Professional Documents
Culture Documents
M E H M E D ÂKİF ERSOY
Yayına Hazırlayanlar
Prof. D r . R e c e p Ş E N T Ü R K
Yrd. D o ç . Dr. A s ı m C ü n e y d K O K S A L
MAHYA
M a h y a Yayınları 10
Kur'an Meali
M e h m e d Âkif Ersoy
Yayına Hazırlayanlar
Recep Ş e n t ü r k - A s ı m C ü n e y d K o k s a l
Yayın Yönetmeni
M e h m e t Sebahattin İhvan
Redaksiyon
Yüksel K a n a r
Tashih v e S o n O k u m a
M . Ertuğrul D ü z d a ğ
K a p a k Tasarımı/Sayfa D ü z e n i
S t e p Ajans
stepaj ans(2>stepaj a n s . c o m
Hat
H a m i t Aytaç
( H i z m e t Vakfı'nın izniyle)
Baskı/Cilt
Step Ajans Rek. M a t b a a c ı l ı k T a n . ve O r g . L t d . Şti.
G ö z t e p e M a h . B o s n a C a d . N o : 1 1 Bağcılar/İstanbul
Sertifika N o : 1 2 2 6 6 T (0212) 4 4 6 88 46
Bir Güzelin T a k d i m i / V I I
Hayreddin Karaman
B u l u n a n M e a l / IX
M . Ertuğrul D ü z d a ğ
Giriş / X I I
Kur'an Meali
Sûre-i Fatiha / 4
Sûre-i Bakara / 7
Sûre-i N i s a / 156
M â i d e Sûresi / 2 1 5
E n ' â m Sûresi / 2 5 9
A'râfSûresi/304
Enfâl Sûresi / 3 5 6
Berâe Sûresi / 3 7 6
Lügatçe / 4 1 9
Hayreddin Karaman
Sevgili Recep Şentürk beni odasına davet etti, odanın kapısını arkadan kilitle
di, kesin olarak gizli kalması kaydıyla bana bir şey göstereceğini ve onunla ilgili
danışmada bulunacağını söyledi. Tabii merak ettim. Dolabı açtı, daktilo ile ya
zılmış, her tarafından eski olduğu anlaşılan bir metin çıkardı, bunun merhum
Mehmed Akif Ersoy'un yaptığı Kur'an mealinin bir kısmı olduğunu söyledi. He
men elinden aldım ve hızlı bir şekilde bazı nirengi noktalarına baktım. İlk dikkat
çeken husus, farklı bir meal ile karşı karşıya olduğumuz idi. Bu meali yapanın
hem Türkçe'yi, hem Arapça'yı, hem de Kur'an dilini iyi bildiği anlaşılıyordu.
Peki bunun "O tercüme-meal olduğu nasıl biliniyor, bunu nereden ele geçir
diniz, aidiyetine nasıl inanıyorsunuz?" diye soruları sıraladım. Sizin de elinizdeki
baskının giriş kısmında okuyacağınız bilgileri bana verdi. Doğrusu bu bilgiler
bana oldukça inandırıcı geldi.
Danışma faslına geçtik; danışma konusu "eserin yayınlanması" idi. Dü
şündüm: Meal tam değildi, yaklaşık Kur'an-ı Kerim'in üçte biri kadardı (Tev-
be Sûresi'nin sonuna kadar), ama merhum mütefekkir, âlim şairimize ait olma
ihtimali kuvvetli görünüyordu, ayrıca kısa bir sürede az da olsa okuyabildiğim
kısımlara göre karşımızda "farklı, görülmesi ve okunması gereken bir meal" vardı.
Yayınlayacak olanlar (Prof. Dr. Recep Şentürk ve Yrd. Doç. Dr. Âsim Cüneyd
Koksal) Kur'an meali konusunda doğruyu yanlıştan ayırt edebilecek, değersiz bir
eseri yayınlamayacak kadar maddi ve manevi donanıma sahip kişilerdi. Görüşü
mü açıkladım: "Bu eseri, gerekli hizmeti yaparak yayınlayın".
İşte kitap elimizde, insan bir okumaya başlayınca "acaba şurayı nasıl çevirmiş,
şu ifadeyi nasıl Türkçeye aktarmış" diye oradan oraya atlayarak okumaya doya
mıyor.
VII
Girişte okuyacağınız "bu kitabın macerası-hikayesi" yıllardır konuşulurdu,
"keşke yakılmasaydı, korunsaydı da zamanı gelince yayınlansaydı" diye iç geçirip
dururduk. " G ü n geçer, devran dönerdi, İlâhî Kitab'a uzatılan eller toprak olur
ama o, müminlerin kalplerinde, dillerinde ve davranışlarında yaşamaya devam
ederdi. O n u Allah korumayı va ad etmişti, kimse onu değiştiremez ve yok ede
mezdi" derdik. Meğer bir meraklı-hamiyetli kişi (ve belki daha başkaları) elde
ettikleri kısmı (belki başka kısımları da) korumuşlar, Allah'ın murad ettiği vakit
gelince en uygun ellere teslim etmişler, onlar da titizlikle çalışarak bu gizli hazine
nin bir kısmını güzel bir neşirle ortaya koymuş oldular.
Kitap ellere geçince şüphesiz yankı uyandıracak, hakkında yeni araştırma ve
eleştiriler yapılacak, bunlar da hayırlı sonuçlara sebep olacaktır.
Tercüme edene, daktilo edip saklayana, yüklü bir menfaat elde etme imka
nına rağmen onu emin ellere bedelsiz teslim etmeyi tercih edenlere, neşir için
emek harcayanlara dua, teşekkür ve minnet borcumuzdur. Allah cümlesinden
razı olsun!
VIII
BULUNAN MEAL
M . Ertuğrul D ü z d a ğ
Seksen yıldır merak edilen, otuz yıl "gerçekten yakıldı mı, yoksa bir yerlerde saklı
duruyor m u " diye endişeli temennilerle anılan, nihayet yirmi yıl önce, "yakanla
rın" açık itirafı sonucu, üzüntüler içinde varlığından hemen hemen ümid kesilen
"Meal", şimdi -üçte biriyle de olsa- işte karşımızda...
Mehmed Akif Bey'in hayatı ve eserleri üzerinde -kendimce- epey bir zaman
dır meşgul bulunduğumu dikkate alan arkadaşlar, görüşümü almak üzere, ne
zaket gösterip, bir ay kadar önce daktilo ilk metinle birlikte yeni dizilmiş olan
metni bana da verdiler. Tahmin olunacağı üzere merakla, heyecanla ve dikkatle
okudum. Daha sonra kitap sayfası olarak tertip olunduğunda da -yayınevinin
isteği üzerine- tekrar gözden geçirdim.
Güzel bir Türkçe, akıcı bir dil, Kur'ân'a gönül vermiş bir mü'minin göz yaş
larıyla yazılmış ve elbette gözleri yaşartan samimi bir ifade...
Metin, şekil olarak da, Eşref Edib Bey merhumun 1932'de Kahire'de Akif
Bey'in yanında Meal'i okuduktan sonra yazdığı gibidir: Konu birliği olan âyetler,
IX
geniş paragraflar halinde ele alınmış, hatta kesintiye sebep olmasın diye -aslında
olduğu gibi- âyet sıra numaraları da konulmamıştır. Kitapta Akif Bey'in geniş
paragrafları aynen korunmuş ve satırbaşı yapılarak belli edilmiş, ancak âyet nu
maraları, -karşısındaki asıl metinde takip olunabilmesi için- konulmak zorunda
kalınmış. Okunurken, numaralar "yok" farzolunmalıdır.
Ele geçen ve "Giriş"te anlatıldığı gibi epeyi tamire muhtaç olan "daktilo edil
miş metnin, kimin tarafından ve Âkif Bey'in "Meal"inin hangi nüshasından is
tinsah olunduğu" konusu da düşünülüp araştırılacak bir mesele olarak karşımızda
durmaktadır.
05.08.2012
Beykent - İstanbul
X
GİRİŞ
"Bakî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş" diyor şâir. Yeryüzünde konuşulan
bütün sözler gökkubbede kayda geçmektedir. Arz ve sema, üzerinde olup bitenler
için hesap gününde şahitlik edecektir. Kâinatın bir hafızası olduğunu ifade eden
bu hakikatler yanında toplumun da bir hafızası vardır. İşte bu hafıza elinizdeki
Kur'ân-ı Kerîm mealinin korunup günümüze ulaşmasını ve siz okuyucularıyla
buluşmasını mümkün kılmıştır.
Merhum Mehmed Akif Ersoy'un uzun yıllar bir yandan Mısır'da gurbet
çilesini çekerken, diğer yandan gelecek nesillere armağan etmek için geriye bı
rakacağı bir eser olsun diye bütün olumsuzluklara rağmen gecesini gündüzüne
katarak büyük bir aşk ve heyecanla kaleme aldığı Kur'an mealinin -en azından
bir kısmının- kaybolmasına Allah Teâlâ müsaade etmemiştir. Bu meali yayınla
mak için uygun zamanın geldiğine ve Akif'in endişe ettiği mahzurların ortadan
kalktığına, yaptığımız istişare ve istihareler neticesinde kâni olduk. Bundan da
öte böyle bir eserin kaybolması gibi bir durumun büyük bir vebal olacağını dü
şünmek de bizi bu konuda harekete geçiren en önemli âmil olmuştur. Böylece
çeyrek asra yakın yoğun ve karmaşık duygular, endişeler içerisinde muhafaza
ettiğimiz bu emaneti milletimize tevdî etme zamanının gelmiş olduğu sonu
cuna ulaştığımızdan -yayınevi ve yayına hazırlayanlar tarafından hiçbir maddî
beklenti olmaması ve elde edilen gelirin Akif nâmına tamamen hayra harcan
ması şartıyla- Akif'in mealini yayınlamayı nasip eden Allah'a hamd ediyoruz.
Bundan sonra milletimizin bu emanete gereken itinayla sahip çıkacağına inan
cımız tamdır.
Yeni Cumhuriyet idaresi 1925 yılında temel İslâmî kültürün millete kendi
diliyle öğretilmesi gerektiği düşüncesinden hareketle T B M M ' n d e bir Kur'an
tercümesi ve tefsiri ile Sahîh-i Buharı muhtasarı Tecrîd-i Sarih tercümesi hazır-
latılmasına karar vermiş, bu işler için Diyanet İşleri Riyaseti'ne bir tahsisat ay
rılmıştı. O dönemde herkesin itimat edebileceği nitelikte bir Kur'an tercümesi
XI
mevcut değildi. Böyle zor bir işin altından kalkabilecek kapasiteye sahip birkaç
kişi arasından herkes bilhassa Safahat ve İstiklal Marşı Şâiri Mehmed Akif'i işa
ret ediyordu. Gerçekten de başyazarı olduğu Sebîlürreşad dergisine yazdığı kısa
tefsir yazıları çok beğenilmiş olan ve memlekette o devirde Arapçayı en iyi bilen
dört kişiden biri olarak kabul edilen, Türk dilindeki hakimiyeti zaten tartışma
dışı olarak görülen, İslâmî ilimleri kendi gayretleriyle tahsil etmiş bir zat olarak
Mehmed Âkif Ersoy, Kur'an tercümesi için tabiri caizse biçilmiş kaftan olarak
ortaya çıkıyordu.
Tefsirin Elmalılı Hamdi Efendi'ye, Tecrid-i Sarih tercümesinin de Babanza-
de Ahmed Naîm Bey e yaptırılması kararlaştırıldı. Fakat Mehmed Akif, Kur'an
tercümesini kabul etmedi, yoğun ısrarlar karşısında uzun zaman direndi. Nihayet
uzun çabalar sonucu Aksekili Ahmed Hamdi Efendi'nin gayretleri ve Elmalılı
Hamdi Efendi'nin teşvikleri ile bu vazifeyi Ekim 1925'de kabul etmek zorunda
kaldı.
Mehmed Âkif Bey tercümeyi kabulünü müteakip Mısır'a gitti ve oraya vardık
tan birkaç ay sonra 1926 yılında Kur'anın tercümesi üzerinde çalışmaya başladı.
Üç yıllık bir çalışma sonucunda 1928 yılında tercümenin ilk şeklini tamamladı.
Tercümenin müsveddesini bitirdikten sonra dört yıl boyunca düzeltmeler yaptı,
tercümeyi baştan sona yeniden elden geçirdi ve 1932 yılında çalışmasını tamam
ladı. Meal çalışmalarıyla geçen bu yıllar boyunca bir yandan da memleketin dinî
hayatında vukua gelen değişimleri ve hükümetin aldığı yeni kararları takip et
mekteydi. Ezcümle namazlarda artık Kur'an'ın Arapça aslı yerine tercümesinin
okutulacağı şeklindeki düşünce ve şayialar kulağına geldi. Kendi yaptığı mealin bu
amaçla kullanılacağından endişe etmeye başladı. Tercümeyi bitirdiği 1932 yılında,
Diyanet'le yaptığı sözleşmeyi feshetti.
Diyanet yetkilileri Elmalılı Hamdi Efendiye tercüme işini de üstlenmesi
ni teklif etmişlerdi. O sıralarda Furkan Sûresi'nin tefsirine kadar gelen Elmalılı
Hamdi Efendi, Kur'an ın hakettiği doğruluk ve güzellikte tercüme edilebileceğine
inanmadığını söyleyerek görevi kabul etmek istemediyse de, görüşmelerden sonra
âyetlerin altına, tefsire geçmeden önce bir meal ilave edilmesi konusunda anlaşma
sağlandı. Mehmed Akif'in, anlaşmayı feshetmekle birlikte, aldığı avansı ödeyecek
parası yoktu. Aldığı bin lirayı Sebîlürreşad\ çıkarması için Eşref Edib Bey e ver
mişti. Bir rivayete göre Elmalılı Hamdi Efendi Meal için alacağının bin lirasından
vazgeçerek bu borcu ödedi.
Mehmed Akif'in mukavelesini niçin feshettiğine dair bizzat kendisinden ak
tarılan şu ifade yeterince açıklayıcı mahiyettedir:
XII
"Tercüme güzel oldu, hatta umduğumdan daha iyi. Lâkin onu verirsem, namazda
okutmaya kalkacaklar. Ben o vakit Allahımın huzuruna çıkamam ve Peygamberimin
yüzüne bakamam." 1
Akif, sözleşmesi gereği, ilk başta yaptığı tercümelerin bazı müsveddelerini İstanbul'a
göndermişti. Tercümeleri okuyan Elmalık Hamdi Efendi'nin ilk kanaatlerini ifade et
mesi bakımından Eşref Edib'in naklettiği şu hatıra önemlidir:
"Bir müddet sonra üstad yaptığı bir miktar tercümeyi Hamdi Efendiye gönderdi.
Bu hususta onun fikrini sordu. Hamdi Efendi çok güzel, çok selis ve sade olduğu
nu, ancak cezalet hususunda biraz zayıf bulduğunu yazdı. Üstad cevap verdi: 'Evet,
doğrudur. Cezalet itibariyle böyledir. On sene evvel yazsaydım cezalet olurdu, fakat
bugün lisanda sadeliğe doğru büyük tahavvül var. Onun için cezaletten ziyade sadelik
cihetini iltizam ettim."2
Buna göre Elmalık, Akif'in yaptığı tercümeleri sadelik bakımından takdir etmekle
birlikte, Kur an ın orijinalindeki dil musikisinin tercümeye yansıtılması, anlamıy
la tınısı uygun sözcüklerin seçilmesi noktasından bir eleştiri yapmış oluyor, Akif
ise bu anlayışı bir tasannu olarak gördüğü ve sadeliğe doğru yönelen dilin gün
lük kullanımını daha önemsediğini söylemiş oluyordu. 3 Elinizdeki metin boyunca
Akif'in Meal'de kullandığı dil ile, aynı âyetlere daha önceki yıllarda yapmış olduğu
ve dipnotlarda bir mukayese unsuru olmak üzere yer verdiğimiz tercümelerin üslu
bu arasında yapılacak karşılaştırma, burada kastedilen hususu daha vazıh bir şekilde
anlamamıza vesile olacaktır.
XIII
İhsan Efendi 1961 yılında ölüm döşeğindeyken oğlu Ekmeleddin'e çalışma
odasındaki çekmeceyi gösterip içindekini yakmasını vasiyet etti, Mustafa Sabri
Efendi'nin oğlu İbrahim Bey in yaş ve konum itibariyle başını çektiği beş kişilik
ekip hem Akif Beyin orijinal defterini, hem de İhsan Efendi'nin kendi eliyle
istinsah ettiği ikinci nüshayı yaktılar. Yaptıkları işin mezara kadar aralarında ka
lacağına söz veren bu beş kişilik ekibin içinde bulunan İsmail Hakkı Şengüler,
yıllar boyunca süren dedikodulara son noktayı koyarak, tarihî bir hakikati ortaya
çıkarmak amacıyla orijinal defterin yakılmış olduğunu 1992 yılında kamuoyuna
ilan etti:
"Yıl 1961... Mehmed İhsan Efendi üçüncü defa kalp krizi geçirmiş. Şekeri de var.
