You are on page 1of 234

KUR'AN MEALİ

FATİHA SÛRESİ - BERÂE SÛRESİ

M E H M E D ÂKİF ERSOY

Yayına Hazırlayanlar

Prof. D r . R e c e p Ş E N T Ü R K

Yrd. D o ç . Dr. A s ı m C ü n e y d K O K S A L

MAHYA
M a h y a Yayınları 10

Kur'an Meali
M e h m e d Âkif Ersoy

Yayına Hazırlayanlar
Recep Ş e n t ü r k - A s ı m C ü n e y d K o k s a l

Yayın Yönetmeni
M e h m e t Sebahattin İhvan

Redaksiyon
Yüksel K a n a r

Tashih v e S o n O k u m a
M . Ertuğrul D ü z d a ğ

K a p a k Tasarımı/Sayfa D ü z e n i
S t e p Ajans
stepaj ans(2>stepaj a n s . c o m

Hat
H a m i t Aytaç
( H i z m e t Vakfı'nın izniyle)

Baskı/Cilt
Step Ajans Rek. M a t b a a c ı l ı k T a n . ve O r g . L t d . Şti.
G ö z t e p e M a h . B o s n a C a d . N o : 1 1 Bağcılar/İstanbul
Sertifika N o : 1 2 2 6 6 T (0212) 4 4 6 88 46

2 . Baskı, İstanbul, Aralık 2 0 1 3


I S B N 978-605-62894-8-4
© M a h y a Yayıncılık, 2 0 1 2

Ticari o l m a y a n alıntılar dışında


yayıncının yazılı izni olmaksızın çoğaltılamaz.

M a h y a Yayıncılık ve E ğ i t i m Hizmetleri San. ve T i c . A. Ş.


G ö z t e p e M a h . İ n ö n ü C a d . N o : 7 8 Bağcılar/İstanbul
Sertifika N o : 2 1 1 8 2 T (0212) 4 4 1 16 47 F (0212) 4 4 1 16 13
info@mahyayayincilik.com. tr
İÇİNDEKİLER

Bir Güzelin T a k d i m i / V I I
Hayreddin Karaman

B u l u n a n M e a l / IX

M . Ertuğrul D ü z d a ğ

Giriş / X I I

Kur'an Meali

Sûre-i Fatiha / 4

Sûre-i Bakara / 7

Sûre-i Al-i İmran / 103

Sûre-i N i s a / 156

M â i d e Sûresi / 2 1 5

E n ' â m Sûresi / 2 5 9

A'râfSûresi/304

Enfâl Sûresi / 3 5 6

Berâe Sûresi / 3 7 6

Lügatçe / 4 1 9

Yayına Esas Teşkil E d e n N ü s h a d a n Örnekler / 4 2 3


BİR GÜZELİN TAKDİMİ

Hayreddin Karaman

Sevgili Recep Şentürk beni odasına davet etti, odanın kapısını arkadan kilitle­
di, kesin olarak gizli kalması kaydıyla bana bir şey göstereceğini ve onunla ilgili
danışmada bulunacağını söyledi. Tabii merak ettim. Dolabı açtı, daktilo ile ya­
zılmış, her tarafından eski olduğu anlaşılan bir metin çıkardı, bunun merhum
Mehmed Akif Ersoy'un yaptığı Kur'an mealinin bir kısmı olduğunu söyledi. He­
men elinden aldım ve hızlı bir şekilde bazı nirengi noktalarına baktım. İlk dikkat
çeken husus, farklı bir meal ile karşı karşıya olduğumuz idi. Bu meali yapanın
hem Türkçe'yi, hem Arapça'yı, hem de Kur'an dilini iyi bildiği anlaşılıyordu.

Peki bunun "O tercüme-meal olduğu nasıl biliniyor, bunu nereden ele geçir­
diniz, aidiyetine nasıl inanıyorsunuz?" diye soruları sıraladım. Sizin de elinizdeki
baskının giriş kısmında okuyacağınız bilgileri bana verdi. Doğrusu bu bilgiler
bana oldukça inandırıcı geldi.
Danışma faslına geçtik; danışma konusu "eserin yayınlanması" idi. Dü­
şündüm: Meal tam değildi, yaklaşık Kur'an-ı Kerim'in üçte biri kadardı (Tev-
be Sûresi'nin sonuna kadar), ama merhum mütefekkir, âlim şairimize ait olma
ihtimali kuvvetli görünüyordu, ayrıca kısa bir sürede az da olsa okuyabildiğim
kısımlara göre karşımızda "farklı, görülmesi ve okunması gereken bir meal" vardı.
Yayınlayacak olanlar (Prof. Dr. Recep Şentürk ve Yrd. Doç. Dr. Âsim Cüneyd
Koksal) Kur'an meali konusunda doğruyu yanlıştan ayırt edebilecek, değersiz bir
eseri yayınlamayacak kadar maddi ve manevi donanıma sahip kişilerdi. Görüşü­
mü açıkladım: "Bu eseri, gerekli hizmeti yaparak yayınlayın".
İşte kitap elimizde, insan bir okumaya başlayınca "acaba şurayı nasıl çevirmiş,
şu ifadeyi nasıl Türkçeye aktarmış" diye oradan oraya atlayarak okumaya doya­
mıyor.

VII
Girişte okuyacağınız "bu kitabın macerası-hikayesi" yıllardır konuşulurdu,
"keşke yakılmasaydı, korunsaydı da zamanı gelince yayınlansaydı" diye iç geçirip
dururduk. " G ü n geçer, devran dönerdi, İlâhî Kitab'a uzatılan eller toprak olur
ama o, müminlerin kalplerinde, dillerinde ve davranışlarında yaşamaya devam
ederdi. O n u Allah korumayı va ad etmişti, kimse onu değiştiremez ve yok ede­
mezdi" derdik. Meğer bir meraklı-hamiyetli kişi (ve belki daha başkaları) elde
ettikleri kısmı (belki başka kısımları da) korumuşlar, Allah'ın murad ettiği vakit
gelince en uygun ellere teslim etmişler, onlar da titizlikle çalışarak bu gizli hazine­
nin bir kısmını güzel bir neşirle ortaya koymuş oldular.
Kitap ellere geçince şüphesiz yankı uyandıracak, hakkında yeni araştırma ve
eleştiriler yapılacak, bunlar da hayırlı sonuçlara sebep olacaktır.
Tercüme edene, daktilo edip saklayana, yüklü bir menfaat elde etme imka­
nına rağmen onu emin ellere bedelsiz teslim etmeyi tercih edenlere, neşir için
emek harcayanlara dua, teşekkür ve minnet borcumuzdur. Allah cümlesinden
razı olsun!

VIII
BULUNAN MEAL

M . Ertuğrul D ü z d a ğ

Seksen yıldır merak edilen, otuz yıl "gerçekten yakıldı mı, yoksa bir yerlerde saklı
duruyor m u " diye endişeli temennilerle anılan, nihayet yirmi yıl önce, "yakanla­
rın" açık itirafı sonucu, üzüntüler içinde varlığından hemen hemen ümid kesilen
"Meal", şimdi -üçte biriyle de olsa- işte karşımızda...

Lütfuyla kayıplarımızı bulduran Rabbimize hamd, O'nu bize hakkıyla tanı­


tan Resulümüze salâtu selâm olsun...

Recep Şentürk Bey'in "Giriş" yazısında tafsilatıyla anlatıldığı üzere, hülâsa


edersek: Merhum Akif Bey'in "Meal"inden, Kur'ân'ımızın başından dokuz
sûrenin ve 2 0 6 sayfanın karşılığı olarak, yeni harflerle daktilo edilmiş 153 sayfa­
lık metin, Mustafa Runyun Bey'de muhafaza olunurken, vefatı üzerine oğlu Ali
Yahya Bey'e geçmiş, o da Recep Bey'e vermiştir. Adı geçen zevata ve daktilo metni
dikkatle dizip ortaya çıkaran A. Cüneyd Koksal Bey'e teşekkür ederiz...

Mehmed Akif Bey'in hayatı ve eserleri üzerinde -kendimce- epey bir zaman­
dır meşgul bulunduğumu dikkate alan arkadaşlar, görüşümü almak üzere, ne­
zaket gösterip, bir ay kadar önce daktilo ilk metinle birlikte yeni dizilmiş olan
metni bana da verdiler. Tahmin olunacağı üzere merakla, heyecanla ve dikkatle
okudum. Daha sonra kitap sayfası olarak tertip olunduğunda da -yayınevinin
isteği üzerine- tekrar gözden geçirdim.

Evet, Meal metninin Akif Bey'e ait olduğunda şüphe yoktu.

Güzel bir Türkçe, akıcı bir dil, Kur'ân'a gönül vermiş bir mü'minin göz yaş­
larıyla yazılmış ve elbette gözleri yaşartan samimi bir ifade...

Metin, şekil olarak da, Eşref Edib Bey merhumun 1932'de Kahire'de Akif
Bey'in yanında Meal'i okuduktan sonra yazdığı gibidir: Konu birliği olan âyetler,

IX
geniş paragraflar halinde ele alınmış, hatta kesintiye sebep olmasın diye -aslında
olduğu gibi- âyet sıra numaraları da konulmamıştır. Kitapta Akif Bey'in geniş
paragrafları aynen korunmuş ve satırbaşı yapılarak belli edilmiş, ancak âyet nu­
maraları, -karşısındaki asıl metinde takip olunabilmesi için- konulmak zorunda
kalınmış. Okunurken, numaralar "yok" farzolunmalıdır.

Ele geçen ve "Giriş"te anlatıldığı gibi epeyi tamire muhtaç olan "daktilo edil­
miş metnin, kimin tarafından ve Âkif Bey'in "Meal"inin hangi nüshasından is­
tinsah olunduğu" konusu da düşünülüp araştırılacak bir mesele olarak karşımızda
durmaktadır.

Bakalım gelecek günler ne gösterecek...


Kırk yıllık bir hasrete kavuşmanın sevinciyle kaleme aldığım bu satırlara,
metnin meydana çıkmasına himmet ve gayret eden arkadaşlarıma ve eserin hak
ettiği dikkat ve itinayı layıkıyla gösterdiklerinin şahidi bulunduğum Mahya Ya­
yınevi mensuplarına teşekkürlerimi sunarak son veriyorum... Allah bes, bakî
heves vesselam.

05.08.2012
Beykent - İstanbul

X
GİRİŞ

"Bakî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş" diyor şâir. Yeryüzünde konuşulan
bütün sözler gökkubbede kayda geçmektedir. Arz ve sema, üzerinde olup bitenler
için hesap gününde şahitlik edecektir. Kâinatın bir hafızası olduğunu ifade eden
bu hakikatler yanında toplumun da bir hafızası vardır. İşte bu hafıza elinizdeki
Kur'ân-ı Kerîm mealinin korunup günümüze ulaşmasını ve siz okuyucularıyla
buluşmasını mümkün kılmıştır.

Merhum Mehmed Akif Ersoy'un uzun yıllar bir yandan Mısır'da gurbet
çilesini çekerken, diğer yandan gelecek nesillere armağan etmek için geriye bı­
rakacağı bir eser olsun diye bütün olumsuzluklara rağmen gecesini gündüzüne
katarak büyük bir aşk ve heyecanla kaleme aldığı Kur'an mealinin -en azından
bir kısmının- kaybolmasına Allah Teâlâ müsaade etmemiştir. Bu meali yayınla­
mak için uygun zamanın geldiğine ve Akif'in endişe ettiği mahzurların ortadan
kalktığına, yaptığımız istişare ve istihareler neticesinde kâni olduk. Bundan da
öte böyle bir eserin kaybolması gibi bir durumun büyük bir vebal olacağını dü­
şünmek de bizi bu konuda harekete geçiren en önemli âmil olmuştur. Böylece
çeyrek asra yakın yoğun ve karmaşık duygular, endişeler içerisinde muhafaza
ettiğimiz bu emaneti milletimize tevdî etme zamanının gelmiş olduğu sonu­
cuna ulaştığımızdan -yayınevi ve yayına hazırlayanlar tarafından hiçbir maddî
beklenti olmaması ve elde edilen gelirin Akif nâmına tamamen hayra harcan­
ması şartıyla- Akif'in mealini yayınlamayı nasip eden Allah'a hamd ediyoruz.
Bundan sonra milletimizin bu emanete gereken itinayla sahip çıkacağına inan­
cımız tamdır.

Yeni Cumhuriyet idaresi 1925 yılında temel İslâmî kültürün millete kendi
diliyle öğretilmesi gerektiği düşüncesinden hareketle T B M M ' n d e bir Kur'an
tercümesi ve tefsiri ile Sahîh-i Buharı muhtasarı Tecrîd-i Sarih tercümesi hazır-
latılmasına karar vermiş, bu işler için Diyanet İşleri Riyaseti'ne bir tahsisat ay­
rılmıştı. O dönemde herkesin itimat edebileceği nitelikte bir Kur'an tercümesi

XI
mevcut değildi. Böyle zor bir işin altından kalkabilecek kapasiteye sahip birkaç
kişi arasından herkes bilhassa Safahat ve İstiklal Marşı Şâiri Mehmed Akif'i işa­
ret ediyordu. Gerçekten de başyazarı olduğu Sebîlürreşad dergisine yazdığı kısa
tefsir yazıları çok beğenilmiş olan ve memlekette o devirde Arapçayı en iyi bilen
dört kişiden biri olarak kabul edilen, Türk dilindeki hakimiyeti zaten tartışma
dışı olarak görülen, İslâmî ilimleri kendi gayretleriyle tahsil etmiş bir zat olarak
Mehmed Âkif Ersoy, Kur'an tercümesi için tabiri caizse biçilmiş kaftan olarak
ortaya çıkıyordu.
Tefsirin Elmalılı Hamdi Efendi'ye, Tecrid-i Sarih tercümesinin de Babanza-
de Ahmed Naîm Bey e yaptırılması kararlaştırıldı. Fakat Mehmed Akif, Kur'an
tercümesini kabul etmedi, yoğun ısrarlar karşısında uzun zaman direndi. Nihayet
uzun çabalar sonucu Aksekili Ahmed Hamdi Efendi'nin gayretleri ve Elmalılı
Hamdi Efendi'nin teşvikleri ile bu vazifeyi Ekim 1925'de kabul etmek zorunda
kaldı.
Mehmed Âkif Bey tercümeyi kabulünü müteakip Mısır'a gitti ve oraya vardık­
tan birkaç ay sonra 1926 yılında Kur'anın tercümesi üzerinde çalışmaya başladı.
Üç yıllık bir çalışma sonucunda 1928 yılında tercümenin ilk şeklini tamamladı.
Tercümenin müsveddesini bitirdikten sonra dört yıl boyunca düzeltmeler yaptı,
tercümeyi baştan sona yeniden elden geçirdi ve 1932 yılında çalışmasını tamam­
ladı. Meal çalışmalarıyla geçen bu yıllar boyunca bir yandan da memleketin dinî
hayatında vukua gelen değişimleri ve hükümetin aldığı yeni kararları takip et­
mekteydi. Ezcümle namazlarda artık Kur'an'ın Arapça aslı yerine tercümesinin
okutulacağı şeklindeki düşünce ve şayialar kulağına geldi. Kendi yaptığı mealin bu
amaçla kullanılacağından endişe etmeye başladı. Tercümeyi bitirdiği 1932 yılında,
Diyanet'le yaptığı sözleşmeyi feshetti.
Diyanet yetkilileri Elmalılı Hamdi Efendiye tercüme işini de üstlenmesi­
ni teklif etmişlerdi. O sıralarda Furkan Sûresi'nin tefsirine kadar gelen Elmalılı
Hamdi Efendi, Kur'an ın hakettiği doğruluk ve güzellikte tercüme edilebileceğine
inanmadığını söyleyerek görevi kabul etmek istemediyse de, görüşmelerden sonra
âyetlerin altına, tefsire geçmeden önce bir meal ilave edilmesi konusunda anlaşma
sağlandı. Mehmed Akif'in, anlaşmayı feshetmekle birlikte, aldığı avansı ödeyecek
parası yoktu. Aldığı bin lirayı Sebîlürreşad\ çıkarması için Eşref Edib Bey e ver­
mişti. Bir rivayete göre Elmalılı Hamdi Efendi Meal için alacağının bin lirasından
vazgeçerek bu borcu ödedi.
Mehmed Akif'in mukavelesini niçin feshettiğine dair bizzat kendisinden ak­
tarılan şu ifade yeterince açıklayıcı mahiyettedir:

XII
"Tercüme güzel oldu, hatta umduğumdan daha iyi. Lâkin onu verirsem, namazda
okutmaya kalkacaklar. Ben o vakit Allahımın huzuruna çıkamam ve Peygamberimin
yüzüne bakamam." 1

Akif, sözleşmesi gereği, ilk başta yaptığı tercümelerin bazı müsveddelerini İstanbul'a
göndermişti. Tercümeleri okuyan Elmalık Hamdi Efendi'nin ilk kanaatlerini ifade et­
mesi bakımından Eşref Edib'in naklettiği şu hatıra önemlidir:

"Bir müddet sonra üstad yaptığı bir miktar tercümeyi Hamdi Efendiye gönderdi.
Bu hususta onun fikrini sordu. Hamdi Efendi çok güzel, çok selis ve sade olduğu­
nu, ancak cezalet hususunda biraz zayıf bulduğunu yazdı. Üstad cevap verdi: 'Evet,
doğrudur. Cezalet itibariyle böyledir. On sene evvel yazsaydım cezalet olurdu, fakat
bugün lisanda sadeliğe doğru büyük tahavvül var. Onun için cezaletten ziyade sadelik
cihetini iltizam ettim."2

Buna göre Elmalık, Akif'in yaptığı tercümeleri sadelik bakımından takdir etmekle
birlikte, Kur an ın orijinalindeki dil musikisinin tercümeye yansıtılması, anlamıy­
la tınısı uygun sözcüklerin seçilmesi noktasından bir eleştiri yapmış oluyor, Akif
ise bu anlayışı bir tasannu olarak gördüğü ve sadeliğe doğru yönelen dilin gün­
lük kullanımını daha önemsediğini söylemiş oluyordu. 3 Elinizdeki metin boyunca
Akif'in Meal'de kullandığı dil ile, aynı âyetlere daha önceki yıllarda yapmış olduğu
ve dipnotlarda bir mukayese unsuru olmak üzere yer verdiğimiz tercümelerin üslu­
bu arasında yapılacak karşılaştırma, burada kastedilen hususu daha vazıh bir şekilde
anlamamıza vesile olacaktır.

Akif Bey sözleşmesini feshetmekle birlikte tercüme işini bırakmadı, Mısırda


kaldığı yıllar boyunca temel meşguliyeti Kuran Meali oldu. Nihayet içine sine­
cek bir şekilde mealini tamamladıktan bir süre sonra İstanbul'a döndü. Ağır bir
hastalığa yakalandıktan sonra doktorların tavsiyesiyle 1936 Haziran ında İstanbul'a
son kez dönmeden önce, Kuran Mealim içeren defterleri yakın arkadaşı Yozgatlı
Mehmed İhsan Efendiye, "Ben sağ olursam da gelirsem, noksanlarımı ikmal eder,
ondan sonra basarız. Şayet ölür de gelemezsem, bunu yakarsın" şeklinde bir vasiyet­
le teslim etti. İhsan Efendi yıllar boyunca her türlü teklif ve baskılara rağmen Meali
kimseye vermeyip yaktığını söyledi, fakat kendi sağlığında yakmaya kıyamadı.

1 D ü c a n e C ü n d i o ğ l u , Bir Kuran Şâiri (İstanbul, 2 0 0 4 ) , s. 1 4 3 . S ı k sık referans y a p a c a ğ ı m ı z Bir Kur an Şâiri


adlı eser, A k i f ' i n Kuran Meali'nin b ü t ü n safahatını anlatan k a p s a m l ı bir ç a l ı ş m a olması b a k ı m ı n d a n fevka­
lade m ü h i m d i r . Ayrıca M. E r t u ğ r u l D ü z d a ğ ' ı n Mehmed Akif: Mısır Hayatı ve Kuran Meali (İstanbul, 2 0 0 3 )
adlı eseri de bu k o n u d a zikredilmesi gereken bir çalışmadır,
2 E ş r e f E d i b , Mehmed Akif: Hayatı, Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları, haz. Fahrettin G ü n , İstanbul 2 0 1 0 ,
s. 1 6 0 - 1 6 1 ; C ü n d i o ğ l u , a.g.e., s. 1 2 3 - 1 2 4 .
3 C ü n d i o ğ l u , aynı yer.

XIII
İhsan Efendi 1961 yılında ölüm döşeğindeyken oğlu Ekmeleddin'e çalışma
odasındaki çekmeceyi gösterip içindekini yakmasını vasiyet etti, Mustafa Sabri
Efendi'nin oğlu İbrahim Bey in yaş ve konum itibariyle başını çektiği beş kişilik
ekip hem Akif Beyin orijinal defterini, hem de İhsan Efendi'nin kendi eliyle
istinsah ettiği ikinci nüshayı yaktılar. Yaptıkları işin mezara kadar aralarında ka­
lacağına söz veren bu beş kişilik ekibin içinde bulunan İsmail Hakkı Şengüler,
yıllar boyunca süren dedikodulara son noktayı koyarak, tarihî bir hakikati ortaya
çıkarmak amacıyla orijinal defterin yakılmış olduğunu 1992 yılında kamuoyuna
ilan etti:

"Yıl 1961... Mehmed İhsan Efendi üçüncü defa kalp krizi geçirmiş. Şekeri de var.
Hep evde istirahat ediyor. Onun yatak odası, aynı zamanda çalışma odası idi. Ama
artık o odadaki masasıyla kütüphaneyi sadece uzaktan yatarak seyredebiliyor. Ölü­
münden üç-beş gün önce oğlu Ekmeleddin i yanına çağırıyor ve karşısında duran
çalışma masasının kilitli sağ gözünü göstererek şunları söylüyor: 'Oğlum! Bu dünya
fânidir, hepimiz ölümü tadacağız. Sana, ben öldükten sonra yerine getirmeni istedi­
ğim önemli bir vasiyetim var. Gördüğün şu gözde bir iki tomar defter var. O gözün
anahtarı orta gözdedir. Ben ölünce o gözü açıp oradaki defterleri yakacaksın!"4

Babasının vefatının üçüncü günü taziyeye gelenler arasında, Mustafa Sabri


Efendi'nin oğlu İbrahim Sabri Bey de vardır. O sıralarda henüz 18 yaşında bu­
lunan Ekmeleddin İhsanoğlu, İbrahim Bey'in yanına gelip alçak sesle babasının
yukarıdaki vasiyetinden söz eder ve kendisinden yardımcı olmasını ister. İbra­
him Bey heyecanlanır. Bu iki kişiden başka Osman Saraç, Ali İhsan Okur ve
İsmail Hakkı Şengüler İhsan Efendi'nin odasına girerler. Oğlu, masanın sağ üst
gözünde, iki tomar hâlinde urganla bağlanmış okul defterlerini çıkarır. Defter­
lerin Akif'in yazısıyla tebyiz edilmiş Kur'an tercümesi olduğu anlaşılır. Masanın
orta gözünde ise ciltli, kalınca bir defter daha bulunur. İncelenince bunun İhsan
Efendi'nin inci gibi rik'a yazısıyla baştan sona istinsah ettiği Akif Bey tercümesi­
nin bir başka nüshası olduğu anlaşılır.

Kısa bir süre önce 27 Mayıs İhtilali'nin vuku bulmuş olması ve Türkçe Kur'an,
Türkçe İbadet iddialarının yeniden gündeme gelmesi sebebiyle her iki nüshanın
da yakılmasına karar verilir. Daha doğrusu yaş ve konum itibariyle İbrahim Sabri
Bey karar verir, diğer dört kişi de buna uymak zorunda kalırlar. Her iki nüsha da
tamamen kül edilir. 5

4 İsmail H a k k ı Şengüler (haz.), MehmedÂkif Külliyatı, İstanbul 1 9 9 2 , X, 2 3 0 - 2 3 1 .


5 İsmail H a k k ı Şengüler, a.g.e., s. 2 3 1 - 2 3 3 ; D ü z d a ğ , a.g.e., 2 1 4 - 2 2 8 ; C ü n d i o ğ l u , a.g.e., 1 5 9 - 1 6 1 .

XIV
Yirmi yıldan beridir bu hikayenin bu hazin sonla bittiği biliniyor. Doğrusu
Şengüler'in bu açıklamalarından sonra artık Akif'in Kuran Meali mn orijinal nüs­
hasının hâlâ mevcut olabileceğini düşünmek ihtimali kalmamıştır, fakat Akif'in
vefatından İhsan Efendi'nin vefatına kadar geçen çeyrek yüzyıl boyunca, mesele­
nin meraklısı ve hamiyet sahibi insanlar tarafından Mealm görülmesi ve korunup
çoğaltılmasına dair hiçbir şey yapılmadığını düşünmek de aslında biraz uzak bir
ihtimaldir.

Nitekim, İhsan Efendi'nin kendi eliyle yazdığı (ve maalesef Akif'in elyazma-
larıyla birlikte yakılan) kopyadan başka, Mealm üçte birlik bir bölümünün as­
lından latinize suretiyle daktilo edildiğini okuyucularımız artık bugün öğrenmiş
bulunuyorlar. Sözkonusu daktilo metin, uzun yıllar Mısır'da yaşayan ve orada tah­
sil gören, Mısır'da yaşadığı yıllarda Yozgatlı İhsan Efendi'nin ders ve sohbetlerin­
den istifade eden merhum âlim Mustafa Runyun 6 tarafından muhafaza edilmiştir.
Mustafa Runyun un oğlu Ali Yahya, babasının sağlığında onun evrakları ara­
sından teksir kâğıtlarına daktilo ile yazılmış bir dosya bulup babasına bunun ne
olduğunu sorar. Mustafa Runyun "Bunları nereden buldun? Bu Akif'in mealidir!"
der. Mustafa Runyun un vefatına kadar bu dosya aile içerisinde muhafaza edilir. Ali
Yahya Bey, babasının vefat ettiği 1988 yılında, Erenköy'deki evlerinde taziye ziyare­
timiz esnasında bu dosyayı tarafımıza intikal ettirmiştir.

Yıllar boyunca bu metni çeşitli endişelerle hiç kimseyle paylaşmadan muha­


faza ettim. Ancak bir vesileyle bu sırrımı paylaştığım Asım Cüneyd Koksal karde­
şimin teşvik ve ısrarı yayınlama konusunu gündemime almama sebep oldu. Başta
Hayreddin Karaman ve Raşit Küçük Hocalarımız olmak üzere istişare yaptığımız
âlimler, hac ve umre esnasında yaptığımız istihareler neticesinde benim için
gerçekten zor bir karar olan yayınlama kararı kesinleşmiş oldu.

6 1 9 1 7 ' d e Konya'da d ü n y a y a gelen M u s t a f a R u n y u n , Kaşıkçı Ali R ı z a E f e n d i ' n i n oğludur. 1 9 3 5 yılında aile­


siyle birlikte Türkiye'den ayrılarak bir yıl Ş a m ' d a kaldı, s o n r a M e d i n e ' y e yerleşti. D a h a sonra M ı s ı r ' a giderek
orta ve y ü k s e k ö ğ r e n i m i n i Ezher'de t a m a m l a y a n R u n y u n , h a k i m l i k ihtisası yaptı. M u s t a f a S a b r i Efendi, Z a -
h i d Kevserî ve Yozgatlı M e h m e d İhsan E f e n d i gibi T ü r k âlimlerinin derslerine ve sohbetlerine katıldı. A h m e t
D â v u d o ğ l u , Ali Y a k u p Cenkçiler, Ali U l v i K u r u c u , İsmail Ezherli gibi Mısır'da ö ğ r e n i m g ö r e n öğrencilerle
d o s t l u k k u r d u . O n iki yıllık tahsilin a r d ı n d a n 1 9 5 0 ' d e Türkiye'ye d ö n e n R u n y u n , 1 9 5 7 yılına k a d a r D i y a n e t
İşleri B a ş k a n l ı ğ ı M ü ş a v e r e v e D i n i Eserler İ n c e l e m e K u r u l u üye yardımcılığı görevini yürüttü. B u d ö n e m d e
hatiplik v e ö ğ r e t m e n l i k d e y a p a n M u s t a f a R u n y u n , A n k a r a R a d y o s u ' n d a k i dinî sohbetleriyle i s m i n i d u y u r d u .
1 9 5 6 ' d a D i y a n e t İşleri B a ş k a n l ı ğ ı ' n c a K u r ' a n tercümesi için k u r u l a n ilk heyette yer aldı. 1 9 5 7 ' d e D e m o k r a t
Parti'den K o n y a milletvekili o l d u . 1 9 6 0 İhtilali'nin a r d ı n d a n bir süre Yassıada'da t u t u k l u kaldı, a r d ı n d a n Kay­
seri C e z a e v i ' n d e hapis yattı. C e z a e v i n d e n çıktıktan s o n r a Şişli C a m i i i m a m - h a t i p l i ğ i n e tayin edildi ve uzun
süre bu görevini s ü r d ü r d ü . 1 9 7 0 yılında İstanbul Yüksek İslam E n s t i t ü s ü A r a p ç a ö ğ r e t m e n l i ğ i n e tayin edildi
ve 1 9 8 1 de emekli o l u n c a y a k a d a r bu görevine d e v a m etti. 1 9 8 8 yılında İstanbul'da vefat etti, S a h r a y ı c e d i d
Mezarlığı'na defnedildi (Sedat Şensoy, ' M u s t a f a R u n y u n " , DİA, X X X V , 2 4 5 ) . M u s t a f a R u n y u n u n Mısır'daki
hayatına dair Ali U l v i K u r u c u n u n hatıralarında ö n e m l i ayrıntılar m e v c u t t u r ; bk. M . Ertuğrul D ü z d a ğ (haz.),
Ali Ulvi Kurucu: Hatıralar, İ s t a n b u l 2 0 0 7 , c . l , s. 2 7 1 vd.

XV
Bu arada çeşidi hastalıklar vesilesiyle geçirdiğim ameliyatlar esnasında, baş­
kalarıyla paylaşmadığım takdirde -bilebildiğim kadarıyla- başka hiçbir kimsede
nüshası bulunmayan bu metnin benden sonra kaybolmasının vebali de böyle bir
karar vermemde son derece etkili olmuştur. Yayın kararı verdikten sonra A. Cü-
neyd Koksal kardeşimiz titiz bir çalışmayla daktilo metni bilgisayara geçirmiştir.
Bu metin üzerinde birlikte yaptığımız çalışmalardan sonra aslıyla mukabele ederek
Meal\ yayına hazır hale getirmiş bulunuyoruz.
Bugün sizinle paylaştığımız Meal metni yukarıda zikri geçen daktilo nüs­
hadan hazırlanmıştır. Elimizdeki meal metninin orijinal el yazması defterlerden
daktiloya geçirilmesi işinin 1956-1957 yılları arasında gerçekleştiği anlaşılmakta­
dır. Özellikle metnin baş kısımlarında yer yer tarihler kaydedilmiştir ki bunların
tam bulundukları noktaları dipnotlarda belirttik. Metnin çeşitli kısımlarında yer
alan bu tarihler, metinde kaydediliş sırasına göre ilk önce Kur'an'ın 8. sayfasının
sonunda karşımıza çıkar: 17/1/957. İki sayfa kadar sonra, Bakaranın 80. âyetinin
bulunduğu yerde " 2 3 / 1 " yazılıdır, bunun yılı yazılmamış, 1957 yılına ait bir tarih
olduğu ve buna göre bir önceki tarihten altı gün sonrasına ait olduğu tahmin
edilebilir. Daha sonra Kur'anın 18. sayfasının sonunda bir önceki seneye ait bir
tarihle karşılaşırız: 5/10/956. Bundan bir sayfa sonra yaklaşık kırk gün sonrasına
ait bir tarih, 14/11/56 şeklinde kaydedilmiştir. Yine bir sayfa sonra 23/11/956
tarihi yazılmıştır. Tekrar bir sayfa sonra 1957 yılının mart ayına geçilmiş, 2/3/957
tarihi yazılmıştır. Yine yaklaşık birer sayfa arayla aynı aya ait 14/3/957 ve 24/3/57
tarihleri kaydedilmiş olup metinde bundan sonra başka bir tarih yer almamak­
tadır. Sonuncu tarih Bakara 167. âyetinin bulunduğu yere tekabül etmektedir.
Görüldüğü gibi sözkonusu tarihler 5 / 1 0 / 1 9 5 6 ile 2 4 / 3 / 1 9 5 7 arasındaki
yaklaşık beş buçuk aylık bir zaman dilimini kapsamaktadır. Ayrıca tarihlerin
kaydediliş sırası kronolojik değildir. Bu durumu, kimi tarihlerin daktiloda yazma
esnasında, kimisinin ise yazım işlemi bittikten sonra tashih esnasında kaydedildi­
ği şeklinde açıklamak mümkün olabilir. Bir başka dikkat çeken husus ise, Bakara
Sûresi'nden sonra kaydedilen bir tarihin bulunmayışıdır. Bu durumda sonraki
sûrelerin yazımının belirtilen tarihlerden daha ileriki aylarda gerçekleştiği, fakat
herhangi bir sebeple bunların kaydedilmediğini düşünebiliriz. Her halükârda zik­
redilen tarihlerin Meal m yakılma yılı olan 1961den önceye ait olduğuna dikkat
edilmelidir.

Meal metnini orijinal defterlerden daktiloya geçiren kişinin Mustafa Runyun


olmadığı hem oğlu Ali Yahya Bey in ifadesinden, hem de müstensihin Arapçaya

XVI
vâkıf bir âlim olmadığını gösteren çeşitli emarelerden anlaşılmaktadır. Ezcümle
âyetlerde geçen ve Türkçe'ye çevrilirken de mütercim tarafından aynen bırakıl­
mış olduğu kuvvetle muhtemel bazı kelimelerin okunamayarak boş bırakılmış
olması ve çeşitli dipnotlarda işaret ettiğimiz çeşitli okuma hataları bu hükme delil
olarak zikredilebilir. Fakat bu daktilo metnin, Arap harfleriyle yazılmış bir metin­
den latinize edilmiş olduğu kesin gibidir. Bu hükmün en önemli delili ise, bazı
kelimeler okunurken yapılan hataların ancak Arap harfli bir metin okunurken
yapılabilecek cinsten hatalar olduğudur. Bu hataların önemlilerine yine metin
içerisindeki çeşitli dipnotlarda işaret etmiş bulunuyoruz.
Elimizdeki metin, Kuran-ı Kerîrn in başından Tevbe Sûresi'nin sonuna ka-
darki bölümünün mealini kapsamaktadır. Devamı maalesef elimizde değildir.
Metni orijinal defterden daktilo edenin kimliğini bilemediğimiz gibi, bu şahsın
Tevbe Sûresi'nden sonrasını daktilo edip etmediğini de kesin surette söyleyebi­
lecek durumda değiliz. Ama görünen odur ki bilemediğimiz bir sebepten dolayı
Akif Bey'in mealinin daktilo edilme süreci yarım kalmış, tamamlanamamıştır.
Bu tercümenin Mehmed Akif Ersoy'a ait olduğuna dair Mustafa R u n y u n u n
şehadetini, tercümenin üslubu da teyid edecek niteliktedir. Mehmed Akif'in üs­
lubuna aşina olanlar, onun diğer eserlerini ve Meal çalışmasından önce yaptığı
çeşitli âyet tercümelerini inceleyenler için, elinizdeki Mealm onun kaleminden
çıkmış olduğundan şüphe etmek gerçekten zordur. Akif merhumun elinizdeki
kitabın dipnotlarında yer verdiğimiz eski tercümeleriyle aynı ayetlerin Afoz/deki
tercümeleri arasında bulunan karakteristik benzerlikler bu noktada yeterince fikir
verecek ve kanaatimizi teyid edecek mahiyettedir. Akif, Bakara Sûresf'nin önemli
bir kısmını Afez/den önce tercüme etmiş olduğu için, bu sûredeki ayetlerin ön­
ceki ve sonraki çevirileri bilhassa mukayeseye elverişlidir. Akif Bey'in Meal'&t dili
sadeleştirme yönündeki bariz tavrının dışında, iki çeviri arasındaki üslup benzer­
liği, hatta ayniyeti noktasında birkaç örnek vermek suretiyle kastımızı daha açık
bir şekilde göstermek istiyoruz:

XVII
D A H A Ö N C E YAPTIĞI Ç E V İ R İ KUR'AN MEALİ'NDEKİ ÇEVİRİ

Bakara 34-37 Bakara 34-37

"Hani Biz meleklere: Adem'e secde "Hani bizler meleklere "Adem'e secde
ediniz!' demiştik, onlar da secde etmiş­ edin!" demiştik, hepsi secde ettiler. Yal­
lerdi de yalnız İblis imtina eylemiş ve nız İblis geri çekildi ve kibrine yedirmedi
bunu kibrine yedirememiş idi ki zaten ki zaten kâfirlerden idi. Bizler "Ey Adem!
kâfirlerden idi. Hani demiştik ki: Yâ Zevcenle beraber cennette oturun, hem
Adem! Zevcenle beraber cennette oturu­ dilediğiniz yerinde dolaşarak nimetlerin­
nuz ve ondan istediğinizi bol bol yeyiniz, den bol bol yiyin, yalnız şu ağaca yakla­
ancak şu ağaca yaklaşıp da zâlimlerden şıp da nefsine zulmedenlerden olmayın"
olmayınız!' Bunun üzerine Şeytan oradan dedik. Bunun üzerine Şeytan oradan
ayaklarını kaydırarak içinde bulundukla­ ayaklarını kaydırdı, bulundukları naz u
rı nâz u naîmden her ikisini cüda kıldı. naîm içinden her ikisini çıkardı. Biz de
Biz de, 'Haydi yeryüzüne ininiz, orada "Bir takımınız, bir takımınıza hasım ola­
neslinizin bir kısmı diğerine düşman rak inin ki yeryüzünde sizlere bir zaman
kesilecek ve muayyen bir zamanın niha­ için yerleşip hayatın esbabından nasip al­
yetine kadar cümlenizin arzdan nasibe-i mak mukadderdir" diye emrettik. Adem
istikrar ve intifâı olacaktır' dedik. Bunu mabudundan kelimeler telakki ederek
müteâkib Adem, Halikından merhamet-i onlarla yalvardı, O da kendisini affetti.
hakîkiyeyi mutazammın kelimeler telak­ Şüphe yok ki bütün suçları bağışlayan,
ki ederek onlarla tevbe etmesi üzerine mahlûkâtına rahim olan ancak O'dur."
Cenâb-ı Hak tevbesini kabul eyledi.
Çünkü O, kullarının tevbesini kabul eder
ve kendilerine son derecede rahimdir."

Bakara 177 Bakara 177

"Yüzlerinizi meşrıka, yahut mağribe dön­ "Yüzlerinizi maşrıka, yahut mağribe dön­
meniz taat değildir. Taat ancak o kimsele­ meniz taat değil. Taat o kimselerin hali
rin işledikleridir ki Allah'a, ahiret gününe, ki; Allah'a, âhiret gününe, meleklere,
meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanır; Kitaba, peygamberlere inanır. Sevdiği
sevdiği malını hısımlarına, yetimlere, bi­ malını hısımlarına, öksüzlere, biçarelere,
çarelere, yolda kalmışlara, isteyenlere, bir yolda kalmışlara, isteyenlere, bir de esir
de esir olanlara verir; namazı kılar, zekâtı olanlara verir. Namazı kılar, zekâtı öder,
eda eder; sonra muahede ettikleri zaman sonra ahde girişince ahdini yerine geti­
ahdini yerine getirenler, hele sıkıntılı, has­ renler, hele sıkıntılı, hastalıklı sıralarında
talıklı sıralarda ve harb zamanlarında sebat ve harp zamanlarında sabredenler, metin

XVIII
ve metanet gösterenler yok mu, işte taatle- olanlar... İşte taatlerinde sadık bunlardır,
rinde sadık olanlar bunlardır; işte Allah'tan İşte Allah'tan korkanlar bunlardır (Allah'ın
korkanlar bunlardır." saygılı kulları bunlardır)."

Bakara 255 Bakara 255

"Öyle Allah'tır ki O'ndan başka ilah yok­ "Allah öyle bir ilâh ki, O'ndan başka ilâh
tur. Bakîdir, her an bütün hilkat üzerinde yok. Bakî; her an bütün hilkat üzerine
hâkim ve kâimdir. Ne uyuklar, ne uyur. hâkim ve kâim. Ne uyuklar, ne uyur.
Göklerde, yerde ne varsa hepsi O'nundur. Göklerde, yerde ne varsa hep O'nun.
Kim tasavvur edilebilir ki kalksın da Kim tasavvur edilebilir ki kalksın da
O'nun izni olmaksızın nezd-i ilâhîsinde izni olmaksızın O'nun yanında şefaat
şefaat edebilsin?! Mahlûkâtının işledik­ eyleyebilsin?! Mahlûkâtın işlediklerini,
lerini, işleyeceklerini bilir; mahlûkâtı ise işleyeceklerini bilir. Mahlûkâtı ise ilm-i
ilm-i ilâhîsinden yalnız O'nun dilediğini ilâhîsinden ancak O'nun dilediğini
kavrayabilir, başka bir şey bilemez. İlmi kavrayabilir. İlmi bütün gökleri ve yeri
bütün gökleri, yeri kucaklar ve bun­ kucaklar ve bunların nigehbanlığı (bun­
ların nigehbanlığı kendisine ağır gel­ ları ademden sıyanet) Kendisine ağır
mez. Yüksek, büyük ancak O'nun Zât-ı gelmez. Yüksek, büyük ancak O (ancak
kibriyâsıdır." O'nun Zât-ı Kibriyâsı)."

Âl-i İmran 18 Al-i İmran 18

"Allah şahid, melekler şahid, ilim sahip­ "Allah şahid, melekler şahid, ilim sahip­
leri şahid ki O'ndan başka Allah yoktur! leri şahid ki: O'ndan başka ilah yok, bü­
Her an adi ile kâimdir. O'ndan başka Al­ tün hilkat üzerinde her an adi ile hâkim
lah yoktur. Azizdir, hakimdir." ve kâim O'ndan başka ilah yok! Azîz O,
hakim O."

Maide 66 Maide 66

"Şayet onlar Tevrat ile incil'in ve Allah "Eğer onlar Tevrat ile İncil'in ve Rabbu 1-
tarafından kendilerine daha neler indi- âlemîn tarafından kendilerine daha neler
rilmişse hepsinin ahkâmını yerine getir­ indirilmişse hepsinin ahkâmını yerine geti-
seydiler, üzerindeki hava ile ayaklarının reydiler, üzerlerindeki hava ile ayaklarının
altındaki topraktan nimete müstağrak altındaki topraktan nimete müstağrak ola­
olurlardı; içlerinden itidaline sahip üm­ caklardı, içlerinden itidaline sahip ümmet
met var, lâkin çoğu ne kötü işler işliyor!" yok değil, lâkin çoğu ne kötü işler işliyor!"

XIX
Elinizdeki neşrin Mehmed Âkif Ersoy'un K ı n a n ı tercüme yöntemi konusunda
çeşitli ilmî araştırmalara ve daha önceki çevirileriyle mukayeseye vesile olacağını
umuyoruz. Böylesi kapsamlı çalışmalardan önce, birkaç madde hâlinde, çalışma­
lar esnasında dikkatimizi çeken birkaç üslup özelliği ve tekniğine işaret etmek
isteriz.

1. Akif B e y i n Kuran Mealinde, daha önce yaptığı çevirilere nazaran bariz


bir dilde sadeleşme eğilimi görülmektedir. (Bu konuda Elmalılı H a m d i
Yazır'la aralarında geçen cezâlet-sadelik konusundaki diyaloga daha önce
atıf yapmıştık.)

2. Mealde (-dır) ekinin kullanımı asgari ölçülere indirilmiş, çok gerekli


olmadığı yerlerde kullanılmamıştır. (Msl: " . . . Ş ü p h e yok ki Rabbin ikâbı
çok serî', yine şüphe yok ki gufranı hadsiz, rahmeti pâyânsız." ( E n a m : 165)
3. Akif Bey önemli Kur'anî terimlerden olan takva-müttakl kelimelerini bir­
çok yerde "saygı-saygılı" şeklinde tercüme etmiştir. (Msl: "Sonra, Allah'ın
o saygılı kullarına yol gösterir..." (Bakara: 2 ) ; "Sizleri ve sizlerden evvel
gelenleri yaratan mabudunuza kulluk edin ki Allah'ın saygılı kulları arasına
girebilesiniz. (Bakara: 21))

4. Akif Bey, Bakara nın 2. âyetindeki "Şu Kitab'ı görüyor musun? İşte bir
kere onun hak olduğunda şüphe y o k . . . " örneğinde olduğu gibi, kelime
kelime ve donuk bir dille çeviri yapmak yerine, Kur'an'ı canlı ve insanın
hayatına doğrudan hitap edecek bir dil akışkanlığıyla tercüme etmeye
çalışmıştır.

5. Türkçe'nin imkânlarını ve zenginliğini tercümede mümkün mertebe kul­


lanmış, diğer meallerde pek alışkın olmadığımız ifade biçimleri, "herif" ve
"ayol" gibi gündelik dile ait kelimeler kullanmıştır. (Msl: "İbrahim Allah
güneşi maşrıktan getiriyor, haydi sen de onu mağripten getir!' der demez
o iman etmeyen herif donakaldı." (Bakara: 2 5 8 ) ; " . . . M u s a da "Ayol, sizler
daha iyisini daha bayağısıyla mı değişmek istiyorsunuz? Şehre inin, diledi­
ğiniz orada bulunur" demişti." (Bakara: 61))

6. Mânaca ilişkili âyet öbeklerini birbirine bağlayarak bütünlüklü metinler


şeklinde tercüme etmiştir.

Akif merhum, birçok yerde tercüme ettiği bir cümle veya ibarenin alternatif
başka bir veya birkaç çevirisini de yapmış, daktilo metinde bu alternatif çeviriler

XX
parantez içinde kaydedilmiştir. Meali hazırlarken biz de aynı usule riayet etmek su­
retiyle alternatif çevirileri parantez içinde italik olarak belirttik. Dipnotlarda gerek­
çesini açıkladığımız sebeplere binaen ilave ettiğimiz bir harfe, kelimeye veya ibareye
de köşeli parantez içerisinde yer verdik. Mealin bize intikal eden metninde âyet nu­
maraları yoktur, bunlar tarafımızdan konuldu. Metnin imlâsında Türkiye Diyanet
Vakfı İslâm Ansiklopedisinin imlâ esaslarına büyük ölçüde riayet edildi.
Mehmed Akif, Kuran Meali 'ne girişmeden önceki yıllarda yazdığı bazı ya­
zılarda ve yaptığı tercümelerde, 500'den fazla âyetin tercümesini yapmıştır. Bu
tercümeleri Dücane Cündioğlu Bir Kuran Şâiri adlı eserinde bir araya getirmiş,
daha sonra bu kısmı Mehmet Akif'in Kuran Tercümeleri ismiyle ayrı bir kitap
olarak da neşretmiştir. Biz elinizdeki çalışmayı hazırlarken, Akif'in daha önce
yaptığı bu çevirilerden Tevbe Sûresi'nin sonuna kadar olan kısma dahil olanları,
Cündioğlu'nun zikri geçen ilk çalışmasından istifadeyle, ilgili âyetlerin meallerin­
den sonra, dipnotlar hâlinde kaydettik.
Ayrıca bugün için anlaşılması güç sayılabilecek bazı kelimelerin anlamları­
nı, Meali yalnız bir tarihî metnin neşrini gerçekleştirmek değil, aynı zamanda
Mukaddes Kitabı'nı anlamak isteyen halkımızın doğrudan istifadesini sağlamak
amacını güderek yayınladığımızdan dolayı, sonundaki Lügatçe'de belirttik. Dip­
notların tamamı hazırlayanlara aittir. Ayrıca yayına esas aldığımız daktilo metnin
tamamını, belge olarak da kullanılabilmesi amacıyla resim hâlinde kitabın deri
ciltli baskısına dahil ettik.
Ülkemizin dinî, edebî ve siyasî hayatında fevkalade derin ve silinmez izler
bırakmış, bir ahlâk ve fazilet âbidesi olan Milli Şâirimizin, daha kendi hayatın­
dan itibaren efsaneleşen Kuran Mealinin bugün üçte birlik bölümünü takdim
etmeyi nasip eden Rabbimize şükrediyor, Mealin geri kalan bölümlerinin de
ortaya çıkmasını O'nun sonsuz lütuf hazinesinden niyaz ediyoruz.
Başta Mehmed Akif Ersoy olmak üzere, onun mealini 25 yıl boyunca koru­
yan Yozgatlı Mehmed İhsan Efendi'nin, takdim ettiğimiz metnin kaynağı olan
daktilo nüshayı çoğaltan meçhul kişinin, metnin günümüze ulaşmasına vesile
olan Mustafa Runyun'un ruhlarına rahmet diliyor, Mustafa Runyun'un oğlu Ali
Yahya Runyun'a metni vermek suretiyle bu neşri mümkün kıldığı için, Hayred-
din Karaman ve Raşit Küçük Hocalarımıza bu zor karar esnasındaki teşvik edi­
ci istişarelerinden dolayı ve İSAR'da birlikte çalıştığımız Asım Cüneyd Köksal'a
metnin yayına hazırlanmasındaki titiz ve gayretli çalışmalarından dolayı teşekkür

XXI
ediyorum. Kırk yıl boyunca büyük şâirimiz hakkında yaptığı araştırmaları çe­
şitli kitaplar halinde neşreden, Safahatım en güvenilir baskılarını hazırlayan, şu
sıralarda da Sırat-ı Müstakim mecmuasının latinize projesini yürüten M. Ertuğ-
rul Düzdağ Beyefendi, bizi kırmayarak çalışmamıza değerli vaktini ayırdı, basım
öncesinde kitabın metnini baştan sona okuyup daktilo nüshayla mukabele et­
mek suretiyle en ince noktalara kadar tenkit ve tavsiyelerini bizimle paylaştı ve
elinizdeki Mealm üslubunun Mehmed Akif'e ait olduğunu bir uzman nazarıyla
teyid etti; kendisine şükran borçluyum. Yine kitabın basımı öncesinde metni ti­
tiz bir şekilde inceleyerek neşre yönelik kıymetli düşünce ve tekliflerini bizimle
paylaşan ve Mealin Akif B e y e ait olduğu yönündeki kanaatimizi destekleyen bir
başka Akif dostuna, Bir Kuran Şâiri müellifi Dücane Cündioğlu'na teşekkürü
bir borç biliyorum. Mahya Yayınevinin değerli çalışanları günlerce süren neşre
hazırlık çalışmalarını büyük bir gayret, fedâkârlık ve titizlikle sürdürdüler; bilhas­
sa Mehmet Kılıç, yayının her türlü teknik işlerini takip eden Sebahattin İhvan,
dil zevki ve uzman hassasiyetiyle önemli katkılar yapan Yüksel Kanar, tasarım
çalışmalarını yapan Cemaleddin Demirok ve uzaklardan gelerek görsel ve estetik
noktalarda kitaba katkıda bulunan Sohail Nakhooda ile mushafın tezhiplerini
yapan Sümeyye Demir'in adlarını zikrederek kendilerine teşekkür etmek istiyo­
rum. Son olarak da, İSAR'da bizler için huzurlu bir çalışma ortamı hazırlayan
vakfımızın destekçilerine ve bu çalışma esnasında haklarını ihlal etmemizi mazur
gören ailelerimize teşekkür borcumuzu ifa etmek istiyoruz. Allah Teâla nın bu
çalışmamızı bir amel-i sâlih olarak kabul etmesini niyaz ediyor, elinizdeki eserin
sahibi cennetmekân Mehmed Akif merhumu bir kere daha Fatiha ile anıyoruz.

Recep Ş e n t ü r k
17 Ramazan 1433 - 5 Ağustos 2 0 1 2
İSAR (İstanbul Araştırma ve Eğitim Vakfı)
Üsküdar

XXII
KURAN MEALİ
FATİHA SÛRESİ - BERÂE SÛRESt
KISALTMALAR:

AKC: Anglikan Kilisesine Cevab


BKŞ: D ü c a n e C ü n d i o ğ l u , Bir Kuran Şairi, İstanbul, 2 0 0 4 .
SM: Sırat-ı Müstakim
SR: Sebîlürreşad
FATİHA
1. SÛRE
1. CÜZ

SÛRE-İ FATİHA

1. B i s m i l l â h i r r a h m â n i r r a h î m

2-4. H a m d a n c a k Allah'ın; o Rabbü'l-âlemîn,


o h e m R a h m a n h e m R a h i m , o kıyamet g ü ­
n ü n ü n sahibi Allah'ındır. 5. İlâhî! K u l l u ğ u
S a n a ederiz, yardımı S e n d e n isteriz. 6-7. Biz­
leri d o ğ r u y o l u n , o n i m e t i n e kavuşanların
t u t t u ğ u y o l u n y o l c u s u et. G a z a b ı n a uğrayan­
ların, yanlış gidenlerin saptığı y o l u n yolcusu
etme. A m i n .

(Bizlere, o kendilerine kerem kıldığın kimselerin


1 Ö n s ö z d e ' de belirtildiği
yolunu göster, gazabına uğrayanların, yanlış gi­
üzere, M e h m e d A k i f bazı
âyetlerin kimi z a m a n alter­
denlerin saptığı yolu gösterme. Amin.) 1

natif çevirilerini de yapmış,


bunlara parantez içinde (Bizleri doğru yola, o kendilerine kerem kıldığın
yer vermiştir. B i z de metin
b o y u n c a bunları parantez
kimselerin yoluna çıkar. Gazabına uğrayanların,
içinde gösterdik.
yanlış gidenlerin saptığı yola çıkarma. Amin) 2

2 M e h m e d A k i f Fatiha Sû-
resi'ni Anglikan Kilisesi 'ne
Cevab isimli çevirisinde şöy­
le tercüme etmiştir:
" H a m d o Allah'a edilir ki
Rabbü'l-âlemîn'dir; bütün
mahlûkâtı için m e r h a m e t ­
lidir, hesab g ü n ü n ü n sahi­
bidir. İlâhî! K u l l u ğ u yalnız
S a n a ederiz, yardımı da an­
cak S e n d e n isteriz. Bizlere
d o ğ r u yolu, nimetine eren
kimselerin y o l u n u göster;
gazabına uğramış, azıp sap­
mış olanların y o l u n u değil!"
(AKC,s. 134, 1339'dan nak­
leden: BKŞ, s. 1 8 7 ) .
BAKARA
2. S Û R E
1. C Ü Z

SÛRE-İ BAKARA

Bismillâhirrahmânirrahîm

1 . Elif, L a m , M î m . 2 . Ş u Kitab'ı görüyor


m u s u n ? işte bir kere o n u n h a k o l d u ğ u n d a
ş ü p h e y o k . S o n r a , Allah'ın o saygılı kullarına
yol gösterir ki 3. g a y b a i m a n getirirler, na­
m a z ı kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan
m u h t a ç olanlara p a y çıkarırlar. 4. O k i m s e ­
lere de yol gösterir ki h e m s a n a indirilenlere,
h e m s e n d e n evvel indirilmişlere inanırlar ve
âhiret olacağını yakın ile onlar bilirler. 5. İşte
mabudlarının gösterdiği yolu tutmuşlar
b u n l a r d ı r . İşte felah b u l m u ş k i m s e l e r y o k
m u ? O n l a r d a bunlardır.
2 BAKARA
2. SÛRE
1. C Ü Z

6. Şu m u h a k k a k ki, küfre sapanlara akıbetlerinin v a h i m


o l d u ğ u n u söylesen d e , söylemesen de kendileri için birdir,
i m a n a gelmezler. 7. Allah b u n l a r ı n kalplerini, kulakla­
rını m ü h ü r l e m i ş . G ö z l e r i n e ise perde i n m i ş bulunuyor,
işte b u n l a r a b ü y ü k bir azap var. 8. insanlar içinde öyleleri
g ö r ü l ü r ki "Allah'a d a , s o n g ü n e de i n a n d ı k " derler, b u n u n l a
beraber hiç i n a n m ı ş değiller. 9. S a n k i Allah'ı ve i m a n eden­
leri aldatacaklar. K e n d i l e r i n d e n başkasını aldattıkları y o k
da farkına varmıyorlar. 10. K a l p l e r i n d e zaten hastalık vardı,
Allah hastalıklarını arttırdı. B u n l a r yalan söyledikleri için
d a y a n ı l m a z bir azaba uğrayacaklar. 1 1 . O n l a r a "Yeryüzü­
n ü fesada v e r m e y i n " denildiği z a m a n , " B i z ıslahtan b a ş k a
bir şey y a p m ı y o r u z " derler. 1 2 . G ö z ü n ü z ü açın, asıl m ü f s i d
onların kendileri, lâkin farkında değiller. 1 13. Y i n e onlara
" H a l k nasıl i m a n ettiyse siz de öylece i m a n a geliniz" deni­
lince, " H i ç biz o beyinsizlerin i m a n ettiği gibi i m a n mı ede­
riz?" derler. S a k ı n a l d a n m a y ı n , beyinsiz onların kendileri
a m m a bilmezler.

14. î m a n edenlerle karşılaştılar m ı " İ m a n e t t i k " derler.


İçlerindeki iblislerle y a l n ı z k a l ı n c a d a , " E m i n o l u n sizinle
b e r a b e r i z . M e r a m ı m ı z o n l a r l a y a l n ı z e ğ l e n m e k " derler.
1 5 . H a k i k a t t e Allah onlarla eğleniyor ve azgınlıkları içinde
şaşkın şaşkın dolaşsınlar diye kendilerine m e y d a n bırakıyor.
1 Akif Bakara 11-12. âyet­ 16. İşte bunlar h a k yol p a h a s ı n a dalâli almış kimseler ki tica­
lerini daha önce Sebîlürre-
sad'da. şöyle tercüme etmiştir:
retleri kazanç getirmediği gibi, kârın y o l u n u da bulamadılar.
" O n l a r a : 'Yeryüzünde fesad
çıkarmayın!' denildiği za­
(İşte bunlar hak yolpahasına dalâli almış kimseler ki ne ticaret­
m a n , 'Biz ıslahtan başka leri kazanç getirdi, ne de kârın yolunu bulabildiler.)
bir şey y a p m ı y o r u z ! ' derler.
G ö z ü n ü aç, iyi bil ki onlar
y o k m u , işte asıl m ü f s i d
onlardır, lâkin farkında de­
ğiller." (SR, X / 2 4 5 , 9 M a y ı s
1 3 2 9 , s. 173'den nakleden:
BKŞ, s. 1 8 7 ) .

8
BAKARA 3
2. S Û R E
1. C Ü Z

17. Bunların hâli karanlıkta ateş yakan o kimselerin hâli gi­


bidir ki, ışığı h e n ü z çevrelerini aydınlattığı bir sırada da Al­
lah nurlarını giderir de kendilerini zulmetler içinde bir şey
g ö r e m e z bırakır. 18. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, o n u n
için bunlar yola gelmezler. 19- Yahut gökten b o ş a n a n yağ­
m u r a tutulmuşların hâli gibidir. Ki bulutta karanlıklar var,
gürlemeler, şimşekler var. Ö l ü m d e n çekindikleri için yıldı­
rımlardan parmaklarını kulaklarına tıkarlar. H a l b u k i A l l a h u
Zülcelâl kâfirleri k u ş a t m ı ş . 20. Ş i m ş e k nerede ise gözlerini
çıkaracak. Ortalığı kendilerine aydınlattı mı ışığında
yürüyorlar. Üzerlerine karanlık ç ö k t ü mü dikilip kalıyorlar.
B u n u n l a beraber Allah dileseydi kulaklarını da gözlerini de
b ü s b ü t ü n g ö t ü r ü r d ü , ş ü p h e y o k ki Allah herşeye kadirdir.
2 1 . Ey insanlar! Sizleri ve sizlerden evvel gelenleri yaratan
m a b u d u n u z a kulluk edin ki Allah'ın saygılı kulları arasına
girebilesiniz. 22. O m a b u d u n u z ki yeryüzünü sizin için d ö ­
şek, g ö k y ü z ü n ü tavan kılıyor. S o n r a gökten y a ğ m u r indi­
rerek o n u n l a size rızık o l m a k üzere yerden türlü mahsuller
çıkarıyor. A r t ı k siz de bile bile başkalarını Allah'a şerik koş­
m a y a kalkışmayın. 23. Yok, şayet k u l u m u z M u h a m m e d ' e
indirdiğimiz Kur'an'dan şüpheli iseniz haydi o n a benzer bir
sûre v ü c u d a getirin; h e m Allah'ı bırakıp da kendilerine tap­
tıklarınızın hepsini y a r d ı m a çağırın. İşte davanızda d o ğ r u c u
iseniz b u n u yapın. 2 i, Y a p m a d ı ğ ı n ı z halde -ki ebediyen ya­
pamayacaksınız- kâfirler için hazırlanmış, o d u n u insanlarla
taştan ibaret ateşten sakının.

ıı
4 BAKARA
2. S Û R E
1. C Ü Z

25. Yâ M u h a m m e d i İ m a n e d i p de işleri salâh olanları


m ü j d e l e ki o n l a r a a l t ı n d a n nehirler a k a n bahçeler var.
N e z a m a n m e y v a l a r ı n d a n biriyle rızıklanırlarsa " B u işte
b i z i m evvelce r ı z ı k l a n d ı ğ ı m ı z ! " diyecekler. Ve b e n z e r i n d e n
sunulacaklar. O r a d a kendileri için p â k zevceler olacak, h e m
o r a d a ebediyen kalacaklar. 26, A l l a h sivrisineği, hatta o n ­
d a n aşağı bir şeyi misal o l a r a k îrad e t m e k t e n asla ç e k i n m e z .
İ m a n edenlere gelince o n u n m a b u d l a r ı tarafından o l d u ğ u ­
n u , h a k o l d u ğ u n u bilirler. K ü f r e sapanlar ise " B u n u misal
olarak îrad e t m e k t e n Allah'ın ne m u r a d ı olabilir?" derler.
Evet, A l l a h o n u n l a birçoklarını y o l d a n çıkarır, yine o n u n l a
birçoklarını y o l a getirir. H e m o n u n l a a n c a k o fâsıkları yol­
d a n çıkarır 27 ki Allah'ın m i s a k ile b a ğ l a n d ı k l a r ı a h d i n i
s o n r a d a n kırarlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiklerini
ayırırlar, y e r y ü z ü n ü fesada verirler. İşte h ü s r a n d a kalacaklar
bunlardır. 28. Allah'ı nasıl inkâr e d e b i l i y o r s u n u z ki ö l ü idi­
niz, sizleri diriltti, s o n r a sizleri yine öldürecek, s o n r a yine
diriltecek, en s o n r a d ö n ü p O ' n a varacaksınız. 29, İşte o
Hâlık'tır ki y e r y ü z ü n d e ne varsa h e p sizler için yarattı, s o n ­
ra göklere teveccüh ederek o yedi kat göklere bu n i z a m ı
verdi. O herşeyi bilir.

12
BAKARA 5
2. S Û R E
1. C Ü Z

30. Yâ M u h a m m e d , hani R a b b i n meleklere " B e n yeryüzün­


de bir halife yaratacağım" b u y u r u n c a melekler, "Yeryüzünde,
orasını fesada verecek, kanlar akıtacak bir m a h l û k mu yara­
tacaksın? H a l b u k i bizler baştan ayağa h a m d olarak Seni ten­
zih etmekte, Seni takdis eylemekteyiz" demişlerdi. R a b b i n
"iyi bilin ki B e n sizin bilmediğinizi bilirim" b u y u r d u . 3 1 . Ve
A d e m ' e b ü t ü n eşyanın isimlerini öğrettikten sonra meleklere
onları gösterdi, " H a y d i göreyim, hilâfına istihkak davasında
haklı iseniz şunların adlarını B a n a bildirin!" emrini verdi.
32. O n l a r da "Ya R a b ! İradeni abesten tenzih ederiz, Sen
bize neyi bildirmişsen bizim o n d a n başka bildiğimiz yok.
Şüphesiz alîm, h a k i m ancak S e n s i n ! " dediler. 33. C e n â b - ı
H a k " E y A d e m ! G e l şunlara karşılarındaki eşyanın isimlerini
bildir!" b u y u r d u . O da onlara eşyanın adlarını haber verince
Allahu Zülcelâl " B e n sizlere göklerin, yerin gaybini bildi­
ğ i m gibi sizlerin h e m açığa v u r d u ğ u n u z u , h e m gizlediğinizi
bilirim d e m e m i ş m i i d i m ? ! " h i t a b ı n d a b u l u n d u . 34. H a n i
bizler meleklere "Adem'e secde e d i n ! " demiştik, hepsi secde
ettiler. Yalnız İblis geri çekildi ve kibrine yedirmedi ki zaten
kâfirlerden idi.

35. Bizler " E y A d e m ! Zevcenle beraber cennette oturun, h e m


dilediğiniz yerinde dolaşarak nimetlerinden bol bol yiyin,
yalnız şu ağaca yaklaşıp da nefsine zulmedenlerden olmayın"
dedik. 36. B u n u n üzerine Şeytan oradan ayaklarını kaydırdı,
bulundukları nâz u n a î m içinden her ikisini çıkardı. B i z de
" B i r takımınız, bir takımınıza h a s ı m olarak inin ki yeryüzün­
de sizlere bir z a m a n için yerleşip hayatın esbabından nasip
a l m a k m u k a d d e r d i r " diye emrettik. 37. A d e m m a b u d u n d a n
kelimeler telakki ederek onlarla yalvardı, O da kendisini af-
vetti. Ş ü p h e y o k ki b ü t ü n suçları bağışlayan, m a h l û k â t ı n a
rahîm olan ancak O'dur.

15
6 BAKARA
2. S Û R E
1. C Ü Z

2 M e h m e d Âkif Bakara
Sûresi'nin 3 4 - 3 9 . âyetleri
38. Kendilerine d e d i k ki: " O r a d a n hepiniz inin. Sizlere B e n ­
arasını, d a h a ö n c e şöyle d e n hidayet gelir de kimler o hidayetimin izince giderlerse
t e r c ü m e etmiştir:
" H a n i Biz meleklere: Adem'e işte onlar için ne k o r k u var, ne de keder görecekler. 39. Küfre
secde ediniz!' demiştik, on­
lar da secde etmişlerdi de sapanlara, âyâtımıza yalan diyenlere gelince, işte c e h e n n e m
yalnız İblis imtina eylemiş
ve bunu kibrine yedireme-
ehli onlardır, h e m ebediyen o r a d a kalacaklar. 2 40. Ey İsra­
miş idi kU zaten kâfirlerden il oğulları! Size bağışladığım nimeti anın ve a h d i m i yerine
idi. Hani demiştik ki: 'Yâ
Adem! Zevcenle beraber cen­ getirin ki, ahdinizi yerine getireyim. Bir de yalnız B e n d e n
nette oturunuz ve ondan
istediğinizi bol bol yeyiniz, k o r k u n . 41. Beraberinizdeki Tevrat'ı m ü e y y i d olarak indir­
ancak şu ağaca yaklaşıp da
zâlimlerden olmayınız!' Bu­ d i ğ i m Kur'an'a i m a n edin. Yoksa t u t u p d a o n a inanmayanla­
nun üzerine Şeytan oradan rın birincisi olmayın. H e m b e n i m âyâtımı hakir bir menfa­
ayaklarını kaydırarak içinde
bulundukları nâz u naîmden ate değişmeyin. Ve yalnız B e n d e n çekinin. 42, H a k k ı bâtıla
her ikisini cüda kıldı. Biz
de, 'Haydi yeryüzüne ininiz, karıştırmayın. H a k k ı bile bile gizlemeyin. 43 N a m a z ı kılın,
orada neslinizin bir kısmı
diğerine düşman kesilecek zekâtı verin. R ü k û a varanlarla siz de r ü k û a varın. 44 Yok­
ve muayyen bir zamanın ni­
sa tâati başkalarına emreder de kendinizi u n u t u r m u s u n u z ?
hayetine kadar cümlenizin
arzdan nasîbe-i istikrar ve H a l b u k i Tevrat o k u y o r s u n u z , bu kadar bir şeyi akıl e d e m e z
intifâı olacaktır' dedik. Bunu
müteâkib Adem, Halikından misiniz? 45-46, İşlerinizde sabrın, salâtın yardımını isteyin.
merhamet-i hakîkiyeyi mu-
tazammın kelimeler telakki B u n u n l a beraber m a b u d l a r ı n a kavuşacaklarını v e d ö n ü p
ederek onlarla tevbe etmesi
üzerine Cenâb-ı H a k tevbe­
O ' n a varacaklarını yakın derecesinde bilen h u ş u sahiplerin­
sini kabul eyledi. Ç ü n k ü O, den başkası için bu elbet ağır bir tekliftir. (Yardımı isteyin, o
kullarının tevbesini kabul
eder ve kendilerine son dere­ salât ki mabudlarına kavuşacaklarını ve dönüp O'na varacak­
cede rahimdir. Evet, dedik ki:
'Hepiniz cennetten yeryüzü­ larını yakîn derecesinde bilen huşu sahiplerinden başkası için
ne ininiz. Benden size rehber
gelir de kim benim rehberi­
elbet ağırdır.) 3

me tebeiyet ederse, onlar için


ne korku, ne de keder olma­ 47. Ey İsrail oğulları! Sizlere bağışladığım nimeti ve sizleri
yacaktır. Ayâtımızı inkâr ve
tekzîb edenlere gelince, onlar vaktiyle b ü t ü n ümmetlerin üzerine geçirdiğimi anın, 48, son­
cehennemliktirler ki ebedi­
yen ateşte kalacaklardır." (SR,
ra o g ü n d e n korkun ki ne kimse diğer kimsenin hesabına bir
X V I I / 4 3 5 - 4 3 6 , 14 Ağustos şey ödeyebilir, ne kimseden şefaat kabul edilir. Ne kimseden
1335, s. 145'ten nakleden:
BKŞ,s. 188). fidye alınır, ne de bunlara bir taraftan i m d a d imkânı olur.
3 4 0 - 4 6 . âyetleri d a h a ö n c e
şöyle tercüme etmiştir: " E y
Israiloğulları! Size in'âm et­ musaddık olarak inzal ettiğim K i t a b a iman ediniz. O n u inkâr edenlerin birincisi olmayınız.
miş olduğum nimetimi anı­ Ayetlerimi hasîs bir menfaat mukabilinde feda eylemeyiniz. Ve Benden, yalnız Benden sakını­
nız ve ahdime vefa ediniz ki nız. Bile bile hakkı bâtıla karıştırıp hakkı ketmetmeyiniz. Namazı kılınız, zekâtı veriniz, rükû
Ben de size karşı olan ahdi­ edenlerle beraber rükûa varınız. Ya siz halka iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz,
mi yerine getireyim. Bir de bunu akıl etmez misiniz? Sabırdan, bir de salâttan istiâne ediniz ki salât, Haliklarına mülâki
Benden, yalnız Benden kor­ olacaklarını, günün birinde O'na rücû edeceklerini yakînen bilen erbâb-ı huşû'dan mâadası
kunuz. Nezdinizdeki Tevrat'ı için ağır bir şeydir." (SR, X V I I / 4 3 9 , 28 Ağustos 1335, s. 177'den nakleden: BKŞ, s. 188).

16
BAKARA 7
2. S Û R E
1. C Ü Z

49. Hani sizlere Âl-i Firavun işkencenin en belalısını tarheder,


oğlan çocuklarınızı boğazlar, kızlarınızı diri bırakırken siz­
leri k u r t a r m ı ş t ı k ki işte bu sizin için R a b b i n i z tarafından
b ü y ü k bir i m t i h a n d ı . 50. H a n i sizin için denizi yarmış da
sizi karaya çıkarmış, Al-i F i r a v u n u b o ğ m u ş t u k , sizlerse
b a k ı y o r d u n u z . 4 51. H a n i bizler kırk gece s o n u n u M u s a ' y a
m î a d l a r olarak emreylemiştik de arkasından sizler nefsini­
ze z u l m ile m a h u t danayı ilâh edinmiştiniz. 52. Böyle iken
belki şükredersiniz diye s o n u n d a sizi yine bağışlamıştık.
53. H a n i sizlerin d o ğ r u yolu t u t m a n ı z için bizler Musa'ya 4 4 9 - 5 0 . âyetleri daha önce
şöyle tercüme etmiştir: "Sizi
Kitab'ı, h a k ile batılı ayıran Tevrat'ı vermiştik. 54. H a n i en kötü işkencelere giriftar
ettikleri vakit Al-i Firavun'un
M u s a k a v m i n e demişti ki: " E v k a v m i m ! Sizler danayı ilâh elinden sizi kurtardığımızı
e d i n m e k l e elbette nefsinize zulmettiniz. G e l i n , H a l i k ı n ı z a yâd edin. Onlar sizin erkek
çocuklarınızı boğazlayıp ka­
d ö n ü n , nefislerinizi ö l d ü r ü n ki Halikınızın y a n ı n d a sizler dınlarınızın hayatına ilişmi­
yorlardı. B u n d a diğer taraf­
için hayırlı olan işte budur. B a k ı n ı z s u ç u n u z u bağışladı. tan size karşı büyük ve sıkın­
tılı bir imtihan vardı. Bir de
Ş ü p h e y o k b ü t ü n suçları bağışlayan, m a h l û k â t ı n a r a h i m denizi sizden dolayı yarıp sizi
kurtardığımızı da yâd edin ki
olan a n c a k O'dur. 55. H a n i sizler "Yâ M û s a ! Allah'ı aşikâr o zaman Al-İ Firavunu sizin
gözünüz göre göre b o ğ d u k
olarak g ö r m e d i k ç e senin s ö z ü n e ebediyen i m a n etmeyiz"
idi." (SR, X V I I / 4 4 0 , 4 Eylül
demiştiniz de o inen saika, b a k ı n ı p d u r u r k e n sizleri çarp­ 1335, s. 189'dan nakleden:
BKŞ, s. 189).
mıştı. 56, B ö y l e iken yine belki şükredersiniz diye ö l ü m ü ­ 5 55-57. âyetleri daha ön­
ce şöyle tercüme etmiştir:
n ü z d e n s o n r a sizleri dirilttik. 57. Üzerinize bir b u l u t t a n " H a n i sizler: 'Yâ Mûsa! Al­
gölge çektik. Sizlere h e m k u d r e t helvası, h e m bıldırcın lah'ı apâşikâr görmedikçe
sözüne inanacak değiliz"
indirdik. " M e r z û k p â k n i m e t l e r i m i z d e n yeyin" dedik. Y â demiştiniz de göz göre göre
saikaya uğramak cezasına gi­
M u h a m m e d i O n l a r bize zulmetmediler, lâkin z u l m ü ken­ riftar olmuştunuz. O n d a n
sonra, aradan bir müddet
dilerine ediyorlardı. 5 geçince, belki şükredersiniz
diye sizi afvetmiştik; üzeri­
nize bulutu gölge yapmıştık;
men ve selva gibi nimetleri
ayağınıza indirmiş, 'Sizi mer­
zûk ettiğimiz güzel güzel
şeylerden yeyiniz' demiştik.
(İşte sizin o ecdadınız) bize
hiçbir zulümde bulunmadı­
lar, belki onlar kendi nefis­
lerine zulmedip duruyorlar­
dı." (SR, XVTI/442, 25 Eylül
1335, s. 214'den nakleden:
BKŞ, s. 189).

19
8 BAKARA
2. S Û R E
1. C Ü Z

6 58-59. âyetleri daha önce 58, H a n i o n l a r a " B u şehre girin, n i m e t l e r i n d e n dilediği­


şöyle tercüme etmiştir: " H a ­
ni, biz (ecdadınıza): 'Bu şehre nizi b o l b o l yeyin. K a p ı s ı n d a n secde-i ş ü k r a n a k a p a n a r a k
girdiğinizde oradan her ne is­
terseniz bol bol yeyiniz ve ka­ içeri geçin; 'Ya R a b ! S e n d e n d i l e ğ i m i z b o y n u m u z d a k i ve­
pısından girerken eğiliniz; bir
de 'Muradımız isyanımızın bali i n d i r m e n d i r ' deyin ki suçlarınızı bağışlayalım, iyilerin
afvıdır' deyiniz ki hatalarınızı
bağışlayalım, iyilik edenlere
d e sevabını a m i r a l i m " d e m i ş t i k , B ö y l e iken nefislerine
gelince, bunların mükâfatını z u l m e d e n l e r s ö z ü kendilerine s ö y l e n i l d i ğ i n d e n b a ş k a bir
zaten arttıracağız' demiştik.
İşte onların içindeki yolsuzla­ şekle koydular, b u n u n üzerine o nefislerine z u l m e d e n ­
rı, kendilerine söylenen sözü
değiştirdi. Biz de o yolsuzluk­ lere t â a t i m i z d e n ayrıldıkları için g ö k t e n azap i n d i r d i k . 6
ta bulunanların üzerine -fısk
etmiş olmalarına mukabil- 60. H a n i M û s a k a v m i n e su dilemişti, bizler de "Asân ile
gökyüzünden azap indirdik."
(SR, X V l I I / 4 4 4 , 16 Teşrîn-i
taşa v u r " diye emreylemiştik. O taştan on iki p ı n a r a k m ı ş ­
Evvel 1335, s. 14'ten nakle­ tı ki her kabile k e n d i içeceği pınarı bilmişti. K e n d i l e r i n e
den: BKŞ, s. 189).
7 60. âyeti daha önce şöy­ "Allah'ın rızkından yeyin için, y e r y ü z ü n ü haksız yere fesa­
le tercüme etmiştir: "Hani
Mûsa, kavmi için su arayınca
da vermeyin" demiştik.7
Bizler, 'Asanı taşa vur!' demiş­
tik de, o taştan oniki pınar 6 1 . H a n i sizler "Ya M û s a ! Bizler bir türlü y e m e ğ e i m k â n ı
kaynamış, herkes de bunlar­
dan kendi içmesine mahsus y o k k a t l a n a m a y ı z , R a b b i n e b i z i m için yalvar d a t o p r a ğ ı n
olanı bilmişti. (Bunun üze­
rine kendilerine demiştik ki):
yetiştirdiği şeylerden, sebzesinden, k a b a ğ ı n d a n , sarımsa­
Allah'ın rızkından yeyiniz, ğından, mercimeğinden, s o ğ a n ı n d a n bizlere g ö n d e r s i n "
içiniz, yalnız yeryüzünde fe-
sad çıkararak âsi olmayınız!'" d e m i ş t i n i z . M û s a d a "Ayol, sizler d a h a iyisini d a h a baya-
(SR, XVTII/444, 16 Teşrîn-i
Evvel 1335, s. 14'ten nakle­ ğısıyla mı d e ğ i ş m e k istiyorsunuz? Şehre inin, dilediğiniz
den: BKŞ, s. 189).
orada bulunur" demişti.
8 Bu noktada Arap rakamla­
rıyla ve elyazısıyla 1 7 / 1 / 9 5 7
tarihi yazılıdır. Yâ M u h a m m e d ! O n l a r zilletle, m e s k e n e t l e kuşatıldılar
9 6 1 . âyeti daha önce şöyle (Zillet, meskenet altında bırakıldılar). Allah'ın gazabına
tercüme etmiştir: " H a n i siz­
ler, 'Yâ Mûsa! Biz bir türlü uğradılar. Şu h ü s r a n ise âyât-ı ilâhiyeyi inkâr ettiklerin­
yemeğe kabil değil dayana­
mayacağız; bizim için tanrına d e n ve p e y g a m b e r l e r i n a h a k yere ö l d ü r d ü k l e r i n d e n d i ; şu
yalvar da toprağın yetiştirdiği
şeylerden, baklasından, acu­ h ü s r a n âsi o l d u k l a r ı n d a n v e isyanın b ü t ü n h u d u d u n u 8
rundan, buğdayından, mer­
cimeğinden, soğanından bize
aştıklarındandı.9
yiyecek çıkarsın' demiştiniz;
bunun üzerine Mûsa: 'Siz
a'lâ olan bir şeyi bayağı bir
şeyle mi değiştirmek istiyor­
sunuz? Şehre ininiz, orada
istediğiniz hazırdır' demişti. leri Allah'ın gazabına uğramıştı. Bu, şundan ileri geliyordu ki onlar âyât-ı ilâhiyeyi inkar ediyor­
(Bundan dolayı ecdadınızın) lar, haksız yere peygamberler öldürüyorlardı. Kezâlik şundan ileri geliyordu ki isyan etmişlerdi
üzerine zillet ve meskenet ve haddi tecavüz ediyorlardı." (SR, X V I I I / 4 4 5 , 23 Teşrîn-i Evvel 1335, s. 26'dan nakleden:
damgası vurulmuş ve kendi- BKŞ, s. 190).

20
BAKARA 9
2. SÛRE
1. C Ü Z

62. M ü m i n l e r i n ve N a s r â n î l e r d e n , Yahudilerden, Sahi­


llerden o l u p Allah'a ve âhiret g ü n ü n e i m a n ederek işleri
salâh olanların Allah y a n ı n d a ecirleri o l d u k t a n b a ş k a ne
kendileri için k o r k u var, ne de keder göreceklerdir. 1 0

63. H a n i sizlerden m i s a k almış ve T û r ' u üzerinize kaldır­


m ı ş t ı k d a , " G ö n d e r d i ğ i m i z K i t a b ' a d ö r t el ile sarılın ve için­
d e k i n d e n gafil o l m a y ı n ki isyandan kurtulabilesiniz" d e m i ş ­
10 62. âyeti daha önce şöy­
tik. 64. Sizler bu misakı v e r m i ş k e n yine s o n u n d a y ü z çe­
le tercüme etmiştir: "İman
virdiniz. Allah'ın hakkınızdaki lütfü, m e r h a m e t i o l m a s a y d ı ettiklerini söyleyenlerle din-i
Musa'yı kabul edenlerin, bir
ş ü p h e y o k h ü s r a n a düşenlerden idiniz. 65 Kasem ederim, de Mesihîlerle meleklere ta­
panların, Allah'a ve ahiret gü­
içinizden c u m a r t e s i n i n h ü r m e t i n e tecavüz edenleri bildiniz, nüne inananları ve İslâm'ın
tâlim eylediği a'mâl-i sâlihada
Bizler onlara " M a y m u n kesilin, c e h e n n e m o l u n ! " demiştik. bulunanları nezd-i ilâhîdeki
mükâfatlarını alacakları gibi,
66. Ve bu akıbeti evvel gelenlerle sonrakilere kahir bir ibret, hiçbir korku görmeyecekler,
saygılı kullarımız için de beliğ bir nasihat k ı l m ı ş t ı k . 1 1 hiç de mahzun olmayacak­
lardır." {SR, X V I I I / 4 4 6 , 30
Teşrîn-i Evvel 1335, s. 38'den
67. H a n i M û s a k a v m i n e "Allah sizlere bir inek b o ğ a z l a m a ­ nakleden: BKŞ, s. 190).
nızı e m i r b u y u r u y o r " deyince, " B i z i eğlence yerine mi k o ­ 11 63-66. âyetleri daha önce
şöyle tercüme etmiştir: " H a n i
y u y o r s u n ? " cevabını vermişlerdi. M û s a " Ö y l e kendini bil­ sizlerden Tevrat ile amel ede­
ceğinize dair ahid almıştık.
mezlerden olmaktan (öyle kendini bilmezlere katılmaktan) Sonra bunu nakz ettiğiniz
için Tûr'u üzerinize kaldıra­
Allah'a sığınırım" dedi. 68. O n l a r " R a b b i n e b i z i m için yal­ rak demiştik ki: 'Verdiğimiz
var ki nasıl inekmiş bize bildirsin" dediler. M û s a "Allah şöy­ Kitab'ı kemâl-i ciddiyetle alı­
nız ve içindekini hatırınızda
le b u y u r u y o r : Bir inek ki ne yaşlı, ne de k ö r p e o l m a y ı p , ikisi bulundurunuz; bu suretle
belki müttakîler zümresine
ortası. H a y d i e m r o l u n d u ğ u n u z işi g ö r ü n " d e d i . 6 ) Onlar dahil olursunuz.' Siz tekrar
ahde vefadan yüz çevirdiniz;
" R a b b i n e b i z i m için yalvar ki rengi ne i m i ş , bize bildirsin" eğer Allah'ın lütf u tevfîki im­
dadınıza yetişmeseydi, hüs­
dediler. M û s a " R a b b i m şöyle b u y u r u y o r : R e n g i sapsarı bir rana düşenlerden olmuş git­
inek, bakanların h o ş u n a gider" d e d i . miştiniz. İçinizde cumartesi
günlerini tazimde i'tidâ eden­
leri elbette bildiniz; işte Biz,
onlara, 'Rahmet-i ilâhiyeden
matrûd maymunlar şekline
giriniz!' demiştik ve bunu
kendilerinden evvel gelmiş­
lerle sonradan gelecekler için
bir ceza ve Allah'tan korkan­
lar için bir ibret kıldık." {SR,
X V I I I / 4 4 8 , 13 Teşrîn-i Sânî
1335, s. 63'den nakleden:
BKŞ, s. 190).

23
10 BAKARA
2. S Û R E
1. C Ü Z

12 6 7 - 7 1 . âyetleri daha ön­


0 O n l a r " R a b b i n e b i z i m için yalvar ki nedir, bize bildir­
ce şöyle tercüme etmiştir:
"Hani, Mûsa kavmine (kim sin, zira h a n g i i n e k o l d u ğ u n u kestiremedik. B u n u n l a bera­
olduğunu bilmedikleri ka­
tili meydana çıkarması için ber Allah dilerse elbette b u l u r u z " dediler. I Mûsa "Rab-
vâki olan müracaatlarında):
'Cenâb-ı H a k bir inek kesme­
b i m şöyle b u y u r u y o r : O öyle bir inek ki hiç k o ş u l u r da
nizi emrediyor' deyip, 'Bizi t o p r a ğ ı sürer, y a h u t ekini sular değil; s a l m a gezer, üzerinde
maskara yerine mi koyuyor­
sun?' cevabını alınca, '(Emr-i alacası y o k " d e d i . O n l a r "İşte d o ğ r u s u n u ş i m d i söyledin"
ilâhîyi tebliğ gibi azîm bir
işe hezl karıştıracak) cahil­
diyerek b u l d u k l a r ı ineği nihayet boğazladılar ki, evvelce bu
lerden olmak felaketinden işi g ö r m e y e y a k l a ş m a m ı ş l a r d ı . 1 2
Allah'a sığınırım!' d e m i ş t i .
B u n u n üzerine, 'Tanrına ta­
rafımızdan yalvar da bu ine­
7
2 H a n i sizler birini ö l d ü r m ü ş de birbirinizin ü s t ü n e at­
ğin nasıl bir inek olduğunu mıştınız, h a l b u k i Allah sakladığınızı çıkaracaktı. 73. " M a k ­
bize bildirsin' dediler. O da
Allah buyuruyor ki: O ne t u l ü n cesedine o kestiğiniz i n e ğ i n bir parçasıyla v u r u n ! "
pek geçkin, ne de çok genç
olmayıp ikisinin ortasıdır. O diye emrettik. İşte A l l a h ölüleri de tıpkı b u n u n gibi diril­
halde emrolunduğunuz şeyi tir. Ve i m ' â n ile d ü ş ü n m e n i z için k u d r e t i n i n âyâtını sizlere
yerine getiriniz' dedi. Kavmi
tekrar, 'Tanrına tarafımızdan böylece gösterir. 74, B u h a d i s e üzerine d e yürekleriniz s o n ­
yalvar da rengi nedir bize bil­
dirsin' dediler. Mûsa, Allah r a d a n yine kaskatı kesildi. Evet, onlar taş gibi h a t t a d a h a
buyuruyor ki: O rengi sapsarı
bir inektir, bakanların hoşuna
d u y g u s u z . Z i r a öyle taş var ki i ç i n d e n nehirler akıyor, öyle
gider' dedi. 'Tekrar Tanrına taş var ki yarılıyor da b a ğ r ı n d a n su fışkırıyor, öyle taş var
tarafımızdan yalvar da ineğin
mahiyetini bize iyice bildir­ ki Allah'ın h a ş y e t i n d e n yerlerde yuvarlanıyor. A l l a h işledi­
sin, zira buna benzeyen birçok
sığırlar görüp şaşırdık. İnşaal-
ğiniz şeylerden asla gafil d e ğ i l . 1 3
lah (asıl maksad olan ineği)
buluruz dediler. Mûsa, Allah 75. Ey m ü m i n l e r ! Yoksa sizin sözünüzle onların i m a n a gel­
buyuruyor ki: (o çifte, dolaba)
koşulup toprağı sürmüş, ekini
melerini mi bekliyorsunuz? B i l m e z misiniz içlerinde öyle taife
sulamış olmayan bir inektir; vardı ki Allah'ın kelâmını dinlerler, layıkıyla anladıktan sonra
herşeyden salimdir, üzerinde
hiçbir alacası yoktur' deyince, o n u bile bile tahrif ederlerdi. 1 4 6 İ m a n edenlerle karşılaştılar
İşte şimdi sözün tamamını
söyledin' diyerek ineği bo­ mı " İ m a n ettik" derler. Birbirleriyle yalnız kaldıkları z a m a n
ğazladılar. Halbuki emrolun- ise " R a b b i n i z i n karşısında aleyhinize hüccet edinsinler diye
dukları işi yapmaya yaklaşmı­
yorlardı." (SR, X V I I I / 4 4 9 , 20 mi tutuyor da Allah'ın size bildirdiği hakikatleri onlara
Teşrîn-i Sânî 1335, s. 75'den
nakleden: BKŞ, s. 191). söylüyorsunuz, b u n u akıl edemiyor m u s u n u z ? " derler.
13 72-74. âyetleri daha ön­
ce şöyle tercüme etmiştir: dik. (Ölü canlanarak katili haber verdi). Cenâb-ı H a k böylece ölünüzü diriltir ve -belki aklınızı
"Hani, sizler birini öldürmüş başınıza alırsınız diye- kudret ve azametinin âyâtını gösterir. Bundan sonra yine yürekleriniz
de birbirinizin üzerine atmış­ katılaşarak taş gibi, hatta daha katı kesildi. Ç ü n k ü öyle taşlar vardır ki içinden nehirler fışkırır,
tınız; halbuki Allah sizin sak­ öyle taşlar vardır ki yarılıp sinesinden sular çıkar, öyle taşlar vardır ki haşyet-i ilâhiyeden dolayı
lamakta olduğunuzu mey­ (bulunduğu yüksek mevkiden) düşüp yuvarlanır. Cenâb-ı H a k sizin yaptıklarınızdan hiçbir
dana çıkaracaktı. İşte bunun zaman gafil değildir." (SR, X V I I I / 4 5 4 , 8 Kânun-i Evvel 1336, s. 133'den nakleden: BKŞ, s. 191).
üzerine (katilin meydana çık­ 14 7 5 . âyeti daha önce şöyle tercüme etmiştir: "Ya siz onların size inanmalarını mı istiyor­
ması için), 'İneğin âzasından sunuz? Halbuki içlerinden bir taife var ki Allah'ın Kelâmını işitirler de onu anladıktan sonra
biriyle maktule vurunuz!' de- bile bile tahrif ederler." (SR, XVIII/455,15 Kânun-i Evvel 1336, s. 145'den nakleden: BKŞ, s. 191).

