You are on page 1of 648

İ

ÎSTANBULUN: OAMt, MESCtD, MEDRESE^ MEHTER, KÜTÜBHÂNE, TEKKE, TÜRBE, AYAZMA,


ÇEŞME, SEBfcL, S-ARAY, YALI, KONAK.KÖŞK, HAN, HAMAM, TİYATRO; KAHVEHANE, MEYHANE...
BÜTÜN YAPILARI... DEVLET ADAMI, ÂLÎM, ŞAiR, SANATKAR, İŞ ADAMI, HEKiM, MU-ALLlM, HOCA,
DERViŞ, PAPAZ, KEŞİŞ, MECZUB, NEVCİVAN, NİGÂR, HANENDE, SAZENDBi ÇENGİ, KÖÇEK, AYYAŞ,
DERBEDER, PEHLİVAN, TULUMBACI, KABADAYI, KUMARBAZ, HIRSIZ, SERSERİ, DİLENCİ, KAATÎL..
BÜTÜN ŞÖHRETLERİ. DAĞİ, BAYIRI, SUYU, HAVASI, MESİRE YERLERİ, BAHÇELERİ, BOSTANLARI
VE İLAH.. BÜTÜN TABiAT GÜZELLiKLERi VE COĞRAFYASI... SOKAKLARI, MAHALLELERİ,
SEMTLERİ.. YANGINLARI, SALGINLARI, ZELZELELERİ, İHTİLÂLLERİ, CtNAÎYET-LİEÜRI, VE
DİLLERE DESTAN OLAN AŞK MACERALARI... İSTANBUL HALKININ DEVİR DEVİR ÂDET, AN'ANE,
GlYtM VE KUŞAMI... İSTANBUL ARGOSU.. İSTANBULA AİT RESİMLER, ŞİtRLER, KİTAPLAR,
ROMANLAR, SEYAHATNAMELER.,. tSTANBULA GELMİŞ YABANCI ŞÖHRETLER,.

KOÇU'"

Sıı cEdde: Kaan Tur#uÖ AKTANSEL, Senned Muhtar ALUS, Muzaffer ESEN, îhsan HAMÂMlOĞLU,
Vâ-»ıf HtÇ, Mahmud YESARÎ, merhumlarla Halûk AKBAY, Mehmed Ali AKBAY, Münir Süleyman
ÇAPANOĞLU, Osman Nuri ERGİN, Enver ESENKOVA, Semavî EYÎOE, Ali GENCELÎ, AH Nüzhet
GÖKSESL, î. (Hakkı KONYALI, B. OLKER, M. K. ÖZERENGlN, Kevonk PAMUKCÎYAN, AH Riza
SAĞMAN K^i«m arkadaşlığı etmişlerdir

ve
FeHsan BAYDAR, Sabiha BOZCALI, Aydın BURTEÇENE, Behçet 'CANTOK, H. ÇlZER, H. Hüsnü, Neziîı İZ.
MÎRLÎOÖLU, A. Bütend KOÇU, Regad SEVlNÇSOY, Abdullah TOMRUK resim, harita, kroki ve plânları
yapmışlardır.

300 iresîm, 58 plân» harita ve metin dışında 7 yaprak renksiz, 5 yaprak renkli resim ilâvesi.

BİRİNCİ CİLD

ABA, ABACILAR — ALAFRANGA BALOZ


dillere terceme hakkı ve türkçö baskı hakkı yalmz Resad Ekran Koçunundur, Be§ad Ekrem Koçu ve Mehmet Ali Akbay
ÎSANBUL ANSİKLOPEDİSİ
TAN ve Neşriyat Kollektif Şirketi

IŞfA^gUL, Wp§
* -*•------' ^^^Z. ^S--iT —~^— •- t ^-a —
-=-===—2sL*^Tt3=*=z^jL£r&:

Prof. A. Gabriel'e göre yapıldığı devirde Anadolu Hisarı


Bu eüdi babam muharrir ve muallim Ekran Reşad Bey merhumun adına

A
ithaf ediyorum,
, R. E. Koçu
ABA, ABACILAR — Kaba ve kalın bir ğumağa başlayınca; "Abaları sandıktan
nevi yünlü kumaş ve bu kumaştan yapılan çıkarmalı" denilirdi. Enderunlu Fazıl:
esvap; Istanbulda bilhassa küçük esnaf ve Bilinir kaslri aba mevsimi baran olsun
ayak takımı ile dervişler, hal ve vakti icabı diyor.
çuha giyinmesi lâzım gelirken, yaradılışının Servet sahibi, kibar kimseler nazarında
dervişane tevazuunu feda edemiyen da aba giymek yoksulluk alâmeti bilinirdi;
kimseler tarafından kullanılırdı. On yedinci Sümibülzade Vehbi "Lûtfiye" sinde gençlere
asır ortalarında istanbulluları kendine şöyle nasihat ediyor:
mahsus zarif kıyafetlerine hayran Mali mevcudu idüb mahvü heba
Yakışır mı glyesin sonra aba
bırakmakla meşhur Abaza Mehmed Paşa, bir
Abacılık, Istanbulun küçük el sanayii
seferinde, kendisini taklid eden devrin
arasında büyük şehre has foir şöhret
hükümdarı Dördüncü Murad ile beraber birer
yapamamıştı. Eski narh defterlerinde ve
kat aba cebken yaptırmışlardı ki, bu Abaza
esnaf nizamnamelerinde abacıların, abanın
kesimi aba ceb-kenler büyük şehirde derhal
sıkını ve iyisini isleyip satmağa mecbur
moda olmuştu.
oldukları yazılıdır.
Alemdar Mustafa Pasa sadaretinde
Evliya Çelebi abacıları, Kapalıçarşı
-sekban ocağı kurulduğunda, neferlere aynı
esnafının en namlılarından ve Eski
biçimde aba dizlik ve tozluk yaptırılıp
Bedestenin dış esnafından gösteriyor; yine
giydirilmişti. Abadan şalvar, cebken, yelek,
onun kaydına göre, on yedinci asır
cübbe, yağmurluk, salta, potur, mest, terlik
ortalarında Istanbulda 300 dükkânda 700
yapılırdı.
abacı işlermiş; esnaf alaylarında da eski
Kalın kumaş olan aba, İstanbul halkının bedestenlilerle beraber geçerlermiş.
sırtında bilhassa kışın görülürdü; ortalık so-
_ 3 — ABACIMAHMUD SOKAĞI
ABACİ ARALIĞI
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ
mezarlığı servilerinin gökyüzüne düşen
Geçen asır sonlarına doğru abacılar, muş, lülesiz, harap bir haldedir. Üzerinde
ahşap ve harabça bir ev vardır. (B. : Mustafa Çavuşderesindedir; Çavuşdere caddesini Nuh silueti pek güzeldir; sabah ışığında ve
Zindankapısiyle Odunkapısı arasında
Paşa, Destarî). kuyusuna bağlayan Bağlarbaşı caddesinin akşama doğru bu panoramanın seyrine
toplanmışlardı iki şehir rehberi haritasında
Bibi. : î. H. Tanışık, istanbul Çeşmeleri, I.; altı oldukça dik bir yokuştur; Çavuşderesin- doyum olmaz.
Zindan-kapı teaddesi diye gösterilen yol, son Bibi. : REK, Gezi notu (1944-1957)
zamanlara kadar halk ağzında Abacılar REK, Gezi notu (.1944-1957) den gelindiğine ve yokuş yukarı yüründüğüne
ABACIÇESMESÎ SOKAĞI — Süleyma- göre, Abacı Dede sokağı, soldaki ilk ABACILAR SOKAĞI — Fatih kazasının
Caddesi diye anıla gelmişti. Karagümrük nahiyesinin Haticesultan
niyenin altında, Eminönü kazasının Küçük sokaktır. Sırtın Çavuşderesine bakan
"Abayı yakmak" tâbiri halk ağzında mahallesindedir. Edirnekapıda Mihrimah
pazar nahiyesinin Hoca Gıyaseddiın yamacında hemen dümdüz uzanan bu sokakta
mecazen âşık olmak, bir güzele vurulmak mahallesindedir (B. : Hoca Gıyaseddin camiinin dış harem avlusu duvariyle
o-tuzdan fazla ahşap ev ve -bostan yavrusu
mânasına gelirdi, "abası yanık" da âşık mahallesi); Vefa caddesiyle Sarı Beyazıd Fevzipaşa tramvay caddesi arasındadır (B. :
bahçeler vardır. Sekenesi mütevazı gelirli,
demektir; yeni nesiller tarafından unutulmuş caddesi arasın-, da, hafif meyilli, mukavves, Haticesul tan mahallesi); bir kısmı da
ıküçük memur ve esnaf, işçi aileleridir.
güzel tâbirlerdir. Darbımeselerimiz arasında bir araba rahat rahat geçebilecek kadar Arabacılar sokağı adını taşımaktadır.
Mevsim yaz ise, sokakta oynaşan çocukların
da "Abacı gebeci, sen neci?.." diye bir söz geniş; kaba taş döşeli ve bozukça bir Vaktile kaba taş döşeliymiş, şimdi toprak
hemen hepsi yalınayaktır. Toplası meydan
vardır; en küçük bir alâkası olmadığı halde sokaktır., inerken sağda biri isimsiz, biri Sarı sokak denüecek kadar harab haldedir;
sokağı ve Teke arkası sokağiyle birer dört
herhangi bir işe, mes'eleye, söze müdahale e- Bayazıd çıkmazı adında iki çıkmaz sokak yüksekte olan Mihrimah camiinin duvarına
yol ağzı yaparak kesişir, sonu da çıkmazdır;
denlere, 'karışanlara karşı söylenirdi. vardır. Ortasına yakın bir belediye sokak dayanmış, ahşap ve tuğla (kulübelerle,
Bilbl. : O. N. Ergin, Mecellei Umuru Belediye, kaba taş döşeli ve bozukça, bir araba rahat
I.; Evliya Çelebi, I.; Eski narın defteri; Türk Lügati.
feneri bulunmaktadır. Evleri haşap, sekenesi, geçebilecek kadar geniştir. Adını üzerinde büyükçe ahşap bir evin üst katı kesilip çatı
ABACI ABALİĞI — Fatih kazası Ka- umumiyetle bozuk bir arab-ça ile konuşan bulunan Abacı Dede türbesinden almıştır. Bu gibi örtülmüş harap, fakat yoksul aileler
ragümrük nahiyesinin Ka'riye Atik Ali Paşa cenup vilâyetleri halkıdır. Alt başındaki sokaktan Istanbulun, Beyoğlu ile Beşiktaş barınan enkaziyle karşılarında bir sıra tuğla
mahallesindedir. (B.: Ka'riye Atikalipaşa köşede yine onlardan üç beş ailenin arasındaki sırtların güzel bir görünüşü ve ahşap evler vardır.
mahallesi). Edirnekapı tramvay durağı apartman gibi oturduğu geçen asır vardır.. (B. : Çavuşderesi). Arabacılar sokağının başı, bugün bir
kavsinin yanında, Mihrimah. camiinin sonlarının tipik yapılarından bir konak Bibi. : REK, Gezi notu (1944-1957) imalâthane olarak kulanılan Mimar Sinan
karşısına düşer; Fevzipaşa tramvay yavrusu vardır ki, kapısı San Bayazıd caddesi ABACIHALlM SOKAĞI — Şehir idare yapısı Mihrimahsultan (Edirnekapı) hamamı
caddesiyle Ka'riye yağhanesi sokağı üzerindedir. taksimatına göre Beyoğlu kazasının Hasköy karşısındadır.
arasında, üzerinde ahşap ve beton birkaç ev Bibi. : REK, Gezi notu (1944-1957) nahiyesinin Sütlüce mahalesi sokaklarından Bibi. : REK, Gezi notu (1944-1957)
ve meydanımsı birkaç arsa, cadde kavşağının ABACI DEDE — On sekizinci asırda ise de, Halıcroğlunun arkasındaki Ciksalın ABACILÂHF SOKAĞI — Beşiktaş
sağ başında bir dükkân bulunan henüz tanzim Üsküdarda büyük şöhret sahibi cezbeli der- tepesindedir. kazasının Beşiktaş merkez nahiyesi
edilmemiş toprak bir sokaktır. Belediye şehir rehberi haritasında, El- Vişnezade mahallesi sokaklarındandır; Spor
Bitil. : REK, G«zi notu (1944-1957) vandirek sokağını Büklüm sokağına bağlar caddesi (eski Akaretler cadesi) ile Vişnezade
ABACI ÇEŞMESİ — Süleymaniye gösterilmiştir. Ahretlik sokağı da bir dirsek camii önü sokağı arasındadır; kaba taş döşeli
altında kendi adını taşıyan sokaktadır. çevirerek Elvandirek sokağı kavşağından i- ve bozukça bir sokaktır. Spor caddesinden
Desta-ri Mustafa Paşa tarafından 160.8 (H. ti'baren Kudüm sokağı adını alır. Halbuki, girildiğine göre, evvelâ iki araba geçebilecek
1007) aslında Ahretlik sokağınm Elvandirek kadar genişçe ise de, ortasına yakın sağ kola
sokağiyle olan kavşağından sonra düşen evlerden bir kısmının öne doğru
Kudümsokağı değil, Abacı Halim sokağı çıkarak vücude getirdiği bir dirsekle bir
başlar; altta kalan ve henüz tanzim edilmemiş arabanın ancak geçebileceği kadar daralır;
patekamsı bir yol olan Kudüm sokağının bu evlerin hemen hepsinin kapıları önünde
Ahretlik sokağı ile kavşağı yoktur. Kudüm sokağa taşmış mermerden ve kaba tastan
Abacı Dede Türbesi (Besim Nezih)
sokağı ayak izi ile açılmış bir yol halinde basamaklar vardır ki bu yola, çok eski
vişlerdendir. 1700 (H. 1112) de ölmüş, uzanarak Peştemalcı sokağının alt başına îstanbulu hatırlatan bir şirinlik vermektedir.
Üsküdarda kendi adını taşıyan sokaktaki kavuşur (B. : Sütlüce). Vişnezade camii önü sokağı ile olan
türbesine gömülmüştür. Rivayete göre, İki araba geçebilecek kadar geniş olan kavşağında bir belediye elektrik feneri vardır.
türbeyi sadnâzam Nevşehirli ibrahim Paşa Abacıhalim sokağı eskiden kaba tas döşeli Bibi. : REK, Gezi notu (1944-1957)
yaptırmış; fakat şimal ürzgârlan karşısında imiş, tamamen bozulmuş, bir toprak yol ABACIMAHMUD SOKAĞI — Fatih
bulunması ve uzun zaman tamir edilmemesi haline gelmiş; evleri birer ikişer katlı, kazasının Sanratya nahiyesinde Kürkçübaşı
Abacı Çeşmesi (Kesim: Nezih) yüzünden çok harap olmuş, bir ara mahalleli bahçeli, tuğla ve ahşap yapılardır.. Bu mahallesindedir; Sulubostan sokağı ile
tarafından küçücük bir baraka halinde tamir sokakta üç dört tane akasya ağaıc vardır. Cerrahpaşa camii sokağı arasındadır (B. :
yılında yaptırılmıştır. Kesme tastan klâsik ve ihya edilmiş ise de, yeniden harabiye yüz Halkı mütevazı gelirli aüelerdir. Ciksalın Kürkçübaşı mahallesi); kaba tas döşeli ve
«üslûptadır. Güzel 'bir celi hat ile !bir beyittik tutmuş, bugün kaplamaları sökük, bazı bayırının hemen en yüksek bir yerinde bozuk, bir araba rahat rahat geçebilecek
tarih kitabesi vardır: yerleri tenekelerle yamalı, çatısı çökmek bulunan bu sokağın Halice, Eyyüb ile kadar geniş ve iki havagazı feneriyle tenvir
Hükmî bu mısra binai çeşmeye tarihtir, üzere bir viranedir.
'Abı safi akdi şayi Mustafa Paşayile" Defterdar araşma, Ramiden Edirnekapıya edilmiştir. Üzerinde üçer, dörder odalı otuz
Bibi. : REK, Gezi notu (1944-1957) kadar uzanan sırtlara harikulade bir nezareti
Suyu kesilmiş, teknesi kaldırımla bir ol- kadar ahşap ev ve bir bostan vardır. Yalnız
ABACIDEDE SOKAĞI — Üsküdarda vardır; bilhassa Edir-nekapıdaki Mibrimah 5 nü-
camii ile Edirnekapı
ABACIOGLtf yapmış imi
İSTANBUL ve bu yeti
maralı ev kübik üslûpta beton yapıdır. yazılar, ABALIOĞLU
Bibi. : REK, .Gezi notu (1944-1957) bu
ni
ABACIOĞLU — On yedinci asır sa
kon
ortalarında namlı armatörlerden; gemileri, otorite
istanbul ile Karadeniz limanları arasında ser
bilinenle
sefer ederdi. r vere
Bibi. : Evliya Çelebi, I. tarafında bile
n büyük cek
ABACI MESCİDİ — Samatyada, Da-
takdir dere
vutpaşa iskelesi civarındaydı. Yaptıran
görmüş- ced
meçhuldür, bugün mevcut değildir;
e
bitişiğinde de îstaribulun azamet ve .güzelliği
ilerl
dillerde dolaşmış Ispanakçızade Mustafa Paşa
etm
konağı vardı ki Samatya yangınlarından
'birinde yandıktan sonra yeri uzun zaman işti.
Ispanakçı viranesi diye anılmıştır. Bugün de 193
Abacı mescidinin ve bu meşhur konağın 5
bulunduğu .sokak Ispanakçıviranesi sokağı den
adını taşır. Sa-matyanm Cerrahpaşa ve sonr
Kasabilyas mahalleleri arasındadır. (B. : a
Abaî Mescidi (Plân: E. yine
Ispanakçıviranesi sokağı ve Cerrahpaşa Abaî Blescidi harabesi (Resim: K. Sevinçsoy) Sevinçsoy)
mahallesi). aynı
Bibi. : REK, Gezi notu; Hadikatül Cevâmi, I. gaz
tür;
' ABAÎ MESClDt — Davutpaşa eted
aslı
iskelesinde Kasabüyas mahallesinde, bu e
nda
mahalleyi Kürkçübaşı mahallesinden ayıran ise
Bekârbey sokağında ve Bekârbey tekkesinin ken
yanındaydı. Bugün yalnız mihrap duvan ile disi
minare mu
Bekârbey tekesi adiyle meşhur Rifaî siki
dergâhının da bânisidir (B. : Bdkârbey ye
tekkesi). Banisinin kabri, tekkenin alt kar
odalarından bi-rindeydi, tekke son şeyhin şı
varisleri tarafından yıkıcılara satılıp fıtr
yıkılırken türbedeki diğer sandukalarla î
beraber kaldırılmıştır. bir
(Bibi. : REK, Gezi notu; Hadikatül Cevâmi, I. isti
ABALIOĞLU (Nadir Nâdi) — Cumhu dad
riyet gazetesinin sahiplerinden ve başmuhar a
riri, 1908 de fotanbul- sah
da doğdu, Yunus ibd
Nâdinin büyük oğ i,
ludur (B. : Abalıoğ- Ke
lu, Yunus Nâdi); Ga ma
latasaray ve Ankara n
liselerinde okumuş, der
yüksek tahsilini Av- sler
kaidesi kalmış bir harabedir. Karşısında rupada görmüş, Vi i
Şehlâ Ahmet Paşanın taş mektebi vardır. yana ve Berlin Üni alır
Bu mescidi, on yedinci asır ortalarında versiteleriyle Berlin dı
Sultan ibrahim zamanında yaşamış Rifaî Gazetecilik Enstitü
ve
şeyhlerinden Süleyman Abaî yaptırmıştı ki süne devam etmiş, Nadir Nâdi Abalıoğlu
bu
Lozan Üniversitesi (Besim: H. Çizer) saz
Sosyal Bilgiler Fa
üze
kültesinden diploma almıştır. Daha tahsil
rin
çağlarında, henüz on yedi yaşında iken kalem
sahibi olmuş, babası tarafın- dek
/ dan kurulmuş Cumhuriyet i
gazetesinde müzik tenkidleri hâk
ANSİKLOPEDlSÎ latarasay sultanisine yazıldı, çalışkanlığı ile
muallimlerinin takdirlerini kazanmış bir
fıkralar, garb musikisi üzerine ciddî tetkike dayanan makaleler, babasının talebe iken, fransızcasını biraz daha
hastalığında da gazetenin başmakalelerini yazdı, Yunus Nâdinin ölümü üzerine de ilerletmek arzusiyle Sen Benua mektebine
Cumhuriyetin Başmuharrirliğini aldı. Müstakil siyasî yazarlarımızın arasında fikir girdi; 1900 de bir müsabaka imtihanı ile ve
hürriyetinin müdafii olarak mümtaz bir mevkii vardır. 1950 mebus seçiminde dördüncülükle istanbul Darülfünunu Hukuk
Demokrat Parti listesinde İs-tanbuldan müstakil aday gösterildi ve İstanbul Fakültesine yazıldı; pek az sonra da,
milletvekii seçildi; 1954 seçiminde yine aynı partinin listesinde ve müstakiller arasında gazeteciliğe heves etti. Gazeteci olarak ilk
ikinci defa Mecise girdi. Fakat az sonra yeni Basın Kanunu üzerinde demokratlarla çalıştığı müessese Malûmat oldu. Burada
kesin fikir ayrılığına düştü, 1957 seçimine girmedi. Siyasî hayatta sahiplerinden mehrum Ahmed Ra-sim ve Ekrem Reşad ile
bulunduğu Cumhuriyet gazetesinin başmuharriri olarak kaldı. tanıştı ki, ikisine karşı da yarım asra yakın
'Bibi. : Türk ve dünya meşhurları Ansiklopedisi! bir zamanın safiyetini bo-zamıyan necib bir
ABAUO&LU (Yunus Nâdi) — ikinci Abdülhamid istibdadının sonlarından vefakârlık gösterdi. Daha ilk yazılarında
zamanımıza kadar geçen devir içinde Türk gazeteciliğinin seçkin şöhretlerinden, iş ve milliyet meselesinde titizlik dâvasını
pole-tika adamı;. Türkiyenin en buhranlı ve kara günlerinde kalemini, millî birlik gütmesi, sansürün gözünden kaçan
aleyhinde çalışan bozguncu cereyanlara karşı kullanmış büyük muharrirdir. kısımlariyle bile genç muharririn adı
1879 Haziranında Muğlanın Fethiye kasabasında doğdu, babası bu kasaba eşrafından etrafında bir alâka uyandırdı. Fakat istibdad
Hacı Halil Efendidir, aileleri de Aibalı-zadeler diye andırdı.. lUc tahsilini baba evinde aleyhinde uluorta konuşması kendisini
hususî olarak gördü, ve henüz on yaşlarında iken, oğlunun tahsil ve terbiyesine çok şüpheli şahıslar listesine soktu, 1901
dikkat eden Hacı Halil Efendi tarafından Ro-dostaki Medresei Süleymandyeye gönderildi. kışında da Abdülhamid aleyhinde
O zamanlar Rodosdaki Medresei Siiley-maniyenitı büyük bir şöhreti vardı; bu kurulmuş gizli bir cemiyetin âzası
medrese, Abdülâziz devrinde adaya sürgün olarak gelmiş Ahmed Mithad, Ebuzziya bulunmak suçuyla tevkif edüdi. iki ay
Tevfik ve arkadaşları tarafından kurulmuş, programlan da kendileri tarafından Beşiktag kara-
Yunns Nâdi Abalıoğlu
zamanın ihtiyaçlarına uygun olarak tanzim edilmişti. Küçük Yunus, girdiği yıldan, kolhanesinde yattıktan (Besim: H. Çizer)
birincilikle şeha-detname alıncaya kadar Rodos Medresei Sü-leymaniyesinin çok sonra, ıgörülen
çalışkan bir talebesi oldu; evvelâ sınıf arkadaşlarına kıymetli bir müzakereci olarak muhakemesinde Bodrum kalesinde üç yıl
tanındı, sonra, yardımcı muallim olarak çalıştı. 1896 da, on yedi ya şında iken hem kalebend-liğe mahkûm oldu. Fakat Bodruma
ilmiye icazetnamesi, hem de arabça, farsça ve fransızcadan lisan şahadetnamesi sevkedl-mek üzere Izmire çıkarıldıktan
aldı. Sonra Istanbula gelerek Ga- sonra, ceza yeri Midilli kalesine değiştirildi.
Midilli kalesindeki mahkûmiyetini
doldurduktan sonra da, memleketinde sürgün
olarak oturtuldu. Istanbuîa Meşrutiyetin
ilânından sonra dönebildi. Bir taraftan
Hukuk Fakültesinin son sınıf imtihanlarını
vermeğe hazırlanırken, diğer taraftan
Ebuzziya Tev-fiğin kurduğu Tasviriefkânn
yazı ailesine girdi; bir ara ikdam gazetesine
makaleler yazdı, îttilıad ve Terakki fırkasının
en faal kalem sahiplerinden biri oldu. 1910
da Selâ-niğe giderek bir seneye yakın Rumeli
gazetesini idare etti. ikinci Meşrutiyetin ikinci
seçim devresinde de büyük bir ekseriyet ile
Aydın mebusu oldu ve Tasviriefkânn
başmuharrirliğini aldı. 1918 de Yenigün
gazetesini kurdu. Mütareke yıllannda, imzası,
temiz vatan-
ABANOZ SOKAĞI iNSÎKIiOPEDlSt ABASIYANIK
İSTANBUL
perverliğin tercümanlarından biri oldu; bu dır. Kilit sokağının. Tarlabaşı caddesi kav- rar verildi. (B. : Umumî evler).
cesur gazeteci, düşmanın işgal ettiği ve oyunculara oda oda kiraya verirlerdi,. şağmdaki köşede bulunan kahvehane de bu Bibi. : M. S. Çapanoğlu, Not.
payitahtta her tehlikeyi göze alarak Ölüleri yakmak taraftarı olan meşhur çeşit bir yerdir. ABASIYANIK (Sala Faik) —
matbaasını Ankaraya kaçırdı ve Yenigünü kimyager Nurettin Münşi de bu sokakta Büyük Bayram sokağı ile Tarlabaşı Çocukluğu birinci Cihan Harbine rastlıyan
Millî Mücadelenin merkezinde çıkarmağa otururdu. O devirde umumî evler caddesi arasındaki Topraklüle sokağı neslin edebiyatımıza mal olmuş eşsiz
başladı, kendisi de Büyüik Millet Meclisinin Yeniçarşıdaydı; cadde boydan boya, iki Abanoz ile bir dört yol ağzı kavşağı yaparak kıymetlerinden; eserlerinde, büyük şehrin,
birinci seçim devresinde Muğla mebusu yanındaki sokaklarda Be-yoğlunun bir fuhuş kesişirler; burada da dost tutmuş günahkâr her gözün göremiyeceği köşeleri ve portreleri
seçildi. Ankarada çı-ıkan Yeniğim, Türkiye ve rezalet girdabıydı ; bunların içinde en kadınlar oturur. Birinci Cihan harbinde bu yaşıyan •hikayeci -ve romancı; 1906 da
inkılâbı Tarihinde parlak hâtırası olan ,bir namlı sokak Çiçekçi skoa-ğıydı (B. : Çiçekçi Adapazarında doğdu; babası Mehmed Faik
sokaktaki evler de umumî evdi. Bunların
gazete oldu. Cumhuriyetin ilânından sonra 7 sokağı). Abasıyanık kerestecilik, bilhassa ceviz
içinde de 5/9 numaralı Nikolaidis'in evi pek
Mayıs 1924 de Is-tanbulda Cumhuriyet Son yıllarda yıkılmış olan Galatasaray namlıydı. Çiçekli, güzel bir bahçesi, kütüğü üzerine iş yapan iffet ve namusiyle
gazetesini kurdu. Son yıllara gelinceye kadar polis merkezi o zamanlar mutasarrıflık bina- 'bahçesinde de bir havuzu vardı. Rivayetlere tanınmış bir tüccardı; onun babası Said
de Türkiyenin baskı sayısı en üstün olan •sıydı; içinde bir de tevkifhanesi vardı. 1324 göre, adını aile namusu dediğimiz mukaddes Ağa, Adapazarında, dükkânı kasabanın
gazetesinin basında bulundu. Büyük Millet de Meşrutiyet ilân edilince mutasarrıflık kıymete hürmet ederek kyadetmediğimiz bir şöhretlerinden, ilim ve irfan sahiplerinin
Meclisinin altıncı devre seçimine kadar Muğla makamının ve mektebi sultaninin hemen yanı harp zengini, haftada birkaç gece bu eve toplandığı bir yer olan, kendisi de zarafeti ile
mebusu olan Yunus Nadi Abalıoğlu, başında uygunsuz bir mahalle hoş görülmedi. gelir, masallarda olduğu gibi kadınları soyar, tanınmış bir kahveci imiş. Anası Makbule
kendisini çok üzen müzmin (bir taş hastalığı Yeniçarşı ve civarındaki evlerin halkı A-banoz havuza altın saçarak onların çılgın bir hırsla Hanım eşraf dan Hacı Rıza Beylerin kızıdır.
yüzünden siyasî hayattan çekildi ve sokağına nakledildi. suya atılıp çırpınmalarını seyredermiş, bu Aile "Abasızoğulları" diye anılagelirken,
gazetesinin başmuharrirliğini büyük oğlu Abanoz sokağını Tarlabaşı caddesine eğlencelerde piyasanın en meşhur sazende ve soyadı kanunu çıktığında, : Said Faikin
Nadir Nadi'ye bıraktı; 1945 de tedavi için bağhyan Kilit sokağında, Kilit sokağı ile Balo hanendeleri de hazır bulunurlarmış ki o arzusiyle "Abasıyanık" lar olmuştur; genç
gittiği isviçre'de vefat etti. Naşı tstanbula sokağı arasındaki Küçükyazıcı sokağında da zamanlar, bu sokağın adı Lâle sokağıydı. edibin çocukluğu Adapazarında geçti; orta
getirilerek Edirnekapı şehitliğinde aile eskiden umumî evler vardı; meşhur tahsilini, onuncu sınıfa kadar istanbul
Bugünkü Abanoz sokağı Cumhuriyet
mafeberesine defnedildi. kumarbazlardan Kör Eminin bahriyeli Hulû- lisesinde yaptı. 1925 de Bursa lisesine ücretli
ahlâk zabıtasının sıkı kontrolü altındadır;
siyi vurmasına sebep olan ilk kavga, Küçük- yatılı talebe olarak (gitti. 1928 de bu
Cumhuriyet gazetesi 1946 da "Yunus eskiden fuhuş rezaletleri kapılardan sokağa
Nadi Mükâfatı" adı ile ve her .sene ayn yazıcıda bir umumî evdeki dost gecesinde mektepten diploma aldı; istanbul
taşardı, zurna ve laterna sesleri, gazeller,
mevzuda kalem sahiplerine dağıtılmak üzere olmuştu. Bugün Küçükyazıcı sokağındaki Darülfünunu Edebiyat Fakültesine girdi;
naralar, günün her saatinde ortalığı inletir;
bir müsabaka tesis etti; birinciye 1000, evlerde bekâr pansiyonları vardır; bir de fakat muhite ısınamayan ruhunun hürriyetini
hovarda sarhoşlar pencerelere tırmanır,
ikinciye 500 ve üçüncüya 250 lira verilen bu küçük kahvehane bulunmaktadır; müşterileri bir Darülfünun diplomasına tercih ederek
kadınlar yan çıplak sokaklara 'dökülür;
müsabakalar fikir ve sanat seyyar esnaf ile Abanozun sermaye kızları- devamdan vazgeçti. 1931 de babasının arzusu
geceleri, Beyoğlu ve civannın uçarı
alanında büyük teş- vik üzerine yüksek ticaret tahsili gayesiyle ve
kopukları, fenerler ve laternalarla alay
olmuştur. deniz yoliyle Venedîkten geçerek Lbzana
gösterip geçerlerdi. Ev kapılarının
gittiyse de bu şehirde ancak on beş gün
ABANOZ SOKAĞI müşterilere açılma saati de tahdit
kaldı, ticaret tahsili projesini de, isviçrelileri
— Beyoğlu kazası edilmemişti; sabaha kadar herhangi bir
can sıkıcı insanlar bulduğu için feda etti,
merkez nahiyesinin kapıyı açtırmak için paralı olduğunu
Fransa-da Grenoble geçti; ve üç yıl, kendi
Hüseyinağa mahallesinde hissettirmek kâfiydi.
tâbiri ile "Adapazarı, Bursa ve istanbul kadar
Balo sokağı ile Sakızağacı Abanoz sokağının Meşrutiyetten Birinci
sevdiği, ısındığı" bu Fransız şehrinde kaldı;
caddesi a-rasındadır. (B. : Cihan Harbine kadar süren ilk zamanlarında,
Gre-nobl ile Paris, Istrazburg, Liyon, Marsilya
Hüseyinağa mahallesi). Balo sokağında bir kaç bakkal ve kahveci
ve Milano arasında hayli dolaşan Said Faikin
Istanbulun umumî evleri vardı; bunlar, evlerde felâketzede kızlara
en sevdiği yerlerden biri de Marsilya oldu.
bu sokaktadır, ikinci yüksek faizle para verirler, tefecilik
Bu büyük Akdeniz limanı, en kötü
Abdülhamit zamanında ederlerdi; hepsi çok para yapmış zengin
burada kendi halinde otellerinde aylarca misafir olan "genç a-
olmuşlardı. Piyasanın düşük kıymetteki
Rum aileleri otururdu; damın üzerinde derin izler bıraktı; deniz
sazendeleri de her sabah erkenden gelip bu
Beyoğlu kafe şantanla- işçilerinin kalabalığı arasında yaşamak,
kahvehanelerde otururlardı; evlerden
rında çalışan, yahut Sait Faike, İŞ altında Said Faik Abasıyanık
herhangi birine yağlıca bir müşteri düşüp
tiyatro ve at ezilen insanlarda vü- (Resim: H. çimi)
davet edilmelerini beklerlerdi.
cambazhanelerinde türlü On yıl kadar evvel 'Cumhuriyet
hünerler gösteren Avrupalı Hükümeti, Abanozdaki umumî evleri kapattı
ecnebi san'atkâr ve içindekileri dağıttı, fakat ahlâk
zabıtasının ileri sürdüğü ciddî tehlikeler
Abanoz Sokağı, 1944 de (Kesimi; K. Z.)
karşısında umumî evlerin yine bu sokakta
toplanmasına ka-
ANSİKLOPB3DÎSÎ Yeniçerilere yaptığı işkencelerle idam olundular. Her ikisi de çırıl çıplak
cut yapısiyle yüz çizgilerinin güzelleştiğini soyularak birer çarmıha gerildi, omuz başları o-yulup, bu oyuklara
öğretti. 1935 de Avrupadaki ikametini genç edibin kaybından sonra ;bir "Sait Faik
kâfi gören babası tarafından geri çağrıldı. Hikâye Armağanı" kurmuştur. Bu tesisin ABBASAĞA (Kızlarağası; — On y 3-
Orta Avrupadan Tuna yolile Romanya ne şekilde idare edildiği hakkında bilgi dinci asır ortasında Osmanlı sarayının zeu-
üstünden îstanbula döndü. Bu sıralardadır M edinilemedi. ci haremağalarmın en meşhurlarmdandır;
merhum Kenan Hulûsinin delaletiyle Milliyet Hatice Turhan Sultan dairesinden yetişmiş,
ABAZA MODASI — On yedinci asır
gazetesinde ilk hikâyesi çıktı; bunu Anikarada ortalarında Dördüncü Murad zamanında, Valide Sultan ağalığına yükselmiş. Turlıa-
Yasar Nabinin Varlık mecmuasına yolladığı padişahın gözdelerinden Abaza Mehmed Paşa, nm, oğlu Dördüncü Mehmed üzerindeki nüfuzu
hikâyeler takip etti, 'bir ara da devamlı yüzünün eşsiz güzelliğine ve atlet yapılı sayesinde 1668 de (H. 1078 şevvalinde)
olarak Vakit gazetesine yazdı. Bunların bir vücudunun çalâk hareketlerine pek yaraşan kızlararası olmuştur; 1672 (1083) de tekaüt
kısmını "Semaver" adiyle topladı. 1938 de kendine mahsus giyim ve kuşamı ile, başta edilerek Mısıra gitmiş ve orada ölmüş,
deniz yoliyle tekrar Fransaya gitti ise de, bu genç hükümdar gelmek üzere, îstanbulun îmanı Şafiî civarına gömülmüştür. Abbasa-
Marsilyada pek az (kalarak döndü. 1939 kibar ve zengin gençlerini yıllarca kendisine ğa îstanbulu birçok hayır yapılariyle
Birincitesrininde neeib ve şefik bir babanın hayran bırakmıştı, 'külahından, sangından süslemiş kimselerdendir; iki cami, iki
ölümü acısını tattı; bu baba, oğlunun her ayağına giydiği pabuca ve yemeniye, türlü hamam, bir mektep ve on dört çeşme
halini, genç bir muharrir kıymetine yakıştırmış şeylerle süslediği atlarına varıncaya kadar yaptırtmıştır.
ve ho§ görmüş adamdı. Said Faik bir müddet, taklit edilirdi. Hattâ bir gün Sultan Murad ile Babl. : Haöflkatül cevâmi, II.; Silâhdar, I.
'babasının îstanbuldaki ticarethanesinde, ceviz Abaza Paşanın aba cebkenlerle geçtikleri ABBASAĞA (Sekbanbaşı) — Yeniçeri
kütüğü ticaretine devam etmek istedi, fakat görülmüştü. Abaza Mehmed Paşanın padişah ocağının kaldırıldığı sıralarda sekbanbaşılık-
başaramıyacağını pek çabuk anladı. 1939 da gazabına gelerek idamından sonra dahi Abaza tan mazûl olarak evinde oturmakta olan va
Çığır kitabevi tarafından "Sarnıç" ı, 1940 da kesimi kaftan, Abazalı kavuk, Abaza tarzı ocağın söz sahibi ağalarından bulunan bu
yine ayni küütpha-ne tarafından "Şahmerdan"ı eğerler ve Abaza kılıçlan yıllarca, zarafet zat, Vak'ai Hayriyede oeak gayreti gütmiye-
neşredildi. Bu küçük hikâyeleri, 1944 de 'bir düşkünü İstanbul gencilerinin zevkine hâkim rek sarayda toplanan kuvvete iltihak ile
roman "Medarı Maişet Motoru" takip etti. oldu. (B. : Mehmed Paşa, Abaza). padişaha sadakat balmumları
gösteren Yeniçeriler
dikildikten sonra develerin üzerinde îstanbulun başlıca
Romanını, 1943 de siroz başlangıcı olarak Bibî. : Naimâ. sokaklarında dolaştırılıp teshir edildiler ve evvelinden dellâllar
teşhis edilen hastalığında yazmıştı. Bu tarihten bağırtılıp büyük şehir halkı casus seyrine davet olundu; nihayet
ölümüne kadar geçen on yılı, irat sahibi birinin boynu vuruldu, öbürü de çengele a-sıldı.
hürriyeti içinde, kendisini tamamen yazılarına
vererek doldurdu; bir ara, 1951 de tedavi için ABAZA ŞEYHÎ — (B. : Abdürrahim . } Efendi, Abaza Şeyhi).
uçakla gittiği Paris'den, canı sıkıldığı için bir ABBAS (Hacı) •— Geçen asır sonlarında, ;
hafta sonra döndü. 1950 de "Mahalle Kahvesi" îstanbulun meşhur îranlı tâbilerinden, Şirke
(Hikâyeler), 1951 de "Kumpanya" (Hikâyeler) ti Salhhafiyei İraniyenin de ortaklarındandır
ve "Havada Bulut" (Hikâyeler), 1952 de (B. : Şirketi Sahhafiyei îraniye). f
"ŞFÎavuzbaşı" (Hikâyeler), "Son Kuşlar" Bibi. : O. N. Ergin, Maarif Târihi III. :
(Hikâyeler), "Medarı Maişet Motoru" romanının
ABBAS (Tafekeci) — îkinci Abdülha- I
"Bir takım insanlar" adile yeni baskısı, 1953 de
mid devrinde Galatamn kabadayı külhanıle-rinden; batakhane -
"Kayıp Aranıyor" (ikinci romanı) ve "Şimdi tiyatroların sayılı fo-ricilerinden. (B. : Fori).
Sevişme vakti" adile topladığı şiirleri jntişar
Bibi .: A'iımet Rasiın, Muharrir fou ya.
etti.
1954 de hastalığı birden vahîm bir hal
aldı ve en olgun, verimli çağında vefat etti.
ölüm yılı içinde de "Alemdağında var bir
Yılan" (Hikâyeler), "Az Sekerli" (Hikâyeler)
çıktı; son yazı mirasları da 1955 de "Tüneldeki
-Çocuk" (Hikâye ve röportajlar) ve 1956 da
"Mahkeme Kapısı" (Röportajlar) adı altında
neşredildi.
Tek evlâdı olan Sait Faik'a sonsuz bir
sevgi ile düşkün olan valdesi Makbule Hanım,

ABAZA PAŞANIN CASUSLAKÎ VAK' ASÎ


— 1627 kışında, Sivas ve Erzurum eyaletlerini
eline geçirerek isyan etmiş bulunan Abaza
Mehmed Paşanın îstanbulda iki casusu yakalandı.
Cürümlerini itiraftan sonra, Paşalarının
kiremit döşeli bir çatıdan
ABBASAĞA CAMİt _ 9 — ibarettir. İkinci Abdülhamid
zamanında tamir edilmiş ve
da bulunmuş, minare tarafında imamlara
vak'adan sonra da meşruta ahşab bir ev
kapıcıbaşı-îık ile yapılmıştır. Bu cami, Abbas
taltif edilmişti. Ağanın kızlarağalı-ğmdan evvel,
Bibi. : Cevdet Paşa, 1665 (1076) de yapılmıştır.
XII. "Beyti Ma'mur Camii Eksâ"
ABBASAĞA terkibi tarih düşmüştür.
CAMİİ — Altında büyük bir sarnıç vardır.
Beşiktaştadır; Mabet 1944 de Toprak Ofis
yaptıran Kızlarağası emrine bırakılmış ve bir müddet
Abbas Ağadır. un deposu olmuştu.
Sinan Paşa Camii Bibi. : Hadikatül cevâmi, II; REK,
önünden Hasfırın Gezi notu.
cadesi ve Ak-
mazçeşme
sokağından
yürüyünce solda,
kendi adını taşıyan
dar bir sokak
içindedir. Ci-
vanndaki Abbasağa
mahalesi de adını bu
mabetten almış ise
de, bugünkü
taksimatta Cami
Sinan Paşa
Beşiktaş'ta Abbasafa Camii (Kesim ve Plân: B. Sevinçscy)
mahallesi içinde
kalmıştır.
Zamanla 'çok
harab olmuş, İkinci
Mah-mud tarafından
1834 (H. 1250) de
bugünkü şeklinde
tamir ve ihya
edilmiştir; Aynî'nin
bu tamire olan tarih
kıt'asıdır:
Camii Darüssaade
ağası cennetmekan
Kerdişi eyyam anı
viranii bî câ eyledi
Kıldı tamir 1 anı
Sultanı zaman Sahi
cihan
Dür gibi Ayni iki
tarihin inşâ eyledi
"Mabedi Abbas
Ağa bu kjl namaz
eyle düâ," "Müjde
Han Mabmudu Sâni
Cami ihya eyledi"
1250 'i :^rr?H
Kes
me
taştan
dört
duvar
üzerine
ABBASAĞA CAMİÎ 10 İSTANBUL
ABBASAĞA
HAMAMI
ABBASAĞA CAMlî — Mollagüranide zel yapılan eski bir tamirde başka bir yerden
Topkapı tramvay caddesi (Millet caddesi) getirildiği belli kırık bir ayna taşı yaması de banisi, aynı adı taşıyan camileri yaptıran
üzerindedir, ilk yaptıran Fatih Sultan Meh- Biri Lâlelideydi; eski istanbul
konmuştur. Suyu vardır, fakat acı sudur (B.: Kızlarağası Abbasağadır.
med asrında yaşamış Selçuk Hatundur; bir haritasında, Lâleli camimin önünden
Cihannüma mahaulesi).
yangında harab olmuş, on yedinci asır Bibi. : BEK, Gezi notu (1944-1957)
Yenikapıya doğru inen Kızlarağası
ortasında Kızlarağası Abbasağa tarafından ABBASAĞA ÇEŞMESİ — Bir on caddesi üzerindeydi; halk ağzında da
yeniden yaptırılmış, evkafı da Ayasofya yedinci asır çeşmesidir. Yaylada Vezir Kızlarağası hamamı diye meşhurdu;
vakfına bağlanmıştır. Hadikatülcevamide cadesinde Yeni hamamın karşısındadır; halk erkekler kısmı gayet büyük bir çifte
Ab-basağaya nisbetle kaydedilmiş ise de ağzında Yenihamam çeşmesi de derler; hamamdı. Aksaray yangınında harab
halk Son imarda Millet Caddesi genişletilirken klâsik üslûp- oldu. Bugün, ayak izi ile açılmış olup,
kaldırılmış, yeri caddeye alınmıştır. (B. : Sel- Belediyenin şehir rehberinde de henüz
çukhatun camii; Abbasağa Kızlarağası). tanzim edilmemiş sokaklar arasında
Bibi. : Haıclikatül cevâmi, I. gösterilen Kızlarağası sokağı bu
ABBASAĞA CAMlî SOKAĞI — Adını hamamın bir kısım harabesi üzerinde
Kızlarağası Abbasağanın camiinden bulunmak lâzım gelir, son sahiplerinden
almıştır. Beşiktaş kazası merkez nahiyesinin biri Maliye Nazırı Ziya Paşa
Sinan Paşa ve Cihannüma mahalleleri merhumdu.
arasındadır. Akmazçeşme sokağı ile Selâmlık Evliya Çelebi, Lâlelideki Abbasağa
caddesini bağlar, îğri, dar, kaba taş döşeli, hamamını, Ayasofya, Sofular ve
bozuk, Akmazçeşme sokağında olan alt başı Mehmedağa hamamlariyle beraber on
merdivenli bir sokaktır; araba geçemez; yedinci asır ortasında Istanbulun her
Selâmlık caddesi kavşağında Abasağanın şeyi gayet temiz ayan ve eşrafın
kesme taştan, klâsik üslûpta bir çeşmesi gittikleri çarşı hamamlarından biri
vardır. Bu sokağın bir tarafında camiin aıvlu olarak kaydediyor.
duvarı kapısı ve imamlarına meşruta olan ikincisi Sirkecidedir; tek
ev vardır. Öbür tarafında da birbirine bitişik, hamamdır ve erkek hamamıdır;
biri tuğla diğerleri ahşap dört ev var. kadınlara ayrılmış günü veya saatleri
Bubi.- : BEK, Gezi notu (1944-1957) yoktur; tramvay caddesinden Dervişler
ABBASAĞA ÇEŞME' ÇIKMAZI — sokağına sapınca, sağdaki Kargılı
Beşiktaş kazası merkez nahiyesinin sokağının ilk dirseği nihayetindedir.
Cihannüma mahallesinde Gazi Refik Cadde
Yaylada Abbasağa Çeşmesi (Resim: Nezih)
sokağındadır. Küçücük bir meydana benziyen
geniş bir çıkmazdır. Üzerinde biri beton, ta güzel bir çeşmedir; teknesinin bir parçası Sirkecide Abkasağa Hamamı (Plân:
diğerleri ahşap ıkırılmış, kenar sedleri yıkılmıştır. Ayna taşı Ferzan Baydar)
mermerden ve kabartma çiçek motifleriyle
süslüdür. Yaptıran -Genç Osmamn
bendelerinden Abasağadır, kemerinin
altındaki üç beyitlik kitabesinin tarih mısraı
şudur:
Çeşmei Abbasdır, ya âbı, ayni selsebil
Hicrî 1032 (1622)
Akar çeşmedir; suyu Halkalı suyudur;
az acımtıraktır ama içilir.
Bibi. : İ. H. Tanışık, istanbul Çeşmeleri, I;
KEK, Gezi notu.
Çukur Çeşmesi (Kesim: Nezih)
ABBASAĞA ÇIKMAZI — Beşiktaş
merkez nahiyesinin Türkali mahallesinde
birbirine bitişik yedi ev vardır, gerisinde de Maşuklar sokağı üzerindedir. Büyükçe bir
bir konağın bahçe kapısı bulunmaktadır. çıkmazdır, ahşap yapı olan evlerinde orta
Kaba taş döşeli olan bu çıkmazın ortasındaki hallice aileler oturmaktadır. (B. : Türkali
çukur çeşme, Kızlararağsı Abbasağanın hay- mahallesi).
ratmdandır, basamakları, döşemeleri ve BiW. : REK, Gezi notu (1944-1957)
etrafı bozulmuş, harab bir haldedir. ABBASAĞA HAMAMI — Bu isimle ls-
Gelişigü- tanfoulda iki hamam yapılmıştır; her ikisinin
Sirkecide Abbasağa (Küeükağa)
Hamama Camekân. (Kesim: Nezih)
ANSİKLOPEDİSİ ABBASAĞA PARKI,
ABBASAĞA KUYU SOKAĞI — 12 —
İSTANBUL sahillerinden Beylerbeyine kadar uzanan ler sokağındaydı; yanında ayni zatın bir de
üzerinde Karaki Hüseyin Efendi camii muhteşem panoramanın gerilerini sebili vardı; her ikisi de 1909 da o civarda
yanındaki kapıdan da .girilip hamama merkez nahiyesi mahaîlelerindendir. Hayırsızada, Kadıköy sahüleri doldurur, açık çıkan bir yağında harâb olmuş, yerlerine
geçilebilir. Halk ağzındaki şöhretinden Boğaziçine ve Marmaraya bakan tepeler havalarda da, ufuk çizgisinin üstünde Bursa kârgir birer ev yapılmıştır.
alınarak levhası "Küçükağa Hamamı" diye üzerine kurulmuştur. Maşuklar sokağı, Yıldız dağlan, karlı tepeleri bulutlara karışmış Keşiş Bibi. : REK, Gezi notu.
yazılıdır. Semt kalabalık ve bilhassa Posta caddesi, Üzengi sokağı, Fulya deresi yükselir. Mahallenin geri kalan büyük parçası, ABBASAĞA MEZARLIĞI — Beşiktaşnı
civarında da birçok o-tel bulunduğundan, sokağı, Teşvikiye yolu, Nüsshetiye caddesi, alçakta bulunan Fulya Deresi sokağiyle eski mezarlıklarından biriydi, yeri, yeni idare
Istanbulun küçük, fakat en işlek Dizi sokağı, Meddah ismet sokağı, Tabakçı Ihlamur Dere caddesine doğru pek dik bir taksimatında Cihannüma mahallesi sınırı
hamamlarından biridir; müşterilerinin büyük Hüseyin sokağı, Loşbalhçe sokağı ve meyil ile iner; batı sıınrmı teşkil eden içinde kalmış ve 1939 - 1941 yıllarında bu
ekseriyeti Sirkeci otellerinin misafirleridir; Ablbasağa Kuyu sokağı ile çevrilmiştir.
NiMıetiye caddesi karşıdaki Dizyoran isimle bir park haline konulmuştur. Kabirlerin
bilhassa cumartesi ve pazar günleri çok iç sokak ve caddeleri şunlardır: Alnameci bayırının eteğinden geçer. Ü-zengi ve Fulya nak-lettirilmesi için yapılan tebliğ üzerine,
kalabalık olur.. Gayet temiz bir hamamdır; sokağı, Duıtlubahçe sokağı, Dutluk sokağı, Kalas Deresi sokaklarının ötesi, bostan ve bahçelerle ancak iki yüz kadar kabrin sahibi çıkmış;
camekân kısmının üst katında iyi döşenmiş sokağı, Kasabkâmil sokağı, Arife sokağı, 'bezenmiş sırtlar halinde açılır, öyle ki, 'bu diğer kabirlere gelince, kemikler kabristanın
altı odası vardır, içi, on üç kurnadır; göbek Rübab sokağı, Yenimahalle Dere sokağı, bostan ve bahçeler, Ihlamur Dere caddesi aşağı köşesinde kazılan döt büyük kuyuya
taşı yoktur; on kurnasının bulunduğu en Gazino sokağı, Ortaoyuncu 'sokağı,
büyük kısmı da nihayet büyükçe bir halvetten boyunca, Abbasağa mahallesinin bir hayli doldurulmuş, taşlan da 'kireçhaneye
Çeşmeyokusu sokağı, Fanus sokağı, Kalkan içerilerine doğru da sokulmuştur; Ihlamur gönderilmiştir. On yedinci asırdanberi birçok
farksızdır; biri iki diğeri bir kurnalı iki sokağı, Ayvaz-kâhya sokağı, Bostanüstü
küçük halvetine gelince, bunlardan Dere caddesi, Beşiktaş iskelesinden «gelindiğine tanınmış adamın medfûn olduğu bu
sokağı, Yıldızbos-tanı sokağı, Ihlamur - Yıldız göre, sağ kolda bir sıra pitoresk ahşap evler, mezarlıkta, yerlerinden kaldırılan bu kabir
birincisinin, kurnalı bir sofanın önüne bir caddesi, Jandarma mektebi sokağı, Şoför
duvar çekilerek halvet haline sokulduğu; sol kolda dere yatağı ve onun gerisinde, teneke taşlarının san'at ve tarih kıymetleri
sokağı, Keşşaf sokağı, Üzengi sokağı, yahut tahta perdelerle çevrilmiş bostanlarla bakımından dikkatle gözden geçirilip bir
i-''kincisinin de hamamın soğukluğu Nurdanesi sokağı, Nardenk sokağı, Dilber
bozularak son .tamirlerinden birinde ilâve Ihlamur kasrına ve Kasrın önündeki ulu kısmının Türk ve İslâm Eserleri müzesine
sokağı, Uzuneaova caddesi, Türkali Köprü çınarların gölgelendirdiği meydana kavuşur ; nakledilmiş bulunmaları gerekirdi (B. :
edildiği ilk bakışta görülmektedir.. sokağı, Selâltı sokağı, Ihlamur Dere sokağı,
Bibi. : Hadikatül cevâmıi, II; Evliya Çelebi, I; ki vaktiyle burası büyük şehrin namlı Abbasağa parkı).
KEK, Gezi notu. Keşkül çıkmazı, Mısırlıbah-<çe sokağı, Odalar mesirelerinden biriydi; Ihlamur - Yıldız Bibi. : REK, Gezi notu.
sokağı ve Muradiye bostanı sokağı (bütün bu caddesinin Fulya Deresi sokağı ile olan
ABBASAĞA KUYU SOKAĞI — Beşiktaş ABBASAĞA PABKI — Eski Abbasağa
isimlere bakınız). kavşağı karşısında bir Bülbül gazinosu vardı ki
merkez nahiyesinde Türkan' ve Ablbasağa mezarlığının yerinde yapılan parktır, yeni
mahalleleri hududunda Maşuklar sokağı ile Abbasağa Kuyu sokağı, Yenimahalle safa erbabı, mehtabda buraya bülbül idare teşkilâtında Cihannüma mahallesi sınırı
Loşbahçe sokağı arasındadır; bir sırt üzerinde Dere sokağı, Yıldız caddesi ve Üzengi dinlemeğe gelirdi. Bugün, bu eski mesire i-çinde kalmıştır, adı da "Cihannüma
her iki başından yokuş bir sokaktır. Kaba taş sokağiyle Yıldız Posta caddesi arasında kalan ufak bir himmetle ihya edilebilir. Parkı" olmak lâzım gelirse de, halk ağzında
döşeli, yaya kaldırımlı, iki araba geçecek parça, bu mahallenin en yüksek ve havası. Yanıbasında akan bol menba suyu ile, asırlık eski mezarlığa nisbetle anılagelmektedir.
kadar geniş .bir sokaktır. Maşuklar sokağı gayet lâtif olan kısmıdır ki, sekenesinin çınarlariyle, civarındaki 'bostanlardan tedarik Abbasağa mahallesinin bulunduğu tepenin
kavşağından girerken, sağ köşede metruk bir mühim bir kısmını, Ermeni ırkından olan olunacak domates, salatalık ve bilhassa doğu - cenup yamacı üstündedir. Şehit Kâzım
Rum mezarlığı vardır, sol tarafta büyük, vatandaşlarımız teşkil eder, bu parçada ikişer mevsiminde nefîs bostan incirleriyle, büyük sokağı, Akdoğan sokağı, Çömezler sokağı ve
kârgir, temiz evler sıralanmıştır. Bu kavşağın üçer katlı olan evlerin nezareti de şehir (halkının külfetsizce eğlenebileceği ve Maşuklar sokağiyle çevrilmiştir. (B. :
karşısında, Belediyenin yeni tanzim fevkalâdedir: Bayazıd sırtlarından bir tatil gününü pek lâtif geçirebileceği bir Cihannüma mahallesi) . Çömezler sokağiyle
ettirdiği güzel bir yeşil saha bulunmaktadır Sarayburnuna, Kızkulesine, Ihsaniye yerdir. Beşiktaş durağında tramvaydan Maşuklar sokağı dik ıbirer yokuş olup, kavşak
(B. : Abbasağa ve Cihannüma mahalleleri). inilince, Ortabahçe caddesi ve Ihlamur Dere noktaları parkın en yüksek köşesini teşkil
Bibi. : REK, Gezi notu. caddesiyle, yaya, yokuş zahmeti çekilmeden eder. Parka çeşit olmak üzere bırakılan
ABBASAĞA MAHALLESÎ — ' yürünecek en çok on beş dakikalık bir yoldur. birkaç ağaç müstesna, mezarlığın kasvetli
Beşiktaş merkez nahiyesi ma- Abbasağa mahallesinin Maşuklar sokağı hâtırasını silmek için selvi-lerin hemen hepsi
hailelerindendir. Boğaziçine ve. ile Abbasağa Kuyu sokağı kavşağı arasında kesilmiştir. Bunların yerine birkaç cins çam,
Marmaraya bakan tepeler üzerine kalan köşesinde, metruk Rum meşatlığı mazı, taftan, atkestanesi, palmiye fidanları
kurulmuştur. Maşuklar sokağı, vardır. Meşatlığın karşısında Cihannüma dikilmiştir. Akdoğan sokağı boyunca da bir
Yıldız Posta caddesi, Üzengi parkı bulunmaktadır ki, eski Abbasağa sıra ulu çınarlar vardır; parkın bu sokak
sokağı, Fulya deresi sokağı, mezarlığının yeridir; tmıgünkü idare kenarına düşen bir kısmı da semt çocuklarına
Teşvikiye yolu, Nüzhetiye caddesi, teşkilâtında da, Cihannüma mahallesi oyun yeri olarak ayrılmıştır. Parkın üst
Dizi sokağı, Meddah îsmet sokağı, hudutları içinde bulunmaktadır. taraflarından Marmara ile Kızkulesinden
Tabakçı Hüseyin sokağı ve Bibi. : REK, Gezi notu. Beylerbeyine kadar uzanan karşı sahil ve
Abbasağa Kuyu sokağı ile ABBASAĞA MEKTEBİ — On yedinci
çevrilmiştir. sırtların görünüşü pek lâtiftir. Belediye
asırda yapılmış Kızlarağası Abbasa tarafından semt halkının ihtiyacına kâfi
hayratından Istanbulun eski bir mahalle gelecek kadar kanapeler konulmuştur; aşağı
mektebiydi; Sirkecideki tek hamamının köşesinde kapalı ve temiz bir de ayakyolu
civarında, Derviş- vardır. Maşûk-
ABBASAĞA SOKAĞI — 14- İSTANBUL ABBAS HİLMİ PAŞA
ANSİKLOPEDİSİ
lar caddesi üzerinde de bir Hamidiye çeşmesi ziyarette bulunmuşlardı. Çubuklu
Celâl ve mihmandarı İstanbul ahzıasker
vardır. (Eylül 1944). babasının ölümü üzerine on sekiz yaşında telgrafhanesi günlerce durmadan faaliyette
ko-'Snisyonu reisi Hilmi Paşalar bulunuyordu;
Bibi. : REK, Gezi notu. ABBASAĞA SOKAĞI Hidiv oldu. Kırk yıl hükümdarlık eden Atobas bulunmuş, bilhassa Mısırdan gelen telgrafları
iskeleden açık bir saray arabasına binmişler,
— Beşiktaşta Ci-hannüma mahallesinde Hilmi Paşanın değişmez politikası, Türkiyeye alabilmek için Çubukluya yardımcı memurlar
Babıâlide sadaret muhafız bölüğü süravisiyle
Akmazçeşme sokağiy-le Hasanpaşa Deresi karşı mutlak ve samimi bir sadakat olmuştu. gönderilmişti.
jandarma ve polis kıt'aları tarafından
sokağı ve Gazi Refik sokağı arasındadır (B. : Birinci Cihan Harbine ıgelinciye kadar bu Vak'a akşamı Valide Paşa, iftarı
karşılanmışlardı, mülakatta Dahiliye Nazırı
Cihannüma mahallesi). Belediyenin bir ailenin bütün âzası gibi, İstanbulun beklemek üzere Bebekteki sahilsarayının
Talât Bey (Paşa) de hazır bulunmuş ve Hidivi
elektrik sokak feneri ile aydınlatılmış olan hayranların-dandı. Hemen her yıl bir Avrupa bahçesinde oturuyormuş, suikasdı Dahiliye
arabasına kadar uğurlamıştı. Babıâliden
Akmazçeşme kavşağından aşağı hafif meyilli, seyahatine Çıkar, bilhassa Fransa ve Nazırının bir telgrafından öğrenince fevkalâde
Şeyhülislâm kapısına gitmek üzere ayrılan
kaba taş döşeli, araba geçecek kadar kadar Isviçrede kalır, yaz mevsiminin büyük bir bir teessür ve heyecana kapılmış, pek az sonra
Hıdivin arabası cümle kapısından çıktığı sırada,
geniş bir sokaktır. Üst başında, geçen asır kısmını da îstanbulda geçirirdi. "Valide oğlunun bu meş'um tecavüzü hafif yaralarla
kendisini görmek üzere yolun iki kenarını
sonlarının ahşap yapı örneklerinden büyükçe Paşa" ünva-niyle İstanbulun büyük atlattığını bildiren ikinci bir telgraf alınca
dolduran kalabalığın içinden elinde bir brovning
bir ev vardır. Alt başında da kübik üslûpta üç şöhretlerinden o-' lan anası, Bebekteki" Prenses Fatma Hanım ile beraber derhal
ta-bancasiyle birisi fırlamış ve arabaya beş el
küçük beton ev yapılmıştır. sahilsarayda otururdu; Abbas Hilmi Par şa Çubukluya geçmişti. Ertesi gün İstanbul
ateş etmişti. Kurşunlardan ikisi ilk silâh sesi
Bibi. : REK, Gezi notu. da Çubukluyu sevmişti. Kendisini İs-tanbula fukarasına camilerde mühim bir tesaddukta
üzerine ayağa kalkan Abbas Hilmi Paşanın
ABBAS HALİM PAŞA (Prens Mehmed) getiren El-mahrusa adındaki yatı, bulundu, akşamı da istanbul ve civarındaki
sağ yanağı ile sağ bileğine isaJbet etmiş, üçüncü
— Mısırın düşmüş Kıral hanedanından Prens istanbulluların, bilhassa gemici takımının
kurşun da damadı Celâl Paşanın baldırına tekkelerde birer iftar ziyafeti verdirtti.
Halim Paşanın ikinci oğlu, Osmanlı devleti fevkalâde beğendiği bir tekne olarak devrin
gelmişti. Mihmandar Hilmi Paşa da kılıcını İstanbul zabıtasının tahkikatı neticesinde, bu
sadârâzamlarından Said Halim Paşanın bir şöhretiydi, Paşabahçesi koyunda
çekerek Hidivi selâmlıyan süvari ile jandarma .. suikasdın siyasî olmadığı, tecavüzünü kendi
kardeşi, Türk devlet adamı, 1866 da Mısırda demirlerdi.
ve polise mütecavizi tepelemeleri için emir vermiş, hayatiyle ödeyen failin de cinnete yakın bir
Ka-hirede doğdu, 1934 de orada öldü; fakat ahlâk buhranı geçiren Mısırlı bir genç olduğu
Abbag Hümi Paşa itidalini muhafaza eden arabacı da hayvanları
ömrünün uzun bir kısmını îstanbulda (Resim: H. Çizer) kamçılıyarak yaralanmış olan Mısır anlaşıldı. Vak'a günü adı İstanbul matbuatına
geçirerek malûmatı, zarafeti, necabeti,
Türkiye Birinci Cihan Harbine girerken hükümdarını vak'a yerinden Cağaloğluna doğru Mehmed Mazhar Paşa zade Mahmud Mazhar
âlimlere ve sarı'-atkârlara karşı gösterdiği
Abbas Hilmi Paşa îstanbulda bulunuyordu; kaçırmıştı. diye geçen bu gencin, dört sene kadar evvel
koruyucu muhabbeti ve yoksullara karşı çok
ingiltere Türkiyenin Mısır üzerindeki Suikasdçı ile asker, jandarma ve polis a- ölmüş Mısır hâkimlerinden Mazhar Efendinin
cömerd şefkat ve rahmeti ile büyük şehrin en
yüksek kibar muhitinin .seçkin şöhretlerinden hâkimiyet haklarının sona erdiğini sayarak rasındaki müsademe çok kısa sürmüştü; oğlu olduğu anlaşıldı. Henüz yirmi yaşlannda,
biri oldu. Abbas Hilmi Paşanın yerine amcası kollarını arkasından tutmağa muvaffak olan uzun boylu ve esmer, güzel bir delikanlıydı.
Tahsilini Isvdçrede yaptı, Fransızca, Hüseyin Kâmil Paşayı getirdi, "Hidiv" Salih Efendi adında (bir sivil taharri memurunu İstanbul Ticareti Bahriye Mektebi talebesinden-
ingilizce ve arabçayı ana dili gibi bilirdi. 1895 unvanını da "Sultan" a değiştirdi. Fakat da yaralıyan mütecaviz, biri sol memesi üstüne di, vak'a günü de sırtında (bu mektebin
de Hidiv Tevfik Paşanın kızı ile evlendi, Türkiye, Lozan muahedesine kadar kendisini diğeri, de sağ yanağından beynine doğru gî-• ren üniforması bulunuyordu. Kadıköyünde
ikinci Abdülhamidin son devrinde de Devlet Mısır Hidivi olarak tanıtmakta devam etti. iki kurşun ile ağır yaralı olarak oradaki bir Cevizlikte Bakla sokağındaki konaklarında
Şurası âzası oîdu, 1915 de Said Halim Paşa İsviçre ve Fransada uzun bir mülteci hayatı berber dükkânının önündeki ağacın dibine oturuyordu. Anasiyle kardeşlerinin Mısıra
kabinesinin Nafia Nazırlığını kabul etti. sürerek 1944 de öldü. (B. : Hıdivin köşkü, devrilmiş ve birkaç saniye sonra da can gitmeleri üzerine konakta yalnız kalmıştı.
Kardeşinin sadaretinde bir yıldan fazla Bursa Valide Paşa ve Elmah- vermişti. Halktan birkaç kişi serseri Evrakı arasında hususî hayatının hazin
valiliğinde bulundu, İstanbulun işgalinde rusa). kurşunlarla hafif yaralanmışlardı. Vak'a vesikaları bulundu. Anasına yazdığı son
ingilizler tarafından rehine olarak Maltaya Bibi. : islâm Ansiklopedisi. îstanbulda fevkalâde bir heyecan uyandırmıştı. mektubunda hayatından acı acı şikâyette
götürülen Türk vatanperverlerinden biri oldu, ABBAS HİLMİ PAŞAYA SUİKASD Abbas Hilmi Paşanın ilk tedavisi, o zaman İran bulunuyor, aşk yüzünden öleceğini söylüyordu.
orada iki yıl kaldı, serbest bırakılınca, evvelâ VAK'ASI (25 Temmuz 1941 - H. 2 Bamazan sefarethanesi karşısında bulunan birinci kolordu Mısırda bulunan maşukası bir musevi kızıydı,
doğru İstan-bula geldi fakat az sonra Mısıra 1332. Cumartesi) — Ramazan ayını geçirmek karargâhında operatör Orihan Bey tarafından bu kıza gönderdiği mektupları da hep kendi
gitti. üzere 1914 Temmuzunun yirmıi ikinci yapılmış ve yaraların tehlikeli olmadığı kaniyle yazmıştı. Altı defa intihar
Ressam Halil Paşa merhum onun büyük Çarşamba günü Istanbula gelen Mısır Hidivi görülmüştü. Sultan Reşad başmabe-yinci Tevfik teşebbüsünde bulunmuş, her seferinde
kadirşinaslığını görmüş bir san'atkârımızdır; Abbas Hilmi Paşa, Sultan Reşada arzı Beyi göndererek hatır sordurmuş, sadırâzam Said kurtarılmış, 1913 de Ibir ara da sinir buhranları
Prensin dostları arasında bulunan Sair tazimat ettikten sonra, bu ayın yirmi beşine Halim Paşa da bizzat gelerek yaraları sarılmış yüzünden Kadıköy Şifa hastanesinde
Mehmed Akif de son yıllarını Mısırda, onun rastlıyan Cumartesi günü sadırâzama iadei olan Hidivi otomobiliyle Gül-hane parkı yatmıştı.
aziz bir misafiri olarak geçirmişti. Bibi. : islâm ziyaretten dönerken Babıâlinin cümle kapısı rıMımına, oradan da istimbotla Çubukludaki Yemeklerini muntazaman, Kadıköy
Ansiklopedisi. önünde Mısırlı bir gencin suikasd tecavüzüne sahilsarayına götürmüştü. Akşam üzeri kolordu vapur iskelesi civarında Mısırlı talebenin
ABBAS HiLMi PAŞA (Hidiv) -- Kavaklı uğradı. serta'bibini de beraberinde getiren Enver Paşa devam ettiği İttihadü İslâm lokantasında
Mehmed Ali Paşa hanedanından Osmanlı Çubukludan Sirkeciye istimbotla gelen tarafından ziyaret edilmiş, Meclisi Meb'usan yiyordu, akşamları da müşterisi yine bu
padişahının fermaniyle Mısır Hıdivi olanların Hıdivin yanında damadı Mısır kapı kethüdası adına bir heyet gelmiş; bütün ecnebi talebelerle A-rap gençleri olan bir gazinoya
sonuncusu; Hidiv Tevfik Paşanın oğlu ve hükümdarlarından telgraflar geldikten başka, gidiyordu. Konakta bir miktar morfin de
halefi, 1877 de Iskenderiyede doğdu, 1892 de, îstanbuldaki sefirleri de resmen bulunmuştu. Kendisini tanıyanlar, Mahmud
Vi-yanada Theresianum okulunda tahsilde Mazharm akranı olnııyan uygunsuz adamlarla
iken da düşüp kalktı-
ABBAS KÜHNEMUİ -16 — İSTANBUL
ğmı söylediler. Kadıköyünde münasebette ABBASPAŞA SOKAĞI —« Heybeliada
bulunduğu bir Yahudi kızı da kendisine sokaklarındandır. Vapur iskelesinden
daima ölümden bahsettiğini, her intihar gelirken İnönü (İsnıetpaşa) caddesi üzerinde
teşebbüsünde kurtarıldığından şikâyet sağ kola rastlar; iki araba rahat geçebilecek
ettiğini, vak'adan az evvel: "Ölüm için bir kadar geniş asfalt 'bir yoldur. Vaktiyle Abbas
çare buldum, ben a-dam vuracağım, hükümet Halim Paşanın bilhassa fevkalâde bir bilardo
de beni öldürecek" dediğini anlattı. Vak'a salonu ile meşhur köşkü bu yol üzerinde
günü beyaz kolalı bir gömlek giymiş, siyah idi, şimdi yeri bir arsa 'halindedir. Solda yeni
bir kıravat bağlamış ve tıraş olmuştu. Cesedi iskele sokağı ile bir kavşağı vardır ki, bu
polis müdüriyetine kaldırıldığında cebinden sokak De-ğirmeniburnu altındaki plaja iner.
bir çift kirli çorabı ile, 2 Mecidiye, 6 çeyrek ve Abbaspaşa sokağının üst başı da Ümit
l kuruş otuz parası çıktı. Ticareti bahriye tepesini fırdolayı çeviren yola kavuşur.
mektebine uzun zamandaıı-beri taksitini Bibi. : REK, Gezi notu.
yatırmamıstı, bu yüzden mektebe ABBAS VESÎM EFENDi — (B. Vesim
alınmıyordu. Suikasıdda kullandığı tabancayı Efendi;.
nereden aldığı öğrenilemedi. Vak'ada alâkaları ABDAL YAKUB TEKKESİ — Helkimoğ-
bulunmak ihtimaliyle tevkif edilmiş o-lan bazı lu Ali Paşa tekkesi de derler. Kadiri
şüpheli Mısırlılar da serbest bırakıldı. Vak'a dergâhıydı, âyin günü cuma idi. Hekimoğlu
yerinde bulunanlardan bir zat da İkdam Ali Paşa eamiinin cuma vaazlarını da bu
gazetesi muhabirine; Mahmud Mazharm dergâhın şeyhleri verirdi.
elinde tabanca ile kalabalığın arasına fırladığı Bu tekkeyi ilk yaptıran mazanneden
zaman gayet asabî bulunduğunu, kurşunlar Abdal Yakubdur; yanında bir halifesi ile
vızıldarken Hiıdivin de elleriyle başını beraber zaviyesi karşısında medfundu. Ali
muhafaza ettiğini ve iki tarafa sallandığını, Paşa camiini yaptırırken, Abdal Yakub
mütecavizin ağaç dibine devrildikten sonra zaviyesini büyük bir dergâh halinde ihya
dudaklarının bir şeyler söylemek ister gibi bir etmiş kendi türbesini de Abdal Yakubun
müddet kımıldadığım, kunduralarının pek eski merkadi yanına inşa ettirerek açıkta duran
olduğunu anlatmıştı. kabri, on sekizinci asrın ne-fîslbir san'at eseri
Bibi. : İMam Gazetesi. içine almıştı (B. : Hekimoğlu Ali Paşa camii
ABBAS KÜHNEMUÎ (Hacı) — ve türbesi).
imparatorluğun son yarım asrı içinde Abdal Yakub tekkesi bugün bir harabe
İstanbulun meşhur İranlı kâğıt ve kırtasiye halindedir. Kapısı, cami ile arasını ayıran Ese-
tüccarlarından ; deposu Çiçekpazarmdaydı; kapısı sokağındadır; caddeye bakan tarafını
1870 e doğru mütevazı bir sermaye ile ticaret küçük evler kapamıştır. On sekizinci asır
hayatına atılan Hacı Albbas Efendi, yıllarca yapılarının en güzellerinden biri olarak
sonra bu sahada büyük patronlar arasına meşhur olan bu tekkenin san'at kıymeti
hakkında bu-
girmiş, bir ara bir sigara kâğıdı imalâthanesi
de açarak meşhur Seferoğlu ile rekabete
başlamış, "Tulü" ve "Hâtıraizafer" sigara
kâğıtlarını çıkarmıştı.
AMal Yakup Tekkesi (Besim Nezih)
Süsler Matbaası. Türkiye Kltşebanesi
ANSİKLOPEDİSİ
I
günkü harabesi kargısında hüküm verm
zordur. Ayakta duran semahanen
kurşunlan sökülmüş, çıplak kubbesi çökmeğ
mhakûm-dur.
Bibi. : REK, Gezi notu.
ABDÎ — (B. Abdullah Efendi, Akhisarl
içinde, incesaz ve rakıs Haçik ve refiki Elmas i
esnaf icrayı lûbiyat eyliyeceğinden, teşrife rağb
çıraklı buyuranların memnun olacağı" yazılıdır. Son
ğı e- Ga-latada Amerika tiyatrosu sahnesin
derek çukmış-tır. Nihayet Şehzadebaşınd
geçtiği Direklerarasın-daki tiyatrosunu, "Handehan
, on Osmanî" yi kurmuştur. (B. : Handehan
(beş Osmanî).
on altı Uzun boylu,
yaşları pehlivan yapılı, güzel
nda a-damdı; ölinciye
iken kadar değiştirmediği
Şehzad şehir kılık ve kıyafeti
ebaşın şu olmuştu: Başında
da bir fes üzerine abanı
bıçakçı sarık, belinde şal
nın kuşak, sırtında
yanınd haydarı, kış ise kürk,
a ayağında elifî şalvar,
çalıştığ kaloş kundura.
ı Ahmed Ra-sim bu Abdi Efendi
söylen meşhur komiğin (Resim: H. Çizer)
ir. sahne tuvaletini
Evvelâ şöyle tasvir eder :
Aksara Başında uzun, kalıpsız bir fes; sırtınd
yda bir caket, bir pardesü bozması, bazan kolla
Taşkö kopuk haydarî tkalidi bir sako, belinde şa
prüler kuşak, bacağında sıkma dizlik, yarım şalvar
civarın benziyen paçası bol üst tarafı dar bir panta
da lon, ayağında potin veya yarım kundura; "Bu
Çiftem
ahalle
biciler
karşısı
ndaki
kahve
hanede
n
bozma
tiyatro
da
görün
müştür
;
devrin
gazetel
erinde
n
Sabah'
da
çıkan
bir
ilânda
burası
zikredi
ldikten
sonra;
"Abdi
Ağa,
f
ABDİ — 18 — İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ ABDÎ
yuna takılsın, boru değil ki ötsün, duman lâtif kinayeler attı.. Söz söylemeğe kıyılmaz rünün altına doğru gidilince kahkahanın nıen- makalelerinden birinde saraya alınma vak'a-
değil gözlerini 'bürüsün. Bizimkiler âdeta bir ki, mukabele edilsin efendim! O ne sözler, o baı orada bulunduğu ve berideki sını şöyle tesbit etmişti: "Meşhur Coquelin'-
tütsü. Tesir etmezse diğer nüshasını yazarız. ne buluş, o ne nekrelik.. Hak vergisi vesselam. gülüşmelerin, 'bunun dağılan dalgaları olduğu lerden birisi — büyüğü mü, küçüğü mü orası
O da fayda vermezse büyüsünü gözeriz. Zannederim ki artık (barışırız, bana sarmaz, anlaşıldı. Köprünün gölgesine sığınmış bir belli değil — bir turne sırasında İstanbula
Baktık ki yine hastalık devam ediyor, bana dârılmaz.. Derede tepede yine buluşuruz, kayık, kayığın içinde lâtifeci, ateşin yüzlü bir geliyor, halktan çok rağbet görüyor.
bildiğimizi söyleriz, kayda, sicile müracaat sohbet ederiz.." adam. Başında koca bir fes, fesinin tepesinde Zamanın Fransız sefirinin delaletiyle sarayda
ederiz. O istediği kadar sulansın, utansın, Abdi hakkında kıymetli bir vesika teşkil eden ufacık bir püskül, püskülün üzerinde mavi bir da oyun veriyor. Fransız sefirine, türklerin de
utanmasın, ağır ağır, perde perde, fasıl fasıl, yukarıdaki satırlardan, büyük komik ile nazar boncuğu, kendisi muttasıl söyleyip Abdi a-dmda bir Coquelin'leri bulunduğu
kanto, komedi, dram anlatırız. Bütün 'büyük muharririn arasında, Rasimin ortao- gülüyor, halkı da güldürüyor. Bu manzarayı söyleniyor; Ramazan ayı imiş, sefir merak
tuhaflıklarını ayrı ayrı şerhe-derek bu yunları aleyhinde yazdığı ağır bir makale görenlerin Sadâbada kahkahalar bahçesi ediyor, bir gece yanına zevcesini, tercümanını
müdhikin ne yaman bir bediayı nâdire yüzünden bir ara bir kırgınlık olduğu diyecekleri gelmiştir. Meğer bu zat meşhur alıp Şeh-zadebaşındaki tiyatrosunda Abdiyi
\
olduğunu izaha çalışırız. Ama yine biz öğreniliyor. Ahmet Rasimin Abdi için Abdürrezza-kı şîrin mezzak imiş!.." seyrediyor, O geceki oyun "Bir anda üç
darılmayız, yine gider kendini seyrederiz. yazdığı lâtife yollu ıbir gazel de yine o Abdürrezzakm bir zengin gelir kaynağı meserret" imiş. Sefir Abdiiy çok beğenmiş,
Varsın hiddet etsin. Hakkı da var, safi sıralarda şehir mektuplarının birinde
da, kibar ve ricalin düğün ve sünnet bir yolunu bulup padişaha ondan bahsetmiş,
sinirdir. Siz onun lop lop olduğuna bakmayın, neşredilmiştir: Giriniz Abdi ile bendenizin âresine
cemiyetleri idi; "Abdürrezzak da Abdi de derhal saraya alınmış".
çabuk zayıflar. Daracık sahnelerde sıçraya Bakınız derdimizin yalvarırız çâresine O benim
şiveme, etvarı makalâtıma denk Ben onun ah ederim gelecekmiş!." sözü, mahalle ve semtin Abdürrezzak sahneden çekilince
sıçraya bu hale geldi, evvelden gürbüz ağzında haftalarca evvelinden dolaşırdı.
delikanlıydı, saçı sakalı oyunlarda ağardı. gözlerinin kaaresine. Yine mahzunu mUkedder, yine .kumpanyasını dağıtmadı, sadece reklâm ve
mehcuru neşat Kim ilişmiş acaba ol ciğerim paresine Büyük komik, yalı ve konakların kapısından ilânların üzerindeki adı kalktı, Handehânei
Ah, o Malûmat gazetesi, ortaoyununu
Bana kızmış da o nazlı gidip ağyara demiş Gözünün bütün vakar ve ciddiyeti ile girer, hürmetle Os-manînin başına arkadaşı Küçük Ismaili
haram etti. Elbette o da buna bir oyun
yaşlarıdır gayrı deva yâresine. Bu kadar cevrü cefâ, karşılanır, kılık ve kıyafetini değiştirip geçirdi. On iki yıl, o sahnesine, istanbul
edecektir. Mamada sahneye tıktılar, şimdi
nâzü eda lâyık mı, Böyle mi rahmedecek âşıkı makiyajını yaptıktan sonradır ki ortalığı halkıda büyük komiğine hasret çekti, ikinci
insaf edin, Abdi kızmasın mı? içip içip
âvâresine Kuşdili, Göksu, Mama hepsi İrak oldu kahkahalarla katıltan adam olurdu. Abdülhami-din san'atkâra karşı cömert efendi
sızmasın mı?. Beni görünce bağırıp
çağırmasın mı? Benden ona ruhsat, ne bana, Koca dünyayı haram efti bu gamhâresine. Abdürrezzak, 1895 -1896 yılları içinde olduğu söylenir; şöyle bir fırka da vardır:
Bakmasun söyleyiniz e! sözüne nadim olur, saraya alındı. Saray tiyatrosunun "alaturka Padişah bir gece Ahdinin oyunundan pek
yaparsa yapsın.
Değişirse yandır arslanı kır faresine.. Abdürrezzak, kısmı" mızıkai hümayun kadrosuna dahildi, hoşlanmış, "ihsanı şahane" olarak bir tabağa
Abıiiîîin "Baha" imzalı yazın Kuşdili, Göksu ve Mamanın salaş kendisine mülâzimisânilik rütbesi verildi; gümüş mecidiye doldurarak göndermiş,
karikatürü tiyatrolarını dolaşırdı; bu bakımdan mızıkai hümayun üniforması giymek Abdi:
Güzel ne ederse gönül çeker! '^Handehânei Osmanî" bir yer adı değil, bu mecburiyeti, san'atkân yıllarca a.zap içinde
namlı komiğin kumpanyasının adıdır. O — Ben zerdesiz pilâvı sevmem!.
"Aman ne kadar tu'haf.. Dün yine kıvrandı-ran bir şey olmuştu. Ali Süha Demiş, padişaha nakletmişler, kendisine
Değirmenci namında şarkılı (bir komedya zamanlar donanma denilen padişahın doğum Delibaşı, Ulus gazetesinde tiyatro tarihimiz
ve cülusu yıldönümü şenliklerinde, bir tabak da altın gönderilmiş..
oynuyordu. Hasbanm don ile arzı endam edişi üzerine yazdığı Garip tesadiftir, Abdülhamidin Aibdiye
bayramlarda, Ramazan gecelerinde Handehânei
neler hatıra getirdi! însan gülmeden Osmanî, istanbulluların gidilmesi şart bir kızması da yine para üzerine savrulmuş bir
çatlıyaeakü. Kalabalık mı, 'kalabalık!. Sıcak neş'e ve şata-ret kaynağı bilinirdi. nüktedir:
mı, sıcak!. Göksu Mama gibi açık değil ki, Hıdırellezdeki Kâğıthane safalarmda da
terden, kahkahalardan oturulmuyor!. Bir oyunda uşak olan Abdi, efendisinin
Abdürrezzak Efendi bir sandala biner, dereyi çizmesini çekiyormuş, çizme de bir türlü çık-
"Hiç dikkat buyruldu mu?. Abdi dolduran mahşeri kalabalığın arasına girer,
komedyalarında ilâçdan bahsedildikçe ağzına miyormuş, dudağına gelen nükte, san'atkâra
kendisinin mevsimlik canlı reklâmını yapardı.
tavuk göğsü, gırtlağına ekmek kadaifi, padişah huzurunda oynadığını unutturmuş:
Muallim Naci, Hıdırellezde Kâğıthaneyi tasvir
göğsüne mahalleli, midesine baklava, eden bir istanbul mektubunda : — Bu nasıl çizme.. Memur maaşları gibi
bir türlü çıkmıyor!.
hançeresine sütl'ç gibi şeyler sararım diye "Sünnet Köprüsünün beri tarafında
fbizi tatlı tatlı güldürür. Galiba dün acı bir şey Deyivermiş L
bulunan vapur iskelesi önü kayıklarla,
yemiş ki, bizi görür görmez mülâhazayı Rivayet edilir ki, Abdülhamit Maliye
sandallarla o kadar dolmuştu ki, oraya
'bırakarak saldırdı. Neler, neler... O dana Nazırına derhal emir vererek ertesi gün
bunlardan cesîm bir köprü kurulmuş
kapaması biçimli çehresiyle, o ahu gözleriyle, memurlara birer maaş dağıttırmış, fakat
zannolunurdu. Kayık ve sandalların içinde
o ceylân bakısiyle, o tosun edasiyle güzel Abdürrez-zakı da bir daha saray sahnesine
bulunan erbabı tenez-züh bir derecede
güzel, tuhaf tuhaf, lâtif çıkartmamıştır. Üç yıl ömrünün en sıkıntılı
kahkahalar atmakta idiler ki, bunların
devrini yaşamış olan Abdi Meşrutiyetin ilânı
gürültüsünden kayıkçıların, sandalcıların
üzerine, en geniş mânada hürriyetine kavuşan
arkası kesümiyen çarpışmalar yüzünden
bir vatandaş olmuştu; abani sarığı ile şal
çıkan çekişmelerini işitmek kabil olmuyordu.
kuşağını sarmış, tiyatrosunun kapısı önündeki
Bu kalabalığın hikmeti varmış: Kop-
rengârenk ilânlara adı yazılmış, halk
Hasekide Güzelsebzeci sokağında Ahdinin sahnesine çıkmıştı.
oturduğu |5 numaralı ev. (Resim: Nezih)
ABDI (Arab) İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 21 — ABDİ (Yusufçavuşzade)
Devrin en çok satılan mizah gazetesi yolağzındaki evinin penceresinden gelip kısıklı bir çocuktu, çok güzel nâra atardı. Bir Bayram Paşa sadaretinde yeri öğrenilerek
"Karagöz" onun bu dönüşünü İstanbul geçenlerle şakalaşmağa çalıştığı söylenir. ara ayaklı mâni söylemeğe de merak sarmış, dergâhtan alınmış ve Muradın fermanı ile
halkına, çok şirin bir resmim koyarak 17 Büyük komik Abdürrezzak Efendi, İstanbul kendisini çekemiyen ayakdaşları da hakkında idam olunmuştur. (B .: Hafızpaşa Vak'ası,
Mayıs 1909 (Rumi 4 Mayıs 1325) tarih ve 84 tarihinin eşsi zbir şenlik gününde, kapitü- şu mâniyi düzmüşlerdi: Sipahi ihtilâlleri).
numaralı nüshasında haber vermiştir: lâsiyonların kaldırıldığının ilân edildiği gün İki tekerlek bir dingil olur mu araba şık Bibi. : Naimâ, III.
"Bir zaman zor ile ortadan çekilen Abdi- öldü; öyle ki, Sabah gazetesi, çılgın bir neş'e iki mâni söylemekle olur mu Arab âşık. ABDÎ (Küçük) — Tuluat san'atkârların-
miz kendim meydana atmak üzere olmakla içinde ayaklanmış olan İstanbul halkına bu acı ABDt (Bekçi) — Son ortaoyuncular dan, hayatı ha,kkmda malûmat edinilemedi;
çoktaniberi gözlerde tüten bu uhdûk# ahlâk, haberi verebilmek için, dört büyük arasında namlı bir san'atkârdır; zenneye Ortaköyde Taşmerdivende Paressiraç
yakında bâ kemali kelle ve kulak orta oyunu sayfasından, ancak dördüncü sayfasının son çıkardı; Selâmsız semti bekçüerinden idi. tiyatrosunun bir ilânında adı geçmektedir;
icrasına başlıyacakmıs.. sütunun en sonunda bir yer ayırabilmişti; yazı Yakışıklı, zeki, hovarda bir gençti. Kavuklu Birinci Cihan Harbi arifesindeki yıllardan
Karagöz — İlk müşterisi benim.. Hem de şudur: Abdürrezzak Efendinin vefatı Hamdi takımında oynardı; türlü işve ve nâz birinin 18 îkincikânun Cumartesi günü Pathe
inat için Küçük İsmailin tâ karşısına geçip "Udhuke perdâzı şehîr Abdürrezzak E- ile Hanıdi-yi epeyce sarar, ona, halkı kırıp Freres'in Napoleon Bonaparte adında 2000
oturacağım..." fendinin vefat ettiği haberi dün matbaamıza metrelik bir filminin gösterileceği
geçirten nükteler sarfettirirdi (B. : Ahmed,
Abdürrezzak sahne hayatının bu ikinci vürudedince, bütün hey'etimizi ağlattı. Halü bildirildikten sonra ilâna şu satırlar
Arab.).
devrinde ilk oyununu 27 Haziran 1909 Pazar şaniyle, ef'alü akvaliyle tam Osmanlı, cidden konmuştur:
Bibi. : Aluned Rasim, Muharrir bu ya; S. N.
günü Yoğurtçu çayırındaki tiyatroda bir san'atkâr, hayırperver ve cihandîde olan Gerçek, Türk temaşası. "Sinemadan maada komiki şehîr Küçük
oynamıştı; ertesi gün çıkan Karagöz pîri muhteremin ziyaı şüphe yoktur ki ABDt (Boğazkeseni^ — ikinci Abdül- Abdi Efendi tarafından Çifteköy Düğünü, millî
gazetesinde Çapaçul imzasiyle şöyle bir bend kendisini bütün tanıyanları dilhun edecektir. şarkılı oyun 4 perde.. Düğün davetleri ve
hamid devrinde İstanbulun meşhur kaldırım
vardır: "Abdi ilk defa olarak sahneye Merhum bir aydanberi esiri firaş pehlivanlar ve köçekler ve gayri hum". Küçük
kabadayılarından; Galatanın batakhane - ti
çıkacakmış.. İşitilir de hiç durulur mu?.. On bulunuyordu. Nihayet pençei mevte Abdi bu oyunda Çaban rolüne çıkmıştı. Bibi. :
yatrolarının gedikli müdavimlerinden ve sah Nâhid Bilga, Not.
iki senedenberi müştakı didarı olduğum o giribamnı kaptırarak dün Kadıköyünde ne yıldızlarının çılgın sevdazedelerinden idi.
koca gövdeyi görmek için Yoğurtçu çayırına hanesinde vicdanı müsterih adamlara mahsus ABDÎ (Lâğuncıbaşı oğlu) — On sekizinci
Kıskançlık yüzünden heman her temsilde bir asır sonlarında uygunsuz takımından bir
değil, dünyanın en dik bayırına bile sükûn ve asudegî arasında enf ası madûdesini kavga çıkarır, tiyatrodan karakolhaneyi boy
tırmanırım.. Bir kalabalık, bir kalabalık ki ikmal, emanetini sahibine teslim etti, naşı delikanlıdır. 1789 (H. 1204) de İstanbulun
mâhaşerallah...". Bu gazetenin ayni gufran nakşı bugün hanesinden kaldırılacak, l lardı. .
Bibi. : Ahmad Rasta, Muharrir bu ya.
sofabet-lerindeki zarafeti ile tanınmış
çelebilerinden Baîcızadeyi öldürerek Ziştovi
nüshasında Abdinin bir de üânı vardır: "Yarın cenaze namazı bâdeledâ Ka-racaahmet ABDÎ (Derviş) — On yedinci asır taraflarına kaçmış, Süruri de vak'aya şu tarih
Göztepe'de Mamada Abdürrezzak Efendi kabristanına vediai hâki rahmeti rahman ortalarında Dördüncü Mehmed zamanında kıt'asım yazmıştı :
tiyatro lûbiyatı icra edecektir." kılınacaktır. Rahmetullahi taalâ rah-meten îstan-bulun namlı musikişinaslarından; Hey Lâğuncıbaşı oğlu puşt, toprak başına!
Meşrutiyet devrinin poİetika gürültüleri, vasiaten". (30 Ağustos 1330 -12 Eylül Hicazdan bestelediği şu rubaisi vaktinde Kyledin bir tatlı dilli âdemi gark âbı hım.
zincirleme girişilen İtalya, Balkan ve birinci 1914
>' " .. <*,*,** dillere destan olmuştu: Ziştoviye kaçtın ey katil, didim tarihi tam
Cihan Harpleri İstanbul halkında ağız tadı, Abdürrezzak sarayda bulunduğu Bir yanar mı bulunur cün ciğerimden gayri Bir "Piştovile urdu Baîcızadeyi Abdii dûn".
neş'e, şataret, zevkü safa arzuları Bibi. : Surûri, HJezeliyat.
sıralarda bir ara Beylerbeyinde oturmuştu; acır mı bulunur yârelerimden gayrî.
bırakmamıştı; büyük komik de bu muhitine kendisini çok sevdirmiş olan Bibi. •: Tayyanzâde Ata, Enderun Tarihi. ABDI ABDÎ (YusHİçavaşmcIe) — Çevri Çelebi
insanlardan biriydi; ihtiyarlamıstı da, ne eski san'atkârın ,teç-hizü tekfini ile cenazesinin (Karaman) — İkinci Abdülhami-din son hikâyesinin kahramanlarından ve istanbul
coşkun rağbeti buldu, ne de eski kaldırılmasını Beylerbeyi Donanma Cemiyeti yıllarında, İstanbulun namlı nevcivan tiplerinden; Dördüncü Murad
"Abdürrezzakı sîrin mezzak" olabildi. Sahneye üzerine aldı. Zevcesi Zeliha Hanımın kumarbazlarından ; bilhassa pasetada zamanında fevkalâde güzel bir delikanlıdır, bir
sadece geçim kaygusiyle çıktı, hattâ bir ara da gazetelerde çıkan bir teşekkür mektubu, fevkalâde hüner sahibiydi. gün babasının konağında pencere önünde
başka sahalarda çalışmayı düşündü, tiyatro tarihimizin en parlak şöhretlerinden Bibi. : Ahmed Rasim, Şehir Mektupları. otururken, konağın karşısında Mehmed
Kadıköyünde Altıyolağzmda bir ma-hallebici birinin son hâtırasını teşkil eder. ABDÎ (Kel) — Dördüncü Murad Çelebinin berber dükkânında bulunan Çevri
dükkânı açtı, fakat işletemedi. Son oturduğu saltanatının ilk devrinde İstanbuldaki sipahi Çelebi kendisine âşık olur, bin altın vererek
Ölümünde seksen yaşlarmdaydı, meslek-
ev de Altıyolağzmda idi. Bir üremi-nin ihtilâllerinin en namlı zorbalarından; 1631 deki Abdinin resmini yaptırır ve o resme bakarak
daşları arasında "oyuncu hakkı yemez"
kendisini ölüm döşeğine yatırdığı zamana, ayak divanında, ki sadırâzam Hafız Paşanın avunmağa çalışır. Kırkıncı gün, konaktan bir
denilirdi. Cömert, hayırsever adamdı,
ölümünden bir, bir buçuk ay evveline hükümdarın gözleri önünde parçalanmasından feryadü figan yükselir, Yusuf Çavuş ölmüştür,
bayramlarda mahallesinin yoksul çocuklarını
gelinceye kadar.oynadı; Türkiyeye sıçramak ötürü Hafız Paşa vaık'ası diye meşhurdur; Çevri Çelebi konağa koşar, bu acı gününde
giydirip kuşatır, bilhassa, gelinlik fakir
üzere bulunan Cihan Harbi ateşini endişe ile kızları cihazlarını yaptırarak evlendirmekten padişahın yüzüne karşı "bîedebane" bağrışan- Abdinin itimat ve sevgisini kazanmağa
takip eden İstanbul halkını semt semt büyük bir zevk duyardı. lardandır. Dördüncü Murad bu kanlı muvaffak olur, ona bir mürebbi ve hami
dolaşarak a-zıcık neşelendirmeğe çalıştı, Bibi. : Ahraed Rasim, Muharrir beya; Refik karışıklıkların müşevviki olan sadırâzam arkadaş seçilir ve konağın selâmlığına yerleşir
1914 Haziranında Üsküdar İcadiye tepesinde 'Ahmed, İstanbul Nasil eğlenirdi; Tahsin Paşa, Recep Pa-^ şayi idam ettirip zorbaları da birer ve yoliyle Abdiye bütün duygularını açarak
"Kanlı İntikam" ı oynadı; Temmuz Yıldız hâtıraları; Ahmed Rasim, Şehir mektupları; birer yakalatıp cellâda verdiği sırada dostane bir karşılık görür. Bir gün
başlarında Kel Hasan, Aleksan ve Şahinyan Muhallim Naci, Mektuplarım.
Üsküdara kaçmış, Aziz Mahmud Hüdai Yusufçavuşzade Çevri Çelebiye: "Âşıklık
ile beraber Şehza-edbaşındaki Şark ABDİ (Arab) — Son tulumbacılardandır, Efendi dergâhına sığınarak saç bırakmış ve halinde ne ile eğlenirdin?" diye sorar; Çelebi:
tiyatrosunda "Tayyar za-de"ye çıktı; ve bu Cihan Harbi arifesinde on sekizlik esmer, ya- Mahmud Efendi sofusu olup gizlenmişti. Bir "Sizin tasvirinizi yaptırdım, anınla
ayın sonlarına doğru da hastalandı. yıl kadar sonra, eğlenirdim" der. Abdi resmi ister, <ba-
Hastalığının ilk günlerinde, Altı-
ABDİAĞA SOKAĞI — 22 ANSİKLOPEDİSİ -23 —
İSTANBUL

kar; "Doğrusu ben bu kadar dilber isem bana cir sokağından tslâmbey caddesi üzerindeki
tahammül olunmaz" der; fakat resmin sırta kadar uzanır (B. : Rami). Toprak
arkasını çevirince, âfet gibi bir kız tasviri yoldur, cadde denilecek kadar geniştir,
görür: Bir nazenin ki on üç, on dört yaşında, Boşnak Hızır ve Paşababa sokaklariyle birer
devlet tacı başında, kudret kalemi kaşında; dört yol ağzı yaparak kesişir; bu iki sokak
kaşlar yaya benzer, cemal aya benzer, kirpiği arasındaki kısmının, kışladan gelindiğine
ok, dudağı ebru, burun çekme, ağız hokka, göre sol tarafı bir meydancıktır, îslâmbey
dişler inci; bir karış gerdan, püskürme benler, caddesi üzerindeki bayırda biten ucu ise,
memeler taze turunç gibi, göğüs endam gayet dik bir patika ile îslâmbey caddesine
aynası, topuğuna bîr fiske vursan üç gün üç kavuşur. Evleri bahçeli, hemen umumiyetle
gece titrer.. birer katlı ahşap yapılardır, halkı doksan üç
Güzel Abdinin aklı başından 'gider: bozgununun Rumeli muhacirleridir;
"Çevrim!.. Ben bu tasvirin sahibini ya gürültüsüz, temiz bir sokaktır. Bibi. : RBK,
bulurum, ya bu yolda helak olurum" der, Gezi notu.
kendisine bu kızı bulmasını, buluncaya kadar ABDÎ BEŞE VE HASAN BEŞE
da yüzünü göre-miyeceğini söyliyerek KARDEŞLER — On yedinci aısr sonlarına
odasına kapanır, yemekten içmekten kesilir. doğru yaşamış, îstanbulun namlı
Zavallı Çevri Celebi de evine dönüp odasına çiçekçilerinden; çiftçilik ile geçinirlerdi;
kapanır, kırk gün ağlar, uyku kendisine haram bundan ötürü ilk defa kendilerinde görülşn iki
olur, ağzına bir lokma taam koymaz.. Her lâleye "Dehkanî Hâtayi" ve "Dehkanî
ikisinin de anaları telâş edip kabahati Kırmızı" isimleri verilmiştir. Bunlardan
biribrine atarlar, bir taraftan da tasvirin Hasan Beşe 1692 (H. 1104) de ölmüştür.
sahibi olan kızı ararlar, ve nihayet bin dert ile Bibi. : Ulbeyıdullah, Tezkirei Süikûfeeiyan. ABDÎ
bulurlar, bu dünya güzeli: Tüccar Mahmudun BEY (Müsahib) — ikinci Mahmu-dun gözdesi,
kızı Rukiye Banûdur. Tanrı misafiri olarak eve saray komik ve dalkavuklarından ve zamanının
'girerler, ıgece yatısına kalırlar ve bir fırsat değerli musikişinasîarmdandır. Evvelâ Üçüncü
kollayıp Rukiye Banûya Yusufça-vuşzade Selimin rikâbı hümayun çavuş-larmdandı.
Abdinin resmini gösterirler.. Kız deli divane Musikideki bilgisi ile temayüz etti, fasıl
olur: "Aman kadın, şunu benim ile müşerref heyetlerine iştirak etti ve akranı arasında
eyle" der. Abdi ile Çevriye müjdeler gider, Küpeli Çavuş lâkabı ile tanındı, Mahmud
her ikisi de ayağa kalkabilmek için üç gün tarafından kendisine müsahiblik unvanı
beslenir. Abdiyi bir çengi kızı kıyafetine verildi. Huzuru hümayunda müsa-hib Hayalî
sokarlar, Rukiye de anasını kandırıp konaktan Said E-fendi ile şakalaşmaları meşhurdur. Bir
yalıya tebdilihava için üç gün izin alır. Koçuda kâ-ğıthane gezintisinde
Cavuşzade ile buluşur, arabanın kapaklarını
kapayıp Cavuşzadenin başından yaşmağı atıp:
"Efendim Abdi gayri sabra mecalim kalmadı"
diye sarmaşdolaş olurlar, güya bal ile
kaymak bir yere karışır, turfanda gül gibi
birbirlerini koklamaktan örnneğe elleri
n
Müşabih Abdi Bey
(Besim: H- Çizer)
değmez., iskeleye varırlar, yedi çifte ile yalıya
ise dere kenarında dilsizlerden biriyel şaka-
geçerler, yalı bahçesinin ortasındaki köşkte
laşırken suya düşmüşler, dilsiz boğulmuş,
ne dillerle tarif ve ne kalemlerle tahrir olunur
Abdi Bey güçlükle kurtarılmıştı.
zevkü safalar ederler. Çevri Çelebi de yalıya
davet edilir. Fakat bir gece Bostancıbaşı yalıyı Kanlıca ile Anadoluhisan arasında küçük
basar, cümlesini vezir divanına götürür, Rukiye bir yalısı vardı. 1833 de öldü, kabri Eyyübta-
Banû Cavuşzade ile başgöz edilir; Çevri dır.
Biital. : Tayyarzâde Ata, Enderun tarihi, III; Re-
Çeılebiye de bir kız verilip düğün dernek ile >fik Ahmed, istanbul nasıl eğlenirdi.
muratlarına kavuşurlar.
ABDÎ ÇELEBi (Berber) — On yedinci Samatyada AfodieçleM Camii (Resim ve Plân: Reşat Sevinçsoy)
ABDÎAĞA SOKAĞI — Eyyub kazasının asırda yaşamış, namlı çiçek meraklılarmdan-
Rami Yenimahalîesi sokaklanndandır; Rami dır; Eyyübludur, tohumdan elde ettiği kırmızı
kışlası talim meydanı eteğinden geçen Muha-
ABDİÇELEBİ CAMİÎ -24- İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ . 25 - ABDİ EFENDİ (Mühürdar)
bir lâleye "Gülrengi Abdi" adı konmuştu. ihtiyarın Samatya Maliye Şubesine bir işi çının mühim kısmını Samatya
Bibi. : Ubeydullah, Tezikei şükûfeciyan. ABDÎ düşmüş.. Yerini bilmiyormuş, yolda birisine Esrara ma'den bir kitab eyle.
çarşısından temin eder. — Bestelıigâr ilâhi, güfte Sünbülî Alâeddin —
ÇELEBİ CAMÎt — Samatyada Su- sormuş: Bibi. : REK, Gezi notu. Ben mesti canan olmuşam Cami cihandan
lumanastırda, kendi adını taşıyan — Şu yoldan gidersiniz, karşınıza ABDİ DEDE — Asıl adı Ab- geçmisem. Hayrânü giryan olmuşam Nâmü
mahallededir. Kapısı Marmara caddesindedir, kocaman bir kilise çıkar.. Onun karşısında dullahtır. Kasımpaşa mevleviha- nişandan gegmigem. Bibi. : Sadettin Nüzhet,
Müdafaayı Milliye caddesiyle Samatya arkası harab bir cami vardır.. Maliye Şubesi de onun nesini kuran şeyhtir. On yedinci Türk Musikisi Antolojisi.
sokağının kösesinde dolma bir sed yanındadır!, cevabını almış.. asrın birinci .yarısında yaşamış, ABDÎ EFENDİ — On sekizinci asır
üzerindedir. "Yedim îçtim Camii" ve Mamur bir kilise karşısındaki harab zamanında evliyalığına ortalarında yaşamış ve İstanbul ihtilâllerinin
"Yenicami" isimleriyle de anılır. camiin manzarası ihtiyarın izzeti nefsini inanılmıştır. Vaızlarım dinlemek en önemlilerinden biri olan 1730 Patrona
Hadikatülcevamide de Çilingirler rencide etmiş, tanıdıklarından bulunduğu üzere tekkesine ilk defa olarak Vak'ası üzerine bir tarihçe kaleme almış bir
Mescidi diye kayıtlıdır. Kapısının hayır sahibi zengin kadını, Hatuniye mescidi ayak basan kimselere "Safa geldin, muharrirdir..
üzerindeki.arabça "Mesciden halisan yerine Abdi Çelebi camiinin tamirine ikna falan E-fendi" diye adiyle aşinalık Bibi. : înönü Ansiklopedisi.
livechillâh" tarih kitabesine göre, ilk yapısı etmiş.. Tamir esnasında mabedin içinden elli ettiği söylenir. Evliye Çelebi de şu ABDİ EFENDİ (Basmacı; ~- îstanbulda
1533 (H. 940) yılında bitmiştir. Mimar Sinan, iki araba moloz ve gübre çıkarılmış. fıkrayı nakleder: Dördüncü Murad on sekizinci asır sonlariyle on dokuzuncu asrın
Tezkiretül-ebniyede kendi eserleri arasında Bur-sadan îstanbula gelirken birinci yarısında yaşamış Şark musikisinin
Tavanının ortasına "Allahü Nurüssema- Bozbu-runda fırtınaya tutulur, büyük üstadlarmdan biridir. Şöhretinin ilk
gösterir. vat.." âyeti kerimesi ismail Hakkı Beyin nefis bindiği gemi batmak tehlikesiyle parlak zamanı, Üçüncü Selim devri olmuş,
Dört fil ayağı üzerine atılmış kemerler bir celî hattı ile yazılmıştır. Mihrabda da Re- karşılaşır, derken Abdi Dede •sonra ikinci Mahmuda intisab etmiştir. 1859
üstünde bir kubbeli 'bir mabed idi. Vakfı isülhattatin Kâmil Beyin çini üzerine bir üılâ- geminin baş tarafında görünür, da ölmüştür.
kalmadığından tamir edilip bakılamamış, sı şerifi, bir Besmelei şerifi ve bir Sadakallâ- elindeki bahçe küreği ile denize — Acem buselik, devri kebir beste —
geçen asır sonlarına doğru çökmeğe mahkûm hülâzimi vardır. Bu son tamir ve tezyininde vurarak, "Üskün bihakkil melikil
bir harabe haline gelmişti. Fakat ikinci Mısır çarşısında, baharat tüccarı Bay Hacı Kuddûs!" diye bağırır ve azgın Samatyada AfcdiçeL&bi Mahallesi (1934 Belediye Şehir! Rehberinden)
Abdülhamid devrindeki Ermeni Vak'ası Hüsnü 1318 tarihini taşıyan hattat Tevfik deniz derhal süt liman olur. Devri güldür lûtf edüb bağ içre kıl geştü güzar,
üzerine hemen bütün sekenesi ermeni olan bu Beyin bir Besmelei şerif levhasını hediye Abdi Dede Galata mevlevihanesi şeyhi i- Bülbüli gülsen senin vasfınla bulsun iştihar. ABDİ
semtte bir karakol bulundurulması tensib etmiştir. Mabedi bir de güzel avize ken yerine Mesnevii şerif sarihi ismail Dede EFENDİ (Mühürdar Hacı) — On sekizinci
edilmiş, Abdi Çelebi camiinin yanına bir süslemektedir ki, Naciye Sultan sarayından
Efendi tayin edilmiş, o da Kasmıpaşada kendi asrın istanbullu devlet adamlarından ve
itfaiye karakolu yapılmıştı ki, bugün bu alındığı söylenmektedir.
mülkü olan bostanına yeni bir mevlevihane şairlerinden; -kayın pederi Reisülküttab
karakolun yerinde Samatya Maliye Şubesi Bibi. : Hadikatül cevami, I; REK, Gezi notu. ABDÎ yaptırmıştı. 1631 (H. 1041) de öldü, kabri Mehmed Efendiye nisbetle "Üç Aribarlı
bulunmaktadır. Serasker Rıza Pasa, bu karakol ÇELEBİ MAHALLESi — Fatih kazasının Kasımpaşa mevlevihanesi mezarlığındadır. Damadı" diye de maruftur, 1699'a doğru
yapılırken, rivayete göre Hazinei Hassadan Samatya nahiyesi mahallelerinden-dir. Bibi. : Evliya Çelebi, I; Hadiketül cevami, II. doğmuştu. 1764 de ölmüştür. Damad
bin altın alarak mabedin de ihyasına muvaffak Samatya tramvay caddesi, Merhaba caddesi, ABD! DEDE — Asıl adı Abdülkerimdir, Nevşehirli ibrahim ve Koca Ragıb gibi büyük
olmuş, harab kubbesinin yerine kiremit Hocakadın caddesi, Kocamustafapaşa caddesi Kasımpaşa mevlevihanesi dervişlerinden ve on vezirlerin
örtülü ahşap bir çatı çektirmiş, dış görünüşünü ve Mütesellim sokağiyle çevrilmiştir. sekizinci asrın namlı 'hattatlarından idi. Sülüs
de bozarak bugünkü şeklinde tamir ettirmiştir
îç cadde ve sokakları şunlardır: Çamçak ve nesih yazıyı Ressamzade Mehnıed
ki, Mimar Sinan yapısından hemen hiçbir iz
sokağı, Balta çıkmazı, Hacıkadın çeşmesi Efendiden öğrenmişti, talikte kuvvetli bir
kalmamıştır. Abdi Çelebi camii ampir
sokağı, Demirci Osman sokağı, Pamukçu hattattı. Pek çok eser bırakmıştır. 1766 (H.
üslûbunun güzellikten mahrum bir eseridir.
soka1 ğı, Marmara caddesi, Pulcu sokağı. 1130), de, akrabasından birinin yanında
Meşrutiyet ve onu takip eden ttalya, Balkan
Şırlağan sokağının bir kısmı, Balık sokağının çıktığı bir seyahatte vefat etti.
ve Birinci Cihan Harpleri içinde mabed
bir kısmı, Mercanbalığı sokağı, Bestekâr Bib'l. : Müstakimzâde, Tuhfei hattatın
yine bakımsız kalmış, öylesine ki,
Hakkı sokağı, Sarraf Tahsin sokağı (Bütün ABDİ DEDE (Hakkak) —- Son devrin
yanındaki çeşmeden su taşıyan sucular, içine değerli zâkirlerinden ve ilâhi bestekârların
bu cadde ve sokak isimlerine bakınız).
merkeplerini bağlamağa başlamışlardır. dan dır; Kocamustafapaşa dergâhının bir oda
Nihayet son defa avlusundaki imamlara Adını, Abdi Çelebi camiinden almıştır. Az
meyilli bir sırt üzerine kurulmuştur. Marmara sında münzevî hayatı sürerdi; âyinlerde
meşruta ev ile beraber Süeda adında zengin ve tekkenin ihtiyar zâkirbaşısı ilk ilâhiyi okur,
hayırsever bir türk kadını tarafından ikinci caddesi de bu sırtın hemen en yüksek yerini
teşkil eder, bu seviyeye kadar olan evlerin üst alt tarafını bu Abdi Dede idare ederdi. Hak-
defa olarak esaslı bir surette tamir kâklikte kıymetli bir üstad idi. Mecdi mahlesi
ettirilmiştir. Ayrıca müezzinler için de beton katları Marmarayı görür. Vaktiyle
sekenesinin büyük bir kısmı ermeni imiş, son ile de şiirleri vardır. 1902 de öldü ve Kocamus
bir ev yaptırılmıştır. Mahalleli arasında söyle tafapaşa tekkesi mezarlığına defnedildi.
bir fıkra naklolunur: yirmi beş otuz yıl içinde şehrin diğer
— Arazbar ilâhi, güfte M. Eâzi —
semtlerine, bilhassa Galata ve Boyoğlu
Bayan Süeda ağır hastalanmış, derdinden Aşkınla yarâlb behreyâüb eyle
taraflarına hicret edip dağılmışlardır. Hayrette koma hisseyab eyle
kurtulursa harab bir camii tamir ettirmeyi
Marmara caddesinde küçük bir mahalle v' ZâMrii bâtın eyleyüb mâmur
nezretmiş, niyeti de Samatyadaki Hatuniye
çarşısı varsa da, mahalleli ihtiya-
mescidini ihya imiş., Bu sırada ulemadan bir
ABDİ KÂMİL, -26 — İSTANBUL ABDİSÜBAŞI
ANSİKLOPEDİSİ — 27

maiyetinde çalışmış ve güvenlerini kazanmış, rak, Nazırın oturduğu Süleymaniye semtindeki idi. Minaresinden Haliç çok güzel görünürdü.
doğru, zeki, fikir istiklâline sahib bir zat idi. Tasmektep onun diaresine verilmiştir. Abdi Kalantor sokağiyle olan kavşağının sağ
köşesinde ahşap bir ev altında bir küçük Abdisübaşı müezzinleri arasında, sesini karşı
1730 Patrona Vak'asmda ihtilâlciler Kâmil bu mektepte kendi yazdığı yeni bir sahile işittirmek bir an'ane olarak devam ede-
tarafından takib edilen ricalden biri olmuş, mahalle bakkalı vardır; Çeşme ve Maslak
elifba ile okutma ve öğretme usulünü tatbik i- gelirdi. Bu mabed Fener patrikhanesi
hayatını, büyük şehirlerde saklanmağa sokakları ile olan kavşakları arasında,
çin daha geniş bir imkân bulmuş, Taşmektop yangınında yanmış, son müezzini de yanarak
muvaffak olarak kurtarabilmiş idi. Abdipaşa sokağı sola doğru genişler ve küçük
de îstanbulda parlak bir rağbet görmüştü. öl-<
Defterdarlıklarda bulunmuş 1753, 1757 ve bir meydan halini alır, ulu çınarların
Abdi Kâmil Efendinin son yılları, fazla muştur.
bulunduğu bu meydancığın ortasında
1763 de üç defa Reisül-küttab olmuştur. H. çalışma neticesi asabî bir hastalık üe geçmiş, Bibi. : Hadikatül cevâmi, I; REK, Gezi notu.
Haticehanım meydan çeşmesi vardır (B. :
1178 yılı Safer ayında (1764) bir rikâbı mektep muhitinden ayrılarak maarif müfettişi ABDÎSÜBAŞI MAHALLESi — Fatih
Haticehanım meydan çeşmesi) ; etrafında da
hümayun günü sadırâzam ve şeyhülislâm olmuş, tekaüt edilmiş ve 1929 kazasının Fener nahiyesi mahalllelerindendir.
ancak altı ahşap ev bulunmaktadır. Maslak
huzuru hümayuna girdiğinde Abdi Efendi Birincikânununda 72 yaşında olarak Sultanselim altında, îstanbulun Halice bakan
sokağı, bu meydancığa gittikçe genişleyip
rikab ağalariyle sohbet ederken kalb ölmüştür. dalgalı sırtları üzerinde kurulmuştur. Fener
yelpaze gibi açılan basamaklarla iner.
sektesinden öldü, naşı araba ile evine Mebadii Kıraat adında bir elifbası, iskele caddesi, Camcıçeşmesi yokuşu,
Buradan sonra, Abdipaşa sokağı tekrar
naklolundu ve Üsküdar a gömüldü. muhtelif sınıflar için bir kıraat serisi, Tecvid, daralır ve meyli yukarılara doğru faz-lalaşan Abdisübaşı sokağı, Mismarcı yokuşu,
Keisüîküttabı Cennet ilmihâl ve Kavaidi Türkiye adında açık türkçe bir yokuş halini alır; her iki tarafındaki birer Mismarcı sokağı, Soğuktulubma sokağı,
terkibi ölümüne tarih düşürülmüştür. 1644 de yazılmış ders kitapları vardır. ikişer katlı birkaç küçük evi geçince, mamur Tabakyunus sokağı. Fodlacı sokağı. Haliç
Birinci Mahmud tarafından yaptırılmış ve iki Bibi. : O. N. Ergin, Maarif tarihi II. ABDi FAŞA bostan ve bahçeler arasına girer; öyle ki, caddesi, Çesmearkası sokağı, Miralay
defa yanmış olan Defterdarkapısı mescidine (Abdürrahman) — On yedinci asrın Türk yolun bu kısmı günün hemen Iher saatinde Nâzımbey sokağı ve Fener vapur iskelesinden
minber koydurtmuştu. müverrih ve şairlerinden, devlet adamı; ıssızdır: taşların arasından fışkırmış otlarla bu sonuncu sokağın nihaye-tindeki iskeleye
ABDi EFENDÎ SOKAĞI — Üsküdarda Enderunu hümayun gılmanları a-rasın-dan
yemyeşildir; harçsız bahçe duvarlarından erik kadar uzanan sahil ile çevrilmiştir.
îmrahor sokaklarından dır; Hudaimahmud yetişmedir. Anadoluhisarlıdır; pek küçük yaşta
ve fındık gibi meyva ağaçlarının dalları îç sokak ve caddeleri şunlardır: Abdüle-
sokağı ve Kaptanpaşa sokağı ile Aziz Mah- saraya girmiş, 1650 de Hasodaya alınmış,
sarkar, yer yer böğürtlen çalıları görülür. Üst zelpaşa caddesinin bir parçası, Sadırâzamâli-
mudefendi sokağı arasındadır (B. : îmrahor); Dördüncü Mehmedin ilk yıllarında kendi
başından vadideki bostanların, karsı paşa caddesi, Haletefendi çıkmazı, încebel
ilk iki sokakla bir üç yol ağzı kavşağı yapar. adına nisbetle anılan bir tarih yazmağa
yamaçların seyrine doyum olmaz. sokağı, Mismarcıçeşmesi sokağı, Tabayunus
îki araba geçebilecek kadar geniş, kaba tas başlamış, sır kâtibi ve rikâbdar olmuş, 1669 Bibi. : REK, Gezi notu (1944 -1957)
döşeli, bozukça, Aziz Mahmudefendi sokağı da vezirlikle çırak edilerek nişancı tayin sokağı, Tabayunus camii sokağı, Bakikaloğlu
edilmiş ve bu vazifede on üç yıl kalarak ABDÎONBAŞI SOKAĞI — Bulgurlu so- sokağı, Çırakçeşmesi sokağının alt kısmı,
kavşağından girildiğine göre, oldukça meyili
ve gayet kısa bir yokuştur. Solda üç büyük îstanbul-daki sarayı, devrin irfan erbabının kaklarındandır (B. : Bulgurlu). Haliç caddesinin alt kısmı, Pirsultan sokağı,
toplandığı bir yer olmuştu. Sohbeti temiz, ABDÎSÜBAŞI CAMi! — Fenerde kendi Musandıra bahçesi çıkmazı, Kızıl çıkmazı,
ev, sağda iki üç kulübemsi yapı ile evceğiz
vardır. Soldaki evlerden birincisi yüksek sedli zarif bir vezirdi, şiir ile uğraşır, yazdığı şeyleri adını taşıyan mahallede, încebel sokağı ile Ab- Gülçeşme sokağı, Serhalife sokağı,
meclisindeki münevver ahbablarına gösterip disübaşı sokakları kavşağındadır, tik defa Çukurmescid sokağı (Bütün bu sokak
bir bahçe içindedir, bahçesindeki ağaçlar,
bilhassa bir çam ağacı bu sokağa bir şirinlik okumaktan zevk duyardı, Fatih Sultan Meihmed devri ricalinden Abdi isimlerine bakınız).
vermektedir, (îkinciteşrin 1944). 1682 de Basra valisi, 1688 de Kandiye Subaşı adında bir hayır sahibi yaptırmıştı, Evlerinin büyük bir kısmı ahşab olan
Bibi. : REK, Gezi notu. muhafızı, 1691 de Sakız muhafızı olmuş ve bu zamanla vakfı tükenmiş, harab olmuş, Abdisübaşı mahallesi, îstanbulun geniş
ABDÎKAMtt EFENDi (SelânJJdi) — adada ölmüştür. "Vekayiname" adını verdiği Kanunî Süleyman devrinde Kırkçeşme suları yangın yerlerinin iskân edilmiş parçalarından
Muallim /îstanbuîda yeni usûl ilk iptidai eserine Basra valiliği ile îstanbuldan ayrıldığı getirilirken bina emini olan Mahmud Ağa birini teşkil eder. Bilhassa Haliç caddesinin
mektebini açan zattır. Süleymaniyedeki Taş tarihe kadar devam etmiştir, ki Türkiye tarafından Mimar Si-nana yeniden geçtiği vadiye inen yolları ayak iziyle açılmış
mektepte açılan bu okul, îstanbulda eski imparatorluğu tarihinin orijinal kıymette yaptırılmıştır. Bu sebeple Mahmudağa camii dar ve dolambaçlı patekalar halindedir,
mahalle mekteplerinin birer birer kapanarak kay- • n aklarından biridir. yahud încebel sokağının eski adına nisbet buradaki evlerde, bahçe duvarları harçsız,
yerlerine yeni ilkokulların açılmasına, Bir gazelinden beyit : Kuburbe-li camii adiyle de meşhurdur. Geçen yahut tahta perde ile çevrilmiş, kendileri de
Ruhi dilcû da 'güzel, zülfi semenbû da güzel, Nîce tercih asır sonlarında e-saslı bir tamir görmüş, teneke vamalı kulübelerdir. Abdisübaşı
Türkiyede büyük ki Tasmektep onun ideyim, o da güzel, Ibu da güzel.. Bibi. : Silâhdar tarihi,
idaresine verilmiştir. Abdi Kâmil Efendi bu I; Salim, Tezkire! şuerâ : İnönü Ansiklopedisi.
Mimar Sinan yapısından hiçbir iz mahallesinin încebel sokağiyle Abdisübaşı,
ilk teşebbüsünün muvaffakiyetinden cesaret ^ ^ u n m Mİ . Mismarcı yokuşu arasında kalan adası da son
ABDÎPAŞA SOKAĞI — Boğaziçinde
alarak Şemsülmaarif adiyle büyük bir hususî Cengeîköyünün Yenimahalle soika/klanndan-
kalmamıştı. Ahşab, ^^ Harabesi (Kesim: n. patrikhane yangınında yanmıştır; ki bu
okul açmıştır. (B. : Şemsülmaarif)'. aşı boyalı bir cami Sevinçsoy)' yangın büyük tahribatını Hatipmuslâhaddin
dır; Kalantor sokağı ile Bakırcıbaşı sokağı a-
1857 de Selânikte doğmuş, rüşdiye rasında kaba taş döşeli, bozukça, bir araba mahallesinde yapmıştı.
tahsilini bu şehirde bitirdikten sonra, bir rahat geçebilecek kadar geniş bir yoldur; üç Bu mahallenin Tabakyunus camii ve
müddet vilâyet kaleminde mülâzemet ile yerinde havagazı feneri vardır; Kalantor civarını teşkil eden üst kısmından, Fener ve
kâtiblik" etmiş, 20 - 25 yaşların arasında sokağı tarafından gelirken sağ kolda Ci-bali vapur iskeleleri arasındaki safhanın,
îstanbula gelerek bazı zengin çocuklarına Çengelköy Çeşme sokağı, Çengelköy Maslağı Halicin ve karşı sahillerle tepelerin
hususî dersler vermeğe başlamış, sokağı ve Haticehanım sokağı vardır (B. : manzarasına doyum olmaz. Burası eskiden
öğretmenlikteki ehliyeti Maarif Nazın Münif Çengelköyü). Tabakyunus adı ile ayrı bir mahalle sayılırdı,
Paşanın gözüne çarpa- îstanbulun kibar ulame konakları vardı,
bunların arasında Ah-med Muhtar Efendi
(Molla Bey) konağı, Afif
ABDİSÜBAŞI ABDULLAH (Arab)
İSTANBUL ÂNSÎKLOPEfiİSİ
Molla konağı, Rafi Molla konağı, Aya- ve kabadayılık yollarına yeni yeni atılan
sofya kürsü şeyhlerinden Ali Beyin ABDULLAH — On sekizinci asır
başlarında yaşamış namlı cerrahlardan, delikanlılar, dost tutacakları, dosttan
Köprülü konağı ondokuzuncu asır Türk ayrılacakları, arkadaş dostu ile görüşecekleri
konaklarının en güzel örneklerinden idi. dükkân; Galatada idi.
Bilbi. : Ahmet Refik, XII. asırda istanbul hayatı. zamanlar hemen daima Arab Abdullaha
Bugün bu binalardan, Molla Bey danışırlar, onun himayesine sığınıp yardımını
konağının geniş arsasiye bu arsanın ABDULLAH (Arab) — ikinci Abdülha-mid
devrinin sonlarında, Onikiler diye maruf dilerlerdi. Vak'-aları zabıtaca örtbas edilirdi.
altında uzanan mahzenler, Zahid Efendi Arab Abdullahın en büyük vak'ası
konağının da hamamından bir l Aiksaray kabadayılarının elebaşılarından, Tıf-
ı™ı«,,~t,« • lıbozzade Kahraman Beyin ölümünden sonra kabadayılıkta kendisinden kat kat üstün olan
parça kalmıştır. da Onikilerin başında istediğini yaptıran birinci Çerkeş Mehmedi Direkler-arasmda vurup
l öldürmesidir.
reis olarak kaldı. Aslen Kürd idi, Süleymani-
Haliç caddesinin geçtiği vadiye Ti yeliydi. îstanbula, Abdülâziz devrinde, on altı Akşamla yatsı arası; evine gitmek üzere
gayet dik bir yokuş halinde inen, Fod- J* on yedi yaşlarında iken gelmiş. Abdürrahman bir çayhaneden çıkan Arab Abdullah, 0:sman-
lacı sokağmm üst kısmı da muhteşem bir Bey adındaki büyük (kardeşi Beyrut gümrük baba türbesi önünde Çerkesin hücumuna
panoramaya sahiptir: Birinci plânda Gül nazırlığında bulunmuştur; esmerliğinden galat uğrayıp alta gelir, fakat Mehmedden atik
camii, Küçük Mustafapaşa hamamı ve olarak Arab lâkabını alan Abdullah, babadan davranarak saldırması ile hasmının barsakla-
Üsküplü camii ortalara düşmek üzere kalma mühim bir servete sahipti, okuması rım parçalayıp döküverir. Muhakemesinin
Kasab Demirhan ve Müftü Ali yazması yoktu, Istanbuldaki şöhreti, tulumbacı bütün safhalarında da cinayetini inkâr ile
mahallelerini kuşbakışı görür. Daha geride ve kabadayı yeri olan Aksarayda Murad-paşa kendisini mazlumların hâmisi Osmanbabanın
îstanbulun Haliç sırtları gözün camii avlusundaki kuşbazlar kahvesiyle kerameti kurtardığını, Çerkeş Mehmedi Osman
alabildiğine uzanır. Bu levhayı, Köprülerle Çukurçeşmedeki Semai kahvesinde devrinin Babanın vurduğunu söyler. Heyeti hâkime
Abdullahın müdafaayı nefis uğrunda katil

' VW
beraber Galata kulesinden Tophane en tehlikeli külhanilerini her nasılsa korkutup
sahillerine kadar karşı taraf ile sindirmesiyle başlar. olduğuna kanaat getirdiğinden dört yıla
Sarayburnu, Ayasofya ve Bayezıd Hakkında şimdiye kadar neşredilen mahkûm olur.
kulesinden Fatih camiine kadar gelen bir Arab Abdullaha son zamanlarda,
hâtıralar sima ve şahsiyetini şu çizgilerle
çerçeve kuşatır. Bu muhteşem Kilereibaşı Osman Beyin delaletiyle
göstermektedir:
panoramanın son plânını da Üsküdar ve mirimiranlık payesi verilmiş, bu kaldırım
Uzun boylu, kuru, sırım gibi, kafası
Haydarpaşa sırtları teşkil eder, ufukta kabadayısı bir Arab Abdullah Paşa olmuştur.
Fenerde Abdisiibagı Mahallesi (1934 Belediye Şehir daima tıraşlı, elmacık kemikleri çıkık,
Alemdağı ve onun etekleri vardır. Arab Abdullah Meşrutiyetin ilânından
Rehberinden) bıyıkları seyrek ve sarkık, iki kulağı da sağır
istikbalde buraları İstanbulun en mamur sonra bir müddet Merdivenköyünde oturmuş
bir adamdı. Kış yaz, ayağında çizme, sırtında
köşelerinden biri olmağa lâyıktır. (Temmuz ve o yıllar içinde ölmüştür. Kabrinin Sahrayı-
disübaşı ve Hatipmuslâhaddin mahalleleri ve kukuletalı bir sako ile gezerdi. Beline Trablus
1944). cedid mezarlığında olduğu rivayet edilir.
încebel sokağı ile Camcıçeşmesi yokuşu kuşağı sarar, yeleğine de kalın ve ağır bir
Bibi. : REK, Gezi notu. Arap Aibdullarhı son zamanlarda
arasındadır, în cebel sokağı kavşağından altın köstek takardı. Pürsilâh gezerdi;
yakından tanımış olanlardan Merdivenköylü
ABDİSÜBAŞI MEKTEBİ SOKAĞI — yukarı oldukça dik bir yokuştur; sol tarafında yanından saldırma, tabanca ve usturpa, sağ
Bay Âsaf. bu namlı kabadayı hakkında
Fatih kazasının Fener nahiyesinde Hatipmus- Mis-mareı yokuşunun alt başiyle kavuşur. çizmesinin kenarına sokulmuş söğüt yaprağı
yazılan hâtıraların iftira yollu olduğunu,
lâhaddin ve Tevkiicaf er mahalleleri ve Evleri son Fener patrikhane yangınında bıçak, bir elinde de sapı gümüş savatk kamçı
meyhane ve umumhane gibi yerlerden haraç
Sancaktar yokuşu ile Cafersübaşı camii mahvolmuş, sokak yangın yeri ortasında eksik olmazdı. Merd-lik, yiğitlik, arkadaşlık
almağa asla tenezzül eder adam olmadığını,
sokağı arasındadır. Eskiden kaba taş döşeli kalmıştır. (Temmuz 1944). gibi kelimeler sadece dudaklarında dolaşırdı;
Bibi. : REK, Gezi notu. oğlan ve kadın peşinde ömür çürütmüş
imiş, mühim, bir kısmının taşları sökülmüş palavracı, kendi çıkarından başka hiçbir şeye
bm>bahtsız olmasına rağmen başkalarının
'bulunmakla beraber düzgünce; hemen hepsi kıymet vermezdi.
zevk dellâllığı şöyle dursun, bu yolda bilâkis
kârgir ve mimarî bir hususiyet ve güzellikten Kurnazlığı ve girginliği ile sarayda arka
fevkalâde kıskanç olduğunu söyler. Mahbub
mahrum olan evleri, günün ancak birkaç peyda etmiş, bilhassa Abdülhamidin itimadım
ve mahbubelerine "Yavru" nün ağzında
saatinde güneg yüzü görür, kasvetlice bir kazanmış kimselerden Kilereibaşı Osman Beye
bozulmuş şekliyle "Yav-ri" der imiş. Son
sokaktır. çatmış, istanbul cihetindeki koltukları, Galata
"Yavrisi" de oldukça geçkin bir Hayganuş
ve Beyoğlu umumhanelerini, balozlarını,
Sancaktar yokuşu kavşağının Dudu olmuş. Arap Abdullahın. Onikiler
meyhanelerini âdeta haraca bağlamıştı.
tam karşısında Rum nıektebikebiri dışında en yakın dostlarından biri Suyolcu
Onikiler diye anılan avenesiyle işigücü oğlan
bulunmaktadır; bu kavşak başı Mehmed pehlivandır.
ve kadın dalaveresi peşinde koşmak, bu
birkaç basamak merdivenli olduğu Aka Gündüz "Katmerli Ahmed Efendinin
uğurda, ev basıp cam taşlamak, vurmak,
için, araba geçemez (Temmuz 1944). Hikâyesi" nde Arab Abduliahı aşağılık
vuruşmak, avlarından hamilerini
ABDİSÜBAŞI SOKAĞI — insanlardan biri olarak yaşatır. Fatihli,
Zahid efendi konağının hamamı (Besim: Nezih) faydalandırmak olmuştu. Onikilerden
Fatih kazasının Fener nahiyesinde ticaret ve iradiyle geçinen temiz bir ailenin
Burunsuz Ömer, Arab Abdul-lahın sağ eli
Ab- çocuğu olan Ahmed, güçlü kuvvetli bir
yerinde muavini* Aksaraylı Baha da müsahib,
gençtir. Vefa idadisinden gehadetname
nedimi yerinde idi. Külhanbeylik
aldıktan sonra babası-
ABDULLAH (Arab) — 30 ABDULLAH AĞA (Bostancıbaşı)
İSTANBUL ÂNSİKLOPEDİSİ — 31 —

nm da tensibiyle Direklerarasmda bir tahmin edilebilir; futbol alemindeki şöhreti dır. Büyük muharrir Ahmed Rasim, matbuat
Bibi. : Ahmed Haşini, Edib, muharrir', şair.
kıraathane açar. Fakat semtin serkonıiseri Birinci Cihan Harbinin velvelesi arasında hayatına girerken ilk yazısını, Tatar Abdulla- ABDULLAH AĞA (Bostancıbaşı) — Ü-
Ahmedi haraca bağlamak ister; ve bir akşam söndü, küçük zabit olarak iştirak ettiği Irak çüncü Muradın Bostancıbaşılarmdan;
hm eline vermişti. Rasim bu tarihi sahneyi
gelip delikanlıyı hakaret dolu ağızla tehdit muharebelerinde şehid oldu. Beylerbeyinde bir cami, bir hamam, bir
şöyle nakleder:
eder. Ne yapacağını şaşıran Ahmed, Bibi. : Sâim Turgud Aktansel, Not. ABDULLAH mekteb, Kısıklı ile Langada birer mescid
"Bir gün, şimdi ismini hatırhyamadığım
tanıdıklarından birine başjvurur, "Meşhur bir (Aıttar) — On sekizinci asrın sonlarına doğru, yaptırmış hayır sahiplerindendir. 1591 (H.
fransız üdebasından birinin Yolcu sernameli
Arab Abdullah vardır, bir defa ona danış!" Beykozda bir attarın oğluydu, fevkalâde 1000) de öldü, kabri Kısıklıdaki mescidi
cevabını alır. Arab Abdullah da: "Kumar ufak bir manzumesini tercüme ettim. Kitapçı
güzelliği dillere destan olmuştu. Hattat Kirikora okudum. Anladı da mı, yoksa yanındadır. (B. : Kısıklı camii ve Bostan
oynat, oynatma, usul budur, komisere Akbabalı Ali Efendiden de yazı öğrenerek camii).
veerceğin paranın yarısını ona yarısını bana anlamadı da anlar gibi mi görünmek istedi,
zamanının namlı hattatları arasına girdi. Beylerbeyindeki camii için çok zengin bir
ver, ben seni muhafaza edeyim, .bey gibi fevkalâde beğendi, bana:
Bibi. : Mustakimzâde, Tuhfei hattatta. vakıf yapmıştı; öyle ki, ölçüsüz derecede,
yaşa, kazan.." der. Kahramanının ağzından ABDULLAH (Bezirgânzade; — On sekizinci — Bunu hangi gazeteye vereceksin? de
artan gelirinden faydalanabilmek için
nakledilen hikâyede şu satırlar en canlı asır hattatlarından; babası bedesten di.
Dördüncü Mehmed zamanında hükümdarın
yeridir: "— Bu is elimden gelmez Abdullah esnafındandı; anası da çok zengin bir kadındı, — Bilmem! dedim. Dedim ama takdirin
anası Turhan Sultanın yaptırttığı Yenicanıi
Bey!. Sonra babam gücenir!. bundan ötürü Hanımzade Abdullah diye bahşettiği râşe ile titriyordum. Kitapçı önün vakfına katılmış; Birinci Abdülhamid
— Babanın aklına turp sıkayım!. anılır. Hoca Meihmed Rasimin yetiştirmesidir. deki yazıhanenin gözünü çekti, bir zarf çıkar devrinde de, bu hükümdarın anası Rebia
— Babamı karıştırana, göğsüne bir yum Az zaman içinde fevkalâde gayret sarf ederek dı, bana: Sultan adına Beylerbeyi camii yapılınca, semt
ruk atarım, pestil gibi yere serilirsin fellâh!. sülüs ve nesih yazıda temayüz etti, kaleminin — Üzerine Tercümanı Hakikat sermu birliği ileri sürülerek Abdullahağa vakfı
"Bunu galiba sertçe söylemişim ki etraf- sür'ati ile de şöhret kazandı. Pek çok mushafı harriri saadetlû Ahmed Mithad Efendi hazret Yenicami vakfından sökülerek Beylerbeyi
takiler, hayretle bakıştılar, Arab bembeyaz şerif, şifa nusihaları ve bir Beyzavi yazdı; ve lerine yazınız, doğruca matbaaya götürüp bı
henüz yirmi yaşında iken 1738 (H. 1151) de camii vakfına katılmıştır. Bir Bostancıbaşınm,
kesildi, ayağa kalkacak oldu, göğsünden söyle rakınız! dedi.
vebadan öldü. Selâtin camilerinin muhtaç olacağı bu kadar
kakıştırıverdim. Zınkkadak çöktü.. Ay!. Bu Bu teklife de dayanamadım. Yazının zengin bir vakfı nasıl olup da yapabildiği
seefr de elini kuşağına atmasın mı?. Baktım Göçdü Abdullah Efendi hayf hattatı cihan altına kemali cür'etle (Darüşşafakadan hakkında, Beyler-beyliler ağzında dolaşan çok
ki ince, sivri bir Bursa bıçağı!. Arabın fesini mısraı ölümüne tarihtir. mezun: Ahmed Rasim) imzasını attım. Atarım
güzel bir fıkra vardır:
kafasından kapınca bıçağı elinden aldım, Bibi. : Mustekimzâde, Tuhfei hattatın. a. Aklımda (Babıâli caddesinde Ebussuud
öteye fırlattım: Abdullah Ağa, Beylerbeyindeki camiinin
ABDULLAH (Baruthaneli) — On sekizinci sokağında 40 numaralı Kırkambar matbaası)
açılma merasiminin yapılacağı Cuma
— Araboğlu!. dedim, 'ben sana efendice asrın namlı müzehihiblerinden; san'atını adresi döner dolaşır olduğu halde,
geldim, insanca danıştım, kepazeliğin lüzumu namazında bulunmasını Üçüncü Muraddan
babası Beyazı Mustafa Ağadan öğrenmişti, o Nallımescidi geçtim, köşe başındaki !bir
var mı ? rica e-der; padişah da bu bendesinin gönlünü
da meşhur müzehhiblerden Sürahi Mustafa kitapçı dükkânından
Arab homurdanıyordu: hoş etmek için Beylerbeyine gider, fakat
Ağanın yetiştirmelerindendi. Bu teklife de dayanamadım. Yazının al-
Ebussud sokağını sordum. İşte, kapı açık.. mabede girerken:
— Git delikanlı, git!. Başımı belâya sok ABDULLAH (Dilenci) — Hüseyin
ma!. Binanın loşluğu mehabetini arttırıyor.. Ne — Abdullah... Camii şerifin vakfını yap
Rahminin "Hayattan Sayfalar" ında etüd tın mı? diye sorar; Bostancıbaşı:
— Zaten gitme desen de gideceğim... Asıl edilmiş bir mezarlık dilencisi tipidir; başında yapsam diye dü§ünürken baktım ki
belâ ısenden geliyor!... (B. : Katmerli Ahmed sarik, boynunda bir cüz kesesi, kabir başında merdivenden biri iniyor. Zayıf, çelimsiz biri, — Hünkârım.. Varım yoğum itmamına
efendinin hikâyesi). asir okur. kapının önüne geldi, durdu. Gözleri küçük, tek ancak kifayet eyledi, der.
Bibi. : Sermed Muhtar Alus, Not; Ahmed Rasim, bıyık, seyrek sakal, dişlek, Tatarlık Abdullah Ağa, zamanının namlı
Bir yosma eskisi ve cerrar dilenci olan
Muharrir bu ya; Aka Gündüz, Hayatdan hikâyeler. karısı Sürtük Hacer onun adına da şu sözlerle yüzünden akıyordu. Dedim ki: binicilerinden idi; Üçüncü Murad derhal onun
ABDUUUİII (Arab; — îstanbulun en eski dilenir:: — Tercümanı Hakikat matbaası burası bu kıymetli hünerini hatırlar ve:
ve namlı futbolcularından, büyük şehirde "Nur gibi hafızı kelâmdır, eline parayı mı?. — Bu hayratta benim de hissem olsun..
futbol maçlarının ilk sahnesi olan Yenibahçe- verirsen alır, vermezsen istemez.. Ahret Tiz atlan, ben şimdi namazara dururum, ben
Sert, abus bir çehre ile:
deki hastane çayırının en büyük adamı.. Mezar başında teveccühe varıp Hakkın huzurunda iken dolaşabileceğin yerle
— Burası!
şöhretlerinden bir zenci delikanlıdır. 1910 a mevtanın ruhiyle görüşür..- Ölürse üzerine ri bu beyte vakfeyledim ve al şu makremeyi
doğru henüz 17 - 18 yaşlarında iken Basiret Bundan korkmuyordum, dedim ki:
türbe yapılacak, başucuna kandil — Bir Bey, Mithad Efendi hazretlerine yırt, ağaçlara nişan koy!, diyerek koynundan
takımının as oyuncusu olmuştu. Sonra Rumeli yakılacaktır.. Erdiğini de ayan etmiştir. Amma sırmalı bir hünkâr çevresi çıkarıp verir. Sul
talkımında oynamıştı. Topa mutlak bu mektubu gönderdi! Verir misiniz?
izin olmadığı için söylenemez.. Bir zeytin tan Murad camie girerken Abdullah Ağa da
hâkimiyeti, bediî bir raksı andıran çalımları Mektubu aldı:
danesi ile bir hafta kefâfı nef seder... Kadir atma binip fırlar, ok gibi, rüzgâr gibi uçar;
ve bilhassa kafa vuruşları meşhurdu; hasım — Gelince veririm!
gecesi onu evde yatıyor zannederlerken namazdan sonra camie vakfedilen araziyi tes-
kalesine kafasiyle çektiği sütlerin paralayıcı Derhal sağdan geri ettim. Doğruca Baya-
Bursada Ulu camide görmüşler!" (B. : bite çıkan bir heyet, padişahın incecik şerit
bir şiddette olduğu anlatılır; kömür gibi Hayattan Sayfalar). zıda gelerek vak'ayı Kirkora anlattım, ler halinde yırtılmış makremesinin nişan par
cildinin güneş altındaki parıltısı da bu çalâk ABDULLAH (Tatar) — istanbul düşünmedi bile: çalarını Kuzguncuk sınırlarından Kısıklı
delikanlıya harikulade bir güzellik verirmiş.. matbuatının en eski ve namlı — O adam başmürettibtir, Tatar Aibdul- eteklerine varınca uzanan ağaçların dallarım
Asıl işi gücü ne olduğu öğrenilememiştir; başmürettiblerin- lah derler!.. da görürler, Abdullah Ağa, bir Cuma ve öğle
esnaf takımından olduğu Bu emketar mürettiibin hayatı hakkında
bundan gayrı malûmat elde edilemedi.
ANSİKLOPEDİSİ ABDULLAH AĞA (Şehİevendimj
ABDULLAH AĞA (Şehİevendim) İSTANBUL _33 —
Lâle veş dağı muha.bbet sinede.
namazı müddetince, akıllara durgunluk veren bir bölük kılıç sıyırıp: "Bre münafık kara — Neva buselik beste — — Hüzzam şarkı —
yerleri dolaşıp gelmiş... domuz biz senin ne yaramaz olduğunu Benefşe hattı düdarın, serinde kâkülü anber. j
duymuşuzdur" dediler. "Bre oğullar vallah — Neva buselik Nakış semai — Nedir keyifsizliğin söyle bileyim.
Bibi. : Hadtkatâl cevânıi, II; REK, Gezi notu.
Açılır nazile ol gönce ruha gül diseler. — Şevkâver hafif beste —
ABDULLAH AĞA (Habibzade) — On size faydalı sözüm var idi" demeğe kalmadı;
"Senin sözün ve nasihatin bize gerekmez" — Neva buselik semai —
yedinci asırda Dördüncü Mehmed devrinin Sinemde yat ey ruhi revan canda tenim ol. \
namlı musiki bilginlerinden; Sabâdan deyip kılıç üşürüb Kara Abdullahı parça —* Neva buselik şarkı, güfte Faik — Turrei sebrengl dilber ha,bgânamda benim.
bestelediği "Dem bedem didelerim aşkı parça idüp her bir parçasını mehterhane Ey güli nevres, hezarı eyleme hicrinle aâr. — Şevkâver devri kebir beste —
firavan bürüdü" muraibbaı zamanında çok trabzanlan üstüne astılar" (B. : Çınar vak'ası — Eviç buselik şarkı — Mesti aşkız, nıutribü saki ne nâz eyler bize.
ve Abdürrahman Efendi, Tulumcuzade). Dilim şad çâki mihnettir. — Şevkâver semai —-
şöhret kazanmıştı; sesi de gayet güzeldi,
eserlerini hünkâr huzurunda kendi okurdu. Bibi. : Naimâ, VI. — Muhayyer kürdi şarkı —
Sevdi gönlüm ey meh seni.
ABDULLAH AÖA (Sipahi Kara; — ABDULLAH AĞA (Şeiıtevendim Hafız) Bir hüsni gitoi hulki güzel yâre doyulmaz, :
Dördüncü Mehmedin şeyhülislâmlarından — ikinci Mahmud devrinin namlı — Şevkefza garkı, güfte Vasıf —•
Tulum-cu zade Abdürrahman Efendinin sadık hafızlarından ; geçen asırdaki Türk
bendelerinden ve on yedinci asır ortalarında musikisinin en kudretli bestekârlarından; '
Is-tanbulun büyük şöhretlerindendir; Naimâ Enderunu hümayundan yetişmişti. Hengâmı safadır bu şeb ey mâhi kamer tab.
bu zati şu yollu tasvir eder: Şehİevendim lâkabını, sarayda iken yüzünün Bibi. : Ata, Enderun tarihi; S. N. Ergdin, Türk
"Ortalığın iş başarır fettanı idi. Tulum- ve vücudunun harikulade güzelliği ile egsiz musikisi antolojisi
cuzade Abdürrahman Efendinin eski ahbaib- düzgünlüğünden ötürü almıştı. Daha çocuk
larındandı; Efendi müftü olduğu zaman iş denilecek yaslarda iken sesi, sarayın bir
bilir ve söz anlar adamdır, koltuğumuzda şöhreti olmuştu. Enderunlu Fazıl "Defteri
bulunsun şeklinde rica edip mevkufat aşk" adındaki uzun manzumesinde Abdullah
kâtibliği rütbesine nail etmişti. Kara Ağa hakkında şu mısraları yazmıştır:
Abdullah nefsinde devlet taklibine ve Dili mecnun arayub ÎLeylâsın
Ya belâsın bula ya mevlâsm.
cemiyet dağıtmağa kadir, güzel konuşur, iş
Cistü cû eyleriken taze belâ
bilir adamdı. Fitnelerde, ihtilâllerde daima Başıma geldi kaza, âh ne kaza.
rical tarafında bulunur, yol gösterip söz talim Bir civanpârei dildâde firib, Dili
ederdi, bu yüzden rical katında makbuldü; üftadesi bî sabrü gektb.
asker tarafını da elden bırakmayıp onlarla Handesi vuslatı eyler imâ,
Gamzesi lâkin ider istihza Öyle
ayni renkte görünürdü, nice san'atlar
fındıkçı o cesmi bâdâın, Gah
göstermişti. Lâkin birkaç defa bu çeşit puhte görünür gâhice hânı.
vak'alara girip ;sonra yine zeytinyağı gibi Dengi yok hasılı bir fitnei can,
üzerine çıkarak vüzera ve ulemanın makbulü Bül'aceb şa'bede bâzı hûbaa.
olduğundan sipahi kokonozları (zorbaları) İsmi halk icre o sahibi nahvet
Şehİevendim ile buldu şöhret.
kendisinden nefret ederdi, onlar »tarafından
Sanatı olmuş idi hanende
münafık olduğu duyulmuştu. Çınar Sesine mürgi hava üfkende
vak'asında da sarayda idi. İhtilâlciler Fartı teshir iîe avazı bülend
tarafından idamları istenilen müsahib ağalara Nağmesi oldu dili zâre kemend
müftüden gayrı taraftar bulunmadığını, Şehİevendim Hafız Abdullah Ağanın
yalnız müftü ile de is (bitmiyeceğini görünce eserlerinden bazıları:
eski a-yarlığını ele alıp müftü efendinin — Pesendide şarkı, güfte kendisinin —-
karşısına gelip Sultanını şöyle cevap verilse, Benim servi serefrazım,
Benim ey çeşmi şahbazım,
böyle olsa diye bazı münasib sözler söyledi.
Benini mahbutou mümtazım, ' "....
Tulumcuza-de: "imdi sen var" diye Efendim şahı hütoânım.
ihtilâlcilere gönderdi. O biçare dahi yine — Şevkidil Beste —
mevkufatta kalmak ümidiyle söyliyeceği Niçün pinhan idersin rûyini ey şûhi nâzende,
münasib sözleri hazırlayıp ata binip cemiyete Efendim doğru söyle hüsnüne âşık mısın sen de..
ikarşı vardı. Muradı efendisini müftülükte — Şevkidil Beste, güfte Aziz —
Çekdiğim cevrü cefalar hep sendnçün sevdiğim,
bıraktırıp sairlerini cumhur nice dilerse Payümâl oldum yolunda biîmedin ah çakdiğim'...
yaptırtmağa çalışmaktı. Atmey-danı — İsfahan şarkı, güfte Vasıf —
ya'kmmda sipahilerin yanma varınca Nevbahar eyyamı geldi ey giili bağı meram.
sipahiliğine güvenerek: "Bre yoldaşlar bunun — Muhayyer siinbüle şarlu —
aslı nedir, kendi ihtiyarlarınızla söyleşecek
ahval vardır" filân diyeyim derken; sipahiler
Beylerbeyinde Abdullahağa (istavroz) Camii
(Resim: K. Sevlncsoy)
ABDULLAHAĞA CADDESİ — 34 ANSİKLOPEDİSİ ABDÜLLAHAĞA MEKTEBİ

ABDULLAH AĞA CADDESi — çirilmiştir. Yanma yapılmış ahşab bir evin Ve minel mai külle şey'in hay
Beylerbeyinin başlıca yollarından biridir (B. : AUahümme ecirni minennâr Ve
bir odası altında kalmış ve cahilane bir temiz
Beylerbeyi). Beylerbeyi - Küplüce yolu ve edhilnel cennete maal ebrar Çeşmei
lik endişesiyle de badana edilmiştir; çiy ki Abdullah Ağa Ali efendizade H. 1105
Yalı-boyu caddesiyle teşkil ettiği dört yol reç beyazlığı çeşmenin güzelliğini gidermiş (1693)
ağzından Beylerbeyi sarayı arkasındaki tünel tir. ^ Klâsik üslûptadır; susuz, lülesiz ye
başına kadar devam eder; paket taşı
teknesi kırık, harab bir haldedir.
döşelidir. Beylerbeyi iskele caddesiyle olan
kavşağı köşesinde 1753 (H. 1167) de yapılmış,
Birinci Mah-mudun klâsik üslûpta bir çeşmesi
vardır (B. : Mahmud I. Çeşmesi); bu cadde,
köyün mesirelerinden sayılan ve Fıstıklı
yahut istavroz denilen çayırımsı meydanın
kenarından geçer, Beylerbeyinin tarihi Beyerbeyinde AMuUahalja çeşmesi (Resim: Nezih)
yapılarından Abdullaha-ğa camii de
buradadır, caddenin adı da bu mabetten yunca, geniş bahçeleri olan büyüklü küçüklü
alınmıştır. İstavroz meydanı, Beylerbeyi ahşab evleri vardır. Bu yolun üst kısmı,
çocuklarının koşup oynadıkları, mevsiminde bahar aylarında salkım ve leylâk kokulariyle
uçurtma uçurduklan, delikanlıların da futbol bir ıtriyat mağazasına girilmiş gibidir; Boğaz
oynadıkları yerdir (B. : İstavroz). Silivrîkapt civarında Abdullarağa çeşmesi da ayak altına doyum olmaz bir güzellikle
Bibi. : REK, Gezi notu. serilmiştir. Abdullahağa Çeşme sokağı,
1
ABDULLAHAĞA CAMÎl — Alınhğmdaki yedi beyittik tarih kitabesi Beylerbeyinden Küplüceye giden en kestirme
Beylerbeyinde istavrozdadır, istavroz camii Aibdülmecidin validesi Beamiâlem Sultan yoldur (Temmuz 1944).
de denilir; yaptıran Üçüncü Muradın tarafından 1841 (H. 1257) deki ilk tamirinde Bibi. : REK, Gezi notu.
Bostancıba-şılanndan Abdullah Ağadır. konmuştur: ABDULLAHAĞA HAMAMI —
Yarıdan yukarısı ahşab, kiremit örtülüdür. Şehinşahı cihanın mâdendir menbaül eşfak . Beylerbeyinde istavrozda Abdullahağa
Bu camiin .gayet zengin olan vakfı Dördüncü Cenabı Bezmiâlem nâm sultânı âlişan. O sultanı camiinin hemen yanıbaşında idi; yaptıran
Mehmed zamanında Eminönündeki Yenicami kerem unvanın elhak meşrebi pakin Hûda Kirazlı Mecsid sokağında Abdullaimğa çeşni esi Bostancıbaşı Abdullah Ağadır; uzun zaman
evkafına katılmış ve mabed uzunca ibir zaman kılmış cihanda cûyibârı lütfi bî payan O kim (Besim: Nezih)
Babüssaade ağası Abdullah Ağadır, Esası muattal kalmış, yirmi beş otuz yıl kadar
bakımsız kalmıştı; evvelâ Birinci Mahmud, evvel yıkılmış, bir harabe haline gelmiş, 1943
ceşmesara devri sabıkda koyan biinyan. Velikin
sonra Bostan-clbaşılıkta bulunmuş Deli sonra czmanın müruriyle rehl abı Harab oldukta Banisinin kabri de arkasındaki de enkazı kaldırılarak, yeri, dört duvarının
Abdullah Paşa diye anılan Hamdullah Paşa suya çekti hasret nice atsan İdüb bu çeşmeyi mezarlıkta, çeşme yanındaki duvar penceresi çevirdiği bir avlu halini almıştır.
tarafından iki defa tamir ettirilmiştir. ihya hasbeten lillâh Yapıldıkda bu semtin halkı karşısın-dadır: Bibi. : REK, Gezi notu. ABDULLAHAĞA
İçindeki levhalar arasında büyük hattat oldu cümleten şadan, İlâhi Valide Sultanile
"Elmerîîum elmağfur zen yazamacısı Ali HAMAM SOKAĞI — Beylerbeyi
Mehmed Rasimih nefise bir "Hilyei Saadef'i Abdülmecid Hanı Müdamâ eyle sîrabı ziilâli
şevket Unvan. Gühersenc oldu Ziver feyzi efendi zade Abdullah Ağa rûhîîçün fatiha. sokaklarındandır; Abdullahağa caddesiyle
ve Tebrizli Mehmed Kasımın da talik bir "Al- 1105".
hâmemle bu tarih "Bu ayni pâki itti valâ maderi Eskiçmar sokağı arasındadır; Abdullahağa
Lahü lâtifün bil ibâd" levhası vardır (B. : Ab- Hakan" Bibi. : 1. H. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I; REK, caddesi kavşağından girildiğine göre, önce
dullahağa, Bostancıbaşı). Gezi notu.
Çeşmenin sağ yanındaki diğer bir sola, sonra sağa, daha sonra tekrar sola
Bibi. : Hadikatül oevâmi, II; REK, Gezi notu. ABDULLAHAĞA ÇEŞME SOKAĞI —
kitabeden de ikinci bir tamir gördüğünü dönen üç dirsekli, bir araba zor geçebilecek
ABDULLAHAĞA ÇEŞMESÎ — Eyyüb Beylerbeyi sokalarındandır (B. : Beylerbeyi).
ile Alibey köyü arasında, Silâhdarağadadır; öğreniyoruz: "Merhume saraylı Serfurû kadar dar kaba taş döşeli ve bozukça bir
Hanıma ve-silei rahmet olmak için ihya Eskiçmar sokağiyle Küplüceye çıkan Şemsi- sokaktır (B. : Beylerbeyi). Az meyilli bir
yaptıran da Silâhdar Seyyid Abdullah Ağadır, bey sakağı arasındadır; Bskiçmar
tarih kitabesi Trabzonlu Sakir Paşanındır: edildi. Fi Zilkade 1325". yokuş olan Eskiçmar sokağına da
Çeşme 1944 de yine susuzdu, sokağından yukarı çıkarken sol koldadır; basamaklarla kavuşur. Üzerinde bulunan
* Söyledim tarihi tanımın Şâkirâ atsana ben
"Pek güzel mamure oldu çegmi râna hele" Bibi. : 1. H. Tanışık, istanbul Çeşmeleri, I; REK, kavşak ba-şrnda sağda, Bostancıbaşı Abdullah evlerin hepsi orta halli ailelerin oturduğu
H. 1206 (1791) Bibi. : t. H. Gezi notu. Ağa hayratından klâsik üslûpta kitabesiz bir ahşab yapılardır (Temmuz 1944).
Tanışık, istanbul Çeşmeleri I. ABDULLAHAĞA ÇESMESt — çeşme vardır ki, suyu kesilmiş, teknesi Bibi. : REK, Gezi notu.
ABDULLAHAĞA ÇEŞMESÎ — Fatihin Veznecilerden Bozdoğan kemerlerine kırılmış, ha-rajb bir haldedir; yılan gidişi ABDULLAHAĞA MEKTEBÎ —
Şehremini nahiyesinin Uzunyusuf giderken, kemerleri geçtikten sonra, kıvrılmış bir sokaktır; alt kısmı yokuş ve Bostancıbaşı Abdullah Ağanın hayır
mahallesinde Silivrikapı yağhanesi sokağiyle Kirazlımescid sokağında Fatih Sultan kaba taş döşelidir, sağdaki Sünnetçi sokağı eserlerinden ve îstanbulun eski ve namlı
Yediemir-ler çeşmesi sokağı kavşağı Mehmed ile Bayazıdın defterdarı kavşağından itibaren gayet dik ve mahalle mekteblerin-dendir; Beylerbeyinde
başındadır. Cenderecizade Şemseddinin türbesi merdivenli, daha üst tarafı da toprak ve istavrozdadır. Şimdi istavroz polis karakolu
Klâsik üslûpta, cephesi kesme taştan, yanındaki mezarlığın bu sokak üzerindeki bozuk, ve iki kişi yanyana zor yürüyebilecek olmuştur.
yüksek tekneli, son tamirinde olsa gerek, duvarmdadır. Tarih 'kıt'ası arabçadır: kadar dardır; iki kenarı bo- Bibi. : REK, Gezi notu.
teknesinin ön taşı kenarına demir bir çember
ge-
ABDULLAH AHMED EFENDİ ABDULLAH CEVDET
— 36 — İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ -37 —
ABDULLAH AHMED EFENDÎ — On ise büsbütün düştü, Beyoğlunun üçüncü sınıf hamaset vadisinde en güzel şiirler vücude yılında, 13 Şubat 1915 de tekrar kapandı; ve
yedinci asırda yaşamış namlı tabiblerden; bir atölyesi oldu. getirecek, ve henüz edebij^atımızda bu kapanış devri oldukça uzun, mütareke ile
aslı Kütahyalıdır; İstanbul da okumuş, Bibi. : S. M. Alus, Not.; Sabah Gaztesi; Yevmî müstakilen mevcut olmıyan bu cins eş'arı ibda İttihad ve Terakki fırkasının dağılışına kadar
muhtelif medreselerde müderrislik etmiş, Malûmat Gazetesi. edecekti. Lâkin edebiyatın bu türlüsü sürdü, l İkinteşrin 1918 de mecmuasını
Fatih Dârüşşifâsına başhekim olmuştur. 1886 ABDULLAH CEVDET (Doktor) — kendisini siyasiyata, içtimaiyata, felsefiyata çıkarmağa başlıyan Abdullah Cevdet, bir ara
da ölmüştür "Camii fî ilıhil baytariye" "Genç Türkler" neslinden, serbest fikirliliği zorla sevket-miş ve Abdullah Cevdet bütün Damat Ferid sadaretinde sıhhiye müdiri
adında bir eseri vardır. ile tanınmış muharrir ve gazeteci; çok verimli bu mesail ile uğraşmıştır." umumîsi tayin edidi.
Bibi. : İ. A. Gövsa, Meghur adattılar. bir mütefekkir mütercim, şair, göz hekimi; 9 1897 de sürgün olarak gönderildiği Trab- "işgal kuvvetlerine taraftarlık göstermek
ABDULLAH BÎKAD'ERLEB — Eylül 1868,de Arapkirde doğdu; 1932 de Ikin-
lusgarptan îsviçreye kaçan Abdullah Cevdet, gibi siyasî ve millî hatalar işlemiştir. Din bağ-
Abdullah Şükrü Efendi ile kardeşi, Abdülâziz citeşrinin 28-29 gecesi kalb sektesinden Is-
Jöntürklerin Cenevrede çıkardığı Osmanlı larmda'n olduğu gibi millet ve vatan
devrinin ilk ve en namlı fotoğrafçıları; aslen tanbulda öldü. Kabri Mevlevihanekapısı
gazetesi muharrirleri arasına katılmış, ayni duygularından da uzak ve milletlerarası bir
ermeni idiler, "Fotoğrafçı" kelimesinin henüz mezarlığında yol üzerindedir. Mamûretülâziz
yıl içinde de "Kahriyat" ı neşretmigti. fikir adamı olmak hevesini gütmüş,
dilimizde yerleşmediği o devirde, Abdülâziz Askerî Rüşdiyesini bitirdikten sonra
Istanbula gelerek Kuleli Askerî idadisine "Avrupa-nin, içinde ömrü gurbetimin en hareketlerinde, yazılarında reybî ve kararsız,
tarafından Abdullah Efendiye iradei seniye büyük kısmı geçen İsviçredir" diyen ve bu fakat daima canlı ve çalışkan insan mizacı
ile "Ressamı Hazreti Söhriyarî" unvanı giren Abdullah Cevdet, buradan imtihanla
Askerî Tıbbiyeye kaıbul olunmuş ve Yüzbaşı ömrü: göstermiştir. Lâtin harflerinin kabulünü ilk
verilmişti. İkinci Abdülhamidin cülusunda, Vatana vakfedip tababetimi ileri sürenlerden biri de odur. Herhalde
1876 Haziranında çıkan bir iradei seniye ile rütbesiyle göz hekimliği diploması alınıştır.
Gömdüm îsviçreye şebabetimi. kusurlarına rağmen, taassuba karşı savaşmış,
bu unvan Abdullah Efendinin üzerinde ibka Rıza Tevfik 1913 de Nevsâli Milliye
gönderdiği bir makalede Abdullah Cevdet için Beytinde yâd ve terennüm eden Abdullah serbest düşünceyi yaymak hususunda
edildi. Çıkardıkları resimlerin kartonlarında Cevdet, Cenevrede "Imprimerie devamlı gayretlerde bulunmuş bir fikir
Ressamı Hazreti Şehriyarî ibaresiyle şunları yazıyor:
"Ben doktoru tanıyalı yirmi sene kadar Internationale" adiyle bir matbaa kurdu, adamı olarak hatırlamak lâzımdır" (înönü
padişahın turasını bulundururlardı. Bütün 1904 yılının l Eylülünde de Ictihad Ansiklopedisi).
devlet ricali ve kibarlar, aile portrelerini olur. O vakit kendisini bir tıbbiyeli olarak
tanımıştım, Edebiyat, fakat inkılâbkâr, hattâ mecmuasını çıkarmağa başladı; ayni yıl Bahaî mezhebinden bahseden bir
Abdullah Biraderlerde çıkartırlardı. önceleri içinde de kendi telif ve tercümelerini ve
sadece bir müslüman adı taşıyan bu isyanperver bir e-debiyat onun ruhunu makalesinde, peygamber hakkında hürmetsiz
ateşliyordu. O zamanlar, meşhur başkalarının eserlerini yayınlı-yan tâbirler kullanması, dört buçuk yıl süren
fotoğrafçı kardeşler,
Kemalin nefehatı ile genç ve hayalperest "Kütüpfaanei Ictihad" ı kurdu. Bir sene uzun bir dâvaya sebeb oldu. Muharrir
İkinci ABDULLAH PÜÛIİES

gönüllerin yaşadığı demlerdi. Gençlik ve o sonra da, 1905 de, matbaası, mecmuası ve muhakemesinin ilk safhasında iki yıl habse
Abdülhamidden Resim kartonu arkasında
gençliğin başında Ali Ferruhlar, Abdül-halim kütüphanesi ile Mısıra naklederek Kahirede mahkûm edildi, hakkında verilen son karar da
gördükleri himaye, Abdullah biraderlerin tu r alı
Memduhlar Kemalin Üslûbiyle hitab yerleşti; orada ademi merkeziyetçi Genç peygamberlere sövmek suçunun kaldırılması
lütuf ve ihsanın alâmeti farikası
Abdullah Cevdet etmeğe özeniyorlardı. Türkler fırkasına girdi, ikinci Meşrutiyetin oldu.
karşılığı olarak
müslüman oldular; vaka'yi yevmî Malûmat (Resim: H. Çizer) Abdullah Cevdet, ilânından sonra 1911 de Istanbula geldi. Bir Abdullah Cevdet bu muhakemeden
şöyle kaydediyor: Abdülhalim Memduhu yakından tanımıştı, ve müddet sonra da Dozy'nin islâm düşmanlığı sonradır ki hakkındaki son ve en ufak
ona az çok medyunu şükran olduğunu itiraf ülkü-siyle yazdığı "Essai sur l'Histoire de tereddütlerde silinen dinsiz muharrir
"Geçenlerde şerefi islâm ile müşerref o-
ederdi. Doktorun eş'arın-da o zamanın ateşi l'Isla-nıisme" isimli kitabını "Tarihi simasını aldı. Öyle ki, tabutu musalla taşına
lan Serfotoğrafii Hazreti Şehriyarî izzetlû
vardır ve sönmemiştir. Kahriyat namiyle islâmiyet" a-diyle tercüme ve neşre başladı; konduğunda, cemaat cenaze namazına
Abdullah Şükrü Efendi ile üç nefer
Avrupada neşretmiş olduğu meomuai eş'ar, o bu eserin, ve bilhassa islâmiyet aleyhinde durmağa hazırlanırken liberal bir genç, Vefa
mahdumlarının hitan cemiyeti evvelki gün
ateşin kıvılcımlarıdır. Bu kitapta şair, çok ağır olan mukaddimesinin tercümesi Lisesi tarih muallimi ilhan Şevket, "Abdullah
Hamidiye Etfal hastanesinde icra edilmiştir"
istibdadı cür'etkâr bir lisanla istihkar Türkiyenin, bu arada bilhassa Istanbulun Cevdet" isminden yanıldıklarını, ölünün
Fotoğrafhaneleri. Beyoğlunda, şimdiki
ediyor. Müslüman ekseriyetini rencide etti. Abdullah maruf bir dinsiz olduğunu söylemişti. Cenaze
Hachette kütüphanesinin karşısında, medhali
Herkesin tapdığı istibdadın Cevdet ağır hücumlara uğradı. "Tarihd namazını "Töv-beinasuh olabilir" diyen o
karanlık, merdivenleri çıkmak ile tükenmez Çiğnedim satvetini, kudretini Nice islâmiyet" de Türki-yede yasak edildi. zamanki Ayasofya imamı kıldırdı.
binanın en üst katında idi, çıkardıkları yıl azmii sebatü dadın Bekledim O zamanlar müfrit muhafazakâr
portrelerin, âbide ve 'halk tipleri resimlerinin gamlı sırrı fikretini. Abdullah Cevdet, büyük ve küçük telif
zümreden nükteci bir zat Abdullah Cevdete,
bir kolleksiyonunu yapmış olsalardı bugün gibi kıt'alarla bu sinirli kitab baştan başa ve tercüme yetmişe yakın eser sahibi bir
"Afodül-lât Cevdet" diyerek Arablarm
elimizde, imparatorluğun son devrine ait doludur. Bu heyecanlı şair, başka şeylerle muharrirdir. Uzun ve kısa aralarla otuz yıl
İslâmiyetten evvelki putlarından 'birinin
eşsiz kıymette bir vesika hazinesi bulunurdu. meşgul olmıya idi, şüphe yok ki bizde neşre muvaffak olduğu Içtihaddaki
adiyle muhakkak ki eşine az rastlanan zarafet
Abdullah biraderlerin karşısına çıkan ilk hamiyet ve makaleleri ve şiirleri, bilhassa rubaileri de
eserlerinden birini göstermişti. Balkan Harbi
rakib Fe-büs Efendi, sonra da Apollon hatırlanırsa, adi, Türkiyenin en verimli kalem
içinde, hürriyet ve İtilâf fırkası hükümeti
fotoğrafhanesi oldu. Hünkâr fotoğrafçılığı sahipleri arasına geçer. Bir tâbi olarak da
tarafından İt-tihad ve Terakki fırkasına
unvanı Febüse verildi. Abdullar Biraderler büyük simadır. Ömer Hayyamı, Mevlânayı ve
mensub poletika mevkufları arasına, Ittihadçı
Meşrutiyetten sonra Shakespeare'i millî kütüphanemize
olmadığı halde hür fikirliliği kâfi bir tehlike
maletmeğe çalışan ilk mütercimlerden biri
görülerek, Abdullah Cevdet de katıldı.
oluşu da Abdullah Cevdet için, tercümelerinin
Bundan sonra içtihadı bir ara Iştüıad ve
edebî kıymetini münakaşaya lüzum görmeden,
Alem adlariyle devam ettirmeğe çalıştı ise
şereftir. Fransızların
de, Umumî Harbin ikinci
ABDULLAH EFENDi (Dürrizâde)
ABDULLAHÇAVUŞ SOKAĞI • 38
İSTANBUL mezun olduktan ve birçok imtihanlara girip
san'at ve tefekkürü halklaştırmış rak ölünceye kadar sokaklarda yalın ayak, ehliyetinilspat ettikten sonra uzun yıllar Sü-
muharrirlerinden Gustave Le Bon'u başı açık dolaşmıştır. (B. : Mehmed Efendi, leymaniye Darülhadisinde, Yunus Paşa, Ali
Asrımızın Nususu Felsefiyesi "Leş aphoris- Keysudar).
Türkiyeye ilk tanıtanlardan biri Abdullah mes du temps present"; Avrupa harbinden Paşa, Çavuş Paşa, Mimar Kasım, Sinan Paşa,
Cevdet olmuştu, öyle ki, Le Bön Bibi. : Evliya Çelebi, I. ABDULLAH ÇELEBi Şahın, Kürkcübaşı, Zal Paşa, Süleymaniye,
alınan psikolociyai dersler "Enseignements (Mehmedefendi
memleketimizdeki hayranlarını Fransada Gevher Han Sultan, Şehzadebaşında
psychologique de la guerre europeenne"; Dün zade) — On yedinci asrın ikinci yarısında Ga-
bulamamıştır denilebilir. Nevşehirli ibrahim Paşa medreselerinde ders
ve Yarın "Hier et demain"; Amelî Ruhiyat latanın namlı çiçek meraklılarmdandır; "Nev-
Yanında çalışmış işçiler arasında, vererek pek çok talebe yetiştirdi. Bütün
"Leş incertitudes de l'heure presente"; ilmi rûziye" adında bir sarı zerrin yetiştirmiştir,
mecmua ve matbaa sahibi bir patron olarak ömrünce zevkleri, okumak, yazmak ve
Ruhu itçimaî "Psyehologie deş peuples"; ö- ilk çiçeği bir Nevruz sabahı açtığından ötürü
fevkalâde tamahkârlığı söylenirdi; fazla talebeleriyle •meşgul olmaktan ibaret kalmıştı.
mer Buyse'deıı Amerika Terbiye Usûlleri bu adı almıştı: Bir gazelinden beyit :
gayret ve emek karşısında adamlarını taltif
"Methodes americaines d'education generale Rûzu Nevruzda bulunmuş idi ey httmam Pes dimişler Huşûııetden gelür vaz'ı girana inhisar etmek
etmek zevkinden mahrum imiş. Bakkalın
et technique"; Jasques Norvicov'dan Harp ve âne Nevrûziye nam. 1667 (H. 1078) den sonra TJrulursa bin yerinden zalimi anın aşikâr olmaz Bibi.
öteberi sardığı kâğıtlara makale yazdığı da
Sözde iyilikleri "La guerre et ses pretendus Ölmüştür. ABDULLAHDEDE SOKAĞI — : Salim, Tezkirei şuerâ.
meşhurdur. Muharrirlerin karşılaştıkları
bienfaits"; Baron Holbaeh'dan Aklı Selim "Le Fatih kazasının Samatya nahiyesinin ABDULLAH EFENDÎ (Aııtakyalızade) —
mürettib hatalarından en hazin ve
bön sens ou idees naturelles opposees aux Canbaziye mahallesindedir. Megelimescid On sekizinci asırda Istanibulun meşhur
gülünçlerinden birine de Abdullah Cevdet
uğramıştı, bu büyük adamın bir şiirinde: idees sur natureles"; Hindli Muhammed Ghu- sokağiyle A-ğaçayırı sokağı arasındadır. mirasyedilerinden; babası, ulemadan Antakyalı
Vatanın bir öksüzüyüm mısraı, eski ri'den Müslümanlar Uyanınız "îkazı Müslim"; Meşelimescid basandan gelirken sağda Mustafa Efendi isminde bir zat idi; tecrübesiz,
yazıda "sin" harfinin düşmesiyle: Celâleddin Rumî'den "Dilmestii Mevlâna" adı Sünbülefendi sokağı kavşağı vardır ki, bu yol havayü hevesine düşkün bir genç olan Ab-
Vatanın bir öküzüyüm ile seçme şiir tercümeleri. yine Meşelimescid sokağının alt tarafına dullafha nakid, mücevher ve mülk olarak
şeklinde çıkmıştı. Bibi. : Nevsâli Millî; İnönü Ansiklopedisi; islâm çıkar. Kaba taş döşeli fakat bozukça, iki araba mühim bir miras bırakmıştı. Delikanlı
Ansiklopedisi; Hasan Aksonhı, Not; Hayri Tevfik, etrafını saran dalkavuklarla öyle çılfın bir
Abdullah Cevdet, Mehmed Cevdet Not. , ı rahat rahat geçebilecek kadar geniş, hemen
adında lise fransızca öğretmenliği yapan bir «bütün evleri ikişer kat küçük ahşab yapılardır, mey ve mahbub âlemlerine daldı ki, hayatı bir
ABDULLAHÇAVUŞ SOKAĞI — Fatih yeni yapılmış iki küçük beton ev, ben gibi zaman koca îstanbulun dilinde destan oldu;
oğul ile "Gül" adında türk kadınlığının iftihar
kazasının Sam.atya nahiyesinin Çakırağa durmaktadır. Bir belediye elektrik lâmbasiyle babasının bıraktığı irad ve akarı da sefahat
edeceği münevver bir kız evlât bırakmıştır.
mahallesindedir (B. : Çakırağa mahallesi). aydınlatılmıştır (B. : Canbaziye Mahallesi). yolunda mahvetti; baba ocağı, içindeki nadide
Kahriyattan sonra yazdığı şiirleri
Ab-düllâtif Pasa sokağiyle Küçük Langa Bibi. : REK, Gezi notu. ABDULLAH EFENDi — ve nefîs eşya ve kitaplariyle beraber alacaklıları
"Dağdan Gelen Ses" ve "Düşünen Musiki"
caddesi arasındadır. Yangın yerinde açılmış, îstanıhulda on yedinci asır ortalarında yaşamış, elinde kaldı. Ömrünün bundan sonraki kısmı,
adında iki kitapta toplamıştır. Bunların içinde
tesviyesi yapılmış, fakat henüz tanzim musikar denilen sazı çalmakta eşsiz hüner elîmfoir yoksulluk içinde geçti; bütün geliri,
öyle güzel ve kuvvetli parçalar vardır ki,
edilmemiş bir sokaktır. Üzerindeki evler yeni sahibi bir kendisine merhameten verilen bir
Abdullah Cevdet başka hiçbir şey
beton yapı ve orta halli aile meskenidir. san'atkârdı. müderrislikten aldığı ufak bir paraya kalmıştı.
yapmasaydı şöhretini temin edebilirdi.
Küçük Langa caddesi kavşağının karşısında Bibi. : Evliya Çelebi, I. ABDULLAH EFENDi Nail mahlesi île şiir de yazan Antakyalızade
Abdullah Cevdet fransızca ve farsça da bulunan bir belediye elektrik lâmbasiyle
şiirler yazmıştır. Fransızca şiirlerini de beş (Ağakapık zade) — On sekizinci asrın namlı 1715 (H.1128) de ölmüştür. Şu beyti,
aydınlatılmıştır. Bibi. : REK, Gezi notu. kendisinin gençlik ve zev-kü safa
küçük kitapta toplamıştır. hattatlarından; şair ve musikişinaslarmdandır,
ABDULLAH ÇELEBÎ (Kavaf; — On ilk yazı derslerini babası hattat Ağakapdı arkadaşlarından olan Mirzazade Salim
Bir mütercim olarak evvelâ Shakespea- yedinci asırda yaşamış bir Yeniçeridir. 1679
re'in trajedileriyle uğraştı ve ondan altı eser ismail Efendiden görmüş, devrin büyük tezkiresinde kayıtlıdır:
(1090) da ki Merzifonlu Kara Mustafa Paşa üstadlanndan îmrahor camii imamı Abdullah Yol sapıtmazsa nola raM vefaya geç gidüb Semti
verdi: "Hamlet, Makbet "Macbeth", Jul Sezar sadaretine rastlar, Aiksarayda Ocak
"Julius Caesar", Kıral Lir "King Lear", An- Efendiden de yazı meş-ketmig, Hafız Osman çevri ol servikad dğomsu âla bilür. Bibi. : Salim,
mütekaidi olarak otururken karısı bir bezzaz üslûbuna da meylederek muvaffak olmuştur. Tezkirei şuerâ'. ABDULLAH EFENDÎ
tuvan ve Kleopatra "Antony and Cleopatra", yahudi ile zina baskını vermiş, zaniye, Rumeli
Romeo ve Jülyet "Romeo and Juliet". Meşhur Şeyhülislâm Fey-zullah Efendinin (Dürrizade Bsse-yid) — Şeyhülislâmların
kazaskeri Beyazı zade Ahmed Efendi doksan sekizincisi, Dürrizadelerden de
Diğer edebî ve ilmî tercümelerinin foash- kitabet hizmetinde bulunmuş, Sinan Paşa
tarafından, Türkiye adliyesi tarihinde bir beşinci şeyhülislâmdır. Tahsilini babası
ealan, asıl adları ve tercümelerine Abdullah müderrisi iken altmış yaşlarında ölmüştür.
eşine daha rastlanmayan recim, halk Şeyhülislâm Mehmed Arif Efendiden gördü,
Cevdetin verdiği isimlerde şunlardır: Müstakimzadenin şu mısraı ölümüne tarihtir:
tarafından taşa tutularak keşkek (linç) Kâtibi me'vayi Cennet oldu Abdullah ebed pek genç yaşında müderrislik rüusu aldı;
Schiller'den Giyom Tel "Wilhelm Teli" edilmek suretiyle idam cezasına H. 1134 (1721) sonra sırasiyle îzmir kadısı oldu, Mekke
Alfieri'den Istibdad "Della Tiranide", çarptırılmıştı; hükümde Sultan Ahmed Bibi. : Mustekimzâde, Tuhfei hattâtin. kadılığı payesi aldı, 1803 (1218) de istanbul
Hükümdar ve Edebiyat "Del principe delle meydanında Burmalı sütunun dibinde yerine ABDULLAH EFENDi (Akhisarh; — On kadısı, 1805 (1220) de Anadolu kazaskeri,
lettere", Byroıı'dan Silyon Mahbusu "The getirilmişti (B. : Recim Vak'ası ve Ahmed sekizinci asır müderris ve şairlerinden; ilk 1807 (1222) de nakibüleşraf oldu. Nizamı
prisoner of Chillon"; J. M. Guyau'dan Terbiye Efendi, Beyazı zade). tahsilini memleketinde gördü, istanbul'a Cedide aleyhtarlığı ile tanınmıştı; Alemdar
ve Veraset "Education et heredite"; Emil Bibi : Silâhdaı" tarihi, I; Raşıd tarihi, I. geldikten sonra asrın derin ulemasından Kara Mustafa Paganın fecî ölümüne varan
Boutmy'den îngiliz kavmi "Essai d'une ABDULLAH CELEBi (Keysudar; —On Halil Efendinin talebesi, sonra damadı oldu; Ramazan ihtilâlinde Yeniçerilerin güvendiği
psyehologie politi-que du peuple anglais au yedinci asır ortalarında Istanibulun en namlı ondan bir şahıs olarak Salihzade Ahmed Esad
XIX eme siecle"; Guatave Le Bon'dan Ruhül meczub dervişlerinden; Selanik kadılığından Efendinin yerine şeyhülislâm oldu. Fakat bir
Akvam "Leş lois psyeihologiques de azlinde İstanbula gelmiş, Keysudur Mehmed buçuk yıl
Pevolutkm deş peuples"; Efendiye mürid olmuş, cezbei ilâhiye kapıla-
ABDULLAH EFENDİ (Ebezâde) — 40 — İSTANBUL ABDULLAH EFENDİ (Himınetzâda)
ANSİKI-OFSDÎSt •41.
kadar sonra 1810 (1225) de azledilerek Üskü- daretine, Prut muharebe ve müsalâhasiyle Sarfı makdur eyleyüb kıldı bina bu camii İde miler ve mescidler puthane oldu!.. Fiilinizi
dardaki yalısında inzivaya çekildi*; 1812 isveç Kiralı Demirbaş Sarim Türkiyedeki makbule karin anı Hudayi müstean Gfışi değiştirin, günahınıza tövbe ve istiğfar
(1227) de halefi Samanî zade Ömer Hulusi E- ikametine rastlar; Ebezâde Efendi isveç canına irişiııce hitabı ircii Ruhi pâki eyledi edin!... Bize lâzım olan gözümüz yaşından
fendinin istifası üzerine ikinci defa Karalının Türkiyeden zorla çıkarılması için azmi binişti cavidan Kaldırab desti duayı çemen bitinceye kadar başımız yerden
şeyhülislâm oldu. Bu sefer mvekiinde üç yıl didüer tarihini "Darı Cennet ola Abdullaîı
ısrar e-denlerdendir. Sarim Dimetokaya Efendiye mekân" kalkmamaktır!. Nedir bu inip binme!. Ne
kaldı, 1814 (1230) de sadırâzam Hurşid sürgün edilmesine o sebep oldu. ilmiye zamana kadar gaflet uykusunda yatarsınız?!.
Ahnıed Pasa ile beraber azledildi, tekrar H. 1101 (1689) Bibi. : Hadikatül
mensubinine karşı haşin ve sert muameleleri cevâmi, II. ABDULLAH EFENBÎ Gerçi Padişahlar ava gidegeimiştir, ancak
yalısına çekildi ise de 1820 (1236) de yüzünden pek çok düşman kazandı, mülteci simidi zamanı değil!." dedi; cemaati coşkun
düşmanlarının dekiyle Mani-saya sürüldü; (Himmetzade) On yedinci asrın ikinci
Kirala karşı gösterdiği şiddet de siyasî yarısında büyük şöhret sahibi bir şair ve hıçkırıklarla ağlattı; Dördüncü Mehmed ise;
iki yıl sürgünde kaldı, 1822 (1238) de nüfuzunu sarstı; bunlar azline ve yalısında vaiz efendi daha sözlerini bitirmeden camii
Abdüîmecidin doğum şenlikleri do-layısile musikişinastır; Bayramı şeyhlerinden Himmet
ikamete memur edilmesine sebep oldu. Efendinin oğludur, 1640 da İstanbulda terkedip ava gitti; ve Istan-buldaki sadaret
affedildi, îstanbula dönüğünden birkaç gün Bbezade Efendi, bu sefer de, vaktini vükelâ kaymakamına bir emir göndererek vaizlerin,
sonra da öldü; kabri Karacaahmed doğmuş; 1683 Viyana bozgunu yılında ölen
aleyhinde dedikodu ile geçirmeğe başladı; babasının yerine Yenibahçedeki Himmetzade padişahın avlarından bahsetmelerini yasak
mezarlığmdadır,
öyle ki Rumelihisarmdaki yalı âdeta bir dergâhına şeyh olmuş; Fatihte Halil Paşa etti.
Abdullah Efendi serveti, vekar ve muhalefet ocağı halini aldı; bu da Efendinin Müretteb divan sahibi olan Abdullah e-
azameti, hususî hayatında ihtişamı, resmi camiinde, Sultanselimde, Fatih camiinde,
felâketine sebeb oldu. Trabzona sürüldü, fendinin lisanı temiz, edası biraz lâiıbalicedir.
hayatında da merasime son derece Bayazıd camiinde vaizlik etmiş ve 1710 da Güzel bir saatçi Qirağı hakkında beyit: Cefâsın
bindiği gemi Karadenizde müthiş bir fırtınaya ölmüştür. Nezaketi, zarafeti ve sohbetlerinin
düşkünlüğü ile meşhurdur. çekmeğe âdem gerek saatçi dUdarın, Demirdendir
tutularak parçalandı, Ebezâde Abdullah Efendi tatlılığı ile meşhurdu. .çekilmez yayı oî gulu cefakârın.
Dürrizadelerden ayni adı taşıyan diğer biri de, de bu faciada boğularak öldü (H. 1126 - M.
4 Nisan 1920 (5 Nisan 1336 Rumi -15 Receb Şair ve musikişinas Nazım ölümüne şu Bir nevcivan hakkında beyit :
1714). Etine doîu, şeker dîllii, billûrin ellü,'
1338 Hicrî) de teşekkül eden Damad Ferid tarihi söylemiştir:
Ebezadeliği, Dördüncü Mehmedin ordu Dedi tarihi vefatın, gamü hüzn ile Nazim MûmiyânaK â-resinde o eefâeû bellü!..
hükümetinin şeyhülislâmı oldu, Türk istiklâl Bir bestekâr olarak da çok güzel ilâhileri
Mücadelesinin kahramanı Mustafa Kemal Paşa ile Balçıkta bulunduğu sırada bir çoeuğu "Hû deyüb gitti raeded Himmet efendi zade"
dünyaya gelip anasının Haseki Sultana ebelik ,: • H. 1122 (1710) vardır.
ile arkadaşlarının idam fetvalarını vererek — Hüseynî aşiran ilâhi, güfte babası Himmet
hem eşsiz bir vatan hiyanetinde bulundu, hem etmesinden gelir. Himmetzadenin 1686 Eylülünün yirminci
Cuma günü Davudpaşa camiindeki bir.vâzı Efendinin —
de oturduğu yüksek dinî makama ehliyetsizliğini Bibi. : ilmiye salnamesi, Râşid Tarihi, IV.
Yine bir sevdaya düştüm
gösterdi. Yüzellilikîer arasında memleketten ABDULLAH EFENDi (Eyyublu; — hemen bütün İstanbulu derin bir heyecana Aşkın elinden elinden Yine
ayrıldı ve Mekikede öldü. Bibi. : îlmiy« salnamesi. Türbedar Albdi Çelebi diye de anılır, on yedinci düşürmüş ve sözlerinin en canlı parçaları umman olup taştım Aşkın
ABDULLAH EFENDİ (Ebemde) — asır sonlarının kıymetli bestekâr ve hânen- tarihe geçmiştir. Merzifonlu Kara Mustafa elinden elinden
Şeyhülislâmların elli birincisidir. Gençliği denlerinden; bilhassa na'tişerif okumada Paşanın Viyana önünde uğradığı büyük — Sabâ tevışih güfte kendisinin —
essizdi; zamanının namlı çiçek bozgundan sonra, Almanlar ve Polonyalılarla Havzana yüz süren bulur aman
Dördüncü Mehmedin uzun saltanat devrine El aman ey Fahrî âlem el aman
rastlar; tahsilini tamamladıktan sonra meraklılarından biri olmuş; tohumdan elde beraber Ruslar ve Venedikliler de üzerimize
Her gelen dilhaste bulur taze can
muhtelif medreselerde müderrislik etti, 1684 ettiği iki nadide lâleye "Sultanülezhar" ve saldırmış idi; dört düşmanla çarpışan El aman ey Fahri âlem el aman
(1095) de Haleb, 1683 (1100) de Mısır, 1691 "Mihri münir" isimleri verilmişti. ordularımız, değerli başlardan mahrum, ağır
Zamanımıza kadar pek azı kalabilmiş
(1103) de Edirne, 1694 (1106) de Mekke kadısı Bibi. : U'beydullah, Tezkirei şükûfeciyan; S. N. mağlûbiyetlere uğruyordu, padişah Dördüncü
olan ilâhîlerinin bir kısmı da devrinin diğer
oldu. Pek az sonra Anadolu kazasikeri, 1696 Ergim, Türk Musikisi Antolojisi. 'Mehmed ise, bütün bu felâket haberlerine
kıymetli sanatkârları tarafından
(1108) da da Rumeli kazaskeri tayin edildi. rağmen, ağır masraflara mal olan sürgün
ABDULLAH EFENDİ (Fiîid&lılıf — On bestelenmişim
Fakat ikinci Mustafanm meşhur şeyhülislâmı avları ihtilasından kendisini kurtaramıyordu.
altıncı asrın Sünbülî şeyhlerinden Merkeze- Hattatlık icazetnamesini asrının büyük
Feyzullah Efendinin düşmanlığı ile azledilerek istanbul halkı heyecan içinde idi. Padişah ile
fendi dergâhının ikinci şeyhi, dergâhın mües- üstadı Hafız Osmandan almıştı; lâtife yollu
Kıbrısa sürüldü. Edirne vak'asmda Feyzullah devlet ricali a-leyhinde her gün türlü
sisiMerkez Mustafa Efendiden sonra on allı bir beytinde:
Efendinin fecî ölümü ve ikinci Mustafanm hal'i dedikodular oluyordu. Eylül başında îstanbula
üzerine yeni padişah Üçüncü Afhmedden izin
yıl şeyhlik etti ve 1501 (H. 1000) yılında yüz •r gelen Dördüncü Melı-nıed soğuk (karşılandı;
Faslı sitâda böyle hava Hak atâsıdır;
Kırtasi meşki destine al, yaz havasıdır,
on yaşında, halk tarafından kerametine inanü-
almağa bile lüzum görmiyerek îstanbula mış bir pîr olarak öldü. halkın bu muamelesinden ürken hükümdar, Diyen Himmetzade yazıya o kadar
döndü; bu kabalığı yüzünden Bursaya Bibi. : Hadikatül çevâmıi, I.
camilerdeki vaiz şeyhlerin, ümit verici gayret sarf etmişti ki, üstadı tarafından bir
sürülmesi için emir çıkmışken iktidar sözlerle efkârıumumiyedeki heyecanı "Hadisi nur" kıt'ası hediyesiyle taltif edilmiş,
mevkiindeki bazı dostlarının şefaati ile affedildi ABDULLAH EFENDÎ (Fmdıkhlı) — On yatıştırmalarını emretti ve yukarıda Abdullah Efendi de bu hatırayı kıt'amn
ve Rumelihisa-rmdaki yalısında ikametine izin yedinci asır sonlarında yaşamış ulemadan, kaydedilen tarihte Cuma namazını Davudpaşa arkasına kaydederek .imzalamıştı.
çıktı. 1705 (1117) de tekrar Rumeli Bursa kadılığına kadar yükselmiş, azlinden camiinde kılarak Himmetzadeyi bir hu-ztır
sonra dört yıl kadar yaşamış ve 1689 (H. Devrinin namlı çiçek meraklılarından o-
kazasikeri, 1707 (1119) dede şeyhülislâm oldu. vâzına getirtti; Abdullah Efendi de büyük bir lan Himmetzade Abdullah Efendi tohumdan
1710 (1122) de azil 1712 (1124) de ikinci defa 1101) de ölmüştür; Fındıklıda yaptırttığı medenî cesaretle ağzına geleni söyledi:
fevkani camiin altına defnedihniştir (B. : iki rûmî lâle, üç tane de kırmızı Girid lâlesi
şeyhülislâmlığa tayin edildi. Bu ikinci müftülüğü "Ümmeti Muhammedi.. Devlet salıibsiz kaldı. yetiştirmişti.
Baltacının sa- Pişmaniye camii). Kabir tasının manzum Bunca islâm memleketleri ve kaleleri din
hitabesi şudur: Bibi. : Silâhdar Tarihi, II; S. N. Erg'un, Türk
düşmanlarımızın eline girdi! Hesabsız ca- Musikisi Antolojisi; Mustalcimzâde, Tuhfei Hattatın;
Ubeydullah, Tezkirei sükûfeciyan.
ABDUIİLAH EFENDİ (Hocazâde) İSTANBUL
— 42 ANSİKLOPEDİSİ 43 — ABDULLAH EFENDİ (Saraçzâd'e)
ABDULLAH EFENDİ (Hoeazade) — delik görülmeyince koca hokka ağzına kadar Halk tabasından yetiştiğinden ötürü "Abdi yıs 1731 de, Birinci Mahmud tarafından Mir-
Onyedinci asır ulemasından, Genç Osmamn altın ile doldurularak birkaç top kıymetH Ağa" diye de anılır; -onyedinci asır sonunda zazade Mehmed Efendi yerine şeyhülislâm
hocası Ömer Efendinin oğludur, babasının bu kumaş ve sair hediyelerle üstada iade yaşamış hattatlardan; Kara Mustafa paşa tayin edildi. Fakat tecrübe ve bilgisinden
hükümdar üzerindeki nüfuzu sayesinde edilmişti. Abdullah Efendinin gençliğine ait vakfiyesini bu zatın yazdığı söylenir. Genç istifade edilecek bir devlet ve ilim adamı
istanbul kadısı bulunur iken Gene Osmanın de şöyle bir fıkra naklolunur: Bazan hocası denilecek yaşlarda iken ölen bu sanatkârın olmasına rağmen, fazla kibir ve gururu ve
fecî bir surette öldürüldüğü yeniçeri Hafız Osman ile beraber sokağa çıkar, yetiştirmelerinden Ramazan Efendi, devrinin hükümet icraatına müdahale etmek arzuları
ihtilâlinde muhakkak bir ölümden gizlenmek dolaşır-larmış. Bir gün yine böyle bir en namlı yazı üstadlarmdan biri olmuştu. yüzünden devlet erkân ve ricalinden pek
suretile kurtulmuş, uzun zaman îstanbulda gezintide bir çarşıdan geçerlerken, Hafız Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattatın. çoğunu incitti ve 19 Şubat 1732 de azledildi;
gizli yaşamış ve ancak Dördüncü Murad Osman bir dükkân kenarına oturmuş, ABDULLAH EFENDi (Kasımpaşah> — izin alarak hacca gitti, dönüşünde evvelâ üç
saltanatının sonlarına doğru meydana çıkarak üstadının izni ile Abdullah Efendi de Onsekizinci asrın tohum sahibi namlı çiçek ay kadar Samda sürgün olarak oturtuldu,
Muradın Revan seferi dönüşünde kendi dükkâna çıkarak bir köşede çömehniş. O meraklılarından, yirmi bir çeşdt zerrin menfasının Koııyaya tahvilini istida etti,
isteğile Mısır kadılığına tayin edilmiş. Mısıra sırada devlet ricalinden biri geçiyormuş, yetiştirmişti. istidası kabul edildiyse de Kon yaya
vardığının tezine de ölmüştür. Ulûmu Hafız Osmanı görünce atından inip elini Bibi. : Ubeydullar, Tezkirei sükûfeciyan. vardığının tezine öldü (1732 — H. 1145);
Arabiyede ve teşrifat âdabında derin bilgisi, öpmüş, sohbet arasında: ABDULLAH EFENDİ? (Kel) — Onsekizinci kabri Mevlâna türbesi nıezarlığmdadır.
bir hâkim olarak da adaleti ile tanınmıştı. — Sultanım.. Talebelerinizden bir Seyyid asırda üstaddan icazetname almamış, fakat Bibi. : ilmiye Salnamesi. ABDULLAH EFENDİ
Bibi. : Kâtip Celebi, Fezlike, II. Efendiyi vasıf 'buyurmuştunuz.. Aya, anların sülüs ve nesih yazıda pek çok eser bırakmış (Ressamzâde) — Onsekizinci asır
ABDULLAH EFENDi (Hünkâr ime.mı) rüyeti ve hatlarının ziyareti ile şerefyab ol bir hattattır; kelliği üzerine zamanında birçok hattatlarından; asnmn namlı
— Dördüncü Mehrnedin imamlarından ve mak mümkün olmaz mı?., diye sormuş. Ha tuhaf fıkralar naklolunurmuş. Yazıya beraber sanatkârlarından ressam Ömer Efendinin
devrinin namlı çiçek merakblarmdandır; fız merhum da dükkânın kafes penceresini çalıştığı kardeşi Mustafa Efendi de "Iskatçı" oğlu, sülüs ve nesih yazıyı babasından
"Dûdi dil" ismi verilmiş bir lâlesi vardı. açarak Abdullahı göstermiş: lâkabı ile meşhurdur. Her ikisinin de istanbul öğrendi, 'icazetnamesini de kıymetli bir
Bibi. : Ubeydullah, Tezkire! sükûfeciyan. — Seyyid Çelebi budur, benden güzel ya zürefasından olduğu anlaşı-fvor. \ •' Bibi. : hattat olan büyük kardeşi Mehmed Efendiden
ABDULLAH EFENDi (Imrahor camii zar!, demiş. Müstakimzâde, Tuhfei hattatın. aldı. Zamanının meşhur tiryakilerinden ve
imamı Haşimîzade Seyyid) —• Onyedinci asır Abdullah Efendi bu vakadan • ,. ABDULLAH EFENDİ (Nişancı.) — "Esîri yaran" keyf ehlindendi, bu yüzden
sonlarile Onsekizinci asrın ilk yansında bahsederken: "Hicabımdan kalem gibi o Onsekizinci asır devlet adamlarından; doğum yazıları gayet nâdirdir; Üsküdarda bulunan
yaşamış büyük hattatlarımızdandır, bütün anda iki şak ola yazdım... Zira üstadım o tarihi bilinmiyor, 1775 (H. 1189) da yüz yaşını babasının kabri de ihmalciliği yüzünden
ömrünü babasından kalma Mirahor camii zamana gelince yüzüme karşı bu derecede aşmış bir pir olarak öldü. Bütün ömrünce nişansız kalmış kaybolmuştu. 1754 (H. 1168)
imamlığında geçirmiştir. Yazıda üstadı Hafız iltifatta bulunmamıştı!" dermiş. gayet halim ve selim, babayani tavırlı, de ölen Abdullah Efendi de Üsküdara
Osman Efendidir; yazı derslerine "Rezaneti Abdullah Efendi mükeyyefattan hiç bir herkese tatlı dille ve fevkalâde tevazu ile gömüldü ve kabri ayni akıbete uğradı.
meşk" terkibinin ebced hesabile gösterdiği şeye müptelâ olmamış, bütün zevkini yazıda muamele eder, emin, mutemed bir zat olarak Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattatın.
1098 (1686) tarihlinde başlamış ve kırk ay bulmuş bir sanatkârdır; kaleminin süratile de tanınmıştı. Ölümüne kadar kâh vekâlet kâh ABDULLAH EFENDÎ (Bodosîzâde) —-
sonra H. 1102 (1690) de icazetname meşhur hir hattattır. asalet ile divanı hümayunda nişancı olarak Onsekizinci asır ulema ve hattatlarından,
almıştır. Yirmi dört mushafı şerif yazmıştır; Hacı Evhadüddin tekkesi şeyhi Seyyid bulunmuş, haline uygun refah içinde üstad Hafız Osmanın yetiştirmelerindendir.
bunlardan ikisi Üçüncü Sultan Ahmedin Hüseyin Efendiye intisab etmiş, Halvetiye yaşamıştı. Vak'a-nüvis, ölümünü istanbul kadılığına kadar yükselmiş, 1704
siparişidir; yine Üçüncü Ahmet için bir tane tarikatına girmişti. 1702 (H. 1144) de kaydederken: "Bu çeşit insanlar ötedenberi (1116) da ölmüştür;
de Os-manzade Taibin Meşariki şerif altmış üç yaşlarında ölmüştür. ikbalin zirvesine çıkamaz-larsa da bütün bütün Göçtü Abdullah Efendi, Cennet olsun meskeni
tercümesini yazmıştı. Sayısız talebe * Sarayı Adne zîba Seyyid Abdullah ola üstad de azlolunup ezilmezler, böylece yürek Mısraı ölümüne tarihtir. Kabri, sur
yetiştirmiş, sayısız en'am, evrad, kıtalar, * Oîa Emir Efendi Adn eMi içtin üstad rahatlığı içinde ömür süregelir-Hr" yollu dışında Şeyh Mahmud camiindedir.
murakkaat, hilyei saadet yazmıştır. Padişahın * Yedikuleüye Yarab sekiz cennât hasn ola mütalâada bulunuyor. Bibi. : Cevdet Tarihi, I. Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattatın.
fevkalâde ihsanlarına nail olmuş, Sakazade Mısraları ölümüne tarihtir. Nuruosma- ABDULLAH EFENDÎ (Paşmakcızade ABDULLAH EFENDÎ (Salihzâde Ey-'
Mustafa Efendi öldüğü zaman sarayı niye kütüphanesine vakfedilmiş olan müralî- Esseyid) — Onsekizinci asır ulemasından yııblu) — Eyyub türbesinin ziyaret âdabı
hümâyûn gilmanlarma yazı hocası tayin kaatı, hattatlar ve yazı mütahassısları şeyhülislâmların elli dokuzuncu; babası üzerine bir eser hırakmış bir muharrir;
edilmişti. arasında meşhurdur. Yazdığı mushafı şeyhülislâm Paşmakcızade Ali Efendidir, geçen asır başlarında yaşadığı tahmin
Abdullah Efendi herhangi bir şerifleri ekseriya Üsküdarlı Rugani Ali 1680 (H. 3091) de îstanbulda doğdu, mektep olunabilir. Üç kısma taksim edilmiş olan
mürekkebi kalemine aldığı zaman, yazısını Çelebiye tezhi-b ettirirdi. ve medrese görmedi, hususî öğretmenler eserinde: Türbe sahibinin hal tercümesini,
tertemiz dökerdi; bir gün bu mesele padişahın Talebelerinden hoca Mehmed Rasim tarafından yetiştirildi, bunların içinde de en türbeyi ziyaret âdabını ve türbenin etrafında
huzurunda münakaşa mevzuu olmuş, üstadın Efendi, asrının büyük hattatlarından biri kıymetli hocası habası oldu. 1710 da Mora yatan meşhur adamların hal tercümelerini
hususî <bir mürekkeb kullandığı iddia olmuştur, îmrahor imamı Abdullah, Türk Yenişehiri, 1712 de Mısır, 1815 de İstanbul yazmıştır.
olunmuştu. Bir talim günü Enderun yazı sanatında üstadı Hafız Osman ve hattat kadısı, 1718 de Nakibüleşraf, 1720 de ABDULLAH EFENDİ (Saraçzâde,) —
gilmanlarına ders verirken meskhaneye bir hoca Mehmed Rasim ile bir asrı dolduran üç Anadolu kadıaskeri, 1726 da Rumeli Onsekizinci asır şair ve hattatlarından;
hünkâr 'baltacısı gelerek üstadın hokkasını muaz zam isimden biridir. Kadıaskeri oldu; 1730 Patrona ihtilâlinde şiirlerinde FSiz mahlasını kullanırdı; bir
almış, ağzım da Abdullah Efendinin mührile Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattatın. azledildi, bir sene sonra 17 Ma- gazelinden atamış olan aşağıdaki -beyitler,
mühürleterek padişaha götürmüştü. ABDULLAH EFENDi (Kasabzade) — sülüs ve
Mürekkepte bir fevkalâ-
ABDULLAH EFENDİ (San). -45-— ABDULLAH EFENDİ (geyh kürd'}
—44. İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ
nesih yazıda kıymetli bir sanatkâr olan bu semte nisbetle "Akbıyıklı" diye de anılırdı. ta Efendiden öğrenmiş, bilhassa hurda talik
him tarafından çiçekçibaşılık ile taltif edildi;
zatin, tezkire sahibi Mirzazâde Salimin, Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattâtin. yazıda hüner sahibi olmuştu. 1763 (H. 1177)
kendisine verilen berat şu satırlarla nihayet
tabiriyle; şiir tarafının da mamur olduğunu ABDULLAH EFENDi (Serderlar de öldü, evinin yanında Sarı Musa camii
bulmaktadır:
gösterir : kâtibi) — Onsekizinci asır ricâlindendir; halk mezarlığına gömüldü.
Biz ol ııesimi gamız ki bu bağı âlemde Kenan meclisi ". . . Buyurdumki, badelyevm Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattâtin.
müşarünileyh madam ki hilyei hayat ile ağzında gayet zengin olduğu söylenir;
yâre güsarımız yoktur Sikest idersen eğer şişe pârei Üsküdar-da, Ayazma iskelesile Salacık ABDULLAH EFENBÎ (Şerif; —-1590 (H.
dilimiz Huda bilür ki sana inkisarımız yoktur Bibi. : mutarra ve ziyveri sıhhat ve afiyetle 1000) yılından evvel yaşamış İstanbul
müzeyyendir, âm-mei fırkai ashabı hadayikı arasında o sahilin namlı yalılarından 'birine
Salim, Şuerâ tezkiresi ABDULLAH EFENDi sahipti. ricalinden ve devrinin namlı hattatlarından;
(Sarı) — Onye-dinci asrın birinci yarısında ezhar ve kâffei zümrei şükûfeciyanı bilâdü
O devrin âdetince, zengin olarak dile yazıda büyük şehrin seçkin şöhretlerinden
yaşamış büyük âlim ve devlet adamı; babası, emsâra mümeyyiz ve başbuğ olup münazii fih
gelenler, vazifelerinde mallarının Şükrullah Halifenin yetiştirmesidir.
Istanbula Cezayir veya Tunus taraflarından olan hususlarında adalet ve istikamet ile
müsaderesiyle cezalandırılacak bir Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattâtin.
gelip yerleşmiş bir Mağrip şehzadesi imiş, muhakeme ve tahkiki ezhar ve esmar ve
suiistimalleri veya ihmalleri görülmezse, ABDULLAH EFENDi (Şeyhzâde)
Halil Paşanın kardeşi Beylerbeyi Mehmed eşcare mütaallik olan u-mûrlanndan
kemayenbagi teşhis ve" temyiz ve tedkik kendi keselerinden kale tamir ettirmek yahut Onsekizinci asır devlet adamlarından ve
Paşanın kızile evlenmiş ve bu izdivaçtan Sarı
eyleyüp tarikai ezharyani icrada ihtimam mîri binalar yaptırmak, veya çok ağır namlı hattat; "Mutbak emini" lâkabile
Abdullah Efendi doğmuştur. Çocukluğu ve
eyleye ve taifei mezbure dahi müşarünileyhi masrafları icab ettiren Sürre Emini tayin meşhur Kö-sec Hüseyin Efendinin oğluydu,
gençliği dedesinin kardeşi Halil Paşanın elinde
mümeyyiz bilüp benefse asa tûki hükmünde olunmak suretile servetlerinden mühim bir sülüs ve nesih şeylıâne yazıyı Suyolcuzade
geçmiş ve çok itinalı bir tahsil ve terbiye ile
serpiç olup süsen gibi zebandira,zhk etmeden kısmı ellerinden alınırdı. Serdarlar kâtibi Mustafa Efendiden tahsil etmişti. Bir ara Rami
yetiştirilmiştir; pek genç, yasında da devrin
ihtiraz üzere olanlar ve cümlei umurlarında Abdullah Efendi de hicrî 1203 de Sürre Emini Mehmed Paşa yerine reisülküttap olmuş, 1710
büyük şöhret sahibi şeyhlerinden Üsküdarlı
Aziz Mahmud Hüdâi Efendiye intisab mumaileyhi mümeyyiz bilüp müracaat ediip tayin edildi, fakat halkın ağzında dolaşana (H. 1122) da yeniçeri .kâtibi bulunurken
etmiştir. 1626 (1036) da Hafız Paşa yerine her hususlarında muvafakat eyliyeîer, aykırı olarak bu hizmete kudreti olmadığı ölmüştür.
sadrazam ve şark seferi serdarı olan Halil Alâmeti şerife itimad kılalar. Fi evâili sene meydana çıktı; Sürre Emaneti Esma Sultan Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattâtin.
Pasa, San Abdullah Efendiyi tezkireellikle 1050". Kethüdası Celebi Efendiye verildi. Abdullah ABDULLAH EFENBÎ (Şeyh Hacı hoca-)
beraber götürdü; orduyu hümâyûn 1627 Efendi 1797 de ölmüştür. Onsekizinci asrın namlı Nakşı şeyhlerinden:
Abdullah Efendi tohumdan yedi tane gü ; l Bibi. : M. Süreyya, Sicilli Osmânî, III; Cevdet
(1037) kışında Tokat kışlığına çekildiği sırada zel zerrin yetiştirmişti; yine tohumdan elde 1
Üsküdardaki Hacı hoca mescidi ve tekkesi,
Tarihi, IV.
vefat eden Mehmet Efendinin yerine ettiği rûmî lâlelerden biri de devrinin Kocamustafapaşalı Abdullah Paşa
reisülküttap oldu. Fakat 1628 mayısında t ABDULLAH EFENDi (Seyyid; — On- tarafından bu zat içiıı yaptırılmıştı.
çiçekçileri tarafından pek beğenilmiş seOdzinci asır hattatlarından; ilk üstadı Edir-
(1037 Ramazanı) Halil Paşa azledilip Hüs-rev "Yamalı Kabak" adile hayli nam almıştı. Bibi. : Hâdikatül cevâmi, II. ABDULLAH
Paşa sadrazam olunca, ehemmiyetsiz nede Kavafzade Hüseyin Efendi oldu, yazıya EFENDİ (Şeyh Seyyid Kürd) — Onyedinci
1660 (1071) da öldü, Topkapı Maltepesi- karşı duyduğu derin aşk ile Istanbula gelerek
sebeplerle adam öldürtmekten çekinmiyen ne defnedildi. "Şeyhi Devran" terkibi asır ortalarında îstanbu-lun büyük
yeni vezirin kanlı şöhretinden korkan Sarı büyük yazı üstadı Emîr Efendiye intisab etti şöhretlerinden olmuş bir Nakşî şeyhidir; 1666
ölümüne tarihtir. Nisari Hüseyin Efendi de ve ondan icazetname aldı. Sarayda Hasoda
Abdullah Efendi de Istanbula kaçarak Şeyhi ölümü-ne: (H. 1077) da Husulün îmadiye taraflarında,
Aziz Mahmud Efendinin dergâhına sığındı ve oğlanlarına yazı muallimi tayin edildi, 1788 Mehmet adındaki oğlunun "mehdi" olduğunu
onun şefaati ile Hüsrev Paşanın hışmından
Güli nesrini Adn ola, İlâhi, Sarı Abdullah (H. 1182) de öldü, kabri Üsküdardadır. Bibi: :
iddia ve ilân etti. Musul valisi Hacıpiroğlu
kurtuldu. Istanbula döndüğünde kubbe altında Tarihini söylemiştir. Müstakimzâde, Tuhfei hattâtin.
Pehlivan Ali Paşa ile îmadiye hâkimi, oğlunun
dördüncü vezir olan Halil Paşanın bir kaç ay San Abdullah Efendinin en namlı eseri ABDULLAH EFENDi (Sırkâtibî Derviş) — mehdiliğini iddia eden şeyhin başına topladığı
sonra ölümü ile de büyük bir hami kaybetmiş mesnevinin birinci cildine yazdığı Türkçe bir Onsekizinci asır maliyecilerinden ve aşiretlerle bir fesada sebep olacağına
oldu. On yıl kadar devlet kapısından uzak şerhtir ki "Mesnevi sarihi" diye şöhret hattatlarındandır; Enderunu hümâyûn gil- hükmederek tenkili hakkında fetva aldıktan
yaşı-yan Sarı Abdullah Mendi kendisini bulmasına sebep olmuştur. Bundan gayri manlan arasından yetişmedir, yazıyı Ağaka- sonra üzerine asker gönderdiler. Arada çok
tamamen ilmî meşgaleye verdi. 1637 (1047) de "Gurre", "Dürre", "Cevhere pılı ismail Efendiden öğrenmişti. Saraydan kanlı çarpışmalar oldu. Bozguna uğrayan
Dördüncü Murat Bağdat seferine çıkarken "Nasihatülmülûk", "Esra-rül arifin" ve çıktıktan sonra maliye kalemine intisab etti,
Şeyh Abdullah Pehlivan Ali Paşa tarafından
rikâbı hümâyûnda reisülküttap oldu, Bağdat "Gülşenirâz" isimlerindeki eserleri, müellifine üçüncü defterdarlığa kadar yükseldi ve 1758
yakalandı; oğlu sahte mehdi Seyyid Mehmed
fethi dönüşünde Diyarbe'kirde azledildi. Bir kendi başlarına şöhret temin edebilecek (H. 1172) de bu vazifede bulunurken öldü.
de Diyarbekir valisi Şeytan ibrahim Paşa
ara Anadolu cizye muhasebeciliğinde kıymetlerdir. Bu büyük âlim, şey-hâne yazıda Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattâtin.
tarafından bir mağarada tutuldu. Devrin
bulunarak hayatının son yıllarında Koca ve sair çeşitli yazılarda hüner sahibiydi. Bir ABDULLAH EFENDi (Sorguçeuzâde) hükümdarı Dördüncü Mehmedin fermanı
Mustafa Paşa dergâhı yanındaki evinde hattat olarak en nefîs yadigârları arasında — Onyedinci asrın tohum sahibi namlı üzere baba oğul rikâbı hümâyûna
inzivaya çekildi, kendisini taat ve ibadete Sivasî Şeyh Abdülmecid Efendi zaviyesinin çiçekçilerinden; "Abdi Çelebi" diye de anılır; gönderildiler. Padişah Vize taraflarında
verdi. vakfiyesi zikredilir. "Abdi" mahlası ile de 1698 (H. 1110) de yetiştirdiği güvez bir avlanırken evvelâ Seyyid Mehmed geldi,
Büyük âlimin bu son yıllarında tatlı bir ilâhileri vardır. buhuruna "Sorgucu Hindî" adı verilmişti. gayet güzel, on-dört yaşlannda bir "Sabii
işi de, çok sevdiği bahçesi ve çiçekleri ile Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattâtin; Hadika- Bibi. : Ubeydullar, Tezkirei şükûfeciyan.
resîd" idi, makul cevaplarla mehdilik
uğraşmak oldu. 1640 (H. 1050) de Sultan tül eevami, I; Ubeydullah, Tezkirei' şükûfeciyan. ABDULLAH EFENDi (Şehremini dâvasını tamamen inkâr etti; haline
ibra- ABDULLAH EFENDi (Sancebecibaşı kâtibi) — Onsekizinci asır hattatlarından; merhamet edilerek Enderunu hümâyûn
damadı) — Onsekizinci asır hattatlarından; divanı hümâyûn kâtipliğinden sadrazam gilmanlarından Hazine Odası neferleri arasına
defterdar kalemi kâtiplerindendi, oturduğu kethüda-lığına kadar yükseldi, yazıyı alındı. Ancak bir ay kadar sonra ge-
Kâtipzade Muş-
ÂBDİİLLÂtî fiFEİNDİ (¥enişehirii j
ABDULLAH EFENÖİ (Ta'bib)
-46~- Şeyh Abdullah da mehdilik meselesini inkâr
etti, mazlum ve mağdur olduğunu söyledi. rından biri oldu (B.: Okmeydanı; O. M. Atıcılar
Kendisile kâh Kürdce ve kâh Arapça tekkesi). Okmeydamnda kendi adına nisbetle
konuşan Vanî Efendi Şeyhin ilim ve fazilet menzil koymuş ve atıcılık üzerine "Tez-kirei
sahibi bir zat olduğuna kanaat getirerek sahib Rumât — Atıcılar tezkeresi" adiyle sekiz kısım
çıkması üzerine ha-tın hoş edildi, bir fahir üzerine kıymetli bir risale kaleme almıştır ki, bu
sof giydilerek ikram olundu, îhsanı şahaneye eserin birinci kısmı Okmeydanmdan, ikinci kısmı
nail oldu; ve ayrıca Nakşı dergâhlarından Oknıeydanmın fazilet ve sırlarından, üçüncü kısmı
birinin Şeyhliği verilerek İstanbulda Oknıeydanmın hududundan, dördüncü kısmı da
yerleştirildi. Vakaya sebep cilan Ali Paşa da Oknıeydanmın menzillerinden; eserin geri kalan
azledildi. İstanbulda başından geçen macera dört kısmı da E-dirne, Bursa ve Türkiyenin diğer
dillere destan olan Şeyh Abdullah Efendi ilim beldelerindeki Okmeydanları ve menzilleri ile
ve irfanile de derin bir alâka u-yandırdı. menzil sahiplerinden gayri pehlivanlardan
Tekkesi kibar ve rical uğrağı oldu. bahsetmektedir. (B. Abdullah Menzili; Tezkirei
Oğlu Seyyid Mehmed 1670 (H. 1081) Rumât) Abdullah Efendinin imamı bulunduğu
taununda genç yaşında öldü. Bibi. : Silâhdar
Valide camii, bugünkü Yenicamidir; hayatının
Tarihi, I.
sonlarına doğru atıcılar ve biniciler başı tayin
ABDULLAH EFENDÎ (Tabib) — Onse- edilmişti; 1691 (1103 H.) de ölmüştür, kabri Ey-
kizinci asırda Lâle devri hekimlerinden ve Da- yubda Veli Efendi bahçesine giden yol üzerindedir.
mad Nevşehirli ibrahim Paşanın kapısıkulu
Bibi. : Abdullah, Tezkirei rûmat; Tarih Vesikaları;
halkından idi; Hekimbaşılığa kadar
Abdullah, Risâletürremiye.
yükselmiş, 1764 (H. 1178) de ölmüştür. Bibi. :
M. Süreyya, Sicilli Osmânî, III. ABDULLAH EFENDÎ (Yenişehirli) — On
sekizinci asır ulemasından, şeyhülislâmların elli
ABDULLAH EFENDi (Tatar; — On
yedincisi, Lâle devrinin şeyhülislâmıdır.
altıncı asrın ikinci yarısında Istanbuîun en
Gençliği ve ilk medrese tahsili memleketi olan
namlı hattatlarından; aslı Kırımlı olduğundan
Yenişehirde geçmiştir, îstanbula geldiğinde
ö-türü Tatar lâkabı ile anılırdı. Şeyh Hamdul-
imtihan vererek müderris oldu, medreseleri
lahın torunu hattat Derviş Mehmedin yetiş-
'sırasiyie devrederek Süleymaniye darül-hadisine
tirmesidir; nesih, sülüs ve reyhanı yazılarda
kadar yükseldi. Fıkıh ümindeki derin bilgi ve
ikinci Selim ve Murad zamanının en kuvvetli
tam ihtisasından dolayı fetva emini tayin
sanatkârı dır. Hicrî 999 (1590 M.) yılında
olundu. Mora seferinde ordu kadısı oldu, 1715
gördüğü bir rüyayı ölümüne işaret kabul
(H. 1128) de Anadolu kazaskeri, bir müddet
etmiş, sur dışında Emir Buharî camii
sonra Rumeli kazaskeri oldu.
civarında ve Eyyub yolu üzerinde bir kabir
Kalb temizliği ve doğruluğu ile devrinin iki
hazırlatmış, taşını da kendisi yazarak altına iki
büyük vezirinin, Şehid Ali Paşa ile Nevşehirli
tane dokuz koyduktan sonra: "Öbürünü de
ibrahim Paşanın itimad ve sevgisini kazandı;
şakirtlerimizden biri yazsın!.." demiş, ve o yıl
Nevşehirlinin sadaretinde şeyhülislâm oldu ve
içinde ölmüştür. Müstakim Zade Saadettin
bu mevkide, Patrona ihtilâline kadar on üç yıl
Efendi "Hattatı Ziba Kırımı" terkibini
kaldı. Boğaziçi ve Sâ'dabâd âlemlerine, helva
ölümüne tarih düşürmüştür.
sohbetleri ve Çırağan eğlencelerine mevkiinin
Bibi. : Müstakimzâfle, Tuhfei hattatın.
vekar ve haşmetini muhafaza ederek iştirak
ABDULLAH EFENDi (Tatarcık; — On etti. Büyük bir medenî celâdetle ilk Türk
Sekizinci asır sonlarının kibar ulemasından, Ü- matbaasının açılması için tarihî fetvayı verdi.
çüncü Selim devrinin büyük ölçüde ve Fakat 1730 (1143 H.) ihtilâlinde sarayda
kökten ıslahata tarafta devlet toplanan divanda büyük bir zaaf gösterdi,
adamlarından; 1730 (1143H.) de doğdu; Üçüncü Ahmedin tahttan indirilmesi tarafını
babası fetva emini Kırımlı Osman Efendidir; tuttu. Kendisinden beklenilmiyen bu sözler,
Tatarcık lâkabı- ibrahim Paşayı dehşet içinde bıraktı; istanbul
baldın çıplakların ve mürtecilerin mahşeri
andıran ayaklanmasiyle çalkanırken, sadra-

İSTANBUL
len babası da padişah tarafından Edirne
sarayında, Tunca kenarındaki İmadiye nı, pek küçük yaşta iken bu nisbetle aldı; ve daha
kasrında kabul edildi. Şeyhülislâm ve çocukluğunda arkadaşları arasında çalışkanlığı,
padişahın şeyhi Vanî Mehmed Efendi de ateşli zekâsı, canlı ve güzel konuş-masiyle
huzurda bulunuyordu. Gayet ihtiyar olan tanındı; devrinin en büyük âlimlerinden
Ayaklıkütüphane Mehmed Efendinin seçkin ÂK'SİİCLOPEfiîSİ
bir talebesi oldu.
1774 (1188 H.) vekayii arasında Cevdet taraktan hiç rahatım yok" demişti.
tarihinde hakkında şu yollu bir ben d vardır: 1795 (H. 1210) de ikinci defa olarak
"Mûsilei Süleymaniye müderrislerinden Rumeli kadıaskeri olan Abdullah Efendi
Tatarcık lâkabiyle maruf ve fartı zekâ ve bir yıl sonra, 16 Mayıs 1797 (19 Zilkade
cerbeze ile mavsuf olan Abdullah Efendi 1211) de öldü ve Edirnekapısında Lâ'lî
fuzalayi denirden olduktan başka her zade sofasına defnedildi.
hizmetin uhtesin-den gelir bir zat olmakla bazı Tatarcık Abdullah Efendinin yalısı Bey-
kazaskerler mumaileyhi terbiye kasdiyle lerbeyindeydi, Beylerbeyi iskelesinden
hidematı celîlede istihdam ederlerdi, lâkin Çengelköy tarafına giderken dördüncü yalı
gayet müsrif olması hasebiyle iradı idi. Çengelköy arkasında da bir çiftliği vardı.
masarifine vefa etmiyerek tariki irtikâba saptı
Devrinin tarihî dedikodusu mahiyetinde
diye lisana gelmişti" diyen müverrih Rumeli
mufassal bir eser bırakan Gabi Said Efendi, bu
kazaskerlerinden Abdullah Vassaf Efendi
çiftlikten de bahsediyor: "850 kuruşa bir
zade Esat Efendinin tezkireci-liği hizmetinde
mezrea alarak çiftlik yaptı. Buraya
iken arpalık kapı kethüdası bulunan Kasımın
Eflâkbeyinin rüşvet olarak gönderdiği üç yüz
sevk ve delaletiyle bazı kadıları incitecek
damızlık koyun ile Si-rozî ismail Beyin
hareketlerde bulunduğunu, ve b,.-yüzden
Tatarcık Mollanın Limniye, Kasımın da
rüşveti olan mandaları koydu. Hususî fırınında
Magosaya sürüldüklerini kaydediyor. Bu -ilk padişahlara lâyık has ekmek pişirtirdi" diyor.
menfasından, ilim ve fazlına hürmeten bir Tatarcık Abdullah Efendinin bu çeşit rüşvet
seneye varmadan dönen Abdullah Efendi hediyeleri aldığı bir dedikodu çerçevesi içinde
mesleğinde Rumeli Kadıaskerliğine kadar kalmıştır; fakat fevkalâde cömertliği dillere
yükseldi; en büyük hizmetini de 1791 (1206 destan olmuştu; öldüğü zaman arkasında
H.) de Türkiyede mahkemelerin ve adliye büyük bir borç bırakmış, oğullan yalıyı ve
memurlarının yetiştirilmesi yolunun ıslahı çiftliği satmak zorunda kalmışlardı.
lüzumu üzerine kaleme aldığı çok mühim bir Bibi. : Cevdet tarihi, I - VI; Cabi Sait tarihi;
projeyi devrinin hükümdarı Üçüncü Selime Süleyman Faikefendi mecmuası; Bostancıbagı
vermek suretiyle yaptı; işe nasıl defterleri. ABDULLAH EFENDi (Tomtom
başlanacağını soran Padişaha, ilim ve imamı) — On sekizinci a^srın namlı
irfanını borçlu bulunduğu kimselerden olan musikişinaslarından, Dördüncü Mehmed
Şeyhülislâm ihtiyar Mekki Efendinin azlini zamanında Anadolu-dan gelmiş, Tophanede
tavsiye etti; Üçüncü Selimin kendisine teklif yerleşerek Tomtom camiine imam, camiin
ettiği bu yüksek makamı da Mekki Efendinin altında Topçu bası Bâli ağanın hayır eseri
üzerindeki hocalık haklarını hatırlatarak olan sibyan mektebine de muallim olmuştu,
reddetti ve ilmiye mensupları a-rasında Sesi gayet güzeldi, çocuklara ilâhi
otoritesiyle tanınmış Dürrizade Arif tali-mindeki hüneri ile meşhurdu,
Efendinin adını ileri sürdü. Fakat Arif kendisinin de iştirakiyle kıflk elli çocuk
Mollanın ilk işlerinden biri, nüfuzunu ilâhi okumağa başladığı zaman civardan
çekemediği Tatarcık Efendiyi sürgüne geçen yolcuları meste-der, mektep önüne
göndermek oldu. büyük bir kalabalık birikirdi Hayli yaşlı
Bu münasebetle gayet zarif bir fıkra olarak 1711 (H. 1123) de öldü.
naklolunur: Abdullah Efendi, hem ihtiyarın Şu beyit, zamanında pek sevilmiş bir
gönlünü almak, hem de güya masum
sabâ murabbaındandır:
olduğunu anlatmak arzusiyle azline sebep Kaldı visal çtin batı anber feşâne
olduğu Mekki Efendiyi bir gün dek; Geçsün bahar, sabridelbn biz
Anadoluhisarındaki yalısında ziyarete hâzâne dek.
gitmişti; MekM Efendi de, sohbet arasında, BM. : Esad, Itritoül asar; Cevdet Tarihi, II.
yalının pek harap olduğunu söy-liyerek' ABDUULAH EFENDÎ (Valide camii 5-
"Geceleri sivrisinekten, hususiyle ta- mamı — On yedinci asır ortalarında namlı
binicilerden ve ok atıcı pehlivanlardan;
Dördüncü Mehmed devrinde kemankeşler
ile okçu ve yaycı esnafı arasında
Okmeydanı ve oradaki atıcılar tekkesi
yüzünden çıkan uzun ve dedi-kodulu
mücadelede atıcıların en ateşli simala-
ABDULLAH EFENDİ (Yorgancı) — 48—- İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ ABDULLAH MENZİLİ
zam Padişahtan Abdullah Efendinin-azil sih meşketti. Sonra asrın: büyük yazı üstadı yapıldığını, fakat eser basılırken üzerine
iradesini alarak hemen bir gemiye bindirip Yesarîzâde Mustafa İzzet efendinin talebesi dostlarından "Fedaî" mahlasım kullanan bir
Boz-caadaya sürgün etti. İbrahim Paşa ve oldu; ve büyük istidadını daha ilk meşkinde şairin adını koyduğunu söyler. Molla Câmî'
yaranının felâket haberi üzerine Abdullah göstererek Yesarîzâdenin nazarı dikkatini nin "Miratül akaid" ine Türkçe bir şerh
Efendi de menfasından hacca gitti. Dönüsünde çekti. On yedi on sekiz yaşlarında Sadâret yazmış ve bastırmıştır.
Kanlıca-daki yalısında - oturmasına izin •rnektûbî kaleminde kâtiplikle memuriyet 1887 (1305 H.) de ölmüş, Topkapı dışında
verildi. Lâle devri mimarîsinin Boğazı hayatına girdi, Ali Mahvî efendiden Farsça Sarı Abdullah Efendi yanına gömülmüştür,
süsliyen bu lâtif ve, muhteşem yapısında 1743 öğrendi; 1877 de "Menşei Küttabı Askerî" yazı Bibi. : Bursalı Tahir, Osmanlı Müellifleri,
(1156 H.) yılına kadar bir münzevî hayatı muallimi tayin edildi, az sonra da bir irâdei ABDULLAH KAPTAN (Caferbeyzâde) —
sürdü; bu tarihte öldü, Kanlıcada seniyye ile Reisüihattâtin unvanını aldı vex ön sekizinci asrın namlı çiçekçilerinden;
îskenderpaşa camii mezarlığına gömüldü. Padişah tarafından bir "Şifâi şerif" yazmağa tohumdan elde edilmiş "güzide kırlangıç" a-
"Bahçetül Feavâ" adında bir e-seri vardır. memur edildi. Menşei Küttabda dersleri bir dmda bir lâlesi vardır.
Bibi. : İlmiye Salnamesi. günde toplanmıştı, Kuruçeşmedeki yalısından
Bibi. : Ubeydullah, Tezkirei şükûfeoiyan.
ABDULLAH EFENDi (Yorgancı) — iner, bir kira beygiri ile Eminönü iskelesinden
mektebe gider, haftanın diğer günleri yalıda ABDULLAH KAPTAN (Gedik) — On
istanbul da son karagözcülerdendir; hayatı yedinci asırda yaşamış tersane kaptanların-
hakkında bilgi edinilemedi. yazı ile veya bahçesindeki çiçeklerlyle r - V Muhsmzade
geçirirdi. 1899 da bahçede uğraşırken kalb Abdullah Beyin yazılarından dandır. 1621 (1031 H.) de Kasımpaşada
Bibi. : S. N. Gerçek, Türk temaşası.
darbesine uğradı, bir kaç gün, sonra da vefat (M. K. inal Son hattatlar, Ay verdi Koleksiyonu) kendi adına nisbetle anılan Gedikabdi
ABDULLAH EFENBÎ (ZaJdrzâde) —
On yedinci asır celveti şeyhlerinden; babası etti; Eyübde Hazreti Halidin türbesi civarında mescidini yaptırmış, 1629 (H. 1039) da ölmüş
medfundur. kıraat ilmi üzerine bir çok eser telif etti. Şeyh ve mescidinin avlusuna defnedilmiştir (B.:
Hüdaî Aziz Mahmud Efendinin zâkir basısı
Mahmud Kemal İnalın tarifiyle uzun Sakızlı İlyas Efendiye intisap ederek Halveti Gedikabdi mescidi).
idi; kendisi de Aziz Mahımıd Efendiden sonra
boylu, top sakallı, dindar, misafirperver, tarikatına girdi; asrın büyük âlimlerinden Bibi. : Hadikatül Cevâmi, II.
Hüdaî derâhına şeyh olan. Balıkesirli Dizdar
ikramı .sever, edeb timsali asîl ve necib bir Mısrî Efendi ile mektuplaştı ki o samanlar, ABDULLAH KAPTAN (Horhorlu) — İkinci
zade Ahmed Efendinin halifesi, Atpazarlı
zat idi." Sultanhamaıımıda Mahmudpaşa Abdullah Hilmi Efendinin ilmî kudreti Abdülhamid devri sonlarında Kasımpa-şanın,
Osman Efendi ile Selâmı Ali Efendinin
yokuşi' alt tarafında HaeıKöçekcamiin in dış bakımından çok mühim bir mesele idi. kendi adına nisbetle anılan bir kahvehane
mürşididir, Ali Paşa dergâhında şeyhlik ve
kaput. . Hayatını kitapları, talebeleri ve dostları işleten namlı tulumbacılardandı, arkadaşları
Fatih ca-ciinde vaizlik etmiştir. 1657 (1068 H.)
üstündeki: arasında geçiren bu büyük âlim, 1753 (H. arasındaki "Kaptan" unvanını tersaneden
de Üs-küdarda ölmüş, Karacaahmete
Saati .vâhiddir ömri cihan Saati 1167) de yüz yaşına yakın öldü. çıkma olmasından ötürü almıştı; fakat en çok
miskinler tekkesi arkasında defnedilmistir.
Küçük bir divan olabilecek kadar şiir ve taate sarf eyîe heman... Medfenin nur eyle Abdallar Efendinin, Kadir! sadece "Horhorlu" diye tanınmıştı.
beyti onun üstad kaleminin eseridir. mısraı ölümüne tarihtir. Kahvehanesi Divanhanenin az ilersin.de,
ilâhileri vardır. Aşağıdaki beyit bir
Bibi..: M. K. İnal, Son hattatlar. Ölümünden bir ay evvel bir rüya tersane kabadayılarının loncası yerinde idi;
ilâhisindendir:
ABDULLAH. HASÎB EFENDÎ (Farâkl- görmüştü: Bir zelzele oluyor, ortalık sabi emredler şöyle dursun, terbıyıkh
Senin âşıkların, alsın ziyam! âftatandan, Hilâl-i
zâde) — Geçen asır sonlarında yetişmiş maa- çöküyordu; "Ne oluyor?" diye sormuştu, "bir gençlerin bile girmeğe cesaret edemedikleri,
kalbim, Yarak oların mâhtftb eyle! Bibi. : Bursalı girip oturdukları takdirde altın adlarının
rifçilerimizdendir. Sadrâzam Tunuslu Hay- ,,; âlim ve fâzıl kişinin ölümüdür!" cevabını
Tahir, Osmanlı müellifleri. ABDULLAH EFENDÎ bakıra çıktığı yerlerdendi. Bibi. : Üsküdarlı
rettin Paşanın mühür darlığında, Encümeni l vermişlerdi; uyanınca da, evinin müthiş bir
YALISI — Kanlıcada Lâle devrinin en Vasıf, Not.
Teftiş ve Muayene asalığmda, uzun zaman J yer sarsıntısı ile çatırdadığmı görmüştü.
meşhur yalılarından biriydi; Üçüncü
da bu encümenin reisliğinde bulunmuş, Mecli-1 Bibi. : Mustakimzâde, Tuhfei hattatın. ABDULLAH LOKANTASI — İstiklâl
Ahmedin, Nevşehirli Damad ibrahim Paganın
si Kebiri Maarif reisi olmuş ve memuriyetin-? ABDULLAH HULÛSÎ EFEMBÎ (Mü- caddesinde îstanbulun birinci sınıf bir lokan-
ve Lâle devri yaranının bulundukları çırağan tasıdır. Sahibi Hikmet Abdullahoğîudur.
âlemlerine, üde-bâ ve şua-râ sohbetlerine den tekaüt edilerek 1913 de ölmüştür. î r.efteli) — Geçen asrın sonları ulemasından
ABDULLAH HİLMÎ EFENDÎ (Yusuf! ve namlı hattatlarından; yarını asırdan fazla Büyük şehrin kibar 'mahfili olan bu lokanta
sahne olan bu yalının sahibi Yenişehirli Birinci Cihan Harbi sonunda İstanbulun
Abdullah Efendi, Patrona ihtilâlinden sonra zade) — Derin bilgi sahibi ulemadan, 1655:, Fatihte Kadıçeşmesi medresesi müderrisliği
(H. 1066) de doğdu, babası Nakilbend camii şöhretli yerlerinden Abdullahefendi
burada sürgün otururken ölmüştü. lokantasının devamı, Bay Hikmet de
ABDULLAH HAMBÎ BEY (Muhsinzâ- imamı idi. Çocuk denilecek yaşlarda iken Ka- •x->.->•> n <^ müessesenin kurucusu Abdullah efendinin
rakız lâkabı ile.meşhur Hoca Mehmed
de) — Geçen asır sonlariyle asrımız başının
.değerli hattatlarından; 1832 de Muhsinzâde Efendiden sülüs ve nesih yazılarını öğrendi, <$& 3 y£d \^ oğludur. Türk mutbağma hizmeti büyük olan
lokantanın tarihçesi ve müessisinin hal
ailesinin Kuruçeşmedeki yalısında doğdu; devrinin kıymetli bir hattatı olarak tanındı.
Abdullah Hulusi Efendinin yazılarından tercümesi için vâki müracaatımıza maalesef.,
babası ikinci Mahmudun Istablı âmire Medrese tahsilini tamamladıktan sonra bazı (M. K. İnal, Son hattatlar) ' cevap verilmemiştir.
müdürü Muhsinzâde Mehmed beydir; ilk ilmiye hizmetlerinde bulundu; Ayasofyadaki Bibi. : Telefon rehberi
tahsilini Be-şiktaşta Kapuağası mektebinde Birinci Mahmud kütüphanesinde ve Hüseyin ile. kanaatkârane yaşamış, tas basması ABDULLAH MENZÎLİ —
yaptı, yazı sanatını da ilk defa bu mektebin Paşa darülhadisinde tefsir dersleri verdi. Bu- matbaalarında senelerce hattatlık yapmıştı. Okmeydanm-,daki atıcı menzillerinden, on
harii şerif ve Sahihi müslim gibi namlı eserlere

l
hat hocası Hafız Mehmed efendiden gördü, Bursalı Tahir Bey, Şeyh Attarın manzum yedinci asır ortalarında devrinin namlı
sülüs ve ne- şerhler, Beyzavî tefsirine haşiyeler yazdı, "Mantık -el-tayr" tercümesinin bu zat pehlivanlarından Valide camii imamı
tarafından Abdullah Efendi tarafından konmuştu; menzil
sahibi ilk menzil okunu 84

ABDULLAH ODABAŞI ÂBDÜLLAHPAiŞA YALJ&İ:
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ • 51-=
dirhel yay ile ve batı lodos ile atmış 900 dullah ise de Abdullahlık ile meşhurdur; yaralanmış, isti'faya mecbur kalmış, iki ay pahiler kâtibi, silâhtarlar kâtibi, tersane
gezden ileriye düşürmüştü (B.: Abdullah Çeııgelköyü iskelesi kayıkçılarından Safran- sonra tedavi ve hava tebdili için gittiği İzmit- emini, darbhane emini, sadrâzam kethüdası
Efendi, Valide camii imamı). bolulu Yalnızkürek Ali dayının oğlu olarak olmuş, 1755 (1168) de Rumeli Beylerbeyi
de öimüşdür.
Bibi. : Abdullah, Tezkirei rumat. ABDULLAH dünyaya, gelmiş, çocukluğu ve gençliği pâye-siyle Maraş valisi olmuş ve az sonra
Vak'a-nüvis dilile "keçe kitabı görmüş,
ODABAŞI — 1801 (1216 H.) de Ayasofya yalınayak baldın çıplak geçmiş, babasının Maraşta ölmüştür. Üsküdarda Sultan
levendnâme okumuş, eski babayiğitlerden,
camimin üçnda tecennün e-derek İstanbulu yanında kayıkçılık etmiş, yıllarca denize tepesinde Hacı-ıhoca tekkesi adiyle meşhur
tavrı levendâne, tarzı eşbehâne, edebsiz
dehşet içinde bırakan bir vakaya sebep olmuş kürek sallamış, yirmi beş yaşlarında iken Nakşibendî tekkesi mescidinin bânisidir. B-ıı
güruhun gözünü doldurmuş, kendim halka iyi
bir adamdır. Ases ortasının odabaşısı bulunan sary-ı hümayun hamlacılar ocağına girmiş, mescidi ve tekkeyi devrinin namlı Nakşî
bildirmiş ve herkesi yıldırmış, cerî, cessur,
Abdullah Ağa, bu yıl Ramazanının on evvelâ saltanat kayığında, sonra tebdil şeyhlerinden Abdullah Efendi için yaptırmıştı
sıdk'u istikamet sahibi, irtikâb ve irtişa
dokuzuncu günü sabahleyin Ayasofya camiine kayığında kürek çekmiş, bu ocakda kademe (B.: Hacıhoca tekkesi mescidi). Abdullah
bilmez, iffetine ve namusuna imza olunmuş
gelmiş, sabah namazı kılındıktan sonra kılıcım kademe yükselerek 1808 - 1809 yılları Paşanın konağı, Bayazıd camii yanında on
bir vezir-i sade dil ve saf nihad idi.
sıyırıp cemaatin üzerine saldırmış, dehşet arasında bostancı başı ol-muşdur. Bostancı sekizinci asrın güzel yapılarından biriydi;
Rahmetullah-i aleyh".
içinde birbirini ezerek kaçışan kalabalığın Jbaşıhkda da yedi sene yüz akı ile hizmet hattat Osman Konevîden sülüs ve nesih yazı
Çengelköyünde iskelenin Beylerbeyi
içinden bir adamı yaraladıktan sonra etmişdir. meşkeden Paşanın icazet cemiyeti o kadar
cihetinde ve hemen yanı başında istanbul'un
Soğukkuyu kapısından dışarı fırlamış i-di; Vak'a nüvislerin o devri tasvir eden dilile, parlak olmuştu ki İstanbul hattatları arasında
en Ulu çınar ağaçlarından biri vardır, denize
orada da karşısına çıkan bir çocuğu Abdullah Ağa erazil ve hayta güruhunun uzun zaman dillere destan olarak 'kalmıştı.
doğru uzanmış alt dalı üçer dörder adım ara ile
yaraladığını gören harbeciler üzerine sopalarla anladığı dili pek iyi bildiğinden gürleyen Bibi. : Hadikatül Cevâmi, II; Müstakimzâde
sekiz dokuz iri kütük üstünde durmaktadır,
hücum ederek yere yuvarlamışlar ve ellerini sesi, hiddet, şiddet ve heybeti ile şehir Tıüıfei hattatın.
ömrü belki de on asrı aşmış olan ve hâlâ
bağlayarak Bâbıâliye götürmüşlerdi, eşkiyasım pençe-i kahrında titretmiş, ve halk ABDULLAH PAŞA KONAĞI, MUHSiN
hayatiyetini muhafaza edip bahar mevsiminde
istintakında aklını oynattığı anlaşılmış, arasında büyük bir şöhret kazanmışdır. Fakat ZADE KONAĞI — Bahçekapısmda idi,
yeşeren bu tarihî çınarın arkasında bostancı
Süleymaniye tımarhanesine gönderilmişti. meşakkat ve mihnetle geçen yıllar vücudunu devrinin en büyük ve güzel konaklarından
başı Abdullah Ağanın (Paşanın), hayır eseri
Bubi. : Cevdet Tarihi, VII.
yıprat-dığı için arzu ettiği gibi hizmet şirin bir mescid bulunmaktadır ki hicrî 1234 biriydi, Hicrî 1136 Cemaziyelâhirinin
ABDULLAH PAŞA — Asker sonuncu Perşembe gecesi geceyarısına yakın
edemiyeceğini görünce azlini rica etmiş, 1815 (milâdî 1819) da inşa edilrnişdir. Yine aynı
ressamlarımızdan ve büyük içinden çıkan bir yangında mahvoldu (1724).
de ma'işetine yetecek bir nan pare ile sahada leb-i deryada büyük asırdîde ,bir ,
kartograflarımızdan; 182? (H. 1243) de Hava çok sert rüzgârlıydı, konak muazzam
Çengelköyündeki evine çekilmişdir. Bir sene ahşab yalı vardır, Paşanın Çengelköyde'ki
İstanbulda Hasköyde doğdu. "Mir'âtı Mektebi olduğu için ateşin etrafa yayılıp bir âfet halini
sonra Sipah silâhdar ağalığına ta'yin edilmiş, yalısının ibu yapı olması kuvvetle
Harbiye" de neşredilen gayet kısa resmi hal almamasına çok gayret sarfedildi, Sadrâzam
(hicrî 1234 (milâdî 1818 - 1819) da büyük muhtemeldir.
tercümesinde 1847 (R. 1263) de Mektebi Har Nevşehirli îbra-rim Paşa ve sair devlet erkânı
mirâhur ve aynı hicrî yılın ramazanında Bostancıbaşılık ve Abdullah Ağalık alâ-
biyeden mülâzım rütbesiyle mezun olduğu, yangın yerine geldiler. Yangın üç saat kadar
(milâdî 1819) vezirlik rüt-besile Kapudan Paşa kasiyle Beylerbeyindeki Abdullah Ağa
(1871 (R. 1287) de de ferikliğe terfi ettiği ve sürdü; Abdullah Paşa o sırada Bosna valisi
olmuşdur, bu vazifede de o zamanlar (İstavroz) camiini hemen yeniden yaptırmış
son memuriyeti olan Erzurumda 1875 de bulunuyordu.
kabadayılıkları ve türlü rezaletleri, denilecek şekilde tamir ettirmiştir.
tifodan öldüğü kaydedilmiştir. Bibi.-: Raşid Tariihi, VI. ABDULLAH PAŞA
edebsizlikleriyle meşhur kalyoncu neferlerini' Bibi. : Cevdet Tarihi, XII.
1849 Mektebi -Harbiye topografya zabtürabt altına almışdır; fakat tekrar ABDULLAH PAŞA (Firari Hasan Paşa YALISI, ŞEBÎFLEK YALISI — Emirgânda,
muallimliğine tayin edilmiş ve bu vazife 1853 hastalanmış hicrî 1236 saf erinde (milâdî zade) — On sekizinci asır vezirlerinden; saray vapur iskelesinden sağa sapınca, Emir-gân
yılı-" na kadar kalmış, bu dört yıl içinde de, o 1820) yine azlini rica etmişdir. Hicrî 1238 camiinin önünde, asfalt cadde açılırken tarihî
silâhşorları arasından yetişmiş, kapıcı başı,
sırada Osmanlı Devleti hizmetinde bulunan Pu- saferinde (milâdî 1822) huzûr-ı hümayuna celb kıymetlerinden ötürü yıkılmaktan kurtulmuş,
kapıcılar kethüdası, Miraöıur, 1745 (1158 H.)
rusyalı büyük asker Moltke ile beraber İstan- Boğaziçinin en namlı yapılarından biridir.
edilerek kendisine mühr-ü hümayun de vezaretle Kıbrıs, 1746 (1159 H.) de Raka,
btılun ve civarının haritasının çizilmesi ve Yalının son sahibi olan Mekke Emiri Şerif
verilmişdir. Çen-•geîköyü kayıkçı Abdullah 1747 (1160 H.) Ada Aydın valisi, ayni yıl
Mektebi Harbiye matbaasında litografya u- Abdiilâh Paşa merhumun adı halk ağzında
Paşa, devlet işlerine müdahelesi ile sadr-ı içinde de sadrâzam olmuştur. Aşağıdaki tarih
sulü ile basılmasında çalışmıştır ki adının "Abdullah" olmuş, yalı da bu nisbetle
İstanbul kütüğüne geçmesi için kâfi büyük âzamları bâziçe edine-gelmiş olan nişancı müverrih îzzî'nindir:
Halet Efendinin katli için ferman almadıkça İzzıyâ, tafsile hacet yok, oku tarihini "Oldu
anılagelmiştir.
himmettir.
mühr-ü hümayunu kabul e-demiyeceğini arz Abdullah Paşa Safirin ihyâsına ruh" Abdiilâh Paşa, geçen asır sonlarında îs-
ABDULLAH PAŞA (Alipagazâde) — etmiş, şartında ısrar etmesi üzerine Sultan tanfoulun, asalet ve necabetini ilmü irfan ve
On sekizinci asır devlet adamı ve hattat; Sadaretten 1749 (1163 H.) de azledilen
Mahmud, Halet Efendiyi fedaya mecbur (Abdullah Paşa Rodosa sürülmüş, sonra fevkalâde bir nezaket ve tevazu ile süslemiş
Müverrih ve şair Abdi paşanın torunu, kalmış, Abdullah Paşa pâdişâhtan Halet simalarından idi. Bir şeker bayramına
Enderun-dan yetişti, sülüs ve şeyhâne nesih Mısır, Raka, Diyarıbekir ve Haleb
Efendinin Konya'ya sürgün fermanım rastlayan 28/29 Birineiteşrin 1908 (H. 1326)
yazıyı Enderun gilmanları arasında valiliklerinde bulunmuş ve bu son
aldıktan sonra sadareti kabul etmişdir. perşembe gecesi bu yalıda ölmüş, ölümü derin
bulunurken sarayın yazı muallimlerinden memuriyetinde ölmüştür.
Arkasından da Konya Valisi Galib Paşaya, bir teessür uyandırmış, Sadrâzam Kâmil Paşa
Emîr Efendi zade Abdülhalim Efendiden Sadrâzam olduğunda Üsküdardaki Ban-
ihtira-satı ile devlet bünyesinde derin ile hükümet erkânınmın ve hemen bütün
öğrendi ve icazet aldı. dırmalı tekkesi camiini yeniliyerek tamir İstanbul ulema ve meyaşihinin ve mahşeri
rahneler açmış olan Halet Efendinin idam
ABDULLAH PAŞA (Deli) — ikinci Mah- ettirmişti. andıran bir halk kütlesinin iştirak ettiği bir
fermanını gön-dermisdir. Sadareti gayet kısa,
mudun sadrâzamlarından dır; asıl adı Ham- üç ay yirmi beş gün sürmüş dür. Bir Tophane
Bibi. : Hadikatül Cevâmi, II.
cenaze alayı tertip edilmiş, naşı Emirgândan
ABDULLAH PAŞA (Koeamustafapaşa- Eyyübe
yangınında tulumbacılarla beraber bir
lı) —On sekizinci asır vezirlerinden;
tulumbacı neferi gibi çalışırken duvar
defterdarlık kaleminden yetişmiş, maden
üzerinden düşmüş, ağırca
emmi, si-
m
ABDULLAHPAŞA YALISI ABDULLAH SUUDi
52 — İS^ÂNBÜli ANSİKLOPEDİSİ — 53 —
götürülerek defnedilmiştir. ikinci Hanımefendi" oturmakta idi; kendilerini ABDULLAH SOKAĞI — Beyoğlu
Abdülhamid devrinde yersiz hafiye rahatsız etmekten çekinildiğinden yalının bu kazasının Taksim nahiyesinin
takibatı ile rencide edilmiş olan Ab- kısmı maalesef gezilemedi. Geçen asrın yapısı Kâtipmustafaçelebi mahallesi
diilâh Paşa ölümünden az evvel Mekke ve muhakkak ki Boğazı süsleyen eserlerden sokaklarındandır; Meşeli sokağiyle
Emiri tayin edilmiş bulunuyordu. biri olan bu harem dairesi, istanbul Küçükparmakkapı sokağı arasındadır. (B. :
Şerifler yalısı harem ve selâmlık Ansiklopedisi adına yapılan ziyaretten iki Kâtibmustafacelebi mahallesi). Kaba taş
olmak üzere iki kısmıdır. Selâmlık sene sonra, maalesef, yıkıcıya satılarak döşeli ve bozuk, bir araba rahat geçebilecek
kısmı da Boğasiçinin eşsiz kıymette yıkdırılmıştır. Hanımefendiden nakledildiğine kadar geniş, evleri ikişer üçer katlı taş ve
bir yapısıdır, bir çok tamirlerle eski göre, Şerif Paşa, yalıyı Ağa Hüseyin Paşa beton yapı, gün görmez, kasvetli bir sokaktır.
simasını bir hayli değiştirmiş veresesinden satın almış, ikinci Mahmud ve Makale ve romanlarında son elli yıl içindeki
olmasına rağmen, Onyedinci asır İstanbul hayatını tasvir eden, ve kendisine
Üçüncü Selim devrine ait Bostancıbaşı
ortalarına ait meşhur Emirgûne Han hâs şirin üslûbiyle tanınmış ve çok sevilmiş,
defterlerinde de, bu yalı, Hazinei Hümayun
sarayının zamanımıza kadar kalmış ve İstanbul Ansiklopedisinin kendisine büyük
Başyazıcısı Feyzibeyzade Mehmed Beyin
bir parçasıdır. Dördüncü Muradın mey ölçüde bilgi borcu bulunan muharrir Sermed
üzerinde gösterilmektedir. Dördüncü Muradın
ve mahbııb âlemlerinde ihtisas Muhtar Alûs bu sokakta 11 numaralı evde o-
ölümünün tezine idam e-dilen ilk sahibinden
sahibi has nedimi olan bu İranlı turur.
prensin sahilsarayı hakkında sonra, da, Sultan ibrahim tarafından
Sadrâzam Arnavud Kara Mustafa Paşaya Bibi. : REK, Gezi notu.
muhayyileyi kuvvetle tahrik edecek ABDULLAH SUUDÎ — İkinci Mahmud
bir eserdir. verilmişti (B.: Emirgûne Yusuf Han).
Bi'bl. : REK, Gn; Bostancıbaşı defterleri. zamanında iArabistandaki Vahabî isyanının
Plânda aydın olarak görüldüğü üzere, reisi; dört nefer oğlu ve yakın adamlarile
Şerifler Yalısının tarihî selâmlık dairesine ABDULLAH PEHLiVAN — Onsekizinci
asrın birinci yarısında başa güreşen namlı beraber Mısır valisi Mehmed Ali Paşanın oğlu
mermer döşeli ve bol ışıklı bir koridor ile İbrahim Paşa tarafından Der'iyye kalesinin
girilir; bu koridorun sonunda, harem pehlivanlardan; Üçüncü lAhmedin oğulları için
yaptırttığı büyük sünnet düğününde Zünnu- zaptında esir edildi. Bu haber 19 îkinciteşrin
kısmına geçen ve ahşap direkler üzerinde
oğlu ve Kara Osman pehlivanlarla güreşnıiş- 1818 (20 Muharrem 1234) de İstanbula
kurulmuş örtülü bir köprü - koridor eklen-'
tir. geldiğinde üç günlük şenlik yapıldı, İstanbul
6 8 10 Bibi. : Seyyid Vehbi, Surnâme. civarındaki kale ve kulelerden günde üçer
Erö!r«;:î«cîa şerifler yalısının tarihi selânılığh, noktalı çizgiler ABDULLAH RAŞÎD iZLi (Doktor) — defa toplar atıldı. Abdullah bin Suud ile
' tavan nakışlarıdır (Krok-plân: Ferzan Baytîar) (B.: izli, Abdullah Raşid). içlerinde sır kâtibi Abdülâziz ve divancısı
mistir; sağda da arkadaki bahçeye açılan bir ABDULLAH REFET BEY — Abdüsser bulunmak üzere bir kaç muteber
camekân kapısı vardır. Soldaki üç basamaklı seyrine doyum olmaz. Sol köşedeki kapının Onsekizinci asrın namlı hattatlarından ve adamı bir tatar ağasının muhafazasında deniz
mermer merdivenle mustatil bir sofaya üzerinde Şükrü imzasile 1309 tarihini taşıyan şair; Rami Mehmed Paşanın oğludur; sülüs yolile İstanbula gönderildi. Gemi 24
çıkılır: bu sofanın sol tarafında mermer bir şu levha vardır: ve nesih yazıyı önce Çinici zade Abdurrahman Birincikânun (15 Safer) da İstanbul limanına
çeşme, yanında ayakyolu ve bir küçük oda, Hak bu sahilhaneyi darlissürur itsun henıan
Efendiden öğrenmiş, sonra asrının büyük girdi, Haliçte Defterdar iskelesine çekildi.
Sahibi Abdiilâhi şad ide her vaktü an Hıfzı Mısır kapıketihüdası, Dîvanı Hümayun
sağında da yemek odası vardır; geride ise, iıayrül hafızın etrafını olsun muhit Saklasun sanatkârlarından Mehmed Rasim Efendiden de
denize bakan büyük fıskiyeli salon afattan daim Cenabı müstean. hüsnü hattın hurda inceliklerini tahsil ederek hacegânından Necib Efendi, esirleri getiren
bulunmaktadır. icazetname almıştır. Kırma ta'lik, divanî ve Tatar Ağası ve adamları ve Bâbı-âliden
Bu kapıdan diğer güzel bir salona,
Sofada bugün, 1803 (1218 H.) de yapılmış siyakat yazılarında eşsiz hüner sahiplerinden gönderilen Dîvan Çavuşları, Asesbaşı ve
mermer şömineli salona geçilir; buraya
oymalı nefis bir ceviz kütüphane, yanında idi; Nevşehirli ibrahim Paşanın oğlu Mehmed Subaşı Ağalarla bunlar ayarında diğer
eskilerin tâbirile ocaklı oda diyebiliriz.
oymalı bir endam aynası ve ortada, sedef Paşanın dîvan efendiliğinde, Divam.Hümayûn memurlardan bir alay tertip edildi. Abdullah
Tavanın ve, duvarların oyma tahta tezyinatı
kakmalı ve oymalı kıymetli bir masa kaleminde bulunmuş, Yeniçeri kâtibi olmuş, ile adamlarının boynuna çifte zincirler takılıp
çok güzeldir. Kapının iç tarafı nakışlı bir
bulunmaktadır. Sürre e-minliği üe Hacca gitmiş ve 1744 (H. ikişer tarafından harbeciier yerterek
yüklük kapağı şeklinde yapılmıştır, öylesine
1157) de Hac dönüşünde Vâdü Fatimede Divanyolile Bâbıâliye getirildiler. Sadrâzam
Yemek odasiyle fıskiyeli salonun sağa ki, kapandığı vakit, kapı kaybolur,
ölmüştür. huzurunda Kapıkethüdasına, Tatar Ağasına ve
düşen şahnişini arasında da, pencerelerle bir içerdekilerin gözü önüne, orta yerinde bir
Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattâtln; Salim, genıi kaptanına samur kürkler, Tatar
hizada gayet güzel bir mermer havuz vardır. ocak, iki yanında nakışlı iki yüklük bulunan
Tezkirei güera. Ağasının adamlarile geminin gedikli
Fıskiyeli salon, mermer döşeli bir göbek bir duvar çıkar. Şerifler Yalısının bu selâmlık
ABDULLAH SIDKI EFENDi (Firuz- neferlerine hil'atler giydirildi. Tatar Ağasına
etrafında üç geniş şahnişinden mürekkeptir. dairesi, yahut Emirgûne Han sahilsaraymın
ağalı) — On sekizinci asır şairlerinden; senevî beg kese faizli tam bir sehim irat,
Göbek kısmının tavan tezyinatı bir nefisedir; zamanımıza kadar gelebilmiş bu son parçası
devrinin büyük üstadlarından Süleyman adamlarına, uşaklarına, geminin kaptan ve
ortasından, renkli camlardan yapılmış devlet tarafından satın alınarak bir müze
Nahifi tarafından yetiştirilmiştir. Salim gediklilerine mertebelerine göre "Atiyei
sarmaşık ve güllerden Venedik işi bir haline sokulmağa değer eşsiz kıymette bir
tezkiresinde şu beyti kaydedilmiştir: Şahane" ler verildi. Esirler de Bostancıbaşı
çiçekli avize sarkmaktadır. Bu mermer yapıdır.
Dâmeni nahli güle dest irmezise hârden hapsine "gönderildi. Haremeyn-den yağma
göbeğin ortasında da yekpare mermerden bir Abdiilâhpaşa yalısının harem kısmında, Bûyi saffet bahş hâlidir hele agyârden ettikleri mal ve eşyanın tahkiki i-çin üç gün
fıskiye bulunmaktadır; yanına da billur bir 1944 de Paşa merhumun refikaları "Melek Şiirlerinde Sıdkı mahlasını kullanırdı. sorguya çekildiler. Yanlarında bulunan
samdan konulmuştur. Salonun, bilhassa Bibi. : Salim, Tezkirei şüerâ. sandıktan çıkan kıymetli eşya, Ravzai
ortadaki şahnişinin yere kadar inen geniş
pencerelerinden deniz
ABDULLAH ZÜHDÎ
ABDULLAH ŞERiF ANSİKLOPEDİSİ
— 54 İSTANBUL
dar kalenderce, o kadar tatlı bir surette yapardı ki
padı, gazeteciliği de bıraktı. Bir ara
Mutahhara yağmasında ele geçirdikleri hayatına atıldı, ikinci Meşrutiyetin ilânına kısmak kabil olamazdı.
antikacılık yaptı; Yeni Gazetenin
bunca nef ais ve mücevherata nisbetle hiç kadar Tarik, Tercümanı Hakikat, İkdam ve "Baba Zühdü ile Mîhran arasındaki
unutulduğuna kanaat getirdikten sonra
mertebesinde olduğu görüldü, ikinci Sabah gazetelerinde roman tercümeleri, münasebet hakikaten tuhaftı. Gaynmeşrû bir
tekrar Bâ-bıâlide göründü, İkdamda ve
Mahmudun biniş yolile Bayazıddaki tercüme ve telif hikâyeler, musahabeler münasebetle senelerce bir arada yaşamış,
yazdı. Sa-bah'da uzun zaman yazı işleri Sabanda çalıştı, fakat makalelerine imza
Eskisaraya gelerek Huzuru Hümayunda birbirlerinden ayrılamaz bir hale gelmiş bir
müdürlüğü yaptı. Maarif Nezaretindeki koymadı. Mütarekeden sonra Mahmud Saçbk
yapılan cirit ve mızrak oyunları esnasında çift münasebetini andırıyordu; ne Milıran
yine zincirlerle meydana getirilip hazır Tetkik -i- Müellefat Encümenine de aza tayin ile beraber Yeni Gazeteyi tekrar kurdu, lâkin
Zühdü-den memnundu, ne Zühdü Mihrandan,
bulunanlara teşhir olundular. Sonra edildi. Meşrutiyetin haftasında (17 Temmuz) eski zengin muharrir kadrosunu toplıyamadı,
fakat yine birbirlerinden ayrılamazlardı.
Yalıköşkü önünde boyunları vuruldu. Bibi. : "Gazete" ismile günlük bir gazete çıkardı; parlak sürümünü temin edemedi, kapamağa
"Ceketini üstünden atarak, kollarını
Cevdet Tarihi, XI. idarehanesi Babıâli caddesinde Karabet mecbur oldu. Sabahda serbest muharrirlik
sıvayan, büyük bir aşk ve şevkle yazıya
ABDUULAHfpSERÎF EFENDİ — Onse- Kütüphanesinde idi, fakat sahibinin bu etti, antikacılık işlerile uğraştı.
sarılmış gibi görünen Baba Zühdünün
kizinci asır şairlefinden; "Şerif" mahlasını kütüphaneye emniyeti olmadığından, nüshası iAli Kemal Sabandan ayrılınca, gazetenin
mümkün olduğu kadar az çalışmaktan başka
kullanırdı. on paraya satılan ve günlük geliri her gün yeni sahibi Mihranm başmuharriri olarak ilk
bir arzusu yoktu, itendi hissesine düşmesi lâzım
bir kavga ve gürültüye sebep olan "Gazete" hatırladığı, eski muharriri Abdullah Zühdü
Kıt'a gelen yazıları başkalarına tahmil etmekte
yirmi sayı kadar çıktı, sonra adı "Yeni oldu; Sabandaki bu yeni faaliyeti de ancak
Ser tâ be pay mahrem olurum sîm tenlere büyük bir maharet ve ihtisası vardı. Mihranm
Keşkile sîneçâk olurum pirehenlere Bâîi Gazete" ye değiştirilerek idarehanesi de bir kaç ay devam etti. 1920 de dört ay kadar
hikâye yazmağa mecbur ettiği Abdullah Zühdü
îıadengi âhdan itse kemanını Şayan kumanı Karabetin kütüphanesinden "Babıâli da (Nisan - Temmuz) Matmuat Umum
mihneti ebru çekenlere... için mevzu bulmak müskilâtı çıkarsa, eski
karşısında 8 numaralı dairei mahsusa" ya Müdürlüğü etti; bu vazifeden istifasını
Bibi. : Salim, Tezkirei şüerâ. yazmış olduğu hikâyeleri başka isimlerle
nakledildi ki yeri vilâyetin karşısındaki Hat- muharrir Konsolide! Asaf şöyle anlatır:
ABDULLAH USTA — Onaltıncı asırda tazelemek ona pek tabiî görünürdü. Bu
man apartmanıdır. (Bu blok son imar "Züihdü korkaktı, vesveseliydi; bir gün kurnazlığı Mih-rana yutturduğu gün, Zühdünün
Istanbulun en namlı yay ustalarından; hal istimlâkinde yıkılmış, yeri caddeye alınmıştır). başta kâhyaları olduğu halde İstanbul ham-
tercümesine ait bir kayda rastlanamadı. en neş'eli zamanlarından birini teşkil ederdi.
O zamanlar burada üç katlı ahşap bir yapı malları kalabalık bir kafile halinde Dahiliye Maamafih bu yüzden büyük kavgalar çıktığı da
ABDULLAH VASIF EFENDi — Onse- vardı; muharrirler odası alt katta idi, orta Nezaretine gelerek bazı isteklerde bulundular.
kizinci asırda Dîvanı Hümayunun namlı olurdu. Sahibi imtiyazla muharrir bağrışırlar,
kat so-famsı bir yerdi, muharrirler Koridorlara müthiş bir gürültü ile doldular. hafif tertip söğüşürler, kalemler bir tarafa
kâtiplerinden; sülüs, nesih, talik ve rık'a otururdu. Yeni Gazetede en faal yardımcısı, en Ben Zühdünün yanında idim. Ne oluyoruz A-
vesair yazı çeşitlerinde seçkin hattatlardan, atılır, kapılar vurulur, bir gürültü, bir patırtı.
yakın arkadaşı Mahmud Sadık idi; büyük saf l diye yerinden fırladı, yüzü sapsarı
ve sair; üçüncü defterdar iken ölen namlı bir Artık bu defa. kat'î bir dargınlık olacak
hiciv şairi Eşref de yazı ailesinin en kuvvetli olmuştu ; kapıya kadar gitti, fakat açıp da
hattat ve sohbetlerinin zarafeti ile tanınmış bir zannedersiniz. Fakat ertesi gün ortalık süt
uzuvlarından idi; Cenab Şahabeddin, dışarıya bakamadı: îttihadcılar mı bastı?.
zat olan Şabanzade Mehmed Muhteşem liman.
Süleyman Nazif, Mehmed Rauf, Übeydullah Alimallah bizi kıtır kıtır keserler!., dedi;
Efendinin oğludur, yazıyı babasından "Abdullah Zühdünün en çok sevdiği şey
Efendi, Hakkı Be-hiç, lA/bdülgani Seniy, Ali zavallı, Balkan harbindeki Babıâli baskınını
öğrenmiş, Çerkeş Mehmed Paşaya Suad, Doktor Şükrü Kâmil, Fatma Aliye bol bol lâf atmaktan ibaretti. Tatlı bir
hatırlamıştı.. Vaka anlaşıldı, fakat Abdullah konuşması vardı. En çok sevdiği mevzu da aşk
divanefendisi olmuştu. Fevkalâde hassasiyet Hanım, kardeşi Emine Hanım, Ahmed Emin Zühdüyü teskin etmek mümkün olamadı, maceralarıydı. Zühdüde gayet santimantal
ve asabiyetile meşhurdu, kızdığı zamanlarda, Yalman ve Saffeti Ziya, Yeni Gazetenin hemen o gün istifa etti, evine kapandı ve tam bir ruh göze çarpardı. Ucuz aşk âleminin
hıncını oturup hüngür hüngür ağlamakla serbest muharrirleri arasında idi (B. : Bütün üç ay dışarı çıkmadı". bayağılıkları arasında yürüdüğü halde
yenerdi. 1717 (1130 H.) de öldü; zamanının bu isimler) Yeni Gazetenin po-letika yüzü
sairlerinden Lem'i: Ömrünün son üç yılında muharrirlik hassasiyetini, teessür kabiliyetini
İngiliz dostluğu idi, Kıbrıslı Kâmil Paşaya hayatından tamamen ayrıldı, bir antikacı
Vâsıf Abdullah efendi ide cennâtı makam.. müzaheret ederdi; ICâmil Paşanın oğlu kaybetmemişti. Zühdü her dakika âşıktı.
mısraını ölümüne tarih düşürmüştür. olarak bilhassa eski Türk ev eşyaları ve Sevdiği kadınlar değişebilir, fakat sevgi
Amiral Said Paşanın bu gazeteye malî
Aşağıdaki beyit de şiirdeki kıymetine döşemeleri üzerinde derin bir bilgi sahibiydi: ihtiyacı bir türlü değişmezdi. Bir gün
yardımlarda bulunduğu da o devrin ri-
örnektir: Vakit gazetesinde bu mevzu üzerine birkaç anlatıyordu: Istanbula bir Fransız operet
vayetlerindendir; ayrıca Prens Sabahad-
makalesi, bugün kıymetli bir vesika olmuştur kumpanyası gelmişti. Zühdü her akşam
Hemtâ bulunmaz, ey güli nâzik-beden, sana; dinin liderlik ettiği Ahrar Fırkasının da
Oldum hezâr nağmezeni aşk ben sana.. denilebilir. Matbuat tarihinde de, yorulmaz bir tiyatroda ve bittabi kırk kuruşluk paradide.
neşir vasıtası olarak görülürdü: îttihadcı-
Bibi. : Müstekimzâde, Tuhfei hattâtin; Salim larm Babıâli baskını günü (23 İlkkânun mütercim ve kuvvetli bir muhasebeci hatırası Cünki artistlerden madnıazel Violette'e âşık.
Tezkirei şüerâ. bırakmıştır. Kız sahneye çıktıkça avuçları patlıyacak
1913) 1564 numara altında son sayısı çıktı;
ABDULLAH ZİYA KOZAN — (B.: çok vehimli ve korkak olan Abdullah Abdullah Zühdü hakkındaki hatıraların kadar alkışlıyor. Fakat sanatkâr başını
Kozan, Abdullah Ziya). en kuvvetlisini Hüseyin Cahid Yalçın kaldırıp da paradinin kalabalığı arasmda
Abdullah Zühdi Zühdü gazetesini ka-
ABDULLAH ZÜHDt — Muharrir, 1869 (Resim : H. çizer) yazmıştır: "Abdullah Zühdü Sabah Zühdüyü nereden görecek?.. Zühdü artık
da îstanbulda doğdu, 20 Mayıs 1925 te yine bu matbaasında daha ziyade Baba Zühdü diye çıldırmak derecesinde. Sevgilisine kendisini
şehirde, Beyoğlunda Tomtom sokağındaki e- anılırdı. Teklifsiz tavrı, açık ve saf hissini göstermek için münasip bir çare düşünüyor.
vinde kalb sektesinden öldü. veren kalbi ile derhal insana sempati telkin Tiyatronun en. tepedeki ucuz kısmı bütün
eden bir sima idi. "Boheme" idi. İşin oluruna locaların üstünü kap-lıyarak tâ sahneye kadar
Ticaret ve Nafia Nezareti
Başkâtiplerinden Osman Tevfik Efendinin bakardı. Ve bunu o ka- uzanıyor. İşte Zühdü bu parçanın en ucuna
oğluydu, 1890 da Galatasaray Sultanîsini gidiyor ve oyunun en heyecanlı bir
bitirdikten sonra Nuri Efendinin Saadet dakikasında fesini sahneye dü-
gazetesinde matbuat
ABDULLAH ZÜHDİ ABDÜLÂZÎZ
— 56 İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ — 57 —
sürüyor, herkeste bir kahkaha. Madmazeî Vio- da bir müsabaka açılmış, toplanan yazılar
lette de başım kaldırarak yukarı bakıyor!" kendisi de hattat olan padişaha arz edilmiş,
(Edebî Hatıralar) . Abdülmecid, devrinin en namlı hattatları
(Abdullah Zühdü îstambulu çok iyi bilen müsabakaya iştirak ettiği halde adı henüz
bir muharrirdi; küçük hikâyelerinde ve ro meçhul olan Abdullah Zühdi Efendinin
manlarında bu büyük şehir yer yer eşsiz bir yazışım beğenmiş, saraya davet edilen genç
kudretle tasvir edilmiştir; tipleri, hakikî ha san'atkâ-rı huzuruna kabul ederek:
yattan alınmıştır; Galata zevk ve eğlence â- — Oğlum, bunu sen mi yazdın?
lemlerini, fuhşa sürüklenmiş kızların hazin diye sormuştu.
hayatını, kendi Boheme hayatının yapraklan — Kulunuz yazdım,,
içinden alarak tasvir etmiştir; Galata baloz cevabı üzerine:
ları, bu muharririn uzun zaman eğlence yer
lerinden, olmuştu; Buralarda İstanbulun nam — Allah feyzini müzdâd etsin.. Sa
lı serserilerile düşüp kalkmıştı; bu bakımdan na kaydıhayat ile yedi bin beş yüz kuruş
"Güller ve Dikenler", "Rehgüzârı Matbuatta", maaş tahsis ettim ve seni Haremi, şerif in ya
"Şikeste Beste" ve "Sara" adım taşıyan eser zılarını yazmağa memur ettim!., demişti; ay
rıca üçüncü rütbeden Mecidî Nişanı ile de tal
leri çok kıymetlidir. Bunlardan son ikisi, ga
tif edilmişti. Bu muvaffakiyet ve hükümda
zetede tefrika edilmiş kitap olarak basılmıştır.
rın bu fevkalâde alâkası Abdullah Zühdi
Abdullah Zühdünün en çok satılan eseri 35 bin
Efendiyi birden en namlı hattatlar arasına
basılan "Şanlı Asker" olmuştur, 1897 Türk - yükseltti.
Yunan harbi içinde yazılıp Sabanda tefrika e-
dilen eser, gazeteye de 5 bin fazla baskı temin Abdullah Zühdi Efendi bu şerefli vazife
etmişti. . '' : *? ; Wım ile Hicaza gitti; Abdülmecidin ölümüne ka-
Süleyman Tevfikle beraber yazıp Sabahçı
Şeyh Abdülahad Nurinin Eyyub Nişancısındakü türbesi
Mihran tarafından neşredilmiş bir de "1314 (Resim : Aluned Bülend Koçu)
Devleti Osmaniye ve Yunan muharebesi"
vardır ki kıymetli bir tarih vesikasıdır. Bu ve mevzular üzerine on yedi kadar telif eseri;
veîud muharririn büyüklü küçüklü, tercüme
.HaJı Zühdi Efendinin yazlarından sayılır 1604 (1013) de Sivasta doğdu; ilk
(?.l. K. îııal, Son hattatlar, Ay verdi koleksiyona) tahsilini dayısı Şeyh Abdülmecid Siyasînin muasırları tarafından bestelenmiş nefîs
ve telif doksana yakın eserinden başlıcaları
şunlardır: Kadın Hisleri, Muharririn Zevcesi, elinde gördü, Üçüncü Mehmed tarafından ilâhîleri vardır. Aşağıdaki kıt'a Akbaba
dar Medinede kalarak yaptırılan binaların İstanbula davet edilen bu meşhur din âlimi ile imamı Mehmed Efendi tarafından uşşak
Bah-rımüncemidi Şimalide, Leydi, Madmaz-^l yazılarını yazdı; Sultan Azizin cülusunda
Yüz-milyon, Buhar (Rus edebiyatından beraber İstanbula geldi, tahsilini ikmalden makamında bestelenmiş bir ilâhisindendir:
inşaat tatil edildi; maaşı kaydı hayat şartiyle sonra bir ara Midillide müderrislikde
dilimize çevrilen ilk eserdir). bağlandığı halde o da kesildi; İstanbula
Cemâlin nurunun âşıklarına Kerem
Bibi. : M. S. Çapanoğlu, Not; H. C. Yalçın, Edebi bulundu, İstanbula dönüşünde evvelâ eyle, kerem, sultanını Allalı! Firakın
hâtıralar. geldi, maaşının tekrar tahsisi için çalıştı, Mehmed ağa tekkesi şeyhliğine, 1630 (1040) nârının yanıklarına Kerem eyle,
ABDULLAH ZÜHBÎ EFENDİ — Geçen muvaffak olamadı, Mısıra gitti, Hidiv İsmail da Fatih camii, 1641 (1051) de Bayazıd camii, kerem, sultanım Allah!