Hep evde istirahat ediyor. Onun yatak odası, aynı zamanda çalışma odası idi. Ama
artık o odadaki masasıyla kütüphaneyi sadece uzaktan yatarak seyredebiliyor. Ölü
münden üç-beş gün önce oğlu Ekmeleddin i yanına çağırıyor ve karşısında duran
çalışma masasının kilitli sağ gözünü göstererek şunları söylüyor: 'Oğlum! Bu dünya
fânidir, hepimiz ölümü tadacağız. Sana, ben öldükten sonra yerine getirmeni istedi
ğim önemli bir vasiyetim var. Gördüğün şu gözde bir iki tomar defter var. O gözün
anahtarı orta gözdedir. Ben ölünce o gözü açıp oradaki defterleri yakacaksın!"4
Kısa bir süre önce 27 Mayıs İhtilali'nin vuku bulmuş olması ve Türkçe Kur'an,
Türkçe İbadet iddialarının yeniden gündeme gelmesi sebebiyle her iki nüshanın
da yakılmasına karar verilir. Daha doğrusu yaş ve konum itibariyle İbrahim Sabri
Bey karar verir, diğer dört kişi de buna uymak zorunda kalırlar. Her iki nüsha da
tamamen kül edilir. 5
XIV
Yirmi yıldan beridir bu hikayenin bu hazin sonla bittiği biliniyor. Doğrusu
Şengüler'in bu açıklamalarından sonra artık Akif'in Kuran Meali mn orijinal nüs
hasının hâlâ mevcut olabileceğini düşünmek ihtimali kalmamıştır, fakat Akif'in
vefatından İhsan Efendi'nin vefatına kadar geçen çeyrek yüzyıl boyunca, mesele
nin meraklısı ve hamiyet sahibi insanlar tarafından Mealm görülmesi ve korunup
çoğaltılmasına dair hiçbir şey yapılmadığını düşünmek de aslında biraz uzak bir
ihtimaldir.
Nitekim, İhsan Efendi'nin kendi eliyle yazdığı (ve maalesef Akif'in elyazma-
larıyla birlikte yakılan) kopyadan başka, Mealm üçte birlik bir bölümünün as
lından latinize suretiyle daktilo edildiğini okuyucularımız artık bugün öğrenmiş
bulunuyorlar. Sözkonusu daktilo metin, uzun yıllar Mısır'da yaşayan ve orada tah
sil gören, Mısır'da yaşadığı yıllarda Yozgatlı İhsan Efendi'nin ders ve sohbetlerin
den istifade eden merhum âlim Mustafa Runyun 6 tarafından muhafaza edilmiştir.
Mustafa Runyun un oğlu Ali Yahya, babasının sağlığında onun evrakları ara
sından teksir kâğıtlarına daktilo ile yazılmış bir dosya bulup babasına bunun ne
olduğunu sorar. Mustafa Runyun "Bunları nereden buldun? Bu Akif'in mealidir!"
der. Mustafa Runyun un vefatına kadar bu dosya aile içerisinde muhafaza edilir. Ali
Yahya Bey, babasının vefat ettiği 1988 yılında, Erenköy'deki evlerinde taziye ziyare
timiz esnasında bu dosyayı tarafımıza intikal ettirmiştir.
XV
Bu arada çeşidi hastalıklar vesilesiyle geçirdiğim ameliyatlar esnasında, baş
kalarıyla paylaşmadığım takdirde -bilebildiğim kadarıyla- başka hiçbir kimsede
nüshası bulunmayan bu metnin benden sonra kaybolmasının vebali de böyle bir
karar vermemde son derece etkili olmuştur. Yayın kararı verdikten sonra A. Cü-
neyd Koksal kardeşimiz titiz bir çalışmayla daktilo metni bilgisayara geçirmiştir.
Bu metin üzerinde birlikte yaptığımız çalışmalardan sonra aslıyla mukabele ederek
Meal\ yayına hazır hale getirmiş bulunuyoruz.
Bugün sizinle paylaştığımız Meal metni yukarıda zikri geçen daktilo nüs
hadan hazırlanmıştır. Elimizdeki meal metninin orijinal el yazması defterlerden
daktiloya geçirilmesi işinin 1956-1957 yılları arasında gerçekleştiği anlaşılmakta
dır. Özellikle metnin baş kısımlarında yer yer tarihler kaydedilmiştir ki bunların
tam bulundukları noktaları dipnotlarda belirttik. Metnin çeşitli kısımlarında yer
alan bu tarihler, metinde kaydediliş sırasına göre ilk önce Kur'an'ın 8. sayfasının
sonunda karşımıza çıkar: 17/1/957. İki sayfa kadar sonra, Bakaranın 80. âyetinin
bulunduğu yerde " 2 3 / 1 " yazılıdır, bunun yılı yazılmamış, 1957 yılına ait bir tarih
olduğu ve buna göre bir önceki tarihten altı gün sonrasına ait olduğu tahmin
edilebilir. Daha sonra Kur'anın 18. sayfasının sonunda bir önceki seneye ait bir
tarihle karşılaşırız: 5/10/956. Bundan bir sayfa sonra yaklaşık kırk gün sonrasına
ait bir tarih, 14/11/56 şeklinde kaydedilmiştir. Yine bir sayfa sonra 23/11/956
tarihi yazılmıştır. Tekrar bir sayfa sonra 1957 yılının mart ayına geçilmiş, 2/3/957
tarihi yazılmıştır. Yine yaklaşık birer sayfa arayla aynı aya ait 14/3/957 ve 24/3/57
tarihleri kaydedilmiş olup metinde bundan sonra başka bir tarih yer almamak
tadır. Sonuncu tarih Bakara 167. âyetinin bulunduğu yere tekabül etmektedir.
Görüldüğü gibi sözkonusu tarihler 5 / 1 0 / 1 9 5 6 ile 2 4 / 3 / 1 9 5 7 arasındaki
yaklaşık beş buçuk aylık bir zaman dilimini kapsamaktadır. Ayrıca tarihlerin
kaydediliş sırası kronolojik değildir. Bu durumu, kimi tarihlerin daktiloda yazma
esnasında, kimisinin ise yazım işlemi bittikten sonra tashih esnasında kaydedildi
ği şeklinde açıklamak mümkün olabilir. Bir başka dikkat çeken husus ise, Bakara
Sûresi'nden sonra kaydedilen bir tarihin bulunmayışıdır. Bu durumda sonraki
sûrelerin yazımının belirtilen tarihlerden daha ileriki aylarda gerçekleştiği, fakat
herhangi bir sebeple bunların kaydedilmediğini düşünebiliriz. Her halükârda zik
redilen tarihlerin Meal m yakılma yılı olan 1961den önceye ait olduğuna dikkat
edilmelidir.
XVI
vâkıf bir âlim olmadığını gösteren çeşitli emarelerden anlaşılmaktadır. Ezcümle
âyetlerde geçen ve Türkçe'ye çevrilirken de mütercim tarafından aynen bırakıl
mış olduğu kuvvetle muhtemel bazı kelimelerin okunamayarak boş bırakılmış
olması ve çeşitli dipnotlarda işaret ettiğimiz çeşitli okuma hataları bu hükme delil
olarak zikredilebilir. Fakat bu daktilo metnin, Arap harfleriyle yazılmış bir metin
den latinize edilmiş olduğu kesin gibidir. Bu hükmün en önemli delili ise, bazı
kelimeler okunurken yapılan hataların ancak Arap harfli bir metin okunurken
yapılabilecek cinsten hatalar olduğudur. Bu hataların önemlilerine yine metin
içerisindeki çeşitli dipnotlarda işaret etmiş bulunuyoruz.
Elimizdeki metin, Kuran-ı Kerîrn in başından Tevbe Sûresi'nin sonuna ka-
darki bölümünün mealini kapsamaktadır. Devamı maalesef elimizde değildir.
Metni orijinal defterden daktilo edenin kimliğini bilemediğimiz gibi, bu şahsın
Tevbe Sûresi'nden sonrasını daktilo edip etmediğini de kesin surette söyleyebi
lecek durumda değiliz. Ama görünen odur ki bilemediğimiz bir sebepten dolayı
Akif Bey'in mealinin daktilo edilme süreci yarım kalmış, tamamlanamamıştır.
Bu tercümenin Mehmed Akif Ersoy'a ait olduğuna dair Mustafa R u n y u n u n
şehadetini, tercümenin üslubu da teyid edecek niteliktedir. Mehmed Akif'in üs
lubuna aşina olanlar, onun diğer eserlerini ve Meal çalışmasından önce yaptığı
çeşitli âyet tercümelerini inceleyenler için, elinizdeki Mealm onun kaleminden
çıkmış olduğundan şüphe etmek gerçekten zordur. Akif merhumun elinizdeki
kitabın dipnotlarında yer verdiğimiz eski tercümeleriyle aynı ayetlerin Afoz/deki
tercümeleri arasında bulunan karakteristik benzerlikler bu noktada yeterince fikir
verecek ve kanaatimizi teyid edecek mahiyettedir. Akif, Bakara Sûresf'nin önemli
bir kısmını Afez/den önce tercüme etmiş olduğu için, bu sûredeki ayetlerin ön
ceki ve sonraki çevirileri bilhassa mukayeseye elverişlidir. Akif Bey'in Meal'&t dili
sadeleştirme yönündeki bariz tavrının dışında, iki çeviri arasındaki üslup benzer
liği, hatta ayniyeti noktasında birkaç örnek vermek suretiyle kastımızı daha açık
bir şekilde göstermek istiyoruz:
XVII
D A H A Ö N C E YAPTIĞI Ç E V İ R İ KUR'AN MEALİ'NDEKİ ÇEVİRİ
"Hani Biz meleklere: Adem'e secde "Hani bizler meleklere "Adem'e secde
ediniz!' demiştik, onlar da secde etmiş edin!" demiştik, hepsi secde ettiler. Yal
lerdi de yalnız İblis imtina eylemiş ve nız İblis geri çekildi ve kibrine yedirmedi
bunu kibrine yedirememiş idi ki zaten ki zaten kâfirlerden idi. Bizler "Ey Adem!
kâfirlerden idi. Hani demiştik ki: Yâ Zevcenle beraber cennette oturun, hem
Adem! Zevcenle beraber cennette oturu dilediğiniz yerinde dolaşarak nimetlerin
nuz ve ondan istediğinizi bol bol yeyiniz, den bol bol yiyin, yalnız şu ağaca yakla
ancak şu ağaca yaklaşıp da zâlimlerden şıp da nefsine zulmedenlerden olmayın"
olmayınız!' Bunun üzerine Şeytan oradan dedik. Bunun üzerine Şeytan oradan
ayaklarını kaydırarak içinde bulundukla ayaklarını kaydırdı, bulundukları naz u
rı nâz u naîmden her ikisini cüda kıldı. naîm içinden her ikisini çıkardı. Biz de
Biz de, 'Haydi yeryüzüne ininiz, orada "Bir takımınız, bir takımınıza hasım ola
neslinizin bir kısmı diğerine düşman rak inin ki yeryüzünde sizlere bir zaman
kesilecek ve muayyen bir zamanın niha için yerleşip hayatın esbabından nasip al
yetine kadar cümlenizin arzdan nasibe-i mak mukadderdir" diye emrettik. Adem
istikrar ve intifâı olacaktır' dedik. Bunu mabudundan kelimeler telakki ederek
müteâkib Adem, Halikından merhamet-i onlarla yalvardı, O da kendisini affetti.
hakîkiyeyi mutazammın kelimeler telak Şüphe yok ki bütün suçları bağışlayan,
ki ederek onlarla tevbe etmesi üzerine mahlûkâtına rahim olan ancak O'dur."
Cenâb-ı Hak tevbesini kabul eyledi.
Çünkü O, kullarının tevbesini kabul eder
ve kendilerine son derecede rahimdir."
"Yüzlerinizi meşrıka, yahut mağribe dön "Yüzlerinizi maşrıka, yahut mağribe dön
meniz taat değildir. Taat ancak o kimsele meniz taat değil. Taat o kimselerin hali
rin işledikleridir ki Allah'a, ahiret gününe, ki; Allah'a, âhiret gününe, meleklere,
meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanır; Kitaba, peygamberlere inanır. Sevdiği
sevdiği malını hısımlarına, yetimlere, bi malını hısımlarına, öksüzlere, biçarelere,
çarelere, yolda kalmışlara, isteyenlere, bir yolda kalmışlara, isteyenlere, bir de esir
de esir olanlara verir; namazı kılar, zekâtı olanlara verir. Namazı kılar, zekâtı öder,
eda eder; sonra muahede ettikleri zaman sonra ahde girişince ahdini yerine geti
ahdini yerine getirenler, hele sıkıntılı, has renler, hele sıkıntılı, hastalıklı sıralarında
talıklı sıralarda ve harb zamanlarında sebat ve harp zamanlarında sabredenler, metin
XVIII
ve metanet gösterenler yok mu, işte taatle- olanlar... İşte taatlerinde sadık bunlardır,
rinde sadık olanlar bunlardır; işte Allah'tan İşte Allah'tan korkanlar bunlardır (Allah'ın
korkanlar bunlardır." saygılı kulları bunlardır)."
"Öyle Allah'tır ki O'ndan başka ilah yok "Allah öyle bir ilâh ki, O'ndan başka ilâh
tur. Bakîdir, her an bütün hilkat üzerinde yok. Bakî; her an bütün hilkat üzerine
hâkim ve kâimdir. Ne uyuklar, ne uyur. hâkim ve kâim. Ne uyuklar, ne uyur.
Göklerde, yerde ne varsa hepsi O'nundur. Göklerde, yerde ne varsa hep O'nun.
Kim tasavvur edilebilir ki kalksın da Kim tasavvur edilebilir ki kalksın da
O'nun izni olmaksızın nezd-i ilâhîsinde izni olmaksızın O'nun yanında şefaat
şefaat edebilsin?! Mahlûkâtının işledik eyleyebilsin?! Mahlûkâtın işlediklerini,
lerini, işleyeceklerini bilir; mahlûkâtı ise işleyeceklerini bilir. Mahlûkâtı ise ilm-i
ilm-i ilâhîsinden yalnız O'nun dilediğini ilâhîsinden ancak O'nun dilediğini
kavrayabilir, başka bir şey bilemez. İlmi kavrayabilir. İlmi bütün gökleri ve yeri
bütün gökleri, yeri kucaklar ve bun kucaklar ve bunların nigehbanlığı (bun
ların nigehbanlığı kendisine ağır gel ları ademden sıyanet) Kendisine ağır
mez. Yüksek, büyük ancak O'nun Zât-ı gelmez. Yüksek, büyük ancak O (ancak
kibriyâsıdır." O'nun Zât-ı Kibriyâsı)."
"Allah şahid, melekler şahid, ilim sahip "Allah şahid, melekler şahid, ilim sahip
leri şahid ki O'ndan başka Allah yoktur! leri şahid ki: O'ndan başka ilah yok, bü
Her an adi ile kâimdir. O'ndan başka Al tün hilkat üzerinde her an adi ile hâkim
lah yoktur. Azizdir, hakimdir." ve kâim O'ndan başka ilah yok! Azîz O,
hakim O."
Maide 66 Maide 66
"Şayet onlar Tevrat ile incil'in ve Allah "Eğer onlar Tevrat ile İncil'in ve Rabbu 1-
tarafından kendilerine daha neler indi- âlemîn tarafından kendilerine daha neler
rilmişse hepsinin ahkâmını yerine getir indirilmişse hepsinin ahkâmını yerine geti-
seydiler, üzerindeki hava ile ayaklarının reydiler, üzerlerindeki hava ile ayaklarının
altındaki topraktan nimete müstağrak altındaki topraktan nimete müstağrak ola
olurlardı; içlerinden itidaline sahip üm caklardı, içlerinden itidaline sahip ümmet
met var, lâkin çoğu ne kötü işler işliyor!" yok değil, lâkin çoğu ne kötü işler işliyor!"
XIX
Elinizdeki neşrin Mehmed Âkif Ersoy'un K ı n a n ı tercüme yöntemi konusunda
çeşitli ilmî araştırmalara ve daha önceki çevirileriyle mukayeseye vesile olacağını
umuyoruz. Böylesi kapsamlı çalışmalardan önce, birkaç madde hâlinde, çalışma
lar esnasında dikkatimizi çeken birkaç üslup özelliği ve tekniğine işaret etmek
isteriz.
