Professional Documents
Culture Documents
Danıel Bell - İdeolojinin Sonu - Sentez Yayınları
Danıel Bell - İdeolojinin Sonu - Sentez Yayınları
,. SENTEZ
z
-
lll
r- DANIEL BELL
m • • •
lll
LOJININ
...
r-
-·
c.
tD
SONU
o
-
o
-....
-·
:s
-·
:s
Ellilerdeki Siyasi Fikirlerin
uı
o Tükenişine Dair
:s
c
,,
ideolojinin Sonu
Ellilerdeki Siyasi Fikir/erin Tükenişine Dair
© Daniel Beli
Sentez Yayıncılık 20 1 2
I SBN 978-605-5790-52-3
Kapak ve Iç Düzen
Sentez
Baski
TARCAN MATBAACILIK YAYINCILIK SANAYi TiC. LTD. ŞTi.
Zübeyde Hanım Mah.Samyeli Sokak No: l 5 iSKiTLER-ANKARA
Tel: 031 2 384 34 35 Faks: 031 2 384 34 37
Sertifika No: 25744
SENTEZ
YAYlN VE DA<�ITIM EGiTiM ve
öG RETiM KURUMLARI TIC.ve SAN. A.Ş.
Cumhuriyet Cad. Eski Tahıl içi No:5 BURSA
Tel: (O 224) 225 l l 80 (pbx) Faks: (O 224) 225 02 00
bilgi@sentezdagitim.com.tr
Sertifıka No: 1 4399
Daniel Beli
ideolojinin Sonu
Ellilerdeki Siyasi Fikirlerin
Tükenişine Dair
Çeviren:
Volkan Hacıoğlu
"
SENTEZYAYlNCillK
Sid ney Hook için
içindekiler
Sunuş 7
.......................................................................................................
6. BÖLÜM
Statü Siyaseti ve Yeni Kaygı lar:
"Radikal Sol" ve Ellilerin ideolojileri Üzerine ................... ........ 1 30 .
8. BÖLÜM
Suç Dalgaları Efsanesi:
Birleşik Devletler'de Suçlardaki Gerçek Azalma ................ . . .... 1 78
9. B ÖLÜM
Haraca Boğulan Liman işçileri:
iktisat ve Siyaset Ağt ................................................................... . .. . . 204
10. BÖLÜM
Proletarya nın Kapitalizmi:
Amerikan Sendikactltğmm Bir Teorisi ........................................ 241
11. BÖLÜM
iş ve işten Duyulan Memnuniyetsizl ikler:
Amerika'daki Verimlilik Kültü ....................................................... 258
13. B ÖLÜM
üç Kuşağı n Ruh Hali: 333
.....................................................................
14. BÖLÜM
Gerçeklik Arayışında On Teori:
Sovyet Hareketinin Tahmini 350
.........................................................
15. BÖLÜM
Marx'dan Başlayan i ki Yol:
Sosyalist Düşüncede Yabanolaşma ve Sömürü Temalart 3 9 1 ..
üzerine olan 1 4. Böl ümün özellikle tota literyenizm kısm ına bakı
nız.)
Bu konunun dolaysız bağlamı, savaş sonrasında o rtaya çıkan
siyasi tartışma lardı. Bu bakımdan elinizdeki kitap, "ideolojinin
sonu" ifadesini kullanan i l k kişi olan Albert Camus'nün görüşünü;
özellikle Arth ur Koestler ve lg nazio Silone'nin -R. H. Crossman
tarafından yayına hazırlanan- Başansızltğa Uğrayan Tanrı (The God
That Failed) adlı kitapta yer alan makaleleri ni ve Raymond
Aran'un Aydınlarm Afyonu (The Opium of the lntellectuals) adlı
müthiş kitabını taki p etmektedi r. (Bu bağlam, Sonsöz içinde ge
l iştiri l miştir.)
Bu makale, -başlık ve konu üzerine yapılan siyasi tartışmalarca
anlaşılmaz hale getirilen- temeldeki tarihsel perspektifi ortaya
koymak ve Soğuk Savaş sonrası d ünyada "tarihin yeniden başla
ması" olarak adlandırdığım bir sü reçte nerede olduğumuzu gör
mek çabasıdır.
Yirminci yüzyı lın sonu, i ronik olarak iki sonun ilan edil mesiyle
di kkat çekmekted ir: ideolojinin sonu ve tarihin sonu. Her i kisi de
benzer görünmelerine rağmen, aslında çok fa rkl ıdırlar. Tarihsel
bir eleştiri olarak, ideolojinin sonu tarihin sonu değildir ve para lo
jizmi tama mlamak üzere, tarihin sonu da ideolojinin sonu değil
dir.
Bu kitabın temel bir tezi vardır. On yedinci yüzyıldan yirm inci
yüzyı la kadar, siyasi söylemin ve toplumsal kavra mların doğasın
da büyük tari hsel bir kesişme vardı ve çatışan inanç sistemleri nin
-deyim yeri ndeyse, devrimci hareketlerin- büyük üst-an iatılarına
ait dil ve retori kte, dinden ideolojiye doğru bir geçiş yaşa ndı.
On yedi nci yüzyılda bir devrim çağı başlad ı . Bu, geçmişin son
suz döngüsünün devri mi değildi. Daha çok, d ü nya nın altını üs
tüne getirmek için; mevcut sosyal sistemin yıkıl ması, yeryüzüne
yen i bir cennetin geti ril mesi ve i nsanların ruhları ndaki günahın
bağ ışlanmasının devri miydi.
Bunun kaynağı, Protestan Reformasyonu süresince, insanların
bili nçlerine inanç fi krinin yeniden sokul masıyd ı. Reformasyon,
aynı za manda H ı ristiyanları, çeşitli Alman prensli kleri içi ndeki
siyasi bağ l ı l ı klada da bölmüştür. On altı ve on yedinci yüzyı llar,
din savaşları nın hakimiyetindeyd i. Bu süreç; cuius regio, eius re/i-
YENI Y0ZYILDA TARIHIN YENIDEN BAŞLAMASI 13
Latince'den tam çevirisi; "öyle prens, öyle din" şeklindedir. Halkının dini
ne ve inançlarına karar verebilen prensler için kullanılan ve 'iktidar kimin
elindeyse, onun dini geçerlidir' şeklinde de özetlenebilecek, kaynağını
Hristiyanlığın başlangıcından alan ilke. Yüzyıllar sonra, gömüldüğü top
raktan çıkarılıp Augsburg Barışı'nın da özü olmuştur... (Editörü n Notu)
" Beşinci Monarşi Adamları (Fifth Monarchy Men): ingiltere'de 1 649-1 66 1
yılları arasında etkili olan mil lenarianist grup. isimlerini, i s a döndüğünde
kurulacak olan elli krallık konusundaki inançlarından almışlardır. Ana re
ferans kaynakları nı, Daniel'in kitabı ile Yuhanna'nın Vahiy kitabı oluştu
rur. Son'un başlangıcı olarak 1 650'yi ve Millenyumun başlangıcı olarak da
1 700'ü görmüşlerdir. (Editörü n Notu)
14 IDEOLOJININ SONU
Bu çağ için bkz. S. Capp, Beşinci Monarşi Adam/an, (Londra: Faber & Fa
ber, 1 972) ve Michael Walzer, Azizierin Devrimi: Radikal Siyasetin Kökente
rine Dair Bir inceleme (Cambridge, Mass.: Harvard Üniversitesi Yayınları,
1 965)
YENI YÜZYILDA TARIHIN YENIDEN BAŞLAMASI 15
veya modern zamanlardaki gibi) kültürün mili veya tarihi bağ lar
dan geçebilmesi için geçirgenlik sağlar. iktisadi sistemlerin yıkıl
masına ve siyasi imparatorlukların ortadan kalkmasına rağmen
büyük tarihi d inler ve Mısır kabartmalarından Çin süslemelerine
kadar müzelerimizi doldurup taşan sayısız eserden oluşa n kültü
rü n büyük anlatı rncı şekilleri beğeni g üçlerin i ve yenilenme güç
lerini korumaktadırlar.
O za man iktisadı, siyaseti ve kültürü tek bir yapı' içerisinde ka
rıştı ra n tarihsel zamanın birleşik dönemleri nin tutarlı old ukların
dan nasıl bahsedilebi lir?
O za man tarihe nasıl bakmal ıyız? Clausewitz'e göre tarih Ak
l ı n, ihtiras'ın ve Şans'ın karşılıklı etki leşimi tarafı ndan yönetilmek
te, ve devletler, insanlar ve savaşlar tarafı ndan ortaya koyu lmak
tadır. Geniş bir ta rihçi kitlesine göre felsefi veya iktisadi akımların
tarzlarını kapsayan Aydmlanma, ilerleme ve bugün de Küreselleş
me g i bi üst-a niatı lar bulun maktadır. Bunların her birinin kendi
cazibesi va rd ı r fakat bir sosyolog için a mpirik alanın çok yukarı
sından uçmakta ve sosyal ilişki şekil lerindeki önemli değişi mleri
beli rleyecek ve bunların, Husserl'ın /ebenswelt veya yaşanmış
deneyim dediği gündelik hayat üzerindeki etkilerini aniayacak
merceklerden yoksun kalmaktad ırlar.
Sosyolojik a raştırma için, birbirine benzemek zorunda ol ma
ya n üç prizma öneriyorum:
Marx, bir defasında, her üretim tarzı bir öncekinden nitelik olarak farklı
bir şekle sahipse, Yunanlı ların sanatsal ve dramatik eserlerine halen nasıl
değer verdiğimizi sormuştur. Hiçbir zaman açıkça bir cevap vermemiş fa
kat ölümünden sonra yayı nlanan notlarında (nach/asse) "Yunanlıların in
san soyunun çocukluğunu temsil ettiğini ve çocukların bütün güzel eser
lerinden nasıl etkileniyorsak, onların bu eserlerinden de öyle etki lendi
ğimizi" belirtmiştir. Fakat saygın bir cenaze töreni düzenlemek için kar
deşlerinin naaşlarını isteyen Creon'a meydan okuyan Antigone bir çocuk
değildi. Stalin tarafından öldürülen kocası Osip'in naaşını saygın bir ce
naze töreni yapmak için arayan Nadezdha Mandelstam da çocuk değildi.
Cenaze töreni, anıtlarıyla, medeni toplumun transandantal işaretlerinden
biridir.
YENI YÜZYILDA TARIHIN YENIDEN BAŞLAMASI 21
devletler haline gel meleriyle yeniden çizi ldi. Orta Doğu'da, Suri
ye, Lübnan, Filistin, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi, a ralarında
sadece Suriye'nin tarihi bir ki m l iğe sahip olduğu devletler ortaya
çıktı. Britanya ta rafı ndan ku rulan diğer devletler endişeli bir şe
kilde ki mliklerini bul maya çalıştılar.
iki nci Dünya Savaşı, ingi liz, Fransız, Hollanda, Belçika ve Por
tekiz imparatorl uklarının son unu ve yıkı nti lardan yükselen yüz
den fazla yeni devletin kuruluşunu gördü. Fakat neredeyse her
durumda ka bilelerin ve i nsanların eski doğal bağları yeni kurum
lar tarafı ndan aşılmıştır.
1 989'da gölgelerin içinden çıkan onlarca halkın yeni bir bü
tünlük ol uşturma çabasıyla Sovyet i m pa ratorluğu dağıldı ve Yu
goslavya böl ündü. Sovyet'leri nki bir "yuka rıdan devrim" deneyi
m iydi. Bugün bu insanlar geçmişe dönüp, Herder'in deyimiyle,
volk ol maya çalışmaktad ı rlar. Yirmi nci yüzyı l ı n sonunu bel i rgin
kılan, bir kez daha bu halk olma ça basıdır. Za manımızda üzeri m i
ze damgasını vuran tarihin yeniden başlamasıd ı r bu.
Bir "ha l k" fikri amorf bir kavra mdır. Ancak kabile veya klandan
farklı olarak tarihteki en eski ve en güçlü duygulardan biridir.
Tarih, "hal kların," çoğu kez yağmacı ordular tarafından boyundu
ruk altına a l ı n masıd ı r. Yok etme veya asimilasyon yoluyla bütün
halklar ortadan kaldırılırken, halkların direnişi ve belirli bir bölge
üzerinde özerklik kurma çabaları olağanüstüdür.
On dokuzuncu yüzyılda halklar için en sık ku llanıla n ifade, ge
nel bir soyu gösteren bir kavram olan ı rktı. Bu kavra mı i l k kulla
nanlardan biri, bug ün neredeyse unutulmuş, Marx ve Engels ile
birlikte üçüncü kişi olan (nihayetinde diyalektik bir üçlüd ür) sıra
dışı bir adam olan Moses Hess'di. Hess, (Marx halen daha felse
feyle haşır neşir olurken) Marx'a sosyal ve i ktisadi meseleleri öğ
reten ve Engels'i komünizme inandıra n eski bir Hegel'ciyd i. Hess,
Alman ideoojisi'nin bölümlerini Marx'la beraber yazm ış hatta
Komünist Manifesto'nun ilk ta rtışma ianna bile katılm ıştır.
Marx'dan kopuşu ise Yahudilik meselesinden dolayı ol muştur.
Napoleon tarafından serbest bırakılan Alman Yahudileri kuşağı,
Alman prensleri nin geri dönüşüyle yeniden gettolara gönderil
me tehditi altında kal m ışlard ı r. Marx'ın babası gibi, birçok Yahudi
din değiştirmiştir. Hess'in babası ve Hess din değişti rmemiştir.
Marx, kendisinden önce gelen Fichte gibi, Yahudi leri paragöz ve
YENI Y0ZYILDA TARIHIN YENIDEN BAŞLAMASI 23
likle i mtiyazlı konu mlara sahi plerken bug ün hiç hazı rlıklı olma
d ı kları durumla ra düşerek etnik g ruplar hal ine gelmişlerdir. Yen i
Rusya Federasyonu'nda etnik Rus'lar geniş bir çoğunluk ol uş
turma larına rağmen (nüfusun yaklaşık yüzde 80'i) Rus ol mayan
birçok u l us etno-bölgesel ta nınmaya dayalı olarak kendi cumhu
riyetleri ni kurmuş ve Rusya Federasyonu'nun toprak parçasının
tama m ı n ı n yüzde 53'ünü işgal etmiştir. Tataristan, Başkurdistan,
Udmurtya, Buryatya, Tuva, Komi, Yakutya gibi etni k milliyetler
kendi anayasalarında ayrı lma veya kendi cumhuriyetlerinde etnik
grup olarak i mtiyazlı bir statü talep etmektedi rler.*
Bağı msız devletler bile "milli ki mlik" ol uşturmakta zorl uklar
yaşamaktadırlar. Orta Asya'nın bili nen en eski soyu ndan gelen ve
Farsça konuşan Tacikistan, S milyondan biraz fazla bir n üfusa
sah ipti r fakat bunların sadece yüzde 60'ı Taciktir. Özbekler nüfu
sun yaklaşık yüzde 25'ini oluşturmakta fakat Özbekistan'a komşu
sınırı n ötesinde 1 4 mi lyon Özbek daha bulun maktad ı r. Ve çok
sayıda Tacik, Özbekistan'da yaşa makta ve kabaca aynı sayıda
Tacik de Afganistan'da yaşamaktadır. Tacikistan nüfusunun yüz
de 1 O' undan daha az olan Ruslar endüstride, mesleklerde, siyasi
idarede ve askeriyedeki önemli mevkileri iş g al etmişlerd i r.
1 992'de Rusya tarafı ndan desteklenen Özbek azı n l ı k, başkentin
kontrolünü ele geçirdiğinde iç savaş patlak vermiştir. Birleşmiş
Mil letler a racılığıyla yapılan müzakereler tedi rgin bir anlaşmayla
son uçlan mıştır. Burası bir zamanlar eski ipek Yol u'na ve Hausho
fer d ünya askeri iktidar doktri nine ev sahipliği yapan Avrasya'n ı n
e n önemli bölgesidir. Fakat tarihin yeniden başlamasında kaç kişi
bu etnik zorl uklardan haberdardır?
i ki nci Dünya Savaşı sırasında (ayrıl ma la rından korktuğu için)
Stalin tarafından yerlerinden edilen ve dönüşlerine kadar topye
klın Asya'ya sürülen bir grup direnişçinin bağı msızl ık hareketinin
bastı rılması için Rusya'nın başlattığı şiddetl i bir seferberl i kten
dolayı d ünya Çeçen istan'ı tanıdı. Fakat Kafkasya, Mihail Lerman
tav'un ZamantmlZin Bir Kahramant (A Hero of Our Time) olarak
bilinen büyük romantik hikayelerinin okuyucula rı nın bild ikleri
g ibi, büyük dağların va hşi doğasına ve g üzel liğine, i htiras ve
va hşet hikayelerine sahiptir. Kafkasya neredeyse savaş için yara-
Bu sadece bir iktidar meselesi midir? Örneğin, Tito rejimi sırasında cesur
bir muhalif olan ve Jürgen Habermas ile siyasal teorisyen Seyla Benha
bib'in işbirliğiyle çıkan liberal Marksist dergi Praksis'in o zamanki editörü
Mihalo Markoviç'in hikayesini düşünüyorum. Tito rejimi boyunca sür
günde, Pennsylvania Ü niversitesi'nde ders vermekteydi. Bugün bir Sırp
28 IDEOLOJININ SONU
Bu umut deği lse de, iyimser bir görüştür. Tarihi (sadece ku
rumların veya yapıların değil), halklarm tarihi olarak görmekteki
temel gerçek, Quebec'li lerin, Chiapas'lıların, Baskların, Lombardi
ya'l ı la rın, Korsika'lı ların, Kosovalı'ların, Kürtlerin, Çeçenlerin, Kaş
mirli lerin, Tam il'lerin, Tibetli'lerin, Filistin'li lerin, Doğ u Ti mur'lu
ların ve Endonezya takı madalarından ya rım d üzine veya daha
fazla halkın d ünya çapı nda a rtan (siyasi değilse de) kültürel
özerklik talepleridi r:· Bu gerçekleştiri lebil i r mi? Avrupa Konse
yi'nin kırk üyesi tarafından kabul edilen ve Mart 1 998'de yürürlü
ğe giren Avrupa Bölgesel Diller ve Azı nlık Dillerini Koruma Ant
laşması'nda, bölgesel dilin veya bir azı n l ı k dilinin özel ve kamusal
hayatta ku llanı lmasının "devredilemez bir hak" olduğu ka rarına
va rılmakta ve bunlar, nüfusları devlet nüfusunun geri ka lanından
"Bir Amerikan Hayat Tarzı Olarak Suç" üzerine olan makale, ku
marın sosyal örgütlemesinin tanımıyla konudan muhtemelen
uzaklaşmakla birlikte, aynı za manda etn ik g rupların sosyal hare
ketl ilikle olan i lişkilerinin bir teorisini ve başarı basamaklarını
tı rmanmanın "marjinal" bir örneğini oluşturmaktad ı r. (Belki de bu
anla mda, Durkheim'ın suçun topl u m için gerekli olduğuna dair
paradoksal sözleri nin bir açıklamasıdır.) Liman işçileri üzerine
olan makale ekolojik ve piyasa faktörlerinin -bu örnekte, trafi k
yoğun luğu ve "za man" mal iyeti- endüstrinin iktisadi ya pısına
yerleşmiş, (nakliye şirketleri, haraççı lar ve siyasetçiler arasındaki)
uzlaşma yolla rına nasıl i mkan sağ ladığını göstermekted ir. Sendi
kalar hakkındaki makale, ku rumsal bir sorunun yerleşik i mtiyazla
ra uyu m göstermesinde, ideoloji ve statü faktörleri nin karşılıklı
etkileşimini ana liz etmekted ir. iş konusunda kitaptaki en uzun
makale, end üstri nin teknolojik ve sosyal organizasyonunun te
melinde yer alan "veri mlilik" fikrinin işçilere olan zararlarıyla bir
likte nasıl sorgu lanmadan kabul edildiğini göstermekted ir. Bu bir
dizi makalenin merkezinde sosyal hareket ve piyasa send ikacılığı,
etnik g rup zinciri ve sosyal hareketl ilik, statü ve menfaat g rubu
siyaseti, tekni k ve politik karar alma kon ularında daha ileri sosyal
araştırmalar için faydalı olacağ ını umduğum bir dizi ana litik ay
rım bulunmaktad ı r.
Amerika'daki radikal hareketler ve Marksizm hakkı ndaki son
böl üm, ideolojinin siyasetteki rolüne ve ideolojinin entelektüel
lerle olan ilişkisine dair birtakı m sorular ortaya koymaktadır. Sov
yet hareketi nin ta biatı, Amerikan politikası için çok önem lid i r. Bir
makale de, Rusya'nın niyetleri hakkında bildiklerimizi ayrıntı lı bir
şeki lde açıklamaktad ı r. Yaba ncılaşma ve sömürü konuları, rad ika l
etiğin merkezindedir. Ve bu fikirlerin tari hinde ya pılan keşifler,
Marksizmin içyüzü nü ve başarısızl ı klarını açığa çıkarmaktadır.
DAN I EL BELL
Columbia Üniversitesi
Mart 1 96 1
1.
Amerika:
Teori n i n Belirsizli kleri
1
BÖLÜM
•
birbirinden ayıran hatlar ortadan kal ktığında, halk bir lider tara
fı ndan manipüle edil meye hazır, değişken ve ateşli "kitleler" hali
ne gelir.6
Hannah Arendt, belki de on yıl kadar sonra yazdı ğ ı için, kitle
lerin bağlarından çoktan sıyrıldığını söylemekted ir. Kitleler, sırf
kendi kayıtsızlıklarından veya kalaba l ı klarından dolayı "ne siyasi
partilere, ne beled iyelere, ne profesyonel örgütlere, ne de sendi
kalara", kısacası ortak çıka rları koruyan mevcut kuruluşlara üye
ol mayan kişilerden oluşur ve "herhangi bir partiye asla üye ol ma
ya n ve hemen hemen hiç oy kullan mayan tarafsız, siyasi olarak
kayıtsız çoğunluğu oluştururla r."
Böyle insanlar zaten toplumun "dışında" du rurlar. Kitlelerin
ayaklanması "ortak kanaatin kendi kafalarında bir anlam ifade
ettiği topl umsal il işkilerin tüm kesiminin yok ol masıyla birl i kte
ortadan kal ka n sosyal statüye karşı bir ayaklanmadır. Kitleler
realiteden kaçmak arzusunda obsesif bir hale gelmişlerd ir. Çünkü
kendi temel yersiz yurtsuzl uklarında realitenin rastlantısal akıl
al maz yanları n ı a rtık kaldıramamaktad ı rlar."7
Bu--nedenleL modern hayat tüm sosyal bağları kopardığı için
ve modem iletişim teknikleri, kitlelerin propaganda aracı lığıyla
�-
manipüle edilme yol larını kusursuz bir hale getirdiği için "kitleler
çağı" ağırlığını üzerimizde hissettirmekted ir.
bi rey evlerinde tek başına oldukları nda, fakat hepsi de ayn ı kitabı
okuduğunda, hepsinin bir "kitle" ol uşturduğunu söyleyebilir
miyiz?
Romantik duygular eleştirel düşünceyi çarpıttığı için, modern
hayata saldırılar gereğinden fazla bir duygusal l ı k taşımaktad ı r.
Örneğin "kimliksizl ik" i mgesine Gabriel Mareel tarafından metafi
zik bir çarpıtma atfed ilm iştir: "Birey kitleye ait olmak için başlan
gıçtaki bireyselliğiyle i l işkilendirilmiş temel realiteden kendini
tecrit etmek zoru ndad ı r . . . Basın yayı nın, sineman ın, radyonun
inan ı l maz bir şekilde oynadığı kötü rol, bir çift makara aracı l ığ ıyla
orijinal rea l itenin yerine dayatılan kalıp fikirler, yaşantının özne
sinin derin varol uşuna h içbir gerçek kökü olmaya n i mgeler koy
masıdı r."8 Belki de "orijinal rea lite" veya "derin varoluşun gerçek
kökleri" kavramları n ı n ampirist an layışa uymayan anlamları var
dır. Fakat bası n yayın, radyo, vs. vs. ol maksızı nki bunlar bir bütün
lük içerisinde değildirler -bir anda her yer- de ol mayacağım ıza
göre, başka bir yerdeki olayları nasıl öğreneceğiz? Yoksa eski
zamanların mutlu cehaletine geri mi dönmemiz gerekiyor?
Eleştirmenler tarafından ortaya kon ulan kitle toplum hayatı
nın bazı i mgeleri neredeyse karikatür düzeyi ne indirgenmekte
dir. Ernst Juenger'e göre, trafik nasıl ki trafik kurallarını gerektirir
se, aynı şeki lde halk da otomatizme şartlandırılmıştır. Karl Jaspers
"tekn i k kitle düzeni"nde evin "bir barı nak veya uyku yeri"ne dö
nüştüğünü yazmıştır. Daha şaşırtıcı olanı ise modern tıpta n ya
kınmaktır. "Tı bbi uygula malarda hastalara akılcılaştırma ilkesine
uygun olarak kitle hal inde bakı l maktadır: teknik tedavi a lmaları
için enstitülere sevk edili rler, g ruplar halinde sınıflandırı l ı r, şu
veya bu alanda i htisas yapmış bir bölüme başvururlar. Bunun
arkası nda yatan mantık şudur: tıbbi tedavi de diğer her şey gibi
bir mamul mal haline gelmiştir.''9
Kitle toplumuna karşı getirilen eleşti riler, bazen doğrudan bi
limi hedef alacak kadar genişlemekted ir. Ortega'ya göre "bi lim
insanı, kitle insanının bir prototi pidir." Çünkü bilim uzman iaşma
yı teşvik ederek, bilim insanını "kendi sınırları içerisinde hermetik
ve kendi halinden memnun" kı lm ıştır. Ortega buradan hareketle
şu genel yargıya va rır: "Bu dengesiz uzma niaşma nın en dolaysız
sonucu günü müzde her zamanki nden daha fazla 'bilim i nsanı'
olmasına karşın, mesela 1 750'1erdekinden daha az 'kültürlü' in
san bulun masıd ı r."10 Peki ı.?SO'Ierle gün ümüz a rasında yapılan
48 IDEOLOJININ SONU
dan, kıdemli lerden vs. oluşan baskı gruplarıd ı r. Fakat daha bin
lereesi de tı pkı Siya hi insanları Geliştirme Ul usal Birliği, Amerikan
Sivil Özgürlükler Birliği, Kadı n Seçmenler Derneği, Amerikan Ya
hudi Cemiyeti, Öğretmen Anne Babalar Birliği, Mahalli Cemaatle
ri Geliştirme Grupla rı, vb. gibi her biri yüzlerce insana elle tutu lur,
duyg usal olarak paylaşılabilen etki nlikler sunan gruplard ı r.
Bu ü l kede çeşitli kültürel, sosyal ve siyasi faal iyetler yürüten
etn i k g rup organizasyonlarının sayısı aynı şekilde oldukça şaşırtı
cıdır. irlanda lı, italyan, Yahudi, Polonya l ı, Çekoslovak, Finlandiyalı,
Bulgar, Besarabya l ı ve diğer milli g rupların sayısı, bunlar a rasın
daki daya nı şma, orta kl ık ve siyasi g rupların her birinin Ameri
ka'daki rol ü şaşı rtıcı derecededir.22
Anonimleşmeni n gelişmiş olacağı düşünülen şehir merkezle
rinde bile yerel bağların genişliği müthiştir. Chicago'nun şehi r
sınırları içerisinde, örneği n hafta lık ya klaşık bir mi lyon tirajı olan
82 cemiyet gazetesi bulun maktadır. Chicago'nun daha geniş
metropol bölgesinde, bu rakam 1 8 1 'dir. Standart sosyoloji teori
sine göre, kent sakinlerine haber ve ded i kod u ulaştıran bu yerel
gazetelerin, ulusal medyanın baskısı altında yavaş y3vaş yok
olmaları gerekir. Ancak tam tersi olmaktad ı r. Chicago'da böyle
gazetelerin sayısı 1 9 1 O' dan bu yana yüzde 1 65 oranında a rtmış
tır. Geçen kırk yıl içi nde ti raj yüzde 770 a rtmıştır. Bu yerel gazete
leri araştıran sosyolog Morris Janowitz'in gözlemlerine göre:
''Toplum tek yönlü olarak gemeinschaft'dan gesel/schaft'a doğ
-
ru- bir trend takip ettiğini düşünen lerce tan ı mlandığı şekilde
gayrı-insani, benmerkezci ve çorak bir hale geld iyse; o za man
sosyal bi limin araştırdığı suç ora nları, toplu msal düzensizli k ve
psikopatoloji olgularının (bugünkü gibi) teh likeli bir düzeyde
değil de daha az bir düzeyde ol ması gerekirdi."23
Gön üllülüğe dayalı bu tür derneklerin geniş g ruplarının, ilgili
ülkenin kültürel d üzeyi ne ilişkin bir gösterge olup ol mayacağı
tartışmalı bir konud ur. Ortega'n ı n savund uğu gibi, kültürel stan
dartlar dü nya çap ı nda düşüşe geçmiş olabilir (mimaride, g iyim
kuşamda, tasa rı mda, her şeyde mi?). Bununla birlikte, bugün
nüfusun daha büyük bir böl ümü, değerl i kültürel etki nli klere
katılmaktad ı r. Bu, geçen elli yıl boyunca Amerikan hayat stan
dardının ta m tamına ikiye katlanmasının doğal bir sonucud ur.24
Artan eğitim düzeyi, kültüre verilen değerin arttığı anlamına
gelmekted ir. Birleşik Devletler'de klasik müzik konserlerine,
BIR KITLE TOPLUMU OLARAK AMERIKA 55
'
"Chicago Finansörü Albert Newman'ın zengin bir şekilde döşenmiş Lake
58 IDEOLOJININ SONU
l i k olarak kattıklarıdır.
Bir paradoks daha eklemek gerekirse, kitle toplumunun i l k te
orisyenleri (örneğin Sim mel) i nsanların geniş metropoliten ko
vanlarda birbi rleri nden izole olmalarından, birbi rleri ne karşı ka
yıtsız ve anonim kal malarından dolayı kitle toplumunu eleştir
mişlerdir. Diğerlerinin eleşti rilerine duyarlı olan Amerika l ı la r,
bunu kendi lerine görev addederek, savaş sonrası varoşları inşa
ederken kardeşlik, dayan ışma, birlik beraberlik ol uşturmaya ça
lışmışlar ve sonunda kendi lerini konformist olmakla suçlanır bir
halde bul muşlard ı r. insanların şehirlere geri dönüş yaptı kları son
dönemlerdeki trende göre insanlar tepki olarak Avrupa sosyoloji
sinin bir sonraki a raştı rmasında anonimliği, izolasyonu, ruhsuzlu
ğu ve anomi'yi tekrar gü ndeme getirecek bariyerler oluşturmak
tadı rlar.
Boşa nmanın, suçun ve şiddetin ü l kedeki geniş ça plı toplum
sal d üzensizliğin göstergesi olduğu yön ünde şikayetler gel mek
tedir. Fakat a rtan boşa nma oranları a ilenin parçalanmasını değ i l
de, d a h a özgür v e d a h a bireysel d üzeydeki terci hleri, "partner"
evliliğinin ortaya çı kmaya başladığını göstermektedi r. Suç konu
sunda ise, aslında g ü n ü m üzde (sinema, televizyon ve basın yo
luyla suça daha çok "pencere" açılmasına ve şiddeti n çeşitlenme
sine karşın) yirmi beş otuz yıl öncesinde olduğundan daha az suç
ve şiddet olayla rının yaşandığını göstermeye (bkz. Böl ü m l l )
çal ıştım. Chicago, San Francisco ve New York o yıllarda kesinlikle
Shore Drive üzerindeki apartman dairesinde canlı bir sohbete dalan mi
safırler duvardaki Picasso, Monet ve Jackson Pallock tablolarına bakmak
tadırlar. Sehpalarda ve raflarda Peru'ya özgü bereket simgeleri, açık yeşil
bilezikler, bir Japon savaş gemisinin üst güvertesine benzeyen heykeller
durmaktadır... [Misafirler] dopdolu bir katalog olan U/uma adlı ünlü kita
bın yazarı 32 yaşındanki Paterson'lı Alien Ginsberg'le tanışmaya gelmiş
lerdir. ("Kendi kuşağırnın en aklıbaşında olanlarının çılgınca, aç çıplak bir
halde delilikten mahvalduklarını gördüm.") . . . Nihayet Şair Ginsberg al
tında kot pantolon, üzerinde siyah-kırmızı kareli siyah yamalı oduncu
gömleğiyle geldi. . . tersine bir Marx Biraderler sahnesinin çarpıcı çılgınlı
ğıyla Beatnik'ler [Gi nsberg ve i ki arkadaşı] şiirlerini okudular, yeni çıkan
Beatnik dergisi The Big Tab/e için para topladılar ve ard ından çekip gitti
ler. . . Yüksek edebiyat sosyetesi, bu üçlüyle ani bir çarpışma yaşadı . . . [Er
tesi akşam] S herman Otel'de Beatnik'ler (her biri 1 $ ve üzeri para öde
yen) 700 kişilik meraklı bir kalabalık için daha çok şiir okudu . . ." (Time, 9
Şubat 1 959).
BIR KITLE TOPLUMU OLARAK AMERIKA 59
Kitle topl umu değişimin bir son ucudur ve bizzat kendisi bir
değişimd ir. "Kitleleri" bir zamanlar d ışland ı kları topluma kazan
dırmaktı r. Fakat kitle toplumu teorisi bize değişimin kaynaklarını
bulabil memizi sağlayacak toplumun parçalarının birbirleriyle
olan ilişki lerini göstermez. Alternatif bir teori kurmak için elimiz
de yeterli veri olmayabilir. Ancak, en azı ndan bu ü l kede, bazı
önemli faktörlerin geçmişe göre daha ya kı ndan incelenmeyi hak
ettiği görüşündeyim: idareli bir tasarruf topl umundan baş dön
dürücü bir şekilde harcama toplumuna geçiş; aile kapita l izminin
parçalanması ve bunun kurumsal yapılanmalar ve siyasi iktidar
üzerindeki etkileri; karar mekanizmasının devlette siyasi olarak ve
büyük kurumsal ya pılarda iktisadi olarak merkeziyetçileşmesi;
yükselen statü ve sembol g ruplarının özel menfaat gruplarının
yerini alması ki tüm bunlar yeni toplumsal yapıların oluşmakta
olduğunu ve bunlarla birlikte kitle toplum hayatının karmaşıklı
ğında daha büyük değişimler yaşanacağ ını göstermektedir.
Ailenin parçalan masında, bazılarının temel değerlerin bir
kaynağının kaybolduğunu bazılarını nsa serbest evliliklerin daha
sağlıklı birliktel i kler kuracağını görmesi gibi, bir ahlakçı çekince
duyabilir veya onay verebilir. Fakat tek gerçek şudu r ki, bu deği
şimler geçen iki yüzyılı aşkın bir süredir Batı toplumunun sorun
larına ve şimdi de dünyanın sorunlarına çözü mler getiren bir
toplumda ortaya çı kmaktadır: özgürl ükler çerçevesi içerisinde
hem insanların büyük çoğunluğunun hayat sta ndardını artırmak,
hem de toplumun yüksek kültür düzeyini korumak nasıl müm
kündür? Bu nedenlerden dolayı kitle toplumu teorisi, Batı toplu
munu açıklamakta a rtık yeterli değild i r. Sadece çağdaş yaşama
karşı romantik başkaldırının bir ideolojisi olarak görev görmekte
dir.
2.
BÖLÜM
Aile Kapitalizminin Parçalanmasi:
Amerika ,daki Sınıf Deği,imleri Üzerine
tad ı r. Şi rketlerde sahiplikten idari kontrole geçil mesi g ibi, sem bo
lik düzeyde iktidarın meşrulaştı rılması olarak "özel m ü lkiyet"ten
"şi rket"e geçilmiştir. Herhangi bir ideolojide olduğu gi bi, burada
da bazen sembol bizzat kendi adına itici bir g üç, bizatihi "per
forma ns" ise Amerikan şirket yönetici leri için bir motivasyon
kaynağı olmaktadır.
Sosyolojik olarak, Amerikan aile kapita l izminin pa rça lanması,
Batı toplumunda bir bütün olarak iktidardaki bir dizi değişimle
ilgilidir. Artık ne Amerika'nın "Altmış Ailesi" (ne de Fransa'n ı n "iki
Yüz"ü) vardır. Aile kapita lizmi, toplu msal ve siyasi egemen liğin
yanısıra i ktisadi egemenlik demekti. Artık böyle değil. Birçok orta
ölçekli işletme (örneğin, biracı l ı k) halen baba oğul silsilesi saye
si nde ai lelerin mülkiyetinded ir. St. Louis ve Cinci nnati gibi birçok
kasaba, aile egemenl iğinin izleri ni halen taşımaktadır. Fakat aile
kontrolü sistemi genel olarak bitmiştir. O kadar ki, R. S. Lynd'in
Middletown in Transition'ı gibi Amerikan hayatına dair klasik bir
çalışma, "X" ai lesi nin kasabaya egemen olması portresiyle yirmi
yıldan az bir zamanda modern toplumdan çok geçmişten bir
sahne haline gel miştir.
Modern toplumda iktidar ve sınıfsal konum arasındaki il işki
lerde yaşa nan "sessiz" devrim sanki sü rmektedi r. Bunlardan biri,
artık sırf mirasın belirleyici olmamasından dolayı, iktidara geçme
ta rzlarındaki değişimdir; diğeri, mül kiyetten çok teknik yetene
ğin, zenginlikten çok siyasi d u ruşun ön plana çıkmasından dolayı,
iktidarda kalmanm kendi doğasi ndaki değişimdir.
'
iktidar zor bir konud ur. Sonuçları nedenlerinden daha fazla göz
lemlenebflir. i ktidarı el lerinde tutanlar bile genel likle kendi karar
larını nelerin belirlediğini bil mezler. i nsan davra nışları n ı n her
hangi bir şekl inden daha kalıcı sonuçları vard ır ve bunların kont
rol altına a l ı n ması ve tahmin edil mesi daha zordur. C. Wright
Mi lls'in iktidar E/it/eri (The Power Elite), iktidarın kaynaklarını bel irli
bir elitler topl uluğuna temellendi rmeye çalıştığı için, sırf bir ta
nı mlama veya metodolajik bir tartışmadan çok "nedensellik dün
yası"yla ilg ilenen çağdaş sosyoloji alanındaki nad i r kitaplardan
biridir. Buna ek olarak başka bir durumu daha va rd ı r: farklı i nsan
ların içinde kendi duyg ularını bulabil melerine olanak sağlayan
gevşek dokusu ve güçlü retoriği olan siyasi bir kitaptır. Bu kitap
ingiltere'deki genç neo-Marksistler için {bkz. Un iversities and Left
Review [Üniversiteler ve Sol Dergist] etrafındaki g ruplar) ve Polan
ya'daki eski Ortodoks Marksistler için (bkz. Parti'nin resmi filozofu
Adam Schaff'ın verd iği tepki) Amerikan siyasetini ve yönel i m leri
ni anlatan bir el kitabı olmuştur. Mills bir Marksist olmadığı için
bu tuhaftır, hatta metodu ve sonuçları anti-Marksist'tir. Fakat
inatçı olduğu için ve iktidara dair naif, popülist il lüzyonun "mas
kesini düşürdüğü" için, rad ikaller arasında hemen bir karşılık
bulmuştur.
70 IDEOLOJININ SONU
Hal ve Niyet
Mills'in kitabına ve birçok eserine hakim olan ruh hali bazı ipuçla
rı taşımaktadır. Emek (iktidarm Yeni insam-The New Men of Power),
beyaz yakalı sınıf ve ardından iktidar elitleri -toplumdaki sınıf
yelpazesi- hakkında yazarken Mills, kendine Balzac'ı model
alıyordu ve Balzac'ın etude de moeurs, ahlak "komedi"si dediği
şeyi yazıyordu. Bilimsel buluşları şiirle bağdaştırmak ve gerçekle
re dayalı ayrıntıları yığarak görsel etki yaratmaya çalışmak Bal
zac'ın metotlarından bazılarıydı. Mills, istatistik üstüne istatistik
yığdıktan sonra bunları öfkeli metaforlarla kuşandırır.
Ancak stilistik analojiden daha fazlası söz konusudur. Balzac
bizimkine çok benzer bir çağda yaşadı: eski ahlak kurallarının
sorgulanmaya başlandığı, sınıf değişimlerinin yaşandığı, bireysel
sosyal hareketliliğin ilk kez olanaklı duruma geldiği bir değişim
çağı. Louis Lambert, Rastignac ve (John Gay'in Beggar's Ope
ra'sındaki Macheath'le aynı soydan gelen) tüm Vautrin'in pek
çoğu ilk önce toplumda kendilerine bir yer arayan soylu insanlar
olarak karşımıza çıkar fakat sonunda gördükleri burjuva toplu
mundan nefret eder hale gelirler. Duruşları aykırı kişilerin duru
şudur. Dünyaları (Bertolt Brecht'in Üç Kuruşluk Opera'sındaki ye
raltı dünyası gibi, üstteki dünyaya karş1 bir yerdir Vautrin'in yeral
tı dünyası) kamu ahlakının, örf ve adetlerinin, ideallerinin hepsi
nin bir sahtekarlık olduğu temeline dayanmaktadır. Mills'in, Bal
zac'ın "Her servetin altında bir suç yatar" özdeyişini onaylayarak
alıntılaması ve bunu bugün için de aynı şekilde geçerli olarak
görmesi ilginçtir. Çünkü Mills de aykırı bir kişidir.
Başlangıçtaki duygusal etkisi her ne olursa olsun, Mills'in kita
bı direkt şekilde entelektüel öncellerin kalıplarında şekillenmiştir.
Retorik ve ironiyi Veblen'den kopyalamış; sınıflardan ziyade dikey
hareketlik veya Standen hakkındaki sosyal yapı portresini We
ber'den almış; en önemlisi de, elit tanımları çok farklı olmakla
birlikte, metodunu da Pareta'dan almıştır. Veblen ve Weber'e
olan borcunun bilincinde olmasına karşın, muhtemelen Pare
to'ya olan borcunun farkında değildir. Yine de fikirleri küçümse
yen yaklaşımından, iktidarın uygulanmasında ideolojinin işlevsel
bir anlamı olduğunu reddetmeye kadar benzerlik göstermekte
dir. Mills'in, iktidarı "kurallar bileşkesi"nin altında yatan faktör
olarak görmesi ile Pareta'nun sosyal grupları "kalıntılar bileşkesi"
AMERIKA'DA YÖNETICI BIR SINIF VAR Ml? 71
olarak görmesi arasında, metot bakım ı ndan bir paralellik bul un
maktadır. Retorikteki dinamizme rağmen bu, sanırım durağan ve
ta rih dışı bir ya klaşım taşımaktadı r.* Birçok okuyucu nun, gön
dermeleri ni böylesi bir analiz sanarak ya n l ış anlamış olmasına
rağmen, iktidar E/it/eri (The Power Elite) Birleşik Devletler'de i ktida
rın ampi rik bir anal izi değil, iktidarın analizi için bir p/an'd ı r. Ve
sanırım, kitapta ta rtışılan kon uların di kkatli bir okuması, bu pla
nının ne kadar karmaşık ve yetersiz olduğunu gösterecektir.