asır sonlarında yaşamış hattatlardan, doğum Paşaya intisab etti, bu hükümdarın da bir müddet sonra da Ayasofya camii ABDÜLÂZİZ — Osmanlı hanedanının
tarihi bilinmiyor, esbabı kiramdan Temimüd- teveccühüne mazhar olarak kendisine "Mısır vaizliğine tâyin edildi. Fazilet ve irfanı, otuz dördüncü padişahı, İstanbul tahtına
dârînin sülâlesinden Nablisli Abdülkadir Hattatı" unvanı verildi; bazı resmi dairelerin vâazlarmdaki belâgati, sohbetinin zanginliğile oturan Türk hükümdarlarının yirmi altıncısı,
Efendi adında bir zatın oğlu olup 1835 (H. kitabelerini Mısır banknotlarının yazılarını İstanbulun ıbüyü'k şöhretlerinden biri olarak İ-kinci Mahmud ile Pertevniyal Sultanının
1251) de çocukluk çağında iken ailesi yazdı, mekteblerde yazı muallimliği yaptı, 1651 (1061) de öldü; kabri Eyyub oğlu, 9 Şubat 1829 (15 Şaban 1245) da
Şamdan İstanbula gelmiş ve Zühdi Efendi Mısırda -bilhassa celî sülüs ile pek nefis
eserler bıraktı ve 1879 da orada öldü.
İ Nişancasında dayısı Şeyh Abdülmecid doğdu, 25 Haziran 1861 (17 Zilhicce 1277)
san'a-tını büyük şehirde evvelâ Eyüb Siyasînin türbesi yanındadır. Abdülahad Salı günü de büyük kardeşi Abdüîmecidin
türbedarı Ra-şid Efendiden, sonra o devrin Ömründe, devrin vezirlerinden Hasib Paşaya Nurinin keşif ve kerametlerine inanmış tekke ölümü üzerine otuzbir yaşında tahta geçti; 29
büyük üstadı kadıasker Mustafa İzzet bir tek mushafı şerif yazdığı ve paşanın ehlinin ağzında dolaşan bir rivayete göre: - 30 Mayıs 1876 (6-7 Cemaziyelevvel 1293)
Efendiden öğrenmiş, Nuri Osmaniye terekesinde bu nefis eserin 300 altuna Ayasofya vaizi olarak kürsüye ilk çıktığı gün da tahttan indirildi ; 4 Haziran 1876 da intihar
mektebile Mühendishânei Berrii Hümâyuna satıldığı rivayet edilir ki bugünkü değeriyle sözüne : etti; bazı iddialara ve İkinci Abdülhamidin
yazı muallimi tayin edilmiştir. 60,000 lira tutar. Bugün Nuri İmam oldu, duyan gelsin bu emrile kurulan Yıldız fevkalâde
Abdülmecid zamanında Hicazda tecdiden Bibi. : M. K. İnal, Son hattatlar. ABDÜLAHAD jiiSî- 'meydâne!.. mahkemesinin verdiği hükme göre de
tamir edilen Haremi şerif binalarının NURi EFENDi (Şeyh) — Halveti Mısraile başlamış ve elile semâda bir Serasker Hüseyin Avni Paşanın a-damları
kitabelerini yazmak için 1858 de hattatlar şeyhlerinin en namlılarından; tarikat erbabı halka çevirmiş, koca mabedin bütün kandilleri tarafından, haFinde iktidar mevkiinde bulunan
arasın- arasında Halvetiyenin Şemsiye kolundan o anda yanıvermiş!! .. ricalin muvafakati alınarak öldürüldü.
ayrılmış Sivasiye şubesinin müessisi Ölümünde kırkyedi yaşlarında idi, 15 yıl,
Abdülahad Nurinin muhtelif dinî mesele
ABDÜLAZÎZ İSTANBUL
•—58 ANSİKLOPBDtSl _59 —
4 ay, 19 gün padişahlık etmiştir; kabri babası isterse sırtımdan geçsin razıyım buyurdu" kuflarından gayrı meziyetleri olmıyan bilgisi tı; yeni hükümdarın halkcıl halleri de
İkinci Mabmudun türbesindedir. diyerek, susturmuştu. mahdud kimselerin elinde ve yanında geçmiş kendisine derin bir sevgi toplamıştı, Cevdet
Halk ağzında Sultan Aziz diye anılır. olan hükümdarın görgüsünü çoğaltmak için Paşa Abdülâmin Mısır seyahatmdan
Zamanı, "Tanzimat devri" denilen münevver Abdülâzizi, evvelâ Tıürkiyenin tarihî dönüğünü tasvir ederken bunu çok canlı
nıutlakiyetin ikinci ve sonuncu safhasını beldelerinden olan Bursaya, sonra büyük olarak belirtir: "Avdeti hümâyûnlarında
teşkil eder. inkılâblara sahne olmuş kadim bir medeniyet sekenei istanbul ahalli Mısır ve Izmire kat kat
Kumral, ela gözlü, geniş yüzünü sivrice merkezi' o-lan Mısıra, daha sonra da tefevvuk ettiler. Bıı babda ibtida sairei misâl
•hafif bir sakal çerçeveliyen güzel adamdı. Avrupaya göndermişlerdi ; fakat bu gösterenler Mısır ile ahzüâta eden pirinççiler
Pehlivan yapılıydı, pehlivanlığa da,- hususî seyahatlar, kıymeti hüsnüniyetinden ve esnafı idi ki pirinç mağazalarını gelin odaları
hayatında, soyunup kispet giyip yağlanarak samimiyetinden ibaret olan Ab-dülâzizde, gibi donattılar ve sokakları giranbahâ
devrinin şöhretlerile güreşecek kadar mutlakiyetle idare olunan bir memleketin avizelerle tezyin ve envai fener ve kandil ile
meraklıydı. Tebaasına karşı iyi düşünceler hükümdarına yüklenen mesuliyet duygusunu tenvir, hasırcılar dahi anlara rekabet
besliyen, şefkat ve merhameti bol: devletin uyandırmamıştı; hanedanın içinde bir Avrupa edercesine çarşılarını tezyin ettiler. Esnafı
kara ve deniz kuvvetlerinin.düzenlenmesini ve seyahatine çıkmak fırsatını bulmuş tek sima saire de yekdiğere tefav-vuk iddiasile garib
çoğaltılmasını, yurdun imarını ve Türkiyede Sultan Ab<5ülazİ2İn turası olan bu hükümdarın ne malûmatı, ne de zekâsı şeyler ve harici ez tasavvur nümayişler
esaslı bir kültür yüksekliğini istiyen bir buna müsaitti, Fransada Üçüncü gösterdiler. Dükkân ve hanların önleri hep
hükümdardı. Diğer taraftan, devleti çetin bir duruma Napoleonun, İngilterede Kraliçe Viktoryanm defne dallarile tezyin ve fener foandillerile
Rumeli demiryolu yapılırken, tren, Topka- sürüklemiş olan malî buhran karşısında saray misafiri olup bu iki memleket tarafından pek tenvir olundu. Ve pek çok yerlerde limon
pı sarayı bahçesi içinden geçiren proje şiddetli masraflarının, bu arada kendi tahsisatının a- parlak bir surette ağırlanan Abdülâziz ve çiçek saksılarile adetâ limonluk tarzında
itirazlara uğramıştı. Meclisi hâssın bir zaltümasına razı olmuş, eski Osmanlı dönüşünde Viyahayı da görmüş, her bahçeler peyda oldu. Istan-bulun en hücra
toplantısında Mütercim Rüşdi Paşa bu bahis ananesinden ayrılarak <bir zevce ile dolaştığı ve geçtiği yerde sempatik bir hatıra yerlerinde ve mahallât aralarında bulunan
üze- yaşıyacağmı da vükelâsına vaadetmişti. bırakmış, kendisi de hoşça vakit geçirmişti. ufak tefek dükkânlar bile hallerine ıgöre
Mağrurdu, fakat gururu halkcıl olmasına Abdülâzizin Avrupa seyahati üzerine pek şehrâyin yaptılar. Haneler alelû-mûm böyle
engel olmamıştı; meselâ bir şehir lâtif fıkralar naklolunur. fenerler ve kandillerle tenvir kılındı. Elhasıl
gezintisinde yolu düşen Fatih karakolunun Abdülmecidin Avrupa medeniyetine şehri îstanbulun sunufu ahalisi birbirine
önüne bir iskemle atıp oturur, önünden akan hayranlığı, mutaassıb ve muhafazakâr kitleyi bakarak emsali görülmedik bir şehrâyin tertip
kalabalığı babacan bir eda üe selâmlamaktan kendisine düşman yapmıştı; sarayının ağır ettiler. İstanbul sokakları adetâ müzeyyen
zevk duyardı. Teşrifattan, resmî merasimden masrafları ve şahsının içkiye olan ibtilâsı da yalı bahçelerine döndü. Boğaziçi
çok sıkılırdı; elçilerin kabulüne, hükümdarlık saltanatının son yıllarında hoşnudsuzluğu sahillerinde ve Üsküdar ve Beyoğlu ve Galata
vazifelerinin en kasvetli işlerinden biri olarak arttırmıştı ; ölümü ve Abdülâzizin cülusu taraflarında dahi hâl böyle idi. Lâkin şehri
bakardı, üniformasının yakası daima çözük, bilhassa îstanbulda büyük bir sevinçle İstanbul anların cümlesine tefevvuk.etti.
hattâ bazan ilk düğmesi iliklenmemiş bulunur; karşılanmış-
sırtına attığı kukuleteli harmanisi, başındaki
kenarı geniş, tablası dar "Aziziye Kalıb" fesi
kadar meşhurdu. Adî günlerde giyinmez,
yalınayak, entari üstüne geçirdiği pike bir
haydarı ile otururdu; kış ise, kürkünü
giyerdi. Mabeyin ricalinden rivayet olunur,
bir gün saraya gelen sadrâzam Âli Paşayı o
laubali kıyafeti ile kabul etmek istemiş;
fevkalâde nezaket, ciddiyet ve
teşrifatperestliği ile meşhur olan vezirin
odaya girmesile çıkması bir olmuş, delâlet
eden mabeyinciye "Efendimiz istirahat
buyuruyorlarmış, niçin rahatsız ettik" diye
Sultan Abdülâziz saraydaki vükelâ odasına gitmiş; Abdülâziz
(Sssim: Antranik, 1310?) sadrazamın nereye gittiğini sorunca keyfiyeti
"''vŞfjAv. CS
anlatmışlar; Paşanın zarafet ve nezaketinden VJ —---- _;„

rinde durmuş, bir frenk şirketinin sarayı hoşnud olarak gülümsemis, elbisesini giyerek ,-V-^».^S /x. L-^-o-^' \ -i-^.-^v- ' &f~^T-" ~^%^^î'
5
hümâyûna tecavüzünden pek ağır bir dille Âli Paşayı huzura çağırmış.
şikâyet etmişti; o zaman, sadrâzam Âli paşa Âli ve Fuad Paşalar, çocukluğu ve Abdülâzizin ecnebi ressamlara yaptırılacak Osmanlı harpleri tabloları için fikir verme krokileri
onu: "Ne yapalım efendim, mülkün sahibi gençliği ananevi bir saray terbiye ve
arzu ve müsaade etti, ve hattâ, şimendifer teşrifatına vu-
yapılsın da
ABDÜLAZİZ — 60 İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ — 61 — ABDÜLÂZİZ
"Büyük Çarşı halkı çarşıyı tezyin ile gece ler söylemiş ve bu veçhile vaktü halin derecei bulunan altı Sırp kalesinde muahedelere
çarşıyı ağmak istediklerinde gece çarşının a- nezaketini arzeylemiş. Bunun üzerine ittihaz nişanlar taktığı rivayetleri, saltanatının bu
sonuncu devrine yakıştırılacak şeylerdendir. dayanarak asker bulundurmakta olan Türkiye
çılması memnu olduğu cihetle ruhsat olunan tasarruf ve idare mesleği enzarı yar Belgraddaki askerlerini çekmek mecburiyeti
istediklerinde zabıtaca tereddüt olunduğu, ve ağyarda makbul olarak itibarı malî oldukça On beş buçuk yıl kadar süren Abdülâziz
saltanatında dokuz sadırâzam tarafından on kabul ettirildi; bu suretle Sırp istiklâlinin
Fuad Paşa-ya ifade olundukta hemen çarşının avdet eylemekle Avrupaca teşebbüs olunmuş bütünlüğü temin edildi. Romanyalılar Prens
gece küşa-dına ruhsat verilmekle çarşının olan istikraz isi fiile geldi ve devlet biraz nefes altı kabine kurulmuştur :
2 Temmuz 1861 (23 Zilhicce 1277) Kıb Ku-za'nın idaresinde Türkiyeye tabi bir
tezyinatı da fevkalâde bir surette icra olundu. aldı". (Maruzat). Romen birliği tahakkuk ettirmişken, bu sefer,
"İkinci akşam zatı şahane babıaskerîde rıslı Mefamed Paşa (cülusunda sadırâzamdı) .
Yukardaki satırlar, tebaasının Abdülâzi- çekilmeğe mecbur ettikleri bu Prensin yerine
taam ettikten sonra çarşı içinden dolaşarak ve 6 Ağustos 1861 (29 Muharrem 1278) Âli
ze bağladığı ümidin ne kadar büyük olduğunu Ho-henzöllern ailesinden Karl'ı Prens seçerek
Hasırcılar içini ve Asmaaltmı temaşa eyliye- Paşa (dördüncü sadırâzamlığı) .
gösterir. Türkiyeyi Balkanlarda tehlikeli bir Alman
rek avdet buyurdular. Çarşı içinden geçerken 22 İkinciteşrin 1861 (19 Cemaziyelevvel
Abdülâziz, kızdığı zamanlar, Osmanlı nüfuzile karşılaştırdılar (1867). Girid Rumları,
atının ayakları altına çarşılı kum yerine pul 1278) Fuad Paşa.
sarayı hareminde hükümdarlara müstakil Yunanistana iltihak dâvasına a-
döşediler. Bazı yerlerde üstüfeler serdiler. Ve 6 İkincikânun 1863 (15 Rece'b 1279)
verilegelen "Arslanrm" sıfatına uygun olarak, tıldılar, Rusyadan ve Üçüncü Napoleon'un
üçüncü gece zatı şahane Beyoğlu kışlasında Yusuf Kâmil Paşa.
bağırmaz, gürlerdi; bu bakımdan zarafet ve Fransasından müzaheret gördüler; Adadaki
taam ettikten sonra Bsyoğlunu temaşa 3 Haziran 1863 (15 Zilhicce 1279) Fuad.
nezaket timsali olan kardeşi Abdülmecidin isyanlar bastırıldıktan sonra, Âli Paşa bizzat
buyurdu. Paşa (ikinci defa) .
tam zıddı idi; fakat nazırlarına karşı güven Giride giderek bu adaya mahsus muhtariyete
"Üç gece bu veçhile sehrâyin yapılıp 5 Haziran 1866 (21 Muharrem 1283)
besliyen hükümdardı, hüsnüniyet sahibiydi; yakın yeni bir idare kurmak suretile Giridlileri
herkes birbirine müsabakat daiyesinde Mütercim Rüşdü Paşa (ikinci
asırların mirası olan siyasî gaileler ve malî tatmin etti, Yunanistanı tehdit yolile Giridi
bulunmakla çarşı içinden geçmek pek müşkül sadırâzamlığı).
buhran karşısında, kuvvetli devlet adamları ilhak dâvasından vazgeçirtti (1867). Mısır
idi. Hele oradan dolaşarak Asmaaltma 11 Şubat 1867 (6 Şevval 1283) Âli Paşa
Padişahın bu kıymetlerinden çok istifade valisi İsmail Paşa, Abdülâziz ile saray
varmak mümkün değildi. Bu kadar izdiham (besinci sadırâzamlığı, ölümüne kadar) .
edebilirlerdi. O devri iyi tetebbu etmiş, erkânına ve devlet ricaline büyükparalar
içinde kadınlar sokağa çıkmaktan memnu 8 Eylül 1871 (22 Cemaziyelâhir 1288)
Abdülâzizin şahsı ile etrafındakilere dair çok dağıtarak evvelâ 1867 de Hidiv unvanını aldı,
değildi. Halk sabaha kadar sokaklarda dolaşıp Mahmud Nedim Paşa.
kıymetli hâtıraları bulunan Abdürrahman bir yıl sonra Mısır hükümetinin kendi evlâdına
gezerdi. Bir yerde bir uygunsuzluk zuhur 31 Temmuz 1872 (25 Cemaziyelevvel
Şeref Efendi: "Âli ve Fuad Paşalar sağ intikalini temin etti. Metbuunun müsaadesini
etmedi. Sanki herkes sehbayı sürür ve inbisat 1289) Midhat Pasa.
olsalar, ve elbirliğiyle ciddî ve samimî surette almadan istikrazlar akdetmek, harb gemileri
ile mest olarak kendi âleminde geziyordu. Ve 19 Birinciteşrin 1872 (16 Şaban 1289)
teşebbüs etseler ve Zatı Şahane igvaatı satın almak, Süveyş kanalının açılma
taraf taraf çalgılar çalmıyordu. Andan başka Mütercim Rüşdü Paşa (üçüncü sadırâzam-
müsfidâneden azade bulunsa, Abdülâziz merasimine ecnebi hükümdarlarını davet
asker muzika-lan dahi takım takım olarak Hanı Meşrutiyetin ilânına kandırmak kabil etmek gibi hareketleri, Âli Paşayı,
semt semt sokaklarda geştü güzar ederlerdi. 15 Şubat 1873 (17 Zilhicce 1289) Esad
idi. Lâkin maalesef seaiti mezkû-renin üçü Abdülâzizin hükümdarlık haklarını koruma
Elhasıl üç gece kalemle tarif olunmaz surette Paşa.
de mefkud idi" diyor ki pek haksız görünmez. 16 Nisan 1873 (17 Saf er 1290) Sirvanîza-' yolunda şiddetli davranmağa mecbur bıraktı;
sehrâyin yapıldı." (Maruzat). Âli Paşanın ölümü, Padişahın Mahmud Nedim Mısırın harp gemileri satın alındı ve Hıdivin
Müverrih, ayni eserinde, Abdülâzizin ne- de Rüşdü Pasa.
Paşanın tesirlerine kapılmak, hem ecnebî sermayedarlarından istikraz salâhiyeti
kadar korkunç bir malî buhran içinde tahta hükümdarın şahsı hem de devlet ve millet, 14 Şubat 1874 (26 Zilhicce 1290) Hüse
yin Avni Paşa. kaldırıldı (1869). Ortodoks Bulgarların Fener
çıktığını şu acı fıkra ile nakleder: için meş'um neticeler doğurdu. Rüşvete patrikhanesinden ayrılma arzuları kabul
"Fuat Pasa hattâ zer-ü sîm avam istimalini alıştırılan Abdülâziz sadece zevklerini 15 Nisan 1875 (19 Rebiülevvel 1292) E-
sad Paşa (ikinci defa). edildi, müstakil bir Bulgar eksarhlığmın
yasak etmek ve herkesin elinde olanı düşünen bir adam oldu, devlet hazinesi kurulusu, Bulgarlar tarafından istiklâl
toplayıp sikke kestirmek tedbirini dermeyan zararına zatî servetini yaptı, ve doğuşunda 18 Mayıs 1875 (24 Receb 1292) Mahmud
Nedim Pasa (ikinci defa). yolunda kuvvetli bir adım oldu (1870). Balkan
edip olbahda bir kıt'a fetvayı şerife dahi mevcut "şa-hameti gazubâne", sine karşı milletleri üzerinde gittikçe kuvvetlenen Rus
almıştı. Sultan Abdülâziz Han buna dair hayrü şerri göstermek mümkün olmadı. Âli 12 Mayıs 1876 (17 Rebiülâhir 1293)
Mütercim Rüşdü Paşa (dördüncü nüfuzunun ve Panislâvizm cereyanının eseri
Fuad Paşa ile bahsederken: Bu iş nasıl olur? Paşanın ölümü, bu hükümdarın saltanat olan 1875 Bosna ve Hersek isyanlarını, bir yıl
Sultanların avanisi nasıl akınur ? Meselâ devrinde bir dönüm noktası teşkil eder. Bu sadırâzamlığı) .
Bu vezirlerin içinde de ancak Âli Paşadır sonra Bulgaristan isyanı takip etti. İki
anların seyir yerlerinde su içtikleri gümüş ölümle münevver mut-lakiyeti Abdülâzizin konsolosun ölümüne varan Selanik vakası
taslar var, bunlar alınır mı? dedikte Fuad istibdat devri takip etti. Sarayın kalabalığı ki altı yıldan fazla iktidar mevkiinde
bulunmuştur; Fuad Paşa dört buçuk, üzerine Avrupa devletleri tarafından hazırlanıp
Paşa: "Hay hay efendim, anları da alırız. beş bin kişiyi geçti; devlet erkânının çok ağır teklif ve tehditleri ihtiva eden Berlin
Allah göstermesin Devleti âliyeye bir fenalık mevkilerini muhafaza kaygısı ile Hüseyin Avni Paşa iki buçuk, Mahmud
Nedim Paşa da iki yıla yakın Abdülâzize memorandumu Bâbıâliye verilmeden
gelip de efendimiz Kon-yaya doğru giderken hükümdarın arzularına karşı gelmekten Abdülâziz tahttan indirildi.
bizler dahi rikâbınıza düşüp gidecek çekinmesi, Padişaha cesaret verdi; yeni sadırâzamlık etmiştir.
Bu on beş buçuk yıllık saltanatın Deniz ticareti ve vilâyet kanunlarının
olduğumuz vakit Sultan Efendiler bu taslarla saray ve köşklerin inşası ve bendegâna çıkarılması, devlet şûrasının, kurulması,
Ayrılık Çeşmesinden su mu içecekler? lüzumundan çok fazla cömertçe yapılan karşılaştığı başlıca haricî ve dahilî pöletika
gaileleri ise, Balkan, Girid ve Mısır meseleleri mahkemelerin ıslah ve istiklâli, Mecellenin
dedikten başka: "Efendimiz varisi ihsanlar, büyük gayretlerle düzenlenir gibi neşrine başlanması, askerî teşkilât ve nafia
saltanatsınız, lâkin bir medyun tahta varis görünen devlet hazinesini iflâs felâketine oldu.
istiklâl dâvasile isyan eden Karadağlılar işlerinde yapılan faydalı yenilikler, Maarifi
oldunuz" diyerek eesurane ve fedakârane söz- doğru sürüklemeğe başladı. Abdülâzizin Umumiye Nizamnamesinin ilânı, idadi
horos ve koç döğüşleri merakı ve galip 1862 de mağlûp edildi, fakat bunu bir Sırp a-
yaklanması - takip • etti; içlerinde Belgrad da mekteplerinin ve
gelen hayvanların boynuna
ABDÜLÂZİZ — 62 İSTÂtfBÜ'L ANSİKLOPEDİSİ ABBÜLÂZÎZ
— 63
tıbbiyei mülkiyenin açılması, ilk 1876 (4 Cemazileyevvel 1293) Hüseyin Avni buna cevazı şer'i var mıdır" diye sormuştu. mühim evrakı Sadırâzama takdime gittim.
demiryollarının yapılması, îdarei Aziziye adile Paşanın imtihanlarda bulunmak bahanesiyle Fetva emmi de: "Bu emri hayra çarşaf kadar Kendisini derin düşüncede gördüm:
bir Devlet Denizyolları İşletme İdaresinin Mektebi Harbiyede Süleyman Paşayı ziyareti fetva veririm" demişti. Bunun üzerine heyeti — Yarın Bâbıseraskerîde bir meclisi u-
kurulması, posta pulları kullanılarak posta takip etmişti. Mektep nazırının odasında vükelâda 5 Cemaziyelevvel 1293 pazar günü mumi yapılsın, Hazinei Maliye müzayakai şe-
teşkilâtında yapılan ıslahat, Abdülâziz mektep programlarının ıslahı maddesinden Abdülâzizin tahttan indirilmesine karar dîde ile muhattır, asker para istiyor, ihtiyacın
devrinin başlıca başarıları olarak sayılır. açılan sohbet, günün poletika meselelerine verilmiş; fakat şeyhüüslâm o gün için ref'ine tedbir iktiza eder, Serasker Paşa def
Abdülâziz devrinin en mühim dahilâ getirilmiş, Süleyman Paşa umumî ıslahat takvimle "Hazer ez ibtida" (Bir işe terler verecekti, acaba tanzim edebildi mi? .de
vakası da, sayıları gittikçe çoğalan Türk projelerinden bahsetmişti. Bunun üzerine başlamaktan sakın) işaretinin bulunduğunu di.
münevverlerinin, evvelâ Tanzimat ricalinin, Serasker: "Mahmud Nedim Paşanın yine söyliyerek: " Mü-tevekkelen alellah bu iş "Saat akşamın on birini geçiyordu. Nâ-
ve bil-hasa Âli Paşanın temsil ettiği uyanık Sadarete geleceği sözü kuvvetleşiyor. salıya olsun!" demesiyle, hal'in salı günü tgâh Seraskerden bir yaver geldi. Sadrâzamın
mutla-kiyete, Paşanın ölümünden, sonra da Memleket Rusyanın tahtı tahakküm ve alaturka saat beşte yapılması kulağına sözler söyledi. Odanın gerisine
hükümdarın keyfî ve müstebidane idaresine istilâsında kalacak; ahvali devlette alâimi kararlaştırılmıştı. çekildim, Sadırâzam bana bakarak:
karşı giriştikleri hürriyet mücadelesi ve bu inkıraz ve vahamet gözlere çarpıyor, halbuki Fetva emininin yazıp Şeyhülislânun — Defterler yapılmış, yarın Serasker
mücadelede matbuatın yer almasıdır (Bak.: sen hâlâ ıslahattan ve âtiden bahsediyorsun" imzaladığı fetvanın sureti şudur ki; bu fetva, kapısında Meclisi Umumî olacağını icabeden-
Yeni Osmanlılar, Genç Türkler). demişti. Süleyman Paşa: "Bu lisanı yeis ve Ab-dülâzizi, tebaasına aklını oynatmış bir lere şimdiden tezkirelerle iş'ar edilsin.. Emri
Abdülâziziıı hal'i vak'ası — 16 füturu size yakıştıramam; görünmekte olan hükümdar olarak ilân ediyordu: ni verdi. Müsteşar Said Efendiye bunu tebliğ
Rebiyülâhır 1293 Çarşamba günü, evvelâ vahametin ref'ü izalesine zaman ve hal müsait Emirülmü'mtain olan Zeyd muhtellüşşuur ettim.
Fâtih, sonra Bayazıd ve Süleymaniye olduğu gibi Seraskerlik makam ve nüfuzu da ve umuru siyasiyeden M behre olub emvali "Gün Pazartesi idi. Rüzgâr gayet şiddetli
medreselerindeki Ta-lebei Ulûm: "Devlet ve kâfidir. İki üç taburla tebdili saltanat kabil miriyeyi mülkü milistin takat ve tahammül esmekte, yağmur fasılasız seller husule
memleketin hakları ve istiklâli tehlikede iken olup Taşkışladaki taburların binbaşılarile edemiyeeeği masarifi nefsaniyesine scrf, ve getirmekte, yıldırımlar düşmekte, gök
ders ile iştigal edilemez. İslâmlar, îstaribuldaki bir tabur binbaşısı bu maksat umuru diniye ve dünyeviyeyi ihlâl ve teşviş, ve gürültüsü artmakta, pek büyük ağaçlar
Hıristiyanların hakaret, eza ve cefasına maruz uğrunda fedayi nefse hazırdır. U-sulü mülk ve milleti tahrib idüb bâkası mülk ve kasırgadan devrilmekte idi. Bu günün
kalmıştır. Bu hale sebep olan Şeyhülislâm istibdadın ilgası ve Meşrûtiyetin tesisi şartile millet hakkında muzir olsa, hal'i lâzım olur akşamında ezana yakın Padişah tarafından
Hasan Efendi ile Sadırâzam Mahmud Nedim bu işi deruhte ederim" cevabını vermiş; "Cuma mu? beyan buyuruîâ. yaver gönderilerek Serasker Mabeyine
Paşayı istemeyiz" diye bağrışarak dersleri günü (bir gün evvel) Şeyhülislâm Hay-rullah Elcevab: Aîlahü a'lem olur. çağırılır; arkasından derhal gelmesi için bir
bıraktı ve îstanbulda büyük bir grev yaptı. Efendi ile görüştüm, bana garip bir rüya Ketebehüî fakir yaver daha gönderilir. Avni Paşa askerî
İstanbul halkından mühim bir kalabalığın da nakletti, hamiyetli bir zata benziyor, mesele Hasan HayrulMı işlerle uğraştığını, "yarın erkence Atebei
silâhlanarak iştirak ettiği bu ayaklanma kendisine açılırsa iştirak edeceğini umarım, Af â anlı ü Ulyaya rûmal olacağını" bildirerek arzı
büyük şehirde bir ihtilâl manzarası aldı (B.: hal'in lüzumuna dair bir fetva almak Kararflaştırılan proje şu idi: mazerette bulunur. Fakat Hünkâr yaverlerini
Softaların ayaklanması vak'ası). Abdülâziz mümkündür, hareket şeriate de uydurulmuş Süleyman Paşa Mektebi Harbiye dahiliye savunca o fırtınalı gecede kayığa biner;
ertesi gün Şeyhülislâm ile Sadırâzamı feda olur" diye ilâve etmişti. zabitlerinden miralay Ahmet, Kolağası Bedri Arnavutköy akıntısına gelince yedkeçiler
etmek zorunda kaldı. Hüseyin Avni Paşa, Süleyman Paşanın bu ve Rıfat beylerin yardımile evvelce elde bulunamaz. Üç çiftenin iki küreğini
Mütercim Rüşdü Paşanın dördüncü defa kuvvetli vadinden sonra, Redif, Abdülkerim edilmiş olan Gümüşsüyü kıslasile Taşkışlada cereyanlar kırar, bin belâ ile karaya çıkar.
olarak teşkil ettiği yeni kabinede Midhat Paşa Nadir, ve Kayserili Ahmed Paşaların da bulunan taburlarla saray üzerine hareket Sadırâza-mın Bebekteki yalısına yaya olarak
ile Serasker Hüseyin Avni Paşa, harici po- Abdülâzizin hal'ine taraftar olduklarını edecek, bu yürüyüşe Mektebi Harbiye talebesi gider. Padişahın kendisini gece istemesi, bir
letikadaki zaafın halk üzerine çöken ıztırap görmüş, meseleyi Heyeti Vükelâda de iştirak edecekti. Bahriye nazırı Kayserili hissi manevîden neş'et etmek ihtimaline
ve halecanını gidermek için Abdülâzizin hal'in- Sadırâzam'Rüşdü ve Meclisi Vükelâya memur Ahmed Paşa da donanma sandallarile mebni her ne tedbir lâzım ise alınmasının
den başka çare göremiyorlardı; bu iki Midhat Paşalarla konuşmuştu. Midhat Paşa bu Dolmabah-çe sarayını denizden kuşatacaktı. vacip olduğunu söyler. İkisi beş çifte kayığa
vezirden birincisi bu saltanat değişikliğini fikri tereddütsüz kabul etmişti. Sadırâzam Dolmabah-çeye bakan Harbiye tepelerine de binip Seraskerin sahilhanesine gelirler.
milletin büyük bir ekseriyetinin tercümanı muhalefet etmemiş, fakat mütereddit geceden toplar yerleştirilecekti. Kayserili Ahmed Paşa çağırılır. Mektebi
olarak Tür-kiyede Meşrûtiyet idaresinin görünmüş, Seraskerden hal'in ne suretle O sırada Sadaret Mektupçusu bulunan Harbiye Nazırı Miriliva Süleyman Paşa da
kurulması şeklinde görüyordu; ikincisi ise, yapılabileceğini sormuştu. Hü-_ şeyin Avni Memduh Paşa "Mir'atı şüunat" adındaki e- toplantıda bulunur ve hal'in hemen o gece
sadece, şahsan düşmanlık beslediği hükümdarı Paşa: "Kemali suhuletle ve hiç bir şemateti serinde bugünlere ait hâtıralarını şu yollu yapılmasına karar verilir. Süleyman Paşa gece
devirmeyi düşünüyordu. müntec olmaksızın vücude getirilir, efkârı nakleder: saat dörtte yalıdan kayıkla Salıpazarına,
Hüseyin Avni Paşa düşüncesini bir gün umumiye dahi bizimle beraber olur" demişti. "Pazar günü alelusul meclisi mahsus o- oradan Mektebi Harbiyeye gider, Midhat
Redif Paşaya açmıştı; o da, arkadaşı mert bir Midhat Paşa da Sadrâzamı tehdit etmiş : dasında vükelâ içtima etti. Sadırâzam Midhat Paşaya da yalıdan haber gönderilir.
asker olan Süleyman Paşaya söylemiş: "Eğer şu maksatta ittifaktan ayrılır isen Paşanın konağına gitmiş, Seraskerin de Sadırâzam ile Serasker gece saat sekizde
"Serasker Paşa arzu ettiği takdirde tebdili Bayazıd meydanında milletin seni pare pare orada bulunmuş olduğu anlaşıldı. Ertesi İstanbula geçerler. Bahriye Nazırı Ahmed
saltanat pek kolaydır, bir iki ta'burla vücuda edeceğini düşünmelisin" demişti. sabah da Erkânı Erbaa (Rüşdü, Midhat, Paşa Mes'udiye zırhlısı ile Dolmabahçe önüne
gelebilir" cevabını almıştı. Bu mülakatı iki Midhat Paşa Fetva Emini Kara Halil E- Hüseyin Avni Paşalarla Hayrullah Efendi) gelir. Hüseyin Avni Paşa da bir tersane
kumandanın Serasker Paşayı, f endiyi konağına davet ederek: "Padişah mülk Şeyhülislâmın Kuruçeşmedeki yalısında çatana-sile Fındıklı camii iskelesine yanaşır.
Paşalimanındaki yalısında bir ziyaretleri; ve mületi tahrip ve Beytümali Müslîmi israf birleştiler. Sadırâzam be'dehu Bâbıâliye En sadık adamlarından Regid Ağayı saray
ertesi gün de, 28 Mayıs etti. Islâhı hâl için hal'i tasavvur olunuyor, geldi. Elimdeki civarına göndererek askerin inip inmediğini
yoklatır. As-
ABDÜLÂZİZ — 64 İSTANBUL

kerin henüz gelmediğini öğrenince fevkalâde Raslanan bir arabaya binilerek Seraskerlik
telâş ve heyecana düşer. Reşid Ağayı tekrar dairesine gelinir."
yollar. Bu sefer askerin geldiğini öğrenir. Abdülâziz henüz Dolmabahçe sarayında
Hazır bulunan arabasına atlıyarak Veliahd bulunduğundan yeni hükümdara biat
Mu-rad Efendinin dairesine gider. Saray merasimi de Bayazıd'daki Seraskerlik
kapıları yatsı namazından sonra kapanmak kapısında yapıldı.
kaideden ise de kale içinden fethedilir. Midhat Paşa da "Tabsarai ibret" de şu
Mektebi Harbiye Nazırı Süleyman Paşa, satırları yazıyor:
Veliahdın Şehzadesi Salâhaddin Efendinin "Bu iş için herkesin gözü ve kalbi intizarda
hayli zamandanberi .muallimi bulunmasile içli olmasile keyfiyet çarçabuk münteşir olarak
dışlı muhabere edilmekte olduğundan hal' ve vükelâya gönderilen haberlerin vusulüne
iclâs maddesini gündüz ihbar eyler. Veliahdın kalmaksızın bir taraftan kendileri ve Ricali
dairesinde bazıları sabah namazını eda için Me'murini Devletin ekseri gelmeğe başlamış
Beşiktaş camiine gidecekleri gibi olduğu gibi ilânı resmîden ve Sultan Murad'm
Şehzadegâna mahsus mahallin kapısını o gün vusulünden evvel halk dahi koşup gelmesile
erkence açarlar, evvelâ Avni Paşa içeriye ânı vahidde Bâbıseraskerî meydanı ve Baya-'
girip arkasından da getirdiği asker girer. Her zıd avlusu insan ile dolduğundan herkes bir*
bölük tüfeklerinin süngüsünü takarak bir memnuniyeti fevkalâde ile yekdiğerini tebrik*
daireyi tutar. Avni Paşa Veliahdi arabasına ederek daha cülus ve biat vukuundan evveFJ
bindirip cebindeki rövelverini eline teslim gerek erkân ve gerek umum nâs arasında zu-İf
eder: hur ve ibraz olunan asarı mesar ve şadümanf o
— Eğer efendim vücudu mes'udunuza gün Devlet ve Milletin selâmet ve saadet ha- "*'
maazallah bir zarar erişmek ihtimali hasıl o- line bir tarihi cedîd olduğunu göstermişti."
lursa iptida kulunuzu itlaf buyurun! Abdülâziz'in anası Pertevniyal Kadın da SA'MATYA AĞA HAMAMI (Th. ALLOMj
Diyerek azîm teminat verir. Oradan "Sergüzeştname" sinde şunları yazıyor:
süratle Dolmabahçe camiine gelinmekte "Donanmanın şenlik toplan atılınca
olsun; Hünkâr dairesini dışardan kuşatmış cariyeler beni yangın var diyerek uyfeudan
olan askerler ki Şamdan istanbul a bu mühim uyandırdılar. Lâkin böyle vakitsiz atılan
işi fiile çıkarmak için henüz getirilmiş topların tebeddülü saltanat hengâmesini
taburdur, Avni Paşa evvelce bu taburun müş'ir olduğunu hissettim. Ve oğlumu yine
önünden geçerken zabitlerini çağırıp saraydan yangın var i-miş diyerek uyandırdım. Ama o
bir kimse çıkarsa veya dışardan içeri girerse dahi ertafa bakıp tahtı saltanattan sukutuna
urunuz emrini vermiş bulunur. Şimdi hükmetti; ve:
Veliahdın bulunduğu arabaya bu asker silâh — Beni Sultan Selime -döndürdüler! de
çevirince Avni Paşa zabitlere görünmeğe di, ba'dehu:
mecbur olur; silâh patlamak tehlikesi geçer, — Validem, bu işi kim yaptı biliyor mu
fakat Veliahd çok korkar. Dolmabahçe sun ? diye sual ettikte:
camiinin iskelesinden beş. çifte kayığa biner. — Oğlum, Hüseyin Avni Paşa olsa ge
Seraskerin hemen kayığa girmemesinden rektir, dedim.
vehme düşerek karaya sıçrar. Sonra Seraskerle — Yalnız o değildir, Sadırâzam Mehmed
beraber kayığa binerler... Paşa, reise zırhlı Rüşdü Paşa ve Kaptanpaşa dahi beraber ol
gemiye gidilmek talimatını verince Murad mak lâzım gelir! cevabım verdi ve ağlamağa
Efendi bütün bütün vesveselenir: başladı. Ben de teskin için:
— Ne için gemiye gideceğiz. Ne için gi — Arslamm... Bir kere etrafil^ tahkiki
deceğiz ? diye sorar. keyfiyet edelim... dediğimde; ^
Serasker: — (Artık tahkikatın sırası değil, çünkü btı
hale uğrayacağımı üç defa rüyada -görmüş i-
— Bahriye Nâzın Ahmed Paşa kulları
dim, gökten Cebrail Aleyhisselâm ,?nâzil olsa
sefinededir, sarayı lâyikile abluka ettirsün
•benim için avdeti saltanat mümkün olamaz;
tenbihi niyetile söyledim! deyince:
buradan çıkıp gitmeliyim... dedi. Sonra Baş
— Çeksinler... Kayık durmasın.. Kürek Mabeyinci Hafız Mehmed Bey gelip arzı ahval
leri kuvvetli çeksinler, geçelim!.. Emrini ve
rir. Kayık doğruca Sirkeci iskelesine yanaşır.
GALATADA KAHVEHANE (Th. ALL.OM)
ANSİKLOPEDİSİ
eyledi. Oğlumu ve beni İstanbul s
götürdüler...
Abdülâziz kendisine hal'ini bildir
mabeyincisine; derin bir yeis içinde:.
— Bir parça zehir bulamaz mısın!
ti. Hafız Mehmed Bey:
-— Allah etmesin!., deyince:
— Var ise getir!. Badema benim h
mucibi fitnedir!, diye ısrar etmişti.
Abdülâziz ile Validesinin
Şehzadelerinin Topkapı sarayına na
sonra cariye ve bendegânmın çıkarılma
akşama kadar sürmüştü. Bilhassa
Dairesinde f er-yadü figan ile, a
avizeleri kırmak gibi kadın çılg
gösterilmişti.
(Burada geçen bütün isimlere bak
Abdülâzizin ölümü — Abdülâ
Pazartesi gününü Salıya bağlıya
Cemazi-yelevvel 1293) 29/30 Mayı
gecesi hal'e-dilmiş, ve Salı sabahı erke
çifte bir kayık ile Topkapı s
nakledilerek Üçüncü Selim dairesine
edilmişti. Tahtından indirilen bu a
mağrur Hükümdarın ıztırabı pek
olmak gerekir; kendisine, Topkapı sa
kanlı ve elîm bir hâtırası olan Üçünc
dairesinin tahsisi de, bir kasid eseri d
muhakkak ki çok zalim bir tesadüf o
Abdülâziz, bu dairede derin bir yeis
geçirdiği ilk gecenin sabahı, yeni hük
o zamanın gazetelerile de neşred
mektubu göndermiştir:
"Evvelâ Cenabı Allaha, saniyen
Şevketlerine sığmıyorum.
Hümayunlarım tebrik ile beraber
millette say ve gayret etmiş ise
muvaffak olamadığıma teessüf v
Mülûkânelerinin muvaffakiyetlerini
ederim. Milletin itilâsı sânına ve
temini istikbaline vasıta olabilecek
Zatı Melikdarîlerine amade etmiş old
ferâmûş buyurmazlar ümidindeyim.
elimle silâhlandırdığım askerin beni
koyduğunu ihtar ile beraber mürüv
insaniyet sıkılmışlara yardım
meziyyetini gösterdiğinden bulunduğu
nâyi ıztıraptan halâs ile bir mahalli
tâyinim rica ve Saltanatı Osmaniyeyi
Ab-dülmeeid Han Hazretlerine terkeyl
Matbuata, lAıbdülâzizin saraydak
tarafından verilmişe benziyen bu m
Beşinci Murad, aslı ıHazinei Evrakta b
su cevabı vermiti:
ABDÜLÂZİZ İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ ABDÜLÂZİZ
Mahmud Celâleddin Paşa, "Mir'atı Hakikat" sir ile mestur olup ceset ise henüz donmamıştı. Edvar Espadaro, Doktor Nurican, Doktor Mi- rar vermişti. Abdülâzizin kan dâvası olan
adındaki hâtıralarında, Abdülâzizin Göz kapaklan açıkça, karinei lâmiası hafifçe liyan, Doktor Mustafa, Doktor Mehmed. Yıldız muhakemesi sırf bu noktadan
tezkirelerim Sultan Murada kendisinin kesif ve ağzı dahi biraz açık idi ve kollan ile 3 — Abdülâzizin öldüğü oda, fer'iye dai açılmıştı. Ayni mahkemenin Midhat Paşa ile
okuduğunu, maalesef istinsah edemediğini, ayaklarını setreden bezler kan ile mülemma resinin üst katında ve denize nazırdı Yıldız beraber mahkûm ettiği Danıad Mahmud
ikinci tezkireden hatırında: olup kolundaki bezi kaldırdığımızda sol mahkemesinin tesbit ettiği katil vak'asına gö Ceîâleddin ve Nuri Paşalar da •Abdülhamidin
"Allah ve Resulûllah aşkına beni buradan kolunun bükümünün biraz aşağısında beş aşir re: Katillerin güpe gündüz dışardan merdiven nefret ettiği kimselerdi, bu vesile ile onların
halâs eyle. Zira canımdan emin değilim, neye zira' tülünde üç aşir riza' umkurıda bir ceriha dayıyarak kafesi kaldırıp pencereyi açmaları da mahvi imkânı elde edilmişti. İkinci
mâlik ise mcümlesi sana helâl olsun" müşahede eyledik, işbu cerihanın kenarları imkânsızdı. Farzı muhal bu suretle içeriye gi Meşrûtiyetin ilk yularında bir ara da
fıkrasının kaldığını kaydeder. pürüzlü ve gayri muntazam olup istikameti rilmiş dahi olsa, Abdülâziz pehlivan yapılı bir Meşrûtiyet gençliği muhakemenin iadesile
Abdülâzizin hiç beklenilmiyen ölümü, ise yukardan aşağıya ve dahilden harice adamdı, nefsini müdafaa için katillerle uğra- Midhat Paşa ve kendisile beraber mahkûm
hal'inin altıncı günü, Topkapı sarayından doğru idi. Mezkûr nahiyenin evridesi kesilmiş şabilirdi, gafil avlandığı takdirde yüksek ses olanlann isimlerinin temize çıkarılması için
kendi arzusu üzerine nakledildiği ve şiryanı zendi takriben huruç eylediği le bağırarak yakınlarını imdada çağırabilirdi; kanunî bir çare aramışlardı, fakat ne mevcut
Ortaköydeki Fer'iye dairesinde vukubulmuştu. noktada çapının üç rub'u açılmıştı. Sağ tabiblerin raporunda bir boğuşma neticesi o- kanunlar buna müsait olmuş, ne de —vakanın
Bu ani ölüm üzerine çıkan intihar ve katil kolunun büküm mahallinde dahi iki buçuk larak vücudünde bulunması lâzım gelen tırmık hemen bütün simaları ve şahitleri ölmüş
rivayetleri şöylece toplanabilir: aşiri zira' tülünde kezalik ürüzlü ve biraz ve berelerden bahsedilmemişti. bulunduğundan— muhakemenin iadesine
intihar rivayeti: l — Abdülâzizin sureti münharif bir ceriha müşahede eyledik, işbu 4 — Cenazeyi gasleden Sultanahmed Ca maddeten imkân vardı...
vefatı resmen ilân edildi ki: Pazar sabahı mahaldeki ceriha kü-'Çük çaplı evride mii Şeyhi Ömer Efendi, Abdülâzizin vücudün 9 — Abdülâziz çok mağrur adamdı;
Validesi Pertevniyal Sultandan bir tırnak üzerinde olup şerayin salim idiler. On aşir de tırmık ve bere görmediğini, yalnız kalb mu uğradığı darbeye tahammül edemezdi.
makam istemiş, makası aldıktan sonra zira' tülünde ve ziyade keskin ve bir kolunun hitinin mosmor olduğunu yemin ederek söy Hırçınlığı her gün biraz daha tahammül
odasında bulunanları dışarı .çıkararak, hattâ ucuna yakın yan tarafında u-f ak bir düğmesi lerdi. .'": . ••~>«f edilmez bir şekil alıyordu. Bir gün öldüğü
anasını dahi çıkararak kapıyı kilitlemiş; bulunan bir makas irae olundu. Mezkûr makas 5 — Abdülâzizin katillerinden biri olarak odanin yanında deniz üstünde bir odaya
Hükümdar iken herkesin malûmu olan kanlı olup Hüdavendigân sabıkın bâlâda suçlanan Midhat Paşa; Yıldız mahkemesinde, oturmuştu, pencere açık, aşağıdaki kapının
yaradılışmdaki azamet ve istibdat, hal'in acı zikrolunan cerihaları bununla icra etmiş önünde asker ve zabitler var idi, gülüşerek,
şahid olarak Abdülâzizin anası Pertevniyal
tesirile hırçınlığını arttırmış, ve en yakın olduğunu bizlere beyan ettiler. Ba'-dehu sigara içiyorlardı. Ab-dülâzizi onlara: "Sizi
Sultanın da dinlenmesini ısrar ile istemiş ve:
olanlarından bile kimse yanına sokulamaz bizleri Hüdavendigân merhumun ikametgâhı kendi elimle silâhlandırdım, utanmaz herifler,
"Eğer Valide Sultan oğlumu öldürdüler diye
olmuş olduğundan odada kendisini yalnız olan deniz tarafındaki büyük odaya
cek olursa nefsimi müdafaa etmiyeceğim ve bana deli dediniz. Deli ben miyim yoksa
bırakmışlar; o makas ile sağ ve sol kollarının götürdüler. Bu odada bir pencerenin kurbünde
kan lekesini üstüme alacağım" demiş, fakat şimdiki Padişahınız mıdır?" diye bağırmıştı.
damarlarını keserek kan kaybı-neticesi ile bulunan köse minderi üzeri kan ile göl
hâkimler sabık Valide Sultanı şahit olarak Memduh Paşanın da yazdığı gibi: "Korku
ölmüş. Odada tenha kalması uza-yınca harem kesilmiş ve hasırın üzerinde dahi pıhtılanmış
dinlemeğe lüzum görmemişlerdi. bilmez bir Hükümdardı. Yeis ve fütur
takımı meraka düşüp kapıyı zorlamışlar, içeri vâ-f ir miktar kan bulunduğu gibi hasırın
6 — Abdülâziz hareminden çıkan bir riva kendisini hayatı istihkar ederek nefsini telefe
ötesinde berisinde dahi kan lekeleri müşahede
girdiklerinde merhumu kan ile mülemma yette, oğlunun ölümünü haber alan Pertevni mecbur etmiştir."
olunmuştur.
olduğu halde minderin önündeki hasır üstünde yal Sultan bayılmış, etrafındakiler bir tabib Katil rivayeti: l —• Abdülâzizin kan
ölü olarak bulmuşlar. "işte salifüzzikr ahvalden cümlemiz müt-
getirmek için çırpınırlarken kendisine gelen dâvası olan Yıldız cinayet mahkemesi
2 — Vak'a üzerine Beşinci Muradın emri- tehiden âtiüzzikr kararı vererek: Evvelâ;
Valide Sultan: "Bana hekim değil, cellâd geti saraydan çıkıp Mahmud Celâleddin Paşa
le hükümet tarafından davet edilen, türk ve ec- Hüdavendigân sabık Abdülâziz Hanın
rin ... Oğlumu öldüren makjısı kendi elimle ver dairesine intisap eden bir saraylının ihbarı
nebî on dokuz doktorun imzasını taşıyan, aslı vefatına kol bükümlerindeki eviyelerin
dim" demişti, imlâ suretilelyasdırttığı "Sergü- üzerine açılmıştı. Usulü dairesinde adliye
kafiyle hâsıl olan seyelânı dem sebep
fransızca olup resmen neşredilen tercümesi zeştname" sinde de oğlunun intihar mı ettiği tahkikatına başlanmış, bir cinayet mahkemesi
olmuştur.
aşağıda nakledilen rapor: yahut katil mi edildiği hakkında bir şey söyle kurulmuş., bilfiil katil olarak suçlanan
Saniyen: Bize irae olunan âlet cüruhu
"Ber muktazayi îradei Seniyyei Şehin- memişti. Oğlunun katillerini meydana çıkar Yozgadlı Pehlivan Mustafa Çavuş, Boyabadlı
mezkûreyi husule getirebilir.
şahî Vükelâyı Fahâm Hazeratı tarafından dığı için ikinci Abdülhamide teşekkür yollu Hacı Mehmed, ve Cezayirli diğer Mustafa,
Salisen: Cüruhun heyet ve istikametinden
verilen emir üzerine 11 Cemaziyelevvel sene yazdığı mektup bu hükümdar tarafından tan Serasker Hüseyin Avni Paşanın emri, Midhat
ve bunlan husule getirmiş olan âleti carihadan
93 ve 23 Mayıs 92 Pazar günü öğleden bir saat zim ettirilmiş olabilirdi. Paşanın muvafakati ve Damad Nuri ve
bir intihar yani telefi nefis vukua geldiği
evvel Hüdavendigârı sabık Abdülâziz Hanın s- 7 — Yıldız cinayet mahkemesi bu mühim Mahmud Celâleddin Paşalardan aldıktan
istidlal olunuyor. Binaenaleyh Çırağan Sarayi
e bebi mevtini tahkik etmek için Çırağan dâvayı niçin gizli olarak görmüştü? Midhat talimat üzerine, sabık hükümdarın
Hümayunu karakolhanesinde yapmış
Sarayi Hümajoınu ittisalinde bulunan olduğumuz işbu mazbatai âcizânemiz imza ve Paşa gibi milletin hürmet ettiği büyük bir si yakınlarından Mabeyinci Fahri Beyle
karakolhaneye giderek orada bizi alt katta takdim kılındı. ma kan ile lekelenirken, eğer suç mürettep de zabitlerden. Ali ve Necib Beylerin delâlet ve
bulunan bir odaya götürdüklerinde yerde ğil ise, halkın mahkeme safahatım takip et yardımı ile Abdülâzizi öldürdüklerini itiraf
Doktor Marko, Doktor Nuri, Doktor Sot-
serilmiş bir şilte üzerinde üzeri cedit bir bez mesi, ikinci Abdülhamidin bilhassa arzu ede etmişlerdi; bu itiraflara ve harem ağalarından
to, Doktor İspanyol, Doktor Mark Markel,
ile örtülmüş bir ceset gördük. Örtüyü ceği bir şey değil miydi? Reyhanın muhakemedeki ifadesine göre ;
Doktor Patropulo, Doktor Abdünnûr, Doktor
kaldırdığımızda Hüdavendigârı sabık 8 — Aibdülhamid, Hürriyet ve Meşrûtiyet Yozgadlı Mustafa ile iki arkadaşını
Servet, Doktor Dekastro, Doktor Marvan,
lÂbdülâziz Hanın cesedi olduğunu tanıdık.. taraftarı olan Midhat Paşayı mahvetmeğe ka- Abdülâzizin dairesine Mabeyinci Fahri Bey
Doktor Jul Milincen, Doktor Kostantin Kara-
Ledelmuayene bilcümle âzası soğuk •kansız sokmuş ve kendisi sabık Padişahı arkasından
todori. Doktor Dikson, Doktor Vitalis, Doktor
ve soluk bazı mahalleri demi mütahas- kucaklayarak kollarım tutmuş, Cezayirli
Mustafa a-yaklan üstüne oturmuş, Yozgadlı
fle Boya-
ABDÜLÂZİZ ANSİKLOPEDİSİ 69 — ABDÜLÂZlZ EFENDÎ
— 68-
badîı da damarlarını kesmişlerdi; gafil Meç., Ibnüleminin makaleleri; İbnülemin, Son sadı- 1593 (Hicrî 1000) de Bursada doğdu, bu
avlanan Abdülâziz yalnız bir defa "Aman 5 — Osmanlı Bankası memurlarından razamlar; A. Şeref, Tarih musahabeleri. şehirde mütekait olarak oturan babası Hüsa-
Allah" diye bağırabilmişti. Nuh Efendi anlatır: Sultan Azizin ölümü sabahı ABDÜLÂZÎZ (Şeyh) — 1608 (H. 1017) meddin Hüseyin Efendiden altı yaşında yetim
2 — Bu üç katil pehlivan, Hüseyin Avni bir arkadaşile beraber Ortaköy iskelesinde vapur yılında Fas Sultanı tarafından Birinci Ahme- kaldı, ilk tahsilini kendisinden otuz yaş kadar
Paşa tarafından Abdülâzizin ikametine tahsis beklerken iskele kahvesinde kahve de gönderilmiş bir fevkalâde elçidir. Fakat büyük olan kardeşi Mehmed Efendiden
edilen Per'iye dairesinin bekçiliğine tayin içiyorlarmış... Camiin arkasından birdenbire . Istanbula geldiği zaman, bu hükümdar ölmüş, gördü, medrese tahsilini de pek parlak
edilmişlerdi. Daha evvel Beşinci Muradın bir kadın çığlığı kopmuş, yüzlerce kadın hep bir yerine geçen Birinci Mustafa da deli olduğu bitirdikten sonra Şeyhülislâm Sunullah
Şehzadeliği zamanında oturduğu ağızdan figan ediyor, sesleri ayyuka çıkıyormuş, için tahttan indirilmiş, Osmanlı tahtında Efendiden mülâzim oldu; müderrisliklerde,
Kurbağalıdere köşkünün bekçileri olan bu Nuh Efendi ile arkadaşı şaşırıp cami rıhtımına Genç Osman bulunuyordu. Nâmesini ve Yenişehir ve Mekke kadılıklarında bulundu;
pehlivanlar, Abdülâzizin ikametgâhına başka doğru yürümüşler. Fer'iye dairesinin camları hediyelerini ona takdim etti. Fas 1633 (Hicrî 1043) te İstanbul kadısı oldu;
nasıl bir maksatla yerleştirilmiş olabilirlerdi ? açılmış, kafesleri kalkmış, her pencerede beş kuyumcularının elinden çıkmış murassa' narh hususunda gösterdiği şiddet bir yağ
Bu hizmetleri kargılığı olarak kendilerine on kadın bağırıp ağlaşarak tutam tutam saçlarım silâhlardan ve gayet kıymetli kumaşlardan, buhranı doğurunca devrin Padişahı Dördüncü
yüzer altın aylık bağlanmıştı. Alelade bir yolup bahçeye atmakta ve elbiselerinin tarihî hâtıraları bulunan, antikalardan Muradın gazabına uğradı; Kızıl adaların
bekçiye Abdülâzizi katletmek gibi ağır bir yakalarını yırtmakta olduklarını görmüşler, mürekkep olan bu hediyeler fevkalâde birinde boğulduktan sonra cesedinin denize
taahhütleri olmasa .bu kadar para verilir içeride feci bir hâdisenin olduğunu anlamışlar makbule geçti; Şeyh Abdülâziz de, derin atılması için bostancı
miydi? Vak'adan sonra her üçün de dolgun ve üzülmüşler. Üç beş dakika geçince beş çifte bilgisi ve sohbetlerinin zarafeti ile İstanbul
maaşlarla derhal memleketlerine kayık ile Hüseyin Avni Paşa —Nuh Efendinin ulemasında çok tatlı hâtıralar bıraktı. Bibi. :
gönderilmişlerdi, sebebi ne olabilirdi ? tâbirile "Azrail gibi"— dairenin rıhtımına Kâtip Çelebi, Fezlike, I.
3 -- Cariyelerin feryat ve figanı üzerine yanaşmış, o içeri girince de sesler kesilmiş, ABDÜLÂZÎZ EFENDÎ — Onyedinci asır
Serasker Hüseyin Avni Pasa —ki Abdülâzizin pencereler kapanmış, Paşa evvelden hazırlıklı başlarında yaşamış ulemadan; müverrih
hal'inde en büyük rolü oynamış olan zattı— olmasaymış, beş dakikada Paşalimanından Hoca Sadeddin Efendinin dördüncü oğlu,
Paşalimanmdaki yalısından beş çifte kayıkla ve Ortaköye gelinmez imiş... 1575 (983) te doğdu; müderrisliklerde,
beş on dakika zarfında Fer'iyeye yetişerek 6 — Hüseyin Avni Paşanın Abdülâzize o- kadılıklarda bulundu, 1604 (1013) te istanbul
kadınların bağrışmasını menetmis, cenazeyi de lan kini ve kindarlığını bir katle kadar kadısı, 1606 (1015) te de Anadolu Kazaskeri
yerinden kaldırtıp civardaki zaptiye karakoluna götürecek kimselerden olduğu malûmdur. f
oldu; o sırada büyük kardeşi Esad Efendi de
naklettirmiş, neferlere mahsus ot yataklardan T — Yıldız mahkemesi evrakı arasında Rumeli Kazaskeri bulunuyordu; bu tesadüfe:
biri üstüne koydurup, üzerine pencerelerin çıkan bir kâğıtta, Damad Mahmud Celâleddin Bu iki sadra geldi nakkad iki birader
Karacelcljiza.de Abtlülaziz Efendinin bir
birinden, koparılan âdi bir perde ört-türmüştü. Paşanın el yazısile ve imzasile, Sultan Murad Mısraını tarih düşürdüler. İki yıl sonra fetvası (cevab ve imza kendi el yazısı)
Abdülâzizin intihar ettiğini bildiren raporu ile Validesinin hazır bulunduğu bir mecliste, ikisi birden azledildi, Rumeli sadrına Damad
tanzim eden yerli ve ecnebi tabipler Hüseyin lAvni Paşanın, kendisine Efendi, Ânadöluya Kethüda Mustafa Efendi basıya bir ferman verildi, Aziz Efendiyi
karakolhaneye gelip de sabık bir Hükümdarın "Abdülâzizin bir çaresine bakılmasını" tayin edildi, buna da şu sanatlı tarih tanzim bir kayığa bindirip Büyükadaya doğru açıldı;
cenazesini bu halde görünce teessürlerini emrettiği, ma'-zeret beyan etmesi üzerine de edildi. fakat vakayı haber alan Sadırâzam Bayram
gizlememişler, içlerinde Doktor Marko Paşa da tehdit ile ısrarda bulunduğu kaydedilmiştir. Azli azizin, nasbi dü nadan, tarihi îşan, Paşanın rica ve şefaati ile affedildi,
bulunmak üzere bir kısmı muayeneye iştirak telvisi Bivan arkalarından süratle yetiştirilen ikinci bir
8 — Devrin ricalinden bir çoğu, ferman ile ölümden kurtularak Kıbrıs
etmemişlerdi. Doktorlar naşı etraflıca muayene Abdülâziz için bu feci akıbeti beklerler imiş. Fakat Abdülâziz Efendi ayni yıl
etmek istediklerinde kılıcına dayanmış olarak Ramazanında Rumeli Kazaskeri oldu; bu adasına sürüldü. Bir yıl sonra Dördüncü
Faciayı hasta yatağında «öğrenen Yusuf
kapıda duran Hüseyin Avni Paşa mani olmuş: mevkie bir defa da, 1612 (1021) de tayin Murad tarafından tamamen affedilerek
Kâmil Paşa, Hüseyin Avni Paşayı
"Bu cenaze Ahmed Ağa, Mehmed Ağa kastederek: "MePun herif Padişahın başını edildi; 1617 (1026) da Hacca gitti, 1617 îstanbula döndü ise de bu hükümdarın son
değildir, bir Padişahtır; her tarafını açtırıp size yedi, inşallah Ve beşşi-rül katile bilkatl hükmü (1027) de öldü, Eyyubda babasının türbesine yılları ile halefi Sultan İbrahim'in devrinde bir
gösteremem." demiştir. Seraskerin aldığı bu hakkında tecelli eder" demiştir. defnedildi. münzevi hayatı sürmeğe mecbur oldu;
vaziyet karşısında tabipler sathî bir muayene ile Vekar ve heybet sahibi, "Mekârimi kendisine bağlanan Di-metoka araplığına ve
iktifaya mecbur olmuşlardı. Abdülâzizin nâşma 9 — Abdülâzizin hal'i fetvasında cinneti ileri ahlâkta yegâne, mecmuu fezailde müferredi babadan kalma çiftlik vesair emlâk ve
karşı bu hakaretin, tabiplere karşı da bu sürülmüştü. Halbuki Topkapı sarayından ze-mâne" bir zat imiş. Merasimde akarının gelirine kanaat ederek Samatyadaki
tahakkümün mânası ne olabilirdi ? 4 — Giritli Sultan Murada gönderilen gazetelerin Kazaskerlerin Rumeli ve Anadolu konağında mesleğine ait te-tebbülerle vakit
Mustafa Naili Paşazade Veli-yeddin Paşa o neşrettiği birinci mektup hiç de bir delinin Beylerbeyilerine takaddüm etmeleri kaidesi geçirdi. "Siyeri Kârzoni" yi tercüme etti, bir
sabah Hüseyin Avni Paşanın yalısına gitmiş, kaleminden çıkacak şey değildi. Cinnet Abdülâziz Efendinin Ru-nıeli Kazaskerliğinde "Siyer" ile "Hilyetül Enbiya", "Mir'at -üs-
sohbet esnasında Avjıi Paşa dik dik ve sık sık maddesi, bilâhare katledildiğinde de, konmuştu. Safa" ve "Süleymanname" yi yazdı, bir
Fer'iye dairesine bakıyormuş... Uzaktan kadın intiharını ilân etmek için bir sebep olarak ABDÜLÂZÎZ EFENDi (Karagelebizâ- yandan da, Hoca Sadeddin Efendinin
çığlıkları aksedince hazır duran beş çifte kayığa gösterilecekti, nitekim tanzim edilen şer'i de) — Şeyhülislâmların otuz üçüncüsü, şair "Tacüttevarih" ine zeyil olarak yazmağa
atlayıp karşıya geçmiş... Bu tavrının mânası ilâmda: "Şuuruna halel tarî olarak kendisini ve müverrih; onyedinci asrın birinci başladığı "Ravzatül ebrar" adındaki tarihi ile
nedir? Kayığı da hangi sebepten ötürü telef etmiş olduğu" yazılmıştı. (B. : Yıldız yarısında, hususî hayatının debdebe ve meşgul oldu.
hazırlanmış, bekliyordu ? muhakemesi). Bibi. : islâm Ansiklopedisi; Tarih ihtişamı ve garabetleri, karıştığı politika 1648 Ağustos (Hicrî 1058 Receb)
Encümeni entrikaları ve ihtilâllerdeki faaliyetile ihtilâlinde büyük bir heyecan ile politika
İstanbulun büyük şöhretlerindendir. hayatına
n— ÎSTANBTO, 71 — ABDÜLÂZlZ
atıldı; Sultan ibrahim ile Ahmed Paşaya ile Karaçeîebizade • arasında şahsî bir Ocak ağalarile Sadırâzam Kara Murad disini Meşihata getirmeleri için tazyikten de
karşı' ayaklanan Yeniçeri ocağı ağalarının husumet de başladı. Paşaya sığındı. Bir müddet sonra geri kalmadı. Aziz Efendi için Şeyhülislâmlık
yanında sarayı basan ulemanın araşma Aziz Efendi Dördüncü Mehmedin cülusunu Şeyhülislâm Abdürrahim Efendi azlolundu, artık sade bir şeref ve haysiyet dâvası
katıldı. Yedi yaşındaki küçük Şehzade müteakip Rumeli Kazaskeri oldu. Sadı-râzam müftilik silsileye riayet etrnek lâzım gelirse olmuştu: arzusuna da hiç ummadığı bir ânda
Mehnıe-di Babüssaade önüne kurulmuş olan Sofu Mehmed Paşanın haklı haksız şiddetli Karaçelebi-zadenin hakkıydı, fakat Kösemin nail oldu. Şeyhülislâm Behaî Efendi tütün
Osmanlı tadılma büyük bir cesaretle icraatına destek oldu. Saray masraflarının arzusu ile bu yüksek makama Behaî Efendi içmenin günah olmadığına fetva vermiş,
koltuklan altından tutup oturtan ve bu çocuğa azaltılmasına çalıştı, hattâ saraydaki buz geçirildi. "Bahaî çelebi istanbul kadılığında tütün aleyhdarlığı ile meşhur bütegallibedsn
"Dördüncü Sultan Mehmed" diye ilk biat sarfiyatına varıncaya hesap ettirdi. Bu sekizinci halefimiz iken fetva kalemini ona Bektaş Ağayı kızdırmıştı; İngiliz balyosuna
eden o oldu. Sonra Silâhtar, Cvhadar ve hareketlerine kızan Büyük Valide ile görüştüğü karşı haklı olsa da makamının icab ettirdiği
teslim ettirmekle kadîm kanunu bozdu ve
Bostancıbaşı ağaların delâletile Sıâtan ve-kara yakışmıyan çok sert bir muamelesi
zamanlarda hatır kıran tok dilini değiştirmedi, belki şeriatın namusuna tecavüz etti" diyen
İbrahimin bulunduğu yere gidildikte; Behaî Efendinin azli için kâfi bir sebeb gibi
hattâ Kösem Sultana sırası geldikçe, saltanat Karaçele-bizadeyi de hoşnud etmek için
Bostancıbaşı: görülünce, "Aziz bizim katilimiz, düşmanı
hırsı ile oğlunun katline kadar yürümüş Sadırâzam Kara Murad Paşa, o zamana kadar
— Padişahım, ulemâ ve ayan reyleri üz- olduğunu yüzüne vurmaktan çekinmedi. Bir arz görülmemiş bir şey olarak bir devletimizdir" diyan büyük Valide Sultana
Ke içeri buyurun, Allahüekber!. gününde yedi yaşındaki Padişah Rumeli "Şeyhülislâmlık payesi" icad etti, bunu da rağmen, bilhassa Bektaş Ağanın nüfuzu ile
Deyince, Sultan ibrahim yüksek sesle: Kazaskerine: "işittim akçe ve rüşvet alımrmıs, Rumeli kadı askerine tevcih etti ki: Karaçeîebizade Şeyhülislâm oldu. (2
___Bre hainler!. Bu ne asıl iştir, ben her niçin rüşvet alırsız?" diye sormuştu; Aziz Aziz-i âleme ola, mübarek pâyei fetva Mayıs 1651 ~ 11 Cemaziyelevvel 1061).
birinize ihsanlar etmedim mi? Şimdi havanıza Efendi koltuğundan tutup ı tahta oturttuğu 1649 (H. 1059) Aşağıdaki mısra Çevri Çelebinin tarihidir:
tabî olmadığım için beni kaldırmak tedarikin hükümdara alelade bir çocuğa karşı tarih mısraı, şair Cevrî Çelebi tarafından • Eyledi Hak izile rnüfti Aziz-i âlemi
ettiniz, ben Padişah değil miyim, bu ne gösterilen--şefkat ve muhabbetle: "Baka canım söylenmiştir. Fakat bu müftülük payesi Aziz Bu mısralar da Karaçelebizadenin
demektir!? diye bağırdı. Burada da tahttan Efendiye uğursuz geldi. O yıl Ramazanın on hasımları ağzından tarih düşürülmüştür.
sana bunu kim öğretti?" dedi ve bu samimî
indirilen Padişaha cevap vermek cesaretini beşinde, sarayda yapılan an'anevî kabul
lâubaliliği ile Büyük Valideyi kasdetti. * Dedim balyoz iîe oldu Azizini müfti
Karacelebizâde Aziz Efendi gösterdi: * Bâîyoz miifüsidir Abdülâsiz.
Sadırâzama Kösem Sultanın eski saraya resminde Şeyhülislâm payesini taşıyan,
— Hayır Padişah değilsin!. Umuru şer'i-ye ve nakledilmesini teklif etti. Fakat Küçük Valide Rumeli kadıaskeri padişahın huzuruna Dördüncü Mehmed tarafından
diniyyeye ademi takayyüt iîe cihanı harbe Turhan Sultanın pek genç bulunmasından ötürü sadırâzam-dan sonra girmek istedi; kubbe gönderilen, müftilik hattı şu idi: "Cenabınıza
verdin, ve evkatımzı lehvü gaflet ile geçirip Sofu Mehmed Paşa, Rumeli Kazaskerinin vezirlerinden Sarı Kenan Paşa Aziz fetva hizmetin tefviz eyledik. İmdi din ve
rüşveti faş ve zalimleri âleme musallat ve teklifim yerinde bulmakla beraber tatbikine Efendiyi omuz vurup iterek: "Efendi, eğer devletimize ve ümmeti Muhammede lâyık
beytülmâli itlaf ve israf ettiniz! dedi. cesaret edemedi. kadıasker isen aşağıya Anadolu Efendisinin olan işleri şer'i şerif ile görmeniz lâzımdır".
ihtilâlcilerin başında bulunan Bektaş Ağa, yanına varj. Yok eğer müftü isen burada işin Abdü-lâziz Efendi hayatının bu mühim
Aziz Efendinin en büyük arzusu
Musîihittin Ağa v« Şeyhülislâm Abdiir-rahim nedir? Biz vezaret rütbesini ele getirince nice vak'asını göyle nakleder: "Tarafı saltanat ile
Şeyhülislâm olmaktı; fakat Kösemin
Efendi ancak Aziz Efendiden sonradır ki kere kellemizi ortaya koyup tehlikeler Ağalar arasında gecen ahvalden haberim
hayatında buna kavuşamıyaeağım da
hal'in meşruiyetin; Sultan tbrahimle yoktu, öğleden sonra kethüda ve teberdarlar
biliyordu; bilâhare hatırat yollu kaleme aldığı geçirmişiz, bu senin ettiğin nedir" dedi.
münakaşa edebildiler. Sukutunu bir türlü kabul gelip padişah tarafından davet edildiğim
"Ravzatül ebrar" zeylinde bugünlerden Kenan Paşadan sonra bütün kubbe vezirleri
edemiyen hükümdar, büyük bir yeis içinde son haberini getirdi. Zaman icabı ümidimi kesmiş
bahsederken: Büyük Valide ile arasının açık Rumeli kadlaskerini omuzlayub iterek öne
defa olarak: "Ben niçin tahtımdan
olduğundan onun hayatında murada nail geçtiler. Rivayet edilir ki ahbablanndan biri olduğum için ariyet esvap ve at tedarik edüp
kalkarım?" diye sorunca, yine Aziz Efendi,
olmaktan ümidini kesmiş bulunduğunu Kenan paşaya "Sultanım, Divânda tahammül gittim. Darüssaade içinde şehzadeler talimine
Osmanlı sarayı beadegânınm asırlarca
söyler. buyurup Aziz Efendiyi mahcub etmeseniz mah-sus olan mescidde huzura çıkıp padişahın
unutamayacağı ve affedemiyeeeği kaba bir
Sofu Mehmed Paşanın azlile Mührü mâkul değil midir, zamanı sabıfcda Esad elini öptüm. Hatır sorduktan sonra Müftilik
lisan ile: "Bu tahta 'kmıd eden ecdadı
Hümayunun Yeniçeri Ağası Kara Murad Ağaya Efendi emri padişahî ile takaddüm etmişti" hattı hümâyûnunu ihsan buyurdular". O gün
izamı-nın tarikine sülük etmediğin için lâiki
verildiği gün, Büyük Valide yeni Sadırâzama demiş. Aziz Efendinin bir âlim ve san'atkâr huzurda büyük validenin de iltifat ve ihsanına

l
taht değilsin; gaflete müstağrak olup itlafı
hazine edersin, ihtilâli nizama sebep olup katli hitaben: "Beni öldürmek sevdasına düşüldü, olarak kıymetini takdirden âciz cahil bir nail oldu: bu iki can düşmanı, o sıralarda
v. rical ve müsaderei emval etmekle -halka mu- Bihamdilîâhü Taalâ ben dört devletgör muşum adam olan paşa da: "Esad Efendi emrü belirmeğe başlıyan ve Kösem Valide ile Ocak
zirsin; ve kabili ,,ta'lim ve ıslah olmamakla (kocası Birinci Ahmed iîe Oğullan Dördüncü padişahî ile takaddüm etmiş, Esad Efendi Ağalarım devirmek için padişahın ,öz anası
lâiki taht değilsin" dedi. Bu sahneyi nakleden Murad ve ibrahim, ve torunu Dördüncü gibi bir müftü bulsunlar, ayağını öpeyim, küçük valide Turhan Sultan tarafından
Vakanüvis Naimâ Efendi: "Daha nice söz Mehmedin Saltanatları), bunca zamandır devlet amma bu ne makule ef'al ile vâsıl olduğu desteklenen yeni bir muhalefet cephesine
söylemiş ki bu mahalle yazıîmayıp teed-düben sürmüşüm, ben ölmekle ne âlem tamir . olur ve malûm değil midir" cevabını vermiş. karşı barışmak zaruretini hissettiler. Aziz
terkolunmuştur" diyor. ne yıkılır. Bunda kâh beni katle kas-dederler, Ayni vak'a bayram kabulünde de Efendi Kösemin iltifatını da şöyle anlatır:
Ocak Ağalarına içerden yardım edip kâh padişahımı bazı nesne ferman ettikçe kim tekerrür etti. Bu istiskallerden sonra "Büyük valide de huzuru hümâyûnda olan
oğlunun sukut ve felâketi ile küçücük öğretti sana canım derler. Padişahlarla böyle Karaçeîebizade mevkiim muhafaza edemedi, tûdei rez-den bir avuç altın alıp bu fakire
torununun saltanatını hazırlıyan Kösem muamelei istihza olur mu. Ya tâlim olunsa ne azlolundu. Davudpaşa mahkemesi civarındaki verince Sultanın ihsanı halife kesesinden, mi
Sultan Aziz Efendinin bu medenî lâzım gelir" dedi. Bu tehdid Aziz Efendiyi konağına çekildi Fakat Ağustos edersiniz? diye ettiğim lâtife sultanın hoşuna
cesaretinden son derecede ürktü; bilâhare dehşet içinde bıraktı. Kindar ve haris Kösemin ihtilâlindenberi dostları bulunan mütegallibe gitti ve güldü".
Büyük Valide Sultanı pençesinden kurtulmak için Ocak Ağalarım ken-
ABDÜLÂZİZ EFENDİ
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 73 - ABDÜLÂZİZ EFENDİ
Tarihî bir aileye mensup olan Abdülâziz
Efendi eski âdet ve an'analara düşkün bir Vezire vardık. Bize kâfir gidiler diye küfür Ocak Ağalarının de katlini isteyerek ayak lala Süleyman Ağa ile Reyhan Ağayı
adamdı; ise bunların ihyasından başladı. etti. Vükelâsından ümit kalmadı, kalk dirediler. Melek Ahmed Paşa derhal azledildi, büyük validenin izalesine memur etti;
Şeyhülislâm olanlar eskiden dîvanda el ahvalimizi padişaha bildir" dediler. Siyavuş Paşa Sadırâzam oldu. Ocak Mütegallibe Ocak Ağalarından evvel
öperlerdi; bu âdet 1621 de Yahya Efendinin Karaçelebiza-de: "Bu hususlara kadir değilim, Ağalarının cezalandırılması da ertesi güne davranan Turhan valide takımı ihtiyar
şeyhülislâmlığına kadar devam etmişti; yine hemen Paşaya varın" diye başından bırakılarak, ayaklanan İstanbul esnafı ertesi Kösemi dairesinde boğarak idam etti.
büyük şairin halefleri yalnız bahçede el savmak istedi. Fakat Saraçhane kethüdası sabah toplanmak üzere o gece evlerine Tarafdarları da birer birer tutularak
öpmekle iktifa eder olmuşlardı. Ramazan Dede ile bir kaç söz bilir adamlar dağıldılar. Sarayda Ocak Ağalarını tutan tek öldürüldü. Bunlardan kaçmağa muvaffak
Karaçelebizade bu an'a-namn ihyası için izin zağırışıp: "Kendinizden kürkle:- istendikte sima Kösem Sultandı. Kalabalık dağıldıktan olan Samsuncubaşı Ömer Ağa A-
aldıktan sonra hemen o gün kayıkla ayağa kalkıp Sul-, tan îbrahimi ve Veziri sonra yeni Sadırâzam ile Abdülâziz Efendiyi ğakapısına iltica ederek mütegallibelere
Ahırkapıya geldi, saray kapısında Çavuş başı katlettiniz, ya şimdi bizim ahvalimiz için ne huzuruna davet etti: "Varın Ağaların "iş işden geçti, ağlebü âlem -kaziye
tarafından karşılandı; kubbe altına gelince de acayip karışmazsınız, elbette emir şeriatındır, gönlünü alın" diye Yeniodalar meydanına duyulup büyük validenin işi bitti"
Sadırâzam ile Kubbe Vezirleri ve ya kalk önümüze düş, ya hemen ne olmalı gönderdi. Onlar da Yeniçeri kışlasına giderek: haberini getirdi. Sadırâzam Siyavuş Paşa
Kadıaskerler ve sair divan erkânı ayağa ise olsun" diye Efendinin üzerine yürüyüp "Bugünkü kaza bin gayretle savuldu, yarın da derhal saraya davet olunmuştu.
Kalktılar. Bir saat kadar Kapıağası tehdit ettiler. Abdülâziz Efendi de bu zor tedbir sizindir" dediler. Ağalar da İstanbula Dördüncü Mehmed ona da: "Lala ahval
odasında istirahat etti ve arz odasında huzura karşısında; '"Biz gitmeyiz demedik, silâhlı neferlerle çorbacılar çıkarıp yollan malûmun olmuştur. Sadakat ile
çıkarak çocuk padişahın ikinci defa olarak muradımız makulü mülâhaza idi, at muhkem beklettiler. Fakat ertesi sabah hizmetinde kaim ol. Devletime ihanet
elini öptü. Dönüşünde de arz odası ile eyerlensin, ne ola, gidelim!" diye at tekrar ayaklanan şehir halkı, köşe üzere olanların cezası verilsin!" dedi.
Babüssaade arasında Hazinedarbaşımn eyerleninceye kadar abdest bahanesile diğer başlarındaki Yeniçeri karakollarını silâh ve Ocak Ağalarının padişaha suikastinden
elinden beyaz sofa kaplı samur kürk giydi, odaya geçti; fakat esnaf: "Bre Efendiyi sopa ile kaçırıp dağıtmağa muvaffak oldu. ve Kösemin idamından haberdar edilmiş
elli altmış çavuş ve yirmi kadar kapıcıbaşı kaçırdık tutun hay!" diye ardından koştu, Fakat Yeniçeri kolları da halk toplantısına olan Sadırâzam da: "Ferman
önü sıra yürüyerek birinci avluya kadar E-fendinin eteğine yapıştılar. Zorla ata mâni oldu. Bir kaç yerde esnaf ile Yeniçeri padişahımın! hayır duası ve himmeti
uğurlandı. Efendinin bu hareketi eski bindirdiler ve etrafını alarak saraya arasında çarpışmalar oldu, kan döküldü. O berekâtile bedhahlar cezasını bulur!"
merasime düşkün saray halkının çok hoşuna götürdüler. Bu kalabalığın önü sıra yürüyen gün (5 Ramazan) ve ertesi gün öğleye kadar diyerek hükümdara sadakatini bildirdi.
gitti. Kadıaskerler Şeyhülislâm olunca bir adar» da tellâl gibi: "Ümmeti İstanbul heyecan içinde çalkandı. Siyavuş Ertesi gün erkenden bütün ulema ve
arpalıklarını hazineye bırakırlardı, fakat son Muhammedi., bize olan zulüm nedir! Paşa ile Müfti araya girerek ortalığı istanbul ayan ve eşrafı saraya davet
zamanlarda bu da unutulmuştu. Müftiliği aramıza kılıç girdi, kapayın dükkânlarınızı!.." yatıştırmağa muvaffak oldular, çarşılar olundu. Dîvanı hümâyûn önüne taht
sadece bir şeref ve haysiyet meselesi yapmış diye bağırıyordu. açıldı. Fakat beri tarafta mütegallibe Ağalar kuruldu ve Sancağışe-rif çıkarıldı ve
olan Karaçelebiza-de bu asaleti de gösterdi, Müftinin atını saran kalabalık on binden da birbirine ziyafet bahanesile toplanarak şehre de münadiler salınarak şehirli
Şeyhülislâm olur olmaz arpalıklarından fazla idi. O hal ile Ayasofyaya varıldı. Ab- şehirliye karşı alınacak tedbirleri düşündüler. sancak altına davet olundu. Beri tarafa
vazgeçti. düîâziz Efendi oradan saraya haber yollayıp Bu sırada, sarayda A-ğaların aleyhinde gelince, Ocak Ağaları da Ağakapısmda
huzura çıkmak için izin istedi. İzin çıktıktan çalışan kimselerin padişahın anası Turhan toplantı halinde idi. Onlar da ulemayı
Abdülâziz Efendinin müftiliği ancak beş ,
sonra da. esnaf mümessilleri ve ayak Sultan ile Ak Haremağaları olduğunu Ağaka-pısma davet etmişlerdi; bu arada
ay kadar sürdü; Kösem Sultan ile mütegal-libe
takımından bir kalabalık ile Babüssaade bildiren ihtiyar Kösemin bir tezkiresi geldi. Aziz Efendiye de bir kaç defa adam
Ocak Ağalarının devrilmek üzere olduğunu
göremedi, ikbalini onların nüfuzuna önünde ayak dîvanına gitti. Esnafın şikâyetini Ramazanın on altıncı günü Ağakapısın- gitmişti. Müfti geceyi tereddüt içinde
bağlamak suretile hayatının en büyük siyasî dinleyen çocuk padişah: "Size böyle zulüm da bir toplantı yapıldı, Müfti Abdülâziz geçirmiş, sabahleyin de saraydan
hatasını işledi. Ocak Ağaları ile onların iktidar olduğuna benim rızam yoktur!" diyerek Efendi, Kadıaskerler, ııakibüleşraf ve padişahın davetçisi gelmişti; Abdülâziz
mevkiine getirdiği devlet erkânı tarafından Kanunî Sultan Süleyman devrinden sonra ulemadan ileri gelen bir kaç kişi de davet Efendi büsbütün şaşırdı. En sadık
zulüm ve rüşvet ile ezilen istanbul esnafı, tazyik konulan vergilerin kaldırıldığına dair ellerine edildi, Kösemin jurnal istediği Ak adamlarından Tiryaki Solak Ahmed:
tahammül edilmez bir hal alınca 1651 ferman verdi. Fermanı koyunlarına koyan esnaf Haremağalarımn bir defteri yapılarak saraya — Padişah tarafına davet
Eylülünde (Ramazan) ayaklanıp Vezire dert mümessilleri bağlarına toprak savurup: bir kâğıt yazıldı, bunların teslimi istenildi. olunmuşken
yanmak istediler, seslerini işittirecek devlet "Padişahım, zulm ile âlem harab oldu.. Sana Dördüncü Mehme-din tahttan indirilmesine, diğer tarafa varmak na ma'kul belki
kapılarının yüzlerine kapandığını görünce de bu bildirmezler.. Vezirin ketmeder. Halen on altı anasının eski saraya sürülümesine, kardeşi muzir-
ayaklanma bir ihtilâl rengini aldı. (B. : Esnaf nefer kimse vardır ki sana padişahlık şehzade Süleyma-nın padişah ilânına da dir, giderseniz saraya vann dedi.
ihtilâli). ettir-,mez.. Beytülmale ve miriyeye ait malı gizlice karar vermişlerdi. Bu husus için Karacele-
Ramazanın dördüncü günü esnaf yiyip yutarlar.. Bunların bası da Karaçavuş Kösemin adamları tarafından Demir kapı ile bizade:
mümessillerinin Sadırâzam Melek Ahmed ve Bektaş Ağa ve Kethüda Bey ve Samsuncu- sarayın diğer oğrun kapıları açılacak, hemen — Efendi Ağaların hatırı vardır,
Paşa kapısından hakaretle koğulması üzerine bası Sankâtib ve Delibirader ve falan ve o gece saraya bir baskın yapılacaktı. Fakat şimdi
İstanbul çarşıları kapandı, büyük bir falandır.. Ali Osman devleti düşmüş ocağa bu plânlar bir gün evvel Kösemin bunların yedi galebeleri mukarrerdir,
kalabalık Müfti Aziz Efendinin Da^udpaşa yanıyor!.." diye bağırışarak Yeniçeri Ocağı cariyelerinden Meleki isminde bir kız cümle
iskele-siadeki sarayına gitti: "Bu belâyı mütegallibe Ağalarının isimlerini saydılar; ve tarafından Turhan Valideye ihbar edilmişti. ocağı hasım rnı edelim deyince, Solak
başımızdan defetmeniz gerektir, bu zulmün nihayet "bunlar katlolunmayıp cezalan veril- Turhan da oğluna haber verdi; Dördüncü Ah
defini bizzat Padişahı islâm hazretlerinden messe padişahlık edemezsin.. Memleketinden Mehmed de Ak hadımlardan bas med:
rica ederiz. fitne ve fesad defolmaz.." diye Vezirin azlini, — Behey Efendi hatır yeri değildir,
her
halde padişah tarafında bulunmakta
selâmet A 7
A
vardır, Ağaların peymanei ikbâli dolup had B B
lerini tecavüz etmişler, bunların başlarına
hayır gelmez, alâmeti zevalleri çoktan belir
miştir, padişah tarafına varmaktan gayri bir
şey düşünmeyin" diye ısrar etti. Fakat Ka-
raçelebizade büyük siyasî hatasını işîiyerek:
"Heriflerin hatırı feda olunmaz, bütün ulema
o tarafa gitmişitr" diyerek Ağakapısına var-
di. Vak'anüvisin. tâbiri ile nıüfti gelir gelmez lerini bildirdiler ve şefaat dilediler. Padişah ağır muameleyi de sinesine çekti, bilâkis mahbub çelebileri evlâd yerine terbiye edüp
"Ağaların bıyığını balta kesmez" oldu. tarafı da fitnenin kan dökülmeden "Mudanya Arpalığı Sakızdan bir kaç okudup yazdırıp çırağ etmeğe mail idiler.
Bununla beraber Ağakapısmda kendilerini bastırıldığına sevindi. Karahasanoğlu Hüseyin mertebe tercih olunur, lûtfunuzdan memnun Hattâ mahdumlara eyyamı şitade Hind
emniyette görmeyerek Orta Camiye gitmeğe Ağa Yeniçeri Ağası tayin edildi; diğer Ocak olduk" diye cevap verdi ve hasmının alacası ve mirzay boğası kapama ve şal
karar verdiler, Süleymaniyeden Yeniodalara Ağalıkları da sadakatlerine güvenilen Ocak şerrinden kurtuldu. kuşak, ve eyyamı sayfta ince Kırım kesimi
varınca, bütün yollar müsellaâh Yeniçerilerle Za-bitlcrine verildi; devleti zulüm ve rüşvet Abdülâziz Efendi ömrünün son altı yılını beyaz sade ve som sırma kolan kuşak
dolmuştu. Başta Abdülâziz Efendi ve üe inleten Mütegallibe Ağalar da birer Bursada geçirdi; şehre, hâlâ Müftüsuyu diye kuşadup; eyyamı mutedilede süd maisi ince
arkasında Yeniçeri Ağası ve diğer Ocak beylerbe-yilik ile İstanbuldan çıkarıldı, anılan bir su getirtti; kırk kadar çeşme, Ca- bez çantiyan-lar giydirüp çağşır
Ağaları olduğu halde mutantan bir arkalarından da idam fcrmanlarile cellâtlar miikebirde iki sofa ve Sedbaşında bir cami kiydirmezler imiş. Ve sadelerinin yırtmaç
Yeniçeri alayı ile Orta Camiye gidildi. Fakat gönderildi. Karaçelebizade Abdülâziz Efendi yaptırttı. Konağı da Sedbaşındaydı. şikâfı şatır eteği misal iki karış mikdarı olup
Yeniçerilerin arasında da Ağalarından hoşnut de bu bozgun ânında Aksaraydaki Karaçelebizade, 12 Birincikânun 1657 bir iki yerden rabt içün altın kopça dikerler
olmıyanlar pek çoktu; Silâhlanmaları, Yeniodaîardan Da-vudpasa iskelesindeki (6 Rebiülevvel 1068) de bir Cuma gecesi imiş ki misafir huzurunda açılmamak için
zabitlerinin enirine itaat etmiş olmaktan sarayına çekilip kapanmıştı. Ertesi gün (3 Bursada öldü ve Deveciler kabristanına yırtmaçlar iliklenürdü. Sair vakitte küşâde
ibaret bir gösteriş idi; hattâ Yeniçeri Ağası Eylül 1651 — 17 Ramazan 1061 sarayından gömüldü. Fıkıh ilminde asrının en derin olup esnayı hizmette süratle âmedüşud
Ağakapısından atına binerken: "Büyük alınarak Samatya iskelesinden bir kayığa âlimlerin-dendi; zengin ve tantanalı bir üslûp ettikçe şakkı tulânî yırtmaçlardan sîmîn
validenin kanını isteriz!." demiş, asker konuldu. Arpalığı olan Sakıza sürüldü; ve sahibi müverrih olarak bıraktığı eşsiz topukların şa'şaası meclise pertev salardı;
arasından da: "Sen Valide Sultanın varisi mi ölümüne kadar bir daha Istanbula dönemedi. kıymette eseri de Ravzatül ebrar zeyli Efendi Hazretleri bu veçhile topuk seyri ve
oldun" diye bir ses yükselmişti; Yeniçerilerde Sürgün yılları Karaçelebizade Abdülâziz olmuştu.. Dördüncü Mehmedin cülusundan Kırım kesimi esvabın şikâfından âyi-nei sîne
buna karşı ne ufak bir hareket görülmüş ne Efendi için büyük şehrin hasretini çekerek kendi ölümüne kadar geçen devrin temaşasın idüp bukadarce ile kanaat edermiş.
de bu sesin sahibi ele verilmişti. Ocak ağaları geçirilmiş acı bir ömür oldu. Bilhassa, hâtıralarını ihtiva eden bu eser, bu devir Lâkin âdâ ve hassadı bu sebeple kenduye
ve Müfti dehşet içinde kalmış, fakat Aziz vaktile tahta oturttuğu bir hükümdarın içindeki pek mühim vak'ala-rm yakından harfgirlik idüp fısk ile töhmet ederlermiş.
Efendi için, de saraya dönmek imkânı hayatına kasdetmiş kimselerle suç ortağı şahidi olmuş bir devlet adamının Zümrei hüddam velinimetlerinin gerek hayr
kalmamıştı.. telâkki edilmesini, kendisini ölümüne kadar hâtıralarıdır; Karaçelebizade eserinde ve gerek şer ahavallerin ketmet-mezler;
Saraydaki dîvanda da, Ağaların yanında üzen bir leke telâkki etmişti. Sürgün düşmanlarına karşı amansız bir dil ile hücum hizmetkârları naklederler ki nazar ile
bulunan Abdülâziz Efendi lie Anadolu ve hayatında yazmağa başladığı Ravzatül ebrar etmekten, bunlar hakkında en ağır teleazüzden gayri bir ferde takarrüb ettiği,
Rumeli Kadıaskerleri azledilerek Ebûsaid zeyli, bu bakımdan uzun bir müdafaaname hakaretlerde bulunmaktan çekinmemiştir. belki bir buse aldığı yoktur deyu yemin
Efendi Müfti tayin edildi. Silâhına sarılan teşkil eder; öyle ki, bu eserinde intihar etmeyi Karaçelebizade, îstanbuldaki ikbal ederlermiş. Hattâ mahremi esrarı olan
bütün İstanbul halkı, sokaklardan sel halinde bile düşündüğünü yazar; "Müstağrakı nimeti yıllarında, hususî hayatının garabetleri ve kibardan biri: "Sultanım bu taze uşakları
Sara-yıhumayûna, Sancağışerif altında ihsanı bîpâyân olduğumuz Sultanı 'Cem-nişan Da-vudpaşa iskelesi mahkemesi civarındaki istihdam et-tüğünüz çendan nıünasib
toplanmağa koşuyordu. Bir saat içinde Hazretlerine hâşâ sümme hâşâ hıyanet sarayının haşmeti ile de büyük şehrin dillere görülmez" dedikte: "Hüsnü suret kabiliyeti
sarayın iç ve dış avluları, Demirkapı ve töhmetinden ilâ el'an halâs olmadığımız dağı destan olmuş bir şöhreti idi; Naimânm siyrete alâmettir, bir alay kabihülvech
Hoeapaşadan So-ğukçeşmeye ve Ayasofyaya derûn ve mülâhaza olundukça mazharı gazabi naklettiği sahneler çok zengindir: ehremen istihdamından bunlar münasibdir ve
kadar bütün sokaklar, Ayasofya ve Hazreti Rabbi izzet olmak havfı olmasa "Aziz Efendinin hizmetinde terbiye bir alay fesaka şerrinden hıfz ve terbiye ile
Sultanahmed camilerinin avluları ve kendimi helake kasdederdim" der. olmuş bazı söz anlar okur yazar kimselerden âdem ettiğimiz cihetle me'cur oluruz"
meydanlar dolmuştu. Sipahiler, Cebeciler ve Teessürlerini bazan manzume halinde de menkuldür ki Mevlânayi müşarünileyh âba'ü demişler; "Amma Sultanım tarzı
diğer ocakların neferleri de zabitleri ile ifade, ve felaketine, siyasî ihtiraslarının ecdadından mevrus vâfir mala sahip olup libaslarında muhteri tekellüflerde itinanız
beraber pürsilâh olarak padişah tarafına sebep olduğunu itiraf etmiştir. kendisi dahi düyundan ârî ağniyadan sebebile âdânız ta'n ve dostlarınız sui zan
Etti bed hâl beni tuli emel, sui amel Merhamet olmağın mesken ve libas ve taamda ve
gelmişlerdi. Eskiodalardaki Ağalar tarafına ederler" dedikte: "Telezzüzü nazardan gayri
senden eya hazreti Hakkıı izzü celi Lütfiine kaldı terbiyei etbâ ü hademe ve dârat ve ihtişamda
gidip kışlalarında vaziyete seyirci kasdimiz yoktur, cevasisi uyûb olanlar tafah-

l
hemen, gayrden ümmidîm yok Eğer ermez ise, güç, vezirâ-na belki mülûkâne idi. Taamı nefîs
kalmışlardı; tellâlların sadasım igidince dâmeni ihsanına el Bilürüm işledüpm işleri, cürmüm huse ederek pâkbazlığımıza muttali olup sui
silâhları kapıp saray tarafına koşmuşlardı. halviyatı sükkeri, meclisi pak, vakti taamda zandan kurtulur, hased cibilleti belâsile zem-
bihad, Mahzi ihsanına kaldı işim ey Hakla ehad müteay. yin etbaı ve misafir bulunan âdab
Bu haber Yeniodalardaki Ortacamide Venediklilerin Çanakkale Boğazım abluka mü gıybet edenler seyyiatmuzı alur; hüsnü
toplanmış olan Ocak /Ağalarına ağır bir darbe ile hazır olup bâdettaam yanında cemali hûbsn mir'âtı sun'u yezdan olmağın
etmesi üzerine, 1652 de menfası Bursaya oturmazlardı. Züva-rü misafirin için başka
oldu. Yeniodalardaki yoldaşlar da kışla tahvil edildi ve Bursada ecdadının çiftliğinde muhakkakînden olan urefayi kibar nazarı
müzeyyen oda mahsus idi. Talep ettiği adam
kapılarından kafile kafile kaçarak oturmasına izin verildi. Bu sıralarda ibretle müşahedesi babında
yanına davet olunup resmîce sohbet ederdi.
Sarayıhumayûn tarafı-n geçmeğe başladılar. düşmanlarından Hocazade Mes'ud Efendinin meslûbülihtiyar-lardır; mütelezzaz
Ekser evkatta yalnızca kâşânei mahsusasmda
Yalnız kalan Ağalar da kendilerini bekliyen meşi-hatinde, üzerindeki Sakız arpalığı olduğumuz mânayı bir alay ahmakların
mütalâai kutup ve tahrire meşgul olurlardı
ölümü bütün dehşeti ile görerek dağılmağa Mudanya ile değiştirilerek istiskal edildi; ta'nındaıı havf ile terketmeziz, ef'ali ibadın
müftünün kasdi, Karaçelebizade bunu kabul
Sair huddamdan maada tâzerû mehpâre beş
karar verdiler; her biri Müfti Ebûsaid seyyiatü hasenetına muhasib Hak
etmezse, itaatsizlikle jurnal edip daha uzak altı tane nazenin hizmetkârı eksik olmazdı;
Efendiye ve az evvel başını istedikleri Lala pak dâmen ve sa-Hh idiler, lâkin müşahede! Taâlâdır, nederlerse desünler" diye cevap
Süleyman Ağaya mektuplar yazıp bir yere sürdürtmekti; fakat (Aibdülâziz vermişler (Naima, VI, 348 — 354).
Efendi bu cemali hûban ile mütelezziz olup ol makule
mansablarmdan vazgeçtiklerini, suçlarının sureti ve siyreti Karaçelebizade Abdülâziz Efendi orta
affı ricasile ihsan edilecek birer münasip boylu, şişman, ince sesli bir zat imiş; çabuk
mansab ile emredilen yere gidecek- çabuk konuşurmuş, yazılarında olduğu gibi
sohbet-
ABDÜLÂZİZ EFENDi (Şevli) İSTANBUL
76 —
ANSİKLOPEDİSİ ABD-ÜLBÂKlEFENDİ CAMİİ
lerinde de ifadesi gayet düzgün ve tumturaklı Onsekizinci asrın Melâmî Şeyhlerinden ve
imiş. hattat; İstanbulda doğdu, medrese tahsilini vardır; yer, yekpare bir halı ve bu halıdan
gördükten sonra ümiyede îstanbHıl kadılığına kesilmiş parçalarla döşenmiştir. Taş
minarenin boğumlu külahı da güzel değildir;
içindeki minberi yapan zevkin eseridir.
Mabedin cephesine, fırdolayı camekânlı ve
üzeri kiremit örtülü ahşap bir bölme ilâve
edilmiştir; camiin kendi kapısının üzerinde biri
ilk yapısına, diğeri tamirine ait iki manzum
hita-

Bibi. : Nainıa Tarihi, IV - VI; Kâtip Celebi, Fez- kadar yükseldi; fakat pek kısa bir zaman sonra istifa ederek Eyyup Sultan
like; Ravzatülcbrar; A. Refik, Âlimler sanatkârlar; civarında yaptırttığı dergâhına kapandı. Ta'lik yazıyı Abdülbaki Arif
İlmiye salnamesi; F. Reşad, Eslâf.
Efendiden öğrenmişti. Şehid Ali Paşaya intisap etmiş, Paşanın Mora mu-
" ABBÜLAZİZ EFENDİ (Şeyh) — (B. : harebelerile Varadin muharebesinde bulunmuş, Sadrâzamın bu sonuncu
Aziz Rifai). muharebede şe-hid olması üzerine sürgüne gönderilmiş, pek çok eza ve cefa
ABDÜLBAKÎ AKİF EFENDi — (B. : çekmiş, başından geçenleri de "Sergüzeşt" adını verdiği bir mecmuada taf-
iArif Efendi, Abdülbaki). silâtile nakletmiştir. "Menakibi Melâmiyyei Bayranıiye" adile kıymetli bir
ABBÜLBAKİ BEY (Sa-atçipaşazâde) — eserin de müellifi bulunan Lâ'Iizade Abdülbaki Efendi 1746 (1159 H.) da
Onsekizinci asırda yetişmiş namlı öldü. Cenaze namazını kılanlar arasında bulunan Müstakimzâde Süleyman
hattatlardan, Üstad Hoca Mehmed Rasimin Sadeddin Efendinin zihnine namaz esnasında:
yetiştir-melerindendir; bilhassa sülüs ve nesih Gülşeni Cennete gülbün ola Lâ'Iizade
yazılarda hüner sahibi idi. Akrabasından
Mısraı gelmiş, selâm verdikten sonra hesapladığında ölümüne tarih
Hamza Paşanın maiyetinde Moraya giderken
düştüğünü görmüştü. Dergâhının yanında bulunan türbesinin penceresi
yolda ölmüştür (1759 = 1137 H.).
üzerinde Efendinin kendi celi yazısile olan iki tarih beyiti ise 1740 (1153 H.)
Saatçi paşazadeye me'vaye kum dedi Hamîd
Mısraı ölümüne tarihtir. Bibi. : Müstakimzâde, yılına işaret eder, ki Müstakimzâde, bunların, bu namlı Şeyhin îstanbulu
Tufafei hattatın. ABBÜLBAKİ DEDE terkederek dergâhına kapandığı sıralarda söylenmiş ve bilâhare yanlışlıkla
(Üsküdarlı) .— Onyedinci asır Mevlevi kabrinin penceresi üzerine konulmuş olduğunu kaydediyor; beyitlerden biri
Dedelerinden; musiki üzerindeki derin bilgisi şudur:
ve çiçek merakı ile meşhurdur. Tohumdan Dirler erbabı muhabbet naklimin tarihini Lâ'Iizade Seyyid Abdülbaki girdi
Cennete
elde ettiği bir zerrin "Emir Şansı" adile
tescil edilmişti; 1655 (1066 H.) de öldü. Buradaki Cennetten kasd, dergâhları imiş.
Bibi. : U. Tez. Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattâtin.
ABDÜLBAKİ EFENDİ — Onaltmcı ABDÜLBAKİ EFENDİ (Mevlevi)- — Onsekizinci asır sonlarının ve
asrın büyük şairi (B. : Baki). Yenikapı Mev-levihanesinin büyük şöhret sahibi Şeyhlerinden; 1776 (H.
ABDÜLBAKÎ EFENDi — Onsekizinci 1190) da kardeşi Ali Efendinin yerine postnişin oldu; dergâhtaki nüfuzu ile
asır hattatlarmdandır; Şehreminlidir; tanınmış Aşçıbaşı Mehmed Dedeyi kovması devrinde îstanbulun dedikodulu
yazıyı, Büyük Üstad Hoca Mehmed Rasim vak'a-larmdan biri oldu. Mevlevihane, bu Şeyhin zamanında hemen yeniden
Efendiden öğrenmişti; icazetine şu zarif tarih yapılırcasına tamir edildi, 1816 (1232 H.) da parlak bir Mevlidi Şerif
söylenmiştir : cemiyetile yapılan açılış törenine, İkinci Mahmud, tebdili kıyafetle ve Şeyhin
Beş hattı ömrü bulsun terakki şahsî bir dostu sıfatile iştirak etti. Abdülbaki Efendi 1820 (1236 H.) de hayli
Küsün mübarek Barii tebarek yaşlı olarak öldü. yerine şabıemred bir genç olan oğlu Hüsnü Dede Şeyh
Kendi duası iznine tarih "Hak
Iıüsnü hattını ide mübarek" oldu.
1158 (1745) Bibi. : Hadikatül Cevâmi, I,
Ömrünü de babasından kalma Sîmkes-
hane Mescidi İmamlığında geçirdi 1793 (1193
H.) de öldü.
Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattatın.
ABDÜLBAKİ EFENDİ — Onyedinci asam
namlı Şeyhlerinden; Sivasî Abdülmecid
Efendinin oğlu, 1639 (1049 H.) da ölen
babasının yerine Sivasî dergâhına Şeyh oldu
ve 1710 (1122 H.) da doksan dokuz yaşında
öldü. Kabri Eyyubda Nişancılardadır.
Bibi. : Hadikatül Cevâmi, I.
ABDÜLBAKÎ EFENDİ (Lâ'Iizade) —
ABDÜL levhalar
BAKİ arasında da
EFENDİ yüksek san'at
(Sirkeci kıymeti taşıyan
imamı) — eserler Stoktur;
Onyedinci bir top kandili,
asır bir de kandilli
ulemasından avize:
ve devrinin Abdtilbâki Camii (Pîan-kroki
namlı
çiçekçilerinde
n; bilhassa
Rumî lâlede
pek çok
tohum sahibi
olmakla
meşhurdu,
nadide bir
kırmızı lâlesi
"Sirkecialı"
adile tescil
edilmişti;
1663 (1074
H.) de öldü.
Bibi. :
Ubeydullah,
Tezkirei
gükûfeciyan.
ABDÜLBA

EFENDİ
CAMİİ —
Üs- Üsküdarda Sultantepesinde AMülbâki Camîi
küdarda (Resim: Nezih)
Sultantepesinde
Servilik caddesi
ü-zerindedir; aslı
bir onyedinci asır
yapısıydı;
yanında eski bir
de mahalle
mektebi vardır;
avlusuna,
caddeden.beş altı
basamak taş
merdivenle inilir,
önünde bir
kuyusu vardır;
kagir yapı dört
duvar üzerine
kiremit örtülü bir
çatıdan ibarettir.
İç döşeme ve
tezyinatından
oymalı ahşap
minberi, gayet
kabadır, küçücük
mabede bir ağırlık
vermektedir. Asılı
ABDÜIJ3AKİ NAŞİR tfii İSTANBUL ÂBDÜLEZEtPÂŞA CADDESİ
besi vardır: da sayılır; Mevlevihanede her mukabele ki harb dönüşünde îştanbula geldiğinde, sinde diğeri Abdisubaşı mahallesinde iki
Niyyet-i ihlâs ile bir ehl-i hayır gününde okunurdu. Bunlardan Isfahan Plevne madalyasını göğsüne devrin
Eyledi emr-ü Resule iktida Sa'y
aralık sokak bıüunmaktadîr. (Bu üç
edüb bu mabedin bünyadtna âyini çok yazıktır ki unutulmuş hükümdarı ikinci Abdülhamid kendi elile mahalleye bakınız).
Yaptı yümn ile kabul etsün Hûda bulunmaktadır. taktı. Bir köylü çocuğu olarak doğmuş ve
Hayr-ı Baki oldu bu cami deyüb 1794 te Üçüncü Selime takdim ettiği erlikten kumandanlığa yükselmiş olan bu
Hak vere banisine ecr-i azîm "Tekikü Tahkik" -adındaki eseri, Şark musiki yiğid adam, 1897 Yunan Muharebesinde
Farz-ı beş vaktin olundukça eda nazariyeleri üzerine kaleme alınmış kıymetli ve bu yılın 17 Nisanında, Pinartepeyi almak
Fikredüp tarihini Çevri dedi için askerlerinin başında yalınkılıç hücuma
"Beyti tâat mabedi ehli heda" etüdlerdendir; 1797 de hükümdarın em-rüe
Hicri 1054 (1644) eserine ilâveler yapmıştır. geçtiği bir anda atının üstünde vurularak şe-
Şu yerde var idi evvel zamandan bir ibadetgah Yine 1794 te yazılıp Sultan Selime hid oldu; mübarek naşı Alasonya kasabasında
Harab olmuştu sonra korkulurdu tadlrasuıdan verilmiş olan "Tahririye" adındaki ikinci gömüldü.
Otuz yıldır derûnunda edayı farz olunmazdı
mühim eseri, kendisi tarafından icad edilmiş Okuma yazmayı orduda öğrenmiş, Kur'-aa
Cemaat girmez olmuştu ana havf ü horasından hafızı- olmuş, disiplin âşıkı, bu aşkını erlere
Ba berre lütfedüb bir sahibi hayn himem pîrâ bir notanın izahnamesidir. içinde bu nota ile
yazılmış dört örnek vardır. Her iki eserin karşı sonsuz bir baba .şefkati ile zengin-
Yapüdı nevbenev oldu metîn eski binasından
Güzel inşa edildi resmi çok dihıişüı oldu. Bu birer yazma nüshaları Süleymaniye leştirmiş uzun boylu, vücud yapısı heybetli,
âlâ bir eserdir hüsnü himmet muktezasmdan kütüphanesin-dedir. vekarlı yüzünü beyaz ve uzunca bir sakal
Yine tamir olundu müjde bu mâbed esasından Blibl. : S. N. Ergin, Türk Musikisi Antolojisi. süsleyen bir kumandandı, istanbul Belediyesi,
Hicrî 1292 (1877) büyük şehrin en önemli caddelerinden birine
ABDÜLBAKİ PAŞA-----Onyedinci asır
Bu mabedi yaptıran Abdülbaki Efendi onun adını vermekle Türk tarihine ve ı Abdüllezahpaşa Caddrinde Konternir Beyin evi
vezirlerinden; 1625 (1034 H.) de Tokad Bey-
nin kim ve kabrinin nerede olduğu bilinmi ordusuna karşı bir şükran borcu ödemiş (Kesim: Nezih)
lerbeyisi bulunurken ölmüş, naşı îştanbula
yor. sayılır. Bibi. : înönü Ansiklopedisi.
:
getirilerek Merkezefendi karşısında
Bibi. : Hadikatül Cevâmi, II; REK, Gezi notu. ARDÜLEZEL PAŞA CADDESi — Adı, Eskiden Unkapanı meydanı ile (Gazi
yaptırttığı Darülkurranın yanına
ABDÜLBAKt NÂŞÎB DEDE — Yeni- altmış beş yaşında cenk meydanında şehid o- Meydanı) Belediye şehir relıberindeki
defnedümistir. Paşanın hayratından olan bu
kapı Mevlevihanesi şeyhlerinden, şair ve lan 1896 Yunan harbi kahramanı Abdülezel haritada adı bulunmıyan aralık sokak
Darülkura> ölümünden on yedi yıl kadar Paşayı anmak için Cumhuriyet devrinde
musikişinas; 1765 (Hicrî 1179) de evvel 1608 (1017 H.) de inşa edilmiştir. (İnhisarlar tütün fabrikasının bulunduğu
doğmuştur. Tekkede sağlam bir musiki ve konmuştur. Istanbulun en uzun ve işlek Hisaraltı sokağına çıkan aralık)
Bibi. : Hadikatül Cevâmi, I.
edebiyat tahsil ve terbiyesi gördü, arabca ve caddelerinden biridir; Unkapanmda Gazi Oduniskelesi kavşağına kadar olan kısmına
ABBÜUS2ÎEL FAŞA — Büyük şehrin en Meydanından Fener iskelesine kadar uzanır;
farsca öğrendi ; uzun yıllar tekkenin bir büyük ve işlek caddelerinden birine adı Cibali caddesi, Oduniske-lesinden Ayakapıya
odasında mütalâa ve eser telifi ile meşgul Eyyub, Defterdar, Balat, Fener ve Cibaliyi kadar olan kısmı Ayakapı caddesi, bu
verilmiş kahraman bir Türk askeridir; 1831 Eminömi-ne bağlayan büyük yolun en büyük
oldu; neyzen başı oldu. Büyük bestekâr de Konyanın Hadim kazası köylerinden sonuncu kavşaktan da Fener iskelesine kadar
Hamamîzade ismail Dede efendiye bir ara ney parçasıdır. Eyyub - Keresteciler otobüsleri; olan son parçasına Petro-k3,jBisı caddesi
birinde doğdu, on altı yaşında er olarak ve bu cadde boyunca kurulmuş depolar,
dersleri verdiği söylenir. 1804 te Şeyh tayin orduya girdi, on iki yıl kadar Arabistanda denilirdi.
edildi ve ölümüne kadar on beş yıldan fazla fabrikalar, imalâthaneler, değirmenler vesair
bulundu, hizmet ve gayretinin karşılığı subay Abdülezelpaşa caddesi deniz kıyısına
bu meşhur Mevle-vihanenin başında bulundu ticarethanelerle büyük şehrin pazar ve
oldu, 1853 Kırım muharebesine gitti. muvazi olarak uzanır, Gazi Meydanından
(1820). Kabir taşının kitabesindeki tarih çarşıları arasında gidip gelen yük arabaları
Karadağ ve Girid isyanlarını bastırmak için Fener iskelesine kadar da üç büyük kavis
mısraı şudur: ve kamyonlar buradan geçer.
gönderilen asker kuvvetlerinde vazife aldı ve Haraccıkaramehmed, Küçük-
Âlem-i lâhuta can attı bu dem Baki Dede daima yararlıklar göstererek büyüklerinin
(Hicrî 1236) mustafafapaşa ve Abdisubaşı
sevgi ve güvenini kazandı. 1876 da
Diğer tarihler: mahallelerinden geçen
Sırbistanda çıkan isyanı bastırmak için
Onsekiz yıl şeyh olub Baki Dede azmeyiedi Abdülezelpaşa caddesi,
gönderilen ordunun Alek-sinaç mevkiinde
VâMd Bû-Bekr efendiden yana Allah dlyüb Oduniskelesi sokağı ve Ayakapı
Etdi îzzet dâne-i «.übhayla târihin hisâb yaptığı muharebede bir kahraman şöhreti
caddesile birer dörtyol ağzı
Şeyh Baki buldu fâniden reha Allah deyüb kazandı, tezine başlayan Türk - Rus harbi
içinde tarihimizin altın yapraklarından birini yaparak kesişir; Abdisubaşı
. (Keçecizade îzzet Molla)
dolduran Plevne muhasarasında Gazi mahallesinde Sadırâzam Alipaşa
Sâlike terki fena etmekliği tâlim icün
Şeyh Abdülbaki ukba rahına oldu revan Osman Paşanın merd silâh arkadaşlarından caddesi, Miralay Nâzımbey soka-
(Mevlevi Safayi) biri oldu; öyle ğile; Küçükmustaf apaşa
Yaznıa dîvanı Süleymaniye umumî kü- mahallesinde Ayakapı Meyhane
tüphanesindedir. Bir musikişinas olarak, Di- sokağile, Haraccıkaramehmed
lâviz, Rûhefzâ, Gülruh, Dildâr ve Hisarkürdî mahallesinde de Cibali iskelesi

l
makamlarını terkip ve .ihtira etmiştir. sokağile birer kavşağı vardır;
bunlardan maada deniz kıyısı ile Abdülezelpaşa Caddesinde betona tahvil ile mahvedilen aşı
Acembuselik ve Isfahan makamlarındaki iki Abdölezej Paşa boyalı- ahşab eşiti istanbul' evi (Besim: Nezlîı)
uzun âyini klâsik musikimizin şaheserleri bu cadde arasında biri
(Ressm: H. Ciaer)
arasra- Haraccıkaramehmed mahalle-
ABÖÜLFETTAH
gö — İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 81 ÂBDÜİGANİAĞA ÇEŞMESİ
Gazi Meydanı başı yirmi beş adım genişliğin- lar, ve bir gemi bozmacı atölyesi Kendisinden daha tatlı ve kudretli hükme
dedir; her iki tarafında da ileride tanzim bulunmaktadır. Fener iskelesi başında da, 1814 (H. 1230), doğum yeri istanbul, sahib hattatları daima kıskandığı söylenir;
edileceği anlaşılan bir kaç arsa vardır, sağda, bir dükkân üzerinde liman babasının adı da Abdullah olarak Abdülmecid zamanında Haremi şerif'deki
bunlardan sağda deniz kenarında bulunanı vapurlarının kaptan kamaralarına benzîyen kaydedilmiştir. Yüz rnelâhati ile paşanın binaların kitabelerini yazma müsabakasında
bir kömür deposu yapılmıştır. Fakat bir yüz bir bekâr odası vardır ki büyük şehrin en alâkasını celb ederek tahsil ve terbiyesine padişah tarafından çok genç bir hattat,
adım kadar sonra cadde daralıverir ve artık, küçük ve çirkinliği nis-betinde garip itina edilmiş, Seraskerlik dairesindeki Abdullah Zühdi Efendi beğenilip seçilince:
Fener iskelesine kadar, iki araba rahat meskenlerinden biridir. (1945) Bu cadde sabitlerden seçilmiş muallimlerden Arabca, "ben varken bu işe bir çocuk memur edilir
geçebilecek genişlikte, paket taşı döşeli, iki üzerinde son büyük değişiklik, A-yakapı Farsça, matematik tahsil etmiş, ayrıca yazıya demişti. (B. : Abdullah Zühdi Efendi). Bibi. :
kenarında kaba taştan yaya kaldırımı caddesi ile olan dört ağzındaki ahşab ve aşı da çalışarak sülüs, celî, nesih, divânı, talik M. K. İnai, Son hattatlar.
bulunan, bir yol olarak devam eder. Gazi boyalı asırdîde evin yıkılarak yerine adî bir ve rik'a dan icazet almıştır. 1831 de on yedi ABDÜLFEYYAZ SOKAĞI — Üsküdar-
Meydanından Cibali iskelesine kadar iki yanı beton binanın inşa edilmiş olmasıdır. yaşında iken paşanın hususî kâtibi olmuş, o da Bülbül deresinde, Bülbülderesi caddesiyle
kereste mağazaları ve depoları, bıçkı Bibi. : REK, Gezi notu. sıralarda teşkil edilen sıbyarı alayı Gümüşarayıcı sokağı arasındadır. (B. : Bul-
atölyeleri, garajlar, deri ve yağ depolarıdır, ABDÜLFETTAH — Onaltıncı asır çocuklariyîe tabur kâtiplerine yazı muallimi btilderesi); üzerinde, caddeden gelindiğine
bu arada bir tane de demir fıçı ve kürek başında Istanbulun namlı nakkaşlarından; tayin edilmiş, 1831 de velinimeti Husrev Pas göre sağ kolda Karaahmed çıkmazı vardır;
fabrikası vardır. Yüksekte olup caddeye aslen iranlıdır, Istanbula, Yavuz Selim sadrazam olunca Abdülfettah Efendi de Kabataş döşeli, bozuk, gayri muntazam bir
muvazi uzanan Hisaraltı Sokağı üstündeki tarafından Iran seferi dönüşünde getirilmişti. maaşsız olarak sadaret kalemine girmiştir. sokaktır; Bülbülderesile Karaahmed Çıkmazı
Bibi. : O. N. Ergin, Maarif Tarihi, I, 1845 de maaşa geçmiş, bu suretle başlayan
inhisarların sigara fabrikası önünden arasındaki kısmının en dar yerinden iki araba
Abdülezelpaşa caddesine inen iki merdiven ABDÜLFETTAH (Gürcü) — Üçüncü memuriyet hayatında doğruluğu ve rahat rahat geçebilir; sağ taraf, caddeden
vardır. Selimin katillerinden; Birinci Abdülhamidin çalışkanlığı ile temayüz ederek Sivas, Karaahmed çıkmazına varınca bostandır;
Cibali iskelesi sokağı ile Oduniskelesi Sadırâzamlarından Bolulu izzet Mehmed Amasya, Aydın Evkaf müdürlüklerinde yolun sol tarafına sıralanmış olan evler birer
sokağı kavşakları arasında, terzi, berber, Paşanın kölelerinden idi, fevkalâde Kastamonu vali AbdüHeftah Efendi ikişer katlı ahşap yapılardır, içlerinde 9
bakkal, aşçı dükkânları ve küçük güzelliğinden ötürü Padişah hizmetine laik vekilliğinde, Selanik (Resim: H. Çizer) numaralı ev bir. hayli eskicedir; örnekleri
kahvehanelerle bir çarşı bulunmaktadır. görülerek efendisi tarafından saraya takdim vilâyet meclisi gün geçtikçe azalmakta olan binalardandır.
Sonra tekrar sağ kolda kereste mağazaları, edildi; En-derunu hümayun'da reisliğinde bulunmuş, 1857 de de Maliye Karaahmed çıkmazı kavşağı ile
bıçkı atölye'e-ri ve depolar sıralanır. Sol Başçuhadarlığa kadar yükseldi; Dördüncü Nezaretine bağlı imparatorluk darbhanesine Gümüşarayıcı sokağı arasındaki kısmı ise bir
Mustafa devrinde bu vazifede bulunurken, "Ser sikkeken" tayin edilmiştir, ö devre göre
kolda üçer dörder katlı kagir ve ahşap evler araba zor geçebilecek kadar dar, ve az meyilli
Alemdar Mustafa Paşanın Üçüncü Selimi refah temin eden 75 altın maaşla bu vazifede
vardır; Küçükmus-tafapaşa mahallesinin alt bir yokuştur (1944).
hükümdarlık tahtına oturtmak üzere sarayı yıllarca kalmış ve 1896 da Vaniköyündeki
kısmını teşkil eden bu semtin sekenesi Bibi. : REK, Gezi notu. AOBBÜLGAIi'FAR
bastığı gün, Dördüncü Mustafa bendelerinden
umumiyetle Rumdur; cadde üzerinde solda yalısında vefat etmiştir/ EFENDÎ (Hiffldli) — 1885 - 1890 yıllarında
Hazine Kethüdası Ebe Selim, Birinci Mîrahor
Cibali Rum ibadethanesi (Ayanikola (Hicrî 1303 — 1305) namlı bir teşbih
Deli Eyyub sğlu Kör Mehmed, Cevher ve
kilisesi), sağda kereste deposu haline Haseki Ali Ağalarla beraber Hareme girerek satıcısıdır; Ramazanlarda Bayazıd camii
konmuş ahşap Rum ilk karma okulu Üçüncü Selimi kılıç ve hançer üşürerek avlusunda sergi kurardı, sergisi avlunun
bulunmaktadır. öldürmüşler, Osmanlı tahtı-tının diğer vârisi Üniversiteye bakan kapısının sağında,
Caddenin Ayakapı caddesiyle olan dört- Şehzade Mahmudu da yok etmek istemişler, revakın önünde idi. (B, : Bayazıd camii
yol kavgağı, meydammsı bir genişlik vücuda fakat tam o sırada Alemdar Paşanın T TV-" Ramazan sergisi). Has müşterileri de saray
getirir. Burada, sağ kolda köşe başında Babüssaade'yi kırdırarak içeri girmesi Abdülleftah Efendinin yazdarmdan ve konaklardaki Harem Ağaları idi, bu
ahşap, aşı boyalı, en az bir asırlık büyük bir üzerine can kaygısına düşerek sarayın oğrun (MJC.taal, Son hattatlar; Babaaiiddiri koleksiyonu) Ağaların rağbet ettikleri mâverd, bağa, an-
ev vardır. İstanbulda eşi hemen hemen hiç kapılarının birinden kaçıp gizlenmişlerdi. ber, çeşitli kehrübâ ve narçin teşbihleri
kalmamış antika yapılardandır. Az ileride Gürcü Abdülfettah bu kanlı vak'a-nın üçüncü Daha evvel, 1855 de basılan kâğıt toplar ve Ramazanda onlara çok yüksek
yine sağ kolda Bizans yapısı bir konak günü (30 Temmuz 1808 = 6 Ce-maziyelâhar paraların yazılarını da yazarak kalıplarını fiyatlarla satardı; öyle ki bir Ramazanda bir
vardır; arkasına ilâve edilen kısımda geçen 1223 Cumartesi) Kabataş sahilindeki set hak etmişti; vakıianüvislerin "Küçük yıllık geçimini temin ederdi, bu sayede
büyük harbdenberi bir değirmen kurulmuş üzerinde Silâhdar Arnavut Salih Ağanın kıyamet", Keçecizade Fuad Paşanın da Pendik-te güzel bir de köşk satın almıştı.
olan bu binada, bir zamanlar Fener Rum sahilhanesine bitişik bir evde yakalandı ve "Osmanlı tarihinin dibacesi mahvoldu" Sergisi, ikindi namazından sonra camiden
Beylerinden Kantemir'in oturduğu rivayet Babıhümayun önünde idam olundu. dediği büyük Bursa zelzelesinden sonra da bu çıkan Ha-dımağalann bir toplantı yeri idi,
edilir. Karşısında, sol kolda da, İstanbulun en Bibi. : Ata, Enderun tarihi, III; Cevdet belde de harab olmuş tarihî âbidelerin hem alış veriş ederler, hem de kendi
eski ve güzel hamamlarından Cibali Tarihi, VIII. yazılarının ihyasına memur edilmiş, bu arada aralarında sohbet ederlerdi.
Yenikapısı hamamı vardır, harap bir halde ABDÜLFETTAH EFENDÎ — Geçen a kendisinin icad ettiği "Büyük kalem" ile Ulu Bibi. : Şevki Eren; not.
olup kereste deposu olarak kullanılmaktadır. sır sonlarının namlı hattatlarındandır; müs« Cami'deki celî ve talikleri yazmıştır. ABDÜLGANl'AĞA ÇEŞMESİ — Üskü-
(B. : Kantemir: Ci-baiiyenikapjsı Hamamı; tesna güzelleriyle meşhur Sakız rumla* darda Nuhkuyusunda Alacaminare mescidi
Ahşab). rmdan olup küçük yaşta köle olarak îstan- civarında, Bağlarbaşı caddesile Mîroğîu
Abdisubaşı mahallesinde Miralay Kâ- bula getirilmiş, Serasker Mehmed Husrev sokağının kavşağında Limonhıkonak adile
zımbey sokağı kavşağından ötede üzerinde Paşaya satılmış, nüfus kütüğüne doğum meş-
suyu kesilmiş çeşmesi, sibiryağ fabrikası, tarihi
Bizans devrinden kalma iki antika ev, depo-
ABJDÜLGANİ DERVİŞ — 82 — İSTANBUL ÂNSİKLOPEDİSİ ÂBtJÜLHÂK
hur Alipaşa konağının'altında idi. Geçen asrın dülgani Efendinin bu yoldaki kıymetine kuv lâzım geldiğini gören İstanbul Belediyesi de,
Türk konakları arasında kıymetli eserlerden f
desi arasında bir mermi yolu şeklinde
vetli bir örnektir: levhayı Taksimdeki bu caddeye asar.
biri olan bu bina Ali Paşadan Mabeyinci Sami Bir mehlikaya düştü dili zarı müstemend
uzanır, Meydan ve Cumhuriyet caddesile
beraber kuşattığı adacık, eskiden Taksim Bibi. : REK, Gezi notu.
Beye geçmiş, onun veresesi elinden Dr. Salmış gazali nülıre muanber saçı kemend
ABDÜLHAK-HAMÎD TABHAN — (B.:
Timilyan'a satılmış, bu son sahibdnin de ölü- Bir gamze ile itdi gönül mtirgini şikâr kışlasının Talimhane meydanı idi ki, arsalar
Şahin bakışlı bir gözü mestâne şehlevend halinde ifraz edilip satıldıktan sonra bugün Tarhan, Abdülhak-Hâmid);
mile zevcesi yıkıcılara satmış ve su son yıllar
içinde temeline varınca yıkılmıştır; çeşmenin
Hâki siyaha yüz süre geldim, âh var Beyoğlu tarafının en büyük apartmanlarının ABDÜLHAK - MfiffitİNNÎSA TÂB-
tıiitfeyle çekme dâmenin ey servi serbülend yükseldiği bir bölge olmuştur. Bu adacığı Şe- HAN'—- (B.: Tarhan, Abdülhak-Mihrünnîsa)*
taşları da bu arada sökülmüştür. Bu satırların Düşdü asaya gîşei iıier içre derd ile
yazıldığı sırada çeşmenin kemer izini hidmuhtar, Lâmartin ve Recebpaşa caddele- -ABDÜLHAK MOIXA (Hekimbaşı) —
JLâ'liııdeıı ayrı pâreîeyüp kendisini Kand
taşıyan haznesile, gerisinde Limonlu konağın Hâk ol yolunda dem gele şayed ki ey Gani rile Topçu, Aydede ve Tarlabaşı caddeleri Abdülhak-Hâmid Tarhan'm dedesi; gçen
hamamı harabesi duruyordu (Mayıs 1944). Bir gez kadem basub ide sen zari behremend satranç tahtası şeklinde bölmüşlerdir. (B. : asrın birinci yarısında îstanbulun seçkin
Bibi. : REK, Gezi notu. Bibi. : Faik Reşad, Eslâf. Sehitmuhtarbey ve Kocatepe mahalleleri). şöhretlerinden, ikinci Mahmüd devri
ABDÜLGANt SENlY — Muharrir, mu Abdülhak-CKâmid Caddesine Cumhuriyet ricalinden ilim ve irfan sahibi ve şair bir sima,
ABDÜLGANÎ DERVİŞ — Onaltıncı asır Meydanından girildiğine göre, meydan ile medrese tababetinin son hekimbaşılarından;
başında namlı minyatürcülerden; aslan allim ve idare adamı, 1874 te îstanbulda doğ
du, Karaosman oğullarından Kadı Bekir Sıd* Tarlabaşı Caddesi arasındaki parçası Türkiye-ye bir çok fikir ve ilim adamı
iranlıdır, İstanbula, Yavuz Selim tarafından asfalttır; iki yanı boyunca halk ağzında kübik yetiştirmiş bir aileye mensup olan Divanı
îran . seferi dönüşünde getirilmişti. ki Efendinin torunudur; ilk tahsilini Valide
mektebinde yaptı; o sırada Akâ'da bulunan yapı denilen büyük apartmanlar Hümâyûn Ha-cegâmndan Mehmed Emin
Bibi. : O. N. Ergin, Maarif Tarihi. Şükûhi Efendf-nin oğlu olarak 1786 da
büyük kardeşinin yanına giderek rüşdiye tah sıralanmıştır, yaya kaldırımları gayet geniş,
ABBÜLGANl EFENDi — Onaltıncı a-sır silini de orada bitirdi; Aka orman vergi ka asıl cadde de dört araba rahat geçebilecek îstanbulda doğdu, ilk tahsilini hususî olarak
ulemasından ve şair; aslı Bolunun Gerede leminde kâtiplik ettikten sonra îstanbula dö kadar geniştir. Tarlabaşı caddesi gördükten sonra ailesinin an'anesine uyarak
kazasmdandır. îlk tahsilini memleketinde nerek Mektebi Mülkiyeye girdi, bu yüksek kavşağından öte paket taşı döşelidir. Aydede medreseye girdi, ve yine ayni an'anenin tesiri
gördükten sonra îstanbula gelmiş, mektebden diploma alarak Selanik Vilâyeti Caddesi kavşağında semtin işlek yollarından ile ana babası Hekimbaşı Hayrullah Efendi ve
Şeyhülislâm Civizade Mehmed Efendiye Maiyet Memurluğuna tayin edildi; Selânikte biri olan Taksim caddesi, Abdülhak-Hâmid büyük kardeşi Mustafa Behçet Efendi gibi
mülâzemet etmiş, Bursada Ferhadiye, bir taraftan da Feyziye Mektebinde Muallim Caddesinin sol yanım mümas olarak sıyırır medrese yo-liyle tıp tahsili yaptı, îlk vazifesi
Eimîrsultan, Çen-dik ve Hançeriye lik, hattâ bir ara da Selanik Hukuk Mektebin ve burada teşekkül eden altı yol ağzı Topkapı Sarayı Enderun gilmanları ve harem
medreselerinde müderrislik etmiş, 1568 (H. de Müdürlük yaptı. İstanbula, Hariciye. Ne alanımsı bir açıklık vücu-de getirir, fakat, hekimliğidir; 1827 de Asakiri Hassa
976) de îstanbulda Mustafa-, paşa zareti Şifre Müdürü olarak döndü, bir müd Taksim Caddesi hemen oldukça meyilli bir Başhekimi oldu; 1833 de Hekimbaşı ve ayni
medresesine tayin edilmiş, az sonra îs- det de bu Nezaretin müsteşarlığında bulun yokuş halinde inmeğe başlar, Abdülhak- zamanda "Mektebi Tıbbıyei Âdliyei Şâ,hane"
raihansultan medresesi müderrisliği payesine, du. ' . Hâmid Caddesi ise, sed üzerinde kalır; öyle Nazırı tayin edildi. 1836 da gözden düşerek
1570 (H, 978) de Sahn müderrisliğine, 1573 ki bu altı yol kavşağından ötede Abdülhak- azledildi ise de üç yıl sonra ikinci defa olarak
İstanbul Matbuat Âlemine 1889 da, A-
(/H, 981) de Ayasofya ve nihayet Süley-maniye Hâmid Caddesinin sol kenarı boyunca bina He-kim'başı oldu, bu sefer bu vazifede 1845 e
kâ'dan yazıp gönderdiği makalelerle ayak
müderrisliğine tayin olunmuştur. 1515 (H. 983) yoktur, yayakaldmmınm gerisinde dik bir kadar kaldı. 1847 de Meclisi Maarif Reisliğine
atmış olan Abdülgani Seniy, otuz iki yıl süren
de Şam, 1576 (H. 984) da Mısır Kadısı olmuş, uçurum teşkil eden sed boyunca bir demir ve ayni yıl içinde üçüncü defa olarak
memuriyet hayatında bu ilgisini kesmedi,
buradaki hizmetim doldurup az-, ledilinee parmaklık uzann\ Sağ kenarındaki Hekimbaşılığa tayin edildi, ilmiye mesleğinde
"Hazinei Fünun", "Mecmuai Ebuzziya",
Hacca gitmiş, 1579 (H. 987} ve 1583 (H. 991) apartmanların "da karşı mahalle ve sırtlara 1841 de aldığı Rumeli Kazaskerliği payesine
"malûmat" ve "Musavver istanbul" a ve daha
de iki defa İstanbul Kadısı olmuş, ikinci hâkim bir nezareti vardır; ve büyük şairin kadar yükselmiş, 1852 de kendisine "Reisül-
bir çok mecmua ve günlük gazeteye ilmî,
istanbul Kadılığında, Anadolu Kazaskerliğine ule-mâ" unvanı verilmişti. Bir yıl sonra da
felsefî ve içtimaî etüdler verdi, idarî adını taşıyan bu cadde bu manzarasını
terfi etmiş, 1585 (H. 994) te ikinci defa olarak 1853 de 67 yaşında olarak Bebek'teki
aksaklıkları teşrih ve tenkid eden kıymetli muhafaza ederek sağa doğru bir kavis çizip
Mısır kadısı tayin edilmiş, bir yıl sonra yalısında ölmüştür: kabri
makaleler yazdı; Arabcayı ana dili kadar Cumhuriyet Caddesine kavuşur.
ma'zulen îstanbula dönerken hastalanmış ve ikinci Maiımud türbesi Abdülîıak Molla
bilen bu mütefekkir muharririn bir çok Lüsiyen Abdülhak-Hâmid Tarhan
Bursaya yakın bir yerde ölmüş, Bursada
arabca makaleleri de arab memleketlerinde anlatır: mezar-lığındadır. (Reste: H. çiz»r)
Zeyniye zaviyesine gömülmüştür. Ab-dülgani
çıkan gazetelerde okundu. Abdüuhak-Hâmidin adı evvelâ îstanbulun •ikinci Mahmudun Rami kışlasında
Efendi her okuduğu esere kendi düşüncelerini
kaydetmek itiyadında olan ulemadandı; bu Bu satırların yazıldığı sırada yetmiş bir ileride imâr edilecek kenar teneke oturduğu zamana ait günlük bir hâtıra
arada "Tecrid" şerhine yazdığı haşiyelerle yaslarında bulunan Abdülgani Seniy, kendi mahalleleri arasından geçen bir yola konulur defterine sonradan "Tarihi Liva" adını
"Beyzavî" tefsirine yazdığı ta'likle-rin §ok köşesinde ilmî tetebbüleri, telif ve tercümele- ve levhası da asılır. Adım taşıyacak caddenin vermiştir ki bu defterin aslı istanbul
kıymetli olduğu söylenir. Şam Kadılığında rile meşgul idi (1944). yeni asılmış levhasiyle beraber bir resmini Üniversitesi kütüpha-nesindedîr. (B.: Rami
bulunurken oraların tarihine dair bir eser Münir Süleyman Çapanoğlu gören Şai-riâzam: "(Adımın İstanbul denilen Kışlası; Tarihi Liva).
kaleme alıp Padişaha takdim ettiği rivayet CADDESİ — Be- kâşanede nasibi, — burada üstadın kullandığı
edilir. . yoğlu kazasının Taksim Nahiyesinde îstan- kelimeyi değiştirmek lâzımdır — bir
bulun yeni caddelerinden biridir. kömürlükte oturmak imiş!." diye acı acı
Aşağıdaki gazel, şiir ile de uğraşan >Âb- güler. Bu ağır tenkit üzerine, Abdülhak-
Cumhuriyet (Taksim) meydanı ile
Cumhuriyet Cad- OSâmid adım taşıyacak o-lan bir caddenin
istikbaldeki şerefli durumundan ziyade
ihtiyar sairi hoşnut etmek
ABDÜIJHAKMOLLA SOKAĞI ANSİKLOPEDİSİ — 85 ABDÜLHAUK EFENDİ
— 84 —
Büyük kardeşi Mustafa Behçet Efen- Mareşal Moltke Şark hâtıralarının 1836 neva suratlı, frijider kılıklı zevksiz yalı
kul bahçesinin önünde ve Abdülhakmolla
di'nin ölümiyle yarı kalmış olan "Hezar yılına ait notları arasında Bebek'i nedir?..
sokağı üstünde de kilisenin hayratından
Esrar" adındaki eserini 850 inci maddeden tasvir /-derken.bu yalıdan da bahseder : Bibi. : M. Ziya, İstanbul ve Boğaziçi, II; S. M.
büyük bir meydan çeşmesi vardır; çeşme,
itibaren tamamlamağa savaşmış, fakat kendi "Bebekte güzel çınar ağaçlan altında Alus, Not; Bostancı başı defteri.
sağ elinde kılıç, sol elinde bir küre taşıyan ve
ömrü de bitirmeğe vefa etmemişti; bu eser Hünkârın bir köşkü, zarif bir cami ve büyük ' ABBÜLHAK-NASUHl BEY —
göğsüne büyük bir salib resmedilmiş olan
ancak Abdülhak Molla'nın oğlu hekim ve zevatın, ezcümle muhibbim Hekimbaşısımn Hekimbaşı Abdülhak Mollanın torunu,
kanadlı bir melek tasvirinin altında 1856
müverrih Hayrullah Efendi tarafından yalısı vardır. Muhibbim gerçi bütün etibba- • Müverrih Hayrullah Efendinin oğlu ve
tarihim taşımaktadır. Bugün suyu kesilmiş
bitirilmiş ve 1866 da basılmıştır. nın başı ise de tababeti katiyyen tahsil Abdülhak Hâ-mid'in büyük kardeşi, Osmanlı
ve teknesi kırılmış bir haldedir; suyu
Abdülhak Molla'nın hekimbaşısı etmemiştir. Müşarünile3?hin gayet mebzul İmparatorluğunun sorı devri ricalinden. 1836
rivayetlere göre gerideki bayırlarda bulunan
bulunduğu ikinci Malıimı dün ölümiyle biten güllerle dolu harikulade lâtif bir bahçesi (1252) da îstanbulda doğdu, ilk tahsilini
bir kaynaktan gelirmiş. Abdülhakmolla
hastalığı üzerindeki tıbbî müşahede notları da vardır. Bahçe, dağın uzunluğundaki etekte îstanbulda, yüksek tahsilini Pariste gördü.
sokağı buradan 6-te birden daralır ve iki
"Ruzname" adını taşır; basılmamıştır, sedler üzerindedir. Oradan servi ağaçlıklı bir Mensup olduğu ailenin an'anesine uyarak
çatala ayrılır, biri sekiz on basamak ile
baskısı da sadece bir tarih vesikası olarak mezarlıktan geçilip benim başlıca gezinti ilmiyeye intisap etti ise de 1854 (1271) de
Boyalıköşk sokağına kavuşur; öbürü doksan
lüzumludur denilebilir. yerim olan eski bir kaleye kadar çıkılır." henüz on dokuz yaşlarında iken binbaşılık
derecelik bir zaviye ile kırılarak iç
Şöhretini edebî ve siyasî mahfillerde yap- ' mış Moltkenin de kaydettiği gibi tabipliği rütbesi ihsan olunarak o zamanın tâbirile-
Arnavudköyüne doğru ve Boyalıköşk
olan Molla, hekimbagılık sânına lâyık tıbbî bir macun, şurup ve merhem nevinden bazı '"silki celîli askerî" ye geçti; 1858 (1273) de
sokağına muvazi olarak uzanır; ve evleri l
eser bırakamamıştı; fakat salgın hastalıklara şeyler hazırlamaktan ileri geçmiyen Kaymakam rütbesi-le Erkânı Harbiye
den başlıyarak yeni bir seri numara taşır, bu
karşı karantina teşkilâtının kurulması ve Abdülhak Mollanın bu yalıdaki sınıfına girdi; iki yıl sonra Mülkiye
bakımdan Arnavudköyünde bu isimde iki
mecburî çiçek aşısı gibi imparatorluğun sağlık eczahanesinin üstünde: hizmetine alınarak Babıâli tercüme kalemine,
sokak var demek daha doğrudur. Abdül-
işleri üzerinde çalışmıştı. Mektebi Tıbbiyede Ne aransa bulunur derde devadan gayri 1867 (1284) de Dîvanı Muhake-matı Maliye,
hakmolla sokağının bu kısmı, tereddütsüz
teşrih derslerinin ölüler üzerinde gösterilmesi levhası asılı imiş. Abdülhak Molla 1853 te bu 1869 (1286) da Meclisi Kebîri Maarif
pitoresk bir yoldur. Kaba taş döşeli ve
için lâzım gelen izin fermanını da, mutaassıp yalıda ölmüştür. âzalığına; 1871 (1288) de Rumeli Demiryolları
bozuktur; sol yanı Arnavudköy deresi
kütlenin ağır hücumlarına ehemmiyet Komiserliğine tayin . edildi; 1877 (1294) de
vadisine ve karşı sırtlara bakar. Yol Hekimbaşı yalısında bir ara Mütercim
vermiyerek, hükümdardan o almıştı. Bibi. : Askerî Nakliyat Komisyonu Reisliği ile
ağızmdaki üçer dörder katlı üç dört ev Rüştü Paşa oturmuştu; ki, Abdülâzizin hal'-
İnönü Ansiklopedisi. Edirneye gitti, dönüşünde Muhacirini Sıhhiye
müstesna, bütün yapılan mütevazı gelirli inde Sadırâzam olan bu zat ile Hüseyin Avni
ABDÜLHAK MOLLA SOKAĞI — Adını Komisyonu Reisi oldu; 1878 (1295) de
ailelerin oturduğu ahşap evlerdir. Bir çokları ve Midhat Paşalarla Şeyhülislâm Hayrullah
ikinci Mahmudun Hekimbaşısmdan almıştır. Şehremaneti Âzalığına, 1878 (1296) da
da eski kagir yapı temeller üzerine inşa Efendi arasında gizli toplantılara şahne
Boğaziçinde Arnavudköyünün spkakların- Şehremaneti Meclis Reisliğine getirildi. 1880
edilmiştir, ki yolun bayır tarafına düşen sağ olmuştu. Bilâhare müverrih Cevdet Paşaya
dandır, bu köyün de en uzun yoludur; bir başı, . (1298) den 1891 (1309) e kadar içel, Lâzistan,
kolu boyunca bir takım kagir yapı geçen bu tarihî yalının bir odasına 1895 de bu
Arnavudköy - -Kuruçeşme caddesinden yine içel, Beyrut, tekrar İçel, Canik
harabeleri, kemer parçaları, tonos kemerli âlim devlet adamının ölüm döşeği serilmişti.
gerideki sırta tırmanan Takkaci sokağı Mutasarrıflıkları ve Mamûretülaziz Valiliği
dehlizler ve taş merdivenler de görülür. Cevdet Paşanın ölümünden sonra Hekimbaşı
üzerindedir ; öbür başı da iç Arnavudköyünde ile taşrada dolaştı, Türkiyenîn Tahran Sefiri
Sekenesi, bilhassa gerilere doğru yalısını, kıymetli san'atkârmıız Pâhire Fer-
terkos çeşrnesindedir; Dubaracı sokağı, oldu, 1892 - 1894 (1310 -1312.) yıllarında
ekseriyetle Rumdur. Bu sokakta, terkos san'ın babası Mabeyinci Faik Bey aldı. Yalı,
Beyazgül sokağı, Satışmeydam sokağı ve Adana ve Beyrut valisi, 1896 (1314) da
çeşmesine doğru giderken sol kolda görünen eski simasını tamamen değiştirerek tecdiden
Arnavudköy Dere sokağı ile birer dörtyol Bulgaristan Komiseri oldu, iki yıl sonra
birer katlı kulübe azmanı evçeğizler, aslında, tamir edildi. Sermed Muhtar Alûs,
ağızı yaparak. kesişirler. (B.: Arnavudköy). azledilerek ikinci defa olarak Tahran Sefiri,
aşağıdaki Arnavudköy deresi sokağı "Mabeyinci Faik Beyin Bebekteki yalısı"
Takkeci sokağı kavşağı başından Meşrutiyet inkılâbından
üzerinde bulunan üçer dörder katlı evlerin başlığı altındaki bir makalesinde, kendine has
girildiğine göre, bu sokak ile Dubaracı ve sonra da ayan asası AbdliUıak-RTanhi Bey
üst katlarıdır.
Beyazgül sokakları arasındaki kısmı iki Bibi. : REK, Gezi notu.
şirinliği inkâr edilemiyen laubali bir eda ile tayin edildi. 13 Şubat (Kesini: H, Çizer)
araba rahat rahat geçebilecek kadar geniş, iki bu yalıdaki saz ve mehtab âlemlerinden 1912 (19 Safer 1330). de vefat ederek Sultan
ABDÜLHAK MOLLA YALISI — bahsediyor; ve yazısının bir yerinde sözü,
kenarı yaya kaldırımlı, kaba taş döşeli ve Mahmud türbesine defnedildi.
Bebekte vapur iskelesi karşısında, Hekimbaşı yalısının yerindeki bugünkü beton
bozukça bir yoldur. Evleri iki üç tanesi Bibi. : Nevsâli Osmanî
Boğaziçinin tarihî yalılarından idi, bugün yapılara getiriyor:
müstesna, ü-çer dörder katlı ahşap yapılardır, yerinde apartman yavrusu beton yapılar ABDÜLHALlK EFENDi'— Onyedinci
sekenesi de hali vakti yerinde Rum "Bebek koyunun sabah sisleri içinde asır sonlarında yaşamış ulemadan ve
vardır. ölgün sulara akisleri uzanan, ortalık
aileleridir. Fakat Beyazgül sokağı Bu yalı Abdülhak Mollaya kardeşi çiçekçilerdendir ; tohumdan iki nâdîde zerrin
kavşağından öte manzara hemen değişiverir, kararırken selâmlığın aydınlıklar dolu yetiştirmiştir, bunlardan "Imamülezhar"
Hekimbaşı Behçet Efendiden kalmıştı; ikinci pencerelerinden kadeh şakırtıları, çatal tabak
Abdülhakmolla sokağı kulübe azmanı ahşap adile
Mahnıud zamanında Yeniçeri ocağının tıkırtıları, anason kokuları, keman, kanun,
evler, mezbelelik olmuş arsalar arasından
kaldırılmasından evvel tanzim edilmiş tanbur taksimleri, mededler, el'amanlar
geçer ve gittikçe genişli-yerek meydanımsı
Bostancı-. başı defterlerindeki kayda göre, taşan, halayık odalarından körüklü Çerkeş
bir hal alır, burada sağda Arnavudköy
Boğazın, Bebek kasrı ile Kayalar arasındaki çalgılarının gıy-gıylatı, kahve ocaklarından
Taksiarhis Rum kilisesi, solda bahçe içinde
bu parçasına o zamanlar kibar ulemanın bağlama zımbırtıları, inek ahırlarından bile
ahşap Rum ilkokulu va'rdır; o-
yalıları sıralanmıştı. Hekimbşı yalısı da kaval sesleri duyulan o keyf ehli yalı nerede?..
Şeyhülislâm Esad Efendi zade Şerif Efendi Şimdiki soğuk
yahsile Dürrizade Ata Molla torunu Nuri
Molla yalısı arasında idi.
ABDÜkHALİM ABI5ÜLKALÎM
• 86
tescil edilen çiçeğin tohumunu devrinin en Mehmed Dedenin yetiştirmesi olarak, si üzerine saray hocalığını büyük oğlu ğa ancak camilerde vaaz dinlemek üzere
namlı çiçekçilerinden Karanfile! Mustafa E- Mehmed Said Efendiye terk, etti ise de, bir yıl -çıkan ve hemen her gün kadınlı erkekli bazı
devrinin seçkin hattatlarından sayılır.
fendiden almıştı. Abdülhalik Efendi 1698 (H. sonra Said Efendinin taundan ölümile, bir akrabaları tarafından ziyaret edilip yoklanan
Abdülhalim Efendi devrinin namlı çiçek
1110) den sonra ölmüştür. kadirşinaslık eseri olarak hocalık maaşı tekrar âbide ve zahide Bahriye teyzenin esrarı, bir
meraklılarındandı. Tescil edilmiş lâlelerden
Bibi. : Ufoeydullalı, Tezkire! sükûfecıyan.
mor fitilli sisli "Hadenıginâz" ı tohumundan kendisine bağlandı, müderrislik payesi de gün, sabıkalı bir esrarkeşin metresile beraber
ABDÜLHALlM EFENDi (Ahimde) — elde etmiş; mor fitilli koyu haşhaşı "Dilrüba", Musilei Süleymaniyeye çıkarıldı. onun odasında yakalanması üzerine
Onyedinci asrın en namlı ulemasından ve mor fitilli mora yakın koyu leylâkı "Rif'ati- iki.yıl kadar süren hastalığında dili öğrenilmişti.
Nakşibendî şeyhlerinden; Ahizade Mehmed gülşen", mor fitilli sisli beyaz "Sûzenisîm", ancak ismi Celâl'i söyliyebilecek kadar Medrese teşkilâtında Şeyhülislâm Hayri
Efendinin oğlu, Dördüncü Murad tarafından sarı fitilli elmasî "Feyzihalîm", sarı fitilli a- açılmıştı ki 1758 (H. 1172) de öldü. Kabri Beyin devrinde yapılan ıslahattan evvel,
idam ettirilen Şeyhflişlâm Hüseyin Efendinin çık gülpembe "Mâyeinâz", mor fitilli güveB- Eyyub'-dadır. softaların çoğu askerlik kur'ası kaçağı okur
kardeşi; 1555 (963f de doğdu; ilk feyzini, le beyaz karışık "Memduh" ve mor fitilli gü- Hocası Üstad Mehmed Rasimin ölümüne yazmaz yobazlardı, Katrancılı Hafız. Pomak
babasının Edirne Kadılığı sırasında, ki henüz vez "Mâyeükbal" de ilk defa kendisinde şu güzel tarihi söylemişti: Mustafa adında bir zat anlatır; on beş on altı.
on beş yaşlarında idi. Edirne medreselerinde çiçeğe gelmişlerdi. Kapısı halkından Hüseyin "Üstadı sâııü zeman göcdü" dedim tarihi tam yaşlarında bir genç iken Abdülhalim
Ka-raçelebizade Hüsam Efendi ile Arabzade isminde bir zat da tohumdan mor fitilli Bibi. : Müstakimzâde, Ttmfei hattatta. medresesinde talebe imiş, yazıya heves etmiş,
Ab-dürrauf Efendi ve Hâcegîzade Salih kırmızı bir lâle olan "Nâveki dildûz" u ABDÜLHALÎM MEDRESESİ — bir hokka kalem takımı ile sülüs bir
Molladan aldı, îstanbula geldiğinde de yetiştirmişti. Biıbl. : Hadikatül Cevâmi; Karşısındaki Hoşkadem camiine nisbetle halk "Rabbiyesir" levhası almış, bir gün odasının
Ebussuud Efendinin talebesi oldu ve 1573 Müstakimzâde, Tuh-fei Hikatin; Kâtip Çelebi, ağzında Hoşkadem medresesi de denilir. Bir kapısı önünde serdiği bir kilime oturup hem
(981) de ondan mülâzim oldu; Ibrahimpaşa, Fezlike I. on sekizinci asır yapısıdır. Şehzadebaşı güneşliyor, hem de yazı meşk ediyormuş,
Kasımpaşa, Yeni Alipaşa medreselerinde ABDÜLHALlM EFENDi (Hamamiza- karakolu yanından Aksaraya inen Selimpaşa kendisini gören mü-
müderrislik ederek 1585 (993) de Semaniye de) —Trabzonlu Hamamizade Hasan Ağanın yokuşunun üzerindedir. Kapısmnı üzerindeki
müderrisi oldu; sonra Şehzade ve Üsküdar büyük oğlu, şair ve âlim ihsan Hamamıoğlu- arapça manzum tarih kitabesinin tarih beyti:
Valide müderrisi, 1591 (1000) yılında Bursa nun baba dayısıdır. 1808 (H. 1223) de Trab- Tilke dâriin câriihâ Umul cemi!
Kadısı, 1592 (1001) de Edirne Kadısı, 1595 zonda doğdu, memleketinde bir miktar olup ebced hesabile Hicrî
(1004) de istanbul Kadısı, bir sene sonra okuduktan sonra gençliğinde tahsil ve ticaret 1119 (1707) yılına
Anadolu Kazaskeri, 1601 (1010) de Rumeli i-çin îstanbula geldi; daha evvel îstanbulda karşılıktır.
Kazaskeri tayin edildi; bir yıl sonra da yerleşmiş bulunan deniz ticaretüe meşgul Bugün harap bir
tekaüt edilerek 1604 (1013) de şîripeneeden dayısı Kozlucalızade Hacı İsmail Efendiye, haldedir. Odalarının ahşap
öldü; kardeşi Hüseyin Efendinin Istanbulda Sü-leymaniyede Samanyiyen camii civarındaki döşemeleri çökmüş, bir
babaocakları karşısında yaptırttığı Çukur e-vinde damad oldu. kısmının. ise büsbütün
Medrese kabristanına defnedildi. Kozlucalızade ismail Efendi öldükten sökülüp kaldırılmıştır.
Hâşimî'nin: sonra Hamamîzade kalan işleri ve gemileri Birkaç odasile
Oinan ola, Afaisade Efendinin e&yî dershanesinde ve müderris
arttırarak îstanbuluıı büyük
Ve Salikî'nin: armatörlerinden biri, Hayriye tüccarları odasında dar gelirli birkaç
Kıldı aami adem AMzade arasında parlak bir şöhret oldu. Hayatıınn aile sığınmış
Mısraları ölümüne tarihtir. Kendisinden sonlarına doğru büyük bir kaza neticesinde bulunmaktadır; Bina esaslı
"Ulemayı Rumun serbülendi" diye bahseden servetinin mühim bir kısmını kaybetti. bir tamir görebilecek
Kâtip Çeiebi'nm kaydına göre sohbeti zengin Karacaahmedde Trabzonluların topluca durumdadır; bu takdirde, ev
bir zat idi; Kazaskerlikleri zamanında iffet mezarlığındaki kabrinin, kitabesi şöyledir: buhranı çeken büyük
ve istikameti methedilir, Kadıların kıdem ve "Hayriye tüccarından Trabzonlu Hamamizade şehirde en az otuz a-ile
haklarını, hallerini arzetmiye ihtiyaç merhum Abdülhalim E-fendinin ruhuna sağlam ve temiz bir çatı
göstermeden korumuştur. Her okuduğu kitaba Rızaenlillâh Fatiha. Sene altında yerleştirilmiş olur.
kendi mütalâasını yazmak itiyadında idî ki, 1298 (1881)". Dokuz on yıl kadar evvel,
bu notlar, ilmî kudretinin delilleri olarak Bibi. : Hamamîzade îhsan. Not. ABDÜLBAIlM Şehzade, Fatih ve Aksaray
gösterilir; ayrıca Molla Câmî'nin "Şevahidül HASlB EFENDi — On-sekizinci asır hattat, semtlerinin ayak takımı
nü-büvve" tercümesi ile "Hidaye" ye hafız ve hoealarından-dır. Hüsnühattı hovardaları arasında
güzelbir şerhi vardır; ara sıra, Hilmi mahlası devrinin tanınmış hattatlarından biri olan büyük bir şöhreti olan
ile: Hâşimîzade Şeyyid Abdullah Efendi ile Hoca Şişman Bahriye de bir ara
Cami mey nâyimi itti şikest Mehmed Rasim Efendiden öğrendi; devrinin Abdülhalim medresesinde
Meclisimiz bastı ayak nayibi oturmuştu; seccadesi
tanınmış müderrislerinden Abdülkerim Efendi
beytinin bu sahadaki kıymetinin derecesine pencere önünde serili, bir
ile yine Hoca Mehmed Ra-simden Arabca ve 2 1 0 a •* & S -İO 12 14 16 "l a 20
örnek olabileceği şiirler de yazmıştır. ayak sesi işitti mi namaza Abdülbalim Medresesi (Kroki-p!an: Ferzan Baydar)
Farsça tahsil etti, mfider-ris oldu; babasının
Sülüs ve nesihte Şükrü Halifemde Pir dururdu; soka-
yerine Sarayi Hümayun gilmanlanna hoca
tayin edildi; bir felç darbe-
ı
ABDÜLHALİM MEMDUH İSTANBUL AJBDÜİLHAUM MEMEDUH
ANŞÜCLOPEDÎSÎ 80
derris efendi yanma ittiham eden bir duvar beyannamesi rin üstünde büzüle büzüle donmamağa çalışan
Kemal, Peyam'm haftalık edebî ilâvelerinde
hiddetinden köpük müsveddesi hazırladılar. Fakat içlerinden bu şefkatli kadına sürgün arkadaşlarından
saçarak gelmiş, çocuğun "Ömrüm" adı altında neşrettiği bir kısım
hâtıralarında onu şöylece tasvir ve tahlil eder: izmirli Ta-hir Kenanın jurnali ile tevkif Tevfik Nevzad acı bir kahkaha atarak:
elinden hokkayı, kalemi, edildiler, beyanname müsveddesi Abdülhalim "Valide!. Oğlunuzun mürüvvetini
kâğıdı kaptığı gibi dama "Bir garibei hilkat idi, sırf gösteriş için
elinden geleni yapardı; daima herkesi Memduhun ü-zerinde çıktı. Uzun görüyorsunuz! Padişaha dua ediniz!."
fırlatmış: "Buraya böyle istintaklardan sonra her biri bir tarafa sürgün demişti.
şeyler girmez!.." diye harikulade hareketlerle mebhut kılmak
edildi, bu arada jurnalci Tahir Kenan Fîzana, Bitlis günlerinden bahsederken diğer bir
bağırmış. Galiba Pomak Ali Kemal Halebe. Abdülhalim Memduh da sürgün arkadaşı, Tokadîzade Sekib de şu
Mustafa da bu vak'a ü- AbdiUualim Medresesi (Kesid tesirn: Ferzan Baydîar)
Konyaya gönderildi ve ayni günde bir Rus satırları yazar:
zerine oradan Veznecilerde Kuyucu Mıırad isterdi, ve garip o ki, kılardı. Halbuki "Memduh, zaten pek bedbin ve pek fena
vapuruna bindirilerek yola çıkarıldılar. Mersin
Paşa medresesine kaçmış... hakikatte öyle harikulade istidada malik bir halde bulunduğu için hepimizden ziyade
yolile Konyaya giden Abdülhalim Memduh'un
Bibi. : REK, Gezi notu. değildi. Evvelâ Muallim Naci'ye fevkalhad müteessirdi. Fakat yine gülmek,
menfası oradan İz-mire, Izmirden Bitlise,
ABDÜIlIAllM MEMDUH — ikinci Ab- bir adavet tutturdu, hattâ bir kere -Arab güldürmekten geçemezdi. Iran, Efgan
Bitlisten tekrar Izmi-re tahvil edildi ve
dülhamid istibdadının en şiddetli devrinde îs- harfleriîe yazılan muallim kelimesindeki ayın tarikiyle Mısıra kaçmağa karar vermiş, ne
tanbuluıı ateşli hürriyetperver gençlerinden, nihayet Izmirden Avrupaya kaçtı. Fahri Bey
harfinin üstüne bir nokta koyarak- "Muglim suretle hareket e-deceğimizi müzakereye
şair bir hukuk, talebesidir; Ahmed Rasim, çok adında hamiyetli zengin bir arkadaşının
Efendi" diye mecnunâne bir mektup bile başlamış idik. Nevzad, Doktor, ben bir gün
canlı bir portresini şöyle çizer: "Zayıf, sivri yardımı ile îngilterenin cenup sahillerinde
yazdı; sonra Abdülhak-Hâ-mid'e çılgıncasına yine bu iş için konuşurken yanımıza Memduh
bir kafa, sivri bir yüze çizilmiş siyah ve gayri yerleşti ve orada öldü. Şair olarak parlak bir
bir muhabbet izharına kalkıştı. Cihanın geldi. İran tarikiyle kaçmak istediğimizi
mütenazır iki kaş, isterse şehlâlaşır bir çift istikbal vâdediyordu. Namık Kemalin ölümü
aleyhinde .bulunur, âlemi zemmeder, önüne anlayınca kendisine mahsus tavır ile, "Allah
göz, sivri uzunca bir burundan mürekkep o-lan üzerine yazdığı bir mersiye, o devrin
gelenin mübalâğa ile taklidini yapardı. Fakat askına o yolu bırakınız. Sultan Hamid, Şah
bu sima üzerine kalıpsız, püsküllü ekseriya hürriyetperver gençleri tarafından ez-.
hoşsohbetdi, her meclisi şen-lendirirdi. Hıfzı Hazretlerine on beş lira ikraz eder, bizi alır"
tablasi etrafında seyyahı bîârâm bir fes ' berlenmiş, gözyaşlarile okunurdu:
lisan nedir, bilmezdi; bilmediğine göre de o diyerek mağmum çehrelerimizi güldürmüstü.
geçirerek endamı nahifine düğmelerinden biri Kuyûdi zulmü çak itmekiçin zencirbend oldun
devir için mücessem tehlike idi. Alenen: Fakat her zalimin boynunda müdhiş bir kemend Aziz komşumuz ve hemdinimiz olan Iraniler
veya ikisi eksik herhangi renkte olursa olsun BU halkın mülkünü seyret faarabâbad lazımsa,
bir ceket, yine onun gibi iliklenmesi tam
oldun de o zaman müs-tebid bir hükümdarın elinde,
Bu mülkün halikini söylet sana feryad lazımsa.. Hakikat sahibinden varsa, sayan pesend oldun
olmıyan bir yelek, bazan paçalarından biri, kanlı, müstek-reh bir mutlakıyetin tesirinde
gibi beyitler okurdu; Padişahtan en ufak Vatan hoşnud senden hâzır ol bezmi mükâfata.
inliyordu."
bazan ikisi potininin koncuna binmiş bir pan- zabıta memuruna varınca istihfaf ederdi. Kopardım mevtini duydukta bir feryadı hürriyet
talon giydirerek koltuğuna behemehal Rous- Heman etrafa bakdım irmedi imdadı hürriyet ölümü üzerine Şair Eşref şu tarih kıt'a-
Bir gün Tepebaşı bahçesinde arkadaşlarla sını yazmıştı:
seau'nun Confession'u ile Contrat Social'ini Yetim oldu bu mülk ey eşrefi evlâdı hürriyet
oturuyorduk, bando Sultan Hamid'in marşını Vatan hoşnud senden hâzır ol bezmi mükâfata. Dinleyin şimdi biraz da menkabe Memduh içün
veya Voltaire'den ciltli ciltsiz bir iki kitap, bir çalmağa başladı; Memduh da kurşun kalemi
Millî kütüphanemizin büyük Vakıa ye'sü füturun hame bîdermanıdır
çok evrakı fersudenin huruç ve duhulüne da- ile masanın mermerine şu beyiti yazdı: Sormayın dahilde merhumun ikametgâhını
yanamıyarak iler tutar yeri kalmadığı için kütüklerinden olan "Son Asır Türk Şairleri"
Milletin vâesefâ son demin ihbar ider Marşının Habsii nefyin daimî suretle bir mihmanıdır
yerme başka renk astardan dikilmiş torbarası sem'a gelen . . . . gibi murdar seai!.. nde Abdül-halim Memduh hakkında zengin Sürgün olmak üzre bîçare vatanda muttasıl Bir
cebine de risale, gazete, yanlı yazısız kâğıt, notlar toplanmıştır : takım jurnal nivisin mazharı bühtanıdır Son
Gülmeğe başladık, lâkin korkaklar zemanîarda firar etti vatandan harice Çünkü
pek aceleye gelecek olursanız mendil, .para aramızdan sıvıştılar, gittiler. Abdülhalim Şairin doğum tarihi, kendisi tarafından
menfiyen seyahat eskiden idmanıdır Kâinata az
çantası yahut elinize ne geçerse doldurunuz, bu Memduh hakikatte ciddî bir çalışma yazılmış bir kıt'ada Hicrî 1283 (1866) olarak gelir öyle nedimü nüktedan Her zarafet
vücudu biraz da yan-piri yürütürken bilmezdi, havaiyattan, nümayişten öyle tesbit edilmiştir: bezminin bir nıurgi hoş elhâmdır Bahsederdi
bakışlarına gelip geçenlerle istihza eder bir mesaiye vakit de bulamazdı". Seksen üç şali rebiinde gelip girdiği meclislere şevku sürür Sohbeti şîrîninin
tarzı in'itaf veriniz, kendisini görmediniz ise Aleme, dehrl görür görmez ben hâlâ gönül hayranıdır Gölgede kor meclis
Abdülhalim Memduhun Ali Kemal ve Geçti mihnetle rebii ömrüm
bile yevmi kıyamette teşhisi hususunda güçlük aralıkta eski Haşmeti Hasmını hecveylemekte
diğer arkadaşlarile hürriyetten, inkılâptan, Sürmedim zevkini gam çekmekten asrının Hassanı di r Rihlet etti, galiba sultanı
çekmezsiniz."
ihtilâlden bahsetmek için toplandıkları yer, Abdülhalim Memduhun babası 1890 da istikbal içün Çünkü ömrü padişahînin de son
Gençliğinde Abdülhalim Memduhun en
Be-yoğîundia Nikelinin gazinosuydu. Bir ara, Hakkâri mutasarrıfı iken ölen Ali Ragıb Bey avamdır Etti Folkeston tarikile azimet cennete
istanbul halkını Abdüîhamid'e karşı Şübhesiz gurbette Hakkın mazharı gufranıdır Bir
Abdülhalim Memduh adında bir asttır;' Abdülhalim Memduh'un en bilenden eyledim tahkik metrukâtını Bir kınk
(Besim : H. Çizer) ayaklandıracak gizli bir cemiyet kurmağa yakın dostlarından Süleyman Nazif, anası hame, fakirin servetü samanıdır işbu tarihi
kalktılar; hattâ Padişahı Midhat Paşanın hakkında: "Gayet zarif, zevki edebîsi kıraet eyliyen ihvandan Maksadım merhum içün
yakın arkadaşlarından olmuş bulunan Ali
katili olarak mükemmel, ve oğlu gibi müstehzi ve mukallid bir fatiha ihsanıdır Ben daha çok söylemek
isterdim ey Eşref fakat Susmağa mecbur eden
bir kadın idi." diyor; oğlunun sürgün kafiyenin fıkdanıdır "Kabri" hariçte kalınca
hayatında yanından bir an ayrılmamıştı. söyledim tarihini "Şahidi hürriyetin Memduh Bey
Süleyman Nazif'in anlattığı şu fıkra lâtif kurbanıdır" 1323
olduğu, kadar hazindir: Abdülhalim Memduh'un nâ'şı, Nazlı
Bitlis yolunda dağların birinde boğucu Hanım adında Mısırlı hayırsever bir kadın
bir kar fırtınasına tutulmuşlar, bindiği este- tara-
ABBÜLHALlMMEM'DUH SOKAĞI ANSİKLOPEDİSİ ABDÜLHAMÎB I.
fından Tunusa getirtilmiş, hayatında, bir a-ra gömüldü. O sırada yüzün kara olmaya" diye iki gözlerinden, kai Şerif odasına teşrif buyurursunuz,
Tunusta kendilerinde misafir bulunduğu sırada Şehzade Mahmud'un. yanaklarına yaşlar dökülerek dışarıya doğru dedikten sonra kadîm âdet üzere Sultan
pek beğendiği bir tepeye gömdürül-müştür. (İkinci Mahmud) yürüdükte harekete mecali olmadığından Selimi a-lıp Şimşirliğe bakan köşke
Nazlı Hanım, bir müddet sonra şairin anasını Çuhadarı bulunan Kahvecibaşı Bihzadzade Mustafa Ağa ile Ber- geldiklerinde odanın kapısını açarak: —
da Tunus'a getirtmiş ve bu şefkatli anaya da, Şehri İsmail Efendi berbaşı Mustafa Ağa koltuklarına girerek a- Buyurun Efendim! diye içeriye girdiler, nâşın
oğlunun yanına gömülmek saadeti nasip bu Hükümdarın ğır ağır Şimşirliğe nazır köşke gelüp henüz üzerindeki örtüyü a-çınca Sultan Selime bir
olmuştur. Mahmud Kemal İnal'ın "Son . Asır ölümünü kaleme oturmuşlardı ki Serdarıekrem Koca Yusuf korku ve dehşet geldi, geri dönmek istedi,
Türk Şairleri" nden nakledilen aşağıdaki şiir, aldığı tarihçede Paça, tarafından Kaymakam Salih Paşaya İdris Ağa nutka gelüp: — Ey Padişah! Bu ölü
Abdülhalim Memduh'tan en güzel örneklerdir : tafsilâtiyle şöylece gelüp orun da Padişaha göndermiş olduğu amcanız sizden evvel bir hükümdar idi, akıbet
Aceb yârim hangisinden gelecek anlatır: mek- bu gaddar feleğin elinden ecel şerbetini içti,
İki yol var ŞH ovanın yüzünde Beni se.yer sağ Asâkiri îslâmiye-nin perişanlığının kötü efendim, ibret göziyle bak, bu dünya baki
yanımdan gelirse Solda», gelse sevgi yoktur özünde haberleri Serdan-ekrem tarafından ya- Birinci değildir, baki ancak Hü-dadır, gece ve
Böyle dedim niyet tuttum, bekledim Sürü geldi, Sulten AMÜlhamid zıldıkça, içinin ıştıra- (Resim:
kuşlar geçti, gün battı O yolların hiçbirinden gelmedi
gündüz Allahtan korku üzre ol, halka
H. çizer) bı ve etrafın dediko-
Bahtım beni sevgide de aldattı Bibi. : Ahmed merhamet eyle, adaletinin gölige-sinde bütün
dusuyla hastalanmış, ata binip inmeğe iktidarı âlem hoşhal olsun, Allahtan me-ded iste,
Rasim, Edib, muharrir, şair; AH Kemal, ömrüm; M.
K. inal, Son asır türk şairleri, V.
kalmamıştı. Rabbim selâmet versün, buyurun Efendim
Cihan bir hanedir ârâyişi çok
ABBÜLHAÜM MEMDUH SOKAĞI — içine girenin asayişi yok
kulların sizi beklerler, Hırkai Şerife gidelim!
Kadıköy Merkez nahiyesinin Söğütlüeeşme Düşer derviş ise teşvişi nane dedi ve Sultan Selimin koltuğuna girdi".
ile Gazhane arasındaki Kaptanpaşa semti Veger sultan ise, fikri cihâne On beş yıl süren saltanatı, sonu ağır bir
sokaklarındandır, Kurbağalıdere caddesile İşbu iki yüz üç senesi Recebi Şerifinin mağlûbiyete varmış bir harbin doğurduğu sı-
Ahmedrasim sokağı arasındadır (B.: başları olup Sürreihümayûn ihracının vakti î 1 Q

Kaptanpaşa) . Cadde denilecek kadar geniş gelmiş olduğunu kendisine arzettiklerinde Bağçekapısında Birinci Abdülhamid türbesi
kaba taş döşeli, bozukça bir sokaktır. Evleri hastalığından ötürü acele ederek biz bu sene (Plan-kroki : Ferzan Baydar)
birer ikişer katlı küçük ahşap yapılardır. teberrüken bir gün evvel ihraç edelim, dedi.
Kurbağalıdere kavşağının başında bir kasap Ayın onuncu günü Sürrenin çıkması tubu Karakulak Ağa köşke getirdi; Başçuha-
ile bir kahvehane vardır, Gazhane kararlaştırıldığından o gün divan yerine yâni dar Benli Abdullah Ağa telhisi Karakulak'tan
tramvayının son durak yeri de buradadır Kub-bealtı denilen yere geldiler« Ancak, alıp Padişahın eline sundukta nazar buyurup
(1945). hastalığı fazlalaştığından hemen -Sürrei Özi kalesinin ahvaline dair olan yere gelince
Bibi. : REK, Gezi notu. Şerifeyi Sürre Eminine teslim edüp birlikte yürek paralayıcı bir ah edüp fevkalâde bir e-
ABDÜLHAIİM (Üsküdarlı) •— bulunan Şehza- lem ile inledi, Derhal bir şiddetli nüzul isabet
Şemsipaga Voliyerinin sahibi Üsküdarlı ettiğinden Hekimbaşı Gevrekzade Hasan E-
meşhur îrfan Reisin küçük kardeşi,, fendi gelüp nabzını eline alıp: "Efendim Al-
zamanımızın namlı balıkçılarından, Boğaziçi laha emanet bir şey yoktur, fakat bir parça
balıkçılığı ü-zerinde çok derin ve sağlam nezleniz hareket eylemiş" diye nüzulü nezle
ile te'vil ederek teselli vermek istediğinde
bilgisiyle tanınmıştır (B.: îrfan Reis ve
Padişah melûl melûl Hasan Efendinin yüzüne
Şemsipaşa Voliyeri).
Bibi. : Vâsıf Hoca, Not.
bakarak:
ABDÜLHAMÎB I. — Osmanlı — Hasan Efendi âhir hizmetindir,
hanedanının yirmi dokuzuncu Padişahı, güzelce bak, Efendim elinden aldırdın!
istanbul tah-'tında oturan Türk dedikte Hasan Efendi kendini tutamıyarak
hükümdarlarının yirmi,birincisi ; Üçüneü BîriiMa Abüllıamidin tur; huzurdan ağhyarak çıktı, Başçuhadara
Ahmed ile Rebia Sultanın- oğlu, 20 Mart 1725 Tf*
ümitsiz olduğunu söyledi, ve filvaki sabaha
(5 Receb 1137) de doğdu, 21 Ikincikâmm 1774 de Mustafa ve Mahmudun dönmelerine ruhsat karşı tesliminin eylediler."
(8 Zilka'de 1187) de büyük kardeşi Üçüncü verdiler; biz dahi Sultan Mahmud Efendimizi Şehri ismail Efendi İkinci Abdülhamid'-
Mustafadan sonra kırk dokuz yaşında tahta alıp Hırkai Saadet yanındaki Sünnetoda-sına in yerine Hükümdar olan Üçüncü Selimin
geçti; Ruslarla yapılan •muharebede Özi götürdük, îkisi de çocukluk oyunlariyle cülusu münasebetiyle de şu satırları
kalesinin düşman.eline geçtiğini bildiren bir meggul iken Abdülhamid Han evvelâ sarık o- yazıyor:
kâğıdı okurken duyduğu acı ile nüzul isabet dasma teşriflerinde Sultan Mahmudu bir "Kızlar Ağası îdris Ağa seher vakti
ederek 28 Mart 1789 (11 Receb 1203) de 64 kenara çekerek veda suretiyle ağladı ve Haremi Hümayuna gidüp Şehzade Sultan
yaşında öldü; Bahçekapıda Dördüncü "Oğlum Mahmud seni Cenabı Mevlâya Selimin dairesine girdi, yer öpüp: — Ey
Birinci Abdülhanıidin Bulısalıa mektubu
Vakıfhan karşısındaki türbesine emanet eylerim, Hazreti Hak destgirîn olup Şahıâli-baht! Cenabı Hak ecdadınızın mirası (Topkapu Sarayı Müzesi Arşivi)
iki cihanda olan Tahtı Hümayunu sana ihsan kıldı,
buyurun iptida amcanızın nâşmı ziyaret
kılın, sonra Hır-
AKDÜLHAMtD I. ÇEŞMESİ İSTANBUL
92 — ANSİKLOPEDİSİ — 93 ABDÜLHAMİD I. SEBİLİ
kınlılar ve isyan gaileleri içinde geçti (Küçük maddelerine, islâm Ansiklopedisinde Bugün içinde istanbul Zahire Borsası Gays-i midrar-ı kerem cedvel-i enhâr-i himem
Kaynarca muahedesinin imzasiyle biten 1774 Abdülhamid I maddesine bakınız). bulunmaktadır. (B.: Zahire Borsası). Menbai cûy-i ata menhel-i ihsân-ü sehâ Husrev-i
Rus seferi); bu saltanatın son yıllarını da yeni dâd-meniş hazret-i Sultân Hamid Etti bârân-i
Bibi. : Cevdet Tarihi, IV; îslâm Ansiklopedisi; ABDÜLHAMtD l. MEKTEBİ — Halk adaletle cihanı irvâ Zer-ü simi su gibi
bir harbin (Rusya ve Avusturya ile 1786 Arşiv Klavuzu I. ağzındaki adiyle Hamidiye mektebiydi, sarfederek kılmıştır Dest-i ihsanı bu serceşrneyi
seferi) güçlükleri ve mağlûbiyetleri doldurdu. ABBÜLHAMÎD I ÇEŞMESİ — Türk Hamidiye imaretinin yanında, îstanbulun safı icra Ola her katresi bir bahr-i amik-ı gufran
Gençliğinin büyük bir kısmını sarayda kapalı rokokosu üslûbunda, Bahçekapıda Hamidiye eski ve namlı bir mahalle mektebiydi; imaret Sâki-i kevser ile haşr îde ukbâda Huda Jâle-i
olarak geçirmişti; bir Hükümdara lâzım olan imareti kapısının sol yanında idi; büyük adli ile buldu taravet âlem Açılup gülmededir
ile beraber yıktırıldı. gonçe-i tab'-ı zuafâ Dolanıp dergehin ol şah-i
tecrübelerden, görgüden ve tahsilden mahrum mermer bir çeşme idi, alınlığında Yesarizade ABDÜLHAMÎD I. SEBlLÎ VE ÇEŞME- adâlet-câhin Yüz sürer payına cûlar gibi eshâb-ı
kalmıştı; iradesi zayıf, saf adamdı, Mehmed Esad Efendinin elinden çıkmış sülüs î/ERt — Halk ağzındaki adiyle Hamidiye safa Alem-i şevketi serv-i cemen-i nusrat olup
etrafındakiler tarafından kolay kandmlırdı, hat ile "Aynen yeşrebü biha ibadullahi" âyeti sebili, eskiden Bahçekapısında Hamidiye Aka lığından anın su gibi lıûn-ı a'dâ Görüp
bu yüzden büyük devlet adamı Halil Hami d kerimesi yazılmış büyük ve nefîs bir kitabesi imaret ve mektebinin köşesindeydi; bu itmamını âsâr-i eihandârımn Bendesi Hayri-i
Paşanın idamı gibi kanlı entrikalara âlet vardı; imaret ile beraber yıkılıp kaldırılmıştır. hoşgûy-i sadakat-peymâ Vasfın imlâda zebâıı-ı
binalar, yerlerine Dördüncü Vakıfhan kalemi ahreş iken N%g-ehan yaver olup mu'ciz-i
olmuştu, Cezayirli Hasan Paşa, Karavezir Bibi. : Ekrem Reşad - Osman Ferid, Neysâli
yapılmak üzere yıkılırken sebil de taşları ilhâm-i Hûda Yazdı tarihini ânın getürdi lâlî
lâkabı ile anılan Mehmed Paşa, Dürrüşehvar Osmânî.
işaretlenerek, sökülmüş ve bugünkü yerine, Kevserin ayni "değil mi bu sebîl-i zîbâ
Hanım ve kocası Nazif Efendi bu yaşlı ABDÜLHAMÎD I. IMABETİ — Bahçe- Gülhane parkının So-ğukçeşme kapısının (Hicrî 1191)
Hükümdarın üzerinde nüfu.-î sahibi şöhretlerin kapıdaydı, halk ağzında Hamidiye imareti karşısındaki köşeye nakledilerek Sebilin vakfiyesinde Haziran, Temmuz ve
başında gelir. Tebeasma karşı samimî bir sevgi diye anılırdı, Evkaf tarafından Meşrutiyetin kurulmuştur; genişçe bir saçak Ağustos aylarında halka kar ile soğutulmuş
ve şefkat besîiyen Birinci Abdülhamidin halk ilk yıllarında yıktırılarak yerine Dördüncü altında'toplanmış iki çeşme ortasında su dağıtılması yazılıdır. Sebil eski yerinde i-
da evliyalığına inanmıştı. Vakıfhan yaptırıldı. büyük bir sebilden mürekkep bir yapıdır. ken" meşhur Sekerci Hacı-bekir'in oğlu
Birinci Abdülhamid'in muhtelif Birinci Abdülhamid Istanbulda adını ta* Muhiddin E-fendi (Ali Muhiddinin babası) da
kadınlardan on ikisi kız, onu erkek yirmi iki Sebil beş pencerelidir, pencereleri 2,10
şıyacak bir hayır eseri olarak evvelâ bir cami metre boyunda, 1,20 metre .genişliğinde o- kandillerde halka buradan şerbet dağıtırdı;
evlâdı olmuştu; on yedisi küçük yaşlarda yaptırmak istemişti, fakat, Yenicarrü gibi
babalarından evvel ölmüşlerdi, geri kalanlar lup aralarını ince çift sütunlar ayırır,
şehrin en kalabalık bir semtinde bulunan parmaklıklarının altında yedişer göz vardır ki
Esma Sultan, Şehzade Mustafa, Şehzade büyük bir mabedin yanında kurulacak bir
Mahmud, Emine Sultan, Hibetullah Sultandır eskiden bu sebilden 35 tas ile su dağıtılırdı;
ima r etin daha büyük bir hayır olacağını sebilin içinde de bir çeşme vardır, kitabesinde
(B.: Esma Sultan, Mustafa IV, Mahmud II). düşünerek ilk, kararından vazgeçip bu imareti
Bugün Topkapı Sarayı arşivinde bulunan bir "Düa-üssultan, sebilül gufran Enderunu
yaptırmıştı (M. 1776 - 1777 = H. 1290 - hümâyun Hazineli Ismaü Efendi" yazılıdır.
mektubundan, bu hükümdarın Rulışah a- 1291), Türk rokokosu üslûbundaki yapıların
dında bir kadına âşık olduğunu öğreniyoruz; Türk rokoko üslûbunun en güzel
ilk öf-neklerindendi. Yüksek bir sanat kıymeti
kendisinden incinerek kaçan bu kadına eserlerindendir; Tahir Ağanın mimarbaşılığı
yoktu, en güzel yeri sütunlarla süslenmiş
Padişah şu içli ve samimî satırlarla zamanında çok muhtemel ki bu zatın resmine
büyük kapısıyla kapının tunç kanatlarıydı.
yalvarıyor: "Ruhşahîiıı, Hamidih sana kurban göre yapılmıştır; sebilin alınlığında, her biri : Birinci Abdülhamid SMÎi
Birinci Abdülhamid açılış töreninde bizzat (Plan-broM : Ferzaıı Bay dar)
ola; Cenahı Hailâkı Alem cemi mahlûkatm pencerenin üzerine gelmek. üzere Hayri'nin
bulunmuş, istanbul fukarasından binlerce
halikıdır bir Inısur iîe azab eylemez. beş kıtalık bir tarih manzumesi vardır ki şehrin en uzak semtlerinden Hacıbekirin
kişiye gözünün önünde aş dağıttırmıştı.
Efendim, sana bende olmuş ,bir kulunum, Bibi. : Ekrem Reşad - Osman Ferit, Nevsâli yazı, devrin büyük hattatlarından Yesarizade şerbetini içmek için gelmiş İstanbul fıkarası
ister da-rb eyle ister öldür, sana teslimim. Bu Osmânî. Mehmed Esad Bfendüıindir. bu sebilin önünde mahşeri andıran bir
gece gd niy&îîmdır. Billahi sebebi illetini ve ABDÜLHAMlT î. KÜTÜPHANESi —- kalabalık halinde toplanırdı; ihtiyar, delikanlı,
belki mevtim olursım. Ayağı» altına yüzüm Birinci Abdülhamidin vakfettiği kitaplarla çocuk bütün çırakları ve işçileri, baslarında
gözüm sürerek reca ederim. Kendimi zabtede- Bahçekapıdaki medresesinde kurulmuştu; âbânî sarıklar, tertemiz mintanlarının kollan
•nıiyoram Mlîâhilâzkn" büyük şehirde çoik dağınık bir halde bulunan sıvalı, boşalan tasları durup dinlenmeden
Birinci Abdülhamidin Birinci kadınefen- Vakıf kütüphanelerdeki nâdîde yazma doldururlar, bir taraftan.da "Sebil!.. Şerbet
disinin adı da Ruhşah idi; bu mektubun bu ka- eserleri mümkün olduğu kadar bir yerde ve sebil!.." diye bağrışırlardı.
dmefendiye gönderilmiş olması da. kuvvetle en uygun ve emniyetli bir yapı içinde Çeşmelerin .üzerinde de Lûtfi'nin sekiz
muhtemeldir. ' toplamak maksadiyle kütüphanelerin beyitlik musammat bir tarih manzumesi
birleştirildiği sırada Birinci Abdülhamid vardır; ilk dört beyti sağdaki çeşmenin
Biri anası Rabia Sultanın adına
Beylerbeyinde, diğeri zevcelerinden Hümaşah kütüphanesinin kitapları da Çarşambadaki alınlığında, son dört beyti de soldaki
Muradmolla kütüphanesine götürüldü. çeşmenin alınlı-ğuıdadır:
Sultan ile oğlu Şehzade Mehmedin adına
Emir-gânda iki cami, kendi adına da Bibi. : Ekrem Reşad - Osman Ferit, Nevsâli
Bahçekapıda imaret, mektep, sebil, Osmânî. .
kütüphane ve türbe yaptırmıştır. (Bu eserde ABDÜUÎAMÎD I. MEDRESESİ —
bütün bu şahıs isimleriyle Beylerbeyi camii Bahçekapıda, Dördüncü Vakıfhan Soğukçeşmede Birinci Abdülhamiâ* Sebili
ve Emirgân camii karşısındadır. (Resim: Nezih)
ABÜÜLHAMİD II. tSTANBUl ANSİKLOPEDİSİ — 95 — AJBDÜmAMİD IX.
Zül-i Hudâ-yi müstean Şahinşeh-i kevnü mekân ağızlarda da ya sadece "Hamid", yahut "Pinti veya hiddetini teskin etmeğe muktedir idi. nının karakteristik hususiyetlerindendir, çok
Babında ânın husrevan ihsanını eyler ümid Feyz-
i sülâl-i meşrebi sîrâb eder her matlabi Devrinde
Hamid" denildi. Küçük yaşından beri müptelâ olduğu vehim- uzundu; kavuşturduğunda elleri rahat rahat
cerhin kevkebi her biri hurşid-i said Mir'ât-i Eşrefin: lüiğin tesiriyle saltanat ve hayatını daima koltuk altlarını bulurdu. MuJıarrir Fikret Âdil
tab'ı enveri hurşid olur reşk-âveri Ef'âî-i hayrın Yapışmış muttasıl earhı çevirmekte Kızıl Sultan tehlikede görmek kendisinde müzmin ve anlatır: Halen Havagazı Şirketi
Sanır bir giyotin şimdi görenler tahtı sultanı -
masderi ol tabM pür-nûr ü reşîd Bûh-i Hüseyni mânevi bir hastalık halini almıştı. memurlarından Bay Tevfik Fuadın babası
şad edip feyzinden istimdâd edip Bu çeşmeyi Beyitinde olduğu gibi ona "Kızıl Sultan" Jurnalcıların ardı arkası kesilmiyen Fuad Bey Saray Muhafız alayı
bünyâd edip atşûm kıldı müstefid Ol husrev-i da dediler; bu, Üçüncü Cumhuriyetin ateşli (dedikoduları) vehi-raini bir kat daha zabitlerindennıiş. Yıldız sarayında
kudsi-sıfât icra edüp azb-i fırat t.eb-teşnesi âb-i Fransız gençleri tarafından kullanılmış
hayat şerminden olmuş nâbedld Atsan eder tâ arttırmış, mevkiini korumak için hatıra gelen marangozhanede çıkan yangında can ve baş
romantik "Le Sultan Rouge" terkibinin ve geîmiyen korunma tedbirleri ve ile çalışmış, ve tepeden tırnağa kadar
cüstcû suyu cihanda sû-be-sû Fermanını
mânend-i cû icra ede Rabb-i mecid lıûtfî kazup tercümesinden başka bir kıymet taşımaz (B, : tazyiklerinin hepsini yapmış, uyku ve rahatım ıslanmış; Abdülhamid kendisine teşekkür
mermere nam oldu enam Içre benâm Yazdı îki Taş-kısla divanı harbi) bu uğurda feda ettiği halde Cenabı Hakkın ederek ıslak esvapla üşümemesi için ceketie-
tarih-i tam her biri mümtaz ü vahîd Kûh-î
Hüseyni şad ile mâ-i safâyı ver dile
adaleti tecelli ederek akıbet korktuğuna •^'nden birini hediye etmiş. Neftî renkte olan
(Hicrî 1191) Zemzem akıttı
uğramıştı." bu eekejtin koltuk altlarında iki tabanca cebi
cûdile Şah-i cihan Abdulhamid
Uzun saltanatının memleket ve millet ü- varmış... Öyle ki kollarını kavuşturarak duran
zerind« açtığı yaralar, ikinci Abdülhamidin hükümdar, her iki eliyle birer tabanca
(Hicrî 1191)
şahsî seyyiatı değil, herhangi bir istibdad i- kabzasını kavrıyabilirmiş...
Bibi. : I. Kumbaracılar, istanbul sebilleri; I. H.
Tanışık, istanbul Çeşmeleri; Ekrem Reşad - Osman
daresinin kaçınamıyacağı kötülüklerdir, ikinci Gençliğinde giyim ve kuşamına dikkat
Ferid, Nevsâli Osmânî; REK, Gezi notu. Abdülhamid anasından pek küçük yaşıta öksüz etmezdi; amcasının yanında yaptığı Avrupa
kalmıştı; üvey analarından Abdülmecidin seyahatinden ise sade bir zarafet içinde
ABBÜLHAMÎD ÎI — Osmanlı
dördüncü zevcesi Perestu Kadınefendi dönmüştü; elbiselerinin kumaşlarında tercih
Hanedanının Otuz altıncı hükümdarı,
tarafından büyütüldü; ki, tahta çıktıktan ettiği renkler hemen daima koyu kurşunî,
istanbul tahtına oturan Türk
sonra hayatını şefkatine borçlu olduğu bu nef-tî ve devetüyü idi.
hükümdarlarının yirmi sekizincisi,
ikinci AMülhamidta turası kadına "Valide Sultan" unvanını vermişti. Devrinin bütün Şehzadeleri gibi
Abdülmecid ile Gülnihal kadının oğlu, 21
Abdülâ-zizin anası Pertevniyal Sultan da bu müstakbel bir hükümdara lâyık bir tahsil
Eylül 1842 (16 Şaban 1258) de doğdu, 31
Büyük kardeşi Beşinci Murad öksüz şehzadeye karşı koruyucu bir sevgi ve görmemişti. Fakat okumaktan zevk alırdı;
Ağustos 1876 (11 Şaban 1293) de büyük
mecnundu; şu yerinde hükmü islâm alâka gösterdi, Abdülhamid bu kadına karşı da Hanedanının tariflimi iyi bilirdi; Yıldız
kardeşi Beşinci Muradın yerine o-tuz dört
Ansiklopedisinden alıyoruz: "Zeki, ve minnet ve şükran borçlarını unutmamıştı. sarayında çok zengin bir kütüphane kurmuştu
yaşında tahta geçti; 27 Nisan 1909 (7
bilhassa hakikî seciyesini ve düşüncelerini Babası da anası da veremden ölmüştü; ki, bugün istanbul Üniversitesi
Rebiülâhir 1327) Sah günü ikinci
•lı gizlemekte pek mahir olan ikinci çocukluğunda ona yetmiş altı yıllık bir ömür Kütüphanesinin temel parçasıdır, denilebilir,
Meşrutiyete ihanet ve otuz bir Mart bilhassa türkçe yazmalar bakımından bir
Abdülhamid" ne dedesi gibi kanlı, ne babası asla tahmin edilemezdi; veraset ybîiyle
irtica ihtilâlini tahrik ile suçlanarak tahttan hazinedir..
gibi ayyaş, ne amcası gibi saf ve laubali, ne aldığı bu müthiş hastalığı, yaşamak
indirildi; dokuz yıl, Yavuz Selimi pek severdi, Almanya
küçük kardeşleri gibi iradesiz ve zelil oldu. ihtirasının kamçıladığı bir irade ile
evvelâ Selânikte Alâtini köşkünde, sonra Is- imparatoru ikinci Vilhelnı'in istanbul
Müsteşrik Vamberi nakleder, Alananya yenmişti: Zevklerini sıhhatine feda etti;
tanbulda Beylerbeyi sarayında mahbus burada, çocukluğundan beri doktoru olan ziyaretinde bu.ceddine karşı olan 'Sevgisini bu
imparatoru ikinci Vilhelm bir ziyafette
Avusturya imparatoru Fransuva - Jo-zef'e Mavroyani Paşanın adını has mâna-siyle bir hükümdara açmış olacak ki, Vilhelm'in
ikinci Sultan Abdülhamid dost olarak kaydetmek lâzımdır ; emriyle Ber-linde Alman matbaacılığının
(Kesim : H, Çizer)
ikinci Abdülhamid hakkında: "Hükümdarlık
sanatını ondan öğrenmeliyiz" demişti. Şehzadeliğinde spor, günlük hayatının başlıca nefislerinden biri olarak basılan Sultan Selimi
yaşadı, 10 Şubat 1918 (28 Rebiülâhir 1336) Osmanlı imparatorluğunun son vak'anü- işlerinden olmuştu; mükemmel bir binici ve Evvel Divanı'-nın pek mükellef ciltlenmiş bir
da, Beylerbeyi sarayında yetmiş altı yaşında visi Abdurrahman Şeref Efendi, ölümü avcıydı, yaz mevsiminde, Kızkulesine kayık nüshası, ikinci Abdülhamiıd'in kütüphanesine
olarak öldü. Kabri ikinci Mahmud münasebetiyle yazdığı bir makalede yakından ile geçerek denize girdiği rivayet edilir; hediye edilmişti.
türbesinde-dir. Otuz iki yıl, yedi ay yirmi altı tanıdığı bu hükümdarın halini su yollu anlatı kendisinin Tarabya üstündeki, kız kardeşi Abdülâziz ile Beşinci Murad'm tahttan
gün Padişahlık etmiştir. Zamanı, Birinci ve -yor: Cemile Sultanın da Alemdağındaki çiftlikleri indirilmelerini, ikinci Abdülhamid hiç bir
ikinci Meşrutiyet arasında uzun bir istibdat "Sima ve bünyesinde Hanedanı Osmaai- en sevdiği yerlerdendi, burada, her türlü vakit unutamamıstı; Suavi Efendi vafe'ası,
devri olmuştur. yeye mahsus olan alâmetler iyice fark ve gürültü ve dedikodudan uzak, haftalarca Ermeni vak'ası, Bomiba vak'ası ve hafiye
Halk ağzında Sultan Hamid diye müşahede olunurdu. Zeki ve hassas, kaldığı olurdu. Saltanatının son günlerine jurnal-larının yarattığı korku havası, onu,
meşhurdur; tahttan indirildikten sonra da, dakikaşinas, muamelei mu'tadesi nazik, kadar da sarayındaki hususî atölyesinde, vehmi ya-siyle beraber artan bir hükümdar
devrinin ricali "Ankazı istibdad", kendisi de halâveti mahsusa! sadaya malik, efendiliğin devrinin en mahir ince marangoz ustalarından yapmıştı; en kuvvetli olduğu zamanlar bile
"Hakanı Mahlû", oldu; laubali ve mütecaviz ve hilâfet ve saltanatın izzü vekarım biri olarak çalışmıştır. Babası gibi bir erkek bir saltanat darbesinin hazırlanabileceğini
kalem ve tamamiyle yerine getirir, bendegâmıu taltif güzeli değildi, çirkin de denilemezdi; bu orta düşünmüştü ; işte bu devirlerdedir ki,
ve kendisiyle görüşen ecnebileri tatlı dili ve boylu adamın yüzündeki kendisine has kendisinde cinaî. romanlara karşı bir merak
cazibei nezaketi ile teshir etmenin yolunu kıymetler, bakışları 'keskin ve isleyici ela başlamıştı. Ziya Şa~ kir'in roman çeşnisiyîe
bilir, tehdidini hakkiyîe ikaa kadir ve gözleriyle iri ve kemerli burnuydu; sesi de bir kaleme alınmış eserlerinden birinde bu merak
lüzumunda şiddet göstermeğe devlet reisi ağzına yakışacak şekilde gür ve şöyle nakledilmiştir.-"Sultan Hamid erken
kalındı. Kolları, haneda- yatardı. Fakat, hiç-
ABDÜLHAMİD Iİ. İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ - § ? ABDÜLHAMİD îî.
06
bir zaman, yattar yatmaz uyumazdı. Onun, azletti ve Kanunu Esasi yapılırken koydurt- Prensliği kuruldu; Balkan Dağlarının
ne mesiresinde görünen, Serasker kapısını
hal'eldildiği tarihe kadar tamamiyle sadık tuğu bir maddeye dayanarak Sabık Sadırâza- cenubunda Hıristiyan bir vali ile idare edilir
ziyaretinde askerin karavanasından yemek
kaldığı âdetlerden biri de, roman okutup mı hudut dışına çıkarttı; diğer taraftan bir Şarkî Rumeli vilâyeti teşkil edüdi; ;
yiyen, Yunan muharebesinin malûlgazilerine
dinlenmekti. Bu da yatak odasında, hususî bir mebus seçimine başlattı ve Birinci Osmanlı Romanya, Sırbistan ve Karadağa istiklâl
Yıldız sarayında verdiği bir ziyafetin sonunda
tertibat alınmasını icap ettirmişti. Me-busan Meclisini açtı. Rusyanın harp verildi; Besa-rabya, Tuna ağızları, ve
davetlilerine kendi eliyle yaptığı bastonları
"Yatak odasının, selâmlık küçük ilânını önlemek üzere îngilterenin arzusiyle Anadoluda Batum, Kars ve Ardahan Rusyaya
hediye eden bu hükümdar; hafiye
mabeyin tarafında da bir kapı yardı. Bu kapı, Londra-da ikinci bir konferans toplandı; bu bırakıldı. Muvakkat kaydiyle Avusturya
teşkilâtının bilhassa Istanbulu bir örümcek
sağ tarafa doğru bir paravanla kapatılmıştı. konferansın kararlarını da Meclisi Mebusan Bosna ve Herseki işgal etti; tatbik kıymeti
ağır gibi sardığı devirde, halktan ve reddetti. Romanyalılar Rusların müttefiki
Bu pravanm arkasında, küçük bir masa ile olmıyan bir ittifak Muahedesi ve yine
hükümetten ürkmüş, "Yıldız Sarayının olarak, Bulgarlar ve Sırplar da Rus ordusuna
bir mum bulunurdu. muvakkat kaydı ile ingiltere Kıbrıs adasını
esrarengiz münzevisi" olmuştu; Âlemi öncülük fiden çeteler çıkararak harbe girdiler.
"Sultan Hamid, yatmak, için odasına gir- aldı; Tesalyanm büyük bir parçası
Islaman Halifesi olan Osmanlı hükümdarları Türk ordusu, Balkanlarda Gazi Osman
paravamn arkasında, küçük bir masa ile bir Yunanistan'a verildi; Iran lehine de bir
tarafından Cuma selâmlığı adı altında Paşa'nm Plevne müdafaası, Şarkî Anadoluda
roman ile bekliyen okuyucuyu içeri alırdı. Bu, hudut tashihi yapıldı.
an'anevî merasim ile kılınan Cuma Gazi Ah-med Muhtar Paşa'nm muharebeleri
okuyuculuk vazifesini, vefatına kadar gidiş Berlin Sulhü'nden sonra ikinci Abdülha-
namazlarım bile, kendisinin sadece gibi mevziî muvaffakiyetler gösterdi, fakat
müdürü Hacı Mahmud Efendi ifa etmişti. 0- nıki mutlakıyeti Büyük Devletler'e kargı
"evim" dediği bu sarayın yanında yaptırdığı malî darlık, cephe gerilerinde yolsuzluk, iaşe
nun vefatından sonra da bu vazife esvapçıba- daima ihtiyatlı davrandı ve emrivakiler!
Hamidiye camiinde kıldı. Her Cuma Yıldız ve levazım işlerinde bozukluk, orduda subay,
şı ismet Bey ile şifre kâtibi Asım Beye intikal kabul eden bir uysallık gösterdi:
camiinden evine döndüğünde de, Yıldız ve bilhassa genç ve mektepli subay azlığı ve
eylemişti. 1811 de Fransızlar Tunus'u, 1882 de
havalisinin inzibat ve asayişine memur harbin îs-tanbulda Yıldız Sarayından idaresi
"Roıman okuyucusu, kapıdan girer, ingilizler Mısırı, 1885 de, tam istiklâlini ilân
ikinci Fırka Kumandanı Yaveriekrem Müşir gibi korkunç bir garabet mağlûbiyetimize
paravanın arkasına geçerdi. Orada tek e-den Bulgaristan Şarkî Rumeli vilâyetini
Şevket Paşaya kırmızı bir kese içinde ve sebep oldu; Rumeli cephesinde ise bu
mumlu bir şamdan ile bir kutu kibrit hazırdı. işgal ve ilhak ettiler; Babıâli, bu tecavüzleri
kendi eliyle bin altın ihsanı salhane verdiği mağlûbiyet bir bozgun halini aldı ve bir Rus
Bu mumu yakar, masanın başına otururdu, protesto etti ve bu protestolarını takip
itimat edilen ağızlardan rivayet edilir. Otuz ordusu, arkasının kesilerek yok edilmesi
önüne romanı açarak Sultan Hamid'den emir etmedi. Abdüllhamid'in bu dış siyaseti hiç
üç yıllık ikinci Abdülhamid saltanatının pek tehlikesini göze a-larak İstanbul kapılarında
beklerdi. değişmedi: 1897 de Giriıd Hıristiyanlarının
buhranlı geçmiş olan ilk zamanlarının en Ayastefanosa (Yeşilköy) geldi, istanbul,
"Bu esnada da Sultan Hamid, büsbütün çıkardığı ihtilâle yardım eden Yunanistan'a
büyük ve felâketli vak'ası 1876 (H. 1293) Rumeli muhacirleriyle doldu; bu muhacirlerin
gecelik kıyafetini alır ve yatağa girer: harp açtı, harbi kazandı, fakat Avrupa
Rus seferi oldu. Abdülâzizin son kış ortasındaki perişan halleri, büyük şehir
— Dün akşam, falan yerde kalmıştık. devletlerinin tavassut ve müdahalesiyle eski
zamanlarında başlayan Hersek, Bosna ve tarihinin en hazin yapraklarından birini teşkil
Devam edin bakalım. hudut üzere sulh yaptı ve yine Büyük
Bulgaristan ihtilâllerini, Beşinci Murad eder (B.: 93 Muhacirleri ve Muhacir
Derdi. O zaman roman okumaya memur Devîetler'in tazyiki ile Girid Adasına
zamanında, Sırbistan ve' Karadağ'ın Mahalleleri). İkinci Abdülhamid bir taraftan
olan zat, biraz yüksek sesle, romana devam e- muhtariyet verdi.
Türkiyeye açtıkları bir harp takip etmişti. Rusya Çarına sulh teklif etti, diğer taraftan
derdi. Yüksek sesle okumasının sebebi de içerde ise, en ufak fırsattan istifade
Türk ordusunun Sırbistanda kazandığı da harp felâketini Meşrutiyet rejimine
Sultan Hamidin sağ kulağının biraz ağır yükliyerek Meclisi Mebusanı bir daha ederek istibdad baskısını ağırlaştırdı.
muvaffakiyetler üzerinden, Balkan Islavla-
işitmesi idi. açılmamak üzere dağıttı, ikinci Ab- Abdülâ-ziz'in kan dâvası olan Yıldız
rmın hâmisi olan Rusya Sırplarla bir
"Sultan Hamide okunan romanların dülhamid'in îstaibdad Devri, tarihimize Muhakemesiyle Midhat Paşa'yı mahkûm
mütareke yapılmasını istiyen bir ültimatom
hemen hepsini polis romanları teşkil ederdi. "Şubat hükümet Darbesi" diye geçen bu vaka ettirdi (B.: Yıldız Muhakemesi ve Midhat
verdi; bir Türk - Rus harbini, Yakın
Bunlar, mabeyin mütercimleri —ve bilhassa ile başladı (B. : Birinci Meclisi Meb'usan). Paşa).
Şark'ta yeni menfaatler temin ederek
bunlardan îzzte Bey— tarafından tercüme Ruslarla imzalanan Ayastefanos Muahe- İslâm Ansiklopedisinden alınan
önlemek istiyen ingiltere de Sark
edilirdi. denamesi Avrupa Büyük Devletlerini telâşa aşağıdaki satırlar, bu uzun saltanatın,
Meselesi'nin yeniden gözden geçirilmesi için
"Sultan Hamid, bunları büyük bir düşürdü (B.: Ayastefanos Muahedesi) Edebiyat Fakültesi Dekanı A. Hamid
Istanbulda bir konferans toplanmasını teklif
dikkatle dinler ve takip ederdi. Hattâ ^îngilterenin itirazı, Avusturyanın buna Ongunsu'nun salahiyetli kaleminden çıkmış
etti. Babıâli hem mütareke, hem de
bunların ent-rikalı noktalarının tekrar iştiraki, Almanyanın da araya girip daveti bir tarihçesidir.
konferans tekliflerini kabul etti; fakat bu
okunmasını isterdi". (Ziya Şakir, ikinci üzerin--Berlinde, Türkiye, Rusya, ingiltere, "Osmanlı-Rus Harbinden ve Meb'usan
konferans açılırken, 23 Birincikânun 1876,
Sultan Hamid, şahsiyet ve hususiyetleri). Fransa, Avusturya, Alamnya ve italya Meclisi'nin dağıtılmasından sonra,
atılan toplar, Türkiyede Kanunu Esasî'-nin
ikinci Abdülhamide mahsus tercüme e- Murahhaslarının iştirakiyle Almanya Abdülhamid, Ali Suavi Vak'asma rağmen,
kabuliyle Meşrutiyet îdaresi'nin kurulduğunu
dilmiş olan bu romanlar, bugün gayet güzel Başvekili Bismark'-ın başkanlığında yeni bir milleti bir-denıbire tazyik cihetine gitmiyerek,
ilân etti; bundan böyle istanbul Konferansına
ciltler içinde el yazması olarak Üniversite sulh konferansı toplandı ; Ayastefanos matbuat ve tedrisat salhasında bir müddet
yapacak bir iş kalmamakla beraber
kütü-phanesindedir. Muahedesi Türkiye lehine değiştirildi, fakat müsamahakâr davranmıştır. Fakat siyasî
Babıâli'ye Türkiye'deki Hıristiyanların
Saltanatının ilk yıllarında halkın dikkat tavassut eden devletlerden bazılariyle komşu muvaffakıyet-sizliklerin devamı ve bilhassa
hukukunu koruma yolunda bir proje tevdi
nazarını kendi üzerine çekmeğe çalışan, a- bitaraf devletlere yeni menfaatler temin edildi Hürriyet cereyanının gittikçe kuvvetlenir ve
edildi ; yüksek devlet ricalinden kurulan
rabasında karşısına oturttuğu Sadrâzam. (1878); Berlin Muahede* si ile: yüksek mekteplere yayılır görünmesi,
fevkalâde bir meclis, devletin istiklâl ve
Kâmil Paşa ile beraber bir Cuma günü Küçük, Türkiyeye bağlı bir Bulgaristan kendisini hal'olun-ma endişesine düşürmeğe
şerefini korumak azminde olan Sadırâzam
kâğıtha- başlamıştır. Filhakika Abdülâaiz Devri'nd'e
Midhat Paşaya tam güven göstererek bu
başlamış olan Yeni Osmanlılar (Jeunes Turcs)
yabancı müdahalesini reddetti; konferans
hareketinin devamı olmak üzere, Askerî
dağıldı. Fakat, Abdülhamid, bu nazik
Tıbbiye talebesinden, lahak Sükuti, ibrahim
zamanda Midhat Paşa'yi
Temo ve Hüseyinza-
ABDÜLHAMİD II
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ — 99 — ABDÜLHAMİD Iİ.
j f f îa j j ^
i«tM£Saam^^ ^Mmmmmm^^mmiKWsm^f^^mFf^Ew<
=,W - '•İS.^'A W\'VWİV.v^fi