24
BAKARA 1 1
2. S Û R E
1. C Ü Z

7
7 , Bilmezler m i k i Allah onların gizlediklerini d e , açığa bu suretle kazanmış olduk­
ları hasîs menâfiden dolayı
vurduklarını da biliyor? 78 B u n l a r ı n bir de ü m m î l e r i 1 5 var: giriftar olacakları akıbete!"
(SR, X V I I I / 4 6 8 , 17 Şubat
Tevrat n â m ı n a ilimleri bir yığın k u r u n t u d a n b a ş k a bir şey 1337, s. 306'dan nakleden:
BKŞ, s. 192).
değil, b u n l a r a n c a k zan içinde dolaşıyorlar. 1 6 79. Yazıklar
c) Vay o kimselerin hâline ki
olsun o kimselere ki Kitab'ı k e n d i elleriyle yazarlar da sonra önce Kitab'ı kendi elleriyle
yazarlar, sonra da 'Bu Allah
o n u n l a hasis bir m e n f a a t e d i n m e k için " B u Allah tarafından tarafından gelmiştir' derler."
(AKC, 1339, s. 4 9 d a n nakle­
gelmiştir" derler. Yazıklar olsun o ellerinin yazdığı yalanlar den: s. 192).

yüzünden onlara! Yazıklar olsun o kazandıkları vebal 18 Bu noktada Arap rakam­


larıyla ve elyazısıyla 23/1
yüzünden onlara! 17
80. Bir d e 18
"Sayılı günlerden b a ş k a yazılıdır.
19 Metinde bu kelime sehven
bizlere kat'iyyen ateş d o k u n m a y a c a k " diyorlar. Yâ M u ­ "halfetmez" şeklinde daktilo
h a m m e d i Kendilerine de ki: "Sizler b u n u n için Allah'tan edilmiştir.
20 80-82. âyetleri daha önce
ahid aldınız mı? B ö y l e ise Allah asla a h d i n d e n h u l f e t m e z . 1 9 iki farklı şekilde tercüme et­
miştir:
Yoksa Allah'a karşı b i l m e d i ğ i n i z şeyleri mi söylüyorsunuz?
a) "Bir de 'Bize sayılı birkaç
8 1 . Evet, kimler şirki irtikâb ederler de hataları kendilerini günden başka asla cehen­
nem azabı değmeyecektir'
çepçevre kuşatırsa işte onlar ateş ehlidirler, o r a d a kalacak­ dediler, onlara şöyle söyle:
'Siz Allah'tan ahid mi aldınız
lar. 82. İ m a n ederek işleri salâh olanlara gelince onlar da ki Allah'ın indinde, hiçbir
zaman hulfetmeyeceğini bi­
cennet ehlidirler, o r a d a kalacaklar. 2 0 83. H a n i İsrail oğulla­
lerek bunu söylüyorsunuz?
rından Bizler: "Allah'tan başkasına tapmayacaksınız, sonra Yoksa bilmediğiniz şeyi Al­
lah'a isnad ile iftirada mı
analarınıza, babalarınıza, öksüzlere, bîçârelere iyilik edin, bulunuyorsunuz? Öyle değil,
günah kazananlar, hataları
insanlara iyi söyleyin, n a m a z ı kılın, zekâtı verin" diye m i - kendilerini kuşatmış olanlar
cehennemliktirler ki orada
sak almıştık. Böyle iken t u t t u n u z da p e k azınız m ü s t e s n a ebediyen kalacaklardır. İman
olarak s ö z ü n ü z d e n d ö n d ü n ü z ki sizler zaten a h d i n d e n yüz edip a'mâl-i salihada bulu­
nanlar ise cennetliklerdir ki
çeviricilersiniz. 2 1 bunlar da orada müebbed ka­
lacaklardır." (SR, XVIII/462,
1 Nisan 1336, s. 229'dan nak­
15 Metinde bu kelime sehven "ümitleri" şeklinde daktilo edilmiştir.
leden: BKŞ, s. 192).
16 76-78. âyederi daha önce şöyle tercüme etmiştir: "İman edenlerle buluştukları zaman 'iman
ettik' derler; birbirleriyle yalnız kaldıklarında ise, Allah'ın size göstermiş olduğu hakikatleri, Tan­ b) "Onlara de ki: 'Sizler Al­
rınızın huzurunda size karşı hüccet olarak kullanmaları için mi bunları haber veriyorsunuz? Bu lah'tan bir ahid mi aldınız
kadar bir şeyi akledemiyor musunuz?' derler. Ya onlar bilmiyorlar mı ki Allah kendilerinin gizle­ ki Allah indinde, hulfetmez
diklerini de biliyor, açığa vurduklarını da? Bunların birtakımı da o ümmîlerdir ki Tevrat'ı bilmez­ diye böyle bir cür'ette bulu­
ler, bütün bildikleri ağızdan öğrendikleri bir sürü yalandır; bunlar zunûn-ı bâtılaya dalmış kimse­ nuyorsunuz; yoksa Allah'a
lerden başka bir şey değildir." {SR, XVIII/462, 1 Nisan 1336, s. 229'dan nakleden: BKŞ, s. 191). karşı bilmediğiniz birtakım
şeyleri mi söylüyorsunuz?
17 79. âyeti daha önce üç farklı şekilde tercüme etmiştir: Evet, sevyiât kazananlar, işle­
a) "Vay o adamların hâline ki Kitab'ı elleriyle yazarlar da mukabilinde birkaç para almak için, dikleri natalarla muhat olan­
'Bu, Allah tarafından gelmiştir derler. Ellerinin yazdığı yalanlar yüzünden vay onların hâline! lar yok m u , işte onlar ashâb-ı
Kazandıkları haramdan dolayı vay onların hâline!" (SR, X V I I I / 4 6 2 , 1 Nisan 1336, s. 229'dan cehennemdirler ki orada ebe­
nakleden: BKŞ, s. 191). diyen kalacaklardır. İman
b) "Yazıklar olsun o insanlara ki Kitab'ı istedikleri gibi kendi elleriyle yazarlar da sonra birkaç eaenler ile a'mâl-i salihada
para elde etmek için, 'Bunlar Cenâb-ı Hakk'ın sözleridir' derler. Kitabullah'a muhalif olarak bulunanlara gelince, ashab-ı
elleriyle yazmış oldukları şeylerden dolayı vay onların başlarına gelecek azaba! Vay onların cennet bunlardır ki onlar da

27
12 BAKARA
2. S Û R E
1. C Ü Z

orada ebediyen kalacaklar­ 84. H a n i , Bizler birbirlerinizin kanlarınızı d ö k m e y e c e ğ i n i ­


dır." (SR, X I X / 4 6 9 , 24 Şu­
bat 1337, s. 2'den nakleden: ze, birbirlerinizi yurtlarınızdan çıkarmayacağınıza sizlerden
BKŞ, s. 192).
21 8 3 . âyeti d a h a önce iki
m i s a k almıştık. Evet, sizler b u n u k a b u l ettiniz, k a b u l ettiği­
farklı şekilde tercüme et­ nize de şahit o l d u n u z . 85. Ö y l e iken, heyhat, sizler o a d a m ­
miştir:
a) " H a n i bizler, Allah'tan larsınız ki yine s o n u n d a birbirlerinizi ö l d ü r ü y o r s u n u z . İçi­
başkasına tapmayacağınıza,
ananıza babanıza, akraba­
nizden bir c e m a a t i isyan ile, z u l m ile aleyhlerine birleşiyor-
nıza, yetimlere, biçarelere s u n u z da, yurtlarından çıkarıyorsunuz. B u n u n l a beraber esir
h ü r m e t ve m e r h a m e t t e bu­
lunacağınıza dair siz Benî olarak sizlere gelirlerse fidye verip kurtarıyorsunuz. H a l b u ­
İsrail'den a h d u m i s a k al­
mış idik; sonra, p e k azınız ki yurtlarından çıkarılmaları da üzerinize h a r a m idi. Sizler
m ü s t e s n a o l d u ğ u n u z halde,
bu ahde karşı vefadan yüz-
y o k s a K i t a b ' ı n bir k ı s m ı n a inanıyor da bir k ı s m ı n ı inkâr mı
çevirerek arkanıza d ö n ü - ediyorsunuz? B u n u işleyenlerinizin cezası d ü n y a diriliğinde
verdiniz." {SR, X V I I I / 4 6 2 , 1
Nisan 1336, s. 229'den nak­ rüsvay o l m a k t a n b a ş k a ne olabilir? K ı y a m e t g ü n ü n d e ise
leden: BKŞ, s. 192).
azabın en dehşetlisine atılacaklar. Allah işlediklerinizden ga­
b) " H a n i Bizler, Allah'tan
başkasına tapmayacakları ve fil değil. 86. İşte bunlar o kimseler ki d ü n y a diriliğini âhiret
analarına, babalarına, hı­
sımlarına, yetimlere, biçare­ p a h a s ı n a aldılar, o n u n için ne azapları hafifleştirilecek, ne
lere iyilikte bulunacaklar [ı]
h a k k ı n d a Benî İsrail'den mi­ kendilerine bir taraftan i m d a d i m k â n ı o l a c a k . 2 2 Bizler
sak almıştık..." (AKC, 1339,
Musa'ya Tevrat'ı verdik. K e n d i s i n d e n s o n r a da izince giden
s. 277'den nakleden: BKŞ, s.
192). peygamberler g ö n d e r d i k . H e l e M e r y e m ' i n o ğ l u İsa'yı p e k
22 84-86. âyetleri daha önce
şöyle tercüme etmiştir: "Hani açık mucizelere m a z h a r ettik. O n u R u h ü l k u d s ile m ü e y y e d
bizler sizlerden birbirinizin kıldık. Nasıl?
kanını akıtmayacağınıza dair
ahid almıştık. Sizler bu ahdi
kabul etmiş, nakzetmeyece­ Herhangi bir p e y g a m b e r nefislerinizin arzu etmeyeceği
ğinize şehadet eylemiştiniz.
Ey evvelce bu ahdi kabul
a h k â m ı sizlere tebliğ edince b o y u n e ğ m e z de nebilerin ki­
edenler! Şimdi birbirinizi öl­ m i n e yalancı der, k i m i n i d e ö l d ü r ü r m ü s ü n ü z ? Sonra
dürüyorsunuz ve içinizden
bir kısmınızı -aleyhlerinde da " B i z i m kalplerimiz perdelidir" dediler. Ö y l e değil. Küfre
masiyet ve zulme müstenid
teâvünlerde bulunarak- yurt­ sapmaları y ü z ü n d e n Allah onları r a h m e t i n i n h a r î m i n d e n
larından çıkarıyorsunuz. Bu­
nunla beraber sizlere esir ola­ k o v d u . O n u n için imanları hiç d e n e c e k gibi.
rak geldikleri vakit fidye verip
kurtarıyorsunuz. Halbuki on­
ların yurtlarından çıkarılması
da sizin için haramdır.
a) Yoksa sizler Kitab'ın bir
kısmına inanıyorsunuz da mı ediyorsunuz? (SR, X V I I I / 4 6 6 , 13 Kânun-i Evvel 1336, s. 279'dan nakleden: BKŞ, s. 193).
bir kısmını inkâr mı ediyor­ Sizlerden bunu işleyenin cezası hayat-ı dünyada rüsvalıktan başka bir şey olamaz. Kıyamet
sunuz? gününde ise böyleleri azabın en şiddedisine sürükleneceklerdir. Allah sizlerin yaptıklarınızdan
b) Yoksa sizler Kitabullah'ın gafil değildir. İşte bunlar hayat-ı dünya mukabilinde âhireti satanlardır ki ne azablan tahfif
bir kısmına iman ediyorsu­ edilecek, ne de kimse kendilerini kurtarabilecektir." (SR, X I X / 4 7 1 , 10 Mart 1337, s. 22'den
nuz da diğer kısmını inkâr nakleden: s. 193).

28
BAKARA 13
2. S Û R E
1. C Ü Z

89. B u n l a r a ellerindeki Tevrat'ı teyid eder K u r ' a n geldiği za­ hareketleriyle evvelce müsta­
hak oldukları gazab-ı ilâhîye
m a n inkâr ettiler. H a l b u k i evvelce müşriklere karşı Allah'tan bir gazabın daha inzimamına
sebep oldular. Zaten kâfirler
imdad istiyorlardı, işte o pek iyi tanıdıkları imdâd-ı için kendilerini rüsvay ede­
cek bir azap mukarrerdir.
ilâhî kendilerine gelince inkâr ettiler. Allah'ın rahmet-i Bunlara: 'Cenâb-ı Hakk'ın
h a r î m i n d e n k o v u l m a k kâfirler içindir. 90. Allah'ın, k e n d i indirmiş o l d u ğ u Kur'an'a
iman edin!' denildiği zaman,
fazlını (ihsanını = vahyini = lütfunu = keremini) kullarından 'Bizler kendimize indirilen
Tevrat'a iman ederiz' der­
dilediğine indirmesini kıskanıp da Allah'ın indirdiğini inkâr ler ve ondan başkasını inkâr
ederler. Halbuki Kur'an hem
etmeleri nefislerinin helaki p a h a s ı n a aldıkları ne çirkin bir
hak, hem ellerindeki Tevrat'ı
akıbettir ki bu suretle g a z a p üzerine g a z a b a uğradılar. musaddık olarak nazil olmuş­
tur. Kendilerine de ki: 'İddia­
nız veçhile Tevrat'a inanıyor­
Kâfirler için kendilerini zelîl edecek azap var. 91. O n l a r a sanız, niçin evvelce Allah'ın
"Allah'ın indirdiğine i m a n e d i n " denilince, "Bizler k e n d i ­ peygamberlerini öldürmüştü­
nüz?" ( S & X K / 4 7 2 , 2 1 Mart
mize ne indirildi ise o n a inanırız" derler d e , o n d a n sonra 1337, s. 30'dan nakleden:
BKŞ, s. 194).
gelen Kur'an'ı beraberlerindeki Tevrat'ı teyid ederek inen
24 92-93. âyetleri daha ön­
h a k kitap olmasıyla beraber inkâr ederler. Kendilerine de ki: ce şöyle tercüme etmiştir:
"Mûsa sizlere (Allah'ın birli­
"Tevrat'a i m a n etmişseniz n e d e n vaktiyle Allah'ın p e y g a m ­ ğini, kendisinin peygamberli­
berlerini ö l d ü r ü y o r d u n u z ? " 2 3 92. Sizlere M û s a o kadar açık ğini inkâra mecal olmayacak
surette isbat eden) burhanlar
mucizeler g ö s t e r m i ş k e n , t u t t u n u z da arkasından nefsinize getirmiş iken, sonra yanınız­
dan ayrılır ayrılmaz danayı
z u l m e d e r e k danayı ilâh edindiniz. 93. H a n i sizlerden m i - mabud ittihaz ettiniz. Sizler
bu hareketinizle nefsinize ne
sak almış ve T û r ' u üzerinize kaldırmıştık; " G ö n d e r d i ğ i m i z büyük zulüm etmiş oldunuz!
K i t a b ' a d ö r t elle sarılın, emirlerimizi dinleyin" demiştik. Hani bizler sizden Tevrat ile
amel edeceğinize dair ahid
" D i n l e d i k , k u l a k v e r m e d i k " dediler. D a n a , küfürleri y ü ­ almış, Tûr'u tepenizden yük­
selterek size: 'Bu verdiğimiz
z ü n d e n kalplerinin zerrâtına k a d a r işlemiş. O n l a r a de ki: Kitab'a dört el ile sarılınız,
emirlerimizi dinleyin' demiş­
"Tevrat'a gerçekten inanmışlarsanız i m a n ı n ı z sizlere ne çir­
tik. (Ecdadınız) 'İşittik ve
kin şeyler e m r e d i y o r ! " 2 4 isyan ettik' dediler. Kalplerin­
den küfurleriyle danaya meyi
yerleşti.

a) Onlara de ki: 'Davanız gibi


23 8 7 - 9 1 . âyetleri daha önce şöyle tercüme etmiştir: "Musa'ya Tevrat'ı verdik. Kendisinden
müminler iseniz, imanınız
sonra birbiri arkasından peygamberler gönderdik. Meryem'in oğlu İsa'ya mucizeler verdik, onu
size ne fena emirde bulunu­
Ruhu'l-Kuds ile teyid ettik. (Böyle iken yola gelmediler). Pekâlâ! Sizler hoşunuza gitmeyecek
yor!' (SR, X I X / 4 7 2 , 21 Mart
ahkâm tebliğinde bulunan her peygamber geldikçe imanı kibrinize yediremeyecek de böyle
bir kısmını tekzib edecek, bir kısmını da öldürecek misiniz? Peygambere: 'Bizim kalplerimiz 1337, s. 31'den nakleden:
örtülüdür (senin sözlerini duymaz)' dediler. Öyle değil, Allah bunları küfürleri sebebiyle rah­ BKŞ, s. 194).
metinden uzaklaştırmıştır ve onun için imanları son derece de azdır. Bunlar Allah tarafından b) Onlara de ki: 'Eğer iddia­
ellerindeki Tevrat'ı tasdik eden bir Kitab (Kur'an) geldiği zaman - k i o gelmezden evvel müşrik­ nız veçhile mü'minseniz, ima­
lere karşı: 'Yâ Rabbi! Bize âhir zamanda gelecek peygamberle nusret ver!' diyorlardı- işte o tanı­ nınız size ne kadar fena şeyler
dıkları peygamber kendilerine gelince inkâr ettiler. Allah'ın laneti kâfirler üzerine olsun! Allah emrediyor!'" (SR, X I X / 4 7 8 ,
kulları arasından dilediğine kendi fazl-ı ilâhîsinden vahiy indirmiş olmasını kıskanmak yüzün­ 30 Nisan 1337, s. 94'den nak­
den Kur'an'ı inkâr suretiyle kendilerini satmış, heder etmiş olmaları ne fena bir harekettir! Bu leden: BKŞ, s. 194).

31
BAKARA
2. SÛRE
1. C Ü Z

94. K e n d i l e r i n e şöyle söyle: " M a d e m ki Allah'ın i n d i n d e


s o n y u r t (Cennet) başkalarının d e ğ i l m i ş de yalnız sizlerin
i m i ş , d a v a n ı z d a s â d ı k iseniz haydi ö l ü m ü isteyin g ö r e l i m .
95. H e y h a t . Ellerinden çıkan işler d u r u r k e n o n u hiçbir za­
m a n isteyemezler. Allah zâlimleri biliyor. 96. K a s e m e d e r i m
ki, onları insanlar a r a s ı n d a h a y a t a en haris, h a t t a müşrikler­
d e n de haris b u l a c a k s ı n . H e r b i r i b i n sene y a ş a m a y a hevesli.
H a l b u k i y a ş a m a k o n u a z a p t a n uzaklaştıracak değil. Allah
işlediklerini görüyor. 97. O n l a r a söyle: " K e n d i n d e n evvel­
kilerini teyid ederek v e m u minlere h e m hidayet, h e m b e ­
şaret olarak gelen Kur'an'ı senin k a l b i n e o indirdi diye k i m
C i b r i l ' e d ü ş m a n olursa... 98. K i m Allah'a, s o n r a Allah'ın

25 94-98. âyetleri daha önce


meleklerine, p e y g a m b e r l e r i n e ve C i b r i l ile M i k â i l ' e d ü ş ­
şöyle tercüme etmiştir: " O n ­ m a n olursa, bilsinler ki A l l a h o kâfirlerin d ü ş m a n ı d ı r . " 2 5
lara de ki: 'Eğer dâr-ı âhiret
indallah başkalarının olma­ 99. Yâ M u h a m m e d i Bizler s a n a o k a d a r açık mucizeler in­
yıp da sırf sizin için ise ve
siz bu davanızda sâdıksanız, d i r d i k ki, i m a n s a h a s ı n d a n u z a k l a ş a n l a r d a n başkası onları
ölümü isteyiniz de görelim.'
Onlar elleriyle işlemiş olduk­ inkâr e d e m e z . 100. H e m kendileri b i z i m âyâtımızı inkâr
ları meâsî sebebiyle hiçbir
zaman ölümü isteyemezler.
ediyor, h e m ne z a m a n bir m i s a k üzerine a h d alıp verirlerse
Cenâb-ı H a k zâlimleri bilir. içlerinden bir c e m a a t o n u kırıp atıyor, öyle mi? O n l a r ı n
Sen onları hiç şüphe yoktur
ki insanların hayata en harisi azının değil, ç o ğ u n u n i m a n d a n nasibi yok. 101, İçlerine
bulacaksın. Bunlardaki hırs
müşriklerde de yoktur. Her- beraberlerindeki Tevrat'ı teyid edici bir p e y g a m b e r geldi­
biri bin sene m u a m m e r ol­
mayı ister. Halbuki bu kadar ği z a m a n vaktiyle K i t a p verilenlerden bir k ı s m ı Allah'ın
yaşaması da kendisini azap­
tan uzaklaştıracak değildir.
K i t a b ı ' n ı hiç b i l m e z l e r m i ş gibi arkalarına atıverdiler de
Cenâb-ı H a k onların yaptık­
larını görüyor. Onlara de ki:
'Her kim Cibril'e düşman
olursa (gayzından ölsün);
Cibril, Kur'an'ı senin kalbine,
evvelce nazil olan kitapları
musaddık ve müminler için
mahza hidayet ve beşaret ola­
rak, Cenâb-ı Hakk'ın izniyle
indirmiştir. Her kim Allah'a,
meleklerine, peygamberleri­
ne, Cibril'e, Mikâil'e düşman
olursa, Allah da o kâfirlere
düşmandır." (SR, XDC/481,
21 Mayıs 1337, s. 130'dan
nakleden: BKŞ, s. 194).

32
16 BAKARA
2. S Û R E
1. C Ü Z

29 1 0 6 - 1 1 2 . âyetleri d a h a
önce iki farklı şekilde tercü­
] 06. Bizler bir âyeti nesh, y a h u t inşâ edersek o n d a n hayırlı­
me etmiştir: sını, y a h u t o n u n eşini indiririz. S e n , y o k s a Allah'ın herşeye
a) "Biz bir âyeti nesh, yahut
yok edersek yerine ondan kadir o l d u ğ u n u b i l m e d i n mi? 107 S e n y o k s a b i l m e d i n mi
daha iyisini, hiç olmazsa
onun gibisini getiririz; bil-
ki göklerin, yerin m ü l k ü Allah'ındır? Ve sizin Allah'tan b a ş k a
medin mi ki Allah herşeye koruyanınız, i m d a d ı n ı z a geleniniz yoktur. I Ö y l e değil
kadirdir; bilmedin mi ki
bütün göklerin, yerlerin sa­ de vaktiyle M u s a ' d a n istenildiği gibi, sizler de Peygamberi­
hibi Allah'tır; bilmedin mi
ki sizin için Allah'tan başka nizden harikalar talebinde de mi b u l u n m a k arzu ediyorsu­
ne velî, ne de muîn yoktur?
Yoksa vaktiyle Musa'dan is­ nuz? K i m i m a n ı küfre değişirse iyi bilsin ki d o ğ r u yolu kay­
tenilen şeyler gibisini sizler
betmiştir. 103 Ehl-i K i t a b ' ı n ç o ğ u , h a k kendilerince aşikâr
de peygamberinizden iste­
mek arzusunda mısınız? K i m o l m u ş k e n , sırf içlerinden gelen kıskançlık y ü z ü n d e n (sırf
imanı verir de yerine küfrü
alırsa, şüphe yoktur ki doğru kıskançlıkları yüzünden) sizleri imanınızdan çevirip kâfir
yoldan sapmış olur. H a k ken­
dilerince zahir olduğu halde, e t m e k istiyorlar. Allah emr-i ilâhîsini bildirinceye k a d a r ken­
sırf nefislerindeki nased sâ-
dilerine karşı sizler afv ile, safh ile davranın. Allah'ın herşeye
ikasıyla Ehl-i Kitab'ın birço­
ğu imanınızdan sonra sizi ye­ kadir o l d u ğ u n u iyi bilin. : U N a m a z ı kılın, zekâtı verin,
niden kâfir etmek isterler, bu
hususta emr-i ilâhî gelinceye nefisleriniz için hayır n a m ı n a her ne işlerseniz Allah'ın ya­
kadar onların hakkında afv
ile, safh ile muamele ediniz; n ı n d a o n u bulacaksınız. Elbette Allah b ü t ü n işlediklerinizi
bilmiş olunuz ki Allah herşe­
ye kadirdir.
görüyor. 111. Yahudilerle Nasrânîler cennete Yahudilerden
Namazı kılınız, zekâtı veri­ y a h u t N a s r a n î l e r d e n başkasının girmesine i m k â n y o k di­
niz, nefisleriniz için her ne
hayır işlerseniz, onu ind-i yorlar. B u onların k e n d i kuruntuları. O n l a r a d e ki: " D o ğ r u
ilâhîde bulacaksınız. İyice bi­
söylüyorsanız getirin b u r h a n ı n ı z ı ! " 1 I 2 Ö y l e değil, k i m
liniz ki Allah bütün işledikle­
rinizi görmektedir. iyilik edici o l m a k şartıyla y ü z ü n ü yalnız Allah'a dönerse
Yahudiler cennete ancak Ya­
hudiler', Nasrânîler de yalnız o n u n ecri m a b u d u n u n y a n ı n d a bekliyor ve böyleleri için ne
Nasrânîler girecektir' diyorlar.
Bu onların kendi kuruntula­ k o r k u var, ne de keder görecekler/
.29
rıdır; sen onlara 'Eğer doğru
söylüyorsanız delilinizi geti­
riniz' de. Evet, kim mü'min-i sin ki Allah herşeye kadirdir. Bilmez misin ki semâvât ile arzın mülkü Allah'ındır. Sizi Allah'tan
hâlis olarak yüzünü Allah'a başka hıfzedecek hiçbir velîniz, kurtaracak hiçbir yardımcınız yoktur. Yoksa, vaktiyle Musa'dan
çevirir de yalnız O'na kulluk ümmeti öteberi birtakım şeyler istedikleri gibi siz de resulünüzden birtakım şeyler istemeye mi
ederse, onun için Tanrısının kalkışacaksınız? Her kim küfrü İmana değişirse, düz yoldan sapmış olur.
yanında ecir, mükâfat vardır Ehl-i Kitab'dan birçokları sizi iman ettikten sonra yine kâfir etmeyi pek isterler. H e m de bunu,
ve böylelerine mahşerde ne hak nazarlarında aşikâr olduktan sonra hasedlerinden dolayı, sırt kendiliklerinden isterler.
korku, ne de hüzün yoktur." Allah'ın emri size bildirilinceye kadar siz onlara aldırmayınız, onlara ilişmeyiniz. Şüphesiz Allah
(SR, X X / 5 0 7 , 29 Haziran herşeye kadirdir. Siz salâtı ikâme edip zekâtı veriniz. Kendiniz için her hangi hayrı takdim
1338, s. 146'den nakleden: eder, yani peşin yaparsanız onu nezd-i ilâhîde hazır bulacaksınız. Şüphesiz, Allah yaptıklarınızı
BKŞ, s. 196). görüp durur. Bir de Ehl-i Kitab, 'Yahudi yahut Nasrânî olandan mâadası cennete girecek de­
b) Herhangi bir âyetini nesh ğildir" dediler. İşte bu, onların kuruntularıdır. Onlara sen: 'Davanızda sâdık iseniz burhanınızı
eder veya unutturur isek (ya­ gösteriniz' deyiver. Hayır, öyle değil! Her kim ehl-i ihsan olarak kendini Allah'a teslim etmiş
hut: tehir eder isek) daha ha­ (münkâd olmuş) olursa, işte onun Rabbi nezdinde kendine mahsus ecri vardır. Öyleleri için
yırlısını veya hiç değilse onun korku olmadığı gibi onlar mahzun da olmazlar." (SR, X X I I I / 5 9 4 , 27 Mart 1340, s. 337'den
gibisini getiririz. Bilmez mi- nakleden: BKŞ, s. 197).

36
BAKARA 17
2. SÛRE
1. C Ü Z

için hangi tarafa dönseniz


113. Her iki taraf K i t a p okumakla beraber Yahudi­
Allah'ın vechi işte o taraf­
ler "Nasranîlerin istinat edilecek bir şeyleri y o k " diyor, tadır. Şüphesiz Allah bü­
tün mevcudatı muhittir,
Nasranîler de "Yahudilerin istinat edilecek bir şeyleri y o k " alimdir." (SR, X X I V / 6 0 3 , 5
Haziran 1340, s. 65'den nak­
diyor. O n l a r böyle söylediği gibi ilimden nasibi olmayanlar leden: BKŞ, s. 197).
da aynı sözü söylüyorlar. İhtilaf ettikleri dava üzerinde Allah 33 116. âyeti daha önce
iki farklı şekilde tercüme
kıyamet g ü n ü aralarında h ü k m ü n ü verecek. 30
1 14. Allah'ın etmiştir:
a) " Y i n e onlar (Ehl-i K i t a b ) ;
mescidlerinde ism-i ilâhîsinin anılmasını yasak eden ve b u n ­ 'Allah oğul edindi' dediler.
ların harabına çalışan kimselerden d a h a zâlimi k i m olabilir? 0 ( n u n şân-ı azameti) böy­
le şeylerden m u k a d d e s ve
İşte böyleleri için k o r k u d a n başka bir hisle oralara girebilmek münezzehtir. Belki gökler­
le yerde ne varsa (cümlesi)
yok. Bunlara d ü n y a d a zillet var, bunlara âhirette b ü y ü k azap O ' n u n d u r ve cümlesi O ' n a
münkâddır." XXIV/604,
var. 3 1 115. M a ş r ı k da Allah'ın, m a ğ r i p de Allah'ın. Sizler ne­ 12 Haziran 1340, s. 81'den
nakleden: BKŞ, s. 197).
reye dönerseniz Allah'ın yüzü işte orada. Bilin ki Allah'ın rah­
b) " A l l a h bir oğul e d i n d i '
meti kâinatı kuşatmış, ilmi n a m ü t e n a h i . 3 2 1 16. "Allah ken­ dediler. O böyle şeylerden
m ü n e z z e h o l d u k t a n başka
dine oğul e d i n m i ş " diyorlar. O b u n d a n m ü n e z z e h o l d u k ­ göklerde, yerde ne varsa
hepsi O'nundur, hepsi
tan başka göklerde, yerde ne varsa O ' n u n . M e v c u d u n hepsi O ' n a m ü n k â d olmuştur."
O ' n a r â m . 3 3 117. G ö k l e r i n , yerin m ü b d i ' i ; bir şeyi m u r a d (SR, X X I V / 6 0 6 , 26 Haziran
1340, s. 113'den nakleden:
etti mi yalnız " O l ! " der, o da olur. 3 4 118. İlimden nasibi BKŞ, s. 197).
34 117. âyeti daha önce şöyle
olmayanlar "Allah bizimle k o n u ş s a , yahut bizlere bir m u c i z e tercüme etmiştir: "[O] gök­
lerin, yerin mübdi'idir; bir
gelse!" diyorlar. O n l a r böyle söylediği gibi kendilerinden
emrin husulünü istedi mi ona
evvel gelenler de aynı sözü söylemişlerdi. Kalpleri birbiri­ ancak ol der, o emir derhal vü­
cuda gelir." (SR, X X I V / 6 0 6 ,
ne benzedi. Yakîn arayan ü m m e t için bizler mucizeleri açık 26 Haziran 1340, s. 113'den
nakleden: BKŞ, s. 197).
suret g ö s t e r m i ş i z . 3 5 i 19, Yâ M u h a m m e d i Bizler seni h a k ile 35 118. âyeti daha önce iki
teyid ederek h e m rahmetimizin müjdecisi, h e m azabımızın farklı şekilde tercüme etmiştir:
a) "Bilmeyen kimseler de 'Al­
habercisi gönderdik. C a h î m ehlinden sorulacak değilsin. lah bizimle konuşmalıydı, ya­
hut bize bir mucize gelmeliy­
di' dediler. îşte kendilerinden
30 113. âyeti daha önce şöyle tercüme etmiştir: "Hepsi de Kitabullah'ı okumakla beraber, ya¬ evvelkiler de bunların sözle­
hudiler dediler ki: 'Nasranîler din hususunda şâyân-ı nazar bir şeye mâlik değil'; Nasranîler de rinin tıpkısını söylemişlerdi;
dediler ki: 'Yahudiler din hususunda şâyân-ı nazar bir şeye mâlik değil.' Böylece birtakım bil­ kalpleri birbirine benzedi.
meyen kimseler de bunların sözlerine benzer sözler söylediler. Allah kıyamet günü kendilerinin Bizler aklı, yakîni olan bir
ihtilâf ettikleri meseledeki h ü k m ü n ü verecektir." (SR, X X I V / 6 0 2 , 29 Mayıs 1340, s. 49'dan kavim için mucizelerimizi bil­
nakleden: BKŞ, s. 197). dirimsizdir." (SR, X X I V / 6 0 9 ,
31 114. âyeti daha önce şöyle tercüme etmiştir: "Allah'ın mescidlerinde Allah'ın isminin 620, 24 Temmuz-9 Teşrîn-i
anılmasını m e n eden ve o mescidlerin yıkılmasına uğraşandan daha zâlim kimse olabilir Evvel 1340, s. 162'den nak­
mi? Böyleleri için Allah'ın mescidlerine pervasız girebilmek yoktur. Bunlara dünyada zillet, leden: BKŞ, s. 197).
u k b â d a azab-ı azîm vardır." (SR, X X I V / 6 0 2 - 6 0 3 , 29 Mayıs-5 Haziran 1 3 4 0 , s. 50, 65'den b) "Bilmeyenler de ' N e olur,
nakleden: BKŞ, s. 1 9 7 ) . Allah bizimle konuşsa, ya­
32 115. âyeti daha önce şöyle tercüme etmiştir: "Meşrık da Allah'ındır, mağrib de; o n u n hut bize bir mucize inse!'

39
18 BAKARA
2. S Û R E
1. CÜZ

D i n l e r i n e tâbi o l m a d ı ğ ı n m ü d d e t ç e ne Yahudiler ne
d e Nasrânîler m ü m k ü n değil s e n d e n h o ş n u t o l a m a z . O n l a ­
ra de ki: "Allah'ın gösterdiği yol y o k m u , d o ğ r u işte a n c a k
odur." Şayet s a n a gelen b u k a d a r vahiyden s o n r a yine o n ­
ların arzularına uyarsan k a s e m e d e r i m ki ne seni Allah'ın
elinden kurtaracak k i m s e bulabilirsin, n e d e i m d a d ı n a k o ­
şacak.36 Kendilerine K i t a p verdiğimiz m ü m i n l e r o n u
nasıl tilâvet lazımsa öyle tilâvet ediyorlar. İşte bunlar o n a
i m a n edenlerdir. K i m l e r o n u inkâr ediyorsa işte hüsrana d ü ­
şenler de onlardır. Ey İsrail oğulları! Sizlere bağışladı­
ğ ı m n i m e t i m i ve sizleri vaktiyle b ü t ü n ü m m e t l e r i n üzerine
geçirdiğimi anın. S o n r a o g ü n d e n k o r k u n ki, ne k i m s e
diğer k i m s e n i n hesabına bir şey ödeyebilir, ne k i m s e d e n fid­
diyorlar. Kendilerinden evvel ye kabul edilir, ne kimseye şefaatin faydası d o k u n u r .
gelenler de aynı sözü söyle­
mişlerdi. Kalpleri birbirine Ne de kendilerine bir taraftan i m d a d i m k â n ı olur. 124. H a n i ,
benziyor. Bizler yakîn sahip­
leri için âyâtımızı bildirim­ m a b u d u bir t a k ı m a h k â m ile (tekâlif = evâmir = kelimât)
sizdir." (AKC, 1339, s. 32'den
nakleden: BKŞ, s. 198). İbrahim'i i m t i h a n eylemişti. İ b r a h i m onları yerine getirin­
36 119-120. âyetleri daha c e m a b u d u " B e n seni b ü t ü n insanlara i m a m e d e c e ğ i m " b u ­
önce şöyle tercüme etmiştir:
"Şüpheye mahal yoktur ki y u r d u . İ b r a h i m "Yâ R a b b i ! Z ü r r i y e t i m d e n d e i m a m olsun"
seni bizler din-i hak ile beşîr
ve nezîr olarak gönderdik; diye yalvardı. M a b u d u " B e n i m e m a n e t i m zâlimlerin eline
sen ashab-ı cahîmden ka-
tiyyen mesul değilsin! Ne
geçemez" hitabında bulundu. H a n i , bizler Kabe'yi
yahudiler, ne hıristiyanlar,
dinlerine ittibâ etmedikçe,
insanlar için d ö n ü p varılacak bir yurt, bir d â r u 1-emân kıl­
senden hiçbir zaman hoş- mıştık. " M a k â m - ı İbrahim'i kendinize n a m a z g a h edinin"
nud olamazlar. Onlara de
ki: Allah'ın gösterdiği yol dedik. İ b r a h i m ile İsmail'e de " B e n i m Beyt'imi h e m ta­
yok m u , işte doğru yol an­
cak odur!' Yemin ederim ki v a f edenler için, h e m ibadete kapananlar için, h e m rükûa,
şayet sana gelen vahiyden
sonra da onların hevesâtına s ü c û d a varanlar için tertemiz b u l u n d u r u n " emrini verdik.
uyacak olursan, artık Allah'a
karşı ne senin bir dostun, ne
H a n i , İ b r a h i m "Yâ R a b b i , Sen burasını e m i n bir yurt
de bir muinin olabilir." (SR, kıl. Ahâlisini, o içlerinden Allah'a ve âhiret g ü n ü n e i m a n
XXIV/609, 620, 24 Tem-
muz-9 Teşrîn-i Evvel 1340, edenleri nimetlerinden m e r z û k b u y u r " demişti. M a b u d u
s. 162'den nakleden: BKŞ, s.
197). b u y u r d u ki: "Kâfir olanı da rızıklandırır, az bir z a m a n hayat­
37 Bu noktada Arap rakam­ tan nasibedar e d e r i m , s o n r a azâb-ı nâr ıztırabında bırakırım.
larıyla ve elyazısıyla 5 / 1 0 / 9 5 6
tarihi yazılıdır. O ne y a m a n akıbettir!" 3 7

40
BAKARA 19
2. SÛRE
1. C Ü Z

127. H a n i İ b r a h i m İsmail ile birlikte K a b e ' n i n temellerini


yükseltirken diyorlardı ki: "Ya R a b ! Şu e m e ğ i m i z i kabul b u ­
yur! İşiten, bilen, ş ü p h e yok, a n c a k Sensin. 128. Ya R a b ! H e r
ikimizi yalnız S a n a b o y u n eğen kullarından eyle! Neslimizi
de yalnız S a n a b o y u n eğer bir ü m m e t kıl! S o n r a bizlere iba­
detimizin yollarını göster; suçlarımızı bağışla ki b ü t ü n suç­
ları bağışlayan, m a h l û k â t ı n a r a h î m bir Sensin. 129. Ya R a b !
O n l a r a içlerinden öyle bir p e y g a m b e r g ö n d e r ki kendilerine
h e m âyâtını o k u s u n , Kitab'ı, h i k m e t i öğretsin, h e m onları
b ü t ü n lekelerden p â k etsin. Azîz, h a k i m Sensin, a n c a k S e n ­
sin. 130. K e n d i n i bilmeyenlerden başka k i m i b r a h i m ' i n di­
n i n d e n y ü z çevirir ki o n u bizler d ü n y a d a kullarımızın ara­
s ı n d a n seçtik. Ahirette de o hiç ş ü p h e y o k salâhiyetle seçi­
leceklerdendir. 131. Ç ü n k ü m a b u d u o n a "Allah'ına b o y u n
e ğ ! " b u y u r u n c a , " B e n i m b o y n u m yalnız R a b b u 1-âlemîn'e
eğilmiştir" dedi. 132. İ b r a h i m kendi oğullarına bu dini
vasiyet ettiği gibi, Y a k u p da o n u vasiyet etti. " O ğ u l l a r ı m ,
Allah sizler için İslâm'ı seçti; b a ş k a dinlerden sakının, yalnız
m ü s l i m olarak can verin" d e d i . 3 8 133. Yoksa, sizler Y a k u p
ö l ü m hâline gelip d e oğullarına " B e n i m a r k a m d a n k i m e
ibadet edeceksiniz?" dediği z a m a n hazır mı idiniz ki; " S e n i n 38 132. âyetin bir bölümü­
ilâhına, e c d a d ı n İ b r a h i m ile İsmail'in ve İshak'ın bir tane­ nü daha önce şöyle tercüme
etmiştir: "Oğullarım! Allah
cik ilâhına ibadet ederiz. Bizler yalnız O ' n a b o y u n e ğ m i ş i z " sizin için bu dini seçmiş, siz
de sakın İslâm"dan başka
demişlerdi.39 bir dinde can vermeyiniz!"
{AKC, 1339, s. 12'den nakle­
134. O bir ü m m e t t i geldi, geçti. O n a k e n d i k a z a n d ı ğ ı , size den: BKŞ, s. 198).
39 133. âyetin bir bölümü­
de k e n d i k a z a n d ı ğ ı n ı z . O n l a r ı n işlediklerinden sizler s o r u ­ nü daha önce şöyle tercüme
etmiştir: "Senin ilâhına, ba­
lacak d e ğ i l s i n i z . 4 0 ban İbrahim ile İsmail'in,
İshak'ın bir tanecik ilâhına
ibadet ederiz ve bizler yal­
nız O ' n u m a b u d tanımışız."
{AKC, 1339, s. 12'den nakle­
den: BKŞ, s. 198).
40 Bu noktada Arap r a k a m - '
larıyla ve elyazısıyla 1 4 / 1 1 / 5 6
tarihi yazılıdır.

43
20 BAKARA
2. SÛRE
1. C Ü Z

135. Yahudilerle N a s r a n î l e r sizlere " Y a h u d i y a h u t N a s r a n î


o l u n k i d o ğ r u y o l u b u l a ş ı n ı z " diyorlar, k e n d i l e r i n e ş u n u
söyle: " Ö y l e değil, İ b r a h i m ' i n h a k k a m e y l e d e r e k t u t t u ğ u
d i n i n d e n o l u r u z k i hiçbir z a m a n m ü ş r i k l e r d e n d e ğ i l d i . "
136. Ey m ü m i n l e r , şöyle deyin: "Bizler Allah'a i n a n d ı ğ ı m ı z
gibi k e n d i m i z e ne indirildi ise ve İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a,
Y a k u p ve Y a k u p oğullarına ne indirildi ise, s o n r a M û s a ile
İsa'ya ve diğer peygamberlere m a b u d l a r ı tarafından olarak
ne indirildi ise hepsine i n a n d ı k . Bu p e y g a m b e r l e r i n hiçbiri­
ni diğerinden ayırt etmeyiz ve b o y n u m u z u Allah'a e ğ m i ş i z . "
137. Eğer sizin inandığınıza inanırlarsa d o ğ r u y o l u şüphesiz
buldular, y o k i m a n d a n yüzlerini çevirirlerse iyi bilsinler ki
h a k k a u z a k o l m a k t a n b a ş k a bir halde değiller. Ya M u h a m ­
medi Allah seni o n l a r d a n koruyacak. İşiten, bilen a n c a k O.
138. Allah bizlere fıtrat rengini, i m a n rengini vermiş. K i m
Allah'tan güzel renk verebilir? İşte bizler o Allah'a k u l l u k
ediyoruz. 139. O n l a r a şöyle d e : "Allah'ın meşiyeti üzeri­
ne bizimle m ü c a d e l e mi edeceksiniz? H a l b u k i O b i z i m de
R a b b i m i z , sizin de R a b b i n i z o l d u k t a n b a ş k a b i z i m işledik­
lerimiz k e n d i m i z e , sizin işledikleriniz kendinize râci. S o n r a
da bizler k u l l u ğ u m u z u O ' n a hasretmişiz. 140. Yoksa sizler
İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, Y a k u p oğullarına Ya­
h u d i idiler, y a h u t N a s r a n î idiler mi diyorsunuz? O n l a r a de
ki: "Sizler mi d a h a iyi bileceksiniz, y o k s a Allah mı bilecek?
A c a b a Allah'ın şehadet ettiği bir hakikati bilerek saklayan­
d a n d a h a zâlimi kimdir? A l l a h u Zülcelâl ettiklerinizden asla
gafil değil. 141. O bir ü m m e t t i , geldi, geçti. O n a k e n d i ka­
zandığı, size de k e n d i kazandığınız. O n l a r ı n işlediklerinden
sizler s o r u l m a y a c a k s ı n ı z . "

44
BAKARA
2. SÛRE
2. C Ü Z

41
142. N â s ı n içinden kendini bilmezler diyecekler ki: " K a r ş ı
d u r m a k t a oldukları kıbleden bunları çeviren nedir?" O n l a r a
söyle: " M a ş r ı k da Allah'ın, m a ğ r i p de Allah'ın. Dilediğini
d o ğ r u yola çıkarır." 143. İşte o d o ğ r u yola nasıl çıkardıksa,
başkaca insanlara karşı âdil şahitlerimiz olasınız, Peygam­
ber de sizin adaletinize şahit olsun diye sizleri en mutedil
bir ü m m e t kıldık. Yâ M u h a m m e d i Vaktiyle karşı d u r d u ­
ğ u n kıbleyi tekrar sana kıble edişimiz, Peygamberin izin­
d e n gideceklerle ters y ü z ü n e dönecekleri ayırmaktan başka
bir şey için değildi ve bu hadise Allah'ın irşad ettiği k i m ­
selerden m â a d a s ı n a elbette ağır gelecekti. Ş ü p h e yoktur ki
Allah imanınızı heder etmeyecek. Allah'ın insanlar h a k k ı n d a
re'feti, rahmeti bitmez, t ü k e n m e z . 144. Yâ M u h a m m e d i Yü­
z ü n ü n s e m â y a d ö n m ü ş , aranıp d u r d u ğ u n u görüyoruz. M ü s ­
terih ol. Seni h o ş n u t olacağın bir kıbleye herhalde sahip ede­
ceğiz. H a y d i , y ü z ü n ü Mescid-i H a r a m ' a d o ğ r u çevir. Siz de
ey mu minler, her nerede bulunursanız y ü z ü n ü z ü oraya d o ğ ­
ru çevirin. Kendilerine K i t a p verilenler ş ü p h e y o k bilecekler
ki bu Kabe'ye d ö n m e k haktır, Allah tarafından vahiydir. Al­
lah onların işlediklerinden gafil değil. 145. K a s e m ederim ki
o kendilerine K i t a p verilen ü m m e t i n d e 4 2 b ü t ü n burhanları
getirseydin yine senin kıblene tâbi olmazlardı. Elbette sen de
onların kıblesine tâbi olmazsın. S o n r a bunların bir kısmı da
ötekilerinin kıblesine tâbi değil. K a s e m ederim ki sana gelen
bu vahyin arkasından tutar, onların arzularına uyarsan, işte
o z a m a n kat'iyyen sen de nefsine zulmedenlerdensin.

4 1 B u n o k t a d a A r a p ra­
k a m l a r ı y l a ve elyazısıyla
2 3 / 1 1 / 9 5 6 tarihi yazılıdır.
42 A y n e n böyle yazılıdır.
B u kelimenin aslında " Ü m ­
m e t e " olması kuvvetle m u h ­
temeldir.

47
22 BAKARA
2. S Û R E
2. C Ü Z

43
146. K e n d i l e r i n e K i t a p v e r d i ğ i m i z ü m m e t l e r i n u l e m a ­
sı, P e y g a m b e r i -oğullarını tanır gibi- tanırlar. İçlerinde bir
t a k ı m ı d a h a k k ı bile bile saklarlar. 147. H a k senin R a b -
b i n d e n gelendir. S a k ı n b u n d a ş ü p h e y e d ü ş e n l e r d e n o l m a .
148. H e r ü m m e t i n bir veçhesi olur ki o n a döner. Siz de
e n hayırlı gayelere k o ş u n . N e r e d e b u l u n u r s a n ı z b u l u n u n ,
Allah hepinizi birden t o p l a y a c a k . Allah'ın herşeye kadir
o l d u ğ u n d a ş ü p h e y o k . 149. Y â M u h a m m e d i H e r nereden
yola çıkarsan n a m a z d a y ü z ü n ü M e s c i d - i H a r a m ' a d ö n , b u
bir e m i r ki s a n a R a b b i n d e n geldiği aşikâr. A l l a h u Zülcelâl
ise işlediklerinizden gafil değil. 150. Yâ M u h a m m e d i H e r
nereden yola çıkarsan, y ü z ü n ü M e s c i d - i H a r a m ' a d ö n . Siz
d e e y m u minler, her nerede b u l u n u r s a n ı z y ü z ü n ü z ü oraya
d ö n ü n . Ş u n u n için ki: İnsanların inat e d e n l e r i n d e n başkası
aleyhinize h ü c c e t s e r d e d e m e s i n - h e m siz o n l a r d a n kork­
m a y a c a k , B e n d e n korkacaksınız-. B i r d e ş u n u n için ki:
Sizlere olan i h s a n ı m ı i t m a m e d e y i m v e sizler d o ğ r u y o l u
tutabilesiniz. 151. N i t e k i m sizlere içinizden bir p e y g a m ­
ber g ö n d e r d i k . Bir p e y g a m b e r ki sizlere âyâtımızı okuyor,
sizleri b ü t ü n lekelerden p â k ediyor, sizlere K i t a p öğretiyor,
h i k m e t öğretiyor, sizlere evvelce bilmediklerinizi öğretiyor.
152. B e n i a n ı n sizleri a n a y ı m , B a n a ş ü k r e d i n sakın B a n a
küfranda bulunmayın. 153. Ey i m a n e d e n kimseler! Yar­
d ı m ı sebattan bekleyin, salâttan bekleyin. Allah'ın sebat
edenlerle beraber o l d u ğ u n d a ş ü p h e e t m e y i n .

43 Bu noktada Arap rakam­


larıyla ve elyazısıyla 2 / 3 / 9 5 7
tarihi yazılıdır.

48
BAKARA
23
2. SÛRE
2. C Ü Z

154. S o n r a A l l a h y o l u n d a öldürülenler için " Ö l ü " d e m e ­


yin. B i l d i ğ i n i z gibi değil, onlar diri, a n c a k sizler b u n u d u ­
y a m a z s ı n ı z . 4 4 155. Ç a r e y o k , sizleri biraz k o r k u ile, biraz
açlık ile, biraz m a l , can azalmasıyla i m t i h a n a çekeceğiz. Yâ
M u h a m m e d , o sabırlı kullarımı m ü j d e l e , 156. ki başları­
na bir m u s i b e t gelince " İ n n â lillâhi ve i n n â ileyhi r â c i û n "
derler. 1 57. işte Allah'ın gufranıyla r a h m e t i n e kavuşacaklar
bunlar; işte y o l u n d o ğ r u s u n u bulanlar da bunlar. 158. Safa
ile M e r v e Allah'ın şeâirindendir (Allah'a ibadet mevkilerin-
dendir). O n u n için h a c y a h u t u m r e y e niyetle K a b e z i y a r e t 45

e d e n e b u n l a r ı tavafı dolayısıyla bir şey lâzım g e l m e z (günah


yok). K i m farz o l m a y a n bir hayırda b u l u n u r s a A l l a h elbet­
te ecrini verir ve bilir. 159. i n d i r d i ğ i m i z beyyinâtımızla
b a ş t a n b a ş a hidayet o l a n âyâtımızı -bizler Tevrat'ta insanla­
r a p e k açık b i l d i r m i ş k e n - s ö y l e m e y i p saklayanlar y o k m u ,
işte o n l a r a A l l a h lanet eder ve b ü t ü n lanet s â n ı n d a n olanlar
lanet eder. 160. A n c a k ettiklerinden p i ş m a n o l a r a k salâha
d ö n e n ve h a k k ı bildirenlere gelince, B e n onları bağışla­
rım. B ü t ü n suçları bağışlayan, m a h l û k â t ı n a r a h î m , hâlık
Ben'im. 161. Â y â t ı m ı z ı inkâr e t m i ş ve kâfir o l a r a k c a n
vermişlere de gelince Allah'ın laneti, meleklerle insanların
laneti işte h e p birden b u n l a r ı n üzerine inecek. 162. E b e ­
diyen a l t ı n d a kalacaklar; ne azapları eksilecek, ne kendile­
rine g ö z açtırılacak, i 63. İlâhınız şeriki o l m a y a n tek ilâh
ki, O ' n d a n b a ş k a ilâh y o k . H e m R a h m a n , h e m R a h î m . 4 4 1 5 4 âyeti daha önce şöy-

R a h m e t i d ü n y a y ı kuşatır, u k b â y ı kuşatır. ^fS*


olu demeyiniz; bilakis on­
lar diridir, lâkin siz farkında
değilsiniz." ( S f t V f f l / 1 9 4 , 1 0
Mayıs 1329, s. 2 1 3 d e n nak­
leden: BKŞ, s. 198).
45 Bu noktada Arap rakam­
larıyla ve elyazısıyla 14/3/957
tarihi yazılıdır.

51
BAKARA
2. S Û R E
2. C Ü Z

164. G ö k l e r i n , yerin y a r a t ı l m a s ı n d a , gece ile g ü n d ü z ü n


her birinin ö b ü r ü izince g i t m e s i n d e , beşerin m e n â f i ' i n i
yüklenerek denizin y ü z ü n d e n a k a n g e m i d e , Allah'ın g ö k ­
ten indirdiği s u d a , o kendisiyle dirilttiği ö l ü t o p r a ğ ı n
üzerinde her türlü m a h l û k â t ı yaydığı s u d a , rüzgârların
ş e v k i n d e , g ö k l e yer a r a s ı n d a m u s a h h a r b u l u t t a , aklı olan
ü m m e t için H a k k ' ı n birliğine âyetler v a r . 4 6 165. İnsanların
içinde öyleleri b u l u n u y o r ki Allah'tan başkalarını Allah'a
nazir edinerek onları Allah'ı sevdikleri k a d a r seviyorlar.
İ m a n edenlerse Allah'ı m u h a b b e t i n e n y ü k s e k derecesiyle
severler. Şayet bu z u l m ü edenler bilseydiler ki h a n i o
azap görecekleri g ü n , b ü t ü n k u d r e t yalnız Allah'ındır ve
Allah'ın azabı y a m a n d ı r , a c a b a ne olmazlardı! 166. H a n i ,
46 164. âyeti daha önce şöyle d ü n y a d a izlerince gidilen reisler, o g ü n azabı gözleriyle
tercüme etmiştir: "Göklerin,
yerin yaratılmasında, gece ile görerek, vaktiyle arkalarından gelenler için " B i z b u n l a r ı
gündüzün birbirini takip et­
mesinde, beşerin menâfı'ini
t a n ı m ı y o r u z " diyecekler. A r a l a r ı n d a k i b ü t ü n rabıtalar d i d i k
yüklenerek denizin üzerinden d i d i k olacak. 167. O a r k a d a n gitmişler ise " N e o l u r d u 4 7
akıp giden gemide, Allah'ın
gökten indirerek kendisiyle bizler için d ü n y a y a bir d ö n ü m olsaydı d a ş i m d i şunların
ölmüş topraklan diriltip üze­
rinde her türlü mahlûkâtı yay­ bizleri t a n ı m a d ı ğ ı g i b i , bizler de o n l a r a sizleri t a n ı m ı y o r u z
dığı suda, rüzgârların şevkin­
de, gökle yer arasında musah- d e s e y d i k " diyecekler. İşte böylece A l l a h u Zülcelâl o n l a r a
har bulutta aklı olan bir kavim
için elbette Hakk'ın birliğine b ü t ü n işlediklerini bir yığın n e d a m e t şeklinde gösterecek;
deliller vardır." (AKC, 1339,
s. 29'dan nakleden: BKŞ, s.
kendileri de ateşten ç ı k a m a y a c a k l a r . 4 8
198).
168. Ey insanlar! Yeryüzündeki n i m e t l e r i m d e n helâl ol­
47 Bu noktada Arap rakam­
larıyla ve elyazısıyla 2 4 / 3 / 5 7 m a k , p â k o l m a k şartıyla yeyin. Ş e y t a n ı n izlerinden y ü r ü ­
tarihi yazılıdır.
48 167. âyeti daha önce şöy­ m e y i n , iyi bilin ki o sizin açıktan hasmınızdır. 169. Sizlere
le tercüme etmiştir: "Erbâb-ı
dalâle uymuş olanlar diye­
a n c a k çirkin ve m u r d a r işleri, bir de Allah'a karşı b i l m e d i ­
cekler ki: Ah dünyaya bir ğiniz sözleri emreder.
daha dönmek kabil olsaydı
da onlar şimdi bizden na­
sıl teberrî ediyorlarsa, bizi
nasıl tanımıyorlarsa, biz de
öylece kendilerinden teberrî
etsek, onları tanımasak..."
( S # , X I X / 4 7 1 , 10 Mart 1337,
s. 25'den nakleden: BKŞ, s.
198).

52
BAKARA 25
2. SÛRE
2. C Ü Z

170. O n l a r a "Allah'ın indirdiği şeriatın izince g i d i n " d e ­


nildiği z a m a n , " Ö y l e değil, bizler atalarımızı h a n g i şeylere
i n a n m ı ş b u l d u y s a k o n l a r ı n izinden g i d e r i z " derler. Ya ata­
ları bir şeye akıl e r d i r e m e m i ş , d o ğ r u yol s e ç e m e m i ş ise­
ler, o h a l d e de m i ? 4 9 171. K ü f r e s a p m ı ş l a r ı y o l a g e t i r m e y e
u ğ r a ş a n l a r ı n hâli tıpkı d u y d u ğ u sesler a r a s ı n d a çağırıştan,
haykırıştan başkasını anlamazlara seslenen kimsenin
hâlidir. B u n l a r sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, idrak
edemezler. 172. E y i m a n edenler! Size v e r d i ğ i m i z a z ı k ­
ların p â k o l a n l a r ı n d a n yeyin v e k u l l u ğ u n u z g e r ç e k t e n ise
Allah'ın n i m e t l e r i n e şükreyleyin. 173. O sizlere a n c a k ö l ü
etini, k a n ı , hınzır etini, bir de kesilirken Allah'tan b a ş k a ­
sının ismiyle kesilmiş o l a n ı h a r a m b u y u r d u . B u n u n l a b e ­
raber k i m m u z t a r kalırsa diğer m u z t a r ı n h a k k ı n a tecavüz
e t m e y e r e k ve zaruret derecesini g e ç m e y e r e k b u n l a r d a n
yediği t a k d i r d e o n a g ü n a h y o k . B i l i n k i Allah'ın g u f r a n ı ,
rahmeti bitmez tükenmez.

174. Allah'ın i n d i r d i ğ i K i t a b ' ı n içinde ne varsa, gizleyen 49 170. âyeti daha önce iki
farklı şekilde tercüme etmiş­
v e o n u hasis bir m e n f a a t e f e d a e d e n k i m s e l e r y o k m u , tir:
işte b u n l a r karınları d o l u s u ateşten b a ş k a bir şey y e m e ­ a) " H e m onlara: Allah ne
göndermiş ise ona uyunuz
dikleri gibi k ı y a m e t g ü n ü A l l a h k e n d i l e r i n e h i t a p e t m e y e ­ dendiği zaman, 'Biz, daha
İyi, atalarımızı müdavim
cek, s e n a l a r ı n d a b u l u n m a y a c a k , s o n r a d a y a n ı l m a z azaba bulduğumuz şeylere uyarız'
derler. Pekâlâ! Ya ataları bir
uğrayacaklar. 175, B u n l a r o k i m s e l e r ki, h a k k ı verip dalâli, şeye akıl erdirememiş, doğru
g u f r a n d a n g e ç i p azabı aldılar. A t e ş e t a h a m m ü l l e r i ne ç ö k ­ yolu seçememiş ise, yine mi
uyacaklar?" (SR, K / 2 0 9 , 23
m ü ş ! 176. O h ü s r a n da şu y ü z d e n ki: A l l a h K i t a b ' ı ş ü p h e Ağustos 1328, s. 4'den nakle­
den: BKŞ, s. 199).
y o k h a k o l a r a k i n d i r d i . Allah'ın K i t a b ı ' n d a ihtilâfa d ü ş e n - b) "Onlara, Allah'ın gönder­
diğine ittibâ ediniz' denildiği
lerse elbette h a k t a n u z a k bir nizâ içindeler (Cidal = tefrika zaman, 'Hayır, biz babaları­
= perişanlık = teşettüt = keşmekeş içindeler). mızdan gördüğümüze ittibâ
ederiz' [derler]. Peki, baba­
ları idrak etmez ve hidayete
ermezlerse de yine onlara
mı ittibâ edecekler?" (SR,
X X I V / 6 2 1 , 16 Teşrîn-i Evvel
1340, s. 3 5 3 , 16'dan nakle­
den: BKŞ, s. 199).

55
26 BAKARA
2. S Û R E
2. C Ü Z

177. Yüzlerinizi m a ş r ı k a , y a h u t m a ğ r i b e d ö n m e n i z tâat d e ­


ğil. T â a t o kimselerin hâli ki; Allah'a, âhiret g ü n ü n e , m e l e k ­
lere, K i t a b ' a , p e y g a m b e r l e r e inanır. S e v d i ğ i m a l ı n ı hısımla­
rına, öksüzlere, bîçârelere, y o l d a k a l m ı ş l a r a , isteyenlere, bir
de esir olanlara verir. N a m a z ı kılar, zekâtı öder, s o n r a a h d e
girişince a h d i n i yerine getirenler, hele sıkıntılı, hastalıklı
sıralarında v e h a r p z a m a n l a r ı n d a sabredenler, m e t i n o l a n ­
l a r . . . İşte tâatlerinde s â d ı k bunlardır. İşte Allah'tan k o r k a n ­
lar b u n l a r d ı r (Allah'ın saygılı kulları bunlardır). 50

178. Ey i m a n edenler! Ö l d ü r ü l e n l e r için sizin üzerinize kı­


sas farz kılındı: H ü r için h ü r e , k ö l e için köleye, k a d ı n için
k a d ı n a kısas e d i n . H a n g i bir katil, m a k t u l ü n velisi olan d i n
50 177. âyeti daha önce şöyle kardeşi tarafından ufacık bir afva m a z h a r o l d u m u , artık di­
tercüme etmiştir: "Yüzlerini­
zi meşrıka, yahut mağribe
yeti isteyen h a k k ı g ö z e t m e l i . Ö t e k i o n a güzellikle ö d e m e l i .
dönmeniz tâat değildir, tâat B u , R a b b i n i z d e n sizlere kolaylıktır, h a k k ı n ı z d a rahmettir.
ancak o kimselerin işledik­
leridir ki Allah'a, ahiret gü­ B u n u n üzerine k i m yine h a k k ı n ı tecavüz ederse bilsin k i
nüne, meleklere, Kitab'a,
peygamberlere inanır; sevdiği d a y a n ı l m a z azaba u ğ r a y a c a k . 179. Ey d ü ş ü n ü r beyni o l a n ­
malını hısımlarına, yetimle­
re, biçarelere, yolda kalmış­ lar; kısasta sizler için hayat var. M e m u l d u r ki o n a m a h k û m
lara, isteyenlere, bir de esir
olanlara verir; namazı kılar,
olmaktan çekinirsiniz. (Memuldur ki Allah'tan korkarsınız,
zekâtı eda eder; sonra mua­ bu hükmü iptal etmezsiniz). 51 180. Üzerinize farz kılındı ki
hede ettikleri zaman ahdini
yerine getirenler, hele sıkın­ içinizden biri ö l ü m hâline geldiği z a m a n -şayet arkaya m a l
tılı, hastalıklı sıralarda ve
harb zamanlarında sebat ve bırakıyorsa- a n a b a b a i l e 5 2 e n yakın hısımları için adaletten
metanet gösterenler yok mu,
işte tâaderinde sâdık olan­ a y r ı l m a m a k üzere vasiyet edecek. E d a s ı da Allah'tan kor­
lar bunlardır; işte Allah'tan
korkanlar bunlardır." (AKC,
kanlar üzerinde h a k o l u p kalacak. 181. K i m edilen vasiyeti
1339, s. 99'dan nakleden: d u y d u k t a n s o n r a değiştirir ise, elbette vebali a n c a k o n u d e ­
BKŞ, s. 199).
51 179. âyeti daha önce şöyle ğiştirenlerin b o y n u n a olur. Ş ü p h e y o k A l l a h söylediklerini­
tercüme etmiştir: "Ey akıl sa­
hipleri! Kısasta sizin için ha­
zi işitiyor, işlediklerinizi biliyor.
yat vardır. Bu hikmeti umulur
ki anlayasınız." (AKC, 1339,
s. 249'dan nakleden: BKŞ, s.
199).
52 Daktilo ile yazılan "ile"
kelimesinin başına, elyazısıy­
la sehven bir " b " harfi ilave
edilmiştir.

56
BAKARA 27
2. SÛRE
2. C Ü Z

K i m vasiyet e d e n i n bilmeyerek h a k t a n ayrılmış ya­


h u t bile bile g ü n a h a g i r m i ş o l m a s ı n d a n endişe ederek va­
siyet edilenlerin aralarını b u l u r s a o n a g ü n a h y o k . Ş ü p h e s i z
Allah'ın mağfireti, r a h m e t i b i t m e z , t ü k e n m e z .

\ Ey i m a n edenler! D a h a evvelkilere farz kılındığı gibi


sizlere de m e â s î d e n çekinesiniz diye sayılı g ü n l e r d e o r u ­
c u farz k ı l d ı k . 5 3 İçinizden k i m hasta, y a h u t y o l d a
b u l u n u y o r s a t u t a m a d ı ğ ı günler sayısınca diğer g ü n l e r d e
oruç tutar. Kudreti varken tutmayanların üzerine bir
bîçâreyi d o y u r m a k t a n ibaret fidye farzolur. K i m hayr için
f i d y e y i artırırsa k e n d i h a k k ı n d a d a h a iyidir. B u n u n l a b e ­
raber bilseniz o r u ç t u t m a n ı z h a k k ı n ı z d a o n d a n d a iyidir.
R a m a z a n ayı öyle bir ay ki K u r ' a n ; insanlar için baş­
tan b a ş a hidayet olarak reşâdı kâfil olur, h a k ile b u t l a n ı ayı­
rır sarih âyetler şeklinde bu a y d a indirildi, içinizden k i m
b u a y d a hazır b u l u n u r s a o n u o r u ç l u geçirsin. K i m h a s t a ve­
y a h u t y o l d a ise t u t a m a d ı ğ ı günler sayısınca diğer g ü n l e r d e
kaza eder. A l l a h sizler için kolaylık m u r a d buyuruyor. Yok­
sa h a k k ı n ı z d a g ü ç l ü k dilemiyor. Kazanızı ö d e m e n i z , sizlere
53 183. âyeti daha önce
d o ğ r u y o l u g ö s t e r m e s i n e karşı tekbir a l m a n ı z v e l ü t f u n a şöyle tercüme etmiştir: "Ey
iman eden kimseler! Sizden
ş ü k r e t m e n i z için A l l a h u Zülcelâl bunları size bildiriyor. 5 4 evvelkilere farz edildiği gibi
186. Yâ M u h a m m e d ! K u l l a r ı m B e n i s a n a sorarlarsa bilsin­ size de sayılı günlerde oruç
farz edildi; m e m u l d u r ki bu
ler ki B e n kendilerine ç o k y a k ı n ı m , Beni çağırdığı z a m a n sayede meâsîden çekinirsi­
niz." {AKC, 1339, s. 139'dan
çağıranın i m d a d ı n a yetişirim. Ö y l e ise onlar d a B e n i m da­ nakleden: BKŞ, s. 199).

v e t i m e k o ş m a l ı v e B a n a hakkıyla i m a n etmeliler k i d o ğ r u 54 185. âyetin bir bölümü­


nü daha önce şöyle tercüme
y o l u bulabilsinler. etmiştir: "İçinizden her kim
Ramazan ayında hazır bu­
lunursa onu oruçlu geçirsin;
kim hastalanır, yahut yolcu
olur da oruç tutamazsa, tuta­
madığı günler sayısınca diğer
günlerde oruç tutar. Allah
sizler için kolaylık murad
buyuruyor, yoksa hakkınız­
da güçlük dilemiyor." (AKC,
1339, s. 139-140'dan nakle­
den: BKŞ, s. 199).

59
28 BAKARA
2. S Û R E
2. C Ü Z

187. Oruçlu yatacağınız geceler haremlerinizle yalnız


k a l m a k sizlere helâl b u y u r u l d u . O n l a r sizinle, siz onlarla
arkalarınızdaki g ö m l e k k a d a r m a h r e m bir ihtilât içindesi­
niz. Allah m u t l a k a nefsinize z u l ü m edeceğinizi bildiği için
r ü c u u n u z u k a b u l b u y u r d u , sizi bağışladı. A r t ı k onlarla
yalnız kalarak Allah'ın sizlere nasip ettiği zürriyeti isteyin,
g e c e n i n siyah i p l i ğ i n d e n fecrin beyaz ipliği sizin için birbi­
rinden ayrılıncaya k a d a r yeyin için. S o n r a ertesi a k ş a m a ka­
dar t a m a m ı y l a o r u ç l u d u r u n . Ve sizler m e s c i d l e r d e itikâfa
g i r m i ş k e n , kadınlarınızın y a n ı n a g i t m e y i n . B u n l a r Allah'ın
h u d u d u d u r , sakın y a k l a ş m a y ı n , işte h a t a d a n s a k ı n a b i l m e -
leri için Allah insanlara âyâtını böylece sarih o l a r a k bildiri­
yor. 188. H a k k ı n ı z y o k k e n birbirinizin mallarını y e m e y i n .
B u n d a n b a ş k a , i ç i n d e n bir k ı s m ı n ı g ü n a h a girerek h e m d e
bile bile yiyelim diye halkın emvalini h â k i m l e r i n eline d ü ­
ş ü r m e y i n . 189. Yâ M u h a m m e d i S a n a hilâlleri soruyorlar.
D e ki: O n l a r insanların diğer ibadetleri ile h a c için z a m a n ­
ların tayinleridir. H e m tâat öyle evlere arka taraflarından
g i r m e n i z değil, tâat a n c a k Allah'ı sayan kimselerin hâlidir.

Evlere k a p ı l a r ı n d a n girin. Allah'tan da haşyet üzre o l u n ki


felaha çıkabilesiniz. 190. Sizinle harbedenlere karşı siz de
kelimetullahı i'lâ için c i h a d açın. Yalnız t a a r r u z d a haksızlık
e t m e y i n . Bilin ki haksız taarruz edenleri Allah s e v m e z .

60
BAKARA 29
2. S Û R E
2. C Ü Z

M O n l a r ı , nerede bulursanız ö l d ü r ü n . Kendilerinin sizi


sürdükleri yerden, siz de kendilerini s ü r ü n ki s ü r ü l m e
(Fitne katilden ağırdır. = Sizle­
belâsı ö l d ü r ü l m e d e n ağırdır
ri Kabe'den men etmeleri sizin onları öldürmenizden ağırdır.
= Haremde şirkleri katilden ağırdır.) Yalnız, onlar M e s c i d - i
H a r a m ' d a sizleri ö l d ü r m e d i k ç e , siz de kendilerini o r a d a öl­
d ü r m e y i n . Şayet öldürürlerse siz de ö l d ü r ü n . Kâfirlerin ce­
zası işte böyle o l u r . 5 5 Yok, şirkten vazgeçerlerse bilsin­
ler ki Allah'ın gufranı geniş, rahmeti engindir. 193. O r t a d a
şirk k a l m a y ı p din yalnız Allah'ın o l u n c a y a kadar onlarla
cihad edin. Şirkten vazgeçerlerse bırakın ki h u s û m e t a n c a k
zâlimlere olur. 194. Şehr-i H a r a m ' a karşılık şehr-i h a r a m .
T a n ı l m a y a n hürmetler kısas ister. O halde k i m size tecavüz
ederse o ettiği tecavüzün ayniyle siz de kendisine tecavüz
edin. Yalnız ilerisine gitmeye Allah'tan k o r k u n ki Allah,
Allah'tan korkanlarla beraberdir. Allah y o l u n d a verin.
K e n d i elinizle kendinizi helake a t m a y ı n . İhsan edin, Allah
elbette ihsan edenleri sever. (İyilik edin ki Allah elbette iyilik
edenleri sever).
196. H a c ile umreyi Allah için olarak erkânıyla eda edin.
İhsâra uğradığınız takdirde vacip olan, hedyin kolayınıza
gelenidir. B u h e d y mahalline v a r m a d ı k ç a d a başlarınızı tıraş
etmeyin. İçinizden k i m hasta y a h u t b a ş ı n d a n sıkıntısı o l d u ­
ğu için tıraş o l m u ş s a , kendisine o r u ç y a h u t k u r b a n d a n iba­
ret fidye var. K i m h a c c a kadar u m r e d e n sevap a l m a k isterse
o n a d a vacip, hedyin kolayına gelenidir. B u n u b u l a m a y a n ­
larınıza ü ç g ü n h a c d a yedi g ü n d ö n d ü k t e n s o n r a o r u ç var 5 5 â
yetin bi
, r böiümü-
i
° J
° ^ ^ * nü dana önce şöyle tercüme
ki t a m a m o n g ü n d ü r . Ş u h ü k ü m , ailesi M e s c i d - i H a r a m ' d a etmiştir: "Onları her nerede
i i . . i . A H I ) i i A I I I > Ai i A i bulursanız katlediniz. Onlar

olmayanlar içindir. Allan tan k o r k u n , A l l a n ı n azabı şedıd sizi nereden çıkardıkrsa siz

o l d u ğ u n u bilin. (Allah'tan korkun ve bilin ki Allah'ın azabı z ^ ^ t i ^ n i ^ i S ^ ^ a -


u/tvn/tn) t i l d e n
d a n a
Şedîddir." {SR,
yumanj. XIII/315,13Teşrîn-i Sânî 1330,
s. 23'den nakleden: BKŞ, s. 199).

63
30 BAKARA
2. S Û R E
2. C Ü Z

1 9 7 . H a c c ı n v a k t i b i l i n e n aylardır. K i m o a y l a r d a h a c c ı
e d a y a girişirse b i l s i n k i h a c d a n e h a r e m i y l e y a l n ı z kal­
m a k , n e â d â b u şeraitin h a r i c i n e ç ı k m a k , n e d e ç e k i ş m e k
y o k . H a y r a d a i r n e işlerseniz A l l a h o n u bilir. H e m y o l
için a z ı k t e d a r i k e d i n , a z ı ğ ı n e n iyisi d e A l l a h k o r k u s u ­
dur. (Başkalarına el açmaktan sakınmaktır).

E y d ü ş ü n ü r d i m a ğ ı olanlar, Bana isyandan sakının!56


1 9 8 . H a c m e v s i m i ticaret için R a b b i n i z d e n tevfîk iste­
m e n i z d e sizlere g ü n a h y o k . A r a f a t ' t a n b o ş a n d ı ğ ı n ı z za­
m a n M e ş ' a r - i H a r a m y a k ı n ı n d a A l l a h ' ı a n ı n . H e m sizler
d a l â l i ç i n d e i k e n O sizleri nasıl d o ğ r u y o l a ç ı k a r d ı y s a ,
sizler d e K e n d i s i n i b u n i m e t e karşı g e l e b i l e c e k bir ş ü k ­
r a n ile a n ı n . 199. Herkesin boşandığı yerden boşanın.
V e Allah'tan g u f r a n isteyin. Ş ü p h e y o k A l l a h ' ı n g u f r a n ı
büyük, r a h m e t i geniştir. 2 0 0 . Haccınızın ibadetlerini
(erkânını = âdabını) b i t i r i n c e v a k t i y l e b a b a l a r ı n ı z ı a n d ı ­
ğ ı n ı z g i b i , h a t t a o n d a n d a z i y a d e o l a r a k Allah'ı a n ı n . İ n ­
s a n l a r ı n i ç i n d e öyleleri var k i " Y â R a b b e ' l - â l e m î n , bizlere
d ü n y a d a v e r ! " d i y o r d a , âhiret i ç i n n a s i p i s t e m i y o r . ("Yâ
Rabbe'l-âlemîn, bizlere dünyada ver!" diyor; onun âhiretten
nasibi yok.) 2 0 1 . Yine içlerinden öyleleri v a r ki: "Yâ
R a b b e ' l - â l e m î n bizlere d ü n y a d a iyilik ver, âhirette iyilik
ver v e bizleri a t e ş i n a z a b ı n d a n e s i r g e ! " diyorlar. 2 0 2 . İşte
b u n l a r a m u k a d d e r o l a n n a s i p isteyip k a z a n d ı k l a r ı n e ise
O'ndandır. Allahu Zülcelâl'in muhasebesi çabuktur.

56 197. âyetin bir bölümü­


nü daha önce şöyle tercüme
etmiştir: "Azıkların en iyisi
günahlardan çekinmektir."
(AKC, 1339, s. 267den nakle­
den: BKŞ, s. 199).

64
32 BAKARA
2. S Û R E
2. C Ü Z

2 1 1 . Yâ M u h a m m e d ! B e n î İsrail'e sor: Sarih âyetlerimizden


onlara neler g ö n d e r m e d i k ! K i m Allah'ın böyle kendisine
gelmiş nimetini s o n r a d a n değiştirirse, bilsin ki Allah'ın
azabı y a m a n d ı r . 212. Küfre s a p m ı ş kimselere d ü n y a hayatı
cazibeli g ö r ü n d ü d e i m a n edenlerle eğleniyorlar. H a l b u k i
Allah'tan k o r k a n o m ü m i n l e r k ı y a m e t g ü n ü kendileri­
nin ü s t ü n d e b u l u n a c a k . Allah dilediğine hesapsız n i m e t ­
ler verir. 213. İnsanlar tek ü m m e t t i . Ayrılmaları üzerine
A l l a h u Zülcelâl h e m r a h m e t i n i n müjdecileri, h e m azabının
habercileri olarak peygamberler g ö n d e r d i . S o n r a , insanların
ayrıldıkları yerler için aralarında h a k e m olsun diye o pey­
gamberlere h a k K i t a b ı n ı indirdi. B u n u n l a beraber başkaları
değil, yalnız o K i t a p gönderilen kimselerdi ki kendilerine
bu k a d a r sarih mucizeler g e l m i ş k e n birbirlerini ç e k e m e -
m e k y ü z ü n d e n , o n d a ihtilâfa düştüler. A l l a h u Zülcelâl d e
i m a n edenlere diğerlerinin ihtilâf eylediği hakkı irade-i
ilâhiyyesiyle b u l d u r d u . A l l a h u Zülcelâl dilediğini d o ğ r u
yola çıkarır. 214. Yoksa sizler k e n d i n i z d e n evvel geçen
ü m m e t l e r i n hâli d a h a başınıza g e l m e m i ş k e n , cennete gire­
ceğinizi mi zannettiniz? O n l a r fecaatin, m u s i b e t i n derece­
sini g ö r m ü ş l e r d i ki, p e y g a m b e r d e , o n u n l a beraber i m a n
edenler de "Allah'ın y a r d ı m ı d a h a ne z a m a n ? " diyecek kadar
sarsılmışlardı. S a k ı n ü m i d i n i z i k e s m e y i n , Allah'ın y a r d ı m ı
ş ü p h e y o k k i p e k yakın.

215. Yâ M u h a m m e d ! Allah y o l u n d a ne vereceklerini sana


58 2 1 5 . âyeti daha önce şöy­
le tercüme etmiştir: "Neyi
soruyorlar. O n l a r a de ki: " H a y r olarak ne verirseniz ana­
ve kime infak edecekleri­ larınıza, babalarınıza, en yakın hısımlarınıza, öksüzlere,
ni sana soruyorlar. Onlara
de ki: 'Hayra dair ne infak bîçârelere, y o l d a kalmışlara verin. H e m hayr olarak ne işler­
ederseniz; ananıza, babanı­
za, hısımlarınıza, yetimlere, seniz bilin ki Allah o n u bilir." 5 8
biçarelere, yolda kalmışlara
verin; hayır namıyla ne işler­
seniz, Allah onu bilir." (AKC,
1339, s. 278'den nakleden:
BKŞ, s. 2 0 0 ) .

68
BAKARA 33
2. S Û R E
2. C Ü Z

Ey m ü m i n l e r ! Üzerinize cihad farz b u y u r u l d u . O ise


sizlere sevimsiz gelir. B u n u n l a beraber sizler bir şeyden hoş­
lanmayabilirsiniz ki h a k k ı n ı z d a o en iyisidir. Bir şeyi de se­
vebilirsiniz ki hakkınızda o en fenasıdır. D o ğ r u s u n u Allah
bilir. Sizler bilemezsiniz.

, Yâ M u h a m m e d , senden h a r a m olan ayda müşriklerle


harbi soruyorlar. Kendilerine söyle: " O ayda harp b ü y ü k
g ü n a h o l m a k l a beraber, insanları Allah'ın y o l u n d a n çevir­
m e k , Allah'ı t a n ı m a m a k , M e s c i d - i H a r a m ' a gelenleri koy­
m a m a k , yerlileri o r a d a n s ü r m e k Allah'ın y a n ı n d a o n d a n
b ü y ü k v e ş u f i t n e katilden y a m a n d ı r . H e m onlar, güçleri
yeterse dininizden d ö n d ü r m e k için sizinle m u h a r e b e d e n
bir z a m a n geri durmazlar. Ve içinizden kimler d i n i n d e n d ö ­
ner de kâfir olarak can verirse işte onların b ü t ü n işledikleri
hayır d ü n y a d a heder, âhirette heder. İşte onlar c e h e n n e m
ehli ki ebediyen o r a d a kalacaklar. İ m a n edenlerle Allah
y o l u n d a m u h a c i r v e m ü c a h i d olanlar y o k m u , işte bunlar
ş ü p h e y o k ki Allah'ın rahmetini ü m i t edebilirler. Allah'ın
gufranı ise geniş, rahmeti engindir.

Yâ M u h a m m e d ! S e n d e n şarap ile k u m a r ı soruyorlar.


Kendilerine söyle: " Ş u ikisinde h e m b ü y ü k g ü n a h , h e m
insanlar için kazançlar var. B u n u n l a beraber günahları ka­
zançlarından d a h a b ü y ü k . " Bir d e senden Allah y o l u n d a n e
vereceklerini soruyorlar. O n l a r a şöyle de: "Kolaylıkla vere­
bileceğinizi". İşte h e m dünyanızı, h e m âhiretinizi d ü ş ü n ­
m e n i z için A l l a h u Zülcelâl âyetlerini sizlere böylece sarih
olarak bildiriyor.

71
34 BAKARA
2. S Û R E
2. C Ü Z

220. Yâ M u h a m m e d i S a n a yetimler için de soruyorlar. O n ­


lara de ki: Vaziyetlerini ıslaha çalışmak işlerine k a r ı ş m a m a k ­
tan d a h a iyidir. Kendileriyle ihtilâtta bulunursanız (kendi­
leriyle karabet peyda ederseniz) zaten din kardeşlerinizdir.
Allah yetimlerin arasına fesad için girenle ıslah için gireni
birbirinden ayırır. Allah dileseydi sizleri ağır tekâlif ile ezer­
di. Allah'ın azîz o l d u ğ u n d a , h a k i m o l d u ğ u n d a ş ü p h e yok.
2 2 1 . Ey m ü m i n l e r ! M ü ş r i k kadınları (müşrikeleri) i m a n a
gelmedikçe nikâh ile almayın. Kendisini b e ğ e n m i ş bile ol­
sanız m ü ş r i k bir k a d ı n d a n (bir müşrikeden) Allah'ın i m a n
etmiş bir cariyesi elbet d a h a hayırlıdır.

M ü ş r i k erkeklere de i m a n a gelmedikçe, nikâh ile k a d ı n ver­


meyin. Kendisini b e ğ e n m i ş bile olsanız m ü ş r i k bir erkekten
Allah'ın i m a n etmiş bir k u l u elbet d a h a iyidir. O n l a r sizi ate­
şe s ü r ü k l e m e k istiyor, Allah ise tevfîk-i sübhânîsiyle cennete,
gufrana çağırıyor. Ve d a i m a tahattur etsinler diye âyetlerini
insanlara açık olarak bildiriyor.

222. S e n d e n hayzı da soruyorlar. De ki: Kendilerine bir nevi


eziyet (eza, sıkıntı) o l d u ğ u için hayızlı anlarında kadınlardan
uzak d u r u n . Ve p â k olacakları vakte k a d a r onlarla yalnız kal­
m a y ı n (onlarayaklaşmayın), ne z a m a n p â k olurlarsa Allah'ın
sizlere emrettiği üzere kendileriyle yalnız kalabilirsiniz. Ş ü p ­
he yok, Allah, g ü n a h l a r ı n d a n rücû edenleri sever, temizle­
nenleri sever. 5 9 223. Kadınlarınız sizin için tarladır. Tarlanızı
dilediğiniz gibi ekin ve istikbaliniz için hayırlar biriktirin.
Allah'tan k o r k u n , karşısına çıkacağınızı da bilin.