Tartışma
Mills'in kitabı farkl ı bir açıdan incelenebilir... Ancak öncelikle
metinsel bir analiz yapı l malıdır: anahta r kavramlar bel irlenmeli,
bunların nasıl tuta rlı bir biçimde ku llanıldıklarına bakılmalı ve
tartışmanın tutarlılığının test edil mesi için önermelerle ka n ıtların
il işkilendiril meleri gerekmekted ir. Bu anlamda hermenötik bir
ça lışma yapılacaktır.
Mills'in açılış bölü münde (diğer bölü mler tezin geliştiril mesi
veya tanıtılmasından çok, genellikle d üzensiz açıklamalard ı r)
ortaya koyd uğu şekliyle tartışma iktidarın nasıl kullanıldığına
i l işkin temel sorun etrafı nda karmaşık bir şekilde ileri geri mekik
dokumaktad ır. Bu, yorum ya pmak için, zor olsa da gerekli bazı
Güçl ü derken, el bette ki, başkalan karşt koysa bile kendi istek
lerini gerçekleştirebilenler'i kastediyoruz. Bu anlamda büyük
kurumların yönetimini ele geçirmediği sürece hiç kimse ger
çekten güçlü olamaz, çünkü gerçek güç, her şeyden önce, ik
tidarın bu kurumsal kanalları üzerindedir ve ona sa hip olanlar
gerçekten güçlüdür.
Aksine bir durum belirtilmediği takdirde tüm italikler bana aittir. Bunlar
önemli ifadeleri vurgulamak için kullanılmaktadır. Bütün alıntılar C.
Wright Mills'in iktidar E/it/eri, New York, Oxford Üniversitesi Yayınları,
1 956, eserinden yapılmıştır.
AMERIKA'DA YÖNETICI BIR SINIF VAR Ml7 73
iktidar elitleri fikri şöyle bir karar alma sürecine dair hiçbir şey
ifade etmez: her ne özellikte olursa olsun içerisinde bu sürecin
devam ettiği sosyal alanları sınırlandırmak. Sü rece dahil olan
kişi'ye ait bir kavramd ır [s. 2 1 ).
Gene de tari hsel kara rlar alın maktad ır:
O zaman tarihe yön veren elit sın ıfı mıd ır? Bazen kend ilerine
roller verilir, bazen de onlar rol dağıtırlar (s. 22-25) . Mills açıkça
çel işkili bir durumla mücadele etmektedir. Eğer i ktidar elitleri
tarihe yön vermiyorsa, onları neden bu kadar dert edel i m? Eğer
tarihe yön veriyorlarsa, o zaman bu bizi fazla basit bir tarih teori
sine götürür. Mi lls nihayet meseleyi çözer:
Kavramlar
(a) E/it. Kitap boyunca elit kavra mı değişik şekillerde kul lanılmak
tad ı r. Bazen bu kavram "hizip benzeri gruplara mensu biyeti,"
bazen "belirli şahsiyet türleri nin ahlak anlayışını," bazen de zen
ginlik, siyasi duruş vs. "seçkin değerlerin istatistiğini" ifade et
mektedi r. Sadece bir yerde, 336'ıncı sayfanın uzun dipnotunda,
Mills kavramların birbi rleri yerine yoğ un kullanımlarından kay
naklanan ka rışıklığı düzeltmeye çalışmaktad ı r. El itleri, öncelikle
"kurumsal konum" temeline dayanarak tan ı mladığını söylemek
tedir. Peki bu ne demektir?
(b) Kurumlar, Nüfuz Sahas1, vs. Mills'e göre insanların ve olayla
rın arkasında, her ikisini birleştiren, topl umun askeri, siyasi ve
iktisadi büyük kurumları bulun maktad ı r. Fakat aslında Mi lls'in bu
kavramları kullandığı şekliyle askeriye, iktisad iyat ve siyaset ku
rum değil sektördür. Weber'in deyimiyle -her biri kendi kapalı
katmanında- toplumdaki "sistemler" veya dikey hiyera rşilerd i r.
Herhangi bir sektörün veya sistemin bir diğerinden daha önemli
olduğunu söylemek -ki bazı toplum larda, örneğin dini kurallar
siyasi kura llardan daha önem l idir- bilgiye büyük çaplı sın ırlar
koymamıza neden ol ur. Fakat el bette ki bundan daha fazlasını
istiyoruz, bize bundan daha fazlası lazım.
"Askeriye," "siyasi idarecil i k" vs. ku l lanımlar son derece geniş
anlamlıdır. Bun ları kuru mlar olarak bel i rlemek zordur. Kuru mlar
zı mnen veya aleni biçi mde bir kurala bağl ı l ı k duyan ve normları
çiğ ned iklerinde (endişe, suçl uluk, utanç, kovu lma) gibi kontrolle
re tabi bel irli grupların davranışlarını şeki l lendiren özel, yerleşik
yönetim ku rallarından ortaya çıka r. Eğer iktidara dair en önemli
faktör insanların iktidarı nereden ele geçirdikleri ise; o zaman
g ruplaşma ları, "kuru msallaşmış sistemler," "nüfuz sahaları," "ca
mialar" vs. kavra mlardan daha ayrı ntı lı tanımlamamız gerekmek
tedir.
(c) iktidar. Kitap boyunca iktidar kelimesi ilginç bir biçimde
tan ı msız kalmaktadır. Kelimenin belirli bir çerçeve içerisinde ger
çekten sadece i ki kez kullanıldığı görülür:
Güçlü derken, el bette ki, başka ları karşı koysa bile kendi istek
lerini gerçekleştireb ilenleri kastediyoruz [s. 9).
Siyasetin tamam1 i ktidar mücadelesidir: iktidarın nihai şekli
şiddettir [s. 1 7 1 ).
AMERIKA'DA YÖNETICI BIR SINIF VAR Ml? 75
alm ışlard ı r.
Böylesine önemli ka rarların bir avuç insanın elinde ol maması
gerekir. Fakat milli in isiyatif ve 1 938-39'da Ludlow kanun değişik
liği teklifi gibi referandum sisteminin dışında veya ü l ke kararla
rında partilerin sorumlu olduğu siyasi bir yapılanma d ışında
Mil ls'in haykırd ığı şeyleri görmek zordur. Ülke liderleri nin önemli
kararlar al mak konusunda anayasal sorumlul ukları olduğunu
söylemek oldukça klişe bir şeyd ir. iktidar el itleri nin böyle kara rlar
ald ıklarını söylemek belirli bir duruma vurgu yaparak duygusal
bir etki yaratır a ncak çok az bir anlam ifade eder.
Menfaatler Meselesi
Buraya kadar "karargahlar" ve "iktidar elitleri" kavramlarını
Mills'in kendi ku llanımıyla kabul ettik. Ancak şimdi karşımıza bir
sorun çı kmaktadır: iktida r elitlerinin kimlerden oluştuğ unun yanı
sıra bunların ne kadar bağ/aytct olduğu sorusu. Mills komplo teo
risine inanmadığını söylese de, iktidarın elitler a rasında merkezi
leşmesi konusundaki genel açıklaması şüpheli bir şekilde buna
ya klaşmaktadır. (Bu daha çok, Birinci Dünya Savaşı öncesinde
sosyalist hayal g ücünü ve düşüncesi ni bir hayli etkileyen Jack
London'ın Demir Ökçe'sine (The Iran Heel) benzemekted ir.)
Yine de iktidarın merkezileşmesinin anlamını insanların elle
rindeki g üçle ne yaptıkları temelinde değerlend irebiliriz. Onları
birleştiren nedi r? Onları aytran nedir? Burada menfaatler'i n tan ı m
lanması devreye g irmektedir. Mills'in genel deyimiyle: "Bütün
iktidar a raçları bunları yöneten el itler için amaçlar haline gelme
eğ ilimi nded i r. işte bu nedenle iktidar elitleri ni, kararga hiarda
oturanlar gibi, iktidar bağlamında tanımlayabili riz" (s. 23). i ktida
rın, iktidar elitleri için bizzat bir a maç olduğunu söylemek ne
anlama gelir? Eğer elit sın ıfı bağlaşık bir yapıdaysa ve diğer bir
iktidar g rubuyla karşı karşıya gelmişse, iktidarın idame ettiril mesi
bizzat bir a maç haline gelebi lir. Peki, elit sınıf bağ laşık bir yapıda
mıdır? Menfaatler meselesine geri dön meden bunu bilemeyiz.
Menfaatlerin tabiatı, bir grubun veya kısmen bir g rubun diğerle
rinin üzerinde seçmiş olduğu değerleri ifade eder. Buradan da
belirli ayrıcalıkları n, vs. tanımlanması konusu ortaya çıkar.
El bette ki menfaat grup/art olmaksızın iktidar elitlerinden veya
AMERIKA'DA YÖNETICI BIR SINIF VAR Ml? 79
Mills'in şaşırtıcı bir şekilde hiç bahsetmediği, Marksistler için temel bir
teorik nokta olan iktidarın nihai kaynağı sorusudur. Siyasi idare otonam
mudur? Askeriye bağımsız mıdır? Öyleyse, neden? Ekonomik güç ile bu
ikisi arasındaki ilişki nedir? Mill s "Bugün iktidar elitlerinin yapısal anahtarı
genişletilmiş olduğu ve askeri devlette bulunduğu sürece, bu anahtar
askeri üstünlükte kendini belli eder. Diktatörler kesin siyasi ilişkiler kur
muşlardır ve bugün askeri yapı, siyasi yapının önemli bir parçası haline
gelmiştir," diye yazar (s. 275). Peki o zaman Mills'in Birleşik Devletler'de
kapitalist sistemin esasen değişmediği yönündeki bir diğer önemli var
sayımı hakkında ne demeli? [bkz. aşağıda "iktidarın Sürekliliği" bölümü]
AMERIKA'DA YÖNETICI BIR SINIF VAR Ml? Bl
Avrupalı imajı
Bu iktidar ve siyaset i maj ı, toplumda sabit yerleri olan içine kapalı
g rupların niyetleri bakı mından nasıl açıklanabilir? Mills'in, kullan
dığı bütün örnekleri Amerikan hayatından vermesi ne rağmen,
anahtar kavra mları Avrupa yaşantısından alması ilginç bir du
rumd ur. Egzotik cazibesinden ve astigmatizmden dolayı i ktidar
el itleri fikrine inanıyoru m:
Tarih ve Fikirler
iktidar kaynakları ile tarzla rındaki değişimler veya iktidarın uyum
lu ve merkezi bir hale geti rilmesi söz konusu olduğunda soruna
tarihsel açıdan bakmak gerekecektir. Bir iki örnek dışında Mills
tarihsel boyutu göz a rdı etmektedi r. Bir yerde Amerikan tarihinin
-siyasi i ktidarın, i ktisadi iktidarın yerin i aldığı- dönemlere ay
rılmasından söz eder. Fakat bu bir şey ifade etmeyecek kadar
gen iştir. Bir başka yerde -tarihsel anlamda sosyal değişimin
somut olarak tartışıldığı tek yer- ilginç bir istatistik aktarır:
84 IDEOLOJININ SONU
iktidarın Sürekliliği
Mills siyaset analizinde Pareta'dan ya rarlandığı gibi, iktisadi ikti
dar hayalinde "kaba" bir Marksist ol maktadır. Mi lls'in sözleriyle:
Amerikan kapital izm inin yakın sosyal tarihi yüksek kapita list
sınıfının sürekliliğ inde herhangi bir kırılma göstermez . . . Siya
si sistemde olduğu gibi iktisatta da son yarım yüzyılda men
faatierin sürekliliği' nde bunları koruyan ve artıran yüksek
zümreden iktisadi şahısların lehine olacak türden dikkate de
ğer bir gelişme görülmektedir. . . [s. 1 47] .
En büyü k şirketler harika bir şeki lde izole olmuş devler değil
dir. Kendi sanayileri ve bölgeleri arasındaki açık cem iyetler ve
National Assodation of Manufactu rers (NAM) gibi üst
cemiyetler ağıyla bir araya gelmişlerdir. Bu cemiyetler idari
elitler ve şirketin diğer zengin ortakları arasında bir birlik
kurmaktadır. Bunlar dar ekonomik güçlerini endüstri ve sınıf
genelinde bir g üce dönüştürmekted irler. Ve bu gücü ilk ola
rak iktisad i cephede, örneğin emek ve onun örgütlenmesin-
AMERIKA'DA YÖNETICI BIR SINIF VAR Ml? 87
Elitlerin idaresinden aşırı end işeli bir halde Mi lls, ülkenin gün
delik hayatında iktidar soru nları n ı ol uşturan şeylere karşı kayıtsız
ka lmaktadı r. Bu, "büyük kararlar"ın d ışında ka lan bütün diğer
sorunla rı "orta derecede" ve muhtemelen gerçek bi r anlamı ol
madığı düşüncesiyle göz a rdı etmesinden bell idir. insanları ayı
ran ve menfaat mücadelelerine neden olan, hali hazırda devam
eden bir gerçeklik olarak emek, ı rk, vergi politikası g ibi insanları
ilgilendiren meseleler siyasetin malzemesi değil midir? Bunlar
insanların hayatiarına dokundukları ha lde, iktidarın anlamına dair
herhangi bir şey ifade etmezler mi? Elit kavramının kul lanılması,
i ktidar ta rtışmasında bu kavramın kulla nı labilirliğinin sınırlarına
dair diğer bir sorun ortaya koymaktadır. Karar verenler veya ida
reciler yerine neden e/it kelimesi kullanılmaktadır? Karar-almak'
ta n bahsederken politika ol uşturmak, baskı g rupları kurmak vs.
ta rtışılmalıdır. idare'den bahsedi ldiğ inde, idarenin tabiatı tartı
şılma lıdır. Fakat eğer el itten bahsedersek, sadece kurumsal mev
kiden bahsetmek gerekir. Bu ise, Mil ls'in farzettiği g i bi, sistemin
temel tabiatı değişmediği sürece mü mkündür. Bu durumda tek
sorun, döng üyü şema halinde göstermektir. Sistemin temel tabi
atı nın -yani, temel haklar, kapitalist sın ıfın sürekl il iği- değiş
meyeceği görüşü ilginç bir ta rtışmad ı r; çünkü eğer iktidar,
Mi lls'in varsaydığı g ibi, bu kadar merkezileşmiş ve senkronize
olmuşsa, bu sistemdeki temel bir değişme değil midir?
Yine de, eğer elitler bakı mından konuşacak olursak, Amerikan
toplumunda iktidarda önemli değişimierin olduğunu söyleyebili
riz: aile kapitalizmi nin parça lanması (ki bu bir bütün olarak Batı
toplumunda iktidarda bir dizi değişimlerle ilişki lidir), fakat en
önemlisi ve en açıkçası bunun siyasi arenadaki beli rleyici rol üdür.
iktisattan Siyasete
Biri nci Dünya Savaşı'ndan önceki on yılda tröstlerin büyüyen
g ücü, bankerierin ekonomiye doğrudan etkisi ve sosyalizmin
ideolojik yükselişi, hep birden di kkatleri -toplumu şeki l lendir
mede ve sosyal değişimi sağlamada gizli fakat aslında bel irleyici
unsur olan- sınıf sistemine çekmiştir. Bir grup "realist" tarihçi,
özellikle J. Al ien Smith ve en önemlisi Cha rles A. Beard, erken
kolonyal ve yapısal mücadeleleri i ktisadi an lamda yeniden yo-
AMERIKA'DA YÖNETICI BIR SINIF VAR Ml? 89
oyl.ırıyla" kaydedil mekted ir. Birbiri nden bağ ı msız olarak ha reket
ı•dt>n bireysel dolar-ve-sent karalarının genel toplamı, Bent
h.ım'ın düşündüğü gibi, sosyal bir karar yani genel bir konsensüs
ol uştu rmaktadır. Böylece piyasa a racılığıyla kaynakların dağılımı
na ilişkin bir karar alındığ ında, ne üretileceğ ine ideoloji değil
dolarlar karar vermekted ir. Bu anlamda i ktisat sosyal iktidarın
anahta rıd ır, siyaset ise onun solgun bir ya nsı masıd ır.
Fakat devlet aracılığ ıyla ya pılan siyaset, sosyal ve iktisadi ka
rarların alı nmasında giderek a rta n bir öneme sahiptir. Burada
piyasadaki gibi bağı msız hareket etmekten ziyade, bireyler kendi
isteklerini gerçekleştirebii rnek için belirli topluluklarla ortak ha
reket etmek zorundadırlar. Yönetilen bir ekonomide başlıca ü re
timi dolarlar değil, "siyaset" belirlemekted ir. Devlet müdaha lesi
baskı grupları nın tanımlarını keski nleştirmekle kalmaz, fakat her
birini kendi talepleri ni haklı çıka racak ve belirli bir "milli menfaat"
kavra m ıyla bağdaşacak bir ideoloji ben i msemeye zorlar.
Karar Türleri
Sonuç olara k, eğer iktidar tartışılmak isteniyorsa, bu konuyu el it
lerden ziyade karar türleri bakı m ı ndan tartışmak daha faydal ı
olacaktır. Ve ilginç bir şekilde kitabın özünün Birleşik Devletler'de
kararların demokratik olarak al ındığını söyleyeniere karşı bir po
lemik olduğu konusunda Mil ls'le hemfikir olduğumu bel i rtebili
rim:
milyar dolarlık düşük bir düzeye indiği savaş sonrası tarihinin tek
"ba rış dönemi" olan 1 948 yı lı dışı nda, Kore seferi harcamaları ve
soğuk savaş silahianmasını sürdürmek için yapılan harca maların
toplamı federa l bütçeyi rekor düzeylere taşımıştır. 1 950'deki on
yıllık dönemin son yarısında federa l bütçe 70 milyar dolara ulaş
m ış, g.s.m.h. ise 325 milyar dolar olmuştur. 1 960'da federal bütçe
(tahmi ni) 80 milyar doların üstü ne çıka rken, g.s.m.h. 400 mi lyar
dolardan fazla olacaktır. 1 950'1erde 7,2 m i lyar doların üstündeki
sırf ka mu borçları n ı n yıllık fa izi, federal hükümetin depresyon
boyunca yıllık harca malarının top/am 'ından daha fazladır.
Federal devlet harcamalarındaki bu devasa artışın herhangi
birinin veya bir g rubun "isteği" üzerine olmadığı, fakat kaçınılmaz
olarak savaşın ve onun etkilerinin sonucu olduğu bir gerçektir. Ve
federal devletin ülkenin ekonomik denge çarkı olarak kalıcı rolü
bu gerçeğe daya lıdır.
(2) 7 950-SS'in ikili ekonomisi. 1 950'de Kore savaşı çıktığı nda,
devlet mevcut fa brika üreti mini savaş malzemelerine çevirmek
veya yeni fabrikalar ku rmak konusunda acil bir seçim ya pmak
durumunda kal mıştır. Karar ne tür bir savaş olacağı ta hminine
daya n maktad ır. Eğer Kore savaşı genel bir savaşa dönüşebilecek
gibi görün üyorsa o zaman sivil tesislerin büyük mühi mmat depo
larına dönüştürülmesi emri veri l melidir. Siyasi-askeri ta hminlere
daya l ı bu karar "ikili ekonomi"dir. Ekonomik an lamda başl ıca
sonuç, sermaye akışını h ızlandırmak için firmaların normalde
yirmi beş yıl değil de beş yıl içinde yeni tesis masraflarının silin
mesi kararıdır. (Böylece firmalar yeni mal iyetleri nin yüzde 20'sini
kardan düşebi lecekler ve bir hayli vergi geliri sağlayaca klardı r.)
Bu, beş yı l l ı k vergi a mortismanı planı olağan üstü yüksek oranda
sermaye yatırımına yol açmıştır. Bu şü phesiz ki elli lerin ortasın
daki refah patlamasını teşvik etmiş ve 1 958-59 resesyonuna etki
eden aşırı kapasite kulla nımına neden olmuştur.
(3) Silah teknolojisi. Yeni silahların hızla ortaya çı kması, askeri
ye ve askeriyenin her bir kuweti ile farklı kol ları içerisindeki göre
li gücün ve etki nin ağırlığını kesi nlikle etki lemektedi r. Böylece,
füzelerin ku llanıl maya başlanması, bir zamanlar deniz kuwetleri
nin ve ordunun demirbaşı olan savaş gemi lerinin önemini azalt
m ıştır. Yeni teknolojide, örneğ in füze yü klü denizaltılar temel
vurucu güç olu rken, uzun menzilli füzeler de insanlı uçakları kul
lanı lmaz d u ruma getirmiştir. Silahlı kuwetlerin yapılanmasındaki
AMERIKA'DA YÖNETICI BIR SINIF VAR Ml? 97
Koda
Mills'in eseri nin büyük bir böl ümünün a rkasındaki motivasyon,
hayatın a rtan bürokrati kleşmesine -ki bu onun tarih teorisidir
ve onun suç orta kla rına karşı duyd uğu müthiş öfkedi r. Bu, kitaba
çekici lik ve dokunaklılık kazandı rmaktadır. Birçok kişi kend isini
çaresiz, bilgisiz hisseder ve buna karşı öfkeyle hareket eder. Fa
kat, sanırım Mills'in yaptığı g ibi, modern hayata karşı "romantik
protesto"larla kimseni n uğraşmaması için çaresizliğin nedenleri
nin açıkça belirtil mesi gerekir. (Şiddet olarak iktidarın Sorel'ci
an layışı ve iktidarı g izli bir komplo olarak hayal eden popülist
görüş, Mi lls'in kita bında rahatsız edici bir yan kı bulmaktadı r.)
Bilginin çoğalması sırasında ka rmaşıklık ve uzmanlaşma, üre
timin organizasyonu, siyasi toplumun geniş kesiminin koordi
nasyonu kaçınıl mazd ır. Bunla rın, özellikle eğiti m ve geli r d üzeyi
artan, beğenileri çoğalan bir topl umda hayatın "bü rokratikleş
mesine" kaç ı n ı l maz olarak yol açması zorunlu değildir. Daha da
önemlisi, bürokratikleşme ve i ktidar elitleri gibi kavramların böy
le belirsiz kulla n ı mları, çoğunl ukla çaresizl ik duygusunu körükler
ve özg ür bir topl umun kaynaklarını maskeler: muhtelif menfaat
mücadeleleri, kamusal sorumluluğun artması, geleneksel özgür
lüklerin ağırlığı (bkz. Yüce Divan, Mills'in tartışmayı ihmal ettiği
bir kurum), gönüllülerin ve cemaat g ruplarının rolü, vs. vs. Ko
m ü nistlerin otuzlarda rastgele kullandıkları "burjuva demokrasi-
AMERIKA'DA YÖNETICI BIR SINIF VAR Ml? 99
ll
Ekonomiyi "politize etmek" kon usunda, bir de karşı atak ortaya
çıktı. Başı çeken, Hayek'in The Road to Serfdom adlı kitabıyd ı . Ha
yek laissez-faire ekonomi lerinin dengeye uyarianma eğ iliminde
olduklarını, fakat devletin keyfi m üdahalelerinden dolayı krizierin
meydana geldiğini ileri sü rüyordu. Hayek, h ü kü metlerin ve ban
kaların borçları ucuza kapatmak ve para kaza nmak arzusuyla
enflasyonist eğilim iere sahip olduğunu belirtmiştir. Sonuç, tasar
rufların yatırıma veya tüketime ayrılmasını sağlayan faiz oranla rı
nın gerçek hedefi nden sapması ve kredilerin aşırı artması olm uş
tur. Devlet, Hayek'e göre, yönetici sınıfın bir icra komitesi değil
dir. Fakat (Schmol ler ve Max Weber'den alınan bir görüşe göre)
kendi Leviathan doğasıyla, zorlayıcı ve özg ürlüğe karşı bağ ı msız
bir bürokratik güçtür. Devletin rol ünü g üçlendiren her politika
l i beralizmi reddeder.
iş çevreleri Hayek'in kitabını heyecanla karşıladı. Fa kat kitaba
1 06 IDEOLOJININ SONU
Peki, Büyük Bunalı m'da durum ned i r? Sch umpeter, kendi an
latı mına göre, 1 929- 1 932 döneminin, kapitalist üretim mekaniz-
1 08 IDEOLOJININ SONU
masının itici g ücünde bel irleyici bir kı n lmayı temsil ettiğ ini ka bul
etmemektedir. Klasik veya Keynes'ci birçok i ktisatçının görüşleri
nin tersine depresyonların doğal, kaçın ılmaz ve hatta i ktisadi
büyüme için tedavi edici olduklarını seri n kan l ı l ıkla kabul etmek
tedir. Teknolojik devri mler mevcut sanayi yapısını periyodik ola
rak yeniden şekil lendirmekted ir. "Kapitalist süreç, bir tesadüf
olarak değil, kendi mekanizması sayesinde kitlelerin hayat stan
dard ı n ı sürekl i olarak artırır. Bunu bir dizi iniş Çikişfar yoluyla yapar
ki bu iniş ç1k1şfann şiddeti ilerlemenin hlZiyla orant1fld1r." Her deği
şim süreci kesinti yaratır. Depresyon, yeniden düzenlemeni n ve
yerleştirmeni n normal bir süreci; eski, marjinal ve kullanılmaz
olanın si lkelenip atıl masıd ı r. Onun için 1 929 bunalımı (otuzların
"ilerleme hızı"ndan ve iktisadi büyü menin "uzu n dalga"sı nı gel iş
ti rmesinden dolayı}, sadece 1 873-79 bunal ı m ıyla karşılaştı rılabi
lecek özel bir durum olarak kalmıştır. Birleşik Devletler'de topar
lanma, diyelim ki, Fransa'dakinden daha yavaş olmuştur. Çünkü
otuzlarda yen i bir sosyal atmosfer ve yeni mali politikalar özel
yatırı m ı aşağı çekmiştir. i ktisat politikasının geliri yeniden dağ ıt
ma ve tüketimi artı rma çabaları, Sch umpeter'e göre sadece i ler
lemeyi engel lemiştir.
Genişleyen bir ekonominin olanakları bakı m ı ndan Hansen ve
Keynes'in kötümserl iğine karşın, Schu mpeter yeni ufuklar açmış
tır. "Teknolojik i m kanlar keşfed ilmemiş bir deniz gibid ir" diye
yazar; bir yatırım kaynağı olarak elektriğin a rdından gelecek yeni
bir "kimyasal maddeler" çağ ında büyük buluşlar şeklinde olabi lir
veya tek başına hiçbir etki yapmayacak ancak bir araya geldi kle
rinde otomobil gibi yeni bir gelişmeye yol açacak birçok yeni
ürünün çokl u bir bi leşkesi şekli nde olabil ir.
Gelecek, girişimcinin omuzlarındadır. Sch umpeter, kendi giri
şimcilik teorisinde; Marx'a ve Keynes'e -asl ında bütün klasi k
iktisat okuluna- karşı çıkmıştır. Marx'a göre, iktisadi büyüme,
sürekli yeni pazarlar arayan sermaye birikiminin bir sonucudur.
Keynes, tasarruf a rzusunun aşırı bir hale geldiğini ve devlet mü
dahalesinin olmaması durumunda efektif talebin azaldığ ı n ı gör
müştür. Schu mpeter, kron ik aşırı tasa rrufun teorik temellerini
reddetmiştir. Marx'a ve Keynes'e verd iği cevap, tarihsel temel lere
dayanmaktad ı r. Oria göre, sanayi büyümesi sermayenin "itmesiy
le" değil, girişimcinin "çekmesiyle" ortaya çıkar. Sch umpeter'e
göre sanayi, genell ikle bankalar ve kredi a rtışı tarafı ndan finanse
AMERIKAN KAPITALIZMINININ GELECE�I 1 09
lll
Kapita list topluma n e olduğuna dair gerçekçi bir portre elde
etmek istiyorsak, Keynes ve Sch umpeter arasındaki köklü çel işki
lerin çözü l mesi gerekmektedir. Her ikisinin de geleneksel kapita
l izmin çözüldüğü konusunda aynı görüşü paylaşmaianna karşın,
değişimin nedenlerine ilişkin teorileri o kadar fa rklıd ır ki kapita
l izmi kurtaracak politika önerileri birbiri ne doğrudan ters d üş
mektedir. G. K. Galbraith'i n Amerikan Kapitalizmi'n in (American
Capitalism) en önem l i özelliklerinden biri, Schumpeter ve Key
nes'deki ortak soru nları daha basit ve bir o kadar da anlaşılır bir
şeki lde ortaya koym uş ve dalaylı olarak uzlaşma g i rişiminde bu
lunmuş olmasıd ır:
Gal braith'in başlangıç noktası, üretim araçlarının Birleşik Dev
letler tarihinde geçm işteki herhangi bir dönem kadar hızlı geli
şim gösterd iği bir zama nda, kapitalizmin geleceğ ine i l işkin Ame
rikan toplumunun tüm katmanlarında görülen d ikkate değer
"sinir bozukluğu"dur. iş çevreleri, kapitalizmi n özünde isti kra rsız
olduğuna inanmak için, Marx tarafından hipnotize edi l m iş gibi
görünüyordu. Endüstri yöneticileri, en az libera l i ktisatçılar kadar,
V-J (Victory over Japan/ Japonlara karşı zafer günü) günü nde ve
ondan sonraki her yıl şiddetli bir i ktisadi çöküş ve buna bağ lı
olarak düşük stok pol itikası, kısıtlı kar payı, büyü k fi na nsal kaynak
yığılımı bekliyorlardı. Galbraith, bunların hepsi nin, "rekor gelir ve
Schumpeter'in liderl iğinde Gal braith'in işa ret ettiği tek nokta
oligopolün var olmasına karşın, li bera l lerin korktu kları sonuçlar
dan birkaçı gerçekten de ortaya çıkmıştır. Oligopol düzeni, doğal
ve yüksek yatırım ekonom isinde neredeyse kaçın ı lmazdı r; önceki
AMERIKAN KAPITALIZMINININ GELECE�I 113
önemli meselelerdir.
Geriye kalan önemli tek sorun siyasi iktisat ile alaka l ı d ı r. Ü re
ti m orga nizasyonu, enflasyon kontrolü, tam isti hdamın sürdü
rül mesi, vs. kon u lardaki iktisadi çözümler teknik düzeyde mev
cuttur. Bizi mki gibi menfaat grupları toplumunda, siyasi çözüm
ler bulmak kolay deği ldir. Fakat uzun vadede, külfetlerin dağılımı
ve kontrollerin gerekl iliği konularından kaçı nıla maz. Tekn ik araç
larıyla "devletçi"nin yarı savaş ekonomisi isteği, şirket müdü rleri
nin anti-devletçi ya klaşımlarıyla çarpışma içindedi r. ilk Cumh uri
yetçi yönetim, anti-devletçi şirket müdürleri ni temsil etmesine
karşın, yirmi yıl içinde hükü met harca malarını etkili bir şekilde
değiştiremedi. Uluslararası d u rum, Cumhu riyetçiler'e olduğu
kadar Demokratlar'a da aynı engelleri koymaktadı r. Zorunlu hale
gelen yarı savaş hali, devlete kaçınılmaz olarak, ekonom inin
kontrolörü ve selefi rolünü vermektedir. içişlerindeki meselelerde
gerçek siyasi sorun, ek külfetlerin mal iyetini hangi grubun üstle
neceğ idir.
Amerikan kapita l izminin entelektüel rehabilitasyonu, realite
n i n kendisi hızla değişirken ta mamlanmaktad ı r. En yeni ideoloji
ler bi le, demade hale gelebilir ve geniş kesimler tarafından ania
şılıp kabul edilmeden çok önce yeni revizyonlara uğrarnaları
gerekebilir.
s.
BÖLÜM
Bir topluma veya bir çağa bakarken bir eseri büyük yapan şey,
ya (Tocq uevi lle'in eserindeki gibi) yeni bir görüş ya (Henri
Adams'ın Eğitim'i ndeki gibi) bir trajedi duygusu ya da bütün
bunlar ol maksızın (Montesq uieu tarafı ndan ortaya atılan önemli
bir soruya cevap olarak) bir uygarl ığın manevi birlikteliğinin yeni
bir görü ntüsüdür: tüm bunlar nasıl bir a raya gelebilir? Eski a h lak-
· Abartılı heyecanla okunan yazı veya dionysos şerefine yazılmış ilahi. (ç.n.)
1 26 IDEOLOJININ SONU
d;ın yeni bir yaşam tasarımı olarak kabul edilerek bel i rg i n bir
'.>L'ki lde yer etmiş bir hayat tarzı" olarak tanımlarken, son uçta
"karşılıklı etkileşim" bütünlüğü çözer ve ortada birleştirici bir
qörünüş kalmaz.
Geriye ka lan şey tartışmal ıdır: çağdaş sosyal bilim lerden a l ı
nan yeni bir dizi etiket. Kendi öncelleri nin -ve özellikle Las
ki'n in- determinist çabalarına karşılık olarak, Amerika'daki haya
t ı n çeşitliliğine ve ka rmaşıklığına vurgu yapmak istemiştir. Fakat
�on uçta, teoriyi ve metodu, tan ı m adına feda eder. Kültürel a nt
ropolojinin dilini çağdaş ta rihe uyg ulama umudu içerisinde Ler
ner, sanırım sosyal bilimler ta rafı ndan baştan çıkarılmıştır. Antro
polojinin kavram ları "bütünsel"dir, yani bütün bir kültürü kavra
maya çalışır. Fakat modern toplum bir yana, ilkel bir toplumu
anla maya yönelik en başarılı çabalar bile tanım sorununu çöze
memiş ve (Ruth Benedict'in kültürleri Apollon'cu veya Diony
sos'cu olarak ta nımla ması g ibi) metaforlara başvurmak zorunda
kalmıştı r. Fakat metaforlar, en iyi anlamda fikir vericidirler ve en
kötü anlamda ise bütün tarihi sisli bir soyutlamaya gömerler.
Sanırım topl um yumağını çözmek için ta rihe ve -her zaman
kısmi olmakla birl i kte- nedensellik zincirini bulma çabalarına
geri dön mek, bize belki de "maddi ve ahlaki-psikoloj i k dünyaların
karşı lıklı etkileşimi"ndeki nedensel liğin çözülmesinden daha
faydalı olacaktır.
Sadece bu deneyimin ve belgelenen malzemelerinin bir tek
kişinin baş ederneyeceği kadar geniş olmasından değil, başl ığın
kend isinin hatalı olduğunun anlaşılmasından ve bel i rsizliğin
gerçekten birçok anlama gelen Amerika kavramının kendisinde
olmasından dolayı, Lerner'ınki Amerikan deneyi mini tüm genişli
ğiyle kapsamak için konuyu aynı yönden ele alan çaba ların so
nu ncusu olabi lir. Amerika'nın sı rrı nedir? diye sormak, a macı
ideolojik veya efsane yaratmak olan metafizik bir soru ortaya
atmaktır. Ve ne yazık ki Amerika'yı bu şekilde görme isteği, savaş
sonrasında ortaya çıkan, dünya n ı n geri kalanına Amerika'nın da
bir kültürü olduğunu "kan ıtlamaya" çabalayan ve kendi meşrui
yeti ni böylesi bir metaforik veya sahte, Hegel'ci deyi mle "Ameri
kan Çalışmaları" prog ramlarıyla desteklemekted ir.
Fakat Birleşik Devletler'de belirli karakter ve ya pı oluşumları
nın nasıl ve neden ortaya çıktığ ını sormak, Robert Merton'un
adland ı rdığı g i bi orta ölçekli, a mpirik sınamalarda ve kontrollü
1 28 IDEOLOJININ SONU
Yüzyıl ı n ortasında Amerika her bakı mdan kargaşa içinde bir ül
kedir. Ne tuhaftır ki bu kargaşa depresyondan değil zenginlikten
kayna klanmaktad ı r. Zenginliğin bütün sosyal soru nları çözeceği
ne il işkin basit görüşün aksi ne, Amerikan deneyim i zeng inliğin
yeni kayg ılar, yeni gerili mler ve yeni zorunlul uklar uyandırdığını
göstermektedir. Genellikle on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıl
Amerikan deneyim inden al ınan geleneksel siyasi anal iz, bu yeni
durum karşısında sanki kayıp bir şey haline gelmiştir. McCar
thy'cilik olayı ndan önceki şaşkı n l ı k ve aldanmann nedeni budur.
şeyd ir. Bu a nlamda herkes en az bir diğeri kadar iyidir. Fakat po
pülizm daha ileri gider: bazı ları nın fi ki r beyan etmek konusunda
diğerlerinden daha ka lifiye oldukları iddiası şiddetle reddedilmiştir.
Amerikan hayatın ı n popü list izlenimin in, negatif tarafları ol
duğu kadar pozitif tarafları da vardır. "insanların bilme hakkı"
fikri; özg ür bası nın, sınırsız a raştı rmanın ve serbest tartışmanın
güvencelerini desteklemektedir. Fakat bu hak, popülist bir çerçe
vede sınır tanımadan faaliyet göstermekte ve insanların mahre
miyeti ni ihlal etmektedi r. "insan lar'ın bilme hakkı vardır," ile kas
tedilen nedir? Birinin ahlak kurallarını ve alışkanl ıklarını mı bil
mek? Birinin siyasi görüşlerini mi bilmek? Ahlak kurallarının ken
dinden menkul gardiyan ları olan eski reformcular, kamu ahlakı
adına özel hayatın incelenmesi noktasında ısrar etmişlerdir. Daha
sonraki Kongre m üfettişleri, a raştırma hakkı nın kanuni maksatlar
la kısıtlanmadığı nda, "halk bekçi liği" yapma sürecinin doğal yan
larından biri olduğu nda ısrar etmişlerdir.
Bütün bunlar, demokrasinin a hlakçılık ve popülist kavramları,
aynı za manda sosyal kontrolün -idare kontrolü, yaptırımların
ka nunlardan ziyade "kamuoyu" yoluyla faal iyet göstermesi
farklı bir tarafı na bağ lı ol masaydı, mahremiyete ve özgü rl üğe
daha az zarar verebi lirdi. Hukuk, en azından geçmişte, geleneğe
bağ lı ve kısıtlayıcı olduğu için değişimi engelleyicidir; ve i nsanla
rın yaşantıları ve i htiyaçlarıyla bağdaşmamaktadı r. Fakat insanın
adaletsizli k karşısında zor bir kazanımı olarak kanıtların kabul
edil mesinde ve suçun beli rlenmesi nde, sıkı bir prosed ür ve kura l
lar bütünü ortaya koymaktadır. Sabırsız insanlar olan Amerika l ı
lar, hukuka karşı da sabırsız olmuşlard ı r. Bu nedenle, süratli yasa
dışı cezalandırmalar ve kanaate dayalı kınamalar ağır basmakta
d ı r. Dahası, Amerikan mizacının küçük kasaba karakteri, gücünü
fısıldanan dedikodulardan ve kanundan ziyade kamuoyu yoluyla
idareni n düzen len mesinden al maktadır. Sindair Lewis tarafı ndan
Main Street'de vahşice sald ırılan, bu konformizm faal iyetidir.
Amerikan küçük kasabasına sald ı rmak, sosyal eleştirinin ve yirmi
lerin edebiyatının temel motiflerindendi.
Küçük kasaba Amerikan kültüründe "mağlup" olurken (popü
ler kültürde Hol lywood'un sımaşık havasıyla birleşmekle birlikte),
Amerikan siyasetinde hala egemendir. Kırsal kesimin egemenli
ği ndeki mecl is üyelerinin seçim bölgelerinde hile yapmalarından
dolayı, Kongrenin orantısız bir yüzdesi küçü k kasabalardan gel-
STATÜ SIYASETI VE YENI KAYGlLAR 1 43
Sahte Basamaklar
Amerikalıların siyasette uzlaşmak ve a h lakçı l ıkta aşı rıya kaçma k
konusunda olağanüstü bir yetenekleri vardır. En utanmaz siyasi
an laşmalar (ve "kaçakçılıklar"), acil bir çözüm yolu ve gerçekten
gerekli olduğu ileri sürü lerek rasyonel leştirilm iştir. Yine de hiçbir
ülkede i nsanların iştahını gem iemek ve bun ları yasadışı olarak
yafta lamak gibi mu hteşem gi rişimiere ve böylesine parlak başarı
sıziıkiara rastlanmaz. Başlangıçtan beri Amerika her şeyin yolun
da olduğu öncü bir topl um ve içki yasaklayan kanunlarla adil bir
ülke olmuştur. Yüzyı l ı n sonunda, büyükşeh ir ve küçük kasaba
töreleri arası ndaki ayrı m genişlemiştir. Suç, gelişen bir iş sahası
ola rak sonuna kadar açık, şehirli toplumun cesaretlendirdiği ve
orta sı nıf Protestan ahlakı n ı n başka herhangi bir uygar ülkede
görül meyen bir şiddetle bastı rmaya çalıştığı fahişelik, a l kol ve
kumar gelirleriyle beslenmiştir. Katalik kültü rler, nadiren böylesi
kısıtlamalar getirmiş ve böylesi aşırı i l kiara nadiren maruz ka lm ış
tır. Aşırı resmi ve düzg ün Angl ikan ingi ltere'de bile, fahi şel ik Pic
cadi l ly gece hayatında yaygındır. Kumar da, en büyük ve en po
püler endüstrilerden biridir. Amerika'da kamu ahlak kura l larının
dayatı lması, tarihi mizin devam eden bir özel liği olm uştur.
Max Scheler'in, ah laki öfkenin orta sınıf psikolojisinin tuhaf bir
gerçeği olduğu ve bastırılmış bir kıskançlığı gösterdiği genelle
mesinde gerçek payı olabil ir. Belki de en büyük gerçek, Amerikan
gelişiminin kavgacı doğasında ve suçun sosyal karakterinde yat
maktad ır. Suç birçok açıdan, a h laki değerler ile topl umun gele
nek ve göreneklerini karikatürleşti ren sihirli bir aynadı r. Amerikan
iş çevrelerinin va hşi hayat tarzı, özellikle yüzyılın sonunda kaba
BIR AMERIKAN HAYAT TARZI OLARAK SUÇ 1 55
Gatsby Modeli
Bir toplum değişti kçe gecikmeli bir şekilde suç türleri de değişir.
Amerikan toplumu daha düzen li oldukça, Amerikalı iş adamları
daha çok "medeni" ve "daha az "korsan" oldukça, Amerikan ha
raççıları da duruma ayak uydurmaktadır. iş kuruluşlarının yapı
sında önemli değişi klikler olması gibi, "kuru msa llaşm ış" suç ör
gütleri de değişime uğramıştır.
Amerika'da son elli yılda toplumun temel yönel i mi; sanayi nin
rasyonal izasyonuna, sanayinin kendi kendini yetiştirmiş kaba
liderlerinin yol yordam bilen saygıdeğer kişilere dönüşmesine ve
kitle tüketim toplumunun ortaya çı kmasına doğru olmuştur.
1 940'1arda "ku rumsallaşmış" suç alanı ndaki en önemli değişim,
diğer yasadışı faaliyetler karşısında kumarın a rtan önemidir. Mil
yarla rca dolarl ı k bir iş alanı olarak kumar, Amerikan şirketlerinde
yaşanan genel değişi me paralel bir dönüşüm geçirmiştir. Bu pa
ra lel lik için birçok örnek verilebi l i r: kumar oyunların ı n end üstriyel
organizasyonu bakı m ından (yani milli ya rışlar ve bahislerde riskin
azaltı lması gibi) karmaşık teknoloji lerin gelişmesi; itibar bakı mın
dan, tatil köylerinde büyük ve popüler kumar gazi noları nın açıl
ması ve metropol bölgeleri ne uydu konul ması; kitle tüketim
ekonom isindeki fonksiyonel rolü bakı m ından (yüklü m i ktarda
para ta mamen el değiştirdiği için elli milyon yetişkin Amerikalı
n ı n bu heyeca nını hiçbir şey asla bastıramamaktadı r); spor ve
eğlence dü nyasında, yani "kafe sosyetesi nde," önemli kon umlar
daki kuma rbazların sosyal olarak kabul edilmiş olması bakımın
dan.