4. Akif Bey, Bakara nın 2. âyetindeki "Şu Kitab'ı görüyor musun? İşte bir
kere onun hak olduğunda şüphe y o k . . . " örneğinde olduğu gibi, kelime
kelime ve donuk bir dille çeviri yapmak yerine, Kur'an'ı canlı ve insanın
hayatına doğrudan hitap edecek bir dil akışkanlığıyla tercüme etmeye
çalışmıştır.
Akif merhum, birçok yerde tercüme ettiği bir cümle veya ibarenin alternatif
başka bir veya birkaç çevirisini de yapmış, daktilo metinde bu alternatif çeviriler
XX
parantez içinde kaydedilmiştir. Meali hazırlarken biz de aynı usule riayet etmek su
retiyle alternatif çevirileri parantez içinde italik olarak belirttik. Dipnotlarda gerek
çesini açıkladığımız sebeplere binaen ilave ettiğimiz bir harfe, kelimeye veya ibareye
de köşeli parantez içerisinde yer verdik. Mealin bize intikal eden metninde âyet nu
maraları yoktur, bunlar tarafımızdan konuldu. Metnin imlâsında Türkiye Diyanet
Vakfı İslâm Ansiklopedisinin imlâ esaslarına büyük ölçüde riayet edildi.
Mehmed Akif, Kuran Meali 'ne girişmeden önceki yıllarda yazdığı bazı ya
zılarda ve yaptığı tercümelerde, 500'den fazla âyetin tercümesini yapmıştır. Bu
tercümeleri Dücane Cündioğlu Bir Kuran Şâiri adlı eserinde bir araya getirmiş,
daha sonra bu kısmı Mehmet Akif'in Kuran Tercümeleri ismiyle ayrı bir kitap
olarak da neşretmiştir. Biz elinizdeki çalışmayı hazırlarken, Akif'in daha önce
yaptığı bu çevirilerden Tevbe Sûresi'nin sonuna kadar olan kısma dahil olanları,
Cündioğlu'nun zikri geçen ilk çalışmasından istifadeyle, ilgili âyetlerin meallerin
den sonra, dipnotlar hâlinde kaydettik.
Ayrıca bugün için anlaşılması güç sayılabilecek bazı kelimelerin anlamları
nı, Meali yalnız bir tarihî metnin neşrini gerçekleştirmek değil, aynı zamanda
Mukaddes Kitabı'nı anlamak isteyen halkımızın doğrudan istifadesini sağlamak
amacını güderek yayınladığımızdan dolayı, sonundaki Lügatçe'de belirttik. Dip
notların tamamı hazırlayanlara aittir. Ayrıca yayına esas aldığımız daktilo metnin
tamamını, belge olarak da kullanılabilmesi amacıyla resim hâlinde kitabın deri
ciltli baskısına dahil ettik.
Ülkemizin dinî, edebî ve siyasî hayatında fevkalade derin ve silinmez izler
bırakmış, bir ahlâk ve fazilet âbidesi olan Milli Şâirimizin, daha kendi hayatın
dan itibaren efsaneleşen Kuran Mealinin bugün üçte birlik bölümünü takdim
etmeyi nasip eden Rabbimize şükrediyor, Mealin geri kalan bölümlerinin de
ortaya çıkmasını O'nun sonsuz lütuf hazinesinden niyaz ediyoruz.
Başta Mehmed Akif Ersoy olmak üzere, onun mealini 25 yıl boyunca koru
yan Yozgatlı Mehmed İhsan Efendi'nin, takdim ettiğimiz metnin kaynağı olan
daktilo nüshayı çoğaltan meçhul kişinin, metnin günümüze ulaşmasına vesile
olan Mustafa Runyun'un ruhlarına rahmet diliyor, Mustafa Runyun'un oğlu Ali
Yahya Runyun'a metni vermek suretiyle bu neşri mümkün kıldığı için, Hayred-
din Karaman ve Raşit Küçük Hocalarımıza bu zor karar esnasındaki teşvik edi
ci istişarelerinden dolayı ve İSAR'da birlikte çalıştığımız Asım Cüneyd Köksal'a
metnin yayına hazırlanmasındaki titiz ve gayretli çalışmalarından dolayı teşekkür
XXI
ediyorum. Kırk yıl boyunca büyük şâirimiz hakkında yaptığı araştırmaları çe
şitli kitaplar halinde neşreden, Safahatım en güvenilir baskılarını hazırlayan, şu
sıralarda da Sırat-ı Müstakim mecmuasının latinize projesini yürüten M. Ertuğ-
rul Düzdağ Beyefendi, bizi kırmayarak çalışmamıza değerli vaktini ayırdı, basım
öncesinde kitabın metnini baştan sona okuyup daktilo nüshayla mukabele et
mek suretiyle en ince noktalara kadar tenkit ve tavsiyelerini bizimle paylaştı ve
elinizdeki Mealm üslubunun Mehmed Akif'e ait olduğunu bir uzman nazarıyla
teyid etti; kendisine şükran borçluyum. Yine kitabın basımı öncesinde metni ti
tiz bir şekilde inceleyerek neşre yönelik kıymetli düşünce ve tekliflerini bizimle
paylaşan ve Mealin Akif B e y e ait olduğu yönündeki kanaatimizi destekleyen bir
başka Akif dostuna, Bir Kuran Şâiri müellifi Dücane Cündioğlu'na teşekkürü
bir borç biliyorum. Mahya Yayınevinin değerli çalışanları günlerce süren neşre
hazırlık çalışmalarını büyük bir gayret, fedâkârlık ve titizlikle sürdürdüler; bilhas
sa Mehmet Kılıç, yayının her türlü teknik işlerini takip eden Sebahattin İhvan,
dil zevki ve uzman hassasiyetiyle önemli katkılar yapan Yüksel Kanar, tasarım
çalışmalarını yapan Cemaleddin Demirok ve uzaklardan gelerek görsel ve estetik
noktalarda kitaba katkıda bulunan Sohail Nakhooda ile mushafın tezhiplerini
yapan Sümeyye Demir'in adlarını zikrederek kendilerine teşekkür etmek istiyo
rum. Son olarak da, İSAR'da bizler için huzurlu bir çalışma ortamı hazırlayan
vakfımızın destekçilerine ve bu çalışma esnasında haklarını ihlal etmemizi mazur
gören ailelerimize teşekkür borcumuzu ifa etmek istiyoruz. Allah Teâla nın bu
çalışmamızı bir amel-i sâlih olarak kabul etmesini niyaz ediyor, elinizdeki eserin
sahibi cennetmekân Mehmed Akif merhumu bir kere daha Fatiha ile anıyoruz.
Recep Ş e n t ü r k
17 Ramazan 1433 - 5 Ağustos 2 0 1 2
İSAR (İstanbul Araştırma ve Eğitim Vakfı)
Üsküdar
XXII
KURAN MEALİ
FATİHA SÛRESİ - BERÂE SÛRESt
KISALTMALAR:
SÛRE-İ FATİHA
1. B i s m i l l â h i r r a h m â n i r r a h î m
2 M e h m e d A k i f Fatiha Sû-
resi'ni Anglikan Kilisesi 'ne
Cevab isimli çevirisinde şöy
le tercüme etmiştir:
" H a m d o Allah'a edilir ki
Rabbü'l-âlemîn'dir; bütün
mahlûkâtı için m e r h a m e t
lidir, hesab g ü n ü n ü n sahi
bidir. İlâhî! K u l l u ğ u yalnız
S a n a ederiz, yardımı da an
cak S e n d e n isteriz. Bizlere
d o ğ r u yolu, nimetine eren
kimselerin y o l u n u göster;
gazabına uğramış, azıp sap
mış olanların y o l u n u değil!"
(AKC,s. 134, 1339'dan nak
leden: BKŞ, s. 1 8 7 ) .
BAKARA
2. S Û R E
1. C Ü Z
SÛRE-İ BAKARA
Bismillâhirrahmânirrahîm
8
BAKARA 3
2. S Û R E
1. C Ü Z
ıı
4 BAKARA
2. S Û R E
1. C Ü Z
12
BAKARA 5
2. S Û R E
1. C Ü Z
15
6 BAKARA
2. S Û R E
1. C Ü Z
2 M e h m e d Âkif Bakara
Sûresi'nin 3 4 - 3 9 . âyetleri
38. Kendilerine d e d i k ki: " O r a d a n hepiniz inin. Sizlere B e n
arasını, d a h a ö n c e şöyle d e n hidayet gelir de kimler o hidayetimin izince giderlerse
t e r c ü m e etmiştir:
" H a n i Biz meleklere: Adem'e işte onlar için ne k o r k u var, ne de keder görecekler. 39. Küfre
secde ediniz!' demiştik, on
lar da secde etmişlerdi de sapanlara, âyâtımıza yalan diyenlere gelince, işte c e h e n n e m
yalnız İblis imtina eylemiş
ve bunu kibrine yedireme-
ehli onlardır, h e m ebediyen o r a d a kalacaklar. 2 40. Ey İsra
miş idi kU zaten kâfirlerden il oğulları! Size bağışladığım nimeti anın ve a h d i m i yerine
idi. Hani demiştik ki: 'Yâ
Adem! Zevcenle beraber cen getirin ki, ahdinizi yerine getireyim. Bir de yalnız B e n d e n
nette oturunuz ve ondan
istediğinizi bol bol yeyiniz, k o r k u n . 41. Beraberinizdeki Tevrat'ı m ü e y y i d olarak indir
ancak şu ağaca yaklaşıp da
zâlimlerden olmayınız!' Bu d i ğ i m Kur'an'a i m a n edin. Yoksa t u t u p d a o n a inanmayanla
nun üzerine Şeytan oradan rın birincisi olmayın. H e m b e n i m âyâtımı hakir bir menfa
ayaklarını kaydırarak içinde
bulundukları nâz u naîmden ate değişmeyin. Ve yalnız B e n d e n çekinin. 42, H a k k ı bâtıla
her ikisini cüda kıldı. Biz
de, 'Haydi yeryüzüne ininiz, karıştırmayın. H a k k ı bile bile gizlemeyin. 43 N a m a z ı kılın,
orada neslinizin bir kısmı
diğerine düşman kesilecek zekâtı verin. R ü k û a varanlarla siz de r ü k û a varın. 44 Yok
ve muayyen bir zamanın ni
sa tâati başkalarına emreder de kendinizi u n u t u r m u s u n u z ?
hayetine kadar cümlenizin
arzdan nasîbe-i istikrar ve H a l b u k i Tevrat o k u y o r s u n u z , bu kadar bir şeyi akıl e d e m e z
intifâı olacaktır' dedik. Bunu
müteâkib Adem, Halikından misiniz? 45-46, İşlerinizde sabrın, salâtın yardımını isteyin.
merhamet-i hakîkiyeyi mu-
tazammın kelimeler telakki B u n u n l a beraber m a b u d l a r ı n a kavuşacaklarını v e d ö n ü p
ederek onlarla tevbe etmesi
üzerine Cenâb-ı H a k tevbe
O ' n a varacaklarını yakın derecesinde bilen h u ş u sahiplerin
sini kabul eyledi. Ç ü n k ü O, den başkası için bu elbet ağır bir tekliftir. (Yardımı isteyin, o
kullarının tevbesini kabul
eder ve kendilerine son dere salât ki mabudlarına kavuşacaklarını ve dönüp O'na varacak
cede rahimdir. Evet, dedik ki:
'Hepiniz cennetten yeryüzü larını yakîn derecesinde bilen huşu sahiplerinden başkası için
ne ininiz. Benden size rehber
gelir de kim benim rehberi
elbet ağırdır.) 3
16
BAKARA 7
2. S Û R E
1. C Ü Z
19
8 BAKARA
2. S Û R E
1. C Ü Z
20
BAKARA 9
2. SÛRE
1. C Ü Z
23
10 BAKARA
2. S Û R E
1. C Ü Z
24
BAKARA 1 1
2. S Û R E
1. C Ü Z
7
7 , Bilmezler m i k i Allah onların gizlediklerini d e , açığa bu suretle kazanmış olduk
ları hasîs menâfiden dolayı
vurduklarını da biliyor? 78 B u n l a r ı n bir de ü m m î l e r i 1 5 var: giriftar olacakları akıbete!"
(SR, X V I I I / 4 6 8 , 17 Şubat
Tevrat n â m ı n a ilimleri bir yığın k u r u n t u d a n b a ş k a bir şey 1337, s. 306'dan nakleden:
BKŞ, s. 192).
değil, b u n l a r a n c a k zan içinde dolaşıyorlar. 1 6 79. Yazıklar
c) Vay o kimselerin hâline ki
olsun o kimselere ki Kitab'ı k e n d i elleriyle yazarlar da sonra önce Kitab'ı kendi elleriyle
yazarlar, sonra da 'Bu Allah
o n u n l a hasis bir m e n f a a t e d i n m e k için " B u Allah tarafından tarafından gelmiştir' derler."
(AKC, 1339, s. 4 9 d a n nakle
gelmiştir" derler. Yazıklar olsun o ellerinin yazdığı yalanlar den: s. 192).
27
12 BAKARA
2. S Û R E
1. C Ü Z
28
BAKARA 13
2. S Û R E
1. C Ü Z
89. B u n l a r a ellerindeki Tevrat'ı teyid eder K u r ' a n geldiği za hareketleriyle evvelce müsta
hak oldukları gazab-ı ilâhîye
m a n inkâr ettiler. H a l b u k i evvelce müşriklere karşı Allah'tan bir gazabın daha inzimamına
sebep oldular. Zaten kâfirler
imdad istiyorlardı, işte o pek iyi tanıdıkları imdâd-ı için kendilerini rüsvay ede
cek bir azap mukarrerdir.
ilâhî kendilerine gelince inkâr ettiler. Allah'ın rahmet-i Bunlara: 'Cenâb-ı Hakk'ın
h a r î m i n d e n k o v u l m a k kâfirler içindir. 90. Allah'ın, k e n d i indirmiş o l d u ğ u Kur'an'a
iman edin!' denildiği zaman,
fazlını (ihsanını = vahyini = lütfunu = keremini) kullarından 'Bizler kendimize indirilen
Tevrat'a iman ederiz' der
dilediğine indirmesini kıskanıp da Allah'ın indirdiğini inkâr ler ve ondan başkasını inkâr
ederler. Halbuki Kur'an hem
etmeleri nefislerinin helaki p a h a s ı n a aldıkları ne çirkin bir
hak, hem ellerindeki Tevrat'ı
akıbettir ki bu suretle g a z a p üzerine g a z a b a uğradılar. musaddık olarak nazil olmuş
tur. Kendilerine de ki: 'İddia
nız veçhile Tevrat'a inanıyor
Kâfirler için kendilerini zelîl edecek azap var. 91. O n l a r a sanız, niçin evvelce Allah'ın
"Allah'ın indirdiğine i m a n e d i n " denilince, "Bizler k e n d i peygamberlerini öldürmüştü
nüz?" ( S & X K / 4 7 2 , 2 1 Mart
mize ne indirildi ise o n a inanırız" derler d e , o n d a n sonra 1337, s. 30'dan nakleden:
BKŞ, s. 194).
gelen Kur'an'ı beraberlerindeki Tevrat'ı teyid ederek inen
24 92-93. âyetleri daha ön
h a k kitap olmasıyla beraber inkâr ederler. Kendilerine de ki: ce şöyle tercüme etmiştir:
"Mûsa sizlere (Allah'ın birli
"Tevrat'a i m a n etmişseniz n e d e n vaktiyle Allah'ın p e y g a m ğini, kendisinin peygamberli
berlerini ö l d ü r ü y o r d u n u z ? " 2 3 92. Sizlere M û s a o kadar açık ğini inkâra mecal olmayacak
surette isbat eden) burhanlar
mucizeler g ö s t e r m i ş k e n , t u t t u n u z da arkasından nefsinize getirmiş iken, sonra yanınız
dan ayrılır ayrılmaz danayı
z u l m e d e r e k danayı ilâh edindiniz. 93. H a n i sizlerden m i - mabud ittihaz ettiniz. Sizler
bu hareketinizle nefsinize ne
sak almış ve T û r ' u üzerinize kaldırmıştık; " G ö n d e r d i ğ i m i z büyük zulüm etmiş oldunuz!
K i t a b ' a d ö r t elle sarılın, emirlerimizi dinleyin" demiştik. Hani bizler sizden Tevrat ile
amel edeceğinize dair ahid
" D i n l e d i k , k u l a k v e r m e d i k " dediler. D a n a , küfürleri y ü almış, Tûr'u tepenizden yük
selterek size: 'Bu verdiğimiz
z ü n d e n kalplerinin zerrâtına k a d a r işlemiş. O n l a r a de ki: Kitab'a dört el ile sarılınız,
emirlerimizi dinleyin' demiş
"Tevrat'a gerçekten inanmışlarsanız i m a n ı n ı z sizlere ne çir
tik. (Ecdadınız) 'İşittik ve
kin şeyler e m r e d i y o r ! " 2 4 isyan ettik' dediler. Kalplerin
den küfurleriyle danaya meyi
yerleşti.