224. Yâ M u h a m m e d i M ü m i n l e r e m ü j d e l e ! Yeminlerinizi
59 2 2 2 . âyetin son bölümü­
vesile edinerek, Allahu Zülcelâl'i iyilikte b u l u n m a n ı z a , fe­
nü daha önce şöyle tercüme
nalıktan çekinmenize, zâti'l-beyni ıslaha çalışmanıza m â n i
etmiştir: "Cenâb-ı H a k tevbe
edenleri sever, tâhir olanları yerine k o y m a y ı n . Allah söylediklerinizi işitiyor, d ü ş ü n d ü k ­
sever." (AKT, 1339, s. 120den
nakleden: BKŞ, s. 200). lerinizi biliyor.

72
BAKARA
2. SÛRE
2. C Ü Z

225. Bilinmeyerek edilen yeminlerinizden dolayı Allah sizle­


ri m u a h e z e d e b u l u n m a z . A n c a k yalan o l d u ğ u n a kalpleriniz
şahit iken irtikâb ettiğiniz yeminler y ü z ü n d e n m u a h e z e b u ­
yurur. Allah'ın gufranı b ü y ü k , hilmine pâyân yok. 226. H a -
remleriyle yalnız kalmayacaklarına y e m i n edenler için dört
ay b e k l e m e k var. Şayet rücû ederlerse, bilsinler ki: Allah'ın
mağfireti geniş, rahmeti n a m ü t e n a h i . 227. Yok, eğer talâka
azmetmişlerse ş ü p h e y o k Allah söylediklerini işitiyor, kur­
duklarını biliyor. 228. Tatlîk edilen kadınlar nefislerine
üç hayız bekletecekler. Bunlar Allah'a ve âhiret g ü n ü n e
inanmışlarsa bilsinler ki, rahimlerinde Allah'ın yarattığını
s a k l a m a k kendilerine helâl o l m a z . B u n u n l a beraber, kocala­
rı salâh istiyorlarsa şu m ü d d e t zarfında onları tekrar a l m a k
hakkına mâliktirler. O n l a r ı n da kendi üzerlerinde olan hak
gibi kocaları üzerinde m e ş r u hakları olup yalnız kendileri­
nin fevkinde erkeklerin bir derecesi vardır. Allahu Zülcelâl
azizdir, hakimdir. 229. Talâk iki defadır. O n d a n sonrası ya
iyilikle t u t m a k , yahut güzellikle yollamak olur. Kadınlara
verdiklerinizden bir şey almanız da sizlere helâl değil. M e ğ e r
ki erkekle kadın kendilerinin h u d û d - i ilâhiyeyi yerine geti­
remeyeceklerinden korksunlar.

Şayet sizler bunların h u d û d - i ilâhiyeyi yerine getiremeyecek­


lerinden korkarsanız kadının ayrılmak için h a k k ı n d a n vaz­
g e ç m e s i n d e her ikisine g ü n a h yoktur. Şu, a h k â m - ı ilâhiyenin
h u d u d u d u r , sakın şaşmayın. A h k â m - ı ilâhiyenin h u d u d u n u
kimler aşarsa işte zâlimler onlardır. 230. Eğer erkek kadını
ü ç ü n c ü defa olarak boşarsa artık o kadın -bir başka kocaya
varmadıkça- kendisine helâl o l m a z . Şayet o n u ikinci kocası
da boşarsa -ahkâm-ı ilâhiyeyi yerine getireceklerini u m d u k ­
ları takdirde- evvelkiler birbirlerini alabilirler. Şu ahkâm-ı
ilâhiyenin h u d u d u d u r ki Allahu Zülcelâl anlayacaklar için
beyan buyuruyor.

75
36 BAKARA
2. SÛRE
2. C Ü Z

2 3 1 . Kadınları boşadınız, onlar da iddetlerini bitirdilerse


artık ya kendilerini iyilikle t u t u n , yahut iyilikle yollayın.
Yoksa haklarına tecavüz için zararlarına olarak onları tut­
m a y ı n . B u n u k i m yaparsa m u t l a k nefsine z u l m e t m i ş olur.
Sakın Allah'ın âyetlerini eğlence edinmeyin. S o n r a , Allah'ın
üzerinizdeki nimetini ve sizlere K i t a p ve h i k m e t indirerek
o n u n l a sizleri irşad etmekte o l d u ğ u n u hatırdan çıkarmayın.
Allah'tan k o r k u n ve bilin ki Allah herşeyi biliyor.

232. Kadınları boşadınız, onlar da iddetlerini bitirdilerse


-aralarında iyilikle uzlaştıkları takdirde- kendilerini kocala­
rına v a r m a k t a n m e n etmeyin. İşte bu öyle bir irşad ki içiniz­
d e n k i m Allah'a ve âhiret g ü n ü n e i n a n m ı ş s a o n u yola getirir.
İşte bu hakkınızda en hayırlısı, en nezihi ki o n u Allah bilir,
sizler bilemezsiniz.

233. E m z i ğ i n t a m a m olmasını isteyenler için analar yavru­


larını iki b ü t ü n yıl emzirecekler. Yavrunun sahibine de b o ­
ğazlarına, sırtlarına güzel güzel b a k m a k borç. Herkes ancak
g ü c ü n ü n yettiğiyle mükellef. N e yavrusu y ü z ü n d e n anaya,
ne yavrusu y ü z ü n d e n y a v r u n u n sahibi b a b a y a haksızlık edil­
mesin. Vârise d ü ş e n de aynı borç. Eğer b a b a ile a n a birbirle­
rine danışıp razı olmaları üzerine ç o c u ğ u m e m e d e n k e s m e k
isterlerse kendilerine g ü n a h yok. Şayet çocuklarınızı başka­
larına e m z i r t m e k isterseniz vereceğinizi güzel güzel verdik­
ten sonra üzerinize g ü n a h yok. Allah'tan k o r k u n ve bilin ki
Allah b ü t ü n işlediklerinizi görüyor.

76
BAKARA 37
2. S Û R E
2. C Ü Z

234. İçinizden, vefat edip de arkalarında kadın bırakan


kimselerin haremleri nefislerini d ö r t ay on g ü n bekletecekler;
iddetlerini bitirdiler mi artık k e n d i haklarında m e ş r u olarak
ihtiyar edecekleri hareketten sizlere mes'ûliyet yok. Allah
b ü t ü n işlediklerinizden haberdar. 235. Bir de kendilerini
a l m a k istediğinizi kadınlara d o k u n d u r m a n ı z d a n yahut içi­
nizde t u t m a n ı z d a n dolayı da sizlere mes'ûliyet yok. Allah bi­
liyor ki onları m u t l a k a anacaksınız. A n c a k kendilerine nikâh
v a d i n d e b u l u n m a y ı n , yalnız m e ş r u sözler söyleyin. Farz
olan iddet s o n u n u b u l m a d ı k ç a d a nikâhı a k d e azmetmeyin.
İçinizden geçeni Allah'ın biliyor o l d u ğ u n u bilin de O ' n d a n
sakının. S o n r a Allah'ın gufranı b ü y ü k , hilmi n a m ü t e n a h i
b u l u n d u ğ u n u da bilin. 236. Şayet kadınları h e n ü z kendile­
riyle yalnız k a l m a d a n , yahut onlar için bir mehir k e s m e d e n
boşadınızsa üzerinize g ü n a h yok. Eli geniş olanınız kudre­
tine göre, eli dar olanınız da kudretine göre o l m a k üzere
onlara mürüvvetinize düşen malı verin ki iyilik sânından
olanlar için bu bir borçtur. 237. Şayet onları kendileriyle
yalnız k a l m a d a n evvel b o ş a m a k l a beraber mehir kesmiş
bulunuyorsanız vacip olan kesilen miktarın yarısıdır. M e ğ e r
ki ya kadınlar haklarından geçsinler, yahut nikâhın d ü ğ ü m ü
elinde olan erkek h a k k ı n d a n geçsin.

Erkekler, hakkınızdan sizin g e ç m e n i z fazilete d a h a yakın bir


harekettir. Aranızdaki rüchanı u n u t m a y ı n . Ş ü p h e yok, Allah
b ü t ü n işlediklerinizi g ö r ü y o r . 6 0

60 2 3 7 . âyetin bir bölümü­


nü daha önce şöyle tercüme
etmiştir: "Affetmeniz takvaya
daha yakın bir harekettir;
aranızda lütuf ile muamele­
yi unutmayın; şüphe yok ki
Allah işlediklerinizi görüyor."
(AKC, 1339, s. 287'den nak­
leden: BKŞ, s. 200).

79
38 BAKARA
2. S Û R E
2. C Ü Z

238. B ü t ü n namazların, hele ikindi n a m a z ı n ı n (orta nama­


zın) g e ç m e m e s i n e dikkat edin (edasına ihtimam edin) ve
Allah'tan haşyet üzre olarak k ı y a m a d u r u n . 239. K o r k u y o r ­
sanız, ister yaya, ister süvari o l d u ğ u n u z halde kılın. Selâmette
iseniz, böyle sizlere bilmediğinizi öğretmesine karşı Allah'ı
ş ü k ü r ile anın. 240. İçinizden vefat edip de kadınlarını
arkada bırakacak olanlar s o n r a d a n kadınlarının bir b ü t ü n
sene evlerinden çıkarılmayıp bakılmalarını evvelce vasiyet
edecekler. Şayet kendiliklerinden çıkarlarsa nefislerine ait
işledikleri mubah işlerden dolayı size mes'ûliyet yok. Allah
azizdir, hakimdir. 2 4 1 . Tatlîk edilmiş kadınların da i m k â n
yettiği kadar faidelendirilmesi Allah'tan korkanlara borçtur.
242. İşte A l l a h u Zülcelâl, aklınız ersin diye, âyetlerini sizlere
böylece bildiriyor.

243. B a k m a z m ı s ı n o binlerce a d a m ı n hâline ki, ö l ü m kor­


k u s u n d a n yurtlarını bırakıp çıkmışlardı? B u n u n üzerine Al­
lah onlara " Ö l ü n ! " dedi. S o n r a kendilerini diriltti. Allah,
ş ü p h e yok, insanlara karşı l ü t u f sahibidir, a m a insanların
ç o ğ u şükretmezler. 244. Allah y o l u n d a cihad edin ve bilin
ki Allah işitiyor, biliyor. 245. K i m d i r ihlâsını karz-ı hasen
suretinde Allah'a arzedecek o k i m s e ki, Allah da binlerce
katını kendisine iade buyursun? Allah dilediğinden kısar,
dilediğine açar; ve sizler d ö n ü p O ' n a varacaksınız.

80
BAKARA 39
2. S Û R E
2. CÜZ

246. Yâ M u h a m m e d ! B e n î İsrail'den o c e m a a t i n Musa'nın


vefatından sonraki hâline b a k m a z mısın? H a n i , p e y g a m ­
berlerine " B i z e bir e m î r g ö n d e r ki Allah y o l u n d a c i h a d
e d e l i m " demişlerdi. " K o r k a r ı m , c i h a d üzerinize farz b u y u -
rulursa, e t m e z s i n i z " d e d i . "Bizler Allah y o l u n d a nasıl ci­
h a d etmeyiz ki y u r t l a r ı m ı z d a n s ü r ü l d ü k , y a v r u l a r ı m ı z d a n
cüda e d i l d i k ? " dediler. C i h a d üzerlerine farz kılınınca d a ,
p e k a z ı n d a n başkası dönüverdiler. A l l a h u Zülcelâl nefsine
zulmedenleri biliyor. 247. Sonra, peygamberleri "İşte,
A l l a h T â l û t ' u sizlere emîr g ö n d e r d i " dedi. " O b i z i m üze­
rimize nasıl e m î r olabilir ki riyasete bizler o n d a n d a h a ehil
o l d u ğ u m u z gibi k e n d i s i n e m a l genişliği d e verilmiş d e ğ i l "
dediler. "Allah o n u aranızdan seçerek üzerinize geçirmiş;
h e m ilim h e m cisim itibariyle k e n d i s i n e b ü y ü k k u d r e t ver­
m i ş . A l l a h m ü l k ü n ü dilediğine ihsan eder. Allah'ın lütfü
geniş, ilmi nihayetsizdir" dedi. 248. B a ş k a c a peygamberleri
ş u n u d a söyledi: " T â l û t ' u n emîr o l d u ğ u n a şahit, sizlere m e ­
lekler tarafından taşınarak öyle bir s a n d u k u n gelmesidir ki
o n d a kalpleriniz için R a b b i n i z d e n i t m i n a n o l d u k t a n baş­
ka M û s a oğullarıyla H a r u n oğullarının (Al-i Mûsa ile Al-i
Hârunun) metrûkâtından bakiye bulunacak. Gerçekten
i m a n etmişlerseniz bu elbette sizler için r e d d e d e m e y e c e ğ i -
niz bir şahittir.

83
40 BAKARA
2. S Û R E
2. CÜZ

249. T â l û t askeriyle yola çıkınca d e d i ki: "Allah sizleri bir


nehir ile m u h a k k a k i m t i h a n edecek. K i m o n d a n içerse
b e n d e n değil, m e ğ e r ki eliyle bir a v u ç almış o l s u n . K i m
o n u t a t m a z s a o işte b e n d e n . " B u n u n üzerine içlerinden azı
m ü s t e s n a o l m a k üzere içtiler. T â l û t ve kendisiyle beraber
i m a n edenler s u y u geçince bir t a k ı m ı " C â l û t ile askerine
b u g ü n b i z i m g ü c ü m ü z y e t m e z " dediler. Allah'ın karşısına
çıkacaklarını bilenler ise " E f r a d ı az ne fırkalar var ki ef­
radı ç o k ne fırkalara Allah'ın izniyle galebe çalmışlar; A l ­
lah sebat edenlerle b e r a b e r d i r " c e v a b ı n ı verdiler. 250. Ve
C â l û t ile askerinin karşısına dikilince "Ya R a b b e ' l - â l e m î n !
Kalplerimize şehamet indir, ayaklarımızı y e r i n d e sabit
kıl (muhkem kıl) ve küfre d a l m ı ş k a v m e bizleri muzaffer
b u y u r ! " n i y a z ı n d a b u l u n d u l a r . 2 5 1 . Allah'ın izniyle onları
bozdular. D â v u d C â l û t ' u ö l d ü r d ü v e A l l a h k e n d i s i n e h e m
emirlikle beraber h i k m e t verdi, h e m o n a dilediğini öğret­
ti. A l l a h i n s a n l a r d a n bir t a k ı m ı n ı diğerinin eliyle o r t a d a n
k a l d ı r m a s a y d ı yeryüzü fesada varırdı. 252. L â k i n işte ş u n ­
lar Allah'ın âyâtıdır ki s a n a h a k o l a r a k bildiriyoruz ve sen,
şüphe yok, peygamberlerdensin.

84
BAKARA 41
2. S Û R E
3. C Ü Z

253. İşte o peygamberlerden k i m i n i bizler diğerinin üzerine


geçirdik; içlerinden Allah'ın kelâm-ı sübhânîsine m u h a t a p
olanı var, ötekilerden birçok m e r t e b e d a h a yükselmişi var.
M e r y e m ' i n o ğ l u İsa'ya da açık mucizeler verdikten başka
kendisini R u h u 1-Kuds ile teyid ettik. Eğer Allah isteseydi
bunların arkasındaki ü m m e t l e r kendilerine gelen o açık
mucizelerden sonra birbirlerinin kanına girmezlerdi. L â k i n
aralarında ihtilâfa düştüler. İçlerinden bir takımı i m a n ettiği
halde yine içlerinden bir takımı inkâra saptı. Eğer Allah is­
teseydi bunlar birbirlerinin k a n ı n a girmezlerdi; lâkin Allahu 61 2 5 4 . âyetin bir bölümü­
nü daha önce şöyle tercüme
Zülcelâl dilediğini işler. 254. Ey i m a n edenler, size verdi­ etmiştir: "Sizi merzûk ettiği­
miz nimetlerden infak edin."
ğimiz a z ı k l a r d a n (sizi merzûk ettiğimiz nimetlerden) h e n ü z [AKC, 1339, s. 282'den nakle­
den: BKŞ, s. 200).
öyle bir g ü n g e l m e m i ş k e n başkalarına dağıtın ki o g ü n ne
62 2 5 5 . âyeti daha önce şöy­
kurtuluş için fidye var, ne d o s t l u k var, ne de şefaat var. le tercüme etmiştir: "Öyle
Allah'tır ki O'ndan başka
ilâh yoktur. Bakîdir, her an
Kâfirlere gelince, işte nefislerine z u l m e d e n l e r o n l a r . 6 1 bütün hilkat üzerinde hâkim
ve kâimdir. Ne uyuklar, ne
255. A l l a h öyle bir ilâh ki, O ' n d a n b a ş k a ilâh yok. Bakî;
uyur. Göklerde, yerde ne var­
her an b ü t ü n hilkat üzerine h â k i m ve k â i m . Ne uyuklar, sa hepsi O'nundur. Kim ta­
savvur edilebilir ki kalksın da
ne uyur. G ö k l e r d e , yerde ne varsa hep O ' n u n . K i m tasav­ O'nun izni olmaksızın nezd-i
ilâhîsinde şefaat edebilsin?!
vur edilebilir ki kalksın da izni olmaksızın O ' n u n y a n ı n d a Mahlûkâtının işlediklerini, iş­
leyeceklerini bilir; mahlûkâtı
şefaat eyleyebilsin? M a h l û k â t ı n işlediklerini, işleyeceklerini ise ilm-i ilâhîsinden yalnız
O'nun dilediğini kavrayabilir,
bilir. Mahlûkâtı ise ilm-i ilâhîsinden ancak O'nun başka bir şey bilemez. îlmi
dilediğini kavrayabilir. İlmi b ü t ü n gökleri ve yeri kucaklar bütün gökleri, yeri kucaklar
ve bunların nigehbanlığı ken­
ve bunların nigehbanlığı {bunları ademden sıyânet) K e n d i s i ­ disine ağır gelmez. Yüksek,
büyük ancak On un Zât-ı
ne ağır g e l m e z . Yüksek, b ü y ü k a n c a k O (ancak O'nun Zât-ı kibriyâsıdır." {AKC, 1339, s.
84'den nakleden: BKŞ, s. 200).
Kibriyâsı). 62 256. Dinde zorlamak yok (cebir yok). Reşâd
63 2 5 6 . âyetin bir bölümünü
ile dalâl artık ayrıldı. K i m putları t a n ı m a z da Allah'a i m a n daha önce iki farklı şekilde
tercüme etmiştir:
ederse, öyle s a ğ l a m bir rabıtaya t u t u n m u ş olur ki k o p m a k a) " D i n d e ikrah yoktur.
mutasavver değil. Allah söylediklerinizi işitiyor, d ü ş ü n d ü k ­ İman ile küfür apaçık mey­
dana çıktı." ( 5 i ? , X I I I / 3 1 5 , 1 3
lerinizi biliyor. 6 3 Teşrîn-i Sânî 1330, s. 22'den
nakleden: BKŞ, s. 200).
b) " D i n d e cebr yok, artık
rüşd ile dalâl belli oldu."
[AKC, 1339, s. 270'den nakle­
den: BKŞ, s. 200).

87
42 BAKARA
2. S Û R E
3. CÜZ

257 Allah i m a n edenlerin velîsidir (görüp gözetleyicisidir


= hamişidir = yardımcısıdır = zahiridir); onları karanlık­
tan nura çıkarır. Küfre sapanlara gelince, onların velileri
de putlarıdır; kendilerini n u r d a n karanlıklara çıkarırlar.
İşte bunlar ehl-i c e h e n n e m ki o r a d a ebediyyen kalacaklar.
258. B a k m a z m ı s ı n o k i m s e n i n hâline ki Allah kendisine
h ü k ü m d a r l ı k verdiği için İ b r a h i m ile m a b u d u h a k k ı n d a
m ü c a d e l e y e (münakaşaya) kalktı? H a n i , İ b r a h i m o n a " B e ­
n i m m a b u d u m O Kâdir-i K a y y û m ki diriltir ve ö l d ü r ü r "
deyince, " B e n d e ö l d ü r ü r v e diriltirim" demişti. İ b r a h i m
"Allah güneşi m a ş r ı k t a n getiriyor, haydi sen de o n u m a ğ r i p -
ten getir!" der d e m e z o i m a n etmeyen herif d o n a k a l d ı . Al­
lah nefsine zulmedenleri d o ğ r u yola çıkarmaz. 259. Yahut
o k i m s e n i n b a ş ı n d a n geçenin benzerini g ö r d ü n mü ki: Altı
ü s t ü n e gelmiş yatan, ıpıssız bir şehre uğramıştı d a , " Ö l m ü ş
g i t m i ş k e n , b u n u Allah nasıl diriltecek?" demişti. B u n u n
üzerine Allah y ü z sene m ü d d e t l e kendisini ö l d ü r d ü , sonra
dirilterek " N e k a d a r k a l d ı n ? " diye s o r d u . " B i r g ü n , y a h u t
bir g ü n d e n eksik k a l d ı m " dedi. Allah b u y u r d u ki: " Ö y l e
değil, y ü z sene kaldın. B a k yiyeceğine, b a k içeceğine, h e n ü z
b o z u l m a m ı ş . B a k m e r k e b i n e . . . B u n l a r h e p senin insanlara
karşı kudretimizin canlı âyeti o l m a n içindir. B a k kemiklere
ki onları birbirleri üzerine nasıl kaldırıyoruz, s o n r a da nasıl
onlara et giydiriyoruz?" A r t ı k bu suretle h a k k e n d i n e aşikâr
o l u n c a "Allah'ın herşeye kadir o l d u ğ u n u ş i m d i b i l i y o r u m "
dedi.

88
BAKARA 43
2. SÛRE
3. CÜZ

260, H a n i , İ b r a h i m "Yâ R a b b i ! Ölüleri nasıl diriltiyorsun,


b a n a göster!" demişti. Allah " S e n yoksa i n a n m a d ı n m ı ? "
b u y u r u n c a , "Evet i n a n d ı m , lâkin k a l b i m i n i t m i n a n b u l m a ­
sı için" d e d i . Allah b u y u r d u ki: " K u ş l a r d a n d ö r t tanesini
al, k e n d i n e yaklaştırıp iyice g ö r d ü k t e n sonra, parçalara ayır,
her d a ğ b a ş ı n a bir parçasını bırak. D a h a sonra, onları ça­
ğır. S a n a k o ş a k o ş a gelsinler. S e n de Allah'ın aziz o l d u ğ u n u ,
h a k i m o l d u ğ u n u bil". 2 6 1 . Allah y o l u n d a mallarını dağı­
tanların hâli, t o p r a ğ a atılan o daneye benzer ki, her başağı
y ü z daneli o l m a k üzere, yedi b a ş a k çıkarır. Allah dilediğine
kat kat verir. Allah'ın rahmeti geniş, ilmi namütenahidir.
262. O kimseler ki Allah y o l u n d a mallarını dağıtırlar, sonra
verdiklerinin arkasından başa k a k m a y ı , hatır incitmeyi reva
görmezler. B u n l a r ı n R a b b u l-âlemîn y a n ı n d a ecirleri o l d u k ­
tan b a ş k a kendileri için ne k o r k u var, ne de acı görecekler.
263. A r k a s ı n d a n kalb yıkması gelecek s a d a k a d a n s a tatlılıkla
s a v m a k ve isteyeni hoş g ö r m e k hayırlı olur. Allah ganîdir,
halimdir. 264. Ey i m a n edenler! Sakın sizler de -Allah'a
ve âhiret g ü n ü n e i n a n m a d ı ğ ı halde insanlara gösteriş için
malını d a ğ ı t a n k i m s e gibi- b a ş a kakarak, g ö n ü l yıkarak
sadakalarınızı yazık etmeyin. O k i m s e n i n hâli tıpkı o kaya
gibidir ki, üzerinde t o p r a k varken, şiddetli bir s a ğ n a k inerek
yapyalçın bırakır. Böyleleri kazandıklarından bir şey elde
edemezler. A l l a h u Zülcelâl kâfirleri d o ğ r u yola çıkarmaz.

91
44 BAKARA
2. S Û R E
3. CÜZ

265, Mallarını Allah'ın rızasını d i l e m e k ve ruhlarındaki


i m a n ı teyid eylemek (dilemek ve nefislerini iman üzerinde
sabit bulundurmak) için verenlerin hâli ise, bir tepe üzerin­
de b u l u n a n o bahçeye benzer ki z e m i n i n e kuvvetli sağnaklar
d o k u n u r da meyvasını iki kat verir. Şayet sağnaklar o l m a z s a
hafif y a ğ m u r dokunur. Allahu Zülcelâl işlediklerinizi
görüyor. 2 6 6 . A c a b a içinizden biri arzu eder mi ki, altından
ırmakları akan h u r m a l ı k , bağlık bir bahçesi o l s u n , içinde
kendisi için m a h s u l ü n her türlüsü b u l u n s u n ; sonra, üze­
rine ihtiyarlık ç ö k m ü ş ve çocukları h e n ü z kudretsiz iken
alevli bir kasırga isabet ederek bahçesi yansın? İşte d ü ş ü n ü r ,
ibret alırsınız diye A l l a h u Zülcelâl âyetlerini sizlere böyle
açık açık bildiriyor. 2 6 . E y i m a n edenler! H e m k e n d i ka­
7

zandıklarınızın, h e m sizler için yerden çıkardıklarımızın


p â k olanlarından dağıtın. Yoksa öyle fena olanlarını ver­
m e ğ e kalkışmayın ki başkalarına verirsiniz de k e n d i n i z g ö z
y u m m a d ı k ç a almazsınız. H e m ş u n u bilin k i Allah b ü t ü n
mahlûkâtından müstağni, bütün mahlûkâtı O ' n a hamde
b o r ç l u . 6 4 268. Şeytan sizleri sefaletle k o r k u t a r a k bîçâreleri
g ö z e t m e m e y e teşvik ediyor. A l l a h u Zülcelâl ise hayrınıza
karşı sizlere gufran v a d buyuruyor, k e r e m v a d buyuruyor.
Allah'ın rahmeti geniş, ilmi n a m ü t e n a h i . 269 Hikmeti
dilediğine verir. K i m e de h i k m e t verilmişse o n a ç o k hayır
verilmiş demektir. İşte bu hakikatleri a n c a k idrâki olanlar
düşünebilir.

64 2 6 7 . âyetin bir bölümü­


nü daha önce şöyle tercüme
etmiştir: "Kazandığınızın gü­
zellerinden infak edin, yoksa
kötülerini vermek kasdında
bulunmayın." (AKC, 1 3 3 9 ,
s. 2 8 2 ' d e n nakleden: BKŞ,
s. 2 0 0 ) .

92
BAKARA 45
2. S Û R E
3. C Ü Z

270. Malınızı nereye verirseniz, y a h u t nasıl bir a d a k


a d a r s a n ı z , ş ü p h e y o k , A l l a h o n u bilir. Z â l i m l e r i n (verme­
si, adaması, yolunda olmayanların) imdadına yetişecekler
y o k . 2 7 1 . Sadakalarınızı açıkta verirseniz b u , güzel bir ha­
reket; yok, onları gizler de fukaraya öyle sunarsanız sizin
için bu d a h a iyi. B a ş k a c a günahlarınızın kefareti olur. A l ­
lahu Zülcelâl'in b ü t ü n işlediklerinizden haberi var. 272. Yâ
M u h a m m e d ! O n l a r ı n d o ğ r u y o l u tutmaları senin üzerine
b o r ç değil. A n c a k A l l a h u Zülcelâl dilediğini d o ğ r u yola
çıkarır. Sizler hayır olarak ne verirseniz k e n d i n i z içindir.
Z a t e n Allah'ın rızasını dilemekten b a ş k a bir m a k s a d l a
vermiyorsunuz. H a y r a dair ne verirseniz, karşılığı size
ödenecek, hiç de zararlı çıkmayacaksınız. 273. O fakirle­
re verin ki hayatlarını Allah y o l u n d a c i h a d a vakfetmişler.
Yiyeceklerini k a z a n m a k için dolaşamazlar. i s t e m e k t e n çe­
kindikleri için bilmeyen kendilerini m ü s t a ğ n i sanır (zengin
sanır). O n l a r ı hallerinden tanırsın. Yoksa halkı bizar etmez­
ler. H a y ı r olarak ne verirseniz bilin ki Allah o n u biliyor. 6 5
2 7 4 . O kimseler ki mallarını geceleyin, g ü n d ü z ü n , gizli,
aşikâr hayra dağıtırlar, işte onların R a b b u 1-âlemîn k a t ı n d a
ecirleri o l d u k t a n b a ş k a kendileri için ne k o r k u var, ne de
acı görecekler.

65 2 7 3 . âyetin bir bölümünü


daha önce şöyle tercüme et­
miştir: "İstemekten çekindik­
leri için, bilmeyen adam ken­
dilerini zengin sanır; onları
hallerinden tanırsın. Halktan
ısrar ile bir şey istemezler."
(AKC, 1339, s. 266'dan nak­
leden: BKŞ, s. 200).

95
46 BAKARA
2. S Û R E
3. C Ü Z

275. R i b â yiyen kimselere gelince, kendisini cin ç a r p a n


a d a m c ü n u n u n d a n dolayı ayağa nasıl perişan kalkarsa, onlar
da mezarlarından a n c a k öyle kalkabilecekler, işte bu onların
" B e y ribâ gibidir, b a ş k a bir şey değildir" demeleri y ü z ü n ­
d e n oluyor. H a l b u k i A l l a h u Zülcelâl b e y i helâl, ribâyı ise
h a r a m b u y u r d u . K i m k e n d i s i n e m a b u d u n d a n gelen irşad
üzerine ribâdan vazgeçerse, artık ö n c e aldığı o n u n ve hak­
k ı n d a k i h ü k ü m Allah'ındır. K i m l e r d e yeniden başlarsalar
işte onlar c e h e n n e m ehlidirler, ebediyen o r a d a kalacaklar.
276. Allah ribâyı m a h v e d e r de sadakaları bereketlendirir ve
Allah g ü n a h a d a l m ı ş kâfirleri sevmez. 277. O kimseler ki
i m a n eder, salâh işler (işleri salâh olur), n a m a z kılar, zekât
verirler, onların R a b b u 1-âlemîn y a n ı n d a ecirleri o l d u k t a n
b a ş k a kendileri için ne k o r k u var, ne de acı görecekler.

278. Ey i m a n edenler, gerçekten m ü s l ü m a n iseniz Allah'tan


k o r k u n da ribâ h e s a b ı n d a n kalmış alacaklarınızı bırakın.
279. Şayet y a p m a z s a n ı z Allah'ın ve P e y g a m b e r i n i n sizinle
harp edeceğinden haberiniz olsun. Yok, rücû ederseniz -ne
ziyade ne eksik a l m a m a k şartıyla- sermayeleriniz yine sizin
olacak. 280. E ğ e r borçlulardan sıkıntı içinde b u l u n a n varsa
(eğer borçlu sıkıntı içinde ise) lâyık olanı elinin genişlemesini
beklemeli; b u n u n l a beraber, bilseniz, b a ğ ı ş l a m a n ı z hakkı­
nızda d a h a hayırlıdır. 2 8 1 . Sizler öyle bir g ü n d e n k o r k u n
ki, o g ü n Allah'a döneceksiniz de herkese vaktiyle ne ka­
z a n m ı ş s a o ö d e n e c e k ve kendilerine hiç z u l m e d i l m e y e c e k
(herkese vaktiyle kazandığı ödenecek ve neyi hak etmişlerse
kendilerine ondan azı yahut çoğu verilmeyecek).

96
BAKARA 47
2. S Û R E
3. C Ü Z

282. Ey i m a n edenler! M u a y y e n v â d e ile b o r ç alır-verirse­


niz o n u yazın. H e m aranızda o n u d o ğ r u l u k l a tanılmış bir
kâtip yazsın (bir yazı bilen yazsın). H i ç b i r kâtip d e (hiçbir
yazı bilen de) k e n d i s i n e Allah'ın öğrettiği gibi y a z m a k t a n
k a ç ı n m a s ı n , yazsın. Bir d e , b o r ç k e n d i üzerinde olan a d a m
söyleyip yazdırsın v e m a b u d u b u l u n a n A l l a h u Zülcelâl'den
(.. .yazdır­
k o r k s u n d a üzerindeki h a k t a n bir şey eksiltmesin
sın, yazan da mabudu bulunan Allahu ZülcelâVden korksun,
söylenilenden bir şey eksik yazmasın). Şayet b o r ç l u y a sersem
ya bîçâre ise, yahut bizzat söyleyip yazdıramıyorsa, velisi
d o s d o ğ r u söyleyip yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit
getirin. Şayet ikisi erkek o l a m ı y o r s a o z a m a n d o ğ r u l u ğ u ­
na e m i n o l d u ğ u n u z şahitlerden bir erkekle, biri u n u t u n c a
diğeri k e n d i s i n e h a t ı r l a t m a k üzere iki k a d ı n olur. Şahitler
de çağırılınca şehadetten kaçınmasınlar. Siz yazanlar da az
o l m u ş , ç o k o l m u ş , o n u vadesiyle y a z m a k t a n u s a n m a y ı n .
B u , Allah y a n ı n d a adalete d a h a y a k ı n o l d u ğ u gibi şehade-
tin hakkıyla edasına d a h a m ü s a i t v e şüpheye d ü ş m e m e n i z
için d a h a muvafıktır. M e ğ e r ki h e m e n aranızda devredece­
ğiniz bir ticaret olsun. O z a m a n b u n u y a z m a m a n ı z d a n d o ­
layı üzerinize mes'ûliyet o l m a z . A l ı m s a t ı m d a b u l u n u r s a n ı z
yine şahit getirin. Bir de ne yazan, ne de şehadet eden ızrar
edilmesin. Şayet ederseniz bilin ki bu sizin için bir isyandır.
Allah'tan k o r k u n . Allah sizlere bilmediklerinizi öğretiyor,
Allah herşeyi biliyor.

99
48 BAKARA
2. S Û R E
3. C Ü Z

283. Eğer yolcu iseniz, yazacak a d a m da b u l a m a d ı n ı z s a işi


kabzedilmiş rehinlerle g ö r ü n . Yok, birbirinizden e m i n ise­
niz, kendisine inanılan a d a m üzerindeki emaneti ödesin
v e m a b u d u olan Allahu Zülcelâl'den k o r k s u n . H e m sakın
şehadeti gizlemeyin. K i m o n u eda etmez de gizler ise bilmiş
olsun ki kalbi vebal içindedir. Allah ise b ü t ü n işlediklerinizi
biliyor. 6 6 284. G ö k l e r d e , yerde ne varsa hep Allah'ın. Sizler
içinizdekini ister dışarıya v u r u n , ister saklı t u t u n , o n u n h e ­
sabını Allah sizlere s o r u p dilediğini bağışlayacak, dilediğine
de azap edecek. Allah herşeye kadirdir (Allah'ın kadir olma­
dığı bir şey yok).

285. Peygamber, kendisine m a b u d u n d a n her ne indirildi


ise o n a i m a n getirdi, m ü m i n l e r de i m a n getirdiler. H e p s i
Allah'a ve Allah'ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine
i m a n getirdiler. " O ' n u n peygamberlerinden birini diğerin­
d e n ayırt etmeyiz" dediler. Ve " E m r i n i d u y d u k , b o y n u m u z u
eğdik. Yâ Rabbe'l-âlemîn! S e n d e n bizleri bağışlamanı dileriz.
D ö n ü p varacağımız Sensin, başkası değil" diye yalvardılar.
286. Adlahu Zülcelâl bir a d a m a a n c a k g ü c ü n ü n yetebilece­
ğini teklif eder (Bir adamı ancak gücünün yetebileceğinden
mükellef tutar). O a d a m ı n kazandığı hayır kendisinin, ka­
66 2 8 3 . âyetin bir bölümü­
zandığı vebal yine kendisinin.
nü daha önce şöyle tercüme
etmiştir: "Kendisine inandan Yâ Rabbe'l-âlemîn! U n u t t u ğ u m u z , yahut yanıldığımız ol­
adam da nezdindeki ema­
neti sahibine versin." (AKC, duysa bizleri m u a h e z e b u y u r m a . Yâ Rabbe'l-âlemîn! Biz­
1339, s. 268'den nakleden:
BKŞ, s. 2 0 0 ) .
lerden evvelkilerine yüklediğin gibi bizlere de ağır emirler
67 286. âyetin bir bölümü­ yükleme!
nü daha önce şöyle tercü­
me etmiştir: " M a h kimse­ Yâ Rabbe'l-âlemîn, takat getiremeyeceğimiz y ü k ü n altında
ye vüs' undan fazla teklifte
bulunmaz." (AKC, 1339, s. bizleri ezme, günahlarımızı sil. Bizleri bağışla, rahmetini biz­
33den nakleden: BKŞ, s. 200).
(...) Takat getiremeyeceğimiz lere yoldaş et! Sen bizlerin sahibimizsin, Seni tanımayanlara
yükü bize yükleme, Allanım!"
(SR, X I I I / 3 2 2 , 1 Kânun-i karşı bizlere i m d a d e t ! 6 7
Sânî 1330, s. 73'den nakle­
den: BKŞ, s. 2 0 0 ) .

100
ÂL-İ İMRAN 49
3. S Û R E
3. CÜZ

SÛRE-Î ÂL-İ İMRAN

Bismillâhirrahmânirrahîm

1. Elif, L â m , M i m . 2 Allah öyle bir ilâh ki O ' n d a n başka


ilâh yok. B a k i , her an b ü t ü n hilkat üzerinde h â k i m ve k â i m .
3. Sana hak ve kendisinden evvelkilerini teyid edici olarak âyet
âyet Kitap indirdi -nasıl ki Tevrat ile İncil'i de insanlara d o ğ r u
yolu göstermek üzere evvelce indirmişti- ve Furkan indirdi.
4. Allah'ın âyâtını t a n ı m a y a n l a r y o k m u ? Ş ü p h e yok, onlar
y a m a n bir a z a b a uğrayacaklar. Allah'ın izzeti var, i n t i k a m ı
var. 5. Allah'ı iyi bilin ki: O ' n a ne yerde, ne g ö k t e , hiçbir
şey gizli k a l a m a z . 6. Ö y l e Fâtır-ı Zülcelâl ki a n a rahimle­
rinde sizlere dilediği sureti veriyor. O ' n d a n b a ş k a ilâh yok.
Azız O , H a k i m O . 7 Ö y l e kâdir-i bî-misal k i sana ş u m u ­
a z z a m Kitab'ı indirdi. İçinde m u h k e m âyetler o l d u ğ u gibi
-ki ü m m u 1-kitab onlardır- diğer m ü t e ş a b i h âyetler de var.
O n u n için kalplerinde bâtıla meyil olanlar halkı dalâle d ü ­
şürmeye heveslerinden (fitne uyandırma heveslerinden) ve
bildikleri gibi teviline heveslerinden, o n u n m ü t e ş a b i h l e r i n e
tutunurlar. H a l b u k i tevilini Allah'dan b a ş k a k i m s e b i l m e z .
İ l i m d e r ü s û h u olanlara gelince, b u n l a r " İ n a n d ı k , hepsi d e
R a b b i m i z d e n " derler ki, zaten idrâki olanlardan başkası
için âyât-ı ilâhiyeden ibret a l a b i l m e k yok.
8. Yâ R a b b e ' l - â l e m î n ! S e n bizleri d o ğ r u yola çıkarmışken
1 9. âyetin bir bölümünü
s o n r a d a n kalplerimizi dalâle s a p t ı r m a ve bizlere nezd-i eha- daha önce iki farklı şekilde
diyetinden r a h m e t ver. Evet, b ü t ü n dilekleri veren S e n s i n , tercüme etmiştir:
a) "Allahu Zülcelâl asla
yalnız S e n s i n . vadinde hulfetmez!" {SR,
X V I I I / 4 6 7 , 3 Şubat 1337,
9. Yâ R a b b e ' l - â l e m î n ! E l b e t S e n insanları öyle bir g ü n s. 294'den nakleden: BKŞ,
s. 2 0 1 ) .
için toplayacaksın ki o g ü n ü n geleceğinde şek yok. Z i r a
b) Allah vadettiği zaman ve
miadından şaşmak (vadinden şaşmak = va'dinden hulf et­ mekânda asla hulfetmez!"
{AKC, 1339, s. 289'dan nak­
mek) Allah'ın asla s â n ı n d a n değil. 1
leden: BKŞ, s. 2 0 1 ) .

103
50 ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
3. C Ü Z

10. Küfre sapanların (Allah'ı tanımayanların) ne malları, ne


çocukları, kendileri için Allah'ın tâatinden zerresinin yerini
ebediyen t u t a m a y a c a k (kendileri hesabına Allah'ın azabından
zerresini olsun ebediyen def edemeyecek). C e h e n n e m kütükleri
y o k m u , işte bunlar onlar. 11. T ı p k ı Al-i Firavun ile kendi­
lerinden evvelkilerin (daha evvelkilerin) hâli gibi: Ayâtımıza
yalan dediler, Allah da isyanları y ü z ü n d e n onları helak etti.
Allah'ın ikâbı şiddetlidir (Allah'ın ikâbına dayanılmaz).
12. Yâ M u h a m m e d i Küfre sapanlara (Allah'ı tanımayanlara)
de ki: "İlkin m a ğ l u p olacak, arkasından da h a ş r o l u n u p ce­
h e n n e m e gideceksiniz! O ne y a m a n bir d ö ş e k ! " 13. Birbi­
riyle karşılaşan iki fırkanın hâli elbette sizlere ibret o l m u ş ­
tur: Fırkanın biri Allah y o l u n d a cihad ediyor, diğeri ise kâfir
(Allah'ı tanımıyor). O n l a r ı g ö z göre kendilerinin iki katı g ö ­
rüyorlar. Allah da nusretiyle dilediğini teyid buyuruyor. Evet
g ö z ü olanlar için b u n d a ibret var. 1 i . Kadınlar gibi, oğullar
gibi, bol bol biriktirilmiş altınlarla g ü m ü ş l e r gibi, d a ğ ni­
şanları v u r u l m u ş atlar gibi, davarlar gibi, ekinler gibi arzuyu
okşayacak şeylerin sevgisi insana cazibeli gösterildi. Bunlar
h e p d ü n y a hayatının geçici metâı. H a l b u k i d ö n ü p ebediyen
kalınacak yer Allah'ın yanında.

15. Yâ M u h a m m e d , onlara de ki: "Sizlere şunlardan âlâsını


haber vereyim m i : Müttakîler için (Allah'ın saygılı kulla­
rı için) m a b u d l a r ı n ı n civâr-ı r a h m e t i n d e altından nehir­
ler akan cennetler var. İçinde ebediyen kalacaklar. S o n ­
ra p â k zevceler var. D a h a sonra da Allah'ın kendilerinden
h o ş n u t olması var. Allahu Zülcelâl görüyor o kullarını ki;

104
ÂL-Î İMRAN
3. S Û R E
3. C Ü Z

16. "Yâ Rabbe'l-âlemîn! Bizler S a n a i m a n getirdik, g ü n a h ­


larımızı bağışla ve bizleri ateşin a z a b ı n d a n sıyânet b u y u r "
(azabından esirge) diyorlar. 17. O kullarını ki sabrediyor­
lar, d o ğ r u l u k t a n ayrılmıyorlar, haşyet içinde bulunuyorlar,
Allah y o l u n d a mallarını dağıtıyorlar, seherlerde Allah'tan
gufran diliyorlar. 18. Allah şahid, melekler şahid, ilim sa­
hipleri şahid ki: O ' n d a n b a ş k a ilâh yok, b ü t ü n hilkat üze­
rinde her an adi ile h â k i m ve k â i m O ' n d a n b a ş k a ilâh yok!
Azîz O, h a k î m O . 2 19. Allah'ın y a n ı n d a d i n yalnız İslâm. O
K i t a p verilen ü m m e t l e r bu ihtilâfa a n c a k kendilerine ilim
geldikten sonra, sırf birbirlerini çekemedikleri için düştüler.
K i m Allah'ın âyâtını inkâr ediyorsa (tanımıyorsa) bilsin ki
Allah'ın m u h a s e b e s i p e k serî'. 3

20. Yâ M u h a m m e d , şayet seninle d i n üzerinde m ü n a k a ş a


ederlerse (üzerinde ileri geri söz söylerlerse), " B e n , b a n a tâbi
olanlarla beraber y ü z ü m ü yalnız Allah'a d ö n d ü m " de ("Ben
ve bana tâbi olanlar yüzümüzü yalnız Allah'a döndük" de).
Kendilerine K i t a p verilmiş olanlarla verilmeyen ü m m î l e r e
d e " İ m a n ettiniz m i ? " diye sor. İ m a n ettilerse, d o ğ r u y o l u
t u t m u ş l a r d e m e k . Yok, yüzlerini çevirirlerse senin üzerine
d ü ş e n tebliğden başkası değil. A l l a h kullarının her hâlini
görüyor. 2 1 . O kimseler ki Allah'ın âyetlerini inkâr ederler
(tanımazlar), peygamberleri nahak yere ö l d ü r d ü k t e n b a ş k a
insanların adi ile emredenlerini d e öldürürler. Sen onları 2 1 8
- â v e t i daha önce şöyle
, , .i ... i i ı T» i i tercüme etmiştir: "Allah şa-

acısına d a y a n ı l m a z azap ile m ü j d e l e ! 22. B u n l a r o husra- hid, melekler şahid, ilim sa-
«.. .. t . « ı . ı « 1-11 • i •• i i i hipleri şahid ki O'ndan başka

n a d u ş m u ş kimseler kı, b u t u n işledikleri d ü n y a d a heder, A j k h yoktur! Her an adi üe

âhirette heder; i m d a d l a n n a gelecekler d e y o k .


(AKC, 1339, s. 103'den nak­
leden: BKŞ, s. 201).
3 19. âyetin bir bölümünü
daha önce şöyle tercüme et­
miştir: "Allah'ın nazarında
bir din vardır, o da İslâm'dır."
(AKC, 1339, s. l l ' d e n nakle­
den: BKŞ, s. 2 0 1 ) .

107
52 ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
3. CÜZ

2 3 . B a k m a z mısın şu kendilerine K i t a p t a n nasip verilmişlere


ki, aralarında h a k e m 4 olması için, Allah'ın K i t a b ı ' n a çağırılı-
yorlar da, sonra içlerinden bir kısmı, âdetleri veçhile, haktan
i'râz ederek dönüveriyorlar. 2 4 . Bu da onların "Sayılı birkaç
g ü n d e n başka bizlere asla ateş d e ğ m e y e c e k " demeleri ve ken­
di uydurdukları yalanların d i n n a m ı n a kendilerini aldatması
y ü z ü n d e n oluyor. 2 5 . A c a b a herkese d ü n y a d a ne kazandı ise
ödenecek ve hiç kimseye zulmedilmeyecek (Acaba herkese
dünyada ne kazandı ise ödenecek ve neyi hak etmişlerse kendi­
lerine ondan azı yahut çoğu verilmeyecek).

Bir g ü n olan o geleceği şüphesiz g ü n için onları topladığı­


m ı z z a m a n halleri ne olacak? 2 6 . Yâ M u h a m m e d , de ki: " E y
m ü l k ü n sahibi Allahım! Sen m ü l k ü dilediğine verirsin, Sen
m ü l k ü dilediğinden alırsın. Sen dilediğini azîz edersin, Sen
dilediğini zelîl edersin. H a y ı r yalnız Senin elinde. Ş ü p h e
y o k Sen herşeye kadirsin. 5 2 7 . Geceyi g ü n d ü z ü n içine sı­
kıştırırsın, g ü n d ü z ü gecenin içine sıkıştırırsın. Ö l ü d e n diri
çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın, dilediğine de hesapsız rızık

verirsin.
2 8 . M ü m i n l e r , m ü m i n l e r i bırakıp kâfirleri d o s t edinmesin­
ler (Müminler, müminler dururken kâfirleri dost edinmesin­
ler). B u n u y a p a n ı n Allah ile rabıtası k a l m a z , meğer ki onla­
4 Metinde bu kelime "hü­ rın tarafından çekineceğiniz bir şey olsun. A l l a h u Zülcelâl
k ü m " şeklinde yazılmıştır.
5 26. âyeti daha önce şöyle
sizleri o emrine muhalefetle gazabına u ğ r a m a k t a n tahzîr b u ­
tercüme etmiştir: "Yâ M u - yuruyor ki, s o n u n d a Allah'ın karşısına çıkılacak, başkasının
hammed, de ki: 'Ey mülkün
sahibi olan Allahım! Sen değil.
mülkü dilediğine verirsin,
Sen mülkü dilediğinin elin­
den alırsın. Sen dilediğini
2 9 . Yâ M u h a m m e d , onlara de ki: "Sinelerinizde olanı giz-
azîz edersin, Sen dilediğini leseniz de, açığa vursanız da, Allah o n u bildikten başka,
zelîl edersin. Senin elindeki
yalnız hayırdır. Sen hiç şüphe göklerle yerde ne varsa hepsini bilir. S o n r a A l l a h u Zülcelâl
yoktur ki herşeye kadirsin."
(SR, DC/226, 27 Kânun-i herşeye kadir.
Evvel 1328, s. 309'dan nak­
leden: BKŞ, s. 2 0 1 ) .

108
ÂL-İ İMRAN 53
3. S Û R E
3. CÜZ

30. O gün ki herkes vaktiyle hayra dair ne işlediyse, şerre dair


ne işlediyse önüne getirilmiş bulacak. İşte o zaman her ferd
kendisiyle o günün arasında bitmez tükenmez bir mesafe olma­
sını isteyecek (işte o zaman her ferd "Ne olurdu şu gün ile benim
arama namütenahi bir mesafegireydi de onu hiçgörmeyeydim"di­
yecek). B u n u n için Allahu Zülcelâl sizleri gazab-ı ilâhîsine uğra­
maktan tahzîr buyuruyor. Allahu Zülcelâl kullarına çok rahîm.
31. Yâ M u h a m m e d , onlara şöyle de: "Eğer Allah'ı seviyorsanız
benim izimce gelin ki Allah da sizden hoşnut olsun ve günah­
larınızı bağışlasın. Allah'ın gufranı hadsiz, rahmeti pâyânsız."
32. Yâ M u h a m m e d , şunu da söyle: "Allah'a ve Peygambere ita­
at edin, şayet yüz çevirirseniz bilin ki Allah kâfirlerden hoşnut
olmaz" (şayetyüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirlerden hoşnut
olmaz).
33-34. Allahu Zülcelâl  d e m ile N u h ' u ve Âl-i ibrahim ile Âl-i
Imran'ı, o aynı tevhid dininden olan nesli, b ü t ü n âlemlerin
arasından seçerek, üzerlerine geçirdi. Allah söylediklerinizi işi­
tiyor, işlediklerinizi biliyor. 35. H a n i Imran'ın haremi demişti
ki: "Yâ Rabbi! Karnımdakini Sana nezr ettim, o her kayıttan
âzâde olarak Senin (karnımdakini her kayıttan âzâde olduğu
halde Sana nezrettim). Bu nezrimi kabul buyur! işiten, bilen
Sensin, şüphe yok ancak Sensin." 36. Sonra, o n u dünyaya ge­
tirince şöyle dedi: "Yâ Rabbi, o n u ben dünyaya kız getirdim
-Allahu Zülcelâl onun ne getirdiğini daha iyi biliyordu-. Hal­
buki oğlan başka idi, kız gibi değildi. Bununla beraber adını
M e r y e m k o y d u m . Kendisini ve zürriyetini şeytanın şerrinden
Senin sıyânetine emanet ederim." 37. B u n u n üzerine m a b u d u
o n u iyi bir kabul ile kabul buyurduktan başka, güzel suret­
te yetiştirdi ve Zekeriyya'nın himayesine verdi. Zekeriyya ne
zaman o n u n b u l u n d u ğ u hücreye girerse yanında yeni bir yi­
yecek bularak, "Yâ M e r y e m , bu sana nereden geliyor?" derdi.
Beriki de "Allah'ın yanından, şüphe yok ki Allah dilediğine
hesapsız rızıklar verir" cevabında bulunurdu.

111
54 ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
3. C Ü Z

3 8 . İşte o aralık Zekeriyya m a b u d u n a yalvardı: "Yâ R a b ­


bi! N e z d - i r a h m e t i n d e n b a n a p â k bir zürriyet ver; elbet
niyazımı d i n l i y o r s u n ! " d e d i . 3 9 . S o n r a , m i h r a b ı n d a ayağa
k a l k m ı ş , n a m a z kılarken melekler kendisine şöyle n i d a etti:
"Allahu Zülcelâl seni h e m Kelimetullah'ı tasdik edici (teyid
edici), h e m insanların u l u s u , h e m afif, h e m salihîn içinden
yetişmiş p e y g a m b e r olarak gelecek Yahya ile m ü j d e l i y o r " .
4 0 . Zekeriyya "Yâ R a b b i ! B e n i m nasıl o ğ l u m olacak? K e n ­
d i m k o c a l d ı m , h a r e m i m kısır" deyince, "Allah böylece dile­
diğini y a p a r " b u y u r d u . 4 1 . "Yâ R a b b i ! B e n i m için bir bur­
h a n e m r e t " d e d i , " S a n a b u r h a n : İnsanlara ü ç g ü n işaretten
b a ş k a söz söylemeyeceksin. R a b b i n i ç o k an, a k ş a m sabah
teşbih e t " b u y u r d u .

4 2 . H a n i , melekler n e demişlerdi: "Yâ M e r y e m ! A l l a h u


Zülcelâl seni seçti, seni lekelerden p â k b u l u n d u r d u . Seni
b ü t ü n âlemlerin kadınları üzerine geçirdi. 4 3 . Yâ M e r y e m !
R a b b i n e karşı h u ş u içinde b u l u n , secdeye k a p a n , r ü k û eden­
lerle beraber r ü k û a var." 4 4 . İşte bu g a y b ı n haberlerinden
ki sana vahiy ile bildiriyoruz. Yoksa, ne içlerinden hangisi
M e r y e m ' i himayesine alacak diye, kalemleriyle k u r a çektik­
leri (attıkları) z a m a n y a n l a r ı n d a idin, ne de onlar bu m e s e ­
leye dair m ü c a d e l e ederlerken yanlarında idin. 4 5 - 4 6 . H a n i ,
melekler n e demişlerdi: "Yâ M e r y e m ! Allah sana h e m d ü n ­
y a d a , âhirette m u a z z e z ve nezd-i ilâhîsinde m u k a r r e b î n d e n ,

112
ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
3. C Ü Z

h e m beşikte iken de b ü y ü m ü ş k e n de insanlara y ü k s e k sözler


söyler ve sâlihînden olarak gelecek Kelimetullah'ın m ü j d e s i ­
ni veriyor ki, adı M e s i h Ise'bni M e r y e m . "

47. "Yâ R a b b i , b e n i m nasıl ç o c u ğ u m olabilir ki b a n a beşer


d e ğ m e d i ? " deyince şöyle b u y u r d u : "Allah işte böylece dile­
diğini yaratır, bir şey m u r a d etti m i , o n a yalnız ' O l ! ' der,
o da oluverir. 48. H e m o n a Allah kitap öğretecek, h i k m e t
öğretecek, Tevrat öğretecek, İncil öğretecek. 49. O da B e n î
İsrail'e p e y g a m b e r o l u p diyecek ki: ' B e n R a b b i n i z d e n sizle­
re b u r h a n getirdim: Ç a m u r d a n sizlere tıpkı bir kuş v ü c u d a
getirir o n a üflerim, Allah'ın izniyle kuş olur. Yine Allah'ın
izniyle a n a d a n d o ğ m a â m â y ı ve abraşı iyi e d e r i m . Evleri­
nizde ne yediğinizi, ne biriktirdiğinizi sizlere haber veririm.
G e r ç e k t e n m ü ' m i n iseniz şu söylediklerimde elbette sizin
için b u r h a n o l m a k lâzım. 50. Ve b e n d e n evvel gönderi­
len Tevrat'ı teyid ederek geldikten b a ş k a üzerinize h a r a m
olanların bir k ı s m ı n ı helâle çevirmek için g e l d i m . H e m de
R a b b i n i z d e n sizlere b u r h a n g e t i r d i m . Allah'tan k o r k u n ve
beni dinleyin. 51. B i l m i ş o l u n ki A l l a h u Zülcelâl b e n i m de
m a b u d u m , sizin d e m a b u d u n u z . O ' n a k u l l u k edin, b u g ö s ­
terdiğim yol d o s d o ğ r u y o l . ' " 6

52. İsa o n l a r d a n küfrü hissedince, "Allah y o l u n d a b a n a yar­


d ı m c ı kimler o l a c a k ? " diye s o r d u . Havariler dediler ki: " B i z
Allah y o l u n u n yardımcılarıyız. Allah'a i m a n getirdik, sen de
şahit ol, bizler gerçekten i m a n etmişleriz. 6
50-51. âyetleri daha önce
şöyle tercüme etmiştir: "Size
haram edilen şeylerin bazısını
helâl kılmak için geldim; ve
Tanrınızdan size mucize ge­
tirdim. O n u n için Allah'tan
korkunuz, bana itaat ediniz.
Allah hem benim, hem sizin
Tanrınızdır. O ' n a kulluk edi­
niz. Bu gösterdiğim yol doğ­
ru yoldur." {SR, X I X / 4 7 2 , 21
Mart 1337, s. 30'dan nakle­
den: BKŞ, s. 2 0 1 ) .

115
56 ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
3. CÜZ

5 3 . Yâ Rabbe'l-âlemîn! Bizler Senin indirdiğine inandık.


Peygamberin y o l u n u tuttuk. Sen bizleri birliğinle şehadet
getirenlerle bir arada yaz." 5 4 . Benî İsrail İsa'yı tuzağa düşür­
m e k istedi. Allah da kurdukları tuzağa kendilerini d ü ş ü r d ü .
Allah tuzakçıları perişan edenlerin en kavîsidir. 5 5 . H a n i
A l l a h u Zülcelâl ne b u y u r m u ş t u : "Yâ İsa! B e n seni kabzede-
c e ğ i m , seni civâr-ı izzetime yükselteceğim. Seni kâfirlerden
âzâde b u l u n d u r a c a ğ ı m . Senin izinden gidenleri kâfirlerin
üzerinde kıyamet g ü n ü n e kadar h â k i m kılacağım. S o n r a
hepiniz B a n a döneceksiniz. İhtilâf ettiğiniz dava üzerinde
B e n aranızda h a k e m olacağım: 5 6 . Küfre s a p m ı ş kimseleri
d ü n y a d a âhirette y a m a n azab ile ta'zîb edeceğim. 5 7 . İ m a n
ederek işleri salâh olanlara gelince, Allah onların b ü t ü n ecir­
lerini kendilerine ödeyecek, Allahu Zülcelâl zâlimleri sev­
m e z . 5 8 . Yâ M u h a m m e d ! S a n a şu hikaye ettiklerimiz h e p
âyâtımızdan, hep Kitâb-ı h a k i m i m i z d e n . 5 9 . Allah'a göre
İsa'nın hâli tıpkı A d e m ' i n hâli gibi: T o p r a k t a n yaratıp sonra
" O l ! " diyor, o da oluveriyor. 6 0 . Bu senin R a b b i n d e n gelmiş
hak, o n u n için sakın şüpheye düşenlerden o l m a . 6 1 . S a n a
gelen şu ilimden sonra b u n u n üzerinde seninle m ü n a k a ş a ­
ya kalkanlar olursa de ki: " G e l i n oğullarımızı, oğullarınızı,
kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendilerimizi, kendilerinizi ça­
ğıralım, sonra d u a edelim de yalancı kimlerse Allah'ın laneti
onların üzerine olsun diyelim."

116
ÂL-İ İMRAN 57
3. S Û R E
3. CÜZ

62. İşte şu y o k m u , h a k olan haber a n c a k o. Allah'dan başka


da hiçbir ilâh yok. Allah ise o azîz, o h a k î m olan Ma bûd-i
M u t l a k . 63. Şayet yine haktan y ü z çevirecekler ise bilsinler
ki Allah yeryüzünü fesada verenleri biliyor. 64, Yâ M u h a m ­
m e d , onlara şöyle söyle: " E y Ehl-i K i t a p , gelin sizinle ara­
m ı z d a ayrılmayacağımız bir kelime üzerinde toplanalım ki
o da hiçbirimizin Allah'dan başkasına t a p m a m a s ı , O ' n a bir
şeyi şerik k o ş m a m a s ı ve bir kısmımızın bir kısım insanları
ilâh edinmemesidir." Şayet kabul etmezlerse, "O halde şa­
hit olun ki Allah'a i m a n getirenler bizleriz!" d e y i n . 7 65. Ey
Ehl-i K i t a p ! N i ç i n i b r a h i m üzerinde birbirinizle m ü n a k a ş a
ediyorsunuz ki Tevrat ile İncil a n c a k kendisinden sonra indi­
rilmişti. B u n u akıl etmiyor m u s u n u z ? 66,. Şu sizler y o k m u ­
sunuz, şaşılacak kimselersiniz. H a y d i bildiğiniz şeyde m ü ­
nakaşa ettiniz, ya bilmediğinizde niye m ü n a k a ş a edersiniz?
H a k i k a t i Allah bilir, y o k s a sizler bilmezsiniz. 67. İbrahim ne
Yahudi, ne de N a s r â n î değildi, o a n c a k bâtıldan uzak d u r u p
h a k k a meyleden bir m u v a h h i d idi. Ve hiçbir z a m a n müşrik­
7 64. âyeti daha önce iki
lerden o l m a d ı . 68. İnsanların İbrahim'e en yakını ş ü p h e y o k farklı şekilde tercüme et­
miştir:
ki o n u n izinde gidenlerle şu g ö r d ü ğ ü n ü z Peygamber, bir
a) "Ey Ehl-i Kitab! Geliniz,
de i m a n edenler. A l l a h u Zülcelâl'e gelince, o m ü m i n l e r i n sizlerle aramızdaki ayrılama­
yacağımız bir kelime üzerin­
hâmîsi (o yalnız müminlerden hoşnut). 69. Ehl-i Kitap'tan de toplanalım ki o da hiçbi­
rimizin Allah'tan başkasına
bir c e m a a t sizleri dalâle d ü ş ü r m e k a r z u s u n u besliyorlar. tapmaması, O ' n a hiçbir şeyi
şerik koşmaması ve bir kıs­
H a l b u k i dalâle kendilerini düşürüyorlar da farkında değil­ mımızın bir kısım insanları
mabud ittihaz etmemesidir."
ler. 70. Ey Ehl-i K i t a p ! Allah'ın âyetlerini göre göre neden
(AKC, 1339, s. 96'dan nakle­
inkâr ediyorsunuz? den: BKŞ, s. 2 0 1 ) .
b) "Ey Ehl-i Kitab! Geliniz,
aramızda birleşeceğimiz bir
kelime üzer(ind)e toplanalım
ki o da hiçbirimizin Allah'tan
başkasına tapmaması, O'na
bir şeyi şerik koşmaması ve
bir kısmımızın Allah'ı bıra­
kıp da içimizden bir kısmını
mabud ittihaz etmemesidir."
(AKC, 1339, s. 270'den nak­
leden: BKŞ, s. 201).

119
58 ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
3. CÜZ

7 1 . E y Ehl-i K i t a p ! N i ç i n bilip d u r u r k e n hakkı bâtıla karış­


tırıyor ve hakkı gizliyorsunuz? 7 2 . Ehl-i Kitap'tan bir c e m a ­
at d e , dindaşlarına dedi ki: " M ü m i n l e r e indirilen Kur'an'a
g ü n d ü z ü n b a ş ı n d a i m a n etmiş g ö r ü n ü n , g ü n d ü z ü n s o n u n d a
da inkâr edin. Bu suretle belki onlar da dönerler ve kendi
dininize tâbi olanlardan başkasını tasdik etmeyin." 7 3 . Yâ
M u h a m m e d , onlara şöyle söyle: " H i d a y e t y o k m u , hani
Allah'ın hidayeti, işte o R a b b i n i z i n h u z u r u n d a mu minlerin
sizi m a ğ l u p etmeleri için içlerinden birine, vaktiyle sizlere
verilen nübüvvetin tıpkısının verilmesidir. (Yâ Muhammed,
onlara şöyle söyle: "Allah'ın gösterdiği yol yok mu, işte o doğru
yol ancak o". Dindaşlarına diyorlar ki: "Onlardan birine vak­
tiyle sizlere verilmiş olana benzer kitap verilmesini yahut Rab­
binizin huzurunda burhan ile sizlere galebe edeceklerini tasdik
etmeyin').

Yâ M u h a m m e d , söyle: "Fazl a n c a k Allah'ın elinde, o n u


dilediğine verir. Allah'ın keremi kâinatı kuşatmış, ilmi
n a m ü t e n a h i . 7 4 . R a h m e t - i ilâhiyesini istediğine hasreder.
(Rahmet-i ilâhiyesiyle istediğini çerağ eder). A z î m fazlın sahibi
Allahu Zülcelâl, başkası değil."

7 5 . Ehl-i K i t a p içinden öyleleri var ki, yüklerle malını ken­


disine inansan o n u sana öder. Yine onlardan öyleleri var ki,
bir dinarını inansan o n u sana ö d e m e z , meğer ki tepesine di­
kilip durasın. Bu işte onların " U m m i l e r e ne yaparsak bize
mes'ûliyet y o k " demelerinden ve Allah n â m ı n a bile bile ya­
lan söylemelerinden ileri geliyor. 7 6 . Ö y l e değil, mes'ûliyet
var. K i m ahdini yerine getirir ve Allah'dan korkarsa bilsin
ki Allah müttakîleri sever. 8 7 7 . Allah'ın ahdini ve kendi ye­
minlerini hasis (sefil) bir menfaat bahasına satanlara gelince,
8 76. âyetin bir bölümünü
daha önce şöyle tercüme işte onların âhirette hiç nasipleri olmayacak, Allah kıyamet
etmiştir: "Ahdini yerine ge­
tirenleri, nakz-i ahdden çeki­
g ü n ü kendilerine hitap etmeyecek, yüzlerine b a k m a y a c a k ,
nenleri Cenâb-ı H a k sever." senalarında b u l u n m a y a c a k ve kendilerine dayanılmaz azap
(AKC, 1339, s. 289'dan nak­
leden: BKŞ, s. 2 0 1 ) . ile azap edilecek.

120
ÂL-İ İMRAN 59
3. S Û R E
3. C Ü Z

78. içlerinden bir c e m a a t de var ki, sizler o n u Kitap'tan


zannedesiniz diye dillerini b ü k ü p Kitab'ı tahrif ediyorlar.
O ise Kitap'tan değil. S o n r a da " B u Allah tarafından g e l d i "
diyorlar. H a l b u k i Allah tarafından gelmedi. Allah n â m ı n a
bile bile yalan söylüyorlar. 7 9 . H i ç b i r beşer y o k ki Allah o n a
kitap versin, h ü k ü m versin, peygamberlik versin de o sonra
insanlara "Allah'ı bırakın, b a n a kul o l u n " diyebilsin. L â k i n
o "Sizler Kitab'ı tâlim ve tetebbu' etmekte o l d u ğ u n u z için
Allah'a t a m a m ı y l a m ü n k â d olmalısınız" der. 80. Ve hiçbir
z a m a n meleklerle peygamberleri ilâh edinmenizi de e m r e d e -
m e z . Ya sizler Allah'a i m a n ettikten sonra o hiç kâfir o l m a ­
nızı emredebilir mi? 81. H a n i Allah "Sizlere verdiğim K i t a p
ile h i k m e t e m u t l a k i m a n edeceksiniz, sonra sizlere elinizdeki
o K i t a p ile hikmeti tasdik eder (teyid eder) bir Peygamber
gelecek, o n a m u t l a k i m a n edecek ve kendisine m u t l a k yar­
d ı m d a bulunacaksınız" diye nebilerden m i s a k alarak "ikrar
veriyor m u s u n u z ? Ve b u n u n üzerine olan a h d i m i b o y n u n u ­
za alıyor m u s u n u z ? " b u y u r m u ş t u . O n l a r " i k r a r veriyoruz"
deyince " Ö y l e ise şahit olun, b e n de sizinle beraber şehadet
edenlerdenim" b u y u r d u . 82. A r t ı k b u n d a n sonra y ü z çevi­
renlere gelince, işte Allah'ın tâatinden uzaklaşanlar onlar.
83. Yoksa bunlar Allah'ın d i n i n d e n başkasını mı istiyorlar
ki göklerde, yerde k i m varsa ister istemez O ' n u n birliğine
b o y u n eğmiş v e d ö n ü p O ' n a varacaklar.

123
60 ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
3. CÜZ

84. Yâ M u h a m m e d , onlara de ki: "Bizler Allah'a inandığı­


m ı z gibi k e n d i m i z e indirilen ve İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a,
Yakub'a ve Y a k u p oğullarına indirilen ve Musa'ya, İsa'ya ve
diğer peygamberlere m a b u d l a r ı tarafından olarak verilen ki­
taplara inandık. Peygamberlerden hiçbirini ö t e k i n d e n ayırt
e t m e z ve bizler t a m a m ı y l a Allah'a m ü n k â d ı z (ve bizler ta­
mamıyla Allah'ın birliğine boyun eğmişiz). 85. K i m İslâm'dan
başka bir din isterse kat'iyyen o n u n dini kabul edilmeyecek
ve kendisi âhirette hüsrana düşenlerden olacak. 86. Allahu
Zülcelâl öyle bir k a v m i nasıl d o ğ r u yola çıkarır ki i m a n et­
tikten, peygamberlerin h a k o l d u ğ u n a şahit o l d u k t a n ve ken­
dilerine apaçık âyetler geldikten sonra d ö n ü p küfre sapıyor­
lar. A l l a h u Zülcelâl böyle nefsine z u l m e d e n bir k a v m i d o ğ r u
yola çıkarmaz. 87. İşte onların cezaları: Allah'ın, meleklerin,
insanların hepsinin laneti üzerlerine uğrayacak, 88. ebedi­
yen o n u n altında kalacaklar. Ne azapları eksiltilecek, ne de
kendilerine g ö z açtırılacak. 89. L â k i n o kimseler ki b u n d a n
sonra (sonradan) r ü c û ile nefislerini ıslah ederler, ş ü p h e y o k
Allah'ın gufranı geniş, rahmeti engindir. 90. O kimseler ki
i m a n etmişken arkasından inkâr ederler, sonra imansızlıkla­
rını arttırırlar. Bunların rücû'u ebediyen kabul edilmeyecek.
B u n l a r y o k m u , işte dalâl içinde kalanlar bunlar. 9 1 . O k i m ­
seler ki inkâra saparlar ve kâfir olarak can verirler, bunların
hiçbirinden hatta fidye namiyle d ü n y a d o l u s u altın verse
asla kabul edilmez. B u n l a r o a d a m l a r ki kendileri için daya­
nılmaz azap var ve i m d a d l a r ı n a gelecekler yok.

124
ÂL-İ İMRAN 61
3. S Û R E
4. CÜZ

92. Sevdiğiniz mallardan Allah y o l u n d a bağışlamadıkça ebe­


diyen kemâle varamazsınız. H e r h a n g i bir şeyi de bağışladı­
nız mı bilin ki Allah o n u biliyor. 93. İsrail'in Tevrat indi­
rilmezden evvel nefsine h a r a m etmiş b u l u n d u ğ u n d a n başka
b ü t ü n yiyecekler İsrail oğullarına helâl idi. Yâ M u h a m m e d ,
onlara " S ö z ü n ü z d e d o ğ r u iseniz, getirin Tevrat'ı da o k u y u n ! "
de. 94. Artık b u n u n üzerine Allah n a m ı n a yalan uyduranlar
kimler ise, işte nefislerine zulmedenler onlardır. 95. K e n ­
dilerine de ki: "Allah'ın d o ğ r u söylediği m e y d a n d a . Gelin,
İbrahim'in d a i m a h a k k a meyleden dinine tâbi olun. H e m
o hiçbir z a m a n müşriklerden değildi." 96. İnsanlar için ilk
m a b e d olması emredilen Beyt ş ü p h e y o k ki m ü b a r e k ve
âlemlere hidayet olarak Mekke'de bulunanıdır. 97. O r a d a
Allah'ın açık âyâtı var, İbrahim'in m a k a m ı var, sonra içine
giren her türlü k o r k u d a n e m i n olur. Allah'ın insanlar üze­
rinde hakkıdır: Yolunu bulabilenler Beyt'ini ziyaret edecek­
ler. K i m bu hakkı tanımazsa bilsin ki Allahu Zülcelâl b ü t ü n
âlemlerden m ü s t a ğ n i . 98. Yâ M u h a m m e d , onlara şöyle d e :
" E y Ehl-i K i t a p ! Allah'ın âyâtını nasıl inkâr ediyorsunuz ki
Allah b ü t ü n işlediklerinizi görüyor." 99. Yâ M u h a m m e d , o n ­
lara şöyle d e : " E y Ehl-i K i t a p ! N e d e n sizler Allah'ın y o l u n u
d o s d o ğ r u görür d u r u r k e n eğri b ü ğ r ü olmasını istiyorsunuz
da, i m a n edenleri o y o l d a n çeviriyorsunuz? H a l b u k i Allahu
Zülcelâl işlediklerinizden gafil değil." 100. Ey i m a n edenler!
Şayet kendilerine kitap verilenlerden bir t a k ı m ı n a uyarsanız
sizleri i m a n ı n ı z d a n çevirir, kâfir ederler.

127
62 ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
4. CÜZ

9 1 0 0 - 1 0 1 . âyetleri daha ön­ 101. H e m sizler küfre nasıl dönersiniz ki ö n ü n ü z d e Allah'ın


ce şöyle tercüme etmiştir:
"Ey müslümanlar! Kendileri­ âyetleri okunuyor, aranızda Allah'ın Peygamberi bulunuyor?
ne sizden evvel Kitab gönde­
rilenlerden bir kısmına uya­ K i m Allah'a tutunursa kendisinin d o ğ r u yola çıkarılmış oldu­
cak olursanız, siz şeref-i iman ğ u n u bilsin. 9 102. Ey i m a n edenler! Allah'tan ne türlü kork­
ile müşerref olmuşken, onlar
sizi yeniden -neûzübillah- m a k gerekirse öyle korkun ve başkasına değil, ancak O ' n u n
küfre sokarlar. Ya siz, aranız­
da Cenâb-ı Hakk'ın âyât-ı birliğine boyun eğdiğiniz halde can verin. 1 0
celîlesi okunup dururken,
Allah'ın peygamberi içinizde 103. Gelin, hepiniz birden O ' n u n gönderdiği rabıtaya sımsıkı
yaşıyorken, nasıl bu suretle
küfür yolunu tutarsınız? K i m
tutunun, h e m sakın birbirinizden ayrılmayın. Allah'ın üze­
Allah'ın gönderdiği rabıtaya rinizdeki nimetini anın. H a n i sizler birbirinizin hasmı iken
sımsıkı sarılacak olursa, doğ­
ru yolu bulmuş olur." (SR, kalplerinizi barıştırmıştı da sırf O ' n u n keremiyle kardeş ol­
X V I I I / 4 5 8 , 12 Şubat 1336,
s. 186'da
m u ş t u n u z . H a n i sizler cehennem u ç u r u m u n u n tâ kenarında
10 102. âyeti daha önce iki bulunuyorken O sizleri oradan kurtarmıştı. İşte d o ğ r u yolu
farklı şekilde tercüme etmiştir:
tutabilmeniz için Allahu Zülcelâl âyetlerini böylece sarih ola­
a) "Ey iman etmiş olan insan­
lar! Allah'tan nasıl korkmak rak sizlere bildiriyor. 1 1 104. Sonra aranızdan insanları salâha
lazım ise öylece korkunuz."
(SR, XII/309, 20 Ağustos
çağırır, m â r u f ile emreder, m ü n k e r d e n nehiyde bulunur bir
1330, s. 389'dan nakleden: ü m m e t meydana çıkmalı (vücuda gelmeli) ki felaha erecekler
BKŞ, s. 202).
b) "Ey müslümanlar! Allah'­
işte bunlar. 1 2 105. Sakın sizler de kendilerine apaçık âyetler
tan nasıl korkmak icap eder­ gelmişken aralarında ayrılık çıkaran, ihtilâfa düşen kimseler
se öylece korkunuz!" (SR,
XVIII/458, 12 Şubat 1336, s. gibi olmayın. Bunlar öyle bir g ü n d e azabın b ü y ü ğ ü n e uğra­
186'dan nakleden: BKŞ, s. 202).
yacaklar 106. ki, o g ü n birtakım yüzler ağaracak, birtakım
11 103. âyeti daha önce beş
farklı şekilde tercüme etmiştir: yüzler de kararacak. Yüzleri kararanlara "Sizler i m a n etmişken
a) "Hepiniz birden Allah'ın d ö n d ü n ü z , kâfir o l d u n u z öyle mi? O halde kâfir o l d u ğ u n u z
Kitabı'na sımsıkı tutununuz;
birbirinizden ayrılmayınız. için tadın azabı da g ö r ü n ! " denecek. 107. Yüzleri ağaranlarsa
Cenâb-ı Hakk'ın üzerinizde­
ki nimetini hatırlayınız: hani,
Allah'ın rahmetinde olacaklar ki onlar da ebediyen oradalar.
bir zamanlar birbirinize düş­ 108. İşte bunlar Allah'ın âyetleri ki sana hak olarak vahyedi-
man idiniz, O sizin kalpleri­
nizi birleştirdi de O ' n u n lüt­ yoruz. Allahu Zülcelâl âlemlere z u l m ü m u r a d eder değil.
fü sayesinde kardeş oldunuz.
Hani, bir zamanlar cehen­
nem uçurumunun kenarında Resulü nün emirlerine itaat, nehiylerinden ictinab ediniz. Hiçbir zaman ayrılmayınız, kalple­
idiniz, O sizi oradan kurtar­ riniz, ruhlarınız daima sımsıkı birbirinize bağlı olsun." (SM, V / 1 1 6 , 11 Teşrîn-i Sânî 1326, s.
dı; işte, doğru yolu bulaşınız 205'den nakleden: BKŞ, s. 2 0 2 ) .
diye Allah âyetlerini size böy­ c) Hepiniz birden habl-i ilâhîye, dine sarılınız; yani ahkâm-i Kur'aniyeden ayrılmayınız. Sakın
lece bildiriyor." (SR, K / 2 1 2 , tefrikaya düşmeyiniz, sonra mahvolursunuz. Allah'ın üzerinizdeki nimetlerini hatırınıza geti­
12 Eylül 1328, s. 62'den nak­ riniz. Biliyorsunuz ya: hani aranızda nizâlar, ihtilaflar vardı, birbirinize düşman idiniz; İslâm
leden: BKŞ, s. 2 0 2 ) . sayesinde Cenâb-ı H a k kulübünüzü tevhid etti, kardeş oldunuz. Hani, tâ cehennem uçurumu­
b) "Ey müminler! Hepiniz nun kenarına kadar gelmiş idiniz, Allah sizi oradan kurtardı..." (SR, DC/230, 24 Kânun-i Sânî
Allah'ın habl-i metinine, 1328, s. 373'den nakleden: BKŞ, s. 2 0 2 ) .
din-i celîl-i İslâm'a elbirli­ d) "Hepiniz birden Allah'ın Kitabı'na sımsıkı tutununuz, birbirinizden ayrılmayınız." (SR,
ğiyle sarılınız, Allah'ın ve X I / 2 8 6 , 20 Şubat 1329, s. 409'dan nakleden: BKŞ, s. 2 0 2 ) .

128
ÂL-İ İMRAN 63
3. S Û R E
4. CÜZ

109. G ö k l e r d e ne varsa, yerde ne varsa hep Allah'ın. B ü t ü n


u m u r u n (şuûnun) d ö n ü p geleceği de ancak A l l a h u Zülcelâl.
110. Sizler iyiliği emreder, kötülükten nehyeder, Allah'a ina­
nır o l m a n ı z d a n insanların hayrı için v ü c u d a getirilmiş en ha­
yırlı bir ü m m e t b u l u n u y o r s u n u z (Sizler insanların hayrı için
meydana çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. Marufu emreyler,
münkerden nehyeder ve Allah'a inanırsınız). Şayet Ehl-i K i t a p e) "Hepiniz birden habl-i
ilâhîye sımsıkı sarılınız. Sa­
olanlar da hakkıyla i m a n etselerdi kendileri için hayırlı olur­ kın aranıza ayrılık gayrdık
d u . İçlerinden i m a n a gelmişleri varsa da ç o ğ u k ü f r ü n d e inad girmesine meydan bırakma­
yınız. Allah'ın hakkınızdaki
edenler. 1 3 111. Sizlere ezadan başka bir fenalıkta ebediyen nimetini düşününüz. Hani,
sizler birbirinize düşman idi­
bulunamazlar. Sizinle harbe kalkışırlarsa arkalarını dönerler niz; Cenâb-ı H a k kalplerinizi
feyz-i İslâm ile birleştirdi de
ve bir taraftan i m d a d alamazlar. 112. N e r e d e bulunurlarsa O'nun sâye-i nimetinde kar­
deş oldunuz. Hani, sizler bir
zillet altında kalmaya m a h k û m d u r l a r . M e ğ e r ki Allah'ın ah­ zaman, ateş çukurunun tâ
dine v e m u minlerin ahdine sığınmış olsunlar. B u n d a n başka kenarına kadar gelmiştiniz
de Cenâb-ı H a k sizi oradan
Allah'ın gazabına u ğ r a m a y a ve meskenet altında yaşamaya kurtarmıştı. İşte, belki tarîk-i
hidayeti bulursunuz diye,
m a h k û m d u r l a r . Bu hüsran Allah'ın âyetlerini t a n ı m a m a l a ­ Cenâb-ı H a k âyât-ı celîlesini
size böyle sarih olarak tebliğ
rından, peygamberleri nahak yere öldürmelerindendir. Bu buyuruyor." (SR, X V I I I / 4 5 8 ,
12 Şubat 1336, s. 186'dan
hüsran Allah'a isyanlarından ve indirdiği a h k â m ı n h u d u d u ­ nakleden: BKŞ, s. 203).
nu çiğnemelerindendir (aşmalarındandır). 113. Hepsi bir 12 104. âyeti daha önce şöyle
tercüme etmiştir: "İçinizden
değiller: Ehl-i Kitab'ın içinde d o s d o ğ r u bir ü m m e t var ki insanları hayra çağırır, iyiliği
emr, kötülükten men eder
gece yarıları secdeye kapanmışlar, Allah'ın âyetlerini okur­ bir cemaat ayrılmalı." (AKC,
lar, 114. Allah'a inanırlar, âhiret g ü n ü n e inanırlar, m â r u f u 1339, s. 191'den nakleden:
BKŞ, s. 2 0 3 ) .
emrederler, m ü n k e r d e n nehiyde bulunurlar. Hayırlı işler­ 13 110. âyeti daha önce
iki farklı şekilde tercüme
de birbirleriyle yarışırlar. İşte bunlar salihler zümresinden. etmiştir:
115. H e m hayır olarak ne işlerseler o hiçbir z a m a n küfrana a) "Siz iyiliği emreyler, kötü­
lükten nehyeder, Allah'a ina­
uğramayacak. Allahu Zülcelâl müttakîleri (saygılı kullarını) nır olduğunuzdan, insanların
hayrı için meydana çıkarıl­
biliyor. mış en hayırlı bir milletsi­
niz." (SR, X / 2 4 6 , 16 Mayıs
1329, s. 189'dan nakleden:
BKŞ, s. 2 0 3 ) .
b) Sizler iyiliği emr, kötülüğü
nehy eder olduğunuzdan in­
sanların hayrı için meydana
çıkarılmış en iyi ümmetsi­
niz." (AKC, 1339, s. 191'den
nakleden: BKŞ, s. 203).

131
64 AL-İ İMRAN
3. S Û R E
4. CÜZ

116. Allah'ı tanımayanların (küfre sapanların) ne malları, ne


çocukları Allah'ın tâatinden zerresinin yerini ebediyen tuta­
mayacak (Allah'ı tanımayanların (küfre sapanların) ne malla­
rı, ne çocukları kendileri hesabına Allah'ın azabından zerresi­
ni ebediyen defedemeyecek). Bunlar c e h e n n e m ehli ki o r a d a
kalacaklar. 117. O n l a r ı n bu d ü n y a hayatında bağışladıkları
şeylerin s o n u , tıpkı o k a v u r u c u s o ğ u k rüzgârın hasarına ben­
zer ki nefislerine z u l m e t m i ş bir k a v m i n ekinine çalar da o n u
mahvediverir. Allah bunlara z u l m e t m i ş değil, bunlar nefisle­
rine zulmediyorlar.
14 118. âyeti daha önce 118. Ey i m a n edenler! K e n d i n i z d e n başkalarını -ki size karşı
şöyle tercüme etmiştir: "Ey
müminler! Size ellerinden fenalıktan geri durmuyorlar- dost edinmeyin (bağrınıza bas­
gelen fenalığı yapmaktan çe­
kinmeyen, bu hususta hiçbir mayın) (Kendinizden başkalarıyla -ki size karşı fenalıktan geri
fırsatı kaçırmayan, dininize
yabancı milletleri kendinize
durmuyorlar- içli-dışlı olmayın). D a i m a sizin belâya u ğ r a m a ­
mahrem-i esrar, dost, arkadaş
nızı isterler. G ö r m ü y o r m u s u n u z ? H u s û m e t l e r i ağızlarından
ittihaz etmeyiniz. Bunların
suret-i haktan görünerek si­ taşıyor. Sinelerinin gizlediği ise d a h a dehşetli. Gerçekten
ze güieryüz göstermelerine,
hayrınızı ister gibi tavırlar aklı b a ş ı n d a iseniz, işte size âyâtımızı sarih olarak bildirdik. 1 4
takınmalarına asla kapılma­
yınız. Onların gece gündüz 119. Anlayın nasıl adamlarsınız ki onları seviyorsunuz. O n -
isteyip durdukları; sizin fela­
ketinizden, izmihlalinizden,
larsa b ü t ü n kitaplara inandığınız halde sizi sevmiyorlar. Evet
esaretinizden başka bir şey sizinle karşılaştılar mı " İ m a n ettik" diyorlar. L â k i n yalnız
değildir. Baksanız â, size kar­
şı kalplerinde besledikleri kaldılar mı gayızlarından size dişlerini gıcırdatıyorlar.
düşmanlık, o kadar dehşetli
ki bir türlü zaptedemiyorlar
da ağızlarından kaçırıyorlar.
Yâ M u h a m m e d , onlara "Gayzınızla geberin! (Gayzınızdan
Halbuki yüreklerinde kök geberin, Gayzınızla kahrolun!) İyi bilin ki Allah kalplerin
salmış olan husûmet, ağızla­
rından taşan ile kâbil-i kıyas içinde ne varsa biliyor" de. 120. Sizlere bir iyilik d o k u n d u
değildir, ondan çok fazladır,
çok şiddetlidir. İşte bütün mu onları m a h z u n eder. Başınıza bir belâ geldi mi yürekle­
hakâyıkı, âyât-ı celîlemizle
sizlere açıktan açığa tebliğ
rine su serpilir. Eğer onlara k a p ı l m a k t a ayak direr ve neh-
ediyoruz, bildiriyoruz. Eğer y o l u n d u ğ u n u z şeylerden sakınırsanız tuzaklarından size hiç­
aklı başında insanlarsanız,
eğer dâreynde zelil olmak, bir ziyan gelmez. Ş ü p h e y o k ki Allah'ın ilmi onların b ü t ü n
hüsranda kalmak istemezse­
niz, bizim âyât-ı celîlemizin yaptıklarını ihata etmekte. 121. Yâ M u h a m m e d ! H a n i sen
muktezâsınca hareket ede­
rek felahı bulursunuz." (SR, ailenin arasından çıkmış, mu minleri harp için elverişli mev­
X V I I I / 4 6 4 , 25 Teşrîn-i Sânî
1336, s. 249-250'den nakle­
kilere yerleştiriyordun. Allahu Zülcelâl ise ne söyleniyor, ne
den: BKŞ, s. 2 0 3 ) . d ü ş ü n ü l ü y o r hepsini biliyordu.

132
ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
4. CÜZ

122. H a n i sizlerden iki c e m a a t b o z u l m a y a y ü z tutmuşlardı


(sarsılmak istemişlerdi). H a l b u k i A l l a h u Zülcelâl kendilerinin
zahiri idi. M ü m i n l e r a n c a k Allah'a dayanmalılar. 3 23. Bil­
m i y o r m u s u n u z , p e k bîçare o l m a n ı z l a beraber B e d i r g ü n ü
A l l a h sizleri muzaffer b u y u r m u ş t u . Allah'a karşı g e l m e k t e n
sakının ki, şükredeceğiniz nimetlerine erebilesiniz.

