 f4811
Proiaktin, 408* Psöriyaz, 372* dekolmanı, 4761
etkileri, 4091 Pü, 239* histofizyolojisi, 479
salgılayan hücreler, 408* Puberte, erken Retinaldehit, 479
Prolaktin-engelleyici hormon (PIH), 408*, aşırı böbrek üstü bezi androjenleri ve, Retinanın iç pleksiform tabakası, 476, 476f
410* 419* 4771, 4781
Prolaktin-salgılatıcı hormon (PRH), 408* kemik üzerine etkisi, 155* Riboniikleaz, 330
Prolenfositier, 260 Pulmoner arterler, 366-367, 3681 Ribozomal RNA, 32
Prolilerasyon (folikül/östrojen) evresi, Pıılmoner kan damarları, 366-367, 3681 çekirdekçikte, 58
menstrüasyon döngüsünün, 460, Pulmoner kapileıler, 367 mitokondride, 31
4601462* Pulmoner kök, 354 Ribozomlar, 32, 341
Pıolifeıasyon bölgesi, epifiz kıkırdağının, Pulmoner lenfatik damarlar, 367, 3681 kaba endoplazma retikulumu, 34, 341 351
150, 151 f Pulmoner sürfaktan, 363-366, 3631 3641 mitokondriyal, 31
508 / İNDEKS
Trypanosoma cruzi enfeksiyonu (Chagas Ünipotent progenitor hücreler, 249 Vimentin, 46, 48
hastalığı), 292 Üreme sistemleri. Bkz. Dişi üreme sistemi; damar düz kasında, 208— 209
TSH. Bkz. Tirotropin Erkek üreme sistemi saptanmasında imünohistokimya, l6t
Tübiiler bezler, 82, 83f Üreterler, 400, 4ö0f Vinblastin, mikrotübiiller üzerine etkisi, 44,
Tübiiler sistem, yoğun, 246 Üretra, 400 44
Tiibülin dişide, 400 Vinkristin, mikrotübüller üzerine etkisi, 446
eşlik eden hastalıklar, 511 erkekte, 400, 431f 443, 446, 446f Vinkülin, 118
mikrotübiiller, 43-14, 44f 47f Üriner sistem, 383-401. Bkz. özgül yapı VIP (vazoaktif intestinal polipeptid), 307
Tübiiller, müköz, tükürük bezleri, 325, böbrekler, 383-398, 384f Virilizasyon, böbrek üstü bezi androjen-
326F 329f mesane ve idrar yolları, 399-400 lerinin aşırı üretimi ve, 419
Tübüloasiner bezler, 82, 83f Üst hipofiz arteri, 403, 405f Virüs antijenleri, saptanmasında
Tükürük bezleri, 325-328. Bkz. özgül Uterus bezleri imünohistokimya, 16*
bezler menstrüasyon döngüsünün proliferasyon Viseral (delikli) kapilerler, 2 l6 f 217, 217f
işlev düşüklüğü, 325 £ evresinde, 460, 460f Viseral düz kaslar, 209
işlevi, 325 menstrüasyon döngüsünün salgılama Viseral plevra, 367, 368f
mucus salgı hücreleri, 86, 91f evresinde, 460-461, 4 6 lf Viseral tabaka, Bowman kapsülünün, 383,
Tükürük, 325, 326 Uterus sen'ilesi, 449f 458, 463 385f 386f 388f
kıvamlı, "ağız kumluğu" ve, 326 * kanseri, 463 Vitiligo, 375
Tümör nekroz faktörü (TNF), 273, 274f Uterus tüpleri. Bkz. Ovidukllar Vitreııs boşluğu, 469
Tümör, 656 Uterus, 449f 458-463 VLDL (çok düşük-yoğunluklu
iyi huylu, 656 oksitosinin etkisi, 409f 4106, 4l0f lipoproteinler), 130, 131f
malin. Bkz. Kanser Ütrikiil, 483f 484 Volkmann kanalları, 144f 147
mitozlar, 64b, 65f vestibüler işlevler, 486 von Ebner bezleri, 293
Tunika adventisya, 219f 220 Uvea yolu, 469, 470-474, 470f Bkz. Koroid; Vulva, 464
arteriyoller ve küçük arterlerin, 220 Bkz. Koroid; Siliyer cisim; İris
büyük elastik arterlerin, 223, 224f Uyarıcı sinapslar, 168, l69f Wharton jölesi, 127
oıta boy (miisküler) arterlerin, 219f 222, Uyarılabilir hücreler, 162
223f 227f Uyarılabilir hücreler, 162 Y Kromozomu, 57
venin, 225, 227f 228f Uyarılma, ses dalgasının neden olduğu, Yağ asitleri
Tunika albuginea 487 taşınması, 130, 131f