Asl ı nda kendini meşrulaştırma çabası içerisinde kumar, daha
eski ve teh likeli yasadışı faaliyetlere karşı bir güç haline gelm iştir.
Örneğin 1 946'da, bir Chicago gangsteri olan Pat Man no, Accar
do-Guzik şebekesi adına kumarhaneleri ele geçirmek için Dallas,
Texas'a gittiğinde Şerif'e şu şekilde g üvence vermiştir: "Uyuştu
rucu kaça kçı la rı na, yan kesicilere, kiralık kati liere karşıyım. Bu
hazmedemed iğim bir şeydir. Ve oradaki ahbapları m, ekip böyle
bir şeye katlanamamaktadır. Onları korkutuyarlar ve hatta mer
keze gidip bu kon uda neden bir şey ya pmadıklarını soruyorlar."
Jimmy Cannon bir defasında, Chicago'da kumarhane baskın
ları başladığında "şebeke"n in mevcut sağlam ilişkileri bozarak,
sırf olay çıkartmaları için pol isin genç pankçılar ile serserilere göz
BIR AMERIKAN HAYATTARZI OLARAK SUÇ 1 57
Büyük iş Bahisçileri
Gayri safi milli hasılada asla görünmediği ha lde, geçen son on
yılda kumar Birleşik Devletler'de en büyük end üstrilerden bi riydi.
Kefauver Komitesi 20 mi lyar dolarl ı k bir iş hacmi tahmininde
bulun muştur. Bu rakam rastgele bulunmuş ve yayg ın bir şekilde
kullanıl mıştır, fakat asl ında kumar "ci ro"sunun ve "gel ir"inin ne
kadar olduğunu, ne kadarının meşru (at ya rışı bah isleri, vs.) ne
kadarının gayrimeşru olduğunu kimse bil memekted ir. Asl ı nda
komite tarafından bel irtilen rakam rastgeled ir ve old ukça uydu
ruk bir şekilde hesaplanmıştır. Komite üyelerinden birinin dediği
gibi: "Harca nan para hakkında hiçbir fikrimiz yok. . . Cal ifornia suç
komisyonu 1 2 milyar dolar dedi. Chicago'dan Virg il Paterson
otuz milya r olarak tahmin etti. Biz de her ikisinin orta laması olan
20 mi lyar doları aldık."
Eli mizde kapsamlı bir veri olmasa da, bazı örneklerden birçok
faaliyetin büyükl üğünü çıkarabili riz. Aşağıdaki rastgele seçi lmiş
örnekler bir gösterge olabilir:
James Carroll ve M&G şebekesi, St. Louis'de yıllık 20 mi lyon
dolarl ı k iş ya pmıştı. Bu, şehi rdeki en büyük iki kumarhaneden
biriydi.
Miami'deki S&G şebekesi nin yıllık 26 milyon dolarlık bir iş
BIR AMERIKAN HAYAT TARZI OLARAK SUÇ 1 59
şekilde Joe Adonis, özel likle New Jersey'de birçok gazino açtı.
Baştan sona bütün ülkede birçok gangster bahisçil iğe başladı .
Diğer haraççılık türleri azalırken, kumar ve özel likle a t yarışı kırk
larda gelişti ve yarış bilgilerini kontrol konusunda bir m ücadele
ortaya çıktı.
At yarışı bahisleri, belirli bir endüstriyel organizasyon gerekti
rir. Temel bileşen zamandır. Bir bahisçi eğer yarış başlamadan en
son dakikada bahis oranları ile ilgili bilgi alabili rse iş ya pabili r.
Böylece bahisleri "riskten korur" veya "gara ntiye a l ı r." Yarışların
ülke genelinde aynı anda birçok yerde yapılmasından dolayı, bu
bilginin hızla ve doğru bir şekilde toplanması gerekir. Bu nedenle
ya rış ağı, yarış bahislerinin sinir düğümüdür.
Yarış ağı haberleri, yirmi lerdeki vahşi ve şiddetli Chicago ga
zete savaşlarında -Hearst'ın ti raj m üdürü olarak kendisine kor
kunç bir ün sağlayan- merhum Moe Annenberg'in dehası saye
sinde başlamıştır. Annenberg, hipodromlardan bilgi toplayan ve
bunları derhal yarış listelerine, bahisçilere dağıtan telgraf ha ber
leri fikrini keşfetmiştir. Bazı durumlarda hi podrom sahi pleri, An
nenberg'e hipodromlardan haber gönderme hakkını verm işlerd i.
Bu haberler genellikle, hipodromlarda veya hipodrom yakı nla
rında ça lışan elema nlar tarafından "ça l ı n maktayd ı ." Bu haber
dağıtma sistemi o kadar veri mli olmuştu ki 1 942'de kumarbazla
rın yanısıra Hava Kuwetleri'ne de hizmet veren önemli bir telgraf
devresine uçak çarptığ ında, Continental Press kumarbazlar için
yarış haberleri ağı hizmetini on beş dakikada onarırken, bu iş
bütü n Batı Sahili'nin savunmasından sorumlu Dördüncü Or
du'nun yaklaşık üç saatin i a l mıştır.
Annenberg, sadece telg raf haberlerini dağıtmanın yanısıra alt
kaynakları da kontrol altında tutan, ülke genelinde bir yarış en
formasyonu zinciri kurmuştur. 1 939'da Milli Gel i r Bürosu'nun
gelir vergisi tarafından baltaianmış ve telgraf hizmeti üzerinde
monopal kontrolü kurmakta n yakalanmış olarak işi bıraktı. Ne
hissesini sattı, ne bir kar kurtarmaya çalıştı. Sadece işi bıraktı. Yine
de yerleşik ve başarıl ı herhangi bir kuru luş gibi, dağılmış bir hal
de de olsa şirket devam etti. Annenberg'in operasyon müdürü ve
aynı za manda eski Chicago ti raj savaşları gazisi James Ragen,
milli telgraf hizmeti ni sahte bir a rkadaş a racı lığıyla üzerine aldı ve
Continental Press Service adını verdi.
Birçok şubesinin faal iyetleri gibi resmen yasadışı olan (yani
BIR AMERIKAN HAYAT TARZI OLARAK SUÇ 1 61
rinde kurdu kları yeni kontrol sayesinde Capone çetesi, sözde S &
G şebekesi tarafından işletilen ka rlı Miami kumar işini zorlamaya
başladı. Uzun bir zaman S & G'nin bahisçi lik üzerindeki monopal
etkisi o kadar eksiksiz olmuştur ki New York kumarbazı Frank
Erickson pahalı Roney Plaza Otel i'nde 45.000$'a üç ayl ı k bir bahis
imtiyazı satın aldığ ında, yerel polis bir hayli rekla m ı ya pılan bir
baskı nla üstüne çullan mıştır. Bir sonraki yılda Roney Plaza yine
yerel yetenekleri kullanm ıştır. Anca k Capone g rubu daha sı kıydı .
M i a m i bah isçi liği üzerinde hisse ta lep ettiler v e reddedildiklerin
de de büyük otel lerdeki bazı bahisçi leri kendi lerine katıl maya
ikna ederek kendi şebekeleri ni kurmaya başladı lar. Florida Va lisi
Warren'in -Valinin kampanya fonuna 1 00.000$ katkıda bulunan
eski Ch icago köpek yarışları işletmecisi William Johnston'ın bir
a rkadaşı gibi görünen- suç müfettişi ortaya çıktı ve sadece S &
G ile bağı bulunan bahisçilere baskı nlar düzenlemeye başladı.
Bunun üzerine yarış haberlerini Continental Press'in yerel bayi
si nden al makta olan S & G kendi haber servisinin birdenbire ke
sildiğini görd ü. Bi rkaç gün için şebeke New Orleans'dan bilgi
sızdı rmaya çalıştı fakat işlerin aksad ığını fark etti. On günlük yıp
ratıcı bir savaş sonrasında S & G'nin beş ortağı, ya nlarına bir yılda
toplam 26.000.000$ kazandıran Miami işine 20.000$ göstermelik
yatırım ya pan altıncı bir ortak buldular.
Kumarbazlar ve Beyler
Amerikal ılar kumarı yasadışı ilan ettikleri ha lde, onun ahlaksız bir
şey olduğuna yürekten inanmad ı lar; kiliseler bile bingo ve piyan
go çılgınlıkları ndan faydalandı. Böylece, kumar oynadılar ve ku
mar gelişti. Bu açık tablo karşısı nda, Kefauver soruşturması sıra
sında Senatör Wiley'nin öfkeli ses tonuyla, Senatör Tobey'in sar
sılmış dürüstl üğü tuhaf bir şeki lde d u rmaktad ı r. Yine de muhte
melen Kefauver Komitesi'nin faal iyetlerine etkileyici bir nitelik
kazandıra n, bu şaşkı nlık havası olmuştur. işte birçok Amerika l ı nın
bildiği hayatın gerçeklerini görü nürde bilmeyen birtakım sena
törler. işte Senatör Tobey'in şahsında eski New England Püriten
ina ncı, kendi kurd uğu fakat asla görmed iği bir dü nya olan en
düstriyel Amerika'da el yordam ıyla dolaşmaktad ı r. işte kinizmin
kamu hayatında yaygın hale geldiği bir za manda eski moda ah-
BIR AMERIKAN HAYAT TARZI OLARAK SUÇ 1 63
laki öfke.
Böylesi bir a hlaki coşku övgüye değer olduğu kadar, gerçekle
rin zekice bir ayrı mını yapmamıştır. Kefauver dava ları sırası nda,
örneğin bütün kumarbazla rın her zaman gangster oldukları sanı
sı egemend i r. Bu, geçmişte birçok türde gangsterlik olayında
parmağı olan, Chicago'n un Accardo-Guzik şebekesi için geçerl iy
se de; Amerika'daki birçok büyük kumarbaz için geçerli değild ir.
Bunların birçoğu, temel bir Amerikan oyun ihtiyacını karşıladıkla
rını düşün mekte ve içki kaça kçıları gibi nasıl anıldıklarına bakarak
bir suçl uluk duygusuna ka pılmamaktadır. Sonuçta, Sherman
Billingsley, Klüp "2 ı "deki Kriendlers g ibi, g izlice içki satan bir
işletmed olarak işe başlam ıştır. Bugün Stark Club ile eski Jack ve
Charlie'ni n yeri, Amerika'daki en gözde gece kulü pleri ve resto
ra nlarıdır (Stark Clup'ın önem li bir patronu: J. Edgar Hoover).
Miami'deki (Harold Salvey, J ules Levitt, Charles Fried man,
Sam Cohen ve Edward [Eddie Luckey] Rosenbaum tarafı ndan
yönetilen) S & G şebekesi; örneğin telefon hizmeti veren, "koru
ma" sağ laya n, zor bahislerde nakit ihtiyacı olanlara bankerli k
yapan, kısacası tekstil alan ındaki büyü k imalatçı şi rketlere veya
otomobil end üstrisindeki kredi şi rketlerine benzer bir şeki lde
faa l iyet gösteren iki yüz kadar bahisçiden oluşan bir uzman ekip
tir. Yine de Kefauver'e göre, S & G'nin adamları "kaypak ve küstah
karakterlerdir. . . . Salvey, örneğin yirmi yıldır bahisçi likten veya
diğer bahisçi leri fi nanse etmekten başka bir şey ya pmadığını
söyleyen eski bir bahisçidi r." Komite açıklamaları ve Miami poli
si ndeki yeni temizlik operasyonları sonucunda S & G şebekesinin
işi bı rakma nedeni, birliğin avukatının Kefauver'e söyled iğine
göre, "elemanların" dünyadaki en kötü canavarlar olarak göste
ril mekten bıkmalarıyd ı . Cohen,"kanunları çiğnedikleri doğru"
diye onayla mıştır. Fakat kumardan başka kötü bir şey ya pmam ış
Iardı ve bunun için "dünyayla savaşmaya değ mez."
Hepsi nden çok merak uyandıran, -yı llarca Kentucky Derbisi
kış bahisleri ile beysbol şampiyonluk ya rışlarında bahis oranlarını
belirleyerek, ülkeni n spor gazetelerinin sayfalarında kendinden
en çok a l ı ntı yapıla n- St. Louis "bahis komisyoncusu" Ja mes J.
Caroll'dı. Senatör Wiley, Camus'nün Yabancı (The Stranger) roma
n ı ndaki savcı gi bi konuşmaktadır:
Mafya Efsanesi
Gangsterler, kumar işine isted ikleri za man zorla girebilmekteyd i.
Çü nkü yerleşik kumarbazlar, ta mamen savun masızd ı ve koruma
için kanuna başvuramamaktayd ı . Bununla birlikte, ülke çapında
yasadışı unsurların komplosundan söz etmek, bir kumarbaz i le
bir gangsteri bi rbirinden ayırmayı reddeden senatörlerin kolayı
na gelm iştir. Senatör Kefauver şu iddiada bulunm uştur: "Çeşitli
suçlu ya kınlarının protestoları na, bağı msız siyasetçi lere, gözü nün
önündeki ni görmeyen a ptal lara ve böyle bir şebekenin olmadı
ğına dair yanlış yön lendirilen diğerlerine rağmen, Bi rleşik Devlet
ler'de ülke çapında bir suç örgütü va rd ı r." Senato komite raporu,
durumu daha dra matik olarak bel i rtmektedir: "Ülke ça pında Mat
ya olarak bilinen bir suç örgütü vardı r. . . Bu örgütün !iderleri,
1 66 IDEOLOJININ SONU
kendi şehirleri ndeki en karlı haraççı l ı kları kontrol leri altında tut
maktadırlar. Bu haraççılıkların kontrolünün merkezi bir yerden
idare edildiğine dair i puçları bulun maktadır. . . Mafya, New
York'un Costello-Adonis-Lansky şebekesi ile Ch icago'nun Accar
do-Guzik-Fischetti şebekesi ni birleştirmektedir. . . Bu g ruplar
ülkeden sürüldüğünden beri Luciano ile irtibat halindedi rler."
Maalesef bu kadar iyi bir hi kayeye ve bu hikayedeki balina
olan Mafya'ya rağmen, ne Senato Suç Komitesi'nin ifadesinde ne
de Kefauver'in kayıtlarında fonksiyonel bir örgüt olarak Mafya'nın
varlığına dair herhangi bir gerçek ka nıt ortaya konulabi l miştir.
Polis mem urlarının, Kefauver komitesinin önü nde, Mafya'nın
varlığına inandtkfannt belirttikleri bilin mekted ir. Narkotik Büro,
iddialara göre Luciano tarafından yöneti len dünya çapında bir
uyuşturucu şebekesi nin, Mafya'nın bir parçası olduğunu düşün
mektedir. Fa kat ortaya konulan diğer tek kan ıt -neredeyse bü
tün italyan gangsterleri Mafya hakkında bir şey bilmediklerini
bel irttiklerinde, Senatör Kefa uver ve Rudolph Hal ley'in şüpheli
cevapları bir yana- birtakım suçların "Mafya'nın işaretleri ni"
taşıdığıdı r.
Mafya, son yı llarda, genellikle Jack La id ve Lee Mortimer'in
dedektif öyküleri yazan ekibi tarafından efsane haline geti ril miş
tir. Chicago Confidentia/'da, örgütü Amos ve Andy Kingfısh çevre
sinin bir rakibi olarak gösteren, bir dizi isim ve unvan sayıp dök
tüler. Fakat çok az ciddi muhabir bunlara itimat etti. "Ci nayet
A.Ş." zincirini kıran Brooklyn savcısı Surton Turkus, Mafya'n ı n
varlığını reddetmiştir. Senatör Kefauver de, ulusal çapta s u ç ör
gütü portresine uygun bir şey bulamam ıştır. "Bugün bu örgüt var
olmakla birlikte yakalan ması zor ve şü pheli olsa da, örg ütün ve
entri kalarının kolayl ıkla ortaya çıkarı lamayacağını" itiraf etmek
zorunda kal mıştır.* Kefauver'in, birçok gangsterin yı l ı n belirli
etti ren karmaşık i plerle "bir yerlerde" oynadığı duygusu da vard ır.
Siyasette emek imajı "Wa l l Street" veya "Dev Şirketler"dir. iş dün
yasının klişesi "Yeniden Yapı laşmacılar"dır ["New Dealers"]. Suç
alanında ise, herkesin dil inde dolanan a lçak, "Costel lo"ydu.
Kefa uver Komitesi'nin kendi yarattığı, her şeye g ücü yeten
Mafya ve zorba Costello efsanesine kapı l ması nın belirgin bir ne
deni, kurumsal laşmış suçun Amerika'daki büyük şehir cemaatle
riyle olan ilişkisi ha kkındaki sosyolojik gerçeklerden üçünü
özümsemekteki ve a nlamaktaki başarısızlığıdır. Bunlar sırasıyla
( 1 ) Büyük oranda italyan seçmen ierin ikamet ettiği bölgelere
sah i p New York, Chicago, Kansas City, Los Angeles gibi birçok
şehirde, bağ ımsız fakat eşzamanlı bir süreç olan önem li siyasal
kon umlara gelmek için birbirini takip eden kaçı nılmaz etnik ha
reketli l iğin bir parçası olarak Amerika n italyan ortaklığının ortaya
çıkması; (2) Bugün kumarhanelerde ve çetelerde önem li ve ge
nellikle lider roller üstlenen italyanların olduğu gerçeği; (3) ital
ya n kumarbazların ve ga ngsterlerin genellikle italyan toplumun
da "statü" ve şehir siyasetinde "nüfuz" sahibi oldukları gerçeği.35
Aslında bu üç gerçek birbiriyle bağ lantı l ıdır fakat bir "komplo"
kuracak kadar değil.
Amerikan siyasetinde bu eski bir hikayedir. Şık bir gazi no ve genelev olan
American Mabille'nin sahibi kumarbaz ve bar işletmecisi Theadar Alien
(bir defasında bir Kongre soruşturma komitesine New York'taki en berbat
adam olduğunu söylemiştir) 1 864'de Abraham Lincol n'ün yeniden se
çilmesi için Cumhuriyetçi Patran Thurlow Weed'e kampanya yardımı ola-
1 74 IDEOLOJININ SONU
Suçun Burjuvalaşması
ironik olarak, siyasi n üfuzun artmasını mü mkün kılan sosyal ge
lişme, italyan gangsterleri nin ölümünü ilan etmiştir. Mesleki eği
tim almış ve meşru işlerde başarı kazanmış ita lyanların sayı larının
artması, italyan g rupları n ı n siyasi nüfuz sağlamasına yol açmış ve
izin vermiştir. Bugün sayıları a rtan profesyoneller ve işadamları,
italyan gençl iğine örnek olmaktad ı r. Bu örnekler yirmi yıl önce
çok nadi rdi. ironik olarak, italyan "gangsterlerinin" işlediği "suç"
haberleri ve skandalları, olaylardan çok sonra ortaya çıkmıştır. En
büyük suç figü rlerinin birçoğu yı llarca önce şiddeti bırakmaya
yem i n etmiş kişilerdir. Gelirlerinin büyük bir böl ümünü yasal
yatırımlardan (Costello örneğ inde emlak, Adonis örneğ inde mo
torlu taşı macı lık ve otomobil alım satı mı) veya kumarhane ve
gazi nalar gibi kısmen yasal olmasına karşın toplum tarafı ndan
itibar gören kaynaklardan sağlamaktad ı rlar. Castelio'nun ve
Adonis'in hapis kararına karşı toplumun "misi llemesi," toplumsal
ikiyüzl ülüğü gizleyen uydurma bir ah lakçılıktan biraz fazlasıydı.
Bu düşüncelerin yanısıra, suçun ve Amerikan hayat tarzı nın
genel bağ iarnı nedir? Fair Deal'in ortadan ka lkması, tuhaf bir
şekilde yasadışı faal iyetlerin eski tarzlarının ortadan kalkmasının
sinyalini vermiştir. Geçen on beş yılın kumar heyecanı, a rtan ge
l i rlerin bolluk ve coşkusunun bir parçasıydı; genel li kle yen i üst
orta sınıf zengi nlerinin gösteriş tüketi mine de ilk g irişim leriydi.
Bu g rup, Amerikan yaşam tarzı nda önemli bir yeni tabakalaşmayı
ol uşturmaktaydı. Bunlar, (on dokuzuncu yüzyı ldakiler kadar mu
azzam servetiere sahip olmasa lar da, genellikle çok u l uslu şirket
lerin yöneticilerinden daha fazla miktarlarda gelir elde eden)
cömert kumarhane ve gazinaların baş patronlarıyd ılar. Seya hatin
zor olduğu on yı l l ı k savaş döneminde kumarhaneler ve içki li lüks
mekan lar, bu toplumsal sı nıf için önemli satış noktaları olm uştur.
Bugün yerleşik hayata geçip Avrupayı ve Avrupa kültürünü öğ
renmekted irler. Küçük kasaba hayatının can sı kıntısı n ı g ideren
iddia ve bingo gibi küçük kumar oyunları ya da kenar mahalle
sakin leri nin "şa nslı numara" veya "şa nslı at"tan büyük bir kaza nç
beklentisi devam etmektedir. Bernard Baruch'ın dediği gibi: "in-
BIR AMERIKAN HAYAT TARZI OLARAK SUÇ 1 77
Roscoe Pound'un beli rttiği gibi, Rodos Adası'nda dava açılabilecek suç
sayısı elli yılda ikiye katlanmış ve 1 00 yılda sekiz kat artmıştır.
1 80 IDEOLOJININ SONU
Gençliğin Haykırışı
Suç oranlarının izlediği yol çok açık değilse de, genç suçluların
durumu biraz daha iyid ir. Genç suçları hakkında bi linenler, yetiş
kin lerin kinden biraz daha azdır. "Yetişkin suç" oranları, "polisin
bildiği" (ya ni şi kayet yoluyla bildirilen) suçlara dayan maktadır.
Ancak gerçekten genç suçları olduğunu söylemek için öncel ikle
suçlu gençlerin yakalan ması gerektiği nden, gençler için "tutuk
lama" rakam la rı kullanılmalıdır. Fakat tutuklama rakamlarının
ku llanımı birtakım sorunlar içerir. Profesör Sellin'in beli rttiği gibi,
"Polisin sırf şüphe üzerine gençleri tutuklaması ve sorgulamak
için gözaltında tutması, yetişkinlere oranla daha mu htemeld ir.
Aynı zamanda, belirli bir yılda tutukla nan gençlerin sayısı, aynı
kişinin tekrarlanan tutuklamalarını da içerir. Bir gençl ik çetesinin
tanınan bir üyesi, defalarca tutuklanarak toplamı a rtırmış olabi
lir."
Bu böl ümün başında Cal ifornia Gençlik Müdürlüğü'nden alı
nan, 1 957'de California'da tutuklanan on yedi yaşındaki gençler
den dörtte biri şekli ndeki rakam anla msızd ır. Daha kötüsü, Cali
fornia'da bir polis memuru tarafı ndan du rd urulan bir yeniyetme
nin her seferinde isminin a l ı na rak California'daki Suç istatistikleri
Bürosu'ndaki kayıtlara yeni bir "tutuklama" olarak geçmesid ir.
California Gençl ik Müdürlüğü'nün di kkatsiz istatisti klerini açıkla
masının bir nedeni, halkı şaşı rtarak bir sonraki yasama mecl isi
topla ntısında ödenekierin a rtması kon usunda baskı oluşturmayı
ummasıdı r. Böylesi bir suç "enflasyonu", bugün Bi rleşik Devlet
ler'deki hukuki uygulamanın ender görünen bir şekli değildir.
Tutu klama rakamları yetmezse, (Birleşik Devletler Çocuk Bü
rosu tarafı ndan sağ lanan kaba bir rakam olan) mahkemelere
çıkan çocuk sayısı kullanılabi lir. 1 940'ta 235.000 genç, milli çocuk
mahkemelerine çıkarılmıştır. 1 953'te, 1 0- 1 7 yaşları arasındaki
yaklaşık olarak aynı sayıdaki gençlerden (yaklaşık 1 9 mi lyon),
yüzde 85'1ik bir artışla 435.000 vaka mahkemelere gel miştir:
Kaslı Suçlular
Çocuk suçları nın "nedenleri" eski bir sorud ur. Tanımlar beli rsiz
olsa da birta kım trendler bel lidir. Çocuk suçları savaş sırasında
h ızla a rtmıştır. 1 940'dan 1 943'e çocuk mahkemeleri davalarının
Bazı ön kapaklar şöyledir: Kapağın üzerinde sinsi bir surat, yüzleri "silin
dikten" sonra hiç kimsenin "cesetleri tanıyamayacağı" için sevinirken, bir
otomobil iki kişiyi ölümüne sürüklemektedir. Diğer resimlerde ise; bir gö
zünü çiviyle çıkarmış bir kadın, bir adamın suratına vuran çivili bir bot ve
ya bir kız kor bir şişle tecavüze uğrarken görül mektedir.
SUÇ DALGALARI EFSANESI 1 89
Kontrollü Suç
Suçun genel veya uzun dönem li nedenleri her ne olursa olsun,
bir şehirdeki "kanu nsuzl uğun" ölçüsü, her şeyden önce hukuki
yaptırırnın ve bizzat polis kuvvetlerinin kalitesinin bir fonksiyo
nudur. 1 954'de, en azı ndan bu araştırma yapıldığı dönemde, suç
dalgası n ı n -eğer vuku bulm uşsa- suçlular a rasında değil poli
sin kendi içinde olduğu görülmektedir. Bununla ilgili bazı örnek
ler vermek gerekirse:
New Orleans'da pol is müfettişi ve dedektif şefi, bir eczaneyi
soymakla suçlanan iki memurun davasında uygunsuz davra narak
görevi suistimal etmekle suçlanmıştır; bir düzine veya daha çok
polis, "harici" gel irleri konusunda ya lancı şahitlik yaptıkları için
za n altında kalmıştır. Ve Mart 1 954'te, büyü k jü ri, "New Orlea ns
şehri ndeki ka nunların yaptırımında bir boşluk olduğu yönünde
ki" "kaçını lmaz ya rg ı"ya varmıştır.
Miami Beach'te pol is şefi, i hmalkarlıkta n dolayı işten atılm ıştır:
Bir soygunu araştıran iki polis memuru hırsızl ı k yaparken yaka
lanmış, bir dedektif ise eski bir mahkum olan otel kati bini soygu
na karşı diren memesi için uya rd ıktan sonra i ki silahlı soyg uncuyu
oteli soymaları için gönderirken tutuklanmıştır.
Ditroit'te on sekiz polis memuru, rüşvet aldıkları gerekçesiyle
zan altında kal mıştır.
Chicago'da (savaştan sonra Berl in polisini yeniden örgütle
yen) üniformalı polis şefi Başkomiser Redmond Gibbons, Sun
Times'ın -kendi el yazısıyla yazı ldığı varsayı lan ve içinde "koru
ma" karşılığ ı nda haftal ı k ödeme yapan birtakım gece kulüpleri ile
barların listesi bulu nan- "küçük kırmızı bir kitap" yayınlamasın
dan sonra görevden alınmıştır.
Birmingham'da, 2-3 yıllık bir döneme yayı lan ve bir polis şe-
SUÇ DALGALARI EFSANESI 1 91
Haraçlardaki Azalma
Buraya kadar, "organize olmayan" bir suç olarak yasadışı kazanç
ları tartıştık. Taciz, hırsızl ı k, soygun vb. suçlar, genel likle şahıslar
tarafından seyrek ve çeteler tarafından ara l ı klı olarak işlenen
"serbest" vaka lard ı r. Fakat suçta -Amerikan hayatını etkileyen
"büyük para," halkın yasadışı ve yasak istekleri için organize edi
len bir hizmet sayesinde düzenli kazanç sağlama teşebbüsü nde
dir: fuhuş, içki kaçakçılığı, ku mar ve hatta end üstriyel haraççılık.
Bu, bir "Amerikan Hayat Tarzı" olarak suçtur. Bu neden böyle
olm uştur?
Kırk elli yıl kadar önce ticari fuhuş, hem yasad ışı servetin hem
pol isin yolsuzlukla rı nın temel kaynağıyd ı . Kötü şöhret salmış
şatafatlı evler New York'un meşh ur Tenderloin bölgesinde ve
Chicago Çevre Yol u'nun transit hattında bulunmaktaydı. Yirminci
yüzyılın meşhur skandalları, Peder Parkh urst'ün New York'un
1 94 IDEOLOJININ SONU
Şiddet Gösterisi
Kanıtlar, her ne kadar yetersiz olsa da, bugün Birleşik Devletler
tari hinde önceki dönemlerde olduğundan daha az suç işlendiği
ni gösteriyorsa, günümüzde hayatın her za mankinden daha şid
detli olduğu görüşü'ne bir açıklama getirmek nihai meseledir.
Modern hayatın -topl umsal bağ ları koparmasından ve her ge
çen gün daha fazla gerilime yol açmasından dolayı- artan oran
da şiddet gösterileri ile sadizme neden ol ması, stres düzeyi ni
arttırması ve daha çok parça lanmalara yol açması, a h lakçının
sta ndart klişesidir.
Yüz veya elli yıl önceki hayata bakarak bug ünün şartlarını kar-
men id ir.
Son kırk yı lda, sınıf hatlarında kültürel ve ekolojik bir bula n ı k
lık olm uştur. Ve bu bulanıklık ile sın ıfların bu karmaşasında, şid
detin değil şiddet içeren yaşam boyutlarının farkı ndaliğı a rtmış
tır. Sinemaların ve diğer araçların çoğal masıyla, seyirci kitleleri nin
de artması sayesi nde, orta sı nıfı n büyük kesi minin mahrum ka l
dığı hayatın bütün alanlarına açı lan "pencereler" genişlemiştir.
Bu "pencerelerin" genişlemesiyle, şiddet gösterilerine yansıyan
hayali deneyimlerden zevk alma durumu da ortaya çıkmıştır. Bu
nedenle, bir zama nlar eli kolu bağlanan şiddet duvarlardan atla
mışsa, şiddet olaylarının a rttığı doğru değildir.
Tealog ların söyledikleri gibi, suç bizzat insan kusurunun bir
işaretidir. insan lar, daima birbirlerinin zayıfl ı kianna hayıflanırlar.
Ve her çağ, görünen manzara ka rşısında korkuyla haykırır. Fakat
"mutlak" olandan nispi olana gidilirse, (sosyologların sorması
gerektiği gi bi) bugün herhangi bir yerde daha çok veya daha az
suç olup ol mad ığı, suç şeki llerinin değişip değişmediği ve değiş
tiyse neden değiştiği g ündeme geldiği nde, cevaplar efsanelerde
değ il gerçeklerde a ranmalıdır.
9.
BÖLÜM
necek kadar g üçlü lerdi. New York limanında haraççı lık düzeni
devam etti. Neden?
Bu makalenin tezi, li manların ayrıcal ıklı iktisadi matrisi nin,
nakliyeciler ile haraççılar arasında bir uzlaştırma düzeni oluştur
duğu ve sistemin devamını sağ ladığıdır. Bu ekonomik gereklilik
ler olmaksızın sistem çöker. Günümüzde iktidarın ve manipü las
yonun büyüsüne kapılarak, genellikle bunların a ltında yatan
iktisadi dayanak noktasını gözden kaçı rıyoruz. 1 95 3'de ve sonra
sında New York limanının durumuna devletin, federal ajanların
ve A.i.F.'nin siyasi müdahaleleri, liman sendikasında değişen
i ktida r il işkileri ile haraççı lığa yol açan koşulların ortadan kaldırı
lacağı i na ncına dayanmaktayd ı . Bu elbette ki Eisenhower ve
Dewey hükümetlerinin, Cumhuriyetçi lerin devletin işçi-işveren
anlaşmalarından elini çekmesini beli rtmeleri ne karşın, 1 955 ve
1 956'daki liman g revierine olağan üstü müdahalelerini meşrulaş
tırılma yoluydu. Siyasi çaba başarısız oldu. Başarılı olsaydı bile,
haraççı l ı k düzeninin bozulması şüpheliydi. "Teknolojik" çevrenin
(keli meyi ekolojik, mekanize yükleme boşaltma teknikleri ve
faal iyetlerin ekonomik yön leri ni kapsayacak şekilde en geniş
anlamıyla kullanarak) yeniden şeki llendirilmesi ve rasyonalizas
yonu ya pılmaksızın haraççı lığa neden olan koşullar devam eder.
işte bu makalenin göstermeye ça lıştığı şey tam da bud ur. Eğer
bundan sonra anlatılacaklar büyük ölçüde tari hse, o za man, bu
sosyoloj i k bir perspektiften yazı lan bir tarihtir: haraççı lığın sendi
kaların nasıl ayrılmaz bir parçası olduğunu açıklamak ve karmaşık
bir toplu msal ilişkiler kümesini şeki l lendirmede özel bir tür piyasa
rolü oynad ığını göstermektir.
iktisadi Dayanak
New York'un, Birleşik Devletler'deki en büyük şehir olarak, hakim
kon umunu olağan üstü !imanına borçlu olduğu okul çocuklarının
bile bildiği bir şeydi r. Ü l kenin gel işen ticaretinde, hiçbir şehir
onun özellikleri ni taşımaz: geniş ve deri n kanallar ile buzdan
arınd ırılmış sular ve nadiren sisli hava; büyük yük gemicilerinin
karaya birkaç mil sokularak bir dizi geniş doğal limana, -koylara
kıvrılan- korumal ı haliçiere ve ulaşımı kolay sayısız rıhtımlar
barı nd ı ra n, seyrüsefere müsait nehi rlere ulaşabilmelerin i sağla-
HARACA BO<� U LAN LIMAN IŞÇILERI 207
PATRON VE AMELELER
Arnele pazarı sistemi, işin bel irsizlik ve g üvensizlikleri üzerinde
durmuştur. Başlarında güçlü bir liderle, rıhtımdaki tüm işleri ken
dilerine ayarlayan gruplar ortaya çıkmıştır. Haraçlar çoğalmıştır.
iki sosyal güvenl i k kartına sa hip bir işçi, bir ya ndan d üzen l i olarak
ça l ışmaya devam ederken, diğer ya ndan da bir diğer kartla çalı
şarak sigorta parası al maktad ı r. Fazla mesai kartları, listeye sahte
bir iş çetesi eklenerek ücret bordresunu şişirmek için kullanılmak
ta ve ekstra para, işveren patron, mutemet ve ekip tarafı ndan
paylaşılmaktayd ı . Tefeci liğin yan ı sıra ücret bordroları�ın bu şe
kilde şişiril mesi ve diğer parazit uyg ulamalar, o zamanda Birleşik
Devletler end üstrisi dışındaki her yerde ortadan kalkmış olan
"para çeki"* sayesinde mü mkündü. işçi, para çekini nakde çevire
rek ödemesini alabilirdi. Ancak, elinde çek olan herkes aynı şeyi
yapa bilirdi. Ödeme g ü n ü nden önce işi bırakan veya borçlarını
Vasıfsız işçilere ödeme yapmak için kullanılan eski bir sistem. Bir işçiye
çalıştığı her gün için bir para çeki verilirdi. Ve bu çekler hafta sonunda
nakde çevrilirdi. Böylece defter tutma asgari düzeye i ndirilmiş ve sadece
birkaç kayıt tutulmuş olurdu. Bir zamanlar hayat kadıniarına bu tarz bir
ödeme yapıldığı için bu söz özellikle Dünya Endüstri işçileri arasında aşa
ğılama deyimi haline gelmiş ve U pton Sindair'in "korunan" basın üzerine
yazdığı bir kitabının adı olmuştur.
HARACA BOGULAN LIMAN IŞÇILERI 21 1
ödemek için acil pa raya i htiyacı olan liman işçileri, çeklerini belirli
bir yüzde ka rşılığında satmaktayd ı . Yükleme ve boşaltma şirketle
ri haraca göz yumuyordu, çünkü işçileri büyük bir veri miilikle
kullanan esnek işveren patrandan sağlad ı kları büyük faydanın
ya nında bunlar ufak miktarlardı.
Limandaki en önemli adam, işveren veya "tel lal" patrondu.
Aslı nda, işveren patron, bir işçibaşı olarak yöneti mi temsil ettiği
için; bütün işveren patronlar, Ul uslara rası Liman işçileri Birliği
(U.L.i.B.) üyesiydi ve seçilmeleri yerel sendikalar tarafından dikte
edilmekteydi. Bir nakliye veya yükleme-boşaltma şirketi, nadiren
bir işveren patron belirleyebilirdi. Önemli bir kayırma işi olan
seçim, tercihini bir a rkadaşından yana kullanan sendika görevli
sine bırakılmaktayd ı.
iskeieierin çoğunda, işveren patronların sabıka kaydı olması
sıradan bir durumdu. Bunun bir nedeni, büyük bir yükleme
boşaltma şirketinin konuya alaycı şeki lde yaklaşan bir görevlisi
tarafından şöyle açıklanmıştır: "Eğer baş belası bir sabıka l ı ile
sabıka kaydı ol mayan iki kişi a rası nda seçim yapmak du ru munda
kalsaydım, terci himi daha çok sabıkalı olandan yana kullanırdım.
Neden bil iyor musunuz? Çünkü patron olduğunda işçi leri hizaya
getirecek ve onların azami iş çıkarmalarını sağlayacaktır. işçiler
ondan korkacaklardır."
U.L.i.B. DÜNYASI
Sendika, bu durumlara neden göz yumdu? Daha basitçe ifade
edersek, Uluslararası Liman işçi leri Birliği (U.L.i.B.) neden bir sen
dika gibi davranmadı? Amerikan send ikacılığının klasik şekli ve
varoluş nedeni, iş kontro/ü'dür. iş kontrolü, iş sayısını ya da iş
arayan işçi sayısını sınırlamak ve iş tan ı mında eşitli k ile g üvenlik
sağ lamak için bir kıdem sistemi ol uşturmaktır. Birleşik Devlet
ler'de çok az send ika, işçi ler a rasında iş için kıran kırana bir reka
bete destek verir veya bir iş g üvencesizliği d u rumuna göz yumar.
U.L.i.B., bunlardan biridir.
Cevap uzun za man önce bel liydi. 1 939'da "Liman işçileri Prob
lemi" adlı bir eser yayı niayan Katolik rahip Monsenyör Swanst
rom şunları yazmıştır: "Yaln ızca durumun bir açıklaması olarak
[sendi ka] görevlileri ve delegeler üyeli k d üzeyini yüksek tutmak-
212 IDEOLOJININ SONU
lik onay mektubu her lokale gönderilirdi. New York Eyalet Araş
tırması kurulunun raporuna göre, 1 95 1 'deki g rev oylamasında
"kanıtlar göstermektedi r ki, New York Limanı'ndaki bir tek lokal
bile raporu telefonla veya telgrafla teyit etmemiştir. Kanıtlar, ayn ı
zamanda i ncelenen lokal kayıtlarında hiçbir oylamanın sonucu
nun bulunmadığını göstermektedi r. . ."
HARAÇ DAYANAGI
Umanda bir sendi ka lokalinin kontrolü, siyasi zaferin sıradan
mükafatla rından daha fazlasını ifade eder. Bir sendika lokalinin
kontrolü; bir iskelen in kontrolü ve l imandaki birçok haraç nokta
sının kontrolü demektir. Ga lip gelen grup, parselleyebileceği
imtiyaziara sahip olmaktadır. Bunlar a rasında bah isçil i k, tefeci lik,
iş rüşvetleri, vs. vardır. Ve genellikle, şiddetl i kontrol m ücadeleleri
ile sert bir muhalefet baskısı yaşan maktad ı r.
Ancak hepsinden büyük ödül, "yükleme haracı"d ı r. Otuz yı ldır
New York l i manları nda yapılan kanlı rıhtım savaşları, "yükle
me"nin kontrolü ve karlı kazancı içindi r. "Yükleme haracı," U.L.i.B.
şubeleri nin suça bulaşması nın ve heybetli haki miyetinin temeli
dir; bunun New York limanı tari hi nde, iktidar unsurları a rasındaki
ka rmaşık siyasi ve iktisadi paylaşımı her şeyi ortaya koymaktadır.
Umumi yükleme, ilginç bir durumdan dolayı ortaya çıkmıştır.
Yükleme ve boşaltma şirketleri, bir mal ı gemiden iskeleye ind ir
dikten sonra sorumluluk a l ma maktadır. Malı al maya gelen bir
kamyoncu, sevkiyatı kamyona kendisi yüklemek veya biraz yar
d ı m almak zorundadır. Umumi yükleme, iskeledeki hangariarda
depolanan malları elle veya mekanik olarak forkliftle limandan
alıp orada bekleyen bir kamyonun kasasına yüklemektir. Ya klaşık
ya rım metrelik bir forklift. Hepsi bu: Anca k farklı iskelelerdeki
yükleme i mtiyazları n ı kontrol etmek ad ına sayısız i nsan öldü rül
müş, önemli na kliye şirketi müd ürleri sindirilmiş, tüm sendika
lokal leri gangsterlerin eline geçmiş ve şeh ir yetki li leri başka tara-
ayak di red i. 8 Ocak ı 947'de Hintz limana gitmek için evi nin mer
diveninin basa makları ndan aşağı inmeye başladığında üç adam
çıkageldi ve içlerinden biri ona a ltı kurşun sıktı. Hi ntz, üç gün üç
gece ölüm kal ı m m ücadelesi verdi. Tam ölmek üzereyken polise,
"Beni Dunn vurdu" dedi. Sebebi basitti. Dunn'ın ortağı Şaşı She
ridan a raya g i rdi ve polise: "Bir iskeleyi kontrol etmek için bir
yüklemeyi kontrol etmeniz gerekir. . . Andy [Hintz] bir patran
yüklemeciydi," ifadesini verdi. Sheridan, sadece bir iskeleden
elde edi len karların, haftada ya klaşık 900$ olduğunu söylemiştir.
Bir an, Dunn sanki konuşacak ve yükleme haraççılığ ıyla bağ
lantılı olan diğerleri nin adlarını söyleyecek g ibiydi. Ancak sonun
da sessiz kaldı. Dunn ve Sheridan, Temmuz ı 949'da elektri kli
sandalyeyle idam edi ldi.
Savaş sonrası yıllarında, umumi yüklemecil iğe isteksizce bir
yasa l l ı k giysisi g iydi ri Idi. Sü reç, yersiz bir şeki lde yükleme haraçia
rını n korkunç yüksek rakamlara ulaşmasıyla başlad ı. ı 948 sonba
harında Motorlu Taşıtlar Derneği'nin kabadayı, bağrı açık idari
müdürü Joseph Adelezzi savaş ilan etmeye hazırdı: "Bunlara kar
n ı m ız tok, . . . Yükleme ücretlerinde bir sta ndart bulunmamakta
d ı r. . . Hiçbir sistem, hiçbir düzenleme, hiçbir kontrol yok. Bıçak
kemiğe dayandı. Artık bundan ötesi yok. Silahlarına aldırm ıyo
ruz." demiştir.
Kamyoncular, iskeleleri kiralayan gemicilik şi rketleri nin veya
onların yükleme boşaltma acenteleri nin yükleme işini almalarını
ta lep etmiştir. Bu, gemicilik şirketleri tarafından düzenli ücretierin
tayin edil mesi ve haracın sona ermesi demektir. Ancak gemici l i k
şi rketleri b u n u reddetti. Gemi lerinin lima nda kal ış süresinin kısa
ol ması, ihtiyaç halinde büyü k bir işgücü a rzının hazırda bulun
ması ve işçilerin emre a rnade ol ması onları daha çok ilgi lendi ri
yordu. Bunun için "işbirlikçi" bir send ika loka line ihtiyaçları vard ı.