I 2 4. Yâ M u h a m m e d , h a n i m ü m i n l e r e şöyle d i y o r d u n : İ m ­
dadınıza Rabbinizin üç bin indirilmiş melek göndermesi
sizlere hiç mi yetmez? Evet sizler cenkte ayak direr
(sebatgösterir) ve bozgundan (emre itaatsizlikten) sakınırsa­
nız, onlar da ayaklarının tozu ile üzerinize gelirlerse (onlar
da şu anda döner üzerinize gelirlerse) R a b b i n i z i m d a d ı n ı z a
beş bin m e l e k g ö n d e r e c e k . 126-127. V e b u n u A l l a h a n c a k
sizler için zafer m ü j d e s i o l s u n ve kalplerinize i t m i n a n gel­
sin diye irade b u y u r d u . B u nusret a n c a k A l l a h kâfirlerden
bir k ı s m ı n ı p e r i ş a n y a h u t kahr ederek s o n u n d a k e n d i l e ­
ri d ö n s ü n l e r diye o azîz, o h a k î m o l a n A l l a h t a r a f ı n d a n ,
başkası t a r a f ı n d a n değil. 128» Yâ M u h a m m e d , bu işde se­
n i n y a p a c a ğ ı n bir şey y o k . M e ğ e r k i A l l a h onları afvetsin.
Y a h u t nefislerine zulmeyledikleri için a z a b a çeksin. 129.
G ö k l e r d e ne varsa, yerde ne varsa h e p Allah'ın. D i l e d i ğ i n i
bağışlar, dilediğine azap verir. Allah'ın gufranı e n g i n , rah­
m e t i pâyânsız.

130. Ey i m a n edenler! B ö y l e ribâyı kat k a t y e m e y i n de


Allah'tan k o r k u n ki felaha çıkabilesiniz. \ 3 I S o n r a kâfirler
için hazırlanan ateşten sakının I 32. ve A l l a h ile P e y g a m b e ­
re itaat e d i n ki R a b b i n i z i n r a h m e t i n e k a v u ş m a n ı z i m k â n ı
olsun.

135
-İ İMRAN
3. S Û R E
4. CÜZ

133. R a b b i n i z i n g u f r a n ı n a k o ş u n , genişliği göklerle yer ka­


dar olan cennete k o ş u n . Allah'ın o saygılı kulları için hazır­
l a n m ı ş cennete, 134. ki onlar h e m b o l h e m dar zamanları­
nın mallarını bîçarelere dağıtırlar, kızdılar mı öfkelerini ye-
nerler, insanların suçlarını hoşgörürler. İşte A l l a h u Zülcelâl
böyle iyileri sever. 1 5 135. S o n r a o kimseler ki p e k çirkin bir
g ü n a h işlemiş, y a h u t nefislerine z u l ü m d e b u l u n m u ş k e n
Allah'ı anarlar da günahlarının b a ğ ı ş l a n m a s ı için O ' n a yal­
varırlar. Ö y l e ya, günahları Allah'tan b a ş k a k i m bağışlayabi­
lir? Ve yaptıklarını bile bile tekrar e d i p durmazlar. 136. İşte
bunların m ü k â f a t ı m a b u d ' l a r ı n ı n gufraniyle, içinde m ü e b -
b e d e n kalacakları o altından nehirler akan cennetler olacak.

Çalışanlar için bu ne güzel ecir! (İsleri salâh olanlar için bu


ne güzel ecir! = Hayır işleyenler için bu ne güzel ecir!) 137. Siz­
lerden evvel b i r ç o k hadiseler geçti. Yeryüzünü de dolaşın da
yalancı diye p e y g a m b e r l e r e i n a n m a y a n ü m m e t l e r i n akıbeti
15 134. âyetin bir bölümü­ nasılmış bir b a k ı n . 138. İşte bu herkesin h e s a b ı n a açık bir
nü daha önce şöyle tercüme
etmiştir: "Öfkesini yenenler, ders o l m a k l a beraber Allah'ın saygılı kulları için (müttakller
insanların suçunu bağışla­
yanlar da cennetliktir. Allah için) hidayettir, ibrettir.
iyilik edenleri sever." (AKC,
1339, s. 287'den nakleden: 139. E y m ü m i n l e r ! G e r ç e k t e n i m a n e t m i ş s e n i z m a d e m
BKŞ, s. 2 0 3 ) .
16 139. âyeti daha önce şöyle ki o n l a r d a n y ü k s e k s i n i z , o h a l d e a z m i n i z k ı r ı l m a m a l ı ,
tercüme etmiştir: "Gerçekten
m ü m i n iseniz mutlaka galip­
içinize acı düşmemeli (Ey müminler! Madem ki hasımla­
siniz, o halde fütur getirme- rınızdan yükseksiniz, gerçekten iman etmişlerseniz azminiz
yiniz, endişeye düşmeyiniz."
(AKC, 1339, s. 107'den nak­ kırılmamak ve içinize acı düşmemeli)l 16
140. Sizlere bir
leden: BKŞ, s. 2 0 4 ) .
17 140. âyeti daha önce şöyle
yaradır d e ğ d i y s e , o n l a r a d a öyle bir yara d e ğ m i ş t i . B u n ­
tercüme etmiştir: "Sıkılmaya
lar öyle günler ki k â h bir tarafın, k â h ö b ü r tarafın o l m a k
gelmez. Bu defa size düşman­
larınızdan elem isabet ettiyse, üzere insanlar a r a s ı n d a d ö n d ü r ü r d u r u r u z . Ş u n u n için
onlara vaktiyle sizden elem
erişmişti. Bu eyyâm-ı fevz ki; A l l a h u Zülcelâl i m a n edenleri bilecek ve sizlerden
u nusreti Biz halk arasında
tedavül ettiririz; kâh onların ş ü h e d â e d i n e c e k -zira A l l a h zâlimlerden h o ş n u t o l m a z - . 1 7
kâh diğerlerinin olur." (SR,
X I I I / 3 1 5 , 13 Teşrîn-i Sânî
1330, s. 23'den nakleden:
BKŞ, s. 2 0 4 ) .

136
ÂL-İ İMRAN 67
3. S Û R E
4. CÜZ

1 4 1 . Bir d e ş u n u n için ki, Allah m ü m i n l e r i p â k edecek,


kâfirleri helak edecek.

! 4 2 . Yoksa sizler h e n ü z Allah içinizden cihad edenleri bil­


m e d i k ç e , s o n r a c i h a d ı n d a sebat edenleri b i l m e d i k ç e cennete
gireceğinizi mi sandınız? 143 Evet, ö l ü m l e karşılaşmazdan
evvel sizler o n u p e k istemiştiniz. İşte ş i m d i o n u g ö z ü n ü z
baka baka gördünüz.

144, M u h a m m e d a n c a k peygamber, başka bir şey değil.


K e n d i s i n d e n evvel peygamberler geldi geçti. O şayet ölse ya­
h u t öldürülse h e m e n sizler ters y ü z ü n ü z e eski hale mi d ö n ü -
vereceksiniz? K i m ters y ü z ü n e dönerse bilsin ki bu hareketle
Allah zerre kadar ziyan e d e m e z . H a l b u k i Allahu Zülcelâl
İslâm'ın ş ü k r ü n ü ödeyenlere ecrini verecek. ! 4 5 H i ç k i m s e
için Allah'ın izni o l m a d ı k ç a ö l m e k yok. O n u n vakti ezelde
yazılmış. K i m d ü n y a mükâfatı diliyorsa o n a o n d a n veri­
riz. K i m âhiret m ü k â f a t ı diliyorsa o n a d a b u n d a n veririz.
İslâm'ın ş ü k r ü n ü ödeyenleri ise başkaca m e ' c û r edeceğiz.
[6. Ne peygamberler geldi geçti ki beraberlerinde birçok
[ r a b b a n i l e r ] 1 8 harp ediyordu. İşte bunlar Allah y o l u n d a baş­
larına gelenlerden dolayı asla ne fütur getirdiler, ne zillete
düştüler. A l l a h u Zülcelâl sebat e d e n m ü c a h i d l e r d e n h o ş n u t
olur. i B ü t ü n sözleri de "Ya R a b b e ' l - â l e m î n ! G ü n a h ­
larımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla, c i h a d
m e y d a n ı n d a ayaklarımızı z i n d e m u h k e m kıl ve bizleri
kâfirlere muzaffer b u y u r ! " d e m e l e r i n d e n b a ş k a bir şey d e ­
ğildi. İ48 O n u n için Allah kendilerine h e m d ü n y a sevabı
h e m âhiretin o güzel sevabını ihsan b u y u r d u . Allah iyiler- 18 Metinde bu kelime-
ı * 1 nm
y e f i boş bırakılmıştır,
d e n hOŞnUt Olur. Ayette geçen orijinal keli­
m e " r i b b i y y û n " o l u p , ken­
disini Allah'a adayan âlim
ve â b i d Allah eri d e m e k ­
tir. Elmalılı bu kelimeyi
"rubûbiyet-âşinâ" ş e k l i n d e
çevirmiştir.

139
68 ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
4. CÜZ

149. Ey i m a n edenler! Allah'ı tanımayanlara (kâfirlere)


uyarsanız sizi eski hâlinize çevirirler de h ü s r a n içinde kalır­
sınız. 1 5 0 . İş öyle değil, sizin y a r d ı m c ı n ı z Allah ki y a r d ı m
edeceğin e n hayırlısı O . 1 5 1 . K e n d i s i n i n şeriki o l d u k l a r ı n a
Allah'ın hiçbir hüccet i n d i r m e d i ğ i putları Allah'a şerik koş­
maları y ü z ü n d e n bizler kâfirlerin kalplerine k o r k u d ü ş ü r e ­
ceğiz ve barınacakları yer c e h e n n e m olacak ki o ne k ö t ü
bir zâlimler yatağıdır! 1 5 2 . Evet, Allah sizlere verdiği va'dini
yerine getirdi (Allah sizlere olan va'dinde doğru çıktı = Al­
lah verdiği va'dinde sizlere karsı doğru çıktı). Hani Uhud'da
h a s ı m l a r ı n ı z ı 1 9 O ' n u n izni ile cansız d ü ş ü r ü y o r d u n u z , ta
o z a m a n a k a d a r ki gevşediniz (bozuldunuz), Peygamberin
verdiği e m i r d e birbirinizden ayrıldınız. M ü ş t a k o l d u ğ u ­
n u z galebeyi Allah size gösterdikten sonra (göstermişken)
t u t t u n u z isyan ettiniz. K i m i n i z d ü n y a y ı istiyordu, k i m i n i z
âhireti istiyordu. B u n u n üzerine, Allah sizleri i m t i h a n için
karşınızdakilere ü s t ü n o l m a k t a n ç e k m e k l e beraber g ü n a ­
hınızdan geçti, Allah m ü m i n l e r e keremi ile tecelli b u y u ­
rur. 1 5 3 . H a n i sizler b o y u n a uzaklaşıyor, d ö n ü p kimseye
a l d ı r m ı y o r d u n u z ; Peygamber ise arkanızdan sizleri çağırıp
d u r u y o r d u . N i h a y e t , elinizden g i d e n zafer ve başınıza gelen
b o z g u n y ü z ü n d e n ye'se d ü ş m e y e s i n i z diye Allah sizlere, o
sizin Peygambere tattırdığınız acının karşılığı olarak bir acı
tattırdı. A l l a h u Zülcelâl b ü t ü n ettiklerinizden haberdar.

19 Daktilo metinde bu iki


kelime "Ahadde hısımlarını­
zı" şeklinde yazılıdır.

140
ÂL-İ İMRAN 69
3. S Û R E
4. C Ü Z

154. Daha sonra da, o acının arkasından Allah üzerinize bir hu­
zur indirdi; bir uyku ki içinizden bir cemaati iyice bastırmıştı. Bir
cemaat de yalnız nefisleri kaydına düşmüşler, Allahu Zülcelâl'e
karşı yakışmayacak bir zanda, cahiliyet akidesinin besleyebileceği
bir zanda bulunuyorlardı. (Ancak nefisleri kaydına düşen bir ce­
maat de Allahu Zülcelâl'e karşı yakışmayacak bir zanda, cahiliyet
akidesinin besleyebileceği bir zanda bulunuyorlardı.)
Sana "Va'dettiğin zaferden elimize bir şey geçti m i ? " (Bu işte
bizim yapacağımız bir şey kaldı mı ki? = Bu işin sonunda bizim
için hayırlı bir şey imkânı kaldı mı?) diyorlardı.
Yâ M u h a m m e d , onlara: " B ü t ü n işlerin Allah'ın emrinde oldu­
ğundan şüphe yok" de. Sana açıktan söyleyemediklerini içlerin­
de gizliyorlar, yoksa, onlar diyorlar ki: "Zaferden bizim için bir
nasip olaydı (Zafer Allah'ın elinde olaydı = bu işte azıcık ihtiyarı­
mız olaydı) burada böyle tepelenmezdik." Kendilerine şöyle de:
"Evlerinizde de olaydınız, öldürülecekleri alınlarına yazılı olan­
larınız yine düşüp kalacakları yerleri, çare yok, boylayacaklardı.
Allah sînelerinizdekilerini yoklamak, yüreklerinizdekini meyda­
na çıkarmak için bunu başınıza getirdi. Allah sinelerde ne varsa
biliyor." 155, İki ordu karşılaştığı gün, içinizden hasma arkasını
çevirenlerin ayaklarını, sırf o kazandıkları vebal yüzünden, şey­
tan kaydırdı (İki ordu karşılaştığı gün, içinizden hasma arkasını
çevirenlerin ayaklarını, sırf o kazandıkları vebal yüzünden şeytan
bu hataya düşürdü). Bununla beraber Allah onun günahından
geçti. Allah'ın gufranı hadsiz, hilmi pâyânsız olduğunda şüphe
yok. 156. Ey iman edenler! Sakın o küfre sapan ve kardeşleri
yeryüzünde sefer edince, yahut gazi olunca "Bizim yanımızda
kalaydılar ne ölür ne öldürülürlerdi" diyen münafıklar gibi ol­
mayın ki sizin şu hâliniz onların yüreklerinde yara olsun. Kaldı
ki sağ bırakan da, öldüren de Allah'tan başkası değil. H e m Al­
lah bütün işlediklerinizi görüyor. 157. Kasem ederim ki Allah
yolunda öldürülseniz, yahut ölseniz, sizin için Allah'ın gufranı,
Allah'ın rahmeti onların dünyada kalıp toplayacakları geçici
şeylerden çok hayırlıdır.

143
70 ÂL-İ İMRAN
3. S Û R E
4. CÜZ

158. K a s e m e d e r i m ki ölseniz d e , öldürseniz de hasredi­


lip Allah'ın karşısına çıkacaksınız, başkasının değil. 159. Yâ
M u h a m m e d ! Allah'ın s a n a rahmeti sayesindedir ki onlara
y u m u ş a k davranıyorsun. Şayet çetin huylu (huysuz), katı
yürekli bir şey olaydın, etrafından dağılmışlardı. O n u n
için kusurlarını hoşgör, günahları için Allah'tan gufran dile.
D ü n y a işlerinde re'ylerini al. Bir kere de kararını verip az­
m e t t i n m i , artık Allah'a m ü t e v e k k i l 2 0 ol. Allah, ş ü p h e yok,
mütevekkillerden h o ş n u t olur. 2 1 160. Allah nusret verdi
mi sizlere k i m s e galip gelemez. Yok sizi yapayalnız bıra-
kıverirse o n d a n sonra k i m i m d a d ı n ı z a yetişecek? Ö y l e ise
m ü m i n l e r a n c a k Allah'ın tevfîkine d a y a n m a l ı . 161. H i ç b i r
20 Daktilo metinde bu ke­
lime "mütevekkel" şeklinde p e y g a m b e r e m a n e t e hıyanet e t m e z . K i m b u hıyaneti ederse
yazılıdır.
21 159. âyeti daha önce b o y n u n a aldığı h a k k ı n k ı y a m e t g ü n ü vebalini taşıyıp geti­
çeşidi şekillerde tercüme et­
miştir:
recek. O g ü n herkese [ne etti, ne kazandıysa ( m ü c â z â t veya
a) "Bir kere de azmettin mi mükâfatı) eksiksiz ödenir. O n l a r haksızlığa u ğ r a t ı l m a z l a r . ] 2 2
Allah'a mütevekkil ol." (SR,
X / 2 5 8 , 8 Ağustos 1329, s. 162. Allah'ın rızasınca g i d e n k i m s e , Allah'ın g a z a b ı n a uğ­
381'den nakleden: BKŞ, s.
204).
rayıp sığınacağı yer c e h e n n e m olana benzer mi? O ne k ö t ü
b) "Bir kere de azmettin mi akıbet! 163. B u n l a r Allah'ın y a n ı n d a ayrı ayrı derecelerin
artık Allah'a dayan." (SR,
X V I I I / 4 4 8 , 13 Teşrîn-i Sânî sahipleri. Allah hepsinin işlediklerini görüyor. 164. A l l a h u
1335, s. 61'den nakleden:
BKŞ, s. 2 0 4 ) . Zülcelâl ş ü p h e y o k m ü m i n l e r e k e r e m b u y u r d u d a kendi­
c) "Onların (yani ashâb-ı ki­ lerine, tuttu, içlerinden bir p e y g a m b e r g ö n d e r d i . O n l a r a
ramın) kusurlarını hoş gör.
Kendileri için mağfiret tale­ Allah'ın âyâtını okuyor, onları b ü t ü n lekelerden p â k bir
binde bulun, dünya işlerinde
onlarla müşavere et. Bir kere hale getiriyor. O n l a r a K i t a p öğretiyor, h i k m e t öğretiyor.
de azmettin mi artık Allah'a
dayan." (SR, XVTII/467, 3
H a l b u k i evvelce açık bir dalâl içinde idiler.
Şubat 1337, s. 294'den nak­
leden: BKŞ, s. 2 0 4 ) . 165. H a s ı m l a r ı n ı z ı n başına iki katını getirdiğiniz bir m u s i ­
d) "Onlarla işde müşavere et.
Bir kere de azmettin mi artık bet k e n d i başınıza gelmekle, " B u nereden?!" m i diyorsunuz?
Allah'a tevekkül et." (AKC,
1339, s. 74, 103'den nakle­ Y â M u h a m m e d , onlara d e ki: " D o ğ r u d a n d o ğ r u y a k e n d i ­
den: BKŞ, s. 2 0 4 ) .
22 Daktilo metinde bir sa­
nizden. Allah'ın herşeye kadir o l d u ğ u n d a ş ü p h e y o k " .
tırın sehven adandığı anla­
şılmaktadır. Köşeli parantez
içindeki ibareyi Elmalık me­
alinden alarak tamamladık.

144
ÂL-Î İMRAN 71
3. S Û R E
4. CÜZ

166-167. İki o r d u karşılaştığı g ü n başınıza her ne geldiyse


Allah'ın iradesiyle geldi ve m ü m i n l e r l e nifak besleyenlerin
bilinmesi içindi. Berikilere "Ya gelin Allah y o l u n d a cihada
girin, y a h u t m ü d a f a a d a olsun b u l u n u n " denilmişti. " H a r p
etmeyi bileydik s ö z ü n ü z ü dinlerdik" dediler. İşte o g ü n o n ­
lar küfre, i m a n a o l d u k l a r ı n d a n d a h a yakınlar. K a l p l e r i n d e
o l m a y a n ı ağızlarıyla söylüyorlar. A l l a h u Zülcelâl ise onların 23 172-173. âyetleri daha
gizlediklerini d a h a iyi biliyor. 168. O kimselerin gizledik­ önce üç farklı şekilde tercü­
me etmiştir:
lerini ki kendileri harpten geri d u r m u ş l a r ve cihada giden a) "O müminler için in-
dallah ecr-i azîm vardır ki
kardeşleri için " B i z i dinleselerdi böyle öldürülmeyecekler­ birtakım kimseler gelip ken­
dilerine: 'Düşmanlarınız size
d i " diyorlar. Y â M u h a m m e d , onlara d e ki: " D o ğ r u söylü­ hücum için toplandılar; on­
yorsanız haydi nefislerinizden ö l ü m ü uzaklaştırın da göre­ lardan korkmalısınız.' dedik­
leri zaman, bu haber Cenâb-ı
l i m " . 169. A l l a h y o l u n d a öldürülenleri sakın gerçekten öl­ Hakk'a olan imanlarını bir
kat daha arttırır da, Allah'ın
m ü ş s a n m a . Ö y l e değil, ebedî hayat içindeler. 170. Allah'ın nusreti bize kâfidir; O ne gü­
zel muhafızdır!' derler." (SF,
kendilerine verdiği saadetle bahtiyar olarak m a b u d l a r ı n ı n Hatıralar, 1928, s. 290'dan
nakleden: BKŞ, s. 2 0 4 ) .
y a n ı n d a cennet nimetiyle m e r z û k oluyorlar. Ve şehadetle
b) O müminler için indal-
arkalarından yetişemeyen m ü c a h i d l e r için k o r k u o l m a d ı ğ ı , lah ecr-i azîm vardır ki bir­
takımları gelip de bunlara;
onların da acı görmeyeceği m ü j d e s i n i alarak ferahlanıyorlar. Düşmanlarınız sizi mahv
için bütün kuvvetlerini top­
171. Allah'ın sevabı ve o sevabın fevkindeki lütfü ve lamışlardır. Onlardan kor­
kun!' dedikleri zaman, bu
m ü m i n l e r i n ecrini Allah'ın hiçbir z a m a n zayi etmeyeceği söz, onları korkutmak şöyle
dursun, Allah'a, Allah'ın nus-
m ü j d e s i y l e ferahlanıyorlar. 172. U h u d ' d a kendilerine yara retine imanlarını arttırır da:
Allah bize kâfidir, biz O'na
d e ğ m i ş k e n yine Allah'ın ve P e y g a m b e r i n e m r i n e icabet dayanırız, O'na bel bağlarız.
O ne güzel bel bağlanacak
e d e n m ü m i n l e r y o k m u ? İşte o fedakâr, o saygılı kulları bir Kâdir-i Kayyûm'dur!' der­
a z î m bir ecir bekliyor. 173. O kulları ki birtakımları ge­ ler." (SR, X V I I I / 4 6 7 , 3 Şubat
1337, s. 294'den nakleden:
lip de "Herifler sizin için kuvvetlerini topladılar, o n l a r d a n BKŞ, s. 2 0 4 ) .
c) "O müminlere indallah
k o r k m a l ı s ı n ı z " dedikleri z a m a n b u haber i m a n l a r ı n ı arttır­ ecr-i azîm var ki birtakım
kimseler kendilerine: 'Düş­
d ı d a " B i z e Allah yeter, n e güzel m u h a f ı z d ı r O ! " cevabını
manlarınız sizin için kuvvet­
verdiler. 2 3 lerini topladılar; onlardan
korkmalısınız!' dedikleri za­
man, bu haber imanlarını
arttırır da: Allah'ın nusreti
bize kâfidir; O ne güzel mu­
hafızdır!' derler." (SF, Hatıra­
lar, 1928, s. 290'dan nakle­
den: BKŞ, s. 2 0 4 ) .

147
72 İMRAN
3. S Û R E
4. C Ü Z

1 7 4 . B u n u n üzerine d e kendilerine hiçbir ziyan gelmeksi­


zin Allah'ın nimetiyle döndüler, kazançla döndüler. Ve h e p ­
sinden b a ş k a Allah'ın rızasına u y m u ş oldular. M ü m i n l e r e
Allah'ın fazlı b ü y ü k . 1 7 5 . Ey m ü m i n l e r ! Siz[e] o haberi ge­
tiren şeytandan başkası değil, böylelikle k e n d i arkadaşlarını
k o r k u y a d ü ş ü r e c e k (Ey müminler! Size bu haberi getiren o
şeytan herif ancak kendi arkadaşlarını korkuya düşürebilir).

Siz o n l a r d a n k o r k m a y ı n , gerçekten m u minlerseniz B a n a is­


y a n d a n k o r k u n . 176. Y â M u h a m m e d ! Küfre koşanların hâli
seni m a h z u n etmesin, iyi bil ki ebediyen Allah'ın dinine zer­
re k a d a r ziyan eriştiremezler. Allah onların âhirette nasiple­
ri o l m a m a s ı n ı diliyor ve kendilerini b ü y ü k bir azap bekle­
m e k t e . 1 7 7 . İ m a n ı satıp küfrü alanlar bilsinler ki ebediyen
Allah'ın dinine zerre k a d a r ziyan eriştiremeyeceklerinden
b a ş k a d a y a n ı l m a z bir azap kendilerini bekliyor. 1 7 8 . Allah'ı
tanımayanlar hiç sanmasınlar ki hallerine b ı r a k m a m ı z hak­
larında hayırlı bir şeydir. O n l a r a a n c a k günahları artsın
diye m e y d a n veriyoruz. Ve uğrayanı rüsvay edici bir azap
onları bekliyor. 1 7 9 . Allah m u r d a r ı t e m i z d e n a y ı r m a d ı k ç a
m ü m i n l e r i ş u b u l u n d u ğ u n u z halde bırakacak değil. H e m
Allah sizleri g a y b d a n haberdar edecek de değil. L â k i n Al­
lah b u n u n için p e y g a m b e r l e r i n d e n dilediğini seçer. Allah'a
i m a n getirin, p e y g a m b e r l e r i n e inanın, eğer i m a n eder ve
isyandan çekinirseniz sizlere b ü y ü k bir ecir var.

1 8 0 . Allah'ın fazlından kendilerine verdiği malı başkaların­


d a n esirgeyenler sakın b u n u h a k l a r ı n d a hayırlı sanmasınlar.
Bildikleri gibi değil, o başlarına belâ: Vermeyip esirgedikleri
h a k k ı n vebali k ı y a m e t g ü n ü b o y u n l a r ı n a geçirilecek, kaldı
ki göklerin, yerin mirası h e p Allah'ın. Allah işlediklerinden
haberdar.

148
ÂL-İ İMRAN 73
3. S Û R E
4. CÜZ

1 8 1 . "Allah fakir, bizlerse zenginleriz" diyenlerin s ö z ü n ü el­


bette A l l a h u Zülcelâl işitti. Biz onların h e m şu söyledikleri­
ni, h e m peygamberleri n a h a k yere öldürdüklerini yazacağız
ve kendilerine " T a d ı n b a k a l ı m yangın azabını! I 8 2 . B u , işte
ellerinizle işlediklerinizin cezası. Yoksa hiçbir z a m a n Allah
kullarına zulmeder değil" diyeceğiz.

1 8 3 . O n l a r k i " H a n g i p e y g a m b e r olursa olsun bizlere gök­


ten inecek ateşle k ü l ü savrulacak bir k u r b a n getirmedikçe
kendisine i m a n e t m e m e k l i ğ i m i z için Allah bizlerden ahid
a l d ı " diyorlar.

Yâ M u h a m m e d , onlara şöyle söyle: " B e n d e n evvelki p e y g a m ­


berler ki sizlere açık mucizeler getirmiş, o söylediklerinizi de
getirmişti. D a v a n ı z d a d o ğ r u iseniz neden kendilerini öldür­
m ü ş t ü n ü z ? " î 84. Yâ M u h a m m e d , sana yalancı diyorlarsa o
mucizeler, hikmetler insanları nura çıkaracak kitaplar getiren
senden evvelki peygamberlere de yalancı denmişti, i 85. H e r
nefis ö l ü m ü tadacak. D ü n y a d a işlediklerinizin karşılığı ise
ancak kıyamet g ü n ü ödenecek. K i m ateşten uzak tutulur d a
cennete k o n u l u r s a işte necat b u l a n o. D ü n y a hayatına gelin­
ce, aldatıcı m e t â d a n başka bir şey değil.

186. K a s e m ederim ki: Mallarınızdan, canınızdan m u t l a k


birçok imtihanlar geçireceksiniz.

K a s e m ederim ki: G e r e k sizlerden evvel kendilerine K i t a p


verilenlerden, gerek müşriklerden birçok incinecek sözler
işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah'ın e m r i n e isyandan çe-
kinirseniz, işte bu azmedilecek hareketlerdendir.

151
74 AL- İ İMRAN
3. S Û R E
4. CÜZ

187. H a n i A l l a h u Zülcelâl kendilerine kitap verilen ü m m e t ­


lerin u l e m â s ı n d a n " O n u halka anlatacaksınız ve içindeki ha­
kikatleri gizli tutmayacaksınız" diye m i s a k almıştı. O n l a r s a
tuttular bu misakı omuzlarının arkasına atarak o n a karşılık
sefil bir menfaat elde ettiler. Bu ne k ö t ü alışveriş!

188. Yâ M u h a m m e d ! G ö r d ü k l e r i bu işe sevinen ve gözet­


medikleri bir ahidle -sanki o n u yerine getirmiş gibi- m e d -
h o l u n m a k isteyen kimseleri sakın a z a b ı n d a n selâmette san­
m a . Evet, sakın onları a z â b d a n selâmette s a n m a . D a y a n ı l ­
m a z bir azab onları bekliyor. 189. Gökler, yerler Allah'ın
m ü l k ü , yalnız Allah'ın m ü l k ü . A l l a h herşeye kadir.

190. G ö k l e r i n , yerlerin y a r a t ı l m a s ı n d a , gece ile g ü n d ü z d e n


herbirinin diğeri a r d ı n c a g i t m e s i n d e o i d r a k sahipleri için
Allah'ın k u d r e t i n e b u r h a n l a r var ki 191. ayakta iken, bir
taraflarına y a t m ı ş k e n h e p Allah'ı anarlar; göklerin, yerin ya­
ratılmasını düşünürler:

"Yâ R a b b e ' l - â l e m î n ! S e n b u n u b o ş u n a yaratmış değilsin,


iraden a b e s d e n münezzeh (iradeni abesden tenzih ederiz).
Bizleri nârın a z a b ı n d a n e s i r g e . 2 4 192. Yâ Rabbe'l-âlemîn!
S e n k i m i nâra sokarsan o n u rüsvay eder bitirirsin (Sen bi­
rini nâra soktun mu artık onu rüsvay ettin bitirdin). Ve o
zâlimlerin i m d a d ı n a gelecekler b u l u n m a y a c a k .
24 1 9 1 . âyeti daha önce
şöyle tercüme etmiştir: "O 193. Yâ Rabbe'l-âlemîn! Bizler yüksek sesle i m a n a çağıran
kimseler ki ayakta iken de,
otururken de, yatmış iken bir davetçi d u y d u k , " R a b b i n i z e i m a n getirin!" diye nida edi­
de Allah'ı anarlar ve göklerin
ve yerin hilkatini düşünerek, yordu. O n u n üzerine i m a n getirdik (hemen iman getirdik).
Allahım! Sen bunu boş yere
yaratmadın!' derler." (AKC, Yâ Rabbe'l-âlemîn! Sen günahlarımızı bağışla, kabahatleri­
1339, s. 136'dan nakleden:
BKŞ, s. 2 0 5 ) . mizi ört ve bizleri S a n a ermiş kullarınla beraber y a n ı n a al!
25 194. âyetin bir bölümü­
nü daha önce şöyle tercüme 194. Yâ Rabbe'l-âlemîn! H a k k ı m ı z d a p e y g a m b e r l e r i n i n li­
etmiştir: "Yâ Rabbi! Sen hiç­
bir zaman vadinde hulfet-
sanıyla v a d b u y u r d u k l a r ı n ı bizlere ihsan et! K ı y a m e t g ü n ü
mezsin!" (SR, X V I I I / 4 6 7 , 3 yüzlerimizi kara çıkarma! M i a d ı n d a n ş a ş m a k ş ü p h e y o k k i
Şubat 1337, s. 293'den nak­
leden: BKŞ, s. 2 0 5 ) . Senin sânından değil."25

152
ÂL-İ İMRAN 75
3. S Û R E
4. CÜZ

195. Ettikleri niyazı m a b u d l a r ı k a b u l ile b u y u r d u ki: B e n


içinizden erkek olsun kadın olsun hiçbir hayır işleyenin iş­
lediğini heder e d e c e k 2 6 değilim. H e p i n i z birsiniz. B e n i m
için hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, B e n i m
y o l u m d a işkenceye uğrayanların, cihada gidenlerin ve bu
u ğ u r d a öldürülenlerin günahlarını bağışlayacağım, kendile­
rini altından nehirler akan cennetlere k o y a c a ğ ı m . B u , onla­
ra Allah'tan m ü k â f a t ki m ü k â f a t ı n en güzeli böyle Allah'ın
yanında olur.27

96, Yâ M u h a m m e d ! Allah'ı t a n ı m a y a n l a r ı n k a z a n ç ile di­


yar diyar d o l a ş m a l a r ı sakın seni a l d a t m a s ı n . rj Onların
bu refahı kıymetsiz bir m e t â , s o n u n d a sığınacakları yerse
c e h e n n e m ki o ne k ö t ü bir d ö ş e k !

198. Lâkin mabudlarına isyandan çekinenlere gelince


(lâkin Allah'ın saygılı kullarına gelince) bunları da altın­
d a n nehirler a k a n o içinde ebediyen kalacakları cennetler,
Allah'ın kendilerine i k r a m ı olarak bekliyor. Allah'ın y a n ı n ­
d a ne varsa sevgili kulları için o hayırlıdır. 199, Ş ü p h e y o k 2 6
Metinde bu kelime seh-
ı > i A 11 i > i i a v e n
"edeceğim" şeklinde dak-
Ehl-i K i t a b ın a r a s ı n d a öyleleri var ki Allah a karşı h u ş u tilo edilmiştir.
içinde o l a r a k Allah'a i m a n getirdikleri g i b i , gerek sizlere
indirilen, gerek kendilerine indirilen kitaplara inanırlar, «mistir: "Rabieri: 'Erkek
° L
olsun, kadın olsun hiçbir
Allah'ın âyetleri [ni] sefil bir m e n f a a t b a h a s ı n a feda e t m e z - âmilin amelini heba etmem,

1 i l i i r / ; \ t ı ı s
^ e r
^birinizden yaratıl-

ler (satmazlar I hasis bir menfaate değişmezler). İşte b u n l a r ı n mışsmız' diyerek dualarım

ecirleri m a b u d l a r ı n ı n y a n ı n d a kendilerini bekliyor. A l l a h u s< ^yln nakleden!

Zülcelâl'in m u h a s e b e s i ç o k serî' o l d u ğ u n d a ş ü p h e y o k . f f ^ s -205)'


r ö r r J
28 2 0 0 . âyeti daha önce
200. E y i m a n edenler! S e b a t e d i n ve sebat e t m e k t e h a s ı m - şöyle tercüme etmiştin "Ey
. • ^ • 1 1 1 1 1 A 11 1 > 1 ' m a n eden kimseler! Sebat
larınızı geçin. C i h a d a hazır b u l u n u n ve Allan a i s y a n d a n gösteriniz, hem d ü ş m a n k n -
1 1 . r 1a1 1 . 1 « « 2 8 nızdan fazla bir sebat göste-
sakının kı felaha e r e b ı l e s ı n ı z / 8 r i n i z . d a i m a d a m u h a rebeye
hazır bulununuz. Bununla
beraber, Allah'tan her zaman
korkunuz ki felah bulaşınız."
(SR, I X / 2 2 3 , 6 Kânun-i Ev­
155 vel 1328, s. 261'den nakle­
den: BKŞ, s. 2 0 5 ) .
NİSA
4. S Û R E
4. CÜZ

SÛRE-İ NISÂ
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Ey insanlar! M a b u d u n u z o R a b b u 1-âlemîn'e karşı gel­
m e k t e n sakının ki sizleri, y o k t a n var ettiği ve eşini yine o n ­
d a n v ü c u d a getirdiği tek bir kişiden m e y d a n a çıkardı. S o n r a
bu ikisinden b i r ç o k erkekler, kadınlar üretti. O Allah'a karşı
g e l m e k t e n sakının ki i s m i n e a n d veriyorsunuz ve o karabet
rabıtalarını k e s m e k t e n k o r k u n k i o n u n l a d a a n d veriyorsu­
n u z . Allah'ın üzerinizde g ö z c ü o l d u ğ u n d a ş ü p h e n i z o l m a ­
sın. 2. Yetimlere b ü y ü d ü k l e r i z a m a n mallarını verin ve hiç­
bir vakit helâli h a r a m a d e ğ i ş m e y i n . S a k ı n onların mallarını
k e n d i mallarınıza katıp y e m e y i n k i b u n u n b ü y ü k bir g ü n a h
o l d u ğ u m e y d a n d a . 3. Şayet yetimlerin h a k l a r ı n d a âdil dav-
r a n a m a y a c a ğ ı n ı z d a n korkarsanız size helâl olan kadınlar­
d a n ikişer, üçer, dörder alın. B u n l a r ı n da aralarında adalet
gözetemeyeceğinizden korkarsanız o z a m a n bir tane alın,
y a h u t cariyelerinizi alın ki haksızlığa k a ç m a m a n ı z a bu d a h a
yakındır. 4. Bir de kadınlara mehirlerini g ö n ü l h o ş l u ğ u ile
verin, şayet onlar mehirlerinden birazını kendileri isteye is­
teye sizlere bağışlıyorlarsa o n u afiyetle, güzelce yersiniz.

5. Ey veliler! Allah'ın sizler için hayat o l m a s ı n ı dilediği


mallarınızı sakın sefihlere vermeyin ve bunların birikeceği
kazançtan yetimleri h e m d o y u r u n , h e m giydirin v e ken­
dilerine ilerisi için tatlı sözler söyleyin. 6. E v l e n m e çağına
gelmelerine k a d a r yetimlerin hâlini d a i m a g ö z d e n geçirin.
R ü ş d ü bulduklarını anladığınız gibi mallarını kendilerine
verin. H e m sakın büyüyecekler de ellerine alacaklar diye
bu malları hakkınız y o k k e n bir an evvel yemeye b a k m a y ı n .
Velilerden k i m i n ihtiyacı y o k s a t a m a m i y l e t o k g ö z l ü kalsın,
k i m m u h t a ç ise o da a n c a k ihtiyacı kadar bir şey yesin. H e m
mallarını kendilerine verdiğiniz z a m a n şahit b u l u n d u r u n .
Hesabınızı d o ğ r u t u t m a n ı z için Allah'ın harekâtınızı h e s a b a
ç e k m e k t e o l m a s ı elverir.

156
NİSA 77
4. S Û R E
4. C Ü Z

7. A n a b a b a ile yakın hısımlar ne bırakmışlarsa o n d a n er­


keklerin payı var. A n a b a b a ile yakın hısımlar az o l m u ş ç o k
o l m u ş ne bırakmışlarsa o n d a n kadınların da payı var. 8. H e r
iki tarafa verilmesi farz olan bir p a y miras t a k s i m olunur­
ken uzak hısımlarla yetimler ve bîçâreler de b u l u n u y o r l a r s a
h e m kendilerine o n d a n biraz bir şey verin, h e m gönüllerini
alacak sözler söyleyin. 9* Evet, vasileri oldukları yetimler
h e s a b ı n a da k o r k m a l ı . O kimseler ki şayet arkalarında he­
n ü z başlarını k u r t a r m a k t a n âciz bir zürriyet bırakacaklarını
görselerdi perişan olacaklar diye korkacaklardı. O n u n için
Allah'tan korksunlar ve ağırbaşlı sözler söylesinler. 10. Ye­
timlerin mallarını haksız yere yiyenler bilsinler ki: K a r ı n ­
ları d o l u s u ateş yiyorlar, b a ş k a bir şey değil ve s o n r a ateşe
girecekler.

I I Allah çocuklarınıza kalacak mirası sizlere gösteriyor:


E r k e ğ e iki k a d ı n ı n alacağı kadar p a y düşer, şayet çocuklar
hepsi k a d ı n o l m a k üzere ikiden ziyade iseler kendilerine
ölenin bıraktığından üçte ikisi düşer. E ğ e r ç o c u k tek bir
kızsa o z a m a n o n a yarısı düşer. Ö l e n i n anasına, b a b a s ı n a
da şayet kendisinin ç o c u ğ u varsa, bıraktığından altıda biri
düşer, ç o c u ğ u y o k da anası b a b a s ı vâris oluyorsa anasına
b ı r a k t ı ğ ı n d a n üçte bir düşer. E ğ e r ölenin kardeşleri de varsa
o vakit ettiği vasiyetin ifasından y a h u t b o r c u n u n e d a s ı n d a n
s o n r a a n a s ı n a altıda bir düşer. Babalarınız, oğullarınız nâfi
o l m a k itibariyle sizlere hangileri d a h a yakındır bilemezsiniz
de o n u n için Allah bunları üzerinize farz buyuruyor.

Allah'ın a l î m o l d u ğ u n d a , h a k î m o l d u ğ u n d a ş ü p h e y o k .

159
78 NİSA
4. S Û R E
4. C Ü Z

12. H a r e m l e r i n i z i n bıraktıklarından, ettikleri vasiyet yerine


getirildikten y a h u t borçları verildikten sonra çocukları ol­
m a d ı ğ ı takdirde sizlere yarısı düşer; çocukları varsa o z a m a n
sizlere d ö r t t e biri düşer. Sizin bıraktığınızdan da ettiğiniz
vasiyet yerine getirildikten y a h u t b o r c u n u z verildikten s o n ­
ra ne kalırsa ç o c u ğ u n u z o l m a d ı ğ ı takdirde onlara dörtte biri
düşer. M i r a s bırakan erkeğin y a h u t k a d ı n ı n n e ç o c u ğ u n e
babası y o k da kardeşi y a h u t hemşiresi varsa o mirastan ız­
rar d ü ş ü n c e s i olmaksızın edilen vasiyet yerine getirildikten
sonra y a h u t borçlar verildikten s o n r a her birine altıda biri
düşer. Eğer b u n d a n ziyade iseler o z a m a n hepsi üçte bir üze­
rinden ortak olurlar.

Allah bunları sizlere emir buyuruyor. Allah'ın ilmine h a d ,


h i l m i n e p â y â n yok. 13. İşte şu a h k â m - ı ilâhî, Allah'ın sizler
için çizdiği h u d u d u .

Allah kendisine ve Peygamberine itaat edenleri o içinde ebe­


diyen kalacakları altından ırmaklar akan cennete k o y a c a k ki
a z î m olan necat işte b u d u r . 14. K i m Allah ile Peygamberine
karşı gelir, Allah'ın çizdiği a h k â m ı n h u d u d u n u aşarsa onu
ebediyen kalacağı nâra sokar; uğrayanı zelîl edici bir azap
ise b a ş k a c a o n u b e k l e m e k t e .

160
NİSA 79
4. S Û R E
4. CÜZ

15. K a d ı n l a r ı n ı z d a n fuhşu irtikâb edenlerin aleyhine sizler­


d e n d ö r t şahit getirin, eğer şehadet ederlerse ö l ü m kendile­
rini alıp g ö t ü r ü n c e y e k a d a r y a h u t Allah kendilerine bir yol
açıncaya k a d a r evlerden dışarı b ı r a k m a y ı n . 16. O n u sizler­
d e n irtikâb edenlerin de her ikisini cezaya çarpın, eğer tevbe
eder ve halâs [ı] ele alırlarsa cezalarından vazgeçin (yaptıkla¬
rını görmemiş olun). Allah'ın tevbelere karşı bağışlayıcı, kul­
ları h a k k ı n d a r a h î m o l d u ğ u n d a ş ü p h e yok. I 7. Allah yalnız
onların tevbesini k a b u l b u y u r u r ki cahillik sâikasıyla g ü n a h
işler de s o n r a bir z a m a n geçince tevbe ederler. İşte bunların
tevbelerini Allah k a b u l buyurur. Allah alimdir, hakimdir.
18. Yoksa Allah ne onların tevbesini k a b u l b u y u r u r ki,
g ü n a h işler dururlar, ta içlerinden biri s o n nefesine gelin­
ce "İşte b e n ş i m d i tevbe e t t i m " der; ne de onların ki, kâfir
oldukları halde can verirler, b u n l a r için Bizler d a y a n ı l m a z
azap â m â d e eyledik.

I 9. Ey i m a n edenler, sizlere zorla kadınların vârisi o l m a n ı z


helâl o l m a d ı ğ ı gibi, verdiğiniz m e h r i n birazını kurtaracak­
sınız diye kendilerine eza etmeniz de helâl o l m a z . M e ğ e r ki
açık bir fuhuş irtikâb eylemiş olsunlar. G e l i n onlarla güzel
güzel geçinin, şayet kendilerinden h o ş l a n m a d ı n ı z s a bırakı-
vermeyin. Siz öyle bir şeyden hoşlanmayabilirsiniz ki Allah
o n d a sizin için b i r ç o k hayırlar takdir b u y u r m u ş olur.

163
80 NİSA
4. S Û R E
4. CÜZ

20. Bir kadını bırakarak yerine diğer bir kadını getirmek


istiyorsanız evvelkine yüklerle mehir vermiş bulunsanız
içinden bir şey almayın. H e m ne diye alacaksınız? Ettiğiniz
b ü h t a n ı n , işlediğiniz açık g ü n a h ı n bedeli diye mi? 2 1 . Nasıl
alırsınız ki birbirinize o derecelerde m a h r e m o l m u ş t u n u z .
B u n d a n başka kendileri sizden kuvvetli bir m i s a k almışlardı.

22. Bir de babalarınızın aldıkları kadınları almayın, meğer ki


eskiden (cahiliyet zamanında) almış bulunasınız. Bu meslek
ş ü p h e y o k [çirkin v e ] 1 iğrenç idi. H e m meslek edinen için
ne k ö t ü bir yoldu!

23. Analarınız, kızlarınız, hemşireleriniz, halalarınız, teyze­


leriniz, kardeşlerinizin kızları, hemşirelerinizin kızları ve sizi
emziren süt analarınızla süt hemşireleriniz, kaynanalarınız 2
ve kendileriyle zifafa girdiğiniz kadınlarınızın kızı o l u p elle­
rinizde büyüyen üvey kızlarınız sizlere h a r a m kılındı. Şayet
analarıyla zifafa girmemişseniz kızlarını almanız size g ü n a h
değil. S o n r a kendi s u l b ü n ü z d e n gelmiş oğullarınızın kadın­
ları da, iki hemşireyi bir araya getirmeniz de sizlere h a r a m
kılındı. M e ğ e r ki eskiden almış bulunasınız. Allah'ın afvi
hadsiz, rahmeti pâyânsız o l d u ğ u n d a ş ü p h e yok.

1 Metinde bu kelime "çir­


kinleri" şeklinde daktilo edil­
miştir.
2 Metinde bu kelime "kain
analarınız" şeklinde geçmek­
tedir.

164
NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z

24. Sizlere h a r p esiri olarak elinizde b u l u n a n l a r m ü s t e s n a


o l m a k üzere kadınların kocalı olanları d a h a r a m kılındı.
İşte Allah'ın sizlere h ü r m e t i n i e m i r b u y u r d u ğ u bunlar.
B u n l a r d a n başkaları sizler emvalinizi n a m u s a b a ğ l a n a r a k ve
zina etmeyerek sarfedesiniz diye h a k k ı n ı z d a helâl kılındı.
O halde h a n g i l e r i n d e n n i k â h ile m ü s t e f ı d o l d u n u z s a m e -
hirlerini kendilerine verin ki farzdır. B u n u n l a beraber o
m e h i r d e n s o n r a aranızda razı o l d u ğ u n u z bir k a r a r d a n d o l a ­
yı üzerinize mes'ûliyet g e l m e z . Allah'ın a l î m o l d u ğ u , h a k î m
o l d u ğ u aşikâr.

25 içinizden her k i m hür olan m ü m i n kadınları alacak ge­


nişliğe m â l i k değilse o z a m a n elinizin altındaki m ü ' m i n ca­
riyelerden alsın. O n l a r a rüchanınız a n c a k Allah'ın bileceği
i m a n rüchanıyla olur. Yoksa hepiniz birsiniz. Evet, n a m u s l a
yaşadıkları, ne alenî fuhuşta bulunur, ne de gizli d o s t edinir
olmadıkları halde onları sahiplerinin izni ile nikâh edin ve
mehirlerini güzellikle kendilerine verin. Şayet evlendikten
s o n r a bir fuhuş irtikâb ederlerse üzerlerine terettüp eden
ceza hür kadınlara terettüp edeceğin yarısıdır. Şu suret g ü ­
n a h a d a l m a k t a n korkanlarınız için o l u p sabretmeniz hesa­
bınıza d a h a hayırlı çıkar. B u n u n l a beraber Allah'ın gufranı
hadsiz, r a h m e t i pâyânsızdır. 26. Allah sizlere bilmedikleri­
nizi b i l d i r m e k , sizlerden evvelkilerin yollarını g ö s t e r m e k ve
hulâsa r ü c u u n u z u görerek günahlarınızı b a ğ ı ş l a m a k dili­
yor. Allah alimdir, hakimdir.

167
NİSA
4. S Û R E
5. CÜZ

27. Allah salâhınızı görerek günahlarınızı b a ğ ı ş l a m a k diliyor.


H e v e s â t ı n a uyanlar da bâtıla d o ğ r u m ü t h i ş bir inhimakinizi
istiyorlar. 28. Allah üzerinizdeki tekâlifi böyle ruhsatlarla
kolaylaştırmak diliyor. Z i r a insan zayıf yaratılmıştır.

29. E y i m a n edenler! M e ş r u o l m a y a n suretlerle mallarını­


zı a r a n ı z d a y e m e y i n (Meşru olmayan suretlerle birbirinizin
mallarınızı yemeyin). L â k i n rızanızla a k d e d e c e ğ i n i z b i r ti­
caret o l u r s a o n a d i y e c e k y o k . B i r d e kendilerinizi ö l d ü r ­
meyin (birbirinizi öldürmeyin I nefislerinizi öldürmeyin I
kendinizi öldürmeyin). Allah'ın hakkınızda rahîm olduğu
aşikâr. 30. K i m haksızlık ederek, z u l m e d e r e k b u n u işler­
s e k e n d i s i n i ateşe s o k a c a ğ ı z k i Allah'a g ö r e b u p e k kolay.
3 1 . E ğ e r sizler n e h y e d i l d i ğ i n i z g ü n a h l a r ı n b ü y ü k l e r i n d e n
u z a k d u r u r s a n ı z , k ü ç ü k g ü n a h l a r ı n ı z ı örteriz v e sizleri cen­
n e t i n o k e r î m o l a n h a r î m i n e koyarız. 32. B i r de sizler öyle
şeyler t e m e n n i e d i p d u r m a y ı n k i A l l a h onları s e b e p kılarak
bir t a k ı m ı n ı z ı b a ş k a l a r ı n ı n üzerine g e ç i r m i ş t i r 3 erkeklerin
k e n d i k a z a n d ı k l a r ı n d a n nasipleri o l d u ğ u gibi k a d ı n l a r ı n
d a k e n d i k a z a n d ı k l a r ı n d a n nasipleri var. H e m sizler ister­
k e n Allah'ın f a z l ı n d a n isteyin. M u h a k k a k k i Allah'ın ilmi
herşeyi m u h î t . 33. A n a b a b a ile y a k ı n h ı s ı m l a r ı n bıraktık­
ları b ü t ü n m a l a bizler [vârisler] 4 g ö s t e r d i k . (Ana baba ile
yakın hısımların bıraktıklarından kendilerini [vâris] kıldığı­
mız her cemaatin nasibi var.)
Aranızdaki ahdi yeminlerinizle bağladığınız (ellerinizle
bağladığınız) kimselere gelince o n l a r a nasipleri neyse v e ­
3 Bu kelime metinde "geçiri­
şi de", şeklindedir. rin. Allah'ın herşeyi g ö r d ü ğ ü m e y d a n d a .
4 Daktilo metinde köşe­
li parantez içine aldığımız
kelimenin yeri boş bırakıl­
mıştır. Ayette geçen kelime
"mevâlî "dir; bu bağlamda bu
kelime müfessirler tarafından
"pay alan vâris" şeklinde açık­
lanmıştır.

168
NİSA 83
4. S Û R E
5. C Ü Z

3 4 . Erkekler kadınlar üzerinde hâkimdirler. Ç ü n k ü bir kere


Allah ötekilerini berikilerden ü s t ü n yaratmış, sonra onlar
bunların y o l u n d a mallarını saçıp duruyorlar. O n u n için
işleri salâh olan kadınlar, kocalarının k e n d i üzerlerindeki
haklarına b o y u n eğerler. Allah'ın kendilerini k o r u m a s ı n a
m u k a b i l kendileri d e m u r a k a b e i m k â n ı o l m a y a n vazîfe-i
emanetleri korurlar. K o c a l a r ı n a isyan edeceklerini sezerek
endişeye d ü ş t ü ğ ü n ü z kadınlara gelince, evvelâ kendilerini
irşad edin, sonra yattıkları yerde yalnız başlarına bırakın,
yine dinlemezlerse d ö v ü n . Dinledikleri halde incitmeye
vesile a r a m a y ı n . Allah'ın y ü k s e k o l d u ğ u n u , b ü y ü k o l d u ğ u ­
nu bilin. 5 35. Eğer k a d ı n l a erkek arasındaki geçimsizlikten
5 34. âyetin bir bölümünü
(dargınlıktan I bozuşukluktan) endişeye düşerseniz o n u n ta­ daha önce şöyle tercüme et­
miştir: "Eğer size itaat eder­
rafından bir h a k e m , b u n u n tarafından d a bir h a k e m g ö n d e ­ lerse, artık kendilerine eza
için vesile aramayınız (yani
rin. B u n l a r barıştırmayı gerçekten isterseler Allah araların­ ayrılmalarını istemeyiniz)..."
[AKC, 1339, s. 73'den nakle­
daki dargınlığın yerine g e ç i m verir. Allah'ın herşeyi bildiği, den: BKŞ, s. 2 0 5 ) .
herşeyden haberdar o l d u ğ u aşikâr. 3 6 . Allah'a k u l l u k edin 6 36. âyeti daha önce iki
farklı şekilde tercüme et­
ve hiçbir şeyi K e n d i s i n e şirk k o ş m a y ı n , s o n r a analarını­ miştir:
a) "Allah'ı bir biliniz; O ' n a
za, babalarınıza, hısımlarınıza, yetimlere, bîçârelere, h ı s ı m hiçbir şeyi şerik koşmayı­
komşulara, el k o m ş u l a r a (yakın komşulara, uzak komşula­ nız. Ebeveyninize, akraba­
nıza, öksüzlere, fakirlere,
ra), yoldaşlara, y o l d a kalmışlara, elinizde esirlere (rakabesine yakındaki, uzaktaki konu
komşulara, yanı başındaki
mâlik olduklarınıza) karşı iyilikten ayrılmayın. İyi bilin ki arkadaşına, yolda kalmışlara,
elinizdeki esirlere iyilik edi­
etrafındakilere kibirlenen, k u r u l a n adamları Allah s e v m e z . 6 niz, iyilikle muamele ediniz.
Bilmiş olunuz ki Allah m ü -
3 7 . O a d a m l a r ki h e m kendi mallarını m u h t a ç olanlardan tekebbirleri, şımarıkları sev­
esirgerler, h e m esirgemeyi başkalarına da tavsiye ederler. mez." (SR, X I X / 4 7 0 , 3 M a r t
1337, s. 15'den nakleden:
Ve Allah'ın fazlından verdiği nimetleri gizli tutarlar. Bizler BKŞ, s. 2 0 5 ) .
b) "Allah'a kulluk edin, O ' n a
kâfirler için, uğrayanı zelîl edici bir azap â m â d e kıldık. hiçbir şeyi şerik koşmayın,
ananıza, babanıza, hısımla­
rınıza, yetimlere, biçarelere,
hışmınız olan komşulara,
hışmınız olmayan k o m ş u ­
lara, yol arkadaşınıza, yolda
kalmışlara, rakabesine mâlik
bulunduklarınıza iyilik edin."
(AKC, 1339, s. 278'den nakle­
den: BKŞ, s. 205).

171
NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z

38. Mallarını halka gösteriş için d a ğ ı t a n , s o n r a ne Allah'a,


ne âhiret g ü n ü n e i n a n m a y a n l a r a gelince, işte bir kimseye ki
şeytan arkadaş olur, o ne k ö t ü bir arkadaş olur. 39. B u n l a r
Allah'a i m a n getireydiler, âhiret g ü n ü n e manaydılar, Allah'ın
kendilerini m e r z û k b u y u r d u ğ u nimetlerden m u h t a ç olan­
lara dağıtaydılar a c a b a ne ziyanları olurdu? Allah onların
ettiklerini biliyor. 40. A l l a h k u l u n a zerre ağırlığınca zulmet­
m e z . Eğer k u l u n u n o zerre ağırlığınca işlediği iyilik ise kar­
şılığını kat kat arttırdıktan b a ş k a taraf-ı S ü b h â n î s i n d e n o n a
azîm ecir ihsan buyurur.

4 1 . H e r ü m m e t t e n kendilerine karşı bir şahit getirdiğimiz,


y â M u h a m m e d seni d e şunlara şahit getirdiğimiz g ü n a c a b a
halleri ne olacak? 42. İşte o g ü n y o k m u , o g ü n vaktiyle
Allah'ı t a n ı m a y a n , Peygamberi s a y m a y a n kimseler, " K e ş k e
yerlerin altına g ö m ü l e y d i k de toprakla bir edileydik!" diye­
cekler (... kimseler yerin altına gömülerek toprakla bir edilme­
sini isteyecekler) ve Allah'tan hiçbir söz saklayamayacaklar.

43. Ey i m a n edenler! Söylediğinizi bilecek halde o l m a d ı k ­


ça sarhoşken ve y ı k a n m a d ı k ç a -meğer ki yolcu b u l u n a s ı ­
nız- c ü n ü p k e n n a m a z a yaklaşmayın. E ğ e r hasta iseniz y a h u t
seferde iseniz y a h u t biriniz ihtiyaç üzerine gidilen yerden
g e l m i ş s e n i z , 7 y a h u t kadınlara d e ğ m i ş s e n i z , s u b u l a m a d ı ğ ı ­
nız halde (su bulamıyorsanız) t e m i z bir t o p r a k arayın, yüzü­
nüze ellerinize m e s h e d i n . Allah'ın afvı b ü y ü k , gufranı geniş
o l d u ğ u aşikâr.

44. Yâ M u h a m m e d , b a k m a z mısın şu kendilerine Allah'ın


Kitabı'nı anlamak nasibi verilen kimselere ki hakkı verip dalâli 8
alıyorlar. Ve sizleri [n] de d o ğ r u yoldan şaşırmanızı istiyorlar.

7 Metinde "gelmemişseniz"
şeklindedir.
8 Metinde bu kelime seh­
ven "helâli" şeklinde daktilo
edilmiştir.

172
NİSA 85
4. S Û R E
5. C Ü Z

45. Hasımlarınızı Allah sizlerden d a h a iyi bilir. O n l a r ı bıra­


kın; Allah'ın yâr o l m a s ı , Allah'ın nasîr o l m a s ı sizlere elverir.

46. Yahudiliği kabul edenlerden bir cemaat var: Kelimele­


ri yerlerinden oynatıyorlar, sonra söyleyeceklerini dilleriyle
eğerek, bükerek dini maskaraya alarak "İşittik ve isyan et­
tik... İşitilmez sözler duyasın!" diyorlar. Böyle söyleyecekleri­
ne "İşittik ve kabul ettik. D i n l e , bize b a k " deselerdi kendileri
hesabına d a h a hayırlı, d a h a d ü r ü s t olurdu. L â k i n küfürle­
ri y ü z ü n d e n Allah onları rahmeti sahasından uzaklaştırdı.
O n u n için meğer ki p e k az[ı] i m a n ederler.

47. Ey kendilerine K i t a p verilenler! Bizler birtakım yüzleri


silip d ü m d ü z ederek enselerine çevirmezden, yahut rahmeti­
m i z sahasından Ashâb-ı Sebt'i nasıl uzaklaştırdıksa onları da
öyle uzaklaştırmadan evvel gelin elinizdekini m ü e y y i d ola­
rak indirdiğimiz Kur'an'a i m a n getirin, yoksa Allah'ın emri
çaresiz yerini bulur.

48. Bilin ki Allah K e n d i s i n e şerik koşulmasını afvetmez.


B u n d a n başkasını dilediğine afveder. Artık Allah'a şerik k o ­
şan da ş ü p h e y o k ki o l m a y a c a k bir b ü h t a n ile b ü y ü k günahı
işledi gitti. 49. B a k m a z mısın yâ M u h a m m e d şu kendilerini
temize çıkarıp duranların hâline?! Bildikleri gibi değil, dile­
diğini Allah temize çıkarır. Ve haklarında zerre kadar z u l m e ­
dilmez. 50. B a k yâ M u h a m m e d , Allah'a karşı nasıl b ü h t a n
irtikâb ediyorlar?! İşte açık g ü n a h bu kadar olur.

5 1 . Y â M u h a m m e d , b a k m a z m ı s ı n ş u kendilerine Allah'ın
Kitabı'nı a n l a m a k nasibi verilen kimselere ki C i b t ' e 9 ina­
nıyorlar, [Tağut'a]10 inanıyorlar, sonra da Allah'ı tanı­
mayanlar için " B u n l a r m ü m i n l e r d e n d a h a d o ğ r u bir yol 9 Daktilo nüshada bu kelime
. „ .. . yanlış okunarak sehven "cen-
tUtmUŞİar diyorlar. nete" yazılmıştır.
10 Bu kelime daktilo nüsha­
da yazılmayıp yeri boş bıra­
kılmıştır.

175
86 NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z

5 2 . İşte bunlar Allah'ın rahmeti sahasından s ü r d ü ğ ü k i m s e ­


ler. Allah da k i m i rahmeti sahasından sürerse ebediyen o n u n
i m d a d ı n a yetişecek bulamazsın. 5 3 . Yoksa Allah'ın m ü l k ü n ­
d e n bunların da nasibi mi var? Ö y l e olaydı insanlara çekir­
d e k bile vermezlerdi. 5 4 . Yahut Allah'ın fazlından verdiği
nimetler sebebiyle m ü m i n l e r i kıskanıyorlar mı?

Bilmiyorlar mı ki Bizler Âl-i İbrahim'e h e m kitap, h e m n ü ­


büvvet vermiştik ve onlara b ü y ü k m ü l k vermiştik? 5 5 . İçle­
rinden bir kısmı kendisine i m a n etti, bir kısmı o n d a n yüz
çevirdi. Yakıcı azap o l m a k üzere onlara c e h e n n e m elverir.

5 6 . Âyâtımızı t a n ı m a y a n kimseler y o k m u , Bizler onları


ateşe atacağız. Derileri yanıp bittikçe azabı duymaları için
kendilerine başka deri vereceğiz. Allah'ın azîz o l d u ğ u , h a k î m
o l d u ğ u söz g ö t ü r m e z . 5 7 . İ m a n edip de işleri salâh olanlara
gelince bunları ebediyen içinde kalacakları o altından ırmak­
lar akan cennetlere koyacağız. O r a d a kendilerinin p â k eşleri
olacak ve onları hiç k ı m ı l d a m a y a n k o y u gölgeler içine koya­
11 Metinde bu kelime "tesel­
lüm" şeklinde yazılmıştır. cağız. 5 8 . Bilin ki Allah sizlere emanetleri (vazifeleri) ehline
12 58. âyeti daha önce iki vermenizi (teslim 11 etmenizi) ve insanlar arasında h ü k m e d e r ­
farklı şekilde tercüme et­
miştir: ken adi ile hükmeylemenizi emir buyuruyor. B a k ı n Allah'ın
a) "Bilmiş olunuz ki Allah,
emanetleri ehline vermenizi,
sizleri irşad ettiği ne güzel bir şey! (Bakın Allah sizleri ne güzel
bir de insanların beyninde
hükmederken adi ile hükmet­
bir şeye irşad ediyor!) Allah'ın söylediklerinizi işittiğine, işle­
menizi size emrediyor. Allah'ın diklerinizi g ö r d ü ğ ü n e şüpheniz o l m a s ı n . 1 2
size verdiği şu nasihat ne gü­
zel bir nasihattir! Şüpheniz
olmasın ki Allah hem işitir, 5 9 . Ey i m a n edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere itaat
hem görür." (SR, V I I I / 2 0 4 ,
19 T e m m u z 1328, s. 4 l 3 ' d e n
edin. S o n r a kendinizden olan emir sahiplerine itaat edin
nakleden: BKŞ, s. 2 0 5 ) . (Ey iman edenler! Allah'ı dinleyin, Peygamberi dinleyin, sonra
b) "Bilmiş olunuz ki Allah,
sizlere bütün vazifeleri er­ kendinizden olan emir sahiplerini dinleyin) ve [her] hangi bir
babına vermekle ve insanlar
arasında hükmettiğiniz za­
şeyde birleşemediğiniz takdirde eğer sizler gerçekten Allah
man adaletten ayrılmamakla
ve âhiret g ü n ü n e inanmışlarsanız o n u n halli için K i t a p ile
emrediyor." (SR, XVTII/465,
3 Kânun-i Evvel 1336, s. Sünnet'e m ü r a c a a t edin k i b u h e m d a h a hayırlı, h e m s o n u
270'den nakleden: BKŞ, s.
206). itibariyle d a h a güzeldir.

176
NİSA 87
4. S Û R E
5. C Ü Z

60. B a k m a z mısın yâ M u h a m m e d , şu gerek sana indirilen,


gerek senden evvel indirilen kitaplara inandıklarını söyler
gezer kimselere ki aralarında azgın bir şeytânı [ T a ğ u t ' u ] 1 3
h a k e m k ı l m a k istiyorlar. H a l b u k i o n u inkâr ile (tanımamak­
la) e m r o l u n m u ş l a r d ı . Şeytan ise kendilerini bir d a h a d ö n e ­
meyecekleri kadar uzak dalâle d ü ş ü r m e k istiyor. 6 1 . S o n r a
onlara " G e l i n Allah'ın indirdiği h ü k m ü dinleyin, gelin Pey­
g a m b e r i dinleyin!" denildiği z a m a n münafıkları g ö r ü r s ü n ki
yüz çevirmek nasıl olursa işte öylece senden yüz çeviriyorlar.

62. Ya kendi işledikleri 1 4 y ü z ü n d e n başlarına m u s i b e t değdi­


ği z a m a n acaba halleri nereye varacak? S o n r a sana gelmişler,
" H a d i s e y i tatlılıkla bitirmekten, ara b u l m a k t a n başka bir şey
istemiş değildik" diye Allah'a y e m i n ediyorlar. 63. Bunlar o
adamlar ki kalplerinde olanı Allah biliyor. O n u n için sen
kabahatlerinden g ö z y u m . Kendilerini irşad et ve kendi hak­
larında kendilerini intibaha getirecek sözler söyle (ve onların
yalnız kendilerine müessir sözler söyle).

64. Bizler hiçbir p e y g a m b e r g ö n d e r m e d i k ki Allah'ın izniy­


l e 1 5 kendisine itaat e d i l m e k için olmasın. Eğer şunlar nefis­
13 Daktilo metinde bu ke­
lerine zulmettikleri z a m a n sana gelseydiler de h e m kendileri lime yazılmayıp boş bırakıl­
mıştır.
Allah'tan gufran dikseydiler, h e m Peygamber onlar için guf­ 14 Metinde "işlediği" şek­
ran d i k s e y d i , hiç ş ü p h e y o k Allah'ı günahları bağışlıyor b u ­ lindedir.
15 Metinde bu kelime seh­
lacaklardı, kullarına rahim bulacaklardı. 65. R a b b i n e k a s e m ven "öyle" şeklinde yazıl­
mıştır.
ederim ki onlar aralarında çıkan dolaşık işlerde seni h a k e m
16 6 5 . âyeti daha önce şöy­
kılmadıkça, sonra da senin vereceğin h ü k m e hiç o n u n için le tercüme etmiştir: "Hayır,
öyle değil! Rabbine kasem
yüreklerinde bir darlık d u y m a k s ı z ı n boyunlarını, b o y u n eğ­ olsun ki onlar aralarında
tahaddüs eden ihtilâfât ve
m e k nasıl olursa öyle e ğ m e d i k ç e i m a n etmiş olmazlar. 1 6 münâzaâtta seni hakem yap­
madıkça, hem de senin vere­
ceğin h ü k m ü kazadan dola­
yı can sıkıntısı duymaksızın
tamamiyle gerendâde-i (?)
teslim ü inkıyâd olmadıkça
iman etmiş olmazlar." (AKC,
1 3 3 9 , s. 2 2 0 ' d e n nakleden:
BKŞ, s. 2 0 6 ) .

179
88 NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z

6 6 . Bizler şayet kendilerine "Nefislerinizi ö l d ü r ü n ! " , yahut


"Yurtlarınızdan çıkın!" diye emretseydik, ş ü p h e y o k b u n u
içlerinden a n c a k p e k azı yapardı, eğer onlar irşad edildikleri
yolu tutaydılar elbette haklarında en hayırlı ve imanlarının
r ü s û h u n u arttırmak cihetiyle en sağlam bir hareket olurdu.
6 7 - 6 8 . H e m bu inkıyadı göstereydiler, o z a m a n kendilerine
tarafımızdan b ü y ü k ecir verirdik, ve onları d o s d o ğ r u giden
y o l u m u z a çıkarırdık. 6 9 . K i m l e r ki Allah ile Peygambere
itaatte bulunurlar, işte bunlar Allah'ın o kendilerini m e s u t
ettiği (kendilerine lütuf ettiği) nebilerle, sıddıklarla, şehitlerle,
salihlerle bir yerde olacaklar.

O h , bunlar n e güzel arkadaş! (Oh, bunların arkadaşları ne


güzeli) 7 0 . İşte bu Allah'ın fazlı. Allah'ın alîm o l m a s ı kulları
için elverir.

7 1 . E y i m a n edenler! H a s m a karşı d a i m a uyanık b u l u n u n


(mücehhez bulunun I hazırlığınızı görün I ihtiyatlı olun). Bir
de ya müfrezeler hâlinde çıkın, yahut yekpare bir kuvvet ola­
rak y ü r ü y ü n . 7 2 . içlerinizden öyleleri var ki m u t l a k a ayağını
ağır alacağına y e m i n etmişti (Mücahidleri yollarından alıko­
yacağına yemin etmişti). Şayet harp başınıza bir m u s i b e t g e ­
tirirse "Allah b a n a lütfetti de şunlarla beraber b u l u n m a d ı m "
der. 7 3 . Eğer sizlere Allah'ın fazlı erişirse m u h a k k a k o z a m a n
d a -hani kendisiyle aranızda hiç d o s t l u k y o k m u ş gibi- " N e
o l u r d u , beraber o l a y d ı m da g a n i m e t t e n b ü y ü k bir hisseye
k o n a y d ı m ! " d e m e y e başlar. 7 4 . D ü n y a n ı n geçici hayatını
âhiretin ebedî hayatına değişenler haydi Allah y o l u n d a ci­
h a d a yürüsünler. K i m Allah y o l u n d a cihad eder d e öldürü­
lür yahut galip gelirse, o n a bizler b ü y ü k ecir vereceğiz (Kim
Allah yolunda cihad ederse öldürülsün, galip gelsin, bizler ona
büyük ecir vereceğiz).

180
NİSA 89
4. S Û R E
5. C Ü Z

75. H e m sizlere ne o l d u ki Allah y o l u n d a cihad etmeyecek­


siniz?! S o n r a çaresiz kalmış o erkekler, o kadınlar, o çocuk­
lar u ğ r u n d a cihad etmeyeceksiniz?! "Yâ Rabbe'l-âlemîn, bu
ahâlisi zâlim şehirden bizleri çıkar. Tarafından bizlere bir hi­
m a y e edici g ö n d e r ! " diye Allah'a yalvarıyorlar.

76. İ m a n e d e n l e r 1 7 Allah y o l u n d a cenk ederler, Allah'ı tanı­


mayanlar da şeytan y o l u n d a cenk ederler. Şeytanın yaranını
ö l d ü r ü n . Şeytanın kuracağı tuzağın gevşekliğinde şüpheniz
o l m a s ı n . 1 8 77. B a k m a z mısın y â M u h a m m e d , hani ş u kendi­
lerine " H a s ı m l a r ı n ı z l a cenke el uzatmayın ve namazlarınızı
kılın, zekâtınızı verin" denilen kimselere ki cihad üzerleri­
ne farz kılındığı z a m a n bir de ne görsen: İnsanlardan tıpkı
Allah'tan korkar gibi, yahut d a h a bile ziyade korkar oldular.
" H e y Allahımız, neden üzerimize cihadı farz b u y u r d u n ? Biz­
leri bir z a m a n d a h a bırakaydın o l m a z mı idi?" dediler. K e n ­
dilerine şöyle de: " D ü n y a diriliğinin vereceği faide süreksiz,
halbuki âhiret Allah'tan korkanlar için d a h a hayırlı o l d u ğ u
gibi ecrinizden zerre miktarı eksiltilmeyecek." 78. H e r nere­
de olsanız, hatta eflâke ser çeken burçların içine çekilseniz
yine ö l ü m gelip sizleri bulacak. Kendilerine bir n i m e t erişti
mi " B u Allah'tan" diyorlar, bir m u s i b e t de geldi mi " B u sen­
d e n " diyorlar. Bu a d a m l a r a ne o l m u ş ki söz anlamaları şöyle
d u r s u n , yaklaşmıyorlar bile.

79. Ey insan! S a n a bir n i m e t erişti mi bil ki Allah'tan. B a ş ı n a \ ^ eK S


bir m u s i b e t geldi m i anla ki senden. yazılıdır.
18 76. âyeti daha önce şöy-
Y a M u h a m m e d ! Bizler seni b ü t ü n beşere p e y g a m b e r g ö n - le tercü
™e c } m i ^ :
y
r / o D etmiş olan kimseler Allan

derdik. B u n u n için Allah'ın şahit olması elverir. yolunda cenk ederler. Kâfir
olanlar ise şeytan uğrunda
muharebede bulunurlar. Şey­
tanın dostlarıyla cenk ediniz.
Şeytanın hilesi şüphe yok ki
zayıftır." (SR, X I I I / 3 1 5 , 13
Teşrîn-i Sânî 1330, s. 20-
21'den nakleden: BKŞ, s.
206).
183
90 NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z

8 0 . K i m Peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur.


K i m arkasını dönerse o da sana ait değil. Bizler seni onla­
rın üzerine m u r a k a b e c i g ö n d e r m e d i k . 8 1 . Allah'ın emrini
bil[dir]diğin z a m a n " B a ş ü s t ü n e ! " derler, y a n ı n d a n çıkınca
da içlerinden birtakımı kendilerine söylediğin sözlerin büs­
b ü t ü n başkasını uydururlar (...yanından çıkınca da içlerinden
birtakımı o söylediklerinin hilâfına isler tertip ederler). Allah
onların uydurduklarını yazıyor (işlediklerini yazıyor). O n u n
için sen yüzlerine v u r m a k t a n vazgeç ve haklarında Allah'a
mütevekkil ol. Allah'ın vekil olması sana elverir. 8 2 . Kur'an'ı
im'ân ile g ö z d e n geçirmiyorlar mı? Şayet Allah'tan başkası
tarafından olaydı içinde birçok ahenksizlikler bulacaklardı.
8 3 . Şuraya buraya gönderilen kuvvetlere dair kendilerine
müsterih olacak yahut telaş edilecek bir haber geldi mi her
yerde söylüyorlar. H a l b u k i o n u Peygambere ve içlerindeki
âmirlere (basiret sahiplerine I hal ve akd iktidarında olanlara)
bıraksalardı hakikati a n l a m a k isteyenler b u n l a r d a n öğrenir­
lerdi (umurun içyüzünü görmek kudretinde olanlar haberin
mahiyetini ve edilecek tedbiri bilirlerdi). Eğer Allah'ın üze­
rinizdeki fazlıyla rahmeti olmasaydı, p e k azınızdan başkası
şeytana u y m u ş gitmiştiniz.

8 4 . Yâ M u h a m m e d ! Allah y o l u n d a cihada çık, sen yalnız


k e n d i n d e n mes'ulsün (sen kendinden başkasıyla mükellef de­
ğilsin). Mu minleri de yalnız teşvik et. M e ' m u l ki Allah küfre
dalmış olanların savletini üzerinizden çeksin. Allah'ın savleti
d e onlardan şedîd, kahrı d a onlardan şedîd. 8 5 . K i m g ü ­
zel bir şefaatte b u l u n u r s a o n a sevabından p a y verilir. K i m
fena bir şefaatte b u l u n u r s a o n a da vebalinden hisse ayrılır.
Allah'ın g ü c ü herşeye yeter.
8 6 . Sizlere bir selâm verildiği z a m a n sizler o n d a n d a h a gü­
zeli ile selâm verin, yahut o n u n l a m u k a b e l e edin (herhan­
gi bir selâm ile selâmlandınız mı sizler ondan daha güzeli ile
selâmlayın, yahut onunla mukabele edin). Allah'ın herşeyi he­
saba çektiğinden haberiniz olsun.

184
NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z

87. K e n d i s i n d e n b a ş k a Allah o l m a y a n Allah'a k a s e m ede­


r i m ki, sizleri hasrederek o geleceği şüphesiz kıyamet g ü n ü
m u t l a k bir yere toplayacak (.. sizleri hasrederek kıyamet
günü mutlak bir yere toplayacak, bunda hiç şüphe yok). Artık
k i m Allah'tan d o ğ r u sözlü olabilir?! 88. Sizlere ne o l d u ki
münafıklar h a k k ı n d a iki fırkaya ayrılmış bulunuyorsunuz?
Kazandıkları vebal y ü z ü n d e n Allah onları eski hallerine çe­
virdi. Yoksa sizler Allah'ın saptırdığı [nı] yola getirmek mi
istiyorsunuz?! Allah k i m i saptırırsa iyi bil ki sen o n u yola
getirmenin çaresini kabil değil bulamazsın. 89. O n l a r nasıl
küfre dalmışlarsa öylece sizlerin de küfre dalarak kendileriyle
bir olmanızı arzu ediyorlar. O n u n için Allah y o l u n d a hicret­
lerini g ö r m e d i k ç e onları dost edinmeyin, i m a n d a n yüz çe­
virirlerse b u l d u ğ u n u z yerde kendilerini yakalayın, ö l d ü r ü n .
H i ç onlardan ne dost, ne yardımcı edinmeyin. 90. Yalnız o
kimseleri bırakın ki; ya kendileriyle aranızda m i s a k olan bir
cemaate m e n s u p olurlar, yahut ne cemaatleriyle o l u p sizlere
karşı, ne de sizinle bir o l u p cemaatlerine karşı harp etmeyi
havsalaları a l m a m ı ş olarak yanınıza gelmiş bulunurlar. Eğer
Allah dileseydi bunları üzerinize musallat b u y u r u r d u da si­
zinle pekâlâ harp ederlerdi. O n u n için sizi bırakıp bir tarafa
çekilirler (yakanızı bırakırlar), üzerinize saldırmazlar ve sul­
ha yatarlarsa artık kendilerine ilişmenize Allah izin vermez.
91 Siz asıl başkalarını bulacaksınız ki " İ n a n d ı k " diye siz­
lerden, küfre dönerek cemaatlerinden e m i n o l m a k isterler.
H e r ne z a m a n fitneye sevkedilseler t a m a m ı y l a içine dalar­
lar. Bunlar yakanızı bırakmazlar, sulha yatmazlar ve taar­
ruzdan ellerini çekmezlerse kendilerini b u l d u ğ u n u z 1 9 yerde
yakalayın, ö l d ü r ü n . İşte ey m ü m i n l e r , ellerinize aleyhlerine
olarak açık bir hüccet verdiğimiz insanlar bunlardır (işte ey
müminler, açıktan açığa üzerlerine yüklenmenize izin verdiği-
ı i i i \ 19 Metinde "bulunduğu-
mız insanlar bunlardır). nuz" yazılı.

187
92 NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z

92. M ü m i n için m ü m i n i ö l d ü r m e k o l a m a z , meğer k i ka­


zara ola. V e k i m bir m ü m i n i kazara öldürürse o n a m ü m i n
bir esir azad e t m e k ve ölenin vârislerine taksim edilecek bir
diyet v e r m e k borç olur. M e ğ e r ki vârisler alacakları diyeti
kendisine t a s a d d u k edeler. Eğer öldürülen kendi m ü m i n ol­
m a k l a beraber size h a s ı m bir cemaatten ise, o z a m a n öldüren
m ü m i n [e] bir esir azad e t m e k b o r ç olur. Eğer kendileriy­
le aranızda m i s a k olan bir cemaatten ise o z a m a n öldüren
için ölenin vârislerine teslim edilecek bir diyet v e r m e k ve
m ü m i n bir esir azad e t m e k borç olur. K i m b u n u b u l a m a z s a
(kimin buna gücü yetmezse) o n a Allah tarafından tevbesinin
k a b u l ü için sıra ile iki ay o r u ç t u t m a k b o r ç olur. Allah'ın
ilmine, hikmetine p â y â n yok.

9 3 . K i m bir m ü ' m i n i bile bile (müteammiden I kasden I mü-


teammid olarak) öldürürse, o n u n cezası, içinde ebediyen ka­
lacağı c e h e n n e m o l d u k t a n başka Allah kendisine gazap eder.
O n u rahmeti sahasından uzaklaştırır. O n a b ü y ü k bir azap
â m â d e kılar.

9 4 . Ey i m a n edenler! Allah y o l u n d a sefere çıktığınız za­


m a n iyi anlayın, dinleyin, size İslâm'ın selâmını veren k i m ­
seye d ü n y a diriliğinin kıymetsiz m e t â ı n a göz dikerek " S e n
m ü ' m i n değilsin" demeyin. Sizin için Allah'ın y a n ı n d a p e k
ç o k ganimetler var. Önceleri sizler de böyle idiniz. Allah ke­
rem b u y u r d u , sizleri i m a n ile tanıttı. O n u n için iyi anlayın,
dinleyin, haberiniz olsun ki Allah b ü t ü n işlediklerinizden
haberdar.

188
NİSA 93
4. S Û R E
5. C Ü Z

95-96. M ü m i n l e r i n özür sahibi olmaksızın oturanlarıyla Al­


lah y o l u n d a mallarını, canlarını feda ederek cihada gidenle­
ri bir olamazlar. Allah mallarıyla, canlarıyla cihad edenleri
oturanların bir derece üzerine geçirdi ve her ikisine cenneti
va'd b u y u r d u . Allah cihad edenleri b ü y ü k bir ecir ile taraf-ı
S ü b h â n î s i n d e n [fazl u i h s a n ] 2 0 b u y u r d u ğ u mertebelerle otu­
ranların üzerine geçirdi. G u f r a n ı n a , rahmetine mazhar kıldı.
Allah'ın gufranı hadsiz, rahmeti pâyânsız.

97 Melekler nefislerine z u l m e t m i ş bir halde bularak can­


larını aldıkları kimselere " N e iş görebildiniz b a k a l ı m ? " diye
sordular. Onlar da "Bizler yerinden kımıldanamayacak
bîçarelerdik" cevabını verdiler. O z a m a n "Pekâlâ, Allah'ın
dünyası geniş değil mi idi ki başka bir tarafa hicret etmiş
bulunasınız?" dediler.

İşte bunlar o kimseler ki barınacakları yer c e h e n n e m ; o ise


ne k ö t ü bir akıbet! 98 99 A n c a k gerek erkeklerle kadınların,
gerek çocukların o âcizleri ki hicret için ellerinden bir çare
gelmediği gibi y o l u n u da kabil değil bulamazlar, işte b u n ­
ların günahını C e n â b - ı H a k k ' ı n af b u y u r m a s ı ü m i t edilir.
Kullarının günahını silmek, ö r t m e k Allah'ın şânındandır.
1 00. K i m Allah y o l u n d a hicret ederse yeryüzünde gidecek
yer de bulur, genişlik de bulur. K i m y u r d u n d a n Allah ve
Peygamberine hicret kasdıyla çıkarsa, sonra kendisine ö l ü m
yetişirse m u h a k k a k ki o n u n ecri Allah'ın y a n ı n d a bekliyor.
Allah'ın rahmetine h a d , gufranına pâyân yok. 101. Sefere
çıktığınızda şayet küfre dalmış olanların bir fenalık etmele­
rinden korkarsanız, n a m a z ı kısaltmanız sizin için g ü n a h d e ­
ğil. Kâfirlerin size açıktan açığa h a s ı m oldukları m e y d a n d a .

20 Daktilo metinde köşeli


parantez içindeki kısım yazıl-
mayıp yeri boş bırakılmıştır.

191
94 NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z

102. Yâ M u h a m m e d , böyle bir halde aralarında b u l u n a r a k


kendilerine n a m a z kıldırsan ikiye ayrılıp içlerinden bir kısmı
seninle beraber n a m a z a dursunlar; silâhlarını da yanlarına
alsınlar. Bunlar secdeye vardıkları z a m a n diğerleri arkada
beklesinler. S o n r a o n a m a z kılmayan diğer kısım gelerek se­
ninle beraber kılsınlar ve silâhlarıyla ihtiyatlarını yanlarına
alsınlar. Allah tanımayanlar silâhlarınızdan ve eşyanızdan
gafil b u l u n m a n ı z ı ve bu suretle sizlere y a m a n bir baskın
vermelerini isterler. Şayet y a ğ a n y a ğ m u r d a n sıkıntıda iseniz,
yahut hasta iseniz silâhlarınızı b ı r a k m a n ı z d a n dolayı üzeri­
nize g ü n a h yok. B u n u n l a beraber ihtiyatı elden bırakmayın.
Allah'ın kâfirler için zelîl edici bir azap â m â d e kıldığına şüp­
heniz olmasın.

103. N a m a z ı k o r k u l u zamanlarda kılarsanız gerek ayakta


iken, gerek otururken bir tarafınıza yaslanmış o l d u ğ u n u z
halde Allah'ı anın. K o r k u d a n e m i n o l d u n u z mu o z a m a n
namazı erkânıyla eda edin.

Bilmiş o l u n ki n a m a z m ü m i n l e r i n üzerine m u a y y e n vakit­


lerle bağlı bir farzdır. 104. Hasımlarınızla karşılaşmayı iste­
m e k t e zaaf göstermeyin. Evet sizler yaralarınızdan acı duy­
m a k t a iseniz, onlar da sizin d u y d u ğ u n u z gibi acı duyuyorlar.
K a l d ı ki sizler Allah'dan onların ü m i t edemeyeceklerini ü m i t
ediyorsunuz.

Allah'ın alîm o l d u ğ u n u , h a k î m o l d u ğ u n u d ü ş ü n ü n . 2 1
21 104. âyeti d a h a önce
şöyle tercüme etmiştir: "Siz 105. Yâ M u h a m m e d ! İnsanların arasında Allah'ın sana bil­
o müşrikleri ele geçirmek
h u s u s u n d a gevşek davran- dirdiği gibi h ü k m e d e s i n diye sana bizler Kitab'ı h a k olarak
mayınız. Eğer siz acı duyu­
yorsanız, onlar da sizin gibi indirdik. Sakın hainleri m ü d a f a a y a kalkışma! (Sakın hainle­
acı duyuyorlar. H a l b u k i siz
C e n â b - ı Hakk'tan onların rin yüzünden masumlara hasım olma!).
u m m a d ı k l a r ı bir saadeti de
ü m i d ediyorsunuz." (SR,
X I I I / 3 1 5 , 13 Teşrîn-i Sânî
1 3 3 0 , s. 23'den nakleden:
BKŞ, s. 2 0 6 ) .

192
NİSA 95
4. S Û R E
5. C Ü Z

106, H e m Allah'tan gufran dile ki Allah'ın gufranı hadsiz,


rahmeti pâyânsız o l d u ğ u aşikâr. î 07. Sakın nefislerine hıya­
nette bulunanları m ü d a f a a y a kalkışma ki hainlik edip d u ­
ran, g ü n a h a dalan kimselerden Allah asla h o ş n u t o l m a z . 2 2
108. Ettiklerinin insanlardan gizli kalmasını istiyorlar da
Allah'tan gizli kalmasını hiç düşünmüyorlar. H a l b u k i arala­
rında K e n d i s i n i n razı olmayacağı tezviri tertip ederlerken O
yanı başlarında idi. Allah'ın ilmi onların b ü t ü n işlediklerini
muhit.