; Ü^fe5ftSl
Dolmabagçe sarayının merasim »aJonunda 1877 (1303) Mebusaa Meclisinin
açılış töreninde Hattıhümayunun okunması. (L'IHustration'dan),
I
ÂBDÜLHAMİD if. İSfANBÜL ANSİKLOPEDİSİ 101 ABDÜLHAMlD II.
— İÖÖ -~
de Ali ile arkadaşlannın "İttihad ve Terakki" larından alman bir takım kanunlar da neşir bir nevi vesayet tesis etmiştir. Diğer taraftan olmıyan unsurları arasında ihtirasın
âdı ile bir cemiyet teşkil etmeleri (1889), Ab- ve tatbik olunmuştur. Padişahın mürakabesiz ve bütçesiz idaresi büsbütün körüklediği bir mücadele doğurdu.
dülhamid'in dikkatim mekteplere ve matbuat Abdülhamid, gerek dahilde nüfuzunu te'- dahilde hükümetin kredisini daima Muhafazakâr ve cahil unsurlar arasında
ile neşriyata çekiniş ve bunlara gittikçe baltalamıştır. Filiyatta da hükümet tediyeleri menşei henüz vuzuh kazanmayan, muhtelif
yit etmek, gerek haricî siyasette bir mssnet
şiddetlenen bir murakabe, tafkip ve takyit intizamsızdı. Memurlara, gayri muayyen propagandaların tesiri altında, günün birinde,
olarak kullanmak için, halife unvanına hususî
sistemi tatbik olunmağa başlanmıştır. Biraz olarak, senede ancak altı-yedi aylrk Meşrutiyeti muhafaza için Selanik'ten
bir ehemmiyet atfetmiştir. Bu sıfatla, dahilde
sonra genç muhalif ve münevverlerin verilebiliyordu. getirilmiş olan avcı taburlarının önayak
ve hariçte nüfuzunu arttırmak maksadı ile,
Avrupa'ya kaçmağa başlaması da, gittikçe işte bir taraftan malî müzayaka ve her olduğu, bir irtica hareketi (31 Mart vak'ası)
geniş-İiyen bir hafiye teşkilâtı kurulmasına Hicaz hattını inşaya kalkmış ve topladığı
ianelerle bu teşebbüste, müşkülâtla da olsa, türlü hürriyetlerin tahdit ve takyidi, baş gösterdi (13 Nisan 1909 - 31 Mart 1325);
sebep oldu. Mektep programlan ve kitapları devletin harice karşı şeref ve haysiyetim yeni rejimi tehlikeye düşürdü. Lâkin
ile u-mumiyetle matbuat ve neşriyata tatbik kısmen muvaffak olmuştur, Abdülhamid,
haricî siyasette daima passif vaziyette korumak kudretinde /bulunmaması ve zaman Rumeli'de bulunan yeni rejim taraftarları
edilen sansür sistemi fikrî ufku daraltıp zaman dahilî isyanların tekerrürü, yeni, yeni zabitlerle istanbul'dan kaçıp onlara iltihak
karartmağa çakşırken, hafiye teşkilâtı da, kalmakla beraber, komşularının tecavüz
siyaseti, ingiltere ile Fransa'nın da devamlı muhta-riyet ve istiklâl taleplerinde bulunan edenlerin, "Hareket Ordusu" naom ile, teşkil
hürriyet cazibesine kapılmış münevver millî ihtiraslara gem vurulaımaması ve Büyük ettikleri kuvvet istanbul üzerine yürüdü ve
insanları, mah-pes ve sürgüne göndermeik bir müzaheretten müçtenip davranmaları ve
bazan yeni emrivakiler yapmaktan Devletlerin fırsat buldukça, emrivakiler payitahttaki mürteci asker ve u-nsurlan tenkil
suretiyle, tecride gayret eder oldu. Fakat bu ihdası ile, memleketin birer parçasını edereik, vaziyete hâkim oldu. Abdülhamid,
kara istibdat rejimine rağmen, Avrupa'ya çekinmemeleri do-layısiyle, Avrupa'da
gittikçe ehemmiyet ve nüfuzu artan ve koparmalarına veya devletin büsbütün ihtiyatlar hareket etmekle beraber, irtica
kaçanların neşriyatı, memleket dahilinde parçalanmasına yol açacak haklar ihdasına hareketinden istifade temayüllerinde
bulunanların da muhtelif namlarla cemiyetler iktisadî inkişafı dolayısiyle, yeni mahreçler
arayan Almanya'ya temayül lüzumunu set çekilmemesi, gittikçe halk tabakalarında bulunduğu için, birinci Meşrutiyet'inkine
teşkil etmeleri devam etti. Avrupa'da bulunan memnuniyetsizlik uyandırıyor ve ğiasli bir benzer bir akıbete meydan vermemek üzere,
muhalifler, Meşveret gazetesini neşreden hissetmiş ve Almanya da, Avrupa'da yeni
siyasî kombinezonlara iştirakte kendisini muhalefetin teşekkülüne sebep oluyordu. Meb'usan ve Âyan'-ın Ajrastefanos (Yeşilköy)
İttihad ve Terakki ve Terakki gazetesini Abdülâziz devrinde baş-lıyan Yeni
takyit etmeksizin, bu temayülden istifadeyi ta umumî meclis halinde toplantısında hal'e
çıkaran Teşeb-büs-i şahsî, Meşrutiyet ve Olsmanlılar ve Abdülhamid devrinde Genç
düşünerek, Abdülhamid'e 'karşı bir dostluk karar verilerek, tahtından indirildi. (B. : 31
Adem-i merkeziyet cemiyetleri olmak üzere,
çehresi göstermekle bazı imtiyazlar ve Türkler hareketlerine ait hatıralar, şöhret Mart Vak'ası).
iki grup teşkil ediyorlardı. Bunlardan başka
bilhassa beynelmilel bir çoîc menfaat kazanmış vatanperverlerin yazıları ve İkinci Abdülhamid'in tahttan
muhtelif namlar alan ve ayrılîlk gayeleri
çarpışmalarına yol açan Bağdad hattı menkıbeleri yüksek mektepler talebesi indirilmesini, o sırada Maarif Nazırı bulunan
güden ermeni teşekkülleri de mevcuttu.
imtiyazım elde etmiştir. Fakat bu imtiyaz arasında yeni kaynaşmalara sebep oluyor. Vak'a-nüvis Albdurrahman Şeref Efendi şöyle
Yıldız tepesindeki sarayında, türkün
müzakereleri Rusya'yı da demiryolu işlerinde Meşrutiyet fikri yeniden canlanıyor, takibe anlatıyor :
gayri unsurlardan vücude getirdiği alayların
muhafazası altında yaşayan Abdülhamid, bir yeni isteklere sevketmiş ve bu devlet, uğrayıp kaçanların Mısır'da ve Avrupa'daki "Herkesçe malûm olmıyan keyfiyeti hal'-
muhalefetin teşekkülüne mani tedbirlere baş Karadeniz mmta-kasında demiryolu inşası neşriyatı da tesirden halî kalmıyordu. ini beyan ve hikâye edeceğim: fe
vururken, memleketin vüs'ati ve devrinin u- için, rücjhan hakkını almıştır. Avrupa'da bulunan muhalifler, muhalefet ve 31 Mart (13 Nisan 1909) isyanı askerisi
zunluğu ile mütenasip olmamakla beraber, Abdülhamid, seleflerinin israfları, Meşrutiyet esasında mutabık oümaMa üzerine Selânikten Istanbula azimet ve bugatı
yurdun bir dereceye kadar imarını ve maarifin neticesinde çekilen malî müzayakanın verdiği beraber, tatbikat hususunda ayni fikirde askeriyenin te'dibini deruhte eden Hareket
neşrini temin edecek bazı tedbir ve tesislere de neticeleri .bildiği cihetle, bu hususta bir bulunmuyorlardı. Bundan dolayı Ordusu Kumandanı Mahmud Şevket Paşa
müracaattan halî kalmamıştır. Devletin zayıf dereceye kadar ihtiyat ve tasarrufa riayet hariçtekilerden ziyade dahildeki Ayastefanos'ta içtimaa başlıyan Ayan ve
bütçesinin müsaadesi ve bazı valilerin şahsî etmekle beraber, malî müzayakanın önünü hürriyetperverler ve bilhassa Ma- Meb'usan Meclisine vürudunda hal'
gayretleri nisbetinde bir takım yollar, almağa muvaffak olmamış; selefleri kedonya'daki çetecilik dolayısiyle toplanmış keyfiyetini asla hatıra getirmemeyi ifade ve
köprüler, mektep binaları, ecnebi sermayesi derecesinde değilse bile, yine haricî istikraz bulunan asker kıt'alarının başındaki ihtar eylemiş ise de efkârı umumiyenin
ile de Rumeli ve Anadolu'da, kısmen kilometre yoluna gitmiştir. Osmanlı borçlan münevver zabitler Kanunu Esasî'nin heyecanı önüne geçilecek raddede
te'minatı ile ve kısmen de te'minatsız olarak, alacaklarını zarardan korumak meselesi iadesinde esaslı rol oynamıştır. Nihayet olmadığından çarunâçar tebeddülü saltanat
demiryolları inşa edilmiştir. Diğer taraftan, Berlin kongresinde de konuşulmuş ve bu komşu büyük devletlerin yeni müdahalelere hedefi enzar oldu.
saltanat merkezinin ve Padişah nüfuzunu suretle açılan müzakereler bir müddet sonra hazırlanmaları inkılâp hareketini tacil etmiş Hareket Ordusunun istanbul duhulünü
arttıracak münevver memurlar yetiştirmek neticelendirilerek, Muharrem 1882 ve Adülhanıid Kanunu Esasinin yeniden müteakip Ayan ve Meb'usan dahi Ayastefa-
üzere, Mekteb-i Mülkiye kurulmuş, Hukuk kararnamesi ile, Düyun-u Umumiye idaresi tatbikini kabule mecbur olmuştur (23 nos'tan Ayasofya'daki dairei mahsusalarına
Mektebi, Hendese-i Mülkiye Mektebi tesis kurulmuştur. Ecnebi ve tüflk alacaklı Temmuz 1908). avdet etti ve 1327 Rebiülâharımn yedinci Salı
olunmuş ve Darülfünun yeniden açılmıştır. vekillerinden müre!k!kep bir idare meclisinin Meşrutiyetin ilânı, bir çok kimselerin günü (14^27 Nisan 1909) Mebusan salonunda
Rüştiye ve idadî teşkilâtı da, sıbyan yürüteceği bu idareye pul, müskirat, tuz, ipek, tahmin ettiği gibi, memlekete serî bîr salâh Meclisi Millî halinde birlikte içtimaları vu-
mekteplerinin fevkinde, ilk ve orta tahsilin balık ve av resimleri ile bazı mümtaz eyaletler getirmedi. Çok geçmeden Bulgaristan tam kubuldu. Hal' mukarrer olup icrasında
kuvvetlenmesine yardım etmiştir. vergilerini doğrudan doğruya cibayet ve istiklâlini ilân ettiği gibi, Avusturya - müşkülâta tesadüf olunmamak için Yıldız'da
Abdülhamid zamanında bunlardan başka, borca yatırma salâhiyeti verilmiştir. Bu idare, Macaristan da Bosna-Hersek'in ilhaikını bulunan asakir ve tevabiin ahzı ve kurbu
Avrupa kanun- yabancı alacaklılara verdiği emniyet bildirdi; Bu meselelerin tasfiyesine saltanattan teb'idi evvelce kararlaştırılmış ve
dolayısiyle, yeni istikrazlar yapılmasına mecburiyet hasıl oldu. Dahili vaziyete bunun da yevmi mezkûrda husulü temin
imkân vermekle beraber, devletin hâkimiyeti gelince, her türlü hürriyetin ve bilhassa kılınmış olduğundan Meclisi Millî'nin
üzerinde matbuat hürriyetinin kanun çerçevesi dışına içtimamdan
taşması, cemiyetia, din, milliyet, kültür ve
duygu bakımından, hiç mütecanis
ABDÜLHAMİD II. 102 İSTANBUL ANŞlKLOPEJEİSl — 108 — ABPtlLHAMİD H.
maksat hal' kararını vermek idi. müctemi' ve mütemevviç olan binlerce ler. Hasıl olan sükûtu muvakkat içinde sagı şer'î hilâfına tasarruf ve bilâsebebi seri
Yevmi mezburda Meclisi Umumînin halkın kavliyattan ziyade fiiliyata muntazır Meclis gurur ve azametle meşbu' ve nesîmi katil ve hz.psü tağriM raaye vesair güne
celsesi hafi ve daimî oklu. Ve Meclise Ayan olduğu söylendi. Nihayet Hacı Nuri Efenri ferah ve inbisat ile meşhûn oldu. Vazifenin mezalimi itiyat eyledikten sonra salâha rücu
Reisi Said Paşa riyaset et'ti. Celsenin reyini izhar ile: "Hali'de meymenet yoktur, ağırlı-ğiyle beraber ifasının lüzum ve isabeti etmek üzere ahdü kasem etmiş iken
küşadın-da Yoldız'm teslim alındığına ve muktazi ise teklif ediniz, nefsini-azletsün." kanaati kalblerde mahsûs, vaziyetin mehabeti yemininde lıânis olarak ahval ve umuru
mucibi endişe bir şey kalmadığına dair dedi. Müsevvid Efendiler fetvanın nihayetini
Mahmud Şevket Paşadan gelen telgrafname ve ve» rilecek kararın ehemmiyeti simalarda muslinimi bilküliye muhtel kılacak f itnei
hali' olunmak veya isti'f a teklif edilmek mün'a-kis idi. âzime ihdasında ısrar ve mukatele ike. etmekle
okunarak bir çok hatipler söz istedi. Herkes şıklarından hangisini erbabı' hal ve âkid tercih
tetabüü kelâm ile hedefe vâsıl olmayı Reis Paşa — Efendiler, okunan fetvayi meneai müs-limin Zeydi mezbımm
eylerse icrası mealinde bir fıkra ilâvesiyle tegaUübünü izale ettiklerinde bilâdı
düşünüyor idi. Fakat en evvel söz söyliyen tashih etmekle bu şekli tashihe Hacı Nuri şerife ve millet tarafından gösterilen arzuyu
Gazi Muhtar Paşa meseleyi haJlediverdi. islâmiyenin eevanibi kesiresin-den mezburu
Efendi razı oldu. Fetva tebyiz ve imza umumî mucibince Sultan Abdülhamid Hanı
Müşarünileyh dedi ki: "Bugün Cenaba Hak mahlû' tanıdıklarına dair ihbarı roatdvaliye
olunduktan sonra Meclis salonuna avdet Sâninin hilâfet ve saltanattan hal'inc karar
Meclisi Millîye bir mühim vazife tevdi vürut edip mezburun bakasmda zarar
edilerek celse yeniden açıldı. Fetvayı imza veriyor musunuz?
etmiştir. Millet telâş içinde bu vazifenin muh&kkak ve zevalinde salâh melhuz
eden kalemi yadigârı tarihî olaraik Ahmed Huzzar tehalükle el kaldırdılar.
ifasını bekliyor, hepimiz kalbimizde olmağın mezbure imamet ve saltanattan
Rıza Bey almıştı. Reis Paşa — Sultan Abdülhamid hali'
evvelce kararım vermişizdir. Sözü feragat taklif etmek veya hal'etmek
uzatmağa hacet yoktur. Yalnız iki şeyi Bizde hal'leri bir takım gavaili dahiliye olundu. Şeriri hilâfet ve saltanata Veliahdi suretlerinden hangisi erbabı hallü akit ve
sizlerden rica ederim. Evvelâ Devleti ve hariciye takip eylediği ve mülkü millet meşru' Mehmed Reşad Efendi Hazretlerinin evliyayı umur tarafından ercah görülür ise
Aliyyede emsali nâmesbuk olmayan bu hayli mazarrat gördüğü tarihen sabit olmağ- iclâsına karar veriyor musunuz? icrası vacip olur nıu?
ahvalde bazan itlaf dahi vukubulmuştur. la Ayandan ve Maarif Nazırı bulunan abdi — Yaşasın Sultan Mehmed Hanı Hamiş! Elcevap: Olur.
Lâkin âlûdei hûn olmak milletin şan ve âciz dahi isti'fa teklif olunmak taraftarı idim. nidalariyle bu teklif dahi kabul olundu. Ketebehülf akir
nezahetine yakışmıyaca-ğından bu husustan Ve bu hususta tanıdığım Meb'uslara ve Derhal ayandan Arif Hikmet Paşa ve Esseyd Mehmed Ziyaettîn
tevakki olunmasını şiddetle iltizam eylerim. Ayandan bir takımına keşfirâz etmiş idim. Aram Efendi ve Meb'usandan Esad Paşa Afa Anhü
Saniyen ahv.alim.uma-silede fetvaya Cümlesi tasvip etmişler idi. Hareket Ordusu
(Draç) ve Karasu Efendi (Selanik) den mü-
müracaat olunmak âdet ol-fnağla bugün Yıldız'ı teslim almış ve tabla/kâr hademeyi bile IkL.Jİ Ar.lülhamid'in Selânik'e götürü-
rekkeb :bir heyet intihap olunup hal'ini ihbar
dahi meselenin tarafı şer'i şeriften istifta kâffeten kaldırmış olduğundan böyle bir teklif lüşünü. o devir üzerindeki tetebbüleriyle
etmek üzere Yıldız'a Hakan'ı Sabık nezdine
olunmasını teklif, eylerim." karsısında Sultan Abdülhamid'in mukavemet tanınmış olan muharrir Ziya Şakir şöyle
gönderildi.
Bu teklifler alkışlarla kabul olundu ve muhalefeti adîmülimkân idi. nakleder:
Yeni celse fetvanın kıraetiyle başladı. İ'tayı karar esnasında istifa teklifi
ve Fetva Emininin celbi için hemen bir heyeti "Yıldız Sarayı, kurulduğu gündeııberi
Her taraftan "Hali' hali'" sesleri yükseldi. tasavvurunda bulunan âyanda<n bir hizbi kalil
murahhasa gönderildi. Muhtar Paşa'nm böyle telâş görülmemişti... Saray kadınları,'
Gulüvvü heyecan o mertebede idi ki istifa ayağa kalkmamıştı. Reis Paşa "Bilittifak
sözleri huzzanri muzmeri derûnlarma bu uzunca seyahatten ürkmekle beraber, tatlı
teklifini ağıza almak hücumu umumiyi davet karar verildi!" sözünü söylerken oturanlar
terceman olduğundan fazla iradı kelâma hacet bir macera ümidiyle bu yolculuğa iştiraki
edecekti. Mebuslar padişahı hali' etmekle, gözüne ilişip "İttifak ile mi, ekseriyet ile mi?"
kalmadı ve Fetva Emini Hacı Nuri Efendinin kalben istiyorlar., kendilerini de refakatine
hâkimiyeti milliyenin kuvvetini izhar eylemek Demesi üzerine o zevat dahi kıyam ettiler.
vüru-diyîe fetva istihsal olununcaya kadar alması için Sultan Hamid'e rica ediyorlardı..
zıı'mü niyetinde idi. Binaenaleyh hali' ittifakı ârâ ile karargir
celse muvakkaten tatil olundu. Fakat azadan Sultan Hamit, bütün saray halkım beraber
Reis Paşa bir aralık; "Erbabı hal ve olmuştu.
hiç birinin Meclis salonundan çıkmaması ve götüremîyeceğini biliyor, bunların arasından
akidden murad vükelâyi devlet değil midir?" Heyeti Murahhasa Hakanı Sabık'a mahdut bir kısmını seçiyordu. Götüreceği
hariçten dahi hiç kimsenin içeri girmemesi
diye ortaya bir söz atarak hafi vükelâya hal'ini tebliğ eyledikte: "Muktezayi kader kadınların başında, Ayşe Sultanın validesi
karan kat'î altına alındı.
tahmil etmek istedi. Vükelânın müvekkili böyle imiş, ben anı anladım idi" diyerek Müş-fika Kadmefendi bulunuyordu.. Bu
Fetva Emini geldikte Ayan ve Meb'usan
azletmesi muhalifi mantık olduktan başka devlete ettiği hizmetleri yâd ve ta'dad ve kadına kar sı derin bir sevgi besliyor., yirmi
Reisleri ve Vükelâ (Tevfik Paşa Kabinesi)
meb'us-lar derhal muhalefet ettiler. Hali' biraderini senelerce muhafaza ettiği senedenberi kendisini bir an bile kırıp
ve fıkıha intisabı olan birkaç Meb'us Meclisi
bütün zihinleri işgal eyliyor idi. Ayandan Çırağanda suikast-ten beri olarak ikametine incitmemiş olan bu sevgili zevcesini, ömrünün
Meb'usan Reisi Ahmed Rıza Beyin odasında
Ferik Sami Paşa îstanbulün Fâtihi Sultan müsaade olunması arzusunu izhar etmekle bu son dakikasına kadar yanından ayırmak
toplandılar. Bir küçük ve mühim encümen de
orada oldu. Meb'us Efendilerin tesvid Mehmed olduğu gibi bu defa payitahtın arzusunun Meclisi Milliye tebliğ olunacağı istemiyordu ... Ayni zamanda, pek çok sevdiği
ettikleri fetva suretini tasvipte Hacı Nuri desti istibdad ve irtica'dan tahlisi dahi bir vadi verildi. Fakat arzusu is'af olunamıyarak en küçük şehzadesi Âbid Efendi ile validesi
Efendi bidayeten taallül gösterdi, ve kendisi fethi mübin olduğundan Veliahdi Saltanat ertesi akşam Se-lâniğe izam kılındı". Naciye Kadınefendi-den de ayrılamıyor,
iftaya memur olamadığından bu hususta rey Hazretlerinin Sultan Mehmed Hanı Hamiş İkinci Abdülhamidin hal'i için verilen onları da refakatine alıyordu..
ve mütalâası sorulmağa lüzum olmadığını ünvaniyle ilânı cülusunu teklif etmiş ve işbu fetvanın sureti şudur: "En lâzımlı şeyleri ihtiva eden birkaç
ifade edüp Şeyhülislâm Ziyaeddin Efendiye teklifi alkışlarla telâkki olunmuştu. bavuldan başka eşya alınmıyordu. Zaten
İmamülnıüslimin olan Zeyd bazı mesaili
işaretle: "Müftiyülenam zatı âlileridir. Fetva Hali' kararı verileceği anda ulviyeti miihimmei şer*iyeyi kütübü şer'iyeden tay ve Üçüncü Ordu Kumandan Vekili Hadi
vermek kendilerine aittir. Nasıl tensip hale dal olmak üzre Reis Said Paşa kürsüde ihraç ve kütübü mezkûreyi men ve harkü Paşadan gelen telgraftan da şimdilik ağır
buyururlarsa olveçhile icra edenler." dedi. ayağa kalktı. Bütün huzzar dahi kıyam etti- ihrak ve Beytülmalde tebzir ve israfla me- eşyaya lüzum olmadığı anlaşılıyordu. Hadi
Bunun üzerine söz uzayıp sokaklarda Paşa, Selânikteki vaziyeti şöylece
anlatıyordu:
ABDÜLHAMİD II. İSTANBUL ANSİKLOPEDlSt 105 ABDÜLHAMÎÖ II.-
104 —
Mahremane - Gayet müstaceldir. şe Taşdelen suyu istemişti. Şimendifer tan Hamidin son günleri; Tabii Muallim Fuad
sonra da arkasında bıraktığı harem dairesine
Hareket Ordasu Kumandanı Mahnıud Şevket memur) a,rmdan biri koşmuş, suyu getirmişti. Gücüyener, İst. 1943).
bakarak derin derin içini çekmişti. Şu anda
Paşa Hazretlerine: Sultan Hamid şişeyi almış, üzerindeki mührü AJbdülhamid, Selânikten, îstanbuldaki
harem dairesinden, güçlükle boğulan
C, 14 Nisan 325. Robilâtı Paşanın muva- feryatlar ve ağlaşmalar işitiliyor. Asabî eller muayene ettikten sonra açtırmış., suyu içmiş, Almanya sefarethanesinin Lorley yatı ile
fakr.tini istihsal eyledim. Yarma kadar hane tarafından, kafesler, açılıp indiriliyordu. getiren memura otuz kuruş vererek: getirilmişti.
yi mobilyasîyle beraber terkedecektir,. Lüzu Sultan Hamid'e refakat eden kadınlar da Ölümüne sebep olan hastalığa konulan
— Bunu sucuya veriniz.
mu varsa aşçısını ve sofra takımını dahi vere kendilerini tutamıyorlar; birdenbire teşhis "Ozima ile müterafik eyserle intikam
bilecektir. Selânike gece geç vakitte muvasa Demişti. rie" idi. Ayni eser ölümünü ve cenaze
karşılaştıkları erkek ve asker kalabalığı
lat edebilecek veçhile trenin hareketini tan önünde birbirlerine sokularak hıçkırıklarını Tren hazırdı. Yolcular bindikten sonra merasimini şöyle naklediyor:
zim etmek lâzımdır. Robilân Paşanın otomo kimseye göstermemeye çalışıyorlardı. Sultan da lokomotif trene bağlanmıştı. Bu küçük tren "Ağırca bir hastalık neticesinde vefat
bili ile trenden haneye nakli tensip edildi. Tre Hamid, rükûbuna tahsis edilendir tebdil iki vagondan ibaretti. Öndeki salonlu vagon etmiş olan sabık hükümdarın niçin gecelik
nin istanbul'dan zamanı hareketinin ve müm arabasına, en evvel sevgili zevcesi Müşfika Sultan Hamid ile refakatındaki kadınlara; giymemiş olduğu ve ölüm hâdisesinin ne
künse Selâniğe vakti muvasalatını ve hanede Kadınefendiyi bindirmiş ve sonra da kendisi arkasındaki birinci mevki vagonu da, Fethi suretle vuku bulduğu tahkik edildi. Bunlara
kaç zat için yatak ihzarı lâzım geleceğinin -ve binerek Şehzade Âbid Efendiyi de arabaya Beyle, kırk Selanik jandarmasından da Musahipler tarafından şu şekilde cevaplar
aşçı ile sofra takımının buraca tedarikine lü istemişti.. Şu da kayda şayandır ki Sultan mürekkep olan muhafızlara ve sabık verildi:
zum olup olmadığının iş'an ve talimatı saire Hamid, hayatında ilk defa olarak bir kadınla padişaha refakat eden erkek bendegâna Rahatsızlık artmıya başladığı zaman
hakkmda tafsilât itası mütemannadır. Robi- arabaya biniyor. Bilhassa böyle, gece yansı tahsis edilmişti... Fethi Bey, Hüsnü Paşa ve Doktor Atıf Bey, hem muayene etmek ve hem
lân Paşaya malûmatı kafiye verebilmek için akıbeti kendisince meçhul bir yolculuğa Galip Beye veda e-derek trene bindi, ilâcını içirmek için odaya gelmiş. Tamamiyle
bu baptaki evamiri devletlerine makine be.şm- çıkıyordu, îkinci arabaya Naciye Ka- istasyonun büyük saati (A-lafranga) tam biri soyunup yatağına girmesi için rica etmiş.
da muntazırım. Ferik dınefendi ile Şehzade Abdürrahim Efendi gösterirken, tren hareket etti. Sultan Hamid: — Nasıl olur?.. Doktorlar
Mehmet Hadi binmiş., diğer kalfalar da geride kalan "îkinci Abdülhamidin yanında Selanik e girip çıkıyorlar. Yabancılara gecelikle
Mahmud Şevket Paşa ile Hadi Paşa, arabalara taksim, edilmişti. gidenler su kimselerdi: görünemem. diye, evvelâ buna muhalefet
makine başında muhabere ederlerken göstermiş. Fakat doktorun ısrarına,
Süvarilerle muhat olan bu araba kafilesi, l — En sevgili zevcesi ve Ayşe Sultanın
Yıldızdaki hazırlıklar da bitmişti. yavaş yavaş Yıldız yokuşundan iniyor; Kadmefendilerin de ricaları inzimam edince;
Mabeyndeki arabalar, saray kapısının önüne validesi (Müşfika Kadmefendi), 55 yasında.
Sultan Hamid'i Selâniğe nakle memur olan yalnız ceketini çıkararak öylece yatağa
çekilmiş; bir bölük de süvari getirilmişti... 2 — Şehzade Abdürrahim Efendinin validesi.
Fethi Bey de kafileyi atla takip ediyordu., uzanmıya muvafakat etmiş... Aradan kısa bir
Herkes telâş içinde idi. Bugüne kadar esatiri 3 — Yine en sevgili ve sadık zevcelerinden,
îdarei örfiye bütün şiddetiyle hükümran müddet geçmiş. Birdenbire ağzından biraz
bir mahlûk gibi Sultan Hamid'in yalnız ismini şehzade Âbid Efendinin validesi Naciye Ka-
olduğu için sokaklarda halktan kimse kan gelmiş. Hafif bir titreme geçirmiş. Onu
işitenler, şimdi onu gözleriyle görecekleri için dmefendi... 25 yasında. 4 — Refia Sultanın
bulunmuyordu. Yalnız, Beşiktaştan Sirkeci müteakip de, gözleri açık olarak kendinden
büyük bir heyecan hissetmektelerdi. Hareni validesi, Fatma Kadmefendi. 5 — Şaziye Sul
istasyonuna kadar olan caddelerde, kuvvetli geçmiş.. Fakat en küçük bir sekerât ıstırabı
kapısının bir kanadı açılmış... Titrek fener tan. 6 — Ayşe Sultan. 7 — Refia Sultan. 8 —
devriyeler geziyor., bunlar, kafilenin uzaktan bile göstermemiş. Buna binaen
ziyaları, oradan oraya koşuşmıya başlamıştı. îkinci hazinedar; Zülfet hazinedar usta... 35
gelişini görünce, hemen 'bir kenara çekilerek Kadınefendiler, ölümü akıllarından bile geçir-
yaşında. 10 — Haznedar Fulya usta... 20 ya
Şu anda, Sultan Hamid'in hususî merak ve hayretle arabalara bakışıyorlardı. memişler. Bayıldığına hükmetmişler. Derhal
şında. 11 — Mâhı Enver kalfa. Şehzade Âbid
hayatında yeni bir safha açılıyor., ibrete şayan Kafilenin Galata caddesinden geçişi, muhite doktoru istemişler. Ancak, doktor gelip de
Efendinin dadısı... 50 yaşında. 12 — Sırrı Ce
olan şu hazin sahne, tarihe mal oluyordu. heybet ve haşyet saçıyordu.. Gecenin derin muayene ettikten sonra, acı hakikati
mal kalfa. Sultan Hamid'in emektar cariyesi..
Sultan Hamid, otuz üç sene mütemadiyen zulmet ve sessizliği içinde kaldırım öğrenmişler...
Çok yaşlı. 13 — Cenânıyâr kalfa. 14 — Me-
büyük merasim ve saltanatla girip çıktığı şu taşlarından kıvılcımlar çıkaran at nalları ve lekcihan kalfa. 15 — Nûristan kalfa. 16 — "Sadrâzam Talât Paşa Ruslarla aktedilen
kapılardan, artık son defa olarak büyük bir arabaların demir tekerlekleri, büyük bir Nevber kalfa. 17 — Cevherriz kalfa. 18 -—r Dü sulh muahedenamesini imza etmek için, Brest
hüznü tevekkülle çıkıyor.... Kendisini gürültü ile yüksek binaların cephesinde beşte kalfa. 19-20 — isimleri öğrenilmemiş Litovsk'ta bulunuyordu.
selâmlamak için ne bir tek silâh ve ne de bir korkunç akisler yapıyor., binaların karanlık olan diğer iki kalfa. 21 — Şehzade Abdürra Sadrâzam vekili ve Harbiye Nazırı olan
tek el kalkıyordu. O, iki elleri koyu kurşunî cephelerinden camlar açılarak müteeessis him Efendi. 22 — Şehzade Âbid Efendi (he Enver Paşa, derhal faaliyete geçti. Cenazenin
kısa bir pardesünün ceplerine sokulmuş., başlar uzanıyordu. nüz, beş yaşında). 23 — Sabık hükümdarın ne suretle kaldırılacağına dair müzakerede
sedef kaplı iki.Smit Ven-son rovelverini •kaimbiraderi Mehmed Paşa. 24 — Musahip bulunmak için, vükelâ heyetini davet etti.
avuçlarının içinde sımsıkı tuttuğu halde yavaş "Hüsnü Paşa ile Miralay Galip Bey, daha
evvel Sirkeci istasyonuna gelmişler; oradaki Nuri Ağa. 25 — Musahip Şöhrettin Ağa. Evvelâ, Padişah, Sultan Reşadın fikrini
yavaş harem kapısının ö-nündeki arabaya 26 — Musahip Cevher Ağa. 27 — Sabık hü almak istediler..
doğru ilerliyor., arkasından da, onu bu tertibatı gözden geçirmişlerdi... Sultan
Hamid'in, son ve hazin mevkibi istasyon kümdarın en sadık bendegânmdan, kahveci- "Nasıl rnünasipse, öyle yapılsın" diye,
felâketli günlerinde takip eden sadık başı Ali. Bey, 28 — Aşçıbaşı Raşit Ağa. 29 — haber gönderdi.
kadınları geliyordu. Sultan Hamid, rü- önüne geldiği zaman, istikbal etmişler; ve
doğruca trene binilmesi için yol Aşçı Veli Ağa. 30 — Aşçı Mustafa Ağa. 31 — Enver Paşa, düşüncesini açıkça söyledi.
kûbuna tahsis edilen âdi bir tebdil arabasının Bendegândan Hakkı Efendi. 32 — Bendegân-
yanına geldiği zaman durmuş, kendisine göstermişlerdi. Sultan Hamid kendisini takip — Sultan Hamid'in cenazesi, bir
eden kadınların önünde yürüyor, metin dan Sıtkı Efendi. 33 — înekci Mehmed. (Sul- hükümdara layı kşeküde kaldırılmalıdır.
refakat edenlere son defa olarak göz
gezdirmiş ve görünmeğe çalışmasına rağmen, heyecanını Dedi... ve, muhteşem bir cenaze alayı
zaptedemiyordu. Vagona girer girmez,
pencerenin önüne gelmiş, bir şi-
ABDftLHAMÎD II. ABDÜLHAMÎD II.
106 — İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ — 107 —
programının tertip edilmesi için icap edenlere kefenler serildi, Sultan Abdülhamid'in nâ'şı
.emir verdi. Bahçesi tarafından hızla koştu; cenaze "Teneşirin etrafında, ikisi yeşil, ikisi beyaz
geliyordu. Sarayburnuna doğru ilerledim. sarıklı, dört hoca, ellerinde sarı lifler, misk hürmetle tabuta indirildi.
"Ertesi sabah, Fındıklı sarayında, Meb'- Sultan Abdülhamid, son dakikalarına
usan Meclisi toplandı. Riyaset mevkiine geçen Ufak bir kafile, parkın kumlu yokuşunu ağır sabunları, dindârâne bir ihtiramla nâ'şı
ağır çıkıyordu. Rıhtıma büyük bir istimbot yıkayorlardı. Sultan Abdülhamid'in beline kadar, kendini kaybetmemişti. Hattâ vasiyet
Hacı Adil Bey, ayağa kalkarak hazin bir i-
yanaşmış, san bacasından dumanlar doğru beyaz ve yeni bir peştemal örtülmüştü. etmişti: Göğsüne ahidname duası konacak,
fade ile su sözleri söyledi:
yükseliyordu. Bu manzara pek hazindi: Göğsünden yukarsı ve dizlerinden aşağısı a- yüzüne Hırkai Saadet destemali, siyah Kâ'be
— Efendiler!.. Cenabı Hak, ömür ve afi örtüsü örtülecekti. Bu vasiyet harfiyen icra
yeti şahaneyi müzdat buyursun... Hakanı sa Marmara, sahiller, tepeler, güneş içindeydi. çıktaydı. Vücudünde uzun bir hastalığın za'fı
Uzakta Hamidiye camiinin narin ve beyaz görülmüyordu. Renginde ölüm sarılığı, e-
bık, Sultan Hamid Hânı sanî hazretleri, dün
irtihali dârıbeka eylediler. binası, Yıldız'ın ağaçlık caddesi, sarayın çıplak korkunç bir sarılık yoktu; fildişinden, eâmid dildi.
ağaçlar arasından görünen müselsel damları, bir cisim gibiydi, boyu ufak, saçı ve sakalı "Kefen bağlandı, tabut kapandı. Sedef
Bu sözleri kamilen ayakta dinliyen mcb'-
uslar: mebhut ve sakindi. Siyah, bütün siyahlar ağarmıştı. Burnu, çehresine nisbeten kakmalı, asırlar görmüş bir saatin ağır tanin-
giyinmiş bir kafilenin başları üzerinde, uzuncaydı. Gözleri kapanmış, çukura batmıştı. leri Hırkai Saadet dairesinin ulviyeti içinde
— Allah ralımet eylesin... Uzun ve siyah kaşlarının- avz'ında melal ve
beyaz bir çarşaf, koyu bir şal, yeni bir sedye aksetti, tabutun teçhizine başlanmıştı. Üzerine
Sesleriyle mukabele gösterdiler. teessür vardı.. Saçları alnına doğru biraz
gömülüyordu: Sultan Ab-dülhamid, tahta bir evvelâ bir yatak çarşafı, daha üstüne sırma
Hacı Adil Bey, devam etti: dökülmüştü. Sakalı bembeyaz, uçlarına
sedye üzerinde, yatağının içinde, bîruh işlemeli al bir örtü konuldu. Ayak ucuna
— Sevketmeab efendimiz, biraderleri doğru, sararmıştı. Yüzünde ihtiyarlık alâmeti,
yatmıştı. Kalın, san çizgili yatak çarşafı, lâciverte yakın çiçekli bir kumaş sarıldı. En
nin hükümdarâna mahsus bir âlâyı vâlâ ile ce fazla buruşukluk yoktu. Boynu incelmiş, omuz
sedyenin kenarlarına doğru sarkıyordu. üste Kâ'be örtüleri, kıymettar taşlarla
naze merasiminin icrasını ferman buyurduk kemikleri dışarı fırlamıştı. En zayıf yerleri
Üzerine turuncu ve yeşil nakışlı, kıymettar, müzeyyen kemerler konuldu. Başına ve
larından, divanı riyaset, heyeti celilenizi tem- göğsüydü. Göğüs ve kalça kemikleri
koyu bir şal örtülmüştü. Rüzgâr vurdukça şal kollarına şallar sarıldı. Baş tarafa sarılan
silen bu merasime iştirak edecektir. görülüyordu. Bacakları beyaz ve ince, ayakları
kalkıyor, altında zayıf bir vücudun, ufak bir yeşil atlas üzerine kırmızı bir fes konuldu. Nâ'ş
Dedi. Ve merasime iştirak için, Meclis başın kabartısı görülüyordu. Cena-'zenin ufaktı. Vücudunda hiç kıl yoktu. Yalnız meme yıkanırken, çıplak bir tabut, tahta bir teneşir,
tatil edildi". önünde Beylerbeyi sarayının muhafızı, uçlarında, kollarının alt kısımlarında, Hırkai Saadet dairesinin gözler kamaştıran
Burada, büyük muharrir Ahmed Refik'in yanlarında iki sıra asker, sedyenin etrafında parmaklarının Çizerinde siyah kıllar renkleri ve yaldızlariyle tezat teşkil ediyordu.
kıymetli bir tarih vesikası olan bir makalesi o- Enderunu Hümayun Ağaları, saray erkânı a- görülüyordu. Kollan bî~ tâ'bâne iki tarafa Şimdi Sultan Abdülhamid'in ipekler, şallar,
kunmağa değer: gır ağır yürüyorlardı. Sedye el üstünde düşmüş, ayaklarının parmakları açılmıştı. sırmalar, kıymettar taşlarla müzeyyen tabutu,
"Hakanı Sabık irtihal etmiş. Bu havadis taşınıyordu. Arkada Şehzade Selim Efendi, Vücudunun sağ tarafı bembeyazdı, sol dairenin ihtişam ve ulviyetine de tevafuk
ilk defa gazetelerden öğrenildi. Da-mad Paşalar, mahzun ve müteessir tarafında ve arkasında kırmızılıklar etmişti.
"Boğaz, güneşin parlak ziyaları altında, ilerliyorlardı. Her tarafta müphem bir sükût. görülüyordu. Heyeti umumiyesi sevimliydi. "Herkes çekildi. Yalnız, müzeyyen
gülüyordu. Beylerbeyi sarayı uzaktan, Hademeden biri elinde bir fes taşıyordu. Fesin Beyaz bir vücut, yıkandıkça güzelleşen bir nâ'ş, sütunlar, mülevven duvarlar, parlak levhalar
mavilikler içinde görünüyordu. Otuz dört üzerine beyaz bir mendil örtülmüştü. Bu, yeni bir teneşir üzerinde, yıkayanların ellerine arasında, başı harem dairesine müteveccih
sene müddet Osmanlı tahtını işgal eden Sultan Sultan Abdülhamidi Sâninin fesiydi. Bütün tabi, uzanmış yatıyordu. Nâ'şın karşısında, bir tabut, solda Dairei Aliyye'nin
Ab-dülhamidi Sâni bir kaç saat sonra, güzel simalar müteessirdi. Uzakta bir bahçıvan, ellerinde gümüş buhurdanlar, ağa-Jar penceresinden altınlar ve sırmalarla
îstan-bulun toprakları altına gömülecekti. elinde bir çapa, melûl nazarlarını dikmiş, duruyordu. Herkes huzu' içindeydi. Bütün müzeyyen yeşil perdeler, ağır sırma püsküller,
Sultan Abdülhamidin cenazesi Beylerbeyi bakıyordu. Etrafta, cesedi taşıyanların kumlar simalarda tevekkül alâmetleri görülüyordu. altın şebekeler, kıymettar ve tarihî levhalar,
sarayından Topkapı sarayına getirilecekti. üzerinde ayak seslerinden başka bir şey Hırkai Saadet dairesi tarihî bir gün yaşıyordu. kelâmı kadîmler görülüyordu. Arzhane
Orada yıkanacak, ve saat dokuzda, Sultan işitilmiyordu. '^Cenaze, Lâle Bahçesi önünden O gün, vekayiîe dolu, uzun bir saltanat önünden bir ayak sesi i-şitildi. Damad
Mahmud türbesine gömülecekti. Topkapı geçirildi, Hırkai Saadetin yeşü* ve yaldızlı devresinin son sahifesi kapanacaktı. Bütün Paşalardan muhterem bir zat, müteessirane
sarayına gittim. Orta kapı önünde, başında kapısı önüne getirildi. Kapı açılmıştı. El nazarlar, Sultan Abdülhamid'in teneşir adımlarile ilerledi. Hırkai Saadet duvarının
kabalak, elinde tüfek, tek bir nöbetçi bekliyor, üzerinde içeri girdi. Şehzadeler ve Damad üzerinde yatan kapalı gözlerine dikilmişti. köşesinde melûl ve mahzun durdu. Ellerini
Babüssaâde ö-nündeki Akağalar, kemali Paşalar Mecidiye Kasnnda, cenazeye refakat Nâ'şa sıcak sular döküldükçe beyaz bir duman açtı, gözleri tabuta müteveccih kısa bir dua
nezaketle gelenleri karşılıyordu. Kubbe altı, edenler dışarda kaldılar. Kapı kapandı, içeriye, yükseliyor, buhurdanlardan çıkan öd ve anber etti, samimi bir hıçkırık müzeyyen
harap ve metruk, ihtişamlı devirlerin Hırkai Saadet erkâânından başkası giremedi. kokularına karşıyordu. Etrafta hâşiâne bir kubbelerde akisler bıraktı.
hâtıratiyle meşhun, asırların vekayiine acı acı sükûn hüküm sürüyordu. Hizmet için girip "Saat dokuz. Hırkai Saadet kapısının ö-
"Hacet penceresi önündeki hasırlar
gülüyor gibiydi. Güneşin ziyası servilerden çıkanların, hasırlar üzerinde, ayak seslerinden nünde sırmalı üniformalar, kalpaklar ve şap-
kısmen kaldırılmıştı. Karşıda, geniş, buzlu
süzülüyor, çimenler üzerine dökülüyordu. Bir iki başka bir ses işitilmiyordu. Ayak ucunda, kalariyle sefirler ve zabitler bekliyorlardı.
camlar Halic'in görünmesine mani oluyordu.
hademe, ellerinde tırmıklar, Şubatın feyizli direğin yanında, Damadlardan iki zat, ellerini Ecnebiler bu muazzam daireyi merak ve
İki yeşil kerevet üzerinde, serviden, altı kollu
güneşi altında yeşeren çimenler üzerinden, kavuşturmuşlar, gözleri nâ'şa ma'tuf, hayretle seyrediyorlardı. Ulema, arkalarında
u-f ak bir tabut, hasırların 'kalktığı taşlık
sararmış yaprakları toplu-yorlardı. nıüteessirane ağlıyorlardı. geniş kollu, göğsü sınmalı yeşil ve mor
üzerinde, ufak bir teneşir görülüyordu. Sultan
"Nihayet nâ'şın yıkanması bitti. Sarı ipek libaslar, sarıklarında sırmalar, hürmetle
"Sultan Ahnıedi Sâlis kütüphanesinin ö- Ab-dülhamid, üryan ve bîruh, teneşir üzerine
işlemeli havlularla kurulandı, tabut yere istikbal ediliyordu. Kalabalık gittikçe
nünden geçtim. Siyah esvaplı bir hademe Lâle yatırılmıştı. Hacet penceresinin yaldızlı
indirildi, teneşir, tabutun yanına getirildi, artıyordu. Veliahdı saltanat, şehzadeler,
parmaklıkları önünde nıüteessirane durdum.
İ içine büyük üniformalariyle gelmişlerdi. Şubat
güneşi altında, nişan, sırma,
ABDttLHAMİD II. ÇEŞMELERİ. — 108 —
ANSİKLOPEDÎSÎ İÖÖ — ABDÜLHAMİD II. DEVRİNDE GAZETELER
İSTAJSTBUL
üniforma parıltısından başka bir şey
görülmüyordu. aheste bir nakarat gibi yükseliyordu. Ortaka- zılan ve bendleri çıkarırdı. Kitap ve risaleleri de bir mukaddemeden sonra konulurdu.
"Hırkai Saadet dairesinin kapısı tetkik eden sansür heyetinin adı "Encümeni Cumartesi günleri gazetelerin başında bir
pı ile Babı hümayun arası Alman
birdenbire açıldı. Bütün nazarlar kapıya zabitlerinin otomobilleri, mükellef konak Teftiş ve Muayene" idi (B. Encümeni Teftiş "Selâmlık resmi âlisi" serlevhası bulunurdu,
çevrildi, kalabalık o tarafa doğru birikti. ve Muayene); sansür memurları, ve encümen bu bendde, Padişahın Cuma namazını mutad
arabala-riyle dolmuştu, İki zarif hanım,
Kapının iki tarafı doldu. Herkes, kalbler arabada, a-yağa kalkmışlar, yüzlerinde ince azaları zülfüyarm en hafif bir soluktan merasim ile kıldığı haber verilirdi. İkinci
müteheyyiç; cenazeyi görmek istiyordu.. müteessir olacağı kaygusu ve ceza korkusiyle, Abdülhamid, halka sıhhatte olduğunu
peçeler, alayı seyrediyorlardı. Biraz ötede,
Nihayet, elmaslı kemerler, sırmalı Kabe Bizansm İrini kilisesi ve son devrin askerî meselâ masum bir aşk hikâyesinde, halka bildirmek bakımından bu yazılara çok önem
örtüleri, al atlaslarla müzeyyen tabut, Cıra-ğan sarayında mahbus olan Beşinci verirdi. Her gazetede gayet dikkatli olarak
müzesi önünde, Mehterhane takımı, cesîm
kırmızı fesi ile, parmaklar üzerinde, mühîb kavukları, kırmızı şalvarları, sırma cepkenleri, Muradı hatırlatabilir diye "bu hırçınlıktan kaleme alınmış beş altı türlü selâmlık resmi
ve muhteşem, dışarı çıktı. Erkânı devlet, muradın nedir sevgilim" cümlesinden murad âlisi bendi bulunur, örnekler beş altı hafta
sanlı ve kırmızılı bayraklariyle durmuşlardı.
zabitler, Sultan Abdülhamid'-in cenazesi Canlı bir tarih, hürimet ve tevkir ile tabutu kelimesini çizerlerdi. Veliahd Reşad Efendinin süren bir devir ile değiştirilerek kullanılırdı.
huzurunda idiler: Bütün nazarlar tabuta selâmlıyordu. adı da sansürlük isimlerdendi. Halkın, Günlük gazetelerin önemli bendlerinden
dikilmişti. Tabut, Hırkai Saadet kapısı önüne "Cenaze Babıhümayundan çıktı. Sokaklar korkudan ziyade riya ve tabasbus duygulan biri de "Tevcihat ve nişanı hümayun" idi,
yüksek bir mevkie konuldu. Hamidiye insandan görülmüyordu. Ayasofya önünden da sansürün vehmini kurcalayan sebeplerden burada, her gün, sadakat ve ubudiyeti
camiinin Kürsü Şeyhi, sırmalı yeşil esvabı, olmuştu: Meselâ bir çok "Murad" lar "Mir'at" görülen 'kimselere ihsan olunan rütbeler,
Sultan Mahmud Türbesine kadar caddeye ifci
göğsünde nisam ile taşın üzerine çıktı. olmuş. "Reşad" lar da isimlerini "Neşet" veya memuriyetler ve nişanlar yazılırdı.
sıra asker dizilmişti. Ağaçlar, evler, pencereler,
Etrafına bakmarak sordu: "Reşid" e çevirmişlerdir. Bununla beraber İstanbulda, Abdülhamid'in doğumu ve
damlar kadınla, çoluk çocukla dolmuştu.
— Merhumu nasıl bilirsiniz? Tramvaylar durmuştu. Tabut acıklı ve müessir şeref ve ve-karını muhafaza edenler arasında cülusu münasebetiyle yapılan donanmalar da
Velveleli, hazin, müteessir bir çok ses, dualarla, tekbirler ve tehlillerle ilerliyordu. vükelâdan ve ricalden bu isimleri taşıyan pek büyük şehir gazetelerinde günlerce süren
serviler arasında aksetti: Cenazeyi görenler, müteessir oluyorlardı.. çok 'kimse vardır; Maliye Nazırı Reşad Paşa "şehrâyin" bendleriyle aksettirilirdi.
— îyi biliriz. Evlerin pencereleri kadınlarla doluydu. Bir ve Şehremaneti Muhasebecisi Reşad Efendi Gazetelerin şehrâyin muhabirleri, kandülerle
"Kısa bir fatiha bu merasime de nihayet hanım, hıçkırıklarını zabtedemiyor, mendili gibi ki, bu sonuncunun torunu olan İstanbul donatılan ve "Padişahım çok yaşa", yahut
verdi. Tabut kaldırıldı, Sultan Ahmedi Sâlis gözlerinde başını duvara dayamış, ağlıyordu. Ansiklopedisinin muharririne de 1905 de "Sultan Abdülhamid Hanı Sâni" yazıları veya
Kütüphanesinin, Arz odasının sağından ağır
p
Cenazeyi lâkaydane seyredenler de vardı. Reşad adı kon muştur. "Tuğrayı Hümayun" ile süslenen yalı, konak
ağır geçti, Babüssaade önüne geldi, cenaze Fakat hassas kalbler, bu hazin merasime, bu mü- "Yıldız" sansürde çizilen isimlerdendi; şu ve evleri sahiplerinin isim ve
namazı alelusul burada kılındı. AJay burada ellim feryadîara, bu dini ihtişama karsı garip ve gülünç fıkra, hakikat olmasa dahi memuriyetleriyle birer birer yazarlar;
tertip edilecekti. Şehzadegân, ayan, meb'usan, gözlerinin yaşardığını hissediyordu. Otuz dört devrin zihniyetini belirten mübalâğalı bir sadakat ve ubudiyetlerini gazete sütunlarına
erkânı devlet, süfera, ümera, saray agavatı, sene Hilâfet makamını işgal eden Osmanlı fıkra olarak zikredilmeğe değer: Bir geçirdiklerinden ötürü de kendilerinden
hep burada toplanmışlardı. Arada sırada, Padişahının son merasimi hürmetle ifa seferinde Encümeni Teftiş ve Muayene hakkettikleri "rüşveti tahrir"! alırlardı.
teşrifat memurlarının sırmalı esvaplariyle, ediliyordu. heyetinden bir zat kendine tetkik edilmek Gazetelerde Padişahı medih yollu yazılar
ellerinde beyaz bir kâğıt: "Son gehkayı andıran Allah! Allah! nida- üzere verilen bir riyaziye kitabından yıldıza yazmada büyük hüner sahibi olarak tanınmış
— Ayan, meb'usan, ricali ilmiye, ümera.. lariyle tabut türbe kapısından içeri girdi. benziyor diye "-f" ve "X" işaretlerini muharrirler, "Meşahiri İslâm" sahibi Hamid
diye çağırdıkları isidiliyordu. Nihayet alay Sultan Abdülhamid hürmet ve tekrim ile çıkarmıştı!. Vehbi Beyle "Serseri Yahudi" mütercimi
tertip edildi. Servilerin önünde hademei kabre indirildi, Osmanlı tarihinin otuz dört "Ehâli", "hürriyet", "cumhuriyet" Selânikli Tevfik Bey idi. Ahmet Rasim de,
şahane zabitan ve efradı dizilmişlerdi. Piyade senelik safhası hazin bir surette hitama erdi. "ihtilâl" gibi kelimeler, yazılmak şöyle dursun, edebî hâtıraları arasında: "Ben bile bu yolda
efradı, silâhlarını omuzlarına asmışlar, kemali (Ahmed Refik, Abdülhamidi Saniye dair). ağza dahi alınmazdı. ilerliyordum. Hattâ cülus veya velâdeti
sükûnetle yürüyorlardı. Tabutun önünde ABDÜLHAMİD II. ÇEŞMELERİ (B.: Gazeteler yine o devrin tâbiri ile "sayei hümayundan bir kaç gün evvel eve kapanır, o
dedeler, Şazeli dergâhı dervişleri gidiyordu. -Hamidiye çeşmeleri). şahanede" Türkiyenin her tarafında halkın günlerde neşredilmek için iki üç tane makalei
Tabutu taşıyanlar Ederunu hümayun ağalan dirlik v© düzen içinde mesut ve hükümetin de mahsusa yazar, hazırlardım. Çünkü
ABDÜLHAMtD II. DEVRİNDE gazetesinde en parlak cülûsiye, velâdetiye
ve saray erkânı idi. her işinde muvaffak olduğunu belirtmeğe
GAZETELER VE SANSÜR — İkinci bulundurmak imtiyaz sahiplerinin birinci
"Tabut, Babüssaadeden Ortakapıya kadar, Abdülhamid devrinde hükümetin matbuattan mecbur idiler; "sayei şahane" tâbirini de pek
serviler arasından, yavaş yavaş ilerledi.. Orta aşağılık şekilde suiistimal ederlerdi; meselâ, meşguliyetleri idi. Makalâtı mütenevviaya
istediği, Hükümdara mutlak "sadakat" ve ikişer üçer mecidiyeden fazla veremiyen ve
kapıdan vekar ve ihtişam ile çıkarken hazin "ubudiyet" idi; bu sadakat ve ubudiyetin de her ikinci Abdülhamid'e beş altı satırlık
bir tehlil, ruha huşu' ve tevekkül veren tatlı tumturaklı dua ve methiyeden sonra "Sayei ekseriya desti fakiri muharrirden bedava
vesile ile ve sık sık arz ve beyanı beklenirdi; almak kurnazlıklarını hiç bir dakika gözden
bir şada, Orta kapının taş duvarlarına, bir matbuata ve muhaberata konulmuş olan şahanede Ziraat Bankasının Gemlik şubesinin
zamanlar vüzeraya mahbes teşkil eden ka-" pı oradaki iki köy halkına tohumluk arpa ve dür tutmıyan ve tutmamış olan bu zevat, bu
sansür, Hükümdarın vehmile denk bir hassasiyet nevi makaleler için iki, üç, hattâ dört beş lira
arasına, aksetti. Önde dedegânın fasıladar, gösterirdi, hükümete muhalefet ve tenkid yollu buğday dağıttığını" yazarlardı... Tanınmış
hazin nevaları işidiliyor, Şazelî dergâhı kimselerin ölümhabeıieri de, gazete verirlerdi. Ben bu hânı yağmâ'yı etrafiyle
yazılar caniyane bir teşebbüs olarak, sansürün bildiğim için makaleleri der ceyb ederek
şeyhlerinin hüzünlü bir arab lâhni ile iptal etmesile kalmaz, eklenen bir jurnal ile sütunlarına "Cenabı Hak Sultan Abdülhamid
okudukları Kelimei Tevhid; tekbirler ve Hanı Sâni Efendimiz Hazretlerini her türlü Babıâli caddesinde bunların güzergâhında
muharririnin sebebi felâketi olurdu; sansür, o durur, kollardım. Biri geçti
naatlar arasında, zamanın tâbiridir, "zülfüyara dokunan" ya- afattan siyanet ve ömrü şahanelerini müzdat
buyursun" şeklin-
AÖDÜLHAMID İÎ. DEVRİNDE HAFİYELİK ANSİKLOPEDİSİ . |j_j____ ABDÜLHAMİD II. DEVRİNDE HAFİYELİK
liö — İSTANBUL
mi, Kalpakçüarbaşı çığırtganları gibi: "Sultan Hamidin vehmi, ister yaradılışı en ağır hakarete maruz kalanlardan biri hafiye uğrağı olmadığı için rahat rahat
— Ne âlâ cülûsiyelerim, velâdetiyelerim icabı olsun, ister bilâhare muhitinin tesiriyle ikinci Abdülhamid devrimde Adliye görüşürdük. Merhum Borazan (Tevfik),
var! husule gelmiş bulunsun, her halde alelade Müfettişliği yapmış olan Yusuf Şetvan Beydir; meşhur (Muhsin), (Nuri Baba), Enderunî
Der, nazarı dikkatlerini eelbeylerdim. denilecek derecenin çok üstünde idi. Etraf um ikinci Meclisi Meb'usana Bingazi Meb'usu (Ayı Râ-şid) gibi kibar mukallidin, (Nuri
Gün olurdu ki bütün ceraidi münteşire benim kuşatan insanlar, onu bu vehim yolunda olarak giren bu zat, Mecliste asabi bir heyecan Şeyda) gibi üstadı musiki, rum olduğu halde
makalelerle Hâkipâyi Padişahiye arzı tebri- tahrik ve teşvikten geri durmamışlar, ona ile karşılanmış idi; bu arada Biga Meb'usu ramlarla görüşmez, bizimle düşer kalkar,
kât ve tes'idat ederlerdi" (Muharrir, şair, e- daima vehmini kızıştıracak hâdiseler Arif İsmet Bey tarafından alenen: "Şetvan cidden ehlidil, kalender (Afandos), bir de
dip). göstermişler, her tarafta onun hayat ve Bey namı erbabı namusu tethis. eder, bu vaktiyle mahud (Kuleli Vak'ası) denilen ilk
Gazetelerde basma kalıp manzumeler saltanatına düşman bulunduğunu söyliyerek unvanın hamiyetli insanlarda müthiş hatıratı Meşrutiyet mü-rettiplerinin ve bilâhare
çıkardı, bunlar: Muharresmiyeler, bayram saltanattan mahrumiyet ve ölüm vardır!" diye itham edilen ve bu itham Midhat Paşanın İzmirden Istanbula celbi de
tebrikleri, mevlût, mi'raç, regaib ve berat tehlikeleriyle vehme alabildiğine vüs'at Meclisin alkışlariyle karşılanan Bingazi istintakına memur olmak suretiyle Sultan
kandilleri tebrikleri, Ramazanlara mahsus vermişler, hattâ çok defalar ortada hiç bir Meb'usu heyeti umumiye-nin karariyle Hamid'm emnü itimadını kazanmış olan
mizahi manzumelerdi. Hırkai saadet ziyareti sebep ve vesile yok iken onun vehmini Meclisten çıkarılmıştı. Fındıklılı (Mehmed) Efendinin oğlu (Nâzım)
makaleleri, kolera veba gibi salgınların körükleyecek hâdiseler icat etmişlerdir. Tuhaf bir nümayişe hedef olan bir namlı Bey namında gayetle riyakâr, okkalarla rakı,
defolması için cami, mescit ve tekkelerde Sultan Hamidi etrafındaki adamlar, sadrazam hafiye de Nafia Nezareti Mektupçu muavini şarap içtiği halde mutaassıp görünür, masa
iradei şahane ile "Buharii şerif" okunduğunu ve na-zırlariyle, saray bendegân ve mensubini Kanlıcalı Said Bey olmuştu; bir akşam başında fesini çıkarıp takkesiyle oturur biri,
bildiren bendler; Mekkede Kabe, Medinede ile, hülâsa bir dakika peşinden ayrılmamış Köprüden Boğaza giden Şirketi Hayriye daha bir kaç kişi bu gazinonun hemen gün
Ravzai mutahhara örtülerinin değiştirildiği olan muhiti ile muhakeme etmek elbette en vapuru, Said Beyin yalısı önünde içindeki fcaçırmaz müdavimle-rindendik...
haberleri; bir hayır müessesesinin yapılması doğru yoldur". yolcular tarafından durdurulmuş, yalınım "Biz (Nâzım) m her hali endişe verdiği
dolayisiyle yazılan makaleler, gazetelerin ikinci Meşrutiyetin ilânı ve Abdülhami- camları, vapurun kömürleoiyle ve "Yuha!.. için yanımızdan uzaklaştırmak istiyorduk ve
Padişaha sadakat ve ubudiyetini beyana din tahttan indirilmesi üzerine, hafiye teşkilâtı Kahrolsun hafiyeler!.." nâ'ralariyle bir anda bu emel hepimizce takarrür etmişti. Bilhassa
vesile olan fırsatlardı. ve hafiyeler hakkında pek çok şey yazılmış ve kırılıp indirilmişti. (Nuri Baba) bu babda icra memuru gibi
ABDÜLHAMlT II DEVRİNDE HAFl- söylenmiştir. En namlı haf iyeler halkın Rivayet edildiğine göre hafiyelerin davranıyor, anınla her gece eğleniyor, işi
YE TEŞKİLATI VE HAFlYELlK — ikinci münferit ve toplu hakaret ve nümayişlerine arasında en şeni' simalar Sakallı Mehmed ve sarhoş-luluğa vurarak soğuyor, sayıyordu.
Abdülhamid devrinde, memleketin üzerine bir hedef olmuş, bir kısmı sürgüne gönderilmiş, . Fe-him Paşaların takımlarında toplanmıştı; Fakat aldıran veya aldıracak kim?
örümcek ağı gibi gerilmiş olan hafiye hapse atılmış, Kabasakal Mehmet Paşa ve bunlar, işi jurnaîcıhktan çıkararak "Bir gece (Afandos) gecikti. Fakat bîr
teşkilâtının en korkunç ve iğrenç faaliyetine Fehim Paşa gibi şöhretler de yaptıklarını ha- Paşalarının bellimi hırslarını tatmin için saat sonra beraberinde diğer bir Rum olduğu
istanbul sahne olmuştu. Bu hükümdarın en yatlariyle ödemişlerdi. (B,: Fehinı paşa ve çalışan bir ırz ve namus düşmanı çete haline halde geldi. Bize de (Ale-ksandros) Efendi na-
yakın a-damlarmdan Mabeyin! Hümayun Mehmet Paşa, Kabasakal). gelmişlerdi; Fehim Paşahlarm en iğrenç miyle prezante etti. Adamcağız oturdu. Hasır
Başkâtibi Tahsin Paşa, hâtıralarında, bu Hafiye teşkilâtı, başlarında saray ve siması da, Be-yoğîunda muhabbet şapkasını çıkardı. Bermutad beyaz takkesiyle
mevzua şu satırlarla temas eder: hükümdar ile daima temas halinde olan devrin tellâllığından ûlâ rütbesi sınıfı evveline kadar oturan (Nâzım) in tâ tepesine müsadif olan
"Sultan Hamid memleketi sıkı bir en nüfuzlu rical ve erkânı bulunan, dal ve yükselen musevîden dönme Süreyya idi ki çengele astı. Bu tesadüf derhal Nuri Baba'nm
kontrol çemberi altında buiuındurmak için tâ budakları en aşağı halk tabakalarına kadar inen Meşrutiyetin ilânında izini kaybettirerek nazarı dikkatini celbetmiş olmalı ki gülerek
sarayın kapısından başlayarak her tarafta çe-.,. teler halinde kurulmuştu; bunlar büyük Avrupaya kaçmağa muvaffak olmuştu. yüzüme baktı. Anladım, (Nazım)'a bir azizlik
kuvvetli bir istihbar şebekesi vücude getirmiş şehirdeki faaliyet sahalarını aralarında taksim O devri yaşamış olanlar nakleder: yapacak!.. Birer kadeh.. Birer kadeh daha..
ve bu şebekede çalışanları kesesinden bir çok etmişlerdi; ve meselâ "Fahim Paşa takımı" ve "Bunlar, bu ünvaın, bu mensubiyet sayesinde Babada gözler parladı. Ha babam, ha babam
nimetlere garketmisti. israf diye telâkki u-mumhanelerde belâlı yani zoraki zampara, ha!.. Tanı (Nâzım) kadehini içip de üstüne
"Mehnıed Paşa takımı" diye de isim almışlardı.
olunan bu sarfiyat, mutlak ve müstebit bir pek nadiren kazalı, yani kadının erkeğe tutgun suyu yuvarlarken Baba bir hamlede şapkayı
Bugün, çok yazıktır ki salahiyetli ve namuslu
idarenin levazımı zamriyesinden sayılmak vaziyetinde yaşarlar, hiç bir zaman paralı alınca başına geçirmesin mi?
bir kalemin mahsulü olup bu teşkilâtı hurda
icaheder. Yaşadığı devri ve etrafındaki teferrüatiyle aydınlatan bir eser bulunmadığı sınıfında yaşamazlardı" (Ahmed Rasim, "Olacak bu ya... Şauka biraz büyücek,
insanların ahlâk ve istidadını, hangi gibi saraya verilmiş jurnallardan mürekkep Muharrir bu ya..). (Nâzım) in kafası küçücük olduğu için
noktalarım ne gibi şeraite karşı zayıf bir koleksiyon da mevcut değildir. 1909 da kulaklarına kadar geçince siması öyle komik
Hafiye jurnali ile başından en tuhaf ve
olduklarını iyice tetkik ©tmiş olan Sultan bir manzara bağladı ki kahkahalarla
"Müellif ve muharriri Mahmud" imzasiyle garip vakalar geçmiş kimselerden biri de
Hamid, para ve menfaat vasıtasiyle celbi gülmemek kabil değildi. Daha tuhafı (Nâzım)
neşredilmiş "Hafiyelerin listesi" a-dındaki büyük muharrir Ahmed Rasimdir; Üstad
kulûba muvaffak olacağını kestirdiğinden ve 'in güya ke mali takvasından elini şapkaya
risale, halkın heyecan ve merakını istismar bunlardan ikisini şöyle nakleder:
ilk tecrübeleri bu hususta muvaffakiyet temin sürmekten ds tevakki ederek Babaya;
etmek için yazılmış ve ikinci Abdülhamid "Galata rıhtımı yapılmak üzere idi Biz
ettiğinden artık saltanatının sonuna kadar bu devri memurlarından bir çok namuslu o zaman beş on arkadaş her akşam bu sahil — Çıkar şu murdarı başımdan!
yolda devama mecbur idi. Nimetin, ihsanın, kimseleri de "hafiyelik" ile îekeliyen bir eser üzeninde bulunan, gündüzleri kahvehane, Demesiydi!..
atiyemin, hülâsa menfaatin arkası kesilirse gibi görünüyor. geceleri meyhane olan bir gazinonun süslü, Elhasıl gülüşüp dururken bizim bölmeden
şebekenin gevşiyeceği, hattâ dağılacağı ve Meşrutiyetin ilânında namlı hafiyelerden temiz, etrafı buzlu camlarla kapalı içeriye tanımadığımız iki kişi girdi. Biri bana
sadakatten ötürü arzohman hizmetlerin bölmesinde toplanır, içer, çakar, eğlenir,
nihayet bulacağı muhakkak idi. burası-alelade
ABDÜLHAMİD II. DEVRİNDE HAFİYELİK __ İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 113 ___ ABDÜLHAMİD II. DEVRİNDE
HAFİYELİK
doğru eğilerek kulağıma: Ne dersiniz? Kasap uyanır gibi oldu. îıa girdiğimizde kapıdan bir kere baktı, bakış — Babızaptiyeye!
— Rasim Bey, Nâzım Bey kimdir? Gözleriyle üçümüzü süzdü.. Ağzından o bakış, bir daha görünmedi. Komiser jurna- 5 — Yayan mı?
Deyince gösterdim. Herif doğruldu. Nâ tükürük saçıyordu, bizi bir daha süzdü, ne lımıza göz geçirir geçirmez zembereği — Paran varsa araba tut, ben sizinle bi
zıma hitaben: dese beğenirsiniz ? boşanmış gibi birdenbire ayağa kalktı. nerim, ötekiler gitsinler!..
— Buyurun Bey, sizi Merkezden istiyor (Nâzımı göstererek): Kaşları şahlandı; jurnaldan gözünü Baba, munsif bir adamdı. Dedi ki:
lar! — Hayır, bu değil.. (Benimle Nuri Baba ayırmıyordu. Dışarıya çıktı. Taşlıkta bir — Onlara da bir araba tutun, anca bera
Dedi.. (Nâzım) da betbemiz atü. Takkeyi yı başiyle işaret ederek): fiskos başladı. ber, kanca beraber...
düzeltti. Fesi giydi. (Nuri Baba) o ikiden — Bunlar idi! "Ban (Nuri Baba) ya, o da bana bakakal- "Arabalar tutuldu, bindik. Ben birbirini
birini tanıyormuş, sebebi tevkifi sordu. Dedi Biz yine birbirimize bakışarak gülüştük. mış idik. Jurnalda bizi itham edecek harfi vâ- takip edem nâme'mul hâdiseler tesiriyle meb-
ki: Sözündeki tezadın işimize yarayacağına hid olmadığı halde bir komiseri böyle büyük hut, hiç bir şey anlamaz bir haldeydim, O
— Şapka giymiş diye jurnal verdiler, ko inanmış idik. Komiser: bir ehemmiyetle saran sır acaba neydi? Bizi tarihte (îkdam) da çalışıyordum. Bir ümidim
miser bey istiyor... — Peki, haydi, git... Nâzım Bey siz de teş getiren sivil memur bile şaşkın şaşkın var ise o da Zaptiye Nâzın (Nââzım) Paşanın
Bizde bir hayret!.. ? rif buyurun... Nuri Baba siz biraz oturun. bakmıyordu. Elhasıl aradan beş on dakika insafındaydı.
— Kam vermiş? Dedikten sonra masasının gözünden bir geçtikten sonra bir jandarma neferi odaya "Köprü başına geldiğimizde açık
— Kasap Mehmed namında biri... kâğıt çıkardı. Bir şeyler yazdı. Nuri Babaya girdi. İkimize birden sert bir surat ile: olduğunu haber aldık. Bir belâ daha..,
— Ne vakit giymiş? dedi ki: — Haydi yürüyün! arabalardan indik. Büyük bir barkoya bindik.
—• Bu gece!.. — Yanınıza bir sivil efendi vereyim de Dedi. Yürüdük.. Hapishaneye giden yol "Ne gizliyeyim? Ben Babanın pöflerin-
(Nâzım) titriye titriye kalkmdı. O iki siz Galatasarayına kadar gidin. üzerinde alçak tavanlı loş bir odaya girdik. den; öflerinden korkuyordum. Çünkü aklı zi-
sivil memurla beraber gitti. — Nasıl? Bizi mi tevkif ediyorsunuz, Görülmemiş bu- manzara! Sağ tarafında vanadan çıkmış görünüyordu. Gayet asabı
"Artık bizde muhavereler: halbuki biz buraya şefaat için geldik. kalın tahta parmaklıklı bir kapı, olduğu için kaldınp kendisini denize atar..
Subhanallah!.. Bu nasıl iş canım... Zavallı Komiser ellerini oğuşturarak: aralıklarından bir takım gözler bize Atar mı atar. Vaktiyle bir meseleden dolayı
Nâzım donakaldı... Hasbünallah!.. Bak su o- — Ne yapayım ki bu Kasap Mehmed, bakıyordu. Sol tarafta bir yazı masası, böyle bir sabıkası da vardı.
lan işe... Simdi ne yapalım?.. Oğlana mabeyin hafiyesidir. Başka türlü bir şey ya üstünde bir kırbaç, hokka evrak. Bu masamın "Her neyse, Sirkeci, Babıâli caddesi
yazıktır!.. Baba ne olacak ? pamam. arkasında abusülveçih bir polis çavuşu yürüdük. Gece yansına doğru
— Yapma Yusuf Bey... oturuyordu. Ama yüzümüze bile bakmıyordu. Bâbızaptiyeden içeri girdik. Kelepçeliler
Baba eliyle sakalını sığadıktan sonra
— Başka çarem yoktur, yazdığım jurnal Odanın etraf ı yüksek peykeli olduğu için ayrıldı, bizi (îfade o-dası) denilen bir odaya
dedi ki:
da onun aleyhinde, sizin lehiniadedir, al oku!.. oturduk. Benim bacaklarım, sallanıyordu. soktular. Burada bir polis yatmış horluyordu.
— Ne olacak.?.. Rasim, birer tane daha (Nuri Baba), babahindi gibi kabararak kıza-
Filvaki dediği gibiydi. Bir (Hasbünallah) Kaldırdılar. Galata-sarayında 'alelacele
çakalım. (Voyvoda) komiseri (Yusuf) benim rıyordu. Bu halinden korkmağa başladım.
daha!.. yazılmış olan jurnalimizi verdiler,. Polis okur
bildiğimdir, gidelim anlatalım, kurtarırız. Çünkü baba bu hale geldi mi ondan öte ne okumaz:
— Olur!.. — Şaka etme Yusuf Bey... *
— Şaka değil, ciddî söylüyorum. yaptığını bilmez. Hattâ korktuğum bir dakika — Verin içeriye!
Çaktık... Arkadaşlara: ' t ,. sonra başıma geldi. Dedi. Bizi doğruca Tevkifhaneye
— ıBiz şimdi geliriz! ' Demekle beraber zili vurdu, içeriye giren
"Oturur oturmaz bizi getiren götürdüler. Üstümüzü yokladılar. Açılan bir
Diyerek yola düzüldük. sivil memura:
jandarmaya sordu: kapıdan salmaya salıverir gibi içeriye attılar.
"Merkezden içeriye girdik, Komiserin o- — Al şu jurmah.. Beyleri Galatasarayına — Biz burada mı kalacağız?
götür. "Genişçe bir koridora açılmış bir takım
dasına vardık. (Nâzmı) melûl ve mahzun Köşeden müthiş bir şada: odalar, hepsinden de ince, kalın, horultular,
oturuyordu. Bizi görünce ferahladı. Filvaki Oarünâçar kalktık. Memurla beraber — Sus!.. P..... kesik, sürekli öksürükler geliyordu. Bu
komiser, Babayı hüsnü istikbal etti, Hal ve Merkezden çıkarak Yüksekkaldırımı
Baba yerinden yıldırım gibi fırladı. Polis odaların birinden karşımıza biri ciltti. Bize
hatır sordu. Sebebi ziyaretini de anlamak tırmandık. Eski (Yani) birahanesinin önüne
çavuşunun gırtlağıma sarıldı. Altına aldı. Azer-baycajn1 şivesiyle:
istedi. Baba da anlattı. Komiser dedi ki: geldik. Dedim ki:
Tahta parmaklık arkasından da: — Buyurun beyler!
— Vallahi Nuri Bey... jurnali veren a> — Baba, şurada karnımızı doyuralım, — Vur! Dedi. Herifi 'takip ettik, bir odadan
dam buralardadır, çağırtayım, bir kere daha ne olur ne olmaz!..
* içeriye girdik. Herif derhal bizim ikimize bir
sorayım. Biraz bekleyin. Benim içime bir şeyler doğuyordu. Bu Sesleri yükseldi. yatak serdi. Cidden söylüyorum, mis kokulu
Zili vurdu. Gelen memura: teklife memur da icabet etti.. Girdik. Memur
Anlaşılıyor a. îş çığrından çıktı. Bir anda çarşaf, yorgan koydu. Ben daha yastıkları
da hemkadeh oldu. Yedik içtik. Doğruca
— Kasap Mehmedi buldurun. odanın içi polis, jandarma, sivil memurlarla görür görmez kendimden geçmeğe başladım.
Galatasarayına gittik. Baba, yolda diyordu
"Bir çeyrek sonraydı ki içeriye doldu. Çavuşu babanın elinden güç — Beyler paralarınızı bana verin... Yok
ki:
sarhoşluğu (zam) ta'bir edilen halinde biri kurtardılar. Baba artık var kuvvetiyle sa karışmam, caldırabilirsiniz.
— Bizim Hafız Bey orada...
girdi. Göz-teri kapanıyor, herif bacakları alabildiğine bağıra bağıra sövüyordu. En Başka ne yapabilirdik? Verdik. Baba ile
(Hafız Bey) dediği o zaman jandarma
üzerinde sallanıyordu. Komiser, ben, Baba tabur ağasıydı. Bilâhare alaybeyi oldu. Ben nihayet ikimizi üç jandarma hıfız ve koyun koyuna yattık...
gülmeğe başladık. Komiser: ie tanırdım. Mabeyine mensup hafiyelerden emanetinde olarak taşlığa çıkardılar. Baba "Ne rahat yer imiş! Koca tevkifhanenin
— Biraz beriye gel... (Nâzımı göstere idi. aslanlar gibi köpürmüş, atılacak yer, adam içinde çıt yoktu. Gözlerimi açtığım zaman
rek) şapkayı giyen bu muydu? arıyordu. Yanımıza elleri prangalı iki kişi yirmi otuz kadar mevkufun bize karşı nazar
Biz Galatasarayı polis komiserliği odası-
daha kattılar. Galatasarayın-dan çıkardılar. ey-
Nereye gidiyorduk? Jandarmanın biri dedi
ki:
ÂBDÜLHAMİb n. DEVRİNDE HAFİYELİK 114 İSTANBUL
— iıö —
lediklerkıi gördüm, utanıyordum. yetten kurtardık idi." (Ahmed Rasim, ANSİKLOPEDİSİ ÂBDÜLHAMİD DEDE
"Köşede bir semaver fokurduyor, gece Muharrir bu ya!)
"O zamanda (Pendik) te barbunya gibi Zabıta memuru davrandı. Nazır da afalladı. Bunun üzerine
bizi karşılayan herif istiyenlere çay
veriyordu. Biz de istedik. Bize de getirdi, leziz balıklarla bir de al şarap vardı. Bir kaç — Ben size şimdi taze barbunya bulurum. macerayı etrafiyle anlattım. Dinledikten
tane ondan, bir kadeh de berikinden hülyası — Teşekkür ederim. sonra masasının gözünü çekerek bir kâğıt
hem de:
— Hoş gelmişsiniz!.. ağzımı sulandırıyordu. "Gitti. Filvaki bir rumyos oğlanın elinde çıkardı.
Dedi, Bu söz, Babanın hoşuna gitti, îsmi- "Yalnız baŞımayım. Arkadaşım, filân yok. dört beş barbunya geldi. Verdim kızarttılar. — Okuyunuz!
ni sordu, o da şivei mahsusasiyle cevap ver* Varır varmaz deniz kenarına gidefi caddeyi Şarabı getirdiler. Göçürdüm. Fakat öğle Dedi. Belki yetmiş seksen satır var.
di: tutturdum. Birinci gazinodan içeri girdim,, Ö- üstü!.. Vapura üç dört saat var.. Gazinoda Aman!.. Ben neler yapmışım!.. Köşkün
— Bana Acem Âli derler, turdum, oturmadmı, karşıma pos bıyık bir aram ile, dalga saymakla bitmez ki!.. kapısına gidip de çalmamış mıyım!.. Zabıta
— Sen burada necisin? herif dikildi. Gezineyim, hazır gelmişken köyü de anlamış memuruna -gireyim diye- rüşvet mi teklif
... olurum, dedim. Kalktım. Zabıta memuru bir
— Koğuş eskisi... — isminiz?
• . - ...ÜJa-JÜ
etmemişim!.. Ennihayet bir yolunu bulup
— Çoktan beri burada mısın? tavn istifham ile yüzüme baktıktan sonra: kaçmamış mıyım?...
—. Rasim!
— îki sene kadar oluyor... — Necisiniz? — Nereye Bey? Velhasıl gecenin saat yedisine kadar
"Baba bar çay daha ısmarladı. Diğer Ben lâfcayıt: uğraşa uğrasa nazırı ancak ikna ettim.
— Muharrir.
mevkuflarla sorgu suale başladı. Pek neşeli — Şöyle bir gezineyim. Hazmı taam... Son sözü bu olduydu: Ben kefil oluyorum
— Hangi gazetede?
görüşüyor, her biriyle latifeler ediyor, sebebi (Pendik) in burun gibi olan çıkıntısını da sizi tahliye ediyorum.
— (ikdam) da!
tevkifleri olan cürümler hakkında esbabı mu- göstererek: "Yerle temennayı bastırıp azîm bir:
— Buraya ne için geldiniz? .
haffefe dermeyan ediyordu, içlerinden biri de — «Adaya gitmek için.... — Fakat o tarafa gitmeyin! — Teşekkür ederim Paşa Hazretleri!
bizim sebebi tevkifimizi sordu. Baba hiç dü- — Adada ne yapacaksınız ? — Neden? Dedim. (Ahmed Rasim, Gülüp ağladık
şünmedeoı beni göstererek dedi ki: — işte orasını bilemiyorum... Yalnız şu — Damad Mahmud Paşa firar etti.. Son larım) .
— Bunu göndünüz mü? Bilseniz ne cive var ki burada ne yapacaksam orada da onu ya ra sizi!..
ÂBDÜLHAMİD U DEVRİNDE KABA
lektir. pacağım.., Siz neye soruyorsunuz? "Ne Paşa merhumu tanırım, ne de SAKAL MODASI — ikinci Abdülhamidin,
Şaşaladım, O devam ediyordu: Herif afalladı. Bir dakika düşündükten burada oturduğunu bilirim... uzum ve heybetli sakal sahiplerine karşı bir
— Dün akşam Galatada Sakallı Kostinin sonra: Durdum. Zamanın tabiatini bilirim sevgi gösterdiği, bilhassa asker arasında böyle
balozuna gittik. Meğer bunun oradaki karılar — Ben buramın zabıta memuruyum.. dedim a. Duruşum bir hattı hareket tayini sakal sahiplerini sırf sakallarından ötürü
dan biri dostuymuş. Bir masaya oturduk. Ka — iyi ya... Neye soruyorsun? için idi. Dedim ki: neferlikten zabitliğe, hattâ ferikliğe,
rı da yanımıza geldi. Konuşup dururken mav — Öyle ise Adaya da gitmiyeyim! müşirliğe kadar yüksalttiği, devrin halk
Yine afalladı.
nacının biri karıya söz attı. (Yine beni göste — Gitmeyin, Çünkü karşı karşıya!.. ağzında yerleşmiş bir kanaatiydi. Meşhur
— Bir cürmüm mürmüm var mı ?
rerek) Bu da herifin suratı budur, dedi. Bira — Acaba kaçta tren var!.. Kabasakal Mehmed Paşanın yükselmesine,
— Ha...yır!. Öyle emir aldık!
kadehini fırlattı. Ayağa kalktılar. Seninki kol Abdülhamide karşı ölçüsüz sadakatiyle
—. Benim için mi? — Trenden evvel karakola gelin de, ifa
tuğunun altından koca bir kama çıkarıp da he beraber muhteşem sakalı sebep olmuştur,
—• Ha...yır!.. denizi alayım!..
rife yallah etmesin mi? derlerdi. Uzun ve be-yaz sakalı hürmetine
— O halde vazifeni tecavüz ediyorsun! — Buyurun!..
"Babanın yalanı bu derekeye indiği kaymakamlığa terfi eden süvari hafif
esnada idi ki dışardan acı acı bir feryat "Başka ne diyebilirdim? Gittik. Ufak bir
— Çakar mısın? ifade aldı. imzaladım... Saate baktı. Yirmi mızraklı alayında bir askerî kâtibini
koptu. Bu feryat: Istanbulda tammıyan yok gibiydi.
— Şapka gi...yenler!! '* dakika sonra tren olduğunu söyledi. Kös kös
— Ha... yır! döndüm. Faka/t beni istasyona kadar teşyi Uz-un ve kaba sakaliyle tanınmış Hünkâr
Diye aksediyordu. Ben hacdl ve mahcup yaverlerinden bir Faik Bey varmış ki, zarif,
yerimden fırladım. Münadinin yanındaki polise — Yer misin? etti. Bindim, avdet ettim. Aradan bir gün mü
— Şimdi yedim. geçti, iki gün mü?.. Beni Zaptiye Nazırı hoşsohbet, hovarda, bir zat imiş, bir gün
uyarak tevkifhaneden çıkarken arkamızdan yenilmiş, içilmiş, tam sofradan kalkacağı
biri; "Tuğ! gâvur kafalı köpekler!" diyordu. — Öyle ise bir kahve iç? Otur bakayım! çağırttı. Huzuruna çıktım, ilk sözü:
"O zamanın da tabiatini müdrik olduğum zaman yanında oturanlardan biri Faik Beyin
Tam dört gün dört gece Babı zaptiyede — Ne vakitten beri Mahmud Paşayı ta
için herifin simasından akan hissi sakalını tutunca elbezi gibi ağzını silmiş..
istintak edildik. Bizi artık tevkifhaneye nırsınız?
memnuniyeti derhal atnladım. Onun benim Kabasakal yaver:
vermediler. Polis mahpusîn koğuşuna yani Dedim ki: — Ne yaptın be., demiş.. Senin ağzım
meriyül-hâtır odasına verdiler. Hini istintakta yanımda oturması vazifesini ifa etmesi — Mahmud Paşa namında tanıdığım
demek idi. Oturdu. Bir sigara... sildiğin bu sakal benim sebebi saadetim!. Ban
sorduklarına nazaran tevkif edildiğimiz kimse yoktur. bunun sayesinde miralay oldum daha liva
geceden bir kaç gece evvel başlarına silindir — Garson, gel, efendiye bir kahve!.. Şe
—• inkâr eyleme!.. N olacağım, ferik olacağım!..
şapka giymiş iki Türk, ingiliz sefarethanesine kerli mi?
— Tahkik buyurabilirsiniz... Bibi. : Ahmd Rasim, Muharrir .buya
kaçmışlar-mıs. Sultan Hamid polis hafiyesi — Ha...yır!. Sade!
— Sade!., Yiyecek ne var? — O halde (Pendik) te ne geziyorsunuz ? ÂBDÜLHAMİD II SUYU — (B. : Ha-
buınları arıyormuş. —• Hovardalık!.. midiye Suyu.)
"Güç hal île bizim böyle şapka Garson saydı. Hiç birini canım istemedi.
Dedim ki: —•• Biz ama sizi söyletirizz. : — Yalan ABDÜLHAMİD DEDE — Ondokuzuncu
giymediğimizi isbat ettik, yakamızı nefiyden, istiyorsanız söyliyeyim! <
— Ben buraya balık için geldim. asır musikişinaslaırından; Üçüncü Selimin
mahpusi-
muallimlerinden. Aşağıdaki ilâhiyi Şevkita-
rab faslında bestelemiştir:
ABDÜLHAY EFENDİ ANSİKLOPEDİSİ 117 — ABDÜLKADİR ÇELEBİ
İİ6—' İSTANBUL
Yuvamdan, uçalı eylerim cevlân Bu Okçuzâde Şeyh Mehmed Efendi bulunuyor ABDÜLKADÎE BEY (Meiekpaşazade)
fena bağında anda neylerim. denilecek yaşlardaki çırağiyle beraber yatıp idi. — Ondokuzuncu asır başında yaşamış
Lâmekân bağçesin eylerim seyran kalktığı odasında bu çırağın da parmağı o-
Seyri vâlâ iken anda neylerim. Müsteşrik G. Fiügel, Abdülkadir Efen- Anadolu Kazaskerliği pâyeli ulemadan; ilmi
lan bir cinayete kurban gitti. Ölümü, İstan- di'yi "lykaau's-semâ' li-cevâzi'il-istimâ'" adh derin değildi, fakat liberal düşünceli, ilim
Bibi. : S. N. Ergun, Türk Musikisi. ABDÜLHAY bulu günlerce merak ve heyecan içinde
EFENDÎ — Onyedinci asrın ikinci yarısında eserin müellifi Seyyid Abdülkadir bin ve maarif muhibbi bir zat idi; Cevdet
bırakan vak'alardan biri o!du. !(B. : Muhammed el-Kadirî ile aynı şahıs Paşa "Mezhebi meşrebinden geniş, laubali,
Yenicamideki vâazlariy-le büyük şöhret
Şehzadebagı cinayeti) . zannetmiştir ki çok uzak bir ihtimal ve hattâ dehrî denilse daha yakışık alır" diye bahseder.
kazanmış Celvetî Şeyhlerinden' mutasavvıf
bir sairdir. Edirnede doğmuştu, babası ABDÜLKADÎR (Tuğcuzade) — Geçen asır birinin asker, diğerinin tarikat müntesibi "Or-taköy Cemiyeti ilmiyesi" nin Sanizade
Sultan Selim vaizi meşhur Şeyh Saçlı başında Istanbulun en meşhur tabiplerin- olması gibi hususlar göz önünde tutulduğu Ataul-lah ve ismail Ferruh Efendilerle üç
ibrahim Efendidir, ilk tahsil ve terbiyesini dendir; hekimbaşı olmuş ve 1815 te takdirde imkânsızdır. büyük rüknünden biri olmuş, ta'lime kudreti
babasından gördü; gençliğinin bir kısmını ölmüştür. Kabri Edirnekapı mezarlığındadır. Abdülkadir Efendi, eserini; mukaddimede yetmediğinden cemiyetin idare isleriyle
Bibi. : M. Cevdet. Sultan Murad ÎV.'ın adını tazimle andığına uğraşmıştı. Vak'ai Hayriyeden sonra
Bulgaristandaki Kızanlık kasabasın-•da
Alâeddin Efendi zaviyesinde geçirdi, babasının ABDÜLKADÎR (Seyyid) — OnseMzhıci asır göre, onun devrinin (1623-1640) sonlarında Baktaşiler aleyhinde şiddetli takibatın
hattatlarındandır. Aslı Kastamonuludur, yazmağa başladı ve herhalde daha sonra bu başladığı sırada, cemiyet azasına da
ölümü üzerine 1659 da Edirnede Sultan Selim
Istanbula gelip yıllarca Zindankapısında te'life devanı ederek 1054 Muharremi ortaları Bektaşilik isnad edilip sürgüne
vaizi ve babasının zaviyesine şeyh oldu; 1685
urgancılık yapmıştı. Sonra işini bırakarak (Mart 1644) veıkayiine yani Sultan ibrahim gönderilmiş, bu arada Abdülkadir Bey de
te Kadırga limanında Sokollu Meh-Med Paşa
Ka-sımpaşaya çekilmiş ve yazıya heves etmiş, devrinin (1640-1648) ortasına kadar getirdi. Manisaya sürülmüştü. Halbuki devrin bu
zaviyesi şeyhliği ile istanbul'a geldi ve iki yıl güzide münevverlerinin bektaşilikle hiç bir
evvelâ Suyolcuzadeden, bu meşhur hattatın Abdülkadir Efendi'nin vefatı tarihi belli
sonra da Yenicami vaizi oldu; 1691 de alâkaları yoktu; Meiekpaşazade ise,
ölümünden sonra da Ağakapılı ismail değildir. 1595 (H. 1004) yılında Topçular
Üsküdardaki Hüdai Aziz Mahmud Efendi bektaşiler hakında görüşülmek üzere Sarayi
Efendiden yazı meşketmiş, icazet almıştı. kâtibi bulunduğuna göre 70 yaşını geçerek ve
dergâhı şeyhliğine tayin edildi. 1705 de de Hümayun camiinde yapılan toplantıda
Bilhassa celi yazıda zamanının güzide kalem 1644 (H. 1054) yılından biraz sonra vefat
yaşı yüze yaklaşmış olarak öldü. Kabri Hüdai sahiplerinden biri olmuştur. 1733 (1146) de bektaşiler aleyhinde o kadar şiddetli
dergâhına giden yolda Halil Paşa tür- etmiş olmalıdır.
ölmüştür. Bibi. : Müstakimzâde Tuhtei hattatta. konuşmuştu ki sözleri, evliyaların
besindedîr. Vaazlarını kendi ilâhileri ile Eseri, "Vekaayi-i tarihiye" veya "Tarih-i
kerametlerini inkâr derecesine varmıştı;
tezyin -eder, dinliyenleri gaşyederdi. Vekarı, (Topçular kâtibi) '— \l-i Osman" diye adlandırılmaktadır. Bu
Karacaahmedin kerametlerine dair söz
zarafeti ve kibar, nezih hayatı ile temayüz XVI. yüzyılın sonları ile XVII. yüzyılın tarih, Hicrî 1000 (M. 1591) vak'alarmdan
söylenince de en kaba tâbirlerle red ve
etmişti. ilk yansında yaşamış ve Osmanlı başlamakta ve 1054 Muharremi ortalarına
inkâr etmişti; bunun üzerine cehliyle maruf
İlâhi tarihinin 53 yıllık bir devresi için çok (Mart 1644) kadar Osmanlı tarihinin 54 hicrî ulemadan Rahmi Bey, gözlerini gazab ile
Ey H&biallah Muhammed Muştala kıymetli bir eser bırakmış bir müelliftir. yıllık vukuatını ihtiva etmektedir. açarak: "Abdülkadir Bey!. Neylersin!
Eyle feyzin ni'metine ihtida Zâti
pakin rahmeten lil-âlemin Müznibîne lAıbdülkadir Efendi'nin hayatı hakkında Topçular kâtibi'nin tarihi sâde bir dU ile Ehlûllaha ta'm olur mu?.." diye bağırmıştır.
şâfi-i ruz-i ceza. Tâki canım tendedir bildiklerimiz, sadece kemdi eserinde zikrettik- yazılmış olup, müellifin yaşadığı devrin (B.: Orta-köy Cemiyeti 'ilmiyesi). Bibi. : Cevdet
olmam şehâ Babı lûtfundan cüda lerinden ibarettir, devrinin kaynakları hâdiselerini orijinal olarak vermektedir. Tarihi, XII..
submı mesâ. istinadım, intisabımı kendisinden bahsetmez. 1595 (H. 1003-1004) Müellif yazdığı hâdiselerin ekserisini, bizzat ABDÜLKADlB ÇAVUŞ MEKTEBİ —
sanadır Dâmenin elden bırakmam gördüğünden eseri büyük kıymet
daima. Kıl şefaat rahmediib yılında Eflak seferinde Topçular kâtibi olarak Küçükpiyalede îstanbulun eski mahalle
Abdüîhaya Çünki sensin şâfi-i rûz-i bulundu. Bu münasebette eserinde şunları taşımaktadır. Vak'anüvis Naimâ, Abdülkadir mekteplerinden biriydi.
ceza yazmaktadır: "bu fakîr-i biçâre ve herzegûy- Efendi'nin eserinden istifade 'etmiştir.
ABBÜLKADlK ÇELEBi (Şımrizade) —
(Hafız Post tarafından bestelenmiştir) u âvâre Töpçılar kâtibi idük.ve bölükbaşılığı Vekayi-i tarihiye'nin, biri istanbul'da Onaltuıcı asrın ikinci yansında yaşamış şair
Bir İlâhiden beyit kanûn-i kadîm üzere ocak'da ihsan olunmuş (Süîeymaniye ktb., Es'ad Ef. no. 2151) ve ve âlimlerden, 1562 (H. 970) ye doğru'
îmâna iren sensin, irfanı bulan sensin Dîdârı gören idi, nihayet ol zaman böyle perişangûy değül diğeri Viyana'da (Viyana Millî ktb., no. 1053) doğmuş, Hoca Sadeddin Efendiden mezun
sensin, ey dil neye mahzunsun? (Derviş Ali Şirügani idüm, Bu kitabım cem' ve te'lifine suru' ideli olmak üzere iki nüshası vardır. olmuş, 1595 (H. 1004) de Mihrimah
tarafından toestelenmistir) Bibi. : Salim, Şuerâ Topçular kâtibi Abdülkadir Efendi ve
tezkiresi; Hadikatül Ce-vâmi, II; S. N. Ergun, Türk
hüsn-adalar tetebbu) unda ve şi'r ü inşâlar Medresesi müderrisliği payesi almış, ve
tefekküründe akluma bir mikdar ihtilâl ge- eseri hakkında, henüz bir araştırma henüz otuz iki yaşlarında iken ayni yü içinde
dini musikisi
lüp halta mübtelâ oldum. Yohsa -bemim faz- yapılmamıştır. ölmüştür; Mimar Sinan Mescidi mezarhğına
ABDÜLKADtB — Onaltıncı asır M. K. Özerengin
ortalarında, Fatih Darüşşifasında çalışmış luma bunun gibi dir dürr ü cevahir şehname gömülmüştür: Etti Kadri Çelebi azm-i beka
namlı bir gözhekimidir. Bibi. M. Cevdet. müşâhiddür". G. Fiügel, Abdülkadir ' ABDÜLKADÎR BEY — On dokuzuncu Ve:
Efendi'nin daha sonra 1621 yılında ikinci asır talik hattatlarından, 1785 de İstanbulda Gitti hayfâ bilinmedi kadri
ABDÜLKADÎK (Tathcı) — 1925 den
Sultan Osmanın Lehistan seferine iştirak doğdu. Medreseden yetişti; 1829 da Ruslarla
sonra Şehzadebaşmın en meşhur Mısraları ölümüne tarihtir, Divan
ettiğini ve bu sırada ordu'da nişancı olarak Edirne sulh müzakeratında Osmanlı devleti
tatlıcılarından idi; aslı Samlı olduğundan sahibidir; "Kadri" mahlasını kullanırdı;
vazife gördüğünü kaydediyor ise de bu vazife adına ikinci murahhaslık yaptı; ilmiye
Hacı lâkabı ile de anılırdı, çok zengin olduğu arabca ve farscaya şiir söyliyecek kadar
Osmanlı hükümetindeki nişancılık makamı mesleğinde Rumeli kazaskerliği payesine
söylenirdi. Bir gece dükkânının üzerinde, kadar yükseldi, 1845 de öldü. vâkıftı. Zamanının gençleri arasında da
çocuk olmamalıdır. Zira nişancılar listesinde onun namlı silâhşorlardandı: Bir gün Edirnekapısı
adı geçmediği gibi; zaten bu seferde nişancı Bibi. : M. K. İnal, Son hattatlar.
dışındaki hendek kenaniîdan attığı cirit iki
olarak kat kapınım üstünden geçerek Edirnekapısı
çarşısının orta-
ABDÜLKADİR ÇELJ5Bİ EFENDİ İSTANBUL
— 118 —
ANSİKLOPEDİSİ 119 — ABDÜLKADlREFENDİ TEKKESİ
sına düşmüş, Abdülkadir Çelebi dillere destan kodularda bulunduğundan sürgüne gitti,
1590 da affedilerek Yenişehir kadısı oldu ve Maarifde yapılan bir yazı müsabakasında lesi efradı ve müridleri üçyüz kişilik bir
olmuş, kendisine "Zamanın Tozkoparanı"
1592 yılı başlarında öldü. Zamanı birinciliği aldı. Şeyhülislâm kapısındaki va- kafile ile hicret eden babasının yanında
denilmişti.
Bibi. : Kâtib Çelebi, Fezlike, I. muharrirlerinin ifadesine göre fevkalâde zifesme ilâve olarak Darülmuallimin yazı evvelâ Irana, oradan da Türfciyeye geldi, bir
asabî, fakat ifadesi gevşek ve yazılarında bir muallimiğine tayin olundu; Dârülhilâf e medre müddet Irakta, Koııyada ve Bursada
ABDÜLKADİR ÇELEBİ EFENDİ (Ha-
çak hatalı terkipleri bulunan bir zat imiş. sesinde, imam ve hatib mektebinde uzun oturduktan sonra İstanbula gelip yerleştiler,
midi) — Şeyhülislâmların on ikincisi, Kanunî
Bibi. : Naimâ, I. yıllar muallimlik yaptı. 1912 de İlahiyat Süleyman Efendiye Eyübde Buhârî dergâhı
Süleyman' m müftilerinden; Hamidli Mehmed
fakültesinden diploma aldı. Meşihat dairesi şeyhliği verildi, ölümünde de meşihat
Efendinin oğludur. Gençliği Bursada ABDÜLKADİK EFENDİ (Kayserili Na-
ilga edilince İstanbul Müftülüğü evrak Abdülkadir Efendiye kaldı.
geçmiştir; gayet fakirdi, maişetini zengin kib) — On altıncı asır sonları ulemasından;
kalemine geçti. Çağatayca, Arabca ve Farscaya ana dili
çocuklarına hocalıkla temin ederdi, bir ara doğduğu yer olan Kayseri kadılığından ma'-
Kanu-nî'nin yakınlarından Mustafa Ağaya da zul bulunurken 1599 (H. 1008) da İstanbula 1946 da yaş haddi ile emekliye ayrıldı. kadar vâkıf, edib, kâmil bir zat idi.
muallimlik etmiş ve bu zatın himayesiyle bir çağrılarak Nakibüleşraf tayin edilmiş, 1604 Son hattatların seçkinlerinden olduktan Muhitinde hürmetle sevilen bir sima oldu.
müderrislik alabilmişti; ozaman ilmî kudretini (H. 1013) de bu makamda ölmüştür, îstanbu- başka eski usûl mürekkeb imalinde son Yaşı ilerledikten sonra yazı meşgalesini
göstermek fırsatını bulmuş, 1520 (927) de lun kibar mahfillerinde zarafet ve nezahati derecede mahir olduğu söylenir. tamamen terk etti. Üç yıl ilâhî bir cezbeye
Bursa kadısı iki yıl sonra 1522 (927) de ile meşhurdur; "Kadri" mahlası ile şiirleri
Bibi .: M. K. inal, Son hattatlar; kapılarak kimse ile konuşmadı ve 1923 de
İstanbul kadısı, pak: az Anadolu Kazaskeri vardır. ABDÜLKADİR EFENDİ (Seyid) — On seksen dört yaşında öldü, dergâhının
olmuştu; bu mevkide on dört yıl devamla Bibi. : Kâtib Çelebi, Fezlike, I. yedinci asır çiçekçüerindendirr Sirkeci Mescidi haziresici'e defnedildi.
olarak hizmet etti ve fevkalâde doğruluğu ile imamıydı; rumi lâlede -tohum sahibi idi, Bibi : M K. İmal, Son hattatlar
ABDÜLKADÎE EFENDİ (Musa zade) ABDÜLKADİR EFENDİ MESCİDİ —
tanındı ve nihayet yevmi yüz elli akçe ile — Oıi sekizinci asır ulemasından ve devrin "Sirkeci alı" adiyle maruf lâle bu zatındır.
tekaüt edildi. 1537 (H. 944) de hacca gitti, 1663 (1074) de öldü. Eyyubda, Eyyub Sultan Camii Kebir
namlı çiçek meraklılarından; kadılıkla mahallesinde Yahya Zade tekkesi
dönüşünde Şeyhülislâm tayin edildi, fakat bulunduğu Giridden dönüşünde pek 'çok Bibi. : Ubeydullah, Tezkire! sükûfeciyan
hastalığı yüzünden üç ay sonra istifa etti, yanındadır, Şeyhi lâkabı ile meşhur
Girid lâlesi getirmişti; bunlardan biri ABDÜLKADİK EFENDİ (Şeyh) —
tekaüt tahsisatı ile Bursaya çekildi. Yedi yıl Şeyhülislâm Abdülkadir Efendi tarafından
"Musazade sarısı" adiyle tescil edilmişti. Nakşı Şeyhlerinden; Abdülkaddr Geylâni 1537 (H. 944) de ölen ba,bası Sivasî tekkesi
sonra da bu şehirde yetmiş yedi yaşımda Bibi. : Ubeydullah, Tezkirei gükûfeciyan neslinden imiş, ömrünün bayük bir kısmını
olarak öldü, Bursada yaptırdığı medresenin şeyhi Abdürrahim Efendinin kabri üzerine
ABDÜLKARİR EFENDİ (Nevşehirli) — Son Üs-küdarda geçirmiş ve 1738 (H. 1151) de yaptırılmış fevkani bir mescididir. 1958 de,
avlusuna gömüldü 1548 (H. 955), "Geçti o hattatlardandır; Sadrâzam Nevşehirli orada ölerek Eskivalide camiinin mihrabı hafız olmak üzere İstanbula gelen diyar garibi
Fadıl" terkibi eb-ced hesabiyle ölümüne Dannad İbrahim Paşanın torunlarından olup önündeki kabristana gömülmüştür. Anadolulu çocuklara ve gençlere ikametgâh
tarihtir. Mevlevi tarikatından idi, "Celebi"
1881 de Kayseride doğdu, ilk tahsilini orada Bir rivayete göre bu Abdülkadir Efendi olmuştu.
unvanım da bu münasebetle almıştı; şiir ile de
görüp 1898 de on yedi yaşımda İstanbula Eskivalide camiinin şadırvan avlusundaki
meşıgul olmuştu. Bibi. : ilmiye salnamesi. Bibi. : F. Düngelen, Gezi notu.
geldi, Fatih camiinde Arnavud hoca Hüsnü hücrelerden birinde otururken, bir gün son ABDÜLKADİR EFENDİ SEBİLİ —
ABDÜLKADİR EFENDİ — On sekizinci asır Nec-meddin Efendinin derslerine devam etti,
hattatlarındandır. Babası İbrahim Ko- cemaat yerinin sağ tarafında, mihrab ile Birinci Ahmed'in imamlarından olup bu
aynı tarihte hattat Filibeli Hacı Arif müezzin mahfeli kapısı yanında "Hızır" ı hükümdarın zamanında ihdas edilen
camustafapaşa çarşısında leblebiciydi. Tuh- Efendiden de sülüs ve nesih yazı meşkine
fei Hattatin müellifi Müstakimzade Süleyman görmüş, bunun hâtırası olarak da oraya şu Şeyhülku-ralık ilk defa olarak kendisine
başladı. Cami dersinden icazetname aldıktan levha asılmıştı: verilen şeyh Abdülkadir Efendinin Eyyubda
Sadeddin Ef emdinin kaydettiği bir nüktedir: sonra 1903 de Meşihat dairesinde Mektubi
Yek kulâbi dâştem ez leblebu kem ştid zimen Hazreti Hızrın makamı oldu bu âli makam Bâlihoca Mescidi ile Eski yeni hamamı
kalemine girdi ve İstanbul Darülfünununun Müstecabüdda'vedir eyle duaya ihtimam Hak
arasında bulunan türbesinin bir
Dediği yaşlarda iken sırf kendi heA^esi ile İlahiyat fakültesine "devama başladı. Yazıda erenler kutbülaktabîle bunda cem olub Hem
Hocazade Seyyid Ahmed Efendiden sülüs ve dahi Kırklar Yedilerle geltib iki imam İşbu penceresinden ibarettir.
da Rensülhattâtm Kâmil Beye intisab etti; Bibi. : izzet Kumbaracılar, istanbul sahilleri;
nesih yazmayı öğrendi. Yine Sadeddin Med-resüthattâtin'e kaydolundu. 1909 da câyi pür salada kıl teveccüh sıdkile Hak
muradın vîre âlemde bulasın ihtiram El duaya Hadikatülcevâmi, I.
Efendinin nüktesidir: Mecli-i
Kimse diş koyuramaz ona demir leblebudur kaldırınca canü dilden ibtida Ruhi pâkî ABDÜDLKDADİR EFENDİ TEKKE
diyerek yazı hocalığı ile geçinmeğe başladı.
Mustafaya vir selâtiyle »elam Bahriyâ gel yüz -MESCİDİ — Edirnekapıda Niyazii Mısrî so-
siirüb de bunda kıl arzı niyaz Ber mürad ide kağındadıdr. Eskiden bu sokağa Tekkesokağı
Bibi. : Müstakimzade Tuhfei hattâtin. seni dâreynde ol Rabbüleiıam
ABDÜLKADİR EFENDİ (Emir Keysu- denilirdi; İsmail Hakkı tekkesinin karşısın-
(B. : Eskivalide Camii). dadır; Sarmaşık tekkesi adiyle meşhurdur,
daroğlu) —On altıncı asır sonlan namlı Bibi. : Hadiketül Cevâmi, II.
ulemasından, "Yalancık Efendi" lâkabı ile bir Celveti tekkesidir, âyin günü cuma idi.
ABDÜLKADİR EFENDİ (Şeyh) — Bahçe kapısının üzerinde güzel bir talik hat
meşhurdur, 1573 de Pirîpaşa müderrisi 1581 Gacon, asır sonlariyle asrımız başlarının talik
de Şahın müderrisi, ayni yıl içinde Anadolu ile "Ya Hazreti Pîr Aziz Mahmud Hüdayi"
hattatlarından ve namlı -şeyhlerinden;
Kazaskeri, sonra Maraş ve Kütahya kadısı kitabesi ve 1859 (H. 1276) tarihi vardır.
babası Hazreti JSbubekir sülâleisnden ve
oldu, 1586 da Trablus kadılığı verildiğinde Kazesker Abdülkadir Efendi tarafından
Nakşî şeyhlerinden Süleyman Efendidir;
kabul etmediğinden başka şikâyet yollu on yedinci asır ortalarında Şeyh Mehmed Sa-
1839 da, Belh civarında Kunduz'daki tekkede
dedi- Nevşehirli Abdülkadir Efendinin yazılarından (M. burî için yaptırılmıştı; Meydancık Mescidinin
doğdu; siyasî karışıklıklar ve mezalim
K. İnal, Son hattatlar) de banisi olan Abdülkadir Efendi 1673 (H.
yüzünden ai-
1084) de öldü, kabri Edirnekapı dışında Emir-
buharî camii mezarlığındadır.
ERDOĞAN İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 121 ABDÜLKERİM EFENDi
120 —
Ta§ ve tuğla yapı dört ABBÜLKEBÎM EFENDi (Cennet filizi) di de onlara gayet zarif nükte ve latifelerle
duvar üzerine Idremit hülislâmların on dokuzuncusu; Müeyyed .— Geçen asırda yetişen büyük cevaplar verirdi. Istiblinin tezkire cevaplan
döşeli bir çatıdan ibaret zadelerden, Sivasî tekkesi şeyhi Abdülkerim musikişinaslarımızdan, Istanbulun namlı îstanbulda o kadar büyük bir alâka
olan mescit - semahane Efendinin oğludur; 1514 (H. 920) de doğdu, hafızlamadandır. Asülan Diyarbakırlı olup uyandırmıştı M, bazı zürefa vaaz bitinciye
1310 daki büyük, zelzelede Ebüssuud Efendinin talebesi oldu, ki bilââhare babası Bedestenli Hacı Emin Efendi diye kadar Su-leymaniye kahvehanelerinde
hemen tamamen yıkılmış, büyük âlimin kızkardeşiyle evlenerek bir anılırdı, oğlunun musikiye karşı gösterdiği oturur, tezkire cevaplan başlayınca 'camie
nıescidden harap bir yakın akrabalık tesis etti, meslek hayatına girerlerdi.
heves ile alâkadar oldu, tahsil ve terbiyesine
duvar, minarenin de Ge-liboluda Sarıcapaşa medresesi Vaazlarında bazı ricali tenkit ettiğinden
dikkat etti; büyüğü olan Şakir Efendi öle
kaidesi kalmıştır. Şeyhlere müderrisliği ile atıldı, 1566 (H. 974) da bir iki defa sürgüne gönderilmiş idi. Tâzerû-
beraber Enderunu Hümayuna verdi; Genç
meşruta ahşap ev harap Şam, 1568 (H. 976) de Bursa, 1569 (H. 977) lara karşı da meyli fazlaca imiş, hemen
Abdülkerim, Enderun -da, zekâ ve yüzünün
-bir haldedir; içinde da istanbul Kadısı, 1570 (H. 978) de Anadolu daima halvethanesinde sîne bülbülü bir
harikulade güzelliği ile derhal bir şöhret oldu,
semtin doğma büyüme Kazaskeri oldu, ve Rumeli Kazaskerliğinden hizmetkâr bulundururmuş.
"Cennetfilizi" lâkabını aldı; sesinin letafeti
yerlilerinden Mihrimâh ikinci Mahmudun dikkatini çekti, padişaha ABDÜLKERÎM EFENDÎ (Keşşafzade)
Camü imaamı Bay Hakiki AbdiilUadir Efendi Tekkesinde şeyhlere meşruta a!ı§ab ev — Ondokuzu-ncu asır başlannda yaşamış
(Resim. : Nezih) baş imam oldu; Mahmud'-un sevgi ve
oturmaktadır. itimadını kazandı, Sadırazâma ve ulemadan ve adı dillere destan olmuş
Bibi. : Hadikatülcevâmi, I; RRK, Gezi notu. mütekaid iken 1586 (H. 995) da Civizade kılıbıklardandır. Zevcesinin her arzu ve
Efendinin ö-lümü üzerine Şeyhülislâm tayin Şeyhülislâma şifahî iradelerini o tebliğ eder
ABDÜLKADtR ERDOĞAN — (B. :
oldu, 1815 (H. 1231) taununda öldü; emrine o kadar râmolmuştu ki Galata Kadılığı
Erdoğan, Abdülkadir). edildi; iki yıl sonra tekrar tekaüt edilerek esnasında, gördüğü dâvalara varınca karışan
hayatının son yıllarını, evinde ibadetle Üsküdarda Haaanpaşa Camii kabristanına
•ABDÜLKADlR KADRi EFENDÎ (Hafız) gömüldü. bu kadının yüzünden mahkeme işleri karma
— Son hattatlardan!, 1875 de Rusçukta geçirdi. 1593 (1002) de öldü, ve Eyyubda kanşık olmuş, nihayet maiyetindeki memurlar
babasının yanına gömüldü. Eyyubda adına Bibi. : Ata, Enderun tarihi, III. ABDÜLKERÎM
doğdu; Kadri Efendi adında birinin oğludur. EFENDi (Hacı) — On yedinci asrın namlı kendisini Şeyhülislâma şikâyet etmek
Dört yaşında iken aileısi tstanbula Meret nisbetle anılan bir mescid yaptırmıştır. (B. : zorunda kalmışlardı.
Abdülkadir Efendi Mescidi). çiçekçilerindendir, çiçek hakkında derin bilgi
ederek Üsküdarda Kızlarağası semtinde Şeyhülislâm Efendi de, Keşşafzadeyi
Bibi. : ilmiye salnamesi. sahibi idi, zamanında "Eski çiçekçidir" diye
yerleşti. Karakadı iptidai mektebinde okuyup çağırtarak, letaif kitaplarına geçen zarifane
ABDÜLKADÎR TÖRE — (B. : Töre, öğülürdü; tohumdan elde edilmiş "Anka
hafızı kur'an olan Abdülfcadir Efendi aynı bir ihtarda bulunmuş: "Efendi!.. Biz Galata
Abdülkadir). Şikâr", "Kevkebi Saadet", "Kerim
mektebe hoca oldu; Kadıköyünde Osmanağa kadılığını ehline verdik idi, ehlinize
camii imam ve hatibliğine tayin edildi. Konyalı ABDÜLKERÎMAĞA HAMAM — Hadi- Süleymanı", "Mübarek bâd" ve "Mehrûyi"
vermedik!" demişti.
hoca Vehbi Efendiden hususi olarak medrese katül Gevamiin kaydına göre Cihangir adımda beş nadide zerrini vardır.
Camii civarında Ketenci Ömer Paşa Bibi. : Ubeydullah, Tezkirei şükûfeciyan ABDÜLKEEÎM; EFENDİ (Maymunidiş)
tahsili -gördü ve eski usûl mürekkeb imalini
Mescidinin yanında bir küçük hamamdı, Onaltıncı asır ulemasından, Üçüncü Muradın
--öğrendi. Üsküdarda Ravsaitıerakki mektebi ABDÜLKERÎM EFENDÎ (îştibl) —
yaptıran Topçu-başüıkta bulunmuş bir Şehzadeliği zamanından başimamı, cülusunda
yazı muallimi Hasan Talât Beyden de rik'a Onaltıncı asır sonları ulemasındandır;
Abdülkerim Ağa imiş, hangi devrin eseri da ayni vazife ile Istanbula beraber
ve divanî yazıları meşketti ve sonra aynı. istanbul halkı ağzında "Vaiz Emir" ve
olduğu tesbit edilememiştir, o civan tahrip getirmiştir. Devrinde îstanbulun büyük nüfuz
mektebin hüsnühat muallimi oldu. 1907 de "Iştibli Efendi" diye meşhur idi. Gençliğinde
hattat Sami Efendiden talik, 1908 de de hattat eden yangınlardan birinde yok olmuştur. sahibi simalarından olmuştu, ilmi yüksek
Kınalı-zade Ali Efendiye danişmend olmuş,
Hacı Arif Efendiden sülüs icazeti aldı. Bir ABDÜLKERlM ÇELEBi (Eyyubîu) — değüdi, fakat halkçı! bir adamdı; garip, tuhaf
Kınalı-zadendn Şam Kadılığında da beraber
müddet Evkaf matbaası hattatlığında bulundu, On yedinci asrın çiçek meraklılarından, halleri ve fevkalâde taassubu ile meşhurdur.
gitmişti; Sanıda seyahat arzusuna kapılmış,
Medresüü hattatin'in arka sokağında bir "Kerimi lâ'lin" ve "Şerifi lâ'lin" adlariyle iki Kasımpaşa üstünde bir islâm mahallesinin
Ye-men'e kadar Arabistan! dolaşmış, Hicazda
dükkân açarak kartvizit ve kitap ismi, zerrini tescil, edilmişti; 1686 (H. 1098^ da yanında Musevî meşatlığı varmış.
kibarı mesayihten Yusuf Kürdî ile tanışarak
mecmua isim 've başlığı gibi piyasa işleri ölmüştür. Abdülkerim Efendi bunu kaldırmağa niyet
Melâmîliğe girmiş; hac dönüşünde bir ara
yaptı. Üsküdarda Özbekler dergâhı sehyi He- Bibi. : Ubeyûullah, Tezkirei şükûfeeiyan etmiş, bir mescit inşası için lâzım gelen her
doğduğu toprak olan Iştibde oturmuş, sonra
zarfen Ethem Efendiden ebru (ebri) yapmasını, şeyi tedarik ettikten sonra bir gece binlerce
Sofyaya giderek meşhur Şeyh Kurd Efendiye
Ofceubaşa Seyfeddin Beyden de ok yapmasını, Kasımpaşalı ile me-şatlığa gitmiş, bütün
intisab etmiş, oradan Istanbula gelerek
yay keiRiklemesini öğrendi ve bu sanatlarda mezar taşlarım kaldırt-mış, bir taraftan da
Selâtin camilerinin vaizleri arasına kabul
fevkalâde hüner sahibi oldu. Vü-cud yapısı sabaha kadar ahşap bir mescit yaptırarak
edilmiş, iSokollu Mehmed Paşa tekkesine
müsait olduğundan gençliğinden-beri de sabah namazını da, mâ'be-din içine sığmayıp
Şeyh olmuş, 1699 (H. 1011) yılında
güreşir pehlivanlardandı. bütün o bayın kaplayan kalabalık bir
şeyhülharem olarak tekrar Hicaza gitmiş,
Son yıllarını mefluç olarak geçiren cemaatle kılmıştı. Museviler ertesi gün
dönüşünden az sonra da 1703 (1015) yılında
Abdülkadir Kadri Efendi 1942 de öldü, Divanı Hümayun'a şikâyet etmişler, mesele
ölmüştür. Kabri Sokollu Mehmed Paşa camii
Üsküdarda Harmanlık kabristanına îmanı Efendiden sorulmuş, o da: "Orada;
mezarhğındadır.
defnoluadu. Bibi. : M. K. înal, Son hattatlar. mescidi şerif vardır, mescit yanında aneşatlık
Hadis ve tefsirde devrinin en derin olamaz, meşatlık için de mescit yı-kılamaz"
ABDÜLKADÎR ŞEYÎÖ EFENDİ — Şey- âlimlerinden idi; vaazlarında halk, kürsüsüne cevabını vermişti. Divanı Hümayun da imam
tezkireler koyarak müşkül meseleler sorar, Efendinin bu emri vâkii karşısında
Efen- Musevilere nakli kuburdan başka yapılacak
ABDÜLKERlM EFENDi (Şeyh) 123 — ABDÜLLÂTlF EFENDi (Dudu)
— 122 — İSTANBUL .ANSİKLOPEDİSİ
bir şey bulunmadığını bildirmişti. (B. : Yel- altın sunulmuştu; Abdülkerim Paşa: "Abe misti; bu sarnıcın ağzı da her hangi bir
değirmeni mescidi). İstanbuldan ayrı, taşra kadılıklarında kazayı önlemek için kapatılmış
geçirdi, hattâ bir ara Babadağında evlenerek biz o adama hizmet etmedik!. Bunları
Bir ara Yahudiler nârenci destar ile aldığınız yere götürün!." diye bu muazzam bulunmaktadır.
mollalara benziyan sarık sarmağa yerleşti ise de 1634 te sıla ziyareti için Bibi. : REK, Gezi notu. ABDÜLKERİM
geldiği büyük şehirde öldü. rüşveti iffetinin alaycı kayıtsızlığı ile
başlamışlar, sabah ve -akşam alacalığında NADİR PAŞA YALISI
Şiir ile de meşgul olurdu, aşağıdaki reddetmişti.
müslümandan farkedilmez olmuşlardı; Bibi. : İnönü Ansiklopedisi; A. Şeref, Tarih — Üsküdarda İnsaniye sahilinin en büyük ve
Abdülkerim Efendi nüfuzunu kullanarak beyit onlardan bir örnektir: güzel yapılarından biriydi; içinden çıkan bir
musahabeleri.
yahudilere mor veya kırmızı çuhadan takke Gayre dil virmeyüb eylerse nola sana nazar, yangında harap olmuştur.
Sendedir gönlü gözü âşıkın, ey nûri basar.
ABDÜLKERİM NADİR PAŞA
giymek mecburiyetini koydurtmuştu. Bibi. : S. N. Ergun, Türk dinî.-musikisi. KONAĞI — Vefada idi; İstanbul'un en büyük ABDÜLKERİM PASA (Yahni kapan)
Eskiden gemiciler maymun beslerlerdi, bu konaklarından, geçen asrın en güzel — Onyedinci asır başlarında Osmanlı vezir
ABDÜLKERİM NADİR PAŞA — Geçen
hayvanlar, direklerin tepesine tırmanarak yapılarından biriydi; Topuzluoğlu İbrahim lerinden ; gençliğinde İstanbula tahsile gelmiş
asır sonlarının devlet adamı ve
açık denizde korsan gözlerlerdi. Tophaneden Paşa yaptırmış, ondan Abdülkerim Paşaya softalardandı, Bayazıd imaretinden yer içer
kumandanlarından, 1807 ye doğru Kümelinde
Tersaneye kadar bütün Galata sahili de gemi geçmişti. di, aç gözlülüğünden ötürü de arkadaşları ta
Çırpan kasabasında doğmuştur; halk ağzında
inşa ve teçhiz malzemesiyle gemiciliğe lâzım rafından "Yahni kapan" lâkabını almıştı.
memleketine nisbetle Çırpanlı Abdi Paşa diye
eşya ve âletlerin satıldığı mağaza ve depolarla Uzun zaman Bayazıd camimde hatiplik etti.
meşhurdur; Harbiye Mektebinden çıkmış,
kaplıydı; bu arada Azapkapıdaki Sokollu Birinci Ahmed zamanında Defterdar Ekmek
tahsilini Viyanada tamamlamış, kıt'a
Mehmed Paşa camimin yanında da çi Zade Ahmed Paşaya intisap ederek mal
hizmetleri ile geniş imparatorluğun bir çok
maymunca dükkânları vardı. İmanı tahsilindeki meharetinden ötürü hazineye pek
yerlerini gezip dolaşmış, büyük şehir halkı
Abdülkerim Efendi ise "lehv âletidir" dediği çok faydası dokunduğu gibi kendisi de Vak'a-
tarafından çalışkan, metin ve iffet sahibi bir
bu hayvanın düşmanıydı, bir gün de etrafına nüvislerin tâbiri ile "Karun malına" sahip ol
insan olarak sevilmiş ve hürmet edilmiştir.
topladığı adamlarla maymuncuları bastı, bu du. Gaddar adamdı, 1625 (H. 1034) de
1847 de müşir olmuştu; Abdülâziz devrinin
zavallı hayvanlardan bulabildiği kadarını Baki Paşadan sonra Baş Defterdar tayin edil
serasker-lerindendir, Osmanlı tarihinde de
civardaki ağaçlara astırarak idam ettirdi; di. Sonsuz hırs ve tamahından bu mühim
Serdarı Ekrem unvanını taşımış son vezirdir;
halk da kendisine haklı olarak "Mayımmküş iracvkide de vazgeçemedi, nice mültezimle
93 Rus harbinin ilk harekâtında Türk Abdülkerim Nâdir Paşa konağının harabesi
Efendi" lâkabım taktı. rin mahiv ve iflâsına sebep oldu; öyleki, hak
ordusunun başında bulunmuş, fakat saray (Besim: Nezih)
Kazaskerlik payesine kadar yükselen kında: ,
tarafından vazifesine zararlı müdahalelerde
Abdülkerim Efendi 1593 (H. 1002) de öldü; bulunulmuş, bu yüzden düşman ilerleyişini
Ekmekçi zade kıldı dünyayı nane muhtaç,
Büyük Zeyrek yangınında mahvoldu. 1944 Ahar sınıatı devlet Yahnıkapanın oldu
kabri Eyyubda, Kasımçavuş mahallesinde- önli-yememiş, harp sonunda da bozgundan de, ankazı üzerine kurulmuş kulübemsi bir
dir. diye hicviyeler yazıldı. Defterdarlıkta verdiği
nıes'ul tutularak divanı harbe verilmiş, fakat yapının içinde, civardaki Karamürsel dokuma
ABDÜLKERİM EFENDİ (Şeyh) — On- rüşvet kuvvetiyle vezirlik rütbesini aldı.
mahkemede sarayın yolsuz müda- 1 halelerini fabrikası bekçilerinden biri barınmakta idi
altıncı asırda Kanunî Süleyman devrinde İs- Fakat ayni yıl sonlarında bir Sipahi
açığa vurduğundan dâva 'Aib-dülhamid (Mart 1944). Altında gayet büyük bir yangın
tanbulda büyük şöhret sahibi olan bir Şeyhti. fitnesinde dile gelerek azledildi, bütün emlâk
-tarafından kapatılmış ve Paşa sarnıcı vardı, fakat Istanbulun geniş bir
Küçük Ayasofya camiinde vâazederdi; fıkıh ve eşyası müsadere edilerek kendisi de
Kodoşa (sürülmüştür. 1883 (H. 1301) de kısmını mahveden cehennemi yangında,
ilminde derin bilgisi olduğundan vâ'zına tevkif olundu ve Bostancıbaşı hapsında gizli
orada hayli yaşlı olarak ölmüştür. konağı ve civarını kurtarmak için istifade
devrin ulema ve vüzerası devam ederlerdi. servetini söyletmek için §orguya çekildi. Mal
Uzun boylu, iri yapılı bir zattı; çok az edileme-
Her yıl erbainde bahçesinde bir mezar canlısı adam olduğundan, ötede beride
konuşurdu, vakur adamdı; İstanbulda
kazdırır, kırk gün o mezar içinde yatarak gizlenmiş para ve mücevherlerinin yerlerini
riyazat ederdi. Abdülkerim Nâdir Paşa ancak korkunç işkenceler gördükten sonra
(Reshîı : H. Çizer)
Bibi. : PeçievîM Tarihi. söyledi; bu işkencelerde, cellâtlar,
ABDÜLKERİM EFENDİ (Seyhülha- Vefada bir konağı, Üsküdarda İhsaniyede de Abdülkerim Paşayı çırıl çıplak soyarak
remzade) — Onyedinci asrın namlı bir yalısı vardı. vücuduna ateşte kıpkızıl olmuş demir
musikişinaslarından, Sünbüli tarikatından, Hidiv İsmail Paşanın, veraset fermanını levhalar yapıştırmışlardı; Yahni kapan bu
Kocamus-tafapaşa dergâhı şeyhi Yusuf alabilmek için îstanbulda vükelâ ve vüzeraya yaraların acısına dayanamıyarak bir kaç gün
Sinan Efendinin oğludur. Babası nakit ve hediye rüşvetleri dağıttığı sıralarda, sonra öldü. (IH. 1934 = 1624)
Şeyhülharem olarak Me-dineye gütmiş ve Abraham Paşanın adamlarından Mısırlı bir Bibi. : Naimâ, II.
1579 da orada ölmüştür. bahriye zabiti eliyle o sıralarda Bahriye ABDÜLLÂTİF EFENDİ — Eski
Sağlam bir medrese tahsili görmüş, Nazırı olan Abdülkerim Nâdir Paşaya da mahyacılar arasında bu sanatı ıslah edip
yazıya merak ederek devrinin tanınmış 60,000 ilerleten bir sanatkâr olarak meşhurdur;
hattatları arasına geçmiş, besteleri ise, Süleymaniye camii mahyacıbaşısı imiş.
devrinin san'at mahfillerinde fevkalâde Yaşadığı devir tes-bit edilememiştir.
takdir ile karşılanmıştı. Bibi. : Ahmed Rasim, Menâkibi islâm.
Ömrünün büyük bir kısmını vatanı olan ABDÜLLÂTİF EFENDİ (Dudu) — Aslı
Abdülkerim Nâdir Paşa yalısının harabesi
Bursalıdır; fakir bir hocanın oğluydu; İstan-
(Besim : Nezih)
AJ3DÜLLÂTİF EFENDİ (Sütcüzade) 124 — İSTANBUL ABDÜLMECİD
ANSİKLOPEDİSİ
bulda kendi adını taşıyan bir mescit isteyen, millî tazyik ile değil ise de, dahilî ve
yaptırmıştır; tahsil ve terbiyesini Kemal Paşa BuduabduIIâtif Mescidi (Besim : Nezih) Abdullahçavuş dörtyol ağzına, bir temel
enkazı yanından hafif bir yokuş halinde haricî vak'aların sevk ve icbarı ile ilân olunan
zadenin yanında görmüş, taşra kadılıklarında bu hatt-ı hümayunun uyandırdığı müsait
dolaşmış, tekaüt olduktan sonra ömrünü, Ye- yedinci asır müderrislerinden Dudu lâkabı çıkar.
ile meşhur Abdüllâtif Efendi tarafından hava, zaten bir Avrupa meselesi halini almış
nibahçe civarında yaptırdığı medresede (1944)
bulunan Mısır meselesinin hallini
geçirmiş, 1670 de ölmüş ve medresesi yanına yaptırılmıştır. Harap olmağa yüz tutmuşken Bibi. : RJSK, Gezi notu.
1944 de o civarda oturan tüccardan Silivrili ABDÜLMEClD —Osmanyı hanedanının otua kolaylaştırdı.
gömülmüştür. Gençliğinde sesinin
güzelliğinden ötürü Dudu lâkabını almıştı. Hasan Efendi tarafından tamir ettirilmiştir. üçüncü padişahı istanbul tahtında otur-muş
Bibi. : Hadikatülcevâmi, I; KEK, Gezi notu. Tünk hükümdarlarının yirmi beşincisi, ikinci
Bibi, Hadikatüleevâ/mi, I.
ABDÜLLÂTÎF EFENDt (Süteiizade ABDÜLLÂTÎF PAŞA SOKAĞI — Fatih Mahmud ile Bezmiâlem kadının oğlu, 23
Hafız) — Onyedinci asrın bilhassa ilâhileriyle kazasının Samatya nahiyesi Çakırağa mahal- Nisan 1823 (11 Şaban 1238) de doğdu,
meşhur değerli bestegârlarmdandır. îlk lesindedir (B. : Çakırağa mahallesi). babasının ölümü üzerine 3 Temmuz 1839 (19
müzik terbiyesini babası Süteüzade isa'dan Belediyenin şehir rehberinde Namıkkemal Rebiülâhır 1255) da henüz on yedi yaşlarında
almıştır. Pek küçük bir yaştan itibaren cadde-siyîe Kâtip Muslahaddin sokağı arasında iken tahta oturdu, 25 Haziran 1861 de otuz
vaktini tekkelerde geçirmiş, şeyhlerin, doğru bir sokak olarak gösterilmiştir; sekiz yaşında öldü; Çarşamba üstümde Sul-
meclislerinde bulunmuş, Halveti şeyhlerinin üzerinde, birincisi Sorguçcu ve tanselim camii avlusundaki hususî türbesine
en meşhurlarından Ümmisinan zade Hasan Abdullahçavuş sokak-iariyle ikincisi de gömüldü, 22 yıl'7 ay, 13 gün hükümdarlık
Efendiye intisap ederek "Ümmisinan hafızı" Asımbey sokağiyle kesişerek iki dörtyol ağzı yapmıştır. Devri, koyu istibdat ile birinci
lâkabı ile de anılmıştır. 1688 de hacca vardır. Öbür bası Sorguçcu sokağında olan Meşrutiyet arasında bir uyanık mutlakıyet
Sineklibahçe sokağiyle de bir kavşağı vardır. Abdülmecidin turası
giderken Mısır'da öldü. olmuştur ki müverrihler tarafından
Aslında böyle değildir: Evvelâ: Namıkkemal "Tanzimat Devri" 'diye anılır.
Mahurdan bestelediği bu ilâhinin güftesi caddesiyle Asımbey sokağı arasındadır. "Osmanlı devletinin tamamiyetini
de kendisinindir: Aşağıdaki satırlar, bu devrin, en
Kâtip Muslahaddin so-kağiyîe kavşağı muhafazaya çalışon ingiltere, Avusturya,
Gönül pervânei bezm-i visâîin yâ Resûlâüah lisanım salahiyetli bir kalemden çıkmış tarihçesidir.
yoktur. Sonra: Doğru bir sokak da değildir. Rusya ve Prusya arasında, Mehmed Ali Paşa'yı
bülbül-i bağ-ı cemâlin yâ Resûlâlîah Hemîşe sahn-ı "Mahmud II. zamanında başlamış olan
Sorguçcu sokağında karşısına harçsız istif iltizam eyleyen Fransa'nın müzakere harici
mir'at-ı nigâhımda hüveydâdır Cemâl şahidi nakş-i Mısır meselesinin ikinci safhası Abdülmecid'-
edilmiş kaba taştan bir duvar çıkar, bu duvar bırakılması suretiyle, elde edilen anlaşma
hayalin yâ Resûlâlîah.. Safabahş-j harîm-i hane-i in> tahta çıkışının arifesinde, Nizip
boyunca sola doğru patika halinde kıvrılarak neticesinde, Londra mukavelesi akdolundu (15
endîşem olmuştur, Ziyâ-i nûr-i veçh-i bî misalin yâ mağlûbiyeti ile, yeniden vahim bir şekil almış
bir kavis vücuda getirir ve Asımbey sokağına Cema-ziyelevvel 1256 = 15 Temmuz 1840) ve
Resûlâllah Zülâl-i afvine ben hasteyi lûtf eyle sîrâb et. bulunuyordu (B. : Mahmud II). Bir müddet
kavuşur; Sineklibahçe sokağiyle de kavşağı yapılan askerî hareketlerin de tazyiki
Derûnum yakmasın tâb-ı celâlin yâ Resûlâllah sonra ihanet eden kapdân-ı derya Ahmed
Kapuna intisâb idüb şefaat mültecft eyler, Fakirin yoktur, Asımbey sokağı da Sineklibahçe altında, Mehmed Ali Paşa'nın veraset suretiyle
Paşa Osmanlı .donanmasını iskenderiye'ye
Hâfız'ı sermende hâlin yâ Kesûlâllah. Bibi. : S. N. sokağına kavuşmaz, bir çıkmazla nihayetlenir. yalnız Mısır valiliğinde bırakılması ve
götürüp, Mehmed Al Paşa'ya teslim etti. Bu
Ekgun, Türk dinî musikisi. ABDÜLLÂTtF Mısır'ın da devlete senede seksen bin kese
Yangın yerinde açılmış, henüz tanzim askerî hezimet ve felâket karşısında,
EFENDi (Şeyh) — Halveti şeyhlerinden ve on akçe vermesi şartlan ile, Mısır meselesi
edilmemiş toprak bir sokaktır, alt başında ıslahat yolunda yeni bir hamle yapmak
sekizinci asrın değerli hattatlanndandır; babası halledildi. Bundan sonra, Fransa'nın da
tesviye edilmemiş 'arsalar vardır. Sorguçcu - suretiyle, dahilde halkın, hariçte de Avrupa
Kız Ahmed Efendi Seyyidömer tekkesi ve iştiraki ile, yine Londra'da Boğazlar
efkârı umtmiyesmin muza-îıaretini
mescidinin şeyh ve imamı idi. Abdüllâtif muahedesi imzalanarak (1841), Osmanlı
kazanmak ü-zere, o sırada Avru-jj pa'dan
Efendi pek genç yaşında sülüs ve nesih yazıyı devletinin Boğazlar üzerinde hâkimiyeti tasdik
Mimar Acem tekkesi şeyhi Seyyid ismail Said
dönmüş bulunan hariciye nazırı Mustafa
ve ecnebi harp gemilerinin Boğazlar'dan
Efendiden yazmıştı; asnn büyük hattatı Reşid Paşa' nm telkini ile, -Gülha-ne hatt-ı
geçemiyeceği esası kabul olundu.
hoca Mehmed Rasim eniştesi olduktan sonra hümayunu neşir ve ilân olundu (26 Şaban
"Avusturya'ya karşı, 1848 ihtilâli
onun. çırağı oldu ve icazetnamesini Mehmed 1255 = 3 İMaeiteşrin 1839). Tanzimat-ı
üzerine, istiklâl mücadelesine girişen ve Rus
Rasim'den aldı. 1747 (H. 1160) de babasının Hayriye devrini açan, millî hâkimiyet
ordularının yardımı ile mağlûp edilen
ölümü ile yerine şeyh ve imam oldu ve prensibini ihtiva etmemekle beraber, şahsın
Macarlar-dan bir çoğu Osmanlı topraklarına
ölünciye kadar bu vazife ile kanaat etti; 1777 emniyetli ve bazı
Sultan Abdülmecid iltica edince, Avusturya ve Rusya
(H. 1191) de öldü. "îtikâfı Hattat" terikibi hakların mahfuziyeti gibi •(Resim : H. Çizer)
hükümetleri bu siyasî mücrimlerin iadesini
ölümüne tarihtir. Bibi, : Müstakimzâde Tuhfei esasları kabul ve, devlet
ısrar ve tehditle iste-mişlerse de, Babıâli bu
hattatta. ile fertlerin münasebetlerini tayin edecek
talebi reddetmiş ve bu mukavemet bilhassa
ABDÜLLÂTÎF MESCÎDÎ — Dudu Lâtif kanunların konacağını vadet-mek suretiyle,
ingiltere ile Fransa'da iyi tesirler
Mescidi diye de anılır; Hırkaişerif altında keyfî idareye nihayet vermek
uyandırmıştır.
Yamak sokağındadır, küçücük, kagir yapı,
"Bu ihtilâlin akisleri Eflâk ve Buğdan'da
kiremit örtülü, aydınlık ve şirin bir mescittir.
da görülmüştür: Ayaklanan halkın teşkil
On
ettiği muvakkat hükümet komşu
memleketlerdeki Ulahları da salâha
sarılmağa davet etti. Bu ayaklanmayı
bastırmak için, serdar-ı ek-
ÂBDÜLMECİfî ANSİKLO-PEbİSİ ÂfiDÜLMECİÖ
— 156 — İSTANBUL
_ -,*,-,( -- «<•*•**£**?*?
rem Ömer Paşa harekete geçince. Ruslar da rupa devletlerinin iştiraki sile, Paris'te umumî arttı. Avrupa'dan istikrazlar akdine başlandı;
Bunun üzerine Frnasa ve İngiltere, Osmanlı
Boğdan'a girdiler. Avusturya da bazı emellere bir kongre toplandı; (23 Receb 1272 = 30 bu da Avrupa sermayesinin siyasî ve iktisadî
devleti ile tecavüzî ve tedafüi bir ittifak ak-
düştü. Fakat günün şartlarını harp açmağa Mart 1856) de sulh imza edildi. sahalarda nüfuz ve tesirini arttırdı. İstikraz
doderek (12 Mart 1854), harbe girdiler.
elverişli görmeyen Ruslar Babıâli ile Bal- "Bu muahede Osmanlı ile elde edilen paranın, müsmir işlerden
Avusturya bitaraf kaldı ve Osmanlı
talimanı mukavelesini akde (1265 = 1849) imparatorluğunun istiklâl ve tamamiyeti ziyade, saray masraflarına vesair israflara
hükümeti üe imza eylediği bir mukavelename
ve iki beylikte (Memleketeyn) müşterek bir esasını kabul ederek, dahilî islerine her hangi hasredilmesi hoşnutsuzluk uyandırdı. Diğer
üzerine. Rusların çekilmek üzere
işgal hakkı istihsali ile iktifaya razı oldular. bir devletin müdahalesini men'eyliyordu taraftan maziye ve göreneğe bağlı bir halk
bulundukları Eflâk ve Boğdan'ı, muvakkat
Mısır meselesinin hallindenberi, mülteciler ve (madde 9). Bütün devletlerin harp gemilerine kütlesinin mecvudiyeti ve mezhep ve milliyetçe
olarak, işgal ile iktifa etti. Rusların tahriki ile
Eflâk-Boğdan meselelerinden başka, Suriye Boğazların kapalılığı esasını muhafaza ediyor tecanüs bulunmayan yerlerde halk arasında
ayaklanan Yunanlılar da, bir Fransız
ve Lübnan'da İngiliz ve Fransız nüfuz (madde 10), Karadenizi ticaret gemilerine gerginlik bulunması, nihayet millî hislerin az-
kolordusunun Atina ve Pire'-yi işgal etmesi
rekabeti ile körüklenen Dürziler ve acıyor (madde 11 ve Î2), gerek, Rusya'yı ve çok inkişafta devam etmesi bu devrede bazı
üzerine, bitaraflıklarını muhafazaya mecbur
Marunîler'in geçimsizliği de zaman zaman gerek Osmanlı devletini Karadenizde harp karışıklıklar çıkmasına sebebiyet vermiştir:
oldular. Müttefikler harp sahasını Kırım'a
Bâbıâliyi işgal etmekle beraber, Gülhane hatt-ı gemisi ve tersane bulundurmaktan Cidde vak'ası (3 Zilhicce 1274 = 15 Temmuz
nakil ve Sivastopol'ü muhasara ettiler. Türk
hümayununun ileri sürdüğü Tanzimat ile de az men'eyliyor (madde 13 ve 14). Rusya 1858), Lübnan'da ve Suriye'de Dürziler ile
ordusu da buraya nakledildi. Muhasara bir
çok iştigal edilebiliyordu. Yeni askerî teşkilât Basarabya'nm bir parçası ile bir Avrupa Maruniler arasındaki vuruşmalar (Şevval
seneye yakın sürdü. Müteaddit muharebeler
ve ıslahat yapılmış, bir taraftan da bir komisyonunun nezaretine verilecek olan 1276 — Mayıs 1860), Eflâk ve Buğdan'da
oldu, zaferler kazanıldı. Anadolu'ya gelince,
üniversite tesisine, her üç derecesi ile maarif Tuna ağızlarını Boğdan'a terkediyor ('madde birliğe doğru yapılan hareketler, Karadağ'da
harbin bidayetinde bazı muvaffakiyetler elde
teşkilâtı temellerinin atılmasına teşebbüs 20 ve 21), nihayet, Sırbistan ile Eflâk ve a-yaklanmalar bu kabildendir. Tanzimat bida-
edildiği halde, Ruslar sonradan ilerliyerek,
edilmişti. Fakat Mukaddes Makamlar Boğdan üzerindeki Rusya himayesini refe- yetindenberi devam eden gerginliğin yeni bir
Kars'ı muhasaraya muvaffak oldular.
meselesinin çıkması, Osmanlı diyordu. Bu prenslikler, Bâbıâliyi metbu tezahürü olan Cebel-i Lübnan vak'ası,
Sivastopol zaptedildi (25 Zilhicce 1271 = 8
imparatorluğunun bu ıslahat yolunda fazla tanımakla beraber, bütün imtiyazlarım Fransa'nın Beyrut'a asker çıkararak, Avrupa
Eylül 1855) ise de, diğer taraftan, zahire-siz
gelişmesine meydan vermemıiştir. Kudüs ve muhafaza edecekler ve Avrupa'nın himayesi namına müdahalesi üzerine büyük ehemmiyet
kalmış olan Kars Rusların eline geçti (28
civarındaki hıristiyanlarca mukaddes sayılan altında bulunacaklar, müstakil ve millî bir peyda etti. Bâbıâlice, fevkalâde komiser
ÎMnciteşrin 1855). Bu da Rusların yegâne mu-
yerlere ait olup, eskidenberi kato-liik ve idareden, mezhep, teşri, ticaret ve seyrisefain olarak, Suriye'ye gönderilen Fuad Paşa'nın
Ortodoks papaızlarınca paylaşılamıyan hak ve serbestilerinden istifade edeceklerdi. süratli tedbirleri ile had şeklini kaybetmekle
hizmetler kavgası tekrar canlanmıştır. 1848 "Paris kongresinin toplanmasından biraz beraber, bu vak'a Lübnan imtiyazlarının
ihtilâlini müteakip Fransa cumhur-reisıi olan evvel, Abdülmeeid Gülhane hattı- genişlemesine ve Fransa'nın askerini
ve imparatorluğunu ilâna hazırlanan Louis hümayununu tamamlayan ve teyit eden yeni çekmesine rağmen, bu mıntakada nüfuzunun
Napoleon, katolik zümresine dayanmak bir ıslahat fermanı neşir ve ilân etmişti. Paris artmasına yol açmıştır. Bilhassa israfları
lüzumunu hissettiği için, katolikler lehine muahedesinde devletlerce ehemmiyeti takdir dolayısiyle, Abdülmecid'in son zamanlarında
bazı taleplerde bulundu. Bunun üzerine, edilerek, iyi karşılandığı tasrih olunan bu hoşnutsuzluk artmış, aleyhinde bazı gizli
Kaynarca muahedesinin- bir maddesîni ileri fermanla hı-ristiyan tebeamn şahıs ve tertibata bile teşebbüs olunmuştu (B.: Kuleli
sürerek, Osmanlı dmparatorluğundaki mallarının mahfu-ziyeti teyit edildikten sonra, vak'ası).
Ortodoksları himayeye kalkışan Ruslar da mezhepçe ve tedrisatça hürriyetleri, bütün Pek genç olarak tahta çıkan ve yaradılışı
müdahale ettiler; bir taraftan Osmanlı tebeamn müsavatı, gayri müslimlerin de itibariyle çok halûk ve nazik olan
imparatorluğunun taksimine İngiltere'nin ne memuriyet ve askerlik hizmetlerine kabul Abdülmecid babasının ıslahatına samimiyetle
derece müsait davranacağını anlamağa edilecekleri, vergice müsavi tutulacakları ilân devam etmek istemiş; fakat za'f derecesine
çalışmakla beraber, Bâbıâliye sefaret heyeti ve daha bir takım ıslahat yapılacağı varan hilm ve mülâyemeti her zaman vaziyete
göndererek, taleplerini gittikçe arttırdılar; Sultanselimde Abdülmeicdin türbesi zikrediliyordu (18 Şubat 1856). hâkim olmasına ve ıslahata ayni azimle devam
Babıâli müdahale hakkına sahip olduklarını (Besim : Sadettin) "Osmanlı devleti ile hıristiyan tebeasınm etmesine mâni olmuştur. Ekseriyetle halkın
kabul eden bir senet vermekten çekindnce, bir münasebetleri hakkında Paris muahedesine sevgisini ve Avrupalıların takdirini kazanmış
vaffakiyeti oldu. İtalya'nın birliğini temine olan A.bdülmecid'in, Gülhane hattını neşir ve
ultimatum verdiler ve Eflâk ve Boğdan'ı işgal dercedilecek bir maddenin bir müdahale
hazırlanan Piemonte (Sardunya) krallığı da, ilânı, ^mülteciler meselesindeki mukavemeti,
ettiler. Rusların istilâ emellerine İngiltere ile demek olacağı ve yeni müdahalelere de yol
İngiltere ve Fransa'nın Avusturya'ya karşı Kırım muharebesi ve Paris muahedesi gibi,
Fransa'nın muhalefet edeceğini uman ve buna açabileceği düşünülmüş ve müttefik devletler
müzaheretini temin için, ittifaka ve harbe muvaffakiyetlerinde kendisine en büyük
güvenen Babıâli de harp ilân etti (1853). ile anlaşma suretiyle, Babıâli kendiliğinden
girmişti. Harp devam ederken, yardımlarda bulunanlar, müteaddit defalar
Rumeli kumandanı serdar-i ekrem Ömer Paşa böyle bir fermanın neşir ve ilânını tercih
Avusturya'nın da iştiraki ile cereyan eden sadareti işgal eden Musafa Reşid Paşa ile
emrindeki Türk ordusu, muhtelif etmişti.
müzakereler neticesinde, sulhun esas şartları arkadaşları Âli Paşa ve Fuad Paşalardır.
muharebelerde muvaffakiyet kazanarak, "Paris muahedesi ile Osmanlı devleti, i-
taayyün ettiği için, nihayet Avusturya, Bunların dirayeti bu devrin en mühim haricî
Tuna'yı geçti. Rusların Silistire'yi tibarı yükselmiş olarak, bir sulh, sükûn ve
bunları kabuletmesi şartiyle, harbe nihayet meselelerinin, faydalı veya nisbete az zararlı
muhasaraları mu-vaffakiyetsizlikle terakki devresine girmiş oldu. Bu devrede
vermesini bir ultima-tumla Rusya'dan bir 'tarzda, halledilmelerim temin eylemiştir."
neticelendi. Fakat Sinop limanında bulunan Babıâli ıslâhata devama çalıştı. Adliye ve
isteyince, Rusya muvafakate mecbur oldu ve (A. H. Ongunsu, Abdülmecid, İslâm
Osmanlı donanması Rus donanmasının maarif nezaretleri teşkil edildi, yeni kanunlar
Viyana'da sulh mukaddi-matı hazırlandıktan Ansiklopedisi).
baskınına uğrıyarak, yakıldı. vazolundu. Avrupa ile ticarî ve malî
sonra, bütün büyük Av-
münasebetler
ÂBDÜLMBCED — 128 — İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ —129 — ÂBDÜLMECÎfi
Abdülmecid saltanatında on sadrıâzam Biri iki çifte delik ser'in hâtıraları, bu hükümdar hakkında o- Kendilerine izahat verdim. Söz edebiyata,
tarafından yirmi iki kabine kurulmuştur: Abdülmecid oldu melik kunmağa değer en güzel yazılardandır- akaidi diniyenin esası ile zahirî ibadata intikal
23 Haziran 1839 (20 Rebiülahır 1255) lâfzî tarihi söylenen bu hükümdar, halk "Zatı Şahane hafif bir soğuk almış, etti. Zatı Şahane bu hususta ezcümle şu
Koca Hüsrev Paşa. ağzında "Kız gibi" denilen çok zarif bir yüze bacağının sol mafsalında şiddetli ağrılar mütalâada bulundu:
9 Haziran 1840 (8 Rebiülahır 1256) sahipti; vücut yapısı da nahif ve narindi; hisli hissetti. O gün Cuma. Öğleyin camiye — Biliyoruz ki, Cenabı Hak her yerde
Rauf Paşa (üçüncü defa) ve içli bir insandı; Kadmefendilerine aşk ile gidecek. At ü-zerinde bu nal ile camiye hazır ve nazırdır. En basit ilmi heyet kavaldı
5 Birineikânun 1841 (20 Şevval 1257) bağlıydı; pek genç yaşında ülfet ettiği içkiyi gitmek pek müşkül olacağına zahip olmuş. de bize gösteriyor ki, dünya güneş etrafında
Darendeli îzzet Paşa (ikinci defa) hayatımın son yıllarında kendisini ölüme Kendisine mümkün olduğu kadar çarçabuk dönüyor. Şu halde, yeryüzünde yaşayanlar i-
30 Ağustos 1842 (23 Recep 1258) Rauf sürükleyen bir ayyaşlığa kadar götürmüştü; bir kolaylık yapmak-lığımı emretti. Ağrıyı çin yukarı ile aşağı yoktur. Bununla beraber
Paşa («dördüncü defa) ve nargüe tiryakiliği meşhurdu. Kandan durduracak bir merhem yapıp derhal Halk Cenabı Hakk'ı yine semada anyor, biz
28 Eylül 1846 (7 Şevval 1262) Mustafa nefret ederdi; Kuleli vak'asında hayatına getireceğimi vâdettim. Merhemi sürüp de bunu tasvib ediyoruz, (Bu sırada odaya sa
Reşid Paşa k&îsteden-leri idama mahkûm eden bitirdiğim, zaman, duvara dayalı bir resmi izah ray mukallitlerinden Hasan Efendi girdi).
30 Nisan 1848 (25 Cemaziyelevvel 1264) mahkeme kararını: "Meydanda fiili katil etmekliğimi istedi. Altındaki İngilizce yazıyı Hattâ Hasan Efendi de güya her istediği şeyi
ibrahim Sarım Paşa yok! tasavvurda kalmış., ben adam öldürmek okudum. Liverpol Mancester şimendö-f kendisine gökten düşecekmiş gibi iddia eder
13 Ağustos 1848 (13 Ramazan 1264) istemem, cezaları kaleberıdliğe tahvil edilsin erimin, muhtelif tren resimleri olduğunu ken ellerini semaya kaldırıyor. Fakat geçen
Mustafa Reşid Paşa (ikinci defa) î" diye bozmuştu. Altı asırlık Hanedanının, gördüm. Sultan Abdülmecid kendi de başına bir felâket geldi. Dua ederken an
27 Ikincikânun 1852 (4 Rebiülahır 1268) mübalâğasız en nazik, çelebi hükümdarı idi. memleketinde de böyle şimendöferler soktu. Ona cehennemin tadını tattırdı, cenne
Rauf Paşa (beşinci defa) Babası ikinci Mah-naud'a isyan etmiş olan bulunduğunu görmek arzu ettiğini söyledi, tin gökyüzünde bulunduğu hakkındaki itika
7 Mart 1852 (15 Cemaziyelevvel 1268) Kavalalı Mehmed Ali Pasa, kendisini. ziyarete fakat böyle büyük işler için lâzım olan dını bozdu.
Mustafa Reşid Paşa (üçüncü defa) geldiğinde bir ihtiyarlık gafleti ile pek genç paranın hazinei hükümetten verilmesi müşkül Sonra, gülerek Hasan Efendiye emretti:
7 Ağustos 1852 (20 Şevval 1268) Âli imparatora: "O-ğul!.." diyivermis ve derhal olduğunu da ilâve etti. Sonra sözüne devam — Hasan Efendi, göster doktora parma
Paşa kendisini toplayarak af dilemişti, Abdülmecid, ederek Avrupada olduğu gibi burada da bu ğım!
14 Eylül 1852 (19 Zilkade 1268) Damad diz çöken ihtiyar valiyi gayet zarif bir tavırla gibi işler için hususî şirketler teşekkül etmesi Hasan Efendi elini çarçabuk sakladı,
Mehmed Âli Paşa elinden tutup kaldırmış: "Pederim., sayanı temenni bulunduğunu söyledi. Ben de suratını ekşitti:
15 Mayıs 1853 (6 Şaban 1269) Giritli nasihatlerinize daima muhtacım!" demişti. cevaben bu gibi teşebbüslerde münferit — An beni günahlarım için soktu, in
Mustafa Paşa Sözlerine inanılır kaynaklardan rivayet kimselerin serveti, hükümete itimad ve şallah parmağım kendiliğinden iyi olur, dedi.
30 Mayıs 1854 (3 Ramazan 1270) Kıbrıslı edilen bu fıkra Abdülmecid'in karakterine emniyet şartı aslî olduğunu, herkesin, kemali Sultan Abdülmecid ciddiyetle sözüne
Mehmed Paşa yakıştırılır, istanbul saray ve konaklarına itimad ile me'mul ettiği üzere emvalin devam etti:
23 ÎMneiteşrin 1854 (2 Rebiülevvel 1271) "a-lafrangalık" bu devirde girmiş, orta halli masuniyeti hakkındaki fermanları sayesinde — Bana bundan evvel ibadet ile mukad
Mustafa Reşid Paşa (dördüncü defa) ailelere varınca bir lüks ve sefahat serveti umumiyenin bir kaç sene içinde artmış des resimlere hürmet beynindeki farka dair
14 Mayıs 1855 (16 Şaban 1271) Âli düşkünlüğü bağlamış, saray inşaatı ve olduğunu, Zatı Şahanelerinin hubbi söylediğiniz bir çok nikatı nazardan doğru ge
Paşa (ikinci defa) masrafları devlet hazinesini iflâsa doğru adaletlerine karşı perverde edilen itimadın bu liyor. Binaenaleyh muhtelif kavimlerin dinî
1 Ikincikânun 1856 .(3 Rebiülevvel 1273) sürükliyen korkunç bir hal almıştı (B.: gibi teşebbüslerin kuvveden fiile iysali için bir telâkkilerinde hisselunacak derecede terakki
Mustafa Reşid Paşa (besinci defa) Doimabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı). dereceye kadar hükümete de şamil olması göremiyorum.. Vahşüer anâsıra, ateşe ve gü
2 Ağustos 1857 (11 Zilhicce 1273) Girit Mareşal Molteke "Şark hâtıraları" nda, lâzım geldiğini anlattım. neşe tapıyor; medenî Mısırlılar ibadet için
li Mustafa Paşa (ikinci defa) cülusu sırasında Türkiyede bulunduğu Abdül- Cevaben şu mütalâada bulundu: kendilerine nafi' hayvanlar, zeki Yunanlılar
22 Birmciteşrin 1857 (3 Rebiülevvel. mecid'i şöyle tasvir ediyor: — Emin olunuz, bu itimadı 'hâsıl etmek da ibadet ve hürmet için zarif ve kavî insan
1274) Mustafa Reşid Paşa (altıncı defa) "Padişahı, babası merhumun iki sene için tarafımdan her şey yapılacaktır. Zamanı heykelleri yapıyorlar. Hazreti Musa'nın zeki
11 Ikincikânun 1858 (25 Cemaziyelevvel huzuruna çıktığımız Beylerbeyi Sarayının saltanatımda kimsenin emvali meşruasına te dimağı zamanına pek ziyade takaddüm etmiş
1274) Âli Paşa (üçüncü defa) ayni odasında gördük. Eşkâli Sultan cavüz edilemez. Yalnız bizim bankerlerimizde görünüyüor, kavmî tekrar Mısır'lıların hay
18 Birinciteşrin 1859 (21 Rebiülevvel Mahmud'u andırdığından ben adetâ karşımda menafii umumiye namına ittihad, müslüman vana ibadetlerine rucu.' ediyor, altın buzağıya
1276) Kıbrıslı Mehmed Paşa (ikinci defa) merhumu görmüş gibi oldum. On yedi yaşında ahalimde ise çalışmağa heves yoktur. Ban tapınıyor. Hazreti İsa Cenabı Hakka ibadeti,
24 Birineikânun 1859 (29 Cemaziyelev olmasına rağmen güzel yüzünü siyah bir kerlerimiz ötedenberi sermayelerini paşaları üluhiyeti kendi şahsî şeklinde teşhis ederek
vel 1276) Mütercim Rüşdü Paşa sakal süslüyor. Tavrında bir ciddiyet ve ma faizle vermeğe alışmışlardır. teslis ile temin ediyor. Nihayet Peygamberi
5 Haziran 1860 (16 Zilkade 1276) metanet görünüyor. Kıyafeti babasının ayni; Bu esnada -içeriye bir kaç mabeyinci miz Hazreti Muhammed (S. A) meydana çı
Kıbrıslı Mehmed Paga (üçüncü defa). o da sorguç-lu kırmızı bir fes, mavi bir manto girdi, Zatı Şahane sözü başka cihete intikal kıyor ; kavmini yalnız bir Halika ibadete teş
Bunların en uzunu da altı seferde dokuz giymiş.. Sefirlerin hiç birisi henüz ettirdi: vik ediyor. Sonra biz müslümanlar hayatı iç-
yıl dolduran Mustafa Reşid Paşa sadareti itimatnamelerini takdim etmemişlerdi.. — Bu akşam saraya geliniz. Rappo bir timaîyemizde ve dinde tevakkuf halinde bu
oldu. Sadırazâmın vasıta oluşiy-le huzura ilk defa oyun verecek, kumpanyası canlı heykeller gös lunduğumuz sırada Voltaire muvahhitliğe ve
Hicrî 1255 yılına rastlıyan cülusuma, a- olarak biz girdik, Abdülmecid'in iltifatlariyle terecek. Bana bu heykellerin asıllarını Roma'- bazıların tâbiri veçhile mülhidliğe rucu edin-
rap rakamlarının şekline nisbetle: hediyelerine gark olduk." dadır dediler. Nasıl oluyor da bu putperest ciye kadar da teslis nazariyesi ve bu nazariye-
Abdülmecid'in hususî hekimi Dr. Şpit- mabutları hıristiyanlığın merkezimde bu de
rece rağbete mazhar oluyor?..
ABDÜDMECÎÖ İÖfÂNİBÜL AKDÜLMECID
ANSİKLOPEDİSİ
nin muhtelif suretleriyle tefsiri bir çok şına yemek yediğini gördüm... Nihayet yatizma da biliyor, bu güzel sanatı sana da geriden takip ettim. Ne zaman bir dolambaca
cemaatleri hıristiyan zümresine dahil ediyor. huzuruna girmekliğim emredildi. Padişahı öğretecek. Haydi çabuk bakalım, ne yaptığını gelsek, padişah gülerek Fransızca:
Biraz sonra da Fransızlar AUahtan, bittabi siyah ve sırma işlemeli bir minder üzerinde, gördünse, sen de aynini yap. — Restez (durunuz)!
kraldan da uzaklaşıyorlar... İşidiyorum, yakın etrafı çiçek deımetieniyle muhat buldum. Derhal kendisini yerime oturttum. Diye sesleniyordu. Ekseriya önümüze
zamanlarda iştirakiyunun mühlik Bana daha uzaktan Fransızca seslendi: Esvabını çıkardı, kemâli vekarla diz çöktü. çıkan mütelâşi sedaları, esvablarının
nazariyeleri gittikçe tevessü ediyormuş. Bana •— Entrez, Oher docteur, je me porte Şişman Mehmed Bey çıplak kollan, sarkık hışırtıları, hızla kapadıkları kapıların
öyle geliyor ki, bir gün gelecek Fransa tres bien (giriniz, aziz doktor, çok iyiyim). karan ile manyatizma ameliyatını öyle kuvvet gürültüleri kulaklarıma akseden başları
Avrupa'nın sönük bir putperest ocağı olarak ilâçların çok iyi tesir etti. ve şiddetle yaptı ki, zavallı Enderunlunun örtüsüz kadınların kaçmaları için bir kaç
kalacak . Cenabı -Hak herkesi cismen ve Mabeyincilerden biri nargilesini getirdi. alnından terler akmağa başladı, padi§ah ile defa durdum. Padişah, kalben heyecan içinde
fikren ayni evsafta yaratmıştır; ve hiç bir Nargileyi bir köşeye koydurdu, kendinden u- ben kahkahamızdan bayıldık. bulunduğu halde, hastada göreceği yeni
kanun beşerde hayatı içti-maiyemizin şeraiti zaklaştırdı; kemali huzuz ile bir kaç nefes "Ayın on birinci cuma günü Zatı halden mahzus gibi görünerek :
esasiyesinden birini teşkil eden bu farkı çektikten sonra beni de yere oturttu, yere o- Şahaneyi hissolunacak derecede müteheyyiç — Av&îîcez (buyurunuz)!
ortadan kaldıramaz. Ufak bir tecrübe turmayı beceremediğimi görünce, Mehmed gördüm. Sebebini sual ettiğim zaman, Emrini verir vermez yürüdüm. Bu suretle
yapalım. Beyi çağırdı, bana gayet, güç fakat pek müteessir bir sesle cevap verdi: koridorun nihayetindeki ikinci kapıya geldik,
Sultan Abdülmecid, Hasan Efendiye ziyade rahat olan alaturka oturmak usulünü — Gecemde sama üçüncü kadının burada Kızlarağası Padişahı istikbal etti,
döndü, lâtife tarzında sözüne devam etti: öğretmesini emretti. Sonra sordu: hastalığından bahsetmiştim. O da, oğlu da bana da gözlerini açarak baktı. Salona
— Senin arkadaşlarından fazla olarak — Hayvanları manyatizma nedir, bana pek fena haldeler. Hele oğlu, Reşad Efendi, girdik, bizim geldiğimiz tekmil hareme
sakakalm var. Bunu ben haksız görüyorum, anlatıp mısınız? Şâiri fil menamlar hakkında kurtu-lamıyacak bir halde. Fakat valdesinin yayıhncaya kadar burada bir müddet bekledik.
huzurumda sakalını kesmeni emrediyorum. işittiklerim doğru ise, buna kanaati tamme kurtulması için yine oldukça ümitler var. Sonra tekrar ilerledik Padişah önde, ben
Bir islâm için sakalı kesilmek büyük bir hâsıl etmeyi pek ziyade arzu ederim. Meryem Hatun ile onun tavsiye ettiği doktor arkada, gözlerini gözlerimden ayırmayan
ayıp sayıldığı cihetle zavallı Hasan Efendi Badehu bir manyatizma ameliyatı S.... kendisini birkaç aydır bilâ f aide tedavi Kızlarağası da yanımda duvarları yaldızlı
Padişahı bu kararından vazgeçirmek için ne görmek arzusunda bulunduğunu söyledi. ediyorlar. Fakat ben herşeye başvurmak muhteşem bir odadan geçerek gayet mutantan,
mümkünse yaptı. Bir netice hâsıl olmadı. Vazgeçirmek için yaptığım teşebbüsler istiyorum, bu kadın kendisine karşı kalben en hakikaten şahane, tepesinden ziyadar, tavanı
Berber çağrıldı, Hasan Efendinin veçhi beyhude oldu. Hiç bir netice hâsıl olmasa bile hakikî bir muhabbet hissettiğim yegâme iki sıra cesim mermer sütunlara müsteniıd bir
tezyinatı, gülünç tavırlar arasında, yalnız a-meliyatı görmek istediğini anlattı, ve sevcemdir. O-nunla ömrümü birlikte salona girdik. Salonun iki tulâni cephesinde
bıyıklarına kadar traş edildi. derhal Enderun oğlanlarından birini çağırdı. geçirdiğim için gençliğim denberi kendisine nihayete kadar bir sara kapılar gördüm M,
Sonra Zatı Şahane bana dönerek: Enderunlu Araf, gözlerim öne eğmiş, bütün kalbimle merbut oldum. Şayet bunlar ağır ve kırması perdelerile bu
— Benim zavallı Hasan Efendiye fena kollarını kavuşturmuş, içeriye girdi. kurtulmasını mümkün görüyorsan, tedavisini sahaya ressamâne bir letafet bahşediyordu.
bir oyun oynadım, fakat fedakârlık derecesin — Arif, şuradan iki sandalye al. Dokto üzerine al. Eğer hiç bir imkân mevcut değilse, Kapıların herbiri bir dairenin, soldan
de de mükâfat lâzım. Bunun için kendisini run karşısına otur. istediğini yap, hiç korkma. bana bilâ tereddüt söyle. O zaman bu elîm birincisi Valde Sultanın, ondan sonra kadın
mabeyinci ettim, dedi. Zavallı çocuk, kendisine yapılacak şeyden halde, hastayı üzmemek i-çin o zamana kadar efendilerin, daha sonra ikballerin daireleri.
Bahtiyar Hasan Efeındi, sürunmdan ağ- bihaber, titreyerek karşıma oturdu, ben de bu doktorlar ne gibi şeyler kullanmıglarsa sem Zatışahane bu kapılardan dördüncüsüne
lıyarak âlicenap, bazan da şakacı müşkül işe başladım. Zatı şahane uzun de onlan tasdik et, kendi-sile artık meşgul yaklaştı, perdeyi -kaldırdı, perdenin
hükümdarının ayaklarına kapandı. müddet kemâli heyecanla bu harikulade olma. Fakat herşeyden evvel bana doğrusunu arkasından derhal odaya girilmiyordu,
"O günün aksamı, tertip ettiğim ilâcın ameliyatı temaşa ettikten ve nargilesinin söylemeni arzu ederim. odalardan ikinci bir perde ile ayrılmış ufak bir
tesirim anlamak için saraya gittim. Zatı dumanlan a-rasında birbirini müteakip: "Son cümle üzerine gözleri yaşardı, o geçid vardı. Padişahın arkasından giderek bu
Şahanenin iftarı bahçede etmek istediğini, ve — Acaip! dedikten sonra durmaklığımı zaman hastada göreceğim tereddütlü alâimi odaya ilk adımımı atmak istediğim esnada
benim de oraya gideceğimi haber aldım... Bir emretti. Meğer mabeyincisi Mehmet Beye de saklamak lâzımgeldiğini hissettim, harem Kızlarağası kolumdan bir tutuş tuttu ki,
ağaç kümesinin altına oturdum, kimseye benim yanımda bu ameliyatı yaptırmak isti ağasına harem kapısını açmasını emretti, kapı etrafına bakınarak beni bırakmak
görünmeden etrafımdaki faaliyeti temaşa yormuş. Mehmet Bey, padişahın çağırması ü- açılıncaya kadar beni salona götürdü, istemediğini i-ma etti. Tam bu sırada başı
ettim. Gayet müzeyyen bir çimenlik üzerinde zerine, şarapla kızarmış çehresi, parlak gözle- haremağası gelinceye kadar sabırsızcasına, açık genç bir kızın salondan geçtiğini gördüm,
saray ricalinden takriben elli kişi bir halka rile içeri girdi. Bu esnada gördüğü şeyler onun acele acele benimle beraber bir yukan bir Kızlarağası kıza hiddetli nazarlar fırlattı. Bu
teşkil etmişler, yemekleri alıp veriyorlar, a- için halli müşkül bir muamma idi. aşağı dolaştı. Nihayet harem ağaları kapıyı esnada Sultan odaya girmişti, bana da
rada sırada lokmalardan hoşlandıkları zaman Enderunlunun korka korka açtılar, biz girer girmez tekrar kapadılar. Bir girmekliğimi işaret etti. Müzeyyen bir
da yiyorlar. Ramazanda on altı saatlik bir o- hükümdarının karşısında oturuşu, küçük koridora geldik; zannederim, beıniden evvel odanın duvarlarından birinin ortasında (fazla
ruçtn sonra beşerî hatalara bakılmıyor. hekimin şeytanla uzlaşmış gibi fevkattabia buraya hiç bir ecnebi girmemişti. Çünkü bu tafsilâtta bulunmak bittabi kabil olamaz)
Hizmet görmiyen mabeyincilerin bir kısmı bu işler yapışı, padişahın istifsarkârane ana kadar hekim ve saire gibi buraya giren gayet sanatkârane bir lâhur şah örtülü yatak
mütalâayı behane ediyorlar, çimenler üzerinde bakışları, bütün bu haller ona havariktan, kadınlar hareme selâmlıktan gördüm. Bu yatakta; üzeri ayni kumaştan bir
o-turmuşlar, çubuklarını içiyorlar, beşuşane anlaşılmaz bir şey gibi göründü. Nihayet getirilmemişleridi. cibinlik altında, yüzü şalla örtülü hasta
gülerek etraflarına bakmıyorlar. Zatı Sultan Abdülmecid kendisine -seslendi: "Câbeca dolambaçları ihtiva eden bu kadınefendi yatıyordu. Zatışahane hastaya
Şahanenin gayet mutantan bir çiçek camekânı — Mehmed Bey, bak, hissim doktor, man- koridordan geçmek için takriben on dakika yaklaştı, gayet nazikâne bir .sesle sordu:
içinde ufak bir masanın önüne oturmuş, sar-fettik, iki haremağası önden gittiler, —* RaJıatsızüığınız nasıl, efendim?
yalnız ba- arkadan Padişah gidiyordu, ben de gözlerim
önde biraz
ABDÜLMECİD İSfANBÜİü ANSÜCLOPEDtSÎ — 133 — ABDÜLMEClD
Tatlı, gayet sevimli ıbir ses cevap verdi: eden doktorlarla da bir konsültasyon yapmak r'dlüyordu; kendisine muhterem oğlunun rının başına geleceği kemâli teessürle
— Kendimde iyilik hissediyorum, Efen lâzım olduğunu söyledim. sıhhatleri hakkında ibraz buyurdukları düşünür. Gerek bu fikir ve gerek yirmi iki
dimiz. "Dün, 18 eylül, Beylerbeyinde Sultanın nazikâne ihtimamlardan bahsettim. Badehu yaşında, cesurane ve fakat gaddarane tabiata
Padişah sözüne devam etti: huzuruna çıkmazdan evvel baş mabeyinci tıbbî suallerime kemâli sükûnet ve suhuletle malik ve gayet kaviyülbünye kardeşinin
— Doktorumu getirdim, kendisinden ben Hamdi Beye tesadüf ettiğim zaman, tekrar cevap verdi. Bu esnada takriben 36 yaşında, bütün arzularım tabiî bir surette ifa
çok fayda gördüm, istiyorum, sizi de tedavi harem için bir vazifem olduğunu söyledi. vücudunu gayet iyi muhafaza etmiş olan bu etmiyeceğini düşünmek, hayatını zehirler.
etsin. Fakat bu defa imtinaımda İsrar Gürcü kızının göz kamaştıracak derecede "1850 senesi mayısında Zatışahane
etmemekliğimi de tavsiye etti. Bu suretle beyaz ve nazik ellerinin harikulade güzelliği, (Kandiye)yi ziyaret etti... Biraderini ve en
Hasta cevap verdi :
hazırlanarak huzura girdim. Zatışahane sözü halâ-veti veçhiyesinin intizam ve metaneti büyük oğlu Murad Efendiyi ansızın birlikte
—• Emredersiniz. nazarı dikkatimi celbetti. Çıkarken bana son götürmesi birçok şayialara sebebiyet verdi.
derhal bu meseleye intikal ettirdi, dedi ki:
Padişah hastaya bana nabzını — Biliyorum, bu gibi vazifeleri derece lütufkâr davrandı, kendisine icabeden Kamaram Sultanın ve diğer iki şehzadenin
göstermesini rica etti. Bu söz üzerine gayet memnuniyetle derutode etmiyorsun. Adaba ilâçları bizzat yapmaklığımı emretti. kamaralarına muttasıldı. Denize
nazik, son derece mütenasip, fakat üzücü bir mugayir bir harekette bulunurum diye Feracesinin cebinden bir kese altın çıkardı; açılır'açılmaz, Sultan beni çağırttı. Kendisini
hastalığı gösteren zayıf bir el uzandı. Badehu korkuyorsun. Kadınlarla çok iş yukarıda zikri geçen harem ağasile bana neş'esiz ve mükedder gördüm. Bana şu
Sultan hastanın dilini de görmek isteyip görülmiyeceğini zannediyor, tedaviden matlup gönderdi. sözleri söyledi:
istemediğimi sordu. Muvafakat cevabım "Muayenemin neticesi hakkında malûmat
netice hasıl olmazsa güceneceğimden — Denize açıldıkça, kalbim teheyyüc e-
üzerine hastanın yüzüne örtülü şalı kendi açtı, vermek için derhal Beylerbeyine, padişahın
çekmiyorsun. Bu hususta tamamen müsterih diyor.. Herkes öyle zanneyliyor ki, ben
işte o zaman karşımda öyle güzel bir kadın başı yanma gittim, valdesini dikkatle muayene
olabilirsin. Sana ben bir kere. son der ece kardeşimi korkumdan ve kendisine pek ziyade
gördüm ki, ömrümde böylesini görmemiştim.
itimat ettim. Sen de ibilirsin iki, ilâçların hiç bir edip etmediğimi kalbi sual eyledikten sonra, mütemayil olan halk arasında yalnız
Iztırabın tesiri, çehrenin solgunluğu, hastalık
zarar vermez. Cenabı Hakkın inayetiyle müteessirane bir sesle: bırakmak istemediğimden beraber
tesirile gözlerin parlayışı bile gayet cazipti.
daima şifayab eder. Başka düşüncelerine —Şimdi artık çiçek açacak ve yeni mey- götürüyorum. Halbuki hakikati iyi
İcaıbeden muayeneyi bitirdikten sonra, Sultan
şalı yine eski vaziyetine getirdi. Bu esnada gelince, şu halde bunlar pek nabema-hal. valar verecek bir ağaca bakmak değil, bu a- bilmiyorlar. Bu çocuk ele a-vuca sığmaz, onu
mahut Meryem Hatun odaya girmişti. Aramızda Çünkü seni ben genç kadınlardan birine ğaeın kurumasına meydan vermemek icabedi- gözönünde bulundurmayı daha muvafık
uzun bir mükâleme başladı. Meryem Hatun göndermiyorum, valdeme yolluyorum, kendisi yor, dedi. Valdesine de kendisinin kemâli buluyorum. Seyahat tasavvurunda olduğumu
kadınefen-dinin ahvali sıhhsiyesi hakkında gayet sakin ve zekidir. Onun yanında sanatını muvaffakiyetle kullandığı ilâçlardan verip haber alır almaz hiddetinden titreyerek yanıma
bana izahat , vermeğe yelteniyordu. Bu tatbik için hiçbir müşkülâta, hiçbir vermediğimi beşuşanıe bir saffetle sual etti, geldi, kendisini böyle ebediyen mahpus mu
mükâleme esnasında kapının 'dışındaki mümanaata maruz olmazsın. Bir müddetten- ve bu sözleri söyledi: tutacağımı sual etti. Kendi de dünya yüzü
perdenin ağır ağır açıldığını, bu suretle peyda beri rahatsızlandı, şu günlerde kendisinde o —Bu kadar sıkılmaya lüzum var mıy görmek, müstakbel teb'asını tanımak ve
olan aralıktan bir sadanın ermeni karısına derece fenalık hissediyor ki, o da — ben de — mış? Avrupalılar bizim aile hayatımızı daima onlara görünmek istediğini söyledi. Bu
hitab ettiğini işittim: acı acı ağlıyoruz (son cümle üzerine gözleri yanlış bir noktai nazardan muhakeme edi cüretkârane sözler başka devirde, başka
— Sen meseleyi güzel anlatamadın, yaşardı). yorlar. Biz de 'hep senin gibi insanlar değil kardeşe karşı tehlikeli olurdu. Fakat ben
doktor sonra bana gelsin! Zatışahane haremin medhal kapısından miyiz? Benden veya adamlarımdan hoşa git- kendisine acıdım, mümkün olduğu kadar
Bilâhare öğrendim ki, bu, Valde Sultan uzaklaştı, badehu Valde Sultanın Çırağana miyecek bir muamele gördün mü? Artık müs muhabbetini kazanmak, benim ektiğim veya
imiş. Çünkü biz hastanın odasından çıkınca doğru gezmeğe çıktığını haber verdi. Bana terih ol, birbirimizi tanımaya iyi fırsat bul elde etmeğe çalıştığım menafii bilâhare
Zatı Şahane bizi valdesinin odasına götürdü, da oraya gitmekliğimi emretti, yanıma bir duk, dost olduk. mahvetmemesi için onu asrı hazır efkârına
fakat kendi girmedi. Aramızda bir perde haremağası kattı, Valde Sultana kendi tabibi "Sultan Abdülmecid pederinden sıkı bir vakıf etmek fikrile yanıma aldım. Öyle
olduğu halde kendisile hastaya dair herşeyde olmak üzere takdim edilmekliğimi, kendisini terbiye görmüş, ezcümle mükemmel bir müs- hissediyorum ki, hiç bir lütuf onu memnun
uzun uzadiye, kemâli hararetle bahsettik. Bu bana tedavi ettirmesini rica ettiğini, icabe- lümana lüzumu olan şeyleri herşeyden evvel etmiyor. Hergün başka bir fikre kapılıyor.
esnada Meryem Hatun doktor S... nin tedavisi derse benim de mahcubiyetimi izaleye tahsil etmiş. Gayet zarifane söz söyler ve Meselâ bugün benimle beraber camie
ile müessir bir iyilik hasıl olmadığına dair çalışmasını tenbih etti. yazar. Kimsenin görmediğini bilirse, gitmesine müsaade etmekliğimi arzu ediyor,
Valde Sultan tarafından beyan edilen fikre "Çırağan sarayına geldiğim zaman, u- mükemmel .surette ata da biner. EShalinin ertesi sabah sadrazam olmak istiyor, daha
büyük bir serbesti ile karşı durdu. Badehu zakta bir koltuk sandalyesi gördüm, üzerinde karşısına çıkıtı-ğı zaman beşaşetini, cismanî sonra, kendiisni bir vilâyete' vali
Zatışahane beni büyük salondan yukarıda örtülü ve feraceli bir hanım oturuyordu. Bu metanetini ne sebebe mebni sakladığına bir nasbetmekliğimi talep ediyor., Görüyorsun
zikri gecen küçük odaya götürdü, burada hanım, Valde Sultandı. Önümde kılavuzum, türlü aklım ermedi. Bu gibi hallerde ya, dost olmamız gayrıkabil. O-nun ileride
kemâli isticalle fikrimi sordu. Ötedenberi haremağası olduğu <halde kemâli ihtiramla nazarlarının bitaplığı ve f ersizliği, oğullarımı tazyik edeceğine, her türlü
âdetim olduğu veçhile, muayenenin tekmil yaklaştım. Haremağası padişahın sözlerini vaziyetinin ihmalkârane oluşu pek çok isyanlara sebep olacağına kanaatim var. Beni
mesuliyetini üzerime alamıyacağım için söyledikten sonra, Valde Sultan beni gayet defalar nazarı hayretimi celbetti.. Sultan istiklâline ve saltanatına yegâne mâni
Zatışaha-neye tıbbî muayenemin kendi samimane kabul etti, yere oturmaklığımı Abdülmecid umuru beytiyede gayet idareli ve addediyor.
huzurları sayesinde ve merasimin müsaadesi teklif eyledi, oturacak yerden başka birşey hayırhahtı; zulüm elinden gelmez. "Padişah bu seyahat esnasında, bir kere
derecesinde tamam olduğunu, fakat bu bapta Oğullarının tahsil ve terbiyesine son derece de bana şu sözleri söyledi:
görmedim, nîm şeffaf örtünün altında,
derhal bir hüküm veremiyeceğimi, şimdiye dikkat eder. Vefatından sonra kardeşi (Ab- — Kardeşim konsolosların ziyaretim ne
şâtırane bir hümretin yanaklarında cuşan
kadar tedavi dülâziz Efendi) tahta geçecek olursa, oğulla- suretle telâkki eder, bilir misin? Ekseriya ba-
olduğu gö-
ABDÜIMECtD ANSİKLOPEDİSİ _ 135 _ ABPÜLMBCİD
ğırarak: "Bu gâvurlar size nekadar dost gö- Abdülmecid geniş bir minder üzerinde çok merak ettiğiniz için biraz da asap ihsan ile de tallifinizi ferman buyurdu. Keyfi
rünürlerse görünsünler, yine hepsi müttefik oturuyordu. Doktora ilk sözleri şu oldu: yorgunluğunuz var... gayet yerinde, hattâ yemekten sonra orta o-
düşmanlarımızdır. Elimde olsa, hepsini — Hastalığımın ne olduğunu senden — Ya ciğerim, dalağım! yunu bile emrettiler.
birden bir kayığa bindikleri zaman toplan dosdoğru anlamak için çağırttım. — Hiç bir şey.. O taraflarda hiç bir şey Vakit gecikmişti. Doktor çıkarken
üzerlerine çevirtir, geberdiklerini kemâli Doktor ses çıkarmadı. İçeride yok.. Kaptan Mehmed Ali Paşa'nm yaveri gedli.
zevkle temaşa ederdim" der. Başmabeyinci, yanıbaşmda ellerini Kaşlarını çatıp tehditkâr bir tavır aldı: Meh-med Ali Paşa Abdülmecidin hemşiresi
Badehu sözüne gu suretle devam etti: kavuşturmuş Serasker Rıza Paşa duruyordu. — Hazreti İsayı seversen doğru söyle! Adile Sultanla evlenmişti. Kaptan Paşanın
— Sen de duçar olacağın tehlikeden Sultan Abdülmecid sözüne devam etti: Doktor dinî mülâhazattan ziyade sanatı kendisini dairesinde beklediğini ve hemen
kurtulmak istersen müslüman ol. Bilirsin ki, — Neden cevap vermiyorsun? Hakkın nı düşündü. gitmesini söyledi. Doktor gitti. Kaptan Paşa
ben her dine karşı müsamahakârım, fakat var, çünkü doğru bir adamsın, vücudumu — Evet Şevketmeâp.. Hazreti İsa aşkı tehditkâr bir şada ile dediki:
seni yanımdan ayırmak arzu etmem. muayene etmeden bir şey söyleyemiyeceksin. na söylüyorum. Tehlikeli bir şey yok! — Bana doğrusunu söylersen dost olu
Zaten ben de seni bunun için çağırttım. Fakat Gözleri birdenbire parladı. Simasında bir ruz, söylemezsen düşman oluruz. Fakat bilir
Bunun üzerine, vazifemi kemâli dikkatle
beni adî bir müşteri gibi muayene et. Padi beşaşet hâsıl oldu. Dudaklarında tebessümler sin ya, düşmanlığım da fenadır. Doktor açık
ifa etmek istediğimi, himayelerine mazhar
şahlığımı falan unut, gel! belirdi. Doktora fransızca pek iltifatkâr ça cevap verdi:
oldukça hizmetlerinde kalacağımı, fakat hiç
Doktor yaklaştı. Sultan Abdülmecid: sözler söyledi: — Paşa hazretleri, size söyliyeceğim şey
bir fikre binaen itikadımı feda etmiyeceğimi
— Yatmak lâzım mı? diye sordu: — Ey güzel adam, bana ne ilâç verecek hakikaten kederli, Efendimizin duçar olduk
Zatışahaneye anlattım. Sultan Abdülmecid
— Hayır Şevketmeap, öyle oturumum sin? Beni şu hale koyan zaafı bakalım nasıl ları hastalık tedavi edilemez.
hiç sesini çıkarmadan yanından çıkmama mtt-
daha iyi.. Göğüs muayenesi için bu oturuı yeneceksin ? — Daha ne kadar yaşar zannediyorsun:
saaide etti." (Ahmed Refik terceanesi, Tartı muvafık...
Encümeni Mecmuası) Doktor bir şey söylemedi. Abdülmecid — Orasını Allah bilir, fakat felâket ya
— Stetoskope lüzum var mı? devam etti. kındır. Şimdiye kadar ne derece uzadiyse bun
Ahmed Refik, bu hükümdarın ölümünü — Şimdilik yok efendimiz. — Ne o.. Susuyorsun: dan sonra da uzayabilir..
bir makalesinde göyle anlatıyor: Arkasında gecelik vardı. Doktor — Bana dediğini başkasına söyleme.. Bu
— Şevketmeâp.. Zatı Şahanelerine bir
"Son günlerde öksürüğü artmıştı. Fakat gömleğin üstünden dinlemek istedi. Padişah ilâç vermeden, ötede kulunuzu bekliyen arka meseleyi ne kadar saklarsan devlete o kadar
ifrazatını muayene gayri, kabildi. Tükürdüğü göğsünü kamilen açtı. Çok zayıflamıştı. daşlarla konsültasyon yapalım.. hizmet etmiş olursun!
mendilleri derhal yaktırıyordu. Bu hal Kemiklerinin arası o kadar çukurlaşmıştı Abdülmecid Rıza Paşaya şu sözleri Ertesi günü birbiri arkasından üç yaver
günlerce sürdü. Ahvalinde birdenbire ijdlik ki.... hastalık anlaşıldı, zatürrie idi. Padişah söyledi: koştu. Doktoru saraydan istiyorlardı. Doktor
görülmeğe başladı. İlk günlerde hastalık da muaye-de günü soğuk almıştı. Vücudun zaafı — Anlıyorsun ya.. Paşa.. Bizim doktor Zografos Abdülmecidin hastalığına dair
fasılalı oldu. Fakat zaafı arttı. Doktor Kara hastalığın artmasına sebep olmuştu. arkadaşlarının gönlünü kırmak istemiyor. yazdığı risalede vak'ayı şöyle anlatıyor:
To-dori neticeyi anlamıştı. Onun için Veremden e-ser yoktu, fakat hastalık "Saraya geldiğim zaman, Zatı Şahanenin
Sonra doktora:
tedaviye o kadar ehemmiyet vermek müzmin bir hale gelmişti. Ciğerler rahatsız, sabaha doğru birbiri arkasından bir kaç defa
— Peki git.. Arkadaşlarınla konuş.. Yi
istemiyordu. Son günlerde padişahın halinde hastalık ziyade idi. Abdülmecid dedi ki: bayıldığını, halâ da baygın olduğunu
ne gel.. Paşa! Bana bir kahve getirir misin?..
bir fenalık görüldü. O zaman doktor — Biliyorsun ya, Selanik'ten dönüşte söylediler. Hastanın odasına girdim. İkinci
dedi..
Zografos'u çağırdılar. Fakat Padişahın sıtmaya tutulmuştum. O zaman hastalığı yi mabeyinci Ali Bey o gece nöbetçi olduğu için
yanına sokmadılar. Yalnız a'razmı anlattılar. (Konsültasyonda) tedavi
ne sen anlamıştın. Kostantin Kara Todori ba yatağın biraz ötesinde duruyor, hastanın
Vükelâ telâşta îdi. Padişahın hastalığını kararlaştırıldı. Yoğurt, balıkyağı verilecekti.
na dediki bu hastalık alelûmum ciğerleri tı- mühlik iniltisi işidiliyordu. Mabeyinciye:
anlamak için bir meclis toplandı. Bu mecliste Abdülmecid balık yağına çocukluğundanberi
karmış, hakikaten ciğerlerimde bir şey var — Ne oldu? Burada niçin bekliyorsu
Serasker Rıza Paşa, Başkâtip Hakkı Bey, alışkındı. Reçete yazıldı. Doktor Zografos
mı? nuz? diye sordum. Cevabını beklemeden has
Başmabeyinci Ahmed Bey vardı. Doktorlar tekrar huzura girdi. Abdülmecid mesrurdu.
Sonra kanepeye uzandı. Doktor bir kere tanın yatağına doğru yaklaştım. Sultan Ab
padişahın rahatsızlığım heyete anlattılar. Rıza Paşa ile mütebessimane görüşüyordu.
de dalağını muayene etti: dülmecidin gözleri tavana dikilmişti. Ağzı a-
Dikkatle muayenesi lâzım geldiğini Doktoru görünce dediki:
— Şevketmeâp bu taraflarda bir şey çık ve gayet kuru idi. Teneffüsü sıktı. Göğsü-
söylediler. Rıza Paşa şu teklifte bulundu: — — Arkadaşlarınla ne görüştün? Baka
yok., dedi. njin hırıltısı fazla, nabzı uzamış, hararet ta
Öyle ise padişahın tanımadığı bir kaç doktor lım bana ne ilâç vereceksin?
Abdülmecid çok memnun oldu: biiliği geçmişti. Hulâsa kendisini hiç bilmi
getirelim, şüfera sıhhati hümayununuzu — Süt Şevketmeâp.. Sonra balıkyağı:
— Çok şükür Allaha.. biraz tut da kal yordu. Ali Beye:
anlamak istemişler, bu doktorları — Bravo. Bahkyağını küçükken çok iç
kayım... dedi. Kalktı, oturdu. Ciddî bir tavır — Çabuk doktor Kara Todoriyi çağırı
göndermişler diyelim dedi. Teklif kabul tim. Boynumdaki şişleri hep o geçirdi, yarın
ile sordu: nız! dedim.
olundu, îtalyan sefarethanesi tabibi doktor dan başlarım.
— Şimdi söyle bakayım... Ne buldun? — Fakat Efendimiz yalnız sizi ferman
Mon-cer'i, Profesör Kasbar Bey ile Abdülmecid çok memnundu. Verilen ilâç
Nedir hastalığım? Doğru söyle, şunu iyi bil buyurdular.
Mavroyani çağrıldı. Bunlar her gün huzura ise teselli içindi. Doktor dışan çıktığı zaman
ki ben ölümden korkmam! — Siz dediğimi yapınız! Biraz su!..
giriyorlar, padişahın nabzım ve dilini Rıza Paşa da arkasından geldi:
— Şevketmeâp.. Hiç bir şeyiniz yok.. — Aziz doktor, seni tebrik ederim, Zatı Ali Bey çıktı. Elimi muhtazırın şakakla
muayene ediyorlardı, ifrazatını el'an Yalnız umumî bir zaafınız var. Devlet iğlerini Şahane senden çok memnun oldu. Büyük bir rında ve kollarında hafifçe gezdirdim. Elle-
muayene edemiyorlardı. Bir gün doktor
Zografos huzura girdiği zaman
ABDÜLMEClD DEVRİNDE LÜKS İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 137 — ABDÜLMECİD EKENDİ (Halife)
— 136
rîni kolonya ile oğmağa çalıştım. Mabeyinci çarşıya su gibi altın akıttılar, İstanbul esnafı •sıkıntı çekildi. Devlet borca battı, kendisi de sarayının dekoru içinde gösteren büyük bir
çarçabuk geldi.. Elinde gümüş bir kap içinde çok para kazandı. O esnada yapılan saray hederinden hastalandı." (Ma'ruzat, Tarih kompozisyon yapacak ve bir kenarına da bu
az bir su vardı. Hıristiyan olduğum, için düğünlerinde de çarşı esnafı, bilhassa Encümeni Mecmuası) tarih profesörünün eserinden bir kaç satır
Padişahın dudaklarını bu su ile benim kuyumcular fevkalâde istifade ederek ABDÜLMECİD EFENDi — alıp yazacak kadar ileri giderdi.
ıslatmama müsaade etmedi. kibarane yaşamağa alıştılar, Boğaziçinde imparatorluğunun son Veliahdı ve son Halife; ö zamanın Türk ressamları da Şehzade
— Zemzemi şerif!., dedi." yalılar tuttular, o zamanlar Kadıköy ve l Haziran 1868 (9 Safer 1285) de Istarubulda Abdülmecid'i, kendilerinin adetâ fahrî
Bir kaç saat sonra toplar atılıyordu, Adalar henüz mamur değildi, Kızıltoprağın doğdu, Abdülâziz ile Hayranıdil Kadın'ın reisleri sayarlardı; bunun en kuvvetli delili
bunlar Sultan Abdülâzizin cülusunu tebşir adı bile yoktu; İstanbulun sayfiyesi Boğaziçi oğludur. Abdülhamid'in uzun istibdad devrine de, Ressam ve Heykeltraşlar Cemiyetinin
içindi. (Ahmed Refik, Sultan Abdülmecidin idi, Boğaziçinde kiralanacak köşe bucak rastlıyan gençliğinde ağır bir baskı altında çıkardığı mecmuanın birinci nüshasının başlık
irtihali, ikdam). kalmadı, Büyükderede dört odalı bir kira evi yaşadı; muntazam ve sağlam bir tahsil kompozisyonu içine prensin bir çizgi
ABDÜLMECÎD DEVEÎNDE LÜKS bulmak bir saadet sayıldı. Şe3*hülislâm göremedi, fakat, ailesinin diğer şehzadeleri portresinin konulmasıdır.
DÜŞKÜNLÜĞÜ — lAjbdülmeeid zamanında, Sadettin Efendi altı aylığı kırk bin kuruşa arasında okumağa karşı samimî hevesi ile Güzel keman çaldığını da burada ilâve
(bilhassa Kırım harbinden sonra, İstanbul Balta limanında bir yalı kiralamıştı, nakil seçkin bir yer aldı; evvelâ Fransızca ve etmelidir.
halkı; lüks ve sefahat hayatına düşmüştü. tebriki için gelen ihtiyar bir a-dam "Ben bu Almanca öğrendi, sonra İngilizce ve Abdüimecid için tereddütsüz verilecek
Müverrih Cevdet Paşa, gençlik yıllarına yalının filân tarihte kıkr bin kuruşa Arabça'ya çalıştı, bu sonuncu dilde de hocası sıfat "haşmetlû bir kibar adam" oluşudur;
rastlıyan o devri şöyle tasvir eder: Muharrir Ömer Rıza Doğrul oldu. Babasında, ne, kendisine oturmak nasib olnııyan Osmanlı
satıldığını bilirim!" dediğinde herkes hayret
"Ötedenberi herkes iradına göre vakit oyalamak yahut canlı tarifler için tahtının beklediği siyasî terbiye ve zekâya
etti; ki bu yalı bilâhare Mısırlı Halim Paşa çizilmiş bir takım taslaklardan ileri
tasarruf ederdi; alafranga hane ve sahilhane sahipti; ne de, pek kısa bir zaman için taşıdığı
tarafından alınmıştır. Akarların kıymet ve gidememiş olan kuvvetli bir resim istidadı,
te-cemmülâtı yoktu. Abdülmecidin saltanatı Halifeliğe lâyık İslâm faziletlerini nefsinde
kirası bu kadar yükseldiği esnada, esnaf ve Abdülme-eid'de, devrinin kıymet ölçüsüne
başlarında Mısırdan îstanbula pek çok paşa, toplanmış bir zattı. Şehzadeliğinde Beyoğlu
rençbere göre para kazanmak, da, çorum vakti göre kendisine' "Ressam Şehzade" detirdecefe
beyler ve hanımlar hicret ettiler, gayet ve Babıâli'ye kadar İstanbul caddelerinde
balık tutmak kadar kolay bir iş oldu. Gariptir hale gelmişti: İmzasını taşıyan, büyük yaya dolaşır, kitapçılara uğrar, notacı
yüksek pahalarla konaklar ve yalılar satın ki, Kırım muharebesinden evvel İstanbul ve ölçüdeki tablolarının iki yüzden fazla dükkânlarına girer, kravatlarını ve
aldılar, alafranga eşya ile süsleyip döşedier, civarında pek çok hırsız vardı; harpten sonra olduğu rivayet e- mendillerini tuhafiyecilerden kendi seçerdi;
bol bol paralar sarf ve israf eylediler, sefâ'het hırsızların adı battı, anlaşıldı ki dilir; Meşrutiyetin ilânından sonra memleketin fakat bu demokrat prens, yazın
kapılarını açtılar. İstanbulun vükelâ ve kibarı memleketimizde hırsızlığın artması, güzide 'münevverleri arasından seçtiği Bağlarbaşındaki köşküne giderken,
da Mısırlılarla aşık atmağa, vükelâ haremleri, parasızlıktan imiş. dostlarına bîr tablo hediye etmek, devrinin istimbotunu vapur iskelesine yanaştırmaz,
Mısırlı Mehmet Ali Paşa kerimesi Zeynep "Abdülmecid, kızlarağasını Münire kendi hakkında kullandığı bir tâbirdir, Ticareti Bahriye mektebinin rıhtımına çıkar,
hanımı taklide kalkıştılar, meselâ Sadrazam Sultana göndererek israflarından dolayı: "sanatkârı ca.edib"in en ibüyük zevklerinden oradan otomobiline»atlıyarak Üsküdar
Âli Paşanın dairesi masrafı aj^da 4000 altına "Akıllarını bağlarına toplasınlar, artık, aşırıp biriydi; öyle ki, bu zevkinde, bazan, meselâ halkından, adetâ gizlenirdi.
vardı. Âli Paşanın Ali adında çârebru bir taşırdılar, tekdir şöyle dursun dayak Ahmed Refik'in, Lâle Devri" adındaki !halk için
Büyük kardeşi Yusuf İzzeddin'in intiharı
delikanlısı vardı ki, masrafı, efendiden bir attırırım" diye azarlamış. Bir gün de atla yazılmış bir eserini okuduktan sonra, Üçüncü
ve ihtiyar Beşinci Mehmed Reşadm ölümü
adamın hanesini kıibarane bir surette idare Babıâliye geldi; kimseye iltifat etmiyerek Haüfe Aböülmecid Efendi
üzerine 1918 de Osmanlı tahtının veliahtı
edebilirdi. Sadaret maaşı paşaya yetmez dairesine girdi, vükelâ dehşet içinde kaldı. (Resim : H. Çiaer)
olmuştu; bir gün kendisine bu tahta cülus
oldu. Kaptanı derya dâmad Mehmed AM Ahnıed'le Nevşehirli ibrahim Paşayı ve
etmek nasip olsaydı,. Türkiyenin, teatral
"Sultanlara gelince, vükelâ Paşayı karısının 60 bin kese iboreundan yaranını Topkapı
tavır ve hareketlere düşkün bir hükümdarın
haremlerinden üstün olmalıydılar, hesapsız ötürü tekdir etti, "hain herif" diye bağırdı. elinde kalacağı muhakkaktı. Büyük Millet
masraf etmeğe başladılar; maaşlarile idare Diğer damat paşalara da "Sultanlar gece
Meclisi tarafından Halife seçilir seçilmez elli
olunamayıp borca battılar. Eskidenberi mehtaplarda ge-zermiş! Benim gece
dört yaşında sakal salıvermesi ve.
sarayda kapalı yaşayan kadın efendiler de, mehtapta gezer kızım yoktur, onları da red
Atatürk'e .'müracaat ederek, hilâfet alayında,
zamane hükmü icabmca, arabalarla gezmeğe ederim!. Bu heriflerin hareketleri artık
halka, büyük ceddi Fatih Sultan Mehmedin
başladılar; masrafları arttı, borçlandılar, alıp namusuma dokunuyor!" dedi; bir gün sonra
da hepsini memuriyetlerinden azletti. Saray kılık ve kıyafetiyle görünmesinin millî
verişlerine Vasıta olan kahveci ve baltacılar
kadınlarının arabaya binmemeleri için, duyguları heyecana getirmek bakımından
pek acaip suiistimallere koyuldular. Meselâ Halife Abdülmecid Efendinin imzası
serasker Rıza Paşanın saray arabalarını uygun düşüp düşmiye-ceğini sorması bunun
bir tüccardan yüzbin kuruşluk mal alırlarsa
zincirle birbirine bağladığı söylendi. kuvvetli delilleridir.
elli bin kuruş ta nakid alıp sultan namına
Veliahtlık yılları, Birinci Cihan harbinin
yüz elli bine senet verirlerdi; bu yüzden, Abdülmecidin ilik zamanları, doğrusu pek bozgun devri ile işgal altındaki îstanbulun
sarayı hümayunun üç yıl içinde 3 milyon kese güzel geçti, hele 1260 tarihinden yetmiş kara günlerine rastladı. İstiklâl savaşma
akçe borcu çıktı. Sultanların ve kadın tarihine kadar İstanbul, bilhassa Boğaziçi muhalif görünmedi; Anadoludaki Büyük
efendilerin asım takımı Beyoğlu sarrafları ferah ve meserret ve tarif olunmaz eğlence Millet Meclisi Hükümetinin bu savaştan
ellerinde rehin kaldı. ve şenlik ile cennetten bir numune idi. Fakat
muzaffer olarak çıkması, milletin düşman
"Kırım muharebesinde Fransız, İngiliz ve sonraları israf ve sefahet yolları açılmakla
istilâsına silâhla karşı durmasına
Sardunya askerlei İstanbula geldiklerinde çok
muhalefetini hıyanet
ABDÜLMB3CİD EFENDi '(Halife) İSTANBUL
135 AHSİKLOPEDlSt 189- ABDÜLMEClD JEFJEBNPl (Haüfje)
derecesine götüren padişah Altıncı Mehraed merhalesi olarak kabul etmek lâzımdı. Nite-; ssryaver Cemal, yaver Şükrü ve Saim gibi eşya bavullara yerleştirilmiş ve aşağıya
Vahideddini tahttan düşüreceği için, kim cumhuriyetin ilânından dört ay sonra, Beylerle seccadecibaşı Zeki ve kilerci Şükrü nakledihniştir.
cumhuriyet idaresinin kurulabileceğini 3 Mart 1924 de Büyük Millet Meclisi Beyler nöbete memur edilmişlerdi. Vali "Hareme haber veriliyor — Beri taraftan
sezecek kadar siyasî uzak görüşten mahrum halifeliğin ilgasına ve Osmanlı hanedanının Haydar Bey saraya on birde vasıl olmuş ve hareme de ihzarat için haber verilmiştir. Bu
olan Abdülme-cid Efendi, kendi menfaati Türkiye hudutları dışına çıkarılmasına karar derhal Zeki Beyi çağırarak kendisini haber, haremde büyük bir teessür
bakımından da istiklâl savaşına muhalefet vermiş ve karar hemen yerine getirilmiştir". vaziyetten haberdar etmiştir. Zeki Bey, vali ve uyandırmıştır, Abdülmecid Efendi tarafından
edemezdi; renksiz adam oldu, oğlu prens O devrin gazetelerinden ikdam, 5 Mart polis müdürünün Abdülmeeid Efendiyi verilen talimat dairesinde ihzarata
Ömer Faruk'a Vahi-deddin'in kızını aldı; 1924 tarihli nüshasında, Halife Abdülmecidin göreceklerini tebliğe memur edilmiştir. başlanmıştır. Bilhassa haremde
Viyaaadaki Tereziyanum mektebinde okumuş Istanbuldan ve Türkiyeden çıkarılmasını Tebligatın Ankaradan telâkkisinden bir saat müşarünileyhin zevceleri, oğlu ve kerimesi
ve hanedanın en dilber delikanlısı olarak şöyle tesbit ve nakletmiştir: sonra, Abdülmecid E-fendi ile mülakat talep hazırlanmağa başlamışlardır. Harem
tanınmış olan bu prensin, istanbul sularında ^Büyük Millet Meclisinin evvelki günkü edilmiştir. -tarafında da ancak çamaşır vesaire gibi eşya
demirlemiş, Yunanistanın Kılkış zırhlısında celsesinde hilâfetin ilgasına dair olan kanun "Abdülmecid Efendi kütüphanede — toplanmış ve bavullarla mabeyin kapısında
verilen bir suvarede bulunarak dans ettiği 'tasdik edilir edilmesi (derhal istanbul Sabık halife bir kaç gündenberi ihzar edilen mahalli mahsusa indirilmiştir.
gazete sütunlarına düştü. vilâyetine ittihaz edilecek hattı hareket kütüphanesinde kitaplarla meşgul olmakta "Otomobiller hazırlanıyor — Istabh âmi-
Altıncı Mehmed Vahideddin'in bir ingiliz hakkında u-zun tebligat icra edilmiştir. imiş. Tebligatın icra edileceği gece de reden üç otomobil istenmiştir. Bundan başka
harp gemisine binerek memleketten kaçması Tebligat hakkında her ne kadar derin bir bermutad kütüphanesinde buhmuyormuş. eşyanın nakli için de otobüsler getirilmiştir.
üzerine l îkinciteşrin 1922 de Türkiyede ketumiyet muhafaza edilmişse de icraat ile Zeki Bey vali Haydar Beyin talebini, Harem tarafından Abdülmecid Efendi için
saltanatın kaldırılmasına karar veren Büyük bu tebligatın aksamı mühimmesi taayyün Abdülmecid Efendiye kütüphanelerinde iblâğ ihzar edilen eşya, 'memurlar vasıtasiyle
Millet Meclisi tarafından bu tarihten on yedi etmiştir. Bilhassa tedabiri inzibatiye etmiştir. Zaten böyle bir tebligata muntazır otobüslere yerleştirilmeğe başlanmıştır.
gün sonra, 18 îkinciteşrin 1922 de 'halifeliğe ittihazına dair olan kısım bir gün evvelinden bulunduğunu söyliyen Abdülmecid Efendi Bütün ihzarat hitam bulduktan sonra
seçildi. icra edilmiştir. Vali Haydar Beye bu tebligat gelenlerin derhal kütüphaneye alınmalarını Abdülmecid Efendi harem kısmına girmiş ve
gece evinde yapılmış ve memurini aidesi vali bildirmiş ve evvelâ polis müdürü Sadeddin orada bulunanlarla vedalaşmıştır.
Bu seçimin kendisini tatmin etmediği bir
Haydar Beyin tahtı idare ve nezaretinde Bey refakatinde Zeki Bey ibulun-duğtı halde "Binektaşı yanında — Sabık halife,
hakikattir; imzalarının üstünde, "Halifei
olmak üzere icraata başlamıştır. kütüphaneye çıkmıştır. Kütüphane, sarayın alafranga saat beşte, kürklü patlosunu
Müslimin" unvanına "Hadimülharemeyn"
"Merkez kumandanı sarayda — Saat on mabeyin dairesi kısmındadır. Polis müdürü, üstüne giydikten sonra yanında oğlu,
terkibini ilâve etti, ötedenberi bir turaya ben-
buçukta merkez kumandan muavini Atıf Bey, Abdülmecid Efendiye, Büyük Millet haremleri ve diğer saray memurin ve
ziyen imzasından da, babasına ait de olsa, vali Haydar Beyden telâkki ettiği talimat
"Han" lığı bırakmadı. "Abdülmecid bin Ab- Meclisinin kararını tebliğ ederken vali müstahdemini bulunduğu halde Hazinei
üzerine maiyetine bir bölük asker alarak Haydar, emniyeti umumiye müdürü Muhid- Hassa kapısı tarafına gelmiş ve) orada
dülâziz Han" diye imza atmakta devam etti; derhal saraya gitmiştir. Atıf Bey saraya vasıl
çok manalı bir vesikadır, memleketin meşhur din ve Dairei Belediye müdürü ismail Hâmid binektaşı yanında kendisini teşyie
olduktan sonra maiyet bölüğü idaresini eline Beyler kütüphaneye girmişlerdir. • hazırlananlara hitaiben âtideki sözleri
adamlarının el yazılarını ve imzalarını toplı- alarak kendi yanındaki bölüğü saraya "Hudut haricine — Bu heyet, söylemiştir:
yan Yaşar Sadi'nin defterine de bu imzasiyle memur etmiştir. Bu suretle bir tedbiri ihtiyatî
"Yaşar şâdide hakka istinad eylerse bir Abdülmecid Efendiye hilâfetin ilgasına ait — Milleime bu âne kadar duada kusur
ittihaz olunduktan sonra gerek Beşiktaş kanunun tasdik olunduğunu ve kendilerinin de etmedim, ölünciye kadar .da ayni suretle
millet" mısraını yazdı: Halifei Müslimin, merkez memuru Mehmed ve gerek Atıf verilen talimat mucibince derhal hudut duadan geri duranıyacağım. Böylece
hanedanının hükümranlık hakkının Beylerin idareleri altında sarayın etrafı haricinle çıkarılması lâzım geleceğini Ankaraya yazınız. Beaı milletimin emrine
kaldırılmasından gücenmiş, koleksiyon muhafaza altına alınmıştır. bildirmiştir. Ayni zamanda, telâkki edilen ittiba' ederek gidiyorum.
sahibinin ismimin lügat mânasından "Girip çıkmak memnu — Telâkki edilen
istifade ederek milletine kötü, karanlık bir evamirde müstaceliyet bulunduğu da ilâve "Sabık halife gerek oğlu Ömer Faruk E-
tebligat mucibince sarayın hariçle münasebeti olunmuştur. Abdülmecid Efendi, ittihaz fendinin ve gerekse haremlerinin ve
istikbal yoruyordu. katolunmuş, ve hariçten kimse alınmadığı edilen kararın gece tebliğinden dolayı kendisiyle beraber gideceklerin otomobile
inönü Ansiklopedisinden alınan aşağıdaki gibi içeriden de kimse bırakılmamıştır. Yine hazırlıksız bulunduğunu söylemiş, hazırlık yerleşmelerine bizzat nezaret etmiş ve bütün
satırlar, burada söylenmesi gereken sözlerdir: bir tedbiri ihtiyatî olmak üzere sarayın etra- için biraz mühlet talebetmiş-tir. Vali ve polis bunlar bindikten sonra otomobile binmiştir.
"ileride bazı siyasî dâvalara dahi fın'daki kapılar kapatılmış ve ikişer askerle müdürü Beyler böyle bir mühlet itası için "Otomobillere binenler — Birbiri
kalkışabileceğinin delillerini vermişti. Fakat muhafaza altına alınmıştır. Atıf Bey, ittihas salâhiyettar bulunmadıklarını ve alınan arkasına duran otomobillerin birincisine
böyle hareket etmiş olmasa dahi, safha safha edilen tedabiri vali beye bildirmiş, ve zatem talimatta Albdülmecid Efendinin derhal hudut bizzat müşarünileyh ile iki zevcesi Şehvar ve
gelişen inkılâp ihtiyaç ve hamleleri arasında harekete amade bulunan valii müşarünileyhle haricine nakline nezaret edilmesi mezkûr Hayrün-nisa hanımlar ve kerimesi küçük
artık Türkiyede halifeliğin devam polis müdürü Sadeddin, emniyeti umumiye bulunduğunu kemali nezaketle toayan Dürrişehvar hanım binmişlerdir.
edemiyeceği tabiî idi. Bu müessesenin müdürü MuhMdin Beyler Beyoğlu Dairesi etmişlerdir. Bu sarada baş mabeyinci Hikmet ikinci otomile mahdumu Ömer Faruk
Cumhuriyet rejimiyle ve biraz sonra ilân Belediyesi müdürü ismail Hâmid Beyi de Bey de telefonla saraya davet edilmiştir. Efeaıdi ile Abdülmecid Efendinin ikbali ve
edilecek olan Lâiklik prensibiyle telif ine refakatlerine alarak saraya azimet Bunun üzerine Abdülmecid Efendi: dadısı ve diğer otomobillere de kâtibi
imkân bulunamıyacak-tı. Millî mücadele etmişlerdir. — Memleketimin saadet ve selâmetine hususisi Salih Keramet, doktor Salâhaddin,
zaferinin henüz pek yeni ve saltanatın ilgası "On birde tebligat — Sarayda dün geos çalışılıyor, memleket selâmet bulsun da ben üçüncü kâtip ismail Beylerle hareme mensup
gibi önemli bir siyasî devrimin çok taze derhal gideyim. Demiştir. Müşarünileyh Zeki kadınlardan üç kişi binmiştir.
buluniduğu sıralarda, hilâfetin bir iki yıl için Beye bazı şeyler ısmarlamış ve hazırlanmağa/
muhafazasını ancak bir inkılâp başlamışlardır. Bu sırada da çamaşır vesaire
ABDÜLMEClD EFENDİ (Halife) ÂNSİKLOPEDİSİ ABDÜLMECÎD EFENDi (Şeyh)
— 140 — İSTANBUL
"Otomobiller ihzar edildikten sonra sarayda zahire mevcuttur. Mecid E-fendiden kiyle Karaköy köprüsünü geçtiler, oradan nıek ve istirahat bitti ve otomobiller tekrar
önde kılavuzluk vazifesini gören polis maada hanedan azasının cümlesine memaliki Mercan tarikiyle Bayazıd, Bayazıddan Lâleli yola çıktılar, buralardan itibaren yollarda
otomobili ve arkada vali Haydar ve ecnebiyeye gitmek üzere hazırlanmaları yokuşu, Afcsaray-Samatya caddesini takip çamur başladı, otomobillerin devamı seyri
Emniyeti Umumiye Müdürü Muhiddin, tebliğ olunmuştur. Bu zevat neresini ederek Yedilinle kapısından harice çıktılar. çamurlara saplanmak maniasından yine teah-
Beyoğlu Dairei Belediyesi Müdürü ismail isterlerse oraya gönderileceklerdir. Hasta o- Buradan itibaren Kazlıçeşme tarikiyle Mak- hura uğradı. Bu teahhurlar esnasında sabık
Hâmid, Merkez Kumandam muavini Atıf lan bazıları teb'itlerinin kesibi sıhhatlerine riköyüne doğruldular. Makriköyünde halife otomobilinden kat'iyyen inmedi.
Beylerin otomobilleri bulunduğu halde saat kadar bir kaç gün tehirini rica etmişlerdir, Emniyeti Umumiye Müdürü Bey ayrıldı ve "Çataleaya muvasalat — Saat ikiye
beş buçukta hareket edilmiştir. Otomobiller bu ricaları kabul olunmuştur. îstan-bula döndü. Otomobiller henüz şafak yakın Çataleaya yaklaşıldı. Çataleaya yakın
hiç bir yerde durmıya-rak Çataleaya Türkiye tarihinin fon önemli vakasını sa- atmışken Makriköyün tenha sokaklarından bir mahalde Çatalca valisi Celâl Bey kafileyi
gitmişlerdir. Sabık halife ve rüfekası ancak hifelerine kötü müşahit ve cahil muhbir geçtiler ve kafilenin seyri Küçükçekmeeeyi bekliyordu; delaletiyle doğruca istasyonda
saat sekize doğru Çataleaya dahil kalemiyle geçirmek bahtsızlığına uğrıyan geçinceye kadar tafeiî halini kaybetmedi. ihzar edilen daireye gidildi. Dairenin
olmuşlardır. "İkdam", ertesi günkü nüshasında Çatalca "Sahilde bir öğle yemeği — Küçükçek- etrafında polis ve jandarmalar hürmetkârane
"Sarayın temhiri —Sabık halife ve yolculuğu hakkında da şu tafsilâtı veriyor: mece geçildiği zaman vakit öğle olmuştu. 0- sabık halifeye son selâmı icra ettiler.
mahdumu ile diğer isimleri zikredilen zevat "Otomobillerin pencereleri kalın "Çatalcada — Abdülmecid Efendi Çatalca
hare-bazı tedabir ittihaz edilmiştir. Evvelâ,, perdelerle örtülmüş olup geçilen yollarda istasyonunda bulundukları müddet zarfında
etvvelee Atıf Beyin idaresi altına geçmiş polis tarafından pek sıkı tedabiri inzibatiye daima istasyonda dolaştı. Sen görünmeğe
maiyet bölüğü vazifesine iade edilmiştir. ittihaz edilmişti. Otomobiller Tophane, gayret ediyordu. Fakat dermansız ve
Mabeyin dairesi mühürlenmiştir. Mabeyin Fındıklı tari- yorgundu, îstanbuldan Çataleaya kadar olan
içerisinde eski A-ğalardan bazdan bekçi ve hattâ Jbir saat kadar yayan yürümek
olarak bırakılmıştır. Kütüphane de taMim mecburiyetinde kaldıkları seyahatin
edilmiştir. Henüz haram dairesinde saraylılar yorgunluğu altında zayıf, sarı bir çehre
ıbulunduğu için bu daire açık bırakılmıştır. görülüyordu.
Isltaiblı âmire ve bunun yanındaki kıymettar "îstanbuldan kalkan ekspres saat onbiri
bazı âsâriatikayi muhtevi olan müze dahi kırkbeş geçe Çataleaya vasıl oldu. Ekspreste
tahtim edil-oniştir. Saraya girip çıkmak da Abdülmecid Efendi ve ailesine bir yataklı
mene-dilmtiştir. vagon ile 19 numaralı salon vagonu tahsis
"(Arkada kaç (kişi kaldı — Sabık olunmuştu. Abdülmecid Efendi kısa ve kesik
halifenin dairesiyle diğer dairelerde 150 öksürüklerle if ayi selâm eden polis ve
kadar saraylı ve hanedan âzası vardır. jandarmalar arasından geçti. Kerimesi ve
Osnıanlı Ressamlar Cemiyeti Mecmuasının ilk sayısının mahdumu koltuklarına girmişlerdi. Polis
başlığında sanat hâmisi Şehzade Abdülmecid Efendi. müdürü Sa-
tomobillere benzin konulmak icabetti. Bunun
üzerine Abdülmecid Efendi öğle yemeği
yemek arzu ettiler, ve çakıl taşlı bir sahilde
sarayda ihzar edilmiş olan nevalelerle öğle
taamı edildi. Buradaki küçük teahhur
esnasında küçük sultan Dürrişehvar hanım
biraz gezindi. Abdülmecid Efendi lakayt
görünmeğe gayret ediyordu. Gözleri etrafa
iliştikçe mü-ıtebessim nazarlar saçıyorlardı.
Lâkin bu mü-tebessim nazarlar altında
muhtefi olan hüzün ve keder pek iyi fark
olunuyordu. Faruk E-fendi küçük kardeşiyle
konuşarak sıkıntısını ve teessürünü
göstermemek arzu ediyor ve otomobilde
olduğu zamanlar şoförle otomobilin şevkine
dair bazı sözler konuşuyordu. Lâkin
hareketlerinde endişe, nazarlarında asabî bir
dalgınlık vardı. En ziyade müteessir olan ve
hüzün ve yeisleri tavırlarında beliren Eyyub Nigancîsmda Abdülmecid Sivâsî'nin türbesi
kadınlardı.
Bunlar arasında 60 tanesi kadlndır. Bu "Yollarda çamurlar ve manialar — Ye-
kadınlar arasında Sultan Mecid ve Aziz
zamanından kalma saraylılar da bulunuyor.
Bunların yirmi beş günlük iaşeleri için
deddin Bey ve Çatalca valisi takiben
yürüyorlardı. Gazeteciler Abdülmecid
Efendinin yanına gitmek istedilerse de polis
muhalefet etti. Abdülmecid Efendi
evlâdlarımn yardımıyle vagonun
basamaklarından çıktı ve bu sırada arkasına
dönüp Çatalca valisi Celâl Beyin elini sıkarak:
— Ne yapalım mukadder buymuş.,
inşallah millet ve memleketim selâmet bulur,
bana çok nezaket gösterdiniz, teşekkür
ederim dedi.
"Kampana .çaldı ve itren j'irmi dakika
teahhur eden bir tavakkufu müteaıkip- yola
çık-tı.tı. Saat yediye doğru hududu mürur
etti."
ABDÜLMECÎD EFENDi (Şeyh Slvâsî)
— On altıncı asır sonlariyle on yedinci asrın,
birinci yarısında Istanbulun en ıbüyük
şöhretlerinden biri olan bir Halveti şeyhidir;
Halve-tiye tarikatının Semsiye kolunun
müessisi olan Sivaslı Semseddin Efendinin
biraderi, "Tuhfetül mülûk" ve "Ziyaiyyei
Cami" sarihi şeyh Muharrem Ef edinin oğlu ve
meşhur şeyh Abdülahad Nurinin dayısı ve
mürşididir. 1563 (H. 971) te Zilede doğdu, ilk
tahsilini babasından gördü ve yedi yaşında
hafızı Kur'an oldu. Tahsil, sülük ve
terbiyesini amicası Semseddin Efendiden
tamamladı. Devrinin bu namlı şeyhinin
yanında 1596 (H. 1005) Eğri seferine gidip
orada ölen Pirizade Veli Efendi
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ •148 — ÂİJDÜLVEDÜÖ (Şeyh)
yerine Ziledekî Halveti dergâhına şeyh oldu. Çün halkı alem serteser ABDÜLVAHlD MEŞHEDl — On altıncı
1604 (H. İ013) de de Sivastaki dergâhın i- mişti; aşağıdaki satırlar bu manzumeden a- Geldikleri yire gider asır ortalarında Iranın namlı hattatlarından;
lınmış beyitlerdir: Ayâte ibrette nazer Eyle
kinci postnişini ve amıcası Receb Efendinin gözün açıp nvan
seyahat yolıyla Istanbula geldi, Kanunî Sü-
ölümü üzerine de Sivastaki Şemsî dergâhına Şahsa nıansab mı gerek, mansaba âdem nü gerek Blnü leymandan fevkalâde iltifat görerek Türkiye-
devlete lâyik nedir ey fahri kiram. Cevrü zulmün Ol gavsi âlem Şeyhiya
şeyh oldu. îlim ve irfan yolundaki şöhretini de kalıp yerleşti.
sebebi Bumu Areb içre bn kim Cahilü zalimi vali Sivasii sahib safa fttftgu
duyan Üçüncü Mehmed tarafından bir hattı kılarak tutdu salam Biri bu, cahile hiç maslahat Bibi. : Ali, Menaütibi hünerveran.
dem azmi beka Ağladı
hümayun ile Istanbula davet edildi; büyük ısmarlama kim Geçe esbabı maarif önüne ola imam. ona Jnstt can ABDÜLVEDUD (Şeyh) — Halk
şehirde ilk va'zuıı Ayasofya Camiinde verdi Ulema zeyylne girdi cühela at saldı Bu durur sanayi ağzında "Yavedud Sultan" diye meşhurdur;
ve kısa bir müddet de bu mâbed -civarında Feryad îdüp âşür<«rî Aslen Buharalı olduğu, oradan müridleriyle
dini bozan ey fahri izam. Rüfr ile mülk durup zulmile Muhlisleri sadıkleıi Çak
bir evde oturdu, sonra, kendisine intisap eden durmasa gerek Satan ey sahi cihanlyanü clhandar itti sine her biri Bal&tt beraber gelerek istanbul fethinde bulunduğu
vaktin Reisülküttaibı Lâli Efendi tarafından mtidam. Tişeİ hlkmetiîe mezraayi naa'delete Meşveret beş doldu figan söylenir; fetihten sonra Ayasofya civarında
hediye edilen Eyyub Nisancasındaki bahçeye tohumunu saç sula dtim&ğ ila müdam. Abdülmecid yerleşmiş, Ayvansaray kapısı dışında bir
Sivasinin Türk vatanına eş- SWE büyük hizmeti, Eflake çıktı hayü hu Gülbenk
yerlşeti. Kızlarağası Mehmed Ağanın Ue âlem dolu Hayran olup mescid ve zaviye yaptırmış, 1455 (H. 860) de
Çarşambada yaptırttığı Mehmed Ağa zaviyesine memleketi boğucu bir karanlığa sürüklemek ölmüş ve zaviyesi karşısında müstakil -bir
üzere baş kaldıran koyu taassuba karşı keçi (küeuk) ol» Ulu kıyamet
şeyh oldu. Şeyhülislâm Sun'ullah Efendi, koptu san türbeye defnedilmiştir. Halifelerinin
fevkalâde cesurane mücadelesi; tahripkâr bir
tarafından cami haline konulan Atpazanndaki yobazlığa karşı müsbet i-limlerin ve güzel Anın gibi bir er kani
arasında en meşhuru Tokmak Dededir.
Hü-samibey Mescidine de Cuma vaizi tayin " san'atlann hemen tek koruyucusu olarak göğüs Serilide Nuri sadrini Çok harab olan bu türbe, Ahdülazizin ö-
edildi, istanbul halkının vaızlanna karşı germesi ve Kadızadeliler diye anılan mutaassıp BUdüre nefstt rabbîni lümünün tezine, bu hükümdarın anası Pertöv-
gösterdiği fevkalâde alâka üzerine birkaç ay fırkayı yere sermesidir (B.: Kadızadeliler - Zahir o!a sırrı cihan niyal Kadın tarafından bugünkü şeklinde
sonra Şehzade camiine, bir müddet sonra Sivasüer Kavgası). Sırrına menba' olanı yaptırılmıştır.
da Sultan Selim camiine Cuma vaizi oldu. Bir taraftan taassub ile mücadele eden Nurine matla' olanı
Sultan Selim civarında bir Sivasi dergâhı Abdülnıecid Efendi, diğer taraftan da, tarikat Tavrına meşra' olanı
ile mescid yaptırttı. Bugün bu mescidin yeri ve tasavvuf yolundan herkesin havsalasına ister bulur arif olan
Da-rüşşef akanın avlusuna katılmış sığmıyacak taşkın fikirlerin yayılmasına da Çün şali gamda intikal itti
bulunmakta-drr; yıkılmış olan dergâhtan da mâni olmağa çalışmıştı; devrinin seçkin ol mahmud-llhisaJ
duvarı yarı çökmüş bir mezarlık kalmıştır. kıymetlerinden Oğlanlar şeyhi İbrahim Ahbabına Var mı mecal
Sultanahmed camii yapılırken "Temel şeyhi" Çeşminden akıtmaya kan
Efendinin katli vacib olduğunu söylemekten
olan Abdül-mecid Efendi, temel taşı çekinmemişti (B.: ibrahim Efendi, Oğlanlar Gam itmiş iken akil çak
konulurken dua ettiği büyük mabedin halka Tarihini didi bu hâk Bin
şeyhi). îstanbulda, vaiz, irşad ve teslik ile kırk dokuzda aldı pak
açıldığı gün de ilk Cuma va'zım vermiş ve ömrünün kırk yılını geçiren Abdülmecid Ayvansaray kapısı dışında Şeyh Abduivedud türbesi
Sivas! Uçmakta mekân.
ölünceye kadar bu vazife üzerinde kalmıştır. Sivasi, 1639 (H. 1049) da ölmüş ve Eyyub (Kesim : Nezih)
Abdülmecid Efendi büyüklü küçüklü
Üçüncü Mehmed, Birinci Ahmed. Birinci Nişancasındaki- bahçesine gömülmüştür, yirmi beşten fazla telif eser (bırakmıştır;
Mustafa, Genç Osman ve Dördüncü Murad ı
ölümünden iki yıl sonra, gördüğü bir rüya bunların arasında "Keşşaf tefsiri", "Fatiha Şeyh Abduivedud hakkında Evliya Çele-
devirlerinde ilim ve irfanı, fazilet ve tefsiri", "Mesnevi şerhi", "Makasıdı envan toinin naklettiği on yedinci asır halk
üzerine Kösem Mahpeyker Sultan 'kâhyası
kemaliyle büyük bir nüfuz ve hürmete mazhar ayniye", "Letâifülezhar", "Düreri akaid", rivayetleri ise çok gariptir: istanbul
Behram Ağa nezaretiyle kabrinin üstüne
olan bu din ve tasavvuf âlimi, mühim işlerde "Mera-tibi tevhidi", "Iradeicüz'iye", "Hadisi muhasarasında Yavedud Sultan şehir içinde
türbe yap-tırtmıgtı. Türbe bugün çok harap bir
padişah ve devlet erkânı tarafından fikir ve erbain", Mevlâaâ ve îbni Fariz'in kasidei imiş, muhasaranın elli üç gün uzamasına o
reyine başvurulan bir sima idi. Kara yazıcı ve haldedir. Tavanı çökmüş, içi taş, toprak, moloz
dolmuş, duvarları da çökmek üzeredir. mimiyelerine şerhler tasavvuf erbabınca pak .sebep olmuş ve Türk ordusu onun
Uzun bölüfcbaşı isyanlarının bastırılmasında makbul kitaplardır. Abdülahad Nurinin ölümünden sonra şehri zabtetmiş. Bu rivayet
ıhükûmete faydalı tavsiyelerde bulunmuştu. Karşısında bulunan Şeyh Abdülahad Nurinin
mersiyesinde işare ettiği gibi "Şeyhî" Bizans mukavemetini de meczup bir
Dördüncü Murada Bağdadin iranlılardan geri türbesi de hemen ayni perişanlık içindedir.
maniası ile şiirler yazmıştır, .divânı vardır; müslüman dervişe maletmek istiyen
alınacağını evvelâ o tebşir etmiş, padişah Semt halkınca, Abdülmecid Efendininki mutaassıp bir heyecanın mahsulü olsa
"Büyük Türbe" Nuri Efendininki "Küçük ifadesi sade halk dilidir; Anadolu ağziyle
sefere çıkarken de Hazreti ömerin kılıcını katintisız türkçe parçaları çoktur. gerektir:
beline o kuşatmıştı. Türbe" diye meşhurdur.
Bibi. : Mehmed Nazmi, Hediyetül ihvan; H. "Menakibi Yavedud Sultan — Sultan
Yüksek bir medenî cesaret sahibi idi; Yeğeni ve halifesi olan Abdülahad Nuri Şemseddin, not
Efendi Abdülmecid Sivasinin ölümüne şu
Mehmed Ayasofyayı seyrü temaşa idüb
gördüğü yolsuzlukları açıkça söylemekten ABDÜLMECİD ÇEŞMESİ — (B. : devran ederken Terlerdirek nam bir mahalde
güzel mersiye - tarihi söylemiştir: Bu bağı
çekinmezdi: Birinci Ahmede sunduğu Mecidiye Çeşmeleri). bir Nuri ilâhî berk ürür görüb üzerine
fâninin gülü Klbetde fânidir neman Bakî kalur mu
manzum bir şikâyetnamede, bu genç bulbûlti BftkJ detOken ABDULVAHÜ) EFENDi — On sekizinci vardılar. Gîördüler ki pür nuri ilâhî beyaz bir
hükümdara memleketin ahval ve idaresinin asır başlarında yaşamış istanbullu bir vücudu şerif kıbleye müteveccih olub yatar.
bozukluğunu acı ve sert bir dille anlatmış, hattattır. Gördüler ki sadrı münevverinde kırmızı âb ile
muvaffakiyet i-çin kendisine adalet ve Bibi. : M«ffbakfcnz&<le TuMei hattatta. Yavedud ismi yazılmış. Hemen Akşemseddin
meşveret tavsiye et- ve Sîvasi Karaşemseddin ve yetmiş adet
kibari
ABDÜLVEDUD CADDESİ ÂNSİKLOPEDİSİ ÂBÖÜLVEDUD MAHALLESİ
— 144 — İSTANBUL
evliyaullah buyurdular ki: İşte padişahım İs- Zamanla tekrar harap olmuş 1804 (H. lediyeniın şehir rehberinde Yavedud diye kay- bu i ki so ka ğ ın a r a s ı ' me yd a n ı m s ı b i r
tanbulun elli günde f etholunmasma bâis 1219) de bugünkü sekimde tamir edilmiştir. dedıilmistir. (B. : Yavedud iskelesi Sokağı). hal altmıştır ki, levhası bulunmıyan bu
bunlar idi ki hikmetulla'h ile Islâmfoolun Aşı boyalı ve ahşap olan bu camiin yapı san,'- ABDÜLVEDUD KAYIKHANESİ •sokağı ilk bakışta farketmek bile güçtür.
fethini ellinci günde rica edüb ol gün ruh atı bakımından kıymeti yoktur. Sadece, eşi SOKAĞI — Abdülvedud mahallesi Sokağa adını veren kayıkhane de yıkılmıştır;
teslim eden bu meczubdur ki mukaddema günler geçdikçe azalan ahşab binalardan .biri sokaklanndandır. Defterdar dörtyol, ağzından arka tarafı da açıklık, arsadlr. Denize doğru
padişahımı a-gâh etmiştik dediler. Hemen olarak muhafaza etmek gerekir. iskeleye gidenken sağda, kaba taş döşeli, dar, giderken sağda Abdülvedud fabrika sokağı
cemii ulema ve süleha ve füzelâ cesedi şerifi Cadde üzerindeki kapıdan basık ve mukav-ves ibir sokaktır. (B. : Abdülvedud fe vardır.
gasletmek mu-rad edindikleri mahalde küçük bir taşlığa girilir, sağda mescidin altına mahallesi). Eskiden, Defterdar vapur ABDÜLVEDUD MAHALLESi —
Ayasofyanın Terler-direk köşesinden bir şada gelen türbe kapısı, karşıda mescide çıkan iskelesi sokağı ile barakamsı ahşap evlerle Fatih kazasının Eyyüp nahiyesi
zahir olup Merhum magsuldür hemen merdivenle üç abdest musluğu vardır. Türbe ayrılmıştı; bunlar kaldırılmış
defnedin diye nida gelince cümle hazirun döşemesizdir, içinde kimlere ait olduğunu öğ-.
dembeste ve hayran oldular. Andan cümle renemediğimiz dört toprak kabir vardır
meşayih Yavedud Sultanın na'şı şerifini bunlardan yalnız birinin taşı 'bulunup üzerinde
tabuta koyup' şehid kapısına defnetmek "Mehmed bin Abdullah 1097" kitabesi mah-
murad edinüp bizzarur tabutunu götürenler ıkûktur.
kendilerini Eminönü iskelesinde bulup anıdan Mescid, levha tezyinatı, top kandilletri,
bir 'kayığa suvar olup> berki hatif gibi kayık hasır ve kilim döşemeleri bakımından pek
kürek çefameden ve yelken açmadan Eıba fakirdir. Eldktrik ile tenvir edilmiştir.
Eyyublül Ensârî Hazretleri türbinde karar e<- Bir rivayete göre Evkaf idaresi son AMürvettud Meseldi
düp hemen tabut kayıktan biemrillah çıkıp ol yıllar içinde iki defa kadro harici etmek (Plan : Reşad Sevinçsoy)
mahalde kazılmış bir mezara tabut durup ardı istemiş, fakat elli iki yıllık emektar imamı
sıra cümle guzat ve ulema varup istima olan meşhur Gümüşsüm Hafız Rıza
ettiler ki mezkûr kabirde Yavedud ismi merhuma bir saygı göstererek vazgeçmiştir.
işidilir. Cümle ulema ve süleha na'şı şerifi ol Bibi. : Hadikatülcevâmi, I; REK, Gezi notu.
kabir içre defnedilip gjıttiler. Anmçün ol kabri ABDÜLVEDUD ÇEŞMESİ SOKAĞI —
şerife hâlen türbei Yavedud iskelesi derler Abdülvedud mahallesi sokaklanndandır.
vesselam. Ve aleyhi rahmetullalı," Abdülvedud iskelesi sokağiyle Çamur iskelesi
Bibi. : Hadikatül Cevâmi, I; Evliya Çelebi, I. 'Sokağı arasındadır; Aıbdülvedud caddesine
ABDÜLVEDUD CADDESi — Abdüive- de Kahveci Hasan sokağiyle 'bağlanmıştır.
dud mahallesinin en büyük yolu, Gazi Kaba taş döşeli, bozukça bir sokaktır, ü-
meydanından (eski Unkapanı meydanı) zerinde beş altı tane ahşap evceğiz vardır.
Eyyuba kadar Haliç sahili boyunca uzanan Kahveci Hasan kavşağından Çamurisfcelesi
ana caddenin kara suru dışındaki ilk sokağı kavşağına kadar olan kısmı, bir araba
parçasıdır. Belediyenin şehir rehberinde adı zor geçebilecek kadar dardır. Kahveci Hasan
Yavedud olarak yazılıdır (B.: Yavedud sokağının tam karşısı da Haliç kenarında
caddesi). genişçe bir arsadır. Bu sokağa adını veren
klâsik üslûptaki çeşme, 1735 (Hicrî 1148) de
ABDÜLVEDUD CAMÎÎ — Yavedud Birinci Mahmud'un anası Saliha Sultan
camii yahut Sultan camii de derler. tarafından yaptırılmıştır. (B. : Saliha Sultan
Ayvansa-ray dışında Abdülvedud caddesi Çeşmesi); yanında bir de su terazisi vardır.
üzerindedir, ilk yaptıran Buharalı Şeyh Bibi. : REK, Gezi notu.
Abdülvedudtur. Vakfını hülefasmdan ABDÜLVEDUD FABElKA SOKAĞI —
Tokmak Dede yapmıştır. (B.: Tokmak Abdülvedud mahallesi sokaklanndandır.
Dede). Abdülvedud Kayıkhanesi sokağiyle Arkalık
Zamanla vakfı perişan ve mescid harap sokak arasındadır, Kayıkhane sokağı
olmuş; Dördüncü Mehmedin kızı ve Musahip kavşağı, açıklık, arsadır; bu taraftan gelirken
Kuloğlu Mustafa Paşanın zevcesi Hatice doksan dereceye yakın dirseklerle evvelâ
Sultan, Ayvanısaraydaki sahilsaraymm sola, sonra sağa ve tekrar sağa kırılır.
karşısında fevkani bir mektep, çeşme ve sebil Bibi. : REK, Gezi notu.
ve bu hayratın yanında Muhammedül Ensârî ABDÜLVEDUD ÎSKELESÎ SOKAĞI —
türbesini yeniden yaptırırken Abdülvedud Abdülvedud mahallesi sokaklanndandır. Be- Ayvansaray kapısı dışuıda Abdülvedud Mescidi (Besim : Reşad Sevinçsoy)
mescidini de fevkani olarak ihya ve bir hayli
irad vakfetmiştir. Bu sebepten bir ara Sultan
Ca-.nüi diye de anılmıştır.
B EFENDİ İSTANBUL ÂMSİKLOPEDİSÎ — 147 ÂBDÜNNEBl (Ötircüj
dendir. Ayvansaray vapur iskelesi sokağı, rika değirmenlerde amelelik ve arabacılık ile misti (1200 = 1785); ilk şöhretini Bayazıd halkını fevkalâde heyecan ve korkuya
Ayvansaray caddesi, istanbul kara surunun geçinen istanbullulardır, az bir miktarda da ve Yenicamüerdeki derslerile yaptı. Selanik düşüren namlı bir sipahidir; Dördüncü
Ay-vansaraydan Eğrikapıya kadar uzanan Siirtli vardır. Kadısı oldu, 1810 (1225) de Bilâdı Erbaa Mehmed'in sadrazamlarından Gürcü Mehmed
parçası, Kınam çeşmesi sokağı, Alaca tekke Tokmaktepe mahallenin mesiresi yerindedir payesi aldı. 1811 (1226) de fevkalâde elçilikle Paşanın akrabası ve ailesinin yerleştiği yer
sokağı, Alaca çeşme aralığı, Takyeci (B. : Tokmaktepe). BÜbl. : REK, Gezi notu. İrana gönderildi, iki devlet arasındaki olduğundan ötürü Adanalı lâkabiyle anılan
değirmeni sokağı, Defterdar vapur iskelesi ABDÜLVEHHAB EFENDi — Önyedin- pürüzlü meseleleri Türk menfaatini Cafer Paşanın küçük kardeşidir. Daha pek
sokağı ve bu vapur iskelesinden Ayvansaray ci asır .başında yaşamış ulemadan; Çivizade- koruyarak halletmesi ikinci Mahmud'un genç yaşında iken, Dördüncü Murad
vapur iskelesine kadar denizle çevrilmiştir. den mezun olarak Kasımpaşa, Semaniye, kendisine karşı olan itimadını kuvvetlendirdi; saltanatınıri korkunç bir anarşi halinde geçen
İç cadde ve Şehzade, Süleymaniye, Manisada Sultan Mu- süratle yükseltilerek Mekke ve istanbul ilk yıllarında, Istanbulun azılı zorbaları
rad medreselerinde müderrislik etti, Şam, Kadılıkları payesine nail oldu; 1815 (1231) de arasında nam almıştı. Bu padişahın on sekiz
Bursa ve Mısır kadılıklarında bulundu, 1602 Anadolu Ka-dıaskeri, 1816 (1232) da Nakib- yaşına basıp anarşiyi kanlı bir iıstibdad ile
(1011) de istanbul kadısı oldu, ve ayni yılın ül-Eşraf oldu, 1819 (1235) da Rumeli boğduğu sırada Abdünnebi de vücudu ortadan
zilhiccesinde de tekaüt edildi; üç yıl sonra da Kadıaskerliği payesi aldı, bir sene sonra da, kaldırılacaklar arasında defterli olmuş, fakat
öldü (1605 = 1014), Sarıkiraz mescidi 1820 (1236) de Şeyhülislâm tayin edildi. Bir büyük şehrin bir köşesinde gizlenmişti. Gürcü
mezarlığına gömüldü, iffet ve istikametile yıldan fazla süren bu ilk meşiyhatında, Devlet Mehmed Paşa, Murad'ın gözde silâhdarı
meşhurdu. Vazifesinde gayet titizdi; Mısıra Kâhyası diye meşhur Halet Efendi ile devam Bezirgan zade Mustafa Paşanın himayesini
giderken, bindiği kadirganın kürekci edegelen dostluğuna kuvvet verdi. Hattâ bu temin ederek Abdünnebi'yi affettirmiş, şöyle
esirlerine şarap içirtmemesi 'Mısırda da yüzden, Halet Efendinin düşmanları ki, aşırı derecede işret içen padişahın
meş'alecilerin "Ya leylî" diye bağırmalarım tarafından dile düşürüldü; Devlet Kâhyasının fevkalâde neş'e ve şetaret içinde bulunduğu
yasak etmesi gibi garip halleri dillere destan sukutu hazırlanırken Halet Efendinin son bir bir an gözetilmiş, Abdünnelbinin boynuna bir
olmuş idi; öyle ki, istanbul halkı, entrika-siyle azledilen Sadrazam Salih çatal urgan takılıp bir kolundan Mehmed
Abdülvehhab Efendinin büyük şehirde de Pasa'nın tavsiyesiyle azledildi, Izmide sürüldü Paşa, diğer kolundan Cafer Paşa tutarak
buna -benzer neler yapacağını âdeta (1822 — 1238), affedilip Istanbula huzura çıkarılmış, Silâhdar Mustafa Paşa da
heyecanlı -bir merak ile .beklemişti. döndükten sonra Anadoluhisanndaki şefaat etmişti. Dördüncü Murad da
' ABDÜLVEHHAB EFENDi (KuMiza- yalısında inzivaya çekildi. Ancak altı yıl gözdesine: "Sana bağışladım bir kıyafetli
<îe) — Onaltıncı asır sonlarında yaşamış sonra, ikinci defa Şeyhülislâm oldu; bu sefer kâfirdir!" diye affetmişti. Bımdan sonra
ulemadan ve büyük Türk riyaziyecilerinden, dört yıldan fazla bu mev-dike kalarak, başta Silâhdar Paşanın ağalan arasına katılmış,
Is-tanbulun muhtelif medreselerinde tedris ile hükümdar gelmek üzere bütün devlet erkânı Paşasının birçok işlerine karışarak büyük bir
uğraşarak 1594 (1003) de şahın müderrisi ve ricaliyle ulemanın derin itimat ve servet yapmış, Niğde ve Bor taraflarında
olmuş, 1600 (1009) de kadılık ile gittiği Me- saygısını kazandı, ihtiyarlığı ve hastalıkları çiftlikler satın almış, buraların hatırı .sayılır
Abdülvedud Mahallesi (1934
dinede ölmüştür. Ölüm haberi Istanibulun ilim mevkiini daha fazla muhafazasına mani oldu, mütegallibelerinden biri olmuştu. Dördüncü
Belediye Şehir Rehberinden) mahfillerinde büyük acı ile karşılanmıştı. 1832 (1248) de azledildi. Bir yıl sonra da Murad'ın ölümünden sonra Silâhdar Paşa
Kâtip Çelebi bu âlim hakkında: "Ulûmu öldü; cenaze namazında ikinci Mahmud da evvelâ Beylerbeyilik ile Istanbul-dan
sokakları şunlardır: Yavedud caddesi riyaziyede f eri di asır ve âvan idi; rub'u bulunmuş, devrinin bu temiz ve âlim simasına uzaklaştırılmış, sonra da idam olunmuştu,
Abdülvedud hamam iskelesi yolu, Yavedud müceyb ve usturlapta risaili ve vasfiyatta karşı bir kadirşinaslık göstermişti. Kabri Gürcü Abdünnebi de Paşasının felâketi
iskelesi sokağı, Kahveci Hasan sokağı, mergup asarı ilmi vardır" diyor. Muasırları Topkapı dışındadır (1758 — 1833 = H. üzerine Niğdeye çekilip yerleşmişti. Dördüncü
Abdülvedud çeşmesi sokağı, Çamur iskelesi arasında sadece "Kulelizade Efendi" diye 1172 — 1249). Fevkalâde nezaketi, ahkâmı Mehmed'in cülusunda Istanbulda ayaklanan
sokağı, Arkalık sokağı, Abdülvedud fabrika meşhurdur. şer'iyenin tatbikmda adaletiyle, pek Sipahilerin Yeniçeriler tarafından çok kanlı
sokağı, Abdülvedud kayıkhane sokağı, Kıral ABDÜLVEHHAB EFENDÎ (Yâsinciza- ikibarane olan hususî hayatında iffet ve bir şehir muharebesinde katliâmı üzenine
kızı sokağı, Si-raze caddesi, Şiraze çıkmazı, de) — Şeyhülislâmların yüz ikincisi; doğruluğiyle meşhurdu. Halet Efendi gibi (B. : At Meydanı vak'ası) bir gün
Yeni mahalle sokağı, Yağhane değirmeni babası Üçüncü Selim devri ulemasından her şöhreti rakip bilen korkunç bir kuvvetle, kendisinin de sağ bırakılraıyacağını
sokağı, Öküz arabacıları sokağı, Hacı Hüsrev Osman Efendidir; büyükbabası Mustafa riya ve tabasbus yollarına sapmadan hissetmiş ve Sipahilerin kan dâvasını
camii sokağı, Hacı Hüsrev çeşmesi sokağı, Efendi de Ayasofya Camiinin Yâsinhanı idi, şahsiyetim muhafaza ederek iyi geçinmeğe güderek isyan etmişti; Havadarları
Kotra sokağı, Eğrikapı dışarısı sokağı, Yâsinciza-deligi dedesinden gelir. muvaffak olması Abdülvehhab Efendinin, tarafından "Sipahi gayreti yok mudur?
Savaklar caddesinin alt parçası, Tokmaktepe Gençliğinde Enderu-nu hümayuna alınmış, yukarıda zikredilen kıymetlerini ince bir Senin ta mertebe nam ve kâmın var, bu
sokağı. (Bütün bu sokak isimlerine bakınız). Üçüncü Selim'in hizmetinde bulunmuştur; diplomat zekâsiyle çerçevelediğini pek aydın maslahata suru eyle-sen âlem sana uyar,
Mahalle, Tokmak tepeyi ortasına Enderunda, asrın büyük âlimlerinden göeterir. Istanbulda halk sipahileri istihza eder
almıştır; ibeton ve tuğla yapılar ben gibi, Gelenbevi ismail Efendinin en kıymetli Bibi. : İlmiye salnamesi; Cevdet Tarihi. oldular, Yeniçerinin neferatı vesair erazil
evlerinin hemen hepsi ahşaptır; orta hallice talebelerinden olmuştu. Otuz yaşlarında iken ABDÜNNEBÎ (Gürcü) ve Üsküdar sah- sipahiyi gördükçe birbirinin boynunu urnıağa
ailelere mesken olanları da azdır. Halkının saraydan çıkmış, ihsan edilen bir rüusü ralannda Gürcü Abdünnebi Cengi — Onye- elleriyle işaret ve Sipahilere tariz ve eziyet
ekseriyetini, erkekleri sandalcılık, hümayun ile ulema zümresine gir- dinci asır ortalarında, Anadoluda isyan kasd idüp bizi gezdirmez oldular. Yeniçerinin
mavunaeüık ve deniz ameleliği eden ederek Üsküdara kadar gelen ve 'büyük tasallutu hadden geçti, bunlara haddin
Karadenizlilerle civar fab- şehir bildirmek ve Sipahilik nice
ABDÜNNEBİ (Gürcü) ANSİKLOPEDİSİ 149 ABDÜNNEBİ (Gürcü)
İSTANBUL
olur göstermek gerektir" diye teşvik edilen dan sonra Bektaş Ağa ayağa kalkarak: "Al- oldular. Her gün îstanbulda divan toplanır,
gibi katlolunup iaşelerini arabalar ile
Gürcü, bütün servetini dökerek asker lahımız bir mi? Bir! ve dinimiz bir mi? Bir! Sadırazam divandan sonra Üsküdara, otağına
deryaya döktüler ve küfür ve katlimize ne
yazmağa başladı ve Niğdedesn çiftliğine Eğer biz şimdi istediklerin verir isek sonra geçerdi. Altı bin kadarı Yeniçeri olmak
mesele ile hükmetti. Şer'ullah, şer'ullah,
çekilerek Niğde ve civar kasabalar ayan ve bizi dahi isteyip muradlan üzre âleme ve üzere, Sipahi, cebeci, topçu Üsküdara on bin
şer'ullah!.." Divanda söz alan Yeniçeri aşağı
eşrafına, kendisine uymadıkları takdirde menasıba rnüstevli olurlar!" dedi, vak'anüvi- kadar asker geçirilmişti. Bütün yolların
Karaçavuş sipahilere hitap ederek: "Baka
bütün mal ve mülklerini yağma, müsadere ve sin tabiriyle: "Bir kaç mukaddematı bînetice ağızları metrisler ve hendekler kazılarak
Sipahi yoldaşlar!. Siz niçin öl âsi heriflerle
tahrip ettire-eeğini 'bildirdi. Konya önüne ve kelimatı cahilane! nâmefhum" söyledi. tutulmuştu. Ayrıca mühim miktarda top
ittifak idüp bu makule kâğıt getürürsüz, ulufe
geldiğinde, bu şehir sipahileri de (kendisine Bu sırada divana bir Hattı Hümayun geldi, geçirilmişti. Fırıncılara emir verilerek
bahanesiyle gelen Sipahileri menzillerinizde
iltihak etti ve Gürcü isyanı birdenbire çocuk Padişah Dördüncü Mehmed sadece Galataya 2000, İstanbul ve Eyyübe de biner
saklarsız, ta ki biz anların üzerine
alevlendi. O sıralarda şekavetle dolaşan Yeniçeri ve Sipahi kullarının aralarının ekmek dağıtılıp her gün Üsküdara, Üsküdar
gittiğimizde bunda huruç edip bizim bunda
KâtırcıoğlU Mehmed'le Kazaz Ahmed'in de bulunmasını emrediyordu. Gürcü Abdünnebi fırınlarında işlenene ilâve olarak 5000 ekmek
kalan yoldaşlarımızı katleyleyesiz!" diye
çeteleriyle beraber Gürcünün bayrağı altına ve yanmdakilerin kırılması için hazırlanan temin edildi. Bu sırada acemi oğlanları bir
Sipahileri tehdid etti. Sipahiler adına cevap
girmesi istanbul hükümetini fevkalâde bir fetva imza için çıkarılınca, Padişahın bu arzuhal sunup: "Biz bunca zamandır
veren Zülfikar Ağa: "Hâşâ ki biz anlarla
telâşa düşürdü. İs-tanbuldaki sipahi hattı .hümayunundan cesaret alan ulemadan hizmetteyiz, yo-lumuzca Yeniçeri olalım ve
ittifak idüp ve haber gön-derüp bu kâğıdı biz
katliâmının başlıca mü-rettipleri Sadrazam Kara-çelebizade Mahmud Efendi itiraz etti: illâ acemi oğlan-lığı dahi bırakup varup
getirtmiş olalım! Bizim böyle işlerden asla
Sofu Mehmed Paşa ile Şeyhülislâm "Hele görelim, harife nasihat olunsun, hamallık edüp onar kuruş peyda edüp
haberimiz yoktur! Biz padişahın vükelâsına
Adanalı Abdürrahim E-fendi idi. şimdi imza olunmaz!" dedi. Mahmud odabaşılara veririz. Yeni-, çeri yazılırız" diye
mutuz, isyanımız yoktur, itimad etmezseniz
Mehmed Paşa azil ve idam olunmuş Efendinin amcası Abdülâziz Efendi daha şikâyette bulundular. Bunun üzerine acemi
Kelâmullahı getirin de Al-lahın keskin
faıkat Abdürrahim Efendi el'an müftü ileriye vardı: "Siz bu meşvereti ve fetvayı oğlanlarından bir kısmı da ocağa yazılıp
kılıcıda-, yemin edelim" dedi. Karaçavuş
bulunuyordu; Gürcü tarafından ise: "Paşa idersiz amma bir kere halkın ağızlarına da Üsküdara geçirildi. Üsküdarda mahşerî bir
gazep ile: "Sizin yemininize ne itibar!. Biz
gitmiş, müftünün dahi hakkından gelmek kulak tutun! Görün ne söylerler! Ol taife asker kalabalığı toplandı; îstanbulda kışlalar
sizin yemininize ve sözünüze inanmazız!"
için dâvamızı huzuru Padişahide görürüz!.." şer' ile sözümüz var deyüp bu kadar cemiyet muhafazasına memur olanlarla oturaklardan
deyince Sipahiler: "înanmasanız siz
gibi haberler geliyordu. Yeni Sadrazam Kara ile gelirlerken bir ferdin maline ve ırzına gayri bir nefer kalmadı. Mahallelerin
bilirsiniz! Elhamdülillah! Taalâ biz müslü-
Murad Paşa ile diğer vüzera ve devlet erkânı taarruz etmeyüp kendi halleriyle mukayyed muhafazası bile halka tenbih olunup her
manlarız, inanuruz ve yemin ederiz ki asla
ve bu arada bilhassa Yeniçeri Ocağı Ağaları: iken nice Celâli olurlar?" dedi. gece beşer onar kişi nöbetle bekçilik eder
anlarla haberleşmekten ve dediğiniz
"Mıüftiyi verirsek bunlar korkumuza Karaçelebizadelerin itirazlarile divan oldular. Dışardan gelen çoban ve mandıracı
töhmetlerden haberimiz yoktur" dediler.
ıhamledüp padişahdan bizi dahi istemeleri bozulmak üzere iken Yeniçeri ağalarının gay- makulesinin şehirde silâh ile dolaşması
Karaçavuş bu sefer de Sipahi bölük
mukarrer" diye Gürcü Nebi ve taraf retile ulema. Yeniçeri ve Sipahilere "Gürcü yasak edildi. 3 temmuz (23 cemaziyelâhır) da
ağalarına: "Biz yoldaşlarımızı zaptedip
-tarlariyle muharebeye ve îstanbulu her ne Nebinin hurucu alessultan itmekle isyanı da Topkapı sarayının muhafazasına memur
eşkıyasını boğup deryaya atanz, siz niçin
bahasına olursa müdafaaya karar verdiler. mukarrer olduğuna" bir ittifak senedi imza bostancılar Üsküdar sarayına nakledildi. Bu
yoldaşlarınızı zaptetmezsi-niz?" dedi. Bölük
Kulbbe vezirlerinden Haydarağa zade ettirildi; ve Tavukçu Mustafa Paşa hemen sırada Gürcü Abdünnebi tarafından:
ağaları da cevap verdi: "Bizi bu taifeye ağa
Mehmed Paşa Serdar tayin edilerek sefer Üskü-dara geçirilerek bir miktar süvari ve "Dâvamız Şeyhülislâm ile oğlunun katli iken
nasbettiler, gelenlere ulufesin verüp bunda
tedarikine başlandı. 27 Haziran 1649 (16 Yeniçeri ile İzmit geçidini tutmağa memur bu defa azline razı olduk, Yeniçerilerle
hükmümüz altında olanları zaptederiz. dağda,
Cemazi-yelahar 1059) Çarşamba (günü edildi. Süratle îzmide gidip Yeniçeriler barıştık, ahvalimiz Padişaha arzedilsün" diye
sahrada gezen herifleri nice zaptedelim ve
Paşakapısmda büyük bir divan toplandı; bu metris kazmağa başladılar ise de, Gürcü mektup geldi. Buna: "Şeyhülislâmın azli
onlar Sipahi idüği neden malûmdur?" diye
divana cümle vüzera ve ulemadan gayri Abdünnebi askerinin ağır asker olduğu, öyle talebinden vazgeçsin ve cemiyetim dağıtsun"
susturdular. Bunun üzerine Karaçavuş: "îmdi
Yeniçeri erkânı ve îstanbuldaki Sipahi bölük. metrisle falan tutulamıyacağını öğrenen diye cevap verildi; ki Abdünnebi de
biz anlar ile cenge gideriz, siz dahi maan
Ağaları davet o-lundu. Gürcü Nebi Mustafa Paşa "durmak 'hamakattır" diye geri Maltepeye gelmiş bulunuyordu. Hükümet
gider misiz?" dedikte Sipahiler birden ağız
tarafından gönderilen mektup okundu ve döndü, götürdüğü Yeniçeriler de dağıldılar. tarafına ise, Yeniçeriler: "Gürcünün bizden
açıp: "Cümle gideriz!" diye «e-vap verdiler.
cevap verilmemesi karar-Işatırıldı. Bu 1-3 .temmuz (21-23 cemaziyelâhır) bir talebi yoktur ve bizimle cengi yoktur."
Karaçavuş: "îmdi evvelâ siz ile-ru îzmide
mektup şöyle yazılmıştı: "Elhamdülillah biz arasında üç gün Yeniçeri odabaşılan diye Abdünnebinin askeri üzerine silâh
varmak gereksüz, akabınızdan biz dahi
Müslümanlarız ve Padişahın haremi hasından îstanbulda semt semt defter açıp büyük şehir çekmemeğe Sipahilerle anlaşmışlardı. Fakat
varırız" dedikte Sipahiler: "Yok, bu. olmaz ki
çıkmışız. Ol zâlim ve kaatil Mehmed Paşa esnafile kayıkçı ve hammal gibi ayak Nakibüleşraf Zeyrek-zade Abdurrahman
ibiz ileni gidip siz ardımızı, a'p.^? sim-di iftira
nahak yere bizd kırıp hususan bunca zaman takımından Abdünnebi çengine gitmek Efendinin Sancağışerifi alıp Üsküdara
ettiğiniz gibi bizi anlarla müttefiktir deyu
'haremi hasda hizmet etmiş ce-leb yeğitlerinin istiyenleri Yeniçeri yazdılar ve yazılanlar, geçirmesi, Yeniçeriyi ordu bo-zanlıktan
müttehem tutup (arkamızı) alup kırar-sız!
kanun üzre ekmeklerini istedikleri için kafile kafile Üsküdara geçirildi. Serdar vazgeçirten bir heybet ve korku getirmişti.
Her kim serdar olursa bizim ağalarımız ve
kanlarına girüp katleyledi ve hakkımızda (Haydarağazadenin otağı ve tuğlan da Sarayda kızlarağası: "Alemi şerif küffar
bayrağımız serdar yanından ayrılmaz, biz
kâfirler gibi vâeib-ül-katillerdir deyu fetvalar geçirilerek Doğancılar meydanına kuruldu. üzere çekilegelmiştir, müslümanlar üzerine
dahi bayrağımız altında ağalarımız yanında
verildi. Ol fetvayı veren adam kangı kitaptan Temmuzum (cemaziyelâhır) birinci günü nice verilir" diye engel olmak istemiş ise de
serdar ile maan ve Yeniçeri yoldaşları ile at-
ve ne makule cürme binaen edüp ne Sadrazam Kara Murad Paşa da kapısı kulile söz bilir bir -dilli adam olan Abdurrahman
başı beraber gideriz!" dediler. Yeniçeri ağası
mes'ele ile verilmiştir hâlen bize beyan et-sun, Üsküdara geçerek Çamlıca yolu üezrine Efendi tarafından susturuhnustu.
Yeniçerilere dönüp: "Yoldaşlar, gidermişiz?"
ye ne sebefo ile (ölü) lerimizin üzerine namaz kondu. Sair ayan, erkân, îstanbulda oturan Gürcü Abdünnebi Niğdeden çıkarken
'diye sorunca, odabaşılar ve ihtiyarlar:
kıldırmayup kâfirden tutulan diller mazul beyler ve paşalar sefere memur hayattan ümidini kesmiş, karısını boşayarak
"Ağamız kande giderse maan gideriz" dediler.
Bun-
ABDÜNNEBÎ (Gürcü) İSTANBUL
150 — ANSİKLOPEDİSİ ABDÜRRAHÎMEFENDl (Adanalı)
nikâhını vermiş ve bütün mal ve mülkünü haberi olmadan yapılmıştı. Sadırazam yazılan rarıncaya kadar her iki taraf içinde kat'î dilip başlarının gönderilmesi için fermanlar
nakde çevirmişti. Yanındakilere harçlıklarını emirlerin turalarını çekmek üzere idi, netice alınamayan çarpışmalar devam etti. yollandı. Kırşehir beyi îshak Bey, Abdiinne-
muntazaman ödemekte idi, yolda aldıkları mahremlerinden Koyunoğlu ile Kaynaklar Abdünnebi askerinin elinde biyi Karapınarda bastı ve başını kesip bizzat
ekmek, yiyecek ve yem bedelleri halka Müneccimbaşı: "Sultanım! iş suhuletle olduğundan Paşalılar fevkalâde susuzluk îstanbula getirdi. Fevkalâde iltifat ve ihsan
derhal verilmekte idi, fıkara köylünün bitmekten kaldı, kılıç kınından çıktı, gayrı sıkıntısı çekti; sakalar ve kayıklarla umarken, her nedense soğuk karşılandı ve
hakkına tecavüz edilmiyordu. 6 temmuz (26 lâzun olan cenktir" diye mâni oldular. Paşayı îstanbuldan mütemadiyen Kırkçeşme suyu hizmeti karşılığı Karaman valiliği ile taltif
cemaziyelâ-hır) çarşamba günü, alıp Üsküdara geçirdiler ve ordugâhta taşınıyordu. Yeniçeri alayları civar bağlara edildi. Abdünnebinin kesik başı, bir kaç gün,
Abdünnebiden bir mektup daha geldi: "Biz tellallar "cenktir!" diye bağırmağa başladı. 6 dağıldı. Sipahiler Kadıköy sahiline çekilip büyük şehir halkına Babı Hümayun
cenk için gelmedik, bizi tekf ir ve demimizi temmuz (26 cemaziyelâhır) ki bir çarşamba karşı îstanbula geçmeği kolladılar. Eğer o önünde teşhir edildi (şaban - haziran).
ibahat etmenin veçhi nedir, malûm edinmek günüydü, öğle üzeri bütün paşalar, beyler ve gece bir baskın yapmış olsaydı. Gürcü Bibi. : Naimâ, IV.
için gelmiştik; bu müftü ehli garaz olmağla asker atlandı ve cenk başladı. Abdünnebi Üsküdar ordugâhını ve Üsküdan ABDÜNNEBİ (Seydişehirli) — Onye-
tebdilin iltimas etmiştik; çün bu Serdar Haydarağazade Mehmed Paşa, zaptedebilirdi. Fakat bunu yapmadı, bir harb dinci asır baslarında Seydişehir ayanından,
mültemisatımızdan biri karini kabul yanında bulunan Sefer Paşazade Rüstem meclisi topladı: "Çün muradımıza temşiyet bu şehrin Sipahi mütegallibesi Deli İlâhi
olmadı, bari şu Katırcıoğlu dedikleri herifi Paşa, Ketegaç Mustafa Paşa, Hahzade Sultan olunmadı, bîvecih yere müslünıanlar Beyin zulmünden îstanbula kaçıp sığınanlar
ki, kat'ı tarik edüp huccaeı müslimin ve sair kocası Mustafa Paşa, Prevezeli Mustafa birbirlerin niçün kırarlar? Mu-katele caiz ara smda bulunmuş, îlâhi Bey îstanbula
eb-nai sebile zararı mukarrer idi, yanımıza Paşazade Mehmed Paşa, îshak Paşa, değildir!" diye geri dönülmesini emretti, geldiğinde, hemşehrileriyle beraber indiği
alup şerrini ümmeti muhammetden def Hamamcı Mehmed Paşa, Müezzin Hüseyin Bulgurlu sırtlarına kurulmuş çadırlarına bile hanı basarak mütegallibeyi buradan yalın
eyledik, sen bir bahadır yiğitsin, sana Paşa, Emir Paşa, lArabkirli Süleyman Pasa, uğramadan, geceleyin ılgar ile Gebzeye ayak ve yaya olarak zorla Divanı Hümayuna
rehzenli'k ayıptır, Padişahımızdan Ömer Paşazade Mehmed Paşa vesair ümera çekildiler; Gürcü Abdünnebinin bu emri sürükleyip götürerek idam ettirmiştir. (.B :
seninçün bir şey rica edelim deyu getirdik, ve vüzera cümle alaylarla ileri yürüdüler ve üzerine de, sancağı altında toplanmış o-lan on İlâhi Bey, Deli).
mezbure ve Kazaz Ah-ımede birer sancak Bulgurlu dağı etrafında durdular: Yeniçeri ve beş bin kadar Sipahi, baş kaygusuna düşüp ABDÜRRAHtM EFENDÎ (Adanalı) —-
inayet olunsun, dönüp gidelim, ara yerde kan Sipahi alayları sağ cenahı, Haydarağazadenin dağıldılar. Sadırazam Kara Murad Paşa da, Onyedinci asır ulemasından! ve politika
olmasun" diye rica ediyordu; Sancağışerifin askerleri merkezi, Sadrıazam askeri de sol ertesi sabah peşleri sıra kol kol asker çıkarıp adamlarından, Şeyhülislâmların otuz
çıkarılması onu da ürkütmüştü. Kendisi için cenahı teşkil ediyordu. Tavukçu Mustafa baş getirenlere bahşişler vâdetti; ve Sipahidir birincisi; medrese tahsilini bitirdikten sonra
de Türkmen ağalığını istiyen Abdünnebi, Paşa öncü gönderilerek Kayışdağı pınarıma diye bir hayli bîgüınah katloîundu, öyle ki, imtihan ile müderris oldu; genç yaşında,
Karahisarlı sabık Sipahiler ağası Cebecizade tuttu. Bunu haber alan Gürcü Abdünnebi de bizzat Sadırazamın leventlerinden Kasım doğruluğu, hak ve hakikat uğrunda
Ali Ağa ile namlı Sipahilerden Bahçeli cenge hazırlandı. Kazaz Ahmed Ağayı 800 adında bir delikanlının da başını getirdiler; fevkalâde cesareti ile tanındı; Sultan
Ahmed Beyi de ricacı olarak göndermişti. atlı ile Izmid. yolunu tutmak üzere ardçı hattâ Paşalılar, kendi ölülerinin başlarını îbrahimin ilk yıllarında, 1640 (1050 H.) da
Sadırazam Kara Murad Paşa Abdünnebinin tayin etti. Katırcıoğlunu da dört yüz kesip bahşiş almağa başlayınca Murad Paşa İstanbul kadısı oldu, Dördüncü Muradın
bu son ricalarına müsait göründü. Sancağı pürsilâh levend ile öncü çıkardı. bu maddeden vazgeçti. Üsküdar çenginde kanlı istibdad devrinde yaran tegallübü ile
şerifin çıkarılmasına Kızlar-ağasının Tüfenkendaz sekbanları da yaya yapıp orman bulunmuş olanların rivayetine göre bozulmuş olan esnaf nizamı ve narh işlerini
muhalefeti, sarayın da Gürcü Ab-dünnelbi arasına yerleştirdi. Kendisi de Katırcıoğlu Paşalılardan 1000, Abdünnebi tarafından düzeltmeğe ve para ayarsızlığından doğan
ile anlaşmak arzusunda olduğunu arkasından ileri yürüdü. ancak 100 kişi telef olmuştu. pahalılık sıkıntısını gidermeğe çalıştı.
gösterdiğinden Yeniçeri ocağı erkânı telâşa İlk çarpışma Tavukçu Paşa ye Rüstem Gürcü Abdünnebi yolları bırakıp dere ve Vazifesinde hatır saymaz adam olduğundan
düşmüş ve o gece Yeniçeriler asla göz yum- Paşa ile Katırcıoğlu arasında oldu: iki tepe gidip ve Gebzeye uğramayip bir gecede devrinin ileri gelen simalarından bir çok
mamışlardı. Üsküdar ordugâhında: "Vezir taraftan bir kaç kişi yaralı ve ölü düşünce, îzmide ulaşmıştı; Kazaz Ahmed Ağayı kimseyi -gücendirmiş olmasına rağmen
Gürcü ile gizlice anlaşmıştır" .diye bir şayia paşalara Sadırazam kolundan imdad geldi. alarak Kütahyaya çekildi. Bir müddet, Gürcü Sultan îbrahimin güven ve himayesile
çıktı; Kara Murad Paşa bundan vahşete Katırcıoğlu yüzgeri edip kaçmağa başladı. Abdünnebi ağzından: "Bundan sonra Anadolu kazasker ve nihayet 1647 (1057) H.) de
düştü, Gürcü falan derken kendi hayatı Paşa-lılar gafil avlanıp ardına düştüler ve bizimdir, Rumeli sizin" gibi mânâsız Şeyhülislâm oldu; fakat bu hükümdarın
tehlikeye girebilir, ocak erkânının orman kenarına varınca, ormanda pusu rivayetler dolaştı. olağanüstü taşkın hareketlerile Sadırazam
suikaıstine uğrayabilirdi. 6 temmuz (26 kurmuş sekbanların her biri yirmişer otuzar Sadırazam Kara Murad Pasa, ihtiyata Hezarpâre Ahmed Paşanın Yeniçeri ocağı
cemaziyelâhır) sabahı Gürcü Nebi ordusu dirhem fındık kurşunu atar tüfeklerinin erkânına cana kasteder düşmanlığının
riayet etmiş olmak için Üsküdarda iki gün
Bulgurlu sırtlarım tutmuş bulunuyordu, ertesi ateşile karşılaştılar; altı yüz kadar Paşah bir doğurduğu ihtilâlde, velinimetinin aleyhine
daha oturdu ve 9 temmuz (29
gün de Üsküdara gelip banş olacağı anda ölü olarak yere serildi, bu ilk yaylımdan Ocak Ağalarile anlaştı ; ve ihtilâlin, ferd ve
cemaziyelâhır) da bütün askerle îstanbula
söyleniyordu. Üsküdarda-ki Yeniçeri ve camını kurtaran da geri dönüp kaçmağa irade arzusuna hâkim olan tazyikinden
dönüldü.
Sipahiler çadırlarını bozmağa başladı; bu sefer Katırcıoğlu takibe koyuldu; kurtulamıyarak bu padişahın ölümüne kadar
hazırlanmışlardı. Divanda da Katırcıoğlu ile Gürcü Abdünnebi Kütahyada da çok
Tavukçu Paşa ile Rüstem Paşayı bizzat yürüyenlerden biri oldu. Aşağıdaki satırlar.
Kazazın sancakbeylikleri ve Abdünnebinin kalmadı ; Niğdeye döndü, Kazaz Ahmed
önüne kattı ve hattâ bir ara Rüstem Paşaya Vak'anüvis Naima Efendimin bu ihtilâli
Türkmen ağalığı emirleri yazılıp hazırlanmıştı Akşehir, Katırcıoğlu da Söğüt dağlarına, sair
yetişip mızrağını: "Bir namdar ve yarar nakleden sahifelerinden alınmıştır.
ki Bursa tarafından gelen bir bey divana Sipahiler de memleketlerine çekilip
paşazadesin.. Oaba!.." diye bağırıp
çıkıp: "Celâlüer beni soydu, kıtale dağıldılar. "1058 recebinin on yedinci cuma günü
Paşalılardan başka birisine savurdu (B. :
başlamışlardır!" diye şikâyette bulundu. îstanbuldan Anadoludaki bütün vali ve Ağalar, mürettep ve müsellâh Yeniçerilerle
Mehmed Katırcıoğlu) ve takibden vazgeçti.
Aslında, bu tecavüz, Katırcıoğlu ile Kazaz Güneş ufuk üzerinde sa- sancak beylerine, Abdünnabi, Katırcıoğlu ve
Ahmed ve ayaOîdaşları tarafından Gürcü Kazaz Ahmedin her nerede tutulursa katle-
Abdünnebinin
ABDÜRRAHİM EFENDi (Adanalı) ABDÜRRAHİM KÜNHİ DEDE
— 152 — İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 153
X zigârdan kaldırmanız mühim olmuştur.
Orta camie nıüçtemi olup salâtı subhdan günü idi ki padişahı mahlûun izalesine hacca .gitmsik üzere izin istedi, bu istek
hükümetçe de uygun görülünce, gizlice Âlemi gayibden bu husus için tenbih ve
evvel Murad Ağayı cümlenin lisanından, bir mübaşeret ettiler. Cumhur bu niyet ile saraya işaret Acardır" yollu şeyler söyledi. Bunlar da,
tezkere ile Şeyhülislâma gönderdiler. Gelüp vardıklarında cemian iç halkı taraf taraf Üsküda-ra geçti ve Hicaza -gitti. Dönüşünde
Kudüs kadılığına tayin edildi. Mütegallibe şeyhin nüfuzunu çakemiyenlerin elinde bir
tezkere okundu. Hususu merkumeyi cümle kaçup kimesne el urmayıp maazallah deyu silâh oldu; hükümdarı "dimağı fesatta ve
ittifak ile yazmışlar. Abdürrahim Efendi girizan oldular. Hapishanenin kapısını vezir Ocak Ağa-larile dostluğunu devam
ettirdiğinden Üsküdar kadılığı ile payitahta, kelâmı fitoeengiz" olduğuna ikna ettiler.
ferya^ da başlayup: ve müftü 'hizmetkârları yıkıp saraydan (1047) de Üsküıdardaki konağından alınarak
— Ağa oğlum! Bu çektiğimiz ne azaptır, kimesne yaklaşmadı... Sultan ibrahim bir döndü; fakat Ocak Ağalarıma deviren ihtilâlde
Belgrad kadılığı i-le tekrar uzaklaştırıldı, ve idam olundu. Kabri Üsküdarda, Mihrimah
mal ve canımızdan emnıü rahatımız gitti, bu- gülgûn atlas entari giymiş, kırmızı çakşır
bir müddet sonra da 1655 (1066 H.) de orada camii mezar-hğındadır.
layki bu gaile suhuletle husule geleydi! de mutalla uçkurları taşra çıkmış, başında bir
öldü. Bibi. : İlmiye salnamesi; Naimâ, IV. Abaza şeyhi Abdürrahim Efendi, Yenice^
dikte, Murad Ağa takviyeti kalb için: kellepuş, sol elin-•de Mushaf ı şerif Müfıtiüye
ABDÜRRAHlM EFENDÎ (Kayserili Sa- ri ocağının kaldırılması lüzumunu, Vak'aî
— Behey Efendi: Bu işler cümle sizin sü hitap edup:
— Baka AJbdürrahim!. Yusuf Paşa bana senin rıbaıbazado, Abaza Şeyhi) — Bayramı Hayriyeden iki asır kadar evvel gören ilk a-
kûtunuz ve ademi ittifakınızla bu mertebele
re gelmiştir, yoksa bunun çaresi görülmek için bir fettan dinsizdir, tepele demiş idi, tarikatından idi, On yedinci asır damdır.
emri sahildi, .heiman siz ulemayı cem ve Sul seni öldürmedim, meğer sen beni öldürecek ortalarında, Genç Osmanın; kan dâvası On yedinci asnn büyük hanendesi Nefe-
tan Mehmed (Fatih) camiine buyurun, bu imişsin, işte Kitabulah, beni ne hüküm ile bahanesiyle isyan ederek pek kanlı sanlbarı lâkabı ile meşhur Kayserili Osman
gaile bertaraf olmadıkça cemiyetimiz; mün öldürürsüz zalimler!, diye feryad eyledi,,. vak'aların kahramanı olan, affedilip îstanbula Efendi, bu Abaza şeyhinin zâkirbaşısı idi;
hal olmak muhaldir! Deyüp gitti. Badehu Recep ihtilâlinden sonra Abdürrahim E-fendi gledikten sonra Dördüncü Muradın en şeyhinin felâketinden sonra şeyh Abdülahad
ulema defter olunup cümlesine davet tezke bir yıl kadar tam istiklâl ile Müftülük etti, mahrem dostlarından biri sıf atiyle büyük Nuri Efendiye intisap etti (B. : Abaza Paşa ve
releri gönderilip Molla dahi suvar ve Sultan fakat padişah katline fetva yermiş bir adam şehir halkını zarif giyim, ve kuşamına hayran Osman Efendi Nefesanban).
Mehmed camime varup mihraba kuud eyle olarak sarayın ve payitaht halkının menfuru bırakan, bu hükümdarla «olan münasebetleri Bibi. : Naimâ, II.; Hadikatül Oevâuni, I.
di". oldu; hatır ve gönül sayar olmadığından de türlü dedikodulara yol açan. meşhur Abaza ABDÜRRAHİM EFENDÎ (Mağribi) — On
"Bazımı devlet >bilittifak Sultan ibrahim ıkibar ulema ve istanbul ayan ve eşrafının da Mehmed Paşa üzerindeki büyük nüfuzu, adını sekizinci asır Nakşî şeyhlerinden, Oluk-
olduğu mahalle teveccüh ettiler. Silâhdar ve muhabbetim kazaıîamadı. Gürcü Abdüınnebi bu namlı vezirin ismine bağlamış, Abazanın lubayır takkesinin banisi Şeyh Hacı Ali
Çuhadar Ağa ve Bostancıbaşı cümlesinin vak'asmdan sonra mevkii tamamen . sarsıldı ikbal devrinde îstanbulun büyük Efendinin babasıdır, ömrünü Eyyüpteki
önüne düşüp teeddüb ile varup: (B.: Abdünnebi, Gürcü); ve Kara Murad şöhretlerinden biri olmuştur. "Sen müeyyedi Kâşgârî dergâhında ve oğlunun takkesinde
— Padişahım! Ulema ve ayam reyleri ü- sadaretinde 18 temmuz (8 recep 1059) min indallahsın, Allahü taalâ seni bu kavmi nıünzevi-yane geçirmiş, kemal sahibi bir zat
zere içeri buyurun! dedilsr, Allahü Ekber, pazar günü azledildi, azli fermanını çocuk zalimin üzerine musallat etmiştir, korkma idi; rivayet olunur ki: Bir gün Üçüncü
Sultan ibrahim Han avazı bülend ile feryada padişah Dördüncü Mehmed kendi elile yazdı; fırsat senindir" diye Abaza Paşayı tuğyana Mustafa Oluk-lubayır tekkesine gider,
başlayup: Abdürrahim Efendi konağından bir koçuya teşvik edemi bu Abdürrahim Efendıi Abdürrahim Efendiden fevkalâde hoşlanır ve
bindirilerek yirmi kadar çavuş muhafazasında olmuştu. Abaza Paşa aman dileyüp Erzurum kendisim saraya davet eder; 'efendi hem
— Bre hainler, fare falanlar, bu ne asıl
oğlu Galata Kadısı Mehmed Celebinim önünde sadırâzam Hüsrev Paşaya teslim daveti reddeder, hem de Hünkârın verdiği
iştir ,ben her birinize ihsanlar etmedim mi,
Topçulardaki çiftliğine götürüldü; ki Mehmed olduğunda, Abaza şeyhi de hatın hoş ihsanı kabul etmez; fakat kararında ısrar
şimdi havanıza tâbi olmadığım için beni kal
Çelebi de lüks ve debdebe düşkünlüğü ve tutularak Paşasile beraber îstanbula ederek saraya döner dönmez Şeyhi zorla
dırmak tedarikin ettiniz, ban padişah değil mi
babasının nüfuz ve servetine dayanarak getirildi. Abaza, padişahın gözde bir musahibi getirtmek üzere iki haseki ile bir at gönderir,
yim, bu ne demektir! deyu ref'i savt eyledi...
taşkınlık ve hop-paMdarile o devirde olunca şeyhi de kibar ve rical saraylarında sık hasekiler Abdürrahim, E-fendiyi ata bindirir,
Dönüp Şeyhülislâma bakup:
îstanbuhm halk diline düşmüş sık görülen ve herkesten hürmet gören bir fakat bostanlar arasından şehre doğru
— Bre Aibdürrahim! Ben seni müftü et
şöhretlerindendi; ulemazâdeler şöyle dursun, sima oldu; Üsküdarda mükellef bir konak ilerlerken Şeyh Efendi teessüründen at
medim mi? Şimdi sen. baaıa kastedersin! de
vezirleri kıskandıracak yetmiş seksen kadar yaptırıp yerleşti. Fakat Paşası 'hünkâr üstünde ölür, ömrünün büyük bir'kısmını
dikte Müftü cevap verdi:
nadide atları ve otuz kırk tane nevcivan gazabına uğrayıp idam edilince, o da
— Hayır, beni sen Müftü etmedin, Al münzeviyane geçirdiği Kâşgârî Dergâhına,
hizmetkârı, türlü dedikodu mevzuu olmuştu; memleketine sürüldü. Lâkin bir müddet sonra,
lahü Taalâ eyledi! dedikte ziyade müteellim gömülür.
araba ile çiftliğine giderken yanısı-ra vak'anüvisiını tarifine göre, "erbabı devlete
oldu. Bil. : Haffifeatül Cevâıni, I.
tantanalı bir kapıkulu halkı yürürdü, mukarenet ile vasıl olduğu nimet ve devletin
"Manasıbı ilmiye ve seyfiyeyi ehline ABDÜRRAHtM EFENDi (Müeyyedza-
istanbul zürefası kendisine "Sultan lezzeti damağından gitmeyip arzuyu zuhur
vermeyip rüşvetle nâ ehile tevcih etmekle de Şeyh) — On altıncı asır ulemasından ve
Mehmed" lâkabını vermişti; hattâ "Sultan ve iştihar ile" tekrar îstanbula geldi. Saraya
nizamı âleme halel veren padişahın hal' ve Kadiri Şeyhlerinden; Şeyhülislâm Abdülkadir
Mehmed geçiyor!" diye yüzüne karşı mensup mürid-lerinin sayesinde Dördüncü
izalesi caiz olur mu deyu istifta ve olur deyu Efendinin babası; Ebüssuud Efendinin ıbabası
harfendazlık edilirdi; Abdürrahim Efendi de Muradın yakınları arasına girdi. Sık sık
imza ettiklerinden sonra kalkıp Müftü Muhyiddin Efendimin yerine Keçeciler
"oğluna bu kadar fırsat vermek makul huzura çıkmağa ve padişaha gördüğü rüyaları
Abdürrahim Efendi ve Sadrıazam Sofu Dergâhına Şeyh oldu (1514 = H. 920); yirmi
müdür" diye ayıplanır-dı. Azli istanbullular nakletmeğe başladı, bu vesile ile de hükümdara
Mehmed Paşa ve Kazaskerler ve Yeniçeri yıldan fazla irsadda bulunarak 1537 (944)
tarafından "Sultan ibrahim Hanın hal'ine ve Yeniçeri düşmanlığı aşılamağa çalıştı,
Ağası ve Murad Ağa ve Kara Çavuş cemiyet de öldü ve oğlunun mescidi altındaki türbeye
velinimeti iken katline sebebi müstakil oldu" "Yeniçeri taifesinden sizin vücunuza zarar
ile saraya varup Müftü Efendi mahsus fetva defnedildi.
diye sevinçle karşılandı. görünür, katliâm mümkün olmadığı surette Bil. : Hadikatül Oevâmi, I.
vermekle recebin yirmi sekizinci salı günü ve bari bunların kisvelerini değiştirip ıkeçe ve
ağustosun sekizinci Topçulardaki çiftlikte de huzur içinde ABDÜRRAHÎM KÜNHt DEDE — Şair,
yaşayamıyacağını gören Abdürrahim Efendi üsküf namını sahifei ru-
ABDÜRRAHMAN (Arab) İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ — 155 — ABDÜRRAHMAN (P...)
— 154
musikişinas, bestegâr; Yenikapı Mevleviha- ABDÜRBAHMAN (Hancı) — ikinci Ab- önceden durdu, düşündü, bana: — Canını esmer üstüne., az kaçık ba
nesi Şeyhi Ebubekir Dedenin oğludur, 1769 dülhamid devrinde Fatih hanlarından birini — Öyleyse sen kemeri geç, beni orada kışlı!. Gül kurusu bir grün ferace giymiş..
(Hicri 1183) da doğru, bir sanat ocağı olan işletirdi; hangi han olduğu öğrenilemedi; o- bekle., dedi. Canını, Recebin arabasında idi.. Kuzum Ab
Mevlevihanede pek küçük yaştan ciddî bir zamanlar îstanbulun kalender şairlerinden dürrahman Efendi.. Yeni bir Arnavud beyi
"Yürüdüm, saatin bulunduğu yere
tahsil ve terbiye ile yetiştirildi, gençliğimde Azerî Remzi Baba bu adamın hanında var.. Paralı.. Beğenirse sen de biz de sebep
doğru gidiyordum. Arkama baktım ki
sesinin harikulade güzelliği îstanbulun bir otururken bir gün, para vermediğinden ötürü leniriz!.. Hanı sen bana bugünlerde sık sık
geliyor. Tesadüf, bir de ara'ba geçiyordu,
şöhreti oldu, dergâhın kudümzen başılığına Ab-dürrahman tarafından kovulmuş, Remzi uğra... diye ısmarladı. Ertesi gün gitmedim..
durdurdum, o içeriye, beni arabacının yanma
tâyin edildi. Bir ara kendisini cezbei ilâhiye Baba da onun hakkında ağır bir hicviye Her zaman ben beklerim, birkaç gün de on
bindik. Doğ-ı*u bizim eve. Girer girmez
kaptırdı. Bu hali gittikten sonra 1829 da yazmış; Hazreti Aliyi şehid eden lar beklesinler.. Üçüncü günü yine beni bul
bizimkine dedim ki:
Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi oldu ve 1831 ie Abdürrahman Mül-câmi hatırhyan şair: du. Dedim ki:
— Senin eskilerden bir gömlek, bir en
öldü. Handan meni taşra salarsan men incimem
— Kim olduğunu anladım, fakat güç iş..
Ceddin çıkardı ceddimi Darüsselâmdan; tari, bir don çıkar., buna giydir!
Mahvoldu aşkı haktan Abdürrahim Efendi Bizimki düğüne müğüne deyip gündüzün at-
Hemnâmm urdu Haydere mihrab içinde tîğ, Yaptı.
(Hicri 1247) Havfetmeden Hûda ü Eesuî ü İmâmdan — Yarın için bir kat daha çıkar, sabah lataıbilirse.. Olacak!. Gecelik olamıyaeak!..
ölümüne tarihtir. Kabri dergâhındadır; saıv diyor; bu fıkrayı hatıratında nakleden Ah- hamama götür, güzelce yıka., temizle.. Fitnat kendi dalaveresi için pek ziyade
dufkasının üzerinde şu kitabe vardır: med Rasim de, "bu iki beyitten mâdası ne "Henüz on sekiz, on dokuz yaşlarında idi gözüne kestirmiş olacak ki:
Yek sâzkâra düşmüş âgazei usûli cehren okunabilir, ne de hafızaya emanet ama pek cılız olduğu için göstermiyordu. -— Gündüzlük olsun.. Şu herifi kaçırmı-
Vaktinde Faryâbî aczile.ebkem olmuş Bir edilir" diye ilâve ediyor. (B. : Remzi Balba). yalım.. dedi. Hattâ bana: "Belki lâzım olur!
pîşrev çalınmış güşuna İrciideıı
Ertesi gün birkaç yerden vurgun vurdum.
Peyrevlik ol nevaya hakkında elzem olmuş
Bibi. : Ataıed Rasim, Edîb, şair, muharr.ir. Buna •entarilik, gömlek, çorap, ayağına bir diye beş mecidiye verdi.. Hak berekât!
ABBÜRRABMAN (Hsflalıırlı) — îkin- iskarpini aldım. Ayağı uğurlu geldi, birkaç dedik. Cebe indirdik, iki gün sonra Fitnata
Abdürrahim Dedemin Hicaz makamında ci Abdülhamidiaı son devrinde ortaya güreşen gün sonra bir vurgun daha vurdum. Bir de gittim: Yola getirdik.. Galiba kız anasile
(bestelediği âyin, klâsik Türk musikisinin en namlı pehlivanlardan. yanar döner çarşaf yaptım... Her akşam, tanışık dönüşük,. Bizimkine açılmış, en
güzel eserlerinden biridir; ve san'atkânn Bibi. : Vâsıf Hoca, Not. pirzola, balık,, biraz et bağlasın diye pilâv, sonunda rehinde on beş liraya küpem var.,
zamanımıza kadar intikal eden tek bestesidir. ABDÜRRAHMAN (P.,,) — Abdfflâziz makarna, patates, tatlı.. Zavallı günlerce aç, diye bir söz atmış!. Om beş lirayı duyunca
Nihavend ile başhyan, karargâhı olan devri ile Abdülhamidin ilk yıllarında hemen sefil kalmış.. Öyle hantallarla gezen ne olur., Fit-natın gözleri acildi. O zaman on beş lira
Rast perdesine geldikte Acemaşiran, Irak, bütün istanbul hovardaları tarafından îki ay sonra baktım ki gelişti, kaşı gözü piyasa f evlanda bir bedel idi.. Düşündü:
tekrar Acemaşiran ve Yegâh perdesi gösterip tanınmış bir sima; ömrü fuhuş batağında belirdi. Yanaklarına, dudaklarına kan geldi. Olur! Ben sana haber yollarım! dedi. îki
Yegâhta karar kılan ve "Anberefşan" adı geçmiş, son günlerini sefalet içinde geçirmiş Vücudu biraz et tuttu.. Bir kandil akşamı gün mü ne geçti, beni gazinoda buldu, ertesi
verilen bir terkip icadetmişti. tipik bir istanbul kopuğu, büyük şehrin bunu yaşmakladım, başına bir elmas dal gün için alıp gelmemi sıkı sıkı tenbih etti.
Yenikapı Mevlevihanesi menkulâtından- yetiştirdiği şeytanî zekâlardan biridir. Ahmed koydum.. Sırtına gül kurusu bir grün ferace Evde kıza dersini verdim: Kendini sat,
dır: Üçüncü Selim, Dergâhı ziyaretinde Ku- Rasim "Fuhşi - atik" de Abdürrahmanın bir giydirdim, kulaklarına bizimkinin saikını utangaç görün, rakı içme.. Zorla içirirse is-
dûmzenbaşı genç Abdürrahim Dedeyi Ende- macerasını kendi ağzından şöyle nakleder ki küpelerini taktım. Ellerine eldiven, fildişi tifrağ eder gibi yap! dedim. O, sen oimıya
runu Hümayuna almak istemiş, fakat müreb- büyük şehrin en büyük yaralarından! birine saplı bir ipek yelpaze, ayağına ipekli diz idin şimdiye kadar ölürdüm! diye elimi
bisi Nutki Ali Dedenin bir nazarı ile kendisini vu.rulımuş bir nişterdir. çorabı, rugan iskarpin.. Bir gün evvel de bırakır, eteğimi öperdi. O sabah bizimkiie
cezbe deryasına kaptırmış; bu halden, Nutki "Bir akşam üstü YenicamMen Arabacı Recebe tenbih etmiştim. O da geldi. beraber arabaya koyup yolladlm. Fitnat
Dedenin ölümünden sonra kurtulabilmiştir. geçiyordum. O zaman caminin merdivenleri Bizimki ile beraber bindirdim, salıverdim karşılamış, kahveler, şerbetler ikram etmiş..
Bibi. : S.N. Ergun, Türk dinî musikisi. yanlarında, üstlerinde bizim salapuryacıların, piyasaya!.. Fitnat bizimkini tanır (B.. : Fıtnat Beyden kimbilir araba parası demişlerdir,
ABDÜRRAHMAN (Arab) -—Geçen a-sır Me-metçiklerin zeybekleri otururlar, kısmet =ve Acemin evi). Gezinirken görmüş, eğilmiş çekmişlerdir, vasıta bahşişi demişlerdir
sonlarında, kira sandallarının güzelliği ve beklerlerdi. O gün de beş altı tanesi yine bakmış.. Kaşile gözüyle işmar etmiş.. Bizimki çekmişlerdir, şu demişleridir çekmişlerdir..
temizliği ile meşhur Kanlıca iskelesinin en orada toplanmışlar, şişmanca bir karı ile dudağını ısırarak: Şimdi sırası değil., sonra Öyle olacak iki Fitnat bizimkinin eline on beş
namlı ve meraklı sandalcılanndandı; ayak- kavga ediyorlardı, içlerimden zayıf, anlatırıma getirmiş.. Akşam bana anlattı.. lira saymış.. Bir lira daha vermiş., îki
daşlarile rekabet ederek, her yıl otuz kırk yeldirmesi yırtık pırtık, şaşı... şaşı ama tatlı Derhal keşfettim.. Yarın Fitmat beni çağırtır, mecidiye de araba parası.. Medeti Allah..
altın harcayarak takım ve döşemelerile bakışlı biri de muslukların tarafına çekilmiş, dedim. Bayezidde Riza-nın gazinosuna Kimbilir Arna-vuddan ne aldılar.. Kız eve
beraber yepyeni bir sandal yaptırır, eskisini de korka korka kavgayı seyrediyordu. Olacak bu oturdum. Bekliyordum, dediğim gibi de çıktı, döndüğünde bana dedi M: O bey beni yann
ucuzca bir bedel ile diğer iskelelerde işliyen ya... Bu kız hoşuma gitti. Yanaştım, dedim baktım ki yelyeperek yelken kürek geldi. çarşıda Tuhafçı *** aıuı dükkâna davet
sandalcılardan birine satardı. Göksu ki: Beni çırakla istetti. Evvelden Abdürrahman eyledi!.
tenezzühleri için hususî sandalı olmıyam ve — Benimle beraber gelir misin ? diye çağırır, ağa bile demezdi. Bu defa: — Durma git!. Kaçta?
fakat gösterişe düşkün zevk ve safa ehli — (Kavgacı şişman karıyı göstererek) •— Abdürrahman Efendi!., diye yüzüme — Öğleden sonra.. Hangi saatte gelir
tarafından Arab Alb-dürrahmanın sandalı, ablam salıverirse gelirim! güldü. Halet de, Esma da beraberdi. Dedi ki: sen beni orada bulursun!.
günlerce evvelinden peylenip tutulurdu; • — Dün akşam sizinkinin yanında bir ta — Anneni alır gidersin..
müşterileri arasında îstanbulun ve Boğazın en Sordum: ^ ı ze vardı. "Ertesi gün gittiler., îki saat sonra ara-
uzak köşelerinden gelenler vardı. — Bu senıin asıl ablan mı? Yoksa... Düşünür gibi durdum. : ; - îba ile geldiler.. Kutu kutu üstüne!. Araba bir
Bilbî. : A. C. Yada, Kanlıca. — Asıl ablam değil... sonradan ablam. türlü boşanamıyor.. Birini açtım, mendiller,
— Öyle ise gel!. Seni bizim eve götüre-
yim!..
ABDÜRRAHMAN ADİL — 156— İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ — 157 ABDÜRRAHMAN BEY
birini daha açtım, çoraplar... Üçüncüsünü tanbuldaki ihtilâlcilerin emir ve arzusile
açtım, dantelâların, krepdöşiın fiyongaların eü Mustafaının Silâhdarlığında bulunmuş Ab- kâğıda yazılmış ve tahta bir levha üzerine
hareket etmesi Edirnede iyi karşılanmadı,
envai.. Şişe şişe Lavantalar, ipek fanilalar... dürrahman Ağa adında bir hayır sahibi yapıştırılmış ve bir çok yerleri ıkurd yeniğile
bununla beraber kendisine sade samura kaplı
Bre bre! Neler, neler., neler.. Anladım, kız tarafından yaptırılmıştır. Zamanında delik deşik olmuş Hicrî 1180 tarihile Hattat
iki •hıl'ati fahire giydirilerek memuriyeti
çattı.. Biz de beraber.. Derken piyasa Fehminin aşağıdaki tarihi, camiin içine Mr Mustafa Rakımın imzasını taşşyan bu cami
tasdik ve kaJbul edildi, fakat bir kaç ay sonra
dalgalandı.. Istiyen istiyeae.. Fitnat çırpınır.. levha halinde asılmıştı ki, 1944 deki bir hakkında kaleme alınmış yirmi dört beyitlik
azledilerek, yıllardanberi hizmeti karşılığı
Ah ne ettim ds o herife çıkardım. Çünkü ziyarette görülememiştir : arabça bir manzume asılıdır.
edinip biriktirdiği kıymetli eşya ve Bibi. : Hadikatül Cevâmi, II; REK, Gezi notu.
Fehmi hatiften dinildi b! bedel tarih kim
bizim bey âşık... Kimse ile görüştürmüyor, mücevheratı elinden alınarak Mısıra sürgün Secdegâh olsun Resulün ümmetine bu mekân ABDÜRRAHMAN BEY (Bulgur Ağa)
para veriyor, üst -baş yapıyor, ayağım yere gönderildi (B. : 1115 ihtilâli). Bazı hayır sahipleri, sonraları civarına — Sancak beylerindenıdıir. Kaysariye
bastırmıyor.. Kızın ağzından mektup Bibi. : Râgid Tarihi, III.
bir de çeşme yaptırmışlardı; yanma bir de
ABDÜRRAHMAN AĞA (Sekbanbası) sancağından mazul olarak Istanbulun bir
yazdırıyoruz, götürüyorum, bir lira.. O Bektaşi tekkesi yapılmıştı ki Yarımca Baba
— istanbul muhasarası ve fethinde büyük köşesine çekilmiş yaşıyordu. Istaaıibul
yazıyor, 'ben dönerken! yalvarır gibi: Belki Tekkesi diye meşhurdur (B. : Yarımcababa).
yararlıklar göstermiş bir Yeniçeridir; zürefası tarafından takılan Bulgur Ağa
canı .balık ister.. Su para ile de bir iki okka Paşalimam Camii ikinci Mahmud
surların Ayakapı dışındaki muharebelerinde lâkabının nereden geldiğini kestirmek
al! diyor, veriyor... Ben ayrılıyorum, o arkamı tarafından esaslı bir surette tamir ettirilmiş
şehid olmuştur; sembolik merkadi Ayakapı zordur.
bırakmıyor.. Bir sepet de yemiş alıyor.. Taşı olup, tamirine Pertev Paşa şu arihi
babam taşı!. Bu hal altı ay sürdü.. Saymadım dışında Ayakapı (Ahmed Çelebi) mescidinim l-
söylemiştir:
amia altı yedi yüz lirayı buldu.. altındadır. Yeşil boyalı ve ahşap ,bir yapı olup Mustafa Hanın silahdarı yapub bu camii
Cerrahpaşadaki evi işte o zaman aldım... pek harap bir haldedir. Eskimişti eyledi tecdid anı sahi cihan. Söyledi
Sonra sattık a.. Bizimki öldü.. Bey kızın Bibi. : H-adikatülcevâmi, I; REK, Gezi notu. berceste tarih Pertev esselâ Kıldı nev bünyan bu
zihnine girmiş, çekti aldı.. Ben işi tazeliyeyim ABDÜRRAHMAN AĞA (Silâhdar) — dilcû ma'bedi Mahmnd Han
diye evlendim, uymadı.. Kıza gittikçe öteberi Üçüncü MustafanmSilâhdan; Paşaîimanında Bugünkü görünüşünde, bir bodrum katı
verirdi.. O beyi memleketten kardaşları kendi adile anılan bir cami yaptırmıştır, 1770 üstüne yapılmış ve dört duvar üzerine
gelmişler, almışlar, götürmüşler.. Bende ev
yok.. Bu açıkta kaldı.. Fitnat tırnağını taktı.. W kiremit örtülü bir çatıdan ibaret olan mabede
yedi basamaklı bir ıta§ merdivenle girilir;
Velhasıl bizim Yenicami zeybeği birinci cephenin solunda görülen diğer merdiven ile
sınıfta karar kıldı... Gümrükte *** Bey.. Sekbaııbaşs Abdarraîıman Ağa türbesi de Hünkâr mahfiline çıkılır; ki son
Babıâlide *** Bey.. Bilmem daha kim... (Besim : Ahmed Bülend Koçu) -zamanlarda imamlarına ikametgâh olmuştur.
Seven sevene!. Eni nihayet ışimdiıkıi beyi çekti (1184 H.) de ölmüş ve Üsküdarda Yanık Ö- Son cemaat yeri ahşap bir bölme içine
çıkardı.. Bu üçüncü çekilişidir, hem de mer Kapısı civarındaki mezarlığa alınmıştır. Taş minaresinin kaidesinde de bir
nikahlı.. Allah için iyi de bakıyor.. Fakat ıbu gömülmüştür (B. : Abdürrahmanağa güneş ısaati vardır. Mâbed harapça olup,
defa kendisini çelimsiz ıgördüm,. Verem Camii). içinde de döşeme olarak eski hasırlar ile bir
galiba.. Kesik ikesik öksürüyordu!." (B:. : kaç parça kilim vardır. Bir de, gayet güzel
ABDÜRRAHMANAĞA GAMÖ —
Zeybek) Üsküdarda Paşalimaniinda, deniz nesih hat ile bir
Bibi. : Ahmed Rasim, Fuhşi atik. kenarındadır, halk ağzında Paşalimam Camii
ABDÜRRAHMAN ADÎL EREN — (B. : denilir. Üçün-
Eren, Ahdürrahman Adil).
ABDÜRRAHMAN AĞA — On
sekizinci asır hattatlarmdandır. Babası
Hasan Ağa saray aşçılarından idi; kendisi de
Bnderunu Hümayuna alındı. Firuziağa camii
civarında otururdu. Hüsnühattı üstad Hoca
Rasiımden öğrendi, fakat icazetnamesini
alacağı sırada Rasim Efendi öldü,
icazetnamesini Müstakim-zade Süleyman
Sadeddin Efendiden aldı.
Bibi. : Müstakimzâde Tuhfei -hattatta.
ABDÜRRAHMAN AÖA (Eskisaray a-
ğssı) — Oh sekizinci asır başlarında istanbul
sarayının nüfuz sahibi zenci hadım simala-
lanndan, 1703 (1115 H.) ihtilâlinde payitahta
hâkim ihtilâlciler tarafından Kızlarağası
tayin edilmek üzere Edirnede bulunan
Üçüncü Ahmedin yanma gönderildi. PasaîimaiîHida Abdürrahmanağa' Camii (Kesim : Nezih, plan Reşad Sevinçsoy)
AMürrahman Ağanın, sarayca âsi ve şaki
telâkki edilen Is-
ÂBDÜRRAHMAN ÇELEBİ — İS0 AİBÖÜRîİAHMÂN
İSTANBUL
1565 (H. 1004) yılı cemaziyelâhırinde bir ğırarak elindeki teşbihi yere çalmış, teşbih ise bâdelahaz tövbesi makbul oımayüb bilâ
cuma namazından dönen Üçüncü Mehmede ABDÜRRAHMAN EFENDi (Çiniciza- kopmuş, daneleri mermer üzerine dağılırken tehir katli vâcdb oknağla şer'i şerif
bir Kadı Efendi, Abdürrahman bey de) — Onsekizinci asnn namlı hattatların- mecliste bulunanlar hüngür hüngür mucibince katline hükmolundu. Hazretiniz
hakkında bir şikâyetname sundu, bu kâğıtta dandır. Sülüs ve nesih hattı Ramazan ağlamağa başlamıştı. Gözyaşlarını tutamıyan hâzır olsanız kendu elinizle katli caiz idi.
"Abdürrahman bey benim nikâhlı karımı Efendiden öğrenmişti; kendisi gubarin hattı İkinci Mahmud da derhal yerinden kalkarak Kendu zuu-mu fâsidinea dünya belâsından
ayartıp İrzımızı ayaklar altına attı" diyordu. severdi, yüz Mushafı şerif yazmıştır; yazdığı Hır-kai Saadet odasına girmiş, Sancağı şerifi halâs oldu, muslinim dahi elinden ve Dini
Gazaba gelen padişah da devrin Sadrazamı eserleri de devrinin meşhur üstadlanından çıkarmış, Sadrazama teslim etmişti, ö gün, İslâm dilinden halâs buldu".
Sinan Paşaya: Baruthanen" Abdullaha tezhib ettirirdi. bu zatın büyük heyecanı herkese bir §evk ve Bibi. : Kâtib Çelebi, Pezlike. ABDÜRRAHMAN
— Bu bey nerede ise 'buldurup aman ver- Asrın büyük hattatı Hafız Osman gayret vermişti. EFENDi (Tarikatçı zade Şeyh) — On
meyüb siyaset edesin! Efendinin ihtiyarlığında kalemlerini kesmek ABDÜRRAHMAN EFENDi (Nadajlı sekizinci asrın namlı hat-tatlanmdandır;
Emrini yolladı; Bulgur Ağa, derhal şerefine nail olmuştu. Derviş tabiatlı, hoş Sarı) '•— On altıncı asır sonu ulemasından, Aksaraym Yakup ağa mahal-lesindendir.
tevkif ve cellâda teslim edildi. sohbet bir zattı. Evi, Hekimoğlu Ali Paşa 1604 de Behram Kethüda medresesinin hariç Üstad Hoca Mehmed Rasimin
Bibi. : Silahtar Tarihi, yazma kısım. camiinin büyük kapısı karşısında Abdal pâyesiyle müderris bulunurken dinsizlikle yetiştirmelerindendir. Bir çok Mushafı şerif,
ABDÜRRAHMAN ÇELEBi — On. Yakub tekkesi şeyhi Üveys Dede türbesinin suçlanmış, Divanı hümayunda görülen delâü, ve Tefsiri ibni Abbas yazmıştır. 1764
sekizinci asırda Lâle devrinin meşhur üstünde Mi, ölümünde o türbeye defnedildi. muhakemesinde Rumeli Kadıaskeri Ahizade (H. 1178) de ölmüştür.
çiçekçilerinden. Tohumdan elde edilmiş mor Çinicizade Âlb-dürrahmanı Efendi ayni E-fendi muhakeme safhası hakkında Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattâtin.
fitilli beyaz bir lâlesinin kuzu çiçeğine zamanda devrinin meşhur mevlidhanlarından kendisin-itaraflarındıan idamına ABDÜRRAHMAN EFENDi (Tulumcu-
"Tohmü nazenin", onta çiçeğine "Nihâli ve musikişinasla-rmdandır, 1724 (H. 1137) hüıkmolunarak Divanı hümayun önünde de) — Şeyhülislâmların otuz dördüncüsü, on
gülsen", büyük çiçeğine de "Işverîz" isimleri de öldü. boynu vurulmuştur. Bilâ-' hara bu hükmü yedinci asrın Türk fıkıh âlimlerinden; baibası
verilmişti ki aslında her üçü de tek bir çiçek ABDÜRRAHMAN EFEN»! (Karabaş) veren hâkimlerden Es'ad E-fendi muhakeme Tulumca Koca Hüsameddin Efendidir, 1594
çeşidi idi. — On altıncı asır şeyhlerindendir. Tacına si safhası hakkında kendisinden izahat istiyeın (H. 1003) de doğmuştur; "Hüsamzade"
ABDÜRRAHMAN ÇELEBi' (Süteyma- yah, tülband .sardığından ötürü halk ağzında Tırnakçı Hasan Paşaya, su mektubu olarak da maruftur.
niyeîi) — On yedinci asnn namlı müzehhib, Karabaş efendi diye meşhur olmuştu. Meşhur yollamıştı: 1640 (H. 1050) da Halep, 1641 (H. 1051)
müoelid ve hattatlarından, aslı "Karabaş tecvidi" ni yazmış, İstainbulda Ye- "Benim Sultanım, Nadajlı hususu sual de Sam, 1644 (H. 1054) de istanbul kadısı
Kastamonuludur; Istanbulda Süleymaniye nibahçede lâkabına nisbetle anılan bir mescid buyurulmuş, böyle zmıdık görmedim. Haşir olmuştur. Zamanının namlı talik
semtinden yetiştiği içini muasırları arasında yaptırmış; kabri mescidinin mihrabı önünde ve neşir ve cennet ve cehennemi ve sevap ve hattatlarından olan efendinin istanbul
Süleymaniye-li Abdi Çelebi diye anılırdı: ölüp taşındaki ölüm tarihi 1533 (H. 940) dür.
Hacı Hamza mescidinin müezzini idi. ukbayı bilküMiye inkâr idüp Eveîeysellezi kadılığını kaydederken Naima "Pençegirlikte'
(B. : Karabaş Mescidi). halekassemavati vel erda bikadirin (yeri ve
Tezhibde ve mücellidlik-de ustası Salih pehlivan ve taliknüvislikte nadirülakran idi"
Bibi. : Hadikatül Cevâmd, I.
Çelebidir; kendisi de bu sanatlarda gökleri halk eden Allah kadir değil midir — tabirini kullanır. 1649, (H. 1059) da Anadolu
ABDÜRRAHlM EFENDi (Kınalızade) Yasin sureti) nassı kerimine ne dersin
Haydarpaşalı ibrahim Çelebi gibi güzide bir Kadıaskeri, 1651 (1062) de Rumeli
— (B. : Kerami Çelebi). dedim. Kadiridir lâkin vukua gelmez dedi. Bu
usta yetiştirmiştir. Hüsnühattı Su-yoîcuzade Kadıaskeri tayin edildi. 1654 (H. 1065:) de
ABDÜRRAHMAN EFENDi (Kızıl) — kârhaneye zeval ihtimali yoktur dersin Yev-
Mustafa Efendiden öğrenmişti. 1686 (H. de, Ibşir Paşanın felâketine sebep olan Sipahi
On altıncı asır ülemasındandır; Rumeli Kadı- me tübeddeliil ardu gayrel erdi (Ogün ki yer
1098) da ölmüştür. ihtilâlinde Ebusaid Efendi yerine
askerliğine kadar yükselmiştir. Emîr Buharî yüzü ve oradan başka şeyler tebeddül edecek
ABDÜRRAHMAN ÇELEBi CAMİÎ — Şeyhülislâm oldu. Naima bu tayin
(türbesi karşısında yaptırttığı bir sibyan — ibrahim Suresi) ve Vessetmavatü matviy-
Bak: Kadıasker Camii. münasebeti ile de şu satırları yazar:
mektebinin avlusuna gömülmüştü. yatün biyeminiM (Gökler avucüntun
ABDÜRRAHMAN EFENDi — "Hüsamzade Abdürrahman Efendi saraya
Abdürrahman Çelebi diye de tandırdı. Molla içindedir — Zümür Suresi) nususuna ne
Üsküdarlıdır. On sekizinci asrın namlı çağrıldıkta durendiş ve âkil adam olmakla
Gürani civarında bir cami yaptırtmıştır. (B. : dersin dedim. Tevili ve tevcihi vardır murad
hattatiarın-dandır; Üsküdarda Çavuşbaşı istifa ve itizar eyledi. Tekrar hattı davetle
Kadıasker Camii). yine bu nesne de olan ahvaldir dedi. Yevmle
mektebinin de hocasıydı. Haftada bir gün Çavuşbaşı geldikte varup huzuru hümayunda
ABDÜRRAHMAN EFENDi (Kürd) — yekûnün-nâsü kelferaşil mebsûsi ve teikûn- beyaz sof samur hiPat ilbas olunup
îstanbula geçerek üstad Mehmed Rasirn On dokuzuncu asır başında îstanbulun namlı
Efendiden sülüs ve nesih yazı öğrenmiş ve ülclbalü kel ilınilmenfuş! (Ogün ki, insanlar Şeyhülislâm nasbettiler". Tulumcuaadenin
dersiamlarından; Yeniçeri ocağının çekirgeler gilbi kaynaşacaklar, korku içinde müftülüğü ancak on bir ay sürdü.
icazetname almıştır. Bibi. : Müstakimzâde
kaldırıldığı Vakai Hayriyede ısaraya davet ve titreşerek dağlar da atılmış pamuk gibi 1655 (H. 1066) Çınar vak'asında,
TuMei hattâtiın.
edilen ulema arasında bulunmuş, olacaklar — Karia Suresi.) ne demektir
ABDÜRRAHMAN EFENDi — Yeniçeri ihtilâlcilere karşı Padişah ile Müsahib
Sünnetodasmda ikinci Mahmudun dedikte dağlar gibi adamlar âlemde perişan ağalan korumak kastile ihtilâlcilerin istediği
odabaşılarından Hasan Ağanın oğludur; On riyasetimde yapılan tarihî toplantıda isyan
sekizinci asır haıttatlarmdandır. Hoca Meh- olurlar demektir dedi. Dahi çok nususu ayak divanına mâni olmağa çalışmış,
eden Yeniçerilere kargı Sancağı şerifin kaviyye ile şüphei reddiyesini izale ve muvaffak o-lamayınca da, Sipahi ve
med Rasim'in yetiştirmeğidir, fakat çıkarılmasında tereddüt olunurken son
hocasının ölümü üzerine icazetnamesini kabulü hakka îsale kasd eyledik mecal Yeniçerilerin nefret ve intikamınla hedef
derece heyecanlı ve şiddetli -bir hitabede olmadı, bu mertebe zındıktır. Kusuru aklında olacağını bildiği için hükümdardan kendisine
Cibalîliza-de Mehmed Nuri Efendiden 1185 bulunmuş, ağzı köpüre köpüre:
tarihinde almıştır. Sadrazam Ragıp Mehmed eğerce şüphe yok feamnıa dairei teklif den Kudüs Kadılığı ihsa-nile müftülükten affını
. "Bu din ve devletin devam ve bekası hâriç olacak kadar mecnun değil ddi. rica etmiş, saraya sadakatinden ötürü istediği
Paşa kapısında hizmet etmiş, en son muradı ilâhi ise o habisleri ürür,
Topçular ocağı kâtibi olmuştu. Zu'munca hayli idarei bahis eyledi; mecnun derhal kabul edilerek Istanibuldan
mahvederiz, değil ise biz de bu din ile tevili «ususa kadir olmaz. Zındığın uzaklaşmıştır.
Bibi. : Müatakimzâde Tuhfei hattatın.
beraber batıp gideriz, daha ne olmak ihtimali
vardır!" diye ba-
ÂBDÜRRAHMAN GUBÂRÎ İSTANBUL
İ6Ö—•
Tulumcuzade bir daha payitahta âlim Şeyh Bamdullahın derslerinden istifade
dönmemiş, 1669 (H. 1080) da Mısırda etmek fırsatını bulmuştu. Şehzadenin gözde
ölmüştür. (B. : Çınar vak'ası ve Abdullah bir nedimi olmuştu. Fakat Şehzade ile
Ağa, Sipahi Kara). münasebetlerinde bazı dedikodular olmuş ve
Bibi. : Râşid Tarihi, I; İlmiye salnamesi. bunlar Istanbulda Fatih Mehmedin kulağına
ABDÜRRAHMAN GUBARİ (Hoca) — kadar giderek Abdürrahman Hâteminin
On altıncı asrın namlı şair ve hattatlarından, katline ferman çıkmıştı. Istanbuldaki
aslı Akşehirdendir; pek genç yaşında îstan- adamları vası-tasile nedimi hakkında
bula gelip yerleşmiştir. Gubarin yazıyı babasının gazabini, idam fermanının
sevdiğinden bu ismi mahlas olarak almıştır. Amasyaya gelmesinden evvel haber alan
Sülüs ve nesih hattı Şeyh Hamdullahzade Bayezid, o zamanlar yirmi iki yaşlarında
Mustafa Dededen öğrenmiştir. Uzun zaman bulunan Abdürrahmanı derviş kıyafetine
Hicazda mücavir olanak kalmış, îstanbula sokarak bir gece Amasyadan Halep
dönüşünde Şeyh Vefa dergâhına kapanarak taraflarına kaçırmıştı. Abdürrahman Hâte-
inzivaya çekilmiş iken Şehzade Bayezidin nıi, yedi yıl Suriye, Irak ve Iranda seyahat
oğlu Orhana muallim tayin olunmuşıtuır. etmiş, Şirazda asrın büyük âlimlerinden Ctelâl
Şehzade Bayezid ve oğullarının felâketi Devvaniden icazet almıştı. Bayezidin Osmanlı
ile biten vak'ada Kanunî Süleymanın gazebi- tahtına cülusunu, işitir işitmez de vatanı-o-•
ne uğrayacağından korkanken o yıl Hicaza lan Amasyayı ziyaretten sorara süratle
giderek hacıların mahfil kadısı tayin îstanbula gelmiş, hüsnü kabul görmüş,
edildiğine dair bir Hükmü Hümayun almıştı; İstanbul uleması önünde imtihan olarak
Padişah bu hükmün kenarına kendi elyazısile Kalienderha-ne medresesine müderris tayin
şu mısraı yazmıştı: edilmişti.
Şimdi bildim kim imiş mahfile kadı olsıııı! 1486 da asrın allâmelarinden Muslâhad-
Hoca Abdürrahman Gubari de teşekkür din Kasıtalaniye damad ve sahnı seman
makamında padişaha: müderrisi olmuştur.
Şöyle hizmet edeyim kafile razı olsun!. Rumeli Kadıaskerliğine kadar yükselmiş,
mısraını yazıp göndermişti; bu zarafet bu mevkide altı yıl kalmış, bir hâdise
Süleyman Kanunînin çok hoşuna gitmiş, zımnında (?) Tâıcizade Cafer Çelebi gibi
Gubariye Mısır darphanesinden yevmiye kibar ulema ile beraber padişahın gazebine
kırk para harçlık bağlamıştı. uğrayarak azledilmiş, Yavuz Selimin
Gubari bu ikinci Hicaz seyahatinden cülusunda tekrar Rumeli Kadiaskeri olmuş;
dönmedi, Mefckede mücavir olarak yerleşti îran seferine iştirak etmiş, dönüşte
ve orada 1566 (İH. 974) da vefat etti. azledilerek Amasyaya çekilmiş, fakat pek az
Gubari, hoşsohbet, nükıfceci adamdı; şu sonra tekrar îstanıbula gelmiş ve 1516
zarif kıt'a edebiyat tarihimizin kaydettiği en yılında burada ölerek Eyyüp türbesi
güzel madhiyelerdendir: civarında defnedilmiştir.
Ey Gubari bu cihan içre benün Kimse eş'arıma toz Fansçaya ve arapçaya ana dili kadar
konduramaz Meğer ol kâtibi müstacel kim Hattı hâkim idi; mektuplarını bu üç dilden birile
şi'rim kuruyunca duramaz. Şu beyti de Şeyh manzum yazardı. Ölümünde 7000 ciltlik
Vefa Dergâhına girdiği sıralarda yazmıştı: zengin bir kütüphane bırakmıştır.
Seri kûyi Vefânm hâkisâri Ayaklar toprağı miskin
Gubari.. ABDÜEEAHMAN HÂTEMÎ ABDURRAHMAN' HÎLMÎ EFENI>Î —
(Amasyalı Müeyyidızade) — On beşinci afönn On sekizinci asır sonlamda yaşamış değerli
büyük âlimlerinden ve namlı hattatlardandır; Eğrikapık Hoca Mehmed
hattatlanndandır. 1456 da Amasyada Rasim Efendinin talebelerindendir; Ayasof-
doğmuştur. Ebu tshak neslinden olduğu ya medresesinde oturur, gençlere yazı
söylenir. Çocuk -denilecek bir yaşta iken öğreterek 'geçiınirdi; 1805 de öldü,
Amasya valisi bulunan Şehzade Bayezi-din Karacaahmed mezarlığında Şeyh
hizmetine alınmış, büyük yazı üstadı ve Hamdullah'ın kabri yanına defnolundu.
Bibi. : M. K. İnal, Son Hattatlar.
ABDDRKAHMAN HÎLMÎ EFENDΗ
On sekizinci asır sonlarında yaşamış değerli
hattatlardandır; Ekrem Hakkı Ayverdinin
koleksiyonunda Hicrî 1227 (M. 1812) tarihli
ı
ANSÎKLÖPEÜİSÎ
N REFÎÂ
Örner Vasfi şakirdi Abdürrahman Hilmi Efend
yazısı (M. K. İnal, Son hattatlar, Ayverd
koleksiyonu)

bir yazısından öğrenildiğine göre hattat


mer Vasfi Efendinin yetiştirmeğidir. Ha
hakkında başka kayda rastîanamamıştı
Bibi. : M. K. înal, Son Hattatlar.
ABDÜEKAHMAN NACÎ DEMÎKAĞ
(B, : Demirağ, Abdürrahman Naci).
ABDÜRRAHMAN NESÎB EFEND
Usküdarda HMaî dergâhı şeyhlerinden,
ve musikişinas; 1818 (H. 1234) de şeyh
1842 (H. 1258) de öldü; kabri bu tekk
mezarhğındadır.
Beyati makamından bestelediği Gül
zade Hayalinin "Gönül hayran oluptur
elinden" ilâhisi, dinî musikimizin en san
rane parçalarından biri olarak meşhu
Kendi el yazısiyle olan dmsu Usküdarda
limağa, kiütüphanesindedir.
Bibi. : S. N. Ergim, Türk Dini Musikisi, II.
ABDÜEKAHMAN NESÎB EFEND
Şeyhülislâmların yüz yirmi ikincisidir;
Abdürrahman Nureddin
Paşa (Resim : H. Çizer)
(H. 1258) de Üsküpıte doğdu, babası Ü
naipliğinde bulunmuş Hail Feyzi Efend
ailesinin a&h da Avlonya köylerinde
Babası öldüğü zaman, Abdürnahman Ef
henüz ana rahminde imiş. Halil Efendi
Ce-nabıhak evlâdını erkek ihsan ed
Usküdarda Hüdaî dergâhının postnisin
kendisinin şeyhi olan Abdürrahman N
Efendinin adıyla çağrılmasını vasiyet e
ve çocuğa bu isim konmuştur.
îlk medrese tahsilini Ergilide gör
Gülşenii tarikatından Edirneli Şeraf-eddin
ayıb Efendiye intisap etmiş, îşkodra rüşd
sini bitirdikten sonra 1863 de Istan
gelerek devrin derin âlimlerinden ve F
der-sdamJıarından Mustafa Şevket Efend
feh-silini ikmal etmiştir. Yarım asır k
Anadolu ve Rumeliyi memuriyetle dolaş
üç yıl kadar da Mısır- kadılığ
bulunduktan sonra 1911 de yetmiş
yaşında içen Şeyhülislâm olmuştur.
Çar aktara yazıldı tarih
Şeyhülislâmı hasib oldu Nesib
Beyti tarih düşülmüştür. Şeyhülislâ
ÂBDÜRRAHMAN REFİÂ EFENDİ — İ63 ABD ÜRRAHMAN ŞEREF BEY
İÖ2- ANSİKLOPEDİSİ
ÎSTÂNJSÜÜ
caddesinde Yavasçamehmedağa Tekkesi şey- günahlarını affetsin" duasını ilâve ediyor. Reşadın cülusunda Lütfi Efendinin
ihi Mehmed Nazmi Efendinin oğludur. yine hizmetine aldığını söyliyerek cinayetin yerine Devlet vak'anüvisi tayin edilerek
ilk ipucunu verdi. Refiâ Efendinin ölümüne sebep olan
Babasının ölümü üzerine îbu dergâha şeyh Tür-kiyede saltanatın ilgasına kadar bu
Tellâklardan biri de vakayı büsbütün günahlarının neler olduğunu da
oldu. vazifesine devam etti. Bu vazifesine ilâve
aydınlattı : muasırlarından şair Hâmii Âmedinin şu
Bayazıd camiinin cumartesi vaizi idi; olarak 1909 (H. 1327) da kurulan Osmanlı
.bilgisi sağlam, sohbeti tatlı, vaızlarını gayet Refiâ Efendiyi hamama son gelişinde, on hicviyesi pek aydın anlatır:
"Zen" den remide şöyle Refiâ Efendi kim Hatmetse Tarih Encümeni (saltanatın ilgasından sonra
açık bir lisan ve parlak bir üslûp ve eda ile beş on altı yaşlarında genç bir tellâk Türk Tarih Encümeni) reisliğine tayin
Mushafı, okumaz "sûrei Nisa" Namı nisayı itti
verir, emsal ve akranı arasında eşsiz bir yıkamıştı; bu çocuk da, tellâklar arasında bir edildi: Bu vazifesini de ölünciye kadar ifa
firamûş o rütbe kim Nisyan üe "nisa" dişe dir fethile
zattı. Her vadide konuşabilir, hür fikirli, şiire âdete göre, şeyh efendinin vaktiyle kızıp "nesa" "Neyzen" dimez ki zahir olur âhırında "zea" etti. Mütareke yıllarındaki son Osmanlı
hak-kiyle âşinâ, hal ve tavırları merdane, hamamdan kovulmasına, sonra da şefaat edip Evraka "ney demide" yazar itse iktiza. Bibi. •: kabinelerimden îzzet Paşa kabinesinde Evkaf
hafızası muasırlarını hayran bırakmış bir işine ahranasma sebep olduğu Arnavudun Raşirfî Tarihi, IV; Faik Reşad, Eslâf. Namı, Damad Feridin ikinci kabinesinde
şeyh efendiydi. ortağıydı. ABDÜRRAHMAN ŞAMÎ TEKKES İ — neza-retsiz nazır, Ali Rıza Paşa kabinesinde
Dergâhında müridi ve uşak, bahçıvan ve Çocuk, efendiye kese sürerken, ortağı o- Ayasofyada bir rifai dergâhı idi (B. :
Maarif Nazırı oldu.
ırgat gibi horandası yoktu, -bekârdı, bir lan herif gelmiş: Sancaktar Tekkesi).
1923 de Türkiye Büyük Millet Meclisine
odalık cariyesi ve bir de aşçı Arap cariyeSile — Sultanım., bana suizan edip hatırımı ABDÜRRAHMAN PAŞA YALISI —
Cumhuriyet Halk Partisi namzetleri arasında
yaşardı. yıkfcimz, yoldaşların arasında hamamdan kov Kuruçeşmede, Boğaziçinin namlı yalılarından
istanbul Meb'usu seçildi ve meclisin en yaşlı
Şeyh Rafiâ Efendi, 1720 yılı şubatının durmakla beni hacil ettiniz. Bunu size biri idi. Üçüncü Selim zamanında Medhi
âzası sıfatile ikinci seçim 'devresini açtı. 1924
ikinci çarşamba günü sabahı (14 recep 1132) helâl edemem, meğer bir ziyafet ile gönlümü Efendi Yalısı diye meşhurdu, ikinci
de ÎJstanbulda Gureba hastanesinde öldü. Sur
dergâhında, on yedi on sekiz yerinden hoş edesiz" demiş. Abdülhamid zamanıtada Adliye Nazın
dışında Otaktepeye defnedildi.
bıçaklanarak katledilmiş bulundu; odalığı Şeyh efendi de: Abdürrahman Paşaya intikal etti; 1890
Eserlerinin büyük 'kısmı, devrinin
olan cariye de yanındaki odada faoğularak — Pekâlâ.. Sana ve ortağına bir değil i- yularında hemen yeni sayılacak derecede
muhtelif derecedeki mektepleri için yazılmış
öldürülmüştü. ki ziyafet ederim!" cevabını vermiş. esaslı bir tamir gördü; yeni sekli de, o devrin
olup şunlardır: Tarihi Devleti Aliyyei
tstanbulda derin bir merak ve heyecan Efendiyi sor defa yıkayan çocukla zevkinle göre pek zarifti, 1920 de yandı. Yeri
Osmaniye (iki cld), Fezlikei Tarihi Devleti
uyandıran bu cinayette ilk sorguya çekilen arsa halindedir.
ortağı Çinili hamamda gafil avlanıp Aliyyei Osmaniye, Feziikei Tarihi Düveli
aşçı kadın oldu. Zenci: Bibi. : Bostancıbaşı defteri; Suud Bey, Not.
yakalandılar. Çocuk cinayeti tereddütsüz îslâmiye, Zübdetülkısas, istatistik ve
— Mutfakta misafirlere yemek ABDÜRRAHMAN ŞEREF BEY — E-
itiraf etti: Coğrafyayı Uan-rani, Coğrafyayı Umumî (3
(hazırlıyordum, gürültüyü işitince efendi fendüikle de anılır; Osmanlı
Ortağım, muradım hasıl oldu, fırsatı fev- cild). Diğer Tarihi etüdlerini makaleler
darılmış, kadını dövüyor sandım. Simdi gelir imparatorluğunun son vak'anüvisi, muharrir,
tetmek olmaz, diye benimle söyleşti, sen halinde îfedam gazetesinde neşretti ki bunlar
beni de döver diye tavuk kümesine girip Türk maarif ve devlet adamı; 1853 (H. 1269)
ilerden git, ben de gün battıktan sonra da "Tarih Musahabeleri" adı altında
saklandım. Efendi gün doğmadan kalkardı, da îstaribul-da doğdu. Babası Tophanei
varırım, dedi. Ben ilerden vardım, ortağım da toplanmıştır, büyük bir kısmı kendi
sabahleyin görülmeyince, oda kapısını Âmire Muhasebe mümeyyizlerinden
gün battıktan sonra üç yoldaşı ile geldi. müşahede ve hâtıralarının mahsulü, millî
vurdum, şada yok, mandalı kaldırıp içeri Safranbolulu Hasan Efendidir; tahsilim
Efendinin uşağı ve sofusu olmadığından kütüphanemizin kıymetlerinden-dir. İkinci
girdiğimde kadını boğazlanmış görünce Mektebi Sultanide (Galatasaray Lisesi) yaptı.
kapıyı kendisi açtı. Ne acep geciktiniz, size Abdülhamidin ölümü üzerine yazdığı bir
feryad ederek ısokağa fırladım, dedi. 1873 de mezun olduktan sonra tarih ve
taam hazırhya-yım dedi. Bizim karnımız tok makalesi de, Ahmed. Refikin ayni mevzu
Nazmi dergâhı cinayetinin esrar perdesi coğrafya muallimi olarak maarife intisap etti.
taam istemeyiz. Hemen sohbet edelim, üzerine kaleme aldığı makale ile beraber ok"
pek çabuk çözüldü; zenci cariyenin bahsettiği 1877 (H, 1294) de Mektebi Mülkle
dediler. Efendi bari kahve getireyim diye risale halinde basılmıştır. Abdürraîı-nıan
misafirleri gören vardı, bunlar: Tellâk kılık müdürlüğüne tayin edildi, ayni zamanda
içeri gidip kahve pişirip getirdi. Kahveler Şeref Efendinin Devlet Vak'anüvisi olarak
ve kıyafetli bir Arnavut ile yine ayni ayak Mektebi Sultaniye de tarih muallimi oldu.
içildikten sonra sohbet ve latifeleri kavgaya kaleme aldığı en orijinal eseri ise hasıl-
takımından sâbıemred bir oğlandı. Şeyh 1892 (H. 1310) de muallimlik vazifesi
çevrildi, şeyh efendi onların kasitlerini anladı, mamıştır, tek nüshası reisi bulunduğu Türk
efendinin de, her vaiz dönüğünde Zeyrek üstünde kalmak üzere Mektebi Sultani Tarih Encümeni kütüphanesinde idi; bu
yokuşu üstündeki Kaptanpaşa hamamına kurtulmak fikriyle sizin karnınız aç, varayım müdürlüğüne getirildi; on döüt yıl bu
taam çıkarayım, aç ile eceli gelen söyleşir encümen lâğvedilerek kütüphanesi Türk
(Barbaros Hayreddinin Mimar Sinana mamlı müessesenin 'başmdaıbulundu. 1908
yollu lâtife edip kalkıp içeri giderken odanın Tarihi Tetkik Kunmıuna devredilip
yaptırdığı meşhur büyük Çinili hamam) Meşrutiyet inkılâbında yeni teşkil olunan
kapısı dibinde cerh, ve katlettiler, sonra Ankaraya nakledilmiştir; Şeref Beyin tarihi
uğradığı cümlemin malûmuydu. Sorguya Ayan meclisine âza tayin edildi; 1907 ve
hareme girip cariyesini de kütüphanesi bugün orada .bulunmak lâzım gelir.
çekilen hamamcı, Refiâ Efendinin en hatırlı 1909 (H. 1324 ve 1327) da iki defa Maarif
önünde boğazladılar" dedi. Abdürrahman Şeref Bey, istihdad
müşterilerinden olduğunu,» hamamında daima Nazırlığı Üe ka- Abdürrahman Şeref Bey Mneye gdrdî.
Sultan (Resim ... a Çizer) devrinde Mülkiye mektebi ve Sultani
izzet ve ikram gördüğünü, hattâ son Cinayete çığırtkanlık eden tellâk çocuk kürsisin-den Türkiyenin müstakbel
zamanlarda kendisine kabaca muamelede ile katil ve cinayet ortağı olan dört tellâk Is- idarecilerinde hürriyet aşkı uyandıracak
bulunan Arnavud tellâklardan birini tanbuîun muhtelif yerlerinde idam edildiler. sağlam bir seciye aşılayan, çalışkan, zarif,
-kovduğunu, fakat efendimin ayağına düşüp Abdürrahman Râfiâ Efendi dergâhının nazik, ifadesi fevkalâde cazip, güzide bir
af diledikten sonra bu hatırlı müşterinin yanındaki mescidin altında .bulunan babasının kalem ve renkli bir üslûp saMbi, talebesi
şefaatile ıterfbiyesiz tellâğı türbesine gömüldü. tarafından çok sevilmiş ve sayılmış bir
Bu vakayı tarihinin beşinci cildinde muallim olmuştur.
kaydeden Raşid, şeyh efendi hakkında:
"Allah
ÂBDÜRRAHMANŞEREFBEY CADDESİ ANSİKLOPEDİSİ — 165 ABDÜSSBLAH SOKAĞI
- 164 İS'MNBtJL
Profesör Mükrimin Halil Yinanç, hocası halli Türk aileleri tarafından iskân edilmiştir; Dediler hırkapûşan fevtine târih
fuzat ve malûmatını yazmağa muvaffak Şefi' ola ona ya Rab E bâ Eyyubi Easârî
olan Abdürrahman Şerefin ölümü münasebe- olamamıştır. Sultan Mehmed Resad içlerimde en az yarım asırdan fazla bir
tiie Tarih Encümeni mecmuasına yazdığı Abdürrezak Efendi 1757 de ölmüş ve Eyyub
zamanına dair yazdığı tarihin büyük ömre sahip tipik ve pitoresk yapılar vardır.
makalede: civarında Küçük Emir Efendi yanma defne-
ehemmiyeti vardır; merhum bu eserini her Üzerinde bulunan hayır eserleri, tarih ve
"Zamanımız vakayiinden ve ricalinden dilmiştir.
günkü tahassü-satına göre yazdığını ve san'at kıymeti taşıyan yapılar şunlardır:
(bahsederken kendi efkâr ve kanaatini daima Bibi. : M. K. özengin'in "Osmanlı tarihinin
vukuatın bilâhare aldığı şekil ve neticeden Arpacıhayreddin mescidi, Eba Eyyub-ül- yerli kaynakları" adlı basılmamış eseri.
bir perdei ibham altında saklamış, kimseyi Ensarinm sakası Edhemin sembolik meghed-
müteessir olup düzeltmeğe mecbur olmamak ABDÜEEEZZAK NAŞÎE PAŞA — On
rencide etmemek v© tarafgirlik yapmamak için tekrar bir daha okumadığını söyler idi-" türbesi, Esma Sultanın hazinedar ustası Hoş-
arzusuna kapılarak bir çok şeyleri yazmamış sekizinci asır devlet adamlarından; aslen
diyor. naz Kadın çeşmesi, Araikiyeci camii (Takkeci istanbulludur, bir çok defalar Reisülküttaplık
ve kendi hükümlerini vermemiştir. Efkâr ve Cenazesi binlerce talebesinin elleri camii), Yavuz Selimin dayası Gülşirin Hatun etmiş Tavukçubaşı lâkabile anılan Mustafa E-
hissiyatını eski müverrihler gibi nükteler ve
üstünde götürülmüştür. kabri ve muallimhanesi, Takkeci imamı fendinin oğludur. Divanı Hümayun
vecizeler içinde ifade eylemiştir. Eslâftan ABDÜBEAHMAN ŞEEEFBEY CAB- Mehmed Efendi çeşmesi, Mühendis Ali kaleminden yetişti. Reisülküttab oldu, ikinci
Naima ile 'muasırlarından Cevdet Paşanın
BESÎ — Adı, muallim, vak'anüvis ve istanbul çeşmesi (Bütün bu> isimlere bakınız). Bibi. : riyasetinde vezirlik rütbesine nail oldu, 1746
meftunu idi. Tarihî ve lâtifeamiz bir çok Meb'usu Abdürrahman Şeref Beyi anmak için REK, Gezi notu. ABDÜREAUF EFENDi (H. 1159) da valilik ile gittiği Rehada Öldü.
menkıbeler mahfuzuydu. Gerek derslerinde ve
konmuştur. Fatih kazasının Eyüp (Araftzade) — On altıncı asrın ikinci Kâtipzade Mustafa . Efendiden sülüs ve
gerek bulunduğu mecaliste bunları tatlı tatlı nahiyesinin Nişancı Mustafapaşa
anlatırdı. Rahlei tedrisinde yetişen ve ekseri yansında yaşamış ulemadan; Mısır kadısı nesih yazı öğrenmiş, devrinin sayılı
mahallesindedir. Çömlekçilerle Otakçılar olup giderken ölen meşhur Arabzade
mühim mevkiler işgal eden rical kendisine hattatlarından idi; Lâle devrinin en parlak
arasındadır. Paket taşı döşeli, sur dışının en Mehmed Efendinin aralarında pek çok yaş
•son derece hürmet ederlerdi. Asrımızın vaka- yılları da gençliğine rastlamış, namlı çiçek
temiz ve düzgün yollarından biridir, iki farkı bulunan küçük kardeşidir. Sahn
yiini gözüyle ıgörmüş ve vakıaların âmil ve meraklılarından biri olmuş, tohumdan 9 çeşit
araba rahat rahat geçebilecek kadar geniş ve müderrisliği Galata ve Üsküdar kadılığı
şahitlerüe yakından temas eylemiş olması do- lâle yetiştirmişti ki Enmuzeci Saadet, Tâbeşi
oldukça işlek bir caddedir. yapmış, Üsküdar kazasına Sile ve
layosile meçhulümüz olan son devir tarihini Çemen, Çtkidei Yakut, Deşnei Lâ'lin,
Cömlekçilerdeki üç yol ağzından yukarı Kandıranın ilhakı da zamanında olmuştur.
yazmak onun için bar vazife idi. Sultan Abdül- Safaknü-mâ, Sun'i Rezzak, Mayei neşat,
Otakçılara doğru sağda Sirikeci sokağı, Tak- 1598 (H. 1007) de Eyyub kadısı olmuş, ve
hamid devrinde bu eseri yazmak .mümkün keciçeşmesi sokağı, Aşhane sokağı ve Paş- Musavver, Necmi seher isimleri verilmişti.
değildi; meşrutiyetten sonraki zamanlarda iki yıl sonra da ölmüştür. Cenaze namazı Fatih ABDÜSSELÂH ÇIKMAZI — Beyoğlu
makçıçayırı caddesi; solda Arpacıhayreddin camiinde Şeyhülislâm Sunullah Efendinin
ihtiyarlamış ve diğer taraftan iştigalâtı res- sokağı, Aşçıbaşı çıkmazı, Arakıiyeci camii kazasının Galata nahiyesinin Emekyemez
miyesi de buna muineam olunca, mütemadiyen imamlığı ile kılınmış ve Kovacı Dede mahallesinde, Abdüsselah sokağı
sokağı ve Helvacışerif sokağı vardır. mezarlığına gömülmüştür. İlmî faziletleri ile
tetkik ve tetebbu edecek hal ve zamanı Arakiye-ci camii sokağı kavşağından üzerindedir (B. : Emekyemez mahallesi); bu
kalmamıştı. Bu sebepten çok feıymetM olan tanınmış, zarif bir zattı. Ulema katında sokaktan daha geniş, kaba taş döşeli ve yaya
Otakçılara kadar oldukça dik bir yokuştur. muteber eserlerden olan "Uyun-ül-Mezahib"
mah- Evleri hemen tamamen ahşap ve orta, kaldırımlı ve çok kısa bir çıkmazdır, sağda
e yazdığı bir şerhi meşhurdur; türlü şer'i bir kulübemsi evle büyükçe bir kârgir ev
meseleler üzerine de bir çok risaleler kaleme var dır: geri kalan kısmı da arkadaki evlerin
almıştır. küçücük bahçeleri önüne çekilmiş tahta
Bibi. : Kâtib Çelebi, FezMke, I. ABDÜEEEZZAK taraba-lar çevirmiştir ki bu evlerin kapıları
BEY (Bedirhanzade) — (B. : Bedrihan Bey da bu çıkmaza açılır (1944). Bibi. : REK, Gezi
ve Bedirhaaızadeler). notu. ABDÜSSELAH SOKAĞI —- Beyoğlu
ABDÜEEEZZAK EFENBÎ — (B. : Ab- kazasının Galata nahiyesinin Arabcamii ve
di, Abdürrezzak Efendi). E-mekyemez mahalleleri sokaklarmdandır;
ABDÜEEEZZAK EFENDÎ (Müezzinfoa- Yemeniciler caddesile Yanıkkapı sokağı
şı) —- On sekizinci asır Eyyub eşrafından ve arasındadır; Alacamesçit sokağı, Tersane
Eyyub Camii kebiri baş imamı; bu camie ve caddesi, Fütuhat sokağı, Saraeybek ve
EM Eyyubi Enşârî itüribesi civarında medf un Galata mahkemesi sokağı ile birer dört yol
olan eşhasa dair risaleler yazmıştır. Doğum ağzı yaparak kesişir, Hocahamm sokağı,
târihi bilinmiyor; aynı camii şerifin baş Aylak so- . kağı, Devedikeni sokağı ve
müezzini iken vefat etmiş Gülşenî Abdüsselah çıkmazı ile de kavşağı vardır,
tarikatinden Abdülgani Efendimin oğludur ki istanbul belediyesi şehir rehberinde, halkın
Abdürrezak Efendi pederinden .bahsederken Bankalar caddesi dediği Voyvoda caddesinin
"Ebül fukara velmesâkin" diyor, 1705 de vefat devamı olan Okçu-musa caddesine kadar
eden Abdülgani Efendinin vefatı üzerine uzanır gösterilmiştir; aslında ise, sokak
söylenmiş târih-d:e de onun fukara ve garib levhası ve nümerotaj ile, Yamkkapı sokağı
Abdürrahman Serefbey Caddesinde Yavuz Sultan Selimin dayası
Gülşirtn Hatunun kabri ve nraallinıhânesi. (Resim: Nezih) dervişler 'hâmisi olduğuna işaret edilmiştir: ile Okçumusa caddesi ara-
ABDÜSSELAMBEY MESCİDİ — 167 — ABGAR TIBÎR (Tokatlı)
ANSİKLOPEDİSİ
• 166 — İSTANBUL
karşıya gelen Abdüsselâm sokağının üst sağ almıştı.e plan. : Keşadbir
Eski
sında kalan kısmı Tenha sokaktır ( B.;: A- başındadır. Cephesi meydanımsı bir arsaya meb'usSevüıçsoy) seçimi
rabcamii ve Emekyemez mahalleleri); kaba bakar. İlk yaptıran Defterdar Abdüsselâm cetvelinde 408
taş döşeli, yaya kaldırımlı, bozukça bir so Beydir; minberini de yalnız adı bilinen bir hane
kaktır; Yemeniciler caddesile Tersane cadde hayır sahibi Aşçı Hüseyin Ağa yaptırmıştı.
si arasındaki kısrnı iki araba geçebilecek ka
dar geniştir, Tersane caddesile yanıkkapı so
kağı arasındaki kısmı ise ancak bir arabanın
rahatça geçebileceği kadar daralır; evleri iki
şer üçer katlı, çoğu ahşap, eski ve harapça
yapılardır; 'Tersane caddesile Yanıkkapı ara
sındaki kısmında da Musevi aileleri otur
maktadır. Yanıkkapı kavşağında Sokullu
Mehmed Paşa hayratından bir çeşme vardır
(B. Sokollu Mebmed Paşa çeşmesi). Tersane
caddesinden. Aylak sokağı kavşağına kadar
olan kısmında Galata Perşembepazarının ma
nifaturacılar, kunduracılar, eskiciler ve hır
davatçılar kolu kurulur; pazarcılar yazın so
kağın üzerine boydan boya tenteler gererler, H
bu da sokağa, altında kaynaşan kalabalığın a
gürültüsile beraber bir değişikük verir h
c
(1944). * . ı
Bibi. : KEK, Gezi notu. o
ABDÜSSELAMBEY MESCİDİ — Halı- ğ
cıoğlunda, iskeleden çıkıp asfalt yolu aşınca l
u
Zamanımızdan on beş yıl kadar evvel yer ile n
bir olmuş denilecek derecede harap halde idi, d
adını öğrenemediğimiz bir hayır sahibi a
çıkmış, Evkaf idaresi de yardım ederek A
mescit ihya edilmiş, eski yapının yalnız b
minaresi muhafaza edilip yeni ve beton bir d
mescid yapılmıştır. Dört duvar üzerine u
kiremit örtülü bir çatıdan ibaret olan s
s
bugünkü Abdüsselâm Bey mescidinin hiç bir e
yapı hususiyeti yoktur. İçi temiz, l
aydınlıktır. Levhalarının i-çinde san'at â
kıymeti olan eserler yoktur; hattâ en güzeli m
Arif Beyin matbu hilyei saadetidir. Beyaz b
e
boyalı tahtadan yapılmış taklid mihrap
mumları, fitil yerine takılmış ampul-lerile
y İ
hazin bir zevksizlik eseridir. Sokakta, mescid M
kapısının tam karşısında, etrafı ve üstü saç e
levhalarla çevrilip örtülmüş önü demir s
c
parmaklıklı yekpare mermer bir tekneye i
takılmış üç lüleli bir şadırvanı vardır ki 1309 d
tarihini taşıyan kitabesinde İstanbullu Hacı i
Mehmed Efendi adında bir zatın hayır eseri
olduğu yazılıdır. (
Bibi. : HadikatiU Cevâmi, II; REK, K
Gezi notu, e
s
ABDÜSSELÂM MAHALLESi
i
— Halıcıoğlunda, îstanbulun eski m
mahallelerinden biriydi, adım
Abdüsselâm Bey Mescidimden v
olarak gösterilmiştir. Yeni idarî taksimatta kaldırılmış, evleri yada nda Abdüsselâm Bey mescidi yanındadır.
kısmen Piripaşa, kısmen de Sütlüce mahallelerine düşmüştür. ilk Kadiri ve pazar tekkesiydi, kurulduğu tarih
ABDÜSSELÂM MEKTEBÎ — îstanbulun eski mahalle defa katî olarak tesbit edilemedi. Evliya
mekteplerindendir, Küçük-pazarda idi. olara Çelebiden, on yedinci asır ortasında
ABDÜSSELÂM SOKAĞI — Beyoğlu kazasının Hasköy k mevcudiyetini öğreniyoruz. Bugün harap,
nahiyesinin Piripaşa Ve Sütlüce mahalleleri arasındadır (B. : türk boyasız ahşap bir yapıdır, içinde son şeyhin
Sütlüce mahallesi). Halıcıoğlu vapur iskelesinden çıkıp asfalt çe evlâdından ve bakkaliye ticareti ile uğrasan
ilâhi bir zat oturmakta
caddeye gelince tam karşıya rastlar. Yokuşumsu, sol tarafa
kıvrılan, kaba taş döşeli bir sokaktır. Sağ yanında Halıcıoğlu ler imiş.
okut Bibi. : Evliya Çelebi, I; REK, Gezi notu.
ve Turşucuhüseyin sokaklarının kavşakları ile ibrahim
an ABDÜSSELÂM TEKKESİ BAHÇESi —
Paşanın 1756 (H. 1170) da yaptırılmış kagir vakıf dükkânları
bir On yedinci asır ortasında Halıcıoğlu ile
ve 1939 tarihiyle halk çeşmesi kitabesini taşıyan üslûb-suz bir
zat Piripaşa arasında îstanbulun namlı
beton çeşme vardır. Abdüsselâm Bey Mescidi bu sokağın üst
olmu mesirelerinden biriydi. Evliya Çelebi "Bir
köşesindedir. Bibi. : REK, Gezi notu. ABDÜSSELÂM ŞEYBANÎ hiyabânı îrem misaldir, âdem içinde gaib
— On sekizinci asrın en namlı Sa'di şeyhlerinden ve ştu.
(194 olur" diye tarif ediyor. Yazın bazı esnaf ve
Ayasofya vaizlerinden (B. : Abdüsselâm tekkesi) . san'atkârlarm toplu olarak çıkıp eğlendikleri
ABDÜSSELÂM TEKKESÎ — Koskada, Bayezidden Ragıp 4).
1 bir yer imiş. Bugünkü Abdüsselâm Tekkesi
Paşa kütüphanesine inerken, solda Börekçiali sokağının öbür bahçesi bu tarife hiç uymıyacak kadar küçük
ıbaşıinda, Ağaçeşmesi sokağı ile olan kavşağının sol 945
de ve bakımsızdır.
köşesindedir. Üzerinde vaktile mamur bir bahçeden kalmış Bibi. : Evliya Çelebi, I; REK, Gezi notu.
dört beş ağaç bulunan genişçe tbir arsanın ortasında, çökmüş bu
tekk ABDÜSSETTAE EFENDi — tstanbul-da,
bir kapı ve Ağaçeşmesi sokağına bakan demir parmaklıklı İkinci Abdülhamid devrinin namlı
geniş bir pencereden ibaret ibir harabe pargası halimdedir, ki bu enin
arsas muallimlerinden idi. Mülkiye mektebinde
da Şeyh konağının methal kısmı olsa gerektir. Mezarlığının mecelle okuturdu. Ulumu şeriyede derin bir
duvarı çökmüş, kabir taşlarının büyük bir kısmı olsa ı
üzeri âlimdi; takriri fevkalâde güzel, bilgi
gerektir. Mezarlığının duvarı çökmüş, kabir taşlarının büyük sağlamlığından gelen beliğ bir sadelikte idi.
"bir kısmı toprağa gömülmüş, kırılıp parçalanmıştır. Halk ne
Ko- Talebelerine karşı çok şefik ve nazikti. Yalnız
ağzında Kovacıdede tekkesi adile de anılır bir ıSa'di garip bir âdeti vardı, derste söz söylerken,
dergâhıydı. Ayin günü pazartesi idi. Banisi on sekizinci asrın en cara
ikide bir, cüppesinin yakasını ensesine
namlı şeyhlerin-denden ve Ayasofya vaizlerinden Abdüsselâm gıpp
yerleştirmeğe uğraşırdı.
Şeybânîdir; 1751 (H. 1165) de ölmüştür. Arzusu üzerine aşa
Bibi, : O. N. Ergin, Maarif Tarihi, n. ABGAR
Ayasofya camiine: "Yâ Haz-reti Sa'dettini Cibâvî" yazdı bir İlko
TIBÎE (Tokadlı) — On altıncı asırda yaşamış,
levha astıracak ve Kadir geceleri başta Sa'diler olmak üzere kulu İstanbulda ilk ermeni matbaasını kurmuş bir
bir kısım tarikat mensuplarının Ibu muazzam; camide âyin yapıl ermeni asılzâdesidir. Doğum ve ölüm tarihleri
yapmalarına izin alacak kadar nüfuz sahibi idi; dolayısiyle mıştı bilinmiyor; Tokadda doğmuştur, babasının adı
Ayasof- r. Aminbek'tu*; 1563 de oğlu Sultansah ile
B birlikde ermenilerin en büyük ruhanî reisi
ibi. : Eçmiadzin katogikosu Mika-el I. in Papa
A. Dördüncü Pius'a şahsî bir mesajını tevdi
Müni etmek üzere Romaya ıgitmiş, Italya-da
b, yerleşerek 'matbaacılık ile uğraşmış ve 1585
Mec - 1566 yıllarında Venedikde ermenice iki
mua! kitab basmıştır. 1567 de matbaasını da a-
tekây larak Istanbula gelmiş ve Edirnekapusu
â; civarında Surp Nigogos ermeni kilisesinin
REK, ibod-
Gezi
notu.
A
BDÜ
SSE
LÂM
TEK
KESÎ

Hahc
ıoğlu
ABIHAYAT SOKAĞI ~- 168 İSTANBUL 169 ABÎBHİ
rumunda ilk ermeni matbaasını kurmuştur. .

Bu matbaada ermenice dini mevzular mıştır; bir sadî dergâhiydi, âyin günleri Kesme taştan klâsik üslûptadır. Üç be- rettir. Kaide de üç kısımdır, evvelâ üç
üzerinde altı kitab basılmıştır. Bir müddet perşembe idi. yitlik tarih kitabesi kemerin üzerinde ve sol köşesinden merdivenlerle oldukça genişçe
sonra yazıları bozulduğu ve yenilemek imkânı Yaptıran Abdi Çelebi, Mevlâna Celâled- yana doğru kaymıştır. Yangında harap olduğu bir plâtforma çıkılır; bunun ortasında,
da bulunamadığı için matbaa işleyemez hale din Rumi torunlanndandır. Kabri mescidin ve mahalleli tarafından bugünkü merdivenlere karşı olan üç köşesi birer
gelmiş, tarihi ıtesbit edilemeyen bir yangında mihrabı önünde idi, vaktiyle mezarlığın görünüşünde tamir edildiği anlaşılıyor. yuvarlak taş gülle ile süslenmiş ikinci bir
da kilise ile beraber yanmıştır. Abgar Tıbir sokağa bakan bir penceresi üzerinde Edirneli şair BiMşti'nin kaleminden çıkmış parça, bunun ortasında da altı köşeli kesik
1569 da Eçmiadzine'e gittikten sonra izi 'bulunduğu tahmin edilebilen mermer bir kitabesinin ikaydım göre bu çeşmeyi Hacı ehram şeklinde üslûplaşmış türk çiçek
kaybolmuştur. kita'be tası duvar ankazı taşlar arasında Hüseyin ve kızı Safiye hatun adında iki hayır nakış-lariyle bezenmiş asıl kaide gelir. Bu
Bibi. : Andreasyan, Eremya Çelebinin istanbul yerde durmaktadır. Kabartma bir mevlevi sahibi yaptırmış, 1732 (H. 1145) de Âbide ehramm, merdivenlere karşı olan üç
tarihi; K. Pamukcuyan, Not. sikkesi altında tâ-liik ile "Evlâdı hazreti Hanım tarafından tamir ettirilmiştir; tarih cephesine, şühedanın isimleri yazılmıştır;
ABIHAYAT SOKAĞI -»- Eminönü kazasının Mevlânâdan Albid Çelebi hazretlerinin beyti şudur: diğer üç cephesine gelince: Âbidenin gün
Kumkapı nahiyesinin Tavşantaşı mahallesi makberei âlileridir, tarihi vefatı 903" ibaresi Ayni zemzemdir Bihişti tarihin dir teşnegân içelim doğusuna bakan asıl yüzüne rastlayan
sokaklarmdandır; Midhatpaşa cadde-siyle hâfckedilmiştir ki yangından evvelki ruhi Hüseyin aşkına abı safiye 'Bibi. : 1. H. Tanışık, tarafta o devrin hükümdarı Beşinci Mehmed
Turanlı sokağı arasındadır, gayet az meyilli tamirlerin birinde konduğu ifadesiyle tas istanbul Çeşmeleri, I; REK, Gezi notu. Reşadm tuğrası, şimale bakan tarafta "Tarihi
yokuş, iki araba rahat rahat geçebilecek işçiliğinden aydın olarak anlaşılmaktadır. ABÎBEt HÜRîlÎYET — Büyük şehirde istirdadı hürriyet 10 Temmuz. 1324", cenuba
kadar geniş, iki kenarı yaya kaldırımlı ve 1497 (H. 803) de ölen Abid Çelebinin yapılmış ilik millî anıttır; Şişimin ötesinde, bakan tarafta da "Timsali Meşrutiyet 11
paket taşı döşeli bir sokaktır. Üzerinde beton ölümüne zamanında şu tarih kıt'ası Kağıthane vadisine hakim ve bu âbideye nis- Temmuz 1325" yazısı ve tarihleri vardır.
yapı on altı ev ve üç dört arsa vardır, îs- söylenmişti : betle "Hürriyetiebediye tepesi" denileni Ehramın bu üç cephesinde, âbidenin içine ışık
tanbulun Bayazıd meydanı gibi en kalabalık Gafleti koy, gözün aç ta diyerek, yerdedir; Otuz bir Mart vak'asından sonra, veren birer mermer şebike vardır. Kesik
ve şenlikli bir yerine gayet yakın sessiz ve îresin lütfüne lâfoüd giderek, Ittihad ve Terakki fırkasının en kuvvetli ehram şeklindeki bu kaidenin üstüne
temiz ibir sokaktır. (1944). Bibi. : REK, Gezi Tekkenin sahibine di diia, olduğu bir devirde bu vak'ada, ikinci istalaktitli bir mermer çember konmuş, onun
notu. Gitti Abid Çelebi Hak diyerek. • Meşrutiyet uğrunda şehid olan zabit ve üstüne de örme taştan top namlusu inşa
ABI KEVSER (= Kevser suyu) — On ('H. 903) neferlerin Amt-Kabri olarak yaptırılmıştır. edilmiştir. Namlunun gün doğusu tarafında:
sekizinci asır istanbul çiçekçilerinden Ayni mezarlıkta Nadiri Mehmed Efendi Âbidei Hürriyet için 1909 nisanında Bir can kurtaran simidi, bir gemi çapası
Üsküdarlı Baltaci'Zade Mustafa Çelebinin (ölümü 1628 = H. 1036), Mevlâna neslinden açılan müsabakaya Türk sanatkârlarından, süngüleri takılmış on tane tüfek ve bir
elde ettiği nadide bir lâlenin adıdır. Beyaz Sahib Efendi (ölümü 1570 — H. 978), Dur- devrin büyük şöhretleri olan mimar- Türk bayrağından mürekkep bronz bir plâk
üzerine mor fitilli ve dayanıklı bir çiçekti. (B. sunzade Abdlülbaki Efendi (ölümü 1610 = H. Kemaleddin ve Vedad Beylerle Kostantin vardır.
: Mustafa Çelebi, Baltacızade). 1019) medf undur. Kiryakidi Efendi ve Vedad Beyin isimleri Âbidei hürriyetin üzerinde
ARI RUMMANÎ (= Nar suyu) — On O civarın tanziminde, yangın yeri talebelerinden Muzaffer Bey, yabancı yazılı olan hürriyet şehitleri şunlardır:
sekizinci asır istanbul çiçekçilerinden ortasında kalmış bu küçük mezarlığın san'atkârlardan da yine o zamanın pek Erkânıharp binbaşı Ahmed Muhtar Bey
kaldırılması ve mevcut kabirlerin başka bir tanınmış bir siması, Mösyö Valori girmiş, bin Emin Bey, Bahriye binbaşılarından
Üsküdarlı Baltacızade Mustafa Çelebinin
yere nakli ica-beder. Muzaffer Beyin projesi birinciliği kazanarak Aîi Kabuli bin Salih Bey, mülâzirnisani
elde ettiği nadide bir lâlenin adıdır. Kırmızılı Bibi. : KEK, Gezi notu.
beyazlı, orta kadeh, badem şeklinde, boyu anıt yapısı kndisine verilmiştir (B, : Muzaffer Mehmed bin Bekir Efendi, Hüseyin
kışa, içi fitilli siyah, dayanıklı bir çiçekti (B. : ÇEŞMESÎ — Bey, Mimar). bin Mustafa, Hakkı bin Memduh
Mustafa Çelebi, Baltacızade). lualipaşa Camii civarında yanmış Sormagir Âbidei Hürriyet resim ve plân Efendi, Hüseyin bin Şakir, Ahmed bin
ABI YAKUT (= Yakut suyu) — On odalan mescidinin avlusunda yedi basamak bakımından bir benzeri bulunmıyan bir Hacı Şevket, Mehmed bin Hacı Remzi,
sekizinci asır çiçekçilerinden Üsküdar!" Ral- merdiven ile inilir bir çukur çeşmedir. eserdir. Dış görünüşü: Gayet geniş ve Bayram bin Hacı Şehabeddin, Mehmed
tacızade'nin tohumdan elde etiği nadide bir fevkalâde ziynetti mermer bir kaide bin Ömer, Eyyub bin Beşir, Hüseyin bin
lâlenin adıdır. Koyuca kirama ve mor fitilli üzerine dikilmiş bîr top namlusundan Abdürrahman, Emin bin Yunus, Said
bir çiçekti. (B. : Mustafa Çelebi, iba- bin Abdülkerim, Bekir bia Bekir, İdris
Baltacızade).
ABÎD ÇELEBi MESCÜ51 VE TEKKESİ
-— Darüşşefaka arkasına düşen Kadıçeşmesi
semtinde idi, son büyük Fatih yangınında
harap olmuştur; 1944 de Oüukcu
yokuşundan inerken solda Hüseyin Remzibey
sokağı kavşağı köşesinden (bu- kaç adım
ileride bir duvar parçasiyle .bazı temel izleri,
ve üç dört taşı ayakta duran bir mezarlık
harabesi görülmektedir; etrafına kulübemsi
evler yapıl- Abidei Hürriyet (Resim : Reşad Sevinçsoy)
Hekimoğlunda Âbidehamm Çeşmesi
(Besim : Nezih)
ABİDEl HÜRRİYET AKSÎKLOPEDtSÎ 171 ÂBlDMÖLLA YALISI
170 İSTANBUL
Abklei Hürriyette mescidin kapısı
yid, Mehmed bin Hamid, Seiko bin Dalyan. camiin müşlerdi; tabutlar kırmızı ve yeşil bayraklara
(Resim • Reşad Sevînçsoy) döşem sarılmış ve Hareket Ordusundaki silâh
Abidei Hürriyetin içine, gün doğusuna
bin Yusuf, Mahmud bin Rüstem, Mus bakan cephesinin önünde, bir minber kapısı eleri arkadaşları tarafından taşınmıştı; ve Enver
tafa bin Ahmed Said, Hüseyin bin Der şeklinde yapılmış ıgayet zarif mermer bir kaldırıl Bey (Enver Paşa) bir nutuk söylemişti.
viş, Hasan oğlu Neşat, Timur Melek oğlu mıştır. Hareket Ordusu kumandanı Mahmud Şevket
kapıdan girilir; kapının üstünde "Makberei
Ali Mustafa, Hüseyin bin Mehmed, Osman 1946 Paşa da, Abidei Hürriyetin civarında kendi-
Şühedayı Hürriyet" kitabesi vardır. Kapı
bin Mahmud, Maksud bin Ali, Hiza bin Mah da
kanatları oymalı bronzdandır. Âbidenin1 içi
mud, Mehmed bin Hüseyin, Arap Mustafa bin İstanbu
bir camidir. Mihrap sol köşededir, şehitlerin l
Şuayıb, Nüsret bin Ahmed, Şahin bin Ahmed, lâ-hidleıi bu mihrap duvarının içindedir.
Ramazan bin Afodülbaki, Edhem bin Bahti Ansikl
Âbidenin bütün ağırlığı, üç tane gayet kalın opedisi
yar, Mehmed bin Hüseyin, Hayreddin bin fil a-yağı ile bunlar arasına atılmış üç kemer
Kamber, ismail bin Mehmed, Mahmud bin Ali, adına
üzerine oturtulmuştur. Bu kemerlerin bu
Ömer bin Mustafa, Receb bin Lâtif, Mehmed ortasına tutturulmuş renkli camdan bir
bin Hüseyin;, Hafız Ahmed bin Hüseyin, Ce madde
kubbeciğe bir avize asılmıştır. Camilerin içine nin tes-
lâl bin Zeynel, Naiım bin Süleyman, Ramiz yazılması mu-tad âyetler, mermer plâklar
bin Halil, Recep bin Yakub, Ahmed bin Os biti
üzerine oyularak duvarlarla fil ayaklarının için
man, Rüstem bin Mahmud, Mehmed Ali bin ortaya bakan yüzlerine konulmuştur. Camiin
Abdüllâtif, Receb bin Lâtif, Ahmed bin Mus yapıla
içindeki yazılar, Mızıkai Hümayun imamı n
tafa, Abdürrahman bin Salih, Hüseyin hm Haci Hasan Sabri Efendinin eseridir, içini
Mustafa, Hüseyin bin Ali, Refik bin ibrahim, ziyaret
su bastığı için de bir
Mehmed bin Halil,
Zekeriya bin Osman, karışta
Ali bin Süleyman, Ali n fazla
bin Ahmed, Hüseyin su
bin Mustafa, Yusuf bulunu
bin Yakub, Paso bin yordu.
Salih, Abdülvahid bin H
Mehmed, îsmail bin ürriyet
Süleyman, Hüseyin şehitle
bin Osman, Hüseyin ri 14
bin Musa, Said bin 2 5
' ' "* r
Nisan
., , « ,. Abidei Hürriyet Mescidi
Ahmed: Ömer bin ,_, _ *„ . 1909
(Plan : Reşad Sevınçsjy)
ibrahim, Mehmed da
büyük
bin Abdullah, Kadir bin Kadir, BeMr bin Se-
bir
İttihad ve Terakki Fırkasına karşı muhalefetin
mizahında "Abidei Hürriyet-'. cenaze
— Kızım bu hamin taşı böyle? töreni'
— A., bilmiyor musunuz.. Abidei Hürriyet!. yapılar
— Yâ... Hürriyeti buraya gömmüşler demek!.. ak
(Karikatür : Kıfkı. Aydede Mecmuası) gömül
Ş si ve lokantası, Gümüşpark ve tArab
İ siyle beraber şehit düşen iki yaveriyle
müstakil bir açık türbede yatmaktadır. O işli Mehmedin gazinosu sıralanır. (Araıb
devrin kahramanlarından Talât Paşa meyd Mehmedin gazinosunun yerine Kaplanca
merhumun Berlinden getirilen kemikleri de, ancığ Mensucat Fabrikası inşa edilmiştir, 1957).
1944 de Abidei Hürriyet yanında ından Albideîhürriyet caddesinin Şişliden öte hu
hazırlanan bir kabire konulmuştur. öte, son kısmı, bilhassa ilkbaharın ılık lâtif
1945 yılında Abidei Hürriyette, inşası Palaz günlerinde, kalabalıktan sıkılan masum
ta-rihindenberi bekçilik yapan Rizeli sokağ gençlerin istikbale ait binbir cazip hayal
Hüseyin Ağa, Hürriyetiebediye tepesiyle ı içinde dolaştıkları bir âşıklar yolu olur. Kır
âbide civarındaki camlan ve diğer ağaçlan kavşa çiçekleri toplanır; uçurtmalar uçuralur;
kendi eliyle dikip yetiştirmiş emektar bir ğında birbirinden şirin çingene çocukları mor
ihtiyar Mi. (Nd-san!945). n menekçe demetleri satar, küçük bahşişler için
ÂBÎBEÎHÜBRİYET CADDESİ — itibar göbek atıp oynarlar, çingene karılan "güzel
Büyük şehrin en uzun caddelerinden biridir. en hanımlara ve güzel beylere" fal bakarlar.
Beyoğlu kazasının Şişli nahiyesinin şehir Buraların bahar ve yaz geceleri eğlenceleri de
Cumhuriyet mahallesinin Duatepe dışın hoştur. Yalnız, yaya gidilmez, yolda uygunsuz
mahallesi ile sınırını teşkil eden Ergenekon a adamlara, mütecaviz sarhoşlara, tehlikeli
caddesinden başlar, Cumhuriyet ve çıkar. serserilere rastlanabilir. Âbideihürriyet
Meşrutiyet mahalleleri içinden Abidei Son caddesinin bu kır gazinolarına gaceleyin
Huniyete kadar uzanır. (B. : Cumhuriyet ve mühi otomobille gidilir, buralarda hovardaca para
Meşrutiyet mahalleleri) m sarfedenler pek çok olur, mehtaplı gecelerde
1945 de caddenin manzarası şöyle yapı îyş ve nûş ile sabahlamak mümkündür. (1944
tesbit edilmişti: Kara haziran).
Ergenekon caddesinden İzzetpaşa soka- gözy Bibi. : REK, Gezi notu.
ğiyle teşkil ettiği dörtyol ağzına kadar an ÂBtDEİIÎÜK-RlYET - MECÎDÎYBKÖY
asfalttır, iki kenarında geniş yaya kaldırımı Erme YOLU — Beyoğlunda Şişli nahiyesinde
vardır. Ergenekon caddesinden sağdaki ni Meşrutiyet mahallesinin sokaklarındandır.
Rumeli caddesi kavşağına kadar olan kısmı Eyta Âbideihürriyet caddesi ve Büyükdere
ka-tolik mezarlığının arka duvarı ile mha- caddesiyle üçgen şeklindeki bir adayı kapatır
protestan mezarlığı arasından geçer; nesidi ve bu iki cadde arasında batı - doğu
caddenin bu kısanında bir Pazartesi pazarı r; istikametinde uzanır (B. Meşrutiyet
kurulur, buradan ilerisi birkaç katlı tuğla ve onun Mahallesi)
betondan temiz evlerle bezenmiştir; 'bu ilerisi Âbideihürriyet Caddesi kavşağından
parça üzerinde bir Rum ilkokulu, Sen Misel girildiğine göre sağ tarafında Kaplanca
nde
Fransız lisesi bulunmaktadır, îzzetpaşa Mensucat fabrikasının arka kısmı ile musevî
Muse
sokağı kavşağından tam karşısındaki ve ermeni mezarlıkları vardır. Sol tarafında,
vi
Silâhşor caddesi kavşağına kadar olan Ku§-tepe sokağı ile olan kavuşağma kadar
meza
küçük (bir parçası paket taşı döşelidir; uzanan sahada bira fabrikasının işçi evleri
rlığı
köşede Transval lokantası ile -bahçeli bir yapılmıştır. Bu yolun Büyükdere caddesiyle
vardı
gazino vardır. olan kavuşağından itibaren de Mecidiye köyü
Transval lokantası yanından tâ Abidei r,
sol baslar.
(Hürriyete kadar asfalt yoldur; yalnız Şişli Bibi. : F. Diingelen, Gezi notu.
meydancığına kadar, yaya kaldırımları .taraf
ta, ÂBÎDEÎHÜRRtYET MESClDl — (B. :
henüz tamamlanmamıştır; ondan ötede Abidei Hürriyet).
yaya kaldırımı hiç yoktur. İki tarafında bir gözü
n ABlBÎN DAVEE -~ (B. : Dav'er, Abi-
kaç tanesi ahşap, -büyük bir ekseriyeti
alabil din).
beton ve tuğla apartmanlar vardır. Fakat
diğin ABÎD MOLLA YALISI —- Son asırda
içlerinde yüksek san'at kıymeti taşıyan tek
yapı yoktur. e
Şişli meydancığının batı kenarını tarlal
teşkil eden Âbideihürriyet caddesi bu ar u-
meydanda, Büyükdere caddesi ile bir çatal zanır
kavuşak yapar. (Bu kavuşakda Şişli Camii ve bu
inşa edilmiştir, B. : Şişli Camii). arada
Ispiro
nun
aile
bahçe
ÂBlD PAŞA 172 ANSİKLOPEDİSİ ABÛUT (Bdmond)
ÎSTANBÜt,
Rumelihisarımn meşhur yahlanndan biri idi; Abid Paşaya vurulan bu darbenin sebepleri nen yolun üzerinde, geçen asır sonlarmın en kurşunludur. Dar ablatya lüfer avına
Abid Molla tarafından Robenkollej idaresine olarak şunlar gösterilebilir: güzel ve 'büyük yapılarından 'biriydi. Yapının mahsustur; kıyılarda uzatma suretiyle
satıldı; bugün yeri, bu müessesenin elindedir. Bu müthiş depremin ilk anında, Paşa, Ka- güzelliği sahibinin Ibu işlerdeki bilgisinin canlı kullanılır. Geniş Ablatya ile lüferden başka
Bibi, : M. Ziya, İstanbul ve Boğaziçi, II. ABÎD raköyde Ekonomi lokantasında öğle yemeği bir şahidi, bahçesinin güzelliği de, paşanın kefal, palamut ve torik de tutulur, lüfer avına
PAŞA — Geçen asır sonlarının, a-sıl yiyormuş, dışarı fırlar fırlamaz, Göztepedeki zerafet ve zevkinin eseriydi. Paşanın çıkılmış ise alt yakasının dibi bulması
mesleğindeki yüksek kıymetinden başka ailesini düşünerek köprüye koşmuş ve ölümünden sonra 1936 ya kadar Sermed şarttır.
Ansiklopedik malûmatının genişliği ve Haydarpaşa vapuruna binmiş, kendisini Muhtar A-hıs ile zarafet ve nezaketi ve çok Çifte fanyalı kefal ağı ile palamut
tasavvuf ilmindeki derin bilgisiyle tanınmış gören köprü başındaki Aziziye karakolu tath sohbet-leriyle tanınmış olan muhterem uzatmasının fanyaları çıkarılıp sade olarak
kumandanlarından; 1844 (H. 1260) de hafiyeleri de: "Ailesini, sıhhatçe selâmeti validesine üta-smetgâh olan bu köşk, bu kullanılırsa balıkçılar bunlara da ablatya
Istanbulda Sarıgüzelde doğdu; babası kereste padişâhîden akdem tutuyor" diye jurnal tarihte tamir ve muhafazası çok ağır adını verirler.
ticareti yapan Geredeli Osman Efendidir; vermişler . masraflara anal olduğu içki satılmış ve Bibi. : K. Deveciyan, Balık ve balıkçılık.
dedesi Meh-med Ali Ağa Macaroğlu lâkabıyle yıkıcılar eline geçerek birçok emsali gibi yok ABOUT (EDMOND) — îki defa Istanfou-la
Seraskerkapısmın bazı ana duvarları
anılıp Gere-dede Ibüyük arazi ve birçok olmuştur, köyde dolaşan rivayetlere gelmiş ve seyahatlerinden ıbiri hakkında ibir
çatlamış, tbuıgibi işlerde mütehassıs olan paşa
'değirmen sahibi ıbîr zatmış. inanılırsa, ankazından kazandıkları para ile, kitap yazmış Fransız romancı ve gazetecisi.
bunu'tehlikeli görmüş: "Zeîzelefasılalarla
-ulu -çamlar, akasyalar ve yüzlerce meyva Fransız edebiyatına "Le roi deş Montagınes"
Abid Paşa Harbiye mektebinden 1867 de devam ediyor, ,bina çökelbilir, efrad ve
ağacı ile bezenmiş gayet ibüyük bahçesi bu a- (Dağların kralı) gibi esesr kazandırmış olan
Kurmay Yüzbaşı olarak çıkmfş ve hemen Giri- memurini meydana barakalar yaptırıp
damlara -bedavaya kalmıştır. E. About'nun herhalde Kırrnı harbi sırasında
de gönderilen bir kıtaya verilmiştir; o çıkaralım, sakat duvarları da kenetliyelim,
ıSemt halkının ağzında yanlış olarak Abi- olan ilk istanbul seyahati hakkında bir şey
sırada isyan halinde bulunan ıbu adadaki destekliyelim" demiş. Bu sözleri de masbeyine
dinpaşa bahçesi diye anılan bu bahçenin bilmiyoruz. Bu ziyaretinden edindiği
temizleme muharebelerinde büyük yararlıklar "Paşanın kasdı zabıtan ve efrada bozgunculuk
bülbülleri meşhurdu; mehtapta, (bazan intibaları herhangi bir surette neşredip
göstermiş, Girid muharebesi madalyasını aşılamak ve askeri a-yaMandırmaMır" diye
yüzlerce 'bülbülün, ibir çağlayan halinde neşredemediğini de tesbit mümkün olmamıştır.
Sadrâzam Âli Paşa bu genç zabitin göğsüne aksettirilmiş.
şakıdığı olurdu, (Ancak 1883 sonbaharında yaptığı ikinci
kendi eliyle takmıştır. Bugünlerde tamiri biten Zineirlikuyu
ABLAK ÇELEBİ — On yedinci asır seyahatini "De Pontoise â Stanboııl" (—
karakolunu görmeğe gitmiş, meğer o gün
Giridden dönüşünde Kolağası olmuş, Bin- ortalarında yaşamış tstanbulun namlı Pontuazdan istanbul'a) adındaki Paris'de 1884
gaai ve havalisinin haritalarını çıkarmağa me Veliaht Reşad Ef emdi de Zineirlikuyu
hanende ve mukallitlerinden, Evliya Çelebinin de basılan küçük kitabında anlatmaktadır,
mur edilmiş, bir müddet şimalî Afrikada kal çiftliğine gitmiş imiş.. Paşayı, Efendi ile
"Mahbu.-tou hâs beyaz bir çeldbi idi" dediği bu Müellifin çeşitli konulardaki yedi yazısını
dıktan sonra îstanbula geldiğinin tezine, âsi gizlice görüştü diye jurnal etmişler...
zatın asıl adı malûm değildir. Babası Şengül ihtiva eden bu eild içinde îstanlbul
îbni Ahid'in tenkiline memur ibir kıt'a ile Ye- Istanhuldan pek perişan bir halde ayrılan Çelebi, amcası Surna Celebi de devrinin büyük seyahatnamesi ıbaştan itibaren 144. sahifeye
men'e gönderilmiştir; Yemen harekâtmdaki Abid Paşa, askerî rüşdiyeden pek sevgili şöhret sahibi mukallitleriydi. Bibi. : Evliya kadar olan kısmı işgal etmektedir. Doğu
hizmeti karşılığı Binbaşı olmuş, Istanbula dö çocukluk arkadaşı olan Mabeyin Başkâtibi Çelebi, I. Ekspresinin ilk defa yataklı vagonlar
nüşünde Feshane faforikası .müdürlüğüne, bir Süreyya Paşanın şefaatiyle Kerkük yerine isletmesi münasebeti ile yapılan ve kırk
ABLATYA AĞI — istanbul suları
müddet sonra da Askerî idadisi ders nazırlığı Ha-leb'te ikamete memur edilmiş ve 1808 kadar davetlinin iştirak ettiği bu seyahate,
balıkçılarının kullandıkları ağlardan biridir.
ile umumî-tarih muallimliğine tayin edilmiştir. yılına kadar orada kalmıştır; İstanbula ancak Times gazetesinin muhabiri olarak katılan M,
Sade tir ağdır, geniş ve dar ablatya diye iki-
1877 Türk - Rus hanbine iştirak etmiş, Silist- bu tarihte, Meşrutiyetin ilânı üzerine de Blowitz de bir seyahatname yazmıştır
çeşidi vardır. Her ikisinin de uzunluğu yüz
redeki Selâmi Paşa fırkasının erkânını harp dönebil-miştir; bir müddet Haribiye Nezareti (tok, BLO'WÎTZ) Bu kalabalık davetli
ellişer kulaç ve gözleri üç parmak
reisi iken liva olmuş, harb sonunda Serasker Muhake-mat Dairesi Reisliğinde ıbukınmuş ve topluluğunun arasında Osmanlı devletinin
genişliğinde, yani kefal gözünden az
kapısındaki istihkâh ve inşaat dairesi reisliği yaş tahdidine tabi tutularak Ferik rütbesinden, tayin ettiği mihmandar da, Paris'deki
büyükçedir. Geniş ablatyanın yüksekliği on,
ne tayin edilmiştir. tekaüt edilmiş, 1916 da ölmüştür. sefarethane memurlarından Missak efendi idi.
dar ablatyanınki dört kulaçtır; üst yakalan
Bu vazifede uzunca Abid Paşa ilim ve irfanı ile olduğu kada.r Kitabının başlarında Macarların Türk m'enşame
bir müddet kalmış ve mantarlı, alt yakalan
sohbetinin 'tatlılığı ile meşhurdu; şair tabiatla temas eden About, Türkler hakkındaki
kıymetli hizmetler Mi, birçok manzumeler, tarih mısra ve düşüncesini "..Onlar da asil bir kavim ve
Filyos
ri görülegelmişken, .beyitleri kaleme almıştır. Bir Erkâmharıbin. vakur bir millettir" cümlesi ile belirtir.
1894 de, Istanbulda -Bsndra Mantar •,
bilmesi sarurî olan garp yabancı dinerinden Mantar Yolcular Varna'ya kadar trenle gelmişler,
pek büyük tahribat gayri arapca ve f arsçeyi bile anadili gibi (buradan Bsparo adındaki va-r pura geçerek
yapan depremde, yol konuşurdu. onunla îstanbula ulaşmışlardır. Laıxembourg
hazırlığına bile izin Abid Paşa, Askerî Müzenin oteline inen E. About ve yol arkadaşları şehir
verilmeden 12 nci ni
kurucularından sayılan Ferik Aihmed Muhtar içinde ressam Şeker Ahmed Paşa tarafından
zamiye fırkası ku
Paşanın kaynatası, istanbul Ansiklopedisine gezdirilmişler . Dolmabahçe, Beylerbeyi ve
mandanlığı ile Ker- Abid Paşa Korsun
çok kıymetli notlar vermiş aziz dostumuz Topkapı saraylarını ziyaret ettikten sonra,
kük'e sürülmüştür. (Resim : H- Çizer) Yakası
merhum Sermed Muhtar Ahıs'un ertesi gün müze müdürü Hamdı, Galatasaray
j, ,. faka tası Koşma kur f un
anababasıdır. lisesi müdürü ismail Beyleri ve bu
:
Bibi. : : S. M. Alus, Not Ablatya ağ» (K. Deveclyandau) sonuncunun muavini DTîollys ile tanışmışlar,
ABÎDPAŞA KÖŞKÜ VE BAHÇESi — ve aynı gün About arkadaşlarından ayn-
Gö^tapede, istasyondan Bağdad caddesine i*
ABRAHAM PAŞA
İSTANBUL
ÂNSÎIdLÖPElÖÎSİ İ75 ÂBRÖ EFENDi (Sahak)
larak ıHamdi Beyi makamında ziyaret betle verilmiş isimdir. Rumelikavağı rak mektebe ifrağını tavsiye etmiştir. Bina
çılarda ve bedestende yeni ve eski, tabanca,
etmiştir. About, Türk müzesinin idaresini köyünden geçen iskender deresinin kaynağı bir müddet bu suretle kullanıldıktan sonra 6
kılıç, .hançer, hattâ bıçak ve çakı bile
henüz iki senedir elinde tutan (bu kıymetli bu mer'-adadır. Nisan 1662 .de, diğer bazı Rum kiliseleri ile
kalmadı; kapış kapışa satıldı, istanbullular,
insandan ve kurduğu müze ile Sanayii Nefise ABRAVAYA (Dr. Sns&il) — (B. : birlikte yıktırılmaktan kurtulamamıştır.
her ne pahasına olursa. Ruslara karşı
mektebinden etraflıca ıbahseder, ve onun Marmaralı, Smoil Abravaya). Albro Çelebi 15 Nisan 1676 da Edirne'de
koymağa azmetmişti. Fakat bir müddet sonra,
rehberliği ile îs-tanbulu gezmediğine ABRO ÇELBBÎ — On yedinci asırda vefat etmiştir. Mezartasmda, ermenice
bu haberin bulanık suda balık avlamak istiyen
hayıflanır. About seyahatnamesinde Şehzade Divanıhümayun nezdinde ve ermeni cemaati kitabeden maada Ermeni harfleriyle türkçe
Rusya elcisi İngnatief tarafından para ile
Yusuf Izeddin Efen-di'den, Üsküdar'daki işlerinde en nüfuzlu simalardan biridir. Aslen olarak şu bayit de ihakkedilmişti:
tutulmuş Sırplar, Karadağlılar ve Hırvatlar
tekkeden, istanbul ahalisinin kıyafetinden Belgradlı olup bundan dolayı "Makedonyalı" Beürğadlı koca Abro Çelebinindir bu mezar
tarafından yayıldığı anlaşıldı. 1887 de ikinci Oörince hâk ile yeksan iğdir ruzigâr
bahsettikten sonra, Kurban bayramı diye de anılır. 1550 tarihinde Şarkî
Abdüihamid, Abraham Paşa arazisinin satın
münasebeti ile yapılan merasimi ve Padişahı Anadolu'dan Belgrad'a hicret eden Alpiar Abro Çelebinin en büyük işlerinden biri
alınmasını bu türlü şayia ve entrikaların
da anlattır. 13 Ekim Cumartesi günü yine aynı adlı bir tacirin torunu ve yine ticaretle meşgul Onyedinci asır Ermeni edebiyatının en seçkin
önünü almak için uygun gördü; ve hemen
vapurla dönen yolcular Romanya üzerinden olan Mu-radhan adlı bir kimsenin de oğludur. siması olup o asırdaki İstanbul için pek
keşfinin yapılması i-çin de emir verdi, ikinci
yine trenle yurdlanna dönerler. (E. About Gösterdiği büyük yararlıklar sayesinde kıymetli bir kaynak olan bir "istanbul
Meşrutiyette "Hürriyet Bahçesi" adı verilen
1825 de doğdu, 1885 de öldü.) Devlet ricalinin ve bilhassa Sadrazam Tarihi"-nin müellifi Eremya Çelebi
sahil kısmı ile koru, halka bir mesire olarak
Semavi Eyice Köprülü Fazıl Ah-med Paşa'nın itimadını ve Kömürciyanı himaye etmiş olmasıdır. Eremya
açıldı, Beykoz - Paşabahçesi caddesinin
ABRAMAM PAŞA — (,B. : Aprabam sevgisini kazanmıştır. Bu sayede hem kendi Çelebi Kömür-ciyan hâmisi olan Abro Celebi
arkasında, 'korunun ilk kısmı içinde bir de
pasa). ticarî işlerini genişletmiş hem de cemaat ve zamanının mühim -hâdiseleri hakkında 5
ahşap gazino - tiyatro yapıldı, ki bu bina,
ASEAİIAMPAŞA CADDESi — nezdinde de yüksek bir mevki ve itibara cildlik manzum mufassal bir eser meydâna
1936-1937 yıllan arasında yanmıştır. Miriye
Beykoz'un gerisinde Akbaba ile Dereseki sahib olmuştur. getirmiştir. Maalesef ilk dört cildi kaybolan
intikal eden bu arazinin koru ve bahçe kısmı
köyü arasından, Karadenizde de Anadoluf lAıbro Çelebi, 1646 da, yana Girid seferinin bu eserin 5. ci cildi Viyenna MıMtarist
için, Birinci Cihan harbi içinde Enver Paşa
eneri köyüne kadar usznan yola vaktiyle başlamasından bir yıl sonra, Deli Hüseyin rahiplerinden değerli tarihçi Nerses Akinyan,
tarafından satın alındığı söylenirdi.
verilmiş bir isimdir. Kanli'kavak tepesiyle Paşa üe beraber, muhtemelen ordunun tarafından 1930 da Münich'idö bir kitapçı
ABEAHAMPAŞA MER'ASI — Rumeli-
Midhatefendi çiftliği arasından, tuğla iaşesine yardım etmek gayesiyle, Giride nezdinde bulunmuştur. Bu 5. ei cild sayesinde
kavağı köyü ile Zekeriya köyü arasındaki
harmanlarından, Viran-mandıra önünden ve gitmiştir. Kapusuna intisab ettiği Hüseyin diğer cildlerin de muhteviyatı meydana çıkmış
Abraham tepelerinden Karadeniz sahillerine
Poyraz köyü gerilerinden gaçer. Paşa 1658 de idam edilince, Abro Çelebi de ve Abro Çelebinin ıhayatı hakkında bazı
doğru, Çınarçiftliği ile Vitalispaşa çiftliği
ABEAHAMPAŞA BAHÇE, KORU VE devkif edilmiş ve serveti müsadere edilmiştir. kıymetli bilgiler elde etmek imkânı hasıl
ve
ARAZÎSİ — Zengin Ermeni vezirin, Boğazi- Bunun üzerine Beîıgrad'da kalmak olmuştur.
çinde Paşabahçesi ile Beykoz arasındaki 'istemiyerek 1661 de ailesiyle birlikte önce Bu mühim eserden maada Eremya Çelebi,
koydan, Karadenizde İrva'ya kadar uzanan Edimeye ve aynı sene oradan da istanbul'a Abro Çelebi hakkında ikisi ermenice ve ikisi
gayet geniş topraklardır. gelmiştir. Bu sıralarda vazife ile tekrar de türkçe olmak üzere dört methiye yazmıştır.
Boğaz sahilinde olan bahçe, bugün Giride gönderilmiştir. Bunlar diğer perakende manzum ve mensur
bakımsız, rıhtımları harap bir haldedir. 27 Eylû!Î1669 da Girid'in fethi yazılariyle birlikte "Ruznâme" adındaki
Birinci Cihan ıharibinden evvel yukarı tamamlanırken, Abro Çelebi de Kandiyenin eserinin sonunda neşredilmiştir.
Boğazın en güzel safa yerlerinden biriydi. tesliminde hazır bulunmuştur. Buradaki Kevorb Pamukcuyan
Koruda, meselâ Huş ağacı gibi, Türkiyede kiliseler camie tahvil edilirken, Osmanlı
ABRO EFENDÎ (Sahak) — Osmanlı
bulunmıyan nadide ağaçlar yetiştirilmişti; son ordusunda hizmet gören birçok Ermeni tüccar
devleti hizmetinde bulunan Ermenilerden, 15
zamanlara kadar, orman mektebi talebesi ve işçiler adına Köprülü Fazıl Ahmed Paşa'ya
Eylül 1823 de Izmirde doğup 1900 de
ağaç çeşitleri üzerinde bu koruya gelip müracaatla kiliselerden birini 1400 riyala
İstanbulda vafet etmiştir. Abro Çelebinin
tetkiklerde bulunurdu. Abdü-lâzizin hal'inden satın alıp, tamir ettirerek "Surp Karabet"
ahfadındandır (B.: Abro Çelebi)
birkaç ay evvel, îbu arazi yüzünden İstanbulda adını vermiştir.
Genç yaşında istanbul'a (gelerek. Bâfoıâli-
oldukça heyecanlı günler yaşanmıştşı. Abro Çelebinin, Ermeni cemaatına ait
deki Tercüme Kalemine girmiştir. 28 Şubat
Padişahın Kâğıthane Kasrında oturduğu diğer bazı mühim hayır işleri de
1852 den 8 Ağustos 1853 tarihine kadar Kir-
sırada istanbullular arasında şöyle ıbir haber zikredilmektedir. Ezcümle Silivri, Mıhaliç ve
fcor Markosyan adlı muharrir ile birlikte
yayılmıştı: Korudan îrva'ya bir yol Filibe şehirlerinde birer kilise iinşa ettirmiştir.
"Noyyan Ağavni" (Nuh'un Güvercini) adlı
yapılıyormuş, Genç Osmanlılardan korkan 21 Temmuz 1660 tarihinde vuku bulan
haftalık ermenice bir mecmua neşretmiştir.
Sultan Aziz, Mahmud Nadim Paşa vasıtasiy- istanbul'un en korkunç yangınında harap olan
Hariciye nezâretinde mühim vazifeler
le Rusya Çarından rica etmiş, Ruslar îrva'ya Hisardibindeki Surp Sarkis kilisesini de
Abraham paşa mer'ası deruhte ettikten sonra, Âli Paşa'nın
asker dökecek, bu yoldan Beykoza inecek ve - - muhtemelen ertesi yıl yeniden yaptırmıştır.
Sadrazamlığı zamanında Mâbeyini hümayun
îstanbulu işgal edeceklermiş, istanbul halkı Fakat mezkûr inşaat izinsiz ve rüşvetli olduğu
baş tercümanı, bir müddet sonra da hariciye
<!

dehşet içinde kaldı, çökük çocuğa varıncaya için yıkılmasına irade çıkmıştır. Bunun
Yerli köy arasında uznan mer'alara, vaktiyle, nezâreti umumî kâtibi olmuştur. 1876 da
kadar herkes silâhçı dükkânlarına koştu, üzerine keyfiyet, o sırada Giridde bulunan
sahibi olan zengin Ermeni verizin adına niş- Filiibedeki
silâh- Abro Çelebi'ye bildirilmiş, o da kilisenin
mihrabının bir duvarla kapatıla-
ACAR (Nazmî)'
177 —
ABROYAN — İ76
ANSİKLOPEDİSİ Zamanımızın büyük müesseselerinden
"Karamürsel Türk Ticaret Şirketi" nin
Fevkalâde Komisyona âza ve müteakiben reis lunacak büyük bir şirketin kurulması
ipek ticaretinin yanına yeni işler ve kuruluşunda önemli yardımları olmuştu.
olmuştur. Bilâhare birkaç mühim vazifede düşünülmüş; Istanbula, Bosna Evkaf müdürü
bilhassa manifatura ve deri ticaretini Ticaret âleminde Mehmed Efendiye "Büyük
bulunduktan sonra Şûrayı Devlet âzâlığma Şerif Efendinin başkanlığında gelen Bosnalı
eklemiştir. 1884 de istanbul Ticaret Odası Abud Efen-
tayin edilmiş ve ölümüne kadar bu vazifede bir tüccar grupunun iştirakiyle muteber
1-dare Heyeti Reisi olmuş ve 'bu vazifeyi-
kalmıştır. tüccarlardan mürekkep Ittihad ve Terakki
ölümüne kadar otuz üç yıl büyük bir
Salıak Abro Efendi cemaat işlerinde de merkezi umumî binasında bir toplantı
muvaffakiyetle (başarmıştır. Şirekti Hayriye
mühim mevkiler işgal etmiştir. Edebî sahada yapılmıştı.
Meclisi idare Reisliğinde ve 'Balkan harbimde
ise îbazı mühim eserleri türkçeye çevirmiştir. Bu toplantıya çağrılan Mehmed Abud
Harfbiye Nezareti mubayaa komisyonu
Bunlar meyanında "Büyük Petro", Voltaire'in Efendi ticaret hayatına dair şu fıkrayı naklet-
reisliğinde bulunan, Donanma Cemiyeti faal
"Onikmci Şarl'ın tarihi" adlı tarihi eserlerle mişti: "1293 seferine gelinceye kadar Bosna
âzahğını yapmış olan bu büyük iş adamı,
J. B. Sey'in "Politik Ekonomi" ve MachiaveF- ölümünden az evvel de, 1916 da yeni kurulan ile ticaret yapıyorduk, Bosnalılar hâlâ Hama
•ia de 'IHükümdar" eserlerini zikredebiliriz. itibari Millî bankası idare heyeti âsalığına kumaşlarım, abani sarıklarını bırakmamışlardı,
Bunlardan maada Rifat Paşa ile birlikde tayin edildi. Kendisi ticaret müessesesinin en oraya da bu mallan bizim şirketimiz ithal
siyasî müMm şahsiyetler (hakkın da etüdler parlak devrinde îstanbulda "Yeni Ticaret ederdi. Harp oldu, ticaret durdu, ibiz kalktık
neşret-miştir. Türk Anonim Şirketi" Bulga-ristanda da Istanbula geldik. Bosnada şunun bunun
Kevork Pamukcuyan
"Karadeniz Şirketi" adıyla önemli iki ticaret zimmetinde bir kaç yüz bin lira alacağımız
ABROYAN (APRAHAMYAN) (Yep- müessesesinin de müessisi oldu. Fukaraya kaldı. Bosnada âdet 'mal tüccardan veresiye
rem Vartabed) —• Venedik Mıhitarist rahiple- devamlı yardımları, Hüâliaihmere, Donanma alınır, satıkr ve parası da ıbir yıl sonra verilirdi. Ahmed ÂTnîd Efendinin kabri (Kesim : NeasUı)
rindafns. 21 Şubat 1869 da Ankarada doğmuş Cemiyetine ve Hicaz Demiryolu gibi millî Harb bitti, Bosna Avusturyalılar tarafından
ve 5 Ocak 1935 de îstanbulda vefat etmiştir. teşebbüslere zengin bağışlan ile tanınmış olan işgal edildi, beş autu yıl ne içeriden dışarıya ne di'Y Ahmed Efendiye "Küçük Abud Efendi"
ilk tahsilini istanbul'da yaptıktan sonra Mehmed Abud Efendi îdare Meclisi ve â- dışarıdan içeri kimse girip çıkmadı. denilirdi.
1884 de Venedikteki Ermeni Militaristler zalıklartndan alması lâzım gelen huzur Bosnalıların ticarette çok sağlam ıbir ahlâk ACAB (Nazmî) — Zamanımızın neıvi
Manastırına gönderilmiştir. 1892 de papaz haklarını da bu müesseselere ve hayır işlerine saMM olduklarını bilmekle beraber bu şahsına münhasır, taşkın zekâsiyle otodidakt
takdis olunup, tedris hayatına atılarak, .gerek bırakırdı. Abud Efendinin halkcıl hüviyetini karışıklık dolayı-siyle alacaklarımızdan münevver, ansiklopedik malûmatı ve tatlı dili
Manastırda, gerekse VenediMeki Murad canlandıran bir vak'a olarak anlatılır: 1896 ümitlerimizi kesmiştik. Altı sene sonra ile mükemmel meclis adamı, keyif ehli, sevk
Rafaelyan Mektebinde bazı 'mühim vazifeler da îstanbulda devamlıca bir et ıbuhranı seyahat yasağı kalktı. Bir gün Istarabula sahibi, olgunluğunun eseri sonsuz tesâmuhu
demlide etmiştir. olmuş, Şehremaneti celeplerin ihtikâr oyun- bir çok Boşnak geldiğini öğrendik. ile her zaman her yerde her tabakadan bütün
1912 - 1926 yıllarında Byoğlundaki Mıhi- lanı önlemekte â-ciz kalmıştı; Abud Efendi, Mercandaki ticarethanemize omuzlarında aşinaları tarafından sevilmiş bir iş
taristler Mektebinin müdürü, ve Ölümüne îstanıbula kesim hayvanı .gönderen yerlere heyıbeleriyle kırk, eOli Boşnak girdi hal ve hatır adamıdır, ilmiyeden ve Divrikinin Savrun
kadar da baş râhib olmuştur . telgraflar çekerek ellerinde mevcut bütün sormağa gelmiş olmalarını sanmıştık. köyünden Abdullah Şureyh Efendinin oğlu
Tercüme -ve tetkik yazıları, organları o- (hayvanları kendi adına yollamalarını Meğer heybelerinde şirketimizin o yüz olup 1898 de babasının Arnavutlukta
lan Venedikteki 'Pazmaveb" adlı mecmuada bildirmiş binlerce altmı varmış, sağ «kalanlar borcunu Kalkande-len kadısı bulunduğu sırada o
ve istanbul Ermeni basınında neşredilmiştir. ve ilk partide Istanbula dört vapur dolusu bizzat gdttrnüş, ölenler, ödenmesini vasiyet kasabada doğdu. Küçük yaşta ailesiyle
Kevork Pamukcuyan koyun ve sığır gelerek muhtekirlere ani ve etmiş, işte ben bugünkü servetimi beraber îstanbula gelerek Fatih Askerî
ABKOZ — Qn dokuzuncu asrın son ağır bir darbe indirmişti. Boşnakların, bu sadakatine borçluyum. Rüştiyesine girdi ve bu mektebden mezun
yıllarında namlı tabiplerden, dükkânı Birinci Cihan (harbi içinde Türkiyenin Al- Boşnaklarla kurulacak bir şirkete derhal üç olduğu sırada Bitlis kadısı tayin edilen
Hocapaşa-d'a idi. manyadan, Avusturyadan pek çok mal aldığı, yüz bin lira veriyorum" demişti. babasiyle beraber şarka gitti Bitlis
ABU» EFENDi (Mehmed) — Geçen a- Abud Efendi bu fıkrayı anlatırken idadisinde de iki sene okudu ise de bitiremedi,
Mehmed Abud Efendi babasının ölümü ve Bitlisin sukutu üzerine
SÎT ısomariyle içinde ıbulunıdıığaımuz asrın ilk (Kesim : H. Çizer) hüngür hüngür ağlamıştı, toplantıda hazır
yıllarında 'memleket piyasasını halkın nnenfaa- elinde bir filinta ik at üzerinde tek başına
komisyonculuğun da gayri muslini anasır bulunanlar heyecana .gelmiş yarım milyon
tine tanzim eden, istanbulini en Ibüyük ve mu- Istanbula geldi ki o devirde genç bir idadi
elinde kaldığı gözönüne getirilerek Türk sermayeli bir şirket teşkili düşünülürken
teiber tüccarlarından, 1839 da Samda doğdu, talebesi için büyük macera idi. îstanbulda
serma-yadarlariyle Avusturya tebaasından hemen o gün bir milyonu mütecaviz bir Birinci Kolordunun muhabere kıtasında
17 Ikdneikânun 1917 de İstanlbulda öldü. sermaye bulunmuştu.
müslü-man Boşnaklardan mürekkep merkezi askerliğini yaptı, terhisinde büyük şehrin
Orta taihsüini .Samda yapan Mehmed A- Fakaft Türk-Boşnak münasebetlerini
îstanbulda, Peşte, Viyana ve Berlinde şubeleri namlı manifatura tüccarlarından Ibranosyan'
bud Efendi ora sakiz yaşında Istanbula gelmiş kendisi için tehlikeli gören Avusturya
fou- m yanına kâtip olarak girdi. Bir ara da sivil
ve kendisine temiz bir şöhret ve doğruluk hükümeti bu şirketin kurulmasına mâni polis oldu, Sarachanebaşında ikbal
mahsulü foyük ıbir servet temin eden ticaret olmuştu. kıraathanesini işletti, 1936 da "Ekonomi
hayatına hemen ehemmiyetsiz denebilecek Postası" a-diyle haftalık bir mecmua çıkardı,
Aluned Abud; Ahmed Abud Efendi,
bir .sermaye ile atılmış; ilk iş olarak ipek istanbul » Maarif Müdürlüğünün kitab tevzi
Mehmed Albud Efendinin küçük kardeşi;
ticaretine ıbaşlamaştır; işleri süratle îstanbulun namlı tüccarlarından, 1852 de bürosunda memurluk yaptı, küçük bir matbaa
gelişmiş, 1883 de doğdu, 1022 de îstanbulda öldü, kabri açtı, fa-
Eyubdâ Mih-rişah Valide Sultan Türbesi
mezarlığmdadır.
ACEM AĞA MESCİDİ İfS İSTANBUL ACEM AĞA MSSCÎDÎ
kat hiç bir mesleğe hiç bir işe ısınıp miinde namazını kıldıktan sonra, Çamhcada, Cakal- manastırı 'kilisesi olan Imrahor camii gibi ba- nına gelmiştir. Fakat mescidin harap olup
bağlanamadı, memuriyette terfi ve terakki, dağındaki aile medfenine tevdi ediyoruz. silika seklinde olduğu bilinmektedir, iki tamir edildiği bir sırada esas kitabesi kapısı
tuttuğu işte muvaffakiyet düşünmedi, tek Dostların bu acı haberi, dostlarına sütun dizisi ile üç isahna ayrılmış olan üstünden, yanındaki çeşme üzerine nakl
duyurmalarını rica ederiz.
endişesi, dünya mihnet ve gailelerini u- binanın üslbü kiremit örtülü ahşap bir çatı ile edilmiştir. Mescidin minberini, Sadrazam Ali
mursamıyarak gününü gün etmekten ibaret Ahmed Bey isminde bir zatın kızı kapatılmıştı. Bu kilisenin yanındaki muhtelif Paşa (öl. H. 1169-1758) koydurtmuştur (Ay-
oldu, muhakkak ki hiçden zevklerle ınes'ud Sungur Hanım ile evlenmiş, biri oğlan biri kız müştemilât yapılan arasında bir de lustinos vansaraylı Hüseyin Efendi, Hadikatül ceva-
büyük ibir kalenderdi. Her halinde bir iki evlâdı olmuş, oğlana Kuzgun, kızına da tarafından yaptırılmış bir şapel vardı M, bu- mi, I, 149). Halen avlu kapısı üstünde görü-.
mübalâğa görülürdü, günde yüz kadar Pıtır-cık adını koymuştu. rada uzun zaman Meryemin kuşağının l©n bir kitabeden anlaşıldığına göre mescid
sigara Mehmed Ali Akbay
saklandığı bilinmektedir. Kati olarak tesbit Sadrazam Mehmed Said Paşa tarafından
Nazroi Acar edilemeyen bir tarihte bir rivayete göre H. 1169 (= 1756) da tamir ettirilmiştir. Eski
içerdi, bağırır gibi ACEM AĞA MESCİDİ -— Alemdar
(Resta- H. Çizer)
mahallesinde, Zeynep Sultan camünin üst Zile'den diğer bir rivayete göre ise kilisenin pek küçük bir kısmı, böylece mescid
konuşurdu, çenesinin ortasındaki küçücük
tara» fmda, Alemdar sinemasının (bk. Kudüs'ten getirile» bu -kuşağın mucizevi halinde günümüze kadar gelmiştir. Evkaf
sakalı, barbişi, kendisim bütün Türkiye halkı
Alemdar sineması) bitişiğindedir (istanbul tesirlerine o derece ehemmiyet veriliyordu idaresi tarafından hayli zaman önce "kadro-
içinde seçtirecek alameti farika idi; içkiye
Belediyesi, istanbul rehberi, 1934, harita 2). M, onun sayesinde dışı" bırakılan bu tarihî binanın, 1937 de
düşkün değildi, fakat yaran meclisinde
kadehi aksamadan dolup boşalırdı. Caddenin kenarındaki ufak bir arsanın minaresi yıktırılmış, ve az sonra da çatı,
Boyu kısa ile orta arası, bedenen güçlü gerisinde yükselen şekilsiz bir harabeden kiremit, döşeme, ve pencerelerinin herhalde
kuvvetli idi, küçük yaştanken sporla meşgul ibaret olmasına rağmen, Lala Hayreddin satılması sonunda soyulan bina, yalnız dört
olmuş, hattâ bir ara "Türk Gücü" adiyle bir mescidi de denilen Acem lAğa mescidi, duvardan ibaret bir harabe halini almıştır.
spor kulübü kurmuştu; barfikste, güreşte Bizans devrinin çok mühim kiliselerinden bir Mescidin yanındaki Zeynep Sultan camii
temayüz etmiş, Birinci Cihan Harbinin tanesinin yerinde ve bu eski yapının bazı sokağındaki avlu kapısı yanında H. 1230
üçüncü yılında Fenerbahçede yapılan bir kısımlarından istifade edilmek suretiyle (1814) tarihinde Baş çuhadar Seyyid Ömer
müsabakada horoz sıklet şampiyonu olmuştu. yapılmış olduğumdan, oldukça dikkat Âğa tarafından yaptırılmış, mermerden
Denizciliği de ihmal etmemişti, iyi yüzerdi, çekici .bir eserdir. Acem Ağa mescidi muhteşem bir çeşme vardır ki, kitabesinin
bir ara "ördek" adında bir kotrası vardı. Kuşa yerindeki kilise Khalkoprateia'daki Theoto* nazımı Enderunlu Vasıf, yazının hattatı ise
merak e-der f evini kafeslerle doldurur, bir koş yani Meryem Hlisesi olarak şöhret Üstat Rakım'dır. (î. H. Tanışık, istanbul
müddet sonra kuşları ihmal eder, akvaryum bulmuştu.. KhalkopraJteia adı burada evvelce Çeşmeleri, istanbul 1943, I, a 236, no. 246).
hevesi hakim olur, evine çeşit çeşit balık mevcut bakırcılar çarşısından gelmişti, Bi- XIX. asır Türk sanatının her bakımdan dikkate
taşırdı. zansın erken devirlerinde daha ziyade muse- Acernağa Mescidi (kroki-plam 8» Eyîee)
değer bir essri olan bu çeşmenin kitabesinden
Son yıllarında Ankara Hanında bir yazı vflerin oturduğu bu yerde bir de havra de aynı yerdeki bîr çeşmenin oryası suretiyle
hane tesis ederek ticari tavassut işleriyle uğ bulunuyordu. Tamamen biribirine uymıyan şehrin düşmandan 'dahi korunabileceğine ina- yapıldığı anlaşıldığına göre, herhalde Ömer
raşıyordu, 1956 da hastalandı, kanser teşhisi çeşitli rivayetlerden ve kaynaklardan Kılmıştı (J. Ebersolt, Sanetuarires de Byzan- Ağa çeşmesi Hadüka'nm bahsettiği çeşmenin
konuldu, bu müthiş illeti de umursamadı, ve öğrenildiğine göre, imparator Theodosios ee, Paris 1921, s. 54 v.d.). Khalkoprateia yerini almış olmalıdır,
hattâ, çetin rakib arayan bir baş pehivan gi II (408-450) nin kızkardeşi Pulkheria, kilisesinin yanmda ayrıca Aziz lakohos adına Bizans devrinin -bu çok mühim kilisesinin
bi, kanseri, kendisini yere sermek için şanına kardeşinin saltanatının son yıllarında bu yapılmış bir de ibadethane vardı (Janin, ay. yerinde Acem Ağa mescidinin bulunduğu,
lâyık buldu. Tedavi için evvelâ Londraya, o- havranın yerinde bu kiliseyi inşa ettirmiştir. esr, 261 v.d). Ayasofya 532 de yandığında 1912 de bu havalide yapılan sinema inşaatı
radan da Bonn'a gitti, sıhhati düzeldi, îstan- Bazı kaynakların bani olarak gösterdikleri, Patrikhane kilisesi olarak.kullanılan ibu sırasında anlaşılmıştır. Eski kilisenin ve
bula dönünce yakınlarının ve (hekimlerinin bü Leon I (457-474) in karısı Verina'nm ise, kilisede 536 da bir ruhani meclis de müştemilâtıma muhtelif aksamı bu sırada
tün ısrarlarına rağmen sigarayı bırakmadı, henüz tamamlanmayan, bu inşaatı Mtirttiğine -toplanmıştı. Birçok mukaddes eşya ve meydana çıktıktan başka, burada birçok eski
hastalığı nüksetti. Fakat ölümü kalb sekte ihtimal verilir, lustinos II (565-578) bir hatıra muhafaza edilen 'bu kilise, birçok işlenmiş mimari parçalar da bulunmuştur (F.
sinden oldu. istanbul gazetelerine verilen ö- zelzeleden hasar gören bu kiliseyi tamir Sohrader, Konstantinopel, Tübingen 1917,
yortu günlerinde imparatorlar tarafından
lüm ilânı Nazmi Acarı çok iyi tanımış bir ya ettirmiş ve yanına bazı ilâveler de yaptırmış, s. 101; E, Mambourv, Les-fouilleş byzantineSj
ziyaret ediliyordu (Constantin
kın dostunun kaleminden çıktığı muhakkak Basileios I (867-886) ise içi fazla karanlık ve "Byzarition", XI, 1936, s. 234). Yine bu
Porphyrogenete, Le livre deş ceremoîiies, I
tır : : - _:_- ı basık olan (binanın çatısını yükseltmek ve mahalde bulunan eski bir vaftiz teknesi ise
Commentaires, Paris 1935, s, 76). Daha
İstanbul efendisi kemerler açtırmak suretiyle daha ferah bir 1886 da îsıtanbul Arkeoloji müzesine
NAZMÎACAR Lâtin işgali sırasında harap olan bu kilise ve
hale gelmesini temin etmiştir, Lâtin işgali ek binaları Fetihten sonra yeni kurulan götürülmüştür (G. Mendel, Catalogue,
vefat etti Acarı bugUn (24 ocak perşembe) sırasında (1204-1261) başta kıymetli kapı
Modadaki evinden alarak öğleyin Kadıköyü Osman mahallelerin arasında kaybolmuştur. Ancak istanbul 1914, IH, s. 420). Mescid haline
Ağa Ca- kanatlan olmak üzere çeşitli aksamı, eşyası, esas Khalkoprateia kilisesinin üç cepheli getirilen eski kilisenin apsisi ile bema kısmı
hattâ arazisi soyulmuş olan Khalkoprateia dışarı taşkın apsis kısmı, bir duvarla önünde son cemaat yeri de olan bir duvarla
kilisesinin Bizans imparatorluğunun son çevrilerek Lala Hayreddin tarafından H. 889 bölünmüş olmakla beraber, gerek sinemaya
devrinde harap ve metruk bir halde (1484) da mescid haline getirilmiştir. Acemi bitişik sağ tarafta, gerek ise solda, Zeynep
olduğuna ihtimal verilmektedir (R. Ja-nin, ağalarından Ahmed Ağa bu mescide eczaı Sultan camii «okağının kenarında eski
Eglises et rnonastdres, Paris 1953, s. 246 şerife vakf ettiğinden mescid onun adı ile ta- kilisenin tuğla duvar kalıntila*
v.d.). Kilisenin Samatyadaki eski Sttuüos
ACEM ALİ BEY İSTANBUL, ANSÎKLOPEDİSİ 181 — ACKM ALİ BHY
İSO —
iını görmek kabildir. Adı geçen sokak hemen "On sekiz, nihayet on dokuz yaslarında betin oraya geldiğini herkese haber verince ra gidersiniz!
hemen kilisenin sol sahninın üstünden tahmin olunabilecek bir delikanlı olup otel içinde bulunan kadın erkek, hizmetçiler "Hemen hiç bir vakit karınları güzelce
geçmektedir (M. Jugie, L'eglise deş vücudu nahif, boyu uzunca ve elleri değil hattâ müşteriler meyanında dahi henüz doymamakta bulunan aşifteler Acem Ali
Chalcopra-tia, "Eehos d'Orient, XVI, 1913, küçük, sakal va bıyık henüz belli bile Sohbetin yüzünü görmemiş olanlar "böyle Beyin şu semahatinden memnun kaldılar.
308; D. Dat-houd ve P. Pezaud, Le sanctuaire olmayıp sandalcı Sohbet ona "{Acem Ali" Galatayı sindirmiş olan Sohbet acaba nasıl Hattâ kendileri hizmete kalkıştılar. Bunlar
de la Vierge aux Chalcopratia, "Echos unvanından ziyade "Köse Ali" unvanını bir adam mış görelim" diye kapının önünden 'hizmette iken bir aralık Acem Ali Bey
d'Orîerit", XXHt, 1924, s, 36 v.d.; A. M. lâyık igörürdü. Eğer kendisi ziyadece geçmiş ve bir çoğu dahi Ibirer behâne ile sandalcı ile yalnız kalınca Ali demişti ki: ,
Schneider, Byzanz, Berlin 1936, s. 56). Bu esmer olmasaydı o kara kaslarla kara odaya (girmişti. • . . — Nasıl arkadaş! Bu kızlardan -hangisi
civarda az aşağıda, Güzel Sanatlar gözler bir kat daha letafet bahş olurlar idi "Sandalcı Sol: (batin yanında ibir de güzel ni beğendin?
sokağındaki evlerin arasında harap bir ise.de bu kadar güzel kara kas ve kara gözler delikanlı bulunmasına bâdii emirde herkesin — Ben mi?
yuvarlak bina da vardır ki, uzun zamandır öyle beyaz tenlerde pek nadir olarak bu nevi ne mâna vereceğini izaha lüzum var mıdır?
kâğıt deposu olarak kullanılan bu yapının da —- Ya kim olacak? Artık bu geceyi
gözlerin en güzelleri Alide bulunması Fakat bu şüphe çok vakit devam etmedi. Zira
Bizansın bu meşhur kilisesinin parçaların-dan «bekâr geçirmek olamaz ya!
tenindeki esmerliği dahi ziynetlendirirdi. Iran içkileri, yemekleri emrederken -bu
biri olduğuna muhakkak nazan ile bakılabilir. mah.bu.b-ları ekseriya Ermeni delikanlılarım — Eğer benim için düşünüyorsan hiç dü
delikanlının bir mirasyedi Set (betin dahi onun şünme! Kendin için düşünüyorsan hiç um
Şimdiye kadar ciddi surette tetkik edilmiyen andmr-larsa da bizim Acem Alinin çehresi yanında dalkavuk olduğu hükmünü verdirip
bu yuvarlak bina belki mukaddes kuşağın iranlılardan ziyade evlâdı Arabın simayı manı ki senin gibi bir Bey böyle murdar kan
bir de delikanlının adı Acem Ali Bey olduğu lara tenezzül etsin!
muhafazası için yapılan şapel, belki de necibanele-rine bertzerdi. (Acemlerin ekseriya anlaşılınca zaten Ali Beyin dahi ismi
kilisenin yanında bir martyrion (azizlere kıllı oldukları halde Alinin bilâkis kılsızca galatada şurada burada yavaş yavaş iştihara "Sofradan kalkıldığı zaman iki
mahsus tünbe) dur. Etraflı ibir tetkike muhtaç olması dahi Arablığa müşabehetini arttırıp başladığından bu ikinci hüküm dahi bertaraf arkadaşın ikisi dahi gökkandil sarhoştular.
olan bu eski eserin duvarlarında yer yer hâlâ burnunun ve ağzının gayet küçüklüğü ve olarak herkeste en doğru itikat husule geldi. Hattâ Acem Ali Bey mutlaka kesreti işretle
eski fresko resimlerin kalıntıları dişlerinin hem küçük hem de kar gibi me'luf adamlardan olmamalıdır ki işretin
görülebilmektedir, îstanbulun halen duran en beyazlığı Samda ve Halebte tesadüf olunan "Kadehler boşaldıkça derhal doldurulur tesiriyle daha ziyade müteessir görünmekte
eski eserlerinden olan bu harabelerin bugün mahbublardan başka hemen bir yerin ve sanki kadehlerin dolu durmaları ayıpmış idi. Binaenaleyh taamadan sonra eğlencede
mezbelelik halinden kurtarılmaları, bilhassa dilberinde bulunamaz. Hülâsa bizim Acem gibi hemen boşaltılır ve yine doldurulurdu. devama kalmadı. Hemen yataklara
şehrini başlıca turistik merkezinde olmaları Ali mahbub lâfzının her mü-eddasıam göre bir Vürutlanndan yarım saat sonra bunlar çakır yuvarlanmak ihtiyacı başgösterdiğinden
bakımından elzemdir. mahbubu mükemmel olup Çerkeş Sohbette keyif derecesini geçerek âdeta gök hizmetçilere o yolda emirler verildi. Gece
Semavi Eyice mahbulb dostluk asla mevcut olmadığı halde kandilleşmeğe 'başladılar. Hattâ o zamana henüz saat derde gelmemiş olduğu
Aliye olan nigâhı âşıkanesinin Ali dahi kadar musahabeleri hususî iken ondan sonra halde'bunlar sekir mahmurluğu ile gözleri
ACEM ALi BEY — Ahıned Midimi: odalarına galen bir kaç aşifteye dahi
farkında olur idiyse de o kuvveti foâzu kapanmak derecelerine gelip nihayet
Efendinin "Dürdane Hamın" romanında hüsnükabul yüzü göstererek cemiyetlerini
kendisinde bulundukça hakikaten hiç bir soyundular yataklarına girdiler. Hem de
yarattığı, o devir için aşırı hayal mahsulü büyüttüler. Acem Ali Bey bir aralık
tehlikeden ürkmezdi". yatakların ikisi dahi bir odada olup buna
sayılabilecek bir tiptir. Bu romanın baş kendisim yokladıkta sarhoşluğun
Muharrir, romanın ilk sayfalarında Acem Ali lüzum göstermişti. İhtimal ki
kahramanıdır; büyük şehrin Galata gibi derecesinden ürkerek ihtiyata lüzum gördü.
kahramanını sandalcı Sohbet ile beraber gençlik ve güzelliğin bazı yerlerde
haşarat yatağında en azılı katilleri ıbıçağı Sohbete dedi ki:
Galatanın batakhane otellerinden «birine zenginlikten ziyade enzan hırs ve tamaı -calip
altından geçirip iSİndirmiş erkek kıyafetinde
— Bugün ağzıma habbe koymadım de olduğunu nazan dikkate alarak sandalcı
dolaşan zengin bir kadının takma adıdır. götürtür ki, aşağıya alınan bu satırlar, hem
sem, yalan değildir, kamım bir aç ki! Bütün Sohbetin himayesine kendisini tevdi eylemek
Romanın birinci kısmı da 'lAcem Ali Bey" galatanın fuhuş ve rezalet âlemlerini
aç karnına içtiğimiz için rakı da iyi sardı, için böyle ikisinin bir odada yatmasına
başlığını taşır. Eserine eski Galata göstermek, hem de Acem Ali Beyin tipini
amma ne parlak neşeliyim! lüzum görmüş ve göstermiş olmalıdır, îk-i
meyhanelerinin ve bekrilerin tasviriyle canlandırmak bakımından okunmağa değer:
— istersen artfk yemek yiyelim! arkadaş ikisi dahi yatağa girer girmez
başlıyan muharrir, bu meyhanelerden birinde Bir gece delikanlının içkili bir âlem
— Fena olmaz! horlamağa .başladılar. Hattâ sandalcı Sohbet
orta boylu san bıyıklı, san benizli, tahminen teklifine sandalcı Sohbet: "Biz öyle, rakıyı Acem Aliden daha evvel uyumuştu. Lâkin
otuz beş yaşında ve mavu-nacı kıyafetinde bir meyhanede, yemeği bir lokantada, — Yemekten sonra şarapla da keyifleri
bu (horultu çok zaman devam etmedi.
bir adam ile kalıbı kıyafeti hırsızlıkta ve eğlenceyi bir tiyatroda yapacağımıza tazelemek mümkündür.
Sandalcı Sohbet bir aralık yatağından başını
yankesicilikte artık pîr olmuş bulunduğunu şuradan seninle kalksak, *** oteline .gitsek — Öyle ya!.. kaldırıp etrafını teftiş eyledi. Ancak
ilk bakışta hükmettiren kıranta bar Rum tâ yarın sabaha kadar her eğlencemizi orada "Taam lâkırdısı ortaya çıkınca misafire- kaldırdığı başı tekrar yastık üzerine koydu.
tanıtır, birincisi Galatanın namlı ikmal eylesek fena mı olur?" der. Ali Bey razı ten işret etmekte bulunan bir iki afifte Gözleri Acem Alî üzerine dikilip orada dahi
kabadayılarından sandalcı Çerkeş Sohbet, olur. *** oteline giderler, kendilerine mahsus kalkıp gitmeğe davrandılar Acem Ali Bey mıhlandılar, kaldılar. Acem Ali hâlâ
ikincisi de sabıkalı hırsızlardan Papazoğlu bir oda açtırırlar: Sohbetin ne diyeceğini görmek için bir şey horlamakta idi. Çerkeş Sohbet hem Aliyi,
Andon-.dur. Bu adamlar mirasyedi Acem Ali demedi, Sohbet dahi hiç ses çıkarmayınca Ali
"Zaten sandalcı Sohbet her yerde temaşa eder hem de çehresinde o kadar ta-
Beyi •beklemektedirler ve bu tüysüz Bey kızlara dedi ki:
meşhur olduğu gibi namı bu otelde dahi gayyurlar gösterirdi ki yüreğinden dahi çok
delikanlının
maruf olduğundan ilk defa geldiği — Ismarladığımız yemek .hepimize yeter, şeyler geçmekte olduğuna hükmedilirdi; zira
müdihis kuvvetinden bahsederler.
' * Ahmed Midhat Efendi bu zamandanberi orada hizmetçilik ©den bâr oturunuz, güle oynıya beraber yiyelim de son- çehre yüreğin aynasıdır derler. Sakın bu
kahramanın uşak, sandalcı Soh- sandalcı genç acem püseri hakkında
portresini şöyle çizer. efkârmı
ACEM DUETTO VB KANTOLARI ANSİKLOPEDİSİ __ 1S8 — ACEM DUETTO VE KANTOL.ARÎ
İSTANBUL
182
değiştirmiş olmasın ? Sohbet ağa kalktı bir de Küçük Virjininln rast kantosu Düettplara gelince, bunların hemen
sigara yaktı. Anlaşıldı ya? Sandalcının etmek için o devrin tabiri ile Acem kanto ve Sevdî gönlüm bir dilberi,
hepsini, Sararanı ile Peruz okurlardı; Peruz
uykusu kaçtı! Sigarasını içp'neiye kadar dahi duettoları okurlardı. Feda kıldım cânü seri;
Klmgöre olmaz müşteri. bir "Acem civanı", Samram da maşukası
yatağı içinde oturarak ba'dehu yatağından Bunların en namlı ve en güzellerinden biri olurdu:
\ Sevdba ise vardır yeri,
çıktı. Tâ Âlinin yanına kadar sokulup iki "Yeni Acem Kantosu" adı ile tanınmış bir Mbhpâredir ol g^ilcemal Dul Hüzzam Duetto Şamraın —
gözlerin! delikanlının yüzüne dikti. O kadar hüssam kantodur: bülbül, kagı hilâl, Tavrı endamı Böyle değildim eyvah ne oldum,
dikkatle bakardı kî bu bakışa bir âşık bakışı Isfahanda bir kuyu var huri misâl: BSyîe gHzel Aşkınla yandım, saranb goldüm,
içinde tatlı suyu var mehpeykeri, Sevfflm seni Perua — Aşkımdan yanmış, sararıp solnuış,
denilse -pek de hata edilmemiş olur, Acem Küçük Vîrjlnl.
Her güzelin bir huyu var Ben mübtelâsı, o aşk delîsL
Ali B3y derin uykuya varmış, âdeta vücuduna Ne yaman acem güzeliî,. Ş. — Gel ey meh rû,
*
îğne'sokulsa duymıyacak. Sandalcı Alinin ya- İsfahandan ben geçerim Kalbim aşkınla doldu;
Küçük Virjininln nihavent kantosu
taSıam biraz daha sokuldu, Alinin yorgunun Bolu badeyi içerim Garib ^daîttm aşkına daldı, İLÜtfeyle keremkâr.
biraz kaldîrma.&a kadar vardı, zira Ali yor- Hem içerim hem biçerim Bir nlgâhta kalbimi yaktı, Kurbanım cilvekâ.r.
ganma tarnatniyîe 'bürünmüş olarak yalnız Ne yaman acem güzeli» Acem Benî oandan usandırdı. P. — Yazık, çare yok,
kantolarından o zamanlar «a çok itme bana serfürû.
yüzünü göstermekte idi. Ne garto hal! Sensin sebeb berbadıma',
Aşk nedir bilmem,
Soh-'bet vnrsranı kaldınp da Alinîn vfrcuduna alkışlananlardan biri de Şamram'ıa okuduğu Yettş Vlrjin ah imdadıma;
(MalümU sana, vermem! Ş. =»• tene
yine hüzzam faslından bir kanto idi: Bülböî ağîar ef gamma,
bakar bakmaz sankî yorgan altında bu nazı, yandım ben »ana,
Kohmetmîyor feryadıma,
korkunç bir sav.'gftr™üs 'gribi birdenbire îsfahanda olur servi
Vurdu neşter cengrahıma, Rahmeyle güzel yaaıkte bana,
tekrar örterek iki adım dahi geri çekildi. Ön Yanağında çifte beni P, =— Aslanla yanayım,
Ah^rn yakar elbet seni
Acem tazı ince belli. Bedbaht mı olayım î! Ş.
dakika kadar daha. fakat hareketsiz bir Dükkânımda çay »atanm» Bu âfetten kurtar beni. — Yanma sen civanım.
halde durduktan .sonra tekrar Alinin îçine anber katarım Kantolar bazan da Farsça "duhter" ve Sana ben kul olaysın' p.. —
yatağına sokularak yor-panmı bir daha artı. Koynuma alıp yatarım, "ptlser" kelimeledinden ötürü "Acem Bana ne oldu, bana ne olda,
Acaba bu îklncî bakışta biz «faihî Alirve Sevdim seni güzelim aması kantosu" adını alırlardı; bunlar arasında da Malbim tık tık vurdu,
S^hb^t ile beraber bakmış olsaydık ne Meftun oldum hayli saman. Sevda nedir anladım,
Narerm acem, memlekettin Iran
Şam-ramın iki namlı kantosu vardır: Hüzzam
görürdük? Ne ^öreceğiz? Soyunduğu zaman Ben de sana yandım, Ş.
Kokoîu tgnbeki keşan, kanto —= Cana #el bana gidelim,
caketîni. yeleğini frenk gömleğini cTkarrn v?s Miibtelâ oldum ben sana, Meftundur ağlar sana Ştvekarız, bahtiyarız,
ı n 13 farımı*«ı İH vatana îHrmis olan Acem Ali Sevdim seni aman duhter Ne bu çektiğim cana» Bahtiyarız, bahtiyarız!
Beym eröSsilndekî fanfanın a.1jhna sanki fkî Hane suya, nane şeker, Oevrü cefa itme bana Hüzzam Duetto
tnrune kovmuşlar gibi bir hal! E£rer Spw.tfai(v Saplandı ciğere hançer; Oanım feda olsun sama, Durma karşımda püser. .
Bu da geür bu da geçw< Rahmeyîe gel feryadıma, Nedir san'atm g-^ster .
Srv^r»e>t 'b^ra?: daha cesaret edin de Aîînln 'g-öğ- Oanâ yetiş imdadıma,
Ah n© seher, vah'ne şeker-, Menem sanatım dnhter,
BÜne el'nî Koymuş ol savdı bu kü-rectklerîn en Benim canım seni çeker. Geçti firkatin canıma, Nane »uyu, nane şeker,
güzel kız memelerimden bir çift meme Penbe beyaz keten helva, Cana yetiş imdadıma Severim ben seni duhter.
olduğunu- anlar ve hükmederdi. Demek Har göz-elde vardır keder Yâreler acdrn smeme, Saplarım ciğerime hançer!
oluyor M Acem Ali bey denilen ve rıhtım Çafonk ata şimdi gider, Çâre yoktur bu derdîme, Bana cemâlin göster,
Keten helva ne beyazdır, Ey püser greî sen rahmeyle,
U7,°ıHn<de on kîs'yi çil yavrusu gibî dajh-tan Acı bana insaf eyle!
Bu biçâre bunu ister. Ş, — Ben
kahraman âdeta bir duhteri naMkter Anal dudağı kirazdır, duhterim, namım Şa-mram,
Gerdanı da sütten beyazdır, Müstear kanto Söyle nedir meram?
îmSş!..". Keten helvayı ben satarım CJönttl gamzene bend oldu Yaktın, yaktın meni balam,
Baş kahramanı olan Acem Alî Bey tîpî, Her gürele harf atanm, ÖKÜBJ bu duhteri bald« Beyaa penbe keten helvam. P,
o devirler îHn ne kadar aşın bir havat Kovnuma alır yatanın. Tîgî ebrusunu vurdu — Men pusetim, namım Peruz,
mah-«ıılü ise, "Dürdnne" romanı da bu tüm Mahmutpaşa vatammıa, Hüzzamdan bîr meşhur acem kanto*u dft Duramam aşkınla henüz;
Var tütüncü dükkânımız, ÖJeni'nin vardı M, o devirlerdeki bir çaycı Parasızım, menem kokoz,
denk va.Tra.Tsrp^a'n mürekkeptir. Romanm Hep rakiptir her yammız. Men yanarım gece gündüz.
sonunda, M'srrlı Ulvîye Hanım (Acem Ali Ne yaman acem güzel!,
yahut kahveci iranlı delikanlının kabataslak
Bey), sandalcı Sohbet ile evlenir (B. : Nevîemeü, Beslemeli, çizilmiş bir portresidir denilebilir: Sararana Hüzzam Duetto Aşkına
Dürdane Hanım, ve Sohbet. Sandalcı) Dükkânını bellemelî. Bu bağrım kan ile doldu. düştüm, halim yaman, Sevda ile
ACEM DUETTO VE KANTOLARI -~ Ustasına söylemeli. Müjdeler olsun a beyim, yandım aman. Gönül, muhabbet
Edasına, cüvesîne, .... Mehperi bir can gelecek* nedir, Aşkın bildir ey nevcivan.
AbdiMziz devri sonlariyle ikinci Abdülhami- Hüsnü güzel (?) çeşmî siyah,
Can dayanmaz g-üimesîne. Ciğerim pare pare Yüreğim
dîn istibdat devrinde Galatanın batakhane Hîç rahmi yok bendesine. Haşlan keman gelecek. Peruz pare pare Var mıdır bu derde
-Irro-trolannın gedikli seyircileri arasında Gözleri âhû gibidir, çâre Biçâresin yanma nâre.
Bu kantolardan bir kısmı da okuyucula
büyük şehrin îran tebaası kahveci, cavcı ve Nâa ile ref tar îdecek.
rın kendi reklâmları yerine geçerdi, kız, bir
tütüncü esnafı göze batacak bir cömertlik, o Bestenigâr Duetto
iranlı delikanlı kıyafetinde sahneye çıkar ve ! Peruz Meftun oldum sana ey peri
âlemin tabiriyle hovardalık gösterirlerdi. Bu
kantosunda kendisine aşk üân ederdi; bu çe Ayağında kundurası, Derig etme sen bu kemteet
tivatrolann okuyucu Ermeni Rum ve Yahudi
şit acem kantolarının en namlıları da şunlar* Üstü fıransız boyası
kızları da, bu c5mert müşterilerini hoşnud Penbe ipek çorabı
dan: ,•' ; .........................
civanını
;
ACEMtNEFER SOKAĞI ANSİKLOPEDİSİ 185 ACEMİN EVİ'
Şamram — Yaktın yandırduı ah beni seri bir iranlı tarafından, Macuncuda, ki bizimkinin gözleri sulandı.. Çürakü ben onu boştu.. Haletlerden, Goncalardan, Allılardan,
Feda ettim can ile teni. T. — Pesendlerden, Tarifelerden eser yok.. Ne Ci-
Ebru keman, hokka diban Çapa, çeşmesinde açılmış büyük şehrin en oradan aldım, çektimdi.. Baktım ki ağzımın
Nazik meyan, nazlı hûban, Ş, meşhur gizli umumî evlerinden biridir; devrin •tadı bozulacak, dedim ki: Mümkün olsa da hanyandı, ne Sidikli Perver, ne Cami gelini,
— Tigi müjg-ân, sim gerdan çapkın ve kabadayıları arasında sadece gitsek! Dedi ki: Ben yarın anlar, sana.haber ne Uzunküpe Firdevs, ne Şaşı îfakat, ne
Servi fidan, huri gllman. P. — "Acem" diye de andırdı. Müdavimlerinin veririm: Filvaki ertesi günü kaleme kendisi Teranedil, ne Büyük inci, ne Bacaksız
Aşk âteşi sinemde ııifaaa ekseriyetini, başta Zaptiye Nazırları gelmek geldi.. Biraz müşkülmüş amma., her halde Incitap... Efendim, o Cenahlar, Pamuklar
Çeşmlm akar hep kızıl kan, ş, _ üzere devrin paşalan, beyleri, mirasyedileri kalmamış... Ne bir ses, ne bir geziniş
Vay aman balam balam
girehilirmisiz.. Hatırıma yine bizim
Ben oldum sana meftun, Bibi. : teşkil ederdi. Aksaraym Onlküeri de — Süleyman geldi, bir. koşu ona 'gittim, işidiliyor, ne oda kapılarından bakıp
Şarkı ve Kanto Mecmuaları. serlerine lanet™ gece gündüz bu evin anlattım, ertesi akşama kararlaştırdık.. O kaçışmalar görülüyordu. Ne kadar hoşuma
gediklilerinden idi; hattâ bir tarihte da: Benimkine söyliyeyira. de beraber giderdi, evin müdirelerinden bir Kalfahanım
ACEMtNEFER SOKAĞI — Adı "Acami- Oniküerden Dökme-ci Hayrullah Acem gidelim! dedi. Dün 'bizimkiler ikindiye doğru vardı ki elinde daima tespih, beş vakit
oğlanı" isminden bozularak konmuştur; îbrahimi bıçaklamış ise de harif ölmesruşti. yollandılar. Sülaymanla Lângaya indik.. namazını kılar, sofu mizaç bir kadındı.. Kor
Eminönü kazasının Bayazıd nahiyesinde Evin müdiresi, eski yosmalardan îlbrahimin Malûm a., kar buram buram yağıyordu.. Saat kemancı, uşak Aleksan, aşçı Ferruh da
Kemalpaşa mahallesi sokaklanndandır; dostu Fitnat idi; Ferruh adında namlı bir bir kalktık.. Sokaklarda in cin top oynuyor.. görünmedi. Yeşil odayı görmeyin.. Ne
istanbul Belediyesi şehir rehberine göre aşçısı, Aleksan adında 'meşhur bir de uşağı, Yürüdük, Çapaçeşmesînden saptık.. Eve sandalya kalmış, ne isedir!. Bir kaç yer
Vidinh' Tev-fikıpaşa caddesiyle Saffetpaşa vardı. Kalfahanım isminde, elinde tespih, beş doğrulduk. Bir de bakalım ki evin önünde bir minderi.. Kırık bir 'mangal.. Buz gibi
sakağı arasında, üç dirsek çeviren ve bir vakit namazında bir kadın da ortalığın aşağı bir yukarı biri. geziniyor! Nokta döşeme!. Böyle bir mangal ne kadar kömür
isimsiz çıkmazı ^bulunan., bir araba düzenine bakardı. Acemin umumhanesinde koymuşlar!. Soldaki sokağa saptık.. Ne alır?.. Biz gelir ıgalmez bacı bir kürek daha
geçebilecek kadar geniş, kaba taş döşeli, şöhretleri Istanibulu tutmuş yosmalar takma berbat yerler., boyuna duvar.. Kimi yeri getirdi amma Okmeydanmda buhurdan yakar
bozuk, henüz tanzim edilmemiş bir soikaktır isimleri, lâkabları yahut has adJariyle yıkılmış, kimi yeri hiç kalmamış., köpekler gibi bir şey!.. Bereket versin rakıya!..
(B. : Kemalpaşa mahallesi). şunlardır: ulur., şimdi ne yapa-îı-m? diye düşünüp Ortada âteş, etrafında biz., pervane.. Hepimiz
Vidinli Tevfikpaşa caddesi kavşağından Kumru, Pesend, Gonca, Büyükalh, Kü- dururken meğer evden bizi görmüşler, dizildik.. Ne kadeh var, ne sürahi!. Hepsi
girildiğine göre, sol köşe başında Acemioğ- cükallı, Tarife, Cihan'yandı, Sidikli Perver, girdiğimiz şdfcağa bakan pencerelerden biri kalkmış., iki üç fincan, kara babam binlik, bir
lamar hamamı vardır. Hamamın aşı 'boyalı Cami .gelini ıSeher, Şaşı îfakat, Teranedil, açıldı. Lâmba önde, arkada biri, eliyle: teneke ımaş-rafoa!. dön bire dön!., işte
tipik yapısı, önünde ağaçlarla bezenmiş Büyük inci, Küçük înci,-Bacaksız Incitap, Durun, bekleyin! işaretini verdi. Rüzgâr samanlık seyran, bu:!.. Meze portakal, peynir,
küçük bahçesi bu sokak basına bir şirinlik Büyük Cenap, Küçük Cenap, Uzuriküpe esiyor, soğuk... Ortalık donuyor... Duvarın sahanda yumurta... sardelâ.. kâfi.. Bereket
vermektedir. Fakat sağ kolda. Millî Sinema Firdevs. Bu nazeninlerden bir çoğuna devrin bir tarafına siper alacak yerine sindik, versin hizmetçiye, bir ara kendi mangalını da.
ile Hilâl Sineması ve Şehzade başındaki Şu'le hovardaları tarafından şarkılar tanzim gözlerimiz'pencerede... Hava azdırıyor, tepeleme doldurmuş, getirdi, biraz elimiz
kıraathanesinin arka duvarları çıplak ve edilmişti. Meselâ şu şarkı Kumru için ayağımız ısındı, .bir taraftan da çakın ti..
dehşetli bir tipi yapacak, biz sırıtacağız..
kasvetlidir. Acemioğîanlar hamamını çıkmıştı: Yüzünü grörmiyeU hayli zamandır Acefo Fitnat büzülmüş dumyordu. Bizimki: Ah
Aradan bir çeyrek mi geçti, yirmi dakika mı
ge^rrce, solda bir çeşme ankazı ol Kumru civan kande nihandır. Şu şarkı da anneciğim, üşüyorsun, gel kürkümün altına
ne.. Öteki sokaktan acı acı bir polis düdüğü
görünmektedir, haznesi dar gelirli bîr aile Pesend'e çıkmıştı: gir., dedi. Bunu der demez. Kambur Esma
Hiç itaat etmemek mümkün müdür fermanına , işidildi.. eyvah.. Sükymana dedim ki: Ulan
tarafmdaaı ahşap bir ilâve ile mesken haline ne düzta-foan. şeysin... Seninle ne zaman kalktı: Durun çocuklar, sizi ben şimdi
Hnhr5 dîl c«vlâiîa'âh olmuştur anın çeşmaır.na.
konmuştur. K'Utmider' pek âşlkane âşıkan vicdanına,. buluşsam bir çapam çıka.r!.' Bir taraftan ısıtırım! diyerek dışarı çıktı, hizmetçi ile
Sola kıvrılan birinci dirsekte iki akasya DUp<esendin gezleri bîn cana değer kurbanına. ayaklarım donmağa başladı. Süleymamn beraber dört ayak bir şey getirdi, mangalın
ağacı vardır ki yeşillik ve gölgeleri sokağın Acemin evi, ÎMnci Abdülhamidin çeneleri çakır çakır ötüyordu.. Ne bıyığım '«birini bunun altına yerleştirdiler, üzerine bir
kasvetini kısmen gidermektedir. Bu dirsekte istibdat devri başlarında diğer emsaliyle kaldı, ne kaşıan . Dondu.. Bir taraftan da iki yongan serdiler, orfları da birbirine
sağda bir arsa vardır, civar evlerin halkı beraber kapatılmıştı; Ahmed Rasim, "Puhşi geliyorlar mı? diye kulak vermek için iliştirdiler.. Bir de büyük örtü ge-tirip örttüler.
tarafından süprüntü dökülmektedir. atik" in sonuncu •kısmında bu evin son muşambanın kukuletesıini açıyordum.. Bir Eşyaları kiıtledikleri odayı da açtılar.. Beş
Sokak,-'buradan itibaren sola doğru bir günlerim Sadi Bey admda bir hovarda aralık gitmeğe karar verdim. Süleymana da altı sandalya çıkardılar., öldü 'bir tandır!.
kavis halinde kıvrılır ve kaba taş döşeli üç ağzından şöyle nakleder: haydi yürüyelim diyecektim, yine o pencere Etrafına dizildik.. Arkalarımıza da paltoları
geniş, basa-•maiktan sonra tekrar sağa. "Dün gece Acemde iddik.. Fakat son önünde bir lâmba göründü. Bir el çabuk çektik.. Gelsin şarkı:
kıvrılır ve sola doğru ikinci bir kavisle gece!. Artık geçti beyim, kapandı.. Dün gelmemizi işaret ediyordu, fırladfe. Un kapanının koca, karısı
Saffetpaşa sokağına kavuşur. (Eylül 1944). gece son gece idi., irade varmış, içtima Koşaibüirsan koş.. Yararı yumru, sokak! -Üç Zaupara alır gece yansı î..
1958 Şehzadebaşı caddesi genişletilirken adımda bir 'karları kulaçlıyordum.. Bîn belâ Fakat ne okundu ise tesir etti. Fitnat da,
oluyormuş, jurnal edilmiş.. Kanbur Esma,
Millî Sinema ile Hilâl Sinemasının ve Şule kapının önüne geldik.. Baktım ki kapı ardına E&ma da, Bizimkiler de ağladılar,. Malûm a...
Fitnat ile karılardan bir kaçı.. Mumcu
kıraathanesinin bulunduğu ada yıkılmış, Süleyman iyi musiki bilir, birini 'bırakıp
Ahmed.. sürülüyorlar!.. Evlerin etrafında kadar açık.. Daldım.. Süleyman da atladı.. Ev
Aes-minefer sokağının ilk parçası caddeye birini okuyordu:
devriye, polis geziyor... Biz nasıl girdik? halkı merdiven bağında.. Yukarıya çıktık. Hicran oku sinem deler...
katılmış, tarihi kıymeti pek büyük olan Asıl tuhaf olan burası.. Anlatayım. Geçen Doğruca yeşil odaya.. Oda mı istersin? Fakat
Acemioğ-lanlar Hamamı da cadde üzerine Hele:
pazar gecesi ben bizimkinde idim.. Söz o yuvaların, o çiftehanelerin cümlesi JSozuldu ianesi iiftadegamn
çıkmıştır. arasında bizimki dedi ki. Acem., Hürmüz bomboştu.. Bülihülieri de uçmuştu.. Taş Evin yıktı felek biçâregânm..
ACEMİN EVÎ — Abdülâziz devri ile falan kapanıyormuş., inanmadım, yemin etti.. odası, meclis odası ıssız, cam odası kırık Şarkısında bütün coştular.. Bu şarkı,
ikinci AMülhamid saltanatının ilk Derken efendim.. BaMım dökük, sofa tenha, yandaki oda Mitli, yukan Kayrnak'm evvelce Gelibohıya sürüldüğü za-
yularında, 1880 - 1882 (H. 1300) ibrahim kat bom-
adında ser-
ACEMÎOĞLANI AOEMİÖĞLAM
186 İSTANBUL
ANSÎKLOPKDtSİ 18?
man Akmıştı...Bir âlem ki hem ağladık, hem Kolluğu" vardı. Yeniçeri Ağası sefere gittiği lan. bu hamam, eski kığla kamalarımızdan tek Hicri 1058 (Milâdi 1648) de "Sultauah-
güldük,. Fakat geldiğimiz zaman mangal zaman İstanbuldaki vazifesine Ocağın ikinci örnektir, Türk yapı sanatı bakımından
'biraz başıma vurmuştu. Tandır da reSbavet büyük zabiti olan Sekbanbaşı Ağa vekâlet müstesna bir kıymet ..taşımaktadır ve bir çarşı
verdi, 'ben olduğum yerde sızmışım.. eder, îstanbulda, kışlalarının bekçisi ve hamamı olarak işletilmektedir, halk ağzında.
Gözlerimi açtım M yine tandır başındayım.. Kolluklar efradı olarak bir mikdar Yeniçeri Acemioğlanmdan bozma "Acemoğlu
Ortada bir tepsi yemek.. Hepimiz ellerimizin bırakılırdı. Eğer büyük Ağa. ile beraber Hamamı" diye de meşhurdur (B. :
üzerine yatmışız.. Sabah olmuş. Kar yine o Sekbanbaşı da sefere memur edilirse o zaman Aeemioğlanlar
kar.. Fakat nasıl çıkacağız!. Fıtnat îstanbulun muhafazası, zabıta vazifesi
sabahşerifîer hayır olsun diye -girdi.. Birer istanbul Ağası ile emrindeki Acemioğlanlara Hamamı).
kahve!. Kâr eder mi?. Birer limonlu!. Bir, kalırdı (B. : Yeniçeri; Yeniçeri Kollukları; Aeemioğîanlarm hepsi gehzadebasmdaki
iki.. Fakat nasıl çıkacağız!.. Fitnete sordum: Yeniçeri Ağası; Sekbanbaşı). kışlada kalmazdı; bir kısmı îstânbuldaki
Yine polis dolaşıyor mu?., dedi ki: Aeemioğlanlar Ocağının İstanbul hünkâr saraylarının ve diğer mîrî
Dolaşmaz olur mu?. Bugün bizi Kapıya Ağasından sonra gelen zabitleri, yukarıdan a- müesseselerin hizmetlerinde kullanılırlardı;
götürecek!. Biz nasıl çıkacağız?.. Kolay, o şa-ğıya rütbe sırasiyîe şunlardı: meselâ:
bizi götürür, siz de ardımız sıra çıkarsınız!.. Aeemioğlanlar Rumeli Ağası — Rumeli- Tophanede mütehassıs amelelik, işçilik;
Dediği gibi de oldu!.." den devşirilen oğlanların sicil ve kayıdlann'ı Bayazıttakî eski sarayda, Galatasaraym-
Bibi. : Aîrnıed Raaim, Fuhşi atik: S. M. Alus, Not, tutan âmir, das Atmeydanındaki îbrahimpaşa sarayında
ACEMÎOÜLAM, ACESOOCfLANLAR, Acemîoğîanlar Anadolu Ağası — Anadö- baltacılık, ekmekçilik, aşçılık, çamaşırcılık,
ACEMÎOĞLAMLAR OCAöî — Sert bîr ludan devşirilen oğlanların sicil kayıdlanm hamallık;
disiplin altında talim ve terbiye edilerek, tutan âmir, Mîrî salhanelerde kasabhk;
başta Yeniçeri Ocağı, bütün Kapukulu asker Aeemioğlanlar Kethüdası — Ocağın her Mîrî peksimed ve fodula fırınlarında ha-
ocaklarına (Devletin ücretli daimî asker işinden mes'ul âmir. Oğlanların esvafoîan, ça-. murkârhk, pişMdlik, pasaeılık, hamallık
ocaklarına) dağıtılıp kaydedilmek üzere maşırları, ocağın iaşe ve ibate işleri cümle Mîrî yoğurthane, peynirhane, bozahane-
devşirilen çocuklara devsirildikleri günden Kethüda tarafından tanzim edilirdi. Serde amelelik;
bir asker ocağına verilecekleri güne kadar bu Aeemioğlanlar Çavuşu — Oğlanların
talim ve terbiye yıllarında Acemioğlan, Mîrî ağıllarda çobanlık;
asker ocaklarına devrine kadar ocaktaki
Acemioğlam adı verilirdi. Bu talim ve Mîrî inşaatta ve yollarda amelelik, ırgad-
hizmetlerini tayin ederdi.
terbiye müessesesi de bir asker ocağı olup Meydan Kethüdası — Ocağın disiplin â- lık.
"Acemioğlanlar ocağı" denilir. miri, suçlu oğlanların cezalarım tayin Acemioğlanlarmdan bir kısmının İstan-
Aeemioğlanlar, îstanbulun fethinden ederdi. bulun temizlik işlerinde, zamanımızın
Yeniçeri OcaŞivIe beraber ocaklarının lağvına iki Meydancıbaşı — Oğlanlara verilen belediye çöpçüleri yerinde kullanıldıklarını
kadar istanbul tarihinde mühim bir yer alır. dajrak cezasının tatbikına memur zabitler. Evliya Çelebi kesin olarak kaydediyor.
Büyük şehri ihya eden su tesislerinin Yayabaşılar — Her yetmiş nefer acemi- Dördüncü Sultan Murad zamanında yapılan
inşaatında, bendierin, su yollarının, oğlanı bir bölük sayılırdı; gece ve gündüz ordu - esnaf alayını anlatırken:
savakların, havuzların yapılarında, mîrî başlarında bulunup oğlanların her türlü "Acemioğlanlan bin mik-dan ûeûbelikaa,
sarayların ve sair mîrî binaların, selâtin uygunsuz harekâtından mes'ul zabitler. matruş, kec külah, pür silâh olup ellerinde
camileri ve medreseleri ve hamamlarının Acemioğlanlan en küçük 7 - 8 süpürge ve küreklerle tarî ki amlan pak
inşaatında, yol tamirlerinde, şehrin temizlik yaşlarında, en fazla da 14 -16 yaşlarında ederek ubûr ederler.." diyor.
islerinde amele ve ırgad olarak da5ma. devşjrilirdi. Devşirme kanununa göre Bütün bu hizmetlerin hepsi ayrı bir
Acemioğlanlan kullanılmışlardı. oğlanların vücud yapılarının gayet düzgün, bölük sayılmıştı. Her bölüğün de acemioğlan,
AcemioŞIanîar, İstanbuldaki askerî hiç kusursuz, sıhhatli ve yüz çizgilerinin de nefer sayısı, işin, vazifenin, ihtiyacına göre
ihtilâllere katılmak .suretile îstanıbuhm tarihî güzel olması şarttı, Aeemioğlanlar 6 - 7 neferden 70 nefere kadar çıkardı.
vekaviinde de yer almışlardı. AcemloeJ anlar kışlasında gereken talim ve terbiyelerinden Gerek acemioğlanlar kışlasında, gerekse
Ocağının en büyük zabiti, kumandam "îstan- sonra asker ocaklarına 18 yaşında, en geç hizmetleri icabı başka yerlerde bulunan ace-
btıî Ağası" unvanını taşırdı (B. : istanbul olarak 20 yaşında devrolu-nurlardı. mioğlanlarımn Yeniçeri Ocağına nefer
Ağası), Aeemioğîanlarm büyük kışlası, kaydedilmelerine "kapuya çıkma", yahud
îstanbulun en büyük zabıta âmiri îstanbulda Şehzadebaşıhda idi, Yeniçeriliğin sadece "çıkma" denilirdi. Çıkma, Yeniçeri
Yeniçeri Ağası idi, şehrin asayiş ve inzibatını kaldırılmasından bir müddet sonra Ocağının ihtiyacına göre yapılırdı. Yedi
korumak için, Yeniçeri Ocağının "Orta" adı yıktırılmış olan bu kışlanın yalnız hamamı sekiz senede bir çıkma olması kanun
verilen ve birbirinden numaralarla ayırd kalmıştır ki Yavuz Sultan Selim, bir rivayete icabından ise de daima riayet olunmamıştır.
edilen taburlarından her biri büyük şehrin göre de Kanunî Sultan Süleyman tarafından Çıkma geciktiği zamanlar acemioğlanlarımn
bir semtine memur edilmişti, ve şeihrin her yaptırılmış o- ayaklandıkları dahi görülmüştür; meselâ
semtinde şimdiki polis karakolları gibi bir Hicri 1042 (Milâdi 1632) yılında, çıkına
"Yeniçeri yapılmadığı için dörtbin-den ziyade
acemioğlam kışlalarının kapılarını kırıp
şehire dağılmışlardı.
med camii vakası" yahud. "Atmeydanı
vakası" deniletn Sipahi ihtilâlinde
Galatasaray! ile Atmeydanındaki
îbrahimpasa sarayında bulunan içoğlanian
da zabitlerini dinlemeyip boşanmışlar,
onlarla beraber bu saraylarda hizmet gören
acemioğlanları da ihtilâlci Sipahilere
karışmışlardı. (B. : Atmeydam Vak'ası;
Içoğilmlan; GalataSaarayı; îbrahimpasa Sa-
rayı)
Fatih Sultan Mehmed sefere giderken
Gebze civarında Sultan Çayırında, vefat
ettiği zaman Yeniçerilerin ayaklanmasından
kor-kaa Sadrâzam Karamanı Mehmed Paşa
büyük vak'ayı askerdeca gizlemiş, orduyu
mezkûr konak yerinde bırakarak naşı araba
ile. gizlice getirmişti. Şehirde asker olmadığı
için kale kapılarını kapatmış, îstanbulda
bulunan tek süâhlı kuvvet
acemioğlanlarmı .da, Bakırköy civarında FS
Çayırından akan çay üzerinde yıkılmış bir
köprünün tamiri bahanesi ile şehirden
çıkarılmıştı. (B, : Mehmed, Fatih Sultan; Fil
Çayın)
Üçüncü Sultan Ahmed zamanımda,
Nevşehirli Damad İbrahim Paşa sadaretinde
Dâvud Gerçek Ağanın himmetiyle
yangınlara karşı Yeniçeri Ocağına bağlı flik
tulumbacılık teşkilâtı kurulurfceaı bu
Ok.tulumbacılar da acemi-oğlanlann
arasından seçilmişti. (B. : Tulumba,
Tulumbacılık, Tulumbacılar; Dâvud Ağa,
Gerçek),
Acemioğlanlarımn Kapıya çıkması,
Yeniçeri Ocağına kaydedilmesi an/anevî
merasim, ile olurdu. Tanzim :edilen
defterlerile beraber kışlalarından alınıp Et
Meydanındaki büyük Yeniçeri kışlasına,
"Yeni Odalar" a götürülürler, isimleri bu
defterden naklen Yeniçeri Ocağının ana
kütüğüne kaydedilirdi. Takım takım hangi
Yeniçeri ortalarına, taburlarına veril-
mişlerse birer birer o ortanın Odabaşısı ö-
nünden geçerler, ve Odabaşı Ağa da artık
kendi emir ve idaresi altına girdiklerine
işaret olarak önünden geçen her oğlanın
ensesine birer tokat allardı; sonra kışlanın
kocaman <bir alan. halinde olan orta
avlusunun bir ucunda bir hizaya- dizilirler,
kendi aralarında bir kıdem kazanmak için
ortalarının koğuş kapısına doğru koşarlardı,
kapıdan ilk giren diğerlerinden kıdemli
sayılır, eni geride kalan da Ortasının en
kıdemsiz acemi neferi olurdu. Yeniçeri
olarak ibu en kıdemsiz
m
ACEMÎOĞLANI SOKAĞI İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ. — .188 ACEMİOĞLANLAR KIŞLASI
1§§
-
neferin vazifesi, koğuşu ve koğuşun ayak- bir hamamdır. Türk Kışla Hamamından
Acemi oğlanlar Hamamı (Resim : Nezih) Kapıdan girilince, ıharâre kısmının gö-
yollarım süpürüp yıkamak, koğuş kalmış tek örnektir. 1958 de önündeki yapı bektaşı dört köşelidir; sağında iki, solunda
ihtiyarlan öle gelen misafirlerin papudarını blo-kunun yıkılnıasiyle cadde üzerine çıkmış üç, giriş kapısının karşısında da iki, cem'an
çevirmek idi; onun 'bir üstündeki orta bulunmaktadır. Aeemioğlanlan Ocağının yedi kurna vardır. Soldaki koridoramsu bir
bulaşıkçısı olurdu; geriden üçüncü koğuş Yeniçeri Ocağiyle beraber kaldırılmasından geçitten iki kurnalı bir halveteiğe girilir.
hamalı o-lup koğuş ocağına ve mutbağına sonra bir çarşı hamamı olarak işlemeğe Giriş kapısının tam karşısında üç kurnalı bir
odun taşır, dördüncü de koğuş kandilcisi başlamıştır. Kışla hamamı iken Câmekân halvetle onun içinde ve ayrı ibir bölmesi
olurdu. kısmının ne şekilde olduğu bilinemez; olan iki kurna daha vardır, bu halvetin sol
Acemioğlanlarmın kışla müştemilâtından bir duvarındaki bir geçitten de iki kurnalı
koğuş - câmekân-da soyunup giyindikleri büyükçe bir halvete geçilir.
muhtemeldir; zamanımızda görülen, Bu tarihî hamam Şehzadebaşmuı
câmekânın çarşı hamamına tahvilinden sonra tamunu ş simalarından sinemacı Rasim
yapıldığı muhakkaktır. Bu tarihî hamamın ilk Beyni mülküdür.
ciddi tamirinde câmekâ-nmda tadili, diğer ACEMÎO'ĞLÂNLAK KIŞLASI —
küçük hamamlarımızdald emsaline Yeniçeri yapılmak üzere devşirilen çocukların
benzetilmesi yerinde bir iş olur. yetiştirildiği kışladır. İşktoekte olan ve eşsiz
Soğukluğun solunda ayakyolları, bir bir tariM kıymet taşıyan Şelhzadebaşındaki
temizlik kurnası, sağında ise iki kuma Ace-mioğlaMar Hamamı üe beraber Kanunî
Acemioğlaalar Yeniçeri Ocağına bulunan halvetimsi bîr bölme vardır. Süleyman tarafından yaptırıldığı kuvvetle
kaydedilir edilmez de ikişer akça yevmiyeye tahmin olunabilir. Fatih zamanında
bağlanırlardı. yaptırılmış. bir mescidin de kışla mescidi
Devşirme usulünün kaldırılmasından ve olduğu söylenebilir. Bugün bu kışladan
Yeniçeri Ocağı zabt ve ralbtmın da . hemen hemen hiç bir ia kalmamıştır.
bozulmasından sonra çarşı ve pazarda Belediyenin şehir rehberi haritasına nazaran,
esnaflık edip evlenmeğe başlayan Vidinli Tevfikpaşa caddesinden Fevziye
Yeniçerilerle Yeniçeri o-turaklarıran caddesine kadar uzanan geniş bir sahayı
(.mütekaitlerinin) çocukları, o-ca'k doldurduğu muhakkaktır ki bu takdirde,
ihtiyarlarının "Odamız kulu oğtadur" diye Şehzadebaşındaki eski meşhur Os-manbaba
şalıa,'detile acemioğlnai yazıldılar. türbesinin de Acemioğlanlar kışlası
AEMÎOG-LANI SOKAĞI — İsimlerini kapısının önüne rastladığı yollu kayıtlar
Marabulun eski haritalarından öğrendiğimiz, doğru olur.
zamanımızda yok olmuş, güzergâhı diğer Tar-ühî kayıtlara göre bu kışla 9000
yollara karışmış eski sokaklarındandır. nefer acemi oğlanı alabilecek kadar
Ekrem Hakkı Ayverdinin neşrettiği 1882 büyüktü (B. : Acemioğlanı).
Acemi oğlanlar Hamamı (Krobî-plan: A,B. Koçu
tarihli Is-tanbuüun haritasiyle 1934 Belediye Yeniçeri ocağının kanlı bir şehir muha-
Şehir Rehberinin bu sahayı .gösteren 4 röbesile kaldırıldığı Vak'ayı Hayriye'de, Ak-
numaralı paftası karşılaştırıldığı zaman; aarayda Et Meydanındaki "Yeniodalar"
Acemioğlanlar sokağının, lAeemioğlanlar denilen Yeniçeri kışlası topla yakılıp yıkılmış,
mescidiyle beraber Vidinli Tevfik Paşa yerle bir edilmişti. Şehzadebaşında camiin
caddesine karıştığı görülür. 1882 haritasında
karşısına düşen düğer kışla, "Eskiodalar" da
Acemioğlanlar mescidi 'köşesinden
yıktırılmıştı. Acemioğlanlar kışlasının bu
Direklerarası caddesindeki su terazisine
tahribattan kurtulduğunu, Cevdet Tarihinin
(kadar uzanan -bir yoldur ki mezkûr su
XII. cildindeki şu kayıdından^ögreniyoruz:
terazisinin de 1882 den pek az sonra kaldı-
nlnmş olması gerekir. "Şehzade camiişerifi civarında kışlaları
Bibi. : E. H. Ayverdi, 1882 istanbul haritası.
olan Acemioğlanlar ki Yeniçerilerin ibir sube-.
ACEMtOÖLANLAE HAMAMI — Şe- si olup tavsifi askeriyenin odun maslahatına
zadebaşmda küçük fakat tarihî kıymeti olan memur idiler, bu sırada, onlar dahi ref ve
ilga ile zabitleri olan istanbul Ağası unvanı,
Hatabemini unvanına tahvil kılındı. AsaMrî
Mansure silkine tahrir olunmakta olan nefe-
rat içinde on beş yaşından aşağı çocuklar zu-
hur edip (bunların askere yazılması kanuna muhalif ise de
meyûsen geri döndürülmeleri dahi münasip görülmediğimden
salifüzziıkir Acemıioğlanları kışlası onlar için talimhane ittihaz
olunarak velilerinin rizası şartile orada iskân ve terbiyeleri için
ıhooalar ve zabitler tayin olundu".
Acemiöğlanlar kışlasının isinin büe kal-mıyacak şekilde ne
zaman yıkıldığı tesbit edilemedi.
Bibi. : O. N. Ergin, Maarif Ttarihi; O. N. Ergin, Mecelle! ıımî-ri belediye;
Ata, Enderun tarila; Cevdet tarihi, XII; Lutfi tarihi, I; M. Ziya, istanbul ve
Boğaziçi.
ACEMlOÖLANLAB KIŞLASI MESCtDÎ — Aeemioğlanlar
Mescidi halk ağzında ace-mioğlandan bozma Acemoğlu Mescidi de
denilirdi; Şehzadebaşında Acemiöğîanlar Kışlasında idi.
Hadikatülcevâmi: "Banisi Fatih Sultan Mehmed Handır; Kışla
derununda o-lan hamam Sultan Süleymanuıdır, ittisalinde,
Yeniçeri ocağının fodula fırını, mukabilinde Tulumbacılar
Kârhanesi ve Kışlası vardır, bunlar Sultan Sultan Ahrned Han
Silisin vaz'ıdır. Bu mescidin minberini Şehzade Sultan Mâlımed
Vakfı kâtibi Kazanasmaz lâka-biyle maruf Hacı Mustafa Efendi
koymuştur", diyor (B. : Acemioğlanlar Kışlası; Acemioğlanlar
Hamamı).
, f Bugün mevcut değildir. Eski îstanbulıı iyi bilenlerden olup
Acemioğlanlar Kışlası Mescidi içinde namaz kîdığım söyleyen
muh-.terem Esad Serezli Mescidin yerini, 1934 Belediye Şehir
Rehberi haritasına göre, Acemi-
nefer Sokağ ile Vi-dinlitevfikpaşa cad desi kavuşağındaki arsa
olarak göstermektedir, ki bu arsanın geriisnde A-cemioğlanlar
Hamamının bahçe kapısı bulunmaktadır. Yine eski Is-tanbuhı iyi
büen-lerden sayın Osman Ergin Maarif Tarihinde bu Mescidin
1909 (1327) yangınında yandl-Acemi oğlanlar Mescidinin yeri ğim,
yerinin yola (1882 tarîlül haritadan)
ACâMİOĞLANLAÎt MEYDANI İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ — 191 ACIBADEM
verildiğkai söylüyor; Esad Serezli ise istanbul da da Acemyan'ın rolü olmuştur. Meselâ darpaşa - Söğütlüçeşme arasındaki tren
Ansiklopsdiisne verdiği notta 1909 rak Askerî Tıbbiye Mektebine girip 1873 da, 1870 de Naum'un Tiyatrosunda, Otraköy yolu yarması üzerinde bulunan beş taş
yangınında Hamam ile berabe r Mescidin de meşhur Marko Paşa'mn igününde, yüzbaşı Ermeni Tiyatro Hay'eti tarafuıdan itemsü köprüden, Haydarpasadan gelindiğine göre
kurtulduğunu, Evkaf Nezaretinin ıbu rütbesiyle mezun olmuştur. Müteakiben edilen 'ihtiyar âşık" adlı eser onundur. dördüncü köprünün doğu başından başlar,
yangından dokuz sene sonra, 1336 - 1337 imtihan neticesinde muvaffakiyet
Bundan maada Sdhiller'in "Haydutlar" adlı yeni istanbul - Ankara sehrâhmın üstünden
arasında Mescidi tasnif dışı bıraktığını ve göstererek Devlet tarafından Viyanaya
piyesi, Lameımais'nin Halkın Kitabı" m büyük bir beton köprü ile atlıyarak
harab olup yıkıldığını söylüyor ki çok daha gönderilmiş ve orada iki sene nazarî ve amelî
(870) "iki Çavuşlar" ve "Pancinella" adlı bir Küçükçam-lıca eteğine kadar uzanır. Ankara
salahiyetli kaynaktır olarak göz tedavisi tahsil etmiştir. Avdetinde
evvelâ üç yıl Selanik Hastahanesin-de komedya'-yı ermeniceye çevirmiştir. yolu üstündeki köprüye belediyece ne isim
Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından îstan-
bul tarihine hakikaten çok büyük bir hizmet 'hizmette bulunmuş, sonra Haydarpaşada-M Muhtelif zamanlara ait şiirleri 1908 de verildiği meehulumüzdür, halk ve şoförler
olarak neşredilen tahminen 1882 tarihli bir Askerî Bastaihaneye uaklolunmuştur. Burada neşredilen bir cildde toplanmıştır. Avrupalı "Menderes Köprüsü" adını takmıştır. Bu
istanbul haritasında Acenıioğlanlar Kışlası 35 yü kadar hizmet etmi§ ve aynı zamanda şairlerden taretime ettiği şiirler de kitap uzun yolun, tren. yarmasnıdaki köprüden
Mescidi kesia olarak gösterilmiştir ki Mektelbi Tıbbiye! Şahanede "Oftalmoloji" (halinde çıkmıştır. Menderes köprüsüne kadar olan kışını
yukarıdaki tariflere tamamen uymaktadır. profesörlüğünü deruhte etmiştir. Böylece bu Eevork Pamukçuyan Hüakârimamı semtinde kaldır; bu bakımdan
Bibi. : Hadikatöl cevâml, I; Esad Serezlî, Not; şubede büyük ihtisas kesbederek, hazakati ACEMYAN (Ohannes yahut Hovhan- Acıbadem semtinin batı » güney sının
O, N. Ergin, Maarif TartM; E. H. Ayverdi, istanbul ve dürüstlüğü sayesinde umumun takdirin» nes) — Bir Ermemi aktör ve heykeltraşı. 1840 Menderes köprüsüdür demek yerinde olur.
Haritası. mazhar olmuştur. Bir müddet Şehremanetin- sıralarında doğmuştur. (Diğer bir kayda Tertemiz havası ve derin sükûneti ile A-
ACEMÎO&LANIAB MEYDAM de de vazife görmüş ve Haseki Hastanesinin göre, de 1828 de doğmuş) ve 1871 de cıbâdem semti, yakın geçmişin kibar sayfiye
SOKAĞI— isimlerini îstanbukm eski >göz heMmliğini ifa Bikran Bey Acemyaa ölmüştür. yerlerinden biriydi. Eski köşklerden çoğu
haritaların-dan öğrendiğimize, zamanımızda etmiştir. (Besim: H. Çlz»r) 1855 - 1861 yıllarında Venedikteki yıkılmış, ben gibi kalanlar pek harab bir
yok olmuş, güzergâhı diğer yollara karışmış, Murad Rafaelyan Mektebinde okumuştur, haldedir., metruk büyükbahçeier,
Dr. Dikran Bey 26 Mart 1909 da Tıbbi-
yer yer ü-zerine binalar inşa edilmiş eski (istanbul'a dönüşünde heykeltraşlık ve bahçelerdeki fcorumsu ağaçlıklar eski servet
yed Şahane Cemiyetine âza seçilmiştir, BÜâ-
sokaklardan biridir. Ekrem Hakkı Ayverdi ressamlıkla meşgul olmuştur. Bilâhare ve kibarlığının son hatıralarıdır. Acıbademin
thâre ikinci reis de tayin olunmuştur.
tarafından neşredilen 1882 tarihli istanbul tiyatroya intisap €îderek önce Hekimyan en mükellef eski ahşab köşklerinden olup
Miralaylığa kadar yükseldikten sonra 1911
haritasında, Acenıioğlanlar Camii köşesinden trupunda çalışmış, sonra da Şark Tiyatrosuna taravetini muhafaza eden tek yapı, Çamlıca
de tekaütlüğe sevk edilmiştir. 1899 da 3.
başlayıp A* cemioğlanlar Hamamı yanından girmiştir. Halk tarafından çok takdir edilen Kız Lisesi olarak kullanılan Ratıb Paşa
üncü sınıf Osmanî ve Mecidî nişanları, 1900
geçmekte ve büyük ve dar bir kavis çevirerek sanatkâr, müellifi bulunduğu "Kjomitas'ın köşküdür. (B, t Çamlıca Kız Lisesi) Çamlıca
de de altın imtiyaz Madalyası il© taltif
Çilingirler sokağına kavuşmaktadır; Listesi" adlı piyeste üç rol ibirden d'eruMe Askerî Sana-toryomu da bu semtin
edilmiştir.
Çilingirler sokağı da yok olmuş etmiştir. Tiyatro arkadaşları Atamyan, sınırları içindedir (B, : Çamlıca. Askerî
Göa tıbbına dair türbçe, ermenice v®
sokaklardandır, bugün Haliç Fenerinin iç Vartovyan, (Güllü Agop), Arusyak ve Sanatoryumu).
fransşızea kaleme alınmış mühim yazılan.
kısmında Hıarçavuş ve Kasım Gönânî Eramıhi Karakaşyanlar olmuştur. Kaoıköy - Aeıfhâdem asfaltının Koftüncü
mevcuttur.
mahallelerinden geçen bir sokak Çilingir Alexandre Dumas fils'in "Kamelyalı Ka ve Zaamet sokaîclariyle ikesiştiği dört yol
Dikran Bey Aeemyan Ermeni Cemaatı iş»
sokağı adını taşır. Bu sokağın adındaki dın" eseri ile ıbaa piyesleri ermeniceye çevir ağzında, AMülmeeid devri eserlerimden
lerinde de mühim vazifelerde bulunmuş,
Meydan ise 1882 tarihinden evvel ortadan miştir. Kevork Pamukcuyan Acıbadem çeşmesi vardır (B, : Acıbadem
ezcümle Patrikhane Möclişi, îdare
kalkmıştır, sokağı tesbit eden mezkûr tarihî ACEMYAN (Ohannes veya Hbvhannes) Çeşmesi).
Heyetine âza ve reis seçilmiştir. (Dr.
haritada Acemioğlanlar Mescidi ve Hamamı Meaburyanın igayn matbu eserinden.). •— Ermeni tenoru ve tiyatro münekkidi. 1895 Semltan tek camii de Tekin, sokağında
civarında meydana benzer bir açıklık Kevork Pamokcayaa da vefat etmiştir. Bestekâr Çuhacıyan'm Faik Paşa camii olup halk ağzında Acıbadem'
görülmüyor. operetlerinde başlıca roller derdhte ederek Camii diye anılır (B. : Acılbâdem Camii); bu
ACEMYAN (Mıgîrdıe) — Bir Ermeni
Bibi. : "E. H. Ayverdi. 1882 istanbul Haritası. zamanında ıbüyük ün salmıştır. Tiyatroya sokaktan Karaeaahmed Mezarlığının
gairi ve mütercimi. 1838 de Ortaköyde doğ-
ACEMOĞMJ SOKAĞI — Bağlarbaşı dair tankid yasılan istanbul Ermeni ve görünüşü, ancak "uıkrevî haşmet" diye tarif
muş ve 1917 de yine istanbul'da vefat
sokaklarından; üç araba geçebilecek kadar Fransız basınında ve bilhassa ermenice oluna>-•bilir.. Bu sokağın, asfaltla olan
etmiştir.
geniş, kaba taş döşeli iken toprak yol haline "Aravelk" (Şark) adlı gazetede kavuşağınııı karşısında Acıbadem polis
gelmiş. Evleri ahşap ve bahçeli, sessiz, gün ilk tahsilini doğduğu semtte yaptıktan neşredilmiştir. karakolu bulunmaktadır. Kaba taş döşeli, dar
lük güneşlik havadar bir sokaktır. (Mayıs sonra Venedifcteki Murad Rafaelyan Kevork Pamukcuyan ve bozuk Faik Bey sokağının bitimine yakın
1945). ; : '. Mektebine gönderilmiştir. 1858 de istanbul'a ACIBADEM — Kadiköyünün bir yerde de iAcılbâdem ömekbağı ve
• döne*-rek kendini edebiyata vakfetmiştir. semtlerinden, Küçükçamlıcamn güney-batı Gazinosu .yardır (B, : Acıbadem Ömekıbağ
BibL : REK, Gezi notu. ' " ""'"' Aynı zamanda uzun müddet Posta - Telgraf eteğinde, Koşuyolu semti ile Gazhane ve Gazinosu).
•. ACEMYAN (Bikran Bey) — Ünlü bir Nezaretinde müihim semtleri arasındadır; 1934 Belediye Şehir Semtin Küçüfcçamlıca eteğine rastlayan
Ermeni göz hekimidir. 13 Şubat 1852 de Ye~ vazifelerde'ıbıüunmuştur, Rehberinin 29 numaralı paftasında isimsiz ibir toprak yol kenarında da ikinci
nikapıda 'doğmuş ve 25 Nisan 1913 de yine istanbul Ermeni Tiyatrosunun inkişafın- kabataslak bir kroki ile tesbit edilmiş, 1955 Mahmudtm bir nişan taşı görülür (B. :
istanbul'da vefat etmiştir. Babasının adı tarihli Haritalı Şehir Rehberinde ise Acıbadem. Nişantaşı).
Ave-dis'dir. (Kadıköy kazasının birinci haritasında) Acıbademde de yeni yapı tarzında
önce tahsilini Kumkapıdaki Bezciyan hemen hiç işlenmemiştir. villalar, vülamsı evler yapılmağa
Mektebinde yapmıştır. 1866 yılında leylî ola- Kadıköy - Acıbadem asfalt yolu semtin başlamıştır. Semt Kadıköyüne, .asfalt
kemiğini teşkil eder. Bu uzun yol, Hay- üzerinden geçen be-
ACIBADEM CAMİİ 192 İSTANBUL, ANSİKLOPEDİSİ 193 ~~~ ACIBADEM SPOR KLÜBÜ
lediye otobüsleri ile bağlanmıştır. Çamlıca- velîni'meti ııusretfe kılsın dâima Hrerti Bu Mücevher tarihden çeşmenin Hicri 1260
dan Tomruk suyu (getiren atlı sucu arabaları İskender gibi âbı hayatın mahremi Tarihin
kir, bu takdirde, ceb- yılında yapıldığı anlaşılır. Çeşmenin yanında
bende Nazif cevher dtdim aaber gUA JDldı
da bu yoldan geçerler. Ara sokaklarda geniş he duvan da binanın irvâ yekkadem baba oğul bu zemzemi
bir namazgah taşı vardır. Semt kırlık
bahçeler ortasındaki küçük ahşab evlerde plânına göre yapılır, olmaktan çıktığı için bu namazgah taşının
nazarı dikkati çekecek şekilde kümes yahud ki üstü, ağır da pek yakında yok olacağı muhakkaktır.
hayvanları 'beslenmektedir. Bu orta halli masraflı kubbe Bibi. : REK ve A. Genceli, Gezi Notu.
ailelerden bir kısmının da sürü halinde koyun yerine kiremit örtülü
besliyerek sütçülük yaptığı görülmüştür. bir çatı ile örtülürdü. ACIBADEM NAMAZGAHI — Acıbadem
Havasının son derece letafeti 'buraya parlak Mihrab duvarında iki, sağ ve sol Çeşmesinin yanındadır. Çeşmenin yapıldığı
bir istikbal va-adeder. Acıbadem, bilhassa duvarlarda üçer, üstü "ogi-va" tarihde buralar kırlık olduğundan teferrüçe
Edeibiyat-ı Cedide hikâye ve romancılarının üslûbunda kemerli yüksek pencere çıkan mü'minler için bir su başında,
sık sık hatırladığı semtlerden (biriydi. .vardır. Dış taraftan. köşeler, ve çeşmenin banilerini hayır ile yâd ettirecek
Bibi. : REK, Mehmed Koçu ve A. Oeııeeli, Gezi istalakiit kabartmalı yarım eserdi. Yol kenarında, pek yakında yok
Notu. olacağı muhakkaktır. Taşının bu zamana
ACIBADEM CAMÖ — Kadıköy - kadar durması dahi şayanı hayrettir; mezkûr
Acıbadem asfalt yolu üzerimdeki Acıbadem namazgah taşının yol kenarından alınarak
Acıbadem Camii (plan
polis karalkolunun karşısında Tekin ; R. Sevinçaoy) yine o civarda münasib bir yere konulması
Sokağındadır. ikinci Abdülhanıid devrinde adab-ı dini-yemize uyan bir iş olur.
yapılmış bir mâ-Ibed olup banisine nisbetle baklaıva autun Bibi. : REK ve A. Geneeli, Gezi notu.
Faikpaşa Camii diye de anılır. Kesme taştan baş-
NÎŞAN TAŞI ~~ Semtin
dört duvar üzerine oturtulmuş taş kasnak lıkları ile tezyin edilmiştir. Alhşab mirube-
Küçükçamlıca eteğine rastlıyan isimsiz bir
üstünde kurşun örtülü bir kubbeden rinin ve vaiz kürsüsünün sanat kıymeti
toprak yol kenarında ve mîrîye ait olduğu
ibarettir, minaresi de kesme taktandır. yoktur; kubbeye-asılmış küçük bir âvisesi
muhakkak bir arsa üzerindedir. Tahminen
(Aîtda, kapunun iki yanında iki, üstte üç vardır. Minareye sağ köşede ahşab ve
7-8 metre irtifamda dört kögeli bir mermer
penceresi bulunan ve binaya bir helezonî bir merdiven ile çıkılır, duvar içinde
sütundur; üzerinde İkinci Sultan Mahmudun
yama gibi eklenmiş olan beton birkaç adımlık Mr koridor geçilerek
cebine duvarınım hangi sebeble Tuğrası ile manzum ve taşa talik hat ile hâk,
minarenin gövdesi içine girilir, gövde içinde
inşa edildiği aydınlatılamadı; edilmiş bir kitabe vardır. Kitabenin tarih
şerefeye yükselen asıl merdiven taştır.
bir rivayete göre, camiin banisi beytt şudur:
Son cemaat yeri 1956 - 1957 arasında' Sütunu tekke böyle rıakş oldu ey Arif Bu menzilde
ölmüş, yapı kalmış, elde ınev- yapılmıştır, bu tarihe kadar giriş kapısı yumurta kırdı Şeh Mahmüâu pâkeadâ-z H. 1232 (M.
doğrudan cami içine açılırdı; son cemaat yeri 1816-1817)
yapılırken avlusuna, da ıbüyük bir su haznesi Sütun demir çenberli bir kaideye
yapılarak 16 abdest musluğu konmuştur ki oturtulmuş, kaide de betondan ve gayet
semt fhalkı tarafından bu tesise Başvekil geniş ikinci bir takviye blokü içine
Adnan Menderesin gösterdiği alakaya alınmıştır. Bibi. : REK ve A. Genceli, Gezi notu,
nisbetle "Menderes Çeşmesi" adı verilmiştir.
BiW. ; REK, Gezi notu. BAĞI VE GAZÎ-
ACIBADEM ÇEŞMESİ — Kadıköy. - A- Kadıköy - Acıbadem asfalt yolun-
cıbâdem asfalt yolu üzerinde, bu yolun Köf-
tüncü ve Zaamet sokaklariyle kesiştiği dört
yol ağzındadır. Köfeki taşından klâsik us-
lûbda bir çeşme olup 1958 ağustosunda suyu
kesilmiş, lülesi kopmuş, teknesi kırılıp yerle
bir olmuş, tamamen harabiye terk edilmiş
durumda idi. Yaptıranlar Abdülmecidin Kız-
Acıbadem Camii (Besim : R â Seviaçsoy) larağası Tayfur Ağa ile manevî oğlu ve
(Resim pencere sayısında hatalıdır) padişahın ser musahibi Besim Âğadır. Beş
cut nakid kifayet etmediğinden, cöbhe beyittik tarih kitabesi şudur:
duvarı betondan 'Çıkılmıştır; bu uruma Hazreü Abdülmecid Hânı meali menkibet
ibiraz garibtir, zira, kubbenin; de Faik Paşa-- Âli Osman Efem Bl-gazinin o gehder etenemi
mn ölümünden sonra yapılmış olması gere- Yâni kim Dâriissaade ağası Tayfur Ağa, Aoıbftdesa Çeşmesi fHoca Ali Bsza Bsyin Mr


Ol veliyyün nimetin mesrûri şâdtt hanemi Ser
müsâhih mânevi oğlu Besim Ağa ile Kıldılar
bünyad bu nev çeşme! muhkemi Hak
dan" kaba taş döşeli ye gayet bozuk Faikbey
sokağına sapılarak gidilir, bu sokağın
bitimine yakın bir yerde, vaktile hakikaten
pek güzel bir bağ iken sahibinin ihmali
yüzünden adının mânasını hayli kaybetmiş
bir yerdir; bağın arkasındaki bahçede bir
yazlık gazino bulunmakta olup 1957 denberi
Mustafa Çeşmeli adında bir zat tarafından
işletilmektedir; fakat gazinonun bilfiil
idaresi, is arkadaşı Hakkı Savaşın elindedir.
Sükûnet içinde oturulup kese talanına
uğramadan masraf ödenir bir gazinodur ki
zamanımızda emsali yerlerde görülmeyen bir
şeydir. Yerin sapalığı yüzünden muhit dışı
mügterileri az tahmin edilir. Mevsimlerinde
civar sekenenin sünnet düğünleri de bu
gazinoda yapüagel-mektedir, fakat bu
düğünlerin de gazino müstecirlerinin yüzünü
güldürdüğü söylenemez. Burada yapılacak
küçük bir Otel-pansi-yon her halde rağbet
görecektir. Gazinonun alt kısmında bir
bahçe parçası, Acıbadem Spor Kulübü
gençlerine voleybol ve basketbol sahası
olarak ayrılmıştır.
Bibi. : REK ve A. Genceli, Gesfl nota.