over, 449, 450f Uyartı oluşturulması, kalpte, 228-230, 228f yağ hücrelerinde, 129-130
penis, 446, 446f 229f Yağ bezleri, 379-380, 379f 380f
teslis, 431, 431f Uyartılar, nöronal yanıt, 162 tıkanması, aknede, 3806
Tunika fibroza, 469-470, 470f 471f 472f Uydu düğüm, 283 b Yağ hücreleri (adipöz hücreleı/adipositler),
Tunika intima, 219, 219f Uydu hücreleri, 182, 211-212 103, 129, 130f Bkz. Adipöz doku
büyük elastik arterlerin, oıta boy Uyum (görme), 475 gelişimi, 131, 132f
(miisküler) arterlerin, 219f 220, 227f Üzengi (stapes), 483-484, 483f 487 işlevleri, 97ı
venin, 225, 227f kökeni, 96f
Tunika medya, 219-220, 2191’ Vajina, 449f 463-464, 464F tümörleri, 133b
büyük elastik arterlerin,, 219f 223, 224f over hormonlarının etkisi, 459, 459f 464 Yalancı çok katlı epitel, 76*, 77f 78
orta boy (miisküler) arterlerin, 219f 220- Vakü oiler titrek tüylü prizmatik, 77f 78
222, 223r 227f fagositik, 39, 239 Yalancı ses telleri (vestibüler katlantılar),
venin, 225, 227f 228f Golgi (yoğun), 37, 37f 353
zayıflaması, anevrizmalar ve, 2246 Vas (duktu.s) deferens, 43lf 443, 443f Yalancı tek kutuplu nöronlar, 162f 163, l63f
Tunika propria, 432 Vater-Pacini cisimcikleri, 377, 377f Yan dallar, akson, l62f 166
Tunika vajinalis, 431-432, 431f Vaza rekta, 396, 398f Yanaştırma proteini, 35, 35f
Tiirk eyeri, 403 Vaza vazonun, 219f 220, 223f 228f Yangı/yangısal yanıt, 104, 105-106b, 105f
Tutturucu bağlantılar, 73. Bkz. lenfatik kanal, 231 burun ereklil cisimleri üzerine etkisi,
Desmozomlar; Hemidesmozomlar; Vazoaktif faktörler, üreten kapiler endotel 351*
Zonula adherens hücreleri, 218 kimyasal düzenleyicileri, 104
Tutturucu kolajen, 106, 107ı Vazoaktif intestinal polipeptid (VIP), 307 mast hücresinde depolanması/salıver-
Tutturucu lifçikler, 69, 70f 376 Vazomotor sinirler, 220 ilmesi, 101-102, 102b, 103f
kolajen oluşturan, 106, 107t Vazopresin (antidiüretik hormon), 408, 41 9 + 2 yapısı (aksonem), 45
Tutturucu madde, I46f 147 etkileri, 408-409, 409f 4l0f Yapraksı papilalar, 293, 294f
Tutturucu plak, 72 G proteinlerinin düzenleyici etkileri, 31 f Yara büzülmesi, 976
Tutunma, hücreler arası, 71 VEGF'ler (vasküler endotel büyüme faktör Yara iyileşmesi, fibroblastlar, 95-976, 123f
leri), 218 Yardımcı genital bezler, erkekte, 431(443-
Ubikuitin, 41 Venler, 215, 221f 225, 227f 228f 446, 444f 445f
Üç boyut, doku kesitlerinin yorumlanması Venöz kapakçıklar, 225, 228f Yardımcı T hücreleri, 268, 269t, 270f 271f
ve, 20, 2üf Venüller, 215f 220f 225, 227f HIV etkisi, 268b
Uç-ayaklar, 169 Verumontanum, 400 Yarı dairesel kanallar, 483f 484
Ulak RNA (mRNA) Vestibıil vestibüler işlevleri, 485f 486
milokondride, 31 burunda, 350 Yarım daire kanalları, 484, 485f
poliribozomlarda ve, 32, 34f kemik labirentte, 483f 484 Yarı-Z bantları, 206
Ulaklar. Bkz. Kimyasal ulaklar; İşaretleşme Vestibiiler (Reissner) zar, 485, 486f 487 Yaşlılık pigmenti. Bkz. Lipofuskin
molekülleri Vestibüler aparat, iç kulağın, 485f 486 Yassı alveol hücreleri (tip I hücreler), 36i f
Ülserler, mide, 3016 Vestibüler kıvrımlar (yalancı ses telleri), 362, 362f 363f 364f
Ultrasantrifüj, protein yalıtımı için, 15f 353 Yassı epitel, 69
Unilaminar birincil folikül, 450, 451 f 452f VestibülokoklKulak aparat, 482-487, 483f çok katlı