1 09. Şu sizler y o k m u s u n u z , o adamlarsınız ki t u t t u n u z sü­


reksiz d ü n y a diriliğinde şunları haksız olarak m ü d a f a a et­
tiniz. Pek âlâ, kıyamet g ü n ü onları k i m m ü d a f a a edecek?
Yahut k i m hamileri olacak? m 8. H e r k i m başkasına fena­
lık eder, y a h u t d o ğ r u d a n d o ğ r u y a nefsine z u l ü m d e b u l u n u r
da sonra Allah'tan gufran dilerse, Allah'ı günahlarını bağış­
layıcı bulur, kullarına rahmetli bulur. 111. Bir de k i m bir
g ü n a h kazanırsa o n u a n c a k k e n d i n e kazanır. Allah alimdir,
hakimdir.23 1
I K i m bir hata eder, yahut g ü n a h işler de
sonra o n u haberi o l m a y a n bir m a s u m u n üzerine atarsa, ş ü p ­
he y o k b o y n u n a h e m b ü h t a n , h e m açık bir g ü n a h almış olur
(yüklenmiş olur).

113. Yâ M u h a m m e d , sana Allah'ın lütfü, Allah'ın r a h m e ­


ti olmasaydı onlardan bir cemaat seni h ü k m ü n d e haktan
saptırmayı kurmuşlardı, b u n u n l a beraber a n c a k kendilerini
saptırırlar, ve sana asla ziyan vermezlerdi. Allah sana K i t a p 22 107. âyeti daha önce şöyle
indirdi, h i k m e t indirdi, önce bilmediklerini sana öğretti. tercüme etmiştir: "Allah gü­
naha düşkün haini sevmez."
Allah'ın senin hakkındaki lütfü p e k büyük. (AKC, 1339, s. 268'den nak­
leden: BKŞ, s. 206).
23 1 1 1 . âyeti daha önce şöyle
tercüme etmiştir: " K i m bir
günah kazanırsa, onu ancak
nefsi için kazanmış olur. Al­
lah alimdir, hakimdir." (AKC,
1339, s. 39'dan nakleden:
BKŞ, s. 206).

195
NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z

114. O n l a r ı n başbaşa verip fisıldaşmalarının ç o ğ u n d a hayır


yok, meğer ki sadaka vermeyi yahut dargınları barıştırmayı
birbirlerine tavsiye edenlerin gizlice k o n u ş m a l a r ı ola. (On­
ların başbaşa verip fisıldaşmalarının çoğunda hayır yok, lâkin
sadaka vermeyi yahut dargınları barıştırmayı birbirlerine tav­
siye edenlerin gizlice konuşmalarında hayır var). Kim bunu
Allah'ın rızasını dilediği için işlerse Bizler o n a b ü y ü k ecir
vereceğiz. 115. K i m h a k kendisine aşikâr o l d u k t a n sonra
kalkar Peygamber [e] muhalefette b u l u n u r ve m ü m i n l e r i n
tuttukları y o l d a n başkasını t u t a r s a 2 4 , Bizler o n u d ü n y a d a
kendi bildiğine bırakır, u k b â d a c e h e n n e m e koyarız ki o ne
y a m a n bir akıbettir! 2 5

116. İyi bilin ki Allah kendisine şerik koşulmasını afvetmez.


B u n d a n başkasını ise dilediğine afveder. Artık k i m Allah'a
şirk koşarsa o n u n haktan ç o k uzak bir dalâle saptığında
ş ü p h e y o k . 2 6 117-119. Şunların Allah'ı bırakıp taptıkları bir
sürü dişi isimlerinden başkası değil. B u n l a r a t a p m a k l a a n c a k
o isyanına saplanıp kalan şeytana t a p m ı ş oluyorlar ki bir kere
kendisini Allah rahmeti sahasından ebediyen k o v d u . S o n r a
Allah'a karşı " B e n Senin kullarının içinden işte y e m i n ediyo­
2 4 M e t i n d e "tutarlarsa".
25 115. âyeti daha önce şöyle
r u m , m u a y y e n bir p a y alacağım. İşte y e m i n e d i y o r u m , ken­
tercüme etmiştir: "Nazarın­ dilerini o l m a y a c a k şeylerle avutacağım. İşte y e m i n e d i y o r u m
da hak zahir olduktan sonra
hâlâ Peygambere muhalefetle kendilerine e m r e d e c e ğ i m ; develerin kulaklarını yaracaklar.
müminlerin tuttuğu yoldan
başkasına gidenleri dünyada Kendilerine e m r e d e c e ğ i m , Allah'ın fıtratını değiştirecekler!"
kendi hâline bırakırız." (AKC,
1339, s. 271'den nakleden: dedi. Artık k i m Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse elbet­
BKŞ, s. 206).
te açık bir h ü s r a n a d ü ş m ü ş olur. 120. Evet, onlara vadediyor,
26 116. âyeti daha önce şöyle
tercüme etmiştir: "Allah şüp­ onları ü m i d e düşürüyor; şeytan onlara yalandan başka bir
he yoktur ki yalnız Kendisine
şerik koşulmasını afvetmez; şey va'detmiyor. 121. İşte bunlar o kimseler ki barınacakları
yoksa dilediğine bundan baş­
kasını afveder. K i m başkasını yer c e h e n n e m olacak ve o n d a n kurtuluş bulamayacaklar.
Allah'a şerik koşarsa, haktan
pek uzak bir dalâl içinde kal­
mıştır." (AKC, 1 3 3 9 , s. 126,
122'den nakleden: BKŞ, s.
206).

196
NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z

! 2 2 î m a n edip de işleri salâh olanlara gelince, onları içinde


ebediyen kalacakları o altından ırmakları a k a n cennete koya­
cağız. Bu Allah'ın ş a ş m a y a n v a d i ; Allah'tan d a h a d o ğ r u sözlü
k i m olabilir?! I 23 Ne sizin k u r u n t u n u z l a Allah'ın v a z e t t i ğ i
saadet elde edilir, ne de Ehl-i Kitab'ın kuruntularıyla.

K i m k ö t ü l ü k ederse cezasını görür. Ve Allah'tan başka ken­


disini kurtaracak, i m d a d ı n a yetişecek b u l a m a z . 2 7 124. S o n r a
erkek, k a d ı n , k i m m ü m i n b u l u n d u ğ u halde salâha erişirse
bunlar cennete girerler. Sevaplarının zerre eksildiğini gör­
mezler. 2 8 1 2 5. D a i m a iyilikle çalışmakla beraber y ü z ü n ü yal­
nız Allah'a d ö n e n ve ibrahim'in h a k k a meylederek t u t t u ğ u
dinine tâbi olan kimselerden d a h a dini güzel k i m olabilir?
H e m Allah İbrahim'i K e n d i n e Halil edindi, i 26. G ö k l e r d e
ne varsa, yerde ne varsa hep Allah'ın. Allah herşeyi m u h i t .

L27. Yâ M u h a m m e d , kadınların mirası için senden fetva


istiyorlar. Kendilerine şöyle de: O n l a r ı n h a k k ı n d a k i fetvayı
Allah sizlere bildirdiği gibi, hakları olan mirası kendilerine
vermediğiniz ve nikâh ile almaya heveslendiğiniz öksüz kız­
27 123. âyeti daha önce şöy­
larla bîçare kalmış çocuklara dair ve yetimlere adi ile m u a ­ le tercüme etmiştir: "İşin
hakikati, ne sizin, ne de Ehl-i
mele etmenizi âmir b u l u n m a k üzere K i t a p t a m u s a r r a h o l u p Kitab'ın kuruntularınız gibi
değildir; her kim bir kötülük
yüzünüze karşı o k u n a n âyetler d e b u n u bildiriyor. H e m ha­
işlerse onun cezasını görür
yır olarak ne işlerseniz Allah'ın o n u bildiğinden haberiniz ve Allah'tan başka kendisini
o cezadan kurtaracak dost
olsun.29 veya yardımcı bulamaz." (SR,
XIX/469, 24 Şubat 1337, s.
3'den nakleden: BKŞ, s. 206).
28 124. âyeti daha önce şöy­
le tercüme etmiştir: "İster
erkek, ister kadın m ü m i n
olarak a'mâl-i sâlihâtı her
kim işlerse, işte onlar cen­
nete girerler ve yaptıklarının
bir çöpü (zerresi) zayi edile­
rek zulme duçar olmazlar."
(AKC, 1339, s. 250'den nak­
leden: BKŞ, s. 2 0 6 ) .
29 Metinde burası "Allah'ın
onu bildiğinizden haberi ol­
sun" şeklinde yazılmıştır.

199
NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z

128. Eğer bir kadın kocasının yan çizeceğinden, yahut yüz


çevireceğinden endişeye düşerse aralarında sulh ile anlaş­
maları g ü n a h o l m a z . Sulh d a i m a hayırlıdır. H a k k ı n a haris
o l m a k (hakkını esirgemek) d u y g u s u da nefislerden bir türlü
ayrılmaz. Eğer kadınlarınızla güzel geçinir ve kendilerini in­
citmekten çekinirseniz, bilin ki Allah b ü t ü n işlediğinizden
haberdar.

129. Kadınlarınızın arasında her veçhile âdil davranmayı


ne kadar isterseniz i m k â n ı y o k b u n a m u k t e d i r olamazsı­
nız, o n u n için p e k hoşlanmadıklarınızı b ü s b ü t ü n haksızlık
edip de kocalı bir dul vaziyetinde bırakmayın. Yok sonra­
d a n salâha d ö n e r de artık haksızlıktan çekinirseniz Allah'ın
gufranı b ü y ü k , rahmeti engin o l d u ğ u n d a ş ü p h e n i z o l m a s ı n .
130. Şayet ayrılırlarsa Allah kudretiyle herbirini diğerinden
m ü s t a ğ n i kılar. Allah'ın kudretine h a d , hikmetine pâyân
yok. 131. G ö k l e r d e ne varsa, yerde ne varsa h e p Allah'ın.
Sizlerden evvel kendilerine kitap verilen ü m m e t l e r e d e , siz­
lere de ş u n u vasiyet eyledik: [Allah'tan k o r k u n ] 3 0

Allah'ı tanımazsanız haberiniz olsun ki göklerde ne varsa,


yerde ne varsa h e p Allah'ın o l d u k t a n başka Allah b ü t ü n
m a h l û k â t ı n d a n m ü s t a ğ n i , her türlü h a m d i n fevkinde b u l u ­
nuyor. 132. G ö k l e r d e , yerde ne varsa h e p Allah'ın. Allah'ın
vekil olması b ü t ü n kullar için kâfi.

133. Ey i m a n edenler! O dilerse sizleri o r t a d a n kaldırır, ye­


rinize başkalarını getirir. Allah'ın b u n a g ü c ü yeter. 134. K i m
d ü n y a sevabını istiyorsa bilsin ki Allah'ın y a n ı n d a h e m d ü n ­
ya sevabı, h e m âhiret sevabı var. Allah söylediklerinizi d u y u ­
yor, işlediklerinizi görüyor.
30 Daktilo metinde bura- 7
* & /
sı boş bırakılmıştır. Köşeli
parantez içindeki ifade, me­
tinde meali verilmeyen "it-
tekullah" ibaresinin Türkçe
karşılığı olup bize aittir.

200
NİSA 99
4. S Û R E
5. C Ü Z

1 3 5 . Ey i m a n edenler! Adaleti hakkıyla yerine getirmeye


uğraşır; hatta kendi aleyhinizde, hatta ananızın, babanızın,
yahut en yakın hısımlarınızın aleyhinde de çıksa Allah için
d o s d o ğ r u şehadet eder insanlar o l u n . O sizin aleyhinize şe-
hadet edeceğiniz zengin o l m u ş , fakir o l m u ş ikisine de Al­
lah sizlerden d a h a yakın. O n u n için haktan ayrılarak nefsin
arzusuna kapılmayın (adaleti ağır görüp de nefsin arzusuna
kapılmayın). Eğer dilinizi haktan büker, yahut şehadet et­
m e k t e n kaçınırsanız bilin ki Allah b ü t ü n işlediklerinizden
haberdar. 3 1

1 3 6 . Ey i m a n edenler! Allah ve Peygamberine i m a n edin,


sonra gerek Peygamberine, indirdiği Kitab'a, gerek d a h a
evvel indirmiş o l d u ğ u kitaplara i m a n edin. K i m Allah ta­
n ı m a z , Allah'ın meleklerini, kitaplarını, Peygamberini ve
âhiret g ü n ü n ü tanımazsa o n u n haktan ç o k uzak bir dalâle
31 1 3 5 . âyeti daha önce
d ü ş t ü ğ ü n d e ş ü p h e yok. 137. O kimseler ki i m a n getirmiş­ iki farklı şekilde tercüme
etmiştir:
ken döndüler, küfre saptılar, sonra yeniden i m a n a geldiler, a) "Adaletten kıl kadar ayrıl­
mayın; isterlerse doğrudan
sonra yine küfre döndüler, d a h a sonra küfürlerini b ü s b ü t ü n doğruya kendi aleyhinizde,
arttırdılar, işte onları Allah ne bağışlayacak, ne de d o ğ r u yola yahut ananızın, babanızın ve
en yakın hısımlarınızın aley­
çıkaracak değil. hinde olsun, Allah için eda­
yı şehadetten geri durmayın."
[AKC, 1339, s. 122'den nakle­
138. Yâ M u h a m m e d , münafıkları dayanılmaz azap ile den: BKŞ, s. 207).
m ü j d e l e ! 1 3 9 . O münafıklar ki m ü m i n l e r i bırakıyorlar da b) "Ey iman edenler! İsterse
kendi aleyhinizde, isterse ana­
kâfirleri d o s t ediniyorlar. Yoksa onlara s o k u l m a k l a izzet bul­ nızın, babanızın, yahut en ya­
kınlarınızın aleyhinde olsun,
m a k mı istiyorlar? Haberleri olsun ki b ü t ü n izzet Allah'ındır. Allah için şehadet ederek ada­
1 4 0 . Biliyorsunuz, O sizlere K i t a b ı n d a indirmişti ki Allah'ın letin son derecesini gözetin."
(AKC, 1339, s. 191-192'den
âyetlerini inkâr ediliyor, yahut eğlence yerine konuluyor d u ­ nakleden: BKŞ, s. 207).
32 140. âyetin bir bölümü­
yarsanız, herifler başka söze d a l m a d ı k ç a yanlarında o t u r m a ­ nü daha önce şöyle tercüme
yın. S o n r a sizler de ş ü p h e y o k onlar gibi olursunuz. İyi bilin etmiştir: "Sizlere Kur'an'da
şu emri indirmişti ki: âyât-ı
ki Allah münafıklarla kâfirlerin hepsini birden c e h e n n e m e ilâhiyyeyi inkâr ettiklerini,
yahut eğlence yerine koyduk­
yerleştirecek. 3 2 larını duydunuz mu başka bir
söze dalmadıkça yanlarında
oturmayın!" (AKC, 1339, s.
270'den nakleden: BKŞ, s. 207).

203
100 NİSA
4. S Û R E
5. C Ü Z

141. O kimseler ki akıbetlerinizi gözler dururlar: Allah tara­


fından sizlere bir fetih müyesser olursa "Beraber değil miy­
dik, verin payımızı!" derler. Yok zaferden kâfirlere bir hisse
düşerse, "Vaktiyle sizlere galip gelmişken hayatınızı bağışla­
m a d ı k mı? H e m sizleri türlü desiselerle m u minlerin elinden
k u r t a r m a d ı k mı? Ayırın b a k a l ı m nasibimizi!" s ö z ü n ü onlara
söylerler.

Ey m ü m i n l e r , Allah kıyamet g ü n ü o kimselerle aranızdaki


h ü k m ü n ü verecek ve hiçbir z a m a n Allah kâfirleri mu minlere
karşı hüccet sahibi kılmayacak. 142. Münafıklar Allah'a
o y u n etmeye uğraşıyorlar. Allah da oyunlarına kendilerini
uğratıyor. N a m a z a kalktıkları vakit üşene üşene kalkarlar,
maksatları halka gösteriş, yoksa Allah'ı p e k az hatıra getirir­
ler. 143. Küfr ile i m a n arasında m ü z e b z e b bir haldeler; ne
onlara m a l olabiliyorlar, ne bunlara. Allah k i m i y o l u n d a n
çıkarırsa kabil değil sen o n a bir yol gösteremezsin.

144. Ey i m a n edenler! M ü m i n l e r i bırakıp da kâfirleri d o s t


e d i n m e y i n (kâfirlere yâr olmayın), y o k s a Allah sizleri kahret­
mesi için kendi aleyhinizde olarak açık hüccet v e r m e k mi
istiyorsunuz? 145. Ş ü p h e y o k ki münafıklar ateşin en alt ta-
bakasındalar ve kendilerinin i m d a d ı n a geleni ebediyen b u ­
lamayacaksın. 146. A n c a k o kimseler ki tevbe ederek salâha
dönerler. Allah'ın dinine sımsıkı tutunurlar. Dinlerine de
yalnız Allah için sarılırlar. İşte bunlar mu minlerle birlikteler.
Mu minlere ise Allah b ü y ü k ecir verecek. 147. Sizler Allah'ın
lütfuna şükrettikten, K e n d i s i n e i m a n getirdikten sonra Al­
lah sizlere niye azap etsin? Allah ki şükürlerin sevabını verici,
yüreklerdeki i m a n ı bilici bulunuyor.

204
NİSA 101
4. S Û R E
6. C Ü Z

148. Ağır sözün y ü k s e k sesle söylenmesinden (haykıra


haykıra söylenmesinden) Allah razı o l m a z , m e ğ e r ki z u l ü m
görenin feryadı ola. Allah her ne söylenirse işitir, her ne
edilirse bilir. 149. Sizler bir tâati aşikâr işler, y a h u t gizli tu­
tarsa y a h u t g ö r d ü ğ ü n ü z k ö t ü l ü ğ ü bağışlarsanız iyi bilin ki
Allah'ın h e m afvı çok, h e m k u d r e t i n e nihayet yok. 150. O
kimseler ki ne Allah ne Peygamber tanırlar, o kimseler ki
Allah'ı t a n ı m a k , peygamberlerini ayırt ederek t a n ı m a m a k
isterler, o kimseler ki "Peygamberlerin k i m i n i tanır, k i m i n i
t a n ı m a y ı z " 3 3 derler de böylece küfr ile i m a n arasında bir yol
e d i n m e k hevesinde bulunurlar. 151. İşte kâfir oldukları söz
g ö t ü r m e y e n bunlardır. Bizler kâfirler için zelil edici bir azap
â m â d e kıldık (O kimseler ki hem Allah'ı, hem peygamberlerini
33 M e t i n d e bu kelime "ta­
inkâr ederler, sonra iman ederken Allah ile peygamberlerini n ı m a z " şeklinde yazılmıştır.

birbirinden ayırmak isterler. "Peygamberlerin kimine inanı­ 34 1 5 0 . - 1 5 2 . âyetleri d a h a


önce şöyle tercüme etmiştir:
rız, kimine inanmayız" derler. İşte kâfir oldukları söz götür­ "O kimseler ki Allah'a,
O'nun peygamberlerine
meyen bunlardır). 152. H e m Allah, h e m p e y g a m b e r l e r i n e i n a n m a z l a r , Allah ile pey­
gamberlerini birbirinden
i m a n eden, p e y g a m b e r l e r d e n hiçbirini diğerinden ayırt et­ ayırmak isterler, ' O n l a r d a n
bir k ı s m ı n a inanırız, bir
meyen kimselere gelince, bunlar o mu minler ki Allah ken­ kısmına inanmayız' derler
dilerine ecirlerini verecek. Allah'ın gufranı hadsiz, rahmeti ve bu suretle küfür ile i m a n
arasında ü ç ü n c ü bir yol
pâyânsız.34 t u t m a k isterler. İşte bunlar
tamamıyla kâfirdir. Bizler
ise bu kâfirlere, kendile­
153. Ehl-i K i t a b ' ı n ileri gelenleri g ö k t e n bir kitap i n d i r m e n i rini tezlîl edecek bir azab
ihzar ettik. O kimseler ki
istiyorlar. Ç o k g ö r m e k i b u n d a n d a h a b ü y ü ğ ü n ü Musa'dan Allah'a, O ' n u n p e y g a m ­
istediler. "Allah bizlere aşikâr olarak g ö s t e r i r " 3 5 dediler de berlerine inanırlar ve Dun­
lardan birini diğerinden
yolsuzlukları y ü z ü n d e n onlara yıldırım çarptı. S o n r a da ayırmazlar, C e n â b - ı H a k
b u n l a r ı n ecirlerini k e n ­
kendilerine o kadar açık mucizeler gelmişken tuttular d a n a ­ d i l e r i n e verecektir. A l l a h
g a f u r d u r , r a h i m d i r . " (SR,
yı Allah edindiler. Bizler bu isyanlarını afvettik ve M u s a ' y a X I X / 4 8 2 , 28 Mayıs 1337,
s. 1 4 2 ' d e n n a k l e d e n : BKŞ,
kendilerine karşı kahir bir kudret verdik. 154. Bağlandıkla­ s. 2 0 7 ) .
rı m i s a k ı tutmaları için T u r ' u üzerlerine kaldırdık. O n l a r a 35 Metinde böyle daktilo
edilmiş olmakla birlikte, bu
" Ş u k a p ı d a n secde-i ş ü k r a n a k a p a n a r a k girin!" dedik. O n ­ cümlenin "Allah'ı bize aşikâr
olarak göster" şeklinde ter­
lara " C u m a r t e s i n i n h ü r m e t i n e tecavüz e t m e y i n ! " d e d i k d e cüme edilmesi daha doğru
kendilerinden de kuvvetli m i s a k aldık. görünmektedir.

207
102 NİSA
4. S Û R E
6. C Ü Z

155-157. İşte onları r a h m e t i m i z sahasından uzaklaştırdığı­


m ı z , o verdikleri misakı bozmaları, Allah'ın âyâtını t a n ı m a ­
maları, peygamberleri nahak yere öldürmeleri yüzündendir.
S o n r a da " B i z i m kalplerimiz kat kat örtü içinde senin sö­
z ü n ü dinleyemez" demeleri y ü z ü n d e n de -ki hiç öyle değil,
küfre daldıkları için Allah kalplerinin üstüne hüsran m ü h r ü ­
n ü v u r m u ş da, p e k azından başkası i m a n a gelmez- b u n d a n
başka küfürlerini arttırmaları ve M e r y e m ' e azîm b ü h t a n d a
b u l u n m a l a r ı ve "İşte bizler resûlullah dediğiniz İsa'yı öldür­
d ü k ! " demeleri yüzündendir. H a l b u k i o n u ne öldürdüler, ne
de astılar. A n c a k kendilerine öyle g ö r ü n d ü . O n d a ihtilâfa
düşenler, kat'iyyen ş ü p h e içinde yuvarlanıyorlar. O n u n hak­
k ı n d a zanna tâbi o l m a k t a n başka bir ilimleri 3 6 yok. G e r ç e k
o n u öldürmediler. 3 7 158. Dedikleri gibi değil, Allah o n u
kendi civâr-ı izzetine yükseltti. Allah azizdir, hakimdir.

1 5 9 . Ehl-i K i t a p içinden k i m varsa k a s e m ederim ki ölü­


m ü n d e n evvel o n a m u h a k k a k i m a n edecek. O da kıyamet
g ü n ü Ehl-i K i t a p aleyhine şahit olacak. 1 6 0 - 1 6 1 . İşte Ya­
hudiliğe sâlik bulunanların o y a m a n zulümleri y ü z ü n d e n
ve birçok insanları Allah'ın y o l u n d a n çevirmeleri y ü z ü n d e n
ve nehy edildikleri halde riba almaları y ü z ü n d e n ve halkın
malını h a r a m olarak yemeleri y ü z ü n d e n d i r ki Bizler evvelce
kendilerine helâl o l m u ş birçok p â k nimetlerimizi kendile­
rine h a r a m kıldık ve kâfir olanlarına dayanılmayacak azap
â m â d e eyledik. 1 6 2 . L â k i n içlerinden ilimde r ü s û h u olanlar­
la m ü m i n l e r sana indirilen Kitab'a da, senden evvel indiri­
lene de i m a n ederler. H e l e o n a m a z kılan kullarım y o k m u ,
onlar ve zekât verenler ve Allah'a ve âhiret g ü n ü n e inananlar
36 Metinde bu kelime "amel­
leri" şeklinde yazılıdır.
da i m a n ederler. İşte bunlar o kimseler ki Bizler kendilerine
37 Daktilo metinde bu keli­ b ü y ü k ecirler vereceğiz.
me sehven "öldürdüler" şek­
linde yazılmıştır.

208
NİSA 103
4. S Û R E
6. C Ü Z

163. Yâ M u h a m m e d ! S a n a Bizler vahyi indirdik, nasıl ki


N u h ile o n d a n sonra gelen peygamberlere de vahyi indir­
miştik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, Yakup oğulla­
rına, İsa'ya, Eyyüb'e, Yunus'a, H a r u n ' a , Süleyman'a da vahyi
indirmiştik. Ve D a v u d ' a Z e b u r ' u vermiştik. 164. B u n l a r d a n
b a ş k a sana evvelce bildirdiğimiz peygamberlerle sana bildir­
mediklerimize vahyi indirdik. Musa'ya ise Allah söylemek
nasıl olursa öyle söyledi. 165. B u n l a r o peygamberler ki
Allah'ın rahmetinin müjdecileri, azabın habercileri olarak
gönderilmişler, ta ki böyle kendilerine peygamberler yolla­
dıktan sonra artık insanların Allah'a karşı bir söyleyecekleri
o l m a s ı n . Allah azizdir, hakimdir. 166. L â k i n sana indirdiği
Kur'an'ı ilm-i ezelîsiyle indirdiğine Allah şahit, melekler de
b u n a şahit. Allah'ın şehadeti sana elverir.

167. Allah t a n ı m a y a n , sonra da Allah'ın kullarını Allah'ın


y o l u n d a n çeviren kimselerin p e k uzak bir dalâl içine düş­
tükleri aşikâr. 168-169. Allah t a n ı m a y a n , Allah'ın kullarına
z u l m e d e n kimseleri Allah bağışlamayacak ve kendilerine o
içinde ebediyen kalacakları c e h e n n e m y o l u n d a n başka bir
yol göstermeyecek ki bu da Allah için p e k kolay.

170. Ey insanlar, g ö r ü y o r s u n u z , R a b b i n i z d e n sizlere h a k


Peygamber gelmiş, o n a i m a n getirin de kendiniz için hayırlı
yolu t u t m u ş b u l u n u n . Yok, küfre saparsanız bilin ki gökler­
d e , yerde ne varsa h e p Allah'ın o l d u ğ u gibi Allah alimdir,
hakimdir.

211
104 NİSA
4. S Û R E
6. C Ü Z

171. Ey Ehl-i K i t a p ! D i n i n i z d e taşkınlık etmeyin, Allah'ın


h a k k ı n d a böyle h a k t a n b a ş k a şeyler söylemeyin. H a b e r i n i z
olsun ki M e r y e m ' i n o ğ l u Isa M e s i h Allah'ın a n c a k p e y g a m ­
beri ve M e r y e m ' e ilkâ eylediği (eriştirdiği I ulaştırdığı) keli­
mesidir. Ve k e n d i n d e n s u d u r etmiş ruhdur, b a ş k a bir şey
değil. G e l i n , Allah v e peygamberlerine i m a n getirin. H e m
sakın " ü ç t ü r " d e m e y i n . B u n d a n vazgeçerek hayırlı yolu
t u t m u ş b u l u n u n . Bilin ki, Allah eşi o l m a y a n tek Allah'tır.
K e n d i s i n i n o ğ l u b u l u n m a k gibi şaibelerden kendisini ten­
zih e d e r i m . G ö k l e r d e ne varsa, yerde ne varsa h e p O ' n u n .
Kendilerini Allah'ın sıyânette o l m a s ı b ü t ü n m e v c u d a t için
elverir. 1 7 2 . Allah'ın k u l u o l m a k hiçbir z a m a n ne Mesih'in,
n e d e m u k a r r e b meleklerin g ü c ü n e g i t m e z . O n u n k u l l u ğ u
kimlerin g ü c ü n e gider, kimlerin azametine d o k u n u r s a bil­
sinler ki, hepsini birden karşısında hasredecek. 1 7 3 . İşte o
z a m a n vaktiyle i m a n edenler, salâh işleyenler kimlerse o n ­
ların ecirlerini ö d e d i k t e n b a ş k a kerem-i ilâhîsiyle kendile­
rine d a h a ziyadesini verecek. Allah'ın k u l l u ğ u güçlerine gi­
d e n , azametlerine d o k u n a n l a r a gelince, bunları d a y a n ı l m a z
azaba uğratacak ve kendilerini Allah'a karşı h i m a y e edecek,
yardımlarına yetişecek k i m s e bulamayacaklar.

174. Ey insanlar! B a k ı n , R a b b i n i z d e n sizlere b u r h a n geldi;


bakın sizlere hakkı bâtıldan ayırır nur indirdik. 1 7 5 . K i m l e r
Allah'a i m a n getirirler de o n a sımsıkı tutunurlarsa, işte o n ­
ları rahmetinin harîmine, fazl-ı ilâhîsinin h a r î m i n e alacak ve
K e n d i s i n e varanı d o s d o ğ r u y o l u n yolcuları edecek.

212
MÂİDE 105
5. S Û R E
6. C Ü Z

176. Yâ M u h a m m e d , senden fetva istiyorlar, onlara de ki: Ba­


bası ve çocuğu olmayanlar hakkındaki hükm-i şer'îyi Allah siz­
lere bildiriyor: O ğ l u olmayan bir a d a m ölürse ve kendisinin
bir kızkardeşi varsa, bıraktığı mirasın yarısı ona düşer. Ölen
kızkardeşi ise, çocuğu da yoksa kendisi ona vâris olur. Eğer kız-
kardeşler iki iseler, onun bıraktığından üçte ikisi kendilerinin­
dir. Eğer kardeşler erkekli kadınlı olarak ikiden ziyade iseler,
erkeğin payı iki kadının alacağı kadardır. Dalâle düşersiniz diye
Allah sizlere ahkâmını bildiriyor (dalâle düşmenizi istemediği
içindir ki Allah sizlere ahkâmını bildiriyor). Allah herşeyi bilir.

MAİDE SURESİ
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Ey iman edenler! Allah'a karşı bağlandığınız ahitlerde vefalı
olun (Allah'a karşı bağlandığınız ahitleri yerine getirin). Deve,
sığır, koyun gibi mevâşînin Kur'an ile bildirilenlerden başkala­
rı, sizler ihrama girmiş ve avlanmayı helâl görmüyor bulundu­
ğunuz halde üzerinize helâldir. Allah dilediği h ü k m ü emreder
(Allah neyi dilerse onu hükmeder). 1

2. Ey iman edenler! Ne Allah'ın tâlim buyurduğu erkânın, ne


şehr-i haramın, ne kurbanların, ne boyunlarındaki bağların, ne
de Rabbü'l-âlemîn'den gerek lütfunu, gerek rızasını isteyerek
Beyt-i Haram'a doğrulup gelenlerin hürmetine sakın taarruz et­
meyin (Ne Allah'ın tâlim buyurduğu erkâna ne şehr-i harama, ne
kurbanlara, ne boyunlarındaki bağlara ilişmeyi, ne de Rabbü'l-
âlemîn'den gerek lütfunu, gerek rızasını isteyerek Beyt-i Haram'a
doğrulup gelenlere dokunmayı sakın helâl görmeyin).
ihramdan çıktığınız zaman isterseniz avlanın. Sizleri Mescid-i 1 1. âyetin bir bölümünü
Haram'dan menettiler diye bir takımlarına karşı beslediğiniz daha önce şöyle tercüme
etmiştir: "Ey iman edenler!
kin sakın sizleri tecavüze sevketmesin. Birbirlerinize fazilette, Bağlandığınız ahidleri yeri­
merhamette yardım edin. Yoksa günahta, zulümde yardım et­ ne getirin." {AKC, 1339, s.
288clen nakleden: BKŞ, s.
meyin. Allah'tan korkun. Bilin ki Allah'ın azabı yaman. 207).

215
106 MÂİDE
5. S Û R E
6. CÜZ

3. Ö l ü , kan, hınzır etiyle boğazlanırken Allah'tan başkası­


nın adı anılan, bir de boğularak veyahud vurularak, yahut
yüksekten yuvarlanarak, yahut b o y n u z yiyerek (süsülerek),
yahut canavar tarafından yırtılarak d a h a canı üzerinde iken
yetişip kesemediğiniz hayvanlar ve sanemler için boğazlanan-
lar üzerinize h a r a m kılındığı gibi, oklarla kısmet falı açma­
nız (kumar oklarıyla et paylaşmanız) da h a r a m kılındı, işte
sizlere bildiriyorum ki bunların hepsi Allah y o l u n d a n ayrıl­
maktır. İşte b u g ü n kâfirler artık ümidinizi söndürebilmekten
ümitlerini kestiler. O n l a r d a n korkmayın, yalnız B e n d e n
korkun. İşte b u g ü n sizler için dininizi kemâle yetirdim. İşte
b u g ü n üzerinizdeki nimeti t a m a m a erdirdim. İşte sizlere din
olarak İslâm'ı seçtim. K i m açlık hâlinde çaresiz kalır da gü­
naha meyil maksadıyla olmaksızın -şunlardan yerse- şüphe
y o k ki Allah'ın gufranı hadsiz, rahmeti nihayetsiz. 2

4. Yâ M u h a m m e d , senden kendileri için hangi şeylerin helâl


kılındığını soruyorlar, onlara şöyle de: B ü t ü n p â k nimetler
sizin için helâl kılındığı gibi, terbiye ederek ve Allah'ın siz­
lere öğrettiğinden siz de onlara öğreterek yetiştirdiğiniz avcı
2 3. âyetin bir bölümünü
daha önce şöyle tercüme et­
hayvanların tuttukları da helâl kılındı. Bunların sizin için
miştir: " Ö l ü , kan, hınzır eti, tuttuklarını yeyin. Ve boğazlanırken Allah'ın ismini anın
sonra Allah'tan başkasının
ismiyle boğazlanan, bir de (Bunların sizin için tuttuklarını yeyin ve av arkasından ko­
boğularak, yahut vurularak,
yahut yüksekten düşerek, yuverirken Allah'ın ismini anın). Allah'tan korkun, Allah'ın
yahut bir hayvan tarafından
süsülerek, yahut canavar ta­ muhasebesi[nin] ç o k serî' o l d u ğ u n u iyi bilin. 5. İşte b u g ü n
rafından yırtılarak daha canı
üzerinde iken yetişilip ke­
b ü t ü n p â k nimetler sizin için helâl kılındı. Kendilerine K i t a p
silmeden ölen hayvanât ile, verilen ümmetlerin kestikleri de size helâl, sizin kestiğiniz de
esnam için zebh edilenler
sizlere haram kılındı." (AKC, onlara helâl. M ü ' m i n kadınların hür olanlarıyla sizlerden ev­
1 3 3 9 , s. 82'den nakleden:
BKŞ, s. 2 0 7 ) . (...) " B u g ü n si­ vel kendilerine K i t a p verilen ümmetlerin hür kadınları, m e -
zin için dininizi ikmâl ettim
ve üzerinizdeki nimetimi
hirlerini vermişseniz -afif kaldığınız, zina etmediğiniz, yahut
i t m a m eyledim. İslam'ın da
onları gizlice dost edinmediğiniz halde- sizler için helâl olur.
sizin için din olmasına razı
o l d u m . " (SR, X V I I I / 4 5 9 , 19 K i m şeriatın ahkâmını tanımazsa b ü t ü n işlediği heder olduk­
Şubat 1336, s. 194'den nak­
leden: BKŞ, s. 2 0 7 ) . tan başka, kendisi âhirette hüsrana uğrayacaklardandır.

216
MÂİDE 107
5. S Û R E
6. CÜZ

6. Ey i m a n edenler! N a m a z a duracağınız vakit, y ü z ü n ü z ­


le, dirseklerinize k a d a r ellerinizi ve başınıza m e s h vererek
her iki t o p u ğ a kadar ayaklarınızı yıkayın. C ü n ü p s e n i z ta­
m a m e n yıkanın. Eğer hasta y a h u t y o l d a b u l u n u y o r s a n ı z ,
y a h u t biriniz ihtiyaç üzerine gidilen yerden gelmişseniz,
y a h u t kadınlara değmişseniz, su b u l a m a d ı ğ ı n ı z halde (su da
bulamıyorsanız) temiz bir t o p r a k arayın. Yüzlerinize, elleri­
nize, o n u n l a m e s h verin. Allah sizlere g ü ç l ü k teklif eylemeyi
dilemiyor. A n c a k sizleri p â k etmeyi, üzerinizdeki n i m e t i n i
t a m a m a erdirmeyi diliyor, u m u l u r ki şükredesiniz. 7. Bir de
Allah'ın h e m üzerinizdeki nimetini anın, h e m sizi bağladığı
o misakı anın ki, hani "işittik ve kabul ettik!" demiştiniz.
Allah'tan k o r k u n . Allah'ın sînelerdekini bildiğinden haberi­
niz olsun.

8. Ey i m a n edenler, gelin sizler Allah'ın hakkını yerine getir­


m e k için uğraşır, d o s d o ğ r u şehadet eder insanlar o l u n . Sa­
kın bir c e m a a t e olan kininiz hiçbir z a m a n sizleri adaletten
ayrılmaya sevketmesin. Adalet edin ki takvaya (fazilete) o
d a h a yakın. Allah'tan k o r k u n , bilin ki Allah b ü t ü n işledik­
lerinizden haberdar. 3 9. İ m a n e d i p de salâh işleyen kulları­
n a Allah v a d b u y u r u y o r : Kendilerine h e m gufran var, h e m
b ü y ü k ecir var.

3 8. âyeti d a h a önce şöyle


tercüme etmiştir: " E y i m a n
edenler! H u k û k - ı ilâhiyeye
son derecede muhafazakâr
olunuz, kemâl-i adaletle şe­
hadet ediniz. Bazı kimselere
b u ğ z u n u z , sizi adaletsizliğe
sevketmesin. Adalet ediniz.
Takvaya en ziyade yakışan
odur. Allah'tan ittikâ ediniz.
Allah Teâlâ b ü t ü n yaptıkla­
rınızdan haberdardır." {SR,
XV1II/315, 13 Teşrîn-i Sânı
1330, s. 23'den nakleden:
BKŞ, s. 208).

219
108 MÂİDE
5. S Û R E
6. C Ü Z

10. Bizleri tanımayanlara, âyâtımızı inkâr edenlere gelin­


ce, işte cehennemlikler onlar. 11. Ey i m a n edenler! Allah'ın
üzerinizdeki lütfunu anın. H a n i bir c e m a a t size el uzatma­
yı k u r m u ş l a r k e n o bunların ellerini size d o k u n m a k t a n m e n
etmişti. Sizler yalnız Allah'tan k o r k u n . Gerçekten m ü ' m i n
olanlar da a n c a k Allah'a mütevekkil olsunlar. 12. Evet, Allah
Benî İsrail'den m i s a k aldı, içlerinden on iki de n a k i p nasbet-
ti ki, C e n â b - ı H a k onlara şöyle b u y u r d u : (Evet, Allah Benî
İsrail'den misak aldı, içlerinden on iki nakip nasbederek onlara
söyle buyurdu:) "İşte B e n sizinle b e r a b e r i m . K a s e m e d e r i m ki
sizler namazı kılar, zekâtı verirseniz, peygamberlerime i m a n
getirir ve kendilerine y a r d ı m ederseniz, bir de hayra vermek
dolayısıyla Allah'a karz-ı hasen ikrazında bulunursanız, gü­
nahlarınızı m u t l a k örteceğim. M u h a k k a k sizleri altından ır­
maklar akan cennetlere k o y a c a ğ ı m . A r t ı k içinizden b u n d a n
sonra [kim] küfre saparsa, hiç ş ü p h e y o k yolun d o ğ r u s u n u
kaybetmiş olur." 13. İşte bağlandıkları misakı s ö k ü p atmala­
rı y ü z ü n d e n d i r ki onları r a h m e t i m i z sahasından uzaklaştır­
dık. Yüreklerini histen m a h r u m ettik. Kelimeleri yerinden
oynatıyorlar. B u n d a n b a ş k a irşad edildikleri 4 (Bundan başka
kendilerine ihtar edilen) hakikatlerden b i r ç o ğ u n u bıraktılar.
İçlerinden p e k azı ayrı t u t u l m a k üzere onları [n] d a i m a bir
hıyanetlerine muttali olacaksın. Kendilerini afvet ve hoşgör
ki ihsan edenlerden Allah m u t l a k h o ş n u t olur.

4 Bu kelime metinde "eyle­


dikleri" şeklinde yazılmıştır.

220
MÂİDE 109
5. S Û R E
6. C Ü Z

14. B u n l a r d a n b a ş k a "Bizler N a s r â n î y i z " diyenlerin d e m i -


sakını a l m ı ş t ı k ki, irşad edildikleri 5 hakikatlerden b i r ç o ­
ğ u n u b u sonrakiler d e bıraktılar. O n u n üzerine aralarına
k ı y a m e t g ü n ü n e k a d a r sürecek bir h u s û m e t v e kin bırak­
t ı k 6 . O n l a r ı n ş i m d i n e y a p m a k t a o l d u k l a r ı n ı , s o n r a Allah
kendilerine bildirecek.

1 5 . Ey Ehl-i K i t a p ! İşte içinize P e y g a m b e r i m i z geldi, k i t a p ­


ların gizlemekte o l d u ğ u n u z b i r ç o k yerlerini sizlere bildiri­
yor, birçoklarını da geçiyor. İşte sizlere Allah'tan nur geldi.
İşte sizlere açık söyler K i t a p geldi (hakkı bâtıldan ayırır Ki­
tap geldi). 16. Rızâ-i ilâhîsi izince gidenlere A l l a h o n u n l a
necat yollarını t u t t u r a c a k , kendilerini tevfîk-i sübhânîsiyle
karanlıklardan aydınlığa çıkaracak. O n l a r ı d o s d o ğ r u g i d e n
y o l u n yolcuları edecek. 17. "Allah y o k m u , işte o M e r y e m ' i n
o ğ l u Mesih'tir" diyen kimselerin kâfir oldukları m e y d a n d a .
O n l a r a şöyle d e : " A l l a h 7 M e r y e m ' i n o ğ l u M e s i h ile valide­
sini ve y e r y ü z ü n d e kimler varsa hepsini helak etmeyi dile-
se, k i m çıkar d a O ' n u n elinden bir şey k u r t a r m a y a k u d r e t
gösterebilir?! G ö k l e r l e yerlerin ve b u n l a r ı n a r a s ı n d a ne var­
sa h e p s i n i n m ü l k ü a n c a k Allah'ın. D i l e d i ğ i n i yaratır (neyi
dilerse onu yaratır). A l l a h herşeye kadir.

5 Bu kelime metinde "eyle­


dikleri" şeklinde yazılmıştır.
6 M e t i n d e "bıraktılar" şek­
linde yazılmıştır.
7 M e t i n d e bu kelime seh­
ven "Allah'ın" şeklinde ya­
zılmıştır.

223
MÂİDE
5. S Û R E
6. CÜZ

18. Yahudilerle Nasrânîler "Bizler Allah'ın h e m oğulları,


h e m sevgili kullarıyız" dediler.

Yâ M u h a m m e d , onlara de ki: Öyledir d e , niçin günahları­


nızdan dolayı size azap ediyor? D e d i ğ i n i z gibi değil, sizler de
O ' n u n yarattığı cinsten bildiğimiz beşersiniz. O dilediğini
bağışlar, dilediğine azabı reva görür. Göklerle yerin ve bunla­
rın arasında ne varsa hepsinin m ü l k ü ancak Allah'ın o l d u ğ u
gibi, s o n u n d a O ' n a d ö n ü l e c e k . 8

19. Ey Ehl-i K i t a p ! " B i z e ne Allah'ın rahmetini müjdeleye­


cek, ne azabını haber verecek k i m s e g e l m e d i " dersiniz diye
peygamberlerin arası kesildiği bir z a m a n d a , işte hakikatleri
sizlere açık açık bildiren Peygamberimiz içinize geldi. Evet,
işte rahmetimizin müjdecisi, işte azabımızın habercisi ara­
nıza geldi. Allah'ın kudreti herşeye elverir. 20. H a n i M û s a
k a v m i n e şöyle demişti: " E y k a v m i m ! Allah'ın üzerinizdeki
nimetini anın: İçinizden peygamberler gönderdi, aranızdan
h ü k ü m d a r l a r yetiştirdi, âlemlerin hiçbirine vermediğini si­
zin âleminize nasip etti. 2 1 Ey k a v m i m , gelin Allah'ın ezel­
de size yazdığı m u k a d d e s diyara girin. Ters yüzünüze d ö ­
n ü p de hüsrana düşenlerden o l m a y ı n ! " 22. Dediler ki: "Yâ
M û s a ! O r a d a karşılarına d u r u l m a z (bileği bükülmez: cebbar)
insanlar var. O n l a r o r a d a n ç ı k m a d ı k ç a haberin olsun bizler
ebediyen oraya giricilerden değiliz. Şayet çıkarlarsa bizler de
gireriz." 2.1 Allah'tan korkanlardan, in'âm-ı ilâhîye kavuş­
muş iki a d a m (Benî İsrail'in korktuğu kimselerden, Allah'ın
8 18. âyetin bir bölümünü
daha önce şöyle tercüme nimet-i imanına kavuşmuş iki adam) çıktı, dedi ki: " H e m e n
etmiştir: "Onlara de ki: 'O
halde ne için sizi isyanınız­ üzerlerine h ü c u m ile girin, kapıyı t u t u n , girerseniz, ş ü p h e ­
dan dolayı ta'zîb edip duru­
yor? Sizler Allah'ın yaratmış
niz o l m a s ı n ki galipsiniz. Gerçekten mü'minlerseniz haydi
olduğu beşerden başka bir Allah'a mütevekkil o l u n . "
şey değilsiniz. Allah istedi­
ğini bağışlar, istediğine azap
eder." (SR, X I X / 4 6 9 , 24 Şu­
bat 1337, s. 2'den nakleden:
BKŞ, s. 2 0 8 ) .

224
MÂİDE 1 1 1
5. S Û R E
6. CÜZ

24. D e d i l e r ki: "Yâ M û s a ! O n l a r o r a d a b u l u n d u k ç a biz ebe­


diyen oraya girmeyiz. R a b b i n l e beraber ikiniz gidin, harbe-
d i n . Biz işte b u r a d a oturacağız." 25. M û s a "Yâ R a b b i , g ö r ü ­
yorsun ki nefsimle k a r d e ş i m d e n başkasına s ö z ü m geçmiyor.
Bu fâsık ü m m e t l e bizi S e n birbirimizden ayır!" diye d u a
etti. 26. Allah da " B i l m i ş ol ki orası kırk yıl kendilerine
h a r a m kılındı. O l d u k l a r ı yerde d ö n ü p duracaklar. S a k ı n b u
fâsık ü m m e t e a c ı m a ! " b u y u r d u .

27. Yâ M u h a m m e d ! O n l a r a A d e m ' i n iki o ğ l u n u n (iki


Adem oğlunun) kıssasını dosdoğru oku (söyle) (Ademin
iki oğlunun dosdoğru kıssasını söyle). H a n i her ikisi k u r b a n
kesmişlerdi de birinden kabul buyurulmuş, ötekinden
kabul b u y u r u l m a m ı ş t ı . İkincisi " S e n i m u t l a k ö l d ü r e c e ğ i m ! "
dedi. Birincisi "Allah a n c a k müttakilerinkini k a b u l b u y u ­
rur. 28. K a s e m ederim ki sen beni ö l d ü r m e k için b a n a el
uzatsan da, ben seni ö l d ü r m e k için sana el uzatacak değilim.
B e n R a b b u 1-âlemîn olan Allah'tan korkarım. 29. B e n senin
h e m b e n i m g ü n a h ı m ı , h e m kendi günahını yüklenip d e ce­
h e n n e m e gireceklerden o l m a n ı isterim ki zâlimlerin cezası
işte o d u r " dedi. 30. B u n u n üzerine nefsi kendisine karde­
şini öldürmeyi kolay gösterdi, o da o n u öldürerek hüsrana
düşenlerden o l d u . 3 1 . S o n r a Allah o n a kardeşinin cesedini
nasıl örteceğini g ö s t e r m e k için toprağı eşen bir karga g ö n d e -
rince "Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar o l u p da kardeşi­
m i n cesedini ö r t m e k t e n de mi âciz k a l d ı m ? ! " dedi, ettiğine
p i ş m a n l ı k edenlerden o l d u .

227
MÂİDE
5. S Û R E
6. CÜZ

32. İşte b u n u n için B e n î İsrail'e bildirdi ki: " H e r k i m bir


a d a m ı - o a d a m b a ş k a birini ö l d ü r d ü ğ ü , y a h u t y e r y ü z ü n d e
fesad çıkardığı için olmaksızın- ö l d ü r ü r s e (her kim, başka­
sını öldürmemiş yahut yeryüzünde fesat çıkarmamış bir ada­
mı öldürürse) b ü t ü n insanları ö l d ü r m ü ş gibi olur. K i m de
bir a d a m ı n hayatını kurtarırsa b ü t ü n insanların hayatını
kurtarmış gibi olur." B a ş k a c a p e y g a m b e r l e r i m i z kendileri­
ne açık burhanlar getirmişken içlerinden ç o ğ u o n u n arka­
s ı n d a n yine azgınlık edip duruyorlar. 9 33. H e m Allah ile,
h e m O ' n u n p e y g a m b e r i ile h a r b e d e n ve y e r y ü z ü n ü fesada
vermeye uğraşanların (yeryüzünde fesad çıkarmaya uğraşan­
ların) cezası ö l d ü r ü l m e l e r i n d e n , y a h u t asılmalarından, ya­
h u t elleriyle ayaklarının çapraz kesilmesinden, y a h u t ken­
dilerinin diyar diyar s ü r ü l m e l e r i n d e n b a ş k a bir şey o l m a z .
Bu onların d ü n y a d a çekecekleri zillet, âhirette kendileri için
b ü y ü k azap var. 3 4 . A n c a k o kimseler ki, elinize geçirmez­
d e n evvel tevbe ederler. Allah'ın gufranına h a d , r a h m e t i n e
p â y â n o l m a d ı ğ ı n ı bilin.

3 5. Ey i m a n edenler! Allah'tan k o r k u n , O ' n a yaklaştıracak


tâatleri araştırın ve O ' n u n y o l u n d a m ü c a h e d e (cihad) edin
ki felaha erebilesiniz. 3 6 , Allah'ı tanımayanlar bilsinler ki
k ı y a m e t g ü n ü n ü n azabına karşı fidye olarak v e r m e k üzere
y e r y ü z ü n d e n e 1 0 varsa d a h a bir o kadarıyla beraber kendi­
lerinin olsaydı yine k a b u l edilmezdi. D a y a n ı l m a z bir azap
9 32. âyetin bir bölümünü
daha önce şöyle tercüme onları bekliyor.
etmiştir: "Her kim bir nefsi
-diğer nefsi kati, yahut arzda
îkâ-i fesad etmiş olmaksızın-
katlederse sanki bütün insan­
ları katletmiş, her kim onu
ihya ederse (yani: katlinden
vazgeçerse) sanki bütün in­
sanları ihya etmiş gibi olur."
(AKC, 1339, s. 249'dan nak­
leden: BKŞ, s. 2 0 8 ) .
10 Bu kelime metinde "nesi"
şeklinde yazılmıştır.

228
MÂİDE
5. S Û R E
6. C Ü Z

3 7 . Ateşten ç ı k m a k isteyecekler, halbuki çıkacak değiller.


Kendileri için b o y u n a gidecek bir azap var. 3 8 . Hırsızlık
eden erkeğin d e hırsızlık eden kadının d a (gerek hırsızlık
eden erkeğin, gerek hırsızlık eden kadının) kazandıkları veba­
lin cezası olarak Allah tarafından kendilerine u k u b e t o l m a k
üzere ellerini kesin. Allah azizdir, hakimdir. 3 9 . K i m işlediği
z u l m ü n arkasından tevbe ederek salâha dönerse, Allah elbet
o n u n s u ç u n u bağışlar. Allah'ın gufranına h a d , rahmetine ni­
hayet o l m a d ı ğ ı n d a ş ü p h e yok.

4 0 . Allah'ı bilmez misin ki göklerin m ü l k ü de O ' n u n , yer­


lerin m ü l k ü de O ' n u n (Bilmez misin Allah öyle Allah'tır ki
göklerin mülkü de Onun, yerlerin mülkü de Onun). Dilediği­
ni azaba çeker, dilediğinin g ü n a h ı n d a n geçer. Allah herşeye
kadir.

4 1 . E y Peygamber! Ağızlarıyla " İ n a n d ı k " diyen, b u n u n l a


beraber kalpleri i n a n m a y a n kimselerden bir kısmı ki fırsat
b u l u n c a küfre koşarlar, sakın seni m a h z u n etmesinler. Bir de
Yahudilerden öyleleri var ki yalana kulak veriyorlar, yalnızca
senin y a n ı n a gelmeyen diğer bir cemaatin yalanlarına kulak
veriyorlar (bir de Yahudilerden ki onlar yalnız yalana kulak
veriyorlar I Onlar seni sırf yalan söylemek, sırf senin ağzından
yalan uydurmak için dinliyorlar; gidip kandıracakları o senin
yanına gelmeyen diğer bir cemaat için dinliyorlar). Yerleri belli
iken kelimeleri s o n r a d a n oynatıyorlar. "Allah'ın h ü k m ü size
bu şekilde bildirilirse kabul edin, bildirilmezse k a b u l ü n d e n
sakının" diyorlar. Allah k i m i n dalâlini dilerse yâ M u h a m ­
m e d , sen o n u n hesabına Allah'ın elinden ebediyen bir şey
kurtaramazsın. O n l a r a d ü n y a d a zillet var, onlara âhirette
b ü y ü k azap var.

231
114 MÂİDE
5. S Û R E
6. CÜZ

42. Yalanı b o y u n a dinler, h a r a m ı b o y u n a yerler. Yâ M u ­


h a m m e d , sana gelirlerse ister aralarında h ü k ü m verir, ister
kendilerinden başını çevirirsin. Eğer başını çevirirsen bil ki
ebediyen sana bir ziyan d o k u n d u r a m a z l a r . Yok h ü k ü m vere-
ceksen aralarında adi ile h ü k ü m ver ki Allah adalet edenler­
d e n h o ş n u t olur. 43. İçinde Allah'ın h ü k m ü n ü taşıyan Tev­
rat ellerinde d u r u r k e n bunlar seni ne diye h a k e m kılıyorlar?
S o n r a d a verdiğin h ü k m ü n arkasından n e diye ö b ü r tarafa
dönüyorlar? B u n l a r i m a n eden t a k ı m d a n değiller. 44. Bizler
içinde hidayet olan, nur olan Tevrat'ı indirdik. Allah'ın bir­
liğine b o y u n eğen peygamberler Yahudiler arasında o n u n ­
la hükmettikleri gibi, zâhidleriyle âlimleri de Kitabullah'ın
masuniyeti kendilerine e m a n e t edilmiş, kendileri de bu
masuniyetin nigehbânı b u l u n m u ş o l m a k dolayısıyla o n u n l a
hükmederler.

Ey hükmedenler! Sizler insanlardan korkmayın, B e n d e n kor­


k u n . B e n i m a h k â m ı m ı bildiren âyetlerimi sefil bir menfaate
satmayın (değişmeyin I feda etmeyin). Kimler Allah'ın indir­
diği a h k â m ile hükmetmezlerse kâfir işte onlar. 45. Tevrat'ta
kendilerine emrettik: C a n cana bedel alınacak, g ö z göze be­
del çıkarılacak, b u r u n b u r u n a bedel kırılacak, diş dişe be­
del sökülecek. Yaralar 1 1 da kısas edilecek. K i m kısas hakkını
bağışlarsa, bu kendi günahları için kefaret olur (bu canı için
kefaret olur). K i m l e r Allah'ın indirdiği a h k â m ile h ü k m e t ­
mezlerse, zâlim işte onlar.

11 Metinde bu kelime "para­


lar" şeklinde yazılıdır.

232
MÂİDE
5. S Û R E
6. CÜZ

46. S o n r a o peygamberlerin arkalarından M e r y e m ' i n oğlu


İsa'yı, ö n ü n d e k i Tevrat'ı tasdik edici (müeyyid) olarak g ö n ­
derdik. Ve o n a içinde hidayet olan, nur olan İncil'i kendi­
sinden evvel gelen Tevrat'ı teyid etsin, Allah'tan korkanlara
yol göstersin, ibret olsun diye verdik. 47. Ve dedi[k] ki: İncil
ehli olanlar Allah'ın o K i t a b ı n d a indirdiği a h k â m ile hük­
metsin, kimler Allah'ın indirdiği a h k â m ile hükmetmezlerse
fâsık işte onlar.

48. Y â M u h a m m e d ! Bizler sana b u Kitab'ı h e m hak, h e m


kendisinden evvel kitap n â m ı n a ne inmişse o n u m ü e y y i d ve
o n u n üzerinde nigehbân olarak indirdik. O n u n için arala­
rında Allah'ın indirdiği a h k â m ile h ü k m e t . Bu sana gelen
haktan ayrılıp da onların arzuları arkasından g i t m e . Ey ü m ­
metler! H e r biriniz için Bizler bir şeriat, bir açık yol verdik
(tahsis eyledik Igönderdik Igösterdik I tayin eyledik). Allah d i k ­
seydi hepinizi tek bir ü m m e t kılardı, lâkin sizleri herbirinize
gönderdiği şeriata göre imtihan için böyle takdir b u y u r d u .
Ö y l e ise d u r m a y ı n , hayırlı gayelere k o ş u n . H e p i n i z birden
Allah'a döneceksiniz de O sizlere ihtilâf etmekte o l d u ğ u n u z
şeyleri bildirecek.

49. Yâ M u h a m m e d , sana şu emri de indirdik ki aralarında


Allah'ın indirdiği a h k â m ile h ü k m e d e s i n . Yoksa onların ar­
zularına tâbi olmayasın. Allah'ın indirdiği a h k â m ı n birinden
olsun seni uzaklaştırmamaları için onlardan sakınasın. Eğer
verdiğin h ü k ü m d e n yüz çevirirlerse bil ki Allah onların başı­
na günahlarından biri sebebiyle belâ indirmekten başka bir
şey dilemiyor. Ş ü p h e y o k ki insanlardan ç o ğ u isyanlarında
ileri gidenlerdir. 50. Cahiliyet devrinin h ü k m ü n ü istiyor­
lardı, öyle mi? (Yoksa bunlar cahiliyet devrinin hükmünü mü
istiyorlar?) Allah'a yakîni olanlara göre Allah'tan d a h a güzel
h ü k ü m verecek k i m olabilir?!

235
MÂİDE
5. S Û R E
6. C Ü Z

51. Ey iman edenler! Yahudilerle Nasrânîlere yâr olmayın.


Onlar ancak birbirlerine yâr olurlar (Yahudilerle Nasranîleri
dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar), içinizden 12

kim onlara yâr olursa kendisinin onlardan o l d u ğ u n d a şüphe­


niz olmasın. Allah nefsine zulmedenleri doğru yola çıkarmaz.
52. Yâ M u h a m m e d ! Yüreklerinde nifak illeti olanları onların
u ğ u r u n d a koşar görürsün. " N e yapalım, tersine bir devrin
üzerimize u ğ r a m a s ı n d a n korkuyoruz!" derler. U m u l u r ki
Allah, nezd-i ilâhîsinden Peygamberine bir zafer, yahut bir
emir indirsin de şunlar sinelerinde gizlediklerinden p i ş m a n
olsunlar. 53. M ü m i n l e r de o z a m a n birbirlerine " Ş u 'sizin­
le beraberiz diye olanca yeminleriyle Allah'a kasem edenler
bunlar mı idi?" diyecekler, b ü t ü n işledikleri b o ş u n a gitti de
hüsran içinde kaldılar (... kasem edenler bunlar mıydı? Bütün
isledikleri boşuna gitti de hüsran içinde kaldılar diyecekler).
54. Ey i m a n edenler! İçinizden k i m d i n i n d e n 1 3 dönerse
haberi olsun, Allah o n u n yerine öyle bir ü m m e t getirecek
ki kendisi onlardan h o ş n u t , onlar kendisinden h o ş n u t .
Mu minlere karşı boyunları aşağıda, kâfirlere karşı başları yu­
karıda. Allah y o l u n d a cihad (mücahede) ederler. Bu u ğ u r d a
kendilerine dil uzatacak bir k i m s e n i n dilinden çekinmezler.
İşte bu Allah'ın fazlı ki dilediğine verir. Allah'ın rahmetine
h a d , ilmine p â y â n y o k . 1 4

12 Metinde bu kelime "içle­ 55. Size yâr o l a b i l e c e k - ^ / » dostunuz) ancak Allah, sonra
rinden" şeklinde yazılmıştır.
O ' n u n Peygamberi, sonra o i m a n getirenlerdir ki huşu içinde
13 Daktilo metinde bu ke­
lime "dinine" şeklinde yazı­ n a m a z kılarlar, zekât verirler. 56. K i m Allah'a, sonra O ' n u n
lıdır.
Peygamberine, sonra m u minlere yâr olursa (kim Allah'ı, sonra
14 54. âyetin bir bölümü­
nü daha önce şöyle tercüme O'nun Peygamberini, sonra müminleri dost edinirse) iyi bilsin ki
etmiştir: "Müminlere karşı
mütezellil, mütevazı, halîm, Allah'ın cemaati yok m u , işte galip olacaklar onlar.
selim, şefik, rahim; kâfirlere
karşı ise vakur, metin, mekîn, 57. Ey i m a n edenler! Ne sizlerden evvel K i t a p verilenler
şedîd... Allah yolunda müca-
hede ederler ve hiçbir levm arasından dininizi eğlence yerine, o y u n c a k yerine koyanla­
edenin levminden çekinmez­
ler." (AKC, 1339, s. 191'den
ra, ne de müşriklere yâr olmayın. Gerçekten mü'minseniz
nakleden: BKŞ, s. 2 0 8 ) . Allah'tan k o r k u n .

236
MÂİDE
5. S Û R E
6. C Ü Z

5 8 . N a m a z için ezanı verdiğiniz z a m a n o n u eğlence yerine,


o y u n yerine koyarlar. Bu da kendilerinin aklı ermez insanlar
o l m a l a r ı n d a n ileri geliyor. 5 9 . O n l a r a şöyle d e : Ey Ehl-i K i ­
tap! Söyleyin h o ş u n u z a g i t m e y e n hâlimiz; ç o ğ u n u z i m a n d a n
uzak o l d u ğ u n u z halde b i z i m evvelâ Allah'a i m a n ı m ı z d a n ,
sonra gerek k e n d i m i z e indirilen, gerek evvelce indirilmiş
kitaplara i m a n ı m ı z d a n b a ş k a bir şey mi? 6 0 . Kendilerine
de ki: Size Allah y a n ı n d a k i cezası itibariyle o çirkin g ö r d ü ­
ğ ü n ü z d e n d a h a y a m a n ı n ı haber vereyim m i : O kimseler ki
Allah rahmeti s a h a s ı n d a n uzaklaştırmış, g a z a b ı n a u ğ r a t m ı ş ,
kendilerinden m a y m u n l a r , hınzırlar, e s n a m a tapanlar v ü ­
c u d a getirmiş. İşte yerleri d a h a y a m a n olanlar bunlar. İşte
y o l u n d o ğ r u s u n d a n sapanlar bunlar. 6 1 . Yanınıza gelince
" İ m a n ettik" derler, halbuki girerken kâfir girmişlerdi, çı­
karken yine kâfir çıktılar. Sinelerinde gizlediklerini Allah
kendilerinden iyi biliyor. 6 2 . İçlerinden ç o ğ u n u g ö r ü r s ü n
k i g ü n a h a , z u l m e , h a r a m yemeye koşuyorlar. B u işlemekte
oldukları ne k ö t ü bir iş! 6 3 . Ne o l u r d u içlerindeki zâhidlerle
âlimler bunları g ü n a h söylemekten, h a r a m y e m e k t e n neh-
yetselerdi! Bu reva gördükleri ne k ö t ü bir hal! 6 4 . Yahudiler
de "Allah'ın eli b a ğ l a n m ı ş ki sımsıkı!" diyorlar. Bu söyle­
dikleri y ü z ü n d e n h e m k e n d i elleri bağlansın, sımsıkı olsun,
h e m Allah'ın rahmeti s a h a s ı n d a n kovulsunlar.

Yâ M u h a m m e d , öyle değil, O ' n u n iki eli de açık. Nasıl diler­


se m a h l û k â t ı n a öyle dağıtır. Şu m u h a k k a k ki sana R a b b i n d e n
indirilen Kur'an onlardan ç o ğ u n u n tuğyanını, küfrünü
b ü s b ü t ü n arttıracak. Bizler kendilerinin arasına kıyamete
kadar sürecek h u s û m e t ve kin bıraktık. H e r ne z a m a n harp
içinde yangın çıkardılarsa Allah o n u s ö n d ü r d ü . Yeryüzünü
fesada vermeğe koşar dururlar ki Allah müfsidlerden hiçbir
zaman hoşnut olmaz.

239
1 1 8 MÂİDE
5. S Û R E
6. CÜZ

65. E ğ e r Ehl-i K i t a p i m a n e d i p Allah'tan korkaydılar g ü ­


nahlarını örter ve kendilerini nâz u n a î m cennetlerine k o ­
yardık. 66. E ğ e r onlar Tevrat ile İncil'in ve R a b b ü ' l - â l e m î n
tarafından kendilerine d a h a neler indirilmişse h e p s i n i n
a h k â m ı n ı yerine getireydiler, üzerlerindeki h a v a ile ayak­
larının altındaki t o p r a k t a n n i m e t e m ü s t a ğ r a k olacaklardı.
İçlerinden itidaline sahip ü m m e t y o k değil, lâkin ç o ğ u n e
k ö t ü işler işliyor! 1 5 67. Ey Peygamber! S a n a R a b b i n d e n
her n e indirilmişse tebliğ et. E t m e z s e n O ' n u n p e y g a m ­
berliğini yerine getirmiş o l m a z s ı n (etmezsen sana gönder­
diği ahkâmını tebliğ eylemiş olmazsın). Allah seni insan­
lardan k o r u y a c a k , Allah['ın] kâfirlere yol v e r m e y e c e ğ i n d e
ş ü p h e n o l m a s ı n . 68. O n l a r a d e ki: " E y Ehl-i K i t a p ! Tev­
rat ile İncil'in ve R a b b ü ' l - â l e m î n t a r a f ı n d a n sizlere d a h a
neler i n d i r i l m i ş s e h e p s i n i n a h k â m ı n ı yerine g e t i r m e d i k ­
ç e sizler d i n d e n i l e b i l e c e k bir şeye m a l i k d e ğ i l s i n i z . " Ş u
m u h a k k a k k i s a n a R a b b i n d e n indirilen K u r ' a n onlar­
dan çoğunun tuğyanını, k ü f r ü n ü b ü s b ü t ü n arttıracak,
s a k ı n t u t u p kâfirlere a c ı m a . 69. M ü m i n l e r d e n , Y a h u d i ­
lerden, Sâbiîlerden, N a s r â n î l e r d e n , Allah'a, s o n r a âhiret
g ü n ü n e i m a n ile beraber salâh işleyenler y o k m u , işte onlar
ne k o r k u görecekler, ne de m a h z u n olacaklar. 70. Bizler
B e n î İsrail'den m i s a k almış ve kendilerine p e y g a m b e r l e r
g ö n d e r m i ş t i k . N e z a m a n bir p e y g a m b e r onlara canlarının
15 66. âyeti daha önce şöy­ i s t e m e d i ğ i h ü k m ü getirdi ise karşı geldiler. Bir t a k ı m ı n a
le tercüme etmiştir: "Şayet
onlar Tevrat ile İncil'in ve yalancı dediler, bir t a k ı m ı n ı ise ö l d ü r d ü l e r d i .
Allah tarafından kendilerine
daha neler indirilmişse hep­
sinin ahkâmını yerine getir­
seydiler, üzerindeki hava ile
ayaklarının altındaki toprak­
tan nimete müstağrak olur­
lardı; içlerinden itidaline
sahip ümmet var, lâkin çoğu
ne kötü işler işliyor!" (AKC,
1339, s. 264'den nakleden:
BKŞ, s. 2 0 8 ) .

240
MÂİDE
5. S Û R E
6. CÜZ

7 1 . H e m bunlar başlarına hiçbir belâ gelmeyecek sandılar d a


hakikate karşı kör kesildiler, sağır kesildiler. S o n r a Allah g ü ­
nahlarından geçti. B u n u n üzerine içlerinden ç o ğ u yine kör
kesildiler, sağır kesildiler. Allah onların ne işlediklerini g ö ­
rüyor. 7 2 . "Allah y o k m u , işte o M e r y e m ' i n o ğ l u Mesih'tir!"
diyenlerin kâfir oldukları m e y d a n d a . M e s i h ise " E y israil
oğulları! G e l i n b e n i m de R a b b i m , sizin de R a b b i n i z olan
Allah'a kulluk edin.

Ş u n d a n haberiniz olsun ki Allah'a k i m şerik koşarsa Allah'ın


o n a cennetini h a r a m kıldığı m u h a k k a k . Artık o n u n barına­
cağı yer ateş. Zâlimlerin i m d a d ı n a geleceklerin ise v ü c u d u
y o k " [dedi]. 7 3 . "Allah ü ç ü n ü ç ü n c ü s ü d ü r " diyenlerin kâfir
oldukları aşikâr. Bir tek Allah'tan başka hiçbir i l â h 1 6 m e v c u t
değil. Eğer söylediklerinden geri dönmezlerse, içlerinden
böyle küfre dalanlara dayanılmaz azap isabet edeceğinden
şüpheleri olmasın. 7 4 . A c a b a şunlar Allah'a rücû ederek
o n d a n mağfiret istemezler mi? O Allah ki gufranına h a d ,
rahmetine pâyân b u l u n m a z . 7 5 . M e r y e m ' i n o ğ l u M e s i h an­
cak peygamber, başkası değil. K e n d i s i n d e n evvel de birçok
peygamberler geçti. A n a s ı da gayet d o ğ r u k a d ı n . H e r ikisi
y e m e k yerlerdi. Bak, ibret alacaklar diye âyâtımızı onlara
nasıl açık açık bildiriyoruz! S o n r a da bak, nasıl haktan çev­
riliyorlar! 7 6 . O n l a r a de ki: "Allah'ı bırakırsınız da sizlere ne
hiçbir ziyanı, ne hiçbir faidesi d o k u n a m a y a c a k l a r a mı tapı­
yorsunuz?! Allah'a gelince işiten, bilen ancak O.

16 Metinde bu kelime "Al­


lah" şeklinde daktilo edil­
miştir.

243
120 MÂİDE
5. S Û R E
6. C Ü Z

77. Yâ M u h a m m e d , kendilerine şöyle söyle: " E y Ehl-i K i t a p !


D i n i n i z d e haksız taşkınlıklar etmeyin, haksız ifratlar etme­
yin." Vaktiyle dalâle d ü ş ü p birçoklarını da dalâle düşüren,
sonra y o l u n d o ğ r u s u n d a n s a p a n kimselerin hevesâtına uy­
m a y ı n . " 78, Benî İsrail'in küfre sapanları h e m D a v u d ' u n ,
h e m M e r y e m ' i n o ğ l u İsa'nın lisanından Allah'ın laneti­
n e 1 7 uğradılar. B u d a onların isyan etmeleri, Allah'ın h u ­
d u d u n u aşmaları y ü z ü n d e n d i . 79. İşledikleri kötülükten
birbirlerini hiç nehyetmezlerdi. (İşledikleri kötülükten bir
türlü vazgeçmezlerdi). K a s e m ederim ki ettikleri p e k çirkin
i d i . 1 8 80. İçlerinden ç o ğ u n u g ö r ü r s ü n ; Allah'ı tanımayan
kimselere yâr olurlar (Allah'ı tanımayan kimseleri dost edinir­
ler). Allah'ın gazabına uğramalarını ve ebediyen azap içinde
kalmalarını kendilerine yine kendilerinin ihzar etmesi ne
y a m a n bir şey! (Allah'ı tanımayan kimselere yâr olurlar. Ken­
dilerine yine kendilerinin ihzar ettiği ne yaman bir akıbettir
ki; Allah'ın gazabına uğrayacaklar ve ebediyen azap içinde ka­
lacaklar). 81. Eğer Allah'a, s o n r a Peygambere ve Peygambere
indirilen şeylere i m a n getirseydiler, onlara yâr olmayacaklar­
dı. L â k i n içlerinden ç o ğ u i m a n d a n uzaktalar.

82. Yâ M u h a m m e d , iyi bil ki m ü m i n l e r e karşı insanlar ara­


sından en şiddetli h a s ı m Yahudilerle müşrikleri bulacağın
gibi, m ü m i n l e r i sevebilmeye en yakın olanları da "Bizler
N a s r â n î y i z " diyenleri bulacaksın. Bu da bir kere içlerinde
17 Metinde bu kelime "lü­
gatine" şeklinde yazılmıştır âlimler var, âbidler var. Bir de hakkı g ö r ü n c e k a b u l ü aza­
18 78.-79. âyetleri daha
önce şöyle tercüme etmiş­ metlerine d o k u n m a z d a o n u n için.
tir: "Benî İsrail'in içinden
kâfir olanları, D a v u d ve İsa
b. Meryem'in lisanıyla tel'în
edildi. Ç ü n k ü isyan ediyor­
lardı, zulmediyorlardı, yap­
tıkları fenalıklardan birbirle­
rini nehy etmiyorlardı. Yap­
tıkları işler ne kötü şeylerdi!"
[AKC, 1339, s. 192'den nak­
leden: BKŞ, s. 2 0 8 ) .

244
MÂİDE 121
5. S Û R E
7. CÜZ

83. H e m P e y g a m b e r e indirilen Kur'an'ı dinledikleri z a m a n


âşinâ çıktıkları h a k k ı n tesiriyle, gözlerini yaşla d o l u p b o ş a ­
nıyor g ö r ü r s ü n . D e r l e r ki: "Yâ R a b b e ' l - â l e m î n ! İşte i m a n
getirdik, S e n bizi birliğine şahit olanlarla beraber yaz. 84,
H e m n e d e n Allah'a, s o n r a h a k olarak bizlere n e gelmişse o n a
i m a n etmeyeceğiz ve R a b b i m i z i n bizi salâh içindeki kulla-
rıyla birlikte harîm-i r a h m e t i n e k o y m a s ı n ı istemeyeceğiz?!
(Hem bizler salâh içindeki kullarıyla birlikte Rabbimizin bizi
de harîm-i rahmetine koymasını ister dururken neden Allah'a,
sonra hak olarak bizlere ne gelmişse ona iman etmeyeceğiz?)"
85. İşte şu söylediklerinin ecri olarak Allah onlara içinde
ebediyen kalacakları o altından ırmaklar a k a n cennetlerini
verdi ki, iyilikten ayrılmayanların mükâfatı b u d u r . 86. Küf­
re sapanlara, âyâtımıza yalan diyenlere gelince, işte bunlar
d a cehennemliktirler.

87. Ey i m a n edenler! Allah'ın sizler için helâl kıldığı şeylerin


güzellerini kendinize h a r a m etmeyin ve böyle itidali a ş m a y ı n
ki Allah ifrata gidenlerden h o ş n u t o l m a z . 88. Allah'ın sizle­
ri m e r z û k eylediği nimetlerin helâl olanlarından, h o ş u n u z a
gidenlerinden yeyin ve K e n d i s i n e i m a n ettiğiniz Allah'tan
k o r k u n . 89. Bilmeyerek edilen yeminlerinizden dolayı Al­
lah sizleri m u a h e z e b u y u r m a z , lâkin bile bile bağladığınız
yeminleri kırdığınız için sizleri m u a h e z e buyurur. Kefareti
ise ç o l u ğ u n u z a , ç o c u ğ u n u z a yedirdiğiniz [in] orta derecesin­
d e n on fakiri d o y u r m a k , yahut giydirmek, yahut bir esir
azat etmektir. Bunları b u l a m a y a n üç g ü n o r u ç tutar. İşte
b u , y e m i n eder de hânis olursanız yeminlerinizin kefareti.
B u n u n l a beraber yeminlerinizi gözetin. İrşadından dolayı 1 9
8 9 . âyetin bir b ö l ü m ü n ü
.., j . . j. A t l , . ı A A i .. i i . , ! . . ıo d a h a önce şöyle tercüme et-
şukredersınız diye Allan sizlere ayatını böylece bildiriyor. 1 7 mistir: " Ç o l u ğ u n u z a , çocu­
ğ u n u z a yedirdiğinizin orta
derecesinden on biçarenin
it'âmı..." (AKC, 1 3 3 9 , s.
2 8 2 ' d e n nakleden: BKŞ, s.
208).

247
122 MÂİDE
5. S Û R E
7. C Ü Z

90. Ey i m a n edenler! Ş a r a p ve k u m a r da, taptıkları putlar da


fal açtıkları (et paylaştıkları) oklar da şeytan işi m u r d a r bir
şey, başka değil. Sizler o n d a n uzak d u r u n ki felaha çıkabi-
lesiniz. 91. Ş a r a p ile k u m a r y ü z ü n d e n şeytan a n c a k aranıza
h u s û m e t d ü ş ü r m e y i , bir de sizleri Allah'ı a n m a k t a n , n a m a z
k ı l m a k t a n alıkoymayı istiyor. Vazgeçiyorsunuz değil mi?
(Acaba vazgeçecek misiniz?/Nasıl, vazgeçtiniz mi?) 92, Allah'a
itaat edin, Peygambere itaat edin, karşı d u r m a k t a n çekinin
(Allah'ı dinleyin, Peygamberi dinleyin, dinlememekten çeki­
nin). Eğer söylediklerinden yüz çevirirseniz, g ö n d e r d i ğ i m i z
Peygamberin açık bir tebliğden b a ş k a vazifesi o l m a d ı ğ ı n d a n
haberiniz olsun.
93. Ey iman edip de salâh işleyen kimseler! H a r a m d a n sakın­
dıktan ve imanlarında sebat ile salâhlarına devam eyledikten
başka takvalarında ve imanlarında rüsûh bulduktan ve bu
takva ile beraber ihsan ettikten sonra hoşlarına giden şeyleri
yedikleri için kendilerine günah yok. Allah ihsan edenlerden
hoşnut olur. (... sonra haram olmadan evvelkiyeyip içtikleri için
kendilerine günah yok. Allah ihsan edenlerden hoşnut olur.)
94. Ey i m a n edenler! H a b e r i n i z olsun, Allah'ı g ö r m e d i ğ i hal­
de O ' n d a n korkanları m e y d a n a ç ı k a r m a k için Allah sizleri,
h e m de av gibi bir şeyle m u h a k k a k surette i m t i h a n edecek.
Bir av b o l l u ğ u ile ki isteseniz elleriniz de yetişebilecek, m ı z ­
raklarınız da. K i m b u n u n üzerine tâatten çıkarsa dayanılmaz
bir azaba uğrayacağını bilsin.
95. Ey i m a n edenler! İ h r a m d a iken av öldürmeyin, içinizden
her k i m o n u bile bile öldürürse, kendisine terettüp eden ceza
ya Harem'de kesilecek kurbanlık o l m a k üzere mevaşîden bir
hayvandır ki ö l d ü r d ü ğ ü avın dengi o l d u ğ u n a aranızdan ada­
let sahibi iki a d a m h a k e m [lik] etmeli, yahut ya fakirleri d o ­
y u r m a k gibi, ya o r u ç olarak b u n u n m u â d i l i bir kefarettir. Ta
ki ettiğinin bu suretle vebalini tatmış olsun. Allah geçmişi af
b u y u r d u . K i m yeniden işlerse bilsin ki Allah o n d a n intikam
alacak. Allah azizdir, intikam sahibidir.

248
MÂİDE 123
5. S Û R E
7. CÜZ

96. D e n i z avı ile o n u yemesi h e m kendinize, h e m y o l d a


olanlarınıza m e d a r o l m a k üzere sizler için helâl kılındı. K a r a
avı ise i h r a m d a b u l u n d u ğ u n u z m ü d d e t ç e üzerinize h a r a m
kılındı. Sizler h a ş r o l u n u p karşısına çıkacağınız Allah'tan
k o r k u n . 97. Allah Kabe'yi, o Beyt-i H a r a m ' ı insanlar için
medâr-ı hayat kıldığı gibi, Şehr-i H a r a m ' ı da b o y u n l a r ı n d a
b a ğ o l m a y a n kurbanları da, b a ğ olanları d a medâr-ı hayat
kıldı. Bu ise ş u n u b i l m e n i z için ki yerlerde göklerde ne varsa
hepsini Allah biliyor. Allah ilmiyle herşeyi m u h i t . 98. Bilin
ki Allah'ın azabı dayanılır gibi değil. Bilin ki Allah'ın guf­
ranı hadsiz, rahmeti nihayetsiz. 99. Peygamberin üzerinde
tebliğden b a ş k a vazife yok. Sizlerin m e y d a n a v u r d u ğ u n u z u
d a , gizli t u t t u ğ u n u z u da Allah biliyor.

100. Yâ M u h a m m e d , onlara de ki: " M u r d a r , ç o k l u ğ u ile


sende k e n d i s i n e karşı bir meyil uyandırsa bile hiçbir za­
m a n m u r d a r l a p â k bir o l a m a z . E y d ü ş ü n ü r beyni olanlar,
Allah'tan k o r k u n ki felaha erebilesiniz."

1 0 1 . E y i m a n edenler! P e y g a m b e r e öyle bir t a k ı m şeyler


s o r m a y ı n ki, size cevabı verse canınızı sıkacak, b u n u n l a
beraber K u r ' a n i n d i r i l m e k t e iken sorarsanız cevabı d a v e ­
rilecek. A l l a h ş i m d i y e k a d a r olanları a f b u y u r d u . Allah'ın
gufranı h a d s i z , h i l m i nihayetsiz. 1 0 2 . Evet, sizlerden ev­
vel b u sualleri b i r t a k ı m l a r ı s o r m u ş t u d a a l d ı k l a r ı 2 0 c e v a p ­
lar üzerine kâfir o l m u ş l a r d ı . 1 0 3 . N e b a h i r e , n e sâibe, n e
vasile, n e h â m i gibi şeyleri hiçbir z a m a n A l l a h m e ş r u b u -
y u r m a d ı . L â k i n küfre d a l a n k i m s e l e r A l l a h n â m ı n a yalan
söyleyerek O ' n a iftira ediyorlar. Ç o k l a r ı d a bir şey d ü ş ü n e ­
cek gibi değiller.

20 Metinde bu kelime "ala­


cakları" şeklinde yazılmıştır.

251
124 MÂİDE
5. S Û R E
7. CÜZ

04 B u n l a r a " G e l i n , Allah'ın indirdiği a h k â m ı dinleyin, ge­


lin Peygamberi dinleyin" denilince, "Atalarımızı hangi yolu
t u t m u ş b u l d u k s a o bizlere yeter, başkasını istemeyiz" diyor­
lar. Pekâlâ. Ya ataları hiçbir şey bilemediyseler, ya hiç d o ğ r u
yolu seçemediyseler, o halde de mi?

105. Ey i m a n edenler! Kendinizi ıslaha bakın, siz d o ğ r u yolu


tuttuktan sonra öte taraftan dalâle d ü ş e n biri sizlere bir zi­
yan d o k u n d u r a m a z . H e p i n i z i n birden döneceği Allah, O ne
işlediklerinizi sizlere bildirecek. 2 1 \ 06. Ey i m a n edenler! H e r ­
hangi birinize ö l ü m hâli geldiği o vasiyet z a m a n ı aranızdaki
şehadet ya kendinizden o l m a k üzere adi sahibi iki a d a m ı n
şehadetidir, y a h u t sizlere y o l c u l u ğ u n u z hâlinde ö l ü m m u s i ­
beti yaklaşmışsa, yabancılarınızdan iki a d a m ı n şehadetidir.
Bunları n a m a z d a n sonra bir yere kaparsınız, şüphelendiğiniz
takdirde Allah'a k a s e m ile derler ki " N e yeminimizi d ü n y a
m a l ı n a değişiriz, isterse lehinde şehadet ettiğimiz h ı ş m ı m ı z
b u l u n s u n , ne de Allah'ın şehadetini insanlardan saklarız.
Z i r a o z a m a n g ü n a h a girenlerden o l u r u z . "

107. Eğer bunların g ü n a h a girdiklerine v u k u f hasıl edilir­


se, o z a m a n kendilerine haksızlık olan vârislerin arasından
şehadete d a h a layık (evla 22) iki kişi, bunların birine gelerek
21 105. âyeti daha önce iki
farklı şekilde tercüme et­ Allah'a k a s e m ile derler ki " B i z i m şehadetimiz onların şe-
miştir:
h a d e t i n d e n d a h a doğrudur. H a k k ı d a zerre kadar tecavüz
a) "Başkalarının hesabını siz­
den sormazlar; siz kendinize etmiyoruz, edersek ş ü p h e y o k zâlimlerden oluruz." [08. İşte
bakınız." {SR, K / 2 2 0 , > 15
Teşrîn-i Sânî 1328, s. 214'den şehadeti o l d u ğ u gibi e d a etmelerine y a h u t evvelkilerinin ye­
nakleden: BKŞ, s. 208).
minlerinden sonra kendi yeminlerinin de reddedilmesinden
b) Ey iman edenler! Yalnız
kendinize bakınız, sizler doğ­ korkmalarına en yakın çare budur. Allah'tan k o r k u n , emir­
ru yolu tutmuşsanız dalâle
düşen bir başkasının zara­ lerini dinleyin ki tâatinden uzaklaşanları Allah d o ğ r u yola
rı size dokunmaz." (AKC,
1339, s. 270'ten nakleden: çıkarmaz.
BKŞ, s. 2 0 8 ) .
22 Metinde bu kelime yanlış
okunmak suretiyle "evveli"
şeklinde daktilo edilmiştir.

252
MÂİDE 125
5. S Û R E
7. C Ü Z

1 0 9 . O g ü n ki Allah peygamberleri toplayacak da, "Söyle­


yin, davetlerinize karşı nasıl icabet g ö r d ü n ü z ? " buyuracak.
"Yâ Rabbe'l-âlemîn! Bizde ilim yok, gaybları bilen Sensin,
a n c a k Sen, başkası değil!" diyecekler. 110. H a n i Allah ne
b u y u r m u ş t u : " E y M e r y e m ' i n o ğ l u Isa! H e m senin üzerin­
deki nimeti, h e m validenin üzerindeki nimeti an. H a n i seni
R u h ü l k u d s ile m ü e y y e d kıldım, beşikte iken de b ü y ü m ü ş ­
ken d e insanlarla k o n u ş u y o r s u n . H a n i sana K i t a p öğrettim,
h i k m e t öğrettim, Tevrat öğrettim, İncil öğrettim. H a n i ça­
m u r d a n B e n i m iznimle tıpkı bir kuş v ü c u d a getirerek üflü-
yorsun d a B e n i m iznimle kuş oluyor. A n a d a n d o ğ m a âmâyı,
[ a b r a ş ı ] 2 3 b e n i m iznimle iyi ediyorsun. H a n i ölüleri B e n i m
iznimle topraktan çıkarıyorsun, hani öyle bir z a m a n d a Benî
İsrail'i sana el u z a t m a k t a n m e n ettim ki, onlara mucizeler
getirdin de " B u apaçık bir sihirden başka bir şey değil!" de­
diler. 1 1 1 . H a n i B e n havarilere " B a n a d a B e n i m p e y g a m b e ­
rime de i m a n e d i n ! " diye emrettim. "Yâ Rabbe'l-âlemîn! İşte
i m a n getiriyoruz, şahit ol ki bizler Senin birliğine b o y u n eğ­
mişleriz" dediler. 1 1 2 . H a n i sonra havariler " E y M e r y e m ' i n
o ğ l u İsa! R a b b i n bize gökten bir sofra indirebilir m i ? " de­
diler, o da " G e r ç e k t e n i m a n etmişseniz Allah'tan k o r k m a ­
lısınız" cevabını verdi. 113. B u n u n üzerine ş u n u söylediler:
" B i z istiyoruz ki o n d a n yiyelim, kalplerimize i t m i n a n gelsin
de senin bize d o ğ r u söylediğini iyice bilelim ve o n a şehadet
edenlerden olalım."