Ve o güne kadar loka l ler, haraççılar tarafından kontrol edil mek
teydi. Dahası, gecikme, yavaşlatma ve g rev sayesinde iskele çete
leri şirketler üzerinde zara r verici baskı gücüne sah ipti. Bu neden
le, gangsterlerle işbirliği yaparak onlara rüşvet vermek gemicilik
şi rketleri nin işine gel iyordu.
Bundan dolayı, gemicilik şi rketleri yükleme işine girmeyi red
detti. Aslında kamyoncular da yükleme işini al mayı istememişti.
Karşı oldukları şey, m üşteri lerine ekstra bir ücret olarak kabul
ettirmekte zorlandıkları düzensiz ve keyfi fiyatlardı. istedi kleri tek
HARACA BoGULAN LIMAN IŞÇILERI 217
U.L.i.B.'nin Tarihi
Sendikanın geçm işinde veya doğasında ne vardı da bu kadar zor
bir duruma d üştü?
"Göçmen" sendikaların siyasetleri ve taktikleri şeh ir siyasetin
de yarışan etnik grupların karmaşık altyapısıyla karşılaştırı lırsa
daha kolay a nlaşı l ı r. New York'taki Yahudi sendikaları -Bayan
Konfeksiyon işçileri, Sentetik Giyim işçi leri ve Şapkacılar- Sosya
list Partiyle iç içe doğmuş ve büyümüşlerd i r. Bundan dolayı, New
York'taki "irlanda l ı ların" -liman işçilerinin, kamyon şoförlerinin,
inşaatçıların- send ikalarının Ta mmany Derneği ve onun imtiyaz
sistemi ile kopmaz bağları vardır. Birçok eski i nşaatçı, müteahhit
ve liman işçisi, kendileri için g rev yapan sendika işçi leriyd i. Birço
ğu şehirde asfalt, taşıma, inşaat, vs. işler için sözleşmeler ya para k
zengin leşmiştir. Bu çaba ları, send ika liderleri tarafından siyasi
nüfuzla desteklenmiştir. Bu an laşma d üzenlemeleri dışı nda, kar
maş ı k bir a rkadaşlık ağı ve siyasi birlikler ortaya çıkmıştır. Ernek
Ierne gü nleri ndeki kısa bir dönem dışı nda, liman işçileri send ikası
bu ağın bir parçası olmuştur.
Liman d üzenlemesi nin, Batı Sahi li'nde dağınık bir tari hi vardır.
1 870-SO'Ierde bir grup işçi, daklardaki koşulları dengelemek
amacıyla Liman işçileri Birliğini Koruma Derneğ i'ni (L.i.B.K.D.)
kurmuştur. 1 880'1erin ortasında New York'a Londra ve Glasgow'
dan liman işçileri temsi lcisi olarak -liman işçileri sendikasını
d üzenlemek ve böylece aksi işvereniere karşı Atiantik'in her iki
yakasında eş za manlı bir sendi ka faaliyeti yürütmek için- gelen
ing iliz Edward McHugh ta rafı ndan daha kararlı bir çaba gösteril
miştir. McHugh, Amerikan Liman işçi leri Birliğini kurmuş, ancak
zama nın birçok sendi kacısı g i bi çok geçmeden siyasete yönel
miştir. 1 886'da McHugh ve gelişmekte olan liman işçileri sendi
kası, Henry George'un belediye başkanlığı seçi mlerinde aktif rol
oynamıştır. Fakat bir sonraki yıl Birleşik işçi Partisi koalisyonu
dağıldığında, send ika kapanmış ve McHugh Lond ra'ya geri dön-
HARACA BoGULAN LIMAN IŞÇILERI 219
müştür.
New York'taki l i man düzenlemesi, yüzyı lın sona ermesinin a r
dı ndan, Dick Butler adlı müthiş bir Batı Yakası karakteri tarafın
dan yeniden ca nlandırılmıştır. Butler, sendikanın eski ismini dev
ralmış ve bağı msız Liman işçileri Birliğini Koruma Derneğ i'ni ye
niden kurmuştur. Gençliğinde liman ve inşaat işçiliği yapan But
ler, çok geçmeden siyasetin çiçekli yolunu tutmuş ve bir Bro
adway züppesinin bon vivant hayat tarzın ı ve bar işletmeciliğini
kendi zevkine daha uyg un bulm uştur. Fakat bütün bu maceralar
boyunca, sendikadaki önemli rolünü korumuştur. Eski bir New
York polis şefi ve bir Ta mmany asisi olan Büyük Bill Devery'nin
taraftarı olan Butler, send ikanın hem siyasi anlaşmalar yapmak
hem de Tamamny önde gelenlerinin kavgaları sırasında oy ka
za nmak ve oyları elinde tutmak için uyg un bir yol olduğunu fark
etmiştir. Onun toplu pazarlık yöntemi ilkeldL L.i.B.K.D.'n in yeni
den ca nlandırılmasından kısa bir süre sonra işçi ücretlerine saatte
üç sentlik zam kazandı. Sonradan "Bunu, seviyemi düşürerek ve
şimdi U l uslararası Deniz Tica reti başkan ı olan P. A. S. Franklin'le
samimi bir sohbet yaparak başa rdım," diye a nlatmıştır. Bugüne
kadar kişisel temas, U .L.i.B.'n in egemen pazarlık yöntemlerinden
biri olmuştur.
Bu a rada, ı 892'de Amerikan işçi Federasyonu'na bağ lı (A.i.F)
bağ lı olarak "Büyük Göl lerin Kereste işçileri" birliği kurulm uştur.
Bir yıl sonra yönetmeliği, bütün liman işleri ni kapsayacak şeki lde
genişletil miştir. Sonraki yıl, ı 894'te, U l uslara rası Liman işçi leri
Birliği ad ını a l mıştır. Birlik, Büyük Göller bölgesi nde bir römor
körde liman işçisi olarak ça lışmaya başlayan T. V. O'Connor lider
liğinde gelişmiştir. ı 906'da O'Con nor, Büyük Göl leri n Ru hsatlı
Römorkörleri'ni Koruma Birliği Başkanı ve sonra da U .L.i.B. Başka
nı olm uştur.
ı 9ı 2'de O'Connor Batı Sahili'ne zorla g irme tehdid inde bu
lun muştur. Kardeş kavgasına gi rmernek için Dick Butler,
L.i.B.K.D.'ni Uluslararası Liman işçi leri Birliği ile birleşti rmiş ve
U .i.L.B.'n in ilk Atiantik Bölge Başka nı olmuştur. ilk U .i.L.B. liderleri
arasında, otorite sahibi üçüncü bir isim daha va rdı. Bu, Paul Kelly
takma ad ıyla tanınan, italyan profesyonel boksör Paul Vacarel
li'ydi . Vacarelli, çalışma kariyerine bir çöp mavnasında başlamış
ve çok geçmeden mavna imalatçı ları sendikasını kurmuştur. Ka
raya ayak basmış ve Butler gibi, sendika görevini sürdürü rken bar
220 IDEOLOJININ SONU
Hayat, Joseph Patrick Ryan için her zaman bu kadar kolay de
ğ i ldi. 1 884'de doğmuştu. Bahçıva n olan babası, genç Joe birkaç
yaşı ndayken öl müştü. Kısa bir süre sonra a n nesi de vefat etti. Ve
Joe, Hudson yakı nındaki zorlu Batı Yakası'nda büyüdü. iyi bir
Chelsea geleneği olarak, a ltıncı sın ıfı tamamladıktan sonra oku l u
bı raktı. Ard ı ndan çeşitli işlerde ça lışıp, 5-5.5 y ı l boyunca vatman
lık ve 2 yıl kadar da araba muayene memurluğu yaptı. Rutinden
sıkılan Joe, 1 9 1 2'de lima ndaki g ü ndelik işlere döndü. Ve çok
geçmeden keyifli tavı rları, ağır yumrukları, zengin ve etkileyici
üslubuyla send ikada lider oldu. Lima ndaki i l k yılında askıdaki ağır
bir yükün koparak ka lın demir parçalarının üstüne dökül mesiyle
kısmi felç geçirdi. Ryan'a a it olan lokal, Lo ka l 79 1 , ona yarı zaman
lı fi nansal sekreterlik görevi vererek yard ımına yetişti. Ryan bu
olaydan sonra herhangi bir liman işi yapmadı. Üç yıl içinde görevi
ta m zamanlı işe çevri ldi. Ryan kendini usta bir işçi siyasetçisi ola
ra k ka nıtlayarak, 1 9 1 8'de Ul uslararası başkan veki li ve 1 927'de
send ika başkan ı olm uştur. 1 943'de kendisine minnettar bir kurul
tay, onu hayat boyu sendika başkan ı seçmiştir. On yıl sonra, eleş
tiriler karşısında aşırı duygusal bir kederle görevi bırakmı ştır.
Joe Ryan liman işçileri nin "irlandalı" yönetimini simgelerken,
aslında send ikada ita lyanlar her za man çoğunlukta olmuştur.
Ryan zirvede kaldı, çünkü Tammany Derneği'ndeki irianda lider
liği sayesinde siyasi nüfuza sahipti. Polisin iskele haraççılarına
m üdahale etmemesi için siyasi destek gerekliydi. Çünkü "cephe"
alm ıştı. Ve çoğunluğu göçmen olan halyanlar arasında toplumsal
bir fig ür olacak çok az sayıda kişi varken, onun armatörlerle a rası
iyiydi. Joe Ryan, halyan ları kesi nl ikle yalnız bırakmıştı.
Bu siyasi bölün men in altında kaba bir coğ rafi ayrım yatmak
tad ı r. Hudson nehri boyunca hemen hemen bütün Batı Yakası
iskeleleri i rlandalılar tarafından kontrol ed il mekteydi. Bunlar böl
gede inşa ed ilen i l k iskeieierdi ve i rlandalılar da ilk göçmenler
olarak bu alanlarda toplanmı şlard ı . Bunlar Batı Yakası yakı nlarda
ki iskelelerde, Chelsea'de ve Tenderloin ile nehir arasındaki kah
verengi kumtaşı şeridinde yaşayan işçilerden oluşan bir topl ul uk
tu. Hayatları, kilise ve meyhane a rasında meki k dakuyarak geçi
yordu. Nad i ren uzaklara taşı n ı rlard ı . Şehi rdeki diğer etn ik kitlele
re karşı izole bir kitle olarak yaşamaktayd ı lar.
Biri nci Dü nya Savaşı'ndan sonra gemici lik yayg ı nlaştığ ı nda,
ka laba l ı k Hudson iskeleleri trafiği kald ıramaz hale geld i. Bunun
HARACA BOGULAN LIMAN IŞÇiLERi 223
Bay McCormack'ın U.L.i.B. ile olan dostluk bağları o kadar güçlüdür ki;
New Yorker'a göre McCormack, restoran sahibi Toots Shor'un doğan i l k
çocuğuna g ü m ü ş bir kargo çengeli v e U.L:i.B.'ne ömür boyu üyelik kartı
hediye etmiştir!
•• New York ve New Jersey Eyaletleri tarafından kiralanan ve Hudson Nehri
köprüleri ile tünelleri yan ında metropoliten bölgesindeki hava alanları ile
çeşitli liman tesislerini de yöneten bağımsız bir acente.
HARACA BoGULAN LIMAN IŞÇILERI 227
di kkat çekmek için serbestçe kullanılan geniş bir veri yığ ı n ı n ı bir
araya getirdiler.
Böylesine gergin bir atmosferde, en küçük bir kıvılcım limanı
tutuşturmaya yeterdi. Kıvılcım 1 95 1 müzakereleriydi. U.L.i.B. saat
te on sentlik bir zam -ki o zama nki Ücret istikrar Kurulu kararla
rına göre bu makul bir miktard ı- ,günde tek mesa i ve sosyal
haklar kazandı. Paradoksal olarak Ryan'ın müzakerelerde kazan
dığı haklar, kazanılabilecek en iyi sözleşme şartlarıyd ı . Yine de
gayri resmi bir g rev yapıldı. Gerçekçi olarak bakıld ığı nda, savaş
zamanı Ücret istikrar Kurulu çerçevesi içerisinde g revcilerin kaza
nabilecekleri şeyler çok azdı. Ancak yürüyüşün a rdındaki neden,
artık iktisad i değildi. "Ayaklarıyla oy veren" yorgu n bir g rubun
tam bir tepkisiydi.
Lokal 791 ve onun şubesi "Gene" Sampson başı çekiyordu.
Fakat bu defa başkanlıkta da diğer unsurlar ortaya çıktı. Birtakım
yerel çeteler, Ryan'dan kurtu lma fırsatı bularak onu öldürmek için
harekete geçti. Ryan'ın rejimi, ilk defa hakikaten tehlikedeydi.
Ryan'ın ekarte edi l mesinin şiddetl i bir yen i i ktida r m ücadelesine
yol açaca ğ ı n ı gören a rmatörler, yaşlı U .L.i.B. başka n ı n ı n ya nında
yer a l ma kararı alarak uzun bir greve g ittiler. Grev yirmi beş gün
sürdü. Son unda New York Eyaleti Aracı lık Kurulu tarafı ndan du
rumu kurtaran bir manevra ya pıldı. Alt tabaka, anlaşmanın yasa
dışı olarak yapıldığı suçlamasında bulundu. Şimdi bir delil topla
ma kurulu anlaşmanın uygu n bir biçi mde onaylanıp onaylan ma
dığına karar verecekti. iki bin sayfalık bir ifade veren otuz şahidi
di nledikten sonra Kurul, (Sü leyman'vari bir hüküm le) birçok alt
tabaka suçlamalarını doğru buldu ama yine de an laşmayı geçerli
olarak onadı.
Müdahale
Liman bir yıldan fazla bir süre, içten içe kaynadı. Soruşturma de
dikoduları her ta rafa yayıldı. Jersey limanını kontrol için süren
ka n davası, Jersey City daklarında devam eden yumruklaşmalar,
bom balamalar ve dövüşler haberlere yansıdı. Kasım 1 95 2'de,
kaynayan kazan taştı. O zamana kadar parça parça ortaya çıkan
olaylar New York Eyalet Suç Komisyonu'nun Aralık 1 952'de kamu
davaları açmasıyla ve birtakım tan ı kları liman hayatının çirkin
234 IDEOLOJININ SONU
rinde geniş bir kontrol gücü ol uştura n çift eya letli bir liman ko
misyonu kurdu. Esasen l iman, kısmi bir kamu kuruluşu olarak ilan
edildi ve herhangi bir end üstriye uygulananlar kadar sıkı bir dizi
kontrol geti rildi. Bütün iskele kontrolörleri ile işveren patronlara,
lisans a l ma zorunluluğu geti rildi. Ve geçen beş yıl içinde iyi hal
göstermed iği takdi rde, bu işlerde hiçbir sabıka l ı n ı n çalıştırılama
yacağı şartı geti rildi. Bütün liman işçileri tescilli olmak zorunday
d ı . Bir liman işçisinin tescilini sürd ü rebi l mesi için, sürekl i olarak
çal ışması gerekiyord u. Dokuz ay çalışmayan bir liman işçisinin
tescil hakkı kayboluyordu. Komisyon bu yolla, karlı gece ve hafta
sonu pri mi için işveren patraniara rüşvet vererek, li mandaki dü
zensizl iği artıran g ü ndelik veya hafta sonu işçi arzı n ı kısıtlamaya
çalışmıştı. Komisyondan temiz kağ ıdı almadıkları sürece, sabıkalı
lar tesci lden men edil mişti. Amele pazarı ortadan kaldırıldı. Onla
rın yerine istihdam merkezleri kuruldu. Yükleme boşaltma şi rket
lerinin istihdam üzerindeki kontrolleri halen devam etmekteydi
fakat sadece tesci lli liman işçi leri ni istihdam edebil mekteyd iler.
Mecburi umumi yükleme yasad ışı ilan edildi. Nakliye şirketleri
veya kamyon şoförleri kendi işçilerini çal ıştırabi lirdi. Lisans ve
tescil şartla rından ayrı olarak, New York Eyaleti liman kanunu
ayn ı za manda, görevl ileri arasında hüküm g iymiş suçl ular olan
send ika loka l leri nin tesci lli liman işçilerinden aidat toplayamaya
cakları şartını getird i. New York limanındaki U.L.i.B. görevlilerinin
yaklaşık yüzde üçünün sabıka kaydı olduğu ta hmin edil mekteyd i.
dırmıştır.
(4) Etn i k düşünceler önemlid i r. Brooklyn'deki italyanlar, Anas
tasia'dan korkuyorlardı. Fakat onu kendi lerinden biri olara k gö
rüyorla rdı. A.i.F., s ıkı italyan cemaatine adımını bile atamadı.
(S) A.i .F., sıkı çete bağlantıları olan (özellikle Jersey City'den
"Cheese" Tony Marchitto gibi) birçok eski U.L.i.B. görevlisini safla
rına ihtiyatsızca katmıştır.
(6) U.L.i.B. kendisine bir "reform" maskesi takmıştı. Kasım or
tası nda, Phi ladelph ia'daki özel bir toplantıda "ömü r boyu" baş
kan ilan edi len Joe Ryan ve küçük bir mavna lokalinin başkanı
olan Şef Wi lliam Bradley başkan olarak seçildi. Bunun üzerine,
A.i.F.'daki iktidar veya tah rik nedenlerinden dolayı, John L. Lewis
"yeni" U.L.i.B.'ni desteklediğini duyurdu ve A.i.F. ile mücadele için
send ikaya 200.000$ yard ı m sözü verdi.
(7) Liman işçileri, A.i.F.'n un Dewey yöneti miyle olan yakın
bağ ları ndan rahatsızlık duymuş ve A.i.F.'nun Liman Kanunu'nun
lisans ve tescil şartlarını desteklemesinin devletin isti hdam büro
ları kurmasına yol açacağı ndan korkmuştur.
Vali Dewey'den sonra yapılan i ki nci bir M.i.i.K. seçi mi Kuru l'ın
"kolu nu bükmüştür." Seçimi, 9.1 1 O'a karşı 8.977 oyla tekrar
U.L.i .B. kazandı. U.L.i.B. lehindeki 1 .797 oy geçersiz sayı ldı. U .L.i.B.
saflarını tekrar tutmuş ve fırtı nadan sağ salim çıkmıştı.
1 953'den 1 956'ya bir sonraki üç yı lda, U.L.i.B. işçi hareketi nde
itibar kazan maya ça lışmıştır. Yolsuzl uk, Amerikan topl umunun
"kamu a hlakı" kıl ıfına uyd urul u rsa tolere edilebi lir, fakat çıplak
halde huzuru bozar. ilk başta U.L.i.B., eski bir mavna kaptan ı olan
William Bradley'nin yeni "reform" liderliğinde, madenciler ile
bi rleşmeye çalıştı. Fakat Lewis, Taft-Hartley Kanunu'nun komü
nist ol mayan yazı l ı ve yeminli ifadesi ni i mza lamayı reddettiği için,
madenciler M.i.i.K. seçi mlerine katılmayacağından bu mümkün
değildi. Bundan sonra Bradley, -Orta Batı kamyon şoförlerinin,
send ikadaki iktidar alanını genişletmeye çalışa n, h ızlı patronu
Jimmy Hoffa ile "karşılıklı bir yard ı m paktı" üzerinde çalıştı. Harry
Bridge'in Batı Sa hili l i man işçileriyle de özel m üzakereler yapıyor
gi biydi. Bu, şahsen Hoffa tarafı ndan desteklenen çift taraflı bir tür
kamyon şoförü-l iman işçisi hareketiyd i fakat gerçekleşmedi.
Ekim 1 956'da A.i.F., U.L.i.B.'ne son bir defa daha meydan oku
du. Fakat çok az şansı olduğu belliydi. Denizci lik birliği lideri Joe
Curran, daklardaki l i man işçileri nin işbirliğine olan ihtiyacı n ı far-
238 IDEOLOJININ SONU
Kısırdöngü
Kırk yıla dönüp bakıldığında, böylesi bir yolsuzl uk ve kokuşmuş
luk durumu nasıl bu kadar uzun süre devam edebildi? Olaylarla
ilgili, birçok kişi nin kötülüğün yüzü nü tanımakta zorlanması basit
bir cevaptır. Joe Ryan kötü bir adam değildi. Asık suratl ı ve duy
g usal biri olarak, "na kliye işine g i rip" başarı lı ol maya başladı. Eski
bir gü mrük memurunun büyük seyya hların ahlaksızl ı klarını ve
ikiyüzl ül üklerini bi raz bil mesi gi bi, o da hayatın güçl üklerle dolu
tarafını öğrendi. Liman zordu ve o hayatı böyle ka bul etti. Kendi
kendini yetiştirmiş birçok i nsan g i bi, iyi niyetli leri ve sıkı yumruk
ları asla bil meyen reformcuları küçümsedi ve onlardan korktu.
Ryan, send ikada bir esirdi. iskele etrafındaki veya ya kınlardaki
her bir küçük lokal; kendi gelenekleri, ayrıcal ıkları, hizipleri ve
kıskançl ı klarıyla kendi kendine moleküler bir dünyayd ı . Her yerel
diktatör, kendi işini bilir ve kendi çöpl üğünde öterd i. Toplumun
geri kalanı ile "gölge hattı"nın ötesindeki gökdelen dünyasının
karmaşı klıkları, kendi a nlayış ı n ı n dışındayd ı . Joe Ryan bu d ü nya
nın temsilcisiydi. Kaba kuvvete rağmen, sözünü geçiren ve mev
kisini koruyan bir "kalafatçı"yd ı. Bu nedenle hü küm sürdü, fakat
hükmetmedi.
Gemicilik şirketleri de "zorlu dünyayı" kabul ettiler. "Uzlaş
mak" daha kolay bir yoldu. Üstelik "işçiler disipl insizdi ve g üçlü
HARACA BOGULAN LIMAN IŞÇILERI 239
bir ele ihtiyaçları vard ı." işveren patron un işçileri hizaya getirme
ve gemilerin hızlı bir şekilde girip çıkması sözüne karş ı l ı k olarak,
yükleme veya diğer karlı imtiyazların verilmesi şirketlerin iş yap
ma şekliydi. Bunun yan ı sıra, iş yapı lan birçok sahil, devletin de
nizci lik sübvansiyonlarını almaktayd ı. Peki, bu nda heyeca nlana
cak yan neydi?
Korkusuz Batı Yakası dünyasından gelen kabadayı serseriler
olan yüklemedler için, liman herkesin para kazanabiieceği bir
yerdi. Onlar neden kazanmasındı? "Gemici lik şi rketleri şi kayet
edemezdi. Yüklemecileri iskeleye geti rmen in onlara hiçbir mali
yeti yoktu. Peki ya kamyon şoförleri? Yüklerneye karşı çıkmaları
nın tek nedeni, işi kendileri yapmak ve böylece parayı bizden
değil müşteriden almak istemeleridir. Alıcılar? Neden karşı çıksın
lar ki? Maliyetleri müşterilere kolayca yansıtabilirlerdi. Halk? O
nedir? Herkes ekmeğini kovalıyor. Ki mi kazan ıyor, kimi kazana
mıyor. işte hayat."
Her üçünün de a ltında -yükü taşıyan- liman işçi leri va rd ı.
Elli yıl önce i rlandalılar egemen gruptu. Batı Yakası Hudson iske
lelerinin çoğ u halen i riandalı lar tarafından yöneti l mektedir. Fakat
bugün liman işçi leri nin büyük böl ümü, halyan iardan ve -bütün
Slavlar ile Doğu Avrupal ıları kapsayan belirsiz bir deyim olan
"Avusturyalıla rdan" oluşmaktadır. Geleneksel olarak liman işçile
rinin birçoğu; dakiara yakın yerlerde yaşa mış, birbirine benzeyen
ve kendi kendine yeten toplul uklar oluşturmuşlard ı r. Evleri nin
ya kınlarında bir bar, bir kulüp ve bazen toplum hayatı nın merkezi
olarak bir ki l ise bulunmaktayd ı. Batı Yakası'ndaki St. Veronica
Kil ise'si tipik bir harabeydi. işçiler, Houston ile Federal Hapishane
arasındaki dar bir gecekondu hattında yaşa maktaydı. Günd üzleri
çocukların süpürge sopasıyla ve lastik bir topla beysbol oynadık
ları ve geceleri ayyaşların sarhoşluklarını uyutmak için cadden in
sonunda gözden kaybolana kadar salland ığı, bir blok uzu n l u
ğunda çakı l taşlı, çöp dolu cadde, merkezi boydan boya kesen
Pig Alley'dir. Yazın cadde oturma odasıd ı r. Alışılmış kavga g ürül
tü hiç eksik ol maz. Ve paza rları küçük kızlar, beyaz muslin leri
içinde kendilerinden emin bir halde komünyona giderler. Birçok
kişi, doğdukları evlerde yaşar ve ölür. Alışı lagelen düşma nlıklar
ve kavgalar olur. Ancak bununla birlikte, bu bir cemaattir. Kimse
"polis çağ ı rmaz." Son yıl larda birtakım liman işçileri daklardan
kaçıp kurtulmaya çalıştı. Queens'e, Bronx'a ve Washington Tepe-
240 IDEOLOJININ SONU
Proletaryanin Kapitalizmi:
Amerikan Sendikaciiığının Bir Teorisi
mıştır: i l ki, işverenin sendikalarla toplu paza rlık yapma yasal zo
run luluğu ve ikincisi, tan ı m l ı bir pazarlık birimi içinde bir tek sen
dikaya ayrıcal1kl1 temsil hakları nın tan ı n mış olmasıd ı r. Çeşitli sen
dika güven lik a raçları nın (örneğin üyeliğin korun ması maddeleri,
sendika işletmeleri vs.) gelişimiyle birlikte, bu send ikalara her
hangi bir yerde çok az sendikanın sahip olduğu yasal bir koruma
sağlamıştı r.49 "Emekçilik" genell ikle; New Deal, Fair Deal ve De
mokratların sol ka nad ı ile ilişki lendirilmekted ir. Ağırl ı kl ı payın
zenginlere düştüğü bir vergi program ıyla gelişmiş bir sosyal re
fah istemekte ve "tekellere" karşı sürekli olarak haykırmaktadır.
Fakat tuhafl ı k ve çelişkinin kaynağı burada yatma ktad ı r: piya
sa-sendikaollğl'na göre, toplu-pazarlık sendikacılığı sadece işve
renler veya sendikalar tarafından ol uşturulan tekelci durumlarda
var olabilir. Aslında bugün Birleşik Devletler'de send ikacılığın
güçlü olduğu sektörler, sadece end üstri veya sendi ka tekeli d u
rumunda var olabil ir.
Sebebi oldukça basittir. Piyasa sendikaollğmm baş/1ca amac1
ücretleri bir rekabet faktörü olmaktan Çlkarmaktlf. Bir end üstrinin
sadece kısmen sendi kalaştığı ve bu nedenle ücretierin bir reka
bet man ivelası olarak ku llanıldığı yerlerde bir sendika ya tekel
oluşturacak ya da batacaktır. Amerikan tekstil send i kalarının
erozyonu söz konusu duruma bir örnektir.
Tekel düzeni, farkl ı piyasa sistem lerine benzemekted ir. Oligo
polcü piyasalarda, yani birkaç dev şi rketin egemen olduğu en
düstri lerde, send ikalar endüstrideki bütün şi rketlere ücret a n
laşmaları dayattı kları "düzen li pazarlık" yoluyla ücretleri bir reka
bet faktörü olarak ortadan kaldırmaktad ı r. Teorik olarak pazarlık
halen tek tek şi rketlerle yapı lsa da prati kte (çelik örneğ i nde gö
rüldüğü gibi) a nlaşma endüstri genel indedir. Yüksek rekabetin
olduğu veya küçük-biri m-ölçekli a lanlara send ikalar m üdahale
etmekte ve piyasaya bir tekel yapısı getirmekte, endüstriye giren
şirket sayısını sınırlamakta, fiyat hadleri koymaktadır. Bu durum
daha çok kömür, konfeksiyon ve i nşaat endüstri lerinde geçerlidir.
End üstri nin işi bizzat üstlenmediği kömür sektöründe, ma
denciler sendikası bütün endüstri için temel bir fıyat taba n ı n ı
zoru nlu kılmaktad ı r. N e w Deal'ın ilk yı llarındaki Guffey Kömür
Kanu nu'nda görülen yasal fiyat sabitlerneleri yoluyla, eyalette
çıkarı labi lecek taşkömürü m i kta rını ton bazı nda sını rlayan
Pennsylvania'da olduğu g i bi bu, üretim-sı nırlama programlarıyla,
244 IDEOLOJININ SONU
maden ieri haftada sadece üç gün açık tutarak veya kömür fazla
l ıklarını azaltmak için aşamalı grevler yaparak vs. yol lardan ger
çekleştirilmekted ir.
Konfeksiyoncuların sendikaları, erkek ve kad ı n g iysi leri için
sabit bir d izi fiyat haddi veya derecesi bel irlemiştir. Böylece kao
tik rekabete bir düzen getirmiştir. Ul uslara rası Bayan Giyi m işçile
ri Send ikası, bir tek imalatçı için g iysileri d i ken ve tamamlayan
taşeron ların sayısını sın ırlamak ve şirketlerin sabit bi r coğrafi
alandan taşı n malarını durdurmak su retiyle, endüstrideki şirket
sayısını sını riayıp piyasayı kontrol altına a l mıştır.
En gelişmiş piyasa stabilizasyonuna inşaat sektöründe rast
lanmaktadır. Sendikaların güçleri, işveren için bir m üteahhit gibi
(yani işgücü istihdam şubesi gibi) çalışmalarında yatmaktad ı r.
Ağ ı r i nşaat işlerinde (barajlar, güç istasyonla rı, yollar, fabrikalar,
atom tesisleri, vs.) i ha leye gi ren çok az firma sürekl i bir işgücünü
m uhafaza edebil ir. Bunlar, yerel emek piyasasını bil memekte ve
tecrübeli, vasıflı işçi arzı için sendi kaya g üven mektedir. Küçü k
kon ut inşaatçısı bile istikrar sağlamak için sendikaya ihtiyaç du
yar. Rekabet hali ndeki her konut inşaatçısı nın mal iyetindeki en
büyük faktör, ödenmesi gereken ücretlerdi r. Yalnızca Kuzey Cali
fornia'da değişik konut inşaatlarında ihaleye giren 1 2.000 inşaat
şi rketi bulun maktadır. Sendika her bir mütea hhitle pazarl ık yapa
cak durumda değ ildir. Bu nedenle sendi ka, bir işverenler derneği
kurar ve ücret hadlerini belirli bir dönemde sabit tutarak piyasa
da istikrarı zorunlu kılar.
Uzun zaman önce i nşaat send i kaları ve müteahh itler karşılıklı
işbirliği ile elde edecekleri tekel avantajlarını çabuca k fark etmiş
lerd i . Bu nedenle b i rçok yerel projede harici m ütea hhitler dışarda
tutuldu çünkü send ika onlara işgücü a rz etmeyi reddetti. Bir ihale
kazanmaları durumunda g revlerle veya iş yavaşlatma eylemleriy
le karşı laştılar.
Sendika genellikle, kömür konusunda olduğu g i bi, çiftçilerin
kaderi ni ve end üstrinin geleceği n i de bel irlemekteydi. Doğal gaz
ve petrol g i bi akaryakıt rekabeti nden dolayı son on yılda kömür
talebi neredeyse üçte bir ora n ında daraldı. John L. Lewis ve sen
d i ka bir tercih yapmak zorunda kaldı. Ya üretimi kısacaklar ve
end üstrideki bütün fi rmaları daralan piyasayı paylaşmaya zorla
mak yoluyla marjinal fı rmaları kurtaraca klardı ya da marjinal fir
maların iflasa sürüklenmelerine seyirci kalacaklard ı . 1 952 n i hai
PROLETARYANIN KAPITALIZMI 245
sinde daha az bir işg ücü ile daha büyü k ü retim sağlanmakta,
d iğer yandan yeni hizmetler, eğlence, boş zaman değerlendirme
ve a raştı rma talepleri daha çok ve yeni orta sınıf iş alanlarının
açılmasını sağlamaktadır.
Fakat dev imalatçı firmaların bünyesindeki işgücü değişimleri
ne fazla değin med i k. Ü retimdeki artışla birlikte a raştırmalarda,
ticarette, satış ve ofis görevl ilerinde de a rtış yaşanmaktadı r. Ör
neğin kimya sanayisinde 1 947'den 1 952'ye üretim yüzde 50 a rt
m ış, mavi yaka l ı işg ücü yüzde 3 artmış, beyaz yakalı işgücü ise
yüzde 50 artmıştır. Ü l kedeki en büyük elli şirkette maaşlı işgücü
saatl ik işgücünün üçte biri ile yarısı a rasındad ır. Örneğin:
lar yoğ un bir siyasi faaliyet göstermek veya yol gösterici siyasi bir
rol almak için çok az bir enerjiye sahiptir. Milli ölçekten çok eyalet
ve şehi r ortam ı nda kendilerini ifade eden orta kademelerdeki
birçok genç işçi lideri, kendi statü leri ni ve iktidarlarını gel iştirme
yolları a ramakta isteklidir. Bu i nsanların iti bar kazanmak için siya
si arenaya adım atacakları ve bunu Demokrat partide daha aktif
ol makla gerçekleştirecekleri kuvvetle muhtemeldir.
Milli a la nda sahnedeki kişiler George Meany, Ji mmy Hoffa ve
Walter Reuter'dir. Meany, yeniden bir a raya gelen işçi hareketi nin
başına geçerek, tari hteki yeri ni almıştır. Hoffa, hırslıdır fakat onun
-iktidarını güçlü bir sendikada yoğunlaştı rmaktan ve böylece
a leyhindekilere nanik yapmaktan başka- siyasi ola rak yapabile
ceğ i fazla bir şey yoktur. Hoffa anti-entelektüel, fikirlerden ve bu
alanlardaki seviyesizliğinden dolayı bunları ifade edenlerden
rahatsız olan, herhang i bir siyasi veya ah laki perspektiften mah
rum biridir. Bazen Walter Reuter'in yapabileceği ve hatta söyle
yebileceği herhangi bir şeyden daha kaba olarak ilkel bir sınıf
savaşını telkin edebi lir. Fakat bu, onun her meseleyi fi kirlerden
çok fi iliyatta halleden mizacının bir yansı masıd ı r. Olağan üstü bir
enerji ve hırsa sahiptir, fakat bir hedefi yoktur ve çeşitli yardımcı
ları n ı n ona bir hedef sağlama konusundaki çabaları Hoffa'n ı n
sabırsızl ığından dolayı boşa gitmiştir. N ihayeti nde, Hoffa'yı gem
Ieyecek olan şey sertlik maskesi altındaki itibar arzusudur. Fakat
ondaki bu a rzu onu d izginleyecektir. Walter Reuther, diğer işçi
liderleri nin arad ığı itibara -basının ve iş çevreleri nin ikiyüzl ü l ü
ğü- çok az önem vermektedir. Halen (dog mati k uçları törpü
lenmiş olsa da) bir görev duyg usu ile l i beral çevreden yirmi yıl
önce kazandığı itibara sahiptir. Elli yaşında ( 1 958'de), Reuter'in
önünde hala uzun bir gelecek va rdır. işçi g rupları arasında popü
ler değildir. Onları rahatsız etmekted ir. Rahat durmayacaktır.
Kusurları az ve enerjisi muazza mdır. "Viski rahipleri"yle karşılaşan
Ja nsen'cı gibi, kendi ah laki durumu insanlara ibret olmaktad ır.
Yine de görünürde liderlik yapacak kimse yoktur. Yetenekleri
gayet pratik olmasına rağmen Reuter yaradılıştan bir ideologdur;
hayali, gerçekli k kal ı bına dökebi lir ve işçi ha reketi a nlayışı, sosyal
bir an layıştır.
Şimdi inşaat sektöründe olduğu g ibi, işçi hareketi nin yavaşça
ve miski n bir şeki lde, end üstri nin genç bir partneri olarak piyasa
rolüne soyunacağı kuvvetle muhtemeldir. Fakat benim fikrime
PROLETARYANIN KAPITALiZMI 255
göre önümüzdeki yıl larda Bi rleşik Devletler işçi sınıfı nı sosyal bir
hareket olarak kendini yeniden tanımlama çabası içinde bulaca
ğı mız daha kuvvetle muhtemeldir.
Reuter'in muhtemel rolünden ayrı olara k, siyasetin pazarlı kla
bu kadar çok iç içe geçmesiyle; işçi sınıfının siyasi iktidarının ge
nişleme ihtiyacı, sendikaların Demokrat pa rti içinde daha doğ ru
dan bir rol oynayaca kları ve parti içi ndeki kendi kon umlarını sağ
la mlaştırmak için liberal bir koalisyon kuracakları a n lamına gel
mektedir. Toplu pazarl ı k bir s ı n ı ra vard ığı nda, siyaset önem li bir
arena olmaktad ır.
Siyasi sürecin kendisinde, kitlesel medya ve kitlesel iletişimin
yayg ı n laşmasıyla şekillenen küçük bir değ işim, bu eğ ilimi g üç
lendirmektedir. Bu belirli bir somut g rubun belirli somut menfaa
tini korumaya odaklanan "menfaat" gruplarının aksi ne, "sembol"
g rupları olarak adla ndırı labilecek olan şeyin (veya ideolojik eti ket
taşıyan grupların) ortaya çıkışıd ı r. Kamuoyunun hükümdar oldu
ğu kitle toplumunda çeşitli g ruplar birtakım ortak kimli kler
edinmeye ve hedeflerini milli veya genel menfaat kisvesi altında
tutmaya her zaman kinden fazla zorlanmaktad ır. Demokrasinin
seçim kavramının geçerli olduğu yerlerde bu özel likle doğrudur.
Çünkü seçi mler, sorunları sadece sembolik a nlamda formüle
eder. Şöyle ki ("çiftçi"nin tüm bir i nsan spektrumunu ol uşturması
karmaşıklığına takılmadan) çiftçinin yapması gereken şey ned ir?
("işçi Sınıfı" gibi genel bir kavra m ı n anlamı hakkında fazla bir
araştırma yapmaksızı n) işçi Sınıfı ne yapmalıdır? Bununla birl i kte,
hem seçimlerin doğası hem de devletteki gayri resmi g rupların
temsil edi lmesi nin yeni süreci, ortak ki mliklerin kaynaşmasına
şekil veren bir unsur olmaktad ı r. Böylece "iş Dünyası"ndan, hü
kümetin danışma kuru lundaki temsi lcilerini bel irlemesi isten
mekted i r. işçi sınıfı ndan da aynı şey beklenmektedir. Siyasi mese
leler kapsam bakı mından milli hale gelmekte ve "işçi sın ıfı"ndan
sem bolik bir g rup olara k bu meselelere karşı tavrı n ı beli rlemesi
ve böylece içsel farklı l ı klarını ol uşturmayı öğrenmesi istenmek
ted ir. A.i.F. ile E.O.M. a rasındaki birlik baskılarından biri de çeşitli
milli meselelerde "işçi sın ıfı" adına konuşacak tek bir dizi sözeüye
duyulan i htiyaçtır.
Üçü ncü bir unsur, iş çevrelerinde "statü end işesi"nin artışıdır.
Sendika ha reketi nin ideolojik olarak tükendiği ve örgütsel da
marlarındaki daralmadan dolayı rahatsız olduğu bir zamanda,
256 IDEOLOJININ SONU
ki ileri sürebi lir: "Bugün verimli her iş, her modern fabrikadaki
işçilerin bir makinenin içi nde olmanın bili ncinden mustarip ol
dukları panopti k bir hapisha nedi r." Doğru olması durumunda
ezici olan iddia, en büyük suçlamayı Bi rleşik Devletler'e karşı
yapmaktad ı r. Çağdaş Amerika, her şeyden önce, bir makine me
deniyetidir. On binlerce işçinin dağınık fabrikalardan akın etmesi
imajı, Amerika'nın sınai portresine damgasını en az on dokuzun
cu yüzyı l ı n cephedeki yeleli g üderi at ve tüfek imajı veya Kolon
ya! Virginia'nın peruk veya dantel i majı kadar silinmez bir şeki lde
vurmuştur. Amerikalı ların büyük çoğunluğunun hiçbir zaman
cepheye gitmemiş olması g ibi, birçoğu da fabrikalarda çalışmıyor
ve Georgia'daki evlerde hiç yaşamamış olabil i rler. Yine de, her
devri n ayırt edici kültürel yapısı, bu tür a rketiplerde bulunmakta
dır.
Bugünün Amerika n hayatında iş'in doğası nedir?
uzak kalınan bir tür tekrar zorunluluğudur. Düzenin faydaları inkar edi
lemez: zihinsel enerji sarfiyatından tasarruf ederken zamanı ve mekanı
en avantajlı bir şekilde kullanmamıza i mkan sağlar. Bütün insan faa liyet
lerine muhalefet göstermeksizin kendini daha baştan sabitlemiş olmasıy
la haklı çıkarılabilir. Ve tam aksine, bunun böyle olmadığı, insanların işle
rinde doğuştan gelen bir i hmal, düzensizlik ve güvenilmezlik sergiledik
leri ve göksel modellerini taklit etmek için zahmetli bir şekilde eğitilmele
ri gerektiği de ileri sürülebilir." Medeniyet ve Medeniyetten Duyulan Mem
nuniyetsizlikler (Hogarth Press, Londra, 1 946), s. 55-56.
262 IDEOLOJININ SONU
derildikten sonra montaj band ı nda bir araya getiri lebilir. Ancak
sadece bi rkaç end üstride işçilerin seya hat süreleri için doğrudan
ödeme yapı ldığından bu sorun üzerinde fazla durulmamaktad ı r.
Sırf piyasa maliyetleri bakımından yapılan hesaplar, işletmeleri
işe gelip gitme süresi ya da yolların ve diğer taşıma a raçları n ı n -
işveren veya topl um tarafından verg iler yoluyla ka rşı lanan
mal iyetleri gibi faktörler üzerinde düşünmekten al ıkoymaktadır.
işe gelip gitme süresi içerisinde işçiler za mana mahkum olmak
tadır. Zaman, iş ekonomisini yönetmektedir. (Cüceler, Gull iver'e
saati nin fonksiyonları hakkında sorular sorduktan sonra, onun
Tanrı olduğuna inan maya başlamışlard ı .)
Modern iş hayatının peygamberlerinden biri Frederick W. Tay
lor'd ı r ve kronometresi onun kutsal kitabıdır. Bu kadar büyük
herhangi bir sosyal değişim bir kişiye bağlanabilirse, bir hayat
tarzı olarak verimlilik mantığı ona aittir. Taylor tarafı ndan ifade
ed ildiği gibi "bili msel yönetim" sayesinde eski kaba iş bölümü
hesa pları çok geri lerde kalm ıştır. Bizzat zaman böl ümüne geçm iş
bulunuyoruz.
Frederick W. Taylor 1 856'da, Freud'la aynı yılda doğdu. Biyog
rafisini yazan Roger Burli nga me, Taylor'un çocu kluğunda ve ye
tişkinliğinde d ünyasını en küçü k parçalara böld üğünü bel irtmek
tedir. Kri ket oynarken, vuruş yaptığı nokta ları işaretlernesiyle
arkadaşlarını çileden çıkarırdı . Yü rürken en veri mli adımın nasıl
atı l d ı ğ ı n ı öğrenmek için adımlarını sayardı. Sinirli, gergin, -ne
içki ne sigara ne kahve ne de çay ku llanmasına karşın- tüm
hayatı boyunca uykusuzluk ve kabusla rın kurbanı olmuştur. Sır
tüstü yatmaya korktuğu için, yata kta veya bir sandalyede otura
rak uyuyabilirdi. Boş bir tezgah veya aylak bir adam görmeye
daya namazd ı . Hiç aylakl ık etmemişti ve hiç kimseni n de aylaklık
etmeyeceğ i nden emin olmak istiyordu.