Ünilokiiler yağ dokusu (yaygın/sarı adipöz Bkz.ayrıca Kulak keratinleşmemiş, 76*, 78, 80f
doku), 129, 129-131, 130f 131f 132f Video kameralar, ışık mikroskobu için, 3 keratinleşmiş, 76f, 78
lıistogenezi, 131, 132f Vilııslar, bağırsak, 307, 308f 315f 319f 320, solunum sisteminde, 350 b
tümörleri, 133 320f tek katlı, 74, 76*, 77f 78, 78f
512 / İNDEKS
Yassı hücreli karsinomlar, elerinin, 381 Yoğun tiibüler sistem, 246 kırık onaıımında, 152b, 154f
Yavaş etkili anafilaksi maddesi (SRS-A), Yoğunlaştırıcı vaküoller, 37, 37f Zarlar. B kz. özgü l tip
mast hücre salgısı, 102, 103f Yoğunlaştrıcı lens birim, 24, 24f
Yaygın çift kutuplu hücreler, retinal, 478 elektron mikroskobu, 6, 7f depolarizasyonu, 166f 168
Yaygın nöroendokrin sistem, 86, 92f ışık mikroskobu, 3, 3f kas hücresinde, 203-204
enteroendokrin hücreler ve, 304, 306f Yüksek endotelli veniiller, lenfosit pencereli. B kz. Elastik lamina
307f 307t 309, 317f dolaşımında, 284, 2841’ plazma. B kz. Plazma zarı
köken alan tümörler (apudomalar), 866 Yüksek ilgili etkileşimler, kullanılan sapta yapısı, 23f 24, 25f 26f
Yaygın yağ dokusu (ünilokiiler/sarı yağ ma yöntemleri, 13-18 Zarsı bijİme,-^228
dokusu), 129, 129-131, 1301' 131f hibridleştirme, 16-18, 20f Zarsûlablrent, 483f 484-486, 484f 485f 486f
1321' imünohistokimya, 14-15, 15f löf 17f 487f
histogenezi, 131, 132f tıp alanındaki uygulamaları ve£l56, Zeis, bezleri, 481
tümörleri, 133* 16ı, 18f 19f Zellweger sendromu, 41 b
Yeniden şekillendirme, kemik. Bkz. işaretleme bileşikleri, 14, l4 f 1 Zimojen granıiller, 43, 85, 87f 88f
Kemik, büyüme ve yeniden şekil Yumuşak damak, 292 Zimojen hücreler (esas hücreler), 301 f 303f
lendirilmesi Yutak (Farenks), 294 304, 306f
Yenidoğan Yutak tonsilleri, 280-290 Zincir, pıhtılaşma/koagülasyon, 247
kırmızı kemik iliği, 251 Yuvarlak pencere, 483, 483f 485 Zona fasikiilata, 413, 414, 414f 4 l5 f 4 l6 f
sıkıntılı solunum, sürfaktan eksikliği, salgılanan hormonları, 414, 4 l7 f
366b Z çizgisi, 195, 195f 1961' 197f 19^ 1 9 8 f Zona glomerüloza, 413-414, 4l4f 4l5f
yağ dokusu, 131, 132f Zar geri kazanımı, endositozda, 28, 29f salgılanan hormonları, 414, 417f
Yenilenme Zar potansiyelleri, 166-167 ‘ Zona pelusida, 450, 451f 452f 453f 454f
hiyalin kıkırdakta, 139 Zar proteinleri, 24-26, 25f 26f 27f 235. Bkz. Zona retikiilaris, 413, 414, 4l4f 415f
karaciğerde, 344, 344*, 344f özgül tip salgılanan hormonları, 414, 4l7f
kas dokusunda, 211-213 sentezi, 26, 27f Zonül lifleri, 472f 473-475
pulmoner alveolar hücre, 366 Zar trafiğinin düzenlenmesi, 28, 28f 29f Zoniil, mercek, 469, 470f 471f 472f 475
sinir dokusunda, 187*, 188f Zarı kaleden çok geçişli proteinler, 24, 26f Zonula adherensler, 71f 72, 72f
Yetersiz beslenme, kemik üzerine etkisi, Zarı kaleden proteinler, 24, 25f 26f kalp kasında, 209f
155b Zarı kateden tek geçişli proteinler, 24, 26f Zonula okludensler (sıkı bağlantılar), 71-
Yıldızsı venler, 396, 398f Zarın dinlenme potansiyeli, 166 72, 71 f 72f 73f
Yoğun cisimcikler Zarlar arası boşluk, mitokondri, 30, 32f 33f taşıma işleminde, 85, 86f
düz kasta, 209, 213f Zarlar arası kemikleşme, 142, 142f 148, Zygote, 23, 457, 462
trombositlerde, 246 I4 8 fI4 9 f