23 Bu kelime daktilo me­


tinde yazdı olmayıp yeri boş
bırakılmıştır.

255
126 MÂİDE
5. S Û R E
7. C Ü Z

114. M e r y e m ' i n o ğ l u İsa şöyle yalvardı: "Ya Allah! Yâ


Rabbe'l-âlemîn! Bizlere g ö k t e n öyle bir sofra indir ki bizim
için, bizim h e m evvel gelenlerimiz için b a y r a m o l d u k t a n
başka, Senin kudretine b u r h a n olsun ve bizleri m e r z û k b u ­
yur. Sen râzıkların en hayırlısısın." 115. Allah b u y u r d u ki:
" B e n o n u sizlere elbette indiririm, lâkin o n d a n sonra k i m
içinizden küfre s a p a c a k olursa, âlemlerde kimseye etmedi­
ğ i m azabı m u h a k k a k o n a reva g ö r ü r ü m . " 1 16. H a n i Allahu
Zülcelâl İsa'ya: " E y M e r y e m ' i n o ğ l u İsa! İnsanlara Allah'tan
sonra benimle validemi kendinize i l â h 2 4 edinin diye sen mi
söyledin?" b u y u r u n c a İsa dedi ki: "Yâ Rabbe'l-âlemîn! Seni
her türlü şerikten tenzih ederim. Söylemesine h a k k ı m ol­
m a y a n bir şeyi b e n i m için söylemek o l a m a z . Eğer söyledim-
se elbette m a l u m u n d u r . S e n b e n i m gizlediğimi de bilirsin,
bense b a n a bildirmediğini b i l m e m . 2 5 Gaybları bilen Sensin,
a n c a k Sen, başkası değil. 1 17. B a n a Sen ne emrettinse onlara
o n u söyledim. ' H e m b e n i m R a b b i m , h e m sizin R a b b i n i z
olan Allah'a k u l l u k edin' d e d i m . Aralarında b u l u n d u ğ u m
m ü d d e t ç e üzerlerinde n i g e h b â n (gözcü) i d i m . Vaktâ ki beni
içlerinden aldın, artık onları m u r a k a b e edici Sen o l d u n , Sen
ki herşeyi g ö r ü r s ü n . 1 1 8, Eğer kendilerine azabı reva görür­
sen, ş ü p h e y o k ki Senin kullarındır. Eğer bağışlarsan m u h a k ­
k a k ki azîz, h a k î m Sensin, a n c a k Sen, başkası değil."

1 ı 9, Allah şöyle b u y u r d u : " B u g ü n doğrulara doğrulukları­


nın faide vereceği gündür. O n l a r a ebediyen içinde kalacak­
ları o altından ırmaklar akan cennetler var. Allah kendilerin­
d e n h o ş n u t , kendileri de Allah'tan h o ş n u t ki işte b ü y ü k fevz
24 Metinde bu kelime "Al­ b u . 1 20 G ö k l e r i n , yerlerin ve b u n l a r d a ne varsa hepsinin
lah" şeklinde yazılmıştır.
25 Metinde buraya bir soru m ü l k ü Allah'ın, O herşeye kadir.
işareti konularak eski harf­
lerle şöyle yazılmıştır: "Ben
ise Senin zatında olanı bile­
mem."

256
EN'ÂM 127
6. S Û R E
7. CÜZ

EN'ÂM SÛRESI

Bismillâhirrahmânirrahîm

1. H a m d o Allah'ındır ki (hamdolsun o Allah'a ki) gökleri,


yeri yarattı; zulmetleri, n u r u v ü c u d a getirdi. S o n r a O ' n u
tanımayanlar kalkıyorlar da kendilerini yaratanla başkaları­
nı bir tutuyorlar (sonra Haliklarım inkâr edenler kalkıyorlar
da O'nu bırakıp başkasına tapıyorlar). 2. O öyle bir Allah ki
sizleri topraktan yarattı, arkasından eceli takdir b u y u r d u .
M u k a d d e r olan eceli a n c a k O bilir. S o n r a da sizler şüpheye
d ü ş ü y o r s u n u z , öyle mi? 3. O göklerde de Allah, yerde de
Allah. Gizlediğinizi bilir, aşikâr ettiğinizi bilir, kazandığınızı
bilir. 4. Rabbü'l-âlemîn in birliğine şahit âyetlerden kendile­
rine hiçbir âyet gelmez ki o n d a n y ü z çevirmesinler. 5. Nasıl
ki bunlara en b ü y ü k h a k geldiği z a m a n o n a yalan demişler­
di, neyi eğlence yerine k o y m a k t a olduklarının haberleri ya­
k ı n d a onlara gelecek. 6. G ö r m e d i l e r mi kendilerinden önce
ne nesiller helak ettik ki yeryüzünde sizlere vermediğimizi
onlara vermiştik? B o l y a ğ m u r l u bulutları üzerlerine gönder­
miştik. Ayaklarının altından ırmaklar akıtmıştık. Ö y l e iken
günahları y ü z ü n d e n kendilerini helak ettik de arkalarından
başka nesiller v ü c u d a getirdik.

7. Yâ M u h a m m e d , bizler sana kâğıt üzerine yazılmış bir ki­


tap indirseydik de o n u elleriyle yoklasaydılar, küfürlerinde
inat edenler " B u apaçık sihirden başka bir şey değil!" diye­
cektiler. 1 8. Bir de " Ş u n a bir m e l e k indirilse" diyorlar. Eğer
1 7. âyeti daha önce şöyle
bizler m e l e k indireydik artık olacak olur, kendilerine bir an tercüme etmiştir: "Biz sana
kâğıt üzerine yazılmış bir ki­
bile göz açtırılmazdı. tap indireydik de ona elleriy­
le dokunmuş olsalardı, yine
kâfirler: 'Bu aşikâr bir sihir­
den başka bir şey değil' der­
lerdi." (AKC, 1339, s. 32'den
nakleden: BKŞ, s. 2 0 8 ) .

259
128 EN'ÂM
6. S Û R E
7. C Ü Z

9. Yok kendisini m e l e k g ö n d e r e y d i k , yine o n u beşer g ö n ­


derecektik. D ü ş m e k t e b u l u n d u k l a r ı ş ü p h e y e onları yine
düşürecektik.
10 Yâ M u h a m m e d ! E m i n ol ki senden evvel gelen p e y g a m ­
berlerle de eğlendiler, sonra o eğlence edindikleri hak, eğle­
nenleri çepeçevre kuşattı. 1 1. O n l a r a "Yeryüzünde dolaşın
da peygamberleri yalancı çıkaranların akıbeti ne o l d u ğ u n a
bir bakın" de.
12. "Söyleyin, göklerdeki, yerdeki mevcudat kimin?"
de. "Allah'ın!" de. O Allah'ın ki mahlûkâtına karşı
K e n d i için r a h m e t i ihtiyar b u y u r d u . O m u h a k k a k sizleri
k ı y a m e t g ü n ü bir yere t o p l a y a c a k , o n d a ş ü p h e y e i m k â n
y o k . K e n d i l e r i n e y a z ı k edenlere gelince işte b u n l a r i m a n
etmeyenlerdir. 13 G e r e k gecenin, gerek g ü n d ü z ü n içinde
barınan her ne varsa O ' n u n . İşiten, bilen a n c a k O.
14. Yâ M u h a m m e d , onlara şöyle d e : " G ö k l e r i n , yerin yara­
tanı Allah'tan başkasını mı k e n d i m e m a b u d edineceğim? O
Allah'tan ki b ü t ü n dirileri doyuruyor, Kendisi d o y u r u l m a k ­
tan m ü n e z z e h bulunuyor.
Yâ M u h a m m e d , onlara şöyle de: "Ben Allah'ın birliğine boyun
eğenlerin ilki olmakla emir buyuruldum. Bana sakın müşrik­
lerden olma buyuruldu." ("Ben Allah'ın birliğine boyun eğenlerin
ilki olmakla emir buyuruldum. "Sakın müşriklerden olma.)
1 3. Yâ M u h a m m e d , onlara şöyle de: " B e n R a b b i m e isyan ede­
cek olursam büyük bir günün azabından korkarım." 16. İşte o
g ü n k i m d e n azap uzak b u l u n d u r u l u r s a Allah'ın rahmetine
k a v u ş a n odur. G ü n gibi aşikâr olan felah ise a n c a k b u d u r .
17. Allah sana bir belâ eriştirirse Kendisinden başka kimse
o n u senin üzerinden kaldır [a] maz, hayır da eriştirirse kimse
m â n i olamaz. O ' n u n kudreti herşeyi muhit. î Kulları üze­
rinde kahir olan O. H a k i m olan O, habîr olan yine O.

260
EN'ÂM 129
6. S Û R E
7. C Ü Z

1 9 . Y â M u h a m m e d , onlara " Ş e h a d e t d e n e n b ü y ü k n e olabi­


lir?" d e d i k t e n sonra ş u n u söyle: " [ A l l a h ] 2 İşte sizinle b e n i m
a r a m ı z d a ilk şahit, b a n a bu K u r ' a n h e m sizleri, h e m diğer
b ü t ü n işitenleri akıbetten o n u n l a haberdar e d e y i m diye
vahiy b u y u r u l d u . Allah ile beraber başka b i r t a k ı m ilâhların 3
varlığına sizler şehadet mi ediyorsunuz?! B e n şehadet et-
m e mı'"
: d e . "O a n c a k tek bir Allah'tır. İşte bilin ki b e n siz-
lerin O ' n a şerik koştuklarınızın hiçbirini t a n ı m ı y o r u m "
d e . 2 0 , K i t a p verdiğimiz ü m m e t l e r i n uleması, Peygamberi
k e n d i oğullarını tanır gibi tanırlar. Nefislerine yazık eden­
lere gelince bunlar i m a n getirmezler. 2 1 , U y d u r d u ğ u yalanı
Allah'a isnat eden, y a h u t âyetleri için yalan diyen k i m s e d e n
d a h a zâlimi k i m olabilir?! H a b e r i n i z olsun: Zâlimler felaha
ermeyecekler. 2 2 , Bir g ü n ki hepsini birden hasredeceğiz de
vaktiyle Allah'a şirk koşanlara: " H a n i o b i z i m şeriklerimiz
olduklarını [ z u ' m ] 4 ettiğiniz m a b u d l a r ı n ı z ne o l d u ? " diyece­
ğiz. 23. O z a m a n b ü t ü n şeriklerinin akıbeti (o zaman bütün
fitneleri) " R a b b i m i z olan Allah'a y e m i n ederiz ki, bizler m ü ş ­
rik değildik!" demelerinden başka bir şey olmayacak.

24, Bak yâ M u h a m m e d , nasıl kendi kendilerini yalancı çıka­


rıyorlar? Sonra da bak uydurdukları o mabudlar nasıl ortadan
kaybolarak bunları yüzüstü bırakıyor? 2 5 . İçlerinden seni
Kur'an okurken dinleyenler var. Duyduklarını anlamasınlar
diye kalplerinin üstüne perde indirdik, kulaklarına ağırlık ver­
dik. Bütün âyetleri görseler yine iman etmezler. O kadar ki ya­ 2 "Allah" kelimesi daktilo
metinde yer almamaktadır.
nına gelerek seninle münakaşa ettikleri zaman o küfre dalmış
3 Metinde bu kelime "Allah-
kimseler " B u eskilerin uydurdukları esatirden başka bir şey de­ ların" şeklinde yazılmıştır.
4 Bu kelime daktilo metin­
ğil!" derler. 26, Bunlar hem ona yaklaşmaktan nehy ediyorlar,
de mevcut olmayıp yeri boş
h e m kendileri uzaklaşıyorlar ki bu suretle farkına varmadıkları bırakılmıştır. Ayetin Arapça
aslında kelimenin fiil formu
halde nefislerini helak ediyorlar. 27. H a n i sen bunların ateş (tez umun) geçmekte oldu­
ğu için, yeri boş bırakılan
başında d u r d u r u l u p 5 : " N e olurdu geriye çevrilseydik de R a b ­ kelimenin "zu'm" olduğunu
bimizin âyetlerini inkâr etmeyerek iman getirenlerden olsay­ tahmin ediyoruz.
5 Bu kelime metinde "duru­
dık! dediklerini bir g ö r m ü ş olaydın... lup" şeklinde yazılmıştır.

263
130 EN'ÂM
6. S Û R E
7. C Ü Z

28. D e ğ i l , evvelce gizledikleri karşılarına çıktı da o n u n için.


Yoksa geriye çevrilmiş olsaydılar nehy edildikleri isyana yine
başlayacaklardı. Ş ü p h e y o k ki vadleri yalan. Ve yine
" H a y a t , d ü n y a d a k i hayatımızdan ibaret, bizler öyle tekrar
dirilecek değiliz" diyeceklerdi. (Şüphe yok ki vadleri yalan.
Bunlar "Hayat dünyadaki hayatımızdan ibaret, bizler öyle tek­
rar dirilecek değiliz" dediler.) 6
30. Yâ M u h a m m e d , sen onları Rabbü'l-âlemîn'in karşısında
durduruldukları zaman bir göreydin... Kendilerine "Nasıl, şu
gördüğünüz hak değil mi imiş?" buyurdu. "Rabbimize kasem
olsun ki evet!" dediler. "Öyle ise inkâr ettiğinizin cezası olarak
tadın azabı da görün!" buyurdu. 3 i Ebedî hüsrana daldılar, o
kimseler ki Allah'ın karşısına çıkacaklarını, tâ kıyamet ansızın
üzerlerine gelinceye kadar inkâr ettiler durdular. O zaman ise
"Hayatımızda reva g ö r d ü ğ ü m ü z taksirlerimiz yüzünden vah
bizlere!" diyecekler. Veballerini de sırtlarına yüklenmiş buluna­
caklar. Hele bir bak şunların yüklendikleri ne yaman bir yük!
M Dünyadaki hayat oyundan, oyalanmadan başka bir şey de­
ğil. Sonradan gelen yurt ise Allah'tan korkanlar için elbet daha
hayırlı. Siz b u n u akıl etmiyor musunuz?
>3 Ya M u h a m m e d ! Bizler p e k iyi biliyoruz ki söyledikleri
söz seni incitmekte. O n l a r ı n yalancı dedikleri kat'iyyen sen
değilsin. L â k i n zâlimler Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar.
3 t S e n d e n önce gelen peygamberlere de yalancı denildi
d u r d u . O n l a r kendilerine yalancı denilmesine, eza edilme­
sine, tâ Allah'ın nusreti erişinceye kadar t a h a m m ü l ettiler.
(Onlar kendilerine yalancı denilmesine, eza edilmesine taham­
mül ettiler, nihayet Allah'ın nusreti yetişti). Allah'ın va'dlerini
(mukadderatını) değiştirebilecek kuvvet yok. Peygamberlerin
haberinden sana gelenleri o l m u ş t u , u n u t t u n m u ? 35. Yok,
6 29. âyeti daha önce şöyle i m a n d a n yüz çevirmeleri sana p e k ağır geliyorsa, yerin de­
tercüme etmiştir: "Hayat bu
dünyadaki hayatımızdan iba­ rinliklerine inecek bir baca yahut göklere çıkacak bir merdi­
rettir. Ölürüz, yaşarız. Bizler
hiçbir vakit tekrar dirilecek
ven arayıp onlara harika getirmeye g ü c ü n yettiği takdirde hiç
değiliz." {SR, X I X / 4 8 1 , 21 d u r m a . Allah dilemiş olsaydı hepsini i m a n üzerinde birleşti­
Mayıs 1337, s. 130'dan nak­
leden: BKŞ, s. 2 0 8 ) . rirdi. Sen de kendini bilmeyenlerden o l m a .

264
EN'ÂM 131
6. S Û R E
7. C Ü Z

36. Senin i m a n davetine ancak işitmesi olanlar gelir. Ölülere


gelince onları Allah diriltir. S o n r a O ' n u n karşısına çıkarı­
lırlar. 37. " Ş u n a m a b u d u n d a n bir mucize indirilseydi" di­
yorlar. Kendilerine söyle: "Allah'ın mucize indirmeye kadir
b u l u n d u ğ u şüphesiz, lâkin çokları bilmiyorlar." 38. Yeryü­
z ü n d e yürür hiçbir hayvan, iki k a n a d ı ile uçar hiçbir kuş y o k
ki, onlar da sizin gibi birer ü m m e t olmasınlar. Bizler Levh-i
Mahfuz'da bir şeyi ihmal etmedik. S o n r a da hasredilerek
Haliklarının karşısına çıkacaklar. 39. Ayetlerimizi inkâr
edenler sağırdırlar, dilsizdirler, zulmetler içinde dolaşırlar
dururlar. Allah kimi dilerse y o l u n d a n saptırır. K i m i dilerse
d o s d o ğ r u giden yola çıkarır.

40. Yâ M u h a m m e d , onlara de ki: " B a n a haber verin b a k a ­


y ı m , üzerinize Allah'ın gazabı gelse, yahut üzerinize kıya­
m e t gelse (yahut başınıza kıyamet kopsa) Allah'tan b a ş k a s ı n a
mı yalvaracaksınız? Şirkinizde sâdıksanız haydi yalvarın.
4 1 . Değil, a n c a k O ' n a yalvarırsınız. O da isterse o feryada
geldiğiniz belâyı üzerinizden kaldırır. Ve sizler Allah'a şerik
k o ş t u ğ u n u z m a b u d l a r ı n hepsini u n u t u r s u n u z .

42. Y â M u h a m m e d , s e n d e n ö n c e k i ü m m e t l e r e p e y g a m b e r ­
ler g ö n d e r m i ş t i k , dinlemediler. G u f r a n ı m ı z a dehalet etsin­
ler diye o n l a r a kıtlık verdik, hastalık verdik (kıran verdik).
43. N e o l u r d u a z a b ı m ı z kendilerine eriştiği z a m a n r ü c û
ederek g u f r a n ı m ı z a dehalet etseydiler?! L â k i n kalpleri ka­
rardı, şeytan da b ü t ü n işlediklerini kendilerine güzel g ö s ­
terdi. 44. V a k t â ki g ö n d e r i l e n ibretleri unuttular, i m t i h a n
için o n l a r a herşeylerin kapılarını açtık. M a z h a r oldukları
refah ile ş ı m a r ı n c a da kendilerini ansızın a z a b a uğrattık,
işte o z a m a n yeis içinde kaldılar.

267
132 EN'ÂM
6. S Û R E
7. C Ü Z

45. O z u l m e d e n k a v m i n efradı s o n u n a kadar helak edilerek


arkaları alındı. R a b b u 1-âlemîn olan Allah'a h a m d o l s u n .

46. Yâ M u h a m m e d , o n l a r a şöyle d e : "Allah kulaklarınızı,


gözlerinizi alsa, kalplerinizi m ü h ü r l e s e b a n a h a b e r verin ki
b u n l a r ı size getirecek i l â h 7 , a c a b a Allah'tan b a ş k a kimdir?
B a k , âyetlerimizi türlü şekiller içinde nasıl tekrar ediyoruz,
s o n r a da onlar h a k t a n y ü z çeviriyorlar. 47. O n l a r a şöyle
söyle: " Ü z e r i n i z e Allah'ın azabı ansızın y a h u t g ö r ü n e g ö ­
r ü n e gelse, b a n a haber verin ki, helak edilecekler a c a b a
z u l m e t m i ş i n s a n l a r d a n başkası mıdır? (... bana haber ve­
rin ki acaba zulmetmiş insanlardan başkası mı helak edilir?)
48. Bizler p e y g a m b e r l e r i a n c a k r a h m e t i m i z i n m ü j d e c i l e ­
ri, a z a b ı m ı z ı n habercileri göndeririz. K i m l e r i m a n ederek
salâhın y o l u n u tutarsa, onlar için ne k o r k u var, ne keder
görecekler. 49. Ayetlerimize yalan diyenler ise i m a n d a n
u z a k l a ş m a l a r ı y ü z ü n d e n azaba uğrayacaklar.

50. Yâ M u h a m m e d , o n l a r a de ki: " B e n sizlere Allah'ın ha­


zineleri b e n i m e l i m d e d i r d e m e m , gaybı d a b i l m e m , sizlere
m e l e ğ i m d e d e m e m , b a n a her n e vahyedilirse b e n a n c a k
o n u n a r k a s ı n d a n g i d e r i m . " O n l a r a " G ö z ü o l m a y a n l a gören
hiç, bir olur m u ? D ü ş ü n m e n i z hiç y o k m u ? ! " d e . 8 51. S o n ­
ra Allah'a karşı ne sehabet, ne de şefaat edecek kimseleri
o l m a k s ı z ı n hasredilerek karşısına ç ı k a c a k l a r ı n d a n k o r k a n ­
7 Metinde bu kelime "Allah"
şeklinde yazılmıştır.
lara da akıbetin v e h a m e t i n i o vahiy ile bildir. U m u l u r ki
8 50. âyeti daha önce şöyle m e â s î d e n çekinirler.
tercüme etmiştir: "Onlara
de ki: 'Ben sizlere, Allah'ın
hazineleri benim elimdedir'
52. Yâ M u h a m m e d ! R a b b u 1-âlemîn'in rızasından b a ş k a bir
demediğim gibi, 'Ben bir şey istemeyerek s a b a h a k ş a m O ' n a i b a d e t edenleri sakın
meleğim' de demem. Ben an­
cak bana vahyolunan neyse y a n ı n d a n k o v a y ı m d e m e . O n l a r ı n h e s a b ı n d a n s a n a bir şey
ona ittibâ ederim.' Onlara de
ki: 'Hiç âmâ ile gözü gören o l m a d ı ğ ı gibi, senin h e s a b ı n d a n da o n l a r a bir şey y o k ki,
bir olur mu, siz düşünmez
misiniz?" {SR, X X I V / 6 0 9 , bîçâreleri k o v a r a k zâlimlerden olacaksın.
24 Temmuz 1340, s. 162'den
nakleden: BKŞ, s. 2 0 9 ) .

268
EN'ÂM 133
6. S Û R E
7. CÜZ

5 3 . İşte bizler onların bir takımını diğer bir takımı y ü z ü n ­


d e n böyle fitneye uğratırız da, " Ş u Allah'ın aramızdan lüt-
funa lâyık g ö r d ü ğ ü a d a m l a r bunlar mı imiş?!" derler. Allah
tevfîkine şükredecekleri onlardan iyi bilmiyor mu ki?

54. Yâ M u h a m m e d ! Ayetlerimize i m a n edenler yanına gel­


dikleri z a m a n kendilerine şöyle d e : "Allah'ın selâmı üzerinize
olsun. R a b b i n i z rahmetiyle tecellîyi irade b u y u r d u , içiniz­
den biri bilmeksizin bir masiyet işler de arkasından döner
kendini ıslah ederse o n a karşı gafur olmayı, rahîm olmayı
irade b u y u r d u . 5 5 . Bizler hakkın yolu da, m ü c r i m l e r i n yolu
da aşikâr olsun diye âyâtımızı böyle ayrı bildiriyoruz.

56. Yâ M u h a m m e d , onlara "İyi bilin ki ben sizlerin Allah'tan


başka b ü t ü n taptıklarınıza ibadetten nehyedilmişim!" de.

Yâ M u h a m m e d , onlara " B e n sizlerin hevesâtınıza tâbi ola­


m a m , zira o z a m a n d e m e k ki kat'iyyen dalâle d ü ş t ü m , de­
m e k k i d o ğ r u yolu t u t m u ş değilim" d e . 57. "İşte elimde R a b -
b i m i n beyyinesi duruyor. Sizlerse o n a yalan dediniz. Acele
ettiğiniz azap b e n d e değil ki, h ü k ü m ancak Allah'ın. O hak
olan ne ise o n u bildirir. Davayı ayıranların O en hayırlısıdır"
d e . 9 5 8 . " E ğ e r acele ettiğiniz azap b e n i m elimde olsaydı, si­
zinle aramızdaki iş çoktan h ü k ü m giymişti. Zâlimleri en iyi
Allah bilir. 5 9 . G a y b ı n anahtarları (hazineleri) yalnız O ' n d a .
K e n d i s i n d e n başkası onları bilmez. S o n r a karada ne varsa
bilir, denizde ne varsa bilir. T e k bir yaprak, toprağın zulmet­
leri içinde tek bir h a b b e , tek bir yaş, tek bir k u r u yerinden
d ü ş m e z ki o n u bilmesin, o, Levh-i Mahfuz'da olmasın.

9 57. âyetin bir b ö l ü m ü n ü


daha önce şöyle tercüme
etmiştir: " H ü k ü m Allah'tan
başkasının olamaz. O, hak­
kı bildirir ve hâkimlerin en
hayırlısıdır." {AKC, 1 3 3 9 ,
s. 46'dan nakleden: BKŞ, s.
209).

271
134 EN'ÂM
6. S Û R E
7. CÜZ

60. Sizleri geceleyin kendinizden geçiren, g ü n d ü z ü n ne ka-


zandıysanız bilen O. S o n r a da m u k a d d e r olan eceliniz ni­
hayet b u l m a k için g ü n d ü z ü n yeniden sizlere can veriyor.
S o n r a O ' n u n karşısına çıkacaksınız, sonra ne işledinizse o n u
sizlere haber verecek. 6 1 . Kullarının üzerinde kahir olan O.
Sizlere harekâtınızı zaptedici melekler gönderir, içinizden
birinin ö l ü m z a m a n ı gelince gönderilen meleklerimiz o n u
kabzederler. H i ç de taksir etmezler. 62, S o n r a o kabzedilen-
ler âdil-i m u t l a k olan Mevlâlarının karşısına döndürülürler.
G ö z ü n ü z ü açın. H ü k ü m başkasının değil, yalnız O ' n u n . O
ise muhasiblerin en serî'i.

63. Yâ M u h a m m e d , o n l a r a şöyle d e : "Sizler k a r a n ı n , d e ­


nizin zulmetlerine d ü ş ü p d e 'Bizi b u n d a n kurtarırsa ye­
m i n ederiz ki kat'iyyen ş ü k r e d e n l e r d e n o l u r u z ' diye y ü k s e k
sesle, gerek gizli gizli O ' n a yalvardığınız z a m a n sizleri k i m
kurtarır? 64. Sizleri b u n d a n da, b ü t ü n diğer sıkıntılardan da
Allah kurtarır. S o n r a da sizler şirke dalarsınız" d e . 65 "Siz­
lere üzerinizden yahut ayaklarınızın altından azap gönder­
meye, yahut sizleri fırkalar hâlinde birbirinize düşürerek bir
takımınıza, bir takımınızın şiddetini tattırmaya kadir olan
O ' d u r " de. B a k , anlamaları için âyetlerimizi nasıl türlü şekil­
ler içinde tekrar ediyoruz?

66. K a v m i n o n a y a l a n d i y o r , h a l b u k i h a k işte o . S e n
kendilerine " B e n üzerinizde vekil değilim. 67 H e r ha­
b e r i n i s t i k r a r b u l a c a ğ ı b i r z a m a n var, ö ğ r e n e c e k s i n i z "
d e . 68. Ayetlerimizin üstüne d e d i k o d u y a dalanları g ö r d ü ­
ğ ü n vakit başka söze dalmalarına kadar kendilerinden yüzü­
nü çevir. S a n a şeytan b u n u u n u t t u r u r s a hatırına geldiği gibi
kalk, o zâlim insanlarla beraber o t u r m a .

272
EN'ÂM 135
6. S Û R E
7. C Ü Z

6 9 . Evet, onların hesabından Allah'tan korkanlara bir şey


d ü ş m e z . L â k i n ihtar e t m e k düşer ki, bu suretle belki biraz
çekinirler. 7 0 . Dinlerini o y u n yerine, o y u n c a k yerine koy­
m u ş , sonra d ü n y a hayatı kendilerini aldatmış kimseleri bı­
rak da, K u r ' a n ile kalpleri u y a n d ı r m a y a çalış. O l m a y a ki her
nefis kazandığı vebal y ü z ü n d e n hüsranın pençesine verile, o
z a m a n Allah'a karşı sehabetçisi de yok, şefaatçisi de yok. Ne
kadar fidye v e r m e k m ü m k ü n ise kabil olup verdiği takdirde
yine alınmaz, işte bunlar kazandıkları vebal y ü z ü n d e n hüs­
rana teslim edilenler ki Allah'ı tanımadıkları için içecekleri
kaynar su, görecekleri dayanılmaz azap olacak. 7 1 . K e n d i l e ­
rine şöyle de: "O bizleri d o ğ r u yola çıkarmışken Allah'ı bı­
rakacağız da bizlere ne fayda, ne ziyan veremeyecek putlara
taparak ters y ü z ü m ü z e mi döneceğiz? O k i m s e gibi ki şey­
tanlar y o l u n u kaybettirmiş, şaşkın şaşkın dolaşıyor, ötede ise
arkadaşları var." "Yanımıza gel!" diye o n u y o l u n d o ğ r u s u n u
t u t m a y a çağırmaktalar.

Yâ M u h a m m e d , şöyle söyle: "Allah'ın hidayeti y o k m u ; işte


hidayet başkası değil, a n c a k o. Bizler R a b b u 1-âlemîn'in
birliğine b o y u n e ğ m e k l e (birliğini ikrar ile) e m r e d i l d i k . " 1 0
7 2 . " N a m a z kılın, sonra O ' n d a n k o r k u n k i karşısında haşro-
lacağız, Hâlik-i Zülcelâl işte O! diye emredildik." 7 3 . G ö k ­
leri yerleri h a k ile, h i k m e t ile yaratan O Hâlık[-ı] Zülcelâl.
(Gökleri yeri hak ile kâim olarak yaratan O.) Bir şeye " O l "
dediği z a m a n h e m e n olur. S ö z ü hakkın kendisi. Sûr üfü-
r ü l d ü ğ ü g ü n m ü l k a n c a k O ' n u n . G a y b ı da bilir, aşikârı da.
H a k i m O , habîr O .

10 Daktilo metinde "emrey-


ledik" yazdı olmakla birlikte,
doğrusu "emredildik" olma­
lıdır.

275
136 EN'ÂM
6. S Û R E
7. C Ü Z

74. H a n i i b r a h i m b a b a s ı Âzer'e n e d e m i ş t i : " S e n putları


k e n d i n e s ü r ü s ü r ü i l â h 1 1 e d i n i y o r s u n , öyle mi? D o ğ r u s u
b e n seni d e , k a v m i n i de p e k açık bir dalâl içinde g ö r ü ­
y o r u m . " 75- Bizler İ b r a h i m ' e , d a h a b u n u n gibi göklerin,
yerin bedâyi'ini g ö s t e r i y o r d u k ki g ö r s ü n de a z a m e t i m i z e
yakîn getirenlerden o l s u n . 76. G e c e o n u karanlığı ile ör­
t ü n c e bir yıldız görerek " B u b e n i m r a b b i m i m i ş ! " d e d i ,
b i r a z d a n battığı gibi " B e n böyle batanları s e v m e m ! " d e d i .
77. V a k t â k i a y d o ğ m a k üzere iken g ö r d ü , " B u b e n i m rab­
bim imiş!" dedi. Sonra batınca " K a s e m ederim ki R a b b i m
beni d o ğ r u y o l a ç ı k a r m a s a y d ı m u h a k k a k dalâle d ü ş e n
i n s a n l a r d a n o l u r d u m ! " d e d i . 78. V a k t â k i g ü n e ş d o ğ m a k
üzere iken g ö r d ü , " B u b e n i m r a b b i m i m i ş , b u h e p s i n d e n
b ü y ü k ! " d e d i . O d a b a t ı n c a , " E y k a v m i m , haberiniz o l s u n ,
b e n sizlerin R a b b ü ' l - â l e m î n ' e şerik koştuklarınızın hiçbi­
rini t a n ı m ı y o r u m . 79. B e n h a k t a n tarafa eğilerek y ü z ü m ü
O ' n a d ö n d ü m ki gökleri, yeri O y a r a t m ı ş . B e n hiçbir za­
m a n m ü ş r i k l e r d e n d e ğ i l i m ! " d e d i . 80. K a v m i kendisi ile
m ü n a k a ş a y a başlayınca da şöyle söyledi: "Allah'ın birliği
üzerinde b e n i m l e m ü n a k a ş a m ı edeceksiniz k i b u h a k i k a ­
te beni O irşad etti! B e n sizlerin O ' n a şerik k o ş t u ğ u n u z
mabudlarınızdan korkmam, ben ancak Rabbimin benim
h a k k ı m d a bir şey dilemiş o l m a s ı n d a n k o r k a r ı m . R a b b i m
ilmiyle herşeyi ihata b u y u r m u ş , b u n u hatırınıza g e t i r m e z
misiniz? 8 1 . H e m Allah'a şerik k o ş t u ğ u n u z m a b u d l a r ı n ı z ­
d a n nasıl k o r k a y ı m ki şu kendilerine t a p m a n ı z için Allah'ın
sizlere indirmediklerini sizler Allah'a şerik koşmaktan
k o r k m u y o r s u n u z . A c a b a iki taraftan hangisi k o r k u d a n
e m i n o l m a k t a haklı? E ğ e r biliyorsanız söyleyin.

11 Metinde "Allah" yazdı ise


de doğrusu ilâh olmalıdır.

276
EN'ÂM 137
6. S Û R E
7. C Ü Z

8 2 . O kimseler ki i m a n etmişler, imanlarına da şirk karış­


tırmamışlar; işte k o r k u d a n emin o l m a k bunlar için o l d u ğ u
gibi, kendileri d o ğ r u yolu t u t m u ş bulunuyorlar. 83. B u ,
işte bizim hüccetimiz ki k a v m i n e karşı ibrahim'e vermiştik.
Dilediğimizi mertebelerce yükseltiriz. R a b b i n i n hikmetine
h a d , ilmine nihayet olmadığı aşikâr. 84, Bizler başkaca o n a
Ishak ile Yakub'u verdik, her birini hidayetimize eriştirdik.
D a h a evvel Nuh'u eriştirdiğimiz gibi. O n u n zürriyetinden
D a v u d ' u , Süleyman'ı, Eyyub'u, Y u s u f ' u , Musa'yı, H a r u n ' u
hidayetimize eriştirdik. Bizler muhsinlere böyle m ü k â f a t
ederiz. 85. Zekeriyya ile Yahya'yı, isa'yı, Ilyas'ı da hidayeti­
mize eriştirdik. Bunların her biri sâlihînden. 86-87. ismail'i,
[Elyesa'ı] 1 2 , Yunus'u, L û t ' u da hidayetimize eriştirdik. Ve
bunların herbirini b ü t ü n âlemlerin üstüne geçirdiğimiz gibi;
babalarından, karındaşlarından, zürriyetlerinden bir kısmını
da geçirdik. Ve onları h e m seçtik, h e m d o s d o ğ r u giden yola
çıkardık. 88. Bu işte Allah'ın hidayeti ki kullarından dile­
diğini o n u n l a selâmete çıkarır. Eğer şirke dalmış olaydılar
b ü t ü n işledikleri heder o l m u ş t u . 89. Bunlar işte kendilerine
K i t a p verdiğimiz, h ü k m verdiğimiz, peygamberlik verdiği­
m i z insanlar. Eğer şunlar o n u inkâr ederlerse, bizler o n a o n u
inkâr etmeyen bir ü m m e t i nigehbân kılmışız. 90. Bu pey­
gamberler işte Allah'ın hidayetine eriştirdiği kimseler. Sen de
onların tuttukları y o l d a n yürü. Ü m m e t i n e d e " O n a karşılık
b e n i m sizden bir ücret istediğim yok, o b ü t ü n âlemleri irşad
için o l m a k t a n başka bir şey değil" de.

12 Bu kelime metinde oku-


namayıp atlanmıştır.

279
138 EN'ÂM
6. S Û R E
7. CÜZ

91, Şunlar "Allah beşere bir şey i n d i r m e d i " dedikleri


z a m a n Allah'ı nasıl t a n ı m a k l a z ı m s a öyle tanıyamadılar.
K e n d i l e r i n e şöyle d e : " M u s a ' n ı n insanlar için n u r olarak,
hidayet olarak getirdiği Kitab'ı k i m indirdi? O Kitab'ı ki
ç o ğ u n u gizlediğiniz halde bir k ı s m ı n ı m e y d a n a çıkardığınız
ayrı ayrı k â ğ ı d l a r a 1 3 y a z ı y o r s u n u z . B u n d a n b a ş k a ne k e n d i ­
lerinizin, ne atalarınızın b i l m e d i ğ i n i z hakikatler K u r ' a n ile
sizlere öğretildi."

Y â M u h a m m e d , " O n u i n d i r e n Allah'tır!" d e d i k t e n s o n ­
ra bırak onları, daldıkları butlan içinde oynayadursun-
lar. 92 Bu ise öyle bir K i t a p ki, o n u bizler feyzi d ü n y a y ı
tutsun, kendisinden evvelkini teyid eylesin, sen de
Ü m m ü ' l - [ k u r â ] 1 4 ile etrafındakileri akıbetten o n u n l a ha­
berdar edesin diye indirdik. Âhirete inananlar o n a i m a n
getirdikleri gibi, onlar n a m a z l a r ı n ı da gözetirler. 93. K e n ­
di u y d u r d u ğ u yalanı Allah'a isnat e d e n , y a h u t k e n d i s i n e
bir şey vahyedildiği y o k k e n " B a n a v a h y e d i l d i " diyen, bir
de "Allah'ın indirdiği âyetler gibi b e n de i n d i r e b i l e c e ğ i m "
s ö z ü n ü söyleyen a d a m d a n d a h a zâlimi k i m olabilir? S e n
o hâli bir g ö r e y d i n ki zâlimler ö l ü m ü n dalgaları içindeler,
meleklerse ellerini uzatmışlar, " Ç ı k a r ı n ruhlarınızı! Allah'a
karşı h a k o l m a y a n şeyler söylediğiniz ve âyetlerine i m a n ı
kibrinize y e d i r e m e d i ğ i n i z için b u g ü n zillet azabı ile ceza
g ö r e c e k s i n i z ! " diyorlar. Evet, bir g ö r e y d i n . . . 94, G ö r ü y o r ­
s u n u z ya, sizleri ilkin nasıl yarattıksa k a r ş ı m ı z a yine öyle
13 Bu kelime metinde "ka-
adlara" şeklinde yazılmıştır. tek tek geldiniz. B ü t ü n o sizlere b a ğ ı ş l a d ı ğ ı m ı z nimetleri
14 "Kura" kelimesinin yeri
daktilo metinde boş bırakıl­ a r k a n ı z d a bıraktınız. H a n i üzerinizde Allah'ın şeriki b u ­
mıştır.
l u n d u k l a r ı k a n a a t i n i 1 5 beslediğiniz şefaatçilerinizi yanınız­
15 Bu kelime daktilo me­
tinde eski harflerle yazılıdır. d a g ö r m ü y o r u z ! G ö r d ü n ü z ya, aranızdaki rabıtalar b ü t ü n
16 M e t i n d e "zu'm" kelime­
sinin yeri boş bırakılmış,
k o p m u ş , o [zu'm e t t i k l e r i n i z ] 1 6 h e p b ı r a k m ı ş sizleri, g i t m i ş .
"ettikleriniz" kelimesi de
"ettileriniz" şeklinde daktilo
edilmiştir.

280
EN'ÂM 139
6. S Û R E
7. CÜZ

95. Ş ü p h e y o k ki Allah, daneleri çekirdekleri yarar, diriyi


ö l ü d e n çıkarır, ölüyü diriden çıkarır. İşte sizlere bildiriyo­
r u m : Allah budur, öyle iken nasıl O ' n d a n başkalarını d ü ­
şünüyorsunuz?! 96. Fecri yarıp içinden seher çıkardığı gibi,
geceyi yorgunluklar için sükut, Güneş'le Ay'ı da z a m a n ı n
hesabı için m e d a r kıldık. İşte bunlar izzetine h a d , ilmine
nihayet o l m a y a n Allah'ın takdiri. 97. K a r a n ı n , denizin
karanlıklarında yolu onlarla b u l m a n ı z için yıldızları siz [ e ] 1 7
m u s a h h a r b u y u r a n d a O . 1 8 Bizler anlayan insanlar için
âyetlerimizi birer birer bildirmişiz. 99. O öyle bir H â l ı k ki
gökten su indiriyor, Bizler o indirdiğimiz su ile her türlü
nebatı v ü c u d a getirerek onlardan yeşillikler çıkarıyoruz. O
yeşilliklerden de bir araya gelmiş daneler çıkarıyoruz. H u r ­
ma ağacının ise çiçeğinden yakın yakın salkımlar peyda olu­
yor. D a h a bizler o su ile türlü üzümlerden bağlar, birbirine
benzeyen, benzemeyen zeytinler, narlar m e y d a n a getiriyo­
ruz. Sizler o n u n bir h e n ü z verdiği z a m a n d a k i m a h s u l ü n e ,
bir de kemâle ermiş hâline bakın. İ m a n ı olan insanlar için
şu sizlere bildirdiklerimde elbette kudretimizin burhanları
var. 1 0 0 . Tuttular da cinleri Allah'a şerik koştular. H a l b u ­
ki onları K e n d i yarattı, b u n d a n başka bildikleri hiçbir şey 17 Metinde burası "siz o"
şeklinde yazılıdır.
olmaksızın O ' n a oğullar, kızlar i s n a d ı n d a bulundular. Zât-ı 18 Daktilo metinde 97.
âyetin son kısmı ile 9 8 .
İlâhîsi onların ettikleri vasıftan münezzehtir, müteâlîdir. âyetin ilk b ö l ü m ü n ü n meali
1 0 1 . G ö k l e r i n d e m ü b d i ' i , yerin d e m ü b d i ' i . 1 9 O ' n a oğul atlanmıştır. Atlanan kısım
Akif'in bağlamdaki üslu­
nasıl tasavvur edilir ki, hiçbir z a m a n kendisinin refikası (eşi) bu ile Elmalılı ve Diyanet
meallerinden faydalanmak
ne o l m u ş , ne o l m a k ihtimali var. S o n r a herşeyleri yaratmış, suretiyle şöyle tamamlana­
bilir: "Bizler bilen insanlar
d a h a sonra da ilmi herşeyleri m u h î t . için âyetlerimizi birer birer
bildirmişiz. H e m O'dur sizi
bir tek nefisten halk eden.
D e m e k bir karar kılma yeri,
bir de emaneten bırakıldığı­
nız yer var."
19 Bu âyetteki iki "mübdi"'
kelimesi de, daktilo metinde
"mebde" şeklinde yazıl­
mıştır.

283
140 EN'ÂM
6. S Û R E
7. C Ü Z

H)2 İşte R a b b i n i z bu siz[e] bildirdiğim Allah ki O ' n d a n


başka i l â h 2 0 yok. Herşeyin halikı. G e l i n , O ' n a kulluk edin. O
herşeyin üzerinde n i g e h b â n (bütün mevcudatın halikı. Gelin,
O'na kulluk edin. O bütün mevcudatın üzerinde murakabesini
yürüten sâhib-i mutlak).
103 Gözler O ' n u ihata e d e m e z , O gözleri ihata eder. O
ç ü n k ü latifi O ç ü n k ü habîr. ! 04 R a b b i n i z d e n sizlere birçok
açık hüccetler geldi. K i m g ö z ü n ü açar da görürse kendisine,
k i m g ö z ü n ü y u m a r s a o da kendisine. B e n sizlerin üzerinizde
20 Metinde bu kelime yerine
"Allah" yazılıdır. murakabeci değilim. 105. İşte bizler âyetlerimizi böyle türlü
21 Metinde "Allah" yazılıdır. şekiller içinde tekrar ediyoruz. Bu tekrarı ise "Bunları sen
22 Daktilo metinde sehven
"Allah'ı" yazılmıştır. o k u d u n da öğrendin" demeleri için ediyoruz. Bir de idrakten
23 108. âyetin bir bölümü­
nasibi olan insanlara o n u açık açık bildirmek için ediyoruz.
nü daha önce şöyle tercüme
etmiştir: "Onların Allah'tan
başka olarak andıkları, tap­
106. Yâ M u h a m m e d ! S a n a R a b b i n tarafından her ne vah-
tıkları asnâma söğmeyin ki
yedilirse o n a tâbi ol. O ' n d a n b a ş k a i l â h 2 1 yok. Müşrikler­
onlar da nahak yere, bilme­
yerek Allah'a söğmeye kal­ d e n de y ü z ü n ü çevir (müşriklerle uğraşıp durma). 1.074 Bir
kışmasınlar." (SR, X I X / 4 7 0 ,
3 Mart 1337, s. 14'ten nak­ kere Allah dileseydi m ü ş r i k olmazlardı, sonra ne seni o n ­
leden: BKŞ, s. 2 0 9 ) .
24 109. âyeti daha önce iki
ların üzerine m u r a k a b e c i kıldık, ne de sen kendilerinin ve­
farklı şekilde tercüme etmiş­ kilisin. 108. H e m sizler onların Allah'ı bırakarak taptıkları
tir:
a) "Kendilerine bir muci­ putlara sövmeyin ki onlar da cehaletleri y ü z ü n d e n A l l a h ' a 2 2
ze geldiği takdirde mutla­
ka iman edeceklerine dair sövmesinler. İşte Bizler böyle kendi işlediklerini iyi gösterdik,
Allah'a olanca yeminleriyle
sonra da R a b b u 1-âlemîn karşısına dönecekler ki vaktiyle ne
kasem ettiler. Onlara de ki:
'Mucizeler ancak Allah'ın ettiklerini onlara haber verecek. 2 3 I 09, Kendilerine bir m u ­
elindedir.' Zaten bilmiyor­
sunuz ki geldiği surette de cize gelirse (bir âyet gelirse) kat'iyyen i m a n edecekleri hak­
iman etmeyeceklerdir." (SR,
XXIV/609, 24 Temmuz k ı n d a olanca yeminleriyle Allah'a k a s e m ettiler.
1 3 4 0 , s. 1 6 2 ' d e n nakleden:
BKŞ, s. 2 0 9 ) . Yâ M u h a m m e d , onlara "Mucizeler a n c a k Allah'ın yanında­
b) "Kendilerine bir muci­
ze geldiği takdirde mutlak dır (elindedir)" d e . H e m sizler nereden bileceksiniz, o m u ­
iman edeceklerine dair olan­
ca yeminleriyle Allah'a ka­
cize gelse de i m a n etmezler. 2 4 110. Bizler h e m onların kalp­
sem ediyorlardı. [Onlara de leriyle gözlerini haktan b a ş k a cihete çeviririz de ilkin i m a n
ki]: 'Mucizeler benim değil,
Allah'ın elindedir.'" (AKC, etmedikleri gibi yine etmezler. H e m kendilerini bırakırız,
1 3 3 9 , s. 3 0 ' d a n nakleden:
BKŞ, s. 2 0 9 ) . azgınlıkları içinde şaşkın şaşkın dolaşır dururlar.

284
EN'ÂM 141
6. S Û R E
8. C Ü Z

1 1 1 . E ğ e r bizler dedikleri gibi onlara melekleri indireydik,


ölüler de kendileriyle k o n u ş s a y d ı ve b ü t ü n m e v c u d a t ı kar­
şılarında fevc fevc haşr ile işhâd edeydik, yine i m a n edecek
değillerdi; meğer ki Allah imanlarını dilemiş olsun. L â k i n
çokları bu hakikatin câhili b u l u n u y o r l a r . 2 5 1 1 2 . İşte Bizler
her p e y g a m b e r e insin, cinnin şeytanlarını böyle h a s ı m ettik.
B u n l a r birbirlerini a l d a t m a k için yaldızlı hurafeleri birbirle­
rine telkin ederler. E ğ e r R a b b i n dileseydi b u n u yapmazlar­
dı. Bırak şunları, uydurdukları hurâfât ile haşrolsunlar dur­
sunlar! 1 1 3 . Bir de âhirete inanmayanların kalpleri o telkine
meyletsin ve kendileri o n u k a b u l etsinler de bu suretle o
kazandıkları vebali kazansınlar diye b u n u yapıyorlar.

114. Yâ M u h a m m e d , onlara şöyle d e : "Söyleyin, Allah'tan


başkasının m ı a r a m ı z d a h a k e m olmasını isteyeyim? H a l ­
b u k i içinde b ü t ü n a h k â m ayrı ayrı bildirilmiş olarak bu
Kitab'ı sizlere indiren başkası değil, O . " Kendilerine evvel­
ce K i t a p verdiklerimiz bilirler ki o senin R a b b i n tarafından
h a k o l d u ğ u halde indirilmiş. S a k ı n b u n d a ş ü p h e edicilerden
o l m a . 1 1 5 . R a b b i n i n kelâmı d o ğ r u l u k ç a , adaletçe k e m â l i n
g a y e s i n d e , 2 6 O ' n u n sözlerini değiştirebilecek yok. H e r n e 25 1 1 0 - 1 1 1 . âyetleri daha
önce şöyle tercüme etmiştir:
söylenirse işiten O, her ne tasvir edilirse bilen O. 1 1 6 . Yer- "Onların kalplerini, gözleri­
ni cihet-i haktan çeviririz de
yüzündekilerin ç o ğ u n a u y s a n 2 7 Allah y o l u n d a n seni saptı­ evvelce nasıl etmemişlerse
yine öyle iman etmezler. Biz
rırlar. B u n l a r z a n d a n b a ş k a şeye tâbi değiller. Yalan uydur­ de kendilerini tuğyanlarında
puyan olmaya terkederiz. Şa­
m a k t a n b a ş k a d a işleri yok. 1 1 7 . S e n i n R a b b i n y o k m u , işte yet onlara melekleri indirsek
ve ölüler nutka gelip ken­
y o l u n d a n sapanı en iyi O bildiği gibi, d o ğ r u y o l u tutmuşları dileriyle konuşsa ve herşeyi
da en iyi bilen O. 1 1 8 . Eğer âyetlerine gerçekten i m a n et- fevc fevc karşılarına yığsak,
yine Allah'ın dediklerinden
mişseniz Allah'ın adı anılarak b o ğ a z l a n a n hayvanların etin­ başkaları iman edecek de­
ğildir; lâkin birçokları bunu
d e n yeyin. bilmezler." {SR, X X I V / 6 0 9 ,
24 T e m m u z 1340, s. 162'den
nakleden: BKŞ, s. 2 0 9 ) .
26 Metinde bu kelime "ga-
tesinde" şeklinde yazılmıştır.
27 Metinde "uysan" kelimesi
sehven mükerrer yazılmıştır.

287
142 EN'ÂM
6. S Û R E
8. C Ü Z

1 1 9 . H e m sizler n e d e n Allah'ın adı anılarak b o ğ a z l a n a n


hayvanları y e m e y e c e k s i n i z ki, O sizlere -çaresiz kalıp da
yedikleriniz m ü s t e s n a o l m a k üzere- neyi h a r a m kıldıysa
ayrı ayrı b i l d i r m i ş t i . Ş u m u h a k k a k ki: Ç o k l a r ı bildikleri
bir şey olmaksızın (hiçbir ilme istinat etmeksizin) sırf
k e n d i heveslerine u y a r a k halkı dalâle d ü ş ü r ü y o r l a r . S e n i n
R a b b i n y o k m u ? H a k k ı n h u d u d u n u aşanları işte e n iyi
O bilir. 120. G ü n a h ı n açığından da, gizlisinden de uzak
d u r u n . G ü n a h ı kazananlar elbette kazandıklarının cezası­
nı görecekler, i 21. Boğazlanırken Allah'ın ismi anılmayan
hayvanları yemeyin ki b u n u n h a r a m o l d u ğ u n d a söz yok. İyi
bilin ki şeytanlar kendi yaranına h a k üzerinde sizinle m ü n a ­
kaşa etmeleri için telkinde bulunuyorlar, onlara u y d u ğ u n u z
gibi m u h a k k a k sizler de müşriksiniz. I 2 2 Bir a d a m ki ölü
iken o n u Bizler diriltmişiz, kendisine bir de nur m u s a h h a r
etmişiz ki insanların arasında o n u n l a yürüyor, hiç bu a d a m
zulmetler içine dalmış, bir türlü ç ı k a m a y a n k i m s e gibi m i ­
dir? işte m ü m i n l e r e o l d u ğ u gibi kâfirlere de k e n d i işledikleri
güzel geliyor (güzelgösterilmekte).

123, Bizler her şehirdeki mücrimleri, muhitlerinde [ m e k r ] 2 8


edebilmeleri için, tıpkı bunlar gibi en ileriye geçirdik. B u ­
n u n l a beraber [ m e k r i ] 2 9 başkalarına değil, a n c a k kendilerine
ediyorlar da farkına varmıyorlar. 1
2a B u n l a r a bir âyet gel­
diği z a m a n "Allah'ın peygamberlerine verilen risalet, ayniyle
28 Daktilo metinde bu nok­
tada, Kur'an'da geçen m/k/r
bize verilmedikçe ebediyen i m a n etmeyiz!" diyorlar. Allah
köküne mensup bir kelime­ risaletini nereye tevdî edeceğini en iyi bilendir. [ M e k r ] 3 0 et­
nin karşılığı -tercümenin
bağlamına göre "hilekârlık, m i ş olmaları sebebiyle, o m ü c r i m insanlara Allah tarafından
tuzak kurmak, aldatmak, fe­
sat çıkarmak" diye karşılana­ h e m zillet, h e m şiddetli azap isabet edecek.
bilecek bir kelime- yazılma-
yıp yeri boş bırakılmıştır.
29 Aynı kelime burada da
yazılmayıp boş bırakılmıştır.
30 Aynı kelime burada da
boş bırakılmıştır.

288
EN'ÂM 143
6. S Û R E
8. C Ü Z

125. A l l a h k i m i yola g e t i r m e k isterse i m a n ı n girmesi için


kalbini açar, k i m i y o l u n d a n ç ı k a r m a k isterse o n u n d a kal­
bini öyle dar, öyle kasvetli bir hale koyar ki i m a n tekli­
finden göklere ç ı k a c a k m ı ş gibi bunalır. İşte tevfîkinden
m a h r u m i y e t i (azabı) i m a n e t m e y e n kimselere Allah böyle
verir. 126. B u , senin R a b b i n i n y o l u ki d o s d o ğ r u g i t m e k t e .
Bizler ibret alacak ü m m e t için, âyetlerimizi birer birer bil­
dirdik. 127. R a b b u 1-âlemîn'in y a n ı n d a o n l a r a dârü'l-İslâm
o l d u ğ u gibi, işledikleri p â k işler y ü z ü n d e n O kendilerinin
velileri. 1 28. Bir g ü n ki hepsini haşr ile, " E y cin m a ş e r i !
İnsanlardan çoğunu kendinize uydurdunuz!" diyecek.
B u n l a r ı n insanlar arasındaki yârânı "Yâ R a b b e ' l - â l e m î n !
İ ç i m i z d e n bir k ı s m ı , diğerlerinden faydalandı, s o n u n d a
ise, işte bizler için takdir b u y u r d u ğ u n z a m a n ı idrak etmiş
b u l u n u y o r u z " diyecekler. O da " C e h e n n e m b a r ı n a c a ğ ı n ı z
yer ki Allah'ın dilediği z a m a n l a r d a n başka, içinde m ü e b -
beden kalacaksınız!" buyuracak. Rabbinin hikmetine had,
i l m i n e p â y â n o l m a d ı ğ ı n d a söz y o k . 129. İşte bizler ka­
zandıkları isyan y ü z ü n d e n bir t a k ı m zâlimleri böyle diğer
bir t a k ı m ı n ı n yârânı kılarız. 130. Ey cin ma'âşiri ile ins
ma'âşiri! İçinizden âyetlerimi sizlere bildirir ve şu günlere
m ü l â k i olacağınızı h a b e r verir p e y g a m b e r l e r geldi mi? "Yâ
R a b b e ' l - â l e m î n ! K e n d i aleyhimizde şehadet ederiz ki, gel­
d i " diyecekler. Evet, d ü n y a diriliği onları a l d a t m ı ş t ı , ş i m d i
ise vaktiyle kâfir o l d u k l a r ı h a k k ı n d a k e n d i aleyhlerine şe­
h a d e t ediyorlar. 131. H a k i k a t i b u , ç ü n k ü ahâlisi h e n ü z bir
şeyden h a b e r d a r e d i l m e m i ş gafil sürüleri iken R a b b i n öyle
z u l m ile şehirleri helak etmiş değil.

291
144 EN'ÂM
6. S Û R E
8. C Ü Z

1 32 Hayır, şer ne isledilerse o n a göre her fert için dereceler


var. S e n i n R a b b i n onların işlediklerinden gaflette b u l u n ­
m u y o r . 133. S e n i n R a b b i n k u l l a r ı n d a n m ü s t a ğ n i , kulları­
na r a h î m . Yoksa dileyince sizleri o r t a d a n kaldırır, yerinize
a r k a n ı z d a n dilediğini getirir. N a s ı l ki sizleri de b a ş k a bir
k a v m i n 3 1 zürriyetinden m e y d a n a çıkarmıştı. 134, Sizlere
h e m n e v a d edildi ise m u h a k k a k başınıza gelecek. Sizler
m ü s t a h a k o l d u ğ u n u z akıbetten k u r t u l a c a k değilsiniz.

1 55« Ya M u h a m m e d , o n l a r a de k i : "Sizler, b u l u n d u ğ u ­
nuz meslek üzerinde uğraşın. B e n i m a n ı m d a kat'iyyen
sabitim. D ü n y a evinin s o n u hangimizin olacağını ya­
k ı n d a b i l e c e k s i n i z . Ş u n u iyi d i n l e y i n k i z â l i m l e r f e l a h
bulmazlar." 1 56, A l l a h ' ı n y a r a t t ı ğ ı e k i n ile m e v â ş î d e n
(davarlardan) O ' n a bir p a y ayırdılar d a , [zumlarınca]32
" B u A l l a h ' ı n , b u d a O ' n u n şerikleri o l a n p u t l a r ı m ı z ı n "
dediler. Şerikleri için o l a n ı A l l a h ' ı n t a r a f ı n a g e ç m i y o r ,
A l l a h için o l a n ı n a g e l i n c e , o , şeriklerin t a r a f ı n a geçiyor.
E t t i k l e r i h ü k ü m n e k ö t ü bir h ü k ü m ! X > Daha bunun
g i b i , m ü ş r i k l e r d e n ç o ğ u n a , o t a p t ı k l a r ı şerikler bir taraf­
t a n k e n d i l e r i n i h e l a k e d ü ş ü r m e k , d i ğ e r taraftan d i n l e r i n i
i ç i n d e n ç ı k ı l m a z h a l e g e t i r m e k için ç o c u k l a r ı n ı ö l d ü r m e ­
y i iyi bir şey o l a r a k 3 3 gösterdiler. A l l a h d i l e s e y d i b u n u
y a p m a z l a r d ı , s e n o n l a r ı u y d u r d u k l a r ı h u r â f â t ile birlikte
31 Metinde bu kelime "ku- k e n d i hallerine bırak.

lun olarak yazılmış olmakla


birlikte, âyette kavim kelime­
si kullanıldığı için doğrusu
böyle olmalıdır.
32 Metinde "biza'mihim"
kelimesinin meali yerinde bir
kelimelik bir boşluk bulun­
maktadır. Ayetin ibaresinden
hareketle burada atlanmış
olan kelimeyi "zumlarınca"
şeklinde yazdık.
33 Metinde burası "çocuk­
larını iyi bir şey öldürmeyi
olarak" şeklinde yazılmıştır.

292
EN'ÂM 145
6. S Û R E
8. C Ü Z

138, B u n d a n b a ş k a [ z u m l a r ı n c a ] 3 4 " Ş u n l a r h a r a m olan


mevâşî (davar) ile ekin, dilediğimizden mâadası onla­
rı yiyemez. Şunlar da s ı r d a n h a r a m olan m e v â ş î (davar)"
dediler. D i ğ e r b i r t a k ı m mevâşîyi ise boğazlarken Allah'ın
i s m i n i a n m ı y o r l a r da Allah'a iftira ile " B ö y l e e m r e y l e d i "
diyorlar. Ettikleri iftiraya karşılık Allah o n l a r ı n cezasını ve­
recek. 139. Bir d e " Ş u m e v â ş î n i n karınlarındaki yavrular
sırf erkeklerimize helâl, k a d ı n l a r ı m ı z a ise h a r a m . Şayet ö l ü
d o ğ a r s a o z a m a n o n d a hepsi o r t a k o l u r " dediler. Yalanlarını
Allah'a i s n a d etmelerinin cezasını Allah kendilerine çekti­
recek. O ' n u n h i k m e t i n e h a d , i l m i n e p â y â n o l m a d ı ğ ı n a söz
y o k . 140. O kimselerin h ü s r a n a düştükleri m u h a k k a k ki,
düşüncesizlikleri y ü z ü n d e n bilmezler de (bildikleri bir şey
olmaksızın) çocuklarını öldürürler. S o n r a Allah'ın kendile­
rini m e r z û k b u y u r d u ğ u nimetleri, Allah'a iftira ile t a h r i m
ederler. B u n l a r ı n dalâl içinde kaldıkları, d o ğ r u yola çıka­
m a d ı k l a r ı aşikâr. 141. Dalları yukarıya k a l k m ı ş asmaları,
yerlere u z a n m ı ş bağları, meyvaları b a ş k a b a ş k a h u r m a l a r l a
ekinleri, birbirine benzeyen, b e n z e m e y e n zeytinle narı v ü ­
c u d a getiren h e p O'dur. M a h s u l bağladıkları z a m a n her-
birinin m a h s û l ü n d e n yeyin ve biçeceğiniz, devşireceğiniz
g ü n h a k k ı n ı verin. B u n u n l a beraber v e r m e k t e israfa var­
m a y ı n ki israfa v a r a n l a r d a n O h o ş n u t o l m a z . 142. S o n r a
mevâşî a r a s ı n d a n h e m yüklenecekleri, h e m serilecekleri
v ü c u d a getiren de O'dur. Allah'ın sizleri m e r z û k b u y u r d u ­
ğ u n i m e t l e r d e n yeyin, şeytanın a d ı m l a r ı a r k a s ı n d a n y ü r ü ­
m e y i n k i o n u n sizlere açıktan açığa h a s ı m o l d u ğ u n d a hiç
şüphe yok.
34 M e t i n d e -tıpkı 136.
âyetteki gibi- bir kelimelik
bir boşluk bulunmaktadır.
Âyetin ibaresinden hare­
ketle b u r a d a atlanmış olan
kelimeyi "zu'mlarınca" şek­
linde yazdık.

295
146 EN'ÂM
6. S Û R E
8. C Ü Z

143 Sekiz sınıf v ü c u d a getirmişti: İkisi k o y u n d a n , ikisi de


keçiden. O n l a r a de ki: " B u n l a r d a n her ikisinin erkeklerini
mi h a r a m kıldı, yahut dişilerini mi? Yahut dişilerinin rahim­
leri erkek, dişi her neyi ihata e t m e k t e (ihtiva etmekte) ise o n u
m u ? Eğer davanızda sâdıksanız (haklı iseniz) b a n a belli bir
şey haber verin." 1 4 4 . D i ğ e r ikisini deve cinsinden, ikisini
de sığır cinsinden v ü c u d a getirdi. O n l a r a de ki: " B u n l a r d a n
her ikisinin erkeklerini mi h a r a m kıldı, y a h u t dişilerini mi?
Yahut dişilerinin rahimleri erkek dişi her neyi ihata (ihtiva)
etmekte ise o n u m u ? H e m Allah b u tahrîmi sizlere emir
b u y u r u r k e n hazır mı b u l u n u y o r d u n u z ? Böyle bildiği bir şey
olmaksızın sırf insanları dalâl için u y d u r d u ğ u yalanı Allah'a
isnat eyleyen k i m s e d e n d a h a zâlimi k i m olabilir? Allah ise
z u l m e d e n insanları hiçbir z a m a n d o ğ r u yola çıkarmaz.

^ Yâ M u h a m m e d , onlara şöyle d e : " B a n a vahyedilen-


ler içinde bu h a r a m dediğinizi yiyenler için, ö l m ü ş hayvan
etinden y a h u t akabilir k a n d a n , y a h u t hınzır etinden -ki o
şüphesiz m u r d a r d ı r - y a h u t boğazlanırken Allah'tan başkası­
nın ismi anılmış fısk-ı sarihten b a ş k a h a r a m olanını g ö r m ü ­
y o r u m . B u n u n l a beraber k i m çaresiz kalırsa diğer çaresizle­
rin h a k k ı n a tecavüz e t m e d i ğ i ve zaruret miktarını a ş m a d ı ğ ı
halde ş ü p h e y o k k i R a b b i n i n g u f r a n ı n a h a d , r a h m e t i n e
pâyân yok."35

146 Yahudi b u l u n a n l a r a ise tırnaklı hayvanâtın hepsini ha­


r a m kıldık. Sığırla k o y u n u n da —sırtlarıyla bağırsakları üze-
35145. âyetin bir bölümünü r i n d e k i n d e n bir d e (..sırtlarıyla bağırsakları üzerindekinden,
daha once şöyle tercüme et- ... l | A , , , , , A lA , ..
mistir: "Onlara de ki: Bana yahut) k e m i k l e ıhtılat eden k u y r u k k ı s m ı n d a n m a a d a - bu-
vahyolunan şeyler arasında, .. w l t i i i i i i i • i • i •• i

bu sizin haram dediklerinizi t u n yağlarını n a r a m kıldık. İşte b u bir ceza kı zulumlerı-


Şt
^S
t
' KS n e
karşılık o l m a k üzere kendilerine verdik. Bizler şüphesiz
eti olmamak şartıyla- gerçek- h e m v a d i m i z d e , h e m nehiylerimizde sâdıklarız.
ten haram olanını bulamıyo- J

rum.'" (AKT, 1339, s. 82'den


nakleden: BKŞ, s. 2 1 0 ) .

296
EN'ÂM 147
6. S Û R E
8. C Ü Z

147. Yâ M u h a m m e d , seni yalancı çıkarıyorlarsa onlara de


ki: " R a b b i n i z b i t m e z t ü k e n m e z r a h m e t e s a h i p o l m a k l a b e ­
raber, azabı da isyan e d e n k a v m i n üzerine i n m e k t e n m e n -
e d i l e m e z . " 148. Şirke s a p m ı ş olanlar "Allah dileseydi ne
k e n d i m i z m ü ş r i k o l u r d u k , n e atalarımız olurlardı, n e d e
bir şeyi h a r a m kılardık" diyecekler. B u n l a r d a n evvelkiler
de p e y g a m b e r l e r i n i böyle yalancı çıkarıp nihayet azabımızı
tattılar.

Yâ M u h a m m e d , onlara şöyle d e : " İ l i m denecek bir şeyiniz


var mı ki hüccet olarak bizlere gösterebilesiniz? Sizler zan­
d a n başka bir şeye u y m u y o r s u n u z . Sizler yalan söylemekten
başka bir iş g ö r m ü y o r s u n u z . " 149. Yâ M u h a m m e d , onlara
şöyle d e : " R e d d e d i l e m e z hüccet a n c a k Allah'ın. O dilesey­
di hepinizi birden d o ğ r u yola çıkarırdı." 150. Kendilerine
de ki: " Ş u sizin h a r a m dedikleriniz [i] Allah'ın gerçekten
h a r a m b u y u r d u ğ u n a şehadet edecek şahitlerinizi getirin de
g ö r e l i m ! " Eğer şehadet ederlerse, sen onlarla beraber şehadet
e t m e . Ayetlerimize yalan diyenlerin, âhirete inanmayanların,
Rabbü'l-âlemîn'e sürü sürü esnamı muâdil tutanların
hevesâtına u y m a .

151. Yâ M u h a m m e d , onlara de ki: " G e l i n , R a b b i n i z neyi


hakkınızda h a r a m b u y u r d u y s a o n u sizlere o k u y a y ı m : H i ç ­
bir şeyi O ' n a şerik koşmayacaksınız, ananıza babanıza iyi­
likten ayrılmayacaksınız. Yoksulluk y ü z ü n d e n çocuklarınızı
öldürmeyeceksiniz. Bizler sizin de rızkınızı veririz, onların
da. Fahiş günahların ne açığına ne gizlisine yaklaşmayacaksı­
nız. Allah tarafından kanı h a r a m b u y u r u l a n beşeri hakkınız
o l m a d ı k ç a öldürmeyeceksiniz. İşte şu söylediklerim Allah'ın
sizlere emir buyurdukları. U m u l u r ki aklınızı başınıza alırsı­
nız (İşte şu söylediklerim aklınızı başınıza almanız için Allah'ın
sizlere emir buyurduklarıdır.)

299
148 EN'ÂM
6. S Û R E
8. C Ü Z

152. Bir de ö k s ü z ü n m a l ı n a yaklaşmayacaksınız, meğer ki


r ü ş d ü n ü b u l u n c a y a kadar o n u n hesabına en güzel bir y o l d a
olsun, ölçü ile tartı işlerini d o ğ r u l u k l a göreceksiniz. Bizler
kimseye vüs'atten ziyadesini teklif etmeyiz. Birinin hakkın­
da söylerken isterse hışmınız olsun, sırf adaleti gözetecek­
siniz. Allah'a karşı bağlandığınız ahdi yerine getireceksiniz.
Bu söylediklerim anar da ibret alırsınız diye Allah'ın sizlere
emir buyurduklarıdır. 3 6 153. işte bu B e n i m d o s d o ğ r u giden
y o l u m . O n u t u t u n , y o k s a başka yolları t u t m a y ı n ki sizleri
Allah'ın y o l u n d a n ayrı d ü ş m ü ş , d a r m a d a ğ ı n bir hale getir-
mesinler. İşte şu söylediklerim dalâlden çekinirsiniz diye
Allah'ın sizlere emir buyurduklarıdır. 3 7 154. S o n r a Bizler
salâhı meslek edinen her fert h a k k ı n d a k i l ü t f u m u z u t a m a ­
ma erdirmek, m u h t a ç oldukları herşeyi ayrı ayrı b i l d i r m e k
ve kendilerine hidayet o l m a k , r a h m e t o l m a k üzere Musa'ya
K i t a p verdik. U m u l u r ki B e n î İsrail R a b b u 1-âlemîn'in kar­
şısına çıkacaklarına i m a n ederler. 155. Bu K u r ' a n ise bir K i ­
tap ki o n u Bizler indirdik. H e m feyzi b ü t ü n d ü n y a y a şâmil,
gelin o n a tâbi olun, a h k â m ı n a karşı d u r m a k t a n sakının ki
bu suretle rahmetimize erebilirsiniz. 156. O n u Bizler " K i t a p
yalnız bizlerden ö n c e gelen iki ü m m e t e indirildi, şurası da
var ki bizler onlar gibi o k u m a k b i l m i y o r d u k " demeyesiniz;
36 152. âyetin bir bölümünü
157. yahut " Ş u bizleri g ö r ü y o r s u n u z ya, eğer bizlere kitap
daha önce şöyle tercüme et­
miştir: "Allah'a karşı ettiğiniz indirilseydi hiç ş ü p h e y o k d o ğ r u yolu onlardan iyi tutardık"
ahdi yerine getirin." [AKC,
1339, s. 289'dan nakleden: demeyesiniz diye indirdik. İşte R a b b i n i z d e n sizlere beyyine
BKŞ, s. 2 1 0 ) .
37 153. âyeti daha önce şöy­
de geldi, hidayet de geldi, rahmet de geldi. A r t ı k Allah'ın
le tercüme etmiştir: "İşte bu âyetlerini inkâr eden, sonra başkalarını da o n d a n çeviren
benim yolumdur ki dosdoğ­
rudur, hiç şaşmak bilmez. k i m s e d e n d a h a zâlimi k i m olabilir? Böyle halkı dalâl ile
Siz ancak bu yolu tutunuz:
Sağa, sola sapan diğer yolla­ âyâtımıza i m a n d a n çevirenleri h e m dâll h e m m u d i l i olmala­
ra uymayınız. Sonra Cenâb-ı
Hakk'ın yolundan ayrılmış rı y ü z ü n d e n bizler azabın en m ü t h i ş i n e uğratacağız.
olursunuz." (SR, X V I I I / 4 6 6 ,
13 Kânun-i Evvel 1336, s.
278'den nakleden: BKŞ, s.
210).

300
EN'ÂM 149
6. S Û R E
8. C Ü Z

158. Bunların bekledikleri kendilerine meleklerin gelmesi,


yahut R a b b i n tarafından b ü t ü n âyâtıyla kıyametin gelmesi,
yahut R a b b i n kıyamet âyetlerinden bir takımının gelmesi de­
ğil de b a ş k a nedir? O g ü n ki R a b b i n i n kıyamet âyetlerinden
bir takımı gelecek, evvelce i m a n e t m e m i ş , y a h u t imanıyla
hiçbir hayır k a z a n a m a m ı ş kimseye artık o z a m a n k i i m a n fa-
ide vermeyecek (.. .Evvelce iman etmemiş kimseye o zamanki
imanı> yahut evvelce imanıyla bir hayır kazanmamış kimseye o
zamanki hayrı faide vermeyecek).
Yâ M u h a m m e d , onlara: "Bekleyin, ş ü p h e y o k bizler de
beklemekteyiz" de. 159. O cemaatler ki dinlerinde ayrılık
çıkarıp kol kol olmuşlar, senin onlarla hiçbir ilişiğin yok.
O n l a r ı n işlerini m u r a k a b e yalnız Allah'a ait. Ne yaptıklarını
O sonra kendilerine haber verecek. 160. K i m bir iyilik ge­
tirirse o n a on misli sevap var. K i m k ö t ü l ü k getirirse o n a da
misliyle 3 8 ceza var. Ve hiçbirine haksızlık e d i l m e k yok.
161. Yâ M u h a m m e d , şöyle de: " B a n a R a b b i m d o s d o ğ r u gi­
d e n yolu tutturdu, evet d o s d o ğ r u dini, İbrahim'in dinini ki
İ b r a h i m o n u h a k k a meylederek t u t m u ş t u . H i ç b i r z a m a n d a
müşriklerden değildi."

162. Y â M u h a m m e d , şöyle d e : " B e n i m n a m a z ı m , i b a d e t i m ,


h a y a t ı m , m e m a t ı m hepsi R a b b ü ' l - â l e m î n olan Allah'ın.
163. O ' n u n şeriki y o k , işte b e n b u n u n l a emir b u y u r u l d u m .
İşte b e n Allah'ı bir bilenlerin ilkiyim."
164. Yâ M u h a m m e d , şöyle de: "Allah bütün mevcudatın rabbi
iken, hiç ben O ' n d a n başka rab mi isterim?! H e r ferd günahı
ancak kendi hesabına kazanır, g ü n a h işlemek sânından olan
hiçbir ferd başkalarının vebalini yüklenmez. Sonra d ö n ü p
Rabbinizin karşısına çıkacaksınız. O sizlere ihtilâf etmekte
o l d u ğ u n u z hakikatleri bildirecek." 165. O öyle bir Allah ki,
sizleri yeryüzünün halifeleri kıldıktan başka, verdiği nimet­
lerden imtihan için bir kısmınızı, bir kısmınızın derecelerle
üst tarafına geçirdi. Ş ü p h e yok k i R a b b i n ikâbı çok serî', yine 38 M e t i n d e «on misli» ş e k
şüphe yok ki gufranı hadsiz, rahmeti pâyânsız. ünde yazılmıştır.

303
150 A'RÂF
7. S Û R E
8. C Ü Z

A'RÂF S Û R E S I

Bismillâhirrahmânirrahîm
1. [Elif, L a m , M i m , S a d ] 1 . 2. Kur'an öyle bir kitap ki, akıbeti
onunla haber vereceksin, m ü m i n l e r i onunla irşad edeceksin
diye sana indirildi. O n u n için sakın bu yüzden kalbin daral­
masın (kalbini telaş almasın I endişe almasın I sıkıntı almasın).
(Kuran sana indirilmiş bir Kitap olduğu için akıbeti onunla
haber vermen, müminleri onunla irşad etmen hususunda sakın
kalbin daralmasın...)
3. R a b b i n i z d e n size ne indirilmişse o n u n arkasından gi­
d i n . Yoksa o n u bırakıp da dost diye başkalarının arkasın­
d a n gitmeyin. Sizler nasihatten ne kadar az alıyorsunuz?
(...nasihati ne kadar az dinliyorsunuz? I nasihati ne kadar az
tutuyorsunuz?) 4. Bizler ne yurtlar helak ettik ki, a z a b ı m ı z
1

kendilerine ya geceleyin, yahut g ü n d ü z u y k u s u n d a b u l u ­


nurlarken gelmişti. 5. H e m onlara azabımız gelince b ü t ü n
feryatları (çığlıkları /yalvarmaları I niyazları I duaları) "İtiraf
ederiz ki, bizler gerçekten zâlimdik!" demelerinden başka bir
şey değildi. 6. Bizler kendilerine peygamber gönderilen ü m ­
metlere ne yaptıklarını kat'iyyen soracağımız gibi, gönderdi­
ğimiz peygamberlere de kat'iyyen soracağız. 7. S o n r a olanı
biteni kendilerine bilerek haber vereceğiz (hikaye edeceğiz).
Evet, Bizler onlardan gaip de değildik. 8. İşte h a k olan tartı o
g ü n k ü tartı. K i m i n hasenatı ağır basarsa, hani felaha erenler
y o k m u , işte onlar o felaha erenlerdir. (Kimin hasenatı ağır
basarsa, hani felaha erenler yok mu, işte bunlar onlar.) 9. Ki­
min hasenatı hafif gelirse bunlar da âyederimizi inkâr eylemeleri
1 Bu âyet daktilo metinde
dolayısıyla nefislerine yazık eden kimselerdir. 10. G ö r ü y o r s u ­
yoktur. n u z ya, şu sizleri yeryüzüne yerleştirdikten başka orada sizler
2 3. âyeti daha önce şöyle için geçinecek esbabı â m â d e kıldık, sizler ne kadar az şükre­
tercüme etmiştir: "Size Rab­
binizden indirilen K u r ' a n a diyorsunuz? 11. H e m Bizler böyle sizi yarattıktan sonra her
ittibâ ediniz ve Allah'tan baş­
kalarını velî tanıyıp da kendi­
birinize b u l u n d u ğ u n u z sureti verdik. D a h a sonra meleklere
lerine tâbi olmayınız." (AKC, "Adem'e secde edin" dedik. İblis'ten başkası h e m e n secdeye
1339, s. 48'den nakleden:
BKŞ, s. 2 1 0 ) . vardılar. O, secde edenlerden o l m a d ı .

304
A'RAF 151
7. S Û R E
8. C Ü Z

12. " Ş u B e n sana emretmişken, böyle seni secdeden alıkoyan


nedir?" b u y u r d u . " O n d a n hayırlıyım, beni ateşten yarattın,
o n u ise ç a m u r d a n yarattın" dedi. 13. " Ö y l e ise o r a d a n in!
Senin o r a d a serkeşlik etmen (başkaldırman I kendini büyük
görmen) o l a m a z ! H a y d i çık ki sen kat'iyyen zillete m a h k û m
olmuşlardansın!" b u y u r d u . 14. "Diriltilecekleri g ü n e kadar
b a n a m ü h l e t ver" dedi. 15. " H a b e r i n olsun ki m ü h l e t veri­
lenlerdensin" b u y u r d u . 16. " Ö y l e ise beni a z d ı r m a n a karşılık
y e m i n ederim ki b e n de onları s a p t ı r m a k için Senin dos­
d o ğ r u giden y o l u n u n üzerinde o t u r a c a ğ ı m . 17. D a h a sonra
önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından çare y o k
onlara s o k u l a c a ğ ı m . Sen de ç o ğ u n u şükredici bulmayacak­
sın" dedi. 18. " O r a d a n [ m e z m u m ] 3 olarak, m a t r u d olarak
çık! O n l a r d a n k i m sana uyarsa haberiniz olsun ki, k a s e m
ederim ki, cehennemi hepinizle d o l d u r a c a ğ ı m ! " b u y u r d u .
19. A d e m ' e d e : " E y A d e m ! Eşinle beraber cennette otur (sen
de, eşin de cennette oturun). H e r ikiniz dilediğinizden yeyin,
yalnız şu ağaca yaklaşıp da nefsine zulmedenlerden olmayın
(yalnız şu ağaca yaklaşmayın ki sonra nefsine zulmedenlerden
olursunuz)"buyurdu. 20. Bunun üzerine kendilerinden ör­
t ü l m ü ş b u l u n a n gizli yerlerini yine kendilerine aşikâr e t m e k
için şeytan onlara telkinde b u l u n d u . " R a b b i n i z sizi s o n u n d a
ya birer melek olursunuz, yahut ebediyen kalanlardan olur­
s u n u z diye bu ağaçtan m e n etti, başka sebepten değil" dedi.
2 1 . " H e m iyi bilin ki ben sizin hayrınızı isteyenlerdenim"
diye her ikisine y e m i n etti. 22. Kendilerini aldatarak mev-
kilerinden indirdi. B u n l a r ağacı tadar t a t m a z gizli yerleri
kendilerine aşikâr o l d u da üzerine cennet yapraklarından
ö r t m e ğ e başladılar. M a b u d l a r ı d a onlara şöyle nida etti: " O 3 M e t i n d e bu k e l i m e yerine

g ö r d ü ğ ü n ü z ağaçtan B e n sizi nehy e t m e m i ş m i y d i m ? S o n r a "muhazzir" yazılmışsa da,


0 0 0 3 J J
âyette geçen kelimenin doğru
haberiniz olsun ki şeytan her ikinizin açıktan açığa hasmıdır karşılığı olmadığından ötürü,
. . .. „ yanlış daktilo edildiği kanaa-
dememış mıydım? tindeyiz.

307
152 A'RÂF
7. S Û R E
8. C Ü Z

23. "Yâ Rabbe'l-âlemîn! Bizler nefislerimize zulmettik, Sen


bizleri bağışlamaz, Sen bizlere acımazsan h ü s r a n a düşenler­
d e n olacağımızda ş ü p h e y o k ! " dediler. 24. "Birbirlerinizin
h a s m ı o l d u ğ u n u z halde hepiniz inin! Sizlere yeryüzünde bir
z a m a n için birleşerek dirilikten nasip a l m a k var (... nasip al­
mak mukadder)" b u y u r d u . 25. " O r a d a yaşayacaksınız, orada
öleceksiniz, sonra da o r a d a n diri olarak çıkarılacaksınız" b u ­
yurdu.

26. Ey A d e m oğulları! B a k ı n sizlere h e m gizlenecek yerleri­


nizi örtecek libas indirdik, h e m ziynet indirdik. T a k v a libası­
na gelince, o h e p s i n d e n hayırlı. İşte bu Allah'ın âyetlerinden
biri. U m u l u r ki anlarlar da ibret alırlar.

27. Ey A d e m oğulları! Sakın şeytan sizleri de belâya uğ­


ratmasın! (sizleri de tuzağa düşürmesin, aldatmasın.) Nasıl
ki kendilerinin gizli yerlerini kendilerine aşikâr e t m e k için
babanızla ananızı üzerlerinden libaslarını soyarak cennetten
çıkarmıştı. İyi bilin ki o n u n h e m kendisi, h e m kabilesi, sizle­
rin kendilerini g ö r m e d i ğ i n i z bir z a m a n d a sizleri görüyorlar.
Bizler şeytanları i m a n etmeyenlerin yârânı kıldık. 28. Pek
çirkin bir g ü n a h işleyince "Atalarımızı b u n u işler b u l d u ğ u ­
m u z gibi Allah da o n u bizlere emretti" diyorlar. 4

29. Yâ M u h a m m e d , şöyle d e : " R a b b i m b a n a adli emretti,


sizler mescitlerin h e p s i n d e yüzlerinizi yalnız O ' n a d ö n ü n .
4 28. âyetin bir bölümünün H e m O ' n a ibadeti, dine yalnız O ' n u n rızâ-i sübhânîsi için
meali daktilo metinde at­
lanmış olup, atlanan kısmın sarılarak edin. îlkin sizleri nasıl v ü c u d a getirdiyse yine öyle
meali şöyledir: " D e ki: Allah
fenalığı emretmez. Bilmedi­ d ö n ü p geleceksiniz." 5 3 0 . Bir takımlarına d o ğ r u yolu tut­
ğiniz şeyleri Allah'ın üzerine
mi atıyorsunuz?'". turdu, bir takımları da dalâli hakettiler. Ç ü n k ü onlar Allah'ı
5 29. âyetin bir bölümünü bırakarak şeytanları yârân edindiler (şeytanlara yâr oldular).
daha önce şöyle tercüme et­
miştir: "Önce sizi nasıl yok­ Yine de kendilerini d o ğ r u yolu t u t m u ş sanıyorlar.
tan var ettiyse, ikinci defa ola­
rak yine öyle dönüp gelecek­
siniz." {AKC, 1339, s. 129'dan
nakleden: BKŞ, s. 210).

308
A'RÂF 153
7. S Û R E
8. CÜZ

3 1 . E y  d e m oğulları! H e r mescit için t e m i z libasları giyin,


bir de yeyin, için, yalnız israfa v a r m a y ı n ki, Allah israfa
varanlardan h o ş n u t o l m a z . 6 32. "Allah'ın k e n d i kulları için
m e y d a n a getirdiği ziyneti ile rızkın p â k olanlarını k i m ha­
r a m k ı l m ı ş ? " d e d i k t e n s o n r a şöyle söyle: " B u n l a r k ı y a m e t
g ü n ü , yalnız i m a n edenlerin o l m a k l a beraber d ü n y a ha­
y a t ı n d a da kendilerine helâl." Bizler idrâki o l a n ü m m e t l e r
için âyâtımızı böyle ayrı ayrı bildiririz.

33. Y â M u h a m m e d , şöyle d e : " R a b b i m yalnız b ü t ü n şe­


naatleri, açığını, gizlisini, s o n r a her türlü g ü n a h ile haksız
yere z u l m ü , d a h a s o n r a kendilerine t a p m a n ı z için Allah'ın
hiçbir z a m a n hüccet i n d i r m e d i ğ i şeyleri Allah'a şerik k o ş ­
m a n ı z ı , bir de Allah'a karşı b i l m e d i ğ i n i z i söylemenizi ha­
r a m b u y u r d u , başkasını değil."

34. H e r ü m m e t için m u k a d d e r bir z a m a n var. Z a m a n l a r ı


gelince bir an bile g e c i k m e d i k l e r i gibi, o n d a n evvel de gi­
demezler.

35. E y  d e m oğulları! K e n d i içinizden o l m a k üzere sizlere


B e n i m âyâtımı o k u y a c a k p e y g a m b e r l e r gelir d e k i m onlara
i s y a n d a n çekinir ve salâhın y o l u n u tutarsa, işte öylelerine
ne k o r k u var, ne de h ü z ü n görecekler. 36. Âyetlerimize
yalan diyen, i m a n kibirlerine d o k u n a n kimselere gelince,
6 3 1 . âyeti daha önce iki
işte b u n l a r cehennemlikler ki o r a d a ebediyen kalacaklar, farklı şekilde tercüme et-

37. K e n d i u y d u r d u ğ u yalanı Allah'a isnat e d e n , y a h u t ™™Ş


Ey Âdemoğulkn! Her

Allah'ın âyetlerine yalan diyen a d a m d a n d a h a zâlimi k i m n a m a z


7eri ^ * m i z liba
"
/ J J
sinizi giyiniz; bir de yiyiniz,
olabilir? İşte b u n l a r ı n ezelde yazılı b u l u n a n d a n nasipleri içiniz, yalnız israf etmeyiniz;
iyi biliniz ki Allah müsrifleri
(ezelde yazılı nasipleri) kendilerine erişecek, nihayet melek- sevmez." (SR, K / 2 1 1 , 6 Ey¬
. . . . . . T . . , « T T • AH 1 J lül 1328, s . 4 l'den nakleden:

lerımız y a n l a r ı n a varıp ruhlarını k a b z e d e r k e n H a n ı A l l a h 1 bkş, S. 210).


bırakarak taptıklarınız n e r e d e ? " diye sorarlar. " B i z i bırak- W " Ey Âdemoğullan! Her
r J
ibadet yen için temiz lıbası-
tılar d a k a y b o l d u l a r " derler. Kâfir b u l u n d u k l a r ı h a k k ı n d a n m şiyiniz." (akc, 1339, s.
7
157 den nakleden: BKŞ, s.
k e n d i aleyhlerine şahit olurlar. 210).
311
154 A'RÂF
7. S Û R E
8. C Ü Z

38. " İ n s d e n , c i n d e n sizlerden ö n c e g e ç m i ş ü m m e t l e r l e


beraber olarak ateşe g i r i n ! " buyurur. H e r ü m m e t girdikçe
kardeş olan diğer ü m m e t e lanet okur. N i h a y e t hepsi birden
o r a d a b u l u ş u n c a sondakiler, öncekileri gösterirler d e , "Yâ
R a b b e ' l - â l e m î n ! İşte şunlar bizleri y o l d a n çıkardı, o n u n için
kendilerine ateş azabını iki k a t ver!" derler. " H e r b i r i n i z e iki
kat azap var, lâkin b i l m i y o r s u n u z ! " buyurur. 39. O n d e k i l e r
ise sondakilere " S i z i n de bize ü s t ü n gelecek tarafınız görül­
m e d i , k a z a n d ı ğ ı n ı z vebalin azabını t a d ı n d a g ö r ü n ! " derler.
4 0 . Âyetlerimize yalan diyenler, o n l a r a i m a n ı kibirlerine
yediremeyenler bilsinler ki, göklerin kapıları kendilerine
a ç ı l m a y a c a ğ ı gibi, deve i ğ n e n i n d e l i ğ i n d e n g e ç m e d i k ç e
onlar da cennete giremeyecekler, bizler m ü c r i m l e r i cezaya
böyle çarparız. 41 C e h e n n e m onların h e m döşekleri ola­
cak, h e m örtüleri. Bizler zâlimleri cezaya böyle çarparız.