Bu medeniyete damgasını vuran, Taylor'un kompü lsif karak
teridir. işe i l k başladığı yerde bir makinist "el yordamıyla" iş yap
maktayd ı . Maki nelerin süratini, araçların seçimini ve ça l ışma yön
temleri ni, aklına estiği gibi veya sezgiyle yapıyordu. Taylor, za na
atkarl ı k döneminden miras ka lan bu miskin tempon un yerine,
parçalara ayrılmış zamanın daha üstün rasyonalitesinin gel mesi
gerektiğini ispatlamaya ka l ktı.
Kronometre yeni bir şey değildi. Taylor'dan önce de iş hayatı
zamana göre ayarlanmıştı. Ancak sadece işin tamamı için. Tay-
264 IDEOLOJININ SONU
lor'un yaptığı şey, her işi bileşen parçalarına ayı rmak ve her birine
'zaman kazandırmak' olmuştur. Bu aslında bir bütün olarak bilim
sel yöneti mdir: sistematik analiz ve işin en küçük meka n i k bile
şenlerine ayrılması yoluyla ve bu unsurların en verimli şekilde
tekrar düzenlenmesi. Taylor i l k derslerin i 1 895'de (ironik olarak
Freud ve Breuer'in psikoa nal izde "çığır açan" Histeri Üzerine Ça
ltşmalar'ı-Studies in Hysteria yayı mladığı yıl) Amerikan mühendis
lerine vermiştir. Ancak Taylor'ın üne kavuşması, 1 899'da Sch midt
adlı bir Hollandal ıya gü nde on iki ton yerine kırk yedi buçuk ton
dökme demir çıkarmayı öğretmesiyle olmuştur. işçilerin yapacağı
her ayrı ntı belirlenmiştir: küreğ in ölçüsü, kürek vuruşu, dolu kü
reğ in ağırlığı, yürüme mesafesi, gidiş gelişler ve Sch midt'in din
lenme süreleri. Taylor her bir faktörü sistematik olarak değişti re
rek, el arabası nın alacağı optimum yük miktarını hesaplam ıştı r.
Kesin bir hesa pla mayla doğru miktarı bulm uştur.
Fakat Taylor böylesine mekanik bir yöneti min insanı ne du
ruma geti receğini ya da daha doğrusu ne tür bir insanın bu deli
göm leğ ini g iyeceğini bil iyord u. "Dökme demir işini düzenli bir
meslek olarak yapacak işçi o kadar salak ve o kadar duygusuz
olmalıdır ki, o da her şeyden çok bir öküze benzer,"· diye yazmış
tır.
Taylorizm in mantığ ı açıktır: her işçinin yaptığı iş kendisi ile öl
çülmelid i r: bir işin yapılacağı süre, gayrişahsi "standart za man"
olarak "pazarlıksız" belirlenmel idir. Ücret, yapılan iş miktarına ve
o işi yapmak için gereken zamana göre hesapla nmalıdır:· Mo
dern iktisatta, küçük zaman farkı çok önemlidir. (Max Weber'in
Protestan Ahlak'ı için prototip olan Benjamin Fra nklin'in dediği
g ibi, "vakit nakittir.") General Motors g ibi büyük bir şirket işçi lerle
altı dakika bazında sözleşme yapmaktadır. (Ücret bordrosu he-
Bu tür sonuçları ilk gören Taylor değildi. Yüz elli yıl önce Adam Smith
•
yaratmaktad ı r.*
Kuyu ve Sarkaç
Taylor'ın ölümünden sonraki kırk yılda Micomicon kra l l ığ ı nda
sihirli bir harmoni a rayışları yoğunlaşarak devam etti. Kaptan
John Smith'in 'ça lışmayan aç ka l ı r' şeklindeki eski püriten ahlakı,
'tam gün' çalışmayan 'tam ücret' ala mayacaktır yönü ndeki mü
hend islik a hlakına dönüşmüştür. Bugün Bi rleşik Devletler sanayi
sinde milyonlarca kişinin hayatı birçok mühendis ve yöneticinin
"doğan ve batan gü neşin zamanı ve yeri" kadar tartışmasız gör
düğü ü retim standartları tarafı ndan düzenlenmektedi r.
Mantık nasıl prati klik kazanmaktad ır? "Tam işgünü" an layışı,
somut olarak neyi ifade eder? Bir işçiden ne beklenmektedir?
ABD Çeli k Şi rketi ile E.O.M. Çel ik işçileri arasındaki temel ücret
sözleşmesi örnek olarak verilebilir. ilk kez 8 Mayıs 1 946'da yapılan
bir sözleşme, "tam işgünü"nü "normal bir tempoda çalışan kal ifi
ye bir işçi ta rafı ndan yapılan iş miktarı" olarak tanımlamaktad ır.
"Norma l bir tempo; saatte üç mil hızla, bir şey taşımadan, yerde
rahat yürüyen bir insanın temposu na eşittir."
Bu eğlenceli ta nım çeşitli işlerde sarf ed ilen gayret derecesi
nin bir "kriteri" veya göstergesi olm uştur. Örneğin:
Kum küreme
Malzeme: Nehir kumu, rutubet yaklaşık %5.5, ağırlık kü bik fit
ı 00-1 1 O li bre.
Teçhizat: Malzemelerin tutma yeri (çelik), yerden yüksekliği
32" kürek, fırın no. 2
Çal ışma şartları: Ka palı alan, düzgün beton zemin, tüm diğer
Üretim bandının hem çalışma tarzı hem dilbilimsel bir kavram olarak ne
kadar yeni olduğu dikkat çekicidir. Oliver Evans 1 800'de tahıl öğütrnek
için kesintisiz bir üretim hattı geliştirmiştir. 1 870'1erde mezbaha endüst
risi, kesilen hayvanların işlenmesi için havada asılı taşıyıcılar kullanmaya
başlamıştır. Ancak modern bir buluş olarak üretim bandı asıl başarısını
Henry Ford'a ve 1 9 1 4'de Highland Park, Michigan'da kurulan otomobil
fabrikasına borçludur. Ve ancak 1 933'de Oxford ingilizce Sözlüğü o yılki
ekinde kelimenin anlamını vererek kavramı meşrulaştırmış oldu. (Bkz.
Siegfried Giedon, Mechanization Takes Command.)
268 IDEOLOJININ SONU
şartlar normal.
Üretim hızı: Yığından kovaya kürenen kum -kürekteki orta
lama kum miktarı- ı s libre; dakikada ı 2,5 kürek dolusu.
Eğer bir şirketin ücret düzenlemesinin kesin bir tanımı bu kadar çok
değişken gerektiriyorsa, sorunu bir de genel olarak uluslararası ilişkilerin
karar alma veya iktisadi meselelerde politika geliştirme konusundaki
karmaşık değişkenleri çözümlerneye çalışan sosyal bilimler açısından bir
düşünün.
270 IDEOLOJININ SONU
değişmeler standart veri nin objektifl iğine gölge düşü recek kadar
büyüktü.
Standart verinin sorgula nması, Gilbreth ta rafı ndan gelişti rilen
(bugün konuyla ilgili her ders kitabında bulunan) iş yapmanın
"en iyi tek yolu"nun da sorgulanmasına neden olm uştur. Abruz
zi'nin bel i rttiği g ibi, "hareket parçaları" birbirine eklenip, parçala
rın mekanik toplamının en verimli hareketi ol uşturduğu i leri sü
rülemez. Herhangi bir Gestalt'ta olduğu gi bi, tan ımsız herhangi
bir ha rekette bütün, parçaların birleşmesinden daha büyüktür.
Önde gelen ingiliz mühend islerinden biri olan James Gil les
pie'in yeni kitabında bu nokta vurgulanmaktadı r: "Hareket ince
lemesi; hareket kamera ları, 'therbligs', mi kro-hareket saatleri ve
mikro-hareketçilik haline gelm iştir. . . bunun gereksiz zaman
çizelgeleri karmaşık, kullanışsız bir teknik olmuştur. Daha kötüsü
minimum ha reket gibi prensipierin yayı mla nmasıyla kendini
pratik, i nsancıl bilgiden koparmıştır." der. Ve bu "pratik, insancıl
bilgi" bir işçi nin kendine has mizacı veya ellerini kullanırkenki
"doğal" riti m leri, ni hayeti nde meka n i k en iyi tek yol kavram ı ndan
daha veri mli olabil ir.
işlevsiz Şekil
Felsefi bir radi kal, yeni bir rasyonal ite ta nımlamıştı; mü hendisler
ise onu, en rad ikal şekliyle hayata geçirmişlerdi. Zamanı süre
olarak yaşayan sanatçı ların, buna karşı çıkması beklenirdi. Ancak
sanatçılar da maki neler ta rafından asimile edildiler. Son on beş
yıla kadar "makine" canlı bir ilginin nesnesi oldu ve tartışmalar
alevlendi. Veblen gibi bazı sosyal düşünürler, makineleşme sü re
cinde bir rasyonalite fark ettiler. Karl Jespers gi bi diğerleri de,
muhalif bir görüşle, bu süreci n mekanik karakteri ni kınadılar.
Bugün sanatçı lar ve entelijansiya, tartışmaya ve buna neden olan
ilerleme mücadelesine karşı kayıtsız kalmaktadır.
Aradan bir yüzyıl bile geçmed i. On dokuzuncu yüzyıl, yeni bir
esnekliğin ve -Da Vinci'nin hayali tasa rı mlarının, mühend islik
ka l ı pları içinde somut uygulama alanı bulduğu- yeni materyal
Ierin çağıyd ı . Her düşün ür, gel işme havasını sol umuştur. "ideal
insanın nihai gelişimi mantıken kesi ndir, en sarsıl maz inancı yer
leştirdiği miz herhangi bir sonuç kadar kesi ndir." der Herbert
1$ VE IŞTEN DUYULAN MEMNUNIYETSIZLIKLER 275
Öğütme Değirmeni
insanlar neden çalışır? Daha özel olarak, insanlar neden kendile
rini lxion'un çarkına bağ laya n zor, monoton, tekrarlanıp duran
işleri kabul eder? Şimd iye kadar verilen geleneksel cevap Protes
tan Ahlakı'dır. Bu açıdan, Max Weber, kendini Tanrı'ya ispat etme
ihtiyacından dolayı sonsuza kadar çalışan, mahrumiyeti kabul
eden, rahatı nı en aza indiren ve çevreye karşı sert davranan hip
notik insan anlayışıyla sosyal bil imler üzerinde aldatıcı bir etki
bırakmıştır.
Burjuva g i rişi mci, belki bu karakterde biriydi. işçinin böyle
olup olmadığı şüphelidir. Hogarth'ın Gin Alley'sindeki işçiler veya
Iş VE IŞTEN DUYULAN MEMNUNIYETSIZLIKLER 285
Çabalar
Bu makale daha çok fabrika işçisi ni ve ona dayatılan kısıtlamaları
konu al maktadır. Büyük çaplı genellemeler, karmaşık ve değişken
gerçekli kle karşılaştırıldığında kesinlikle bula nık kalmaktad ı r. Ve
fabrika işi, Bi rleşik Devletler'de ya pılan iş türleri nin sadece bir
parçasını ol uşturmaktad ı r. Diğer meslek g ruplarının kendi iş psi
kolojileri ve soru nları vardır. Vasıflı bir işçi işini monoton bul ur
ken, hareketli bir metropoliten otelindeki hizmetl i işinden mem
nun olabil ir. Belki de hiçbir şey, bir banka memurunun kapal ı ve
izole katesi ndeki ya da bir asansör operatörünün kutusundaki
yaylı kukla hayatından daha öld ürücü olamaz. Mesleklerine gü
venen liman işçi leri rahatl ıkla kuvvet kullanmaktan ve bir büyük
şehir limanındaki hareketli hayattan memnun olu rken, bir kürsü
ye veya bir tezgaha bağ lı kalanla rı küçük görmektedi r. Müzisyen
lerin, matbaacı ların, madenci lerin, denizci lerin, kerestecilerin,
inşaat işçi leri nin hepsinin iş hayatında özel bir rol ü va rd ı r. Fakat
fabrikanın usta l ıklı temposu, işin genel karakterini, boyan ı n ku
maşı kaplaması gibi etkiler. Maki neleşmeni n temposu bir za man
lar bireysel tarzda yapılan işlere de yansımaktad ı r. Bir za manlar
"yeraltı çiftçiliği" olarak söz edilen kömür madenciliği, bug ün
kesme ve taşıma işlemlerinin maki neleşmesiyle fabrika işinin
birçok yönünü almış du rumdad ı r. Yüksek h ızlı hesa p makineleri
nin, tabülatörlerin, otomatik fatura makinelerinin ofisiere yerleş
tiril mesi, beyaz yaka l ı işçileri mekanik hareketli robotlara çevir
mektedir. Makineleşmenin (depolarda ve sü permarketlerde)
"malzeme yükleme ve boşaltma" işlerinde kullanıl maya başlan
ması, ekonominin dağıtım sektörüne mekanik bir tempo getir
miştir.
Bu değişimler Amerikan fabrika işçisi için oldukça karakteristik
olan ve bug ün bütün işçileri meşgul eden işten kurtulma eğilim
lerine de işa ret etmektedir. Kaçıp kurtulmanın en büyük cazibesi,
"kendi kend inin patronu" olabilme umududur. Sosyolog Rei n
hard Bendix ve S. M. Li pset, "'bi reysel girişim ina ncı'nın genellikle
işçi sınıfı nın tek derdi olduğunu" beli rtmekted ir. "Geçmişte hem
işçi sınıfına hem orta sın ıfa can l ı l ı k vermesine rağ men, bu d üşün
ce artı k bir orta sınıf ideali olmaktan çı kmıştır. Bunun yerine, orta
sınıf mensupları a rtık profesyonel ol maya çalışmakta ve ikinci bir
şans olarak da beyaz yaka l ı işçilerin üst sınıfında yer almak iste-
IŞ VE IŞTEN DUYULAN MEMNUNIYETSIZLIKLER 289
mektedi r."
Bu istekler ne kadar gerçekçidir? Ekonominin işgücünün deği
şim geçirdiğini biliyoruz. Uzun zaman önce Coli n Clark, iktisadi
Gelişmenin Koşullan (Conditions of EconomicProgress) adlı eserin
de, gelirler ile üretilen malların miktarı ve kalitesi arttıkça, eko
nominin büyük kesi minin hizmet sektörü ile diğer "üçüncü dere
ce" mesleklere kayacağını bel irtmiştir. 1 9 1 O'dan beri çiftçilerin,
çiftlik sahiplerinin ve işgücü ndeki vasıfsız işçilerin oranı, toplam
da keskin bir şeki lde artmıştır. Bu dönemde işgücündeki vasıflı
işçilerin oranı aynı kalmış, hizmet sektöründeki işçilerin oranı
biraz a rtmış, profesyonellerin ora nı yüzde 4,4'den 7,5'e yüksel
miş, işletme sahi plerinin ve yöneticilerin oranı yüzde 6,5'den
8,8'e çıkmıştır. En büyük artış, yarı vasıflı işçiler ile tezgahtar ve
satış personeli kategorilerinde yaşanm ıştır. 1 9 1 O ile 1 950 yılları
arasında, yarı vasıflı grup yüzde 1 4,7'den 22,4'e yüksel miş ve
beyaz ya kalı işçilerse yüzde ı 0,2'den 20,2'ye çı kmıştır.
Cla rk'ın kavra msal çerçeveyi gel iştirmek isteyen ta kipçileri,
dördüncü derece (i letişim, fi nans, taşıma, ticaret) ve beşinci de
rece (tıbbi bakım, eğitim, araştırma, eğlence) mesleklerden söz
etmişlerdir. El bette ki Amerika n ekonomisinin genişlemesi birçok
yeni kariyeri mü mkün kıl mıştır. Ve bu yeni meslekler, fabrikanın
ta mamen dışında yer almaktad ı r. Fakat bu büyüme oranlarının
cazibesi, bizi bu iş pozisyonları n ı n sınırlı sayıda olduğu veya Bir
leşik Devletler'deki sosyal ha reketl iliğin nesi ller arasmda yaşan
dığı gerçeğ ini düşün mekten a l ı koymamalıdır. Öne geçebilecek
olan baba lar değil, çocuklard ı r. Baba bir yere gelir ve orada du
rur. Bendix ve Lipset'in yaptığı mesleki hareketl ilik a raştırmaları,
bireylerin yirmi beş yıl içinde orta lama 4,8 iş değişti rd ikleri ni
göstermektedir. Ancak işçiler iş değiştiri rken, "el işi yapanlarla
yapmaya nlar a rasında göreceli olarak az bir değişim vardı r." El işi
yapan ların hepsi, çalışma hayatları n ı n yüzde 80'ini el işlerinde
geçirmiştir. El iş yapmayanların tümü ise, çalışma hayatlarının
yüzde 75'ini el işi dışı ndaki mesleklerde geçirmiştir.
Bir yere çakı lıp kalma duygusu ezicidir. Büyük şi rketlerde ol
duğu gibi, yüksel rnek mümkün olsa bi le, yürüyen merdivene
benzeyen bu süreç yavaştır. Buna karşıl ı k, i nsanlar kendi lerini
geliştirmese de, mesleklerin i kendi çaba larıyla geliştirmek için
büyük ve bazen de pateti k bir gayret göstermektedirler. Sosyo
log Everett Hughes, statü ve prestij düzenlemeleri nin doğru ol-
290 IDEOLOJININ SONU
ması hali nde, bir işçi nin fiziken muazzam miktarda kirli bir işi
ya pabi leceğini belirtmiştir. Bir daktorun yaptığı fiziken çirkin
işlerin sayısı çoktur. işi "profesyonel leştirme" çabaları, işin doğa
sına uyg un olmadığı halde, yapılan işe onur nişanı kazandırma
nın temel yolu olmuştur. Otel yönetimi ve sosyal hizmet oku l la
rı mız var. Garajlar "araba yıkama yağlama" yeri haline gelmekte
di r. insanlar, "kap kaçak" satıyorum demek yerine "satışta ça l ışı
yorum" demektedi r. Haderne "yetkili memur" olmaktad ı r. Hasta
ne odacısı, idareciye dönüşmektedir. Sekreter, yönetici asistand ı r.
Ve piskoposluğa yükselerneyen papaz, başarısını kilise cemaati
nin sosyal sınıfı içinde ölçmektedir.
Oyunun Peygamberleri
işten en önemli kaçış şekli, ümitsiz "boş zaman" isteğidir. iş, kö
tüdür ve işten kaçı nmak mümkün deği lse de yapılan iş azaltılabi
l i r. Modern zamanlarda ideal olan, hem işin keyifsiz taraflarını
keyifli eğlencelerle (müzikle, rengarenk duvarlarla, dinlenme
süreleriyle) mümkün olduğunca en aza indi rmek, hem de işten
kirlenmemiş ve etki lenmemiş bir halde mümkün old uğu nca h ızlı
uzaklaşmaktır. Life dergisindeki iki sayfa l ı k parlak reklamda, zarif
bir şekilde döşenmiş sade bir evin oturma odasının bahçesindeki
g üzel bir Lincoln araba eşl iği nde şu ilan verilmiştir: "Evi nizin
ca mdan duva rları var. Mutfağınız bir mühendislik hari kası. El bise
leriniz ve mobilya la rınız şık bir tarzda fonksiyonel. Rahatça çalışı
yor, sıkı oynuyorsunuz."
Oyun, boş zaman ve eğlence, bugünkü kültürü müzün hakim
temalarıdır. Bunlar "sabit fikirli lerin" ilgilendikleri şeylerd ir. Spor
kıyafetleri, seyahat, açık havada barbekü ve portatif TV seti, hepsi
zama nın damgası olmuştur. Pasif hallerinde zaten çürümen in
çekirdekleri bulun maktadır. Yine de önemli bazı eleştirmenler,
boş zama nın gelişmesinde, iş kısıtlamaları ile disipli nsiz hareket
leri sert karşılayan eski ahlaki yarg ılardan bağ ımsız olarak, içten
gelen bir güç potansiyeli görmektedi r. David Riesman, modern
end üstriyalizme "eğlence ve anlam" katmaya çalışanlarla alay
etmektedir: "Yanlış yere koydukları yanlış bir katı lım düşü ncesiyle
fa bri kayı ve beyaz yakalı dünyayı kişisel leştirmek, duygusal laş
tırmak ve ah laki leştirmek istiyorlar" demekted ir. "Fakat modern
IŞ VE IŞTEN DUYULAN MEMNUNIYETSIZLIKLER 291
Solun Tükenişi
Kapitalist end üstriyel sistemde iş mantığını nasıl kaybettiyse,
sosyalist reji mlerde de herha ngi bir yeni anlam bulmakta başarılı
olamamıştır. Belki de son yılların en önemli sosyoloj i k gerçekle
ri nden biri, Avrupa kıtası ndaki ve ingiltere'deki sosyalist düşün
cen in tükenişidir. Sosyal istler ta mamen hatalı değ i l ler. Ada veya
kara Avrupası'ndan milli ekonomiler, özellikle dü nya tica ret den
gelerine bağ ımlıdır ve manevra alanları sınırlıdır. Asl ı nda sessizce
ilerleyen "idari devri m" (yani, ekonomi uzmanlarının teknik karar
lar a l maları), bugün siyasetçilerin açı klamaları üzerinde beli rleyi
cid ir.
Fakat sosyal ist doktrin, mevcut sıkıntıların sorumluluğundan
tamamen muaf değildir. Sosyalizm, temel olarak bir bölüşüm
felsefed ir. Marx'ı n Manifesto'su, Hilferdi ng'in Finanskapital'i ve
Webb'lerin Fabian makaleleri, gayet memnun bir halde üretim
sorun ları nın kapitalizm tarafı ndan çözüldüğünü ve sosyalizmin
görevi nin de ni metleri daha eşit bir şekilde bölüştürmek olduğu
nu varsaym ıştır. Ka mu laştırma kendi içinde çok az harikalar ya
ratmışken, on dokuzuncu yüzyıl ı n sermaye a rtışı, teşvikler, üret
kenl i k gibi sorunları bugün can l ı lığını yine de koru maktadır.
Hepsinden daha di kkat çekici olanı, belki de, ka mulaştı rılmış
end üstrilerdeki işçilerin duyarsıziiğı ve (Michael Polanyi'nin ye
rinde deyi miyle ingiliz Denizciler'in kendileri ni Kra liyet Donan
ması'nın "sahibi" sa nmadıkları kadar) fabrika "sa hi biymiş" gibi
davranmaktaki isteksizl ikleridiL ingiliz demiryolu işçisi ve ma-
IŞ VE IŞTEN DUYULAN MEMNUNIYETSIZLIKLER 293
dengeli ve güzel, güneş ışığı kadar yara rlı bir düzenli devlet. . .
Bireycilik . . . d üzensizl ik demektir, her biri inatla ve cahi lce zıt bir
şekilde kendi bildiğini yapan disipli nsiz ayrı ayrı küçük i nsan ka
labalıkları demektir. . . Düzen li devlet karmaşaya tamamen son
vermelidir. Bütün fikirlerimizi yönetir, bütün isteklerim ize şekil
verir."
Karmaşayı bitirmeye ve sosyal disiplin sağlamaya yönel ik bu
çaba, Lenin'in m izacının da bir özelliğiydi. Lenin'in, Frederick W.
Taylor'un eserinden derinden etkilen mesi oldukça ilgi nçtir. Dev
rim'in sonuna yakın, end üstriyel üreti mi organize etme göreviyle
karşılaştığında Lenin'in çözü mü, Haziran 1 9 1 9'daki di kkate değer
konuşmasında özetied iği gibi, pa rça başı iş ve Taylorizm'e geçiş
olmuştur. Lenin "Sosya lizm i mka nını, Sovyet kanununu ve Sovyet
organizasyonunu veya yönetimini kapitalizmin en ileri gelişme
a raçları ile birleştirmedeki başarı mız belirleyecektir," diye yazmış
tır. Rusya'ya, Taylorist sistemin çalışmasını ve ilkeleri ni geti rmeli
yiz, bunu sistematik olarak ku llanmalı ve beni msemeliyiz."64
En insancıl du rumunda bile modern sosyalist d üşü nce kendi
ni piyasa maliyetleri ve veri mlilik mirasından zor ku rtarmıştır.
ingi liz sosyalistlerin en endişelilerinden olan Austen Al bu, sorunu
bu anlamda dert etmektedi r: keşke işçilere "karar al maya katıl
ma" anlayışı aşıla nsa, keşke "çalıştıkları endüstride ortaklık ve
sorumluluk duygusu kazansalar. . . . " Fakat "endüstriyel demokra
siye veya işçilerin kendi kendi leri ni kontrol etmelerine dair eski
sloganların, büyük çaplı bürokratik kuru luşlar için bir çözüm ge
ti rmediğini" bil mektedir.
Gevşeklik ve Yönetim
Fabrikaları "parçalamak" ve yeşil şehi rlere küçük birimler yerleş
tirmek ya da bir ingiliz yazarın deyi miyle bütün işçilerin yerlerinin
teknoloj i k olarak değişti rildiği "tektopia"yı beklemek gibi muaz
zam çapta planlar dışı nda, ağır iş sorununa hiçbir çözüm bulu
na maz mı? iş teknolojisine geri dönerek verimlilik kavra m ı n ı tar
tışmak tutarlı bir çözüm olabilir.
işçiler a rasında yen i bir ruh ve yeni bir iş isteği uyandırmak is
teniyorsa, işçi nin fabrikadaki "insan il işkileri"nin bir parçası olma
sından daha fazlasının düşünülmesi gerekir. işçi sadece karnını
IŞ VE IŞTEN DUYULAN MEMNUNIYETSIZLIKLER 295
Arcadia ve Ütopya
insan umutlarının ve özlemlerinin tari hinde, a rcadia· ve ütopya
zıt kutuplu imajları kavisli evrende bir noktada buluşmaktadır.
insanlar daima altı n bir çağ için geçmişe dön müşler veya altın bir
rüya için geleceğe bakmışlard ı r. i ki yüzyıl önce Cicero'nun çağ ı n
da bir Yunan şairi, tahıl öğütmek için su deği rmen leri nin keşfi ni,
kad ı n kölelere özgü rlük sağladığından dolayı övgüyle karşı lamış
tır. "Öten horozlar şafağı d uyursa bile geç va kte kadar uyuyun . . .
Peri ler el lerinizin gördüğü işi yapmaktadır . . . N isiroslu deği rmen
lerin ağır obruğunu döndürmektedi r." Aristo, dokuma tezgahları
kendi kendine dokuma yaptıklarında köleliğin ortadan ka l kaca
ğını tahmin etmiştir. Çünkü o zaman ustabaşının ya rd ı mcılara,
ustaların da kölelere i htiyacı kalmayacaktır. Romantikler, bu ha
yallerin h içbirine sahip değillerdi. Samuel Butler'ın Erewhon'un
da, keşifler yasaklanmıştı. Beliamy'nin Looking Backward'ı, zorun
lu endüstriyel ordusundan dolayı, Wi lliam Morris tarafından "kor
kunç bir doğu Londralı rüyası" olara k tan ı mlanmıştır. Gotik can
lan mada yüceltilen ilkellikti: vurmak, kapana kıstı rmak, ağaçları
kesmek, toprağı sabanla sürmek, bir maden damarı bulma bek
lentisi. Bunlar, işin erdemleriydi.
Bugün bu ümitlerin ve özlemierin birleştiği yerde d u ruyoruz.
Üretim bandı, bir yandan işi işçilerin ayağına getiri rken diğer
yandan onları band ı n temposuna bedenen kilitleme yolundadır.
Otomatik kontrol ve sürekl i akıştaki büyük gelişmeler, işçileri
üretimden ta mamen saf dışı bırakma imkanı yaratmaktad ı r. Bu
günkü ölçekte ve ka rmaşıklıkta sürekl i akışın keşfi, New Jer
sey'deki Standard Oil ile M. W. Kel log Şirketi'nin petrol end üstri
sinin ilk büyük katal itik krakerlerini kurduğu 1 939'a kadar götü
rül mektedir. Bu yeni fabrikalardaki sıvı veya gaz ha mmadde, bir
yandan sürekli olarak içeri akarak ka rmaşık işleme aşa ma la rından
geçmekte ve d iğer ya ndan da 24 saatlik üretim akışı nda mamul
mal haline gelmektedir. Tüm fabrika merkezi kontrol odaların
dan, kontrol paneli ndeki birkaç işçi tarafından yöneti li rken, mobil
Eski Yunanda, sade ve mesut bir ırkın oturduğu rivayet edilen dağ l ı k
ülke. B i r diğer anlamda da, cennet hayatı yaşatan kırlar (Editörün notu)
298 IDEOLOJININ SONU
ayg ıtların iş akışını düzen lediği birçok farkl ı sürecin eşa nlı olarak
ortaya çıkmasıdır. Bu süreçler dört aşamalıd ır:
( 1 ) Petrol rafinerilerindeki veya yeni makine döküm fabrikala
rındaki gibi sürekli bir akış veya otomatik ha reket faal iyetleri. Bu
sü reçte işçi, gösterge ayarlayıcısı ve bakım onarım elemanıdır.
(2) Veri-işlem süreçleri ya da mi lyonlarca bit enformasyonu
depolayabilen ve gerekli malzemeyi saniyeden daha kısa bir
sürede seçebi len dev elektronik beyin ierin kullanımı. Bi rleşik
Devletler Çelik Şi rketi, gelen siparişlerin aynı anda bantlar a racılı
ğıyla -üretime, planlamaya, ticarete, ilgili fabrikanın sipariş sev
kıyatına, şi rketin faal iyet ve fi nansal kayıtları için ticaret hacmi ile
gelir bilgisine, hesap çı kartmaya, fatura kesmeye ve müşterilere
fiyat bildi rmeye dönüştü rüldüğü- bir veri-işlem süreci kurmuş
tur. Amerikan Bankası'nın, 1 7.000 radyo lambası ile mi lyonlarca
fit uzu n l uğundaki elektrik kablosundan oluşan, utangaçça "Er
ma" d iye adlandırılan ve günde 50.000 vadesiz hesabın ayrı ntı lı
muhasebe kaydını tutan 25 ton luk bir "ba nka memuru" vard ır.
Ödeme d u rdurma ve sipa riş tutma ta limatlarını kabul eder, fazla
para çekilen hesapları gösterir, dakikada 600 satırl ı k bir hızla ayl ık
hesap bildirim cetvelleri ni yaza r.
(3) Maki nelere delikli bantlarla "tali mat" veren ve kendi hata
sını düzelten kontrol araçla rı, eski otomatik piyanolara benze
mektedir. Arma Şi rketi tarafı ndan geliştirilen otomatik bir torna
tezgahı, delikli bantla verilen tali matlar yoluyla, normalde mat
kapla ça l ı şan kal ifiye bir makinecinin yarım saatte işlediği bir
parça işi dört dakikada 0,0003'1ük hata payıyla işlemekted ir. Cle
veland inşaat Malzemeleri Şirketi'nin kullanımında olan bir beton
karma tesisi, hazır karışım kamyonlarına 1 .500 farklı beton karma
formül ünden herhangi birini yüklemektedir. Formülün kod landı
ğ ı delikli bir kart, elektronik bir kontrol paneline yerleştiril mekte
ve istenilen ka rışım konveyörlerle kamyona yüklen mektedir.
Kontrol meka nizmaları kurnun içindeki eksi k veya fazla su, i ri
ta neli taş ve cüruf miktarını ölçmekte ve gerekirse ayarlamakta
dır.
(4) Otomatik montaj. Admiral Şi rketi ve diğer belli başlı birta
kım elektrikli ma lzeme imalat şi rketleri, ta mamen monte edilmiş
radyoları "kusan" makinelere sahiptir. General Mills tarafı ndan
üretilen Autofab adlı bir montaj maki nesi, daha önceden bir işçi
nin bir gününü alan bir dizi elektronik ün iteyi bir daki kada ta-
300 IDEOLOJININ SONU
mamlamaktad ı r.
Bu tesislerden bazıları bil imkurgu yazarlarının yıllardan beri
kurg ulad ıkları "robot fabrikası" imajına benzese de, halen tam bir
otomasyon bir adım uzaktadır. Bugün tam olarak otomatik mon
taj, sadece bir üründen çok büyük m i ktarda üretilrnek istendi
ğ i nde mümkündür. Ancak böylesi katı ve tek amaçlı bir maki ne
leşme, orta veya kısa vadeli ü retim için çok maliyetl idir. N i haye
tinde bu tür makinelerin kullanıl ması, tasarı mın ve üreti min tek
nolojik aşaması nın "don uklaşmasına" neden olur. Eric Leaver'ın
ve John J. Brown'ın planladığı g ibi, gerçek bir otomasyon her
ürün için bir makineden çok, ürünleri çok amaçlı makinelere göre
tasarlar. Bugüne kadar böyle maki neler üreti lmiş olsayd ı, sadece
teknolojide değil estetikte de bir devrim yaratı rdı. Örneği n bir
radyonun ya da bir sobanın neye benzeyeceği düşüncesi, büyük
oranda değişrnek zorunda kal ı rdı. i l k end üstri devriminde, bir
makinenin tasarımına sabit estetik anlayış egemen olmuştur.
1 85 1 'deki meşhu r Kristal Saray Serg isi'nde demir, maki necil i k
d ışında i nşaat sektörüne d e tanıtıldığında i l k binalar ve yapılar
egemen hayal g ücüne sadık kalara k, faydacı olmaktan çok süs
lemeli ve barok tarzı ndayd ı. Dış görünüşün, gizlemekten çok
açığa çıka rması gerektiğine di kkat çeken "modern" a nlayışla,
fonksiyon a ncak yavaş yavaş üstünlük kazanmaya başladı. Tasa
rımcı artık öyle olmasa da, mühendis halen muhafazakardı. Sürat
li ve şaşırtıcı sonuçlar ü retebi lecek tek amaçlı otomatik bir maki
ne üretmek onun için kolayd ı . Fakat bu paha lı maki nelerin ku lla
n ı l ması, geniş bir çeşitl ilikte ürünler üretebilen ve gerçek bir ma
ki ne devrimi yaratan esnek otomatik maki nelerin kullanılmasını
geci kti recekti.
katları abartma huyu olan Ameri kal ılar, otomasyonun geti re
bi leceği değişimler hakkında korkulara kapıldı. Sibernetik üzerine
yazd ığı kitabıyla, "iletişim teorisi" modasını başlatan Norbert
Wiener, işsiz bir nüfusun satın alamayacağı mal yığ ı n ları üreten
insansız fabrikalardan oluşan karanlık bir dü nya portresi çizmiştir.
Bu tür öngörüler a ptalcadır. Otomatik kontrol, maliyetler di kkate
a l ı nmadan onları derhal kulla nacak bütün fabrikalara dağıtılsa
bi le, işgücü nün sadece yüzde sekizi doğrudan etki lenir.
Otomasyonun aksa klı klar yaratacağ ı bel lidir. Ve birçok işçi,
özelli kle daha yaşlı olanlar, yeniden uygun bir iş kolaylı kla bula
mayacaktır. Eski endüstriler kayboldukça veya uzaklara taşındık-
IŞ VE IŞTEN DUYULAN MEMNUNIYETSIZLIKLER 301
birim kavra m ı altında, bir işçinin daha fazla para karşılığında da
ha çok üretim yapacağını hesapladılar. Bu, ücret-teşvik program
larının (asl ı nda üretim-teşvik programlarının) ve "makul mesa i,
makul ücret" a nlayışı ndaki mü hendislik ahlakının varsayım ıd ı r.
Fakat sürekli a kışla, otomasyon sisteminde bir işçi nin mal iyeti
artık üretim birimleriyle hesaplana maz.68 Bu nedenle üreti m
teşvik plan ları ölçüm teknikleriyle ortadan kal ka bi lir. Onları n
yerine, Ada m Abruzzi'nin önceden belirttiği g i bi, yeni bir iş a hlakı
o rtaya çıka bilir. Maliyet tek bir "en iyi yolla", hesap cetvel i ve
kronometreyle, parçalan mış zaman ve üretim birimleriyle değil,
plan lama ve organ izasyon temel inde ve sistemin sürekli pürüz
süz bir faa liyet göstermesiyle tanımlanacaktır. Burada işçi değil,
ekip yeni bir önem kazanacaktır. Ve sosyal mü hendis, hak ettiği
yere gelecektir. Peki ya işin kendisi?
Sosya lizm uçsuz bucaksız bir rüyayd ı. Fourier, sosyal izmde in
sanların en azı ndan "üç metre boyu nda" olacaklarına söz vermiş
ti. Didaktizmi n vücut bulmuş hali olan Karl Kautsky, sosyalist
topl umun orta lama vatandaşının mu htemelen bir süpermen
olacağ ı n ı ilan etmiştir. H iddetli Antonio Labriola, italyan yandaş
Iarına sosyal ist olarak büyütü len çocukları nın her birinin birer
Gal ileo ve Giordano Bruno olacağını söylemiştir. Ve kibirli, tumtu-
310 IDEOLOJININ SONU
Engels, beş yıl sonra işlerin kötü gitmesine rağ men aza l mayan
iyimserliğ iyle Schleuter'e şöyle yazm ıştır: " . . . sürekl i olarak yeni
lenen ilerleme dalgalarını aynı ora nda gerilernelerin izlemesi
kaçınıl mazdır. Sadece ileri atılan dalgalar daha güçlü olur, geri
çeki l meler daha az aksatıcıdır. . . Amerika lıların bu işe başlar baş
lamaz gösterecekleri enerji ve şiddet, bizimkiyle karşılaştırıldı
ğı nda biz Avru padakiler çocuk kal ı rız."70
Fakat yüzyı l ı n sonunda Werner Sambart'ı n Birleşik Devletler'de
Sosyalizm Neden Yoktu? (Why ls There No Socialism in the United
States?) ad lı kitabında ortaya attığı soruda, halen melankolik bir
hava esmektedi r. Sambart bu soruya bir dizi cevap vermiştir. Açık
sınırlara, bi reysel çaba yoluyla sosyal yüksel meye ve artan hayat
sta ndardına işaret etmiştir. Diğer yaza rlar bu düşü nceleri geniş
letmişlerdi r. Selig Perl man Emek Hareketinin Teorisi (Theory of the
Labor Movement) kitabı nda, Birleşik Devletler'de sınıf bilincinin
olmamasına üç neden göstermiştir: yerleşik bir ücretli sın ıfın
olmaması; seçimlerdeki "bedava a rmağanlar" (diğer ülkelerde bu
tür hakları reddeden işçiler -örneği n ingiltere'deki Çartist'ler
iktisadi motivasyondan çok siyasi motivasyon geliştirmişlerd i r;)
ve üçüncü olarak, bi rbiri a rdına gelen göç dalgaları n ı n etkisi.
Amerikan işçi sınıfına etnik, di lsel, di nsel, kültürel çeşitlilik kaza n
d ı ran ve göçmenlerin çocu kla rı nın düşük statü lerinden kurtulma
h ı rsiarını arttı ra n şeyin göç olduğunu söyler Perlman. Yirmi lerde
bu topraklarda bir gezgin olan Kont Keyserli ng, eşitlikçi lik inan
cıyla Amerikanizmin, sosya l izmin yerine geçtiğini gözlemlem işti r;
on dokuzuncu yüzyılın sonunda buraya gelen birçok Alman sos
ya listin "dönmesi" de bu ifadenin geçerliğini doğrulamaktad ı r.
Bazı yazarlar, iş çevrimlerine göre rad i kalizm ile muhafazakarlık
arasında gidip gelen çiftçiler ve Amerikan hayatının tarımsal
temeli üzerinde durmuştur. Diğerleri, iki pa rti sisteminin kayı rma,
fırsatçılık ve siyasal söylem tarzı olarak boş retoriğine vurgu ya
parak, temelde fonksiyonel olmaktan çok kısmi olan örgütlen
mesine işaret etmişlerd i r. Bu nedenle sıkı i l kelerden çok, uzlaşma
ve menfaat odaklı siyasi bloğun ilgisini çekmektedir. Son uçta
bütü n bu açı klamalar, Amerika'nın doğal kaynaklarına ve geniş
maddi i mka nlarına dayan maktadır. Kuzey Amerika l ı bir işçinin,
bir Alman işçisine göre üç kat daha fazla ekmek ve et, dört kat
daha fazla şeker tükettiği gerçeği karşısında dehşete düşen
Sambart şöyle haykırmıştır: "Biftek ve elmalı turta kaya lıkları nda,
312 IDEOLOJININ SONU
den oluşan sosyal bir ha reket, diğer siyasi g ruplarla a rasına kolay
"köprüler" kurma lıdır. Bu nedenle "erişim derecesi" önemli bir
faktörd ür. Diğer örneklerde, ideolojinin doğası eylem ikilemi
yaratan etkendir. ideoloji, bazı hareketler için kolayl ıkla kaybedi
len bir d u ruş, bazıları içinse bir bağdır.
Bu bölümün kon usu, sosyalizmin ideolojisidir. Birleşik Devlet
ler'deki sosyal ist hareketin başarısızlığının, etik ve siyaset ikilemi
ni çözmekteki yetersizliğinden kaynaklandı ğ ı n ı i leri sü rüyorum.
Sosyal ist hareket kendi hedefini bel irleme ve kapita list sistemi bir
bütün olarak reddetme tarzıyla, bugünkü uzlaşı temelli siyasi
dü nyadaki toplumsal hareketlerin sorunlarıyla ilgi lenemez. Özet
le, dü nyada yaşa manın fakat onun bir parçası olmamanın mutsuz
soru nu tarafından ka pa na kısılmıştır. Ahlaki bunalı mlarla yoğru
lan bir topl u mda, siyasi değil, ah laki yönüyle öne çıkmaktad ı r. işçi
hareketinin yaptığı gibi kapitalist toplumu kabul edip onu içer
den değiştirmek veya komünistler gibi topl umun yeminli düş
manı ol mak, temel meselesini asla çözemez fakat iki tarafı birden
idare eder. Di nsel bir hareket bağ l ı l ıklarını bölebilir (Luther'cilik
gibi) ve dünyanın bir parçası olmadan dü nyada yaşayabilir (niha
yetinde bu hayatla değ il bundan sonraki hayatla ilgil idir) fakat
siyasi bir ha reket bunu yapamaz.
iki Etik
En geniş anlamda topl um, mükafatlar ile imtiyazların dağıtıl ması
ve soru m l uluklar ile görevlerin verilmesi için örgütlen miş bir
sistemdir. Bu çerçevede etik, -bir adalet teorisi i masıyla- bölü
şümün nasıl olması gerektiğiyle ilg ilenir. Siyaset, imtiyazların
dağ ıtı lmasını beli rlemek için örgütlü gruplar arasındaki güç mü
cadelesini içeren böl üşümün somut tarzıdır. Sosyal davranışlar
da, etik ve siyaset a rasında kaçınıl maz bir geri lim vard ı r. Lord
Acton sorunu bir notunda şöyle beli rtmiştir: "Siyaset, idea l leri
gerçekleştirme g irişimi midir, yoksa ahlak sınırları içerisinde men
faat sağlama çabası mıd ır?" Daha kısaca, "ahlak, bir a maç mıdır
yoksa bir sınır mıdır?"73
Ta rihin bazı dönemlerinde, genellikle kapa lı toplumlarda, etik
ve siyaset el ele yürümüştür. Orada, teoride ahlak kuralı ile adil
bedel kura l ı hakimdir ve toplumun her katmanı sabit statülere
314 IDEOLOJININ SONU
göre i mtiyaz kaza nır. Fakat modern topl umun ayırt edici bir özel
liği, etik ve siyasetin ayrıl masıdır. Çünkü hiçbir grup sivil kuvvet
yoluyla kendi ahlak anlayışını tüm topluma dayata maz. Genel
menfaatin ve özel kişisel menfaati maskeleyen evrensel değerle
rin yüzü olan ideoloj i, ahiakın yerine geçmektedir. Topl umsal
m ü katatlar ile i mtiyazların yeniden böl üşümü, sadece siyasi are
nada yapı labilir. Fakat siyasete bu kaçınılmaz girişle birlikte, sı
n ı rdan (veya sadece oyunun kura l la rı ndan) ziyade amaç (veya
son uç) olarak ifade edilen bir etik, siyaseti mecburen ya hep ya
hiç savaşına dönüştüren rad ikal bir ada nmışlık talep eden uzak
bir hedef haline gel mektedi r.