ACIBADEM KULÜBÜ — Tesisi


için 1952 de teşebbüse geçilmiş ve ancak 1955
de kurulabilmiş, îstanbulun genç bir spor
kulübüdür; amatör kulüblerdendir; ddikan-
ACIBADEM TEKKESİ — 194 İSfANBUjü ANSİKLOPEDİSİ 195 ÂClkUSLÜK BiZANS MAHZENİ
lılar için futbol, basketbol ve voleybol, kızar miz 36 kıt'alık taş basması bir "İstanbul besinin tepesindeki fener boşluğu tahta ile Karşısındaki ibrahim Paşanın tek hamamı da
için de basketbol ve voleybol şubeleri vardır. çarşısı, Kalpakçılarbaşı Destanı" nda 9 örtülmüştür. 1958 de bütün hamam sahası bir sandıkçı atölyesi olmuştur. (B. :
Kulübün idare yeri ve oyun sahası uncu kıt'a bu sokak üzerinedir: Bay îsmailin sandık imalâthanesi olarak Aeımusluk Hamamı).
Acıbademde Dörtyol denilen yerde, Aeıçeşmesinin mahallebisi Dâima gelür kullanılmakta idi. Biıbl. : Hadücatül Cevami I; REK, Gezi notu.
antreman sahası da örnek Bağı ve Gazinosu yerler kibarların hepsi Gün beglin Bibi. : E. H. Ayverdi, 1882 İstanbul haritası;
avlusundan ayrılan bahçe parçası üzerindedir. serilir beş on tepsisi Satar hummas REK, Gezi notu. ACIMUSLÜK SOKAĞI — (B. : Cemal-
Kulüp ktı-nıeulan ve kulübün âza sayısı, şerbeti hem limonata ınâdir sokağı).
ACIMUSLÜK MAHALLESİ — Adını A-
1958 den bu yana faaliyet tarihçesi Adı meçhul bu halk şairi Büyük Çarşı'ya cımusluk mescidinden alan eski bir maıhalle ACIMUSLUK SOKAĞINDA BİZANS
öğrenilemedi. Mahmutpaşa yokuşundan çıkarak geliyor, bir adıdır; şehrin son mahalleler bölümünde Acı- MAHZENİ — Cağaloğlu ucundan girildiğinde,
Bibi, : REK ve A. Genceli, Gezi notu. Acıçeşmeden de bu yokuşda, destanımın 5 inci musluk mahallesi kaldırılmıştır, bugün bir Aeımusluk sokağı (şimdi Cemal Nadir sokağı)
kıt'asında bahsediyor (B. : Mahmudpaşa kâğıt deposu olan meseid ile Aeımuslttk inin nihayetine doğru sol tarafında görülen
ACIBADEM TEKKESİ — Selimi Ali Çarşısı) :
Efendi Tekkesi diye de anılır; yıkılmış, izi sokağı Hobyar mahallesi sının içindedir. eski duvarın gerisinde gayet dikkat çekici bir
Şu Mahmudpagamn Aeıcegmesi Aceb şu
kalmamıştır, ikinci Mahmudun dilberin nedir küsmesi Selâmı sabahı ACIMUSLÜK MESCİDİ — Aeımusluk foizans mahzeni mevcut olup, burası uzun
Acıbademdeki Nişan Taşının tarih bizden kesmesi (Güzelim) rakibin (Cemal Nâdir) sokağmdador; yapüraaı Sah- zamandır depo olarak kullanılmaktadır. Eski
kitabesinde mezkûr Tekkede rekz edildiği sözüne uyma. Bibi. : REK, Gezi notu. haf Süleyman Efendi adında bir hayır Çiftesarayîar arsasının alt tarafındaki
kaydedilir ki Nişan Taşının etrafı bu notların ACÎÇEŞME YOKUŞU — Beyoğlu kazasının sahibidir, kabrinin nerede olduğu ve bu mahzen ötedenberi yabancı ilim adamlarımn
tesbit edildiği ta-rihde bomboş bir arsadan merkez nahiyesinin Kuloğlu mahallesinde, mescidin yapı tarihi bükuniyor; minberini alâkasını çekmiş ve geçen asrın sonlarına
ibaretti (1958). Faikpaşa yokuşu ile Çapanoğlu sokağı a- Sadrazam Nevşehirli ibrahim Paşa doğru İstanbul'un bizans devrinden kalan eski
rasında, oldukça dik meyilli, genişçe, kaba taş koydurtmuştu; bu mescidin karşısında sarnıç,ve mahzenlerini tesbit eden J.
Bibi. : REK ve A. Genceli, Gezi notu.
döşeli ve merdivenli bir yokuştur. Çok bozuk tbraihim Paşanın Mr da-rtühâdisi ve bir tek Strzygowski ve Ph. Forchheimer tarafından
ACÎÇEŞME MEYDAN, ACIÇEŞME gayet pis bir yoldur (1945). Bibi. : REK, Gezi hamamı vardır, ibrahim I aşanın, az aşağıda tanıtılmıştır (Die byzanünisohen Wasserbe-
MEYDANI SOKAĞI, ACIÇEŞME SOKAĞI notu. postahanenin arkasındanı geçen Aşk Efendi haelter von Konstantinopel, Wien 1893, s. 91).
— Küçük Mustafapaşa hamamının sokağile Hocakasım köprüsü sokağı Fakat o devirde İstanbul'un hemen hemen
HAMAM — Sultanahmetten
önündeki meydammsı üç yol ağzına eskiden kavşağında bir sibyan mektebi ile altında bütün eski sarnıç ve mahzenlerini görüp,
Çenberlitaşa çıkarken sağ koldaki
"Acı çeşme meydanı", ve bu sokaklardan sebili vardır. Aeımusluk mescidi bugün plânlarım çizen bu araştırıcılar buraya
sokak içinde bir tek hamamdır; bir on
birine de "Acıçeşmemeydam sokağı", bu Vakit gazetesi müessesesinin kâğıt deposu gireme-. mislerdir. Ancak kısa bir zaman
yedinci asır yapısıdır. Erkekler sonra, Sadrazam Cevad Paşanın eski su
sokağın yokuş halinde Müftü Hamamı hamamıdır. Adının su acılığı ile ilgisi olmuştur; uzun zamandanberi yan yıkık
eivarsıa kadar uzanan kısmına da "Acıçeşme ıtiuran minaresi temelinden yıkılıp tesislerini ihya ve tamir ettirmek istemesi
yoktur, bilâkis eskiden "Acı Hamam üzerine Benjamin Paluka burasını tetkik
sokağı" denilirdi. 1934 Belediye ŞeMr Tatlı su" .diye meşhurdu, şehrin en işlek kaldırılmıştır. Kesme taştan dört duvar
Rehberinde bu isimlerin üçü de yoktur. üzerine çekilmiş kiremit örtülü bir çatıdan ederek, bu harabeyi
hamam-larmdandır. ,
Bibi. : E. H. Ayvendi, 1882 istanbul ibarettir.
haritası. 1 Sahibi olan Hüseyin adındaki zâtın
garib mümanaatı ile maalesef resmi ve
ACÎÇEŞME SOKAĞI — Büyük plânı yaptınlamadı.
Kapalıçarşî sokaklarındandır, çarşının
Mercan kapısı ile Çukur Mahallebici a- ACIMUSLÜK HAMAMI, JÜBRA-
rasındadır. Kaba taş döşeli ve bir araba HÎMPAŞA HAMAMI — Eski Acımus-
rahat geçebilecek kadar geniştir. Mer- luk, yeni adiyle Cemalnâdir sokağında-
<can kapısının başında bir bakkal dük dır. Nevşehirli Damad ibrahim Paşa
kânı, sol kolda da Zincirli Han vardır tarafından yaptırılmış, Onsekizinci a-
(B. : Zincirli Han). Bu sokağın iki ke- sır eseri tek hamamdır. Harâre
nan serapa köseleei, terlikçi ve bundu-j kısmı tamamen yıkılmış, yalnız çok
racı dükkânlarıdır. , bozuk bir halde mermer döşeli
> ze-:mini kalmış, bir avluya inkılâb
Sokağa udim etmiştir. Câmekânı bir harabe olarak
veren Acı Çeşme, durmaktadır. Kub-
Çukur Mahallebici
yanındadır ve
durmadan akar
(B. : Çukur
Mahallebici ve
Büyük Kapalı-
çarsı). 1860- 1870
Acıbadem Nişaıt taşı (Resim : A. B .Koçu) m Aoımusluk sokağında Biz/aııs mahiteninin plânı

arasında
yazıldığını
tahmin ettiği-
— 197 ACUDOĞü (Râtib
ACÎMUSLUK BİZANS MAH2SNÎ 196 İSTANBUL Agir)
ANSİKLOPEDİSİ

etraflı bir makale halinde bir plânı ile (Esquisse topographique de Constantinople, gezilir bir hale getirildiği takdirde Istanbulun le terhis olundu ve, yirmi yaşında
tanıtmıştır (Ruinen eines foyzantinischen Lüle 1892, s. 48) burasının İstanbul'un Latin merak uyandırıcı köşelerinden biri olabilir. Sanayii Nefise Mektebi âlisinin
Baues, "Mitt. d. Deutschen - Excur. Clubs," işgali altında bulunduğu sıraada 1209 da Semavi Eyice heykeltraş-lık şubesine girdi. Burada
N. F. H, 1895, s. 22 v. d.). Aynı harabe bir Venediklilerin kendi bölgelerinde ilk türk hey-keltraşı merhum İhsan
müddet sonra da bir defa daha K. Wulzinger ACISU SOKAĞI — Beşiktaş kazasının
yaptırdıkları içkale (Castrum fori) nin Vişnezade mahallesi sokakların dan dur; Spor özsoyun en istidatlı talebesi, gözbebeği
tarafından incelenerek yeni bir plânı daha kalıntısı olabileceğini ileri sürmüş ise de bu oldu. Hocasının teşviki ve tavsiyesi ile
çıkarılmıştır (Die byzantinischen eaddesile Vişnezade camii önü sokağı
fikir bir kaç bakımdan kabul edilmemiştir. arasındadır; Spor caddesi kavşağından tahsilini ikmal etmek üzere babası
Substruktionsbau-ten, "Jahrb. d. Inst.", Paluka, burasına bir Bizans sarayının tarafından 1921 de Alman-yaya gönderildi;
XXVm, 1913, 376) aynı plân, A. M. girildiğine göre, kaba -taş döşsli, iki araba
bodrumunda yapılmış özel bir hamam olarak geçebilecek kadar geniş, üzerinde hali vakti Münihde Millî Yüksek Güzel -sanatlar
Scheider, Byzanz, Berlin 1936, res. 45 de de kabul ederek, içeride bulduğu iki tuğla akademisinde o zamanlar ALmanya-nın en
yayınlanmıştır). yerinde ailelerin oturduğu ikişer üçer katlı
damgasının yardımiyle 939-941 yılları büyük ahşap evlerin bulunduğu bir sokaktır; kuvvetli sanatkârlarından Prof. Belle-
Bu çalışmalardan anlaşıldığına göre A- Romanos Lekapenos zamanında yaptırıldığını ker'in atelyesinde iki yıl çalıştı;
Vişnezade Camii sokağı kavşağı başında
cnnusluk sokağı harabesi istanbul'un Bizans ve 1281 • 1349 yılları arasında Andronikos Akademiden lisans ve kocasının el
beton yapı "konak yavrusu" diyebileceğimiz
devrine ait kalıntılarının en fazla ilgi III zamanında tamir edilmiş olabileceğini yazısiyle bir takdirname aldı. Almanya
bir ev ile, yine betcn yapı İM'katla şirin bir
uyandıranlarından biridir. Burasının aslında muhtemel gördüğünü ortaya atmıştır. Fakat iktisadî ve siyasî bir buhran içinde idi.
hayli büyük bir binanın mahzeni ve bodrumu apartımancık, "Nimet Apartmanı" vardır;
bu tahminler de çok zayıf temellere sokağın bu kavşağı karşısında da temellerine îstanbuldaki babasının türlü güçlüklerle
olduğu anlaşılmaktadır. Halice nazır iyi bir dayandığımdan kabul edilmemiştir. Daha gönderebildiği harçlıkla Alınan-yada
mevkide kurulan bu binanın üst kadar çıkıp, kalmış olan "Aziziye Camii?"
sonraları, J. B. Papadopulos, Paris bulunmaktadır. (Mayıs 1945). geçim pek sıkıntılı bir hal alınca Fran-
kısımlarından herhangi bir iz görülmemekle Akademisinde okunan bir tebliğinde, saya gitti ve orada da yine asrın büyük üs-
beraber, mevcut mahzenin ana çizgileri Bibi. : REK, Gezi, notu.
burasının bir fermanla Cenevizlilere bırakılan tadlarından Bourdelin atelyesime girdi
bakımından üstteki binayı aksettirdiği Botoaniates sarayı kalıntısı olması ihtimalini ACUDOĞÜ (Eâtib Âşir) — Türk Bour-del yalnız zamanının değil, zaman
muhakkaktır. Sokağım kenarındaki cephe ise hatırlatarak pek az ileride o sıralarda heykeltıraşlık san'atının en büyük fcayıdlan-nın üstünde beşeriyetin
ük.şeklini günümüze kadar muhafaza bulunan. 12 m. aralıklı dört payeyi de bu siması; 20 şubat 1898 (nüfus kaydındaki dehâlarından Rodinin yetiştirdiği bir
edememiş, Türk devrinde a-çılan muhtelif bina ile ilgili görmüş ve hattâ bunun sarayın rûmî tarih ile 8 şubat 1313, hicrî 28 ramazan sanatkârdı. Bir gün atelyesinde çalışan
pencereler ile içeriye ışık ve hava girmesi hamamına ait olabileceğimi iddia etmiştir 1315) bir pazar günü Istanbulda Mollagûrânî Türk gencimin bir etüdü kargısına, geçti
temin edilmiştir ki, böylece bu mahzenin (Decouvertes areheo-logiques â de doğmuştur; 1957 de fcir Salıyı Çarşambaya ve:
kullanılması da temin olunmuştur. Mahzenin Constantinople, "Compte Rend. de l'Aead. bağlayan 15/16 ocak gecesi Çubukludaki — Delikanlı, heykeltrasîde artık
içimdeki bazı kısımlar su sarnıcı haline Ins. et B. L.", 1925, s. 115; M. Sehede, yalısında kalb sektesiyle vefat etti. Râtib benden
getirilmiş ve bunlardan bir tanesi bir boru ile "Archaeolo. Anzeiger", 1929, s. 342). Aşarimi şahsında Türkiye elmas yürekli ve yeryüzünde başka bir fâniden
sokak üstündeki bir çeşmeye bağlanmıştı ki, arslan gibi bir evlâdını ve dünya, pek büyük
Filhakika XII. asrın ikinci yansında Bi- öğreneceği
sokağa adını veren çegmenin bu olması bir heykeltraş kaybetmiştir. Elli sekizinci
muhtemeldir. Elli yıl önceki toprak seviyesine zansdan şehrin içinde bir imtiyaz bölgesi elde niz hiç bir şey yoktur.. Dedi ve gözleri
edilen Cenevizler, Kalamanos sarayı da yaşını bitirmek üzere idi. yaşa
göre 10 m. yüksekliğinde olan cephenin
gerisinde müteaddit, tonozlu odacıklar-dan denilen Botaniates sarayını satın almışlar, Babası Hüseyin Âşir Molla, geçen asır rarak ilâve etti:
başka tam ortada 11 >< 16.30 m. ölçüsünde, içinde iki kilisesi olan bu muhteşem binayı •sonlarında taşra kadılıklarında bulunmuş, en — îbdâ edeceğiniz eserlerin neler
iki sıra mermer sütümü büyük bir kısım bir konsolosluk sarayı halime getirmişlerdir son vazifesi de Bolu hukuk mahkemesi olaca
vardır ve bunun duvarı dibinde bir de kuyu (E. Dalieggio, Nomenclature das eglises reisliği olan zevki selim sahibi ve hür fikirli ğım bilemiyorum, bildiğim şey o
mevcuttur. Sağ taraftaki odaların gerisinde latüıes, "Echos d'Orient", 1924, s. 454). seçkin bir münevverdi; Râtib ikisi erkek dört eserlerde
geç devirde ilâve edilmiş intibaını bırakan Ancak bu fikir de A. M. Sehneider'in itirazı kardeşin üçüneüsüdür. ilk tahsilini Çubuklu Türk milletinin ruh asaletinin ve.
oval biçimli bir sarnıç ve gerilere uzanan bir ile karşılaşmıştır (Byzanz, s. 91 - 92 ve 98). mektebinde yap U, sonra AJksarayda, kudretinin
dehliz bulunmasına kargılık, solda daha farklı Ona göre Botaniates sarayı daha doğuda Mahmudiye Rüştiyesini bitirdi. Birinci Cihan tecelli edeceği hakikatidir..
bir tertip ile karşılaşılır. Ancak bu kanadın Sarayburnu havalisinde olmalıdır. Bütün bu harbinde Ankara Sultanisi son sınıfından
değişik faraziyelere rağmen, Aeımusluk Fransada ikinci hocası, yine
devamı tesbit edilememiştir, ütümü salonun askere alındı.. îstanbulda ihtiyat zabit |
sokağındaki kalıntı, umumiyetle Botaniates azametli bîr şöhret olan Aristide Maillol
gerisinde 10,25 X 6>7Q m- ölçüsünde (apsis talimgahına gönderildi. O felâketli harbe
sarayı olarak ta-nınagelmektedir (E. depo taburlarında ve 37 nci Kafkas oldu.
çıkmtısı hariç) beşik tonozlu v% mihrap
Mamboury, istanbul, rehberi seyyahin, fırkasında iştirak etti, mütarekede R^tib Âşir Vatanına dönen Râtib Âşir bir ara
biçiminde apsisli bir mekân daha vardır ki
istanbul 1925, s. 356; ay. müel. istanbul Acudoğu mülâzimî sâni rütbesiy- (Besim: H. Edirne lisesinde, sonra Istanbulda
bir kilise şeklinde olan bu kısmın içi su
doludur. Yamaca yaslanmış olan bu büyük touristique, istanbul 1951, s. 256 - 257). Asıl Çizer) Zeyrek, Bakırköy ve Beykoz orta
binanın yanlarda ve geriye doğru daha hayli adı her ne olursa olsun, bugün görülen büyük mekteplerinde resim ve iş muallimliği
uzandığı anlaşılmakla beraber bunları tesbit mahzen muhakkakla bir sivil binaya, aittir, yaptı; ölümünden ancak on üç gün evvel
etmek mümkün olmamaktadır. ölçülerinin hayli geniş olması bunun bir saray kendi isteği ile emekliye ayrılmış
olması ihtimalini kuv-vetiendirmektedir. bulunuyordu.
Bu kalıntının mahiyeti eskidenberi
Şimdilik bilinen ve sayılan onikiyi göçen Üstadın ilk büyük eseri
merak uyandırmıştır. Vaktiyle
odaları, dehlizleri ve karışık plânı ile bu Menemen'de Kübilay abidesidir. Bu
Mordtmann
Bizans kalıntısı, iyice temizlenerek güzel eserde yolunu henüz aramakta olan
büyük bir sanatkâr görürüz. Kazandığı
ikinci müsabaka Bohıdaki Atatürk heykeli A
oldu. Diyebiliriz ki, mareşal üniformasiyle Ç
Türkiyede dikilmiş olan Atatürk
heykellerinin en manâlısı, ifade ettiği
kudret ve vekar ile en güzelidir. Son yaptığı
büyük eserde Ankara Üniversitesine rekze-
dilen Atatürk heykelidir; bu heykelde Râtib
Aşirî artık kemal çağında buluyoruz. Ata-
tiirk'ün vücudunda ve yüzünde yıllarca evvel ğa çalışan Râtıbi mey'inin :silıirkâr gün sonra Cemil Bey, o şaftjeser, bir yığın Soğuktan yılmazdı, ömrü boyunca paltoyu
Bourdel'im dediği gibi, Türk ruhunun asalet nağmeleriyle coştururdu. çamur olmuştu.. taşınmaz bir yük telâkki etmiş, kışları daima
ve kudreti tecelli etmiştir. Bir sanat Âbide müsabakalarında Râtıp Asilin Sanatkârın yâri gaari olan bu su geçmez bir pardisö ile geçirmiştir, ve
şaheseridir. projeleri daima bir azametin ifadeleri ansiklopedinin müellifi kendisinden yalın f renk gömleğini de daima kolsuz bir atlet
Eıi büyük, en azametli eseri ise 1943 te olmuşlardı, îstanbulun Türkler tarafından ayak, tülü kafa, koltuğunda gazeteler bir fanilanın üstüne giymiştir.
başlayıp galiba beş yıla yakın bir zaman içinde beşyü-züncü fetih yıldönümü hazırlıkları müvezzi çocuk, heykelciğini ısrar ile ister Fes zamanında baş açık gezihnezdi. Fes,
tamamlayabildiği Erzincan abidesidir. Bu arasında R. E. Koçu bir gün kendisine ne idi. Bir gün sof r anım' başına oturdular.. kıyafet inkılâbı kanuniyle yasak olunca başı
âbidenin, müsabakasını kazanmak sanatkâr düşündüğünü sormuştu; "Şöyle bir şey.," Sehpa üzerinde ve ıslak bez altında bir şey şapkanın her çeşidini yadırgamış, serpuş
için hakikaten parlak bir zaferdir. Râtıbm dedi, ye masamın üzerinden bir kâğıt alarak duruyor, heykeltraş : olarak kendisine "bere" yi, seçmiş, ona da bir
maıketi Akademideki jüri salonuna kurşun kalemiyle çizdi: Kadim Anadolu — Sana sürprizim!..' hususiyet vermişti:
götürülürken yolda bir kaza geçirmiş, hemen medeniyetini temsil eden arslanlar üzerine Dedi, ve bezi açtı.. Ruhunun bütün Lâcivert ve küçük bereyi giymez, başının
hemen hurda hâle gelmiş, heykeltraş oturtulmuş foir taht üzerinde yirmi bir kudretiyle kavrayıp ibda ettiği gazeteci üstüne bir limon kabuğu gibi şöyle koyuve-
maketim salondaki yerinde elinden gelebildiği yaşında bir Fatih... Kartal burunu ile bir çocuk, pırpın, çıplak ayaklan koşarb rirdi. Öyle ki, bu şekliyle ve taşınış tarziyle
kadar tamir edebilmiş, müsabakayı kazanma delikanlı ki, cengâver çizgileri sair külhanî, bir sanat hârikası olarak yalnız RâJtıbın başında görülen bu bere onun
ümidle-rind de tamamen kaybetmişti. Fakat o hüviyetinin zerafeti ve mütefekkir başının duruyordu. Reşad Ekrem sofradan kalkıp: alâmeti farikası olmuştu.
kırık maket bir üstadın coşkun ruhunun ibda melâhati ile yoğuruhmıştur. Kucağında bir — Gidiyorum., ve gazetecimi götürüyo îyi bir avcı idi. Fakat balıkçı olarak,
ettiği öyle bir eser idd ki, jüri tereddüt .kılıç.. Bir kılıç ki, âlemi medeniyete yeni bir rum! dedi. mübalâğasız istanbul sularında parmak ile gos- /
etmeden bu büyük işi Râtibe verdi. tefekkür ufku açan kalem gibi manâlı.. — Acele etme.. Yaş çamur, kuruyanca terilen bir şöhretti; hattâ som zamanlarında
Erzincan âbidesi iki gruptan Tahtın arkasında üç sütun.. İM yanda-kiler çatlayacak, dökülecek.. Sana onu alçıdan dö balıkçı olarak şöhreti Kapkiağı yanında Marmara
müteşekkildir ; birinci grup altta, galiba tabii bizantin ve ortadaki Türk başlıklı.. Türk keceğim... Bu kadar bekledin, üç gün daha adasına kadar yayılmıştı. Bilhassa mercan
cesametin bir buçuk^ misli büyüklükte üç başhiklı sütunun üzerinde bu hükümdarı zişa- sabret!., dedi. avında, derin sulardaki mercan yatağı kayaların
figürden mürekkeptir, ortada sembolik bir nın turası... Muharrir o üç günü iple çekti. Üç gün kurdu olmuş profesyonel balıkçıları hayrette
ikadın, vatan ^timsali, bir eliyle, zelzele Sonra güldü: sonra Çubukluya gitti. Gazeteci yoktu, Tan- bırakmış muvaffakiyetleri vardır. Bahk avı Râtıb
felâketinde mahvo-laffi Erzincanı yeniden -—Böyle başlarım da, bakarsın bir gün ata buri Gemilin başı gibi o da bir yığmı çamur Aşir için cirinet mertebesinde bir ihtiras olmuştu.
yapan işçiye bir çelenk vermekte, diğer eliyle bindirdrinı.. Fakat benim Fatihim ata bindi mi olmuştu. Reşad Ekrem: En çetin 'havalarda denizden asla yılmamış,
de bir Erzincanlıya yeni şehrin anahtarım o ath figürün etrafına kabartmalar hariç, — Sen gaddar, honhar; barbarsın, bir Marmarada boralara, fırtınalara tutulmuş, bir iki
uzatmaktadır. delisin!.. sefer ölüm tehlikesi atlatmış ve yakın dostlarım
heykel olarak en az elli figür toplanır... Dedi,
Diye bağırdı. Râtıb boynunu büktü: bir güm bir deniz kazasının kurbana olacağından
Râtıb işçi heykelinin basında, kendi Râtıbın sanatkâr dehâsının hakiki mâ-
— Hamdolsun akıl iddiasında değilim!.. daima ürkütmüştü, öylesine bir balıkçı idi ki,
manâlı sanatkâr kafasını ve yüzümü kesi yurdumuza yadigâr bıraktığı âbideler ve
Üzülme, o cılız bir biblo idi, sana şöyle seksen biricik evlâdı ve kendine has çizgileriyle
yapmıştı; bu figür bir yapı amelesi esvabı âbide projeleri değü, hepsi kayıp olmuş olan
santim boyunda bir heykel yapacağım., 'dedi. hakikaten pek zarif ve dilber olan kızı Sadâ'yi,
altında Râtıb Âşirin kendi heykelidir; bu küçük şaheserleridir... Üzerlerinde aylarca
Heykel olarak bir kız başı, Mimar Sinan ve Kandilli Kız lisesinin voleybol takımı kaptanı
bakımdan tek başına müstesna bir kıymet feendi kendine, gizli gizli vecd içinde
kabartma olarak Fatih Sultan Mehmed ile olduğu zamanlar "Benim uskumru gibi kızım!."
taşımaktadır. Abidenin ikinci grupu da çalışır, sonra bir gün çamurun, üstündeki
Mehmed Âkifin madalyonları, yine heykel o- diye severdi
yüksek bir taş kaide üzerinde yine üç ıslak bezleri açıp bir yarü vefakârına
larak "mumdirek" admı verdiği yalın ayaklı Evinde veya herhangi bir yerde, sofra»
figürden mürekkeptir; bu f<igürler de gösterir.. Kendisine: "Aman Râtıb.. Alçıdan
oğlan, ve elinde tanbur ile ikinci bir Cemil Bey sunda daima mükrim, dili ve damağı lezzette
zannederiz tabii cesametin iki misli dök., öbürlerine Ibenzetme!." diye yalvanlır..
hep bu kaybolan şaheserler arasındadır. itisasa ulaşmış, sohbeti tatlı, badeye daima
büyüMüğündedir; ortada o devrin Cum- "Yok., der.. Kafamın içindekini henüz
Gazeteciler Cemiyetinin yeni binası için iltifat etmiş rind adamdı.
hurreisi îsmet İnönü, Erzincanlı bir anayı veremedim!..". Bir hafta sonra uğrarsınız.. O
taahhüt ettiği ibrahim Müteferrika, Şinasi, Uzun yular Cerrahpaşada, camMşerifin
bağrına bakmış, bir elini de kendisine çamur şaheser, onu ibda eden sanatkâr ellerle
Agâh Efendi büstleri de vakitsiz ölümiyle yanında bir şeyh kızı olan kayınvalidesinin
sokulan bir kız çocuğunun omuzuna bozulmuştur, yok olmuştur, kaybolmuştur..
yarım kaldı. Beykoz Halkevi için alçıdan (hissedarı bulunduğu- büyük şehrin pek az
koymuştur. R. E. Koçu bir gün Tamburi Cemil Beyi
döktüğü "Ah-Râtıb Âşir, vSicudca bir pehlivan kalmış konalc yavrusu bir evinde oturmuştu.
Bu muazzam figürlerin çamurdan görmüş idi, iki el üstünde büyük bestekârın On yıldanberî de Çubukluda iskele civarında
yapılabilmesi için kâfi derecede büyük yapısına med Mithad Efendi" si halen
düşünen kafası.. Bu bir büst değil, klâsik ve lebideryadaki kendi evinde oturmakta idi.
atölyesi olmayan heykeltraşa müzeler bilemeyiz ne haldedir, nerededir.
Türk musikisinin tarihçesiydi.. Ve adı sahip, buğday benizli, geniş alınlı, güzel a- Râtib Aşire aşk ile bağlanmış refikası Fah-
müdürlüğü atölye gibi kullanmak üzere Yeni "Ferahfeza saz semaisi" idi.. O düşünen baş rünnisâ Hamunefendi, bir gün hâtıralarını
Cami «karşısındaki Hatice Turhan Sultan damdı. Çocukluk ve delikanlılık çağlamda
karşısında insan o meşhur saz semaisinin akran ve emsali arasında güreşmiş, Vefa kalem diline verirse çok büyük bir
türbesinin medhal kısmım tahsis etmişti. nağmelerini duyuyordu.. "Râtıb.. Yarın Mesut sanatkârın hayatı hususiyesi muhakkak ki,
Üstad eserini orada tamamlamış, altı figürün Kulübünde futbol oynamış, güreşte de
Gemili alıp getireceğim.." diyen Reşad Ekre- fudbolda da istikbal için bir as şöhreti muhalled bir eser olacaktır. (Bu hayat
tunç düğümleri de yine kıymetli bir sanatkâr me: "Aman sakta ha!., dedi.. Beste henüz hikâyesini en hurda feferrüatiyle okuyanların
olan Yusuf Akpı-nann dökümhanesinde vaadederken sanatkâr hüviyeti galip
bitmedi.. Bir hafta sonra.." Ne bir haftası, gelmişti. gözü önünde hey-
yapılmıştı. üç
Türbe medhalindeki muvakkat atölyenin Acı kuvvetiyle pek sıhhatli görünürdü.
iner günkü misafirlerinden biri Neyzen Tevfik
idi, iskelenin üstünde dev gibi bir işi başarma-
AÇIKBAŞ ECZAHANSSİ 261 AŞIKMAVA TiYATROSU
— 26© İSTANBUL . ANSİKLOPEDİSİ
keltraş Râtıb A§ir Acudoğu hançer gibi di- boya ile ve arap harfleriyle "Toprak sokak" zından girildiğine göre, kargıya meydanımsı
nıahallesiydi; mütareke yıllarının kara
kenleriyle billurdan muhteşem bir gül gibi diye eski adı da okunmaktadır ki haline, -bir arsa .gelir, mahalle çocuklarının oyun
günlerinde gafletin şımarttığı bu
görünecekti. O gülün yavaş yavaş solması, şehir rehberindeki adından daha uygun yeridir. Bayrampaşa medresesinin de
vatandaşların delikenlıları ile, muhaceretin
yaprak yaprak dökülmesi gerekirken bir gün görünmektedir; halkı dar gelirli ve orta arkasına
acı hâtıralarını dinliyerek büyümüş Tatar
çıt diye kopup toprağa düşmesi hakikaten, hallice insanlardır. Haseki caddesi tarafına düşer. (Nisan 1945), Bîbl, ;
şehbazları arasında, hemen her akşam
hakikaten pek (hazindir. REK, Gezi notu.
buralarda büyük taş kavgaları olurmuş..
AÇIKBAŞ ECZAHANESİ — 1839 (H.
Çoğu terlikçi, sandıkçı. arabacı gibi ele avuca
1255) da, Abdülmecidim tahta çıktığı yıl,
sığmıyan ve bileğine, bazusuma güvenen
Veznecilerde açılmış, ilik eczahanedir, yerinin
esnaf yiğitleri olan Tatar gençleri Hüseyin
bugün nereye düştüğü tayin edilemedi. Adını
Baba merkadının bulunduğu sırtı tutarlar ve
sahibinin lâkabından aldığı muhakkak olan
karşı tarafı hemen daima sindirip
bu eczalhananin sahibi hakkında da bilgi
kaçınrlarmış.. itilâf devletlerinin işgal
edinilemedi.
zabıtası da buralara pek sokulamazmış.
AÇIKBAŞ SOKAĞI — Fatih kazasının
(Eylül 1944)..
Karagümrüik naiMyesîmde Derviş Ali Bibi. : REK, Gezi notu.
mahallesinin sokaMarmdandır; Kefevi
AÇIKBAŞ HOCA — îstanbulun, on
sokağı ile Sena yokuşu ve Kasımodaîan
dokuzuncu asır başında esrarengiz
sokağı arasındadır. Sena yokuşu ve
şöhretlerinden biridir; (H. 1224) 1809 Rus
Kasımodaîarı sokağile olan kavşağı bîr üç yol
seferine gönüllü gitmiş, Baba Paşa ile
ağzı teşkil eder (B. : Dervîş Ali Mahallesi).
beraber esir düşmüş, 1812 de Bükreş sulh
Henüz tanzim edilmemiştir.
muahedesinin im-zasundan sonra (H. 1229)
Sokaktan ziyade bir dere yatağım 1813 de îstanbula gelerek Ayasofya
andırır. Kefevi sokağı kavşağından girildiğine Camiinin .bir köşesinde yerleşmiş, nereli
göre, az meyilli bir yokuş halindedir, sağda olduğunu kimsenin bilmediği bir adamdı,
tuğla yapı iki katlı bir evceğiz, solda sabahtan akşama kadar, etrafına toplanan
kulübemsi iiç dört ev vardır; sağda genç bir ayak takımı kalabalığına vâz ve nasiıhat adı
selvi ağacının altımda taşsız bîr kabir vardır altında zamanın fenalığından bahseder, devlet
ki, halk ağzında "Hüseyin Baba" diye erkanının gâvur olduğunu, memleketi
meşhurdur. Bu sokak ile geniş ölçüdeki sattıklarını anlatır, artık buralarda durmak
•çevresi, orta halli ve yoksul ailelerin imarına doğru olmadığını, Anadoluya, diyarı ıslama
çalıştıkları yangın yerlerindendir.' Hüseyin hicret lüzumunu telkin eder, ken-disdnin de
Baba kabrinden sonra sağ tarafı arsadır; Sena bu halleri görmektense mücaviri Reytullah
yokuşu ve Kasımodaîan sokağı ile olan üç olmak niyetinde olduğunu ilâve, ederdi.
yol kavşağı da meydanıma, bir açıklıktır. Hükümet, bu bozguncu vaizin cahil halk
Semt çocukları kuzu otlatır ve uçurtma üzerindeki tehlikeli propagandasına karşı
uçururlar. Ka'riye, Tekfur Sarayı, Kefevî kayıtsız kalmadı, hiç beklemediği bir anda,
camii ve Drağman camii arasındaki vadi ile Ayascfyadan, etrafını sara» kalabalığın
Halicin karşı sırtlan .bir pa-flmrama halinde ortasından, izzet ve ikram ile kaldırıldı,
serilmiştir; bu panoramanın bilhassa akşam, kendisine "selâmı şahane" tebliğ edildikten
üzeri seyri pek lâtiftir. Geceleri de, etraf sonra arzu-Hi veçhile Hicaza gönderilmesi
tenha olduğundan sevdazede gençler hususuna irade çıktığı ve harcırahı da devlet
dolaşırmış; başbaşa verip oturmuş çiftlerin tarafından temin edildiği söylendi ve derhal
tatlı fısıltıları işîdilirmiş. Bahçekapı-sından bir kayığa bindirilerek
Semt halkının büyük bir ekseriyeti, Hicaza gitmek üzere üsküdara geçirildi. Bir
memleketlerinin Rusya tarafından ilhakında müddet sonra da istanbul'da Açıkbaş Hocanın
hicret etmiş Kırımlılardır, îstanbulda bu adı unutuldu.
îttüslüman ırkdaşlanmız. "Tatarlar" diye Bibi. : Cevdet Tarihi, X. AÇIKGÖZ SOKAĞI —
anılır; fakat Anadolu ve Rumeli Türklerile Fatih kazasının Samatya nahiyesinin
kan karışmaları yüzlerinin has çizgilerini bir AoıMıava Tiyatrosunun plânı
Keç'ihatun mahallesi sokaMarmdandır;
hay-_ li değiştirmiştir. Sata- 2 „ Orkestra yeri; 3 -. Seyirci yerleri (gradenler); 4 _ Şeref bocan; 5 =- Kejteör; 6
Haseki caddesini Cerrahpaşa caddesine
Ka'riye Camiinden Kefevi Mescidinin Projeksiyon; 7 - Gişeler; 3 - Büfeler; 9 - Telefonlar; 10 _- Bekçi; 11 - Memur.
bağlayan Nakşi sokağı üzerindedir. Her iki
bulunduğu vadiye inen sırt, eskiden bir Rum (Arkitekt Mecmuasından)
başı da bu sokakta, ahşap evce gizlerden bir
adacığı çevirmiş, toprak, bozukça bir yoldur;
bir evin duvarında siyah
AÇttKHAVA TİYATROSU ANSİKLOPEDİSİ 203 — AQIK SAÇIK GEZME YASAĞI
— 202 İSTANBUL
AÇEKHAVA TiYATROSU — İstanbulda gım yüzünden kendisile yaramana müteassıp zabıtanın en küçük bir gevşekliğinden
Lütfü Kırdaraı valiliği ve belediye reisliği çer ;kath, asalet güzelliğinden mahrum muhalifler tarafından dile düşürüldüğünü istifade ederek, yukarıdaki fermanda
devrinde başlayan ilk büyük imar işleri beton apartmanlardır; yalnız sokak görmüş, türlü çirkin dedikoduların önünü kullanılan tabir ile, halkı baştan çıkarmak
arasında tahakkuk ettirilmiş esererdendir. levhasının asılı bulunduğu bina, üç katlı bir almak için İstanbul kadınlarının kılık ve maksadile açılıp saçılırlar, bilhassa yazın
Har-biyede yine Kırdar devrinin eserlerinden ahşap, yapıdır ki sokağın en güzel kıyafetine bir düzen verilmesini istemiş ve bir mesire, yerlerinde, muhakkak ki olgun bir
Sergi Sarayı'nın altındadır. Plânı Yüksek meskenidir denilebilir (Nisan 1945).. Bibi. : ferman ilân ettirmişti ki bugünkü dile zevkin mahsulü pek şûhâne bir kılık ve
Mimar Nihad Yücel ile Nâhid Uysal REK, Gezi notu. AÇIK SAÇIK GEZME çevrilmiş sureti şudur: kıyafetle görünürlerdi.
tarafından müşterek olarak hazırlanmış, YASAĞI (Kadınlara) — İstanbulda "İstanbul Kadısına ve Yeniçeri ağasına 1751 (H. 1165) tarihli ve Bostancıbaşıya
temeli 15 temmuz 1946 da atılarak resmi müslüman kadınlarının açık saçık hitap ile yazılmış bir fermanın bugünkü dile
ve Hassa Bostancıbaşıya hüküm ki,
küşadı bazı yerleri henüz bitmediği halde 9 gezmemeleri hakkında ilk defa o-larak bir çevrilmiş sureti şudur:
"İstanbul, memleketimizin yüz suyu, u-
ağustos 1947 de yapılmıştır; her noksanı da yasak ilân etmek zarureti, on sekizinci asır
lema, suleha ve üdeba beldesidir; Halkının '•'Hassa Bostancıya hüküm.ki, "Bahar
ancak üç yıl sonra 1950 de tamamlanmıştır. ortalarına doğru, Üçüncü Ahmed devrinde mevsimi geldi, kadın taifesinden bazılarının
da günlük 'kılık kıyafeti seriatin iznine
3972 kişi alan ve orta yerinde 30 kişilik bir. Sadırâzam Nevşehirli Damad ibrahim Paşa tenezzüh ve teferrüç bahanesile Üsküdardan
uygun bulunması devlet namusu
şeref locası bulunan istanbul Açık Hava zamanında duyulmuştur. Lâle devrinin büyük Kısıklı, Bulgurlu, Çamlıca, Merdivenli
gereğindendîr. Fakat, seferler yüzünden çok
Tiyatrosu istanbul Belediyesine 850,103 lira veziri, zamanının taşkın lüks sal- (Merdivenköy) ve etrafına; bazılarının da
mühim işlerle uğraşıldığından bu hususa
77 kuruşa mal olmuştur. Bu tiyatroda ilk dikkat olunamadı; bazı yaramaz avratlar Beykozdan Tokad (Tokad bahçesi), Akbaba,
oynanan eser Sofokles'in Nureddin Tunçel bunu fırsat bilip sokaklarda halkı baştan Dereseki ve Yuşâ denilen yerlere a-rabalarla
tercümesi "Kral Odipos" trajedisidir; 1947 de çıkarmak maksadile süslenmeğe 'başladılar; gidip açık saçık dolaştıkları ve çeşitli rezalet
on yedi defa oynanmıştır. yeni biçimlerde çeşitli esvaplar yaptırdılar, ve şenaate cesaret ettikleri sözlerine
1948 yazında Schakespear'in hıristiyan kadınlarım taklid ederek başlarına güvenilir kimseler tarafından ihbar edildi.
"Yanlışlıklar" komedisi ve yine acaip şekilde serpuşlar geçirdiler; nice Bundan böyle kadın taifesinden hiç kimse
Sofokles'in "Odipos Kolon'da" trajedisi, utanılacak biçimler çıkarıp ismet âdabını buralara araba ile veya her hangi bir süratle
1949 da Oktay Rıfatın "-Oyun içinde ortadan tamamen kaldıracak kılık ve kıyafete gitmiyeceMerdir. Bu yasağı lâzım gelenlere
oyun" telif piyesi, 1950 ve 1951 girdiler; namus perdesini yırtmaktan gereği gibi tenbih edeceksin; yasağı
yazlarında da Devlet Operası çekinmediler, birbirini görerek bu hal ismet dinlemiyenler olursa kendilerini ve
.sanatkârları tarafından "Sevil Beriberi" sahibi kadınlar arasına da yayıldı; kadınlar, arabacılarını yakalayıp cezaları verilmek
"Karmen" ve "Madam But-terfly" bu yeni çıkma esvaplardan yaptırmaları için üzere huzurumuza göndereceksin. Bu hususta
operaları oynanmıştır; müteakip kocalarını zorlamağa başladılar; zenginler bu zerrece gevşeklik görülmemelidir".
yıllarda güzellik müsabakalarına ve yüzden fazla para harcayıp israf ile günahkâr Kadınlar hakkında açık saçık gezme
milletlerarası güreşlerle spor oldular; kudreti olmayanların, yahud kudreti yasaklarından biri de ikinci Abdülhamid
gösterilerine sahne olmuştur. 1958 olup da karılarının arzusunu yerine devrinde 1305 eylülünün on dokuzuncu günü
yazında da Kıbrıs yardımı için Tercüman getirmiyenlerin mübarek günlerde gazetelerle ilân edilmiştir; o günkü Sabah
gazetesinin delaletiyle parlak bir folklor karılarından avrı yatıp kalkmağa mecbur gazetesinde çıkan bir sureti şudur:
gecesi tsrtib edilmiştir. kaldıkları işitildi. "Resmî — Şimdiye kadar vukubulan ten-
"Bundan böyle kadınlar, bir karıştan bihatı ekîde ve kaviyyeye muhalif olarak bu
AÇIÎCLAB SOKAĞI — Fatih
ziyade büyük yakalı ferace ve üç değirmiden aralık nisvanı islâmiyeden bazılarının şiarı
kazasının merkez nahiyesinin Sofular
fazla yemeni ile sokağa çıkmıyacaklardır. Bir islâmiyet ve diyanetten olan hali edep ve
mahallesi sokaklarındandır; Kâmilpaşa
parmaktan kalın şerid kullanılması yasaktır. mesturiyete ademi riayetle, açık saçık
so-kağile Ali Eimiri sokağı arasındadır-,
Bu yasakları dinlemiyecek olan kadınların gezmekte oldukları görülmekte olduğuna ve
Kıztaşı caddesi ve Binaemini sokağile
sokakta yakalarının kesileceği ve esvapları bu ise mugayiri nzayı bari ve âli idüğine
birer dört yol ağzı yaparak kesişir.
yırtılacağı tenbih ve ilân olunsun; mebni âdabı isîâmiyeye ve tenbihatı vakıaya
Kâmilpaşa kavşağından Kıztaşı dört yol
dinlememekte ısrar edenler yakalanıp başka muhalif hal ve harekette bulunanların men ve
ağzına kadar olan kısmı asfalt, ötesi
memleketlere sürüleceklerdir, bunu mahalle terbiyesi bu kerre makamı fehamet ittisamı
-paket taşı döşelidir. 1934 tarihli
imamlarına kesin olarak bildiriniz. Bu sadâreti uzmâdan bâ tezkere Zaptiye Nezareti
Belediye Şehir Rehberi haritasında, bu Açıkhava Tiyatrosunun şaline katı plâııı
yasaklan dinlemiyen terziler ve şeritçiler de aliyesine emir ve işar buyurulmuş olmağile
yolun Horhor caddesile kavuşturulması l — Depo; 2 — Kadın figüranların yeri; 3 — Duş; 4 •— Ayak
şiddetle cezalandırılacaktır. Bu yasakların ilânı keyfiyete iptidar kılındı".
düşünülmüş ise de bu yol uğurunda, yolu; ö — Geçid; 6 — Berber; 7 — Solistlerin yerleri; 8___
Orkestra ğefi; 9 — Konduit;""10 — Erkek figüranların yeri. yürürlüğüne bütün dikkatinizi vereceiksiniz; Fakat, asırlar boyunca bir cemiyet
îstan-•bulun namlı tarihî anıtlarından
Açıklıava Tiyotrosunun servis kısmı plâm l — göz yumduğunuz veya suçluları himayeniz dâvası olarak devam edegelen İstanbul
Amcazade Hüseyin Paşa medresesinin
Artistler büfesi; 2 — Elektrik santrali; 3 '— Gecid ve veya ihmaliniz öğrenilirse sizler de şiddetle hanımlarının açıklık saçıklık düşkünlüğü bu
feda edilmesi lâzım gelmektedir. Bu da dinlenme yeri; 4 — Solistlerin yerleri; 5 —. Elbise deposu; cezaya çarptırılacaksınız. (Şevval başları yasak ile de önlenemedi. Kâğıthane ve
olmı-yacak şeydir. sAiçıklar sokağının iki 6 _ Depo, (Arkitekt Bjfc
1138) Haziran 1725". Göksuda sandal saf alan, Kalpakçılarbaşmda
(boyunca sıralanmış olan binalar, ikişer Mecmuasından)
İstanbul kadınlarının uygunsuz takımı, ve DireMerara-
ü-
AÇÜKSÖZ ©AZETESİ İSTANBUL
ANBlKLÛPBDİSİ — 208 AUALAK,
sında ramazan piyasaları, İstanbul AÇIK TÜRBE — Duvarı olmayan,
dir; bir köşede bir bahçeli gazino - cıdan Kartala kadar uzanan sahil parçasının
hanımının, şahane bir zarafet içinde kubbesi veya çatısı sütunlar üzerine
kahvehane vardır. karşısına serpilmig dokuz adadır. Bu takım
güzelliğini teşhir ettiği yerler oldu. Devir oturtulmuş türbelere verilen isimdir ki
Bibi. : REK, Gezi notu. adalar, iki küme teşkil ederler. Tam sahil
devir, Bostancı-başının, f er aça yakası ve İstanbulda en güzel açık türbeler
ADACAMtt SOKAÖI — (B. : Buyukada karşısına düşen yedi adanın isimleri,
eteği kesen makası, hapis ve sürgün cezası, Süleymaniyede Mimar Si-nanın, Eyyubda
Camii). şimalden cenuba doğru: Kınalıada,
Zaptiye nezareti, ve: Sadrazam Ayaş Paşanın ve Üsküdarda
ADACIKLAR — istanbul hududu içinde, Burgazadası, Kaşıkadası, Heybeliada,
Yandan yırtmaç çarşaflar Gülnûş Valide Sultanın türbelsri-dir. (B, :
Görünüyor tombul bacaklar Karadeniz Boğazı dıgmda Anadolu kıyısında Buyukada, Tavşan-adası ve Sadefadasıdır.
Sinan, Mimar; Ayaş Faşa; Gülnûş, Valide
Kapanın şeytan postallar îrvanın şimalindeki Elmas burnunun doğu- Daha açıkta olan i-kinci küme
Sultan).
Bayılıyor sizi gören esnaflar Hayırsızadalar adını taşır. Sivri-ada ve
AÇIK TÜRBE ÇIKMAZI — Üsküdar Yassıada denilen iki adacıktır. (Bütün bu
şarkısı gibi tehzil ile karışık tehditler büyük
sokaklarından, İrarahorda tramvay yolu ü- isimlere bakınız).
şehrin kadınlarını korkutup yıldıramadı.
zerindedir, Belediye Şehir Rehberinde çıkmaz
Kadınlarımızın tesettür mecburiyeti Kınalı, Burgaz, Heybeli ve Büyükadada
sokak olarak gösterilmiş ise de, arkası
kalktıktan sonra da "açık saçıklık", İstanbul yangın' yeri olduğundan bu isimleri taşıyan îstanbulun en mamur ve
karikatüristlerinin üzerinde ısrarla, Hüdâyiazizmahmudefendi soşağma çıkılır. en güsel dört köyü kurulmuştur; diğer beş a-
durdukları bir mevzu oldu, Ca'dde kavşağının sol kö-"Saklı da gayet küçüktür, gayri meskûndur,
BM, : Ahmed Refik, Hicrî Onikiııoi asırda
Evliya"demlen bir merkad, üst başında vardır üzerlerinde basan balıkçılar tarafından
istanbul hayatı, Gazeteler. kurulmuş kulübeler görülür. Hayırsız
(Mayıs 1945). Bibi. :. KEK, Gezi notu.
AÇIKSÖZ GAZETESi — 1986 da Adalardan Yassı Ada da son yıllar içinde
AÇIK TÜRBE SOKAĞI — Üsküdarda, ordu emrine verilmiştir.
merhum Velid Ebüzziyadan devren alınan İmrahordan Şemsipaşaya kadar, Hâkimiyeti-
"Zaman" gazetesi yerine kurulmuş siyasî milliye caddesi ile Doğancılar caddesini bağ- Adalar mülkî tegkilâtta istanbul
sabah gazetesidir; imtiyaz sahibi Edhem İzzet lıyan gayet uzun bir yoldur. Hâkimiyetimiilye ı vilâyetinin bir kazasıdır. Buyukada, Heybeli
Be-nicedir (B. Benice, Edhem İzzet), Adacıklar v« Burgaz adı ile üç nahiyeye ayrılmıştır; Kı-
caddesi kavşağından girildiğine göre, sağ
başmakaleleri de o yazardı; yazı işleri müdürü köşede bir küçük kahvehane, sol köşede nahada Burgaz nahiyesine bağlıdır; merkez
Niza-meddin Nazif idi, bazı başmakaleler de N sunda bir takım kaya parçalarıdır; en aahiyesi Büyükadadır, Adalar kaymakamlığı
Üsküdar postahanesi vardır, İki araba rahat büyüklerinin adı Eşek Adaşıdır. Bu
N. Tepedelenlioğlu imzasile onun kaleminden geçebilecek kadar geniş, kaba taş döşeli ve az xonağı Büyükadada Çankaya caddesindedic
çıkardı. Nizameddin Nazif Açıksözün adacıkların karşısında bir tahlisiye Bir sulh mahkemesi vardır ve kaymakamlık
meyilli yokuştur; küçük bir parçası da alçak
programını anlatırken: "Gazete, o zamanlar istasyonu vardır. binası içindedir. Her üç nahiyede motorlu
ve geniş beş basamak merdivenli sokaktır.
şiddetli ve cüretli sayılan bir iç politika ADAK — (B. : Evliya, îstanbulda yatan itfaiye grupları bulunmaktadır.
Merdivenin alt başında ve solda semt
takibedi-'yordu. Hırsızlık, ihtikâr ve taahhüt evliyalar).
halkınca "Saklı Evliya, denilen bir merkad, üst
işlerin-deüd suiistimallerle mücadele etmiş, başında ve sağda da adrazam Halil Paşanın, ADAK 'SOKAĞI —• Fatih kazasının Sa-
devlet kadrolarında umumî bir gençleşmeyi Türk türbe yapısı sanatının şaheserlerinden matya nahiyesinin Nevbahar mahallesinde,
ileriye sürmüştür, Dünya hâdiselerini olan mu-aszarfı türbesi vardır; fevkani olan bu eski yangın yeri sokaklarmdandır. Suphipa-
yakından ta-kibeden bir gâzste olmuştur. Bu nefîs sanat eseri, 1945 de acınacak derecede §a sokağı ile Bakibey sokağı arasında, kaba
arada 1921 Türk - Fransız anlaşmasının bize harap idi, Açıktürbe sokağı, Sünfaülzade ve taş döşeli, bozuk bir yoldur. Bakibey sokağı
vermiş olduğu bir hakkı hatırlatarak Büdai-mcılunud sokakları ile olan kavşağına kavşağından girildiğine göre, sol köşede
iskenderun sancağı ile Antakyanın Türkiyeye kadar yokuştur, bu kavşakta Ahraedçelebi tuğladan derme çatma bir ev vardır; yolun
doğrudan doğruya ilhakını istiyen ilk Türk camii bulunmaktadır; sokak, buradan, her iki kenarı yığma tag ile yapılmış, ve yer
gazetesi olmuştur. Hatayın ana vatana Şemsipaşaya doğru inmeğe başlar; yolun bu yer çökmüş bahçe duvarıdır; sağ kolda da
ilhakında Açıksözün bir şeref hissesi vardır," ikinci kısmı, paket taşı döşelidir; iki sıralı ve yangından kalma yüksek bir konak duvarı
diyor. Açıkgözün yazı ailesi içinde Vaşimgton ekserisi geçen asır sonlarının yapısı ahşap parçası, etrafı tuğla yapı büyük bir konak
başkonsolosluğunda ölen Mehmed Ali Tev-fik, evler görülür, bunların içinde sağ kolda çift kapısı vardır (1945). Adalar
Akagün-düz, Burhan Cahid ve Şükrü Esmer merdivenli bir konak yavrusu ve sol kolda, Bibi. : REK, Gezi notu.
ile bir otomobil kazasının kurbanı olmuş yüksek bahçe duvarının önünde bir sıra çınar ADALAR — îstanbulun eşsia güaellikts Adalar, pitoresk bir tabiat yapısı ile
bulunan Tabir seçkin isimler olarak ve akasyalar dikilmiş bir konak, o devrin bir yazlığıdır; ecdadımız toprağının rengin tarih hâtıralarına sahiptir; hemen her
hatırlanır. A-çıksöz kısa ömürlü bi rgazete temiz Türk. yapılarının güzel renginden "Kızıl Adalar" derdi, Avrupalılar, a-dımda yirmi asırlık bir tarihin izlerine
olmuş, 1937 şubatında sahibi tarafından örneklerindendir (Mayıs tarihi hâtıralarla "Prens Adaları*' der, biz ise rastlanır. Çam ormanlarile örtülmüş
kapatılarak yerine ''Son Telgraf" akşam sadece "Adalar" deriz. Müverrih Hammer, tepeleri, 'türlü kır çiçekleri bezenmiş vadileri,
1945).
Bizans manastırlarındakî münzevi keşişlerin Marmara dalgalarının çırpındığı kıyıları, bir
gazetesi kurulmuştur. Bibi. : REK, Gezi notu.
hâtırasına nisbetie "Evliya Adaları = îles zamanlar buralarda, taç ve tahtından
Açıksözün normal baskısı 6 - 7 bin sra-* AÇÎKYOL SOKAĞI — Beyoğlu
deş Saiııts", Dethier de ayni izden giderek mahrum, e-dilmiş imparatorların işkenceler,
sında idi; en çok satıldığı Hatay mücadelesi kazasının Şişli nahiyesinin Feriköy mahallesi mahrumiyetler altında ve korkunç bir sefalet
ve ilhakı sıralarında 17 - 18 biae çıkmıgtı., so-kaklarındandır, bir çayır kenarı toprak "Keşiş Adaları" tabirlerini kullanırlar.
Marmarada, Anadolu yakasında Bostan- içinde inleyip mahvolduklarma inandıramaz.
yoldur; çayır, yağ akşamları oldukça Adalar
geıûikli-
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ — '201 — ÂDÂLAR
nn bugünkü hali, bir cinayetin kurbanı Müslüman tarikatleri mensuplarının A- kardı. Büyükadaya, öbür Adalara da uğrayıp
meşhur çam ormanlarının ilâhî ıtrim ilâve
olmuş bir bahtsızın naşı üstüne örtülmüş dalara rağbet göstermemesi, buralarda hiçbir uğrayıp mola vermek şartile üç saatte
etmek lâzımdır.
altın nakışlı bir şala benzer. Büyüklerinde tekke ve zaviyenin kurulmayışı üzerinde gelinirdi ki bu pazar kayıkları 'hamlacılarının
asfalt yollar, konforlu birinci ve ikinci sınıf Köyler, Adaların, şimal, şimal doğu ve durulacak bir mevzudur. Büyükada ve denize pek yaman kürek çaldıklarını
oteller bulunan, Istanbula telgraf ve telefon doğu kıyılarında kurulmuştur. Yerlisinin Heybeli camileri de son zamanların gösterir.
hatla-rile bağlanmış olan Adalar, büyük kısmı balıkçıdır. Oteller kâfi yapılarıdır.
gelmediğinden, pansiyonculuk da Adalıların İstanbula gelen ilk buharlı gemi 1828 de
Marmaranm küçücük birer cennetidir. Bizans devrinde de, Adaların halkı geldi ki tersane için İngilizlerden satın
kârlı işlerinden olmuştur. İkinci Cihan sadece keşişlerden mürekkep değildi. alınmış idi.
Adalar, jeolojik ve topoğrafik yapı
Harbinden evvel her keseye uygun, döşeli ve
bakımından, bir çöküntü ile Kocaeli 1182 de Lâtin korsanlarının bir İstanbul, Kadıköy ve Adalar arasında
hemen hepsi temiz pansiyonlar bulmak
yarımadasından kopmuş toprak parçalandır. baskınına uğrayıp yağma edilmişti. vapur seferleri ise, bu tarihten on sekiz «ene
mümkündü. Kiraları Adalara ve semtlerine
Adaları bugünkü kıta sahilinden ayıran deniz 1204 de de, Dördüncü Haçlı seferine sonra, 1846 da başladı; tek gemi, sabahleyin
göre değişmek üzere, bir mevsimliği 25 liraya
kolu az derindir; ve su seviyesinin altında çıkan Latinler, İstanbula geldikleri zaman, Büyükadadan kalkıp îstanbula gelir, akşam
odalar ve 1200 liraya güzel yalılar bulunurdu.
birçok kayalıklar serpilmiştir; bunların en Venedik Duçesi Dandolo, Haçlıları "Halkı, da Adaya dönerdi; sabahleyin İstanbul'dan
Devlet Denizyollarının temiz ve konforlu ve
tehlikeli o-lanlarmın üzerine birer deniz tarla ve sürü sahibi zengin insanlardır" diye Adalara, akşam üzeri de Adalardan İstanbula
yollu vapurları Kınalı, Burgaz, Heybeli ve
feneri konulmuştur ki biri Batmak Fener, Adaların yağmasına teşvik etmiş, fakat kan- vapurla gidilemezdi. 1861 de Kadıköy ve
Büyükada ile Karaköy köprüsü ve Anadolu
diğeri Varto-nos Feneri adını taşır. dıramamışü. 1302 de, Eğribozlu ve Giritli Adalar yolu için devlet elile Fevaidi
sahilinde Bostancı, Kartal ve Pendik arasında
Adalar, istanbul ve bütün civarı arazisi korsanların hücumuna uğrayıp yağma Osmaniye adında resmî bir vapur işletme
muntazam sefer yaparlar; köprüde Adalar
gibi, devonien devri yapısıdır; şu fark ile ki edilmişlerdi; korsanlar en namlı keşişleri de idaresi kuruldu ve emrine tersaneden iki
için ayrı bir iskele vardır; günlük işleri
Adalarda fosil bulunamamıştır. alıp götürmüşlerdi ki İmparator İkinci küçük vapur verildi ; birkaç yıl sonra bunlar
İstanbulda olup da dört saatlik bir zamanını
Adaların esas arazisini teşkil eden kireç Androni-kos Paleologosun korkusundan bir işe yaramaz bir hale gelince, idare İngiliz
vapur yolculuğuna verebilecek kimseler için
tabakalarına bol demir filizi karışıktır; bu müddet sonra Adalara iade etmeğe mecbur tezgâhlarına 11,000 İngiliz lirasına ahşap
Adalarda yerleşmek mümkün ve muhakkak
filiz, ada topraklarına kızıl rengini verir. Ada kalmışlardı. tekneli üç vapur sipariş etti, bunlar gelinciye
ki felekten kâm almaktır. Dört büyük Adada kadar da Kadıköy ve Adalar yolu seferleri
topraklarının bu rengi, hidrate demir oksidi hekim, dişçi, ebe ve eczacı bulunur; büyük 1412 de Yassı Ada önünde Musa Çelebi Şirketi Hayriyeye bırakıldı. Bu üç yeni
halinde bulunan demir tabakalarının bakkaliyeleri ve terzihaneleri vardır; ile Manuel Paleologos arasında bir deniz vapur 1875 de geldi ve Ada seferleri ele
varlığını gösterir. 1820 den evvel mescitleri ve kiliseleri vardır; istanbul muharebesi olmuştu. intizama girdi. Fevaidi Osmaniye idaresinin
Büyükadada bugün Mâden denilen yerdeki bu gazeteleri ilk vapurla gelir, gazinoları, Adalar türkler tarafından, İstanbul mu- adı, devrin hükümdarı Abdülâzize nisbetle
maden işleniyordu. Eski çağlarda Heybelide sinemaları büyük şehri aratmaz. hasarasınm on ikinci salı günü (17 nisan "İdarei Aziziye" oldu; 1876 da bu
Çamlimanı denilen yerde bakırla karışık Adalar, en ileri snobizrn düşkünlerüe 1453) 30 kadırga ve bir miktar küçük gemi hükümdarın hal'i üzerine, bu i-sim de "îdarei
demir madenleri işletilmişti. dünyasına küskün münzevileri ve mutlak is- ile gelen donanma kumandanı Baltaoğlu Sü Mahsusa" olarak değiştirildi. Abdülhamid
Rüzgârlar rejimi, İstanbulun aynidir; tirahate muhtaç hastaları ayni zamanda leyman Bey eliyle fethedildiler. „ devri sonlarında İdarei Mahsusa vapurlarının
durgun bir havadan sonra evvelâ cenup hoşnut eder. Deniz sporları bakımından ve köhneliği ve yolsuzluğu, İstanbul halkının
Fetihten sonra, Adalardaki manastırlar
rüzgârı başlar, onu şimal rüzgârı takibeder; bilhassa 'balık avcılığı için bulunmaz dilinde destan olmuştu. Öyle ki hükümet
•boşaitludı, Adalılardan çoğu? da İstan'bula ve
kışın Balkanlardan kopup gelen karayel, yerlerdir. Son pahalılık devri, durmadan Adalar hattını bir ara yine Şirketi Hayriyeye
civar kasaba ve köylere hicret etti.
Adalara bütün giddetile çarpar. Arada da yükselen kira bedelleri orta halli ailelerin vermişti. 1912 de, İdarei Mahsusa
doğu rüzgârı eser. Mayıs ayından itibaren, Adalardan yazlık olarak faydalanmasını On dokuzuncu asır başmdanberi Adalar lâğvedilerek "Seyrisefain" adile sağlam bir
Karadeniz üstünden esmeğe başlıyan meltem tamamen selbetmiştir ve Adalarda bir yeni- oıüfusunun artmağa başladığı görülür. Skar- Denizyolları idaresi kuruldu ki, Cumhuriyet
ile Adalar, yaz aylarını tatlı bir serinlik zenginler kolonisi kurulmuştur. latos Bizantiyos, 1816 da Adaların yerli devrinin Devlet Denizyolları İdaresinin ve
içinde geçirir. Sonbahar, kış ,ve baharın ilk Adaların tarihine, Şark kilisesi keşişleri halikını 1200 olarak gösteriyor; yarım asır bugünkü Denizcilik 'Bankası Liman
aylarında da ılık lodos eser. istanbul civarının tarafından burada kurulan manastırlarla kadar sonra, 1865 de Kleantimos ve H. İşletmesinin temel taşıdır. (.Bütün bu
her tarafında olduğu gibi, Adalarda da bütün başlanır; Bizans müverrihleri de bu Papadopulos bunu 6000 e çıkarıyorlar; 1900 -isimlere ve Devlet Denizyolları idaresi,
yıl oturulabilir, .büyük şehir zenginleri için manastırlardan ancak Milâdın sekizinci sularındaki resmî istatistiklerde Adalarda Denizcilik Bankası maddelerine bakınız).
yazlık gözile bakılması, sadece, şehrkı ticaret asrından itibaren bahsetmeğe başlarlar. kışın 12,000 kişi oturduğunu, yazın da bu
ve fikir çalışmaları merkezine uzaklıklarıdır. Adaların bu a-sırdan çok evvellerindenberi nüfusun bir misli çoğaldığını gösteriyorlar. Kilometre Nüfus
1935 istatistiğinde ise yerli Adalıları 16814 kare hesabile
Daha kış bitmeden, bahçeler yeşerir, meskûn olduğu muhakkaktır; meselâ ioprafc
Kısın Tazın
Burgazda, tepenin üstünde kitabesi lâtince bir can buluyoruz, yazlığa gelenlerle de bu nüfus yüzü
genişliği
hava mimozaların lâtif kokusile dolar, 45 - 50 bin arasında çoğalıyor.
arkasından erik ve badem baharları açar, mezar taşı bulun-muştur; Kınalı ve Büyükada 5,400 7428 30000
derken a-kasyalar çiçeklenir, bir taraftan da Büyükadada altıncı ve yedinci asırlar Ecnebiler arasında Adaları yazlık olarak Heybeli 2,350 6778 10000
ilk bulanlar, XVIII inci asır sonlarına doğru Burgaz 1,500 1408 3500
salkımlar ve erguvanlar donanır; onları mimarisine ait harabeler vardır; Adalarda Kınalı 1,350 1200 3000
zakkumlar karanfiller, lâleler, yaseminler Romalılar zamanında mevcut put-perst Fransızlar olmuştu. O zamanlar buralara Tavşan 0,157 —• —
pazar kayıkları ile gelinirdi; Ada kayıkları Yassı 0,052 .—• —.
takibede^. Bu çiçek kokularına on iki ay mabetlerin buralardaki manastırlara temel Sivri 0,045 —. —.
boyunca, Adaların olduğunu söyliyenler yanılmamışlardır. Tophane iskelesinden öğleden sonra dörtte Sedef 0,010 —. —.
kal- Kaşık 0,0t>8 — —
ÂDÂLAR — 208 İSTANBUL 269 ADALI SOKAĞI
ANSIKLOPEDİSİ
Bîr îîtima fle titrerdi; şimdi afakin Sükûni Çapkınlardan kolla... Adaların, ıssız
l Karsı fet ve şetaret ile çizilmiş bir resmidir ki
istanbul sahilden pür darabanında muhtefiydi hayat. tenha yolları Boynumda, kaldı o
Şehrinden uzaklığı yer mizah edebiyatımızın da bedialarmdandır: yârin kollan Menekşelerden
uzaklığı ( Kilometre ) ( i(metre) (Rübabı Şikeste)
Yavaş yavaş denize biçilmiştir şalvarı Yallah...
2.300 Uzanıyor her bir bağ
20.300 5. — 20 Adaların coşkun bir âşıkı, Profesör Ah-
Büyükada Çamlıcayla diz dize
Heybeli
19. — 6.500 2 med Refik merhumdu. Büyük tarih bilgim Akşamları Kayışdağ
17. — 6. — 13
Burgaz 14. — 6 "Gönül" adı ile toplayıp neşrettiği
Kınalı 5 —,
23.500 17 şarkılarında Âdâlardan çok bahseder : Uzaklarda şimdi var
Tavşan 17. — 15.500
15. —
0 Kımıldayan bir buğu:
Yassı Sivri 16. — 11 ADALAR'DAN NiYE SIR OLDU Nazlı bir Hep tiryaki bacalar
„............ . ^_
Sedef 25. — c» „ ____ 6
Kâ§ık 17. — 6. — şuhu idin gamla geçen sevdamı^ Adalar'dan Tellendirmiş çubuğu!
55
niye sır oldu güzel endamın? Hasreti dağı
ABALAR (Türk şiirinde) — Divan denin tatlı yeşil gözlerinin, Adalar'dan niye Uyuklayor uzakta Tek
başına bir yalı;
edebiyatında "Divanı îhsan" müstesna, sır oldu güzel endamın?
Marmaraya, sıcakta,
Adalar için yazılmış tek mısra bile yoktur Içemem badeyi seyreylemeden zülfi terla; Sermiş postu Kınalı
denilebilir. Adalar, Türk şiirine edebiyatı Gidemem çamlara, yoksun, göremem hiç eserin; & r sahilinde,, piyasa şarkısî (Ntta: M. Et-ev)
cedide ik girmiş, şiirimizin Yahya Kemal gibi Pâyftae yüz süreyim, söyle Güzel, nerde yerin î Suya düştü, gezinen
Adalar'dan niye gır oldu güzel endamın? Gölgelerin bir ucu: Hacı ADALET MEYDANI — (B, : ikinci
en mümtaz şöhretlerinden mizah şairlerine baba, elinden Attı artık
ve piyasa şarkıları nâzımlarına varınca nesil ŞEN ADALAR marpucu!.
avlu).
nesil, tabaka tabaka zengin bir ilham kaynağı Yüreğim sızlıyarak gözlerim afalca dalar, ADALET SOKAĞI — Bakırköy sokak-
Yâda geldikçe çiçeklerle dolu §en Adalar. Sivriada, uzakta Şimdi
olmuştur. çökmüş bir hecin
larındandır; 120 metre kadar uzunluğunda, 8
Leblerim sineni, çeşmim gene mehtabı arar, metre enmdeddr, mıcır taşların üzerinden
Yahya Kemalin bir şarkısı: Şen Yâda geldikçe çiçeklerle dolu şen Adalar. Nikahlandı saçakta Bir
cartaların durduğu bir lâhza kaass€a Yâdet ki çift beyaz güvercin.. silindir geçirilerek yapılmış toz toprak:
seviştikti üfthî Adalarda içlen! soğuk ellerle
Güllerin rengini görsem lebini yâdederim, içinde bir sokaktır. Bütün boyunca ,birer
Dalgaları dinleyen Sade
alnını sar da Yâdet M seviştikti ilâhi ; kızıl yamaçlar. Gelmiş katil ahşap amele evleri sıralanmıştır, bu
Adalarda
Düşünür camlan, leylâkları, artar kederim, gibi Kâbeden Yeşil amelelerin hemen hepsi de Bakırköy Bez
•' Ey şimdi ela gHzieri süzglia, sesi şakrak, Şimdi gül sineli yârim acaba nerde derim, giymig ağaçlar S. fabrikasında çalışırlar; Osmaniye caddesile
Kumral saçın üstünde görürgen iki üç ak, Çık Yâda geldikçe çiçeklerle dolu gen Adalar. Çekiyor bir küçük muş olan dört yol ağzında karşılıklı iki köşede iki
kuytu hlyabanlara, al bir kuru yaprak, Yâdet
ADALAR'DAN YARALANDIM . iri tembe! bir salı. Hep kahvehane vardır (1945).
ki seviştikti ilahi Adalarda martılar tutturmuş ADALIFETTAH SOKAĞI -— Roğaziçin-
Yine eski masalı.
Nefîs bir Adalar peyzajı da, Tevfik Fik- ; de Arnavutfeöyü sokaklanndamdır; köyün
Kufasarını gördüm, Adalar'dan yaralandım Hele var ki bir tablo arkasında sırtta, köyün sınırı yerindedir (B. :
retin kalemile "Seza" adlı şiirinde Sinende nihayet sarı güller gibi yandım Görse şaşar Aaibal: Arnavuıtköy) ; ayak izile açılmış toprak
çizilmiştir: Gönlünde de varmış bir ateş artık inandım ördeklerden bir filo Bir
G&rlbdlr; ne zaman geçse pisi çeşmimden Sinende nihayet san güller gibi yandım de kazdan amiral!..
yoldur. Arnavutköy Munihane sokağı
Ufukta bir mütemevvie bulut, ya bir yelken kavşağından Sekbanlar sokağıma doğru
Çamlarda dolaştıkça hayalînle yaşardım l yüröndüğüne igöre, sağ kol, yol boyunca
Seza gelir o geniş cebhesüe hatırıma. Seza... o Piyasa şarkıları arasında, Adaları
Bin hâtıram yâd ile ağlar ve coşardım Hiç
neş'eli, rikkatli bîr tabiatdı...
rahmi de mi yok diye billahi şaşardım terennüm eden en eskilerinden biri, ayni bahçe duvarıdır; sol kolda, bir toprak
Sinende nihayet şarj güller gibi yandım gamanda en güzellerindendir : tümsek vardır ki Adalı-fettah sokağını
Ba bir sabah bularak bir çamın dibînâe beniî Adalar sahilinde bekliyorum Körkadı sokağından ayırır, bu tümseğin
— Benimle şimdi gelirsen, demişti, san İderlm, İstanbul âşıklarından ve büyük şehri iyi Seni yarın serian istiyorum
Pek istifadeli bir gün geçirmeyiz amma
üstü, evleri civar sokaklarda olan çocukların
tanıyanlardan şâir Hamamîzade İhsan bir Her zamanki yerinde bekliyorum
uçurtma uçurup kuzu otlattıkları
Epiyce eğleniriz... Beni şad it, Şadiye başın içiıı
— Pek güzel, Seza, giderim.
şarkısında Adada geçen bir günün hâtırasını yerlerdendir, üzerinden Boğazın çok güzel
Evet; bugünkü gibi batırandadır hâlâ; Yeşil -terennüm ediyor: Nerede o misk gibi leylâklar bir görünüşü vardır, gemi ve vapurların ayak
dikenler içinden, yosunlu bîr yardan, Sukut Dağıldı hep Adalardan füsunu şi'rü semen Saranp solmak üzre yapraklar
Hamakta sallıyorum ey güzel çocuk seni b«n altından gidişine ise doyum olmaz (Mayıs
ider gibi incîik kenan deryaya. Yağardı sahili Bana mesken olunca topraklar
tezyin iden ağaçlardan, Sadefli kumlara Utanmasın snı bu şeb gökte mani güle feken Beni şad it, Şadiye başın için 1945).
titrek rakik bir saye. Bu gölgelikti Sezanın Hamakta sallıyorum ey güzel çocuk seni ben Bibi. : REK ve Saim Turguıd, Gezi notu.
sed?ri müntehabı, Hayalini buradan Bir zamanlar bütün dillere destan olmuş
Ziyayı hüsne bürünmüş cemali manzurun ABALI SOKAĞI — Boğaziçinde Arna-
mezciderdi dalgalara. Uzakta, Heybelinin tâ şarkılardan biri de şudur:
ucunda, martı gibi, Küşâde bâli tenezzühtü bîr
Yanaklarında gülen gamzeler de meşhurun vutköyü sokaklarından,, köyün arkasındaki
Şarabı hâbını içmez mi ceşmi mehmûrun Adalardan bîr yâr gelir bizlere
bir beyaz kotra. G üneş, tülûa henüz başlamış * Amaa Allah gözlere bak gözlere sırtın üsütndedir (B. : Arnavutköy). Arna-
Hamakta sallıyorum ey güzel çocuk seni ben
kadar mahmur, Pamuk bulutlar üstünde tpek çorap varsın düşsün dizlere vutköy Mumhanesi sokağı ile iAdalıfettaıh
eyliyordu huzur; Bu yanda camlan örten Nedir bu nazü eda böyle inceden ince Nigâhü Yallah... sokağı arasında bir dirsekli bir sokaktır;
buharı berrâkm Kcbûdi girye nemûdunda bir işveü reftâr hepsi gönlümce Uyandı bak Hoş yaratmış Allah Mum-
yiğın zerrat uyuyan taliim benim bu gece Hamakta Şivekârsın billalı
sallıyorum ey güzel çocuk seni ben

Fazıl Ahmed Aykaçın "Yazın" başlığım


taşıyan manzumesi, Adaların eşsiz bir zara-
ADALI TÜRKÜSÜ İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ — 21 1 DfiÖE
hane sokağı kavşağından girildiğine göre, muş sıcak esmer teni ile ve o sarışın, oynak, gavrine düşmüştür. Çocuk olsun,
birinci kısmı kaba taş döşeli, geniş bir 'hoppa Şaziye'yi katmerli kirpikleri ardından körpe delikanlı olsun, kimsesizlikten â-
yoldur; iki kenarında üçer katlı büyük ahşap erkeğe yarı vahşi, yarı munis, fakat daima, dernbabalığa düştükten sonra
evlerde hali vakti yerinde aileler iştihalı bakışları ile, kıvrak yürüyüşü, tenbel cemiyete faydalı unsur olarak
oturmaktadır; bir dirsekle sağa kıvrılan ikinci yatışı, ateşin dudaklarile tecessüm ettiriniz; kurtulma çok zor, belki imkânsızdır
kısmı ise, toprak yoldur, az ilerleyince de bir Fizan çölünü, .Kasımpaşa hayatını, babanın (B. : Köprüaltı Çocukları; Kimsesiz
patika halini almaktadır; üzerinde ev yoktur, gaddarlığım, kadının vefasızlığını, hepsini te- Çocuklar; Kimsesiz çocuklar yurdu.)
sol yaını ayak altında uzanan bir vadi ile fıerrüatile düşününüz... Vallahi, bazı günler Adeınbabayı, pelâspâreler içindeki dilenci ile
karşı tepelere bakmaktadır (Mayıs 1945). oluyor ki vapur Heybelide mektebin önüne - kanştırmamalıdır. Hangi yaşta olursa olsun
BM. : RBK ve Saim Turguicl, Gezi nofeur gelince güvertedeki bütün halkın, kadın ve âdembaba dilenir, fakat o gün, o akşam için
ADALI TÜRKÜSÜ — Abdülâziz devri erkek bu güftesi sade ve bestesi oynak kendisine gereken keyf maddesini temin
sonlarımda Büyükşehirde dillere destan türküyü tutturarak hep bir ağızdan edecek parayı toplayıncaya kadar avuç açar.
olmuş bir türküdür; sürgüne gönderilmiş çağırmasını istiyorum..".. Adembabalardan korkunç bir tip, 1940 yılına
bir bahriyelimin ağzından söylenmiştir: Yakası Kahramanı Şadiye adında bir kız olan kadar geceleri Eminünü, Balıkpazarı ve
çifte de çapalı Adatan aman meşhur Mr şarkıyı da büyük muharririn bu Tophane caddesinde ve ara sokaklarında
Sen kime yandın? Flzana gideni, tasvirine bağlamak mümkündür (B. : dolaşan, saçı sakalına karışmış bir adamdı.
gideni, Şaziyem aman Adalar, Türk şiirinde). Birkaç yaralama vakasından ömrünün sekiz
Gelmez mi sandın? »ana <Ja on yılını mahpushanede geçirmiş olan ve
yaptırayım Şazlyem aman
ADAM SOKAĞI — Beyoğlu kazasının
Taksim nahiyeisnin Bostan ve Çukur boğulduğu sefalet girdabında yaşı tahmin
Fildişi tarak Tara da
kâküllerini Şaziyem amaıı mahalleleri sınırındadır (B. : Bostan edilemiyen bu serseri, çıplak etine giydiği
Bir yana bırak. Sana da mahallesi). Kaba taş döşeli iken toprak yol lime lime bir çulun yeninde, maşa demirinin
yaptırayım Şaziyem aman olmuş, İki arjaba geçelbiiecek kadar geniş,
Bin dallı fistan Adem-baba-tipleri: Soldan sağa Erdoğan çocuk, küçiik
Üstüne yazdırayım Şaziyem aman
ikişer üçer katlı kârgir evlerinde orta halli delikanlı Sabahaddin, gene adam Abdıılalı.
Bir yanık destan.. Rum aileleri oturan, üzerinde küçük bir (Kssim; Fotoğraflardan S. Bozcalı eliyle)

1922 de "Ay Dede" nin bir nüshasında mahalle bakkalı bulunan bir sokaktır (Mayıs
1945). Polonya-nm namlı şairlerinden Adam rar sağa kıvrılan âdembaba sokağının
bu türküyü sohbet mevzuu olarak alan Refik
Miskiyewisz'iıı, bu sokaktaki evlerden birinde üçüncü kısmı yine toprak bir yol halinde
Halid Karay, şu şirin satırları yazıyor: devam eder, bir araba ancak geçebilecek
öldüğü ve sokağın bu ilgi ile adlandırıldığı
"Baba coşuyor, köpürüyor, zamane kadar dardır, gayet bozuktur, kışın
söylenir (1945). (B. ; Mir!kiyawisz, Adam)
Nazınsın ayaklarına kapanıyor: geçilemiyecek kadar çamur oluir. Bu sokağın
Bibi. : REK, Gezi notu.
— Bir çapkın kızıma musallat oldu, toprak yol olan ve bostanlar arasından
ADA YAVRUSU — Boğaziçinde balık
diyor, namusumu kurtarınız. geçen kısımlarında, bir yolcu kendisini
avlarında ve nakil vasıtası olarak kullanılan
Öteki de yaman bir adammış: bir nevi kayığa verilen ismidir ki, piyadenin büyük bir şehrin kenar mahallelerinden
•— Yakalayın şu külhanbeyini, atın kabası ve balıkçı kayığının da narini idi. Ada ziyade bir köyde dolaşıyor-muş sanır.
geminin sintinesine, yollayın Fizana!.. yavruları tek, iki veya üç çifte olurdu, Bibi. : REK, Gezi notu.
diyor. Ah, ne fecaat!.. Bir gün haber zamanımızda artık yapılmamaktadır, ADEM DEDE — Onyedinei asır
alınıyor ki yakası çifte çapalı o bahriye eskilerinden de pek nadir, ben gibi kalmıştır. şairlerinden ve Galata mevîevihanesinin en
güzeli kızgın Afrika çölünün yolunu tutmuş... ADEMBABA — İstanbulum külhani ve namlı şeyhlerinden; aslı Antalyalıdır,
Minimini maşuka gece gündüz kanlı serseri argosunda, "som serseri" Çavuşoğulları diye anılan çok zengin bir
gözyaşları döküyor., yanıyor, tutuşuyor.. mânasına, barınacak yeri olmıyan, gecesini, ailedendir; doğum tarihi büinmiyıor, 1627 (H.
Fakat araya kocakarılar, nasüıatçüar giriyor., rast-gele, Büyükşeıhrin her hangi bir serseri 1037) de Antalya mevl'eivaıhanesi şeyhi
ve allem ediyorlar, kallem ediyorlar, in veya kovuğunda geçiren, yaz ve kış Zincdrkıran Mehmed Dedeye derviş olmuş,-
maşukanın zihnini çeliyorlar, bir başkasına yalınayak, başı açık, hattâ yarı çıplak bir müddet Konyada 'bulunmuş, sonra
gönlünü çeviriyorlar. O esnada âşık Fizandan dolaşan ve istisnasız hepsi heroin ve esrar îstanbula gelerek Galata mevlevihanesi şeyhi
kaçıyor, bin-birmehalik atlatarak, bir gün, iptilâsının e-siri olan bedbahtlara verilen mesnevi sarihi Ankaralı ismail Efendinin
senelerden sonra sevgilisinin penceresi isimdir. tetrbiyesile yetişmiş, 1631 (H. 1041) de
önüne geliyor.. Siz artık hayalhanenizde bu A'demlbaba tipi temizlikten ve işten şeyhinin ölümü üzerine Galata mevlevihanesi
elim macerayı aşkı tevsi ediniz. Vakanın nefret eder; tek endişesi uyuşturucu şeyhliğine tayin edilmiştir.
kahramanlarım gözünüzde canlandırınız; eski maddelerin keyfidir; cemiyetin bütün iffet Büyük şehirde, mesnevi takrirleri,
bahriye mektebi kıyafetinde o gürıbüz kıymetini kaybetmiş, çocukluk ve körpe şiirleri ve fukaraya karşı en az yüz dinar
delikanlıyı harareti aşkla yanan iri, siyah delikanlılık çağlarında vücudunu şerir sadaka vermek gibi fevkalâde cömertliği ile
gözleri, güneşte kavrul- sefillerin ibaziçesi yapmış, ve yaşı ilerledikçe, çok parlak bir nam almıştı; ailesinden kalan
taşa sürtülme-sile sivriltilmiş bir silâh
sefalet girdabının taşırdı. Dilenmek üzere girdiği
meyhanelerden kendisini kovmak istiyen
meyhane sahip ve uşaklarına bu silâhla
saldırdığı olurdu. Sefil halinden umulmıyan
paralayıcı bir hayvan kuvvetine sahipti.
ADEMBABA SOKAĞI — Fatih kazası-
mn Karagümriik nahiyesinin Mimarsinan
mahallesi «okaklanndandır; "U" harfi
şeklinde bir sokak olup her iki başı da,
Mimarsinan ve Neslişah mahalleleri sınırını
teşkil eden Arpa-emini sokağı üzerindedir
(B. : Mimarsinan Mahallesi) Keçeciler
tarafındam gelindiğine göre, Âdembaba
sokağının birinci kısmı, üç araba rahat
geçebilecek kadar geniş, kabataş döşeli ve
bozukça bir yoldur; üzerinde orta halli
ailelerin oturduğu bakımlı ahşap evler vardır;
sağ tarafında büyükçe bir bostan
bulunmaktadır kî, bu bostan, Âdemıbaba
sokağının çevirdiği adacığın ortasını teşkil
eder. Solda Kececiçesme sokağile bir kavşağı
vardır ki bu yol Keçecilere çıkar. Bu
kavşaktan ilerisi birdenbire daralır, iki
yanındaki evler de dar gelirli aile meskenleri
olarak küçülü-verirler; sonra, sokak sağa bir
dirsek yapıp kıvrılır ve bir toprak yol olur. iki
yanı, bahçe ve bostandır. Nihayet ikinci bir
dirsekle tek-
ADIVAR (Ör. Adnanj ANSİKLOPEDİSİ — 213 — ADIVAR (Dr. Adnan)
212 — İSTANBUL
zam serveti bu yolda Dağıtmıştı; fakat Adem günde bulundu; Hilâliahmer (Kızılay) matini tam bir vuzuh ve salâhiyetle anlattı.
okuyucusu olan dervişi bir iş için
Dede için, "kimya ile altın yapıyor" diyenler cemiyeti müfettişi olarak Trablusgarp Eser, o zaman daha henüz satışa çıkmadığına
Şeyhülislâma gönderir; efendi: —. Sen
bulunduğu gibi onun kerametine inananlar da harbine iştirak etti, Hilâiiahmer cemiyeti göre, muhterem Fuad Köprülünün bu eseri
kimsin?
pek çoktu. Meselâ Safaî şu menkıbesini umumî kâtibi oldu, Birinci Cihan daha evvel görüp okuduğu muhakkaktır.
— Âdem Dedenin karisiyim (okuyucusu-
nakleder : harbinde sıhhiye umum müdürü tayin Nihayet bu makaleden bir iki gün sonra
yum)! der.
"Âdem Dede, dördüncü Murad devrinde e-dildi, ihtiyat tabib binbaşı sıfatile de kitap, satışa, çıkarıldı. Kısa bir zaman
Bahaî Efendi lâtife fırsatını kaçınmaz:
bir gün bazı dervişleri ile Hisarlara gezmeğe karargâhı umumî sıhhiye müfettişliği mu- zarfında, ağızlarda, gazete ve dergilerde
— Öyleyse hoş geldin Havva Ana!. der.
gider, ikindiden sonra kayık ile dönerken, a.vinliğinde bulundu. 1917 de, büyük romancı ederin le'hinde veya aleyhinde birçok şeyler
Adem Dede, 1652 (H. 1063) de hacca
neyzen ve bir iki kudüm ile deniz üzerinde Halide Edip ile evlendi; mütarekenin söylendi. Bütün bu olan bitenlere karşı
giderken Mısırda öldü ve Mısır
mavlevî âyini yaparlar. Meğer bostancıbaşı imzasından sonraki seçimde istanbul mebusu Adnan Adıvann ne düşündüğünü
mevlevihanesine defnedildi. Fakat Ölüm
Yalı köşkünde otururmuş, uzaktan dervişle oldu, îstanlbulun itilâf devletleri tarafından bilmiyorum. Fakat bu yazılar arasında,
haberi Istanbula ertesi yıl geldiğinden tarih
rin sadasını işitince, bir güruh bostancı ile işgali sırasında zevce sile beraber. Anadoluya müellifin külfetli ve uzun ilmî araştırmalar
yazan şairler ve tezkere sahipleri de ölümünü
bir kancaibaş sandal gönderir, şeyh ve derviş 'kaçtı, Ankarada birinci Büyük Millet Meclisi neticesinde ortaya koyduğu dâvaları
hicrî 1064 olarak tesbit ettiler. Âdem Dedenin
lerini, Tophane iskelesine yanaşırlarken çevi tarafından Sıhhiye ve Muaveneti içtimaiye çürütecek hiçbir salahiyetli kalemin yazısını
ölümüne söylenmiş en güzel tarihlerden biri
rirler. Yalıköşkü önüne getirirler. Bostanbaşı Vekili seçildi; ikinci toplantı yılında Büyük görmedik. Ancak bu arada bir takım his
Fevzinindir:
bunları karaya çıkarıp kayıklarını deldirir, Adem 'Dedemiz raksiderek irdi Cinâne! Millet Meclisi ikinci reisi oldu (o zamanlar feveranlarından ve hayal kırıklıklarından
neylerini ve kudümlerini bir taş üzerinde kır (H. 1064) ayni zamanda devlet reisi olan meclis reisi doğan küskün ve sinirli yazılar ve sözler
dırıp: "Badelyevm bu makule vazı' ile derya Yerine Galata mevlevihanesine Mehmed Mustafa Kemal Paşa idi); ve zafere kadar bu duyuldu, fakat bunlar da bu tabbesıin
da gezmiyesiz!" diye şeyhi, azarlar va derviş- Arzi Dede şeyh olmuştu; bir zarif ölüm tarihi mevkide kaldı. Zaferden sonra Büyük Millet boşlukları arasında, sönüp gitti. Bugün eser
lerile beraber yol verir; Adem Dede ile der de bu münasebetle söylenmiştir: Meclisi hükümetinin istanbul murahhası dipdiri yaşıyor.
vişleri, kalbleri incinmiş, Bahçekapısı iskele Değildir devri Adem geçti bu devıiMuhammeddir! oldu ; 1926 da siyasî fikir ayrılıkları Adnan Adıvar, kitabın başında tarihçi ve
sine gelinciye kadar akşam olur, karanlık (H. 1064) yüzünden zevcesi ile Avrupaya gitti, ingiltere filozof Benedetto'nun şu sözlerini almıştır:
sbasar, bin zaihmet ile bir kayık bulup Galata- Adem Dede, mevleviler arasında hece ve Fran-sada yaşaıdı, Paris Şark Dilleri "Fikir sahasında vazifesi cidalcileri sermest
ya geçerler. Tekkeye geldikleri saat şeyh, oda veznini kullanan ilk şairdir. mektebimde Türkçe lektörlüğüne seçilerek etmek değil, hakikatin şuurunu vazıh ve
Bir ilâhisinden bir kıt'a Dei'd ehli sekiz yıl bu vazifede bulundu. Liondrada iken berrak tutmak olan tarih yerine hurafeleri
sının saraya bakan iki penceresini kapatır, ve libasını, agkile giyen gelsün Zehrini şeker
yirmi bir gün pencereleri kapalı tutar, yirmi "Encyeklopae-dia Britannica" nın on koymamaya çalışalım" diyor, işte doktor
gibi zevk ile yiyen gelsün Ol günlerini
birinci günü pencere kepenMerini açtırdığın sâim, hem gleelerin kaim Fakr âteşine dördüncü itab'ma "Türkiyenin yeni zaman Adnan kitabını yazarken, bu fikirleri kendine
dan az sonra boıstancıbaşının padişah gaza daim sabr ile yanan geîsüıı. Bibi. : S. N. tarihi" maddesini yazdı. 1939 da vatanına rehber edinmiş, tarih boyunca olan biten ilmî
bına uğrıyarak idam olunduğu haberi gelir... Ergıun, Türk Şairleri. döndü; Maarif Bakanlığı tarafından hareketleri vesikalara dayanarak,
Dervişlerden biri meraık edip saraya koşar, ADlViAR (Dr. Abdiilhak Adnan) — neşredilmesi kararlaştırılan islâm. kördüğümleri •çözmeğe, vakaların sebeplerini
ve büyük saray zabitinim kesik başını, kendi Seçkin devlet adamı ve âlim; yeni Tür'kiyenîn Ansiklopedisinin tahrir ve tercüme heyetinin aramaya çalışmıştır.
ney ve kudümlerini kırdırdığı taşın üstünde kuruluşunda büyük 'hizmetleri geçmiş üstün başkanlığına tayin edildi. Bu satırlar İmparatorluğun kuruluşundan itibaren
görür!". • •• • • . # & , kıymette şöhretlerden; 1882 de Geliboluda yazılırken de bu büyük işin başında fikir hayatını adım adım takip ederek o
doğdu, küçük yaşta İstanlbııla gelerek bulunmaktadır. devirlere ait eserler üzerinde metodlu ve ilmî
Dördüncü Murad Âdem Dedenin tahsilini burada yaptı, mülkiye tıbbiyesini 1935 de ingiliz feylesofu Bertrand Rus- bir karşılaştırma yaparak hissin, hayalin ve
hükümdarlarla boy öleüsürcesine cömertliğine bitirdiği sıralarda, İkinci Abdıülihamid •sel'den tercüme edilmiş "Felsefe Meseleleri" zaman icabı olan mecburiyetlerin hâkim
sinir-lenirmis.. Bir gün kendisini dervişlerile istipdadınm tazyikine tahammül edemiyea ni neşretmişti; Pariste iken fransızca olarak unsurlarımı ayırt ettikten sonra geri kalan
beraber saraya çağırmış.. Mesnevi gençlerden biri olarak 1905 de Avrupaya yazdığı "La Scienc chez leş Türe Ottomans" hakikî malzeme ile eserinin çatısını kuruyor.
okutturmuş... Bir hayli sohbet ve safadan kaçtı, bu vesile ile meslekî tetebbülerine daha adındaki eserinin türkçesini Maarif Bilhassa Fatih devrinde gelişen ilmî
sonra da, şeyhin fukaraya verdiği gibi Âdem geniş Ölçüde imkân buldu, Berlin tıp Bakanlığı, "Osmanlı Türklerinde ilim" adı ile hareketleri, derin bir dikkatle inceliyor.
Dedeye yüz dinar ihsanda buluınmuş,. Sair fakültesinde dahiliye asistanı oldu; ikinci yayınlamıştır. 1940 da lAhmed Halici' Kitabevi Elserde balkınız o devirdeki sosyal muhiti bize
şeyh de padişahın'ne demek istediğini Meşrutiyetin ilâ-nile 1909 da Istanbula yayınları arasında "Faust'a dair bir tahlil canlandırıyor: "Şark ve Garp ulemasını
anlıyarak 'bundan foöyle sadakada ileri döndü; istanbul tıp fakültesinde muallim tecrübesi" ni, 1944 de 'Tarih Boyunca ilim sarayında toplamayı pek saven Fatih, Ali
gitmeyip fıkaraya "bahşişi dervişane" olan on muavini, sonra profesör oldu; İki yıl kadar bu ve Din" ini neşretti. Vefa Lisesi Edebiyat Kuşçuyu Ayasofya medresesine günde 200
sekiz dirhem vermeğe başlamış!..' Dr Adnan Adı var fakültenin müdürlü- öğretmeni Ali Nüzhet Göksel, İstanbul akçe maaşla tayin etmiş ve Kuşçu, Uzun
Devrin kıymetli şairlerinden olup (Reriim; ÎT>. çm-r) Ansiklopedisine - verdiği notlarda, Doktor Hasan nezdine avdetle sefaret vazifesini
sohbetlerinin zenginliği ve lâtifeleriyle Adnan Adı-var hakkında şu satırları ikmal ettikten sonra, aile ve adamlariyle
meşhur olan Şeyhülislâm Bahai Efendi de yazıyor: Türkiyeye dönmüştür ki bu seyahatte
mevlevî idi, sikkeyi de Âdem Dedenin elinden "Onun en çok üzerinde söz söylenen kendisine günde 1000 akçe harcırah
giymişti, aralarında çok samimî dostluk eseri: "Osmanlı Türkledinde ilim" kitabıdır. verilmiştir. Bu âlicenabane harcırah Fatih'in
bağları vardı. Bir gün Adem Dede Fu-ad Köprülü Akşam gazetesinde iki uzun hakikî ulemaya olan muhabbetini göstermek
kendisinin mesnevi sütün üzerine çıkan bir makalesile bu eserin için kâfidir." diyor, işte eserde böyle örnekler
önemini belirtti. Köprülü, bu kitabın ilmî ıkıy- vererek tâ ilk çağlardaki sosyal mu-
ADIVAR (Dr. Adnan) (Halide
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 215
— 214
hitin verimliliği ile ilmin ilerlemesine ne yıllarda Adnan Adıvar'ın arka arkaya rünmüş bir melek gibiydi. O ne füsunJkâr, o
kadar tesirli olduğunu açık bir dille hiyle beraber Faust'u evvelâ ingilizceye en iyi ne coşkun sesti... Vallahi.. Onda vatanın
tercümesi olan Bayard Taylor'dan okumaya sıraladığı değerli ©serlerini hatırlamak insana
anlatmaktadır. Fakat yavaş yavaş bu muhit bir ıgönül ferahlığı veriyor. Fakat ne yazık hüsün ve ismeti tecesısüm etmişti, acz ile değil
bozuluyor, bir taraftan padişahlar diğer bağladım. Sonra Pariste Goethe'nin yüzüncü şevk ile ağlaştık". 16 Mart işgalinde işgal
yıldönümünde verilen derslerden, ki ilik tenkidini yapan profesör Fuad
taraftan kara taassup, bereketli neticeler Köprülü'-den son tenkidini Istanbulda kuvvetleri tarafından tevkif edilmek üzere
veren o güzel ve feyizli muhitin geleneklerini konferanslardan çok istifade ettim, artık evi basıldı; fakat bu kadın muharrir, 1917
kafamız ile zaman yormak ve bu yorgunlukla dergisinde yazan edebiyat doktoru Mehmed
bozuyor. Ve artık haksız yere, fakat fetvalı Kaplan'a kadar gelen yazılar da dahil olduğu denberi evli bulunduğu doktor Adoan Bey ile
idamlar çoğalıyor, müsbet ilimlere dair başka bir şeyi düşünmemek istersem Faust'u beraiber Anadoluya kaçmış bulunuyordu; Is-
okurdum. En büyük hocam Sorbonun Alman halde Ad-nam Adı Var'm daha tam bir tahlili
yazılan eserleri yafe-mak hususunda yapılmıştır denemez. Belki o, ileride daha tanbuldaki Osmanlı hükümetinin Kürt
gösterilen cehalete karşılık, o devir Edebiyatı profesörü Henri Liehtenfbeıtger'dir. Mustafa Paşa reisliğindeki divanı harbi
Onun bir* sene süren Faust derslerinde bir büyük eserler verecektir. Fakat buıgün
Avrupasmda Rönesans ve Reform hareketleri muhakkak olan şu ki: Bir âlim anlayışile tarafından bagta Mustafa Kemal Paşa
oluyor. Bunu icat ve keşifler takip ediyor. saat bile kaçırmadım, Hazır bulundum, bulunmak üzere gıyaben idamlarına
muhterem hocamın tatlı ve derin dersi bugün hakikatlere göz kırpmakisızın bakan ve
Musibet ilimler ilerledikçe, oradaki insanlarda hakikatleri korkusuz söyliyen nadir .hükmedilen ilk altı kişiden biri de Halide
yepyeni bir dünya görüşü doğuyor. Orada bu hâlâ hatı-rımdadır. O, Faust'un pek az Edib oldu. Ankarada Erıkânıharıbiye emrinde
olmıyan korkunç güçlüklerini bize insanlardan biri de doktor Adnandır. Yarınki
yeni anlayış hareketleri devam edip giderken, fikir tarihimizi yazacak olanlar, bu kıymetli çalışan bu seçkin kadına evvelâ onbaşılık,
bizdeki sosyal muhitin nıüsaade-sizliğine hissettirmeden anlatırdı. Ve bu derslerden îzmirin kurtuluşundan sonra Mustafa Kemal
sonra artık kendi kendime Faust şaheserini âlimden hürmetle bahsedeceklerine hiç şüphe
rağmen ferdî zekâların ortaya koydukları etmiyorum." Paşa tarafından çavuşluk, iki gün, sonra da
eserler görülmekle beraber, hakikatlerin okuyabilecek hale gelmiştim. Fevzi Paşa tarafından başçavuşluk rütibeleri
artık mutlak surette hurafelere boğulduğunu "Vıon Aster'in konferansı bana kısaca bir Dr. Abdülhak Adnan Adıvar 1957'de verildi.
görüyoruz. Bu hal XIX uncu asra kadar artan Faus taıhlili yapmak hevesini verdi. Mephisto vefat etti. 1926 da, bazı siyasî fikir ayrılıkları
bir hızla devam ediyor. Bu kitabın son âdeta içime girmiş, beni belki de hiç muvaffak Bi'bl. : 1. A. Gövsa, Türk meşhurları; A. N. yüzünden Halide Edib kocasile beraber
bahsında birer fikir adamı olarak tanıdığımız olamayacağım bu işe zorluyordu. Bu zora Göksel, Not. oldukça uzun sürecek bir gunbet hayatına
Hekimlbaşızade Behçet ve Hekimbaşi-zade karşı koyamadım. Ve bu eser meydana çıktı,," katlanmağa meclbur oldu; 1939 yılına kadar
Abdülhak Mollanın hazırladıkları: "He-rar" diyor. Böyle birçok çalışıma ve ADIVAR (Halide Edib) — Namlı roman ingiltere vs Fransada yaşadılar. Romancı,
kitabından örnekler vermek suretile o araştırmalardan sonra bu küçük fakat çok özlü muharrirlerinden, Türk edebiyatımın milletler 1928 - 1929 da Amerikaya çağrıldı, yeni
devirde ilim adına nelerle uğraşıldığını göste- eserini yazıyor. Bu suretle bize gösteriyor ki arası şöhretlerinden, istiklâl harbinde Türk dünyanın başlıca üniversitelerinde Yakın
rek eserini bitiriyor. Biz de onlardan bir yazmak için çok okumak ve araştırmak ve kadınlığına şeref veren mücabidlerden, Sarlk fikir ve san'at hayatı üzerine
ikisini buraya alıyoruz: 11 inci Esrar: bilhassa yazacağı şeyi duymak lâzım geldiğini istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin konferanslar verdi. 1931-1932 de, Columbia
Beher sene cüz'i bir kısrak sudu içirilen sabî, bize: "Söze başlarken" faslında anlatmış ingiliz edebiyatı profesörü, profesör Dr. üniversitesinde misafir profesör unvanile
sene nihayetine kadar çiçek çıkarmaya ve oluyor. Bir eserinde de belirttiği gibi o gurbet Adnan Adıvar'ın zevcesi; 1884 de "Asrımızın Türk fikir ve edebiyatı" konusu
çıkarsa, da az çıkara. 61 inci Esrar: Suçlu bir yıllarının verdiği sıkıntılar arasında eşi Halide İstanıbulda doğdu; Ceybi hümayun üzerinde dersler verdi. 1935 te bir Hind
kimseye bıldırcın kuşunun dili yedirilirse Edibin teşvikleri de onu ilmî hakikatleri başkâtipliğinde, Yanya ve Bursa Reji seyahatine çıktı; Delhi İslâm Üniversitesi
bütün suçlarını itiraf eder. bulmak yolunda çalışmalara sevkettiği müdürlülkerinde bulunmuş Mehmed Edib misafir profesörü oldu; dersleri Hind
anlaşılıyor. Doktor Adnanda tâ Beyin kızıdır; tahsilini Amerikan kız müslümanları arasında geniş bîr ilgi
Eserin sonunda italik harflerle su
çocukluğuındanlberi başlayan ilim aşkını bu kollejinde yaptı; istanbul basınında, ilk uyandırdı, Kalküta, Benares Hindu
cümleleri yazıyor:. Tefekkürün, vicdanın ve
gurbet yıllan, kuvvetle •beslemiştir, bugün o yazıları 1-908 denberi Tanın, Vakit ve üniversiteleriyle iHaydarâfoâd, Aligar, Lahur
kalemin serbest olması ilmin terakkisi için
aşk çiçeklerini ve yemişlerini vermektedir. Akşam gazeteleriyle Re-simlikitap, Yeni ve Peşâver islâm üniversitelerinde
elzemdir. Ve içtimaî terakkiyi temin edecek
Onun en son eseri: "Tarih boyunca îliffi Mecmua ve Şetebal mecmualarında çıktı: konferanslar verdi; 1939 da vatanına dönen
yegâne vasıta ilimdir." diyor ve ıbu sözlerle
ve Din" dir. iki cilt içinde toplanan bu eseri, Darülmuallimat (Kız öğretmen Okulu) ve Halide Edib, istanbul Üniversitesi Edebiyat
eserini bitiriyor.
Ahmed Emin Yalman bir başmakale ile tahlil kız idadisinde pedagoji ve tarih Fakültesi ingiliz edebiyata Mîrsüsine getirildi.
Adnan Adıvar'ın, bu ilim eserlerini nasıl
etti. Bu kıymetli eser de düşüne düşüne muallimliklerinde, Vakıf kız mektepleri
bir hazırlıkla yazdığını anlamak için en küçük Romanları: Raikin Annesi, Seviye Talilb,
okunmağa değer bir ilim kitabıdır. Memleket müfettişliğinde bulundu, Birinci Cihan harbi
eseri olan Faust kitabının başına koyduğu Handan (Alnrancaya. çevrilmiştir), Mev'ud
ilmine büyük hizmetlerde bulunan Adnan Adı- sonlarında (1917) Cemal Paşa tarafımdan
''Söze başlarken" yazısından su satırları Hüküm, Son Eseri, Dağa Çıkan Kurt,
var'm mizacı da tam bir ilim mizacıdır. O Suriyeye çağırıldı, Beyrut ve Şam kız mek-
alıyorum: "iAlmanyada talebe iken Âteşten Gömlek (Arabca. ingilizce, Rusça,
alkışlanmaktan hoşlanmaz, onun ilmî tepleriyle Aynitura Darüleytammı kurdu.
arkadaşlarımın sık sık Faus'tan parçalar Almanca, ile isveç ve Ordu dillerine
karakterini anlatmak için bir arkadaşına 1918-1919 da istanbul Darülfünunu Edebiyat
okuyarak sözlerini güzelleşştirdiklerine çevrilmiştir, Türkîyeda filmi yapılmıstir),
yazdığı bir mektubun şu cümlesini Fakültesinde Garp Edeibiyatı müderrisi oldu;
dikkat ederdim. Fakat o zamanlar Faust'u Vurun Kahpeye, Kalb Ağrısı, Zeynomın Oğlu,
hatırlıyorum: "Gazeteler benden mütarekede, Fatih ve Sultanahmed
anlamağa uğraşamadım, çünkü başka Sinekli Bakkal (The Clowr and his
bahsettikleri gün, pijama ile sokağa çıkmış meydanları mitinglerinde Türk istiklâlinin
işlerim vardı. Bir kaç kere teşebbüs ettim, Dauıghter'in türfcçesi, Cumhuriyet Halk
gibi kendimden utanıyorum." diyor. Fakat yok edile-miyeceğini cihana ilân eden en
bana çok çetin geldi, galiba insanların kolay Partisinin ilk roman mükâfatı birinciliğini
bu müıtevazi âlim adam için, kim ne derse coşkun hatiplerden biri oldu. Fatih
anlayamadıkları bir şeye bağlılıkları daha kazanmıştır). Yol Palas Cinayeti, Tatarcık,
desin; memleketimizde ilim hareketlerinin mitinglerinde bulunmuş Haindi Kayalı'nın
ziyade oluyor. Faust bağından kendimi ingiliz Edebiyat tarihi (iki
pek o kadar geniş olmadığı bu hâtıra defterinde şu şatolar yasalıdır:
kurtaramadım, nihayet şer- cilt).
"Siyah bir çarşaf ile kürsi-ye çıkan Halide
Edib Hanım, siyahlara bü- ingilizce yazdığı eserler: Türkey Faces
ADİL (Süzaıı) ADİL HAN
216 — İSTANBUL
West (Garba Dönen Türkiye), Memoirs of Önüne gelenleri .kırdı, geçirdi, vurdu Nihayet Keyfiyet hünkâra aksetmiş, ve delikanlı coşkun âyinler yapıldığı anlatılır. Âdile
Halide E'dib (Halide Edibin Hâtıraları), The bize zafer perisini doğurdu. Bibi. ; İ. A. Sultan Fuzulî, Muhibbi (Kanunî
Gövsa, Türk meşhurları; Nevsâli hemen Enderunu Hümayuna alınmış...
Turkish Grdeal Conflict of East and West İtinalı bir tahsil ve terbiye devresinden sonra Süleyman), Şeyh Galib gibi şöhretlere
(Türkiyede Garp ve. Sank Mücadelesinin Adile Sultanla nikâhları kıyılmış .. nazireler yazmış olmasına rağmen ne duygu
Geçirdiği İmtihan). islâm (H. Masse'den ADiL 4§üza,n) — İstanbul'da doğmuş
Aslı Rizeli olup Galata Başağası hacı ne de teknik bakımından seçkin bir şair
tercüme), The Clovn and his,Daughter bir Ermeni ressamı. Daha çocuk iken resme
Ömer. ağanın oğlu bulunan Mehmed. Ali Paşa, olamamıştır. En çok münacat, nait, medhiye,
(Hokkabaz ve Kızı; Norveç ve Hollanda, karşı fıtrî bir istidad göstermiştir. Bilhassa
pek küçük yaşta îstantmla gelmiş ve mersiyeler ve kendi bavaüm nakleden
dillerine ve "Shıe.kli Bakkal" adı ile fcûrkceye portre sahasında muvaffakiyetli eserler
hemşehrilerinden Kaptanı Darya Papıeçu manzumeler yazmıştır; bir miktar da gayeli
çevrilmiştir). meydana getirmiştir.- İlk sergisi 1935 de
açılan san'atkârm teşhirettiği tablolar ciddî Ahmed Paşa delâletile Endenma verilmişti. vardır,
İstan/bulun muhalefet mizahında. Halide • İfUra.knamedcn ir! r parça Bsşfea or~
bir takdire maahar olmuştur/ Bu arada a,oı da. gösterdi ba.na zâlira felek Ta'ns Silin
Âdile Sultanın Hayriye isminde bir kışı
/

Edib, adı sık sık anılanlardan biri olmuştu; "Köroğ-lu" adlı eseriyle Kızılay'ın bir zevcim Ali Pasa -da 'gitti adue dek YA.rlîp'âri k
1922 de Türk ordusunun Anadoluda son sergisine iştirak etmiştir. olmuştu, 1869 (H." 1286) da, ba.ba.sı Mehmed ahin ş idi Hayriye Sultan bana Kalbi rnaîiKtraunı
büyük zaferi kazandığı sırada neşredilen şu Âdil 1936 da dör't kıymetli eserle •Ali Paşadan az sonra ve dört yılhk yeni gelin anınla eğîenürdi daima. ?*ftri çe$îîîimdi sortisi
destan o yazılardan bir örnelktir: Ankarada açılan Elişleri Sergisine de iştirak iken ölmüşıtür. Halk ağzında bu Hanım Sultan k&Ibi viranım idi He.mo.emu yari şef ikim.
için da şöyle bir nıenkibe dolaşır: Kız pek sinede çanım idi. EÜS.MÜ Jîiılki veş .cemali pek
ederek jürinin takdirini kazanmış ve Iktîsad güzel idi kısıra. Kayro mail merhametlü M
Ben bir oııbaşıyıın, ismim Halide
Vekâleti tarafından da bronz madalya ile güzelmiş. Babası çoik severmiş. Anası da
Vatana, raüleîe oldum valide Asıl bedel idi kızım. Ah fe.tra ol sıev cevânü
taltif edilmiştir. Sözü geçen dört eser kıskanır, çok hmpalarmış,. Pek küçükken gfüllfitlanım nâgehaıı I.ıg-farîî. bin derde asla
mayasını benden almıştır Köpüren
heyecan bu ahalide meyanm-da en fazla Atatürk'ün yağlı boya Şûrayı Devlet âzasından Igîkodralı Mustafa bulmadı çâre heman. Büifoiilî .rîşjji lâtifi ııçtiî
bir portresi rağbet -görmüştür. Şerif Paşazade Rıza Beyle evlendirilmiş, feâ.ği cennete MâdeoriyJkı sevcitıi. yandırdı nâri
Halemi bırakıp aldıra silâhı Bu Fakat anasının eza ve cefasına dayanamıyarak firkate.
cihan içinde bulunmaz eşim Kevork Pamuhcuyan
verem olmuş. S erme d Muhtar Alııs, Âdile Bir gazelden bir toeyit Goncei hüsnün
Tarihe Cfina olanlar bilir ÂDİLE SULTAN — ikinci Mahmud ile bıraktı canıma .geçti fira-h R.a.hm fesi. raörgi diJe
••. Kara Fatma ile "Jandark kardeşim Zernigâr kadının kızı, 30.mayıs 1826 (H. 22 Sultandan bahsederken: "Gayet kapalı, liurta-r bu firkatten beni Bibi. : S. K. Ergun,
şevvel 1241} da doğdu, 1845 (H. 1261) de horozdan kaçan takımdan olduğu söylenirdi. Türk şairleri; S. M. Alus,
Bîr yanar dağım sönmez ateşim Çarşafı Halbuki sarayındaiki saraylı • cariyeler,
Tophane Müşiri Mefamed Ali Paşa ile evlendi, No.
çıkarıp giydim külahı Süngümün
ucundan doğacak benim Selâmet güneşi, bir hafta süren düğünleri, on dokuzuncu içlerinde kartları bile boyalı, süsler içinde ÂDİL îf AN (Zîyad haaîı, Ce-s/ad oğlu —
aafer sabahı asrın en parlak saray düğünlerinden biri oldu. seyir yerlerinden ayrılmazlardı" diyor. Tstaii'bttlda yaşayan tanınmış Azerbaycanlı
Adile Sultan divan sahibi olacak kadar şiirle Âdile Sultanın yazlık köşkü, Küçük simalardan Mira ve siyaset a.damı, uzun za~
Geçende bir mektop yazıp Adnana
Dedim, 'ki: "Zahmetim var biraz sana meşgul olmuş; cömertliği, fıkaraya geniş Çamlıca civarında, Validebağında idi. Yalısı da nıa.n İstanbul Üniversitesinde Rus dili ve e-
Yarım okka kadar tiftik büktürüp ölçüde yardımları, san'at ve bilgi sahiplerini Fındıklıda idi. Kütüphaneler tasnif komisyonu dcbiyatı muallimi olarak tedrisatta bulunmuş
Kalınca bir çorap örüver bana" himayesi ve dindarlığı ile tanınmış bir üyelerinden Bay Sabri: "Fındıklıdaki sa- 1 rayı ve hu vazifeden tekaüd olmuştur.
Rahatım yerinde hasılı kelâm kadındır. 12 şubat 1899 (l şevval 1316) da mecmai hııffaz ve meşayih ve ulema ve Şimali Azcrbaycanda Gence vilâyetinin
Bizi soranların hepsine selâm öldü. Eyyübde Bostan iskelesinde kocasının eytamü eram.il ve fukara idi." diyor. eski ha "'arından Büyük Ziyad Han'ın
Söyleyin askerden kaçan olarsa kabri yanma gömüldü. Ölümüne söylenmiş Âdile Sultan nakşibendiye tarikatından neslinden olup gecen asrın ortalarında
Analık hakkımı ederim haram... olan aşağıdaki tarih beyti kütüphaneler tasnif idi. Bâlâ dergâhı şeyhi Ali Efendiye münte- Genee'de doğmuştur; ilk ve orta tahsilini
(Aydede Mecmuası)
heyetinden merhum Bay Safarinindir. sip idi; Sultanın tekikeye geldiği günler pek orada Rusların açtığı çİBinazya'da görmüş,
Halide Ediîb, zaferin tezine, Türkiye Çar yâr imdad îd-i visal itti bugün aile an'a'ne-
Büyük Millet Meclisinin istanbul mümessili Ruhi pâki Âdiîe Sultam Cennetmekân
(H. 1316)
tayin edilen doktor Adnan Adıvar'la beraber
İkinci Abdülhamidin, halası olan bu yaşlı
İs-tanbula gelmişti, bu yeni devrin en güzel
Sultana fevkalâde hürmeti olduğu söylenir,
mi-zan mecmuası olan "Akbaba" nm ilk
ölümünden birkaç ay evvel Yıldızda padişahı
nüshalarında şu manzume çıkmıştı:
ziyarete gittiğinde hükümdarlara mahsus
VATAN ANASI HALÎDE ÇAVUŞA merasim ve bando ile karşılanmıştı.
Kimsesiz yurdumuzun odur asıl anası Mehmed Ali Paşa ile evlenmesi üzerine
Halis düşman kanıdır ellerinin kınası
şöyle bir rivayet dolaşır: Abdülmecid kızkar-
Memleketi uğrunda terkedip Iıer şeyini deşini çok severmiş, evlendirmeği ister, kimi
Kahramanca barbetti toplayıp eteğini teklif etse Adile Sultan reddedermiş; -meğer
Bize zafer müjdesini getiren bir kuş oldu Sultan bir gün "Sandıkçı Güzeli" denilen
Geçen yıl onbaşıydı, bu sene çavuş oldu Mehmed Ali isminde bir delikanlının medhini
Aldı iğneye bedel tiif engini eline duymuş, merak edip, dükkânının önünden ^^^SfS^fer.""-^

Taktı kemer yerine kılıncını beline geçince de bu esnaf dilberine gönül Gülcamîi civarında Âdüesultan Mektebi (Kesim: Nezih)
vermiş..
ÂDİLŞAHKADIN CAMİİ 218 İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 219 ADLÜ İHSAN
si olarak da hususi muallimlerden islâmî ki tarih kitabesinde 1805 (H. 1220) de Alemdar nahiyesinin Cankurtaran mahallesi dî (!.)" diye işaret edilmesidir. Birinci
ilimler, arabca ve farsca tahsil etmiştir. Sonra yapıldığı 'yazılıydı; daha eskiden bu camiin isokaklanndandır. Belediye şehir rehberi nüshasının birinci sahifesindeki karikatürün
Petersburg Üniversitesinde hukuk tahsili yerinde Bizans yapısı Aya Yorgi adına bir haritasında, Utangaç sokağı ile Terbıyık yazısı da soğuktur; züğürt (gazetenin
yapmış, uzun zaman da Pariste ve îsviçrenin kilise varmış. Çok harap bir halde bulunan sokağı arasında bir yol olarak görünürse de sahipleri) sandalcı olmuştur, müşterisi
muhtelif şehirlerinde kalarak ilmî ihtisasını Âdil-şahkadın camii 1942-1943 arasında aslında, Utangaç sokağı ile Karacehennem Eşek de halk olsa gerektir; Kâğıthane
tamamlamıştır; Genceye avdetinde avukatlığa temellerine varıncıya kadar yıkılmıştır; bu İbrahim sokağı arasındaki parçası deresinde dolaşırlarken Züğürt:
başlamış, bir kaç defa Tiflis, Tahran, Tebriz ve satırların yazıldığı sırada ancak izi mevcut, geri r-i kain kısmı, açılması — Vaktiyle Damad ibrahim Paşa
İstanbuia seyahatlerde bulunmuş, Av-rupaya seçiliyordu. tasarı halinde kalmış, arsalar üzerinde ayak buralara ihsanlar saçarmış, arayalım
gidip gelmiş, Azerbaycan Türklerinin istiklâli Âdilşah Kadının kabri, Lâlelide Üçüncü izinden ibarettir. Açılmış olan kısmı üç araba bakalım,. Belki bakiyesi k abraştır!..
için çalışanlar arasında mümtaz bir yer almıştı, Mustafa türbesinin yanındadır (B. : Mustafa geçebilecek kadar geniş, vaktile kaba taş Diyor; ve bu da nükte oluyor.
ve Finlandiyada Helsengfors'da • toplanan III ve Lâleli Camii). döşeli iken toprak yol haline gelmiştir. 27X39 ebadında dört sahife olan
Rusya Müslümanları Kongresinde Kafkasya Bibi. : M. Ziya, Mantolu ve Boğaziçi, II; REK, Bilbl. : RfiJK ve Şadım Turgut, Gezi notu. ADL-Ü gazetenin üçüncü sahif esinde bulunan bir
Müslümanlarının mümessili olarak bulunmuştu. Gezi notu. İHSAN — Meşrutiyetin ikinci ilânında manzume de gazetenin ve sahiplerinin
1918 de Azerbaycan Türk Müsavat Iştanbulda her fırsat bulanın gaze* te çıkardığı, hüviyetini pak haşin bir belagatla

Cumhuriyeti kurulunca bu devletin Tahran çıkan gazetelerin de şahsiyet düşüklüğü belirtmektedir:
büyük elçiliğine tayin edilmiş, 1920 de mezkûr ADLÎYE SAEAYI YANGINI, 3 - 4 Birin- yüzünden bir kaç nüsha sonra kapandığı BEN NEYİM?
cumhuriyetin sukutunda Tahranda bulunmuştu; eikaımn 1933 — Istanbulun büyük tarihî devirde intişar etmiş ^ ^ „. yarı
Bolşevik istilâsına uğramış olan memleketine yapılarından birini yok eden, Türk Adliyesi mizahî gazetedir, İlk nüs- =======
dönememiş, İran Şahı merhum Rıza Pehlevî tarihinde bir eşi görülmemiş bir facia olan bir hası 6 nisan 1327 (19 nisan ıjy-,-
tarafından himaye görmüş, bir yıl kadar yüksek yangındır. Vilâyet hududu içinde kışlalardan 1011) bir çarşamba günü çık- u,
bir memuriyetle Tfebrizde îran Azerbaycanı sonra en büyük bina olan Adliye Sarayı 217 mistir. Nüshası on paradır, -^«^
demir yolları idaresinde çalışmış, sonra bütün salon ve odadan mürekkepti. Abdülmecid "Necini İstikbaj" matbaasında ^„-,;,•
ailesi efradiyle beraber tavattun etmek üzere zamanında Hukuk Mektebi olarak yapılmış, basılmıştır. Şer muharriri Ah- ^~v ,ı^-..-,jj
İstanbuia gelmişti; ve büyük şehirde Maliye Nezareti, Adliye Nezareti, Meclisi rned Nebil, imtiyaz sahibi Zül- : >>•-*> ^>s ı
yerleşmesinden az sonra da İstanbul Meb'u-san olmuş, ve nihayet içine İstanbul fü, mesul müdürü de Riza is- ~TT
Üniversitesinde yukarıda zikredilen vazifeye Adliyesi yerleşmişti. Yangın bir pazar rainde bugün basın tarihinde "^±11^
tayin edilmiş, üniversiteden 1951 de tekaiid gününü pazartesiye bağlıyan gece (o mezkûr gazetelerinden başka >s>-•>*><*?
edilmiş ve 1958 yılı başlarında vefat ederek zamanlar resmî tatil günü cuma idi), saat 20
hatıra bırakmamış kimseler o- ^^^^=,
Kars.caahmed kabristanına defnedil-miştir. yi 10 dakika geçe cılktı; ortalık henüz
lup meslekdeki acemiliklerini ^ı-v ,^~
irken Türk olan Kaçar hanedanında,'!! ayakta, Sultanahmed ve Ayasofya civarı
gazetelerinin başına "Şimdilik -**—^^-^
. Rahman Mirza'mn torunu bir prensesle kalabalıktı. Saniyede elli metre sür'atle esen
haftada bir neşrolunur ve her şeyden
evlenmiş olup bu kadından ıbeş kızı dünyaya bir rüzgârla derhal büyüdü ve üç katlı koca.
bahseder gazetedir, ileride daha çok
gelmiştir; bunlardan Melek hanım Newyork binayı sararak sabaha kadar süren bir âfet
halinde temellerine varıncıya kadar mahvetti. neşredeceğimizi vaad ederiz" diye bir kayıd
da, Turan ve Saliha hanımlar Ankaradadır- düşmekle göstermektedirler. Serlevhanın
lar, Mahruib hanım îstamibulda Azerbaycanm Alt kat koridordaki merdiven altından çıkan
ateşte kasit delilleri bulunamadı, tahkikatın altına da "Gölge etme adl-ü ihsan istemem"
eski Seki Ram merhum Hüseyin Hanın oğlu cümlesi yağılmıştır ki bu gazetenin adını
iskender Beyle evlidir, Ziver hanım da tstan- sonunda hademelerin ve gece bekçisinin
vazifelerinde ihmaline varıldı ve mahkûm aldığı Hakkı Paşanın "Adl-ü îhsan"
bulda muallimdir. kabilesinin icraatına bir tariz oîsa gerektir.
Eserleri: Azerbaycan hakkında tarihî, oldular. Gazetelerde bu yangındaki maddî
siyasî, içtimaî ve edebî malûmat (1918 ds zararın 100 milyondan fazla olduğu ve yarım Yazılarından Ittihad ve
Ba,-kû'da türkce olarak basılmıştır); milyondan fazla dâva dosyası mahvolduğu Terakki .Fırkasına muhalif
Kafkasya müslümanlannm hali hazır vaziyeti yayınlandı. Vezne dairesi odacısı Mebmed olduğu anlaşılıyor, muhalefeti
ve istikbali (Tiflisde Rusça olarak efendi de yanarak öldü. Yangını sabaha kadar bayağı dedi kodu çerçevesi
'basılmıştır); Ta-yarânı Kalem (Parsça bir seyreden mahşerî kalabalığın arasından yer içindedir, gazeteye sözde mizah
kısmı hatırası). yer yükselen hıçkırıklar istanbul halkının bu yollu dere edilen fıkralar da
Ali Genceli güzel tarihî binanın mah-voluşu karşısında gayet soğuktur. Bugün asıl
ÂMLŞAHKADÎN CAMtî — Tekfur duyduğu derin teessüre tercüman olmuştur. gülünecek nokta. "Mebuslar ve
Sarayı civarında idi; kiremit örtülü küçük bir istanbul itfaiyesi vazifesini tam yaparak müntehibler" başlıklı bir bendin
cami idi; yaptıran Üçüncü Mustafanın ateşin etrafa sirayetini önlemiş, bilhassa, o başına "Cid-
üçüncü kadını, Beyhan ve Hatice sultanların zamanlar Belediyenin benzin deposu olup A$lü thsaB gazetesinin ÜK sayısının birinci g&yfası
anası Â'dilşah Kadındır; Mabedin kapısı içinde 30 ton benzin bulunan Ayasofya
üzerinde- hamamını korumaya muvaffak olmuştur.
Bifol, : Gazeteler.
ADLiYE SOKAĞI — Eminönü kazasınm
ADRUNİ (BSDROS)
220 İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ ââi
Ihtirnalâtı cem ıdüb ağleb Ben I5F
çıkabileceği bir meyil ile Şairnedim zayıf, o kuru Afandos şişmanlamış..
neyim bir müzâkere ediniz.. Beîi Cemaat işlerinde de mühim vazifelerde
neyim? işte gördüğün gazete bulunmuştur. Çok takdir edilen beş cildlik caddesine kavuşur (Mayıs 1945). Yanaklar, bacaklar tombul tombul!..
Mesî.efjiiîîse mizah disen eııseb.. Bibi. : REK, Gezi notu. "Bittabi bu gibi arazı maraziye iyi alâ-
Öyle sersem ve mangala oldum Ki ermenice aritmetik kitabı bugüne kadar
müsavi .yanımda tasla haşeh Hcîe Ermeni mekteplerinde okutulmaktadır. • AFANDOS — îkinci Abdülhamid imden değildir.. Dedim ki:
hiç yok ya pantalonum da Ca Kevork Pamukcuyan devrinde yaşamış nev'i şahsına mahsus Sakın Abbas?
ketimde de yok deliksiz ceb Bir AFACAN — îlk sayısı 1932 Birinciteşrin istanbullu tiplerinden: rum olduğu halde Başını salladı:
perişan, Iıarab ve bî derman Bîr başında, çıkmış resimli bir çocuk ramlarla görüşmez, Ahmed Rasim ve — Yolculuğuna, yolcu!.
garibim, garib değil ağreb-, Ben arkadaşlarile düşer kalkar, ehlidil, kalender
mecmuasıdır; sahibi ve umumî neşriyat —. Yarın yine git, benden, de selâm!..
neyini ? ihtimal ki bîr umman
Belki bîr zırhlı, ihtimal ki şileb... müdürü, çocuk mecmuaları ve kitapları tabii bir adam. Afan-dosun has dostu, lâkabı "îki gün sonra idi, Raşidi Galatada mest
olarak tanınmış, eski bir öğretmen ve Ülkü hüviyetini pek güzel gösteren bir iyi Daşidtir. ve bihuş gördüm. Elinde iri bir mendil çakıp
1908-1914. arasında memlekete hâkim matbaası sahibi M. Faruk Gürtunca idi; Rasim, "Gülüp Ağladıklarım" da şöyle ağlıyordu.
olan bayağı siyasî entrikacılık ve siyasî fikir Afacan, önceleri büyük kıtada dört saıhife anlatır: — Raşid bu ne hal?
yoksulluğu bu .gazetede de aksetmektedir. halinde perşembe günleri çıkardı, sonraları "Bütün Galata, Balukpazarı, Beyoğlu bu "Kıpkızıl gözlerini kemali teessürle bana
AJDRUNÎ (Bedros) — Ermeni kıtası biraz küçülerek sahifeleri arttırıldı ve ikisinin handezari idi. Beraber oldular mı
muharriri. 1862 de istanbul'da doğmuş ve 14 ^çevirdi:
çocuklar için çok faydalı bir dengi haline hem gülerler hem güldürürlerdi. Fakat günün
Temmuz 1922 de orada vefat etmiştir. 188- bir saatinde yekdiğerine muarız, düşman, — lAfandos, ölmüş!.,
geldi. Baskı sayısı bir ara otuz; bine kadar
91890 yıllarında. "Gırtaran" adlı ermenice bir çıkan Afacan, 1939 daki ilk kâğıt sıkıntısı ve diğer saatinde muhibbi vefakâr. Öbür — Sabimi?
mecmuanın neşriyat müdürlüğünü ifa Faruk Gürtuoıcanm mühim miktarda sipariş saatinde îier ikisi giryan ve nâlân, daha öbür — Gömmüşler bile!.. Bunca senedir ar
etmiştir. Bir müddet Ortaköy Tiyatrosunda edilmiş ve şehrimize gelmiş olan kğâıtlarmm, saatinde kolkola şurada burada puyan idiler. kadaşıyım, bir sözümü dinlemedi!
aktörlük de yapmıştır. Avrupalı ediplerin bazı limanda bir kaza neticesi batması yüzünden Bir haldeki hemen her gün grup kendilerini —• Ne dedindi?
eserlerini crtnemceye çevirmiştir, kapandı. 1932 - 1939 arasındaki ilk ve beraber görürdü. Para, pul, yiyecek içecek "Göz yaşlarını silerek:
Kevork Pamnkcuyaıı ortaokul çocuklarının bilhassa ansiklopedik mutlaka müşterek idi. İyi Raşid bir gün bana — Üç dört ay evvel eline iki üç bin lira,
ADIİIJNÎ (Bedros) — Evvelkinin kültürü -üzerinde önemli hizmetleri geçen geldi, dedi ki: geçti.. Borcunu verdi.. Keski geçnıeyeydi,.
oğludur. Tanınmış bir riyaziyeci ve Afacan, 1945 haziranında yine Gürtunca —Afandos hasta!. Dün Balıklı hastane — Neden?..
müderris. 1883 de Ortaköy'de doğmuş ve tarafımdan "Afacan Çocuk Gözü" adı ile tekrar sine götürdük! — Sen bilmezsin, Afandos yirmi otuz se
1944 yılı Eylül ayında yine İstanbul'da vefat çıkarılmağa başlanmıştır; bu satırlar yazıldığı — Nesi var? nedir sicak yemek yememiştir.. Parayı alır
etmiştir, sırada ilk sayısını gördüğümüz bu yeni çöcu'k —. Kamım ağrıyor, diyordu. alır airnaz lokantalara düştü, dedim ki: Afan-
1900 da Üsküdarda Berberyan derıgiısi, üç renkli resimlerle bezenmiş olarak ___ Karında bin türlü hastalık olur!.. • dos, sen böyle yemek yemeği unutmuşsun-
mektebinde ve Galatasaray liselerinde ilk ve ortaokul çocukları ve kütüphaneleri —orasını pek bilmoyorum anıma, gözle dur, sıcak yetme, barsaldarın delinir.. Bir
okumuş, Darülfünun Riyaziye Şubesinden için değerli bir eser olacağını göstermektedir, rini hiç beğenmedim. türlü dinletemedim, nihayet delindi, gitti!..
mezun olmuştur. 1903 de Vefa idadisine Fizik istanbul basınının tanınmış iki ressamı, Münif — Sakın peritoniyet olmasın?
—Ne gibi?
muallimi tayin edilmiştir. Aynı zamanda Fehim ile Avni Ekener, yeni dergisinde ~~ iHah.. işte o mel'un tutmuş!/
—Şimdi gideceğim, anlar, gelir, sana
Maarif Nezareti Muhasebat Kaleminde de bir Gürltunıcanm iki kıymetli arkadaşı olarak Biıbl. : Ahmed Aasim, Gülüp ağladıklarım;
söylerim... Beni burada bekle!..
vazife deruhte etmiştir. Bilâhare Matbaa-yı görünmektedir. Ahmed Rasim, Muharrir buya.
"Cebinde iki elma, elinde bir paket bis-
B. Oîker. ÂFET — ön dokuzuncu asır basında, iki
Âmire'nin baş muhasipliğine getirilmiştir. Bir küi yola revan oldu. î'ki saat sonra geldi, beni
ara da Şirketi Hayriyede bulunmuştur, ilerde AFACAN SOKAĞI — Beşiktaş namlı meyhane göbeğinin takma adıdır.
buldu. Gözleri yaşarmış, yüzü sararmış bir
diğer vazifelerini terkederek kendisini kazasının Vişpıezade mahallesi Büyük Âfet, asıl adı Yorgakidir, gayet
halde önümde dikildi.
tedrisata vakfetmiştir. Önce Darüi sokalanndandır; lıer iki kavşağı da Sair dilber bir Hırvat genci imiş, Enderunlu. Fazıl
— Ne haber aldın?
Muallimin'de Matematik kürsüsü kendisine Nedim caddesi üzerinde iki dirsekli bir Çenginamesinde bu delikanlıyı şöyle ınedih ve
' Şaşkın şaşkın bakındı, dedi ki: -
tevdi edilmiştir. Bu sıralarda Galatasaray sokaktır. Tramvay yolu tarafından tasvir eder:
—. Peri tutmuş!.. —. Kimi? —.
Lisesi'nde de ders vermeğe davet gelindiğine göre, bu sokağın birinci kısmı Büyük Afet, o güzel Yorgakî, Süne
Afandosu!
olunmuştur. Bu son vazifesini ömrünün 5,5-6 metre genişliğinde ve 28 basamaklı ve benzer o vücudi pâM; O eda, o revig,
—Kim söyledi?
sonuna kadar muhafaza etmiştir. 1908-1933 oldukça dik bir merdivenli yokuştur; sağ o çalâki, Sarana dünyada anın benzeri
—Doktor! var.
yılları sarfında Galatadaki Getronakan köşe basında da, geçen asır sonlarının güzel
sayılacak yapılarından bir büyük ahşap ev —. Hangi doktor?
Lisesinde hocalık etmiştir. Keza Mıhitaryan Tavra endamına âlem meftun,
vardır. Sağa kıvrılan bir dirsekle başlıyan — Hastanenin doktoru! Beli eyler bizi vakfci düğün;
(Pan-galtı), Bezazyan, Esayan, Şişli Terakki, "Durdum, düşündüm, işin içinden
Işık, Yeni Koley ve Bene Berit liselerinde de sokağın ikinci kısmı iki arabanın rahat Olmasa ondai o endaze burmı,
geçebileceği kadar geniş, gayet temiz bir çıkamadım. Ağlıyordu: Aşıkın burnuna girse yeri var.
riyaziye okutmuştur., 1927-1933 yıllarında ise —. Çıldırmış, çarpılmış mı?
Getronakan Lisesinin Müdürlüğünü ifa sokaktır, üzerindeki yapılar ahşap, ikişer Göncedir gıktı dikenden ol zât
üçer katlı, bakımlı, hali vakti yerinde Türk —. Yıo..k!. Aklı başında!. Karnım deyip Pedera mâderi yâni hırvat
etmiştir. duruyor.. Güzel güzel de konuşuyor...
ailelerinin oturduğu evlerdir. Tekrar sağa Nesli gûmuııda bulunur soltat
•Bedros Adrımi Ermeni Patrikhanesi ve kıvrılan ikinci bir dirsekle bu sokağın üçüncü Görsen, herife hastalık ne kadar da Bagiban var bir iki rencbeıi var:
kısmı başlar, kaba taş döşelidir, ve yüklü bir yaramış!. O
,
arabanın
ÂFET (Udi) 222 İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 223 A.FFA NEFENDÎ (Oyuncakçı j
Yine'Fazılın şu iki şarkısı, bu namlı Bibi. : Enderunlu Pazıl, Çenjginâaue; E5n)derunlu di ve ud hocalığı pek verimli olmuştu, pek de az kımıldar di ya!. Beyaz Ankara
rakkas hakkında yazılmıştır: Fazıl, Divan; Haşim Bey, Şarta mecmuası. keçisi pöstekisinin üstünde müzehhep sülüs
öğretmede takib ettiği pratik metodlar,
1 — Dili bîçare gaıni aşk ile na kâm olsun, AFET (Udi) — Geçen asır sonlariyle derslerine devamdaki intizamı, edebi, bir "Elkâsibi Haibibullah" levhasile talik
Bestei silsile! zülfi siyehfam olsun Dilber asrınız başının namlı piyasa sazendelerinden, terbiyesi, kız talebelerine kargı munis fakat bir "Yâ Hazreti Mevlânâ" hitabının önünde
olursa da mümtâzü hoşendam olsun tşte ve bestekârlarından, ermenidir ve asıl adı Ha- gayet ciddî tavrı ile Hapet Mısırlıyan bu bağdaş otururdu. Ahretlikler, uşaklar dargın,
Afet gibi bir şûhi dilâram olsun.
pet'dir. 1847 de Istanbulda Kumkapı semtin- hocaların en değerlisi oldu. Akşamları, .zencefil, karanfil, hindistancevizi gibi
Çiinki bidar iken uftâdene yok insafın de doğdu. O zamanlar meyhaneleriyle piyasa saz takımlarındaki yerini bırakmadı, o baharata ait öteberi istediler mi
Emeyim bari uyurken o vücudi safın meşhur lan Kumkapı piyasa sazende ve haydariyesirün göğsünü kavuşturur;
Eyleyim hırs ile diş yâresi hep etrafın Seni
âlemde de pek sevilen bir sima oldu. Ud
hanendelerinin bilhassa akşamları akın çalmadaki lıünerkıi bazen cambazlık haline bembşyaz sakallarile bıyıklarının arasından
âleme teşhir ideyim, nâm olsun!
ettikleri bir yer olduğu için» Hapet sokar, ellerini arkasına uzatarak sırtında, dudaklarına leylek gagası gibi sarkarı beyaz
2 — Behey Âfet, ne kıyametsin sen, muhitinin bu gürültülü hayatına pek küçük ensesinde ud çalardı. Ud hocalığına burnuna takılı gözlüğü alnına kaldırır:
Aşılan canına hasretsin sen; yaşta iken atıldı. 1888 da on dokuz yaşında
IşidMtaa ki bir Afet var imiş * ölünceye kadar, yarım asır devam etti, — Şu ikinci kutuyu çeki ver evlâd! Şu
L iken Mısıra gitti, iki yıl kaldığı bu günde en azdan üç eve uğrar, haftada bir beşinci kutu,. Bak, üst rafta, sana zahmet,
Şimdi bildim ki ne âfetsin sen.
memleketten sazda hayli ilerlemiş o-larak ders vermek üzere ayda bir altın alır, bu uza-tıver!. derdi.
Af idüb hüsnüne geç baktım ise döndü ve o tarihten itibaren adının sonuna suretle aylığı doksan altını bulurdu ki o "Terazisi, para çekmecesi, dividi,
Seni sairlere benzettim îse °j?. bir "Mısırîıyan" unvanı taktı. Geçim yolu
Bilmeyüb zerre kusur itdiırı ise devir İçin kendisini refah içimde yaşatan psk mesnevisi yanıbaşmda idi. Yemeğini küçücük
:
Şimdi bildim ki ne âfetsin sen.
olarak ud hocalığını seçti; o tarihte îs- üstün bir gelirdi. Bestelediği piyasa sarkıta- 1 bîr sinide, önüne getirirlerdi. Ufacık ma'ngaü,
tanibulda bilhassa genç Türk kızları arasında rınm çoğu curcunah bir hava taşıyan Udi yaz kış yanından eksilmezdi. Kahvesini kendi
Sana Fadıl dahi divâne imiş. ud çalma hevesi bir saîgaı. halında idi, kibar
Hayli dem sem'ine pervane imiş Âfet, zamanının namlı aktrisleri, bunların a- elile .pişirirdi.
konaklarından kenar mahallelerdeki evlere rasmda da bilhassa Perua hanım için pek çok "Yaftalarının yazısı silinmiş beş on
Sende bu cezbei zibâ ne imiş, 1%
varınca hemen her esmer baharat kutusile beş on tane kök
Şimdi bildim ki ne âfetsin sen. Ûdi Afet kanto yazmış, bestelemiştir, ihtiyarlığında
çatının altında bir ud var- •(Kesim: H. Çizer) kavanozu, yirmi otuz tane çıngıraklı teneke
Büyük Af eft hakkında, tasvir bakımından
"Haspayı asla unutamam.." diye (bahsettiği
Miskalinin de güeel bir şarkısı vardır: Sende Pöruzun aşırı tutkunlarından olduğu da düdükle, seki. zon tane toprak kumbara,
B i l - , . â sı ki dil h.ns u> dil şa di de çek bilinir. Kendi yazdığı şarkılarda Ermeni ağzı tavana asılı dört beş Eyyüp saîıncağüe, beş
nedir bu letafet, Bu güzellik, bu zerafet, Sırma saçlı,
kalem kaşlı; Bir nevelvan güzel Âfet. Semtini bellidir,; meselâ su: altı kaynana zırıltısı, beş altı da kursak düdük,
bilsem, yanıma gelse, bir buse verse Aman aman Kemendi zülfün esiri ben aüffiyâr oldum Senin Oyuncakçı Affan Efendinin bütün sermayesi
gönce lebindten. aşkınla cananım ben bî karar oldum Beni idi. Öyle taş bebekti, kurşun askerleri, zilli
berbad eyMyen kâkülündür mehveşim Şivekârım
Güzel oynar eda ile âlemde şimdi bahtiyar oldnm
çengileri düdüklü lâstik köpekleri filân
Yakdı diU sevda Ue * satmazdı. Gayet müslümandı. Suret namına
Fes eğilmiş, perçem saçmış karcığar şarkıda olduğu gibi. bir karagöz bulundururdu. O da zannederim,
Şarkı okur seda ile. Mistik diye bağırır iken Fıstık
T gibi sesi var!. karagöz bizde teamül olduğu için mahzursuz
(Nekaraıt). görürdü. Şarkın nesillere neşe veren ımıdhik
nakaratlı bir kantosu istanbul halkının ağ-
Gümüş gibi beyaz gerdan Gören kahramanı, camekânda sarkar, her gün
âşık olur hayran " Niyazım i,j::da dolaşmıştı.
akşama kadar Karacahmed mezarlığına
var kuzum Afet Bir buse ver 1905 de "Saz ve söz" adında bir musiki
getirilen tabutları, Harmanlığa talime çıkan
bana andan * mecmuası çıkardı; ömrü Meşrutiyetin ilânına
(Nekanat). H -ı ı f "f'tV C, f ^ •f'-'f f askerleri, Haydarpaşa ile Üsküdar arasında
kadar üç yıl süren bu mecmuada kendi
işliyen arabaları seyrederdi.
Küçük Âfet, kara kaşlı kara eserleriyle devrinin üstad .bilinen
"Oyuncakçı Affan Efendinin ticarette
gözlü bir Ermeni güzeliydi, asıl bestekârlarının eserlerini notalariyle beraber
acelesi yoktu: Sabahleyin dükkânını ikide
adı Gaspar idi. Enderunlu Fazıl, neşretti. 1919 ,
açar, öğleyin kapar, ikindiye doğru yine açar,
şu mısraları köçek Gaspar da öldü. namaz vakti kapının çengelini tekrar iliştirir-
hakkında yazmıştır: BM. : S. M. Alus, Not; M. Rom, 50 yıllık Türk
di. Her kapısını açışta beş altı çocuk birden
Küçük Afet, belî âfeti can, muslklsî. içeriye dalar, dükkâna sinen baharat kokuları
Nice âfet bu id dilsûzi cihan; AFFAN EFENDi (Oyuncakçı) — Ruşen içinde uçurtma kâğıdı seçerler, çiriş
Bir zamanlar işte bu cananım idi, Üdî Afetin bir bestesi Eşrefin, bu adı taşıyan bir hikâyesinde
Mesnedi işvede sultanım idi. isterlerdi. Akşama doğru alışveriş
yaşattığı gayet şirin bir istanbullu, seyrekleşirdi; çünkü babaları eve dönen
Nedir ol çeşmi siyah, kaşı siyah, Büyükşehrin artık benzeri kalmamış bir çocuklar korkudan sokağa çıkamazlardı.
Nedir1 ol barikal çehrei man! Ermeni mahalle attan tipidir. Bir mevlevi dervişi
olmasa, eyvah, eyvah, Hücceti işte tou Yalnız Selimiyeden Nuhkuyusuna giden
olan Affan Efendinin dükkânı Usküdarda taburlardan bir iki çocuk, bevva'bı
kim Haspan var.
Selimiyededir. kandırabilirce, bir lâhza girer, iğde,
"•Dükkânı evinin altında idi. Fakat öyîe hubbülleziz, amerikanfıstığı, sakız gibi şeyler
dar bir dükkân ki, Affan Efendi ötelberi alırdı.
vermek için tümseğinden ayağa kalktığı
zaman sikkesi tavana asılı Eyyüp beşiklerine,
kay-~ nana zırıltılarına değerdi. Esasen
yerinden
AFİFE — 9.24 - İSTANBUL
"Oyuncakçı Af f an. Efendinin dükkânı adak mumları satmağa münhasır kaldı.
bazı akşamlar hususî bir kahvehane gibi Güneş. uzun müddet yerlerini değiştirmiyen
olurdu. Eve gelince soyunup dökünen kaleni karagözlerin renklerini soldurmuş, mukavva
efendileri Şam hırkalarile, itfaiye zabitleri vücutlarını kötüriim insan uzuvları gibi
mintanlarının üsıtüne avniyelerini çekerek kıvırmağa başlamıştı.
birer ikişer toplanırlardı. Orada kahveler, "Affan Efendi, o senenin. Berat
içilir, sohbetler edilirdi. Hattâ Af fan kandilinde dükkânın önüne son defa olarak
Efendiden mesnevi dinliyen mevlevi muhibbi sebil fıçıları dizdi. Doğancılara Sürre seyrine
komşular bile vardı. Babaları yanlarına gidenlere kalaylı küçük maşrabalarda su
çocuklarını da almışlarsa Affan Efendinin dağıttı. O gün na kadar düşünceliydi ? Bir
elini öptürürler, o da öpülen elini kişniş gece evvel Haydarpaşada kafayı tütsüliyen
şekeri şişesine uzatıp ibir avuç hediye verirdi. ayyaş İshak Bey kapısının önünden
"Mahallede çok hürmet ve itibar sahibi geçerken:
olan Affan Efendinin iki âdeti çocuklar için — Sen yine başına Elkâsibi Habibullahı as da
çok fena idi. Biri çeşidi az ve biçimleri altında pinekle, e mü. Bak bakalım 'lâfla
eskiydi. Evvelki nesilleri avutabilen bu peynir gemisi yürür mü? Üç günlük kokmuş
oyuncaklar zamanenin çocuklarına az ve basit Ligor, ocağına incir dikti, sana kü-lâthı
gelirdi. Ö-teki de veresiye hiç mal vermezdi. tamam şimdi giydirdi!, diye bağırmıştı. "İki
Çocuklar: "Oyuncakçı amca, annem gün sonra Sultan Hamidin velâdet donanması
misafirlikte, şimdi-cik. dönsün, getiririm" vardı. Gecesi, mahallenin fakir ve öksüz
diye on paralık pestil isteseler: çocukları kışla boyunda sünnet edilecekti.
— Oğlum, maşallah! okuma yazma bili Kırmızı taşlı itfaiye mızıkası defne dal-larile
yorsun.. Bak ne demiş, oku!, diye iç kapıyı süslü çardağın içinde alafranga bir hava
gösterirdi. O, "bugün peşin, yarın veresiye" çalarken sırtında zenbil, bir ihtiyar mev-
vadini gören çocuk boynunu, büker: "Ben ba levinin sehpasına dayana dayana çadırdan
takçı değilim, oyuncakçı anıca.. Annem dön içeri girdiği görüldü. "Selâmü leyküm" dedi.
sün, vallahi şimdicik getiririm !" der, burnunu, Kadınlar, erkekler fenerlerin ışığında
çeke çeke giderdi. Fakat bir "defa haylazlar Oyuncakçı Affan Efendiyi tanıdılar. Zenbilini
dan biri: bir karyolanın ayak ucuna koydu, içinden
— Ee, sen de artık çok oldun! Canın is karagözler. kapsül tabancaları, aynalı
terse ver! Ben sanki Ligordan alamaz mı yaldızlı Eyyüp beşikleri, gursak düdükler
imisim! Ucuz da veriyor, veresiye de veriyor, çıkardı:
inalı da iyi fendi baba! dedi. — Maşallah.. Maşallah.. Kordelâ
bağladılar mı?! Ne yapalım, karınca
"O çelebi adam, bu cüretten bir kaderince! Bunlar da size Affan Dededen
öfkelensin!. Mangalın kenaraıda'ki cezveyi yadigâr olsun evlâtlar!" diye dükkânının son
devirerek tavandaki beşik hevengini sermayesini sünnet çocuklarına dağıttı. Atlı
salîıyarak tümseğinden atladı: tramvaylarla, piyanolarla oynıyan çocuklar,
—. Git yumurcak, sen de ondan al, Affan Efendinin oyuncaklarım şöyle bir
başımı ağrıtma! diye üzerine yürüdü. Çocuk, kenara koydular. Kadınlar: "Allah razı
korkusundan pabuçlarını yolda bırakmış, olsun, Allah ne dileğin varsa yerine getirsin"
mezarların arasına kadar kaçmıştı. Affan diye dua ediyorlardı. Affan Efendi:
Efendi de nefes nefese yerine çıkıp bağdaşını
- — Bizden artık geçti, nasip bu
kurdu.
"Ligonm bu mahalleye zehirli bir örümcek kadarmış!.. dedi".
ağı kurduğunu, kırk yıllık müşterileri sinek — Sahne artisti, sahneye çıkan
boğar gibi emdiğini Oyuncakçı Affan E- . fendi ilk Türk kadınıdır; 1902 de îstanbulda doğdu,
de bilirdi (B. : Ligor, Attar); fakat vakarı, ve 1923 de Kadıköyünde Hale tiyatrosunda
rakibinin aleyhine tasmasına mânidi. Birkaç temsil veren Darülbedayi heyeti arasında Jale
ay içinde bütün kâr ve kisbi Kaygu-sıız adiyle sahneye çıktı ; yirmi bir yaşında
İbrahim Baba ile Karacaahmed Sultanını bulunuyordu, devrin zihniyeti, bir islâm
ziyarete giden kadınlara okunmuş, üflenmiı kadınının bu cesaretini yadırgadı, o gece
tiyatro birbirine girdi, zabıta müdahaleye
mecbur kalarak temsil yanda bırakıldı ve
Jale-Afife-karako-
ANSİKLOPEDİSİ
la götürüldü, fakat mesele 'büyütülme
örtbas edildi; bu gürültülü vaka g
kadındaki sanat aşkını söndürmedi,
fırsatta Darül-bedayi sahnesinde tek
göründü, bir müddet sonra Sadi Fikre
"Millî Sahne" sinde, ve nihayet Ra
-Rızanın "Türk Tiyatrosu" heyetlerind
çalıştı. Fakat, sanat kabiliyet ve istidadı
büyük olan Afife, az zamanda büyük ro
almış bulunmasına ve kendisim tanıt
olmasına rağmen kendisini idare edem
eroin ve morfin kullandı ve bunda ip
derecesine vardı. Raşid Rıza, Afife
heyetinden çıkarmak zorunda kaldı. Ra
Rıza, Sadi Fikretle (birlikte Tet>e'başîn
temsiller vermeğe başlayınca iptîlâsın
vazgeçmiş görünen. Afifenin çalışma tekli
memnuniyetle kaibul ettiler; fakat g
kadının bu zehirlere karşı tövbekârlığı
durmadığını görünce sahneden kat'î ola
usak-laştırdılar; zavallı kadın, bütün sa
kıymetlerini kaybetmiş, derin bir sef
uçurumuna sürüklendi, son günle
Kadıköyünde mü-teverrim ve peri
dolaşmağa başladı; sanatseverlerden, e
sahne arkadaşlarından en küçük bir yar
görmedi, 1941 de otuz vere
za^tedilmistir:
BM. : Mahmut Yesârî, Not.
AFÎFE KADIN — Opyedinci
ortalarında istanbul sarayının en büy
şöhretlerinden, güzelliği, zekâsı, hassasiy
ve sadakati ile Dördüncü Mehmedi kendis
ben-detmiş bir kadındır; öyle ki, kırk
süren pek tantanalı ve haşmetli
saltanattan sonra tahttan indirilen
hükümdar, sarayda hapsedildiği dair
felâket yoldaşı olarak çılgını bir aşk
bağlandığı kansı Raibia Gtil-nuş Sultan ile
Afife kadını seçmişti.
Dördüncü Mehmedle Afife kadın
Fatih devrinin büyük şairlerinden Mo
Husre-vin bir gazelim taklid ederek şöyle
müşa-ereleri zaptedilmiştir:
Dördüncü Meteıedin kıtası
Beyazlar glydiğince bir durri yektaya benzersin,
Siyehler glydiğinee sen hemen leylaya benzersin,
Yeşiller giydiğince tûtii gyûâya benzersin, Beni
hoş bu Afifem, sen güli ra'naya benzersin,
Afife Kadının cevabı
Beyazlar giydiğince pâdişehim âye benzersin,
Siyahlar giydikçe Kâ'beyi ulyâya benzersin Siyah
giydirince Kâ'beyi ulyâya benzersin Benim heybe
hünkâKm hemen deryaya benzersin
Afife kadının, Dördüncü Meluned üze
AFİFMOLLABEY KONAĞI — 226 — İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 22t' ÂFİTAB KIRTASİYE MAĞAZASİ
Çocukluğu İstanıbulun ulema yatağı olan idare taksimatına göre yeri Abdisubaşı yaktırmazdı. Salona iki tane konmak üzere rından Muhiddin Beyin yaptığı yağlı boya bir
Sultan-selims emtinde geçen Afif Molla, tahsil mah al le sinin üst t ar af ın a düsen; esk i büyük Süleymaniye mangallarını tercih resim, Afif Molla konağından kalmış en son
ve terbiyesine itina edilerek yetiştirilmiş, adı ile Tabakyunus mahallesinde bulunan ederdi. Selâmlıkta kendi oturana ve mütalâa hâtıradır (1945).
ailesinin mensup olduğu ilmiye mesleğinde Afif Molla konağının ilk sahibi Hafız Paşa idi. odası da, erkân minderleri çuhadan, ÂFÎTAB (Kâğıthane köylü) — Abdül-
Mısır Kadılığına kadar yükselmiş, Mısırdan Afif Mollanın babası Imadeddin Efendinin evi perdelerle koltuk takımı da Hereke hamid devrinde îstanbuiun namlı
dönüşünde "istanbul Payesi" almış, Evkafı Sultansalimde idi; evladlarına "daha kumaşından olmak üzere, en sevdiği bir renk falcılarından bir çingene karışıdır;
Hümayun Nezareti Müfettişliğinde çocukluğumda Hafız Paşa konağının önünden olanı kanarya sarısiydi. AbdülâfcMıl soö günlerinde, ki o zaman Af
bulunurken 1316 ramazanının 14 üncü gecesi her geçişimde şu konak benim olsa diye Konağın harem kapısı Sultanselim ifcafo genç ve .dilber bir kadınmış, Şehzade
sabah ezam okunurken, {26 ikincikânun içimde bir incizap duyardım" diye anlatan Türbesi karşısında idi, sokak kapısından Abdplhamiditı Kâğıd-hane çayırında bir
1899) on beş gündenlberi kendisini yatağa esir Molla Bey merhum, arzusuna Mısır merdivenle bir koridora inilirdi, bu koridorun tenezzühü sırasında falına bakmış: "Üç ay
eden bir barsak iltihabından kurtulamıyarak Kadılığından dönüşünde kavuşmuş, pek sağ tarafı, iki sed halinde meyva bahçesiydi, sonra tahta çıkacaksınız" demiş, dediği gibi
yetmiş altı yaşlarınla vefat etmiştir. Kabri küçük yaşlardan itibaren sahibi olmak istediği Afif Mollanın nadide incirleri de burada idi de olmuş, üç ay sonra, Aıbdü-lâziz,
Haydar-ıpaşada "Incirili Sofa" diye anılan aile konağı Hafız Paşa veresesinden satın almış, ki, mevsiminde, İkinci Abdülhamide bir arkasından Sultan Murad tahttaın indirilip
me-•zarlığuıdadır; her nedense mezarına taş fakat, 45 oda kadar olan bu tarihi antika büyük tabak dolusu gönderir ve sarayca Abdülhamid padişah olmuş.,
dikil-memesini vasiyet etmiş olduğundan yapıyı kendi zevkine feda ederek selâmlık fevkalâde makbule geçerdi; sarayda Molla ÂFlTABİ — On dokuzuncu asır başında
dedesinin ve babasının yanında yatan Afif dairesi olarak muhafaza ettiği bir parçası Beyin kış ortasında yetiştirip gönderdiği Istanbulun namlı köçek oğlanlarından; şair
Mollanın bu nazirede nişanı yoktur. müstesna, yıktırtmış, Harbiye Nezareti inşaat erikler de meşhurdu. Enderunlu Fazıl bu rakkas genci şu
Adı ahlâkının tercümanı olmuş, fukara Dairesi Reisi Hüsnü Paşaya, devrinin yeni bir Bu koridorun solunda büyük bir ka,pı. mısralarla medheder:
paşada "incirli Sefa" diye anılan aile me- bediasını, yeni adı ile "Afif Molla Konağı" karşısında harem kâhyasının odası vardı; bu Afitabi ile aceb kim savaşır,
hallesinde bulunan ve devrinin namlı güzel nı yaptırtmıştı. İnşaat üç yıl sürmüştü. O kapıdan girilince; harem methaline kadar bir Zatine bîr derece nâz; yaraşır...
yapılarından biri olan konağının kapısı zamanlar fabrika kerestesi yoktu, bütün kaldırım uzanırdı, sağında harem mutfağı, Yüzüne bakanağa gözler kamaşır,
dostlarına ve gariplere her zaman için açık bir döşemeler, nakışlı oymalar, arsada kurulmuş Bibi. : Bnderunlu Fazıl, Divan.
üstünde dört kurnalı gayet zarif, nakışlı
zat idi. Uzun boylu, levend yapılı, güzel çadır ve barakalarda çalışan Istanbulun en taşlarla tezyin edilmiş iki kubbeli bir konak ÂFlTABİ (İstanbullu) — On altıncı a-
yüzünü, ağarmadan evvel kumral bir sakal mahir ince marangozluk ustalarının elinden hamamı vardı. Konağın methal kapısından sır sairlerinden ve Divanı Hümayun
çevirmiş olan Afif Molla Bey, şefkati kadar çıkmıştı. gayet büyük mermer döşeli bir taşlığa kâtiplerinden; asıl adı Hasan Çelebidir,
asabiyetile de meşhurdu; bundan ötürüdür ki, Yapının bitmesi 93 bozgununa raslamış- girilirdi. Sağda yemek odası, yemek odasının kimsesiz ve gayet güzel bir çocuk iken "Emin
devrinin istanbul Payeli uleması arasında bir tı: Afif Molla henüz yarısı boyanmış olan karşısında Hafız Paşa devrinden kalma gayet Kösesi" lâ-kabile anılan Yahya Çelebi adında,
istisna teşkil ederek, gayet ufak bir sarık konağının üst katına Rumeli muhacirlerinden sanatlı işlenmiş bir mermer konak çeşmesi biri tarafından evlâdhk edinilmiş ve
sarardı. yirmi beş aile yerleştirmişti. Afif Molla vardı. 1-kisinin ortasından iki ahşap sütun mükemmel bir tahsil ve terbiye ile büyütülüp
Gür bir sesle gayet güzel konuşurdu. konağının Hafız Paşadan kalan selâmlık arasından bir salona geçilirdi. Bu salondan yetiştirilmiştir. Farsça, arapça Öğrenmiş,
Ahret kardeşi olan Sikkazeaıbaşı Abdülfettah kapısı, Çırağıhamza mahallesinde Saitçavuş geniş bir çifte merdivenle üst kata çıkılırdı; hüsnühatta çalışmış, Divanı Hümayun
Efendiden yazı meşketmiş, kendisinin "talik" sokağında idi. Gayet büyük, üstü geniş saçaklı üst kat da bir büyük salon etrafında altı oda kalemine girmiş ve divan kâtipleri arasında
hatda büyük bir istidadı görülmüştü; ve kırmızı aşı boyalı bir kapı idi. Bu kapıdan idi. Bu üst kat salonun sağında bir koridor ile güzel yüzü, tatlı sözü, temiz huyu, ve
devrinin namlı hattatları sırasına girmeğe bir meyva bahçesine girilirdi. Bina ile sokak mabeyn dairesine geçilirdi ki, selâmlık çalışkanlığı, doğruluğu ve bilgisi ile seçkin bir
çalışmamış, fakat gayet kıymetli zengin bir kapısı arasında iki yanı taflanlı 80 - 100 dairesinin üstü idi. Mabeynde 'bir salon dört şöhret olmuş idi. Şiirlerinde kullandığı Afitabi
levha ve yazı koleksiyonu sahibi olmuştu. Ne arşın-lık bir yol vardı. oda vardı. mahlasının da, kendisine güzelliğinden ötürü
kadar yazıktır ki, ölümünden sonra, bu Methalin sağında, selâmlık mutbağı, üç Afif'Molla Bey, biri erkek olmak üzere verilmiş "Âfitab" lâkabından almıştı.
koleksiyon ailesi efradı tarafından elden çift araba hayvanı alabilecek kadar geniş bir üç evlât bırakmıştı; oğlu, eski Afitabi bir ara "Kurd" lâkabile meşhur
çıkarılmış ve sahaflar çarşısında satılmıştır. ahır ve üstünde ispir ve bahöçıvan odaları; Mutasarrıflardan Hacı Mehmed Bey; kızları, bir "keman ebru" nevcivana tutulmuştu,
Afif Molla Bey, Sark nıutbağında, kelimenin solunda da çifte merdivenli bir mermer Sırkâtibi Mustafa Nuri Paşazade Miralay şairin aşağıdaki beyti sevgilisinden naz ve
has mâna-sile bir aşçılbaşı hünerine sahipti; binektaşı vardı; merdivenlerden çıkılınca bir Muhsin Beyin zevcesi Emine Zekiye ve eski cefa görmediğini anlatır:
o zaman için en dolgun aylıklarla tuttuğu en salon ile etrafında dört odadan mürekkep Kemanı bahtını ra'dile kurdu,
Şûrayı Devlet Mülkiye Dairesi Kara bağrına kim M çekti Kurdu.
namlı aşçılar, arada bir kolunu sıvayıp olan binaya girilirdi. Bu hatıratı tevdi eden muavinlerinden Mahmud Şada Beyin zevcesi
mutbağa inen efendi hazretlerinin yanında Afif Molla torunu sayın Imadeddin Orhun, Ayşe Sıdıka Hanımefendilerdir. Miras "
birer yamak oluverirlerdi. Molla Beyin büyük Hafız Paşadan kalmış olan bu daire için "o taksiminde konak Miçük kızı Ayşe Sıdıka Afitabi 1573 (H. 911) de öldü.
zevklerinden biri de bahçesindeki nadide ne re-vaklar, o ne köşeler, o ne tavanlar, o ne Hanımın hissesine düşmüş, onun tarafından Bibi. : S. N. Ergun, Türk şairleri.
meyva ağaçlarile uğraşmaktı; meyva raflar, dolaplar, musandıralardı..." diyor. da yıkıcılara satılmıştır.
aşılamakta en usta bahçıvanları Bütün konağın olduğu gibi selâmlık Afif Molla konağının dışı da san yağlı
AFÎTAB KIRTASİYE MAĞAZASI —
kıskandıracak kadar mahirdi, konağının, salonu da Molla Beyin Mısırdan getirdiği boya idi. Bilhassa bahçesindeki meyva 1890 - 1900 yıllarında Bayezidde, Kâğıtçılar
yapısı kadar meşhur olan meyva bahçesinde hasırlarla döşenmişti... Erkân minderleri ağaçları bahar ile donandığı aylarda, bu güzel ve Mürekkebçiler denilen, inkılâp müzesi o-
bilhassa incirleri, portakalları ve limonları vişne rengi çuhadan, perdeler ayni renkte yapının hariçten seyrine doyum olmazdı, lan Bayezid medresesinin önündeki baraka
dillere destan olmuştu. ağır Hereke kumaşındandı. Molla Bey îstan-bulun ziyneti olan yapılardan idi. Bugün dükkânların en nihayetinde namlı bir
AFÎFMOLLABEY KONA&I — Bugünkü selâmlıkta soba Ayşe Hamamın elinde tbulunduğu söylenilen ticarethane idi, ki bu dükkânlar, medresenin
Darüş-şaf aka imamının oğlu eski gümrük meydana, çıkarılması için Cumhuriyet
memurla- Belediyesi tarafından istimlâk edilerek
yıktırılmıştır. İ-
ÂFlTAB SOKAĞI ÎSTANBÜt ANSİKLOPEDİSİ 229 — AĞABABA SOKAĞI
— 2 28
ranî kırtasiyecilerden yeni dükkânı Ankara sözlere, cahil halk "keşif ve keramet" kıymeti larile donanmış limonlar yetiştirmiştir;
sında sohbeti tatlı, zarif 'adamlar olarak ta-
caddesinde olup "Ece" muhtıra defterlerini verirler, derviş kılıklı tiryakileri de evliya yoksulluk içinde temizliğin ve bahtından
mlırlardı. Esnaf alaylarında afiyon yutarak,
basan B. Sadık tarafından yarım asır kadar yerine koyarlardı. Nihayet on sekizinci asır hoşnud olarak yaşamanın güzel örneğidir.
dalga halinde, dilleri ağızlarından fırlamış,
evvel açılmış olan Af itab kırtasiyle mağazası, ortalarına doğru, afiyon tiryakiliği halk Afşar sokağının üstbaşı, bozuk merdivenli bir
yahut afiyon tesirile hatır hatır kaşınarak
o zamanlar, malın en iyisini ve en pahalısını arasında da tehlikeli bir surette yayılmağa yol ha-linds Direkçibaşı sokağına kavuşur
geçerler, halkı güldürürlerdi. Af iyoncular, at-
satmakla tanınmıştı; vitrinleri en süslü olan başlayınca, hükümet (H. 1136) 1723 de (Mayıs 1945).
tariara yamak esnaftan idi ve attarlara
bir dükkândı, Sadık Efendi, o zaman gene, Şeyhülislâmdan fetva alıp bir afiyon Bibi. : REK, Gezi notu.
katılarak alay < gösterirlerdi. Istanbulda
kara bıyıklı, yakışıklı, çok ciddi, pazarlıktan tiryakiliği yasağı i-lân etmeğe mecbur AĞABABA SOKAĞI — Fatih kazasının
afiyoneu-ların büyük bir kısmı da Yahudi
hiç hoşlanmazdı; "cebi yufka olan" mektep kalmıştı; ve halk arasında, ayak takımından ne Samatya nahiyesinin Davuıtpaşa mahallesi so-
idi.
talebeleri bu mağazanın ssmtine pek uğraya- kadar tanınmış afiyon tir-yakisi varsa hepsi kaklanndandır; Davutpaşa camii avlusile
AFtYONCU BABA — Büyük şehrin, on
mazlardı; çiçekli nakışlı renk renk kâğıtlar, toplanarak taşrada birer tarafa sürüp Değirmen sokağı arasındadır;, cami
sekizinci asırda yaşamış namlı tiryakilermden-
manzara kartpostalları, türlü boya takımları, dağıtmıştı. avlusundan girildiğine .göre, kaba taş döşeli,
dir; aslı Urfalı, adı Ahmed Efendidir, 1801
Bayezidde hemen yalnız bu dükkânda sağda bir bahçe duvarı, solda fakir ahşap
(H. 1216) da öldü, kabri Edirnekapı dışında
bulunurdu; îstanlbulda ilk dolma kalem, evceğizler vardır; yarışma kadar bîr araba
Lâ'lizâde sofasmdadır, hal ve şanı hakkında
getirtip satan da Afatab mağazası sahibi Bibi. : Raşid Tarihi, VI. geçebilecek kadar g-s-
bilinen de kabir taşındaki şu şirin satırlardan
Sadık E-fendidir.' AFŞAB. SOKAĞI — Beyoğlu kazasının
Bibi. : S. M. Alus, Not.
ibarettir:
"Meşhur, yevmiye elli dirhem sülmen ve taksim nahiyesinin Yenişehir mahallesi
ÂFlTAB SOKAĞI — Beyoğlu kazasının Şişli sokaklarındandır (B. : Yenişehir' mahallesi) ;
nahiyesinin Gazahalâskâr ve Meşrutiyet afiyon ekleden, yüz otuz dört yaşında fevt o-
ian Rehâvî E&seyyid Elhac Ahmed Efendi Yenişehir dere caddesinin geçtiği derin
mahalleleri sokaklarmdandır; Ebekm sokaği- vadinin batı yamacı ü-Kerinde, kaba taş döşeli
le Şafak sokağı arasında uzanır; Şairnigâr ruhuna fatiha. Sene 1216".
Kabri, mezarlık bekçilerinin barakası iken bozulup toprak yol halini almış; evleri
"sokağı ve Rumeli caddesile birer dört yol ağzı ahşap, orta hallice Ve dar gelirli Rum aileleri
yaparak kesişir, Hacımansur sokağile de bir yanında bulunduğundan -bakımlıdır; o
civarın görülmeğe değer yerlerinden 'biri oturan aydınlık ve havadar bir sokaktır.
kavşağı vardır. Her iki başındaki sokak levha- Kömür cümahmud sokağı ile olan kavşağında
ssnda da Matbaacı Ösnıanbey sokağı yazılır; olarak bilinir.
bir kulübecik vardır ki, bahçe merakı olan
mahallelinin rivayeti üzere sokağın eski adı Bibi. : REK, Gezi notu. AFÎYON TÎRYAKÎIIĞÎ
sahibi, avuç içi kadar bir yerde türlü
mıdır, yoksa, 1934 de basılmış olan Belediye YASAĞI — Sarhoşedici içkiler şeriatçe
çiçekl e r , b i r e r g u v a n f i d a n ı , b i r y e - ni
Şeihir Rehberinin yayınlanmasından sonra haram olduğundan, keyif ehli ulema arasında
dünya fidanı ve hattâ meyva-
Âfitab sokağınım adı mı değişmiştir, kestirile- insanı uyku halinde türlü hayal dünyalarında aKfab ev&.~r (Ke^rm A- B«!e,nd Koçsı) Afşar
medi. Üç araba geçebilecek kadar geniş, kaba dolaştıran afiyon tiryakiliği yerleşip
•taş döşeli, yaya kaldırımlı temiz bir sokaktır. yayılmıştı. Hele on yedinci asır başlarından
Üzerinde, yarım asır evvelki ahşap yapılardan Tanzimata kadar geçen devir içinde bilhassa
güzel bir iki. ev vardır; diğer binaları kârgir Istanbulda afiyon kullanmıyan ilmiye
ve beton'yapıdır ve çoğu 4 - 5 katlı büyük a- mensubini parmakla gösterilirdi denilse,
parbmandır; bunların içinde orijinal sanat yeridir. Divanı hümayun toplantısında dalga
kıymeti taşıyan tek bina yoktur. Bibi. : REK, göçen kadıasker efendiler bile görülmüştür.
Gezi notu. Ramazanlarda, afiyon tiryakileri, ne miktar
AFÎYET SOKAĞI — Boğaziçinde afiyon ile keyfe geliyorlarsa, onu, sahurda,
Sarıyer sokaklarındandır. Arsalar arasında razakı üzümlerinim içine koyup yutarlardı;
henüz tanzim edilmemiş, üç araba geçebilecek geceleyin mideye inen bu kaim kabuklu
kadar geniş bir yoldur (Mayıs 1945). üzümler, ancak öğleye doğru hazmolur, afiyon
AFtYON, AFÎYÖNCULAR — Bugün da o zaman tesirini göstererek "efendi" konak
yalnız tababette kullanılan ve serbest satışı veya yalısında tatlı hayal âlemlerine dalardı.
Milletlerarası Afyon Kongresi kararile yasak En namlı af iyoncular da, ulema yatağı olan
olan afiyon, eskiden seıftest satılırdı; afiyon Süleymaniye çarşısında toplanmıştı ki, bu
tiryakiliği de, zabıtaca .takibedilmiyem, pek çarşı da "Tiryakiler çarşısı" adını almıştı;
düşükleri -gölüğün çocuğun maskarası olan garip tesadüflerdendir ki, Vak'ai Hay-riyeden
basit bir iptilâ olarak görülürdü; afiyoncular sonra, Süleymaniyedeki Yeniçeri ağalığı
bilhassa Süleymaniyede Tiryakilerçarşısmda sarayı da eyhülislâm kapısı olmuştu.
toplanmıştı; kendileri de umumiyetle afiyon Afiyon tiryakilerinden birçoğu da hemen
tiryakilerinden olurdu, istanbul esnafı ara- hiç ayılmadan, yarı deli halinde dolaşırlardı
Bu gibilerin :oir hayal âlemi içinde söyledikleri Kdirnekapusu dışında Lâ'Mzâde sofasında Afyoncu Babanın kabri, kabir bir yıldızla gösterilmiştir.
(Resim: Nezih)
AĞABAYIRI SOKAĞI İSTANBUL
— 230 ANSİKLOPEDİSİ 231 — AĞA CAMİÎ
Ağababa sokağında köprülü ev irnef'i sokağı arasındadır; cadde denilmeğe Kadık
(K«siın: Nezih)
leri, ayak değmemesi için, yerden azı-
değer, üç araîba geçebilecek kadar geniş, ö
y ok yüksekçe yapılmıştır ki camilerde
kaba taş döşeli, temia bir yoldur. Üzerindeki d şimdiye kadar görülmemiş (bir yeniliktir.
nişken, birden daralır, ve Değirmen sokağında evler ikişer üçer katil, kârgir bodrum e Yerler, hususî olarak dokutulan İsparta
17 numaralı 'büyük bir ahşap evin altından üstünde ahşap, yahut tamamen kârgir halılarile döşenmiştir. Hüseyin Ağanın kabri
geçer; bu sokakla olan kavşağı, "köprülü ev" yapılardır; hemen hepsinin ikinci katlarında A de mihrab duvarının önündedir, bu kabir de,
a-dım verebileceğimiz bu evin altındadır birer şahnişini vardır; hali vakti yerinde ğ
tamirde tanzim edilmiştir.
(Nisan ailelerin meskenleridir. Moda caddesi
a
b tAğa Camiinde sanat kıymeti çok yüksek
1945). kavşağından girildiğine göre biri sağ kösede, olan bir havuz ve fıskiye ile bir şadırvan
e
Bibi. : RBK, Gezi notu. AĞABAYIRI SOKAĞI diğeri de bu sokağın Ru-şenağa sokağile olan y bulunmaktadır. Camiin avlusunda bulunan
— Boğaziçinde Sarıyer kazasının Yenimahalle kavşağında birer bakkal vardır. Merasim
köyü sokakla-raindandır. Yenimahallenin, kapısı Cem sokağında bulunan Fransız H
Boğaza bakan sırtında kurulduğu bayıra L'ıAssomtion kilisesinin arka yüzü ile iki arka a
tırmanan oldukça dik, geniş, kırk basamaklı m
kapısı da Ağalbey sokağı üzerindedir; küise a
ve kaba taş döşeli bir merdivenli yokuştur. avlusunun çok bakımlı olan bahçesindeki ulu m
Bayıra çıkarken sağ yanı fundalıktır, sol yanı
ağaçlar bu sokağa bir renk vermektedir. ı
da, bayırın üzerinde bulunuan Şirketi Hayriye
Bibi. : REK, Gezi notu. AĞA OAMtt —
mühendisi Bay Yer-vantın ahşap köşkünün (
Beyoğlunda, istiklâl caddesi üzerinde, bu
yüksek bağçe duvarıdır. Sokağın üstbaşı R
cadde ile Sakızağacı caddesi kavşağının e
bir cithannüma gibidir; Boğaz, ayak
köşesindedir. 1596 (H. 1005) da Galatasaray s
altına bütün haşmet ve letafetile serilmiş
Ağası Şeyhülharem Hüserpn Ağa tarafından i
bulunmaktadır. Karşı Anadolu sahillerinin
yaptırılmıştır. Hadikatül-cevasni-deki kayda m
panoraması ise, yeşil rengin çeşit zenginliği :
göre eski yapısının kapısı üzerinde su tarih
içinde dalga dalga uzanmaktadır. Bu tepede,
kitabesi bulunuyordu:
dört katlı bir yapı olan Bay Yervant Cün tamam oldu dedim cür'et idüb tarihin
N
köşkünün Boğaza olan nezareti ise, dil ile e
Camii Eşrefti me'vai Ubeydül-ıslah.
z
anlatlamaz, insan, hazandan büyülenir Hüseyin Ağa adile mahallesi vardı; fakat i
(Mayıs 1945). Ağacamii, şehrin yeni taksimatımda Şehit- h
Bibi. : KEK, Gezi notu. muMarbey mahallesi hududu içinde )
AĞABEY HAMAMI — Ka- bulunmaktadır. İlk yapısı kubbeli idi; zaman
dıköyünde, Altıyol ağzından ile çok harab olmuş, ikinci Mahmud
iskeleye inerken solda birinci tarafından yenilenerek tamir ettirilmiş, sonra
sokak içinde küçük bir tek yanmış, Suzan Hanım adında bir hayır sahibi
hamamdır; gündüzleri kadınlara, tarafından tekrar yaptırılmış, en son 1938 de
akşamları da saat 6-7 den sonra Evkaf elile bugünkü şeklinde tamir edilip
erkeklere açılır. yenilenmiştir.
AĞABEY SOKAĞI — içini süsliyen çiniler, Kütahyada yeniden
Kadıköy ile Moda arasında Sakız-
ağacında, Moda caddesile Şa-
r. Beyoğlu

I
Ağa
Üst Camii
pencerelerine (Kesim
alçı çerçeveler ve plân:
iğinde renkli Reşad
camlardan Sevinçs
üMûplaştınknış oy)
Türk çiçek
tezyinatı
yaptırümıştır.
Tavan ve duvar
nakışlarında da
büyük bir
muvaffakiyetle
klâsik devir
motifleri
kullanılmıştır.
Duvarlar, alt
pencerelere
kadar mavi
çiniler, pencere
içleri de yeşil
çinilerle
kaplanmıştır.
Yazılarını,
zamanımızın
büyük üstadı
-merhum İsmail
Hakkı
Altınbezer
yazmıştır. Bu
son yapısında,
secde yer-
l!
AĞA CAMİÎ ~ 232 — İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 288 AĞA CAMİÎ
mer havuz ile 'havuzun ortasındaki mermer sokaklarda M anası can verirken Işıklı dikatül cevamiia kaydına göre Babüsaade
fiskiye Eyyüpte Oluklubayır tekkesinden kahvelerde kendi öz evlâdı var; Böyle
sokaklarda M çamurlu kaldırımlar En Ağası Mahmııd ağanın hayır eseridir;
getirilmiştir. Tek parça mermerden, iki katlı kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini, Üstünde yanında mektebi, altında medresesi vardır.
ve âşifteler yükseltiyor sesini... Camiin kapısı üstündeki f arşça
Burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor; tarih'kitabesi şudur:
Yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor! En Mahmuâ Ağayı sipiîır ikbâl an •
yatan duygum gibi anlıyorum ben bunu; Kâııi sena ü menimi cûd
Anlıyorum bu yerde elem çeken ruhunu... Ez beher sevab mescideş
Şiid târih! Sâna hayri Bla-hmûd
B61 (M. 155S)
1948 nisanında ziyaret edilmiş ve
aşağıdaki notlar 'tesbit edilmiştir:
Fevkani olan bu cami üç büyük tonos ile
bir büyük sarnıç üzarine inşa edilmiştir. To-
noslar metruk, orta.daki tabutluk olarak kul-
•lanıl'maktadır. Sarnıç iki küçük pencerenin
hizasına (kadar su dolu olup itfaiyemin o semt
için su hazinesi hizmetim görmektedir, semtte
Bu imansız; Bstıhitte öyle yalnızsın ki sen Bir arkadaş bulurdun ruhumu
görebilsen!..,

Ey bu camiin ruhu! Kabbimize git, dile, Sana hürmet etmiyen bu mukallid


mahalle Bir ,gün harab olmazsa Türkün kılıç kiniyle, Baştanbaşa tutuşsun
göklerin yangınıyla BiW. ': Hacüıkatül Cevami, II; Muhit, mecmuası.

AĞA CAMÎÎ — Üsküdar da Doğancılarda, Dönmedolaü sokağile


Şairnailî sokağı kavşağındadır; ilk yaptırana nisbetle îsmailağa Camii
diye de anılır, ismail Ağa, Birinci Ah-medin iç kilâr ağasıdır. Hadikatül-
cevami bu mabedin inşa tarihini yanlış olarak (Hicri 1045) 1635 de
gösteriyor; mehazları sadece bu eser olan müellifler de ayni hataya
düşmüşlerdir; Birinci Ahmedin (H. 1028) 1617 de öldüğüne, ikinci
Ahmedin de (H. 1052) 1642 de doğup 1102 de cülus ettiğine göre ismail
Ağanın 1045 de Ahmed adında bir hükümdara iç kilâr ağalığı etmesi
imkânsızdır.
Çok haraîb olan bu camiin son tamirinde kapısının üzerine konulan şu
Beyoğlu Ağa Camiinde şadırvan tarih kitabesinde, mabedin ilk inşa. tarihi de açıkça kayıtlıdır:
(Kesim: Keşad Sevjnçsoy) Beş vakitde cemaatle salât oldukça eda İde gufran banii evvelü saniye
Iıudâ Esasın binonsekizde yapdu ismail Ağ» Ba'dehu eyledi ihya, .camiin
kubbeler, O'ynıah şebekelerle bezenmiş olup su, Şevket .Paşa 1902 (H. 1320)
üstüıide yüzen bir camii andıran fiskiye, Türk
Şevket Paşa, ikinci Albdülhamid devri ri-calmdendir. Bu camii
taş oymacılığı sanatının eşsiz güzellik ve
yaptırırken, ismail Ağamın mâfoed yanında bulunan çeşmesini de camiin
incelikte eserlerinden biridir.
cephe duvarı içine almıştı; çeşmenin kitabesi de olduğu gibi muhafaza
Şadırvan Mimar Sinanın eseridir. Kasım-
edilmiştir:
paşada pek harap bir halde bulunan Sinanpaşa
"Bu çeşme ve cemiyethane rızaen lillâh için ve sevabı Hazreti
Camiinden getirilmiştir. Çatısı, on mermer
Resûlüllahın ruhu şe-rifleriçin ve cemi ehli iman ervahıçün Hazreti Kur'an
rzütun üzerine oturtulmuştur, sütunlar, ista-
tilâvetine bina ettiren Merhum Sultan Ahmed Hanın iç kilarının ketühdası
laktiitli sütun başlıkları ve şebekeler mermer
olan Malatyalı Derviş ismail bin Mehmeddir. Radial-lahıü aleyhim ve
dir, l
limen kale âmin".
Ağa Camii Mütareke yıllarında, pek
harap bir halde bulunduğu sıralarda, Bu kitabede "Merhum Sultan Ahmed Han" cümlesinden, çeşmenin
Beyoğlu-nu Yunan bayrakları ile donanmış mâbedden sonra, yani hiç olmazsa Hicrî 1026 da yapıldığı anlaşılır; yine
gören ve henüz kendisini solcu cereyana bu kitabeye nazaran, yanında veya üzerinde bir de darülkura
kaptırmamış olan o devrin genç şairlerinden bulunuyormuş. Nitekim çeşmenin ayna taşı üzerinde bulunan diğer manzum
Nâzım Hikmete şu şiiri ilham etmişti: bir kitabede, çeşmenin "Güî-nûş" adında hayır sahibi bir kadın tarafından
AĞA CAMtt (H. 1118) 1706 de tamir edildiği okunuyor; ve
Havsalam almıyordu bu hazin hali önce; Ah, Bin yirmi altı oldu tarihî bu çeşmenin
ey zavallı mâbed, seni böyle görünce Derdlî
bir çocuk gibi imanıma bağlandım, AIlanuBin
temini daha çok candan andım. Ne kadar
yabancısın böyle sokaklarda sen ? Böyle
mısraı il^ de ilk ÜsküUardu Ağa Camii (Resim ve plân: Keşad
yapıldığı tarih Sevraçsoy)
de gösteriliyor.
Kesme
taştan dört duvar
üzerine kiremit
örtülü bir yapı
olan bugünkü
Ağa Camimin
'sanat kıymeti
yoktur;
minaresinin de
şerefesinden '
yukarısı
yıkılmıştır.
Malatyalı ismail
Ağanın camii
karşısında bir
tekkesi, az ileride
de bir çifte
hamamı vardır
(B. : Malatyalı
ismail Ağa
Tekkesi, ve Ağa
Hamamı).
Bibi. : Hadikatül Oevami, II; REK Gezi nota.
AĞACABİİ
İ — •
Sultanahmed
altında, 1934
Belediye Şehir
Rehberine göre.
Isüaak-paşa
mahallesinin
Kapuağası,
Mustafapaşa ve
Oğul sokakları
arasında kalan
ada üzerindedir;
halk ağzında
"Kapuağası
Camii" adı ile
meşhurdur.
Tezkiretül-
ebniyede Mimar
Sınanın eserleri
arasında
kayıdlıdır. Ha-
AĞA CAMİİ 234 İgJTANBtJL ANSİKLOPEDİSİ — 235 — AĞAÇAYIRI MBSQİDİ
larla doldurulur. Hadika tahtında bir medre- ven ile çıkılır, son cemaat yeri yoktur, med- Yukarıdaki iki odanın ortasında küçük bir AGAÇALTÎ SOKAĞI — Boğaziçinde
den bahsetmektedir, büyük Hocapaşa hal kapusundan evvelâ dar bir koridora balkon şeklinde bir müezzin mahfili, bir ah- Kireçburnu köyü sokaklarındandır.
yangınında yanmış olan bu camiişerifin girilir, bunun ortasında ve solunda ikinci (bir şab rninibsî-i, ahşab bir vaiz kürsüsü, biri AĞAÇALTI VOLtYERÎ — Yukarı Bor gazın
bugünkü yapısı Hadikatülcevâmi müellifi küçük koridor, bu koridorun iki yanında büyük dördü küçük beş demir top kandili, Rumeli yakasında namlı balık
Ayvansaray-lı Hüseyin efendinin gördüğü kafeslerle bölünmüş iki küçük oda, gerisinde mihrabın iki yanında fenerli iki pirinç kandil yataklarındandır ; Cakalderesi üe Kireçburnu
binadan çok farklı olması lâzımgelir; tonoslar de asıl nıa'bed. bulunmaktadır. Minareye, ve duvarlarında kayde değer bir kıymet ifade arasındadır. Boğazın eski balıkçılık teamülüne
ıbir medrese olmak ihtimalinden çok uzaktır; aşağıdaki kafesli odadan çıkılır. Kadınlar etmiyen müteaddit yazı levhaları vardır, göre, Sarıyer, Rumelikavağı ve Büyükdere
tecdiden ihyasında medresesi camiin mahfili yoktur; kadınlar, alttaki kafesli bunların en güzeli, Sipahiler kâtibi Meh-med fcan-cafoaş ığrız kayıklarına mahsustur, kayık
arkasına ve üste alınmıştır ki, bu satırların odaların üstüne isabet eden ve medreseden Hıfza imzasını taşıyan bir "Hasenatül-e-brar iba-şına da senelik muayyen bir ücret alınmaz,
yazıldığı sırada, iki odası camie ilhak camie ilhak edilmiş olan iki oda da ve cami Seyyidülmukarribin" levhasıdır. her yıl balıkçılardan işlerine uygun bir resim
edilerek diğer kısmı müezzinine ikametgâh içindeki maksurelerde namaz kılarlar. Camiin haziresi, taş merdivenli cebhesi tayin edilirdi; bu voli yerinde tutulan balıklar,
ittihaz edilmiş idi. Camie üç taraflı bir Semt halkının hafızasında yasayan bir önünde, yol kenarında dar ve uzun bir sed mevsimine göre çiroz, uskumru, palamut,
piramid taş merdi- rivayete göre, camiin üstündedir. Minare arka tarafda ve tuğla, ei-.nefcop, lüfer, istavrit ve hamsidir. Bibi. :
eski yapısı dört fil a- yapı, kurşun örtülü ahşaîb külâhlıdır. Derveciyan, Balık ve balıkçılık.
yağı üzerine oturtulmuş Medreseye on ibeş basamak kadar taş AĞAÇAYIRI — îstanbulun Silivrikapı
bir kubbe ile örtülü merdiven ile çıkılır, bu merdivenin altında ve Kocamustâfapaşa semtleri arasında oturan
imiş, ki, dört. köşede kemerli, ve yüksek bir kapından camiin orta halli ve fakir halkınım bir mesire yeridir;
dört paye yeni yapıda altındaki tonoslu •bölmelerden birine girilir. Silivrikapı surları önünde uzanan dalgalı bir
da muhafaza edilmiş,
AĞA CAMÎÎ — (B. : Beşirağa Camii ve arazidir. Etrafı birer ikişer katlı ve bahçeli
fakat, cami, fevkani
külliyesi). evceğizlerle çevrilmiştir; bir köşesinde "Ca-
medrese ile beraber
ACrAÇALTI — Boğaziçinde Kireçburnu yırtekkesi" yahud "Pazartekkesi" adiyle a-
kiremit örtülü bir çatı
ile Kefeli köy arasındaki sahil parçasının nılan Sünbülî dergâhı ve yanında Ağaçayırı
altına alınmıştır. Sağ ve
sol duvarlarda üçerden adıdır. Boğazın namlı balık yataklarındandır, mescidi, bir meydan çeşmesi ankazı, bir de
altı ve mihrab Kefeli köyü dalyanı Ağaıçaltı ile Büyükdere demir çıkırıklı ıbir kuyu vardır. Civar
duvarında iki ki, cem'an çayırı arasında kuruluyordu. sokakların çocukları bu çayırda koşup
sekiz yüksek pencere ile oynaşarak 'büyürler; yaz günleri, bilhassa,
aydınlatılmış olan bu pazarları oldukça şenklikli yerdir'( Nisan
camiin, Türk yapı sanatı 1945).
bakımından kayde Evliya Çelebi de "Ağacayın Meydanı" nı
değer hususiyeti on yedinci asır ortasında, îstanbulun en namlı
yoktur. mesire yerlerinden biri olarak kaydeder.
Bibi. : EÇ, I; REK ve ME Gn.
AĞAÇAYIRI MESCÎDI — Kocamusta-
fapaşa arkasından Silivrikapıya giderken,
Canbaziye mahallesinde Alayimamı sokağile
Koçdibek sokağı kavşağı kösesindedir. Ha-

f
istanbul Ağa Camii (Rıssim ve plân: Reşad Sevinçsoy) Ağaçayırı Mescidi (Kesim ve plân: Keşad Sevinçsoy)
AĞAÇAYIR.I SOKAĞI 236 JSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ 237 — AĞAÇIRAĞI SOKAĞI
rapça ,bir haldedir. 1940-1941 de Evkafça ulu bir çkrar sokağa pitoresk bir güzellik
lunmakta ise de az masrafla tamir edilebilir.
tasnif harici bırakılmış, içinde namaz kılmma- vermektedir. Üzerinde bir
Teknesi tamamen kırılmış, lülesi de ayna
maktadır. Dört kârgir duvar üzerine kiremit
taşından çıkarılarak uydurma bir çimento
örtülü bir çatıdan ibaret olan bu mescidin
çıkma üzerine oturtulmuştur. Bu satırların
kendine has yeri minaresidir; Taştan, dört
yazıldığı sırada Büyükşehrin akar
köşeli, Şimalî Af kida minarelerinin, sanat çeşmelerinden biri bulunuyordu -(Nisan
kıymeti olmıyan küçücük ve basit bir 1945).
kopyasıdır. Bibi. : İ. H. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I;
REK, Gezi notu.
AĞAÇEŞMESÎ SOKAĞI — Eminönü
kazasının Kumkap nahiyesinin
Mimarkemaled-din mahallesi
sokaklarmdandır; Kocaragıp-paşa caddesile
Sovanağa ve Hazinedar sokakları arasındadır,
bu son îki sokak ile üg yol ağzı yaparak
kesişir, Koearagıbpaşa kavşağından
girildiğine göre de, görünüşü cadde denilmeğe
değer, dört araba rahat geçebilecek kadar
geniş, paket taşı döşeli, yaya kaldırımlı temiz
bir yoldur. Sağ köşede, îstambulun en büyük
terkos çeşmesi bulunan Ağaçayın sokağı Belediyenin bir elektrik
Ağaçaym Mescidini yaptıran, Hadika-
tülcevamiin kaydına göre, Kasım Çavuş fenerile aydınlatılmıştır. Sağda Ağaçkakan sokağile olan kavşağı
adında bir zattır; camiin Devecibaşı Kasım köşesinde de "Uykubaba" türbesi vardır; içindeki bir "Ya Hazreti
mihrabı önünde Çavuşun kabir taş.! Mevlânâ" levhasından cezbeli bir mevleviye ait olduğu anlaşılan bu
medfundur. Kabir (Kesim: A.. Bülent! Koçu) türbe semt halkınca gayet temiz tutulmuş, fakat son zamanlarda
taşında kitabe yoktur; halk ağzında Fatih yapılan bir badanada, güya tezyin kastile mavi ve kırmızı boya ile
Sultan Mehmedin de-vecibaşısı olduğu gayet sakil birtakım nakışlar yapılmıştır. Yolun bu kısmı daha geniştir;
söylenir. Mescidin yanında "Çayırtek-kesi" evleri de büyük,. ikişsr üçer katlı, gayet temiz, ahşap orta halli aile
denilen bir Sünbülî dergâhı vardı; meskenleridir. (Nisan 1945).
şeyhlerinden (H-1185) 1771 de ölen Mehmed Bitol. : REK ve ME Gn.
Şemseddin Efendi ile 1214 de ölen Ebubekir AĞAÇÇÎLEĞÎ SOKAĞI — Beyoğlu kazasının merkez nahiyesinin
Efendinin kabirleri de mescidin mihrab Kamerhatun mahallesi sokaklarmdandır. Kaba taş döşeli, i-ki araba
duvarı »önündedir (1946), geçebilecek kadar geniş, evleri kârgir, taşıdığı isim, ile tam tezat
Bibi, : Hadikatül Cevami, î; RBK ve Muzaffer halinde gün görmez küçük bir sokaktır. Lüle sokağı ile o-lan kavşağı
Esen. Gezi notu. karşısında, yanmış iki evin duvar iskeleti durmaktadır (Mayıs 1945).
AĞAÇAYIKI — Fatih kazası- Bibi. : RBK, Gezi notu.
nın Sama'tya nahiyesinin sokaklarından, Âlî- AĞA ÇEŞMESİ — Sultanahmed Camii-nin altında Torun
fa ve Hacîh'amza mahalleleri arasında, Koca- sofcağındadtr, bu sokağa Mi-marmehmedağa caddesi kavşağından
KiTistafapaşa caddesile Alayimamı sokağı girildiğine göre, sol kolda, bugün yıkılmış bulunan Taşmektep
arasında uzanır, îki araba rahat geçebilecek altındadır, karşısında da Kabasakal Camimin anfcazı bulunmaktadır.
kadar geniş, kaba taş döşeli ve bozukça bir 1;666 (H. 1077) da Muslu Ağa tarafından yaptırılmış klâsik üslûpta
yoldur. Alayimamı sokağı, kavşağı, büyük ve güzel bir çeşmedir. Kemerinin üstündeki kitabesindekî kıta.
meydanımsı bir açıklık teşkil eder, tam Nâ-
karşıda, kapısı Alayimamı sokağı üzerinde linindir, tarih beyti şudur: Devletin de Nâliyâ tarihtir, "Geldi akdi çeşnici
olan Ağaçaym Mescidi ile mescide bitis'i ve ayııl hayat" Bu güzel çeşme bugün oldukça harab bu-
haîk arzında sadece "Çayırtekkesi", yahut
âyin gününe nis-betle "Pazartekkesi" diye
anılan Sünbülî dergâhı vardır. Ağaçayırı
sokağına buradan girildiğine göre sağda bahçe
haline sokulup ekilmiş bir arsa, solda ikişer
katlı kulübeden büyükçe bahçeli ahşap
evceğizler görülür; esasen semtin hemen
bütün evlerinin oldukça geniş, mevsimlik
sebze ve yeşillik ihtiyacını,temin eden bakımlı
bahçeleri vardır. Solda "Yedi Şehidler" denilen
küçük bir mezarlığı gölge lendiren bir selvi ile
Mmluağ-a Çeşmesi (Kesim: A. Bülend Koçu) Ağaçkakan Mescidi (Sesim ve plân: H&şaâ Sevinç-soy)
lunmaktadır.
Üzerindeki yapılar,
3 - 4 katil beton ev
ve apartıman
yavrularıdır. Solda
Bö-rekçiali sokağı
kavşağından ileri
kısmı birdenbire
daralır. Bu satırlar
yazılırken kavşağın
üzerinde bulunan
Kovacıdede tekkesi
ankaza ile yanındaki
mezarlık kaldırılmış,
yerinde büyük 'bir
beton yapıya
başlanmış
bulunuyordu, (1946).
(B. : Atdüsselâm
Tekkesi). Bibi. : REK
ve Sataı Turgud, Gezi
notu.
AĞAÇIRAĞI
SOKAĞI ~ Beyoğlu
kazasının Taksim
nahiyesinin
Gümüşsüyü
mahallesinin
'sokaklarmdandır;
üst kısmı cadde
denilmeğe değer
asfalt yoldur ve Park
Otelin arkasından
geçer, alt kısmı üe
henüz tanzim
edilmemiş toprak
yol olup yine bir
toprak yol o lan
Ülker sokağına iğri
büğrü ve ıgayeıt dik;
yokuş halinde iner,
ne araba geçebilir,
ne de ortasından
insan, inebilir, îki
yanında merdivenli
beton yaya kaldırımı
vardır.
AĞAÇKAKAN MESCİDİ 238 — İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ ÂĞADERESİ SÖKÂĞÎ
AĞAÇKAKAN MESCİDÎ — Kocamus- AĞAÇKAKAN TEKKESİ — Ağaçkakan araba rahat geçebilecek kadar geniş bir iki kenarı, altlan mağaza hanlardır. Tophane
tafapaşadan Belgradkapısına giden yol Mescidine bitişik bir bedevi tekkesiydi, Ah- toprak yoldur. Şehir Rehberine Atabek caddesi kavşağından girildiğine göre, sağ
üzerinde ve kendi adını taşıyan sokaktadır. medefendi tekkesi diye de anılırdı, âyin günü sokağile Kekik sokağı arasında uzanmış köşede ve kapısı cadde üzerinde Galata
Hadi-katül-eevamide bir tarih söylenmeden çarşamba idi. Çok harab olduğundan gösteriliyorsa da, aslında Atabek sokağile ayyaşları arasında namlı bir işkembeci vardır;
Debbag iskender Çelebi adında bir zat yıkılmıştır. Kudretullah sokağı arasındadır; Rehber, burası Galata sakaklarında dolaşan kimsesiz
tarafından yaptırıldığı, kendi kabrinin de Bibi. : Mecmuai Tekâya; RE^K Gezi notu. ileride açılması tasarlanmış şekli göstermiş pırpırı çocukların, gecenin geç saatlerinde
mescidinin mihrabı önünde bulunduğu AĞAÇKÖPRÜ SOKAĞI — Kasımpaşada olsa gerektir (1945). midelerine sıcak bir şey indirebildikleri
kayıtlıdır; İskender Çelebinin kabri, mihrap Hacı Hüseyin ve Küçükpiyale mahalleleri Bibi. : REK, Gezi notu. AĞAÇLIÇEŞME yerlerden biridir. Sol tarafta bir mermer
önünde değil, mihrap divarınm bir sınırında, Kasımpaşa Zincirli kuyu yolu ile SOKAĞI — Fatih kazasının Fener perdahçı atölyesi; sağda Galata semtinin
kenanndadır, '>ugün etrafı yığma taşla Taht-kadısı sokağı arasında, kaba taş döşeli, nahiyesinin Atîkmustafapaşa ' mahallesi umumî gazete ve mecmua bayilerinden
çevrilmiştir. De ; duvar üzerine kiremit bozuk bir sokaktır. Küçük bir beton ev sokaklarındandır (B. : Atîkmusta-fapaşa Ürenay'ın dükkânı vardır; (bu sokakta bir
örtülü 'bir çatıdan ibaret olan Ağaçkakan müstesna, evleri ikişer üçer katlı ahşap mahallesi). Adı, Esnaf Sokağı nüıaye-tindeki küçük lokanta ile iki tane de berber dülfckânı
Mescidi pek harab bir halde bulunmaktadır. yapılardır, çoğu harab, dangelirli ailelerin klâsik üslûpta kitabesiz büyük çeşmeye vardır ki, müşterileri gelip geçici olmaktan
Pencerelerinde cam ve çerçeve kalmamış, meskeni gibi görülüyor; hemen hepsinin nisbetle konulmuş olsa gerektir; Esnaf sokağı ziyade gediklidir. Hanlarda olan tüccar ve
duvarlarının sıvaları dökülmüş, yere bahçesi vardır. Zincir-likuyu kavşağının bir kavşağı başında, bu satırlann yazıldığı sırada tüccar kâtipleridir (1945).
döşenmiş olan maltataşları yer yer kırılıp köşesinde bir ahşap ev altında bir kömürcü pek harab toir halde bulunan Eîbuzeri- Bibi. : REK, Gezi notu.
sökülmüş, tavan çökmek üzere, Kalaycızade dükkânı vardır. Ağaçköprü sokağına 'bu gaffarînin kabri vardır. Kaba taş döşeli, AĞABEBESÎ SOKAĞI — Beyoğlu
Mehmed E-fendi tarafından konulmuş olan kavşağından girüdiğine göre, evvelâ bir bozuk, toprak yol haline gelmiş bir sokaktır, kazasının Taksim nahiyesinin Bülbül
ahşap minberi kınk, sofalarının ve kadınlar araba rahat geçebilecek kadar geniş, gayrı evleri ikişer üçer katlı tuğla ve kârgir yapıdır, Mahallesi sokaklarındandır (B. : Bülbül
mahfelinin ahşap parmaklıkları düşmüş, içi muntazam ve bozuk yaya kal-dınmı görülür; halkı orta hallice Rum ve Türk aileleridir;
moloz doludur. Tuğla minaresinin sonra, sokak daralmağa başlar; yarısı toprak, sokafeta oynaşan çocukların çoğu yalınayaktır
şerifesinden üstü yıkılmıştır, kapının yansı kaba taş döşeli ve kaldırmışız bir yol (1945).
bulunduğu yan duvan ise dışarıya doğru bel olur. Tahtkadısı kavşağına yakın sağ kolda Bibi. : REK, Gezi notu. AĞACTULUMBA
vermiş/sertçe bir fırtınada çökecek, tehlikeli Bahçıvan ibrahim İlterin bakımlı, güzel bir SOKAĞI — Beyoğlu kazası Galata
bir durumdadır (Nisan 194, ,. bostanı vardır. nahiyesinin Kemankeş' Kara-mustafapaşa
Bibi. : Hadikatül Cavami, I; REK, Gezi notu. mahallesi sokaklarındandır. Ne-catibey
Tahtkadısı sokağı da, burada,
AĞAÇKAKAN SOKAĞI — Fatih caddesi (Tophane caddesi) ile Galata
Kasımpaşa deresinin bir ayağından ibarettir;
kazasının Samatya nahiyesinin bu dere ise, müteaffin bir batak - lâğım Mumhanesi caddesi ve Gümrük sokağı
sokaklarındandır, bir kısmı Hacihamza ve bir halinde akmaktadır; civar halkın söylediğine arasındadır; bu sonuncularla bir üç yol ağzı
kısmı da Alifakih mahalleleri sının içinde, göre de, korkunç bir sivrisinek yatağıdır. yaparak kesişir iki aı4lba geçecek kadar Ağaçlsçeşıııe Sokağında Ebuzerigaff";rî':jin tiirbeis
Ağaçayırı sokağı ile Koçdibök sokakları Ağaçköprü sokağı, bu dereyi eskiden 'bir geniş, paket taşı döşeli ve yaya kaldırımlı bir (Besini: Nezih)
arasındadır. ağaç köprü ile aşarmış, şimdi basit bir demir yoldur;
Üç araıba rahat geçebilecek kadar geniş, köprü yapılmıştır; köprünün öbür başı
kaba taş döşeli, yaya kaldırımlı bir sokaktır, meydanımsı bir açıklıktır (1945).
evleri umumiyetle ahşap, en çok üç katlı orta Bibi. : REK ve Saim Turgud, Gezi notu.
halli aile meskenleridir, içlerinde dargelirli AĞAÇIIBOSTAN SOKAĞI — Boğazi-
aile yuvalan da vardır. çinde Sanyer sokaMarındandır taşıdığı adın
Ağaçayırı sokağı kavşağından girildiğine muhayyilede çizdiği manzaraya uymıyan iki
göre, sağda, köşe başında "Uyku Baba"
lâkabile anılan bir yatır vardır; solda, Ağızlık
sokağile olan kavşağının köşesinde Mümin
Sangüiim çömlek imalâthanesi ve
arkasında da çömlek fırını vardır; üç
ustanm ayakla çevirdiği üç tezgâhta
güvec, desti, künk ve kavanoz gibi
Düyükşehir ihtiyacı için her çeşit toprak
kaplar ve malseme yapılmaktadır. Daha
ileride sağ kolda da bu sokağa adını veren
harab Ağaçkakan Mescidi bulunmaktadır
(B. : Ağaçkakan Mescidi), Bibi. : REK, Gezi
notu.
Ağaçköprü Sokağı (Kesim: Nezih) Ağaclıçssme Sokağında kitabesiz çeşme (Resim: Nezih)
AĞA DİVÂNI İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 241 AĞA HAMAMI
240
vanının göbeği içerden, yumurta biçiminde ansiklopedi için gidildiğinde sahib ve
Üsküdar Ağa Hamamı Cadde yüzü (Kesini: NPZİÎİ ) ahşab bir kubbe ile kapanmış olup dışdan hamamcısı olarak Bayan Nazmiye Turunç'un
kiremit örtülü çatıdır, bu ahşab kubbenin adı tes-bit edilmişti ki, bu mülkün Bay
ankazı üzerinde açılmış iki araba geçebilecek
ortası da yine ahşab, sekiz köşeli bir fenerle Abdullaha bu tarihden sonra Nazmiye
ıkadar geniş gayet kısa, kırk elli adımlık bir
bezenmiş, fenerin üstü de kiremitli bir çatı hanımdan intikal etmiş olacaktır.
sokaktır. Dereotu, sokağı ile olan kavşağında
ile kapanmıştır. Kapıdan girilince sağda ve Temizliğine itina edilen bir hamamdır;
kutu gibi küçücük, kapısı ve bahçeciği
solda itibâ-rlı müşteriler için iki «soyunma 1945 de hizmetkâr olarak bir natır, biri geng
Dereotu sokağı'üzerin de bir kahvehane vardır
odası, sağlı ve sollu iki de soyunma peykesi biri ihtiyarca iki dellâk, bir de yanaşma
(Nisan 1945).
vardır, bu peykeler de son zamanlarda camlı görülmüştü; 1958 de ise bir natır üe bir
Bibi. : REK, Gezi notu. AÖA DlVANl —
bölmeler içine alınmj,.ar. Kapının sağında dellâk ve bir yanaşma çalışıyordu. Halbuki
Ağakapı-smda, Yeniçeri Ağasının
.bulunan bir merdiven ile üst kata çıkılır ki onseki-zinci asra aid bir hamam defterinde
başkanlığında ocak erkânı ve Yeniçeri
taksimatı alt kısmın aynidir, ortası, eamekân Üsküdar Ağa Hamamında natır, dellâk,
çorbacılarının toplanmasile kurulan divandır.
taşlığına bakan (boşluk, üç yam parmaklıklı yanaşma, külhancı onüç kişinin çalıştığı
Bu divanda ocağın dirlik ve düzen ah-valile
koridor şirvan., iki soyunma peykesi ile gösterilmiştir.
Büyükşehrin zabıta umuru görüşülür, bir suç
sokağa bakan cebhesi iki sojTinma odacıdır, AĞA HAMAMI — Beyoğlunda Kuloglu
işlemiş Yeniçerilerin muhakemesi yapılırdı;
bu tist odalar altdakilerden geniş olub, Mahallesinde Turnaeıbaşı Sokağı üzerindedir;
Ağa divanı, ayak takımından bazı
hamama so-kakdan bakıldığına göre, ikişer onaltıncı asır yapısı, klâsik üslûbda küçük Wr
uygunsuzlar, serserilerle Yeniçeriler
pencereli ve sağdaki eiiböğründeki ahşab tek hamamdır; sokağa bakan yüzü kagir bir
hakkında idam cezası dahi verebilirdi. AĞA HAMAMI -~' Üsküdarda
şehnişin-çıkıntı-lara rastlar. bina ile kapanmış, hamam çukurda kalmıştır,
Doğancılarda, Oündoğumu caddesile Pırnal
Asıl hamam kısmına gelince, camekân- sokak kapısı bu binanın altındaki dükkânlar
sokağı kavşağındadır, çifte hamamdır,
dan küçük bîr soğukluğa girilir, solda ayak arasında olup hamama on basamakdan fazla
kapıları da cadde üzerindedir. Birinci Ahmedin
yolları ve iki küçük temizlik bölmesi vardır. merdivenle inilir. 1945 de eamekân kısmında
içkiler ağası Malatyalı ismail Ağa tarafından,
Harâre, sekiz köşeli bir göbek taşının bir soyunma peykesi, merdivenle çıkılan iki
• bu hamamın karşısında bulunup 1609 (H.
etrafında, üç sofa ve dört köşede dört asma batında da müteaddit odalar var idi,
1018) da yapılmış olan cami ile bera ber
halvettir. Halvetler küçük ve teker 1958 de hamam tekrar gezildiğiad» bu
inşa edildiği söylenebilir (B. : Ağa Camii).
kurnalıdır, sofalarda da, göbek taşma karşı katlara bir üçüncü katın ilâve edildiği
Bu- ansiklopedi için ancak erkekler kısmı
yanyana, araları birer mermer levha ile görülmüştür.
görülebilmiştir. Küçük, fakat snizel bir
bölünmüş ikişer kurna vardır. Bütün hamam Hamamı tasvir yolunda şu satırlar 1045
hamamdır. Cârnekân ta-
onsekiz kurnadır. de tesbit edilmiştir:
Hamam 1958 de ayni zamanda mülk Dar bir soğukiukdan geçilerek" giril©» asıl
sahibi, yaşı sekseni aşmış çok sevimli bir hamam kısmı yirmi kurnadır. Kapıdan
ihtiyar olan Bay Abdullah Turunç tarafından girildiğine göre sağdaki köşede ve kargıya
işletilmekte idi; bu hamama 1945 de, yine gelen iki köşede üçer kurnalı üç küçük
bu halvet var-
Üskiidar Ağa Hamamı, ara sokaktan (Resim: A. Bülend Koçu) Üsküdar Ağa Hamamında eamekân (Besim; Nezîlı}
AĞA HAMAMI — 242 — İSTANBUL AGÂH EFENDİ
ANSİKLOPEDİSİ — 243 —
dır. Sağ sofada dört, kapının karşısındaki kaklann karanlık ve otellerin de pis olduğu cismin adı maalesef tesbit edilememiştir. hirden yaptığı meşhur gravürlerinin en
sofada üç ve sol tarafdaki sofada da altı devirlerde Beyoğlunun hovardalık âleminde Hamam, yine tesbit edilemeyen bir tarihde güzellerinden biri Samatya Ağa Hamamının
kurna vardır. Sol köşedeki halvetin göbek gecikmiş istanbullu çapkınlar, evine matbaacı Cemal Azmiye intikal etmiş, onun muhteşem câmekâmm gösteren resimdir ki
taşına bakan kapısı örülmüş, örülen kapı gidemeyecek derecede serhoş olanlar, bu tarafından da ,1953 de Galatasaray bu Ansiklopedinin metin dışı resimleri
yerine de bir kurna konulmuş, sofamsı bir arada uygunsuz güruhu için Beyoğlu Ağa Hamamcısı Bay Hüseyin Yılmaza satılmıştır, arasındadır.
yıkanma yeri olmuş, ,bu halvete soğuklukda Hamamı, kendi tâbirleri ile "düşüb bu tarihden itibaren bu zat tarafından işletile Bibi. : RBK, Gezi notu.
yeni bir kapı açılmış ve bir temizlenme yeri sabahladıkları", sabahleyin de yıkanıp gelmektedir. Pek çok mermer harcanarak AĞAHAMAMI SOKAĞI — Beyoğlu
haline konulmuştur. Sağdaki halvetin de bir temizlenerek çıktıkları bir yerdi. Bıçkın hamamın camekân ve harare kısımları tamir kazasının merkez nahiyesinin Kuloğlu
kısmı dı-varla bölünmüş, bu bölünen yere takımından bazı bekârlar da, otel gibi, edilmiş, bilhassa içerde mermer bolluğu, çiğ mahallesi sokaklarmdandır (B. : Kuloğlu
soğukluk-dan bir kapı açılmış, buraya da gedikli müşteri halinde geceleri hamamda beyazlık ile, klâsik hamam güzelliğini Mahallesi); paket taşı döşeli, bozukça, yaya
ayak yolları yapılmıştır. yatarlardı. maalesef bozmuştur. Hamamın temizliğine kaldırımlı, apartıman altı dükkânlar
Plânda da vazıh olarak gösterildiğine 1945 de Beyağlu Ağa Hamamında bir son derece itinâ edilmektedir. 1958 de sıralanmış bir çarşıdır. Firuzağa polis
göre Beyoğlu Ağa Hamamının bu kısmında, natır, bir dellâk, bir yanaşma ve bir külhancı Beyoğlu Ağa Hamamında natır, dellâk, karakolu, bu sokak üzerinde, Ağakülhanı
tes-bit edemediğimiz bir tarihide mühim olarak dört hamam uşağı bulunmakda idi. O yanaşma ve külhancı on iki hamam uşağı sokağı ile olan kavşağının köşesindedir.
değişik - tarihdeki mülk sahibi ile ermeni olan hamara- çalışmakta îdi. Bubi. : BEK, Gezi notu. Bibi. : REK, Gezi notu. ,
AĞA HAMAMI — Samatyada Suluma-- AGAH EFENDi —- îstanbulda ilk
nasürda, tramvay yolu üzerinde, îstanbulun en hususî gazeteyi çıkarmış ve Türkiyede ilk
Üsküdar Ağa Hamamı büyük ve en güzel çifte hamamlarından biri posta pullarım yaptırtmış Türk fikir ve
(Plân - Kroki: A. idi. Yirmi yıldanberi işlememektedir. Her iki devlet adamlarından; Yozgatlı
Biilend Koçu)
hamamın camekân kısımları, boydan boya Çapanoğullarıadan Ömer Hulusi Efendinin
Enis Aygen zımpara fabrikası olmuş ise de, oğludur; Anadolu Müfettişi unvanile
bu satırların yazıldığı sırada bu fabrika da tanınmış Müşir Şakir Paşanın da büyük
muattal bulunuyordu. Asıl hamam kısımları kardeşidir. 1832 (H. 1247) de
da bir ara dökümhane yapılmış idi. Ha-nramın
tramvay caddesine bakan yüzünün al- ! tında 9
göz dükkân vardır. Bunların da çoğu kapalıdır,
yalnız iki tanesinde bir kunduracı ile bir
demirci işlemektedir. Samatya Âğa
Hamamının eski halini bilenler nakleder. Vak-
tile erkeler kısmının yanında, hamamın bir
de güzel havuzlu, fıskiyeli bahçesi varmış ki,
yazın, yıkanıp çıktıktan sonra havuz başında
kahve ve şerbetler içilir, zevk ve safa
edilir-.raîş.
On dokuzuncu asırda tstanbula gelmig
ingiliz ressamı Thornas Allom'un Büyükşe-
Beyoğlu Ağa Hamamı (Kesim; Neniîı)
îik olmuştur; kanaatimizce, camekân kısmını
genişletmek iğin hamamın asıl soğukluğu
hazfedilmiş, uydurma bir soğukluk
yapılmıştır.
Beyoğlu Ağa Hamamı pazardan gayri
günler sabahleyin saat dokuzdan akşamın
beşine kadar kadınlara mahsustur. Pazar
günleri erkeklere tahsis edilmiş olup diğer
günler de beşden gece onikiye kadar
erkeklere açılır. Kadimden 1939 yılına kadar
erkekler. için bütün gece açık bir sabahçı
hamamı idi. Nakil vasıtalarının kolay Beyoğlu Ağa Hurmamı (Plân - Kroki; A. Bülend Koçu)
bulunamadığı, ao-,
AGÂH EFENDİ 244 İSTANBUL An- l bir etüdü neşredilmiştir.
kara ANSİK Bibi. : Ahmed Rasim, Edib, muharrir,
îstanbulda Sarıyerde doğdu. Tıbbiye ya LOPED şair; S. İskit, Agâh Efendi; A- Şeref, Tarih
İSİ musahabeleri, t. A. Gövsa, Türk meşhurları.
mektebinden doktor çıkmak üzere iken, değiş
AGAH EFENDÎ (Hezairfen Şeyh) —
fransızcayı çok iyi öğrendiğinden ötürü tirmi
leket Geçen asır sonlarının namlı Kadiri
mektepten Babıâli tercüme kalemine alındı, az ş,
dışına şeyhlerinden, Hasekide, Bostan ha«ıamı
sonra da elçi kâtipliği ile Parise gönderildi. tezin
çıkar sırasında Erdiıbaba tekkesi postnişini iken
Abdülâzizin cülusu sıralarında îstanbula e de,
mıştı. 1328 de öldü; tekkenin türbesine
dönmüş ve 1860 (H. 1277) da "Tercemanı iltifat
Agâh gömüldü; ölümünde 85 yaşlarında idi.
Ahval" adile bir gazete çıkarmıştır, Türkiyede görü
Efendi Hal sahibi ve marifetli bir zat idi.
ilk hususî gazete olan Tercümanı Ahvalin nüşü
, 1885 Pek genç yaşlarından itibaren ince el
idarehanesi, Şekerci Hacı Bekirin nde'b
de işlerine merak etmiş ve ta yolda eşsiz bir
Bahçekapıdaki dükkânının tam karşısında bir âlâ
Atinad sanatkâr olmuştu. Tekkesi, bu bakımdan,
ahşap konaktı. Bu- ara "Feva-idi Osmaniye" rütbe
a öldü. bir elîşlerî sergisi halinde idi; hemen
denilen Devlet Denizyolları Nazırlığında si
Naşı bütün dervişlerinin ırakiyelerinde
bulunmuş, Postahane Nazın olmuş, ıbu verer
îstanb Efendinin kendi elile işlediği Kaâirî
vazifede iken de devrin hükümdarı Âbdü-lâzîz ek
ula gülleri bulunurdu; tekkelerin dervişleri
adına Türkiyenin ilk posta pullarını yap Rodo
getiril içinde Agâh Efendinin güllerinden
tatmıştı; ki o zamana kadar, devletin, posta s
erek edinmek kıymet biçilmez bir varlık
harcı karşılığı olarak mektup zarflarına Muta
İkinci sayılırdı. Sünbüle-fendî ve Bâlâ
damga vurulurdu. Postahane Nazırlığından sar-
Mahm tekkelerinde medfun eski namlı şeyhlerin
Divanı Muhasebat âzalığına yükselen Agâh rıflığ
ud sandukaları üstünde taçların çoğunu da
Efendi, kendi ifadesine göre bu vazifeden ile
Türbes bu zat işlenmişti ki, Bâlâ türbesindeki
Avrupa-ya giden Ziya Beyin (Ziya Paşa) impa
i eserleri, bu türbenin son yıllarda uğradığı
ahpabların-dandır diye Ali ve Fuad Paşaların rator
bahçes tahribatta mahvolmuştur (B, : Bâlâ
garezleri üzerine azledildi; ve tezine kendisi luğu
ine Camii ve Tekkesi).
de Parise kaçtı (1867), orada Mısırlı Mustafa nun,
halkı gömül Mütevazı hayatında, elinin emeği ve
Fazıl Paşanın etrafında toplanan meşrutiyetçi gö-•aünıün nuru île geçinen bu sanatkâr
genç Osmanlılar arasına katıldı; dört yıl n dü.
ekser Agâh şeyhin ibazı eserleri Bayezîdde:. İnkılâp
kalarak Fransa, ingiltere ve Belçi-kada . Müzesine konulmuştu; tekkesi
iyeti Efendi
dolaştı, vatanına, Türkiyede uyanık kapandıktan sonra içindeki zencin
gayri — Bu
mutlakiyet diye tarif ettiğimiz Tanzimat roet.rukâtı ne olmuştur, öğrenilemedi.
musl satırlar
devrinin son mümessili olan Âli Paşanın
ini yazılır _ AGAH (Kıbrıslı — Son
ölümünden sonra. 1871 de döndü.
bir ken devir karagözcülerinden; orta
Abdülâızizin tahttan indirilmesini tıazırhyan
köşe İstanb oyununda da kavukluya çıktığı
vakalardan biri olan "Talebai ulûm'-
sine ul söylenir: hayatı hakkında bir şey
ayaklanmasını hazırlayanların, başında
atmı Basın öğrenilemedi.
bulundu. Birinci meşrutiyetin İlânında
ş, Direkt
Şûrayı Devlet âzası tayin edildi; fakat, Bibi. : S. N. Gerçek, Türk temaşası
orad örü
kendi ifadesine göre,
an buluna AGÂH PAŞA "(Kasideeizade
îstanlbulda idarei Agâh Efendi
da n Hafız İbrahim) — Geçen asır
örfiye ilânı, ve (Resim r H. Çizer)
Atin "Aylık sonlarının kalem sahibi Türk
Seraskere fevkalâde
a Ansikl kumandanlarından, askerlik
mezuniyet verilmesi üzerine Redif Paşanın
Elçil opedi" hayatının büyük bir kısmını Ara-
düşmanlığı ile muhakeme edilmeden Rumî 18
iği sahibi bistanın Hicaz ve Yemen
mayıs 1293 de Bursaya sürüldü. Aslında ise,
ile Server bölgelerinde geçirmiş ve 1916
yıllarca sonra, yakınlarından Besim Beye
mem İski'tin (1334) da îstanbulda ölmüştür.
hâtıralarını yazdırtırken Talebei ulûm
- bu Yüksekkaldmmda harab bîr
ayaklanması vakasından "birtakım cahil ve
Saıaatya Afa Hamamı (Plân ve Makta resim: Heiıu- gazetş
hâeegân beyninde kadir ve haysiyeti mef-kud ich Glück) ci
9 <?_.2,_jL_t__5_« 7 ? g s f asker kaçkını yobaz makuiesi birer -devlet
mecidiyeye toplanılarak Ar .gah Efendi adamı
namında bir leîm gibi birçok müfsit-lerin hakkın
riyaseti tahtında Yıldız sarayı pişgâhında da bu
toplandılar" diye bahseden ikinci Abdülhami- isim
din darbesini yemişti. Nitekim bu hükümdar, altında
sekiz yıl kadar Bursada sürgün oturan Agâh orijina
E-fendiyi unutmamış, 1883 de yerini Bursadan
A
G
245 AĞAKAPUSTJ

halde bulunan Sanmusa Mescidini tamir


ettirmiş, kendisi de bu mescidin mezarlığına
gömülmüştü (B. : Saromusa Mescidi). Yemen
üzerine kıymetli notları olduğu söylenirdi;
"Vakayii Tarihiye" adında "Takvimütteva-
rih" e zeyil yollu yazılmış bir eseri vardır.
İkd-ül-eemil fi müteşabih-it-tenzil adında bir
eseri de Mefckede basılmıştır:
Bibi, : Bursalı Tahir, Osmanlı müellifleri
AGAtePAŞA —
Üsküdarda
Selimiyededir; Kavakiskelesi caddesile Kışla
önünden geçen Çeşmeikebir sokağı kavşağm-
daki adanın içinde ve Kavakiskelesi caddesi
üzerindedir.
AĞA HÜS'EYÎN PAŞA — (B. ; Hüseyin
Paşa, Ağa-). , . .
AĞAKAPUSU — Bugün: Süleymaniye-
de, istanbul Müftülüğü ile istanbul
Üniversitesi Biyoloji Enstitüsünün
bulunduğu yer; Yeniçeri ocağının kanlı bir
şehir muhareıbesi-le kaldırıldığı Vakayı
Hayriyeye gelinceye kadar Yeniçeri ocağının
en büyük zabiti olan Yeniçeri Ağasının
resmî ikametgâhı ve kumandanlık
makamiydı (B. : Yeniçeri Ağası), Birçok defa
yanmış olan ve her seferinde devrinin en
kıymetli mimar ve dülgerleri eîüe yapılan
Ağakapısınm, istanbul'un' haremli se«
lâmlıklı en büyük ve mükellef saraylarından
biri olduğu muhakkaktır.
Ağakapısmı, temellerine varıncaya
kadar mahveden ilk ateş âfeti 1659 (H. 1070)
yangınıdır ki, îstanbulun dörtte üçünü kül
etmişti. İkinci yanışı 1749 (H. 1163)
Küçükpazar yangınmdadır; bu yangından
sonra yeni Ağa sarayına gayet yüksek ve
zarif ahşap bir yan-

EsM bir gravürde Ağakapusu (H, Y.