42, İ m a n ederek salâh işleyenlere gelince -ki bizler k i m s e ­


ye t a k a t i n d e n ilerisini teklif kılmayız- işte b u n l a r cennet­
liktirler, o r a d a ebediyen kalacaklar. 43. Birbirlerine karşı
besledikleri kini sinelerinden s ö k ü p atacağız. A y a k l a r ı n ı n
a l t ı n d a n ırmaklar a k a c a k d a , " H a m d o l s u n o Allah'a ki, bu
gayeye varan y o l u bizlere t u t t u r m u ş , o t u t t u r m a s a y d ı biz­
ler b u y o l u tutabilecek değildik. D o ğ r u s u R a b b i m i z i n pey­
gamberleri bizlere h a k k ı tebliğ etmişler" diyecekler. B u n u n
üzerine "İşte sizlere va'd edilen c e n n e t ki işlediğiniz p â k
işlerin karşılığı olarak o n a vâris o l d u n u z ! " diye kendilerine
n i d a edilecek.

312
A'RÂF 155
7. S Û R E
8. C Ü Z

44-45. C e n n e t t e olanlar c e h e n n e m d e olanlara (cennete gi­


renler, cehenneme girenlere I cennetlikler cehennemliklere) şöyle
seslenirler: " R a b b i m i z bizlere ne v a d buyurduysa bizler o n u
h a k b u l d u k . Sizler de R a b b i n i z ne v a d buyurduysa h a k bul­
d u n u z m u ? " O n l a r d a : " E v e t " derler. B u n u n üzerine bir
m ü n â d i çıkar, "Allah'ın laneti o zâlimlerin üzerine olsun ki
h e m Allah'ın y o l u n d a n alıkoyarlar, h e m o y o l u n eğri b ü ğ r ü
olmasını isterler. S o n r a kendileri âhiretin de münkiridirler."
46. Aralarına perde çekilir. A'raf'ın üstünde ise bunların her-
birini simalarından (nişanelerinden) tanıyan adamlar bulu­
nuyor. Bunlar arzu etmeleriyle beraber cennete girmedikleri
halde "Allah'ın selâmı üzerinize olsun!" diye cennettekilere
nida ederler. 47. Gözleri cehennemdekilere d ö n ü n c e de "Yâ
Rabbe'l-âlemîn! Bizleri nefsine zulmetmiş insanlarla beraber
kılma!" derler. 48. S o n r a A'raftakiler simalarından tanıdık­
ları birtakım adamlara haykırarak " N e servet gibi, h a d e m
haşem gibi şeyler toplamanızın, ne de ibadullaha karşı kurul­
manızın (hakkın kabulünü azametinize 7 sığdıramamanızın)
faidesini görebildiniz! 49. Allah onları kat'iyyen rahmetine
eriştirmez diye kasem ettikleriniz bunlar m ı y d ı ? " dedikten
sonra berikilerine " G i r i n cennete, sizin için ne korku var, ne
de keder göreceksiniz!" diyecekler. 50-51. C e h e n n e m d e k i -
ler de cennettekilere "Ya s u y u n u z d a n yahut Allah'ın sizleri
merzûk ettiği nimetlerden biraz da bizim üzerimize d ö k ü n ! "
diye haykıracaklar. Berikilerse "Allah dinlerinizi oyun yeri­
ne, o y u n c a k yerine koyan, d ü n y a hayatı kendilerini aldatan
kâfirler için onları h a r a m b u y u r d u " diyecekler. İşte kendileri
nasıl bugünlerine kavuşacaklarını unuttularsa, nasıl B i z i m
âyetlerimizi t a n ı m a m a k t a bulundularsa, biz de kendilerini
b u g ü n öylece unuturuz.

7 Metinde "azametine" şek­


linde yazılmıştır.

315
156 A'RÂF
7. S Û R E
8. C Ü Z

52. O n l a r a öyle bir K i t a p i n d i r d i k ki, içinde h ü k ü m l e r i m i ­


zi bilerek ve i m a n e d e n k a v i m için hidayet ve r a h m e t ola­
rak tafsil ettik (Onlara öyle bir Kitap indirdik ki iman eden
kavim için hidayet ve rahmet olmak üzere hükümlerimizi
onun içinde bilerek tafsil ettik). 53. B u n l a r ı n beklediği o n u n
akıbetinden b a ş k a bir şey değil (Onun haber verdiği akıbetin
tahakkukundan başka bir şey değil). O akıbetin geldiği g ü n
ö n c e o n u nisyan b u c a ğ ı n a b ı r a k m ı ş olanlar şöyle diyecek­
ler: " M e ğ e r s e R a b b i m i z i n p e y g a m b e r l e r i gerçekten h a k k ı
tebliğ ederlermiş. A c a b a b i z i m için şefaatçiler b u l u n u r m u
ki tutsunlar da bize şefaat etsinler? Yahut geriye d ö n e b i l i r
m i y i z ki t u t a l ı m da o işlediklerimizin bu sefer başkasını
işleyelim?" K e n d i l e r i n e yazık ettiklerini gördüler. B ü t ü n
u y d u r d u k l a r ı şirk davaları da k a y b o l d u gitti. 54. R a b b i n i -
zin o Allah o l d u ğ u n d a ş ü p h e y o k ki gökleri, yeri altı g ü n d e
yarattı. S o n r a Arş'ın üzerine geçti, birbirlerinin arkasını bı­
r a k m a k s ı z ı n geceye g ü n d ü z ü örttürür. G ü n e ş i d e , ayı d a ,
yıldızları d a emr-i ilâhîsine m u s a h h a r yarattı. H a b e r i n i z
o l s u n k i y a r a t m a k O ' n u n , h ü k ü m O ' n u n . R a b b u 1-âlemîn
o l a n A l l a h n e ulu! 55. R a b b i n i z e d u a ederken yalvararak
e d i n , için için e d i n ki O hiçbir z a m a n h a d d i a ş a n l a r d a n
h o ş n u t o l m a z . 56, B i r d e y e r y ü z ü n d e salâh t e m i n e d i l m i ş ­
k e n artık o n u fesada v e r m e y i n . Allah'ı d a h e m k o r k a r a k ,
h e m ü m i t ederek a n ı n . iyi bilin ki Allah'ın r a h m e t i ihlâsı
olanlara p e k y a k ı n . 57. O öyle bir A l l a h ki, rüzgârları yağ­
m u r u n d a n ö n c e m ü j d e c i yollar. N i h a y e t b u n l a r ağır (yük­
lü) bulutları y e r i n d e n k o p a r ı n c a bizler ö l ü bir y u r d a onları
göndeririz. S o n r a o n l a r d a n s u indirerek o n u n l a m a h s u l ü n
her t ü r l ü s ü n d e n çıkarırız. İşte ölüleri de t o p r a k t a n böyle
çıkaracağız, u m u l u r ki d ü ş ü n ü r , ibret alırsınız.

316
A'RÂF 157
7. S Û R E
8. C Ü Z

58. T o p r a ğ ı temiz y u r d u n [nebatı] 8 Allah'ın izniyle bereket­


li çıkar. Toprağı soysuza gelince, o n u n k i çıksa da y a r a m a z
bir halde çıkar. Bizler şükreden k a v m e âyetlerimizi böyle
tekrar ederiz. 59. N u h ' u k a v m i n e p e y g a m b e r g ö n d e r m i ş ­
tik. Kendilerine " E y k a v m i m ! Yalnız Allah'a kulluk edin
ki O ' n d a n başka bir ilâhınız 9 yok. Ben sizin için b ü y ü k bir
g ü n ü n azabından k o r k u y o r u m " dedi. 60. K a v m i arasından
bir c e m a a t "Bizler kat'iyyen seni aşikâr bir dalâl içinde g ö ­
rüyoruz" cevabını verdiler. 6 1 . B u n u n üzerine şöyle söyledi:
" E y k a v m i m ! B e n d e dalâlden eser yok. L â k i n ben Rabbü'l-
âlemîn tarafından p e y g a m b e r i m (Bende dalâlden eser olma­
dıktan başka ben RabbÜl-âlemîn tarafından peygamberim)
62. R a b b i m i n b a n a vahyettiklerini size tebliğ e d i y o r u m .
Sizin hayrınız için u ğ r a ş ı y o r u m , sonra da Allah'ın evsâf-ı
ilâhiyesinden sizin bilmediklerinizi b i l i y o r u m (sonra da si­
zin bilmediklerinizi, Allah tarafından bildirilerek biliyorum).
63. Y o k s a a k ı b e t t e n sizleri h a b e r d a r etsin de m e â s î d e n
çekinerek Allah'ın r a h m e t i n e k a v u ş a b i l e s i n i z diye içiniz­
d e n bir a d a m a v a h i y g e l m i ş o l m a s ı ayrıca m ı garibinize
g i t t i ? " 64. Tuttular, o n u yalancı çıkardılar. Bizler de h e m
kendisini, h e m g e m i d e kendisi ile beraber olanları kurtar­
d ı k (Bizler de hem kendisini, hem kendisiyle beraber olanları
gemi ile kurtardık). Ayetlerimize yalan diyenleri de b o ğ d u k .
Ş ü p h e y o k ki basiretleri kapalı bir k a v i m idiler. 65. Ad kav­
m i n e de yine kendi kardeşleri H û d ' u gönderdik. O n l a r a :
" E y k a v m i m , yalnız Allah'a k u l l u k edin ki O ' n d a n b a ş k a bir
ilâhınız 1 0 d a h a yok. Sizler yoksa O ' n u n azabından k o r k m a z
mısınız?" dedi. 6 6 . K a v m i n d e n küfre dalmış bir cemaat şöyle
söylediler: "Bizler kat'iyyen seni şaşkınlık içinde görüyoruz. 8 Metinde bu kelime yerine
"onu" yazdmış olmakla bera­
Kat'iyyen seni yalancının biri tanıyoruz." 6 7 . D e d i ki: " E y ber, âyette geçen orijinal keli­
me "nebat" tır.
k a v m i m ! B e n d e şaşkınlıktan eser yok, lâkin ben Rabbü'l- 9 Metinde bu kelime "Allahı-
âlemîn tarafından p e y g a m b e r i m (Bende şaşkınlıktan eser ol­ nız" şeklinde yazılmıştır.
10 Metinde bu kelime "Alla-
madıktan başka RabbÜl-âlemîn tarafindan peygamberim). hınız" şeklinde yazılmıştır.

319
158 A'RÂF
7. S Û R E
8. C Ü Z

68. Sizlere R a b b i m i n vahiylerini tebliğ e d i y o r u m , sizin hay­


rınız için u ğ r a ş m a k t a , size d o ğ r u y u söylemekteyim. 69. Yok­
sa akıbetten sizleri haberdar etsin diye içinizden bir a d a m a
vahiy gelmiş olması ayrıca garibinize mi gitti? Allah'ın lüt-
funu anın: H a n i sizleri N u h ' u n k a v m i n d e n sonra yeryüzü­
n ü n halifeleri kıldı. H a n i sizleri h e m ayrı h e m diri yarattı.
Allah'ın nimetlerini anın ki felaha erebilesiniz." 70, Dediler
ki: " S e n bize yalnız Allah'a tapalım da atalarımızın taptıkları
ilâhların hepsini bırakalım diye mi geldin? D o ğ r u söylemek-
teysen o bizi k o r k u t t u ğ u n azabı başımıza getir de görelim!"
7 1 . D e d i ki: " i ş t e üzerinize R a b b i n i z d e n azap ile beraber ga­
zap i n d i . 1 1 B e n i m l e öyle bir yığın k u r u isimler üzerinde mi
m ü n a k a ş a edeceksiniz ki onları atalarınızla siz koydunuz?!
Yoksa kendilerine t a p m a n ı z için Allah bir hüccet indirmiş
değil. Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim."

72. Bizler o n u d a , o n u n l a beraber olanları da rahmetimizle


kurtardık. Ayetlerimizi inkâr edenleri, i m a n a gelmiş o l m a ­
yanları ise s o n u n a kadar helak eyledik (Ayetlerimizi inkâr
edenleri, imana gelmiş olmayanların ise hepsini bitirerek ar­
kalarını aldık). 73. [ S e m u d ] 12
k a v m i n e de yine k e n d i kar­
deşleri Salih'i gönderdik. O n l a r a şöyle de [di]: " E y k a v m i m !
Yalnız Allah'a k u l l u k edin ki, O ' n d a n başka bir ilâhınız yok.
R a b b i n i z d e n sizlere açık bir mucize geldi: Bu işte Allah'ın
sizlere âyet olarak gönderilmiş devesi. Bırakın Allah'ın
kırlarında otlasın. Sakın incitecek gibi d o k u n m a y ı n ki sonra
d a y a n ı l m a z bir azaba uğrarsınız.
11 Metinde bu kelime "etti"
şeklinde yazılmış olmakla
beraber, bunun (nun'un nok­
tasını çift noktalı te şeklinde)
yanlış bir okuma sonucu ol­
duğunu tahmin ediyoruz.
12 Bu kelime metinde -yeri
boş bırakılmak suretiyle- at­
lanmıştır.

320
A'RÂF 159
7. S Û R E
8. C Ü Z

74. Allah'ın l ü t f u n u a n ı n : H a n i sizleri  d k a v m i n d e n s o n ­


ra kendilerinin halifeleri kıldı. Y e r y ü z ü n d e y u r t sahibi etti.
O v a l a r ı n d a n hisarlar e d i n i y o r s u n u z . D a ğ l a r ı n ı evleriniz ol­
m a k üzere o y u y o r s u n u z .

A l l a h ' ı n n i m e t l e r i n i a n ı n , y e r y ü z ü n ü h a k s ı z yere f e s a d a
vermeyin." 75. K a v m i içinden imanı azametlerine yedi­
r e m e y e n bir c e m a a t , h a k i r g ö r ü l e n l e r e , o a r a l a r ı n d a i m a n
e t m i ş o l a n l a r a d e d i l e r k i : " M a b u d u t a r a f ı n d a n Salih'in
peygamber gönderildiğini biliyor musunuz?" Bunlar
" K e n d i s i y l e her n e g ö n d e r i l m i ş s e bizler o n a k a t ' i y y e n
i n a n m a k t a y ı z " c e v a b ı n ı verdiler. 76. İ m a n ı a z a m e t l e r i ­
n e y e d i r e m e y e n l e r : " O sizin i n a n d ı ğ ı n ı z ı bizler k a t ' i y y e n
i n k â r e t m e k t e y i z " dediler, 77. s o n r a deveyi boğazladılar.
R a b b u 1-âlemîn'in e m r i n e isyan ettiler. " H e y S a l i h , ger­
ç e k t e n p e y g a m b e r s e n bize va'dettiğin azabı getir de g ö r e ­
l i m ! " diye eğlendiler. 78. B u n u n üzerine zelzeleye t u t u l a ­
rak sabahleyin yurtlarında cansız çöküvermiş bulundular.
79, A r t ı k o n l a r d a n y ü z ü n ü çevirip ş u sözleri söyledi: " E y
k a v m i m ! B e n R a b b i m i n v a h y i n i sizlere t a m a m ı y l a t e b l i ğ
e t m i ş v e sırf hayrınız için u ğ r a ş m ı ş i d i m , l â k i n siz hayrını­
z ı isteyenlerden h o ş l a n m ı y o r s u n u z . " 80. H a n i bizler L û t ' u
g ö n d e r d i k d e k a v m i n e d e d i ki: " S i z d e n ö n c e hiç k i m s e ­
n i n i ş l e m e d i ğ i bir ş e n a a t i mi işliyorsunuz? (Alemlerden
hiçbirinin işlemediği bir şenaati mi işliyorsunuz?) 81. Evet,
sizler k a d ı n l a r ı b ı r a k ı y o r s u n u z d a şehvetle erkeklere y a k ­
l a ş ı y o r s u n u z . D e ğ i l , sizler h i l k a t i n h u d u d u n u ç i ğ n e r bir
kavimsiniz.

323
160 A'RÂF
7. S Û R E
8. C Ü Z

82. K a v m i n i n cevabı ise " Ş u n l a r ı y u r d u n u z d a n çıkarın!


G ö r ü y o r s u n u z ya, herifler eteklerini t e m i z t u t a n i n s a n l a r "
d e m e l e r i n d e n b a ş k a bir şey d e ğ i l d i . 83. Bizler de k e n d i ­
sini i m a n e d e n ehliyle b e r a b e r k u r t a r d ı k , yalnız karısını
b ı r a k t ı k ki o k a l a n l a r d a n idi. 84. S o n r a da üzerlerine a z a p
y a ğ m u r u y a ğ d ı r d ı k . Seyret m ü c r i m l e r i n akıbeti nasıl o l d u ?
85. [ M e d y e n ] 1 3 k a v m i n e d e yine k e n d i kardeşleri Şuayb'ı
g ö n d e r d i k . D e d i ki: " E y k a v m i m ! Yalnız Allah'a k u l l u k
edin ki O ' n d a n b a ş k a bir ilâhınız y o k . İşte R a b b i n i z d e n
sizlere mucizeler geldi. A r t ı k ö l ç ü , tartı işlerini d o ğ r u
görün, insanların hakkını yemeyin, yeryüzünde salâh
temin edilmişken tekrar onu fesada vermeyin. Bana
inanırsanız sizin için bu söylediklerim hayırlıdır. 86. Bir de
Allah'a i m a n edenleri k o r k u t u p Allah'ın y o l u n d a n çevire­
rek ve o y o l u n eğri b ü ğ r ü o l m a s ı n ı isteyerek böyle c a d d e l e ­
ri k e s m e y i n (...ve o yolun eğri büğrü olmasını isteyerek böyle
caddelerin üstünde durmayın). Vaktiyle p e k az o l d u ğ u n u z
h a l d e s o n r a d a n sizi çoğalttığını a n ı n . Müfsitlerin nasıl bir
akıbete u ğ r a d ı k l a r ı n a b a k ı n . 87. Sizlere tebliği için g ö n d e r ­
d i ğ i m vahye içinizden bir t a k ı m ı inanır, bir t a k ı m ı i n a n ­
m a z s a , A l l a h a r a m ı z d a h ü k m ü n ü verinceye k a d a r s a b r e d i n
ki, O h â k i m l e r i n en âdilidir.

13 Metinde bu kelime seh­


ven "Medine" şeklinde ya­
zılmıştır.

324
A'RÂF 161
7. S Û R E
9. C Ü Z

88. K a v m i n d e n i m a n ı a z a m e t l e r i n e y e d i r e m e y e n bir c e ­
m a a t d e d i l e r k i : " H e y Ş u a y b , y a bizler s e n i d e s e n i n l e
beraber i m a n edenleri de kat'iyyen y u r d u m u z d a n çıka­
rırız, y a h u t sizler çaresi y o k b i z i m d i n i m i z e d ö n e r s i n i z . "
D e d i k i : " B i z l e r o n u h i ç i s t e m e z k e n nasıl d ö n e r i z ? 89. A l ­
lah bir kere bizleri o n d a n k u r t a r m ı ş k e n y i n e sizin d i n i n i ­
z e d ö n e r s e k Allah'a karşı n e b ü y ü k bir iftirada b u l u n m u ş
o l u r u z ! A l l a h , O b i z i m R a b b i m i z d i l e m e d i k ç e b i z i m için
o n a d ö n m e k y o k . R a b b i m i z i n ilmi herşeyi k u ş a t m ı ş , biz­
ler a n c a k O ' n a d a y a n m a k t a y ı z . Y â R a b b e ' l - â l e m î n ! K a v m i ­
mizle b i z i m a r a m ı z d a h a k ile h ü k m e t ki, S e n h â k i m l e r i n
e n â d i l i s i n ! " 90. K a v m i n d e n küfür içinde b u l u n a n c e m a ­
a t ise " Y e m i n ederiz, Ş u a y b ' e u y d u n u z m u , hiç ş ü p h e y o k
h ü s r a n a d ü ş t ü n ü z g i t t i " dediler. 9 1 . B u n u n üzerine zelze­
leye t u t u l a r a k sabahleyin y u r t l a r ı n d a cansız ç ö k ü v e r m i ş
b u l u n d u l a r . 92. Şuayb'i yalancı çıkaranlar güya o r a d a hiç
m e s k e n t u t m a m ı ş l a r d ı . Şuayb'i yalancı çıkaranların ken­
dileri h ü s r a n ı boyladılar gittiler. 93. A r t ı k o n l a r d a n y ü z ü ­
nü çevirip şu sözleri söyledi: " E y k a v m i m ! B i l i y o r s u n u z ki
R a b b i m i n vahyini b e n size t a m a m ı y l a tebliğ e t t i m , h e m
sizin a n c a k hayrınıza u ğ r a ş t ı m . Kâfir bir k a v m e de nasıl
acıyayım? (Allah'ı tanımayan bir kavme de nasıl acırım?)
94. Bizler h a n g i y u r d a bir p e y g a m b e r g ö n d e r d i k s e m u t l a k
halkını i m a n a b o y u n eğsinler diye kıtlığa, k ı r a n a uğrattık.
95. S o n r a o m u s i b e t i n yerine refah verdik. B u n u n üzeri­
n e çoğaldılar d a "Atalarımıza h e m sıkıntılı günler u ğ r a m ı ş ,
h e m ferahlı g ü n l e r " d e m e y e başladılar. Bizler d e haberleri
y o k k e n kendilerini ansızın helak ettik.

327
162 A'RÂF
7. S Û R E
9. C Ü Z

96 Eğer o yurtların sahipleri i m a n a geleydiler, isyandan


çekmeydiler, Bizler kendilerine göklerden, yerden bol bol
bereketler verirdik. L â k i n peygamberlerimizi yalancı çıkar­
dılar, bizler de kazandıkları isyana karşılık onları helak ettik.
97. A c a b a şu yurtların sahipleri azabımızın y a t m a vaktin­
de gelip kendilerini uyurlarken b a s m a y a c a ğ ı n d a n eminler
mi? 98, A c a b a şu yurtların sahipleri, azabımızın sabahleyin
gelip kendilerini hevesat içinde oyalanırlarken basmayaca­
ğ ı n d a n eminler mi? 99. A c a b a şunlar Allah'ın [ m e k r i n e ] 1 4
uğramayacaklarından eminler mi? H a l b u k i h ü s r a n a d ü ş m ü ş
k a v i m d e n başkası Allah'ın [ m e k r i n e ] 1 5 u ğ r a m a y a c a ğ ı n d a n
e m i n o l a m a z . I 00. A c a b a eski sahiplerinden sonra yeryüzü­
ne vâris kıldığımız kimseler için anlaşılmadı mı bu hakikat
ki, Bizler dileseydik günahları y ü z ü n d e n onlara da azabımızı
indirirdik, sonra kalplerini m ü h ü r l e r d i k de h a k sözü işitmez
olurlardı (...indirdik. İşte Bizler kalplerini mühürleriz de hak
sözü işitmez olurlar).
101. Yâ M u h a m m e d ! İşte o yurtların başına gelenlerden sana
Bizler hikâye ediyoruz. Evet, bunların peygamberleri kendi­
lerine açık mucizeler getirmişti. B u n u n l a beraber ö n c e d e n
inkâr ettiklerine bir türlü inanacakları y o k t u . Allah kâfirlerin
kalplerini işte böyle mühürler. 102, İnsanların ç o ğ u n d a ah­
dine b a ğ l a n m a k g ö r m e d i k . Ş u m u h a k k a k ki, ç o ğ u n u tâatten
uzaklaşmış g ö r d ü k . 103. S o n r a onların arkasından Musa'yı
âyetlerimizle beraber olarak F i r a v u n a ve cemaatine yolladık.
Tuttular onları inkâr ettiler. Seyret müfsitlerin akıbeti nasıl
olacak! 104. M û s a dedi ki: " E y Firavun! H a b e r i n olsun, ben
Rabbü'l-âlemîn tarafından gönderilmiş p e y g a m b e r i m . "
14 Bu kelime daktilo metin­
de okunamayıp boş bırakıl­
mıştır. Âyette geçen kelimeyi
aynen yazdık.
15 Burada da aynı kelime
okunamayıp boş bırakılmıştır.

328
A'RÂF 163
7. S Û R E
9. CÜZ

1 0 5 . Allah'a karşı h a k t a n b a ş k a bir şey s ö y l e m e m e k b a n a


yakışır. R a b b i n i z d e n sizlere açık mucizeler g e t i r d i m . B e n î
İsrail'i b e n i m l e beraber g ö n d e r e c e k s i n . " 1 0 6 . O d a " M a ­
d e m k i m u c i z e g e t i r m i ş s i n , eğer d o ğ r u söyleyenlerden isen
göster b a k a l ı m ! " d e d i . 107. B u n u n üzerine asasını yere bı­
raktı. Bir de baktılar ki koskoca bir yılan kesilmiş! 108. Elini
k o y n u n d a n çıkardı, bir de gördüler ki bakanların karşısında
nur o l m u ş ağarıyor!

1 0 9 - 1 1 0 . F i r a v u n u n k a v m i n d e n bir c e m a a t " B u n u n sizi


y u r d u n u z d a n ç ı k a r m a k isteyen u s t a bir s i h i r b a z o l d u ğ u n ­
d a ş ü p h e y o k , n e rey v e r e c e k s i n i z ? " dediler. 1 1 1 . O n u
k a r d e ş i y l e b e r a b e r alıkoy, şehirlere t o p l a y ı c ı l a r g ö n d e r .
1 1 2 . M a h i r sihirbazların hepsini sana getirsinler" cevabı­
n ı verdiler. 1 1 3 . S i h i r b a z l a r F i r a v u n ' u n k a r ş ı s ı n a ç ı k a r a k
" G a l e b e çalanlar b i z o l u r s a k e l b e t t e bizlere m ü k â f a t var
y a ? " diye sordular. 114. "Evet, o n d a n başka emin olun ki
b e n i m g ö z d e l e r i m s i n i z " d e d i . 1 1 5 . " Y â M û s a ! İlkin sen
mi hünerini ortaya atacaksın, yoksa atanlar biz mi olaca­
ğ ı z ? " dediler. 1 1 6 . " S i z a t ı n ! " d e d i . B u n l a r d a neleri v a r s a
o r t a y a attıkları z a m a n h a l k ı n g ö z l e r i n i b a ğ l a d ı l a r . K e n d i ­
lerini k o r k u y a d ü ş ü r d ü l e r . H â s ı l ı b ü y ü k bir sihir g ö s t e r ­
diler. 1 1 7 . Bizler M u s a ' y a "Asanı yere a t ! " d i y e v a h y e t t i k .
B i r de b a k t ı l a r ki s i h i r b a z l a r ı n u y d u r d u k l a r ı o şeylerin
h e p s i n i y u t u y o r ! 1 1 8 . A r t ı k h a k m e y d a n a çıktı, y a p t ı k l a ­
rının b u t l a n ı a n l a ş ı l d ı . 1 1 9 . İşte o z a m a n m a ğ l u p o l d u l a r ,
zelil bir h a l d e y u r t l a r ı n a d ö n d ü l e r (l§te o zaman mağlup
olarak zillet içinde kaldılar). 120. S i h i r b a z l a r da h e m e n
secdeye kapandılar.

331
164 A'RÂF
7. S Û R E
9. C Ü Z

121-122. "Bizler R a b b u 1-âlemîn' e, M u s a ' n ı n , Harun'un


R a b b i n e i m a n getirdik" dediler. 123. Firavun dedi ki: " B e n
size izin v e r m e d e n t u t t u n u z da o n a i m a n getirdiniz, bu hiç
ş ü p h e y o k sahiplerini ç ı k a r m a k için şehirde k u r d u ğ u n u z bir
tuzak. B e n size gösteririm (yakında anlayacaksınız). 1 24. İyi
bilin ki ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlamasına k e s e c e ğ i m 1 6 ,
sonra hepinizi birden çare y o k a s a c a ğ ı m ! " 125. Dediler ki:
"Bizler R a b b i m i z e d ö n e c e ğ i m i z d e n eminiz. 126. Senin h o ­
ş u n a gitmeyen hâlimiz de R a b b i m i z i n âyetleri bize gelince
( R a b b i m i z i n âyetlerini görünce) i m a n g e t i r m e m i z d e n b a ş k a
bir şey değil.

Yâ Rabbe'l-âlemîn! Sen bizim üzerimize sebat indir! C a n ­


larımızı da Senin birliğine b o y u n eğdiğimiz halde a l " ("Sen
bizim üzerimize sebat indir ve bizleri mümin olduğumuz hal­
de öldür!") 127. F i r a v u n u n k a v m i n d e n bir c e m a a t : " S e n
M û s a ile k a v m i n i bir taraftan y e r y ü z ü n d e fesat çıkarmaları
için, diğer taraftan da kendisinin sana ve senin ilâhlarına
ibadeti bırakması için böyle başları b o ş bırakacak m ı s ı n ? "
dediler. " Y i n e o ğ l a n çocuklarını öldürür, kızlarını diri bıra­
kırız. Bizler elbette onların üzerinde kahrımızı y ü r ü t m e y e
kadiriz!" cevabını verdi. 128. B u n u n üzerine M û s a k e n d i
k a v m i n e "Allah'ın y a r d ı m ı n a sığının ki sonra da t a h a m m ü l
edin. İyi bilin ki yeryüzü Allah'ındır, o n a kulları arasından
dilediğini vâris kılar. A k ı b e t ise Allah'tan korkanların" d e d i .
129. " S e n içimize g e l m e d e n ö n c e de aramıza geldikten
s o n r a da işkenceye u ğ r a d ı k " dediler. " U m u l u r ki R a b b i n i z
hasmınızı helak ederek sizleri y e r y ü z ü n d e halife kılacak da
nasıl hareket edeceğinize b a k a c a k " d e d i . 130. Evet, Bizler
Al-i Firavun'u ibret alsınlar diye kıtlık seneleriyle, sonra
mahsullerin azlığı ile i m t i h a n a çektik.

16 Metinde "gereceğim" şek­


linde geçmektedir.

332
A'RÂF 165
7. S Û R E
9. C Ü Z

1 3 1 . Kendilerine iyilik gelirse " B u bizim h a k k ı m ı z " der­


ler; bir belâ erişecek olursa, M û s a ile yanındakilerin uğur­
s u z l u ğ u n a verirlerdi. H a b e r i n i z o l s u n ki hayrı, şerri a n c a k
Allah'ın elinde, lâkin çokları bilmiyorlar. (Haberiniz olsun ki
onların kendi uğursuz işleri Allatia malum lâkin çokları bunu
y

bilmezler). 1 3 2 . Bunlar M û s a y a "Gözlerimizi o n u n l a bağla­


m a k için bize nasıl bir âyet getirirsen getir, i m k â n ı y o k sana
inanacak değiliz" dediler. 133. Bizler de kudretimizin ayrı
ayrı âyetleri o l m a k üzere kendilerine tufan gönderdik, çekir­
ge gönderdik, haşerat gönderdik, kurbağalar gönderdik, k a n
g ö n d e r d i k . İ m a n ı azametlerine yediremediler. G ü n a h k â r bir
k a v i m oldular. 134. N i h a y e t azap üzerlerine ç ö k ü n c e dediler
ki: "Ya M û s a ! Allah'ın sana verdiği ahdi h ü r m e t i n e olsun bi­
zim için O ' n a yalvar." (Yâ Mûsa! Allah'ın sana verdiği ahdine
tevessül ederek bizim için O'na yalvar! I Yâ Mûsa! Bizim için
Rabbine yalvar. Allah'ın sana verdiği ahdine yemin ederiz ki)
Bu azabı üzerimizden sıyırırsan kat'iyyen sana i m a n ederiz,
Benî israil'i d e m u h a k k a k seninle beraber yollarız (Kasem
ederiz ki bu azabı üzerimizden sıyırırsan kaûyyen sana iman
ederiz...). 1 3 5 . V a k t â k i varacakları z a m a n a k a d a r azabı
üzerlerinden sıyırdık, verdikleri a h d i h e m e n çiğnediler.
1 3 6 . Bizler d e â y â t ı m ı z a yalan diyerek o n l a r d a n b ü s b ü t ü n
gafil d u r d u k l a r ı için k e n d i l e r i n d e n i n t i k a m aldık. H e p s i n i
d e n i z d e b o ğ d u k . 1 3 7 . S o n r a o zilletler i ç i n d e ezilip d u r a n
k a v m i y e r y ü z ü n ü n bereketler y a ğ d ı r d ı ğ ı m ı z şarkına, garbı­
na vâris kıldık.

Yâ M u h a m m e d i İşte R a b b i n i n B e n î İsrail h a k k ı n d a k i parlak


v a d i , gösterdikleri t a h a m m ü l sebebiyle artık yerini bul­
d u . Firavun ile k a v m i n i n v ü c u d a getirdikleri mamureleri,
yükselttikleri binaları da yerlere serdik.

335
A'RÂF
7. S Û R E
9. C Ü Z

1 3 8 . Bizler B e n î İsrail'e denizi geçirdik, yolları bir k a v m i n


üzerine uğradı ki çekilmişler k e n d i putlarına tapıyorlar­
dı, (yollan bir kavmin üzerine uğradı ki, kapanmışlar kendi
putlarına tapıyorlardı.) "Yâ M û s a , şunların birçok ilâhları
o l d u ğ u gibi sen de b i z i m için bir i l â h 1 7 y a p " dediler. " S i z
gerçekten cahil bir k a v i m imişsiniz. 139. Bu gördükleriniz
y o k m u , işte bunların b u l u n d u k l a r ı d i n parça p a r ç a o l m a y a
m a h k û m . İ b a d e t n a m ı n a işledikleri ise baştan b a ş a bâtıl"
dedi. 140. "Allah sizleri b ü t ü n âlemlerin ü s t ü n e geçirmiş­
ken ben t u t u p da sizin için O ' n d a n b a ş k a bir i l â h 1 8 mı
a r a y a c a ğ ı m ? ! " dedi.

141. Ey İsrail oğulları! H a n i Âl-i Firavun size işkencenin


en şiddetlisini tarheder, oğlan çocuklarınızı öldürür, kızla­
rınızı diri bırakırken sizi k u r t a r m ı ş t ı k ki, R a b b i n i z tarafın­
d a n bu sizin için b ü y ü k bir i m t i h a n idi. 142. Bizler M û s a
için o t u z geceyi m î a d e d i n m i ş k e n b u n u on ile t a m a m a er­
dirdik. R a b b i n i n [ m î k â t ı ] 1 9 -kırk gece o l m a k üzere- k e m â l
b u l d u . M û s a kardeşi H a r u n ' a " K a v m i m i n üzerine b e n i m
halifem ol. D a i m a ıslaha çalış, ifsad edenlerin mesleğini tut­
m a ! " dedi. 143. M û s a b i z i m [ m î k â t ı m ı z ] 2 0 üzerine gelerek
R a b b i de o n u kelâm-ı ilâhîsiyle yükseltince (... Rabbi de ona
kelâm-ı ilâhîsiyle hitap edince) " R a b b i m b a n a g ö r ü n ki S a n a
b a k a y ı m " dedi. " B e n i asla göremezsin (Beni görmene imkân
yok), lâkin d a ğ a bak, eğer yerinde d u r u y o r s a d e m e k sen de
Beni göreceksin" b u y u r d u . Vaktâ ki R a b b i d a ğ a tecellî kıl­
dı, o n u h u r d a h a ş etti (pâre pare etti), M û s a ise baygın d ü ş ­
tü. Ayıldığı z a m a n "Yâ Rabbe'l-âlemîn! Seni tenzih ederim
17 Metinde bu kelime "Al­
lah" olarak geçmektedir. söylediğim sözden, işte S a n a rücû ettim, azametine i m a n
18 Metinde bu kelime "Al­ edenlerin ilkiyim!" dedi.
lah" olarak geçmektedir.
19 Metinde bu kelimenin
yeri boş bırakılmıştır.
20 Metinde bu kelimenin
yeri boş bırakılmıştır.

336
A'RÂF 167
7. S Û R E
9. CÜZ

144. "Yâ M û s a ! B e n seni vahiylerimle, sonra k e l â m ı m l a in­


sanların üzerine geçirdim. S a n a her ne verdimse o n u alarak
şükredenlerden ol!" b u y u r d u . 1 4 5 . Bizler [levhalarda] 2 1 o n a
herşeyi, [ m e v ' i z a ] 2 2 ve a h k â m ı n tafsiline dair m u h t a ç olduk­
ları herşeyi yazdık ve d e d i k ki: " K e n d i n b u n a d ö r t el ile sarıl,
k a v m i n e de emret: O n u n o güzel a h k â m ı n a sarılsınlar. B e n
sizlere fâsıkların y u r d u n u göstereceğim" (taatimden uzakla­
şanların yıkık yurtlarını sizlere göstereceğim). 146. Yeryüzünde
hakları olmaksızın büyüklenenleri k u d r e t i m i n delâilini g ö ­
rebilmekten uzaklaştıracağım. Artık b ü t ü n âyetleri görseler
o n a i m a n etmezler. Reşâdın y o l u n u görseler o n u kendilerine
meslek edinmezler de dalâlin y o l u n u görseler o n u kendi­
lerine meslek edinirler. Bu da âyetlerimize yalan demeleri,
onları gafletle geçiştirmeleri yüzündendir. 147. S o n r a bizim
âyetlerimizi ve kendilerinin âhirete varacaklarını inkâr eden­
lerin hayır n â m ı n a b ü t ü n işledikleri heder oluyor. Bunlar is­
yanlarının cezasını görmezler de ne görürler? 1 4 8 . Musa'nın
arkasından k a v m i kendilerinin m a d e n î 2 3 ziynetlerinden bir
tane [ b ö ğ ü r e n ] 2 4 [ d a n a ] 2 5 bir heykel dökerek o n u i l â h 2 6 edin­
diler. H e y h a t , görmediler mi ki ne kendilerine söz söyleme­
ye, ne yol göstermeye kadir değil. İşte o n u i l â h 2 7 edindiler.
B u n u n l a beraber zaten nefislerine zulmetmişlerden idiler.
1 4 9 . Vaktâ ki p i ş m a n oldular, vaktâ ki dalâle düştüklerini
gözleriyle gördüler, "Yemin ederiz R a b b i m i z hâlimize acı- ^J^S^S^
m a z , isyanımızı bağışlamazsa kat'iyyen hüsranı boylayanlar- 22 Metinde b u kelimenin
« 1 w i5) 1 1.1 yeri boş bırakılmıştır.
d a n olacağız! dediler. 23 M e t i n d e . m e d e n f şek .
ünde yazılmıştır.
24 Metinde bu kelime "bu­
gün" şeklinde yazılmıştır.
25 Metinde bu kelimenin
yeri boş bırakılmıştır.
26 Metinde bu kelime "Al­
lah" olarak geçmektedir.
27 Metinde bu kelime "Al­
lah" olarak geçmektedir.

339
168 A'RÂF
7. SÛP.E
9. C Ü Z

150. M û s a p e k kızgın bir halde (hem kızgın, hem müteessir


bir halde) k a v m i n i n yanına d ö n ü n c e , " B e n d e n sonra şu b a n a
ettiğiniz ne k ö t ü bir haleflik! R a b b i n i z i n e m r i n d e n d a h a mı
evvel d a v r a n m a k istediniz?!" diyerek elvâhı yere attı. Kar­
deşinin b a ş ı n d a n yakalayıp o n u k e n d i n e d o ğ r u ç e k m e ğ e
başladı, o da " A n a c ı ğ ı m ı n oğlu! E m i n ol ki herifler beni
hırpaladılar, az kaldı öldürüyorlardı. G e l , b e n i m y ü z ü m d e n
d ü ş m a n l a r ı sevindirme. H e m öyle nefislerine z u l m e t m i ş
bir k a v i m ile beni bir t u t m a ! " dedi. 151. M û s a : "Yâ R a b b i !
H e m b e n i m , h e m k a r d e ş i m i n suçlarımızı bağışla, her ikimi­
zi rahmetinin h a r î m i n e sokulanlardan et! Sen ki E r h a m u r-
Râhimîn'sin!" diyerek yalvardı. 152. D a n a y ı i l â h 2 8 edinen
kimseler y o k m u , işte onlara kendilerinin R a b b i tarafından
h e m gazap, h e m bu d ü n y a diriliğinde zillet erişecek (... on­
lara RabbÜl-âlemînin gazabı erişeceğinden başka bu dünya
diriliğinde zillete uğrayacaklar). Bizler müfterilere böyle ceza
ederiz. 153. Kötülükleri işleyip de arkasından Allah'a rücû
ile i m a n getirenlere gelince, ş ü p h e y o k ki R a b b i n o n d a n
s o n r a da yine gafur, yine rahimdir.

154. Vaktâ ki Musa'nın gazabı d i n d i , elvâhı yerden aldı.


O n u n üzerindeki yazılarda R a b b u 1-âlemîn'den korkanlar
için hidayet vardı, r a h m e t vardı. 155. M û s a [ m î k â t ı m ı z a ] 2 9
g e t i r m e k için k a v m i n d e n yetmiş kişi ayırmıştı. B u n l a r te­
p e d e n tırnağa titremeğe başlayınca (bunları bir titremedir
28 Metinde bu kelime "Al­ alınca) dedi ki: "Yâ R a b b i ! D i l e m i ş olaydın onları da, beni
lah" olarak geçmektedir.
29 Metinde bu kelimenin de d a h a evvel helak ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin ettik­
yeri boş bırakılmıştır.
leri y ü z ü n d e n Sen bizleri helak eder misin?! Evet, o b a ş k a
30 155. âyetin bir bölümü­
nü daha önce şöyle tercüme bir şey değil, a n c a k S e n i n tarafından bir belâ ki S e n o n u n ­
etmiştir: "İçimizdeki beyin­
sizlerin işledikleri yüzünden la dilediğini y o l d a n çıkarırsın, dilediğini yola getirirsin.
bizi helak eder misin Alla-
hım?!" {SR, X / 2 3 9 , 28 Mart
Sen b i z i m efendimizsin (sahibimizsin). Suçlarımızı bağışla,
1329, s. 7 3 ; SF, Hakkın Ses­
hâlimize acı ki, S e n bağışlayanların en hayırlısısın." 3 0
leri, 1928, s. 194'den nakle­
den: BKŞ, s. 2 1 0 ) .

340
A'RÂF 169
7. S Û R E
9. C Ü Z

156. Sen bizim için h e m bu d ü n y a d a , h e m âhirette iyilik


yaz (Sen bizlere gerek bu dünya için, gerek âhiret için iyilik
yaz). İşte bizler S a n a rücû ettik!" B u y u r d u ki: "Azabıma B e n
dilediğimi uğratırım, r a h m e t i m e gelince o herşeyi kucakla­
mıştır (kuşatmıştır). B e n o n u o kimseler için yazacağım ki
B a n a isyandan çekinirler, zekâtı verirler. O kimseler için
ki âyetlerimize i m a n getirirler. 1 5 7 . O n l a r ki adını sanını
kendilerinin Tevrat ile İncil'de yazılı buldukları o K i t a p sa­
hibi ü m m î Peygamberin izince giderler. O kendilerine iyili­
ği emreder, o kendilerini kötülükten nehyeder. Pâk şeyleri
kendileri için helâl kılar, m u r d a r şeyleri (soysuz şeyleri) ken­
dileri için h a r a m kılar. Sırtlarındaki yükleri, üzerlerindeki
zincirleri indirir. O kimseler ki o n a i m a n getirirler, o n u teyid
ederler, o n a y a r d ı m d a bulunurlar. Nübüvvetiyle beraber in­
dirilen ışığınca yürürler. İşte felaha erecekler bunlardır."

1 5 8 . Yâ M u h a m m e d , şöyle de: " E y insanlar! H a b e r i n i z olsun,


b e n Allah'ın hepinize birden p e y g a m b e r i y i m . O Allah'ın ki
göklerin, yerin m ü l k ü O ' n u n , K e n d i s i n d e n b a ş k a i l â h 3 1 yok.
C a n veren O , öldüren O . Gelin, Allah'a i m a n getirin. S o n r a
O ' n u n ü m m î bir nebî olan o Peygamberine i m a n edin ki,
Allah'a inanır, b ü t ü n kitaplarına inanır. G e l i n , o n u n izince
y ü r ü y ü n ki d o ğ r u yolu tutabilesiniz." 1 5 9 . M u s a ' n ı n kav­
mi içinden bir ü m m e t de vardı ki yolu d o s d o ğ r u gösteriyor,
h ü k m ü d o s d o ğ r u veriyor.

31 Metinde bu kelime "Al­


lah" olarak geçmektedir.

343
170 A'RÂF
7. S Û R E
9. C Ü Z

160. O n l a r ı Bizler on iki b o y a (sıbta), o kadar ü m m e t e ayır­


dık. M u s a ' y a da k a v m i kendisinden su bulmasını isteyince,
"Asan ile taşa vur!" diye vahyettik. H e m e n içinden on iki
pınar a k m a ğ a başladı. H e r kabile kendi içeceği pınarı bili­
yordu. S o n r a üzerlerine buluttan gölge çektik. Kendilerine
kudret helvası ile bıldırcın indirdik. " M e r z û k o l d u ğ u n u z
p â k nimetlerimizden yeyin!" dedik. O n l a r z u l m ü Bize et­
miyorlardı, lâkin z u l m ü nefislerine ediyorlardı. 161. H a n i
onlara şöyle b u y u r u l m u ş t u : " B u şehre yerleşin, içindeki ni­
metlerden istediğiniz kadar yeyin, yalnız 'Yâ R a b b i , S e n d e n
dileğimiz b o y n u m u z d a k i vebali indirmendir' deyin. Bir de
k a p ı d a n secde-i şükrana k a p a n a r a k girin ki suçlarınızı bağış­
layalım, ihlâsı olanlarınızın sevabını a m i r a l i m . " î 62. B u n u n
üzerine içlerinden yolsuzluk edenler kendilerine söylenen
sözü başka şekle koydular. Bizler de onların yolsuzluk etme­
lerine karşılık gökten üzerlerine azap indirdik.

163. Yâ M u h a m m e d i O n l a r a denizin yanı b a ş ı n d a b u l u n a n


şehrin başına geleni sor. H a n i cumartesinin hürmetini çiğ­
niyorlardı. H a n i cumartesine tazim ettikleri g ü n balıkları
s u y u n y ü z ü n e çıkmış olarak kendilerine geliyor da cumar­
tesine tazim etmedikleri g ü n gelmiyordu. İşte tâatten uzak­
laşmış olmaları y ü z ü n d e n onları biz böyle i m t i h a n a çekeriz.

344
A'RÂF 171
7. S Û R E
9. C Ü Z

1 6 4 . İçlerinden bir ü m m e t dediler ki: " N e d e n kendileri­


ni Allah'ın helak edeceği, y a h u t şiddetli bir azap ile tazip
eyleyeceği böyle bir k a v m e nasihat veriyorsunuz?" B u n l a r
d a , " R a b b i n i z i n y a n ı n d a m a z u r o l m a k l ı ğ ı m ı z için, bir d e
kendileri belki Allah'tan korkarlar diye veriyoruz" dediler.
1 6 5 . B u n u n üzerine vaktâ ki ayrılmaları m a k s a d ı y l a söy­
lenilen sözleri bıraktılar, Bizler o k ö t ü l ü k t e n nehy edenle­
ri kurtardık da nefislerine z u l m eyleyenleri, tâatten uzak­
laşmaları y ü z ü n d e n şiddetli azaba uğrattık. 166. Vaktâ ki
nehyedildikleri m e â s î d e n v a z g e ç m e k azametlerine d o k u n d u ,
Bizler d e kendilerine " M a y m u n kesilin! C e h e n n e m o l u n ! "
dedik.

167. Y â M u h a m m e d ! H a n i R a b b i n kıyamet g ü n ü n e kadar


onların üzerine d a i m a kendilerine işkencelerin en fecîini tar-
hedecek olanları g ö n d e r m e k için ahdetmişti. Ş ü p h e y o k ki
R a b b i n i n ikâbı ç o k serî', yine ş ü p h e y o k ki O ' n u n gufranı
hadsiz, rahmeti pâyânsız. 168. S o n r a onları bizler yeryüzün­
de c e m a a t c e m a a t dağıttık. İçlerinden salihleri o l d u ğ u gibi
diğer türlüleri de var. B a ş k a c a kendilerini h a k k a rücû e t m e ­
leri için k â h nimetlerle, kâh musibetlerle i m t i h a n a çektik.
169. Arkalarından yerlerine birtakım nâ-halefler (soysuzlar)
geldiler. Tevrat'a vâris oldular. Bir halde ki bu şerefsiz d ü n ­
yanın metâını alıyorlar da yine " B i z i m g ü n a h ı m ı z bağışlana­
cak" diyorlar. B u n u n l a beraber ellerine öyle bir m e t â d a h a
geçse yine alacaklar. Bunların Allah'a karşı h a k t a n b a ş k a bir
şey söylemeyeceklerine Kitap'tan kendilerinden m i s a k alın­
mış değil miydi? S o n r a içindekini o k u m a d ı l a r mıydı? H a l ­
b u k i âhiret evi Allah'tan korkanlar için d a h a hayırlı, siz b u n u
akıl etmez misiniz? 1 7 0 . O kimseler ki Allah'ın K i t a b ı ' n a
sarılırlar, namazlarını kılarlar. Elbette bizler salâha uğraşan­
ların ecrini hiçbir z a m a n zayi etmeyiz.

347
172 A'RÂF
7. S Û R E
9. C Ü Z

1 1. H a n i Bizler dağı bir gölgelik imiş gibi üzerlerine ger­


dik de tepelerine düşeceğini görmeleri üzerine "Verdiğimiz
Kitab'a dört elle sarılın, içinde olanı d a i m a anın ki meâsîden
kurtulabilesiniz" dedik. 172. H a n i R a b b i n A d e m oğulla­
rından, onların sulblerinden nesillerini çıkarmıştı da, " B e n
sizin R a b b i n i z değil m i y i m ? " diye onları kendilerine karşı
işhad etmişti. O n l a r şöyle dediler: "Evet, şehadet ediyoruz!"
Tâ ki kıyamet g ü n ü " b i z b u n d a n gafil idik" demeyesiniz;
173. yahut " m ü ş r i k olan yalnız vaktiyle bizim atalarımızdı,
bizlerse onlardan sonra gelmiş bir nesil idik. S e n butlanın
revacına çalışanların ettikleri y ü z ü n d e n bizleri helak eder
m i s i n ? " demeyesiniz. 174. İşte h a k k a rücû etmeleri için ken­
dilerine âyetlerimizi böyle ayrı ayrı bildiriyoruz.

175. Yâ M u h a m m e d ! Sen onlara o k i m s e n i n başına geleni


(kıssasını I vakasını) o k u ki âyetlerimizi kendisine s u n d u ğ u ­
m u z halde h e p s i n d e n sıyrıldı, sonra yanına şeytan s o k u l d u .
Artık dalâle düşenlerden o l d u . ! 76. Bizler dileseydik o n u
yükseltirdik, lâkin kendisi topraklara k a p a n d ı , hevesâtına
kapıldı. Herifin hâli tıpkı k ö p e ğ i n hâli: Üzerine varırsan di­
lini çıkarır, solur; bırakırsan yine dilini çıkarır, solur. B u , işte
âyâtımızı yalancı çıkaranların hâli.

Yâ M u h a m m e d , sen kıssayı kendilerine söyle, belki d ü ş ü n ü r


hisse alırlar. 177 H â l i ne y a m a n d ı r o k a v m i n ki, âyetlerimize
yalan derler, kendi nefislerine zulmederlerdi (..âyetlerimize
yalan diyerek nefislerine zulmediyorlardı). 178. Allah k i m e hi­
dayet verirse d o ğ r u yolu tutan işte o; kimleri de saptırırsa
hüsrana düşenler işte onlar.

348
A'RÂF 173
7. S Û R E
9. C Ü Z

1 7 9 . Bizler cinden, insden b i r ç o ğ u n u (çoğunu) c e h e n n e m


için yarattık (cehennemlik yarattık). B u n l a r ı n öyle kalple­
ri var ki o n u n l a duymazlar, öyle gözleri var ki onlarla gör­
mezler. Ö y l e kulakları var ki onlarla işitmezler, işte bunlar
behîmeler gibi (hayvanlar gibi), hayır b u n l a r d a h a y a m a n
bir dalâl içindeler. T a m a m ı y l a gafil olanlar işte b u n l a r . 3 2
1 8 0 . En güzel isimler Allah'ın, o n u n için sizler K e n d i s i n i
onlarla çağırın, h a k t a n ayrılanların verdikleri isimleri bı­
rakın (..Kendisini onlarla çağırın, yoksa Allah'a verdikleri
isimlerde haktan ayrılanlara uymayın). B u n l a r ettiklerinin
cezasını bulacaklar. 1 8 1 . Evet, yarattıklarımızın içinde öyle
ü m m e t de var ki yolu d o s d o ğ r u gösterirler, h ü k m ü d o s d o ğ ­
ru verirler. 1 8 2 . Ayetlerimiz için yalan diyenlere gelince, hiç
bilmeyecekleri surette kendilerini yavaş yavaş helake (azaba)
yaklaştıracağız. 183. H e m B e n onlara m e y d a n vermek­
teyim. Evet, B e n i m [ k e y d ' i m i n ] kuvvetli o l d u ğ u aşikâr.
33

184. Bunlar düşünmüyorlar mı ki, arkadaşlarında c ü n u n d a n


eser yok?! Kendisi açık surette akıbeti veren peygamberden
başka bir şey değil. 1 8 5 . Bunlar göklerin melekûtuna, yerin
melekûtuna, hâsılı Allah'ın yarattığı şeylerin hiçbirine bak­
32 179. âyetin bir bölümü­
mıyorlar mı? S o n r a şuna, şu ecellerinin yaklaşmış olması ih­ nü daha önce şöyle tercüme
etmiştir: "Kalpleri var, lâkin
timaline bir kere d ö n ü p de bakmıyorlar mı? Artık b u n a i m a n duygu nedir bilmezler; göz­
etmedikten sonra acaba hangi söze inanırlar?! 186. K i m i 34 leri var, fakat görmezler;
kulakları var, öyle iken işit­
Allah saptırırsa o n u yola getirecek olamaz. O böylelerini ken­ mezler; işte bunlar behâim
sürüleri gibidir, hayır bunlar
di azgınlıkları içinde serseri bırakır. behîmelerden daha şaşkındır.
Bunlar yok mu, asıl gafiller­
1 8 7 . Yâ M u h a m m e d , sana "istikrarı ne z a m a n ? " diye kıya­ dir." (SR, X X I / 5 2 7 , 22 Nisan
1339, s. 54'den nakleden:
m e t z a m a n ı n ı soruyorlar. Şöyle d e : " O n u n ilmi yalnız R a b - BKŞ, s. 2 1 0 ) .

b i m d e , vakti gelince m e y d a n a getirecek a n c a k Kendisidir. 33 Metinde bu kelimenin


yeri boş bırakılmıştır.
S o r d u ğ u n u z u n dehşeti göklere, yere ağır gelmekte. O sizin 34 185. âyetin bir bölümünü
üzerinize ansızın çökecek, başka türlü değil." daha önce şöyle tercüme et­
miştir: "Melekût-i semâvâta,
melekût-i arza, hâsılı Allah'ın
Y â M u h a m m e d ! G ü y a o n u bilmeye m ü ş t a k imişsin gibi sana yarattığı bütün şeylere bak­
mıyorlar mı?" (AKC, 1339,
soruyorlar, de ki: " O n u n ilmi a n c a k Allah'ta, a m a insanların
s. 29'dan nakleden: BKŞ, s.
ç o ğ u bilmiyorlar." 210).

351
174 A'RÂF
7. S Û R E
9. C Ü Z

188. Yâ M u h a m m e d , onlara de ki: " H a k k ı m d a Allah'ın di­


lediğinden başka nefsim için ne bir kazanç, ne bir ziyan be­
n i m elimde değil. Eğer gaybı ö n c e d e n bilseydim h e p hayırlı
şeyler edinirdim, hiç y a n ı m a şer u ğ r a m a z d ı . B e n i m a n eden
k a v m e Allah'ın h e m azabını haber verici, h e m rahmetini
müjdeleyici bir k i m s e d e n başkası değilim." 189. O öyle
bir Allah ki sizleri tek bir kişiden m e y d a n a çıkardı. Eşini
de kendisinin o n a ısınması için yine kendisinden v ü c u d a
getirdi. Vaktâ ki eşinin yanına geldi, beriki hafif bir y ü k ü n
hâmili olarak bir m ü d d e t o yükle d ü ş t ü kalktı. S o n r a ağır-
laşınca " E ğ e r bize g ü r b ü z bir ç o c u k verirsen y e m i n ederiz
ki ihsanınla şükredenlerden o l u r u z " diye ikisi birden Allah'a
yalvardılar, i 90. Allah kendilerine g ü r b ü z bir ç o c u k verdiği
gibi tuttular O ' n a kendi vergisi üzerinde şerikler k o ş m a ğ a
başladılar, ki bunların koştukları şeriklerin h e p s i n d e n m ü ­
nezzehtir. 19 1 192. Bir şey y a r a t m a k kendilerinin sânından
o l m a m a k l a beraber kendileri yaratılmış olan, onlara yardım
edemedikleri gibi kendilerine de yardımı d o k u n a m a y a n bir
yığın putları mı Allah'a şerik koşuyorlar? 193, Eğer bunla­
rı size d o ğ r u yolu göstermeye çağırırsanız sizi dinlemezler.
Evet, kendilerini çağırdınız mı yahut susuyor m u s u n u z hak­
kınızda ikisi de birdir. 1 94. Şu sizlerin Allah'ı bırakarak ken­
dilerine taptıklarınız ş ü p h e y o k ki b ü t ü n sizin gibi kullardır.
Eğer bunların i l â h 3 5 oldukları davasında haklı iseniz çağı­
rın görelim de size icabet etsinler. 1 95. A c a b a kendilerinin
o n u n l a yürüdükleri ayakları mı var? Yoksa o n u n l a saldırdık­
ları elleri mi var? Yoksa o n u n l a gördükleri gözleri mi var?
Yoksa o n u n l a işittikleri kulakları mı var?

Yâ M u h a m m e d , de ki: " B ü t ü n Allah'a şerik koştuklarınızı


çağırın, sonra b e n i m için istediğiniz tuzağı k u r u n , hiç de
b a n a g ö z açtırmayın!
35 Metinde bu kelime "Al­
lah" şeklinde yazılmıştır.

352
A'RÂF 175
7. S Û R E
9. C Ü Z

196. İşte beni k o r u y a n (koruyacak), b a n a Kitab'ı g ö n d e r e n


Allah'tır ki O b ü t ü n salih kullarını korur. 197. Sizlerin O ' n u
bırakarak kendilerinden m e d e t u m d u k l a r ı n ı z ise ne sizlere
i m d a t edebilirler, ne de nefislerine yardımları d o k u n u r .
198. Bunları d o ğ r u y o l u göstermeye çağırırsanız işitmezler.
S a n a bakıyorlar sanırsın, halbuki görmezler. 199. Kolaylıkla
verileni al, ([örfü] 36 ihtiyar ile) iyiliği emret. Kendilerini bil­
mezlerden başını çevir. 200. Şayet şeytandan g e l m e bir saik
seni fenalığa sevketmek isterse Allah'a sığın, ş ü p h e y o k ki O
h e m işitiyor, h e m biliyor. 2 0 1 . Allah'tan korkanlar şeytan
tarafından kendilerine bir h a y a l 3 7 estiği gibi Allah'ı anar­
lar da h e m e n basiretlerine sahip kesilirler. 202. Şeytanlara
kardeş olanlara gelince şeytanlar bunların dalâline y a r d ı m
ederler, hiç de yakalarını bırakmazlar.

203. Yâ M u h a m m e d , sen onlara bir âyet getirmediğin za­


m a n , " K e n d i n d e n uydursaydın" diyorlar. (Sen onlara dile­
dikleri mucizeyi göstermeyince "Allah'tan isteseydin â!" diyor­
lar). Sen de ki: " R a b b i m d e n b a n a her ne vahyedilirse ben
ancak o n a ittiba ederim. B u K u r ' a n , R a b b i n i z d e n gelmiş
açık hüccetlerdir, hidayettir, rahmettir." 204. K u r ' a n o k u n ­
d u ğ u z a m a n dinleyin, sesinizi de kesin ki Allah'ın rahmetine
erebilesiniz. 205. R a b b i n i h e m yalvararak, h e m korkarak,
gerek içinden, gerek yüksek sesle o l m a m a k üzere açıktan an,
sakın O ' n u u n u t a n gafillerden o l m a ! 206. R a b b i n i n y a n ı n d a
olanlar O ' n a kulluktan çekinmezler, O ' n u tenzih ederler ve
secdeye a n c a k O ' n u n için varırlar.

36 Metinde bu kelime yan­


lış olarak "unsuru" şeklinde
okunmuştur.
37 Metinde bu kelime "hay­
li" şeklinde yazılmıştır.

355
176 ENFÂL
8. S Û R E
9. C Ü Z

ENFÂL SÛRESI

Bismillâhirrahmânirrahîm

1. Yâ M u h a m m e d , sana ganimetleri soruyorlar. De ki: " G a ­


nimetler Allah ile Peygamberindir. O n u n için sizler gerçek­
ten i m a n etmişseniz Allah'tan k o r k u n da, birbirinizle aranızı
düzeltin. Allah'ın emrini, Peygamberinin s ö z ü n ü dinleyin."
2. Gerçekten i m a n a gelenler ancak o kimselerdir ki Allah
anıldığı z a m a n yürekleri titrer, âyetleri kendilerine o k u n u n ­
ca imanları artar. S o n r a yalnız R a b b u 1-âlemîn'e tevekkül
ederler. 3 O kimseler ki n a m a z kılarlar, kendilerine verdi­
ğimiz rızıklardan m u h t a ç olanlara dağıtırlar. 4 İşte b u n ­
lar hakkıyla m ü ' m i n olanlardır. R a b b u 1-âlemîn'in y a n ı n d a
bunlara yüksek dereceler var, gufran var, naîm-i cennet var.
x H a n i bu da o n u n gibi ki, R a b b i n h a k olan bir hareket
o l m a k üzere seni evinden 1 çıkarmıştı. M ü m i n l e r d e n bir
fırka ise hiç b u n u hoş görmüyorlardı. 6 H a k kendilerine
aşikâr o l m u ş k e n -güya göre göre ö l ü m e sürükleniyorlarmış
gibi- seninle m ü n a k a ş a ediyorlardı. 7. H a n i Allah size iki
kafileden birinin elinize düşeceğini v a d b u y u r m a k t a idi, siz
de hangisi kuvvetli değilse elinize o n u n d ü ş m e s i n i istiyor­
d u n u z . Allah ise indirdiği âyâtı ile h a k k a yerini b u l d u r m a ­
yı, kâfirlerin de arkasını almayı diliyordu. 8. H a k k a yerini
b u l d u r m a k , bâtılın d a k o l u n u kanadını k ı r m a k için b u n u
takdir b u y u r d u . Varsınlar m ü c r i m l e r istemesinler.

1 Metinde bu kelime "on­


dan" şeklinde yazılmıştır.

356
ENFÂL 177
8. S Û R E
9. C Ü Z

9 . H a n i R a b b i n i z d e n i s t i m d a d e d i y o r d u n u z d a "İşte i m d a ­
dınıza birbiri arkasından giden bin melek g ö n d e r d i m " diye
size icabet kılmıştı. 10. H e m Allah o n u sırf zafer m ü j d e ­
si olsun, kalplerinize o n u n l a i t m i n a n gelsin diye kılmıştı.
N u s r e t a n c a k Allah tarafından olur. Allah'ın azîz o l d u ğ u n d a ,
h a k i m o l d u ğ u n d a ş ü p h e y o k . 2 1 1 . H a n i kendisinden gelen
bir huzura d a l m a n ı z için (Hani kendisinden gelen bir huzur
olmak üzere) sizi u y k u altında bırakıyordu (sizi uykuya bastı­
rıyordu). S o n r a da bedeninizi o n u n l a p a k kılmak, üstünüz­
d e n şeytanın murdarlığını gidermek, yüreklerinize kuvvet
v e r m e k ve ayaklarınızı o n u n l a yerinde m u h k e m b u l u n d u r ­
m a k için g ö k t e n üzerinize y a ğ m u r indiriyordu. 12. H a n i
R a b b i n meleklere ş u n u vahyediyordu: " B e n sizinle berabe­
rim, sebat etmeleri için m ü m i n l e r i teyid edin, deyin ki ben
kâfirlerin yüreklerine k o r k u vereceğim, siz de kılıcı b o y u n ­
larının ü s t ü n e çalın, parmaklarının üstüne çalın." 13, İşte
2 10. âyetin bir b ö l ü m ü n ü
b u , kendilerinin Allah ile Peygamberine karşı gelmelerinden daha önce şöyle tercüme
etmiştir: " N u s r e t ve m u -
oluyor. K i m Allah ile Peygamberine karşı gelirse iyi bilsin zafferiyeti ihsan edecek an­
cak C e n â b - ı Hak'tır." (SR,
ki Allah'ın ikâbı şiddetlidir. 14. işte bu size azap, tadın da X I I I / 3 1 5 , 13 Teşrîn-i Sânı
görün! Kâfirlerin başına gelecek c e h e n n e m azabı da başka. 1 3 3 0 , s. 23'den nakleden:
BKŞ, s. 211).
15. Ey i m a n edenler! Küfr içinde olanlara o r d u hâlinde karşı 3 15-16. âyetleri daha önce
şöyle tercüme etmiştir: " E y
gelirseniz onlara arkanızı d ö n m e y i n . 16. K i m öyle bir g ü n d e iman edenler! Siz kâfirlerle
harb için karşılaştığınızda
d ö n ü p yine harbe girecek, yahut b a ş k a bir müfrezeye katı­ onları ç o k bulursanız, kaçıp
şacak olmaksızın h a s m a arkasını dönerse, Allah'ın gazabına da onlara arkanızı çevir­
meyiniz. Böyle bir zamanda
uğramış olur. Artık o n u n barınacağı yer de c e h e n n e m d i r ki, tekrar hücum niyetiyle geri
çekilerek yahut müslüman¬
o ne k ö t ü bir akıbettir! 3 lardan diğer muhariblere yar­
dım niyetiyle bir tarafa iltihak
ederek arkalarını çevirenler
müstesna olmak üzere her
kim küffara ardını çevirirse,
Allah Teâlâ tarafından büyük
bir gazaba giriftar olmuş olur.
Ve son y u r d u cehennemdir.
C e h e n n e m ne fena varıla­
cak yerdir!" (5/?,XIII/315, 13
Teşrîn-i Sânı 1330, s. 22-23'den
nakleden: BKŞ, s. 211).

359
178 ENFÂL
8. S Û R E
9. CÜZ

4 Metinde bu kelime "işi­ Onları siz öldürmediniz, lâkin onları Allah öldürdü. H e m
tim" şeklinde yazılmıştır.
o n u attığın z a m a n sen a t m a d ı n yâ M u h a m m e d , lâkin o n u
5 24. âyeti daha önce üç
farklı şekilde tercüme etmiş­ Allah attı. Bu da m ü m i n l e r e kendi tarafından parlak bir ke­
tir:
remde b u l u n m a k içindi. Ş ü p h e y o k ki Allah söylediklerini­
a) "Ey iman eden kimseler!
Allah ile Peygamberin size zi işitiyor, düşündüklerinizi biliyor. 18. İşte olanı gördünüz.
hayat verecek davetine icabet
ediniz; hem iyi biliniz ki Al­
Allah'ın kâfirler tarafından kurulan tuzağı h ü k ü m s ü z bırak­
lah insanın kendisi ile kalbi tığı da aşikâr. 19. Mekkeliler zafer istiyorsanız işte zafer aya­
arasına girer; şu da malu­
m u n u z olsun ki sizler O'nun ğınıza geldi (Zafer sizi buldu). Eğer bu halden vazgeçerseniz
huzurunda toplanacaksınız."
(SR, V I I I / 2 0 1 , 28 Haziran
hakkınızda daha iyi olur. Yok döner yeniden başlarsanız Biz
1328, s. 353'den nakleden: de başlarız. H e m o z a m a n askerleriniz istediği kadar çok ol­
M&S.211).
b) "Ey cemaat-i müslimîn, ey
sun, başınıza geleceğin zerresini bile ebediyen defedemez (...
Allah'ın dinine iman eden­ başınıza geleceğin zerresine bile ebediyen mâni olamaz). Ç ü n k ü
ler! İcabet ediniz: Allah'a,
Allah'ın davetine, Allah'ın Allah mu minlerle beraber.
R e s u l ü n e , o Resul-i muh­
teremin davetine, evet, on­ 20, Ey i m a n edenler! Allah ve Peygamberine itaat edin, söy­
ların sizin için hayat-ı mahz
olan davetine... Allah'ın, lediklerimi işitip d u r d u ğ u n u z halde isyan ile kendisinde [n]
R e s u l ü n ü n sizin hakkınızda
mahz-ı hayat olacak birçok
yüz çevirmeyin. 2 ! . Sonra hiç kulak asmamalarıyla beraber
evamiri var; onları ifa eder­ "işittik" 4 diyenler gibi de olmayın. 22 Yeryüzünde yürüyen­
seniz gerek bugünki hayat-ı
fâniyenizde, gerek yarınki lerin Allah'a göre en k ö t ü s ü hakkı d u y m a y a n o sağırlar, o dil­
hayat-ı sermediyenizde me-
sud olur, rahatla, saadetle ya­
sizlerdir ki idrak etmezler. 23 Allah onlarda bir hayır görseydi
şarsınız. Sonra bilmiş olunuz kendilerine hakkı duyururdu. Şayet bu hallerinde duyuraydı
ki Cenâb-ı Hak, insanın kal­
bi ile kendi arasına girer, yani kabul etmeyerek yüzlerini çevirirlerdi.
mahlûkunun bütün esrarına
muttali olur. Ş u n u da bili­ 21 Ey i m a n edenler! Sizi kendinize hayat verecek şeylere da­
niz ki yine merciiniz Allahu
Zülcelâl'dir." {SR, K / 2 3 0 , 24 vet ettikleri z a m a n Allah ile Peygambere icabet edin. Bir de
Kânun-i Sânı 1328, s. 373'den
nakleden: BKŞ, s. 2 1 1 ) .
bilin ki Allah insanın kalbi ile kendisi arasına girer. Ş u n d a n
c) "Ey Tanrı'nın birliğine, haberiniz olsun ki sizler hasredilerek başkasının değil, O ' n u n
Kitabı'na, Peygamberine, sair
karşısına çıkacaksınız. 5 25, Sonra öyle bir fitneden sakının ki
inanılması zaruri olan şeyle­
rin hepsine inanan, hepsini hiçbir zaman yalnız içinizden zulmetmiş olanlara d o k u n m a k ­
samîm-i kalb ile tasdik eden
müslümanlar! İcabet ediniz, la kalmaz. Allah'ın ikâbı şedîd o l d u ğ u n u da bilin. 6
itaat ediniz, yürüyünüz, ko­
şunuz; Allah'a doğru, Pey­
gamberine doğru koşunuz.
Sizi ihya edecek; dünyada, sizleri davet ettikleri zaman... İyice bilmiş olunuz ki Cenâb-ı H a k insanın kendisiyle kalbi ara­
ukbâda hayatınızı, necatınızı, sına girer; yani onun yalnız harekâtını değil, kalbinden geçen menviyâtını da görür; ne düşün­
saadetinizi temin eyleyecek, düğünü, ne yapmak istediğini bilir. Kezâlik şunu da hatırınızdan hiçbir zaman çıkarmayın ki ne
her türlü manasıyla hayat ve­ olursanız olunuz, ne türlü yaşarsanız yaşayınız, sonunda Allahu Zülcelâl'in huzuruna çıkarak
recek, ruh verecek evâmirini, bu âlemdeki bütün işlerinizin, bütün düşüncelerinizin, elhâsıl bütün hayatınızın hesabını vere­
ahkâmını, vesâyâsını kabule ceksiniz." (SR, X V I I I / 4 6 5 , 3 Kânun-i Evvel 1336, s. 267'den nakleden: BKŞ, s. 2 1 2 ) .

360
ENFÂL 179
8. S Û R E
9. C Ü Z

26, Bir de ş u n u hatırlayın ki sizler yeryüzünde ezilip d u r a n


bir azlıktınız. İnsanların ansızın üzerinize gelerek sizi yaka­
lamalarından k o r k u y o r d u n u z . O sizleri barındırdı, O sizle­
ri i m d a d ı ile teyid etti. O sizlere p â k rızıklar verdi. Bunları
anın ki şükredebilesiniz.
6 2 5 . âyeti daha ö n c e üç
farklı şekilde tercüme et­
27. Ey iman edenler! Allah ile Peygambere hıyanet etmeyeceği­ miştir:

niz gibi emanetlerinize de bile bile hıyanet etmeyin. 7 28. Sonra a) "Bir de belânın öylesin­
den sakınınız ki o hiçbir
iyi bilin ki ne mallarınız, ne çocuklarınız sizin için imtihandan zaman yalnız içinizden
zâlimlere isabet etmez;
başka bir şey değil. Allah'ın yanında ise azîm ecirler var. sonra bilmiş olunuz ki Al­
lah'ın azabı yamandır." (SR,
29. Ey i m a n edenler! Allah'tan korkarsanız O sizlere hakkı DC/213, 20 Eylül 1 3 2 8 , s.
81'den nakleden: BKŞ, s.
bâtıldan ayırt edecek zafer verdikten başka (O sizleri bütün 212).
b) " B e l â d a n , azabdan ç o k
dünyadan ayırt edecek gün gibi bir mevkie sahip kılar) g ü n a h ­ korkunuz; zira belâ gelince
larınızı örter. Sizleri bağışlar. Allah azîm kerem sahibidir. yalnız fenalara, zâlimlere
erişmekle kalmaz; iyilere
de zararı d o k u n u r ; bir­
30. Yâ M u h a m m e d ! H a n i o küfre dalmış kimseler seni bağla­ kaçınızın uğruna b ü t ü n
ü m m e t mahvolur. İyi bi­
maları, yahut öldürmeleri, yahut y u r d u n d a n s ü r ü p çıkarma­ liniz ki Allah'ın azabı şid­
ları için aralarında sana tuzaklar düşünüyorlardı. O n l a r sana detlidir; gelince, cümlenizi
perişan eder." (SM, V / 1 1 6 ,
tuzaklar kuruyorlardı. Allah ise tuzaklarını başlarına geçiri­ 11 Teşrîn-i Sânî 1 3 2 6 , s.
2 0 5 ' d e n nakleden: BKŞ, s.
yordu. Allah tuzakları başlara geçirenlerin en kuvvetlisidir. 212).
c) "O musibetten, o fitne­
31. Kendilerine âyetlerimiz o k u n d u ğ u z a m a n "Evet, işittik 8 ,
den, o felâketten sakınınız
dilemiş olsak b u n u n gibisini biz de söyleyebiliriz. Bu eskile­ ki o belâ, o felâket hiçbir
zaman içinizden yalnız suç­
rin uydurdukları masallardan başka bir şey değil" diyorlar. lu olanlara gelmez; belki
u m u m u n u z a birden m ü s ­
32. Y â M u h a m m e d , hani ş u n u d a söylemiş[ler]di: " H e y Al- tevli olur. Bir de gözlerinizi
açınız; iyi biliniz ki Allah'ın
lahımız! Eğer bu K u r ' a n Senin y a n ı n d a n gelmiş, gerçekten ikabı şedîddir, müdhişdir."
(SR, DC/230, 24 K â n u n - i
h a k kitap ise hiç d u r m a gökten üzerimize taş yağdır, yahut Sânî 1 3 2 8 , s. 373'den nak­
leden: BKŞ, s. 2 1 2 ) .
bizlere dayanılmaz d a h a başka azap ver!" 33. B u n u n l a bera­
7 2 7 . âyeti d a h a önce şöy­
ber sen içlerinde b u l u n d u k ç a Allah onlara azap edecek ol­ le tercüme etmiştir: " E y
iman edenler! Sakın bile
m a d ı ğ ı gibi, istiğfar ettikleri m ü d d e t ç e de Allah onlara azap bile Allah'a ve Peygambere
hıyanet etmeyiniz; aranız­
edecek değil. daki emanetlere de hıyanet
etmeyiniz." (AKC, 1 3 3 9 , s.
267'den nakleden: BKŞ, s.
212).
8 M e t i n d e bu kelime "işi­
tin" şeklinde yazılmıştır.

363
180 ENFÂL
8. S Û R E
9. C Ü Z

34. Allah'ın şimdi kendilerine azap etmemesi için ellerinde


ne var? M ü m i n l e r i Mescid-i H a r a m ' d a n menediyorlar, bu­
nunla beraber hizmetine ehil değiller. O n u n hizmetine ehil
olanlar ancak Allah'tan korkanlardır, a m a çokları bilmezler.

35. Allah'ın Beytindeki namazları ise ıslıktan, el ç ı r p m a k t a n


başka bir şey değildi. Allah'ı t a n ı m a m a n ı z y ü z ü n d e n azabı
tadın da g ö r ü n ! 36, Küfre dalan kimseler mallarını Allah'ın
y o l u n d a n insanları çevirmek için dağıtıyorlar. Evet, o n u
dağıtacaklar, s o n r a bu kendilerine yürek acısı olacak, d a h a
sonra da mağlubiyete uğrayacaklar. Küfürlerinde sabit ka­
lanlar ise c e h e n n e m e sevkedilecekler; 37. ta ki Allah m u r d a r
olanları p â k olanlardan ayırsın da m u r d a r olanların hepsini
toplayıp birbiri üzerine yığsın, 9 sonra bu yığını c e h e n n e m e
koysun. İşte hüsran içinde kalanlar bunlar.

38. Yâ M u h a m m e d , kâfir olanlara söyle: " E ğ e r vazgeçerler­


se geçmişte işledikleri günahlar bağışlanır, y o k yeniden is­
y a n a başlarlarsa kendilerinden evvelki ü m m e t l e r h a k k ı n d a
kanun-ı ilâhî geçmişti, o n u beklesinler. 39. Ortalıkta fitne­
d e n (sirkten) eser k a l m a y ı p artık d i n t a m a m ı y l a Allah'ın dini
oluncaya kadar onlarla cihad edin, şirkten vazgeçerlerse bil­
sinler ki Allah kendilerinin işlediklerini g ö r ü y o r . 1 0 4 0 . Vaz-
9 Metinde bu kelime "yığ- geçmezlerse bilin ki Allah sizin mevlânız. O ne güzel mevlâ,
mış" olarak yazılmış ise de, ^ . « i i
"yığsın" sibaka daha uygun- O ne güzel yardımcı.
dur.
10 39. âyeti daha önce şöyle
tercüme etmiştir: "Siz müş­
riklerle harbediniz ki mih­
nete ve devam-ı şirke mahal
kalmasın da din hâlis olarak
Allah için olsun. Eğer sizi
mihnete giriftar etmekten,
şirkten vazgeçerlerse yaka­
larını bırakınız; zira ancak
zâlimlere ilişmek var." (SR,
X I I I / 3 1 5 , 13 Teşrîn-i Sânı
1330, s. 23'den nakleden:
BKŞ, s. 2 1 2 ) .

364
ENFÂL 181
8. S Û R E
10. C Ü Z

4 1 . Bilin ki herhangi bir şeyi g a n i m e t aldınız mı (gani­


met olarak elinize geçirdiniz mi) kat'iyyen o n u n beşte biri
Allah'ın, sonra Peygamberin, sonra Peygambere karabeti
olanların, sonra öksüzlerin, sonra bîçârelerin, sonra yolda
kalmışlarındır; eğer sizler Allah'a inanmışsanız. 4 2 . Ve bi­
z i m h a k ile bâtılı ayırt ettiğimiz g ü n , hani o iki cemaatin
karşılaştığı gün kulumuz Muhammed'e indirdiklerimize
inanmışsan [ız] b u n u böyle bilin (bu suretle taksim edin).
Allah'ın herşeye g ü c ü yeter. H a n i sizler vadinin M e d i n e ' y e
en yakın yamacındaydınız, onlarsa en uzak y a m a c ı n d a y d ı -
lar. Süvarileri de o l d u ğ u n u z m e v k i d e n aşağıda bulunuyor­
lardı. Hasılı eğer karşılıklı söz vermiş olaydınız v a d i n i z d e
hulf 1 ederdiniz. L â k i n b u [ m u k a d d e r ] 1 2 bir emrin z u h u r u ­
na Allah'ın h ü k m e t m e s i içindi. Evet, helake uğrayanın en
açık burhanı görerek helake u ğ r a m a s ı , yaşayanın da en açık
burhanı görerek yaşaması içindi. Allah'ın herşeyi işittiğinde,
herşeyi bildiğinde söz yok.

43. Yâ M u h a m m e d , hani r ü y a n d a Allah sana onları azlık


o l m a k üzere gösteriyordu. Evet, sana onları ç o k l u k göste-
reydi korkardınız, meselede ihtilâfa düşerdiniz. L â k i n Allah
sizi b u n d a n m a s u n bıraktı (selâmette bıraktı). O hiç şüphe
y o k sînelerdekini biliyor. 4 4 . H a n i Allah m u k a d d e r bir e m ­
rin z u h u r u n a h ü k m - i ilâhîsini v e r m e k için siz kendileriyle
karşılaşınca h e m onları sizin gözlerinize azlık gösteriyordu, 11
Metinde "halef" yazd-

h e m sizi onların gözlerinde azaltıyordu. B ü t ü n işler Allah'a ^ M e t i n d e bu noktada bir


d ö n ü p gelecek. kelimelik bir boşluk bırakıl-
r
° mıştır. Daktilo metinde kar-
/ r- T» j i I T T 1 • 1 1 1 şılıeı atlanmış olan kelimenin
z
O . Ey iman edenler! Hasmın kuvvetiyle karşılaştınız âyette "mef'ûi"dür. 44.

mı sebat edin. Allah'ı da çok anın ki felaha erebilesiniz. ^^^j^


"mukadder" şeklinde tercü­
me etmesi, ayrıca Elmalılı'nın
da bu kelimeyi aynı şekilde
çevirmesi sebebiyle, daktilo
metinde boş bırakılan yere
"mukadder" yazdık.

367
2 ENFÂL
8. S Û R E
10. C Ü Z

13 46. âyeti daha önce altı 4 6 . H e m Allah'a, h e m O ' n u n Peygamberine itaat edin. Sa­
farklı şekilde tercüme etmiştir:
kın birbirinize girmeyin, sonra içinize k o r k u düşer (hüsrana
a) "Hem Allah'a, hem
O ' n u n Peygamberine mutî düşersiniz). Devletiniz de elinizden gider. Sebat edin, Allah
olunuz; birbirinizle uğraş­
mayınız, yoksa korkaklaşır, sebat edenlerle kat'iyyen beraberdir. 1 3 4 7 . Bir de o kimseler
kuvvetten de düşersiniz. Bir
de sabrediniz; zira şüphe gibi olmayın ki, yurtlarından şımarıklık ederek halka gös­
yoktur ki Allah sabredenlerle
beraberdir." (SR, V I I I / 1 9 5 , terişte b u l u n a r a k çıkarlar (yurtlarından çalım satmak, halka
17 Mayıs 1328, s. 233'den
nakleden: BKŞ, s. 2 1 2 ) .
gösteriş etmek için çıkarlar). İnsanları da Allah'ın y o l u n d a n
b) "Allah'a ve R e s u l ü n e ita­ çevirirler. Allah'ın ilmi onların b ü t ü n işlediklerini ihata et­
atle aranızda her türlü nizâyı,
çekişmeyi terkediniz. Siz bü­ miş bulunuyor. 4 8 . H a n i kendilerinin ettiklerini şeytan ken­
tün müminler kandaşsınız,
kardaş gibi geçinmeİİsİniz.
dilerine güzel göstermişti; hani onlara " B u g ü n insanların
Eğer nizâ eder, kavgaya tu­ içinde size galebe çalacak m e v c u t değil, işte b e n de i m d a ­
tuşursanız dağılırsınız; sonra
rüzgârınız esmez olur, yeryü­ dınıza g e l d i m " demişti. S o n r a iki kuvvet [i] karşılaşmış g ö ­
zünde bir hükmünüz kalmaz,
düşmanlarınızın zulm ü kah­ rünce ters y ü z ü n e dönerek şu sözleri söylemişti: " H a b e r i n i z
rı altında mahvolur gidersi­
niz." ( W , V / 1 1 6 , l l T e ş r î n - i olsun, sizinle hiç m ü n a s e b e t i m yok, ben sizin g ö r m e d i ğ i ­
Sânî 1326, s. 205'den nakle­
den: BKŞ, s. 2 1 2 ) . nizi g ö r m e k t e y i m . B e n Allah'tan korkarım, Allah'ın ikâbı
c) "Allah'a, Allah'ın Peygam- ç o k şiddetlidir." 4 9 . H a n i münafıklarla yüreklerinde fesad
beri'ne itaat ediniz; bir de
sakın birbirinize düşmeyiniz; olanlar " Ş u bîçâreleri dinleri aldattı" diyorlardı. K i m Allah'a
sonra korkak kesilirsiniz, şev­
ketiniz de elinizden gider." tevekkül ederse Allah'ın izzetinden, h i k m e t i n d e n kat'iyyen
(SR,XJ242, 18 Nisan 1329,
s. 121'den nakleden: BKŞ, s. şüpheye d ü ş m e s i n .
213).
d) "Birbirinize girmeyiniz, 50. Yâ M u h a m m e d , o n u bir göreydin! Melekler yüzlerine,
sonra hüsrana düşersiniz,
devletiniz de elinizden gi­ arkalarına vurarak kâfirleri öldürüyor, sonra da " C e h e n ­
der." (SR, XVII/384, 26
Kânun-i Evvel 1334, s. 349'dan n e m azabını tadın b a k a l ı m ! " diyorlardı. 5 1 . İşte bu sizin
nakleden: BKŞ, s. 213).
kendi ellerinizin ettiği yüzündendir. Bir de Allah kullarına
e) "Birbirinize de girmeyin
ki maneviyatınız sarsılmasın, kat'iyyen zulmedici olmadığındandır. 5 2 . T ı p k ı Al-i Firavun
devletiniz gitmesin." (SF, Hâlâ
mı Boğuşmak, 1933, s. 447'den ile d a h a onlardan evvelkilerin âdetleri (halleri) gibi: Allah'ın
nakleden: BKŞ, s. 213).
âyetlerini tanımadılar. B u n u n üzerine Allah kendi günahları
f) "Ey müslümanlar! Birbiri­
nize girmeyiniz; sonra kalp­ sebebiyle kendilerini azaba uğrattı. A l l a h u Zülcelâl'in K e n d i
lerinize meskenet, cebânet,
acz, fütur çöker de devleti­ kuvvetli, ikâbı şiddetli o l d u ğ u n d a ş ü p h e yok.
niz, saltanatınız, şevketiniz,
kudretiniz, kuvvetiniz, hepsi
elinizden gider. Sebattan,
azimden kat'iyyen ayrılma­
yınız:' (SR, XVIII/464, 25
Teşrîn-i Sânî 1336, s. 253'den
nakleden: BKŞ, s. 213).