Acton'un ikilemi, daha açık bir şekilde Max Weber tarafı ndan;
bir hayat tarzı olarak siyaset tartışmasında yeniden form üle edil
miştir. Siyasi oyun, "sorumluluk a hlakı" (veya sınırların kabulü) ya
da "bilinç a hlakı" (veya mutlak sonuçlara adanmışlık) olarak görü
lebi lir, demiştir Weber. ilki, uzlaşmayı hedef alan pragmatik bir
görüştür. Diğeri, saf ve sönd ürü lemez bir ateşle yanan "gerçek
mü mi n ler" yaratır, inançla hiçbir uzlaşma ka bul etmez.
Weber, kamu huzuru koru nmak isteniyorsa siyasette sadece
sorumluluk ahlakının mümkün olduğunu ileri sürerek şunları
yazar: "Ya ln ızca a h laki olarak ki min doğru kimin yan l ış olduğu
nun soru l madığı, fakat 'ilgili olan herkes için en az içsel ve dı şsal
tehlikeyle mevcut çatışma nasıl çözülebilir' sorusu soru lduğu
sü rece, mesele ba na o kadar korkunç görünmemektedir."74
ister yıkıcı bir topl umsal g üç olarak Bolşevizm olsun ister top
l u mdan pasif bir uzaklaşma olarak di nsel pasifizm olsun, kayıtsız
şartsız bir adanmışlıkta n çok bu tür bir siyaset görüşü, a ncak
çekişen gruplar a rasında toplu msal varoluşlarını sürdürebil meleri
için birbirlerinin haklarına saygı duyma konusunda temel bir
uzlaşma olduğu sürece mümkünd ür. Bu nedenle çoğulcu bir
toplumun temelleri, bu etik ile siyaset ayrımına ve etiğin, oyunun
resmi kurallarıyla sınırianmasına dayan maktadır. Pratikte sosya
l istler, bu gerçeği kabul etmişlerdir. Teoride ise, temeli nde var
olan topl umu reddinden dolayı, sosyalist hareket bu yaklaşımı
asla kabul etmemiştir. Ve kendilerini, önemli doktrinsel mesele
lerde engellenmiş bir halde bul muşlardır.
Feodal, köylü veya geri kalmış topl umlarda olduğu gibi, olay
ların kaderci bir şekilde kabul edil mesi yerine sosyal değişim
hareketlerine toplumun bütün katmanları n ı n dahil olması, mo-
AMERIKAN SOSYALIZMININ BAŞARISIZLI�I 315
Munzer'in mutlu gelecekçi rüyaları, bir yüzyıl kadar sonra Robert Sur
ton'un Melankolinin Anatom isi' nin özsözündeki cennet mekanı ve Ba
con'ın Yeni Atlantis'inin teknolojik cenneti gibi edebi ütopyaları canlan
dırmış ve Cromwell isyanında da Eşitlikçiler ile Askerlerin eşitlik taleple
rinde de siyasi ifadesini bulmuştur.
316 IDEOLOJININ SONU
Proletaryanin Maskeleri
Proletaryan ı n kendisi ned i r? Tarihin sosyalist d ra masındaki rol ü
nedir? Proleta rya, belirsizlik maskesi a rdından nasıl görmektedi r
ve kişisel farkındalığına nasıl ulaşmaktad ır? Marx, i s a ile birlikte
"Tüm sefaleti sürdürmeye değil, sona erd irmeye geld i m," der.
Onun rolü, modern i nsanı köleleştiren putları kendi kişisel i ma
jında ortaya çıkarmak ve Hegel'in özg ürlük ile rasyonal itenin
çokta n beri elde edildiğine dair iddiasını çürütmektir. Fakat eski
ustası g i bi o da, sosyal hareket mekan ikleriyle değil sadece tari
hin "içkin" g üçleri ile ilgilenmektedir.77
Marx, bütün siyasi hareketler geçmişin sembolleri nin esiri ol
muştur, diye yazar. ("Böylece Luther, Havari Paul'ün maskesini
takmıştır. 1 789'dan 1 8 1 4'e kadar olan Devrim kend ini alternatif
olarak Roma Cumhuriyeti ve Roma i m pa ratorl uğu şekl i nde gös
termiştir, diye yazar On Sekizinci Brum aire'de.) Fakat tarih ilerici
bir aydınlanma sürecidir. insanlar a rtık nehir tanrıianna ve ta rım
toplumlarının i nsan biçimindeki tanrıianna bağ l ı değildir; burju
va Protestan l ı ğ ı nın soyut gayrişahsi tanrısına da i htiyaçları yok
tur. i nsan potansiyel güçtü. Fakat bu potansiyel güç nasıl açığa
çıkar? Entelektüel, kendi kurtu luşunu kısmen gerçekleştirebil i r;
çünkü kendi kökenierini aşma hayal g ücüne sahiptir. Fakat prole
tarya, bir sı nıf olarak, kölenin ayaklarındaki zincirler gibi, toplu
mun sosyal ilişki leri nin izin verdiği ölçüde ilerleyebilir. Ma rx, Das
Kapital'de, insanın emeğini istediğine satma kta serbest ol ması
onun özgür olduğunu göstermez, demiştir. Sömü rü, ka pita list
toplumun temel yapısında üstü kapalı olarak mevcuttur. Bu top
lum varlığını sürdü rmek için, sürekli olarak a rtı değerle genişle
rnek ve yeni sermaye birikimi yapmak zorundadır. Bu sü reçte
proletarya, insan varoluşunun en yalın asgari düzeyi ne (artan
sefalet kanuna) ind irgenmiş ve böylece herhangi bir ayrıcalık
alameti nden mahrum bırakı l mıştır. Yabancılaşma ıstırabı içinde,
kendini diğerleriyle birleştiren bir özdeşlik duygusunun fa rkına
varır ve devri min kapsam l ı bir sosyal hareketi ni yaratır. Eyleme
geçmekle, artı k manipüle ed ilmemekte, fakat kend ini de "gerçek
leştirmektedir."78
Böylece büyük drama için sahne kurulmuştur. Kapita lizm i n iç
kin, sarsıcı tezatlarından, m ücadele yayı lmaktad ı r. Ne d ü nyada
olan ne de d ünyanın bir parçası olan proletarya, d ü nyayı devral-
318 IDEOLOJININ SONU
maktadır.
Fakat 'tarih' {bu kişileştirmeleri kullanarak) en azı ndan Batı'da
Marx'ın kehanetin i bozmuştur. Artan sefalet kanunu, teknolojinin
muazzam gelişmeleri tarafından geçersiz kıl ınmıştır. Sendikalar
işçilerin payı n ı iyileştirmeye başlamıştır. Ve a rd ı ndan gelen siyasi
mücadelelerde kendi varlığını topl uma karşı devrimci bir araç
olarak değil, toplum içerisinde bir yer edi nerek sürdürebileceğini
fark etmiştir.
Sosyalizmi Beklemek
Ne on dokuzuncu yüzyıl Amerikan rad i kalleri ne de Amerika n
sosyal istleri, sosyal uzlaşma sorun uyla yüzleşmişlerdir. On doku
zuncu yüzyılda bu kadar bolca saçı l ı p evi rilip çevrilen ütopyalar,
evrim sürecinde "aklın" kendi yol unu bulacağını ve mükemmel
topl umun kurulacağını varsaymıştır. insan mutl uluklarının bu tür
ütopya lardaki model görünüşleri o kadar mekaniktir ki, örneğin
Beliamy'nin modern bir okuması (William Morris'i n Geriye Bak
mak'da-Looking Backward "korkunç bir doğu Londralı rüyası"
dediği) işçi-asker ord uları pla nına sadece bir tepki yaratmaktadır.
Yüzyıl ı n sonunda ortaya çıkan "bili msel sosyalist" hareket, bu
320 IDEOLOJININ SONU
lük duygusu, berbat tecrit duygusundan aynı şekilde etki lenen le
re dokunmaktayd ı . Yalnızlık imajıyla bi reye ve onun haklarına
önem vermiştir. Ve en iyi ihtimal le, böylesi bir "otonomi" tavrı,
kişi nin ağı rbaşl ılığının eşsiz bir savunmasını sağlar. Fakat uçlara
varan a nti-nom ianizm inde, rasyonel ve geleneksel normlara
romantik isyan ında, acı masız bir dünyada yaşama mücadelesin
den, (soyut mutla klıklar yerine) siyasette yapılması gerektiğ i gibi
sosyal fazilet ile siyasal adaletin göreceli standartlarını aramaktan
kaçmaktadır. Bu hareket, standartları ol uşturmak için gerekli olan
bir kutuptan başka bir şey değildir. Fakat tecrit halindeki protes
tan ı n "günahka rlar" toplumuna katıl mayı reddetmesi gi bi, tecrit
hal indeki peygamber de siyasi hayatın sorumluluğundan kaç
maktadır. Max Scheler bir defasında, peygamber bir işaret d i reği
olarak dağda durur ve yolu gösterir fakat oraya gidemez; giderse
geride bir işaret direği ka lmaz, dem iştir. Denebilir ki siyasetçi,
işareti kendiyle birlikte vadiye indirir.
tı. Örneğin ispanya'da Krala sad ı k ola nlar silahianma talep etti
ğ i nde, Sosyalist Parti, kapitalist (devlet) desteği yeri ne zayıf "işçi
desteği" politikasıyla karşılık vermiştir. Ancak ispa nyollara göre o
zaman ı n gerektirdiği şey, teorik i ncelikler değil silahtı. Sosyal ist
lerin işçi hareketi ne ektikleri genç send ikacılar i lerici yasal kaza
nımları korumak için siyasi olarak Roosevelt ve New Deal yolunda
yürüme gerekliliğiyle ka rşılaştıklarında, Sosyalistler Demokratlar
la işbirliği yapmak yerine, bir "işçi partisi" önermişlerdir. Ve böy
lece Sosyalist Parti sendika taba nını neredeyse tamamen kay
betmiştir. Son unda faşizm ve ikinci Dünya Savaşı tehdidi, sosya
list argonotların a ralarından g üvenle geçemeyecekleri ça rpışan
kayalar haline gelmiştir. Kapitalist toplumun desteği olmadan
Hitler nasıl alt edilebilir? Bazı sosyalistler "üçüncü g üç" sloganını
ortaya atmıştır. Ancak Sosyal ist Parti bu çaba n ı n veri m liliğinin
farkına varmıştı. Belirgin bir şeki lde feragat etmeyi seçmiştir.
Faşizme karşı gelmenin en iyi yolunun, "demokrasiyi yurtiçinde
işler hale getirmek," olduğunu ifade etmiştir. Fakat mesele askeri
yollar dışında çözülemez miydi? Anti-Faşist hareketin temel endi
şesi, faşist iktidarın merkezi olan H itler'i n Berl in'iydi. Ve herhangi
bir diğer endişe merkezden uza kta kalıyordu.
Modern sosyalizmin di nsel, mutl u gelecekçi kökeni kendini
başka bir şeki lde ortaya koym uştur: bölü nmelerin artmasında ve
hizipçi gruplarının sürekli oluşumunda, her biri bir diğeriyle -
iktidarın gerçek yoluna dair- ateşli tartışmalara girmiştir. Sosya
lizm, eskatoloj i k bir harekettir. Kendi kaderinden emindir, çünkü
"tarih" onu hedefi ne ulaştıracaktır. Fakat sonundan emin olduğu
halde eldeki araçları sınamak için asla bir standart yoktur. Son uç,
sosyalist hayattaki sürekli dik kafa l ı l ıktır. Alı nan her konu ma, ha
reketi nihai hedefi nden saptıracağını ve çı kmaz yola sürü kleye
ceğ ini düşünenler tarafı ndan karşı çıkı l mıştır. Ve bütün insan
topl umunu kucaklayan ideolojik bir ha reket olmasından dolayı
Sosya list Parti, Vietnam'dan Finland iya'ya veya yasaklamadan
pasifizme kadar her meselede bir tavır serg ilemek zorunda bıra
kılm ıştır. iki sosyalist arasında daima üç siyasi görüş olduğu için,
son uçta Sosyal ist partinin kendi bünyesinde bölünme tehdidiyle
karşılaşmadığı bir tek yıl bile yoktur. Bu nedenle zamanının ço
ğunu, uzlaşma veya kopuş meselelerine harcamaktadır. Ameri
kan sosya l izm inin siyasi bir hareket olarak son otuz yıldaki bece-
324 IDEOLOJININ SONU
Dışarıdaki Yabancı
Yirminci yüzyıl kom ünisti için mücadele halindeki etik ve siyaset
meseleleri nin hiçbiri yoktu. O, düşman topraklarda yaşayan bir
yabancıyd ı . Herhangi bir destek hareketi veya herhangi bir re
form baskısı, sadece takti kti ve kaçı nılmaz bir yanılgı anı geçtik
ten sonra düşürülecek maskelerdi. O, "kesin sonuçlar"ın etiğiydi.
Sadece hedefler önem liydi, araçlar önemsizdi.84 Böylece Bolşe
vizm ne dü nyadaydı ne de d ünyanın bir parçasıyd ı . Ancak d ışarı
da durmaktayd ı. Toplum içi ndeki herhangi bir davranışın sorum
luluğunu al mamaktaydı. Kabul veya reddetme geril imden de
rahatsız değildi. Fakat komünistin aksine sosyalist, fanatik bakış
açısına sahip değildi. Bu nedenle topl umun g ü ndelik soru nlarına
katı lmanın ve sorumluluğu paylaşmanın s ı kı ntısıyla yüzleşmek
teyd i.
Bol şevizme dini bir güç bahşeden, "mutlak" olana bu bağlılı
ğıdır. Bu, yüzyı l ı n büyük siyasi efsaneleri nden birini -sağlam
i radeli Bolşevik efsanesini- ayakta tutan bir bağlılıktır. Özverili,
sad ık, beceri kli ve gayesi olan bir insan; o, modern bir Ka h ra
man'dır. Bir eylem adamı ve geleceğ in bir neferi olarak sadece
Bolşevik, -Batı kültürüne ait a ristokratik bir m iras olan- burju
va nın dar görüşlü ve maddi hesapları ta rafı ndan cansızlaştı rılan
cesaret geleneğini sürdürmektedir. (işadamı, ka hraman olabi lir
mi?) Birçok entelektüel a rasında derin bir kabul gören, bu türden
tuhaf bir efsa nedir. Bu, -kendini "meslekten menedilmiş pa paz"
gibi gören eski komü nist entelektüellerce- partiye karşı d uyu
lan derin duyg usal nefret ile neredeyse patolojik öfkeden sorum
lu olan bir efsanedi r. Mutlak özveri lik efsanesi sayesinde Bolşevik;
328 IDEOLOJININ SONU
tikanın tama mını etki leyici sloganiara dön üştüren önemli psiko
lojik taktikti. Sloganlar; bir ya ndan olayları dra matize eder ve
meseleleri basitleştirir, diğer ya ndan da demokratik siyasi hare
kete eşl ik eden nitelikleri, nüansları ve i ncel ikleri siler atar. Eseri
nin sloganlar87 üzerine olan böl ümünde Lenin modern kitle psi
kolojisinin ilk el kitaplarından birini yazmıştır. Devrim sırasında
Bolşevikler; ''Tü m iktidar Sovyetlere," "Vatan, Barış ve Ekmek" vs.
g i bi sloganlarla taktik esnekl iğine ulaşmışlardır. Dünya n ı n her
yerindeki bütün komünist partilerin temel siyasi taktikleri, politi
kan ı n genel likle partinin alt taban ına ve a rd ı ndan da kitlelere
iletilen temel sloganların kullanımı yoluyla formüle edi lmesidir.
Öncü parti teorisinin ve onun kitlelerle olan ilişkisinin sonucu,
"iki hakikat" sistemidir: consilia evangelica ya da hayatları n ı dev
rimci amaçlara adayanlara bahşedilmiş özel etik ve kitleler için
başka bir hakikat. Bu inançtan, Lenin'in ünlü öğüdü çıkmıştır:
hedefin kendisi daha yüksek bir hakikate sahip olduğu için, he
defe giden her yol m ü ba h sayı l ı r.
Komünist Parti, faşizmi ve savaşı karakterize eden 1 935-45
dönemi dışı nda, Bi rleşik Devletler'de büyük bir yandaş kitlesine
ulaşamadı . Yanlış adlandırılan "Kızıl On Yıl" da Komü nist parti, asla
u l usal bir siyasi a ktör olmam ıştır. Ancak bir defası nda; yaklaşık
yüzde 20 Kongre üyel iğine sahip sendi kaları kontrol eden, daha
da önemlisi ulusal E.O.M.'de neredeyse tüm önemli kadroları
elinde tutan ve -New York, lllinois, California ile diğer- önemli
eyaletlerde etki li olan E.O.M.'de önemli bir nüfuz kazanm ıştır.
Komünist propagandanın en büyük zaferi -beşinci yen ilik
sert kaplama cepheli örg ütlenmelerin ol uşturu lmasıd ı r. Bu cep
heler, meşh ur isi mlere "kanca" takmaya çalışmakta ve bunları
manifestolar, açık mektuplar, i mza kampa nyaları, bildiriler, duyu
rular, resmi açıklamalar, protestolar ve ülkedeki diğer fikir ka
bartması illüzyonlar yoluyla sömürmekted ir. Cephe tekn iğinin
kısırlığı sırf "kolektif fı kri n" ağırlık taşıdığı sürü ruhunu teşvik et
mesidir. Ve eğer bir eleştiri Sovyet ina ncı nın bir doktrinine karşı
çıkmaya cesaret ederse, çok sayıda sesten ol uşan bir kitle korosu
tarafı ndan bastırılmaktadır. Eugene Lyons'un beli rttiği gibi: "De
d i kod ucular, kırk milyon Sovyet vata ndaşını Birleşik Devletler
kadar geniş bir a la nda 'cezaland ırmak' için korkunç bir açl ığın
Krem lin tarafından dayatı ldığı haberi ni yaymakla m ı görevlendi
rildiler? Bunun üzerine, Beverly Tepeleri nden Park Bulvan terasla-
AMERIKAN SOSYALIZMININ BAŞARISIZLIGI 331
Sabı rsız bir acil kurtuluş şevkiyle yanan on a ltıncı yüzyıl m utlu
gelecekçisinden, Miami Sah ili kumsalında g üneşlenen yirminci
yüzyıl Amerikan işçi liderine kadar geçen süre, tari hin uzun ve
neredeyse sürrealist bir sıçramasıdır. Yine de bunlar, toplumdaki
h iyerarşik sosyal düzeni değişti rmeye çalışan tüm hareketleri
bağlayan kıvrık bir kurdelenin birbirine taban tabana zıt fıgürleridir.
Mutlu gelecekçi ve anarşist, Tarih'in kıyısında bir krizde yaşa
makta ve d ü nyanın yıldırı m h ızıyla değişmesi ni beklemektedi r.
Bolşevik, kend ini Tarih'le özdeşleştirir ve çarkların dönüşü nün -
kendisini eskinin yerine başa geçireceğine- tam bir güveni var
dır. O zaman, bunlara göre etik ve siyaset gerilimi a rasındaki sos
yal uzlaşmanın hiçbir anlamı yoktur. Fakat diğerleri için, özellikle
sosyalistler için ikilem çözümsüz kalmıştır.
Dünyada yaşayan birisi, toplum kararla rına katı lma sorumlu
luğunu reddedemez. Burada ve bugün, i nsanlar uçlarda (Sorel'in
m iti olan "bütü nlük"te) değil, yaşamlarını iş, ev, komşuluk, kar
deşlik cemiyetleri şekl inde parçalara ayı ra n "kısımlar"da yaşa
maktad ı r. Acton'un beli rttiği gibi, Tarih "şişelenmiş hakikatlerle"
hareket etmez. "Uzlaşma, siyasetin kanı değilse de ca nıdır . . . ve
ilerleme çapraz şeki lde kaydedil ir." Bu, dü nyada yaşayan fakat
onun bir parçası ol maya n sosyalist hareket için kabul edi lemez
bir anlayıştır. Hareket başarısız oldu, geriye doktrin ka ldı.
1 3.
BÖLÜ M
gun" bir şekilde kabul ed işidir. Fakat aynı zamanda, bunun a ltın
da yatan bir huzursuzl uk, aldatı l mışlık h issi ve i htiras a rayışına da
işaret etmektedi r. Asla boşa harca n mamış olduğu halde, boşa
harcanmış bir hayatın hasreti duyulmaktad ı r. {Estetizm, eşcinsel
lik ve benzeri şeyler üzerinde ısrarla durul makla birlikte, Bay
Pod horetz'in kabul ettiğinden daha fazla gizli dekadan keşifler
olduğundan şüphe ediyorum.) Ve bizzat "bir dava"ya duyulan
a rzunun bilinçli farkındaliğı kend ini yok eden bir şey olmasına
karşın, en ağırbaşlı olanların içinde bile "bir davaya inanma öz
lemi" yatmaktadır.
Ancak h içbir kuşa k olumsuz bile olsa bir deneyimden yoksun
bırakılamaz. Daha önceki ağırbaşl ılık dönemleri, doksa nlarda
ingi ltere'deki "Sarı Kitap estetizmi"ni veya 1 9 1 O'larda Rus ente
lektüellerin mistisizmleri ile sefa hatlerini (krş. Artzybesheff'in
Sanine) görmüştür. Bugün ingi ltere, Kingsley Amis'in Talih/i
Jim'inde (Lucky Jim) veya John Osbome'un Öfkeyle Geçmişe Ba
klş'ında (Look Back in Anger), -Ch ristopher Sykes'ın "kızıltuğlacı
l ı k, taşracıl ı k ve bütün bu karın ağrıları" dediği,- Oxford ve
Cambridge'in kültürel melezleşmesine ve Refah Devleti'nin sığlı
ğ ı na karşı isyan anlamına gelen gelişmeler yaşanmaktadır. Bi rle
şik Devletler'de ne olacağını öngörmek zor. ister Zen ister soyut
ekspresyonizm, ister Jung'cılık veya progresif caz olsun, bütün
başkaldırı şekil leri hemen moda haline gelip sönüyor.' Hıristiyan
din değiştirme davalarında {ya ni, insan hayatını dön üştüren ger
çek bir deneyim) birinin kurtarılması için kaybed il mesi gerekir.
Bugün bu deneyim ler, a h laki düzeyden psikoloj i k düzeye geç
miştir. Ve kendinden geçmek için {genel anlamıyla "ecstatic," "ex
stasis" veya kişinin kendinden çıkması) kişinin tamamen "kend ini
kaybetmesi" gerekir. Fakat ben l i k bili nci o kadar deri ndir ki,
"kendini kaybetme" d ü rtüsü bile bilinçli hale gelmekted ir. Böyle
ce neredeyse sonsuz bir geri dönüş yaşanmaktad ır.
Fakat May Pod horetz'i n dediği g ibi, kuşak için sorun "dene-
dir.
H i kaye, Alger Hiss ve Whittaker Cham bers'la başlamaktadı r.
Kempton bilinen hi kayeyi tekrar, fakat özel bir nüansla a n latmak
tad ır. Bu tuhaf çifti birleştiren, -Kempton'ın yurdu olan ve köh
ne karakterini g üzel bir şekilde ya kaladığı- küflü şeh ir Balti me
re'daki ortak yaşam ilişkileridir. Eski ve kibar bir Balti mare ai lesin
den gelen H iss, Viktoryen tozları n ı n a rasında minnetle oturan ve
yeraltından gelen çok acılar çekmiş bir adam olan Chambers'la
tanışmak için sahip olduğu za rafetten vazgeçmiştir. Birbirlerine
g izliden gizl iye imrenerek, -her ikisi de yenilginin ağırlığ ıyla
suya gömülene kadar- her biri bir diğerinde reddettiği hayatı
bulmuştu.
H i kaye devrimci kolektif efsa nesinin, "asi kızları n," milita n işçi
liderlerinin, gençlik hareketinin ve tarihin dalgalarının tepesinde
yüzen diğerleri nin cazi besine kapılan yazariara kadar yayı lmış ve
onlara konu olm uştur. Bu, sol un resmi tari hi değ il bir dizi kısa
h i kayedi r. Ona özel bir rol atfeden ve muazzam bir cazibe kazan
d ı ran matemli havası, ergen acılarına değinen yazı lardır.
Güneyli eski bir ai leden gelen Ja mes Murray Mason Ambler
Kempton, adında ve soyadında birçok soy taşımaktad ı r. Otuzlar
da, kısaca bir kolej komünistti. Denize açıldı, sosya list oldu. New
York'un kopuk entelektüel muhabbetlerinden kaçarak askere
yazıldı. Bir süreliği ne, Yen i Gine'nin savaşan askeri müfrezelerin
de bir cemaat buldu. Bütün ütopyacı unsurlar gibi bu cemaatin
de yaşama gücü, ka lıcı gerçekl ikten çok sadece hatıralardayd ı .
Kempton, geçen altı yı lda, N e w York Post'un e n çok okunan köşe
yazarı olarak çalıştığı New York'a geri döndü ve putkırıcı başka
bir Brann haline geldi.
Kitapta hiç kötü adam yok, sadece bir yalanı yaşayarak tü
kenmiş kişilerin acısı: Çatışmacı eseri Processional'ın Amerikan
tiyatrosunda yeni bir tarz vaat etmesine rağmen devrimde bir
Hol lwood komiseri olarak "progresif diyalog" replikleriyle sıradan
fil mlerde rol almış John Howard Lawson; Phil Murray ve
E.O.M.'nin yerine Henry Wa llece ile ilericileri seçen, yanlış bir
seçim yaptığını da çok geçmeden anlayan çetinceviz ve zeki işçi
avukatı Lee Pressman; Genç Komünistler Derneğ ine katı ldığı
takdirde ateşli William Remi ngton'la evlenecek olan fakat sonra
dan onun eski karısı olarak mahkemede ona karşı yalancı şah itl ik
yapan "asi kız" prototipi Ann Moos Remington.
OÇ KUŞA� IN RUH HALl 339
C. Kırklardaki Siyaset
Dwight Macdonald, siyasi çıkışını 1 93 7'de Yeni Cumhuriyet'te
Makolm Cowley'nin Moskova d u ruşmalarının resmi belgelerini
çekingen bir şekilde eleştirmesini protesto eden beş sayfalık bir
mektup yazarak yapmıştır. Sıkı bir pazarlıktan sonra Yeni Cumhu
riyet (New Republic) mektubun üçte birini yayımladı. Daha önce
Philips Exeter Akademisi'nde Pour Epater fes Bourgeos devrimci
sloga nıyla bir seçki nler kulübü kurmuştu. Yale'de olaysız, devrim
siz geçen yılların a rdından, Büyük Bunal ı m'ın başlagıcı nda kısa
bir süre Yönetici Eğitmen Ekibi'nin bir üyesi olarak Macy's'de
çalıştı. {Sanırı m buna tepki olarak, şimdi şaka yoluyla söz ettiği
pembe ve siyah çizgili tişörtler giyme a lışkanlığını o zaman
edinmişti) Daha son ra, -Yakup'un Laban için çalışması gibi
yı l larca Fortune için çalıştı. Macdonald, iki yı l boyunca Troçkistti,
Schachtmanites'in Nazi toplumunu bürokratik kolektivizmin yeni
bir sosyal oluşumu olarak niteleyen 30.000 kel i melik araştırmanın
4.000 kel imelik böl ümünü yayı mlamasıyla 1 940'da örgütlü siya
setten ayrıldı. Macdonald, Siyasi Kom ite'ye 8.000 kelimelik bir
mektup yaza rak, devam eden i şbirliği için makalesi nin 4.000
keli melik bir böl ümünün daha yayımlanması "asgari ta lebinde"
bulundu. Komite, talebi ni kolektif ve bürokratik bir şekilde red
dettiğinde istifa etti. Olayla ilgili ola rak, partinin ciddi bir şeki lde
"siyasetle değil siyaset ötesi ile ilg ilendiğini" belirtmiştir. {Daha
öneml isi, bu mi kro-siyasetle ilgili gibi görünmekteydi.) Macdo
nald dikkatini Partizan Dergisi (Partisan Review) üzerine yoğunlaş
tırdı. Fakat pasifızmi, d iğer editörlerle giderek büyüyen bir an
laşmazlığa düşmesine neden ol unca, 1 943'te istifa etti. 1 943'te,
alanında olağanüstü bir başarı yakalayan süreli bir yayın olan
Siyaset'i (Politics) önce ayl ı k, sonra da üç ayl ık periyatlarla çıka rttı.
Macdonald bu ça balardan dolayı yorg un düşmüş bir halde Siya
se t'i ve siyaseti bıraktı, New Yorker'ın soylu kırlarına yöneldi.
Bu, Bir Devrimcinin Anılan başmakalesinde gözler önüne seri
len kariyeridir. "Siyasi Eleştiri Makaleleri" alt başlıklı bu anılar, giriş
makalesinden ayrı olara k otobiyog rafı veya anı türü nde yazılar
değildir. Toplamı elli olan bu seçi lmiş makaleler, -değerlendir
meler, tanıtım ve eleştiri yazılarından ol uşa n,- birçoğu daha
önce Siyaset dergisi nde yayımian mış kısa ve genellikle bir yazarın
OÇ KUŞA�IN RUH HALl 341
D. Ellilerdeki Muhalif
Muhalif (Dissent), Birleşik Devletler'i n siyasi yelpazesinde alenen
sosyal ist ve çağdaş kültür eleştirisinde de radi ka l olan süreli bir
kaç kültürel yayından biridir. Ortodoks Ma rksizmin doktriner
yorumlarıyla çatışma lı iken yeni sosyalist hüma nizm a rayışlarıyla
ayn ı doğrultuda olan -ingi ltere'deki Üniversiteler ve Sol Dergisi
(Universities and Left Review) ile Fransa'daki Görüşler (Arguments)
benzeri- bir dergidir. Fakat önemli kon ulardaki farklı lıklar, ben
zerliklerden daha fazladır. Üniversiteler ve Sol Dergisi, Stalin reji
minin binlerce masum Komünisti canice öldürdüğünü Kruşçev'in
itiraf etmesinin a rd ı ndan, komün ist dünyadaki karışıklıktan doğ
muştur. Görüşler, Polanya ve Macaristan'daki 1 956 olayla rından
sonra kurulmuştur ve yoğun felsefi içeriğiyle -Batı Avrupa'da
ortaya çıkan- revizyonist tartışmaları ya nsıtmaktadır. Diğer
ikisi nden beş yaş daha büyük olan Muhalif, genelde Troçkist ha-
344 IDEOLOJININ SONU
Rus Devrimi ile a rd ı ndan gelen kırk yıllık Sovyet yönetimi ha kkın
da yazılanlar, insanlık tarihinin karşılaştı rılabilir herhangi bir bö
lüm ünden kesinlikle daha fazladı r! Fransız Devri mi üzerine yazı
lanların bibliyografisi, söylendiğ ine göre Bibliotheque Nationa
le'in boydan boya bir duvarındaki rafla rı işgal etmektedi r. Sovyet
ler Birliği üzerine henüz derien meyi bekleyen ve -geometrik bir
hızda arttığı için- asla derlenemeyebilecek olan tam bir bibli
yog rafya, mu htemelen bilginin bu ilk anıt mezarını (Karna k'taki
büyük siteden önceki koni k çatı lı mezarlar gibi) daraltırdı.
Buna karşın, bu korkunç üretimin ne kadarı böylesine kısa bir
zamanın testine dayanabilmiştir! Thomas Hobbes'un bir zaman
lar söyled iği gi bi, eğer cehennem çok geç fark edilen bir hakikat
se, cehenneme giden yol Rusya hakkı ndaki "hakikat"i keşfetme
iddiası ndaki bin lerce kitapla iki defadan daha fazla kated ilebilir.
Lanetii lere yapılacak işkence, -özell i kle mi lyonlarca insanın
kaderi ni Sovyet yöneticileri nin hareketleri ni doğru bir şekilde
tahmin edeceklerine dair ta m bir inanca bağlayan- diplamatla
ra ayrılmıştı r.88
Son on yılda, özellikle Bi rleşik Devletler'de, Sovyet toplumu
üzerine muhtemelen yeni bir uzmaniaşma ve olağanüstü mik
tarda bir araştırma ve yazıl ı eser üretimi olmuştur. Bunların bazı
ları Rus mü lteciler tarafı ndan yapı lmıştır. Birçok çal ışma, devlet ya
da vakıf araştı rma bursları ile üniversiteler tarafından kurulan
özel enstitülerde, Sovyet hareketi hakkında güvenilir bilgi elde
GERÇEKLIK ARAYIŞINDA ON TEORI 351
1. Pirandella Girer
Hegel, bir defasında, mantıklı olan şeyin gerçek olduğunu söy
lemiştir. Tartışma konusu olan her bir teori, mantıklı fakat yine de
tamamen gerçek değ ildir. Hegel'de, teorilerde ya da her i kisinde
de hatalı bir yan olabili r. Buna karar verecek kişi okurdur.
352 IDEOLOJININ SONU
KARAKTEROLOJIK TEORILER
( 1 ) Antropolojik. Ruth Benedict'in eseriyle başlayan ve a rdın
dan Linton ile Ka rdiner, Margaret Mead ile Clyde Kluckhohn'la
devam eden çağdaş a ntropolog lar, "kültür ve kişi lik" kavra m ı n ı
geliştirdi ler. Verili b i r kültürün üyeleri nin, -duygusal d ü rtülerle
başetmenin yeteri kadar farkl ı yolları n ı ve diğer kültürel g rupların
hayat tarzından genelli kle di kkate değer bir şekilde ayrı lan ben
zersiz bir hayat tarzın ı ol uşturan topl um yöneti mini düzenle
yen- ortak nokta ları paylaştıklarını i leri sürdü ler. Grup "normla
rı," bireyin sosyal yaşamda ortaya çıkan temel gerilimleri nasıl
yöneteceğ ini (yani otoriteye karşı tavırlar, dürtülerin engel len
mesi, agresyon, vs.) ve bu normların ihlaline karşı sosyal kontrol
lerin nasıl devreye gi receğ ini bel irler.
Margaret Mead,89 Geoffrey Gorer, John Rickman90 ve Henry V.
Dicks91, bu "kültür ve ki şilik" kavramlarını Rus hareketine uygu
lamaya ça lışm ışlardır. Özellikle Gorer, şüphecilerin "diyaperoloji"
diye adland ı rd ı kları şeyle kötü bir şöhret kazanmıştır. Birinci
Dü nya Savaşı'nda Rusya'da yaşa mış saygı n bir ingiliz psi kiyatrist
olan merhum John Rickman'la birlikte Gorer, annelerin Rus be
bekleri ni sıkı bir şeki lde kundaklama adetlerinin bir i htiyaç ve
tatmin döngüsü yarattığını ileri sürmüştür. Bu, "Büyük Rus" milli
karakterinin, uysallık ile şiddetli patlama, duygusuzluk ile yayg ı n
ra hatsızlık veren endişe veya oral açl ık ile perhiz arası ndaki sar
kaçta sal ı ndığını varsayar.* Bu da, yetişkin Rusların sert otoriteye
teslim olma istekleri ni açıklamaktad ı r.
Dicks'i n eseri daha belirgind i. Savaş Bürosu Seçim Kuru l u'nu
oluşturan Tavistock Enstitüsü'nde bir ingiliz psi kiyatrist olan
Dicks'i n genel lemeleri, genellikle Rus mültecilerle yapılan uzun
röportajlara dayanmaktayd ı.92 Rus kişiliğinin olağan üstü özelliği
Bir dikotomi, bir kere parçalanan atom gibi, görünürde sonsuz sayıda
çoğaltılabilir. Bu nedenle Dinko Tomasic, Rus Kültürünün Sovyet Komü
nizmi Üzerine Etkisi adlı eserinde (Giencoe, l ll. 1 953); Rus milli karakteri
nin, biri "Avrasya steplerinin iktidar peşindeki ve kendini düşünen göçe
be atlıların," diğeri de "anarşi ve grup odaklı [Siav] çiftçilerin" olmak üze
re iki zıt etkinin tam ortasında kaldığını fark etmiştir. Gordon Wasson'un,
Rusların mikofil ve Anglo-Saksonların da m ikofob olduklarını keşfetmesi
türünden zıtlıklara da dikkat çekilebilir.
GERÇEKLIK ARA YIŞINDA ON TEORI 353
SOSYOLOJIK TEORILER
(3) Sosyal Sistem. Harvard'da Rus Araştı rmaları Merkezi'nde
gelişti rilen ve en özlü şekilde Raymond Bau ler, Alex lnkeles ve
Clyde Kluckhohn'un96 kitabında an latılan bu sosyo-psikolojik
teori; Sovyet sisteminin fonksiyonel olarak ilgili "faal iyet kara kte
risti kleri ni" -kaynakların belirli a maçlar için aşırı şeki lde tahsis
edil mesi, "h ücum," iktidarın bağı msız konsantrasyonunun red
dedil mesi- ve bu davra nış kal ı plarının çeşitli sosyal g ruplar üze
rindeki etkisini belirlemeye çalışmaktad ır. Bu anlamda yaza rlar,
Sovyet sisteminin gerilim noktalarını bul maya çalışmaktadır.
(Sovyet ha reketi üzerine en kapsamlı ve tek araştırma projesinin
özet kitabı olduğu için bu eser ileride lll Kısım'da daha ayrıntı lı
olarak tartışılmaktadı r.)
(4) ideal Tipler. Genellikle Harvard'dan97 (M.I.T.'den W. W. Ros
tow'un ve Tavistock'tan Henry Dicks'i n düşü nceleri ni etki lemiş
olmasına karşın) Barrington Moore, Jr.'ın yazı larında örneğ ini
bulan bu ya klaşım; topl umdaki iktida r örg ütlenmesine dair bir
dizi model kurd uktan sonra, herhangi bir toplumun -ve özelde
Rusya'nın- bu modellerin herhangi birine bağ lılığını ne kadar
sürdürebi leceğ ini a raştırmaktad ı r.
Moore'a göre, bir topl u mdaki iktidar ve konum, üç yolun bile
şimi olarak ortaya çı kmaktadır: (a) geleneksel: iktidar ve statü, a i le
veya a kraba l ı k yoluyla babadan oğula devredi lmektedir; (b) ras
yonel-teknik: iktidar ve statü, ailenin statüsüne bakıl maksızın,
bi rey tarafından yetenek ve teknik beceri temeline göre elde
edilmektedir; (c) siyasi: iktidar ve statü, siyasi bir lidere, partiye
veya kliğe bağ l ı lık temeli nde mü kafat olarak veril mekted ir.
Herhangi bir kriterin kullanımı, diğer soru nların çözümü için
işe yarar alternatiflerin alanını daraltmaktadır. Rasyonalite (b)
teknik yeterliğin isti hdam için bir kriter ol ması üzeri nde durmak
tad ı r. Fakat i ktidar m ücadelelerinin tabiatı (c) işi g üveni lir olanın
müdür yerine komiserin almasını gerektirir ve siyasetin en sert
ifadelerinden biri olan itaatin, Sovyet sisteminin i l k kuralı oldu
ğunu bi reylere hatı rlatır. Bu a rada gelenekçi lik (a) ha len köyl ülü
ğ ü n "doğal" şeklidir ve Sovyet endüstrisi nin geniş kesimleri için
de gizlilik ve gayri resmi bağlar, keyfi emirlere karşı gerekli ko
runma yol ları ol maktad ı r. Rusya'da i ktidarın siyasi kriteri (örneğ in
356 IDEOLOJININ SONU
ord udaki komiserler veya partinin endüstriye dair kontrol fon ksi
yon la rı), teknisyenler i le ordunun tecrübeli su baylarından (örne
ğ i n 1 937-38'deki Yezhovschina adlı korkunç siyasi temizlik, za
manın gizli polis başkanı Yezhov'un adını taşımaktadır) oluşan
geniş bir sınıfı feda etme pahasına fazla insafsızca uygulanmıştı r,
der Moore. Diktatörün herhangi bir zamanda idari hiyerarşiye
keyfi bir şekilde müdahale etme gücü, yürürlükteki sistemin kal
dırmakta zorland ığı bir güvensizlik d üzeyi yaratmaktad ı r. Moo
re'a göre çözüm, "si nsi rasyonal ite" veya gelenekçi likte ya da her
i kisinin birleşi mi nde yatmaktadır.
Sovyetler Birliği, sanayileşmede kararlı olduğu için, rasyonali
zasyon unsurları nın toplumda daha derin bir şekilde yer etme
i htimali daha fazladır. Bunun anlamı, teknik kriterlerin siyasi ka
rarların yerini alması, işlerin yeteneğe göre dağıtılması, kariyer
beklenti lerinin yüksek d üzeyde istikrar kaza nması, aile i mtiyazla
rının çocuklara geçmesidir. Buna karşılık, endüstiyel yönetici,
m ühendis ile teknisyenin gücü ve prestiji artar, kontrol ayg ıtının
-parti ve gizli polis- elinde bulunan güç ve prestiji n payı ise
aza l ı r.
Moore'un siyasi olarak "bir şeki lde akla yatkın" bulduğu gele
nekseki lik yönü ndeki a lternatif bir gelişi m, partin i n ve askeri
unsurların kontrolü ellerinde tutacakla rını, fakat bürokrasi içeri
sindeki keyfi müda halelerin bu tür bağ l ı l ı kların odak noktası hali
ne geleceğini göstermekted ir. Böylesine bir gelişim, yerel oto
naminin artması ve yen iliğe ve değişime karşı direnç gösterilme
si anlamına gel mektedir.
Bu a lternatifler kadar akla yatkın görünen Kruşçev'in geniş
"merkezsizleşme" planı, iktisadi olayların ele a l ı n masında mantı
ken iktisadi rasyonaliteden çok siyasi kriterin yeniden ileri sürüi
mesi anlamına gel mektedi r. Richard Lowenthal'ın bel irttiği gibi,98
gerçek iktisadi merkezsizleşme, partiyi ekonominin parazit bir
uzantısı haline getirir. Yöneticilerin parti içerisinde eritil melerine
rağmen, yöneticilerle parti denetçileri arasındaki fonksiyon ayrı
mı çatışmaya neden olmaktad ı r ve bu, Malenkoz tarafı ndan, idari
g ruptan söz ederken kullanılmıştır. Gücü parti sekreteryalanndan
gelen Kruşçev'i n yaptığı şey, Cumhuriyet d üzeyindeki ve bölge
sel d üzeylerdeki parti sekreterlerinin planın iktisadi performan
sından sorum l u olacakları bir fonksiyon birliği kurmaktır.