31
BAKARA
2. SÛRE
1. C Ü Z
32
16 BAKARA
2. S Û R E
1. C Ü Z
29 1 0 6 - 1 1 2 . âyetleri d a h a
önce iki farklı şekilde tercü
] 06. Bizler bir âyeti nesh, y a h u t inşâ edersek o n d a n hayırlı
me etmiştir: sını, y a h u t o n u n eşini indiririz. S e n , y o k s a Allah'ın herşeye
a) "Biz bir âyeti nesh, yahut
yok edersek yerine ondan kadir o l d u ğ u n u b i l m e d i n mi? 107 S e n y o k s a b i l m e d i n mi
daha iyisini, hiç olmazsa
onun gibisini getiririz; bil-
ki göklerin, yerin m ü l k ü Allah'ındır? Ve sizin Allah'tan b a ş k a
medin mi ki Allah herşeye koruyanınız, i m d a d ı n ı z a geleniniz yoktur. I Ö y l e değil
kadirdir; bilmedin mi ki
bütün göklerin, yerlerin sa de vaktiyle M u s a ' d a n istenildiği gibi, sizler de Peygamberi
hibi Allah'tır; bilmedin mi
ki sizin için Allah'tan başka nizden harikalar talebinde de mi b u l u n m a k arzu ediyorsu
ne velî, ne de muîn yoktur?
Yoksa vaktiyle Musa'dan is nuz? K i m i m a n ı küfre değişirse iyi bilsin ki d o ğ r u yolu kay
tenilen şeyler gibisini sizler
betmiştir. 103 Ehl-i K i t a b ' ı n ç o ğ u , h a k kendilerince aşikâr
de peygamberinizden iste
mek arzusunda mısınız? K i m o l m u ş k e n , sırf içlerinden gelen kıskançlık y ü z ü n d e n (sırf
imanı verir de yerine küfrü
alırsa, şüphe yoktur ki doğru kıskançlıkları yüzünden) sizleri imanınızdan çevirip kâfir
yoldan sapmış olur. H a k ken
dilerince zahir olduğu halde, e t m e k istiyorlar. Allah emr-i ilâhîsini bildirinceye k a d a r ken
sırf nefislerindeki nased sâ-
dilerine karşı sizler afv ile, safh ile davranın. Allah'ın herşeye
ikasıyla Ehl-i Kitab'ın birço
ğu imanınızdan sonra sizi ye kadir o l d u ğ u n u iyi bilin. : U N a m a z ı kılın, zekâtı verin,
niden kâfir etmek isterler, bu
hususta emr-i ilâhî gelinceye nefisleriniz için hayır n a m ı n a her ne işlerseniz Allah'ın ya
kadar onların hakkında afv
ile, safh ile muamele ediniz; n ı n d a o n u bulacaksınız. Elbette Allah b ü t ü n işlediklerinizi
bilmiş olunuz ki Allah herşe
ye kadirdir.
görüyor. 111. Yahudilerle Nasrânîler cennete Yahudilerden
Namazı kılınız, zekâtı veri y a h u t N a s r a n î l e r d e n başkasının girmesine i m k â n y o k di
niz, nefisleriniz için her ne
hayır işlerseniz, onu ind-i yorlar. B u onların k e n d i kuruntuları. O n l a r a d e ki: " D o ğ r u
ilâhîde bulacaksınız. İyice bi
söylüyorsanız getirin b u r h a n ı n ı z ı ! " 1 I 2 Ö y l e değil, k i m
liniz ki Allah bütün işledikle
rinizi görmektedir. iyilik edici o l m a k şartıyla y ü z ü n ü yalnız Allah'a dönerse
Yahudiler cennete ancak Ya
hudiler', Nasrânîler de yalnız o n u n ecri m a b u d u n u n y a n ı n d a bekliyor ve böyleleri için ne
Nasrânîler girecektir' diyorlar.
Bu onların kendi kuruntula k o r k u var, ne de keder görecekler/
.29
rıdır; sen onlara 'Eğer doğru
söylüyorsanız delilinizi geti
riniz' de. Evet, kim mü'min-i sin ki Allah herşeye kadirdir. Bilmez misin ki semâvât ile arzın mülkü Allah'ındır. Sizi Allah'tan
hâlis olarak yüzünü Allah'a başka hıfzedecek hiçbir velîniz, kurtaracak hiçbir yardımcınız yoktur. Yoksa, vaktiyle Musa'dan
çevirir de yalnız O'na kulluk ümmeti öteberi birtakım şeyler istedikleri gibi siz de resulünüzden birtakım şeyler istemeye mi
ederse, onun için Tanrısının kalkışacaksınız? Her kim küfrü İmana değişirse, düz yoldan sapmış olur.
yanında ecir, mükâfat vardır Ehl-i Kitab'dan birçokları sizi iman ettikten sonra yine kâfir etmeyi pek isterler. H e m de bunu,
ve böylelerine mahşerde ne hak nazarlarında aşikâr olduktan sonra hasedlerinden dolayı, sırt kendiliklerinden isterler.
korku, ne de hüzün yoktur." Allah'ın emri size bildirilinceye kadar siz onlara aldırmayınız, onlara ilişmeyiniz. Şüphesiz Allah
(SR, X X / 5 0 7 , 29 Haziran herşeye kadirdir. Siz salâtı ikâme edip zekâtı veriniz. Kendiniz için her hangi hayrı takdim
1338, s. 146'den nakleden: eder, yani peşin yaparsanız onu nezd-i ilâhîde hazır bulacaksınız. Şüphesiz, Allah yaptıklarınızı
BKŞ, s. 196). görüp durur. Bir de Ehl-i Kitab, 'Yahudi yahut Nasrânî olandan mâadası cennete girecek de
b) Herhangi bir âyetini nesh ğildir" dediler. İşte bu, onların kuruntularıdır. Onlara sen: 'Davanızda sâdık iseniz burhanınızı
eder veya unutturur isek (ya gösteriniz' deyiver. Hayır, öyle değil! Her kim ehl-i ihsan olarak kendini Allah'a teslim etmiş
hut: tehir eder isek) daha ha (münkâd olmuş) olursa, işte onun Rabbi nezdinde kendine mahsus ecri vardır. Öyleleri için
yırlısını veya hiç değilse onun korku olmadığı gibi onlar mahzun da olmazlar." (SR, X X I I I / 5 9 4 , 27 Mart 1340, s. 337'den
gibisini getiririz. Bilmez mi- nakleden: BKŞ, s. 197).
36
BAKARA 17
2. SÛRE
1. C Ü Z
39
18 BAKARA
2. S Û R E
1. CÜZ
D i n l e r i n e tâbi o l m a d ı ğ ı n m ü d d e t ç e ne Yahudiler ne
d e Nasrânîler m ü m k ü n değil s e n d e n h o ş n u t o l a m a z . O n l a
ra de ki: "Allah'ın gösterdiği yol y o k m u , d o ğ r u işte a n c a k
odur." Şayet s a n a gelen b u k a d a r vahiyden s o n r a yine o n
ların arzularına uyarsan k a s e m e d e r i m ki ne seni Allah'ın
elinden kurtaracak k i m s e bulabilirsin, n e d e i m d a d ı n a k o
şacak.36 Kendilerine K i t a p verdiğimiz m ü m i n l e r o n u
nasıl tilâvet lazımsa öyle tilâvet ediyorlar. İşte bunlar o n a
i m a n edenlerdir. K i m l e r o n u inkâr ediyorsa işte hüsrana d ü
şenler de onlardır. Ey İsrail oğulları! Sizlere bağışladı
ğ ı m n i m e t i m i ve sizleri vaktiyle b ü t ü n ü m m e t l e r i n üzerine
geçirdiğimi anın. S o n r a o g ü n d e n k o r k u n ki, ne k i m s e
diğer k i m s e n i n hesabına bir şey ödeyebilir, ne k i m s e d e n fid
diyorlar. Kendilerinden evvel ye kabul edilir, ne kimseye şefaatin faydası d o k u n u r .
gelenler de aynı sözü söyle
mişlerdi. Kalpleri birbirine Ne de kendilerine bir taraftan i m d a d i m k â n ı olur. 124. H a n i ,
benziyor. Bizler yakîn sahip
leri için âyâtımızı bildirim m a b u d u bir t a k ı m a h k â m ile (tekâlif = evâmir = kelimât)
sizdir." (AKC, 1339, s. 32'den
nakleden: BKŞ, s. 198). İbrahim'i i m t i h a n eylemişti. İ b r a h i m onları yerine getirin
36 119-120. âyetleri daha c e m a b u d u " B e n seni b ü t ü n insanlara i m a m e d e c e ğ i m " b u
önce şöyle tercüme etmiştir:
"Şüpheye mahal yoktur ki y u r d u . İ b r a h i m "Yâ R a b b i ! Z ü r r i y e t i m d e n d e i m a m olsun"
seni bizler din-i hak ile beşîr
ve nezîr olarak gönderdik; diye yalvardı. M a b u d u " B e n i m e m a n e t i m zâlimlerin eline
sen ashab-ı cahîmden ka-
tiyyen mesul değilsin! Ne
geçemez" hitabında bulundu. H a n i , bizler Kabe'yi
yahudiler, ne hıristiyanlar,
dinlerine ittibâ etmedikçe,
insanlar için d ö n ü p varılacak bir yurt, bir d â r u 1-emân kıl
senden hiçbir zaman hoş- mıştık. " M a k â m - ı İbrahim'i kendinize n a m a z g a h edinin"
nud olamazlar. Onlara de
ki: Allah'ın gösterdiği yol dedik. İ b r a h i m ile İsmail'e de " B e n i m Beyt'imi h e m ta
yok m u , işte doğru yol an
cak odur!' Yemin ederim ki v a f edenler için, h e m ibadete kapananlar için, h e m rükûa,
şayet sana gelen vahiyden
sonra da onların hevesâtına s ü c û d a varanlar için tertemiz b u l u n d u r u n " emrini verdik.
uyacak olursan, artık Allah'a
karşı ne senin bir dostun, ne
H a n i , İ b r a h i m "Yâ R a b b i , Sen burasını e m i n bir yurt
de bir muinin olabilir." (SR, kıl. Ahâlisini, o içlerinden Allah'a ve âhiret g ü n ü n e i m a n
XXIV/609, 620, 24 Tem-
muz-9 Teşrîn-i Evvel 1340, edenleri nimetlerinden m e r z û k b u y u r " demişti. M a b u d u
s. 162'den nakleden: BKŞ, s.
197). b u y u r d u ki: "Kâfir olanı da rızıklandırır, az bir z a m a n hayat
37 Bu noktada Arap rakam tan nasibedar e d e r i m , s o n r a azâb-ı nâr ıztırabında bırakırım.
larıyla ve elyazısıyla 5 / 1 0 / 9 5 6
tarihi yazılıdır. O ne y a m a n akıbettir!" 3 7
40
BAKARA 19
2. SÛRE
1. C Ü Z
43
20 BAKARA
2. SÛRE
1. C Ü Z
44
BAKARA
2. SÛRE
2. C Ü Z
41
142. N â s ı n içinden kendini bilmezler diyecekler ki: " K a r ş ı
d u r m a k t a oldukları kıbleden bunları çeviren nedir?" O n l a r a
söyle: " M a ş r ı k da Allah'ın, m a ğ r i p de Allah'ın. Dilediğini
d o ğ r u yola çıkarır." 143. İşte o d o ğ r u yola nasıl çıkardıksa,
başkaca insanlara karşı âdil şahitlerimiz olasınız, Peygam
ber de sizin adaletinize şahit olsun diye sizleri en mutedil
bir ü m m e t kıldık. Yâ M u h a m m e d i Vaktiyle karşı d u r d u
ğ u n kıbleyi tekrar sana kıble edişimiz, Peygamberin izin
d e n gideceklerle ters y ü z ü n e dönecekleri ayırmaktan başka
bir şey için değildi ve bu hadise Allah'ın irşad ettiği k i m
selerden m â a d a s ı n a elbette ağır gelecekti. Ş ü p h e yoktur ki
Allah imanınızı heder etmeyecek. Allah'ın insanlar h a k k ı n d a
re'feti, rahmeti bitmez, t ü k e n m e z . 144. Yâ M u h a m m e d i Yü
z ü n ü n s e m â y a d ö n m ü ş , aranıp d u r d u ğ u n u görüyoruz. M ü s
terih ol. Seni h o ş n u t olacağın bir kıbleye herhalde sahip ede
ceğiz. H a y d i , y ü z ü n ü Mescid-i H a r a m ' a d o ğ r u çevir. Siz de
ey mu minler, her nerede bulunursanız y ü z ü n ü z ü oraya d o ğ
ru çevirin. Kendilerine K i t a p verilenler ş ü p h e y o k bilecekler
ki bu Kabe'ye d ö n m e k haktır, Allah tarafından vahiydir. Al
lah onların işlediklerinden gafil değil. 145. K a s e m ederim ki
o kendilerine K i t a p verilen ü m m e t i n d e 4 2 b ü t ü n burhanları
getirseydin yine senin kıblene tâbi olmazlardı. Elbette sen de
onların kıblesine tâbi olmazsın. S o n r a bunların bir kısmı da
ötekilerinin kıblesine tâbi değil. K a s e m ederim ki sana gelen
bu vahyin arkasından tutar, onların arzularına uyarsan, işte
o z a m a n kat'iyyen sen de nefsine zulmedenlerdensin.
4 1 B u n o k t a d a A r a p ra
k a m l a r ı y l a ve elyazısıyla
2 3 / 1 1 / 9 5 6 tarihi yazılıdır.
42 A y n e n böyle yazılıdır.
B u kelimenin aslında " Ü m
m e t e " olması kuvvetle m u h
temeldir.
47
22 BAKARA
2. S Û R E
2. C Ü Z
43
146. K e n d i l e r i n e K i t a p v e r d i ğ i m i z ü m m e t l e r i n u l e m a
sı, P e y g a m b e r i -oğullarını tanır gibi- tanırlar. İçlerinde bir
t a k ı m ı d a h a k k ı bile bile saklarlar. 147. H a k senin R a b -
b i n d e n gelendir. S a k ı n b u n d a ş ü p h e y e d ü ş e n l e r d e n o l m a .
148. H e r ü m m e t i n bir veçhesi olur ki o n a döner. Siz de
e n hayırlı gayelere k o ş u n . N e r e d e b u l u n u r s a n ı z b u l u n u n ,
Allah hepinizi birden t o p l a y a c a k . Allah'ın herşeye kadir
o l d u ğ u n d a ş ü p h e y o k . 149. Y â M u h a m m e d i H e r nereden
yola çıkarsan n a m a z d a y ü z ü n ü M e s c i d - i H a r a m ' a d ö n , b u
bir e m i r ki s a n a R a b b i n d e n geldiği aşikâr. A l l a h u Zülcelâl
ise işlediklerinizden gafil değil. 150. Yâ M u h a m m e d i H e r
nereden yola çıkarsan, y ü z ü n ü M e s c i d - i H a r a m ' a d ö n . Siz
d e e y m u minler, her nerede b u l u n u r s a n ı z y ü z ü n ü z ü oraya
d ö n ü n . Ş u n u n için ki: İnsanların inat e d e n l e r i n d e n başkası
aleyhinize h ü c c e t s e r d e d e m e s i n - h e m siz o n l a r d a n kork
m a y a c a k , B e n d e n korkacaksınız-. B i r d e ş u n u n için ki:
Sizlere olan i h s a n ı m ı i t m a m e d e y i m v e sizler d o ğ r u y o l u
tutabilesiniz. 151. N i t e k i m sizlere içinizden bir p e y g a m
ber g ö n d e r d i k . Bir p e y g a m b e r ki sizlere âyâtımızı okuyor,
sizleri b ü t ü n lekelerden p â k ediyor, sizlere K i t a p öğretiyor,
h i k m e t öğretiyor, sizlere evvelce bilmediklerinizi öğretiyor.
152. B e n i a n ı n sizleri a n a y ı m , B a n a ş ü k r e d i n sakın B a n a
küfranda bulunmayın. 153. Ey i m a n e d e n kimseler! Yar
d ı m ı sebattan bekleyin, salâttan bekleyin. Allah'ın sebat
edenlerle beraber o l d u ğ u n d a ş ü p h e e t m e y i n .