Şehsüvaroğlu, Cumhuriyet Gazetesi)
gın köşkü (kulesi) yapıldı. Istanbulda yangın ile Üsküdara geçirilirken elebaşıları AĞAKAPUSU ZİNDANI — Ağakapu- yor. Plânı sadedir, mustatil bir kaide
gözcülerine "Köşklü" adı verilmesi bu yakalanarak iskelede idam olundular. sunda, suçlu Yeniçerilerle Büyükşehrin azılı etrafında yükselmiş dört duvar üzerinde bir
tarihten sonradır, ki. Yeniçeri ocağının Ağakapısı Şeyhülislâm sarayı olarak şerirlerinin, hırsız ve uygunsuz takımının beşik örtüsünden ibarettir.
kaldırılmasından çok sonra, yangının nerede tamir edilmiş ve döşenmiş idi, vaka atıldıkları bir zindandır. Bu zindana girenlerin Ağalar Camiinin önüne sonradan bir
olduğu haberini kulelerden aldıktan sonra münasebeti le • Babüssaade önüne dikilmiş de ekseriya, nam ve nişanı kaybolurdu, mescid yapılmıştır ki, duvarlarına kaplanmış
durmadan koşarak tulumbacı koğuşlarına ve olan Sancağı Şerifin yerine kaldırılmasından geceleyin 'boğulur ve cesedine bir taş bağlanıp çimler 1608 (H. 1017) tarihlî, on yedinci asır
mahalle 'bekçilerine ulaştıran ulaklara, da sonra da Müftü Efendi ve kapısı halkı yeni Ahırkapı-Kumkapı sahillerinden Marmaraya Türk çiniciliğinin en güzel ve kıymetli
köşklü denirdi (B. : Köşklü). yerlerine taşınacaklardı; 1241 yılı zilhiccesinin atılırdı. örnekleridir. Bu mescidin kapısı üzerinde
Ağakapısını mahveden diğer bir âfet 1774 27 inci gü-. nü erkenden Sancağı Şerif AĞAKAPUSU ZİYAFETLERİ — bulunan ve yalnız "Esseyyid Mehmed Ağa"
(•H. 1192) yedinci Cîbali yangınıdır; bu Babüssaade önünden içeriye kaldırıldı; Yeniçeri Ağaları tarafından ocak ismini taşıyan 1722 (H. 1136) tarihli kitabe
yangında Ağakapısile beraber yangın köşkü Sadrıazam vesair devlet erkânı da kuşluk ananelerinden olarak Sadrazamlara verilen sonradan konulmuştur.
de tutuştu ve ahşap kule, istanbulluların bir vakti saray meydanındaki çadırlardan resmî ziyafetlerdir.
Babıâliye nakletmek üzere iken Hocapaşadan 1881 (H, 1298) tarihine kadar içinde
daha göremeyecekleri -korkunç bir meşale Şeker (Ramazan) Bayramı Ziyafeti —
yangın çıktı, süratle büyüyerek bir âfet halini namaz kılman Ağalar Camii sonradan metruk
halini aldı. Şevvalin onuncu günü verilir, aksam
aldı; Salkımsöğüt ve Ca-ğaloğlundan kalmış, sarayın kırık dökük eşya deposu
Bu yangından sonra yapılan Yeni Ağa- yemeğidir. Sadrıazam Ağakapısma öğleden
Büyükçarşı içini ve Okçularbaşı-nı kül edip olmuştu, yanındaki mescid de hasodahlara
kapısı, yarım asır kadar sonra yenilenircesine sonra gelir, saz fasılları ve raks seyri ile yemekhane yapılmıştı. 1910 da üzerindeki
bir tamu1 görmüştü ki, Keçecizade izzet Molla Kumkapı ve Yenikapıya kadar olan eğlenilir, ikindi namazı Ağakapısı Mescidinde
mahalleleri mahvetti; bu arada Babıâli de kurşunlar da sökülmüş, nıâbed tamamen
şu tarih kıtasını söylemiştir: kılınır, yemekten sonra Yeniçeri ağası yıkılıp çökmeğe mahkûm bırakılmıştı; 1925
Ahdinde memalik oldu ma'mur yandı. Meşihat dairesi olarak hazırlanmış Sadrıâzama kıymetli eğer takımı ile
cilan Ağakapısma da, muvakkat olarak de Müze Müdürlüğünün himmetile esaslı bir
Batmıştı adalet itti Icad 4,"" donanmış bir at vesair nadide hediyeler tamir görerek mahvolmaktan kurtarılmış,
izzet ıtledl cevherin tarih açıkta kalan Sadrıazam ile Babıâli memurları taJkdim eder, vezir de a-ğanın sırtına bir
"Ağakapusu olundu btinyad". yerleştirildi. Ağalar Camii kütüphane, mescid de
hil'at giydirirdi. kütüphanenin okuma salonu olmuş; Ahmed
(H, 1234) 1818 Ağakapısmm bu son tamirinde kapısının Bitoi. : VT, I.
Ocağın kaldırılmasından sonra, Ağaka- üzerine konulan tarih kitabesinde su manalı III kütüphanesi .müstesna, sarayda dağınık bir
Nevruzusııltan Ziyafeti — Nevruzda halde bulunan diğer bütün kütüphaneler bu
pısı eyhülislâm sarayı oldu. Yeniçeri Ağasile beyit okunur: verilen bir öğle ziyafetidir. Sadrıazam,
emrindeki ocak zabitlerinin üzerinde 'bulunan Ağa kapusıınu verdi bize Sultan Afahmnd tarihi yapı içinde toplanmıştır.
Ağakapısma bütün Divanıhümayun erkânı ile
Büyükşehrin asayiş ve inzibatını korumak Babı tezvir îdi, Hak kıldı makamı iftâ., beraber giderdi. Yemekten sonra, Sadrıazam, ikinci Mahmud Yeniçeri ocağının
vazifesi, yeni kurulan Seraskerlik makamının Ağakapısı, bugün istanbul Müftülüğü bi Yeniçeri ağasına bir samur kürk hediye kaldırılması hakkındaki kararını bu camide
eline verildi. Ağakapısındaki ahşap yangın nası dır. Şeyhülislâmlık makamının kaldırıl ederek iltifat ederdi. vermiş, ve bu kanlı vakanın devamınca,
kulesi de yıktırılarak, Serasker kapısında kâr- masından sonra, en mükellef kısmına istan Bibi. : Vâsıf Târihi, I. saraya davet olunan istanbul uleması ile
gir bir yangın, kulesi yapılmasına karar bul kız. Lisesi yerleştirilmişti; bir yangın ile şeyhleri üç gün üç gece 'bu camide misafir
AĞAKÜLHANI SOKAĞI — Beyoğlu
verildi; fakat kârgir kulenin inşası uzun mahvoldu, yalnız fetvahane kısmı kurtulabîl- edilmişlerdi.
kazasının merkez nahiyesinin Kuloğlu
süreceğinden muvakkat bir ahşap kule di ki bu satırlar yazılırken Müftülük olan yer Bibi. : Topkapı Sarayı Müzesi rehberi
Mahallesi sokaklarmdandır (B. : Kuloğlu
yapıldı; bu ahşap kule bitinceye kadar da dir. .Yanan kısmın yerinde de, muazzam bir AĞALAR MENZİLİ — Istanbulda ok a-
Mahallesi); Turnacııbaşı sokağı ile
köşklüler yangın gözleme vazifesini beton bina, istanbul Üniversitesinin Biyoloji tıcı pehlivanların Okmeydanı eteğindeki
Ağahamamı sokağı a-rasında dirsekli bir
Süleymaniye minarelerinden yaptılar. Bu Enstitüsü yapılmıştır. * menzillerinden biridir; ayak taşı Hasfcöyde
soka'ktır; Ağahamamı sokağı kavşağından
ahşap kule az .bir zamanda yapılmış, içinde Ağakapısmda- geçen vaîk'alarm en mü- Yeniçeri ağalarının karlığı yanında bir küçük
girildiğine göre, sol köşede, Firuzağa polis
ve dışındaki talaş ve ağaç parçalarının himmi ve heyecanlısı, Genç Osttıanm Yediku- mermerdi; tâ buradan Kâğıthane caddesi
karakolu bulunmaktadır; tam kargıya da,
temizlenmesi kalmıştı ki, içlerinde Yeniçerilik lede feci bir surette öldürülmesine varan tarafına atılır. Menzili kuran, Dördüncü
Ağahamamımn külhan kapısı rastlar; doksan
gayreti olup asakiri mansureye yazılmış olan ihtilâlde, bu hükümdarın Ağakapısma gelip Mehmedin hocası ve bu hükümdarın ilk
derecelik bir zaviye ile sağa kırılan yolun sol
müfsitler, yeni bir isyan çıkarmak üzere sığınmasıdır (B. : Osman II Genç; 1621 (H. zamanlarında büyük nüfuz sahibi saray
kolunda Ağa Hamamı bulunmaktadır. Paket
taburun diğer neferlerim de kandırarak 1031) ihtilâli). erkânından Reyhan Ağadır (B. : Reyhan
taşı döşeli, bir araba rahat rahat geçebilecek
büyük rütbeli zabitlerin haberi olmadan AĞAKAPUSU MESCİDİ — Süleymani- Ağa); lodos nüzgârile atılan bu menzilde
kadar geniş bir sokaktır.
yangın kulesinin altında toplandılar ve yede eski Ağakapısında. idi. Yeniçeri Bibi. : REK, Gezi notu. devrin birçok namlı kemankeşleri bazu
kuleye ateş verip yaktılar; maksatları ağalarına imam olanlar bu mescidin de denemişler ve rekor kırmışlardır; ki Mehmed
AĞALAR CAMİÎ — Topkapı Sarayında,
Serasker Paşa ile asakiri mansure binbaşısını başimamı o-lurlardı. Ağakapısı Vahid Efendinin "Tîrendâz-nâme" sinde
üçüncü avluda, Üçüncü Ahmed
ve-sari zabitleri yangın sebebile oraya Şeyhülislâmlara tahsis edildikten sonra zikredilen bu pehlivanlar arasında on yedinci
kütüphanesinin ' karaşındadır; sarayın içinde
getirtmek ve katletmekti. Fakat sadık bir mescid, Fetvahane ve istanbul Kadılığı asrın büyük muharriri ve seyyahı Evliya
en eski yapılardan biri. ve en büyük
bendesi tarafından bu suikasti öğrenen arasında kalmıştı, gangında da Şeyhülislâm Çelebinin de adı vardır; bu kayıt,
mâbeddir. Eski ve ilk adı Hünikâr Camii ise
Serasker Paşa, sekban askerile Seraskerlik dairesi ve istanbul" Kadılığı (istanbul kız seyahatnamesinden gayri, adı zamanının
de, Enderunun zülüflü ağaları, -bilhassa
dairesinin kapılarını tuttu (B. : Serasker lisesi) ile beraber yandı (B. : A-ğakapısı). muharrirleri tarafından hiçbir yerde
hasodalılar burada namaz kıldıklarından
Kapısı), isyan bastırıldı, âsi tabur Akdeniz Bibi. : Hadikatülcevâmi, I; Esad Serezli, Not. zikredilmi-yen büyük muharririn hayatı
"Ağalar Camii" denilegelmiş-tir. Yapıldığı
Boğazı Muhafızlığı bakımından çok kıymetiidir. Tîrendâznâmede
tarih bilinmiyor, fakat Fatih Mehmed
devrinden kaldığı muhakkak sayılı- Ağalar Menzi-
AĞA MERHUM İSTANBUL
248 — ANSİKLOPEDİSİ 240 AĞAOĞLU (Ahmed)
Mnde ok atıp taş dikmiş 14 pehlivanın adı zında ise "Eski Hamam Mescidi" diye muvaffakiyet sayardık. Yüzlerce Ermeni olarak Karstan mebus seçildi, Ankara Hukuk
vardır: meşhurdur, bu son adını da yanındaki sokağın çocuğu üzerimize hücum ederek birisi fakültesine profesör tayin edildi. Hükümetin
Gez içinde bulunan "Eski Hamam" dan almıştır. başımızdan kalpağı alıp atıyor, diğerleri fikirlerini yayan yarı resmî Hâkimiyeti
Reyhan Ağa. 827,5 Husrev Ağanın kabri mihrab duvarnın tekmelerle kalpaklarımızı eziyorlardı. Bazan Milliye gazetesinin başmuharriri oldu. Fethi
Tekrar Reyhan Ağa 851,5 önündedir, mezar tası ve kitabesi yoktur. ittifak edip üzerimize iftira ve isnadda Ok-yar "Serfbest Cumhuriyet Fırkası" m
Hazinedar Ali Ağa 878,5 Taş ve tuğla ile yapılmış, yalnız tuğla île bulunuyorlardı, bizi haksız yere kurarken bu liderin en kuvvetli arkadaşı
MJusahifo Bilâl Ağa. " 020 örülmüş olan mihrabı dışarıya doğru cezalandırıyorlardı. Arkadaşlarımın çoğu oldu; fırkaları dağıldıktan sonra faal siyasî
Evliya Çelebi 025,5 taşmıştır, kıble ile sağ ve sol taraflarında dayanamadılar, mektebi terketti-Jer, mektebi hayattan çekildi, istanbul Darülfünununda
Rüstem Paşa vakfı cafbîsl 927,5 ikişer penceresi vardır. Son cemaat yeri ve bitirinciye kadar yalnız ben dayandım." (Ali profesör oldu, "Akın" mecmuasını çıkararak
Eski saray teberdarlanndan Hacı Abdül- minberi ahşaptır. Nüzhet Göksel, tstanfoııl Ansiklopedisine ilmî ve siyasî düşüncelerini yaymakta
bakî Çelebi 937 ibrahim HaMu Konyalı AÖA verilmiş notlar). devam etti. 1933 de profesörlükten emekliye
Batmaa Hacı Mustafa Efendi ' 954,5 MESCÎDl — Üsküdarda Hakimi-. yeti Tiflis lisesini bitirdikten sonra yüksek ayrıldı; bîr muharrir olarak ölüm anma kadar
Feridunza.de Mustafa Ağa Milliye caddesinde, Hale sineması, posta-hane tahsil için Parise giden bu genç azerbaycanlı, çalıştı. 19 mayıs 1939 da öldü.
ve malmüdürlüğü binalarının çevrelediği orada da hukuk mektebi ile College de Fran- Siyasî hayatı çetin mücadelelerle dolu o-
982,5 parkın yerinde idi, 1935 - 1936 arasında yol ce'den diploma aldı. Pariste, Fransız lan Ağaoğlu Ahmed, aile hayatında,
•Arnavut Hüseyin Bey 993 genişletilirken yıktırılmıştır. Minaresinin mecmualarında Şark meseleleri üzerine ilk evlâtlarının coşkun bîr aşk ile taziz ettikleri
Teberdar Ahmed Bey 1000 bulunduğu • yerde, şimdi Is Bankasının kalem tecrübelerinde bulunan Ağaoğlu, büyük -bir babalık saadetine kavuşmuş adamdı;
Çerkeş Mehmed Paşa. 1040 diktiği saat vardır. Mescidin halk ağzındaki adı Fransız inkılâbının beşiği olan bu büyük ilim Samed Ağaoğlu ve Bayan Tezer Ağaoğlu
Rahiki Ali Ağa. 1056 Yeni Çeşme Mescidi idi, yaptıran, Çarşambada ve hürriyet merkezinde "ittihat ve erafcki" Türk basın ve maarifinin iki genç kıymetidir,
Küçük Mehmed . 1093,5 güzel bir camii bulunan Kızlarağası Mehmed cemiyetinin âzalarile tanıştı.
Ağaoğlunu yakından tanımış olan Ziya.
Hascidalı Pehlivan Ali Ağa 1139 Ağadır. 1894 de Azerbaycana döndü;
Gökalpın damadı ve Vefa lisesi edebiyat
Zamanında zenginliği dillere destan olan îbraMm Hakta Konyalı Azerbaycan Türklerinin millî benliğini
öğretmeni Ali Nüızhet Göksel, istanbul
Musahib Bilâl Ağa, gayet güzel bir somaki taş AÖA MESCÎBÎ — (B. : Alipaşa Camii) uyandırmağa çalışan ismail Gasprenski
Ansiklopedisine gönderdiği notlarda şöyle
diktirmişti; Feridunzadenin taşı da atıcılarla A&A0ĞLU (AHMED)' — Namlı gazeteci Hüseyinzade Ali ve Ali Merdan
yazıyor;
yapıcı esnafı arasında meşhur münazaaya ve fifeir adamı; 1869 da Azerbayeanm Kara- Topçubaşının, "Hayat", "Irşad" ve "Terakki"
bağ yaylasının merkezi olan Soğan şehrinde gazetelerinde kıymetli bir arkadaşı oldu, bir "ikinci Meşrutiyet devrinin iki üç büyük
sebep olup mahkemede hükmü şer'î ile
doğdu; babası Mirza Hasan, oranın tanınmış taraftan da öğretmenlik yaptı; Çarlık Rusyası muharririnden bîri de hiç şüphesiz odur. Bir
dikilmiş îdi. Bu pehlivanların arasında Rahikî
bir ailesinden, şark ilirolerüe pek çok uğraşmış zaîbıtasmca tehlikeli adam ola-raik tanındı; başmuharrir için gereken bütün vasıflar onda
Ali Ağa, Okmeydanı tekkesine şeyh
bir zat idi; anası Taze Hanım da Karabağlı takip ve tazyîka uğradı. 1908 Meşrutiyet vardı. Prensip sahibiydi. Kültürü zengindi,
olmuştur,
BîW. : Tîfpndazlar Risalesi diğer bir büyük ailenin kızı idi; oğlu Ahmedi inkılâbının tiezine îstanbula geldi, maarif inandığı fikirleri yaymaktan çekinmezdi,
AöA MERHUM — ikinci Mahmud çocuklusunda zencin bir folklor iîe beslemiş müfettişi tayin edildi; "ittihat ve Terakki" memleketi çok iyi tanırdı. Şark ve garp
devrinde, îöcîli Çavuşvari nükteleri île çocukluğunda zengin bir folklor ile beslenmiş fırkasına girdi ve az sonra memuriyeti hakkında çok şeyler okumuş ve bunları
meşhur bir zattır. Vezirlerin kavasbaş bir kadındı. Doğduğu kasabadaki Rus orta bırakarak tamamen serbest gazetecilik benimsemişti. Muntazam tahsil görmüştü.
ılıklarında bulunmuş, mühim simalardan pek okulunu bitirip de Tiflis lisesine gönderildiği hayatına atıldı. Konuşma. dili, memleketinin şivesini
çoğunu yakından tanjmış "bir koca kurt" sırada, Ağaoğlu, Ahmed, baba ocağında öğ bırakmadığı halde yazı dili istanbul şivesine
Ziya Göfcalp, Yusuf Akçora ve Şair
imiş. Son hizmet ettiği Ispartalı Ali Paşa rendiği farsca ve arapç'anin yanında rusçayı uygundu. Memleket işlerinde milliyeti, sosyal
Mehmed Emin gibi Türkçülük cereyanı
Sadaretten ayrılınca tekaüt olarak Bozdoğan da, ana dili olan türkçe kadar mükemmel ko ve ekonomik meselelerde ferdiyetçi; siyasette
liderlerinin en yakın dost. ve arkadaşı;
kemeri civarındaki evinde otururmuş, yezir nuşuyordu. Ağaoğ liberaldi, Ağaoğ-lunun makale ve kitaplarında
Türkocağı ilej "Türk Yurdu" mecmuasının
kapılarındaki ağalar arasında fevkalâde lu, ortaokul hayatı daima bu prensip] erin çerçevesi içinde hareket
kurucularından biri oldu, 1911-12 yıllarında
hürmet görürmüş. Kendisinden menkul pek nı şöyle, anlatıyor; ettiği görülür,
istanbul Darülfünunu Türk medeniyeti
çok fıkra ve.menkıbe vardır; bunlar "Biz beş Türk ço profesörlüğüne ve Rusça muallimliğine tayin Bu fikirlerine karşı ne kadar bağlı
tekrarlandıkça "Ağa merhum şöyle derdi" cuğu, senelerce de edildi; "Tercümanı Hakikat" gazetesinde olduğunu "îetiiıad" dergisinde Süleyman,
diye diye asıl ismi unutulmuştur. Ağa vam eden, tahsil es-, başmuharrirlik yaptı. Birinci Cihan Harbi Nazifle, "Kadro" delgisinde ve "Cumhuriyet"
merhumun Halet Efendi hakkında şu fıkrası nasında, Ermeni ço yılarında ittihat ve Terakkinin namzedi gazetesinde Yakup Kadri ve Şevket Süreyya,
meşhurdur: Halet Efendi Konyaya cuklarından çektik olarak Afiyonkarahisarm-dan" mebus seçildi, ile yaptığı münakaşaları okumak lâzımdır.
sürdürüldüğünde, "Celebi Efendi himaye lerimizi tarif etmek fırkanın -Merkezi umumî âzası oldu;. 1917 de, Münakaşalarda pervasızdı; inandığı
edecekmiş, teslim etmîyecekmîş" gibi sözler imkân haricindedir. Kafkas ordusunun siyasî müşaviri olarak şeyler onun için mukaddesti, ona dil
çık-nug. Kapı ağalan ve kavaslar Ağa Teneffüs esnasında Azerbaycana gönderildi; 1918 de îstanbula uzatanlara karşı şiddetle hücum ederdi. Fakat
merhumun fikrini sormuş, o da: "Bana çabuk davranıp ar döndüğünde, ittihat ve Terakki ricali hiçbir zaman, münakaşa ettiği adamın
kalırsa, dedem, sen düdüğünü çal, "böyle kamızı bir duvara ^^^ Ağaoğlu arasında Maltaya götürüldü; üç yıl orada şahsiyetini kö-tülîyecek kadar yazılarında
islere karışma derim" cevabını vermiş. dayamayı büyük bir (Besim: H . çizer) kaldı, 1921 de serbest bırakılınca Anadoîuya zaaf gösterdiği görülmemiştir. Filhakika
Bibi. : A. Şeref, Tarih musahabeleri geçti, Ankarada, Büyük Millet Meclisi Ağaoğlu yazılarile, bize yeni fikirler bulup
AĞA MESClDÎ — Üsküdarda Şemsipa- Hükümetinin Matbuat Umum Müdürü oldu; verememişti. Fakat memleketin millî
sada Kavaklı iskele sokağındadır; yaptıranın zaferden sonra. Halk fırkasının namzedi bünyesine göre bulunan yeni
adile "Husrev Ağa Mescidi" de denir, halk ağ-
İSTANBUL AĞATON EFENDİ (Kirkor)
AÖAOĞLU (Samed) — 250 —
mı, ve Krop'atıkinden ter.cüme ettiği Etika. sokaklarmdandır; Kuyumcular caddesile Çu- 1843 de Grignon Ziraat mektebine girerek
fikirleri müdafaa edenlerin yanında yer aldığı Bibi. : A. M. Göksal, Not; İ. A. Gövsa, Türk hacılarlıanı sokağı arasındadır (B. Büyük pek iyi derece ile mezun olmuştur. Bu
muhakkaktır. Meşhurları. Kapalıcarşı); Kuyumcular caddesi muvaffakiyetinden dolayı Türk Elçisi
Onun fikirlerini ve şahsiyetini en iyi izah AĞAOĞLU (Samed) — Ahmed «Ağaoğ- kavşağından Altıncılar sokağı kavşağına tarafından Fransız Kiralı Louis-Philippe'e
eden eseri: "Serbest İnsanlar Ülkesinde" a- lunun oğlu, siyaset adamı ve edib, 1909 da kadar olan kısmı çimento döşelidir ve üstü takdim edilmiştir. 1847 (H. 1264) de
dındaki kitaptır. Bu eserde, ta çocukluğundan İstanbuida doğdu, Hukuk Fakültesini örtülüdür, bu kavşaktan çuhaeılarham sokağı Halkalı Ziraat Mektebinin kuruluşunla
itibaren ruhuna sinen demokratik fikirlerini bitirdi. 1946 da Ticaret Vekâleti İç Ticaret kavşağına kadar olan son parçası da parke büyük hizmetleri geçmiş ve bu mektebin
serbest insan ülkesinde diyalok şeklinde ve U-mıım Müdürü iken Cumhuriyet Halk döşelidir ve üstü açıktır; iki kenan serapa başöğretmenliğini yapmıştı; tou tarihte 19
eserine edebî bir çeşni vermek şartile canlı bir Partisi iktidarına karsı Demokrat, Partinin kuyumcu dükkânlarıdır, solda Varakçı hanı müslü-man ve 28 hıristiyan talebesi olan bu
halde belirtmiştir. Bu eserin son sayıfasında muhalefet safında politika hayatına atıldı; vardır (B. Varakçı Hanı)- Çuhacılar Hanı mektebin müdürü Elhaç. Bekir Ağaya 750
filozof pirler ona şu meseleler üzerinde and partisini iktidara getiren 1950 seçiminde kavşağının sol köşesinde de küçük ve temiz kuruş maaş verilirken Hoca Ağaton Efendiye
içiriyorlar: Manisa mebusu ve ilk Menderes bir lokanta, bulunmaktadır. Ajra sokağı, ,bir 4000 kuruş maaş bağlanması, ilk ziraat
"Hürriyete sadık kalacağıma and Kabinesinde Başvekil Yardımcısı oldu, araba rahat geçebilecek kadar genişçe bir mektebindeki mevkiinin ne kadar önemli
sonra işletmeler Vekâletinde bulundu; yoldur. olduğunu gösterir; 1849 da mektebden istifa
içiyorum".
uzun bir müddet partinin kabine dışında bir Bibi. : REK, Gezi notu. ederek Cezayir-liyan'ın şahsî işlerine
"Serbest insanlar ülkesi yasasının 'bütün
rüknü olarak çalıştı; 1957 seçiminden sonra &ĞASYAN yahut AĞASİYAN (Mantık bakmaya başlamıştır. 1852 den itibaren
maddelerine harfi harfine riayet edeceğime Sanayi Vekili ve Devlet Vekili oldu; 1958
and içiyorum". Bey) — Bir Ermeni tabibi. Yenikapıda kendini telifata vererek Fransa, basınında ve
eylülünde kabineden çekildi. doğmuş ve 1895 de Ortaköyde vefat İstanbul'da, münteşir "Journal de
"Bulunduğum her yerde hürriyeti neşir Ağaoğlu ailesinin ananevi sağlam
ve yasa maddelerini temsil edeceğime and i- etmiştir. Ağası adlı bir kuyumcunun Costantinople" adlı gazetede ziraat
kültürüne sahib, güzel konuşur, fikir oğludur. mevzularma, dair makaleler neşretmiş ve
çiyorum". mücadelesi adamı olarak tanınmıştır. Lise Doktor Ağasyan 27 ubat 1861 de Askeri "Türkiyede ziraî iktisad" adlı eserini
"Hürriyeti ve serbest insanlar ülkesinin tahsili çağlarında iken edebiyat ile meşgul Tıbbiyeden mezun olmuştur. 1865 de kolera hazırlamağa başlamıştır. 1856 da Yüksek
yasasını müdafaa için icabında nefsimi feda olmuş}, gazete ve mecmualardaki yazıları salgını esnasında sıhhiye müfettişi olarak Ticaret Encümeni'ne âza olmuş, 1858 de
edeceğime and içiyorum". nazarı dikkati çekmiş ve küçük hikâyecilikte hizmeti görülmüş bir müddet de Toptası italya'da Torino şehrinde açılan s^sgiye Türk
Hayatının son yıllarında neşrettiği bu bir isim yapmıştır. Eserleri arasında Timarhanesinde çalışmıştır. Hükümeti tarafından murahhas tayin edilmiş,
kitaptaki analarını, hayatı müddetinde Zürriyet, Öğretmen Gâvur, Büyük Aile ve Kevork Panıukcuyan 1859 da Torino Ziraat Akademisi'ne muhabir
kendine bir mefkure edinmiş ve 'bu uğurda Babamın Dostları bilhassa zikredilmeğe AĞASYAN (Nikoğos Başpiskopos) — âza seçilmiş, 1860 da Divanı Muhasebat ve
hayatını harcamıştır. değer. Bir Ermeni ruhanisi. 1828 da doğmuş? ve 11 Islahatı Maliye Meclisi'ne âza olmuştur. Aynı
Ben, AğaoğhınuT), hastalığının son AĞA RİZA — Aslı iranlı olup Onaltıncı Şubat 1874 de vefat etmiştir, Kuruçeşmede- yılın sonlamda Fuad ve Ali Paşalar, Hazinei
günlerinde ziyaret etmiştim. Yaşlılık ve asırda îstanbulda yaşamış namlı bir ki Ermeni Kilisesinin avlusunda medfundur. Hassa Nezaretinin Muhasebe defterlerinin
hastalık gibi iki yıkıcı kuvvet üzerine çöktüğü nakkaştır; Pîripaşada Câferâbâd tekkesinin Bir zamanlar İzmit ve Eğin tanzimini kendisine teslim etmişlerdir. Bu işi
halde, o yine genç, diri ve gür sesile bütün o (?) nakış işlerinde çalışmış, ve bu arada bir Ermenilerinin murahhası olan Ağasyan bir ay zarfında büyük bir muvaffakiyetle
sarî ve sıtmalı heyecanile konuşuyordu. "kayalar üstünde geyik" yapmıştı ki, Evliya Piskopos, 27 Kasım 1873 de Patrik başarmıştır. 1863 de İstanbul'da açılan
Sözleri fikir meselelerine yaklaştıkça, Çelebinin tâbiri ile Büızad ve Mâni kalemini kaymakamı tayin edilmiş ve vefatına kadar sergide büyük gayret ve hizmeti gö-
odasının havası zaman zaman onun çekmekten âciz kalırlardı. bu vazifede kalmıştır. rülmşütür. 1865 de de Paris'te toplanan P.T.
hiddetlerle, arasıra bıraktığı şen Bibi. : Evliya Çelebi, I. Kevork Pamukçudan T. Kongresinde Tür-kiyeyi temsil etmiştir.
kahkahalarile doluyordu. AĞA SEBtLl SOKAĞI — Belediye şehir AĞATON — Bir Ermeni ziraatçısı dır. Par isten dönüşünde de dahilî postacılığı tesis
Dikkat ediyordum. Uzun yılların rehberi haritasına göre, Beyoğlu kazasının 1757 de Kartal'da doğup 1849 da Hasköy'de etmiştir, 1866 da Postaha-ne Nazırı tayin
didinmeleri, girdiği cemiyetlerin fırtınalı Taksim nahiyesinin Kâtipmustafaçeleibi vefat etmiştir. Kirkor Ağaton Efendinin edilmiştir. 1867 de Pariste toplanan Millet-,
mahallesi sokaklarındandır (B, Kâtipmustaf büyük babasıdır. lerarası P. T. T. Kongresine gitmiş ve-
politika hayatı, o manalı baş üzerinde sanki
hiçbir te-aflrj yapmamıştı. Amcasının istediği açeleibi Mahallesi). Bu sokağı yazmak için Kartalma büyük tarlalara sahip olan Osmanlı İmparatorluğu dahilinde mevcut
yerine gidildiğinde bulunamadı. Şehir Ağaton, bazı kimselerin kıskançlığı ecnebi postahanelerin lağvı meselesini de
gibi, o genç kalmıştı, Ağaoğlunun ruhu daha
rehberinde sokak olarak gösterilen yerde yüzünden Istanbula kaçarak Ali Bey köyünde haUetmiştirkibumu- Kirkor vaffakiyetinderı
genç olduğu halde yıllardanberi beklediğimiz bir çiftlik tesis etmiştir. Türkiyede ilk
terkibi bir eser veremeden aramızdan ayrılıp meydanımsı bir arsa görüldü; .bir köşesinde, dola- (Resim: M. çelik)
yekpare mermerden oyulmuş bir bilezik taşı patates
gitti". ziraatı yapan adamdır.
Ağaoğlunun kitap halinde çıkan eserleri: Şiî takman .bir kör
Kevork Panıukcuyan
Mezhebi ve Kaynakları, İslâm ve Ahund, kuyu vardır.
Bibi. : REK, Gezi notu. AĞATON EFENDİ (KirkoF) — Geçen
İslâmlığa Göre ve İslâm Âleminde Kadın, Üç asır sonlarında Türkiyenin seçkin maarif a-
Medeniyet, Hindistan ve İngiltere, Serfbest AĞASEKİSt MESİRESİ — Onyedinei
damlarından, 1823 de Hasköyde doğmuş ve
İnsanlar Ülkesinde, Devlet ve Ferd, Türk asır ortalarında Eyyüp civarında Halice
1868 de Pariste vefat etmiştir. Babasının
Teşkilâtı Esasiyesi, Türk Hukuk Tarihi nazır bir mesire idi; "Ağa kırlığı" da
adı Keteon'dur. İlk tahsilini Hasköy'deki
(Üniversite için notları), Ben Neyim, İran ve denilirdi.
Nersesyan mektebinde yaptıktan sonra 1840
inkılâbı, Gönülsüz Olmaz, İhtilâl mi, İnkılâp Bibi. : Evliya Çelebi, I.
da, ziraat tahsili için, Mıgırdiç Amira Ceza-
AĞA SOKAĞI — Büyük Kapalı çarşının
yirliyan tarafından Paris'e gönderilmiştir.
geçebileceği kadar geniş, ortası kısmen paket ANSİKLOPEDİSİ
ISTANBUt
AĞAVNİ (§igman) SS2
vardır; bu sokağın, Bozaeızeynel ve Ibnisina
yi Sultan Aziz, Ağaton Efendiye 5000 altın taşı döşeli ve kısmen asfalt, iki yanı kaba taş sokakîarile birleştiği üç yol ağzında kitabesiz
hediye etmiştir ve henüz Pariste iken onu döşeli ve ayrıca geniş yaya kaldırımları ve akar bir çukur çeşme vardır; teknesi kırık
Nafıa Nazırı nasibedip-, fermanını da Parise bulunan bir caddedir. Dört tane atkestanesi ve etrafı batak haline gelmiştir ki,
göndermiştir. Fakat memleketine dönemeden ağacı, caddeye renk vermektedir. Evleri 2 - 3 temizlenmesi mahalleliye düşen vazifelerden
o-rada vefat etmiştir, Naaşı İstanbul'a katlı, beton yapı, orta halli ve orta hallinden olsa gerektir.
naklolunarak mutantan merasimle Hasköy üstün durumda aile meskenleridir. Gençtürk Bibi. : REK, Gezi notu.
Ermeni Mezarlığına defnolunmuştur. caddesi ile olan kavşağında Kemalpaşa camii AĞIZLIK, AĞIZLIKÇILAR — Eskiden
Ağaton Efendi'nin ölümünden sonra ve bu camiin önündeki mezarlıkta da 1723 halk ağzında "takım" kalem, efendisi ağzile
(1136) da ölen Yeniçeri ağası Melımed de "sigaralık" denilirdi; bizde, Abdüiâzis devri
Türkiye'deki ecnebi postahaneler tekrar
Ağanın kaJbri vardır kî, sokağın adı ile ilgili baslarında ciıgara kâğıdı kullanılmasından az
faaliyete geçmişlerdir.
bir kabir olsa gerektir. Belediye şehir sonra yayılmıştır, daha evvel, Türkler, tütünü
Kirkor Ağaton, Ermeni cemaatine de
rehberinde, bu kavşaktan ileri görülen kısmı, asırlarca çubuk ile içmişlerdir. Cigara kâğıdı ve
mühim hizmetlerde bulunmuştur. aslında, iğri büğrü, ileride tamamen
Patrikhane İdare Meclisi'nde de mühim ağızlığın yayılması da, Türk güzel sanatları
kapanacak gibi görülen ve Yeşiltulumiba arasına girmiş olan çubukçuluğu ve lüleciliği
mevkiler işgal etmiş, 1859 da teessüs eden sokağına inen bir aralık sokaktır,
"Ermeni Hayırsever Cemiyetinin körletmiş, öldürmüştür (B. : Çutouk ve Lüle).
Ağayokuşunun, bugün yokuşlukla hiçbir istanbul küçük el sanatları arasında
müessislerinden biri ve ölümüne kadar da ilgisi yok, dümdüz bir sokaktır.
reisi olmuştur. Bibi. ; RE K ve Saim Turgut, Gezi' notu.
ağızlikçüık, istanbul çubukçuluğu ve lüleciliği
Ağaton Efendinin en mühim eseri AĞILCILAS VE AĞIL OĞLANLAfSÎ —- ayarında yükselememiştir. Kuilanılagelen
sayılan "Türkiyenin Ziraî iktisadı" adlı Kasap ve celeplere yamak olan esnaftandır; çeşitleri ağaç ağızlıklar (yasemin ve kiraz],
kitabının müsveddeleri vefat ettiği gün Evliya Çelebi, bir hayli mübalâğalı olarak, keİhriba ağızlıklar ve taş ağızlıklardır, istanbul
Paris'te jsayi olmuştur. istanbul etrafında 2000 ağıl bulunduğunu kuyumcuları elinden çıkmış altın çenberli ve
Kevork Pamukcuyam kaydediyor; bu ağıllarda, gayet şeci ve murassa ağızlıkları, Büyüksehre has işlerden
AĞAVNl (Şişman) — ikinci Albdülha- bahadır, kavkacı ve vurucu takımından ziyade yüksek servet sahiplerinin ziynet
mid devrinde, Gfalatamn batakhane - tuvâna ağıl oğlanları bulunurdu. Bunların düşkünlüğü olarak kıymetlendirmelidir,
tiyatrolarında namlı kantocu kızlardan; şehre silâhlı o-laraJk girmeleri şiddetle Bu satırların yazıldığı sıralarda, ağızlık
Ahmed Ra-sim, bu Ermeni kızının adi.ni, yasaktı; umumiyetle 'Hıristiyan, Bulgar, yapıcılar, Hakkâldarçarşısında ve Mercan yo-
sadece, Galata âlemlerinin yadigârlarından Hırvat ve Arnavud idiler; bir müslüman adı kuşundadır; seyyar ağızlıkçıların en kârlı alış
biri olarak kaydediyor, Sermet Muhtar Alus taşıyanları da din ve ibadetten haberi yok veriş yerleri de, akşam üzeri Galata ve Baliik-
da, ölümünü, kendine has dil ile şöyle nursuz adamlardı. Evliya Çelebi, ağıl pazarı meyhaneleridir; "ağızlık" ve "takım"
anlatıyor: oğlanlarının sayısını da 4ÖÖO olarak kelimeleri satıcı ağzına uymadığı için bunlar
"Şişman Ajgavni, gitgide şigmiş, fil gösteriyor. "sigaralık!" diye bağırırlar; ve ekseriya,
lâkabını alacak derecede azmanlaşmış olan Hıdırellezde kuzulara narh verilmesi mü- mallarını, istedikleri fiatın yarısından çok
meşhur Fil Agavnidir, Rivayete göre son nasebeüle, istanbul halkının !zevk düşkünleri aşağı ve "lıatır için!" satarlar. Eski
zamanlarında 120 okkayı geçmiş, ramazanlarda cami avlularında, bilhassa
ağıllara giderler, taze peynir, kaymak,
Bayazıd camiinde kurulan sergilerde ağızlıkçı
Kaymaktabağile Bir a-raita beygiri olacak yoğurt, tereyağı vesaîr çoban nimetleri s'af ası
tezgâhları önünde tiryaki kümeleri toplanırdı;
eüsseye gelişmiş. Büyük Harekat olurken e-d erlerdi.
ramazanın o-tuz •gününde iftardan sonra
korkudan yüreğine inmiş. Malûm a, o Bibi. : Evliya Çelebi, 1. AĞIKŞAK SOKAĞI —
eigarasım yeni bir ağızlıkla tellendiren ve
zamanlar hareket bir hafta kadar devam 1934 Belediye şehir rehberi haritasında artılk öbür ramazana kadar da ağızlık almıyan
etmiş, herkes ev yüzü görmemiş, çadırlarda, gösterilmiş bir sokak ise de açılması tasarıda
pek çoktu.
(barakalarda yatmışlardır. Hareketin ardı kalmıştır; Şehzade camii köşesinden
kesildikten sonra eve girerlerken aman Aksaraya inecek olan Musta-f akemal içinde lületaşından nikotin filtresi
Yarabbim, öyle müthiş bir koku ki, caddesi, Atatürk Bulvarı adile bugünkü bulunan "Doktor Apostolun ağızlıkları"
Burunlarım tuta tuta, öğüre öğüre bir de yerinden geçince bu sokağın açılmasına da 1933 -1938 yıllarında tstanbulda nam almış
lüzum kalmamıştır. ve hemen her ağızlık meraklısının elinde
baksınlar ki Fil Agavni, merdivenin
AĞIRTOPÇU SOKAĞI — Boğaziçinde görülmüştür; seyyar ağızlık satıcılar ise,
altbaşında, hüt dağları gibi şişmiş, yatıyor.
Sarıyerin Yenimahalle sofcaklarındaadır; va-. bunları pamuklu kutular içinde ceplerinden
Leşine yanaşaJbilirsen yanaş. Nasıl
pür iskelesinden çıkınca, meydanda, tam çıkarırlar, ekseriya bir meyhanede, içki ile
tabutlamışlar, nasıl mezarlığa götürmüşler,
karşıya gelen bir balıkçı kahvesinin yanındadır, cömertlik daman kaibarmış müşteri yerine:
orasını sormadım doğrusu".
öbür köşesinde küçük bir müskirat bayii "Size kıymetli bir şey vereyim!"' diye
Bibi. : Ahmed Rasîm, muharrir buya; S. M.
vardır; kaba taş döşeli, gittikçe daralan bir'so- verirlerdi.
Alus, Not.
AĞA YOKUŞU — Eminönü kazasının kakçıktır, üzerinde üç dört tane de sandalcı- Seyyar ağızlık satıcılarda, tahta el san-
Bayazıd nahiyesinin Kemalpaşa mahallesi so- balıkçı -ailelerinin barındığı ahşap evceğlzte"
kaklanndandır; Fethibey caddesile Gençtürk
caddesi arasında, dört arabanın rahat rahat
AĞIZLIKÇI SOKAĞI

dıkları, üzerine ağızlıklar lâstik kolanlarla


tutturulmuş mukavva el işportalarile
dolaşırlar. Yasemin ağızlıkçılar ise,
mallarını, 'bir tahta üzerine çakılmış
çiviciklere geçirip teşhir ederler; ekseriya
bu tahtanın ortasında bir direkçik vardır, bu
da ağızlıklarla donatılır.
Ağızlık hakkında, antikacılık
bakımından Nureddin Rüştü Büngül "Eski
Eserler Ansiklopedisi" nde şunları yazıyor:
"Sigaralıkların ucuna takılan kehribaya
ve ıbu münasebetle de bütün sigaralığa ağıs-
lık derler. Bunlar alelelkser kırmızı, san, siyato
kehribadan yapılır. Tek bir parçadan ibaret
olanlarına yekpare derler. Üç parçadan ola
nının ağıza gelen kısmına "başlık", ortasına
"orta" ve sona gelen kısmına da "etek" tabir
olunur. Başı bir çavuşüzümü şeklinde olup
gittikçe kalıniaşıp tekrar eteğe doğru incelen
lere "keçi memesi" tabir ederler ki bu kısıan a-
ğızlık eğer kırmızı kehribadan olursa yüz lira
kadar edenleri vardır. Ağızlık ucu yassı olan
lara "damaklı" ve yuvarlak ve kertikli -olan
kısmına da "imame" derler. Bunlardan kalın
ve ucu palamut şeklinde olanların yekpare ve
iyi kısmı da elli lira kadardır. Sadefi, 'bergamî
renkleri yirmi lira ve siyah kehribadan olanlar
da on lira kadar ederler. Parçalıların ise de
rece derece kıymetleri vardır. Ortaları zerni-
şenli yeşil ve lâcivert taşı olanlar beş altı lira
kadar ederler. Fildişi, boynuz, kuka, yüsri a-
ğızlıkların ucu kehribahlan ikiden beşe kadar
eder. Bunlardan sonra yasemin, acemkirazı,
pelesenk gibi ağızlıklar da birer ikişer Ura e-
derler. Gümüşten mamul olan kehribalı Pir-
ızerin usullü ağızlıkların da üç liradan on beş
liraya kadar edenleri görülmüştür. Bunlardan
başka müteaddit ucuz pahalı kısımları da var
dır, icap ettikçe bunlar yeriileştirilerek ve ba
zı nikotin filtresi teşkilâtı yapılarak ve yeni
zarif şekiller verilerek ihracata elverişli ha
le getirilebilir". .
AĞIZLIKÇI SOKAĞI — Eminönü
kazasının Bayazıd nahiyesinin Süleymaniye-
elma-ruf mahallesi sokaklanndandır.
Belediye şehir rehberi haritasında
Siyavuşpaşa sokağı ile Uzunçarşı caddesi
arasında -ileride alacağı şekle göre olacak-
doğru biri yol olarak gösterilmiş ise de, bu
satırların yazıldığı sırada, Uzunçarşı
kavşağından girildiğine göre, sol-
I
AĞIZLIKÇI SOKAĞI İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ — 255 AĞÖP (Güllü)
— 254
da Şahende sokağı kavşağına kadar hafif van nakşı, has mânasile, bir sanat eseridir. derken, bir sahne, ona ailevî vaziyetinin bir
meyilli bir yokuş halinde çıkar; iki tarafı Bu konak, devlet tarafından satın alınarak cephesini hatırlattı. Bu teessür ve heyecanla
yangın yeri viranelerdir; solda, etrafı kısmen mütehassıslar elinde eski haline konulmağa sahneye intisap kararını verdi, hayatının
yığma tas ve kısmen tel ile çevrilmiş bir değer; yoksa, örnekleri hemen hemen hiç sonuna kadar o gecenin ve bu kararın tesiri
bahçecik içinde tahta sandıklar üzerine kalmamış olan îstanbulun eski Türk altında kaldı." (R. A. Sevengil, Türk
oturtulmuş eski bir kamyonet evlerinden birinin daha yok olduğunu görmek TiyatrosuO Ertesi gün tiyatro müdürüne
karoserinden ibaret -ls-tanbulun belki en gecikmiye-cektir. (Nisan 1945). müracaat ederek, rejisör italyan Asta'nin
küçük ve en garip bir meskeni vardır; Bu sokaktan tekrar geçildiğinde, altba- derslerine kabul edildi, Balıkhanedeki
kapısında iki top kilit asin duran bu şmdaki kulübenin kaldırıldığı görülmüştür. memuriyetini bıraktı, temsillerde ufak roller
meskenin üstüne yerleştirilmiş başka bir Antika konağın da, üst katının köşeye aldı. Bir ara, 1863 de kısa bir müddet için
sandık da bu Bohem köşkünü bakliyen rastlayan kısmı tamir kasdile yıktırılmış îstanbuldan ayrıldı; Bü-yükşehre dönüşünde
köpağin kulübesi olmuştur! Sağda da bulunuyordu, yapının büsbütün yok olması da. Şark Tiyatrosunu dağılmak üzere buldu.
akşamları bir araba-çık ile Sokağ-imn üst bağında bir konak yavrusu; 18-İö de birgün meselesi gibi görünüyor. (Temmuz Hekimyan tarafından kurulup Ermenice
piyasaya çıkan seyyar pilavcı Şahin Ağızlıkçı yıktırıldı. (Resim: A, B. Koçu) 1945). temsiller veren trupa katıldı. Bu trupun da
Ustanın mutbağı bulunmaktadır. Karşıda da Bibi. : REK, M. Esen ve S. Turgut, Gezi Notu dağılmak üzere bulunduğu bir sırada Türkçe
Samanveren çeşmesi (Şekerali çeşmesi) neyip salınmaktadır. Konağın bahçede o- AĞIZLIK SOKAĞI — Fatih kazasının temsiller verecek yeni bir trup teşkil etmeği
harabesile Samanveren mescidi l an ko c a mu t f a ğ ın d an b i r b a c a i l e o- Samatya nahiyesinin Alifa'kih mahallesi düşündü; devrinin bir sahne yıldızı olarak
bulunmaktadır, Fatih devrinden kalma cak kemerinden başka 'bir şey kalrnamıs- sokaklarından dır; Alifakih üzerinde parlıyacak olan Yeranuhi Karakaşyan
Istarfbulun en eski mescitlerinden biri olup ıtır; üst katın limana doğru harikulade, Ağaçkakan sokağı arasındadır; îki araba Hanımı tanıdıktan sonra, bu harikulade
bilhassa tuğla yapı minaresi yüksek bir sanat bir nezareti vardır ve burada, yalnız tak geçebilecek, kadar geniş, vaktile kaba taş dilber ve hassas kızdaki büyük istidadı
kıymeti taşıyan bu harap mescit Muihiddin bir oda, konağın eski hali hakkında bir fikir döşeli iken toprak yol haline gelmiş, iki tarafı keşfettikten sonra, düşüncesini cesaretle
Usta adında bir sandıkçının atölyesi verebilmektedir. Bu odanın krem boyalı ve gö- arsa ve bahçe, ıssız bir sokaktır; bu satırların tatbik sahasına geçirdi. Gedikpaşadaki
olmuştur (B. : Samanveren Mescidi). Sokağın 'beğinde yaldızlı bir kabartma gül bulunan ta- yazılması için geçildiğinde, ortasından çeşme Suliye cambazhanesini tiyatro haline
bu kısmının eski adı "Şekeraliçeşmasi sokağı" /j// sızıntısı bir su akmakta, civar sokaklardaki koyarak ilk temsillerini verdi; -arada Üsküdar,
idi. evlerden atılmış süprüritülerle pek pis (bir Kadıköy ve Beyoğlunda dolaştı. Küçük
Ağızlıkçı sokağı mescit önünden halde bulunuyordu; üzerinde Ağaçkakan Karakaşyan denilen Verkine Karakaşyan,
evvelâ sağa, sonra sola dönerek bir sokağı kavşağına yakın tek bir ev Serope Benliyan, Ma-gakiyan, Riştoni, Haçik
dirsek yapar; bu dirsekte sağdan bulunmaktadır, ayni sokak ile olan kavşağının Papaziyan, Töspati-yan, Narhyan, Mari
Deveoğlu yokuşile föir kavşağı vardır. sol kösesindedir bir çömlek imalâthanesi Nwart, Pirtos Areksiya gibi devrinin
Yolun bu ikinci kısmında meyli daha vardır. (Nisan 1945). şöhretli aktris ve aktörleri bu zeki ve
fazladır, oldukça dikleşir ve alt Bibi. : REK, Gezi notu. müteşebbis adamın etrafında toplandılar.
kısmına nazaran ancak bir araba iAGOP (Balıkçı) — ikinci Aibdülhanıid devri
geçebilecek kadar da daralır. sonlarında tulumbacı olmadığı halde Güllü Agop, sahne hayatının en parlak
Siyavuşpaşa kavşağının sağ "çalgılı kahve" yahut "semaî kahvehanesi" devrini Abdülâzizin son yıllarında yaşadı, süf-
köşesinde îstanbulun eşi •hemen hiç demlen tulumbacı kahvelerinde en iyi manî, lörlü tiyatro İmtiyazı alarak adeta bir' tiyatro
kalmamış en eski evlerinden aşı boyalı semaî, destan ve kalenderi söyliyenlerden inhisarı kuran bu Ermeni sanatkâr, edebî e-
ahşap bir konak vardır. Vaktile Türk —'Ve muhtemel ki Samatya taraflarında serleri sahneye koymak suretile bir san'at
Terzihanesi sahibi merhum Hakkı Bey oturan— balıkçılık ile geçinir bir Ermeni inkılâbının mübeşsirlerinden oldu; genç
tarafından satın alınıp oğlu Bay gencidir. Hayatı hakkında bilgi edinilemedi. Türkler, onun Gedikpaşa tiyatrosuna tercüme
ibrahim ile gelini Bayan Naciye-ye Bibi. : O. C. Kaygılı» Semaî Kahveleri AGOP ve telif eserler hazırlamayı üzerlerine
intikal etmiş olan bu konak (Güllü) — Has adı ile'Agop Var-toviyan, Türk almışlar, bir taraftan da Ermeni aktör ve
fevkalâde harap bir haldedir. Ev tiyatro tarihinin büyük şöhretlerinden; aktrislerin Türkçe telâffuzlarını düzeltmeğe
sahibinin yana yakıla anlattığına göre Gedikpaşada Osmanlı tiyatrosunun direktörü, çalışmışlardı (B. : Ge-dikpaşa Tiyatrosu).;
oda oda kiraya verilen bu antika ve aktör; 1840 da îstanbulda doğdu, babasının ikinci Abdülha-mid istipdadı Gedik-
mesken ayak takımından o-lan adı Bağdasardır, ilk tahsilini Ermeni paşa tiyatrosunu
kiracılar tarafından bu hale mektebinde gördü, «onyedi önsekiz
konmuştur. Döşemeler sökülmüş, yaşlarında iken Balıkhaneye küçük bir
kapılar koparılmış, merdivenler es- memuriyetle girdi; fakat bir artist olarak
.doğmuş olan bu genç boş zamanlarında
resim yaptı, kendi kendine heykeltraşlığa
AJzUİcı sokağının-alt başında Samanveren Mescidi çalıştı, tiyatro en büyük zevklerinden teini Güllü Agop
(Resim: Nezih)
teşkil etti. "1861 de Beyoğlunda Şark (Kesim- H., Çizer)
Tiyatrosunda iki Ahbafo Çavuşlar piyesinin
ermenice temsilini seyre-
AGOF (Karabatak) - 266 tSTANBUL
kapattıktan sonra, Güllü Agop, bu lıklı Ermeni Mezarlığında mevcut müşterek
hükümdar tarafından saraya alındı; orada ve muazzam mezartaşlarımn kitabesinde belli
müslüman olarak Yakub Efendi adını aldı; olmaktadır. Âgop Kalfanın Sarayı Hümayun
saray tiyatrosunun diğer artistleri gibi, mimarı olması da bu kabir taşında kayıtlıdır.
Müzikal Hümayunda neferlikten mülazimliğe Beylerbeyinde ikamet ettiği, ilk defa olarak,
kadar terfi etti. Hayatının bu son devri, Üsküdardaki Surp Haç Kilisesinin vaftiz
tahammül edilmez yıllar oldu; Esvabçıfoaşı kütüğünün başlangıç tarihi olan 1791 de
Hyas Pey tarafından himaye edilen, Beylerbeyinde tek ermeni ailesi.bulunmadı
Minakyamn saraya rejisör olarak girmesile gına, -ve Beylerbeyi Camii ve müştemilâtı da
büsbütün ihmal edildi; 1891 de öldü. "Güllü" az evvel yapıldığına göre Agp Kalfa'nın bu
lâkabı, Ermenice, soyadının Türkçesidir, inşaatta çalıştığı, belki de yapıların, mimarı
Vartoviyan Güllüoğlu demektir; garip bir Iduğu tahmin edilebilir.
tesadüftür, zevcesinin adı da Roz idi; bu Kevork Famukcuyan
kadından biri oğlan biri kız iki çocuğu AGOP KA'TOGlKOS (Cuîfalı) — Eejm-
olmuştur. adzin'de mukim Ermenilerin meşhur ruhanî
Büyük Muharrir Ahmed Rasim, Güllü reislerinden biri. 1598 de doğmuş ve l
Âgoba pek genç yaşlarında iken erişmişti, Ağustos 1680 de istanbul'da vefat etmiştir.
portresini şu satırlarla çizer: "Mektepten Agop Katogikos iki defa istanbul'a
çıktıktan sonra tanıdım. Esmer, az mülehham, gelmiştir. Birincisi 1667 yılındadır. Bu
u-'•zun boylu, -dolgum şimali, burun, kulak, seyahatin amili bu sıralarda Osmanlı
ağıa tam Ermeni tipinde biri idi. Bir aralık imparatorluğu dahilindeki Ermenileri kendi
ihtida ederek galiba Agobun îbranieesi olan idaresi altına almağa yeltenen Kudüs Ermeni
Yakub ismile Müzikal Hümayuna alınmıştı, Patriği Ayntablı Eğyazar'ın bu teşebbüsünü
tiyatroculukta mehareti şayi ise de ben akamete uğratmaktı. Bu maksatla Edirne'ye
"Besa" oyunundaki tabancasının sesîle de »gidip Padişaha (Sultan Mehmed IV.)
ağladıktan sonra (bir daha görmedim. müracaat etmiş ve Kaymakam'ın yardımiyle
"Leblebici Horhor" da "Leyla ile Mecnun" da gayesinde muvaffak olmuştur.
mucit addedenler vardır" (Ahmed Rasim; Mumaileyh yine bazı dinî içlerin halli için
Muharrir, Şair, Edib). Agop Katogikos ilk defa İstanbul'a
Bibi, : Musavver'Medeniyet Gazetesi; Ahmed gelmiştir ve ölümüne kadar orada kabm§tır.
Kasim, Muharrir, şair, edib; K. Pamukcuyaıı, Not. Sekiz aylık bu müddet zarfındaki faaliyeti
(Karabatak) — 1840-1910 hakkında sarih bir bilgiye sahip değiliz.
arasında yaşamış Istanbulun namlı Agop IV Cuîfalı 2 Ağustos 1680 de sabık
oburlarından, lâkabım da bundan ötürü almış Pangaltı Ermeni Mezarlığına defnolunmuştur.
kaçık bir Er-menidir; az kan/burca idi» son Yüksek demir parmaklıklarla çevrili muazzam
yıllarında saçı ve pos bıyıklan ak olmuş, mezartaşı 1939 sıralarında Balıkpazarmdaki
yağdan ve kirden kapkara palaslar içinde Üç Horan Ermeni Kilisesinin avlusuna
dolaşırdı; rivayet e-diildiğine göre, tkinci nakledilmiştir. Üzerinde daimî surette
Abdülhamidden, her gün kaç tanesine yanan bir de fener bulunmaktaydı. Eskiden
uğrıyabilirse her. fırından bir ekmek muhtelif milletlere mensup kimseler için bir
sadakası vardı; ve ömrünü fırından fauna ziyaretgâh olan kabrinde, mezartaşının
dolaşmak ve durmadan ekmek yemekle kitabesinde de kaydedildiği veçhile, imam
geçirirdi. kuvvetli olan hastalar ve sakatlar şifa
AGOF EFENBÎ (Köçeoğlu) — (B. : Kö- bulmaktaydılar. Muasır tarihçi Zakarya 8
çeoğulları). Sargarak (B. Tarih, Vağar-şabad, 1870, Cild
AGOP KALFA' (Edirneli Koca) ~~- II. s. 91), bir Paşanın Pir Yakub'un kabrinde
Sarayı Hümayun mimarlarından; felç hastalığından şifa bularak onun etrafında
takriben 1745 sıralarında Edirnede doğmuş hizmet ettiğini yazmaktadır.
1803 de Beylerbeyinde vefat etmiştir, Kevork Pamukcuyan
istanbul'a geldiği tarih belli değildir. Ancak AGOP PAŞA — (B. : Kazadan, Agop
önce Samat-ya semtinde ikamet ettiği iki Paşa),
vesikadan anlaşılmaktadır. Öğido adlı ilk
.zevcesinin ve genç yaşta iki oğlunun 25
Kasım 1775 de.bir kazanın kurbanı oldukları,
bugüne kadar Ba-
ANSİKLOPEDİSİ —
AGOPYAN (Dr. Istepan) — Tanınmış
bîr Ermeni doktoru. 1849 da Kumkapıda
doğmuş ve 1917 de Kadıköyde vefat etmiş-
' tir. «
Tahsilini Üsküdarda ve Kumkapıdak
Bezciyan Mektebinde yapmıştır. 1873 d
Askerî Tıbbiye'den mezun olmuştur. B
müddet orduda hizmet ettikten sonra istif
etmiş ve İstanbul'da Belediye doktoru o-larâ
vazifede bulunmuştur. Önce Üsküdarda
bilâhare Kadıköyde ikamet etmiştir. Birinc
Cihan Harbinde Kadıköydeki Aske
Hastahanede çalışmıştır.
Dr. Agopyanın bir Dr. Istepaik Agopyan
mütefekkir olarak da (Resim: H. Çizer)
istanbul Ermeni
basınında kıymetli makaleleri neşredilmişti
Tıbba dair, halk için, kitap halind
neşredilmiş Ermenice iki eseri vardı
(Müteveffa Dr. Arto Mezburyan'ın e
yazması eserinden)
Kevork Pamukçuy
AGOPYAN (Sinan) — İstaöbullu b
Ermeni ressamdır. Asrımızın başlarında Yed
•kule Ermeni Hastahanesinm salnâmdermd
resimleri dolayısı ile adı geçer. Haya
hakkında başka bir kayde rastlanamadı.
Kevork Pamukcuy
AGUADO (A.) — Istanbula gelerek A
yasofyanın resimlerini yapmış olan İspany
ressamı. 1784 de istanbul'a gelen ispany
seyyahı J. Moreno'nun yanındaki dö
ressamdan biri olan A. Aguad
Ayasofyanm içini gösteren resiml
yapmıştır. Moreno'nun seyahatnames
"Viage â Constantinopla en el anno de 178
eserito de orden superior" (Madrid 1790) a
altında neşredilmiştir. J. Eberso
Gönstantinople feyzantine et leş voyageu
du Levant. Paris 1917, s. 190 da tanıtılan b
eseri bulmak kabil olmadığından, ressa
Aguado hakkında daha fazla bil
edinilemedi.
AĞUSTOS AYI — Yaz mevsiminin so
. ayı, Ağustosun ilk yarısında, bazan sıcakla
Temmuzdan ziyade olur; fakat güze de gelin
AĞVA İSTANBUL
258 ANSİKLOPEDİSİ 259 AĞVA
şiirinde tstanbul ikliminin Ağustosu, dereye, üzeri yemyeşil dik bir kale
Edebiyatı Cedidenin büyük üstadı Tevfik duvarı gibi iner ve derenin sol bucaklı Aşağıköy Büyük Aşağıköy, Kadıköy,
Fikret tara-fından "Âvengi Şühur"un bir küyısındaki Ağvaya, hiç bir yerde Karamadın, Ahadlı ve Yağcılar köylerinden
parçasında terennüm edilmiştir; şiir şudur: görülmiyen a-zamJtli ve haşmetli bir pek çok kimse işlerim Ağva köyünde
fon teşkil e-der, derenin mansabı bu kurmuşlardır; sabahları kamyonlar,
seıt burnun dibinde, geniş ve açık bir motosikletler ve bilhassa bisikletlerle Ağvaya
koyun ke-nanndadır; koy, gözün gelirler, dükkânlarını açarlar, akşamları da
alabildiğine usanan bakir bir plajdır; kendi köylerine dönerlelr.
en namlıları da dahil, îstanbulun hiç Bundan ötürüdür ki Ağva köyü altmış
bir plajında bu kadar temiz, bu kadar beşi meskûn 85 hane olduğu halde çarşısı çok
ince, rıh gibi kum yoktur; çıplak büyüktür; 2 otel (Deniz Oteli, Ferah Oteli), 5
ayakla dolaşırken ipek üstünde lokanta - aşçı, 10 kahvehane, 17 kunduracı, 24
geziyormuş gibidir. Ağvanın bakkal, 2 marangoz, 2 kalaycı, 5 terzi, 3
denizden, bu kumsaldan görünüşü 'berber, 4. kasap, 3 demirci, l simitçi fırını, l
"de pek şirindir. Asırdîde ahşap ekmekçi fırını, l gazoz imalâthanesi, l
evceğizlerine, eski tipik çarşısına yorgancı, l saatçi, l makine (dikiş makinesi,
salaş kahvelerine dokunmamak ve motosiklet, bisiklet) tamircisi vardır. Köyde
hâlen sahip olduğu kü- ayrıca bir un deposu ile bir petrol ofis
mağazası bulunmaktadır. Köyde Cuma pazan
kurulur; Ağva pazarı onbeş yirmi köyün
pazarıdır ki her hafta Cuma günleri âdeta
panayır gibi kalabalık olur; Ağvaya îzmitden,
hattâ Adapa-zarından gelen alıcı ve satıcılar
vardır.
Nahiye halkının pek azı rençber
bahçıvan, bir kısmı motorcu - gemici, büyük
Sünbüli biı ! hava ki mesti rükûd;
ekseriyeti de orman istihsali il« meşgul,
çük ölçüde de olsa, faaliyeti iktisadiyesini zedelememek sartiyle Turizm
örıruyorken muhit ü nâ maMııd, Bakanlığının ve turistik kurumların göstereceği yakın alâka, bu nahiye
Birden
merkezi köyü kısa bir zamanda iç ve dış turizm bakımından parlak bir isim
Acı bir hisle sanki ra'şelenir.
Hasta bir nağme, bî mecali suud, yapabilir. Yeni müesseselerin kurulması için arazi, Şile yolu üzerinde ve
Dökülür ıkatre katre, egk âiûd; deniz tarafında son derece müsaittir.
Bu sönen Ağva nahiyesi otuzbir köy ve on bir muhtarlıktır; şöyle ki köylerin bir-
Nefesi vâpesini mevsimdir... Bu kısmı birbirine çok yakın, ev sayısı da az olduğu için müM teşkilâtta iki
soluk ııagnıe dir M: "Ey bî sûd.
köy, üç,, köy, .hattâ altı ve yedi köy bir muhtarlığa bağlanmış, muhtarın
"Ömrî nalende, geç ti faslı sürûd;
"Sen Jcudûmi baharı beklerken, bulunduğu köye nisbeten diğerleri mahalle olarak gösterilmiştir. On bir
"Yaz vedâl hayat idüb gidiyor, muhtarlıkla mahalle - köylerin isimleri şunlardır:
"Seni desti hazane terk ediyor!.. 1 — Ağva; aynı zamanda nahiye müdür
((•RüJbalbı Şikeste)
lüğü merkezi. :
AĞVA —- On sekizinci asır ortalarına
doğru Üçüncü Aılımed zamanında yapılmış ve 2 —- Yakuıblu
Maarif Vekâleti tarafından "Tarih, 3 — Çataldı
Vesikaları" dergisinde neşredilmiş bir
haritada adı Ak Ova olarak gösterilmiştir;
başka bir kayda rastlamadığımıza göre
telâffuzu biraz güç olan Ak Ova'nm halk
ağzında boşalarak ve kısaltılarak Ağva
olduğu söylenebilir.
istanbul vilâyetinin Şile
kasasının Karadeniz kıyısında bir
nahiye merkezi olan Ağva, vilâyet
hududu olan Ağva deresinin denize
karıştığı noktada, en müşkilpesencı
peyzaj ressamlarını eezbedecek son
derecede pitoresk bir yerdir.
Derenin sağ kıyısı izmit
vilâyetinin Kandıra topraklarıdır,
Ağ-va Nahiyesi haritası başka yerde rastlamayan şayanı dikkat bir
5 — İsâköy hususiyetdir,. bu 255 - 300 can, A^va
(Bu muhtarlığa köyünün gece nüfusudur, gündüz ahalisi 1500
bağlı ma dür. Civar köylerden ve hattâ vilâyet hududu
halle köyü: dışında Kandıra topraklarında kâin olup
Bozahlad). Ağvaya yakın bulunan Bucaklı, Dik-
6 —
Şuayıiblı (Bu
muhtarlığa bağlı
ma
halle köyler:
Hamidli,
Soğular).
7 — Soğulu
(Bu muhtarlığa
bağlı ma
halle köyler:
Ihsanoğlu,
Embeyli, Edeyli).
8 — Kurfalh
(Bu muhtarlığa
bağlı ma
halle köyü:
Mansur).
9 —
Göjkmaslı (Bu
muhtarlığa bağlı
ma
halle köyü:
Davudlu).
10 — Göksu
(Bu muhtarlığa Ağ-'.-a deresi ağızs ve Ağ-va iskelesinde bîr motor (Kesim: S. Bozca,!:)
bağlı ma
halle köyler:
Ubeyli, Evrendi,
Kemallı, Şığ-
h, Denizli).
11 —
Gökçe (Bu
muhtarlığa
bağlı mahalle
köyler:
Müıslimicedid,
Kılıçlı,
Koltuköy,
Köseler,
Haeımustafa,
Kalempinti,
Haliloğ-lu).
1955
nüfus sayımına
göre nahiye
nüfusu 5000,
nahiye merkezi
Ağva köyünün
nüfusu da 255
dir. Fakat
•m:

AĞVA — 261 —
İSTANBUL.
260 —
ANSİKLOPEDİSİ Ağvada bir
kömürcüdür. O-
dun - kömür işi köyünde iki büyük peynir imalâthanesi
patronları Ağva vardır.
köyünden Ömer Ağva köyünde ve nahiyenin bütün
Sönmez, İsmail köylerinde cinayet, hırsızlık gibi zabıta
Şengül. İbrahim vakaları, işitilmemiştir. Bunun içindir ki
Çelebi ve Şükrü merkezde, nahiye müdürlüğünde suçlular için
Toprak (iş yeri bir nezarethane tesisine dahi lüzum
Gökmaslıda), görülmemiştir.
Ubeyü Ağva köyünün suyu, 800 metre uzaktan,
köyünden Kandıra hududu dahilinde Dikbucaklı
Hüseyin Çakır mevkiinden getirilmiştir. 1958 de nahiye
(iş yeri Ağ- müdürü bulunan ve hem çalışkanlığı ile hem
vada) dır. de temiz •ahlâkiyle kendisini halka serdirmiş
Karadenizde Ağva Camii (Plân : A. E, Koçu) olan Hasan Bal köye, Kurfallı civarında "Bot
işleyen 60 ka- v "- --' Suyu" denilen yeni 'bir su getirmekle meşgul
dar motorun sahipleri idi; ve Bot suyunun dört köye -dağıtılması
de Ağvahdır, fakat Ağva &~. için bir proje "mevcut idi.
köyünde liman reisliği Nahiye merkezi olan Ağva köyünde yeni
bulunmadığı için motorları Ağva Camii (Kesim : S. Bozeah) ve mükemmel <bir dispanser bulunmaktadır,
Şile limanı ile diğef dispanserin bir doktoru, bir ebesi, iki sağlık
Karadeniz .limanlarına' memuru ve bir hademesi vardır.
kayıtlıdır. Ağvalı motor
Köyde nahiye müdürlüğü, merkez
armatörlerinin başlıcaları
muhtarlığı jandarma karakol kumandanlığı ve
Şükrü Kaptan, Niyazi
nüfus memurluğu hükümet konağı binası
kaptan, Rahmi kaptan,
içinde toplanmıştır; ayrıca bir orman bölge
Nuri kaptan, Ali
kaptandır. Bu motorlar şefliği ve birinci cihan harbinde tesis
üe de lAğva limanından edilmiş bir P.
* "*

İstanbula vesair limanlara T. T. müdürlüğü vardır; Ağva köyünden


bilhassa odun ve kömür İstanbul, Zonguldak, İzmit, Adapazarı ve
nakledilir, Kandıra Ankara ile telefon muhaberesi de
ormanlarından istihsâl e- yapılmaktadır. Bir de tekel bayiliği vardır.
dilen bütün odunlar ve Ağva köyü 1956 da elektriğe
kömürler Ağvamn dere kavuşmuştur; mazotla işler 30 beygirlik bir
limanında depolanıp sev- Dizel motoru ile 220 voltluk bir cereyan temin
kedilir; bu işin 'büyük edilmiş ve resmî dairelerle beralber yetmiş
tüccarları da Mustafa Ü- bina elektrikle tenvir edilmiştir; yalnız
nal, Cemal Ünal ve Ah- faaliyeti devamlı değildir, akşam 6 da başlar,
med Öabiirktür. 12.30 a kadar devam eder; halkın elindeki
Bütün nahiye radyoların hemen 'hepsi pilli olduğu için bu
köylerinde kadınlar, yalnız altı buçuk saatlik cereyanı şimdilik
kızlar tarla ve bahçe Ağvayı tatmin etmiş durumdadır.
işlerinde, hattâ Ağva deresinin derinliği 6 - 8 metredir.
erkeklerden fazla 200 - 300 tonluk motörler Ağva - Kandıra
çalıştıktan başka ev yolundaki ahşap köprüye kadar dereye
tezgâhlarında Türkiye gireibilir-ler. Direkleri yatar olanlar ise bu
piyasasında "Şile bezi" köprü altından geçip denizden üç kilometre
diye anılan bezi gerilere kadar gidebilirler. Bu bakımdan
dokurlar. Ağvanın bu dere-limanı Karadenizde işleyen
Nahiyenin "Kaşerhâ- motorlar için mükemmel bir sığınaktır; kışın
ne" demlen biri Ağva Ağva deresi yük ve balıkçı motorlariyle dolar,
köyünde diğeri de bu tekneler fırtına mevsimini burada geçirerek
Ubeyli kışlarlar. Bunu nazarı dikkate alan hükümet
AĞVA Ağa tarafından yapılmış olduğunu söylemiştir. Bu
takdirde, Molla Hüseyin Ağanın camii tecdiden
'balıkçı limanı tesisi için tamir ettiren bir hayır sahibi olması gerekir.
1958 Temmuzunda ilk Hem Ağvalılar hem de Ağva nahiye
tekkiklerine başlamış müdürlüğü camiin tamiri imkânlarını bulmuşlar,
bulunuyordu. fakat vakıflar idaresi tamir için müsaade
Ağva köyünde göze etmediği gibi kendisi de, her nedense, gereken
çarpan foüyük bir iş de tâmiratı yapmamaktadır. Bunun üzerine köyde
dere boyunda gemi inşa "cami yaptırma derneği" diye bir cemiyet
tezgâhlarının bulunmasıdır kurulmuş ve bu cemiyet 30.000 lira toplamağa
; 1958 Ağustosunda 200 muvaffak olmuştur; bu meblâğın 5000 lirası ile
tonluk bilgemi inşâ de Şile yolu üzerinde nahiye müdürlüğü
halinde idi. Usta ve amele 'karşısında yeni cami için bir arsa satın
8-10 kişilik bir ekibin alınmıştır. Bizce yeni camiin inşasından evvel eski
elinde böyle bir tekne bir tarihî binanın hangi yoldan olursa olsun tamiri
yıl içinde gerekir.
tamamlanabilmakte ve Ağva köyünün binası yeni yapılmış beş
teçhizatı hariç, kuru tekne sınıflı ve iki öğretmemli bdr ilk okulu vardır.
olarak 200 - 250 bin liraya
mal olmakta idi.
1958 de Ağvaya,
evvelki yıllara, nisibetle
nazarı dikkati çekecek
derecede yaz misafiri
gelmiştir, köyün iç turizm
bakımından inkişafı
yolunda hayırlı alâmettir.
Şileye 43
kilometrelik güzel bir şose
ile bağlanmış olan Ağva
köyü Üsküdara 115
kilometre mesafededir.
Sabahları Ağvadan
Üsküdara 5,30 ve 6,30 da,
ve Üsküdardan Ağvaya
7,30 ve 10 da ikişer otobüs
hareket eder. Otobüslerin
durak yeri çarşı
boyundaki meydandır; bu
meydanı da Atatürk'ün
bir büstü süslemektedir.
Ağva köyünün tek ve
eski camii çarşı or-
tasmdadır; kapısının
üzerindeki kitabe taşına
göre Hicrî 1228 (Milâdî
1813) de Hasan Ağa-zâde
Molla Hüseyin Ağa
tarafından yaptırılmıştır.
Camiin kıbleye nazaran
sağ duvarının .bahçeye
nazır yüzünde de ikinci bir
kitaibe ha-yır sahibi olarak
Çelebi oğlu Hacı Ahmet
Ağayı göstermektedir ve
bu kitabedeki tarih rakamı
da Hicrî 1197 (Milâdî 1782
- 1783) dür. Köyün
yaşlılarından bir zat,
camii şerife ait vakıfların
da bu Çelebi oğlu Ahmet
AöTA f.Kemâ.m) 262 — ANSİKLOPEDİ»! ÂHNÎ T'EHS ÇELEBi
Şayanı dikkat ve hayrettir ki bütün bu det Paşa, Tarih; REK, M. Akbay ve Bn. Mesih, «Sezi
olan evleri hali vakti yerinde ve orta halli aile şaya oradan Yatıibahçeye doğru usanan
havalideki köy mektepleri hep beşer sınıflı ve notu.
meskenleridir. Eski bir yangın yeri olup yavaş semtleri mahveden büyük yangında yanmış,
ikişer öğretmenlidir; beş sınıfın iki öğretmen AĞYA (Kemani) — Geçen asır sonlann-
yavaş imâr edilmekte olan bir semtin sokakla- (
bu satırlar yazılırken izine bale rastianama-
tarafından nasıl doldurulduğu kolay anlaşılır, da İstanbulun namlı piyasa sazendelerinde»
rındandır. Tunusbağı caddesile olan kavşağı mıştır.
çözülür bir muamma değildir. bir ermeni
üzerinde köşede demir bir terkos çeşmesi Bibi. :Hadikatülcevâmi, I; İstanbul Camileri
1957 seçiminde D.P. den İstanbul mebusu sanatkârıdır; kemanı haritası; REK, Gezi rotu.
vardır. (Haziran 1945).
olan Selim Erengil Ağva köyündendir; köydeki kalın tel-, den çalar, DABÜLHÎLAFE — İkinci Aıb-
Bibi. : REK, Gezi notu.
petrol ofisi mağazası da onundur. bu -tarz davudi sesle dülhamid devri başlarında, Darüşşefakanrn
gazel ve şarkı okuyan AHAR — Eski kâğıtların cilâsı; kâğıda
Âğvalı gençlerden bay Hakkı Özkan da Parsça öğretmeni Hindli İskender Efendi
gazelhan ve mürekkebi iyi tutması için yapılan <bu
1957 de "Şile" adiyle, haftalık bir gazete tesis tarafından çıkarılmış Farsça b'irjjazetedir (B.
hanendelere pek terbiyeye aharlamak denilirdi.
etmiştir. İstanbulin, Vakit matbaasında : İskender Efendi, Hindli).
uyardı; nağmeleri Pirinç unu veya nişasta bol suda
70 X 100 kâğıdın yarısı üzerine dört sayfa eritilerek kaynatılır, gayet ince, sulu bir Bu gazetenin en sadık okuyucuları da
olarak hazırlanan bu gazete 3000 nüsha olarak oynak değildi, Darüşşefaka talebesi idi; gazete, onlarca
curcunan âhenk-lere hamur elde edilir; "bir süngerle kâğıdın
basılmaktadır. üzerine sürülür. Bunun üzerine de bir iki defa yardımcı el kitabı yerinde idi. Darüşşefakalı
uymazdı ; bu Ahmed Rasim mektep hâtıralarını
bakımdan Ağyanın şaplı su ile fca-nştiTLlmış yumurta akı
> naklederken; "'banii mektep merhum Yusuf
kemanına "kağnı a- sürülür.
Üçüncü Selim zamanında Tersanede Paşa Trabzon valiliği ile bizden ayrılmış, bu
rabası" yahut "'bos- Süleymaniye Camimin yazılarım yazmış
kalyoncular arasında Kaptanıderyâ Küçük defa da Süleyman Paşa Bağdada gönderilmiş,
olan on altıncı asrın büyük hattatı Karahisa-
Hüseyin Paşa çıplaklarından Ahmed adında Afya
rî Ahmed Efendi, aharlarını hususî surette â- yani Darüş-şefakanın iki temeli yerinden
Âğvalı bir gene müstesna güzelliği ile İstan- tan dolabıdır" diyen- (Kesim : H. çizer) oynatılmıştı. Bu son vak'ayi f arisiyülibare
harlatırken yumurta akının içine azıcık da
bulda devrin bir halk şairi tarafından şeh- ler vardı. Usul ve no- Ahlbâri Darülhilâfe-de okumuştuk" diyor.
misk attırırlardı ki kâğıda lâtif bir koku
rengiz yollu bir manzumede övülen bir sîma, tada sağlam bilgi sahibiydi; kibar Bibi. : Aihıned Rasim, Muharrir "buya
verirdi. Kâğıt âharlanırken, bazı san'atkârlar
şöhret olmuştu (B. : Ahmed, Âğvalı). İkinci konaklarına keman derslerine giderdi;
boya da kullanırlar, kâğıtları gayet tatlı AMEM MEHMED ÇELEBÎ (Nalbur) —
• Mahmud devrinde Trabzon eşrafından Güla- İstanbul küçük hanımlarından pek çok talebe
renklerle boyarlardı; renkli kâğıtların içinde Onyedinci asrın seçkin sülüs ve nesih
lioğlu Mehmed Ağa adında bir nevcivanın yetiştir-tirmiştir. Silindirli (kovanlı)
de en makbulleri: Gül kırmızısı, gül penbesi, hattatlarından ve namlı bestekârlarından;
macera ile dolu hayatının en korkunç sahnesi fonograflar İs-tanbulda ilk çıktığında kaba
kanarya şansı, filizi ve açık mavi kâğıtlardı. ömrünün 'büyük bir kısmını Kefe valisi diye
de Ağva Deresi boyunda geçmişti (B. : telden taksim-lerile doldurulmuş kovanları
Bibi. : Muallim Cevtdetin matbu notları; NB, EA. meşhur Ahmed Paşanın divan efendiliğinde
Mehmed Ağa, Gülalioğlu). vardı.' Bu namlı kemani 1898 - 1899 arasında
AHAVEYN MESCÎDÎ — Yenibahçe geçirmişti 1709 (H. 1112) de öldü.
Onsekizinci asır şairlerinden Siyahi öldü. Bibi. : S. M. Alus, Not.
civarında idi; Kanunî Süleyman devri Mum itti Aîıenlyi desti haddadi ecel.
Ahmed Efnedi, gemi ile bir Karadeniz AGYAZAK -— (B. : Akyüz, Aigyazar) . ulemasından Ahmed ve Mehmed Efendiler Mısraı ölümüne tarihtir. Suphizade
seyahatinde lAğva sahilinde ölmüştü ki pek AHALÎ SOKAĞI — Üsküdarda, İhsani- adında iki kardeş tarafından yaptırılmıştı ki; Feyzi de bu sanatkârın ölümüne şu tarih
garib bir fıkra olarak nakledilir. (JB. : yenin Salacak üstüne rastlayan kısmının so- her ikisi de, birkaç ay ara ile 1566 (H. 974) da kıt'ası-nı söylemiştir^
Ahmsd kaldarındandır; üç araba geçebilecek kadar ölmüşlerdir. Bu mescidi, Fatihten
Efendi, Siyahi). geniş, bahçeli ve 2-3 katlı beton ve tuğla yapı' Mesihalipa-
BM. : Galata!! Hüseyin, Destan Mecmuası; Cev-
Ağva deresi ve dere boyunda gemi tezgâhı
(Resim: S. Boacab)
AHIMŞAH1M SOKAĞI 264 İSTANBUL, ANSİKLOPEDİSİ
265 AHIRKAPILILAR
Azirni darı adem oldu Muhammed Aheııi dır; aşağıdaki gezi notları yerine göre Ahırkapı Dalyam (Th. Allom'dan (S.) Bozcalı eliyle)
Mateminden ehli diller eylediler sâyiha
ağzının en büyük deniz
Seyyiatı mahvolub <ola sezayı mağfiret yazılmıştır. feneridir; ilk defa
Kabrine gülzâri cennetden irişsün râyiha Kaba taş döşeli iken toprak yol olmuş. tastan, kale burçlarından
Düştü bu veçhile Feyzi fevtine târih anın bozuk, tozlu, pis bir sokaktır, tuğla, beton, biri üzerine (H. 1169)
"Oku ruhine Muhammed Aheniıı fatiha" aihşap ve çinko kaplı ahşap ikişer üçer katlı
(1114-2 = 1112).
1755 de Üçüncü O.-srnan
karaktersiz çirkin" evlerinde, dar gelirli tarafından yaptırılmış,
Aheııi Mehmed Çelebi güfteleri Mısri Ni- Musevi aileleri oturmaktadır. Evlerin hepsi
yazinin olan: sonra gördüğü
bahçesizdir; hemen her gün, üç beş tanesinin tamirlerle bugünkü
Uyan gafletten ey nâim
Hakka yalvar seherlerde
pencerelerinde kurumak üzere asılmış şek'ini almıştır.
çamaşırlar bulunur ki sâkinlerinin geçim
derecesini aydın olarak belirtir. (1945
Haziran). Bibi. : REK, Gezi notu.
AHIRKAP! — (B. : Surlar; Sur
kapıları).
AHIEKAPI — Ressam Tepedelenlizade
Kâmil Beyin bir yağlı boya tablosu; 1319
resim salonunda teşhir edilmiştir.
AHIRKAPI DALYANI — Istanbulun en
namlı dalyanlarından idi, seksen yıldanbsri
kurulmamaktadır; Mart başından Haziran Alurkapı Feneri (Resim: Nezih)
sonuna kadar devam ederdi; 'bilhassa kefal,
çiroz ve lüfer avlamrdı; bu dalyanın Beyaz boyalı kırk metre yüksekliğinde
kurulduğu zamanlar, civarında sair (127 kadem) olan Ahırkapı Feneri kulesi,
balıkçıların kayıkla avlanmaları yasaktı. deniz yüzünden 37,5 metreye kadar (115
Biıbl. : K. Davecijran, Balık ve balıkçılık kadem) yüksekliğinde ve açık havada 16
AHÎBKAPÎ FENEBÎ — istanbul limanı milden görülebilen ve her altı saniyede bir
ilâhisini hüseyniden; husuf gösterir beyaz ışıklı bir fener yakar.
Ey cerhi dûn netdim sana Bibi. : Istarlbi.il Liman; Vâsıf Tarihi, I.
Hiç vermedin rahat bana AHIEKAPîlSKELESİ SOKAĞI — Eminönü
ilâhisini de muhayyerden bestelenmiştir ki, kazasının Alemdar nahiyesinin Cankurtaran
tekke ehli tarafından pek sevilmiş parçalar mahallesinden, Ahırkapı sokağile deniz
arasında asırlarca terennüm edilmiştir. arasındadır; çok kısa bir yoldur, Ahırkapı
Eskim dökülür hasret ile çeşmi terimden sokağı kavşağı üzerinde geniş bir kemer
Bîr lâhza nihan ola cemalin nazarımdan -vardır; bu kemer ile surun "Ahırkapı" detni-
matla'lı bir hüseynî murafhbaı da pek meşhıfr- len kalekapısı arasındaki kısmı paket taşı
dur. döşelidir. Sağda küçük bir aşçı dükkânı,
Bibi. : S. N. Erg-ıın, Türk dini musikisi.
solda da üç kulüibecik vardır. Kapı ile deniz
AHIMŞAHÎM SOKAĞI — Beyoğlu arası da toprak ve yer yer moloz yığınları
kazasının Kasımpaşa nahiyesinin Bedrettin bulunan bir meydancıktır. Sağda Talât
mahallesi sokaklarındandır. Belediye şehir Naşarın "Şen Yuva" gazino-kahvehanesi
rehberi haritasında Afaımşahım sokağı olarak (B. : Ahırkapı Kahvehane - Gazino) solda da
gösterilen yol, yerinde, Yasmaksıyıran harap bir çeşme vardır, üzerinde su kitabe
sokağı; Yaşmaksıyıran sokağı da Ahımsahım vardır: "Sahi-bü! hayrat banii sanî Mustafa
sokağı- Rasim Bey" Bibi. : REK, Gezi notu.
AHIEKAPI KAHVEHANE -
GAZÎNO-SU — Istanbulun, Sarayfburrm
Parkı Gazinocu müstesna, liman ve boğaz
ağzına ve karsı Anadolu kıyılarına bakan
biricik kahve-hanesidir. Seksen 3/1! kadar
evvel yerinde A-hırkapı Mescidinin
bulunduğu söylenir. A-hırkapıdan sahile
doğru çıkınca hemen sağ koldadır. Yarısı,
direkler üzerine kurulmuş
salaştır. Yazın en ağır günlerinde Boğazdan esen tatlı ve serin Aiiirka.pi ve Ahırkapı Sokağı, Kara tarafından Ahırkapı ve Ahırkapı Sokağı, Deniz tarafından
bir rüzgâr eksik olmaz; gürültüden uzak, baş dinliyecek, can denize doğru (Besim: Nezih) içeriye dğoru (Besim: Nezih)
sohbeti edilecek .yerlerdendir. 1945 yazında, Belediye burada Bira
satışına da müsaade edilmiş, ka.'Iwehane gazinomsu bir yer
olmuşsa da, i-çecek fiyatlarında mütevazı halk ölçüsü muhafaza
edilmiştir, bir kahve 15 kuruştur. Bu kahvehane 1945 de "Şen
Yuva" adını taşımakta ve Talât Naşar adında bir zat
tarafından işletilmekte idi. Bibi. : REK, Gezi notu.
AIÎIBKAPILILAB (Miîîî mücadelede) -İstanbul Fatihlerinden
kırk bir şehidin kabri
ÂfflRKAPILILAR
m ~~
bulunan bu semtin halkı, Millî Yusuf kâhyanın eline şöyle bir . tezkerecik — Bön!. Bön!.
Mücadelede bu mukaddes hâtıralar gelir: "Yusuf ağabey.. Beni götürüyorlar. Diye bağmşarak kâhyayı hararetle
a-rasında büyümüş insanlara lâyık Sofadaki çiviye asık havlunun arkasındaki tebrik etmiştir.."
fedakârlıklar göstermişlerdir. deliğin içinde 28 tüfek var Evi aramak için yine Büyük inkılâbın kanlı yıllarında
geleceklerdir. Sen bu tüfekleri bizden kaldır ve yurtlarını yabancı orduların ayakları
hemen karşıya at- altından kurtarmış bir milletin
evlâdı olan bu Fransız askerleri,
cedlerinin başından geçenleri KAY!

hatırlayı pkıymetlendirmek'te kendi


hayatlarım bir Çorlulu Eminin
elinden kurtarmış olduklarını belki
de Mç sezmemişlerdi.
AHIRKAPÎ MESCÎBÎ — Hadikat-ül ~~~vu«_ı.*.b<t>U MJv

ASsırkapı Gazinosu, denizden görünüş (1946) (Resim: Nezih) cevamiin kaydına göre Ahırkapı dışında Kız-, lar
Ağası Mahmud Ağa tarafından yaptırılıp
Aslı Refahiyeli, kendisi doğma tır". Bu yirmi sekiz tüfek çuvallara minberi Kızlar Ağası maktul Beşir Ağa
büyüme istanbullu olan Ahırkapı- doldurulup güpegündüz AHıırkapı iskelesine tarafından konulmuş olan ve banisinin nere--
lı Yusuf Konuk, M 1945 yılında taşınır. Tam sandala konulacağı sırada altı de gömülü olduğu bilinmiyen bu mescid, bugün
Kumkapı iskelesi hamallar -kâhyası yedi tane Fransız neferi beh'rir. Bunlar- mevcut değildir. Doğma büyüme Ahır-kapüı
idi, İstanbul Ansiklopedisi mü- hergün -oraya gelir surların dibinden denize olup doğum tarihi 1878 (H.-1296) o-lan
ellüfne anlatmıştır. girerlermiş. Çuvallar içinde ne olduğu Yusuf Konuk, Ahırkapı dışındaki "Şen
"Millî Mücadele, Ahırkapılılar, on üç, besbelli. Namluların •bir kaçı, yırtıklardan Yuva" gasino - kahvehanesinin yerini
ondört yaşında oğlancıkları da dahilî, "büyük dışarı, çıkmış... göstererek: "Çocukluğumuzda şurada bir
devletlerin işgal kuvvetleri tarafından Şimendifer taburu erlerinden bir Çorlulu mescid olduğunu işitirdik, fevkani bir mescid
yapılacak her türlü tazyik ve işkenceye Emin varmış; tosun gibi, tığ gibi bir i-mi§, altında iki dükkânı varmış, Ahırkapı
göğüs gererek Anadoluya silâh kaçıran delikanlı: "Yusuf ağabey!. Demiş.. Ben dalyanının balıkçıları yatıp kaîkarmış,
teşkilâtın, isimleri her hangi bir defterde bunların hepsini şişiririm... Tüfeklerle öbüründe de galiba arabacılar barmırıniş,
kayıtlı olmı-yan ve hizmetleri karşılığı hiç beraber beni de karşıya atabilir misin?!.." yıkıla-lı seksen yıldan fazla olacak" diyor.
bir maddi mükâfat beklemeyen fedaileri Bibi. : Hadikatülcevâmi, I; REK Gezi notu.
Yusuf kâhyanın cevap vermesine meydan
olmuştur. A-ihırkapı surlarının her kovuğu, kalmadan Fransız neferleri çuvalları şöyle bir AHIBKAPÎ MEYDANI — Eminönü
semtin bakkal dükkânları ve kahveleri, gözden geçirince kâhyaya yaklaşmışlar, kazasının Cankurtaran mahallesinde, Topkapı
hemen bütün evleri birer silâh ve cephane içlerinden biri : Saray surunun; "Otluk kapısı" denilen kapısı
deposu idi. — Kemalist?!.. Bom bom??!. önündedir, doğu - cenup kenarından demiryolu
Diye sormuş.. Kâhya da Allaha sığınıp: geçer (B. : Cankurtaran Mahallesi). Meydanda
1945 de beton bir ilkokul haline konulan îshakpasa caddesi başından Ahırkapı sokağının
bir bina vardır ki, içinde o zamanlar bir — Vuy müsyü! demiryolu altındaki başına doğru, çaprazlama
şimendifer taburu varmış... Millî müdafaanın Demiş.. Bu sefer, Fransızlar hep birden: bozuk ve kaba taş döşeli bir yol uzanır.
Istanbuldaki gizli mümessilliği tarafından, Meydanda dört katlı kârgir bir bina altında bir
Yusuf Kâhyanın emrine bu taburdan on akar çeşme vardır ki ki-tebesindeki tarih
sekiz yirmi nefer verilmiş., hepsi de güçlü beyti .şudur:
kuvvetli ve yürekli olan bu yiğitler Yusuf Geldi bir lebteşne Vasrf söyledi tarihîni "Sıhhat
kâhya ile beraber Anadoluya silâh ve cephane olsun ıbu güslde çeşmeden iş zemeemi"
kaçırmağa memur edilmiş.. Meydanda bir kavak ve üç dört tane kadar
"Şehremanetinde memur olan Emin. akasya ve atkestanesi ağacı; bir taş kuyu
Bey adında bir genci, evinde Anadoluya bileziği, yanında bir çeşme teknesi, geride bir
kaçırılacak silâh vardır diye işgal kahvehane, Yeni Saraçhane sokağı ağzında da
kumandanlığına ihbar ederler .Bir Kadir iki bakkal dükkânı vardır. Bibi. : REK, Gezi notu.
Ahırkapı Sokağında Millî Mücadele yıllarında Aaactoluya kaçırılan AHIRKAPI SOKAĞI — Eraioöntt kaa»-
silâhlara depo olan tarihî sıra evler. {Resim: 1 Nezih)

gecesi Emin Beyin Ahırkapıdaki evi basılır,


her taraf aranıp haber verilen silâhlar,
bulunmadığı halde delikanlı kelepçeye vurulup
ihtiyat tedbiri olara ktevkif edilir. O sırada
Aîıırkap; sahilinde Ahırkapı Mescidi (E.
H. Ayvordi, 1882 tarihli İstanbul haritası)
sının Alemdar nahiyesinin Cankurtaran ve
Sultanahmed mahallelerinin
sokaklarmdan-dır, surlar ile demiryolu
arasında, Cankurtaran istasyonundan
Akbıyık Camii önüne kadar uzanır.
Cankurtaran itasyonu başından
yüründüğüne göre, ilk parçası kaba taş •
döşeli ve üç araba geçebilecek kadar
geniştir. Solda, bir kısmı boyahane, bir
kısmı da lâstik fabrikası olan-Tevhid
Neccar ve şerikinin Pekiş fabrikası, yolun
sağ kolunda da kulübe - evceğizler ve
İstanbul fethi şehit-
\

lerinden birinin harçlı tuğla ile yapılmış,


yeşil boyalı demir parmaklık içinde
kitabesiz kabri vardır; ki o semtte muhtelif
yerlerde böyle kırk bir şehit mezarı
bulunmaktadır. Yolun ikinci kısmı paket
taşı döşelidir, sağ kolda küçük ahşap
evceğizler devam eder, solda Osman
Tuncerin odun deposu vardır; yine sol
kolda eskiden şimendifer bölüğünün
bulunduğu bir bina bir ilkokul olarak
yemden yapılırcasma tamir edilmektedir,
bu binanın avlusunda da bir şehit kabri
vardır, baş taşında: "Hüvelbaki, İstanbul
fatihlerinden bir şehidin kabridir, elfâtiba.
Sene 857", ayak taşında da: "ikinci
şimendifer taburu tarafından müceddeden
tamiri tarihidir. 1328 Rumî. Amele asker"
yazılıdır. Ahırkapı sokağının, sağda
Şadırvan sokağı ile olan kavşağı köşesinde
bir bakkal, yanında bir' berber dükkânı
vardır; solda, denize doğru Ahırkapı
iskele sokağı uzanır, bu sokağın kavşağı
üzerindede geniş bir kemer vardır.
Ahırkapı sokağı buradan ileriye
yine kaba taş döşeli bir yol olur, sağ
kolda, akar olarak yapılmış bir çatı altında
üçer katlı on tane ahşap ev vardır; solda
iki akasya ve bir aylandoz ağacı sokağa
renk verir; ve yine sol kolda Mehnied
Tahir Atalık ve çocuk-
ÂHl ANSİKLOPEDİSİ
İSTANBUL 269 AHİÇELEBİ CAMİİ
— 268
larınm dokuma fabrikası, Nemli Tütün Kamer gibi yüzü benli güzeller pâdişâhısın
Hekimbaşı olup hacca gitmiş ve hac
Taşın tütün deposu vardır. .Yol. buradan mağa başladı. Âhî bu yeni eserinde de büyük Yaraşır mâhi ııev 'gibi giyersen şebkülâh eğri
dönüşünde (H. 930) 1523 de Mısırda ölmüş,
Akbıyığa doğru daralmağa başlar; Akbıyık bir muvaffakiyet gösterdi; ve adı bir gün dev Benim râhi muhabbette günahım ııoldu â kâfir İmam Şafii merkadi yanma defnedilmiştir (B.
başında da Akbıyık polis karakolu vardır. rin hükümdarı Yavuz Selimin meclisine kadar Günehliler sana doğru ola ben bî günâh eğri. : A-hiçelebi Camii).
Bibi. : RBK ve M. Eseıı, Gezi notu. AHÎ — Asıl gitti; "Hüsrev ve Şirin" den bazı beyitler din- O kad bâlâ. vü zülf eğri diyarı lıüsn pür âşüb •Bibi. : Hadikatülcevami, I.
adı ve lâkabı ile "Benli Hasan"; Onaltıncı liyen padişah şairi takdir etti, onun pek faki Memâlik fitne şah zâlim âlem serkeş sipah eğri AHtÇEUEBİ CAMÎÎ — Bir Onaltıneı
asrın seçkin şairlerinden; en kuvvetli rane bir hayat sürdüğünü öğrenince de Ana asır yapısı, Tezkiretül ebniyede Mimar Sina-
Cfehî meyhane yolunda gehî mescîddedir Âhî
rivayete göre 1472 ye doğru Tuna boyunda dolu Kadıaskeri Kemalpaşazade ve Rumeli Harabı mesti aşk olmuş yürür gehî doğru gehî eğri nın camileri arasında kayıtlıdır, Zindankapı-
Nikbolu kasabasında doğdu. Zengin bir Kadıaskeri Zeyrekzade'nin bulundukları bir da, sur dışındadır; bugün kendi adını
mecliste, ilmiye mansaplarından münasip bir Âhîden kendisine bundan böyle ibahsedil-
tüccarın oğlu idi, babasının ölümiinden memesini emreden hükümdara, sairin bu taşıyan mahallenin sınırları dışında kalmıştır,
vazife ile korunmasını emretti, İbni Kemal Zindankapı mahallesinde Balıkpazarı
sonra anasının kocaya varmasına gücenerek, gazeli eğer okunmuş ise, onun cellâda
derhal, yirmi akçe ile Bursada Bayazıd med Değirmen sokağı, Yoğ-urtçuhüseyin sokağı ve
henüz bir taze yiğit iken, evine uğramadan verilmemesi, Yavuzun Âihîye karşı hâs
resesi müderrisliğine tayinini arzetti. Zey- Zindankapı caddesi arasında kalan adacığı
Ve dükkânından esvap ve harçlık almad3,n rekzade ise şairi buldurtarak: "Padişahın sa mânada (bir teveccühü olduğunu isbat eder ki,
ocağını •ve yurdunu bırakmış, tek başına Bayazıd müderrisliğinin kabul edilmemesi doldurur, kapısı .Balıkpazarı Değirmen
na büyük bir teveccühü var.. Seni Bursada sokağın-dadır, üç tarafı dükkânlar,
yaya olarak istanbul yoluna düşmüş,nimet -Bayazıd medresesine tayin etmek istiyorlar, karşısında gösterdiği teessüre de hak
içinde nazlı büyümüş olduğundan verdirtir. Bazı dostlarının himayesile ve mağazalarla çevrilmiştir. Dört kagir duvar
bin zahmet çekerek vücudu bu gurbet Ahırkapı Sokağında istanbul fethi şühedasından birinin kabri birkaç yıl sonra nihayet Karaferiye üzerine oturtulmuş kurşun kaplı bir kubbeli
seferinde zebun düşmüş bir halde (Besim: Nezih) medresesine tayın edilen Âhî hiç tereddüt ve taş minareli bir camidir. Çınar ağaçlarile
büyük şehre gelmişti. İçinde okumağa, •bu senin şerefinle denk değildir. Kabul etme., etmeden bu yeni vazifeyi kabul ederek bezenmiş renkli ve yazın her saatinde gölge
bilhassa edebiyat ve şiire karşı taşkın bir ham padişah senin daha yüksek bir vazifeye İstanbuldan ayrıldı. Oraya gittiğinin tezine içinde serin bir yol olan Değirmen sokağında
sevgi vardı, çok muhtemeldir ki o tayinini emretmişti" diye kötü bir tavsiyede de, o sırada Karaferiyede bulunan Manastırlı görünüşü pek şirindir.
zamanlar böyle garip gençlerin kolaylıkla ' bulundu. Şair Rumeli Kadıaskerine aldanarak şair Hâverinin kızı ile evlendi ; fakat çok Ahiçelebi Camii, ilk bakışta, on altıncı
sığınabilecekleri medreselerden birine Kemal Paşazadenin tayinini ka'bul etmedi; şa geçmeden 1517 (H. 923) de Karaferiyede asır yapısı sanatına hiç uymaz:
yerleşti; şair Mevlâna Celâli ile tanıştı. irin bu garip hareketi Yavuz Selimi fevkalâ öldü. Mükâp şeklinde on iki fil ayağı üzerine
Celâli, Şeyhinden ilham alarak bir "Hüs-rev de kızdırdı: "Bir daha bana bu adamdan bah Sûzî Ahi ile tutuştu cihan atılmış olan on altı kubbeli ve kubbelerin
setmeyiniz!" diye emretti. Yıllardaniberi her mısra ölümüne tarihtir; ölümünde henüz kırk üstü, kiremit döşenmiş bir ahşap çatı ile
ve Şirin" nazmına başlamıştı; Âhî de ayni
mahrumiyete karşı manevî desteği olan ümit beş yaşlarında bulunuyordu. örtülmüş bir son camâat yeri vardır.
hevese kapıldı, ilk gazellerile beraber Bifol. : S.'N. Ergim, Türk şairleri AMÎ
lerinin bir anda ve hem kendi gafleti yüzün Kemerlerin
mesnevi tarzında bir "Hüsrev ve Şirin" BABALIK — Yeniçeri Ocağının
den yıkıldığını gören şair, derim- bir teessüre
manzumesine başladı: kapıldı;"bu teessürle, Veliyüddinoğlu Ahmed lağvına kadar, esnaf loncalarının
Megerkim vaz'ı hami itmişti Nâhîd
Amncün ikan içinde doğdu Hurşîd. Paşa ile Necati Beyin "Eğri" redifli meşhur başındaki ihtiyarlarına verilen
Doğurdu subhden bânûyi devran •gazellerine bir nazire yazdı; burada, büyük resmî bir unvandır; bu an'ane
Bir altım başlı sırma saçlı oğlan. bir cesaretle Yavuz gibi gazaba gelince iasanı bilhassa debbağlar ve saraçlar
Gibi beyitler kendisine parlak bir istikbal kahrediveren bir hükümdara acı, fakat sami arasında kuvvede yaşatıl-mıştı.
vadediyordu. Eserinin daha ilk kısımlarında mî bir dil ile şikâyette bulundu: ; Ahi babalık, Anadoludaki kadîm
iken, bir gün nakşî şeyhlerinden Mahımıd E- "Ahilik" teşkilâtından kalmış son
fendiye okudu ;bu şeyh ef endi,genç şairin izlerden biridir. Halk ağzında,
seçtiği bu mevzua itiraz etti, "Perviz, bozulmuş bir şekille "Ahu baba"
Peygamber Efendimizin namei şerifini denilirdi.
yırtmış bir adamdır. Ekâbirden caize almak AHÎ ÇELEBi — Zindankapı
ümidile vaktini zayi ettiğine yazık! Bu dışındaki Ahi Çelebi Camiinin
eserden vazgeç.. •Ceza yerinde ben sana banisi, on altıncı asır tabiplerinden,
şefaat ederim" yollu nasihatte bulundu. Âhî Halk .ağzından zabtediimiş gibi
de "Hüsrev ve Şirin" müsveddelerini bir daha görünen kayıtlara göre
üzerinde çalışmak üzere bir köşeye attı. Bir Mahmudpa-şa çarşısında dükkânı
müddet sonra, Fe-narizadenin ısrarile varmış müracaat eden hastaları
Lâmü'nin o zamanlar pek rağbette olun hemen ayağa kaldırmakla büyük
"Hüsnü Dil" ine bir nazire yaz- şöhret ka7 zanmış, Fatih Darüşşif
asına he~ kimbaşı olmuş, bu
padişahın hastalığında "tedbiri
taam" için müt-bak emini tayin Ahiçelebi Camii (Kesim: Nezih)
edilmiş, sonra-
AHİÇELEBİ CAMİİ — 2? ü İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ
271 - AHİÇELEBİ CAMİİ ÇEŞMESİ
yerden yüksekliği ancak 3 metre kadardır. şerref olup yedi iklimin ve yeryüzünün dört ederiz. Sonra sen "Ve salliâlâ cemiülenbiyai laliah!" diyecek yerde "Seyahat Ya
Asıl mabette de, tek kubbeyi tutan kemerler köşesinin vasıflarını dinledikte can ve velmürselîn velhamdülillâhı _ rabbilâlemin" Resulaliah" demişim. Hemen Hazret tebessüm
mükâp şeklinde altı fil ayağına bağlanmıştır. gönülden seyahati isterdim. "Âyâ!. Âlemi deyüp kalk, hemen mihrapta Peygamberimiz edüp: — Şefaat ettim, sıhhat ve selâmetle
Bu camide elli beş yıl imamlık yapan temasa edüp Mısır ve Şama ve Mekke ve otururken elini öp, "şefaat ya Resulaliah!" seyahat eyle! Fatiha! dediler. Cümle sâdıabei
merhum Hacı Hasan Efendinin semt halkına Medineye varıp mc-fhan mevcudat deyüp meded rica eyle! deki. Gördüm ki cami kiram fatiha tilâvet edüp cümle hazır
anlatmış olup tarafımızdan zaptedilen hazretlerinin ravzai mutahharasına yüz kapısından bir nur çaktı, camiin içine nur 'bulunanların ellerini öperdim ve her birinin,
hâtıralara göre, ki bu hâtıraları en azdan 70 sürmek müyesser ola mı?" diye zar ve doldu, nur üstü nur oldu. Cümle ayak üzere hayır duasını alıp giderdim. Kiminin eli misk
- 80 yıl ile kıymetlendirmelidir, birgün, giryan ve serseri ve nalân olurdum. Bin kırk hazır durdular. Peygamberimiz yüzünde ni- gibi, kimi an-ber ve kimi sümbül gibi, kimi
camiin mihrabının sağından, bir tatlı su Muharreminin Aşura gecesiydi id, kabile, elinde asâaile, belinde kılıcile sağında gül, ve kimi reyhan ve kimi safran ve kimi
fışkırır, camiin içini adam boyu ölçüsüyle İstanbuldaki evimizde şöylece bir dalmış iken îmam Hasan, solunda İmam Hüseyin ile menekşe ve kimi karanfil gibi kokardı.
bele kadar su basar, suyu denize akıtırlarsa bir rüya gördüm. Yemiş iskelesi yanında göründü. Mübarek sağ ayaklarını cami içre Peygamberimizin sağ elini öptüğümde güya
da arkası kesilmez, camiin halile muhafazası Ahiçelebi Camii ki helâl mal ile yapılmış bîr Bismillah ile koyup mübarek yüzünden nika-bı pamuk gibi kemiksiz bir desti şerif idi. Ama
imkânsız görünür, hattâ kısa bir zaman eski camidir, kendimi orada gördüm. Derhal açtı. —• Esselâmü aleyküm ya ümmeti!.. sair Enbiyanın elleri ayva kokardı. Hazreti
içinde, yüzümüzü mihraba verdiğimize göre camiin, kapısı açılıp bu aydınlık camiin Buyurdular. Cümle bulunanlar: — Ve aley- Ebubekirin eli kavun gibi kokardı, Hazreti
yapı sola doğru hafifçe meyleder, bunun içini nurlu bir cemaat dolduru-verdi. Sabah kümüsselâm ya Resulaliah! diye selâm Ömerinki anıber kokuşuydu, Hazreti
üzerine esaslı bir tamire geçilir, su basan namazının sünnetini eda edip salâvatla aldılar. Hemen mihraba geçip iki rekât sabah ösmanınki menekşe, Hazreti Alininki
kısım toprakla doldurulur, kalın, fil ayakları meşgul oldular. Ben hakir minber dibinde namazı sünnetini eda edüp hakire bir dehşet, yasemin gibi kokardı, îmam Hasan karanfil,
da bu tamirde yapılır. Ahiçelebi Camiinde sakin olup bu cemaati temaşada hayran vücuduma bir titreme geldi, anıma, Hasretin îmam Hüseyin beyaz gül gi-îbi kokardı.
son cemaat yerinin loşluğu ile içinin gönüle oldum. Hemen yanımda olan cana bakıp: bütün eşkâline nazar eyledim; Hilyei Hazreti Peygamber mihraptan: — Esselâmü
ferahlık veren bol ışığı arasında romantik bir —Benim Sultanını! Cenabı şerifiniz Hâkani'de yazıldığı üzre idi, yüzünde nikabı al aleyküm ya ihvan!., deyüp camiden taşra revan
tezat vardır. Filiz yeşili boyalı ahgap minber, kimdir? İsmi şerifinizi bize ihsan şal idi, destan şerifi on iki koîanh beyaz şâg olunca cümle sâhabei kiram hakire gûna gün
sağlam ve temiz olmaktan gayrı bir kıymet buyurunuz! dedim.— Aşerei mübeşşereden idi, ve hırkai şerifleri sarımtırak deve . dua ettiler ve camiden çıkıp gittiler. Hemen
taşımamaktadır. Mihraba gelince tereddütsüz Kemankeşlerin pîri Saad ibni Ebivakkas'ırn! yününden idi, gerdanında san sof şalı vardı, ve Saad Hazretleri belinden say-dağını çıkarıp
kaydedilmeğe değer, bu camiye lâyık dedikte elini öptüm: ayaklarında sarı 'çizmeleri vardı. Selâmdan hakirin beline kuşatıp tekbir edüp:—Yürü
ohnryan çirkin nakışlan, şimdilik hiç olmazsa — Yâ Sultanım! Bu sağ yanınızda nura sonra sağ tarafta bana bakıp mübarek sağ gaza eyle ve Allanın hıfzü emânetinde ol!
bir beyaz badana ile kapatılsa yeridir. gark olmuş cemaat kimlerdir? dedim. — elile dizine vurup hakire hitaben: — î-kamet Müjde olsun sana, bu mecliste ne kadar
Ahiçelebi Camii, on yedinci asrın büyük onlar cümle Peygamberlerin ruhlarıdır ve eyle! dediler. Hemen Saad ibni Ebi-vakkas'm ruhlarla görüşüp ellerini öptünse cümlesini
Türk muharrir ve seyyahı Evliya Çelebinin geri saflarda olan cümle evliyalardır, bunlar talimi üzre segah makamında "Aî-îahümme ziyaret etmek müyesser olup seyyahı âlem ve
hayatında hâtıraları bulunan bir nıâbed sahabelerin, muhacirinin ve Kerbelâ salliâlâ seyyidina Muhammed ve âlâ âli f eridi beni âdem olursun ? Amma ge-zip
olarak da eşsiz bir tarihî kıymet şehitlerinin ruhlarıdır, mihrabın sağında Muhammed ve sellimü aleyhim" diye ikamet dolaştığın ülkeleri, kal'a ve beldeleri ve-sair
taşımaktadır. Evliya Çelebi, cihanı gezip olan Hasreti Ebu Bekir ve Hazreti Ömerdir, edüp tekbir ettim. Hazreti Peygamber dahi eserleri ve her diyarın methedilmiş
dolaşacağı müjdelenen meghur rüyasında, solunda Hazreti Osman ve Hazreti Alidir, segah makamında hazin bir sesle Fatihai sanayiini, yiyecek ve içeceğini yazıp bir eser
kendisim işte bu Ahiçelebi Camminde mihrabın önünde olan Hasreti serifeyi okuyup cümle cemaat dinle-. yüp meydana koy, dünya ve ahret .benim oğlum,
görmüştü. Büyük muharrir rüyasını haşmetli Veyselkaranidir ve camiin solunda duvar Hazret imamet etti. Selâmdan sonra hakir ol! Ekmek ve tuz hakkını gözle! Yârı sadık
seyahatnamesinin birinci cildinin ilk dibinde olan esmer a-dam senin pîr ı Ayetülkürsi, Bilâl Suphanallah, hakir El- ol! Yaramazlarla yâr olma!.. İyilerden iyilik
sahifelerinde şöylece nakleder: Peygamberimizin müezzini Bilâii Habeşidır, hamdülillââh ve Bilâl Allahüekber deyüp Bi- öğren!, diye nasihat edip ahumdan öptü,
"Bu müsveddelerimize başladığımız ve işte bu alem ile gelen asker ki kızıl kanlı lâli Habeşi ile miiselsel müezzinlik hizmetinde Ahiçelebi camiinden taşra çıkıp gittiler" (B.
sırada, hizmetile şerefyâb olduğumuz Bağdad esvaplar'giymişlerdir, Hazreti Hamza Ve oup duadan sonra bir Tevhidi sultanî : Evliya Çelelbi).
fatihi Dördüncü Sultan Murad merhum cümle şehitlerin ruhlarıdır! dedi. Ben: — Yâ olmuştur ki âşkı ilâhî ile mestoldum. Hulâsa Bibi. : Evliya Çelebi, I; REK, Gezi notu.
rahmete gark ola; onun zamanı saltanatında, Sultanım! Bu cemaatin bu camide Saad ibni Ebivakkas talimile hizmetimi AMÇELEBl CASftt ÇEŞMESİ — Y«-
Hicretin 1041 (M. 1631) tarihinde istanbul toplanmalarının aslı nedir? dedim. — Azak tamam edüp Hazreti Risalet mihrapta savu miş iskelesi civarında Ballkpazan Değirmen
etrafında olan köyleri, kasabaları ve nice bin taraflarında Kırım Hanının askeri sıkıntıya muhrik ile bir Yasini şerif ve üç sûrei îzacae sokağında Ahiçelebi camiinin duvarı kögesin-
gül ve gülistanh bağları seyir ve temaşa i- düştşü, imdada gideriz! Şimdi Hazreti dedir. Yüzü mermer döşelidir, teknesinin
okuyup Bilâl fatiha deyip Hazret mihrapta
Peygamber dahi imam Hasan ve Hüseyin ve kenar taşlan kalkmış, musluksuz, muattal bir
le yaya olarak dolaşırken hâtıra büyük ayak üzre dururken hemen Saad Hazretleri
on iki imamlar ve bizden gayri aşe-rei haldedir. Yapı tarihi 1804 (H. 1238) dir.
seyahat arzuları gelirdi; "Âyâ!. Peder ve elimden yapışıp Huzuru Hazrete götürüp:
mübeşşere ile gelüp Sabah namazının Yuvarlak bir madalyon içindeki kitabesinde:
mâder ve üstad ve birader kahırlarından nice — Âşıkı sadıkın ve ümmeti müştakın Evliya Maşallah
halâs olup cihaııkeş olurum!" diye her ân sünnetini eda edüp sana "ikamet eyle" diye kulun şefaat rica eler! deyüp bekledikte: Tevekkeltü alâllaJı
Cenabı Haktan dünyada beden sıhhati ve işaret buyururlar sen dahi yüksek seksle — Mübarek desti şeriflerini bus eyle! deyin Ve Tevf iki illâ billâh
seyahat, son nefeste îman ricasında idim. Ve ikameti tekbir edüp selâmdan sonra Âyetül- ce ağlıyarak Mübarek eline küstahane du 1281
daima dervişlerle ülfet edüp sohbetleri kürsi'yi oku; Bilâl "Suphanallah" desin, sen dak vurup heybetlerinden "Şefaat Ya Resu- yasüıdr, yaptıran meçhuldür.
şerefile mü- "Elhamdülillah", Bilâl "Allahü ekber" desin, Bibi. : REK, Gezi notu. •
sen "âmin âmin" de ve cümle cemaat tekbiç
AHİÇELEBİ MAHALLESi 272 İSTANBUL
273 — AHİ DURMUŞ BABA
nin mühim bir parçasını teşkil eder. Bu» ANSİKLOPEDİSİ olmakla maruf mazanneden bir zat, kaıbri
tün 3'apıları dükkân, mağaza, mahzen, han, de Camilihan avlusunda ve çeşmenin
imalâthane ve fabrikadır; ev yoktur, gece kısım, istanbul Belediyesinin yanındadır, cesime ve kabri kitabelerine
halkı, han odafbaşıları, mağazaların ve meydanı genişletmek ve göre, İkinci Ba-yazıdın sakası imiş. Etrafı
imalâthanelerin gece bekçileri, dükkânlarda Yenicamiin önüü açmak için demir parmaklıklı, çimentodan yüksekçe
barınan bekâr uşaklardır. yapılan son büyük istimlâk da bir sandukanın üze--rinde zemini yeşil
İstanbul balıkhanesi ve Balıkpazarı, yıkılmıştır ki, bu arada, meydana boyalı kabir taşının beş satırlık kitabesi
meşhur Balıkpazarı meyhaneleri, Bekri Mus- nfazır meşhur Valide Ham ile deniz şudur: "Yahu, Sultan Bayazıdı Velînin
tafanın sembolik merkadi ve Kapalı Yemiş kenarındaki İz-zetmehmetpaşa sakası Ahi Durmuş Baba ruhiçün sene 911
çarşısı bu mahallenin sınırları içindedir. Mescidi bulunmaktadır (B. : Valide (1505)".
(Bütün bu isimlere bakınız). Hara; İzzet-mehmetpaşa Mescidi). Bibi. : REK, Gezi notu.
İkinci Mahmud zamanında -tanzim Bugün Ahiçelebi mahallesinde görülen AHÎ DUEMUS BABA ÇEŞMESÎ —
edilmiş bir bostaneıbaşı defterinde bu tüccar, esnaf ve zanaat ehli arasında Ba-yazitta Çadırcılar caddesi üzerindeki
mahallenin . deniz boyu şöyle tesbit bilhssa göze çarpanları yağcılar, zeytin ve Hacıme-miş sokağında İmam hanının
edilmiştir:
Gümrükmeydanı (Eminönümeydanı), Ahi Durmuş Baba merkadi ve Çeşmesi (Besini: Nezih)
Silâhşor Süleyman Ağanın kayıkçı odası,
yanında Keleş Halilin kahvesi, Ortaköy ve z'eytin-yağcılar, sabuncular, peynirciler, avlusundadir; bu han halk ağzında daha
.Beşik-tasa işliyen kayıkların iskelesi, yoğurtçular, pastırmacılar, tuzcular, ziyade Camilihan adile meşhurdur; hana
İzzetmehmed-pa?a camii, Tophaneye işliyen makarnacılar, kuruyemişgi-çiler, balıkçılar, adını veren fevkani mescit ve çeşme,
kayıkların iske leşi, Balıkpazarı iskelesi, meyhaneciler, aşçılar' bakkallar, şarapçılar, İkinci Bayazıdın sakası Horasanlı Ahi
Ahiçelebi Camii Çeşmesi (Resim:. Nezih)
Seyyid Mustafanm kahvehanesi, Zecriyeamini esnaf işi kunduracılar, yemeniciler, Durmuş tarafından yaptırılmıştır; kabri
AHJÇELEBÎ MAHALLESi — Eminönü zadelerin bekâr o-daları, Karaköye işliyen çarıkçılar, ipçiler, manavlar ve seyyar de han avlusunda çeşmenin yanındadır.
kayıkların iskelesi, Bostancıbaşı zade satıcılardır. Bu arada hemen her sokağında Çeşmenin yakın zamana kadar akan
kazasının merkez nahiyesi mahallelerinden-
Mehmed Beyin bekâr odaları, Pazarbaşmm raslanan berber dükkânları ve kahvehaneleri, suyu, Halkalı suyu imiş, bu satırlar
dir; Eminönü meydanı, Balıkpazarı caddesi,
bekâr odaları, Yaşyerms gümrüğü, Hasköye- han kahvecilerini ilâve etmek gerekir. yazılırken kesilmiş bulunuyordu; demir
•aşçılar caddesi, bu cadde üzerinde Halice
işliyen kayıkların iskelesi, Başyasakçı odası SaJbaJun ilk saatlerinde foaşlıyan gürültü ve hazine kapağının iki tarafında altışar
doğru uzanan Çiroz sokağı ve denizle satırlık, zemini yeşil boyanmış sülüs hat
çevrilmiştir, İç sokakları şunlardır: ve kayıkhanesi, Tütüngümrüğü, önünde bir hayıhuy, aksanını dokuzuna, onuna kadar
devam eder. Araba ve kamyon patırtısının, ile iki kitabesi yardır; sa-ğındakinde: •
Çardak caddesinin bir kısmı, Yemişis- Tütüngıiimrüğii iskelesi, Ellialtıh Ömerin
kelesi sokağı, Çoıbansuyu sokağı, Handanağa kahvehanesi, boydan boya tütüncü dükkânları, seyyar satıcı âvazelerinin, hamal seslerinin MAŞAALLAH '
sokağı, Hasıriskelesi sokağı, Kemerli sokağı, Hasıriskelesi, boydan boya limoncu ardı arkası kesilmez. Bu kalabalığa, satıcı '"•• -•<•'
Demirtuluntba çıkmazı, yağcılar sokağı, dükkânları, Çardakkolluğu ve iskelesi, boydan yamağı, manav, meyhaneci, aşçı, berber, Gör imdi ehli Horasanın
Balıkhane sokağı, Balıkçılarlokantası sokağı, boya yemişçi dükkânları, Ye-mişiskelesi. bakkajı çırağı, gazeteci, küfeci, dilenci, bu1 de Bânii Cami Durmuş Ahi babanın j
çocuk çığlığı karışmıştır.. Hele Balıkpazarı Abdeşt al kıl namazı iç âbını
Lıülecirüstem sokağı, Balıkpazarıkarakoî Belediye şehir rehberi haritasında, Hem Sakası Bayazıdı Velinin.
sokağı, Tütüngümrüğü sokağı, Peynirciâkif sokağı ile meydan arasında ağzı, meyhanelerin bulunduğu sokaklar bir
Gitdi "Çar" gûşine tarih cevherle Riza
Balıkpazarıfırını sokağı, Tuzcular sokağı. kalan âlemdir. "Ola Cennet Makamı şu piraıun" 1

Peynirciâkif so- Eskiden, İstanbulun . meşhur sokak Sene 917


kağile Helvacıbekir köpeklerinin saltanat devrinde, en besili, en iri Fakat, tarih mısraı hesap edildikte,
sokağı adında eski köpekler bu ve civarı mahallelerin sakinleri 921 (M. 1515) çıkıyor ki rakamla
iki sokak bugün E- idi. Tfiiccar tarafından sureti mahsusada gösterilen 917 (M. 1511) tarihini
minönü meydanına beslenen bu hayvanlar, han, mağaza ve tutmamaktadır.
katılmış dükkânların amansız bekçileri idi; ellerde sopa
bulunmaktadır; olmadan ve en az dört beş kişilik bir kafile
bunlardan birincisi, teşkil etmeden Balıkpazarmdan Unkapariı
meydanın batı köprüsüne kadar olan cadde yürüyüp
kenarında, . paket geçilemezdi (B. : Sokak Köpekleri).
taşı döşeli ve çukurda Mahalleye adını vermiş olan AJhiçelefbi
sokak hüviyyetini camii, bugünkü taksimatta sınır dışında, Zin-
muhafaza dankapı mahallesinde kalmıştır (B, :
etmektedir. Bu Ahiçelebi Camii).
mahalle fetihten Aîik'-elebi Mahallesi (1S34 Belediye Şehir Rehberinden)
Bibi. : REK, Gezi notu, Bostaneıbaşı defteri.
bugüne kadar. AHÎ DURMUŞ BABA (Horasanlı) —
Büyükşehrin en faal îmanı hanı mescidinin (Camilihan Mescidi)
bir ticaret merkezi- ve bu hanın avlusundaki bir çeşmenin banisi
AHİ İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 27 5 — AHLÂK ZABITASI
— 274 —
MENZİL !
Soldaki kitabe de şudur: vehaneler, hanlar, bekâr odaları, hamamlar, olmuş, asırlarca bekâr uşağı taifesi mahalle dikkat ile okunmağa değer şu bendleri
MAŞAALLAH Hanı deniz hamamları ve plajlar gibi umumi içine sokulmamış, semt semt bekâr odaları, kaydetmiştir:
Sürreemini Sarı Osman banii mai yerleri daimî bir kontrol altında bekâr hanları yapılmış, kadın ve erkek "Esnafı Zenkatıhegân '(muhabbet
leziz Sahibül hayrat Yorgani uygunsuz takımına karşı mahallenin namus
Mustafa Ağa ve diğer Küçük . bulundurmak. Gizli fuhş ile ahlâk zabıtasının simsarları, çöp çatanlar) — Nefer 212 Hâşâ
Hüseyin lAğa ve Emine Hanımın sivil teşkilâtının uğraşması bir zarurettir. havası bir ahlâk zabıtası vazifesini ki, pirleri ola.
Hayratlarıdır sene 1202 Fakat sivil memurların da raporlarını görmüştür. "Esnafı Hizan dilberan (uygunsuz
Bundan çeşmenin 1787 (H. 1202) de şüpheler üzerine değil, suç delillerini ve Subaşı Ağa ile adamlarına da bekâr delikanlılar) — 500 neferdir. Bunlar bir alay
tamir edildiği anlaşılıyor. yerlerini ve tarihlerini kesin olarak tasbit hanlarının ve bekâr cüdalarının bulunduğu hâne/berduş hizan ulûfeci celâftırTö, kendi
Bibi. : REK, Gezi notu. ederek vermek mecibu-riytinde olduklarını semtlere nezaret isi kalmıştır, ki, bu arada kadir ve kıymetlerini biimeyüp Babullukda,
AHl MENZİLÎ — Okmeydanındaki ok asla unutmamalıdır, •t» Fatih, Samatya, Kumkapı, Hocapaşa, Sirkeci, Fundada, Kumkapuda, Sanlbolada,
atıcı pehlivan müsabakaları menzillerinden, İstanbul ahlâk zabıtasının vazife mes'u-, Tah-talkale ve civarını, Bahçekapısmı, Galata Meydancıkta, kilise ardında, Tatavlada vesair
bir adı da on yedinci asır ortalarında rekor liyetinin çok naızik ve ağır olduğu kabul edilir. ve etrafını, bilhassa Tophaneyi zikretmek fisık mahallerinde sürü sürü gezülb boğazı
kıran bir pehlivanın lâkabına nisbetle Parpul Ahlâk zabıtası memurlarının sağlam kültür lâzımdır. Kasımpaşa ve civarının ahlâk tokluğuna say-dolunuıiarken Süibaşmın
menzilidir, ıbu menzilden yıldız rüzgârile sahibi olması, türlü taassup kaynaklarına zabıtası ayn bir teşkilâta, kaptan paşalığa damına düşüb def-terli olurlar. Neûzıiıbillâh
atılırdı. Ayak taşı Çakıllıtepede Ali Bali taşı dayanan amansız sabit fikirlere sahip bağlıydı ve oranın en büyük idare zabıta daha bunlar gibi nice esnafı mühmelân vardır
ile Yeksüvar menzili arasında, ana taşı da bulunmaması, bir sahada cemiyete son derece âmiri de Tersane Kethüdası Ağa Mi. ki, tahrir ve tasvirinden kalem utanır; bunları
Ağa menzilinin aşırısında idi. Bu menzilde ok faydalı bir takım, ruh hastalarını fuhş ile Şehrin Marmara sahilleri, Boğaziçi Subaşı bilir, gayrileri bilmez. Alayda Subaşı
atıp taş diken pehlivanlar şunlardır: meluf hayta ve hezele güruhundan sahilleri, Sur dışından Küçükçekmeeeye ve ile günâıgûn şakalar ederek geçerler..".
Tuba iskender 986 Gez ayırdfâdebünıesi, u-mumi heyecanı ^ mucip Anadolu yakasında da Bostancıya kadar Divanı hümayun defterlerinde kayıtlı 1565
Avcubaşı Kara Mustafa 1097 " olan fuhuş yüzünden cinayetler müstesna, uzanan sahillerin zabıta âmiri de (Hicri 973) yılına ait bir vesikadan Galatada
Şirmerdoğlu Bâli 1143 „ fuhuş takibatının daima mahrem olduğunu Bostancıbaşı Ağa Mi. (B. : Tensâne oturan Arab Fati, Narin, (Giritli?) Kir-
Karga Mustafa 1157 ,, asla unutmaması, bunun içindir ki, gazete Kethüdası; Bostancı başı.) telü Nefise, Atlıases Kamer ve Balatlı Ayni
Sinoblu Hacı Mustafa 1161 „ muhabir ve fotoğrafçılarının fuhuş takibatına Subaşı, Tersane Kethüdası ve adında İstanbul ahlâk zabıtası tarihçesinin en
Silâhdar îshak Bey 1182 „ ve baskınlarına asla şahit olmaması, bu gibi Bostancıbaşı Ağaların o devirlerde kullandığı eski beş fahişesini öğreniyoruz. Mahallelinin
Yaycı Arabzade 1191 ,, vekayiin basma intikal, etmemesi lâzımdır. başlıca zabıta nizamı ''zincirleme kefalet" idi. ihbarı üzerine yapılan zabıta takibatında
Parpul Hüseyin Efendi 1207 „ AHLÂK Maalesef son yıllarda İstanbuidaki fuhuş İş bulmak için Istanbula gelen bekâr bunlardan Arap Fati gizlenip izini
ZABITASI — Büyük şehir hal-, . kının sağlık takibi ve baskınlarına gazete muhabir taifesinin bü-yülk şehirde yerleşip kalabilmesi kaybettirmeğe muvaffak oluyor, diğerleri de,
durumunu koruyan ve dirlik ve düzeni için ve fotoğrafçılarının sureti mahsusa-da çok zor idi. Rumelinde Küçüfcçekmece evleri cebren sattırılarak İstanbuldan sürgün
çalışan bu teşkilât İstanbul emniyet davet edildiklerini, ve çekilen hazin ye perişan köprüsünde Ana-doluda da Bostânıcıibaşı ettirilmek üzere tevkif ediliyor. Daha evvel
müdürlüğünün ikinci şubesinin beşinci kıs mim resimlerin gazete sahifgleri üzerinde teşhir köprüsünde (Bostancıda) bir yoklama yapılır, Arap Fatinin evinde baskın veren, Kalafatçı
teşkil eder. Başlıca vazifeleri de şu mad-deler edildiğini görmüşüşdür (1957, 1958). İstambula gidenlerin kimin yanında mahallesinde bulunan kendi evinde de
üzerinde toplanır: Zaptiye ve polis teşkilâtından evvel, 1845 kalacakları, hangi işi tutacakları kayıt ve nâmahrem ile basılan ve kapısının önüne
1 — Fahişelerle umumi evlerin sıhhî ve tesbît edilirdi.. İstanbulda da fcefilsiz olarak gelen imam, müezzin ve cemaate: "İmamınıza
(hicri 1262) yılına gelinceye kadar
inzibati durumunu daima gözü altında bulun hiç kdmıse hanlara, bekâr odalarına ve ve kadınıza ve şeriatınıza lanet!" diye
İstanbuidaki ahlâk zabıtası işleri de, şehrin
durmak . medreselere kabul edilmezdi. küfreden bir yeniçeri avreti de tecdidi iman
bütün zabıta işleriyle beraber Seraskerlik
2 ,— Fuhuş yoluna sapdığı halde vesika Herhangi bir sanat işinde, devletçe tâyin ettirildikten sonra eri gelinceye kadar
emrimde idi.
almamış olan kadınları (Gizli fahişeleri), vü edilmiş miktardan fazla kalfa, çırak, yanaşma, zindana atılıyor.
cudlarım sapık zevklere âlet etmiş -uygunsuz, Yeniçeri o cağının, kaldırılmasından önce işçi ve amele çalıştırılamazdı. Her üç senede bir 10 ağustos 1567 (H. 4 safer 975) tarihli

l
erkek çocuklarla gençleri, zalbıtaya kaydetti- -de İstanıbulun en büyük zabıta âmiri (İstanbul de bütün çarşılar, dükkânlar, hanlar, hamam bir.-ferman ile, İstanbul kadısına,
rilmeyerek fuhuş icrasına tahsis olunan evleri emniyet müdürü) yeniçeri ağası, ahlâk lar, iskeleler sıkı bir teftişten geçirilir, hamal, mahallelerde fahişelerin ne sebep ve suretle
(gizli umumhaneleri), fuhuş kaısdiyle buluşma zabıtasının âmiri de ocağın büyük rütbeli kayıkçı ve dellâk makuulesi ile dükkân ve âırna- olursa olsun asla himaye edilmemesi, fuhşu
yeri olarak kullanılan evleri (randevu evleri zabitlerinden Subaşı ağa idi. lâtlhane çırak ve işçilerinden, fırın uşakların sabit olan avratların derhal süngüne
nD meydana çıkarmak. Subaşı ağa uygunsuz eşhası "bir mahkeme dan lüzumundan fazla bulunanlar, kefilleri da gönderilmek üesere hapse atılmaları
3 — Genç erkekleri ve kadınları, -baMıas kararı olmadan tevkif ve hapsedebilir, içinde hi olsa îstanbuldan çıkarılıp memleketlerine emrediliyor.
sa hüsün sahibi erkek ve kız çocuklarla namus fuhş icra edildiğinden şüphelendiği evleri de gönderilirdi. Asırlar boyunca İstanbul zabı . 16 Mayis 1571 (H. 21 Zilhicce 978)
erbabımdan güzel kadınları para ile veya türlü semtin mahkeme naibi ve mahallenin imamı ile tası, hareketlerini daima gözönünde bulundu tarihli bir fermanda da, bekâr çamaşırı
vaid ve hediyelerle kandırarak fuhşa teşvik basabilirdi. ramayacağı bir nüfus kalabalığını "Nice fe- yıkayan avratların, dükkânlarına gelen bazı
eden ve alıştıran uygunsuz kimseleri) muhab Dini islâmın iffet ve ismetin sadlar ve şenaatler ve fuhşiyata yol açacak" levendleri fahişelerle buluşturdukları
bet delââlı ve simsarlarını takip etmek: bu muhafazasına verdiği önem, büyük şehir bir mesele olarak görmüştür. (B. : Bekâr ni zikredildikten sonra, kadınların asla ibefcâr
bakımdan oteller pansiyonlar, gazinolar, kah- îstanbulun tarihi boyurîca, her ne isim altımda zâmı). . çamaşırcılığı ya-pamıyaeaMarı ve bu gibi
bulunursa bulunsun, İstanbul ahlâk Dördüncü Muradın ölümünden bir yıl kadınlarla onlara dükkân verenlerin şiddetle
zabıtasının manevi yardımcısı olmuştur :• evvel, 1633 (Hicri 1048) de İstanbulda cezalandırılması emrediliyor.
"Mahalle namusu" İstanbulluların üzerine yapılan büyük esnaf alayını tasvir eden Evliya 24 Mayis 1573 (H. 23 Muharrem 981) ta-
titredikleri bir kıymet Çelebi, on yedinci asırdaki ahlâk zabıtası
bakımından
ANSlKLOPEDlSİ 277 AHLAK ZABITASI
AHLÂK ZABITASI — 276 İSTANBUL
kın diğer kö§e ve kenarlarda bulunan bekâr yalın ayaklı pırpırı bir yeniçeri
rilhli Eyyufbsultan kadısına hitaben yazılmış ) lar, hanümanlar viran olur (M. 1577 — H. 985 o-:daîan ötedenlberi Darünnedvei Eşfciya ve tulumbacısının ırz ehli bir kadını tecavüz
bir fermanda da su şayanı dikkat satırlar o- tarihli ferman). era-zili eşhasa me'va olup bu esnada bazı etmek kastiyle o civardaki bir viraneye
k'Unuyor: İstanbul ahlâk zabıtasının en âciz eşkıya birkaç ehli ırz hatunları cebren mezkûr cebren sürüklediğini görür, kadın
"Kaymakçı dükkânlarına bazı kadınlar devirleri, on yedinci asır ortalarile Yeniçeri odalara götürmek üzere yoldan çevirecek padişaha yalvarmağa başlar. Sultan
kaymak yemek behaneisile girip oturup ocağı« nın en kuvvetli mânada bir haşarat olduklarında Üsküdar ahalisi toplanıp Selim evvelâ tatlı- bir dil ile vakaya
nâmahremlerle cem olup şeriata aykırı yatağı olduğu on sekizinci asrın sonlarından kurtarmakla keyfiyeti Babıâliye ihbar müdahale eder ise de serseri hemen
vaziyetler ve tecavüzler olurmuş. Kaymakçı ocağın lağvına kadar geçen yıllandır; bu etmeleri üzerine bu odaların yıkılması için bıçağını çeker, fakat padişah daha çevik
dükkânlarına kadınların girmesinin yasak devirlerde kül halinde bütün zabıta teşkilâtı ferman çıkıp Bostan-cıbaşı, Sekbanbaşı ve davranıp palasım sıyırır ve mütecaviz
edildiğini dükkân sahiplerine muhkem felce uğramış, söz ayağa düşmüş, ırz dhli Mimar Ağa recebin ü-çüneü çarşamba günü tulumbacıyı bir dar-ıbade belinden ikiye
bilddresm". evlerine kapanmış, kadın, kız oğlan değil, dört Üsküdara geçip iki yüz kadar bekâr odalarını biçer!.
kaşlı delikanlılar bile sokağa çıkamaz yıktılar, bazılarında çocuklu kahibeler için Sultan Selim gibi şair, musikişinas,
l Birincikânun 1580 (H. 23 Şevval 988)
olmuşlardı. On yedinci asır ortasında ikinci beşikler çıkmıştı. (Tarihi ÖeMdet, IX). son derece şefkatli, merhametli, munis,
tarihli ve peremeciler kethüdasına hitaben
Osmanı tahtından düşüren kanlı ihitilâl ile 1812 (H. 1227) vakayiinden: Veba salgınının kandan nefret eder bir insanın velev ki,
yasılmış bir fermanda da şunlar okunuyor:
başlayan ve Birinci Muıstıaf amıı bir buçuk başlıca sebeplerinden biri f isk ve zina bir şenaate mâni olma ve nefisini müdafaa
"Taze avratların levendîerle beraber
.senelik saltanatı ile Dördüncü Muradın ilk çokluğu olduğundan uygunsuz takımın yolunda da oî-ig-a pala sallayıp adam
peremelere bintip geameğe gitmelerine
yıllarını dolduran büyük a-narşi devrini oturdukîan bekâr odalarının yıkılmasına öldürmesi kolay inanılacak vaka -değildir,
şiddetle mâni olasın" (B. : Kayık; Pereme).
gözlerle görerek tasvir eden bir (muharrir, ferman çıktı; Kaymakam Pasa, Mimar Ağa ve bu fıkranın, o zamanlar asayişin ne kadar
On altıncı asırda bazı uygunsuz esirciler ocaklıdan bir miktar zabit ile Bahçekapısı-na bozuk olduğunu göstermek ibakıma-ndan
de, ©sir alım satımından ziyade gizli fohuş ile Tarihi Gümani müellifi Mehmed Halife,
Yeniçeri zorbalarının sokaklarda alenen ve gelip Melekgirmez sokağındaki ve kıymeti vardır.
meşgul olurdu. Bunlar ellerindeki cariyeleri kayıkhaneler üzerindeki odaların cümlesini ikinci Abdüöıamidin istipdat devrinde
esir pazarına götürürler, güya müşteri imiş ayak üzere fili şeni ve liva/ta yaptıklarım
yazar. Nihayet ocaklarının kanlı bir şehir birkaç saatde yıktılar. Kaptan Paşa da ise büyük şehrin ahlâk zalbıftasmda gayrı
gıibi pazara gelen levenıd tayfasına sureta bir Galata ve Kasımpaşa taraflarındaki ciddî, sathî bir faaliyet görülür: Genç
pazarlıkla bir miktar pey akçesi alıp cariyeyi imuıharebesile kaldırılmasına varan son
Yeniçeri azgınlıklarının tafsilâtı ise'başta Cabi kalyoncu ve kalafatçı erazili odalarını mekteplilerin Galata ve Beyoğlu
teslim ederlerdi; cariye levandan odasında yaktırtü, bazı kagir hanlarda olan erazil ve taraflarında gezip dolaşması, kadınların
birkaç gece kapatılır ve şu özrü- çıktı diye Sai-din el yazması vakayinamesi gelmek
üzere Sûnizadede ve Cevdet Paşanın tarihinde fahişeler de çıkarılarak-odaları faytona binmesi, hattâ babalan,
iade edilirdi; hattâ bazı fahişe avratlar, bu mühürlendi.,Yıkılan, yıkılmayup da karidesleri ve kocaiarile bile olsa, erkekle
uygunsuz esirciler vasıtasfle, baskın tehlikesi vardır.
1810 (H. 1225) vakaydinden: mühürlenen odaların bazılarında vebadan bir araibaya binmeleri' yasaktır. Bir ara
olmadan bakar tayf asile kapanmak yolunu yeni ölmüş erkekler ve fahişelere rastlandı kadınlar için bir açık saçık gezme
bulurlardı. (M. 1583 ~ H. 991 tarihli Sadaret kaymakamı Osman Paşanın zev
cesinin sevici bir çengi karı ile geceleri Babıâli (B. : 1227 Veba Salgım; Hidayet Camii; yasası'bile ilân olunur. Buna rağmen yer
ferman). Bu yüzden» kadım ve erkek Melekgirmez sokağı). yer türemiş kabadayı tipleri görülür ki,
esircilerin zincirleme (kefaletine çok diklkat hareminde saz ve nakkare ile guîgulei âhenk-
leri etraftan işitilirdi. Kaymakam Paşa ise 1817 (H. 1232) vakayünden: bunlar bekâr odalarında, kahvehanelerde,
edilir, fakat her türlü şiddete rağmen esirciler Softalar ise medreselerde genç talebeler bostanlarda, mısır tarlalarında, fulya
arasında muhabbet dellâllığı yapanlar daima zevcesinin mağlûbu olduğu cihetle çengiye i-
rat tanzimile meşgul olurdu. Padişaha akse le uluorta Kavmi Lût hikâyesi okumakla meş bağçelerinde, hamamlarda, deniz
bulunurdu. gul idiler (Sâmdızâde, II). hamamlarında türlü şenaet ve rezaletleri
istanbul ahlâk zabıtası tarihinde fuhuş dince Paşa azledilerek Limniye, zevcesi Bu-r-
saya sürüldü, çengi karı da idam olundu. 1818 (H. 1234) vakayiinıdıen: alenen işlemekten çekinmezler, bu yollarda
ile mücadelenin bir maddesi de kadınların açık Hasköyde yine f ahise münazaasile bir Istanibulda derin akdisler yapan cinayetler
saçak gezme düşkünlüğü, lüks ve moda iptilâsı Balıkpazarı semtinde birkaç hammal bir
ırz ehli hatunu tutup cebren ve kahren kumbaracı, tersanie vardiyalılarından bir işlenir (B. : Sabunhane arsası cinayeti;
idi (B. : Açık saçık gezme yasağı). kürdü katletmekle ertesi gün on beş kadar Kalaycı Bahçesi Cinayeti). namlı saray
odalarına götürecek oldukta hatunun feryadı
Soko'lîiu devrinin sonlarında olan şu vak'a • kurt toplanarak bir kumbaracı kahvehanesini hafiyelerinin âleti olan bir takım şerirler,
da sayam dilklkat olduğu kadar tuhaftır:
etrafta bulunan esnafa tesir etti, rica ve
mülâ-yemetle ellerinden kurtarmak istediler,
İ basıp birkaç bigünah kumbaracıları şenaatlerile ve ırz-şekaveti ile övünürler;
•Kuklacı Mustafa denilen bir adam ham* mallar inat ve ısrar edince halk gazaba katlettiler; bunun üzerine iki taraf gayrete bir hafiye Fehinı •Paşa ve çetesi, büyüik
Katırcı Hanımda bir yer açar, buraya gelip hatunu ellerinden cebren ahmağa kalktı, gelip rast geldikleri yerde kumibaracılar şehir tarihinde iğrenç (hâtıralar bırakır;
uygunsuz takanından dokuz nefer şâbı emred ham-ma'llar silâha davranıp hemcinslerinden kürtleri, fciktler (kumbaracıları katleder zabıta bunlara karşı aciz gösterir. Galata
oğlan toplar, saçlarını uzattırır, allık, aklık, birkaç nefer eşkıya daha onlara katılınca oldular (B. : Hasköy Vak'ası). ve civarı, duvarsız ve çatısız 'muazzam
saç boyası ve asım takım ile avrat gibi düzüp kepenk sırığı, sopa ve taş ile hücum eden Tayyarzade Ata Bey de Enderun bir batakhane manzarası arzeder.
kusar, fe-raeeleyip yaşmakladıktan sonra da esnaf ham-malları kaçınmağa muvaffak oldu tarihimde Üçüncü Sultan Selinim Dariişşefaka gibi şefkat ve himayesine
bu oğlanları bazı evlere götürür, evli ve biçâre kadını âdeta küçük bir sokak silâhşorluktaki maharetinden bahsederken bir aldığı ıçooukların ve gençlerin ahlâk ve
kadınlarla buluşturur; nihapet kız muharebesi ile kurtarabildi. (B. : zabıta vakası nakleder : iffetleri 'üzerinde çok titiz müesseseler, bir
kıyafetindeki oğlanlardan ibiri baskın verir, Bahkpazan Vak'ası). Padişah bir gün kalyon kaptanı kiyafe- talebesinin Ga-laltada, Tophanede,
Katırcı Hanı basılır, Kuklacı Mustafa ve sağlı tiûdie tebdil gezerken Sultanahmet cami Beyoğlunda âvâre dolaşırken
1811 (H. 1226) vakayMnden:
oğlanlar yakalanır; her biri (bir tarafa sürülür, altında Sokullu Mehmed Paşa camii yakalanmasını metetebdjen tard cezası
fakat vak'a İstanlbulda gürültülü dedikodular Üsküdarda Balaban iskelesi arkasında vermek için kâfi bir suç kabul eder.
yokuşunda,
uyandırır,, bu yünden pek çok kimseler şüphe ve debbağhane civarında ve sahili deryaya ya- Askerî rüş-diyeler, askerî idadiler
üzerine karılarını boşar- talebelerim mekteb dışında aynı dikkatle
korumuşlar, semtleri halkından dahi olsa
kayıkçı, arabacı, tulumbacı, kahveci A
takımından kimselerle hattâ şöyle bir H
aşinalıklarını dayak, senli benli ül-
fetle düşüp kalkmalarım ise hapis cezasiyle Birinci CiÜan Harbi sonunda, îstanibulun AHMED I — Osmanlı padişahlarının on
önlemeğe çalışmışlardır. Mektebce eclâfdan İtilâf devletleri askerî kuvvetlerinin işgali al altıncısı, İstanbul tahtında oturmuş Türk
kabul edilmiş ve akranı olmıyan güruh üe bu tında kaldığı yular, ahlâk zabıtası tarihinde hükümdarlarının sekizincisi; 1589 (H. 988) da
cezalara rağmen münasebetini devam iğrenç ve korkunç sayfalar dolduran bir de dioğdu; bafoası Üçüncü Meflımedin ölümü
ettirenler de mektebden tardedilmişlerdir. virdir. '. üzerine 17 Birineikâmm 1603 (18 Recep 1012)
Ceridei Askeriye, Ceridei Bahriye, Ceri- Bir taraftan İstanbula, Bolşevik de on dört yaşlarında bulununken
dei Mahakimi Adliye ve günlük gazetelerin, ihtilâlinden canını kurtarmış felâketzede imparatorluk tahtına oturdu. On dönt sene
zabıta sultanları, şayanı hayret derecede bol beyaz mslar doldu. Erkekleri Çarlık padişahlık etti. 22 Ikinciteşnm 1617 (H. 23
lif f ete tecavüz ve harfendazlık ve bu yüzden ordusunun generalleri, zabitleriydi, yahut Zilkade 1026 çarşamba gecesi bir mide
işlenen cerh ve katil vak'al'arüe doludur. Bu ressam, musikişinas, sahne artistlgibi pek hastalığından öldü.
devrin yüksek kibar mahfillerinden de aydın bir yüksek tabakaya mensuptu: Hanedanının içinde fevkalâde güzelliği ile
bilâhare romanlara mevzu teşkil edecek îstanlbulda rrzık peşinde feadmları, kızları, tanınmış bir sîma idi, saraydaki hasekilerinin
skandal-lar sızmıştır. Kalpafcçıîarlbaşı ve körpe oğlanları koşup dolaştı, hepsi makbule en şöhretlisi de, dilberliği, zekâsı ve sonsuz
şehrin göbeğinde Direklerarası piyasaları geçti, bu rus güzelleri a-ğızlarında dolaşan bir hırfsı dillere destan olan Kösem Mahpeyker
bostanlar, çiçek bahçeleri bilhassa fulya kelimeye nisbetle "Ha-râşo" adını aldı. (B. : iSultan. olmuştu (B. : Kösem Mahpeyker
bahçeleri dillere destan olur. Yaz akşamları Haraşo) Çarlık generali, sırtında, apoletleri Sultan).
Direklerarasm-dan, gizli umumhanelerin sökülmüş kaputu, patlak çizmesi, armasız Nâşını gasleden Hüıdai Aaiz Mahmud E-
namlı fahişeleri, lüks arabaların içinde birer kasketiyle bir köşe başında, boynuma astığı fendi dervişlerinden Şaban Dede "Bu genç
prenses edasile geçerler (B. : Abdurrahman, bir tahta kutu içinde, Mcaibffldan padişahın siyah sakalında iki beyaz tel
P...; Kalpakçı-larbaşı, ve Direklerarası). bağınamadığı için sessiz bir put gibi durarak gördüm ki, hayatında seçilmıezdi; en yakın
kibrit, çeşitli sigaralar satarken, karısı bir bendelerine gösterdim, Serdan îrana
— Aman abla, keski arabadan inmeseytlik, gönderdiği gün belirdi dediler..." diye bir
idbe odada yırtık yamaladı, kızı ve oğlu gördün mü, babama rastgeldik!..
gazinolarda, pastalhanelerde ve onların şeıhire fıkra nakledermiş.
(Besim: Cevad Şakir, Akbaba Gazetesi)
ayak baısımasiyle açılan ilk istanbul bar-lannda Asrının en büyük devletinin hükümdarında
isapak zevkli bir ingiliz çavuşunun koynuna lâ^ım bilgiye hiç bir zaman sahip olmamıştı,
garson ve k@mi oldular: sapsarı saç-lariyle ve koşa koşa, seve seve fahir ve gurur duyarak
maviş gözleriyle munis munis sokuldular, bol oaı yedinci asır başında hudutsuz bir mutîaki-
atıldı. yet ile idare olunan, bir imparatorlukta
bol koldandılar öpüldüler, sadece aldıkları
Türkler arasından da bir takımı macera- • hükümdarlık san'attını öğrenmiş göründüğü
paraya bakarak hiç tereddüt etmeden Iher
perest ahlâksızlar çıktı, Istanfoulda bekâr bir çağda, henüz, yirmi sekiz yaşında
tabakadan erkeğin koynunda sabahladılar. Kız
-hayatı sürmeğe mahkûm işgal kuvvetlerinin nevcivan i-ken öldü; Genç Osmanın,
veya. oğlan, sabahın ilk saatlerinde anasının
genç zabitleri ile eenebî ve Türk bir takım Dördüncü Muradın ve îîbnahiımin, babası olan
ve babasının yanına cepleri dolu döndüğünde
maceraperestlerden mürekkeb öyle bir "ecnebi Birinci Ahmed, üzerinde dikkatle durulmağa
bir : "Haraşo!" takdir nidasiyle karşılandı.
kibar mahfilleri" vücut buldu ki, fuhuş, değer bir simadır (B. : Oisman II, Genç;
îsıtanbula meteliksiz ve aç gelen beyaz teşekkül hikmetinin içinde idi; ki, Yakub
Ruslar, iki sene içinde ÎManPouldan Avrupaya Murad IV; ibrahim).
işgal yularında Istanbuia bir muaşaka sahnesi Kadrinin "Sodom ve Gomore" adındaki Burada iki fıkranın nakli gerektir:
(Karikatür; Ahmed Münif, Akbaba Gazetesi) çantaları, koyunları, koltukları para ve mü romanı, bu devrin Tarihe verilmiş edebî bir
cevher ile ve valizleri eşya ile dolu olarak git Asrının büyük vezirlerinden Lala
raporudur (B. : Sodom ve Gomore). Mehmed Paşa ölüm döşeğinde iken Kapıağaısı
tiler. İstanbulda açık bir fuhuş yarası bırak Bibi. : Polis Nizamnamesi, O. N. Ergin, Mecellei
tılar. • •. padişaha: "Söyle bir vezirin kıymeti
Umuru Belediye; Mehmed Halife, Tarihi Gilmânî;
Diğer taraftan, harbin ve mağlûbiyetin Ahmed Befik. Onuncu H. asırda istanbul hayatı; bilinmedi" demiş; Sultan Alhmed kayıtsız:
doğurduğu açlık ve sefalet te bazı Türk ka Cevdet Tarihi; Câbi Said Vakayinamesi; Gazeteler "O giderse yerine başkası gelir!.." cevabını
dınlarını fuhuş girdabına sürükledi. AHLAT SOKAĞI -— Eminönü kazasının vermişti.
O devrin Istanıbul musevüleri, azınlıklar Küçükpazar nahiyesinin Hoeagıyaseddin Sadrıâzam Derviş Paşa huzuru
arasında pek asil vatandaş oldular, işgal mahallesi sokaklanndandır; Mehmedpaşa hümayunda çadır ipile boğularak idam
kuvvetlerine, Türk gibi düşman gözüyle yokuşu ile Küçükpazar Mektep sokağı edilmişti; yerde yatan cesed, bir sinir
baktılar; Ermeniler kararsızdı, içlerimden çıkan arasında bir aralık sokaktır; kabaıtaş döşeli, gerilmesile bir müddet ıslonra ayağını
yabancı yardakçısı pek az oldu. Fakat Rumlar yaya kal-'dırımlı, Mehmedpaşa yokuşundan oynatmıştı, bunun üzerine genç. padişah
için î-s-tanbulun işgali, Bizansın, o lâsei Küçükpazar Mektep sokağına doğru az yerinden gazap ile fırlamış, hançerini çekerek
tarihin hortlaması gibi oldu, öylesine meyilli yokuş bir yoldur; üzerinde, kapıları Derviş Paşanın boğazını kesmişti! Vak'a, her
sunardılar, azdılar ve işgal kuvvetlerime üçer dörder basamak taş merdivenli dost tane halde, Paşanın ölümüne tarih olan:
İgg-al yularında Beyoğlunda bir muaşaka sahnesi öylesine yaltaklaştılar M zenginleri dahi bu büyükçe ahşap ev vardır. (Mayis (1945). BM. Kıydı Dervişine gah
(Karikatür: Ahmed Münif, Akbaba Gazetesi) : REK, Gezi notu. mısraı fcaidar basit değildir.
yakınlığı fuhşa kadar götürdü; kız bir
Fransız zabitinin, oğlan da İ Çok dindandı, ulema ve meşayih ile uzun
ıschbetlerden zevk-alırdı, Üsküdarlı Hüdai
Aziz Mahmud Efendinin ise hayranlarından
idi, Efendiye intisabı bile söylenir. Reibiülev-
velin on ikinci gecesi Sultanaıhmed Camiinüe,
AHMED I.
2SO 281 — ı
.
Osmanlı hanedanının Birinci Ahmed, cuma ve bayram günlerinde edildi; genç padişah sevka gelerek Sa-
an'anevî mevlûd vesair mübarek günlerde başına bu ' sorgucu dırazâm ile ciride çıktı. Eşsiz bir ciritçi
kıraatini o takardı. olan Nasuh Paşa bir hürmet eseri olarak
koymuştur; Kabe ve Şu kıt'ası da devrin namlı yenildi. Babaeski ve Hafsa üzerinden
Ravzai Mu-tahharayı musikişinaslarından Hafız Kumral tarafından ^muharremin onunda Edirneye varıldı; vakit
yenileyerek tamir düyek usulünde ve Pençgâih makamında öğleye yakın olduğundan Birinci Ahmed
ettirmiş ve zengin bestelenmiştir: doğruca Sultan Selim Camiine indi ve "cemaati
hediyelerle tezyin Dilhanesi pür nur olur kübra" ile öğle namazı kılındı. Sultan Selim
ettirmiş, evlâdı resulü ~ Envarı (Zikrullah fle ' köprüsünden geçilip Edirne Sarayına indiği
İstanbul tahtının tklimi! idil mâmur olur " zaman Kızlar-ağası Hacı Mustafa Ağa ile sair
haşmetine denk »liman fcikndlah île
1
saray mensu-Ibini yollara o kadar çok para
cömertlikle himaye Birinci Sultan Ahmed Gençliğine doyamamış bu bahtsız saçtılar ki Sultan Ahmed has odaya kadar
etmiştir. Bütün (Kesim : H. Çizer) hükümdar, îstanbulda, asrının büyük altın ve gümüşe (basarak yürüdü; ve saray
ömrünce ağzına san'atkârı Mimar Mehmed Ağaya muhteşem içinde bir mescid yapılması için emir verdi.
müskiratın bir mâbed, Sultan Ahmed Camiini Edirnede kaldığı müddetçe başlıca meşgalesini
katresini yaptırmıştı; ki altı narin minaresinin on altı av teşkil etti. Biri Çömlefcköyü ve civarında,
koymamıştı, hassas bir gençti, pek kü şeref si, hanedanının on altmcı diğeri de Kurt-ka/yası taraflarında dört defa
çük yaştan itibaren şiirle uğraşmıştı, Şi hükümdarlığına işarettir (B. : Sultan Ahmed
irde 'Bahtı" mahasmı kullanırdı, bir doğuş büyük sürgün a-vına çıktı. Kışı Edirnede
Camii). geçiren padişah, (24 Saf er 1022) 15 Nisan
kabiliyeti samimî bir dindarın heyecanlarile
ibMesktce ona cidden güzel münacâtlar, niait- Birinci Ahmed, istanbul tahtına hiç 1613 te yollarda avlanarak, Ergene köprüsü,
ler, ilâhiler yazdırmıştı. Serdarını îran üze beklenmedik bir anda "oturmuştu, «babasının Karapınar, Malkara, Kayganlı üzenimden
rine gönderirken yazdığı su münaeât Birinci kısa süren hastalığı, saray tarafından 1 devlet GeMboluya gitti; yolda ..'hayli kar ve yağmur
Ahnıedin bu bakımdan kıymetine güzel bir ör erkânından bile gizlenmişti; Sadrıâzam Yavuz sıkıntısı çekti. Bolayırda Süleyman Paşa
nektir: : ; Ali Paşa, ordu ile beraber seferde idi; merfcadını ziyaret etti. Bir gece Kilitbahir
Yâ ilâhi ;cümle iman ehlini mesrur içil, Şarkü Sadaret Kaymakamı Kasım Paşa, sabah kalesinde kaldı, karşı kalelerle beraber
garbi idari islâm eyleyüb mağfur kıl! Rafiziler namazını kılıp Divana Hümayuna riyaset mevlûd okutturdu, hafızlar içinde "bir
katline azmetti ceyşi müslimin, Çar yârın etmek üzere Kuibıbealtınâ henüz gelmişti ki, bülbüli hoş elhan" olan Tarakcızade Mah-•nıud
hürmetiyeün tanları mansur kıl! Atlu ve yayaya Kapıcılar Kethüdası Hüseyin Ağa acele olarak Çelebiye fevkalâde ihsanlarda bulundu. (19
Jütten muttasıl idüb müdam, Cümlesini mihneti Babüssaa-deye çağrılmış ve Kapıağası Röbiülevvel) 5 Mayısta Gehıboludan îstan-ıbula
derdü belâdan «îûr talî Askerin! Bahtî kulun
sâna sipariş eyledi, Her kazadan anları(mahfuz tarafından -çevreye sanlı bir tezkere doğru yola çıktı. Devlet erkânı ve ulema
idüb mestur kıl! verilerek: "Bu hattı hümayunu Kaymakam tarafından Silivriden karşılandı; Büyük-şehre
Hazreti Muhammedin ayağı resminde Paşaya teslim edesin" dîye tenihilh edilmdşti, o girdiği (24 Rebiülevvel = 10 Mayıs) gün ise
mücevherli bir sorguç yaptınmış, sorgucun da derhal Kasım. «Paşaya getirip vermişti. Paşa pek muhteşem bir alay gösterildi. İstanbul
elmasları arasına yerleştirilmiş mineler üstü çevreyi açmış, fakat gavet karışık olan yakıyı halkı da genç hükümdara karşı parlak bir
ne de şu kıt'asinı yazdırmıştı: . söküp ofcıuya-manılştı, Kapıcılar sevgi gösterisinde bulundu.
Nota tacım gibi başımda götürsem dâim, Kethüdasına: "Bunu sana kim verdi?" diye
Kademi resmini ol pazreti Sahi Resulün. Güli sormuştu; Hüseyin Ağa: " "Kapıağası verdi,
gülzarı mulıabbet o kadem sahibidir, Alımedâ hattı hümayundur" demiişti. Bunun üzerine U
durma yüzün sür Kademine o gülün. Paşa yazıyı tekrar muayene etmiş: "Bu
noktasız hat padişahımızın hattına benzemez
ve elfâz ve ibarâtı okunmaz, içinde babam
tabiri vardır M, padişahımızın hayatta
babaları yoktur!" diyerek müverrih Hasan
Beyzadeyi çağırıp kâğıdı vermiş, o da, vezirin
kulağına yavaşça okumuştu ki şunlar yazılıydı:
"Sen ki Kasım Paşasın, babam Allah emriyle
ı/Ü ı iÇi* ^
vefat etti ve ben tahtı saltanata cülus ettim.
Şehri mujhfcem. zapt' eyleyesin, bir fesat
olursa senin başını keserim."
" Naimâ Efendi cülus merasimini şöylece
Birinci Sultan Ahmedin turası nakleder: "Kaymakam Paşa Müfti Efendiye
(Topkapu Sarayı arşivinden) tezkere yazıp Çavusbaşı ile gönderdi.. Sonra ' Birinci Sultan Ahmedin el yazısı
Mimar Ağaya cenaze mühimmatı sipariş o- (Topkapı Sarayı arşivinde)
lundu. Sair huzuru lâzım olan devlet erkânı davet olundu. Babı Hümayun önüne taht
kurulduğunu gören Divanı Hümayun halkı
b i e yere gittiler ; bu sırada Babüsssadeden bir
i siyah şem-leli çoicuk çıfkıp iki tarafına
r ç h selâmlar vererek şevket ve heybetle tahta
ı ü oturdu. Çavuşlar gülbank çektiler. Müfti ve
m l t vüzera vesair devlet erkânı Bininci Sultan
â k f .Ahmode biat etti".
n a ü Birinci Aihmeddn hususî hayatına dair
a c n Vak'anüvislerde görülen kayıtlar şunlardır:
a Cülusun ikinci yılı, (1014 Ce-
v i v maziyelfivvel) 1605 Eylülünde av-
e k e anmak üzere Çatalcaya ve oradan
r z üç günde Edirneye gitti, Edirnede
e s i sekiz gün kaldı, Anadoludaki
m a r Celâli isyanı yüzünden altı günde
e n l ılgarla İstanbula döndü.
d ı e (8 Zilkade 1021) 31 Birinci-kânun 1612 de ikinci bir Edirne seyahatine çıktı. Evvelâ
i r r Davudpa-şa sarayından tantanalı bir alay gösterilerek kalkıldı. Florya sahilinde kurulan
, l gölgelikler altında Şeyhülislâmın imamlığı ile acık havada çok kalabalık bir cemaat île bir
a K öğle namazı kılındı. Büyük-çekmece ve Silivride birer gece konaklandı. Karıştıran menzili ile
a r u Lüleburgaz arasındaki sahrada büyük bir Cİrid oyunu tertip Abdest alan çocuk Birinci
s d i Sultan Ahmed (Resim: ŞaJm Özeren)
l ı b
ı . b
n e
ı M -
ü a
. f l
b t t
i i ı
l n
m M d
e u a
d s n
i t
k a ç
l f ı
e a k
r a
i E m
n f k
d e
e n t
n d a
i h
S t
u d ı
l i n
t v
a a k
n n u
a r
M u
d g l
h e d
n l u
ı i ğ
e n u
d c
AHMED I. — 282 İSTANBUL kar ve yağmur altında ve atların diz kapağımı ve
bulan çamurlu yollarda bir hayli sıkıntı ANSİK Belgradda ölümüne kadar bu mev
çekerek payitahta ancak on beş günde dö- LOPE kide kaldı.
nefbildi. Daviudpaşa Kasrında üç gün DİSİ 1604 (H. 1013) Lala
istirahattan sonra şehre tantanalı bir alay ile Mehmed
girdi; o-nıar yaşında bulunan oğulları 1603 Paşa Ölümüne kadar sadrıazâm-
Şehzade Osman ile Mehaneıd de, at üzerinde ( lıkta. kaldı.
babalarının yanında yürüyordu, manzara H 1606 (H. 1015) Derviş
Büyükşelıir halkının rikkatini tahrik etti ve . Paşa, idam olundu.
Birinci Ahmed coşkun bir sevgi ile alkışlandı. 1606 (H. 1015) Kuyucu
Tersane Kasrı, geceli gündüzlü çalışılarak 1
0 Murad Paşa, ölünciye kadar
tamamlanmış ve döşenüp dayanarak hazır e- sadıra-zâmlıkta kaldı.
dilmiştd, bahçesini süslemek için de bütün îs- 1
2 1611 (H. 1020) Nasuh
tanbul çiçekçileri ve en namlı çiçek Paşa, idam olundu.
meraklı- )
1614 (H. 1023) Mehmed
Y Pa
a şa.
v
u • ; :
« 1616 (H. 1025) Halil Paşa.
Eyyubsultan Türbesi avlusunda Birinci
Eii'inci Sultan Ahraedin Kaftanı (Topkapu Sarayı müzesinde) (Kesim : ezin)
z Birinci Ahmed devrinin başlıca
İstanbula dönüşünün ları ellerindeki en kıymetli çiçekleri hediye vak'aları ise, dedesi Üçüncü Muradın
tezine, babası tarfından olarak sunmuşlardı. A mirası olan Avusturya ve îran
50,000 altına satın alınarak Yapısı yedi yıl süren Sultan Atoıed Ca- l harplerinin son muharebeleri, Ana-
bir tek taş yüzük mıiinin kubbesinin kilit^taşı konduğu gün (4 i doluda Kuyucu Murad Paşa tarafından
yaptırılan, kendisinin de Cemaızielâhir = 9 Haziran 1617), Birinci Ah-
parma-parmağında taşıdığı bastırılan büyük isyandır. Tütünün
med, camiin avlusunda devlet erkânı, P Türkiyeye ve bu arada îstanlbula ilk girişi
"Şeb-çırağ" adındaki eşsiz İstanbul ulema ve ayanı ile askere büyük bir
kıymetteki bir pırlantayı, a de bu hükümdarın zamanına rastlar.
ziyafet verdi.. ş Birinci 'Ahmed, camimin yanındaki
altın bir plâk üzerine Birinci Ahmedin yedi oğlu olmuştu ve en
koydurtarak ayrıea 220 a türbesinde yatar.
(büyükleri Osman doğduğunda baba henüz 'on , AHMED I. CAMÎ1 — (B. :
parça kıymetli elmasla da yedi yaşında bir çocuktu:
süsliyerek Ravzai Sultanahmed Garnü) .
Şehzade Oisman, îkıinei Osman unvanile c AHMED î. KÖŞKÜ — Beşiktaş,t>a
Mutahharaya gönderdi. tahta çıktı ve 1621 ihtilâlinde şehit edildi. ü çok kuvvetle tahmin olunur ki deniz
(Cemazielâhir 1022) 1613 Temmuzunda, Şehzade Mehmed, karidesi ikinci Osman. l kenarında idi; Naimâda bu köşk üzerine
en şiddetlisi İstanbulda tatbik edilmek tarafından, Hotin seferi yılında öldlürtüldü, u mühim bir,tarihî vak'a kayıtlıdır:
üzere bir içki yasağı ilân etti ve ne kadar Şehzade Murad, Döndüncü Murad s Hicrî 1039 yılı Zilkadesinin 14 üncü
meyhane varsa kapatıldı, Hamir E-mirıliği unvanile talhta çıktı. u salı günü (M. 1630), gök gürültüleri ve
kaldırıldı; fakat hü-kümdraın gösterdiği Şehzade Baya'Zid, Dördüncü Murad n yıldıranlarla tufanı, andıran bir yağmur
şiddete rağmen, Vak'anüvisin tabiri ile tarafından Revan seferi yılında Öldürtüldü. d boşanır; o sırada devrin hükümdarı
"çünkü beşerin tab'mda fesad ve ger Şehzade Süleyman, kardeşi Bayazıd ile a Dördüncü Murad, Be-şiktaşta babası.
galibdir, çöle geçmeden eskisi gibi içilir beraber öldürüldü. Birinci Ahmedin köşkünde imiş, Nefinin
oldu" (B. : İçki yasağı). Şehzade Kasım, Dördüncü Murad s hicve müteallik "Sahamı Kaza" adındaki
îıstanlbulda, en sevdiği mesirelerden biri tarafından Öldürtüldü. a eseri elinde imiş, Hekimbaşı Emir Çelebi
olan IstavroE bahçesinde bir mescid yaptırttı. Şehzade ibrahim, Sultan ibrahim d de huzurunda imiş, köşke yıldım düşmüş,
(9 Şevval 1022) 22 îkineiıteşrin 1613 te bir unvanile tahta çıktı ve 1648 ihtilâlinde ı Enderun Ağaları yüzleri üstüne
cuma günü anî bir karar ile üçüncü bir öldürüldü. r kapanmışlar, meclise bir dehşet gelmiş.
Edirne seyahatine çıktı; o kışı da Edimsele Şiirde Balhıtî adım kullanan bu a Padişah elindeki kitabı yırtmış ve Nefiyi
geçirdi, Tuncadaki kayık sefası için hükümdarın altl oğlumun elitra âklbeti de hu z hiciv yazmaktan menetmiş; tövbe ve
îstanlbuldaki hünkâr filikalarımdan biri mahlası ile hazin bir tezad teşkil eder. â istiğfar ile pek çok sadaka dağıtmış;
kızaklar üstünde Edir-neye getirtilerek On dört -yıllık saltanatında Birinci Ah- m devrin zürefasından bir ,zat da bu
Tuncaya indirildi. îstanibula •ibir hattı mede yedi vezir sadırazâmlık etmiştir:,. d vak'aya işaret ile:
hümayun gönderilerek tersane bahçesinde bir ı Gökdea (nazire iindi Senamı Kazasına
Kasır inşası emredildi. (1023 Muharremi ; Nef'i diliyle uğradı Hakkm belâsına
başları) 1614 şubatı başlarında Edir-nöden beytini söylemiş (B. : Nef'i; Murad
îstanlbula doğru yola çıkan Birinci Ah-ımejd, IV). Bubi. : Naima, III.
283 AHMED II.

Sultan Ahmed Sebili

AHMED I. SEBÎLÎ — Eyyufoda Camii


Kebir hareminde, türfbe tarafındıa, camie
'karşıdır; üç cepheli, ancak dış tarafları
müdev-ver, içleri düz kesilmiş dört sütun
üaerine a-tümış kemerlerin etrafı alçak
kabartma çiçeklerle bezenmiş, sütun
başlıkları istalâktitli, çiçek kabartmalar ve
sütua (başlıkları filizi yeşil üzerine altın
yaldızlı bir küçük sebildir: ıbronz şebekeleri,
motif bakımından basit, do-layısile Mr işçilük
kıymeti de taşımamaktadır. Yedi beyitlik tarih
kitabesinden ilk üç beyti, selbilin birer
ceıphösine,' geri kalan dört beyti de, ziyaret
edene göre sol yanına düşen kapısının üstüne
yazılmıştır'
Hazreti Sultan Ahmed, baıüi hazessebil Ralıi
Hakda hayriçün yapdı bir âli sebil. Eyleyiip
ruhi Ebaeyyubi Ensariyi yâd Bavzal ıpâM
yanında yapdı bir hayri cemil. Ateıdup ol
(çeşmede kevser gibi mâi muin Eyledi âbi zülâli
safı anda sefeebU. Nûşidüb âbi bayat »1 sahi
(iskender sifat îde /Mevlâ zillini o ısayei arşin
zalil. « Ol binai iıoşnümâ itmamına tarih îctin
Varid oldu ey Muhammed çünki fermanıceKil.
îsmal idüb didim bir beyt Mm her inısraı.
Müstakil tarih olub »Imuştur itmama delil.
"Eyledi Sultan Ahmed gükri na'mâyi JtalU"
"Bin iğirmî ikisinde yaptınb ibir nev sebil"
1022 (M. 1613).
Bibi. : REK ve İhsan Hamami, Gezi notu;
Evliya Çelebi I.
AHMED ü. — Osmanlı padişahlarının
yirmi üçüncüsü, îstadbul tahtına oturmuş
A.HMEO III. 284 —
AHMED IIÎ.
Türk hükümdarlarının on beşincisi; Sultan Amcazade Hüseyin Paşa, cülusunda is ANSİKLOPEDİSİ 285
îbrahimin oğlu; 1642 (H. 1052) de tanbul kaymakamı bulunuyordu; Arabacı Ali lasile tattıran devlet adamı oldu; onun
Istanbulda doğdu, çocukluğu ve gençliği, Paşanın gadrine uğrayan Yeniçeri ağası Eğin adını, tarihin büyük sanat hamileri arasına
yedi yaşında tahta çıkıp kırk yıl saltanat li Mehmed Ağanın idamını geciktirdiğinden ö- koydu; fakat üçüncü Ahmed, on dört
süren büyük kardeşi Dördüncü türü Boğaz muhafızlığına naklolundu (B. : yaşındaki kızı Fatma Sultanı yaşı ellisini
Mehnıedin devrinde istanbul ve Edirne Mehnıed Ağa Eğinli); ismail Paşa, Yeniçeri aşmış tou vezire vermek suretile saltanatı
saraylarında mahpusta geçti; 1690 (H. ağalığında kendisinden daha büyük hizmetler uğruna nasıl feda ötmiş ise (B. : Fatma
1102) da da diğer karidesi ikinci Süleyma-nını ^umularak bu vazifeye alındı (M. 1691 ~ H. Sultan), 1730 ihtilâlinde de, ayni saltanat için
ölümü üzerine Edirnede hükümdar oldu, 1695 1103); Sarı Hüseyni. Paşa, Istanbulda birtbiri Türkiye tarihinin bu necip somasını
(H. 1106) de Edirnede öldü ve naşı Is- arkasından yangınlar çıkması ve yangınları 'boğdurtmakta tereddüt etmemiş •aidi. Lâle
ianibula getirtilerek ıbir takını'kundakçıların çıkardığı rivayeti ü- Devrinin 'hükümdarı, son vezirinin yanında,
Kanunî Süleyman ikinci Sultan Ahmed zerine eşkıyayı zabıt ve ralbıtta acz ile suçla sönük isimdir.
türbesine gömüldü. 3 yıl (Resim : H. Çizer) narak azledildi (M. 1693 = 1105); Kalaylıköz Yirmi yedi senelik hükümdarlığında Ü-
8 ay 25 gün süren Üçüncü Sultan Aiımediıı turası
Ahmed Paşa, Büyükşehrin asayişini temin i- (Topkapu Sarayı arşivinden) çüncü Ahmede on dört vezir sadırazâmhk
hüküm-ıdarlığmda Eâirneden hiç çılkmamış, çin başvurduğu garip ve gülünç tedbirler üze etmiştir:
imparatorluğunun payitahtına ayak rine azledildi (B. : Alhmed Paşa, Kalayli'koz); devrine rastladı.. Büyük kardeşi Mustafa ile 1703 (H. 1115) Kavanoz Ahmed Paşa,
atmamıştı. Hükümet de daimî surette feferar Amcazade Hüseyin Paşa (M. 1693 *= baraber Edirneııede yapılan sünnet düğünü, 1703 (H. 1115) Enişte Hasan Paşa,
Edirnede bulunnuuş, istanbul, sadaret H. 1105); Esir Mustafa Paşa. S
Osmanh 'hanedanı tarihinde en muhteşem 1703 (H. 1116) Kalaylıköz Ahmed Pa
kaymıalkaimları ile idare edil-ımdştir. Bilbl. : Râşid Tarihi, II. saray düğünlerinden biri oldu; bu düğün şa,
Hanedanının sönük simalanndandır. Zamanı, AHMED ÎII. — Osmanlı padişahlarının üzerine devrin seçkin bir şairi, Nâbi Efendi 1704 (H. 1116) Baltacı Mehmed Paşa, 1706
ikinci Viyana muhaısaraisile başlıya» Avrupa yirmi 'beşincisi, tstânlbul tahtında oturmuş tara-, fından manzum bir ''îSûrnamei (H. 1118) Çorlulu Ali Paşa, 1710 (H. 1122)
haribinin felâketli muharebeleri içinde Türk hükümdarlarının on yedincisi; 1673 (H Hümayun" kaleme alınmıştır ki, şairin dilile: Küprülüzade Numan Paşa,
geçmiştir, Sadırazamları şu zatlardır: 1083) de doğdu; Dördüncü Mehmed ile Ra-bia Lûleî simden; itti cereyan 1710 (H. 1122) Baltacı Mehmed Paşa
1690 (H. 1102) Köprülikade Fazıl Gümüş Emetullah Sultanın oğlu; büyük Bâdei saf gibi (huni revan Olduğu demde, (ikinci defa),
Ahmed Paşa, Slankamen meydan kardeşi ikinci Mustaf anın Edirne vakasında şehzade Ahmed henüz iki yaşında idi; 1711 (H. 1123) Ağa Yusuf Paşa,
muhareifoesmde şahadetine kadar mevkiinde tahttan indirilmesi üzerine (10 reMülevvel yatağının üzerine ve etrafına ise ıbir yarı 1712 (H. 1124) Süâhdar Süleyman Pa
kaldı. 1115) 23 ağustos 1703 perşembe günü otuz cihan imparatorluğunun vezirleri tarafından
yaşında hükümdar oldu, yirmi yedi sene şa,
1690 (H. 1103) Aratoacı -Ali Paşa, azledil ;sunulan hediyelerden bir hazânecik yığılmıştı,
padişahlık etti, 1730 (H. 1143) da, 1713 (H. 1125) Hoca İbrahim Paşa,
di, sürgüne gönderildi. çeşitli kıymetli taşlar, elmaslar, pırlantalarla
Büyükşehrin * ayak takımı tarafından 1713 (H. 1125) Silâhdar Ali Paşa (Şe-
1691 (H. 1103) Hacı AH Paşa, azil ve te süslenmiş murassa ciltler, hançerler, top top
kaüt edildi. çıkarılıp koyu müte-assıpîarın desteklediği hid Ali Paşa).
kıymetli kumaşlar arasında, meselâ, Tevkii
1692 (H. 1104) Boaoklu Mustafa Paşa kanlı ihtilâlde tahttan indirildi; 1736 (H. 1715 (H. 1128) Halil Paşa,
Ahmed Paşanın verdiği "taze gu-lâm
azlödlildi. 1149) daTopkapı sarayında kapatılmış olduğu 1716 (H. 1129) Nişancı Mehmed Paşa,
mahibulbiar" Mle bulunuyordu.
1693 (H. 1105) Defterdar Ali Paşa, İkin dairede altmış üç yaşlarında öldü. Kabri, Babasının felâketinde (B. : Mehmed IV), 1717 (H. 1130) Nevşehirli ibrahim Pa
ci Ahmed bu zatın sadaretimde öldü. Yenicami karşısında büyük anası Turhan on dört yaşımda idi; iki amcasının ve bir şa.
Bu devirde Istanibulu idare eden sadaret Valide türbesindedir. kardeşinin (Üçüracü Süleyman, îikinci Ahmed Aşağıdaki satırlar, Prof. Enver Ziya Ka-
kaymakamları da şunlardır: Damadı Nevşehirli ibrahim Paşanın sa- ve ikinci "Mustaf a) on altı yıl süren ral'ın Mâm Ansiklopedisinde çıkmış
dırazâmlık ettiği saltanatının son on iki makalesinden kısaltılarak alınmıştır:
hükümdarlık zamanı, bu prens için,
yılına, bir buçuk asır kadar kadar sonra "Edirnede isyanı müteakip, âsîler
tereddütsüz, sarayda geçmiş bir mahpus hayatı,
"Lâle Devri" adı verildi (B. : ibrahim Paşa,
heiba olmuş bir •neveivanlık diye kaydedilebilir. tarafından iktidar mevkiine getirilen
Nevşehirli Da-•mad; 1730 ihtilâli; Jjâle Devri;
Otuz-yaşmda ve hiç beklemediği bir anda sadırazâm
lAltmay, Ahmed1 Refik).
kendisini Türkiye tahtına davet ettikleri
Çocukluğunun ilk zaman, yüreği- ^ nin merhamet
yılları, o devrin kaynaklan kurumuş, ve- ^^^} fa ve sadakat
Avrupalıları bilmez, dünya mal ve zevklerine karşı
tarafından "Büyük" susamış bir adamdı; \j>\> fakat bu
unvanile a- hırslarını tatmin için lâzım gelen cesaret
ikinci Sultan Ahmedin
Turayı (Topkapu Sarayı mlan babası Avcı ücüneü Sultan Ahmed ve iradeden mahrumdu; on yıldan fazla, ss
arşivindenF Mehnıedin en parlak (Resim : H. çizer) babasının Köprülüleri .ayarında vezirler
aradı; çok genç Silâhtar Âli Paşanın
Petervarandin.de şeha-detinden sonra ihtiyar
Nevşehirli İbrahim Paşadır ki bu Üçüncü Saltan Abmedin el yazığı
hükümdara saltanat nimetlerini (Topkapu Sarayı arşivinden)
umduğundan faz-
AHMED III. 2 86 — İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ ÂHMED İÜ.
— 287 —
Kavanoz Aihmed Paşa ile», iki yıl içinde üç
'S

radağlıları Venediikdn himaye etmesi ve anuhedesinden sonra, mümkün olduğu kadar rilen plânlara göre, güzel saraylar, köşkler ve
halefi (Enişte Hasan, Kalaylıkoz Ahmed, Osmanlı gemilerinin korsanlık ile vurulması,
Baltacı Mehmed Paşalar) nefî, katil ve adilere hanbten içtinap etmiş ve 12 sene süren bahçeler yapıldı. Bu dekor içinde şiir ve
Meradaki koyu katolik propagandasından devrini zevk ve sükûn içinde, etrafına musiki yeni kıymetler aldı. Nedim, divan
rağmen, memlekette nizam ve inzibat tesis
bizar olan -ortodoks hıristiyanların Osmanlı topladığı şairler, âlimler arasında, Istanbukı edebiyatının mecazî mefhumları yerine, fânî
edemediler.
idaresini hasretle araması Venediğe harp saraylar ve köşklerle süslemekle geçirmiştir. hayatın hakikî ve yaşayan kıymetlerini
Ruslara mağlûb olan İsveç kiralı açılmasına sebeb oldu (1715). Harp süratle
Demirbaş Şarlın Osmanlı memlaketine ilticası, "Prut muahedesinin akdine rağmen. Rusya koydu.
Osmanlılar lehine dönerek bir ay içinde Ana- tehlikesi zail olmuş değildi. Bu defa Rusların "Aihmed III. devri, edebiyat ve san'atta
Rusya ile bir hatibin zuhuruna sebep oldu. poli, Argos, Modıon, Koron ve Korint kaleleri
Baltacı Mehmed Paşa ikinci sadaretinde Kafkasya ve Irandaki tecavüzkârane olduğu kadar tefekkür sahasında da hamleler
zapt ve Mora istirdat edildiği gibi, Osmanlı temayülleri, îstanibulda endişeler gösıterdi. Zamanın ulemasından bar tercüme
ordunun basında Rusya üzerine gönderildi. donanması Çulha (Cerdıgo) ve fetendil (Tintos)
Prut nehri, bataklıkları arasındaki Rus uyandırdı. Pasarofça muahedesinden beş yıl encümeni kuruldu. Nadir yazmaların memleket
adalarını da zaptetti ve Giritteki Suda ve Spia sonra, Osmanlı devleti ile Iran arasında harb haricine çıkarılması menedildi. îstanfbulun
ordusunu sarmağa muvaffak oldu. (H. 1123 = Longa limanları da Türklerin eline düştü.
1711). Rus ordusu teslime mecbur olacak, bir başladı. I-ran 1694 tenberi dahilî bir anarşi muhtelif taraflarında beş1 kütüphane inşa edildi.
Bu muzaffıeriyetlerden sonra, Damat Ali içinde idi. Sünnî Afganlılar şi'î safevîlere Yirmi-^sekiz Mehmed Çelebi Parise elçilikle
vaziyete düşmüş iken, Çar Baltacıya sulh Paşa Korfu adası ile Venedik sahillerine
tekliflerini yolladı. Taarruz etmek Memiyen karşı ayaklanmışlar ve 1772 'de Afganlılar gönderildiği vakit, (1724), kendisine verilen
taarruza kalkışınca, Avusturya, Karlofça Isfahanı istilâ etmişlerdi. Dağıstan talimatta, Fransanın "vesaiti uımrân ve
ve beklemek-ten usanan yeniçerilerin halini muahedesinin ihlâline razı olamıyacağmı ileri
nazan dikkate alan Baltacı Mehmed Paşa, bu taraflarında bulunan ehli sünnet ümerası, maarifine dahi lâyıkıyle keslbi ıttıla-ederek,
sürerek, müdahale etti. imparator Kari VI. Osmanlı devletinin himayesini istedi. Ahmed kabili -tatbik olanların da takriri" tembihi
teklifleri kabul etti ve 21 tamımuz 1711 de, garptaki ispanya veraset harplerini İ715 de,
muvakkat Prut muahedesi ile, sulh aktedildi. III., garpta Avustur-yaya karşı uğradığı vardı. Türk elçisi birçok müesseseler gezdi;
Ras-tadt sulhu ile .hitama erdirdiği için, mağlûbiyet neticesinde kırılan nüfuzunu ve hattâ ressam Aııtoine öoypel tarafından
Bu muahede ile, Ruslar düştükleri (bitkin Osmanlıların Dahnaçya sahillerinde
halden, pek müsait şartlar ile, kurtuldular: kaybedilen toprakları telâfi için, Iranın portresinin yapılmasına müsaade etti.
Venedikten .aldıkları yerleri geri vermesini, anarşisinden istifadeye kalkıştı. Şi'îlerin Kendisine seyahatte refakat etmiş olan oğlu
ancak Aızak kalesini, ibütün mühimmat ve talep edince, Avus-burya ile harp başladı
iıstihkâmatı ile, Osmanlılara teslim ve Osmanlı sökünlerle harib yapması, Iran şahının Said Mehmed Efendi de, oradan aldığı ilham
(1716). Ordu, Bel-gradda Sava, nehrini Osmanlılar ile imzaladığı muahedeyi ile, İbrahim Müteferrikanın İstanıbulda ilk,
hududunda son zamanlarda inşa olunan geçerek Petervaradinde büyük bir
kaleleri tahrip edecekleri gibi, Rusya Kırım, nakzetmesi gibi telâkki edilerek, harb için Türk matbaasını açmasına jcardıım etti (1724).
muharebeye tutuştu. Bu muhare-bede Damad fetva çıkarıldı. 1723 te Tiflis, 1724 te Hoy Bu bakımdan da Ahmed III. devri Osmanlı
hanlığının ve Lehista-mn dahilî işlerine Ali Paşa, alnından vurularak şehit düştü (B. :
müdahale efcmiyecekti. isveç kiralı Sarfın Osmanlılar tarafından işgal edildi. Bu imparatorluğunun Garplılaşmasında bir
Ali Paşa, Sehid). Avusturya kumandanı sırada, Ruslar, bir kervanlarının iranlılar başlangıç teşkil etmektedir. Hattâ De Rodhf
memleketine salimen avdetini de kabul Prenıs Euıgen, Tamsvarı ve Banat /beyliğini ve
ediyordu. Bu muvakkat muahede 16 nisan tarafından yağma edildiğini bahaınıe ederek, ört isminde bir Fransız mühendis zabit
h'aıttâ 1717 de Belgradı aldı, bu sırada Sadırzâm Derbend ve Baku kalelerini zapteıtimiş ve Iran celbedilerek, ordunun ıslahı için, bir-askerî
1712 de, İstanıbulda tecdit edildi. Evvelâ olan Damsa ibrahim Paşa A-vusturya ve
padişah ve halkı memnun eden ve hattâ anarşisinden istifade etmek niyetimde heyet hakkında projeler hazırlatıldı; fakat
Venedik ile Pasarofça muahedesini akdetti. olduklarını göstermişlerdi. Ruısyamn bu ibrahim Paşa şiir ve edebiyatı ve zevkü safayı
şenlikler ile tesid edilen bu sulh, sonradan Bu muahede ile Venedik, Mora-yı Osmanlı
Baltacının ihaneti eseri gibi gösterildi. Bu hu- hareketi İstanıbulda heyecan uyandırdı. Bir ha-ribü vegaya tercih ettiği için, bu proje ortaya
devletine terketti ise de, Arnavutluk ve aralık Rusyaya ilânı harb etmek bile çıkmadı. Ahmed III. devrinde yapılan hayırlı
ısusta kat'î bir hüküm vermek güç olmakla be- Dalmaçya sahillerindeki müstahkem
raıber, Demirbaş Şarhn Baltacı aleyhinde düşünüldü. Fakat ihtilâf, Fransa elçisinin işler arasında, Kütahya ve iznik'teki çini
mevikileri muhafaza etti; Tamşvar, Belgrad tavassutu ve İran hakkında bir Osman-lı-Rus fabrikasının ihyası ile Istanbulda Tekfur
yaptığı propagandaların tesiri de inkâr ve Eflâkim Oltu ırmağına kadar olan kısmı,
olunamaz. (B. : Mehmet Paşa, Baltacı) taksim muahedesinin (13 haziran 1724) . Sarayında bir çini fabrikasının kurulması
Avuisturyaya verildi. imzalanması ile halledildi. Rusyaya teşebbüsleri vardır. Bu teşebbüslere,
Maamafih bu Prut muahedesi, Türklere karşı
"Bu harp esnasında, Macar ayanı üzerine Derbend, Baku ve Dağıstanın bir kısmı tersanenin ıslahı ile, ilk olarak üç anbarh
Viyana bozgunundan sonra kurulan
tesir ederek, onları Avusturya aleyhine harbe bırakıldı. Osmanlı imparatorluğu, hissesine gemilerin inşa edilmesi ve istanbul yangınlarına
mukaddes ittifaka indirilen ilk darbe
sokacağı ümidi ile, Türkiyeye getirilen Erdel düsen Kirmanşah, Hemedan, Revan ve Şirazı karşı, Fransız mühtedilerinden Gerçek Davud
olmuştur. Bu harp esnasında Petro Eflâk ve
kralı Rafcdcızi, huduttan uzak bir mahalde işgal etti. Isfahanda kendini şah ilân etmiş idaresinde, bir tulumbacı ocağının tesisi
Boğdan beyleri Demetrius Kantemir ile
ikamet ettirilmesi muahede şartlarından olan Şah Eşref Osmanlılarla sulh yapmağa teşebbüsleri ilâve edilebilir (B. : Davud Ağa,
Konstantine Brankovano'yu kendi tarafına
olduğu için, maiyetine, Türkiyede bilâhare ilk ve Irandaki fütuhatı tanımağa mecbur Gerçek; Tulumba, Tulumbacılar; İbrahim
celbetmiş olduğundan, bunlar sulhtan sonra
Türk matbaasını tesis edecek olan ibrahim oldu. Iran harpleri, Osmanlılara, netice Efendi, Müteferrika; Said Mehmed Paşa,
azledildiler. Birincisi, Rusyaya kaçarak, canını
Müteferrika tercüman verilerek, itibarile, zafer ve toprak kazandırmış Yirmâsekiiz Çeleibizâde).
kurtardı ise de, ikincisi, yakalanarak idaan
Tekirdağ'ında ikamete memur edildi. Kendisi olmasına rağmen, halk tarafından hoş "Ahmed IH. devri, 1729 da birdenbire
olumdu. Bu iki beyden sonra, Ba-ibıâli Eflâk ve
orada vefat etmiş ve A'bdülhaınifd II. görülmedi. buhrana maruz kaldı. Iran şahı Eşref, rakibi
Boğdan beyliklerine İstanfoul-dan Fener Rum
zamanında kemikleri memleketine Tahmasb ile yardımcısı Afşar aşiretinden
eşrafından beyler göndermeğe başlamıştır ki, "Pasarofça muahedesinden sonra,
nakledilmiştir. Nadir tarafımdan mağlûp edilerek, Irandan
bu usul 1821 Rum isyanına kadar devam Osmanlı devlet adamlarında bir" zihniyet
"Ahmed IH.'in sevgili sadırazâmı ve da- firara mecbur edildi. Nadir bundan
etmiştir. değişikliği oldu. Şair Nedimin:
ımadı ibrahim Paşanın sadarete gelmesi ile, sonra,'Eşref in Türkiyeye muahede ile
Damat Silâhdar Ali Paşa, sadaretinde Gülelim oynayalım ,kâm alalım dünyadan
Ahnıed III. saltanatının ikinci bir devresi terketmiş 'olduğu yerleri geri almağa
Karadağdan kaçıp Kattaro'ya iltica eden Ka- mısraı, devrin şiarı oldu. tstanbulun klâsik
başlamıştır. Damad ibrahim Paşa, teşebbüs etti. Türk ordusu mağlûp oldu. Bu
dekorunda değişiklikler görüldü; cami, mes-
Pasarofça karışıklıklar esnasında, Ah-
cid ve türbe yerine, Garptan ve Şarktan geti-
— 289 ANSİKLOPEDİSİ
AHMED III. 288 SırkâtibiTozkondurmaz Mustafa Ağa tezhip ederdi. Ayasofya
İSTANBUL
ıned III. ile Damad ibrahim Paşa mütereddit Camiine bir "Resülhikmeti mahafetullaih"
ve gevşek davrandılar. Devlet ricalinin levhası, Üsküdarda anası Gülnûş Sultan
esvap ve bin ingiliz altını değerinde rus tilkisi
yaşayış tamnı beğennıiyen (bir zümre ile, adına yaptırdığı. Yenivalide Camiine de bir
ibir kürk vardı. Gayet güzel bir ata binmişti.
yeni (bir askerî sınıfın teşkil edileceğinden "Elcennetü taıhte akdamil ümmehat"
Eyer takımı işlemeli ve sıvama
korkan yeniçeriler, ulemadan bazılarının levhasını yazıp astırmıştı. Babıhümayun
mücevherliydi. Daha sonra yaya giden
muavenetine mazhar olan Bayazıd önündeki ve Üsküdar iskele meydanındaki
seyislerin çektiği muhteşem surette
Hamamında dellâk Patrona Halilin elefbaşıhğı çeşmelerin yazılarını da kendisi yazmıştı (B. :
eyerlenmiş altı ait geliyor-idu. Sarayın
Sle patlayan isyana mü-zaiharet ettiler. Ahmed Ahmed III Meydan Çeşmeleri).
ağalarından biri altın bir sürahi, diğeri
III. Birinciteşrin 1730 da, âsileri tatmpı etmek Yazdığı Mushafı şeriflerden birini Koca-
gümüş kahve takımı götürüyor, bir ü-
için Sadırazâmı, Kaptan Paşayı ve Sadaret nmıstafapaşa şeyhi Nureddin Efendiye, bir
çüncüsü de başında padişahın oturmasına
Kethüdasını boğdurup, cesetlerini tanesini de Hafızpaşa Camii imamı Veliyüd-
mahsus bir gümüş iskemle taşıyordu.
Atmeydanına yolladı. (B. : ibrahim Paşa, din Efendiye hediye etmişti, ilki Mushafı şerif
"Padişah, tahminen kırkını biraz aşmış;
de Ravzai Mutalhharaya göndermişti.
Damad Nevşehirli) Âsiler padişahın feragatini güzel adam, sert yüzlü, gözleri iri ve siyah. Kız ve erkek 31 evlâdı olmuş, çoğu küçük
istediler. Ahmed III. kendisinin ve Penceremizin altında durdu. Kendisine bizim yaşta ölmüştür; oğullarından ikisi, Üçüncü
'Çocuklarının hayatınla kıyılmamak şartile, iorada olduğumuzu söylemiş olacaklar, bize Muıstafa ve Birinci Abdülhamid isimlerile
tahttan feragat etti." pek dikkatli (baktı. Biz de bundan istifade ede tahta çıkmışlardır.
Üçüncü Ahmed, yüz ve vücut yapısı rek kendisini iyice seyrettik." (Reşad Ekrem AHMED III. ÇEŞMESİ — Kâğıthanede
bakımından, yakışıklı adamdı; on sekizinci • Koçu, Lâle devri başında istanbul; Çığır Ki- SâdaJbâdda Bağlayan önündedir; bugün,
asır ingiliz edebiyatının seçkin tabevi.) orada Lıâle devrinden kalmış tek eserdir;
şöhretlerinden Lady Montague, (B. : ;
kesime taştan, yüzü mermer, türk
Monıtague, Lady Mary), Şark mektuplarında Şiir ile uğraşmaktan zevk alırdı; fakat rokokosunun en güzel çeşmelerinden 'biridir.
ondan şu satırlarla bahseder: şiir penisi, kendisine ancak bir mısralık Teiknesi yarım çanak şeklinde, iki yanında
"Biz Edirneye gelmezden birkaç gün ilhamlar lütfederdi; hoş bir fıkradır: ayni şekilde iki taknecik daha bulunan,
evvel, bu şehirde padişahın (Üçüncü Bir gün bahçede dolaşırken, üzerinde üslûplaşmış kabartma çiçek nakişlarile süslü,
Ahmedin) ibüyük kızının (Fatma Sultanın) yavrularla dolu bülbül yuvası bulunan bir kitabe taşı kemerinin üstünde, en üstünde de
düğünü olmuştu. Yeni gelin fevkalâde bir ağaca bir yılanın sarılıp çıkmakta olduğunu boydanboya istilâktitli ibir korniş bulunan bu
debdebe ile kocasının sarayına götürüldü. görmüş, yılanı öldürtmüş ve şairliği tutup güzel çeşme bugün su-:suızdur, küçük
Sultan, Peter-varaddnde vurulan Sadırazâmın vak'a üzerine: tekneler kırılmıştır. Sür'atie tamir edilmezse,
(Şehid Ali Paganın) zevcesiydi, fakat bu Tırmanıp çıktı .diraht-ı ömrüne mâr-ı ecel Sâdâbâdın bu son izi de kur-tarılamıyaeak
birinci evlilik, sadece bir akid halinde kalmış, Mısraını söylemiş... Fakat arkasını da bir harabeler arasına karışabilir. Kitalbesdndeki
zifaf olmamış, fakat Sadırazâma saraya gidip türlü getirememiş, derhal Naibinin saraya <ça- kıt'anm tarih./beyti şudur: Abım nuş eyleyüb
Sultanı görmek için izin vermişler. Kendisi ğırıknasım emretmiş. Yolda gelirken vak'ayı Vehbi didi târihini "Dehre Sultan Ahmetî icra eyledi
devletin en güzel, en yakışıklı ricalinden öğrenen sair, huzura çıkıp da padişahın mai hayat" 1135 (M. 1722)
olduğu için Sultan tarafından çok sevilmiş, ağzından tamamlanması istenilen mısraı Bu kıt'a beş satır üzerine yazılmıştır.
şimdi elli yaşında yeni kocasını görünce göz dinler dinlemez: Devrinin büyük şairi Nedimin sû meşhur
yaşlarını tutamamış. Yeni kocası değerli bir Âsiyan-ı tende yatur bülbül-i can bihaber! şarkının ikinci kıt'asında "Çeşmeyi nevpey-
adam, padişahın gözdesi, fakat bunlar on üç Mısraını okuyuvermis. dâ" dediği bu çeşmedir ki, buradan bu
yaşında bir kızın gözünü doyuracak Bazan da kendisine: | şarkının da 1722 de yazılmış olduğu çıkar:
meziyetler değildir. Senindir hâne, minnetin yoktur sevketlü hünkârını, Bir safa bahsidelim ,gel şu dili «nâşâde
"Fransa sefirinin zevıselie beraber Kerem kıl, sohbetli helvaya gel ikbalü şevketle Gidelim servi revanim yürü Sâdâbâde
padişahı camie giderken görmeğe gittik. Yollu manzum davetiyeler gönderen sa- işte üç çifte kayık iskelede amade
Önünde bdr sürü Yenieçri yürüyor, dırazâmına, şiire aşına olduğunu göstermek Gidelim servi revanim yürü Sâdâbâde
Sipahilerle bostancılar, yarısı yaya, yansı atlı kaygusu ile: Gülelim oynayalım kâm alalım dünyadan
büyük bir kalabalık teşkil ediyordu. Benî isen eyledin davet Mai tesnîm .içelim çeşmei fcıevpeydâdan
Rengârenk elbiseleri uzakça bir yerden Ne mümkün eylemek ben ret Görelim iabi hayat akdığın ejderhadan
bakılırsa bir lâle bahçesini andırıyordu. Gibi çocukça cevaplar yazardı. Şiirdeki Gidelim servi revanim yürü Sâdâbâde
"Arkadan Yeniçeri Ağası geliyordu. mahlası "Necib" idi. Geh varab havz kenarında hirâıuan olalım
Elbisesi al kadifeden, astarı gümüşî renkte Devrinin büyük yazı üstadı Hafız Os- Geîı gelüb kasri cinan seyrine hayran olalsrn
idi. Gayet süslü giyinmiş iki köle beygirini Gah şarkı okuyub gah gazelhan olalım=
mandan hüsnühat meşk etmişti; Mdrahur
Gidelim servi revanim yürü Sâdâbâde
çekiyorlardı. Ondan sonra Kızlar Ağası Camii imamı Emir Efendi ve Hoca Mehmed
geliyordu. Elbisesi koyu sarı renkte idi. Ra-sim Efendi gibi Türk yazı san'atının en
Kürk kaplı idi ve Ağanın kara rengine büyük şöhretleri bu hükümdarın (himayesini
uygundu. Daha sonra da Zâtişahâne görmüşlerdi. Yazdığı levhaları, ekseriya,
geliyordu, arkasında yeşil bir zamanın seçkin san'atkârlarından
III. KÜTÜBHÂNESİ A
H Â Â
îznalub cıım'a namazına deyû mâderden Bir
gün oğruyalım Çarhi sitem perverden Doîaşıb
^skeleye ıdoğru nihan yollarden Gidelim servi
revanim yürü Sâdâbâde
Bir sen ,ve bir ven ve (bir mutribi pâluze eda
İznin ofaırsa eğer bir de Nedimi şeydâ Gayri
yaranı bugünlük idüb ey şuh feda Gidelim
servi revanim yürü Sâdâbâde

AHMED III. KÖŞKÜ — Sarayburnunda


şehir evleri tarzında ahşap bir küçük köşktü,
Liâle devrinin zarif yapılarından biriydi (M.
1709 = H. 1121). Birinci Mahmud 1733 (H.
1146) de buna bir daire ilâve ettirmiş, 1741
(H. 1154) de civarına yine bu hükümdar
tarafından "Mahbuibiye Kasrı" inşa ettirilmiş,
fakat bütün bu kasırlar, padişahın günlük
maiyet halkı için dar geldiğinden sahilde
büyük bir ahşap sarayın inşasına
başlanmıştır, ki bunun da inşaatı 1748 (H.
1162) de bitmiş ve Topkapı sarayı adını
almıştır; ki 1863 (H. 1280) de içinden eııkan
bir yangında gayet kıymetli olan eşyasının
büyük fbir kısmı üe beraber yanmış, bu arada
ibütün bu inşaatın ilk yapısı olan Üçüncü
Ahmedin kasrı da mahvolmuştur (B. :
Topkapı Sarayı).
Bibi. : Topkapı Sarayı Müzesi Rehberi. AHMED
IÎI. KÜTÜPHANESi — Topkapı Sarayının
üçüncü avlusunda, Arz odasının önünde Lâle
devrine adt güzel yapılardan biridir; bu
binanın yerinde evvelce ikinci Selim
zamanında Mimar Sinan tarafından yapılmış
güzel bir köşk, "Havuz Köşkü" vardı; bir
havuzun ortasında ve küçük bir bahçenin
içinde mermerden, etrafı on iki yeşil somaki
sû tonlu bir köşktü.
Sarayda dağınık bir halde bulunan kü
tüphaneleri bir çatı altında toplamak istiyen
Üçüncü Ahmed harabiye yüz tutmuş olan bu
güzel küçük köşkü feda etmiş, yerine bugün
kendi adını taşıyan kütüphanesini yaptırt-
mıştı. ' :
O devirde sarayda yaşamış müverrih
Fındıklık Silâhdar Mehmed Ağa bu yapı işini
vakayinamesinde şöylece naklediyor:
"Padişah iç halkının ilme rağbetleri ve
tçhaanede ve Hasoda Hazinesinde ve
Haremişerifinde (bulunan fcütülbi nefise anda
mahfuz durmak fikriyle sarayı hümayunları
içinde bir musanna kütübhâne bina
buyurulması muradı hü-mayunlan olmağın
Arz Odasının ardında vâki Sultan Selimi Sânî
bina eylediği Havuz Bağ-
çesi dimekle mâruf sagir foağçe içindeki safi Üçüncü Ahmed Kütübhânesi türk
mermerden yapılmış havuz ve -üsıtsü tekne luklar konduğu
mimarisinde kütübhâne yapısının şaheser görülür ki asli şekli
kub-/be ve etrafı oniki aded kdbir somaki örneğidir. Aşağıdaki satırları Topkapu Sarayı Sûrname-i Vehbideki
direkli <köşkjhedim ve yerine kütübhâne tarh Müzesi kütübhâneeisi Şükrü YenaPın Güzel resimlerden ve bazı
ve bina olunmak üzere münasip görmeğin Sanatlar >mecmuasınıda intişar etmiş gravürlerden
hedmine mübaşeret olunufo birkaç günde taşı "Topıkapu Sarayı Müzesi Enderun Kitablığı" kolaylıkla
toprağı ayrılandıktan sonra ' pâdişâh bir başlıklı makalesinden alıyoruz: anlaşılıyor.
mübarek (günde... dedeleri Sultan Ahmedi "Mimarlarımız, kitaplıkların, rutulbatten "Bina 235, 18 metre murabbamda bir
kadîm hazretleri >At Meydanımda inşa ve hattâ depremden korunması için tonoz ve sahaya kurulmuş ve merkezde bir kubbe,
buyurdular camii-şerifin temelinin hafrine bodrum üzerine yapılmasını, yangın bunun arka ve iki yanında birer tekne kubbe,
fbtiıdâ kendi urduk-ları altun ka-zma hâlâ tehlikesine karsı da her tarafının, açık önünde üç u-fak kubbe bulunmaktadır.
Haaoda Hazinesinde mahifu-z Mi... o altun bulunmasını usul tutmuş olduklarından, Bunların üzerleri kurşun ile örtülü olup
kazmayı getirüib Havuz Bağçesinin içinde vaz'ı Enderun kitablığı da hava cereyanını temin bakır alemleri de lâle, nar şekillerinde ve en
esâsı kütülbhâne kılınacak mahalle varub etmek üzere karşılıklı pencereli kemerli bir nadir tipdedir. Merdivenlerden çıkılmea ista-
Kilâr ve Seferli odalarının hocalarına dua bodrum üzerine yapılmıştır. Dış cepheleri lâktitli başlıklı dört sütunun taşıdığı sivri
ettirdikten sonra teiberrü-kea ol kazma ile beyaz mermerle kaplanmıştır. Bu kemerlerle çevrilmiş üzeri ıiç kubbeli bir
ihtida kendüleri ve sonra şeihızâdeleri mermerlerin muntazam olmaması belki de sahanlığa girilir. Tam ortada fildişi ve bağa
Süleyman Han ve dahi sonra arz ağaları hafir Havuz köşkü enkazından istifade edildiği ile bezenmiş kapının üzerinde binanın
ve andan numaran ve neccaran kanaatini uyandırmaktadır. yapılış tarihini gösteren aşağıya yazdığımız
mübaşeretiyle temeli kazılub hazırlandı... "Kitaplığa ön cepheden iki taraflı arapça kitabesi bulunmaktadır. (Kitabe
vas'ı esası kılındı ve ikdamı tamam mermer merdiven ile girilmektedir. Bu istanbul Ansiklopedisi için Hasan Aksoniu
buyurmağın altı ayda tamama irdi". merdivenin sonraları tâdile uğradığı, âdi pik tarafından okunmuş ve tercüme edilmiştir.):
Enşe'e (daran melikü AhmedM
Camiaten ,likütübUbayyimeti

Üçüncü Ahmed kütüphanesi (Plân : Güzel Sanatlar dergisinden)


Binefsîlü bâşera te'siseha
Biniyyetin sadikatta taüllıemetin in'am etsin, sana §u tarih yeter:
Mürevviceri jlililmi terviceten Kur'anı Kerimde beyan olundu: Bu kitaplar; öl-
JKâsibeteiı liehlibi tekrimeten miyen kitaplardır).
Erşedehüllahü (binuriîıilhüda
Mahalliden /devlete Jıüddaimeti
Kapının tam karşısında ufak Mr çeşme
Ve dâafallah.ü lehti tecralıu ve merdiven sahanlığının önünde, üç kısım-
Mesubeten jmiıı (MiM ınün'imetin <dan mürekkep, üzerlerinde rumilerden
Yekfike Ji tarîhihe fâizen meydana getirilmiş bir taç bulunan diğer bir
«Beyanüu FİHA KÜTÜBÜÜ KAYYİMETÎN" çeşme daha vardır ki, çeşme aynaları
1131 (M. 1719) istalaktitler ve lâlelerle bezenmiş olup
(Türkçesi: Melik 'Ahmed (Sultan AJımed) bu aşağıdaki kitabeyi taşımaktadır:
yeri, muhalled olan kitapların foir araya kontılması i- Sordun* »l ab-ı latifi çeşmeden Hal-i
çin yaptırdı. Kendi nefsi için mübaşeret ettiği >bu -dille dedi ;kim Ha» Ahmedin Hayrıyım
tesiste temiz, sadık ve hulûslu bir niyet kendisine bu hem (ecriyim mahşerde Hak Ecrin ita
ilhamı vermiştir. eyleye ol enıcediıı Ayn-ı (ibretle jnazar kü
ilmi terviç ve onu iktisap edecekler için bu bir ley I/efoifo Bais-i gufranına) /ol jerşedin
ikramdır. Allah onu nuru hidayet ile irşad etsin ve Eyle bu /tarihi (beş ıvafitine zam Abdest al
saltanatta ebedî kılsın. A^e Allah onun ecrini kat kat sünnetiyîe Ahmedin
versin. Bu hareketini indinde savap kabul edip onu 1131
"Binaya girilince; önceden tasavvur edi-
lemiyecek (bir güzelliğin ve topluluğun
karşısında kalırız. Çünkü binanın kuruluş
ölçüleri, mermer işçilikleri, alçı kaibarbmaları,
çinileri, alçı camları, sedef ve. bağa işleri,
kullarulajı renkler, taşıdığı 'kitabeler, elhasıl
her şey güzeldir. Zaten dünyanın her
tarafından gelen
Üçüncü Alımed kütüblıânesi (Besim : Behçet)
ANSİKLOPEDİSİ — 293 AHMED III. MEYDAN ÇEŞMESİ
ÂHMED III. KÜTÜBHANESİ İSTANBUL
— 292 — Kütüphanenin açılış töreni de, ki diğer yüzlerinde, kemerlerin üzerinde, bîr
nat ve zevk ifadesidir. Bu güzel eserin 24 ikinciteşrin 1719 .(10 muharrem satırda üçer mısra'dan altışar satır halinde
âlimler burayı görünce daha başardı bir 1132) da bir huzur dersi de
okuma odasının olamıyacağını hayranlıkla Şehremini Bekir Ağa eliyle yapıldığı da yine dokuzar bevitlik devrin, şairlerinden Nedim,
arşiv vesikalarından anlaşılıyor. Bu gün iyice yapılmıştı. Başta Sadrıazâm Raihmi ve Şakirin tâldlk hat ile birer tarih ki-,,
söylemektedir. Nevşehirli Damad İbrahim Paşa
Kitaplığın merkez kubbesi, altı tam ve dört (bilmediğimiz bir nokta kitap dolaplarıdır. tası vardır. Denize bakan yüzünün bir farkı da,
Kitaplığın yanındaki ayrı bölmelerde bulunan bulunmak üzere, bütün devlet erkânı ayna taşının iki yanında kenarları kabartma
yarım sütuna oturtulmuştur. Yüksek Şeyhülisâm ve ıkibar ulema/davet
kubbenin içi göbekten başlıyarak kısım kısım i-kişer camekân XIX. Yüzyılın işidir. Bunların çiçeklerle be&enmiş ve yarım "kubibeısi -dilimli
eab.it rafları, kitap boylarına göre hareket olunmoışlar.yev-miye iki yüz akçe ile
kabartma alçı motiflerle bezenmiştir. Bunlar Mrer mihraıb - yuva, eski tâlbirile birer "ağzı
etmek üzere bir kaç sene evvel tâdil kütüphane muallimi tayin edilen
istalâktitlerle köse uçlarına kadar yayılmakta açık" bulunımasıdır; diğer yüzlerinde bunlar
ettirilmiştir. Bizim tahminimiz, evvelce Üsküdar Kadılığından mâzul Selim
ve serpilmektedir. Tekne şeklindeki yan kub- yoktur..
buralarda a-ğaç oyma ve hattâ altın yaldızlı Efendi, karşısında diz çöken Enderunu
ihelerin ortasındkai girintinin içi yine Köşelere gelince:
ince kafes telli kitaplıkların bulunduğu Hümayunun zekâlarile seçkin
kabartma algı motiflerle 'bezenmiş ve yanlarda Üst kısmı, istalâkıtitli ve dilimli yarım bir
merkezindedir. Bunlar zamanla eskimiş ve gılmanlarmdan birkaç çocuğa Sûrei
bey-zi madalyonlar, bordürler ve istalâk'titler •ters kubbe halinde toplanmış ve kubbenin ucu
yerlerine şimdikiler yaptırılmıştır. Fatiha okutmuş ve kendisi de bu
duvar çinilerine bağlanmıştır. Merkez tonozu iköşe sathımda gayet zarif üslûplaşmış kandil
sûreyi tefsir etmişti. Duadan sonra,
ise daha itinalı olup birçok panolara, gibi sarkan bir lâle motifi ile bezenmiştir.
ayrılmıştır. Her birinin içi, vazolardan çıkmış Üçüncüahmed Kütübhânesi (Kesit resim: Güzel Sanatlar dergisi)
lâleler, güller, karanfiller, yüksek alçı
Üçüncü Ahmed davetlilerine birer Bunun altında, küçük köşe çeşmesinin ayna
kabartma olarak bezenmiş ve kalan
samur kürk hedi— taşının üısfcündtekd yelpazeli kemeri
kısımların içindeki çiçek ve yapraklar tatlı
ye etmişti. bulunmaktadır. Ayna taşının iki kenarında da
sarı renge boyanarak sadelik içinde bir ahenk
Üçüncü Ahmed kütüphanesinde yirmi istalâk-titli kaidelere oturmuş birer burmalı
yaratılmıştır. Bu kısmın hadîsi şerif o-
ilim şubesi üzerine taksim edilmiş olarak sütun-cuk vardır, sütunların üafc kusanında
kunmasma mahsus olduğunu, duvarda asılı
4384 cild kitap vardır; bunarın 29 u rnu- yine ista-lâ'ktiftli birer başlık, onların üstünde
bulunan ve Ahrned III. tarafından, yasılmış
rakkaat, 13 cildi basma kitap, 115 cildi de de dilimli (bir külâhçık vardır. Bu fcüıçüik köşe
güzel bir levha göstermektedir:
Eşlteilu en la ilahe 'illallah Yaptım Yunanca. Lâtince, İbranice, îslâvca vesair çeşmelerinde, tekne yerine 'birer zarif kurna
ha makamı limerza-tillalı yabancı dillerdeki eserlerdir. bulunmaktadır; kurnanın alt kısmı, yukarı
Okundukça tefasir ü elıaıtis Bibi. : Raşid Tarihi, V; Topkapı Sarayı Rehberi; köşe altının aynidir; yani, istalâktitli ve
Şefaattir ümidim ya ResulaUah Şükrü Yenal, makale (Güzel sanatlar Meç.). dilimli bir yarım ters kîjıbibe halinde:
"Filhakika meşrutiyet devrine AHMED HI. ME¥»AN ÇEŞMESİ — toplanmıştır.
kadar, salı günleri buradaki Üaküdarda, iskele meydanındadır; Üsfcüdarm Bu köşe çeşmeciklerinden üçünün
sedirlere kırmızı ehramar serilir, eşsiz kıymette sanat eserlerinden, Türk kurnaları, ne kadar yazıktır, kısmen kırılmış,
vazife sahibi hoea efendiler. e,nderun çeşme yapısı sanatının şaheserlerinden, sa-kaıtlanmıştır; yalnız bir tanesi, kıble yüzü
memurları kargısında takrirlerini mimarının kim olduğu maalesef bilinmiyor. ile Boğaziçina bakan yüzünün köşesinde
yaparlardı, Bu okuma yerinin Dört yüzlü bir meydan çeşmesidir, bulunanı sağlam kalmıştır.
önünde^ ki kemeri, gayet nefîs köşelerinde de birer küçük çeşme Tunç muslukları da, amaanında
istalâktitlerle işlenmiş ve uçları lâleli bulunduğuna göre bir büyük ve geniş çatı konulduğu gibi durmaktadır.
başlıkları taşıyan sütunlar altında sekiz çeşmeden mürekkep bir
tutmaktadır. âbidedir.
"Kitaplığın duvarları en güzel Ahşap çatının istinat ettiği en üst kısmını,
ve çeşitli Türk çinileriyle bezenmiştir. fırdolayı çeviren biri çiçekli, diğeri istelâktitli
Filhakika, bu asırda Türk çiniciliği iki kabartma şerid süsler. Ceptheler, serapa,
sukut devresinde ise de bu binada gayet zengin çiçek kabartmalarla
görülen çiniler XVI. asrın en iyi bezenmiştir; ve her cephede biri diğerimden
parçalarıdır. Bunların Boğaziçinde güzel ayrı Motifler kullanılmıştır. Denize
Kara Mustafa Paşa yalısından bakan yüzü, şekil itilbarile de, diğerlerinden
sökülerek getirildiği arşiv biraz farklıdır, şöyle ki:
malzemesinden anlaşılmaktadır. Alçı İstalâMitli şeridin altında, çeşmenin bütün
pencereler de,. kitaplığa uygun bir ışık cephesi boyunca, gayet ntefîs bir sülüs ya-j, zı
verecek f şekilde yapılmıştır. Kapı Ve ile iki satır halinde Sadırazâm Nevşehirli
pencere kanatları da fildişi işlemeli Damad îbraMm Paşanın şu tarihi beyti bu-
olup, elhasıl binanın her köşesi bir Üçüncü Ahmed Kütüphanesi hınmafetaidır:
sa- (Kasit Resim : Güzel Sanatlar dergisi) Bidi Han f&hmed ite (bile İbrahim tarihin
"Suvardı âlemi desti Muhammedle Cevadullah".
Altında ayrıca rakfcam ile gösterilmiş o-
lan âbidenin inşa tarihi 1720 (H. 1131) dif;
AHMED III. MEYDAN ÇEŞMESİ — 294 — İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ 295 AHMED III. MEYDAN ÇEŞMESİ
Kitabelerine gelince, Boğaziçine bakan Râhetiyie kesbi 'şevkü ihtiyat itmek ieün
ihtira' jitti Şeref abadı işaM âlemi Namın
Hemişe desti cûdin maksemi erzak idüb Mevlâ metli tezyinat göz kamaştıracak derecede de
yüzündeki Nedimindir: Vücûdi kâmilin |âsûde kilsim Ididei bedden Tamam
almış bir güherdir sûyhıi bulsun deyft Sû zengindir.
Semiyyi Fahri mevcudat ıSultan Ahmed Gazi Şelü oldukta atşane didi târihini Şakir "Gel iç mâni
yerine bezlü îsar itti bî had dirhemi Evvelâ; çatının altında, fırdolayı üç sıra
sahib measir zilli ıpâki Hazreti Vehhab. Emini hayati Çeşmei Sultan Ahmeddeıı" Bu güzel
Çeşme .bünyad itmeği îmâü işrab eyleyüb halinde boya ile yapılmış akantus yapraklan,
Yesribü Butha (muini milleti beyzâ Ebâ an iced
şelıi <dânâ hıdivi tâhirül ensâb O hakanı
Kıldı me'mur âsafi derya neval ekremi Öyle çeşme, 1943 - 1945 arasında Üsküdar yeşil ve çiçekli çiniler ve isitalâktitli roir korniş
dilcû Çeşmesâri bî ,bedel yapdırdı kim Oldu iskelesi meydanı tanzim edilirken meydanın
keremkârın ,bu arzı Cennet asada Olub gufran vardır.
her bir lülesi âbi hayatın maksemi Sa'yini ortasında çukurda kalmıştı. Uzaktan
ile ,ümmi pafiyye haslâtı der hâb Anın ruhi şerifin
frayrile yâd eylemek kasdin Derûni jjâldne ilham
hüsni kabule eylejlib Mevlâ karîn Hıfzide
bodur bir görünüşü vardı ki şanına ve Âbidenin asıl yüzü Ayasıofyaya karşıdır.
;dâim hatâlardan o ^hi efhami Şâkiren Güzel bir tunç musluk takılmış olan ayna
idince Halikulesbâb Vezirü âzamü dâmad ibrahim
Rahmi içüb âbın didi târihini "Hükmi Sultan kıymetine lâyık değildi. Prof. Fahreddin
Paşanın Kuui kââmin hitabı nıüstatabiyle idüb Kerim Gökay'ın İstanbul Vali ve Belediye taşının üstünde yuvarlak bir madalyon içinde
Ahmed icm îtti elhak zemzemi"
sâdâb Serefâbâdı bünyad eyledikten sonra emriyle Reisliği zamanında meydan bu çeşme için altın yaldızla "Maaşallaih" yazılmıştır. Ayna
Bu ayni zemzemin cün kıldı icrasın ana işrâb Balaiban iskelesi tarafına bakan taşının iki kenannda mermer kabartıma, birer
tekrar tanzim edilmiş ve âbide lâyık olduğu
Türabı kabrine merhumenin Skram içün yapdı yüzündeki de SaMrindir: iskemle üzerinde çiçek şişesi ve çiçekler
R«hi Hakde (diyarı Üsküdare çeşmei pür âb O yere çıkarılmıştır,
hakanı cihanı daima Hak eyleyüb te'yid Ne kare Şejûnşâhi hümâyun paye Sultan Ahmed Gazî Bibi. : REK, Gezi notu. vardır. Kemerin alt kısmı da ayni motiften
azmiderse Msni takdir itsün istisvâb Bu Keramettir olan sâdır jo hakanı müeyyedden O AHMED IH. MEYDAN ÇEŞMESİ — kabartmalarla tezyin edilmiştir; kemer, beyaz
(mısra'Ia Hedimâ söyledi târihi itmamın '"Bu yekta zilli hak kim bir nefes haktan udûl itmez fatanbulda Balbılhümayun önünde Saray Mey- mermerler arasında demir oksitli kırmıza
şehri mâ ile Sultan Ahmed eyledi sîrâb" îder kesbi safa icrayi (ahkâmı Muhammedden şistlerle örülmüştür; çeşmenin itki kenarında
Vücûdi enveri kim matlai ınihri saadettir Olur
danmdadır; ki bugün buraya Ayasofya
Meydanı denilegelmektedir. Türk Isıtanibulun liki mihrafb vardır. Bu cephede, çeşmenin tarih
Kıbleye bakan yüızünıdeM Rahıminindir: mânayi şevket zahir o! şehbeyti müfredden
Vücûda gelmemiştir öşri (mi'şarı fütuhatı KÎ eşsiz güzellikte bir âbidesi, çeşme yapısı beyti boydan boya bir satır halinde, bakır
Abi rûyi saltanat Han Ahmedi Gazi ki anın ' âcizdir kalem aşari alışanım adden Şerefâbâdı sanatının Türfc Rofcokosu üslûbunda bir yeşili bir zemin ve 'kırmuzı porfirden bir
Dâima icrayi ger'i Ahmedidir hemdemi Mazhari ıbünyâd eyledikde izzü devletle Ana bir sû bulundu çerçeve içine yazılmıştır. Baştanbaşa zengin
şaheseridir. Geniş saçaklı bir çatı altında
te'yid idüb Hak âne asan eyledi Gayre müşbilter îkim nişandır ömri sermedden Veziri a'zam
olan her emri sa'bi taa'zemi Bu keramet kutbi toplanmış ssom mermerden dört çeşme ve çiçek kabartmaları ve kitabenin kabartma
ibrahim ,Pâşâya idüb ferman Olunca yünınile
âfak oldığm isbat ider Buldu ibrahim Paşa gibi me'mur o gehinşahi es'adden Bu şehre çeşme köşelerinde dört sebüden mürdfekeptdr. Kütle yazıları altın yaldızlıdır. Çeşmenin !bu yüzü,
sadri efhami bünyad «yleyüb cümle ehâlisi Hayatî taze buldu halindeki güzellik, lâtif kabartma nakışlar, diğer üç yüzünden iki noktada ayrılır: Bu
ra'feti hakanı emcedden tunç şebekeler, ve nefis çinilerle bezenmiştir; yüzün mermer çiçek kabartmaları taibiafcten
ve bu kıy- taklid edil-
Üsküdarda Sultanahmet} Meydan Çeşmesi' tJsküdarda Sultanahmed Meydan Çeşmesi
(Kesim : Th. Allom'dan Sabiha Bozeah'mn kalemi ile) (Resim : W. H. Bartlett'den Sabiha Bozcalınm kalemi ile)
AHMED III. MEYDAN ÇEŞMESİ AHMED III. MEYDAN
296 İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 297
ÇEŞMESİ
mistir; diğer yüzlerin kabartmaları, üslûp- Vehibinindir; bu kasidenin sonlarında, şairin ikinci köşe sdbil üstünde:
laştınlmış çiçeklerden yapılmıştır. Bir de, de söylediği gibi, yalnız son tarih beyti Sultanahmede 'bakan çeşme üzerinde:
Şehîer ana kişver verir ol şehlere efser verir Seyf Bak >sîrmi zerden tasına âbi hayat
diğer üç cephenin, tarih kasidesinin muhtelif Üçüncü Aıhmedin kendisi tarafından ine düğmen ser verir /oldukça tuğu sernümâ Oî efzasnıa Benzer gümüş sakkasına bekler
parçalarından mürekkep olan kitabeleri, söylenmiştir ki. Divan Edebiyatının tarihçilik menbai cûyi meranı ol maksemi rızki enam kapım subhi mesâ Yapdın Saray
demir oksitli kırmızı şistten çerçeve içine ve yolunda yazılmış en güzel mıısra'lardan Olsım ilâ yevmilkıyam gâhaııı dehre mültecâ (meydanına kıldın sala attâşına
bakır yeşili zemin üzerine talik ile yazılmıştır biridir. iskender idüb eisticû zııîmetde gezmiş mültecâ Ceruıetde kevser fyânma .gûyâki kasr
ve her çeşmenin üzerinde birer satır üzerine Babı hümayûnuiîda bu itti revan âbi boka ittin bina Altın suyun idüb sebil yapdın
Kaside Babıihümayun ile Ayasofya uyûni selsebil Birinde bin ecpi cez-,il
beş ıbeyit bulunmaktadır. Âbidenin İshak
arasına bakan köşedeki sebilin üzerinden İsiıakpaşaya bakan çeşmenin üzerinde: virsün cenabı kibriyâ Modhinde l)âmem
Paşaya Ibakan yüzünde ise, mihrapların başlamaktadır: oldu lal izharı acz itti mekal Evsatııî
Bu tarîü pâki hurreıni sevk itti sadrıa'zemi
yerinde, se~ ibillere girilen iki kapı eylerken hayal hatiften irdi bir nida
Şâhinşehi âli neseb, Sultani ınemdûhül haseb Damadı hassı ekremi henmanu ceddül enbiyâ
bulunmaktadır. Bu kapıların bugünkü Fermaııdehi Bumu Areb Han Ahnıedî kişverkşiiâ Oklu o düstüri celll ;bu hayri icâriye delil Kalka Vehbi hamuş sol besteleb haddin değil
kanatları, bu şahesere lâyık değildir. Bu kapı Adlü keramet menbai şemsü velayet matla! idüb zemzem sebil celbe ol şahe düâ Ol eyle edeb Senden mukaddem oldu Iheb
kanatlarının, on sekizinci •asır Türik Dergâhının her mısraı şelıbâli Simürgü Hiimâ şehriyâri Kernisar ıbezletti mâli bî şümar Yapdı şairlere bizden sala
Rokokosu üslûbunda yapılacak yenilenle Zâti mûlûke âbirû şemşiri bağı fethacû Güîzârl sebilü çeşmesar me'cur ola ruzi ceza Bu mevkii
Dördüncü köşe sebil üstünde:
değiştirilmesi gerekir. mülke virdi rû mızâbı kilki daima âbad idüb ıbir tarbi nevicad idüb Ruhi Hüseyni
Vasfinde idüb güftügû ıçok kimse dökdü
şad idüb itti sebil âbı safa Bu ayne ey »âlî denin
Dört köşedeki dört sebil üçer yüzlüdür. Babııhümayuna karşı olan çeşmenin üzerinde: {destini kevser gibi «un Her katrei sa.ffet
âbi rft İttirdi âhir serfürft ;o husrevi
Sütun başlıkları istalâMitli dört «ü'tun şevket nümâ Tarih için danişvecan
nümün olmakta bir ayni şifâ hayrotde iken nâgehan Buldu şelünşeM
arasına yerleştirilmiş tunç şebekelerde süs Hem pâdigehdir Iıem velî zâtinde olunmuş müııceli
Adli Ömer «udi Ali hulki Muhammed Mustafâ cihan bir mısraı âlembehâ Her lâfzı
motifi olarak üslûplaştırılmış lâle Üçüncü köşe sebil üstünde: bahri jmevcezen mânâsıdır dürri aden
Destinde devlet hâtemi kılmış miisahhar âlemi
kullanılmıştır. Ve Oıer sdbilde, tarih Hak resmi ismi a'zenıi nakşi cebin itmiş ana Âfot Külâle mâsedak takı felekle yeknesak Gök Görmek dilersen ânı sen ey .teşmei hüsnıi
kasidesinden üçer beyit bulunmaktadır; Hükmi revan her kişvere fermaııberi şâhü gedâ 'kubbenin altında ibak ıvar mı bu resme bina eda
bunlar da talik hat ile ve. sebilin bir yüzüne Hayret verir şad Kaysere galib lıezar tskendere Oldukça bercâ ınihrümah iaîbi şerir olsun o sah Ayasofyaya karşı olan asıl
iki satır halinde bir beyit olarak yazılmıştır. Hem hamii .beytülharem hem hadimi sahi üraem Sadri güzinin ;yâ lilâh itme rikâbından cüda Ey
lıü»revi âli tebâr asarına yoktur şümar Amma cephede boydan boya bir satır
Âbidenin tarih kasidesi on sekizinci asır Bumu Areb mülki Acem (mahkûmudur sertâbepa
Oldur inıamül nıüslimin Killi hüdavendi muin Bâ bu dilçü çeşmesar oldu aceb hayret feza halinde büyük celî sülüs lıat ile:
Divan şiirinin büyük üstatlarından Seyyid nassî Kur'anı mttbin emrine vâcib jktida Târihi Sultan ,AJımeöin ıcâri zebanı
lüleden Ap .besmeleyle iç suyu Han
Alımede eyle düâ
Bu kitabelerin yazısı da Üçüncü
Ahme-din olup bu son tarih beytinin
altında da imzası vardır.
fstanbulda Sultanahmed Meydan Çeşmesi tstanbulda Sultanahmed Meydan Çeşmesi
(Kesim : TU. Allom'dan Sabiha Bozcahnm kalemi ile) (Resim: Tlı.. Allom'dan Sabiha Bozcahnın kalemi ile)
m
AHMED III. ÜN ÇADIRI ANSİKLOPEDİSİ 299 — AHMED (Rrab)
— 29 8 İSTANBUL
Rivayet edilir ki, Üçüncü Ahmed bu Bu mertebe olamaz jnakşi zeyne erzanı şakacı bir adamdı. Kendisini yakından
tarih mısraını: dökmüş, boyalarını biraz uçurmuş ve Ne hayme, güllerini seyriderse bülbüli zar Tamamı tanımış Üsküdarlı halk şairi Vasıf Hoca
Han Ahmede eyle la.ua, aç besmeleyle iç suyu mermerlerini karartmış.. Bu koca ömründe yâd eylemezdi gülistanı. O (pâdişâhı felek nakleder: Bir gün Tekkekapısı
şeklinde yazmış ve devrin seçkin sairlerine pırlanta, ilk günü kirnbilir nasıl bârgâhı devran kim Anınla buldu şeref Hanidâni kahvehanesinde o turuyorlarmış, Arab
ıbunu bir kaside haline koymalarını emretmiş., parlıyordu; Bugün yüz altmış yıllık bir Osmani Kurub bu çetri gazaya azimet ettikçe Ahımed de bir köşede nargile içiyormuş,
fakat "suyu." kelimesi, kafiye bulmak mazisi var.. Onu ibir dtfa görmek, hayalinin Müsahhar eyliye bilcümle kâfiristani. Bu bârgâhı içeriye bir kipti girerek maihalle bekçisi
bakımından şairleri çok üzmüş.; Seyyid ölünciye kadar hafızadan silinmemesi için hümayuna tnı letafetle Nigâh ittikçe .didi Dürrii
bulunduğundan ötürü Arab Ahmede: "Ahmed
kâfidir. Hicjbir başka güzel şey, onu senâhani. Cihanda ,olmaya bundan ziyade bir tarih
Vehibi, bu mısraın ikinci parçasını başa "Mübarek ıolai ilâhi ita çetri sultani" Bubi. : Sâliın, Efendi bizim çocuk min-faat etti!" demiş;
alarak "dıiiâ" gibi kafiye bakımından zengin, unutturamaz; ve kulağınıza istanbul adının Aralb Ahmed vefatın kipti ağzında bozulmuş
çarptığı her yerde her zaman bu çeşmenin Tezkire! Şuera AHMED BOL ÜN FÎLÎKASI —
bir kelime elde etmiş ve en güzel kasideyi Lâle devrinde, îstanibulun süslerinden biri şeklini anlamazlıktan gelerek: "Şu menfaati
yazmağa muvaffak olmuş. Bu mısraın
hayali de gözönüne gelir". yarıya bölüşelim!" diye cevap vermiş.
de bu hükümdarın, altın yaldızlı ve
gösterdiği yapı tarihi Hicrî 1141 dir. Bu AHMED IÎL ÜN ÇADIRI — Iran seferi muhteşem nakışlı filikası idi. Boğaıziçi ve Ahmed Rasknin, Selâmsız bekçilerinden
âbidenin yapısına dair de Divamtaümayun için sadnâzam Daımad Nevşehirli ibrahim Haliç sularında sık sık ıgÖrülen 'bu muhteşem ve son orta oyuncularından biri olarak
kayıtları arasında şu vesika bulunmaktadır: Paşanın emrile yaptırılmış altından sırma ve kıymetli kayığın etrafına, devrin kaydettiği AraJb Ahdinin bu Araıb Ahmed
işlemeli bir otağı hümayundur ki, dillere şairlerinden Dürrinin şu kıt'ası yazılmıştı: olduğu kuvvetle talhmin eidilelbilir. Bu semtin
"Marmara naibine ve zabitine hüküm ki; Sutûr âsâ olub emvac güya safhai derya Zer
destan olan türık çadırcılığının onsekizinci en yaşlıları arasında yapılan tahkikatta Arab
"Sarayi Cedidi Âmirem baıbıJhümayumî tenden ızer ianâ serlâvhadır bu f ilkei garrâ. Suvar
asır ortalarında vücuda getirdiği bir Abdi isminde bir şöhrete rastlanmamıştır.
pişgâhınıda tarafı hümâyûnumdan mücedde- oldukça Sultan Ahmedi Salis saadetle, Okur
şaheserdir. 1730 ihtilâli arifesinde Üsküdarda Muharrir Sermed Muhtar Alus da, istanbul
den 'binasına mübaşeret olunan çeşmesar içün ruhil-emin ardınca Bismillah mecrahâ..
yapılan büyük ondu alayında Ihalka teşhir Bibi. : Salim, Tezkirei guerft AHMED <Ağvaîı) — Ansiklopedisine verdiği notlarda: "Kendisi
mermer taşın lüzumu olmağla iktizâ iden
edilmiş ve Is-tanlbulluları millî bir san'at Kaptanı derya Hüseyin Paşa çıplaklarından beyazdı, yüzünü, kollarını, elerini karaya
»bahaları bina emini tarafından verilmek üzre
gururiyle karışık hayranlığa düşünmüş, bir nevcivandır ki son Yeniçerilerden ve boyayarak oyuna çıkardı" diyor ki, Şataret
tâyin olunan mübaşir haseki marifeti ile
Büıyükşehrin her köşe-sinide, görenlerin Çardak kolluğu çorbacısı halk şairi Galatalı Bacı için boyanmak bir zaruret dahi olsa
gönderilen defter mucibince saf ve beyaz
görmeyenlere tarif edip anlattıkları bir Hüseyin Ağanım kırk küsur destanı muhtevi Araib Ahmer din beyaz tenli olmadığı bir
damarsız olmak üzre.... zira' mermer taşı
ısohlbet mevzuu olmuştu. Bu muhteşem mecmuasında Kasımpaşa, Tersane ve Çeşme hakikattir; Ser-toed Muhtar Aluısun yine bu
katı' ve ^tedarik olunuîb aceleten kayıklara
otağın kapısı üstüne, şair Dürri-nin şu tarih meydanı için yazdığı Şehrengiz yollu bir notlarda: "Üsküdarda esnaf, galiba terlik
vaz-ü tahmil ve bir gün mukaddem Âsistanei
kıt'ası işlenmişti: manzumede, şöye tasvir ve methediyor: dikiciliği yaparmış" kaydı da doğru değildir.
saadet âşi-yanmıa naklolunmak babında Bu hayme, atlası ça.rhi felek kumaş olsa,
fermam âişanım yazılmıştır. Fî evasıtı n. Hüseyin paşalı kalyon çıplağı Filâr tutmaz o Arab Ahmedin oyunlarım seyretmiş olan bu
(Ramazan) 1141". -şahbazın ayağı A! çuhadan Câmedanı sırmalı Bin kıymetli muharrir: "Şetaret Bacollkta bir eşi
güzelde Mr ıdânedir Ağvalı Kâkülü alnına taramış daha gelmemiş ve bir daha da gelmez
Bu fermanın tarihi 1729 berber Sol yanak üstünde beni var anber İsmi denilirdi; zenci bacılar gifbi salpak salpak
nisanına rastlar. şerifidir neferin Ahmeâ Onda' cem olmuştur hüsn île yürür, öfkelendiği Kavuklunun arkasından
Geçen asrın büyük bir iffet.. 'AHMED (Arap) — ikinci Aibdülıhamid yuvarlana yuvarlana koşar, kavgaya girişip
italyan edibi, Edmondo de devri sonlarında Galatanın namlı kabadayı terliği tutturur; hele babası tutunca ağzından
Amicis "Constantinopoli" (tıulumlbacılarından,' Galata tiyatrolarının tülkrükler, salyalar saça saça yerlere
adındaki eserinde, Üçüncü devamlı müşterilerinden ve foricilerinden,
kantocu kızlara tutkun vurucu, kırıcı hercaî
yuvarlanırdı" diyor.
Ahmed çeşmesinden şöylece Biibl. : Vasıf Hoca, Not; S. M. Alug, Not.
bahsediyor: sev-dazedelerden; bu yüzden birkaç defa
mahkûm olmuştu, son günlerinin, bu giibi AHMED (Arab, Yalancı borazan) —
"İnsan elinin oyup işlemediği insanlara mukadder olan koyu bir sefalet Sultan Hamid devrinin son yıllarında Istan-
yeri yoktur; zarafet, servet ve içinde geçtiği bulun her tarafında, seyir yerlerinde, Beyoğ-
sabrın bir harikasıdır. Hiç söylenir. lunun umumhane kokaklarında dolaşan,
tereddütsüz, billur bir fanus Bibi. : Ahmed Rasim, Muharrir buya. AHMED herkesçe tanınmış ayak takımından bir
altında muhafaza edilmeğe değer. (Arap) — Son orta oyuncularından; halk gençti. 18-20 yaşlarında kadar vardı. Teni
Yalnız göz için yapılmış değil, ağzında Tekkekapısı denilen Üsküdarda habeşe yakın, akçıl zenci, tonlbalak, şen,
kendine has bir tadı varmış gibi, Selâmı Ali Efendi mahallesi bekçiîe-rindendi, şakrak, elinde arşın boyunda, huni seklinde
insan onun usaresini azıcık orta oyununda Şataret Kalfaya çıkardı ; köyü bir boru; (borunun 'üstünde birkaç ıvır zıvır,
emmek, ondan tatmak istiyor. Bir esmer tenli, orta boylu, tıknazca, zil ve çıngırak, güya perdeli imiş ve her
mücevher çekmecesi ki, açıp âhenge uydu-ruluyormuş gibi, parmaklarını
içinde ne varmış diye bakmak oynata oynata öttürür, zilleri çınlatır, !bu
istiyor: Bir çocuk mabude mi? esnalarda gayet fiyakalı vaziyetler alırdı.
Şahane bir inci mi? Yahud sihirli Külhanibey ve omuzdaş kıyafetinde idi.
bir yüzük?.. Zaman . altın Istanbuîda Sultanahmed Meydan Çeşmesi
(Plân : Güzel Sanatlar dergisinden)
Belirlide ucu sarkık yün kuşak, bacaklarında
yaldızarmı azıcık (Pötikare), bol paçalı pantolon, ayaklarında
yumurta ökçeli şıpı-
AHMED (Arnavudzâde) — 300 İSTANBUL
tıklar, arada da boruyu'bırakıp mâniler, 301
tAHM'ED (Balıkcıgüzelij
Bibi. : Vasıf Hoca, Not. AHMED (Baîîkcıgüzeli)
türküler söylerdi, bir omuzu kalkık, bir ANSİKLOPEDİSİ
— Reşad Ekrem Kogu'nun "Aile Gazinosu"
omuzu inik, afili tavırlar alır, gözlerini tini de Ahmed omuzuna vurmuştu. Fincancılar
adındaki hikâyesinin kahramanı, hakiki diktir ama kestirmedir, Bayazıda çıkınca
süzerdi. mektebi bitirenlere de mektebli denilir,
hayatdan alınıp işlenmiş bir istanbullu tipidir. Soğanağadan Kumkapuya iniliverir. Soğanağada, alt
Yanında iki üç arkadaşı da/ha vardı: Bir kah vede yüksek sesle gazete okur, yılda bir kere,
katı kırmız] tuğla, üstü ahşab, mermer .merdivenli
lâvtacı, def çalan hanende, bir de çatır çatır Balifccıgiizeli Büyükşehirde kadimden beri ramazanlarda ölmüşlerinin ruhuna hatim indirir.
balıkçı muhiti şöhretini taşıyan Kumkapunun bir konağın önünde, içeriye girmekde olan bir kadın
udunu çalan udî; böyle her tarafı dolaşırlar, Kum-kapulu Hüsam Reisin oğlu da ibtidaiyi
kalabalığına rastladılar, Ahmedin ayağı sürçdü,
eağırüınca âıhenge koyulur, çeyreği alırlardı. namlı reislerinden ve zenginlerinden, beş çift bitirdikten sonra mektebe gitmemişti, îstanibulun kendisini toparlar iken gözü kapu.ya kaydı,
gırgır ile Boğazda Tellitabya ve Martmarada sayısız taş-mekteblerinden o civardaki birincin kadınların arasımda yeni örtüye girmiş bir
Bu tipik ve şirin külh aninin semti, ve muallimi olan bir Laz Hoca, hıfza çalışması için iliç
hayatının son günlerinin nasıl geçtiği öğre- Ahırkapu. Kumkapu ve Yedikule dalyanlarının kızcağız ile gözgöze geldi. Delikanlının,
olmazsa bir yıl daha, haftada iki üç gün Ahmedin ohıuzundaki kürekler ile boylu boyunca
nilemeldi. saihibi Hiüıs-am Reisin oğludur. Alhmedin mektebe gönderilmesini istemişti, oğlunun hafızı yuvarlanacağını sanan bu kız "Hay.." diye hafif bir
Bibi. : S. M. Alus, Not. çocukluğu, yetişmesi ve körpe delikanlılık çağı Kur'an olması Hüsam Reise de çok tatlı çığlık atmıştı. Zaten, delikanlının gözünü kapu-ya
AHMED (Arnavudzâde) — Onsekizinei balıkçıların günlük hayat saJhneleri tasvir görünmüştü, fakat çocuk, o yıl birden bire boy çeken de bu ses olmuştu. Ahmed, ayağından
edilirken anlatılmıştır: atmıştı, babasının gene tayfaları ile akran gibi fırlayan yemenisinin tekini arar iken, kulağına:
asır hattat ve -hafızlarından; Şehremini geziıb dolaşmağa başlamıştı ve artık mektebe
"Balıkçı, g-ece gündüz dalyan "Gir içeri kız.." ihtan ile beraber güm diye kapanan
çarşısında Mehmed adında bir hattat - attarm köşkünde, mavunada,, gırgırda, gitmek istememişti. İki yü sonra da, Hüsam Reis ka-punun sesi çarpmıştı. Gülümsedi, yürüdü. On
oğluydu, küçük yaşta hafız olmuş, Hoca -alamanadadır. Derisi denizde ve evdeki çekmecesinin anahtarlarını ona teslim etmiş adım atınca da, sürçdüğünü, kızı ve kapunun sesini
Mehmed Rasimden yazı öğrenerek güneg-de pişer. Ayak parmaklarının idi. unuttu, gitti. Fakat bir hafta kadar sonra, yolu
icazatname almış, baba mesleği olarak da. üstünde, el parmaklarının içinde "On altı yaşında bir erkek çocuk, küçük yine o konağın önünden geçti: "Hay!.. Gir içeri
boğum boğum nasırlar vardır. delikanlı eğer zengin bir balıkçının oğlu ise, elini kız!... Güm!"; Hani bir an, içine "Kapu açılsa da şu
ayni dükkânda attank ile geçirtmiştir. Baba cebine atınca bir iki altın çıkarmalı idi. Dalyanlarda,
Balıkçı çekirdekten yetişir; kızı bir daha görüversem" arzusu düşdü. Bir başka
oğul bilhassa Mushafı şerif yazmışlardır. oııbesim geçmiş çocuklar balıkçı gırgırlarda, kayıkhanelerde, balıkçı kahvesinde ve gün, Tellitabya Dalyanından Balıkhaneye balık
Bibî. : Müstakimzâde, Tuufei olamazlar. On yaşında tütün, birkaç evde Ahmedin işi, kendisini yorfgunlukdam yarı baygın getirmişlerdi; o akşam yine dalyana dönecekleri
hattatın. yıl sonra da rakı ve şarab içer. uyutacak kadar çokdu. Düşüb kalkdıkları da, gece için hepsi pırpırı kıyafet idi; Balıkhanede, babasının
Şeker bayramında,, reisin verdiği ve gündüz iş arkadaşları idi. Gizli içilen tütüne, haf- . kendisini Mercanda bir ahbabının evine
'AHMED (Attar Hacı) — On- tada bir arkadaşlarla yapılan meyhane âlemine, yılda
mintanın içinden mendilin yanında göndereceği tuttu; eline, hediyelik bir gevalya da
dokuzuncu asrın namlı zâkirlerin- bir çift d,e tire çorab çıkarsa bir iki defa da Galata ve Yüksekkaldırımda haılık verdi, "Oradan Kumkapuya inersin.. Tabyaya
den; Sünbül Efendi türtae-darı yiğitlik cağına basdığını öğrenir. sabahlamamak şartı ile ve yine arkadaşlarla şöyle bir bu gece ben giderim.." dedi. Ahmed, yeleksiz, yalın
Osman Dedenin kardeşidir; kendisi Çuha esvabım, yemenisini, fesini dolaşmaya baıbası tarafından göz yumulafbilirdi. ayak, Mercana çıktı, babasının selâmı ile balıkları
de bu dergâha mensup-±u; 1874 (H. alacağına, tuta reis yaptırır; Yürürken topukları kütürdeyen bir delikanlının bu ka- Kıırakdı, elinde boş çe-valya, Bayazıda gelince
güvey girdiğinde saat ve kordon darcık dünya zevkleri ve eğlenceleri hakkı idi". kafasına şeytan girdi: "Şu benim kızın kapusu
1291) de öldü.
Bibi. : S. N. sahibi olur, fakat hemen bütün Sîmâsinım tarifi üzerinde durulmadan önümden geçeyim.." dedi. Sen inisin geçen? O
Ergun, Türk Dinî ömrünce saatlik işi yok gibidir, pek güzel bir genç olan Ahmedin lakab alışı, kadın kalabalığı ile, tam konağın önünde, fakat bu
Musikisi, II. bayramlık urubası-nm yelek cebin- sefer yol ortasında karşı karşıya geldi. Kadınlar
de,&sandıkcla durur. Reis çocukları
ve bunun muhitçe benimsenmesi şöyle ayağı sürçen balıkçıyı ve kızlarının çığlığını çofedan
AHMED anlatılıyor : unutmuşlardı. Fakat kızcağız, omuzlarında bir çift
basan bir iki yıl mektebe giderler,
(Balıkçı Beli) ki-tablan-m defterlerini ancak "Saçlarının dışı altın sarısı, içi koyu kumral; kürek ile ayağı sürçen delikanlıyı unutmamıştı.
— İkinci Ab- mektebde gözleri kırlangıç kanadı; derisi, yanık beyaz üzerine Ahmedi, fes kenarından alnına dökülmüş bir tutam
düihamid devri kızıl pullu Ahmede "Balıkçı Güzeli" lâkabını kimiı saçından, çıplak ayaklarına kadar süzdü.
acarlar. Balıkçı
ve ne zaman takdığını kimse bilmiyordu; belki de Delikanlı bu sefer gülümseyemedi. Utancından,
sonlarında mahalleleri dai-
son gazel şairlerinden bir derbederin yadigârı oldu;
nıa şenliklidir, "yüzü ve ayaklan kızardı. Kadınlara yol vermek için
ayak takımı a- fakat evvelâ Kumkapudan Yedikuleye kadar bütün kenara çekilir iken ayağını kaldırım taşına
rasından siv- gırgırlarda,
sahil halkı balıkçı güzelliğini Hüsam Reisin oğluna çarptı, sendeledi; kızcağız kendim tutamadı: "Hay.."
alamanalarda,
rimiş, Üskü- balıkçı
çok görmedi. Anası, bir akşam, başının üstünde ko*- dedi. Lâkin bu sefer azarlanmadı. Kadınların içinden
darnı namlı söndürdü. Baıba, daha ciddi oldu, uygun bir kız bu- bir tanesi, Ahmedin işidebileceği kadar yüksek:
kahvelerinde lub Ahmedi başgöz etmek zamanının geldiğini
kabaday ı l a- "Çocuğun gözlerini gördünüz mü?.. Bir çift tahrirli
eline tez ve anladı; el altından kız sorub soruşdurmağa, eşinin zümrüd...'' dedi. Arkadan gelen zenci bacı da: "Fakir
rındart, ayağına koşarlı dostunun ağzını aramağa .başladı. Fakat, babasının zavallıcık., çıplak ayak geziyor., ayağını da taşa
meşrutiyetin çocuklara daima aradığını, Ahmed kendisi buldu". vurdu.." diye acındı. Baîîkcıgüzeli, koşar gibi
ilk yıllarında iş bulunur. İlk
Bu aşkın hikâyesi, Birinci Cihan uzaklaştı. Sokakda olmasa ağlayacaktı. Bu vak'adan
ölmüştür. Harbinden evvelki îstanibulun havası son bir hafta kadar sonra idi ki, bir akşam anası,
Hüsam Reisin neş'eli bir anından istifade ederek:
derece dikkatle belirtilerek nakledilmiştir: "Ahmedde bir değişiklik var., benzi sanarııp soldu.,
"Bir gün Hüsam Reis Galatdan haber yollamış bir yerde bir kız mı görmüş ne., falan hanımdan
tı; "Falanın dükkânında iki çift küreğimiz var, Ah işittim, ona da oğlu söylemiş, o da falandan işitmiş,
med gelüb alsın" diye; Balıkçı güzeli ağ tamirinde ona da Ahmed söylemiş.." diye kapusunu yaptı.
idi, bir rum balıkçıya: "Hayöi Sakızlı.." dedi, ken Nihayet, Ahmedin, o kızı istediğini söyledi.
disi kahvenin salaş direklerindekd çivilerden birinde
asılı yeleğini giydi, beyaz yün kuşağını düzeltti, çıp Kızın babası, Mısırçarşısı tüccarlarından idi.
Balıkçı güzeli Ahmed (Resim : SabiSıa Bozcalı) lak ayağına da orada duran beş on çift yemeniden Hüsam Reis: "Bir de ben sorup soruşdurayım.. den-
birini geçirdi. Kumkapudan Galata balıkçı yürüyüşü gimiz, küffümüz ise gidip istersin' 1 dedi. Baba oğul,
İt
ile kaç adımdır? Kürek almağa giden iki balıkçı aralarında bu meseleden hiç bahsetmediler. Bir kaç
yolda ne konuşur? - ' "' * J ' > gün geçti; Hüsam Reis karısına Ahmedin kararı
"Dönüşde, küreklerin bir çiftini Sakızlı, bir çif-
AHMED (Balıkeıgüzelî) ANSİKLOPEDİSİ 303— ÂHMED (Baİıkcıgüzeli)
— â02 İSTANBUL
kat'i ise kızı gidip istiyebileceklerini bildirdi. Mısır- girecek, kavga edecek, belki dayak yiyecek, belki rın mahmuzları altında fırlak gözlü, penbe yüzlü,
çarşılmın kızı lıenüz onbeş yaşlarında kadardı. lar: öpülecek, sevilecekti.. . tombul memeli deniz kızları vardı. Gemilerde tâlim
Sırtında basma entarisi, saçı topaklarında, şimdiye — Baba, çok hoşuma gidiyor bu türkü benim, var...
kadar hiç görmediği misafir hanımlara kahve verir — Hastahanede herkesin ağzında bir sulh lâfı hastahanede herkesin ağzında.. — Sandal!..
iken görücüye çıktığının farkında bile olmamıştı. var baba.. — Yeni çıktı, bütün İstanbulu tuttu. Yanlarından, sürünürcesine bir sandal geçti;
Kızın babası, kılı kırk yaranlardan idi. Hüsam 1918 yazında, Osmanlı İmparatorluğu Recebim içinde acaba ikim vardı ? Genç miydi ? Kadın mıydı ?
Reis dle oğlu hakkında derin tahkikat yaptırdı; her •— Sen niye geciktin? ile çöküyordu. Cihan harbi bağladığı zaman, kâğıt Asker iniydi ?
ta-oıafdan müsbet cevablar gelince, bir kere de oğlanı Yaşlı baba "gecikmedim.. Kapının açılmasını paranın kıymeti altun ile denk idi. Taşıması kolay Recebim, sarı Ura vereceğim
görmek istedi; Hüsam Reis Ahmedi alıp Hacı bile bir saat bekledim" diyemedi. diye, kâğıdı altına tercih edenler çoktu. Beşibiryerde, O da gitti sefere....
Efendinin dükkânına gitti. Mısırçarşılı, müstakbel — Bir kere gece ile gündüzü ayırd etmeğe lira, lira çeyreği, gümüş mecidiye, çeyrek, yüzlük, — Hani benim Recebim.. Recebim, sarı lira ve
damadının yelek cebine, kâğıda sardığı bir parça başlayabilsem.. Pek sıkıldım artık.. Hani, gülle ge kırklık, nikel ve bakır ufaklıklar iki yıl içinde receğim!..
göztaşı ile ,bir kaç dane üzerliği kendi eli ile lip de bacaklarımı alıp götürseydi razı idim vallahi.. görünmez oldu. On paralık ve beş paralık karton — Sen hastahanede iken kızın babası bana iki
yerleştirdi; "Bedestende şal, halı, mücevher pullar basıldı. Kâğıt para itibarını o kadar kaybetti ki defa geldi, kız benim değil, sizin dedi...
— Büyük lâf etme.. Büyük lâf etme.. Doktor
sandıklan., dört dalyan da her gün gttrül gürül yeni zenginlerin beşyüzlük, binlik kâğıtlarla
lar..
işliyor., oğlan ise bir içim su.."; bu bir kuyruklu metres clgarası yaktıkları söylendi. Sekiz ceb- -— Hazır Ahmed gelmiş iken nikâhı yapalım,
— Bırak doktorları baba, benim onlara hiç
yıldız idi. Söz kesildik-den sonra, kız tarafı, Hacı hede döğüşen bir milletin, harbin dördüncü yılının kızın başını bağlıyalım dedi,
Efendiden gizli Ahmede haiber uçurdular: inanım kalmadı.. Önce iki ay dediler, iki ay geçti
dört ay dediler, dört ay geçti yıl dediler.. Yok ame son günlerinde, on altı on yedi yaşlarındaki tüysüz
"Küçükbey perşembe günü falan saatde konağın çocukları da asker olmuştu. Recebim, işte bu gençlerin Beylik bir römorkör, arkasına altı yedi tane bos
önünden geçsinler., kızımız kendilerini görmek liyat yapacağız, yok damarları kopmuş bağlıyacağız
dediler.. Bir gün Alaman doktor geldi.. Fin fon fin türküsüydü. İstanbulda, İspanyol nezlesi yılında mavuna bağlamış, çekiyordu. Bir ateşçi, takunyalı
istiyor.." diıye yalvardılar. Balıkcıgüzeli, sırtında ayakları geminin kenarında, kömür tozu ile
fon bir şeyler anlattı.. Bizim doktor, Ahmed dedi çıkmıştı. Anadoluya kalkan son trenlerde, vagonların
bayramlık urubası, yeleğinin cebinde altın saat ve sıvanmış, adamdı, yalnız gözerinin akı duruyordu:
bak Alaman doktor ne diyor, bu delikanlının gözle içi kadınlarla ihtiyarların, hastaların idi,-on iki
.kösteği, belinde yeni kuşağı, ayağında yeni
ri ters dönmüş bıçak istemez diyor, artık evine gön yaşındaki oğlanlar bile, ya vagonların basamaklarına Gemi gelir, yan gelir
kundurası, başında bayramlık fesi, ve yanında, üstü
derelim, gözleri bir yıla varmaz yerine gelir diyor, asılıp yahud vagonların üzerine çıkarak gidiyorlardı. îskeleye mal gelir
îbaşı temiz yaşlıca bir 'balıkçı ile konağın önünden
siz bilirsiniz doktor bey dedim... Bu trenlerle Anadoluya, payitahtın humması ve — Baba, hastahanede herkesin ağzında bir sulh
geçti. Yüzü kızarmış, -gözleri yerde idi, fakat,
kulakları, kafeslerin ardından: "A.. A.." diye yükselen Recebim türküsü de gidiyordu. lâfı var..
(hayret seslerini işitmlşti. Hacı Efendinin kuyruklu Askerlikten ihraç kâğıdı gelinciye kadar hasta- Burada, sandalcı da söze karıştı; bıyıkları
— Baba, Hatice Hanımla Hüseyin Onbaşıya pa
yıldızını kıskanan bir yenge hanım belki de: "Gü- hane raporu ile izinli çıkan genç bahriye neferi, terlememiş, kırmızı balçık renkli, atlet yapılı bir
ra verdin ya..
2îeUik Allah vergisi.. Önünde sonunda balıkçı oğlu.. Kasımpaşa iskelesinden kayığa bindikten sonradır ki çocuktu. Küreklere her asılısında, sandalı
— Beşer kâğıt verdim..
yarın kızımızı aldıktan sonra da. ister misiniz başında babasına evlerini sordu: boyunca ileri fırlatıyordu:
— İyi etmişsin.. Hani çok baktılar bana.. Biri
tabla soka.klarda balık satsın.." diyecekti. Belki de — Anamın haberi var mı benim bir yıl daha — Bizi bu hafta çağıracaklar diyorlardı, çağır
sırtında gezdirdi biri ağzıma besledi.. madılar..
bu sözleri, kızın kendisi söyliyeeekti: "Reis oğlu böyle kör gibi dolaşacağımdan?
deyince ben de bir şey sanmıştım., kapumuzun — Var., var ama, kör gibi filân deyip de kadı — Kaçlısın?.
önünden geçen tabam yarık balıkçıyı istemem" — Oh.. Hava mis gibi kokuyor be.. Günlük gü nın yüreğini kaldırma.. —• On sekizliyim ağabey..
diyecekti. Ahnıed, nişan götürmekde acele neşlik galiba?. — Ben bir şey demem ama.. Delikanlı, zihninde sandalcının yasını
etmemelerini söylediği zaman, anası şaşırdı; Hüsam — Eh.. Güzelce.. — Ona da senin canın lâzım, anladın mı?. Bir hesaplarken beriki: "on altı yasıma bastım" dedi.
Reis kızdı, "Elâ-lemin haysiyet ve itilbarı ile Babanın gözleri doluvermişti. Yanlarından yıl dediğin rüya gibi gelip geçer.. Genç bahriyeli hafızasını göyle bir karıştmverdi.
oynanmaz, ben adamı ayağımın altında eziıveririm" geçen bir çocuk, ona, kuşağından çevresini çıkarıp Delikanlı sandala biner binmez elini denize Askere gittiğinde on yedisini bitirmişti. Yüzüne ilk
dedi. Balıkçıların nişanı, Mısırçarşılılar tarafından gözlerini kurutmak fırsatım verdi. Pantalonunun sokmuştu. Uzun zaman hasret kaldığı denizle usturayı gemide vurmuştu. Eli yüzüne gitti, avucu ve
geni çevrilmedi. Yalnız, nikâh için, kız küçük paçaları kıvrık, çıplak ayaklarının bir baş oynamağa başlamıştı; eline çarpan suları parmakları, uzamış, sakalının kılları arasında,
dediler, hiç olmazsa iki yıl, onyedisine basana kadar parmağında paçavra sarılı, basma mintanının üstünde şarıldatıyordu. Sabah serinliği eline ne iyi yanaklarında dolaştı; avueu ve parmakları nasırlıydı,
beklemelerini şart koştular. Nişanın tezine idi ki düğmeleri çözük yeleği, alın zülüflü, kulağı geliyordu: bir şarapnelin güzel bir yüzdeki tahribatını bütün
cihan harbi başladı. Harbin birinci yılı sonunda cigaralı, fesi püskülsüz, T)u küçük Kasımpaşalı, — Baba... fecaati ile anlayacak kadar hassas değildi. Eğer sesi
Ahmed askere gitti; askerliğinin yılı dolmadan, bir türkü söyl-yordu, sesi yaşma nispetle biraz kalınca olmasaydı, Bahriye hastahanesinde yatan Ahmedi
bahriye silâhendazı olarak iştirak ettiği Çanakkale , idi: babası Hüsam Reis bile tanıyamıyacaktı.
muharebelerinden birinde, .yüzünden ve gözlerinden — Ne sustun ya? Delikanlının kalb gözüne, on altı yaşlarında bir
Gemilerde talim var
ağır yaralandı. Kasımpaşa Bahriye Has bahanesinde — Hastahanede iken aklıma iyice koydum.. civan göründü; saçlarının dışı altın sarısı, içi koyu
Bahriyeli yarim var
dörtıbuıçuk ay yattı. Hüsam Reis, oğlunun O da gitti sefere kumraldı, gözleri kırlangıç kanadı idi, derisi yanık
hastahanade olduğunu, Ahmedin ağır haftaları Ne tali'siz başım var — Biz nişanı geri gönderelim., bozalım.. beyaz üzerine pullu idi; eli ayağı erkek işi, büyüktü;
geçtikten sonra haber aldı. Nihayet doktorlar, bir Hani benim Recebim.. Recebim Baba, yutkunmadan cevap veremedi: adı Ahmed, şöhreti Balıkçı güzeliydi.
gün, zengin ve yaşlı balıkçıya biricik oğlunun iki Sarı lira vereceğim . — Olmaz öyle şey, ben verdiğim sözü bozmam.. Gözleri bağlı olduğu için pek o kadar
gözünün de kör olduğunu söylediler. Burada, bir Gelmezsen anafora vereceğim.. Sağ salim döndün çok şükür, inşallah sonbahara da sıkılmadı:
babanım acılarını niçin yazmalıdır? nikâhı, düğünü yaparız.. — Baba, dedi, bana bir cigara verir misin.. As
O sabah Bahriye, hastahanesinden çıkan, gözleri
ıKör bahriyeli, Balıkcııgüszeli Aıhımed has- — Gözlerim iyice yerine gelmeden evlenmem kerde alıştım...
kara bir bez ile bağlı olan delikanlı durmuş, ya...
tahaneden. babasının kolunda çıkdığı zaman gülümser, kulağı çocuğun sesinde, sağ koltuğundakj Hüsam Reis, oğlunun on iki yaşından beri tütün
— Olur be oğlum.. Bir yıl da nikâhlı durursu
dünya yüzünü ve insanları artık asla görenıi- babasını da durdurmuştu: nuz.. Biz nasıl bekledik onları iki yıl, senin başına
içtiğini bilirdi:
yeceğinden ha/beri yoktur, "gözlerin ters Gemi gelir yanaşır — Ben de yakacaktım zaten., dedi.
gelen kaza da vatan oğrunda oldu, bir yıl da onlar
dönmüş, bir yılda yerlerine gelir" diye îçi dölü çamaşır beklesinler... Kuşağındaki tabakadan iki kalıp cigarası
Recebimi sorarsan Sahile kıçlarından bağlanmış yelkenlilerin yanından çıkardı, evvelâ birini ağzına aldı, yaktı, bir kaç nefes
avutul-muştur. R. E. Koçu bu hastahaneden çekti ve oğlunun dudaklarına verdi, sonra kendi ci-
Mavi kuşak yaraşır.. geçiyorlardı; bu mavi, yeşil, sarı, kiremit snkli
çıkış sahnesini de hünerli işlemiştir, ve garasını yaktı.
Küçük baldırı çıplak, bu yaz sabahında İhsamhüdâ'latm, Necmibahri'lerin' Yunus'la,-
aslında "Aile Gazinosu" hikâyesi bu sahne iskeleye doğru uçuyordu; başı boş, balık tutacak,
ile 'bas- denize
ÂHMEÖ (Benli} — 304 İSTANBUL;
— Dalyanları kurabiliyor musun? Viyana önündeki bozgunundan sonra Engü-
— İki yıldır kuramadım.. Sen gideli beri.. Tay rüs seferine memur edilen * istanbul esnafı
fa yok..
— Yakında sulh olur inşallah da...
arasında büyük şehirden orduya iltihak için
Kara yeldirmeli, tire çorablı, elleri kınalı, düz- ayrıldığında bu dellâk Benli Ahmed de
günlü, rastıklı, laden benli bohçacı kadınlar, beraber gitmiş ve 1684 (H. 1095) de Serdar
kayığa dolmuş, nes'eli, yırtık, Halicin bir Bekri Mustafa Paşanın Hamzabey palangası
yakasından öbürüne geçiyorlardı: ö-nündeki hezimetinde yararlıklar göstererek
Gözüm yollarda kaldı
Helbet yârim sağ- gelir
Saraç Ahmed Beyle beraber şehid olmuş.
Hani benim Recebim.. AHMED (Berber) — Onsekizinci asır
Hüsam Reis evvelâ derhal muhit sonlarında Hocapaşa çarşısının en namlı ber-
değiştirir ve işlerini tasfiye eder, kör olmuş iberlerindendi, aynı çarşıda oturan Yedikuleli
güzel oğlunu Erenköyünde satın aldığı bir Emir Efendi yetiştirmesi Kadiri" ibrahim
büyük köşke yerleştirir, ve kırk yıl denizden Dededen yazı meşkedip icazet almış, berber
gürül gürül akmış servetini Ahmedin adına dük-'kânı Hocapaşa yangınında yandıktan
bankaya yerleştirir. Sonra ona Soğanağada- sonra ayni -çarşıda ,bir attar dükkânı açmış,
ki kızı alır. gece gündüz Mushaf ı şerif yazarak hattatlık
Delikanlı kör olduğunu anlamıştır, ile geçinmeğe başlamıştı. Yaşı seksene yakın
işkenceyi, gülünç olmay, haksızlığı ve bulu-nurkan 1765 (H. 1179) de öldü.
kıskançlığı dilinin dönebildiği kadar Bibi. .: MustaMmzâde, Tuihfed hattâtin.
anlatarak bu düğünün olmamasını istediği AHMED (Bindallı) — "Güngörmez Le-
halde ona kızın ağzından asîl (bir tevekkülün' bibe Hatun" adındaki eski bir İstanbul
cevabı getirilmiştir, kız "Ahmedin başına bu masalında bir uçarı zenpâre tipidir (B. :
felâket kocam olduktan sonra da gelebilirdi, Gün-görmez Lebibe Hatun).
Ahmed benim kısmetimdir" demişti. Bu AHMED (Çin) — ikinci Mahmudun
fazilet tim-,sali kız yeni muhitinin Kör saray isoytarılarından ve Şef erli odası
Ahmed Beyine üç oğlan doğurur. Hüsam oğlanlarından; ıbilıassa çeşitli maskaralıklar
Reis; bu çocukları görmeden ölür. yaparak Musalhib Abdi Beye taküırmış... Abdi
Aslında ise Mısırçarşılılar Balıkçı güze Bey her huzura çıkışında "aman, Cinin
linin kör olduğunu öğrenir öğrenmez Ahme yüzünü görmeyeyim" diye yalvarırmış...
din nişanını geri göndermişlerdir. Hüsam Re Vaktile Se-ferli odasından çirağ edilmiş
is biricik talihsiz evlâdının hiç olmazsa kalb "Şamata teli" denilen cüceye yakın kısa 'boylu
gözlerilye avunabilmesi için ona Istanbulun <bir ihtiyar île (başlarına ucu çıngıraklı sivri
kenar semtlerinden, bir babanın büyük acı külahlar geçirir, türlü acayip ve .korkunç
sını ve endişesini pek güzel anlayan fakir kıyafetlerle Aîbdi Beye ihücu>m eder. Abdi
bir kızcağız bulup getirmiştir. Balıkçı güze Bey de ciddî (?!) telâş eseri göstererek
li aldatılmış ve mes'ud olmuştur (B. : Aiie çavuşlara: "Bana 'bir daire çizin!..'Tütsü
Gazinosu). Muzaffer Esen 'getirin.. Cin tütsüden kaçar.." diye
AHMEB (Benli) — On yedinci asır çırpınırmış...
sonlarında büyük şehrin halk şöhretlerinden Bibi. : Hafız İlyas, Letâifi Enderuniye.
bir hamam dellâki olup Hamamcılar AHMED (Cin) — Türk futbolunun
Kethüdası Derviş îsmailin 1686 - 1687 (H. Birinci Cihan Haribi içindeki şöhretlerinden,
1098) de telif ettiği "Dellâknâme" adlı ayni zamanda iyi :bir hokeyci ve atlet;
tezkiresinde on bir nefer hamam çıplağı şöhretini AnadöMıisan idman Yurdunun
dellâkin arasında adı ve ahvali kayıd ve futbol takımında yaptı, "Vahdeti Bedeniye"
tespit edilmiştir. "Mahmudpaşa, kulübünün seçkin azalarından toiri oldu;
hamamında çalışır, bâlâ kaamet ve çârebrû futbolda, karşı takımın zayif maktalarını Anadolu Kavağında Çarşı, Kahvehane, Çınar
bir taze yiğit olup kendisi libâsı .pelâspâre ıgören ve fırsatlardan istifade etmesini ,bilen (Warwick Goble'nin suluboyasından S. Bozcalı eli ile)
ve yalınayak gezer bîçâre" lerden iken îbir oyuncu olduğundan arkadaşları arasında
kazandığını kulu kölesi olduğu Saraç Cin lâkabını aldı. 1945 - 1946 arasında Devlet
Ahmed Bey adında bir nevcivana hare Denizyollarının (eski Şirketi Hayriyenin)
edermiş. Saraç Ahmed Bey Merzifonlu Kandilli iskelesi'gişe memuru bulunuyordu. Türkiye Klişe Atelyesi
Kara Mustafa Paşanın Bibi. : Saim Tungud, Not. .' Süsler Matbaası
ANSİKLOPEDİSİ
AHMED (Cin) — Ereümend Ekr
"Kbpuk" romanının kahramanı, n
milyonu aşan Büyükşahir içinden, çok
işlenmiş bahtsız bir kopuk tipi, istanbul
bakanından çok kıymetli olan bu rom
vak'-aları şu plân içine yerleştirilmiştir:
Süleyımaniye civarında oturan C
Paşanın Feridun Bey adında ve on
yaşlarında her türlü kötülüğü nefi
toplamış şımarık oğlu, evin Gülsüm a
ahiretliğini 'izdivaç vâdile kirletir; k
beyden gebe kalan kızcağız, aşçının
yamağiyle oynaşmış iftirasile kon
kovulur, ibir müddet şurada Iburada ıs
Gülsüm ıbir hastahane-de Alhmedi doğ
çamaşıra tahtaya -giderek oğlunu on
yaşlarına kadar getirebildikten Bipnr
verem olup ölür. Küfecilik yapan k
Ahmed, Cehdi Paşanın kendi dedesi oldu
bilir. Bir -gün konağa baş vurur ve
tarafından hakaretle kovulur. Biraz ge
Ahmed, Galatada ıbir esrar kahve
çıraklık etınıeğe başlar; ve ıbu arada Ma
isminde, hayatı ıkendisininkine çok ben
bir kızcağızı sever ve onunla berabe
kulübede yaşamağa (başlar, iftira yüzü
'bir aylık mevkufiyeti sırasında, Mak
ayyaş üvey babası tarafından onaçhul bir
götürülür. ıSerPoest bırakılan Ahmed bir
bu adamın yanığın yerinde yolunu bekl
Makbuleyi ısorar, küfürle mukabele g
boğuşurlar-ve ayyaş, ıgenc Ahm
pençesinde cansız olarak yere serilir; bu
za-fbufcaca şüpheli görülmez, bir katil aran
işini bırakmış ve işrete ibaşlamış olan Ah
•Büyükşehrin haşeratı arasına ıkarışır, C
mo>2i, Sulu, Tekir gibi lâkaplar ta
çocukları tanır, köprüaltı dubalarında y
Fakat Matkbuleyi unutamaz, gece gü
onun izini nasıl bulabileceğini düş
Makbuleyi bulabilmek için bir Meyh
Yervant vasıta-sile fatanlb'ulun en
bıçkınlarından yardım diler; vaktile Kız C
isminde bir çocuk yüzünden parm
doğranmış Hadde : haneli Kel N
meyhaneciye: — Bu oğlan nasıl şey
parlak mı? 'diye takıldıktan sonra böyle
kızın ancak umumî evlerde aranabilec
söyler: — Senin sevdalıya ısöyie, evleri
birer dolaşım, bütün kancıkları gö
geçiririz, bulursa bulur, bahtına!
Amhede yardım vâdeder. Muharririn
ÂHMED (Çiroz) AMSİKLOPfeîDİSÎ — 307 — (Eskicigüzeîi)
306 İSTANBUL
likanlılara. son derece düşkündür; o pırpırı esen rüzgâr birdenbire durdu, itfaiye Cami etrafındaki büyük bir kalabalık dua
fciilhânilere parasını, pulunu yedire yedire tu. Halbuki vurgunda âdet "yükte hafif askerleri korkularından ellerindeki baltalan, ederek padişahı seyretmişler. Derviş Ahmed:
sefaletin son derkeşine düşmüş, .servetinin pahada ağır şeyler" i bulmaktı: — 'Allah kancaları, hortumları düşürdüler. Sanduka "Bununla ne ayar bir padişah gördünüz? Bu
ıson habbesini sarfederken şebabetin de son helasını versin!. Faydasız yangın!, diye yangına doğru yürüyordu. İki tarafa açılıp kararsız dünyada bu (gaflet uykusu nedir? U-
faslı ballarım itmam ettiği cihetle onları artık başını salladı. Ahali türbenin önüne yol veren ahali korkudan titriyordu. lema, vükelâ, züzera cümlesi Allah, emanetini
kendi füsunu aşkı ile değil, ıbaşka genç kadın toplanmıştı: Sanduka, korkunç, manevî bir heybetle unutup ibadeti hıyanetle hor ve hakir ettiler.
ların sihri letaf etile mahzuz kılmaktan zevkal- — Buraya gelince söner!. diyorlardı. Çi sallana sallana aralarından geçti, Ahlâksızlık ibu şehir halkına huy ve haslet oî-
maktadır. • , roz Ahmed, yeşil iboyalı türibenin penceresine karanlıklarda kayboldu. Türfoeden iki du. Korku kalmadı. Bu geçen hâkiminizin
Cin Ahmed 'bir gece 'bu eve gelir. Şakûre .sokuldu. Kör bir kandilin hafifçe aydınlattı evvelki ev de ateşten kurtulmuştu. Yanmayıp maslahatı iki ay tamam olunca ölür biter!"
(Hamım da eline yeni düşmüş 'bir sermayeyi bu ğı sandukaya baktı. Baş ucunda iki ibüyük evliyasız kalan türbe yine mahalledeki demiş.
namlı kopuğun koynuna koymak ister, Melâ- şamdan duruyordu, iki tarafında iki ıseocade kutsiyetini muhafaza etti. Yalnız okuyanlar, Selânikli, merak etmiş; öğüne işaret
ıhat, ihastaJhanede bir piç doğurmuş kimsesiz yayılıydı, açık rahlelerde büyük Kur'anı yüzlerini artık eskisi gibi bos binaya koymuş, Üçüncü Murad ikinci aynı tamamında
itair kızdır. Fakat son derecede sarhoş olan kerimler vardı. Çiroz Ahmed, gözüyle asgarî çevirmiyorlar, kıbleye bakıyorlardı: — iki ölmüş!..
Ahmed Melâlhati görünce deliye döner, .bu bir hesap yaptı, içinden: — Şamdanlar, onar gözüm! yangın gecesi bu tarafa gitti! Bibi. : 'Selânikli tarihi, yazma.
fahişe, çocukluk 'sevgilisi Makbuledir. Kız da liradan yirmi.. Seccadeler beşerden on. Kitap diyorlardı". AHMED (Derviş Küçük) — On yedinci
Amhedi hatırlar, tanır. Delikanlı: lar, mutlaka yazımadır, yirmi de onlar., etti Bibi. : Ömer Seyfeddin, Gizli Mâbed. asır ortasında Galata mevlevihanesi
— Buraya ne zaman, nasıl düştün? diye elli., dedi. Yeşil boyalı kapıya gitti, kemikli AHMED (Davluıibaz) — Geçen asır dervişlerinden ve zamanının namlı
sorar. omuzlarile kapının kuvvetini yokladı, kilidine sonlarının namlı damacılarından, neyzenlerinden,' hayatı hakkında Sbaşka bir
Makbule, bir kadın tarafından baktı. Yavaş yavaş dayanmağa haşladı. Halk "Davlumbaz" ve "Dört taşlı çanpma" kayda rastlanamadı.
yerleştirildiği Cehdi Paşazade Feridun Beyin yangınla meşguldü. Çiroz Ahmed son derece Bibi. : Evliya Çelebi, I.
adındaki iki açmazı tesbit edilmiştir ki,
konağında beyefendi (tarafından kirletilmiş ve kuvvetliydi, hani o, yalnız külhanbeylerine lâkabını da, bir Yahudi oyuncuyu mat ettiği AHMED (Dönme) —ikinci Abdülhamid
çocuğunu 'düşürmeğe razı olmadığından, mahsus, bazusuz, idmansız, sporsuz, gizli, ha birinci açmazından al-ımıştı. Hayatı hakkında devri sonlarında, Ermeniden dönme namlı bir
sokağa atılmış, bir gün de Şekûre Hanımın rikulade 'kuvvet... Dayandıkça kapı çıtırda kuklacıdır; bir gözü şaşı, her ne istenilse baş
bilgi edinilemedi. Bibi. : Dama risalesi.
eline geçmiştir. mağa başladı. Nihayet küt etti açıldı. Çirozun üstüne diyen uysal adamdı. Bir oyunu bir
AHMED (Demni) — Geçen asır
Birkaç gün Sonra ibir gece, Feridun Bey, içeri girince ilk işi kör kandili üflemek oldu. çeyreğe oynatırdı. Yanında onbeş onaltı
sonlarında yaşamış Istanbulun namlı
evinde, Cin Ahmad tarafından öldürülür, Fakat alacağı şeyler her neıkadar pahada ağır yaşlarında Habeş bir çocuk gezdirir. Ona
semaicileria den ve tulumbacılarından; canbaz-lıklar yaptırırdı; bu da ayrı (bir
katil de hâdisesiz tevkif edilir. ise de yükte öyle pek hafif değildi. Pilân zih
Balatta kahvecilik eden semai ve numarasıydı.
Muhakemesinde, Feridun Beyin gayri meşru ninde .teşekkül ettikçe teferruatım tatbik}
ediyordu: Şamdanların mumlarını çıkarıp at koşmacılardan meşhur Çarkçı Edhemin Habeş oğlanın sırtında peniba fanila ve
oğlu olduğu anlaşılan Abmed, geçmişteki ustası imiş. Deruni Ahme-din:
suçlarına eklenen taammüden katilden idama tı, rahlelerdeki kitapları, telinden çıkardığı dondan canlbaz elbisesi vardı, üstünde partal
Düşme dâvaya
mahkûm olur. Muhakeme salonundaki Trablus kuşağına sardı; seccadeleri topladı. Ahır kavgaya bir ceket; cambazlığa girişti mi partal ceketi
dinleyici kalabalığı arasında ihtiyar, abani Bunları, beygirin üzerine çul vurur gibi san Girme araya çıkarır, taklaklar, perendeler filân atardı.
sarıklı, esnaf kıyafetli bir adam, hu büyük dukanın sırtına örttü. Şimdi kapıdan çıkmak O bedler deııiz Kuklacı Ahmedin hususî hayatı ve son
şehir faciasını şöylece hulâsa eder: lâzım geliyordu ama, dışarısı dolu idi. Sandu günleri hakkında bilgi edinilemedi. Bibi. : S. M.
Silâhı çekmeğe Alus, Not.
— Feridun Beyin ölümü, adaleti îlâhiye- kaya dayandı, biraz 'düşündü, kavuk da bıra Yakıp yıkmaya
ye, Cin Alhmedinki adaleti beşeriyeye ne güzel kılacak bir şey değildi, 'üzerinde sırmalı bir Yıkıp gitmeye AHMED (Enserdi) — Namlı
'bir numunedir!. çevre vardı. Sanduka birdenbire kaydı, Çiroz Nöbetlerdeniz çiçekçilerden, Rumi lâlede tohum sahibi,
Ahmed düşmemek için ıtıoplandı. Acaba evliya diye yıldız usulünde okunan (bir manzumesini "Mümtazı Âlem" adında ibir çiçeği ıtescil
AHMED (Çiroz) — Ömer Seyfeddinin, edilmiştir, 1697 (H. 1109) de öldü.
"Keramet" adındaki bir fantezisinde diriliyor muydu?. Durdu, baktı, gülümsedi: •son genç semaiciler pak -beğenir; içinde derin
mânalar arar ve bulurlanmış.. Bubi. : Ubeydullah, Tezkire! §ükûfeeiyan.
yaşattığı tipik bir istanbul kopuğudur. — Vay canına, yere mıhlı değilmiş îbe!.
Kahvehanelerde oturup bunun tef sirlerile AHMED (Eskicigüzeîi Yetim) — "Es-
Muharrir, hikâyesine bir yangın sahnesile dedi. Zihninde çıkış plânı tamamlandı. Kitap
uğraşırlarsmış (!) Bibi. : O. C. Kaygılı, Semaî kicigüzeli Yetim Ahmed ile Salcı kızı Buhuri-
girer; ahali, yarım saattenfberi devam eden larla şamdanları kucakladı. Kendisi sandu
kahveleri. kat Hanım" adındaki eski bir istanbul
yangının iki ev sonra söneceğine inanmıştır, kanın altına girdi, yavaş yavaş yürüdü. Dur
AHMED (Derviş) — On altıncı asır masalının kahramanıdır: Sultan İbrahim
çünkü orada ibir "zatı şerif" in 'türbesrvardır, du, sandukanın altından elini çıkarıp kapıyı zamanında Ayvansarayda Hançerli Hamamın
mümkün değil, o türbe tutuşmaz. açtı. Sol taraf caddeye çıkıyordu. Yakalan- sonlarına doğru Istanibulda kerametine
kapısınla eskicilik yapan Yetim Ahmed, on
"Çiroz Ahmed, etrafına bir göz gezdirdi. lanmak ihtimali vardı, sağ taraftaki sokak inanılmış bir meezubdu. Uzun boylu, köseç
beş on altı yaşında bir taze civan, yalın
Kaşarlanmış bir külhanbeyi idi, onca yangın, tenha idi. Viranelikler çoktu. Ama yangın o kızıl benizli, yüzünün çizgileri düzgün ve
ayaklı, yalın ayağı yarım papuçlu, şalvarı
vurgun demekti, ama mahalle -çok fakirdi. tarafta idi, herkes o tarafta birikmişti. Uzun merdane ve harabati kıyafetli bir adamdı.
kırk yamalı, gömleğinin yırtığından eti
Biliyordu ki şu yanan zavallı kulübeciklerin müddet düşünmedi. Paldır küldür kapıdan Kendisini yakından- tanımış olan müverrih
görünür bir garip oğlandı. Fakat dilberlikten
içinde yatak yongandan başka bir şey yok- çıktı. Gürültüye hasını çeviren halk şaşırdı. Selânikli Mus-ıtafa Efendi şöyle bir vakasını
yana bir içim su, kaşları alnına güzellik
Herkes olduğu yerde kaldı, îşte evliya kalk nakleder: Bugün Fatih camiinin dış berâtının turası gibi çekilmiş, saçları telli
mış, yürüyordu. Tulumbalar durdu. Şiddetle hareminde oturmuş, sohbet ediyorlarmış, turna misali, esmer
devrin padişahı Üçüncü Muradın yolu
uğrayarak oaradan geçmiş..
ANSİKLOPEDİSİ — 309 AHMED (Eskicigüzeli)
AHMED (Eskicig-üzelî) — 308 İSTANBUL e r
z g
Yetim Ahmedi kayıkta bekliyen Bekri a u
Mustafa: n v
— Aman oğlum., der, dikkat et!. Yarm l a
hamama Yahudiler gelecektir, sakın renk a n
verme. r l
Sabah namazını Yavedûd Mescidinde ı ı
kıldıktan sonra ertesi geec aynı iskelede n
bulunmak üzere ayrılırlar. Oğlan eskici ı Y
sandığının başına oturur oturmaz Salcı n a
Buhuraçi'nin bir adamı damlar: l
— Delikanlı.. Şu papuçlanmı çabucak o ı
dikiver... k s
u ı
— Başüstüne bezirgânbaşı!..
n n
— Kaç para vereceğim...
m ı
— Siftaha pazarlık olmaz, gönlünden
a n
kopana Hak bereket versin!.
s
— Nerelisin ?
ı h
— Keşanlıyım.. e
— Oralarda deniz var mıdır?. y m
— Dere bile yoktur.. a e
— îstanbula ne zaman geldin.. k n
— Altı ay oluyor.. : ! ı ,
• n
— Nerede oturursun? . d
derisi müzehheb, bakışında naz, dilinde cilve, . i
vücud yapısı tığ gibi elhak Eskicigüzeliydi. b
Bir gün Yetim Ahmed Balat sarsışından B i
geçerken yolda bir musevi kızı görür ve a n
hemen âşık olur. Öğrenir ki maşukası Ergu- l d
vanlı Yalıda oturan altunküpü zenginlerden a e
Salcı Buhuraçi'nin kızı Buhurika hanımdır. t n
Yetim Ahmed bu sevda ile yediği bir kuru t ,
ekmekten kesilir ve eskici sandığı başında a
elinden iş çıkaramaz.. Hançerli hamama d
gelen Bekri Mustafa yırtık yemenisini S e
dikdirt-mek istedikte Ahmedin ağlamakta a n
olduğunu görünce çocukla alâkadar olup l i
derdini öğrenir: c z
— Gözünün yaşını sil, yemenilerimi dik, ı d
yıkanıp çıkayım ben sana o kızı alırım! der.. e
Koca ayyaş hamamdan çıkınca: B n
— Evlâd yüzme bilir misin? diye sorar. u
— Şehir uşağıyım Bekri baba, balık mi h b
sali yüzerim... u i
— Yürü öyle ise benimle.. Bu gece sana r r
ve bana uyku yoktur... a
•— Babacığım ben o nigârın ateşi aşkı ç s
iie zaten her gece mum gibi uyanık i e
dururum... ' s
n
i y
Bîr yaz gecesi sona ermek n ü
üzeredir, Halicin iki sahilindeki k
mescid ve camilerde sabah E s
elir: yar hahamlardan IsraFe başvurur; o da:
— Buhurika Hanını!. Buhuri — Topçularda,. Ya sen nerede "Gaibden iki türlü ses gelir.. Rahmanı,
ka Hanım!.. sun; oturur- şeytanî.. Gök yüzünden ve denizden gelenler
Diye üç defa seslendikten » Rahmanidir.." der.
sonra: — Balatta!.. Yalıda ise Buhurika Hanım Eskici
— Hançerli hamamda Es — Balat neresidir?.. Yetim Ahmedin harikulade güzel bir
kici Yetim Ahmedden bir oğlun şefabaz oğlan ouduğunu öğrenmiştir:
olacak, dünyaya Sultan olacak!.. — Babam bu delikanlıyı Yalıya almak
Der.. Daha ikinci seslenişte O gün aksama kadar Salcının ta hâlâ niçin tereddüt ediyor.. Alsın da dün
yalmm pencere kepenkleri açılır adamlarından biri gider, öbürü gelir., yaya sultan olacak oğlanı bir an evvel doğu
ve denizde gaibden gelen bu haberi ikindiye doğru Yetim Ahmed sandığını rayım!.
hemen bütün yalı halkı işitir. toparlayıp kilitler, hamama emanet bırakır, Demeğe başlamıştır. Görenlerin tarif
Fakat denizde, dibden yüzerek evvelâ Eğrika-pu yolunu tutar, takib ettikleri Yetim Ahmed rüyalarına
kaçan Yetim Ahmedin edilmediiğne kanaat getirdikten sonra girmektedir:
yakamozlarından başka bir şey Yavedûd iskelesine iner. — On altı yaşında civan, güzeller şahı
göremezler, bu yakamozları da O gece Erguvanlı Yalıda herkes âfeti devran!.
esrarengiz bir kuvvete uyanıktır... Kepenkler iğreti kapanmıştır. — Bir fidan selvidir diyelim boya..
hamlederler. Bu ikinci gece gaibin sesi, hem daha erken, — Gazal gözlerinde kirpikler oya..
Eskieig-üzeli Yetim Ahmed (Besim: Sabiha Bozcalı) gece yarısı, hem de daha uzaklardan gelir: — Esmer güzelidir..
— Buhurika Hanım!. Buhurika Hanım!. — Alnı kâküllü, yanağı gamzeüdir..
Hançerli hamamda eskici Yetim Ahmedden — Ağzı gülbeşeker, dudağı yakut...
bir oğlun olacak, dünyaya sultan olacak!,. — Eskiciymiş.. fakirmiş, onları unut,,.
Üçüncü gece ise ses çok daha — Gömleği yırtıfcmış, şalvarı yamalı..
uzaklardan, tâ karşı sahilden gelir!. Salcı Olur a, ne güne duruyor babanın malı!..
Buhuraçi aklım oynatacak; <bu bir külhanının — Kızım ele geçmez böyle bir fırsat..
oyunu muydu? Yoksa hakikaten gaibden bir — Saf ayı hatırla al koynuna yat!..
haber miydi ? Bir hamam kapısında eskicilik
yapan yalınayakla oğlanla altun kafes içinde
büyüttüğü biricik kızının ne münasebeti Nihayet, bîr hafta fasıladan sonra
olabilirdi. Vaka bütün Balata yayılır, denizden son ihtar gelir:
Hançerli hamam musevi müşterilerin — Buhurika Hanım!. Devlet kuşu uçu
akınına uğrar, gelenler eskici sandığının yor!..
'başında Bekri Mustafayı bulururlar, sakalına Salcı Buhuraçinin seksen sekiz can olan
kına çalmış, sırtına bir kanbur oturtmuş, ailesi bir divan kurup toplanırlar:
kılığını da pırpırı oğlanın kılığına "Bu oğlan, bize oyun oynayacak külhanî
benzemiştir ve kulakları da ağır değildir. Gayetle saf oğlandır. Her sabah
işitmektedir. Topçulardan hamam kapısına gelir, akşam
— Eskici Dayı!. da evine döner.. Baîat nerededir bilmez..
— Ha?! Güzellikten yana sultan hanım alıp padişaha
— Burada bir taze yiğit vardı.. damad olmağa lâyıktır. Ama bizden bu
— Bağır., bağır., ağır işitirim.. kadar gahbaz delikanlı var iken Buhurika
— Bu sandıkta bir taze yiğit oturur... Hanımın bu yalmayaklı eskiciye verilmesi de
— Oturur.. olmaz.. Bize lâzım olan eskici değil, hanım
— Bugün kandedirü. kızımızın ondan doğuracağı oğlandır ki
— Evde.. Hastadır... dünyaya sultan olacaktır. Oğlanı alırız,
— Nesi vardır?. kızımız da murada erer. Döl aldıktan sonra
— Cin tuttu oğlanı., cin.. zifafın haftasına boğup iaşesini denize
atarız.
— Su cinleri tuttu., çeşme île konuşur, Karar mıdır?! Karardır.." derler.
küp ile testi ile konuşur... Seçilen bir heyet hamam kapısında yine
— Sen nesi olursun?.. Bekri Mustaf ayı bulur:
— Dayısı!.. — Yetim Ahmedi görmek isteriz..
— Göremezsiniz!.