368
ENFÂL 183
8. S Û R E
10. C Ü Z

53. Bu akıbetin de sebebi, herhangi bir k a v i m kendilerin­


de olan hâli değiştirmedikçe Allah onlara ihsan ettiği n i m e ­
ti değiştirmez. S o n r a Allah b ü t ü n söylenenleri işitir, b ü t ü n
işlenenleri g ö r ü r . 1 4 54. T ı p k ı Al-i Firavun ile d a h a onlardan
evvelkilerin âdetleri (hâli) gibi: R a b b u 1-âlemîn'in âyetlerini
inkâr ettiler, b u n u n üzerine Bizler günahları y ü z ü n d e n o n ­
ları helak ettik. Al-i Firavun u da s u d a b o ğ d u k ki bunların
hepsi nefislerine zulmedenlerdi. 5 5. Yeryüzünde yürüyenle­
rin Allah y a n ı n d a en k ö t ü s ü hiç ş ü p h e y o k o kimselerdir
ki daldıkları küfürde ısrar ederler, işte bunlar hiç i m a n a
gelmezler. 56 O kimseler ki kendilerinden ahit alıyorsun,
sonra onlar verdikleri ahdi ne saygı, ne kaygı duymaksızın
her defa ayaklarının altına alıyorlar. 57. Eğer onları harp­
te ele geçirirsen kat'iyyen kendilerine göstereceğin şiddetle 14 53. âyeti daha önce şöyle
arkalarında bulunanlara k o r k u verilsin; belki bunlar ibret tercüme etmiştir: " B u (yani
küffar ile usâtın eünahlarıyla
alırlar (Eğer onları harpte ele geçirirsen kendilerine arkaların­ muaheze olunmaları) şundan
ileri gelir ki: Allah Teâlâ bir
da bulunanları ürkütecek bir şiddetle hücum et; belki bunların kavme in'âm ettiği bir nimeti,
o kavim kendilerindeki şükür
hâlinden ibret alırlar). 58. H e r h a n g i bir k a v m i n de verdiği ve tâat hâlini tağyir etmedik­
çe, tağyir etmek de'b-i hik­
ahdi ç i ğ n e m e s i n d e n korkarsan, en kestirme yoluyla sen de meti değildir;' {SR, X I I / 3 0 3 ,
19 Haziran 1330, s. 293'den
ahidlerini kat'iyyen kendilerine geri ver. Ş ü p h e y o k ki Allah, nakleden: BKŞ, s. 2 1 3 ) .
a h d e hıyanet edenlerden h o ş n u t o l m a z . 1 5 59. Küfre saplanan 15 58. âyetin bir bölümü­
nü daha önce şöyle tercüme
kimseler asla kurtulduklarını zannetmesinler, onlar hiçbir etmiştir: "Allah asla hain­
leri sevmez." (AKC, 1339, s.
z a m a n bizleri âciz bırakamazlar. 60, O n l a r a karşı gerek kuv­ 268'den nakleden: M$ s. 213).
vetten, gerek cihat için beslenen atlardan g ü c ü n ü z ü n yettiği 16 6 0 . âyetin bir b ö l ü m ü n ü
daha ö n c e iki farklı şekilde
kadar hazırlık g ö r ü n . Sizler o n u n l a h e m Allah'ın h a s m ı n ı tercüme etmiştir:

h e m sizin hasmınızı korkutacağınız gibi, d a h a başkalarını da a) " O n l a r a karşı g ü c ü n ü z


yettiği kadar kuvvet hazır­
k o r k u t u r s u n u z ki onları siz bilmezsiniz, onları Allah bilir. layın!..." (£K,XII/311,4Eylül
1330, s. 421'den nakleden: BKŞ,
S o n r a Allah y o l u n d a hangi bir şeyi bağışlarsanız ecri size ve­ s. 213).
b) " D ü ş m a n l a r a karşı ne
rilir. H i ç de ziyana u ğ r a m a z s ı n ı z . 1 6 6 ı. Şayet sulha meyleder­ kadar kuvvet tedarik e t m e ­
lerse, o n a sen de meylederek Allah'a mütevekkil ol ki işiten, ye, hazırlamaya m u k t e d i r -
seniz derhal hazırlayınız."
bilen başkası değil, a n c a k O'dur. (SR, X V I I I / 4 6 4 , 25 Teşrîn-i
Sânî 1 3 3 6 , s. 2 5 2 ' d e n nak­
leden: BKŞ, s. 2 1 3 ) .

371
184 ENFÂL
8. S Û R E
10. C Ü Z

6 2 . Yâ M u h a m m e d , eğer seni a l d a t m a k isterlerse, Allah'ın


sana yeteceğinden e m i n ol. 6 3 . O öyle bir Allah'tır ki, seni
bir taraftan K e n d i yardımı ile, diğer taraftan m ü m i n l e r l e te­
yid ettiği gibi, başkaca onların kalplerini birleştirdi. Eğer sen
yeryüzünde ne varsa hepsini bağışlasaydın onların kalplerini
yine birleştiremezdin; lâkin onları Allah birleştirdi. O ' n u n
azîz o l d u ğ u n d a , h a k î m o l d u ğ u n d a söz yok.

6 4 . Ey peygamber, Allah sana da yeter, sana uyan (senin izin­


ce giden) m ü m i n l e r e de yeter.

6 5 . Ey peygamber! M ü m i n l e r i n cihada şevkini arttır. Eğer


sizden sebat edecek yirmi kişi olursa iki yüze galebe çalar,
eğer sizden yüz kişi olursa küfre s a p m ı ş kimselerin binine
galip gelir. Ç ü n k ü onlar idraksiz bir kavimdirler. 6 6 . Ş i m ­
di Allah y ü k ü n ü z ü hafifletti ve sizlerde zaaf o l d u ğ u n u bildi;
o n u n için sizden sebat edecek yüz kişi olursa iki yüzü m a ğ ­
lup eder. B i n olursa Allah'ın izniyle iki bini m a ğ l u p eder.
Allah sebat edenlerle beraberdir. 6 7 . H i ç b i r nebî için d o ğ ­
ru o l m a z ki, yeryüzünde kan d ö k m e d i k ç e kendisinin esiri
b u l u n s u n . Evet, sizler d ü n y a metâını istiyorsunuz, Allah ise
âhireti kazanmanızı diliyor. Allah'ın izzetine h a d , hikmetine
pâyân yok. 6 8 . Eğer evvelce Allah'ın h ü k m - i ezelîsi geçmiş
olmasaydı (eğer önceden Allah'ın hükm-i ezelîsi olmasaydı) al­
dığınız fidyeden dolayı sizlere b ü y ü k bir azap d o k u n a c a k ­
tı. 6 9 . Artık elde ettiğiniz ganimetlerden helâl olarak, p â k
olarak yeyin [ve] Allah'tan k o r k u n . Allah'ın gufranına h a d ,
rahmetine nihayet yok.

372
ENFÂL 185
8. S Û R E
10. C Ü Z

70. Ey P e y g a m b e r ! Ellerinizde o l a n esirlere de ki: " E ğ e r


A l l a h kalplerinizde hayır b u l u r s a h e m size o sizden alınan
şeylerden d a h a hayırlı vergilerde b u l u n u r , h e m g ü n a h l a ­
rınızı bağışlar. Allah'ın gufranı h a d s i z , r a h m e t i nihayet­
siz." 7 1 . Yok, eğer s a n a verdikleri a h d e hıyanet a r z u s u n u
besliyorlarsa u n u t m a s ı n l a r ki evvelce Allah'a karşı hıyanet
etmeleri üzerine s a n a kendilerini k a h r e t m e k k u d r e t i n i
v e r m i ş t i . AJlah'ın i l m i n e h a d , h i k m e t i n e p â y â n b u l u n m a z .
72. O kimseler ki i m a n a geldiler, hicret ettiler, mallarıyla
canlarıyla A l l a h y o l u n d a c i h a d a gittiler. S o n r a o kimseler
k i m u h a c i r l e r i h e m barındırdılar, h e m o n l a r ı n i m d a d ı n a
koştular. İşte b u n l a r birbirlerinin velileridir. İ m a n ettikleri
h a l d e hicret etmeyenlere gelince, o n l a r ı n vilâyetlerinden
ta kendileri hicret edinceye k a d a r size bir şey y o k . Şayet
sizden d i n y o l u n d a i m d a d isterseler kendileriyle a r a n ı z d a
a h d olan (misak olan) bir k a v m e karşı o l m a d ı k ç a i m d a d
etmek üzerinize borçtur. Allah bütün işlediklerinizi
görüyor. 73, K ü f r i ç i n d e k a l m ı ş kimseler de birbirlerinin
velileridirler. B u suretle hareket e t m e z iseniz, y e r y ü z ü n d e
y a m a n fitne z u h u r a gelir, b ü y ü k fesad olur. 74. O k i m s e ­
ler ki i m a n a g e l m e k l e beraber hicret ettiler, A l l a h y o l u n d a
c i h a d a gittiler. S o n r a o kimseler ki m u h a c i r l e r i h e m b a r ı n ­
dırdılar, h e m o n l a r ı n i m d a d ı n a koştular. İşte b u n l a r ger­
çekten m ü m i n olanlardır. B u n l a r için g u f r a n var, c e n n e t i n
y ü k s e k rızkı var. 75, S o n r a d a n i m a n a gelip de sizinle b e ­
raber hicret edenlere, c i h a d a gidenlere gelince, b u n l a r siz­
lerdendir. A r a l a r ı n d a h ı s ı m l ı k olanlarsa, Allah'ın h ü k m - i
ezelîsinde birbirlerinin d a h a y a k ı n velileridir. Ş ü p h e y o k
ki A l l a h u Z ü l c e l â l herşeyi biliyor.

375
186 BERÂE
9. S Û R E
10. C Ü Z

BERÂE1 SÛRESI

1 .Müşriklerle ettiğiniz m u a h e d e y i Allah d a , O ' n u n Peygam­


beri de artık tanımıyorlar (Müşriklerle ettiğiniz muahedeyi
Allah'ın da, Peygamberinin de artık tanımadıklarının kendi­
lerine tebliğidir). 2. Yeryüzünde d ö r t ay istediğiniz gibi d o ­
laşın, o n u da bilin ki Allah'ın elinden kurtulamayacağınız
gibi, Allah kâfirleri d ü n y a d a , u k b â d a rüsvay edecek (zelil
edecek). 3. Allah ile O ' n u n Peygamberi tarafından Haccü'l-
E k b e r g ü n ü insanlara bildirilir ki ne Allah, ne O ' n u n Pey­
g a m b e r i (Allah ile Peygamberi) müşriklere verilen ahdi ar­
tık tanımıyorlar. Eğer k ü f r ü n ü z d e n vazgeçerseniz bu sizin
için iyi olur. Yok i m a n d a n y ü z çevirmenizde ısrar ederseniz
Allah'ın a z a b ı n d a n kurtulamayacağınızı bilin.

Yâ M u h a m m e d , küfr içinde kalanları dayanılmaz azap ile


m ü j d e l e . 4. Yalnız müşriklerin içinden o kimseler ki siz ken­
dilerine m u a h e d e ettikten sonra ahdi gözetmekten hiç geri
d u r m a m ı ş l a r ve sizlere karşı bir kimseye y a r d ı m d a b u l u n m a ­
mışlardır; işte böyleleriyle olan ahdinizi Allah elbette sever.
5. H a r a m olan aylar çıkınca ahdi nakzeden müşrikleri her
nerede bulursanız ö l d ü r ü n , esir alın, hapsedin (sıkıştırın).
O n l a r için b ü t ü n geçit başlarını t u t u n . Eğer şirkten vazge­
çer de n a m a z kılar, zekât verirlerse, yollarını serbest bıra­
kın. Allah'ın gufranı hadsiz, rahmeti nihayetsiz o l d u ğ u n d a
ş ü p h e yok. 6. Eğer müşriklerden biri senden e m a n 2 dilerse,
Kelâmullah'ı dinlemesi için (dinleyinceye kadar) o n a e m a n 3
ı Diğer ve daha meşhur is- v e r
> s o n r a d a
kendisinin selâmeti bulacağı yere gönder. İşte
miyie "Tevbe". b u onların hakikati bilmez bir k a v i m oldukları içindir.
2 Bu kelime daktilo metinde
"iman" şeklinde yazılmıştır.
3 Bu kelime daktilo metinde
"iman" şeklinde yazılmıştır.
BERÂE 187
9. S Û R E
10. C Ü Z

7. Müşriklerin gerek Allah ile, gerek O ' n u n Peygamberi ile


nasıl ahitleri olabilir? A n c a k kendileriyle Mescid-i H a r a m ' d a
m u a h e d e ettikleriniz var ki bunlar size karşı d o ğ r u b u l u n ­
d u k ç a siz de onlara karşı d o ğ r u b u l u n u n . A h d e hıyanetten
çekinenleri Allah elbette sever. 4 8. Evet, nasıl olabilir ki şa­
yet size galebe çalsalar artık sizin için ne bir karabet, ne bir
h a k gözetmezler. Ağızlarıyla sizi h o ş n u t ediyorlar, halbuki
kalpleri b u n u hiç istemiyor. Z a t e n ç o ğ u insanlıktan uzakta­
lar. 9. Allah'ın âyetlerini hasis bir menfaate değişerek halkı
o n u n y o l u n d a n alıkoydular. İşlemiş oldukları ne k ö t ü işler!
10. B u n l a r bir m ü m i n için ne bir karabet, ne bir h a k g ö ­
zetmezler. İşte aşırı zulmedenler bunlardır. 1 1. Eğer şirkten
vazgeçer de n a m a z kılar, zekât verirseler artık sizin d i n kar-
deşlerinizdir. Bizler idrâki olan k a v m e âyetlerimizi ayrı ayrı
bildiririz. 12. Yok, verdikleri a h d i n arkasından yeminleri ta­
nımazlar, dininize de açıktan taarruza kalkarlarsa, şirk ulula­
rını ö l d ü r ü n ! O n l a r ı n asla yeminleri o l a m a z . Belki bu suretle
akıllarını başlarına alırlar. 13, Siz öyle bir k a v m i ö l d ü r m e z
misiniz ki, yeminlerini t u t m a d ı k t a n başka Peygamberi yur­
d u n d a n çıkarmayı kurdular. H e m ilkin size taarruza kendile­
ri başladılar. Yoksa onlardan korkuyor m u s u n u z ? Gerçekten
m ü m i n iseniz k e n d i s i n d e n k o r k m a n ı z a Allah d a h a lâyıktır
(daha ziyade Allah'tan korkmalısınız I Kendisinden korkmanız
daha ziyade Allah'ın hakkıdır).

4 7. âyetin bir bölümünü


daha önce şöyle tercüme et­
miştir: "Onlar size karşı doğ­
rulukla harekette bulunduk­
ça siz de onlara karşı doğru­
lukla hareket ediniz. Elbette
Allah müttaklleri sever." {SR,
X I I I / 3 1 5 , 13 Teşrîn-i Sânî
1330, s. 20'den nakleden:
BKŞ, s. 2 1 3 ) .

379
188 BERÂE
9. S Û R E
10. C Ü Z

14. O n l a r ı ö l d ü r ü n ki, sizin ellerinizle A l l a h kendilerini


a z a b a uğratsın, yüzlerini kara çıkartsın, o n l a r a karşı size
i m d a d etsin (nusrette bulunsun). İ m a n getirmiş bir k a v m i n
yüreklerine su serpsin. 1 5 . K a l p l e r i n d e k i kızgınlığı gider­
s i n . 5 B u n u n l a beraber A l l a h d i l e d i ğ i n i n tevbesini d e k a b u l
eder. Allah'ın ilmi h a d s i z , h i k m e t i nihayetsiz. 16. Yoksa
sizler h e n ü z A l l a h içinizden c i h a d edenleri, s o n r a Allah ile
P e y g a m b e r i n d e n , bir d e m ü m i n l e r d e n başkasını k e n d i n e
m a h r e m edinmeyenleri g ö r m e d i k ç e o l d u ğ u n u z gibi bıra­
kılacağınızı m ı zannettiniz? Allah b ü t ü n işlediklerinizden
h a b e r d a r . 6 17. K e n d i küfürlerine kendileri şahit olur d u ­
rurken müşrikler için Allah'ın mescitlerini m a m u r e t m e k
d o ğ r u o l a m a z . B u n l a r o kimseler ki hayır n a m ı n a işledik­
leri b ü t ü n heder, kendileri de ebediyen c e h e n n e m d e kala­
caklar. 18. Allah'ın mescidlerini a n c a k o kimseler m a m u r
edebilir ki (Allah'ın mescidlerine ancak o kimseler ümran
verebilir ki) Allah'a ve âhiret g ü n ü n e inanır, n a m a z kılar,
5 14. âyeti daha önce şöyle zekât verir, s o n r a da yalnız Allah'tan korkar, b a ş k a s ı n d a n
tercüme etmiştir: "Siz on­
larla kıtal ediniz ki Allah değil. İşte b u n l a r ı n d o ğ r u y o l u t u t a n l a r d a n o l m a l a r ı u m u ­
onları sizin ellerinizle ta'zîb
eylesin, onları hacîl ve sizi
lur. 1 9 . Yoksa sizler hacılara su d a ğ ı t a n ı , M e s c i d - i H a r a m ' ı
onlara mansur etsin. M ü m i n t a m i r edeni, Allah'a v e âhiret g ü n ü n e i n a n a n , s o n r a Allah
olan müslümanların da sa­
dırlarına şifa vererek kalple- y o l u n d a c i h a d a gidenle bir m i t u t t u n u z ? ! B u n l a r Allah ya­
rindeki gayzı gidersin." (SR,
X I I I / 3 1 7 , 27 Teşrîn-i Sânî n ı n d a bir olamazlar. A l l a h zâlim bir k a v m i d o ğ r u yola çı­
1330, s. 37'den nakleden:
BKŞ, s. 2 1 3 ) . k a r m a z (zâlim bir kavme hidayet vermez). 2 0 . İ m a n getiren,
6 16. âyeti daha önce şöy­ hicret e d e n , A l l a h y o l u n d a mallarıyla, canlarıyla c i h a d a gi­
le tercüme etmiştir: "Ey
müslümanlar! Cenâb-ı H a k d e n kimselerin A l l a h y a n ı n d a dereceleri d a h a b ü y ü k o l d u ­
içinizden hak yolunda müca-
hedede bulunanları, Allah ile ğ u g i b i , h a n i saadete erenler y o k m u , işte b u n l a r onlardır.
O ' n u n Resûl-i muhteremin­
den, bir de müminlerden
başkasını kendisine dost itti­
haz etmeyenleri görmedikçe,
sizler öyle başıboş bırakılacak
mısınız zannediyorsunuz?"
(SR, X V I I I / 4 6 4 , 25 Teşrîn-i
Sânî 1336, s. 250'den nakle­
den: BKŞ, s. 2 1 3 - 2 1 4 ) .

380
BERÂE 189
9. S Û R E
10. C Ü Z

21-22. R a b b u 1-âlemîn kendilerini rahmetiyle, rızâ-yı


ilâhîsiyle (hoşnutluğu ile), bir de o cennetleriyle müjdeliyor
ki, içinde onlar için d e v a m e d e n bir n a î m o l d u k t a n başka,
o r a d a ebediyen kalacaklar. Ş ü p h e y o k Allah'ın y a n ı n d a azîm
m ü k â f a t var. 23. Ey i m a n edenler! Şayet küfrü i m a n a tercih
ediyorlarsa ne babalarınıza, ne kardeşlerinize yâr olmayın (ne
babalarınızı, ne kardeşlerinizi dost edinmeyin). İçinizden k i m
onlara yâr olursa (içinizden kim onları dost edinirse) işte ne­
fislerine zulmedenler bunlardır.

24. Yâ M u h a m m e d , kendilerine de ki: " E ğ e r sizin babala­


rınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, kabileniz, ka­
zandığınız mallarınız, kesada u ğ r a m a s ı n d a n k o r k t u ğ u n u z
ticaretiniz (revacı eksileceğinden korktuğunuz ticaretiniz), h o ­
ş u n u z a giden evleriniz nazarınızda Allah ile p e y g a m b e r i n ­
den, sonra O ' n u n y o l u n d a cihada gitmekten d a h a sevimli
ise, bekleyin ki Allah üzerinize emr-i ilâhîsini indirsin (Al­
lah üzerinize emr-i ilâhîsini indirinceye kadar bekleyin). Allah
tâatinden uzaklaşan k a v m e hidayetini vermez. 25. B i r ç o k
mevkilerde o l d u ğ u gibi [ H u n e y n ] 7 g ü n ü de Allah sizlere
i m d a d etmişti. Evet, hani sizleri ç o k l u ğ u n u z sevince uğrat­
m ı ş k e n zerre kadar faidesini g ö r m e d i n i z . Yeryüzü o genişliği
ile beraber size dar gelir oldu. B u n u n arkasından da b o z g u n
vererek ters y ü z ü n ü z e d ö n d ü n ü z . 26. S o n r a Allah gerek Pey­
g a m b e r i n i n , gerek mu minlerin üzerine i t m i n a n ruhu veren
rahmetini indirdiği gibi, gözünüzle göremeyeceğiniz o r d u ­
lar indirdi, Kendisini tanımayanları azaba uğrattı. İşte bu
kâfirlerin cezasıdır.

7 Bu kelimenin yeri metinde


boş bırakılmıştır.

383
190 BERÂE
9. S Û R E
10. C Ü Z

2 7 . B u n d a n s o n r a d a Allah dilediğinin tevbesini yine kabul


eder. Allah'ın gufranına h a d , r a h m e t i n e nihayet y o k .

2 8 . Ey i m a n edenler, bilin ki müşrikler b a ş k a bir şey değil,


murdar (müşrikler murdardan başka bir şey değiller). Onun
için b u yıllarından s o n r a M e s c i d - i H a r a m ' a yaklaşmasınlar.
E ğ e r y o k s u l l u k t a n k o r k u y o r s a n ı z , dilediği t a k d i r d e A l l a h
keremi ile sizleri zenginleştirir. Allah'ın a l î m o l d u ğ u , h a k î m
o l d u ğ u şüphesiz. 2 9 . K e n d i l e r i n e K i t a p verilenlerden ola­
rak ne Allah'a, ne de âhiret g ü n ü n e i n a n m a y a n , A l l a h ile
p e y g a m b e r i n i n t a h r i m ettiğini h a r a m t a n ı m a y a n , H a k k ' ı n
d i n i n i k e n d i n e d i n e d i n m e y e n kimseleri kemâl-i zillet için­
de cizyeyi elleriyle verinceye k a d a r ö l d ü r ü n . 3 0 . Y a h u d i ­
ler " U z e y r 8 Allah'ın o ğ l u " dediler. N a s r â n î l e r de " M e s i h
Allah'ın o ğ l u " dediler. B u , onların ağızlarıyla söyledikleri
bir söz ki evvelce küfre s a p a n kimselerin sözlerini andırı­
yor. Allah kendilerini kahretsin! H a k k ' ı nasıl bırakıp da
bâtıla d ö n ü y o r l a r ! 3 1 . B u n l a r k e n d i âlimleriyle rahiplerini,
bir de M e r y e m ' i n o ğ l u Mesih'i Allah'tan b a ş k a olarak ken­
dilerine i l â h 9 edindiler. H a l b u k i a n c a k bir Allah'a k u l l u k
e t m e k l e e m r o l u n m u ş l a r d ı . Ö y l e bir A l l a h k i O ' n d a n baş­
k a i l â h 1 0 y o k . K e n d i s i n e koştukları müşriklerin h e p s i n d e n
münezzeh.

8 Metinde bu kelime "Azız"


şeklinde yazılmıştır.
9 Metinde bu kelime "Allah"
şeklinde yazılmıştır.
10 Metinde bu kelime "Al­
lah" şeklinde yazılmıştır.

384
BERÂE 191
9. S Û R E
10. C Ü Z

32. Bunlar Allah'ın n u r u n u ağızlarıyla s ö n d ü r m e y i diliyor­


lar. Allah da yalnız K e n d i n u r u n u k e m â l e erdirmeyi diliyor,
isterse kâfirlerin h o ş u n a gitmesin. 33. O öyle bir Allah ki
Peygamberini h e m hidayet ile, h e m b ü t ü n dinlerin üzerine
o n u geçirmek için, H a k k ' ı n diniyle g ö n d e r d i . İsterse m ü ş ­
riklerin h o ş u n a gitmesin.

34. Ey i m a n edenler! Y a h u d ulemasıyla rahiplerden ç o ğ u hal­


kın mallarını n a h a k yere yedikten başka onları Allah'ın yo­
l u n d a n çevirmekteler (... halkın mallarını nahak yere yedikten
başka Allah yoluna girmek isteyenleri çeviriyorlar). O kimseler
ki altını, g ü m ü ş ü yığarlar da, o yığınları Allah y o l u n d a dağıt­
mazlar. S e n onları d a y a n ı l m a z bir azap ile m ü j d e l e . 35. Bir
g ü n ki o yığınlar c e h e n n e m ateşinde kızdırılarak kendilerinin
alınları, böğürleri, sırtları onlarla dağlanacak. "İşte bu sizin
nefisleriniz için yığdıklarınız! H a y d i , o yığdıklarınızın veba­
lini tadın da g ö r ü n ! " denilecek. 36. Allah y a n ı n d a ayların
sayısı, gökleri, yeri yarattığı g ü n Levh-i Mahfuz'da yazılı on
iki aydır ki içinden d ö r d ü h a r a m olanlarıdır. Bu h ü r m e t en
d o ğ r u d i n o l d u ğ u için sakın o aylarda nefsinize z u l m e t m e y i n
(... sakın bu ayların hürmetini çiğneyerek nefsinize zulmetme­
yin!). H e m onlar nasıl hepinizi birden öldürmekteyseler, siz
de öylece müşriklerin hepsini ö l d ü r ü n . Allah'ın da kat'iyyen
K e n d i s i n d e n korkanlarla beraber o l d u ğ u n u b i l i n . 1 1

11 36. âyetin bir bölümünü


daha önce şöyle tercüme et­
miştir: "Müşrikler nasıl sizin
kâffenizi katlediyorlarsa, siz
de onların cümlesini katle­
diniz. H e m biliniz ki Allah
kendisinden korkanlarla be­
raberdir." (SR, X I I I / 3 1 5 , 13
Teşrîn-i Sânı 1330, s. 23'den
nakleden: BKŞ, s. 214).

387
192 BERÂE
9. S Û R E
10. C Ü Z

3 7 . Bir ayın h ü r m e t i n i ötekine b ı r a k m a k küfrü artırmaktan


(küfürde ileri gitmekten) b a ş k a bir şey değil. O n u n l a kâfirler
dalâle düşürülüyor. Tutuyorlar Allah'ın t a h r i m ettiği ayların
sayısına u y d u r m a k v e K e n d i s i n i n h a r a m b u y u r d u ğ u n u b u
suretle kendileri helâl k ı l m a k için o n u bir yıl helâl, bir yıl
h a r a m itibar ediyorlar. K e n d i çirkin işleri kendilerine hoş
g ö r ü n m e k t e , Allah ise küfür içindeki bir k a v m e hidayet
vermez.
3 8 . Ey i m a n edenler, ne o l d u n u z ki size "Allah y o l u n d a ciha­
da k o ş u n ! " denilince böyle yerden tarafa ağırlaşıyorsunuz?!
(ağırlığınızı yerden tarafa veriyorsunuz?!) Yoksa âhiret pahası­
na d ü n y a diriliğine mi razı oldunuz? H a l b u k i d ü n y a dirili­
ğ i n d e n alınacak nasip, âhiretin ebedî hayatı y a n ı n d a a n c a k
p e k değersiz bir şey. 3 9 . Eğer cihada k a l k m a y a c a k olursanız
O sizi dayanılmaz bir azap ile tazip edeceği gibi, yerinize
başka bir k a v m i getirir, sizlerse K e n d i s i n e zerre kadar ziyan
d o k u n d u r a m a z s ı n ı z . Allah'ın herşeye g ü c ü yeter. 1 2 4 0 . Eğer
siz o n a y a r d ı m etmezseniz, biliyorsunuz ya hani iki kişinin
ikincisi olarak o n u kâfirler Mekke'den çıkardığı z a m a n , hani
12 38-39. âyetleri daha önce her ikisinin m a ğ a r a d a o l d u ğ u z a m a n , hani arkadaşına " K a y ­
şöyle tercüme etmiştir: "Ey
iman edenler! Size ne olu­ gı ç e k m e , Allah kat'iyyen bizimle beraber!" dediği z a m a n
yor ki, size 'Harbe koşun!'
denildiği zaman yere mıhla­
Allah o n a y a r d ı m etmişti d e , i t m i n a n r u h u veren rahmetini
nıp ağırlaşıyorsunuz. Ahirete üzerine indirmişti. B u n d a n başka sizin g ö r m e d i ğ i n i z o r d u ­
bedel hayat-ı dünyaya mı
razı oldunuz? Öyle ise bili­ larıyla kendisini teyid ederek küfr içinde bulunanların şirke
niz ki ahirete nazaran hayat-ı
dünyadan istifade hiç men­ davetlerini m a k h u r kılmıştı. Allah'ın birliğine davet ise o en
zilesinde azdır. Eğer harbe
koşa koşa gitmezseniz, Allah y ü k s e k olanıdır. Allah'ın izzetine h a d , h i k m e t i n e p â y â n yok.
Teâlâ sizi pek elîm bir azaba
giriftar eder. Size bedel mutî
olan diğer bir kavim getirir.
Ve bu kaçamaklarla din-i
ilâhîsinin kuvvetlenmesine
hiçbir zarar da îkâ edemez.
Allah'ın kudret-i azîmesi her­
şeye yeter." ( S / ? , X I I I / 3 1 5 , 13
Teşrîn-i Sânî 1330, s. 22'den
nakleden: BKŞ, s. 2 1 4 ) .

388
BERÂE 193
9. S Û R E
10. C Ü Z

4 1 . Sizler hafif iken d e , ağır iken de hep birden kalkın, mal­


larınızla canlarınızla Allah y o l u n d a cihada k o ş u n . Eğer hay­
rınızı biliyorsanız, işte bu sizin için hayırlıdır. 1 3 42. Şayet o
yakın bir g a n i m e t , orta bir sefer olaydı, a r k a n d a n gelirlerdi.
L â k i n o y a m a n mesafe kendilerine p e k uzun g ö r ü n d ü . Böyle
iken: " E l i m i z d e n geleydi vallahi seninle beraber çıkardık!"
diye Allah'a y e m i n edeceklerdir. Kendilerini helake sürük­
lüyorlar. Allah onların kat'iyyen yalancı olduklarını biliyor.

43. Yâ M u h a m m e d , Allah seni afvetti ya, şu neden onlara


izin verdin de b e k l e m e d i n ki d o ğ r u söyleyenler sana iyice
aşikâr olsun, yalancıları da anlayasın? 44. Allah'a ve âhirete
i m a n getirenler mallarıyla, canlarıyla cihada g i t m e k için (git­
memek için) senden izin istemezler. Allah böyle emrine is­
y a n d a n korkanları bilir. 45. A n c a k Allah'a ve âhiret g ü n ü n e
i m a n getirmeyen, kalpleri ise şüpheler içinde olan kimseler­
dir ki, cihada g i t m e m e k için s e n d e n izin isterler. İşte bunlar
k e n d i şüpheleri arasında çalkanır dururlar. 46. Eğer cihada
çıkmayı dikseydiler, o n u n için hazırlık görürlerdi. L â k i n
davranmalarını Allah istemedi de onları alıkoydu ve kendi­
lerine " O t u r a n l a r l a beraber siz de o t u r u n ! " denildi. 47. Z a ­
ten beraberinizde sefere çıkaydılar, içinize b o z g u n l u k düşür­
m e k t e n başka bir faideleri olmazdı, sizleri fitneye u ğ r a t m a k
(orta yere fitne sokmak) isteyerek develeriyle aranızda m e k i k
dokuyacaklardı. H e m sizin içinizde onları dinleyecekler var
(hem içinizde onların hesabına sizleri dinleyenler var). Allah
13 4 1 . âyeti daha önce şöyle
ise zâlimleri biliyor.
tercüme etmiştir: "İster neşat
ile, ister cebr-i nefs ile, ister
az, ister çok silâh ile harbe
koşup Allah yolunda malla­
rınızla, nefislerinizle cihad
ediniz. Cihadı yapmak, yap­
mamaktan ne kadar hayırlı
olduğunu bilseniz..." (SR,
X I I I / 3 1 5 , 13 Teşrîn-i Sânî
1330, s. 21'den nakleden:
BKŞ, s. 2 1 4 ) .

391
194 BERÂE
9. S Û R E
10. C Ü Z

48. Yâ M u h a m m e d ! B u n l a r fitneyi d a h a evvel ç ı k a r m a k is­


temişler de senin için türlü işler çevirmişlerdi. N i h a y e t o n ­
ların [ r a ğ m ı n a ] 1 4 h a k g ö r ü n d ü . Allah'ın emri galebe çaldı.
49. içlerinde " A m a n b a n a izin ver, b a ş ı m ı derde s o k m a ! "
diyeni de var. B i l m i ş ol ki derde asıl kendileri düştüler. C e ­
h e n n e m i n kâfirleri kuşatıcı o l d u ğ u n d a ise hiç ş ü p h e yok.
50. S a n a bir zafer nasip o l d u mu canlarını sıkar, b a ş ı n a 1 5
bir m u s i b e t geldi mi " B i z işimizi ö n c e d e n g ö r m ü ş t ü k (biz
ihtiyatımızı önceden etmiştik)" diyerek sevine sevine d ö n e r
giderler.

51. Yâ M u h a m m e d , de ki: " B i z i m için Allah ne yazdı ise


o n d a n başkası hiçbir z a m a n başımıza gelecek değil. B i z i m
sahibimiz O , gerçekten m ü m i n olanlar yalnız O ' n a m ü t e ­
vekkil olsunlar."

52. Yâ M u h a m m e d , onlara şöyle d e : "Sizler b i z i m için en


güzel iki akıbetin birinden başkasını bekleyebilir misiniz?
H a l b u k i bizler sizin için Allah'ın ya kendi tarafından, yahut
bizim ellerimizle tepenize bir azap indirmesini bekliyoruz.
Bekleyin b a k a l ı m . İşte biz de sizinle beraber beklemekteyiz."

53.. Yâ M u h a m m e d , kendilerine de ki: " D i l e r malınızı iste­


yerek verin, diler istemeyerek verin, sizden ebediyen kabul
edilmeyecek. Z i r a sizin fâsık bir k a v i m o l d u ğ u n u z d a ş ü p h e
yok." 54. O n l a r ı böyle teberruları kabul edilmekten m a h ­
r u m bırakan d a a n c a k kendilerinin n e Allah'ı 1 6 , n e O ' n u n
14 Daktilo metinde bu keli­
Peygamberini t a n ı m a m a l a r ı , namazı üşene üşene kılmaları,
me okunamamış, yeri boş bı­
rakılmıştır. Âyette geçen "ve bir de verdiklerini istemeyerek vermeleridir. B a ş k a bir şey
h u m kârihûn" ibaresi, "onla­
rın hoşlanmamasına rağmen" değil.
anlamına gelmektedir. Boş
bırakılan yere Elmalılı'nın
tercih ettiği kelimeyi koyduk.
15 Metinde "başlarına şek­
linde yazılmıştır.
16 Metinde bu kelime "ilâ­
hi" şeklinde yazılmıştır.

392
BERÂE 195
9. S Û R E
10. C Ü Z

5 5 . Sakın ne malları, ne çocukları senin g ö z ü n ü kamaştır­


m a s ı n (gözüne büyük görünmesin). Allah bunların y ü z ü n d e n
kendilerine azap etmesini c a n l a r ı n ı n 1 7 da kâfir b u l u n d u k ­
ları halde çıkmasını m u r a d ediyor. Başka değil. 56. S o n r a
kat'iyyen sizden olduklarına dair Allah'a y e m i n ediyorlar.
H a l b u k i sizden değiller. A n c a k öyle bir k a v i m ki ürküyor-
lar. 3 7 , Eğer sığınacak bir yer yahut barınacak mağaralar,
yahut sinecek bir delik bulaydılar, hiç kimseyi dinlemeyerek
o n a d o ğ r u koşarlardı. 5 8 . İçlerinden öylesi var ki g a n â i m i
taksimin dolayısıyla sana dil uzatıyorlar. Evet, kendilerine
o n d a n p a y verilmişse hoşnutlar, verilmemişse bakıyorsun
ki kızmaktalar. 5 9 . B u n l a r Allah ile Peygamberi kendilerine
her ne verdiyse razı olaydılar da "Allah bize yeter, Allah bize
k e r e m i n d e n yine verecektir. Peygamberi de verecektir. Bizler
y ü z ü m ü z ü Allah'a d ö n m ü ş ü z d ü r " deseydiler ne iyi olurdu!

60. Sadâkat Allah tarafından farz buyurulmuş olarak


(Allah'ın farzfıj olarak) yalnız yoksulların, bîçârelerin, o n u n
üzerine m e m u r olanların, kalpleri İslâm'a ısındırılmak iste­
nenlerindir (müellefe-i kulübündür 18). S o n r a esirlere, borçlu­
lara, Allah y o l u n a ve y o l d a kalmışlaradır. Allah'ın ilmi çok,
hikmetine nihayet yok. 61. Yine içlerinde öyleleri var ki
p e y g a m b e r i incitiyorlar; "O her işittiğine kanar bir kulaktır"
diyorlar. Kendilerine şöyle de: "Evet, sizin için öyle bir hayır
kulağı ki Allah'a inanır, m ü m i n l e r e inanır, sonra da i m a n
edenleriniz için rahmet. K i m l e r Allah'ın Peygamberini inci­
tirse onlara dayanılmaz bir azap var.

17 M e t i n d e bu kelime seh­
ven "canilerinin" şeklinde
yazılmıştır.
18 Metinde burası "müelli­
fine elkulûbundur" şeklinde
yazılmıştır.

395
196 BERÂE
9. S Û R E
10. C Ü Z

6 2 . Size gelirler, sizi kendilerinden h o ş n u t e t m e k için Allah'a


yemin ederler. H a l b u k i bunlar gerçekten mu minseler en ziya­
de h o ş n u t edilecek Allah ile O ' n u n Peygamberidir. 6 3 . Yoksa
ş u n u bilmediler mi ki her k i m Allah'a ve Peygamberine karşı
gelirse o n a içinde ebediyen kalacağı c e h e n n e m ateşi var. B ü ­
y ü k zillet işte bu (zilletin büyüğü iste bu I hani yüz karasının
büyüğü iste bu). 6 4 . Münafıklar kalplerinde ne varsa öteki­
lere haber verecek bir sûrenin kendilerine indirilmesinden
çekiniyorlar (münafıklar, yüreklerinde olanı kendilerine haber
verecek bir sûrenin kendilerine indirilmesinden çekiniyorlar).
De ki: " E ğ l e n i n b a k a l ı m , Allah o sizin çekindiklerinizi mey­
d a n a çıkaracak." 6 5 . Yemin ederim ki onlara sorsan "Afakî
sözlere dalmış, oyalanıyorduk, başka bir şey d e ğ i l d i " derler.
Kendilerine "Yoksa Allah ile, O ' n u n âyetleriyle, O ' n u n Pey-
gamberiyle eğleniyor m u idiniz?!" d e . 6 6 . B e y h u d e özür di­
lemeyin. Sizler i m a n ettiğinizi söyledikten sonra k ü f r ü n ü z ü
açığa v u r d u n u z . Eğer içinizden birtakımınızın s u ç u n u ba­
ğışlarsak birtakımınızı nifaklarında ısrar etmeleri y ü z ü n d e n
azaba uğratacağız. 6 7 . Münafıkların erkekleri d e , kadınları
da birbirinin aynıdır (Erkek kadın münafıkların hepsi birbiri­
nin aynıdır). K ö t ü y ü emrederler, iyiden nehiyde bulunurlar.
Ellerini kısarlar (yumarlar I sıkı tutarlar). Allah'ı unuttular,
Allah d a onları u n u t t u . H a n i fâsıklar y o k m u , münafıklar
kat'iyyen onlardır. 6 8 . Allah münafıkların erkeklerine, ka­
dınlarına, bir de kâfirlere içinde ebediyen kalacakları cehen­
n e m ateşini va'detti. O kendilerine yeter. Allah onları r a h m e ­
ti sahasından uzaklaştırdı. O n l a r a sürekli azap var.

396
BERÂE 197
9. S Û R E
10. C Ü Z

6 9 . Sizden evvel gelip giden o kimseler gibisiniz ki sizden


d a h a kuvvetli idiler. Malları, çocukları d a h a çoktu. İşte o n ­
lar yalnız hayatın lezâizinden olan nasiplerinin zevkini sür­
meye bakmışlardı. Siz de yalnız kendi nasibinizin zevkini
sürmeye baktınız. N a s ı l ki sizden evvelkiler de nasiplerinin
zevkini sürmeye bakmışlardı, sonra onlar bâtıla nasıl dal-
mışlarsa siz de daldınız. İşte bunlar b ü t ü n işledikleri h e m
d ü n y a d a , h e m âhirette heder olanlardır. İşte bunlar hüsran
içinde kalanlardır. 70. A c a b a bunlara kendilerinden evvel
geçmişlerin haberi, o kavm-i N u h ' u n , o A d ' ı n , o S e m u d ' u n ,
o kavm-i İbrahim'in, o eshâb-ı M e d y e n ' i n 1 9 , o kavm-i L û t
yurtlarının haberi g e l m e d i mi ki? Peygamberleri kendile­
rine açık mucizeler getirmişti. Allah'ın onlara z u l m e t m e k
s â n ı n d a n o l a m a z . A n c a k onlar kendi kendilerine z u l m e d i ­
yorlardı. 7 1 . M ü m i n l e r i n erkekleri de, kadınları da birbir­
lerinin velîleridir (erkek, kadın bütün müminler birbirlerinin
velîleridir). İyiyi emrederler, k ö t ü d e n nehiyde bulunurlar.
N a m a z kılarlar, zekât verirler. Allah'ın ve O ' n u n Peygam­
berinin emrine b o y u n eğerler. İşte bunlara Allah rahmetini
nasip edecektir. Allah'ın azîz o l d u ğ u n d a , h a k î m o l d u ğ u n d a
ş ü p h e y o k . 2 0 72 Allah m ü m i n l e r i n erkeklerine, kadınları­
na altından ırmaklar akan cennetler, A d e n bahçelerinde p â k
yurtlar va'd b u y u r d u . Allah'ın rızası ise bunların hepsinden
b ü y ü k , (hele Allah'ın rızası, o hepsinden büyük). H a n i azîm
olan saadet y o k m u , işte b u odur.

19 Metinde kelime " M e -


dîn'in" şeklinde yazılmıştır.
20 7 1 . âyetin bir bölümü­
nü daha önce şöyle tercüme
etmiştir: "Müminlerle m u -
minâtın herbiri diğerinin ve-
lisidir; iyiliği [emr], kötülüğü
nehy ederler." (AKC, 1339,
s. 191'den nakleden: BKŞ,
s. 2 1 4 ) .

399
198 BERÂE
9. S Û R E
10. C Ü Z

73. Ey peygamber! Kâfirlerle, münafıklarla cihat et! H e m


kendilerine karşı p e k şiddetli davran. Bunların barınacakları
yer c e h e n n e m ki o ne k ö t ü akıbet! 74. Ö y l e bir şey söyle­
mediklerine dair Allah'a y e m i n ediyorlar. B u n u n l a beraber
h e m o küfrü m u c i p sözü söylediler, h e m İslâm'ı kabul ettik­
ten sonra tuttular, küfürlerini m e y d a n a vurdular. H e p s i n i n
üzerine de o muvaffak olamadıkları cinayeti kurdular. H a l ­
buki intikam istemeleri için kendilerini kemâl-i k e r e m i n d e n
Allah ile Peygamberinin zengin etmiş olmaları haricinde
bir sebep de y o k (halbuki hoşlarına gitmeyecek bir şey varsa
o da kendilerini kemâl-i kereminden Allah ile Peygamberinin
zengin etmiş olmalarıdır). Eğer tevbe ederlerse haklarında
hayırlı olur. Yok haktan yüz çevirirlerse d ü n y a d a , u k b â d a
Allah kendilerini dayanılmaz bir azap ile tazip edeceği gibi
onlar için yeryüzünde ne h i m a y e , ne i m d a d edecek k i m s e
b u l u n m a z . 75. İçlerinde öyleleri var ki Allah ile ahdediyor­
lar, " K e r e m i n d e n bize ihsan ederse kat'iyyen zekâtını veririz,
kat'iyye[n] salihînden o l u r u z " diye a n d içiyorlar. 76. Allah
da k e r e m i n d e n kendilerine ihsan edince zekâtını esirgiyorlar,
tâate arkalarını dönüyorlar ki zaten bunlar haktan yüz çevi­
ricilerdir. 77. İşte Allah'a karşı ettikleri v a d i t u t m a m a l a r ı , bir
de yalan söyler olmaları y ü z ü n d e n Allah bu hareketlerinin
akıbetini yüreklerinde K e n d i s i n e varacakları g ü n e kadar bir
nifaka çevirdi (Allah akıbetlerini yüreklerinde Kendisine vara­
cakları güne kadar bir nifaka çevirdi). 78. Bilmediler mi ki
Allah onların gizlediklerini d e , gizli gizli söyleştiklerini de
biliyor? Bilmediler mi ki Allah'ın ilmi b ü t ü n gaypları ihata
ediyor? 79. O kimseler ki m ü m i n l e r i n içinden külliyetli
teberrularda bulunanları bir türlü, güçlerinin yetebildiğini
verenleri diğer türlü dillerine dolayıp m a s k a r a y a alıyorlar.
Allah kendilerini m a s k a r a ettikten başka onlar için dayanıl­
m a z bir azap var.

400
BERÂE 199
9. S Û R E
10. C Ü Z

80, Yâ M u h a m m e d , diler onlar için mağfiret iste, diler onlar


için mağfiret isteme, onlar için yetmiş kere mağfiret istesen
yine Allah onları bağışlayacak değil. İşte bu kendileri Allah
ile Peygamberini tanımadılar da o n u n içindir. Allah küfür­
lerinde ısrar eden k a v m i d o ğ r u yola çıkarmaz (... kavme hi­
dayet vermez). 8 I. Medine'de bırakılanlar cihada gitmeyerek
Peygamberin arkasında kalmalarına sevindiler. Mallarıyla,
canlarıyla Allah y o l u n d a m ü c a h i d olmayı istemedikleri gibi,
" B u sıcakta cihada k o ş m a y ı n ! " dediler. Kendilerine cehen­
n e m ateşinin d a h a sıcak o l d u ğ u n u söyle. Anlasaydılar b u n u
etmezlerdi. 82. K a z a n m a k t a oldukları vebalin cezası olarak
az gülsünler, ç o k ağlasınlar da görsünler.

83. Yâ M u h a m m e d ! Allah seni onlardan bir kısmının yanına


d ö n d ü r ü r de bu sefer başka bir cihada ç ı k m a k için senden
[izin] isteseler de ki: "Kat'iyyen benimle beraber çıkacak
değilsiniz! Kat'iyyen b e n i m y a n ı m d a olarak h a s ı m ile har-
bedecek değilsiniz! İlk defasında o t u r u p kalmayı istemişti­
niz. Ş i m d i de kalanlarla beraber o t u r u n ! " 84, İçlerinden biri
ölünce namazını sakın kılma, kabri üzerinde de d u r m a ki
bunlar Allah ile Peygamberini tanımadıkları gibi kâfir olarak
can verdiler. 85. H e m onların ne malları, ne çocukları senin
g ö z ü n ü k a m a ş t ı r m a s ı n (... gözüne büyük görünmesin). Allah
d ü n y a diriliğinde kendilerine bunların y ü z ü n d e n azap e t m e ­
sini, canlarının da kâfir bulundukları halde çıkmasını m u r a d
ediyor, başka değil." 86, 'Allah'a i m a n edin, Peygamberiyle
beraber cihada g i d i n ! " diye bir sûre indirildiği z a m a n içlerin­
d e n kudret sahibi olanları k a l m a k için senden izin istediler.
" B ı r a k bizi, g i d e m e y i p oturanlarla beraber o l a l ı m ! " dediler.

403
200 BERÂE
9. S Û P v E
10. C Ü Z

87. Kadınlarla beraber o l m a y a razı oldular. Kalplerine de


m ü h ü r v u r u l d u . O n u n için d u y g u bilmiyorlar. 88. L â k i n
gerek Peygamber, gerek o n u n l a beraber i m a n getirenler,
mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. Bunları görüyor m u ­
sun? B ü t ü n hayırlar işte bunlar için. Bunları görüyor m u ­
sun? Felaha erenler işte bunlar. 89. Allah kendilerine içinde
ebediyen kalacakları o altından ırmakla [r] akan cennetleri
â m â d e kıldı ki azîm olan saadet işte budur. 90. Bedevilerin
özür b a h a n e edenleri kalmalarına izin verilmesi için geldi­
ler. Allah ile O ' n u n Peygamberine karşı yalancılık edenler
de oturdular (... yalancılık edenlerse gelmeyerek oturdular).
işte bunların kâfir bulunanlarına dayanılmaz bir azap isa­
bet edecek. 9 1 . Allah ile O ' n u n Peygamberine karşı ihlâsları
yerinde o l d u k t a n sonra ne dermansızlara, ne hastalara, ne
de sefer u ğ r u n d a sarfedecek parayı b u l a m a y a n l a r a g ü n a h
terettüp etmez. M u h l i s olanları m u a h e z e için yol o l m a d ı ğ ı
gibi Allah'ın gufranı hadsiz, rahmeti nihayetsizdir. 92. Bir
de o bîçâreleri m u a h e z e n i n yolu y o k ki kendilerini bindi­
rerek cihada g ö t ü r m e n için sana geldikleri z a m a n " B e n sizi
bindirecek bir şey b u l a m a m " d e m e n üzerine bu u ğ u r d a ve­
recek parayı b u l a m a m a l a r ı n a eseflerinden yaş kesilen gözleri
b o ş a n a b o ş a n a geri döndüler. 93. M u a h e z e o l u n m a k yalnız
o kimselerin hakkıdır ki, zengin olmaları ile beraber k a l m a k
için senden izin isterler. Bunlar kadınlarla beraber o l m a y a
razı oldular. Allah da kalplerine m ü h ü r v u r d u , o n u n için bir
şey bilmezler.

404
BERÂE 201
9. S Û R E
11. C Ü Z

94. Yanlarına d ö n d ü ğ ü n ü z z a m a n sizden özür dileyecekler.


D e ki: " B e y h u d e özür d i l e m e y i n . Sözlerinize asla i n a n a c a k
değiliz. Size ait haberlerden bir k ı s m ı n ı Allah bize bildirdi
(ahvalinizden Allah bize haber vermişti I ettiklerinizden Al­
lah bize haber vermişti). Allah ile O ' n u n P e y g a m b e r i ş i m d i ­
lik harekâtınıza b a k a c a k , s o n r a gaibi, hâzırı bilen H a k k ' ı n
h u z u r u n a d ö n e c e k s i n i z . O size ne işlediğinizi bildirecek.
9 5 . Yanlarına d ö n d ü ğ ü n ü z z a m a n kendilerini y ü z l e m e m e -
niz için karşınızda Allah'a y e m i n edecekler. O n l a r ı yüzle-
m e k t e n vazgeçin. Z i r a m u r d a r şey o l d u k l a r ı n d a ş ü p h e y o k .
S o n barınacakları yer de kazandıkları vebalin cezası o l m a k
üzere c e h e n n e m .

96. Evet, kendilerini hoş görmeniz için karşınızda yemin ede­


cekler. Siz onları hoş görseniz de Allah öyle fâsık bir kavimden
hiçbir zaman hoşnut olmaz. 97. Bedeviler küfür hususunda,
nifak hususunda daha yaman oldukları gibi, Allah'ın kendi
peygamberine indirdiği ahkâmın h u d u d u n u bilmemekteki li­
yakatleri daha çoktur. Allah'ın ilmine had, hikmetine pâyân
yok. 9(S. H e m bedevilerin içinde öyleleri var ki Allah yolunda
verdiklerini cerime saydıktan başka, zamanın aleyhinize dön­
mesini dört gözle bekliyorlar (.. başka sizin için kara günler
bekliyorlar). Z a m a n onların aleyhine dönsün (dönecek I kara
günler kendilerinin üzerine uğrasın I uğrayacak). Allah onların
söylediklerini işitiyor, düşündüklerini biliyor. 99. Yine bede­
vilerin içinde öyleleri var ki Allah'a ve âhiret gününe inanır, le terci^re^tir^Sonra

hak yoluna verdiğini ise yanında bulacağı takarrüplere, Pey- ^^ğ l^\ ahllefgünü-

gamberden alacağı dualara vesile sayar. Bilmiş ol ki bu onlar n e


, i n a m
f, , v e
infak ettiği
° ° ti şeyleri Allan a takarrub v e
için kat'iyyen Allah'a takarrüptür. Allah kendilerini rahmetinin Resûluliah'ın duasına maz-
L A . . , A ıı i 5 r it i • AA i hariyet için vesile bilir; şüp-
harımıne alacak. Allan ın gufranına had, rahmetine payan ol- hesiz o sadakalar kendileri
.. i için vesile-i takarrubdur; Al-
madıgında şüphe yok. l a h
o n l a r ı r a h m e t i n e i d h a i

edecektir. Allah gafurdur,


rahimdir." (AKC, 1339, s.
283'den nakleden: BKŞ, s. 214).

407
202 BERÂE
9. S Û R E
11. C Ü Z

100. M u h a c i r i n ile ensarın en ilerisinde b u l u n a n l a r a , s o n r a


b u n l a r ı n izlerini ihlâs ile t a k i p edenlere gelince, A l l a h k e n ­
dilerinden h o ş n u t o l d u , kendileri O ' n d a n h o ş n u t oldular.
H e m onlara içinde ebediyen kalacakları o a l t ı n d a n ı r m a k ­
lar a k a n cennetleri a m a d e kıldı. H a n i a z î m olan saadet y o k
m u , b u işte odur. 101. Etrafınızdaki bedevilerin m ü n a f ı k ­
ları var. M e d i n e halkı i ç i n d e n de nifak h u s u s u n d a m e l e k e
edinmişleri b u l u n u y o r ki siz onları bilmezsiniz, onları B i z
biliriz. K e n d i l e r i n i iki defa tazip edeceğiz. S o n r a b ü y ü k bir
azaba sevkolunacaklar. 102. G ü n a h l a r ı n ı itiraf e d e n b a ş k a ­
ları da bir güzel işle k ö t ü diğer bir işi bir araya getirdiler.
U m u l u r ki A l l a h tevbelerini k a b u l b u y u r s u n . Allah'ın guf­
r a n ı n a h a d , r a h m e t i n e p â y â n o l m a d ı ğ ı n d a söz y o k .

103. Yâ M u h a m m e d ! Ş u n l a r ı n m a l l a r ı n d a n öyle bir zekât al


k i o n u n l a kendilerini p â k edeceksin. O n u n l a kendilerine
safâ-i kalb vereceksin. Bir de h a k l a r ı n d a d u a et. S e n i n d u a n
elbette onların yüreğine su serper. A l l a h kendilerinin fer­
yadını işitiyor, p i ş m a n l ı k l a r ı n ı biliyor. İ 04. Allah'ı b i l m e -
mişler mi ki kullarının tevbelerini k a b u l edecek, zekâtlarını
alacak yalnız O'dur?! Allah'ı b i l m e m i ş l e r m i k i b ü t ü n g ü ­
nahları bağışlayan, r a h m e t i n i n u c u b u c a ğ ı o l m a y a n a n c a k
O'dur?

105. Yâ M u h a m m e d , şöyle d e : "Dilediğinizi işleyin, o işledi­


ğinizi Allah göreceği gibi Peygamberi de görecek, mu minler
de görecekler. S o n r a gaibi, hazırı bilen H a k k ' ı n karşısına
gönderileceksiniz. O size ne işlediğinizi bildirecek." 106. C i ­
h a d a gitmeyen diğerleri ise Allah'ın emrine bırakılmışlardır:
O ya kendilerini azaba uğratacak, yahut tevbelerini kabul
edecek. Allah'ın ilmi çok, h i k m e t i n e nihayet yok.

408
BERÂE 203
9. S Û R E
11. C Ü Z

107. Öyleleri de var ki inat için, nifak için m ü m i n l e r i n ara­


sına ayrılık d ü ş ü r m e k için, bir de Allah ile ve O ' n u n Pey-
gamberiyle h a r b e d e n herifin y o l u n u b e k l e m e k için evvelce
bir mescit edindiler (Öyleleri de var ki inat için, nifak için
müminlerin arasına ayrılık düşürmek için, bir de evvelce Allah
ile ve O'nun Peygamberiyle harbeden herifin yolunu beklemek
için bir mescit edindiler I Allah ile ve O'nun Peygamberiyle
harbeden herife müheyya bulundurmak için bir mescit edin­
diler). Ö y l e iken "Bizler hayırdan b a ş k a bir şey dilemiş d e ­
ğildik" diye k a s e m ediyorlar. Allah şahit ki b u n l a r kat'iyyen
yalancılar.

108. Y â M u h a m m e d , ebediyen o n u n içinde n a m a z a d u r m a !


Ta ilk g ü n ü n d e n temeli takva üzerine atılan bir mescit (Ta
ilk gününden takva üzerine kurulan bir mescit) elbette için­
d e n a m a z a d u r m a y a d a h a lâyıktır. O n u n içerisinde b ü t ü n
lekelerden p â k olmayı seven erler var. Allah ise p â k o l m a y ı
sevenlerden h o ş n u t olur. 109. A c a b a dinin temelini Allah'ın
takvasıyla rızası üzerine k u r a n mı hayırlı, y o k s a d i n i n t e m e ­
lini yer yer açılan bir yarın kıyısına k u r m u ş da yar kendisiy­ 22 m. âyetin bir bölümünü
daha önce şöyle tercüme et­
le beraber c e h e n n e m i n d i b i n e yuvarlanan mı hayırlı? Allah miştir: "Allah mu minlerden
zâlim bir k a v m e hidayet vermez. 110. O k u r m u ş oldukları kendilerine cenneti ihsan
etmek üzere nefislerini ve
binaları kalplerinde nifakın ebedî ukdesi o l u p kalacak, m e ­ mallarını satın almıştır. O
müminler ki Allah yolunda
ğer ki kalpleri parça p a r ç a ayrılsın. Allah'ın ilmine h a d , hik­ cihad ederler, öldürürler, şe-
hid olurlar; Allah üzerinde,
m e t i n e nihayet yok. 111. Allah kendilerine cenneti vererek Tevrat'ta, İncil'de, Kur'an'da
beyan edilmiş bir vad-i haktır.
m ü m i n l e r d e n canlarını, mallarını satın aldı. B u n l a r Allah
a) Acaba Allah'tan ziyade
y o l u n d a c i h a d a giderler. Öldürürler, öldürülürler. K e n d i ta­ vadine vefâ eden kim vardır?
b) K i m ahdinde Allah'tan
rafından ettiği bu va'd haktır, h e m Tevrat ile incil'de, h e m
ziyade sâdık olabilir? {AKC,
Kur'an'da müeyyeddir. Artık Allah'dan ziyade k i m ahdini 1339, s. 289'dan nakleden:
BKŞ, s. 2 1 4 ) .
yerine getirebilir? Ö y l e ise akdettiğiniz şu m u b a y a a d a n d o ­ Öyle ise giriştiğiniz bu
alışveriş ile müjdeleniniz.
layı sizlere m ü j d e o l s u n . H a n i a z î m olan saadet y o k m u ? B u Fevz-i azîm işte budur."
işte o d u r . 2 2 (5/?, X I I I / 3 1 7 , 27 Teşrîn-i
Sânı 1330, s. 37'den nakle­
den: BKŞ, s. 2 1 4 ) .

411
204 BERÂE
9. S Û R E
11. C Ü Z

112. B u n l a r g ü n a h l a r ı n d a n d ö n e n , Allah'a ihlas ile kul olan,


h a m d e d e n , o r u ç tutan, r ü k û a varan, secdeye k a p a n a n , iyiliği
e m r e d e n , kötülükten nehiyde b u l u n a n , ahkâm-ı ilâhiyyenin
h u d u d u n u k o r u y a n kimselerdir.

Yâ M u h a m m e d , müminleri müjdele! 113. Cehennemlik


oldukları kendilerince belli o l d u k t a n s o n r a isterse h ı s ı m ­
lıkları b u l u n s u n , n e P e y g a m b e r e , n e d e i m a n edenlere m ü ş ­
riklerin h e s a b ı n a Allah'tan mağfiret d i l e m e k d o ğ r u o l a m a z .
11 k İ b r a h i m ' i n k e n d i b a b a s ı h a k k ı n d a k i istiğfarı ise a n c a k
vaktiyle o n a ettiği bir va'd üzerine idi. Allah'ın h a s m ı ol­
d u ğ u k e n d i s i n e aşikâr o l d u ğ u gibi o n d a n uzaklaştı. Ş ü p h e
y o k ki İ b r a h i m ç o k rikkatli, ç o k h a l ı m idi. 115. Allah bir
k a v m i hidayete çıkardıktan s o n r a nelerden sakınacaklarını
kendilerine açık bir surette b i l d i r m e d i k ç e kat'iyyen dalâle
d ü ş ü r m e z . Allah'ın ilmi her şeyi m u h i t o l d u ğ u n d a söz y o k .
116. Allah'ı öyle bilin ki; göklerin m ü l k ü O ' n u n , yerle­
rin m ü l k ü O ' n u n . O diriltir, O öldürür. Allah'tan b a ş k a
ne sizi k o r u y a c a k , ne i m d a d ı n ı z a yetişecek m e v c u t değil.
117. A l l a h P e y g a m b e r i n i n t e v b e s i n d e n b a ş k a o m u h a c i r i n
ile ensarın tevbelerini k a b u l b u y u r d u ki, öyle bir g ü ç l ü k
z a m a n ı n d a , h a t t a içlerinde bir t a k ı m ı n ı n kalpleri isyana
m e y l e t m e k üzere iken yine o n u n izince gittiler. Evet, b u ­
n u n üzerine tevbeleri k a b u l b u y u r d u . O n l a r a karşı re'fetine
had, merhametine pâyân olmadığında şüphe yok.

412
BERÂE 205
9. S Û R E
11. C Ü Z

118. Arkaya bırakılan o üç kişinin tevbelerini de kabul b u ­


y u r d u ki, yeryüzü o genişliği ile beraber artık kendilerine dar
gelmişti. Artık yürekleri bunalmıştı. Artık Allah'ın gazabına
karşı Allah'ın rahmetinden başka sığınacak yer olmadığı­
nı anlamışlardı. B u n u n üzerine tevbelerinde sebat etmeleri
için tevbelerini tekrar kabul b u y u r d u (Bunun üzerine kabul
buyuracağı tevbede bulunmaları için kendilerine tevfik verdi).
Allah'ı şöyle bilin ki; suçları bağışlayan, rahmetinin ucu b u ­
cağı o l m a y a n ancak O'dur.

1 1 9 . Ey i m a n edenler, Allah'tan korkun! S ö z ü özü doğrular­


la beraber olun. 1 2 0 . Allah'ın Peygamberi cihada giderken
ne Medinelilerin, ne de çevrelerindeki bedevilerin gitmeyip
kalmaları (...ne de çevrelerindeki bedevilerin Allah'ın Peygam­
berine karsı gelmeleri) sonra o n u n kendini sakınmadığı tehli­
kelerden kendilerini sakınmaları olamaz. B u n u n da sebebi;
Allah y o l u n d a onların başına ne bir susuzluk, ne bir yorgun­
luk, ne bir açlık gelir. O n l a r da ne kâfirleri gayza getirecek
bir toprak çiğnerler, ne h a s m a karşı bir muvaffakiyet kazanır­
lar ki o n u y a p m a k l a salih bir işte bulundukları kendilerinin
hesabına yazılmasın. M u h l i s kullarının ecrini Allah hiçbir
z a m a n zayi etmez. 1 2 1 . S o n r a az o l m u ş , ç o k o l m u ş ne bir
vergide bulunurlar, ne bir vadi geçerler ki işledikleri en güzel
işin mükâfatını Allah kendilerine vermek üzere bu da onların
hesabına yazılmasın. 1 2 2 . M ü m i n l e r i n hepsi birden böyle
cihada kalkacak değildiler. Fırkaların herbirinden birer taife
ayrılıp gitmeli idi ki kalanlar din ilminde rüsûh edinsinler ve
cemaatleri d ö n ü p yanlarına gelince m e n â h î d e n çekinmeleri
için kendilerini akıbetten haberdar etsinler (Müminlerin hep­
si birden böyle tahsil için yurtlarını bırakacak değildiler. Din
ilminde rüsûh edininceye kadar uğraşmak ve yanlarına dön­
dükleri zaman kavimlerine menâhîden çekinsinler diye akıbeti
bildirmek için fırkalarının her birinden birer taife çıkmalı idi).

415
206 BERÂE
9. S Û R E
11. C Ü Z

1 2 3 . Ey i m a n edenler, kâfirlerin size yakın olanlarıyla (size


karabeti olanlarıyla) cihad edin! Hem onlar sizde şiddet
görsünler. Allah'ın müttakîlerle beraber o l d u ğ u n u da bilin.
1 2 4 . Bir sûre indirildi m i " B u hanginizin i m a n ı n ı arttırdı
b a k a l ı m ? " diye h e m e n içlerinden biri çıkar. İ m a n edenlere
bakılırsa onların imanlarını arttırdıktan b a ş k a o n u kendileri
için m ü j d e bilirler. 1 2 5 . Yüreklerinde fesad olanlara gelince
bunların da küfürlerine küfür katar ve kendileri kâfir ola­
rak can verirler. 126. B u n l a r her yıl bir kere y a h u t iki kere
belâlarının verildiğini a c a b a görmezler mi?! Yine de vazgeç­
miyorlar, yine de ibret almıyorlar. 1 2 7 . Bir sûre indirildiği
z a m a n , "İçlerinden sizi bir gören oluyor m u ? " diye birbir­
lerine g ö z ederler. S o n r a d ü z giderler. D ü ş ü n m e z bir k a v i m
oldukları için Allah onların kalplerini h a k t a n d ö n d ü r m ü ş ­
tür (çevirmiştir).

1 2 8 . G ö r ü y o r s u n u z ya, size k e n d i içinizden öyle bir Pey­


g a m b e r gelmiş ki, hüsranınız o n u n g ü c ü n e gidiyor, saadeti­
nizi c a n d a n istiyor, m ü m i n l e r için yüreği rikkatle çarpıyor,
m e r h a m e t l e çarpıyor. 1 2 9 . Şayet h a k t a n yüzlerini çevirirler­
se de ki: " B a n a Allah yeter. O ' n d a n b a ş k a Allah yok. B e n
O ' n a d a y a n d ı m . O , Arş-ı azîmin sahibidir."

416
LÜGATÇE

a Dâll: Sapkınlığa düşmüş, doğru yoldan


Abraş: Alacalı. çıkmış.
Adi: Adalet. Dehalet: Birinin merhametine ve hi­
Afakî: Boş, anlamsız. mayesine sığınma.
Afif: İffetli, namuslu. Delâil: Deliller, göstergeler.
Ahkâm-ı ilâhiye: İlahi hükümler.
Akıbet: Son. e
Ashâb-ı Sebt: Cumartesi topluluğu, Ecr: Karşılık, ücret.
Museviler. Eflâke ser çekmek: Başı göğe değmek.
Ayât: Ayetler. Elvâh: Levhalar.
Azîm: Büyük, ulu, iri. Emval: Mallar.
Esâtîr: Efsaneler, mitolojiler.

b Esnam: Putlar.

Bedâyi: Eşsiz sanat ürünü güzellikler.


Behîme: Hayvan.
/
Fâsık: Fesatçı, sapkın
Beşaret: Müjde, muştu.
Fâtır: Yaratan, yaratıcı
B e y : Alışveriş.
Felah: Kurtuluş
Bühtan: İftira, yalan.
Fevz: Kurtuluş, zafer.

c Fısk-ı sarîh: Açık isyan, yoldan çıkma.


Fütur: Zayıflık, gevşeklik, bıkkınlık.
Cahîm: Cehennem.
Cerîme: Suç, suç ödeme, suçun karşı­ g
lığı. Ganâim: Ganimetler.
Cibt: Put. Gayz: Kızgınlık, öfke, hiddet.
Cüda: Ayrı, ayrılmış, ayrı düşmüş. Gufran: Yarlıgama, affetme, merhamet
Cünun: Delilik, delirme, çıldırma. etme.

d h
Dalâl: Sapkınlık, doğru yoldan çıkma, Halâs: Kurtulma, kurtuluş.
dalalet. Halîm: Yumuşak huylu.

419
Hânis olmak: Yeminden dönmek. İtminan: İnanma, emin olma, güven­
Haris: Tutkulu, hırslı. me, tatmin.
Hasis: Cimri, pinti, nekes.
Haşyet: Korku, korkma, ürküntü. k
Hevesât: Hevesler, arzular. Karabet: Yakınlık, hısımlık, akrabalık.
Hilaf: Karşı, zıt, yalan. Hilâfına: Tersi­ Karabet rabıtaları: Akrabalık bağları.
ne, zıddına.
Karz-ı hasen: Faizsiz verilen borç.
Hilm: İnsanın doğasında olan yumu­
Keyd: Tuzak.
şak huyluluk.
Hüccet: Delil, belge.
m
Hüsran: Zarar, yokluk, mahrumiyet.
Ma aşir: Topluluklar, cemaatler.
Mağrib: Batı.
I
Makhur: Kahrolmuş, yenilmiş.
Izrar etmek: Zarara uğratmak.
Masuniyet: Dokunulmazlık, korun-
ı
muşluk.
l
Me'cûr: Karşılık almaya, mükâfata hak
İ'râz: Yüz çevirmek.
kazanmış kimse.
İhata: Kuşatma, içine alma.
Me'mul: Umulan, ümit edilen.
İhsâr: Alıkoyma. İhsara uğramak: Alı­
Meâsî: Günahlar, masiyetler, suçlar.
konulmak.
İhtilât: Karışma, katışma Mekr: Hile, düzen.
İhzar: Hazırlamak. Menâfi: Menfaatler, yararlar, çıkarlar.
İkâb: Azap, eziyet; ikâbı şedîd olmak: Menâhî: Yasaklanmış, haram kılınmış
Azabı şiddetli olmak. şeyler.
İkraz: Borç, ödünç. Merzûk: Rızıklanmış, rızıklandırılmış.
İ'lâ: Yükseltme yüceltme, yayma. Meskenet: Tembellik, miskinlik, yok­
İm'ân: Dikkat ve ihtimam. sulluk, beceriksizlik.
İnhimak: Bir şeye aşırı düşkünlük gös­ Meşrık: Doğu.
terme, kapılma. Mevâşî: Kırlarda otlayan küçük ve bü­
İnkıyâd: Boyun eğme, teslim olma, da­ yükbaş evcil hayvanlar, davarlar.
yanma. Mîad: Vaadedilen, belirtilen zaman.
İnşâ: Unutturmak. Mîkât: Bir iş için belirlenen vakit, za­
İrad: Getirme, söyleme. man veya yer
İrtikâb: Kötü bir iş işleme. Misak: Sözleşme, andlaşma.
İstical: Acele etmek. Muaheze: Hesaba çekme, azarlama.
İstihkak: Hakkı olma, hak kazanma. Mudili: Dalalete düşüren, yoldan çı­
İşhâd: Şahit getirmek. karan.

420
Muhît: Kuşatan, içine alan. Necat: Kurtuluş.
Mukarreb: Yaklaştırılmış, yaklaşmış. Nesh: Hükümsüz bırakma.
Murakabe: Bakma, kontrol, hesaba Nezd: Yan, kat; göre, nazaran. Nezd-i
çekme. ilâhi: Allah katında.
Musahhar: Ele geçirilmiş, emre amade Nezr: Adak.
kılınmış. Nigehbân: Gözcü, gözetici. Nigehban-
Musarrah: Açıkça belirtilmiş, tasrih lık: Gözeticilik.
edilmiş.
Nisyan: Unutma, unutkanlık.
Muztar: Çaresiz, mecbur, bir şeyi yap­
mak zorunda kalan, zorlanmış olan.
Mubayaa: Satın alma.
P
Pâyân: Son, nihayet, uç.
Mübdi: İcad eden, yeni şeyler bulan,
yaratan
Mücâzât: Karşılık, bir suça karşı ceza
r
Rabıta: Bağ, ilgi, bağlılık.
çektirme. Rakabe: Boyun. Kölelerin ve eşyaların
Mücrim: Suçlu. satışa konu olan öz varlıkları.
Müeyyed: Desteklenmiş, teyid edilmiş. Râm: İtaat, boyun eğme.
Müeyyid: Destekleyen, teyid eden. Re'fet: Merhamet etme, acıma, esirgeme.
Müfsid: Bozguncu. Reşâd: Doğru yola girme, hak yolunda
Mülâki: Buluşma, kavuşma. yürüme.
Münkâd: Boyun eğmiş. Riba: Faiz.
Müstağni: Gönlü tok, ihtiyaçsız. Rikkat: İncelik, yufka yüreklilik, mer­
Müstağrak: Batmış, gark olmuş. hamet.
Müstefid: Yararlanan, faydalanan. Rüchan: Üstünlük, üstün olma.
Müştak: İştiyak, özlenen, can atılan. Rücû: Dönmek.
Müteşabih: Birbirine benzeyen, andıran Rüsûh: Derinliğine ulaşma, ustalık,
Müzebzeb: Kararsız, mütereddit. meleke.

n S
Nâfi: Faydalı. Safh: Bağışlama, kusur görmeme.
Nahak: Haksız. Saika: 1. Yıldırım. 2. Sürükleyen, sevk
Naîm: Bollukta yaşayış. eden, götüren hâl, sebep.
Namütenahi: Sınırsız, sonsuz. Sanem: Put.
Nasır: Yardımcı. Savlet: Hücum, saldırma.
Nasrânî: Hıristiyan. Sefih: Zevk ve eğlenceye düşkün, her
Nâz u naîm: İhtimam ve bol nimet. şeyini israf eden akılsız.
421
Sıyânet: Koruma, himaye. ni anlamaya çalışma.
Teveccüh: Yönelme.
Tevfîk: Uygunluk, yardım.
Şeâir: İşaret, alâmet, ibadet mevkileri. Teyid eyleme: Doğrulama, destekleme,
Şedîd: Şiddetli. güçlendirme.
Şehâmet: Akıl ve zekâyla birlikte olan Tezvir: Yalan ve hile.
yiğitlik, bahadırlık.
Şenaat: Kötülük.
Şerik: Ortak.
u
Şuûn: İşler, olaylar. Ukbâ: Ahiret, öte alem.
Şühedâ: Şehitler. Ukubet: Azap, işkence, ceza.
Umur: İşler, konular.

t
Ta zîb etmek: Azap ederek cezalandırmak. ü
Tahattur etmek: Hatırlamak. Ümmul-kitab: Kitab'ın anası, Fatiha
Tahzîr: Sakındırmak. suresi.
Takarrüp: Yaklaşma, yanaşma.
Takdis: Kutsal bilme, kutsal tutma. V
Taksir: Kusur, suç, günah. Vüs'at: Gücün yettiği imkan ve genişlik,
Tarh: Kurma, düzenleme, dağıtma, kapasite.
bölme.
Tatlîk: Boşama. Tatlîk edilmiş: Boşan­
mış. Tatlîk etmek: Boşamak. y
Teberru: Bağış, bağışlama. Yakın: Kesinlik
Tecviz: Caiz görme, izin verme, olum­ Ye's: Umutsuzluk, keder, üzüntü.
lama.
Tekâlif: Mükellefiyetler, görevler, so­
rumluluklar. z
Tenzih: Kusur kondurmama, arındırma, Zahîr: Arka çıkan, yardımcı, destekçi.
eksik ve noksanlardan uzak tutma. Zâti'l-beyn: İnsanların arası.
Tetebbu: Etraflıca inceleme, mahiyeti­ Z u m : Yanlış zan.

422
YAYıNA E S A S T E Ş K I L E D E N
NÜSHADAN ÖRNEKLER

'D i s m i l l â h i r r a h a a n ı r r a h i m

H a m d a n c a k A l l a n ı n , o ra t b u l a I e m i n , o h e m r a h m a n h e m rahim*'
o kıyamet gününün sahibi Allahındır.İlâhi kulluğu sana ederiz fYardımı
senden isteriz.Bizleri doğru yolun,o nimetine kavuşanların tuttuğu
yolun yolcusu et,gazabına uğrayanların,yanlış gidenlerin saptığı
yolun yolcusu etme-Amin.

(Bizlere o f kendilerine kerem kıldığın kimselerin yolunu


göster,gazabına uğrayanlarm,yanlış gidenlerin saptığı
yolu gösterme .Amin)
(Bizleri doğru yola o kendilerine kerem kıldığın kimselerin
yoluna çıkar,Gazabına saptığı
yola çıkarma.Amin.)

B i smillâhirrahma nirrahim

iiliilâmmim .Şu k i t a b ı g ö r ü y o r m u s u n ? İşte bir kere onun hak


olduğundaşüphe yok,Sonra,Allanın o saygılı kullarına yol gösterir ki
gayba iman getirirler,namazı kılarlar,kendilerine verdiğimiz rızıktan
muhtaç olanlara pay çıkarırlar.0 kimselere de yol gösterir ki hem
sana indirilenlere,hem senden evvel indirilmişlere inanırlar ve
ahiret olacağını yakin ile onla^bilirler,İşte mabutlarının gösterdiği
yolu tutmuşlar bunlardır.İşte felah b u l m u ş kimseler yok mu onlar da
bunlardır. Sfltf/Vf" - -
Şu muhakkak ki : Küfre sapanlara akıbetlerinin vahim olduğunu
söylesen de,soylemesen de kendileri için birdir,imana gelmezler.Allah
bunların kalplerini»kulaklarını mühürlemis.Gözlerine ise perde inmiş
bulunuyor,İşte bunlara büyük bir azap var.İnsanlar içinde öyleleri
görülür ki "Ailaha d a , i on güne de inandık M e r ler ^bununla beraber h i ç
inanmış değıllerâ***,sanki Ailahı ve iman edenleri aldatacaklardır.T
Kendilerinden başkacasını aldattıkları yok da farkına varmıyorlar.
Kalplerinde zaten hastalık vardı,Allah hastalıklarını arttırdı.Bunlar
yalan söyledikleri i(p_n d a y a n ı l m a z b i r a z a b a uğrayacaklartftt«Onlara
"Yer yüzünü fesada vermeyin" denildiği zaman n
Biz islahdan başka bir
şey yapma yor uz 1 1
d e r l e r , G ö z ü n ü s ü _ a ç ı n , a s ı l m ü f s i t onların k e n d i l e r i lâkir
farkında değiller.Yine onlara "Halk nasıl iman ettiyse siz de öylece
imana geliniz " denilince"hiç biz o beyinsizlerin iman ettiği gibi
iman mı ederiz ?" derler.Sakın aldanmayın beyinsiz onların kendileri
amma bilmezler.

423
O bir ümmetdi geldi,geçti,Ona kendi kazandığı,size de kendi
kazandığınız,onların işlediklerinden sizler sorulacak değilsiniz.

Sahife
20

Yahudilerle nasraniler sizlere M


Yahudi yahut nasrani olun ki
doğru yolu bulaşınız n
diyor lar, Kendiler ine şunu s ö y l e t Öyle değil İ b r a -
hiınin h a k k a m e y l e d e r e k t u t t u ğ u d i n i n d e n o l u r u z k i h i ç b i r z a m a n m ü ş r i k ­
lerden değildi.Sy müminler şöyle deyin " Bizler Allaha inandığımız gibi
kendimize ne indirildi ise ve lbrahime,îsmaile,ishaka,Yakup ve Yakup
oğullarına ne indirildi ise sonra Musa ile îsaya ve diğer peygamberlere
mabudları tarafından olarak ne indirildi ise hepsine işandık,bu p e y g a m b e r ­
lerin hiçbirini diğerinden ayırdetmeyiz ve boynumuzu Allaha eğmişiz."
E ğ e r sizin inandığınıza inanırlarsa doğru yojuşüphesiz buldular,yok
imandan yüzlerini çevirirlerse iyi bilsinler ki hakka uzak olmakdan başka
bir halde de^iller&i^.Ya iaihammed«.-.llah seni onlardan koruyacak.İşiten,biler
ancak o.Allah bizlere fıtreti Rengini,iman rengini v e r m i ş K i m Allahdan e

güzel renk Verebilir ? i ç t e b i z l e r o A l l a h a k u l l u k e d i y o r u z «.Onlara şöyle


de;" Allanın meşiyeti üzerine bizimle mücadele mi edeceksiniz ? Halbuki
o bizim de rabbimiz,sizin de rabbiniz olduktan başka bizim işledikle­
rimiz kendimize sizin işledikleriniz kendinize raci, sonra da bizler
kulluğumuzu cna hasretmişiz,yoksa sizler îbrahime,lsmaile,îshaka,yakup£<
Yakup oğullarına yahudi edilir,yahut nasrani edilir mi diyorsunuz ?
Onlara de k i : w
Siz 1 e r mi daha iyi bileceksiniz,yoksa Allah mı bilecek ?
A c a b a A l l a h m ş a h a d e t e t t i ğ i b i r h a k i k a t i b i l e r e k sakleyf.rulan daha zalimi
kimdirÎAllahü zülcelâl ettiklerinizden asla gafil değil.0 bıradtSJfeldi'
g e ç t i j o n a k e n d i k a z a n d ı ğ ı ' size°^cendi k a z a n d ı ğ ı n ı z \onların işlediklerinden
sizler sorulmayacaksınız.

Sfchife
21 ^

N â s ı n içinden kendini bilmezlerdi diyecekler ki " Karşı rlur-


makta oldukları kıbleden bunları çeviren nedir ? * Onlara s ö y l e ; M
& şrık
a

da Allahın,mağrıp da A l l a h m . D i l e d i ğ i n i doğru yola çıkarır.İşte o doğru


yola nasıl çıkardıksa' başkaca insanlara karşı adil şahidle-
rimiz olasınız t Peygamber de sizin adaletinize şahit olsun ü y e sizleri
e n m u t e d i l b i r ü m m e t k ı l d ı k . Y a i£uhagj.,e& v a k t i y l e k a r ş ı d u r d u ğ u n k ı b l e y i
tekrar sana kıble edişimiz peygamberin izinden gideceklerle ters yüzüne

424
onlara mucizeler getirdin de " b u a p a ç ı k b i r sifeirden b a ş k a b i r
şey d e ğ i l " dediler.Hani ben havvarilere " bana da benim p e y g a m ­
berime de iman edin M
diye emrettim. M
yarabbülâlemin işte iman
getiriyoruz şahit ol ki bizler senin birliğine boyun eğmişleriz. 1

de diler.Hani sonra havvariler " ey M e r y e m i n oğlu îsa,rabbin bize


gökten bir sofra i n d i r e b i l i r mi ? " dediler,o da ,f
gerçekten iman
etmişseniz Allahdan Korkmalısınız M
cevabını verdi.bunu üzerine
şunu söylediler " biz istiyoruz ki ondan yiyelim,kalplerimize
itminan gelsin de seniş bize doğru söylediğini iyice bilelim ve
ona şahadet edenlerden olalım "

Sahife

126

iiieryemin o ğ l m İ s a şöyle yalvardı " Ya A l l a h , y a r a b b ü l -


âlemin bizlere gökten öyle bir sofra indir ki bizim için,bizim
hem evvel gelenlerimiz için bayram olduktan başka senin kudretine
burhan olsun ve bizleri merzuk buyur, sen razıkların en hayırlı^.
sisin. M
Allah buyurdu ki:
Ben onu sizlere elbette indiririm,lâkin ondan sonra kim i ç i n i z ­
den küfre sapacak olursa âlemlerde kimseye e t m e d i ğ i m a z a b ı muhakkal
ona reva görürüm." Hani *llahü zülcelâl îsaya : ,.
3y Meryemin oğlu
îsa,insanlara Allahdan sonra benimle validemi kendinize Allah
edinin diye sen mi söyledin ? " b u y u r u n c a İsa dedi ki :" y a r a b b ü l ­
âlemin seni her dürlü şerikten tenzih ederim,Söylemesine, hakkım .
olmayan bir şeyi benim için söylemek olamaz.Eğer söyledimse el­
b e t t e malûmujnundur.^en b e n i m gizlediğimi de bilirsin,bense bana V
bildirmediğini bilmema.kayıpları bilen sensin,ancak sen,başkası/
•4â&tl.3ana^_ sen ne emretxin33 onlara onu söyledim " hem benin nlskt
rabbim hem sizin rabbiniz olan Allaha kulluk e d i n " d e dini. A r a l a r ı n d a
b u l u n d a g ' U -aadietçe ü z e r l e r i n d e n i g e h b e n ( gözcü ) idiM.vaktaki
beni içlerinden aldın,artık onları murakabe edici sen oldun.3en
ki her şeyi görürsün.Eğer kendilerine ?,zabı reva görürsen şüphe
yok ki senin kullarındır»Kğer bağışlarsan muhakkak ki aziz,hakim
sensin,ancak sen,başkası değil." \

425
mezler.

Sahife
201

Y a n l a r ı n a d ö n d ü ğ ü n ü z z a m a n s î z d e n özür dileyecekler.De ki : 1

Beyhude özür dilemeyin,sözlerinize asla inanacak değiliz,size ait haber­


lerden bir-kısmını Allah bize bildirdi. ( ahvalinizden Allah bize haber
vermişti.: ettiklerinizden Allah bize haber vermişti.) Allah i l e onun
peygamberi şimdilik harekâtınıza bakacak,sonra gaibi,hâzırı bilen hakkın
huzuruna döneceksiniz,ü size ne işlediğinizi bildirecek.Yanlarına döndü­
ğünüz zaman kendilerini yüzlememeniz içirı k a r ş ı n ı z d a A l i a h a y e m i n e d e c e k ­
ler. Onları yüzlemekten v a z geçin,zira murdar şey olduklarında şüphe yok.
Son barınacakları yer de kazndıkları vebalin cezası olmak üzre cehennem,
Evet kendilerini hoş görmeniz için karşınızda yemin edecekler
Siz onları hoş görseniz de Allah öyle fasik bir kavimden hiçbir zaman
hoşnut olmaz.Bedeviler küfr hususunda,nifak h u s u s u n d a az-ha y a m a n olduk­
ları gibi,Allanın kendi peygamberine indirdiği ahkâmın hududunu bilmemek­
teki liyakatleri daha çoktur.Allanın ilmine had,hikmetine payan yok.
Hem bedevilerin içinde öyleleri var k i Allah yolunda verdiklerini cerime
saydıktan başka zamanın aleyhinize dönmesini dört gözle bekliyorlar^
( . . . . Başka sizin için kara günler bekliyorlar.) ^aman onların aley­
hine dönsün ( dönecek ) { kara günler kendilerinin üzerine uğrasın : uğ­
rayacak ) Allah onların söylediklerini işitiyor,düşündüklerini biliyor.
Yine bedevilerin içinde öyleleri var ki Ailaha ve ahiret gününe inanır,hak
yoluna verdiğini ise yanında bulacağı takarrüplerepeygamberden alacağı
dualara vesile sayar .Bilmiş ol ki bu onlar için katiyen Ailaha takarrüp-
tür.Allah kendilerini rahmetinin harimine alacak.Allanın gufranına had,
rahmetine payan olmadığında şüpheyok,

Sahife
202

Luhacirin i l e Irfnsarın e n ilerisinde bulunanlara,sonra bunların


izlerini ihlâs ile takip edenlere gelince Allah kendilerinden hoşnut
oldu,kendileri ondan hoşnut oldular.Kem onlara içinde ebediyen kalacakları
o altımdan ırmaklar akan cennetleri amade kıldı.Kani azîm olan saadet
yok mu bu işte odur.etrafınızdaki bedevilerin münafıkları var.medine halkı
içinden de nifak hususunda meleke edinmişleri bulunuyor ki siz onları
bilmezsiniz,onları biz biliriz.

426

You might also like