48
BAKARA
23
2. SÛRE
2. C Ü Z
51
BAKARA
2. S Û R E
2. C Ü Z
52
BAKARA 25
2. SÛRE
2. C Ü Z
174. Allah'ın i n d i r d i ğ i K i t a b ' ı n içinde ne varsa, gizleyen 49 170. âyeti daha önce iki
farklı şekilde tercüme etmiş
v e o n u hasis bir m e n f a a t e f e d a e d e n k i m s e l e r y o k m u , tir:
işte b u n l a r karınları d o l u s u ateşten b a ş k a bir şey y e m e a) " H e m onlara: Allah ne
göndermiş ise ona uyunuz
dikleri gibi k ı y a m e t g ü n ü A l l a h k e n d i l e r i n e h i t a p e t m e y e dendiği zaman, 'Biz, daha
İyi, atalarımızı müdavim
cek, s e n a l a r ı n d a b u l u n m a y a c a k , s o n r a d a y a n ı l m a z azaba bulduğumuz şeylere uyarız'
derler. Pekâlâ! Ya ataları bir
uğrayacaklar. 175, B u n l a r o k i m s e l e r ki, h a k k ı verip dalâli, şeye akıl erdirememiş, doğru
g u f r a n d a n g e ç i p azabı aldılar. A t e ş e t a h a m m ü l l e r i ne ç ö k yolu seçememiş ise, yine mi
uyacaklar?" (SR, K / 2 0 9 , 23
m ü ş ! 176. O h ü s r a n da şu y ü z d e n ki: A l l a h K i t a b ' ı ş ü p h e Ağustos 1328, s. 4'den nakle
den: BKŞ, s. 199).
y o k h a k o l a r a k i n d i r d i . Allah'ın K i t a b ı ' n d a ihtilâfa d ü ş e n - b) "Onlara, Allah'ın gönder
diğine ittibâ ediniz' denildiği
lerse elbette h a k t a n u z a k bir nizâ içindeler (Cidal = tefrika zaman, 'Hayır, biz babaları
= perişanlık = teşettüt = keşmekeş içindeler). mızdan gördüğümüze ittibâ
ederiz' [derler]. Peki, baba
ları idrak etmez ve hidayete
ermezlerse de yine onlara
mı ittibâ edecekler?" (SR,
X X I V / 6 2 1 , 16 Teşrîn-i Evvel
1340, s. 3 5 3 , 16'dan nakle
den: BKŞ, s. 199).
55
26 BAKARA
2. S Û R E
2. C Ü Z
56
BAKARA 27
2. SÛRE
2. C Ü Z
59
28 BAKARA
2. S Û R E
2. C Ü Z
60
BAKARA 29
2. S Û R E
2. C Ü Z
olmayanlar içindir. Allan tan k o r k u n , A l l a n ı n azabı şedıd sizi nereden çıkardıkrsa siz
63
30 BAKARA
2. S Û R E
2. C Ü Z
1 9 7 . H a c c ı n v a k t i b i l i n e n aylardır. K i m o a y l a r d a h a c c ı
e d a y a girişirse b i l s i n k i h a c d a n e h a r e m i y l e y a l n ı z kal
m a k , n e â d â b u şeraitin h a r i c i n e ç ı k m a k , n e d e ç e k i ş m e k
y o k . H a y r a d a i r n e işlerseniz A l l a h o n u bilir. H e m y o l
için a z ı k t e d a r i k e d i n , a z ı ğ ı n e n iyisi d e A l l a h k o r k u s u
dur. (Başkalarına el açmaktan sakınmaktır).
64
32 BAKARA
2. S Û R E
2. C Ü Z
68
BAKARA 33
2. S Û R E
2. C Ü Z
71
34 BAKARA
2. S Û R E
2. C Ü Z
224. Yâ M u h a m m e d i M ü m i n l e r e m ü j d e l e ! Yeminlerinizi
59 2 2 2 . âyetin son bölümü
vesile edinerek, Allahu Zülcelâl'i iyilikte b u l u n m a n ı z a , fe
nü daha önce şöyle tercüme
nalıktan çekinmenize, zâti'l-beyni ıslaha çalışmanıza m â n i
etmiştir: "Cenâb-ı H a k tevbe
edenleri sever, tâhir olanları yerine k o y m a y ı n . Allah söylediklerinizi işitiyor, d ü ş ü n d ü k
sever." (AKT, 1339, s. 120den
nakleden: BKŞ, s. 200). lerinizi biliyor.
72
BAKARA
2. SÛRE
2. C Ü Z
75
36 BAKARA
2. SÛRE
2. C Ü Z
76
BAKARA 37
2. S Û R E
2. C Ü Z
79
38 BAKARA
2. S Û R E
2. C Ü Z
80
BAKARA 39
2. S Û R E
2. CÜZ
83
40 BAKARA
2. S Û R E
2. CÜZ
84
BAKARA 41
2. S Û R E
3. C Ü Z
87
42 BAKARA
2. S Û R E
3. CÜZ
88
BAKARA 43
2. SÛRE
3. CÜZ
91
44 BAKARA
2. S Û R E
3. CÜZ
92
BAKARA 45
2. S Û R E
3. C Ü Z
95
46 BAKARA
2. S Û R E
3. C Ü Z
96
BAKARA 47
2. S Û R E
3. C Ü Z
99
48 BAKARA
2. S Û R E
3. C Ü Z
100
ÂL-İ İMRAN 49
3. S Û R E
3. CÜZ
Bismillâhirrahmânirrahîm
103
50 ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
3. C Ü Z
104
ÂL-Î İMRAN
3. S Û R E
3. C Ü Z
acısına d a y a n ı l m a z azap ile m ü j d e l e ! 22. B u n l a r o husra- hid, melekler şahid, ilim sa-
«.. .. t . « ı . ı « 1-11 • i •• i i i hipleri şahid ki O'ndan başka
107
52 ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
3. CÜZ
verirsin.
2 8 . M ü m i n l e r , m ü m i n l e r i bırakıp kâfirleri d o s t edinmesin
ler (Müminler, müminler dururken kâfirleri dost edinmesin
ler). B u n u y a p a n ı n Allah ile rabıtası k a l m a z , meğer ki onla
4 Metinde bu kelime "hü rın tarafından çekineceğiniz bir şey olsun. A l l a h u Zülcelâl
k ü m " şeklinde yazılmıştır.
5 26. âyeti daha önce şöyle
sizleri o emrine muhalefetle gazabına u ğ r a m a k t a n tahzîr b u
tercüme etmiştir: "Yâ M u - yuruyor ki, s o n u n d a Allah'ın karşısına çıkılacak, başkasının
hammed, de ki: 'Ey mülkün
sahibi olan Allahım! Sen değil.
mülkü dilediğine verirsin,
Sen mülkü dilediğinin elin
den alırsın. Sen dilediğini
2 9 . Yâ M u h a m m e d , onlara de ki: "Sinelerinizde olanı giz-
azîz edersin, Sen dilediğini leseniz de, açığa vursanız da, Allah o n u bildikten başka,
zelîl edersin. Senin elindeki
yalnız hayırdır. Sen hiç şüphe göklerle yerde ne varsa hepsini bilir. S o n r a A l l a h u Zülcelâl
yoktur ki herşeye kadirsin."
(SR, DC/226, 27 Kânun-i herşeye kadir.
Evvel 1328, s. 309'dan nak
leden: BKŞ, s. 2 0 1 ) .
108
ÂL-İ İMRAN 53
3. S Û R E
3. CÜZ
111
54 ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
3. C Ü Z
112
ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
3. C Ü Z
115
56 ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
3. CÜZ
116
ÂL-İ İMRAN 57
3. S Û R E
3. CÜZ
119
58 ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
3. CÜZ
120
ÂL-İ İMRAN 59
3. S Û R E
3. C Ü Z
123
60 ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
3. CÜZ
124
ÂL-İ İMRAN 61
3. S Û R E
4. CÜZ
127
62 ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
4. CÜZ
128
ÂL-İ İMRAN 63
3. S Û R E
4. CÜZ
131
64 AL-İ İMRAN
3. S Û R E
4. CÜZ
132
ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
4. CÜZ
I 2 4. Yâ M u h a m m e d , h a n i m ü m i n l e r e şöyle d i y o r d u n : İ m
dadınıza Rabbinizin üç bin indirilmiş melek göndermesi
sizlere hiç mi yetmez? Evet sizler cenkte ayak direr
(sebatgösterir) ve bozgundan (emre itaatsizlikten) sakınırsa
nız, onlar da ayaklarının tozu ile üzerinize gelirlerse (onlar
da şu anda döner üzerinize gelirlerse) R a b b i n i z i m d a d ı n ı z a
beş bin m e l e k g ö n d e r e c e k . 126-127. V e b u n u A l l a h a n c a k
sizler için zafer m ü j d e s i o l s u n ve kalplerinize i t m i n a n gel
sin diye irade b u y u r d u . B u nusret a n c a k A l l a h kâfirlerden
bir k ı s m ı n ı p e r i ş a n y a h u t kahr ederek s o n u n d a k e n d i l e
ri d ö n s ü n l e r diye o azîz, o h a k î m o l a n A l l a h t a r a f ı n d a n ,
başkası t a r a f ı n d a n değil. 128» Yâ M u h a m m e d , bu işde se
n i n y a p a c a ğ ı n bir şey y o k . M e ğ e r k i A l l a h onları afvetsin.
Y a h u t nefislerine zulmeyledikleri için a z a b a çeksin. 129.
G ö k l e r d e ne varsa, yerde ne varsa h e p Allah'ın. D i l e d i ğ i n i
bağışlar, dilediğine azap verir. Allah'ın gufranı e n g i n , rah
m e t i pâyânsız.
135
-İ İMRAN
3. S Û R E
4. CÜZ
136
ÂL-İ İMRAN 67
3. S Û R E
4. CÜZ
139
68 ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
4. CÜZ
140
ÂL-İ İMRAN 69
3. S Û R E
4. C Ü Z
154. Daha sonra da, o acının arkasından Allah üzerinize bir hu
zur indirdi; bir uyku ki içinizden bir cemaati iyice bastırmıştı. Bir
cemaat de yalnız nefisleri kaydına düşmüşler, Allahu Zülcelâl'e
karşı yakışmayacak bir zanda, cahiliyet akidesinin besleyebileceği
bir zanda bulunuyorlardı. (Ancak nefisleri kaydına düşen bir ce
maat de Allahu Zülcelâl'e karşı yakışmayacak bir zanda, cahiliyet
akidesinin besleyebileceği bir zanda bulunuyorlardı.)
Sana "Va'dettiğin zaferden elimize bir şey geçti m i ? " (Bu işte
bizim yapacağımız bir şey kaldı mı ki? = Bu işin sonunda bizim
için hayırlı bir şey imkânı kaldı mı?) diyorlardı.
Yâ M u h a m m e d , onlara: " B ü t ü n işlerin Allah'ın emrinde oldu
ğundan şüphe yok" de. Sana açıktan söyleyemediklerini içlerin
de gizliyorlar, yoksa, onlar diyorlar ki: "Zaferden bizim için bir
nasip olaydı (Zafer Allah'ın elinde olaydı = bu işte azıcık ihtiyarı
mız olaydı) burada böyle tepelenmezdik." Kendilerine şöyle de:
"Evlerinizde de olaydınız, öldürülecekleri alınlarına yazılı olan
larınız yine düşüp kalacakları yerleri, çare yok, boylayacaklardı.
Allah sînelerinizdekilerini yoklamak, yüreklerinizdekini meyda
na çıkarmak için bunu başınıza getirdi. Allah sinelerde ne varsa
biliyor." 155, İki ordu karşılaştığı gün, içinizden hasma arkasını
çevirenlerin ayaklarını, sırf o kazandıkları vebal yüzünden, şey
tan kaydırdı (İki ordu karşılaştığı gün, içinizden hasma arkasını
çevirenlerin ayaklarını, sırf o kazandıkları vebal yüzünden şeytan
bu hataya düşürdü). Bununla beraber Allah onun günahından
geçti. Allah'ın gufranı hadsiz, hilmi pâyânsız olduğunda şüphe
yok. 156. Ey iman edenler! Sakın o küfre sapan ve kardeşleri
yeryüzünde sefer edince, yahut gazi olunca "Bizim yanımızda
kalaydılar ne ölür ne öldürülürlerdi" diyen münafıklar gibi ol
mayın ki sizin şu hâliniz onların yüreklerinde yara olsun. Kaldı
ki sağ bırakan da, öldüren de Allah'tan başkası değil. H e m Al
lah bütün işlediklerinizi görüyor. 157. Kasem ederim ki Allah
yolunda öldürülseniz, yahut ölseniz, sizin için Allah'ın gufranı,
Allah'ın rahmeti onların dünyada kalıp toplayacakları geçici
şeylerden çok hayırlıdır.
143
70 ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
4. CÜZ
144
ÂL-Î İMRAN 71
3. S Û R E
4. CÜZ
147
72 İMRAN
3. S Û R E
4. C Ü Z
148
ÂL-İ İMRAN 73
3. S Û R E
4. CÜZ
151
74 AL- İ İMRAN
3. S Û R E
4. CÜZ
152
ÂL-İ İMRAN 75
3. S Û R E
4. CÜZ
1 i l i i r / ; \ t ı ı s
^ e r
^birinizden yaratıl-
ler (satmazlar I hasis bir menfaate değişmezler). İşte b u n l a r ı n mışsmız' diyerek dualarım
SÛRE-İ NISÂ
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Ey insanlar! M a b u d u n u z o R a b b u 1-âlemîn'e karşı gel
m e k t e n sakının ki sizleri, y o k t a n var ettiği ve eşini yine o n
d a n v ü c u d a getirdiği tek bir kişiden m e y d a n a çıkardı. S o n r a
bu ikisinden b i r ç o k erkekler, kadınlar üretti. O Allah'a karşı
g e l m e k t e n sakının ki i s m i n e a n d veriyorsunuz ve o karabet
rabıtalarını k e s m e k t e n k o r k u n k i o n u n l a d a a n d veriyorsu
n u z . Allah'ın üzerinizde g ö z c ü o l d u ğ u n d a ş ü p h e n i z o l m a
sın. 2. Yetimlere b ü y ü d ü k l e r i z a m a n mallarını verin ve hiç
bir vakit helâli h a r a m a d e ğ i ş m e y i n . S a k ı n onların mallarını
k e n d i mallarınıza katıp y e m e y i n k i b u n u n b ü y ü k bir g ü n a h
o l d u ğ u m e y d a n d a . 3. Şayet yetimlerin h a k l a r ı n d a âdil dav-
r a n a m a y a c a ğ ı n ı z d a n korkarsanız size helâl olan kadınlar
d a n ikişer, üçer, dörder alın. B u n l a r ı n da aralarında adalet
gözetemeyeceğinizden korkarsanız o z a m a n bir tane alın,
y a h u t cariyelerinizi alın ki haksızlığa k a ç m a m a n ı z a bu d a h a
yakındır. 4. Bir de kadınlara mehirlerini g ö n ü l h o ş l u ğ u ile
verin, şayet onlar mehirlerinden birazını kendileri isteye is
teye sizlere bağışlıyorlarsa o n u afiyetle, güzelce yersiniz.
156
NİSA 77
4. S Û R E
4. C Ü Z
Allah'ın a l î m o l d u ğ u n d a , h a k î m o l d u ğ u n d a ş ü p h e y o k .
159
78 NİSA
4. S Û R E
4. C Ü Z
160
NİSA 79
4. S Û R E
4. CÜZ
163
80 NİSA
4. S Û R E
4. CÜZ
164
NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z
167
NİSA
4. S Û R E
5. CÜZ
168
NİSA 83
4. S Û R E
5. C Ü Z
171
NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z
7 Metinde "gelmemişseniz"
şeklindedir.
8 Metinde bu kelime seh
ven "helâli" şeklinde daktilo
edilmiştir.
172
NİSA 85
4. S Û R E
5. C Ü Z
5 1 . Y â M u h a m m e d , b a k m a z m ı s ı n ş u kendilerine Allah'ın
Kitabı'nı a n l a m a k nasibi verilen kimselere ki C i b t ' e 9 ina
nıyorlar, [Tağut'a]10 inanıyorlar, sonra da Allah'ı tanı
mayanlar için " B u n l a r m ü m i n l e r d e n d a h a d o ğ r u bir yol 9 Daktilo nüshada bu kelime
. „ .. . yanlış okunarak sehven "cen-
tUtmUŞİar diyorlar. nete" yazılmıştır.
10 Bu kelime daktilo nüsha
da yazılmayıp yeri boş bıra
kılmıştır.
175
86 NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z
176
NİSA 87
4. S Û R E
5. C Ü Z
179
88 NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z
180
NİSA 89
4. S Û R E
5. C Ü Z
derdik. B u n u n için Allah'ın şahit olması elverir. yolunda cenk ederler. Kâfir
olanlar ise şeytan uğrunda
muharebede bulunurlar. Şey
tanın dostlarıyla cenk ediniz.