Bir hafta da böyle geçer. Buhuraçi ihti-


— 311 AHMED (ingiliz)
AHMED (Eskicigrüzeli) — 310 ÎSTANBITL ANSÎKLOPEDÎSİ
ne kanaat etmeyip yaptırdığı yarım okkalık
nikâh kıyılır, Eskicigüzeli de Bekri açılınca görürler ki Bostancıbaşı ağa da ibir kırbayı da meyhaneden çıkarken
— Oğlan sevdalı.. Hekimler hocalar Mustafa sayesinde dildâdesine kavuşur. tebdili kıyafet eylemiş Bekri Mustafadır: doldurur, ,son keyfîni de onunla evde
derdine deva bir nigâr ile zifaftır dediler.. Oğlan kıza âşık, kız oğlanın divânesi o — Yetim Ahmed.. Oğlum, der, sana o- yapardı; "Kırbalı" lâkabını da bundan ötürü
— Sonra! gece tâbesalbah muhabbet ederler; kız: lan hizmetim artık tamam oldu. Varın bir almıştı. Gidişini beğenmiyen imameti ustaları
— Sonrası kızı bulduk, bu gece gerdeğe — Ey benim helâlimden erim Yetim yastıkta saf ayı hatır ile kocayın!.. bu şirin gencin ayağını meyhaneden kesmek
koyacağız!. Ahmedim, bana dünyaya sultan olacak ço AHMED (Frenk) — Son Yeniçeri için evlendirmeği düşünmüşler. Kumkapıda
— Aman dayı ağa bu olmaz! cuk ne lüzum, bana sen lâzımsın!. zorbalarından Çardak Kolluğu çorbacısı Ga- Bâlipa-şa mescidi imamı Hafız Mustafaya
— Ne diye? Diyerek ailesi tarafından bir hafta sonra latalı Hüseyin Ağanın kölesidir. Bir Fransız içgüveyi olarak vermişlerdi. Kendi anlatır
— Ayağına düştük ağa, imdad senden... yapılacak suikasti haber verir ve hemen o tüccar gemisinde tayfa yamağı iken imiş ki:
Her gün bir Mısır hazinesine mühür vurur zifaf gecesi, yükte hafif bahada ağır İstanbul limanında gemi mürettebatından Esnafın tahmini beş on gün için doğru
Salcı Buihuraçi bezirgan o oğlanı kendine da- mücevheratını alarak yalıdan kaçmayı teklif birini serhoşluk ile katletmiş ve gemiden çıkmış... Bir cuma gecesi akşamı yine
mad edinmek ister.. e-der. Fakat nasıl, nereden kaçacaklardı. denize atlayıp kaçmış, ve yüzerek Hüseyin zenbili omuzlayıp yolda ötetoedi alarak evine
— Çekil git bre adam.. Bu aslı olmıya- Yetim Ahmed ertesi sabah meseleyi Bekri Ağanın Çardak iskelesindeki Yeniçeri gitmek üzere iken, Kumkapıda "Karabıçak"
cak iştir.. Mustafaya açtığında koca ayyaş: kahvehanesine çıkmış, bu namlı zorbaya diye meşhur meyhaneye giden eski kadeh,
— Ağa sana elli altun var bize imdad — Gam etmeyin.. Bühurika Hanım mü iltica etmiş, Gala-talı Hüseyin Ağa da kan yoldaşlarına rastlamış.'. Israr edince Kırbalı
eyle.. cevheratını koynuna koltuğuna doldursun, diyetini ödeyerek ta-kibden kurtarmış, henüz dayanamamış, birkaç kadeh derken is
— Çekil günaha sokma.. akşama doğru Bostancıbaşıyı bekleyin!., der. on altı yaşında o-lan Fransız gemicisi de uzamış.. "Maya olmadığından!." Kırbalı
— Yüz altun var.. Akşam olup ortalık karardıkta karı islâmiyeti kabul ederek o devirdeki Ahmed de sarhoş olmuş, içinde elma ve
— Bre olmaz.. koca denize nazır odalarına girip kapıyı İstanbulun bu namlı kahvehanesinde kahve armut gibi yemiş bulunan zenbilini
— Beşyüz altun var.. içerden sürgülerler.. Arası çok geçmeden uşağı olmuş, ayrıca ocağa da kaydedilmiş; omuizlamış, kabahatim bastırmak için zenbili
— Bağır!. Bağır!. Sağırım.. yalıya Kancabaş kayık ile ve kırk nefer Vak'ai Hayriye'de Sancağı şerif altına koşan biraz dalha doldurmağı düşünmüş, önüne
— Bin altun var.. ejder misali Bostancı ile Bostancıbaşı Ağa halk arasında bulunduğu halde vak'adan iki ihtiyar ibir balıkçı çıkmış, bir çevalye içinde
— Olmadı.. Bağır!. gelir (B. : Bostancıbaşı; Kancabaş kayık). gün sonra "Yeniçeri era-zilinden bir bed iki üç tane irice İstakoz göstererek: "Bir
— Beş bin altun var.. Üç bostancı ile yalıya çıkan ağa: tıynettir" diye ihbar edilerek çocuk dostluk!" demiş.. Kırbalı da zenbili uzatıp
— Paranın yüzü sıcak.. Ama gel sen şu sayılabilecek yaşta olduğu halde Çardak içine attırmış., İmam efendi camide imiş..
— Eskici Yetim Ahmed dedikleri kanlı
nu on bin altun yap da beşbin de oğlana ve iskelesinde boynu vurulmuş. Karısı ile kaynanası da ömürlerinde sarhoş
reyim, öbür kızdan caydırayım.. oğlan kandedir!.. (Bibi. : Galatalı Hüseyin Ağa Mecmuası).
Diye gürler; ve telâşa düşen, yalı halkım görmemişler, Aıhmedin halinden fevkalâde
— Onu da verdik dayı!. AHMED (Hasırcıbaşî Hacı) — Hadika- ürkmüşler.. Kırbalının "bakın ısize neler
— Sayın paraları, yarın sabah da gelin da teskin eder:
tül Cevamiin kaydına göre, Kanunî Süleyma- aldım" diye zenPoili <baş aşağı çevirince, canlı
benden hayır haberi alın!. — Başka kimseye zararımız, yoktur,
nın hasırcıbaşısı ve Kasımpaşada Hacıahmed İstakozlar kadıncağızları büsbütün dehşet
Ertesi sabah eskici dayıdan hayır haber Keşanda bir cana kıyıp îstanbula kaçmış o
Camiinin banisi bir hayır sahibi; kabri mih- içinde bırakmış.. Kırbalı: "Kaynatam, gün
almağa gelenler hamam kapısında oğlanın kanlı oğlanı alıp gideriz ki kısas lâzımdır... raib önündedir (B. : Hacıahmed Camii). görmüş adanndı, camiden -geldi de aradaki
kendisini bulurlar. Yetim Ahmed dört kese Buhuraçi bunu nimet bilir ama içinden soğukluk kalktı. Fakat sabahleyin kanma
AHMED (îmameci Kırbalı) — Geçen
içinde on bin altunu gelenlere iade ederek: de keşke bir hafta sonra olsaydı muradımız; ve kaynanama karşı duyduğum hicabı tarif
asır sonlarında istanbul akşamcıları arasında
— Bir şartım vardır, kabul edilrnez.se yolunda daha emin olurduk der ve oğlanın büyük şöhretlerden, her akşam bir okka rakı edemem" dermiş.
altunlarmızı iade edip bu gece başka bir ni odasını gösterir. Yetim Ahmed Bostancıbaş- nafakası olan ayyaşlardan; bıyıklarım yeni Bubi. : M. Tevfik, Meyhane.
gâr ile zifafa girerim.. Ayağım çıplak, göm şının ayağına düşüp: burmağa başladığı ilk delikanlılık çağlarında, AHMED (ingiliz)—• Meşrutiyetin ilk
leğim yırtığından etim görünür, dışını peri — Gençliğime acı, güzelliğime acı, ba-. esnaf bekârı 'bir imamöci kalf asıydı. Daha yıllarında seksenlik bir ihtiyar olarak
şan garibim amma içim mâmurdur.. Şartım na siyaset etme, bir günlük güveyim ağam!. çocukluğundan çığırtma lüflemeğe heves öldüğüne göre, İkinci Mahmud devrinde
odur ki Bühurika Hanım nikâhtan evvel Diye yalvarır. Bostancıbaşı: e'tmiş ve bu sajzda eşi emsali ıbulunmıyan bir doğmuş, «gençliği Abdülmecid devrinde
müslünıan olmak gerektir.. — Yiğit doğru söylersin.. Ben sana acı hüner sahübi olmuş, Büyükşehrin çığırtma geçmişti; Sultan Aziz zamanında, saçı sakalı
Der.. Bu şart da kabul olunur. Hemen dım.. Seni padişahımıza götüreyim, ola ki dinlemekten zevk alacak muhitlerinde parlak ağardığı halde Galata ve Tophanenin ele
oğlana büyük bir bohça iğinde çamaşır ve haline o dahi acır ve seni nigârma bağışlar.. bir şöhret olmuştu. Eli ayağı düzgün, kaşı avuca sığrnıyan kabadayı külhanilerindenıdi.
esvab gelir. Hançerli hamama girip dellâk- Bunu işiten Bühurika Hanım da: gözü yerinde, sohbeti de tatlı bir genç "ingiliz" ligi, tazelik çağlarına rastlayan
lar elinde bir âlâ yıkanan eskici güzeli — Aman ağam padişahımıza beni dahi olduğundan, yakasını' esnaf akşamcılarının Kırım harbi yıllarında, istanbul
giyinip kuşandıktan sonra peri peyker bir götür ki erimin halâsı için beraber yalvara- elinden, kurta-ramamış, her akşam birinin .külhanilerinin "donsuz asker" dediği
şehza-de-i civanbaht olur. Kanbur ve sağır lım.. hatırı için meyhane meyhane dolaşmağa Iskoçyahlarla düşüp kalkarak bu milletin
dayı Bekri Mustafa yanında, Salcı Bostancıbaşı neferlerine: başlamıştı, çığırtma hatırı için de rakıya, dilini kulaktan dolma öğrenmiş olduğundan
Buhuraçinin gönderdiği koçu'ya binerek (B. : — Bu civanla bu nigârı alın kayığa ko mezeye para verditmezler, Ahmed de ötürü almış olsa gerektir; ayakdaşları
Araba; Koçu) Erguvanlı Yalıya gider ve şartı yun!... rakıyı bol, ahbab ı da t ekl if si z bulun ca arasında bir lâkabı da "Camıcı" idi; camcılığı
gereğince Bühurika Hanım islâm dinini Emrini verir. Kancabaş kayık yalıdan kıs a bi r zaman içinde, o âlemlerin tabiririee, da cam alıp satmaktan değil, maihalle
kabul ederek okkalıklardan olmuştu. Gitgide meyhanede namusunu lekeliyen uygunsuz kadınların
içtikleri- oturduğu evlerin camlarını geceleyin taşlayıp
indirmek»
AHMED (Kaliçeci) AHMED (Kazasker)
— 312 — İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 313 —
teki hüner ve maharetinden gelmişti. lerle (bellediği şarkı ve gazelleri bile düşman zün^mütarekesini uzatmak azmiyle fasılasız
rımın batakhane -
Camcı Ahmedin vakalarından biri, kıtaatının ateşlerini kesmeğe kâfi geliyordu, denecek surette okurdum paşam.
meyhanelerinde çalan
Tophanede îlyasçelebi (mahallesinde bir gece piyasa sazendelerden. işte bu sesle, mevziî mütareke iki taraf anu- "Kumandanım gültümsiyerek:
Ş... Hanım isminde bir kadının kapısına Bibi. : Ahmed Rasim, hasımlarının beyaz bayraklı, bağlanmış gözlü — Bu vaziyete ne kadar dayanabiliyor
dayanması olmuştur. Ş... Hanım, ikinci Şehir Mektupları. murahhaslarına lüzum gösterilmeden dun?
Abdülhami-din saray tüfekçilerinden (birinin AHMED (Kap külfetsizce her gün ibir defa yapılıyordu. — Bazan bir saat, bazan da bir kaç daki
karısıydı. Kocası gayet sofu, beş vakit tan) - (B. : "Ahmedin başlıyan 'gür ve güzel sesiyle ka fazla sürerdi. Bölük arkadaşlarım ihtiyaç
namazını mahalle mescidinde cemaatle eda Kaptanın Kahvesi). tarafeyn muharebelerine fasıla veriyorlar, ve larım görürler, derlenir, toplanırlar, sesim kı
eder, gece gündüz ibadette, kendisi de beş AHMED (Kara) — 1900 - 1910 mütarekenin devamı Ahmedin <hançeresimn sılmağa başlayınca erler ateş yerlerine geçer
vakit namazında, âbide, zahide bir taze olarak arasında Kadıköyünün namlı kuvvetine bağlı kalıyordu. ler 'ben mazgaldan bitkin bir halde çekilirdim
tamhrdı. Camcı gibi bir külhanbeyinin içip serserilerinden; Istanbulda heyecanlı "Kara Ahmed gayrimüsellâhtı. Fakat paşam.
içip de elinde koca saldırma ile Ş... Hanımın akisler uyandıran bölüklerine yaptığı hizmetin pek büyük "Şirin yüzlü Küçük Kara Aihmedi
kapısına dayanması 'bütün mahalle halkını Çengelköy cinayetinde Kara Ahmed olduğunu takdir ettiğinden ses ve musikiyi dinleyen Atatürk:
ayağa kaldırmıştı. Tatlıcı Raif çetesinin (Resim : H. Çizer) — Bu cephede siper muharebeleri olma
çok seven kumandamı (Atatürk) Ahmedin bu
Külhanbeyi nâra atıp: "iAç kapıyı en korkunç vazifesinden uzaklaşmaması için onu dığı için bölüğünün sana ihtiyacı kalmamış
kaltak!" diye bağırdıkça, tüfekçinin karısı simalarından, çete reisi Raifle (beraber Kadı- görmek bile istememişti. tır. Seni karargâhıma alayısm, fakat evvelâ bir
da "can kurtaran yok mu?" çığlığını köyünde idam olundu (B. : Çengelköy "Ahmedin vakti tabur ağırlığında gazel oku!., buyurdular. Kilometrelerce ya
basıyordu. Hayret ve merakla sokağa fırlıyan Cinayeti ve Raif, Tatlıcı). geçtiğinden siper muharebelerine pek alışkan yan yürüyen yorgun »Ahmed "Mahitaba baka-
mahalleli arasında Camcıyı kapıdan çekip AHMED (Kasımpaşalı Küçük- Kara) — değilmiş. Sesinden istifadeyi düşünen mam yar gelir hatırıma" gazelini okumağa
atmağa kimse cesaret edemiyordu, îlyasçelebi Birinci Cihan Harbinde Çanakkale arkadaşları önceleri onun kum torbalarının koyuldu.
mahallesi sakinlerinden ve semtin namuslu müdafaasına iştirak etmiş istanbullu mazgallarında devamlı kalmasını temin için "Bu gazel, derin nefeslerle ağır ağır
kabadayılarından bir demirci Rifat Efendi delikanlılardan biridir ki sesinin eşsiz çifte nöbetçi ile bekleşirlermiş. çektiğimiz sigaralarımızın dumanları
vardı, ancak o, "kardeşim., ağabeyim... ne. 'güzelliği o mahşer günlerinde Türk "Kafkas cephesinde Atatürk'ün devrü müfekkiremizden birbiri ardınca devrederek
derdin varsa yarın sabah gelir görürsün" diye ı siperlerinin manevî gıdası olmuş, silâh teftiş istikameti olan Lica - Hani - Hazra yolu kaybolan tatlı hayallerimizi yaşatıyordu.
tatlı dil. ve bin dert ile Camcıyı alıp arkadaşları ve komutanlarında u-nütulmaz
üzerinde yürüyüşte bulunan ibir kıt'a "Lice - Hani yolunu çevreliyen korkunç
götürebilmişti; külhanbeyi giderken de bir hâtıra bırakmıştı. Merhum Ce-vad Abbas
ağırlığına bir gün tesadüf etmiştik. Kıt'a ıssız dağların yumuşak akisleri kalfolerknizde
(bağırıyordu: Elde teşbih, dilde Kür'an.. ard Gürer, hâtıralarında, Kasımpaşalı Küçük
kumandanı Atatürk'e vazifesini, ve 'kafasının Ahmedin güzel şasine kandıra, kandıra
eteğinde namaz kıl kadının... Eve erkek Kara Ahmedden şu satırlarla bahseder :
mevcudunu, söylemişti. Huzurundan geçenler gönüllerimizi neşelendirmiş, yorgun
aldığını gözlerimle gördüm!" diyordu. "İlk günlerde Almanların karşısında, h ar b
arasında sevimli Küçük Kara Ahmeıd vücudlarımızı dinlendirmiş, molamızı
Ş... Hanım, ertesi sabah alaca karanlıkta ettiklerini zanneden ve büyük savletlerle mu-
annidane taarruzlarda bulunan ve dinlenmek, kumandanımın nazarı dikkatini celbetmiş ve mütareke müddetine ulaştırmıştı.
mahalleden kaçmış, kendisinin özene bezene
ateş kesmek nedir bilmiyen Hindliler, kıt'a kumandanından Ahmed hakkında izahat "Atlarımıza binerken Atatürk; Ahmedi
yaptırttığı evini de tez elden tellâla verip
kahraman yedinci fırkanın bu mevzideki almıştı. bir gün yine arkadaşlarına lâzım olur dtişün-
sattırmıştı. Hanımın esrarı da evin yeni
sahipleri içeri girdikten sonra çözülmüştü. bölüklerine istirahat imkânmı.-vernıemekte Öğrendik; Ahmed Anafartalarm Ahme- cesile arkadaşlarına bırakmıştı."
Duvarlardan birinin içinde gizli kapısıyla bir idiler. di idî. Kasımpaşalı gazi küçük Ahmedin hususî
zampara, dolabı bulunmuştu. Halbuki; insanların her 'günlük tabiî Ahmed vesilesiyle biz de ufak bir molaya hayatı hakkında bu notlardan gayri bir bilgi
ingiliz Aihmed son yıllarını Salı/pazarı ihtiyaçlarının teminine imkân ıbulmak ateş kavuştuk. edinilemedi.
deniz hamamında peştemalcıhk yaparak hatlarında da zaruridir. Atatürk; .AHMED (Kazasker) — ikinci
sefalet içinde geçirdi. "Bir gün işittik ki; bu sabır tahammül, — Aihmed anlat'bakayım! emrine karşı Abdülhamid devri sonlarında Aksaraym
Bibi. : Vasıf Hoca, Not. ve metanet timsalleri kahramanlarımızın Ahmed; sesinin ilk ihtizazını düşman efradı meşhur Oni-kilerinden bıçkın bir külfcanlbeyi,
süngüleri kadar keskin zekâları sıkıntılarının nın kulaklarına işittirinciye kadar pek sıkıntı lâkabını Şeyhülislâm kapısındaki ^
AHMED (Kaliçeci Hacı) — On yedinci
tahfifine imkân bulmuşlardı. Nefes aldırmı- çektiğini ve: memuriyetinden ötürü almıştı.
asır çiçekçilerinden, zerrinleri ve bilhassa
yan ateş kasırgalarının önüne "güzel sesle" — Elimde silâhım yok paşam. Sesimi yü Muharrir Sermed Muhtar Alus "Oniki-
sayısız nadide .sümbülleri ile meşhurdu,
geçmişlerdi. zünden doğrusu kurban olmak istemezdim ler" adındaki eserinde onun bir portresini,
"Dilnü-vaz", "Dilm'sin" ve "Hayatbahş"
"Kayacıkağıl dilâverîermden Kasımpaşalı paşam. Fakat arkadaşlarımın bir' müddet se çok mübalâğalı olarak çizer:
adında üç zerrini tescil edilmiştir; sünbül
Küçük Kara Ahmed namında bir erimizin simle istirâhate ihtiyaçları ürkekliğime ga "Ahmede Kazasker denilmesinin sebebi,
soğanlarının çoğunu Hac dönüşünde
güzel sesi; tannan olduğu kadar sehhardı. lebe çaldı. Artık hiç -bir şey düşünmeden oku kallâvi sarığı, davul karnı, kalantor, cübbesi,
getirmişti. 1684 (H. 1096) te öldü.
Ruhları'dinlendirici ve gergin asalbı mağa başladım. Hey heyim Hindlüere ateş samur kürkü bulunmasından ve kazaskerlere
Bibi. : "Uibeydullaılı, Tezkire! Şükûf.eciyan.
gevşetecek kabiliyette idi. kes kumandası gibi tesir ettiğini öğrendikten benzemesinden ötürü değildi. Kendisi bilfiil
AHMED (Kandil) — ikinci Abdülhamid "Aihmed ses talimini gramofon sonra açılır, rahat bir nefes alır, ve bölüğümü- sadrı Anadolu payeli (!?) Meclisi tetkikatı
devri sonlarında Beyoğlujran ve Yüksekkaldı- plâklarından talim etmiş, öğrenmişti. Yanlış şer'iyede âza, yani Şeyhülislâm kapısının en
kelime-
AHMET) AHMED (Pehlivan)
314 İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 315 —
yüksek mansablarından birine postu den; Beşiktaşta otururdu; tohumdan elde çiçekçilerin- AHMED (Kıvırcık) — ikinci Abdülha-mid
sermişlerdendi. edip tescil edilmiş üç rumî lâlesi vardır: devrinin son yıllarında Üsküdarın namlı
'Huy canın altındadır demezler mi? Ayıp ^'Gülreng Ketânî", "Beyaz Ketânî" ve kahveeilerindendir; Araba vapuru iskelesi
değil a, bunun da merakı 'hovardalık, "(Hümayun Kırlangıç" ki isimler Solakzade-
bıçkınlık, kaibadayılık. yanındaki maruf balıkçı kahvehanesini
nindir. Girid. lâlelerinden elde ettiği iki çiçek işletirdi (B. : Kıvırcığın Kahvehanesi). Bîbl. :
"Dairedeki kucak sakallı, çatık kaşlı, te "Nadire" ve "Bönlük" yahut "Ziyabahs"
kem suratlı kapı yoldaşlarının arasında, Vâsıf Hoca, Not. AHMED (Kız) — Geçen asır
icmile tescil edilmişti, ki bu isimler de başlarında, ikinci MaJhmud devrinde
bağdaş kurup harar gibi yayılırken onu gör. çiçekçiler tezkiresi sahibi Ubeydullah Efendi
içlerinde en nuranî. çehresile, en mübareki Istaribulun namlı meddahlarından; Musahib
tarafından konmuştur,
budur dersin; hemen yanaşıp iki eline Bibi. : Ufoeydullaıh, TezMrei Şükûfeciyan.
Meddah Nuri Efendinin çırağı ve MusaMb
varırsın... Bir halimlik, selimlik, bir sofu Meddah Piç Emin ağanın da arkadaşı,
AHMED (Kırımlı) — On sekizinci asır
sulehalık ki halis muhlis veli. Ermişin Meddah Camcı îsmailin de ustasıdır. Hayatı
ortalarında yaşamış namlı bir hakkak, ilk
boynuzu kulağı mı o-lur, bundan ötesi hakkında bundan fazla bir şey öğrenilemedi.
Türk matfoaasının mensublarından ve
sağlıktır. ibrahim Müteferrikanın iş arkadaşlarından; Meşhur şair Keçeeizade izzet Molla,
"Elinde kehlibar teşbih, boyuna tecvidli Kâ-tib Celelbinin meşhur eseri "Cihannümâ" muasırları olan Kız Ahmedle Piç Emin Ağa
sesle: (Ya hak!.. Ya kadir!.. Ya kayyum!..) bu matbaada basılır iken levhalarından; bir hakkında şu zarif kıt'ayı söylemiştir :
dilinde ayetler, hadisler, kelâmı kibarlar (Es- Bahsü temyizi iki meddahın
kısmını şimşir üzerine bu hakkak oymuş idi.
tağfirullaıh!.. Sübhanallah!., Nesteizübil- Etti efsane! bezmi miimted
Hayatı hakkında 'başka bir kayda Dedi nâgeh zürefadan birisi
lâh!..) rastlanamadı. Piç Emini doğurur Kız Ahmed.
"Bir de daireden çıkıp, evine gelsin, asıl ABMED (Köşklü) — ikinci Atodülhamid
kılığına girsin de seyret: devri sonlarının namlı kabadayılarından;
"Başında mosmor, boru gibi fes, semtine nisbetle "Avratpazarh" diye de
şakaklarında kıvır kıvır zülüfler. anılırdı, Aksaraym Onikilerinin ikinci derece
Bıyıklar yukarı burulmuş, yelpaze sakal ayakdaşlanndandı (B. : Onikiler).
hacıyağına bulanıp sipsivri bir hale Bibi. : Ahmed Rasim, Mutarrir ibuya.
konmuş. AHMED (Küçük) — Geçen,asır
"Arkasında omuzdan ilikli mintan, sonlarında kira sandallariyle meşhur Kanlıca
yardan ayrıldım ,kavuşturma camadan; iskelesinin en güzel piyadelerinden ıbirine
kol kapakları kadife siyah ceket, sahip ııamlı bir sandalcı idi.
belinde 10 kulaç yün kuşak. Bibi. : 'A. C. Yada, Kanlıca.
Ayaklarında şı- AHMED (Küçük) — Üsküdarın en namlı olta
bıdık... * balıkçılarından, 1945 - 1946 arasında Vâsıf
"Silâhtan yana da pürnakıl. Hoca tarafından, istanbul Ansiklopedisine
Koltuğunun altında saldırma; sol verilen kıymetli bir notta kendisi hakkında şu
böğürün-de altıpatlar, sağ böğüründe satırlar yazılıdır: "(Artık çok
Laz kulaklısı. ihtiyarladığından kâh kendi başına kâh
''Onikilerin en pazısı demirlerinden iyilerin yardımı ile beş on .balık tutar,
ve gözüpeklerndendi. Binliklerle rakı nafakasını toplar, ona yardımda bulunanjar
devirir, bir yumrukta koca mermerleri da 'bilgisinden faydalanırlar. Oğlu Topal
tuzbuz eder, çekitaşmı bohça gibi ha- Cemil de zamanımızın namlı oltacı
vaîar, Yakacık, Ömerli, Dudullu köy balıkçılarmdandır" deniliyor. Bibi. : Vâsıf
düğünlerinde yağlanıp başa güreşirdi." Hoca, Not.
AHMED (Kazazzade Seyyid) — AHMED (Külhan) — ikinci AJbdülhamid
On sekizinci asır sonlarında Uzunçarşı devrinin namlı kumarbazlarından; bilhassa
esnafından ve namlı hattatlardan; Paseta da hüner sahibiydi; *bu oyunda
yazıyı Kevkebzade Hafız Mehmed ekseriya karşı karşıya oynamaktan çekindiği
Efendiden meşk etmişti; aslı Konyalı idi, en çetin rakipleri de Kumaş Ali, Çingene
1751 (H. 1165) de öldü. Kosti, Manici Zeruhi, îlikçi Mistik,
Kıraoh Ahmedin Kâtib Çelebinin Cihaımümâsı için hak Karaman Abdi
etdiği "Semâ Küresi" levhası (Sanatkârın imzası ve Eğriboyun Nuri idi.
levhanın sol köşesinde) BM. : Ahmet Rasim, Şehir mektupları.
BM. : MustaMmzâde, Tuîıfei hattâtin. AHMED (Mezov?) — Onyedinci ağırda
AHMED'(Ketenci Hacı) — On
sekizinci asır ortalarında yaşamış
tüccardan ve büyük şehrin namlı
yaşamış namlı bir
tanburidir: Evliya
Çelebinin kaydına
göre bu sazı ıslah
etmiş bir sanatkârdır.
Fakat tanburda
yaptığı yeniiğin ne
odu-ğu, ve hayatı
hakkında bu kayıttan
başka bir şey
bulunamadı.
Bibi. : Evliya çele- !jj
bi, I. 'k
AHMED (Müez-Kin) Müezzin Ahmed
_• ikinci Meşrutiyetin ilk (Besim: H. Çizer)
yıllarında, İstanbulda
nefretle karşılanmış bir cinayetin faili; ana
katilidir; Hırkaişerif Ca-miinin müezzini,
yirmi dört, yirmi beş yaşlarında bir gençti;
günlük vazifesinin ulviyetine rağmen
kendisini Beyoğlu batakhanelerinin kumar ve
karı âlemleri girdabına kaptırmış, en son
olarak anasının ölü parası olarak sakladığı bir
kaç altına göz koymuş, istemiş, kadıncağız
vermeyince de, bir gece uyurken üzerine
atılarak canavarca boğmuş ve bahçelerinin bir
köşesine gömerek, devrin gazetelerinin yazdığı
gibi "üzerine prasa di-.'kerek taib'ında olan
asarı vahşeti ve habasetine şu suretle de bir
âbidei denaet rekzetmiş" idi. Şüphe üzerine
tevkifinden sonra mahkeme huzurunda
cinayetini itiraf eden Müezzin Alımed Bayazıd
meydanında asılarak idam
olundu.
Bibi. : Polis Mecmuası.
AHMEB (Mürekkebei) — Son seçkin orta
oyunu sanatkârlarından, meşhur
zennelerinden; hayatı hakkında (bilgi
edinilemedi. Biibl. : Ahmed Rasim, Muharrir ibuya.
AHMED (Nlkıbololu) — On sekizinci asır
başlarında yaşadığı tahmin olunan namlı bir
tüfenkçi ustasıdır; yaptığı "sarma ve bağa
kundaklı kaplama çifte bilezikli şişhane tü-
fenkler" vezirler tarafından satın alınır ve
hazinede hediyelik olarak saklanırdı. Bu
tüfeklerden (bir tanesini, Sadırazam Nevşehirli
ibrahim Paşa, Üçüncü (Ahmedin oğullarına
yaptırdığı 'büyük sünnet düğününde
hükümdara sunduğu zengin hediyelerin arasına
koymuştu.
Bibi. : SeyyM Vehbi, Surnâme.
AHMED (Pehlivan) — On yedinci asır
AHMED (Reisoflu) 316 İSTANBUL
,
ortalarında namlı orta oyuncularından, kendi nın üstünde Tepebaşı (bahçesinden dinlenirdi 317 —
adına nisbetle anılan Ahmed kolunu (!) diyenler vardır. Bir zamanlar Kavuklu ANSİKLOPEDİSİ AHMED (Tosunun J
kurmuştu, takımın da ayni zamanda Hamdının orta oyunu takımında zurnacılık
pişekârı idi (B. : Atfımed Kolu). Bibi. : Evliya yapmış, ömrü, mesleğinin icabı bir hay huy bir canbaz gibi yüz kadar hıristiyan ile birkaç rahibe teslim
Çelebi, I. içinde geçmiş, ihtiyarlığında sefalet çekmiş, ederek ve kendilerini ölümle, tehdit ederek
tırmanır ve
AHMED (Eeisogîu Cihan) — Kanunî zurnasının dillere destan olan şöhreti sönmüş, direğin hıristiyanlara mahsus merasim ile kaldırtmış
Sultan Süleyman devrinin ilk yıllarında, geçimi derme çatma köy düğünlerine ve tepesinde, ve Tunca ırmağına attırmıştı. Yeni padişah
Makbul ibrahim Paşa sadaretinde, pehlivan güreşlerine kalmıştı; ara sıra da harikulade Üçüncü Ahmedle beraber Istanbula
îstanbulun, güzelliği dillere destan olmuş yanına bir macuncu alıp sokak sokak dolaşıp döndükten sonra, diğer bütün ihtilâl
çevik bir
neveivanların-' dan; asrın büyük şairlerinden sürüklenmişti. Kendisini yakından tanımış hareketle zorbaları gibi ve bu ihtilâldeki ayakdaşlarile
Taşlıcalı Yahya Beyin Şehreagizinde olan muharrir Sermed Muhtar Ahıs: "pancar
medhettiği esnaf güzellerinden; hakkındaki birkaç saniye beraber, askerin ve halkın tuğyan ve
gibi yüzlü, göbekli, yüz okkayı aşkındı; zuhûrî a-yak üstünde heyecanı yatışır yatışmaz tevkif edilmiş.
beyitler şunlardır: Biri Eyyubiensâride Ahmed,
Reisoğludur ol yâri serâmed. tdeliden âşıkm her kolu fasıllarında onun kadar ustaca zurna durur, ve Sultanahrned meydanında idam olunmuş, bir
lâhze kurban Virirîer âne kurban olmağa can. çalan, oyuna zurnanın ahengini uyduran, oradan denize, müddet ibret olmak üzere teşhirden sonra
Kenâre gelmeğe ol mûmiyanı hûb, Gerektir ömri cur-cunalı yerlerde zurnayı gidişata uyduran atlardı, suya cesedi denize atılmıştı.
Nuh-u sabrı Eyyub. görülmemiştir. Çarşamba .günleri Mamada dalmadan önce BiW. : Raşld Tarihi, II.
AHMED (Saray hocası Derviş) — On orta oyunu oynanır, oyun (bittikten sonra de, havada bir AHMED (Tosunun) — İkinci AJbdülha-
sekizinci asrın namlı. (hattatlarından ve Şişman Ahmed Göztepe istasyonunun iki takla mid devrinde, Kasımpaşada kahveci Tosunun
sesinin letafeti ile tanınmış hafızlarından; aslı yanındaki kahvehaneye gelir, (on yıl kadar atardı. evlâdlığı pırpırı bir oğlan. Tersane sıfoyan
Tokadlıdır, Enderunu hümayundan evvel Dede Tevfik'in kahvesi diye meşhur Bib'l. : Vâsıf taburundan İhsan isminde bir çocuk
olan kahvehane) tren beklerken yarım saat Hoca, Not.
yetişmiştir; sülüs ve nesih yazıyı da orada yüzünden Midyeci Süleyman adında .bir
kadar zurna çalar, etraftan beş on para AHMED
Belgradi Mehmed Efendiden öğrenmiş, kopuğun teşviki ile o devrin namlı
Nasuhpaşaza-de Ömer Bey ve Anber Mustafa toplardı" diyor. Biîbl. : O. C. Kaygılı, Çingeneler; (Tesbinci) —
kabadayılarından Kasımpa-şalı Arab
S. M. Alus, Not. Son orta
Ağa gibi yazı üzerinde bilgi sahibi Süleymanı vurmuş, bu cinayet îstanbulun
oyuncular
arkadaşlarla yapılan sohbetler, kaleminin AHMED (Şûride) — Kanunî Sultan tulumbacı ve kabadaja muhitinde derin
arasında
kendine has bir üslûp yaratmasına yol Süleyman devrinin ilk yıllarında, Makbul akisler bırakmış, meşhur halk şairi Üsküdarlı
zenneye çıkan
açmıştır; öyle ki, Enderun -dan, sarayın yazı ibrahim Paşa sadaretinde, îstanbulun, Tayfa Ahmed Vasıf Hoca da vak'a üzerine'mak-tul Arab
san'tkâr l a r-
hocalığı ile cirağ edildi. güzelliği dillere destan olmuş bir (Kesim : Sabiha Bozcalı) Süleymamn ağzından 26 kıt'adan mürekkep
dandır, uzun
(Has mânada san'at eseri olarak, Hekim- nevcivamdır. Asrın büyük şairlerinden boylu ablak bir destan yazıp neşretmişti.
oğlualipaşa Camiine büyük kıt'ada bir Muş- Taşlıcalı Yahyamn "Şeh-rangiz" 'inde çehreli, sakallı Cinayetin tarihi tesblt edilemedi; Vâsıf Hoca
hafi şerif hediye etmişti; yeni istidatları övülmüş esnaf güzellerindendir, hakkındaki bir adamdı, fakat ferace ve yağmak altında merhum 1895-1900 (H. 1313-1318) arasında
teşvik yollu "Arayış el-Hat" adı ile bir risalesi beyitler şunlardır: sakal ve bıyığını o kadar ustaca gizler ve olacak, Tosunun Ahmed de Arab Süleymanı
vardır. 1715 (H. 1127) de öldü, Çenberlitaşta Biri Şûride Ahmed, mâlı peyker sesini kadın sesine o kadar benzetirdi ki vurduğu zaman 15-16 yaşlarında idi, yıllarca
Alipaşa Camii mezarlığına defnedildi. Dihaiîı şems içinde mîme benzer. kendisini yakından tanımıyan gerçekten süren bir, muhakemeden sonra galiba on iki
BüM. : -MiustaMmzâde, Tufcfei hattatın. Oiubdur sramzesi şehbA-^i katta!; sene haibse mahkûm oldu idi" diyor. "Sen
iki saf kirpiği âne perü bal. Gönül
kadın zannederdi.
AHME» (Şeylıoamiîl Tabak) — Geçen asır Arabi vur, yaşın küçük, üç dört sene ile
mürgin şikâr itse maheldlr, Kuşi Bibi. : Vâsıf Hoca, Not.
sonlarında Üsküdarm namlı taş ile avlarlar meseledir.
kurtulursun, mahpushanede biz sana bakarız"
kabadayılarından; okuma yazma bilmez, AHMED (Tpricanlı) — On sekizinci asır yollu teşvik edilen Tosunun Ahmed, "Arab
gençliğinde ta-ıbaMıanede çalışmış, ceket AHMED (Tayfa) — Şirketi Hayriye'nin Yeniçerilerinden, Küçükçekınece kolluğu Süleyman beni vuracakmış, hayatım
omuzda, kiraz ağızlık ensede sokulu, havlu en emekli tayfalarından idi; yaşı altmışa neferlerinden iken, ikinci Muştalanın tahttan tehlikededir" diye karakola bir de istida
omuzda, fiyakası yerinde ve gayet cesur yaklaşmış hizmet ve sadakatinin mükâfatı indirilmesi ve bu hükümdarın üzerinde büyük vermişti ki muhakemesinde cezasını
olduğu halde iş bümez, bir çok kişiden yara olarak lostromo aylığı ile 64 numaralı nüfuz sahibi Şeyhülislâm Feyzullah Efendinin hafifletici bir vesika olarak göstermişti.
almış, yüzü ekmekçi çe-telesine dönmüştü. vapurun çımacılığında çalıştırılırdı. feci ölümüne varan 1703 (H. 1115) istanbul Aşağıdaki kıt'a-lar "Kasımpaşalı Arab
Son zamanlarda işi ayyaşlığa dökmüş, "oğlum Gençliğinde eşsiz bir yüzgeç olarak Bo- ihtilâlinde en seçkin simalardan olmuştu. Süleyman destanı" nm 11-16 neı kafalarıdır:
bir,kahve içelim., oğlum rakı içelim" gibi gaziçinin şöhreti erindendi; harikulade güzel Padişahın bulunduğu Edirne şehri üzerine Midyeci Süleyman, kahveci Faik Arab
sözlerle ahbabını selâmlar, gece ve gündüz bir bir vücut yapısı, gayet sevimli Ibir çehresi yapılan yürüyüşte, üc/bin tüfekendaz Yeniçeri Nuri dersen onlara lâyık Cümlesi
vardı; tayf alık ettiği vapur kayık yarışlarına ile öncülük yapmış, Edirnenin ihtilâlciler mest olmuş yoktur bir ayık Tosunun
ayık ânı ıgörülmezdi. Bibi. : Vâsıf Hoca, Not. Ahmedin yanında îhsan
AHMED (Şişko) — Geçen asrın seyirci götürdüğü zamanlar yahut tarafından zaptından sonra da, sipahilerden
Meşrutiyetin ilk yıllarında esnaf ve hayır Ka-rakaş Mustafa, Cebecilerden Küçük Ali Kapının dibinde oturdum lâf bitti
sonlarında, Lonca çingenelerinden namlı bir Tosunun Ahmed bir kaç kelâm etfci ,
zurnacıdır, Loncanın üstündeki cemiyetleri ve mektepliler tarafından deniz adındaki ayakdaşlariyle .beralber Şeyhülislam
Eyvallah etmezim gücüme gitti Kalktım
Hançerlibostanda zurna çaldığı zaman, tenezzühü için tutulduğunda tayfa Ahmedin Feyzullah Efendiye servetini nerede ol dem yanına vardım heman
Halicin karşı yakası- 'bir hüneri günün en heyecanlı ve güzel bir gizlediğini söyletmek için işkence yapanların
Bir darbe vurarak altıma aldım Aşku
gösterisi olurdu. Ahmed -soyunur, vapurun başında bulunmuş, efendinin idamı fetvasını şevb ile bir kaç yumruk çaldım Şu aziz
direğine, ipsiz, aldıktan sonra ıbir hamal beykirine bindirerek canımı odlara saldım Kim umardı
ibiirlü hakaretle Edirne Bitpazarına ondan gelecek ziyan
götürerek öldürtmüş, nâşını da, civardan
toplattırdığı üç-
ÂHMEb (Uzun) İSTANBUL
-— 318 — ANSİKLOPEDİSİ — 319 — AHMED AĞA (Eminzâde)
bıçak ile açıp beş yâre Kaîıbeee AHMED (Uzun) — ikinci Abdülhamidin
L Meğerse çekmiş o altımda kama
ettiler vah beni kurban
(B. : Süleyman, Kasımpaşalı Arab).
son devirlerinde çalgılı kahvehane yapmış
Vurunca sineme gireli pek fena AHMEB (Uzun) — On sekizinci asrın
Fırlayıp ayağa dedim vâhayfa Ne yana döndünıse yedim de bıçak namlı çiçekçilerinden, Katmer Kehruba namlı tulumbacılardan, Karagümrükteki
Kıydın, mı akibet a hain nadan Barsaklaııta sarkar salkun saçak kahvehanesi, Büyükşehrin ıbüyük
Bir dakika kadar yatarak ancak adile bir lâlesi tescil edilmiştir.
Sarub etrafımı kaibleri kare Teslim edüp hakkıma kaldım bîcan. Bubi. : Uibeydullah, TezMnei gükûfeciyan. şöhretlerinden ibir yerdi (B. :
Yaktılar cismimi büsbütün nare Üç Karagümrükte Uzun Ahme-din
Kahv 1928 da öldü ve Merkefzef endi kabristanına lü dedikodulara mevzu olan işret âlemlerine yaptırdı" diye Ahmed Ağanın yalısından bah- Ata, Enderun tarihi, III; Selim Nüzhet, Türk temî-
ehane gömüldü. sık sık getirtirdi. sed'er olmuştu. Bu söz Aihmed Ağanın kulağına şası; S. N. Ergun, Türk Dinî Musikisi, II.
si). Bubi. : S. N. Ergnjn, Türk Dinî Musikisi, II. Bibi. : Evliya Çelebi, I. gidince: "Bu adam beni idüinıe doladı, başıma AHMED AĞA (Ebıısseyioğlu) — Dördüncü
Bib AHMED (Yorgancı Serdar) — Son AHMED AĞA — On sekizinci asır bir felâket getirtecek!" diye telâş ve korkuya Mehmedin tahttan indirilmesine varan 1686
i. : Yeniçerilerin en namlılarından; Vak'ai sonlarında îstanbulda güzelliği dillere destan düşmüş, hatınmı hoş edip kalbini kazanmak (H. 1098) ihtilâlinin Sipahi zorba basılarından,
Vâs Hayriye-de padişah tarafında bulunarak emelle, kendi divan efendisi ve Mollamın pek az bir zamam içimde yağma ve gasb yolu
olmuş bir mevcivandır; şair Enderunlu Fazıl
sadakat göstermiş, hassa silâhşorluğu ile eniştesi bulunan Nafiz Paşa vasıtasile izzet ile muazzam bir servet sahibi oldu, Bkı-
ıf bir gazelimde:
taltif edilmiş, fakat îstanbulda oturması Mollayı yalıya davet etmişti, izzet Molla faMirek üstünde meşhur Fazlı Piaşa sarayına
Ho Ah o malıbubu cedidim, o civanım ki anın'
daveti kabul etmiş, kayıiklia rıhtıma yerleşerek vezirâne bir haşmet içinde yaşadı,
ca, uygun ıgörülmiye-rek îslimiyeye sürülmüş, Vasfına söz ne belâ gelı uzanur, geh kısalur
diye takdim 'ettiği bu gencin adim ve emsali yanaşırken Ağanın kethüdası ve yalı geçmişteki zorbalanm akıbetimden kurtulmak
Not arkasında da fermanı gönderilip idam
(kapısında da bizzat Ahmed Ağa taraf ımdan için Tokad Voyvodalığımı alarak Istambaıldao
. edilmiştir. arasında boyunun uzunluğu ile seçkin ol'du-
karşılanmış, dönüşünde de ayna saygı ile uzaklaştı ise de, Büyülkşehirde kalan ayafcdaş-
A Bibi. : Lûtfi Târihi, I. ğunu da :
uğurlammoştı; devriim âdeti üzere, kayığa larımım idlam edildikleri sırada Ebüseyf oğlu ile
HME AHMEB AĞA —. Hadikatül cevamiin Ahmed Ağa ki kameti bâlâ. amma...
binince önüne, içinde hediyelik kıymetli kardeşi Mustafa Ağa halkkmda da idam
B kaydına göne, yaşadığı devir tesbit mısraında söylüyor. hükümleri çıktı, Bolu Beyi Ktemankeş Ahmed
edilememiş, Kumkapı civarımda Çadırcı Bibi. : Eııdierunlu Fazıl, Divan. AHMED AĞA kumaşlar (bulunan bir de bohça konmuştu.
(Üskü Paşa tarafından yakalanıp ileri gelen
Mescidinin banisi bir hayır sahibi. Bu mabede (AraMyeci Hacı) — Hadikatül cevamiin Davetin, gösterilen hürmet ve ikramın niçin
darlı adamların-dam üç kişi ile -beraber idiaim
ihalk ağızın-da Çadırcı Ahmed Çelebi camii dia kaydına .göre Silivrikapıda Meşeli Mescidin yapıldığını ve kayığa (konulaını bu zengin
Siyah olundular, kesik Ibasları îstambula gönderEdi,
denilir. (B. : Çadırcı Mescidi). banisi bir bayır sahibidir; kabri de orada bohça ile ne istenildiğini daha yalıya adımını
i) — Babı hümayun önüne atılarak teşhir edildi.
AHMED AĞA — Onı yedinci asır imiş, nişanı kaybolmuş. (B. : aıtar atmaz sezmiş bulunanı izzet Molla, .kayık
Tekk Bibi. : Silâhdar tarihi, II. AHMED AĞA
vezirlerinden Defteardarzade Meihmed Paşanın Meşeli Meseid). rıh-tımdian ayınlhııken; karşısında oturan
elerin (Eğribozlu Hacı) — On sekıizinıci asır
vekilharcı; Şeşhane denilen altı telli bir. sazda Bibi. : Hadikatül Oevâmi, I. AHMED AĞA Afomed Ağanın kethüdasına:
son ortalarında Istanbulun sayılı büyük
eşsiz bir sanatkârdı; Dördüncü Murad Ahmed (Bakkal) — Hadikatül cevamiin kaydına göre, — Bohça hoş, yolumda:.. fakat yalı ağaya zenginferitıdem, mısır tüccarı; hayratından,
devri yine büyük! yine büyük!., demişti. •Bibi. :
Ağanın sazının hayranlarındandı, zamanında yaşadığı dtevir tesbit edilememiş, Fatih Camii Beşiktaş civarında 1765 (H. 1179) de yapılmış
nde Lütfi Tarihi, II.'
tür- civarında fevkani Bakkalahmeıdiağa eamiinin bir sıbyam mektebi vardı ki, Beşiktaş Sanayi
değer AHMED AĞA (Çilingiroğta) — ikinci
banisi bir hayır sahibidir. yapılırken yıkılmış, yeri saraya alınmıştı.
li BiM. : Hadikatül oevâmi, I. Mahmuıd devrinde Enıderunu hümayun seferli
Bibi. : Hadikatül Cevâmi, II. AHMED AĞA
kıya AHMEB AĞA (Bolpaca) — Devlet ve iş odası ağalarından ve saray kolunun namlı
(Eminzâde Hacı) — Om .sekMnci asır Türk
mî adamı; on dokuzuncu asrım birinci yarısında, orta oyumculannıdlam, zenneye çıkardı;
yapı san'atınım en güzellerinden biri otlan
zâkirl Istanbulun namlı .zenginlerinden; aslı Tekir-. Enderunlu Hafız llyas "Letaifi vakayii ÜsküdardaM Ahmediye külliyesinin banisi,
erin- dağlıydı; pek geınç iken îstanlbulla gelmiş Enderun" adındaki eserinde (H. 17 zilhicce Lâle devri ricalimdem, Tersame kethüdası, 1730
den; ticarete atılmış, gayret ve namusunum hakkı 1239) 22 kasım 1824 >de, Silâhdarı şehriyâri (H. 1143) da öldü ve hayratının yanına
îstanb olarak zengin olmuş, bilhassa gümrük ve Ali Ağanın Ayaz-ağadaki çiftliğinde oyniaMan gömüldü; kabrimin ikavuksuz, köşeli bir
ulda zahire işlerindeki ihtisasından devletçe istifade ibir oyundan şu sahneyi makfediar : sütun halinde bulunan baş taşında talk hat
oturu edilmiş, gümrük ve zahire Nazırlıklarına kadar Musahib Abdi 'Bey kıajdın nine, saray ile (kitabesi şudur: Elfatiha-
r ve yükselmiş, uzun müddet bu nazik mevkilerde cüceleri de çocuk olurlar, Abdi Bey değneğini Driga Hacı Ahmed Sahibülhayrat Eminzâde Ki
tstani kirlenmeden çalışmıştı. Zamanının sözü geçer (kalkarak çocuklara: ".Sizi bir mektebe terki âlemi fâni Idüb azmitti ukbâye Bizayi
başlatayım da o kadar olsun bir Hakka mâlü canını bezlidüb merhum Ki
bul devlet erkânından sayılırdı, fakat 1829 (H. bilmişdi cihan baki değil âlâ^ü ednâye
tekke 1245) da, hiç bir suçu yolkiken, o devrin, mürüvvetinizi göreyim!" der ve cüceleri Neşimensâzi Firdevsi berin olub Hüdâvendâ
tabiridir, kenldisini çekemiyen bazı müfsitlerim havuz basma getirir. Cüceler "âmin âmin!" Resuli ekrem olsun Cenneti âlâde henısâye Bu
lerind
işi olacalk, bir hattı hümayun ile azil ve diye bağrışarak mektep hocası olan Hayali nusra'Ie didi tarihi fevtin geldi bir dâi
e
Midilliye süngün edildi. Buradan dönüşünün Said Efendinin huzuruma diz çökerler. Eminzâde Cihanden g-öcdü tâ Firdevsi âlâye
zâkirl Sene 1143
tezine de, 1832 (H. 1248) de kolundaki bir Çilıimgiroğlu Ahmed Ağa da zemine okıp Abdi
ik Beye yaklaşır: "Çanım hamım nine! Bu hoca Caddeden okunması için, bu kitabenin
ederd yaraya, ta-ibiib Macar Maroni ve cerrah italyan
Pikinin yanlış bir yakı tedavisi yüzünden öldü, efemda pek okumuş mudur" diye •sonar: Abdi birer sureti, baş taşımın her iki yüzüne de
i; Bey: "Ne okuduğunu bilmem, fakat hoca olalı yazılmıştır. Rivayet edilür ki, külliyesinde
mersi hükümet de her ikisini Avusturya ve İtalya
elçilikleri vasıtasiyle hudut dışına attırdı. abd'est aldığını gönen olmamış" cevabını ıbulu-mıam alü sütun üzerine bir kuibbeden
ye verir. ibaret" açık türbeyi kendisi için yaptırmıştı,
Ahmed Ağa, Beylerbeyinde saraya yakın
okum Çilingiroğlu (Ahmed Ağa, musikideki fakat rüyasında gördüğü Kepçe Dedemin işareti
bir yerde büyükçe bir yalı yaptırmıştı. Bu yalı
akta derin «bilgisi ile sarayda ve Büyüikşdhirde 'üzerine türbeye gömülmiemesini vaJsiyet
her nedense devrin seçkin şairi ve devlet adamı
eşsizd Keçecizade izzet Mollamın sinirinıe dokunmuş ©an'at mahfillerinde seçkin bir ,siima idi. etmişti.
i; ve meclislerde "Herif saray kadar yalı Devrim büyük üstadı Hamamî ismail Deâemin
Merk en kıymiet-H .talebelerinden olmuştu.
ezefe Bibi. : Hafız fiyas, Lftâifi Enderun; Tayyarzâde
ndi
Camii
ne
müez
zin
oldu.
ÂHMED AĞA (Helvacıbaşı) ANSİKLOPEDİSİ 32İ — AHMED AĞA (Miskalî)'
— 320
Bu açık türbede istanbul Kadısı İbrahim tarafından Ortacamide parçalanan Kırkçeş- AHMED AĞA (Miskalî) — On
Beyin hicrî 1207 yılında pek genç iken ölen meli Kara Al Ağanın yakın dostlarından idi dokuzuncu asır başlarında, îstanbuldaki
bendesi Süleyman Ağa medfundur (B. : (B. : Gönç Osman Vak'ası; KaraMezzak; Osmanlı Sarayının Enderun Ağalan
Ahmedi-ye Külliyesi ve Kepçe Dede). İbrahim Efendi, Peçevili; Ali Ağa, arasında saraydaki uzun hizmeti ie rekor
Bibi. : Hadikatül Oevâmi, II; REK ve ihsan Ha- Kırkçeşmeli Kara). kırmış, bir simadır; son yıllarında Has
nıami, Gezi Notu, Bibi. : Peçevili T^ariM, II. odada epşkir.ağası idi; yaşı sekseni
AHMED AĞA (Helvacıbaşı) — On AHMED AĞA (Kemiksiz) — ikinci Mahmud aşmıştı ve bütün saray halkının da en
yedinci asır başlarında Sarayı Hümayun devrinde saray sazendeleıinin en yaşlısı idi; bir gün sarayda öleceğini
helva-cıbaşısKlır; evi Şehremlîninde idi, namlılarından, asrının seçkin bir tanbu>rîsi; umarken, 182-1 (H,-1240) de ikinci
öldükten aonına 1625 (H. 1035) te oğlu Şeyh pek küçük yaşta Galata Sarayına alınmış, Mahmud tarafından kpn« dişini refah
Mahmud Efendi bu evi bir gülşeni telkkesi oradan bu hükümdarın cülusunda Seferli içinde geçindirecek tahsisat ile çirağ
haline koymuş, bir de mescid yaptırmıştı!. odasına çırağ edilmişti. 1812 (H. 1227) de edildi; fakat Mıskalı Ahmed Ağa
AHMED AĞA (Hezargradiı) — Sultan saray saz takımını idare edem çavuşlar müjdeye gelenleri, teessüründen ağ-uyarak
tbraihimin Bostancıbaşılarından, 1643 (H. anasına girmiş, ve 1824 (H. 1240) te azarladı ve koğdu. Enderun ağaları sakal
1053) de Yeniçeri Ağası oldu; .ve ağalığı dördüncü çavuş bulunurken genç denilecek bırakmazlardı, saraydan çıkınca,
zamanında tütün düşmanlığı, bu yoldaki bir yaşta ölmüştü. Sarayda kendisini sekseninden sonra sakal salıvermek güç
şiddetli icraat! ile şöhret kazandı, her gün çekemiymlerin suikastlerine uğramış, ne tarif bir işti. O zamanın şehir 'hayatmca, bir
tebdil gezer, evler ve dükkâinCtar (basıp tütün ederse 'aksinin yapılması gilbi üzücü, ve mahallede, yerleşip oturması ve ev bark
tiryakisi arar, geçtiği sokak ve mahalleleri yorucu ve çirkin muamelelerle karşılaşmış ve sahibi olabilmesi için evlenmesi şarttı, yaşı
korku ve dehşet içinde 'bırakırdı. Ayni yılın bu yüzden, hakkı olduğu halde başçavuşluğa ne olursa olsun, mahallelerde be-' kârlara
sonlarında Bosna ayaleti tevcih olunarak yükselememıişti. Musikideki sağlam ve derin yeni bir ev açtınlmazdı. Ahmed Ağa içiıı
îstanbuldan uzaklaştırıldı. bilgisi devrinin üstadlan tarafından teslim çarşı içi bir bekâr odasın-
Bibi. : Naimâ tarihi, IV. edilmiş bir sanatkârdıır. Bibi. : Hafız İlyas,
AHMED AĞA (Eapâsnî Hacı) — On seki- Letâifi Enderun.
sinci asır başlarında yaşamış istanbul AHMED AĞA (Mimar Dalgıç) —
zenginlerinden oluıp 1817 (İH. 1233) de .semti On altıncı asrın büyük Türk
o]ian Unkapanıinida deniz kenarında büyük, bir mimarlarından, Koca Mimar Sinanın 'en
meydan çeşmesi yaptırmıştır. (B. : seçkin yetiştirmelerinden; ayni zamanda
Ahmedağa Meydan Çeşmesi). Hayatı devrinin namlı bir sedef kakmacısı; Yeıueami
hakkında başka bil-<gi edinilemedi. mimarı Davud Ağanın ölümünden sonra 1598
AHMED AĞA (Kasab Hacı) — Hadika- (H. 1007) den 1604 (H. 1013) e kadar Hassa
tül oevamün kaydkıa göre Haydarda Yorgan- Mimarlara başı; yaptığîıı binaların en büyük ve Mîrialem Ahmed Ağa onlatı yağında ve kırk
cıibraMnıağa mescidinin ilk banisi bir bayır nefisi Ayasofyadâ Üçüncü Mehmed ve Üçüncü yaşında (Besim: Sabiîıa Bozealı)
sahibidir. Murad türbesidiir; Sultan Murad türbesinin,
Bibi. : Hadikatül Oevâmi, I. AHMED AĞA arabesk kabartmalı va sedef kakmalı gayet inşasında bina emini tayin edilmiştir. 1607
(Kazancızade) — On yedinci asır ortalarında kıymetli ahşap kapı kanatlan da Dalgıç (H. 1016) de şaki Kalenderoğlunun
Yeniçeri ocağı ricalinden, iSekbanbaşılıkta ve Ahmed Ağanın elinden çıkmıştır, ve nadir Bur-.sa. üzerine yürümesi üzerine, Silistre
Yaya Beyliğinde bu-luörnuştur; asrın büyük rastlanan birşey olarak da, sol kanadının üst Beyi Ibuluman Dalgıç Ahmed Paşa ketnıdi
müverrihi Peçevili ibrahim Efendinasn yaikın kısmında "Ameli Dalgıç Ahmed Ağa" »diye se- , «sancağı askeıi ve Dobruıca gönüllülerile
dostu, yârı gara idi. Genç Osman vak'asma ön def ile imzası vardiır. Üçümcü Mehmed Türbesi, tenkil harekâtına memur edildi ve Manyas
safta karışmış simalardan başçavuş Kara 1604 (H. 1013) de, bu padişahın ölümünden gölü civarın-idaM çarpışmada mağlûpı ioiara'k
MezzaJklbu Alhmed Ağama yetştirmesi, ağır yaralaai1-di, ve öldü. Naima, bu ;kıymetli
sonra oğlu Birinci iAhmed tarafından
müverrihin tabiri ile "zifte bulanıp yanacak san'atlkâr devlet adamimın ölümünü şöyle
yaptırılmış, ayni yıl içinde, Dalgıç Ahmed
çırağı" idi; ihtilâlin Ortaca-nıide geçen nakleder: "Geliboludıan rnıürur ve Gönene
Ağaya Mirimiranlık riitbesile sancak beyliği
fevkalâde şayanı dikkat bir sahnesini vardıkta Ka-lenderoğlu karşı gelib döğüştüler.
verilmiştir. Bu a-rada, mimar olarak
tafsilâtile Ahmed Ağaya anlatırken mecliste Canibi serdardan iniidad muhal olmakla
ihtisasından da isti- üçüncü Murad Türbesi -
ibrahim Efendi de bulunmuş, Kara Mezzakın - . nin kapısında Mimar,
Dalgıç derd-mend bedeninde sağ yer
sözlerini zabtetmiş, böylece büyük ve kanlı fade edilmiş, büyük kalmiayınca döğüşüb ahirülemir bir kenara
Dalgıç "^^^^ Ağal!ıu
bir ihtilâlin gürültülü bir sahnesini tarihte Silivri köprüsünün sadef kakma imzası
çekSip teslimi ruh etti".
maHetmiştir. Kazancızade Ahmed Ağa Bibi. : Naünâ Tarihi, II; Zarif Orgu»,, Mimar
flıtüâlcilere katılmamıştı, bilâkis ihtilâlciler Dalgıç, Ahmsd.
.AHMED ÂĞA (Mîrialem) İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ — 323 — AHMED AĞA (Usturacı)
322
da yahut bir bekâr hanında işi bir ok ve Edirneli Usta Ali asır çiçekçilerinden, "Hanzadeler" diye anılan
oturmak da pek zordu, işi bir yay ile, son rekordan Sokollu Mehımed Paşa hanedanının
ikinci Mahmııdun ona bir 35 gez ileri atıp taş dikmiş, Sütlücedeki yalısının bahçıvan basışıydı. Bu
ihsan ve lütuf olarak diğer menzillerde rekor bahçede Dördüncü Mehmedin şerefine verilen
düşündüğü şey bir zulüm ve kurmakla beraber: "Bana bîr çıra-ğan zayafetinde (hükümdar bahçeyi
gadir olmuştu. \ lodos menzili kâfidir!.." diye fevkalâde beğenmiş ve baShçlvan Ahmed
taş dikmemişti. Lodos Ağaya: "Dile benden ne dilersin!" demişti. O
menzilindeki taşını dikerken, da, son günlerini Mücavir olarak geçinmek
Okmeydanmm tarihî üzene Hicaz-diaM Soköllu Mehmed Paşa.
günlerinden sayılan bir âlî evkafı mütevelli-liğini istemişti, ve (isteği
ziyafet vermişti. Saraydan derhal yerinle getirilerek Hicaza gitmişti.
çıktığında ilk okunu Ahi Ahmed Ağanın "Ağustos Buuhru" adında
menzilinde atmıştı; o eşsiz .güzellikte bir çiçeği tescil edilmiştir.
zamanlar sağ olan
Bibi. : Ubeyduülah, Tezkire! şüküfeciyan. AHMED
Tozkoparan pehlivan: "Benim
AĞA (Pazarbaşı) — Hadikatül eeıvamün
menzillerimi atarsa bu atar!.."
kaydına göre, ne zaman yaşadığı bi-Mnimiyen,
diye hayıf-lanmıstî.
Ü-sküdarda Pazarbaşı Mescidinin
Mîrialem Ahmed Ağa, muasırlarının
tabiri ile "âdem ejderhası" idi, "her <Mr ıkolu banisi bir hayır sahibi.
Bibi. : Hadikatül Cevâmi, II.
bir çınar dalı"- iıda.
Daha Manisa/da bir tazt yiğit iken odun AHMED AĞA (Sarayljzade) — On
yüklü bir merkebi bacaklarından tuttuğu sekizinci asır ciçekçlerinden; mor "Pertevi
gibi havaya kaldırır, bir deve yavrusunu Asü-ımam" düz açık sarı "Zeri Afitab" ve
omu-zuna 'alıp gezdirir; kesilmiş iki koyunu, leylâkî "Hüma Pervaz" adında üç lâlesi tescil
iki serçe parmağına takar, kasaplara edilmiştir.
yüzdürür-müş. Kanunî Süleymanın Rodos AHMED AĞA (Sazende) — Hadikatül
çenginde bulunan Mîrialem Ahmed Ağa, bir cevaamkn kaydına göre, on altıncı asırda
'gün bir kantar deminden, yapılmış bir gülleyi yaşamış Aksaray civanında Kemani
Rodos kalesi duvarlarından aşırarak içeriye Mescidinin -banisi bir hayır sahibi; Mısırda
düsürmüs- Ölmüş. Bibi. : Hadikatül Cevâmi, I.
AHMEÖ AĞA (Sekbanbaşı) — Yeniçeri
ocağının eon Sekbaribaşılarından, Vak'ayi
Hayriyede padişah tarafında btdunarak
sadakat göstermiş, vak'adan sonra taltif
edilmekle beraber îstanbulda oturması hoş
görül-miyerek KütaOi'yaya sürülmüş
arkasından idam fermana gönderilmişti. BM. :
Lütfi TaıriM, I.
Mîrialem Ahmed Ağa seksen yaşında (Resim: Sabiha Bozcaîı)
AHMED AĞA (Tabak) — On sekizinci
Bibi. : Hafız İlyas, Letâifi
Enderun. tü; yaşı yetmişi aşmış iken bir gün, at le yay- asırda Yedffikule tabakhanelerinde işliyen us
cılar çarşısına gitmişti. Yayca esnafından >bir talardan bar hayır sahibi, 1764 (H. 1178) de,
AHMED AĞA (Mirialeın)
haddini (bilmez adam: Yıedifcule dışında Tabaklar Mescidini yaptır
— On altıncı asır ok atıcı
— Gayrı kocadınız!.. demişti. Bunun üze^- mıştır. "
pehlivanlarının en
rine Ahmed Ağa, atını -çarsılnan zincir gerili Bibi. : Hadikatül Oevâmi, I.
namlılarından; Kanunî
Süleymanın gehzadeliğindeki ıkapısı altına sürmüş, iki kolunu zincire AHMED AĞA (Teberda-r Hammâmî) —
İçoğlanla-rmdandı, cülusunda geçirmiş, bacak ve ayaklarile de hayvanı ön altıncı asrın namlı ok atıcı
Manisa-dan beraber kıs-kaçlaimış, koUarile kendiM yukarıya pehlivanlarından, Okmeydamtıida Hacı ismail
getirmişjstanbul' sarayında çekince, aîitınidaki hayvanı da beraber havaya yahut Uşakî menzilinde taş dikmiştir.
Has oda ağaları arasına (kaldırmış: "Yay gedp ok atamıyacak kadar Enderunu hümayundan yetişmiş,
yerleştirmişti; buradan da koea-miamışız!.." cevaîbını vermişti. Teb&rıdarlıikla çirağ edlmliş, sonra istanbul
Mîrialemlik ile çirağ etmişti. hamamlarından birini tutup %î«tmiftir. Öpu
AHMED AĞA (Mücavir) — OH
Meşhur Tozkoparan İskender Hamıaımcıoğlu Melhmed Ağa
pehivandanberi metruk oan
lodos menzilinde, atıcılar
risalesi sahibi Hasan Çelebi
da devrinin namlı lUrendazlanndan
olmuştur.
AHMED AĞA (Tekeli) — Dördüncü
Mehmedin tahttan indirilmesine varan 1686
(H. 1098) ihtilâlinin Sipahi zorbabaşılam-
dan, çok kısa bir zamanda yağma ve garfb
yolile muazzam bir servet sahibi olmuştu, bu
gibi ihtâlâlerin sonunda olageldiği gibi
hükümet kehdİBİni kâfi kuvvette bulunca,
ayak-daşlarından sekiz kişi ile
Süleymaniyedefci Ağakapısında boğularak
idam olundu; cesetleri de Ağakapısı önünde
sokağa bırakıldîii, geceleyin köpekler
tarafından parçalandı. Keımiklerinıin denîae
atatonası emrol<unmu§ iken, (balıklara gıda
olur -diye .ulema itiraz etti, bir çöpçü
.beygirine yükletilerek Topfeapı dışındaki
hıristiyan mezarlığına gömüldüler. Bibi. :
Süâhdar Tarihi, II.
AHMED AĞA (IMoraeı) — Geçen asır
isonlairında, Şehzadebaşındaki usıturacı esnafı
üzerinde nüfuz sahibi ihtiyar bir usta, îsıtan-
bulun ^sağlam bir esnaf terbiyesini tetosil
eden son tipik simalardan biri; Aihmed Ra-
sinı, çocukluk hâtıraları arasımda onun canlı
Mr portresini şu satırlarla çizayor:
"Şehzade Camii meydanında usturacıiar,
oaıların da ayrıca bir kahvesi vardı. Ahmed
Ağa isminde ihtiyar bir usta bu kahvede
sabahtan akşama kadar oturur, çırakları,
kalfaları islerlerdi. Ağanın o meydanda
nüfuzu cari Mi, Herkese karışırdı; hattâ ibdz
minomi-mlilere... Kavga efbüğoımizi gördü mü,
kunduraları çeker, üzerimize yürür, en
«ufağüimızın kulağını çeker, büyüceğimize die
bir iki hafif tokat indirirdi. Kocasından
ayrılmış kadınlara akıl öğretir, açıkta (kalmış
olanlara aş bulur, başı sıkılmış tanıdıklarına
dal kese ikraz eder, cami kayyumunu azarlar,
sesi parlak çıksın diye müezzine tath yedîrir,
koç dövüg-türenlerfe azîm mulbaihasata girer,
horozoula-rı -kovar, Salıpamnn-dia el arfcadla
dblas.ır, ilh-tiyar dul kadınları aldatmasınlar
diye nezaret eder, fakat her Cuma snamazdan
sonra us-turacı ustalarını, ileri gelen
kalfalarını etrafına toplar, esnafın vukuatını
dînlerdi. Anlamadan ben -de dinlerdim. Bu
eemdyötte verilen kararlar hamlen hemen
şöyle idi:
— Salih uaöa! Sen Alimin gündeliğini kırk
para daha arter! O artık geldi, yetişti.
— Veli usta! O işenin çırak Hüseyinm
ayagıina bir yamteni al, günatatalr!..
~- 3S5 — A«A ŞEŞMBSÎ
AHMKED AĞA (Üsküdarlı) 324 — Feda, eyler bütün varın nııs. îlk yapısından
İSTANBUL Ne ftfet âfeti devran yalnız kitabesi
— Murad kalfa! Niye Mehmedi o kadar Sarılsam sineme çeksem kalmıştır gibi
dövdün? Bir gündeliğini vereceksin! meleri ile beraber hicaz, mihaved ve saba Eziyyet etmese öpsem görünüyor. Ampir
— Cemal usta! O senin, büyük taş gibi bir makamlarında üç mevlevi âyini besteledi; ki I>ebin sorma, öpebilsem üslu-bundaki dantel
taş var! Yerde duruyor, istersen bir kere bunlardan sonuncusu bugün tamamen Ne âfet âfeti devran , :,
kemerli ve ince
baki unutulmuş 'bulunmaktadır. Yaşı onbe§ hilâl kaşı sütun-lu ayna taşı
— Ne tuhaf şey! Esnafın içine 'hırsız da Vardakosta Ahmed Ağanın hicaz peşrevi Ayın ondordü kardaşı eski
girdi! Herif üç ustura vermiş, hayır iki ver ve sazsemaisi, suzidilâra peşrevi, rahat-ül-er- Bütün dilberlerin başı :
bir tamirde konulmuş olacaktır, alt
vah peşrevi ve sazsemaisi, suzinak ve suzidil Ne âfet âfeti devran
din diye kavga gürültü! Bu nasıl hal?! Es kısmı kırılmış ve çimento ile
naf gayreti, namusu yok mu? Böylelerini besteleri, muhayyer sünbüle şarkısı, nnevlevi Virlr âşıklara halet Güzel tutturulmuştur, Terkos • suyu
kovun! âyinlerile beraber klâsik Türk musikisinin tavşan kamer tal'at verilirken de arkasına betondan
— Hasan usta taşınacakmuş, yarrn çı şaheserleri arasımda-saydır. Bu büyük artist Adı Yorgaki hem âfet Ne
yüksek bir hazne yapımıştır. Hiç bir
"Darbı hüner" adını verdiği on dokuz darbh âfet âfeti devran
raklarınızı yollayın da yardım etsMer! (B. : Selim IH; Yorgaki, Köçek). san'at kıymeti ta-şımıyan, fakat ka-
— Hastamız var mı? bir de usûl bulmuş: "Ferahfeza" terkbini de abalık bir semtin gayet işlek bir
o icat etmiştir. Sik ile de uğraşmış, fakat Bibi. : ,S. N. Ergun, Türk Dinî Musikisi; M. K.
Var denilecek olursa: İnal, Hoş >sadâ. çeşmesidir. Dört satır üzerine
— Biraz para toplayın gönderelim, alın muasırları tarafından manzumeleri "üstâdâ- yazılmış dört beyittik tarih şudur:
ne" görülmemişti; öyle ki, Esrar Dede, tez- AHMED AĞA (Vaybeîiın) — Yeniçeri
benden yirmi kuruş! Gelecek hafta yîne dtisti- Ocağı kaldırılıp "Asâkiri Maınsu Muhammedi-
ııtiriiz! ikerei mevteviyesinin şiir üstadları ceridesi
olduğunu söyledikten sonra Musahib Ahmed ye" adi ile ye^nd ordu teşkilâtı kurulurken'
— Kaçıncı karı bu? Taıhir usta yeni aldı hassa süvarilerine ıtrampat ustası - muallimi Sofularda Ahmedaga,
ğını da boşaımış! Herif usturaca değil, otlakçı! Ağanın şiirlerini kaydetmediğini yazar.
1794 (H. 1209) de öldü. Galata m-evlfevi- tayin edalen zıâıt; hayatı hakkında başka bilgi Çeşmesi (Resim: Neaife)
— Kahveci! Ağalara birer ıkahve! edinilemedi, Enderun ağalara arasından ye-
İşte bundan sonra cemiyet, gelecek hanesine bitişik kabristana gömüldü. Şeyh kitabesi
'Galdb ölümüne şu tarih kıt'asını yazmıştır: tişdiği tahmin edilebiMr. Bu Vaybelim Ahmed
Cuma günü yinie toplanmak üzere birer ikişer Ağa ile beraber yin'e o lıassa süvarilerine Hazreti Ağayi Dergâhî fnüallâ kim ânın Ayni
.MüsaMb Seyyid Ahmed ol hünermend
dağılırdı. Ustalar: Kî olmuştu bu devre pîri Fârab borazan ustası tayin edilen biri vardır ki
eûdıı haJkı slrab eyledi derya misâl Ctimleden
— Allaha ısmarladık! derler, çekilirler, bu çeşmeî dilcttyu tesbîl ittüdm Nûş
Dirîga eyleyüp ahengi rihlet onun -da adı Ahmed lAğadtr. idenler'selsebilin -aynini eyler hayâl. Neyyîrl
Jcalfalar el öperler, sıra bize (gelirdi., öyle ya,. Sâdayi irciiden oldu bîtâb Bibi. : Ata, Enderun Tarihi. ikbal! rûzefzun ola tclâl ile Nûrbahşola, eîfaâne
meydan şenliğiyiz-! Döver amma, sever de. Karar itti makamı Mevîevide
AHMED AĞA (Yedikuleli) — Onseki- g'örmij'-e rûyi zeval. Harfi cevherdar ile Meyli
— "Kahveci! Çocuklara da birer lokum i" Ola âyini rahmetten safâyâb didi tarilıinî Hacı Seyyid Aîımecî Ağa kıldı
Olur tarihi fevti Galib zinci asır çaçekçi'lerfinlden, leylâkî feayaz üe fca-
Bibi. : Ahmed Haşini, Gülüp ağladıklarım. ioray* stilâl, Serae 1163 (M. 1749)
"MiisaMb oldu hâmfişana ahbab" rışıik koyu güvez "İkbali Saadet", beyaz île
AHMEB AĞA (Üsküdarlı) —- Gecem asır Ayna taşımın üstünde de "Aynen füh-â seî~
(1209) karışık açık güvez "İksiri Saadet", beyaz ile
başlarında îsıtanbdLun namlı çdçeüdeniü'deinıdir. sebilâ" ibaresi yazıbdir.
Hal tercemesi bilginlerinden merhum ka-nşık koyu kırmızı "İkbali Ferah", alaca
Üçüncü Salim tarafından Saray bahçıvan ba- Bi'bl. : REK ve îhsan Hamamı, Gezi Notu; î.
Nurullah Pertev Beyin şu notunu Mahmud güvez "Mucibi İzzet" adında dört lâlesi tescil Hilmi Tanışık, istanbul çeşmeleri, I.
§ılığıııa tayin edilmişti. BahçıvarJbaşı Ahmed
Kemal İnal som eseri "Hoş Seda" da neşret- edilmiştir.
Ağa, îstanbulda aik çiçek serini yapan AHMEDAĞA --- Aksara-yda,
adamdır. Devrin bir muharriri, -Gabi Said migtdir: "..saba, Ihioaz, nihâvend makamların- .AHMED AĞA (Zülüflü) — Geçen asır Yuısufpaşa civarında, Sülüklü soıkağında, bu
Efendi onun hakkında: "Topkapı Saraylında, •dan âyini şerifleri vardır; rivayet olunur M, başlarında Istanbulun ileri gelen esnaf (Sokağın Sofular caddesi başına yakın, Sadi-
altı -fırın gibi ateş yakmakla vakitsiz nebatat âyinlerini Sislimi Şalisin huzurunda okurmuş, zenginlerinden, şişeciler esnafı kethüdası; çesmesi sokağı ile olan ifcavşağı köşasindedir.
yetiştirecek . ve türlü çiçek yetiştirmek bu keyfiyet padişahın "Sûzidlârâ" nâmı fle 1829 (H. 1245) da, Ruslarla yapılan harb Esası, bundan evvelki maddede yazılan
mümkün bir yar yapmıştır." diyor. (H. 1218 = yeni bir makam vücuda getirmesine sebep hakkında ileri geri dedikodular yaptığından, çeşmenin sahibi Hacı Afaned Ağa taraflından
M. 1803). Bibi. : CâM Said Vakayinamesi. olmuştur". Ediroenin Ruslar tarafındaln istilâsı üzerine de yaptırılmış bir on sekizinci asır çeşmesi
AÛA (Vardakosta) — "Seyyid" Vardakosta Ahmed Ağa Üçüncü Selimin "mugayiri rdzai âli -gizlice ve aşikâre ise de, Abduteecidin Hanem, hazinedarı Şavkd-
lik ile de meşhurdur; on selkizinei asrın "tavşan" denilen dilber köçek oğlanlardan söyleştikleri era-cif sohbetler sem'i hümayuna nihâl Usta tiarıafiTüdan yenilenerek tamir edl-
sonunda- namlı musikişinaslardan, Üçüncü YorgaM için yazdığı şu şarkıyı da mahur gidince" emsa-limdlan birkaç kişi ile beraber miştir. 1945 de, teknesi kırık, yer ile bir
Selimin musahiplerinden, Amasya makamında bestelemişti: Serasker -Hüısrev Paşanan emrile idam olundu. olmuş, musluğu kopmuş çok harap bir halde
Misâli gemce! handan Bibi. : Hafız llyas, Letâifi Enderun.
kazalarımdan -birinde doğınıuştu; istanbul Tebessümle gelir ol can Ne susuz çeşme idi. Tuğla yapıdır, ayna taşı
sarayıma çocuk denilecek -yaşlarda gelmişti. candır âfeti taban Ne âfet, AHMEDAĞA ÇEŞMESÎ — Ak,saraydan kabartma bir arma şeklindedir. Kitabe tagmm
Pek genç diken mevlevi tarikathıe girmiş, âfeü devran Sofulara giden Sofular caddesi üzerinde, Aik- üstünde Abdülmecidin Turası vardır. Talik
sıkça devam ettiği Yenikapı ve Galata saraydan gelindiğine göre sağ koldadır; biır yazı ile dört beyitlik tâmiyeli tarih kitabesi
Perişan saçları anber
mevlevdlhaasleri, musikiye karşı olan Vücudu pek beyaz dilber
onsekizinci asır çeşmesidir; akar çeşmedir, şudur:
istidadının pek parlak bir surette gelişmesine Dudağı hem sözü şekker suyu terkostur, esMden Kırkçeşme suyu akar-
fırsat vermişti. Galata mevlevi-hanesinde Ne âfet âfeti devran
asrın büyük şairi Şeyh Galibin yakın Görenler tarzu etvârın " *
dostlarından oldu; bu şairin bazı manzu- Oyunda raksti rafların '
AĞA — 3S7 AttMSD ALİ PAf A
İSTANBUL
Ş#binşahı cihan Abdiilmeeîd Han adi ftgâh dır. Gezip gördüğü yerler hakkında hurda miralay, 1884 de mirliva, 1890 da ferik oldu;
Mek&rimi cûyibârm sübesû icra ider hergfth. kağın nihayetindedir. Hemen yarısına, yakın 1892 de Osmanlı sarayınım ecnebi misafâsrler
Steînedan kim ŞevMnihâl Usta idüb ihya
teferruat vardır; istiklâl Caddesinde Beler
kısmı yere gömiMmüş, şimale rastlayan, demUz Oteli, Ayasofya, Sultanahmed, istanbul teşrifatçısı tayin edildi, 1906 da öldü, kabri.
•Sftya kandırdı cümle teşuegânı hasbeten lillâh.
Harab olmuş idî Ahmed Ağanın çeşmesi evvel
tarafı da arazi çökmesi neticesi bir hayli Gümrükleri, istanbul sokakları, Dolmabahçe Eyyubda Feshâne caddesi üzerinde,
Güzel resmilye tamir eyledi ber mucibi dilhâlı eğilmiştir. Kesme (taştan, ampir üslûbunda Sarayı, Yıldız Sarayı, Iran Konsoloshanesi, Defterdardan gelirken sol koldadır. Bu
iki teşne gelttb didi Cemlli böyle bir tarilı güzel bir çeşme imiş; 1945 de toprak üstünde Ka-diköyünde ressam: Tahirzadenin evi, kabristanın demir parmaklıklı kapısının
"Akıttı âbım bu çeşmeden iç fi sebîllllâh" 1260 kalan ıkısmnıın etrafına da hemen üst Florya, Yeşilköy Hava Alanı zevkle okunur üstüme şu kitabe konmuştur:
+ 2 — 1262 (M. 1845) pervazlarına yakın taş yığılmış bulunuyordu. yerlerdir; mesfelâ: "Otele andigiımde odamı Yaverânı Hazreti Sehriyariden
Detnize bakan cephesindeki sülüs hat ile otel sahibi-inâm güzel kızı Hayda gösterdi" misafirini ecnebiye teşrifatçısı Ferik Ahmed
yazılmış dört beyit-lik manzum kitabesi gibi alelade şahıs Mimler! dalhi kayııüıdır. Ala Paşa ruhuna fatiha. Fi 5 rebıiülevvel
şudur: Hal' tercemesi öğrenilemedi, çok güzel türkçe 1325 ve fi 5 mayıs 1323.
Bihamdîllah muvaffak eyledi Bari
Bu câyi dilküşâyı kddı abâd
konuşan (Atı-med Alevîniin Azerbaycanlı Şeker Ahmed paşa, memleketinde bir
olduğu tahmin ©dilebîlir. natürmort ve peyzaj ressamı; Garp san'at
- yokunda Türk resminin, de bu ilk çağında,
Kızaen lillâh içün sahibülhayrat bugün ittifakla verilen bir hükümdür, bir
Imameyn aşkına eyledi icâd, AHMED ALÎ FAŞA, ŞEKER AHMED
büyük müjdeci olmuştur. Muasırlarından ne
Kapan! Hacı Hafız Abmed Ağa "': PAŞA — Türk resim terfihinim, ilk büyük
Ze-kiâi PaşanîM sağlam klâsik peyzaj
tlâ yevmUIayâme namı ola yâd. isimlerinden; 1941 de Üsküdlarda doğdu, ilk
Bu tam tarihi görab didi Kenzî tekniğine, 'ne efe Seyyid Beyin
tahsilini Üsküdar mekteplerinden birinde
Kıl ervalıi şehidi Kerbelâyı gâd. ' natümmortiarındaki renk ve ışık inceliklerine
yaptıktan sonra Tıbbiye mektebime girdi;
Sene 1233 (1817) varabömistir; fakat, bilhassa peyzajlarında
resimde bir doğuş kaymeti olan fevkalâde
Bu cephenin müdevver olan iki köşesi m- kendine has safiyet) ve samimiyeti, hâkim
istidadı nazarî dikkati çekerek henüz talebe
tünde de talik hat! ile "Maşaallâh" yazılıdır. olduğu fırçasının büyük sabır mahsulü
iken mekte-ib&n resim mualliminle muavin
Geçen asrın servet sahibi Ibir tüccarı tanafm- darbelerile, taklit edilmez gü-vez ve
tayin edildi; Abdülâzizin cülus ettiği yıl,
dan yaptınimış olan bu çeşme, tamir ve ihya yeşillerdle tamamen, orijinal bir san'at-kâr
1861 de, resme karşı kendisinin de büyük
Aksarayda Sülüktü sokağında Ahmedağa edildiği takdimde, Atatürk Bulvarına yakın olmuştur.
Çegmesi (Resim: Nezih)
îbir istidadı ve sev-gM olaa ıbu hükümdar
'güzel bir eser elde edilmiş olacaktır. Bibi. : tarafından resim tahsili içün Parise Şeker Ahmed Paşanın büyük
REK, Gezi notu.' gönderildi; (ressam Seyyid Beyte beraber, kıymetlerinden birisi de, Türkiyede ilk san'at
AHBÎEBAÖA MENZİÜ — Ok atıcı AftAO&LU, AHMED AÖAYEF hareketlerindin başına geçmıiş bulunımıasidur.
oradaki "Mektebi Osımanî" main. ilik seçkin
pehlivanların OkmeydanındaM müsabaka — (B. : Ağaoğlu, Ahmed) Istanbul-da ilk Türk resim sergisini, 1874 de
talebelerinden oldu; Fransız romantizminin
mmzdl-îşErînden, lodos rüzgârı ile atılırdı; AHMEB ALEVi — 1940 -1950 arasında Çenbedi-taştaki Maarif Nezareti binasında
şöhretieramıden, mevzularını Şarktan ve
Ayaktaşı tekke önündh mezarlık başında -îran karayolları umum müdürlüğünde (bugün istanbul Belediyesinin bazı daireleri
Tarihi Kadimden seçen Gustave Bouiattger
kırık beyaz tir mermerdi; BaMiyar deresi 'bulunmuş iranlı bir mühendis, Türklyeye ihulun-.maktadır) o açmıştı. Devrinin
ffle ayni zamanda heykieltrag, ar~ fesında
denilen yere 'doğru atıtırdiı. Bu metaıaüde ok kısa süren bir ziyarette bulunmuş, bu arada Avrupalı res-'Samlanndan itiablolar sato.n
zengin İMr san'at mirası bırakacak olan
atıp taş diken pehlivanlar şunlardır: tstanibu-la gelmiş, memleketine avdette almak istiyen Ab-dülâziz,, bu işi yerinde bir
Jean-Leon Geröme'um atölyelerine devam eMl
PeMivajn Arab 1024 .Ges "Hatıratı. Seferi Türkiye = Türkiye Seyahat 1867 salonunda, karakalem bîr Abdıülâ-wz karar ile paşaya havale etmiş, o da Boulanger,
{Taşî yassı kayadır). hâtıraları" adı île bir eser neşretmiş, ve portresi teşhir ettî 'M, bu büyük ressamın ibu GerOme, Ohaplin, Harpignies, Daubigny ve
Şdrmerd Pehlivan 1033 „ eserinde Istaıı-buhı bilhassa tasvir etmiştir. 'sahada hemen tek eseridir denilse yeridir. Yvon gibi devrinin en namlı Fransız
(Taşı Delikli kayadır). Seyahatnâme-rain1 şayanı dikkat tarafı misafir Fransa - Prusya harbinin başında üstaldlarımn en güzel eserlerini seçip
Benli Karagöz 1154 „ kaldığı otelde odanın eni boyu, eşyası, yemek memleketine döndü," piyade yüzbaşısı Türkiyeye 'getirmişti.
Deve Kemal 1205 „ yediği lokantalarda tabak sayısı ve yemek rütbesile Mektebi Tıbbiye resim Kendisinin Mercan yokuşundaki konağı
Buralı Şüoa 1243 „ (bedelleri, her şeyin ölçü ve rakamla muallimliğine tayin e-dildi. Bayazıd ve da, küçük ölçüde bir resim salonu halinde Mi;
Mîrialem Alhmed Ağa 1271 „ gösterilmiş olması- Zeyrek rüşdiyelerin-de de resim dersleri aldı, devrimin Türk ressamlarımın zengin,
Menzil, adım son rekoru kuran hünkâr yaveri tayin edildi, ve 1875 eserlerinden foir koleksiyona sahipti 5
pehlivandan almıştır (B. : Ahmed de binbaşı, 1877 de Ahmed AJU Paşa isaraydaki hizmetinden kurtulunca, kendisini
Ağa; Mîrialem). kaymakam, 1880 de (Resim: H. çizer) bu konaktaki atölyesine atardı. 'Sohbeti
AHMEDAĞA MEYÖANÇEŞMESÎ zengin ve tatlı bir zat idi, "Şeker" lâkabını da
— Unkapanıııda, deniz kenarında, ki bu yüzden almıştı. Ressam Sami Yetik
eskiden bir dekovil yolu döşendği merhum nakleder:
için Belediye şehir rehberinde Abdülâziz, oğlu Yusuf îzzedıdin
Demiryolu sokağı adını almış olan Efendiyle otururken, padişah
so- Unkapanında Ahmedağa Meydan Çeşmesi (Resim: Nezih) mabeyincilerinden birine yaver ressam
Ahmed Beyi kasdederek: "Yaver Ahmedi
çağırınız" 'demiş. Mabeyinci birden bunun
yaverlerden hangi Ahmed Bey
AMMSD BEŞE (Eyyublu)
AHMSD ARiF HiKMET DEDE — 328 — — 329
ANSİKLOPEDİSİ
İSTANBUL "GüiîGÜ fenada sabır hırkasın giyip
olduğunu kestiremayerek duraklayınca genç oturmuştum, Kostantaniyede. Nâgâfa bir
prens: "Canım., bizim Şeker AhmedL." AHMED ÂŞIKI (Âşıkpaşazâde Derviş)
hükmü veriyor: cemaat Âli Osmanm tevarihinden ve
demiş. Şehzadenin bu tarifi hükümdarın — On beşinci asır şair ve -müverrihlerinden ve
"Ne kadar yazıktır ki,, Avrupadan ilk fütuhat devri cengâverlerinden; Türkiye- menakiberinden zikrettiler. Ben fakire dahi
fevkalâde hoşuna gitmiş ve kahkahalarla avdetini müteakip yaptığı tablolar, tedricen sual ettiler. Bilip işittiğimden faazı ahvalinden
«gülmeğe başlamış. "Şeker" lakabı da o nin en eski tarih kaynakları olan "Tevarihi
sönen heyecanının ufûl eden kudretinin âdeta ve ımenakiblesrin-den ihtisar edip kalem, dilime
günün hâtırası olarak kalmış. Âli Osman" dan soyadına nisbetle "Aşıkpaşa-
tarih siıumarasile sıralanmış birer hüzünlü verdim."
mersiyelerini söylerler". zâde Tarihi" denilen meşhur eserin müellifi;
Yine Sami Yetik, Paşaya ait şöyle bir Açık bir halk dili ile ve kendisine has
hâtıra da nakleder: Bibi. : Sami Yetik, Ressamlarımız; î. A. Gövsa, 1400 (H. 803) e doğru Amasyanın Mecidözü
kazası. içinde, kaza merkezine iki saat yerde akıcı, şirin bir üslûp ile kaleme 'alınmış ve yer
Türk meşhurları.
"Talebeldık zamanında şöhretini işite isi- Elvançelebi tekkesi denilen bir ahi yer manzumelerle bezenmiş olan
AHSIEB ARiF DEDE — On
te bende eserlerini tetkik etmek aşkı zaviyesinde doğdu; kendi kaydına göre "Âşıkpaşazâde Tarihi" 1502 (H. 908)
dofeuzuncu asır mevlevi şeyhlerinden ve mev-
uyandıran Şeker Ahmed Paşayı ancak künyesi "Derviş Ahmet ÂşıM ibni Şeyh vaikayiine kadar gelir. Yani Derviş Ahmed
levi bestekârlarından, Üsküdar mevevihane-
Sanayii Nefise mektebini (bitirdikten sonra Yahya, übni Şeyh Süleyman, ibni Bâlâ Âşık Âşıkî yüz iki yaşlannda iken eli kalem tutacak
sinde otuz dokuz yıl şeyhlik yaptı ve 1874
lüitttfîkâr bir tesadüfle «tanıdum; ve bu tanıyış ve hâtıralarını ıfesibit edebilecek sağlam zihin
(H. 1291) de öldü. Muasırlarının bir şaheser Paşa, ibni Baba îl-yas"dır.
bana Şeker Ahmed Paşayı istediğim gibi etüd ve enerjiye sahiptir. "Şekaik" in kaydına göre
olarak zikrettikleri mahur âyini, bugün ilk tarih zevkini, Yıldırama Bayazıdın oğlu
edebilecek steırbest zeımMer (hazırladı. Bir 1522 (H. 929) de öMü ve vasiyetine uyularak
klâsik Türk musikisinin kaybolmuş eserleri Mehmed Çelebinin maiyetinde Kümeline Musa
gün Babçeka-pısonda ötedenberî resim Âşıfcpaşa Cannii-nin mihrabı-önıüme
arasındadır. Çelebi ile cenge giıdedken, 1413 (H. 816), ki
edevatı satm aldığım Gayret ismindeki Bibi. : S. N. Ergim, Türk Dinî Musikisi '. gömüldü; bugün kabrinde yazılı bir nişan
kırtasiye mağazasına uğramıştım. Ben bu henüz on üç vasıtada bir çocuktu, Geyvede
AHMED ÂEÎFÎ BEY — Geçen asır sonları ite yoktur (B. : Seyyid Velayet ve Âşıkpaşa
dükkânda ara sıra aku-arel ve guaş resimler Orhan Gazinin silâh arkadaşlarından ve
aşınmaz başlanman bestekârlarından; 1858 de Camii).
teşhir ediyordum. Bu resimlerden bazıları ara imamı îlyasın oğlu Yahşi Fakihi dinlerken
Istanfaulda doğdu, babası ulemadan Harputlu AHMED AVNİ KONUK — (B. : Konuk,
sıra san'aıt' muhibleri tarafından saltın almıştı. Dervişlik hayatına -da Konyada
Mustafa Faik; B£endidir; çocukluğu . Sadreddin Konevî şeyhi Abdüllâtife intisap Ahmed Avni).
alrmrda; o hafta da küçük bir guaş ressam babasının memuriyetle bulunduğu Ruscukda (AHMED BABA — Vak'ayi Hayriyde
»koymuştum, karlı ve tipli bir havada eski ile bağladı. Hicretin dokuzuncu asrsnın bu en
geçti, onüç yaşında ilkokulu (bitindi' ve devrim namlı şeyhimin en seçkin derişlerinden oldu, Paşalimamndaki bektaşi tekkesinin
Galata köprüsünün kalabalığını gösteren bu geleneğine uyarak Rusçuk (Tuna) vilâyeti babasıydı; bektaşi tekkeleri kapatılıp babalar
reısmin .teşhirden birkaç gün sonra öyle ki bu zâtın, siyasî, içtimaî ve dinî büyük
imaktubî kalemine girdi, tahsiline hususî bir buhranın başlangıcını teşkil eden Şeyh ve mü-ridleri birer tarafa sürülürken bu
satıldığını .haber verdiler. Dükkâna girdiğim, olarak devam etti; arabca, farsça ve beş Ahmed Baba da Hâdntme gönderildi. Bibi. :
gün namıma bırakılmış küçük bir zarf Cüneyd ile olan mülakat ve münakaşasında
garb garb dilni ana dili gibi öğrenen Ahmed hazır bulunanlardan biri de Ahmed Âşıkî Lütfi Tarihi, I.
buldum. Bu minimini zarfın içinden çıkan Arifi Bey memuriyet hayatında gayret, AHMED BABA — On dokuzuncu asır ibe-
zarif Mr kart Şeker Ahmed Alipazâde Ahmed oldu. 1436-1437 (H. 840-841) yıllarını hac
ve doğruluğu ile temayüz ederek Edirne, devî şeyhlerinden, Ağaçkakan tekkesinin 5>a-
îzzet imzasıile beni Mercandaki konağına davet ziyaretinde geçirdi. Hicaz ve Mısır ulema ve
Şam, Ankara vilâyetlerini dolaştı, 1887 de nisi.
ediyordu. nıeşayihi ile ta-nıştı. Hac dönüşünün tefine,
Maarif Nezareti teftiş encüme-. ni reisi oldu, AHMED KALÎ — Onı altınca asrın ikinci
ümerâdan îslhak Beyin yanında Üsküfte kadar
Ahmed izzet raıerhönı o zamanlar süvari * Vessaf ve Fuad Beyerle beraber "Muhaderat yarısında San Selim devrinde güzelliği dilere
ve edebî bir mecmua neşrteti. 1905 de
bir Sırlbüsltan akınına iştirak etti. 1442 (H.
yüzbaşısı ben de piyade mülâzimisânisi 946) de ikinci Muradın yanında ilk, destan olmuş esnaf civanlarından; devrin
bulunuyordum. Beni pek miMtefitane kabul etti mutasarrıf olarak bulunduğu Kayseride öldü. şairlerinden Ulvi Çelebi tarafından Şehrengi-
Bütün sazlara büyük başarı ile, kemanı ise Macaristan akmamda bulundu, on yıl sonra,
ve babası Şeker Ahmed Paşaya takdim etti. .bu hükümdarto Jean Huni-ad'e karşı olan zinde şöyece methediîmiştir:
Ressam Ahmed Paşayı bu ilk görüşlerimin üstad hüneri ile çalardı, îkistıei Abdülhamid
çengine iştirak etti, padişah {kendisine bir Birine Ahmed Bâli dlrler Olubdur
bende bıraktığı intiba, onu devrin riya ve iftara Ahmed Arifi Bey at hediye etti. istanbul fethinden sonra tacı anım şemsi enver. Ruhi âyinei
havası içinde insanî hislerini muhafaza ederek, (Besim : H. Çizer) Büyükşelhirdö yerleşti. Haydarda ceddi mirî Hüdadır Cemali matlâi gemsi
yaşayan temiz bir saır/at âsıkı oîarak dehâdır. Oîhaaın yüfrağüdür hüsıdle
Âşık Paşanın adına bir cami, kendisi için de ol Nola şehler katında olsa makbul.
•buluşumdur. O, iyi bir nam {kazanabilmek için Muktetifât" adında bir türbe yaptında. îstanbulun Türkler Başım tacıdır ol sultam hûban
devrin nüfuzuma kapılarak 'mağrur olmamak, sânında bir marş yapmıştı. Bestelediği tarafından iskânında en seçkin simalardan biri Ayağı tozu olsun tanmı heran, Ana
ıhameânsine birer kıymet vererek kibirsizce şarkıların en güzeli: oldu. Öyle (M, 1457 (H. 861) de Fatih Sultan itsem nola tahsinü sâbaş Ki
görüşmek ve iltifat etmek prensibini itiyat Bilse bir kerre o şuh hâli perişanımızı Mehmed oğulları şehzade Mustafa ile Bayazıdı hakkıdır güzellik tacı bin bağ.
halme getirebilmiş bir ressamdı. Resme çalışan Rahmedip yakmas idi bu derece canımızı O Edirnede sünnet ettirirken, davetlileri (Eyyublu) — On
gençlerle hemen dost oluverişi, iltifatlara gark ne hikmetdir ki aceb yâre mi tesir etmez
arasında Ahmed Âşıkî de bulunuyordu. Kızı sekizinci asrın namlı çiçekçilerinden, Eyyub
edişi en mümtaz vasıflarından idi. Şeker Kâfir îmana gelir dinlese efgaamınızı
Ra-bia hatunu, 1469 (H. 874) da devrin âya-> inandan Salih Ağanından Salih Ağanın
lâkabının verilmesi de şefik, mültefit tabiatının rast sarkışıdır. kapısından yetişmişti; kırmüizı "Tezhibi
Bibi. : M. Bona, 50 yıllık türk musikîsi. namlı şeyhlerinden Seyyid Velayete verdi.
kazandırdığı güzel bir mükâfattır" Şeker Ahmed Çemen", güvez alaca "Lâal Nisar", düz koyu
1484 (H. 889) -de -seksen dört yaşında bir
Paşanın eserlerini yakından ve toplu olarak kırmıa "Lâ'li Bedehşaşn" ve mora yakın koyu
iMiyaîr iken, etrafın ısrarı ile meşhur tarihini
tfetkük etmelk f ırsatmı elde ettiğini şöy-Myen leylâ-•kî "Ruhi Gülrenk" adında dört llâesi
Sami Yetik, büyük ressam hakkında şu
yazmağa başladı; kendisi buttu eserinin, dik
satırlarında şöylece nakleder: tescil edilmiştir.
AJHMS» .
msşm B*T
AHMED BEŞE (Sipahi) — On yedinci gelen iyiliği yapanı çok teznıa fealbli Mr JS tu, ne oldu dedi; hanenin yandığını haber v®r
sikin ne semtte olduğunu sordu; ben de söy-
asır ortalarında yaşamış, Istanbulun meşkur jMı&rası Ibıralkımaştı. rinice:
ledinı. Niçin üzüm çaldığımı sorunca hiç
neyzenlerindendir; hayatı hakkında başka Bibi. : Hafız îlyas, Letftîft E!n<tenwı. — Artık sizin için hane aramak yoktur!
bir kayda -rastlanmadı. ketim etmeyip kölenin talimatını tamamiyle
AHMED BEY (KaadJJliM Kavas) — naklettim. Benim sadakat ve saffetim besbelli dedi.
Bibi. : Evliya Celebi, I. Geçen asır ortalarında Kandillinin meşhur
merhumun hoşuna gitti; zira elime bir hayli "Ahmed Beyin validesi ve pederi ölmüş,
AHMED BEY — On sekizinci asar simalarından, Kaptanı Derya Halil Paşanın
para verdi; ve Ahmed Beye teslim ile hane- akrabasından kimse kalmamıştı. Zaten bizim
hattatlarından, Câbîzâde Ahdi Beyin kavası; birinci meşrutiyetin liderlerinden Ziya
mfee gönderdi''. valide de süt annesiydi. lAJhmed Bey o zaman
yetiştirmelidir. Memuriyet hayatında Koyun Paşanın çocukluk hâtıralarında yer almış bir
AHMED BEY (Kolozluzâde) — On se- gerçi yedinci mabeyinci idi ise de Zati
halifeliğine kadar yükselmiştir; Damad adam; mütefekkir şair, Kavas Ahmed Beyi
kiizaıcıi asırda Karakızzade Mehnıed Şahanenin gayet sevgilisi idi. Efkân şahane
Mehnıed Paşanın oğlu, Defterdar şair izzet şu şirin vak'a içinde hatarhyor:
Efendiden sülüs ve nesih öğrenmiş bunu Baş Mabeyinci etmekti. Ahmed Beye
Ali Paşanın kardeşidir, 1756 (H. 1170) da
öldü. BiW. : Müstakimzâde, Tuhfei hattattı. "Sabavetimde yaz kış Boğaziçtade nöbet gelsin diye ayda bir (birisini 'baş mab©-
Büyükşehir uşağı bir Yeniçeridir.
Kandillide sakin olurduk. Benimle ykıtei edip bir ay sonra tekaüt eder, diğerini
AHMED BEY — On sekizinci asır kapı- Bibi. : MüstaMmzâde, TuMei Iıattatin. AHMED
beraber mektebe gidip gelmek, hom de evtin baş mabeyinci ederdi. Bunun için vükelâ da
eıbaşjilarından, Kösec Halil Paşanın oğlu, BEY (ffiirkçiibaşı) — Hadikatül cevamiin
sokak işlerini görmefk için 'babam, on yedi cümleten Ahmed Beyin hatıralarını ele
Bnderunu hümayundan yetişti, 1766 (H. kaydına göre, Topkapıda kendi adına nisbetle
on selek yaşlarında ve Ömer namında bir köle almak isterlerdi. Bir gün Ahmed Bey yanına
1180) da öldü. Bnjdeırunda iken 'Mirahor anılan camilin, biri Cerrahpaşa eivarmda diğeri
almıştı. Köle, memleketinde hırsjzhkla terbiye tenha bir odaya çağırdı:
Camii imamı Seyyid Abdullah Efendiden de Istinyede iki Mescidin banisi olan bir hayır
olunduğundan, kiraz, üssüm mevsimlerinde — Birader! Konağın irat ve masrafı gö
sülüs ve nesih yazı meşki görmüş ve sahibidir (B. : Kürkçüba-şı Camii, Kürkçübaşı
beni 'bağlara götürür, kendisi eli yetiştiği rüyorsun ya bir ayvazın elindedir, isterim ki
icazetname almış, devrinin namlı hattatları Mescidi). Samda ölmüş. Bibi. : Haidücatül
meyva-lardan çalardı; birlikte yerdik. zâtınız her şeye nezaret 'edesiniz! dedi.
arasında anü-<maştır. Cevâmi, I - II. AHMED BEY (Mabeyinci) —
TaJamtaime göre alfa yedi yaşlaranda idim. Bir "Füühakika bir akıllı kefere ayvazdı.. Her
BM. : Mitebakknzâde, Tuhfeî hattatta» AHMED Padişah Abdülmeeidin sevgili gözdesi,
güm iköle tüe beraber Kaptanı esbak Damad şey elinden gelirdi. Derhal ayvazın hesabım
BEY (Dizdar) — Hadikatül ce-vamiin kaydına Tanzimat devri ricalniını en genci, harikulade
Halil Paşanın Kandilli üzerinde vaki ıgörüp ruhsat verdi. Diğer -bir ayvaz aldı,
göre, Kasunpaşa canrarmda Dizdar güzelliği Is-tanbulda dillere destan olmıış,
bağlarından Ha-vuzlıulbağ derler bir (bağına konağın her bir umur ve hususu da bana
Mescidinin banisi [bir hayır .sahibi. zarafeti ile de ecnebi mahfiHe-rde Osmanlı
gittik. Bağın etrafı dikenli çalılarla mahfuz havale olundu. Lâkin simdi vaktile kaleme
Bibi. : Hadikatül Cevteıi* II. Sarayının seçkin bir siması olarak tanınmıştı;
olmakla köle bar medhal bulup da giremedi. gidip gelmek biraz müşkül oldu. Artık
AHMED BEY (Domates) — Geçen asır Beşiktaştaiki konağı da Büyükşehrin,
Elindeki sopa ile çalıları arahyarak güçle bir çarşıdan alınacak, fcaza şeyleri de kaleme
sonJannmi namlı amatör hanendelerinden, alafranga mobilya ile fevkalâde mükellef
küçük delik açabildi Bana: "Ben buradan getirmeğe başladık. Bir uşak da her 'gün
makama ve usûl bilir, gayet yanık, hazin bir olarak döşenmiş ilk . meskenlerinden
ağamam, sen küçüksün, içeri gir! yakındaki beraberce gidip gelirdi. Elhasıl bu halime
sesle gazel okurdu, aslı Üsküdarlıydı, olmakla meşhurdur; kendisini, hayatinin soa
JditüMerdesa üzümleri kopar bana ver, hased edenler çoğaldı. Bazı mücevherata dair
nezaretlerden birinde beş altı yüz kuruşlu ıbir günlerinde Baş mabeyinci yapan
beraberce yiyelim" dedi. Ben de peki dedim, alınacak şeyleri kuyumcu Petraiki kaleme
kâtipti; devrin zevk ve safa düşkünü Abdülmecide ölüm ânında dudaklarına
îçeri daldım ve üzüm devşirmekle meşgul getirdikçe bor -başka süs olurdu. Bir sene
büyüklerinin konak, yalı ve köşklerinde zemzem döken de bu sevgili bendesi olmuştu.
oldum. Meğer HaMl Paşa merhum, o esmda kadar böyle zevk ve safa ile .demıgüzar
Efendisinin ölmü üzerine 4000 kuruş maaşla
beyden efendiden sazendelerle beraber nişan atmak üzere o bağa gelmiş, nisan testisi olduk. Ahmed Bey de İkinci mabeyinci oldu.
tekaüt edilen Aihmed Bey de çok yaşamamış,
bulutruurdu, 1900 den evvel, genç denüleeek bdttesadüf tamam 'benim çapul ettiğim Her şey iki katlı oldu." (B. : Aşçı Dede'nin
genç yaşında veremden ölmüştür.
yaşlarda öldü; lâkabımı, yusyuvarlak yüzü ve mahalle konulmuş olmakla uzaktan 'beni hâtıraları)
Üniversite küıtlüphanesindeki el yazması
daima kıpkırmızı olan, yanaklarımdan ötürü görmüş; merhumun dairesi kavaslarından AHMED BEY (Mrasyecü) — ikinci Ab-
hâtıraları geçen asnin çok kıymetli ve zengin
almaştı. Kandillili Aihmed Bey derler, koca bıyıklı bir dülfhamid devri sonlarının namlı piyasa-
bir vesikası olan Aşçı Dede ibrahim Bey, süt
Bitil. : S. M. Alus, Not. kavas varda iki, 'her krast geldikçe hanendelerinden, •Kemani Memduhun
kardeşi olan Mabeyinci Ahmed Beyden
AHMED BEY (FadlpaşazMe) — Om bıyıklarından korkardım. O gün paşanın takımında en hatırlı bir sima idi: "Bey" ligi
bahsederken şunları yazıyor: "Sene 1271;
sekizinci asrın, namlı çiçeklerinden bilhassa yanında bulunmuş ve paşa beni ona gösterip efendiden bir zatın oğlu oluşundan ve okur
evimiz Lâleli Camii karşısında çıkmaz
'Girildi lâlesinde seçkin Mı* şöhreti vardı; en yanma getimresfini tenlbîh üe gön-dermiş. yazar takınandan bulunmasındandiir. Daha
sokakta idi. Bir gün sabahleyin civarımızdan
güzel çiçeği "Yakut Nişin" adı ile tescil Ben ise dünyadan bîhafoer! muttasıl üzüm mahalle mektebine giderken, âmin alaylarının
yangın . çıktı: biz de yandık. Hemen bir ev
edilmiştir. saUumlarımı koparıp çalı arasından köleye ilâ-Mci çocukları arasında sesinin
buluncıya kadar süt biraderim Ahımed Beyin
Biibl. : Ubeydullah, Tezkirei gükûfeeiyan. vermekle meşgul iken ansızın arkamdan biri güzelliğinden ötürü parmakla gösterilen bir
Beşiktaş-taki konağına gittik. Ahmed Bey
AHMED BEY (Fırça) — ikinci Mahmu- gefldp beni kucağına kaptı, ve korkuıbnu-yarak şöhret olmuştu, sonra nezaret kalemlerinden
Müzikai Hümayuna girmişti; oradan,
bilmem ne sözlerle temin ve tesliyesüer birine kâtiplik ile girmiş, kendisine amatör
dun naımh kuşçularından; bilhassa kanarya- Abdülmecid Han görüp gayet beğenmiş
edersek paşanın yanına götürdü, önünde saz takımlarında seçkin bir yer temin etmiş,
iarile meşhurdu. Pek küçük yaşta Enderumu olduğundan içeriye alıp mabeyinci etmişti.
duranı birkaç tabak üzümü 'benim önüme ve nihayet babadan kalma bir serveti
hümayun hazine koğuşuna alanmış ve yirmi Ara sıra ziyaretine giderdim. Akşam oldu, süt
sürüp yemek teklif etti; onun bu muvazisi bitirdikten sonra geçim kaygısile kalemi
yıl sarayda kalmıştı. Tok sözlü olduğundan birader mabeyinden geldi. Bizleri görünce
korkuyu ve 'hicabı ibüsJbütün zaâl edip toilâ büsbütün bırakarak piyasa sazlarına girmişti.
Fırça lâkabını almaştı; sarayda 'kimse ,ile fevkalâde memnun
teklif, yemeğe -başladım. Kimin çocuğu Hayatıinon >son günlerinin nasıl geçtiği
dostluk kuramamıştı, faika! iherfeelse elinden oldu:
olduğumu, evt* öğrenilemedi.
— Hayrolsun, böyle teşrif ettiğiniz yok- Bibi. : S. M. Alus, Not. • , ...'.. /
AHMED BEY (Selânikli)
— 332 İSTANBUL
AHMED BEY (Selânikli Üdî) — Geç.en ci Cihan Harbi, ANSİKLOPEDİSİ AÖMED BEY (Tombalak)
383
asır sonları ile asrımız başının en velûd kes- Mütâreke ve onu takîb
teMrıdır; yediyüzü bulan şarkılarının çoğu, eden İstanbul işgali saz Okuması yazması olmadığı halde beste- âzası olarak, Bozöyük, Eskişehir ve
başda Türk radyoları, hâlâ her yerde ve söz meclislerini liyeceği eserleri seçerken gösterdiği üstün İz-niğin ve daha bir çok Anadolu köy ve
okunmaktadır; bilhassa "acem kürdi" ve dağıtdı; bütün emsali zevk, notaya hâkimiyeti, miızrabındaki tatlı- kasabalarının zengin birer fotoğraf
"kürdili hicazkâr" .makamlarına ihya gibi değerli bir sazende, hık, hanende olarak güzel okuyuş tarzı ve albümünü yaptı, bu hükümdar
etmiştir. hanende ve bestekâr nihayet velûd karihası ile Selânikli Ahmed tarafından sağlam hüneri takdir
1896 da Selâoıikde çok fakir bir ailenin Selânikr Alırned Bey de Beyin bir m/uısiM dahası olduğu muhakkaktır, edilerek Hünkâr yaveri tayin edilidi. Bir
evlâdı olaralk dünyaya geldi, çocukluğu yalım. çetin gailelerin yükü önaltı onyedi yaşlarında 'iken yaptığı ilk ara Fransa fen akademisine gönderdiği
aya/k yarım pabuçla geçerek tahsil imkânı altın- ~ da unutuldu. bestesinin : bir gravürü, orijinal san'at eseri olarak
bulamadı, berber olan dayısının «dükkânında 1921 de belden aşağı Görmedim uysun felek amalime takdirname aldı. İkinci Abdülhamdde
çırak oldu. (Allah vergisi gayet güzel bir sesi kısmına felç darbesi Selânikli Ahmed Bey
•hüzzam şarkısı olduğu söylenir. nâçiz bir hediye olarak verdiği Eskişehir
vardı, kulakdan 'kaparak okuduğu şarkılar, (Besim : H. Çizer)
geldi, bu eiîm halde altı Bibi. : M. Rona, 50 yıllık türk musikisi. taşından kuşlarla süslenmiş ibir kibritlik
henüz oniki onüç yaşlarında bulunan bu yıl yas 1927 de öldü. AHBfEB BEY (Saraç) — On yedinci de, zamanın tabirile "Mahzûziyeti
fakir çocuğa karşı büyük bir alâka îyarak 4 ikincikânun
asır sonlarında Istanbulda güzellği dillere Seniyeyi mû-eib" oldu. TürMyeye ilk
topladı; berber dükkânınm müşterileri ve destan olmuş bir esnaf civanıdır.' Ka,pucuba- defa olarak çinkoğ-rafi ısan'atini soüotu.
muhitinin musiki perverleri tarafından el şılardan Bursalı Cafer Ağa adında birinin Ressam Sami Yetik'in bir san'at
birliğile yetiştirilmek istendi; hanende oğlu olup, babası gençliğinde Dördüncü
Refik Bey Ahmede ağır şarkılar geçti, münekkidi olarak verdiği, hükümdür,
Sultan Muradın kareıbaşüığında bulunmuş; "Heyecanı dağınık, istidadı mütenevvi,
matbaacı Freid Bey ud-dersleri verdi. Saraç Ahmed Bey 1684 (H. 1095) de Engürüs
Halebli Şavul Efendi nota öğretti, dükkânın aşkı. sebaitsız, seyyal ruhlu görünen bu
seferine memur edilen esnaf arasında îstan- kata-. ma sığamıyan zekâ", uykularını
müşterileri de aralarında para toplayarak
buldan ayrılarak serdar Bekrî Mustafa fedaya kadar varan yıpratıcı çalışkanlığı
çırak çocuğa bir ud, ilk sazını aldılar.
Paşanın Hamzabey Palangası önündeki yüzünden oldukça uzun. süren bir sinir
Kendisini aşk ile musikiye vermiş olan
güzel sesli berber çırağı hamilerinin teşviki hezimetinde, kölesi yerinde meelûbu ve hastalığına tutuldu, şifa bulamayarak 28
ile Selanik mevlevîhânesine devama adaşı Delîâk Benli Ahmed adındaki yiğitle Mdncükânun 1892 de öldü. Y'ine Sami
başladı; Türkiyenin her yerinde olduğu gibi beraber yararlıklar gösterüb şehid olmuş (B. YetiJk, bu san'atkâr hakkında şu satırları
bu mevlevîhâne de bir musiki mektebi idi; : Ahmed, Benli). yazıyor: "Ressamlığın pentür ^kısmında
Bibi. : Derviş ismail, Dellâknâme. şahsiyetini tebaanız ettirecek bitmiş bir
kısa zaman içinde bilgisi ve görgüsü son
derecede arttı, sazı ile ve sesi ile Selânikde (Servili) — Topçu eserini görmediğim için mütalâa yürüte-
bir şöhret oldu, berberliği bırakarak akranı kaymakamı Servili Ahnıed ,Emin Bey; geçen miyeceğkn.. Yalnız mıâtamam etütlerinde,
gençlerden mürekkeb bir saz takımı asrın ikinci yarısında Istanbulun ean'at bir iki ufak yarım kalmış peyzajlarında
kurdu ve hayatını sazende ve hanende mahfillerinde .tanınmış seçildin (bir sama, fırçasının klâsik ve realist ekolün Meri
olarak kazandı- kendisi tarafından ressam, devrinin usta ibir taş ve fildaşi üzerinden yürüdüğünü hissetmiştim..
bestelenmiş yeni yeni şarkıların o-kunması oymacısı ve fûtoğrafıçeısıdır. 1845 de Aynadan portresini yaptığını ve mektebe
takımına müstesna br rağbet sağladı; Istanbulda doğdu, tahsilini hediye ettiğini işittim. Bu portre
öylesne ki, ken-dsinden çok evve "Selânikli Müihenıdishânede yaptı, buradan 1865 de meydana, çiktığı vakit Servili Ahmedhı
Ah-med Beyin" kaydi ile şarkıları Istanbula topçu mülâzimi rutbesile .diploma alarak kudreti ressamânesi herkesçe anla-şıimış
geldi. resim ve elişlerindefci üstün başansı gö;z olaıcafktır".
1909 da 31 mart vak'ası önüne alınarak Tophane resimhânesine tayin AHS1ED BEY (Tfeberdar) — On
üzerine Hareket Ordusunda edildi. Bu sırada fotoğraf ile uğraşmak yedinci asırda yaşamış namlı ok atıcı
gönüllü nefer olarak fırsatını bulup o zamanlar için yeni olan bu pehlivanlardan, Ağalar metnzilinde
Istanbula gedi ve 39 - 40 san'aün teknik incelikleri üzerinde çalıştı; taş.dikmiştir; Baya-zıdda Eski Saray
yaşlarında iken büyükşehirde makine, san'atkâr elinde, yalnız İstanbul ve teberdarlarındandı.
yerleşti. Trabîııs-garb ve Türkiye için değil, dünya ölçüsünde en güzel AHBfED (Tombalak) — İkinci
Balkan harbleri, Birin- eserler verdi. Şöhretini duyan İkinci Ab- Ab-
Selânikli Aiıtned Beyin bir hicaekâr
dülhainidin emrile Anadoluda tetkikata Sorvm dülihamid devri sonlarında Fatih ve
civan sesnutlerin namlı Foir meczubu; 40-
Ahmed Bey memur bir heyetin (Besim : H.
çizw) 50 yaşlarında, loşa boylu, şişman, çehresi
yakışıkla: bir adamdı, bıyıklan ağzının
üstüne düşmüş, başında püsküMiz' bir
fes, fesin, ibiğimde sarımsakla. mavi
boncuk, pantalonunum üstüne diz
kapak'larjinB kadar inen kısa bir entari
giyerdi, sırtında solmuş bir cübbe,
ayaklarında da yarım rpaşuç, etrafına
bakınmaz, kendi kendine homurd'anar,
söyledikleri anlaşılmaz, sabahtan akşama
'kadar âvâre dolaşır dururdu.
Avuçlarına da kendisine takılan mahalle çoouklarnıa atmak için çakıl
taşlaşn doldü" rurdu; çoeuklar:
ÂHMBD ÜELÂLEDbİN DEDE
— SSi —- İSTÂNBUÎJ ÂNSİKLÖPEDİSI m— AHMED CEVDET?
— Yemiş, yemiş, .... mamıs Tombalak yet ve vekar ile ifa etti; tekkesini tâ yemin ettiğini söyliyerek, hayatına kat'iy- ğında da iki üç yaşında, param parça
Ahmed Bey! kapadıktan sonra kendisi de Üsküdardaki yen iMşilmiyeceğM sıkı silki temin ederek entarili bir kız çocuk.
Diye bağınsırlar. Ahmed Bey de kızar, evine kapandı. Mizancıyı kanidırıp İstanbula, getirimş, fou Adam, çocuğu hemen Hasan Paşanın
ıköpürür, küfür ederek ve çakü taşlarını Edebiyat ve musiki tarihi bilgini muvaffakiyeti Yıldızca pek büyük masasının üstüne koyuyor:
atarak çocukları kovalardı; onlar dağılınca merhum Sadeddin NiMıet Ergun büyük bir hoşmıdluğu ntuci polmustu. ' — Allah aşkına, padişah başı içki alin
da attığı taşlan .birer 'birer toplardı. Türk musikisi antolojisi yazar -iken Ahmed Ahmed Celâleddin Paşanın ikbal ve şu ma'sumu. Ben nafakasından âcizim; ba-
Çocuklardan biri taşlardan (birimi alır, Celâ-leddin Dede çok zengin hatıralar tevdi nüfuzu, bu (muvaffakiyetten sonra çok kaımaıyorum yavrucuğuma. Bu gidişle ölüp
'kendisi de onu yakalayamayacağını kestirdi etti. devam etmemiştir. Murad 1 Beyi İstanbula gidecek!..
mi, boynunu büker : Celâleddin -Dede, şiir ile de meşgul getirdikten sonra, yine güya, ' Kanunu Çocuk gayet güzel, yumuk yumuk.
— Köpeğin olayım evlâdım, taşımı bana olmuştur, şiirleri bir divan olabilecek kadar Esasinin iadesine vâadler, yeminler edildiğini Ahmed Celâleddin Paşa:
ver!. çoktur: "Mevlevi âyinlreini yapmak ileri sürmüş, bu sarada Abdülhamide karşı — Bem alırım, evlâdım yok; öz evlâdım
Diye ağlaya ağlaya yalvarırdı. hususunda mühim bir âmil olmuştur, Çargâh, gelmiş, hükümdarın kendisinden skükı
•Bibi. : S. M. Alus, Not. gibi bakarım diyor. Kızı konağına getiriyor.
Şatar.han gibi bir takım âyinlerin unutulma- ayrılmıştı1. Karısı görünce son derece seviniyor, adını
LâHMED CELÂLEDBİN DEDE — Galata masında yegâne âmil olan odur, beste vücuda Gidişatında ve sözlerinde 'doğruluğu (Neş'e) koyuyorlar.
mevlevihânesinin. son şeyhi, klâsik Türk getirmemiş olmakla beraber pek çok eser sever, mertlikten aynlmaz, hattâ 'hürriyet
•musikisi üzerimde derin bilgi sahibi; son yüz Prenses çocıugu yatağında, koynunda
meşlkötmiş, öğrendiği eserler üzerinde hiç bir taraftan göPüîidüğündi söylerlerdi. Hünkârın yatırıyor. Gözünün içine; bakıyorlar,
yıl içindeM aneylevî şöhretleri hakkında zengin tahrif yapmağa teşebbüs etmemiştir, nadide emniyetini kaybettikten sonra Saraya nadir
hatıraları olan hal tercümesi bilgini; 1853 (H. okutuyorlar. Sesi 'güzel olacak, musiki meşk
ve (kıymetli birçok musiki eserlerinin notala-' uğramağa başlamış, münzevi yaşamaş, sok sık ettiriyorlar, Fransızca öğretiyorlar.
1270) de Geliboluda doğdu; babası Gelibolu una .da sahiptir" diyen Sadeddin Nüzhet Mısıra, l Avrupaya gider gelir olmuştu.
mevlevihâınesi şeyhi Hüseyin Azmi Dededir. Kız 14 - 15 yasanda. Biraz ufak tef ekçe,
Ergun, ibu mevlevi şeyhinin şiirlerini de Türk Kumara fevkalâde düşkünlüğü fakat tıpkı huri. Erik gibi gözler, gür
Bu zat 1870 (H. 1287) de Mısır mevle-vihânesi Şairleri adındaki büyük eserimde neşretmiş- meşhurdur. Montekarlo, Paris, Viyana
şeyhi olunca, bu tarihte on yedi yaşlarında kirpikler, ahu gibi bakış.
tir. Aihmed Celâleddkı Dede Arabca ve Fars- ıltiımarnane-lertadö yüz 'binlerce lirayı su ismet Hanım bîaman derdinden kurtula-
bulunan oğlumu da beraber götürdü; -Ahmed c'aya ana dili gibi sahip; 'tasavvuf ilminde ise giıbi akıttığın, oralarda bir milyoner hayatı
Celâleddkı orada,' 'Cami^ül-ezher derslerine mayıp ölüyor. Aradan bir ımüddeıt geçiyor.
şaşmamanızın en derin âlimlerimden biri olarak sürdüğü, karışanın servetinin altından girip Paşa (Neş'e) yi keindine nakâMayıp alıyor.
devam ederek icazetname aldı. Dergâhta da, sayılır. üstünden çıktığı rivayet edilir.
edebiyat ve musiki tahsilini temin etti; klâsik Ahmed Celâleddin Paşa mütareke ve
Bibi. : S, N. Ergun, Türk dinî musikisi, II. Karısı Prenses İsmet Hanımı, genç
Türk musikisinle en güzel parçalan ile cumhuriyet devrimizin ilk yularında îstan-
CELÂLEDBÎN PAŞA yaşında gırtlak vereminden öldü. bulda yaşamıştı. Bayazıdıda,, Elektrik
mevlevi âyinlerini ve mevlevihâneler-de (Çerkez, Serhafiye) — ikinci Abdülhamid
okunan naatleri öğrendi; Garp notasile Çerkeş Ahmed Paşa, SerhafiyeMğinde, idaresinin sırasındaki .konaklardan 'birinde
devri ricalinden; hademeyi hassai şahaneden Nişastasında, 'Saraydan farksız mükellef bir oturur, bütün vaktini Beyoğlunda
Hamparsum notasını sağlamı -bir şekilde elde yetişmiştir; aslına nisbetle "Çerkeş" saçları
etti. Mısır hidivi Birinci AbFoasın kölesi neyzen konakta otururd!u. 'Küçükçamlıca Serkldoryan-da, oyunla geçirirdi. Ölünce
az ve seyrek ve tepesi çıplak olduğu için Neş'e Hanım kimsesiz, yoksul kalmıştı,
Mehmed SuMü Beyden ney üflemesini tahsil eteklerinde, Uzusnlçayara karşı Köçeoğularının
"Kel", ve sonraları, İkinci Abdülhamid devri geçinmede zorluklar çekti. Daha Harkını
etti; devrinin seçkin neyzenleri arasına girdi. meşhur köşkünü, gayet geniş koruluğunu ve
hafiye şebekesinin en seçkin simaları arasına bulmamış, taze bir duldu. TanıdıtManndan
1873 (H. 1290) de, yirmi üç yaşında çileye ^arsa-lannı ainuş, eski Köçeoğlu köşkünü
girdiğinden "Serhafiye" lâkaplarile anılırdı. şunun bunun yanına sığındı. Nihayet
girdi, sırasile dergâhın ayakcıuk, meydaneıMc güzelce tamir ettikten sonra yanma İM köşk
Endamla, yakışıklı, açık göz adamdı. Kahireye gitti. 'Orada zengin bir Mısırlı ile
ve kazancılık hizmetlerini gördü. Çilesini daha yapmış, orayı âdeta bir şato haline
Okuması yazması kıtça fakat girginliği, evlendiği söylenir.
doldurduktan sonra kudümzenbaşı, sonra koymuştu
cer-'bezeısi çokça idi. Mısır Hidivi meşhur Sermed Muhtar Alus
neyzenbaşı oldu. 1803 (H. 1311) de babasını ismail Paşanın kızı Prenses Fatma (hanımım içerden çıkan 'bir yangında bu köşklerin
kaybetti; babasının şeyhliği büyük kardeşi kızı İsmet hanımla elvennıişti. Mizancı Murad hepsi yanmış, ilik köşk ,Köçeoğluaıunki her AHMED CEMÎL — Büyük romancı Ha-
Ahmed Bahaeddin Efendiye verildi; Ahmed Be* ydn Avrapaya firarı ve Jön Türklere 'nasılsa yangından kurtarılabilınaşti;, el'an lid Ziya UşaJkkgü'in baş eserlerinden "Mai
Celâleddin, Dede> de bir müddet sonra kanş-ması üzerine Sultan Hamid son derece du-'rur (1945). Beş on sene evvel "Güzel ve Siyah." m kahramanı; Türkiyede, 'birinci
İstanbula döndü, ösıküdarda bir ev satın telâş etmiş, Yıldız Sarayının içi allak bullak Onman Çiftliği" adile bir gazino 'haMne meşrutiyet inkılâbından sonra tamamen
alarak yerleşti ve bir münsevi hayatı olmuştu; Murad Beyin Jön Türklerin, getirilmiş, caczlar çalınıp dans edilmiş, halkla gelişen yeni münevver neslin içinden seçilmiş
sürmeğe başladı; 1908 (IH. 1326). de vekil arasında, başlarımda bulunması hünkârca dolup do- • lup durmuştu. ve üstad bir kalemin mahsulü olan bir
olarak, bir yıl sonra da asaleten Üsküdar nıev- pek büyük bir tehlike sayılmış, ne yapıp Ahmed Celâleddin Paşa 'üzerine romanın büıtiro yükünü .taşıyan bir
levüharaesine şeyh oldu; 1910 da da ilâve olarak edip bu adamı onlardan ayırmak, İstanbula naklolunan fıkralardandır: İstanbullu tipi (B. : Mai ve Siyah). '
Galata mevleviiıanesi şeyhliği vekâleti ile getirtmek istenmişti. "Paşa, ikbalde 'bulunduğu sıralarda bir AHMED CEVAD EMRE — (B. : Emre,
mesnevi hanlığı vazifeleri verildi; Galata şeyhi Bu işi Çerkeş Ahmed Paşa üzerine almış, gün Beşiktaş muhafıza! Hasan Paşanın Beşik- Ahmed Cevad).
Ataullâh Efendinin ölümü üzerine de bu Avrupaya gitmiş, Murad Beyi bulup, uzun taştaki dairesinde m;isafir bulunur. Dereden AHMED CEVDET — îkinci
meşhur dergâha şeyh oldu. Tekkeler uzadıya konuşmuş, rivayete göre Kanunu tepeden lâf ederlerken, birdenbire kapı Abdülhamid devrinin sonları ile meşrutiyetin
kapamacıya kadar bu vazifeyi büyük bir Esasinin iadesi ile meşrutî idarenin açılıp bir adam paldir küHür odaya dalıyor. ve cumhuriyet devrinin ilk yıllarının namlı
ehli- memlekette tatbikine padişahın söz Pejmürde kıyafetli, bir alaylı mülâîzina; ku:ca- gazetecilerinden, îkdam Gazetesinin müessis,
verdiğini, hat- sahih
ANSİKLOPEDİSİ — 337 —~ AÖMED CEVDET PAŞ-ŞA
ÂHMED CEVDET PAŞA — 336 Ahmed Cevdet Paşanın kabri
devlet adamı ömrü boyunca unutamamıştır.
İSTANBUL, Osma Nehri çiftliğin ortasından geçer-
ve başmuharriri; İstanbul basın âeminde man medreselerinden Akdeniz tarafındaki
iniş, çiftlik içinde iki kola ayrılır, geniş bir Baş/kurşunlu medresede carniişerife kargı
"Ikdamcı" lakabı ile mâruf olup 1862 de sine verilmiş, berâaterinden sonra siyasî arasiyi ada halinde çerçeveleyerek tekraı
Istanbulda Aksaray-da doğdu, babası tütün hayatdan tekrar ve kesin olarak çekilmiştir. olan köşede bir odaya geçti ki, softalar
biıiegirmiş' bu adada gazel bir koru varmıg. ağzında "Mutavvel mulışisi Hasan Çelebinin
tüccarı Hacı Ahmed Efendidir, bü- 1935 de Ankara'da toplanan matbuat Çiftlik mahsulünün bağında buğday ve usum
yükşehrin ticâret âleminde bir asırlık mazisi kongresine davet edilmişti, orada kab odası" diyo meşhurdu.
gelirmiş; nehir üzerinde durmadan işleyen
olan temiz isimli bir aileye mensubtur; sektesin-den öldü, nâşi Istanbula getirilerek Lofçalı Ahmed efendinin geceli
üç değirmen ile büyük bir şaraphane varmış,
Kaptanpaşa Rüştiyesinde okumuş, hususî Eyyub-da defn edildi. Türk diline, târihine gündüzlü hummalı bir çalışma ile geçen ve
bir taraftan da arıcılık yapılır, hem bal
muallimlerden fransızca öğrenmiş, otodidakt büyük hizmetlerde bulunmuş, hürriyet âşıkı, tatili yılda ila bayramın yedi gününe
istihsal ve ihraç edilir, hem de bir mumhâue
olarak da gayet geniş ansiklopedik bilgi huşu* sî hayatında da afif bir insandı. münhasır, olan medrese hayatının hatıratı- o
igletiiirmiş. Hacı İsraail Ağa ancak okur
sahibi olmuştur. Pek genç yaşında devirdeki medreselerin bir tarihçesi olur.
AHMED CEVDET PAŞA — Tanzimat yazar, son derece zeki ve çalışkan adammış.
muharrirliğe heves ederek Tercümanı devrinin seçkin devlet adamlarından, büyük Lofça o tarihte Rumelinin en münevver . • Bu medrese hayatı 1839 dan 1845 (H.
Hakikat gazetesine kasabalarından biriydi; Ahmed küçük yaşta 1261) yılına kadar altı sene 1 sürmüştür. Bu
Ahmed. Cevdet Bey hukuk bilgini, islâmi ilimler bilgini, zengin
girmiş, bir yandan da mektebe verildi, tahsili ile babasından ziyade altı yıl içinde şeriat ilimlerinden başka fars-
(Besim : H. Çizer) dil ve cazip üsûbu ite büyük edip, kendi adına
Hukuk Mektebine dedesi Ali Efendi meşgul oldu; ilk mektepten ça ve otodidaki olarak okuduğunu anlayacak
nisbetle anıla gelen oniki cild vekaayinâ-mesi kadar Fransızca öğrenmiş, matematik,
devam ederek yüksek arabca, farsca ve ve "Kıssası Enbiyâ ve Tevârihi Hule-fâ" sı sonra Lofça müftüsü Hafız Ömer Efendiden
tahsilini tamamlamıştır. arabca Öğrenmeğe başladı, henüz bulûğa felsefe, .kozmöğrafya ve tabii ilimlerle
ile büyük müverrih; 1822 (H. 1238) yılında meşgul olmuş, zamanın hekimleri kadar da
Hukukdan diploma aldıktan sonra resmî ermemiş idi ki ülûmi seriyeye bağladı ve "Ha-
Hıdıreleze, kırk gün kala şimdi Bul- tıb kitabı okumuştu. Parlak zekâsı ile ve
devlet gazetesi Takvimi Vekayi'e muharrir lebi"- "Müitekaa" gibi kitapları okudu. Hafız
garistanda bulunan Lofça'da doğdu; babası yaşından umulmayan bilgisi ile hem
olmuş, bir müddet de Tömbeki Rejisi ile Ömer Efendiye Deli Müfüt denilirdi, bilgisi
bu kasabanın eşrafından Yularkıranoğlu Hacı çok derîn ve geniş, fakat bir sinir hastası idi, medreseler muhitinde hem de devrinin sanat
Osmanlı bankasında memurluk yapmıştır;
ismail Ağa, anası da Lofçanm Topuzoğlu derslerini camide takrir ettiği halde zamanı,
yazıları ile, bilhassa öğretici maka-eleri ile
hanedanından Ayşe Sünbül Hanımdır. saati belli değildi, talebeleri peşinde dolaşır, : Bslıget)
halkın alâkasını çekerek sevgisini
kazanmış, devrin büyük günlük gazeteleri Onsekizinei asır başlarında Kırkkilise koşarlardı- hattâ bir gün sokakta çevirip ve fikir mahfillerinde bir şöhret, meclislerde
olan "Sabah" ve "Tarik" de başmuharrirlik (Kırklareli) sipâhierinden Yularkıran yalvarmışlar, o da gençlerin ricasına dayana- sohbeti aranılan bir genç olmuştu.
yapmış, sonra "ikdam" ı tesis etmiştir. Ahmed Ağa Baltacı Mehmed Paşa ile mıyarak yol kenarında bir ağacın dibine Derslerini takip ederek feyz aldığı
Gazetesinin yanında, kiymetli yazma beraber Prüt Muharebesinde bulunmuş, oturmuş, talebeleri de yol ortasına, toz hocalar Akşehirli • Ömer efendi, îmamzâde
metinleri tabı ve neşir gibi büyük bir işe fevkalâde yararlıklar göstermiş, harp toprak üstüne çökmüşler, saatlerce sokakta Esacl efendi- Denizlili Yahya efendi, Vidinli
sonunda da Lofça-da yerleşmiş; medresede ders vermişti, ö zaman onyedi yaşında Hoca Giridli Hoca, Şehri Hafız efendi.
başlamış, Evliya Çelebi Seyahatnamesinin
okuyarak ilmiye mesleğine girmiş oan oğlu bulunan Ahmed Efendi o gün, bu adamdan Hekim Ha-
ilk altı cildini, Seyyidi Ali Reis'in "Mir'atül
ismail Efendiye pek büyük bir servet feyz alarak yükselmenin çok zor olacağını,
Memalik" ini, Mustafa Sâî Çelebinin ciddi bir medrese tahsilinin zaruretini
"Tezkiretül Bünyan" im neşretmiştir. 1908 bırakmış, ismail Efendinin oğlu Ahmed
Ağa ise Lofçanm namlı bir mirasyedisi anlamış- dedesinden Istanbula gönderilmesini
Meşrutiyet inkılâbında îttihad ve Terakki rica etmişti. ilk günlerde babasının ye
fırkasına karşı mu-halefetde bulunmuş, 31 olmuş, fakat dedesinin kılıçla babasının da
bilhassa anasının muhalefetine rağmen,
mart vak'asmdan sonra da siyasî hayatdan kalemle hizmetlerini hatırlayarak bu ailenin
nihayet dedenin ısrarı ile 1839 (H. 1255) de
çekilmek ile de kal-mıyarak Avrupaya kapusunu kapatmamak, maişetine medar
Istanbula'gönderildi.
gitmiş, evvelâ Nis'de oturmuş, Birinci olmak üzere, devlet, mirasyedi Ahmed
Onyedi yaşındaki Lofçalı Ahmed efendi
Cihan Harbinde îsviçrede yerleşmiş ve Ağaya Lofçanm Kile ve Kantar Ağalığını
Bilyükşehirde Çarşambada Papasoğlu
cumhuriyetin ilânına kadar orada kalmıştı; nanpâre, geçim kaynağı olarak tahss etmiş,
medresesinde bir odaya yerleşti. Fatih
îstanbuldaki gazetesine arada sırada ziraî ve Ahmed Ağa seksen yaşında ölmüş, onun
camiindeki derslere devama başladı. Ayni yıl
ve fennî başmakaleler yazup göndermiştir. oğlu Ali Efendi, Ai Efendinin oğlu ve
içinde ikinci Sultan Mahmud ölmüş,
Cumhuriyetin ilânında vatanına dönen Ahmed Cevdet Paşanın babası Ismal Ağa,
Abdülmecîd imparatorluk tahtına oturmuş
Ahmed Cevdet gazetesinde bir haber neşri Yularkıran oğullarının muazzam çftliğinin
idi ki, bu diyar garibi gene talebe ile hemen
yüzünden, fikir ve ictihad bakımından ve üç değirmenin geliri ile refah içinde aynı yaşta bulunuyordu.
tamamen ayrıldığı muasırı diğer iki büyük yaşamışlar. Memleketinden bol harçlık gelen Lofçalı
gazeteci, Velid Ebuzziya ve Hüseyin içinde çocukuğu geçmiş olan bu ortalık temizletmek, çamaşırlarını yıkatmak
Câhidle beraber istanbul istiklâl mahkeme- çiftli- ^^^ Oevdet Paşa ve yemeğini pişirtmek için fakir bir softayı
ği büyük âlim ve (Resim : H. Çizer) canyoldaşı uşak olarak odasına almıştı, gelen
para ile beraberce refah içinde geçinmeğe
başladılar. Birbuçuk iki sene sonra hizmst-
AHMED -CEVDET PAŞA 338 — İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ 339 — AHMED CEVDET PAŞA
mid efendi. Hafız Seyyid efendi. Birgivî ti bu vekâletin sır ve hikmetini gösterdi.
Şâkir efendi. Arnavut Ali efendi. Toyranlı Lofçalı Ahmed Efendiye birkaç gün sonra yi ve insanları sevdi, bu sevgi ile de müşaha- yerde tekdiri son derece gücüm gitti
Mehnıed efendi gibi devrinin en şöhretli Harbiye Mektebinin Farsça muallimliği de kudreti arttırdı, bu da müverrihliğinin derslerinde Mç ağzımı açmadım. Meğer
müderrisleri, dersiamları oldu. teklif edildi: fakat' bu muallimliği temeli oldu. işaretim üzerine hazırlanmış, bir gün derse
Peyz aldığı ilim ve edeb mahfilleri de yapabilmek için kıyafetinin tebdili, yâni Ahmed Cevdet Efendi 1839 dan 1945 yılına çıktığında ayni bahsi açtı ve güzel tafsil
Çarşambada Murad molla tekkesi, Küçük sarıksız fes ve setre panfalon giymek kadar, "cami ve medreselerdeki öğren-,1' me ederek: —Lofcah ihaklı imiş!, dedi. Benim
Mustafapaşada mesnevihân hoca Hüsameddi- mecburiyeti olduğunu öğrenince genç molla: ve öğretme âleminin nazarı dikkati çek-|. mis ona ihtiramım arttı, on.un bana itimadı...".
nin evi, sair Fehim efendinin Karagümrükte- "Mazur görün, yıllardır geceli ve gündüzlü bir talebe - muallim" olmuştu. Üçaylarda medreseler boşalır, "talebei
ki konağı. Kuşadalı İbrahim efendinin gayretim sû sarıkla şu cübbe ve şalvarın O zamanlar medreselerde "Ehli kıyam" ulûm" rızık peşinde taşra köy ve kasabalarına
Çarşambadaki konağı idi. tadını çıkarmak içindir, benim yolum denilen iddialı softalar vardı, hocalar ders dağılırdı; hocalar da dersleri keserdi. Dersi
Murad molla tekkesi şeyhi Murad müderrislik yoludur.." diye reddetti. verirken hurda meseleler üzerinde sual kesmeyen tek hoca, Çarşambada İsmail Sfendi
efendi bir allâme idi; dergâhı da zamanının Meanevihân Hüsanı Efendi fara sorarlar, hoca efendi durakladı mı: "Biz de bu Medresesinde münzeviyâne yaşayan Hafız
akademisi halinde idi; devlet erkânı, edebiyatında derya gibiydi, evi dâima şiir kadar ders yapabiliriz." diye dersi terk Seyyid Efendi idi, <her müşkülü hal edici bir
istanbul üdebâ ve ulemâsı orada havası içinde idi, bir ara ederlerdi ; bu nümayişi de genç müderris âlimdi, Ahmed Efendi bu zâte koşar, üç ay,
toplanırlardı, ülfet' sohbet ve muhabbet Küçükmustafapaşadan Eyyuba taşınmıştı; muavinlerine yaparlar idi. Devrin talebe bulamayan ibu muhterem adamla baş
ederlerdi. Şeyh Murad efendi zengin ve yaranı peşini bırakmadılar- o uzun yolu göze üstadlarından Vi-dinli Hoca "Tehzib" den başa kalırlardı; onu da daima 'hayırla ajnmış.
cömert, şöhreti Istaribuldan imparatorluğun alarak belli günlerde yine etrafında toplanır derse çıkmış, fakat "Ehli Kıyam"'dan olan "Pek istifade ettim" demiştir. Ahmed Efendi
en uzak köşelerine yayılmıştı. Sözünü oldular; burası da Löf-çalıya pek seçkin talebesinin lâyiki ile mantık okumadıklarını altı yıl içimde yalnız bir ramazan sıla için Lof-
sakınmaz, son derecede-asabi idi. dostlar kazandırdı, gönlünü, güzel, iyi ve görünce genç müderrislerden Şerif Efendiye: çyaa gitmişti.
Sultanahmed camiinde bir cuma vaazında, doğruya olan aşkını besledi. "Siz taunlara bir müddet Burhanı Gelenbevî
okutun da benim derslerime hazırlayın" Yine o 1839 -1845 arasında ''müridi
dinleyicileri arasında bulunan evkaf nâ- Sair Fehim Efendi bir filozofdu,
deyince Şerif Efendi: "Ben böyle anasının olmadığı halde Muradmolla Tekıkesiinin
zirina, ki, bu nâzirin adı tesbit edilemedi' bir masrafını iradına uydurmuş kalenderâne bir
ipliğini pazarda -satarak bahis meydanına parlak bir yıldızı, Kuşadalı Konağının makbul
cemaati kübrâ karşısında: "Camilerin refah içinde yaşıyordu, konağı üdebâ ve
kandil yağlarından çalan hırsız!" demişti. çıkmış güruh ile uğraşıp şöhretimi kır ve muteber bir müdavimi, şâir Fehimin aziz
züre-fâ demeği gibiydi, toplantılarda başda bir dostu" olmuştu. İstanbul üdeJbâsı ve
Lofçalı Ahmed efendi mesnevi icazetini politika, her şeyden bahsedilirdi. Lofçalı amam!" diye teklifi kabul etmemiş, derse
bu şeyh Murad efendiden almış idi .Bir gün Nasuh Efendi çıkmış, "Ehli kıyam" da zavallı suerâsı Ahmed Efendinin dostluğunu
Ahmed Efendiye ana diline mutlak tasarruf kazanmak istediler; parlak zekâsı, başının
tekkeye vardığında şeyhi, kolları paçalan ile yakıda cazip bir üslûba salıib olma aşkı o genç adamın etrafını alarak berbad etmişler,
sıvalı gayet hiddetli bulmuş; "Ahmed sonrada dersi terk etmişlerdi. Vidinli Hoca yası ile asla ölçül-miyeeek kadar büyük ilim
ko-nakda aşılandı, kendisine "Cevdet" hamulesi ve melâ-hati vechiyesi ile Lofçalı
görüyorsun ya hâlimi!, aşçıyı, uşakları mahlasını da bu şâir Fehim Efendi verdi. kendilerini tekdir edecek olmuş: "Vakit zayi
kovdum, bugün aşçılık ve hizmetkârlık var edecek olsak kendi hocalarımızı terk ederek Ahmed Cevdet Efendi hakikaten çok cazip bir
Kuşadalı İbrahim Efendi devrinin en sima idi. Medresesine giden yollar tutulup
bana talebe değil yamak lâzım!" demişti. size gelmezdik.." cevabını almış. Bunun
dsrin bir din âlimi idi, son derece de vekarlı ısrar ile çevrildi, kışın konaklara, yazın
Lofçalı Ahmed Efendi Muradmolla üzerine Vidinli Hoca, yaşlan yirmi iki ile
mücessem nezâhat bir sima idi, konağı bir Boğaziçine götürüldü.
Tekkesinde devrin en seçkin simaları ile yirmi beş, otuz arasında olan "Ehli kıyam" ı
üniversite gibi idi. Efendi hazretlerinin
tanışma fırsatını bulmuştu, ve Şeyh .Efendinin tedib için karşılarına "Burhan Gelenbevî" Altı senelik medrese hayatında Ahmed
huzuruna girmek için sofada nöbet okutmak üzere henüz ondokuz yaşındaki
sonsuz itimadını kazanmıştı., Murad Efendi beklenirdi; en büyük ilmi müşkiller onun Cevdet Efendinin tek sıkıntılı günü olmuştu;
Sultanahmed Camiinin cuma vaizi idi, bir talebesi Lofçalı Ahmed Efendiyi çıkarmış; bu genç meşhur adamın memleketinden gön-
huzurunda hal edilirdi, onun muğlak bir berikiler ise Fatih Camiinde verilecke derste
hafta mazereti çıkmış, vekil olarak Lofçalı dâvayı aydınlatıp çözecek iki satırlık bir deıriten harçlıktan gayri bir yerden bir metelik
Ahmed Efendiyi göndermek istemişti, henüz onu da berbad etıcek için hazırlanmışlar, aylığı, geliri yoktu. Bir kış yollar kapanmış,
hükmü el yazısı ile elde etmek için tâ fakat her suallerine tokat gibi inen en sarih
yirmi-bîr yaşında bulunan talebesi: Hindden, Cinden adam gelirdi. Lof ça postası üç ay gelmemişti. Meveud
— Af buyurun, size vekâlete ne ylaşım cevaplarla karşılaşınca yaşı küçük ilmi büyük parasını son derecede ihtiyatla harcadığı halde
Kendisinden en çok on yaş büyük hekim hocalarımın karşısında pes etmişler, ikinci
ne. de edebim müsaid... Hamid Efendi afif bir adamdı, cami dersle- (bir gün, bir kuru ekmek alamayacak kadar
Deyince sırtından cütabesini çıkarıp dersine de koşa koşa gelmişler. Medrese parasız kaldı; kendisini düşünmüyordu,
rindeki bu çalışkan talebesinin hususi hayatı, «hayatını en tatlı haitaralan arasmda saklamış
talebesine zorla giydirmiş: ile alâkadar oldu, dersin dışında ona bir medresedeki odasında hizmetini gören bir
— Yürü., demiş idi' bu vekâlet yaş ile olan Ahmed Cevdet Paşa: "Elhli kıyanı idiler, nefer softası vardı ki, beslemeğe metoburdu.
ağabey gibi yaklaştı, sıhhati ile bütün fakat hakkı teslim eden fazilete de sahip
değil baş iledir... istikbalini kaybedebileceğini acı bir hakikat Ömründe kimseden para istemiş değildi,
idiler" diyerek Vidinli Hocanın itimadını akşamüzeri Fatih camiinden bu ıztırap ile
Camide Şeyh Efendiyi bekleyen vüzerâ, olarak anlattı, çılgın mesaisini aklın nizamı kazanışını şöylece anlatıyor: büzülmüş olarak çıktı, hizmetkârı talebeye
vükelâ ve rical karşılarına vekil olarak içine koydu, geceleri muayyen saatde yatırdı,
oğullan ve hattâ torunları yerinde bir genci "Vidinli Hoca pek mötekeblbir ve mutaaz- hâlini nasıl .anlatacağını düşünerek yürürken
kaldırdı, perşenbe ve cuma günleri mesirelere zım bir zat idi, fakat gururu hakkaniyete
gönderdiğini görünce şaşırdılar, fakat gönderdi, götürdü: Lofçalı o devrin İstanbul karşısına hemşehrisi bir tüccar çıktı: "Ahmed
dinlediler; delikanlının geniş bilgisi, engel olmazdı, bir gün bir bahisde sual sorup efendi oğlum, memleketten aylardır posta
mesirelerinin laubali hây-u huyundan haz ziyadece ısrar ettim, canı sıkılarak beni
mevzuunu ihatası ifâdesinin aydınlığı, dilinin etmedi, fakat ilmin yanında neş eve gelmedi, harçlığın kalmamıştır, şimdilik şunu
fasâhat ve belâ-gati, yaşından umulmayan tekdir etti, noktai nazarında haksızdı, beni al da posta gelmezse yine veririm.." diyerek
şetaretin de gönül gıdası olduğunu anladı, tatmin edecek yerde, yahut kendisini tashih
vekar ve ciddiye- dünya- altı altın verdi. Bu hâdiseyi ölünceye kadar
edecek unutamayan Ve-
AHMED CEVDET PAŞA İSTANBUL AHMBD CEVDET PAŞA
ANSİKLOPEDİSİ S4 1 _
zir Ahmed Cevdet Paşa, her sene, parasız hem edebi bir mektepti; tardiMmizde Tanzimat — Hattı hareketimizi Kuran-ı Kerim adım koydu, fakat bu vapur îstanbula işgal
kaldığı o günün yıldönümünde Fatih Devri denilen, Garp müverrihlerinin daha tayin ediyor!, dedi ve paşaya: "Ve in ahadü yılları içinde geldi ve ingiliz feayrağı altında
medresesine gider, medresedeki fakir talebeye yerinde tâbiri ile "müınıevver mutlakıyet" im nıi-nelmüşrikine istieârehu fe ecrihü ilâhi" işgal kuvvetleri kumandanlığı emrinde
kendi eliyle altı altın tutarında para bu seçkin mümessili evvelâ resmi yazı dünde âyeti kerimesini okudu. Avustu<rya ile çalıştırıldı, îstanbulun kurtuluşundan
dağıtırdı. büyük bir inkılâp yapmış, yazman maSksadını, Rusyaya red -cevabı verildi. Bu celâdet Bati sonradır,ki, Şirketi Hayriyeye teslim edilerek
1844 sonunda 'medrese tahsilini ruhunu mahveden seci ve cinaslarla dolu Avrupada Türkler lehine büyük bir prestij Türk bayrağı çekildi, adı da "Halâs" oldu.
tamamlayarak, 'beş yüz yirtmi .kuruş aylıkla tumturaklı elfazı kaldırmış, kalemde vakur sağladı, Pa-riste ve Londrada fevkalâde 1851 (H. 1267) de Meclisi umumiî
Kümelinde Premedi kazası kadılığına tayin belagat aramış, bu yolda da iki peyki olan nümayişler yapıldı. Maarifim eseri olarak "Encümeni Danış" adı
edildi. O zamanın âdetince kadılık müddeti Âli ve Fuad Efendilere Ahmed Cevdet Efendi O sırada girişilen maarif ıslahatı arasında ile Türk Akademisi kuruldu, bu akademinin
iki yıl idi, dolunca ya başka yere gönderilir, (katılmıştı. Ahmed Cevdet Efeınıdi hamilerinden Şeyhü- kırk azasından biri de Ahmed Cevdet Efendi
yeni yeri bulununcaya kadar da ekseriya bir Genç müderris efendi Keçecizâde Fuad li'slâım Arif Hükmet Beyin ısrarı karşîsamda oldu, padişahın açış nutkuna akademi adına
müddet açıkta, -beklenirdi. Bu iki yıla Efendi ile ayrıca yakın aıfeadaşhk bağı tesis ilmiye mesleğinin dışında ilk resmi vazifeleri verilecek cevabı da o hazırladı. Müderrislikte
"müddeti örfiye" ctendlirdi. Ahaned Cevdet etmişti; öyle ki, Fuad Efendi haftada bir kaç kabul etti, 1850 (H. 1266) de Meclisi Maarifi o yıl altmışlıya terfi etti. Emcümeni Dânişde
Efendiye müddeti örf iyesi dolmadan 1845 (H. akşam Lof çalıyı yaksına .götürürdü. umumiye azası ve Darülmuallimin raüdüt"' bir tarih komisyonu bir de dil komisyonu
1261) deîstanbul-da. "Ibtidai hariç" 1846 (H. 1262) da şair Fehim. vefat etti, oldu. Bu memuriyetleri kabul ettiği gün Arif teşkil edildi. Tarih komisyonu mufassal bir
derecesiyle ve ayda yüzelli kuruş maaşla şerh etmekte olduğu Sâib divaniuna yarım Hikmet Beye irticalen: Osmanlı tarihi .kaleme alacaktı, bu eserin
müderrislik verildi. Yirmi üç ya-şiîida bırakmıştı; bu sarihi süratle Ahmed Cevdet Hûbânı hi fevâ gibi dehri desisebâz Nâz. hicri 1188 -1241 y?Han (milâdî 1774 -
gayesinin ilk basamağına kavuşan Ahmed Efendi tamamladı ve Fehim Efendinin eseri ehline niyaz eder, e,Wi niy&za nâz! 1826) arasını Ahrmed Cevdet Efendi
Cevdet efendi,-bu saadet gününıü medresedeki olarak hâmisi Şeyhülislâm. Arif Hikmet Beye Demişti, yıllarca sonra da kızı Fatma yazacaktı, vazifesini yapan tek âza o oldu,
talebelere, on aybik maaşı tutarında bin- arzetti, ölen üstadının 'ailesine bir maaş Aliye Hanıma o zamanki hâlini: "îşte o gün kendi adma nisbetle atola gelen on iki cildiik
beşyüz kuruş 'harcayarak üç (gün ziyafet bağlanmasını temin etti. bir ağa tutuldum, çabaladıkça dolaştım, ağdan meşhur eseri yaşadı, diğerleri tek bir yapraik
verdi 1848 de Reşid Paşa azledildi, Ahmed bağdan fcm-tulayım dedikçe yeni (kayıdlar dahi yazmadılar. Dd| komisyonunun takdim
Cevdet Efendi velinimetinin kapısından içine düştüm; evvelce bar hizsmetkânm vardı, ettiği tek eser de yine onum. 'hrımmeti ile
1846 da Mustafa Reşit Paşa Sadrâzam oldu; ayrılmadı, mâzuliyet zamanında büyük
vef alt eden Mekkizade Asım efendinin yerine at umumiye azası ve Darülmuallimin müdürü (tamamlanan "Kavâidi, Lisânı O-smâni" oldu.
vezirdin mahrem dostu olarak kaldı, paşanın oldum, zahiren rif'aıt kesbettim, bâtinetnı gaa- 1851de tdr nazırlar toplantisında maliye
Arif Hikmet Bey de Şeyhülislâm tayin edildi. beş ay (kadar sonra tekrar iktidara gelmesi
Yeınd kanunların /tanzimi ile meşgul Reşit ileyî çoğaltan" diye anlatmıştı.- nazırı Nafiz Paşa: "îşte bu ay başında ayhk-
ikbal yolunu daha sağlam olarak açti, maaşı •Keçecizâde Fuad Efendi bacaklarmdaiki 1 ar verilemiyor, bir hafta teaMıüre mecburiyet
Pasa, Şeyhülislâmdan, 'şer'î meselelerde 5000 kuruşa cılktı, müderrislikte "ibtidai
istişarede bulunmak üzere ulama içinde en ağrıların tedavisi için Bursa kaplıcalarına ^görüldü" deyince meclis telâşa düştü, "kriz" i
hariç" den "hareketi hariç" e yükseldi. giderek arkadaşı Ahmed Cevdet Efendiyi de korkunç "iflâs" dan ayırd etmek için kelime
bilgili, en aydın fikirli bir kimsenin Macar ihtilâli üzerine Türkiyeyi müşkül
gönderilmesini is-.tedi, Arif Hikmet Bey de Kütündü, bu seyahattedir ki, memleket iki bulunamadı, arz tezkeresinin yazılması-çok iyi
duruma düşürecek bir ühtilâtı önlemek üzere mühim eser .kazandı: Fransızca bilen Fuad Efendiden rica edildi, o
Ahmed Cevdet Efendiyi seçip gönderdi. Reşit Âmedii Divana» Hümayun olan Fuad Efendi
Paşa gelen zatın pek genç olduğunu görünce "Kavâidi Lisana Osmanı" adı le garp •da akşam yalısına götürdüğü Ahmed Cevdet
Bükreşe gönderilmişti Reşid Paşa mütetmnoim ilim metodu üzerine ilk Türk (gramerini orada Efendiye baş vurdu, Fra-nsızcayı konuşama
evvelâ "hayret etti, fakat Lcxf çalının şifahi tâtimatona tebliğe Ahmed Cevdet Ef
parlak'mavi gözlerinden saçılan zekâ ışığı, yasmağa başladılar; Bursa dönüşünde Fuad yan, sadece okuduğumu anlayan Ahmed Cev
en-;diyi memur etti. Efendi, Rustuçta tebdili Efendi 'bu yazı işine devam -edemedi, eseri det Efendi "Kriz" in tanı karşılığını derhal
kendisine -istediği adamla karşüaşüğmı kıyafet ederek ilk defa sangı çıkardı ve ilk
anlattı, O tarihten itibaren Ahmed Cevdet Ahmed Cevdet Efendi tek başına tamamladı. buldu, "buhran" dedi, arz teakeresine "hazi
defa setire pantalon giydi, Bükreşte bir ay Bir gün .kaplıcanın 'büyük havuzunda yı- ne! mâliyenin hâli buhranı" diye yasıldı..
Efendinin. Mustafa Reşit Paşa ile sıkı teması kaldı, dönüşte de ilk işi, Rusçukta tekrar
başladı; öyle iki, bu ilmi müşavire Reşit Paşa kamrlarîken Boğaziçinde vapur işletmek için
müderris kisvesine girmek oldu. 1852 (H. 1268) de Mısır valisi Abbas Pa
konağında bir daire tahsis edildi ve Sadrazam, bir anonim şirket kurulmasına, bu şirketin de
Macar ihtilâlini bastıramayan sa ile ailesi erkânı arasında çıkan Mehmed tâli
AJhmed Cevdet Efendiyi oğullarına da muallim îstanbula sağlayacağı gelişmeyi düşündüler,
Avusturya imparatoru Rusya Çarından Paşa mJrası ihtilâfım hal etmek üzere Fuad
tayin .etti. Sonraları kendisi anlatmıştır: ve hemen hamamın soğukluğuna çıkarak
yardim istemişti, Rus ordusu Macaristanı Efendi ile beraber Mısıra gitti, bu seyahat da
"Mahdumlarını -okutmak için,Reşit Paşadan ha-;mamcalardan kâğıd (kalem istediler,
kana boğdu, ihtilalci Macarların ibir kısmı Mısır, ve bilhassa El-Ezher uleması ile yak i n
maaş kabul etmedim, fakat pek çok nimetini şirketin 'kuruluş lâyihasını yazdılar, îstanbula
Türkiyeye iltica etti, bunların iadesini talep temasını sağladı.
yediim, pek çok .iltifat ve ikramını gördüm. döndüklerinde ta lâyiha Sadrazam Reşid
eden (Avusturya ile Rusyaya karsı Paşaya verildi, büyük vezdrin talkdir ve 1852 yüı ba,smda Reşid Paşa, azledildi,
Medresedeki odamı kapamadım, masrafım çok yerme geçen Rauf Paşa da sadarette ancak
Babıâlinin hattı .hareketi bütün AvTupayı tasvibini kazandı; îstanbulda çok parlak bir
.azaldı, müderrislik maaşımla babamın iki ay kalabildi, mührü hümayun tekrar
ilgilendiren 'bir mesele oldu. Mustafa Reşid hatıra bırakmış olan "Şirketi Hayriye" bu
gönderdiği harçlık hemen tamamen cebimde Reşid Paşaya verildi, büyük vezirin de beş ay
Pasa mülteciler haldkındaki kararını yalanlan suretle kuruldu. Şirket, hakiki iki
kalırdı. 'Arif Hikmet Bey maaşıma yüz elli sonra üçüncü azlinde, kendi yetiştirmesi Ali
ile istişareden sonara verdi, Âlî Paşa ile Fuad kurucusundan biri olan Ahmed Cevdet
kuruş zam yaptı. Reşit Paşa da Babıâlinin Paşa sadrazam oldu, Fuad Efendi de hariciye
Efendi "iki büyük komşunun Efendiyi biraz geç hatırladı ve Birinci -Cihan
ataya (ihsan, bahşiş) tahsisatından her sene nezaretine getirildi: ve üstad ile bu iki peykin
gıücehdirilmemesi" fikrinde idiler, Cevdet Harbî .arifesinde Ingilfereye sipariş ettiği 71
iki bin dörtyüz'kuruş himmet buyurdu" ara-
Efendi: numaralı vapuruna "Cevdet Paşa"
demiştir.
Mu«tafa R«şid Paşanın yanı hem siyasi,
AHMED CEVDET PAŞA İSTANBUL
— 342 ANSİKLOPEDİSİ — 343 — AHMED ÇAVUŞ (Tannbilmez)
sına 'bir soğukluk girdi. Ahmed Cevdet Efendi ğişivermişti, mütebessim yüzler etrafında 1874 arasında Bursa valisi, Şûrayıdevlet AHMED ÇAVUŞ (Kiraz) — İkinci Mah-
Reşid Paşayı bu mensubiyetinde de yalnız dolaşarak Lofcalmın iltifatına mazhar azası, maarif nazırı oldu,- 1875 de Yanya mudun ilk -saltanat yıllarında tersane
bırakmadı, fakat yâri gaarı Keçeeizâdeden de olmağa bakıyordu. Vaka Reşid Paşa valisi,, ayni yıl içinde ikinci defa maarif çavuşlarından ve Salatanın namlı
ayrılamadı. Reşid Paşaya sadakati Bâbıâlide, konağında duyulunca oradaki hava da değişti. nazırı, 1876 da ikinci defa adliye nazın, zorbalarından; körpe bir rum fahişesinin
Fuad Efendiye muhabbeti Reşid Paşa Ahmed Cevdet Efendi medreseye dönme rumeli müfettişi, tekrar maarif nazırı, az saçlarını kestirip sabi emret kalyoncu neferi
tomağında hoş görülmedi, büyük hâmisi ile kararını tatbik edemedi. sonra üçüncü defa adliye nazırı, 1877 de oğlan kılığına sokarak gemiye alır, zıpırlık ve
samimi arkadaşı müstesna, iki taraftan da Âli Paşanın bu ilk sadareti ancak iki ay dahiliye nazın, evkaf nazırı, 1878 de Suriye uygunsuzluk ile tanınmış üç ayakdası ile gece
istiskal gördü. Hattâ Ali Paşa da istiskal etti; sürdü, azlinde, Ahmed Cevdet Efendiden valisi, ticaret nazırı, 1878 de sadaret vekili, ve işret sofrası kurarak kızı oynatırlar, nöbetçi
Bâbıâ-liye Tunusdan, Yemenden, Dağıstan ve arapça öğrenmek istedi, fakat Lofcalmın teşekkül eden yeni kabinede dördüncü defa kaptan: "Taze neferi köçek oğlanı gibi
Tür-ıkistandan gelen Arapça ve Farsça tabiri ile "bu zeki ve müstaid talebe" izmir adliye nazırı oldu, 1880 de çekilerek 1885 de oynatmak ne mânadır" 'diye sofralarım ve
Çağatay Türkçesi ile yazılmış evraikı Ahmed valiliği ile İstanbuldan uzaklaştırılınca beşinci defa adliye nazın tayin edildi; 1889 da meclislerini dağıtmak ve neferi ellerinden
Cevdet Efendi tercüme eder ve icabeden dersler yaram kaldı, lâkin bundan sonra Âli meclisi hassı vükelâya memur edildi, almak istedikte yatağan çöküp kaplanı
cevapları yazanken bu evrakı kendisine Paşa ona yazdığı mektuplarda daima "Hâcei zamaniimızHi tâbiri ile devlet bakanı oldu; 30 yaralarlar, ertesi gün hepsi yakalanarak
verdirtmedi, yerme ayni kudrette mütercim, muhteremim efendim." diye hitap etti. mayıs 1895 ve hicrî 5 zilhicce 1312 de yetmiş Kaptanıderyâ Râmiz Paşaya götürülür; Paşa
de bulamadı, ükunmayıp cevapsız bırakılan 1853 (H. 1270) de yazmakda olduğu Os üç yaşında vefat etti. Ölümü Bu-yükşehirde huzurunda da küstahça konuşan Kiraz Ahmed
evrak bir köşede yığılı kaldı. Fuad Efendiyi manlı Devleti tarihinin ilk üç cildini tamamla derin teessür uyandırdı, sânıma lâyik cenaze Çavuşun el ve ayaklarına demir bukağı ve
ziyarete geldiğinde Babıâli memurları yarak pâdişâha takdim etti; Süleymaniye mü merasimi ile ikinci Sultan Mah-moıd zencir vurularak kayıkla Rumeli Hisarına
kendisinden kaçtılar, Reşid Paşaya gittiğinde derrisliği payesi ile taltif edildi. türbesind'eki (hazireye defnedildi. yollanır, gece orada boğularak ildam olunur.
ise bendegân daha açık davrandı: "Ya Bütün vazifelerinde tertemiz bir alın ile Oynatılan neferin de oğlan o'mayup fahişe
tamamen bizden ol, ya öteye git!.. İki 1854 de, vefat eden Âkifpaşazâde Nailî
Beyin1 yerine devlet vak'ainüvisliğine itayin hizmet etmiş olan bu devlet adamının .ilmî avret olduğu anlaşılınca Baba Cafer
bayraktan birinin altına!" dediler; Ahmed : hüviyet ve şahsiyeti resmî unvan ve Zindanına atılır, Tersane önünde - lenger
Cevdet Efendi: "Ben küçük bir memurum, edildi.
rütbelerinin dâima önüne geçmişti. Başda a t m ı ş olan gemilerin efradı arasında
vükelâ arasraldaki ihtilâfa karışmak bana 1864 de kırk iki yaşında ilmiye mesleğinin
"Mecelle", sonra tarihi ve Kısası Enbiyâsı, umumi bir yoklama yapılır, bu yoklamada da,
yakışmaz.. Herkesle barışığım, kendi en yüksek mevkilerinden Anadolu Kadıasker-
bir belagat örneği olan İbni Haldun sözde gemi efradındanmış gibi Galata ve
bayrağımın altındayım..." cevabını verdi. liği payesini aldı, bir sene sonra da, 1865 de,
Mukaddimesi tercümesi milî kütübhânemizin civarından yüzden fazla uygunsuz oğlanın,
Fakat bu muamele son derece gücüne gitti, ilmiye rütbesi vezirliğe tahvil olundu, "Paşa"
ölmez eserleri arasındadır. "Târihi Cevdet" ile gemilerde yatıp kalkmakta oldukları anlaşılır,
geldiği yere, medreseye dönmeye (karar vr- oldu, ıkırküç yaşında başından sarığı ve
ikinci Abdülhamide takdim eitdiği "Mâruzât" efrada nezâret vazifelerini ihmal etmiş olan kırk
di: sırtından cübbeyi çıkarıb fes ve setire pantalon
adındaki müşaihede ve hatıraları İstanbul kadar zabit ve çavuş hapis ve dayakla
giydi; 1866 da Haleb valiliğine tayin edildi.
Yârin vefası yok, dili ağyar kinecû Ansiklopedisinin kaynakları arasındadır. (B.: cezalandırılır. Bibi. : Galatalı Hüseyin Ağa
1868 de H. 1284 "Divânı Ahkâmı Adliye"
Cevdet, azimet etmeli uzlet diyarına. Târihi Cevdet;,Mâruzât; Şirketi Hayriye). Mecmuası. AHMED ÇAVUŞ (Taımbilmez) —
reisliği ile İstanbula geldi; ve bu vazifesine
Diyerek Fatih Medresesindeki odasının Kabir taşının manzum kitabesi şudur: On. altıncı asrın namlı subaşılarmdan:
ilâve olarak Bâbıâlide kurulan "Cemiyeti
döşemelerini yeniletmeğe başladı. Bu -yoldaki Asrımızın îbni Kemâli idi Hayfâ ki Üçüncü Muradın kırk 'gün kırg gece süren
ilmiye" reisliği verildi. Ayni yıl içinde Divânı terkî hayat eyledi Edîb idi, hayli eser
kati kararını Fuad Efendiye bildirmeğe gittiği oğullarının sünnet ve kızının evlenme
Ahkâmı Adliye Reisliği unvanı "Adliye bırakdı. Tezyini zâti sıfat eyledi
gün Bâbıâliye ansızın padişah geldi, ıdairei düğünlerinde Bu-yükşehirde asayiş ve inzibatı
Nazırlığı"!na tahvil edildi, bu surette Takdire idüfo rızasın izhar. Allah deyû
hümayunda istikbal edecek mutad kimseler azmi cennat eyledi Tarihini yazan gereği gibi korumağa muvaffak olmuş, fakat
Türkiyenin ilk adliye nazırı (adliye bakanı) da
arasında Ahmed Cevdet Efendi de bulundu.. kalem kırılsın "Alımed Cevdet Paşa kırkıncı günü ç&an bir vaka üzerine
Ahmed Cevdet Paşa oldu. Bir müddet sonra
Ab-dülmeeid kimsenin yüzüne bakmayarak vefat eyledi." azledilmişti
"Cemiyeti ilmiye", reisliği yine Cevdet
yürürken Lofçalının önünde durdu. Ali AHMEB ÇAVUŞ (Galata!*) — On Sultanahmed civarındaki Sipahi
Paşanın üzerinde bulum-mak üzere Bâbıâliden
Paşaya: sekizinci asrın namlı meddahlarından; hayatı odalarında birkaç delikanlı taze yiğitin fisik
Şeyhülislâmlık dâiresine naklolundu. Büyük
— Cevdet Efendi bu değil mi? ilim ve devlet adamı en büyük hizmetlerinden hakkında adından başka hiç bir kayda meclisi kuruip fahişe avratlar kapadıklarını
Diye sordu, sadrâzam: rastlanmadı. haber almış, bir bölük yeniçeri ve ases ile bu
birini de işte bu cemiyetin başında "Mecelei
•—• Evet Efendim... deyince : Ahkâmı Adliye" nin yazı işinde başardı. Türk AHMED ÇAVUŞ (KetMdâyerizâde) — odaları basmış, fahişeleri delikanlıların elnden
— Ben onu çok severim, hem dirayetli hukuk ilminin azametli bir temel taşı olan bu On sekizinci asır çiçekçilerinden; zamanının almaştı. Fakat bu baskını duyan bütün
ve malûmatlı bir zattır, hem de hüsnü ahlâk eser Ahmed Cevdet Paşanın çelik iradesi, çiçekçileri arasında olgun zevk sahibi bir zat • sipahiler ayaklanmış, Tannbilmez Ahmed
sahibidir.. ' beşeri takatin kat kat üstünde enerjisi ile olarak tanınmıştı, ahbablan tarafından elde Çavuş ile bir •bölük yeniçeriyi çevirmiş,
Dedi ve yürüdü.. Pâdişâh Bâbıâliden tahakkuk etti, Mecellenin tedvininde en ağır edilmiş nadide çiçeklere bu Ahmed Çavuş isim fahişeleri geri aldıktan başka yeniçerileri
ayrıldıktan sonra sadrazam Ahmed Cevdet koyardı, koyduğu isimler de ekseriya çok uy döve döve mecruh etmişler, Ahmed Çavuşu
yükü de onun kalemi taşıdı, umumî
Efendiyi çağırttı: gun düşer, beğenilirdi. Kendisi de tohumdan da kıskıvrak bağlayıp Atmeydanı sarayından
hükümleri, düsturları o yaz-mışdı ki bugün
bir lâle elda etmiş, "Sultanı Cihan" adaı ile tes düğün seyreden padişahın gözü önüne
— Hakkınızda teveccühü. Şahaneyi gör Türk hukukunda atasözü kudret ve
cil edilmiştir. •*•--*.?» j • bırakmışlardı. Bunu duyan yeniçeriler, acemi
dünüz.. Tercüme edilecek birikmiş evrakı ni kıymetindedir.
Biibl. : Ubeydullah, Tezkîrei şükûfeciyan. " ogîanlan ve yasakçılar da sipahiler üzerine
çin almıyorsunuz?. İlk adliye nazırlığı iki sene sürdü. 1870 -
Dedi. Bâbıâlideki soğuk hava birden de- saldırmış, vak'a büyümüş, Yeniçeri Ağası
Ferhad Ağa (az sonra paşa) vak'a yerin©
koşmuş, onun gelmesiyle mey-
AHMED ÇBLBBÎ İSTANBUL 345 — AHMED ŞBL,EBl (Macz'.ıbl
— 344 —
darıda yeniçeriler çoğalmış, ve ortalıkta iki yılında 17 ekimde İstanbulda toplanan dı" dedikten sonra, o asrın cemiyet simi
sipahi ÖldüınMmüştü. Sadırazam Sinan Paşa Milletlerarası 'Sivil Havacılık Kongresi için bakımından dikkat ile okunmağa değer şu hal
gasaba gelerek Ferhad Ağayı; "Bre kara üç hâtıra pulu çıkarmış?., bunlardan zeytuni tercümesini nakleder:
köpek niye geldin?! iki kana sebep oldun, yeşil - mavi 20 kuruşluk pulun resim" mevzuu Sevgi ve hürmetini kasanmaş bir zait bir
yıkıl" -diye kovmuş, Yeniçeri Ağası gidince olarak Hesarfen Aîımed Celebinin Galata gün Ahmed Çelebiye:
yeniçeriler de meydandan çekilmiş, kavga Kulesinden Ü&küdara uçuş sahnesini seç- — Üryan gezmaseniz, bir libas giyseniz!
basılmıştı. Hemen o gün Süfûaşı Ahmed Çavuş lîHKtrrt der. Meczub:
da azledilmişti (1582). Bu vak'a Ferihad ve Bibi. : Evliya Celebi, I.
— Sonunda Hak huzuruna varacaik değil
Sinan Paşalar arasındaki can düşmanlığının AHMEB ÇEL-EBÎ (înıamzade Celeb) — miyiz? Ben kendimi şimdiden ölü 'bilirim, Hak
başlangıcı olarak kaydohEKur (B.: Ferhad On -sekizinci asır çiçekçilerinden; huzmrunda cehennem ateşi ile yanmaktayım!
Paşa; Sinan Paşa, Koca). Tophanelidir ; kendi ıtbhManlarmıdan olmadığı cevabını verir. Beriki cesaret edip:
Bibi. : Peçevilî Tarihi, II. AHMEB ÇELEBi — söylenmiş nadide bir beyaz zerrin
On'altıncı, asırda yaşamış hayır sahiplerinden, — Ceabeoizin sebebi nedir ? diye sorar.
yetiştirmişti.
Üsküdarda kendi adına nisbetle anılan Bibi. : Ubeydullah, Tezkirei şukûfcciyan, I.
Ahmed Çelebi de anlatır:
camiin banisi, kabri ca-roiinin mihraba ÇEJ^™* (Kemani) — 'On -— Kadıasker Azmizade merhumun kapı
önündedir (B.: Ahmed Çelebi Camii). yedinci asır ortaların '* yaşamış namlı çuhadarı idim. Bir gün divanhanede oturup
Bibi. : Hadikatül Cevâmi, II. san'at-kâıiarda,n-dır; devrinim- r
oüyüık gelene gidene foaıkardîm. Birden kapıda bir
AHMEB ÇELE-BÎ — On yedinci asrın üstadlanndan kemani Mustafa Ağanın adasn belirdi. Merkep kadarca bir ata binmig-
namlı zâfckierinden, Şeyh. (Abdükneeid yetiştirmeğidir; Evliya Çelebi: "Kabili tahsil ti. Boyu poşu bir buçuk insan fcadar iri,
Siva-.sinin zâkirbaşısı idi. olan üstad olur üs-taddan mazmununca kudretten .sürmeli, şahane gözleri vardı.
Bibi. : S. N. Ergim, Türk Diııî Musikisi. AHMED bulAOumed Çelebi öyle bir kemanidir! Merdiven başında attan inip ata: —- Dur
ÇELEBİ (Çaylak) —'On seki-skıei asır Taksimini dinliyeıı adam, hayran kalır" diyor. surda! dedi, ve çıkıp' yanıma gelince atcağızı
halvetti şeyhlerinden ve namlı Bibi. : Evliya Celebi, I. urdular, döğdii-ler, asla yerinden
musikişinaslardan; bir kıt'adan 1680 (H. (Kürdzâde Mîr) — On kımıldamadı. Bilirim.ki keramet sahibi bir
1091) de Cağaloğlundaki halveti dergâhına sekizinci asrın zengin tohum sahibi namlı zattır. Kalbimde kendisine karşı bir
şeyh olduğu öğreniliyor: çiçekçilerin dem; "Külahı Şerif", "Mîr muhabbet uyandı: — Sultanım şuraya
Zahir Ahmetl Çelebi posta geçiib şeyh olicak Ahmed", "Kürdi Süleymanî", "Şerefrâz", buyucun! diye önüne düşüp Efendime
Çoğu eadişei tarihe dügiifo yaranın Herbiri Istaabul Milletlerarası Sivil Havacılık Kongresi "Ahmedâ-bâd", "Hurşid Bey" ve "Şivekâr götürdüm. 'Gördüm ki Efendi ayağa kalkıp
bulmak için zevki tecellii müdâ-m Halkai fikre hâtıra pulunda Hezarfen Aluneel Çelebi maslahatım 'muradı üzre yaptı; ve i'zaz ile
girüb devrederler iken anın Dedi Şahin Dede Süleymani" iısimîerEe tescil edlmiş yedi
târihini âhır dönerek "Kondu Çaylak Çelebi
(Kosîm zerrt/a yardır; sicile geçirilmemiş nadide çiçek uğurladı; koltuğuna girip indirdim. Atma
Telekesine â'maıun"- oiarak yüze yalan zerrin elde etmiş bir bindikte bana hitab edüib: — Ben şimdi sana
dinci asır ortalarırida, îstanbulda yaptığı 'bir Yeniçeri ağası .ol, Vezirazam ol desem Ibed
Lâkabının gençliğinde "Çâîâk" iken halk âlet ile uçmağa muvaffak olmuş bir fen çiçekçiydi. Bir çok da Rumî lâlesi vardı.
ağzında bu şekle girdiği söylenir; 31 yıl Zerrinlerinin 'en güzeli sayılan Külahı Şerif dua etmiş, olurum; Cenabı Hak istidadını bir
adamı - eanbaEdtr. Tarih kaynaklan arasında kâmil himmetile fiile çıkara!, diye fatiha
şeyhlikten sonra 1711 (H. 1123) de öldü, kendisinden yalnız Evliya Çeleîbi bahseder; ilk açtığında kar yağmağa başlamıştı;
dergâhı-«a gömüldü. Birçok 'ilâhileri' besteleri Ahmed Çelebi çiçeği örtecek bir F«V aramı?- okudu; ve: — Sivasi Efendiye benden selâm
hayati ve yaptığı âlet hakkında, büyük eyle!, dedi. Bu selâmda bir hikmet vardır
vardır; bu arada Abdülahad Nurinin meşhur: ve göüüne ilişen bir bostancı külahım üzerine
muharririn şu satırlarından başka "bir şey dij^e hemen Sivasi Efendinin tekkesine
Ey benî aşk âteşine yanduraa1 Aşk s<*nîn,. âşık senin, göçiriverımişti. O sırada kendisimi ziyarete
maşuk senin ilâhisini de uşşaktan •bestelemişti. bilinmiyor: vardım; ve huzuruna çıkıp selâma 'Söyledim ve
"İptida Okmeydanının minberi üzere, gelmiş bulunanı Şehremini Camii hatibi ve
Bibi. : S. N. Ergim, Türk Dini Musikisi. devrin namlı çiçekçisi Ubeydullah Efendi vak'ayı anlattım. Sivasi Efendi: — O zat
AHMEB ÇELEBİ (Cırmık) — On rüzgârın şiddetinde (kartal kanatiarile sekiz Nasuh Efendi birade-rimizdir, seni bize
dokuz kere havada -pervaz ederek 'talim bunu görmüş, çiçeğe "Külahı Şerif" adım
yedinci asar ortalarında yaşamış namlı vermişti. terbiyeye göndermiş, amma senin hattin
musikar us-talarındandır; hayatı hakkında etmiştir. Ba'dehu Sultan Murad Han celâldendir, beş vakitte şu camide hazır ol, sair
Bibi. : Ubeydullah, Tezkirei şüîcûfeciyan.
başka bir kayda rastlanamadı. Sarayburnua-da Sinan Paşa köşkünden temaşa zamanlarım camii şerifin altında, mutaflar
ederken Galata kulesinin tâ zirvei bâlâsından AHMEB ÇELEBÎ (Heeznfo) —
Bibi. : Evliya Çelebi, I. vardır, onlara İki akçeye işçi ol, bir akçe ile
lodos rüz-gârile uçarak Üsküdarda Onyedin-. ci asır ortalarında yaşamış namlı
AHMEB ÇELEBÎ (Hammal) — Üsküdarlı, meezublar-dan; Büyükşehirde ana doğması ye iç, bir akçesini sadaka ver, gündüz saim
on sekizinci asırda yaşamış namlı Doğancılar meydanına inmiştir. So'nra Murad gece kaaim ol, kirase ile konuşma, su dolapta
-Han kendisine bir kase altın ihsan ederek : — çıplak döla,-şır, halk tarafından kerametine
çiçekçilerden, "Şûride"-ve "Sihriye" isimlersle bir aba hırka ile külah var, esvabını çıkar
Bu adam pek. korkulacak bir adamdır, "her inanılmıştı. Kendisini çok yakından] tanımış
tescil esakniş iki nadide Girid lâlesi onları giy!, dedi ve fatiha okudu. Tafsili
yetiştirmişti. Bibi. : Ufoeydullah, Tezkirei ne murad ederse elinden gelir, böyle olan "Hedi-yetülihvan" 'muharriri Şeyh
Mehmed Nazmi Efendi: "Nefes saJbibiydi, ahvalim, çok, icmalini budur, hemen o saat
şi&ûfeciyan. 'kimselerin bekası caiz değil! diye Cezayire bodruma girdim, yedi yıl riyazet ettim, sonra
AHMEB ÇELEBi (Hezarf en) — On. ye- nefi eylemiştir. Orada merhum oldu". celâli; galb, zarîf, arif, güael konuşur, padişaha
nedim olmağa lâyık, her sınıf halkın tekrar huzuruna çıktım, Kapanı Saçlı
Türlüye Cumhuriyeti P.T.T. idaresi 1950 Mehmed Efendiyi çağırdı, baş açak, ayak
mesrebince ve tavrınca sohbet eder, bilhassa
celâli son dereceyi bulduğu zaman sohbetinden yalın bir kebe içinde Kapanı Efendi geldi;
zevik ahnor bir adam- Sivasî Efendi: —
AHMED CELEBİ (Nane) — 34 6 — İSTANBUL AHMED CELEBİ (.CAMİİ)
ANSİKUOPEDİSÎ 347
Su adam ^seni ister! dedi. Mehmed Efendi Kıyafetini tebd.il ederek şehirde sık sık gıda yazacağım, sen şehre girinceye kadar senin bu kanın dinmek ihtimali yoktur bir
celâle gelip biraz küfür ettikten sonra: — dolaşan Dördüncü Murad bir gün esnaf kâğıdı okumıyacaıksm.. Girdikten sonra açıp dilber oğlan kanına yapışıp alnına süre!., diye
Benden ne istersin?! Sen de beinıim gübi üryan kılığında Üsküdardan bir kayığa 'biner, okuyacaksın.. Eğer remilde isabet yoksa alnına bir elif çekerdi, derhal kanı dindirirdi.
ol!, sokaklara düş! yıkıl şuradan! diye Ahmed Çelebi de kayıkta imiş, dereden boynumuz kıldan incedir!.. Bu esrarına simyailer bile akıl
bağırdı. •Kendimde bir halet ve .keyfiyet tepeden konuşulurken hükümdar: Murad gülmüş: erdiremezlerdi".
buldum ki hemen çırılçıplak soyunup — Nedir şu Sultan Muraddân — Kafoul ettim! demiş. Ahmed Çelebi de Bibi. : Evliya Çelebi, I; S. N. Gerçek, Türk
.kendimi sokakta buldum, kırk yıldır o çektiğimiz, keyif namına bir tütünümüz hesaplarını yaparak bîr kâğıt parçasına bir temaşası.
haldeyim!.. vardı, onu da yasak etti! kaç yazı yazıp katlamış ve padişaha sunmuş.. AHMED ÇELEBİ (Şalgam) — On
•Şeyh Mehmed Nazmi Efendi bu namlı Dedikten sonra kuşağından bir çulbuk çi- Padişah da kayakçıya: sekizinci asır çiçekçilerinden, pek çok zerrin
meczubun ölümünden şöylece bahseder: kanp doldurmuş; kayıkçı ile Ahmed Çelebiye —• Çek bakalım Langa sahiline!. ve lâle tohumu sahibiydi; "Eşrefül Ezhar"
"Bir sene Altikmuıstaf apaşa Camii şerifinde -— Yoldaş sen merd bir adama foanEİyor- Demiş.. Ve kayığı oraya yanaştırdıktan adında bir zerrini, ve "Nevatâyi Ahrnedî" ve
halveti erbainde oturmuştum. Ahmed Çelebi sun; baba, sen de mazlum bir adamsın, her ne sonra, derhal Langa kolluğuna haber salarak ''Mercan Peyker" adında iki rumî lâlesi tescil
gelip: — Yarın inşallah namazımı kılıp telkini olursa olsun ben birkaç nefes çekiyorum! ustalar ve ırgatlar getirtmiş, surda bir kaç edilmiştir. Bir de devrin namlı kibar
etmenizi niyaz ederim! dedi. Sabahleyin deyip çubuğunu ateşlemiş. saat içinde yeni bir kapı açtırmış.. Ve şehre çiçekçilerinden Sinanpasazade Süleyman
.görürler M sağ elini başı altına koyup ruh (Ahmed Çelebi: buradan girdikten sonra Ahmed Çelebinin Bey tarafından "Nakşi Bihzad" adı verilmiş
teslim eylemi, namaz ve telkin için vasiyetim 1
— Oğul, şu çubuğu uzat da bir nefestik kâğıdını açmış ve hayretinden dona kalmış.. harikulade .güzel bir karanfil yetiştirmiştir.
yerine getirmek isterdim amma Atikmustafa- de ben çekeyim: Kâğıtta: "Padişahım, yeni kapın mübarek Bib1.. : Ubeydullah, Tezkire! şükûfeciyan.
pasada misafir gibi idim, Mustaf-aşaşa şeyhi Kayıkçı da: olsun. .'' yazılıymış!.. AHMED CELEBİ (Tabib) — On altıncı
varken tarikat âdabına muhalif idi, meğer o , Bunun üzerine Murad, remmal ile asırda Kanunî devrinin namlı tabiblerinden,
— Şehbâzım beni de unutmayın! demiş
gün Sultanlardan biri vefat etmiş, Şeyh kayıkçıyı affetmiş; o şiddetli tütün babası İsa Çelebi de Büyük şehrin tanınmış
ler.
Efendiye intisabı olduğumdan namazını ona bir tabibi idi; Süleymaniyedeki tıb
Ahmed Çelebi: yasağında, tütün içip de padişahın eline
vasiyet etmiş, Mustafapaşa şeyhi oraya gitti, medresesinin ilk müderrisliği altmış akçe ile
— Oğul senin işin gücün nedir? diye sor düşdükten sonra canını kurtaran da yalnız bu
-ben de Ahmed Çelebinin namazını kıldırdım" bu Ahmed Çelebiye verilmişti, fakat ömrü
muş. Murad da: iki kişi imiş..
(B.: Mehmed Efendi, Kapanı Saçlı). Bibi. : M. Bibi. : Halk rivayetleri.
vefa etmiye-rek pek az sonra ölmüştür. Bibi. :
— Eskiciyim, ya sen ne iş görürsün? de Pecevili tarihi, I.
Nazmi, Hediyetül ihvan. miş. Çelebi: AHMED ÇELEBİ (Sarnıç) — On
AHMED ÇELEBÎ (Nane) — On yedinci AHMED ÇELEBİ (Zâkirbaşı) — On
— Remmalim! demiş; ve şöylece konu yedinci asır ortalarında yaşamış namlı
asrın namlı IbesteJkâr ve hanendelerinden; yedinci asrın namlı zâkir ve bestekârlarından;
şulmuş : neyzenlerden, hayatı hakkında bundan başka
[muasırlarından Evliya Çelebinin "'malûmatı SA.bdulm.ecid Sivasinin zâkirbaşısı; bu şeyhin
•—- Öyleyse ibir remil at bakalım, şu bir kayda rastlanamadı.
fira-van sahibidir" dediği bu sanatkâr: Galata meşhur bir ilâhisini fbeyâtiden bestelemişti ki
anda Sultan Murad nerededir? Bibi. : Evliya Çelebi, I.
taraflarında otururdu. Dördüncü Sultan AHMED ÇELEBi (Selânikli) — On ilk kıt'ası şudur:
İhtiyar remmal bir kâğıt parçası üzerin- Hadden aştı iştiyakın Yâ
Mehmed zamanında meşhur oldu. Musiki da -bir takını hesaplar yaparak: yedinci asır ortalarında yaşamış davudi seste Eesul göster camalin.
fennini zamanının irfan ehli ses — Deniz üstünde görünüyor! demiş. namlı bir hanende; Müneccim Selânikli Yakclı beni iftirakm Yâ
sahiplerinden talim etmiş ve üstadlar arasına — Hele bir remil daha at bakalım!. Ya Ahmed Dede ile ayni şahıs olduğu kuvvetle Resul göster cemalin,
yükselmiş, gayeti yanık bir sesi olup, musiki kınlarda mı, uzakta mı?! söylenebilir (B.: Ahmed Dede). Bibi. : S. N. Ergun, Türk Dinî Musikisi.
fenninin inceliklerine vakıf olmayanlara da Ahmed Çelebi yeni bir ıtiakım hesaplardan AHMED ÇELEBÎ (Solak) — On " AHMED ÇELEBİ CAMİİ — Üsküdarda
asla talim etmezmiş. Zamanında yetmiş parça sonra gözlerini .korku ile açmış: sekizinci asır çiçekçilerinden; sarı katmer bir İmrahor ile Şemsipaşa arasında Ahmedçelebi
kadar bestesi zapte-dikniş olan bu kıymetli — Oğul demiş.. Sultan Murad bizim yanı zerrin elde etmiştir ki çiçekçiler arasında mahallesinde, Açıktürbe sokağı ile Hüdaî
san'atkâr 1686 (H. 1098) da ölmüştür. mızda.. Ben remmal Ahmed olduğuma göre seçkin çiçeklerden sayılır, asla sade açmaz, Mahmud sokağının kavşağındadır. .Dört kagir
Bostanı Adn ola Yarab câyi Nanenin devletlu hünkâr ya sensin ya da şu kayıkçı!... daima katmer gelir. duvar üzerine kiremit döşeli çatı ile örtülmüş,
mısraı ölümüne tarihtir. Bunun üzerine Murad kolunu sıvayarak Bibi. : Ubeydullah, Tezkire! şükûfeciyan. minaresi ahşap bir mabedidir. Minare, binanın
İrak ilâhi hükümdarlık nisanı olan bâzubendini AHMED ÇELEBi (Sureta) — On üzerinde olup kapısı so:n cemaat yerinin
— Güfte Üsküdarlı Yahya'nın --Gel vücudun göstermiş ; ve : yedinci asır ortalarında yaşamış namlı bir üstündeki kadınlar mahf elindedir. Aşağıdaki
perdesin kaldır cemâli yâri gör Can gözünden sil satırlar 1946 yılında bir ziyaret esnasında
gubârı çehrei didarı gör Oyalanma aldanub ârâyişine — Ey remmal Çelebi! demiş.. Bir remil mukal-lid ve hokkaibaz; hayatı hakkında
âlemin Menzili maksuduna bir gün ulaşıb varıgör daha atıp banim şehre hangi kapıdan girece Evliya Çelebinin şu kaydından başka .bir şey tesbit edilmiştir: Camiin duvar ve mihrap
Bibî. Evliya Çelebi, I; S. N. Ergun, Türk Dinî ğimi ıbulabilirsen kallenizi kurtarırsınız!.. bilinmiyor: nakışları ruha kasvet verecek kadar karışık
Musikisi. ihtiyar remmad da: "Muıkallid Sengül Çelebinin biraderidir, ve manasızdır ; ilk fırsatda hiç olmazsa düz
AHMED ÇELEBÎ (Eemma!) — On — Baş üstüne hünkârım.. Amma benim f eridi asır mukallid idi, tiryaki taklidi yapınca beyaz bir badana ile örtülmesi pek yerinde bir
yedinci asır ortalarında yaşamış namlı bir de bir şartım var... demiş. insan hayret, ederdi. Tiryaki olup tütün hizmet o-lur. Hasırları eskimiş, bir iki parçası
rem-maldır; hayatı hakkında .bilinen tek — Şartın nedir ki? doğrarken elini kesip bir san'at ile güzel ve kıymetli seccadeler ve halıcıklar
fıkradan bir hayli yaslı olarak öldüğü tahmin — Bir remil atıp hangi kapıdan gireceği parmağından ol kadar kan akıtır idi ki ahir- döşenmiştir. Bir İran büyük elçisinin hediyesi
olunabilir; fıkra şudur: ni öğreneceğim fakat, sana söylemeyip şu kâ- ül-ömür bîhuş olup yatardı. Biraz sonra olan gayet büyük mihraplı bir halı, 1944 de
kalkarak parmağından kan aktığı halde: — Evkaf Müdürlüğü tarafından her ne sebebten
Rüyamda gördüm, ise kaldı-
ABMBB ÇELEBi SOKAĞI İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ S49 AHMED DEDE (Doğanî)
— 348 —
rılmıştır;Duvarlarda müteaddit yazma ve mat bellidir. Ahmed Çelebinin yanındajkinci kıvrılır; sokağın bu ikinci kısmı, bir arasında "Ahmed Usta" diye mâruftu.
ftm levhalar asılıdır. Mihrabı» iki yanında pi- araba geçebilecek kadar geniş, kaba taş Bibi. : Cevdet tarihi, XII; Lütfi tarihi, I.
ordu muhasebecisi olup 1336 da ölen Hacı
rktçden iki küçük cami şamdanı, kapıdan döşeliyken bozulmuş, 'bir toprak yol haline AHMED (Boğanı) — On yedinci
Rüş-dü Bey yatmaktadır.
girilince sağ köşeye yaikrn bir yerde de, açıik gelmiştir; evleri 'birer ikişer katlı ahşap asır baslarında istanbulini kerametine
Sohbeti tatlı, eski bir muallim ve tttihad-
ley-lâkî boya ile boyanımcş tahta kutusunun yapılardır ; sokakta, ağza çimentodan yapılmış inanılmış namlı mevlevi şeyhlerinden, Yenakapı
cı olan camiin kırk senelik imamı Ahmed Çit-
üzerinde "Sene 1175" tarihi bulunan eski bir ve demir 'kapağı bir top .kilitle kapanmış bir Mev-levihanesi postneşini; aslı Konya
li, bu mabadın, Millî Mücadelede vatanperver
rakkaslı saat vsrd:r ki kadranında "Wi!m. kuyu vardır. Sağda basamakh ve kaba taş Afcsarayın-da,n idi;doğum tarihi
Üsküdarhlarm gizli merkezlerinden biri
Ckrke Londoa" yazılıdır; saat bozukmus, döşeli Aşhane sokağile olan kavşağından bilinmiyor,kıışbazlığı ile meşhur büyük arazi
olduğunu, yatsı namazından sonra yalnız
getirilen saatçılar tamu" edememişler. itiabren bu Ahmed Çelebi sokağımın üçüncü salıibi zengin bir sipahi oğlu idi, Aksaraydaki
kendisinin ımühürleyip imzaladığı
Tavanının.' göbeğine sekiz fanuslu bir demir Hasmı, daha ziyade Aşhane sokağının devamı konağının kapısı fıkara-ya ve garip
mazbatalarla Anadoluya 2000 nefer ve 400
avize asılmıştır; tavan sathının birçok imiş gibi, kaba taş döşelidir; esasen eskiden seyyahlara açık ve sofrası da bu gibilere
zabit kaçırüdı-ğînı söylemektedir. Semt
yerlerinden de top kan-dildkler, tek kandiller, de ibu parça, Aşhane sokağına aitmiş, daima hazır bulunurmctş.. Genç denilecek bir
halkından olup Va-•hideddinin riyaset ettiği
fanuslar, tavan lâmbaları, asma fenerler. Kabe kazındığı halde okunan eski levhası da hâlâ yaşta insan varlığının felsefesini öğrenmek
Şûrayi Saltanatta Sevr muahedesinin
süpürgeleri, devekuşu yumurtası, hasır, 'durmaktadır, az -bir meyil ile bir vadiye 'iner, .arzusuna düşmüş, seyahate çıkarak Konyada,
imzasına tek muhalefet reyini vermiş olan
örülmüş çiçek sepetleri sallanmaktadır, Naaperver sokağının öbür başı, Takkeci Mevlevihanede Şeyh Bostan Çelebi ile
topçu feriki Ah Rizsa Paşa merhum da bu
bunların arasımda içine Meh-med Rifat sokağı ve Haydarba-ba caddesile bir dört yol tanışmış, malını ve 'mülkünü, evlâd ve ayalini
Ahmed Çelebi caminin cemaati arasında, sık
adında bir hattat, tarafından ismi Celâl ile ağzı yapar. bırakarak çileye girmiş, bir fakir mevlevi
sık görülen simalardan imiş.
ismi Resul yazılmış bir şişe vardır. Ahmed Celebi sakağı, sekenesi orta dervişi olmuş ve "Doğanı Dede" adiyle şöhret
Bu camiini karşısında Şeyhülislâm Min-
Camiin banisi Ahımed Çelebinin kabri, 'halli aileler, gürültüsü, masum çocuk bulmuştu. 1601 (H. 1010) de Kemal Ahmed
kaarîzâde Yahya Efendimin medresesi ile
nıâibedin Açıktürbe sokağı üz armdeM küçücük cıvıltılarından ibaret, aydınlık, havadar, şirin Dedenin ölümü 'üzerine Istanbulda Yenikapı
türbesi vardı, her ikisi de yer ile bir harap
bahçesin dedir; yeşil boyalı baş taşındaki bir sokaktır. Çatılan kiremit örtü ahşap mevlevihanesine şeyh tayin edilen Doğam
olmuştur; efendi ile ailesi efradinin kemikleri
kitabesi şudur: evleri ve ma-halte Mescidlerimn bodur beyaz Ahmed Dede, fazilet ve kemalile kısa bir
bir Bandık içine konularak Ayşe Sultan Camii
"Hüvelbaki Sahibül hayrat merhum El- minareleri yeşilliklere gömülmüş karşı zaman için BüyükşeSarin de seçkin bir şöhreti
mezarlığına naklolunnıugtur.
hac Ahmed Çelebi ruhuna elfatiha. Sene 975 sırtların manzarası, payzaj ressamlarına renk olmuştu. Tarükatlerin aleyhinde bulunup
Bibi. : Hadikatül Cevftmi, II; REK, Gezi notu.
(M. 1567)". Kabrin ayak ucunda, duvara da- 'hünerleri göstermek fırsattım verecek kadar musikinin küfür olduğunu söyliyen asnn koyu
AHMED ÇELEBi'SOKAĞI — Eyyufen taasısu-bunun mümessili Kadızade Efendi
yah olarak yine yeşil boyalı ikinci 'bir taş güzeldir.
Nişanemıustafapaşa mahallesi sdkaMarındajı; Mevîevilere de "düdük çalanlar" diye hücum
vardır M onun üzerinde de: Bibi. : REK, Gezi notu.
Alaca çeşme ve Nazperver soka/klan ile eder, Doğa-rü Ahmed Dedeyi en büyük
"Bu Mescidi şerifin banisi AHMED ÇELEBi - Yahud - REY
yaptığı üç yol ağzından yüründüğüne düşmanlarımdan biri olarak görürdü; devrin
merhum Elime Ahmed Çelebinin (Defterdar) — On altıncı asır ricalinden,
göre, ilk kısmı az meyilli yokuş ve hükümdarı Dör-dimcü Murad yanında bu
ruhu için elfatiha. Sene 1181 (M. Defterdarlıkta, Avlonya Sancak Beyliğinde
topraktır; sağda tümsek bir arsa, solda namlı şeyhin Istan-buldan uzaklaştırılması
1767)" yazılıdır; bu ikinci taşın, bulunmuş, istanbul'da bir Mescid yaptırmıştır.
üç katlı bir ahşap ev vardır; bu evin için çok çalışmış, muvaffak olamamıştı.
mabedin iki asır sonraki bir (B.: Lütfipaşa Mescidi), kabri Sofular Camii
yanı bağından bir kavis' halinde sola Başta hükümdarlar gelmek üzere, (Birimci
tamirinde konduğu karşısındaki Ekmel tekkesi nıezarlığındadır,
kabir taşının kitabesi şudur; \Ahmed, ikinci Osman, Dördüncü Murad)
Oldu Avlonya Beyi vasıl cinanı izzete istanbul ayan ve kibarı şeyhin şahsına ve
Eyleyüb mafai saferde bu curandan irtîhM Mevlevihaneye hediyeler gönderir, bağışlarda
Mce ehle destgir olmuş idi defterdar Ikea bulunurlardı; Ahmed Dede bunlara elini bite
Destgirî ola mahşerde HabiM Zülceîâî Var
sürmez, (memleketindeki emlâk ve akarından
idi anın ibadı sâlihîne rağbeti Andugunca
Fatiha oku ona ey ehli hâl Fevtine pîri gönderilen harçlıklarla beraber, tekkenin
lüred didî dua tarihini "Ahmedin ruhini zarurî masrafları görüldükten sonra, artanı
daim şad kıla Lâyezâl" İstanbul fıkarasma dağıtırdı. Sık sık
AHMED ÇÖRBACILAB — Yeniçeri borçluların kapatıldığı Baba Cafer zindanına
Ocağının .kaldırıldığa sırada on birinci, elli gider, onların borçlarım öderdi; (B. : Baba
üçüncü, kırk beşinci ve yetmiş altıncı odaların Cafer Zindanı) "Dini islâmın eşrefi mah-lûkat
çorbacılıklarımda bulunan dört Yeniçeridiir id diye tarif ettiği insanın, şerefi, hürriyetidir"
Vak'ayi Hayriyede padişah tarafında derdi; boı?ç yüzünden hapsin en şiddetli
bulunarak sadakat göstermiş, vak'adan sonra aleyhtarı idi. Çok güzel konuşurdu, sohbeti
da kendilerine hassa silâhşorluğu verilerek zenıgin adamdı, kemalinin miyarı olarak Iher-
(taltif edilmişler, sonra Istanbulda oturmaları şeyi hoş göreni, muanzlannın. fiMrle:rine
hoş görülmi-yerek birincisi Edirneye, hürmet etmesini bilen, yüksek ibir tetfbiye
ifchıcisi Hırsavaya, üçüncüsü. Ispartaya ve sahibiydi. Yakından tanıdığı hükümdarlardan
Üsküdar da Alunedçelefoi Camtt (Besim : Nezih)
dördüncüsü Nikboluya sürülmüş, Dördüncü Murad kendisine karşı derin bir
arkalarından da idam fermanları hürmet ve muhabbet beslerdi; işret âlemleri
yollanmıştı. Yetmiş -altı çorbacısı yoldaşlar dillere
ÂHMED DEDE (Fasih) AHMED DEDE
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ — 351
350 —
destan olan 'bu hükümdar, Doğana Dedeyi fakat ertesi sabah elîm bir hayal kırıklığı. ile koltuklarına girmişler, bir kayığa bindirerek
sarayı hümayuna sık ışık davet ederek bir gençle tanışmıştır. Ruzöâmecizâde med
karşılaşmış.. Erkenden geleceğini vâdeden karşıya yollamışlar...
sofrasında bulundurur, Şeyh Efendinin huzuru harikulade güzelliği ile îstanbulun büyük
Güzel hiç görünmemiş, şair dayanamamış, Derviş Fasih ölümünden evvel iki gün
bu toplantılarda vekarh bir (hava yaratırdı. şöhretlerinden biriydi, muasırlarından birinin
meyhaneden fırlamış.. Maksadı, o geceyi de bütün dost ve ahbaplarını dolaşmış, heîâllaş-
Bazan da bu •buluşmalar bir musiki ziyafeti yazdığına göre, âlem gün yüzünün hayranıydı
başını o güzelin kapısı eşiğine koyup geçir- mış, Galata Mevlevihanesinde de höcre höcre
olur, Ahmed Dede, sesleri asrının üstün ; faıkat bu sefer;
Sanma bu earhı bir kararda döneı*
mekmiş, fakat: "yâr ağyarsız, gül de dikensiz gezerek: "Fasihte alacağı olan gelsin!" diye
kıymetleri olan zahirleri ve namlı neyzen ve Kâh şahı gedâyâ âşık idef olmaz" sözünün icabı, meğer o civanın da
kudümzenlerile gelir, imesnevii şerif bağırmış, sonra höcresine kapanmış- ertesi
Galatamn baldırı çıplaklarından Pırpırı sabah ölüsünü bulmuşlar, cenazesi pek
dinlendikten sonra en ağır ilâhiler, besteler . Mustafa ve Bekri Hasan isminde iki belâlı
okunurdu. Büyükşehirde kuvvetle yerleşen kalabalık olmuş, muasırı şairler tarafından
Delikanlı, Derviş Fasihin fazilet, irfan, vurgunu varmış; bir gece evvelki meyhane mersiye ve tarihler yazılmıştır.
bir inana .uyarak, birçok kimseler, yeni doğan hassasiyet ve zarafetine meftun oldu; Derviş macerasını işitmişler' berikini evinden
çocuklarını Yenikapı Mevleviihanesine Fasih de, yegâne meşgalesini teşkil eden o çıkartmadıkları gibi, Derviş Fasihin de yolunu Kırım Hanı Hacı Selim Girayın oğlu
götürürler, yavruya, uzun ömürlü olması için, nefis istinsahlarını genç dostu Mehımede beklemişler., onu görür görmez de nâra olup şiirde Şâhî mahlasını kullanan Şahin
Şeyhin elile bir mevlevi sikkesi giydirtirlerdi. hediye etti, onun için en nâdir ve kıymetli atarak saldırmışlar, üstünü başını paralıyarak Giray, pek sevdiği Fasih Dedenin ölümünü
Büyük seyyah ve muharrir Evliya Çelebi eserleri sureti mahsusada ikopye etti; ayrıca, yere yuvarlamışlar ve hançerlerini sıyırıp işitince bir tarih manzumesi yazmış ve bunu
.kendi hal tercümesini yazarken 'kundağının delikanlının muallimi, mürebbisi oldu; ona telef etmek isterlerken, şair Derviş : bir taşa kazdırtarak Dedenin kabrine
Şeyhin eline verildiğini söyledikten sonra: şiir ve sanat zevki verdi (B.: Mehmed Ağa, konulmak üzere Galata Mevlevihanesine
"Hazret! Doğan Dede bu bakiri kucağına alıp Ruznâmecizâ-de). yollamıştı. Taşı dikilmiş olduğu halde
havaya atarak: — Bu oğlan bu cihanda bizim Prensin bu arzusu da yerine getirilmiş, şairin
• Bir aralık Derviş Fasihin şu kıtası
uçurmamız olsun! buyurmuş-tur" diyor. kabrine böylece yanyana iki taş konulmuştur
dillere destan olmuştu:
Zamanın bir şairi de Büyükşehir halkının bu Cay idinsem itmen istib'ad dâri mihneti ki, Şahin Girayın tarih mısraı şudur:
inanına işaret ile: Aşıkım bir kâfiri hüsne Muhammed ümmeti! Göçdi baki mülkine Derviş Fasihi Mevlevi
Giceler azmettiğim ol maha, sayem havfidir, Aşağıdaki mısralar, Derviş Fasihin
Bir tarik ile kabul etmez muhabbet şirketi!.
şiirlerinden örnektir:
Bu kıta Galatada garip bir meyhane
îstanbulun dahi taze doğanı Cay idinsem itmen istib'ad dâri mihneti
macerası sonunda söylemişti ki' vaka Mirza-
Olub perverdei Pîri Doğani diye başlıyan meşhur kıtasını söylemiş...
zâde Salimin tezkiresinde şöyle nakledilir:
demiştir. "Rivayet olunur ki, Derviş Fasih bir Meğer Bekri Hasan gençliğinde bir ara
Doğanı AJhımed Dede 1630 (H. 1040) da gün: mektep medrese görmüş imiş. Pırpırı
öldü; kalbri Mervlevihanede, Kemal Ahmed Gumûm âlûde olmaktan, humâ'rı dehri çekmekten Mustafayı tutarak :
Dedenin sağ yanındadır. Evliya Çelebi Doğani Varab piri mugaarıa yine serhoş olmamız yektir! — Birader şöyle bir marifetli vücuda
Dedenin aslını Kümeliden Bergofçalı olarak sözüne uyarak Fener iskelesinden bir kayığa kıymıyalım!..
gösterdikten sonra göbek adını da "Hüseyin" binip Galataya geçmiş, bir meyhaneye Demiş ve ayakdaşile beraber Fasihin
olarak kaydediyor (?). girmiş, içmeğe başlamış. Bir ara bakmış ki,
Bibi. : Evliya Çelebi, I; M. Ziya, Yenikapı Mev- bir köşede bir sofra kurulmuş, âfeti devran
• levihânesi.
bir civan şakilik ediyor.. Fasih biçâresi o
AHMED DEDE (Fasih) — On yedinci civana derhal can ve gönülden âşık olmuş,
asrın ikinci yansında yaşamış büyük şair ve saatler geçmiş, karşıdakiler ayağa kalkıp
hattat bir mevlevi dervişi; aslı istanbulludur; gitmeğe başlamışlar' güzel sâîdleri de peşleri
meşhur Dokakinzadeleirdendir; Divanı sıra meyhaneden çıkmak üzereyken Fasih
Hümayun kalemi kâtipleri arasından Dede, tahammül edememiş, hemen oracıkta
yetişmiş, bir zamanlar Sadrıâzam Köprüzade söylediği şu beyitle onu kendi sofrasına
Fazıl Ahmed Paşaya intisap etmiş, paşanın davet etmiş. :
itimaıt ve mu-(habbethu. kazanmış, fakat Nice bir kuşede namus olalım,
akranı arasında se-çiiip yükselirken bir gün Beri gel saki, bâdenûş olalım!...
cezbei ilâhiye kapılıp Sadrıâzamın (hizmetini Nevcivan bakmış ki karşısında ilim ve
bırakarak evine kapanmış, bir lokma bir irfan sahibi bir derviş var, tereddüt etmeden
hırkaya kanaat etmiştir; en sonunda, da başına Fasihin sofrasına gelmiş ve bir dolu da ona
bir mevlevi külahı geçirip Galata dergâhında sunmuş, diz dize oturup can sohbetine
bir hücreye kapanmıştır ; görünüşte harabati, başlamışlar.. Nihayet akşam olmuş, gün
içi mâmur foir derviş olmuştur. Kâtiplik kavuşurken güzel saki, ertesi sabah erkenden
zamanında, yazısının fevkalâde güzelliği ile ayni meyhanede buluşmak üzere söz vererek
meşhurdu; Mevleviiıanede de zamanının evine gitmiş. Derviş Fasih o geceyi
büyük kısmını mecmualar, kitaplar meyhanede geçirmiş, gözüne bir damla uyku
isitinsaibile geçirmeğe başlamış ve bu sırada girmemiş'
Ruznâmecizâde Mehmed Ağa adında
Fasih Ahmed Dede ile Kuzııâmeeizâde
Mrfırneel Ağa (Kesim : Sabiha
Bozcalı)
AHMED DEDE (Müneecimbası) — 352 — İSTANBUL
Geh mesti bâclei lâ'li lebin, geM, abdest alıp yalağına uzanarak ruh teslim
Mahmura ceşmi gamzei fettanınım senin; etmişti (M. 1601 = H. 1010).
Bani derinde böyle gubar olmama sebeb
Mügtaki bûsi kûşei damanınım senin.
Bu namlı mevlevi şeyhi şiir ile uğraşmış,
içli ve tatlı bir kalem ile Mevlâna Celâleddini
(Kemal) — On altıncı Rumi hakkında, Eflâki Dede rivayetine
asrın namlı mevlevi şeyhlerinden' Yenikapı kadar, manzum bir menakibname yazmıştır'
Mevleviharıe-sinin ilk postnişini; 1453 (H. aşağıdaki kıta bu eserindendir:
950) e doğru Akşehirde doğdu, babası Şeyh Stlrei Kevser okudum ağlayub, SÛEİŞİ candan
İzzeddini Mevîevîdir. Gençliğinde Konya ciğerle? dağlayufe; Hak bana nâgâiı tecelli
Mevlevihanesi şeyhi Husrev Çelebinin, ve bu eyledi, Besi kulun ol şaiı teselli eylsâi. Kabri
zatın Ölümünden sonra oğlu ve halefi Şeyh Yenikapı Mevlevihanesindedir.
Femıh Efendinin hizmetinde bulunmuş; Fasih Ahmed Dededen secine beyitler:
Ferruh Çelebinin padişah gazabına gelerek Nihâî! taze resi giSBlaü, sabâ lütfet Po
aslinden sonra, (H. 1000) yılında Konyayı Şibest eyleme kim müttekftyi bülbüldür
* Diaıe esrârunı ne yâr ne bigâne bHîr
terketmiş, dervişane bîr seyahatle yaya 'olarak Orayı ey dili şeydâ iki pejnîâae btHr 2. t-1
îstanbuia gelmiş, sur dıgmda Yeniçeri kâtibi * Hâli dili sual ne hacet kî dem&edem
B' 0^
w O
Melımed Beyin bahçesinde bir ulu çınarın Söyler zebanı hal 5Io her bir :üs>?ıhmBZ
kovuğunda yerleşerek inzivaya çekilmişti, ve
burada altı yıl ibadet ve istiğrak halinde
•k Aşıkız vasîı yâre muntazırız
Balbüiüz nevtmh&re ımuntazınz s
yaşadı. O sırada mâzul bulunan bahçe sahibi
Mehnıed Bey bu garip dervişte manevî bir
•k Ne bilstin caşnii ızdır&bı samı hicr&m
Felekde olmamış bîr mâha ol mâ, B l
kudret sezerek kendisinin bir muradı
Seni candan ziyâde «ananım
olduğunu ve bunun için dua etmesini diledi. S©vdiğiEa«3ir, ğün&hum bilirim Kimin
Kemal Ahmed Dede bir kâğıt parçasına bir meftunu olfluı», »y peri rûytMm
şeyler yasıp: "Muradın olacaktır, bu kâğıdı aman "
sakla' fakat açına! Muradın olduğu gün aç!" Nedir bâis sükûta söyle, ey şûhi cilsaa
dedi. Mehmed Beyin muradı eski vazifesine s 2-
tayin edilmek idi ve bir gün tekrar Yeniçeri OS »eyyidin g'ami rıılîi âliyle ey Fasih -
kâtibi cldu ve derhal,' daima başında ve Terk eyledim kabaları, giydim l K
Sandım açınca sinesin ol mâSi t&ba&k 3 g
sarığının arasında taşıdığı kâğıdı açtı, . Ceybi sabahı pençei burşîâ itdi çak
Derviş Ahmedin, Yeniçeri kâtipliğine tâyin
edildiği tarihi ayiie, günile kaydetmiş
Çeşmtmâen egerçî rnütagi âîem çücdı
Eip veciıil© tasviri cemâim çtlonaz
p
€•<••

olduğunu hayretle gördü; esasen îstanbulda


g

Bibi. M. Ziya, Yenikapı Mevîevihânesi Salim,


bir mevlevihâne inşasını da nezretrnig Şuera Tezkiresi; Muallim Naci, Muallim
bulunuyordu; nesrini Derviş Ahmedin misafir Mecmuası.
olduğu bahçede yerine getirdi, 1597 (H. 1008) AEMED {MÜBöcciiHbaşı) — On & S
de îstanbultm meşhur Yenikapı yedinci asır ortalarında yaşamış zürefadan
Mevlevihanesi-nin inşasına da bu suretle bir şair; "Müneecimbası Âlırned Efendi"
bağlanmış oldu. îlk şeyhliğine de Ahmed Dede diye de meşhurdur. Aslı. Selânikli idi, Selanik g

B
tayin, edildi; bir samanlar kovuğunda Mevievihanesi Şeyhi Mehmed Dedeye intisap
barındığı çınar, yıllarca sonra kuruyup etmiş, sonra îstanbuia gelerek Galata Mev-
çöktüğü saman, Dedenin hâtırasına lıürmeten levihanesinde yerleşmiş, oradan Kasımpaşa
l
a
yeri bir metre kadar yükseldikte tuğla ile Şeyhi Halil Efendiye intisap ederek ilmi nü-
örtülmüş ve bir ağaç nıesarı olarak hürmetle cum ve remil ile uğraşmağa başlamıştı. o
o
muhafaza edilmişti. Muhitinde uyandırdığı sevgi kendisinin
devrin hükümdarı Dördüncü Mehmede
Dört yıl kadar süren şeyhliğinde şöhreti
takdimine yol açmış, tatlı dili ile bu
bütün îstanbulu tutmuş olan Ahmed Dede-
hükümdarın da muhabbetini kazanmış,
dünya malına ve âlâyışma hiç ehemmiyet
İstanbul sarayının gözde ne-dimleıi arasına
vermemiş, bir lokma bir hırka ile yaşamış, girmişti. Zarafetin© misal olarak şu fıkra
bir mukabele günü de dervişleri ve ahbapla- naklolunur:
riie helâllaşıp vedalagtıktan sonra sabaha
kaçlar ibadet ile meşgul olmuş, gün doğarken Bir gün Dördüncü Mehmod:
de
ÂMSİKLOPÖDİSİ
— Ahmed Dede! Şeyhiniz merhumu
hiç kerametini gördün mü? diye sormuştu
gair:
— Şevketli efendim! Şeyhim kuluna bu
keramet yetişmez mi ki benim gibi hakir bi
dervişi fakiri senin gibi şanlı bir padişahı
meclisi şerefine nail etti! demişti.
Şiirde '"Âşık" mahlasım kullanırd
zamanında:
Yine saimi çemen retki oinan olduğu çağlardîB, Deği
nergis görüşen cftbecft zörrin ayaklardır. şarkısı
büyük bir şöhret kazanmıştı.
Hüneceimbaşıhğa tayini de şu fıkra i
naklolunur:
Şairin ilmi nücum ve remildeki kudreti
anlamak istiyen Dördüncü Mehmed' bir g
gözde musahibi ikinci vezir Kuloğlu Musta
Paşaya: — Şu Dedeyi nezaketle bir imtih
eyle! demişti. Paşa da avucunda. bir ûd ağa
parçası gizliyerek remil ile ne olduğu
bilmesini istemişti. Ahmed Dede bir kâğ
parçasına yazıp döktüğü rakamlar üzerin
sıkıntılı dakikalar geçirirken, padişah
mühürdarı Abdullah Ağa kendisine acım
yanından geçerek, ancak kendisin
işidebiîe-ceği bir sesle:
Meemeri cûdi seîâdan bir bütün dftd isteriz Gerçi k
sûi edebdir bir yafam M îateria mısraını
okumuştu. Ahmed Dede derhal nakış alıp
Mustafa Paşaya avucundakinin ûd ağacı
olduğunu söylemiş, bu keşfi üzerine de
müneccimbaşı olmuştu.
Bu hükümdarın tahttan indirildiği. 16
(H. 1098) ihtilâlinde zorbalar tarafından i
kence gören ricalden biri de Ahmed De
oldu; bu asrın kıymetli vekayinamelerind
birini yazan Silâhdar Fındıklı Mehmed Ağ
''Hekimbaşı Mustafa Efendi ve Müneccimb
Ahmed Efendi ve Haseki Ali Ağa ve Kap
ğalığından çıkma Hacı ibrahim Ağa ve K
lârcıbaşılıktan çıkan Arap Ali Ağa
Gazanfer Ağa ve istanbul Ağası Mehm
Ağa ve mutbak emini Ahmed Efendi ve oğ
Yastık Mehmed Efendi ve iç hazinedarba
koyun Mehmed Ağa ve istanbul bazirgân
navlun-cularından ve bedestan hâcegilerind
gerek müslüman gerek zimmi yüzd
mütecaviz adamlara bölükbaşılar gönder
getirttiler ve Hazinei âmireye imdat ed
deyu ciğerlerin doğradılar ve ekser
tomruğa vurup zincire çektiler ve ömürler
2eyk ile geçirip hapis bilmiyen halka ettikl
cevrü hakaret ve mu-
AHMED EFENDİ (Acem) 354 ANSİKLOPEDİSİ ÂHMED EFENDİ (Damadzâde)
AHMED EFENDt (Acem) — On Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattatta.
dilini sakınmaz, mevki gözetmeden, hatıra gö- medrese ulemasınca pek muteber kitaplardan
sekizinci asır tabiplerinden, 1699 (H. 1111) AHMEBEFENBİ (Bayazsd kâtibi) — On nüle bakmadan birçok kimseleri kolay kolay sayılırdı.
da dükkânı Divanyolunda idi. yedinci asrın namlı ok atıcı sabır ve tahammül olunmaz şekilde lıicveder- AHMED EFENDi (Bostaaacızade) — On
Bibi. : Ahmed Refik, Onikinci hicri asırda pehlivanlarından; Uşakî menzilinde taş di. Ayni kalemde arkadaşlarından birkaçı bu sekizinci asır hattatlarından; sülüs ve nesihte
istanbul hayatı. dikmiştir; Baya-zıdı Veli evkafı yüzden kırgındılar, kırgınlıklarını da Mehmet Mirahor Camii imamı Emir Efendinin
EFENDi (Ahıshalı) — Geçen kâtiplerinden idi. Halifenin mahvına kadar götürdüler. yetiştirmesi, (H. 1150) 1787 de genç yaşında
asır başlarında, ikinci Mahmud devrinin AHMED EFENDi (Benlizade) — On Patburun zadeye dinsiz iftirası attılar. veremden öldü.
namlı ulamasından; Yeniçeri ocağının çok sekizinci asır başında yetişmiş Eyuplu Uğrıyacağı felâketi sezen Mehmed efendi Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattatın.
kanlı bir şehir mûharebesile kaldırıldığı hattatlardan ve Suyoleuzadenin Şeyhülislâmlığa sığındı: "Ben elhamdülillah
vakada, Sancağı şerif saray meydanına AHMED EFENDi (CMıangirli) — On
çıraklarından, sülüs ve nesih, yazıda icazet vahdaniyeti bâriyi tasdik ve ikrar ve şeriatı yedinci asır bestekârlarından; Cemali
çıkarıldığı zaman zafer duasını okuyan zat; aldıktan sonra çeşitli yazılara da heves etmiş i mutahharai Muhammediyeden hariç Halveti'nin:
bu duayı söz ve ses bakımından o kadar ve bunlarda da hüner sahibi olmuştu. 1703 e vaziyetten sakınır bir derdmendim, beni
tesirli tertip edip okumuştu ki, meydanda Safha! sadrında dâim âşıkra efkârı Hû
doğru öldü. mahva iftira ediyorlar" dedi. Şeyhülislâm ilâhisi ile; Âdem Dede'nin:
ağlamadık adam kalmamıştı. Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattatta. AHMED efendi de: Derd ehli libâsını aşkile giyen gelsin
AHMED EFENDİ (Ahteb) — On EFENDÎ (Berber) — En son — Senin gibi itikadı sahih bir adam ilâhisini hüseyniden bestelemişti ki, tekke
yedinci asır hattatlarından- halk arasında karagözcülerden, 1930 da hayatta idi. Hayatı hakkında dünyevî garazla o makule cahillerin ehli arasında makbul eserlerden olarak
"Bekri" lâkabile meşhurdu; sülüs ve nesih hakkında bundan gayri bir bilgi edimle-, sözüyle hüküm verilemez- bu gibi ahvalde saf kalmıştır.
yazıyı Hattat Kırimîuin yetiştirmelerinden medi. müslümanlarm şehadeti şarttır" dîye Bibi. : S. N. Ergun, Türk Dinî Musikisi, I.
Emrul-lah Agâh Efendiden öğrenmişti. Bibi. : S. N. Gerçek, Türk temâgası. teminat verdi. Fakat Rumeli kazaskeri AHMED EFENDi (Çolakimamzade) —
1847 (H. 1057) den sonra ölmüştür. AHMED EFENDÎ (Beyaâzade) — On Beyaziza-de Ahmed Efendi, Patburunzâdenhı On sekizinci asır bestekârlarından, güftesi
Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattatta. AHMED yedinci asır ulemasındandır; Rumeli çocukluk arkadaşıydı ve onun hicvine Muhyinin olup kürdiden bestelediği:
EFENDi (Arab) — Geçen asrın sonlarile kazaskerliğine kadar yükselmiş, 1682 (1094) uğramışlardandı. Bilhassa recim vakasında Arzet cemâlin göreyim ey mâhi taban Mustafa
asrımızın başında, îstanbulun en namlı de azlinden sonra Kanlıcada kendisinin efendinin asabiyet ve fakihlikteki ifratı Ref'et nikabı rûyi şemsi dırahgan Mustafa
mersiye okuyucularından, Yeniköylü Hafız yaptırdığı yalıya çekilerek 1885 (1098 hakkında pek çok şeyler söylemişti. ilâhisi meşhurdu.
Hasan Efendinin yetiştirmelerinden- Beyazizade müfterilerin şikâyetini fırsat bildi,
Şevvalinde) de orada ölmüştür. Bibi. : S. N. Ergıun, Türk Dinî Musikisi, I. AHMED
dir. Fıkıh ümindeki derin bilgisi ile maruf altı ay evvel güya Haz-reti Muhammedin EFENDÎ (Çöpgüzade) — On sekizinci asırda
Bibi. : S. N. Brgun, Türk Dinî Musikisi. tur; fakat gayet asabi idi, ifrat derecesinde sânına halel veren bir iftirayı, tesbite dahi Eyyublu hattatlardan- Suyolcuzadenin
AHB1EB EFENDi (Avcubey İmamı) — olan şiddeti ile de halkın nefretini kazanmış lüzum görmeden kâfi bir suç bularak idamına yetiştirmelerinden; Eyyubun Kasımca vuş
On sekizinci asır hattatlarından' babadan tı. Türkiye adliyesi tarihinde bir eşine daha hükmetti ve tevkif ettirdiği Mehmed Halifeyi, mahallesindendi; riyaziye ve bilhassa ilmi
kalma olarak Eğrikapıda Âvcıbey mahallesi taslanmayan recim (taşa tutularak idam) Kâğıthaneye bir gezintiye çıkmış olan nücum ile de meşgul olmuştu. (H. 1139) 1726
imamıydı; sülüs ve nesih yazıda Çavugzado cezasını veren. Rumeli kazaskeri bu Beyazi Dördüncü Mehmedin huzuruna getirerek da öldü ve Zalpaşa türbesi civarındaki
Seyyid Alinin yetigtirmesidir; ömrünü Mus- padişahtan idamı için ferman alıp derhal
zade Ahmed Efendi olmuş- yine .ayni mevkide medresenin önüne defnedildi.
hafı şerif vesair muteber eserler yazmakla boğdurttu.
bulunurken, Patburun zade Mehmet Efendi Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattatta.
geçirmiştir. 1728 (H. 1141) de öldü, Bğrika- isminde bir zatın da haksız yere kanına gir Zavallı Patburunzâdenin kesik başı da AHMED EPENDÎ (Damadzâde Ebtilha-
pı dışında babasının ve dedesinin kabirleri mişti, emsaline ibret olarak Babıhümayun önünde yur) — On sekizinci asır ulemasından,
yanma gömüldü. Kabir taşmdaki yazı, ayni teşhir olundu. Garip tesadüflerdendir ki şeyhülislâmların altmışıncısı; Anadolu
sofada yatan asrın büyük yazı üstadı Eğri- ı müfterilerden afyon tiryakiliği ile meşhur kazaskerliğine kadar yükselmiş Kangırılı
kapılı Hoca Melımed Rasimindir. Recim vakası 1679 (1090) da olmuştu. kâtip Deli Halil, bu vakanın tezine evinde Mustafa Efendinin oğlu olarak (H. 1076) 1665
Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattatta. Aksaray semtinde kavaf Abdullah. Çelebi karışı tarafından öldürüldü; ayni kalemden de. doğdu, medrese tahsilini görüp
AHMED EFENDt (Bakkalzade) — On adında bir zatın hatunu bir bezzaz Yahudi ile diğer bir arkadaşı da bir müddet sonra bir müderrisliklerde bulunduktan sonra Bursa
sekizinci asır hattatlarından, Topkapıda basılmıştı. Şeriatte recmi icap ettiren, zina yolsuzluğu görülerek vazifesinden koğuldu kadısı, İstanbul kadısı, (H. 1122) 1710 da
otururdu, yazıyı îmraJhor camii imamı Seyyid fiilinin göz ile görülmesi şarttı. Beyazi Zade ve sefil, perişan sürünerek öldü. Beyazizade Anadolu kazaskeri, (H. 1126) 1714 ve (H.
Abdullah Efendiden meşketmiş, kendisi de bu gibi hallerde suçun göz ile görünmesinin Ahmed Efendi de, ulema arasında itibardan 1130) 1717 de iki defa Rumeli kazaskeri
pek çok genç yetiştirmişti; 1754 (1168) de imkânsız olduğunu söyliyerek baskını zinanın düşerek akranı kendisi le seiâma gelmez oldu. oldu; (H. 1131) 1718 de tekaüt edildi. (H.
öldü. Şu beyit ölümüne tarihtir: vukuuna kanaat için kâfi telâkki etti. Efendiyi devrinin namlı talik hattatları 1136) 1723 de de üçüncü defa Rumeli
Dükkânı kubura kalemi cismini koydu Erkeğin idamına, kadının taşa tutulmasına arasında zikreden Tuhfei Hattatın müellifi kazaskeri, (H. 1144) 1731 de Paşmakçızâde
"Me'vâya gfdttb cld ile Bakkalzâde,, hükmetti ve Abdullah Çelebinin hatunu, Müstakimzâde içinde öldüğü yalısının. Abdullah Efendi yerine şeyhülislâm oldu.
Bibi. : Müstakimzâde; Tuhfei hattatta. AHMED Sultanahmet meydanındaki Burmalı sütun Çubukluda, ölüm tarihinin de (1098 Yetmişine yaklaşmış, hastalıklı- elleri titrer,
EFENDt (Bâlâzede) _ On yedinci asır dibinde göğsüne kadar toprağa gömülerek cemaziyelû-lâsında) 1687 olduğunu mesleğinin bu en yüksek makamında bir yıl
sonlarında' sülüs yazıda namlı hattatlardan, büyük şehrin mutaassıp halkı tarafından kaydediyor; Üskü-darda Divitçizade Zaviyesi sekiz ay kaldı, son kırk gün içinde artık
hattat Suyolucuzadenin _yetiştir- taşla keşkek (linç) edildi. (B.: Recin yanındaki aile sofasına gömülmüştür. "umûri naşı tedvire muktedir olamadığı"
melerindendir. Vak'ası). Eserlerinden ''Fıkhı ekber" şerhi, görülerek azledildi; fakat kendisi bu
Patburun zade Mehmed efendi, 'ruznaın- "îşâratüîmeram", "Fıkhi eb-sat", "Kitabül tarihten sonra daha on yıl yaşa-
çei evvel kalemi kâtiplerinden tavırları lâü- âlem" ve "Kitabül vasiyye"
baliyâne- meşrebi rindâne bir şehir uşağiydi.
Fevkalâde-asabi, nükteci, zarif, asabileşince
ÂHMED EFENDİ (Deli) 356 ANSİKLOPEDİSİ AHMED EFENDİ (KursuReua&d»)
di; bir müddet Büyükderedeki sahilhanesinde Sehi vâlâ şeriri mesnedi hatdır ııola olsa hâne tekkesi şeyhi idi; kıyamî ve devranı zâ- yaza çekmişti. (H. 1139) 1726 da öldü.
oturdu, bu yalı bîr yangında mahvolunca da Eğer mülki hünerde şevketi galib Ali Mir'e. kirbaşılarından; (1334) 1915 de öldü, tefeke- Bibi. : Müstakimzâ'de, Tuhfei hatta tin.
bir kaç ay Anadoluhisarmda oturdu, sonra Zamanında İstanbuida ve Edirnede Fİ mezarhğuıa. gömüldü. EFENDÎ (îstanbulağasızade)
Sütlicede yerleşti ve orada (H. 1154) 1741 yapılan bir çok hayratın, bu arada Çorlulu Bibi. : S. N. Ergun, Türk Dinî 'Musikisi, n. On dokuzuncu asır ül-efinasmdan; Vak'ai Hay-
yılında öldü, Eyyub Ni sancağında Şeyh Mu- Ali Paşanın Tersane yanındaki camiinin, AHMED EFENDÎ (Hayli) — On yedinci asır riyede befctaşilik ve dinsMüde suçlanarak
rad Efendi zaviyesinde babası yanına Süley-maniye civarında Kaptanibrahimpaşa ricalindendir; halk arasında zenginliği ile idam olunanlardandır; hüküm Tophanede
gömüldü, Sütlice iskelesi meydanında bir Camii ve sebilinin, Fatihte Feyzullah Efendi meşhurdu, lâkabını da bundan öıtürü almıştı, yerine getirildi.
çeşme yaptırmış, Büyükdere yanındaki Kefeli Medresesinin (millet kütüphanesi), (1098) 1686 da Orduyu hümayun iMiyük raz- Bibi : Lütfi Tarihi, I.
köyünde Kaptan Hasan Paşa mescidine de bir Üsküdarda Yeni valide Camiinin kitabelerini nâmecisi iken öldü; hazine darlığından (Kâğıtçı) — Son
minber koydurtmuştu. Bibi. : ilmiye salnâmesd. o yazmıştı. Kaleminin süratile de meşhurdu- nakdinin müsaderesi emrolunduğunda orta oyunculardan, zenneye çıkardı;
(Bel) — Son «ta Büyük kıt'-ada olmak üzere günde otuz kırk Sülüymani-yedeki evinin tavanında gizlenmiş. hayatı'hakkında foilgi edinilemedi.
oyunculardan ve namlı mukallidlerden; beyit yazdığı ve derhal yerine teslim ettiği Brbl. : S. IxT. Gerçek, Türk temaşası.
elli bin altını bulundu.
hayatı hakkında bir bilgi edinilemedi . olurdu, ölümü münasebeti ile kendisine dört Bibi. : Silâhdar Tarihi, II. (Kasabzfide) —On
sayfa ayıran Reşid Efendi: "Vâdii sohbet ve sekizinci asır ulemasından ve namlı itiâlik
Blbî. : S. N. Gerçek, Türk temaşası. AHMED AHMED EFEN»! (Hocazade Seyyid) —-
ülfette ise fevkalâde nazik idi, bu bakımdan hattatlarından, icazatnamesi Zeyrek camii
EFENDÎ (Durmugzâde) — On iOn sekizinci asır ulemasından ve ınamîı <hat-
yerini boş bırakanlardan biri oldu. Zengin mtiezskıi Hüseyin Efendidendir; (H. 1181)
sekizinci asır ulemasından ve asrın namlı taöaıTHİdan, aslı Uşşakladır, babası Seyyid 1767 de öldü.
fakir demeyip herkesle düşüp kalkardı, gece Mehmed Efendi orada na&ibüleşraf olmuştur;
talik hattatlarından; Şehir emini ve gündüz yaran tedariki mizacında idi, evi, Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattâtin. 'AHSIED
unvanile meşhur Durmuş Efendinin yazıda Emir Efendinin yetiştirmelerindemdir. EFENDi (Kasımpaşah) —- On sekizinci aşna,
nüktedam yaranın toplandığı bir mektebi (H. 1172) 1758 d© öldü. sSeyyidhüseykupaşa
oğludur, itinalı bir tahsil görmüş' talik yazıyı irfan idi" diyor. tohum sahibi namlı çiçekçilerinden,
Siyahı Ahmed Efendiden meşketmiş, bu Medresesi altındaki celi yazılar, Mimarşeyhi "Ahmedî" ve "Cihandan Siileymaaî" adında
BM. : Raşid Tarihi, IV; Müstakimzâde, Tıüıfai îsmail Efendinin kaleminden çıkan çeşme
yazıda zamanının büyük üstadlan sayılan iki nadide zerrini; tescil edilmiştir, ölümünden
Kazasker Arif Efendi ve Kınını Camii hattatın. takımdaki yazılar müstesna, bu san'atkânn sonra'da mmî lâle tohumundan "Ahmedî" adı
imâmı Ahmed Efendi ile de yazı hakkında AHMED 'EFENDi (EsMaağralı Hafız) — eseridir. verilen bir çiçeği açmıştır.
"sohbet ve müzakere" edecek dereceye Yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattâtin.
Bibi. : Ubeydullah, Tezkirei şükûfeciyan.
yükselmişti. Talik yazıyı pek seven meşhur 'kurulan Asakiri Mansurei Muihammediyeden AHMED EFENDÎ (Horos) -— On AHMED EFENBÎ (Eızkapanzâde) —On
Şeyhülislâm Feyzullah Efendinin hususî Davudpaşa kışlaşındaki efradın ilk .usulü sekizinci asır hattatlarından, kalem yedinci asırda ©ulus ve nesih yazada namlı
kâtibi olmuş, efendinin oğullarına yazı diniye, âdabı askeriye ve fezaili dhâdiye kâtiplerinden, en son kapıcılık rütbesi!© hattatlarından, (H. 1068) 1657 de öldü.
hocalığı yapmış, bu hizmetleri karşılığı da muallimi; zamanın uleması arasında gayet tekaüt edildi; (H. 1136) 1723 de öldü; şu Bibi. : Müstakimzâde, TuMeî hattâtin.
mesleğinde himaye edilerek îstan-bulda düzgün ve tesirli konusmasite taMimnuşü; beyit ölümüne tarihtir: AHMED'EFENDİ (Köse Hacı) —Geçen
altmışlı medreselerden birine müderris kışlaya haftada iki gün giderdi. ıHayaıtı İntikalin gûş ideH târihini Dişli mülki bâîdye uçdu asrın ikinci yarısında, fetanıbulun namlı tâbi
olmuştu. Hamisinin feci ölümüne varan E- hakkında bundan başka bir kayda Horos. Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattatın. ve matbacılarmdan, "Şirketi Saıhhafiyei
dirııe vak'asından sonra bir ara gözden düş- rastlanamadı. Bibi. : Lütfi Tarihi, I. AHMEDEFENBÎ (imam) —On sekizüî-ci Osmaniye" nin Selânikli Cevdet
dü, Çorlulu Ali Paşa sadaretinde Üçüncü EFENDi (EyyuUu Bülbül) — asır hattatîarındandır; Eyyub civarında Da- Efendiyle .'beraber en seçkin .siması ve reisi
Amhed kendisine bir nüsha "Gurabzâdei istanbul tekkelerinin ^son zâkirbasılarından; vudağa Camiinin imamı idi, ash da Runüelin- (?). Osman Nuri Erğin'in Türkiye Maarif
Bağdadî tefsiri" sipariş etti ve bu bedevi şeyhlerinden ismail Hakkı Efendinin da Uzuncaovalıydı; sülüs ve nesih yazıyı Ne- tarihinden alınmış olanı aşa:ğıd3;ki satırların
münasebetle Sultanahmed müderrisi tayin oğludur, kendisi ise rufai şeyhlerinden cib Efendiden meşkefanişti. ıbu zata aiıt olması gerekir:
olundu, Süley-maniye payesi verildi' bir Odabaşı şeyhi Ahmed Muhtar Bfendiniîi Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattatta. AHBÎED
"Şirketi Sahafiyei Osmaniyenkı dağılması
müddet sonra da izmir kadısı oldu. halifasi-dir. (1331) 1912 de yetmiş bir EFENDÎ (fcnamzade) — Oaı-se-ıkiziaci asırda
toplantı yasağından olmuştur; şöyle ki, bu
Fakat nüshayı bitirmeden îsmire yaşlarında iken öldü, kabri Merıkıezefendi Topıhâneh' hattatlardaın, Arahki-mamı Hafız
P şirket reisinin kızını evlendirmek üzere
gitmesine izin verilmeyip bir nâib nıaaarhğındadır. Bibi. : S. N. Ergun, Türk Dinî Mehmed Elfendinin^ yetiştinmele-rmden-dir.
göndermesi bildirildi. İzmir müddetini düğün yaptığı srrada, elinde bir matbaa
MusHösi, II. AHMED EFENDi (Fenârîzâde) Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattatta.
doldurduktan sonra altı yıl mazul kaldı, Da- bulunduğu için davet tezkerelerini bastırıp
— On sekizinci asır ulemasından ve seçkin AHMED EFENDÎ (îstaMl âmire İmamı)
mad ibrahim Paşanın rikâbı hümayun göndermiş olması, kendisi için' dte müessesesi
çiçekçilerinden; istanbul kadılığına kadar — On sekizinci asır hattatlarından; kendisine
kaymakamlığında Edirne kadısı oldu, için de felâketi mucip olmuş, basma
yükselmiş, (H. 1109) 1697 de ölmüştür; babasından .'kalan Jstabli âmire imamlığı ile
Mekke payesi aldı, bu vazifeden tekaüde davetiyelerle halkı evinde, toplantıya
ıfoühassa Kıbrıs lâleleri meşhurdu, iki san geçinirdi; sülüs ve nesih yazayı ressam
sevkedildi, îznik arpalığı ile îstanbuldaki çağırıyor diye jurnal edilmiş, ve düğün gecesi
lâlesi "Zer-bift" ve "Bektaşi" adlarile tescil Ömer Efendiden öğrenmişti, Tuhfei Hattâtin
evinde mün-zeviyâne yaşarken 1717 (H. evi matemhâneye döndürülmüşitSür". Pek
edilmiştir M isimleri Tezkirei Şüküfeciyan müellifi Müstakimaade Süleyman Sadeddin
1129) de öldü. Kabri Topkapıdadır. Yakın yazıktır ki, mufassal •bir eser olan bu Maarif
müellifi Ubey-dullaıh Efendi tarafından Efendi, bu meşhur eserini, Ibu zatın Ayasof ya
dostlarından olan vak'anüvis Raşid Efendi' tarihinde bu şayanı dikkat baskın vak'aısı
konulmuştur. Bibi. : Ubeydullah, Tezkirei civarındaki evinde kiracı olarak otururken be-
bu seçkin hattatın îamir kadılığına tayininde hakkında tafsilât verilmemiştir.
şükûfedyan. Bibi. : O. N. Ergin, Maarif Tarihi, III.
onu göyleee över: tmadı bteyei öarülkemal EFENDÎ (Hafız Şeyh) —- îs-
Ahmesî Efendi kim, tat'ası tftlik olunsa arşı tahrire AHMED EFENDÎ (KarçımemMe) — On
namlı şeyhledndendir; Haydar-
AHMED EFENDİ (Kuyumcuzâde) — 358 — İSTANBUL AHMED EFENDİ (Mutafza.de)
yedinci asır sonlariyle on sekizinci asrın ilk tsnıi almıştı o kâmilden el; Beyti Adn etti yerin çün etti. Rumeli kazaskeri Ebüssuudsâde Efendi rine kapandı; ©fendi çadır altından kalkıp Bel-
rdb'unda yaşamış, sülüs ve nesih yazıda Suyol- Mevlâ, Şali yazılsa bu bir beyte mahel; Mesteizâde •aldırış etmedi ise de Anadolu kazaskeri Muid grada gitti".
cuzâde Mustafa Efendi yetiştirmelerinden bekaya göçtü, "Pâ bürehne komaya Hayyi ezel". Ahmed Efendi hak gözelir ve ciddî adamdı, Bir müddet sonra affolunan Mmd lAhmed
namlı bir hattat; ve zamanında kerametine Kabri Mahmudpaşa Türbesi dışında Molla Hüseyinin edepsizliğine tahammül ede- Efendi (H. 1051) 1641 de Rumeli kazaskeri,
inanılmış cezbei ilâhiye sahiplerinden, Tophaneli Mehmed Efendinin kabri inadi: — Çık bre habis utanmaz! deyince (H. 1055) 1645 de Ebu Said Efendi yerine
yanındadır; kabir taşının yazısı, üstadı
muasırlarından birinin kaydına göre "gök herif karşı geldi: — Hayâsız sizlersiniz ki, Şeyhülislâm tayin edildi; ve bu makamda
Mehmed Rasimin taşına kendisinin yazdığı
kubbenin altında bir eşi bulunmaz, şöhreti satırlardır ki isim değiştirilerek aynen müstahak olmıyanlara ilmiye mansaplarını bulunurken (20 muharrem 1057) 26 şubat
âsümane ulaşmış bir âlicenab vücut idi". (H. .oyulmuştur. verirsiniz! dedi. Bunun üzerine Muid Efendi 1647 - de öldü; namazı Fatih Camiinde
1120) 1708 de öldü. Aslı Eyyubluydu, üstadı Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattâtin. ga-za/ba -gelip/herifi alaşağı edip deynekle (kılınarak Ka-dıçeşmesinde yaptırttığı
Suyoleuzâ-denin Eyyub camii şerifi için AHMED EFENDi (MevleviMîiekapdı) dövdü. Şeyhülislâm vak'ayı işittiğinde, Molla medresenin avlusuna gömüldü.
yazmağa başla-yıp ölümü üzerine yanda kalan — Son karagözcülerden, 1930 da hayatta idi, Hüseyin kendi mülâzimi olduğundan çok Gitti ah Ahmed Efendi o reisi uîemü
büyük Mushaf ı şerifi bu Kurşuncuzâde hal tercemesi öğrenilemedi. müteessir oldu. Muid Ahmed Efendi doğru mısraı ölümüne tarihtir.
tamamlamjstı. BM. : Müstakimzâde, TuMei AHMED EFENDi (Meydan mütevellisi) kimse idi amı-ma kafoaca ve haşin idi: "Ben Bibi. : Naimâ tarihi III ve IV; ilmiye salnamesi.
hattatın. AHMEB EFENDÎ (Kuyuracuzâde) — — On yedinci asrın namlı ok atıcı pehlivanla rüşvet almam! Rüşvet ve himayeden çıkan AHMED EFENDÎ (Muradpaşah Halis) —-
On sekizinci -asrın Üsküdar hattatlarından ve rından; Tersânei âmire kâtiplerinden idi; poy şefaati de tutmam!" diye vüzera ve erkânı On sekizinci asır hattatlarından, Dükkânı
musiki üstadlarmdan, Üsküdarda Yenivâlide raz .menzilinde taş dikmiştir. devletin şefaat-lanm reddetti. Devlet Muradpaşa Camiine bitişik Mehmed adında
Gamünin müezzinbasısı; sülüs ve nesih yazıyı AHMED EFENDi (Mualliımâde) — On erkânının şan ve ma-Ekamlarütıa riayet edip bir yorgancının oğludur, küçük yaşta ha-'fızı
Şekercizâde Seyyid Mehm'ed Efendiden meş- altıncı asır ulemasından, Üsküdarda Kazasker (hatır gözetmediğinden azli istenirdi; Kur'an öldü, asrının büyük üstadı Hoca
ketmisti; Mihrişahsultan Camiindeki sibyanı Mescidinin banisi, İlmiyede Rumeli padişahın, yafanlanndan Silâh» dar Mustafa Mehmed Rasimden de hattatlık icazetnamesini
mektebinin d'e hocasıydı; çocukların yazı ve kazaskerliğine kadar yükseldi ve (H. 980) Paşa ile ruznamçeçi ibrahim Efendi bunların aldı. ilmiyeye girerek Şeyhülislâm Dürrizâ-
sesleriyle de ayrıca meşgul olurdu. (H. 1189) 1572 de yetmiş yaşlarında iken öldü, cenaze başında idi, o gün vak'a kendisin.© derhal de Mustafa Efendiden mülâzim, Şif ai şerif
1775 de öldü. namazı Fatih camiinde kılındıktan sonra naşı nakledilen padişah Musahib Deli Hüseyin sarihi ibrahim Hanif Efendiye de damad oldu.
Bibi. : Müstakimzâde, TuMei 'hattâtin. Bursaya nak-lolu.na.rak Zeynilerda babası Paşaya: — Var kazaskerlere, bilhassa ŞeMdalipaşa kütüphanesine hafızı kutup
AHMED EFENDÎ (Medineli Hacı) — Şeyh Muslihiddin Efendinin yanına gömüldü. Anadolu Efendisine şöyle, böyle fukaraya tayin edildi, hemen bütün ömrü de bu ilim
Geçen asır sonlarında îstanbuîa gelmiş, Bü- Bibi. : Hadikatül Cevâmi, II. .merhamet etsinler, sert muameleden ve müessesesinde geçti. Hattat olarak kalemiınân
yükşehirde otuz yıldan fazla zâMrlik etmiş AHME» EFENDÎ (Muid) — On yedinci şikâyet olunmaktan sakınsınlar! dedi. Ertesi sür' atiyle tananmaştır; (H. 1177) 1763 de öldü.
bir zattır. 1933 de memleketine dönmüş ve asır ortalarının seçkin ulemasından, ısabah erkenden Hüseyin Paşa fermanı tebliğ Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattâtin.
orada ölmüştür. şeyhülislâmların otuzuncusu; doğruluğu, etti. Muid Afemed Efendi yine huşunet ile AHMED EFENDi (Mnitafzâde) — On
Bibi. : S. N. Ergim, Türk Dinî 'Musikisi, II. AHMEB adaMe karşı olan aşkı, halikın haklarını .görme cevap verdi: "Paşa hazretleri! Biz ttı taifeden dokuzuncu asrm n^mlı musikişinaslarından;
EFENDÎ (Mestcizâde) —On sekizinci asrın yoktn-da gösterdiği -medenî cesareti, vazife akçe almayız! Her birinin! ne zaman azil ve medrese talhsiM gördü, bir müddet taşrada
namlı hattatlarından; Mehaıed-paşa Camii başında, şeriat hükümlerinden gayri hiçbir tayin olu-nacaManm ve istihkaklarının ne naipliklerle dolaştı, Mısır Mollalığı yaptı;
civarında oturan Hacı Abdullah Efendi adında kuvvet ve nüfuza boyun eğmemesi, fukaraya olduğunu da biz biliriz!" dedi ve bir kaç sitemli Istan-'bula yerleştikten sonra Hamamizade
bir zâtin oğludur;, büyük üs-tad Hoca Mehmed karşı cömertliği ile tanınmıştı. Aslı söz ile de -paşayı tetkdir .etti. 'Hüseyin Paşa *da ismail Dedenin en yakın dostlarından 'biri
Rasimin seçkin talebelerin-dendi, (H. 1144) Kazabadkdır, çocuk denilecek yaşta huzura varıp: "Padişahım fota kazasker oldu; Dede Efendiye Hac yolculuğunda
1731 de icazetname almış ve uzun zaman İstanbula geldi, -bütün medrese tahsilini .kimseyi salnıdimıryor, azil ve nasibi ben iyi Dellalzâde ile beraber arkadaşlık dtti.
üstadının yanında, hizmet etmişti ; v-e onun Büyükşehirde yaptı; (H. 1045) 1635 de bilirim, kimse karışınasm diyor!" dedi. Dedenin-hemen buttun eserleri ve muisifci
yerine Galatasaray oğlanlarına yazı 'hocası tayin istanbul kadısa, (H. 1047) 1637 de (Anadolu Silâhtar Paşa da fırsat bulup tazir edilenin bilgisi 'hafızasında idi; bunların
edilmiş, hattat Hüseyin Habli-nin ölümü kazaskeri oldu; faikat, Hicri 1048 müftünün adamı olduğunu ve Ahmed kayîboknaması için çalışmış, fakat etrafına
üzerine de Enderunu hümayun yazı hocalığına muharreminde (mayıs 1638* M.) Dördüncü Efendinin huşunete raüte-allük pek çok toplanan genç kalabalığı arasında, klâsik
naklolunmuştu. Enderunu hümayun yazı Murad Bağdad seferine çıkarken Üsküdar noksanları olduğunu söyledi, padişahı gazalba Türk musikisine ikarşı hevesi olan zevk
hocalarına kaftan parası olarak bir miktar ordugâhında padişah gazabına uğnyarak getirdiler. Şeyhülislâm davet olundu. Yahya sahiplerini bulamamıştı; bilhassa: "Mi'raci-
yıllık ikramiye verilmesi ilk defa Mest-cizâde azledildi ; Naima, vak'ayı şöylece nakleder: Efendi de şiikâyeit yollu bir iki nükte ve yenin neva bahri ile mevlûd besteleri
de âdet hükmüne girmişti. San'atikâr "Mevkibi hümayun Üsküdara indikte hakimane sözlerle azle taraftar olduğunu kaybolmak üzeredir, arzu edenlere
hüviyetine denk yüksek bir ahlâk sahibi, sah-1 Molla Hüseyin nam kimse, ki Şeyhülislâm anlatınca Muid Efendinin hemen azil ve memnuniyetle öğ-rtmek isterim" dediği halde
beti tatlı, şiir ile meşgul olur, hassa® bir zat / Yahya Efendinin mülâzimlerinden idi, Belgrada sürgün edilmesi için ferman çıktı. bunları öğrenmeğe iltifat eder kimse
idi. ihtiyarlık çağlarına basmadan (H. 1174) f medrese için Rumeli kazaskerine gelir Meğer padişah o anda ota,ğı hümayundan bulamamıştı ve ölümü ile bu nefis parçalar,
1760 da öldü. dururdu; bir utanmaz adamdı, istediği kazaskerlerin çadırları tarafına 'kaybolmuştu. Kendisi Bü-yükşehrin
Rûzigâr eyledi serg'erdan, medrese başkasına veri-limice eline kitap alıp bakıyorlarmış, Hüseyin Paşaya: "Deli!.. Ne zâkirleri arasında bilhassa durak ve
Bir ma'rifet perveri bâ desti ecel, durursun!.. Var şu herif m nadirim basma yık! mersiyelerile tanınmıştı. Bir ara Sadırazam Ali
Ehli hat Ahmed Efendi yâni, kazasker divanına vanp:
Hâcei meşki serayı eemel; — Hasmım gelsin imtihan olurum! Benim is Yıkılıp gitsin!" buyurdular. Hüseyin Paşa baş Paşaya imamlık eden Mutafzade, (12 sa-fer
Hazreti Bâsimi fazıldan idi, tediğim müderrislik imtihansız başkasına ve üzerine deyip vanp ^bostancılara emretti, 1301) 23 Aralık 1883 cuma günü lıayli yaşlı
rilmek zulümdür! diye feryad edip edepsizlik bîçâre Muid Efendinin çadırının iplerini kesip olarak öldü.
çerge başının üze-
AHMED EFENDİ (Müneccimbaşı) ANSÖCLOP-KDÎSt 361 — AHMED EFLÂKÎ DEBS
Bibi. : S. N. Ergun, Türk Dinî 'Musikisi, II. yük eserlerden bir kaç nüsha yazmış olmakla Bibi. : Pertev Boyar, Türk Ressamları.
edilirdi. (H. 1135) 1722 de öldü.
AHMED EFENDi (Müneccim başı) — Sinek Ahmed bu kış bal açub uçdu şehdi ukb&yâ meşhurdur. AÎÎ.MED EFENDÎ — (B.:
(B.: Ahmed Dede). mısraı ölümüne tarihtir. Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattatın. Ağaçkakan Tekkesi).
AHMEB EFBNDÎ (Pavuryazâde) — On Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattatta. AHIÎED EFENDÎ (ŞârihüJmenaraâds) AHMED EFLÂKÎ »EDE — Geçen asrın
sekizinci asır çiçekçilerinden; düz koyu sarı AHMEB EFENDi (Siyah!) — On yedinci asır — On yedinci asır ulemâsından, müverrih; .mevlevî Dedelerinden ve bugün artık mevcut
ıbir âlâ lâlesi, "Şerefi Zerrin" adı ile tescil şairlerinden ve zamanının talik yazıda büyük doğum, tarihi .bilinmiyor, 1656 da Davudpaşa ohnıyan Türk saatçiliğinin nevi şahsına
edilmiştir. üstatlarından "Tophaneli" lâkabile de Medresesinde müderris iken ölmüştür. Vekayi münhasır son büyük ustalarından; Nureddin
AHMED EFENBÎ (Saatcizâde) — On se- anılırdı; yazıyı yakımı akrabasından Tophaneli nâmesi Naimânın başlıca kaynaklarından biri Rüg-di Büngül, "Eski Eserler ÂnsMopedisi"
ikizinei asîr Üsküdar hattatlarından Birimci Mahmud Efendiden öğrenmiş, ve pek çok olmuştur. adındaki eserinde bu san'atkârm hayatmı
Mahmud devri sonlarında öldü. talebe yetiştirmiştir; memuriyet hayatında AHMED EFENDİ (Şeyh) — On sekizin ci şöylece naklediyor:
Bibi. : Mtistakimza.de, Tuhfei hattatın. AHMED askerî kassamlık kalemi başkâtipliğine asır Kadiri şeyhlerinden ve hattatlarından, "Halveti şeyhlerinden Kmmhzade Âli
EFENDi (Seyyîd Köseç) —* On sekizinci asır kadar yükselmişti; (H. 1099) 1687 de Küçük gençliğinde halvetiyeden Yoğurtçular şeyhi Efendinin oğludur. 1808 (H, 1223) de Tefcr-
hattatlarından, aslı Antalyalı olup Sadırazam Kılıç Ali Paşamın maiyetinde Trabzona Mustafa Efendiye inltisap etti, kıymetli bir dağında d-oğmuş 've 18 yaşında îstanbula
Ahmed Paşa vakfı kâtipliği ile geçinirdi; sülüs giderken Ağvada öldü ve oraya .gömüldü; bu hattat olan bu zattan tülüs ve nes'ih. yazıyı gelmiş, Yenikapı Mevlevihânesinde çile
ve nesihte yazı icazetnamesini Rakım. tarih mısraı Himmetzâde Abdullah öğrendi ; bu zatın ölümü üzerine 'kadiri çıkarıp dede olmuştur. Tekkede heves edip
Mustafa Efendiden almıştı; başta büyük hattat Efendinindir: Haşirde rû sefld ola SiyaMi şeyhlerinden Eşrefzade Ahmed Efendimin öğrendiği
Hafız Osman gelmek üzere, namlı hattatların elemöîde. müraıdleri arasına girdi ve isülûkünü ondan
elinden çıkmış ikıt'a ve müsvedde-ferdetn! Ölünıü üzerine şu garip f ıfcra naklolunur: tamamlıya-rak halifesi oldu. Nahilbend
mürekkep zengin bir yası koleksiyonu vandı. Boğazdan çıktıktan sonra bindikleri gemi mahallesinde oturur, gece ve gündüz ibadet ve
Sa'diye tarikatından Lâğari tekkesi şeyhi büyük bir fırtmaya tutulmuştu ve pek çok zikr ile meşgul olur, haftada bir gün de
Seyyid Abdürrahman Efendinin halife-sidir. zorlukla Âğva deresine sığınmışlardı. Ahmed Zeyrek civarında bir camide va'zederdl (H.
(H. 1104) 1780 de öldü. Efendi bir kaç arkadaşiyle karaya çıkarak 1149) 1736 da öldü. Üs-fcüdarda Seyyid
AHME» EFENBÎ (SırkâtLbi) — Onseki- etrafı gezip dolaşırken bir kaç mezar Ahmedderesinde gömüldü. Hafız mahlası ile
sinci asır Osmanlı sarayı ricalinden; aslı görmüş ve onlara lâtife yoîlu hitab ederek: — ilahileri vardır. , Bibi. :*Müstakim2âde, Tuhfei
Bursalıdır, küçük yasta Enderunu hümayuna Biçareler!.. Şile kasabası işte şuracıkta hattatın.
alınmış. Üçüncü Abonede Sırkât;!bi olmuş ve iken biraz daha dayanıp da kendinizi fbir " EFENDÎ (TerMkci) — Geçe-n
şenlik yere düşürememig'Sİniz!.. demişti. asrın seçkin orta oyuncularından, Pigekâr;
saraydan bu vazifesine denk bir zeametle
Fakat kendisi o gece çadırma döner dönmez hayatı hakkında.malûmat edinilemedi.
çırağ edilmişti; Ayasofyada Sinan Erdebilî
hastalanmış ve sabaha karşı ölmüş, bir .gün Bibi. : S. N. Gerçek, Türk temaşası. AHMEB
tekkesi karşısında mükellef bir konağı,
evvel gördüğü •kabirlerin yanma gömülmüş, EFENDÎ (Tuğeuzad©) — Geçen asar
Üsküdar sahilinde de yalısı vardı. Sarayda
Şileye kadar gi-demiyen biçarelere kabir başlanırım namlı tabiblejnhıden, bir ara saray
iken Bursalı lıe-zarfezt Mehmed Efendiden
komşusu olmuştu. hekimleri arasına alındı, Dördüncü Mus- taf
yazı ve tezhip öğrenmiş, sülüs ve nesihte
anın cülusunda hetoimbaşı oldu, (bir yıl kadar
seçkin bir hattat olmuş; bir şükran borcu Dördüncü Mehmedin Beşiktaş
sonra bu hükümdarın sukutunda, azledildi, ve
olarak da dul anasını üstadile evlendirmişti. Sarayında deniz kenarında yaptırttığı Çinili
kendisi ile temasdan çekimlen bir sultan
Kendi eliyle yazıp tezhip ettiği Mushafları köşkün yazılarını bu san'atkâr yazmıştı M,
Mustafalı alarak münzevi hayatı sürmeğe
Medinei Münevvere 'ricaline hediye olarak devrinin en narin ve zarif yalılarımdan biri
•mecbur oldu; iki üç yıl sonra da öldü.
gönderirdi, Ahmeid Efendi: "Bir (hattat, olan bu yapa, bugün mevcut değildir. (UCTuMıpEdak) — En
eserinde ancak hakikî kıymetinin yarısını Siyahi Ahnıed Efendi, zamanının namlı son karagözcülerden, 1930 da hayatta idi.
gösterebilir, ziyaret edilen eserlerde çiçek meraklılarımdan adi; bilhassa Girid Bibi. : S. N. Gerçek, Türk. temaşası.
sahibimin kudretini bir misli üstün olarak lâleleri meşhurdu. Tezkerei Şükûf eciyan AHMED EFENBÎ (Üsküdarlı) — On ye
kabul etmelidir", dermiş. (H. 11T4) 1760 da müellifi Şsihremini Camii hatibi Ubeydullah dinci asır sonu hattatlarından, Fil ibrahim
öldü, Üsküdarda Tunusbağı civarında Efendi, şair hattatın ölümünü iki yıl farkla ddye meşhur bir imamın oğlu idi, ük yazı der
Sadırazam. Maktul Al Paşanın kabri civarına (H. 1101) 1839 olarak gösteriyor ki, bu sini de babasından görmüş, hattatlık icazetini
gömüldü. ölümden kendisinin haberdar olduğu yıl olsa. devrinin büyüük üstadlanndan Suyolcuzâde-
Bibi. : Müstakimzâde, Tufcfei hattatta. gerektir.' den almıştı. •«e^i:'»îı
EFENDİ" (Sinek) — On seki- Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfed hattatta, Salim, Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei hattatta.
sinci asır hattatlarından ve kalem kâtiiDlerin- Teskirei şuerâ; Ubeydullah, Tezkire! ştikûfeciyan. AHIÎED EFENDÎ (Yüzbaşı Balatl) —
den; baş halifeliğe kadar yükseldi, divani AHMED EFENDÎ (SolafcsMe) — On Asker, mühendis, kartograf ve ressamlarımız
yazıda, hurda kırflc/tiâliıkte bilhassa namlıydı, sekizinci asır ulemasından ve hattatlarından; dan; Mühendishâneden 1956 de mezun
iyi farsea, arabea bilir, şiir ve inşâda derin sülüs ve nesihte icazetnamesini Hocazade olmuştur, yüzbaşı ilken ölmüştür. Değerli bir
bilgi .saMbi Ibir zât idi. Bulunduğu kalemlerde Seyyid Efendiden almıştır. Kaleminim! sürati sanatkâr olduğu söylenir ise de hayatı ve Aiımed Eflâkî Dedenin şaiıeser saati
kendisinden bir ayaklı kütüphane gibi ile tanınmıştı; îbnd Abbas tefsiri, Şeyhzâdenin ©serleri hakkında bilgi edinilemedi. (Besim : Hüsnü)
istifade haşiye-leriyle Iheraiber Beyzavi tefsiri, imam
Pahred-dini Razinin tefsiri gibi hattatlara
yıldıran bü-
AHMED EYYUB PAŞA AHMBD FARÜKÎ
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ
382
saatçiliği ilerletmek için bir aralık Pari-se karşısındakini sağlam bir mantık ile ikna ğa düşmüş, yarı ölü bir halde iken: düşmanları
kule şeklindeki saatidir. Kendisi muvakkit
giderek Bireke fa'orüfcasına girmiş ve hüviyetini ederdi. elinde parçalanmıştı. Âsim Efendi bu feci
olduğundan Sadırazam Fuad Paşanın
bildirmeden minayı öğrenmiş ve mihver altına ikinci Abdülhamidm en sevgili kızı olduğu sahneyi de şöyle anlatır:
konağına gider ve saatleri ayar edermiş. Bunu
yakut vazını da kendisi Fransızlara rivayet edilen Refda Sultan, Ahmed Eyyub "Kiremitlere çıkıp andan karşısındaki
takdir ile seyreden Fuad Paşa -merhum da :
öğretmiştir. Avrupa dönüşünde ikinci Paşanın gelini idi. Paşanın Feneryolunda, hat- dama atlamak efkârı dilfikârile lebi bânıe
Farmağile cîönderir saati Eflâki Dede
Mahmuda muvakkit olmuş ve saatçiliği Dindirir hem bindirir mikatı EflâW Dede boyunda bir saray - köşkü vardı; M1930 -1932 gelip yalancı .pehlivan gif0i bir kaç kere ellerini
fevkalâde ileri götürmüş ve kendi zekâsile on diye latifeler yaparmış. Ahmed Eflâkî Dede arasında yıktırılmış ve yerlerine küçük beton birbirine çarpıp, kemankeş taifesi oklarına
adet saat ibda etmiştir. Bunlardan ikisi elime 1876 (H. 1293} da Cağaloğlunda Ishakafa köşkler .yaptırılmıştır ki Prof. Salih Murad küşad verdiklerinde verasmdan yâ Hak deyu
geçti, birisini Topkapı Sarayına, diğerini de çeşmesindeki hanesinde vefat etmiştir." Uzdilek'in kökü de bunların arasındadır. Ah- meddi şada ile nida etmek resmü rveişleri
çok sene evvel simidi batıriryamadığım bir zata meö Eyyu'b Paşa köşkünden ancak 8-10 odalık olmağla berveçhi muharrer kenârei bâmde üç
satmıştım. Diğer sekizini görmedim. Benim EYYUB FAŞA — Osmanlı
bir selâmlık dairesi kalmıştır. Bibi. : Nevsali kere ellerini birbirine vurduktan sonra bir
sattığım iki -adedi aynı şekilde masa saati idi ve müşirlerinden; 1834 de doğru doğdu, 1858
Servetifünun, kere dahi yâ Hak çağırıp karşıdaki dame
altlarında re-hâvileri vardı; Avrupa saatlerinle de Harbiye mektebinden Erkânıharb
AHMEÖ FAiZ EFENDi (SırkâtiM) — p&rtâb edeyim derken ettikleri yoluna gelmek
asla benzememektedir. Daha sonra ise dede yüzbaşılığı ile diploma aldı; ordudaiki her
Üçüncü Selim -devri ricalinden, bu hükümda- mücazâtile etekleri yelkovan tahtasına ilişip
üsft'ad bu saatleri beğenmemiş ve yeni vazifesinde üs-itüin ıbir basan göstererek 1869
da paşa oldu.. 1873 de müşir rütbesile yedinci rın en sadık bendelerinden ve İslâhat işlerinde tîri sakimin kavsi nâ müştekimden nüzulü ıgibi
baştan bir saat ıjbdâma muvaffak olmuştur hükümete saray tarafınca destek olan en sokağın ortasında, fütâde oldukta hurdahaş
iki "Muvakkiti cennetmekân Sultan Mahmud ordu kumandanı ve Yemen valisi tayin -edildi.
Bir yıl sonra istifa ederek îstanbula döndü; nüfuzlu simalardan; Enderunu hümayundan olup müte-heyyii hurucu olanlardan bir
Han f Ahmed Eflâkî Elmevlevi" ibaresini yetişmiş, Sultan Selimin sonsu-z güvenini acemioğlan neferi :
hâvidir. Bu harikulade saat, müzemize Sırbistan ve Rusya muharebelerine ikinci ordu
müşiri olarak iştirak etti, sonra beşinci ve kazanmıştı; Türkiyenin Avrupa medeniyeti . Buldum ey mâh seni gökte ararken yerde
konulmak üzere mühimce bir para ile benden topluluğunun- bir uzvu olarak kalkınması müfâdile -murdar olmasın deyu -derhal bıçak
satın alınmıştır. Dolma-bahçe -salonundaki üçüncü or-dular • kumandanlığında, Manastır
ve Yanya valiliklerinde, 1838 de Yunan yolundaki İslâhata "dinsizlik" damgasını vuran yetiştirip ve seri maktuıunu yevmi mezburda
büyük kule şeklindeki saatin küçüğüdür. koyu mutaassıplar tarafından da .bir can meydana irsal ve lâşei kelMyyesi ayağına ip
Başta dört cepheli yani dört tarafında hududu kumandanlığında bulundu. Yun-an
muharebesine ordu kumandam olarak iştirak düşmanı bilinmişti; bu zümreye dahil olan takup yahud ve nesârâya sürüındürerek Şeh-
dört saat bir küre ve ortasında bar saat ve Müverrih Âsim Efendi, Tarihi Osmasni zadebaşında Kavaflar pişgâhında bir kaç saat
daha altında !bir de tıib saniyesi görülmektedir. etti ve harbin kazanılmasına âmil olan
simalardan biri oldu. 1888 de Yanya, 1889 da Encümeni mecmuasında neşredilmiş olan ve andan yine ayağından sürüyerek meydanı
Küredeki makinelerde [kuvvetli çelik perakende notlarında Ahmed Faiz Efeındi dil'âverâna. n-a;kleyktmişlerdir" (Müverrih
zembereklere merbut olan bu saatin nadide Kosova valisi tayin edüdi: -az sonra îstanfoula
çağrılarak mabeyin müşiri oldu. 1891 de Mısır hakkında yazdığı hal tercümesinde, şahsî Asım Efendimin metrukâtı tarihiyesi, Tarihi
çarkları ve güzel bir de yakutu vardı. Rakkası garazkârlık ile iftira yoluna sapmış görünür, Osmanî Encümeni Mecmuası).
ile Avrupalıların görüp de taklid ettikleri Hıdivi Abfbas Hilmi Paşanın hidivlik
fermanım -götüren heyete reislik etti, 15 kanlı bir ihtilâlin baldırı -çıplak sergerdelerine Ahmed -Faiz Efendi, devrinde Enderunu
muhakkak olan görülmemiş, zarif bir tarzda "gaziler, dilâverler" gibi unvanlar veren Asım Mmaymıoın seçkin şairlerinden olarak
düyek' ayar edilmiş ve mevlevilerin "İsmi mayııs 1894 cumartesi gecesi fca%
'Sektesinden öî-dü. Ölümünde altmış yaşlarında Efendi, bir şair ve musikişinas hükümdara tanınmıştı; Tayyarzâde Ata Beyin EJnderun
Celâl" çökmesi tarzında "Allah Allah" der ıgibi SırkâtiM liyakatimi göstermiş bulunan Tarihine kaydettiği iki beytinden biri:
işlemektedir. Gerek "Eflâkî Dede Âsita-ne" kadardı, parlak bir cenaze alayı ile Sul-
tanmalrnru.d türbesine gömüldü. Ordudaki (Ahmed Faiz Efendiyi de: Bir hadengi cangüdâzî âhdır sermâyesi
yazılı olan ıminası ve gereik 'bütün çark ve . "Filasıl yaycı esnafından... nam bir şe- Biz bu meycianm nîce çâpüksüvarını görmüşüz
makine aksamı ve gerelk fevkalâde zarif ve kıymetli hizmetlerinden- ötürü tabutunun Cumhuriyet Jîikılâbından evvelki neslin
üzerine Türk bayrağı örtülmüş' idi ki, o cerei mel'uneaıân nutfei habisesindeaı hasıl ve
kuvvetli -cava yaldızı ile altmlaştmîmış olan kibri! gururda Fir'avne mümaısil bir şahsı ağzında -darbı mesel gibi dolaşırdı; diğeri de:
aksama hariciyesi deide merhumun -zekâsından, devir için nâdir sröriiîen ve ancak Büzigârın pâkdâmenler çeker serpindîsin
padişahın irâdesine bağlı olan bir şeydi. nemrudu müşahhas olup unfüvanı sebaJbı em-
ve kudretli elinden çıkmıştır. Bu- saatin 1870 redîsinde gündüzlerde Okmeydanında
Kande bir ftlûde dâmen var ise serper geçer
de Paris sergisinde teşhir edilmiş olduğu Top- Ahmed Eyyub .kendi .cazin ve feci akihstmin ifadesidir deni-
Pasa, zarafet ve kemankeşler üçer beşer pare vermeleriyle
kapı Sarayında zuhur eden "Eflâkî dedenin oklarını devşirir ve gece de hanelerinde yatur lefbüir.
nev iead saati Pamste sergide teşhir zekâsı ve bilhassa
metin olan erazili nâstan bir mel'un olup müddeti medîde AHMED FABÜKÎ BEY (IMyatcı) —
edilmiştir." diye bir kâğıt parçasle felek-ze-de ve hakaret keşide olduğundan, Abdül'haaiîidiaı .son yıllariyle ikinci
vesikalıdır. Üstadın Sultan Mecid emrile hafızasile
meşhurdur. Bir defa neşei ulâ-sından beri (sihirbazlık ve Meşrutiyet devrinin; namlı iş adamı; ticaret
îngiltereye -seyahat edip oradan eaastiçı âletleri büyücülükte) eli olmakla, on dokuz hayatına ilk defa, Rumî 1309 a doğru büyük
aldığı da muhak-ıkalktır. Yalnız Bireke gördüğü bir araziyi,
yıllarca sonra bütün senedeııberi derûn ve birû-nu teshir ve (kapalı çarşıda Kalpakçılar caddesindeki
fabrikası her nedense böyle bir adamın bahusus hüdavendi sabık hazretlerini pencei çeşmenin yanından Zenneciler içine sapılırken
fabrikalarında çalıştığı hakkındaki malûmatı teferruatile
hatırlardı. Az Aîuneıi Eyyub puladı tegallübatile zebun ve esir eden kâtibi bir küçük dükkânda yağîıkçüıkla atılmıştır.
tekzip etmektedir. Bir Türk ruhu ile ve Türk esrarı tâcMari" diye tarif ve takdim eder. 1310 zelzelesinden sonra çarşıdan ayrılmış,
konuşur, fakat söz Paşa (Resim : H.
zevki ıselimile ibda edileni bu saat harikulade Ahmed Faiz Efendi, 'ihtilâlde, Bozdoğan Sultanhamamın-da köşe başındaki meşhur
değerlidir. Dede merhumun en mükemmel eseri söylediği zaman,
kemlerinde aşçıbaşısının evinde, gizlenmişti; büyük mağazayı açmış ve isini büyütmüştür.
budur ve -bir de Dolmabahçe Sarayının salonun ev ihtilâlci asker tarafından basılmca evin Ahmed Farûkinin matbuat mensupların-
içerisindeki gayet foüyük damına çıkmış, buradan karşıdaki evin
damına atlamak isterken eteği takılarak soka-
AHMSJD FÂRÛKÎ MAĞAZASI AHMED FEVZİ PAŞA
İSTANBUL

dan pek çok tanıdığı vardı, bunlar vasıtasile Tuhafiyecilik ermeni ve rum ekalliyetinin AHBfED FEHlM EFENDi — Türk' tan" mı oynadı. B i r a r a R a ş i d R ı s a i l e
mağazası lıafckında zengin reklâm yaptırtırdı; elinde iken Ahnıed Farûkî Mağazasına Türk tiyatrosunun ilk büyük sanatkârlarından, 1857 beraber ; bugünkü sahne göhret-
'meşhur malûmatçı Baba Tahir de yakın ah- sermayesini bu ticâret yoluna sevk iden bir de Ü-sküdarda doğdu; babası lAbdülkadir lerinin yalnız lâfzen üstadı değil, has mâ-
bablarından idi; hattâ bir ara onunla bir öncü olarak bakmalıdır. Ahnıed Farûkî Bey Efendi adında bar hattattır. On iki on üç nada hocası oldu; Parisin namlı tiyatro
"Osmanlı Nakliyat Sirkati" kurmuştu; fakat gayri müslim rakiblerinin arasında yaslarında iken Tophane askerî fabrikasına direktörlerinden Andre iAntoine, yeni kurulan
bu ciddî is adamı, doğru çalışmaktan pek mağazasını yaşatmak için, bu rakiblerden çıraklık ile girerek tornacılık öğrendi, bir Da-rülbedayiin başına getirilirken Ahmed
hazet-mîyen Baba Tabirle bağdaşamaımş, alacakları para ile her türlü fesadı müddet îdarei mahsusa fabrikasında ve Penim de komedi ımuallirai tayin edildi.
istikbali pek parlak bir şirketi yaşatamamıştı. karıştırabilecek yüzlerce hafiye ve jurnalci Sanayi mektebinde çalıştı. O devrin, Ahmed Fehim, yanan asırlık parlak bir sahne
Ahmed Farûki, Türkiyede ilk kolonya suyu şeninden korumak mecburiyetinde idi. Bunun kabadayılar yatağı olan renkli ve gürültülü hayaündaa :soınira 1930 da 73 yaşnıda öidü.
yapan bir müteşebbis olarak meşhurdur ki, için de müstebid Pâdişâhın sâdık kullarından Tophane - Galata muhiti, Galatanın meşhur Oğlu Ahmed Münif Fehim, istanbul
ticaret alanındaki lâkabını da buradaa tanınması lâzımdı. tiyatroları, genç (bir tornacıyı türlü heyecan ve matbuatının namlı bir illüstratörüdür; ailenin
almıştır. Meşrutiyetten sonra bir ara işleri. Pâdişâhım, bir bayram günü gibi kutlanan macera peşinde koşturacak kadar (kuvvetliydi; sanat mayası, dedeyi hattfat, oğlu komedyen,
aksamış, küçültmeğe mecbur olmuş, yine cülus günü (tahta oturana yıldönümü) için ilk tiyatro hevesleri bu suretle beslenen torunu ressam yapmıştı (B. : Münif
Sultanhasıammda "CM" ismiyle küoüeük bir devrin şâirlerinden birine bir kaside yazdırır, Ahmed Fe-Mm, Türk sahnesinde özlü bir Fehim).
ıtriyat dükkânına çekilmişti. "Cici" etiketini ve bu şiiri şatafatlı bir çerçeve içinde o sanait hamlesi yapmak gerektiğini pek genç Mahımzd Yesori
taşıyan pudralar, rujlar, losyonlar, kolonyalar zamanın en çok saitılan "Malûmat" gaz- yaşında duymuş, ve sahneye henüz on dokuz
FEVZÎ PAŞA, (Firarı, Hain) —
yapar bunları üstün bir zevkle, Avrupa eteginin koca bir sahifesinde neşrettirir di. yaşlarında iken GüM Agobun Gadikpaşa
Geçen asrın Osmanlı müşirlerinden; doğduğu
mamulâtından ayırt eddlemiyecelk şekilde Bu şatafatlı çerçevenin sağında Ara-b tiyatrosunda "iki Sağırlar" adimdıaiki tercüme
tarih bilinmiyor. Enderunu hümayundan
'ambalajlardı, Farûkinin bu yerli mamulâtı harfleriyle, solunda da Lâtin harfleriyle kendi bir komedide Bo-nifas rolünde çıkmıştı. O
yetişmedir: Enderun tarihi müellifi
fevkalâde rağbet görürdü. isminin cmarfcaları, üstüne -de, kolonya şişeleri, sırada Bursa valisi bulunan Ahmed Vefik
Tayyarzâde Ata Bey, bu zatın hal
kadın mendilled, kadın çorapları, tuvalet Paşanın aktörlerinden Fasulyaeiyan, Ahmed
Ahmed Farûki ,hayli yaşlı olarak, gününü tercümesini yazarken, bir türedi
kutuları, ve korseler, yelpazeler, 'eldivenler, Fehimi fevkalâde beğenerek Dursaya götürdü
•takvim ile tesbit edemediğimiz şu son yıllarda (B.: Ahmed Vefik Paşa) ; orada, Paşanın maceraperest olarafe göstermektedir, Âta
öldü. Reisicumhur Celâl Bayann of lu merhum şemsiyeler, pudra pomponlan, krem ve pudra Beyin anlattığına göre:
kutuları ile mağazasının işini temsil eden bir himayesinde Molyer temsillerine başladı; o
Refi Bayar Aîımed Farûki Beyin damadı idi; 'Gençliğinde Çengelköy iskelesinde bir
arma bulunurdu. Altında da mağazaoısn âna kadar, Türk sahnesinde onuıa kadar
•oğlu Kemal Farûki de 1935 - 1940 arasında çifte piyadede işler ayağı yalın, baldan çıplak
adresi: "Sultan Hamamı 46 istanbul". kuvvetli ve sempatik bir komedyen
Galatasaray futbol talkımının as bir pırpırı kayıkçı idi. Vüeud yapısının ve
görülmemişti; pürüzsüz talâffuzuma, kuvvetli
oyuncularından bir şöhret idi. Bu cülûsiiyelerden birinin metni şudur : yüzünün fevkalâde güzelliği ile devrinim
Rûzi cülûsundanberl ey methari Osmaniyaa mimikleri ve taklid edilemez jestleri inzimam
— Servet, saraayî, marifet buldu kemâîi tfflâ ederek kendisine parlak bir istikbal vâ- ricalinden Berberbaşı Ali Ağanın kardeşi
İkinci Abdülhamadım son yıllan ile İkinci Binlerce tesisat ile iklimi ihya eyledin Her sfeeîe detmişti. Ahmed Vefik Paşanın Bursa Kapıcılar kethüdası İbrahim Ağaya çaitimış,
meşrutiyet devrinde îstanbulun -en meşhur oldu lâytt&d asan. ıımran rûnemft Şehbâü adlü valiliğinden azli üzerine Isftaaıbula döndü. fcu zâtin hamlacıbaşısı olmuştu; İbrahim.
ticârethâ-neferinden bir tuhafiye 'mağazası re'fetin âfâka oldu s&yeban Ol sayede
Derme çatma trupların başında, .sahnenin Ağanm Çen-geiköyündeki yabsmda, rıhtıma
idi. Itriyatçı lâkabı ile mâruf Alımed F'arûM itmektedir Osmanlılar kesbti «aft Efzâyişî -kanca atarak yanaşıp ilişerek, denize kürek
iclâîine herkesle hem ftheng olnp Eyler ta bütün yükünü omuzlarına alarak uzak ve
Bey tarafından evvelâ Büyük kapalı çarşıda Farûkî kulun ihlâs ile herdem dııft yakım turnelere çıktı, Edirne, Trabzon, sallayıp pala çalarak ve lîayıkhânede yatıp
Kalpakçılar •Caddesindeki çeşmenin yanında Çanaı'kikale ve A<n-•karaya gitti, tstadbulda, barınarak vakit geçirinken, ibrahim Ağanın
Zenneciler içine sapılan köşede açılmış; Meşrutiyetimi ilânına kadar (Mnagyan) ölümünden sonra, ikinci Mahmud üzerinde
bilhassa.1"" Kapalı Çarşıda pek büyük Manakyan ve Holâs ile beraber çalıştı, kendi büyük 'nüfuz sahibi olan ve Berberbaşılıktan
.tahribat,^ yapan 1310 zelzelesinden sonra daip başına, arasıra dağıtmak zorunda kaldığı Silâh darlığa yükselen Ali Ağa tarafından
Sultanhamammdaki köşebaşına nak-;| kumpanyalar kurdu, Türk sahnesinde, ilk defa himaye editondş, sarayı hümayunun Sofa
ledilmişti. Sernıed Muhtar Alus, Is-? tanbul olarak, vodvil çığırını açtı; "Duran - Duran", ocağına alınmış, tebdil hasekisi olmuş,
Ansiklopedisine verdiği notlarda; "Büyük "Madam Mon-goden" ve "Fö Tupi-nel" artisti, Aısakiri Mamsure teşkilâtâında da zabitlik ile
konaklar halkı evlenme sünnet cemiyetleri muvaffakiyetin şahikasına çıkardı. 1908 kayrılmış ve bundan sonra kendisine ikbal
levazımını, lo-husahğa ait eşyayı, Meşrutiyetinin ikinci günü, çılgın bir sevinç yolu 'açılmıştır.
bayramlarda eve alınacak, halayıklara, içinde çırpınan İstanbullulara Şemseddin Sa- Yeniçeri ocağının 'kaldırılması vakasında
uşaklara, seyislere, kayıkçılara, bekçilere minin "Besa" sim, ve Ahmet Fehim Namık büyük yararlıklar göstererek ikinci Mahmu-
dağıtılacak iç çamaşırlarını vesair tuhafiye Kemalin "Va- (Resim : H. çt»w) dun tam güvenini (kazanan Ahmed Fevzi Ağa,
ve manifatura eşyasını, lavanta, kolonya, (B. : Alımediye Caddesi; Fevziye C?*ddesi)
pudra gibi tuvalete müteallik şeyleri hep padişahın bir yıl Rânıikışlasında oturduğu"
oradan alırlardı. Mağaza her zaman tıklım sırada (B.: Rami Kışlası) padişahın harp
yaverliği hizmetinde bulunmuş; yine
Sultanhamanunda Alımed Farûkî Mağazası, 1900.
Tayyarzâ-denin tabiri ile ''Câpik ve çalâk bir
(Besim : Behçet)
şahsı nâ-pâk, lâuibali ve ıküşâde ımeşreb ve
tıklım doluydu" diyor. memur olduğu umuru bilisltical niyetle rızâyi
hümâyunu istihsal etmek yolunu serîüHdrak
olduğu cihat-
ÂHMED GARİBANI İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ ÂÜMED HAMDİ EFENDİ
S66
le" az vakitte mirliva, çok geçmeksizin de, haber verildikSte Husrev Paşanın televvünü
Osmanlı ordusunun ilk feriki (orgeneral) mizacını bilen Mehmed Ali Paşa birdenbire 1958 de bu binada bulunmakda idi. Kütübhâ- 1958 de de Yaşaroğlu kardeşlerin sadık ve
oldu; ve nihayet 1831 de (H. 1247) de telâşa düşüp Akif Efendiye'hitaben: — Bir nenin müessisi Ahmed Halid Bey 1951 de vefat vefakâr dostu olaralk müessesenin sevilen bir
Mabeyin müşiri (mareşal), 1837 (H. 1253) taraftan hattı hümayun ile affedildiğimi, etmiş, müessese zevcesi muallim ve muharrir sıması idi. Sadakat ve vefa yolunda, yalnız
deÇengeloğlu Tabir Paşa yerine Kaptânı geçmiş vukuatın unutulduğunu tebşir Naima HâMd Hanım ile dört oğluna intikal müesseseye değil, bu kütübhâınenin dostlarına
Derya tayin edildi. ilk zamanlarda kendisine ediyorsunuz, diğer taraftan Iskenderiyeyi etmiş, bunlardan lAyhan Yaşaroğlu ile Yıldız da bağlı insandır; bir lise talebesi ilken
karşı bir hayli dostluğu olan Serasker Husrev urmak için donanma gönderiyorsunuz.. Bu Ahm-tti ISamdi Efendinin bir yazısı (M. K. İnal, son hattatlar)
Mehmed Paşa, sonraları Fevzi Ahmed perhiz ne, bu lâhna turşusu ne!. Yaşaroğlu da kütübhânsniîî işlerini tedvir arkadaşları arasında "Baba Tâhir", Ticaret
Paşanın ikbalini çekemez olmuş, ve bu iki diye izharı tehevvür eylemiş ise de mesuliyetini yüklenmişler, Türik irfanına son Mektebine devam ederken "Kitabcı Tâhir"
Osmanlı müşiri yekdiğerinin can düşmanı donanmanın niçin geldiğini öğrenince demi hayatına kadar hizmetde bulunmuş denilen Yücetürk, 1958 de muhitinin "Tâhir
olmuştu; Vakanüvis Ab-dürrahman Şeref müsterih olmuştu". olanı babalarına hayrülhalef olmuşlardır (B.: Ağabey" i olmuştu (B.: Yücetürk, Tâhir);
Efendi, Seraskerin hal tercümesini yazarken: Donanmanın ve içindeki bahriye zabitan Yaşaroğlu, Ayhan; Yaşaroğlu, Yıldız). "Yücetürk Çocuk Yayınları" da Tâhir
"Mesmuatımıza nazaran Sultan Mahmud ve efradımın: geri alınması uzun bir siyasî Muallim Ahm'ed Hâli d Bey merhum Ağabeyindir.
Hanın evâhiri saltanatında zâfı beden ve mesele olmuş, firari hain Ahmed Paşa da, editörlüğe meernuacıhkla başlamış, bu AHMED HAMDI EFENDÎ — Geçen asır
marazı müzminine mebni saltanattan el 1842 (H. 1258) de Mısırda bir kalb yolda da Türk gençliğinin mahrum sonlan ile asrımız başmın hattatlarından,
çeikfflirilerek büyük şehzade Abdül-mecid sektesinden ölmüştür. bulunduğu didaktif, öğretici terbiyevî 1877 (H. 1294) de doğdu, Sultanselim Camii
Efendimin ielâsına istiyen bir fırka zuhur edip Kasınıpaşada, Divanhane arkasındaki mecmuayı seçmiş, "Talebe Defteri" ve baş imamı Hacı Abdullah Zeikâi Efendinin
Husrev Paşa bu fırkanın mürevvig-lerinden tepecikte Gedikli bahriye efradı mektebi ile "Çocuk Dünyası" mecmualarım çıkarmışdır oğludur, ilk mektebi bitirdikten >sonra islâmî
imiş. Bunlara karşı Enderunda diğer bir fırka Hey-beliada Bahriye .mektebini yaptıran bu ki zamanının ha-kikatem büyük boşluğunu ilimlerde cami derslerine devam ederek üçmih-
dalni Abdülmecid Efendinin ifnâsile henüa Ah-med Fevzi Paşadır. doldurmuştur (B.: Talebe Defteri; Çocuk raiblı Hoca ibrahim Efendi, Teikirdağlı Hoca
pek yaşlı olmıyan padişahın tahlisi gayretini Bibi. : Ata, Enderun Tarihi, II; A. Şeref, Tarih Dünyası). Bunları da "Türfe Kadın Mecmuası"
musahabeleri. Ali Riza Efendi, Sultan Selim baş imaı "Ku-
güdermiş.. Mabeyin Müşiri Ahmed Fevzi Paşa tâkifo etmiştir ki yine o zamanın yegâne aile tub" nâmile mâruf Hafız ismail Efendi, öde-
işfou ükinci fırkanm elebaşısı imiş.." AHMED GARÎBANl — On yedinci dergisi olmuştur.
asrın en meşhur usulbend sazendelerinden, misli Hafız Abdüllâ-tif Efendi gibi devrinin
ikinci Mahımud 1839 (ıH. 1255) da Mısır Otuz yıllık inkıtasız faaliyetinin neticesi şöhretli ulemâsından icazetnameler aldı.
meselesinin en buhranlı bir devrinde öldüğü padişah huzurunda yapılan fasıllarda tef Ahmedhâlid Kütübhânesi mekteb kitablan,
vurmuş 'bir sanatkârdır; hayatı hakkında Yazıad' Bakkal Â-rif Efendiden sülüs ve
zaman, Kaptânı Derya iAhmed Fevzi Paşa, çocuk hikâyeleri, ansiklopedik ve didaktik ki- nesih, Çırçırlı Ali Efendiden celi, müezzin
yirmi beş parça gemiden mürekkep bundan başka bir kayda rastlanamadı. tab serileri, antolojiler, monografiler, edebî ve
Bibi. : Evliya Çelebi, I. Hulusi Efendiden talik meşk etmiştir. Fakat
donanmayı hüroayun. ve gemilerde mevcut siyasî hatıralar, edebî hikâyeler, romanlar, aldığı icazetnamelerle kanaat et-rniyerek,
25,000 muvazzaf bahriye askeri ile AHMED HALÎD YAŞAROĞLU' seçme klâsik metinler, lügatlar ve eeşidli meselâ Hacı Kâmil Beyden tekrar sülüs ve
Çanakkalede bulunuyordu; Sultam Mahmuldün (Muallim) — B.: Yaşaroğlu, -Ahmed Halid; mevzularda halk kitablan olmak üzere zengin nesih
ölümile Abdülmecidin cülusu ve yeni padişah Ahmed Halid Kitabeyi). bir kataloga sahiptir. Bu zengin katalogda yazmıştır. Kur'an kıraatinde zamanımızın en
tarafından da -mührü hümayunun Husrev AHMED HALİD KlTABEVl — Ankara Ömer Riza Doğrulum iki çöldük "Tanrı salahiyetli siması olup bu yolda, hevesli
Mehmıed Paşaya verilmesi üzerine Kaptan (Babıâli) caddesinde Istanbulun namlı bir Buyruğu", Ömer Seyfed'din (külliyatı, Halide gençlerin yetişmesi için en küçük bir hediye
paşanın mahrem adamlarından ve hazinedarı yayınevi; 1928 de Muallim Ahmed Halid Edib külliyatı, şankdan ve garib'dan seçme kabul etmeden çalışmıştır. Reissül kurrâlık,
Hacı Akif Istanbuldan kaçmış, mümkün olan Yaşaroğlu tarafından tesis edilmiştir (B.: klâsikler, "lb-ni Sina" bilhassa kaydedilmeğe Ahmed Haindi Efendi
süratle bu mühim değişikliği efendisine haber Yaşaroğlu, Ahmed Halid). Ahmed Halid -bey, değer. (Besim : M. Çizer)
vermişti. Ahmed Fevzi Paşa da, kendisini kü-tübhânesini tesisden yirtmi yıl kadar Müessisimn hâli hayatında kütübhâne
vatana ve devlete sena bir ihanete kadar Sultan Selim Camii ba§ imamlığı ve Fatih
evvel, 1908 de, Cağaleğlunda, Babıâli akademik bir mahfil idi; güzel konuşan bir
sürükliyen bir can kaygusuna düşmüş, cülus Millet Kütüphanesi memurluğu gibi
Caddesinin Şeref efendi Sokağı ile teşkil meclis adamı olan Halid Bey Büyükşehrin
haberini maiyetindeki zabitlerle askerden gizli vazifelerde bulunmuştur.
etdiği kavuşağm köşesinde kendi küçük fikir ve sanat hayatının en seçkin simalarını
'tutarak donanmayı Çanak'ka-•leden kaldırıp AHMED MAMDÎ EFENDÎ (EnsercM-
neşriyatı için bir dükkân açmısdı ki meşhur nesil nesil toplamaya muvaffak olmuştu. Hiç
Boğazdan çıkmış ve îskenderi-yeye götürerek de) — Om sekizinci asır hattat ve şairlerinden;
yayınevi bu temelden doğmuştur, 1958 de tereddüt etmeden kaydedebiliriz, ayrı
devletin o sırada en büyük düşmanı olan âsi Aşdoğan pastahâriesinin bulunduğu yerdir. nesillere mensub bu seçkin sımaların çoğunun
Mısır valisi Mehmed Ali Paşaya teslim etmişti. 1928 de, ayni caddenin Pos-tahâne Caddesi ile tamşdığı yer AhmedhâMd Kütüphanesi
Yine Abdürrahman; Şeref Efendi şöylece olan kavuşağına yakın 157 numaralı dükkân olmuştur. ' '
anlatır: ilk defa müessisinin adısnı taşıyan kütübhâne 1928 de çocuk denilecek kadar genç
"Cülusu Abdülmecid Haniyi iihbar ve olmuştur. 1932 de eski ibrahim Hilmi çağanda Ahmed Halid Beyin kütübhânesinde
iltifat ve teşrifatı padişahiyi iblâğa memuren Kitabevimn bulunduğu, şimdi yıkılan ki-tabcılık hayatına atılmış olan Tâhir
Mısıra gönderilen Köse Akif Efendi köşebaşmdaki Maarif Kütübhânesinin yerine Yücetürk,
İskenderiye-de Mehmed AM Paşanın taşınmış, 1935 de de Reşidefendi Hanının
konağında müşarünileyh ile taüı tatlı müştemilâtından eski Sûdi Kütüohâne-sinin
musahafbet. etmekte iken Kaptânı Derya yerine geçmiştir ki bu satırların yazıldığı
Ahmed Fevzi Paşanın donan.-mayı hümayun
ile iskenderiye limanına girdiği
AHMED HAMDİ TANPINAR İSfANBtJÎj
_ 368.— AHMED ŞİŞİM
aslı Eyyub sultanlıdır, 1716 (H. 1130) da ölen verdikten sonra rar başladı. Şair, artık tamamile yatağa rinde, daima anlaşılamamaktan ve takdir
babasından küçük yaşta yetim kalmış, dedesi kaymakam tayin serildi. Sevdiği meyva ve yemeklerden, çilek edilememekten, şikâyetçidir. Ona göre, bütün
Eyyuib türbedân ve Müezzinbaşısı Şeyh ismail edilmiş, birkaç ile kırmızı gül adanı verdiği ve çok sevdiği dostları ve fikir arkadaşları refaha-
Efendinin yanında yetişmiştir. 1754 (H. kazada vazife saîçaîı pilâvdan mahrum edildi. Bugünlerde kavuşmuşlar, yüksek mevkilere geçmişler,
1168) de ölen bu zatın himmetile Hoca Meh- görmüş, nihayet okuduğu kitaplar kadar, sevdiği dostlar fakat o, herkes tarafından ihmale uğramışıtır.
med Rasimden yazı öğrenmiş, hurda talikte Fi-zan kadar alâka duyduğu yemeklere karşı Hâşina, bir mektubunda bu üzüntüsünü
zamanının seçkin bir şöhreti olmuştur; kale-, mutasarrıfı iken duyduğu iştiyakı Mülkiye dergisinde şöylece açığa vurmaktadır: "Kırkını geçmiş
minin sürati ile tanınmıştı. Defterdar Hacı emekliye sev- "Yemeklere Dair" adındaki bir fıkrasiie ifade bir adamın beyaz saçlarile, mektepten henüz
Meihmed Paşaya mühürdarihik etmiş, paşasının kedildikten sonra etti. Ve artık herşeyi biliyordu. Hastalık çıkmış bir genç gibi hayatını tanzim
aslinden az'sonra da 1767 (H. 1181) de îstanbulda bütün azgınlıklarile onu ke-miriyordu. ölümle edememiş bir vaziyette kalışından daha hazin
ölmüştür. Şiirde Hâmid mahlasını kullanırdı. yerleşmiş ve 1915 yüzyüze geldiğini hisseden Haşini, bütüoı son bir şey tasavvur edemiyorum. Bütün nesiller,
GAZEL de ölmüştür. günlerinde yanından ayrıl-oıryan bir bayanla yanımdan kahkahalarla ve şarkılarla geçip
Hattı şebgûni gelürse ruhine dildâtrn Sttabölün Mezarı nikahlandıktan sonra o çok §»vdiği hayata gidiyor, ve ben bu atayanın nimetlerine hâlâ
seyrideriz bn sene biz gülz&fin Doğrara ey düi şeyöâ Eyyubtadır. kargı gözl«râni Iblr daha acm-a-m®k üzere
eğer inctase dâlıi Çekemem çilei Hcrta o pert rufasânn.
bir dilene! g-öısüyl* k*« nardan bakıp
!
Ahmed Haşini Ahmed Hafim
kapadı. durmaktayım".
i t_T lıtttaıett olsa da hanende civanın ne gtiz»l Çeçe
bülbül ohır nağmeleri tekrarın Çtinki dilşiftei
îstanbula 1896,da (Resîm : B. Çteer) Şiir ve nesir yazan Ajhmed Haşimin bir Bu takdir edilememenin endîşesi, fattem-
züllüslıı ol mehrûyun H&midâ olsa perigan ne aceb getirildi; babasının de kendisini yakandan tanıyanların m ve çilesi ne yazık H muhataplarını hayran
gtiltârıa. BiW. : Müstakimzâde, Tulıfei -hattatin. seyyar memuriyet hayatında ilk tahsili anlattıklarına göre, bunlardan daha güzel bir ©den güzel konuşmaların çevresini aşamadı,
A H M E D H A M B Î T A N P I N A H — ( B . : yeli, hayli gecikmiş ve on dört yaşında olduğu konuşma diM varmış, ö dil, dost, arkadaş, Şair, bu duygulanın şiir veya mesir örgül©ril«
Ahmed Hamdi). halde Türkçe konuşamıyan bir çocuktu; ayırd etmek-«Mn zaman zaman bir yanardağ yazı haline getirebilseydi, muhakkak ki
AHMED HAMBÎ TANYELÎ — (B.: evvelâ Türkçe öğrenmesi için Niknunei gibi fikir lâvları gaçarmış. Bazan bulanık bir Haşini, daha büyük bir şairimiz olacaktı.
Tanyeli, Ahmed arndi). Terakki mektebine verilmiş, bir yıl sonra da nehir gibi taşlan dalgalarile etrafını silip Fakat Ahmed Hâşim zamanında hakîkaten
AHMED HÂMtD ONGUNSU — (B.: On- leylî olarak Galatasaray sultanisine götürürmüş. Bu arada bir şimşek aydınlığı taifcdfe-edilmemiş değildir. Daha henüz en
yeli, Ahmed Hamdi). bırakılmıştı. Mektebi sultaninin son içinde renk renk mecaz oyunları yapar; ve 'güzel eserlerinden biri olan "Piyâle" yi
AHMEB HAN — Geylân hâkimi iken Şah. sınıflarında edebiyat muallimi Ahmed dinleyeni zevkin «onsuzluıklanına alıp vermeden evvel, Riza Tevfik, ondan
Aibbasın gazabına .uğratmış ve TÜrMye-ye Hikmetin teveccühünü kazanmış ve ilk götürürmüş. Şair iğneli dîli ile teşhisini bahsederken: "Gençler ittifak edebilseydi, bu
sığınarak îstanlbulda yerleşmişti. 1599 (H. şiirlerini, "Şiri kamer" leri bu zamanlarda koyduğu o andaki düşmanını yere serlnceye adam, hakikiyle onların başına geçebilirdi"
1008) da öldü. Sohbeti tatlı, zarif bir zattı; yazmıştır. Bu şiirleri, arkadaşları ezberler ve kadar hücumlarına devam ©dermiş. Bugün diyor. Hele "Piyâle" yî neşrettikten sanıra
meclisinde misafMerini sıkmadan vatan onu taklide kalkışırlardı. 1607 de bunların ağızdan ağzıa geçenlerinin pek azını büsbütün şöhreti arttı, ve çok beğenildi,
hasreti ile -gurbet elemlerinden şikâyet eder Galatasaraydan diploma aldı. Tütün Rejisi hatırlıyoruz; fakat Haşimin, bunları anlatmak fakat şiir san'atı, maddî (hayatın anahtarı
ve ekseriya ıstıraplarını Farsça idaresinde memur oldu. Bir müddet sonra, için yaptığı hareketler, renkten renge giren değildir. Kuvvetle tahmin edi-lir ki, onu çok
manzumelerle trennüm eder, misafirlerine îzmir sultanisi Fransızca ve edebiyat cehresi, alçalıp yükselen sesi (kaybolduktan üzen kendi yüzünün yapısı hakkında verilmiş
bunları okurdu. Bibi. : Kâtib Çelebi, Fezlike, I. muallimliğine tayin edildi. Oradan Maliye sonra okunan fıkraların eşsiz çiir zevkine pek kendi amansız hükmü idi; Ya» 'küp Kadrinin
AHMED HÂŞlH — Eserleriyle ve eşsiz Nezareti mütercimliği aie îstanbula döndü, varılamaz. Son devrin iki mübalağacı hiciv şu satırları 'dikkatle okunmağa değer:
nükteleriyle ikinci meşrutiyetten sonraki maliyeyi bırakıp Düyunu Umumiyeye girdi, zekâsının, Süleyman Nazif ile •Ahmed "Hâşim, evlenmekten daima kaçtı. Çttn(«
Türk şiirinin en seçkin simalarından; 1885 de bir aralık iaşe müfettişliğinde ve Osmanlı Haşimin fikir ve his mahsulleri ne yazıfe ki kü alacağı kızın kendisini sevmiyeceğîne
!
Bağdatta doğdu, 1933 de Istanlbulda öldü. Bankasında memuriyette buluaıdu; daha sonra bugün ancak onların dostluklarını kazanmış önceden kanaat getirmişti... O, daima kadın
Alûsizâde Arif Hikmet Beyin oğludur. Annesi kısa bir zaman için Kabataş Lisesinde edebiyat alanlarını hafızasında yaşamaktadır. Bunların benim neremi sevecek ? diyordu. Son derecö
Sara Hanım, Bağdatlı Kâhyazâde Said muallimliği yaptı; buradan ayrıldıktan sonra hakkında Abdülhak Şinasinin "Varlık" çirkin bir adam olduğunu zannediyordu. Ve
Efendinin kızıdır. Bumun balbası devrinin Güzel Sanatlar Akademisinde estetik ve dergisinde neşredilen hâtıraları bize onun bu zan ona, ilk gençlik "çağından, son gençlik
âlimlerinden ve ilk Osmanlı Meclisi Mebusanı Siyasal Bilgiler okulunda da fransızca duyduğu zevki vermemektedir. demine kadar hayatı zehreden tasalardan biri
âzasından Emin Efendidir; bu zatın babası da nıuallimliğine, hayatının son yıllarında da ikisi de titizdi, îkisi de hayattan olmuştu. Bir gün demişti M: — Monşer, dün
naü-fessir Abdullah Behaeddin Efendidir ki Anadolu Demiryolları idare meclisi âzahğına memnunluk duymaksızın yaşadılar., ve gece, (bu suratımın hali uykumu kaçırdı. Onu
"Ru-hülmeâni" adındaki otuz ciltlik meşhur tayin edilmişti. Bu vazifede iken biraz refaha öldüler. Hâşi-mi, çok yakından tanıyan şöyle, hayalimde bir tashih edeyim dedim.
tefsirin, müellifidir. Haşimin bütün ailesi, kavuşur gibi oldu. Fakat çok geçmeden Yakub Kadri, mi-zacunı şöyle anlatıyor: Meselâ alnımı daha muntazam bir şekle
ilim ve tedris-'işlerile uğraşmışlardır. Yalnız hastahğunın şiddetlenmesi üzerine tedavi için "Konuşması daimî bir şehrâyindi "Her soktum. Kafamı lâpiska saçlarla örttüm,
babası Arif Hikmet Bey, idare hayatına Frankfurta gitti, "Göl Saatleri" ve "Piyâl'e" cümlesi bir havaî ıfişengini andırırdı. Birfoiri yanağımdaJd Halep çıbanım hazfettim,
heves etmiş, orta tahsilini memleketinde 'gibi iki sür kitabı, ayrıca "Gurebâhâned ardı isıra durmaksızın türlü türlü renk ve ışık ağamı ufalttım.. yine bir şeye benzemedim.
yaptıktan Istanbula gelmiş, mülkiye Lâklâkaa", "Bize Göre" adlarını taşıyan iki parütılarile gözlerimizi kamaştırır, ve çok Anladım M bu kafayı kökünden kesip
imtihanım nesir eserinden sonra güzel ve. özlü Mtabı defa havaî fişeklerde olduğu gibi genzimizde atmaktan başka çare yoktur.."
olan "Frankfut Seyahatnamesi" ni bu hastahk acı bir barut kokusu 'bırakırdi." Haşimin, bu Yine Yakub Kadri: "Hâşim, her gördüğü
aylan içinde yazdı. Frank-furtta biraz iyileşir hiciv mizacını besleyen en büyük kuvvet, fca/dsıa âşofe oluyordu, fakat fa a§klanfl» go*
gibi olduktan -sonra memlekete döndü. onun hayata karşı elan kötümserliğidir, 0
Birdenbire hastalık yeniden ve eskisine
nazaran daha şiddetli bir sekide tek-
AHMED HÂŞİM İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ S7İ — AHMED HIFZI EFENDİ
— 370 —
ğundan maşukalarının haberi bile olmuyordu. Bu şiirile çirkinliğinin azabını anlatan men dilin bu saf akışından o da müteessir mizacını gösteren polemikleri vardır. Akşam
Bu nıeyanda İzmirde bir İtalyan kızma gönül Hâşimin gönül hasretini de unutmadığını "O oldu. gazetesinde, Hayat dergisinde ve daha başka
vermişti. Bize, ondan, mukaddes ve erişilmez belde" şiirinde görüyoruz: Havuz yerlerde neşredilmiş fakat kitaplarına
bir şey gibi bahseder dururdu. Bu genç kız Akşam yine toplandı derinde..
Kadınlar orda güzel, ince, saf, leylîdir,
Canan gülüyor eski yerinde
girmemiş yazılan toplansa, Hâskn, daha iyi
hemen her gün bizim muhitimizde bulunmakla Hepsinin gözlerinde hüzün var,
Canan ki gündüzleri gelmez anlaşılmış olur. Ondaki isyan ve nedamet
beraber ona ne (bir kelime söyliyebilmiş ne de Hepsi hemşiredir veyahut yâr, duy-- guları hep bu yazılarında kaldı. Onun
Akşam görünür havz üzerinde..
'dikkatle yüzüne baikabilmişti. Dilde tenvimi ıztırabı bilir.
polemikleri pek kuvvetlidir. Komprime halinde
Tanıdıklarımızdan bir madam, kendisini güzel Hâşim, ömrünü dolduran kırk sekiz yıl Mehtab kemer taze belinde
Üstünde semâ gizli bir örtü
bulunan cümlelerindeki kuvvet, elektriklenmiş
İtalyan kızına takdim edeceği zaman, Hâşim, içinde bu sevgiyi aradı, ve belki zaman zaman Yıldızlar onun güldür elinde... bir bulut gibi şimşek, yıldırım ve yağmurla
ortadan kayboldu. Sonra yine kızın etrafında (gösterdiği sinirlilik ve çevresine karşı olan doludur.
dolaşmağa başladı..." diyor. Arkadaşı, Namık memnuniyetsizliği aradığım bulamamasına Karanlık
Aşkın bu karanlık gecesinde Hâşimin nesirleri güzel türkçenin en
İsmail, Hâşimin bu ruh haletini de şu hamledilebiMr. Bülbül yine vahşi mütercimim, güzel örneklerinden sayılır.
kelimelerle anlatıyor: "Gerçi o canlıydı, Ruhundaki (bu tezatlar ve keltümserlükler Terk itti mi Mecnunu Leylâ? Bunların arasında, "Frankfurt
zayıftı; yaramazdı, usluydu; mâkuldü, içinde serpilip gelişen büyük ıztırap şiirini, Vahşi sesi firkat sesi sandım. seyahatnamesi" Tanzimattan bugüne kadar
mantıksızdı; çirkindi, güzeldi; acıydı, oradan söküp çıkaramadı. Bunu yapabilseydi neşredilen seyahat edebiyatına ait eserlerin en
Aşkın bu karanlık gecesinde
tatlıydı; kızgîndı, serindi; mundardı, pâkti; ibu şiir, insanlığın ortak malı olurdu. Fakat buna Hicranımı duydum, seni andım, güzellerinden biridir. O bize bu eseriyle,
nazikti, kabaydı; sertti, rakikti: iyi idi, fena rağmen edebiyatımızda Hâşim, adı, büyük şair Firkatzede bülbül gibi yandım. gördüğü yerlerin bir takım ilmî, tarihî
idi; tıpkı hayat gibi." olarak kaldı, filhakika şair Hâşimin, nazmında kitaplara daya-ınarak izahlarını yapmaz. O,
Onun bu garip temayülleri, büyük bir acı' Hâşim, şiirlerinde, .günün saatleri,
sakatlıklar bulunabilir. Mevzularının darlığı mehtap, ay, yıldız, ışık, karanlık, yaz, esasen hakikat-lardan ziyade güzeli aramak
halinde bir an olsun onıu, rahat bırakmamıştır. kabul edilebilir. Hattâ denildiği gibi ve çirkinliğinin ifadesini güzelleştirmek ister.
Namık İsmail ile'(beraber Pariste bulunduğu sonbahar, kış, rüzgâr, ağaç, orman gibi birer
duygularında, imajlarında da tekrara benzer tabiat parçasını kendi ruhunun menşurundan Onun kalemi foazan bir fırçadır, uçan renkleri
zamana ait şu hâdiseyi anlatırlar: Hâşim, yakınlıklar vardır. Hele ilk şiirindeki 'dil, cümle halinde tesbite çalışır. Fakat bu
geçirerek bunlardan çeşit çeşit hayaller ördü,
"Mereüre de France" da Türk edebiyatı hakikaten eskidir. Bazılarının dediği gibi renklerdeki çeşitlilik ve hareket, güzel bir
ve bu füsunü-u âlemi nazım ve nesir diliyle
hakkında (bir tmakale yazar. Onun bu yazısı seçtiği mevzularda cemiyet meselelerine de rüya gibi duyulduğu ve yaşandığı zaman
ifade etti.
çoik beğenilir. -Bu münasebetle kendisini vazıhtır. Fakat aradan zaman geçince,
hemen hemen -hiç temas etmemiştir. "Göl saatleri" ni 1918 de, ikinci kitabı
gazete idarehanesine çağırdıkları zaman hafızadan bu renklerin nis-betleri küçülür,
Manzumelerinin kabukları dikenli, ağdalı özleri olan "Piyâle" yi sekiz yıl sonra neşretti.
gitmek istememiştir. Namık - Ismaile: tıpkı rüya gibi görüldüğü ve yaşandığı gibi
gölgeli hattâ bir kısmının karanhkltîır da.
—' Makale sahibinin böyle çirkin bir Ahmed Hasim.de, Türk şiirinden çok izah edilemez. Fakat lezzeti uzun müddet
adam olduğunu görmelerini istemiyorum, Ahmed Hâşimin, hayal oyunları Galib daha ziyade, Fransız sembolistlerinin tesiri
Dedeye, kelime sihinbazlıkları Cenab devam eder. Siirlerindeki kapalılığa rağmen
benîm yerime sen gider, Hâşim bendim görülür. Fakat bu tabiî tesirlere rağmen, çok nesir yazıları çok açıMtır. Bu yazılarda üslûp
dersin... Şehafbed-dine benzer. Fakat onun yazılarında: duygulu şairimizin orijinal buluşlarındaki hu-
Renk, ışık denilen iki tabiat cevheri vardır ki daha şahsidir. Bunlarda fikir ve hayal
demiş, ve ancak arkadaşının son derece ısusiyetler onu bugün de sevdirmekte devam unsurları daha mütekâsiftir...
ısrarı üzerine fikirlerini değiştirmek birimcisi nazmında, ikincisi nesrinde birer ana ettiriyor. Bütün şiirlerini içinde toplıyan
kaynak halinde okuyucusunu Bugün birçok eski kıymetleri okumak
mecburiyetinde kalmış, daveti ıkabul "Ahmed Hâşimin şiirleri" adındaki eserde ve onlardan zevk almak ihtiyacı .pek
etmiştir. büyülemektedir. "Piyâle" nin mukaddemesinde "Bahçe" şiiri onun Türk edebiyatındaki duyulmuyor. Fakat Hâşimin eserlerine olan
Ahmed Hâşim, bütün hayatı boyunca şiir telâkkisini anlatırken: "Şairin lisanı, nesir özelliği gösteren güzel şiirlerinden biridir: alâka, sıcaklığını muhafaza etmekte devam
duyduğu bu iç acısına "İBaşım" adındaki man;- gibi anlaşılmak için değil, fakat duyulmak Bir acem bahçesi, bir seccade, ediyor. Çünkü Hâşim hâs mânasiyle bir
zumesile açığa vurmuştur. Bu nefis şiiri üzere vücut bulmuş musiki ile söz arasında Dolduran havzu ateşten bade..
'büyük şairdi.
burada okumak lâzımdır: sözden ziyade musikiye yakın mutavassıt bir Ne kadar gamlı bu akşam vakti..
Ali Nüzhet Gökseî.
Eî haber gövdeme gelmiş, konmuş, lisandır." diyor. Bakışın benzemiyor mûtâde.
AHMED HÂŞİM EFENDi (Kahvecizade
Müteheyyiç, mütekallis bir baş; Hâsimddki hayal zenginliği ve yeniliği, . Gök yeşil, yer sarı, mercan dallar,
Ayırır sanki bu baştan etimi Ömrii Seyyid). — On sekizinci asır hattatlarından
bugün onun en çok sevilen tarafıdır. Ahmed Dalmış üstündeki kuşlar yâde. Bize
ehrama muadil bir yaş. bir zevki tahattur kaldı Bu sönen, ve namlı ofk atıcı pehlivanlardan;; sülüs ve
Hâşimin sür telâkkisi ve verdiği örnekler, önü gölgelenen dünyâde! nesihte icazetnamesini Yedikuleli Emir
Ürkerim kendi hayalâtımdan Sanki edebiyatımızda sembolizm cereyanının bir müv
kandır şakağımdan akıyor Bir kızü Efendiden almıştı, (H. 1184) 1770 de öldü,
ittiessili olarak tanıtmıştır. Hâşim, son yıllarında şiirden çok nesir kabri Eyyubtadır.
çehrede âteş gözler Bana güya ki
yazıyordu. Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei Hattatta.
içimden bakıyor. Hâşimin şiirleri derece derece Emin Bu*
Bu Cehennemde yetişmiş kafaya lende ve bilhassa Tahsin Nâhide tesir yap- Filhakika dilimizde onun, büyük bir AHMED HIFZI EFENDi — On
Kanlı bir lokmadır ancak mihenim mış&r. Hâşim, ilik şiirlerini "Göl saatleri" nde nesir eseri yoktur. Küçük kitaplarının içine sekizinci asır hattatlarından, aslı Moralidir,
Ah Tarabbi, nasıl birlegti Bu çetin topladı. Bu kitabın dü hayli eskidir. Fakat sıkıştırılan bir takım: makaleler, fıkra ve babasiy-le beraber küçük yaşıta îstanıbula
başla bu suçsuz bedenim. hececilik ve sâde dil cereyanı alıp yürüdükten seyahat noîtüarı vardır. Fakat bu, kitaplarına gelmiş, ilk yazı •meşklerini hasırcılar imamı
Dişi tırnakları geçmiş etime sonra, faece veznine iltifat etmemesine alın-mıyanı gazete ve dergilerde kalmış ve asıl Mustafa Efendiden görmüş, sonra hocasının
Gövdem üstünde duran ifritin onun üstadı Mehmed Rasim Efendinin yanında
Bir küçük lâhzei ârâme feda çalışarak
Bütün alâyişi nâm-ü siytin.
AHMED HÎKMST İSTANBUL AKMBDlHSAN MATBAASI
_ 372

icazetname almış, üstadın son yıllarında kitabını bizim car- muştur: sonraları işi gittikçe bozulmuş, laterna gszdi-
gaf ve ' "Yükseklik, -büyüklük, incelik, derinlik remez olmuş, sırtında kukla sandığı, omuzua.-
kıymetli bir yardımcısı olmuş, ve (H. 1181) gibi ruhu cellâlendirecek duyguların avama da perde çıtası, üst baş paramparça, yüz
feracelerimizden ve'
1767 de henüz genç sayılabilecek bir yaşta o zamanki istanbul pek yabancı gelmiyecek kelimelerle, paraya .bile oyun -oynatırdı, Beşiktaşta
ölmüştür, 'tarzı te- anlattırdın ası ve millet efradının seviyesinin otururdu; seci günleri derin sefalet içinde
Bibi : Ivîüstakimaâde, Tuhfei hattatta. lebbüsündeîi de Avrupa ahalisi mertebesine yükseltilmesine geçti, «ü-rünerak öldü.
(Müftüoğhı) — Edip bahsederek "Tuvalet çalışılması türk ve Marn -muharrir ve şairleri Bibi. : S. M. AIus, Not.
ve 'diplomat; (3 rebiülevvel 1287) 3 temmuz ve letafet" unvanile için millî bir vazife, dinî ibir borç olduğuna BEY
1870 de îstanbulda doğdu; babası Gîrid ve Türkçeye tercüme iman ettim. Alman medeniyeti ve edebiyatı İÜ) — Asker ressanHaîUînızdan, 1864 de
Oeaaiii Balmsefit kapı kethüdalıklarıada bu- ederek kitapçı Ara- tarihlerinde bu hususta pek mukni misaller doğdu, 1882 de onsekiz yaşında
lunsnıuş, basılmamış nıürettep divan sahibi kil Efendi vâsıtasile vardır. Yicıe anladım :ki halkuı duygusunu, -mühendislıâne-den diploma alarak topçu
mutasavvıf bir §air olan Müftüoğm Sezai tabettirmişti. âdetini, ruhun u, istidadım nazarı dfkfcaîfce zabiti oldu; 1891 de Kccaırmstafapaga
Efendidir; dedesi, Yunanlı âsiler tarafından Bundan başka A. almıyarak yabalan ihodkâın eserlerin Asker! Rüşdîyesi resim mualîlmligins -tayin
şohid edâlmiş. Mora müftüsü AMulihalim Du-Filsin "Kami- okuyanların üzerinde bir tesiri olmuyor. -edildi, bilhassa karakalem ressamı id',, p-ak-çok
efendidir; ailesi de Aslen Morali olup ecdadı Ahm--d Hikmet (Belim 5 H, Tesirsiz asarın ise bir kıymeti, bir ömrü talebe yeitîşdirdi; sevimli ve -müşfik, güzel
Modon, Koron ve Trapoliçe taraflarında müf- bîr loca" namın- Çime) uij-ri küçük olacağına kail -değilim. Bugün fasih ve beliğ* sanatlara meyli olan çoeıılî-lara karşı teşvikkâr,
tiMklerde .bulunmuştur. romanını "Bir Riyazinin Muaşakası" namîle divanlar ne kadar okunw-yopga şimdi dâlıi, bu mektebin pek «8-viî-eo bir siması oldu.
(Aşağıdaki satırlar, "Nevsaîi Millî" de tercüme ve tabettirdikten sonra Şark üstat yerine -koy-duğumua edipler de yarın o 1901 de muallimlikten ayrılarak topçu
neşredilmiş îıal tercümesindendir. v@ Garb ahlâkı arasında olan büyük tezat kadar okunacak. Bu asır milliyet, vusıüh ve dairesine nakle'dildî, 1906 da öldü. Ko-
"Yedi yaşında dke-n babasını kaybetmiş cari •olduğunu aalıyarak bir daiha eser tercüme 'benlik asrıdır. Avrupadan gtSrdüğücıüz cpjmustaf apaşa Asker! Rüşdiyesi r-eslm-
olan AJtrmed Hikmet Bey,.iptidaî-tahsilim Dök- etmemiştir. Ahmed Hikmet Bey âlemi ' tahkirler, geçirdiğimiz buihran-Ia,r yazı hânes'ind'e, geçen asır «anıu îstanibulundan
imeciler .mahalle mektebinde yapmış, sonra neşriyata ilk atıldığı zamandan bahsederken: yazanlarımla] müfrit birer milliyetperver yapılmış zengan 'bir manazır albomu bırak-
Mahmudiye ve So-ğuıkç-eşrne rüşdiyelerinde "O zamanki muharrirleri takliden tıerşeydeta yaramağa kâfi değil midir?" raıştî, bu kıymetli eser maalesef lîayboîanuf-
okumuş oradan Galatasaray Sultanisine bahsetmek, heesarfen görünmek istiyordum. ibrahim, Alâeddim Gövsa, "Türk Meşhur- tur.
verilmiştir. O zamana ait 'hatıratını kendisi Bu -hevesle patates ziraatine dair ufak' bir lan" ftdındafei eserinde onu "Türkçülük, • -Bibi, : Pertev Boyar, TiMî ressamları.
şöyle nakleder: kitabımı Asır kütüpihanesi meyanına ithal halkçılık ve öz dil için ilk çalışan edıip" olarak — Istanfou-
"Mektebi nisaiyeyi bitirip Sultaniye ettim" der. bs~ HrttMcten sonra: "Serveti F-lmuııda lıım eski ve namlı Tnatbaalarındasdır. Hâlen
girdiğim sarmanlar Beyoğlumun, gelip geçtikçe, 1889 da Hariciye mesleğine Âtoted Hiik- Edebiyatı •Cedide zümresi sırasında iken dahi de "Î&iao3.bul Matbaacılıfe T. A. O." adı ile Ca-
rengârenk cameıkânları, huyu h-ayı -zihnimi nı-et Bey, Pire, Poti, Ke-rç (konsoloslu-klannda emin dili v* mevzuları gittikçe Türkiçeleşm-iş ğ'.do.ğlunâa 'I'ürbadar Sokağında (îstantrul
oyalardı, ihar dükkânın önünde beş on dakika bulunmuş, merkeze döndükten -sonra Mektebi ve millî bir renk almıştır. 1900 ,de çıkan Kız Liscisinirı -arkasndaM sokak) 14 numaralı
geçirmeden yoluma devam edemez ve bana Sultanide senelerce ve sırasdyle imlâ, 'kıraat, "Hâristan ve GülİEİtan", o samanların brmiada faaliyet hâlinde îbüyük bîr matbaadır.
refakat eden lalamın daima 'tevcihlerine sa,rf, naîıiy, kitabet ve edebiyat muallimli'Me- mahsulü olan küçük Mkâyelermi toplar. 1908 Açıldığı gün-d&nb-eri kurucusu Ahm-ai îhsan'ın
duçar olurdum, ö zaman edebiyattan gayri rinde bulunmuştur. Bu sıralarda maruz kaldı-" inkılâbından sonra, yaadıMannın mühim bir is-Eii ile a/mlan bu Matbaa (B.: Tokgöz, Ahmed
bir meşgale peSk de.muteber olmamasından ğı müşkülâttan lisanımuz imlâsının -muttarit kısmı "Çağlayanlar" adlı kîtabın-dadır ki 1922 Î3a.saitt) edeıbiyatnnı-zda çığır açmış olan Ser-
ve belki irsî "bîr temayül neticesinde edebiyat -bir kaide altına alınmasında ve tarzı tafariri- de basıldı. Son yıllamada edeibî Türkçülüğün vetifümm ve Edebiyatı Cedide ile Fecriâti
île meşgul olmağa başladım. Mektebin misin sadeleştirilmesinde, medeniyet ve en ileri gelenlerinden bari olmuştu" diyor. cereyanlarını hazırlayanlara yuva, olmug,
dördüncü sınıfında yaptığımız bir ' uzunca ' milliyet ökMeriniıı tamimi için, zaru-reıt Bir muharrir olarak son yazılarını matbaacılık sahasında pek çok ustanın
vazifenin Mektebi Sultanî müdürü ismail B- olduğunu anlamıştır; kendisi: "Resitali Gazete" de yazdı. "Gönül Hanım" yetişmesine rehberlik etmiştir^
eyîa takdirini cel-p etmesi ve sonra bu "S-eri'etifununda vaktiyle yaznaıg adındaki romanı tefrika halinde neşredildi. Son yarma asır sîyasî tarihîmizin çok ka
vazifenin kitap şeklinde "Leylâ - yshuit bir olduğum, küçük hikâyelerin "Hâristan" Mesleğinde, Türkiye Cumflıuriyetiıain rışık yıllarımda, 1890 (1808) da "Âlem Mat
(mecnunun-, intikamı" Hamile Asır namiyle tab'mdan sonra sadeliğim tumturaklı Hariciye Müsteşarlığına kadar yükseldi ve bu baası Ahmed ihsan ve Şürekâsı" adiyle kurul
kütüphanesi külliyatı aneya-nmda neşredilmesi ifadeden dalıa manidar ve müessir ve memuriyetten tekaüt edildi. 1927 de Fransız muştur, îlk açıldığı yer Bbuıssımt Caddesinde,
küçük ruhumu teşvike badi olmug ve o yaşta nmamafih belki daha güç olduğunu, uyuyan has-ta-han-esinde kanserden öldü. Kabri bu caddenin tramvay caddesfle kavuşağına
gayet diz'i bir -hakkı telife nail olmaklığıiTı fiMtierimi-?i sarsmak, duran yüreklerimizi Maçka rne-zarlığffidadıif. yaikın iki -katlı iki dükkândır; eğilişin dan bîr
beni sevindirmişti. Meğer bu mevzuu vazife çarpmdı-rmak için fikirlerde hattâ bir parça — ikinci AMüBıamîd sene sonra büyütülerek beş dükkân @î-
olarak bize veren muallimimiz hikâyenin mübalâğalı asabiyetin, ifadede 'bir parça fazla devri sonlarında kuklacı; Anadolu nıiştiT.
esasını o -sırada neşrolunan diğer bir açıklık ve sadelik lüzumunun, derecei Ermenilerinden bir mühtedi, önceleri karagöz Ahmed lisan Matbaası biraz da Serveti-
romandan almış imiş." ehemmiyetini takdir ettim." diyor. oynatır-mıg, sonra -kuklacılığa başlamış; fünun mecmuası demektir. Gerçekten Aihıned
"Ahmsd Hikmet Bey Mektebi Sultaniden Ahmed Hikmet Bey bu lüzumun (bilhassa Üsküdar, Boğaziçi ve Kadıköy îhsan'ın Mekteöi Mülkiyeden mezun olduktan•
-şüctıktan. sonra Fransız kadın ehemmiyetini bilhassa son. senelerde taraflarında dolaşırdı; ilk zamanlarında sonra ilk gayesi Matbaa ile birlikte iyi'bir re
muharrirlerinden Baronne de Staff in Darülfünunun Almam ve Fransız edebiyaiti yanında laterna, zilli lâitema, üç dört kişi ile simli haftalık gazete çıkarmaktı (B.; Serveti-
kadınların- tuvaletine, .güzelliiklerinin tarihlerini tedris adsrksn daha kat'î ve vazıh dolaşır, kukla perdesini mecidiyeden aşağıya fünun), : ;
• -- :'
muhafaza y-e-idamesine dair neşrsykdiği bir surette duy- kurmaz. Fakat
"Kabine do tuvajeit". ismindeki
AHMEDİHSAN MATBAASI İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ — 375 — AHIvIEDfHSAN MATBAASI
— 3.74 —
1891 (1307) yılında Servetifünun tesis motoru konmuştur. Bu esnada, binanın Ahmed İhsan derhal Sadrazam Avlonyalı Ferit leketimizde renkli baskılar yapılmış ise de
olunduğu zaman Matbaada kâfi derecede karanlık, basık ve arkasına yüklenen BaJbıali Paşaya istida verir, Sadrazam da istidanın Avrupada yapılmaya başlanılan "ücrenkli-
hazırlık olmadığı gibi, Avrupada henüz altına şu ibareyi yazar: "Babıalinin trikromi" denilen yeni usul bizde henüz
bahçesinin sızmtılarile rutubetli oluşundan
doğmuş olan einkografiyi İstanbulda .bilen karşısındaki binada Matbaa bulunması teftiş görülmemişti. Bu yeni icad ilk defa
dolayı matbaanın başka bir yere 'taşınmasını
bile yoktu. Ancak Avrupadan getirtilen ve nezarete daha ziyade elverişli olduğundan Se:rvetifünuında tatbik olunur. Klişeler
düşünür iken garFü bir hâdise Ahmed ihsana
galvano kalıplar, ki bunlar zaman' nıesaihirinin ve esasen mezuniyeıt dahi almış olduğundan Viyanada yaptırılıp getirtilmiştir. Matbaa
yardıma etmiştir.
resimleriydi, ve Mercandaki Bible House'>dan mümanaat olunmamak üzere Zabtiye sınai vadide gelişmekte, hasılatın bir kısmı
Va-k'a şudur: Ahmet İhsan Matbaasının
kiralanan tabiî manzaralar ile 1891 Nezaretinle." Zabtiye Nazırı müdahalesini' ile gazete de yaşatılmaktadır. Fakat faaliyet
biraz ilerisinde Ebussuut sokağında bulunan
Martının 27 sinde Servetifünunun ilk ısayısı (keser matbaa da yeni yerine yerleşir (-Bu Servetifünunun yavan münderecatı içinde
Maıbmud Bey Matbaasında, Babıalinin o
çıkarıldı. Fakat Matbaada makinelerin kazan bina son imar faaliyeti içinde yıkılmıştır). güzel resim basmak, o tarihte ilk çıkan Ziraat
sırada ihya eylediği "Takvimi Vekayi"
silindirine yazılar eskimesin diye çuha sarmak Babıali karşısındaki bu binada Matbaa Bankası piyango biletleri ve Musfeafı Şerif
basılmaktadır. Gazetede hattıhümayuna ait ıbir
mutad olduğundan, getirtilen çinko resimler şöyle tanzim edilmişti: bodrum katını (tabına inhisar etmektedir. İlmî, fennî, fikrî
yazıda "hasbel icab" tabirinde eliflâmın
de ba-sılamadiiğından, matbaacılığın yeni makineler işgal ediyor en -üst katta eserlerin basılmasMiia veda edilmiştir. Bu
'elifi lam eliften sonra gelerek "hasblaicab"
tekniğini tetkik etmek üzere Ahmed ihsan mürettiphane bulunuyordu. Matbaanın idaresi sırada Muisihafı Şerif in basılması ile litoıgrafi
şeklimde çıkar. Abdülhamid şüphelenir.
Avrupaya gitmeğe meöbur oldu. Avdetinde, ise bizzat Ah-ımed İhsan tarafından ele (taş feaskı) faaliyeti temin edilmiş ise de tipo
Takvimi Vekayi kapatılır, Müdürü bir daha
kendi ifadesi ile: "matbaanın ciheti fennî ve alınmıştır. 1897 de "Alem Matbaası" namı makinelerine iş bulmak lâzım ıgeldiğinden
devlet me-muriyeitine alınmamak üzere
amelisi İslah olunarak memleketimizde ilk kaldırılmış, matfbaa-oıın ismi "Matbaai 1902 de yakılacak nüfus sayımı için lüzumlu
azlolunur. Bu havadis Servetifünunda da
olarak, güzel resim basılmıştır". Gerçekten Ahmed İhsan" olmuştur. olan Nüfus teskerelerinin baskısı alınır. 1883
çıkar. Ancak Ser-vetifünun Alphonse
Ahmed ihsan Viyanada Angerer ve Gösehol .iAhmed ihsanın hareket tarzı gösteriyor de dağıtılan ilk nüfus teskerelerinden sonra
Daudet'nin Jak adlı romanını tefrika
çinko ve hâk fabrikası ile yapibiiğı anlaşma ki o Gazete ile Matbaa idaresini daima ayrı "Hamidiye" tabir oluttıan bu teskerelerin
etmektedir, o günkü fıkra ise şöyle
(neticesinde İs-tanıbulun manzara tutmayı ön plâna almaştır. Bu bilmecburiye baskısı matbaa için elle tuıtu-lur bir gelir
«ihayetlenımektedir: "elde bir gazete lâzımdı;
fotoğraflarının klişelerini yaptırmıştı. Bu yeni oportünist davranışın sebebini zamanın temin eder, istibdadın matbaalara saldırdığı
iş görüldükten sonra gazetenin kapatılması
icad klişelerin nasıl basıldığını, ne gibi hürriyetsizliğinde, jurnalcilik 'zihniyetinde ve Matbaai Amire adlı Devlet Matbaasının
kolay idi", ve tefrika devam etmekte
mürekkep kullanıldığını da öğrenmiş, Pariste aramak gerekir. Bu düşünce ile olacak Ahmed bile kapatıldığı o sıralarda Istanbul-da
olduğundan mutad "mabadı var" İhtan ile bu
ısmarladığı kâğıtlar da gelince baskı tekniğinin İhsan yeni binaya taşınır taşımmaz Servetifü- Türkler elinde kalabilen 4-5 matbaa içersinde
cümle biter. Bu kötü tesadüfü kasde hamleden
dyi bir nümuraesini vermiştir: Servetifünunun nun için ayrı bir idarehane tutar. Ahmed İhsan Matbaasına .mühim bir yer
Matbuat müfettişleri Servetifüııun ve Matba-
27, inci 'sayısındaki Ortaköy Camii resmi. Türk matbuatlının dalkavukluk rüzgârına kazandırır.
asınm, kapatılmasına karar verirler iken ıAh-
Mtüealkip sayıda ise çıkan Kız Kulesi resmi kapıldığı, kapılmak mecburiyetinde kaldığı ve 1908 haziranında Kümelide istibdada
med ihsan romanın durdurulması şartile
Padişahın o kadar hoşuna g^tmliştir ki ira-dej hammallarma kadar bütün personeline rütbe, karşı başlayan isyan belirtileri tesirini îstan-
meseleyi kapatır; fakat vakit kaybetmeden
seniye ile Servetifünuna aylık 3240 ikuruş nişan ve madalyalar aldığı bir sırada 'diğer buîda da hissettirir, 9 Temmuzda Sadarette
Ser-veftifünun idarehanesini Matbaadan
yardımdan başka maaşı devletçe verilecek matbaalar gibi Alınıed İhsan Matbaası da değişiklik olur. Babıalinin tam karşısında
ayırır, Sanayi ve Maadin Bankasının
Parisli hakkak Mr. Naıpier'öin matbaa için Padişaha sunulmak üzere bir liste taınizim fevkalâde bir nokta işgal eden matbaadan
bulunduğu bina hazinei hassa tarafından
geitirikaesiıne karar verilmiştir. (Ancak îbu zat . eder; bu listede kendi ismi, Tevfik Fikretin hükümetin telâşı ve faaliyeti yakından takib
kat kat kiraya verildiğinden birinci katı
Paristeki çalışkanlığını burada, göstermemiş, ismi ve muharrirlerin isimleri yoktur. edilmektedir. Hadiseler hızla gelişmektedir.
derhal ayda 4 altına kiralar ve oraya
vaktini halik tutmak, güvercin beslemek, Matbaaların taRıifi "emsali misüiıı" şeklini 10 Temmuz sabahı İstanbul halkı seneelrce
yerleştirir. Servetif ünün bü-,yüık caddeye
gevezelik etmekle geçirmiştir, denmektedir. aldığından, mucibince irade çııkar, zaptettiği isyanım haykırmak üzere
çıkınca Matbaa kısmının idaresi, o zamanki
Hattâ Bbussuut Caddesindeki matbaamın başmürettib "mütemayiz", abone memuru sokaklara dökülmüş tezahürat yapmaktadır.
"Alem Matbaası ve Şürekası" firmasına dahil
aydınlığını kâfi bulmayınca kendisi için "saniye" olurlar, makine hamalları Sanayii Sirkeciden Babıâliye doğru akan kalabalık
bulunan iki şerike bırakılır. Ah-'med ihsanın
şimdiki Akşam Matbaası binasında yani eski nefise madalyalarını göğüslerine asarlar. bir ara Ahmed İhsan. Matbaasının önünde
bu iki ortağı ticaret iktisat ve hesaba da
Basiret matbaasında büyük bir oda Usulden olduğu üzere de Matbaanın nail toplanmıştır. Günlük olarak basılan
yabancı kaldıklarından Matbaa iflâs mevkiine
tutulmuştur. Fakat Napier burada da olduğu "iltifatı1 cihaınidereceat" tan dolayı Servetifü-nun tek taraflı basan iki makina ile
düşer; Ahmed ihsan ortaklarının haklarını
çalışmamış, nihayet birigün Abdülhamide Servetifununda bir teşekkür fıkrası yazılır. matbaa gece gündüz durmadan baskı yaptığı
satın alır ve tekmil makine aksamı ile
jurnal edilip yurd dışına çıkarılmıştır, ve Fakat Tevfik Fikret maîtbaa halkına nişan halde ancak 25 bin nüsha çıkabilmektedir. O
matbaayı Sarvetifünunun bulunduğu yere
Aütomed ihsan Matbaası bir feâîbusdan istenilmiş olmasını, gazetede teşekkür anları canlandıran Ahmed İhsan aynen şöyle
nakleder. Bu göç sırasında vukubulan bir
kurtulmuştur; fakat bu sırada pâdişâhım yazılmasını aeı acı tenkid eder, matbaaya yazmaktadır: "muharrirler gazeteyi yazıyor,
hâdise de devrin zihniyet havasım göstermek
matbaaya olan teveccühü de sarsıltoiş- küser, uğramaz olur. Mecmua ve Matbaa makineler basıyor, memurlarımız dağıtıyor,
ba-kımamıdan sayam difckatdir. Matbaa
tır. buhranlı günler geçirir. Hattâ 1908 Boer halk da kapışıyordu".
açmak gibi matbaanın nakli de izin almağa
Ebussuut Caddesindeki matbaa harbi diolayısile İngiliz taraftarlığı göstermiş Halk istibdaddan kurtuluşun sevinci
muhtaçtı; Ahmed ihsan da böyle ıbir izni
görüldüğü gibi mühim gelişmeler kaydetmiştir, olan "bir çok Serveltiifünun mensubu içindeydi. Fakat bu hararetli günler çok
almış, eski dükkânları tahliye etmiş,
[hattâ o zamanlar makineler hamallar ınefyolununca matbaaya kimseler uğramaz sürmedi, gazete alanlar azaldı, gazeteciliğe
makinelerini Babıali karşısındaki Maadin ve
tarafından çevrilirken yeni çıkan ıbdr petrol olmuştur. kalkanlar büyük zararlara uğradılar.
Sanayi Bankasına taşıtjtiırdığı sırada oradan
motoru tecrübe edilerek Istanbulda ilk defa Sansür, baskı ve hürriyetsizliğin daha da Servetifünmı da zarar etmeğe başlayınca
arabası ile Zalbti-ye Nazara geçer ve
(havagazı şiddetlendiği bu senelerde matbaada bazı Ahmed İhsan
Matbaanın taşınmasına mani olur.
teknik yenilikler yapılır. O zamana kadar
Makineler .sokak ortasında kalır.
mem-
AHMBDÎHSAN MATBAASI §78 AHMEDÎYS ©ABOTSÎ
günlük Servetifünunu 17 Mart tarihinde karar verir. Ancak Matbaada da iş yoktur. — (B : Tok-
kapattı. Günlük gazeteciliği tekâmül ettirmek Anarşi, ihtilâl ve onu takip eden tedipler göz, Alımed îhsan) . Faşa, Firari). A-şağıdaM notlar 194-5
gayesile Pariste iken satın aldığı küçük Ro- ilmî, fikrî ve edebî hareketleri büsbütün AHMEDÎ — On sekizinci asır yılında tesbit edilmiştir. Sofular caddesile Aile
tative makinesini de Şûrayı Ümmet durdurmuştu. Matbaanın yasamasını çiçekçilerinden Kasımpaşah Ahmed sokağı arasında bulunan Ahmediye caddesinin
gazetesini çıkarmak isteyenlere f ransız ustası düşündüğü bir günde eski mektep Efendinin tescil edilmiş çiçeklerinden bir Aile so kağı ile olan kav-gağı da hemen
ile birlikte devretti. arkadaşlarından İsmail Müştak Bey gelir ve zerrin ile foîr rûmi lâlenin adıdır; lâle, hemen Yeniodolann bıılunduğaı eski
Ahmed İhsan yevmi gazete çıkarmanın yeni çıkaracakları bir siyasî gasete için sahibinin ölümünden sonra, açmıştı. Etmeydanına rastlar, üç araba rahat rahat
oynak siyasî hava altında gayet tehlikeli matbaacılık ve kitapçılık da yapmak üzere 'AHMEDtYE — Üskü darda, bu isim geçebilecek kadar geniş, kaba taş döşeli,
olduğunu anlayınca Servetifünunu tekrar bir matbaa kurmak istediklerini fakat bir altında toplanmış hayratın -bulunduğu bir iki yanında yine kaba taştan yapılmış yaya
haftalık olarak takviyeye karar verdi. yenisini kurmaktansa Ahmed ihsanın -sem- fcaldııarm bulunan bozukça bir ,
Matbaaya çinkoğraf! yapmak üasr© yeni matbaası ile kuracakları şirkete girmesini yoldur. Solda Sofular (R-esîro kuyusu
âletler satın aldı bir de mütehassıs usta teklif eder. Kurulacak şirkette Mebus hallesi sınırı içindedir. Ahmediye, yanın asır caddesi kavşağına yakın
getirdi. Mazliyan Efendi, Mr. Hugnen v.s. kadar evvel, tfeküdarın en mâmur bir semti ; isimsiz bir çıkmaa vardır, astada sahibi
Bu kararlar isabetliydi, sira istibdadı bulunmaktadır. Sermaye 25 bin altın Ahmediye çarşısı da en şenlikli ve kalabalık •çıkmamış bir arsa iken yanındaki arsalara
yıkanlar hürriyet adına daha iğrenç olacaktır, Ahmed tasan 4500 altın sermayeli yapılan evceğizlerin kapılarını buraya açmış
-bir yeri idi; sadece ;beş -tane. Miydik ve «mültelle-i
denebü&-e»k bir şahıslar idaresi matbaası ile katılacaktır. Alımed îhsan olmalariyle soikaklaşınışa foenz&-möktedir;
kahvehanesi vardı ki bugün bunların -bîr
kurmuşlardı. Dahildeki sıkıntıları umıtturma- matbaasının istiklâlini koruyan bir mukavele Sofulardan gelindiğine göre sağ tarafta
tanesi 'bile kalmamıştır. Hacasalih ve Havlucu sökaHarile bîr&r
k gayesile nazar-lan.harica çevirmek iğin yapar, tasarlanan Ittihad gasetesi — Üsfeüdarda Alı-
çığırtkanlarına "Ya Girit yahut ölüm" yayınlanmaya başlar, fakat ancak S ay kavşağı vardır. (B. : îskenderpaşa mahall»-
medîye çarşısında Büyükşelhrin şöiiTetledn-
dedirtenlerin yoluna sapanlar irticai da dayanır. Alımed îhsan tedbirlerini önceden den idî; en son 1844 yılına kadar
t&): *

körüklüyorlardı. İgte böyle bir günde Ahmed aldığı için Matbaa zarara iştirak etmez. yapılmıştır; son yapan da, 1945 -de hayatta Sağlı sollu, hemen bütün evleri ikişer
ihsanın matbaasına gös diken politikacılardan Sermayedarlardan Mr. Hugnen is© kalan bulunan ermeni Mîsaık ustadır. Gayet kaftlı, altları tezgâhlar kurulmuş küçük
biri: — Siz iyi lisan bildiğiniz halde burada sermaye ile matbaaya yalmz matbaacılık için lezzeti, sertçe, ü§ bardağı insana 'hoş bir dokumacı atölyesi, üstleri mesken, aîhgap
faaliyet gösteremiyorsunuz, panislâmizm kullanılmak üzere iştirake karar verir ve seikir veren bir bo-aa idi. yapılardır. Pazardan mâda günlerde, caddeyi
yapmak üzere sisi Tifüse gehbender böylece ''Ahmed îhsan ve Şürekâsı Komandit gâJhların muttarid çatırdısı doîdıırar. Hemen
— Fatih kazası-
göndereceğiz dedi. Bu sürgün badiresinden Şirketi" doğar (1910 Ocak ayında). Bu bütün evlerin geride bahçeleri vardır. Bu
nın Fatlı merkez nahiyesinde îskenderpaşa
Alımed îhsan sor sıyrıldı. sırada Matbaaya mahsus bir bina inşasına, mahallesindedıir; adını Vakai Hayriyeds o cadde üzerinde bir küçük mahalle - esnaf
Yeni idarenin körüklediği fakat kendi sermajrenin dahi % 6 faizle avans alınmasına semte verilen isimden almıştır. Yeniçeri oca- kahvehanesi, Havlucu 'sokağı 'kavşağının ık-ög-
aleyhine tezahür eden. ihtilâl megum 31 Mart karar verilir. Eski Mektebi Mülkiye (şimdi P kanlı bir şehir ımdıareb-esii-e ssin-de bir mahalle bakkalı, yanında kiiçfe bîr
günü patlak verir. Taain ve Şürâyî ümmet istanbul Kız Lisesi arkası) kargısında kaldırıldığında, vakada büyük yararlığı 'berber dükkânı, biraz daha ileride, Aile
matbaaları darmadağın edildi. Babıâliye doğru müceddet bîr bina inşa edilir ve Matbaa oraya görülen Ahm-ed Fevzi Paşanın adına sokağı kavşağına yaikın .Aihınediye polis
yürüyen bîr güruh da Ahmed îhsan nakledilir (Matbaanın bu günkü yeri). On nisibeltîe, Yeniçerilerin ŞeSasadebaş mdaki karakolu v» bir de ağzın?, varuıca
Matbaası önünde durur, sesler yüsselir: sene devam «den bu şirketin şerikleri yavag kışlalarının (Eskîodalarm ) bulunduğu yere doldurulmuş kör bîr
"Burası da matbaa!., ittihatçı mı? Hayır". yavaş hisselerini Ahmed ihsana satarlar, Fevziye, Ebneydanındaki kışlaların
Bir "Hayır!" ile matbaa, kurtulur. Bunlar böylece Komandit Şirket ticarî mahiyette ve (Yeniodalamı) buktöıduğu yere de Ah-mediye
olup biterken matbaada yalnız bağına Ahmed kanunî olarak tasfiye olunur. isimleri verilmişti {B. : Ahmed Fevzi
îhsan bulunmaktadır, pencereden dışarısını 1929 da isviçre Banknot Matbaası Or@ll
gözetlemektedir. Tanın ve Şûrayı Ümmet Füssl.ve Viyana Kâğıt Fabrikaları Elbemühl'
gazeteleri batmıştır, Ahmed ihsan ün iştiraki ile "Ahmed îhsan Matbaası
Servetiüfünunu yeniden yevmî olarak
çıkarmaya karar verir. 8 Nisanda ilk sayıyı
Limited Şirketi" doğdu, fakat Ahmed ihsanın
müteakip senelerde mebus olması dolayısile l
yayınlar. 11 Nisan Cuma günü Hareket Matbaa gitgide ihmal edilmeye başladı. 1942
ordusu îstanbulu taraf taraf zaptetmeye de Ahmed ihsanının ölümü üzerine daha da
başlar. Babıâli ele geçer fakat buraya atılan bakımsız hale düştü, nihayet 1945 yılında
mermilerden bir tanesi Matbaanın kenarlarını vârisleri tarafından îstanbulun kâğıt,
silip geçer, istanbul kan vd ate§ ileridedir, kırtasiye ve matbaacılıkta eski bir firması
matbaada Servetif ünün yevmî olarak olan "Afi--tab" a satıldı, 1950 de "istanbul
basılmaktadır. Ahmed îhsan ise o sırada Matbaacılık" adı ile Anonim Şirket oldu.
Yeşilköydeki Hareket Ordusu karargâhından Memleketimizde en iyi baskı sanatının
gazetesine günde 3-4 defa adamla haber daima öncülüğünü yapmış olan bu matbaa
göndermektedir (1909 da îstanbulda henüz bugün dahi ayni ananeyi devam 1945 de Ahmediye Caddesi (Resim : Nezih)
telefon yoktu). ettirmektedir.
Sükûnet günleri gelince, Ahmed îhsan Enver Eseûkova
siyasî gazetecilikten çekilmeğe bir kere daha
AHMEDİYE CAMİİ İSTANBUL
378 — ANSSÜKLOPEHDÎSİ — 379 AHMEDİYE KÜLLİYESİ
kuyu vardır. Bu kuyunun ağzı yekpare bir Münehheb nushai ikbâli tâ haşr Terazûde nola tartılsa âbı düri gevherle Efendinin kabri de camiin haziresinde ve
taştan oyulmuş olup üzerinde hayır sahibinin Ola vârestei âsibi devran Letafette ana lû'lûi lala olamaz hemtâ Kepçe Dede merkadinin: ayak ucundadır;
adını taşıyan bir kitabe var: "Sabıka Defter-| Didi bir ehli dü tarihi Şalin Sol yüzünde üst kısımda: kitabesi şudur:
dar Arif Efendinin hemşirezadesi sahibetül- Zehî tahsilgâhi Umu irfan Attâşı nâre bir âbi musaffayi sebil etti
Yenabii himemden bu mahalle eyîeyüb icra La ilahe illallah Muhammedün Resuluflah
hayrat Refia Hanımın hayratıdır. Sene 1253". Sağdaki çeşme, Türk çeşme mimarisinin Safâyi lezzetin bir gez dişinde gûhgen görse "Tarikatı âliyeyi rifaiye meşayihi kirâ-
Caddeyi ona yakın akasya ağacı gölgelendir- en güzel eserlerindendir; som mermer, zengin İderdi önır oldukça lebi şirinden istiğna mından Kepçedede Derigâhi şerifi postnişini
mektedir, (Eylül 1945). Bibi. : REK, Gezi notu. kabartma çiçek nakışları ile bezenmiş, yarım Sebilin sağ birinci yüzünde alt kısımda: Şeyh Elhac Esseyyid Mahmud Râci
AHMEDtYE OAMlt — "Üsküdarda Ah- kubbesi yelpaze şeklinde oyulmuş bir mihrap Aceb mi teşne lebler olsa şirinkâm dâvası Efendinin ruhi şerifine ve kâffei ehli iman
mediye camii" Ahmed Ziya Beyin îbir yağlı içindedir. Teknesi sağlam, musluğu çalınmış, Ziyafet eyledi atsâne şehdü şîr ile güya Orta
yüzünde de alt kısımda:
ervahına elfâtiha. 3 şevval 1136".
boya tablosu, 1903 resim salonunda teshir ufak bir himmetle ihyası mümkün görünen bir Yazı hattat Nevresindir.
İdüb hayratım mebrûr ide Hak sâyini meşkûr
edildi. şaheserdir. Beş beyittik tarih kitabesi şudur: Muin ola hemîşe âıie lütfi hazreti Mevlâ Dershanenin içinde, bugün, tekkelere ait
AHMEDÎYE CAMİÎ VE KÜLLÎYESÎ — Zehî dilcûyi zîbâ ceşmesâri ruh perver kim Atşı Sol yüzünde aut kısımda: bazı hurda eşya, bu arada birçok da kudüm
Üsküdarı süsliyen ve on sekizinci asır Türk ümmete mâ-ül hayatı eyledi icra Geleıı dil teşneye her gözesi Salim didi târih bulunmaktadır.
yapı sanatinın en güzel örneklerinden sayılan "Zülâli pâki nûş it bu sebili âbden sahhâ"
Zehî hatır kusa aynül hayat hub manzer kim
Sene 1134 Üzeri tonos kemer örtülü koridordan
bir Milliyedir; bir cami, bir medrese, bir Bakub reşk eyler âna ceşmei mihri cihan ara külliyenin avlusuna çıkılır. Avlunun sol yanını
kütüphane, bir dershane, bir sebil ve iki Küllieynin bu yüzümde ve Esvapçı sokağı
Hilâli îd eğer zenciri râhi kehkesan birle •ve Ehram sokağı boyunu medrese odaları
çeşmeden mürekkeptir. Hayratı yaptıran kavşağına yakın bir güzel çeşme daha vardır,
Asılsa küpe asa takına şâyestedir Hakkaa çevirmiştir. Küçük kuibbelerle ve on bir tane
Tersane kethüdası Eminzâde Hacı Aıhmed kitabesiz, ayna taşı yüksek, gayet sade,
Bu dilkeş çeşmesârm âbveş banisinin daim olan bu medrese odalarının önünde de,
Ağadır ki kabri de külliyesi içindeki teknesi sağlam, musluğu yerinde susuz bir
Zülâli tab'ını gerdi kederden pak ide Mevlâ sütunlar üzerine atılmış kemerler üzerimde on
mezarlıktadır (B. : Ahmed Ağa, Eminzâde çeşmedir ; ufak bir (himmetle ihyası
bir kubbe öle örtülmüş bir ruvak uzanmaktadır.
Hacı). Kefçedede de-nıilen bir mescidin îhyası Bu mısra'le didi âna bir bî bedel târih mümkündür.
Medrese odaları, bu 1945 de, Evkafın ve
fcasdile vücut bulan bu yapılar, Gündoğuımu "Eminzade bu ayni ceşmesâri eyledi icra" Bu çeşmenin yanında eskiden külliyenin
Sene 1134 (1722) Kızılayın Üsküdar fıkarasına yardım
caddesile Esvapçı sokağı arasındaki adayı muvaikkithanesi bulunuyordu; icarei müeccele
teşkilâtının mutfak ve erzak anibarları olarak
doldurur. Kitaibeli büyük kapısı Gündoğumu Bu tarihten yüz eEi yıl kadar sonra ile satılmış, satın alan adam tarafından da
kullanılmakta idi. Bazı. odalarda da Evkafa
caddeöindedir. "Tekke kapısı" denilir; yapılan bir tamirinde ayna taşının üstüne şu bir kömürcü dükkânına kalbedilmiştir.
ait muhtelif eşya buluınmakltia idi. Tekke
Esvapçı sokağında da bir yan kapısı vardır ki kitabe konmuştur: Tekke kapısından, üzeri tonos kemer
kapısından girildiğine göre sola rastlıyan
"Kütüphane kapısı" adını taşır. "Ceımıetmekân Gazi Sultan Mahmud örtülü bir koridora girilir. Sağdaki bir
sütunların arası da bir duvarla örülmüş,
Hani sâni aleyhi rahmetülbâri hazretlerinin kapıdan iki dirsekli bir merdivenli fevkani
Ziyaret edeme göre, büyük kapının sağın- kapatılmış bulunuyordu. Bu iki sıra medrese
haremi ismetpenâhilerinden üçüncü ikbal olan dershaneye çıkılır. Sekiz köseli ve tek
ıda çeşme, solunda da sebil vardır. odalarının kavuştuk- . lan köşedeki bir kapıdan
devletlû Tiryâl Hanım hazretleri işbu mâ-ül kapılı olan dershanenin önünde bir plat form
îstalâktitii emlice bir korniş altında da medreselerin ayakyollarma geçilmektedir;
hayatın menbainden bed' ile mecrasının — hayat vardır ki, zarif mermer sütunlar
'büyük bir kitilbe taşı, omun altımda, eltrafı bu ayakyoların-da uygunsuz takımının bazı
mü-«cedded hükminde tamir ve ihyassna üzerine atılmış, geniş bir saçak ile
ka-ibartma çiçek nakışlı ve kenarı dantelli bir çirkin buluşmaları görülmüş, ve rivayete göre
himmet ve bu babda naili muvaffakiyet örtülmüştür. Dershane bugün bir güvercinlik
kemer bulunan bu kapı, kendi başına bir hattâ bir de cinayet işlenmiş ve kapısı
olmuşlardır. S ene 1280 (1863). halindedir, içi ve îlâtformu güvercini
sanat eseridir; dört satır üzerine yazılmış kapanarak battal,edilmiştir. Avlunun Bhram
Soldaki/sebile gelince: gübresile dolmuştur. Ne-;ih Jıat ile kitabesi
sekiz beyit lik manzum kitabesi şudur: ve Esvapçı sokakları kösesinde f evkaanî bir
O da Lâle devri sebillerinin en güzellerinden şudur:
kütüphane, Esvapçı so-kağile Gündoğusu
Eminzâde cenabı Hac Ahmed biridir. Som mermerdir; her cephesi için, Cenabı sâhibülhayrat yâni Elhac Ahmed kim
Anın nakşı nigini iştiharıdır Eminzâde Hezâr caddesi köşesinde de cami ?Duluntmaktadır.
Sütûde menldbet ağayı zîşan saçağından aşağıya doğru kitabesinden iki Cami ile dershanenin arası da külliyenin
ahsenet o merdi âkibet endişü agâh Ki olmaz
Bu nazikter mahallin Üsküdârm beyit, altında yelpaze şeklinde ve eltrafı ziynet dihi rûzei dünyâye dildade Bilüb dehrin mezarlığıdır. Fevkaanî Kütüphaneye, ilki
İdüp müstağrakı na'mâyi ihsan- kabartma çiçek nakışlı bir alttık, altında fenasın daima fikri muad eyler Bugünden hâzır dirsekli bir merdivenle çıkılır, önünde beş sütun
kitabesinden 'Mr beyit, onun altında da pirinç eyler zahrü zâdın yevmi mîâde Bu beyti Umu üzerine atılmış kemerler üstünde üç tane küçük
Yapıb cami bu Kefçe Mescidini
Geturdi su idûb atsana reyyan
şebekeler bulunmaktadır. Kitabesi şudur: fazlı hasbeten lilâh idüb mâmur Ulûma sâyiden
kubbe ile örtülü bir plâtform vardır, burada
Sağdan birinci yüzünde üst kısımda: Eminzâde tâlibler içün ittt amade Selimâ zeyli itmamında
nakş ittim bu tarihi "Bu darüzzeyni ilmi eyledi bir küçük çeşme ve geride de bir ayakyolu
Bina> etti bir âlâ dershane Hac Ahmed kim bu âlemde Ana oldu müyesser hâk
Bu yolda sarfidüb mâli f iravaıı tekmil Eminzâde" Sene 1134 (bulunmaktadır. Çeşmenin suyu, 'hazinesine
bûsi Kâ'bei TJIyâ. Zehi zîbâ sebil mai selsîri
musaffadır; Bu dershane, Hicrî 1316 (1898) da ölen sakalar tarafından taşınarak
Okunsun ilmi din f ikhu ferâiz
Ehâdisi Nebi tefsiri Kur'an K (i) olur nûş eyledikte ayni zemzem veş safa Ahmediye Camii İmamı ve Rifai tarikat! doldurulmaktadır. Kütübhâne bir büyük
bahşâ şeyhlerinden Mahmud Râci Efendi tarafından kubbe ile örtülüdür; ikisi plâtforma, üçü
Olub hayratı makbuli ilâhi Orta yüzünde üst kısımda: bir Rifai tekkesi haline kalibedilmişti. Esvapçı sokağına, biri de Ehram sokağına
Muammer ide anı Rabbi Rahman tdüb teşmili bâzuyi f ütüvvet fi sebilillâh açılmış altı penceresi, kapıdan girince solda üç
Sonraları tekkeye dar geldiğinden, camiin
Pür itti ni'meti hayriyle Çeşmi Kepçeyi hakkaa son cemaat yerine ayrıca bir ahşap tekke gözlü mermerden bir ağa .açık, bir de
yaptırılmıştı ki "Kepçedede dergâhı".diye yaşmaklı ocağı vardır. 1945 de kütübhânede,
anılırdı; Mahmud yukarıda bafe-
İSTANBUL AJNSİKLOPJSDİS-l
»edilen f ıkaraya yardım teşkilâtına 'bakan nin rivayetine göre, 1931 - 1933
Evkaf ve Kızılay memurları oturmakta idî; arasında bir kış, yağan karın ağırlığına
ve Alunediye küUiyesinde.lıer gün Evkaf 250, daya-namıyarak çökmüştür. Ankazı ile
Ki- -alay 2300 fakire yemek dağıltımakta idi. bugünkü alışap bölme yapılmıştır.
Akmeddye külliyesinin bulunduğu arazi Müezzinlere meşruta, bir de ahşap odası
meyilli olduğundan, Esvapcı sokağı üserinde- varmış, o da 1940 -1941 arasında
kî kütüphane kapısına on basamak merdivenle çirkinliğinden ötürü yıktırılmıştır. Üsküdarm
inilir. sanat süslerinden bu külliyeyi asıl çerçevesi
AlımecMye camiine gelince, yukarıda da içinde görebilmek için son cemaat. yeri
kaydedildiği gM, bu mabedin y«1nd® e«kid«K üzerindeki ahşap yapının kaldırılması gerekir.
t
Mistik ahşap bir mescid 'bulunuyordu. Camiini içinde kubbe ve duvar nakışları
Kendisine nisbetle anılan bu mescidin banisi tereddütsüz kaydedilebilir M, kaba ve çirkin'
Kepe,? Dede, camiin mihrap duvarı ö- dir. Hele son badanasında yapılmış
ında
ulu bir çit-
Isnbik ağacı
altında-
yatmakta d ı
r. Ahmed i y
e camiinia
yapıldığı
sırada
yenilenerek
konuldu
ğtınu
tahmin
ettiği -mis
kabir taşma
a, k i kitabe
şudur:
^^*^:* ^î.^^s«fei^?
Sohfbül hayrat
Merfcum Kef
ç» Dsda .
ruhuna F&tüıa
9 4 ? (1540)
Dört
duvar
üzerin*
tek kubbeli
bir camidir.
Son. e©ma*t
deki ahşap
Üsktidarda AhmedJy» küîiyssi
Bifai  - Teki;e yalmd Dershane kapısı; B — Kütttbhâna kapısı; l — M«dr»« «ta-
dergâhı, • 2 — GusvlMne: S — Ayak yollan; 4 ~ Mııtbak, aşMne 5 — Sebil; « — Çeşme;
1945 de iTDershanenin zemin katı; 8 — Taşlık, gecld; 9-— Mezarlık; 10 Acık tlirt>2; 11
imamlık ©arni 12 — Ahşab meşruta 13 — Kütüphaneye çıkan g-eçid ; 14 — Kütüblıâna-
hizmetinde nin altında bodrum.
bulunan SeVinçsoy)
Mustafa
Uz©ri-
AHMEDİYE MAHALLESİ İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ
— 382 — 383 AHMEDİYE MEDRESESİ
mavili çiçek nakışları, kahvehane ve aşçı — îmam efendi, bana harçMc iktiza ey fesinin şifalı olduğu sözü çıktıktan
dükkânlarında görülegelen şeylerdendir. ledi.. Şu saatimi satıver.. demişti. sonra, ona tehlikeli bir rakip olarak diye ıkovdu. Üsküdar Molası meseleyi Istan-
Camim içinde mermerden nakışlı vaiz Saati ala» imam, ertesi gün otuz bir bakardı. İmam efendi Laz Mollanın feu'lda Şeyhülislâm Efendiye bildirdi, o da ri-
kürsüsü çok güzeldir, nakışlı ve oymalı kuruş getirip: iddia ettiği irtikâbı yapabilecek tıynette kâbı hümayuna arzederek medrese odasının
mermer minberi ise bir şaheserdir. Cemaati — îşte saatin otuz bir kuruşa çıktı! olmasına rağmen şeyh efendi onu 'boşaltılması için bir ferman 'aldı ve bir memur
kalabalık bir camidir, bilhassa cuma günleri Deyince, Laz Molla şaşırmış: himaye etti ve o günlük aralarına girip ile Mollaya ıfebh'ğ ettirdi; Molla: "Sizin
ve ramazanlarda oturacak yer bulunmadığını — İmam efendi!.. Benim saatim yüz eili ayırdı. Medresenin ayakyollarına giden padişahınız odadan çık diyor ise benim,
söylerler. Yarını asırdan fazla burada kuruşluk saattir.. Otuz bir kuruşa verdim de^- yol, Laz Mollanın odası önünden geçerdi, padişahım da 'bana buradan çıkıma diyor1!."
imamlık eden Mustafa Üzeri, camiin ayni mek ne güne sözdür? Bir Mzmetimizde bu artık Laz Mollanın işi gücü penceresi dedi. Bunun üzerine artık deliliğine
zamanda müezzin ve hatipliğini de lundun ise elli ku-ruşu senin olsun, var yüz ku önünde oturup gelip geçene vak'ayı hükmedildi. Ferman Üsküdar kolluğuna
yapmaktadır. Gayet temiz olan mabedin ibillûr ruşu getir! anlatmak olmuştu: "Mahalle imamı ne (bildirilerek odadan cebren 'çıkarılmasına
avizesi, minberinin yeşil çuhadan perdesi ve diye çıkışmış, imamı: alçak herifmiş.. Erbaine girmeden yüz karar verildi. Bir odabaşı, oda neferlerile
merdiven (halısı da bu zatın hediyesi imiş. — Bana bu kadar verdiler! elli kuruş verdiler, vermedimdi.. Saatimi medreseye gelerek: "Odadan çıik!. Yoksa
Camiin ilk vaizi de, asrının kerametine cevabını verince de: istedim, kim aldı bilmem diye irtikâp kapıyı kıracağız!" deyince, gün-lerdenberi
inanılmış seçkin ulemasından Ruhülbeyan — Öyleyse saatimi geri isterim! eyledi.."; imam da dı-şarda, kendisini sinânleiri sora haddine kadar geril-<miş olan
müellifi ismail Hakkı Efendi olmuştu; haltta demişti, imamın: müdafaa yollu: '"Saat kim., sen kimsin!." Laz Molla, tabanca ile ateşe haşladı; kolluk
bu meşhur esterini de burada yazdığı söylenir. — Mezatta sattım, kim aldı bilmem, ak diyordu; fakat etraf Laz Mollaya hak neferlerinden birile Süleyman isminde bir
Bibi. : Hadikatülcevâmi, II; REK ve İhsan Ha- çayı tellâl getirip verdi! veriyor, o da imam ile şeyh efendiye kalyoncu çavuşunu yaraladı; kendisi odanın
mâmi Gezi notu.
Demesi üzerine de bir ağız kavgası durmadan küfür savuruyordu; şeyh
AHMEDÎYE MAHALLEBÎCİSÎ — başlamış, kavgaya, medresenin müderris Ahmetliye külliyesinde Tekke - Dershanenin iç avludan görünüşü
ikinci Abdilhamid devrinde Üsküdarda vekili olan İbrahim Efendi de (Besim : Reşad; Sev'inçsoy)
Ahmediye çarşısında Büyükşeibrhı karışmıştı. Bu zat, evlâdı araptan, efendi ile imanı, onun ağzını bir (köşesine sinmiş, saklanmıştı; dışardan da
şöhretlerinden bir 'muhallebici idi; ustası medresede odası ve medrese civarında bir âlâ tu- tabanca ve tüfek atmağa (başladılar, Ahmediye
Marko adında bir hıris-tiyan arnavud idi. konağı olan Mbar Rifai şeyhlerinden idi; medresesi etrafı mahşer yerine döirudü.
tabilmek için medresedeki odasından
Saraya götürülmek üzere muhallebi alınır, hastalara okur, nüsha verir, şehzadelere, Odanın (kapısını yıkmağa kalıktılar, Alemdar
atmaktan başka ıçare olmadığını gördüler.
büyük kayık tabaklar tülbentlere sarılıp saray ricaline okumuş, padişaha rüya tâbir Paşa vak'asını hatırhyanlar: "Yanında
üzerleri de Markoya mühür! e-tilerelk Bunun için de medresenin .su yollarım
etmiş, arkası kuvvetliydi. Nâdir olarak bozdurtarak, tamim çağrılan suyolcuyu: cephane vardır; ateş eder!" diye mâni
götürülürdü. karşılaştıkça kıyam edip elini öpmediğinden oldular. Bunun üzerine civardan yangın
"Klinikler Laz Mollanın odasından geçer.."
AHMEBlYE MEDRESESİNDE LAZ ötürü Laz Hocaya kızardı, ne- tulumbası ge» tirip.odayı suya boğmağa
diye kışkırttılar; o da:
MOLUA VAK'ASI — 1812 (Hicrî 1227) .__ Efendi kapıyı aç., urubalarını bir ta başladılar, az sonra, içerden: "Aman!..
yılında Üsküdarda Ahmediye medresesinin Aman!..' feryattan işitildi ve oda kapışımın
rafa kaldır, döşemeleri kaldırıp su yolunu ta
bir odasında Laz Molla denilen, arasıra açılıp aralandığı görüldü., içeriye evvelâ
seyahate çıktığını söyliyerek kaybolduktan mir ederiz!.
Gözlemeei Deli Hüseyin admda bir adam ile
sonra tekrar çıkıp gelen garip bir adam dedi. Molla da:
Ahmed isminde bir delikanlı girdi. Laz
otururdu; Buharalı dervişler kılık ve —- Zamanı değildir, Erbainim itamam Molla, iki sandık anasına sinmiş, yüzünü
kıyafetinde, başında Özbek tacile gezer, oldukta gel dilediğini yap!, cevabını verdi.
fakat Karadeniz ağzile konuşur, o yalı Bunun üzerime medrese komşuları da
halkının bütün inatçı ve parlayıcı tataiati de Mollanın aleyhine döndü:
üzerinde idi. Bazı hastalara okur, nefesinin — Bu ne demektir?. Cünûn ancak!.
de şifalı olduğu söylenirdi. Ekseriya Ashabı hayratın suyun ibu malkufenin taaddisi
odasından çıkmaz, ekmekçi her gün ile tatil olur mu?
ekmeğini bırakır; birkaç günde bir de bir
kadın gelir, odasını silip süpürür, demeğe (başladılar. Bazıları da: "Dışarı
çamaşırlarını yıkardı. Bu yıl recep ayının yıkın!" "erbainim dediği nadir" diye
başında odasından hiç çıkmaz olmuş, merak söylendiler; kendisine güzellikle müraceaıt
edip soran oda komşularına: "Erbainim var.. edildi, Karadeniz uşağının inadl tuttu, kapısına
İain olmadıkça dışarı çıkamam!" demiş ve açmadı; bunun üzerine medrese halkı odasının
mahalle imamını çağırtmıştı; ona da: açılması için mahkemeye müracaat ettiler;
Laz Molla, "Davacın var, seni hâikiim 'ister!"
diyen mıuh-ziri de: "Benim kimseye borcum
Ahmediye külliyesinde Tekke - Dershane kapısı Sebil ve Çs;y.ııe yok. Kimseye tecavüz etmedim.. Davacımın
(Kesim : Nezih) alacağı ne ise ısöylesin.. Hakkı şer'isi var ise
vereyim!,"
884 — İSTANBUL AHMED KAPTAN
de kollarının arasına almıştı. ön yedinci asrın büyük şeyhlerinden sahibi sehriyari Kemani Hızır Ağa, Ama Çor-
Yakalayıp dışarı çıkardılar. Üsküdarlı Hüdaî Aziz Mahnıud Efendinin cı ve Tciiıbu-i örî-.-ikoyiu Isa.k gını büyük
Vurulan neferlerin yoldaşları tekkesine (B.. Aziz Mabmud Efendi, Hüdaî) musiki üstadiarı tarafından sağlam, bir tahsil
dövmek istediklerinde ' nıenedüdi; çileye girmiş tekkedeki vazifesi ihvanın ve terbiye ile yetiştirildi. Enderun, çavuşları
bağlanıp Yalıköşkûnde papuc-l&ry-ı dikmek, yamala.mafc olan bir arasına; bir müddea sonra da müezzkıbaşıhk
Bostancıbaşıya gönderildi. Beş altı derviş varmış. Şeyh efendi birgün bu dervişin ile Has odaya alındı. Üçüncü Selim
gün Yalıkögku altında hapsedildi. edasına uğradığında, 'bir takım lâle zamanında, devrinin seçkin -musikişinasları
Mollanın vaktile îsmitta de buna soğanlaril» meşgul olduğunu görmüş: arasında sayılan bu. hükümdara ikinci imam
benzer bir vak'a-ya sebep olduğu — Bunlarla iştigalinden maksat nedir? tayin edildi. Alemdar Mustafa Paşanın
öğrenildi, istintakında bir sözü Diye' sormuş. Derviş : hükümet darbesinde, Üçüncü. Selimin gehid
öbürünü tutmıya-rak cinnet — Şeyhim, bunlar, doğup büyüdüğüm edildiği gün, katillerin ©Hinden Şehzade
alâmetleri gösterdi; nihayet, işareti .memleketin dağlarında bitip yetişmiş bir ya Mahmudu kurtaranlardan biri de, Enderun
hümayun il© bir ak-fam Yalıköşku digârdır, bir yere ekeceğim. Bendeniz 'burada tarihi sahibi Ata Beyin bahası Tayyar Efendi
önündeki toplar arasında boğularak terbiye oldu/m. Bakalım himmetinizle bunlar ve Recep Paşa zad» Mehmed Beyle beraber bu
idam edildi v® cesedi ne olacak? demiş. Ahmed Kâmil Efendi oldu; ikinci Mahmudun
Sarayburmmdan denizs atıl-dt (19 Aziz Mahmud Efendi de: . — Papuççu cülusunda, fedakârlığına mükâfat olarak,
recep 1227). lâlesi mübarek olsun! demiş. Sultan Mustafa ta-rafdaıianndan Aygır iması
Bibi. .: Gabi Said Tarihi. ,
Ve o soğanlardan,, çiçekçiler siciline P&- lâkabile maruf Derviş Efendinin yerine
MEYDANI —
puççu Lâlesi diye kaydedilen çiçek yetişmiş. başimam tayin edildi ve (H. 1226} 1811 e
Aksaray civarında bugün mevcut olmıyan Bundan sonra evvelâ Hüdaî dergâhında, ve kadar bu hizmette kaldı; Bu tarihte Cennet
bir meydandır; '"'Yeni odalar" denilen oradan da bütün Ista-nfordda lâle merakı baş- Filizi Afodülkerina Efetndi başiınaoılığ'a
Yeniçeri kışlasının yeri idi; Yeni odalar lamıs. getirilip Ahmed Kâmil Efendi Rumeli
Vak'ai Hay-riyede yanmış, geııig arsası, fcagasikerliği pâyesile çırağ edildi; (H. 1227}
Bundan sonra "Mahiyeti lâls" başlığı
ileri-efe parça parça satılarak ev, dükkân ve külliyesinde ktitubhâne kapısı vs
1812 de bilfiil Rumeli kazaskeri oldu' ;ki, bu
(Resim : E-eçıad Sevinçsoj') altında bu çiçeğin vasıflarından baha eden Bel-
bostan yapılmak üzere tesviye edîimii ve yıl, Is'ranbııl tarihinde en korkunç foir veba
gradî Ahmed Kamil tar fııkna kaydediyor: Bir
adına da vakada yaralrığı görülen AİiEied çadır, Cerrahpaşa caddesinin aa .meyilli 'bir yo- salgınına rastladı (B.: 122? Veba ..salgını).
gün •sadırazam Mustafa paşayı, ziyarete git-
Fevzi Paşaya nisbetle Ahmediye meydanı teuşu halinde iner, sol köşede beton parmak- Burada, va.k'anüvis şu şayanı dikkat satırları
fmiş, hu2unı»dan çıkınca !da bir müddet
denîlmigti. Zamanımızda bu sahadan geçen lıM-a çevrilmiş Ibîr küçük mezarlık vardır ki, yasar: "Rumeli kazaskerliği, nıaâaal-lalıü
sadaret 'kethüdası Abdullah Efendinin
bir eadde Ahmediye adını taşımaktadır (B. : on seMzsiTei asır uleonasından Kasabâdî Ab.» taâlâ bir şiddetli tauna tesadüf etmekle,
odasına oğra.mış içinde ateş ıbulunmıyan
AliKiediye Caddesi, Ydiüoda-lar, .Vak'ai Eied efendi ile oğlu Mehmed Nâfi efendi ölenlerin mirası taksiminden çok para
ocağın önünde, gayet kıymetli çiçek şişelerinin
Hayriye). Bibi. ı Lütfi Tarihî, I. burada medfundurlar. kazandı. Kas/askerlik OT/üddetini doldurduktan
içinde 11-leler duruyormuş, Belgradlı Ahsıed
— (B.: îrsoy, Afcmad). ' (Belgradü)-— Kâm-ilin gözü "Al esvaplar giymiş feir sonra hacca gitti. 1233 de tekrar .kazasker
— Fa- •On sekizinci asırda yaşamış bk- kalem, «ahlbi, olup tecdidi servet etti. îmaaîihğmda daSıi
dilber"e beııai-yen bir lâleye saplanmış, adını
tüı kazasının Sasnatya nahiyesinin Keçilıatun. "Esamii lâle" adımda bir risalenin müellifi, so-rmuş: eline hayli dünyalık geçmiş olduğundan
(Keycihatun) aııalhallesi •sokaklanndandır: hayatı hakkında bilgi edinilemedi; basılmamış, — Henüz açtı, bir muvafık isini düşünü- yüklüce servet sahibi idi. Safdil Enderun
Haseki caddesiyle Cerrahpaşa' caddesi arâsın- yazma fo'ir nüshası istanbul Üniversitesi -kü- yo-rua demiş. çavuşları tavrında, letaife mail bir zat idi"
d'a iki dinsçfkli ibir sokaktır; adını, Cerrahpaşa tüphıaaıesmde bulunan esierinden, kendisinin Belgradî de: (Cevdet Tarihi). Tay-yarfiade Ata Bey de:
caddesi kavşağının (karşısında 'bulunan saıdırazam huzuruna girabileceSc yahud bir "Efendi duası aklığından, sö-kssıı yaşına yakıu
— Eseri tecelli!., deyivermiş. Sadrazam
Ahmed kethüda mescidimden almıştır. • (B.: sadırazamın dostu-olabilecek bir mevkidö aU kemali rahat, refah ve ikbal ile ya-şadı" diyor.
kethüdası da bunu pek 'beğenere-k yeni açmış
Ahmed Kethüda Mescidi). Haseki düğü anliagılıyor. Eserine: (3 Cemaziye-levvel 1285} 17 şubat 1820 de
olan tu al lâleye bu adı vermiş,. Bunun üzerine
caddasinden girildiğine göre birinci kısmı iki Vaktidir ey kalemi câdû fea Öldü.
araba geçebilecek kadar geniş ve kaba taş Göstere sihrîle i'cazi süîıen Bibi. : Cevdet la-
döşelidir: sol köşede Hacıbayram ikaftanî Hamclü temoielü slpâs© başla
Sana faemdem ola ezîıârl çemen tariV.i, 1X1.
Camii, sağda da Kız Hastabakıcı Me&tebi AHMED
vardır; tam karşıya 45 inci ilkokulun (bahçe diye bir manzuane ile başlayan müellif,
Peygamberimiz, ashabı kiramı, devrin koymuş. KAFTAN — Şirketi
duvarı gelir; sokak bu duvar boyunca sağa Kayriyenin emektar
padişahı Birinci Mahmudu ve zamanın veziri (Kurunla) -^
kıvrılır; bu ikinci fesim ibir araba
geçeimiyeceSk kadar dar ve bir toprak yoldur. Mustafa Paşayı madhü senadan sonra Ulemadan ve klâsik Türk musikisinin büyük
Sonra tekrar sola ikinci bir dirsek yapar, "Muhakeme! anasır" başhğı atanda ibir astadlarmdan; (H. 1156) 1743 e doğru, pek
küçük bir yaşta iken akrabalar inin delâleti Abmed Saptan
Ahmedkâhya. camii sokağının bu son parçası benidde çiçeıkten bahsediyor ve sonra
ile Ender unu hümaymm .alındı; sesinin, Rftslüi : H. Çl«cr)
vaktile kaba taş döşeli imiş, îıayli 'bozuk- Türkiyede lâlenin ne zaman şöhret ve rağbet
-kazandığıaa dair bir fıkra naklediyor: fevkalâde güzelliği nazarı dikkati çekerek, on
s'e-ıkiainci asır sonundaki Osmanlı sarayının,
mu-
ISTANBUTj
ÂHMED KAPTAN
— 387 —
idi: Birinci Cihan harbinde bu vapur Çanak- tarafından tamir ettirilmiştir; bu tamirinde ANSİKLOPEDİSİ AHMEDLİ KÖYÜ
kaleye mühimmat ve levazım naklinde büyük konulmuş olan talik hat ile altı beyittik
hizmetler başarmış, Çanakkale zaferinde kitabesi sudur: Revnak Hanını, camiin küsadı
hissesi olan bir teknedir. Ahmed Kaptan ve Baııi'i evvel ki Ahmedkethüda bir ehli hayır gününden lt!bar-£.n bir ay 'bu
cesur gemicileri kendilerine uykuyu haram Bu mahalde çeşme yapmışdı suyu cari lkfi« çeşmeden şerbet akıtmış.
ederek vazifelerine ulvî bir heyecan ve şevk ile Ifocapaşa yangınında nıuhtarik olmuş idi
Çeşnıei nevle hayatın buldu bu s'âyi kölıen MesciL 1936 - 1937 yıllarında
devam etmişlerdi. Hayatı hakkında başka bilgi
edinilemedi. Hazret! Abdülhhamid Hanın ulttvvii himmet İ E'v.kakui l-.a:iro harici bırakılmıştır
Bibi. : Harbi Umumide Şirketi Hayriye. .
Her harabezarı kıldı rûberû mâmm- ve şen \-;-- ahşab olan -on cı.maat yeri
Oûyt lütfün akıtub yaptı yeni bu çeşmeyi de, :;ı,.'ik,nı oüaı;.:k khjya
AHM'ED KAPTAN — 194.0 19-15 arası Sa'yini meşkûr ede anııı Hüdayı Zülmeneu
mavımada yatup kalkar altmışını aşkın bir Kh)i hayrın namı âsarile dillerde kahır verilmişin. :it jii:'ni Malta t-ıf~ı
mavunacı olup ayakdasları Ademi aşaridir âlemde daim andıren döşeli, dört dııvâ)1- İİKerLıe 'kiremit
arasında /'''Kaptan" lakabı ile mâruf idi, her Söyledim atşâııe Sâib cevhe-rîn târihini örtü çatı geJiliım'ş, Hapda ve'Ko-da
"Aynidir âbı hayalın nûsj kıl bu çeşmeden", üçer. mih-.rabrrı iki yanında da.
aksam beş ga- Suyu vardır ve çok kalabalık olan bir sera- bir&r penceresi hııhr.ıa.n fca.jit bir
ti sulamaktadır. yapıdır.
fı ya£ı tökezrnedcn yürür bir ayyaş idi. îstan- Eski şekli hakkında bir fikir edmanek
mümkün değildir. Teknesi ve yan sedieri AüÖED KOLU — On yedinci ayır
sağlam; ayna taşı âdi düz bir mermerdir. ortala rmda îstan-bulun meşhur oyuncu
A.HMEI) KAPTAN (Fırtına) -~- On Kitabe taşı sol yana doğru tenazur kollarından biridir. Saray düğünlerinde, tou
sekizinci asırda İstanbulini en namlı gÖKetilmiyerek konulmuştur. kolda üç yüz kadar oyuncu toplanırdı: Balatta
armatörlerinden! ve zenginlerinden; hoş Bibi. : î. Hilmi Ta.ııışı,k, "İstanbul Ceş-meleri, î; • otururlardı. Kol sahibi Pehlivan Ahmed, fal t yola inmiş, bu yolun öbür tarafına- doğru
sohbet, bir zat idi. (H. 1200) 1785 de Öldü; KEK, ('Sezi notu. takımın ayni zamanda çegaanebazı idi. Pise- da büyümeğe başlamıştır.
sair Enderimin Pazı! şu tarih manzumesi'ni AHMEÎ) KETHÜBA MAHALLESİ -—' kârîarı Dişlen k Hasan ile Boynukısa Hacı idi. 60 hane, nüfusu da 350 kişidir. Eskiden
yazdı: Adını Alımed Kethüda mesıcidindeıı aliirns Bu takımın "âfitab misal" köçekleri arasında tama men bir-kömürcü köyü. iken haikı yavaş
Pırtına Elhae Ahmeti KaîMÎau kim nâgüsaiı Filki rıılıî İstanbulini e-öki ınıahallelerintlendiir. 1293 Mazlum Şah, Küpeli /Ay vaz Şah, Saçlı yavaş elini ormanlardan çekmeğe son yıılar
b&dban. açtli muhiti Cennete Sûyi Hakden çün işaret Hiebua secimi defterinöe 61 ev olarak Ramazan Şah, Küçük Şahin Şah, Memis Şah, içinde rerjçiber olmuştur. Şile smm en çok
kaldirub gösterdiler Oİ dahi yelken kürek can aidi
semti da'veit» Kain alııh 1>Û rûzigârın doy<hı kerm ü 'gösterilmiştir. İstanbulini aon idar-e kardeşi Bayram Sah pek namlı gerilerdi. toprağa olan. köydür. 1958 yıb Ağustos
serdin» l.eng'erendâz oldu bu sahllsavayi Ha-zreh-Fftl teşkilâtında bu malıalle kaldırılmış, büyük bir En parlak zamanını Sultan İbrahim bağında altı harman yeri bayılmıştır. iki
İha- Allah iç-iln yâhfı ki bu KnıaiKÎf Cümlemiz bir gün kısmı. Kürkcübaşı ma-hallesint! katılmıştır (B. devrinde yaşamış olan bu oyuncu kolu, bakkalı, üç kahvehanesi vardır.
ola ya-tsak göreli bu ııövbt'iü Vey elidini Fazıl : Kürkçifoaşı Mahallesi) . Dördüncü Murad devrinde bir ara diğer Halkı k a d an d enberi gurbete al;süiaiüiş-
mî&tiyle yaaııb tarihini Fırtına 'Elhat Kapdan daldı AHM'EDKETHÜDA »1ESCÎM — Cer- kollarla beraber dağıtdımş, kol sahibi ve tır, amelelik işçilikle köyünden çıkmaz, .İş
ka'H ı-aJmıH<* AHMEBKETHÜDA ÇEŞMESİ rahpaşada, Cerrahpaşa caddesi üzerinde, Ak- arama, peşinde İstanbul şöyle dursam, pek
köçekler küreğe atıl-
— Nuvi-(vsnıaniye eaddesindedir. Babıâli saraydan gelindiğine göre sol kolda yüksek -bir
mıştı ki Meıhmed Halife bu vak'.ayı Tarihi yakınında, olan Şileye bile gitmez.
caddesi kavşağından gelindiğine göre sol
bahçe duvarı arkasın/dadır. Aşağıdaki notlar "Çırçır" .ackm taşıyan suyu bir buçuk tei-
koldadır. İlk yapı tarihi ve yaptıran hayır GU-:ra;arıî de kayit ile: "Deecal misal zuhur
sahibinin hal tercümesi bilinıruyor. Hocapaşa 1845 de tıesbit edilmiştir. Sokak 'kapısından loraetre uzaKfaald bir bayır kaynağm!da,n gelir;
e.yle-yüp halkı fişka meylettiren Ahmed Kolu
yangınında harab olmuş. (H. 129?) 1879 da girilince, bahçeye birkaç basamak merdivenle 1958 de köy muhtarı Hüseyin Aralan efendi
ve Petko kolu ve Cevahir kolu ııam ehli fesadı
İkinci Abdülhanıid çıkılır. Solda camiin naziresi, hazirenin Kes tan elıik bayırından bir su daiha getktmieîî-
'bilküliİS'e bumları devşiröp ıküreğe kodumu ş-
lıeaııen önünde duvar kenarında da mescidin te olduklarım söylemiştir. Köyde bir umraa.
ehri îstanibulu bunlardan pak eyledi" diyor.
banisi Ahmed Kethüdanın kabri kalkınması gözle görülmekte idi, kesme taştan
Bibi. : Evliya Çelebi, I; Mehmed Halife, Tarihi
bulunmaktadır. yeni bir cami yapılmış, iköjr arkasında kayalık
Ahmed Kethüda mescidi çok harab bir bayırda bulunan eski a'hşap mescidin
halde iken Şem'i Mollanın haremi Ayşe KUDSÎ TECER — (B. : Tecer,
yanındaki eski/nektefein de tamirine gidikneyîp
Revnak Hanım tarafından zevcinin ruhunu Alırned Kudsi).
1945 -1946 arasında asfalt üzermâe tek katlı
şad etmek için tamir edilmiş, bundan sonra da KÖYÜ — Şile köylerindendir : ve şirin yeni lıir mektep inşâ edilmiş, yine köy
bu mabede halk ağzında Sem'i Molla camii asfalt yol üzerinde 66 - 67 inci kilometreler sandığı parasından bir de köy odası -
dcııi-ıegeliîiistir. Cami kapısının yanma arasiTida, yüzü gün doğusuna karşı taşlık bir misafirhane inşâ sına başlanmış idi.
yapılan küçük bir çeşmeye, bir madalyon bayır eteğinde, bilhassa tipik aih§ap evleriyle Bankalardan biriyle temas edilerek yirmi 'beş
içindi1 şu kitabe konmuştur: •şirin, pitoresk, suyu ve havası lâtif bir 'kadar da banka evi inşâsı .düşünülüyordu.
Salübüüıayrat velhasenat köydür, Bir evinde bir adacık bukınabiirae Eski mektebi üç sınıflı ve iki öğretîneııli
ruhiçün elfatiha büyük şehrin yorgun is adamları için imiş, yeni mektebi beş sınıflıdır ve bir öfret-
Sene 1243 (182?)
Cağaloğltıatlıt Ahmp<'l hethii;!â Çeşmesi hakikaten din-lenüebüecek bir yerdir. nıenlidir.
Bir malmll* hatarası olarak ajıılır; Aya* İstanbul fethini müteakip kuruiınus Türk Köyün metruk olan eski .mektebi, eslci
(Ke.shırı : NV/.iiı)
köyieriaâaadir. Şle istikeon-etinıde asfaltın sol mescidin yanında iki katlı bîr bina olup ska«
tarafmdadır, köyün merkezd -bayırda iiken as*
388 — İSTANBUL
ANSÎKLOPEDİSÎ — 389-™ AHMED MİDHAT

't
pisinin üstündeki manzum kitabede Hicrî 1329 sut olmaktır.
yılında Hacı Lebibe hanını adında bir hayır Ahmetli köyünün Şile yolu üzerindeki
sahibi tarafından yaptırıldığı yazılıdır: Mazhar
yeni çeşmesine gelince, bir çifte çeşmedir, bir
etti lutfuna tevfikma Bâbbi Kerîm Hace Lebibe
Hanımefendi yapdırdı işbu mektebi Marifet tahsiline
yüzü caddeye, bir yüzü de bir ara sokağa
etfâle oldu dâri feyz Hâsı! oldu böylece çünki o âlî bakar. Ara sokağa bakan yüzümde musluk
mâtlebi tînıü fende behreraeııd oldukça Iıerdem talibin vardır ; caddeye başkan yüzü ise bir salma su
Hak tealâ dâim etsün ol ultivvi maşrebi Dca-vâtı ceş-mesidir, demir boru içinden gelen su
sibyâ.nı lâbüd mûstecab erler Hiklâ Kayi1 ile yâd durmadan akar. Y-eai Türk harfleri kitabesi
eylesinler külli yevmin her sabi Tanı bin üç yüz yirmi de bu salma yüzündedir:
dokuz şali hicri Saiıııâ Şileye şan verdi elhak bu âlî
mektebi Ş'.r'.ıı akîşh hu çeşmeden î-
1329/1327 cen etsün dua Cimıle Ahmedii Köyünde Yeni Mekteb (R-esim ; A. Büîeiîd Ko?u)
Ahşap olan eski mescit çökmek üzeredir. geçmişlerin ruhuna
g'öııdersiîi Fatiha Hayrat Köyün kesme taştan yapılmış, sâdece bir müddet de rüşdiyede okumuştu. (H. 1277)
Köyün yaşlıları minaresi olduğunu hatııiamı-
olarak yaptırdı bu târihde
yarak "Mescidin yanında bir ulu kara ağaç deıii toplu ve temiz fakat yapı güzelliğinden 186.1 de Midhat Paşa Nişe vali olarak
sağ olan Krenler köyünden
vardı, ağaca minare şerefesi gibi ahşap bir Şirin Ali pehlivan Sene 1934 mahrum camii için köy muhtarı 1950 yılında gittiğinde voyvoda Hafız Ağa bir iftiraya
çardak .kurulmuştu, ezam oradan okunurdu "^ inşâ, edilddğini söylemiştir. Fakat cami uğramış olarak mahpushanede bulunuyordu.
demişlerdir. kapıcın m üzerinde tenekeden bir levha da Paşanın idarî sebeplerle cürümsüz »hapsedilmiş
Bu eski mescidin .ve mektebin mavi zemin iiserirse kırmızı boya ile: olanları salıverdiği sırada, Hafız Ağa da
yanın da bir de büyük eski çeşme "Ahmetli köyü camii şerifi tarihi 19-47 de hürriyetine kavurmuş, hattâ valinin güvenini
vardır. Klâsik üslûpta, köfeki yapıldı" diye yazılıdır. kapanarak tekrar memuriyete 'alınmış, o da,
taşından geniş ahşap saçağı çökmek Istanbulda sıkıntı içinde bulunan anasile üvey
Cami kilimler, seccadeler, köylü avcıların kardeşi Ahmed Midhati Mşe getirtmişti; ki o
üzere güzel bir akar çeşmedir.
verdikleri karaca postları ile 'döşenmiştir. sırada Ahmed Midhat Efendinin 17 - 19
Manzum ve mensur kitabesinden Şile
Duvarlarda alelade matbu levhalar, Kabe, yaşlarında olması gerekir. Ağasının delâletüe
ayanı Hüseyin Ağa tarafından Hicrî
Mekke ve Medine resi'mleri, mihrap duvarında Midhat Paşa dairesine kapılanan delikanlı,
1225 (M. 1810) yılında yaptırıldığı
rakkaslı bir duvar saati vardır. Tavana iki kısa bîr za-
öğreniliyor; kitabe şudur:
asma lâmba konmuştur. Köyün üst başındaki
Gel bu ayni selsebil asadan iç mal fırat eski 'harap ahşap mescidin bu yeni camiden
NBŞİ can oîsun Hüseyin aşkına iç âbı Bayat
çok daha güzel olduğu muhakkaktır; onun d-a
"Sahibül hayrat ve râgi'Dül hasenat bu, ihyâsı ve ibadete açılması meçhulümüz olan
payei ser zağarı Şile ayanı Hüseyin Ağa,
hasretlerinin -hayratıdır. Sene 1225 ,
banisi -nin. ruhunu da şad edecek hayırla bir iş
olur.
Zağarcıbaşı pâyesiyle Şile ayanı Ahmetli köyünün arkasın'daM
Hüseyin Ağanın Ahmetli köyündeki- kayalıklara cıkılmcar ayak altında
çeşmesinin kitabesi kesif bir yağ Karadeniz görü-
tabakasiyle kaplı olup yazı okunmaz *(. ı;-;-.'~-•"*• ' "T ••?sr"'" (•£?• '-'*fî^7338W
1
bir hale gelmiştir. Kitabe taşının bu nur, "* •f"*'"' ! -.-py
hale gelmesi köyün şirin bir ananesi Bibi. : REK, M.A. Akbay, Bn. Mesih, Gezi notu.
yüzündendir: EFENDİ — Büyük
Ahmetli köyünde bîr gelin on gün gazeteci, ikinci Abdüffiıamid 'devrinde popüler
sokağa çıkamaz, zifafın onuncu günü, ronaancılanmızı-n en velûd ve şöhretlisi, Os-
başta anası, kaynanası, yakın raanlı Tarih encümen.! âzası ve Darüşşafaka
akrabaları, bütün köy kadınları gelini mııg^ilmılerinden; (H. 1260) 1844 e doğru Is-
alıp bu Zağarcıbaşı çeşmesine tanb-ulda. Tophanede Karabaş mahallesinde
getirirler, çeşmeden üç yudum su içir- doğdu ; babası Bezci Süleyman ağa adında
dikten sonra gelinin eline içinde yağ fakir bir adamdı, anası Çerkeşti, anasının ilk
ile bal bulunan bir tabak verirler, ge- kocosmdan Hafız Ağa adında bir oğlu dana
yagı vardı ki, Kümelinin Niş ve Vidan taraflarında
AJ;rasdli Köyünde Yesi Cam voyvodalıkla yerleşmiş idi. Babasını henüz 5 - fi
(Kesim ve plân: A. Buletıd îi^
yaşlarında iken kaybeden Ahmed Mithatin
çocukluğu Istanbulda yoksulluk içinde ısdJi Köyünde ikiyüzlü Yeni
geçmiş, bir ara Mısır çarşısında aktar (Resim : A. Bülend Koçu)
çıraklığı yaprmştı. Türlü zorluklar içinde
Tophanede Kumbaracı yokuşundaki Sdbyan
mektebinde
AHMED MÎDHAT îfiTAKBtJL
ANglKLOPBDtST MİDHAT
sini kasandı. Öyle ki, o zamana kadar sadece namlı gazetecisi, Basirete! Ali Efendi, "îstaa»
"Ahıned" denilen bu gence, birinci bulda yarını asırlık vakayii miihimme !! adını Vakanuvis Â'bdüri'ahman Şeref Mendi
Doğuşundan bir iş adanu karakterine 'nakleder:
Meşrutiyetin lideri, kendi adını mahlas olarak verdiği hatıra yollu kaleme alınmış bir risa-
rahipti;. tasarruf mahsulü küçücük bir "Evvelce, Dağarcık ve sonra Kırkanbo.r
verdi: Efendinin Mkimthğı. Paşaya lede, Ahnıed Midhat Efendinin İstanhu ,;
sermayesi vardı; bununla e-vinde, bir nam. risalei mevkutelerde envai mebahisi
nisbetledlr. Ahmed Midhat rüşdiye tahsilini gazetecilik hayatına girişim şöyle anlatır:
matbaa--çık kurdu ki, az sonra "Kirle anbar fenniye yazar ve bir takım romanlar,
Niş de tamamladı. "Fransa - Almanya muharebesi 'hitanı
Matbaası" adını a-Ia.rak büyüdü: bir müddet hikâyeler, . mü f id kıraat kitapları tahrir ile
Midhat Paşa Nişden, .merkezi Rusçuk olanı buldu Jki devlet arasında muahede akteclildi.
sonra da, devrinin sayılı bir müessesesi, enzarı mütalâaya arzsj'lerdi; ve namını günden
Tuna vilâyetine nakledildiğinde, (182.1 ==1683) Bir gim matbaada otururken odaya, beiind« bir "Tereemanı Haki-kikat. Matbaa.aı" oldu;
kırmız), kuşak, arkasıaiida kısa ceket olduğu güne halka, tanıtırdı. Hayatının o devir
kapısı halkı arasında Hafız (Ağa ile kardeşini bu seneler içinde, bir arkadaşının, faaliyetinde yazdığı yazılarının miktarı
•de götürdü ve Â'hmed MMhatı orada vilâyet halde içeriye bir gene girdi: — Galiba beni i3bu.zz.xiya Tevfikin anlattığına göre,
bihnediniz, kendi kendimi takdim edeyim. Ben yevmiye beş sahifeden arağı düşmemiştir.
.tercüme ••kalemine çirağ etti. Burada Dragan hayatın türlü zorluklarile pençeleşüp Sultan Abdülhamidi Sâni. artı abı kekimi elde
Efendi adında, bir memurdan Fransızca Bsğdatta çıkan resmî Zevrâ gazetesinin boğuştu. Kitaplarını ailesi efradile birlikte
muharriri Âhmed Miâhatım; dedi, — etmek ve himaye suretüe sükûtlarını' teinin
öğrenmeğe başladı. Kendi gayreti ve Paşanın dizer, basar, formaları aktarlara dağıtır, l>u ka.- eylemek siyasetini düşündüğü cihetle, Ahnıed
•himaye ve tavsiyesile, o devrin mektep Velinimetiniz Midha;t: Paşa eylevm Bağdadta labalık aileyi bu formalann gelirile
validir, n» sebebe, mehili öyle 'bir efendiyi Midhat Efendiyi taltif VH tatyibe başlamış idi.
denilmeğe değer kalemlerinde malûmatım geçindirmeğe çalışırdı. "Üssü inkılâp" ve "Züb-detül'hakayik" nam iki
terfîet tiniz'? dediğimde: — Hasbelieap istifa Ahmed Midîıat
akrana arasında seçkin bir yer tutacak kadar Eserlerinin sürümü (Kesim : î!. Cm1 r) eseri bir maksadı mahsus ile o esnalarda
genişleten Ahmed Midhat, pek az sonra, henüz ettim, Paşa. hazretleri dalhi istifa etme artıp da 'işleri gelişince,
niyetindedir! dedikte: — Şirndd burada bir mumaileyhe yazdırmış ve gerek Midhat Pasa
24 -25 yaşlarında iken, kendisine olan matbaasını evindeniA.ismaa.ltin-da, Camlı Hanın muhakemesinde ve gerek muhakemeden sonra
teveccühü artmakta, bulunan Vali Paşa memuriyete tayin olundunuz mu? diye sordum; bir odasına nakletmiş ve yanına, birkaç amele
cevaben: — Hayır, hanÜK memuriyetim zayıf tarafını bularak istifadeye kalkışmıştır.
tarafından vilâyetin resmî "Tuna" gazetesine tutmuştu; oradan da BafbıâJi-ye geçmişti. Bu Ahmed Midhat Efendi cümlei avatıfı
başmuharrir tayin edildi.. Midhat Paşa yoktur, eğer kabul öder iseniz Basirete devrin en önemli eserlerinden biri Dağarcık
muharrirlik edeyim, biraz da Fransızca bilirim, şehriyariden. olarak (H. 1294) 1.877 tarihinde
Bağdad valisi tayin edilince, Ahrcıed Midhat;. mecmuasıdır. Günlük gazete olarak çıkardığı
tercüme ederim,. Deme-sile, esasen Matbaai Âmire müdiriyetine ve (H. 1300) 1882
da beraber götürdü. Genç muharrir orada .da, "Devir" ilk nüshasında, "Bedir"' 13 üncü nüs-
vilâyetlerde çıkan resmî gazetele* r:vn içinde senesinde bu memuriyet uhdesinde tnılumduğu
resmî vilâyet gazetesi olarak "Zevrâ"yı kurdu hasafnda kapatıldı. Bir müddet sonra İbret
Zervâ gazetesi kadar serbest ve güzel makaleler halde .sıhhiye baskitabeti-no tayin edilmiş ve
ve başına, geçti; bir taraftan da, kendi tahsilini gazetesini kurdu; yazı .heyetinin 'başında
yazan olmadığı gibi hazan Midhat inızasile (H. 1310) 1892 de mezkûr .matîbaa
.ile"3ei:meğe, bu arada bilhassa PrajısiKcasmı Namık Kemal bulunuyordu; O zamanın genç
yazılan bendi mahsuslar nazarı rlikkatimisi münevverleri olan İbret gazetesi muharrirleri, raüdürlüğünden. infisah' vuku, fouhmış-*ur. (H,
kuvvetlendirmeğe çalıştı. Irakta, iki yıl kaldı 1311) 1893 tarihinde Meclisi sıhhiye riyasetine
ve Paganın Bağ-dad1 valiliğinden îstif asından ax eelheyleiBekte oldüğımd>aa: ---Muharrirliğe Namık Kemal, Ahmed Midhat, Ebüz-ziya
maahneaııımniyet kabul eder i K ve bugünden Tevfİk, Bereketzade Hakkı; bir müfterinin tayin edilip (H. 1325) 1907 tarihinde mezkûr
evvel <başm<u-'haırMiMen ayrılarak istanbul riyasetten tekaüd edilmiştir. Meclisi sıhhiyeye
a geldi; ve Bü-yükşehirde, devlet kapisini terk itibaren size şimdilik bin kuruş maaş vererek jur.nali.le tevkif edilib muhakeme edilmeden
isminizi deftere kaydettim.' d.e-dtrr:. Kendisi sürgüne gönderildiler: Âhmed Midhat Emiz- muntazaman devam eylemiş ise de onsekiz sene
ederek matbuat âlemine atıldı. O zsrnan imti-dad eden. Matbaai Âmir!» müdiriyetinde,
Istanbulun eti de muharrirliğe devam etti". ziya ile beraber Rodosa yollanmıştı (1873);
Beşinci Muradın cülusuna kadar Ebüz-ziyanm matbaaya ancak bir iki kere ayak basmış ve
lıesablle 1155 gün bu adada kaldılar. Kodoşta, a.lât ve edevatını metruk bir halde bırakmıştı.
kaydedilmeğe değer büyük himmet eseri Sebebi, Başmabeyinci Osman Bey Matbaai
olarak, "Medresei Süleymıaniye" adile bir Osmaniyeyi fcüşad ederek
mektep açtı, ki devrimizin büyük -gazetecisi
merhuîn yunus Nadi Abalıoğlu bu medresede
sağlam bir taâısil görmüştü. Sürgün dönüğünde
gaze-tecilik 'hayatına yeni bir heyecan ile atıldı,
evvelâ "Ittihad"ı, sonra, onu kapayarak
"Ter-cemam Hakikat"ı kurdu ki bu gazete
Büyük şehrin basın hayatında ve Türk
©deMyatı tarihinde büyük bir isim oldu (B.:
Tercamam Ha-kifcat).