Lowenthal'un sonuç olarak dediği gibi: "Son raundu kaza nan,
GERÇEKLIK ARAYIŞINDA ON TEORI 357
SIYASi TEORILER
(S) Marksist. Direkt olarak lsaac Deutscher tarafı ndan ifade
edilen bu yaklaşım, üretici güç düzeyi nin hareket i m kanı üzerin
de daima kısıtlayıcı bir rol oynadığı önermesine dayanan bir Sov
yet gelişimi teorisi çizmektedi r. Stalin ist diktatörlüğün tarihsel
olarak "zorunlu" bir aşama olduğunu ve böylece kitlelerin sanayi
leşmeye olan dirençleri nin kı rılacağını; fakat bu sosyal aşamaya
bir defa ulaşıldığında, diktatörlük ayg ıtın ı n iktisad i gelişmenin
yeni ve daha yüksek bir aşamasının gerekleriyle "sosyal çatışma
ya gireceğini" i leri sürmekted ir.101
Deutscher tarafından geliştirildiği gibi -E. H. Carr'ın yazıla
rında bir m ütabakat bulunabilir- 1 920 yılı devrimin dönüm
noktasını göstermektedi r:102 işçi sınıfı tüken miş, demoral ize ol
muş, sayısı yarı yarıya azalmış, gevşeme ihtiyacı içerisindedir.
Serbest bi r seçimde Bolşeviklerin ayağı kayd ı rılabil ir. Bolşevik
liderliğinin sağlam iradesi, parti içinde demokrasiyi yerlerde sü
ründürme pahasına (işçilerin muhalif kesimleri, eşitlikçi ler ve
ütopyacı hayal peresderi bastırarak) devri mi kurtarmıştır. Sonuç
358 IDEOLOJININ SONU
TARIHI TEORILER
(9) Slav Enstitüleri. Önceki kuşaktan N icholas Berdyaev, Sör
Bemard Pares ve John Maynard, bugün ise -bir dereceye ka
dar- Edward Crankshaw, Ernest Simmons ve (Berlin Özg ür Üni
versitesi'nden) Werner Philipp tarafından temsil edi len bu ekol,
çağdaş Rus hareketinin büyü k kısmının geleneksel Slav karakteri
ve enstitüleri i le açıklanabileceğini bel i rtmekted i r. Maynard'ın
Rus Köylüsü: Ve Diğer Araşttrmalar (The Russian Peasant: And Other
Studies) (Londra, 1 942) adlı eserinde yer alan önsözde Profesör
Ernest Barker, "Bütün değ işimlerine karşın Rusya'nın halen genel
likle aynı kaldığını sık sık un utuyoruz" diye yazmıştır. Konu, Sör
John'un kitabında gelişti ri lmiştir: "Tü m Rus rejimleri birdenbire
ve keyfi o l muştur. . . Eski Rusya, Sibirya sürgünüyle daima katı
olmuştur. Yeni rejimin karakteristik özelliği olan planlama, i l k
bakışta göründüğü kadar yeni değ ildir. . . Pa rti bile -ki bu l ider
lik misyonu için konulan yan l ış bir addır- gerçekten yeni değil
dir: daha çok eski bir enstitü nün yeni bir uyg ulamasıd ır: rahiplik .
. ." vs., vs.
Profesör Werner Phillipp'in Kasım 1 95 1 'de Berl in Doğu Avru
pa Enstitüsü'nün açılışı nda "Rusya'daki Siyasi Düşüncenin Tarih-
362 IDEOLOJININ SONU
ni hayetinde bir tarafın yok olacağı daimi bir savaşa düşmanca bir
adım atmak demektir. Diğer taraftan, Bolşeviklerin küçü k burju
vaziye -özellikle de liberallere- karşı derin bir nefreti vardı r.
Onlar duygusal, yanı lsamalara kapılan, ideolojilerin vaatleriyle
aldatılan, ahlakçı, kısacası gayriciddi'di r.
Bolşevik karakteri, elli yıl öncesine göre aynı mıdır? Önemli
bakımlardan evet. Leites birtakım sabit kalıpların olduğuna
inanmaktad ı r. 1 91 7'den önce Bolşevizm, küçük bir parti olarak,
düşmanca bir devletle karşılaşmıştır. Bugün, kendi görüşüne
göre, düşmanca bir dünyayla karşı karşıyadır. Temel duruşu aynı
kal m ı ştır. Devrim öncesinde muhalif siyasi örgütlere karşı davra
nış, bir defasında kendini küçük kafelerde ve gayet elektrikli ge
çen toplantı salonlarında göstermiştir. Bugü nkü sahne, dünya
siyaseti nin büyük meclis salonlarıdır: Aynı davranış kendini tek
rarlamaktad ı r. 1 900'de lskra'nı n yayın kurulunun ol uşturulmasına
ilişkin Lenin tarafından (rakip Sosyal Demokratlarla "bir a rada
yaşarken") bel i rtilen prosed ürle ilgili meselelerle -ufak bir ko
nunun "kaçınılmaz olarak" büyüyeceğine ve g izlenmemesi ge
rektiğine olan inançtan kaynaklanan- aşırı şeki lde meşgul olma
hali, 1 92 1 'deki parti içi tartışmalar ile 1 945'te Yalta'daki, San
Francisco'daki ve Dışişleri Baka nları Konferansı'ndaki ul uslara rası
müzakerelerde de tekrarlanmıştır.
Bu a na l izin siyasi sonucu kaçınıl mazd ı r: Eğer siyaset kto-kovo
ise, o zaman sürdü rülebilir bir hayat tarzı olarak "bir a rada yaşa
mak" i m ka nsızdır. Leites meseleyi basitçe özetler: " . . . Batı tabi rle,
harici gruplarla uzlaşma -karş ı l ı klı yok etme tehdidini h ızlı ve
sınırsız bir şekilde azaltan bir a n laşma- g üçler a rası a n l ı k ilişki leri
kadiayan an laşmaların daima düşünül mesine ve genellikle bir
sonuca bağ lanmasına rağmen akıl al maz bir şeydi r." 1 1 ° Fakat
parti "temel çatışmanın tam olarak farkındadı r" ve stratejik anlar
da tekrar ileri doğru baskı yapmaktadır. Lenin'in dediği g ibi, vaat
ler yufka hamuru gibi "bozulmak için yapılmışlardı r."
Fakat, kitabındaki yenilik orada yattığı için, şimdi Leites'in psi
koanalitik anlayışı kullanışına daha yakından baka l ı m . Leites'in
söylediği gibi, Bolşevik karakteri nin on dokuzuncu yüzyıl Rus
entelijansiyasının aşırı m izacına karşı bir tepkide yattığı n ı söyle
mek, halen Freud'un yard ı m ı ol maksızın tarih yazmaktır. Lenin ve
yoldaşları, Karataev ve Oblomov'un üstesinden gelmek için Rus
karakterinin geleneksel kal ıplarını tersine çevi rme girişimin leri ni
366 IDEOLOJININ SONU
n ı p uygulanamayacağını sorgulayabiliriz.
Erich Fromm, Özgürlükten Kaçış'da (Escape from Freedom)
(New York, 1 94 1 ); Alman orta sınıfı için tipik olan sado-mazoşist
karakterin, Nazi partisi nde kendine bir çıkış yolu bulduğunu be
lirtmektedir. T. W. Adorno ve Otoriteryan Kişilik'in (The Authorita
rian Personality) (New York, 1 950) ortak yazarla rı, otoriter değer
ler peşinde koşan katı ve ısrarcı kişilere işaret etmişlerdir. Harold
Lasswell eski Psikopatoloji ve Siyaset'te (Psychopathology and
Politics) (Chicago, 1 930), siyasi a renanın kişisel ihtiyaçların yer
değişimi olarak nasıl kulla nıldığını göstermeye çalışmıştır. (Örne
ğin cinsel lik mücadelelerinde kendilerini suçlu hisseden ergenler,
kardeşliğe önem veren siyasi hareketlerin genel leşti rilmiş "aşk"
söyleminde bir yücelik bulmaktadırlar.) Bu a raştırmalarda mo
dern sosyal bilimin özel liği olan sosyal yapı temel a l ı n mıştır ve
kişilik bileşenleri tepkiler olarak görül mektedi r.1 14
Ancak Leites'i n görüşü, bunun ötesine geçmekted ir. Aslı nda,
karakter, siyaseti belirler demektedi r. Bolşevizmin ana kaynağı
eylem olduğu için, ha reket, karakterini diğerleri üzerine dayata
rak bütün siyaseti ve son uçta siyasi yapı nın kendisini dön üştür
mektedir. (Farkı a n lamak için, eylem a maçlı Bolşevik tarzı örgüt
lenme ile menfaat grubu pa rtilerini ka rşılaştırınız.) Bolşevizm bu
anlamda, tarihte tam bir i rade gösteren başarı lı birkaç hareketten
biri olarak düşünülebilir. Bu bakımdan onun tek rakibi, bazı dini
sistemlerdir. Modern hayatta fikirler (haki katin soyut, felsefi kav
rayışlanı ideolojilere (bir i nancı hakikat yapmanın aktif mücadele
lerine) dön üştürüldükleri için, -Leites'in tarzında olduğu g ibi
sosyal gerçekl iği yansıta n bir analiz yapmak mümkündür. Aslında
ideoloji lerin -fi kirleri, davra n ışı ve karakteri bi rleştirme çabala
rı- olduklarından sıkı bir bağ l ı l ı k gerektirirler. Komünist (veya
Faşist ya da kibbutznik veya yüzde 1 00 Amerikalı) sadece bazı
şeylere inanmak d u rumunda değil; harekete geçmek, bir şey
olmak ve hareketle karakterini sabitlemek zoru ndadır. ideoloji
"ciddi" olunduğunda "yaşanır." Böylece ideolojinin baştan bir
karakter varsayı mı yaptığı söylenebi lir.
Fakat karakteri temel olarak ne bel i rler? Robert Owen'ın Yeni
Toplum Görüşü (New View of Society) ve Edward Bel iamy'nin Geri
ye Bakmak'ı (Looking Backward) tarafı ndan veri len libera l ve
ütopyacı cevap, çevrenin karakteri beslediğidir: örneğin, kapita
lizmin açgözlü doğası rekabetçi karakteri şekillendirmiştir (Owen,
370 IDEOLOJININ SONU
libera l ina ncı n klasik bir anlatı mında "insan karakterinde suçu
yaratmak için bu şartları ortadan ka ldırın, suç yaratı lmış ol maya
caktı r," der. Bolluğun hüküm sürdüğü ütopyacı topl u mda farklı
bir karakter ortaya çıkacaktır).
Bolşevik karakteri ni ne belirler? Leites bu soruya yan ıt verme
ye yetersiz kalmaktadır. Çünkü mu htemelen kitabının a macı
başka bir şeyd i: komünizm etkisini yok etmenin pratik bir yolunu
geliştirmek için Bolşevik hareket tarzını ta nımlamakla meşg uldü.
Kendi çizdiği bu hareket tarzı portresinin doğru olup olmaması
nın, Bolşevik hareketlerin kaynağından bağı msız olduğunu i leri
sürmekted i r. Ha reket tarzı nın geçerliliğinin içsel tuta rl ı l ığa, aynı
veriyi kullanan diğer analistleri n teyitlerine ve ni hayetinde öngö
rülerde bulun maya ya ramasına bağ lı olmasından dolayı resmi
olarak doğrudur. Fakat entelektüel olarak bu hareket tarzın ı n
kaynakları önemlidir. Çünkü sadece bu kaynakların izini sürerek
tam bir sosyal a naliz modeline ulaşabiliriz.
Bolşevik karakterine i lişkin geleneksel cevap, Devrim'den ön
ceki günlerde yeraltı çalışmalarının şartları nın, Bolşevik elitini ve
onun hareket tarzını ve disipl inini şeki l lendiren komplocu doğa
sıdır. Fa kat aynı a la nda faa liyet gösteren Marksist ve Sosyal Dev
rimci başka partiler de vardı. 1 903'de parti üyel iği vesilesiyle
Leni n ve Martov a rasındaki ideolojik tartışma, "parti çalışması"
oluşturulmasından öncedir: Martav bir Sosyal Demokrat'ın genel
olarak partinin prog ra mına ilgi duyan biri olması gerektiğini be
lirtirken, Lenin sadece profesyonel bir devri mcinin, sadece bir
suikastçının parti üyesi olabileceğini belirtmiştir.
Bana öyle geliyor ki Leites, Bolşevik davranış kalıplarının yo
ğun bilinçd ışı dürtüler tarafı ndan şeki i lendiri len tam bir i radenin
ürünü olduğunu iddia etmeye mecbu r ka lmıştır. Dahası, psikoa
nalitik yaklaşı mla tutarlı olmak zorunda ka ldığı nda n, partiyi şekil
lendiren şeyin parti örgütlenmesi veya Lenin 'i şekillendiren çevreden
çok, "esas baba" olan Lenin 'in karakteri {ta kipçileri kendilerini Le
nin ist olarak adlandırıyorlardı) ve diğer Bolşevikler olduğunu i leri
sürmek durumundayd ı . Ve parti nin siyasetini değiştiren, Nisan ve
Temmuz 1 91 7'deki önemli kara rlarda olduğu g ibi, sırf Lenin'in
i radesiyd i. Bolşevik partisi tarihteki herhangi bir diğer partiden
daha fazla i rade göstermiştir. Pederşa hi eserleri sadece ka nonik
değil, "çeki rdek kadro" parti üyeleri nin oluşu munun "ders notla
rı"d ı r. Farklı yönel imlerden bireyler partiye katılabilir, fakat hepsi
GERÇEKLIK ARAYIŞINDA ON TEORI 371
George lvask'ın dediği gibi, bütün insanlar tilkiler ve kirpiler diye ayrıla
bilselerdi, Saltykov-Schedrin'in hicvini takiben pantolonlu oğlanlar ve
pantolonsuz oğlanlar olarak da ayrılabilirdi. Lenin pantolonluysa, Kruş
çev pantolonsuz mudur?
374 IDEOLOJININ SONU
porun gözden geçi rilmiş şekl idir. Çalışma bir bakıma spansorl uk
la yapılan bu türden a raştı rmaların riskleri ni göstermektedir.
Çünkü yazarlar kendi lerini, Hava Kuvvetleri sponsorlarının kendi
m u rakıplarına gösterecekleri "popüler" bir kitap yazma baskısı
a ltında bul maktad ı rlar. Sonuç mutlu bir bileşim değild i r: "tezler"
sıkıştırılmış ve kısmi bir belgelerneyle sunulm uştur. Kitap başarı l ı
ol mayan b i r konuşma d i l i üsl ubuyla yazıl m ıştır. ilticacı larla yapı
lan sistematik görüşmelere dayalı proje, ayrıntı lı kişi lik testleri
dahil olmak üzere genişletilmiş 329 hayat hikayesini, 435 ek gö
rüşmeyi, özel konularda ya klaşık ı 0.000 anketi, 2.700 genel anke
ti ve Amerikalı bir karşılaştırma g rubuna kontrol a maçlı uygula
nan ı 00 röportaj la psikolojik testi veri olarak al m ıştır. Toplamda
33.000 sayfalık veri derlenmiştir. Bunlarla birlikte, elliden fazla
yayı mlanmamış uzmanlık araştırması ve yaza rların kitabı hazırlar
ken kullandıkları yayı m ianmış otuz beş makale ma lzeme kaynak
larının ne kadar zengin olduğunu göstermektedir.
i ktisadi ve siyasi meseleler proje kapsamında düşünül memiş
tir. Anahtar kavram "sosyal sistem" kavramıdır ki bu da Harvard
katkısının ka lbidir. Bir "sosyal sistem," topl umların veya alt grup
ların bel irli hedeflere ulaşmak için kendi faaliyetleri ni düzen led ik
leri belirgin yolla rdır. Sonuçta ortaya çıkan kuru mlar veya davra
nış ka l ı pları mu htemelen anlamlı bir şeki lde bağla ntı lı olduğu
için bir a landaki değişimlere diğer alanlardaki düzenli ve bel irli
değişimler eşlik etmek durumundadır. (Bundan dolayı iktisadi
sistemin temel belirleyicilerinden biri olan sermaye birikim ora
nındaki bir değişim, tüketim oranındaki değişi mlere vs. neden
olmaktadır.) Sosyal sistemde fabrikadaki otorite yapısın ı n yeni
den düzen len mesi m uhtemelen okul sistemi, aile vs. ilgili düzen
lemelerde de değişim lere neden olacaktır. Örneğin, Sta lin
ı 93 ı 'de fabrikalara tek adam kura l ı n ı ve sıkı işçi disiplinini getir
diğinde, "yenilikçi" okuldan saygısız bir öğrenciyle karşılaşan bir
müdür "Bu nasıl bir holigandı r?" diye sorabilir ve öğrencilerin
itaat etmeyi öğren meleri için eğitim metotlarının değişmesinde
ısrar edebi li r. Fakat parçalanmış ai lelerden gelen "yabani" çocuk
larla karşılaşan eğitim komiserleri, ailenin güçlend iril mesini ve
boşa nmanın zorlaştırılmasını talep etmeye zorlanabil irler. Ve
böylece, birbirine bağl ı bir şekilde, eski, geleneksel otorite tarzla
rının yeniden ortaya çıktığını görürüz. 1 16 Yine de böylesi bir sos
ya l değişim kendine zarar verici olabi l i r çünkü fabrikadaki baskı
GERÇEKLIK ARA YIŞINDA ON TEORI 375
Sta l i n değil de, Bukharin kaza nmış olsaydı, Rusya farklı bir top
l u m ol maz mıydı? Veyahut Kruşçev değil de, Molotov iktidara
gelmiş olsaydı, bug ün Rusya'nın profili biraz daha farklı ol maz
mıyd ı ? Bu nedenle Sovyet topl umunun gelişimi, Sovyet siyasal
gelişmelerinin tabiatına bağlıdır.
Eğer bu doğruysa, o zaman Sovyetler Birliği'ni anlamaya çalı
şırken, sonsuz bir şekilde şaşırtıcı ve genellikle çileden çıka ran,
akşam yemeği nde küçük protokol planının okült oyunu veya
Yüce Sovyet'te ki min konuşma yapacağını ve kimin "ilk" olacağı
n ı tahmin etmek için hangi sıranın takip edileceğ ini beli rten
Kremli nolojiye geri dönmüş oluyoruz.
Asıl gerçek, itici bir güç duyg usundan yoksun olan Ha rvard
sisteminin, değişimin kaynaklarının sistem içindeki yerin i bel irle
yemeyeceğ idir. Sosyal hareketin "sı nırlarını" bil mek önemli ol
makla birlikte (örneğin, yeni teşvi kler getirmeden inatçı köyl üler
ne kadar zorlanabi lir veya hangi grup bağı msız bir hareket için
en büyü k potansiyele sahiptir), siyaset'te yönetici bir sınıfı kimin
oluşturduğunun, bu grubun nasıl karar aldığının, alt g rupların
talepleri nin nasıl değerlend irildiğ inin, vs. bilinmesi gerekir. Ku
rumsal ve davra nışsal kal ı pların otonam olmadığı Rusya g i bi bir
topl umda, siyaset bağlamında tan ı mlan madıkça bir "sosyal sis
tem"in hiçbir anlamı yoktur.
gösterdiğini düşünmektedir. . . .
Bakan, Birleşik Devletler istihbarat ajanlarının kanıtları ince
lemelerini istemiş ancak şimdiye kadar müfettişler elleri boş
dönmüşlerdir. . . .
Bu durumun Washington'a olan etkisi, Dışişleri Bakanlığı'nın,
Sovyetler Birliği'nin bugünkü niyetlerini veya gelecekteki
mu htemel dış politikasını değerlendirmesini son derece güç
leştirmesidir.
de götü recek başka yollar var mıdır? (Talmud'dan bir pasaj: Ne
reye g ittiğini bilmiyorsan, her yol seni oraya götürür.") Belki de
bi rkaç ayrı mın -ve soru'nun- sırasıd ı r.
FARKLI ANLAR
Önemli noktala rda biri diğerine bağı m l ı olmakla birlikte ger
çekleşen değişim tü rleri, Sovyet topl umuyla (sosyal sistem) Sov
yet siyaseti içi ndeki değişimler a rasında açık bir ayrım yapmak
gerekmektedir. Fark, bir süreçle bir olguyu ayrıştırma farkıdır;
veya, asabi sosyolog William Graham Sumner'in gelişen ve Çikan
Ian değişimler arasında yaptığı eski bir ayrı m ı yeniden ca nla n
dırmaktır.
Gelişen değişimler dalgalanan, ka baran, rastgele hareket eden
ve bir mikta r otonomiyle büyüyen değişi mlerdir. Çeşitli olarak
geleneğin orga nik büyümesinden veya değerlerdeki değişim ler
den (örneğ in, insanların daha az veya daha çok çocuk yapma
kararları) veya önemli bir karar a l ı ndığında teknik i mkanlardan
(örneğin, bir ülke sanayileşmeye başladığında daha çok m ühen
dis yetiştirme i htiyacı) kaynaklanmaktad ır.
Ç1kanlan değişimler kanun koyucuların veya yöneticilerin bi
l i nçli kararları ve niyetlerid i r (örneğin, savaş ilanı, tarı mın kolektif
hale geti ril mesi, yeni sanayinin yeri, vs.). Değişime neden olanlar,
insanların örf ve adetlerini ve ellerindeki kayna kları hesaba kat
mak zorundad ı rlar, fakat bunlar bel i rleyici değil sadece kısıtlayıcı
faktörlerdir.
Sosyolojik analiz, gelişen değişimlerle ilgi lendiğinde daha ke
sind ir. Bu değişimler belirlenebilir, eğilimleri ölçü lebi lir ve buz
dağı kütleleri gibi, hareketleri ve hatta parçalanmaları diğerlerin
den daha kolayl ı kla beli rlenebilir. Fakat sosyolojik analiz, siyasal
kararları tahmin etmekte genellikle hataya d üşer. Tarihte He
gel'in "eşsiz an lar" dediği zamanlar vard ır ve sırası geldiği nde saf
akıl değil, pratik muhakeme (bilgi nden, sezg iden ve empatiden
ol uşan değişken bileşim) devreye girmek zoru ndad ı r. Bolşevizm,
geçmişin di kkatle bilincinde ve olayların taktik ve stratejik nüa ns
ları nın fevkalade farkında olan mükemmel bir hareket olmuştur.
Bu "eşsiz anların" (ilk defa Lenin'in ortaya attığı "devri mci du
rum"un) sürekli olarak farkındadır ve Bolşevizm'in geçmişteki
384 IDEOLOJININ SONU
TAHMIN SORUNU
Tan ı mlanan değişim ierin doğası, ya pılabilecek tahminierin tü
rünü belirlemekted ir. Yaygın gelişen değişimler tanımla nabi lir ve
tahmin edilebilir (örneğin, Sovyetler Birliği'nin kaynak şeki l leri -
ekilebi lir a razi m i ktarı, m ineraller, işgücü- bilinirse, iktisadi bü
yüme oranındaki yavaşlama hakkında bir tahmin yapılabil ir).
Ancak kısa vadeli politika değişi mleri ni tahmin etmek isted iği
m izde karşımıza, kaza, a ptallık ve basit i nsani aksi l i kler çıka r. Du
rum 1 920'1erde iki radikalin Sovyet siyasetinin gelecekteki seyrini
tartışmasını hatırlatmaktadır. "Nesnel d urum," demiştir biri,
''Troçki'nin şöyle, şöyle ve şöyle yapmasını gerektiri r." "Bak," diye
cevap vermiştir diğeri, "sen Troçki'ni n ne yapması gerektiğini
biliyorsun, ben Troçki'nin ne yapması gerektiğini biliyorum, peki
ya Troçki ne yapması gerektiğini bil iyor mu?"
i ktidar analizindeki en önemli sorunlardan biri silsile şeklid ir.
Anayasal rejimin aksi ne, Sovyet sisteminde hiçbir resmi yasal l ı k
tanımı ve i ktidar ata ma sistemi o l madığı görülmektedir. Stalin'in
yüksel işini taklit etme çabasıyla Kruşçev parti sekretaryasını bir
iktidar ka ldıracı olarak kullanm ıştır. Fakat böyle yaparken büyük
bir ku mar oynuyord u. Savaş yıl larında ve sonrasında Stalin parti
deki kon umundan çok, idari ve askeri unva niarına önem vermiş
tir. 1 95 3'de öldüğü za man Stalin dokuz parti sekreterinden sade
ce bi riydi. Fakat tek başına S.S.C.B.'nin Bakanlar Kurulu Başka
nı'ydı. Malenkov bir tercih yapmaya zorland ığında parti sekreter
liği görevi nden ayrı ldı ve Başka n l ı k görevi ve Bakanlar Kuru lu
a racıl ığıyla otoritesini meşrulaştı rmaya çalıştı. Teknik ve askeri
sınıfların yüksel işine rağmen siyasal iktidar meka nizmalarının
1 930'1a rdan beri temel olarak değişmediğini doğru bir şekilde
tahmin etmek Kruşçev'in zekasını göstermektedir. Ancak bu
"mekanik kan unları"n ı n Kruşçev'in halefinin tayininde de geçerli
olacağını varsayabii ir m iyiz? Güç dengelerini nasıl tan ı mlayacağız
ve uç verd ikleri yönü nasıl tahmin edeceğiz?
(Bütün bu soru nlar ve güçlükler göz önünde bulund urulara k,
bir g rup Sovyet uzmanının düzenli a ra l ı klarla muhtemel Sovyet
GERÇEKLIK ARAYIŞINDA ON TEORI 385
IRRASYONELLiGIN ROLÜ
Sosyal teoride analizin ağırlığı her za man rasyonel açıklama
ta rafı na kaydırılmıştır. Toplumun tercihleri ni, n ihayetinde karşı
laştığı rasyonel alternatifler temelinde yapacağı varsayı m ı yapıl
maktadır {bkz. Moore, Rostow, Deutscher, Aran, vb.). Fakat {ör
neğin, Dedijer biyografısi nde1 23 belirtildiği gibi, bize "Komso
mollar" gibi davranıldı," gerçeği üzeri ne Tito'nun öfkesi veya
Kruşçev'in Stalin tarafı ndan Gopak dansı yapmaya zorlanmasına
kızması gibi) siyasi davranışlardaki telaşı ve yoğunluğu açıklamak
için kışkırtma nın rolüne ne kadar anlam yüklenebi lir? Ve Leites'in
a raştı rmalarını göz önünde bulundurarak, bil inçli veya bilinçsiz
duygusal bi leşen lerin rolüne, siyasi duruşun bir i pucu olarak ne
kadar ağırlık veri lebilir? Siyasi söylemi beli rleyen sadece rasyo
nellik ve duyguları beli rleyen sadece öfke midir? Yoksa ned i r?
MIT VE MONOLll
Sosyal bilim a nalizinin zorl uklarından biri, kategori lerle değil,
insanlarla ilgileniyor olmasıd ı r. Komünist ha reketin son zaman
lardaki, özel likle Birleşik Devletler'deki, analizlerinde ha reket, her
bir tarafta rın "parti"nin emirlerini uygulamaya daima hazır, disip
linli bir asker veya "hakiki bir mümin" olduğu bir monolit olarak
görülmüştür.
Kom ünist yöneticilerin yeni Sovyet i nsan ını şekil lendirmeye
çalıştıkları tam bir "Bolşevik" i majı tarafı ndan Batı bir bakıma
bizzat tahrik edilmiştir. Her i nsan topluluğunda olduğu g i bi, Ko
münistler de kişisel çekişmelerden ve daha önemlisi bütü n radi-
386 IDEOLOJININ SONU
DÜNYA VE EYLEM
Her toplum, her sosyal örgütlenme önemli derecede kendi
ideolojisi tarafı ndan dikte edilen bazı hedefler için yaşar. Doktri
ner hedefleri hali hazırdaki gerçeklikle çatıştığında, birçok bireyin
ta mamen pragmatik olarak ha reket ettiğini -modern send ika
deneyi mi örneğini kullanarak- ve aynı şekilde uzlaşma sağladı
ğını bil iyoruz. Ancak gü ncel yaşantı larından çok, uzaktaki mese
leler konusunda bir duruş sergilemeleri gerektiğinde tek kel i me
hazinesi, tek retorik, tek analiz kategorileri ve hatta ellerindeki
tek basit formül eski ideolojik pankartiard ır. ideoloji katı laşmış bir
bağlılık, donmuş bi r fikir olduğu için, bunları kullanırlar ve kapa
na kıs ı l ı rlar.
Bolşevik ideolojisi, Sovyet hedeflerinin elimizdeki tek resmi
ka nonu olduğu için, bu sorunun cevabı çok önemlid ir: Sovyet
işler kötüden daha kötüye gittiğinde ortaya çıkmaz. Aksine genellikle di
reniş göstermeksizin uzun bir dönem baskıcı yönetime katianan halkın
yönetimin baskıyı gevşettiğini görerek ona karşı silaha sarılmasıyla ger
çekleşir . . . çaresiz gibi görünen bir duruma bu kadar uzun zaman sabırla
katlandıktan sonra, onu devirebilme imkanı insanların aklından bir kere
geçtiğinde sorun a rtık dayanılmaz hale gelir. Bazı suiistimallerin ortadan
kaldırılması dikkati diğerlerine çevireceği gerçeğinden dolayı bunlar da
ha fazla kızgınlık uyandıracaktır. . ." Alexis de Tocqueville, Eski Rejim ve
Franstz Devrimi, (Anchor ed.; New York, 1 955), s. 1 76-77.
388 IDEOLOJININ SONU
YABANCI VE YERLi
Geçmişte yabancı Kom ü nist partilerin davranışını ve Sovyet
hükümetinin politikasını belirleyen bir faktör, Sovyet partisi için
deki iktidar m ücadeleleri olmuştur. Fakat bugün dahili Sovyet
gelişmesinin başl ıca nedeni (örneğin, ağır sanayiye veri len öne
min devam etmesi), d ü nyanın gerilimli d u rumuna bir tepkidir.
(Ve bugün Rus dış politikasının ne kadarı Kızıl Çin'in özerk bir
iktidar olarak yükselişini göz önünde bulundura rak belirlenmek
tedir?)
390 IDEOLOJININ SONU
Dönüştürülmüş Yabancılaşma
Marksist teori daha sonraki eleşti rilere olduğu gibi, Makayevs
ki'nin sosyalist toplu mda yeni, sömürgen bir sınıfı n çıkıp çıkma
yacağına dair tartışmaianna basit ve "mantıklı" bir açıklama ge
tirmiştir: söm ürü kapita listin değiş tokuş süreci yoluyla artı değeri
işçiden "koparması nı" sağlayan özel mülkiyet sisteminden kay
naklanan iktisadi bir fenomendir. Özel mül kiyet bir defa ka mulaş
tı rıldığında "artı değer" halka ait olacaktır ve sömürüye temel
olan metaryal, ta rihin belirli bir aşamasındaki üretim, ortadan
kaybolacaktır: Böylece, bütün önemli sorumluluk ve tercih me
selelerinde olduğu gi bi, Marksist teori tesel lisini "tarih"te bul
maktadır.
Ancak, Marx'ın dolambaçlı yoldan bir Ma rksist olması yolun
da, garip gerçek şudur ki bir işçi devleti olarak Rusya'nın rasyona
lizasyonuna yol açan bu tartışma, Hegel'in radikal takipçi lerini
bölen, yabancı laşmanın doğası üzerine olan büyük tartışmanın
ya l n ızca bir koludur. Ve içinde Marksist sosyolojinin en yeni ufuk
lar açan fakat henüz el değmemiş fikirleri nin ve bu fikirlerin bir
çok entelektüel siyasi nesli hi pnotize eden dar iktisadi kavram ia ra
dön üşmesinin kaynağını bulduğumuz tartışma bud ur.
Sidney Hook kadar donanımlı bir sosyalist bile ilk önemli Marx yorumun
da sosyalizmdeki bürokrasi meselesinin nispi olarak basit olduğunu dü
şünmüştür. Robert Michels'in "Oiigarşinin demir kanunu" sonucunda
"sosyalistlerin başarılı olabileceklerini fakat sosyalizmin (gerçek demok
rasinin) asla başarılı olamayacağı" iddiasını çürütmeye çalışan Hook şöyle
yazmıştır: ". . . Michels'in gözden kaçırdığı, geçmişte oligarşik eğilim gös
teren lideriikierin sosyal ve iktisadi varsayımlarıdır. Geçmiş toplumlarda
siyasi liderlik iktisadi i ktidar anlamına gelmekteydi. Eğitim ve gelenek ba
zı sınıfların kendilerini zorla kabul ettiren yağmacı eğilimlerini güçlen
dirmiş ve aynı zamanda siyasette kitleler lehindeki menfaatleri yok et
meye çalışmıştır. Siyasi liderliğin idari bir fonksiyon olduğu ve bu neden
le hiçbir iktisati iktidar taşımadığı, eğitim süreçleri nin kendini zorla kabul
ettirme fiziki eğili mlerini oligarşik hırsın 'ahlaki ve sosyal karşılıklarına'
yönlendirmeye çalıştığı, bir sınıfın eğitim tekelinin feshedildiği, kol gücü
ve beyin gücüyle çalışan işçiler arasındaki ayrımın artan bir şekilde orta
dan kaldırıldığı-Michel'in 'oligarşi kanunu'nun kendini geleneksel şekil
de ifade edeceği tehlike-sosyalist bir toplum uzak gözükmektedir. (Sid
ney Hook, Karl Marx't Anlamaya Doğru [New York, 1 933], s. 3 1 2.)
MARX'DAN BAŞLAYAN IKI YOL 395
"Eleştirel Eleştirinin Eleştirisi" alt başlıklı Kutsal Aile'nin ilk bölümü Proud
hon'un mülkiyet üzerine eserinin Edgar Bauer tarafından sözde yanlış
okumasına ayrılmıştır. Kitap daha sonra Eugene Sue'nün Paris'in Gizemle
ri'nin ayrıntılı analizine ve Paris'in iğrençliği ve sefilliği hakkındaki bu ki·
tabı n bir Bauer yanlısı tarafından "eleştirel yöntem"i göstermek için yan
lış okunmasına sıçramaktadır. Son kısımlar Fransız Devrimi'yle ve Fransız
materyalizminin yükselişiyle ilgilenmektedir. Ağır elli iranisiyle Marx, ra
kiplerine dini yaftalar yapıştırmaya bayılırdı. "Kutsal aile" olarak adlandırı
lan yalnızca Bauer'ler değildi. Alman ideolojisi'nde Max Stirner, "Aziz Max"
olarak adlandırılmıştır. Marx fikirlerinin çoğunu akranlarından aldığı hal
de-öz-bilinci Bauer'den, yabancılaşmayı Feuerbach'tan, komünizmi
Moses Hess'den, mülkiyet aşamalarını Proudhon'dan-sırf bu fikirlerin
bir sentezini yapmakla yetinmemiş fakat tamamen orijinal görünmek için
kararlı bir çabayla ve genellikle acımasızca bütün bu insanlara saldırmış·
tır.
402 IDEOLOJININ SONU
Lewis Coser gibi bazı Maksist düşüneeli sosyologlar bu tür bir ifadenin
bireyleri kapitalist veya işçi olarak rollerini gerçekleştirebilmeleri için be
l irli şekillerde davranmaya zorlayan rol teorisinin bir tahmini olduğunda
ısrar etmektedirler fakat bu iddia ifadeyi çok fazla içeriden okumaktadır.
MARX'DAN BAŞLAYAN IKI YOL 405
siyasi bir belgedir. Ve sadece siyasi bir belge olara k anlam ka
zanmaktadı r. Tuhaf bir şekilde çaresizli k ifadesidir.
Bi rçok Marksist gibi Lenin de yoğu nlaşan iktisadi krizlerden
dolayı, ta mamen olgunlaşmış kapitalist iktisat içi nde i l k önce
sosyal ist devrimin olacağına inanıyordu. Rusya'da herkesin ön
gördüğü devrim mecburen bir "burjuva devri mi" olacaktı. Büyük
bir işçi smıfı olmaksızın, başka türlü nasıl olabilirdi?* Fakat Nisan
ayında i ktidarı ele geçird i kten sonra taktik meseleleri, işçilerin
ruh halini değerlendirme, iktidarda alı n ması gereken acil önlem
ler g ü ndeme geldi ve Lenin elinin altındaki tek tarihi deneyime,
Paris Kom ünü'ne başvurdu:·
Komün'ün temel dürtüsü, bütün spantane işçi man ifestola
rında olduğu g i bi, sonradan anarşistler ve send ikacılar ta rafı ndan
en güçlü bir şekilde ifade edilen ilkel bir eşitlikçi likti. Ve Rus
ya'daki işçilerin i l kel talepleriyle "sol" atmosferi açıkça anarko
sendikacıyd ı. Ya lnız kalmaktan korkan Lenin, bu atmosfere ayak
uydu rdu. Lenin'in o za man devra ldığı işçi kontrolü talebi yükse
len dalgaların üstüne çı kmak için oportünist siyasi bir çabayd ı.
Fakat oportünist olmakla Lenin sosyal ist topl umun nasıl işlerlik
kazanacağı na ilişkin meseleleri e uğraşmak zorunda ka ldı.
Lenin sonradan bu türden ütopik hayallere asla i nanmadığı nı,
1 9 1 7 sonlarında ve 1 9 1 8 başlarında komünizmin ilan ettiği sava
şın diğer ü l kelerdeki proleta ryaya sol u k kazand ırmak için tasar-
mak ve yerine "treb" adlı bir emek hesap birimi getirmek için bir
plan ya pmakla meşguldüler.) Bütün mutlu gelecekçilerde olduğu
gi bi, "Mutlak Şimd iki Zaman" d uygusu hakimdi.
ı 9 ı S'deki ilk Rus Send ika Kongresi, işçilerin üretim kontrolü
fi kri ni ciddi bir şeki lde ele alm ıştır. Send ikalar "en enerjik şekilde
bütün idari üretim departmanlarında emek kontrol kurullarını
örg ütlernek ve köy ve şehir a rasında emek değişimi yapmak için"
görevlendirilm işlerdir.
Bu görüş Komün ist parti tarafı ndan Mart ı 9ı 9'daki Sekizinci
Kongre'de kabul edilmiş, ı 903'deki eski programın yerine yeni
bir program benimsenmiştir. "Milli end üstrinin örgütleyici aygıtı
temel olarak send ikalara dayanmalıdır." Endüstri bir 'tek iktisadi
birim' etrafı nda toplanmalıdır ve sendi kalar emekçi kitleleri der
hal iktisad i idareye katıl maları için ikna etmel idi rler.'' 1 51
Fakat dönem in kaos orta mı göz önünde bulundurulduğ unda,
işçi kontrolü kaçı nıl maz olarak bir maskaralıktı. Örneğin, Ocak
ı 9ı B'de demiryol u idaresi bir işçi komitesine emanet edi l m işti ve
bi rkaç ay içinde yollar çökecek duruma gel mişti. iş komiteleri
kura l la ra uymayan işçileri disipline etmekten acizd i. Eğer bir ko
m ite bunu başarırsa seçimlerde kaybediyor ve yeri ne bir yenisi
geliyordu. Üç ay içinde demi ryollarının kontrolü işçilerin el lerin
den alınmış ve tüm d iktatörce güçlerin kendisine verildiği Ko
münikasyon Komiserliği a ltında merkezileştirilmiştir. Diğer işlet
meleri işçilerin ellerinden almak için kamulaştırmayı genişleten
kara rlar çıkarıldı ve işletmeler devlet kontrolü altına alındı.
işçi kontrolünün çökmesinin a rd ı ndan yeni bir endüstriyel di
siplin geldi: tek adam yöneti mi ve komü nist ol mayan uzmanların
istihdam ed i l mesi. Daha öneml isi, deneyim Bolşevik partide,
send ikaların bağımsız rolünün ve pa rti içindeki demokrasinin
ni hayet bitmesiyle sonuçlanan bir tartışma başlatmıştır.
ı 920 yılı Devri m'in krizini göstermiştir. işçi sın ıfı tükenmiş,
demoralize olmuş, yarı yarıya azalmıştır. E. H. Carr ve lsaac De
utscher'in ka bul ettiği gibi, serbest bir seçimde Bolşeviklerin
iktidardan d üşecekleri m u htemeldir. Lenin'in ve Troçki'n in güçlü
iradeleri nin, işçilerin demokrasisi pahasına Bolşevikleri kurta rd ığı
nokta bud ur.
Mesele, Komün ist partinin Sekizinci Kongre'sinin temel prog
ramında ekonominin yönetimini send ikalara aktarmaktan bah
seden bir maddeye, "Sendikaların Rolü Hakkında" adlı bir broşür-
MARX'DAN BAŞLAYAN IKI YOL 419
end üstri nin işçi kontrolü ve parti içindeki demokrasi. Endüstri nin
işçiler tarafı ndan örgütlenmesi "komünizmin esasıd ı r," demiştir.
Önemli mevkilerdeki işçilerin sayısı yüzde 1 7'yi nad i ren geçerken,
parti orta sınıf g rupların ve köylü lerin hakimiyeti altındadır. "işçi
ler sormaktadır: biz kimiz? Biz gerçekten sı nıf diktatörlüğünün
dayanağı m ıyız, yoksa parti etiketinin g üvenli kıl ıfı içinde kitleler
le tüm bağ larını kopararak kendi politikalarını uygu layan ve bi
zim fı krim ize ve yaratıcı yetenekierimize değer vermeksizin en
d üstriyi kuranlara destek olmak için h izmet veren itaatkar bir
sürü müyüz?" Bir adım daha attı. End üstri nin sadece sendi kalar
tarafında ve yerel idarenin de işçiler tarafı ndan kontrol edilmesini
talep etmekle kalmadı, bürokrasinin çoktan berid ir ülke hayatını
boğduğunu belirtti. Bunun nedenini pa rti nin eleştiriden korkma
sı, karşı d üşünce avcı lığı, inisiyatifi ve tartışmayı boğması olarak
açıklamıştır. "Düşünce özgürlüğü ol madan kişisel faaliyet olma
yacaktır."
Fakat pa rti demokrasisini genişletmek için o dönemde her
türlü şans, ki bu şanslar azd ı, Kronstadt denizcileri tarafı ndan
heba ed ilmiştir. Kronstadt denizci leri, Leningrad yakın ları ndaki
deniz üssünden Ekim Devrimi'nin başlangıç işa reti ni vermişlerd i.
Onların desteği Bolşevikler için belirleyici olmuştu. Şimdi partinin
artan merkezi kontrolünden rahatsız olan denizciler isyan ettiler.
Len ingrad'da patlak veren greviere destek verdikleri ni belirterek
serbest seçim istedi ler. Lenin ve Troçki h ızla harekete geçti. De
n izciler d u rd u ruldu ve "düzen" yeniden kuruldu.
isyan parti liderlerine pa rti içi ndeki demokrasinin tolere edi
lemeyeceğ ini açık bir şekilde göstermiştir. işçi muhalefeti ile (ço
ğunluğu köylü ai lelerden gelen ve köylü sempatiza n ı olan)
Kronstadt denizcileri arasında hiçbir bağlantı olmamasına rağ
men muhalefet isyana teşvikle suçla nd ı. Parti içindeki kontrol
sıkılaştırıldı, hizipler feshedildi, eleşti riler engel lendi. Lenin'in ve
Zinoviev'in bile feshed il mesi için oy kullandıkları Tsektran yeni
den kuruldu. 1 92 1 Mayıs'ındaki Rus sendikaları kongresinde
(sonradan Marx-Engels-Len in Enstitüsü'nün başkanı olan) D.