Şeytanın hilesi şüphe yok ki
zayıftır." (SR, X I I I / 3 1 5 , 13
Teşrîn-i Sânî 1330, s. 20-
21'den nakleden: BKŞ, s.
206).
183
90 NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z
184
NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z
187
92 NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z
188
NİSA 93
4. S Û R E
5. C Ü Z
191
94 NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z
Allah'ın alîm o l d u ğ u n u , h a k î m o l d u ğ u n u d ü ş ü n ü n . 2 1
21 104. âyeti d a h a önce
şöyle tercüme etmiştir: "Siz 105. Yâ M u h a m m e d ! İnsanların arasında Allah'ın sana bil
o müşrikleri ele geçirmek
h u s u s u n d a gevşek davran- dirdiği gibi h ü k m e d e s i n diye sana bizler Kitab'ı h a k olarak
mayınız. Eğer siz acı duyu
yorsanız, onlar da sizin gibi indirdik. Sakın hainleri m ü d a f a a y a kalkışma! (Sakın hainle
acı duyuyorlar. H a l b u k i siz
C e n â b - ı Hakk'tan onların rin yüzünden masumlara hasım olma!).
u m m a d ı k l a r ı bir saadeti de
ü m i d ediyorsunuz." (SR,
X I I I / 3 1 5 , 13 Teşrîn-i Sânî
1 3 3 0 , s. 23'den nakleden:
BKŞ, s. 2 0 6 ) .
192
NİSA 95
4. S Û R E
5. C Ü Z
195
NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z
196
NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z
199
NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z
200
NİSA 99
4. S Û R E
5. C Ü Z
203
100 NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z
204
NİSA 101
4. S Û R E
6. C Ü Z
207
102 NİSA
4. S Û R E
6. C Ü Z
208
NİSA 103
4. S Û R E
6. C Ü Z
211
104 NİSA
4. S Û R E
6. C Ü Z
212
MÂİDE 105
5. S Û R E
6. C Ü Z
MAİDE SURESİ
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Ey iman edenler! Allah'a karşı bağlandığınız ahitlerde vefalı
olun (Allah'a karşı bağlandığınız ahitleri yerine getirin). Deve,
sığır, koyun gibi mevâşînin Kur'an ile bildirilenlerden başkala
rı, sizler ihrama girmiş ve avlanmayı helâl görmüyor bulundu
ğunuz halde üzerinize helâldir. Allah dilediği h ü k m ü emreder
(Allah neyi dilerse onu hükmeder). 1
215
106 MÂİDE
5. S Û R E
6. CÜZ
216
MÂİDE 107
5. S Û R E
6. CÜZ
219
108 MÂİDE
5. S Û R E
6. C Ü Z
220
MÂİDE 109
5. S Û R E
6. C Ü Z
223
MÂİDE
5. S Û R E
6. CÜZ
224
MÂİDE 1 1 1
5. S Û R E
6. CÜZ
227
MÂİDE
5. S Û R E
6. CÜZ
228
MÂİDE
5. S Û R E
6. C Ü Z
231
114 MÂİDE
5. S Û R E
6. CÜZ
232
MÂİDE
5. S Û R E
6. CÜZ
235
MÂİDE
5. S Û R E
6. C Ü Z
12 Metinde bu kelime "içle 55. Size yâr o l a b i l e c e k - ^ / » dostunuz) ancak Allah, sonra
rinden" şeklinde yazılmıştır.
O ' n u n Peygamberi, sonra o i m a n getirenlerdir ki huşu içinde
13 Daktilo metinde bu ke
lime "dinine" şeklinde yazı n a m a z kılarlar, zekât verirler. 56. K i m Allah'a, sonra O ' n u n
lıdır.
Peygamberine, sonra m u minlere yâr olursa (kim Allah'ı, sonra
14 54. âyetin bir bölümü
nü daha önce şöyle tercüme O'nun Peygamberini, sonra müminleri dost edinirse) iyi bilsin ki
etmiştir: "Müminlere karşı
mütezellil, mütevazı, halîm, Allah'ın cemaati yok m u , işte galip olacaklar onlar.
selim, şefik, rahim; kâfirlere
karşı ise vakur, metin, mekîn, 57. Ey i m a n edenler! Ne sizlerden evvel K i t a p verilenler
şedîd... Allah yolunda müca-
hede ederler ve hiçbir levm arasından dininizi eğlence yerine, o y u n c a k yerine koyanla
edenin levminden çekinmez
ler." (AKC, 1339, s. 191'den
ra, ne de müşriklere yâr olmayın. Gerçekten mü'minseniz
nakleden: BKŞ, s. 2 0 8 ) . Allah'tan k o r k u n .
236
MÂİDE
5. S Û R E
6. C Ü Z
239
1 1 8 MÂİDE
5. S Û R E
6. CÜZ
240
MÂİDE
5. S Û R E
6. CÜZ
243
120 MÂİDE
5. S Û R E
6. C Ü Z
244
MÂİDE 121
5. S Û R E
7. CÜZ
247
122 MÂİDE
5. S Û R E
7. C Ü Z
248
MÂİDE 123
5. S Û R E
7. CÜZ
251
124 MÂİDE
5. S Û R E
7. CÜZ
252
MÂİDE 125
5. S Û R E
7. C Ü Z
255
126 MÂİDE
5. S Û R E
7. C Ü Z
256
EN'ÂM 127
6. S Û R E
7. CÜZ
EN'ÂM SÛRESI
Bismillâhirrahmânirrahîm
259
128 EN'ÂM
6. S Û R E
7. C Ü Z
260
EN'ÂM 129
6. S Û R E
7. C Ü Z
263
130 EN'ÂM
6. S Û R E
7. C Ü Z
264
EN'ÂM 131
6. S Û R E
7. C Ü Z
42. Y â M u h a m m e d , s e n d e n ö n c e k i ü m m e t l e r e p e y g a m b e r
ler g ö n d e r m i ş t i k , dinlemediler. G u f r a n ı m ı z a dehalet etsin
ler diye o n l a r a kıtlık verdik, hastalık verdik (kıran verdik).
43. N e o l u r d u a z a b ı m ı z kendilerine eriştiği z a m a n r ü c û
ederek g u f r a n ı m ı z a dehalet etseydiler?! L â k i n kalpleri ka
rardı, şeytan da b ü t ü n işlediklerini kendilerine güzel g ö s
terdi. 44. V a k t â ki g ö n d e r i l e n ibretleri unuttular, i m t i h a n
için o n l a r a herşeylerin kapılarını açtık. M a z h a r oldukları
refah ile ş ı m a r ı n c a da kendilerini ansızın a z a b a uğrattık,
işte o z a m a n yeis içinde kaldılar.
267
132 EN'ÂM
6. S Û R E
7. C Ü Z
268
EN'ÂM 133
6. S Û R E
7. CÜZ
271
134 EN'ÂM
6. S Û R E
7. CÜZ
66. K a v m i n o n a y a l a n d i y o r , h a l b u k i h a k işte o . S e n
kendilerine " B e n üzerinizde vekil değilim. 67 H e r ha
b e r i n i s t i k r a r b u l a c a ğ ı b i r z a m a n var, ö ğ r e n e c e k s i n i z "
d e . 68. Ayetlerimizin üstüne d e d i k o d u y a dalanları g ö r d ü
ğ ü n vakit başka söze dalmalarına kadar kendilerinden yüzü
nü çevir. S a n a şeytan b u n u u n u t t u r u r s a hatırına geldiği gibi
kalk, o zâlim insanlarla beraber o t u r m a .
272
EN'ÂM 135
6. S Û R E
7. C Ü Z
275
136 EN'ÂM
6. S Û R E
7. C Ü Z
276
EN'ÂM 137
6. S Û R E
7. C Ü Z
279
138 EN'ÂM
6. S Û R E
7. CÜZ
Y â M u h a m m e d , " O n u i n d i r e n Allah'tır!" d e d i k t e n s o n
ra bırak onları, daldıkları butlan içinde oynayadursun-
lar. 92 Bu ise öyle bir K i t a p ki, o n u bizler feyzi d ü n y a y ı
tutsun, kendisinden evvelkini teyid eylesin, sen de
Ü m m ü ' l - [ k u r â ] 1 4 ile etrafındakileri akıbetten o n u n l a ha
berdar edesin diye indirdik. Âhirete inananlar o n a i m a n
getirdikleri gibi, onlar n a m a z l a r ı n ı da gözetirler. 93. K e n
di u y d u r d u ğ u yalanı Allah'a isnat e d e n , y a h u t k e n d i s i n e
bir şey vahyedildiği y o k k e n " B a n a v a h y e d i l d i " diyen, bir
de "Allah'ın indirdiği âyetler gibi b e n de i n d i r e b i l e c e ğ i m "
s ö z ü n ü söyleyen a d a m d a n d a h a zâlimi k i m olabilir? S e n
o hâli bir g ö r e y d i n ki zâlimler ö l ü m ü n dalgaları içindeler,
meleklerse ellerini uzatmışlar, " Ç ı k a r ı n ruhlarınızı! Allah'a
karşı h a k o l m a y a n şeyler söylediğiniz ve âyetlerine i m a n ı
kibrinize y e d i r e m e d i ğ i n i z için b u g ü n zillet azabı ile ceza
g ö r e c e k s i n i z ! " diyorlar. Evet, bir g ö r e y d i n . . . 94, G ö r ü y o r
s u n u z ya, sizleri ilkin nasıl yarattıksa k a r ş ı m ı z a yine öyle
13 Bu kelime metinde "ka-
adlara" şeklinde yazılmıştır. tek tek geldiniz. B ü t ü n o sizlere b a ğ ı ş l a d ı ğ ı m ı z nimetleri
14 "Kura" kelimesinin yeri
daktilo metinde boş bırakıl a r k a n ı z d a bıraktınız. H a n i üzerinizde Allah'ın şeriki b u
mıştır.
l u n d u k l a r ı k a n a a t i n i 1 5 beslediğiniz şefaatçilerinizi yanınız
15 Bu kelime daktilo me
tinde eski harflerle yazılıdır. d a g ö r m ü y o r u z ! G ö r d ü n ü z ya, aranızdaki rabıtalar b ü t ü n
16 M e t i n d e "zu'm" kelime
sinin yeri boş bırakılmış,
k o p m u ş , o [zu'm e t t i k l e r i n i z ] 1 6 h e p b ı r a k m ı ş sizleri, g i t m i ş .
"ettikleriniz" kelimesi de
"ettileriniz" şeklinde daktilo
edilmiştir.
280
EN'ÂM 139
6. S Û R E
7. CÜZ
283
140 EN'ÂM
6. S Û R E
7. C Ü Z
284
EN'ÂM 141
6. S Û R E
8. C Ü Z
287
142 EN'ÂM
6. S Û R E
8. C Ü Z
288
EN'ÂM 143
6. S Û R E
8. C Ü Z
291
144 EN'ÂM
6. S Û R E
8. C Ü Z
1 55« Ya M u h a m m e d , o n l a r a de k i : "Sizler, b u l u n d u ğ u
nuz meslek üzerinde uğraşın. B e n i m a n ı m d a kat'iyyen
sabitim. D ü n y a evinin s o n u hangimizin olacağını ya
k ı n d a b i l e c e k s i n i z . Ş u n u iyi d i n l e y i n k i z â l i m l e r f e l a h
bulmazlar." 1 56, A l l a h ' ı n y a r a t t ı ğ ı e k i n ile m e v â ş î d e n
(davarlardan) O ' n a bir p a y ayırdılar d a , [zumlarınca]32
" B u A l l a h ' ı n , b u d a O ' n u n şerikleri o l a n p u t l a r ı m ı z ı n "
dediler. Şerikleri için o l a n ı A l l a h ' ı n t a r a f ı n a g e ç m i y o r ,
A l l a h için o l a n ı n a g e l i n c e , o , şeriklerin t a r a f ı n a geçiyor.
E t t i k l e r i h ü k ü m n e k ö t ü bir h ü k ü m ! X > Daha bunun
g i b i , m ü ş r i k l e r d e n ç o ğ u n a , o t a p t ı k l a r ı şerikler bir taraf
t a n k e n d i l e r i n i h e l a k e d ü ş ü r m e k , d i ğ e r taraftan d i n l e r i n i
i ç i n d e n ç ı k ı l m a z h a l e g e t i r m e k için ç o c u k l a r ı n ı ö l d ü r m e
y i iyi bir şey o l a r a k 3 3 gösterdiler. A l l a h d i l e s e y d i b u n u
y a p m a z l a r d ı , s e n o n l a r ı u y d u r d u k l a r ı h u r â f â t ile birlikte
31 Metinde bu kelime "ku- k e n d i hallerine bırak.
292
EN'ÂM 145
6. S Û R E
8. C Ü Z
295
146 EN'ÂM
6. S Û R E
8. C Ü Z
296
EN'ÂM 147
6. S Û R E
8. C Ü Z
299
148 EN'ÂM
6. S Û R E
8. C Ü Z
300
EN'ÂM 149
6. S Û R E
8. C Ü Z
303
150 A'RÂF
7. S Û R E
8. C Ü Z
A'RÂF S Û R E S I
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. [Elif, L a m , M i m , S a d ] 1 . 2. Kur'an öyle bir kitap ki, akıbeti
onunla haber vereceksin, m ü m i n l e r i onunla irşad edeceksin
diye sana indirildi. O n u n için sakın bu yüzden kalbin daral
masın (kalbini telaş almasın I endişe almasın I sıkıntı almasın).
(Kuran sana indirilmiş bir Kitap olduğu için akıbeti onunla
haber vermen, müminleri onunla irşad etmen hususunda sakın
kalbin daralmasın...)
3. R a b b i n i z d e n size ne indirilmişse o n u n arkasından gi
d i n . Yoksa o n u bırakıp da dost diye başkalarının arkasın
d a n gitmeyin. Sizler nasihatten ne kadar az alıyorsunuz?
(...nasihati ne kadar az dinliyorsunuz? I nasihati ne kadar az
tutuyorsunuz?) 4. Bizler ne yurtlar helak ettik ki, a z a b ı m ı z
1
304
A'RAF 151
7. S Û R E
8. C Ü Z
307
152 A'RÂF
7. S Û R E
8. C Ü Z
308
A'RÂF 153
7. S Û R E
8. CÜZ
312
A'RÂF 155
7. S Û R E
8. C Ü Z
315
156 A'RÂF
7. S Û R E
8. C Ü Z
316
A'RÂF 157
7. S Û R E
8. C Ü Z
319
158 A'RÂF
7. S Û R E
8. C Ü Z
320
A'RÂF 159
7. S Û R E
8. C Ü Z
A l l a h ' ı n n i m e t l e r i n i a n ı n , y e r y ü z ü n ü h a k s ı z yere f e s a d a
vermeyin." 75. K a v m i içinden imanı azametlerine yedi
r e m e y e n bir c e m a a t , h a k i r g ö r ü l e n l e r e , o a r a l a r ı n d a i m a n
e t m i ş o l a n l a r a d e d i l e r k i : " M a b u d u t a r a f ı n d a n Salih'in
peygamber gönderildiğini biliyor musunuz?" Bunlar
" K e n d i s i y l e her n e g ö n d e r i l m i ş s e bizler o n a k a t ' i y y e n
i n a n m a k t a y ı z " c e v a b ı n ı verdiler. 76. İ m a n ı a z a m e t l e r i
n e y e d i r e m e y e n l e r : " O sizin i n a n d ı ğ ı n ı z ı bizler k a t ' i y y e n
i n k â r e t m e k t e y i z " dediler, 77. s o n r a deveyi boğazladılar.
R a b b u 1-âlemîn'in e m r i n e isyan ettiler. " H e y S a l i h , ger
ç e k t e n p e y g a m b e r s e n bize va'dettiğin azabı getir de g ö r e
l i m ! " diye eğlendiler. 78. B u n u n üzerine zelzeleye t u t u l a
rak sabahleyin yurtlarında cansız çöküvermiş bulundular.
79, A r t ı k o n l a r d a n y ü z ü n ü çevirip ş u sözleri söyledi: " E y
k a v m i m ! B e n R a b b i m i n v a h y i n i sizlere t a m a m ı y l a t e b l i ğ
e t m i ş v e sırf hayrınız için u ğ r a ş m ı ş i d i m , l â k i n siz hayrını
z ı isteyenlerden h o ş l a n m ı y o r s u n u z . " 80. H a n i bizler L û t ' u
g ö n d e r d i k d e k a v m i n e d e d i ki: " S i z d e n ö n c e hiç k i m s e
n i n i ş l e m e d i ğ i bir ş e n a a t i mi işliyorsunuz? (Alemlerden
hiçbirinin işlemediği bir şenaati mi işliyorsunuz?) 81. Evet,
sizler k a d ı n l a r ı b ı r a k ı y o r s u n u z d a şehvetle erkeklere y a k
l a ş ı y o r s u n u z . D e ğ i l , sizler h i l k a t i n h u d u d u n u ç i ğ n e r bir
kavimsiniz.