AhuKjılîJ Köyünde. EağftrcıteHi Çestuc-s'i (Resim ; A, Bülend Koffi)


Ahmed Midhat Efendinin kabri
(Resim ; A. Bülend Koçu)
m
İSTANBUL Ü
ANSİKLOPEDİSİ 398 AHMED MÎDHAT

ve terbiyesinin istikmaline sarf eylemekte ve ve bundan .dolayı kariîran eribabı dikkati yi sureti ciddiyede tetebbu edüp tahrir ve
matbuatı bir nevi tahtı inhisara almayı
h^~" îıafta bir gecesini bu hayırlı iş için DarüS- tuhaf tuhaf tezadlara müsadif olurdu. Lâkin neşretmeğe teşebbüs etti ki her yiğitin
kurması ve Matbaai Amireyi istirikap
şafakada geçirmekte idi. 16 kânunu evvel 1828 bu memleketin irfanına ettiği hizmetin göze aldıracağı şylar değildir.
eylernesidir, Bımda Midhat Efendinin hatası,
tarihine müsadif olan içtima gecesi de ber muta derecesi tarif ohmattmyacak kadar yüksektir. "Her gecesini bir işe tahsis eylediğini
istemiyerek fakat bilerek matbaai resnıiy-em-n
d meclisi mezkûre riyaset ederek mutadı Merhum bütün ımanâsJle püblieist ve ve yate:z bir gecesi allesile musahabeye
harabına ses çjkarmamasıdır". At-dûrralınıan
olani meclis aralığı ve lâtife gülüğü ile hâarı vüîgarizatördür. (Türlü fen bahislerini) açık mahsus olduğunu söylerdi. Altmış beş
Şeref Efendinin, Matbaai Amire meselesinde.
bilmedi» olanları taltif ve taty-ip etti'kten bir lisanla halka t.ami metmiştir. Asarını, yaşından sonra dahi bu mertebe çalışıp
Ahîaed Midhat Efendiye karsx ec.k munis bir
sonra, her kes yatağiına çekilmişti, îki saat teşnegâm mütalâa. ka,pış kapış ederdi. Zan didinmesine hayran olmamak gayri kabil
kalem kullandığı aydın olarak görünüyor;
kadar bir zam-an sonra-kendisine bir fenalîık ederiz ki köylerimize varınca Ahmed idi. Kalabalık bir ailenin başında müşfik
burada Tercümanı hakikat s-aMbi'nin hasis:-
g'eldiğ-kn-den a,r:kadaşlarmı uyandırstıağa. Midhatın asarı yayılmış ve tmıdbi istifade bir baba olmak için de misal
-duygulara e-sir olduğunu yazmak gerekir. (B.:
mecbur olmuş, ve daiaııa yanında taşıdığı ilâcı olmuştur. gösterilebilir". (Abdürrahmain Şeref,
Matbaai Âmire, Devlet matbaası ve Osman
da almış ise de, fenalık gdt'ts'kçe arttığından "iki sıfat mumaileyhi heynelemsâl temyiz Osmanlı Tarih Encümeni Mecmuasında
Bey mat-
derhal ta-•bib celb ile müdavâtı lâzime icra eder. Biri kaleminim gayetle mahsuldar olması Ahmed Mid-hat Efendi makalesi).
kılınmıştır. Duçar olduğu Minsnaki sadır ve ikincisi heır bildiğini başkasına Büyük muharrir Ahmed Rasim de,
Bu arada 1888 de Sto-kholm'da toplana,n
illetinin bu son hamlesi., hizmeti tahririyesi (anlatmağa) iktidarıdır. Her şeyden neslinin hocası elan Ahnıed MMhattam
s-skizinci müşterükler kongresinde Türkiyeyi
yarım, asrı tecavüz eden bu yorulmaz vücudu fi- karıştırır, tatlı tatlı okuturdu. Ahoıed Midihat "Muharrir, şair, edip" de çok canlı
'temsil eden Ahmed Midfeat Efendi, fırsattan
ras-ı ebediyete mahkûm etmiştir. Müdavatın erbabı ihtisastan değildi, yani hiç bir fende satırlarla bahseder.
gstifade ederek üç ay kadar Avrupada
tesiri olraadı, tehlilât ve tekbirat arasında, yedi tuiâsı vardı denilemez. Saniyen, ibaMs ve "Bahusus Tercenmni Hakikat
dolaşmış, gördüklerini de, halk tabakasına
( nısfülleyle yirmi dakika. )calara;k ikmali tahrir ettiği mesaili de hakkile ta'mika vakit gazetesi .giali gizli meMbe girdikçe birçok
'Avru-pada bir cevolân" adındaki kitabmda
enfas eyledi." tadamamış ve malûmatı saJÜhî kalmıştır. me'bahisin aşması oluyoruım,. Romanlar,
anlat-mıstı. Aıbmed Midhat, Efendi,
Darüşşafaikadan mııîı'i'essım. ib-ir cenaze Yaznıaik için yeni şeyler. öğrenmeğe ihtiyaç ah! O romanlar!.. Bunları mutlaka,
Boğaziçinde Beykozda yerleşmişti; Yalı
alayı ile fcald':nJ-an Ahmed Midhat Efendi,'Fa- görmekle Mr yandan yazar, bir yandan okur lAIhmed Midhat Efendi yazabilir; Midhat
köyünde aşı boyalı bir yalısı va.pdı; Beykoa
tih cflimü nıezarlğıum gömüldü; kalb-ri, öğrenir; yazdıkça okur, okudukça yazardı. Bu Efendi merhumu, yine Hayreddin Beyin
arkasında da, bu gün kendi adîn a .nispetle
türbenin bulunduğu avlııya Akdeniz tarafından faaliyet kendisinde matbuata, sansürün desti getirdiği "Letâıifi rivayaf'ın-dan,
anılan bir çiftliği vardı. Son yıl!arında matbuat
gî-rJIdıiğine sere, sağ koldadır; ka.ibrinJ)n: gadri uzanıncaya kadar bilâ inkıta, devam gazetedeki makalelerinden, hele "Hasan
aleminden 37arı çekilmiş, kendisini
mermer ';'-"'ifinka"i taşçı Yahya Usta adında etmiştir. Ahmed Mid-h.at bir recüli siyasî de MeUâih"*; "Hüseyin Fellâh" "Patiste bir
hoeaJ'gD.verıriiş bulunuyordu. Beykoz halikına,
bir saaıat-kâr ferrafından işlenmiştir. Yazılan değildir. Dahili ve ha-rica siyasete dair evvel Türk", "Henüz on yedi yaşında",
bu Boğaz köyünün j^ok- RU! balıkc' ve b?,h-';ıv?
da son büyük hattatlarımızdan üstad Kâmil ve ahır kaleme aldığı taeııdler ve makalelerde "Yeryüzünde bir melek" gibi yalnız
r> ailelerine- pek nok iyili çî d.olîundııpıı'8-
Efendinin. e^r'-iir; baş taşında: derin bir vukuf his olunmaz. Ötedenberi duçarı isimlrini görüp kendilerini okumağa
öv3pn:r; a'a.liba', isikc-le nıekto-binin hoeaiarınm
- "Zamanında tamimi maarife hidenıatı c«- muahaza olan "ibra, vaıktâne" bazı etvarı muvaffak olamadığımız âsarnıdan
raaaşmı da o verirmiş..
lile-j'i snbk eden. rauahririni osmaniyeden Ab- .muhitin tesiratma ve zamanenin iieaaitiina tanıyoruttn (B.: Hayreddiıı Bey).
fenci roeşrut-iyot i-nkûâbından sonra d;ı, atfolunmak muvafiikı şan ve imısaf ohıtr "Ahmed Midhat Efendinin telif ve
•m e d. Mi.dhat Efendisin ruhiçün faitiha, fi 18
1908, istanbul Darülfünunu Tarih n-u-sJlimlifti- zannmidayım; bahusus bu edvarından hiç bir tercüme ettiği kitaplar pek. ziyade rağbet
JI^har-.-^~-ı|r.-haram 1331" yasîhdır.
ne tayin edilmiş, bir ara DariibııualIinıaKa ferd ma'nen ve maddeten zarar-dide otonamış, buim akta" idi. Kendimden kıyas ile de
Sandukanın yola bakan kısmı üstüne de:
Pedagoji okutmuş, Darüşşafakanın fahrî ger onda bir leke kalmışsa sırf kendi nefsine biliyorum ki, adedi o zaman kınka, elliye
G-aj-retindir sevdiren fazlü ulûmu ümmete
olarak Ders naKH'nğmı kabul etmiş, istanbul Vcrsismdir anlatan, sevdayı sa'yl millete beyti ait bulunmuştur. Vatandaşlarına ettiği hizmet varan asarı mezkûr enin hemen cümlesini
matbuatı kendisine, bir halk muharririnin yazılmıştır. ve bu hidemattan istihsâl olunan menafi ise okumuş veya okumakta idim. "Kırkanbar"
hakkı ola-rak"Hâcei Evvel/'unvanını vermişti; • Devrin vak'anüvisi de, bu ölüm münase- harici havzai tarif ve ta'dattır. Fe-zailînlden malı olan "Letâîfi rivayat" kolleksiyonu
fakat iri vücudu ve hej'-b&tli uzun. safealına betile, yafeından tanıdığı Ahıned Midhat biri de, çıkardığı gazetelerde şülbba-nı erba'bı pek nâdir idi. Bu kollek-siyon için üstad
riğ'inen, Darülfünun kür süsünü haMdte Efendi hafekmd-a şunları yazıyor: kalemi daima alkışlayarak o yolda bir çok merhum: — Beni romancılığa 'başlatan bu
doldurduğu iddia RfiilsEicS, D3.riJsr'3:î.a,ka,daki adam yetişmesine hizandt etmesidir. Her hangi kolîeksiyonun nail olduğu rağbet idi, der
" AhiYied Midhat merhum, bizim tabirimiz-
fahri -hiz-nıetinö de bu zengin is adamı bîr işe çağınîsa, zınırnanda bir faidei âmme idi. Bu romanlar, gerek gençlere, gerek
ce münşi değildir. Binlerce sahife yazdığı
mu'harrirjn, Matbaai Amire Müdürlüğünün bir me'mul etti mi koşa koşa gider ve dört elle .sair erbabı mütalâaya esaslı bir fikri
yapılarda bir belagat 'kitabında misal ir-ad
kefareti olarak göstermece yerinde c]ur; Rarüırcb, Üşenmez, usanmaz, yeis ve fö-tıır kıraat ile 'beraber yine esaslı bir fikri
edilecek iki üç cûcnle bulmak bile müşküldür.
bunun, snükâfatını da gördü, bir gece, yüzerce nedir bilmez; her kârda teşebbüs ettiği takip veriyordu. Hasan Mellâlı, Hüseyin
Hele şiirs hiç intisaibı yoktu. İrsalimıesel
yetim çocuğu c-aüs; alfanda ba-rındınnasta sejâerde müdir ve müdebbir bir zat idi. Kibir Fellâh, Pa-riö'oe (bir Türk, Yeryüzünde bir
nevinden zeba.n-zedimiz olan efbyatı meşhureyi
olan •Darüşşafakad-a" göğüs darlı-gıoıdan ve gurur 'bilmez, mütevazi ve laubali meşreb Melek, Henüz on yedi yaşmda, Cellâd ve
ibile ezberleme-' misti. Bir de yazdığı şeyleri bir
öldlü. (28 Bârind kânun 1912 Pazar g^- idi. Bahis ve münakaşa}?! sever, hararetlenir, emsali eserler, Mid-ha± merhumu bir
daha -okuytıp îievalusım tashih külfetini
ihtiyar etmediğinden snüeHefat ve cidal derecesin geldikte bile iddiasını müdafaa Osmanlı Alexandre Dumas'sı mahiyetinde
"Dairetü'lmaarif", Hacei Evvelin ölümünü meharreratında itina görülmez, hattâ büyük ve tavziha uğraşır, fakat âdabı münazarada P tecessüm. ettiriyordu. Filvaki Av-rupadaii
şöyle anlatıyor: romanlarını cüz cüz tahrîr, ve neşir ettiği hiç ayrılmaz ve kolaylıkla ilzamı olunmazdı, ve bilhassa Fraırüsadan romantikler
"Cemiyeti Tedrieiyeâ îslâmiyenhı Meclisi cihetle, maselâ kırkıncı cüzü yazarken Darülfünun derslerinden denihde galebe! -tamime ihraz ederek mesleki tahrir
tedris reisi fahrisi sıf-atile kıymetli yirminci cüzde yazdığım unutur eylediği Taı-ihi edyan, Tarihi felsefe, Tarihi romantik prensiplerile meşbu bir hale
zamanlarısın br 'kısmını Dariiss-afa&a umumi- gelmiş olduğu bir zamanda idi ki Midhat
eytamınım talim Efendi (La dam o kamelya) "La damıe
a<ux Camelias"yi, Şemseddin Sami Bey A
H AH
"Sefiller"!, Teodor Kasap (Monte Kristo) MEI
"Monte - Cristo" yu bit- 3
MU
HTA
R
BET
(Şehi
di
MÜr
riyst)
tereimıe neşretmişler veyahut ediyorlardı. Üo Bızinı nia
-ka-îeyi çıkarıp göz gezdirdi. Ben bu ^ya kat ''bu calıgış hem kesreti meşguliyetinden zine kethüdası" diye meşhur olan Halil
cif »''j Osmanlı erbabı kalemi arasmda bilhassa tefte bjr Midhat efendi görünce galiba mü- hem de fartı tavazuundandı". Paşanın oğlu olup, Üçüncü Mustafa devrinde,
Midhat Efendi ve ceraid ve risa.il nıevaıımda -tchayyir kalm.îşiîm. Halbuki hayalimde on,-ı Bugün kuvvetle tahmin edildyorki, Ahmed babasının ölümünde küçük yaşta kimsesiz fca-
yine bilhassa Tercenıaaıı Hakikat ve Münt'a-ha.- ben ne Jııya-fct.-.-.: vermiş, ne tuvaletler yaloş- Midtıatm "Henüz 17 yaşında" adındaki romanı larak kardeşi ismail Beyle beraber Enderuaa
bat'ı şayanı hayret bir ikdam, ve gayretle va- tnrmşhın. İmzanı-- görmüş olmalı ki:
zi-fei vataniyesini ifa ediyordu. Ben her zaman bir otobiyografi parçasıdır, romanın çırağ edilmisdi, Ahmed Bey, sarayda-şehzade
itiraf ederim ki, Tercemanm her nevi — Ajınıed Ra.sim siz misiniz? kahramanı Ahmed Efendi, kendisidir; Selimin dairesi hizmetine verildi; (H. 1203)
neşriyatından müstefid ve müstefiz — Evet, b£ndsnizim. Abdürrah-•man Âdil Brenin' hatıralarında şu 1788 de şehzadesinin tahta cülusunda
olanlardanım. Uzun usadıya okuyup satırlar dikkatle okunmağa, değer: "Ahmed mabeyinci oldu ve (H. 1222) 1807 ihtilâline
— Gecen ki - r. kalen de gay c;L iyi idi; ban-
yorulmamak saatlerce masa başında yazı Midhat Efendi her seme Beykozdan kalkar, kadar bu saltanatın bütün devammca
gı mektepten cıki-rız?
yazmak âdeti bana bu gazetenin ilham ettiği Boyacıkö-yüne gelir, Rum meldebinin balo Sırkâtibi Ahmed Faiz Beyle birlikte istanbul
— Darüşşa f akadan... gecesi köyü ve mektebi ve Karakuş ailesini sarayının eu nüfuzlu bir siması olarak on
teşvikat neticesidir.
''iyice hatırımdadır ki, bütün erba'bı is- şereflendirirdi. ' . 1 38 6 kı ş ı nda g e c e s a ba ha dokuz yıl mabeyincilik yaptı.
Karsıki odaya geçti: ka da r da ns etti; hiç bir yorgunduk eseri
tirkaib, Midhat Efendide, Kemal merhuma niş- Esnter ve bir gözü sakat, yüzce çirkin
— Nereye devam ediyorsuıniE? .göstermedi, fakat baloya. "Henüz 17 yasında"
betle sade yazmağı büyük bir kusur adamdı, fakat mükemmel bir tahsil görmüş,
— Telgrafhaneye. sum getirmemişti; çünkü o sene "Henüz 17
addediyorlar, üslûbunu gayri müma/kkah tatlı dilli, en çetrefil işlerin pratik tatbik
— Suphanallah! yasında" sı Melek banını ismini abTrrf-. (B. :
buluyorlardı. çarelerini bulu veren zeki ve işgüzar bir
îşte bu "Suphanallah" benim 2-ih«MnıJ JX!Z(JU- Henüz 17 yaşında) . adamdı. Devletin 'taassup, cehalet, ve
"Elhasıl su bu, Midhat Efendinin vasıl;
Çünkü bunda, muharrirlik .istidadı o-lan bir AHMED MUÎIAIÎBEM EFENDi (Hafız) bunların eseri olan anarşi ile sürüklendiği
i nmla iltizamı sadegi eylemesini arabî ve
gencin, elde manüpülâtör, tarator döver gibi — ön -sekiainoi asır hattat ve hafelarından- hezimet ve felâket u-çurumunu bütün dehşeti
fari-| siye külliyen bigâne, adeta kıpkızıl cahil,
taktakazen olduğuna, bir nevi teessüf mündemiç dır; KasLmpaşa.da Seyyid Ösmaııefendi der- ile görmüş, Türkiye'nin Avrupa medeniyeti
şar-j latan; hattâ Darvin den naklen insanı-
idi. fcfc -görüşüm olduğu iğin, her tavrına, her gâtıı civarında otururdiu, çeşitli yazılar'da ve topluluğunun bir uzvu olarak -kalkınması
may-| mırodan azdırdığı için andık;
haline dikkat ediyordum. Belirsiz kekeme gibi bilhassa nesihte hüner sahibiydi, Kasımpaşa yolundaki İslâhata. en-samimî duygularla
birahanelerde, | Beyoğullarında -domuz eti
soyuyor, ekseriya önüne bakıyor, dudaklarını 'da, Muharrem hattat diye ooıeşhurdu; hıfzını taraftar olmuş, Üçüncü Selimi deviren
yemekle rae'luf bir kâfir;-Voltaire meaMd/ne
bıyık ve sakalile kaldmp İh-diriyor, pehlivan sonradan yap-mış ve bumdan böyle de' Hafız ihtilâlde de ölümü istenilenlerin
de salik bulunması •hasebıle dinsiz, imansız;
gibi oturuyordu. Alıme-d diye anılmıştır. Birçok Muisfoafı şerif haşhealarınd'an 'biri olmuştu. Tahttan
romanlarile ezhara ifföt A^e namus
huzurumda bir takım şenayü kesf eylediğinden — Yazılanmzı kim tashih ediyor ? ya:2.mifj; yazısı uğurluhık -ile şöhret bulmuştu. vazgeçmeğe karar verdikten sonra, sadık
dolayı bir -bîhaya telâkki eyledikleri 'böyle bir — Kimse! (H. 1135) 1722 de öldü ve Osmanef endi dergâ- dostlarını kurtarmak istiyen Sultan Selimin
hecümerci efkâr arasında Tercemaın Haiikat ~7 Af «*'<'»• Bak oğlum, burası yazı oca-f fir- hı mezarlığına göımüldü. raüsaa-desile saraydan kaçarak konağı
alıp veriyor, romanın birini -bitirip diğerine istediğ-i-n zaman gel. îşte kalem, işte kâ-şrt. Bibi, : Müstakinıaâdc, Tııhfei lıattâtin, bendelerinden olup KuiTükapıda ördekli
başlıyordu. mürekkep, istediğin kadar otur, istedi&in Kadar (C«maleddiH sokakta, (bugün ör-d-ökli bakkal, sokağı)
"Mektepten çıktıktan sonra Tercernana fi yaz. Şimdilik her-makalene bir mecidiye - efeııdİK-ade) — (B, : K-evaki-bi, Âlumed Mulı- oturan bir yemenici er-m^nlfiin evinde
sebilillâh makale yetiştirmek derdine verccegmı. Harehk edersin, al bakalım siftah fi; ta«r)'. saklanmış, fakat tanıyanların ihbarile
düşmüştüm. Fakat.ilk zamanlarda, zarfı
dcdi mec
; '*iyeyi de uzattı. Yanından aynl-uıgmı MUHTAR BEY (Hacıbeyzade) yakalanmış, bası acık ve yalınayak türlü
idarehanenin kapısından verirdim. Bir gün zaman nel-er düşündüğümü batırlıya-mı-y° mnı - Ya '^ — Servet erbahuı-d,a.n münevver bîr istanbul haknret ve tecavüzle Alay köşkü önüne kadar
Ebussuud caddesinin başındaki bakkal zihnimde bir hayal kalmış ki n cta merhumun, ludur; asrımı-am i;k yullarmda Bağaaiçiııd'e Pa- götürülüp orada üzerine hançer ve kılıç
düikkânnıda, hem karnımı doyurdum, hem de biraz şaka götürmez tebkthî ^Çi kanaati idi. şaşbahçesinde otururdu, sohbetlerinde z-arafe- "Düştürülerek parçalanmıştı. Naşı, nimetini
kapıyı gözetlediğim halde kimsesin zuhur VaMt muharriri Sald Beyi so-.so.sta darp ti ile taaıinmişti; söylendiğine göre Kilyosdu. görmüş meçhul dostları tarafından geceleyin
etmeyişi' üzerine gemi azıya alarak,içeriye ettiği ürcûfesindn ta evvel- deni),eri Şa3ri da -bir yazlığı vardı; 1892 de neşredilmiş "Sait çalınmış kayık ile Kadıköyüne geçirilip defin
daldmı.'Eşikle beraber iki ayak bir merdiven, «"îiKiması da inzim.aîi ©din-ce blf ^»aat hanımlarımız" adında bir risalenin de öMİelli- edilmişti. Kör Ahmed beyin Kanlıca
ondan'sonra toprak, rntuöet kokulu uzun, aiyadeıleşti; bahusus iki musallat Iraniyi fidir. Devlet adamı ve muharrir Hamdullah körfezindeki valıs!, devrinin en güzel
darca, loş bir medhal üsemde dik, pis -sekiz belleri-.ndgla kıışaklarmdan Kapıp merdivenden Subhi Tanrıöve-r bu zaltm damadı olur. Do- yapılarından biri olarak meşhurdu; Üçüncü
on aya'k bir merdiven, aşağı atmış olması: gene-uglnde karnına gnt-m ve ölüm tarihleri teshit edilemedi. Selimin bir çok defalar buraya geiip uıehtapita
indirdiği bir yumrukla koca O-.T (,anoyı yere S6rmiş AHMED MUHTAR BEY (Mfibcylıu'i bülbül dinlediği söyleni-r.
oda kapalıydı. Oraya varır varmaz ka.pi açıldı. ^ulımması gibi cidden zorii. !)â.zuya, delâlet eden Yekçeşim) — Üçüncü Selim devri ricalinden, AHMEI) MUMTAlî BEY . (Şehidi
Uzun boylu, kemikli, esmer yüzlü vakayım meydan alması, bu kanaate hafifçe bir bu- hükümdarın en sadık bendegâmııdan ve îs- hürriyet) — 1908 .meşrutiyetinin 31 mart
saçlankır-«k, alnı geniş, bıyıkları, sakalı de korku ilâve etmişti. Onun için idi-ki ne vakit lâhat işlerinde lıüıkûmete saray tarafınca valcasın-cla, bu irtica kıyastı bastırılırken
tuvaletsiz, sır-inda basma bir mintan, huzuruna çık-sa;u îesı üLizejtır, cal-retı lükier. destek olanlardan; halk ağamda "Kör sehadeti üzerine, bütün mernlekeitde "Şehidi
caketsiz, fessiz, yele-pıin düğmeleri çözük, botinleri mendillerdim. Sonraları bu. merasim, Ahmed Bey", mutaassıp mahfilleree de "Kör hürriyet" diye meşhur plan bir kurmay
belde kırmızı bir kuşak, pantalonlıı. kolla,rı kalktı, baba oğiî? olmuştuk. Hattâ kendisinin baş -mabeyinci" diye anılırdı. Enderuntı binbaşıdır. 1877 de îstanbulda Cec-
uzunca, ayakları hl\-nikee biri çıktı, beni muharriri bile oldum. Güya-nı-aiyyetimde hümayundan yetişmiş ve saraydaki rütbesine gelköyünde doğdu, Mey/a Gümrüğü nazırı
görünce durdu, gayet serbest bir tavırla: — çalıştı.-Fa- nfebetk "Ha- Emin Efendinin oğludur. 1903 de Harbiye
Kimi istiyorsunuz? Mektebinden, .kurmay yüzbaşı olarak
ied'i. Zarfı uzattım, okuduktan sonra:___Mid- birinciM'lde çıktı; Kümelide eşkiya tafcibin-
>at Efendi Hasretleri benim î deyip zarfı yırttı.
AHMED MUHTAR EFENDİ İKLOPEDİSİ AHMED MUHTAR PAŞA
396 -
„ .. .. . .
İSTANBUL br er i bu za tın kal emind en çık mı şt ır . işimize neden: bakmıyor, ibadullahın işleri
de yararlıklar gös böyle yüzüstü kalır mı? Arslanım onu bunun
18--İ7 d3 G'rldde Havyada doğdu, uzun
terdi, kolağası ol riyete defnedildi (B. : Âbidei Hürriyet). için mi Şeyhülislâm yaptı, buyurdular! demiş.
yıllar İstanbulda Seraskerlik mektûbî
du. Harbiye Mek Bibi. : I. A. Gövsa, Türk meşhurları. Muhtar Efendi suratını asarak : — Çık dışarı
kaleminde ve mektubculuğunda bulundu.
tebi tabiye mual MUHTAR EFENDİ — herif! böyle sözler söylemek senin haddin
1910 da öldü. Molla Gûrânînin merkadi
limliğine tayin e- Şeyhülislâmların yüz on binincisi; sadnâzam midir?. İşte ibadullahın işi hak ve şeriat
yanma defnedildi. Eserleri: Aûâbül mürid",
dildi, bir a.ra da Koca Yusuf Paşa zade ulemadan Mekke üzere görülmek içindir ki tahkikat
Ba;5dad Harbiye "Maarici seb'a", "intibahı kaib", "Sirâcül
pâyeli Mahmud beyin oğludur; (H. 1222) 180? Vehhac", "Mehâsini ahlâk" ve makaleler. uzamaktadır ! diye azarlayıp kahvecibaşıyı
M?kV)bi Müdürlü de İstanbulda doğdu; devrinin Evliya Hoca, Bibi. : İ. A. Gövşa, Türk meşhurları. kovmuş.
ğünde bulundu; (Arap Hoca ve Hafız Ahmed Efendi gibi MUHTAR EFENBÎ (Turşucu- Vak'anm aslı da şu imiş : Pertevniyal
1908 de Edirnedc seçkin âlimlerinin elinde hususî ve ciddî tahsil
İkinci ördü erkâ- ile yetiştirildi. Meşhur Musahibi Şehriyarî f zade Ellıac) '— Şeyhülislâmların yüz on
ikincisi, Abdülâziz devrinin seçkin
Sultan yeni yaptırttığı Afcsaraydaki Valide
nümrbiyesine tâ camiine bir arazi vakfetmiş; bu arazi üzerinde
Hızır Ağa zade Said beyden Farsça öğrendi; ulemasından-dır; (H. 1238) 1822 de İstanbulda bağ ve bahçeleri, tarlaları olan köylülerle ara-
yin edileli. 31 mart (H. 1242) 1826 d'a Divanı hümayun kalemine
vak'asında Hare doğdu, Ayasofyada İbrahim Ağa adımda snnıda (bir dâva çıkmış ; dâva fetvahaneye
ç.i-rağ edildi, fakat dört sene sonra, (H. 124- 'Safranbolu-. lu bir turşucunun oğludur ki, havale edilmiş; Valide Sultan bir an evvel
ket Ordusunun ön- şe::i<ii 6) 1830 da rüus alarak ilmiye mesleğine
cii kuvveti kuman- Muhtar Bey babası sonrala-n turşucular kâhyası olmuştu. halle-idime sini istiyormuş.. Etrafındaki
intisab etti; arkadaşları arasında "Molla Bey" Aile rivayetine göre, ->b abasının muhaleftine dalkavuklar da "Bir Valide Sultanın bir camie
danı olarak mürtc- ' (Se-sJm : H. çizer) ci lâkabı ile tanındı. (H. 1261 - 1272) 1845 -
askerleri tedib ve tenkile memur edildi ve rağmen ilk tahsilini dükkândan kaçarak gizli vakfettiği arazinin ne dâvası olur,
1855 arasında on yıl kadar Takvimi vakayı yapmış, medreseye ve cami derişlerine devam Şeyhülislâm Efendi düşünmeden hükmünü
Taksimde şehit oldu. Şehadetinde henüz 32 musahhih-' liginde bulundu; sonra Selanik
yasında, son derecede yakışıklı, son derecede etmiş, Filibeli Halil Fevzi Efendiden icazet vermelidir" yollu tahriklerde bulunuyormuş.
mollası oldu, yoliyle yükselerek Haremeyn ve alarak açılan bir rüus imtihanında parlak bir Muhtar Efendi Sadık Paşaya bunları
afif ve cessur, türk ordusunda parlak istanbul payeleri aldı. (H. 1295) 1868 de
istikbal vaad eden bir zabit idi. Merhum mu-vaffaikıyet elde etmiş, fıtrî zekâsile anlattıktan sonra : — Bende meviki hırsı
Anadolu payesi aldı, bir sene sonra Meclisi devrinin müderrisleri arasında seçkin bir yer yoktur!. Papuçlaram ele alıp yalınayak camie
Yunus Nadi, ''İhtilâl ve İnkılâbı Osmanî" Tetkikat âzası oldu, 1288 Recebinin jldmıci
adındaki eserinde Ahmed Muhtar Beyin sahibi olmuş, bir huzur dersimde de, lisanınım derse girdiğim zamanlar -gözümün önündedir!
günü de (M. 1871) Hasan Fehmi Efendi talâ-:kati ve fikirlerinin aydınlığı üe Gönül o zamanlara dönmeği arzu ediyor!,
sehadetini şöylece naklediyor : yerine .Şeyhülislâm tayin edildi: Aşağıdaki Abdülâzizin nazarı dikkatine caifpmışü. demiş.
"Bu zaferi hürriyetten evel bir ziyaı elîm tarih Yusuf Kâmil Paşanındır :- Hükümdarın muhabbeti sayesinde süratle Kahvecibaşı, gördüğü hakareti telleyip
vukua gelmiştir. O da, öncü 'kumandanı er- Oldu Molla Bey Efendi Müftü âli vrkaar, terakki ederek İstanbul pâyeli ulemadan pullayıp Valide Sultana oıaMetmiş ; o da,
ıkânîharp binbaşısı Ahmed Muhtar beyin şe-
1289 Ramazanının başında azledildi. 1295 iken, (5 Ramazan 1289) 6 Kasım 1872 de Efendinin azli lüzumunu sadrazam Hüseyin
hâdetidir. Muhtar Bey, bir zabit ve mikdarı
de ikinci defa Şeyhülislâm oldu, ayni yıl birden Şeyhülislâmlığa yur.cseilimis.tir; İlmiye Avni •Paşaya bildirmiş, sadrazam,
kâfi askerle Talksim 'karakolhanesi öınünde
içinde azledildi, Üsküdardaiki konağımda mesleğinin ananelerine aykırı olara bu tayin, .kahvecibaşı meselesini bir Şeyhülislâm azli
Harbiyeye doğru ilerlediği esnada karşısına
inzivaya .çekildi. (H. 11 Safer 1300). 22 ulema arasında türlü dedikodulara selbep için kâfi göımi-yerek münasip ;bir sebep
ansızın âsi avcu bölüğünden bir ikaç hain
birineikftmın 1882 de öldü; Kabri Üs'küdarda olmuştu; faikat kısa bir zjınıan içinde zuhurunu beklemiş; bu sebebin çıkması da
zuhur etmiş, bu müfrezeyi görür görmez
Inadiye tek-kesindedir. - oturduğu yüksek makama la-' yık olduğunu gecikmemiş idi. Ab-med Muhtar Efendi
derhal diz çökerek üzerlerine ateş etmeğe
Şiir ile meşgul, sohbeti hoş, fukaraper- isbat etmişti; medrese ağzile ''derslerden ha Kızıltopraikta otururdu. Bir akşam iskeleye
başlamışlardır, işte bu esnada Ahmed Muhtar
ver, mükrim bir zat idi. vasiyi ilga etmek, suretiyle tenkili ve teshile ve geldiğimde, her nedense, debdebeli meşihat
bey bir kurşunla böğüründen yaralanmış, Bibi. : ilmiye Salnamesi; A. Şeref, Tarih meslekdaşlarını âlâ meratibi-•hffii tatyibe kayığına binmeyip îdarei Mahsusanın Fevaid
yaralanır yaralanmaz beygirimden düşmüş, musahabeleri. muvaffak" olmuştu; hocası bu-luinan ders vapuruna binmiş ve Kudı-köyüne vapur ile
refiki bulunan zabit kendisîui o dağdağa
vekili Filibeli Halil Efendiyi, edep ve geçmişti. Ertesi gün de, ''makamının şan ve
içinde çekmek istemiş ise de Alhmed Muhtar
terbiyesinden, bir kere dahi ayağına ça-ğı- şeref ini bilmeyip halk arasına karışmak
bey böğründen aldığı-kurşunun tesirile !bir (Giridli) — Gecen rmamîş, icabında, Şeyhülislâm efendi, ders zilletini gösteren" (!) .Şeyhülislâm Efendi
sadâyi canhıraş .çıkararak : asrın sonlarında vekiline gitmişti: Vak'anüvis Aibdürrateıan azledilmişti. Tursuouzade Ahmed Muhtar
— Aman bir kurşun daha atın! Çabuk dinî ve ahlâkî Şeref Efendi, Tursuouzade hakkında, Efendi- Efendi (H. 25 Refailâhir 1291) 11 Haziran
öleyim!., diye feryad e/tmiştir. Ahmed Muhtar eserleri ile •nin karakterini pek aydın olarak belirten şöyle 1874 de, (kendisinden pek çok hizmetler
Bey en faal ve en mülktedir erka.ni harbiye tanınmış e-dib ve bir fıkra nakleder: beklendiği bir sırada öldü, Kabri Ka-
zabitlerimizden olmakla şu suretle bu ziyaı bilhassa v'ak'alara "Bir meclisi has günü, vükelânın racahmed mezarlığında, babası ibrahim
feci, istihsali hürriyetten mütevellit azîm bir ve âbidelere tarih toplanmasını bekliyerak, Ahmed Muıhtar Ağanın yanındadır.
neşvei cengâverâneye nrazhar olan ordu kıt'aları yazmada Efendi, Babıâlide vüzeradan Sadık Paşa ile Bibi. : ilmiye Salnamesi; A. Şeref, Tarih
efradıma nâsiyesinde elîm bir alâmeti teessür kuvvetli bir musahabeleri.
dturmuş, konuşuyorlarmış. Valide
husule getirmiştir." nâzmıdır; İkinci , AHMED MUHTAR FAŞA — Bu
Pertevniyal Sultanın kahvecibaşısı izin alarak
Ahmed Muhtar Bey, diğer hürriyet şehit- Abdûlhamid G-iridli • Ahtnetî içeri girmiş, Valide Sultanın selâmını ansiklopedinin baş tacı dostu merhum
lerile beraber ve onların başında, Âbidei Hür- devrinde yapılmış MuMar bildirdikten sonra: •— Dâva nasıl oldu, muharrir Ser-med Muhtar Alus'un babası ;
resmî binaların Efendi Askerî Müzenin ilk müdürü; 1861 de
Şeyhülislâm efendi bizim
çoğunun tarih îstamibulda doğdu, Kolağası Hasan Efendinin
kita- oğludur. Hanbiye Mek-
MUHTAR PAŞA (Ga.a.i) — 308 - İST AN B Ü 4 j
lebinden topçu (H. 1282) 1865 de kaymakam oidu ve dan biridir (B. : Cemiyeti Tedrisiyeilslâmiye; 1919 da. Kanunî
erkânı harbi şehzade Yusuf Izzeddine muallim tayin Darüşşafaka). Mehmed Beyie
olarak edildi. Bu prensin hocası sıfatile Abdii- Mısırdaki fevkalâde komiserliği tanı ş t?, bu
çıktı, askerlik iâzizin Avrupa seyahatine iştirak etti. esnasında şimdiki Mısır kral hanedanı ile bir tanışmadan ve
hayatını Harbiye Kıt'a hizmeti ile Karadağ ve akrabalık kurmuş, oğlu Mahmud Muhtar otuzdört
Mektebi ile Mu- Arnavutlukta dolaşarak (H. 1286) 1869 Paşaya bu aileden Prenses Nimet
hendİHhânede da miralay ve Dâri Şûrayı Askerî âzası oldu; Hanımefendiyi almıştı, ki bu hayırsever ki musikideki kudretini kazandi; bestelediği
muallimlikle (H. 1287) 1870 de Asir isyanını tenkiline Prenses, Birinci Cihan Harbinde İstaabulda allmış kadar saz eseri ve şıu"kmm en
geçirdi, H H âh Le- memur. edilerek livalığa terfi etti, bir sene "Hilâlaalımerin kadmlar kotu birinci reisliğini güzellerini bu tarih den sonra verdi; Pa-
dkikleri için Avrupa sonra ferik oldu; ayni yıl içinde Yedinci ordu yapmış, şefkat ve cömertliği ile büyük şehir tihdeki evi bir musiki mahfili, mesjkkhâne-
ınemleket-".U'rine müşirliği ile beraber Yemen valisi tayin edildi. fakirlerinin hayır duasını almıştır. si oldu, pek çok h eve.sk ar
Muke-rre-ıu Boy
gönderildi, i e TİK (H. 1290) 1873 de îstanbula 'dönerek Nafıa Eserleri: "Kiyaziil Muhtar fî ilm.il evkati gencin yetişin esine ve bir 'çok n! ; H. Oî/.fr)
oldu ve m; ş-rixîyetlii nazın, aym yıl İçinde Girid valisi ve vei edvar" ve bunun "Mir'atül mika t" adı uda- eski kıymetli eserin ihyasma.
ilânını nrliteakip kumandam, fakat daha yola çıkmadan ikinci ki zeyli, "Islahüttakvim" "Takvimi Sinin" yol açtı. 1940 da öldü, kabri Edirnekapısı
yeni kurulan Askerî ondu müşiri oldu, Şumnuya gitti, (H. 1291) "Takvimi Mâlî", "Sergüzeşti 'hayâtımın cildi mezar-Ilgındadır.
Müxe 1874 de Dördüncü ordu kumandana ve Hanisi", "1294 Anadoluda Rus Muharebesi". Gençliğinde sporla, ve bilhassa yağlı
müdürlüğüne tâ- Ahuıed Muhtar Erzurum valisi tayin edil-' di. Bosna ve Hersek AHMED PAŞA (îîamaaa.noğ- güreşle de meşgul olmuş, akranı arasında
yiii edildi, depo (fa> im isyanı üzerine (H. 1292) 1875 de Hassa ordusu lıt) •— Gecen asır başının devlet çetin amatör pehlivanlardan sayılmıştı.
.inalı halinde muhafaza edilen türk erkânı harp reisi ola-rak îsibanfoula çağrıldı; adamlarından, doğum tarihi bilinmiyor, Bibi. : M. Kona, 50 yıllık t.ü-rk musikisi.
ordusunun bahâ biçilmez yadigârlarının Karadağlılara karşı kazanılan parlak mâliyeden yetişti, Feshâne Müdürlüğünde MÜNÎB EFENBÎ
ilk tasnifini yaptı, "Yeniçeri muvaffakiyetler üzerine bir altın kılıç ile taltif 1843 de Viyana elçiliğinde, sonra Tophane ve (Bandırınaiı-/âde) — Üsküdarî diye de
Kıyafethanesi" nl müzeye nak-letdirdi edildi, OH. 1293) 1876 da tekrar Girid vali ve Maliye nazırlıklarında bulundu. Dürüst've meşhurdur; 1893 •• de neşredilmiş basit [bir
(B. : Yeniçeri Kıyafethanesi). Uzunca kumandanlığına tayin edildi; (H. 1294) 1877 isbasarır adam olarak tanındı, 1863 de öldü. cedveîden iba-ret "Meenıuai Tekâyâ" isminde
sayılacak bir emeklilik hayatı oldu ve de Rusya, harbinin başlaması 'üzerine Bibi. : İ. A. Gövsa, Türk meşhurları. bir eserin mü ellidir. Hayatfhakkınad 'başka
1926 da vefat etti. Eserleri: "Külliyatı Fenni Dördüncü ordu müşiri ve bütün Anadolu BEY (Hafız) — bir kayda rastlanamadı.
EslMıa" 2 dld, "Osmanlı Topçuları", askerî faareMtı .başkumandanı tayin edildi. 1885 de Fatihde doğdu; Davudpaşa Kışlası AHMEI) MÜNÎF FEHİM — (B. : Münif
"Dumansız barutlar", "Serî ateşli sahra Üstün Rus kuvvetlerine 'kamı kazandığı kâtibi olan babası Hafız Hüsnü. Mımiddhı Fehmi).
topları". şanlı .muharebeler üzerine bir altın kılıç ve Efendi oğlunun; doğumundan evvel ölmüş, AHMEB MÜNİR EFENDİ (ÇördkçiM-
Bibi. : İ. A. Gövsa, Türk meşhurları. Gazi unvanile taltif olundu, ('H. 1,205) 1.878 de \Ahmed Mükerremi üvey-'babası Hattat Küçük de) — On sekizinci asır şair ve hat-tatlaruı-
AHMEÎ) MUHTAR PAŞA (Gazi) — İstanıbula davet olunarak Çatalca müdafaa İzzet Efendi yetişdirmiştir; dedesi Yarhisar dan; Ayasofyadaki bıüyük fırın da isliyeu
Devlet adamı, Türk Mareşali, riyaziye ve heyet hafifti kumandanlığına tayin edildi. Harpten camii imamı Rafız Meıhmed Arif Efendi de çörekçi esnafının en marifetli ustalarından
''bilgini, ikinci Abdülhanıid ve Birinci sonra merkezde ve taşrada korniş-yomlara hıfza çalıştırmıştır. Küçük memur, kâtib Mehmed Ustanın oğludur; Dördüncü Mehmed
Meşrutiyet devrinin büyük şöhretlerinden; memur edildi. Valilik ve kumandanlıklarda yetiştiren Menşei Küttâb Mektebini bitirmiş, devri vezirlerinden Tabanı yassı Mehmed
{H. 1255) 1839 da Bursada doğdu, babası bulundu, (H. 1300) 1882 de Almanya Harbiye Nezaretinin levazım kalemine memur Paşanın akrabalarmdandır; babasına nisbetle
Katır-cıoğlu Halil Ağa, meşhur Katırcıoğlu Imparatoriçesile torunu Prens Vilhelme olmuş, bir tarardan .da geleneğe uyularak Çörekçi sadelikle olduğu kadar "Koyun
Mehmed Paşa sülâlesindeııdir (B. : M-ehmed (ileride İmparator Vilhelm. II) şefkat ve babadan miras kalmış ek memuriyet olarak Halife" diye de meşhurdur ki, koyun
Paşa, Katırcıoğlu) . Bursada Işıklar -askerî murassa Osmanlı nişanlarını götürdü ve Davudpaşa Kışlası halifeliği, Devlet kâ-pısısıdaki hizmetinde son
idadisinde okudu; (H. 1277) 1860 da erkânı Alman askerî manevralarında bulundu. CH. memuriyetidir, ve orduyu hümayun ile
harb yüzbaşı rütbesile yüksek askerî tahsilini 1301) 1883 de İtalya kiralına verilen imtiyaz beraber Isakeıda bulunurken (H. 1183) 1769
bitirdi. İki sene kadar Serdarı Ekrem Ömer nişanım vermek üzere îtalyaya gitti; (H. da ölmüş ve oraya, gömülmüştür.
Paşa maiyetinde Karadağ muharebesinde 1303) 1885 de Mısır fevkalâde komiseri tayin Küçük yaşlt'a Enderıınu hümayuna
bulundu. (H. 1279) 1862 de kolağası edildi ve yirmi üç yıl ;bu vazifede kaldı. (H. alınmış ve oradan yetişmiştir; yazıyı evvelâ
rütbesile Mektebi Harbiye-nin f ununu 1328) 1908 de İkinci Meşrutiyet inkılâbında Mest-c;izâde Ahmed Efendiden meşk etmiş,
askeriye muallimliğine ayan âaası ve reis vekili oldu; fevkalâde Ustad Hoca Mehmed Rasimden de
tayin edildi. Bir («azl"ljİKlfed Muhtar sene komiserlikten İstifa etti. -Bir müddet sonra mistir. icazetnamesini almıştır. Şiirde Münir
sonra binbftgı, (4««;5 -H ' raşe-aH ayan reisi oldu; Meşrutiyetin en gürültülü-'bir Pek halâveth mahlasım kullanırdı:
devrinde sadrazam oldu (B. : Büyük kabine). sesi vardı. İtse aceb mi âşıkusa bî hiüa-b ıîa/.
Fakat pek fa= sa bir zaman sonra istifaya Çocukluğunda Ol selıl lıiisne itmede intisab iîax
mecbur oldu. 1918 de öldü. Kabri Fatih camii hıfza çalışırken l)L-yti yazılarmdan bir örnektir.
haziresinde-dir. otodidakt o-larak Bibi. : MÜstitkinızâds, TııJısfei
Gazi Ahmed Muhtar Paşa Cemiyeti Ted- da musiki ile-
risiyei îslâmiye ve Darüşşafatoyı kuranlar- ı.ueŞj?üJ olnıuştij.
AHMED NAKŞİ _. 4ûö —
AHMED NAKŞÎ — On altıncı asrın namlı fından babası Haçı Selim Ağaya ihbar
nakkaşlarından, ayni zamanda müneccim ve edildiğini anlatmış, Dürrüşehvar Hanım da
muvakkit; hayatı hakkında bundan gayri bir bunu Birinci Abdülhamidin kızkardeşi büyük
kayda rastlanamadı. Esma Sultana söylemiş, o da padişaha
Eibl. : O. N. Ergin, Maarif Tarihi. AHMED NAZİF arzederek Halil Hamid Paşa, ertesi sabah
'EFENDi (Hacı Selim Ağa zade) — Birinci idamı olunmuştu (B. : Halil Hamid Paşa).
Abdülhamidin gözdesi, •bu hükümdarın güven Birinci AbdüHhamidin ölümü ve Üçüncü
ve sevgisini şahsî .nüfuz ve serveti uğrunda Selimin cülusu bu ailemin felâketine sebep
(kullanmış devlet adamı; zamanında, serveti, oldu ; istisnasız hemen herkesin, !bu arada
hususî ihayatı ve türlü en-tirikalarile bilhassa pak çok bulunan düşmanlarının
îstanbulun ihalk ağzına düşmüş büyük 'beklediği feci âkibet, düşman ağzile "zuhur
şöhretierindendir. Hacı Selim Ağa, edecek kahrı ilâhi" saltanat tebeddülünün pek
Tavukcubası damadı Hacı Mustafa Efendinin tezine oldu.
Irandan satın alıp, sonra hizmetine mükâfat Cülusta, Ahmed Nazif Efendi ve kardeşi
olarak a-zad ettiği ve kendi boyundan îbir azad- Emin Efendi orduyu hümayun ile Rusçukta
lı cariye ile evlendirdiği Jkölesiydi; Aıhmed Na- bulunuyordu. (15 Şaban 1203) 11 Mayıs 1789
aif Efendi bu izdivaçtan doğmuştu. pazartesi sabahı tersaneye gelem Üçüncü
Defterdarlık kaleminden yetişmişti. Birinci Selim, inşa edilmekte olan ıbüyük ibir
Abdülhamidin şehzadeliği zamanında istifraş kalyonda kendisi için hazırlanan yere
ettiği bir cariyeden doğmuş olup istanbul oturduktan sonra; "Tersane emini Hacı Selimi
halkınca "Ahretlik Hanım" diye meşhur olan getirin!" diye emretmiş, Selim Âğa huzura
kızı, "Dürrüşehvar Hanım Sultan" ile getirilince de sÖ2 söyletmeyip cellâtlara işaret
evlenmiş, kaynatasının tahta çıkmasile, etmekîe "Hemen iki elerin arkasına çevirip
ıbirden büyük bir siyasî nüfuz sahibi olmuştu. ismi tamam" etmişlerdi. Orduyu hümayuna da
Kısa bir zaman içinde masraf kâtipliğinden /Ahmed Nazif Efendi ile (biraderinim .tevkif
sadırazam kethüdalığıına kadar yükselmiş, edilerek îstanfotı-la gönderilmesi için bir
babasını darb-hâne emini, bilâhara tersane ferman yollamıştı. Selimağazadeler
emini tayin ettirmiş, küçük kardeşi Mehmed îstanbulda birkaç gün kendi evlerinde
Emin Efendiyi de ''mal celbine", yâni hapsedilmiş., bütün mal ve .mülkleri müsadere
kolaylıkla ve bol rüşvet alınacak olunmuş; Ramazanın yirmi yedinci gecesi de
memuriyetlere kayırmış idi. Ahmed Nazif Efendi "bazı huşu-, sum ^4
Vakanüvisin anlattığına göre "îş müzakeresi için" Babıâliye davet edilmişti.
bitirmek için'kapılarına başvurmak, Efendi varan adama: — Paşa hazretlerine
mahvolmak için de kendilerine muhalefet selâm edin, pek toitâbhğım var, bayramdan
etmek" kâfi idi. Ahmed Nazif Efendinin] yalısı sonra; mülakat ederiz!" demiş ise de
Cengelköyünde idi, arkadaki korunun içinde, kaymakam paşa: "Şimdi (buyursunlar,
tepede de bir mükellef köşk yaptırmıştı; ki (bu maslahatı mühimime zuhur etmiştir!" diye
arazi; en son, (Altıncı Mehmed Vahdettin tekrar haber yollamış, Ahmed Nazif Efendi de
.tarafından satın alınmıştır. Vafcanüvis çaresiz atına binerek Babıâliye gelmiş ve
Cevdet Paşa (H. 1196) 1781 vekayii arasında BabıâMnin ard 'kapısından girecek oldukta
şöyle bir kayıt düşer: "Çengelköy üstündeki Bostancılar oda-cıbaşi'Si: — Bizde misafiretle
kasri hümayun ki o vakit Nazif Efendi memursunuz! diyerek Soğukçeşrne kapısından
yahşinin köşkü olup aralıkta Sulan saray avlusuna sokmuş, Bostanci'başı, Ağaya
Aibdülhamidi evvel oraya teşrif ile tenezzüh götürmüş, o da: — Kapı arasında hapsiniz
buyururlardı". ferman olunmuştur! diye kapı arasına alıp
Bu 'Hükümdarın sadrazamlarından'Halil cellâda teslim etmişti; ertesi sabah da kesik 1900 de Ayasofya Kahvehaneleri
ıHamid Paşa, Ahmed Nazif Efendinin iftira ve -başı Babıhüma-yun önüme konularak teşhir (Warwick Goble'nin suluboya resminden S. Bozcaü eli fle)
entrikalarına kurban olmuş seçkin bir edilmişti. Kardeşi Emin Efendi de hapsa
vezirdir; Paşanın nüfuz ve şöhretini kendi atılmış ise de, bir müddet sonra, babası ve
üfebali için tehlikeli gören Ahmed Nazif kardeşi yanında sığıntı suretinde yaşadığı ve
Efendi, zevcesi Dürrüşehvar Hanıma, hiçbir cünhası olmadığı anlaşılarak afif
sadrazamın yeniçeri arasına fitne koyup edilmişti.
zehzade Selimi tahta çıkarmağı kurduğunun Üçüncü üelimin gözdesi ve şehzadeliğin-
Yeniçeri ağagı tara-
Süsler Matbaası Türkiye Klişe Atelyesl
ANSİKLOPEDİSİ"
EFENDİ
den bendesi Eie^Inr kaptanı derya
Hüseyin Pasa an/;~ tınnış: Sultan
«S kafeste iken (B. : Kafes), 7
Çuhadar Hüseyin ağa ile pencereden
edermiş; Selim Ağa tarafından görülm
pencere »kapatılmış; o vakit Sultan
kendisinin eğlencesi yalnız bu p
olduğundan kapatılnıamasını Selim
söyledikte iradei seniye iktiza
kapatmağa mecbur olduğunu ifade ey
bir rivayette Şehzade Selime çok ka
lisan ile hitabetmiş, Sultan Selim
muameleyi unutamamış.
Gabi Said Efendi de şöyle bir de
nakleder:
"Sultan Selim şehzadeliğinde, ço
f andanberi, enderunlarında Hacı Şaki
Osman efendi, Defterdarzâde İzzet Bey
Selim Efendi ve Safiye Sultanın üvey o
haik Bey ile tezkereler yazıp sohbet
Sırrı Selim Efendi enderim çavuşlarınd
bir güm Şehzadeye harçlık lâzım
'kendisine bir teskere yazmış, fakat lâ
"çavuş başı Selim Ağa" diye yasmışt
Selim Efendinin memuriyeti ieabı
ağalık ise de kendisi şehirli olduğ
efendilikle meşhurdu; Şehzadenin te
yanlısı fakla Abnıed Nazif Efendinin
Hacı Selim .Ağanın eline geçti. O -da en
dügiüı-meyip henıan atma binmiş ve tes
sadrazama vererek Şehzadenin h
kalmadığını bildirmişti. Sadrazam
tezkereyi okuyup Şehzade Selimin şu
altın harçlık matlubudur diye pa
arzetmişti. Birinci Ata-dülhamid de
tez'keresile kafese girip Sultan Selimi
yollu:
— Oğlum, senin harçlığın nıı ka
ben dünürken başkasından!: akçe istem
ayıptır! demişti. Şehzade fevkalâde m
olup içinden: "Hoş imdi papaz!. B
padişah olursam inşallah seni katled
diye antetti. Bunu oğlu Nazif E
işittikte: — Tuh bre, ziyade ha
etmişsin, amma ne çâre... Size değil b
'bizim cümlemize Sultan Selim bu mad
adavet besler. Padişah olacak bir Şeh
Padişaha tazir et»
AHMED NECİB EFENDİ İSTANBUL'
INSIKLOPEBİSİ
- 403 AHMED PAŞA (Ekmekcizâde)
Osmanlı tiyatrosunda şöhretinin en parlak zarflarımdan; Enderunu hümayundan yetişti,
ya beylerbeyliğine nakletmiş, sadırâzam Mer- Paşa: "Nola dervişim isteyelim'' dedi. Ibtida
devrini yaşadı, 1896 - 1897 senelerine kadar Kanunî Süleyman zamanında kapıcıbaşüik
zifonlu Kara Mustafa Paşanın ikinci Viyana Zübde Bey Edirnenin Keblıûdayerliğini istedi.
Manakyanm kumpanyasında bulundu; ki o ile çırağ edildi. Yeniçeri ağası, Rumeli
muhasarasına bu vazife ile iştirak etmiş, Mîrîm Celebi -süâhda-rda idi, ol dahi kethüda-
zamanlar aksakallı, belki de, türlü mihnetle beylerbeyle! oldu. Sadrıazam Rüstem Paşanın
Viyana muhasarasının en şiddetli ve kanlı yerliğini istedi: Sinanıbeyzade Mustafa Bey
vaktinden evvel çökmüş bir adamdı, "îdbar Mih-rimah Sultandan olmuş kızı Ayşe
boğuşmalarına sahne olan son günlerinde Edirnenin îhtisabağalığmı, Earanfîlzade
ve îkbal" adında bir piyesi vardır. 1898 de Hanımaul-tanla evlendi. Divanı hümayunda
••a'sta-îaıımıa, üç dört gün yattıkıtan sonra Muradiye tevliyetîıi'i istedi. Baki Paşa: "Ben
öldü. Hayatı baklanda fazla malûmat kubbe veriri oldu; üçüncü vezir iken,
Viyana öîiüsde. büyük bozgunu görmeden Yeniçeri adamım, dua. eyle ki B aktaâlâ bana
edinilemedi. sadrıazam So'kollu Mehmed Paşa ile
ölrnûBlür. Kendisini yakından tanımış olan bir torir bin fflori versin" dedi. Derviş cümle nala
Bibi. : S. M. Alus, Not. gecinemedlği için Piyâle Pasa, ileri geçirilip
AHMED NECÎB EFENDİ (Kınmîzâde) müveı rih, Fırdi-klıh Silâh dar Mehmed Ağa, de-yü'p öylece dua etti ve Atoıed Paşaya:
ikinci vezir-olduğumda, Ahmed Pasa üçüncü
— On sekizinci asır ulemasından ve Aiuıırd Paşanın Ölümü müııasebt iliyle;. "Aikil, "Sen himmetin âli eyle, bımlarm gibi alçak
vezir olarak divanı hümayuna gelmedi, 'bunun
hattatlarından, yazayı kuvvetli 'bir hattat olan -kâmil, eş-siz °ûir adam idi, yerini boş bırakıp olma" uiyicek Abrned Paşa: "Sultanım, ter
üzerine azledildi, birkaç gün sonra
babası Kırımlı Lâyih Efendi ile Kâtipzâde gitti" diyor. Çocukluğunda ise harikulade ne lâik gurur isen nııtkeyle"' dedi. Derviş:
Hanımsultan şefaati ile affolundu ve üçüncü
Mustafa Efendiden öğrenmişti, Müderrislik güzelliği ile aıeşhurdur; vskan.Üvis Nâinıa "Yok sen •laleb etmeğe mııhtaosın" dedi.
vezirliği iade edildi. Piyâle Paşa yerine ikinci
ve sarayı hümayun gıknânma yazı hocalığı efendi, bu münasebetle bil' fıkra nakleder M, A'hm-ed Paşa hraiüa edüp dervig başın aşağı
vezir, Sokollunun şahadeti üzerine de
yapmış, Şeyhülislâm Mebnıed Salih Efendiye asrın kadıas-kerierinden •ee'haleti ile aıeştour salup ihande-künart başsın --kaJdınp; "Umaru
sadrıazam oldu. İmparatorluğun bu yüksek
nıektupçu olmuş, (H. 1198) 1783 de Mekke Çivizade Melı-med Efendinin gıîzet ve ş- devletî osma-niyenin İıal ve a-kdinî sana
makamında asacak altı ay bulunabildi; sadaret
kadısı iken ölmüştür. enâetim kıyamete -kadar tel'in ettirecektir; verdiler ve Jsaıln tuğrayı sultaniye mutabık
makamında ölerek Edirnekapıda kayın
Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei lıa.ttâtin. Aihraed Paşa da târihîmizin afif ve neMiı Ibir ola!" dîyicek ehli meclis hande edüp: "Seni
validesi Mihrimah Sultan camii avlusunda
AHMED NEDÎM- EFENDİ — (B. : siması -kalaeaiktsr.-BibL: Kalma Tarihi, I ve II. padişah ejiedi!" deyu. ifîti'hza yüzünden
Mimar' Sınana yaptırttığı türbeye gömüldü
Nedim). AHMED PAŞA (Ekmskeizâde) — Oaıal-''' tmcı sözler söylediler. .Derviş: ''Feyyaz da tm-bl
(B.: Ahmed Paşa Türbesi). Peçevili İbrahim
AHMED NEYLİ EFENDİ — (B. : asraı ikinci yarısında yaşamış ıfoüyük bir yok, mâni ve mû'tî oldur, bizi bu hizmet için
Efendi, Arnavud Paşa hakkında şu satırlarla
Neyli). maJiyeeî, îropar-atoıiuğa yıllarca ıbasdefter- gönderdiler, sizi Allah a ısmarladık" deyup
iyi şahadette bulunuyor: "Kemali adaletle ve
darlik etmiş bir vezir, îslfcanîjıılun servet ve ilı- kalkup iMımed Paşa dalıi .ardınca birkaç akçe
AHMED NUMAN — Abdülhamid insaf ile hareket etti. Kat'a .bigünahın azli ile
tişaınj, "Hâtem Tay" ayarında cömertliği ile iletdi. Kabul etaae-yüp: ''Konağımızda niamı
devrinin sonlarından -zamanımıza kadar kanına girmedi. Mutlaka rüşvet alıp vermedi.
tamiMi'uş şöihretlerinden; aslı Edirnelidir, nıeve-ude vardır" deyüp cc-kilüp gitti. Müruru
İstanbul-da çok geniş bir âlemin (tamdığı Bir saM ve lütfü galib sahibi devlet idi". -
'Searnenin ayanından zengin bir sipa'h.'rin eyyaın. ile Baki Pfişa bölüğe -ç-kıp kîJlı cizyedar
tiplerdendir; "Amıca Bey" lâkabile Bibi.: Peçevili Tarihi, I.
oğludur; çocukluğu ve bilhassa gençliği, îıalkı kâılı maslahatgüzar (ılarak geldi çıktı. Ketıdudan;
-meşhurdur; Pr. Dr. Süleyman Nmııan Paşanın PAŞA (Defterdar istanbullu)
zevk ve safa ehli olarak tanınnsş Edirnenin menltuld-ur ki: "Kaçan idbâre yüz tutup
kardeşi, kendi mesleği de eczacılık idi. Gayet — On yedinci asrın namlı vezirlerinden;
'hovarda]rk ve işret âlemlerinde geç/misti. Va- in':i;kâs 'başladı ve üaabuîad malını tefiüş içün
şen, keyif ehli, kalender, mukallit, başlıbaşına imparatorluk tarihinde, hiç azledilmeden on
•kaaüvis, Ekmeikcizadenin genişlik zamanı üae- Yedikuleye girdim", Ahmed Paşa dalhi
bir kol cengi bir adamdı; g-aneligm.de, büyük beş yıl başdefterdarlık yapmıştır ki;
riııe garip bir fıkra nakleder: "Edirneli bir îstanbula gelüp kâh emin olarak ibrahim
şehrin ele avuca sığmaz uçarı Çapkınlardan muasırı olan Köprülü Meîımed Paşanın:
si-|.)alıi iken yaranı beyninde (kerem ve selıa Paşa.• serdarlığmda. baş-defterdar olup sonra
biri olarak tanınmıştı; baş döndüren küliıani "Defterdar olanlar, saraylarının pencereleri
ile iştihar 'bulup 'badehu dünya ana nıüsalıhar vezâret verildi, tuğrayı kendi çekti. Ahmed
maceraları peşinde dolaşmış, îtsanbulu en. için ihtiyat olarak bir takım cam
ol-.rauştu, Sipalıilİği hâlinde fcejıdu ile Iheın-ka- bin Mehmed Han padişah oldukta ismi kendi
gizli köşelerine varınca bilen, hafızası 'binbir bulundurmaları gerektir, defterdar sarayının
delı olan Züi'bde Bey ve Baki Paşa ve Mirim ismine muvafık düşüp on sekiz sene müstakiy
vaka ile dolu bir hazine idi; eşsiz kıymetteki camlarım indirmek olağan islerdendir" dediği
Celebi ve Sinan'beyzâde ve bunlar emsali vezaretle defterdar oldu. Adeti korktuğuna
mahfuza tını İstanbul Ansiklopedisine (bu tehlikeli maikam-da bu kadar uzun müddet
kimseler .her glin iyşii işret ederken mîrî meclis in'am ve ihsan ik tesbi eylemek ve
vermeği vâdetmiş bulunduğu bir sırada kalması iffet ve istikametinin nişanıdır.
Afemed Paşa idi. Eûbde Beyden menkuldür ki: kö.rfeııaduğuoiia ve .kendııdeıı aşağı olanlara
ölümü büyük bir kayıtır. Büyük devlet adamı Köprmüzade Fazıl
bir gün aikr olunum yaran meyhâınede otu- nazar etmeyüp belki istihza ve tahfeir iîe
Bibi.: S. M. Alus, Not. Ahmed Paşa ,'barafmda.rı başclefterdarlığa
AHMED NUKEDDtN YENER _ (B.: rurken bir kaç gün mevlevî kıyafetinde bir meaelenmek idi.).
getirilmiş, Köprülüzadenin Macaristan, Girit
Ycner, SAıbmed Nuredd'in). hârâbatı derviş yalfl.îz«aey.hânaye gelüp ııukli
ve Polonya seferlerine iştirak etmiş, Ekmekcizâde, yukarıda da söylendiği gibi
yok (ıııeze-öisj bir V'ükiye 'badeyi önüne koyup (H. 1005) 1596 da, ibrahim Paşa sadareitânde
AHMED PAŞA (Aîtıpoğaea) — On harplerde yararlığı görülmüştü;
içerken îfiinııekeizâde am görüp her gün bir başdeftea-dar oldu. Asrının büyük devlet a-
yedinci asır maliyecilerinden, defterdarlık başdefterdarlığına ilâve olarak
tabak bazı nimet gönderü'p şarap akçesini damlarınd.an olan ibrahim Paşanın bazı garip
kaleminden yetişti. Defterdarlığa kadar Divanıhümayun d a dördüncü vezirlik
verirdi. İttifak 'bir .gün bunlara yakın oturup ve tuihaf muameleleri vardı -ki, bunlardan
yüksekli. Yemişçi Hasan Paşaya intisabı verilmişti. Devrin, hükümdarı Dördüncü
meclise davet olundukta: "Kimse ile iMilâtım birine de, (H. 1007) 1598 Macaristan, askeri
vardı. Hasan Paşa-azledilip Hünkâr gazabına Mehmed kızı Hatice Sultam sevgili gözdesi
yoktur!" deyu gelmedi, ve: "Yarın: Edirneden harekâtında Belgrada beş konak kaldığı -bir
uğradığında, (H. 1012) 1603, Ahmed Paşa da vezir Kuloğlu .Müsa-hib Mustafa Paşa ile
gideriz. Birkaç gündür sizinle sohbet ettik ve yerde Ekmekcizâde uğramıştı. (B. : ibrahim
azle!undu vo a-, s,o:ıra öldü. istanbul da tendi evlendirirken damada defterdar Ahmed Pasa
nimetiniz yedik, mükâfat lâzım, lıerfoirfniz bir Paşa). Fakat bu sefer içindeki fevkalâde-
lâkabına ııis-betle anılan mescidde sağdıçlık etmişti. Hususî hayatındaki
ınurad ta-leb edin, babı lıüdâ meftuMu-r, gayret ve himmeti ile sadrıaza-mm güvenini
medfundur. kibarlığı, fukaraperverliği, zarafeti ve taitlı
istediğinize vasıl olursuz" deyicek hande kazanmağa muvaffak olmuştu.
AHMED PAŞA (Amavud) — On altıncı sohbeti ile meşhurdu. (H. 1086) 1675 de baş
eittiler. Aiımecl 1605 de Kuyucu Murad Paşa sadrıazaın
asır verirlerinden, Üçüncü Muradın sadrıa- defterdarlıktan ayrılarak Mısır valisi olmuş,
sonra Maearistanda Yan-
ı____i.;.__ .____^ _....
404 ANSİKLOPEDİSİ:
İSTANBUL
olunca, defterdar paşa, hayatını tehlikeye adam. gözedip durduk. Orta kuşaklı yeşil makamı için kuvvetli bir rakip olarak görmesi
sokan bir husumet 'buhranını güciyle yeler göndererek seferden affı için Padişahın idi, Nasuh Pe.«a daha evvel Ekmekeizâdenin
dolama, giymiş bir taze oğlan süratle gelüp
atlatafoil- merhamet ve lûtfuna sığındı; Sadrıazam en yakın adam? olup bütün esrarına vakıf
peremeye bindi, İstanbula çektirüp
di. Padişahın muhalefeti karşısında niy:t':lerini olan Kızılbaş Hasanı elde edip ondan
Bahçekapu-suna çıktı, "Ben şimdi gelirim
Yillardanbori devam edcgelen İran harbi açığa vurdu; çocuk hükümdara: defterdarın esrarını öğrenmeğe teşebbüs
beklen" dedi. Bir zaman sonra seğirderek
—• Evkafı ve beytülmâli harab eden bu etmiş, Hasana Cermen sanca-kbsyliğini
içinde. (H. 1016) 1607 de ordu Halep kışlağına • gelüp "İstediğim adam Ahırlkapudan Kavağa
çekildiğinde başdefterdarlığa Rumeli beyler- Ekmekcizâde defterdarın idamı lâzımdır!. vermişti; Ek-
gitmiş, meded'be-ni yetiştirin" deyüp iki
Dedi, Sultan Ahmed de:
beyiliği ilâve edilerek, hazine ile Rumeli kuruş verdi, biz dahi kürek çektik, tamam,
askerini orduyu 'hümayuna getirmeğe memur — Var öldür, malını mîriya müsadere miş idi. Bunun üzerime sadrıazam birtakım
derya ortasına vardıkta 'bir pasa kayığı gider
et!. şikâyetçiler tedarik ederek padişaha rık'ala.r
edildi. Sadrazam Kuyucu Murad Paşa. gördük; "Meded istediğim, bu kay:fetır!" deyu
Ekmekci-?ade-den nefret ederdi; bir ara pirıik Diye izin verdi. sundurdu. Ahmed Paşa Karaman valiliği ile
bir kuruş daha verdi. Biz dahi ikdam ettik,
hırsı, •kendisini b&şdefterdann iıayatea kasda Serdar, ordu ile Üsküdar a geçmişti. istanbul dan'çıkarıldı, -bir hafta sonra
binbelâ yetiştirdik, kayıkta olan meğer
va-rmea uğraştırdı. Defterdar, hergün öğleden sonra Üsküdar memuriyeti, ricası üzerine, Halebe değiştirildi.
Defterdar paşa imiş, oğlan nna bir kâğıt
İhtiyar ve emektar Kuyucu Murad Paşa, ordugâhına giderek sadrıazamın yeni Yerine I .onga7a.de başdef terdar oldu.
verdi; Paşa d'önüp gitti, oğlan Kavağa çıktı!
Diyarbekir beylertbeyisi iken, geliri masrafına emirlerini telâkki ediyor, o günün -işleri
dediler Fakat Nasuh Paşanın idamından • sonra
yetmediği ve calip çırpmasına, eyaletinin ser- hakkında da kendisine malûmat veriyordu.
Murad Paşa: Ekmekcizâdenin keselerini alan İrtaınfculdakî
vet erbabından altın sızdırmasını da Seferden af emrini abncıya kadar Murad
— Oğlanı görsen tanır mısınız? diye sor- yaranı onu tez elden büyük Ş'Are getirtmeğe
bilmediği için çok sıkıntı çekmiş, yeniçeri Paşayı oyalamak üzere de ordu ile beraber
çalıştılar.
ocağından aldığı 'borç para. ile geçinmişti. yola .çıkacakmış gibi Üsküdar ordugâhına
— Biliriz!, dediler. Sadrıaza.rn Öküz Mch-med Paşa. serdarkk-
çadır kurdurmuştu.
•Sadrıazam ibrahim paşa, Koca Paşanın Peremecilerden birinin kıyafetini la. (H. 1023 - 1025) 1615 - 1616 yılı Şark
ihtiyacını, bildiği için, ara sıra kendisine cep Murad Paşa ise Padişahtan idam iznini
değiştirdiler; yanına adamlar 'koşup-üç dört seferine çıkarken Gürcü Mehraed Pasa
aldığı gün cellâdları cadıri'nda hazır etmişti;
harçlığı gönderirdi; delterdarhkda kendi gün ordugâhta dolaştılar''; çadır çadır ÎF.tanibui-da sadaret kaymakamı tayin,
çırağı olan Ekmekcizâdeye de: Ahmed Paşa gelir gelmez ıboğdur&caktı.
gezdiler, oğlan bulunamadı. edilmişti, fakat aczi görülerek azledildi,
Defterdar mutadı veçhile üç çifte kayığı ile
— Murad Paşa fakirdir, arada sırada gö- Bir gira- Murad Paşanın iç oğlanlarından sadaret kaymakamlığına Ekmekcizâdo tayin
öğleden sonra Üsküdara geliyordu; Üsıkii-..
biri, bir başka oğlanla kavga ederken: edilerek Hale.pten getirildi; Bu esnada
darda Kavak iskelesine yaklaştıkları sırada, -
Dlye i'tenbih ederdi; fakat beriki; Murad "Velinimetine casusluk eden sen değil serdarın, "Bu kadar hazine ve askerle varup
arkasından süratle yetişen altı kürek bir
Pasa ıg-i'bi bir ayağı çukurda bir vezirden misin!" dedi. Bu sözü de paşanın haznedarı Revan gibi bir .toprak kaleyi almağa kadir
hiçbir fayda ummadığı için Sadrıazamm pereme Ahmed Paşanın kayığına yanaştı,
işitti. Oğlanı yakaladığı giıbi Murad Paşanın olamadığı" haberi geldi, "Hatırı Padişahi
tavsiyelerine kulak asmazdt. Hattâ bir içinde bulunan bir genç Paşaya mühürlü bir
huzuruna çıkardı. Delikanlı: muğber olup azlini murad ettiler". Bu mühim
seferinde istiskal .bile etmişti; Sadrrazamm tezkere verdi; Pasa tezkereyi okur okumag
— Biz beş oğlanız, Ahmed Paşadan birer meseleyi konuşmak üzere. Müftü Efendi ve
bir buyurul-dusu ile kendisine para almak deniz ortasında İstanbula döndü, (beriki kayık da
altın gündeliğimiz vardır, sizin tarafımızdan vlizera saraya davet edildi. Ekmekcizâde,
üzere müracaat eden Murad Paşanın bir Üs-küdarra gitti.
ne olursa defterdara haber veririz; o gün tez mührü hümayunun kendisine verileceğini
adamına: Ertesi .gün de Padişahtan Defterdara
kereyi Mehter Ahmed yazdı, götüren de Sa umuyordu. Birinci Ahmed Müftü Es.ad.
— Sizin Paşanızdan dünya bezdi, paşalık haber geldi, Birinci Ahımed: "Kendisini vezirin
rıkçı Mustafadır! dedi. Efendiyi mahrem olarak kabul edip: "Vezareti
züğürt adamı kârı değildir, her müflis beyler- elinden kurtaramadım, sakınsın, ihtiyatlı
'^Peremeciyi getirdiler, Sarıkçıyı görünce: ve serdarkk emrini bir veziri maslahatgüzara
beyini miriden gözetmiye kalksak hazinenin bulunsun!." Diyordu. Ahmed Paşa saraya
"Beli! bu oğlandır!." dedi. Sarıkçı Mustafa ile tevcih müradrmdır, kime tevcih ey-lesem?".
hali nice olur?!. koştu, Padişahın ayaklarına düştü, bu
Mehter Ahmed ve diğer iki arkadaşının Diye sordu. Esad Efendi: "Ekmekcizâde
Diye azarlamıştı. Bu sözler Murad haberin müjdesi olarak üç bin florin kadar
derhal boyunları vuruldu; ıhalber verene kaymakam olarak hasebile yolunca ona.
Paşanın kulağına gittiğinde ihtiyar vezir çok tutam mühim 'bir hediye sundu ve:
gelince, Murad Paşa "Gayri kapumuzda verilmezini" dedi. Padişah: "Gerçi
nıü-teeSigir olmuştu. . — Aman Padişahım! Ahmed kulunu bu
durma!" diyerek sipahilik ile çırağ etti. kaymakamdır, lâkin'bazan yalan söylediğini
nun elinden kurtar!. Defterdar Baki Paşa kjı-
Koca Murad Paşa sadrıazam ve İran İki üç gün sonra idi, Murad Pasa huzura öğrendim, yalancı vezırste lâik değildir"
lun benim yerime gitsin, hazır otağım ve bü
üzerine Serdar olunca, Ek-mekcizâde .baş girdiğinde, padişah: cevabım verdi: formu f'rcat bilen Esad Efendi
tün sefer mühimmatım 'kendisinin olsun!. diye
kaygu-euına düştü. "Müflis" diye hakaret — Hoş geldin baba lalam.!, dedi, senden de: "Beli padişahım kezzaptır ve hem
yalvardı.
eı'.tiği ihtiyarın ayağına yüz sürmeğe bir riyazim vardır, Ahmed Pasaja bana bağış zalimdir" diye tasdS etti; ve Kaptaoıderya
Beri tarafta, Murad Paşanın adamları da,
giderken, kıymet biçilmez -hediyeler götürdü. la, yarın sana varsın elini öpsün! Ahmed Pa Halil Paşayı'tavsiye etti. Müftüden sonra
sahilde defterdar kaygını gözetirlerdi. E'k-
Fakat Murad Pa-paırıı içindeki ukde sa İsta »bulda kalsın, Baki Paşa da seninle huzura Ahmed Paşa girdi. Padişah ona da
mekçizâdenin, deniz ortasından döndüğünü
duruyordu; daha ilk mülakatta : bile giteün!. ayni suali sordu, Bk-m.aVçiîâde:
görünce Paşaya haber verdiler. Avını hiç
—. Elbetteki benini ile sefere gelirsin! Koca Murad Paşaya: — Padişah-""! hemen hizmet buyurun,
ummadığı bir anda elinden kaçıran Murad
Diye emretti. — Emir Padişahımın! demsık düştü. uğuru 'hümayunda can ve başım fedadır!
Paşa ateş kesildi, Üsküdar iskelesine gizlice
Murad Pasa ile sefere gitmek, gözgöre Ekmekcizâde, başdefterdarlıktan nihayet dedi. Padişah cevap vermedi, Paşa sükûtu
adamlar göndererek mahut p'erenıeyi buldurttu,
o'um dernekti. Yolda ufak bir bahane ile bir (H. 1022) 1613 de Nasuh Paşa sadaretinde ikrar sandı. Huzura üçüncü olarak Halil Paşa
ıkayı-k-çüarı bizzat sorguya çekti:
serdar sadrıazam için işten bile değildi. azledildi. Azline sebep, sadrazamın girdi; Sultan Ahmed ona: "Seni serdar ve
— Doğrusu budur ki Salacak iskelesinde
Padişahın nmsahib ve nedimlerine hedi- kendisini veziriazam ettir.!, şimdi git ardınca .mührü
gönde-
Î9TANSU1 ANE'tKDÖPEDlSÎ AHMED PAŞA (Gedik)
Rfeoıdı ile yemek yiyordu, mührü hümayunu rikmefeçî aade kıldı dünyayı aâtte muhtaç. sinde . lufcb;5!! muharebesinde (11 ağustos l'473) sağ'
•bekliyor ve gayet neşeli bilinmiyordu. Bir Ahir si-mat) devlet yaimi kapıan oîdu bulun cenah ordusuna kumanda eden şehzade Bayc-
çavuş gelerek Harnza Efendiye: diye hievedilmişti. mak
Bibi.: Kaimâ Tarihi, I ve-II; Peçevili Tarihi: ad'in maiyetinde bulundu ve emsalsiz bir
— Seni Veziri âzam isteri dedi. üzere şecaat ve nıehareti ile galibiyete sebep oldu.
Kâtib Celebi, Fezlike.
Yaanrzâde meselenin aslını bilmez, .kay- ManM 1474 de Karaman valisi Şehzade
ırak.nîn Ahmed Posayı göstererek: PAŞA (Gedik) — On beşinci a
asrın büyük vezirlerinden ve Mustafa vefat etti, süratle Konyaya dönmüş
— Veziri âzam sadır başında, otunu'!.. çağnldı ve Şehzadenin cenazesini Bursaya
Dedi. Fakat çavuş: sadrazamlarından ; İstanbıdun büyük ve , Ot-
kalabalık bir semti -hâlâ onun lâka&ı ile göndermişti. Atabeği bulunduğu Şehzadenin
— Mührüşerif şimdi Halil Paşaya verildi. ölümünden Karaman valiliğine tayin edilen
O dahi ReisüiMittabı davete beni -gönderdi! amlagelen, tari'hhnİBİıı. fütuhat devrinin en
öndeki şöhretlerinden, ibu-rada Gedik Ahnıed küçük Şehzade Cem'e de Atabey oldu ve pek
deyimce Alime d Paşa şaşırıp, elini sofradan uz sonra, idam olunan Mahmud Pasa'nın
çekti, yemek yiyemedi. Meclisinde bulunanlar Paşanın haj tercümesi, Türkiye tarihi
üzerinde en geniş salâhiyetle KÖZ sahibi yerine, veziri Azanı olarak İstanbula geldi.
•ds bir tuhaf oldular. .1475 de Ka.ra.denizdeki Ceneviz nıüstem-
olanlardan Profesör MüJkrimin Hali] -Yınane
Yen> FadnâzaiT) da Rkînekci zadeyi İslâm Ansiklopedisine yazdığı. Gedik Paşa iekeîcrinin fethine mcm;ur edildi, donanma ile
makamı için en tehlikeli 'bir raMp olarak makalesinde, paşama menşeini şöylece Kırıma giderek Kefe, Azak ve Menkûib
ffördü: osnun şöhret ve nüfuzunu sarsmak için anlatıyor: kalelerini aldı; Kırım hanlığının Türkiye
elinden geleni yaptı; Afanred Paşanın Mehter himayesine girmesini ve Kara denizin Tiirfc
"Muasırı olan Türk tarihçileri, onun asıl
Me'hmed mthnjdaki 'bir adamım, va'ktııe 'kendi gölü haline getirilmesini sağladı. 1476 da
ve mense'i hakkında hifbir şey süyle-miyerek.
'tevaMn-•de-n foirjni .'katletmiş olmakta, padişah, ile birlikte. Boğdan seferine gitti;
Fatih Sultan Mehmed'in haıshendlerinden
suelıyarak fer-nmnmı aldı idam ettirdi. Ekmekçi sonra îskodramn fethine memur edildi, bu
olduğunu bildirirler. Garp melihalarından
zâcî eden, her •kim rüşvet dâva ederse hemen vazifeyi ka'bulde gevşek davranmca a,zil ve
bazı-lan onmi', Rum cinsinden -bulunduğunu
Padişaha, arz ederek rüşvetin istirdadı emrini Rumelihisarında ha.psedildi. Veziri âzamlük
ve hattâ daha. ileriye giderek, bazılara da
aldı. Kendisi fu'darh'k ile Şarka, .hareket Nişaınicı Karamanı Mehmed Paşaya verildi.
(kendisinin Arnavud devşirmesi bîr yeniçeri
ederken de ;ksy~ .ımfearohğı Sofu Mehrned İAzsonra af edilen Ah-med Paşa Geliboluya
olduğunu naklederler. XVI. ve XVII.
Paşava verdirtti. Ekm.,eikç.izâde teessürün dnn gönderildi, donanma ku-mandanı ve Selanik
asırlarda yasılan tarihler onun yeniçerilikten
yalağa düştü: ve bir daha -.kalkmadı. Ağırı aş ti sancağı beyi oldu. Linini adasını 1478 de
yetiştiğini ve muharebelerde şecaat ve
g-m hissedince istanbul defterdarı Yahnikapan Limni'yi fethetti. Gelibolu dan Yunan denizine
besâletle temayüs ederek, kat'i meratip
Ata dul kerim Efeadis'i çağırtarak h ammesini sefere memur edildi, Kefalcn-ya, Zanta ve Aya
ettiğini bildirirler'. Bu zatın Anadolu
teslim etti, bu paradan Özî kalesinin tamirini, Mavra adalarını zaptetti. Ertesi sene,
beylerbeyi oluncaya lîadar ka.-tettiği rütîoeleri
Kuburun üzerine de bir kale ya/pılmasını kapudanlık ve Avlonya sancağı beyliği ile
ve bulunduğu vazifeleri de bi:-1 emiyor az,
vasîyyet etti, Şey-Kyj';:-:'âînı ailesine vasi ve Napoli -kırallığmın fethine memur edil--di.
Muhakkak olarak bildiğimiz şey (S65j 1481
evkafına nazır tayin etti:- (H. 1028) 1618 yılı Gedik Ahmed Paşa bu isi de büyük
den itibaren Gedik'Alımed'in, Rumeli
sonları idi, öldü, Ce-.nazc namazını, Beyazıt muvaffakiyetle başardı. Otrantoyu zaptetti.
beylerbeyliğine nakioıınaa Sarahdar Ham
camiinde devrinin evliyalığına, inanılmış (1.1 ağustos 1480) Cenubî îtalyamn içerlerine
zail] n .yerine. Anadolu 'beylerbeyi oluşudur."
nüfus .sahibi Şeyhi Üsküdarlı HüdailAm yürürken Fatih Sultan Mehmed öldü, yeni
Fatih Sultan Mehmed Amasra, Sinop \ ?e
Mahrana Efendi kıldırdı: hayatında, Vefadaki Padişah tkirici Sultan Bayazıt tarafından geri
Trabzon -seferinde bulundu, Karaman
medresesi civarına vap-ür-dığı türbesine çağırıldı. İstanbulda veziriazam Karamanı
Ülkesinin fethinde büyük hizmeti görüldü,
gömüldü. Mehmed Paşa yeniçeriler tarafından
yeni fethedilen bu memlekete vnli tayin
Ölümünden' sonra da evinde bin yük akça olunan şehzade Mustafa Celeıbi'ye atabey parçalanınca. Tshak Pasa sadrıazanı olmuştu.
gibi büyük bir serveti çıktı, miriye aaptedildi. (lala.) tayin adildi, (1469).
| İsyan iden Karaman valisi Şehzade Cem
tetan'buldp1:! medresesinden 'başka Edirnede hemen bütün Aııadoluya hâkim olmuştu.
1470 ite Fatihin maiyetinde olarak. Eğri- Ceme karşı îtalyacla,n gelen Gedik Paşa
bir hanı, Ereğli de de tamamlanmamış bir hanı
doz fethine iştirak etti ve bu şef ""de pek'îbti- gömderildi. Yenişehir •muharebesinde,
ve çeşmeleri vardır. Vakanüvisin tâbiri île
yük şecaat gösterdi; mülkâfaten v>."k-;iğe terfi
"Nice yıllar w evrat ile istiklâl üzre defterdar fevkalâde yararlık göstererek, Cem'in
etti.
olmuş Devleti âliyyenin namdar ricalinden" hezimetine sebeb oldu.
idi. Onun ileriye sürdüğü bir zat olan Abdül-. 1471 de Alâiye kalesinin fethine menıur Fakat. Cemi yakalamağa memur edilince,
kerim Paşa, bilâ-hara, başdefterdar oldukta îs- oldu, kalenin sah M Kılıç Aj-slan'ı f'~"^\r,~, oliâa- vaktiyle hizmetinde 'bulunduğu şehzadenin
tanibaü zurafası tarafından: ğa ikna etti. Ayni yıl içinde de Silifke ve (hava kaçmasına fırsat verdi. Vezirlerden Nişancı
lisini de fethetti. Hamza beyoğlu Mustafa Paşa Sultan Bayazı-
1472 de Uzun Hasana karşı yapılacak da onu gizli bir Cem taraftarı olarak gösterdi.
harp için padişahın topladığı meşveret •mecli Ahmed Paşa îsitanbula çağrıldı ve öldürülmek
üzere, sarayda kapuarasına hapsedildi ve İs- başta. Gedik Ahmed olmak üzere,
•hak Pasaoıiın şefaat Karanıanoğlu Kasım Bey ümeranın .'kendisine tarafdar olduklarım
yazarak Mısırda buhın-an Şehzade Cem'i
Anadoluya getirtdi. Bu yeni tehlikeyi de
yeniçerilerin çak 'bağlı oldukları Gedik iAhnred
Paşa önliyeibilirdi. Ahmed Paşa bu vazifeyi
Nişancı Mustafa Paşanın idamı şartı ile kabul
etti. Mustafa Paşa idam olundu.
Ahmed Paşa Karamanoğiu ile Cem'e karşı
hareket ederken, şehzadeye iltihakından
korkulduğu için oğlu rehine olarak İstanbulda
ab k onuldu.,
Mükrimin Halil Yınanç, Paşanın son
yıllarını da şöyle anlatıyor: "Evvelce Gedik Âh-
roedin maiyetinde bulunan sancak'beylerimden
•bir kısmı da. Cem'e iltihak etmişlerdi. Bu
vaziyet ötedenberi Gedik Ahmedden şüphesi
oian padişahı'büsbütün ikuşkulandırdı. Cem'in
gelişini Ahmed Paşanın münafıkane ve onuva--
zaalı haröketine atfetti. Jstaribulda buluma n
bütün kapıkulu askerlerini alarak, Anadoluya
geçen ve Anadolu beylerinin kuvvetlerini
(kendine ilhak eyliyen padişah bizzat Cem
üzerine 3'ürüdü. Padişahın şühihesi haksız yere
ve yalan şayialar üzerine idi. lAhmed Paşa gibi
sert, eğilmez ve bükülmez mizaçlı bir kimsenin,
verdiği .sözü bozması ve boynundaki 'bi'at
bağını söküp a.tnıası imkân haricinde idi. Hattâ
onun bu seciyesini 'bilen Cem. zahiren onun ile
sulh müzakeresi yapmak ve hakikatte gaf ilen
bastırmak .üzere bazı teşebbüste bulundu ise
de, muvaffak olamadı. Cem'in tarafdarlarımn
•külliyen mağlûbiyetinden onun Rodosa
firarından sonra, Gedik Ahmed, padişahın
eniri ile, Rodosa bir elçi göndererek, şövalyeler
ile, Cem hakkında, müzakereye girişmeyi
teklif etti. İstanbula gelen elçiler ile
müzakereye girişen Gedik Ahmed, muayyen
bir para mukabilinde, Şehzadenin iadesini
istemiş; fakat, bu teklifin kabul edilmemesi
üzerine, müzakereden çekilmiş ve Mesih Paşa
müzakereye devam ederek, bunlar ile foir
muahede akteylemişti. Kendisi ise gerek bunu,
gerek Venedikliler ile yeniden aktedilmiş olan
muahedeyi devletinin' şan ve şerefini ihlâl
edecek bir mahiyette görüyor ve şedid
tenkidatta bulunuyordu. Padişah, kapıkulu
askeri üzerinde fevkalâde nüfuzu ve ordu
içinde fazla şöhreti olan bu na-mağlûp
kumandanın, 'kaynatası ile birleşerek, hiyaınet
etmesi ihtimalinden endişe ettiğinden, onu
ortadan kaldırmağı kararlaştırdı. Fakat
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ ' AHMED PAŞA (Hezrarpfl.ro)
karakulu askerinin merkezi olan İstanbulda va'da ise, Mevlâna Celâleddin Rıınıî vaziyesini mevkuf atçı, bir müddet sonra defter emini,
sordum, vezir kendisine gazap etmiş, öldürte-
tamir ve »tecdit ettirdiğinden bahsederler, cek imiş, can korkusuna, düşmüş, benden defterdar Salih Paşaya Mührühümayun
den, bütün vüzerası ve erkânı saltanatı ile "Abm~d Pasa'ya verilen Gedik lâkabına verildikte 'baş defterdar, Salih Paşanın idamı
şefaat diler gibi oldu: — Var odana sabreyle,
birlikte. Edirneye gitti ve (6 şevval .887) 18 gelince, Asık Paşazade onu ökseriya Gedik Eri üzerine de sadrıazam oldu. Vakanüvis şöyle
nice olur görelim! Deyip içeri girdim,
kânunuevvel 14.82 pazar gecesi, Yenisaravda Aamed diye zikreder ve hattâ onu medheden nakleder: "Salih Paşa boğulduğunda mühür,
veziriazamı gazaplı''buldum, beni görünce: —
bütün erkânı devletin davetli olduğu bir bir şiirinde: Kapıcılar kethüdası ile seferde bulunan
Bire kandasın hey adara.! dedi. Ben dahi: —
ziyafe-tk hitanımda diğer vûzeraya Kl'atler Bu Ahmed Kim g'eclöklerisı eridür
Kaptanı Derya Musa Paşaya gönderildi, o
Buyurun sultanım, sımanızda asan melâlet
verildiği 'lıaJde, Gedik A:hrnede ölüm alâmeti >î"iee Kfidiiklori berkitti Aîusıed bej?tini gelince defterdar Ahmed Paşa sadaret
müşahede olunur, aslı nedir, 'ne makule emri
olmak ikere, siyah bir isaftan verildi ve biraz söyler. Âşık Paşa-zadenin ifadelerinden, onun kaymakamı oldu. Ahmed Paşa şehir oğlanı ve
müşkül zuhur etmiştir? diye mütecahilâne sual
sonra öldürüldü. Sarayın odalarının birinde bu unvanı, kal'a açmak ve kal'a tamir ve inşa mizacgir 'kailaş olduğundan ne eyledi ise
ettikde: — Sol'veledi zinaya ne dersin, benim
veya 'haraarnda öldürüldüğüne dair ihtilâflar etmek mahareti n dan dolayı, almış olduğunu eyleyup Mührühüma-yueu avla.yup bir hattı
verdiğim beratları derkenar edüp beylerbeyi
msv-•cut olduğu gîoi, boğdurulmak veya, anlıyabiliriz. Avrupa müelliflerinin Hümayun ile mühürün geri alınmasına Şahin
haklar imiş! (Beylerbeyilerden rüşvet alır-
hançerletilmek sureti ile ifna, edildiğine dair söyledikleri veçhile, 'diş veya her hangi •bir ağa namında bir adamını gönderdi. Şahin ağa
mış), şimdi katletsem gerekdir! dedi. — Ya
rivayetler •de vardır. Naşı, Edirned"? uzvunun eksikliğinden dolayı, bu unvanı yolda tauna tutuldu, kapıcılar kethüdasına
yerine istihdama kimi tedarik buyurdunuz?
defîîöluiHnuştur. aldığını muhtemel görmüyoruz." yetişemedi. Biçâre Musa Paşa vezirlik sürürü
dediğimde: — Göynüklü Mahmuda haber
"En müşkül işleri başarmış, en AHMED PAŞA (Herarpâre) — On ile îstanbula geldiğinde mühür kendisinden
gönderdim, şimdi gelir dedi. Ben dahi: —
ağır.tehlikeleri ?-M etmiş olan -bu sat, sert ve yedinci asır vezirlerinden, Sultan. alınıp Ahmed Paşaya verildi, meyus ve
Aman sultanını, evvelâ Göynüklü Mahmud.
hattâ 'haşin tabiatli, fikir ve kanaatlere! hiç İbrahimin-,sad-rıazamlanndan; devrinin bu mahrum olan Musa Paşa da ikinci vezir oldu,
pîri zayıftır, huzurunuzda ayak üzere durmağa
-bir zaman saklamaz, .mert ve dürüst, fakat yüksek Devlet makamına tam liyakat sahibi Ahmed Paşa devri vaka-larmra kaydine de:
kadir değildir, tezkerecilik güç istir, amma bu
kindar ve so-n derecede liaris v^ lıarpcû idi. bir adamdı, is 'bilir, geniş 'malûmat sahibi, "Zikri ihtilâli ahvali devlet ve tagallübi
haramzade bütün gürr ayak ü?.re durmaktan
ÖMknü, Edirne'de yeniçerilerin isyanına sebep güzel konuşur, ye-' rini. kardı icraat ile nisvan ber umuru saltanat" serlevhasile
âciz değildir ve aceleden otuz mektub buyur-
olduğu fdfci, halk 'tarafından pek ziyade kuvvetlendirmekten nefret edsn bir İstanbul 'başlar. (B.: İbrahim, Sultan) Girit cengi,
sanız bir saatde yazup zahmet çekmez seriü.1
sevilm'ş bir şahsiyet olduğu için, talk eelebisiydi; fakat sonsuz, servet hırsı ve adada ve denizde 'bütün şiddetile devam
kalem kâtipdir, saniyen bunca zamandır siz
arasında da derin bir elemi mucip olmuştu. mührünü tas-djğı Sultan İbrahimin her ediyordu, Dalrnacya Venediklilerle ikinci bir
bunu istihdam edüp cümle esrarınıza mahrem
ıHâl'buki türk -aristokrasisi ve ulema sınıfı, arzusunu yerine getirmek hususunda harp sahnesiydi. Hükümdar tebasmm saadet
ittiihaz ettiniz, eğer şimdi katlederseniz kan
devşirmelerin o zamanki bu ra kuvvetli gösterdiği zaaf. Valide Kösem Sultanın FORSU? ve refahını pek samimî olarak korumak
etmiş olursunuz, ol makulenin ikanı ne şey-
şahsiyetinin ölümünü mem milliyetle ihtiraslarına ve Yeniçeri Ocağı ağalarının isteyen asîl duygusuna rağmen son derecede
dirki eteğinizi telvis etmeği irtikâb edersiniz,
karşılıyorlardı. tegallub yolundaki faaliyetine s?,d çekmek müsrif ve bir genç boğadam1 farksız bir zen-
eğer azlederseniz, mahremi esrarınız varu-b.
"Gedik A'h/raed'i öldürmek ile muvn.ffs-ki- i&'ferafsi sekiz yıldanberi devam edegelen Girit dost idi. Harp ve -sefahatle müdhiş ağızları
düşmanlarınızın mahremi olmak lâzım gelür!
yetli .bir is gördüğünü zanneden Eayezid, ÎR- bp^binin doğurduğu 'bir bırbran devrinde, k e r müflis bir hazinenin memelerinde, devletin
dedim. Cevafomda: — Ya hemen ettiği yanında
tanbul'da- bulunan İskender Paşa'ya "kulum d: :-iri seki?; ay g'bi kısa bir zam a,n için- sudunu tüketmiş, kanmı emiyorlardı. İstanfcul
kalsın mı? dedi. Ben dahi: — Mâkûlü tou-dırki
fokeııder biti sana var/l! olduğu ^Jîi b'leeûrki zincirleme kanlı ihtilâllerin, Anadolu yıllarca
hemen tenibih ve azar ile iktifa ve hizmet-de
Gedik'i depeledûm" diye, bu ölümü tebşir sürecek zincirleme kanlı isyanların ve şaka-
ibkaa oluna dedim.. — İmdi sen bu veledi
ederken şimdiye kadar onun himayesi ve idi, kirlik ya.şfa ikc-- mak>e kademine girmiş veitin arif esimde idi; İlk ateş de, Ahmed Paşa
zinaya 'baskı ol, senin hatırın için öyle edelim
nüfuzu sayes/nde berhaj'at bırakıldığı ve orada "Seriül kalem bir kâtip" olarak ta- sadaretinin tezine, Sivas'dan çıktı; O vakanın
dedi. Ben dahi ahvalimi nezârete taahihüd edüb
anlaşılan şehzade Ce'm oğlunun öldürülmesini nmırn'v, Defterdar Ömer Efendi tarafından da ne dereceye kadar hakikat olduğu bilinmiyor,
dışarı çıkup Ahmed Efendiyi getirdim, paşanın
emrediyordu. Gedik A:hmed'in ölümünü Sadrıâsam Arnavud Kara Mustafa Paşaya Sultan İbrahimin katlinden sonra yazılmış
elini öptürdüm. Çıkarken ardımdan çağırdı:
müteakip, onun, kaynatası, eski hamipi ve tavsiye edilerek Dördüncü Muradın son vî olup, kaatillerin, bu pâdişâhın hatırasını
—"Hüseyin Efendi, hem şu haramzadenin bir
müttefiki olan îslı-ak Paşa da, vezir-i Sultan İbrahimin ilk Sadırâzatm olan iffet ve kirletmek için tasni etdirdikleri de
büyük aybi daha vardır, Divânda ve burada
âzamlıkitan azil ve tefe üd edilmişti, XV. ve istiks.meti ile meşhur bu.'vezire terkereci düşünülebilir: "Padişah, İbşir Mustafa
dururken uçkuru sarkuıb karşımızda görünür,
XVI. asır italyan nıen-balarında ve onlardan olmuştu. Paşahm Sivas'ta oturan, nikâhlı kanısının
esvabının kıyafeti perişan, kapaması açılub
naklen XVII, ve XVIII. asır müelliflerinde, Kara Mustafa Paşanın mahremlerinden İstanbul sarayına gönderilmesini Sivas
uçkuru göründüğünden; haberdar olmaz,
Gedik A:hm,ed'lıı ölümü sebebi 'hakkında 'bir Hüseyin Efendi vardı ki aşağıdaki fıikra beylerbeyi' Var-dar Ali Paşaya emreder;
Allahı seversen su edebsize tenibih eyle uckuru-
roman kaıbilmden yazılan şeyler zikre desvoaez. OİIUT ağzından-dır: Dindar 'bir adam olan Vardar Paşa bu
nu saklayuJb libâsını adam gibi giysün! dedi.
"Gedik A'hrae-d İstanbul'da bazı hayrat "Kara Mustafa Pasa vüzera, ümera ve Ben dahi tenbiih edüb tekrar getirüb elini şenaate karşı isyan eder; Tedibine İbşir Paşa
yapmış ve bundan dolayı şimdiki Gedikpaşa mansıp sahiplerinden rüşvet almayıp eskiden öpdürdüm. Sonra Ahmed Efendi sadrıazam memur olur; Vardar Paşa namusunu koruduğu
semti, onun adına taşımaktadır. B-ugün kendi kalmış adet üzere olagelen hediyeden gayri oldu, huzuruna vardığımda bana bu hukuk kadının kocasına kemdi başını verir ve
adını taşlan bir hamamdan başka bir şey şey alındığına rızası yok idi. Hatta bir gün. karşılığı iltifat lâzım gelirken -benden sıkılub Vardarın zevcesini îstanbula yolladılar; bu
kalmamıştır. Diğer eserlerinin-, meselâ cami huzuruna girmek üzere sarayına gittiğimde istiskal eylediğini his iderdim". kadının "Üryan, balmumları ile çarmıha
ve medresesinin, çok eskiden harap olduğu Tezkereci Ahmed Efendiyi içeriden korku ve Paşasınını idamında sadrıazam Sultanza- gerilip teşhir edilmesi için Fermanı Hümayun
anlaşılıyor. Zamanındaki tarihler onıtn dehşet içinde çıkar gördüm. Yüzünün rengi de Me-hmed Paşaya pek çok rüşvet yererek çıkar, sadrıazam Alhnıed Paşa rica edip ol
Afyonka-rahisar'da hâlâ mevcut -olan bir değişmiş, perişan -olmuş, telâşımın sebebini zaife ıbî günahı gücile kurtarır."
imaret, bir medrese ve kütüphane Ali Pasa vakasını, Bağdat'ta İbrahim Pa-
yaptırdığından, K-on-
AHMEB PAŞA ı'Hesarpâi'e.) AHMED PAgA
»TAŞTBTJL 41 1 - r -

AlfSIKLOPTOÎM
şanın ayaklanması takip etti; Cephelerden ya ortasında beyaz teslim bayrakları -çekip ve rüldü (B.: Köseni Mahpeyker Sultan). Bir
gelen haberler ise hiç de gönül açıcı değildi. ge;ı%.:lvriii jütün "mürettebatı başları üzerinde "Sarayı ' ânıirede olan kasır ve zengin ölünce, meşru varisleri dururken met-
Hicri W57 -1058 yılları için (M'. 1647 - 1648}, birer bakraç içinde ateş kâşanelerin her biri ssrâpâ- samur ve diba ile rûkâtmm müsaderesi yoluna gidilmiye
va-kanüvis şöyle bir takım "vakayi-i eüz-iye" yakarak.•gümrüklerdeki yolsuzluklardan ve döşenmek fennan olundu. Cenabı şehriyârî başlandı. Haç yolunda ölen Topçu Ahmed
ve "etvan garibe" kaydeder: * Girit cengi için gemilerinin angaryeye takvi-yeti balı için çokça amber yediğinden Ağanın evlâd ve ayali malından mahrum edilip,
Osmanlı'hanedanı ananesinde nikâhla alınması teşebbüsünden şi-kâyâet ettiler (B.: devleti rical ve erkânına, ayan ve eşrafa ve Sadrâzam Ahmed Paşa, kırk bin riyal sarf
evlenme yoktu. Prensler ve Padişahlar odalık Ateş istidası). valilere samur kürkler ve amber göndermeleri ederek bir mücevherli kayık yaptırttı.
alırlara], bir çocukları dünyaya geldiğinde emredildi; kudreti olmadığını bildirenler "1058 Recebinin on altıncı (6 Ağustos
Sadrâzam, kardeşi Sarhoş İbrahim
herhangi -bir merasime lüzum görülmeden ÎTİ- azil ve Impsohmdu. İstanbulda samur 1618) perşembe günü, -nıutad üzere bölük
Ağayı sadaret kethüdası tayin etmiş. Sultan
fcâiı addolunurdu; Sultan ibrahim bu a.na.neye bulunmaz oldu. Yüz kuruşa, satıbrken fo-in ağaları perşembe selâmına vezir sarayına
îb-rahi.miîi gözdelerinden Hobyar kadın ile de
aykın olarak cariyelerden 'birine nikâhi şer'i kurusa alınmaz o]:ju; Moskof kâfiri bu vesile gitmişlerdi. Ulema, ve ricalden de bazı
ev-lendirmişti; ibrahim ve Hobyar kadın Ka-
ile sahip olmak istedi. Fermam hüma.yun ile pek çok samur kürk gönderip nice Mısır ziyaretçiler gelmişti. Sahibi devlet küçük oğlu
dirga limanında B esir ağa konağında
mucibince divan vezirleri "Âlâtı cevahir ile hazinesi kadar mal almıştı. Bir gün. Baki Beye merhum Mustafa Paşanın sekiz
otururlardı: bir gece yaranı ile iys ve nûs
pürzî-ver birer câriye! mahpeyker" lıedij^e kendisinden samur kürk istenilen Galata kadı::! yaşındaki kızını alıyor, düğün ile meşguldür
ederken, konağının mutbağından yargın çıktı.
ettiler, ve Davutpaşa bahçesinden bir düğün Mehmed Celebi, iki devrin Şeyhülislâmı diye kabul edilmediler. Yeniçeri ocağı
Canlarını güciîe kurtardılar. Bir gün, yine
alayı .'tertip ederek sarayı hümayuna getirdiler Adanalı AJbdürr'ahim Efendini.?! oğlu idi. (B.: erkânından Ka-rakethüdanuı Topkapısmda
sarhoşluğunun sebep olduğu bir edepsizlik
Kızlar ağası "câriyei mâhûde" nin, Abdürralhim Efendi,'.Adanalı) bir bohçaya güzel bir bahçesi vardı, 'Ahmed Paşa feu
yüzünden, A-hmed Paşa. tarafından falakaya
Sadirâzara Ahnıed Paşada da Padişaiun vekili abadan bir mevlevî hırkası ve bir mevlevî bahçeyi, sahibinin rızası hilâfına, zor ile satın
yatırıldı ve "kubbei feleğe koymağa
oldular, p •bu düğün île Osmanlı hanedanı külah: koyup Sadrâzam Ahmed Paşa sar ayma almıştı. BaM Beyin düğününe de o gün orada
tarihine bir "Telli haseki" girmiş oldu. (B.: nazlandığı" ayaeık-larına iki yüz değnek, yedi
gitti: -- Ben kürk vermiye kadir değilim, bu başlanmıştı. Gündüz ziyafetler, geceleri de
Hümâşah Sultan). (B.: İbrahim Ağa., Sarhoş).
hır-?, ve külahı-giyip maıısa-bmıdan. vaz rakkas, karagöz ile sabaha -kadar iys ve işret
Halk, bütün bu garabet, yolsuzluk, zulüm ile feleğin kah'beli-ğinden gaflette idi.
Sultan ibrahim ikişer üçer yaşındaki geçtim benim Sultanımdan, ricam •budur ki,
ve fesattan Sadrâzamı mesul tutuyordu: "Ocak Ağalarının namlılarından Bektaş
kızları parlak cemiyetler tertip edilerek beni Padişah huzuruna götüresîniz, ona. da
vezirlerden damatlığa, müstahak' olanlara "Cümle. Vezirin başı altındandır, murad etse Ağa, Koca. Muslahaddin Ağa ve Kara Murad
defederdi, âlemin nizamına çalışırdı" cevap vereyim, gaayetî bana üç 'hâlin biri
verildiler. Bu arada. Sultan ibrahim, isabet eder, katlederse, şehadet canıma Ağa ve .Karaçavuş kürk ve akçe teklifine red
Sadırâzam Abmed Paşayı damad edinmek deniliyordu. Venedikliler Bosna hududunda cevabı vermiş, kendilerine vezirin bir kötülüğü
kırka yakın kale ve palanga almışlar, Akdeniz minnettir, nefyederse. iki aya yakındır
istedi, karısı boşattırıldı, Eskisarayda yeni istanbul zelzeleden h âlî-değildir, bir gün bu isabet edeceğinden gayet ıstıraba düşmüşlerdi.
nikâhı kıyıldı; mini raini gelin sultan, boğazı ağzını da kapatarak donanmayı ıhümayu- Hakikatte veziriazam bu ağaları düğü-' ne
nu acık denize çıkartmaz olmuşlardı-. Giritte şehir yere geçer, bulunmamak ganimettir, azil
"cevahir ve sîmü zer ile pürzîver" minareye ise, şu hırka ve külahı giyerim! dedi. davet edip o bahçede idamlarını
benzeyen İki nakilin geçirildiği muhteşem bir cenk eden ordu, cephanesiz, aç ve çıplak kararlaştırmıştı-. Bir odada dördünü dahi sık
kalmıştı. ''Abnıed Paşa bir söz anlar, okur yazar, Sadrâzam Şeyhülialâ.m zadeye göz jaiöimağa
aîay ile vezirin sarayına götürüldü; düğün mecbur oldu. Vakayı işîden kibar ve ulema. boğaz tedarikini gördü. Ağalar da bunu
eğlenceleri onsefeiz gün sürdü. ahvali âlemden haberdar bir veziri reşid iken sezdiler, düğüne boğazı gaddareli çuhadarlar,
kaza ve kader iktizası ile n-âma-kul evzaa baş- Mehmed Çelebinin cesaretine talisin ve
.Sultan ibrahim kendi nikâhlısı için de aferinler diyip ûışaallaih fetMilbab otuzar kırık ar yeniçeriler ile gittiler. Bir
Jayı-p tariki müstakim üzere yürümedi, halkın odada oturup taama intizarda, iken Paşanın
Atmeydamnda-ki meşhur ibrahim Paşan j n müyesserdir diye sözler çoğaldı.
._hoşnutsuzluk ve nefretine kulak vermeyip, adamlarından ocak halkının taraftarı Re-ceb
sarayının döşenmesini emretti. Ah.rn.ed Paşa •bu Şeyhülislâmdan, kazaskerlerden, vü-zeradan
laubali mal toplamaktan ve aşikâra rüşvet Ağa geldi: — No oturursunuz, devletîûnun
işe Defterdarı memur etti. Koca sarayın baştan ve sair servet sahiplerinden, yeniçeri
almaktan çekinmedi. Kethüdası Arnavu.;t Ah- size suikasdi vardır, bugünden sonra
'başa döşenmesi hazinelere bağlıydı, bir hünkâr ağasından. Bursa ve Edirne kadılarından
mecl. tezkerecisi Şâ.rni zade Mehmed. çavuş basısı hanelerinizde dalıi bu-hmmıyacaksimz! diye
dairesi olarak meydana D ağır büyük kubbeli •kürkler ve amberler alınmıştı. Bu arada,
Turak ve selâm çavuşu Sarı Mustafa da, halka haber verdi. Murad: Ağa. güğreyip: — Ya!
salon ile yanındaki odaların hazırlanmasına yeniçeri ocağı erkânına da samur ve anber
kalır ile muamele ettiler. Dost ve diiş-man Kaziye böyle midir, fbiz kolaylıkla ölmeyiz,
karar verildi. Fakat bu kâşanenin döşenmesine .salındı; bu arada Kara Murad Ağadan da iki
kendilerinden korkar, iş güç sahibi dayak ve gayri bizden suç gitti! diyip kalkıp hanelerine
lâzım olan "zerdûz ekmişe? •hindiyei tılâdûz ve kürk şu kadar- artber ve altmış kese akçe
işkenceden söğüt yaprağı gibi titredi. Vakti gittiler. Murad Ağa cümlesinden cesur
sair tuhaf ve nevadır ma-kulesi esvab ve eşya," istemişti. R-irid çenginden yeni gelmiş olan
değil iken. Anadoluhisarında, İncirlide ve olduğundan onun başına toplandılar, bu
tedariki için geceleri, bedestanlar, mahzenler Kara Murad. ağa divan teskeresini getiren,
îstaabulda müteaddit yerier.de ve Küçü-kcek- gailenin defi babında a-hd ve misak ettiler.
ve hanlar açtırıldı. Sahibinin rızası olsun olmasın adam, gözleri kan tasma dönüp: — Var
meceed şeddadî feinalar yaptırmağa meşgul Onbacami'ye varıp ocak ihtiyarlarını ve oda
akçesi sonra mîrîden verilmek üzere cebren Defterdar Efendiye söyle, ben Giridten geldim,
olup hasutlar ağzına düştü, devletlû, dünyaıını basıları cemedip bu fesatları Padişaha talim
alındı. Tüccar, eşyalarını bedestan ve ince perdaM 'barut ile yağlı kurşundan gayri
zevalini ve hakkin celâlini unuttu denliye eden vezirdir, anı aradan kaldırıp bir
dükkânlardan gizli mahzenlere kaçırmağa bir nesnem yoktur, samur ve anberin adını biz
haşladılar. İlmiye ve: seyfiye-mansapları alenen müstakim vezir ettirelim! diye «karar verdiler
başladı, "Bu diyarda emniyet kalmadı, gayri ilden işidiriz, gör-nıenıişizdir, akçe der isen,
satıldı, herkesin nıansaba nekadar rüşvet verdiği ve cümleyi kendilerine uydurdular. Geceleyin
yere hicret etmeli" sözleri alenen söylenmiye borç ile alıp harce-diyoruz! dedi ve çık:! diye
çarşılı ağzında söylenmiye başladı" diyen Fatih camii vaizi Veli Efendiyi Müftüyü
başladı, ıbir haykırdı ki, odayı zelzeleye verdi (B.:
vakaniivis, İstanbula kanlı bir ihtilâl sahnesi gönderip kararlarını bildirdiler, ulema ile
Yedi ingiliz kalyonu, GalaJta önünde, der- olmağa götüren (hâdiselerin gelişmesini de Murad Paşa, Kara). Bu sırada Valde Sultan,
oğlunu itenkid yollu 'sözler sarf ettiğinden, sözü bir yere koyup hazır olsunlar diye haiber
şöylece -naklediyor: gön-
gazaba uğradı, kendisine Sadrâzam Ahmed
Paşa gönderilerek iskender Çelebi bahçesine
(bugünkü Zeytmburnu) sü-
AHMED PAŞA (Hezarpâre) 412 — İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ 413 AHMED PAŞA (Hezarpâre)
derdiler. Recebin on yedinci cuma günü ağa- odabaşıda olan mührü, ulema ve ocak getirtmişti. Mehmed Paşa ayağa kalkarak
yemine başladı. Mühürdar: — Bre var herif
lac, mürettep ve müsellâh Yeniçeriler ile Or- ağalarının ileri sürdüğü Mevlevi Sofu karşıladı, hal ve hatır sordu, diz dize yanına
sana kini yemin verir, nere gittiyse varsın
t3,ca<mide toplandılar. Sabah namazından Mehmed Paşaya verdi." alıp oturdular. Ahmed Paşa yalvarmağa
sağlıkla! diye Delibiraderi dışarı uğrattılar.
evvel, Murad 'Ağayı cümlenin ağzından başlayıp : — Benim babacığım! Bana kıyma,
Veziri feda etmiş olmasına rağmen, Ahmed Paşa hakikaten Delibiradere
yazılmış •b;r tezkere ile Müftü Abdürrahim ehil ve ayalim ile beni Kâbeye gönder! dedi.
Sultan İbrahim, bu toplantının kendi saltanat sığınmıştı, o da kabul etmiş ve paşa kapısına
Efendiye gönderdiler. Efendi feryada Mehmed Paşa iteselli verdi: — Elem çekme,
ve hayatına kasdeden bir ihtilâle dönmesini ağız aramağa gitmişti, evine dönünce: —
başlayıp: — Ağa oğlum, bu çektiğimiz ne inşallah nesne yoktur, kul taifesinin böyle
ön-liyemedi. Behey sultanım üç at ile saraydan aşikâre
azaptır, nıal ve canımızdan eiTniyr ve r P hareketleri olagelmiştir, hemen ilâcı mal
Ahmed Paşaya gelince, ağaların ve çıkıp intifa .hiç, olur mu, bu ne şaşkınlıktır,
biatimiz gitti, talayki bu gaile suhuletle husule dağıtmaktır! dedi. Zevcesi konakta
ulamanın toplanacaklarım gece (alaturka) bize geldiğinizi duymuşlar, gayri bizden
geleydi! dedi. Murad Ağa: — Behey olmadığından Aihmed Pasaja hareme
sa-sat beste hs-ber almış, ne yapacağını gitmek gerek dedi. Paşa altm keselerini Abdi
Efendi: Bu işler cümle sizin sükûtunuz ve gönderdi: — Vanıı içerde bir mikdar istirahat
şaşırmış, kaçıp saklanmaktan gayri bir ile Halilin koynuna verdi, atları Delibiradere
ademi ittifakınız ile bu mertebelere gelmiştir. eyleyin! "dedi; b1'r taraftan da Müftüye haber
kurtuluş yolu görememişti. Haberi getiren, bırakarak tekrar yaya olarak yola düştü.
Yoksa bunun çaresi görülmek kolaydır, gönderip idamı fetvasını istedi. Ahmed Paşa.
paşanın kendi çıraklarından seksen birinci Diğer bir dostunun kapısına vardı; Uzun
hemen siz ulemayı cemedip Sultan Meb™ned dehşet içinde durmadan kar ile soğutulmuş
bölüğün odabaşısıydi; yüzünü tanınmamak A3İ Ağa adında olan bu zat "cihan kallâşı vs
Camiine buyurun, bu gaile 'bertaraf olmadıkça aşlama su içerdi. Bir müddet sonra yanına
için sar- 1 mış, Paşayı da, döşeğinden tâ?, pehlivanı" idi: — Efendim, safa geldin,
cemiyetimiz dağılmak muhaldir! diyip gitti. Mehmed Paşa kötihüdası Bergamalı
kaldırmıştı. Paşa kaklmış, abdest almış, soni saklamak, uğrunda baş vermek emri
Sonra camie davet olunacak ulemanın defteri Hüseyinağazade Ağa geldi, eteğini öptü: —
mutadı olan teheccürl namazını kılmış, sebildir, bin/urun seni haremim içinde ihfa
yapılıp A.bdürrahim Efendi de atıma binip Sahibi devlet babanız selâm ederler elem
haznedarını ve mühürdarını çağırıp at edeyim ama biz meşhur adamlarız ve
Fatih Camiine gitti, mihrapita oturdu. Devrin çekmesinler, muradımız onları vartadan
ısmarlamjgtı. Telhisji Abdi Çebbi ile uzun nıuhiıbleri-nizden olduğumuz cümleye
ileri gelen ulemasından olup yalıda bulunan tahlistir ama malsız kul rızası mümkün
uzadıya hasbaşa verip konuştu; sonra : — malûmdur, faizde olduğunuzu hayallenip
Bahai Efendi ile Karaçelebizade Mah-mud olmaz, ne mikdar mallan var ise canı şirin için
Hazine odasında bulunan altı kese filo-ri var iptida benim hanemi ararlar, ivazı billahi
Efendi müstesna, davet edilen 'bütün ulema bezledip mecmuun defter ve teslim elyiyeler
getirin! dedi. Bir heybenin iki gözüne üçer taalâ ele .girseniz hal müşkül olur, lâik budur
camide toplantı. Ocak ağaları da pür silâh diyor, dedi. Ahmed Paşa kâğıt ve divit isteyip
kese koyup ata yüklettiler. Üç yüzüğü vardı ki, bir meçhul kimsenin menzilinde ınuib'efi
maiyetleri ve her yeniçeri ortasının üç yüz kese yazdı. Meiımed Kethüda tekrar:
ki, ikisi elmas onar bin kuruş değerinde, olasız! diyip başından savdı. Oradan gidip
çorbacıları ve odabaşılariyle camie gelip — Benim Sultanım, üç yüz kese bu yakında
diğeri de gayet kıymetli bir büyük yakut idi. merhum ruznameci ibrahim Efendinin
camiin içi dışı doldu. Ocak ağaları, camiin iç cemettiğinizdir, bununla olmaz, malı cana
Koynuna çla şeyh hattı ile bir mushafı şerif adamlarından Murad Paşa türbesi önünde
kapısı yanında olan sofalarda oturdular, siper ediniz! dedi. Bu sefer üe bin kese yazdı:
soktu. Abdi Çelebi ve bir de Halil adında oturur Hacı Beıhranun evine gitti. Hacı
neferleri karşılarında el bağlayıp durdu. — Gayri nakdim kalmadı diye inıana yemin
raaarem bir iç oğlanile atlara, bindiler; Bchram etek öpüp içeri aldı, bir taraftan da
Ulema da, mihrapta bulunan Şeyhülislâmın etsti. Mehmed Kethüda biraz daha ısrar edincs
sarayında hiç kimse nereye gittiklerini yem vezir Sofu Mehmed Paşaya haber
iki yanında yollu yolunca tâ cami kapışma kendisinin, Abdinin ve Halilin koyunlarından
bilmiyordu; paşanın haznedarı ile-mühürdar, uçurdu. Diğer bir, rivayete göre Ahmet
gelince kat kat dizilmişlerdi. Evvelâ, Kara yedi bin filorin çıkarıp verdi:
Abdi adındaki bir mehteri: "var yokla paşa Paşanın Behram ağada olduğunu Delibirader
Murad Ağanın muhalefetine rağmen, — Bunlar sahibi devlet babamıza bizden he
orada mıdır" diye Orta camie gönderdiler; tab"r vermişti.
Sipahilerde ağalarile beraber daveit olundu. diye olsun, gayri bir akçe nukudum yoktur!
halk ağzından: "Paşa burada!.." sözünü Telhiscisi Abdi anlatırmış: "Ahmed
Cemiyet tamam oldukta Sadrıâzarn Ahmed Diye yemin etti. Ahmed Paşa, defter ile ya
işitince bu-' nü Ahmed Paşa zannederek "Paşa Pasa tenperver, şişman adamdı, o gece yaya
Paşaya adanı gönderio camie gelsinler nındaki altını gönderdikten sonra yine bir
camidedir!" diye haber getirdi; camide olan bu kadar yeri dolaşıp hışlayarak tere
ibadullahın ahvali söyleşilsin! diye davet hayli karlı ve buzlu su içti. Abdi ile Halile:
is-; Sofu Mehmed Pasa idi. Meğer, Ahmed boğulmuştu, bir ah çektikte Abdi demiş ki:
olundu. Vezir ise meseleyi geceden öğrenip — Siz yorgunsunuz, yatıp istirahat eyleyin!
Pasa, sarayından çıkarken, kapıda nöbetçi —'• Behey efendim,.bugün için bir mahsus
firar etmişti. Camie çavuşlbaşı ağa geldi, dedi. Onlar da ayağı ucuna başlarını koyup
olan yirmi nefer yeniçerilerden biri ardlarrea dost ve bir yâri sadık peyda o-inediniz,
Müftü ona hitaben: — Var söyle, vezir yattılar. Kendisi biraz daldı, arada gözünü
düşüp gizlice -gözetlemiş idi; gelip mühürdara: hayıf! Paşa ah edip: — Behey oğlan,
•kürkünü ve esbabı ihtişamını giyip mührü açar yine yumardı. Gece saat yedi olmuştu
— Büir misiniz Paşa kande gitlti? dedi. ahvalimiz böyle olacağını bilir miydik! demiş.
alıp buraya gelsin! dedi. Çavuşbaşı bu ibareleri (alaturka), kâıüp Potur Ali içeri girdi, paşa
Mühürdar: — Zahir Orta camie gitmiştir! Yanında olan Halil meğer âkil veled imiş: —
ezberleyip camiden çıiktıktan sonra nın dizini tutup uyandırdı, göızüııü açınca di
diye cevap verince yeniçeri: — Ben ardınca Behey efendim iptidai vezaretinizdenberi olan
korkusundan kaçıp gizlendi ve bir daha zinden öptü: — Buyurun Sultanım! dedi!.
gittim, Deli-biraderim hanesine vardı! dedi. harekât ve se-ke-natmızdan akıbet hal buna
görünmedi. Mesele saafya aksetmiş, Sultan Pasa can havlile sıçrayıp:—Nereye? dedi.
İtimat etmediler, yemin etti. Bunun/üzerine müncer olacağı bedihî idi, ancak gafleti devlet
İbrahim Ha-sekiağa ile Şeyhülislâma: Bu Ali: Leşker sizi isteri Sahibi devlet babanız
herkes kendi eşyasını ve paşa malından ele ile ne siz bir tedarik kaydına düştünüz ve ne
cemiyetin aslı nedir? edeblerile olup mabeyine girip necatınıza say etse gerektir!
gecen kelepiri kaldırmağa .koyuldu. Tam bu gurur ve ce-b&iTutumızu gören hayırhahlar
dağılsınlar! diye bir emir gönderdi. Müftü: dedi. Dışarı çıkıp merdivenden inerken kolu
sırada Delibira-der Ahmed ağa. geldi, ikaza kadir oldular, hemen Allahı taalâ halâs
"Veziri bize teslim etsin, bu cemiyet na biri yapıştı: Paşa dönüp yüzüne bakınca
mühürdara nratecahi-lâne: — Paşa burada eyliye!. demiş".
dağılmaz, şeriatle sözümüz vardır! diye cellâd Kara Ali olduğunu gördü, meselenin ne
mıdır? diye sordu. Mühürdar : — Ya ne Vezir Sofu Mehmed Paşanın konağı
cevap verdi. Bundan sonra Fatih camiinden olduğunu anladı:
sorarsız, Paşa senin evine gitmiş, hemen Şehzade Camii civarında idi. Haber alınca
kalkılıp Orita camie gidildi, ibrahim bir — Hay kâfir kahbe oğlu! dedi.
hünerin varsa bir hoşça sakla! deyince kırk elli adam ile Ahmed Paşayı adamları ve
ihtilâl kargısında kaldığını görünce Ahmed Cellâd da, gülümsiyerdk:
Deli'oirader: — Bende değildir diye altın-larile beraber Hacı Böhramın evinden
Paşayı feda etmekte teceddüt etmedi ;
oraya
Ahmed Paşa ortalıktan kaybolmuştu, has
AHMED PAŞA (Hirami) ANSİKLOPEDİSİ _ '
414 —
İSTANBUL _,._.. Ahmed Paşa ise Mühürdarı Halil ağa ile
— Hay benim, devletlû efendim! diyip beraber -bulunduğu yerden kaçarak gizlice is-
eğildi, paşanın göğsünü öptü. O sırada yı mütenevvia ve muhtelife isterdi. Meselâ Ahmed Paşa.'1 diye lâkaplarımla; Paşama tanfbula can attı ve büyük şehrin bir
Ahmed Paşanm sol koluna da Kara Alinin Hasekiler için biri gelip bin rniskal kılabdan cehaletine ve kaba gösterişine dokunanlar kösesinde gidendi; Kalaylı Paşanın men
yamağı Hammal Ali girdi. Paşayı vezir isterdi, bir iki bohça kangal ile lulabdan clc.. bu- lâkabı "Kalavlıkoz" olaırak dana. supların dan bir çok kimsenin evleri •basıldığı,
sarayının ahır kapısına doğru götürmiye gönderirdi, .-biri gelir ıtrışahi ister, zeytinyağı tumturaklı bir şekle sokmuşlardı. <H. 1105) kendileri zindanlara konulduğu halde
başladılar. Ahnıed Paşa, ahır kapısı önünde şişesi kadar dolu şişelerle .yüzer ikişer 169-5 de-, ikinci Ahmed ile hükümeti paşalarının n efede gizlendiği öğrenilemedi;
bir kere geriledi, durdu, o vakit Kara Ali yüzer mıskal gönderirdi. Kezalik amber atlas erkânının K-dimede 'bulundukları sırada ancak iki yıl sonra, 'Amrıed Paşa, Valde
kendi 'başında olan kırmızı fes takkesini deseler ile,, ûd yirmişer otuzar okka ve inci Istanbuia Sadaret kaymakamı tayin olundu, Sultanın himaye ve şefaati ile afedildikten
çıkarıp beline soktu, vezirin destanın keza keselerle hemen istedikçe gönderirdi. bazı ha.lkcü ha-reketierüe de İstanbulluların sonra meydana çıklı ve vezirliği alınarak
başından kapıp kendi basına giydi zor ile ahır Bilcümle hatıra gelmez eşyayı cem ve muhabbetini kazanmağa muvaffak oldu: Bu Bursaya sürgün gitti, ilci yıl da orada
kapısından içeri soktu, kafasına bir yumruk hasarla r Jdi" diyor. Bir hazine, bedestan, yularda Istan-bulda birbiri arkasından birçok 3? oturduktan sonra vezirliği iade olundu ve
vurup dizleri üzerine çökertti, hazırlanmış çarşı halinde bulunan sarayı paşalarının ar<p;m -çıkmış, istanbul haşaratının "Kıra 1 Kandiye valiliği ile Ciride gönderildi. Bu
olan kemendi belinden çıkarıp halkasını .kaçtığı gece -kendi adamları tarafından bayram" dediği bu yangınlarda sayısız sıradadır ki, hiç umulmadığı hal de kendisine
Ahmed Paşanın gerdanına takdı, bir yağma edilmiş, ve iıer biri büyük şehrin' bir vurgunculuk, yağma, ç.apııl vakaları mührü hümayun gönderilerek Sadrâzam
ucundan kendi, bir ucundan da Harnnıal köşesine dağılmıştı. Yalısı da olmuştu. Öyle ki, geceleyin sokaklarda nöbet oldu. Vakanüvis Raşid Efendi, -Kalaylı
Ali çekip sıktılar, Ahmed Paşanm son sözü RumeliMsaruıda, İdi, on yedinci asrın en bekler, ırz ve namus eh]i geceleyin sokağa Paşanın Sadrazamlığım şöylece kaydeder:
de "hay kâfir kafiıbe oğlu!" dernek oldu. büyük yalılarından -biri olarak meşhurdur. Bir çıkamaz, belki başım pencereden çıkaramaz "Sadrâzam Enişte-Hasan Paşanın hırs
Vakanüvis burada: "Hayl. sadhayf.. ne yalısı da İncir köyünde idi. incir köyü -oknutşu. ve tarnaı hududu aşmış, evza ve etvarı
mertebe gafil idi ki, hali bu mertebeye vardı. hamamını da o yaptırtmıştır. istanbulluların günlük sohbet mevzuu tahammül havsalasından, tasımgtı. Kışlar
Yine dünyadan ümit var olup vuzu ve sala- Bitil. : Nahnft Tarihi, IV. AHMED PASA yangın ile kundakcr rneselesiydi. Kalaylı Paşa ağası imin Süleyman ağa da vezirin
vat ve tövbe ve istiğfar tedarikinde olmayıp (Miramı) — On altıncı asır sonu vezirlerinde»; -kaymakam ölüne?, ilk isi haşarat takımını muhaliflerinden idi. Padişah Hasan" Pasa
ahrete de gaflet ile müteveccih oldu. Siyavuş Paşanın da-' madı idi, kayınatasınm aman vermeden takib -etmek olmuştu. Gece yerine veziri
Neuzi-'billâh" diyor. Cellâd işini bitirdiMen sadnaKamlığında yeniçeri ağası olmuş, ve gündüz, yorulmadan, yılmadan şehirde < ' .
sonra elbisesini soydu, vezirin, fermanı ile Siyavuş Paşa azlinde o da .beraber azledilmiş, semt. semt kol gezdi. Uygunsuz takımından âzam olacak kini vardır -diye helecan üzere
ölüsünü yanlamasına -bir beygire bağlayıp çok sonraları üç tuğ ile vezir olmuş, yakaladığını zindana attı, yangınların da ardı iken Süleyman Ağa: Kalaylı Paşa kadar
beygiri. Hammal Ali yederek, kendisi de kamçı vezirliğinin tezine de, Hicri 1008 de ölmüş ve kesildi. vezir olmaz! diye Ahmed Paşayı ileri sürdü.
ile sürerek Atmeydanına götürdü, meşhur Eğrikapı dışında meşhur S-ava.k •çeşmesinin Kalaylı Pasa, o devirlerde İstaıı'bııl halkı Koz bekçiler halifesi bostancı ocağından
çınar altına bıraktı. karşısında yaptırdığı 'mescidin yanma def n m n büyük bir ekseriyetini teşkil eden reiıta- yetişme Eski Ahmed adında ;bir adam vardı
Yeniçeri kıyafetinde bir saki Ahmed edilmiştir. Bu zatın adına nisibe-tle anılan assiî) kütlesine de hoş görünmesini bilmiş, Iıı- ,kı, Ahmed Paşanın meddahlığı ile tanınmıştı;
Paşanın ilâsını bıçak ile doğrayarak insan eti Fethiyede klişeden çevrilme bir n:ıes-cid daha rist-iyan ve yahudilerin renkli çuhalardan ve Kalaylı Paşayı İstanbul a davet eden hattı
mafsal ağrılarına devadır diye büyük şehrin vardır. (B.: Ahmed Paşa Mescidi). âlâ cinsten esvap giymelerini, sa.rnıır kalpak, hümayun -bu Eski Ahmede verildi. Onun da,
cehil vahşeti içindeki ayak, takımına beşer AHMEI) PAŞA (Kalaylı - yalınd - Ka- san mest ve papü-ç kullanmalarını, ve şehir bostancı ocağından matrut kalyon leveııdle-
onar akçeye satmağa başlamış, bunu gören laylıko-z — On sekizinci asır vezirlerinden ve dahilinde ata binmelerini yasak etmiş, ve rinden ibrahim adında ibir ayakdaşı vardı;
birkaç canavar daha çıkmış, Paşadan- çınar Üçüncü Ahmedin Sadrâzamlarından; as h bundan böyle siyah, esvap, siyah yahut Eski Ahmed hattı hümayunu 'bu Kalyoncu
altında korkunç bir iskelet kalmıştı; Ahmed Kayseriye köylerindendir ; oribeş onaltı kırmızı mest veya pabuç giyeceklerini ve hama- ibrahim ile yola çıkardı. Kalaylı Paşa hattı
Paşa, tarihe kalan "Hezarpâre" lâkabını bu yaşlarında bir gene iken kapı ve iş bulmak nı-lar-da nalın giynıeyip yalın ayak hümayunu alır almaz beş on nefer iç ağasile
suretle ölümünden sonra almıştı. üzere îstan'bula gelmiş, kaşı gözü yerinde, eli dolaşacaklarım, ayrıca müslümandan hemen bir gemiye atlayıp îstantoula geldi
Vakanüvis Heaarpâre Ahmed Paşanın ayağı düzgün ve tuvana bir delikanlı tamamen ayırd e-dilmcleri cin hamam (28 Cernaziyülevvel 1116 = 27 Eylül 1704) ;
felâketini naklederken 'zeki ve âkil ve arif ve olduğundan nüfuz sahibi hemşehri himayesile peştern allarına çıngırak bağlıyacaklarını Eski Ahnıed tarafından gizlice sarayda koz-
sühandan vezir idi ama gaflelti devlet ile gurur sarayı hümayuna zülüflü foaltacılık ile emretmişti. bekciler odasında misafir edildi; o gün salı
galip, gelip meşveret ve nasihat eteeler diye alınmıştı. Sarayda, musahiplerden Yusuf idi. Sadrâzam Hasan Pasa da Kubbealtındâ
daima bildiğine giderdi Koca Valde (Kösem ağanın hizmetine memur olmuştu; sadâkat ve işte böyle gerektir:" diye şöhreti cihanı divanı hümayunda bulunyuordu, divan
Sultan)kendi oğlundan bizar olup Ahmed Mzmetİle ağasını memnun etmiş, Yusuf ağa. tutmuş, fakat -bu sefer de Sadrâzamı dağıldıktan sonra Sadrâzam, zevcesi Hatice
Paşaya haber gönderip akıbet bu beni ve seni kızlar olunca, Baltacı Ahmed de kahveci korkutmuş, Kalaylı Â-hmed Paşayı makamı Sultanın Ayvaıısaraydaki yalısına- gitti,
sağ komaz devlet elden gidip âlem haraba başılığa yükselmiş, bir ara surrei hümayun için .bir rakip telâkki eden Sadrâzam Bozokiu arkasından da kapıcılar kethüdası'Veli Ağa
varda hemen cülus ettir demişti. Ahmed Pas?, saikabaşı- Mustafa Paşa, Kalaylı Pasaja gönreri-lüp mührü hümayun alındı ve Kalaylı
kemali hulûs ile beni öldürürse öldürsün ben lığı ile Hacca gidip gelmişti. usuf ağanın az- Kaymakamlıktan azlederek Diyarbakır Paşa Bağdad köşkünde huzura kabul edilerek
ona suikast edemem diyip bin can ile rızasına linde Cidde sancak beyliği ile valiliği ile İstanbuldan uzaklaştıraııştı. Sadrazam oldu; ertesi gün de Enişte Hasan
sarfı kudret ederdi. Her nevi libas ve tuhaf çırağ edilmiş, fakat pek çok birikmiş parası Rusya Carı Deli Petro-Azak kalesini Pasa, zevcesi Sultanla beraber bir çektiriyc
•ve eşya bohça bohça dururdu. Her gün her g- olduğundan, sarayı hümayundaki elleri muhasara ettiğinde, bu kalenin ibindirlip İzm ide gönderildi.
ece hünkârdan birkaç defa adam gelip eşya- vasıtasüe rüşvetler verip vezirlik rütbesi kurtarılmasına memur edilen Kalaylı Ahmed Vakanüvis, Kalaylı Paşa devri vakaları
almıştı. Uzun yıllar Şam, Bağdat, Kandiye Paşa, '''imdatta istical etmediğinden kale din arasnda bir morina balığı fıkrası nakleder ki,
ve Hanya valilikleri fide dolaşmıştı. Giyim ve düşmanlarının eline getçiğinden" g&z&foı bu vezirin koca bir imparatorluğu n e .derece-
kusama, zinel ve debdebeye fevkalâde hümayuna uğradı, katli-'için de-fermam
düşünlüğünden "Kalaylı hümayun gönderildi:
AHMED PAŞA (Kara) — 416 — İSTANBUL,
ANSİKLOPEDİSİ — 417 —< AHMED PASA (Kavanoz)
ye kadar muvaffakiyetle idare edebileceğine göz aşinalığına bile nail olamadılar, bir kısmı
layısile Sadırazam Rüstem Pasa da askerin lar vazifelerini görmek üzere yanına
aydın bir misal teşkil eder: meyus olup memleketlerine döndü-; bir kısmı
nefretine uğradığından padişah tarafından yaklaştıkları zaman onları kovdu. Kendisi gibi
Yalı köşkü önünde bir morina balığı da İstanbul sokaklarında sefil ve serseri
azledilince, devrin siyasî ananesine uyularak 'bir adamın adî cellâd elile ölmesini şerefine
kendisini karaya vurur. Padişah merak edip sürünüp dolaşmağa başladılar; çarşı pazar,
ikinci vezir bulunan Kara Ahmed Paşa Sadı- yakıs-tıramadı. Gözlerini etrafa gezdirerek
tartılmasını emreder, bin altı yüz okka gelir. han ve hamamda vezir aleyhinde konuşur
razam tayin edildi. Bu sefer içinde, değerli bir adam aradı. Bu onun dostu idi.
O gün Sadrâzam da orada bulunur; huzurdan oldular. Kalaylı Ahmed Paşa istanbul halkının
Sadırazam ve serdar sıfatile 'büyük Kendisinin bu son. hizmetinde onun
çıktıktan sonra misafir odasında otururken itimadını tamamen kaybetti; nihayet hakkında
muvaffakiyetler gösterdi, Nahcivan ve bulunmasını istiyordu. Onun- elinden ölüme
hazır bulunan endenun ricaline Padişahla pek safça güven beslediği kaptan derya
Karabağ havalisini fethetti, İranlılar sulha razı kavuşmak bir lütuf olacaktı. Ahmed Paşanın
mahrem olarak konuşulan her şeyi nakleder, Mehmed Paşanın bir entrikasına uğrayarak
olarak 1555 Amasya sulh muahedesi mükerrer ricaları üzerine dostu bu isi
sonunda da: — Sunda ıbir büyük balık çıkmış, (27 Ce-maziyelâhır 1116) 27 Ekim 1704 de
imzalandı. Fakat orduyu hümayunla İstanbula yapmağa razı oldu. Yalnız Ahmed Paşa,
cüssesi Padişahımızı hayrete düşürürmüş, sarayı hümayuna davet olundu; Sofa
döndüğünün tezine, İstanbul tahtını oğlu 'kemendi 'birdenbire sîkma-rnasmı dostundan
ben kaptan iken Akdenizde (bir balık çıkmış köşkünde otururken mührü hümayun
Şehzade Selime temin etmek için damadı rica etti. Azıcık sıktıktan sonra durup biraz
idi ki, boyu buradan Eyuba kadar varırdı! alınarak azledildi; ve îstanköy adasına
Rüstem Paşayı tekrar sadarete getirmek nefes almasına müsaade etmesini, sonra bütün
dedi. Bu mübalâğa karşısında kimse ağzını sürüldü. Bir müddet orada çok sıkıntılı 'bir
istiyen Hurrem Sultan ile Kanunînin bu kuvvetile kendisini Öldürmesini istiyordu.
açamadı; paşa hiçbir münasebeti yekken hayat geçirdi, nihayet affedilerek Giridde
kadından doğmuş ve Rüstem Paşanın zevcesi Arzusu dairesinde hareket edildi. Ahmed, Paşa
pr-,laya: — Benim vilâyetimde amcalarım Kandiye valisi tayin edildi (M. 1706); orada,
bulunan Mihrimah Sultanın entrikalarile, (13 ölmeden evvel ölümü tatmak arzusunda
vardı, her biri bin kese zekât verirdi! diyerek kiliselerin altın ve gümüşten mamul eşyalarını
zilkade 962) 28 eylül 1555 e rastlıyan bir bulunmuştu. Onun vefatı üzerinâ Rüstem
öğündü; nihayet Silâhdar Süleyman Ağa hazine adına müsadere etmek gibi garip bir
dîvan günü, sarayda arz odasının Önünde, vezir oldu" (Türk Mektupları, Hüseyin
kendisini tutamadı: — Amcaların kırk bin teşebbüsü üzerine halkın acı şikâyetine hedef
devlete fedakârane çalışmış ve pek büyük Cahid Yalçın Tercümesi).
keseye malik imişler, bu çokçadır!., dedi. oldu, azledilerek tekrar îsitanköye sürüldü.
hizmetlerde bulunmuş olmasına rağmen, idam Busbecq'in naklettiği sahne, muhakkak
Bu garip halleri, kendini pek çabuk Tekrar sıkıntıya düştü, borç alacak hale
olundu. Bu ölüm Kanunînin muhteşem ki bir hayal mahsulüdür.
istanbul züref asının diline düşürdü; bu arada geldi; nihayet affolunarak înebahtı
hatırasında silinmez bir kan lekesi olarak
Nabi Efendi şu kıtayı yazdı: muhafızlığına nakledildi; (H. 1128) 1714 de Peçevili İbrahim Efendi: "Halkın tam
kaldı. Ö sırada Almanya imparatorunun
Trabzon valiliğine tayin edildi; îne-bahtından rey ve: rızası üzerine adil ve insaf ile hareket
Nâgihan bir gün Kâlaylıkoz gelüp oldu vezir elçisi olarak îstanbulda bulunan Bus-becq,
Her gören didi vezaret ırzını eyler şikest Ben Trafozona gitmek üzere hâzırla-• nırken anî edip mekadiri nâşa riayet ederdi. Mekri ze-
meşhur mektuplarından birinde bu Ölümden
didim uslandı zira çarfı te'dib eyleyüb olarak hastalandı, öldü. man ile fetva olundu. Bigünah iken asla katıl
şu satırlarla bahsetmektedir:
Terbiyet kılmak gerektir anı bunca sergüzeşt. "Kâlaylıkoz" lâkabını pek severmiş, değil, azli icap etmez iken şahadet rütbesin^
''Ahmed Paşanın ölümü hakkında da
Kâlaylıkoz Ahmed Pasa, nihayet 'bir gün, kendisinden 'bahsederken: "Kalaylı Paşa eriştirdiler. RahmetuHahü Taalâ aleyh"
benden malûmat istiyorsunuz. Size kısaca
böbürlenme yolunda müthiş bir siyasî pot şöyledir, böyledir..." diye konuşurmuş.. En diyor.
şunları yazacağım: Bazılarının rivayetine göre
kırdı: "Edirne vakası benim rey ve tedbirimle sıkıntılı zamanlarında 'bile vezirlerin şanından Yavuz Selimin kızı Fatma Sultanla
Mustafaya (Şehzade Mustafa) pek merfbut .
olmuştur.!." diyerek kendini, güya Üçüncü bildiği kılık ve kıyafet ihtişamını terk evlenmişti. Topkapıda kendi ismile anılan
olduğundan ve Düzmece Mustafaya el altından
Ahmede saltanatı temin eden adamlardan biri etmemiş., Bibi.: Râ.şid Tarihi, III. IV. camii Istanfoulu tezyin eden
yardım ettiğinden, Bayezidi (Şehzade Bayezid)
süsünü verdi. Sadrâzamların divanda AHMED PAŞA (Kara) — On altıncı bu teşebbüsünde teşvik eylediğinden dolayı âbidelerimizdendir (B.; Ahmedpaşa Camii).
giydikleri kallaviye, teşrifat kaidesine aykırı asır vezirlerinden, Kanunî Süleymanın Sadı- Öldürülmüştür. (B.: Süleyman II, Kanunî). AHMED PAŞA (Kavanoz) — On seki-
mutattan ziyade sırma teller çektirdi; lüks razamlarından; aslen Arnâvuddur; Enderun Bazıları da Ahmed Paşanın iptida adî bir zinci asır vezirlerinden ve Üçüncü Ahmedin
ve şatafat düşkünlüğünü esvaplarında, da -dan yetişti, saraydan kapıcıbaşıhk ile çıktı. eskiya olduğunu (tamamen yanlış); fakat sadırazamlarmdan; aslı Rustur, Silâhdar
gösterdi; Üçüncü Ahmed bu gibi hallerden (H. 927) 1521 de yeniçeri ağası oldu, Rumeli cür'eti, değeri ve mahareti sayesinde askerlikte Hüseyin Pasa kölelerinden idi, Enderunu
vaz geçmesini -bizzat ihtar ettikçe veya -beylerbeyliğinde bulundu, (E. 950) 1543 ilerlediğini, bu yüksek makama eriştiğini hümayuna çırağ edildi, Hasodaya alındı, sır
-bilvasıta söylettikçe: "Veziri âzam olanlar Macaristan seferine iştirak çitti ve orduda söylüyorlar ve hayatının ilk devirlerinde kâtibi, Güğümbası, (H. 1090) 1670 de Hazine
zinet ve haşmette herkesten üstün olmalıdır! cesur ve kahraman bir kumandan olarak işlediği fenalıkların şimdi cezasını çektiğini kethüdası oldu, (H. 1099) 1687 de vezirlikle
Sadaret şanı budur!" cevabını verdi. Yine tanındı, ikinci vezir oldu; (H. 955) 1548 de temin ediyorlar. Bir takımları ise sadece çırağ edilerek Basra valisi oldu, (H. 1101)
Raşid Efendi nakleder: Taşrada dolaşırken, Iran üzerine açılan seferde serdar oldu, Kemah Rüstem Paşaya yol açılmak için öldürüldüğü 1689 dan (H. 1109) 1697 ye kadar Boğaz,
"bir gün veziri âzam olursam sana şunu civarında parlak bir meydan muharebesi mütalâasındadırlar. Çünkü Süleyman, Ahmed Sakız ve Bozcaada muhafızlıklarında, Sayda,
yaparım" diye pek çok kimseye valilerde kazandı, Gürcistanı fethetti. (H. 959) 1552 de Paşaya, yaşadığı müddetçe ondan hiçbir zaman Diyar-bekir ve Hanya valiliklerinde bulundu,
bulunmuştu. Mührü hümayuna nail olunca, Macaristan serdan tayin edildi, Tameşvar mührünü almıyacağını vadetmiş. Vaka şu (H. 1111) 1699 da nişancı oldu, H. 1114) 1702
bunlar, vezirin eski vaitlerine güvenerek kale-. sini fethetti. (H. 960) 1553 de, Iran şahı suretle cereyan etmiştir: Sabahleyin erkenden de azledilerek Kadıköyünde otururken
İstanbula dol-dular. Ahmed Paşa vaitlerini Tahmasb'ın tecavüzlerine karşı orduyu Ahmed Paşa divana geldi. Hazırlanan şeyden (H.1115) 1703 de Sadaret kethüdası, az sonra
yerine getire-miyeceğini görünce sarayının hümayun ile şark seferine çıkan Kanunî hiç haberi yoktu. Yanına Sultan tarafından biri da Sadırazam oldu (9 rebiülâhır 1115 = 22
kapılarını bunların yüzüne kapamak zorunda Süleyman, Konya Ereğlisinde oğlu ve kanunen gelerek öleceğini tebliğ etti. Ahmed Pasa gayet ağustos 1703), tezine de azlolunup Sakıza
kaldı. Bunun üzerinde, eski âşinâlar, bir veliahdı Şehzade Mustafayı bir saray cesur ve metîn bir adamdı. Sanki kendisine hiç sürüldü, oradan İnebahtı muhafızlığına tayin
müddet cami ve divana çıktıkça vezirin entrikasının kurbanı olarak idam ettirdiğinde, taallûku yokmuş gibi bu haberi olundu ve (H. 1117) 1705 de bu vazifede öldü.
yolunu kolladılar, bir (B.: Hurres Sultan; Rüstem Paşa), bu cinayet fütursuzca-.karşıladı. Yalnız eellâd- Ölümünde yaşı elliyi bulmuş, kısa boylu,
do- şişman.
AHMED PAŞA (Kayserili) İSTANBUL,
ANSİKLOPEDİSİ •ı: • 4-1 O ___
jt JLtJ
AHMED PAŞA (Melek)
lâkabına uygun bir adamdı. Amcazade en zengin bir kısmını teşkil eder. (B.:
Flandre muharebelerinde bulundu, fevkalâde du ve hemen Günıülcünadan Istanbula
Hüseyin Paşanın damadı idi. Köprülü Kütübhanesi). hizmetlerinden ötürü İmparator Altıncı getirtildi. Ahmed Bey de ilk iş olarak
AHMED PAŞA (Kayserili) — Geçen PAŞA (Köpriilüzafe Fazıl) — Charles (Sari) tarafından İmparatorluk Kumfoaracı ocağının asrın ihtiyaçlarına göre
asrın amir allarından; 1796 da Kayseri de (B.: Fazıl Ahmed Paşa, Köpriüüzade). Genelkurmay heyetine tayin edildi. 1815 de, kurulmasını tavsiye etti ve derhal faaliyete
çok fakir bir ailenin evlâdı olarak doğdu, pek
AHMED PAŞA (Kumbaracı) — On Avusturya generali olarak Türkiye geçti. Osman Paşa yerine Sadırazam olan
genç yasta, yalınn ayağı yarım pabuçlu bekâr
sekizinci asır başında Türkiye tabiiyetini ve muharebelerine iştirak etti; Petervaradin Hekimoğiu Ali Paşanın zamanında bir
uşağı olarak îstaöbula geldi ve tersane
islâm dinini kaibul etmiş maceraperest bir fen meydan muharebesinin Avusturyalılar müddet ihmal edildi ise de vazifesindeki
ocağına girdi. Hizmet ve fevkalâde cesareti
adamı - askerdir; Asıl adı ile Claude Ala- tarafından kazanılmasında başlıca âmillerden muvaffakiyet ve gayretleri ile bu vezirin de
ile ne-ferlikten bahriye ferikliğine kadar
xandre Comte de Bonneval, (Klod Aleksand biri oldu; İmparator tarafından kendisine itimadını kazandı, (kendisine
yükseldi. Kırım harbinde Karadeniz
kont do Bonneval) 1675 de, Fransamn on Mareşallik rütbesi verildi; fakat çok Kumbaracıbaşılık ve Minmiranlık (paşalık)
kumandam tayin edildi, Sivastopol
yedinci asırdaki teşkilâtına göre merkezi geçmeden, sığındığı bu memleketteki ilk unvanı ve rütbesi verildi. Babıâlide de
muharebesine Mahmudiye kalyonu ile iştirak
Lkno-ges (Lirrıoj) şehri olan Limousin hamisi Prens Eugene'in aleyhinde bulunması Hekimoğlunun âdeta bir siyasî müşaviri
etti. 1854 de vezirlik rütbesi verildi, Cezairi
(Limuzen) eyaletinde, ecdadı ortaçağ kendisini süratle gözden düşürdü; üzerinden oldu. (H. 1148) 1735 de Hekimoğlunun azli île
Bahrisefid, Bursa, Adana valiliklerinde, iki
şövalyelerinden gelen asil bir ailenin oğlu bütün rütbeleri alınarak beş yıl hapse siyasî nüfuzunu kaybett ive Babıâlideıi
defa da Bahriye Nazırlığında bulundu.
olarak dünyaya geldi ; henüz çocuk denilecek mahkûm oldu; imparatorluğa yaptığı uzaklaştırıldı. Avusturya ve Rusya
iAıbdülâzizin hal'inde hayli yaslı olmasına rağ-
bir yaşta iken, akrabasından Fransa Amirali hizmetlerden dolayı mahkûmiyetinin tezine seferlerinin başlaması üzerine, bir ara (H.
men çok faal 'bir rol oynadı, sarayı donanma
Tourville'in teşvik ve himayesile Fransa affedildi ise de dilini tutmadı, Avusturya/da 1150) 173T de Yeğen Mehmed Paşa
ile o kuşattı. Mithad Paşanın konağında,
bahriyesine nefer-likle girdi; birkaç yıl içinde ikametinin 'bir gün hayaitına. mal olabileceğini sadaretinde Avusturya hakkındaki
Çerkeş Hasanın Serasker Hüseyin Avni
rnülâzimliğe yükseldi; Dieppe (Diyep), La de düşünerek Venediğ'e kaçtı; Venedikte iki yıl malûmatından istifade edilmek istendi.
Paşayı vurduğu nazırlar toplantısında en
Hogue (Lahog), Cadix (Kadiks) deniz kaldı, Polonya hükümetine başvurdu, Sonra tekrar gözden düşltü, hattâ (H. 1152)
yaslıları o olduğu halde suikas'tciyi
muharebelerinde yararlıkları görüldü, 1698 Polonyalılar, (Avusturya imparatorunun 1739 da maiyetindeki kumbaracıların isyanı
yakalamak için ilk atılan o oldu ve bu esnada
de bahriyeden ayrılarak kara hizmetine husumetinden korkarak iltica teklifini behanesile Kumbaraeıbaşılıktan azledilerek
Çerkeş Hasan tarafından yaralandı. Cesur
geçti,. 1701 de italya muharebelerinde reddetti. Fransaya dönmek istedi, cesaret Kastamonuya sürüldü. Bir yıl fea-dar orada
olduğu kadar zeki, okuması yazması
bulundu; îvree müstahkem şehrinin zaptında edemedi. Nihayet son selâmet çaresini kaldı; affedilip îstarübula dönüşünde tekrar
olmadığı halde kemâl ve dirayet sahibiydi.
eşsiz kahramanlığı kendisine hem büyük bir Türkiyeye sığınmada buldu, Kumbaracıbaşı oldu. Siyasî işlere
1878 de öldü (B.: Çerkeş Hasan Vak'ası).
şöhret, hem de devrin Harbiye ve Bahriye 1720 yazında bir kervana katılarak Tür- karıştınlmamakla beraber, memuriyetine ve
Devrinin güzel ve büyük yapılarından biri kiyenin Bosna eyaletine geçti, ö zamanlar, Avrupada olan siyasî hâdiseler üzerine Ba-
Nazırı Chamillard'ın husumetine mal oldu,
olan konağı, Süleymaniyede Mollahusrev Türkiyede-, Avusturya idaresinden kaçmış bıâliye, üzerinde ehemmiyetle durulması
mahallesinde Kirazlmrescid sokağında idi. Kır al On dördüncü Louis' nin gizli bir nikâhla
evlendiği Madam de Main-tenon hakkında pek çok Macar mültecisi vardı. Bosna valisi gereken raporlar verdi. Bir taraftan da
Rumî 1308 dan evvelki bir yangında Coınte de Bonnevale'i de mülteci bir Nemçe
hakaret yollu sözler ısarfet-tiği rivayeti ile tekrar Fransaya dönmek imkânlarını
yanmıştı. 17 kânunuevvel 1306 tarihli Sabah Mareşali olarak kabul etti ve Istanbula
ordudan ihraç edildi; kendisini müdafaa araştırdı; hattâ, Türkiyeden kaçmak
gazetesinde şöyle bir ilân vardır: yazarak talimat istedi, îstanbuldan uzun bir
etmek niyetile gittiği Pariste, düşmanlarının imkânlarını elde etmiş iken hastalandı ve öldü
"Süleymaniyede Kaptaııivderya Kayserili zaman cevap alınamadı, bunun üzerine bu
ölümüne kadar yürümeğe kastettiklerini (H. 1160 = M'. 1747). Kabri Galata
Ahmed Paşa konağı arsası, gayet mut-azam
görerek İtalyaya kaçtı (1706), bir müddet büyük maceraperest, islâm dinini kabul etti, Mevlevüıanesindedir. Türkiyede on sekiz
surette sokaklar açılarak parça parça
Venedikte serseri hayatı sürdük-den sonra resmî memurların huzurunda icap eden senelik ikametinde Türk-çeı öğrenmemişti.
satılmakta olduğundan talip olan zevatın
Avusturya İmparatorluğu hududunu geçerek merasimden sonra Ahmed adını aldı ve Tercüman vasıtasile konuşur, lâyihalarını da
mahalli mezkûre müracaati". Bibi.: î. A. Gövsa,
Türk meşhurları; Satoah Ga- bu devletin hizmetine girdi. Istanbula ikinci bir müracaatta bulundu; (bu fransızca yahut lâtince olarak yazar, divanı
Avusturya orduları (başkumandanı meş sefer, "Mühtedi Ahmed Bey" in îstanbula hümayun tercümanı tarafından türkçeye
hur Prens Eugeııe gönderilmesi için emir geldi. Fakat tam çevrilirdi. Siyasî raporlarının başına da
AHMED PAŞA (Köprülüzade) — Büyük
tarafından gene hareket edeceği sırada, İstanbulda, Sadırazam ekseriya "Serkumibaraeıyan Ahmed Paşa
Köprülüler ailesinin seçkin simalarından,
rallik ile taltif e- Nevşehirli ibrahim Paşanın felâketine ve 'kullarından gelen havadistir" diye bir başlık
Köprülü Mehmed Paşanın torununun oğlu;
dildi, kendi mille üçüncü Aihme-din tahttan indirilmesine konulurdu.
ba'ba'sı Numan Paşa, dedesi Fazıl Mustafa
tine karşı, düşman varan ihtilâl 'koptu; Bosna defterdarı Kullandığı mühü-re, devrin modasına
Pasadır. Devlet kapısında rikâmı hümayun
kuvvetlerinin ba verilmesi emredilen harcırahı vermedi, uygun olarak bir beyit hakkedilımşti; ki bu
kaymakamlığına kadar yükselmiş, (H. 118,1) .
şında Provence Ahmed Boneval Bey bir Yahudi faizciden mühür bu mühtedi Fransız asilzadesinin
1767 de Eğribozda ölmüştür. Hayatı,
(Provana) ve Dau- para alarak yola çıktı; Edirne-ye varmıştı ki yaranı arasında pek zarif kimselerin
ailesinin şanına lâyık bir kibarlık içinde
phine (Dofine) Gümülcüna kasabasında oturmağa memur bulunduğunu
geçmiş, tarih ilmine düşkün, zengin bir
muharebele r i n e edildiğine dair bir emir geldi. gösterir:
kütüphane sahibi,, sülüs ve nesih yazıda İpçi
girdi; 1709 da Şi 21 eylül 1731 (19 rebiülevvel 1144) de Diai islâmdır atâyi mütteal Ulu nimet sana Ahmed
Hüseyin Efendiden icazet almış, değerli bir
malî İtalya, 1710 - Kumbaracı Ahmed Paşa Topal Osman Paşa Sadırazam oldu, orduda, bu nevval Bibi.: Arif, Tarihi Ösmanî Encümeni
hattat idi, yazılarım, "Ahmed Paşa" diye
1712 yıllarında da (Resini: H, Çizer) ciddî bir talim ve -terbiye ile büyük bir inkılâp Mecmuası. AHMED FAŞA (Melek) — On
imzalardı. Kitapları, bugün, Çenberlitaşta
yapmak istedi; yardımcı olarak ilk hatırladığı yediaci asır vezirlerinden, Dördüncü
îkineimahmud türbesi karşısındaki Köprülü
isimlerden biri de Mühtedi Afamed Bey ol- Mehm&dia sadı-razamlarmdan; 'büyüfe Türk
kütüphanesinin
seyyah ve sru-harriri Evliya Çelebinin ana
tarafından, afera-
AHMED PAŞA (Melek! 420 — İSTANBUL 421 —
bası ve hâmisi; (H. 1013) 1604 de îstanbulda liya Çelebide zengin tafsilât vardır; on Sarayburmmdaki Sinan Paşa köşkünden bir- ve talih mes'ud olup cemi ayanı devlet ve (iş
Tophanede1 doğdu; aslen Abazadır, babası, yedinci asır ortalarında istanbul hayatı kayık daha avanta edip gelmede, biz dahi ehli) gece' ve gündüz saraya gidip gelmeğe
tersanenin en namlı kaptanlarından Pervane bakımından -bu sayfalar dikkatle okunmağa varmada idik. Deniz ortasında kayık paşaya 'başladı. Sarayda bir adım atacak yer kalma
Kaptandır. On üç on dört yaşlarında iken, değer: mülâki oldukta gördük ki Darüssa.cle Ağası yıp yedi günde mal deryası cereyan ederek ye
harikulade güzelliği, babasile aşinalığı olan "Melek Ahmed Paşa ile Sultan Murad imiş. Gelip: — Mübarek bâd, hayırdır! dedi, di bin kise hasıl oldu. Zeamet, timar (ve tür
devrin Kızlarağası Mustafa Ağanın nazarı zamaniiidaııberi sarayı hasta hukuku amma gayri kelâm söylemeyip Sarayburriuna lü memuriyetler tevcihile) akçe almadan eli
dikkatini çekmiş ve onun elile evvelâ Galata sabıkamız ve validemiz birkaç gece misafir vardıkta Bostancıbaşı ve gayri Haremi-has miz değmez;oldu. Mühür ihsan olunduğu gün
.sarayına, pek az sonra Yenisarayda (Topka- olup gece ve gündüz (paşanın kapısı halkı ayanı eümleten paşayı istikbal edip Kızlarağasile bir hattı hümayun ile beraber
pı sarayında) Büyükodaya alınmış, buradan ile) hüsnü ülfet ederdik. 1060 senesi hasbahçedeki Çemen Sofa nam mahalle •bir kat hil'ati fahire ve bir yeşilimsi çuhalı
da. 'birkaç sene içinde Hazine Odasına, oradan şabanının- birinci günü Sultan Mehmed Hanı götürdüler. Cümle erbabı divan ve yedi kubbe samur kürk geldi; paşa eğnine giyince divan
Has Odaya geçmişti. Tarihte nıahbubperest- Rabi Çemen Sofa kasrında cemi ulema se veziri ve kadıas-kerî, Şeyhülislâm ve gayri çavuşları: "Hil'atin mübarek ve yasın uzun
li ğ i ile tanınmış olan Dördüncü Murad, tah- sııleha ve vüzera ve ayan ve eşraf ile müşavere ayan ve kibar, musahibin ve mukarribin anda olsun, Tanrı padişaha, çok yıllar ömür versin!"
ita cülCısîinun tezine has odalı Abaza Ahmed edip: — Bağdad •hâkimi Nogayoğlu Aralan .idiler, paşayı cümJpıten izaz ve ikramı tam 'l.y-- alkışladılar. Paşa Darüssaadc Ağasına
Ağaya büyük meyil ve muhabbet göstermiş, Pasa merhum olduğundan eyaleti Bağdadi ettiklerinde hakir ımkş aldım, dört tarafıma bir kise al tun ve bir samur kürk ihsan etti.
kemüBİne Melek lâle atoı ile silâhdarhk kime tevcih eyli- bakındım, ve-•ziri âzam Kara Murad - Paşayı Kaya. Sultan efendimiz gayet memnun olup
vazifesini vererek Enderunu hümayunun en yelim? dedikte Sadırazam Murad Paşa: ..- göremedim. Aıu gördük ki saadetlü padişah cümle mevcut ağalara yirmi kise ihsanı bez-
yüksek makamına çıkarmıştı. (H. 1049) Padişahını, Melek Ahmed Paşa lalan henüz gelüp cümleye selâmdan sonra-4ahtı âlisinde letti, bakire dahi üç yüz kuruş hisse düştü.
1639'da Bağdadin fethinde saraydan Bağdaddan gelmiş ve Bağdadin ahvalini yahşi karar ve Melek'Ahmed Paşaya hita'ben; •— Pir ü civan, fakirü ayan olkadar .şadü handan
Diyarbekir beyler-beyiıiği ve vezirlik bilmiş ve Acem ile yahşi geçimniştir, ona Melek lalam! yolun yakın oldu, Bağdada oldular ki güya zührei felek raksan oldıı. Pa
rütbesile çırağ edilmişti (l.İ.: Murad IV). ihsan buyurunuz! dediklerinde: — Tiz Melek gitmeden kurtuldun, sana mührü şerifimi şa efendimiz ramazanı şerifin on «dördüncü
Erzurum ve Musul valiliklerinde bulunarak (H. Ahmed Paşa gelsin! buyurdular. Melek ihsan eyledim, kabul edesin, vallahi böyledir şarçamba günü kanun üzre kola binip istan
1050) 1640 da kubbe vezirliği ile İstanbula Ahmed Pasa huzura gelip hemen padişah:-''-— ki bir ferdin il-•kaâsı ve bir merdin itimâsile bul Mollası önü sıra, l Ay ak naibi arkada,. Muh-
gelmiş, (H. 1054) 1644 de Dördüncü Melek lalanı! sana yine -eyaleti Bağdadi ihsan değil, hassaten ken,di karihamdan sana tesib Ağası ileri olup bu tertip üzere alayı
Muradın kızı Kaya Sultanla evlenmiştir (B.: eyledim! buyurdu. Melek Paşa: — mührümü verüp vekili' mutlak ettim! azîm ile TJnkapam mahzeni yanında. Fatih
Kaya Sultan), beş altı yıl Şanı ve Halep Padişahım! kabul ettim amma yeniçerilerin buyurarak Murad Paşadan alman mührü desti Sultan Mehmed (Hamn divanhanesinde karar
valilikleri ile taşrada dolaşmış, (H, 1060) reayaya, •zulüm ve tecavüzleri hadden efzun şerifile Melek Ahmed Pa-gaya verdi. Hemen eyledi. Bütün Karadeniz reislerini, ekmekd-
1650 de mâzulen İstanbula geldiğinde Bağdad olup yeniçeri ağası Bağdad vezirleri olup Melek Ahmed Pa.şa yer öperek: — Icri. uncuları ve muhtekir navluncıılan top
valiliğine tayin edilmiş, eyaletine gitmek tagallüıl) etmişlerdir. Ânların on adet Padişahım, nutku dürerbârın kabul olmak için layıp Karadeniz: iskelelerinde zahiri» niceye
üzere kapısı halkile Üsküdara geçtiğinin zalimlerinin (vücutlarını kaldırmak) için hattı mührü aldım, kabul ettim, aro-Jiia benim işime alındığını sual idüp ona göre -çeşni tutup e ;k-
üçüncü günü, Dördüncü Mehmed tarafından şerif ihsan eyle! dedikten sonra üç kese altın euderuıı ve burundan bir kimse mâni olmasın, nıok pişirtti; hare ve masrafından sonra 300
saraya davet edilerek istifa eden Kara harcîrah, elli tüfenk, elli zırh, elli katar deve, kimse bir habbelik şey rica ediip umuru dirhem (beyaz ekmek bir akçeye elverdiğimizi
Murad Paşanın yerine Sadırazam olmuştu. elli katar katır, ve bir eedid otağ ile serdarlık müslimine ferdi âferide kanşına-sun, benim ar/. öylece narh.verdi. Semiz ete dahi yedi akçe
Vakanüvis Naima Efendi mührü hatıtı şerifi ile bir hil'ati fahire ihsan olunup v« telhisim olmadan bir iş ol-ınasui), narh vererek Yemiş İskelesindeki Faitihin.
hümayunun Melek Ahmed Paşaya verilmesini paşa -hemen padişahın elini öpüp nice vâz ve hazineden bin kese ikraz ediniz, bîr azim sebze divanına, gitti. Anda dahi pirine, bakla,
şöylece nakleder: "Melek Ahmed Paşayı nasihatten sonra cümle ile vedalaşıp donanma çıkarıp Venediklilerden bir intikam nohud, mercimek, keten, kına, şeker, kahve
Bağdad eyaleti ile acele olarak Üsküdara Sarayburnundakî Sinan Paşa köşkünden anıp, Girid adasına gidip Kandiyeyi fethedelim, vesair eşyaya narhı sultanî vererek sarayında
geçirmişti, zevcesi Kaya Sultan dahi padişaha kayıklara suvar olarak Bismillah ile Bağdada Umiddir ki padişahıma hayır dua. olup dini karar eyledi. Gecemiz Kadir, gün düzüm ur.
şikayet edip: — Yakında gelmişti, şimdi niçin gitmeğe Üsküdara (geçti). Birkaç gün rnübin gayretine nice işler edüp yüz aklıkları bayram, olup gice ve gündüz umuru muazza
gider, bari beni boşasın! dediğinde Melek oradaki sarayında oturup Kaya Sultan dahi idelinı! deyince padişah: — İşte Murad Paşa ma seyrü temaşasını iderdik (Seyyahatnamr,
Ahmed Paşanın Bağdada gitmesi padişahın göç edip geldi. Hakir ol günü Bağdada gitmek lalamda bin kise var, ani tahsil edüp donanma cil'd I). .
' n/ası hilâfına olmuştu, üçüncü günü Kara için Melek Ahmed Paşa efendimize intisap île mühimmatına sarf eyle! buyurdu. M.elek Melek Ahmed Paşa çok kötü bir
Murad Paşa mührü hümayunu kendi rızasile müezzinbaşılık ve mü-sahiblik hizmetinde Paşa: — Padişahım! o bin keseyi ben vereyim, za-.inanda, hükümet başına geçmişti.
t Hlinı eyleyince yanlış hesap Bağdaddan döner bulunup, ulaklık ile. hakir Bağdada gitmeğe Murad Paşa, lalana Budin eyaletini ihsan eyle! Yıllardanba-ri devam eden Girit harbinin en
misli üzere padişah Melek Ahmed Paşayı karar verip tedariklerimizi görmeğe başlayıp dedikte ricası kabul olunup Murad Paşaya buhranlı bir devri yaşanıyordu. Hazine, hırsız
davet edip mührü teslim edip Sadırazam amade idik. O esnada, hikmeti Huda, m ahi Budin verildi. Melek Paşanın cümle ricaları ve âcİK ellerde iflâs haline gelmişti. Girit
ettiler. (Mütegallibe) ocak ağalarının şabanın sekizinci cuma günü (16 ağustos kabul olunup bir isine kimse mâni olmaması adasındaki büyük Türk ordusunun masrafları
kendisine vezirlik ettirmiyeceklerini bildiği 1652) Hacodabaşı Hasan Âğa ve bir için ettiği .rica dahi yemini billah ile kabul çok ağırdı; söz ayağa düşmüş, İstanbul
için Melek Ahmed Paşa önce mührü kabul bostancı sandal ile gelip: — Buyurun sizi buyurularak Elfatlha dendi. Paşa padişahın birbiri arkasından kopan kanlı ihtilâllere
etmemiş, istiklâlini şart koşmuştu, 'bir saat saadetlü padişahı âlempenalı •hazretleri ister! elini öpüp iki samur hil'ati fahire birbiri sahne olmuş, hükümet, mütegallibe yeniçeri
kadar ısrar ve nice kelâmdan sonra ocaktan dedikte paşayı melek haslet: •— Ağa, hayır üzerine giyüp yer öpüp çıktı. Alayı azîm ile ağalarımı) pençesinde (B.: Ocak Ağaları),
bir ferd umura müdahale etmesin diye şart mıdır? dedi. HasanıAğa: — Hayırdır, haber sarayına dahil oldu. Sarayının eşiğinde yüz Padişah ne yapacağını şaşırmış bir çocuk (B.:
olundu", müjdesi bizimdir! dedi. Badehu paşa ile ikisi adet ^kurbanlar kesildi. Devlet yaver, baht Mehmed
Melek Ahmed Pasa sadareti üzerine Ev- 'bir kayığa suvar olup Saraybur-nuna doğru
derya yüzünden cereyan ederken
AHMED PASA (-Melek) — 422 — tSTAKBTJL 423 ___ AHMED PAÇA (Melek)
IV); saray, hükümdarın anası Turhan da ile Mevkuf atçı Mehmed Efendi idi. tanbıılda. devrin na.mli vezirlerinden Siyavuş sonra halk üzerinde bir kâbus oldu, ve bir
Sultanla büyük anası Kösem Sultanların Defterdar Zurnazen Mustafa Paganın Paşanın büyük valide Kösem Sultan elile Sa- gün istanbul şehri, silâha sarılan esnaf w
rekaJhet entri-kalarile çalkanıyordu (B.: Sadırazamlık talebine müteallik haremi dırâzam olacağına dair bir dedikodu yayıldı. çarşılının ihtilâl sahnesi öldü; Evliya Celebi
Kösem Mah-peyker Sultan; Turhan Sultan, hümayuna gönderdiği bir mektubu tutulup Telâşa düşen Ahmed Paşa, Hû sam oğlu Ali bu havayı çok kuvvetli, anlatıyor: "Günden
Hatice), imparatorluğu bu anarşi azledildikten sonra, bu makama da vezirin Paşayı feda ederek Siyavuş Paşayı kaptan güne kendisinden ve tevabiinden ve cümle
uçurumundan, ancak mührü hümayunu itimadını kazanmış ricalden Morali Mustafa paşalık ile İstanbuldan uzaklaştırmak istedi, ocak ağalarından istanbul ahalisi yüz çevirip
koynuna koyacak bir diktatörün celâdeti Paşa getirillmişti. Fakat, mütegallibe ocak yeniçeri ağası Karaçavuşu Siyavuşpaşa üzerine nuhuset çöktü" diyor; vakanüvis de
kurtarabilecekti; Melek Ahmed Paşa ise, ağaları tarafından himaye edilen Zurnacı Sarayına gönderdi; Karaçavus vezir bu halk - esnaf ihtilâlini şöylece anlatıyor:
artık Dördüncü Muradın tü-vânâ ve çâlâk Paşanın azli bu ağalarla vezir arasına bir lisanından selâm getirip: — Kaptanlığı kabul Sipahiler Sultanahmed Camii Vakasında,
silâhdarı değildi, vücudunun iri pehlivan soğukluk vermişti. Halk da ocak ağalarından buyursunlar, din ve devlet hizmetinde olsunlar kırılmıştı (B.: At Meydanı Vakası); .yeniçeri
yapısı yağ ve göbek bağlamış; Kaya Sultanını nefret üzere olduğundan, Melek Ahmed dediler! dedi. Siyavuş Paşa talâkat sahibi bir zabitleri ise kendi kârları sevdasına
güzel yüzü ve tatlı dilile olduğu kadar Paşa enderunu hümayundan bir yeniçeri vezir idi: — Ağa Hazretleri! Malûmdur düşmüşlerdi; Vükelâ yeniçeri zabitanile
harikulade zarif tuvalet ve kıyafeti ile teshir ağası çıkarıp ağayı ve ocak kethüdasını ki, bir kimse şimdi vezarete talip olsa ya birleşince askerin kendilerine verilecek
etmiş, saray teşrifatına düşkün, •dervişlerle azledecektir diye bir lâf yayıldı. Yeniçeriler haremi has tarafından amel edecek yahut paranın ayarı bozuk akçe ile ödenmesine itiraz
ülfet ve sohbetten zevk alan, "rü-yâyi s&liha" Şevvalin ortalarında bir divan günü çorba dısarda erkânı devlet olan ağalara müracaat ihtimali yoktu. Hazineye seksen akçeye alınan
lar görüp bunların çıkmasını merak ile icmeyip Padişahtan Sadrâzamın azlini edecektir; sahibi devlet damattır, iç halkı kuruşun seksen akçe olarak verilmesi
bekliyen ve muhakkak ki, kandan nefret eden istetmiye karar verdiler. Ocaktaki casusları kendi ellerindedir, her hale vakıftırlar, eğer aptallıktır, meselâ üç aydan üç aya ödenen
bir devletli idi. Arzulamadığı ve beklemediği vasıtası]e bu klâsik suikasdi haber alan Melek dışardan hareket olunsa ağalardan biri asker ücretlerinin bir taksitinde, hazineye
bir anda kavuştuğu mührü hümayun Ahmed Paşa, o gün, hastalığını bahane ederek cenaıbımzdır, bizim tarafımızdan bir ayarı tam olarak alman akçe, yahudiler,
kendisinde ancak on dört ay kaldı ve büyük divanı hümayunu toplamadı; ağalar da müracaat oldu ise söyleyin, utanalım.. Hem sarraflar elile ayarı bozuk akçe ile değiştirilip
şehjrde kendi kötü tedbirleri yüzünden çıkan paşaya ehemmiyet vermez görünüp her gün bir bu asırda vezir olmanın ne kadar rahat ve verilse bin kesede en az üç yüz kese kâr
bir esnaf ihtilâlinde azledildi. yere iyş ve işrete gidip kendi zevk ve bereketi vardır malûmunuz değil imidir? Bu vardır deyip Karun hazineleri yığmayı âdet
Kapısı halkından, ve imamı evvel ve mü- safalann-da görünürlerdi, aslında ise «kış -f aslında vatanımızdan iz'-. acın aslı ne etmişlerdi. Bu sefer de ulufe zamanı gelince
eazin basısı Evliya Çelöbi bu on dört aylık Sadrâzamın azli yollarını meşveret ederlerdi. olmuş olur, sahibi devlet ile bir yerden Defterdar Morali Mustafa Paşa Ocak ağalarile
sadaretin muhasebesini yaparken, Paşasının 1060 Şevvalinin on yedinci günü (13 Ekim çıktık, aramızda sadakat ve uhuvvet hakları bir yere gelip şu kararı verdiler ki:
muvaffakiyetli islerini şöylece toplar: 1850) de kethüda, beyin Topkapıdaki vardır, kendilerinden lütuf umarken Ağaların eli altında bulunan kimselerin
1 — Askerin altı aylık mevaeibi veril bahçesinde toplanmışlardı. Bunun üzerine cefalarına mazhar olmak lâik. mıdır; eğer Belgrad ve RosnadaM darbhânelerde kestirip
memişti; halbuki üç ayda bir çıkması kanun Melek Ahmed Paşa, ağalarla anlaşmayı tercih elbette iz'ac mukarrer ise, kaptan paşa derya getirdikleri ayarı bozuk akçelerle
icabıydı. Hazmede ancak 17 kese akçe vardı. etti. Bir gün, ricalden ara bulmak üzere gelen umurunun ehlidir, bize kara sancaklarından meyhanecilerden toplanan kızıl ve -kırpık
Sadrâzam olur olmaz, başta Padişah ve Val- bir zâlte, vakanüvisin işaret ettiği gibi birini versinler gidelim, dedi. Karaçavus özür akçeler, her yüz on sekiz akçe bir altın
de sultanlar, devlet erkânı, rical ve ocak ağa mevkiine lâyık bir vakar ile hitap ederek: diliyerek döndü. Fakat Siyavuş rahat edemedi, hesabile esnafa dağıtılacak, karşılığında yüz
larından 11,060 kese akçe istikraz etti, sada — Behey âdem.. Biz onlara ne isledik, "yüz yüzden utanır" diye atına binip izahat yirmi bin altın tedarik olunup bunlar da
retinin üçüncü günü divan olup askere istih nâmakul ne vaziyetimiz; sudur etti, yerimize vermek üzere Sadrâzama bizzat gitti. Melek yahudilere ikişer riyale kırdırılıp askerin
kakım dağıttı. talip olan rakibimizi onların faatın için Ahmed Paşa kendisini çok hürmetkârane istihkakını karşılıya-cak olan iki yüz kırk'bin
2 — Kendisinin 70 yük tutan has geli katletmeyip azil ile iktifa ettik, niçin nadanlık karşıladı; Siyavuş Paşada edebinden, riyal temin olunan çak idi. Defterdar .paşa
rini ve kalemlerde "kalemîye" harçlarından ederler? dedi. Vezirin bu sözleri ağaların huzurda kaldığı müddetçe dizüstü oturmuştu, sarayında yığılan ayarı bozuk akçe esnaf ve
Sadırazama ait olan hisseyi hazineye terketti. vahşetini .gidermek için kâfi geldi. Aynî zat kalkarken «bir ayağı uğuşmuş ve çok zanaat ehline hallerince dağıtılmak üzere
Bundan böyle de bu feragat bir an'ane olarak ağziyle "sahibi devlet bizim efendimizdir, muztarip olmuştu. Hâdise büyük valideye Bedestan kethüdasına ten-bih olundu ve
yerleşti. daima onlara hayır olanı isteriz" yollu bîr aksetti. Kösem Sultandan Kaya Sultan ile keseler Bedestana taşınmağa başladı.
3 — Girit serdarı Deli Hüseyin Paşaya cevap geldi. Şevvalin on sekizinci salı günü Melek Ahmed Paşaya: "Siyavuş Paşayı Bedestan kethüdası da Saraçhane kethüdasını,
bir ay içinde yüz bin kişilik bir kuvvet geçir kurulan divanda Melek Ahmed Paşa ocak incitmiyesiniz rızam yoktur, ayağı incinmiş, ihtiyarlarını vesair esnaf kâhyalarını ve
in iye muvaffak oldu. ağalarına iltifatta bulundu. Bunu hemen, hatırını hoş edin" diye haber geldi. Melek ihtiyarlarını 1061 ramazanının dördüncü
4. — Kaptan Paşalığa Deryâmartisi ertesi günü kethüda beyin Topkapıdaki Ahmed Paşa da Kaya Sultan ile kendi adına iki günü Bedestana çağırarak keseleri gösterdi
Kusanı oğlu Ali Paşa gibi bir denizci getirdi; bahçesinde Sadırazam. şerefine parlak bar şişe çiçek gönderdi. Siyavuş Paşa çiçekleri ve emri tebliğ etti. Esnafı bir dehşet istilâ
Gi-ride taze kuvvetler, erzak, cephane vesair ziyafet takip etti; ziyafetten sonra da Melek getiren ağaya arkasındaki bin kuruşluk samur edip "Maazallah bu ne olmaz iştir!" diye her
askerî teçhizat götürüldü. Tersanede Ahmed Paşaya, "alâtı zere mustağrak" bir at kürkünü çıkarıp giydirdi; bu. iltifattan mahcup sınıfın söz sahipleri ve ihtiyarları bir yere
hummalı bir faaliyetle yeni gemilerin çekildi. Bir yeniçeri ocağı kethüdasının bir olan Sadrâzam ile zevcesi de Siyavuş Paşaya gelip büyük bir kalabalık halinde Sadırazam
inşasına başlandı. Bu arada sara}' ve hükümet Sadıraaama ziyafet vermesi, o zamana kadar gizlice bin altın harçlık gönderdiler (B. : Melek Ahmed Paşaya giderek dert yandılar:
erkânı donanmaya hediye edilmek üzere birer imparatorluk tarihinde görülmemiş bir Siyavuş Paşa) . — Devletlû vezir! biz bu yıl on dört teklif
kalyon yap-dırttüar. küstahlık, vezirin de böyle bir daveti kabulü Melek Ahmed Paşayı deviren, hiç bir uz- •., çektik,; kesad ise canımıza kâr etti, ağaların
Melek (Âıhmed Paşanın en yakın görülmemiş bir tenezzül idi. laşma, anlaşma kabul etmiyen kendi kötü Karadenizden gelme sefine sefine bakır, şap,
müşavirleri, kethüdası Diyarbekirli Gadde Yeniçeri tehlikesini önliyen Melek Ahmed idaresi oldu, sadaretinin ilk günlerinde fındık ve tuz, iAkdenizden getirdikleri
ketöhü- Paşa, bir Sdyavuş Paşa vakasile karşılaştı, îs- kendisinden büyük hizmetler beklenen vezir,
pek az
AHMED PAŞA (Melek) 424 İSTANBUL
AHMED PAŞA (Melek)
şayka şayka sabun, dimi, sakız ve filân falan falan ve falandır... Ali Osman devleti düşmüş cıkub bu halkın ardını alarak Ayasot'ya tekaikl olarak İstaııbula döndü, (17
'bunca şeyleri bizlere dağıtıp değerlerinin kat ocağa yanıyor!." diye bağrıştılar. Vezirin azli kapısını 'kapatalım. Üç askerin ortasında muharrem .1078) l eylül 1662 cuma günü de
kat üstün 'Dehalarını alıp bu kadar zarar ve Ocak ağalarının katli için ayak dirediler. kalan bakkal çakal gidilerini ortaya, alub taundan öldü, Eyyübde Bâlihamamı yanına
çektirdiler. Dükkânlarımızın kirasını Saray fazla tereddüt etmedi. Melek Ahmed öyle kılıç, uralım ki... Bu tarafa kaçanları gömüldü.
vermekten âciz iken böyle ayarı bozuk Paşa azledildi, Siyavuş Paşa Sadırazam oldu Muhzır ağa yoldaşları ve hanede olan Arz odasında, taht karşısında üzeri
akçenin yüz on sekizine bir altın istemek ne (B.; Esnaf İhtilâli). Ahmed Paşaya da Si- adamlarımız kurşuna soksunlar.. Bu hal bir kırınızı, kadife ile örtülü bir sedirde
demektir? Bir veçhile kudret ve imkânımız listre valiliği verildi. zaman dasitanı dostan olub söylene-.. Sadrıazam-ların bir miktar oturmaları
yoktur! dediler. Bu vaka hakkında Evliye Çelebi çok canlı Bu veçhile paşavı cenge tergib ederken eskiden kalmış bir kanun iken. Melek Ahmed
Melek Ahmed Pasa gazebe geldi: — sahneler nakleder. Paşanın esnaf ihtiyarla-, Koskafınnîı Muhzır ağa tdbdili cam e- aşağı Pasa Sadırazam olunca, "kemali edebinden"
Sürün bunları dışarı!. Yıkılın bre kâfir rmı huzurundan kovarken Çavuşbaşımu' 'baltacıların harem knpusundan taşra firar oturmamış idi, halefi Siyavuş Paşa da ona
gidiler! Varın tedarik edin verin!., diye elinden hezaren değneğini kapıp üzerlerine eylediği haberi paşaya geldikte hayli müteellim uymakla Sadıra-zamların Arz odasında
bağırdı. Esnaf ve tüccar: — Hâşâ kabul hücum ettiğini ve pasa sarayının ibir mahşer olarak beddua edüb: — İlâhi iflah olmasun! ayakta durması ana-nelcşmiş, kırmızı kadifeli
etmeyiz, biz ehli îslâmız! diye bağrışarak yerine döndüğünü söyler : -buyurdular. Babı hümayun önünde gıı-lgııle sedire de, Arz odası, Osmanlı teşrif atındaki
çıktılar. Istanbulda bütün dükkânlar kapandı. "Bir alak ibadullahı divanhanede önüne çoğaldı. Pa.şa efendimiz: — Âyâ halkın gul-- rolünü kaybedin-niye kadar, bir bucuk asır,
Büyük bir kalabalık halinde Samatyada katub anı anda vurarak kimi kendisini merdi gulesinden kim haber ala! .buyurduğunda kimse oturmamıştı.
Davudpaşa mahkemesi yanında Şeyhülislâm venden aşağı atarak, kiminin eli ayağı kırılıp Telhisti Hüseyin ;Ağa kalkub: — Sultanım!, Bibi.: Evliya Celebi, IV, V, VI; Atfı, Enderun
Karaçelebizade A'bdülâ-ziz Efendinin sarayına firar eylediler... Cümle sâdâti kiram: — He el aecletü min eş.F.c.y'i'an. vetteenni rninerrsh- Tarihi; Nainıâ Tarihi, V, VI,
gittiler (B.: Abdülâziz Efendi, Karaçeleibizade) rifler, şahid olun!, "Bre Yahudi!." diye üze ınaıı derler.. Sa.brcyk-yin görelim âyinei devran Melek -Almıed Paşanın Kalyonu — Melek
: "Vükelâsından ümid kalmadı, kalk ahvalimizi rimize asa ile gelip urarak mecruh etdi, bunun ne gösterir.. B'r.'m askerimiz kethüda, beyin Ahmed Paşa Sadaretinde devlet erkânı, kendi
padişaha bildir!" diye Şeyhülislâmı zorla alıp vezâret ve hükümeti caiz değildir!, diye doğ buyurduğu üzre dilâver hünerverdir-Icr, Babı keselerinden birer kalyon yaptırıp donanmayı
atına bindirdiler; on binden fazla bir kalabalık ru Nakibüleşraf ve Şeyhülislâm efendiye git hümayun önünde .ola.nlara kursun u-rsalar bir hümayuna hediye etmeğe karar vermişlerdi;
Saımatyadan Ayasofyaya geldi, Müftü Efendi tiler". ' ' can halâs olmazdı amma, sizin Melek namınız Sadırazam da, o zamanlar kalafat yerleri
oradan sarayı hümayuna haber yolladı; bir Saray yürüyüşünü ve Melek iAhrncd bednam olur.. Gel, evvel ben-senin yoluna can bulunan Bahcekapı'sı sahilinde ibüyük ibir
ayak divanı kuruldu. Babüssaade önüne Paşa sarayında alman bazı tertibatı da şöyle ve bas feda idub varayım göreyim, söz alayım, kalyon yaptırtmıştı, İstanbulun kalabalık ve
kurulan (tahtta, Dördüncü Mehmed istanbul anlatır: lûtf ile söz A'ereyim.. Hemen 'beni bayır duadan ayak uğrağı bir yer olduğundan halk
esnafının şikâyetini dinledi. Babüssaadeye ''Yüz elli bin ibadullah, pürsilâh, Allah firamuş etmeyin! dedikde paşa: — Hoş ne temaşasına gelirdi, gemi halk dilin'e düşüp:
kadar, sarayın birinci ve ikinci avluları bîr. Allaha reha bııldurub derya misal beni âdem güzeli Allah halâs eyliye.. Amma Hüseyin "Bunun, gibi kalyon yapılmış değldir" denilirdi.
âdem deryası olmuştu. Söz sahipleri hallerini temevvüc eyledi. At meydanında gulgule ko-pub Ağa sen ıstılahcı ve ibaretisin, anlar bir alay İnşası tamam oldukta (5 cemaziyelevvel 1061)
tafsilâtile ar-zettiler: — Lalana vardık, 'bize îstan bulun içi velvele, gulgule, feryad ve figanla haşeratdır, sen foduleasm, onlara, bu mahalde 28 nisan 1651 pazartesi günü merasim ile
kâfir dedi, şimdi sana geldik, halifei ruyi dolu'b herkes güruh güruh Babı hümayun, mü dara ile kelimat etmek gerektir! diye denize indirildi; merasimde Melek Ahmed Paşa,
zeminsin, hakkımızı hak edüb üzerimizden önüne geldi. Herke/s silâhlı ve zerdeste-si ile, nasihat a.miz talimler etti, (.B,: Hüseyin Şeyhülislâm Karaçelebizade Abdülâziz
zulmü def eyle!, diye bağrıştılar. birçokları ucu yanmış köseği oduııüe, Ağa, Telhisti). îCfendi, sair devlet ayan ve. erkânı hazır bıı--
Dördüncü Mehmed: — Size böyle zulüm koyunlarında birer samunlarile Babı hümayuna îstanbulda.n Şilistre valiliği ile uzaklaşan lundular. Gemiye safra yerine- amele ve
olduğuna benim rızam yoktur! deyip vezire geldi... Gadde Mehmed Kethüda (Melek Melek Ahmed Paşa, (H, 1064) 1653 de seyirciden iki yüz kadar adam dolmuştu.
bir haseki gönderildi ve gelip meselenin aslı Ahmed Pasa Kethüdası) dedi ki: — Sultanım, Kubbe, vezirliği ile tekrar îs'tanibula getirtildi. "Meğer bazı esbap ve âlâtta kusur eylemdşler",
ııe olduğunu bildirmesi emredildi. Melek bu eşirrâyi öcnas ki bakkal, çakal, muhtekir, Sadırazam Derviş Mehmed Paşa bir f ele kalabalık bir seyirci kütlesi önünde
Ahmed Paşa halkın hücumundan korkarak kazzaz, bezzaz, hamal, camal kavimdir, ölüm darbesinden öldüğünde mührü hümayun İbşir Şeyhülislâm dua edip elini yüzüne sürdükte,
saraya gelmedi. Meseleyi kendisine göre bir erleri değillerdir; Üssüban, Üm-mühan, Gülistan Paşaya gönderilip Melek Ahmed Paşa Sadaret destekler alınıp kızak ile gemi yanı üzerine,,
telhis ile. anlattı. Telhisi getiren ayaklanmış ve Faunasından geçemezler; bizim sarayda, kaymakamı tayin edildi (B.: İbşir Mustafa, devrildi, anbariarına su doldu ve battı. İçindeki
olan halkın hücumuna uğradı; ağır yaralı hâlen bin yedi yüz hare .alır ağalar ve Paşa). Fakat İbşir Paşa tarafından Sadaret insanlardan altı kişi boğuldu, "içinde
olarak güç kurtarıldı. Sultan Süleyman karakullukçu vardır; Sincarda Saçlı kurdunu makamı için tehlikeli bir rakip gibi görülerek bulunanlardan saadetlü ol kimse idi ki yüzme
kanundan maadaki tekâliften affedildiklerine kırdığımız cenklerde bulunmuş üç bin cenk eri Istanbula geldiğinin tezine, mevsimin kıs bile veya bir tarik ile kenduyü taşra bırakutb
dair esnafa -bir hattı hümayun verildi. Bu Abaza, Çerkeş, Gürcü, Arnavud yiğitlerimiz var, olmasına rağmen, Van valiliğine tayin necat bula". Bu hali gören Melek Ahmed Paşa
hattı hü-ınayumı getiren Müftü efendi: — İşte yüz elli tüfenkendaz baltacı vardır, dört yüz edildi. En sadık 'bendelerinden Mevkııfatî ağlamağa başladı. Seyre gelen halkın ise her
af bu-yuruldu, daha muradınız varsa onlar da ioağaları var ki cümlesi altı , bin asker olur: Mehmed Efendi, Gadde Mehmed Kethüda ve biri bir söz söyliyerek "zulüm le yapılan
yerine getirilir, dağılın!. dedi. Hattı iptida tenbih edelim, Ayasof-ya kapısını Defterdar Morali Mustafa. Paşa yeni geminin hali budur" dediler. İstanbul
hümayunu alıp koyunlarına koyan esnaf seddetsdnler;' andan Bostancrbaşı-ya haber Sadırazamm mal hırsı ve kinine kurban zürefasından biri de vakaya şu tarihi -söyledi:
kâhyaları hemen dağılmadılar; başlarına verelim, Servi kapusu icre bostancılar oldular (B.: Mehmed Efendi, Mevkuf ati; Ah ile battı Vezirin gemisi deryaya Bilâhare
toprak çalıp: — Padişahım zulüm ile âlem silâhlarile hazır baş dursunlar, hemen biz Mehmed Kethüda, Gadde, ve Mustafa Paşa, yanına dolap gemileri çekilip sudan
harab oldu, sana bildirmezler, vezirin saklar, saray kapısını açu'b üç bin atlı ve piyade ile Morali). çıkarılmak istendi, imkân olmadı, üzerinden
hâlen on altı nefer 'kimse vardır ki sana Babı hümayuna doğru Cebehane yoluna Bir müddet daha taşrada valiliklerle bir /tabakasını bozdular, ancak o hal-
padişahlık ettirmezler, miriye aid,cümle malı
dolaşan Melek Ahmed Pasa, (H. 1070) 1659
yiyip yutarlar.. Bunlar
da
AHMED PAgA. (Pftbu*eu) İSTANBUL 42
ANSİKLOPKDÎSİ 7 AHMBD PAŞA (Tarh&neü)
de tersaneye kadar çekerek tersane kızakla- AHMED PAŞA (Tarhöneu Kethüda) —
rmda yeniden yaptılar. On yedinci asır vezirlerinden, Dördüncü Mefa- nüniyet sahfoiydi ve gayet saf ü; şamam ise lerle hükümet emirlerine karşı kayıtsızlığa
Devrin müneccimbaşısı Hüseyin Bahayı medin Sadrazamlarından, Osmanlı Sadıra- türlü entrika ve fesad, hiya.net ve cinayetle alışmış 'istanbul halkına bîr göz korkusu
Efendi nakledermiş: "Kalyonun deryaya zamlarının yetmiş üçüncüsü; ilk Osmanlı ibüt- yuğurulmus bir anarşi devriydi; kendisini, vermek istedi; bunun için devrin servet ve
indirileceği gün gayet uğursuzdu, söyledim, çe tasarısını yapan devlet adamı; aslı Sadırazam unvanının lügat mânasiyle, nüfuz sahibi şöhretlerinden birkaç kişinin
söz dinletemedim" demiş. Bu gemi, Sarı Arnavutlukta Mat kasabasmdandır, çocuk padişahın mutlak vekili sandı, ise bu gafletle idamı lâzımdı; on kadar zindan ve kürek
Kenan Paşanın Çanakkale Boğazında iken îs-taöbula gelmiş, Enderunu hümayuna sarıldı ve gafletini -hayatile ödedi. mahkûmunun geceleyin .boyunlarını
Venedikliler tarafından büyük bir bozguna alınmış, saraydan sipahilikle çıkmış, önce Çocuk padişah ile devlet erkânı vurduttu, cesetleri, soyulup sırtlarına işlemeli
uğratıldığı sırada 'batmıştır. Mısır valisi Musa Paşaya, (H. 1058) 1648 de huzurunda, ilk buluşması şöylece olmuştu: gömlek ve don giydirilip donlarına sırmalı
Bibi.: Naimâ Tarihi, V. de Sadırazam Hezarpâre Ahmed Paşaya iAiT. .odası "tahtında oturan Dördüncü uçkurlar geçirildi ve şehrin kalabalık
AHMED PAŞA (Pabuecu) — Geçen asrın kethüda olmuştur; bundan ötürüdür ki Mehmed, Ahmed Pasaja yanma çağırarak: yerlerine (bırakıldı. Fakat etresi sabah,
Osmanlı donanması kumandanlarından; (H. Kethüda Ahmed Paşa diye de anılır. Sultan "Paşa. ne dersin? Giriddeki orduya., istanbul zürefası: "Bu aya.ğı kirli, 'tabanı
1174) 1781 e doğru Trabzonun sahil ibrahim ile Hezar-pârenin mahvına varan donanmaya, ve buradaki askere masraf ve yarık, ırgad ve rencber gibi iri vücutlu
köylerinden birinde doğdu; pek küçük yaşta Yeniçeri ihtilâlinde hayatını Şeyhülislâm ücretlerini muntazaman yetiştirmeği devletliler kimler olsa gerek?!" diye vezirin
ts-tanbula gelerek Vefa hanında yemenici Abdürrahim Efendinin himayesile kurtardı, taahhüt edebilir misin?" diye sordu. Ahmed safiyeti ile alaya başladılar; bazıları da bu bir
çırağı oldu, delikanlılık çağlarında tersaneye Diyarbekir valisi, birkaç ay sonra da Mısır Paşa tereddütsüz: "Ferman padişaîıımmdır, alay garibin kanını vezir için uğursuzluğa
gireli ve gemici arkadaşlarının arasında valisi oldu. Bu zengin memlekette beş yıl taaMıüt ederim!" dedi. Padişah mührünü yordular.
Pabuccu lâkabını aldı; Şeydi Ali Kaptanın kadar süren valiliğinde doğruluktan ve çıkardı ve oradaki devlet erkânına dönerek: Tarhöneu, Mahmudpaşa camii yanında
Boğaz muharebesinde fevkalâde yararlığı adaletten ayrılmadı, azledilip de yerine "Bu taahhüt ettiği maddelerde ist.ika.imet vaktile Sadırazam Salih Paganın oturduğu
görüldü, akran arasında şöhret 'bulup tersane gönderilen Abdürrahman Paşa tarafından üzere hizmet vücuda-getireceğine sizler kefil saraya yerleşmişti; bir gün Müftü Efbu Said
çavuşu oldu, on beş yıl yüz akı ile (hizmet etti; muhasebesi görülmek üzere hapsedilmesi, misiniz?" diye sordu. Şeyhülislâm Ebıı Efendi ziyaretine geldi, o sırada huzuruna,
Vakayı Hayriyede sadakatinden ötürü Mısırda büyük bir teessür uyandırdı, Said Efendi: "Padişahım, kefalet güçtür, devrin büyük vurguncularından Gümrükemi-ni
tersane baş-kethüdası, sonra Galata Nazırı, muhasebe behanesüe mal koparmak istiyen nihayet umurunda hayra delâlet ve her Hasan Ağa girdi; Müftü efendi: "Sultanım!
(H. 1245) 1829 da izzet Mehmed Paşa yerine Abdürrahman Paşanın, işkence derecesine hususunda muavenet ederiz, naisihat eyleriz.!" bu kulunuz hâlen Gümrükemini kulu-nuzdur,
mirimi-raıı rütbesile Kaptanı derya oldu; pek varan cefasını gördü, Istanbula davelt dedi. Bunun, üzerine padişah mührünü bir mâkul iş adamıdır!" diye takdim edecek
az sonra vezirlik rütfesine nail bldu, fakat olundu; rüşvetini almak için kendisini Ahmed Paşaya vererek: "Mübarek ola! Her oldu. Ahmed Pasa sinirli ve soğuk:
^~1-'-dekten bir gemici için kavuşulması büyük lekelemek istiyenlerin bütün gayretlerine işinde efendilerle meşveretten hali olma!" "Bilirim!" deyip Hasan Ağaya döndü: "Mut-
bir saadet olan donanma başkumandanlığında rağmen, îstanbulda valilik hesaplan dedi. Fatiha okundu. Dördüncü Mehmed: bak ve koyuneminlikleri de sendedir değil
hizmet edemedi,. festalandi ve altı ay ka^- tertemiz çıktı; fakat (bu sefer de, mevkiini "Bak'â. Ahmed Pasa.!, her vezir azîolunmaz.! mi?" diye sordu, Hasan Ağa: "Beli sultanım,
sonra yaşı yetmişe yakın olarak öldü. Kabri sağlam görmiyen devrin Sadırazamı Gürcü Eğer itaksirin zuhur ederse başın keserim!" bu kulunuzdadır" dedi. Vezir kaşlarını çattı:
Eyyüfbde Bostaniskelesinde Mihrişahvalide Mehmıed Paşa tarafından tehlikeli bir rakip dedi. Sadırazam yer öptü: "Padişahım! "îstanbulda et bulunmuyor, bulunanlar da
Türbesi mezarljğmdadır. Okuma yazma gibi görüldü, yine ayni, zimmetinde hazine benim dahi iki iltimasım vardır: biri kimin iaşeye benzer, yenmez, ya bunun aslı nedir?"
bilmez, gayet doğru, fevkalâde çalışkan ve parası vardır beha-nesile, Ahmed Paşa zimmetinde mîri malı bulursam tahsil dedi. Hasan Ağa: "Sultanım! koyun gelmedi"
cesur idi. Tersaneliler üzerinde sevgiden Yedikuleye, en yakın adamları da Babaeafer ederim, kimse mâni olmasın! ikincisi, cevabını verdi. Bunun üzerine Ahmed Paşa
doğmuş sağlam bir otoritesi vardı. Bibi.: Lutfi zindanına atıldı. Davası, Divanı hümayunda hazinenin takatini düşünmemiş olan Gürcü parlayıverdi: "Bre melun! diye bağırdı.
Tarihi, II. bir hayli uzun sürdü, yine beraet etti. Paşa zamanındaki bütün tevcihatı ilga Selânikten buraya kadar yolda, otlaklarda ve
Dedikodulara sebep olan servetinin, kendi olunsun.!" dedi. Pâdsah bu şartları kabul etti yaylaklarda sayısız, hesapsız koyun
PAŞA (Şehlâ) — On sekizinci asır sürülerine rastladım, hangisine sordum ise
vezirlerinden; aslı '.Antalyalıdır, birinci Mah- nefsini birçok dünya zevklerinden mahrum ve
ederek elde edildiği anlaşıldı. Bu davadan _• -> Gümrük ve fcoyunemini Hasan Ağanındır,
mud devrinde istanbul Kaymakamı, tevkii ve
f

sonradır ki çocuk padişah Dördüncü Sadırazaarıin eline, 'bu maddeler için tam dediler, koyun gelmedi demek ne demek?"
Sadırazam olmuş, (H. 1155) 1742 de istiklâl île harekete mezun olduğuna dair iki
Mehmedin etrafındaki saray erkânı, Hasan Ağa: "Sultanını! hâlen bu şehre gelip
azledilerek sır asile Bağda d. Mısır ve Haleb hattı hümayun verildi. Saraydan; sıkılınca,
eyaletlerini dolaşarak (H. 1167) 1753 de Ha- Tarhoncuyu, devletin Ibozuk düzenini ıslah kesilenler o gördüklerinizdir, kasaplara
edebilecek bir sima olarak tanıdı. Gürcü devlet erkânı vezir sarayında toplandı, boğazlamak hususunda zayıf ve semiz koyun
lebde ölmüştür, îstanbulda Samatyada bir Ahmed Paşa bu toplantıda şunları söyledi:
sibyan mektebi vardır, îmrahor Camii imamı Paşa tarafından Yanya sancağile müsavidir, koyunun semizi olsa arığı niçin
uzaklaştırılıp bir müddet Selânikte kaldı, "Ben bu'makama lâyık değil iken Allahü boğazlansın" diyecek oldu, vezir iyice kızdı:
Emir Efendiden icazetname almış sülüs ve Taalâ lâyık görüp ihsan etti. Devleti AMyeye
nesih yazıda seçkin bir hattattı. Tuhfeihatta- işte bu esnada, Valide Turhan Sultan "Bre muhtekir melun! Zabun koyun bahara,
Başağası Hacı ibrahim. Ağa ve sarayın akıl nizam vermek için her ne lazımsa yapacağım, yaza kalsa kur-tulmayıp .kırılır, semize zarar
tin sahibi Süleyman Sadeddin Efendi Paşa ya bu uğurda 'kelleyi vereceğim! Ölüm
hakkında "Şehlâdide bir veziri güzide" diyor. hocalarından Anadolu Kazaskeri Mesud olmaz; hemen telef olacak hasta koyunları
Efendinin kararile îstanbu-la ılgar ile korkusu bilmem, el hatırı gözlemem, rüşvet önce harca sürelim diye halka iaşe yedirirsin,
Bibi.: Mustakimzâde, Tuhfi hattın. ve şefaat ile mansıp vermem!" Vakanüvis
PASA (Şeker) — (B. : Ahmed' çağırıldı. Geldiğinin tezine de (H. 15 receb semizleri saklarsın, beni bilmez mi kıyas
1062) 1052 de Gürcü Paşa yerine burada: "Gafil Ahmed Piaşa, nice hükümdar edersin! Ya semiz eti bollastmrsm, ve illâ
Ali Paşa). ve veziri aciz hayrete düşürmüş bir işi
Sadırazam oldu. seni dört parça /edip parçalarını şehir
Çalışkan, namuslu, doğru adamdı; başarmak dâvasile bu ağır yükün altına girdi" kapılarına astırırım!" dedi. Müftü, Hasan
suiistimal, rüşvet ve israftan nefret ederdi; diyor. Ağayı himaye yollu tek-
hüs- Ahmed Paşa, evvelâ, zincirleme ihtilâl-
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ — 429 — AHMED PAŞA (Tarhoneü)
rar söze karıştı: "Sultanım, Hasan Celebi çak; buhranın çaresi' bunun üzerinde suikastleri bir hakikat idi". Bu üç- devlet adamı le bir şey yoktur, ancak nevruz, esnasında ta-
kulunuz fermanınıza itaat ile elinden geleni konuşulacaktı. Yani bir bütçe ve bunun bir defa da padişah huzurunda tartıştılar. lii vezaretin baz» kutûat ve mahzuratı vardır,
yapacak bir kıılunuzdur"'dedi. Vezir soğuk tartışması yapılacaktı. Ertesi gün Defterdara Kaptan Paşa: "Padişahım, ömrümü devlet Nevruz günü sükûn ve sadakat ile takyit
bir eo.vap verdi: "Efendi, bilirim, tarife bir ferman gönderildi. Divanı hümayun hizmetinde ifna eyledim, bir pir kulunum, her buyurmanız münasiptir! demişti.
hacet' yoktur!" dedi ve Hasan Ağaya: "Var erkânı Defterdar sarayında mahrem olarak niye malik isem donanmayı hümayun masrafına Reisülküttap Şâmîzâde efendi nakledermis:
bundan böyle halka ot sıkıntısı çektirme ve toplandı Defterdarın verdiği ilk rakamlara ve dinü devlet ve padişahımın uğruna feda Nevruzdan, dört beş gün evvel Sadrâzama
bu saat üe yüz kese getir, hazinenin sıkıntısı göre: etmişim, ve nihayet şim/.i Venediğ'in donanması samur kaplı bir hü'at, ve gayet kıymetli bir
vardır, «eninle sonra, hesaplaşırız!'"' dedi. Bunu Merkez hazinesinde bir yılda 6000 yük ve Girid gailesi sair senelere kiyas olunmaz,- mücevher hançer ile «bir hattı hümayunda da.
işitince Hasan Ağanın aklı başından gitti, akçe devrediyordu; hazinenin bir yıllık masraf benim malim kifayet etmez" dedi. Dördüncü "Veziri âzamim müşiri efhamım, nizamı
vezirin ayağına düşüp: "Devletlû,. Üç yüz açığı 1200 yük akçe idi, ve o tarihe kadar bir Mehmed: "Sana üç yüz kese vermişler a" devletim" u:-ye lüzumundan fazla iltifat
kese, yüz keso ne demektir! 'bir veçhile kadir yıllık varidat, yani 6000 yük akçe peşinen deyince Derviş Faşa koynundan havale edilmiş.. Acı aci gülen Ahmed Paşa, bu iltifatı
değilim!''' dedi, Ahmed Paşa acı acı gülerek: 'harcanmış bulunuyordu;'açığı bir yılda kâğıtlarını çıkardı: "Nakid yirmi keseden inayete hamledip sevinen bendelerine: — Bre
"Yok dediğin aslını bilirim.. Sen hamilerinin ziyade vermiş ise başım şart olsun, verdiği bu hey ahmaklar'. Siz Padişahların muameîei kalır
kapamak için hem. büyük ölçüde masrafı
kapılanın dolaşıp hediyeler vermişsin.. havale tezkereleridir ki tahsili mümkün değildir, ve ıı-tifaltrmı ne bilirsiz.. Bu hadden ziyade
azaltmak, hem de devlet gelirini artdırmak
Onlar da himaye ve şefaat vadetmîsler,. beni padişahımın gaze'bine ge- * tirmek isterler, IIÜVH-ziş ve izaz benim katlim
lâzımdı; bu ikinci yolda ise, Ahmed Pasa,
Asılacak!, gözünü aç! himaye zamanı gitti! muradları beni idam etmektir" diyerek mukaddemesidir! demiş.. Devrin Rumeli
vergi camlarından ziyade, zimmetine mîrî maj
Hemen var, üç yüz keseyi Def terdara teslim ağlamağa başladı. Sadırazamm, hazine kazaskeri Hüsamzâde Efendi de söyle bir
geçirmiş kimselerin şiddetle takibini,
et!" dedi. Bu sözler, -bir vezir ağzı için büyük tasarrufu uğrunda saray masraflarını fıkra anlatırmıs: — Efendi kürk ve hançer
bir siyasî pot îdi. Devlet erkânına ve bilhassa düşünüyordu. Evvelâ yeni bir masraf defteri
tanzim edip padieaha takdim etti. Fakat V- azaltmasından kırgın olan Musahipler de fırsat geldiğinde tebrike gitmiş, Ahmed Paşa: —-
o sırada huzurunda bulunup Hasan Ağayı Behey efendi, mizacı salâti-ni bilmez ve ahvali
akanüvi-sin dediği gibi: "İrada göre masrafı bulup Kaptan Paşayı tasdik ettiler; Ahmed
himaye eder görünen Müftü efendiye karşı âlemi anlamaz değilsiz, bu iltifat benim katlime
azaltmak tedarikile devlete nizam vermek Paşayı yalancılık ve -hıyanetle itham ettiler.
açık hakaretti. Karşılığı, gecikmedi, birkaç gün delildir! diye hüzün ve melal 'göstermiş,
söz-ile bitecek iş değil" idi, Ahmed Pasa da "Cümleyi rencide ettiğin bilüb
sonra padişahın bir fermanını aldı, «bunda, Hüsamzâde: — Niçin boy-. le buyurursun
Sultan İbrahim devri saltanatının mirası kendûyu padişaha geçtiklerini ve derinin
Gürcü Paşa tevcihatı hakkında kendisine
olan Girid harbi bütün şiddetile devam, hümayunda kendi hakkında yaman kasit sultanım, teşe'üm iyi ö!^«.'ildir! demiş; Paşa
evvelce verilmiş olan salâhiyet fermanının
ediyordu ; donanma teçhizatı masrafı büyük muzmer olduğunu bazı asarından hissetmiş" da: •— Ben Padişaha yaran-mak için cümle
hükümsüz olduğu, azlini icap ettiren bir sebep
<bir yekûna varmıştı; hazinede nakid idi. Gündüzleri emniyetsizlik, vehim ve endişe ile bozuştum, ektiğim tohum ne makule
olmadıkça, Gürcü Paşadan mansıp alanların
toplamağa, çalışan Sadırazam ise, Kaptan içinde, geceleri uyku ve rahatı kaçınış olarak semere vereceğini bilirim! cevabın: •vermiş.
yerlerinde kalacakları bildiriliyordu. Bundan
böyle vezir, iltimas ve şefaatlerine, kıymet Paşaya para yerine yolda tahsil edilecek, geçiriyordu, ve mütemadiyen: "'Muradım Devrin vakanüvis kayıtlarına geçmiş
vermediği devlet ve saray erkânı tarafından tahsili şüpheli havaleler verdirtmişti. Bir gün nizamı devleri tashihtir, başıma yazılan gelir, rivayetlerdendir; Mehmed Efendi adında şali h
çıkarılacak türlü engellerle karşılaşacak idi. Tersanede yapılan 'bir toplantıda para istiyen düşmanlarım bildiklerinden kalmasınlar, nahak 'bir kimse varmış, bir gece rüyasında veziri
Muvaffak olabilmesi için, ise, sahip olduğu Kaptan Paşa ile Defterdar Paşa arasında yere ölürsem şehid olurum" diyordu, görmüş, ağaçtan köhne bîr sedire oturmuş,'
sonsuz hüsnüniyet ölçüsünde zeki ve kurnaz şiddetli bir tartışma oldu. Defterdar Vezire Hattâ başka bir toplantıda kaptan paşa önüne bir çevre yaymış, halk başına üşnıüş,
değildi. dayanarak haşin bir tavırla: "Sana akçeyi maddesinden ötürü kendisini azarlayan her gelen çevreye bir kızıl filerin ıbırakırıruş,,
taştan kesecek değiliz, hazinenin ahvali padişaha: — Padişahım, benim maksudum Mehmed Efendi de bir altın bırakmış ve
Hazinenin iflâs derecesine varan sıkıntısı malûm, irad ve masraf mazbuttur, niçin umuru devletine nizam verr'ıek ve irad ve kendisinden bir mansıp istemiye niyetlenmiş,,
.karsısında (H. 19 rebiülâhir 1063) 17 şubat imkânı vakte göre suhuletle iş görmeğe razı masrafı hiç olmazsa tesviyt stmek idi, Tam o sırada -bir derviş gelip çevreye
1653 çarsamfoa günü, devlet erkânı, Tersane değilsiniz" dedi. Kaptan Derviş Mehmed Paşa, istikaame-tim ucundan cümleyi kendime ortasından, makas ile. kesilmiş gibi bir yarım,
bahçesinde padişahın riyasetinde fevkalâde kıdem ve şöh~. retine güvenerek Defterdarı düşman ettim, say ü hizmetim bllinmeyip altuı bırakmış, sonra tekrar geri almış.. Vezir
bir toplantı yaptı. Dördüncü Mehmed vezire: azarladı, aralarında bayağı bir ağız kavgası özrüm makbul olmuyor, hâlen âciz kalmışım, de oturduğu yerden inerek gözden
"Babanı merhum zamanında, ve daha oldu. Sadırazam araya girecek oldu, Kaptan mührü şerifini kime diler isen ver ve beni ahır kaybolmuş bu rüyasını bir muabbire
evvelleri devletin iradı masarifine kifayet Paşa: "Paşa Hazretleri siz beni istiskal öldürür isen hemen'bir gün evvel öldür!" anlatan Mehmed • Efendiye şöyle tevil
edermiş ve belki irad masraftan ziyade imiş; edersiniz, Leül-hamd muahaze olunacak diyip kaptan paşadan şikâyet etmişti. etmişler: "Sedir, makamdır; akçe, dedikodu,
benim ise masrafım babam kadar yok, irad cürmüm yoktur ki, havf eyliyeyim, Sadrâzam nevnızdan bir iki hafta evvel bir sözdür; yayılmış o-lan çevre, vezirin
yine evvelki irad, simdi yetişmeyip Tersane donanmanın tamamen mühimmatına iktiza gün müneccim bası Hasan Bahayı Efendiyi mansibmdakî hal ve ganidir; sedirden inip
vesair mühimmata akçe tedarikinde aciz eden akçeyi kusursuz ve nakid olarak çağırttı: — Sana iki yüz altın 'bağışlayayım, -gitmesi makamından azli; gözden kaybolması,
göstermenizin sebebi,nedir?" diye sordu. almadıkça flandırayı asmak ihtimalim yoktur, benim hakkımda bir tehlike görünür mü, âlemi suhuddan gitmesi; derviş, kaptan pasadır
Ahmed Pa-şa: "Padişahım, devletin eksik gedik donanma ile çıkıp rüsvay doğru söyle, emir hak-kındır, bari tedariklice ki, adı Derviştir; akçesini geri alması, ker.di
masrafları şimdi evvelkinden fazladır da olmaktan ise burada ölürüm" dedi. Vakanüvis bulunalım! diye pek çok ihsanlar vadetti. zevaline dahi alâmetidir". Bir rüyada
ondan" dedi. Devlet masrafları üzerinde devrin sözüne inanılır şahitlerinden nakleder Hasan Bahayi, Ahmed Paşa mührü Sadrâzamın kendisi görmüştü:
herkes ,bir şey söyledikten sonra vezirin kû Filan sahilde sana şu kadar mal hümayunu -aldığı vakit talimi .mptatrnişti-, "Peygamberimiz: — Ahmed, seni istemezler,
teklifi ile çok önemli ;bir karara varıldı: Birkaç gönderilecektir diye donanmayı tedariksiz ve — Yallah Sultamın şimdilik öy- yeter durdun, şimdiden sonra bize gel! diye
senelik devlet geliri ve masrafları levendsiz çıkarıp Kaptan Paşayı bednam mübarek el3pr ;le İşaret ve davet et-
kalenderdeki kayıtlardan çıkanla- etmek için -Sadırazamm ve Defterdarın
AHMED PAŞA (Yeğenpaşa Kâhyamı) ANSİKLOPEDİSİ
430 - İSTANBUL — 431 AHMEDPAŞA CAMİİ
mis,."; yakınlarının nakline göre, Ahmed Ab/med Paşanın küçük tezkerecisi, Bo- azledildi ve üzerinden vezirliği alınarak Rodo- yarım kubbelere 'bindirmek suretile binanın
Pasa, ölümü kendisi için muhakkak bilip ğukoğlu Vecdi Çelebi idi, tatlı, zarif adam sa sürüldü, (H. 1156) 1743 de vezirliği iade harici kütleviyetiııi fevkalâde mevzun
kayıtsız ve laubali hareketi bundan ötürü olduğundan kendini pek severdi, tersaneden olunarak Asilliklerde ve bilhassa Bağdad ve göstermek kudretini bulmuştur; böylece,
imiş. saraya giderken Vecdi Celebi de yanında Haleb valiliğinde ıbulundu ve (H. 1166) 1752 nıüstatü sahanın genişliğine örtülmesinde
Nevruzda salı günü divana geldiğinde, idi: de Halebde öldü. İstanbulda hayır eseri yarım kubbelerden istifade ettiği gibi bu
üzerine aydın görülen bir vahşet vardı; vüze- — Bak Çelebi î imdi 'beni alıkoyup katletseler olarak birkaç çeşmesi vardır. kubbelerin mail itmelerine mukabil duvarların
raya selâm verdikten sonra: — Pasa havf eder miydin? diye sordu. Vecdi Çelebi: AHMED PAŞA CAMÎI VE KÜLLİYESİ ortalarına koyduğu ve birbirlerine kemerlerle
karındaşlar! Bugün son divana gelmişizdir, — Allah hıfzeyliye Sultanım, bu ne asil söz — Topkapıda, Istanbulun yedinci tepesinin bağladığı dahilî istinad ayakları sayesinde üst
ahret hakkını helâl eyleyin! diye veda dür ! dedi. 'Aihmed Paşa: — Vallahilâzim eğer Bayrampaşa deresi çukuruna bakan sırtının katları maksure olarak kullanılan nişler vücuda
etmişti. beni katletseler asla muztarip olmam, şaha üstünde, Mimar Sinan yapısı bir cami, bir getirmiştir. Kubbenin doğrudan doğruya
Vakanüvis, Ahmed Paşa aleyhine det canıma minnettir, .ben bir belâya girifta türbe, bir si'byan mektebi ve bir çeşmeden duvarlar üzerine 'bindirilmesinden zuhur
hazırlanan ölüm entrikasını şöyle anlatır: rım ki, ölümden gayr-i kurtuluş yoktur, sadâ mürekkeptir; Türk tarih ve sanatının hazinesi edecek yayvanlığı gidermek için, ikubbe
"Padişah Ahmed Paşayı azil ile iktifa edip olan İstanbulumuzun ecdad yadigârı şahe- kasnağı, ikisi mihrap duvarı önüne, ikisi son
kat ve istikamet için bana düşman olan hain
serhad-lerden birine; bir vazife ile sürmek serlerindendir. Bu hayratın banisi, Kanunî cemaat ve cümle kapısı cihetine gelmek üzere
lerin sözleri makbul olup beni nahak yere ga-
istiyordu; lâkin düşmanları, söyle Süleymanın Sadrâzamlarından Kara Aihmed istalâktit başlıklı altı büyük sütunu birbirine
za'be getirdiler, hizmetin bilinmediği zaman
düşündüler, vezir cümlemizin hatırını Paşadır (B.: Ahmed Paşa, Kara). rapt için inşa edilen altı kemer üzerine
öiûni hayattan yüz defa üstündür! dedi. Hu
Padişaha sadıkane ve faydalı hizmet uğruna Ahmedpaşa camiine halk ağzında Topka- oturtulmuştur. Yalnız, duvarların önüne
zura çıktığında Dördüncü Mehmedin ağır ha
kırdı, yeni vezir bizim hatırımızı hoş etmek pı camii denilir. Bu alanda salâhiyetle söz tesadüf eden sütunlar, duvarla iltisakı
yolunu tutarsa yine bir iş göremiyecek, karetine uğradı; Padişah, idamına işaret ola
sahibi olanlardan yüksek mimar A. Saim olmıyaıı istinad ayaklarına müşabihtir.
Ahmed Paşanın sadakatle hizmetinin rak : •— Kaldırın î- diye emrettiğinde, Tarhoneu Ülgen, Vakıflar dergisindeki ıbir makalesinde
Ahmed Paşa, cesur ve meıtin: — Padişahım.! Böylelikle binanın hem haricî hem dahilî
kıymeti anlaşılacak, eğer şimdi sağ bu şaheseri şöylece mütalâa eder: mevzuniyeti ve hafifliği ıtemin olunmuş
kurtulursa tekrar sadarete çağırılacağı Sen beni şeriata dayanarak öldürüyorsun, be "Müstakil plânlı bir binadır, îlk defa Ma-
nim katlimi mucip bir suçum yoktur, beni zu monümantal ve zarif bir eser vücuda gelmiştir.
muhakkak, o zaman da cümlemizden intikam nisadaki Ulucamide görülen şeklin daha
lüm ile öldürüyorsun, mahşer gününde iki "Bina duvarlarının
alacağı aşikâr, münasi'b budur ki, Padişaha mütekâmili olan Edirnedeki Üçşerefeli plânı,
elim yakandadır! diye bağırdı. Huzurdan çı diğer âbidelerinkinden
cülus töhmeti ile katlettirelim dediler. Ol Al- burada çok olgun ve mükemmel bir vaziyet
karılan Sadrâzam cellâtlar tarafından boğul ince oluşu haricî cephede
lahtan korkmazlar: — Padişahım, lalanı almıştır. Mimar Sinan, Üçşerefelideki
Kaptan Paşaya akçe vermedin ile azarladın, duktan sonra, ölüsü Demirkapı dışına bıra dahilî istinat ayaklarının
duvarlar üstüne ve iki ayağa istinad eden altı
o da kaptana hüsnü nazarınızı görüp hased kıldı, cellâtlardan biri ayak parmaklarından mukabilinde ve köşelerde
dılılt kasnağa oturtulan kubbeyi, bu eserde,
etti, mührü benden alıp buna verecektir diye bir kaytan ile bağlayıp yüzüne bir çevre ört tâli çıkıntılar teşkil eden
Padişahımdan meyus olup biraderiniz Sultan tü, o târihlerde ölmüş bulunan Musa paganın plasterlerin inşasını
Süleymam iclâsa karar vermiştir, hilekâr ar-n zevcesi olan kızı, id, bu hanımın adını vaka- lüzumlu kılmıştır. Fakat
avut şayet Padişahımıza bir özür eder diye nüvislerden maalesef öğrenemiyoruz. Padi içlerine yerleştirilen dolap
aklımız başımızda yoktur, hakkından şahtan izin alarak babasının nâşmı Musa Pa ve mer-
gelecek iseniz lütuf ve ihsan edip kendisine şa sarayına kaldırttı, gasil ve tekfinden son
gaza/b sureti göstermeyin, her ne murad eder ra Usküdarda, çok muhtemel ki, Karacaah-
iseniz gafil avlayın! diye çocuk Padişahı rned mezarlığına defnettirdi, ölümünde alt
vehme düşürdüler". Nevruz günü, Osmanlı mış üç yaşlarında kadardı.
teşrifatı icabı, Sadrâzam Padişaha ağır Tarhoncu Ahmed Paşanın idamı üzerine,
hediyeler takdim etti; hediyeleri kabul olunup mührü hümayun kaptan Derviş paşaya
getiren paşalıya hil'at giydirildi. Bir verilmişti.
perşembe günü idi, Sadrâzam erken Bibi.: Naimâ tarihi, V; Mehanod Halife, Tarihi
tersaneye giderek kaptan paşa ile donanma Gilnıârd.
işleri üzerinde çalışmağa koyuldu ; o sırada ; ¥ egenpaşa
saraydan bir haseki gelip kendisini Padişahın Hacı) — On sekizinci asır vezirlerinden,
-görmek istediğini bildiren bir ferman takdim birinci Mahmudun sadırazamlarmdan; (H.
etti. Paşa evvelâ şaşırdı, sonra acı acı güldü. 1113) 1701 de-Foçada doğdu, amcası Bekir
Leğen ibrik isteyip abdest aldı: —• Sizi paşa «apışında büyüdü, îstanbula gelerek
Allahaısmarladık, ahret hukukunu helâl Kapıcılar Kethüdası, çavusjbaşı oldu, (H.
eyleyin, ancak bize gadir eyliyenler de 1150) 1737 de Yeğen Mehmed. Paşaya
muammer olmazlar inşallah! dedi. Hazır sadaret kethüdası, Paşanın serdarlığmda
bulunanlar: — Sultanım hayır söyleyin!, rikâbı hümayun kaymakamı, (H, 1153) 1740
dediler. Ahmed Paşa: — Ben rüyamı gördüm! da da sadır? • zam oldu, (H. 1154) 1741 de Topkapıda Alımedpaja Camii (Sesim ; Ne
di-yip birkaç rekât namaz kıldı, tövbe ve rüşvette ifrata vardığı dile düştüğünden
istiğfar etti, yolda fukaraya sadakalar sadırazamlıktan
dağıtarak saraya gitti,
rî bir mahiyet arzeder. ANSİK tamamlandı.
AHMEDPASA CAMİİ "Şadırvan avlusun LOPED Camie, Arpaenıini yokuşu başından
İSİ
dan camie açılan kapı gidilir ; bu sokak üzerinde iki dış avlu
çok sade ve istalaktit- kapısı vardır. Kapıları bu dış avluya
sizdir; kapının üstün K açılan i'ki aihşap ev, ve-bu iki kapı
de mermerle işlenmiş ara arasında bir katlı bir ahşap «veeğiz vardır.
sâde fakat azametli Ahmed Camiin musalla taşları ile me-»arlığı da
bii' kemer, vardır. Ca Pasa >bu dış avludadır.
mi narinimden • harice (H. Camiin iç harem avlusunun
bakan zemin katın 980) duvarları, pencere pervazları ve pencere
penceresi 14- tanedir. 1553 içleri terbiyesiz çocuk ve gençlerin
Cümle . 'kapısının iki de elinden çıkmış ve kömür yahut kurşun
tarafındaki geniş pen Sadrâz kalemi ile yazılmış yazılarla serapa
cereler iç avluya na am kirletilmiş bir halde idi; <bu-nlann iğinde
sırdır. Dahilî istinat, üMıi: tüyler ürperten iğrenç -satırlar
duvarları arasındaki başta görülmüştür; bi'. a'r-ada:
geniş kemerlerin altla cami Şiirini okudum bir nefeste
rı ikişer narin direğe gelmek Sende mi şair oldun be ksr«»t®
tutturulmuş üçer ke üzere Ve: .
merle tahdit edilmiş ve Topka- Aksarayda teneke
üst katlar maksure it pıdaki Feneri girdi...
tihaz olunmuştur, hayratı gibi yaveler ve Idl-friyat ile "Kopuklar
Cümle kapısı cihetin nın kralı Cemal" ve "Serseri Ahmed" gibi
de k i istinat ayağı yan- inşasın bayağı yazılar insan elinin erişebileceği
lardakilere nazaran a da her yeri doldurmuştur; bu yazıların
çok ufak ve ince oldu bu içinde bir kısmı da es-'ki harflerledir, şu
ğundan, burada inşa o- tarihte fark ile ki, eski harflerle:
îıtııan müezzin mahfili n az ÎMJs! ÎÎITHO yazanın kendi daim sa.id oîsım Gîrüb
ve eânibî maksureler sonra Cennet sarayına, Cehennemdesı batd olaun
başlan Bende
taşkın olarak cenahla Meîımed
ra raptedilmiştir. Bu dı.
Sahibi gibi geyltr yazılmıştır; şurası aydın bîr
mahfilin altındaki . tavanlarda görülen
tezyinat XVI inci asrın nefis hâtıraların- nin (H. haki-
dandır. Cümle kapışırını haricinde bet,? 962)
büyük kubbeli son cemaat mahalline 1555
ittisal peyda etmiş -olan şadırvan avlusu re- de
Topkapıda Ahıuortpaşîs Camii ve Mı-Oresesi. (Plân: A. S. tllo-eıı) vatları, diğer1 üç cephede daha alçak ve idamı
dardır. Bu revaklı kısmın son cemaat mahalli üzerin
''Haricî dayama kemerleri ve talî e
kubbelerle azametli bir kütlevİyet elde eden ile birleştiği -köselerde iki beşik tonos
teşekkül etmiştir, şadırvan avlusunu yarım
merkezi kıi'bbeye 18 pencere açılmış ve böylece kaldı,
hern kubbenin daha hafif inşası hem de camie çerçeveliyen re-vakların medrese
eihetindekilerin üstleri dokuz saühlı beşik yapıya
verilecek bol ziya temin olunmuştur, ancak
"Camiin dahilî tezyinatı, pencereleri ve tonöslarla örtülmüştür.
on yıl
'bilhassa mermer mihrap ve minberi çok "Avlunun ortasında bugün oldukça kadar
güzeldir. Pencere üstlerindeki çini panolar ise harap -bir şadırvan vardır. Bu şadırvan sonra
renk ve kompozisyon bakımından nadide dokuz dil ılı bir mudalla seklinde sâde, güzel yine
parçalardandır. Bu âbidedeki mermer ve tenasübü haiz bir eserdir. Hali hazırda reva Sınanı
işçilikleri Türk sanatının şaheserlerinden k kısım tamamen mahvolmuştur. n
sayılabilir. Bilhassa minber gayet ince işlenmiş nezaret
şebekele- • riyle hayretimizi celbetmektedir". inde
Yüksek mimarın yazısına şu "tarih başlan
notları ile 1946 da tesbit edilmiş geri- dı ve
mtibalamnı i.!û-ve etmek s'erokir: Medresesi (Resîm: Na*Bt)
yedi
divenler sayesinde bu sene
duvarlar ağır ve sakil içinde
olmaktan ziyade zaru
'433 AHMEDPASA CAMİÎ A
H
kattir ki, bu şaheser mabedin bakımı yıllarca
pek ihmal edilmiştir. Süratle bîr temizlik
yapılması ve ilerisi için. bu gibi hayâsız
tecavüzlerin önlenmesi millî bir şeref ve
haysiyet meselesidir.
Ahmedpaşa Camimin, şimale ağılan iç
harem kapısı önünde o. Edimekapı ile Fatih
arasındaki büyük şehir panoramasının
seyrine doyum olmaz.
Medreseye gelince, camiin cümle
kapısına karşı-köşeli bir hilâl şeklindedir';
dershanesi tam cümle kapısı kaı şısmdadır,
dershanenin iki yanında sekizerden 16 odadır.
1945 da medresede Kızılay Kurumunun bir
yardım şubesi île 'köşesinde Fatmasultan
mahallesi muhtarlığı yerleşmiş bulunuyordu.
Medresenin harâ'bîden kurtulmuş olması
şükran ile karşılanmakla beraber, bu teşkilât:
idare edeıı zevatın zevksizliği eseri olarak,
medreseni" cephesi de Mr takım irili ufaklı
levhalarla eîrkinleştirilmiştîr; klâsik Türk
mimarîsinin ca güzel eserlerinden birinde
oturulduğu unutulmuştur. Aşağıdaki satırlar
A. Saim Ülgen'-•dendir:
"Medrese odaları tek kubbeli ve -murabba
pîâulıdrr. Dershanenin iki tarafında dar birer
galeri olup 'buradan medresenin dış bahçesine
ve helalara geçilir. Dershane nisheten ufak
bir salondur. Üstünde bir kubbe ve dört
köşesinden tromplar vardır-, gerek medrese
odaları, gerek dershane ve arka taraftaki
teferruat cami' kadar iiaerinde durulacak"
ehemmiyeti haiz değillerdir .
"Gerek camiin gerek medresenin 'haricî
götrürJigüne gelince, bu iki bina 'birbirine ga-
yet iyi bağlanmıştır. Medrese kubbe ve re- tatbik etmiştir. Aksi halde basık binalar Topkapıda Alunedpsıga Tör'o&si (Rssim :
vaklarımn ufak ve akak oluşu cami meydana gelirdi. Ha_=J
kubbesinin binanın heyeti umumiyesinde en
kuvvet-•1i ve hâkini rol oyhrmasır.», vardım
etmektedir. Eu da gösteriyor ki mimar daîıi
'bütün eiierraîiiyat ve dikkatini camie
vermiştir" (Vakıflar Dergisi).
Ahnıecl Paşa Sihyan mektebi, külliyenin tramvay caddesile Camcılar camii sokağı
Topkapı tarafındaki köşesinde, tramvay köşesinde ve -cadde üzerinde bulunan
caddesi üzerindedir; 1946 da, Ahmed Paşa birincisi, kesme taştan, teknesi kaldıran ile
Sibyan mektebinde Topkapı gençlik klûbü bir olmuş ve içi moloz ile dolmuş, lülesi
yerleşmiş bulunuyordu. Teık katlı basit bir sökülmüş bir susuz çeşme idi, 1945 de
yapı-dfc*: "O devirdeki emsali gibi bir salon ve zabtedilea kitabesi §u-dur:
avluya nazır üstü kapalı ve önü revaldı bir Sahibülhayrait Sadrı esbak
verandadan ibarettir. Bahçeden iki basamak merhum Elhaç Aiımed Paşa
ile çıkılan bir sokl üzerine kurulan bir sıra inşası Tecdidi Tamiri
kesme taş bir sıra. tuğladan müteşekkildir. 1153 1297 1315
Binanın dış köseleri 45 derecelik bir zaviye ile Bu tarihler, sırasile 1740, 1879 ve 1897
kırılmış ve üstleri istalaktitlerle süslenmiştir. Miiâd yıllarına rastlar.
Mektebin sokağa, nazır dört penceresi olup Camcılar camii sokağında ve cami
4iğer cephelerinde ikişerden dört pencere kapısının yanında bulunan ikinci çeşme, bir
da-'ha vardır. Dershaneye verandadan girilir. tuğia yapı idi; tak parça mermerden küçük
Verandanın çatısını Hassıki mektebi sîbyanın- ayna taşı tamirinde konulmuş bir akar
çeşme idi, asıl musluğu sökülmüş, yan
"Türbe kapısının üstünde eskiden 'bir re- tarafından bir sarı pirinç musluk konulmuş;
rine istinat eden •kcmısrlerin vak varmış. Bugün dahi duvardaki çatı küçük bir çarşıyı ve kalabalık 'bir semti
tuttuğu tahmin olunabilir" izlerinden kapının üstüne demir kenetlerle sular, başında daima üç beş kişi su
(Vakıflar Dergisi, A. Sami bağlanmış taban kirişinden, revakın doldurmak için sıra beklerdi. Kitabesi şudur:
Ülgen). mevcudiyeti iıissoiunuyoî'. Türbenin dahili Sahibülihayrat
"Kara Ahoııed Paşanın ise, altı haricî dili yerine, 5 pencere ve bir Sadri esbak Ahmed Paşa
caddeye nazır türbesi altı düm kapının arasında zuhur eden 6 köşe hücrelere Esası Tamiri
ınoı-dalla plânlı bir binadır. Her tahvil olunduğundan 12 d.lılı bir plâufectr. 1153 1315
cephede zemün katında birer Binalın taş fş-çiiigi çok güzel fakat sadedir. Bibi.: İ. H. Tanışık, istanbul Çeşmeleri; RSÎC,
penceresi olduğu gilbi bunlariıE. Cami gibi türbe de tamamen kesine küfefci Gezi notu.
üstüruda d:e fi gözü camlı, kemerli taşından inşa edilmiştir. Mulüıier, kesmeler ve — Şehzade
tepe penceresi vardır. nisbötler tamamen XVI inci asrın başında polis karakolu arkasında üç yol
"Bina plânının haricî üslûbundadır. ağzında idî, 1954 de Belediye Sarayı inşaatı
köşelerindeki UKUII üatıüvanecikler "Yalnız 18 dılılı kasnağın ebadı kubbenin sırasında yıktırılmıştır. Yaptıran on sekizinci
ze-jmndeeı kubbe kasnağıma haricî görünüşü ile mütenasip değildir. asır vezirlerinden sadırazam Hacı Ahmed
üstüne kadar imtidat ederler. Zeminden itibaren kubbe kasnağına kadar Paşadır. Kesme tastan, klâsik üslûpta, 1945
Türbe harici görüşüiîüeü itibaar'üe yükselen üstüvanî sütunların kuturları fazla de akar çeşme idi; eski çatısı harap olup
fazla yüksektir ve kubbesi de ince olduğundan gözü tatmin etmezler" (A. kaldırılmış, tesfcit edJerniyen bir tarihte
mu'Lad hilâfına daha m,ürte>fid!ir. ' Sainı Ülgen, Vakıflar Dergisi). çimento ile örtülmüş, mermer ayna taşı,
Halbuki dahilden görülen kubbe ise AHMEDPAŞA ÇEŞMELERİ —• Aksa- ıküçük ve kabartma nakışlı idi. Tesbit edilmiş
ha-rietclkile mukayese edildiğinde rayda Camcılar camiinin yanında iki .çeşme dört beyittik tarih kitabesi gudur:
arada bir boşluğun olması ieabe- idi, her ikisi de 1957 de yıktırılmıştır. Camiin,
dayor. Koca Sinanuı inşa ettiği
birçok türbelerde olduğu gibi bu-
rada da çifte kubbenin bulunma-
ea ühtimali kuvvetlidir. Mimar S
naa bu şekil inşaata muhakkak
güzel aoiısbetler temini hususunda
Han Mahmudu cilıandâre muvakka balsa
Abrftyi vüzera ha-zreti Aiımed Paşa Devletinde
o geîıinşalıi felek dergâlııa Kasdî ecr ile bu. nev
çeşmeyi, bıidı iaga Hayıi cari ki civa/rında olan
atşane Eyledi ala hayatı keremiyle ihya
Kemterin bendesi Şakîr dldi tarihin anın Nayîli
ecr ola nev çeşmeden Ahmeti Paga
Sene 1153 (M. 1739)
Bibi.: î. H. Tanışık, istanbul Çeşmeleri; Gazi
notu.

sı polis karakolu önünden Aksaraya inerken


Hoşkadem camiinin altında, eskiden belediyenin
temizlik arabalarının çekildiği arsa - deponun,
kapılı yanmdadir; yaptıran on' sa-'kisüıci asır
vezirlerinden Sadrâzam Hacı Ahmed Pasadır.
Paşanın konağı da bu civarda imiş, ilk bârjifrJji
adı unutulmuş olan bu

Şelızâdebaşı karakolu arkasında A (I?esîtn :