Riazanov'a ait son m u ha lif ses susturu ldu. Riazanov, kongre için
kara rlar hazırlayan parti hizibi ne uzlaşma politikası önerdi. "Sen
dika hareketi nde yönlendirici personelin seçiminin Parti'nin ge
nel kontrolü altında yap ı l ması gerektiğini" kabul etti. Fa kat parti
nin "her şeyden önce liderleri nin seçimi örgütlü kitleler tarafın-
MARX'DAN BAŞLAYAN IKI YOL 423
kese aynı veya yüzdelik a rtışlar yoluyla böl üşümler) hepsi fabri
kada adil m ua mele meselelinde işverenin değil, işçilerin hakkani
yet a n layışlarının zaferini ispatlamaktadı r.
Fakat kontrolün diğer tarafında, bizzat iş sürecine meydan
okuma kon usunda send ikal birlikler başarısız ol muşlard ı r. Bugün
Amerikan fabrika işçisi -ve muhtemelen diğer ülkelerdeki fabri
ka işçileri- hakkındaki en bel irgin gerçek işe olan i lgisizliktir. Çok
az kişi "iş"ini kendini gerçekleştireceği bir yer olara k düşünmek
tedir. Genelli kle işyeri samimiyeti, şakalaşma, dedikodu, siyaset
yapma veya g rup dayanışması yaşanmaktad ı r. Fakat bireyin
yapması gereken g ündelik görevlerden oluşan işin kendisi her
hangi bir motivasyondan yoksun, kaytanlacak veya mümkün
olduğu nca hızlı bitiri lecek bıktırıcı bir angarya olarak görül mek
tedir.
Birl i klerin iş sürecine karşı gelmeleri, bir bütün olarak topluma
radikal bir şekilde karşı gelmemelerini gerekti rir. Çünkü endüst
rinin yerini veya fabrikanın büyü klüğünü sorg u lamak sadece
idari i mtiyazları sorgulamak değil, başlıca düşüncesi maliyetleri
azaltmak ve üretim i a rtı rmak olan tüketim ekonomisinin mantı
ğını sorgulamaktır. Dahası, herhangi bir tek işletme rekabetçi bir
durumda rakiplerinin arkasında kal madan, iş a kışını kabul ederek
maliyetlerin i nasıl artıra bil ir? Fakat bu sadece "kapital ist" toplu
mun başa rısıziiğı değild i r. Sosyalist toplumlarda, maalesef, iş
sürecinin anlamı üzerinde düşün meye dair neredeyse hiçbir
yaratıcı g irişimde bulunulmam ıştır. Azı n l ı k di ktatörl üğ ünün sü
ratli end üstrileşmeyi h ızlandı rmaya çalıştığı Komünist ülkelerde
işçiler üzerindeki etki daha şiddetli olm uştur.
Hayat sta ndartlarının acınacak kadar düşük olduğu azgelişmiş
ülkelerde işin işçiye daha anlamlı kılı n ması için üretimin feda
edilmesinden bahsetmek bile zordur. Yine de bunlar ve/veya
şartlarına bağ lana maz, bağlanmamalıdır. Mühendisler verimlilik
hesa pları nın çok ileri götürül mesi -işin en küçük parçalarına
ayrılarak tamamen monoton laştı rıl ması- hali nde kendi kendile
rine zara r verd ikleri ni öğrend iler. Soru her za man "ne kadar" so
rusud ur. Fakat bu soru hesapların önüne kon u l malıdır.
Değişimierin mümkün olduğunu görmek için makine süreci
nin kaderci liğini kabul etmek veya otomasyanda yeni ütopyalar
beklemek gerekmez. Bu değişimler, büyük işçi kitlelerini işyerine
taşı makta n çok, işi işçilerin ayağ ına getiren gerçek bir özerk yö-
430 IDEOLOJININ SONU
("çünkü benim fikrime göre, kabul edilmiş bütün [felsefi] sistemler ger
çekdışı ve güzel bir manzara görüntüsü arkasında kendi yarattıkları dün
yaları temsil eden birer sahne oyunundan başka bir şey değildir") olarak
adlandırmıştı r. Sosyal bilimlerde ideoloji ile ilişkili olarak çarpıtma fikri ta
rihinin bir tartışması için bkz. Reinbard Ben d ix, Social Science and Distrust
ofReason, (California Üniversitesi Yayın ları, 1 95 1 ).
434 IDEOLOJININ SONU
rih, Hegel için olduğu kadar Marx için de i nsanın doğayı fethet
mesi ve bütün mitolojilerin ve doğaüstü güçlerin yok olması
sayesi nde toplumu "daha yüksek aşamala ra" ulaştıran mantığın
ilerici bir şekilde gözler önüne seril mesidir. Bu nedenle doktrinin
"hakikat"i tarihin gelişimine olan "uyg u n l u k derecesi"ne göre
bel irlen melidir ki bunun prati kteki anlamı "hakikat"in devrimin
ilerlemesine katkıda bulunup bulunmadığına bakı lmaksızın beli r
lenmesid ir.
"Fiki rlerin sosyal determi nasyonu" teorisinin birçok zorluğu
bulu nmaktad ır. Bunlardan bi ri, bi limin rolüdür. Marx doğal bilim
lerden, ideolojiler olarak bahsetmed i. Yine de birtakım Marksist
ler, özellikle 1 930'1arda Sovyetler Birl iği'ndeki ler, bir "burjuva
bilimi" ile bir "burjuva fiziği" ve bir "proletarya bilimi" ile bir "pro
letarya fiziği" old uğunu iddia etmişlerdir. Böylece, Albert Eins
tei n'ın rölativite teorileri "idea l ist" old u kları için saldı rıya uğra mış
tır. Ve bugün Sovyetler Birliği'nde "burjuva fiziği"nden hemen
hemen hiç ki mse söz etmezken, Sigmund Freud'un teorileri idea
l i st olarak resmen kınanmaktadır. Ancak bi lim sınıfa bağl ı değilse
de, bu sosyal bilim ler için de aynı şekilde doğru m ud ur? Bilimin
özerkliği soru nu Marksist düşüncen in asla tatminkar bir şekilde
çözemed iği sorunlardan biridir.
ikinci bir zorluk, bir grup fikir ile bazı "sı nıf" hedefleri a rasında
bire bir il işki olduğu determinist varsayı mında yatmaktad ı r. Ancak
d u ru m her zaman böyle değildir. Ampi rizm genellikle li beral
a raştırmayla ilişkilend irilm iştir. En "radikal" ampi rist olan David
H u me i ng iliz kral ı na bağ lılık taraftarıydı ve yeni bir toplum plan
ları için gösterilen rasyonalist ça balara karşı çıkan Edmund Burke
Muhafazakar'dı. En derin materyal istlerden biri olan Hobbes bir
kralcıydı ve Büyük Britanya'daki idealist yeniden canlanmanın
liderlerinden biri olan T. H. Green bir l i beraldi.
Üçüncü zorl u k ise sınıfın tan ı mıdır. Marx'a göre (eseri nde sını
fın hiçbir zaman güçlü bir şekilde ta nımlanmamış olmasına rağ
men) topl umdaki önemli sosyal ayrı mlar m ü lkiyet böl üşümün
den kaynaklan maktad ı r. Anca k politik-teknolojik bir d ünyada
m ü l kiyet giderek artan bir şeki lde iktidarın ve hatta bazen zen
ginliğin beli rleyicisi olarak etkisini kaybetmiştir. Hemen hemen
bütün modern topl umlarda mesleğin belirleyici bir faktörü ola
ra k tekn ik yetenek mirastan daha önem li olmaktadır ve siyasi
iktidar, iktisadi iktidardan önce gelmekted ir. O za man sın ıfın
BATI'DA IDEOLOJININ SONU 437
dir," form ülünün felsefi doğru luğuna i kna olduğunda Rus m utla
kıyetinin destekçisi haline gelmişti. Fakat ona Hegel'in düşü nce
sinin aksi yönde bir eği lim içerdiği, oradaki "olan"ın diyalektik
olarak farkl ı bir şekilde geliştiği gösterildiğinde bir gecede dev
rimci kesilmiştir. Rufus W. Mathewson şöyle eleştirmektedir: "Be
li nsky'nin dönüşü fi kirlere yönel ik hem i htiraslı hem ileriyi göre
meyen bir tutumu göstermektedir. Bu tutum fikirlere yazlı nca
yüzeysel bir ilgi temelinde ya klaşmakta ve onla rı kaçınıl maz ola
rak araç d u rumuna indirgemektedi r."166
ideolojiye gücünü veren şey i htirasıdır. Soyut felsefi a raştırma
bütün fikirleri rasyonalize edebi lmek için ihtirası ve şahsı ortadan
kaldırmaya çalışmıştır. ideolog için haki kat eylemde ortaya çıkar
ve deneyime anlamını "dönüştüren an" verir. ideolog düşüncede
değil, "davranışta" hayat bulur. Aslında ideolojinin fonksiyonu
hakkında g izli kalmış en önemli gerçeği n heyecan yaratmak ol
duğu söylenebilir. Dinden (savaştan ve mill iyetçilikten) başka,
duyg usal enerjiyi kanalize etmenin birkaç yolu vard ı r. Din duygu
sal enerjiyi sembolize etmiş, boşa ltmış ve dünyadan a l ı p ayinlere,
komü nyonlara, dini törenlere, ma betiere ve sanatlara dağıtmıştır.
ideoloji bu enerjileri eriterek siyasete ka nalize eder.
Fakat d i n en etkili haliyle bir töreydi. insanların ölüm mesele
siyle mücadele etmelerinin bir yol uyd u. Güçlü ve kaçı nılmaz
ölüm korkusu ve da hası, şiddetl i ölüm korkusu i nsan gücünün
parlak, etkileyici, bir anlık rüyasını param parça eder. Hobbes'un
beli rttiği gibi, ölüm korkusu bilincin kaynağ ıdır. Şiddetli ölümden
kaçınma ça bası ise hukukun kaynağıdır. Cennete ve cehenneme
inanmak, gerçekten inanmak mü mkün olduğ unda, ölüm korku
sunu birazı hafifletebilir veya kontrol edebi lir. Böyle bir i nanç
olmaksızın, geriye sadece ben liğin ta mamen yok oluşu kal ır.167
Son yüzyı lda dini inancın ve ahlak kura l larının zayıflamasıyla,
bili nçsizce ifade edilen tamamen yok oluş olarak ölüm korkusu
mu htemelen a rtmıştır. Aslı nda zamanımızın ahlaki mizacında
dikkat çeken i rrasyonelliğin keşfedil mesi bir neden olarak i leri
sürülebilir. Elbette ki fa natikl ik, şiddet ve gaddarl ı k insa n l ı k tari
h inde görül memiş şeyler değildir. Fakat bu tür aşırılıkların ve kitle
duygularının dini bağ lılık ve pratik yoluyla yer değiştirdiği, sem
bolize edildiği, dışa rı boşa ltıldığı ve dağıtı ldığı bir çağ vardı. Şim
di yal nızca bu hayat var ve diğerleri nin tahakkü mü altında benli
ğin ifade edi lmesi mü mkün -bazılarına göre mecbur- hale
440 IDEOLOJININ SONU
maktır. Bu kendi yurttaşları nın kaderine duya rlı olan eski ve yeni
devri mcilerin her nesilde tekrar keşfettikleri bir hi kmettir. Palon
yal ı cesur filozof Leszek Kolakowski'n in yazd ığı dokunaklı bir
d iyalogda bir başkah raman şöyle demekted ir: "i nsan türünün
a hlaki ve entelektüel hayatının iktisadi kanunları ta kip ettiğine,
yan i bugün tasarruf ederek ya rın daha fazlasına sahip olabi lece
ğ i mize, hakikatin zafer kazanması için bugün can l ı ları kullan ma
mız gerektiğine veya soyl uluğa ulaşmak için suçtan yara rlanma
mız gerektiğine asla inan mayacağ ı m."
Entelektüeller, "gelecek"le olan deneyi m lerinden, hüma nizm
talepleri ni beli rttikleri zaman, Polanya'nın "çözülmesi" sırasında
yazı lan bu satırlar, şu an ki insan türünü vaat edilmiş bir gelecek
için feda edebilecek eski bir devrimeiyi yeniden ele alan yüzyıl
önceki bir diyalogda Rus yazarı Alexander Herzen'in protestosu
nu yankılamaktad ır: "Karyatitlerin bir gün başkalarının dans et
mesi için açılan bir alana destek old ukları hazin rollerinden dolayı
bugün hayatta olan bütün i nsanları gerçekten kınamak istiyor
musunuz? Bir tek bu bile insan lara bir uyarıd ı r: sonsuzca uzak
olan hedef, aslında bir hedef değild i r, adeta bir tuzaktır. Hedef,
en azından, emekçi nin ücreti kadar veya ya pılan işten a l ı na n zevk
kadar ya kın olmalıdır. Her çağ ı n, her nesli n, her hayatın kendine
a it bir olgunluğu vard ı r. . ,''1 69
Sonsöz, 1 988:
Ideolojinin Son u nun Yeniden Değerlen
'
dirilmesi
içeriklerinden çok, adları daha iyi bili nen kita plar vard ı r. Benimki
bunlardan biridir. Çeşitli eleştirmenler, genellikle Sol'dan, altmış
ların ortasındaki rad i kalizmin yüksel işi nin kitabın tezini çürüttü
ğüne işaret etm işlerdir. Diğerleri de eseri "teknokratik" düşü nce
nin veya "statü ko"nun "ideolojik" bir savu nması olarak görmüş
lerd i r. Birkaçı ise daha gülünç bir şeki lde kitabın ideallerin siya
setteki rolüne saldırdığına inanmıştır. Kitap bunlardan hiçbiri
değildir.*
Kitabın çerçevesi "EI Iilerdeki Siyasi Fiki rlerin Tükenişine Dair"
a lt başlığıyla oluşturulmuştur. Ancak son böl ü m geleceğe bak
makta d ı r. Genç sol-kanat entelektüellerin ideoloji için tekra rla
nan arzuları n ı gözlemledikten sonra yeni esinlen melerin, yeni
ideoloji lerin ve yeni tanımlamaların Üçüncü Dünya'dan gelece
ğini söyledim. Şöyle yazd ım:
olarak gelişen rolü; aile kapita lizminin parça lanması (Marx'ın asla
ta rtışmad ığı bir ta rz) ve yönetici bir g rubun mül kiyet sahibi bir
sın ıftan ayrıl ması; kişisel borçtan korkan kırılgan bir toplumdan
hedonist bir tüketim toplumuna geçil mesi; siyasette bir güç ola
rak statü g ruplarının yükselişi; ve mesleki ka lıplardaki (endüstri
yel işçi sınıfı nın daralması, send ika üyeliğinin hiç ilerleme kay
detmemesi ve topl umun sınıf ya pısındaki) temel değişimlerd ir.
Eğer doğru bir şekilde ta nımlanırsa, yapısal değişimierin ortaya
çıkmaları uzun bir za man alır, ve özellikle meslek ve sınıf üzerine
yaptığ ı m bu ana lizierin ve ulaştığ ı m sonuçların yirmi beş yıldan
daha fazla bir zaman sonra doğrul uklarını koruduklarını belirt
mek beni m için oldukça tatm in edicid ir.
Kitabın üçüncü kısmı, inançları ve bir tür inanç sistemi olan
ideolojinin sekü ler bir din olarak kristalize olmasını ele almakta
d ı r. Ancak açıkçası buradaki analizden, tondan ve beni m kuşağı
rnın deneyi m lerinin i nsan doğası ve tarih hakkındaki bir yargıyla
kaynaşması nın yoğunluğundan, tarafsız bir i lgiden daha fazlası
ortaya çıkmaktad ı r. Birçokları gibi ben de erken bir yaşta ( 1 932'
de on üç yaşı mda) Genç Sosyalist ha rekete katıl m ıştı m. Otuzlarda
ve kırklarda yaşam, korkuyla kaplı bir keder yuvasıyd ı. Tüm me
deni hayal gücünün ötesinde bir barba rlı k olan Nazi ölüm ka mp
ları; bütün ütopyacı görüşlere bir kasvet havası veren Sovyet
toplama ka mpları va rd ı. Bunları kim, nasıl açıklayabilirdi? Sid ney
Hook'un gel iştirdiği natüralist bir görüş, bunların o toplumların
kültürel kal ı pları tarafı ndan şekiilendirildiğini ve bu nedenle ayrı
calıklı tarihsel birer fenomen olduklarını ileri sürmüştür. Bu görü
şün ka rşısı nda, bu tür dehşet veren davranışlarda insan doğası
nın tekrarlanan ikiyüzl ü l üğünü gören Rei nhold Niebuhr'un mo
dern zamanlarda homo duplex olarak özünde sonsuzluk arayan
ve sonlu luğun sınırları n ı aştığ ında putperestliğe varan neo
Augustin'ci insan görüşü va rd ı . Ben ve arkadaşlarım için Nie
buhr'unkisi daha i kna edici bir açıkla mayd ı . Burada yazd ığım gibi,
"Bizim kuşağımız kötü mserl ikte, şerde, trajed ide ve ümitsizlikte
h ikmet bulan bir kuşaktı."
Bunlar a rasında, kitle hareketinden, siyasetteki duygudan, ih
tiras ve nefret siyaseti nden korku doğdu. Ve bu, hayatım boyun
ca görüşleri mi şekillendirdi. i l k görüş biçimim Birleşik Devlet
ler'deki bir popülist ha reketler araştırması ta rafı ndan ol uşturul
muştur. Ve bu görüşlerim ilk hal iyle bu hareketlerin komplocu
SONSÖZ, 1 988 455
d ü nya görüşünün keşfiyle değil, çarpıcı bir şeki lde Nazi ideoloji
sini haber veren anti-semitizmlerinin ve Jahudileri parayla özdeş
leşti rmeleri nin keşfedilmesi a racı lığıyla şeki llenmiştir. Ancak bu,
popülizmde sadece tarımsal bir rad i ka l izmin erdemli bir şeklini
gören, Birleşik Devletler'deki "ilerici" tarihçiler tarafından bastı
n i masa da genellikle görmezden gelinmiştir:
Bu korku, N iebuhr'un "ahlaksız topl umda ahlaklı insan" dedi
ği, etik ve siyaset gerilimini inceleyen Marksist Sosyalizm ve Birle
şik Devletler (Marxian Socialism in the United States) ( 1 952) adlı
monografimde ifade edilmiştir. Ku llandığım kontrol metaforu
"dü nyada yaşayan fakat onun bir parçası ol mayan" (sadece bi
reysel bir kişi değil) siyasi bir hareketin ikilemidir. Bolşevik hare
keti ne bu d ünyadadır, ne de bu d ü nyanın bir parçasıd ı r ve bu
nedenle "olağan" (onlara göre "burjuva") ahlak sorunlarından
kurtulm uşlardır. Böylece terör ve cinayet dahil her yol mubahtır.
Devam eden gerçeklikle bug ün burada yaşayan sendika hareketi,
topl uma olan soru mlulu kla rını yerine getirmek zorundadır. Fakat
kapitalist topl umu reddeden sosyalist hareket, toplumu g üçlen
direbilecek sorumluluk davran ışları ndaki ikilem tarafı ndan ken
dini havada ası lı halde bulmuş ve böylece siyasi teolojisiyle çe
lişmiştir. Ve bu nedenle kend ini genel likle felç olmuş bir durum
da bulmuştur:·
Bu fikirler ilk olarak 1 944'de bir makalede ifade edilmiş ve Richard Hofts
tadter tarafından fark edilmiştir. Sonradan kendisi şunları yazmıştır: "Bu,
popül izmin bu konuda kazandığı hoşgörünün bir özelliğidir ki Carey
McWilliams imtiyaz için bir Maske: Amerika'da Anti-Semitizm'de ( A Mask
for Privilege: Anti-Semitism in America) (Boston, 1 948) eski Amerikan anti
Semitizmini bir üst sınıf fenomeni olarak ele almaktadır." Anti
Semitizmin yükselişine dair tarihsel açıklamasında Greenback-Popülist
geleneğinden bahsetmemektedir. Daniell Beli, 'Amerikan Yahudi Düş
manlığının Kaynakları,' Yahudi Hududu, C.XI (Haziran 1 944) s. 1 S-20'de
çağdaş anti-Semitistlerle eski Popülist gelenek arasındaki herhangi bir
ilişki olduğunu fark eden birkaç yazardan biridir." Richard Hofstadter, Re
form Çağ1(The Age of Reform) (New York: Knopf, 1 955), s. 80-8 1 , n. 3.
•· ikinci Dünya Savaşı'ndan önce bu tür bir temel mesele "burjuva" hükü
metlerine geçme sorunuydu. 1 938'de Sosyalist Enternasyonel (Avusturya
Marksizminin saygıdeğer lideri Otto Bauer tarafından başlatılan ve ar
dından Rus Menşevik Theodor Dan ve Fransız solcu Jean Zyromski tara
fından sürdürülen) burjuva kabine koalisyonlarına herhangi bir sosyalist
katılımı, sosyalizme ihanet olarak kınayan sözde Bauer-Dan-Zyromski te-
456 IDEOLOJININ SONU
zini tartışmıştır. Ancak ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra bir sosyalist parti
liderinin şu veya bu dönemde bir koalisyonda başbakan olarak hizmet
etmediği bir Batı Avrupa ülkesine rastlanmamıştır. Bunla rın en başarılısı,
ortak bir Sosyalist-Katalik koalisyonunun otuz yıldan fazla bir zaman yö
netimde kaldığı Avusturya'dır.
Weber'in makalesinin son sayfaları bana daima, Weber'in onaylamadığı
n ihai hedeflere siyasi bir adım atan bir gençle gizli bir diyaloğu gibi gel
miştir. "ilk Aşk ve Eski Keder (First Love and Early Sorrow)" (Partizan Dergi
si, 4, 1 98 1 ) başlıklı makalemde bu ahlaki dedektif hikayesinin çözümünü
ve bu gizli yüzün, Georg Lukacs'ın yüzü olduğunu söylüyorum.
SONSÖZ, 1 988 457
miştir:
Bu siyasi gelişmeler teorik araştırmalar tarafından da destek
lenmiştir. Alman sosyolog Ra if Dahrendorf, Endüstriyel Toplumda
Stmf ve Smtf Mücadelesi (Class and Class Conflict in lndustrial Soci
ety) (Amerikan baskısı, 1 959) adlı kitabında ikinci Dünya Sava
şı'ndan önce olduğu g ibi, kutuplaşmış bir topl umda a rtık bir sınıf
ayrı m ı olmadığını ileri sürmüştür. "ideolojik yönelimli on doku
zuncu yüzyıl partisinin dara l ması" konusu Colum bia'da siyasal
felsefede Franz Neumann'ın halefi, Fran kfurt Okulu'nun eski üye
si Otto Kircheimer tarafı ndan ( 1 957'de) vurgulanmıştır. Belki de
en çarpıcı olan, 1 930'1arda entelektüel kam uoyu nu ka pita l izmin
kaçı nılmaz çöküşüne ve sosyal izmin gerekl iliğine i kna etmede
son derece etkili i ki adamın entelektüel döneklikleridi r. Bunlar
dan biri, Geleceğin iktidar Mücadelesi (The Coming Struggle for
Power) adlı eseri iktisadi Bunalım döneminde en çok satan kitap
lar a rasında olan ingiliz yazar John Strachey ile Amerikan Kapita
lizminin Çöküşü'nde (Dec/ine of American Capitalism) (1 932) geri
dönüşü ol mayan bir krizin azalan kar oranından dolayı çıktığını
i leri süren Lewis Corey'd ir. Yirmi yıl sonra her iki adam da, Co
rey'i n beli rttiği gibi, "devletçi" olmaksızın karma ekonomi ve
iktisadi planlama ta raftarı olmuştur:·
***
tap -veya daha çok başlığının sembol ize ettiği tez- Lionel
Trilling ile birlikte (Tri lling'i n, Jacques Barzunve ve W. H. Auden'le
birlikte başkanlığını yaptığı Yüzyıl Ortası Kitap Kulübü tarafı ndan
seçilmişti), Arthur Schlesinger, Jr. ve David Potter gibi tarihçiler
ile i ktisatçı Robert Heilbroner tarafından övü lmesine rağmen
birçok radikal yazarın saldırısına uğramış ve yirmi beş yıl boyunca
tartışmalı bir şekilde kalmıştır: "Aslında," diye yazar Howard
mesi nin" veya iktidarlar a rası ndaki iktisadi rekabetin bir yansı ma
sı olmadığı, fakat m i lletler arasındaki ta rihi çatışmaların bir sonu
cu oluğu tartışmasıyla ilgi lenmemiştir.' Hiç kimse özel mülkiyetin
tekn ik yetenek karşısında rolünün azaldığı iktisadi i ktidarın tabia
tındaki yapısal değişim lerle veya topl umun mesleki temeli olara k
proletaryanın yeri ni a l a n yükselen "maaşlı kesim"in yükselişiyle
de ilgi len memişti. Brick'in bel i rttiği gibi: "Beli' e yöneltilen eleştiri
lerin hiçbiri nin onun sosyalizmin a rtık Batı lı end üstriyel toplum
sorunlarıyla ilgisi kalmadığı yönündeki temel tartışmasına doğ
rudan karşı çıkmaması old ukça çarpıcıdır."
Kitap neden bu kadar çok "yanlış okundu". Bunun entelektüel
nedeninin, yalnız bir soruna veya ka rmaşık sorunlara bir tek çö
züm getiren bir form ülasyon ortaya koyma konusundaki isteksiz
liği m olduğuna inan ıyorum. Modern bir toplum (kısmen kültür
ve sosyal yapı a rası ndaki kopukl u klardan; kısmen de mül kiyetin
ve tekni k yeteneğ i n iktidarın temel i olması gibi çakışan bi rçok
sosyal formun "bir a rada yaşamasından" dolayı) çok fa rkl ı akımlar
içerir. Amacım daima ("kapita lizm" gibi) bir tek kavra msal a nlayış
tan kaçı nmak ve karmaşıkilkiara göre ana litik ayrımlar ya pmak
olmuştur. Bu analitik ayrımlar kitaptaki hemen hemen her ya pısal
değişim tartışmasında bulunmaktadır. Bu nedenle polemikçi
ne gelm iştir.*
' i roni tekrar ediyor çünkü ironi, bu dönemin özelliğiydi. Newton ve Cleaver
SONSÖZ, 1 988 469
teklifler yoktu. Sosyal ist ideali, bir hayalet haline gel mişti. Ve aynı
şeki lde doğru olarak bu yazarların hiçbiri -ve çırakları arasında
onları okuyan birkaçı- Stal i nizmin tabiatıyla veya toplumu ve
insanı dönüştürmek için topyekun i ktidar kullanımında idealiz
m i n yaziaşması hakkında N iebuhr tarafından ortaya konulan
traj i k paradokslarla açıkça yüzleşmemiştir. Bu yozlaşma, 1 975'de
d ürüst Pol Pot'un hükümdarlığı sırasında Ka mboçya'yı kızıla bo
yamıştır.
***
ideoloj i k güç olara k sunmaktadı r," toplum tarafı ndan genel men
faati korumak ad ına oluşturu l masına rağ men "kend ini toplum
dan bağı msız hale getirmektedir. Aslında devlet ne kadar çok
böyle olursa, o kadar çok bel irli bir sınıfın organı haline gelir, bu
sınıfın üstün lüğünü o kadar çok doğrudan dayatır." Bu ifade Po
lonya'da devleti n toplu mla, yani rejimin işçi sınıfıyla ve namenk
fatura'nın Sovyetler Birliği'nde yen i i mtiyazlı sınıfın topl u m u n
geri kalanıyla o l a n i l işkisinin bir form ülasyonu olabilir k i ol muş
tur.*
Marksizmin ideolojisi, gelişmiş Batı topl umunda kapital ist ve
işçi a rası ndaki kaçı n ı l maz kutuplaşmada akıl ma rifeti sayesinde
zoru nlu bir sonuç olarak proleta ryan ı n zaferine olan inançtır. Bu
inanç sistemi olarak "zoru nluluk krallığ ından özgürlük kral lığına
sıçra ma" kehaneti nde bulunan Augusti n'ci parousia'nın yerine
geçen tarih felsefesidir." Bu yan ı lsamalara hala inanan biri var
mı?
Fakat farklı b i r entelektüel ve teorik mesele söz kon usudur.
Marksist sosyolojinin temel teoremi esasen (au fond) şöyledir:
sosyal yapın ı n tamam ı sınıf ya pısıdır ve sınıf, kültür analizi için
dahi siyasetle ilgili bir birimdir. Hemen hemen bütün topl u mlar
da, özellikle Batı'da, çarpıcı olan sadece endüstriyel işçi sınıfı n ı n
hızla daralması değil, aynı za manda sosyal bölünmenin temel
ekseni olarak iktisadi s ı n ıfın da parçalan masıd ı r. Her toplum (Ja
ponya istisnadır) büyük azı n l ı k ka rışımlardan oluşan "çoğ ul bir
toplumdur." Ve cinsiyet, yaş, din, eğiti m ve meslekten ayrı olarak
etnik ki mliklerin grup bağlılığı için g iderek artan bir şekilde bel ir
g i n oldukları görün mektedir. Ve g ruplar a rasındaki etn i k, dilsel
veya dini eksenlerdeki çatışmalar kültürel/siyasi ki mliklerin kay
nağı olarak görünmektedir. Yine de Komünist Manifesto'da Marx
şöyle yazm ıştır: "insa nlar a rasındaki u l usal farkl ıl ıklar ve d üşman-
düşüncelerle o kadar dolu olan biri duyduğu veya okuduğu her yeni fikri
selamlar ve onları kendi zincirinin şekli içerisine yerleştirir" (kendi serbest
tercümem; ilk referansı Melvin J. Lasky'e borçluyu m).
Teşekkür
Borçlara teşekkür, yazar için bir zevktir fakat okur için genellikle
bir yüktür: sorumluluklarımı dengelerneye çalışacağım.
1 . Kitle iletişim inde, kitle fikrinin tarafsız bir tartışması için bkz., ör
neğin, Paul F. Lazarsfeld ve Patricia Kendall, "Ortalama Amerika
lının iletişim Davranışı (The Communication Behavior of the Ave
rage American)" Kitle iletişimi (Mass Communication) içinde, yayı
na hazırlayan Wilbur Schra m m (U rbana, l l l., 1 949).
2. Herbert Blu mer, "Ortak Davranış (Co/lective Behavior)," Sosyoloji
ilkelerinin Yeni Taslakları (New Outlines of the Principles of Socio
logy) içinde, yayına hazırlaya n A. M. Lee (New York, 1 936). Daha
başka tartışmalar için bkz. El iot Friedsen, "Araştırma ve Kitle Kav
ramı (Research and the Concept of the Mass)," Amerikan Sosyoloji
Dergisi, Haziran 1 953.
3. Jose Ortega y Gasset, Kitlelerin Ayaklanması (The Revolt of the Mas
ses) (New York, 1 932), s. 1 8- 1 9, 39.
4. Friedrich George Juenger, Teknolojinin Başarısızlığı (The Failure of
Technology) (Chicago, 1 948).
S. Karl Mannheim, Bir Yeniden Yapılanma Çağmda insan ve Toplum
(Man and Society in an Age of Fleconstruction (Londra, 1 940) s. 53-
67. Mannheim analizini tamamlamak için başka birçok kavra m
kullanmaktad ır. Modern toplumun, belirsiz fakat Ortega'nın "kit
leleşme" fikrine ya kın bir kavram olan "kökten demokratikleş
me"ye dayanmakta olduğunu söylemektedir."Kökten demokra
tikleşme," yani kültürün herkese ait olması gerektiği ve her insa
nın kanaatinin en az başka bir insa nın kanaati kadar iyi olduğu,
kültürü devam ettiren yaratıcı el iderin h içbir fonksiyonu kalma
dığı fikri.
6. E mil Lederer, Kitlelerin Durumu (The State of the Masses) (New York,
1 940), s. 23-40.
7. Hanna h Arendt, Totaliteryanizmin Kökenieri (The Origins ofTotalita-
498 IDEOLOJININ SONU
ğ ıyla bile bile ya nlış bir şekilde tanıtım yapmak, patent ihlali,
usulsüz işçi çalıştırmak, usulsüz fatura kesmek vs. bulunmaktadır.
Borç para veren şirketlerin etik dışı davran ışları, Serbest Tica ret
Komisyonu'nun, yanlış tanıtım, patent ihlalleri ve ticaretin kısıt
lanması gibi, savaş boyunca şirketlerin savaş za manı idari düzen
lemelerini ihlallerine yaptığı atıflar da eklenecek olursa, o zaman
hortumculuk da dahil olmak üzere beyaz yakalı suçların mali ma
liyeti "alışılagelmiş bir şekilde suç sorunu olarak görülen bütü n
suçların mali maliyetlerinden muhtemelen kat kat fazladır."
Sutherland'in tartışmasının mantıki hakl ı l ığ ı ne ol ursa olsun, sila h l ı
soyg u na uğrayan veya evi soyu lan bir kişinin bakış açısından so
nuç doğrudan ve derhal bir kayıptır. Bunun yan ı sıra, iş dü nya
sındaki zimmete geçirmeler ve sahtekarlıklar tıpkı bir vergi gibi
toplumsal yaygınlık kazanm ıştır. Bir kimse suçtan söz ettiğinde,
aklında kendisini doğrudan etkileyen bir şey vardır.
43. Kathryn Wolf ve Marjorie Fiske tarafından yapılan bir a raştırmada
bir çizgi roman hayranı, çizg i roman ka hramanının hayali koru
ması a ltında güvenlik haya l leri kuran, özgüvenden yoksun biri
dir. Güvensizl iğin rolüne dair bir endeks olan bu araştırma, nor
mal boyun altında olan çocu kların yüzde 52'sinin çizgi roman
hayran ıyken, normal boyun üstünde olan çocu kların yalnızca
yüzde 1 6'sının çizgi roman hayranı olduğunu bel irtmektedir.
44. Yüklemeden elde edilen gelir birçok sansasyonel açıklamada
rivayet edildiği kadar haya li olmasa da oldukça öneml iyd i. On
beş iskeleden a l ı na n rakamlar 1 950'de genel olarak yükleme işi
için 1 .807.000$, bir yüklemeciye ise ortalama 1 4.600$ ödendiğini
göstermekted ir. Ancak bu ortalamalar yanıltıetdlr. Teoride, yük
lemedler gel irlerini birleştiren ve alınan ücretleri eşit olarak bö
lüşen işçilerd ir. Bu en azından Uluslararası Liman işçileri Birliği ta
rafından sürdürülen ve sendika üyeliğini bu temelde gerekçe
lendiren bir hikayeyd i. Aslı nda, ağır yük kaldırma işini ya pan yük
lemeciler sadece (birçok iskelede hiçbir zaman işin başında d u r
mayan) yüklemed patronun veya ondan sonra gelen adamların
kira ladığı işçilerdi ve gelir dağılımı çok farkl ıyd ı. Çalışan bir yük
lemednin bir yılda 4.000$ ücret aldığı varsayı ldığ ında, Kayıkçı is
kelesinde işleri kontrol eden küçük bir grubun net geliri yı l l ı k
300.000$, Luckenback iskelesinde yıllık 1 80.000$, Küba Postası
iskelesinde yıllık 72.000$ olması muhtemeldir. Birkaç iskeleyi
kontrol eden küçük bir birlik daha sıkı bir şekilde bir araya gelir
ken, karlar da tabii ki daha yüksek olmaktaydı. Böylece, Bowers
506 IDEOLOJININ SONU
KARIŞIK MESLEKLER
H izmet işçileri 4.256 5.485 28,9
Özel-hanehalkı işçileri 1 .73 1 2.1 24 22,7
TARIM MESLEKLERi
Tarım emekçileri 3. 1 25 2.889 (-7,6)
ve ustabaşılar
Çiftçiler ve çiftlik 4.995 3.655 (-26,8)
kahyaları
hattı daha önceki h ızıyla aynı hızda çal ıştırıl ırsa, o zaman işçi,
otomobil iş istasyonunu geçmeden önce işini bitirebi lmek için
faa l iyetini "hızlandırmak" zorundadır. Fakat iş mesafesi aynı kalır
da, üretim hattı daha h ızlı çal ıştırıl ırsa, bir işçi hattın hızına yetiş
rnek için iş devrini 1 ,8 dakikadan daha az bir zama nda tamamla
mak zorundadır.
Bir şirket, üretim hattı nı daha hızlı ça lıştırmaksızın veya iş mesafesini
kısaltmaksızın işçi sayısını azaltarak faaliyetleri "hızland ı rabil ir."
Gereken işçi sayısı genell ikle başlang ıçta tahmin edilen iş mikta
rına ve bu nedenle bir a rabanın ta mamen monte edil mesi için
gereken zamana bağlıdır. Bu örnekte, tahmin 1 47.48 dakikalık iş
süresiydi. Ancak her bir işçi için iş devirleri eşit bir şekilde mesafe
lendirilebileceğinden dolayı (örneğin, bazı işlemler yalnızca 1 ,6
daki ka alabilir), bu durumda her bir otomobil için 7,32 dakika
olarak hesaplanan, işin doğasına özgü bir gecikme olacaktır.
1 54,80 dakika olan yeni toplam süre her bir istasyondaki iş devri
süresi olan 1 ,8 dakikaya böl ü ndüğü nde yaklaşık 86 işçiye karşıl ı k
gelmektedir. Fakat h e r bir işçin in gün boyunca 3 0 dakikalık bir
dinlenme hakkı olduğundan (ve çalışan işçi 30 dakikalık izni hak
ettiğinden) 450 dakika çalışıp nöbetieşe 30 dakika d in lenen işçi
ler, gün boyunca 1 5 işçiye bedel olmaktadırlar. 267 otomobil
üretmek için sürekli üretim hattında bulunan 86 işçi, nöbetieşe
dinlenen 6 işçi ve toplam 92 işçi gerekmektedir. (Hesaplamaları,
Birleşik Otomobil işçileri'nin Mühendislik departma nından Ro
bert Kanter'e borçluyu m.)
57. Mühendislerin görselleştirme tarzı ile modern sanatın ifade şekil
leri arasındaki il işki, Siegfried Giedion'un Makineleşme Yönetimi
Ele Geçiriyar (Mechanization Takes Command) (New York, 1 948)
adlı eserinde etki li olarak a nlatılmaktad ır.
58. Endüstriyel Medeniyerin Beşeri Sorunları'nda (The Human Problems
of an lndustrial Civilization) (New York, 1 933) bel irtilmiş, Harvard
Üniversitesi Yayınları tarafından 1 946'da yeniden yayımlanmıştır.
59. T. North Whitehead, Endüstriyel işçi (The lndustrial Worker)
(Cambridge, Mass., 1 938); F. L. Roethlisberger ve W. L. Dickson,
Yönetim ve işçi (Management and the Worker) (Cambridge, Mass.,
1 938). i kinci eser deneyin tamamını anlatmakta ve teorik olara k
kastettiği şeyleri ortaya çıkarmaktadır.
60. Açıklama şu halk h i kayesini a kla getirmektedir: Bir köylü küçük
kulübesinin dehşetli bir şekilde aşırı kala balıklığını rahibe şikayet
etmektedir. Rahip köylüye önce ineğini, bir sonraki hafta koyun-
512 IDEOLOJININ SONU
bın yal n ızca teorik yanlışliğmı değil, aynı za manda pratik tehli
kesini de anladım . . . .
"Komintern'in, Birleşik Komünist Partisi'nin ve onun l ideri
Yoldaş Sta lin'in, bu demir d isiplin için mücadelenin, Birleşik
Komünist Pa rtisi'nin uzun zaman önce ulaştığı Ma rksizm
Leninizm'den tüm sapmaları affetmemenin ve bunlarla uz
laşmayı reddetmenin yard ımıyla . . . "
ı 37. Leon Troçki, Karl Marx'ın Yaşayan Düşünceleri (The Living Tho
ughts of Karl Marx) (New York, ı 939), s. 6.
ı 38. Bolşevizmin apokaliptik iktisad ındaki rasyonal ite meselesine
nüfuz eden bir tartışma için bkz. Michael Polanyi, "Ta rihin Aptal
lığı (The Foolishness ofHistory)," Karşılaşma, Ekim ı 9S7.
ı 39. Karl Marx, Seçilmiş Eserler (Se/ected Works) (Moskova, ı 93S), ll,
474.
ı 40. Charles Rihs, La commune de Paris (Geneva, ı 9SS), s. 70-72, 244;
ayrıca Fra nk Jellinek, 1877 Paris Komünü (The Paris Commune of
1 87 7) (Oxford, ı 937), s. 398, 403.
ı 4 ı . Karl Marx, Gotha Programı'nın Eleştirisi (Londra, ı 943) özellikle s.
ı 2-1 3, 26.
ı 42. Karl Kautsy, Sosyal Devrim (The Social Revolution) (Chicago,
ı 902), s. 1 1 2.
ı 43. A.e., s. ı 26-27.
ı 44. Bütün alıntılar Lenin'in Toplu Eserleri'nden, C.XXI (New York,
ı 932); bkz. özellikle s. ı 84-89. Aksi belirtilmedikçe, vurgular bana
aittir.
ı 4S. Bu iddianın değişik yorumları için bkz. Alfred G. Meyer, Leninizm
(Cambridge, Mass., ı 9S7), s. ı 87-96. Ayrıca bkz. bu kitapta Le
nin'in, 'Rusya kapitalist devlet olmuş olsaydı geçiş süreci daha
kolay ol urdu' şekl indeki ifadesini içeren s. 37ı -72'deki dipnot.
ı 46. Lenin'in defterlerinden seçme parçalar ve onun Eleştiri üzerine
marjinal yorumları için bkz. Ek ll, Gotha Programı'nın Eleştirisi,
Marksist-Leninist Kütüphane baskısı, No. ı s (Londra, ı 933), s. 6S-
8S.
ı 47. Bu önemli pasajlar için bkz. Lenin, Toplu Eserler (Collected
Works), XX, Kitap ı , ı o ı ve XXI, Kitap 2, 28-29.
ı 48. "Bolşevikler Devlet iktidarında Ka lacaklar mı? (Wi l l the Bolshe
viks Retain State Power?)"dan, Toplu Eser/er, XXI, Kitap 2, 34-3S.
Rusya'daki işçi konseyleri tarihinin ve Rus hareketinin bu sorun
üzerindeki teorik uyuşmazlıklarının ilk sistematik anlatımı Oskar
Anweiler'in Die Rötebewegung in Russland: 1 905- 1 92 1 (Leiden,
ı 9S8) adlı eserinde bulunabilir.
ı 49. Bkz. Ro sa Luxemburg, Die russische Revolution, Die Aktion içinde,
Jhrg. ı 2 Heft, C.V, No. 6, 4 Şu bat ı 922. ingil izcede Sertram D.
Wolfe'un önsözüyle Rus Devrimi (New York, ı 940) adıyla yeniden
yayımlanmıştır.
ı so. Bkz. Komünist Enternasyonel Belgeleri, ı 9 ı 9-ı 947, C.l, ı 9 ı 9-
ı 922, Jane Degras seçkisi (Oxford, ı 9S6) içinde "K.E.'in Temel Gö
revleri Üzerine Tezler" ve Proleter Devriminde Komünist Parti'nin
NOTLAR 529
iDEOLOJiNiN SONU
E l l i l e rdeki S iyasi F i k i rleri n Tü ke n i ş i n e Da i r
ISBN 978-605-5790-52-3
,,
SENTEZY A YI N C I LI K
JIIJIJillllll l� � lll � lll Cumhuriyet cad. Eski Tahıl İçi No: 138 BURSA
Tel : 0.224.225 ll 80 (pbx)
b i l gi@sentezdag iti m .com . tr
Faks: 0.224.225 02 00