323
160 A'RÂF
7. S Û R E
8. C Ü Z
324
A'RÂF 161
7. S Û R E
9. C Ü Z
88. K a v m i n d e n i m a n ı a z a m e t l e r i n e y e d i r e m e y e n bir c e
m a a t d e d i l e r k i : " H e y Ş u a y b , y a bizler s e n i d e s e n i n l e
beraber i m a n edenleri de kat'iyyen y u r d u m u z d a n çıka
rırız, y a h u t sizler çaresi y o k b i z i m d i n i m i z e d ö n e r s i n i z . "
D e d i k i : " B i z l e r o n u h i ç i s t e m e z k e n nasıl d ö n e r i z ? 89. A l
lah bir kere bizleri o n d a n k u r t a r m ı ş k e n y i n e sizin d i n i n i
z e d ö n e r s e k Allah'a karşı n e b ü y ü k bir iftirada b u l u n m u ş
o l u r u z ! A l l a h , O b i z i m R a b b i m i z d i l e m e d i k ç e b i z i m için
o n a d ö n m e k y o k . R a b b i m i z i n ilmi herşeyi k u ş a t m ı ş , biz
ler a n c a k O ' n a d a y a n m a k t a y ı z . Y â R a b b e ' l - â l e m î n ! K a v m i
mizle b i z i m a r a m ı z d a h a k ile h ü k m e t ki, S e n h â k i m l e r i n
e n â d i l i s i n ! " 90. K a v m i n d e n küfür içinde b u l u n a n c e m a
a t ise " Y e m i n ederiz, Ş u a y b ' e u y d u n u z m u , hiç ş ü p h e y o k
h ü s r a n a d ü ş t ü n ü z g i t t i " dediler. 9 1 . B u n u n üzerine zelze
leye t u t u l a r a k sabahleyin y u r t l a r ı n d a cansız ç ö k ü v e r m i ş
b u l u n d u l a r . 92. Şuayb'i yalancı çıkaranlar güya o r a d a hiç
m e s k e n t u t m a m ı ş l a r d ı . Şuayb'i yalancı çıkaranların ken
dileri h ü s r a n ı boyladılar gittiler. 93. A r t ı k o n l a r d a n y ü z ü
nü çevirip şu sözleri söyledi: " E y k a v m i m ! B i l i y o r s u n u z ki
R a b b i m i n vahyini b e n size t a m a m ı y l a tebliğ e t t i m , h e m
sizin a n c a k hayrınıza u ğ r a ş t ı m . Kâfir bir k a v m e de nasıl
acıyayım? (Allah'ı tanımayan bir kavme de nasıl acırım?)
94. Bizler h a n g i y u r d a bir p e y g a m b e r g ö n d e r d i k s e m u t l a k
halkını i m a n a b o y u n eğsinler diye kıtlığa, k ı r a n a uğrattık.
95. S o n r a o m u s i b e t i n yerine refah verdik. B u n u n üzeri
n e çoğaldılar d a "Atalarımıza h e m sıkıntılı günler u ğ r a m ı ş ,
h e m ferahlı g ü n l e r " d e m e y e başladılar. Bizler d e haberleri
y o k k e n kendilerini ansızın helak ettik.
327
162 A'RÂF
7. S Û R E
9. C Ü Z
328
A'RÂF 163
7. S Û R E
9. CÜZ
331
164 A'RÂF
7. S Û R E
9. C Ü Z
332
A'RÂF 165
7. S Û R E
9. C Ü Z
335
A'RÂF
7. S Û R E
9. C Ü Z
336
A'RÂF 167
7. S Û R E
9. CÜZ
339
168 A'RÂF
7. SÛP.E
9. C Ü Z
340
A'RÂF 169
7. S Û R E
9. C Ü Z
343
170 A'RÂF
7. S Û R E
9. C Ü Z
344
A'RÂF 171
7. S Û R E
9. C Ü Z
347
172 A'RÂF
7. S Û R E
9. C Ü Z
348
A'RÂF 173
7. S Û R E
9. C Ü Z
351
174 A'RÂF
7. S Û R E
9. C Ü Z
352
A'RÂF 175
7. S Û R E
9. C Ü Z
355
176 ENFÂL
8. S Û R E
9. C Ü Z
ENFÂL SÛRESI
Bismillâhirrahmânirrahîm
356
ENFÂL 177
8. S Û R E
9. C Ü Z
9 . H a n i R a b b i n i z d e n i s t i m d a d e d i y o r d u n u z d a "İşte i m d a
dınıza birbiri arkasından giden bin melek g ö n d e r d i m " diye
size icabet kılmıştı. 10. H e m Allah o n u sırf zafer m ü j d e
si olsun, kalplerinize o n u n l a i t m i n a n gelsin diye kılmıştı.
N u s r e t a n c a k Allah tarafından olur. Allah'ın azîz o l d u ğ u n d a ,
h a k i m o l d u ğ u n d a ş ü p h e y o k . 2 1 1 . H a n i kendisinden gelen
bir huzura d a l m a n ı z için (Hani kendisinden gelen bir huzur
olmak üzere) sizi u y k u altında bırakıyordu (sizi uykuya bastı
rıyordu). S o n r a da bedeninizi o n u n l a p a k kılmak, üstünüz
d e n şeytanın murdarlığını gidermek, yüreklerinize kuvvet
v e r m e k ve ayaklarınızı o n u n l a yerinde m u h k e m b u l u n d u r
m a k için g ö k t e n üzerinize y a ğ m u r indiriyordu. 12. H a n i
R a b b i n meleklere ş u n u vahyediyordu: " B e n sizinle berabe
rim, sebat etmeleri için m ü m i n l e r i teyid edin, deyin ki ben
kâfirlerin yüreklerine k o r k u vereceğim, siz de kılıcı b o y u n
larının ü s t ü n e çalın, parmaklarının üstüne çalın." 13, İşte
2 10. âyetin bir b ö l ü m ü n ü
b u , kendilerinin Allah ile Peygamberine karşı gelmelerinden daha önce şöyle tercüme
etmiştir: " N u s r e t ve m u -
oluyor. K i m Allah ile Peygamberine karşı gelirse iyi bilsin zafferiyeti ihsan edecek an
cak C e n â b - ı Hak'tır." (SR,
ki Allah'ın ikâbı şiddetlidir. 14. işte bu size azap, tadın da X I I I / 3 1 5 , 13 Teşrîn-i Sânı
görün! Kâfirlerin başına gelecek c e h e n n e m azabı da başka. 1 3 3 0 , s. 23'den nakleden:
BKŞ, s. 211).
15. Ey i m a n edenler! Küfr içinde olanlara o r d u hâlinde karşı 3 15-16. âyetleri daha önce
şöyle tercüme etmiştir: " E y
gelirseniz onlara arkanızı d ö n m e y i n . 16. K i m öyle bir g ü n d e iman edenler! Siz kâfirlerle
harb için karşılaştığınızda
d ö n ü p yine harbe girecek, yahut b a ş k a bir müfrezeye katı onları ç o k bulursanız, kaçıp
şacak olmaksızın h a s m a arkasını dönerse, Allah'ın gazabına da onlara arkanızı çevir
meyiniz. Böyle bir zamanda
uğramış olur. Artık o n u n barınacağı yer de c e h e n n e m d i r ki, tekrar hücum niyetiyle geri
çekilerek yahut müslüman¬
o ne k ö t ü bir akıbettir! 3 lardan diğer muhariblere yar
dım niyetiyle bir tarafa iltihak
ederek arkalarını çevirenler
müstesna olmak üzere her
kim küffara ardını çevirirse,
Allah Teâlâ tarafından büyük
bir gazaba giriftar olmuş olur.
Ve son y u r d u cehennemdir.
C e h e n n e m ne fena varıla
cak yerdir!" (5/?,XIII/315, 13
Teşrîn-i Sânı 1330, s. 22-23'den
nakleden: BKŞ, s. 211).
359
178 ENFÂL
8. S Û R E
9. CÜZ
4 Metinde bu kelime "işi Onları siz öldürmediniz, lâkin onları Allah öldürdü. H e m
tim" şeklinde yazılmıştır.
o n u attığın z a m a n sen a t m a d ı n yâ M u h a m m e d , lâkin o n u
5 24. âyeti daha önce üç
farklı şekilde tercüme etmiş Allah attı. Bu da m ü m i n l e r e kendi tarafından parlak bir ke
tir:
remde b u l u n m a k içindi. Ş ü p h e y o k ki Allah söylediklerini
a) "Ey iman eden kimseler!
Allah ile Peygamberin size zi işitiyor, düşündüklerinizi biliyor. 18. İşte olanı gördünüz.
hayat verecek davetine icabet
ediniz; hem iyi biliniz ki Al
Allah'ın kâfirler tarafından kurulan tuzağı h ü k ü m s ü z bırak
lah insanın kendisi ile kalbi tığı da aşikâr. 19. Mekkeliler zafer istiyorsanız işte zafer aya
arasına girer; şu da malu
m u n u z olsun ki sizler O'nun ğınıza geldi (Zafer sizi buldu). Eğer bu halden vazgeçerseniz
huzurunda toplanacaksınız."
(SR, V I I I / 2 0 1 , 28 Haziran
hakkınızda daha iyi olur. Yok döner yeniden başlarsanız Biz
1328, s. 353'den nakleden: de başlarız. H e m o z a m a n askerleriniz istediği kadar çok ol
M&S.211).
b) "Ey cemaat-i müslimîn, ey
sun, başınıza geleceğin zerresini bile ebediyen defedemez (...
Allah'ın dinine iman eden başınıza geleceğin zerresine bile ebediyen mâni olamaz). Ç ü n k ü
ler! İcabet ediniz: Allah'a,
Allah'ın davetine, Allah'ın Allah mu minlerle beraber.
R e s u l ü n e , o Resul-i muh
teremin davetine, evet, on 20, Ey i m a n edenler! Allah ve Peygamberine itaat edin, söy
ların sizin için hayat-ı mahz
olan davetine... Allah'ın, lediklerimi işitip d u r d u ğ u n u z halde isyan ile kendisinde [n]
R e s u l ü n ü n sizin hakkınızda
mahz-ı hayat olacak birçok
yüz çevirmeyin. 2 ! . Sonra hiç kulak asmamalarıyla beraber
evamiri var; onları ifa eder "işittik" 4 diyenler gibi de olmayın. 22 Yeryüzünde yürüyen
seniz gerek bugünki hayat-ı
fâniyenizde, gerek yarınki lerin Allah'a göre en k ö t ü s ü hakkı d u y m a y a n o sağırlar, o dil
hayat-ı sermediyenizde me-
sud olur, rahatla, saadetle ya
sizlerdir ki idrak etmezler. 23 Allah onlarda bir hayır görseydi
şarsınız. Sonra bilmiş olunuz kendilerine hakkı duyururdu. Şayet bu hallerinde duyuraydı
ki Cenâb-ı Hak, insanın kal
bi ile kendi arasına girer, yani kabul etmeyerek yüzlerini çevirirlerdi.
mahlûkunun bütün esrarına
muttali olur. Ş u n u da bili 21 Ey i m a n edenler! Sizi kendinize hayat verecek şeylere da
niz ki yine merciiniz Allahu
Zülcelâl'dir." {SR, K / 2 3 0 , 24 vet ettikleri z a m a n Allah ile Peygambere icabet edin. Bir de
Kânun-i Sânı 1328, s. 373'den
nakleden: BKŞ, s. 2 1 1 ) .
bilin ki Allah insanın kalbi ile kendisi arasına girer. Ş u n d a n
c) "Ey Tanrı'nın birliğine, haberiniz olsun ki sizler hasredilerek başkasının değil, O ' n u n
Kitabı'na, Peygamberine, sair
karşısına çıkacaksınız. 5 25, Sonra öyle bir fitneden sakının ki
inanılması zaruri olan şeyle
rin hepsine inanan, hepsini hiçbir zaman yalnız içinizden zulmetmiş olanlara d o k u n m a k
samîm-i kalb ile tasdik eden
müslümanlar! İcabet ediniz, la kalmaz. Allah'ın ikâbı şedîd o l d u ğ u n u da bilin. 6
itaat ediniz, yürüyünüz, ko
şunuz; Allah'a doğru, Pey
gamberine doğru koşunuz.
Sizi ihya edecek; dünyada, sizleri davet ettikleri zaman... İyice bilmiş olunuz ki Cenâb-ı H a k insanın kendisiyle kalbi ara
ukbâda hayatınızı, necatınızı, sına girer; yani onun yalnız harekâtını değil, kalbinden geçen menviyâtını da görür; ne düşün
saadetinizi temin eyleyecek, düğünü, ne yapmak istediğini bilir. Kezâlik şunu da hatırınızdan hiçbir zaman çıkarmayın ki ne
her türlü manasıyla hayat ve olursanız olunuz, ne türlü yaşarsanız yaşayınız, sonunda Allahu Zülcelâl'in huzuruna çıkarak
recek, ruh verecek evâmirini, bu âlemdeki bütün işlerinizin, bütün düşüncelerinizin, elhâsıl bütün hayatınızın hesabını vere
ahkâmını, vesâyâsını kabule ceksiniz." (SR, X V I I I / 4 6 5 , 3 Kânun-i Evvel 1336, s. 267'den nakleden: BKŞ, s. 2 1 2 ) .
360
ENFÂL 179
8. S Û R E
9. C Ü Z
niz gibi emanetlerinize de bile bile hıyanet etmeyin. 7 28. Sonra a) "Bir de belânın öylesin
den sakınınız ki o hiçbir
iyi bilin ki ne mallarınız, ne çocuklarınız sizin için imtihandan zaman yalnız içinizden
zâlimlere isabet etmez;
başka bir şey değil. Allah'ın yanında ise azîm ecirler var. sonra bilmiş olunuz ki Al
lah'ın azabı yamandır." (SR,
29. Ey i m a n edenler! Allah'tan korkarsanız O sizlere hakkı DC/213, 20 Eylül 1 3 2 8 , s.
81'den nakleden: BKŞ, s.
bâtıldan ayırt edecek zafer verdikten başka (O sizleri bütün 212).
b) " B e l â d a n , azabdan ç o k
dünyadan ayırt edecek gün gibi bir mevkie sahip kılar) g ü n a h korkunuz; zira belâ gelince
larınızı örter. Sizleri bağışlar. Allah azîm kerem sahibidir. yalnız fenalara, zâlimlere
erişmekle kalmaz; iyilere
de zararı d o k u n u r ; bir
30. Yâ M u h a m m e d ! H a n i o küfre dalmış kimseler seni bağla kaçınızın uğruna b ü t ü n
ü m m e t mahvolur. İyi bi
maları, yahut öldürmeleri, yahut y u r d u n d a n s ü r ü p çıkarma liniz ki Allah'ın azabı şid
ları için aralarında sana tuzaklar düşünüyorlardı. O n l a r sana detlidir; gelince, cümlenizi
perişan eder." (SM, V / 1 1 6 ,
tuzaklar kuruyorlardı. Allah ise tuzaklarını başlarına geçiri 11 Teşrîn-i Sânî 1 3 2 6 , s.
2 0 5 ' d e n nakleden: BKŞ, s.
yordu. Allah tuzakları başlara geçirenlerin en kuvvetlisidir. 212).
c) "O musibetten, o fitne
31. Kendilerine âyetlerimiz o k u n d u ğ u z a m a n "Evet, işittik 8 ,
den, o felâketten sakınınız
dilemiş olsak b u n u n gibisini biz de söyleyebiliriz. Bu eskile ki o belâ, o felâket hiçbir
zaman içinizden yalnız suç
rin uydurdukları masallardan başka bir şey değil" diyorlar. lu olanlara gelmez; belki
u m u m u n u z a birden m ü s
32. Y â M u h a m m e d , hani ş u n u d a söylemiş[ler]di: " H e y Al- tevli olur. Bir de gözlerinizi
açınız; iyi biliniz ki Allah'ın
lahımız! Eğer bu K u r ' a n Senin y a n ı n d a n gelmiş, gerçekten ikabı şedîddir, müdhişdir."
