Professional Documents
Culture Documents
KEREM IŞIK
ÖYKÜ
Aslında Cennet de Yok / Kerem Işık
“Merhaba.”
“Hazırım.”
Bir şey demeden uzanıp bir sigara daha aldım. Önce benim
sigaramı yaktı. Derin bir nefes çekip arkama yaslandım.
“Ne?”
“Aslında ne?”
Genç bir çift geçti dar sokaktan. Kız uzun mu uzun bir
kahkaha atarak başını yasladı erkeğin omzuna. Köşeyi dönüp
kayboldular. İnce uzun bir saksı vardı mermer denizliğin
üzerinde. İçinde kurumuş sardunyalar. Boyunları bükük.
Benim gibi; bizim gibi... Çatlamış, yol yol olmuştu toprak.
Ilık bir rüzgâr esti. Havalandı tül perde. Dönüp içeri baktım.
Enis hâlâ mutfaktaydı. Hışımla sehpaya yürüyüp sürahiyi
aldım.
Bulutlar uzaklaşıyor.
Şimdilik.
“Şimdi ne yapacaksınız?”
“İyi de nereye?”
Sürgünlerin uzmanlığını,
Bir vapur nasıl kalkar bir limandan,
Karanlık.
Gitmek istemiyorum.
Kalmak da istemiyorum.
Öylece durmak istiyorum yalnızca.
Eskimiş bir insan heykeli gibi.
Hakan başı önde yürüyor.
Bakışlarını çevirip denize bakıyor sonra.
Limanı döven kızıl, gri dalgalara.
Bu Bir Oyun Bir Oyun mu Bu
Ben doğduğumda karanlıkta
yaşayan çarpık bir şeytan,
Carlos, dedi, hadi! Sakar ol hayatta.
“Krizler mi?”
“Ne yapmalı?”
“Bin beş yüz!” diye bağırıyor aniden. “Bin beş yüz sokak
vardır bence!” Çılgınca bir aşağı bir yukarı oynatıyor
parmaklarını siyah beyaz tuşların üzerinde. “Ve yaşadıklarını
kanıtlamaya çalışan milyonlarca insan!”
Yürümeye başladım.
Bir süre sonra kadın ani bir hareketle banktaki çantasını alıp
ayağa kalktı. Çaresizce bir sağa bir sola baktı. Göz göze
geldiler. Eski karısının bahçe kapısını çarpıp gidişi geldi
aklına. Demek her aşkın yanıbaşında dalgalı bir deniz vardı.
Parktan apar topar çıkıp uzaklaştı kadın. Martı çığlıklarına
karıştı vapur düdükleri. Sigarasını iki dudağının arasına
kıstırdı. Naylon poşetleri tek eliyle sıkıca kavrayıp ayağa
kalktı.
İskeleye varıyoruz.
“Yok,” dedi.
“Yok,” dedi.
“Yok,” dedi.
Neyi?
“Yok,” dedi.
Kim?
Kim o?
Kim kim?
“Yok!”
“Yok,” dedi.
Yok.
“Yok,” dedi.
“Var,” dedim.
Yok.
“Yok!”
“Yok!”
Ölüm de –
“Yok!”
Yaşam da –
“Yok!”
Aslında cennet de –
“Yok,” dedim.
Yazmak
Elli haneli bir dağ köyündeyim. Çamurlu, taşlık yollarında
sendeleyip durduğum bu yomsuz köye yazmak için geldim.
Tahta bavuluma birkaç kıyafetle, ilham almayı umduğum şiir
kitapları dışında hiçbir şey koymadan geldim.
Bir hafta oldu geleli ama henüz tek bir satır dahi
yazamadım. Aklımda dört dönen düşünceleri biçimlendirip
onlara kâğıt üzerinde hayat vermekten âcizim.
“Yazarsın demek.”
Bilmiyorum.
“Sevgili Metin...”
Neden yazamıyorum?
Bilmiyorum.
En iyisi uyumak.
Bilmiyorum.
Nereye gidiyorum?
Bilmiyorum.
“Böö!”