(SR, DC/230, 24 K â n u n - i
h a k kitap ise hiç d u r m a gökten üzerimize taş yağdır, yahut Sânî 1 3 2 8 , s. 373'den nak
leden: BKŞ, s. 2 1 2 ) .
bizlere dayanılmaz d a h a başka azap ver!" 33. B u n u n l a bera
7 2 7 . âyeti d a h a önce şöy
ber sen içlerinde b u l u n d u k ç a Allah onlara azap edecek ol le tercüme etmiştir: " E y
iman edenler! Sakın bile
m a d ı ğ ı gibi, istiğfar ettikleri m ü d d e t ç e de Allah onlara azap bile Allah'a ve Peygambere
hıyanet etmeyiniz; aranız
edecek değil. daki emanetlere de hıyanet
etmeyiniz." (AKC, 1 3 3 9 , s.
267'den nakleden: BKŞ, s.
212).
8 M e t i n d e bu kelime "işi
tin" şeklinde yazılmıştır.
363
180 ENFÂL
8. S Û R E
9. C Ü Z
364
ENFÂL 181
8. S Û R E
10. C Ü Z
367
2 ENFÂL
8. S Û R E
10. C Ü Z
13 46. âyeti daha önce altı 4 6 . H e m Allah'a, h e m O ' n u n Peygamberine itaat edin. Sa
farklı şekilde tercüme etmiştir:
kın birbirinize girmeyin, sonra içinize k o r k u düşer (hüsrana
a) "Hem Allah'a, hem
O ' n u n Peygamberine mutî düşersiniz). Devletiniz de elinizden gider. Sebat edin, Allah
olunuz; birbirinizle uğraş
mayınız, yoksa korkaklaşır, sebat edenlerle kat'iyyen beraberdir. 1 3 4 7 . Bir de o kimseler
kuvvetten de düşersiniz. Bir
de sabrediniz; zira şüphe gibi olmayın ki, yurtlarından şımarıklık ederek halka gös
yoktur ki Allah sabredenlerle
beraberdir." (SR, V I I I / 1 9 5 , terişte b u l u n a r a k çıkarlar (yurtlarından çalım satmak, halka
17 Mayıs 1328, s. 233'den
nakleden: BKŞ, s. 2 1 2 ) .
gösteriş etmek için çıkarlar). İnsanları da Allah'ın y o l u n d a n
b) "Allah'a ve R e s u l ü n e ita çevirirler. Allah'ın ilmi onların b ü t ü n işlediklerini ihata et
atle aranızda her türlü nizâyı,
çekişmeyi terkediniz. Siz bü miş bulunuyor. 4 8 . H a n i kendilerinin ettiklerini şeytan ken
tün müminler kandaşsınız,
kardaş gibi geçinmeİİsİniz.
dilerine güzel göstermişti; hani onlara " B u g ü n insanların
Eğer nizâ eder, kavgaya tu içinde size galebe çalacak m e v c u t değil, işte b e n de i m d a
tuşursanız dağılırsınız; sonra
rüzgârınız esmez olur, yeryü dınıza g e l d i m " demişti. S o n r a iki kuvvet [i] karşılaşmış g ö
zünde bir hükmünüz kalmaz,
düşmanlarınızın zulm ü kah rünce ters y ü z ü n e dönerek şu sözleri söylemişti: " H a b e r i n i z
rı altında mahvolur gidersi
niz." ( W , V / 1 1 6 , l l T e ş r î n - i olsun, sizinle hiç m ü n a s e b e t i m yok, ben sizin g ö r m e d i ğ i
Sânî 1326, s. 205'den nakle
den: BKŞ, s. 2 1 2 ) . nizi g ö r m e k t e y i m . B e n Allah'tan korkarım, Allah'ın ikâbı
c) "Allah'a, Allah'ın Peygam- ç o k şiddetlidir." 4 9 . H a n i münafıklarla yüreklerinde fesad
beri'ne itaat ediniz; bir de
sakın birbirinize düşmeyiniz; olanlar " Ş u bîçâreleri dinleri aldattı" diyorlardı. K i m Allah'a
sonra korkak kesilirsiniz, şev
ketiniz de elinizden gider." tevekkül ederse Allah'ın izzetinden, h i k m e t i n d e n kat'iyyen
(SR,XJ242, 18 Nisan 1329,
s. 121'den nakleden: BKŞ, s. şüpheye d ü ş m e s i n .
213).
d) "Birbirinize girmeyiniz, 50. Yâ M u h a m m e d , o n u bir göreydin! Melekler yüzlerine,
sonra hüsrana düşersiniz,
devletiniz de elinizden gi arkalarına vurarak kâfirleri öldürüyor, sonra da " C e h e n
der." (SR, XVII/384, 26
Kânun-i Evvel 1334, s. 349'dan n e m azabını tadın b a k a l ı m ! " diyorlardı. 5 1 . İşte bu sizin
nakleden: BKŞ, s. 213).
kendi ellerinizin ettiği yüzündendir. Bir de Allah kullarına
e) "Birbirinize de girmeyin
ki maneviyatınız sarsılmasın, kat'iyyen zulmedici olmadığındandır. 5 2 . T ı p k ı Al-i Firavun
devletiniz gitmesin." (SF, Hâlâ
mı Boğuşmak, 1933, s. 447'den ile d a h a onlardan evvelkilerin âdetleri (halleri) gibi: Allah'ın
nakleden: BKŞ, s. 213).
âyetlerini tanımadılar. B u n u n üzerine Allah kendi günahları
f) "Ey müslümanlar! Birbiri
nize girmeyiniz; sonra kalp sebebiyle kendilerini azaba uğrattı. A l l a h u Zülcelâl'in K e n d i
lerinize meskenet, cebânet,
acz, fütur çöker de devleti kuvvetli, ikâbı şiddetli o l d u ğ u n d a ş ü p h e yok.
niz, saltanatınız, şevketiniz,
kudretiniz, kuvvetiniz, hepsi
elinizden gider. Sebattan,
azimden kat'iyyen ayrılma
yınız:' (SR, XVIII/464, 25
Teşrîn-i Sânî 1336, s. 253'den
nakleden: BKŞ, s. 213).
368
ENFÂL 183
8. S Û R E
10. C Ü Z
371
184 ENFÂL
8. S Û R E
10. C Ü Z
372
ENFÂL 185
8. S Û R E
10. C Ü Z
375
186 BERÂE
9. S Û R E
10. C Ü Z
BERÂE1 SÛRESI
379
188 BERÂE
9. S Û R E
10. C Ü Z
380
BERÂE 189
9. S Û R E
10. C Ü Z
383
190 BERÂE
9. S Û R E
10. C Ü Z
384
BERÂE 191
9. S Û R E
10. C Ü Z
387
192 BERÂE
9. S Û R E
10. C Ü Z
388
BERÂE 193
9. S Û R E
10. C Ü Z
391
194 BERÂE
9. S Û R E
10. C Ü Z
392
BERÂE 195
9. S Û R E
10. C Ü Z
17 M e t i n d e bu kelime seh
ven "canilerinin" şeklinde
yazılmıştır.
18 Metinde burası "müelli
fine elkulûbundur" şeklinde
yazılmıştır.
395
196 BERÂE
9. S Û R E
10. C Ü Z
396
BERÂE 197
9. S Û R E
10. C Ü Z
399
198 BERÂE
9. S Û R E
10. C Ü Z
400
BERÂE 199
9. S Û R E
10. C Ü Z
403
200 BERÂE
9. S Û P v E
10. C Ü Z
404
BERÂE 201
9. S Û R E
11. C Ü Z
hak yoluna verdiğini ise yanında bulacağı takarrüplere, Pey- ^^ğ l^\ ahllefgünü-
407
202 BERÂE
9. S Û R E
11. C Ü Z
408
BERÂE 203
9. S Û R E
11. C Ü Z
411
204 BERÂE
9. S Û R E
11. C Ü Z
412
BERÂE 205
9. S Û R E
11. C Ü Z
415
206 BERÂE
9. S Û R E
11. C Ü Z
416
LÜGATÇE
b Esnam: Putlar.
d h
Dalâl: Sapkınlık, doğru yoldan çıkma, Halâs: Kurtulma, kurtuluş.
dalalet. Halîm: Yumuşak huylu.
419
Hânis olmak: Yeminden dönmek. İtminan: İnanma, emin olma, güven
Haris: Tutkulu, hırslı. me, tatmin.
Hasis: Cimri, pinti, nekes.
Haşyet: Korku, korkma, ürküntü. k
Hevesât: Hevesler, arzular. Karabet: Yakınlık, hısımlık, akrabalık.
Hilaf: Karşı, zıt, yalan. Hilâfına: Tersi Karabet rabıtaları: Akrabalık bağları.
ne, zıddına.
Karz-ı hasen: Faizsiz verilen borç.
Hilm: İnsanın doğasında olan yumu
Keyd: Tuzak.
şak huyluluk.
Hüccet: Delil, belge.
m
Hüsran: Zarar, yokluk, mahrumiyet.
Ma aşir: Topluluklar, cemaatler.
Mağrib: Batı.
I
Makhur: Kahrolmuş, yenilmiş.
Izrar etmek: Zarara uğratmak.
Masuniyet: Dokunulmazlık, korun-
ı
muşluk.
l
Me'cûr: Karşılık almaya, mükâfata hak
İ'râz: Yüz çevirmek.
kazanmış kimse.
İhata: Kuşatma, içine alma.
Me'mul: Umulan, ümit edilen.
İhsâr: Alıkoyma. İhsara uğramak: Alı
Meâsî: Günahlar, masiyetler, suçlar.
konulmak.
İhtilât: Karışma, katışma Mekr: Hile, düzen.
İhzar: Hazırlamak. Menâfi: Menfaatler, yararlar, çıkarlar.
İkâb: Azap, eziyet; ikâbı şedîd olmak: Menâhî: Yasaklanmış, haram kılınmış
Azabı şiddetli olmak. şeyler.
İkraz: Borç, ödünç. Merzûk: Rızıklanmış, rızıklandırılmış.
İ'lâ: Yükseltme yüceltme, yayma. Meskenet: Tembellik, miskinlik, yok
İm'ân: Dikkat ve ihtimam. sulluk, beceriksizlik.
İnhimak: Bir şeye aşırı düşkünlük gös Meşrık: Doğu.
terme, kapılma. Mevâşî: Kırlarda otlayan küçük ve bü
İnkıyâd: Boyun eğme, teslim olma, da yükbaş evcil hayvanlar, davarlar.
yanma. Mîad: Vaadedilen, belirtilen zaman.
İnşâ: Unutturmak. Mîkât: Bir iş için belirlenen vakit, za
İrad: Getirme, söyleme. man veya yer
İrtikâb: Kötü bir iş işleme. Misak: Sözleşme, andlaşma.
İstical: Acele etmek. Muaheze: Hesaba çekme, azarlama.
İstihkak: Hakkı olma, hak kazanma. Mudili: Dalalete düşüren, yoldan çı
İşhâd: Şahit getirmek. karan.
420
Muhît: Kuşatan, içine alan. Necat: Kurtuluş.
Mukarreb: Yaklaştırılmış, yaklaşmış. Nesh: Hükümsüz bırakma.
Murakabe: Bakma, kontrol, hesaba Nezd: Yan, kat; göre, nazaran. Nezd-i
çekme. ilâhi: Allah katında.
Musahhar: Ele geçirilmiş, emre amade Nezr: Adak.
kılınmış. Nigehbân: Gözcü, gözetici. Nigehban-
Musarrah: Açıkça belirtilmiş, tasrih lık: Gözeticilik.
edilmiş.
Nisyan: Unutma, unutkanlık.
Muztar: Çaresiz, mecbur, bir şeyi yap
mak zorunda kalan, zorlanmış olan.
Mubayaa: Satın alma.
P
Pâyân: Son, nihayet, uç.
Mübdi: İcad eden, yeni şeyler bulan,
yaratan
Mücâzât: Karşılık, bir suça karşı ceza
r
Rabıta: Bağ, ilgi, bağlılık.
çektirme. Rakabe: Boyun. Kölelerin ve eşyaların
Mücrim: Suçlu. satışa konu olan öz varlıkları.
Müeyyed: Desteklenmiş, teyid edilmiş. Râm: İtaat, boyun eğme.
Müeyyid: Destekleyen, teyid eden. Re'fet: Merhamet etme, acıma, esirgeme.
Müfsid: Bozguncu. Reşâd: Doğru yola girme, hak yolunda
Mülâki: Buluşma, kavuşma. yürüme.
Münkâd: Boyun eğmiş. Riba: Faiz.
Müstağni: Gönlü tok, ihtiyaçsız. Rikkat: İncelik, yufka yüreklilik, mer
Müstağrak: Batmış, gark olmuş. hamet.
Müstefid: Yararlanan, faydalanan. Rüchan: Üstünlük, üstün olma.
Müştak: İştiyak, özlenen, can atılan. Rücû: Dönmek.
Müteşabih: Birbirine benzeyen, andıran Rüsûh: Derinliğine ulaşma, ustalık,
Müzebzeb: Kararsız, mütereddit. meleke.
n S
Nâfi: Faydalı. Safh: Bağışlama, kusur görmeme.
Nahak: Haksız. Saika: 1. Yıldırım. 2. Sürükleyen, sevk
Naîm: Bollukta yaşayış. eden, götüren hâl, sebep.
Namütenahi: Sınırsız, sonsuz. Sanem: Put.
Nasır: Yardımcı. Savlet: Hücum, saldırma.
Nasrânî: Hıristiyan. Sefih: Zevk ve eğlenceye düşkün, her
Nâz u naîm: İhtimam ve bol nimet. şeyini israf eden akılsız.
421
Sıyânet: Koruma, himaye. ni anlamaya çalışma.
Teveccüh: Yönelme.
Tevfîk: Uygunluk, yardım.
Şeâir: İşaret, alâmet, ibadet mevkileri. Teyid eyleme: Doğrulama, destekleme,
Şedîd: Şiddetli. güçlendirme.
Şehâmet: Akıl ve zekâyla birlikte olan Tezvir: Yalan ve hile.
yiğitlik, bahadırlık.
Şenaat: Kötülük.
Şerik: Ortak.
u
Şuûn: İşler, olaylar. Ukbâ: Ahiret, öte alem.
Şühedâ: Şehitler. Ukubet: Azap, işkence, ceza.
Umur: İşler, konular.
t
Ta zîb etmek: Azap ederek cezalandırmak. ü
Tahattur etmek: Hatırlamak. Ümmul-kitab: Kitab'ın anası, Fatiha
Tahzîr: Sakındırmak. suresi.
Takarrüp: Yaklaşma, yanaşma.
Takdis: Kutsal bilme, kutsal tutma. V
Taksir: Kusur, suç, günah. Vüs'at: Gücün yettiği imkan ve genişlik,
Tarh: Kurma, düzenleme, dağıtma, kapasite.
bölme.
Tatlîk: Boşama. Tatlîk edilmiş: Boşan
mış. Tatlîk etmek: Boşamak. y
Teberru: Bağış, bağışlama. Yakın: Kesinlik
Tecviz: Caiz görme, izin verme, olum Ye's: Umutsuzluk, keder, üzüntü.
lama.
Tekâlif: Mükellefiyetler, görevler, so
rumluluklar. z
Tenzih: Kusur kondurmama, arındırma, Zahîr: Arka çıkan, yardımcı, destekçi.
eksik ve noksanlardan uzak tutma. Zâti'l-beyn: İnsanların arası.
Tetebbu: Etraflıca inceleme, mahiyeti Z u m : Yanlış zan.
422
YAYıNA E S A S T E Ş K I L E D E N
NÜSHADAN ÖRNEKLER
'D i s m i l l â h i r r a h a a n ı r r a h i m
H a m d a n c a k A l l a n ı n , o ra t b u l a I e m i n , o h e m r a h m a n h e m rahim*'
o kıyamet gününün sahibi Allahındır.İlâhi kulluğu sana ederiz fYardımı
senden isteriz.Bizleri doğru yolun,o nimetine kavuşanların tuttuğu
yolun yolcusu et,gazabına uğrayanların,yanlış gidenlerin saptığı
yolun yolcusu etme-Amin.
B i smillâhirrahma nirrahim
423
O bir ümmetdi geldi,geçti,Ona kendi kazandığı,size de kendi
kazandığınız,onların işlediklerinden sizler sorulacak değilsiniz.
Sahife
20
Sfchife
21 ^
424
onlara mucizeler getirdin de " b u a p a ç ı k b i r sifeirden b a ş k a b i r
şey d e ğ i l " dediler.Hani ben havvarilere " bana da benim p e y g a m
berime de iman edin M
diye emrettim. M
yarabbülâlemin işte iman
getiriyoruz şahit ol ki bizler senin birliğine boyun eğmişleriz. 1
Sahife
126
425
mezler.
Sahife
201
Y a n l a r ı n a d ö n d ü ğ ü n ü z z a m a n s î z d e n özür dileyecekler.De ki : 1
Sahife
202
426