Xcziâ;
AHMfeDPAŞA ÇİFTE ÇEŞMELRÎ İSTANBUL
. H:O!îfcuîem Camii, yanında Ahmedpaşa Çeşmesi Fstih Camii bareminin Karadeniz kapısında ANSİKLOPEDİSİ
{ (Kesim : Nezih) Karadeniz cihetindeki çeşmenin teknesi Ahmetpaşa Çepuesi (Resim;
yerle far olmuş ve toprak dolmuştur;
çeşmede h^lk ağzında 'Soğuk Çeşme" adı ile susuzdur, fakat tunç lülesi durmaktadır; ince
ardlagelirmiş ki, ıbunu Mtabesindeki gu tezyini sütunlardan sağdaki yarısından
kıtadan öğreniyora»: kırılmıştır. Kemer yerine kullanılmış çiçek
H&neî. <1evîctx cîrafmda motifleri ortasında 'Vesâkaahüm rabbihim
Nice lıayreyledi kini müstesna şerâben taihûrâ" âyeti kerimesi yazılıdır.
Birisi işte anın ezcümle Talik hat iL'e olan kitabesinin zemini siyah
Bu Soğuk Çeşnıei ferlinde bina Kesme taştan olup yazının üzerinden altın • yaldız
klâsik üslûpta olan çeşmenin kemeri geçirilmiştir; Nimetullah Efendinin
üzerindeki kitabe iki parçadan mürekkep ve kaleminden çıkmış yedi ibeyiük kitabenin
çeşşmenin üst kısmında, boydan boya tarih 'kıtası şudur:
uzanmıştır; on sekiz beyitlik tarih manzumesi IÇimetâ bânii hayrile Şelıiıışaîıa hemen
şair ve hattat Behçet efendinindir; tarih kıtası Bu' iî« mısraı tarihi yszufo eyle dua "Yâd
da şudur: fcSiib eyledi şâdâb Mehmed Hanı"
Fikri tarihin ederken Behçet 1154 (H. 1741)
Hâtıra geldi bu beyti garrâ Çeşmei abı hayvei Hacı Ahmed Paşa
"Pek güze! eyledi bunda ihya" :" ' 1154
"Bu Soğuk Çeşmeyi Alımed Pâgâ" Akdeniz cihetindeki çeşmenin ayna taşı
Son beytin harfleri mecmuu Hicrî 1156 kabartma çiçek tezyinatlıdır; teknesi yede
(Milâdî 1743) yılını göstermektedir. bir olmuştur. Suyu vardır ,' zincirle asılmış
Kitabenin yazısı güzel bir taliktir. •bir teneke nıaşrabası da bulunmaktadır ki
Çeşme, susuz ve çok harap bir haldedir; • hem çeşmenin güzelliği ile bir tezat teşkl
teknesinden eser kalmamış, ayna taşı etmekte, hem de bulaşıcı hastalıklar
kırılmış, arkasındaki arsa görünmektedir; bu bakımın-dan mahzurlu olsa gerektir. Kapı ile
çeşmeden hiçbir eser kalmıyacağı zaman pek beraber bir saçak altındadır, saçağın çeşme Camii hareminin Akdeniz kaısj
üstüne rastlayan tavanında altı köşeli bir Almıetpaşa Çegmesj (Resim: Nezih)
yakın görünür (1946).
Bibi.: î. Hilmi Tanışır, istanbul Çeşmeleri, I; yıldız nakşı vardır. Bu çeşmenin de yedi
KEK. Gezi notu. beyitlik ve ay- m şairin kaleminden çıkmış kitabesinin tarik
kıtası: şudur:
• Hak bu kim mevkiini buldu bn hayri câri
— Kaili ecr îde banisini hayyü dana • Evvel
Fatih camii naziresinin, camiin dış haremine âbın içiito andan dişli Nimet tarih
"Mabsemi aynı ata çeşnici Ahmed
açılan kapıları yanında ve camiin dış harem
avlusun 5 *, bakan mermerden birer
küçük çeşmedir. Her ikisi de, avludan Bu mermer kitaıbe taşının da zemini
nazireye girildiğine jgöre kapının solandadır. siyah, kabartma talik yazısı altın yaldızlıdır.
Yaptıran on seMzinci asır Sadrazamlarından — Kâtip Mus-
Hacı Ah-îaed Pasadır. liMddin mahallesinde ve Fethiye camiinden
cenup istikameitıin'de 100 m^tre kadar
uzaktadır. Fethiye camiinin cenubundan
geçen Fethiye caddesini Fatih istikametinde
pek kısa •bir müddet takip edince, sağda ilk
sokağın içinde Ahmedpaşa. mescidinin kubbe ve AHMEDPAŞA MESCİDİ
mihrabı görülür. Mescid, Koltukçu ve
Beyceğizku-yu sokaklarile •çevrilmiştir. nin tipik hususiyetlerin kolayca görmek
Ahmedpaşa mescidi îstaııbıüun fethinden kabildir.
'bir hayli zaman sonra islâm dinine tahsis Ahmedpaga mescidinin Bizans devrindeki
olunan eski bar Bizans kilisesidir. Tamir tarihi hakkında pek az bir bilgiye sahip
edilmesi veya hiç olmazsa daha fazla tahribine bulunuyoruz. Bu kilisenin adını ilk olarak
meydan verilmemesi gereken bu kıymetli Bizan-sın son safhası tarihçilerinden
yapının tarihçesi ancak 1453 denberi bellidir. Phrantzes'in eserinde geçer. Ayios lonnis o en
Bugün metruk ve oldukça harap bir halde Trullo (St. J;ean du Dome = in Trullo) kilisesi
bulunmasına rağmen burada Bizans olduğu anlaşılan bu bina her nekadar daha ilk
mimarisi- bakışta, XII. asır yapısı olduğunu belli
ederse de, bir isini' benserliği yüzünden,
daha eski «bir devre ait olduğunu ileri
sürenler de vardır. Maamafih bu nazariyenin
yanlış olduğu Paspatis tarafından
gösterilmiştir. Bu kilisenin Justinyanos II
(685 - 695) zamanında 692 de İstanbul da
toplanan (Quinisexüım veya Trullien.) adlarile
diğerlerinden ayırt edilen ruhanî meclîsin
toplantılarını içinde yap-îtığı bina ile ayni
olabileceği ihtimali pek alda yakın gelmez. Zira
bugün mevcut olan yapı kışa tarzı itibarile bir
VII. asır veya daha eski devir .kilisesi
olmaktan çok uzaktır.
1453 de îstanbulun fethinde» sonra,
burası hemen mescide çevrilmemiştir.
Fetihten iki sene kadar sonra Rum patriği
Gennadi-os'a Patrikhane olarak, o zaman
civarı yalnız Rumlarla, meskûn bulman
Pammakaristoa manastır ve kilisesi (bu kilise
şimdiki Fethiye camâidir) bırakılınca, burada
evvelden mevcut olan rahibelere Trullo
kilisesi tahsis ol:ındu. Herhalde o devirde bu
sonuncunun yanında içinde rahibelerin
oturabilecekleri bir manastır da vardı. Trullo
kilisesi daha, bir asırdan çok fasla Rumların
elinden kalmıştır.
Burasının hangi tarihte mescide
çevrildiğini katiyetle .bilmiyoruz; ancak 1586
da Patrikhanemin nakli üzerine
Pammakaristoa kilisesile birlikte Trullo da
boşaltılmış olsa, gerektir (Fethiye, 1591 de
cami olmuştur). Burasının Trullo kilisesi
olduğunu gösteren delil, 1573 de İstaöbula
gelen Stephan Ger-lach'ın meşhur
Tureagraeeia müellifi Martin Crusius'a
yolladığı yasalardır, l mart 1578 tarihli bir
tanesinde Patrikhane ve civa-' n izah
olunmaktadır.
Kiliseyi mescide çeviren, Hadikatül - Ce-
vamiye nazaran Yeniçeri ağalığından üç tuğla
çırağ olan Ahmed Paşadır (B. : Ahmed Paşa,
Hirami). Hirami adile mâruf olan Ahmed Paşa
Sadırazam Siyavuş Paşanın 'damadıdır;
kendisi ayra zamanda Eğrikapı dışında -Savak
AHMEDPAŞA MESCtDÎ İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 439 — AHMEDPAŞA MESCtDÎ
mescidi ve tekkesinin (ISroki - plân: Semavi Eyice)
olup oğluyla birlikte iniştir. Bu meyanda balada olması icap eden
medıundu,r. esas kapı örülerek narteks'in cenup duvarında
başka bâr kapı açılmıştır.
Doğrudan doğruya binanın gövdesi
üzerine kurulan, acayip sekili ahşap minare
bugün artık mevcut değildir.
Yunan salibi şeklinde inşa edilmiş olan
esas orta kısım, kubbeyi taşıyan bir «kemer
sisteminin dayandığı' dört direğin sonraları
kaldırılması ve buram yerine yapıyı
enlemesine kateden bir çift ahşap 'direğin
yerieşti-rilnıesile ilk şeklini ibiraz
kaybetmiştir. Salibin yanlamasına olan kolunu
teşkil eden Tran-sept'in ndhayetlendiği yan
duvarlar gerek içeriden ve gerek dışarıdan
zarif bir surette inşa edilmişlerdir. Burada
büyük bir kemerin içine üstüste İM küçük
kemer yasılmış, ve •bunlardan yukardaki dört
köşe bir çift sütunla, üzerleri kemerli üç
pencereye taksini edilmiştir. Bugün bu
pencere ve kemerler oldukça değiştirilmiş ibir
haldedir. Salibin kollarının •üzeri birer kemerle
örtülüdür. Bu binanın dahilî ana çizilerini
bariz bir surette dışardan görmek kafmldir.
Yüksek kasnaklı ve üzeri kiremit örtülü
kubbenin sakız penceresinden üçü sonraları
örülmüştür, içeriden ibu pencerelerin
arasındaki kabartma dilimler, ve dışardan
ise .bunların -üzerlerimi süsliyen yarım
Ahmedpaga mescidi tabiî dairevî ke- çevriidiiırteıa sonra yapılan mihrab sztik Hiffvcııt değildir,
foir âfet neticesi değü. îgeride, evvelce kaldırılan dört direğin başlıkları ve bunların üst
doğrudan doğruya ihmal vs kısım-lan yskılınak tehlikesine maruzdur; bunların yıkılmasını
bakımsızlıktan harap kubbenin de çökmesi ıtakip ede'bi-Hr.
olmuştur. Bu eski kilise Bizans mimarisinin en tipik hususiyetlerinden
Mciseid çok harap bir birini teşkil eden Yunan salibi plân üzerine inşa edilmiştir. Dört
haldedir, bilhassa batı cihetinde direk-le tran-sse.pt ve orta nefin vücuda getirdikleri dört kolu da
Narteks kıeırondaıı pek az bir <%it satib burada bariz bir surette görülür. Gayet kalın duvarları
iz kalmzştır. Binanın içerisi olan bu yapının üç absidi (mihrab), ve bir narteks'i (son
emsalinde r-adir rastlanır bir hal cemaat yeri) vardır.
olarak gayet temizdir. Nar-
Narteks'in üzerinin büyük bir kısmı göc- İKIİİS ve yan
teks'e bitişik bir kulübede bir
duvarları kısmen yıkılmıştır; yalnız şimal tarafında narteks'dn
aile cimrmaktadır. Binanın c;>
üzeri Bizans zamanındaki şeklini muhafaza etmiştir. Eskiden bu
îiıifp yüsü iyi bir halde ese d;3,
narteks'in, üzerleri bu şekilde örtülü üç, «bölüme ayrılmış olduğu
mûhraplaı1 -dışarıdan m tu n bas-
muhakkaktı. Kurlitt tarafından yapılan eski bir resimden ve gim-
M
diki vaziyetten anlaşıldığına göre, narteks'in cenup tarafı
Hifiştür, Beyceğizkm-ıı goxagı- 'bilinmiyen bir sebepten dolayı yıkılarak tadil edilmiş ve
na ıbakan yıüz ve Karteks'in, buraya, artık hiçbir izine rastianmıyan ahşap bir inşaat yapıl-..
arkası evleffie kapalı oldukla-
PHiciıaıı bu. .taraftar! yapıyı
tetkike iîakın ' vo'ktur. MÎ
nıerler, aslında fresk izine benzer bazı
biraz nisbetsis renkli sıva parçaları
olan bu görünmektedir (Ekim
kubbeye kıvrak 1845 de). Kırmızı bir
ve zarif bir şekil bordürle, koyu lâcivert
verirler. Bu veya -siyah zemin üzenine
kubbenin iç çizilen kırmızı çizgilerden
sathı, emsaline ibaret, olan 'bu ufak
pek nâdir parçadan herhangi bir
rastlanan ve bu netice çıkarmak
güne kadar . imkânsızdır.
bozulmadan Bu eski kilisede işlenmiş
gelebilmiş, 'mermerlere de rastlanmaz,
XVI. asrın 'binanın iç ve dışında ve
güzel malakârî kubbe kasnağının dibinde
nakışları ile görülen ince mermer sil-y
süslüdür ki, melerin hepsi do boştur.
tamlar bu Yalnız burada absid.
Bizans pencerelerim, bölen küçük
âbidesine Türk
süitunlarm başlıklarını kay
sa-. natı
dişletebiliriz. Bu başlıklar
.bakımından da
şimdi-ancak izi
(bir kıymet
görülebilen, birer salibi
temin
C8>vreleven s.s
etmektedir.
Absidler.
ise gerek
içeriden ve
gerek dışardan
yarını daire
şeklindedirler.
Evvelce burada
meveu-d olan
pencerelerin
-hepsi örülüdür.
Dışardan yalnız
orta a'bsid'i
eskiden üç ince
pencereye
ayıran dört
mermer
sütunun izlerini PîîrâmîaÎHjıedpaşa Mescidi (Kesim : Ivszils)
ve nisbeten iyi
muhafaza
olmuş
başlıklarını
görmek
kabildir.
Burada,
hiçbir fresk
isine r-
astlanamamış-
tır; yalnız
plânda (x)
işaretile
gösterilen
yerde eski bir
AHMEDPA-ŞA MESCİDİ AKMSD PEHLiVAN (Kam)
440 İSTANBUL ANSÎKLOPEDÎSÎ 441
fakat zarif tezyini motiflerle • Itnıed Paşadır. ...................."" Te§iitulumbada kah
süslenmişlerdir. velıânede oturar-
Bibi.: REK, Gezi notu. küOdü, yirmi, yirmi
Binanın dışı 'bilhassa inşaat — Mirmirah bir yaşlarında îs- ken p'eliTiîsti. Ccin
malzemesinin sıralanışile süslenmiştir. Sultan Damadı Ahmed Paşanın türbesi. Edir- tanbula geldi, havliyle yerinden
Böylece muhtelif tuğla ve taş sıralan, ana nekapıda, Mihrimahsultan (Edirnekapi) ea- devrin namlı fırlamış, kahvehane
çizgileri gösteren kemerler, en üst hatları raiinin dış hareminin arka tarafında, bu pehlivanlarından -bahçesinin
tebarüz ettiren teste-rediş şeklinde sıralanan Külliyenin nefis bir parçası olup 1946 da yerle Hergelecinin kenarındaki demir
ituğlalar ve pencere üstü kemerleri -bu küçük bir olmak 'üzere hazin bir harabe halinde idi; parmaklıklara nasıl
yanında çalıgtı; kısa
binayı Bizans mimarisine has ıbir şe'MIde kubbeleri tamamen çökmüş, üstü tamamen sa-nldıysa, demir
zaman içinde
süslemiştir. açık, üst sıra 'pencerelerim çoğunda yukarı çubukları -balmumu
Türkiyenin güreş
Son günlerde bu mescidin tamir ve pervazlar da çökmüş, duvar, pencere semasında en gibi bükerek
ihya-«ı için teşebbüse geçilmiştir. aralarında geniş sütunlar halinde kalmış, hattâ birbirine -geçirmişti.
parlak yıldızı
Semavi Eyîce bazı yerlerde alt pencereye kadar yıkılmıştır. Son ra bu
oldu. Dört idefa
— Eğri'kapı Müstatîl bir plân üzerine yapı'nus bulunan Avrupa-ya gitti. Kara AKtned Pehlivan çubukları'doğrultma
dışında meşhur Savak çeşmesinin karşısında- türbenin zemini malta taşı döşelidir; içinde Avusturya, (Kesim: S. B.) k istemişler, bir
dır; yaptıran on altıncı asır vezirlerinden yirmi kabir vardır; bir kısmı 'dağılmış, tanesini eliyle esM
Almanya ve
Kiram! Alımed Paşadır; bu mescide halk çoğunun baş ve ayak taşları 1-nrıînug, yoü haline gertirebi-lecek
Fransayı dolaştı,
ağzında Savak Mescidi denilir; mescid olmuş, mermer sandukalar, devrinin en temiz tek adam bu-
içlerinde Rus Ha-
yanındaki uşakî dergâhının en namlı şeyhi çalışan .ustalarının elinden çıkmıştır. ti . . Kara- Ahmed Pehlivanın
kinşmid ve Fransız PcC; Pons bulunan otuz
Cemaleddin Efendi (H. 116i) 1750 de ölmüş Saim Turgud Aktansel yedi namlı pehlivanı yendi; <hiç Kahvehanede bu • k a h ri t a § î
ve bu mescit önündeki türbeye gömülmüştür. (Cftanpehlivanı- w ., ,.v .. Tİ (Besim: A. Bülent! &ocnt
Bu mescidin en belli hususiyeti şeyhin yenilmedi; 1899 da kendisine egrıoügru çubuklar, koca pehlivandan
— Gecen asır sonunun en namlı Cihanpeiılivanlığı kemeri verildi. Güzel bir
türbesinin de mes-cdd çatısı altında pehlivanlarından, Türk pehlivanları arasında hazin bir hâtıra olarak kalmıştı. Nekadar
bulunmasıdır, öyle ki, .binanın içinde üst Fransız kızı kendisine âpk olarak peşisıra yasaktır ki Yeşiltulumba-daki bu
harikulade gücünden, kuvvetinden başka îstanbula gelmiş ve burada Ayşe Zarife adile
kısmı parmaklıklı bir yarım duvar, türbe ile vücut ve yüz güzelliği dillere destan olmuş bir kahvehane, yola gelip kaldırılırken
mabedi ayırmış, mescidin mihrabı -bıı müslünıan olup Kara iAteıedle evlenmişti. pehlivanın parmakîıMları da yok olup gitti.
yiğittir; 1371 -de Rusçuğun Razgrad Bütün ömrünce bir defa bile sırtı yere
duvarın ortasına yerleştirilmiştir. Son kazasının Umuriköy nahiyesânde doğdu; Kabri Eyyübdedir. Piyer Loti kahvehâ-
yıllarda tar -hayır sahibi himmeti ile tamir gelmemiş olan bu namlı pehlivan, dördüncü
çocukluğunda başlayan güreş hevesi, vücut nesine giden yolun altbaşında, -sol kolda sed
edilmiş olan Savak Mescidi dört duvar seyahatinden dönüşünün ikinci günü, henüz
yapısının -süratle serpilip geliş-mesi üzerine üzerindedir. Demir parmaklıkla çevrilmiş olan
üzerine kiremit örtülü -bîr yapıdan ibarettir. otuz, otuz Mr yaşlarında kalb durmasından
pehlivanlığa do- kabrin baş itası, bir cihanpehlivanının sanma
Paşanın ve oğlu Mustafa Beyin kabirleri tür- • öldü. Spor tarihimiz üzerinde zengin bilgisi
lâyılk azamettedir, kabartma çiçekler ve bir
b-2 kapısı önündedir. Paşanın taşında ile tanınmış olan merhum Vefalı Saiın
nişan motifi ile süslenmiştir, dokuz -beyittik
sadece kelımeıteviiıd yasiBüg oT.up Mustafa Ağabey (Saim Turgud Aktansel), Kara
kitabesi şudur:
Beyin ta-§i da babasmm ayak tası yerine Ahmedin ölümünü şöyle -anlatır:
konulmuştur. "İlk defa kendi kalbinin oyununa yemlen
y t/ '-'
koca pehlivana, fou meşum kriz, Aksarayda
MîMEBPASA MEK-
rabesi kargısm-cadır.
184$ da -Cumhuriyet
Halk Partisi
Cerrahpaşa, semt ocağı
olarak kullanılmakta idi. Eirâmîahmec'pasa Mesdcîiiuie rnihı-ab ve Şeyh Cemaleddin
Yaptıran Sadırazanı Türbesi (Kesim : Nezih) Edimeka-pıda Ahmedpaga Türbesi (Besim: Nezih)
Şehlâ-
MED RAHMt USTA
442 ANSİKLOPEDİSİ 443 AMMEiD K.ASÎM
ÎBjve Haliâkul bakî İSTANBUL
Baîmdîrîiîrfa meşhur! cihandır Kara de 16 punto 20 kat-
Alımecî Cihanın pehlivanı söylediler. Rum mektebini terk et-dim; on iki rat "bir forma yazı maktadır. Balıkçılar,
Azimet itti semt! Avrupâya yaslarında idim, üç sene kadar Giresun nüfus ve dizer dağıtırdım, bu tulumbacılar, serseriler,
Saban itti bütün zor feveranı tapu kalemlerine rolilâsimeten devam et-dim. nıürettibiikde kumarbazlar, devrin tanınmış simaları,
Dinildi ittifakı âlem özre Ama Onbeş yaşında, ilk mektebdeki rahmetli • bocam başkası tarafından sanatkârları, mahalle aralarında
gamada Dünya Pehlivanı Feyzi Efendinin arzu ve tavassutu ile şahadetname kırılmamış bir rekor yükselen kadın ve ço'.uk çocuk sesleri,
aldığım, ilk mektebe altmış kuruş maaşla kalfa olarak kaldı". yangınlarda, gece. baskınlarında, meyihâ-
Nice yıllarla evraîa havadis
Cîbaııe fahriîe «eğritti ânı
tayin edildim. Hocamın vefatı üzerine ben -de Ahmed Rahmi Usta 1958 yılında Tan ne kavgalarında yükselen karışık, a-
-kalfalıkdan ayrıldım, on-yedi yaşında idim, 1908 de Matbaasının ki-tab kısmı ser mü rettibi nonim sesler, tabaka tataka, sınıf sınıf,
Gelince Avrupâdan şan; gali!> hürruyet ilân edildi, hâsılatı gayri sâfiyesi Türk,
Stinıra gark silerdi cümle ihvanı
buCraııuyordu. istanbul Ansiklopedisi onun yaş 3^aş bütün fcir İstanbul, Ahmed Ra-
Rum ve Ermeni • ' ibtidâ! nıekteblerine aid nezâreti altında dizilmekte, ve sayfaları o- sînıin yazılarında ea ös dilleri, şiveleri,
Zemine arkası hiç gelmemişken olmak üzere bir komisyon tarafından idare edilen •nun tecrübeli sanatkâr elleri tarafından ar-golarile konuşurlar.
Feîek yıktı yere ol Kahramanı Giresun Matbaasına girdim, işte burada rahmetli 'bağlanmaktadır, îstani'ü Ansiklopedisi, "Z"
JJ.v&yı Rusçuğun liazg'ad hazası ustam Samsunlu Hacı Hasan Efendinin elinde mü- harf inin son kelimesini ihtiva edecek son Ahmed (Besim:
ÎJröiır&öy dür anın. ası! mekâm rettib, makinist ve mücelli-d olarak yetişdim. O şayiasının da. onun eli H. Çizer)
zamanlar taşra matbaalarında bu üç sanat ayrılmaz ile bağlanmasını diler. Ahnıect Bahrni D0t*
Oka bir Fatiha geç öyle zair lAlımed Rasimin eserlerini -sıkarsak,
bir -kül idi. Bu sanatları öğrenmek içim-içimde (Kesim: S. B.)
K! kalmaz kimseye bu delin fâni. :
Is-tanbulu-n kokusu, ıtri damlar.
öyle bir aşk vardı ki sabahın alaca -aydınlığında
Siîkafi penç ile kaydoldu tarih — Ahmed Rasim, her 1865 de îstanbulda Sangüzelde
isime koşar, gün ikavuşduktan iki saat sonra elimi
"Cihan Arsîanı terk îtti Cihanı" iki .kelimenin en kuvvetli mânasile büyük bir doğdu. Muhit, büyük bir muharrir olarak
yükümü yıkayub evime .' dönerdim, para
(Sene 1320) 1803 Bibi.: .Sai.m artist, -büyük bir muharrirdir. Renkli doğan bir çocuğö, sokaklarında uzun
verirler miydi, unuttum, aklımda kalan jıkıi yıl. im. g-
Turgud, Not; RSK, Gezi notu.
ayiretfa mesâim sonunda takdir edilerek bana onbsş tasvirleri, en küçük ve uçucu bir hareketi zaman, oynatıp yetiştirebilecek kudrette
kuruş aylık bağlanması, yirmi para pula tasMt eden enstantane klişeleri, orijinal idi. Ailesine gelince, Ahmed Rasim,
„ _~~^ — istanbul
basınının en yaslı, en değerli 'baş kesildikden soar*» elime ondört buçuk kuruşun üslûbu; ve tipik bir İstanbul çocuğunun anasını boşayan ve kendisini anasında
mürettiblerio-•den, Mehm-ed Bayrakdar .adında -geçmesidir. Ar-tıik on-dökuz yaşında delikanlı idim, kıvrak zekâsı, ince zevkleri ve pürüzsüz, bırakarak hiçbir vakiıt arayıp sor-mıyan
ibir zâtın oğlu olarak 1891 de -Giresunda emsalimin arasında bu dar .gelirimden sıkılıyordum, .şakrak dili ile, yaşadığı devri unutulmaktan babasını tanımak istemedi. Bahad-din
doğdu, Giresu-mm Kapu Mahallesin-dendir. bir derd yandığını Salih Efendi adında bir ba'ba kurtaran ölmez adamlardan biridir. Efendi, Rasimin t-ercümei halinde bir
Çocukluk ve mesleğe giriş .hayatını şöylece dostu: •—. Oğlum., dedi, üç sanata sahihsin, •her Eserlerinde asrı yasayan Ahmed Rasim gölge bile d'eğiMir. Buna karşılık, dikiş
anlatıyor: biri bir insanı ayrı ayrı geçindirir, .ama Giresunda bilgili adamdır. Hiçbir eski ve yeni şeye karşı -dikerek Ra-simi. büyüten Nevb-er Hanım,
"On yaşlarında idim ilk .mektebi değil, senin yerin îstanbuldur, oraya git, çok para lakayt kalmamıştır. Tarih ile yakından "Valide, Valide merhum" sonsuz .bir
bitirdim, gön umumî imtihanda parlak kazanırsın... alâkadar olan ve şarkılar yasan, 'besteleyen sevgi kaynağıdır.
muvaffakiyetle aîiyülalâ derecede "Salih Efendinin ikazı gözümü açdı, Ra-' simin bir romanının arkasında "müellifin Ahmed! Rasim bize, çocukluğunun
şahadetname aldım. Giresun .belediye reisi fakat ailem izin vermedi, ben de bir gün asarı s-airesi" dîye, "Muhtasar Sarfı Türkî, enfes ve muhteşem bir tarihçesini
Kaptan Yorgî Paşa adında hayırsever bir kimseye haber vermeden bir vapura atladım, Sarfı Farisî, Hesabı Sihnî, Osnuaniı Tarihi, bırakmıştır. Sonra, gençlik hatıralarım,
rumdu, ve imtihanımızda mümeyyiz olarak kaçtım, îstanbulda bir dayım vardı, onu, az Tarihi islâm., Tarihi Ticaret, Elektrikiyeti sâ- bu arada muharrirliğinin başlangıçlarım
'bulunmuştu, beni fevkalâde takdir etmiş sonra da Ohannes Ferid Efendinin Manzûmei kfce. Fonograf, Teşcikkü?.ü Cihan ve Garaibi ve muharrirlik hayatını anlatmıştır. Onun
olmalı ki bütün masraflarım kendisine aid Efkâr Matbaasında ser mürettib Kirkor Âdatı Akvam" isimlerini okuyoruz. Ölmez tercümei halini yazarken, (hiçbir yabancı
olmak üzere, 'babamın muvafakati ile beni ru-nı Efendinin yanında iş buldum. İlk haftanın eserlerinde şahlanmış bir at olan kalemi, bu kaleni, bu otobiyografinin ye-pini
mektebine yazdırdı. Hattâ .birgün: — Oğlum, sonu idi Kirkor Efendi: •— İsinden çok vadilerde dolaşarak ve bu -kaynaklardan tutamaz:
bu mektebi bitirince seni Marsilyada ticaretle memnunum, al şu bir haftalık üç mecidiyeyi, sulanarak, muhtelif isimler altındaki "Daha küçük idim. Henüz sekiz,
meşgul olan oğlumun yanına göndereceğim, gelecek -hafta hakkım artdıracağım.. dedi. hatıralarında ve mektuplarında'bir asrın dokuz yaşında var idim. Ana yavrusu,
sürer, çıkar büyük tüccar olur, memleketimize "Haftada üç mecidiye, ömrümde çerçevesini çizecek kudreti kazanmıştır. alı! anamı pek geverim. Benini hem
hizmet edersin, vatana hismet para ile, servet görmediğim para idi, gözlerini faltaşı gibi Ahmed Rasimin yazılarında, bilhassa babanı, hem de -en 'büyük
ile olur., dedi. Bana, Felek Efendi isminde açıldı, ikinci hafta dört mecidiye oldu. Antik istanbul, sokakları, -evleri, âbide ve umumî veliyetünninıeltimdir. Onun el dikişi
hususî "ünde fransızca hocası tutdu. Fakat iki mesleğimden emin idim, hiç tereddüd etmeden müesseseleri, meyhane ve 'batakhaneleri, dikerek beni beslediğind bilirim. Ben
sene sonra Paşa öldü, kâtibi yerinde ve G're-suna nıektub yazdım, ailemi yanıma mesire yerleri, vapurları ve kayıkları, afacan. Zavallı kadın; maişetini istilâ
kasabanın ileri gelenlerinden Kazancı Yani aldırt-dım. işte o -gün, bu gün, mesleğimde, tramvay ve arabaları, bir kelimede toplarsak eden mihneti zaruret arasında'
Efendi tahsilim -hususundaki vasiyetini ilk çıraklık ânımın aşkı ile çalışıyorum. Sabah, manzara ve insanları ile sesli ve renkli bir film komşulardan da tekdir işitir. Benim için
söylediği halde vârisleri olan kızları ile Ta-nin, İkdam gibi büyük gazetelerde halinde ak- onu azarlarlar. Ya biranın çocuğunu
damadları «bir Türk çocuğunun tahsil ve mürettib-lik ser mürettiblik yapdını, eski döverim, ya top oynarken canımı kırarım.
istikbali ile .alâkadar olamayacaklarını, Yorgi
harflerle gün- Mektepten kaçarım. Bir kere kaçtım, mı,
Paşanın bu gibi yardımları 'belediye reisliği
icabından olduğunu artık haftalarca gitmem. -Gitsem dayak
var. Bu korku beni tiril /tiril titretir.
Sabahleyin kalkarım. Güya mektebe
gidecek imasını gibi ha-
ANSİKLOPEDİSİ 445 ÂHMED KASİM
AHMED RASlM — 444 —
köşesinde koyu kurşunî boyalı, yüksek,
İSTANBUL
altında yanyana bakkal, attar dükkânları
zırlanırım. Sepetime yemeğimi koyar, cüz
— -Haydi mektebe! bulunan bir bina idi.
kesemi 'boynuma takar, elime iki veya bir
Dedi. CÜE kesemin içindeki cevizlerle Ben, bu binayı günde belki beş, on defa
bakır onluk verir. Bazan:
beraber yürüdüm. Mektebe yaklaştıkta korku hariçten görürdüm. Fakat içerisine
— Oğlum! Rasiın. Dünyada iki dalını girmemiştim. Gir, deseler de birdenbire
var. Biri sen, 'biri Yusuf. Fakat o babasının arttı. Coeuklann o kadar velvelesi arasında
.hocanın değneği sakırdıyor, yine o kendini dalacak derecede niyetli bulunmuyordum.. Bir
yanında. O zengin. Bak ben fakirim. Oku. gün 'bakkaldan çocukluk pisboğazlığı, iğde mi
Adam olmıya çalış yavrum! Ben de ölürsem işittiriyordu. Bittim, takatim kalmadı.
îçeri girdik. Ben daha girer girmez aldım, yoksa fındık mı, her ne ise, kuru
sen sonra sefil kalırsın. Yaramazlık etme, yemişlerden biri olacak, geveleyip dururken
«beni üzme, ötekinden, berikinden söz falaka da indi. Ayakkabılarımı çıkardılar.
Herkeste sükût! hocayı gördüm. Derhal yemişleri cebe
işittirme. Sonra hırpalanıyorsun. Zaten dayak indirdim,
yemeden kuru kemik kaldın. Ben bayılmışım. Eve gideceğini, yürüye-
miyonım. Tabanlarım yaralı. Güç halle git-, — Hoca efendi öpeyim!
Tarzında nasihat verir. Fakat kim dinler? .tim. Valide de beni bekliyor, o -da işten istirhamı tahttında müstetir olduğu
Ben sabi bir müdahin, müraî. Fakat yalnız haberdar. Meğer bu belâyı başıma getiren o halde elimi uzattım. Verdi, öptüm. Fakat bu
valideyi, ceviz oynarken mahalle çocuklarını imiş. Hamama gidecekmiş, beni mektepten defa her zamanki gibi elimi bırakmadı.
aldatırım. Hiç hoca kanar mı? O müthiş almıya gelmiş,' bulamayınca kalfaya Sabihülveçîı bir zat olduğu için tebessümleri
falaka,, üzeri yağlı gibi parlak duran değnek, söylemiş, o belâ da geldi, beni buldu. ile daha ziyade cazip olurdu. Birkaç adım
ta-ibanlanma indikçe, bana cihanı zindan eder. elele gittikten sonra baııa dedi ki:
Okumak mı? Benim yediğim dayaklar hep Vâlida benim dayak yediğimi biliyor a,
döğmedi. Yemeği yer yemez uyudum. Fakat — Sen daha mektebe başlamıyacak mı
onun yüzünden değil mi? Şehzade Camii sın?
avlusundan iyi mektep olur mu? Ceviz, topaç, dayak canıma kâr etmiş olmalı ki, inliyormu-
şum. Kadının merakı artmış. Ayaklarıma Muhakkak biliyorum ki. ne evet .dedim,
esir almaca, saklambaç, Vefalı çocuklarla
kavga, birdirbir, uzuneşek, kaydırak, kızak, bakacağına yüzüme (bakarmış. Ban o geceyi ne de hayır...-işte o zaman, bu zaman fbende,
'kartopu patırtısı, ihtiyar kayyum ile alay, inliye inliye sabah ettim. Hamama gittik. bu hal, itiyat hükmüne girdi. Bilmediğim,
mezarlıktaki ağaçlara çıkıp ötekine berikine Valide az kaldı bayılacaktı. Ben de şaşırdım. sonuna göremediğim suallere cevap vermem!
kozalak atış, macun, çevirme, merkepsüvar Tırnaklanın mosmor1! Kan oturmuş. Mektebin kapısına kadar o vaziyette
olarak meydanda gezme, çukura ceviz atma, Kestikçe kan fışkırıyor. Annem ağladı. Bir yürümüştük. Hoca burada:
çırpma gibi oyunlar varken amme cüzünü daha o mektebe yoilamryaeağma dair and — Haydi yukarı çıkalım., biraz otur, gel
kira bitirir1? Ben cami avhısıın'd'a bu kadar etti." (Gecelerim) . Ahmed Rasim yine git!
oyun öğreniyorum kifayet etmez mi? Ahmed Rasimin dayağından kaçtığı (Karikatür: Melımed fzzeddin, Aydede, Dedi. Derhal itaat gösterdim. Girdik.
Evden çıkar çıkmaz valideye gösteriş mektep, "Caferpaşa mektebi" idi Oradan Yine eiele idik. Dikçe bir merdiven! Sağ
olmak üzere mektep tarafına doğru giderim. sonra Darüşşafakaya girmişti. Anıin ile sunî şalvarı, ayağının ev prmesi çoraJbmm yarı cenahı üzerinde açılmış büyük pencerelerle
oradan bir tarafa sapar, cami avlusuna başladığı ilk mahalle mektebi de "Sofular yarıya içinde kaybolduğu siyah, haffaf iği aydınlık, on ayak kadar çıktıktan sonra sol
kendimi dar atarım. Akşama kadar oynarım. Mektebi" idi. Sofulardan Hıfzıpaşaya kadar namaz merkupları, kış ise başındaki vişne taraftaki dar bîr sofadan, iki kanadı ardına
Yemeğim var, param da var, elverir. geçen çocukluk yıllarının ilk hatıralar da çürüğü atkısı, ısırtandaki kırk yıllık abası, pe- kadar acık bir kapı vasıtasile geniş bir odaya
Cumartesi günleri zenginlik zamanıdır. Zira "Falaka" nm yüz elli sayfasını dermande kürkü, mest kundurası da beraber geçtik. Yek-nazarda gördüm. Küçük küçük
valide hocaya altmış, kalfaya kırk para doldurmuştur: çıkardı. Bazan -besmelei şerifeııin keskin .sini rahleler önünde, minderler üstünde oturmuş,
gönderir. Yirmi 'de bana verirse tam üç "Ben, daha mektebe başlamadan evvel benim kulağıma kadar geürdi. Kolları sarkık, ben kadar on beş, yirmi çocuk, sessiz, sessiz
kuruşum olur ki, o zaman için 'büyük bir karşımızdaki evde oturan Hoca Efendiyi başı önde ağır ağır yürürdü. Ben mevcut şa- okuyorlar, bunların ortasında her .zaman
servettir. Hoca yüzümü görmez ki, haftalık kafes arkasından gözetlerdim. Boyalı, iri kirdanma nisbet nesli âti efradından olduğum görüp tanıdığım, fesinin üzerindeki yeşil
alsın. halkalı kapısının bir kanadı açılır, toprak halde bile zamanımızda mensubiyetin kadri sarığının ucu harice püskürmüş gibi duran,
Bir gün camide oynuyordum. Ağır bir el basık avlunun iç boşluğu arasında beyaz, daha ziyade bilindiğinden midir, nedir, her hocanın arada sırada giydiği şalâki, sopaları
kulağıma yapıştı. Ben arkadaşlarımdan biri dardağanı sarığı -belirir belirmez yanlarını kelimenin sonuna bir yayı nisbet ilâvesi kalın hırkası gibi hırka giyen, fakat ensesi
çekiyor zannile; etme, dönersem vururum, çemfoer usulünde aldırdığı halde güya modası hükmünce ananevi, her hangi bir daha enli katmerli, daha derin görünen, yüzü
diyerek elimdeki ceviz ile .nişan almakta yatakta yorganın üstünde mi, altında mı kor-; kunun ilcâsile kafes önünden bile pek az çopur olduğu halde hocanın yüzünden
devam ederken bir sfflle ensemde patladı. Yüzü kaldığı bir stürlü anlaşılmasın diye - şimdi çekilir, kapı önünde bulunduğum anlarda onu daha güleç, enli dudaklarını, misvakli,
koyun düştüm. Bir de ne bakayım? Kalfa. bana öyle geliyor! -uçları - çocukluğumda görür •görmez içeriye kaçar, kapıyı hızlı 'beyaz, iri dişlerile beraber meydana vuran,
Ne?... bulabildiğim veçhi şe-behJerden biri de kapar, bir daha çıkamazdım! kesik, kumral bıyıklarının her iki uca, kısa
Hayatım çekiliyor zannettim. Öteki bulur!- Hacivadınki gibi yukarıya kıvrık akça Mektep Sofular Tekkesi müzafâtından kestirmek itiyadında bulunduğu çevirme
çocuklar, hep bana bakıyor. Ağlıyamadım. sakalı da görünür, yaz ise ekseriya eübbe idi. Tekkenin ağaçlıklı, daima güzel mürettep sakalının üzerine binen Mü'min Kalfa
Adamcağız cellât gibi durmuş bakıyor, benim yerine giydiği şal taklidi, so-palarmdaki ve matruh duran bahçesinin hamama nazır geziniyordu.
'de burnumdan zırıl zırıl kan akıyor. Kalfa renkleri soluk, kollu (Hâyderî) den uzunca Hoca efendi beni kendi yerine kadar
atifağı tolf atın ehemmiyetini anladığı halde hırkası, hem (mintan) hem de saat cebinin götürdü. Bu ©snada çocukların hepsi de
yine o tavrı hunrizi ile sert sert: bulunmasından dolayı yelek 'hizmetini gören bana
belindeki (Tosya) şalı kuşak, kur-
ÂHMED RASİM ANSİKLOPEDİSİ _. 44? — ÂÖMED RASÎM
446 ÎSTANBUL
bakıyorlar, içlerinden oyu-n arkadaşlarım "Okuduğum kitapta ana lâfzım görür "Dersini bilmiyenler, bir defadan üç de-* faya
olanlar gülümsüyorlardı." (Falaka). görmez titrer, derhal yanımdaki çocukla ana kadar kuru ekmek verniye mahkûm olurdu.
Sofular .mektebinde kalfadan yediği bir hakkında söze başlardım. O da benim gibi, o Yani -taamhanede herkes yemek yer, o ayrı bir
şamar yüzünden ev değiştirip Kırkçeşmeye •da anasını seviyor, görmek, 'boynuna sofrada yalnız ekmek yerdi. Bu mahkûmiyet
taşınmışlardı. Orada "Tezgâhçılar Mektebi" sarılmak, ağhyarak öpmek, başını göğsüne hocanın müdüriyete isim tasrihi sure-tile
ne verilmişti. Ahmed Rasimin bu yeni dayayarak orada uyumak, oradan ayrılmamak, vukubulan is'arı üzerine "evamir" denilen
mektebinde pek tatlı günleri geçmiştir. Fakat ona kul köle olmak, onu gücendirmemek deftere kaydedilir, bu defter ikindi
evlerinin yanıbaşlannda çıkan bir yangın, AhiKiSd îlasira; Üstadın akg-aıncıhğ: IıatJz'îaaarak istiyor. Âlı! bilseniz bu muhabbeti müştereke namazından sonra divanhanede sınıf sınıf, saf
ocuları yakmamakla 'beraber, tekrar ev (Karikatür: Seki Cemal, Ayüede, İ822). saf dizilen sakırdanın muvacehesinde
ne kadar müessirdir. Bilseniz o zaman o
değiştirmiş, Haydara taşmnıışlşardı; çocuk dehanı masumun natıkasında -ne kadar beliğ okunurdu. Derse çalışmamazlığın en büyük
da Çukurçeş-me Mektebine verilmiştir. bi idi. Dinledi, durdu. Kara anneme dedi ki: bir tesir .bulunur. Ben bunların cümlesini cezası "izinsizlik" idi. Darüşşafakada "izm"
Bu sıralardadır ki, iküeük Rasim, annesi, — Beyefendiye söyliyelim de Rasim hissederdim, cümlesini düşünerek kurardım. kadar kıymettar hiçbir mükâfat j.'oktu, Çünkü
sütmnesi ve evin kiler, mutfak ve ortalık artık o mektebe gitmesin... "Sade ben mi? Hepimiz öyle idik. Bazan ayda bir defaya mahsus idi. Perşembe günü
mutemedi Dilfeza Kalfadan mürekkep bu Hafızpaşa mektebine gitmiyorsam da müzakerehanenin harice nazır penceresinden öğleden sonra talebe elbisei hariciyesini giyer,
küçük aileyi, büyük halası ile kocası Miralay bahçeden maada bir yere de çıkamıyor, diğer sokağa bakardım. Sokağın bağında bir kadın velilerinin vüruduna intişar ederdi. Her velînin
Laz Mehmed Bey himayeleri altına alıyorlar. .taraftan Yakup Hocanın her akşama binen durmuş mektebe bakıyorsa herkese haber elinde yeşil 'bir mukavva kâğıda matbu
Onları Sarıgüzeldeki konağa getiriyorlar. derslerinden, karalamalarından, verirdim. Hepimiz 'benim ananıdır, diye o numara vardı. Bu numara duhul numarası
Enişte, 'Raisine Yakub Hoca adında hususî ezberlerinden göz açamıyordum.".. (Falaka). vücudu meçhulü benimserdik. Bir gün idi. Benim ilk numaram 77 idi.
bir mual-. lim tutuyor. Ayrıca, onu, hocasının 'Bugünlerdedir ki, âlicenap enişte öldü. cümlemiz birden ağhyarak mubassırı da Velî, bu numarayı kapıcıya, kapıcı da
dayağı pök meşhur olan Hafızpaşa Mektebine A'hmed Rasimin Darüşşefakaya girişi de bu hıçkırıklara uğrattık." (Gecelerim). mubassıra tevdi eder, mubassır -bağıra
veriyor. Zannederiz H, bu hatıranın başlığı ölümden sonra oldu; adı bu şefkat ve tahsil Burada, eski Darüşşefakayı da tanımak bağıra okur, -numara sahibi arkadaşlarından
olan "Falaka", Hafızpaşa Mektebinin ocağının kütüğüne yazılmış, ağustosun 00 ayrılır, mubassırın vedaatile 'müdürün
lâzımdır:
falakasıdır. yedinci günü ve gecesi de mektepte kalmıştı: huzuruna çıkar, müdür tavır ve kıyafetini
"Mektepte bulunan çocuklar, senei
"Gecelerim" de, mektebin ismini zikret- "Artık Darüşşefakaya, yetimler kaydiye sırasile sınıflara ayrılmış, her sınıfın; teftiş eder, çapaçul değil, rubası lekeden
memekle beraber, oradan çıktıktan sonra Da- mektebine kaydedilmiştim. Tamam doksan vazifei tedrisiyesi birkaç daimî hoca ile hafta azade, düzgün ise ufaJk bir direktif île
rüşşafakaya girdiğini söylemesine göre, Ha- gece 'buranın o kalın duvarlı, iri pencereli aralarında geldiğini gördüğümüz mülkî, mezuniyet verirdi.
fızpaşa mektebi olması lâzımgelir. Tahsil mazbut koğuşlarından 'birinde askerî, ilmî muallimlere verilmiş idi. Harekâtı izinsiz kalanlar, ancak ertesi cuma günü
hayatının son mahalle mektebin den Karaannesiz,*sütninesis, vâlidesiz, dar bir umumiye muntazam fasılalara bölünmüş idi.. öğleden sonra mektebe gelen velîierile alt kattaki
ayrılışını. "Falaka" da bam'aaşka nakleddîmiş karyola üzerinde yalnız yatıyordum". Alessabah, namazdan evvel kalkılır, abdest odalardan .birinde bir saat kadar görüşe-;
buluyoruz. Rasim. dayağı pak meşhur olan bu Kaydedilen 'bir talebeyi üç ay velisine alınır, yazılarile, mihrabile, halıları ile bilirlerdi.
mektepten, falakaya yatırılarak ayaklarına göstermemek Darüşşefakamn ilk esaslı ni- müzeyyen bir hale konulmuş camide namaz ¥ Yevıııî harekât, saatlerle tahtı intizama
kan oturup morarıncaya .kadar dayak zamlanndandı. 'Artist çocuk, ÎDU yeni hayata kılınır, taaitihâneye inilir, kahvaltı edilir, :'- alınmış, muntazam bir iştigal, bir istirahat
yediğinden değil, Topuz Hafızın hocaya isyan kolay ikoîay alışamadı: oradan doğruca müzakerehâneye çıkılır, ya -' temin edilmişti ama bunların' içinde 'bizim en
ettiği günün 'dehşetinden ayrılmıştır. Bu yukarı sınıftan tayin edilmiş bir çavuşun
dehşet, Ra-simde o kadar cbrin izler "Tamam doksan gece ben mektebin o • ziyade hoşumuza giden bahçe saatlerile
ka-' lın duvarlı, iri pencereli mazbut nezareti, yahut • bir müzakerecinin vesayeti ite- ; neffüs saatleri idi. Çünkü bunlarda
bırakmış olacaktır ki, yıllarca sonra bu altında derslere çalışılır, bir müddet soara
mahalle mektebi isyanını anlatırken Osmanlı koğuşunda yalnız yattım. Hemen her gece oyun 1> vardı.
rüyada annemi görürdüm. Bu tesellii didar, dershaneye gidilir, ders alınır, elhasıl yemek, ?•''< Bir gün, akşam yemeğine gitmeden
vak'anüvislerini hatırla-maktan' kendisini müzakere, ders, namaz, teneffüs, uyku
alamayacak ve "Zuhuru isyanı Topaz Hafız" velev hayalî olsun, yine beni tesliye ederdi. ev-"•• vel bizi mektebin "Divanhane" denilen
Manen, hissen onu ziyaret ederim, onunla -dediğim gibi- mevkut ve muntazam geniş, uzun sofasına karşılıklı dizdiler.
gibi bir başlık koyacaktır: fasılalarla vukua gelirdi.
"... Topuz Hafız, hocanın kaim. konuşur, onunla sevişir, onunla eğlenirdim. Hizmetçilerden biri bir kucak dolusu değnek
Kâh ağlıya ağlıya uyanırım, şirişki "Okumak böyle olduğu gibi ahlâk da getirip ortaya bıraktı, durdu. Değnek adedine
sopalarından birini kapmış, önüne gelene
tahassürümün yastığımı ıslatarak soğuk bir mubassırların takayyüdatı mütemâdiyesl, bakılacak olursa mevcudu darp için kâfi
indiriyor, kendisine yol açıyordu... Bir an oldu
zemini nenmâk vücuda getirdiğini görüp nesa-yihi mutevâliyesi, tekdir ve tazirleri ile görünüyordu.. Hepsi de irili, ufaklı fındık
ki, bütün mektep halkı, yani biz çocuklar,
korkumuzdan : çeviririm, kâh mütebessinıaııe kalkarım, (telkin edilirdi. Usulü tedris, amelî ve nazarî değneği idi.
yanaklarımda annemin dudaklarıma bıraktığı idi. Okumak demek, yazmak demekti. Ahlâk Müdüriyet odasının önünde duran mubassır,
—• Anneciğim!., anneciğim!..
câyi teması ararım. Bazan da birdenbire da .amelî ve nazarî idi. Zâti mesele uslu müdürün odasından çıktığını haber verdi.
Diye ağlaya ağlaya haykırışmaya mütehassis olarak kanile, elinin •emeğile oturmak bilamel ne ise anın icrasından ibaret Dimdik bir vasiyet aldık. Müdür göründü. Tâ
başladık. Sıralar, rahleler birbiri ardınca geldiğim o teni müşfikin kokusunu idi. Ar-'kadaşlarımızdan öyleleri vardı ki, ilk sınıfın önüne gelir gelmez 'başçavuş
yıkılıyordu. Kalfa bile yerinden alıyormuşum gibi teîezzüz ederim. Bu telezzüz teneffüs-hânede bile kaidei galatta imiş gibi yüksek sesle: — Bak!
kımıldayamıyordu. Ben böyle 'bir hengâme! beni saatlerce düşündürür. ellerini dizinin üstüne koyar, gözlerini Dedi. Öğrendiğimiz veçhile birer temen-
akıl âşûb arasında çantamı kapınca soluğu '"'Ana!... Bu his pek yırtıcı, pek vahşi. ellerinin üzerine diker, kimse ile konuşmazdı. ; na ettik. Diğer mubassır elinde kocaman bir
kapının önünde aldım... vak'an isyardynyi Beni eziyor, beni sevindiriyor. Fakat Bu hal, usluluğun son mertebesi addolunurdu. defter ile geldi.. Bak, diye kumanda veren bas-
anlattım. Bizim evde bütün .kararlar validenin yanımda değil.
tarzı telâkkisine ta-
ÂHMED RASIM 448 —' İSTANBUL
çavuşu çağırdı, defteri açıp ona verdi. O da lenlerden mektebin dahilî rubası almıyor,
alıp müdürün emri üzerine okudu: geldiği ruba ile çıkarılıyordu. Filvaki üç,
— ... sınıf şakirdamndan Asitaneli ... dört sene sonra nasılsa bir gün gördüm idi.
efendi dün öğle üsitü abdest alınırken çavuş — Hepimizin, rubaları da böyle 'bohça halinde,
efendiye karsı gelmiş olmağla hakkında iea- üzerlerinde isimler yazılı olduğu halde
beden rnücazatın icrası babında,.. depolardan birinde duruyordu.
Başçavuş bir lâhze durduktan sonra yine "Bu muamele, bana dayaktan daha
okudu: beter geldi. Mektepçe bunun da ismine "keçe
— On değnek darp! külah olmak" denirdi.
Mubassır, zavallı AsitaiKli... efindiyi "Bununla da anlıyördük ki, biz mektebe
sırasından çıkardı. Süklüm, püklüm geldiğimiz zaman o halde imişiz, şimdi ise bu
yürüyordu. Ortaya, gelince değnekleri haldeyiz!" (Falaka).
getiren, azdı hizmetçi belinden kavradı, Böylece yıllar geçti. Bu yıllar içindedir ki,
çevirdi, diğer mubassır, o değneklerin potinleri gıcırdadıkça ayağının altında taşları
içimden bir değnek aldı. Sayı ile kıçına on eziyormuş sanalı, elbisesinin parlak tokası ile
değnek urdu. Karmanyolaya girmiş olan üzerindeki Darüşşafaka cümlesi görünüp
Asitaneli... okunsun diye kaputunun düğmelerini mahsus
— Aman, aman!.. Bir daha yapmam! çözmüş olan Darüşşafaikalı Ahmed Rasim'in
Diye bağırdıkça, benim dizlerimin bağı yeknasak hayatını şirin bir aşk süsledi:
çözülüyordu. Düşeceğimi zannediyordum. "Hayait, tariki terakkide bulundukça o
Maahaza alıcı gözile baktığını için bu değnek safiyet kalmıyor. O edayı mazlumâne
urusile Haf ızpaşa Mektebi hocasının sopa uru- değişiyor, însan başka türlü şeyler
şu arasında hayli farkı şiddet var idi. düşünmiye baş-lıyor. O saf kalp kirli, manii
Mubassır, ağır ağır ama hafif indiriyordu. aram düşüncelerle bulamyor. O meabaı saf
Yani kıyasıya değil, korkutasıya uruyor, bize kirleniyor, îştiga-lât artıyor, fena fena
de âmire karşı gelmenin cezası dayak düşünceler geliyor. Ben bu tebeddülattan
olduğunu anlatıyordu. (Anladık. azade kalmadım. Ben de bulandım.
Bundan maada bir şey daha anladık ki, "însan, ne ile itilâf etmez ki, iftirakata
dayak mutlaka defter ile olacak!.. Kulak alışmasın? Ben de alıştım. Validemi ayda bir
çekmek, şamar indirmek pak nadir... Fakat defa görmek âdi görmek kadar ehemmiyetsiz
yaramazlığın nevine göre teneffüs veya bahçe kaldı. Seneler geçti, ben -altıncı sınıf oldum,
zamanı divanhanede ayakta -durmak, hurucuma iki sene kaldı.
bahçeye çıkmayıp Iteneffüshanede mahpus "Bir izin günü Kadıköyünde oturan
kalmak da var idi. halama güttim. O gece orada kalacak idim,
"Yine bir gün, bu defa öğle idi, kaldım.
divanhanede cem olduk. Ayni merasim... Bu "Gece saat dördü geçiyordu.
defa, hiz-<metçi değnekler ile beraber bir de "Odama çekildim. Sabahleyin kemali
torbamsı bir şeyler getirdi. Müdürün meşakkatle giydiğim urbaları derhal birer
huzurunda yine başçavuş, o evamir defterini birer üzerimden atarak gözlerimi bir sureti
okudu: gedide-de kapamıya mecbur eden uykuya
— ... talebesinden ... numaralı, ... li... AFh- dalmak niyetile yatağa atıldım.
med, mektepten geceleyin firar edip yakalan "ilkbahar! gece, gündüzün hararetini
dığından, darben cezası verilerek tardına Jca- tadil etmiş olduğu halde ben yine birkaç defa
rar verilmiştir! döndüm. Fakat fikren meşgul idim. Bu
... Ahmed, tarif ettiğim veçhile dayakca- meşguliyet yatağa serildiğim zamandan
ğızını yedi. Yedikten sonra hizmetçi elinden itfibareu bir kat daha arttı.
tutarak mubassırın odasına götürdü. Müdür, "Ne düşünüyordum, işte burası Ayasofyad a mermer küp ve gen ç hafı z
("biz, sonradan gelen bir kaç hoca ayakta söylenmez.
bekliyorduk. Acaba ne olacak idi? Arası çok (Warwick Goble'nin suluboya resminden S. Bozcalı eli ile)
"Lâkin ne çare, söylememek de olamaa
geçmedi, bir de bakalım Ahmed eski, püsfeü, "Ben anı seviyordum. O da beni
bu» ruguk rubalar içinde geldi. Meğer o seviyordu.
bohça .mektebe dahil olduğu gün evden "—• Q Mm?
.üzerine giyip gâldiği rubasının -bohçası imiş...
Tard ©di-
Süsler Matbaası Türkiye Klişe Atelyesi
ANSİKLOPEDİSİ
"Bir zamandanberi hayalha
büyüttüğüm bir perestide! Henüz on
yaşında idim. O gecenin sabahı Hız
gününe müsadif olduğundan, Haydarp
ötede beride gezmek, eğlenmek için
misafir gelmişlerdi. O zaman bende
kaçılır derecede olmadığımdan kad
müsahebâtına ben de iştirak
Misafirlerimiz, üç kişiden ibaret idi.
evvelce tanırım. Fakat birini, han
sonradan sevdiğimi tanımıyordum.
genç! uzun'boylu, siyah saçlı, çehresi
güzellerinde görünen asarı melâhatin
renginine, daha lâtifine mazhar
Gözleri bir câzibei meçhule ile müte
Sözleri üıtizazh bir sadanın nak
parçalar kadar tatlı, ya elleri o kada
ki, insan çocuk eli zanneder,
"Ben odaya girdiğim zaman önce
o idî. Sonraları bana hepsinden ziyade y
mıya bağladı.
"Ertesi gün ev halkı Haydarp
gitti. Ben de akşama kadar, g
karşısında, tozların içinde, şimend
Fenerde' dolaştım.
"Akşam! ah o samı meserret! G
gözümün önünde Irohınan o ummanı s
evin nazır olduğu o beyabanı tenk üz
gördüğüm manzaralar pek lâtif idi.
"Güya ben ana ifham: -feü edecek
gibi şarkıya başladım. Bütün k
şarkılar. Meselâ uşşaktan:
Tutuldu damı ztilfi yâ.1-*} gönlüm.
Hicazdan :
Sayd eyledi bu gönlümü bîr gözleri âhı
Hüseynîden :
Serde sevda, dilde gam, sinemde peykânı
Sûzinakten :
Suzinak etme feeııi ey mefıveşim. Şarkıları
okudum. Arada bir antika gazel :
Sir gönce femin yâresî vardır ciğerimde
Takdire ne çare bu da varmıg kaderimde
Artık bin (türlü cinas,' aklını ere
•Kadar makaralı kinaye, her ne isa
anlattım a." (Gecelerim)
Hüseynîden : Serde sevda, cîüde gam.
peykânı keder.
Şarkısını okuyan genç Darügşa
imlâ dersinde "Badincan" yazmadı d
kalsın bir "patlıcan" yüzünden sınıfta k
tehlikesni de atlatıyordu. "Ben yetiştim
çekiğimi de ban bilirim" diye Alomed R
AHMED RASÎM İSTANMİL
ANSİKLOPEDİSİ -. 451 AHMEb RASIM
selâ her izin günü 'bizi divanhanede cem yerek ikindi üstü mektebin kapısından 'girdik.
gibi romanlarının adım öğrenmiş, kendilerini Tercemanı Hakikat nüshalarını gizli gizli
ediyor, nasihat yollu sözler söyledikten Müdiri mektep ceviz toplatıyordu. Şerif, bizi
görüp okuyamamıstı. Darüşşafakaya sokan ihtiyar hademe Hüsnü,
sonra: de beraber sürükliyerek -karşısına dikti. Va-
Ahmed Rasime vezni ve aruzu ilk Mektsbi Mülkiye talebesi için sureti mah-
•— Galata'ya, Beyoğltu'na geçilmiyecek, ikayı anlaittı. Geçen izinde de oraya gitmiş
öğreten, Kadıköyünds oturan ve şiir ile susada ve mahdut nıikdarda basılan Talimi
semti olanlar faile ora sokaklarında olduğumuzu ilâve etti. Banim sağ, Ahmedin
uğraşan eniştesi oldu. Kafiyeler aramak ve Edebiyatı 'bulamayınca, kendilerine bu kitabı
gezmmiye-.-cek, yanağına 'birer tokat patladı. Ardınca:
horoz sesi işitmemiş kelimeler bulmak için de bulup getirmeyi vâdeden Hayreddin Bey,
— Tiyatrolara, çalgılı kahvelere gidil- —. Bunları soy!., hapse tık!
Redhav-zın "ilaveli Lügati Osmaniye" si en Rasim ile arkadaşlarına notlarım basmak için
ttdyecek, "Soyunduk, gündelikleri giydik.
yakın yardımcısı idi. Artık Rasim, mektepte de mahallebi yapmak usulünü öğretiyordu:
— Düğmeler ilikli, tokalar bellerde oîa- Hademeden birinin vedaatile mahbesin
bir şair olarak 'tanılıyordu. Fakat bu yeni "Müzakerehanenin pencerelerinden
caJk, ancak bir çocuk oturabilecek hücrelerine
şöhretinin, mektepte kuvvetli rakipleri birinin sahanlığını matbaa ittihaz ederek işe
— Altıncı sınıfa kadar velîsiz gezilmiye- tıkıldık.
vardı: başladık. El ayak tutkal, yüz göz mürekkep
cek, "On gün hapis yattık, üç ay izinsiz kaldık
"Zaten kulağına çalınmıştı: Mektepte içinde çalışıyorduk. Hattâ gazete çıkarmıya
•— Elerde bo2ıça, büyük paiketîer bu- îdi... Musiki gibi, edebiyatı hapis yata yata
benden başka üç şair daha varmış. Bunu bile yeltendik idi. işte benim matbuata
tunmıyacaık... veyahut dayak yiye yiye öğrenmek kadar
tahkik eder etmez içimde bir hissi istirkap intisabım bu tarihten muiteb erdir: 1298"
Gibi tenbihatita bulunuyordu. fasıladan lezzet olan hiçbir ders (Muharrir, Şair, Edib).
"Acaba Galata ile Beyoğlu nasıl bilmiyorum!" (Muharrir, Şair, Edib). uyandı. Bunlardan biri Safa, diğeri biraderi
Vefa, üçüncüsü de yanıbaşımda bulunduğu Bu satırları bir fantezi olarak alamayız.
mahallelerdir ki, gidilmesi memnu? îşte, Darüşşafakanın ders programının Rasim, neşredilmemiş olan ilk makalesini A.
"Bu, tenbilı, hepimizi uyandırıyordu. halde farkına varamadığım Şevki Şehremini
dışında, cezası dayak ve hapis olan bu gizli R. rumuzu ile Tercemanı Hakikate bu yıl
idi. Safa merhum o zamanda "bile selâseti
Birbirimize sormıya başladık. Ezcümle tahsilin başında Hayreddin Beyi buluyoruz. içinde yollamıştı:
beyan sahibi idi. Lâkin kardeşi Vefa daha
arkadaşlardan bir Ahmed Galata var idi. Ona Ahmed Rasim ve arkadaşları, Şinasiyi, "Seyyahı şehîr Htur/öold'un Amerika or-
hissî, daha şair görünüyordu... Bir sınıf
diyorduk ki: Kemali, Ahmed Midhaıtı, Hoca Tahsini ve manlariîidakd seyyahati keşşaf ailesinden müf-
aşağıda bulundukları halde her ikisi de biz
— Sizin semt nasıl yer? Ziya Paşayı ondan öğrenmişlerdi. Onlara rez bir parçayı tercüme etmiştim. Belki dört,
ikiden ziyade muvaffakiyet
— Bizim semt mi? Çalgılar, davullar, ti Bedir, Muhbir ve Devir gibi gazeteleri beş defa tebyiz ettikten sonra zarfladım.
gösteriyorlardı." (Muharrir, Şair. Edib).
yatrolar mı istersiniz?" (Muharrir, Şair, getiren, Kemalin "Vatan" manzumesini Hizmetkâr vasıtasile yolladım... Aradaki bir
yazdıran, arası-ra da ikinci Abdülhamidin Çok genç ölen ismail Safa ve kandaşı
Edib). ay geçtiği halde Tercemanı Hakikatte A. R.
gasıplığım, sarayın ve hükümetin mezalimini Ahmed Vefa, "Şairi Mâderzâd" idiler.
ilk izinde, Ahmed Galata ile Rasim Sarı- Rasimin' yolu da başka bir doğuş kabiliyeti ile imzala Amerika ormanları görünmedi.
güzeli koca îstanbulda arayıp bulmak için Ga- anlatan Hayreddin. Bey, bu çocukları
ayrılmıştı. O, artist bir büyük muharrir Küstüm. Bereket versin kimseye açmamıştım.
lata'da "Kuslu" adındaki tiyatroya gitmek kethumiyete alıştırmıştı.
olacak-. fa. Darüşşafakanın son sınıfına Bütün bütün rezil olurdum."
(kâfidir: Mefbaniyüiinşaya bağladıkları zaman,
geçmişti. Mektebi Mülkiyenin ileri gelen iki Küçük Rasim'in Darüşşafakada, bîr
"Üzeri yağlı tooya ile resimli toir perdeye Rasim, hocanın ders olarak verdiği yerleri gece basını göğsüne dayayarak ağzından
talebesi, Bağdatlı Reşid Bey ile Asaf Bey,
karşı oturduk. Açüdi. Güzel bir kız muzika çoktan geçmiş bulunuyordu. Fuzulî, Nef'î, kanlar aka aka can vermiş Habib gibi
Darüşşafakanın son smfmda Tarih ve
ile beraber: Naibi, Baki, Nedim, Sürurî, Aynî, Havaî ve arkadaşları vardı (Fahşu Atik).
Fransızca okutuyorlardı. Çpcuklar, bu genç
Kalkın tayfalar, Baliğ gibi divan şairlerini tanıyor, Cevdet Darüşşafakanın dışında da kitapçı Kirkor
hocalardan, Talimi edebiyat adındaki kitabı ile
'•"v-. Kalkın tayfalar, Paşayı, Ziya Paşayı biliyor, bilhassa Mektebi Mülkiyedeki kürsüden gibi ahbapları vardı. Kirkorun dükkânı
^r"--. Gemi yalpalar, Kemalden getirilmiş misalleri ezberliyordu. mebandyülinşaya ta-rizatta 'bulunan bir şair Beyazıtta Tavukçular içinde idi. Kirkor,
tçeliıa şarap, Cebinde bir "Müntahabat" defteri vardı ve
Olalım harap. Ekrem Beyin adını öğreniyorlardı. Mektebe kocaman kafalı, esmer, bodur, şişmanca bir
başında Fuzu-lînin bir gazeli okunuyordu: gizli gizli giren Ter-c amanı Hakikat adamdı:
' Larieom terelelli hahahay!
Iıariçom tereîeîli hahahay S BU verme gamı aşka ki, aşk âfeti candır, nüshalarından da birçok yeni bahislerin
Agk âfeti can oîdıığu meşhuru cihandır.
"Bu kütübhâneden içeni girildi mi, solda
Dedi. Bir bacağım havaya kaldırıp kaçtı Aşk âfeti can olduğunu andan biltirüm ki, âşinâsı oluyorlardı. Yine bu yıl içinde idi, ancak.sahibinin sığabileceği kadar geniş tez-
gîtti. Seyirciler el çırpıyorlar, ayak uruyor- Her kimse ki âşıktır işi ahu figandır. Ahmed Rasimin "Dil" hakkında düşüncesi gâhımsı bir masa vardı" diyen Rasim, her izin
lardı. Biz de çırptık, urduk, ilk defa alkışa Rasim, bununla da kalmıyordu: olgunlaşmış bulunuyordu. Sekiz kişilik olan cuması, sabahleyin Beyazıda gider, Kirkorun
giriyordum (!) ...Görüyorsunuz ya, kantoyu "Günlerce uğraşırım, iki mısra söylerim, en sınıf, iki fıkraya ayrılmıştır. Devrin dükkânında biraz oturur, ilmî ve fennî isti-
bir kere okudu, ban zaptettim. Dikkatin mahrem arkadaşıma okurum. O da bilinmiş, üdebasmdan Hacı ibrahim Efendinin Tarik lâhlara verdiği ehemmiyeti bakımından yine o
keskinliğine nazar buyurula" (Muharri, Sair vâkıf imirj gibi benimle eğlenir, başkalarını da gazetesindeki makalelerine karşı Midhat sıralarda çıkmakta olan Şemse ddin S animin
Edib). teşvik ederek üzerime kışkırttırdı." Efendi Tercümanda hücuma geçmiş, onu Kamusu Fransevîsine tercih ettiği Gunyetül-
Bir ay sonra Ahmed ile Rasim, yine Kuş- (Muharrir, Şair, Edib). Arapça taraftarlığı ile itham ediyor, başında lûgat cüzlerini alırdı. Darüşşafakadaki sekiz
ludadır. Fakat bu -sefer üzerlerine "fıldır Rasimin bulunduğu küçücük bir çocuk fırkası tahsil yılında cebrî âlâ, ınüştakkat, hendese!
Bu usulsüz tahsilin tabiî noksanları da, Darüşşafakada "Hacei ewel"e taraftarlık
fıldır dönen iki gazup göz dikilmiştir: olarak, müntahabat defterine Fuzulî ile halliye ve resmiye, topografya, kozmoğrafya,
Darüşşa-fakanın vekilharcı Hacı Şerif... ediyor, Vakit muharriri Said Beyin bir sözünü iki cilt hikmet, kimyayı gayri uzvî, elektrik,
başlıyan Rasim, vezin nedir, bilmiyordu. tekrarlıyordu:
" ... Birinci perde indi. Şerif her ikimize: "Aruz" un adını işitmemişti. Nitekim, Ahmed hayvanat, nebatat, madeniyat, tabakatülârz,
— Kalkın! Arapça istiyen urbana gitsin, beyan,'bedi,. mabaniyülinşa, ilmihal, menâr
Midhat efendinin de "Hasan Fellâh, Hüseyin Acemce istiyen Irana gitsin, Ki
Dedi O onda, bfcs arkada kös kös yürü- Mellâh, Henüz on dört yaşında, Yer yüzünde biz Türküs bize türkl gerektîî
tercemesi ve mecelle ve saire okumuştu. Fa-
bir melek"
AHMSD RÂSÎM — 452 İSTANBUL ANSÎKLOPEDÎSÎ HASIM
kat Darüşşafakada coğrafya ve tarih gibi cüme etmiştim. Bermutad Kirkora okudum. "... Ceridei Havadiste »bir kaç gün
tın son yıllarında da büyük muharririn
âlimler, devrin diğer bütün mekteplerinde Anladı da mı, yoksa anlamadı da anlar gibi çalıştıktan sonra, bir gün sahibi imtiyazı
kaleminden şu monolog çıkmıştı:
olduğu gibi, pek basit id. Bir yıl içinde mi görünmek istedi, fevkalâde beğendi. Ba Nuri Efendi merhum, beni usulca çağırdı.
"Lâf değil, muharrir bu! yaz! hem çala-
Fezlekei Tarihî Osmanî'den Çelebi Sultan na: Elime iki mecidiye sıkıştırarak:
kalem yaz! durma yaz! Hem kaleminin ucuna
Mehıriede kadar okumuş, sonra, hepsi otuz , — Artık her hafta iki mecidiye alacak-
nasıl gelirse öyle yaz!. Deme kış yaz, yaz! Bu
sahife tut-îniyacak »bir umumi tarihe — Bunu hangi gazeteye vereceksin? nasihati kulağına küpe yap! Buna bir rumuz sın!
başlamıştı. En derin târih bilgisi, Kısas Dedi. Tebşiriyle say ve himmetin takdir
olmak üzere kurşun kalemini kulağının
Enbiyanın üç cildinin muhtevyatı idi. — Bitmem! edildiğini müjdeledi. Ben derhal anladım;
ardında eksik etme! Yolda yaz, tramvayda,
Mezun olacağına yakın bir cuma izninde "Dedim ama, takdirin bahşettiği râşe ile otomobilde, şimendiferde, vapurda, ara'bada, başmuharrirlik yolunu tutmuştum. Evet:
idi. Evde Kirkordan aldığı bir Tarik titriyordum. Eyyamı güle, 110ş! möle sunda ne kaldı î
kayıkta, dur, otur, hopla, zıpla, yaz.
nüshasından Said Beyin bir icmali ahvalini "Kitapçı, önündeki yazıhanenin gözünü "Gazetelerde, mecmualarda sütunlar, ""... Ceridei Havadis'in Saadete inkılâbı
sureti mahsusada okurken 'kelimeleri çekti. Bir zarf çıkardı. Bana; bana yaramadı. Naci merhum ve tevabii Ue
âbideler, dik. Kütüphanelerde mücelledat yığ!
anladığını, fakat cümleleri çıkaramadığını — Üzerine, Tercemanı Hakikat sermu Ceplerin şiş şiş olsun, masan kâğıt parçaları, matbaa dolunca, bana ve daha birkaç kişiye
gördü. Makale, Prusya Başvekili Prens harriri saadetlû tAıhmed Midhaıt Efendi Haz yol göründü. Ben, yalın kılıç Tercemanı
müsvedde üzgünleri ile Gûhi Kafa dönsün,
Bismark hakkında idi. Rasim sonraları retlerine, yazınız, doğruca matbaaya götürüp sen bunları gördükçe azmışa! Daha ziyade Hakikate yanaştım. Midhat Efendi mübarek
hatıratında, bundan bahsederken şu satırları bırakınız. bir zattı. Beni taltif ve teşvik etti. Sen, ileride
gayrete gel. Yaz. Haltta uykunu kes, boğazına
yazdı: "Hunıbold tercümesi zihnimi bozmasa yeme, kâğıt, kalem, mürekkep al. Sol elin başmuharrir de olursun, diyerek, zaten bende
"Ben, ne 1870 muharebesini, ne idi, dediği pek doğru idi. Maahaza bu teklife başında, sağ elin kaşında düşünür gibi mevcut olan başmuharrirlik mayasını kabarttı.
Fransızların müddeiyatffii, ne imparatorluğun de dayanamadım. Yazının altına kemali cür'- durduktan sonra aklına ne gelirse yaz! Her makaleme de bir mecidiye verdirmiştl.
ne demek olduğunu, ne de cumhuriyetin etle (Darüşşafakadan mezun: Ahmed Rasim) "Yahut, öyle düşünür gibi de durma! "... (Altı yüz kuruşla Tercemanı Hakikat
manayı iptidaîsini bilmediğim gibi imzasını attım. önüne bakma, sağına, soluna aldırma! Hem heyeti ıtahririyesine dahil olduğum zaman ru-
münasebatı siyasiye, poletika,, diplomasi, düşünmek insanı sıkar, türlü türlü han neler duyduklarımı yazacak olsam
'başvekâlet, reisi hükümet, Gambeta, "Ertesd günü cuma idi..Evden çıkmadım,
çalıştım. Akşam üzeri idi M, Zühtü Efendi hastalıklara meydan açar, sen ise bu dünyayı halimin, MazJıar Osman Beyin işine haylıdan
împerator Gilyom, Kraliçe Viktorya, faniye yazmak için gelmişsin, binaenaleyh hay-hya yarar bir mevzu teşkil etmiş
Moltke, Mareşal Bazen, Sedan vak'ai bize uğradı. Valideyi tebrik ediyordu. Ben
yanındaki odadan işitiyordum. durma, yaz! Benden dbret al, durmam, olduğuna derhal hükmedersiniz. Hatırımda
esareti, Berlin, Paris, Londra, Viyana dinlenmem, cayır cayır yazar, vızır vızır kaldığına göre, îkdam'a ya sekiz yüz, yahut
hakkında da en âdi bir fikri mahsusa malik "Diyordu ki:
—• Gazeteyi mahsus getirdim. okur, okuturum. bin kuruş ile sarnıuharrir yamağı olarak
değildim." (Muharrir, gair, Edib). "Müteveffa kitapçı Arakil, bir kitabının girmiştim. Bu maaş bin iki yüz oldu. Bin üç
Ahmed Rasim, Darüşşafakayı 20 haziran l forma fiatından yirmi tenzil etmek emelile: yüz oldu. Yine bine indi. Binde de duramadı,
1883 te üçüncü devre mezunları arasında — Rasim Bey, bir gün olacak, seni de; mevsimine göre makale basma altı, beş, dört
"Yüreğim hopladı. Gazete!
birincilikle bitirmişti. işte. işte., geçiyor! bak bak! diye parmakla mecidiyeye kalboldu. Malûmatta bin altı yüz
On sekiz yaşında idi. "Yavaş yavaş kalktım. Odadan içeriye
gösterecekler. Bugünler yakındır! ile iki bin arasında baş urdu, durdu. Yalnız
Darüşşaf aka mezunları, nizamı girdim, Zühtü Efendi gazeteyi göstererek beni
"Dedi idi. Herkesin dediği gibi, bunun şu var ki, şehir mektupları için ayrıca para
mahsusuna göre ya telgrafhaneye, yahut tebrik etti. Ey âlemi tahrir!.. Sen hiç böyle
da dediği geldi, çıkfa. alırdım. Fakat burada uhdemde
Rüsumat Nezaretine memur olurlardı. O, 'bir mes'ut gördün mü acaba?.." (Muharrir,
"Aman azizim, sana bir nasihatim daha başmuharrirlik de vardı.
Posta, Telgraf, Fen kalemine verildi. Şair, Edib).
"Ya valide ne oldu?.. Gazete elinde hâne var. Açlığa son derece idman! Çünkü "Ne dersiniz? Meşrutiyeti müteakip ilk
Fakat, "gözde gözlük, belde altın saat, perhizler, oruçlar, bütün salâhı nefis için icat defa olarak iki bin beş yüz kuruşla Safoaha
sağ elde bağı savatlı baston, ceketinin sol kü- hâne gezerek yoruldu!" (Gecelerim).
ve em-.redilmdştir. Baktın ki, pek ziyade başmuharrir olmıyayım mı? Hem de
çüik cebinde nazarlık mavi ipekli mendil, Ahmed Rasimin ilk yazısı Tercümanı
acıktın, derhal kaleme sarıl, yaz! Tokluğa gazeteciliğe başladığımın tam yirmi dördüncü
yeleğinin üst cebinde de çörekotu, tuğla rengi Hakikatte çıkmıştı. Fakat bir yerde görüp
birebirdir! senesinde. Bugün ise kırk birinci, kırk ikinci
halis ibrişim kesede kırk elli kuruş, altın tanıştığı Baba Tahir v'asıtasile ilk intisap
Nefsimde tecrübe eyledim, inan, söylerim senesi... Açıktan muharrir! Bu vaziyet hiçbir
kaplama kol düğmeleri, plâstron boyun ettiği gazete, Ceridei Havadis olmuştu:
sana" (Muharrir bu ya). zaman hatırımdan geçmemişti. Meğer
bağının teşkil ettiği müsellesin zaviyei "Mekteptenberi emel edindiğim mesleğin Ahmed Rasim, bu monolog ile başlıyan başmuharrirliğin de f erkinde veyahut
re'sinde inci iğne" bulunan genç Darüşşafaka de birinci kademesine çıkmıştım. Artık bana: eserinin sonlarında da şöyle konuşuyor: sonunda böyle bir mevki varmış! Maahaza,
mezununun memuriyette hiç hevesi yoktu. — Neredesin? "Ben matbuata, henüz mektepte iken gıpta edilmi-yecek bir mevki de değil., peşin
"Ben başka bir kafada idim, o zihniyeti Diye kim sorarsa: musallat olan bir saikın zoru ile intisap etmiş para.. As, çok!. Fakat muayyen!" (Muharrir
âdeta kendi kendime mal edinmiştim" diyen — Telgrafhanedeyim! tim. Para kazanmayı değil, gazete matbaası bu ya).
Ahmed Rasim, kendisini (büyük muharrirliğe Demiyecektim. olsun da neresi olursa olsun o binadan içeriye Ahmed Rasimin kendi muharrirlik
çıkaran yola sapışını şöyle anlatır: — Ceridei Havadisteyim! girmek, isterse büıtün cemaati muharrrinin hayatından bahseden en güzel yazılarından
"Aradan aylar geçit! Telgrafhaneye Diyecektim" (Muharrir, Şair, Edib). safi nialinde bulunmak yegâne emelimdi. Hele biri de malûmatta şehir mektupları arasında
devam ediyordum. Bir gün, şimdi ismini Telgrafhaneye girdikten az sonra başmuharrirlik keyfiyeti şan ve şerefi, o müs çıkmıştır:
tahattur edemediğim Fransız üdebasından evlenmiş olan Rasim, anasının İsrarına takbel güneş, zavallı ruhumu yakıp kavurur- "Vapurda, tramvayda, şimendiferde, yol-
birinin "Yolcu" semameli ufak bir rağmen bu memuriyeti bıraktı. Yarını asırlık flu. . , : ' .;;•:•;;;
manzumesini ter- muharrirlik hayatı, böyle başlamıştı. Bu
yorucu haya-
AHMED RASÎM İSTANBUL AKMED RASÎM
454 ANBÎKLOPBDÎSÎ — 455 —
da, gazinolarda, kıraathanelerde, meygede, Pantalon fistan olsa da giy sek.. Baklava rada buluşmak için sözleşerek köprü başından
— Neye?
bucaklarında, tünelde, rıhtımda, seyir borak olsa da yesek... Aman... ayrıldık.
Neye olacak?... Teehhüle...
yerlerinde, elinde Servet veya Malûmat indîm kıyıya bir sıra kayık Yatar Faizin ayrılırken veçhinde gördüğüm alâ-
nüshaîı bir adanı gördüm mü, yavaş yavaş ipi içinde bir palabıyık Söa eri isen — Aman Faiz!
meydanım açık Er olan bunu her — Amanı, zamanı bu!... Halbuki ben imi tagayyürden, herşeyi yapmağa
çözüyorum. Çünkü insan yüzüne karsı kalkışacak bir iradeye malikiyetini bir daha
saman söyler! bu işi yapamam... Yapamayınea da iş >bu şekle
medhedilme-sini istemiyor. Hele ben hiç arzu anlamıştım.
etmem. Fa-kaıt ne çare? Yine vukua geliyor. Buyurun., însanın koltuğu kabanr •mı, dökülür...
kabarmaz mı?." (Şehir mektupları, Cilt W). "O zaman, henüz üç dört aylık içgüveysi
Meselâ, sacı sakalı yerinde, gözlüğü 'bumu — Bunun sonu?
Ahmed Rasim, hayatı zengin fıkralar, idim. Samaityada oturuyorduk. Sirkeciden
«cunda efen-d'den bir zat mektubu okurken Gittikçe kızaran gözlerini açarak, elini
latifelerle dolu olanlardandır; bunların en trene bindim. Yolda Faizin simayı mahzunu
ağır ağır gü-iümsemiye başlıyor. Anlıyorum. yine kadehe götürerek:
güzellerinden biri, gençlik arkadaşı Faizin gözümün önünden gitmiyordu, inatçı, vakur,
Şimdi bir şey fırlatacak.. Olur a.. Dudaklar — Ölüm!
üze-rined;r. Faiz âşıktır; bir gün sevdiği fevkalâde zeki olmakla beraber araya 'bir de
gerilip sakal ile bıyık arasında bir hufrei Diye öyle bir şiddetle söyledi ki kelimenin
kadın kendisini terk edince divâneye işret girmişti.
fasıla hâsıl olur olmaz derinden: son hecesi kulağımda çınladı.
— Hay maskara hay! dönmüştür; (Ahmed Rasim, bir akşam Faizi Tren Samatyada durunca indim, istasyon
Hıristonun meyhanesinde bulur: — Ne diyorsun?.. Çocuk musun? büfesine girdim, iki tane de orada çakıştırdım.
Veya: Ağlıyordu. Göz yaşlan o kadar süratle
— Hay 'külhanı!,. "Mütevekkil, sabur bir tavır aldı. Bir Artık olmuştum. Eve giderken sendeliyordum.
toplanıp düşüyordu ki bir anda çenesinden Kapıdan girer girmez soyundum.
Veya: daha doldurdu.
damlamağa başladı. — Hastayım;
— Çapkın!. — Kaçıncı? Acıdım., acıdım!.. Çok acıdım, hattâ bir diye yattım.
Sözleri dökülürken biraz ötede bulunan —. Ya üçüncü, ya dördüncü... Ne var? şey söyliyemiyordum. Faizin .bu hali bana pek Yeni 'güveyi; kim merak etmez?.. Kain-
şık pndam, züppe, Göksu Avrupalısı, Beyoğlu Sarhoş muyum?
dokundu idi. valide:
dandiniısi, yalı mirasyedisi bir bey, uzunca — Böyle içersen çok sürmez olursun!
bir kahkaha fcopararaik: —> Korkma seni rahatsız etmem!.. Yerinden 'hızla kalktı. Bardağı eline — üşütmüştür!...
— Vay Kö.. po.. ğlu! alarak gazinonun denize nazır balkonumsu Büyük kayınvalide:
— Bu sözleri bırak... Ban sende başka
Diye hakkı nâçizi kemterânemde mahallinde yüzünü yıkadı. Gözleri kıpkırmızı — Belki nazar değmiştir, bima çörekotu
haller görüyorum.. Merak ediyorum, onları
anasından kalma usulü terbiyeye muvafık bir olmuş, yanakları morarır gibi koyu esmer
söyle! çılttatın.
eseri nâzikterin izharına lütuf buyuruyor. bir renk bağlamıştı.
Bir iki dakika düşünür gibi durdu. Sonra Refika gelip gelip:
"Hele mahalle beylerini sormayın! Bu, kuvvetli bir sarsıntı idi. Kapılmış — Bir şey ister misüüz?
cebinden o buruşuk kenarlı kâğıdı çıkararak:
Kahveye toplanıp da roenden bahis açıldı mı bir 'ruh, her taraftan bağlı bir idrakin Kainpeder:
— Ben söylemiyeyim... Sen oku, anla!
muhavere uzayor: arkasından bağırmak istiyor, fakat — Doktor çağırtayım mı?
ö zamana gör% imlâsı oldukça 'bozuk, me
— Ben bilirim be L îzmaroya bu akşam îbağıramayıp hıçkınyordu. O söz; "istersen Diyorlar. Ben:
ali çetrefil bir kadın yazısı.
bulut düştü, sarı bıyıklı, zayıf, görsen Ah- bu muhabbet burada kalsın!" lâkaytliği pek — Başım ağrıyor, bîraz uyursam geçer,
Hatırımda kaldığına göre demek ziyade gücüne gitmiş idi.
mad! Burnundan akıyor da yine içiyor!. istiyordu ki: diyordum.
•— Bizim moruğa söylemişler, babası da Hem yıkanıyor, hem de söyleniyordu: Gözümü açtım ki sabah olmuş, kalktım..
"Ben sana evvelce de söyledim, istersen
hovarda imiş.. Eskiden Pirincciyi kapatır, — Bu muhabbet burada kalsın!... Söze Saydıklarımın cümlesi yine ayrı ayrı istifsara
bu-muhabbet, burada kalsın! Ne olacak?...
sabaha kadar kızlara kirz ettirirmiş.. Üç beş gün ağlıyacağım... En nihayet... en bak söze! Bohça mı, yoksa kedi yavrusu mu? geldiler. Teşekkürler ettim.
'— Geçen gün bana da gösterdiler.. nihayet seni unutacağım Faiz". Yalana bak yalana! Üç, beş gün ağlıyacak- Uyku sersemliği gider gitmez çalışmak
Yaşasın be! Bizden de kâtip çıkarmış.. •— Onun yazısı mı? mış!... Bu kalpte bir kadın üç, beş dakika hile için masanın başına geçtim. Bir saat kadar
Vallah billâh gözlerinden çaktım. Hem ağlamaz! okuduktan sonra refikaya rubalarımı
Tasdikan başım salladı. Alt dudağını
yürüyor, hem pireyi seıktirmiyor.. ısırır gibi dişlerinin arasına aldı. Yüzünden sular aka aka mendilini süpürmesini rica ettim. O da aldı, dışanya
— Nah!.. Keleşe sor!. Keleş be!. Muha — Ne oldu ki... : ararken de söyleniyordu: çıkardı.
rebe .zamanı kanbur feleğin deötanma karşılık Bir tane daha attıktan sonra: Haniya: sen gül, oyna, benfourada azabı Ben yine okumağa daldım. Işidiyordum
yapan o değil mi ? Keleş biliyor., — Çok içiyormuşum!.. hasretinle yanayım, bana bu da bir saadettir; ama... Sofada bir mırıltı peyda oldu. Biri hiç-
Hep bir ağızdan: ___ ı t ı f !•'" r" -;>': '' ; diyen hanım?.. Haniya ilk günleri iç beyim; üanyor. Ehemmiyet vermedim, belki yaramaz
— Keleş! Okubakalım! iç ruhum; diye kadeh kadeh üstüne sunan baldız sabah nöbeti yapıyor diyordum. Mırıltı
— Fakat bana o içiriyor!...
•— Hepsi hatırımda değil!, Ferdane nerede? ibüyüdü. Bir ses:
Zavallının teessürü artıyordu.
— Bildiğin yerleri söyle! Güç belâ silindi. Saçını, fesini düzeltti. — Ağlama kız; :
..-.
— işte., okudun, bana böyle meiktup ya~
Araan... Bana dönerek: Diyordu. Bende:
alır mı? Gel de içme!
Okuya okuya çıktı kanburum ___ ı , — Haydi gidelim kardeşim!.. — Odur, baldızdır diyordum!...
Yaşasın benim ince tanburum — Nereye? Ses yükseldi:
Nereye gitsem öterdi borum — Fakat kazın ayağı öyle değil!... Beni.. — Ben eve, sen de eve!. Şimdi kalabalık — Nasıl!.. masıl!.. Bir daha oku!
Dinleyin yaran nüktedan söyler... — Seni?... basacak.. Rezil olacağım! — Faiz...
— Beni mecbur etmek işitiyor... Kalktık. Yarın akgam o saatte yine bu- — Hay kaltak hay!... Bir de üste faiz mi
istiyor? . ; , ;_._ ,
AKMED RASÎM İSTANBUL AHMSD RASÎM
•456 — ANSlKLOPEDlSl — 457 —
Sesler çoğaldı: Dediğim gibi yaptım... Kainpeder zaten te ona büyük bir sanatkâr ve muharrire lâyık zaruretini bildikleri için kendisini elli yda
— Acaöa sarraf 'kızı mı ? vâkıfı hal.. bir yer verdi. Atatürkün yüksek itimadları ila yakın istismar edenlerden kendi göz nurunun
Kainpaderin kalın sadası: — Ben demedim mi? 1927 seçiminde Türkiye Büyük Millet hakkını bile ekseriya sıkıla sıkıla istedi:
— Bırakın böyle şeyleri! Kainvalide: Meclisine istanbul mebusu olarak girdi. Yarım "Bayramda herkesin celbinde para
Kainvalide: — Öyle amma bu sizde ne geziyor? asırlık bir mücadelenin yıprattığı bir vücudda bulunur a. Benim inadına bulunmaz. Dün
— Neden bırakacak mışım? Bak kız ne Büyük kainvalde: barınmakta olan yorulmak bilmez taze direktöre yazdım, aldırmadı. Akşama doğru
hale girdi. Alıal, morumor!.. — Bunda bir bit yeniği var ama anlıyama- dimağı, vücud hastalıkların istırabatı ile kapıdan kinayeli fcir çehre ile girdim,
Bahis alıp verdiği için iyice kulak dırn! kıvranırken!, Türk diline son hizmetini çakmadı. Yavaş yavaş sokuldum. Derhal bir iş
verdim. Refika: yapmıya çalışıyor, büyük bir Türk lügatinin «buldu, yarım saat basından savdu".
— Baksan a., şuna., şu kahpeye... ister ; tahakkukunu düşünüyordu. Ne kadar yazık Admıed Rasim, eserlerinde elli yılın
sen muhabbetimiz burada kalsın, diyor... Ne — Buyurun bey, giyininiz! ki, Ahmed Rasim bu lügati ancak K harfine tarihçesini yaşattığı Istanbulun bir köşesine
de bilmiş kaltak! Küçük baldız: kadar yaza-(bildi. heykeli dikilecek büyük bir muharrir, bir
Kayınpeder: — Bey eniştemi üzdünüz! Büyük artist ve muharrir Ahmed Rasim, Türk büyüğüdür. Eserlerinin, eski türk
— Canım bırakın diyorum... Dediler. Hele şükür, dâva da bitti!" (Fuh,- 21 Eylül 1932 çarşamba günü, Heybeliadada- harflerini bilrniyen inkılâp nesilleri için
—• 'A oğlum!.. Karı faiz istyormuf! şi atik). ki evinde 67 yaşında olarak öldü. Heybeliada yeniden basılacağını, bugün, pek yakın bir
Kayınpeder: Ceridei Havadis'e haftada iki mecidiye ile mezarlığına gömüldü. ihtiyaç olarak görmek gerekir.
—• öyle faiz cîeğl. Adam. ismi... daimî muharrir olan genç Ahmed Rasimi, Ahmed Rasime tek mersiyeyi, Florinalı Ahmed Rasim hâlâ dillerde '* dolaşan ve
— Hiç de işitmedimdiL O nasıl baba açıktan muharrir, büyük san'atkâr Ahmed Nazım merhum yazmıştır, matbuatta, çoğu kendisi tarafından bestelenmiş olan ıbaa
imiş ? Haram ismi oğluna takmış! Rasime, yılların rakamları ile bağlarken, çok masumane garabetleri yüzünden istiskal şarkıları:
Eyvah!... Bende hararet kırkı buldu. değerli edebiyat tarihi bilg;ni merhum edilen bu çelebi ve mazlum sair, mersiyesini
BOmem ki safa, neş'e bu ömrün nsresîafle Şad
Buram 'buram terlemeğe başladım. Sadettin Nüzhet'in mesaisinden istifade neşrettirecek, hiçbir yerde küçücük bir köşe olsa gönül bari biraz son nefesinde. H&lâ
Anladım: ben mektubu okuduktan sonra ediyoruz: bulamamış, ilân tarifesi ürerinden bir bedel elemi yâra tahammül hecinde,
Faizin o asabiyeti şedidesi arasında unutup "1885 -1888 yıllarında, Tercemam ödiyerek günlük bir büyük gazetenin ilân Şad olsa gönül bari biraz son nefesinde. :

cebime koymuşum... Refika da süpürürken Hakikatte çalışırken, Berk, Envarı Zekâ, sayfasına koydurtmuştu' ki, tereddütsüz, Hayret bu ki eyyamı keder geçmedi gitti,
cepleri temlzliyeyim diye içlerinde ne var ne Güneş, Gülsen, Sebat, Hamiyyet, Ahmed Rasimin ruhunu şadedecek bir Lâkin bu teni gamzeflenîn takati bitti.
yok çıkarmış... Bakmış ki yanları yaldızlı, tmdadülmedad, Sa'y gibi mecmualara yazdı. vefakârlık eseridir; mersiye şudur: Hep girye ile ömri hftzlni güzer etti, ;

kokulu, çiçekli 'bir mektup.. Okuma da 1886 da ilk risaleleri çıktı. ÎÇTEN GELEN BÎR AĞLAYIŞ Ey Şad olsa gönül bari biraz son nefesinde.
1891 de imzası, çocukluk arkadaşı Ahmed çok sevimli, ince #• * «
biliyor... okumuş... Bana ait zannile tstanbulmı çocuğu S
kederlenmiş.. Ağlarken annesi görmüş... ihsan tarafından kurulan Serveti Fümında Yaşamaktan bezince,
Sen! sevdim güle nisbet
Biraz da bülbüle nisbet
Kaymana gözü bu!.. Hiç görmez olur mu? göründü. Gökte aldın soîuğın Ne istersem yaparım ben
En kalın duvarlardan geçer, en kesif hailleri 1894 de îkdam çıktı. Ahmed Rasim de bu Bu deli gönüle nisbet :
":
Bir kaç nesil mırîatan
deler! Diyordu"ki: yeni gazvenin en kuvvetli ısiması oldu. * «« ' " ' • • '. ''•
Eserlerinle sana Gönül
— Ben bir kere sorarım! 1895 te onu Baba Tabirin Malûmatında bağlıyaıi vatan, Ağlıyor: Çare bulan olmach bu y&rey» '" •"..
Kainpedar; buluyoruz. Sonra Sabahta çalışıyor. Yana, yana î Pek yazık olduı dil-i biçâreye
1896 da Samih Rifatla beraber Resimli Mihneti hicran giriyor âreye
— Sorma, ayıptır! Gözlerden uçsan da sen, Pek yazık olda Ğil-i biçâreye
Yine anladım ki bana bizzat meseleyi şer- Gazellenin mühim bir uzvu oluyor. Artık hak Gönüllerde yeriıı var.. Gül
heitmek düşüyor... Odadan dışarıya çıktım. kında "E'd'bi şehir Ahmed Rasim Bey" diye dudaklarda gezen: Yanık Gftçt! gam-ı firkat ile rüaîg'âî 1
Mütecahilâne: yazı yazılacaik kadar şöhretini yapmıştır. Bu bestelerin var! Etmedi vuslat bile bu derde kâr
yıllar içindedir ki, Edebiyatı Cedide kavgala Ağlasa da sızlasa da hakkı var
— Ne var?.. Ne olmuş? B«gun, onun resimlerine bakarken, vak- Pek yazık oldu dil-i biçâreye :

Dedim. Baktım ki refika veçhen müte- rına giriyor. Hüseyin Cahidîe münakaşalar tile, şehir mektuplarının kabına koyduğu bir
gayyir... yapıyordu. Uzun süren bu münakaşalar, Ah-. 'karikatürünün altına seçtiği şu mısraı Gelmeyorsraı mâniiıı var sevdiğim çokdası beri
— Ne oldunuz? med Rasimin adı etrafında kesîf bir kari küt hatırlamamak imkânsızdır: Bir nasılsın yok mu anıma âşık-ı biçâreye
— Hiç! lesi topluyor." Mudhlkâtı dehre ben ölsem de tasvirim güler. Şunda bunda kal yine eğlen geçir şu demleri
Zekâsı ve zarafeti ile ikinci Abdülhamid Ahmed Rasim hassas bir şairdi, ince ruhlu bir Bir nasılsın yok mu amma âşık-ı biçâreye
Kainpedere döndüm:
— Bir şey mi var efendim! sansörünü ürkütmeden inkıtasız yazıyordu. bestekâr oldu. Aile hayatında çok sevildi. * # # :

Leb-i renginine hsr gül konsun


Büyük kainvalide atıldı: Meşrutiyet ise, Ahmed Rasime daha gür bir Arkadaşları tarafından daima arandı.
O gülün üstüne bülbül konsun
•— Faizli bir nâme var da!... Bilemem velûdiyet temin etti. Balkan Harbinde, Memleketin geçirdiği inkılâplar ve harb Züîfünan gerçi «enendi olmaz
eyîiyeeek girye midir; hande midir? Umumî Har'bde Tasviri Efkârda parlak bir felâketleri karşısında siyasî hayatı tertemiz Adı amma yine sunîmi konsun.
Bir daha yine anladım ki Faizin ismi vardı. Romansla ve Filistin cephelerine geçti. Yıllarca, zaruretlere karşı metanet ile '
mektubunu cümle cümle okuyup teminat gittî. 'göğüs gerdi. Kendi tabirile "günün, bunun '

vermek zaruri... Şehir mektupları muharririnin harb eline bakmaktan ar ve haya" eyledi. Hattâ %% &
mektupları bugün eşsiz birer vesikadır. Dün gece bir beznı-i meyde âh edip anmış beni
Mütareke yıllarında ise Yeni Güne, Zamana, Varsın öğrensin nasılmış âh edip yâd eylemek
Va-kite yazdı. Nihayet Yunus Nadi,
Cumhuriyet-
AHMBD RASÎM — 458 İSTANBUL AHMED RAStM PAŞA
ANSİKLOPEDİSİ 459 —
Söz buya!., bir başkasından çokça kıskanmış Ne ksdar şimdi peşlmânım uyup sözlerine Arif cihana vusleti canan içiîn gelür
beni Seni candan bana bir yâr oîacaJı sandığıma
ağladıklarım (1924); Muharrir bu ya! (1927).
Herkes bu bezmi âleme amma geltir gider
Anlas-m neymiş seven bir kalbi berbad # ** 4 — Tarihler: Resimli ve haritan Osmanlı
eylemek Sen küçükten böyle hoppa bî veîâ Tarihi, 4 cild (1910-1912); îki hatırat, üç unfiivanivî etdim heba diri§
BUclim anı ki şimdi o hayfâ gelür gider
!&&& Ben çekirdekten yetişme müptelâ, Her şahsiyet (1916); istibdattan Hâkimiyeti Mil-
Sen söyle ne oldun yine âvâre mi kaldın gören söyler içinden mutlaka rile Ahmed Rasimin adı millî kütübhânemiz- Beytülhezane peyki sabâ tesliyet içün
Candan sevenin kalmadı, ağyâre mi kaldın Hoppala rüsva-yi aşka hoppala de bir şahikadır. Rasim peyamı yâr hâlâ gelür gider
Şaştım seni ğördümde perişan ü mükedder BiW. : M. K. inal; Son Asır Türk Şâirleri ":
Sen beni sevdikçe oldum nalesâz Bunlardan gayri çeşitli mevzularda
Bende fi boter oldun, daha biçâre mi kaldın Ben seni sevdikçe oldun işvebaz büyüklü küfümü tercüme ve telif birçok 1AHMED' BASÎM PAŞA — Tanzhnat
Sönmüş o güzel gözlerinin nfir-i nigâîu Çıktı artık çileden derlerse az
Hoppala rüsva-yi aşka hoppala
eserle-riîe Ahmed. Karamcn adı milîî devrinin siyaset adamlarından, idareci ve
Kaçmış o keman kaşlarının reng-i sîyalu
*#s " kütübhânemiz-Üe (bir şahikadır. belediyecilerinden, istanbul
Tutmuş seni en sonra demek gönlümün âta
Benden beter oldun., daha bîçâre mi kal dm ® * Pek revadır sevdiğim ettiklerin :
AHMED E ASÎM EFENBÎ (Fodlacızâde) şehireminlerinden (H." 1241) 1821 yılına
* Aşıkı günlerce bekletdiklerîn
— Şair; 1766 (H. 1180) da doğdu; Üsküdar- doğru îstanbulda doğmuş; küçük yaşında
Geimeyüb ağyar ile gittiklerin. Yunanistana götürülerek. Atinada lise
Gönlümün bir hali varki gam değil, kasvet değil Gez görüş eğlen sıkılma zevka bak da Eskivâli'de medresesinde okudu;
Neş'e dersen hiç değil, mahznni-i firkat değil Bir gelir insan cihana durma çak gençliğinle b'r ara Sadâret mektubî tahsilini yapmıştır. Istanbuîa döndüğünde o
Anlatır belki bu sözler derdimi erbabına
kaleminde kâtiplik etti; reJsülküttap Hüsnü zamanlar biricik kültür vasıtası sayılan
Mey o mey, câaan o canan, sohbet ol sobbet ' arabca ve farscayı da öğrenmiştir. Türkçe,
. , değil Beyin mühür-darlığmda 'bulundu; fark
*** Gül gibi ruhsârf hüsnün solmadan yagîarmda iken tekaüt oldu. Bir ara yedi yıl runıca ve fransızcayı konuşur ve yazar,
Gel s'aı'nle wa1 b= Yine stebüllere kâküllere Nevcivan kalbinde gam yer bulumdan kadar Bursaya gidin yerleşti, sonra yine italyanca ve arnavutcayı yalnız konuşurdu.
berdâr olalım Gece gündüz yanalını âlı edelim Ben jsr'bi mahzunu devran olmadan Üsiiküdardaki evine dönerek otuz b°ş yıl (H. 1260) 1840 da henüis 19 yaşında iken,
zar olalım Bu mudur istediğin âhir-i ömründe Gea görüş eğlen sıkılma üevke bak kadar bir münzevî hayatı sürdü. Evi bir edebî aylıksız olarak Babıâli Terceme Odasına
grSnül Bir gelir insan cihana durma çak
mahfil halinde idi; bir çok sr°nçler <bir girmiş ve o yıl içinde 150 kuruş aylığa
*** bağlanmıştır,
Kabir taşıranı kitabesi olarak yazılmış mektep giıbi devam ederler, efendiden feyiz
Tâ r gü lmü ş halime b en a ğ lad' m
Anlayın sîz de ne haîe gelmişim tata: alırlardı. Ahbap%n arasında, sohbetinin ö devirde, henüz rüstive mektepleri
Ağladıktan soara amma anladım Rnhum çekildi secdegfeh-i Babbî izzete; zenginliği, essiz nezaket ve inceliği, açılmamış olduğu zamanlarda b-"r lise tahsili
Anlayın siz fle ne hale gelmişim Cismim b« yerde kaldı gam-ı iftirak ile. Zahir comerfiği. kanaati, bir örn^k olarak gös- yapmış olması, birkaç yabancı dil bilmesi
değil mi Fatihaya minnetim benim, Lütfet, bu ter^ir, gövlerirdi. Bütün ömrünce evlenme-
Y&r gülsün halime ben ağlayım lûtfe muntazirttn iştiyak île.
birçok mühim ir^ere memur edilmesine sebeb
GSnliiraii isterse kenâ'm dağlayım îrmti: en Nivük 2°vki. evine gelen cendere olmuş; Tophanede kurulan "Yunan tebaasını
Ahmed Rasimin eserleri: l — Roman ve bildiklerini öğretmekti: tefsir ve hadis
Maksadı neymiş fakat bir an'aymı tefrik krvnisvorm" tercemanhgına tayin
hikâyeler: ilk sevgi (1890); Bir şef ilenin ilimlerinde derîn W.eri fa:hibıiydi. Türk
Anlayın sîz de ne hale gelmişim edilmiştir; (H. 1262) 1842 de Torıhane
*** evrakı metrükesi (1891); Güzel Elen! (1891); muharrirleri erasmda (,) virsül işaretini ilk Müşürlüğü maiyetinde kurulan ve başlıca işi
Bir kere noîur şnh-i şenim hemtenîm oîsaa Mesakı Havat (1891); Leyali ızdırab (1891); kullanan mn-(ham'r bu Ahmed Ra^im pasaport verilmesi ve vize edilmesinden ibaret
IMtnvavı feda eylvr id'm seti b^ntm cîsaa MehaîiM Hayat (1891); Endişei HayaC Efendidir. Kims-esiz îki kız çocuğunu evlâtlık olan BOÜS meclisine tayin olunmuş ; ve 'biraz
İkbal-i cihan, mâl-i firâvan senin olsun (1891); Meylidil (1891); Tecaribi Hayat olarak alnrş. onlara hem ev işleri, hem
Dünyayı îeda eyler idim sen benîm olsan , sonra kendisine bu meclisin müstantikliği
(1891); «Afife (1892); O çeihre (1893); Mektep okuma, yazma öğretmişti M, bunlar da
*#* verilmiştir. (H. 3264) 1844 de Divanı hümayun
arkadaşım (1894); Tecrübesiz aşk (1894); Üsküdarda "Fatma Molla Hanım" ve "Hoca
DSk zülfünü ruhsalına mehtab tutulsun Aç hâceliği ile ve yüksek bir maaş bağlanarak
Nümunei Hayal (1894); Biçare Genç (1894); Emine Hanım" isimleriyle tanınmışlardı; ki,
gerdenini subhi safa gönlüme doîsua leblerde dağa çıkan bazı âsileri yola getirmek
açııssna Mitlin ezva-k-ı muhabbet Bir böyle Sevdayı Sermedi (1895); Gamı Hicran efendinin ölümünden sonra, vasiyeti memuriyetile Sakıza gönderilmiş ve ibu
gebin böyle gümtin namı duyulsun (1895); Asker oğlu (1896); Nâgâm (1896); mucibince "Nisa taifesine namaz surelerini ve vazifesini muvaffa-ikryetle 'başarmıştır.
*** Kitabei gam, 2 cild (1897); Ömrü Edebî, 4 cild namaza müteallik mesaili tâlim" etmişlerdi.
Neye mahzun duruyorsun öyîe? (1897-1900); Ülfet (1899); Hamamcı Ülfet Bir sene sonra Avusturya ile Sardunya
Aman Allah'ı seversen söyle J Benî
Ahmed Rasim Efendi dikiş 1ermi de kendi devletleri arasında çıkan muharebede bu
adile ikinci baskı (1922); îki güzel Günahkâr diker, değme kadınlar onun gibi iğne
kırma, buna yapma böyle, Aman
(1922); îki günahsız sevda (1923). devletlerin Türkiye sahillerini !biribirlerine
Allah'ı seversen söyle! Neye vuramazlardı. 1853 (H. 1270) de öldü, înadî- karşı harb sahnesi yapmaması için Maşuk
mahzun duruyorsun öyle î 2 — Hâtıralar: Gecelerim (1898); Şehir ye'de Bandırmah tekkesi karşısındaki Paşa kumandasile gönderilen filoda, dil bilir ve
mektupları, 4 eild (1910-1911); Puhşi atik, mezarlığa gömüldü. Divanı 1855 de Hacı Halil
Seni sevdimse hatamı ettim Yoksa oralarını tanır bir müşavir sıfatile bir sene
2 cild (1922); Muharrir, Şair, Edib (1924); Efendinin taş tezgâhlı matbaasında
bir şey mî dedim incittim Yüreğim kadar donanmayı hümayunda bulunmuş ; (H.
kalmadı artık bittim Aman Allah'ı Falaka (1927). basılmıştır. 1266) 1846 da Sisam adasında çıkan bir isyan
seversen söyle! Neye mahzun 3 — Kitap halinde toplanmış makaleler; Aşağıdaki gazel, bu büyük fikir adamı üzerine politika memura sıfatile bu adaya
duruyorsun öyîe? Külliyatı Sâ'yü tahrir (Birinci cild: Makalât nın şairlik kudretinin en güzel örneklerinden gönderilmiş ve bu isyanı yatıştırmağa
*#* ve müsahaıbat, 1907; ikinci ve üçüncü ciltler, dir: ' muvaffak olmuştur; ayni yıl içinde"Tefrik?
Yine yalnız, yine mahrum-i teselli kaldım Acıdım Menakibi islâm, 1907); Tarih ve Muharrir
sevdiğime, çektiğime, yandığıma ^ tebaa ve tahriri emlâk" memurluklarile
(1910); Romanya mektupları (1916); Eşkâli Şoî dem hayaîe dilberi ra'nâ gelür gider Selâniğe gönderil-
zaman (1918); Ciddü mizah (1918); Gülüp Can mttrgi âşiyamna güya gelür gider •
Devlet, kişiye olsa da yâr, eylemez Ifîvrâj;
Kim zili hümâ, sâyei ankaa gelür gider
AHMEDRA'SlM SOKAĞI İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 461 AHMED RSŞİD EFENDİ
460 -
mistir. ((H. 1271) 1851 senesi başında 18G7 de ölmüştür. Kabri Kayalar mezarlığın- Salacakta Yemen fâtihi Sinanpaşa Camiinde .
Manastır vilâyeti Muvakkat meclisi reisliğine, dadır. imamlık ve 'hatiplik yapmıştı; medrese (Kartallı Dalgıç)
.birkag ay sonra da Debre'de çıkan •Şeyh Kanlıcada otururdu. Yalısı şimdi ilkokul tahsilini bitirdikten sonra Üsküdarda — Şirketi Hayri-
Feyzi hâdisesinden dolayı tevkif edilmiş o- olmuştur. Kendisini yakından tanıyanlar na- Kapıağası medresesi müderrisi olmuş, Şeyh yenin tayfalıktan
lan Arnavutların yapitıklan cinayetleri muskâr, çalışkan, iş başaran bir idareci Köstendilli Ali Alâaddin Efendiye intisab lostromoluğa
tahkike memur edilmiştir; üç sene sonra olduğunu yazarlar. etmiş, Sinanpaşa Camii civarındaki kadar yükselmiş e-
Muvakkat meclisin kaldırılması üzerine eviyanında bir tev-fhidhane yaptırarak mekdar
Osman Ergîa
IstarJbula dönmüştür; her memur ed'ldiği burada irşad ile meşgul olmuş, yirmi kadar denizcilerinden,
SOKAĞI — Kadıköy
işteki .muvafafkıyetleri üzerine Babıâli er- halife yetiştirmiştir. Şöhretten kaçınır, birinci cihan
kazasında Kuribağalıdere ile Gazhane
MniîiiK nazarı dikkatini çeken fcnı seçkin münzeviyane yaşardı. Kendisine mutekid olan harbinde Mar
arasında Kaptanpaşa mahallesi
memur, (H. 127.6) 1856 dan sonra hariciye Üçüncü Osman sık sık ziyaretine gelirdi. nıaradaki
isokaklarmdandır. An-delibesad sokağı ile
hiz-mntiınden daMiyeye geçmiş, ve ilk Ölümünde doksan dokuz yaşında idi. tahlisiye
Mahmudsadık sokağı arasında, Kurbağalıdere
vazife olarak (H. 1277). 1857 de Kcteience "Kurretiluyûn" adında türkçe bir risalesi ile teşkilâtında büyük
boyunca uzanan, bozuk, evlerinde dargelirli
kaymakamlığında. '^^. mııtaromfJarda "Mecalis" adında arapça bir eseri vardır. hizmetleri
ve orta hallice aileler oturan, ıssız bir yoldur.
b^unmuş ve bir ara da Mutasavvifaııe ilâhiler yazmıştır. görülmüştü.
Aliferruh, Abdülha-limmemduıh ve Aliruhi ÎLAHÎ
Tuna koım&yonu Ahmed Kasim Paşa "sokaklarile de birer kavşağı vardır. Bu Çalış Baufî lem'a al Bibi. : Harbi
(Resim: S. B.) Umumîde Şirketi
reisliği yapmıştır. isimlerde gösterir ki, istanbul sokaklarına Gitsiin zamirinden cidal
(H. 1284) 1864 de rütbesi vezirliğe yeni isimler konulup belediyenin 1934 rehberi Gel vahdet bahrine dal Hayriye.
çıkarılarak yine sırasile Yanya, Tuna, hazırlanırken, bu iğe memur edilenler, Ummana gel tevMd iîe Kartallı Ahmed Keis
Trabzon, Işkodra, Konya valiliklerinde malûmatın "Şehir mektupçusu" nü, sevdiği AHMED EFENDi (Surreeminiza- (Tersaneli) — Ge (Besim: H. Çizer)
bulunmuştur. (H. 1291) 1871 de azlolunarak gençlik arkadaşlariîe beraber ancak bu kenar d-e) — On sekizinci asır sonu hattatlarından, çıan asır sonların- '.-'"'•-.• '""•
iki aylık bir m-âzuliydtten sonra Aydın: az semtte yâdedebilmişler-dir. O büyük Silâhdar kalemi 'baş halifeliğine kadar da îstanbulun en uçarı tulumbacılarından.
.sonra Trabzon valisi olmuş; (H. 1295) 1875 muharrir ki, eserlerinde, Isıtan-ibul, sokakları, yükselmiş kalem kâtiplerinden; Samatyada ve namlı nıanici, semai ci, destane;îarm,tan-
de îstanbula gelerek maaşsız olmak üzere evleri, âbide ve müesseseleri, •meyhane ve Davut-paşa kapısı tarafından idi, Sülüs tır. 1937 de hayaıiDa k-ıi, iki gözü bakar kör
Muhacirin komisyonu reisliğine geçmiş, ve batakhaneleri, mesire yerleri, vapurları ve ve'nesih ya-ada üstadı Yedikuleli Emir olduğu halde Karagümrüıkte otururdu,
biraz sonra Sıhhiye komisyonu reisliğine kayıkları, tramvayları ve arabaları, <bir Efendizade Ab-dülhalim Efendidir. perişan bir ihtiyardı. B:ir gün merhum
tayin olunmuştur, kelimede toplar isek manzara ve insanla-rile Eserlerinden Lâleli Ca-miinde bir turası muharrir Osman Cemal Kaygılıya şu son
sesli ve renkli bir film. halinde akmaktadır; o vardır. (H. 1202) 1787 de öldü. mânisini okumuş, ve sonra, ele avuca sığmayan
(H. 1295) 1875 de 250 lira aylıkla Bibi. : Müstakinızâde, Tuhfei hattatta. AHMED
büyük sanatkâr ki, kaleminde, îstan-buîun gençliğini hatırlıyarak hıçkıra hıçkıra
istanbul Şehremini (Belediye reisi) olmuş; iki EEF'Î BEY (Okcuzade) — On yedinci asır
ay sonra da Hüdavendigâr, yine o sene içinde balıkçıları, tulumbacıları, serserileri, ağlamıştır:
kumarbazları, devrinin tanınmış simaları, hattatlarından; Okcuzade Nişancı Mehmed
Yanva valiliğine tayin edilmiş; (H. 1297) Adam aman.... eı ... nacak Felek kökteş
sanatkârları, mahalle aralarındaki kadınlar Beyin oğludur; sülüs, nesih ve talik yazıyı budadı vurdu Kr acı nacak Ellere ben
1887de Sisam adasında çıkan kargaşalığın babasından meşk etti, ayrıca tuğrakeşlik
ve çoluk çocuk, yangınlarda, gece acırken ben oldum acınacak,. Bibi. : O. C.
tahkikatına memur edilmiş, adadan dönüşün öğrenerek bir müddet tura kaleminde Kaygılı, Semai kahveleri.
de Nafıa komisyonuna âza olmuş, (H. 1298) baskınlarında, meyhane kavgalarında
yükselen anonim sesler, tabaka tabaka, sınıf şakirttik etti, bu kalemde iken Ref i mah- (Sıdkızade) —
1888 de Trablusgarp valisi olmuş ve (H. 1313) lesini aldı. Sonra kâtipliği bırakarak ilmiyeye
1897 tarihine kadar orada kalmıştır. Bu ta sınıf, yaş yaş koca istanbul, "Türk tarihinin Ondokuzuncu asır ulemasından;
hazinesi, Türk vatanının ziyneti, Türk girdi, Şeyhülislâm Bahai Efendiye tezke- Şeyhülislâmların yüz üçüncüsü; aşağıdaki hal
rihte hastalığını ileri sürerek vazifesinden reeilik yaptı, (H. 1060) 1650 de Süleymaniye
af fini istemiş; arzusu yerine getirilerek îstan milletinin gözbebeği istanbul" en öz dilleri, terücümesi ilmiye salnamesinden alınmıştır:
şiveleri, argolarile kom.ı-şur; o kıvrak zekâlı, müderrisi iken öldü. Kabri Şeyh Vefa türbesi
bula döndükten sonra bir müddet 15,000 ku civarındadır., (H. 1171) 1757 de doğdu; babası birinci
ruş mâzuliyet maaş, ile evine çekilmiş, hayatı ince zevkli, şakrak dilli istanbul çocuğu ki, Abdülhamid devri ulemasından Mehmed Sıtkı
boyunu aşan ölmez eserlerini sıkar isek Bibi. : Müsitaldmzâde, Tuhfei hattatta. AHMED
nın son memuriyeti olarak .Şûrayı Devlet âmâ BEFÎK ALTINAY — (B. Altı-nay, Ahmed Efendidir. Müderrislik ve kadılıklarda
lığına tayin edilmiş ve (4 teşrinievvel 1313) îstanbulun kokusu, ıtri damlar... Büyük bulunduktan sonra (H. 1231) 1815 de Anadolu
şeıhrin haritasında âdeta hudut, dışı Refik).
— ikinci Abdülhamid kazaskeri, müddetini doldurduktan sonra
edilmiştir. Ahmed Rasim, îstaribulun en Rumeli Kazaskeri oldu, (H. 1236) 1820 de
büyük meydanlarından birine heykeli devri sonlarında Üsküdann namlı tulumbacı-
larmnndan; Üsküdar dairelilerin reisi (B. : ikinci defa Rumeli kazaskerliğine getirildi. (H.
dikilecek büyük adamdır; bu ismi, îstanbulun 1238) 1822 de Yâsincizade Abdüivahab Efendi
ancak bir mamur caddesi en azametli bulvarı Üsküdar daireliler).
AHMED — Hadikatül-Cevamiin yerine Şeyhülislâm tayin edildi. Bu yüksek
taşıyabilir. makamda adalet ve şefkati ile iyi bir hâtıra
kaydına göre Kasımpaşada Kulaksız
RAUF! EFENDi (Şeyh Sey- bıraktı ; birer bahane ile öteye 'beriye
mescidinin banisi hayır sahibi bir gemicidir;
yid) — On yedinci asrın ikinci yarısında sürülmüş olanları af ettirdi. Müftülüğü on bir
kabri Kasımpaşa Zincirli kuyusundadır.
yaşamış îstanbulun namlı halvetî ay kadar. sürdü. Azlinden sonra
Bibi, : Hadikatül CevâmJ, n,
şeyhlerinden (H. 1068) 1657 de doğdu, (H. Rumelihisânndaki evine çekildi. On yıl kadar
1170) 1756 da öldü, Üsküdarlı olduğu bir münzevî hayatı sürdü; (H. 1250) 1834 de
rivayet edilir, bir ara öldü ve Eğrikapı civarına gömüldü.
ÂHMED RHŞtt) ÎSTÂİSTBtfL . ANSİKLOPEDİSİ ÂHMED SAİ1ÎM
— 462
AHMED — (B. : Rey, Ah- aj.yem.edi. Eserleri: "Vak'ai Sultan Abdülâziz", "Basılmış eserleri: Hukuk-ı Ummiye-i
med Reşid). "Tarihi Sultan Muradı Hamiş", "Sultan Ha- Düvel (9 cilt, Bonfis'ten tercüme- bazı
îtülıad ve Terakki iktidarı imparatorluğu
AüMiüD RlZA BEY — Asrımız bağının izmihlale sürükliyerek devrilirken, Ahmsd midin evaili saltanatı", "Rehnümâyi inkılâb", kısımları Cemil BilseT-indir), Berlica Kongresi,
siyaset adamlarından; "îttihad ve Terakki" "Son Osmanlı - Rus muharebesi", "Tarihi Te-tebbuâatı Siyasiye, Medeniyet yalanlan
Riza Bey Altıncı Sultan Me'Iımed Vâhideddin
partisinin hürriyet mücadelesinde ahlâk tarafından Ayan Meclisi reisliğine getirildi. Megrutiyet ve Şark Meıselei hâzırası", (Mas Nordau'dan tercüme), Makedonya
metanetine dayanan şöhretinden çok "Nereye gidiyoruz", "Hakaiki tarihiye ve Meselesi ve Balkan Harb-i Ahld, Müşahhas
O karanlık ve elîm mütareke yıllarında,
istifâde edilmiş; pariü iktidara geçtikten şöhretinin milli 'birliği temsil edebileceğim zan siyasiye", "Şark Meselesi". Hukuk-i Ummiye-i Beyneddüvel, Hukuk ji
sonca ise bu yüksek meziyeti bayağı ÂHMED SAÎM — Klâsik Türk Beyneddü-vei'in Mukeddemât-ı Nazariyye ve
eden diplomat, hükümetin teşkili vazifesinin
partizanlıkla bağdaşamıyarak komitacı hiabi • kendisine verilmesi için padişahı tazyika musikisinde son devrin seçkin simalarından; Safahât-ı T-ekâmüliyesi, Avrupa Diplomasî
tarafından gölgede bırakılmış, heder olmuş, gençliğinde de istanbul futbolcuları arasında Tarihi (De-bidour'dan tercüme, kısmen
başlayışça, Vâhiıdeddinin itimâdını kaybetdi,
vatanına milletine hizmet edememiş bir sîmâ; (Ayan reisliğimden uzaklaşdmlda, bir gölge şöhret almıştı, sporcular arasında "Şanlı" basılmıştır), Hukııiki ve Siyasi Tetefobiîler
1859 da tstanbulda f>oğdu, babası ilk ayan lâkabı ile anılır, Kumkapı, Vefa ve (ölümünden sonra basılmıştır)."
hallinde vatanına terk ederek Paris'e gitti: ve
meclisi âzasından ingiliz Ali Beydir (B. ; Türkiyeye istiklâl Harbi sona erdikten sonra Süleymaniye klüplerinde büyük hizmetleri SALÂHABBÎN SOKAĞI —
Ali Bey, ingiliz); Galatasarayı Sultanisinde döndü, münzeviyâno yaşayarak 1930 yılında vardır. Son zamanlarında, birkaç yıl da Aşağıdaki notlar 1946 -da tesbit edihnişti.
okudu, giraat tahsili için Fransaya gitti, Hamidiye EILtfal Hastâhânesinde öldü. iAnkarada Muhafızgüeün-de çalışmıştır. Eminönü kazasının B'feyazıt nahiyesinde
dönüsünde Bursa idadisi Müdürü ve bu Musiki (tahsilini babası ve Da-rüttalimi Kemalpaşa mahallesi sokaklarından;
Hayatının son günlerinde kütübhânesini,
vazifeye ilâve olarak Bursa Maarif Müdürü Mûsiki cemiyetinin müessisi ismail Hakkı Şehzade-başı karakolunun altındaki
.efinde fculunan siyasî vesikaları la beraber
tayin edildi, fakat foir müdldet sonra Bey merhumdan görmüştür. Hoşkadem Camii-nin tam karşısına düşer.
Türk Tarih Encümenine satmıgü; bu îstarJbulun ilk imar plânında, Unkapanmı
memuriyetlerinden istifa ederek, yarı kaçak Saim Turgud Aktarasel
encümenin lağvinde, Encümenin zengin Yenikapıya bağlayacak bir Mustafa
tekrar Fransaya gitti. ikinci Abdülhamid SALAHÎDBÎN BEY —
kütübhâ-nesile beraber Türk TarUı Kurumuna Kemalpaşa caddesi düşünülmüş, 1934 de
tarafından sürgün edıldi-diği Ilgın'da ölen Aşağıdaki hal tereemes'ini Türk
devredilerek Ankaraya götürüldü. yayınlanan belediye şehir rehberinin
babasının hâtırası da inzimam ederek, Ansiklopedisinden ahyoruz:
Üçüncü Cumhuriyetin en heyecanlı yıllarım AHMED SABÎT EFENBÎ — On haritalarında da bu cadde açılmış gibi
sekizinci asır kalem kâtiplerinin seçkin "Türk hukukçusu ve profesör. Kurmay
yaşayan Fransada türkce -fran-sızca gösterilmiştir; öylesine ki, Mustafa
şöhretlerinden, sülüs ve nesih yazıda Albay ibrahim Muhittin Bey'in oğludur. 1872
''Meşveret" gazetesini çıkararak Abdül-hamide Kemalpaşa caddesi, Aksaraydan yukarı sağa
Hocapaşalı ibrahim Dedenin, talikte de istanbul'da doğmuş, Mülkiye Mektebini
kargı hürriyet mücadelesine girişti; doğru kırılır. Şehzade Camii avlusu
Surreeminizade Seyyid Mustafa Efendinin 1900 -de 'bitirdikten sonra reji idaresinde,
ciddiyeti, vekaari ve kültürü ile o yabancı kenarından ve Bur-malı Mescid önünden
yetiştirmesi değerli bir hattat idi; Sadırazam ziraat bankasında ve Düyunu Umumiye
memleketdeki ttirk siyasî mültecilerinin fahrî geçer. Sonra bu proje bırakılmış, bugünkü adı
mektupçusu iken (H. 1178) 1764 de taundan idaresinde çakışmış, 1910 da istanbul
reisi bilindi, bu suretle îttihad ve Terakki ile Atatürk Bulvarı, Aksaraydan doğruca
öldü. Darülfünunu Hukuk Madresesi'ne devletler
Partisinin en ön safta, en mümtaz siması Saraçhanebaşına çıkıp oradan Unkapanına
'hukuku öğretmem d muştur.- Hukuk
oldu. Ağır maddî mahrumiyetlere göğü? AHMED EFENDi (Galatalı) — inmiştir. Bundan ötürüdür ki, Hoşkadem
Fakültesi müdürlüğünde ve iki defa Maarif
gererek siyasî mücade'eyi hasis menfaatlere onyedinci asır hattat ve şaa'ierinden; yazı Camimin kargısına düşen sahanın manzarasını
Nezareti Tedrisat'ı Aliye umum müdürlüğünde
basamak yapmağa tenezzül etmedi. 1908 meşkine pek küçük ya§ta başlamış, henüz bir (belediye şehir rehberine göre tarif, mümkün
bulunmuş ve 1920 de son Belbusan Meclisi'ne
inkılâbında Istanbuldan meb'us seçildi, nevcivan iken, sülüs, nesih ve tâukte bir olamıyor.
istanbul Milletvekili seçilmiştir. Aiiımet
meclisde de reisliğe getirildi; ve halk "hattatı pesendide" olmuştu. Ahraed Salâihaddin sokağı -bir toprak
Selâhattin Bey derslerinde mületseverLk ve
tarafından îttihad ve Terakki Fırkasının AHMEÖ BEY — Tarihî etüdleri ile bağımsızlık aşkını öğrencilerine aşfada. 26- yoldur, -tesviyesi yapılmamıştır. Binaları, üçer
lideri gibi görüldü; hakikatde ise bu fırka, • tanınmış muharrir; aşağıdaki hal tercümesi mayıs 1919 tarihinde toplaman Birinci katlı, bir kısmı apartmancrk, halk ağzından
Türkiyenin siyasî mukadderatının ibrahim Alâaddin Gövsanın "Meşhur Adam Baltamat Şurası'n-da istanbul darül- kübik denilen üslupsuz, çirkin yapılardır.
mes'uliyetini hodbince benimsemiş, ferdi lar" ından alınmıştır: "1859 da Kafkasyada fünunu'nu temsil öden arkadaşları adına Sevr Üeitbaşı Genç Türk caddesine kavuşur; "bu
mutlakiyetin yerine tek parti lc»tibdadına doğdu, tahsilini Rus askerî mektebinde yaptı, Anılaşması projesini şiddetle tenkit et'iıek cadıde de, bu, satırlar yazılidığı sırada, henüz
doğru giden bir yol tutmuştu; siyasî Türkiyeye hicret ederek Türk ordusuna yüz tam olarak açılmamış bulunuyordu (1946).
suretiyle bu duy-gularfflî belirt-nıiştj. 20
terbiyeden mahrum, fikir mücadelesinde başı rütb asile girdi. Gazi Ahmed Muhtar Pa Bibi. : REK ve Muzaffer Esen, Gezi notu.
ocak 1921 tarihinde Hu-kuik Fakültesi
tabanca namlusunu konuşduran komitacıların şanın Mısır fevkalâde komiserliğinde yaverli — Gazeteci, 1908
başkanı ikan ölmüş-
pençesinde iki; 31 mart vak'asındaıı sonra ğinde bulundu, bir müddet sonra ordudan ay inkılâbından sonra, istanbul (basınının en
Ahmed Salâhaddiıı Bey
bu komiteci liderlerle fikir arkadaşlığı rılarak Mısırda ikinci Abdülhamide karşı tür. seçkin şöhretlerinden, 1884 de, zabit olan
(Besim: S. B.)
yapamayan devlet adamı Ahmad Riza Bey muhalefete geçerek neşriyata başladı. Eserle babasının vazife ile bulunduğu Pirzerinde
ayan meclisi âzalığı ile faal siyasî hayatdan rinin Türkiyeye girmesi muzir neşriyat ara doğdu; tahsilini Istanbulda Galatasaray
uzaklaştırıldı; şöhreti, milletin kendisine kargı sında yasak edildi. 1908 inkılâbında Istanbula Sultanisi!© Ro-bert Kollej'de yaptı; ikinci
beslediği sevgi, hürmet ve itimad, komite-cd. meşrutiyet inkılâbının ilk yıllarında "Sadâyi
geldi, 1911 de istanbul Darülfünunu rusça
liderlerin "o bizden değ/idr" demesi ne mâni Millet" gazetesinin başmuharriri olarak
muallimliğine tayin edildi. 1920 de Erenkö-
oldu; Ahmed Riza Bey de îttihad ve Te- îttihad ve Terakki Fırkasına kargı cesurans
yünde öldü, kabri Sahrayi Cedid mezarlığın- bir muhalefeite geçti, ateşli yazüarile siyasî
rekkiye karşı muhalefeti tabanca kurşunları dadır.
ü© susctüranlar iğin "Ben onlardan değilim" iktidarı elinde tutan bu fırkayı tagallilö ve
:
istibdad ile itham
ÂHMED SAMÎM İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ
*- 464: 4Ğ5 — AHMED SAMİM
dtıti; ve bir akşam, ölümün deş sonra bile garezle tekrar edenler — Ne yaparlarsa yapsınlar Fazıl; hiçbir dükkânı kapamak üzere idiler. Yine kolkola
iğrenç bir siyasî şeyden pervam yoktur!, posta ve telgraf müdüriyeti umumiyesi
olmuştur.
suakasdin kurbanı Ahmed Samim, gsııç ve zekiydi; çalışkan "Adeta bir şeyin sonuna geldiğimizi karşısındaki sokaktan köprüye doğru
olarak, Bahçeka- ikimiz de duyar gibi oluyorduk ki, biten, yürümeğe başladık. Ben Samimi kendi
ve afifti, fedakâr ve vatanperest bir , adamdı
pıda, İş Bankası bitmek üzere olan bir şey var. Ahmed vaziyeti ile gaae-tesi hakkında konuşmağa
ve böyle olduğu halde bizim bugün, yani bütün
ve Valde sebilinin Samime birçok tehdit mektupları sevk iğin lâkırdıyı değiştirdim :
şu harp senelerile tekmil kemiklerimizi kıran
bulunduğu' dört göndermişlerdi. Hattâ ibazı garip kimsaler — Canını, .dedim, hani şu senin Kozmi-
izmihlalin sonunda, çektiğimiz mahrumiyet,
yol ağzında, kendisine garip müracaatlarda bulunarak diıden ne haber? Dün ıbir şeyler söylüyordun:
zaruret ve ihtiyacı daha o vakit çekiyordu.
Şekerci Mustafanın sesini kısmasını, bulunduğu gazeteyi Pek dikkat edemedim.. Binneitice neye karar
"Bir akşam üstü Tanindeki telgraf
altındaki börekçi terketmesini itenbih eylemişlerdi. Ve o verdiğini sorabilir miyim?
tercümelerini erken bitirmiştim. Hamime
fırınının önünde aksam anladımdı ki, Samim bütün bunlardan Zavallı ve aziz Ahmed Samim, çok dertli
"merhaba" demek için Ba'bıâli yokuşundan
'meçhul bir müteessir ve -, mütehassis olduğu kadar •bir adanı halile birkaç kere içini çekti. "Ne
iniyordum. O vakitki Sadayi Millet gazetesine
mütecavizin tabanca gazetenin hakikî vaziyetinden de şüp- kadar canım sıkıldığını bilmezsin, bilemezsin,
doğru tamam Meserret otelinin önüne
kurşunilo hedardır. Ve kendisi için en müthiş olajü Fasıl, dedi, fou akşam uzun uzun konuğuma
Samım geldiğim zaman esbak Şeyhülislâm
öldürüldü. Cinayet nokita da <bu idi. Yani kendi saffet ve samir ya! Fakat şu Koamidiye öyle bir iş
(Besim: S. B.) Cemaleddin Efendi merhumun muhterem oğlu
anında Ahnıecl imayetinm, sırf memleket düşmanı insanlar yapacağım ki, dünya hayrette kalacak!"
Muhtar Bey dostuma rastladım. Arabasını
tarafından suiistimal ve hattâ suiistihdam — Yok, canını! Ne yapacaksın kuzum?!.
Samim • durdurtarak bana nereye gittiğimi sordu :
ve istismar edildiğimi hissedecek olursa Biraz tereddüt etti ve sonra gfülmiy®
ile kolkola gitmekte bulunan Fazıl — Samime gidiyorum.
yeisinden delirecefctL Ve halbuki bundan başladı. Söylediği şunlar:
Ahmed Aykae, o zamanlar Istanbulda pek — Ben de oradan gsliyorum. Dehşeti! şüphe ©tmıiyo .başlamışta. •— Gazeteyi kat'iyyen bırakıyorum.
(heyecanlı akisler yapan ve siyasî dedikodusu münakaşalar ettik. Çok rica ederim, yarm
yıllarca sürmüş bulunan bu cinayeti, akşam kendisile behemehal bize gelin. Celâl Sabahleyin Darülmuallimindeki dersimden Amma kat'iyyen!. Çünkü doğrusu kendim de
arkadaşının çok kuvvetli çizilmiş bir evvel Celâl Sahirin evine gidip Muhtar - birçok şeyden şüphelenmiye başladım.
Sahire de haber verirseniz pek memnun olu
portresile beraber şöyle nakleder: Beyo med'-u olduğumuzu, akşam üstü.Sadayi Gazeteyi (bırakacağım akşam yirmi dört punto
rum!.
"On tammuz inkılâbı olup da birbirinin Millet .matbaasında toplanacağımızı, söyledim. ile kendim kafilere bir "arzı itizar" sdiz3ceğim
Matbaaya varıp Ahmed Samime mülâki 'Celâl SaMr daveti memnuniyetle kabul etti.
adını bile bilmeyen birçok genç diğerlerile ta ve makineye vereceğim. Amma bunun iğinde
olduğum zaman kendisi iğtişaş ve ateş içinde Ve-akşama birleşmek üzere kendisinden
nıştıktan sonra ben şuna dikkat ettim: Be ne yazacağım! söyliyeonem,!...
gibiydi. İptida beni birçok, azarladı. On beş ayrıldım. Lâkin vakit gelip de matbaaya
nim gönlüme karşı, en tatlı, en dostane ve ,en gündür niye gcrünmedim diye. Sonra mutadı Yine gülüyordu. Beş on adım daha attık,
şetaretli bakış Ahmed Samimin zeki, aydınlı gittiğim zaman Samimin orada olmadığını ortalık tenha, etraf karanlıktı. Bahcekapısın-
veçhile 'birçok şakalar yaptı. Muhtar Beyin söylediler. Diğer davetlilerin hepsi hazardı.
ğı bol ve neşesi taşkın olan gözlerinde vardı davetini söyledim. Ve bir akşam sonra yine da Kasabyan eczahanesi karşısındaki iboğaça-
Hattâ Muhtar Bey de orada bulunuyordu. cı fırınının önüne gelmişiz. Gelmişiz diyorum,
ve onunla üç dört kere konuştuktan sonra ayni matbaada toplanarak Celâl Sahir, Samimin çoluk çocuğunu ziyaret etmek üzere çünkü oraya vusulümüz anında kopan kıyamet
kendisine ram oldum. Yani zihnimin ne kadar kendisi ve ben Kuruçaşmeye gitnıiye karar Eyübün .üzerinde Hamidiye köyüne gittiğini, esnasında ben nerede olduğumuzun farkında
tahlil ve tenkit kuvveti varsa, kloroform kok- verdik. kendisinin o sebeple 'biraz .geç geleceğini bile değil idini, îşte birdenbire duyduğum gey:
lamış gibi uyuştu ve kalbimde mevcut bü Yalnız kaldığımız zaman Samim bana öğrendik. Maamafih pek çok gecikmedi. Güler Kulaklarımın zarlarını patlatacak bir şiddetle
tün sevgi ve dostluk keseleri ona karşı çö
dedi ki: yüziyle 'kapıdan içeri girdi. Ve şu kararı gümibiirdeyip bana "vuruldum!" hissini ve
züldü. , — Biliyor musun Fazıl, ne kadar fena» verdik: Muhtar Bey ve Celâl Sahir doğruca ren dehşstli ibir tarâka.
l yım?. Ne kendimi, ne de etrafımı hiç iyi gö Kuruçeş-ıneye gidecekler; Samimle ben
Onu her gün daha müsekkir, hoş ve lâ "Bir tarâka ki, güya beynimin iğinde bir
remiyorum. Bir kere buna emin ol ki, memle Şahabeddin Süleymanı bulacağız, ve onu infilâk olmuş vehmini bütün hüviyetime
tif bulurdum, insanlığının birçok müfrit, fa ket gümbür gümbür gidiyor... Sonra, benim alarak yalıya geleceğiz. Birbirimizin elini
kat tebcile lâyık büyüklüklerini onda imrene seyran ettirdi. Nihayetsiz bir haşyeit zelzelesi
halim de pek berbat! Sen nasıl görüyorsun?.. sıktık. Matbaanın kapısından Muhtar Beyin içinde bir an için başımı arkaya çevirdiğimi
rek seyrederdim. Kendisine iftiradan, haset — Samim, dedim, memleketi bilmem; arabası ilerledi. Biz de Samimle kol kola yola pek iyi hatırlıyorum. Ve yine pek vâzıhân
ten ve garezden örülmek istenen bir düşman fakat ben senin vaziyetini hiç iyi bulmuyo düzüldük, îşte bu saniye ile za~ allı şehidin hatırlıyorum M. o saniyede bir ateş gördüm, o
lık ağı vardı, -biçaremin önüne kurulan gena- rum. Ve gayretlimi, fedakârlığının müsmir beynini paralayan 'kurşunun infilâk anı kadar! Sonra yapılan tahkikat fbunun, atılan
at ve ahlâksızlık içinde kazıknug bir cinayet olabilecek bir zeminde bulunduğuna da asla arasında ancak dört fbeş dakika kadar bir ikinci kurgunun alevi olduğunu isbat'atti va
pususu!.. kani değilim!. zaman geçmiştir. o sırada ben bir mucize ile kurtulmuş oldum
Fakat bunlar lAhmed Samimin cesur ve O pek çok sevdiğim tatlı bakışile "Sadayi Millet maltibaası Ebussuud M, şudur: Her taraf karanlık olduğu halde
coşkun, lâkin mütevazı ve beşuş metanetini gözlerimin bebeklerinde toplanan endişeli, caddesinde idi. ortalık epeyce karanlık, yani demin bahsettiğim boğacacı fırınının kepenk-
hiç haleldar etmemişti. Kendisini en deni bir ıstıraplı mânayı isitiknah etmek istedi ve bütün mânasile geceydi. leıinden bir tanesi açıktı ve içerdeki ziya bu
ele verilen tabanca ile öldürtmek, ne kadar birkaç saniye mütereddit durdu. Sonra Tamam Rifat Efendinin- dükkânı karanlık safhanın üzerine müstatil bir aylın-
ibüyük ve alçakça bir cinayet idiyse biçârenin 'birdenbire azmi, kararı büyük bir kuvveti önünde birdenbire durarak: "Ah, ne kadar lık dilimi resmediyordu, îşte foen ellerim ba-
suçsuz ve muhterem nâmını iftira ve tezyif imdadiye almış gibi, .ifadesine .sahvbet ve hararetim var, dedi. Gel şurada birer turunç &, "'örüldüm!" diy* o füreeden igeriy®
çukurları içine atmak isteyiş de öyle' bir ciddiyet geldi: şer ibeti içelim."-Dükkâna girdik! Fakat
şenaattir.' Onun nezahet -dolu adını, vakit göç -olduğu için bir f ey bulamadık.
zavallının Satıcılar da
ÂHMED SAMIM 466 — AMSÜO/OPEDİSÎ
— 46? AMMED gAH KAÇAR
kendimi atrrıişım. Lâkin böyle çılgınca içeriye mislerdi. Niçin müracaat ettiğimi söyledim ve mayışımdan kiraz müteessir olmağa bağladım Muhterem yurd, bu âşiyanı garib
atılırken üçüncü bir tarâka daha olduğunu yavaş yavaş etrafım kalabalıklaşmağa başla-. ve Azmi Beye müracaatla dedim ki: Babasız kaldı, kimsesiz kaldı;
pekâlâ duydum. Fırıncılar yemek yiyorlardı. di. Emniyeti Umumiye Müdürü Gali'b Paşa, — Vazifei medeniyemi yapmak için bu Bir şeîıîdi muazzezin yâdı
Böyle kapılarının önünde kurşunlar patlarken o zaman Üsküdar polis müdüriyetinde raya geldim ve ifademi verdim. Eğer bani Titrer üstünde §imdi bî vâye.
içeriye "uruldum" diye birinin can atması bulunan Azmi Bey, bir ıtakım müstantikler şüphe altında bulunduruyorsanız, pekâlâ! Fa Golı, terli eyleme, unutma sakın,
üzerine, tabiî haşyetle yerlerinden fırladılar. bulunduğum odayı mütemadiyen dolduruyor, kat lütfen söyleyin de aileme malûmat vere- Ona salsın muhabbetin saye, ,
Yavru kuşlar içinde ağlamasm, Buradan aksiden
Ve derakap açık duran kepengi örtüverdiler.. ve hepsinin nazarı kâh hayret, kâh şüphe ve yim ve ona göre tertibatta (bulunayım. şikeste seda Onu ta'zib ider mezarında. İSy büyük
Ben kat'iyyen urulduğuma kani olarak, tereddütle üzerime dönüyordu. Dediler ki, o — Estağfurullah, dedi, lütfen beş daki mâde-ri sefikü asil Gel, bu gözlerde-titreyen yağı SİL»
kulaklarımın zarları parça parça olurcasana geceye kadar Bahçekapısında köşe başındaki ka oturunuz. Şinı-di malûmat veririm. Ah m e d S a m i m h e n ü z yi r m i a l t ı ya ş ı n da
çınladığı halde üstümde başımda kan arıyor; sebilin önünde bir süvari polis neferi durur- Ve hakikaten' beş on dakika sonra ik en ö ldü rm üş tü (1910).
tarif olunamaz bir foülıt ve sersemlik içinde ÜTUŞ ve o gece her nedense o memur da orada serbest olduğumu tebliğ ettiler, EFEKDÎ — On yedinci
•başımı, vücudumu uğuşturuyordum. Fınneı- bulunmamış! İstintak, tahkikat, dakikadan "îsite o saniyeye .kadar bütün metanetimi asır devlet adamlarından, iki defa Reisülküt*.
lar hemen su getirdiler. Onu bile içemedira. ö dakikaya müiheyyiç safhalardan geçiyordu. sarfederek muhafazasına çalıştığım itidal, ta'b oldu. Bir ara üç tuğ ile vezirlik rütbesi
sırada Samira aklıma geldi. Ya onu urdular- Ben matbaadan nasıl çıktığımızı, nereye yere düşen bir pul şişe gibi parça parça oldu verilerek nişanca, oldu, fakat pek az sonra
>sa!. gideceğimizi, vakanın nasıl cereyan ettiğini» ve hüngür hüngür ağlamağa başladım." vezirliği' alınıp azledildi ve (H. 1073) 1662
Ve büsbütün dehşetim arttı! Fakat boğaçaeı fırınına nasıl atıldığımı birer birer (Fazıl Alıeıed, Kırpıntı). de fazdfe ile gönderildiği Tameşvar'da öldü.
fırıncılar da korku içinde bulunuyorlar ve söyledim. Tekmil fırıncıları çağırdılar ve beni -Celâl SaMr de, yakın arkadaşı Ahmed Muasırları arasında namlı bir hattat olarak
dükkânın kapışım ağmıyorlardı. Bu fırının kendilerile muvacehe ettirdiler: Samim için "Feryad" adı ile şu mersiyeyi da tanınmıştı, Kayalar mescidim yeniliyerek
içinde zannederim ki, on dakika kadar — Dükkâna giren adam bu muydu? yazmıştı: tamir elttirrnişti.
kaldım. Bir-denıbire dışarıdan kapıyı Ey vatan, ey zavallı mâdeıi zar, Bibi. : Müstakimzâd'e, Tuhfei hattatta,
O zaman hiç tanımadığım bir khnseceğiz
urdular .Gelenler za-ibıta memurları imiş ve Seni feryadım itmesin bizar.
dikkatle, yüzüme bakıyor ve ibeniın için Bu* karanlıkta oynayan alçak ' •
SO-Fl — On yedinci asrın namlı
aydınlık istiyorlarmış, îşte bu vesile ile dir ki, 'birdenbire -dünyanın en ziyade ehemmiyet Ellerin zulmine şikâr olarak çiçekçilerinden, Üsküdarlı Cennet Efendinin
ben de dışarıya çıkmağa muvaffak oldurn. 'kazanan kelimesini söylüyordu : Eriyen, aşki haktan ayrılma.» kapısından yetişms idi; pek çok tohum
Galiba dünyada hiç unutmıyamğun en yırtıcı Bîr dimağı hamiyet efşandı; elîmiş. fakat ömrü çiçeklerini görmeğe vefa
— Eveit. : ..
bir levha görırpk iğini! ö, senin en güzide, en mümtaz, etmemişti; hayatında tek -bir çiçeği açmış, o
— Elinde silâh var mıydı? En münevver çocublanndandı.
'Fırından verdikleri kötü lâmbanın, nü da, kırgın bir kalb ile "Dilkeş" adile tescil "
kırmızımsı ve pis aydınlığı altında beyninden —- -Hayır!.. • Onu zulmetde dişleyen nâ merd ettirmişti. Turfanda açan rumî lâlelerden
Dikkat ediyordum ki, bütün oturanlar da Açâı kalbinde bir unutulmaz derâ...
vurulan zavallı Samimin ölü çehresi!.. Şimdi koynun o nüve oldu mezar, "Sofu .Kabağı", yahut "Dede Kabağı" denilen
Ben peri§an ve nvuzmahil bir halde, .bu sade kelimelere benim, kadar heyecanla çiçeğin de bu zat tarafından yetiştirildiği
Ey vatan, ey zavallı mâderi zftr.
fırından çıktıktan sonra kendimi muntazırdılar. Ey vatan, ey zavallıcık anne, söylenir. Ölümünde soğanlarını devrin namlı
mütemadiyen itidale davet ediyor, Nihayet, gece yarısından -sonra Hüseyin Takatim yok sükftni temkine. -çiçekçilerinden Salih Efendi, Muharrem Usta
yapılaibilecek şeyleri düşünüyordum. Har Ca-hid Beyi de getirdiler. Onun ifadesine de Hak için haykıranların birisi ve Çorbacı almışlar, aralarında /taksim
şeyden evvel emniyeti umumiye giderek ayrıca müracaat olundu, zannederim. Zira öldü; kurşunla susduruîdu sesi. etmişlerdi. Bu zatların tescil edilmiş en güzel
ifademi vermek istedim, ve yürümeğe 'beni başka ıbir odada oturmağa davet etmiş-, Geceler kahramanı bir btdin. Buldn -çiçskîeriîîm aslında Ahmed Sofi tarafından
(başladım. Cağaloğkuıa Tanin matbaasının lerdi. Orta boylu, tıknazca ve sakallı bir adam zulmetde bir şeriki garaz, "Gece yetiştirilmiş olduğu söylenir.
önüne geldiğim zaman CaMd Beyin odasında ki - Şehremanatinde pul memuru imiş galiba hemrâzıdır hayadidln" Bîr denînia Bibi. : Ubeydullah, Tezkirei gükûfeciyan.
- katili reyülâyin görmüş. Önada beni muini nur olamaz.
aydınlık gördüm ve derakap yukarıya çılüp -~ Kaçar hanedanından
faciayı kendisine anlattım. Makale yasıyordu. gösterdiler. "Hayır, bu değil!" dedi ve sonra Şimdi vechînde bir nikabı siyah, îran Şeihinşaihlannın sonuncusu Ahmed Şaih,
Ben Samimin vurulduğunu söyler söylemez benim de yan maktul olduğumu anladı L. Gülüyor, korkusuz bu mateme. Ah, 1919da bir-Avrupa seyahatine çıkmış ve
Maamaf ih tahkikat 'bir türlü nihayetlen- Sen tükürmez mîsiıs onun yüzüne, Karadeniz yolile Fransaya giderken îstanbula
kaleminin elinden düşüverdiğiııi .hâlâ Ey vatan, ey büyük, vakur anne?
hatırlarım. miyor, merkezde heyecan artıyordu. Sabaha uğramış, Büyükşehirde on bir gün kadar
Ey garib anne, ey zavallı vatan,
— lAman ne'diyorsun? dedi ve derakap yaklaştık. Ben aç, susuz, iştihasız, ve Sen bu alçak çocuklarından utan! misafir olmuştur. Aşağıdaki notlar o zamanın
itelefonla o zaman Dahiliye Nazırı olan Talât göğsümün içine girerek kalbimi yırtıp, Sînen üstünde sâkitâne akan gazetelerinden -çıkarılmıştır: l eylül 1919 salı:
Beyi aramağa başladı. Talât Beyin Cavid didikliyor vehmi veren bir büyük kedere Bu mübarek ve bi günah al kan îran Sefarethanesine çekilen bir telgraf
Beyde olduğunu söylediler, oraya telefon etti zebun bulunuyordum. Sana bir nefret eylerim telkih... ile Şahın Batımdan hareketi bildirilmiş,
Gönlüm kendisine karşı müveddetle dolu Evet, iğren bu levsden, iğren!
ve vakayı haber verdi. Bana: "Emniyeti Ve sen, ey muhterem şehidi nezih,
Sefarethane ile îstanibuldaki Iran tebaası
Umumiyade ne yapacaksın? Hemen bir bulunan Samiraciğin kaatili olmak gibi îbir Gül bu çirkefli ufka göklerden. hükümdarlarına parlak îbir istikbal merasimi
arabaya atla. Köprübagı merkezine git." şüphe gölgesi altında bir saniye kalmağı feile Düşmesin ianene fakat nazarın, - hazırlamışlardı, istikbal heyeti muteber Iran
dedi. tabiatın, tesadüfün o kadar hain bir hareketi Ağlayor orada kızların ve karın... tüccarlarından Zeyneîâtoidin, Afodülgaffar,
•Yeis. kesel ve bütün -maddî tüvanımı bile olarak görüyordum ki, tarif edemem... Bu yetim âşiyanı sen ondan
istintakını nihayet bulduğu halde serbest Sakla koynunda, ey zavallı vatan.
kesip bitiren bir elem içinde köprü .bağı
Ey vatan, ey bu kavme mehdi necîb
merkezine geldim, yalnız bir polis efendi bırakü-
vardı. Komisar, filân galiba mahalli
hâdiseye git-
AHMBD ŞAH KAÇAR 46S İSTANBUL
Enıirzade Rüsuî, Halil, Şerif ve Hacı ibrahim şerefine bir öğle yemeği ziyafeti verildi.
Bibi. : Gazeteler.
Ağalardan mürekkepti. Hükümdarı Ziyafetten sonra Padişah Saha murassa Hacdan avdet eden Molla Yegân Kahirede
Kavaklardan karşşılamak -üzere Seyrisef ainin İmtiyaz -nişanı, Sah da Padişaha Tacı İran AĞA — Birinci Abdül- Molla Gûrâni ile görüştü, fazlü kemâlini takdir
Basra ve Haydarpaşa vapurlarile'foeş istimbot nişanını verdiler. Ahmed Sah Yıldızdan hamid devrinde Enderunu hümayun Seferli etti, kinikte Türkiyeye getirdi, Murad Hana
tutulmuştu. Vapur ve istimbotlarda bandolar Dolma-bahçey-e döndü; bu sırada evvelâ odası ağalarından Türkmen türküleri oku- takdim eyledi. Molla Gûrâninin necmi istikbali
vardı. Ahmed Şah sabahleyin saat 10.15 de makita hüner sahibi ibir gençtir; saraya -girişi
Vahideddin iadei ziyaret etti, sonra Veliaha o günden itibaren parladı. Bursada Kaplıca
îngıîterenm Sirius kruvazörile Kavaklara de. kendi cesaret ve teşebbüsü ile şöyle
Abdüimecid Efendi Şahı ziyaret etti; biraz ve Yıldmm medreselerine müderris ve Şehzade
olmuştu:
geldi, Sirius, arkasında vapur ve istimbotlar istirahattes sonra Ahmed Şah otomobille Mehmed /Hana muallim tayin olundu. Sultan
olduğu halde gayet ağır bir seyr üe Büyükada Ihlamur kasrına giderek (Albdülmecid Efendiye (H. 1188) 1774 temmuzunda bir Mehmed Hanı Saninin cülusunda kendisine
önüne geldi. Büyükada otellerinin hepsi Türk, iadei ziyarette bulundu. pazartesi günü Sepetçiler kasrında musiki vezaret teklif olunduğu halde 'kabul etmedi-
îran, ingiliz ve Fransız bayraklarile donan- faslı ile vakit geçirilirken saray sahiline bir nihayet Kazaskerliği kabul etti (H. 855 = M',
Bir gazeteci, bu ziyaretler aıünasebetile
înıştı. Ahmed Şah karaya -çıkar çıkmaz, kayık gelip içinde bulunan bir taze yiğit bir 14.51). Bu vazifeyi, gayet âdilâne ifa eyledi.
Ahmed Şahın portresini şöyle çiziyor: rik'a (istida) sunmuş idi; Padişaha Türkmen
oto-.•taofbille, 1909 da Iran tahtını kendisine Yuvarlak yüzlü, göz kapaklan dolgun, siyah Azil ve nasıbda ihkakı hak-dan ayrümadı.
bırak-.nug olan ve o tarihitenb'eri Büyükadada türküleri okumak için izin istiyordu. Huzura istihkak eribâbını, pâdişâhın himaye vs tavsiye
gözleri gayet cevval ve nafiz, bıyıkları kabul edildi ve dileği üzere bir musiki faslı
Ni-. . :«am caddesindeki köşkünde ikamet matruş--tahminen yirmi, yirmi bîr yaşlarında, etdiği kimselere tercihi Fatihin iğbirarını
etmekte .olan babası Mehmed Ali Şahı ziyarete edip bir fasıl -da Türkmen türküleri söyledi. mucib oldu. Molla Gûrâ-niyi tashihi evkaf
bir şey arş oîunu<nica çehresi kızarmakta ve Padişah etrafındakilere "kabili istîdad
gitti; ıbabası ve kardeşleri Mahmud ve Meeid vesilesile Bur-saya gönderdi-Fakat Ahmed
etrafına bakınma-ktadır, »hazan hafifçe mıdır?" diye baktıkta cümle nedimler ve
Mir-salada gortüştü. Ada iskelesinde ve Şemseddin Efendi orada da istikametten
dudaklarım ısırıyorlar. Kendisine takdim ol Enderun çavuşları padişahın bu gence ayrılmadı. Padigah yalanlarından (birinin
Mehmed Âli Şaîııa -köşkü önünde birer îskoçya iman zevatı yarım ibk baş eğmek suretiTo
müfrezesi tarafından selâmlandı. O gece için acıdığım anlıyarak: "Azıcık italira ile nisam şeriata aykırı teklifini reddettiği gibi
gelâmlıyırlar; kendileri ifeonuşurken, daama bulur" dediler. Ahmed Şakir Efaderıında dövmekten de geri durmadı. Fatih bu defa
Ah-naed Şaha îsplandid oteli tahsis edilmişti. önlerine bakıyorlar. Seferli odasına çırağ edildi. büsbütün hiddetlendi. Molla Gûrâniyi azletti.
Önlerinde; "-Cemiyeti Civânam îraniyan" yazılı c
bir levha ile Iran tebaası otel önüne 7 eylül 1918 pazartesi: ~(Âlftsizade) Ahmed Şemseddin Efendi metanet ve faziletine
toplanmıştı. Otel .-bahçesinde de Türk bahriye îran Sefarethanesinde 'bir resmi kabul (H. 1324) 1906 da bir hafiye jurnali üzerine zerre kadar halel getirmedi. Mısıra gitti, orada
ban-.. dosu. salıyordu. Otelin kabul salonu, yapıldı; Sefarethanenin -sağ salonu Sefaret 1264) 1874 de Bağdadda doğdu. PoıJhül - Mea-ni Sultan Kavtbayın iltifatına mazhar oldu. Bu
îstanbu-; lun zengin iranlı halı tüccarları erMtama, sol salonu tüccaranı. muteber ©ye adındaki meşhur tefsirin müellifi Mahmud -mazhariyet Fatihin muğber gönlünü
tarafından gayet kıymetli Kişmir şalları ve tahsis edilmişti. Ahmed Şah Adadan Söğütlü Efendinin oğludur. Büyük kardeşi Numan yumuşattı, üstadını tekrar îstanbula davet
İran hahla-lile döşenmişti. -Burada Iran yatı ile Dolmabahçe sarayına, oradan Efendi de Irakın seçkin uîeıaasındandır. Bağ- etti. Uhdesine evvelâ Bursa, kadılığı (1457),
muteberanını toplu olarak huzurun akabul otomobille Sefarethaneye geldi. dad istinaf -mahkemesinde, on iki sane kadar badehu müftülük tevcih eitti (1470). Molla
eden Ahmed Şah: "Vaziyet fevkalâde mucibi Sefir Mahmud Han, ve Iranın Balkanlar da Vilâyet İdare Meclisi âzahğmda 'bulundu. Gûrâni hayatınım son zamanlarını hastalıkla
memnuniyettir, milletti Iraniyanın istikfoali sefiri Bihmen Han tarafından kapıdan (H. 1324) 1906 da bîr hafiye jurnali üzerine geçirdi, istanbul haricinde, havadar bir yarde
münevverdir" dedi. Sonra balkona çıkarak otel karşılandı ve Sefarethaneyi dolduran halk îstaabula getirildi, isnadın iftira -olduğu otururdu. Hastalığı ziyadel-egtiği sırada
önün- • deki kalabalığa: — Cümlenizden tarafından: "Zin-debâd!" duasile alkışlandı. anlaşılınca Meclisi Maarif âzalığı, üçüncü borçlarının heytülmalden tesviyesini ve cenaze
Sefa . r-athanede verilen ziyafette. Şaha şu rütbeden Osmanî ve Meeidî nisanlarile taltif namazında padişahın bulunmasını, cesedinin
memnun oldum, çok zahmet ettiniz I diye iltifat
yemekler çıkarıldı: Tavuk suyu, börek, edilerek ayrıca ikinci lAibdülhamid tarafından -kenarı kabre kadar yerde sürüklenerek
etti. Baş-maübeyinci Ömer Yaver Paşa ile
kuşkonmaz, levrek, koyun, filetosu, tavuk, "Ki-tabii Şehriyari" -tayin edildi. Kısa bir götürülmesini vasiyet etmişti. Vefatında
Başyaver Miralay Nad Bey huzura çıkarak
zam.an iğinde Büyükşehir uleması arasında (1487), yüz seksen bin akçe -borcu çıkmış,
Altıncı Mehmed Vahideddin adına hoş geldiniz eilâv. hindi kızartması, salata, dondurma,
fazilet ve kemalile -seçkin bir sima oldu. „ kamilen beytülmalden tesviye edilmiştir. Yalnız
dediler. O gün, Şahı karşılayan heyetlerle tatlı ve kahve.
Meşrutiyetin ilânından sonra, takvim ile tets-biit ııâşım kenarı kafere kadar sürüklemek
matbuata Is-plandid otelinde bir öğle yemeği Misafiretinin diğer günlerinde Büyük- hürmeitsiğliğe delâlet edeceği cihetle vasiyeti
ziyafeti verildi. Şahın maiyetinde yirmi kişiden şehrin, âbidelerini ve tabiat güzelliklerini gör edemediğimiz bir tarihte öldü.
Bibi. : Sicilli Memurini Osmaniye. yerine gelmek için -cesedi Mr hasır üzerine ko-
fazla bulunuyordu, bunların içinde en seçkin mek, için gayri resmî -olarak dolaşan Ahmed öularak kabrinin kenanna kadar getirilmişti.
simalar «amcası Nusraitüssaltana- Hariciye Nazırı Şah, 12 eylül 1919 cumartesi günü, adı mat- EFENDi — Halk
ağsında beş asırdaüberi devam eden şöhreti Molla Gûrâni uzun boylu, uzun sakallı, natûk
Nus-tatüddevle, Teşşrifat müdürü Şehzade bualta verilmiyen ve sadece süratli bir gemi ol -bir -zat idi. Şafiî mezhebine mensup .iken
Şaha-•büddevle, Şehzade Mehmed Hüseyin ve duğu bildirilen bir Fransız kruvazörile îstan- ile Molla Gûrâni, ikinci Ivîurad ve Fatih devri
ulemasından, Şeyhülislâmların dördüncüsü, ikinci Sultan Muradın ricası üzerine Hanefî
hususî tabipleri Hakimüüddevle, •buldan Marsüyaya hareket etti. Hastalığı mezhebine salik olmuştur.
Lokmanüddevle münasebetile Altıncı Mehnıed Vahideddine ve- Türk îstanbulun kuruluşunda 'büyük hizmeti
olanlardan; aşağıdaki hal tercemesi ilmiye "Meşhur eserleri: Gayetül amani f! tef-
'.'idi. dada bulunamamış, vedaa Hariciye Nazırını
iSalnânıesinden naklolunmuştur: sirüsseb'al meâci, Kevseri râci âlâ riya^Ûl
3 eylül 1919 perşembe: memur etmişti. Ahmed Şah Kaçar, bu seya Buhari".
hatinden bir daha memleketine dönmemiş "Gûrânda doğdu. O devrin Mısır uleması
Sâbahleyn Adaya gele-n Söğütlü yatı ile (B. Molla Gûrâni; Mollagûrâni Camii;
1025 -de merhum Şehinşah Rıza Pehlevi tara gayet -meşhurdu. Şsmseddin Efendi Mısır
Dolmabahçe sarayına çıktı. Orada biraz is- Mollagûrâni Mescidi, Merdivenli Meseid;
fından tahtından indirilmiş, 192? de da Pa- ulemasından tahsili miârifet için Kahireye
târahatterı sonra Yıldız sarayına gitti. Altın- geldi, îbni Hacer Askalâ-nîden icazet aldı. Bu Manastır Mescidi) .
•'« Ifetorod VsMd«ddla tara|ı»da,B Yıldızda ölmüştür.
sırada
_.
AHMED ŞEMSEÛDÎN EFENDİ — 470 — İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 4fl AHMED gSMSSDDÎN
AHMED ŞEMSEBDÎN EFENDi (Kadı- "Asarı: Şerhi Hidâye, Şerhi Miftaha "Başlıca eserleri: Dekayikülhakayik; Yaradılışı letafet, neşat ve zarafet üzere
zade) — On altıncı asır ulemasından, Haşiye, Sadnşseria evâiline Haşiye, Şerhi Yusuf ve Züleyha; îdrisi Bitlisinin Hest Be- idi." (Şuara tezkeresi). Evliye Çelebi de-bu
Şeyhülislâmların on altıncısı; aşağıdaki hal Tecride Haşiye, Telvih ve Mevâkıfa hişt tarcemesi; Tağyir ve Tenkili; ıslahı Mif-
terce-mesi ilmiye Salnamesinden alınmıştır: Tâlikat." tah; Keşşafa tamamlanmamış bir haşiye;
"Atik Ali Paşanın azadlılarından Bedreddin ŞEBİSEDBÎN EFENDÎ (Ke- Şerhi Miftah; Mühimmat; MuhitüTCıgat;
Mah-mud Efendinin oğludur. Tarihi malpaşazade) — Asırlardanberi devam ede- Osmanlı tarihi. Eş'arının en meşihuru Yavuz
tevellüdü (H. 918) 1512 dir. Ahmed gelen şöhreti ile İbııikemal; on altıncı asır Sultan Selimin vefatına yazdığı mersiyedir."
Şemseddin Efendi gençliğini ulûmu iptidaiye ulemasının en namhlanndan, Büyük âlim ve şair hakkında
tahsili ile geçirdikten sonra devrinin en Şeyhülislâmların dokuzuncusu ;• aşağıdaki muasırlarından Kastamonulu Lâtifi de şu
meşhur ulemasına ve bilhassa Ebussuud hal tercemesi ilmiye Salnamesinden satırları yazıyor: "Tokatta doğdu, tahsilini
Efendiye intisap etti. Bu suretle iktisabı alınmıştır: Edirnede yaptı. Bir âlim idi ki, ilmi dairei
feyzü marifet ederek yirmi <beş akçe ile "Edirnede doğmuştur. Kemal Paşazade velayete ve serhaddi keşfu keramete iletmiş
Bursada Ferhâdiye medresesine, otuz akçe ile Süleyman Beyin oğludur. Fakat pederi idi. Bir deryayı fazlü daniş idi ki günde bin
Veliddinoğluahmedpaşa medresesine, ümeradan olduğu iğin kendi de ümera silkine fetvaya dest ürürdü. Vasfında:
bilâhare Kaplıca ve Atikalipaşa medreselerine dahil oldu. Bayezidi Sâni zamanında birçok Ya meleksin ya peri şekli beşerde
tayin olundu. (H. 963} 1555 de Ha-leb kadısı Bu kadar kesbi fezaiî edebiîmez insan
seferlerde bulundu. Askerlikte büyük bir
oldu, dört sene sonra azledilerek tstanbulda demişlerdir. Nazım ve inşada dahi kudreti,
dirayet gösterdi. Bir gün, otaz akçe ile Filibe
seksen akçe ile tekaüt edildi. Sa-dırazam mahareti vardı. Bu kıt'a TevariM Ali Osman-da
müderrisi olan Molla Lûtfinin Evranoszade
Semiz Ali Paşaya intisabı süratle Sultan Selim hakkındadır:
Ahmed Beye takaddüm, ettiğini görünce, Az müddette çok iş itmîş idi
yükselmesini temin etti; (H. 971) 1563 de ulema •zümresinin ümeraya ne derece
istanbul kadısı (H. 974) 1566 da Rumeli Sayesi olmuş idi âlem gir
tefevvuk eylediğini anladı, o tarihten itibaren Şemsi asr idi, asırda Şemste
Kadı-askeri oldu. Sadırazam Sokolîu Mehmed
su.ra.rei ulemaya dsJlıil olmaya karar verdi. Zilli memdûd olur ömrü kasîr.
Paşa ile aralaruıda adavet mevcut olduğu
O1 sene seferden dönüşünde derhal tebdili "Bu kıt'a da onlarındır:
cihetle, 'bir sene sonra azledildi. Bir müddet
meslek etti. Hatipzadeden ve devrinin sair Cihan Mr hânedir âr&yîşi çok
Edirnede inzivaya çekildi, îstanbula îçine girenin asayişi yok
ulemasından tahsilli ulûma muvaffak oldu.
avdetinde Muradı Salis cülus etmiş, Düşer derviş ise teşvişi nane
Sokollumm nüfuzu kalmamıştı. Bu sebepten Edirnede Taşlık ve Halebî medreselerile
Veger sultan ise fikri Oîhâne
iltifatı padişahiye mazh-ar oldu, birbirini Üçşerefeli Camie, Üeküpte İsihakpaşa
müteakip Süleymaniye müderrisi, saniyen medresesine müderris oldu. Bir müddet sonra
Rumeli sadrı; ve nihayet (H. 085) 1577 de Edirne kadılığına, ve (H. 922) 1516 da
müftü oldu. Şemseddin Efendi üç sene kadar Anadolu kadıaskerliğine yükseldi. Üç sene
bu vazifeyi ifa etti. (H. 988) 1580-de öldü. sonra azledildi. Bununla beraber Yavuz Sultan
"Müftü Ahmed Çelebi eyledi ukbâya azıra 988" Selim zamanında şan ve şöhreti yine parladı.
vefatına tarihtir. Kabri Küçûkkaranıanda- Sultan Selimin bütün seferlerinde bulundu.
Mısır seferinde kahraman Selimin yanından
dır. Bir mescidi (B. Çırçır Mescidi), bir Da-
ayrılmadj,. Seferden dönüşte atının ayağından
rülkurası vardır.
sıçrayan- çamurlar Yavuzun elbisesine
"Ahmed Şemseddin Efendi gayet müs- 'konduğu zaman, Sultan Selim ulema
taOdm idi. Hakikati söylemekten asla ihtiraz ayağından sıçrayan çamurun medan ziynet ve
eylemezdi. En müşkül mesuiiyetli zamanlarda ibâdii mefharet olacağını beyan ederek
•bile tehlikeyi gözüne aldırır, icrayı şer'i çamurlu elbisenin vefatından sonra sandukası
şerif eylemekten geri durmazdı. Zamanına üzerine konulmasını vasiyet etmiş,
gelinceye kadar beylerbeyiler kadıaskeıiere îbnikemalin mertebei fazlını bir kat daha
takaddüm ederlerdi; Ahmed Şemseddin yükseltmişti.
Efendi kadıaskerlerin beylerbeylere
takaddüm etmelerini usul ittihaz ettirmiştir. Ibnikemal Süleyman Kanunî devrinde
şöhretinin en yüksek noktasına vardı. (H.
"Divanı hümayunda, yemekten sonra 032) 1525 de müftü nasbedildi. Mesaili şeri-
leğen ve ibrik yalnız vezirlere verilirdi; yeyi hallü fasılda gösterdiği iktidardan
kadıas-kerlere sabunlu el bezi verilirdi. dolayı "Müftissakaleyn" unvanile şöhret
Ahmed Şemseddin Efendi kadıaskerliğinde buldu; (H. 940) 1533 de öldü. Edirnekapı
leğen ve ibrik istemiş, bundan böyle
dısmda Mahmudçelebi zaviyesine defnolundu.
kadıaskeıiere de leğen ve ibrik getirilmesini
Müdr dati fetvası sekiz senedir. Kdirnekapısı algında Kemalpsşazâde Abmed Şemseddta Efendinin kabri (Besim; A. Bttlenâ Koçu).
saray teşrifatı arasına koydurtmuştu.
"Ibnikemal XVI. asır ulemasının en M-
yüklerindendir. Şair, müverrih ve din bilgini .
olarak eserleri iki yüze yakındır.
AHMED ŞEMSEDDlN KARAHlsARÎ 472 İSTANBUL A.N8ÎKLOPSDİS1 TALÂT.
adamdan Udhûke ve sihriye vadisinde garip hikâyeleri de Hukuku idare ve Hukuku düvel
şöylece bahseder: "in sû cine fetva vermiş ve rak tanınmıştır; kabrinin kitabesini d© k«tt- meşhurdu, Veli Efendizade konağındaki muallimliklerinde bulundu, bu
tariki kutbiyete kadem basmıştır. Eğer bu disi yazmıştı. maskaralıkları halk ağzında dolaşırdı. muallimliğe ilâve olarak.Ma.arif Meclisi
zâtin evsafı müıba-^Tekesini muf<assa-lan (H. 963) 1555 de yaşı doksanı ihulmuş. Rütbesi icaibı bulunduğu meşveret âzası, Tedrisatı iptidaiye müdürü, îstanibul
tahrir -etsek bir mücelled kitap olur. Ahırkâr olarak öldü ve Sütlücede defnedildi. Evliya meclislerinde rey ve tedbire medar olacak Maarif Müdürü ve son olarak da Divanı
merhum olub Edirne-kapısı haricinde tariki Çelebi- KaraMsarinin kabrini Büyükgehrm zi- malûmatı yoktu, mü-cerred lâübaliyane bazı Muhasebat Müddeiumumisi tayin edildi; Rıza
ânn ilerinde bir demir pencere içerisinde yaret yerlerinden biri olarak kaydeder: "ZI- sözleriîe mecliste bulunanları güldürür imiş. Tevfik ve Cavid Bayie beraber, aylık "Ulûmu
üstü mekşuf «ir mahalde asude olmuşlardır. yaretgâhı Hattatı Süleyman Han Hazreti Mı- O asırda siyasetteki gevşeklik hasebile hiç İktisadiye ve içtimaiye Mecmuası" nı kurdu;
Her cumartesi vaMi sekerde birçok sar'ah med Karahisari — Çavuşbaşı (Sütlüce) kimse Ahmed Şemsed-din Efemdi hakkında 1910 da, henüz 34 yaşlarında iken
adamlar gelip üç hafta ziyaretine devam Camiinde kapıya nazırdır. Türbesinde kubbe tekdir- ve tâzir muamelesi göstermez imiş; apandisitten öldü. Beklenmiyen ölümü Türk
ederler ve- ibiemrillah sar'a zahmetinden halâs yoktur, çar köge (beyaz mermer sanduka atiye ve hediyesini aldı-ğ| kimseleri medhll fikir ve sanat âleminde derin bir teessürle
sena eder, kendisine yanaşıp iltifat karşılandı, ölümünden sonra ciddî bir
Aluneâ Şemsftddia Kcvr*Iüs&rumı safaesMniertnfifea Mr Bsamsîe! Şsrif etmiyenleri kadih ve zemmeder olduğundan o tetebbuun mahsulü olarak "Hukuku îdare"
olurlardı. Kabirleri havasın ve ava-mm içinde medfundur. Mazan taşradaki yazılan vakltin hükmünce lisanını tutmak için çok adındaki eseri .neşredildi. Ulûmu îkitîsadiye
giyaretgMııdır" (Seyahatname, eild I). biz-•zalt kendileri yazmışlar ve hakka ki zevat kendisine atiye ve hediyeler veregeîdrid! ve içtimaiye mecmuasındaki makaleleri,
ibretnü-ma kazmışlardır. O yaalar, hâlâ İ; bu aıissilli tayya,rat fcenıdi-since muayyen Ahmed Şuayibin ölümüe Türk irfanının ne
— ön altıncı asır (hattatlarından, ziyaret eden hattat ve. erbabı maarifi varidat hükmüne girmişti; bir zatin her ne büyük bur kıymet kaybettiğini gösteren
Türk yas sanatının en büyük üstadlanndan; müstağrakı hayret eyler". kadar çok ihsanını görse atiye ve hâtıralardır.
(H. 873) 1468 e doğru doğdu. Sülüs ve nesih Arab harfleri ve Ebced hesaJbile "Merka- hediyelerinin arkası kesildiği gibi zeminine SOKAĞI — Eminönü
yarayı Yahyaü-ssöf iden meşketti, yazıda diğer di hattat" terkibi ölümüne tarihtir. Hüdai kalkardı, küfranı nimet nakisesine aldınş kazasının Bayezid nahiyesinde Balaban ma-
bir büyütik üstadı da Esediillahül Kirmânî Mustafa Efendi de: etmezdi. Üçüncü Selim ile erkânı devletinin tam ortasında, Harikzedeler asfalt sokağı ile
oldu. Celî yazıda ise, kelimenin has mânasile GtSçti bayfa Kamhisarii p!r pek •gök ihsanlarını görmüş iken Kaöakçı Büyükreşidpaşa caddesi arasındadır; hemen
erişilmez bir kutup oldu. Muasırlarından bir mısraını tarih düşürmüştür. vakasında küfraaı -nimetini göstermişti;
Büyük hattatın kabir taşı 1918 - 1921 ta mortasmda, Harikzedeler asfalt sokağı île
ş-aİTı onu, pek haklı olarak : Alemdar Paşa geldiğinde dili belâsına
arasında çalınmıştır; yazı meraklısı bir.müş- bir dört yol ağzı yaparak kesişir. Toprak,
Hattı hffîb içre beyaza çıkaran özttntt uğrayıp Bursa-ya sürülmüştü. (H. 1224) 1830
terikin işi olsa gerektir, istanbul için büyük henüz tesviye edilmemiş, üç araba arhat
Taamın Karahlsaridtr ağartan yilstiatt da orada gurbet elemi içinde öldü. Hastalığı
rahat geçebilecek kadar geniş bir sokaktır.
•diye medhetmiştî. fcayıbür. zamanında Selâmetti! insan fî hıfzülisan
Evleri, halk ağzındaki kübik dendlen üslupsuz,
Aslı 'Çerkeş olup kendi kölesi iken azad Bibi. : Evliya Çelebi, I; MtistaJdııu&dte, TUhM kelâmını diline doladığı söylenir.
hattatta, BM. : Cevdet Tartıl, IX. çirkin binalardır (1946).
ederek evlâd edindiiğ Hasan Çelebiye Bibi. : REK ve Muzaffer B»&n, Otaü notu.
sanatının bütün inceliklerini öğretmiş îdi, öyle ŞEMSEDDÎN EFENBÎ (Mah- ŞUAYÎB — Türk fikir adamı v© muharrir;
Salih Efendi adında bir zatın •oğlu olarak TÂİB (OOTiaasasdt
ki, sülüs, nesih ve celî yazılarda asrısın en mud Çavuşzââe) — Oto dokuzuncu asır
1876 da Istanbulda doğdu; henüz birkaç aylık Stükamüşşuara) — • (B. : Taife, Osnıansıade
seç-Mn bir siması olan Karahisari kulu Hasan başında Rumeli kadıaskerliğine kadar
yükselmiş ulemadan; devrinde îstanbulun iken babasını kaybetti; çocukluk ve tahsil Ahmed).
Çelebi, Süleymaniye camii ve külliyesi
ibüytik şöhretlerinden biri olan bu zatı, hayatı .güçlükler içinde geçti ,Fatih TALÂT BEY (ÜskMarfî) —
yapılırken, üstadı fazla yaşlı olduğundan, bu
Müverrih Cevdet Paşa şöyle tasvir ediyor: Rüşdiyesile, Vefa idadisinde ve Mektebi Şair; (H. 1275) 1858 de Üsküdarda Ihsani-
muazzam ve muhteşem hayratın yazılarını
. "Mektep yanından geçmediği ve Hukukta okudu; Edebiyatı cedide nesli yede doğdu; babası, Ehderunu Hümayundan
yazmağa ine-mur edilmişti. Kendisi de,
Kanun! Süleymanın ricasüe mabedin büyük üzerinde hoca hakkı olmadığı halde arasında, bilhassa, Flaubart, E. Lavisse, G. yetişmiş ve saraydan çıktıktan sonra asker
mediıal kapısının üzerindeki eeiî yazıyı Molîazadeler-den olmakla müderrislik rüusu Monod, Taine, C. Niebuhr, L. Ranke ve T. olarak binbaşılığa kadar yükselmiş Ahmed
yazmış ve imzalamıştı. Bu- rivayete göre aldı; hemcinsleri'yardan etti; kendisi de Momnısen'-tn hayat ve eserleri -üzerinde .Ağadır ki, 1863 de memuriyetle gittiği Vanda
mihraö yazısı, diğer bir rivayete göre de gayet natûk ve meclis ârâ olduğundan küıbera tah-Mîî bir etüd olan "Hayat ve Kitaplar" ölmüş ve Talât -Beyi beş yaşında yeüra
büyük kubbenin yazısı da Ah-nıed da himmet etti, Rumeli kadıaskerliğine adındaki eserinin yayınlanma-Kuıd-an sonra bırakmıştır.
Şemseddm'Efendinindir (B.: Süleymaniye kadar yükseldi. çok parlak bir istikbal vâdeden genç feir Aile îstanbula •döaııdükten sonra bu yetim
Camii ve Külliyesi; Hasan Çelebi, Karahi- muharrir ve flim adamı olarak tanındı. çocuk, maihaEesinin zenginlerinden yetimler
earikulu). Piyalepaşa Camiindeki "Selâmün Mesruti- babası diye anılmağa lâyik bir Hafız Ömer
Aleyküm Tıbitüm" âyeti kerimesi, yed; inkılâbında ^^ Şuayib Efendiden büyük yardımlar görmüş, ilk
Süleymaniye aşhanesindeki "Ve yut i mûnet Hukuk mektabhı- (Kesim: H. Çizer) tahsilini onun sayesinde yaptıktan başka
taame" âyeti kerimesi de Ahmed Hafız Ömer Efendi, 'fazilet ve kemâli ile de
KaraMsarinin eseri ola- aynca bir mürşid ve müreibbisi ohnuştu. On
on bir yaşlarında iken hamisinin delâletile
devrin namlı şeyhlerinden Kudretullah
Efendiye în-tisab etti ve "Sikkepûs" oldu.
1870 de Hafız Ömer Efendinin ölümü ile
manevî ibatoasını ve büyük bir hayait
desteğini kaybetti. Paşa-
AHMED TALÂT BEY — 474 İSTANBUL ANSÎKLOPSDÎSÎ — 475 — AHMED TEVFlK PA8A
kapısı rüştiyesini -bitirdikten sonra Bahriye firkateyninin gark olduğu ha'beri gelmişti. ikamet etmekteyim. öldü. Seyyid Velayet türbesinin yanındaki
mektebine girmek istedi, kendi tâbiri ile "çok Bir mersiye yazdım. Sansür Hıfzı Bey Çün sırrı hak vücubi mezahirde müstetir Bir mezarlığa gömüldü. Derin bilgisini, güzel bir
ağlayıp sızladığı halde" anası razı olmadı. müsaade etmedi. Ertesi gün Dahiliye veçhe nazırız bakalım Hak ne gösterir". yazı ile süslemişin, sülüs, nesih ve talikte
Bir arada Selimiyede Berkofçalı Abdürrahim müsteşarlığından çağuıldım, Rıdvan Paşa, bu Şair Üsküdarlı Ahmed Talât Bey, seçkin bir hattat idi. İlmiye mesleğinde
îlmî Efendinin cami derslerine devanı etti: gibi te-essürat ve hissiyatı umumiyeyi tahrik îhsaniyede Çiçekçi kahvesi civarındaki ibir İstanbul kadılığına kadar yükselmiş hu
büyük kardeşinin Arnavutlukta Berat telgraf edecek yazıların, şiirlerin yazılmamağım evde 15 Eylül 1926 da mide kanserinden vazifede üç yıl fazilet ve kemal ile hizmet
müdürlüğüne tayini üzerine anasile beraber kat'iyyen ihtar etti. Korktum. Çünkü: öldü; ve, keındisini altı ay yatakta inleten etmiş, (H. 981) 1553 de gözlerinin kör olması
oraya gitti. Berat 'medresesinde devrin istemem devlet aleyhinde evimde güftegû hastalığı esnasında "istimdat" adile yazdığı üzerine azil ve tekaüt edilmişti. Eski Türk
kıymetli âlimlerinden Yekçeşim Halil Sonra bak jurnal ederler herkesin namusa var uzun ibir harflerile "Vus-leti Lâhût" it ahiri ölümüne
Efendinin talebesi oldu. 1877 de îa'tanibula Askerîden, şeyhten, Kıssisden, Küttabden manzumede : tarihtir. Muasırları arasında Hafız Ebulhayr
döndü; tekrar Selimiyede cami derslerine Hazreti şahı cihanın it kadar casusu var Ben bu hasretle gidüb Şair Nedim'in yanına Nâşimi diye andırdı. Bibi. : Müstakimzâde, Tuhfei
devam etti; mutaassıplar tarafından "Mösyö kıt'ai meghuremde de dediğim veçhile alıbab bilIMâs vaktaki gömer beyti ile işaret hattatın.
Tahsin" demlen Hoca Tahsin Efendinin casuslar çoktu, .jurnal ederlerdi; beni belki ettiği üzere, o civarda şair Nedimin kafan TEVFlK — istanbul-
hikmet (fizik), heyet, ilahiyat okudu; Hoca nefye-derierdi. Matbuattan çekildim", yanına defnedildi. lu bir genç olup zabit vekili olarak iştirak
Raf et Efendiden de fars-ça öğrendi; bu ikinci (Afcdülhamidin Hariciye Mahmud Kemal inal, yakından tanıdığı ettiği birinci Cihan Harbînde Çanakkale
yıllarda aslı -kurt olan âlim ve şair Nazarlarından kurt Said Paşanın oğlu Şerif bu kıymetli şairin son günlerinde bir muharebelerinin Anafartalar şühedasından;
Köysancaklı Hacı Abdülkadir Efendi ile Paşaya kitabeti resmiye muallimi olan ziyaretini, şahanenin hüznünü kemal ve edebin ölümü, kardeşi îdris Sabih'e şu manzumeyi
tanıştı; çok yaşlı ve bekâr, kimsesiz olan bu Ahmed Talât Bey, Said ve Şerif Paşalar şiirile örterek şöyle anlatıyor: "Hastalığı yaz-dırtmışü:
zatı evine aldı; ki, sekseni agkm olarak da, tarafından şairlik şanına lâyik asil bir hengâ-mında bir gün esb.a'k sadaret O kadar yandı mı bağrın, ey çocuk;
Ahmed Talât Beyin evinde öldü; kurt himaye görmüş, damat Mahmud Paşanın müsteşarı Ali Fuad Beyle evine gittik. Ecelin sunduğu şarabı içtin!
Abdülkadir Efendiden de fars ve arab Topıharaelioğlundaki kâşanesinde de en Mukavele veçhile Süleyman Nazif de geldi. O Sırayı, saygıyı unuttun çabuk,
edebiyatını öğrendi. 1879 da imtihan ile ve samimî arkadaşı Üsküdarlı Safi ile beraber kadar lâtif ve zarif musahabe edildi ki, biçare Sebeb ne ağandan ileri geçtin?
200 kuruş maaşla Adliye Nezareti muhasebe her zaman beklenen dostlardan olmuştu. hasta: — Hayatımı iade ettiniz! dedi. Biz de Yurduna son damla kanını verdin,
kalemine girdi. On dokuz yıl sonra bu Otuz altı senelik memuriyet hayatının son onun dilrüba sözlerinden hayat bulduk". Şair Alı cömeşt kardeşim, sana pek yazıt.
kalemin bas kitabetine, 1909 da adliye devrinde ağır bir darbe oldu; yanığında, kendi hakkında da: "Talâtta gördüğüm âlî îl fitre verdi sen canını verdin,
muhasebe rnü-dürlüeime, birkaç ay sonra da sanat ve fikir mahsullerile beraber meziyetlerden 'biri, ef al ve ekvalinin Ne acı bir şeker bayramı yaptık!
Bahriye Nezareti müsteşarlığına tayin edildi; kütüphanesi de mahvoldu. rûzigâra tâbi olmamasıdır. Demi ikbal ve :
beş ay sonra, bu makama bahriye mesleğinden Rahat yüzü g-örmedim ve görmem idbarda reftar ve güftarım değiştirmedi"
yetişme mütehassıs bir zatı tayini '• Bîr lâhza ta gam sera evinde diyor ki, bu hüküm, imal ölçüsünde bir Yâd eller dağıttı halka gülsuyu,
Varken bubadar güzide beytim biyografin kaleminden çıkınca, büyük Yok sana göz yaşı dökecek anan!
karariaştığından açığa .çıkarıldı (1910). Kaldım yine ben kira evinde Kardeşim üzülme, müsterih uyu,
Üsküdaıh Ahmed Talât Bey, devrimizin kıymettir. Ne mutlu, gülüyor zavallı vatan!
büyük (biyografi Mahtnud Kemal, înal'a kıtası ile şu beyit:
Evimin' yandığına yammadım emma Tal'at Şair Muhiddin Raifin :. .
gönderdiği bir otobiyografi mektubunda Eylemes her devrde arzi cemal Bir çile ipekten yumuşak sinen, Serhaddf
Yandı bîn beyti metinim ona hâlâ yanarım. tuttu sarp Balkanlar gibi; Karş*ndan daha
gunları yazıyor: Vadii şi'rtt edebde böyle er olsa
teessürlerinin, ne kadar derin olduğunu gös lâyıkdı? fazilet âlem! Hasretinden çok.bıvjj*m voltken,
"Adliyede vazifei resmivemi ifadan sonra . terir. , / Doğuştun yeleli arslanîar gibi.
tâbemahger nevhazer
aksamları "Saadet", "Zuhur" gazeteleri Tekaüt olduğunun tezine anasını
idarehanelerine gider, yas yazardım. Evvamı Ve Aıbdülhak Hâmîdin : Ne beyaz bîr mermer, ne biraz yaldız;
kaybeden Ahmed Talât Bey - ki, bu kadın Eski darında olmalıydı mukîm Nerede yaptığın o altın destan? Sürekli
mübarekede dinî makaleler, cülus ve ders ve-Mli Ekmekcizade Hafız Ahmed Üsküdar oldu nhletiyle akim alkıştan utanan adsız, Koca şehnamene
velâdetlerde - gazete lisanından'- kasideler Efendinin: kısa, idi -, evlenmiye mecbur Pek aculâne etdi terki hayat konmamış imzan!
yazardım. Naci merhum "Saadet" in nezareti olmuş, Ömer Faruk adını verdiği bir erkek Bana. nisbetîe çünki genç idî o
Ne kadar aradım, senin kabrini, Yok diye
ede-/bivftsinden çekildikten igonra bu vazifeyi evlât sahibi olmuştu. Donanma Cemiyeti ve diye ölümüne yandıkları Üsküdarlı Ahmed boynunu büktü her çiçek. Yanıldım
bir müddelt fakir -idare ettim. Ol vaMtki sahibi Hilâliahmer Cemiyeti gibi hayır Talât Bey, son zamanlarında, geçim derdi ile, kardeşim bağışla benî, Sen arzdan
imtiyazlar, çok çalıştırırlar, az verirlerdi. müesseselerinde krymeltli hizmetleri geçen yüz elli kuruş yevmiye ile pul idaresinde bir semaya naklettin, gerçek!..
Biz yazardık, onlar müstefit olurdu. "Saadet" şair, üstad înala • gönderdiği mektubu - ki. küçük iş bulmuştu; şu kıtayı da o BM. : Harb Mecmuası.
matbaası haraptı. Fakat mecmaı zürefâ ve «ref Hicrî 1341 (M. 1922) tarihli olan ibu mektup münasebetle yazmıştı :
â idi. Sahibi imtivazı Mehmfed Nuri ve 'biraderi . — imparator»
istanbul Ansiklopedisine yegâne •kaynak Almadı bir pula devran beııl de
Ömer Efendiler bazan bana "Başmu- Hayf Mm etmedi nail emele
hık devrinin son Sadırazamı; Babası Tuna
olmuştur - şu satırlarla bitiriyor: havalisi komutam Ferik ismail Hakkı
harnrrmrz!' unvanını verirlerdi, b°in de: "Şeyh Hüseyin Fahreddim. Efendi Ben de yüz elli kuruş ücrette
Matbaa bilmem nasıl oldu, yine viran imdir ? Yazılub damgaya oldum amele. Paşadır ki, o da Arslanoğullarıiîidan
merhumun zamanı meşihatinde Bahariye Bibi. : M. K. İnal, Son Asır Türk Şairleri. Bahçesaraylı Mirza Mustafa ile Kırım Hanı
Başmuharrir ben miyim, Tahir midir, Diran mıdır ?
Mevle-vihanesinde 1310 da semaa çıkardım, ' . TAŞKÖPRÎ (Isameddra) — Bü- Ahmed Girayın kerimesinin oğludur. Anası
der dururdum, îki defa Asitanei Mevlânaya yüz sürmiye
"Bu sırada Japonyaya gidea Ertuğral yük âlim ölmez eserlerden "Mevzuaitülulunl" Diyarbakırlı Ayşe Gülşinas Banûdur.
muvaffak oldum. Şimdi bir hayatı "Şakayüd Numaniye" müellifi; (H. 901) İl Şubat 1845 senesinde Üsküdarda
münzeviyane sürmekte ve Üsküdarda 1495 de doğdu. (H. 968) 1500 da îstanbulda doğmuş ve Topkapı semtindeki iptidaî
îhsaniyede bir kirahânede
mektebin-
Hak- 477 —
4JSMSD T1TVTÎK
Afi — hükümetinin
den başlayarak 'güney batı Anadohıda tanınmasını talep
kı Paşanın iştirâkile ilerlemiş bir safhada etti
1S62 yılında
bu-. lunımış olan müzakerat îtalyamn ği rüçhaniyeti reddetmişti.
Harbiye
Trablusa taarruzu ve Baltan harbinin Mudainya mütarekesinden sonra
mektebinden
zuhuru ile muallâkta kalmıştı. Balkan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
süvari mülâzımı
harbinden sonra mezkûr anlşama hâkimiyeti 2 Kasım 1922 gününde 101
sıkmıştı; fakat
teşebbüsüne kadar girişmiş ise de bir pare top endahtile ilân edilmiş, Babıâli
1866 yılında as-
taraftan devletin askerî itibarının azalmış Hükümetine son verilmiş, bu suretle
feeriüfcten istifa e-
bulunması diğer taraftan Aknanyanm Ahmed Tevfik Paşa da Osmanlı Devle>-
derek Hariciye
ihatası yolunda îngilterenin Rusya ile tinin son Sadırazamı olmuştur.
Nezaretine intisap
sıkıca anlaşmış obuası keyfiyetinden Ahmed Tevfik Paşa bu suretle 87
eyfemjştir. 1871
Osmanlı Devletinin yalnızlığını gördü ve yaşında iken 60 yıl fiilî hizmelti
yılında o zaman
umumî Har<bin başlangıcında Devletin hitamında yurdun tam istiklâl ile sulha
idare merkezi
silâhlı bitaraflığının muhafazasını tavsiye kavuşmuş olduğunu gör-
Floransa şehrinde
etmişti
bulunan italyan
Umumî Harp esnasında âzası
hükümeti
Abmed Tevfik Paşa bulunduğu Ayana devam eylemiş ve
nezdkıdeiki (Resim: S. B.) 1918 de mütarekeyi müteakip
TüıMye sefaretine
Teşrinisanide Sadırazam olmuş ise de
Udine! kâtip oî-
Istanbulun işgalinden mütevellit
vaziyetten dolayı istifa etmiş, Ayan Reisi
Bundan sonra 1872 de Viyattıa olmuştur. 1919 da Haziranda Parise
sefaretinde, 1873 de Berlin sefaretinde ve 1874 giden ilk heyete riyaset etmişti, fakat
de 'başkâtiplikte Atina sefaretinde Clemenceau tarafından fena kabul
bulunmuştur. görerek neticesiz avdet etmişti.
1876 yılında Petersburg sefiri Kabuli itilâf devletlerinin sulh şeraitini
Paşaya vekâldt etmek üzere Petersburg abmk üzere l Mayıs 1920 .gününde
sefareti masraihatgüzarhğma tekrar Parise gönderilmişti ve tebellüğ
nasbolunmuştur. Harp Hânına dair Prens eylemiş olduğu şartların müstakil devlet
Gortehakofun notası üzerine Istanibula mefhumu ile gayri kabili telif olduğunu
avdetle siyâsî memur vazif esile karargâhı bildirerek dönmüştü.
Sunumda bulunan Serdarı-Ekrem 1920 ekim ayında tekrar sadaret
Abdülkerim Paşa nezdine gönderilmiştir. mevkii
Harp akabinde Atina sefirliğine tayin ni deruhte ederek 15 Ağustosta
edilmişti ve 1885 senesinde Paristefei Süveyş imzalanmış
kanalı konferansına birinci Osmanlı ıbulunan Sevres muahedesinin padişah
Murahhası olarak iştirak etti ; konferans tara-
akabmda Berlin büyük elçiliğine tayin edildi fındaaı tasdik edilmemesine dikkat
Bo sefirliği on sene devam etmiştir. Bu esnada etmekle
Alman maliyecilerini Anadolu beraber îsltanbulu Yunanlıların
Demiryollanının inşasına alâkadar etmeğe emellerine
muvaffak olmuştu ve bilmelice ingilizler «karşı korumakla meşgul bulunmuştu.
tarafından inşasına başlanmış ve Izmite 1921 yılında şu<bat ayında Londra
kadar ikmal edilmiş olan demiryolu Devlete Kon
rücu etmişti. feransına 'giden istanbul heyetinin
1895 den itibaren Osmanlı Devletinin da- riyasetini
MIÎ ve haricî çok müşkil bir zamanında 14 yıl denthde etmişti ve konferansın resmî
müddetle Hariciye Nezaretini ifa eylemişti ve içtima-
31 Mart vak'ası esnasında Sadırazam olmuştu. ında Ankaradan gelmiş ıbuîunan millî
Yeni Pâdişâh Sultan Reşad tarafından murah
sadarette ipka edilmiş ise de isltifası üzerine hasların noktai nazarına iştirak ettiğini
1909 yılında Londra sefaretine tayin edilerek be
Osmanlı devletinin umumî harbe iştirakine yan etmişti. Heyetin avdefânde Parisdia Cum
kadar Londrada ikamet eylemişti. Bu esnada hur Reisi ve Komada Kral tarafından
ingiltere ile samimî bir anlaşma zemininin kabul
teminine çalışmış ise de-Sadırazam ibrahim olunmuş ve bu vesile il© italya
ÂNfetKLOPEDtSt ÂHMED VEFÎK PAŞA Â
Ö
mek saadetine nail oldu. 8 Ekim 1936 gününde laldılar. Darüşş af akadan diploma aldıktan
Istanbulda Nişantaşındaki evinde ölmüştür. sonra gümrükler idaresinde bir memuriyete
Kabri Beşiktaşta Yahya Efendidedir. tayin edildi; fakat bir müd- dföıt sonra
Ahmed Tevfik Paşanın iki oğullarından tecemmu etti, Usküdarda Es-kivalide akıl
biri emekli kurmay yarbayı ve Dışişleri lıasbahanesine konuldu ve şifa bulamıyarak
Bakanlığının maslahatgüzarlarından ismail 1901 de bu hastahanede öldü, Karacaahmed
Hakkıdır, ikinci oğlu emekli kurmay mezarlığına, gömüldü. Ahmed Vefa Beyin henüz
«binbaşılarından Ali Nuri ticaret ile otuz yaşında iken bu hazin ölümü île tereddütsüz.
meşguldür. Kızı Fatma Zehra Moran Türk şiiri pek orijinal bir kıymetini kaybetmişitir
îstanfbulda Taksimde oturmaktadır, iki oğlu denüebi-İir.
soyadı olarak Kırım Giray ailesinin ceddine Küçük kardeşi merhum Ali Kami Ak-yüz-(B.
işaretle "Okday" ismini intihap etmişlerdir : Akyüz, Ali Kami); Ahmed Vefama, şiirlerini
(1946). 1328 de "Eş'arı Vefa" adile neşret-miştir; Ali
Ailesi eüraıimciaıı biri TIFLI EFENBÎ Kâmii, bu esere yazdığı bir mu-kaddeanede şu
— (B. : Tıfli). AHMED USTA — On hazin hâtıraları nakleder:
sekizinci asır hattatlarından, Topçu ocağı "Şiirler içinde bünarhanede söylenmiş
neferlerinden idi,. Tophanede Aralık olanlar da vardır. Onu bir cin tesahup etmişti.
Mescidinin' imamı Hafız Meihmed Efendiden "Ote-toi" nâmını verdiği o hayali muazzib, evvelâ
sülüs ve nesih, yazı öğrenmiş ve devrinin y dişlerini göstererek: tedricî ve esirî bir teşekkül
seçkin sanatkârlarından biri olmuştu. ile tam sima halini alır, daha sonra uzaklaşıp
Bibi. : Müatakimizâde, Tuhfei hattatta. AHMED yaklaşan ve bazan bir mânayı tehdit ile kolunu
USTA (Deli)'— Alemdar Mustafa Paşa kaldıran bir vücud şekline girerdi... Son
hükümetini deviren yeniçerilerin Ramazan zamanlarda devrei ifakati üç sene kadar imitidat
ihtilâlinde, bu ayaklanmanın başlıca mürettib ettiği için devamı afiyeti hakkındaki ümitlerimiz
ve müşevviklerinden bir yeniçeri zorbası; elli çoğalmağa "başlanıii-tı. Büyük biraderimizin
dokuzuncu bölüklü ortasının sabık ustasıydı. menfaya îzâm olunması (B. : ismail Safa) onuto
Alemdar Paşa BabıâlideM mahzene kapanıp
cümlei 'asabiyesini öyle sarstı ki, hastalık derhal
nüksetti". Vefanın ölümü, Safanın SivastaM
baruta ateş verdiği 'zaman berhava olan kubbe
ölümünün altıncı gününe rastlamıştı. Aşağıdaki
üzerinde bulunuyordu, diğer •birkaç sergerde
beyit, tımarhanede yazdığı bir kıtadandır:
ve <bu kubbeyi delmeğe uğraşan yeniçerilerle
Makber olsun olmasını bildim hazin bîr yerdeyim Fark
beraber telef oldu. edenler var mıdır ben hangi âlemlerdeyim.»
BM. : Gabi SaM Vakayinamesi. Bibi. : M. K. tnal, Son Asır Türk Şairleri.
VEFA BEY — Şair; yakın AHMED "VEFÎK FAŞA -— Münevver
dostları tarafındaia büyük kardeşi, ismail Safa mutlakıyet ve birinci Meşrutiyet devirlerinin
Beyle 'beraber ve pek yerinde o-terak "Şairi devlet adamlarından, ilk Osmanh Meclisi Me-
ma-derzâd" diye anılandı; aslı Trabzonludur, busanının lsltan.bul Mebuslanndan ve Meclis
1863 de doğflu, babası Mehmed Behçet Reisi; dil bilgini ve edip, san'at hâmisi, Türk
Efeaıdînin. Hicazda vefatı üzerine aile tiyatrosunun kurucularından ve Türk tiyatrosu
Istanbula döndüğümde iki kar-âeş tarihinin orijinal hüner sahibi Moliere
Darüşşafaka-ya kaydolundular ve ilk mütercimi; (23 Şevval 1238) 1822 de îstanbulda
şiirlerim bu doğdu, babası Meihmed Ruhiddin Efendi tersane
mektebin talebesi "" 4^^ Vefâ Bey ve serasker kapısı tercümanlığında bulunmuş,
fesn yasmağa bağ- (Batim: S. R.) büyük babası Yahya Naci Efendi de Divanı
Hümayunun ilk müslüman tercümanı idi; halası
HasenetuUah hanım, hekimbaşı Abdülhak Molla
ile evlenmiş, Abdül-ıhak Hâmid Tarhananı
ninesidir. (B. : Yahya
" 1831 de, mühendishanenin ilk kısmına biraz gevşemiş olmakla beraber düveli sale mecbur oldu. Artık inkâra mecal hükümetince rica edilmesi üzerine keyfiyet
verildi; 1834 de Mustafa Reşit Pasa muazzama işe karışarak Pariste bir konferans kalmayıp Ahmed Vefik Efendi muvakkaten Hariciye Nezaretinden Vefik Efendiye
maiyetinde Par ise gidsn Ruhiddin Efendi akdile Suriyeye sevk olunacak Avrupa Paris-ten savuştu. Böyle birkaç gün müruru yazılmış, îstanbuldaki Fransız sefiri.
oğlunu da beraber götürdü. Ahmed Vefik askerinin mikdarı ve sureti şevki ve asakiri Fransa efkârı umumiyesinin kesbi sükûn Padişahınki-nin ayni olarak yaptırttığı
Efendi üç yıl kadar Pariste Saint - Louis şahanenin vezaifi teskiniyesine keyfiyeti etmesine •hizmet etmiştir ve konferansa mükellef kayık ile gezdiğinden Efendi
lisesine devam etti, 183? de İstanbula iştiraki konferansta müzakere olunması tarafı Devleti Aliyyeden Ahmed Vefik Efendi nezarete yazdığı cevap-namede: "Fransa
'döndüklerinde, henüz on dört yasında iken takarrür ve bu karara Babıâli dahi muvafakat âza tayin olunup ittihaz olunan mükarreratta Hariciye Nazırı kendi sefirlerinin
Babıâli tercüme odasına alındı. Ve bu oda eyledi. Bu bapta Ahmed Vefik Efendiye Fransadan gönderilecek asker altı bine tenzil Boğazicinde bindiği kayığı görmüyor da
uzunca bir zaman için merkezde mensup 'telgraf ile verilen şifreli talimatı Efendii edilmiştir... Mahmud Kemal înal biri Osmanlı sefirinin Pariste gezdiği arabayı mı
olduğu devlet kapısı oldu. 1840 da Şekih müşarünileyh konferansın şekli ve müzakere Vaşington sefiri Süreyya paşazade Sekip görüyor? Sefir o kayığı ortadan kaldırır-•sa
Efendi maiyetinde elçi kâtipliği ile Londraya edeceği maddeler etrafa sızıncaya kadar Beyden, diğeri Pariste yeni Osmanlılar bu araba kendiliğinden kalkar" demesile
gitti. Sırbistan, îznıir ve Memleke-teyn'e sakladı ve Fransa hükümetine karşı inkâr etti. cemiyeti müessislerin-den Nuri Beyden elçinin kayığı kaldırılmış, Efendi de
muvakkat memuriyetlerle gönderildi ve her Halbuki Babıâlinin konferansa muvafakat naklen iki fıkra, anlatıyor: arabasını siyaha boyatmış" (Mahmud Kemal
dönüsünde, tercüme odasındaki rütbesi ve" elçi 'beye talimatı mahsusa tebliğ eylediği Cebeli Lübnan meselesinde imparator înal, Son Sadırazamlar)
yükseldi. 1847 de saniye rütbesiyle baş Pransamn Dersaadet sefiri Marki de la Va-" Napoleon: "kendini Sultan Selim sefiri "Şam vakasından dolayı devlete münfe-
mütercim oldu ve o yıl neşrine karar verilen lette'in iş'aratı üzerine Fransa Hariciye Neza- sanıyor" diye haber yollamış, Efendi de: il olan Napoleon, sarayda bir resmi kabul
devlet salnamesinin tanzimine memur edildi. retinee malûm oldu ve resmen Ahmed Vefik "Sultan Selini sefiri olsaydım zatı sırasında diğer elçilerle görüştüğü gibi Vefik
1849 da, Türk dostu Fransız şairi Alphonse Efendiden talep olundu; fakat Efendi öyle haşmetmaaplan (burada bulunamazlardı" 'Efendinin de yanma gelerek siyasî ahvalden
de Lamartine'e verJecek çiftlik meselesi için bir Jtebliğname almadığını ifadede ısrar cevabım vermiş. Bir gün de imparatorun bahsedip bir münasebetle: —
Türkiyeye gelen şairin arkadaşı ve vekili eylediğinden Âli Paşa talimatı açık telgraf ile huzurunda Şam vakasından bahsedilirken imparatorluğunuz çatırdayor! demiş. Vefik
Charles Rolaııd ile beraber Aydına gitti (B. : İr- Ahmed Vefik Efendi: "Şama asker Efendi kemali ciddiyetle: — Bizim
Lamartkıe', Alphocase de). 1841 de sevkedilmek istenildiğini işitiyorum, Fransız memleketimiz Fransaya uzaktır, bu sdbaple
Encümeni Daniş âzası, ayni yıl içinde askerini Türk askeri karaya -çıkarmaz" zatı haşmetaneleruım hakkımızda daima
Türkiyenin Tahran elejsi tayin edildi. Dört demesile Napoleon, "Efendi, cidden, doğru malûmat alamıya-eakları tabiîdir.
yıl Iranda kaldı; karşılıklı hiç anlaşıp vatanperversiniz, fakat 'diplomat değilsiniz!" Bendeniz Pariste bulundu-;ğumdan
sevişemed'fMeri Âli Paşanın sadaretimde geri cevabını vermiş. Ahmed Vefik Paşa, sonraları .memaliMnizin ahvalini yakından gö-rayorum.
çağırıldı; bilâkis kendisim çok 'takdir eden Âli Paşanın ilk şifreli telgrafı göndermekte Çatırdayan sizin imparatorluğunuz-<3ur!
Reşid Paşanın m'nıaye-sile "Meclisi vâlâyi acele ettiğini naklederken: "Âli Paşa hinziri cevabını vermiştir, imparator sıkılarak bir şey
ahkâmı adliye" ye v asa tayin edildi. Bundan öyle müşkül demde fbana resmen, yalan söylemeden çekilmiştir,, (Mahmud Kemal
böyle, bu meclis ağalığı da her faal büyük söyletti!" der imiş. înal, Son Sadırazamlar).
memuri- . yetten ayrılışında, kendisine
B« konferanstan sonra, Fransa "Napolean, Vefik Efendinin şahsına
bir devlat . kızağı oüıdu. 1857 de deâvi
hariciyesini memleketinin menfaati uğruna hürmet ve muhabbetle beraber sefaretten
nazarı, 1860 « da Paris elçisi tayin edildi.
aldatan elçi efendi haklı olarak sebep olduğu azlini arzu edermiş, vedanamesini takdim
Vakanüvis Abdurraihman Şeref Efendi,
bir tiyatro vakası üzerine îstanbula döndü. ettiği sırada : — Sizin gibi feir zatı vükelâm
"Tarih musahabeleri" adındaiki eserinde bu
Şöyle ki: Peygamberimiz Hazreti arasında görmek isterdim! diyerek nezaket
vezire ayırdığı sayfalarda Paristeki M
Muihammede • dair (bir piyesin sahneye göstermiş ve Sevr mamulâtındarı ve kendi
yük bir devlet hizmetini şöylece nak-ledşr:
konulacağım haber aldı, menedilmesi için markasını taşıyan bir sofra takımı ve üstünde
"1277 (M. 1860) Şam kitalinin Fransa Hariciye Nezaretine müracaat etti, Efendinin ismi hakkedilmiş bir tuvalet takımı
Cebeli Lübnana da sirayetinden dolayı nezaret 'kayıtsız kaldu, elçi efendi de oyun hediye etmiş" (Mahmud Kemal înal, son
Fransada -efkârı taassuMya galeyana gecesi tiyatroya gitti, perde açılınca sahneye Sadırazamlar).
gelerek bçr mareşal -kumandasilö Suri- çıktı ve piyesi oynatmadı. Diğer bir rivayete
yeye -bir büyük ordu sevlki ilhtihzaratı- 1861 de Evkaf Nazırı, 1862 de ilk
göre de elçi o gece tiyatroda imparatorun Darülfünunum "Hikmeti tarih" muallimi ve
na kıyam olundukta Ahmed Vefik E- locasında bulunuyordu, perde açılınca,
fenıdi Baibıâüyi Suıiyeye asker ayni yıl içinde, ynrd içinde lüzum görülen
Fransızlara karşı hakaretâmia hiddetli .bir geniş,,bîr tefıtiş işinde "Anadolu mmtakai
uğurunuz f eryatlardyle ikaz eylemiş ve tavırla locayı terkedip gitti. Rivayet ne
Hariciye Nazın Fuad Paşa fevkalâde yemini = Anadolu sağ bölge" müfettişi tayin
olursa* olsun, Türk elçisi din ve milletinin edildi. Bir 'buçuk seneden fazla îzmir, Bursa
komiserlikle hemen Suriyeye gittiği gibi şerefini korumuştur. Ahmed Vefik Efendinin
etraftan dahi fcuvayi kâfiye yetiştirilmiş ve • Balıkesir! taraflarını dolaştı. Izmirde
Paris fıkralarmdandır: iken kendisine o kadar çok arzuhal sunuldu
idi. Prâasada müdahale temayülâtı "Napoleon'un beyaz boyalı bir arabası ki, bu kasabada, o zamanlar "evrakı sahihe"
varmış; Vefik Efendi de aynını yaptırmış, denilen ve pul yerine devletin damgasını
Ateaed Vefik Paşa Son giinterfnd» ev hm
bununla sokaklarda gezerken halk, imparator taşıyan arzuhal kâğıdı kalmadı. Mesuliyeti
geliyor zannederek telâşa düşerlermiş, üzerine alarak salâhiyetini tam istiklâl üe
Arabayı değiştirmesinin kendine tdbliği kullanması, dolaş--
Fransa
ANSİKLOPEDİSİ AHMED VEFİK
AHMED VEFÎK PAŞA 480 İSTANBUL ere'den tercüme ettiği komedileri oynatır,
na gitmiş idi. Meziyetleri yalnız istiğnalardan
ibaret olsa 'bile yine itebcili azime sezadır. Ki- ileri gelen memurlarla Bursa eşraf ve
tığı yerlerdeki derebeylerinin nüfuzunu kıran Bursada dört yıl süren valiliği bu zengin <bir ve azametine pâyan yoktu. Sevmediği ayanını da arzularile veya cebren
yüksek medenî cesareti hakkında bir çok vilâyetin imar ve fikir hayatında, adamları, herhangi rütbede bulunursa tiyatroya abone yazdırırdı. Mahkemei
şikâyetlere yol açtı, hattâ bir ara mübalâğasız bir kalkınma devri oldu. 30 bulunsun sureti galizânede tahkir eyler, ve şer'iye naibi Asım Bey, mesleki icabı
Babıâlide "Müfettiş Efendinin rivayet edilen ikinciteşrin 1882 de ikinci defa olarak hoşlandığı kimselere toz kondurmazdı. O tiyaltroya gidemiyeceğini bahane ederek
gayri kanunî hareketlerini tahkik için ayrıca Başvekâlete getirildi, fakat bu ikinci ihtiyar halinde evlâdı makamında bulunan abone bedelini vermez; bir sabah bakar
bir heyeti teftişiye gönderilmesi" düşünüldü, hükümeti ancak üç gün sürdü. Kendisinin bizlere kendi elile haremden şerbet getirdiği ki, arabalığının kapısı gece valinin em-
ve nihayet Fuad Paşanın himayesüe, sadece, kötüler defterinde kayıtlı olan Şeyhülislâm olurdu. Büyük püsküllü büyük fesi müdevver rile duvar ile ördürülüp hayvanları
azledildi ve Sadırazam Ali Paşanın ölümüne Üryanîzade Esad Efendiyi kabineden çıkarıp cehresine mehabeti mahsusa vererek nûranî içerde mahpus kalmış,,
kadar, yedi yıl mazul kaldı. Açıkta kaldığı bu iyiler defterinde kayıdlı Bursalı Rıza Efendiyi cephesinden büyüklük ve zekâ ve ilim ve Bursada kira arabasile sokak sokak
uzunca zaman Türk irfanı için faydalı oldu: onun yerine getirmek arzusu ikinci haysiyet şuaatı lemean ederdi. Sokakta dolaşır ve arabacıyı kasden çıkmaz
Moli-ere tercümeleri, "Fezlikei tarihi A'bdülhamidin nazarında Başvekilin azli için dilenci kıyafetine girse hiç tammıyan kimse sokaklar» sokar, ara'ba durunca: — Vali
Osmanî" ve Micromegas tercümesi bu kâfi bir sebep idi. Bundan sonra tekrar bu adam vezirdir diye hükmedebilirdi. Paşanın arabası durmak hiç olur mu?!
yılların mahsulü oldu. Ali Paşanın ölümü kayalardaki köşküne çekildi, dokuz yıl bir Mücessem ha-miyyet ve sadakat idi. Adab ve diyerek belediyeden 'amele getirterek
üzerine mührü hümayun Mahmud Nedim münzevî - menkûb hayatı sürdü. 2 Nisan adattı milliye-y« riayet edip haremine ferace karşı gelen du-vatt hemen yıktırır imiş...
Paşaya verilince, yeni Sadırazam, siyasî 1891 de yaşı yetmişine varmış olarak orada ve çedik pa-puç giydirirmiş. Eyyama uymayı Bu suretle Bursada bir hayli çıkmaz
hasmının sevmediği Ah-med Vefik Paşaya öldü ve köşkünün civarındaki mezarlığa bilmez bir ferman dinlemezdi. Fuad Paşa: sokağı açmış..
alkışlı bir dostluk gösterdi: önü rüsumat gömüldü. Torunu Farünnisa hanını 'Ahmed Vefik Efendi, binek taşı cesametinde Bursada kafadar bir müddeiumumi
emanetine tayin etti (1871), mizacı bu tarafından dikilmiş olan kaîbir itasının bir pırlantadır, ne zinet eşyasına yarar v© ne mu
memuriyete uygun değildi, barmdı-ramadı; kitabesi şudur: "Eazimi ülernayi islâmiyeden, kaldırıma konur" der imiş.. "Sernegûn avini varmış; akşamlan o günkü
iki ay sonra Sadarelt Müsteşarı yaptı (1872), efahimi vüze-rayi saltanat! seniyeden Ahmed kütüphane" ve "her tarafı dikenli bir icraatının
tutamadı; Maarif Natırlığına getirdi, Vefik Paşanın1 kabridir, elfatiha". yuvarlak" tabirleri de Ahmed Vefik Paşa hikmetini sorar, paşa da izah eylermiş.
yadırgandı; kısa bir -müddet şûrayı Devrin vakanüvisi Abdurrahman Şeref hakkında söylenmişti. Nazarında memurlar Bir
•devlet âzası oldu, .nihayet azledildi ve 1877 Efendi, bu büyük adamın portresini şöylece iki kısım idi: îyiler ve fenalar, îyi belledikleri defa Mudanya Kaymakamına filân
ye kadar açıkta kaldı; yine RumeliMsarında çizer: "Afif. müstakim, malûmatı vâsi.'şedi- hakkında teveccüh ve emniyeti berkemal idi. mevkie
kayalardaki köşküne ve bu köşkündeki düşşekime, vatanperver, cevval, cebbar bir Fena bildikleri ki alû-dei rüşvet olanlardır, kadar Bursa yolunun iki tarafına ağaç
kıymetli kütüphanesine çekildi. Bu simayı mühib idi. Franssızcayı ve fârisiyî pek indinde çerçöp makule-si sayılır ve onlara dik
yılların mahsulü olarak da "Lehcei Osmanî" güzel söyler ve telâffuzda edayi milliyi izhar husumet beslerdi. Acz ve ademi iktidarı, mesini emretmiş.. Ormandan çıkarılan
adındaki meşhur lügatinin ilk kısmını verdi. eylerdi. Mütalâaya meftun olduğundan pek irtikâba tercih eylerdi" Abdurrahman Şeref fidan
1875 de Petersburg Rus ilim. akademisi ODU çok asar ve kütüb gözden geçirmiş ve Efendi Ahmed Vefik Paşanın şahsiyeitini lar fazla geldiğinden tayin edilen yerden
âlim devlet adamına muhabir âzalık okuduğu şeyler kuvvetli hafızasından âvânı tarif, ve tayin etmek içini bir takım fıkralar öte
payesini verdi. 1878 ilk mebus seçiminde şeyhu-hetine değini silinmemişti. Fakat o nakleder ki, cidden güzel şeylerdir: sine de dikmişler.. Ahmed Vefik Paşa
istanbul mebusu oldu ve 5 Şubat 1878 de kadar çok mahfuzat dimağında muntazaman Deavî Nazın iken mahkeme kararile muft-
ikinci Abdülhamid tarafından Meclisi istif ola-mıyarak naklelederken biribirine mahkûm olduğu borçlanni alacaklısı esnafa yene ve tahkike gittiğinde gösterdiği
Mebusana Reis tayin edildi. 27 Martta karıştırdı, înat derecesine varan sebat ve ödemiyen ricalden birine adliyeye uğraması nokta
kendisine vezirlik rütbesi verildi. Meclis metaneti ve mübalâğaya meyli ve istibdadı için haber yollamış.. O zat da, zamanın âdetin- dan ileri ne kadar ağaç dikilmiş ise
dağıldıktan sonra üç dört ay 'kadar Edirne harekâtı darbımesel hükmüne girmiştir. ce atına binip nezarete gelmiş.. Ahmed Vefik hepsini
valisi, ayan âzası, ikinci defa Maarif Nazırı, Maamafih en garip harekâtında 'bile, aransa Efendi kendisini odasında alıkoyup lâkırdı söktürmüş.. Hikmetini sorduklarında: —
4 Şubat 1878 de Hamdi Paşanın yerine bir hikmet bulunabilir. Hodpesend ve hod rey ile vakit geçirirken, emri üzere hareket eden <-
Başvekil oldu ve kabinesinde Dahiliye olmakla hiçbir müşkülün karşısında aciz memurlar nezaret kapısındaki hayvanı pazara Mudanya kaymakamı verdiğim emri bu
Nazırlığını da kendisi aidi. Ahmed Vefik göstermeyip bilmediği rrıesail hakkında bile götürüp satmışlar, tutarından esnafın ker»
Paşa, Osmanlı devletinde Başvekil unvanını hükümler uydurur ve sonra da bir kahkaha alacağını kestikten sonra geri .talanını fazla icra eltti, yarın da eksik icra
alan ikinci vezirdir ki» Sadırazam unvanının salıverirdi. Vakan ve ikbal ile serveti nazmın odasında oturmakta olan borçluya edebilir,
Başvekile değiştirilmesi için «bizzat kendisi istihkarı- müsbettir, Senîni antresinde üç vermişler., tamamını icraya alışmalıdır! cevabını
uğraşmıştır, derler. Başvekilliği üçüncü dört ayda bir kere ziyaretine giderdim. Zaten Sadaret müsteşan iken evraka »bakmaz: ver
ayım doldurmadan, Abdurrahman Şeref (zengin) olmayıp her ay çıkmayan mazuliyet — Ben mekitupçu değilim, vazifem, Sadıra- miş, i
Efendinin tabiri ile §eni bir jurnalci iftirası maaşı da sade olan idıarei beyitiyesine kâfi zam mühim devlet işlerinde istişare Bir gün bir köylü kadın kendisine
üzerine azledildi (15 ReMülâhır 1295} ve 2 değildi. Eşya fersude ve hattâ minder örtüleri eyledikte reyimi beyan etniktir! der imiş. müracaat edip saatini kaybettiğini,
Şubat 1879 da valilik ile Bursaya sürüldü. yamalıydı. Tenezzül edip de ne zammı maaş Bursa valisi iken yaptırttığı hastaneye aradığı halde bulamadığını ve Vali Paşa
Bu jurnalda, vükelânın çoğu ile ittifak be ne güzeşte maaşla-rmiin tediyesini gelir tedariki yolunda Mr tiyatro açıp Moli- tek gözlüğünü takar ise kayıp şeylerin
ederek veliahd Reşad Efendiyi tahta istemiştir. Hastalığı mesmuu şahane bulunduğu yeri keşfey-lediğini haber
^çıkaracağından, Şehremini Ahmed Rasim buyurulup maaşatı mütedahilesinin verdiklerinden onun için köyünden
Paşa vasıtasile îstanbulda bulunan Rumeli tesviyesine iradei seniye taallûk etmesi Bursaya kadar geldiğini söyler. Ahmed
muhacirleri eşhasından binlerce ölüm eri üzerin» (tef elektir için) 'bir kere «arayı Vefik Paşa kadının hangi köyden
tedarik ettiğinden bahs&düiyordu. hümaytt* olduğunu ve saatim ne kadar
vakittenberi kullandığını ve ne zaman
kaybettiğini sorup anladıktan sonra bir
müddet beklemesini emreder ve çarşıya
adam gönderip münasip bir saat aldırır,
kadını çağırtıp tek gözlüğünü takarak: —
Hanım, ben kayıpları bulurum ama itaze iken
bulurum, sen vaktini geçirmişsin, şimdi bu
saati al kullan, bir daha tayibin olursa kırk
sekiz saat geçirmeden müracaat et!., diye
gönlünü alarak gönderir..
Muhakeme usulü kanunu ile mülkiye
memurlarının keyfî emirlerle tevkif ve
hapsine müddeiumumiler mâni olmakta idi,
Btua-
PAŞA İSTANBUL
482 ANSİKLOPEDİSİ AHMED VEFlK PAŞA
483 —
dan çok sıkılan Abmed Vefik Paşa bir gün vermişti. Öküzümü çifte koştum
güzel ciltlenmiş bir nüshasını aldı ve bana
Sadırazam olur ise Adliye dairesine giderek Bu büyük Türk vezirinin şahsiyetini ve Tohumumu yere saçtım Ben
hediye etti.
binek taşında paydos diye bağırıp dairenin hususî hayatını aydınlatma bakımından bir helâl yere düştüm Git,
Paşa — Lehçemde bulunmayan avam gidemem türkmen bizi...
.kapılarını kapıyacağını söyler imiş.. Ve sözü Macar müsteşriki Dr. îğnas Kurios'un
lügatlerine rast gelip yazar isen kitabımı
îstanbulda yayılmış.. Bir aralık adliye dairesi aşağıdaki hâtırası da çok kıymetlidir: Öküzünü kurtlar yesin
tekmil etmiş olursun..
tamir olunurken eskilerden bir kâtip efendi "Bir tavsiyenamem daha vardı. O da Tohumunu kuşlar yesin Helâl
Ben — Maalmemnuniye... diyerek
sandıklarda eski bir evrak dosyası arıyor Ahmed Vefik Paşa nâmına.. Müşarünileyh ekmek haram oîsun Ben
kendilerine teşekkür etilim. istemem şimdengerL.
imiş., îrgatbaşı öğle paydosunu ilân etmiş.. Lehcei Osmanî'nin muhterem müellifidir.
Paşa — Bari îstanbulda sana lâzım olan
Zavallı kâtip Ahmed Vefik Paşanın Paşanın kim olduğunu, eserlerinin, Türkü söylenmesi biter bitmez:
sür parçalan bulabildin mi?.
Sadırazam olduğunu ve adliyeyi tatile tercümelerinin şöhretini zaten evvelce — Efendim, bu öyle adi türkülerden de-
Ben — Daha işe henüz başlamadım. Da-
geldiğini zannederek acele ile sandığı öğrenmiştim... Bugün erkenden kalkıp ğil.. Âdeta bir ballad'a benziyor.. Bunun gibi
Iha o kadar aşinalığım yok..
kapayıp yazı takımını toplamak için kalem Boğaziçinin bir dilenci vapuruna râkiben beyitler garp edebiyatında bile nadir
Paşa biraz tefekkürden sonra:
odasına çıkmış... Paşanın ikamelt ettiği Ru-melihisarına bulunur., dedim.
— öyle ise buranın birinci beytini be
Büyük foiyoğraf Mahmud Kemal inalda gittim. Paşanın köşkü tepede imiş., ismi Paşa — Ben de bilmiyorum başkasını.,
nim evimde bulacaksın!, diye bahçesine in
da güzel fıkralar vardır: köşk ama. saraya benzer bir bina idi. Oraya işittiğim yalnız bu bir tanedir. Dediğin bal-
memizi teklif etti.
Bursa valisi iken' valilerin sadaret ile giderek Vamheri'nin mektubu va-sıtasile lad'lar zaten fâcialı olduktan başka
Paşanın huzuruna çıktım. Vâsi Odasından çıkıp merdivenden inerek
değil, mercileri olan Dahiliye Nezareiti ile "buyurun!" dedi. Önümüzde bir kapı açıldı... muhavereleri de vardır.
muhabere etmesi gerektiğine dair kütüphanesinde Avrupakârî bir koltuk Paşa hazretlerile türkü gibi beyitler
sandalyede oturup beni öyle sevimli bir 'Geçtim... Baktım ki. güzel bir bahçe.. Güllük
Sadırazam Said Paşadan bir tamim almıştı, gülüstarihk.. güzel güzel ağaçlar.. Şanl şanl üzerine uzunca bir mükâleme açıldı:
Said Paşayı sevmezdi, Dahiliye Nezaretine surette kabul etti ki, âdeta mahcup kaldım. Paşa — Garp avamı edebiyatının en
"Paşanın davranışı şahane, bakışı sular akıyor.. Her yanda kuşlar, bülbüller şa-
resmî bir telgraf çekerek : 'Said imzasile bir kıyor.. Bakanın gözleri kamaşıyordu.. çoğundan) benim de haberim var. Ve
telgraf aldım, 'bu adam kimdir" diye sordu. merdâne; yüzündeki zekâvet, sözündeki bunlara dâir bazı eserler de kütüphanemde
keramet bana öyle bir tesir etö ki, kırk üç Ellerini birbirine vurarak "Menekşe!" diye
Yine Bursa valiliğinde iken bir gün seslendi. mevcut.. diyerek bir takım mecmualar
defterdar, Maliye Nezaretinden defterdarlığa sene geçtikten sonra hayalî hâlâ gözümün gösterdi.
önünden gitmez. Niyetimi, ziyaretimin — Lebbeyk efendim! diyen 'bir kadın
gelen telgraflarla merkezin masrafları için sesi işitildi. Paşa: Ben — Öyle ise islâm milletlerinin
birçok para istenildiğinden, buna imkân sebebini -anlatırken kemali nezaketle: ekserisinde niçin bunun gibi eserler yok?..
— Demek ki, Avrupa şarkiyununun Bir cariyem var, dedi, sana güzel bir
bulunamadığı hususunda yazılan cevapların türkü, Türkmen kızının türküsünü söyliyecek.. Paşa — Bunun birçok sebepleri vardır.
da kabul edilmediğinden şikâyette bulundu. sırasında y er'bulmak niyetindesin... Aferin En başlıcası bizim Osmanlı limanının millî bir
sana aferin! dedi. Kahve şerbet ikramından sonra cariye
Maliye Nezaretine muhtasar ve müfit son yanımıza geldi. lisan olmaması, eski şairlerle ülememızın ya
cevabı Ahmed Vefik Paşa verdi: "Para Ben — O muradıma ermezden evvel türk- fârisi veya arabî edebiyatının tesiri altında
çe öğrenmeliyim, Folklor dedikleri edebiyatın Paşa — Haydi bakalım, bizim misafir
denilen b... bu vilâyette yok" diye bir efendiye Türkmen kızım söyle... dedi. dilimizi onların diline uydurmağa
telgraf çekti. türlü türlü izlerini arayıp bulmalıyım... çalışmalarıdır. Şarkı, gazel ve bunun gibi
Paşa — Çok arayacak olursan, Kız, yüzünü gözünü örterek titrek bir
îkirici defa Başvekâletten azlinden sesle şu (türküyü söyledi: şiirlerimiz, en ziyade arap ile acem şairlerinin
birkaç sene sonra, bir- gün mabeyincilerden zahmetlerden çekinmezsen muradına elbette taklidi.. Gitgide öyle bir Osmanlı lisanı
Hacı Ali Bey vastıasile sarayda nail olursun. Acaba şimdiye kadar bu yolda Ben babamın evin yıktım vücud'e gelmig ki. söylenilen lisandan
tecrübelerin var mı ? Tavladan dorusun çektim
toplanacak bir encümene davet edilmişti: Yüzbin altım alub çıktım
gittikçe ayrılmış..
"Efndimiz beni çocuk oyuncağı mı Paşanın bu suali üzerine Rumelide Beni — Halbuki, Türk lisanımızın tabiî
Bin gidelim beyim oğlan
zannediyor!" 'diye bir kahkaha atmış, toplamış olduğum, türküleri mendilimden güzelliği ve zenginliği var.
çıkarıp birer birer okudum.. Bu avam şiirleri Türkmen kızı, türkmen kızı
mabeyincinin defolup gitmesi mânasına da Sabahın seher yıldızı Paşa — Şüphe mi var.. Bir de bunu is-
hareme gitmişti. muhterem âlimin çok hoşuna gitti. bat için işte benim "Atalar sözü" dedikleri
Git, gidemem tiirkmen kıza
Kızının kızı Pahrünnisa Hanım anlatır- — Ha, dedi, benim de efkârladığım par mecmuam, işte benim Moliere oyunlarının
mıs; ömrünün sonlarında şişman vücûdunu çalar bunlardır. Yolun doğrusunu artık bul Kır atımın nah yoktur
tercümesi.. Ve daha bunun gibi bir kaç eser...
dun.. Bu yoldan hiç sapma.. Arkasında çulu yoktur Bir
ağrılar, sızılar kaplayarak, yerinden, bir iki gicelik yemi yoktur Git, Ben — Öyle olduktan sonra, Türk
kişinin yardımı ile güç kalktığı halde her gün Bana çokfninnet veren bu sözlerinden gidemem türkmen kızı. müellifleri ne için bu yolu tecrübelere
bahçeye çıkarmış, bir gün kendini sevinerek: kalkışmıyorlar?..
— Lehçenizde avam lügatleri bol bol 'bu Beyim oğlan, paşam oğlan
yormamasını söylemişler: "Sizin çocuk Kolum yastık, saçım yorgan Paşa — Kalkışanlar var., işte Kemal
olduğunuz var mı çocuklar! Ben yeniden lunuyor... Deyince: Bin gidelim beyim oğlan Beyini (tiyatro oyunlarından Gülnihal, Zavallı
çocuk oldum, bahçemden vaz geçmem!." — Vay! Benim lehçemi gördün mü?, diye çocuk, Vatan... Romanlarından: Gezini Ali
Bileziğim nal ideyim
demiş. sordu. Feracemi çul ideyim Beyin sergüzeşti... işte Ahmed Midhat
Evkaf Nazırı iken Galata Mevlevihanesi- Ben — Yalnız görmek değil hattâ incilerim yem ideyim Efendinin güzel millî romanları. Bunlar hep
ne yapılması lâzım bir yardımı yapmamıştı; okudum bile.. Bta gidelim beyim oğlan saf türkçedir. Halk tarafından da anlaşılan
Şeyh Kudretullah Efendi: — Ben seni Haz- Hemen iskemlesinden 'kalkıp lehçesinin lisan üzere yazılı.
reti Mevlânaya havale ettim? Ben — Öyle ise niçim devam etmiyorlar?
Deyince Ahmed Vefik Paşa: — Ban de
sem Hazreti Mevlâya havale ettim! cevabını
ÂîîMED VEFİK PA|A 484 --: İSTANBtlL
ANSİKLOPEDİSİ ._ 485 — AHMED VEFÎK PASA
Gazeteler niçin halik tarafından anlaşılmayan halde bütün üst kat matbaa idi. Beş oda ve eserin yürüyüşüne sadıktır. Bununla
türkîve tatbikan olmakla imlâ ve inşası tarz-ı
bir lisan ile yazıyorlar? kadar var idi. Odaların birinde el tezgâhı, beraber icabında fransıacadaki inşa tarzını
aherde idi... Namık Kemal, Abdülhak Hâ-
Paşa — Hakkınız var.. Amma işte.. birinde mürettipler, diğerlerinde de kırdığı da vâkidir; isimlerde ufak tefek
mi(Te gönderdiği bir mektupta, bilhassa
Paşa sözünü keserek meyus bir muharrirler bulunurdu. Bunlar Sinasi, değişiklikler yaparak âdeta yerlileştirir. En
gayr-i me'nus türkçe kelimeler kullanmış
tebessümle: Ahnıed Vefik Paşa, San Tevfik Bey.. Bu ziyade şayanı dikkat olan mesaisi
olması dolayısiyle, onu. çağaitayca yazmakla
— Ha.. Simdi hatırıma geldi.. Sualli ve gazeteyi dokuz sene çıkardılar.. Bilâhara adabtasyonlandır. Örfümüze gelmeyecek olan
itham ederek, istihza eder. Ayni şiddetli
cevaplı bir türkü daha istersen elimizin ayrıldılar.. Ahnıed Vefik Paşa ile Sinasi mevzuları daima doğrudan doğruya tercüme
tenkidi Voltaire'den tercüme ettiği
altındadır... dedi. Tasviri Efkârı neşrettiler" (Muharir, şair, etmiştir. Adaptas yonlarda eşhasın isminden
Micromegas hakkında da yapar. Yeninin
Yine cariyeyi çağınp şu türküyü edib). başlayan bir dikkat ve anlayış görülür. Ahmed
yapılmağa çalıştığı ve dile bir nizam
söyletti: Burada Ahnıed Vefik Paşanın ilmî Vefik Paşa'nın ikendisinde bir komik icat
getirilmek istenildiği zamanda, ayni sahifede
— Kızım kızım kınalı kızım şahsiyetini ve Türk edebiyatı tarihindeki kabiliyeti vardır. Adaptasyonlarda bu
Seni bir sarraf istiyor birbirine tezat teşkil eden unsurların
mevkiini belirtmek için, bu alanda tam söz kabiliyet onu sürükler. Vefik Paşa'nın
Vereyim ona.. bulunduğu bir eser, beğenile-anezdi. Bununla
salâhiyeti olan Ahnıed Hamdi Tanpınar'ın bilhassa tutunan piyesleri, Zor nikâhı ve
— Ana ben varmam ona beraber, bu üslûpta ve eserde,
Sarrafın altım çoktur îslânı Ansiklopedisine yazdığı makaleyi Zoraki tabib gibi adaptasyonlardır. Bununla
başkalannınkinden daha derin olarak, millî
Saydırır bana okumak lâzımdır: beraber Teodor Kasap (Pinti Ha-mid) ve
bir çeşni bulunduğu ve Vefik Paşa'yı bütün
"Arapçayı, farsçayı ve fransızcayı iyi hayatında etrafına sevdiren şeyin de bu yer- Âli Bey'in (Avyar Hamza)
Cariye: bildiği ve Londra'da ikameti esnasında ingi- adaptasyonlarının, bunlardan aşağı
—- Bunun eşi de vardır, ruhsatmız olursa onu llik olduğu unutulmamalıdır.
lizceyi de öğrendiği söylenir. Fakat garbı, "Ahnıed Vefik Paşanın ilk eseri, 1863 olmadığı, hattâ dil «bakımından ufak bir
da söyliyeyim, dödi. Paşa — Söyle bakalım... daha ziyade fransız kültürü yolu ile tanır. faikıyet bile gösterdikleri aşikârdır. Zor
Kız yine başladı: senesinde Tasvir-i Efkârda 'tefrika ettiği Hik-
"Edebî faaliyeti de, aşağı yukarı siyasî met-i Tarihtir. Bumu Ebülgazi Bahadır Hanın nikahı ile ZoraM ta-Mb'i. 1869 da adapte
Kızım sana hotoz alayım Yok hayatının ve bugüne kadar garabeti aniatıîa
babacığım yok yok Kızım eserinden naklettiği Şecere-i Evsal-i Türkiye ettiğine bakılırsa, Moliere tereünıelerir '''»u
anlatıla bitirilemeyen kıyafetinin manzarasını takip eder. Bu M eseri, natamam olarak, kitap aralık başlamış olduğu kabul edilebilir.
sana potin alayım Yok
babacığım yok yok Kızım arzeder. Filhakika bu faaliyetin asıl 'halinde de tabedilmiştir. Tarihe müteallik Moliere'denl tercüme ettiği eserler şunlardır:
seni kocaya vereyim. Can mekanizmasını veren dil hususunda muayyen üçüncü kitabı, rüşdiyeler için yazdığı, uzun înfial-i aşk (Le Depit Amo-ureux), mensur:
babacığım can can.. bir zevk sahibi olmamış, en basit ve sade seneler elde dolaşan Fezleke-i Tarih-i Osma- Zor nikâhı (Le Mariage Force), mensur;
tâbirlerle en garip ve işitilme'dik arapça, f nîdir. Bu eserlerden birincisinin iyice tetkiki Don Civan! (Don Juan), mensur; TaMb-i
înce Saz sesi gibi söylenen bu ahenkli arşça kelimeleri, manasız secilerle üslûbuna lâzımdır, îkincisi ise, millî tarihin diğer aşk (L'Amour Medecîn,), mensur; Adamcıl
beyitler çok hoşumuza gitti. Paşa, bugün geçirmiştir. Devrine göre, Avrupa şubelerini hatırlatan bir eser olmak (Le Misanthrope) manzum; Zoraki tabib (Le
cumadır diye nazarı dikkatimi 'Göksu lisanlarından da epeyce kelime kullanır. itibarile, mühimdir. Lehce-i Osmanî (birinci Medecin malgrelui), mensur; Tartül
deresine ve oradaki halk eğlencesine celbetti. Bununla beraber meselâ Löhçe-i osmanî'deki kısmın tabı 1293 = 1876; her iki kısmın tabı (Tartufe). manzum; Azarva (L'Avare),
Ve yemek ikramından sonra bir kayık nokta-i nazarı, "lisan-ı osmanî" diye tarif
kiralatıp ©v komşusu olan bir efendinin 1888 / 89), bu tarih görünüşü dil sahasına mensur: YoraM Dandini (Georges Dandin),
ettiği türkçeyi müstakil olarak alışı, teşmil eder. Ziya Göfcalp kendisini bu mesaisi mensur: Okumuş kadınlar (Leş Femmes
mektepli çocuğu ile birlikte kayığa rakiben tarihimizin nıebdeleri hakkmdaki fikirleri,
gitmemizi söyledi.... Ve: dola-yiiSİle türkçülük cereyanının Savanttes), manzum; Debbazlik (Leş
devrinin diğer şahsiyetlerini geride mübeşşirlerin-den addeder. Belin ile beraber, Fourberies de Scapin), mensur; Merak!
— Bir iki hafta sonra yine gel, topladığın bıraktığını ye bir nevi millî şuur sahibi
mânileri görelim.. Dedi. (Türk halk edebi 1289 ^da neşrettikleri Ali Şir Nevaînin (Le Malad'e Imaginaire), .mensur; Kocalar
olduğunu gösterir. Dilde daha ziyade realist Mahbub el-kulûb adlı eserini de zikredecek mektebi (L'Ecole deş Maris), manzum;.
yatı). olan, Avrupalılığı ve yeniliği memleketimize olursak, tarih ve ; dil sahasındaki mesaisini Kadınlar miektebi (L'ecole deş Fenünes),
Aüımed Rasim de Karagöz gazetesi sahibi getirecek kullanışlı bir vasıta arayan devir,
Fuad Beyden dinlemiş şöyle bir fıkra anlatır: tamamlamış oluruz. * Bunun sahasındaki manzum; Savruk (L'Etourdi), manzum;
kendisini pek beğenmemiştir. Ayrıca türkçe Molier, Le Sage. Fenelon ve Hugo'dan yaptığı Dudu kuşları (Leş Precieuse Ridicules),
"Şekerci Hacı Bekirin dükkânı önünden kelimelerin muayyen imlâsı olmadığı ve tercümeler gelir. Daha ziyade fransız mensur. (Moliere tercümeleri 16 kitap
t>ana karşı tarafı gösterdi; dedi ki: binaenaleyh aslına göre yazılması lâzım
ff klâsiklerine düşkün olması, fransız olarak, 1933 de Kanaat kütüphanesi
— Burada eskiden kim vardı bilir mi- geldiği bahanesi ile bir eserinde geçen bir lisesindeki tahsilinin ve biraz da mi-1 zaçının tarafından foasdmış-tır). Bundan başka
kelimeyi, diğer bir eserinde bizzat kendisinin şevki iledir. Herhalde Fransız kültü-| rün© Hugo'dan Hernanî yi tercüme etmiştir.
— Törabekici Hasan Ağa! dahi beğe,nmeyip, terkedeceği bir tarzda Hikâye-i Hikemiye-i Mikrome-ga,
— Evet. o da var idi, fakat gazetelerden ? derinden vakıftı. Bu tercümelerin için4 •ete en
yazmış olması, ona karşı yapılan belli başlı şayan-ı dikkat olanı, Moliere tercümele-i ridir. (Voltaire'den. 1288); Telemafe tercümesi
—- Bilmiyorum.. itirazlardandır. Hakikatte ilk büyük edebî (Fenelon'dan, 1298); Çil Blas (Gil Blas)
— Tereemani Ahval ilk defa olarak şu Vakıa şairin bütün külliyatını (tam ola-I rak
mütercimlerimizden biri olan Vefik Paşa, tercüme etmemiştir fakat imkân bulsak idi, Santilani'nin sergüzeşti (Le Sage'dan, 1303).
binanın üstünde dizilip basılmıştır. Sahibi eski nesrin tesiri altında idi ve büsbütün ayrı "Bu saydığımız eserlerden ve yukanda
Haet Agâh Efendi idi.. Kapı da'dahil olduğu galiba, -apacattı. Zaten bazı tercümeleri rinin
yollardan olsa bile, — meselâ Cevdet Paşa'nın kaybolduğu söylenir. Vefik Paşa br bahsettiklerimizden maada, Ahmed Vefik
erdiği muvaffakiyetten uzak olarak — eski eserlerin bazılannî manzum olarak tere Paşa, Gülistan ile Dalkâvukname (Lucius,
naşirlerin hatasını tekrarlamıştı. Sicilli •etmiştir. Hece vezni ile yaptığı manzum ter-l trc. Vasilâki Ef.) nin tab'ına yardım
osmanî'deki şu cümle onun lisanı için en cümelerde büyük bir muvafakıyet gösterdiği! etmiştir. La Grande Eneyclopedie'de
vazıh ve doğru hükümdür: "kitabeti, ifadesi iddia öîuftama*. Mensuı? terramıelerinde asla ayrıca onun Sehiller ve Shapespeare'in belli
kadîm başh eserte-rini tercüme etmig olduğu feayiı=
me\aaıt SM
AHMKDVEFlK PAŞA CADDESi İSTANBUL
486
ANSlKbOPEDlSÎ — 487 — AHMED VESİM PAŞA
de, ortada bulunmadığı için, bunun bir rivayet ilk milliyetçilik ve türkçülük cereyanlarını
olması çok muhtemeldir. ((A. Hamdi Tanpı- uyandırmış ve bu hayatı yaşamış; sefirlik, hiçbir şey kaydetmemişlerdir (B.: Ahmed Gönül senden peyâmı yân özler,
Vefik Paşa). Bu köşk hakkında Şirketi Haber ver ey sabâ dost ellerinden.
nar, Ahmed Vef iik Paşa) . nazırlık, mebusluk, meclis reisliği ve Başve Uyumaz her seher yolları gözler
killik gibi en yüksek makamlarda ve memuri Hayriye tarihçesinde şu satırlar
AHMEDVEFÎKPAŞA CADDESi — Fa- Haber ver ey sabâ dost ellerinden
yetlerde bulunmuş olan bir ilim ve idare ada okunmaktadır: "Ru-melihisannm en mürtefi
tih kazasmon Şehremini nahiyesinin Denizap- Bibi. :. Müsta!kirazâ,de, Tuhfei hattatın; S. N. B.
mının ecnebi mekteplerine karşı hükümette noktası şehitlik tepe-sidir ki, 140 metre g-un, TiM< Dinî Musikisi.
tal mahallesi yollarındandır; 1934 de basılmış irtifaındadır. Elyevm. Sarıca Paşa kalesinin,
Belediye şehir rehberi haritasında, Odabaşı ve halkta mevcudiyetini yakından görmesi ve AHMED VESÎM PAŞA (Hacı) —
(bilmesi lâzımgeleın) fena telâkkiye karşı ne dibinde mini mini bir bahçenin yanında güzel
camii önünden Çapaya kadar uzanmış dünı Türkiye imparatorluğunun son kaptanı
için bu işi yapmış olduğu tetkike değer bir bir kütüphane görülür ki, burası tarihi
düz bir cadde olarak gösterilmiştiir; harita, deryalarımdan, (H. 1240) 1824 de istanbul'da
mesele olduğundan itercümei halinde ve ta osmanîde haizi ehemmiyet iki büyüik zaltm
geniş bir yangın yeri olan bu semtin doğdu, Babası Bahriye emini Seyid Mehnıed
rihte meçhul kalmış olan bu noktayı aydınla ikametgâhı olmakla meşhurdur. Bunun biri
istikbaldeki şeklini göstermekjtedir; ne Reşid Beydir; on iki yaşında bahriye
tacak: şu birkaç satır yazı lüzumsuz sayılmaz meşhur lehçe sahibi Sadrı es-bak Ahmed
zaman tahakkuk edeceği bilinmiyen bir imar mektebine girdi, Türk donanmasında (hizmet
sanırım. • .' . % v '\' s *^ Vefik Paşa merhumdur. Vefik Paşa
projesi-min şehir rehberine konulması ne ve gayretile seçkin bir sima olara'k (H. 1281)
"Rivayete göre: Ahmed Vefik Paşayı bu kütüphanesi Osmanlıların cemettikleri
dereceye «kadar doğrudur, bilinemez. 1864 de müşir oldu. (H. 1284) 1867 !t?irid
tarzda harekete sevkeden, hükümet koleksiyonların en mühimlerinden; 'biri idi. Üç
Ahmedvefikpaşa Caddesinin 1945 deki ihtilâlinde Akdeniz harekâtını idare etti,
yüzünden borçlanmış olması ve bu borcun dört bin cildden fazla kitap mevcut idi ki,
manzarası şu idi: Odabaşı camii tarafından âsilere harp levazımı götüren Arkadi adında
hükümetçe tanılıp tesviye edilmemiş hepsi hattatlığın, mücellitliğin enâfisi
girildiğine göre, üç araba geçebilecek kadar bir vapur zaptetti .ki, bu tekne uzun zaman
bulunması .keyfiyetidir. Paşa Pariste -sefir âsann-'dan idi. Bu (kütüphane bilâhare parça
geniş, kaba taş döşeli, gayet bozuk bir Fuad vapuru ismife Mzmet etmiştir. .Son;
bulunduğu sırada, (hükümetini ve milletin parça satılmıştır. Bu köşk sonraları Adliye
yoldur; solda bir mahalle bakkalı vardır. derece namuslu, âlica-nap bir insan ve itikadı
haysiyetini korumak maksadile ve yine Nazırı esbakı ismet Paşazade Rıza Paşa
Hemen bütün evleri, birer katlı, kulübeden sağlam bir müslüman olan Hacı Ahme'-''
hükümetin emrile birçok ziyafetler vermiş, merhum tarafından satın alındığı gibi
büyükçe fukara meskeni yapılardır. Bahçe Vesim Paşa, o devrin birçok
fakalti bilâhara bütçenin darlığından mı heir koleksiyonun en nefis parçalarını da yine
duvarları umumiyetle yığma taştandır, birçok münevverlerinde olduğu gibi yazı meraklısı
neden ise bu ziyafet masrafları hükümetçe müşarünileyh almıştır." (B.: Rumelihisarı).
(bahçelerde teneke havalelerle çevrilmiştir; idi. Bu alanda hattat denilecek bir hüner
kabul ve tesviye edilmemiştir. Paşa, parayı AHMED VEFKÎ (Üsküdarlı Şeyh) — sahibiydi, son yıllarında ye-!gân!e eğlencesi
Dervişpaşa ve Kâşgarh Mabmud sokaklariyle
hükümetten alamayınca ve muztar kalınca "Drağman müezzini" ve "Drağman zâkiri" bu olmuş, sekiz nüsha kur'anıkerim
olan kavşağından ötesi de (B. : Danizaptal
kendi şerefini ve haysiyetini korumak için lâkaplarile de anılır; on sekizinci asrın seçkin yazmıştır. Yaşı sekseni bulmuş bir
Mahallesi) topraik bir pa-teka halindedir
elinde bulunan boş araziyi Amerikalılara talik hattatlarından'» bestekâr, zakir ve mev- ihtiyar iken .memleketin siyasî durumile
(Kasım 1945).
Bibi. : REK, Gezi notu. satmış ve ancak bu suretle borçtan lûdhanlarmdan; Üsküdarlı Ramazan Efendi alâkadar olur, Abdülhami-din idaresini
kurtulabilmiştir. adında bir zatın oğludur; peik küçük yaşta beğenmez, Türkiyeyi ancak ve ancak
AHMEDVEFÎKPAŞA KÖŞKÜ — iken Şeyh İAbdülmecM Sivasî Efendinin elin
med Vefik Paşanın köşkü Rumelihisannda, "Tapu ile mutasarrıf bulunduğu bu Meşveret usulünün, bir mjeşratiyet idaresinin
toprağı satmaktan hususile (Aihmed Vefik de terbiye edilmiş idi; zikri derviş Ali Şiru- yük-'seltebileeeğjinj: söylendi. Son
hisar üstündeki Şehidlik tepesinde idi ki, ganîden, mevlûd okumasile yazıyı da Zeyrek
gayet geniş olan arazisi, paşa itarafından Paşa -gibi büyük bir devlelt adamını men'e zamanlarda 'kendisine "Şeyhülvüzera"
hükümet memurları kadir olamadığı için müezzini hattat Hüseyin Efendiden öğren denirdi; tMcü-darda lAyazma sahilindeki
Amerikalılara satılmış ve burada Robert mişti; Drağman tekkesi şeyhi Isa Efendi
College müesseseleri kurulmuştur. satışa mâni olamamışlar ise de, zamanın yalamnda otururdu. 1910 da öldü..
hükümdarı bu satışın intikamını Ahmed eniştesiydi, onun irşadı ile halveti tarikatine
istanbul topografyası üzerinde girdi, tersanede Çorlulu Alipaşa camimin cu Hac.ı Ahmed Vesim Faşa
salâhiyetle söz sahibi tarih bilginlerinden; Vefik Paşa öldükten sonra almıştır, şöyle ki:
ma vaizi, Drağman tekkesinin de baş mü (Resim: S. B.)
istanbul Belediyesi mektupçusu Osman! Paşa öldüğü za-nıan nereye gömülmesinin
arzu ve irade edildiği usulen sorulmuş, ikinci ezzini idi. Hayatının soni yıllarında Eyüb Ni- Saim Turgud Aktansel
Ergin, büyük maarif tarihinin ikinci cildinde şancasındaki Sivasi telekesinde bir hücreye
Abdülhamidden: "Kayalar kabristanına Hacı Ahmed Vesim Paşanın torunu Neş'-
Robert Colle-ge'den bahsederken şu çekilmiş ve (H. 1161) 1784 de orada ölmüş,
defnediniz ki, Robert College'de çalınan çan eean Hanımı Efendi 1958 ide Göztepedeki
satırları yazar: Abdülmecid Sivasî türbesinin yanına gömül-
sesleri kıyamete kadar kulaklarında çınlasın köşkünde, bu köyün emsali tükenmiş eski
"Bu mekteplerden gerek hükümetin ge- müşltür. Bir 'bestekâr olarak bilhassa tevşişh-
dursun" tarzında bir irade sadir olarak icabı kibarlarından biri olarak oturmakda idi;
rek halkın gözü çok yılmış olduğu, her mües- ieri ile meşhurdur, rast makamındaki tevşih'
icra edilmiştir. zarif, hoş sohbet, yaşadığı devri dillendiren
se hükümet için birer çiban, birer siyasî inin ise, Türk dinî musikisinin ölmez parçala
"Diğer bir rivayete göre: Ahmed Vefik insanlardandır; Paşa merhumun pek kıymetli
mesele menbaı olacağı anlaşıldığı için ilk rımdan bir şaheser olduğu kabul edilmiştir
Paşa öldüğü zaman kendisi için cenaze alayı yazı koleksiyonu kendilerindedir; evine bu
zamanlarda (bunlarını açılmaması için. -elden ki. aşağıya naklolunan güftesi Kâtipzade Meh-
yapılmamasını, türbeye gömülmemesini, dört bakım-
gelen gayret esirgenmezdi ve kolaylık med R*'f 'i'nindir: :
gösterenler yahult mektebe yer verenler ve hamal tarafından sırtlanıp hemen en yakın
satanlar halk ve hükümet nezdinde iyi bir bir yere gömülmesini vasiyet etmiştir." Bu İŞeb hurşîdi evrengi risalet geldi dünyâye
Ahmed Vefik Paşa köşkünü görenlerden Muhammed Mustafanm nûri saldı âleme saye
gözle görülmezdi. Robert College'in birinci Donandı âlemi bâlâ serâser nur ile ol şeb Kadem
kısmının yerini Ahmed Vefik Paşa evvelâ 16 Abdurrahman Şeref Efendi ile Macar müs- basdı yiicud iklimine ol asuman paye.
bin liraya, sonra ikinci kısmını da 20 bim lira Itfeşriki Doktor 1. Kunos, her ikisi de çok Muhayyerden bestelediği şu güzel
mukabilinde Amerikalılara satmıştır. kuvvetli birer müşahit oldukları halde, ne ilâhinin güftesi Abdülâhad Nurinindir:
"Aihmed Vef iik Paşa gibi bu memlekette kadar yazıktır ki, bu tarihî bina (hakkında
hemen
AHMED VtKAAR. ÎSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ AHŞAB TAPI
- --dan bir müzecik denilebilir. Rübab
üstadı Sa- Biibl. : Cevdet Tarih, I; Câibi Sa&î Vakaayinâ- pısından, bir sanat hazinesine girilirdi".
baihaddin Volkan bu hanmıefendinin jilet traş bıçağı Büyük şehrin dörtte birini, yansınii, hattâ
damadıdır. (B. : Volkan, Sabahaddin). yutarak intihara AHŞABM1NÂKE SOKAĞI — Fatih dörtte üçünü mahveden yangınlar, Istanbulu
AHMED VlKAAB HAMDANl — Aslı teşebbüs etdi, akıl kazasının Karagümrük nahiyesinin Muhtesib semt semt dolaşarak harap etmiş, kısa bir
Hindistanın Patna eyâletindemdir, 1952 de hastâhanesine kal- iskender mahallesi sokaklarındandır. zaman sonra geniş yangın yerlerinde yeni bir
Pakistan'ın Endonezya sefareti müsteşarı idi. ıdlnldı, Dr. Maz- Keçeciler caddesile Eskialipaşa caddesi zevkin eserleri yükselmiş idi; bugün,
Yüksek tahsilini istanbul Üniversitesinde har Osman arasında uzanır; Keçeciler caddesi Istanbulda bir devrin üslûbunu belirterek
yapmış, Edebiyat fakültesinde Arab ve Fars tarafından bir kavşağından girildiğine göre Feyzipaşa ahşap yapı örnekleri bulup göstermek
filolojisi ve islâm Tarihi derslerine devam hafta kuru- (Edirnekapı) tramvay caddesinin geçtiği sırta imkânsızdır; .hâtıraları, Türk ahşap yapı
etmiştir, feyz aldığı üstadlan Şerafeddin ekmekle patates doğru tırmanan az meyilli bir yokuştur; üki sanatının hayranı olmuş yabancı seyyah
Yalt-kaya, Kilisli Rifat Efendi, ismail Sâib yutturularak araba geçecek kadar geniş, kaba taş döşeli ve ressamların sayısı çok olmayan
Efendi ve izmirli ismail Hakkı? 'bey kesici çelik levfha bozuk bir yoldur. Biri Keçeciler caddesi resimlerinde kalmıştır; Son asır içinde de
merhumlardır. Pâkistanda ve Hind|standa mide ve kavşağı köşesinde, biri de ahşap ve feiıibirine Ali Rıza Bey, Ahmed Ziya Bey. Osman Asaf
kalemi ile Türki-yeyi tanıtan simalardandır. bağırsaklarını bitişik ikişer üçer katlı, bir kısmı gayet harap, Bey, Mesrur izzet Bey, Zekâi Paşa ve Halil
1941 de Aligarh gelirinde çıkan "Aligarh paralamadan umumiyetle dar gelirli ve orta halli ailelerin Paşa gibi Türk ressamları ibugüh çok kıymetli
Magazin" adındaki mecmuada istanbul ve çıkarıldı ye Hafız Ahmed Zeynel barındığı meskenlerdir. Akseki camii birer vesika olmuş yağlı ve sulu boya
bilhassa istanbul kü-tübhâneleri ye b»? ölümden kurtarıldı, (Besim: S. B.) sokağlyle kesiştiği dört yol ağzında tablolar, desenler bırakmışlardı.
kütübhânelerdeki kıymetli yazma kitablar hâlinde sükûnet belediyenin bir elektrik sokak feneri ile Yangın âfeitindenı kurtulan büyük ahşap
iıakkında yazdığı makaleler son derece hasıl olunca aydınlatılmıştır. (1945 (Aralık) . yalılar ve konaklardan bir kısmı da ikinci
şayanı dikkatdir- Ahmed Vikaar Hamdanînin hayranlarının ke- BM. : REK vıe Sâim Turgu'd, Gezi notu.
Meşrutiyet inkılâbile değişen aile hayatı ve
hal tercemesi öğrenilemedi. fleti ile hastahâneden alındı, Kamerhatun AHŞAB YAPI — Ahşab yapı, on yedinci servet muvazenesi yüzünden son sahiplerinin
A1J Genceli camiindeki vazifesine başladı, fakat bir asırdan beriye, büyük camiler ve bir kısmı elinden çıkmış, Büyüfcşehirde ölçüsüz bir
: :
* ' AHMED ZEYNEU EFENDi (Kasımpa- müddet sonra camiin yanındaki meşruta mescitler, medreseler, sibyani mektepleri, bir şekilde tarih ve sanat kıymetleri yok edem
$ab Hafız) — iri yan, âdem ejderhâsı kalıplı odasında kendisini tavana asarak intihar kısmı türbeler, hanlar ve 'hamamlar tahripkâr "yıkıcı" sermayesinin kurbanı
bir zât idi; şapka kanunundan evvel, Kasım- etdi. Hafız Ahmedin mecnun tipi, Mazhar müstesna, bütün bir istanbul demeikltiL Türk
Osmanın neşretdiği "istanbul Seririyatı" olrnuş (Göztepede Abid Paşa köşkü,
paşada Kışla Camii imamı idi, sarığı pek az mimarı, ahşap yapıda, plân zenginliği, konfor, Üsküdardâ Hüseyin Avni yalısı, Sultanselimde
ve ince sarar, cübbesi ise geniş ve uzun, bu kı- mecmuasının XVI. yıl 5. sayısında etraflı ihtişam ve dış zarafet ve güzelliği ile dehâ
olarak etüd edilmiştir. Afif Molla konağı, Bebekte Köçeoğlu yalısı
ügl ile de ayrıca nazarı dikkati çekerdi. 1918 eseri bedi-alar vermiştir. Bu yapılarda gibi), yahut depo haline konularak tahrip
Ali Kıza Sağman
de Beyoğlunda ingiliz sefarethanesi nakkaş ve oymacı altın ve elmaslarla edilmiştir. Bir kısmına da 'bazı okullar
arkasındaki Kamerhatun Camiinde imam idi, AHRETLİK HANM — Asıl adı Dürri- oynayan bir kuyumcu zevkile çalışmış, çiçek yerleştirilerek ikendi içinden çıkan
Beya-eıd Camii gibi en kalabalık selâtin sehvar Hanımdır; birimci Abdülhamidin, 'bahçelerinden tavanlar, höereler, kapılar, yangınlarda yok olmuştur. (Erenköyünde
camilerinde mukabele okur, dinleyenleri şehzadeliğinde !bir cariyesinden doğmuş dolab kapaklan, merdivenler, trabzanlar Rıdvanpaşa köşkü, Veznecilerde Zeynep
çoşdunır, cemâati birbirine katardı; öyüie ki kızıdır; bu hükümdarın devrinde büyük nüfuz yapmıştı; Haindi Kayalımın tasviridir: "Bizde Hanım konağı, Carşıkapıda çifte sultan
mesela Ba-yazıd Camiinin Kaşıkçılar sahibi devlet ricalinden lAihmed Nazif Efendi klâsik ahşaJb yapı-Türkün kendi ruh yapısının konakları gibi); 1945 -1946 arasında, nefsi
cihetindeki köşesinden ©kuduğu mukabeleyi ile evlenmiştir ki, kocası bu hanımın sayesinde timsaliydi, umumiyetle dışında sade bir îsitanfaul ile Boğaziçi, Yeşilköy tarafı ve
bitirib de ayağa kalkdı mı yüzlerce kişi de yükselmiş, (B.: Ahmed Nazif Efendi, Hacı güzellik, içinde bir irfan hazinesinin lAnadolu yakası köylerinde, yalı konak ve
birlikde kalkar, Hafız Ahmed iri cüssesi ve Selim-ağazade) ve istanbul zürefası parıltıları vardı, sokak ka- köşk olarak orijinal bir sanat 'kıymeti taşıyan
azametli tavrı ile önde, peykleri arkasında tarafından "Ahretlik Hanım" lâkabı verilen
yürür, camiin içinde o hayranlar kitlesi tek bu" Sultan, babasının ihtiyarlığından ve
vüclud hâlinde dolaşırdı. Cazibesi esrarengiz sevgisinden istif ade ederek bir hayli saray
idi, sesinin cinsi makbul olmamakla beraber enltlrikalanna karışmış, (bilhassa Sadırazam
hançeresi de oynak değildi, ağustos ayında Halil Hamid: Paşanın azli ve katlinde büyük
sığırcık kuşlarının seslerine benzeyen bir ses bir rol oynamıştır. Üçüncü Selimin cülusunun
tonu vardı. Musiki bilmediği için nâşenide tezine kocası AJh-med Nazif Efendi ile
nağmeler şöyle dursun, bir makamdan kaynatası Hacı Selim Ağanın Üçüncü Sultan
diğerine yolu ile geçmeyi dahi başaramazdı; ©elimin gazebine uğrayarak idamları
sesi müzikal olmayan bir titreme hâlinde sırasında Ahretlik Hanım da konağında
akışlar gösterir, avam kalabalığı da bu kapanıp oturmağa mahkûm olmuş, üçüncü
titreyişe kapılırdı. Selimin hal'ine kadar da kendisinden
Hafız Ahmed kendisine karşı gösterilen bahsedilmez olmuştu, ikinci Mahmu-dun 1884 de Üsküdarda asifdîde alışab yalı; Yıkılmışfer.
taşkın hayranlığa kayıdsızdı, hâlinde vahşet cülusunda yeniden ehemmiyet kazandı- : Höt» Ali Risa Beyin karakaleminden S. Bozoalı »U
olan bir adamdı. Bu hâffi önce cezbe zan padişahın validesini eski saraydan Topkapı
edileli, sonra cinneti meydana çıkdı. Bir gün sarayına getirmiye memur edildi; bu yıllar
bir içinde hayli yaşlıca olarak öldüğü tahmin
olunabilir.
AHŞAB YAPI 490 — İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 4r91 AHŞAB TAPI
ahşap binalar ben gibi kalmış bulunuyordu; kalkarak her tarafa ufak ufa'k ahşab binalar ol mahallere uğramayıb fesad ve şenaat ve
îstanbulun son büyük yangınlarından yapıldığı anlaşılmaktadır. Ezcümle (Hicrî yangına sebep olur haller zuhurundan şikâyet
kurtulmuş ahşap semtlerinde de kendine has 1131) 1719 tarihli bir vesikada bu cihet edildiğinden ol makule hani ve dükkânların
hususiyetleri, güzellikleri olan evler pek (şöylece) beyan olunmaktadır: ahşab ile 'binasına kat'iyyen rizayı
azdır; hiç olmazsa bunların, tam yetki sahibi "Bundan evvel îsltanlbulda duvarları hümayunum olmayıp cümlesinin kârgir bina
şahıs ve makamlar elile tesbit edilerek insan yüksek kârgir odaları geniş ve avluları ve ettirilmesi fermanım olduğundan.... (H. 1129 =
elile yok edilmemesini önlemek Büyükşehre bahçeleri olan (birçok saraylar vardı ki, M. 1717)"
millî bir hürmet ,boreudur. Burada, kıymetli yangına sed olur ve kolaylıkla, "... Yangında yanmış olan ev vesair
bilgin Osman Nuri Ergin'in "Mecellei Umuru söndürülmesine sebep olurdu. Lâkin biraz binaların sahipleri yeniden bina ve tamir
Belediye" sinden bir bend okumak gerektir: müddettenberi bazı kimseler ve dülger ve murad eylediklerinde binalarına mâni
"Ahşafo binalara heves edilmesi, zelzele '.kalfalar peyda olup o sarayları birer yolunu olunmayıp ancak saçakları dışarı uzatmayıp
korkusuna atfolunmakta ise de, ikârgire nis- bulup aldıktan sonra tedriç ile binalarını bilcümle kirpi saçak yapılmak üzere tenbih
betle ahşap binaların daha ucuz meydana yıkıp kendilerine akar olmak üzere tahtadan olunması, kale duvarlarına bitişik olan
gelmesi Türkleri bu yolda bina inşasına ve çerden çjöpten sıkışık birbirine bitişik yerlere ve kale bedenleri üzerine ahşab
sevket-miş olduğuna şüphe yoktur. Halbuki odalar yapıp yanığını önliyen sarayları yapıya müsaade edilmemesi, yerleri kârgir
bir şehirde ahşap binaların çokluğu sık sık muzmahil eylediklerinden maada iya-zübillâhi binaya müsaid olub sa-(Mpleri de zengin olan
yanığın vukuunu icabettirdiği için eski TaaJâ yangın zuhurunda söndürmesine imkân kimselere dükkânlarını kârgir yaptırmalarının
kayıtlarda Kanunî Sultan Süleyman devrinden olmayıp yaptıkları odalar yangının; tenbih edilmesi... (H. 1130 = M. 1718)".
itibaren yangını önlemek için tedbirler büyümesine ve nice f esadlara sebep îstanbuldaki binaların yüzde doksanı ah
ittihazına mecburiyet hâsıl olmuştu. olduğundan...". şab olduğu için Ibüyük yangınlardan sonra
"Istanbulda nüfus çoğalmadan evvel, "(Yangın âfetine karşı ahnan tedbirler 'ahalinin bir an evvel ev ve dükkânlarım yap-
büyük büyük kârgir konaklar, geniş (bahçeler arasında) tornaların da kârgir olması için tırabilmeleroni temin etmek, dülger, -amele ve
ve bostanlar, bir hayli meydanlar bulunduğu muhtelif tarihlerde birçok nizam kereste tüecarlanmn .ihtikârına da meydan
malûm olup bunlar müruru zaman ile ortadan vazedilmiştir. Nizamlardan bazıları vermemek için kereste ve inşa malzemesine
şunlardır: * ^gjşii^fŞŞ. daima narh konulur, amele ücretleri için de
"istanbul 'Kadısı îzzetlû fazütetlû Efendi tarifeler tanzim edilirdi (B.: Amel© nizamı,
kereste ve keresteciler). ,
Osman Ergin: "Istanbulun (ahşab)
Bir ram mahallesinde ahşab evler, 1874.
(Resim: C. Biseo
evlerini ikiye ayırmak lâzımdır: Birincisi,
iki iki buçuk arşın genişliğindeki sokakları
Hazretleri . ' """^'^ (B.: Sokaklar) ihtiva eden kalabalık
T ^^ K ^
mahalleler-deki birbirine bitişik evlerdir ki.
Istanbulun her nasıl ise yangından kurtulmuş
"istanbul ve teva'biindeki evler ve bazı semtlerinde elan bu gibi hanelerin
dükkânlar vesair binalar yangın âfetine birçoğuna tesadüf edilmektedir. Bu (hanelerin
müsteit olan kaplama ve ahşaıp ve pedavra ile leltanbulda ekseriyet teşkü ettiği bir devre
bina olunduğundan ekseriya yanıp ibadullah yetişmiş olan Balıkhane Nazın Ali Rıza
mutazarrır olmakla Istanbulda bundan böyle Beyin "On üçün-
yeniden ev, dükkân vesair binalar yaptırmak
•mürad edenlerden bir ferde kaplama ve
ahşap ve pedavra ile binaya ruhsat
verilmeyip yangın af etinden mahfuz olmak
için herkes haline göre taş ve kireç ve çamur
ile bina eylemeleri... (H. 1107 •= M. 1695).
"istanbul kaymakamına, istanbul
kadısına, Sekbanbaşı ve Mimarbaşı
ağalara,
"istanbul ve muzâf âtında mahalle
Bayazıd im&reti. İstanbulini en eski abşab yapılarından bir sanat şaheseri olup kör kazmanın kurbanı aralarında bazı han ve dükkânların, kaplama
olarak yirmi beş yü kadar «weî yıkdmlmıştır. (Besim : ve ahşabdan olup ekseriyetin dolma tabir
Alımed Ziya Beyte yağlı boyasından Nezih'ta eli ile) ettikleri duvarları dahil ol makule tahita ile Bir Türk mahallesinde atoşab ev, 1874
kapatılmış olup müstecirleri dahi bilcümle (Resim: C. Biseo
erâ-zili eşhas olup geceleri kolda gezen
zabitlerin
ANSİKLOPEDİSİ AHU
AHŞAB YAPI
492 İSTANBUL cude getirmek maksadile geniş yapdır ve alt- sa Türk irf anının baha biçilmez hazüıeleri olan
cü asrı hicrîde istanbul hayatı" namındaki lari', kamış eşkâli hendesiye ile tezyin edilirdi. çok kıymetli kütüphanelerin yok olmasma se-
eserinde eski istanbul evleri şu suretle cedlerimiz, ıbuıgünkülere nisbetle hıfeKalh.- Bahçesi olmıyan evler gayet nadirdi. beb olmuştu. On altıncı asırdanberi, Istanbul-
tasvir edilmektedir diyor ve Ali Rıza Beyin ha kavaidind daha iyi biliyorlardı. Türklerde kadınların çocukların hava da devir dövir ahşap yapı yasağı çıkmış,
meşhur makalelerinden <bir parça Evlere güneşin böl bol girmesiîü temin alabümesi, gezinebilmesi için evin yanında fakat ibu yasakların gereği gibi tatbik
naklediyor. etmek için her katta üstüste iki sıra pencere bu- bahçe bulundurmak itiyadı imkânı bulunamamıştı. Ancak Cumhuriyet
Ali Rıza Beyin aşağıdaki satırları yaparlardı. lAlit sıra, kadınların görünmemesi umumileşmişti. Evleri, alelekser kiremit devrinde-dir ki, Büyüksehirde yeniden ahşab
okunurken, tasvir edilen mahallelerin, her için, kafeslerle, perdelerle örtülür; fakat renginde olan ası boyasîle telvin ederlerdi. bina yaptırmak yasağı, bütün' ciddiyetile
büyük şehirde görülen sefalet köşeleri, yan aç ikinci sıra pencereler tamamen serbest Bahçelerde havuzlar ve çeşmeler görülürdü". yürürlüğe geçmiş bulunmaktadır.
ve çıplak ailelerin başlarını sokmuş bırakılırdı. Güneş, alü çerçevelerle (B.: Yalı, Konak, Köşk, Ev, Kahvehane, AHTER — AMülâziz devrinde Istanbul-
bulundukları meskenler olduğunu tutturulmuş bu ikinci sıra .pencerelerden Hamam ve Topkapı Sarayı). Ahşab yapı, da çıkmış farsça bir gazetedir. Herhangi bir
'Unutmamak lâzımdır: içeri girer, evin her tarafımı aydınlatırdı. büyük şehirde ışık sık büyük yangınların nüshası görülemedi, ilk nüshasının ne zaman
"fetanîbul evleri ahşab ve kısmı küllisi Evin ikinci katı birinci katı üstüne ileriye çıkmasına ve bu ateş âfetlerinde, millî çıktığı, neşriyatına ne zaman ve ne sebeple
/boyasız, (birbirine mülasıık ve basık, girintili doğru bir çıkıntı teşkil eder, hattâ günlerinin servetin mahvolmasına, bu arada bilihas- son verdiği, sahib ve muharrirlerinin) kimler
çıkınltilı şeylerdi; içleri de kasvetli idi. büyük «bîr kısmını evde kapalı .geçiren olduğu da maalesef öğrenilemedi.
Köhne binalar arasında (sansarlar mekân kadınlar 'bu dışarlık katlann pencerelerinden Bibi. : Şada Bey, geçmiş zaman hâtıraları.
tutmuş idi. Avluları daima loş, ıslak ve ejtırafı kolay kolay iseyredebilirler->dj. Eski AHTEE KÜTÜBHANESÎ — ikinci Ab-
solucanlı olup sokaklara da çirkâb sızardı. Türk evlerinin saçakları, yağmurlara karşı dülhaınidin son devirlerinde Sahaflarda namlı
Hocapaşa caddesi en işlek Babıâli caddesi gelmek ve nazarnüvaz bir manzara vü- bîr kütüphanedir ki, arapça ve farsça eserler
olduğu halde gayet dar olduğundan (karşılıklı satardı, Suriye Mısır, Hind ve İran kitapçıla-
hanelerin damlarından! kediler aUar ve rile münasebetler kurmuş, oralarda basılan
evlerini pencere ve cumbalarından kadınların 'edebî ve islâmî eserleri getirtir idi;
karşı karşıya konuştuklarını gelip geçenler. müşterileri, kitaba para esirgemiyen
îşiitMer- kimselerdi; sonraları Babıâli caddesine
d". nakledilmiş olan Ah-ter kütüphanesi bu
. i • namlı caddede barmama-mış, bir kırtasiye
AhşaÜ IstaBibül hiç ıbîr zaman mağazasına istihale etmiş; o da zaman ile
yukarıda tasvir edilen şehir adını "Yıldız kırtasiye mağazası" na
olmamıştır. Ali Rıea Beyin çirkin, değiştirmişti.
(kasvetli ve miüteaffin, levhası, AHU — On sekizinci asır sonlarında îs-
.erkek güzeli tüvâna bir pehlivanın tanbulun namlı meyhane köçeklerinden; En-
vücudumun herhangi Mr yerinde derunlu Fazıl, Çenginamede Ahu köçeği §u
çıkmış (sivilceye benzer; nitekim satırlarla methediyor :
bugün dahi ayni îkasvetlî Sayde gelmez o remîde Ahu U;
manzarayı Küçükpazarin ara . Vahşidir tab'ı o çe§ml câdü ;
l" ? j
sokaıkla-nnlda ıgörmek <3erden üstünden o müşldn keystı
mümkündür, Uzun-çarşı etrafı, "
Süleymaniye alta, Ba-lat ve Sünbülî Çintt Huten katmeri var
Fenerin ilç tarafları Çeşme- Ahu için yazalmış şu
meydanı, Kuledibi ve Tophanenin meşhur şarkıyı ikinci Sultan
iç sokakları da böyledir; ıburalar- Mah-mud bestelemişti:
daki çürümüş ahşab yapıların Bakınca çeşmi gazale ; , '?;
.içine müiteaffiın bir sefalet Kop&r meclisinde nâle
sıgmmfe-to. Gezdirir elde pîyale

Osman Ergin, toymıetM niotla- Şu şarkı da Sultan Mahnıu-


rımn arasına Hamdullah Suphi dun musafhiplerinden meşhur
TannÖverderaı de ştt satolatt Said Efendi tarafından Ibüzürk
faslından ibestelenmiştir:
almaştır ki, "Istaribulun fou
Meclise gel reftâr ile
maddeye esas olan sanat kıymeti Yosma kesim etvâr Ue
ahsaJb ya-yapısmiin ısalâhiyet Kaçma benden kuzum Ahu..
sahibi bir kalem fle tarifidir: Karacaahmecl selvilerf yanında ahgab ev, 1874 Blr Üsküdar sokaiğında ahgab evler 1874 Nihayet bu §arkı da mu^
(Resim sC. Bteetfdan Behcef B eti ite) (Besiro: G. gteşo'dan Bejjçvt'ta eU n*) hayyer kürdî'den Numan
"Haricî manzarası / itilbarite
eski Türk evi, bize fslbat ©der kij Ağanın eseridr:
AiLE! GAZİNOSU tSTJÖTBÜL ANSİKLOPEDİSİ 405 AK AĞALAR
Beftan dilcû, perende Ahu münasebetle birkaç gün istanbul limanında
Rakkası mehrû, işte budur bu. kalmıştır- Kumandanı deniz binbaşısı R. N.
Mintanı telli, hem ince belli
Etvan dilkeş, pek tatlı dilli..
Cuthbert idi; 7100 ton hacminde,
Hakkında müteaddid şarkılar yazılmış, mürettebatı 950 kişi olup sekiz tane 6 ve
bunlardan birini de bizzat pâdişâh, bestelemiş dört tane 4 pusluk topu vardır. Istan-bula
olduğuna göre pek yosma gir külhanı olduğu geldiğinde, mürettebat arasında Plata
muhakkaktır; hünkâr meclisinde raks etdiği muharebesine iştirak etmiş bir kişi bile
bulunmuyordu. İstanbulda şehir muhteliti ve
de aşikârdır.
Türk donanma takımlarıile iki futbol
AiLE GAZtNOSÜ — R. E. Koçunun, i-
maçı yapan Ajax gemicileri, birincisinde A]ax kruvazörü (Besim : Nezih)
çinde yer yer, kuvvetli bir müşehidin üslub-
yenilmiş, ikinci maçı da kazanmışlardı.
kâr kalemi ile istanbul hayatı işJenmiş bir
Dolma-bahçe önünde demirlemiş olan. serisi boşnak, gürcü, arnavud, bir kısmı ha-
hikâyesidir. Hikâyenin kahramanı Balıkçı-
gemiyi istanbul halkından büyük bir meraklı beşî, bir kısmı da hilkaten hadım doğmuş
güzeli Ahmed adında Kumkapılı bir delitalı-
kütlesi ziyaret etmiştir. hür Anadolu uşağı idi.
dır. (B. : Ahmed, Balıkçı güzeli).
Hikâye Varlık Mecmuasında bu lAjax kruvazörünü ikinci Cihan Harbi Akağalarn rütbe ve mevkileri yukarıdan
mecmuanın Ankarada küçük boyda' tarihine mal eden Plata deniz muharebesi aşağı şöyle sıralanır:
neşretdiği sıralarda intişar etmiştir. hakkında en derli toplu yazı, Aylık Ansiklo 1 — Kapuağası; Enderunuhümayunun
Cemiyet üzerine,kıymet hükümleri pedinin 18 numaralı sayısında Rasim Ağarın en büyük zabiti
arasında: "Balıkçı, manav, bakkal, demirci, imzasile çıkmıştır. • 2 — Hasodabaşı Ağa; kırk nefer Haso-
marangoz, kunduracı, terlikçi ve ilk., esnaf, AJANS KONSTANTlNOPL — Rumî dalı zülüflü ağanın mürebbi - zabiti
işçi ve sanatkârın .okumuşu yaşlandıkça 1305 (M. 1889) da Isltanbulda Doktor Gros-
3 — Hazinedarbaşı Ağa; Kiler koğuşu
hikmet konuşmağa kalkarlar, çekilmez adam ser adında bir zatın riyasetinde teşekkül
zülüflü ağalarının mürebbi - zabiti
olurlar; içlerinde baş döndüren bir maceranın etmiş bir ecnebi şirkettir, ilk dağıttığı
4 — Kilercibaşı Ağa; Kiler koğuşu zü
kahramanı vardır, aşk uğrunda katil vardır, haberler, istanbul matbuatında 20 eylül 1305
(M. 1889) da mesredümiştir. lüflü ağalarının mürebbi - zabiti,
bir romanın tomar tomar müsveddeleri
Bibi. : Sabait Gazetesi. 5 — Sarayağası; Şef erli koğuşu zülüflü
hâlinde insanlar vardır, fakat, onları dinleyen
ağalarının mürebbi - zabiti
peşi-man olur, dinlemeyen peşidan oülur" diyen AK AĞALAR — Osmanlı imparatorla
mufharririn bu hikâyesi, istanbul [ Bir İstanbul sokağında ahşab evler 1874 6 — Saray kethüdası; Ehderunun umu
(Basim: C. Biseo'dan Behçet'in eli ile) rının İstanbuldaki daimî ikametgâhı olan Sa- mî inzibat işleri ile meşgul akağa
Ansiklopedisinin ne kadar çetin mesai ile râyi Cedidi Âmire'deki (B. : Topkapı Sara
tahakkuk et-diğini gösterir bir vesikadır. 7 — Köşebaşı ağalar, 5 nefer; Enderun
ti. Cuma günü Cuma .selâmlığında bulundu, yı) ak hadım ağalar; eski metinlerde ak ha avlularının inzibatına bakan akağalar
(Hikâyenin adı son satırlarda konulur; dım karşılığı "tavâşî" tâbiri de kullanılır;
'kendisine matoeyinci Emin Bey vasıtasile 8 — Başeski Ağa
muharrir gece bir çek çek arabaya biner vazifeleri sarayın harîmine açılan Bâbüssaa-
selâmı padişahı tebliğ edildi. Salı günü de . 9 — Üzengi Ağaları, 2 nefer
ve : de'nin muhafazası, kapuculuğu, "Zülüflü
zevce* sile beraber Yıldız sarayına giderek
— Buralarda içkili bir yer var mı? diye ağalar" denilen saray iç oğlanlarının saray Yukarı kademelerde bir yer boşaldı mı
huzura kabul edildiler; Birinci rütbeden
sorar. âdabını öğrenmeleri yolunda mürebbiliği, bil altdaki akağalar birer kademe terfi
Mecidî nişa-nile taltif edilen1 Aivazowısky
Arabacı; hassa geceleri Enderun avlularının bekçiliği ederlerdi. Çalışamayacak hâle geldikleri
ÎJkinci Abdüliha-mide iki tablo hediye etti;
— isterseniz.. Aile gazinosuna götüre- idi; kırk nefer ağa idiler. Başları, âmirleri zaman bulundukları kademenin sânına lâik
teşrifattı nazırının odasına döndüklerinde
yim!. der. Enderunu Hümâyunun en büyük zabiti olan bir nanpâ-re, maaş ile emekliye ayrılırlardı.
'kendisine murassa bir çekmece, refikasına
"Aile Gazinosu.. Bu moda isimlerden mücevherat hediye edildi ve akşam yemeğinle "Bâbüssaade Ağası", "Bâbüssaadetüşşerife Aşırı sadakatleri, ahlâkî meziyetleri ile
biriydi, t>ir devrin insanları hakkında hüküm sarayda ahkonuldülar yemeklerini başkâtip Ağası", veya unvanının en sâde şekli ile "Ka- enderunu hümayun halkının muhabbetini
verdirten isimlerdendi". 'Süreyya Paşa ve mabeyinci Emin Beyle pu Ağası" idi (B. : Bâbüssaade Ağası; Kapu kazananlar, bilhassa pâdişâhların itimad ve
Muzaffer Esen 'beraber yediler. Ressam, Mayısın otuzuncu Ağası). ı teveccühüne mazhar olanlar saraydan bir
günü de Rus bandıralı Laza-ref vapurile devlet memuriyeti ile çirağ edilirlerdi.
AlVAZOWSKY — Geçen asrın -ermeni Akağalar çocuk, hattâ sabî iken ve
İstanbuldan Kırıma hareket etti. BM.: Devrin Akağalar, tavâşîler arasından devlete büyük
aslından büyük Rus ressamı, deniz ve deniz umumiyetle esirciler elinde hadım edildikten
Gazetfâteni. AJAX iNGiLiZ KKTJVAZÖEÜ — hizmetlerde bulunmuş valiler, serdarlar
fırtınaları üstadı; 1890 Mayısı sonlarında Is- sonra o küçük yaşlarında saraya satılırlar,
tanıbula geldi ve iki hafta kadar kaldı; îkinci Cihan Harbinin ilk aylan içinde cenubî yetişmiş, yedi kişi de sadırazamlığa kadar
sert bir disiplin altında, tahsil ve
geldiğinin ikinci veya üçüncü gününe Amerika sularında Plata muharebesinin yükselmiştir ki şunlardır: Hadım Ali Paşa,
terbiyelerine son derece itinâ edilerek
rastlayan pazar günü zevcesi fle birlikte kahramanlarından biri olan bu harp gemisi, Hadım Sinan Paşa, Hadım Süleyman Paşa,
yetişdirilirlerdi. Ek-
Kumkapı Ermeni Patrikhanesini ziyaret ettti, 15 Eyîûl 1945 Cumartesi günü, îrak Kral diğer Hadım Sinan Paşa, Hadım Mesih
baş piskopos Horem, Efendi ile görüştü ve âyini Naibi Prens Abdiilâhı Türkiyeye getirmiş Mehmed Paşa, Hadım Hasan Paşa, Hadım
ruhanide hazır bulundu, Patrikhaneye bir tablo ve bu Gürcü Mehmed Pa-
hediye et-
ARAĞALAft İKAPUSU 4ÖÖ İSTANBUL-
§a (Bütün bu bu isimlere bakınız). bir zenci hadım akağaların başı olmuştu,
Kapuağalan arasından pâdişâhlar fakat bu zenci Enderun halkı üzerinde
üzerinde büyük nüfuz sahibi simalar, otorite tesis edememiş, söz ayağa düşmüş,
servetini büyük hayır eserlerine harcamış kısa bir zaman sonra azil edilerek
kimseler görülür (B. : Mehmed Ağa, Kapuağalığına Bosnalı Tavâsî Hacı Mustafa
Kapuağası Tavâ-şî; Gazenfer Ağa, Ağa tayin edilmişti, Kızlarağalığı da münhal
Kapuağası Tavâsî). olduğundan o vazife de Hacı Mustafa Ağaya
istanbul Osmanlı sarayında Haremi verilmiş,,ikinci sefer iki ağalık yine bir
Hümayunun muhafazası ile bazı kaba akağanm uhdesinde toplanmıştı. Üçüncü
hizmetleri zenci hadım ağalara bırakılmıştı Sultan Mehmedin cülusunda Hacı Mustafa
ki halkın "haremağası" dediği hadımlardır; Ağa emekliye ayrılarak saraydan çıkmış iki
bağları da Haremi Hümayunun en büyük büyük ağalık ayrılmış, Dârüssaadeye bir
zabiti olan "Dârüssaade Ağası", zenci, Bâbüssaadeye de bir akağa tayin
"Dârüssaadettüş-şerife Ağası", veya edilmişti.
unvanının sâde şekli ile "Kızlarağası" dır; bir ikinci Sultan Ahmed devri ricalinden
zenci olan bu hadım ağanın, bir ak hadım Kara Bayram Ağa manevî evlâdı Çorlulu Ali
olan Bâbüssade Ağası ile karışdırılmaması adında çok güzel bir çocuğu Enderunu
gerekir. hümayunun Seferli koğuşuna aldırtmışdı.
Haremağaları Vak'ai Hayriyeye kadar Zülüflü Ağalar yemek zamanları muayyen
yalnız zencilerden ola gelmiş, Vak'ai Hayri- sofralarda grup grup yemek yerler iken bir
yeden az sonra saraydaki enderun akağa onlara sofra başı olurdu, akağa elini
teşkilâtında da büyük değişiklik yapılmış, bu yemeğe uzatmadan iç oğlanlarından hiç biri
arada akağalara yalnız Bâbüssaade el uza-tamazdı. Çorlulu Ali bir gün sevdiği
kapuculuğu bırakılarak içlerindeki habeşî bir yemeğe çocukluk gafleti ile sof rabaşı
hadımlar hareme alnarak zenci hadımlara ağadan evvel el uzatmış, o akağa da terbiye
katılmış, o tarihden bu yana habeşî tavâşîlere kasdi ile elindeki tahta kaşığın tersi ile
de harem ağası de-nilegelmiştir. çocuğun eline sertçe sertee vurmuştu, Alinin
Vak'ai Hayriyeden sonra saraya alınmış hemen yemek-den el çekerek sofradan
olan akağalar artık esirciler elinde ameliyat kalkmasını da serkeşliğine vermiş, çocuğa
ile hadım edilmiş esir beyaz çocuklar ohnayıb dayak atarak arkadaşları arasında izzeti
erkeklik kudretinden mahrum olarak nefsini fazlaca hırpalamıştı. Çorlulu Ali
doğmuş hür beyaz çocuklar olmuşlardır. akağadan gördüğü bu hakareti unutamamıştı,
İstanbul sarayında Vak'ai Hayriyeden ikinci Sultan Mustafa zamanında Silahdar
evvelki devirde Aakağalann en büyüğü olan Ağa olunca, bu'pâdişâhın kendisine karşı
Bâbüssaade Ağası, Kapuağası iki defa ayni gösterdiği aşk derecesindeki sevgiye
zamanda Dârüssaade Ağası, Kızlarağası dayanarak Enderunu Hümayun nizamını
tayin edilmişlerdi, bu suretle hem Enderunun değiştirtmiş, Silâhdarlık Enderunun en
hem de Haremi Hümayunun en büyük âmiri yüksek makamı olmuş, Kapuağası Silahdar
olmuşlardı, şöyle ki: Ağanın emrine verilmişti, diğer akağaların
Üçüncü Sultan Murad zamanında İstan- da enderun koğuşlanndaki sofra başılıklan
bulda Çarşambada yapdırtdığı hayureserleri kaldırılmıştı. Hasodabaşılık, Ha-
ile meşhur Kapuağası habeşî ak hadım zinedarbaşılık, Kilercibaşılık ve Saray ağalığı
Mehmed Ağa (B. : Mehmedağa Camii ve vazifelerini de akağalardan almış, dört
külliyesi; Mehmedağa Hamamı), ki zülüflü koğuşun en kıdemli ağalarına verdirt-
malûmat, zekâ ve vekaarı ile sarayın mişti; bu suretle akağalara ağır bir intikam
mümtaz bir sîmâsı idi, padişah üzerindeki darbesi indirmişti. (B. : Ali Paşa, Çorlulu;
nüfuzunu kullanarak kendisini kızlarağası Çorlulualipaşa Camiî ve Medresesi).
tayin ettirmişti, bu suretle (haremi de Bibi. : Ata, Enderun tarihi; M. Z. Pakahn,
nezareti altına almıştı; ölümünde sarayın iki Tarih deyimleri ve Terimleri. R. E. Koçu, Büyük
mühim ağalığı birden boşalmış, Eskisaray Tarih Lügati (Basılmamış).
ağası zenci hadımlardan Server Ağa AKAÖAIiAK KAFÜSU — (B. Balbüssa-
kızlarağası tayin edilmiş, bu sefer de onun ade).
uhdesine ilâveten kapuağalığı verilmiş,
ÂNSİKLOPtebîSÎ
Öm*r)
AKAGÜNDÜZ — Roman muh
büyük humorist gazeteci, politika haya
meşhur bir Ittihadcı; sosyal yaralar üze
bir operatör nişteri gibi dolaşan velû
cesur kalemi, samimî olduğu için
kendisine yakışan üslûbunun kalenderâ
rin-dâne lâubaliliği, sohbetlerinin zeng
'harikulade tatlı dili ve tevazuu ile İst
basmanın, seçkin şöhretlerinden; ist
Ansiklopedisine yazılacak hal terceme
üstadın kendi kaleminden çıkmış otobiy
parçalarının pek orijinal şeyler olabi
düşünülmüş ve kendisine 1945 de bir me
müracaat edilerek ricada bulunulm
Akagündüz o tarihde Gece Postası
sütununda bu ricamızın ibir haftaya
yerine getirileceğini vâdetmek lûtf
bulunmuş ise de yazıyı yazmam
Büyükşehrin bu değerli çocuğunun
tercemesini muhtasar kaynaklardan alıy
Asıl adı Hüseyin Avnidir, lAıka G
takma adı ile şöhret yapmış, has kütü
(tamamen unutulmuştur. 1885 de Kate
doğdu, binbaşı Kadri Bey isminde bir
oğludur. Edirne askeri rüşdiyesinde, K
Idadesinde okumuş, baba mesleki olarak
biyeye girmiş, fakat sıhhî durumu ask
müsaid olmadığımdan Harıbiyenin
sınıfından ihraç edilmiş, Parise giderek
sanatlar akademisine iki yıl devam etm
tanıbula döndüğünde politika ha
atılmış, tehlikeli bir jön - türk görü
Selâ-nik'e sürülmüş, orada İttihad ve Te
Cemiyetine girmiştir-31 mart vak'a
gönüllü yazılarak Hareket Ordusu
İstanbula gelmişti.
Genç yaşında a-
tıldığı muharrirlik
hayatında coşkun
millî duyguları ile
adı etrafında git
tikçe büyüyen bir
alâka toplayan A-
ka Gündüz yarı
ciddi mizah saha
sında bilhassa seç- Aka Gündüz
kin bir kalem ol- (Resim : s. B.)
(Zeyneİâfeîdin) ÎİTANSÜL A1CÂ&
yapmış, 1883 de Askerî Tıbbiye mektebini rültülü ve heyecanlı maçını da, yine bu türk milyoneri, benzeri çok ender yetigir
bitirerek ayni yüksek mektebe müsabaka huriyet Gazetesine yazdığı uzun bir makalede yıllarda, istanbullu Rum -boksörlerden büyük hayır sever; 1957 haziranında bir
imtihanı ile ebelik kürsüsü muallim muavini "içtimaî hizmetlerin âşıkı" diye güzel bir tarif Istayro ile yaptı; ODU maç, Taksimde, Sular deniz kazasının kurbanı olarak boğuldu,
tayin edilmiş, mesleğinde gayreti ve zekâsı den sonra: "Yabancı memleketlerde de bizi idaresinin bayram gecelerinde renkli vak'a Is-tanbulda çok derin bir teessür
ile nazarı dikkati celb ederek 1885 de şeref ve haysiyetle temsil etmiştir; kendisini fiskiyeler savurt-tuğu sahada bulunan (Chant uyandırdı, bir kaç gün sonra bulunan nâşi
ihtisasını tamamlamak üzere Parise bir kerecik gören kim olduğunu sor-makdan - Eelairet Şan-tekler salonunda olmuştu; o lâik olduğu ihtiram üe^Zincirlikuyu
gönderilmiş, 1889 da kadın ve çocuk nefsini men edememiştir. Bedenen çelimsiz yıllarda bir gafletin şımarttığı Rum Mezarlığına defnedildi. İstanbul
hastalıkları ve doğum mütehassısı olarak adamdı, fakat dünyaya bir iş için geldiğine vatandaşlarımız, türlü nümayişlerle maçın Ansiklopedisine derci gereken hal tercümesi
dönmüş, yine Askerî Tıbbiyeye muallim iman etmiş, durmadan çalışmıştı" diyor. seyrine koşmuş, salondan tasan kalabalık için kurduğu müşfîseseler müdürlüğüne
tayin, edilmiştir. Hazakati ile pek genç Merhum Ercümend Ekrem Talu Son Taksim meydanım doldurmuştu; Istavro, müracaat edildi, mektubumuz "oradan Vekil
yaşında büyük şöhret kazanmış, asker olarak Posta, Gazetesinde şunları yazmış Mi: "Son dördüncü ravundda pes ederek ringi Umumisi olan zâteAs^ale edilmiş,, bu bay da
süratle terfi ederek ferikliğe kadar demine kadar güzel adam sıfatını muhafaza terketmişti; Zeynel, istanbulluların omuzunda o sırada Avrupada bulunan ailesi ile temas
yükselmiştir. Meclisi Sıhhiyei Umumiye, etmişti, hele kafası.. Bir gün Ankara Palas'- ve kendisini herhanıgi nahoş bir tecavüzden edeceğini bildirmiş, fakat sonra tamamen
Meclisi Tıbbiyei Mülkiyede azalık, reislik korumak için her fedakârlığı ıgöze almış namlı kayıdsız kalmıştır, istanbul Ansiklope 1 dişinin
yapmış, istanbul Darülfünunu Tifo Fakültesi Besim Ömer AJtalm istanbul tulumbacı kabadayılarının çok ağır yazı işi, müracaatların lâkay-dî
reisliğine seçilmiş, Darülfünun Emini (Besim: H. Çizer) (himayesinde günün millî şerefini kurtaran bir karşısında taakibine imkân bırakmadığı için
(rektör) olmuş, Türkiye Büyük Millet ıra umuma tnaıhsus salonunda onu ilk defa kahramanı olarak götürülmüştü. Zeynel, ibu bu büyük adamın sânında R. E. Koçunun 20
Meclisinin •beşinci ve altıncı seçim gören bir Fransız kadın gazeteci: muvaffakiyetinden sonra, mektepteki 'beden haziran 1957 tarihli Her Gün gazetesinde
devrelerinde Bilecik mebusu olarak Meclise ___ Ne güzel kafa., demişti. terbiyesi muallimliğine devaim etmekle intişar etmiş bir fıkrasının derci ile iktifa
girmiştir, hattâ Altıncı Büyük Millet Meclisini ___ O kafanın içi de dışı kadar güzeldir 'beraber, (Şerçle de Box de Pera) Serkl do ediyoruz:
en yaşlı mebus olarak o açmıştır. 19 mart madam!, dedim". Boks de Peranm kültür fizik muallimliğine "Memleket, adı üstünde, hakiaten pek
1940 Ankarada kalb sektesinden ölmüştür. AKANDERE (Zeynelâbidin) — Seçkin davet olunmuştu; diğer -taraftan da kendisi, necib bir evlâdını kaybetti.
Ölümü bütün yurdda ve bilhassa İstanbıulda beden terbiyesi öğretmenlerinden, kıymetli 'bu müesseseyi örnek tutarak Kadıköyünde
"ݧ hayatında muvaffak olmuş; uzak
derin teessür uyandırmış, nâşi o ıgece kalkan pedagog ve hafif sıklette eski namlı bir yine Serkl do Boks adile (bir boks mektebi
görüş, sağlam hesap, çalışkanlık, biraz şans
eksprese bağlanmış hususî (bir vagonla 'boksör; 1898 de İşkodrada doğdu; babası açmıştı; ki bu mektebin faaliyeti 1920 den
îstanbula getirilmiş, 20 mart sabahı 1926 ya kadar altı yıl sürmüştür. Orta ve lise ve biraz tesadüfle bir hiçten milyonlara
Kartallı mülâzim Âli Efendidir. Validesini kavuşmuş insanlar pek çoktur. Fakat,
Haydarpaşa büyük bir kalabalık tarafından henüz üç yaşlarında iken kaybetmiş, ilk taihsü derecesinde Maarifin 35 mektebinde çalışmış
karşılanan tabut Sultan Mahmud Türbesi olan Zeynel bilhassa, Kadıköy Sultanisi, servetinin şanından olan büyüklüğü
çağına basüi'caya kadar öksüzlüğün acısını gösterebilmek her kişinin kârı değildir, er
civarındaki evine götürülmüş ertesi 'gün de çekmiş, irâdei seniye ile Darüşşaf akaya Ankara Erkek Lisesi, Galatasaray Lisesi, Şişli
onbinden fazla istanbullumun iştiraki ile pek Terakki Lisesi, Vefa Lisesi ve Haydarpaşa kişinin kândır ve insana Allah vergisidir.
alınmış, ilk ve onta tahsilini ıbu şefkat "Necib Akar'ın adını işitirdim, kendisini
büyük bir cenaze alayı yapılmış, Ba-yazıd müessesesinde tamamlamış ve 1915 de Lisesi beden terbiyesi muallimliklerinde
Camiinde kılınan namazından sonra bulunmuştur. Istanbulun kurtuluşundan sotora, maalesef görmedim, tanımadım, resmini de
diploma alarak Nişantaşı Sultanisine beden
Üniversiteye götürülmüş, hazin bir ihtifali Ibiır aralık da iki yıl Harb Okulunun, üfc yıl da ilk defa dün gazetelerde gördüm. Fakat bu
terbiyesi öğretmeni tayin edilmiştir.
müteakiib Merkezefendi Mezarlığındaki aile Zabıtai Belediye mektebinin boks kimyager fabrikatör, bu türk milyoneri
Boksörlüğe karşı olan hevesi Darüşşafakada
sofasına defin edilmiştir. muallimliğini yapmıştır; vazifesine çılgın bir hakkında daima pek güzel menkıbeler
iken başlamıştı; Istanbulda o zamanlar
, Türkiyede fennî ebeliğin Ibabası ve ilk aşk ile düşkün olan bir centilmen sporcu dinledim; anlatılanlara göre Marmarada
resmî boks müsabakaları yapılmaz,
doğum evinin de kurucusu olduğu halde olarak her zaman her yerde öğünmek hakkı denize düşen arkadaşını kurtarma yolunda
<heveskârlar aralarında iöğüşürlerdi;
kendisi evlenmemiş, memleketimizin meşhur olan Zeyînel Akan-dere 1925 den sonra ringe Marmaranın sularına kaynayıp kaybolan
Büyükşehirde ilk hararetli boks müsabakaları
bekârlarının pîri olarak ölmüştü-. Mükemmel mütarekenin kara günlerinde ingiliz ve çıkmamıştır. 1934 de istanbul Üniversitesinin Necib Akar zamanımızın Hâtemi Tây'ı idi.
bir saat gibi şaşmayan (mesaisini, bu mesainin Amerikan işgal kuvvetleri içinde bulunan edebiyat fakültesinin felsefe şubesine "Akar menhum Çiçepazarında mütevâzi
bereketli mahsulünü hususî hayatındaki boksörlerle başlamıştı. Zeynel de ilk maçmı yazılmış, ayni yıl içinde evlenmiş, 1939 da bir lokantacının oğlu imiş. Vefa Lisesinden
yalnızlığına borçlu olduğu muhakkaktır. Pek 1918 de Iskoçyalı asker boksörlerden Ceyms kırk bir yaşında iken bu fakültenin bu mezun olmuş,, eczacılık tahsil etmiş, mustah-
genç yaşlarından ölümü gününün arifesine ile yaptı ve berabere kaldı; bu muvaffakiyet, şubesinden yüksek tahsil diploması almıştır, zarcılık ile iş hayatına kendisinden dört
kadar daima akşamları saat onda yatmış ve Türk boksörün 'bir şöhret olarak parlamasına bir enerji timsali olan Zeynel Akandere, veya beş yaş kadar büyük kardeşi Cemil
sabahlan beşde kalkarak çalışma masasının kâfi geldi. Bir boksör olarak hayatının en gü- arkadaşları arasında nezaketi, kalbinin Beyin adına "Şampuan Cemil" i çıkararak
'başına oturmuştu. harikulade safiyeti, kendine has kalenderliği, atılmış.. Cenab-ı 4ıak da "Yürü yâ kulum!."
ve resminden âşık olduğu bir sportmen demiş yürümüş... Bugün Puro, Gripin ve Fay
Herkese karşı nâzik ve kibar,
Çekoslovakyalı dilberle muhayyel -aşk gibi isimler Türkiyede büyük şöhretlerdir..
hastalarına karşı ise bir ipek adamdı, istanbul
hikâyeleri ile; talebeleri arasında da Yalnız reklâma dayanan bir şöhret değil,
Üniversitesindeki kürsüsünden emekliye
ağzından kalb inieitici bir tek kelime güvenilir isimler olarak büyük şöhretlerdir,.
ayrıldığında o kürsünün temsili mesuliyetini
çıkmamış bir öğretmen olarak meşhurdur. "Zamanımızın Hâtemi Tây'ı dedim; bu
üzerine almış olan Prof. Tevfik Remzi
Kazaoacıgil Besim Ömer Paşanın ölümü AKAR (Neeifo) — iş adamı, fabrikatör,
münasebeti ile Cutn-
ÂKARÇEfMfî ANSİKLOPEDİSİ — 501 AKAY
vakitsiz, belenmedik ölüm, Türkiye için Dökmeciler Hamamı ve Zincirlikuyu Hamamı mer üzerine oturtulmuş bir kubbe ve iki
ni her zaman hatırlayınız.. Hiç tereddüt
zelzele ve sel baskını gibi «büyük felâkettir; -gibi tarM eserlere sahip olmuş mâruf bir küçük beşik kubbeeik 'ile örtülmüş ve
etmeyiniz.. hamamcı ailesine mensuptur. Afearçeşme
ne teşbihimde ve ne de bu kıymet hükmümde müstatil şeklinde bir sofadır; iki îkademeli
mübalâğa yoktur sanırım- "Bu vakitsiz ölümün, manevî mânâsı Hamamının erkekler kısmının camekân mermer sed üzerine altı kurna
"Bu türk milyonerinin memleketine sebil nedir? kısmında 'bir hususiyet göze çarpmaz; üzeri yerleştirilmişti; kapıdan girildiğine göre
ettiği hayır islerinden tek örnek bakınız ne "Gene yaşında ölen Türk cihangiri Yavuz kiremit örtülü çatıdır, çatının ortasında sol duvar içinde tas koymak için genişçe ve
azametlidir: Sultan Selim için îbni Kemal: Şemsi asr idi, ahşap, fener biçiminde bir tepe penceresi uzun bir sed, sedin üzerinde de, yine duvar
asrda şemsin Zilli memdud olur, zamanı kasir... vardır. Mermer döşeli zeminin iki yanında içinde büyük ve zarif bir kemer vardır. Sağda
"Feyz aldığı Vefa Lisesine yardım elini
uzatmak istemiş. "Mektebimin kimya, fizik Demişti. Necib Akar da sevgi iklimleri soyunma peykleri, sağda ve solda 'birer 'biri üç diğeri dört kurnalı iki halvet vardır.
ve tabiiye lâboratuvarlarmı ihya edelim" fethetmiş bir cihangir idi.. Bir ikindi güneşi camekânlı oda, sağdan bir çifte merdivenle Sofada, halvet kapılan arasında kalan duvar
gibi ömrü kısa oldu amma iyilikleri, çıkılan üst kat soyunma odaları vardır. Asıl parçası içinde de, eskiden kandil koymak için
demiş; evveâ bir kalemde 33.000 lira
hafızalarda uzayıp gidecektir". hamam kısmına, sokak (kapısının karşısına yapılmış bir niş (çırakman) •bulunmaktadır;
vermiş.. Bu rakam üç sene içinde 50.000
AKARÇEŞME — Mahmudpaşa gelen duvarın sağ köşesinden girilir; bu halvetlerde de, kapılarından girJnice 'birinin
lirayı bul-mug. Mektebin fakir çocukları için
Çarşısının altbaşma verilmiş eski 'bir semt kapının solunda kahve ocağı vardır. sağında diğerinin solunda birer çırakman
de ayrıca 10.000 lira tutarında aynî yardımda
adıdır; hâlen bu isim unutulmuş, orası Bir kubbe ile örtülmüş olan soğukluğa vardır; halvetler de birer küçük kubbe ile
bulunmuş..
Sultan hamamı semtinin sınırı içine girilince, hemen: sağda, duvar içine örtülmüştür. 1946 da Akarçeş-me Hamamı
"Maarif Vekâleti kadirşinaslık göstererek pek itemiz bakılmakta bulunuyordu; fakat,
Vefa Lisesinin kimya lâboratuvarına "Necib girmiştir. yerleştirilmiş küçük ve gayet zarif bir çeşme
AIİAEÇESME HAMAMI — vardır, onun ötesindeki bir kapıdan semtin kalabalık olntasına rağmen müşterisi
Akar lâboratuvarı" adını koymuş, hayret edilecek derecede az idi. Büyükşehir
Defterdarda. Çömlekçiler caddesinde, bu ayakyollarma geçilir; soğukluğun iki yan
dershaneye levha .asılacağı gün davet halkının yıkanmak zevkini, tarihlere geçmiş
caddenin Ab-dürrahmanşerefbey caddesile duvarı boyunca birer mermer peyke - ged
etmişler, yüzü hicabından kıpkırmızı temizlik düşkünlüğünü kaybetmekte
olan kavşağı üzerindedir; halk ağzında bu adı vardır, bunlardan sağdakinin üzerine
kesilerek: olduğunu teessürle kaydetmek gerekir.
taşımakla beraber semtine nisbetle bölmelerle iki küçük duş yeri yapılmıştır ki
— Gidemem.. Bulunamam... hamamun. klâsik güzelliğini bozmuştur; Bibi.: REK, Gezi Notu.
Çömlekçiler Hamamı •diye de tanınmıştır, ihattâ
Demiş. Bir resmini istemişler. Boynunu soğukluğun tam karşısında, da iki kumalı bir AMARÇEŞME YANGINI — Malımudpar
kapısında, "da "Çömlekçiler hamamı" yazılıdır.
bir çocuk masumiyeti ile bükerek: soğuk halvet vardır. şa yokuşunun alt başı, (H. 12801860 da çıkaşı
Çiftte hamamdır, Türk hamam yapısı
— Onu da.- demis> ölümümden sonra sanatının güzel örneklerinden biridir; her iki Soldaki feir kapıdan hamamın sicak bir yangında 57 bina yaJnmıştır.
asarsınız- kısmı da işlemektedir; işleten Bay Mustafa kısmına geçilir, üç parçadan mürekkep olan
"Mektep müdürüne ayrılırken de: - (B. : Denizcilik Bankası; Dev-
Erkan ayini zamanda mülk sahibidir; bu kısım çok güzeldir: birinci parça iki geniş
— Müdür Bey, demiş.. Mektebim için be- Büyükşehirde Çinilihamam, ke-
Çömlekçilerde AJsarçeşmp Hamamı (Resim: Sadeddöı) Ab&rçeşme Hamamında câmekta (Besim: Neö
AKA.T 502 ÎSTANBUl* AHSÎKLOPKBÎStt
let Deniz: Yollan; Seyri Sefâin İdaresi; îdârei etmiş, perşembe günü perşemibe günleriydi; Akbabanın ilk
Mahsusa). çıkar, on UM nüshası da, Ayde-denimı basıldığı Sabah
AKAY (Nezvad) — Bestekâr ve sayıfahlk Mr mizah matbaasında basılmıştı. Refik Halid,
okuyucu, aşağıdaki hal tercümesi Mustafa mecmuası olarak Aydedesini karilerine şu satırlarla başlayan
Rona'mn "50 yıllık Türk Musikisi" adındaki devam bir yazı ile takdim etmişti: Meslek -bahsi
eserinden edegelmekte idi. Deveye soranuşlar :
Kuruluşunda — Yokuşu mu seversin, dıemiişler, inişi mi?
alındı:
— Bu ikisinin oııtası yofc mu, yahut, dü<a bağını
"1915 de Kanlıcada doğdu, musiki sever imtiyaz Sahibi za mı yıkıldı ? demiş.
bir ailenin kızıdır, sanat kabiliyeti pek Orhan Seyfi Or-
küçük yağda inkişaf etmiştir; ilk hocası hon ve mesul Akbabacılar da, Aydedede, siyasetten
San-tûrî Ziya Beydir', sonra Asım Yesârî ile müdürü Yusuf uzak kalarak kalem arkadaşlığı yaptıkları
Sâ~ deddin Kaynakdbı ders almıştır. 1940 da Ziya Ortaç idi; büyük mizah üstadından miras aldıklar!
istanbul Radyosuna okuyucu olarak intisab hâlen iki seçkin eseri şu şatolarla sunmuşlardı: '
etmiş, fakat bir müddet sonra istifa şairden Yusuf AMbaJbajya 'dada?
etmiştir. Plaklara okuduğu şarkıların çoğu Ziyanın elindedir;
Adamcağızın birfine sornııuglar : ;•
kendi bestelediği eserlerdir, onların da pek Öylesine ki, t dbl,
•-.
çoğunun güftesi zevci Sami Akayındır". Babıâli caddesi — Ela gözü mü seversin, yegil gözili mü, ! <ÜiU. .Jr.rt. jf-. f l

AKAYAN (tstepan) — Tanınmış bir ağzındaki kaira


._,! j

Ermeni minyatüristi; 1870 de Beşiktaş'da "Akbabacı" gözü mü?


doğmuş ve 1937 de yine istanbul'da vefat et- Ortacın adetâ — Ben tabiatimi severim, idetmîg, güzel öüsun
mi§ıtir. beynelmilel lâkabı d»,

1891 de, ressam ve mimar diploımalariyle olmuştur. ai aevffir.

Sanayi-i Nefîse'den (Güzel San'atlar Hiç tereddüt


etmeden verilmesi Ve Akbaba imzasını (taşıyan ta
Akademisi) mezun olmuştur. Önce
gerekir bir şöylece bağlamışlarda:
Haydarpaşa'da-ki Demiryolları idaresinde, "insanlarım çok yaşlısına, »açı sakata bembeyaz
sonra da Vîtalis Şirketinde vazifeler deruihde hükümdür,
olanına akbaba derle*. Kuşların en fazla yaşayanı
etmiştir. Müteakiben, Kulekapı'da hususî bir Akbaba, son ruîbu da Akıbbadır, inşallah bizim Akibalbarmz da
atelye açmıştır. Bilâhare Karagözyan asır içinde, Türk gaızetetorln en uzun ömürlüsü olur.!.."
Müessesesinde, halı resmileri üzerinde şef fikir ve sanat Bu temenni tahakkuk etmiş, böylece
desinatör olmuştur. hayatında, Ibaş-hyan "Akbaba", yarım asrı doldurmakda
Şaheseri addedilen ve 1900 da Paris'deki kelimenin Ms olan
Beynelmilel Sergiye gönderileni Büyük mânasile, büyük
iskender'in cenaze alayınım reprodüksiyonu, ibir mektep
Akbaba misa h gazetesinin l numaralı
iftihar madalyası ile taltif edilmiştir. Keza, olmuştur.
sayısının
Devlet tarafından hazırlatılan çok zarif askerî Akbabanın ilk Ut sayfası
bir tuğra için Autun San'ait Madalyası ile nüshası Rumî 7
mükâfatlandırılmıştır. kânuinlu-evvel
Eserleri meyamnda, renkli minyatür 1338 = Milâdî 20
portreler, tarihî mainızaralar, şark halıları 'kânunuevvel 1922
desenleri, kapak .resimleri, diplomalar ve perşemlbe 'günü,
sair eserler mevcuttur ki hepsinde de ince ve Refik Haldin.
yüksek bir san'at tekniği göze çarpmaktadır.. Aydedesinin,
Istepan Akayan aynı zamanda musikiye yalnız adını ve
de istidad göstermiş ve 12 ısene GalatadaM siyasî mesleğini
Ermeni Kilisesinin Ibaş mugannisi olmuştur. değiştirmiş, hurda
Keza, musikişinas Çilingiryan tarafıinldan teferruatına
istanbul'da teşekkül eden ilk koro varınca, bir
heyetine kopyesi olarak
de iştirak etmiştir. çıkmıştı; ayni
Kevork P&mııkcuyan
boyda, yani 28 X
41 ebadında ve
AKBABA — Türk edebiyat ve naizahın-da,
yine dört sayıfa,
Refik Halidin "Ay Dede" sinden sonra
yayım günleri de
•-'büyük bir merhale teşkil eden bir siyasî
ayni, haftada iki
gazetedir. 1958 de otuz altıncı yılını idrak defa pazartesi ve
-^ J)*J s* ı^V^V ^ jljl.il

;j r _ ^Sl^l Ul 44i

jr- J't-JJ • ^U f

0.1 O'jLJ- J,-/ f ,/1-Vljİ Jjtj

J» l y j_fc « II j
J Jjl jl_ı J^lj jj^r'l^i.1 jj. «.

r Jli, ^;U < ;Ui! /

*J> ' c>' J" j.«.Vt,


AKBABA KÖYÜ AKBANK T.A.O.
504 — İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 505
yılların boyunca, daima 'bir kemalin ifadesi bir takibe giriştiği yıllarda Akbaba dergâhı günde açılır, yavrular azıcı.k büyüyünce 27 — istanbul Şubesi *
olmuş, bilhassa ateşin -bir mizah zekâsına da kapatılmış, babaları ve müridleri de sürüler halinde meydana çıkar; büyük 28 — izmir Şubesi
sahip olan Yusuf Ziya Ortacın tecrübeleri taşrada birer tarafa sürülmüş, bina ,. bir kısmı da turma balıkları tarafından 29 — Kadıköy Şubesi *
arttıkça, yukarıda da belirtildiği gibi, bir Nakşibendiye tarikatine verilmişti; (bir nakşî avlanır. Eti çok kılçıklıdır, pek makbul 30 -— Karşıyaka Şubesi
mektep ihaline inkılâp etmiştir; öyle ki, dergâhı olarak âyin günü perşembe idi. değildir; çamurlu göllerde avlananların eti 31 — Kayseri Şubesi
zamanımızda, sanat ve şöhretini yaparken 1293 mebus seçimi için tanzim edilmiş ise pek ya- 32 — -Kınkkale Şubesi
Akbabaya bir şeyler borçlanmıyan mizah -bir defterde, Akbaba köyü 39 hane olarak ,-yandır. 33 — Konya Şubesi
muharriri ve karikatürist yoktur denilse, gösterilmiştir; Evliya Çelebinin verdiği AKBANK T. A. O. — Merkezi Adana, 34 — Koyunpazarı Ajansı
yeridir. "Bence mizah, güzel sanatların en zor rakam mübalâğalı değilse, on yedinci asır işyeri Isıtan/bul olup 1958 de onuncu yılını 35 — Kulediibi iAjansı *
şufoesidir; bir küçük muvazenesizlik insana ortasına nisbetle bu küçülüşü izah etmek idrak etmiş ve 51 şube ve ajansı ile halkın 36 — Kurtuluş Şubesi *
ya gülünç yapar, ya iğrenç! Akbabada zordur; Bektaşilerin dağıtılması tek sebep hizmetinde, memleketin itimâdını kazanmış 37 — Maltepe Ajansı *
bilhassa bundan kaçınmağa çalışırım" diyen olarak görülür. mâlî müesseselerimizden, kuruluş târihi 30 38 — Mersin Şubesi
Yusuf Ziyanın sözlerini, Akbaba cildleri Muharrir Ahmed Midıhat Efendinin bu ocak 1948 olup kurucularının başlıcalan Has, 39 — Nazilli Şubesi
tasdik eder; yine şairin bir kıymet hükmüdür: köy civarında bir çiftlik kurması, köyün, Özgür, Sabancı, Sapmaz, Yazgan aileleri ile 40 — Pangaltı Şubesi *
"ideoloji kavgalarında, siyasî çarpışmalarda tekrar, hem imarına, hem büyümesine, hem A-dana tüccar ve ileri gelenlerinden doksanı 41 _ Polatlı Şubesi
mizahın en kuvvetli silâhı olan hiciv", de şöhretine yol açmıştır. mütecaviz itibar sahibi isimdir. Hâlihazır 42 — Sanayi Ajansı
Akbabada, sanatın icaplarından olan nezaheti sermâyesi onbeş milyon Türk lirasıdır. 43 — Sarıyer Şubesi *
îstanbulun en nefis sularından
hiçbir zaman kaybetmemiştir. Bunun ne büyük 44 — Tilkilik Ajansı
şey olduğu, Akbaba, ikinci meşrutiyetin mizah Karakulak suyunun kaynağı da lAkbafoa köyü
civarındadır (B. : Karakulak Suyu). 45 — Unkapanı Ajansı *
gazete ve meemualari-le karşılaştırıldığı Akbank'm
46 — fUrfa Şubesi
zaman görülür. Siyasî tarih ve cemiyet ilmi AKBALIK — İstanbul balıkhanesinde amblemi
47 — Yağcamii Ajansı
bakımından da, Akbaba koleksiyonları, satılan balıklardan;; sazan aüesindendir, kızıl- ~~ Akbankın şube ve ajanslarının 48 — Yemiş (Sultan hamamı) Şubesi *
üzerinde -dikkatle durulmağa •değer zengin kanaddan farkı, kanadlanndaki kırmızılığın bulunduğu yerler şuraları olub 49 __ Yağiskelesi Ajansı *
bir hazine, büyük isimdir. olmasıdır; balıkhaneye kızılkanadla karışık Istanbuldakiler bit (*) ile ayırd edilmiştir. 50 — Yeniğim Şubesi
gelir ve kızılkanad diye satılır. Vaktile Rus- 1 — İAdana Şubiesi
AKBABA KÖYÜ — Böğaziçinin 51 — Yenimahalle Şubesi
yadan akbalığın kurusu .getirilirdi ve Istan- 2 — Adapazarı Şubesi
Anadolu yakası sırtlarının en namlı Bankanın umum müdürlüğü Istanbulda
ıbul çarşılarında Ringa adile satılırdı, 3 — Akşehir Şubesi
fcöylerindendir; Beykoz iskelesinden .beş Beyoğlundadır.
müşterileri de umumiyetle Yahudiler idi. 4 — Ankara Şubesi
kilometre kadar içerdedir; adım, Fatih Sultan
Ringa adı, bu balığın rusça adı olan Taran 5 —, Balıkpazarı Ajansı Akbank ilk olarak Bakırköyde yaptırdığı
Mehmedle beraber istanbul çenginde
yahut Tarangadan bozmadır. Ringa avu 6 — Basmahaıne Ajansı * 4 Bahçeli evi ve Küçükyalıda satın aldığı 2
bulunmuş Akbaba Mehmed Efendiden
Rusyada bilhassa Vblga ve Don ağızlarında 7 — Başdurak Şubesi Apartmanın katlarına tasarruf hesap
almıştır, kabri, köyün camii yanındadır, ki bu
büyük ölçüde yapılır; 7 - 8 tanesi bir okka 8 — Beşiktaş Şubesi * sahiplerine tevzi ettikten sonra gördüğü rağbet
mâbed, bir hayli sonra, on yedinci asır
gelir, bir hafta tuzda yatırıldıktan sonra tatlı 9 — Beyazıt Şubesi * üzerine 1956 yılında Maltepe'de Yüz evler adı
başında, Birinci Ahmedin haremi hümayun
suya atılır ve 24 - 36 saat suda bırakılır, mart 10 — Beykoz Şubesi * altında bir mahalle tesisine başlamış ve
kethüdası Canfedâ Saliha Haitun tarafından
ayında sdba-lı bir yerde, nisanda ise açık 11 — Beyoğlu Şubesi * şimdiye kadar 25 kişiye (Ekim 1958 de 2 ev,
yaptırılmıştır; ayni hayır sahibi kadın
havada rüzgâra asılarak kurutulur. Fümesi - 12 — Bursa Şubesi Aralık 1958 de 10 ev ilâve edildiği takdirde
Akbabada bir de hamam yaptırmıştı; Evliya
dumanlısı yapılmaz, istanbul çarşısında 13 — Cebeci Şubesi bu rakkamın 37 olması lâzımdır) Bahçeli Ev
Çelebiden öğreniliyor ki, daha on yedinci asır
tarama denilen kırmızı balık yumurtası 14 — Ceyhan Şubesi ikramiyesi vermiştir.
ortalarında Akbaba, yüz haneli, cami ve
hamamından başka yirmi otuz dükkândan eskideni Rusyadan gelirdi, şimdi 15 — Çankırı Şubesi Akbank Yüz Evler mahallesi şehrin belli
mürekkep bir küçük çarşısı bulunan şirin ve memleketimizde yapılmaktadır. 16 — Denizli Şubesi başlı mahallelerinden biri olmak yolundadır.
mâmur bir köydü. Bir de meşhur Bektaşi Akbalığın sırtı yeşilimtrak, yanları 17 — Diyarbakır Şufesi Akbank ticâret alanında da Türkiye Sı-
dergâhı vardı ki, yaz ve kış misafiri eksik sincabi, karnı beyazdır, her tarafı gümüş gibi 18 — Edremit Şubesi ıniai Kalkınma Bankası, Seyhan Hidro -
olmazdı. parlar. Kısın derin sulardan ayrılmaz, 19 — Elâzığ Şubesi Elektrik T. A. Ö., Çukurova Çimento Sanayii
baharda yukarı çıkar ve sahillere yaklaşarak 20 — Ereğli Şubesi A. Ş. ve Halk Bankasının iştiraki ile Akova
Akbaba köyü, on yedinci asırdanberi ls- 21 — Erzurum Şubesi Ticaret T. A. Ş. ni kurmuştur.
tanbulun en meşhur mesire yerlerinden biri nisan* dan hazirana kadar sazlıklar, otlar
arasında yumurtasını döker; yumurtala r ı 22 — Eskişehir Şubesi AKBAY (Mehmed AM) —1958 de Reşad
olarak tanınmıştır; beyaz kirazı ile 23 — Fatih Şubesi *
kestanesinin şöhreti dillere destan olmuştur. çok küçük- Akbalık Ekrem Koçu'yu bilhassa Arayarak "Reşad
tür, on beş (Kesim: K. Beveciyan'dan) 24 — Galata Şubesi * Ekrem Koçu ve Mehmed (Ali Akbay istanbul
Evliya Çelebi anlatır, kiraz ve kestane 25 — 'Gemlik Ajansı
mevsimlerinde, îstanbulun safa ehli, Ansiklopedisi ve Neşriyat Kollektif Şirketi"
26 — iskenderun Şubesi ni kurmak sureti ile .biu büyük eserin yeniden
arabalarla Akbaba Sultana gider, çadırlar
kurup iki üç ay kiraz ve kestane faslı olur, neşrimi sağlayan ve intişar eden her fasikü-
"âşıkanı sâdıkan" can sohbetleri ederlerdi,
ikinci Mahmud Yeniçeri ©cağım kaldırıp
bektaşilere karşı da şiddetli "„
AKBIYİK CADDESi 506 — İSTANBUL AKBIYIK CAMH SOKAĞI
ANSÎKLOPEDlSİ 507
lüne idarî yönden büyük emekleri geçen, lan üç çocuğu vardır; .büyükleri olan Halûk taşıyan Muhiddin Efendimin kabir taşları da
bu yoldaki fedakârlığı, şu anda bu satırları Akbay 1943 de doğmuş olub 1958 de onbes son yıllarda toprak altından çıkarılmıştır.
yazan eserin müellifi tarafından buraya yaşında, Saint - Michel Lisesi talebesi, Istanbulun sur içinde kıble istikametinde en
şükran ile kaydedilen münever iş adamı; İstanbul Ansiklopedisine sinemaların önde bulunan mâbed bu Akbıyık camii
has, asîl neeib dost, kader birliği yapmış durumunu tesbit eden bu eserin yazı ailesinin olduğundan, eskiler arasında "İmamül
iş arkadaşı; 18 mayıs 1332 milâdi 31 mayıs eoı küçük simasıdır. mesacid" unvainile anılırdı. Kapısı taş döşeli
1916 da îstan-bulda Şehreminin-de Mehmed Ali Akbay kuruluşunda bir avluya a.çdır, bu avluya da Akbıyık
Arpaemini mahallesinde Tathpmar Demokrat Partiye girmiş, 1953 -1954 caddesinden demir parmaklıklı bir kapı ile
Cadesinde 30 numaralı evde doğdu- Babası, yıllarında partinin Eminönü ilçe girilir. Dört kâr-gir duvar üzerine kiremit
Bulgaristanın Pazarcık kasabasından olub başkanlığında bulunmuş, 1954 sonunda faal örtülü bir çatıdan ibarettir. Son cemaat yeri
bir yasında Istanbula gelen, Harbiye parti hayatından çekilmiştir. Hâlen Türkiye de ahşap bir bölme içindedir; buradan, bir
Mektebini bitirdikten sonra as-ıkerliği Eksper Muharibler Birliği idare heyeti merdivenle kadınlar mahfeline çıkılır. Solda
(bırakarak ilmiyeye intisab eden ibrahim azalantodandır; 1957 de Prof, Osman Fikret Akbıyık caddesi üzerine dört, mihrab
Efendidir; annesi de ve mâlî müşavir ismail Otar ile beraber ilk duvarında dört, sağda mezarlığa nazır üç ve
Fâtüh vaizlerinden Şehrî Mehmed Ali Abbay Türkiye Muhasibler Kongresini tahakkuk son cemaat yerine de üç penceresi olan
Hacı Nuri Efendinin (Besim : S. B.)
etdirenlerden (biridir. mâbed gayet aydınlıktır; orijinal bir sanat
kızı Fatma Zehra Hanımdır. Mevlevihane kıymeti taşımayan ahşap minberi, Hadikatül -
kapusu ilk okulunda, Davudpaşa Orta AKBIYIK CADDESi — Eminönü
kazasının Alemdar nahiyesinin Sultanahmed Cevamiin kaydına göre -Da-rüssaade
okulunda ve Ticâret Lisesinde okuyan ağalarından Mustafa Ağanın vakfıdır.
Mehmed Ali Akfoay 1942 de Yüksek ÎMisad ve Cankurtaran mahalleleri yollarındandır;
Ak-bıyık hamam ve camii önümden Mihrabın iki (kenarında ikisi büyük dördü
ve Ticâret Mektebinin Bankacılık küçük altı sarı pirinç şamdan, birçok levha
Şubesinden diploma almış ve ticâret Isihakpaşa Hamamına ve caddesine kadar
uzanır. ve biri büyük dördü küçük beş demir top
hayatına atılarak bir, bir (buçuk yıl kadar kandü ile tezyin edilmiştir. Mihrab nakışları
manifatura üzerinde çalışmış, 1944 de Akbıyık tarafından yüründüğüne göre, ilk zevksiz nakkaş elinden çıkmış, pek çirikindir.
muhtelif ticarî mevzular üzerinde Azmet parçası kalba taş döşelidir; sağda Akbıyık Yeşil yağlı (boyalı tavanın göbeğindeki
Türk Limited Şirketinin ortaklarından biri Hamamı, solda Akbıyık Camii vardır; camiin nakışları ise pek zariftir.
olmuştur. 1948 de bu şirket tasfiye edilmiş kapısı, yanda dar ve taş döşeli bir avluya açılır; Minaresi tuğla yapıdır, kapısı camiin
Mehmed Ali Akbay demir işleri üzerinde demiryolu altından geçen cadde 7 basamaklı içindedir. Minarenin dibinde ve camiin
meşgul olmuş ve 1950 de Halberda taahıhüd bir merdivenle yaran metreden fazla yükselir '.. Akbıyık caddesinde ajıgab ev, 1946 önümdeki avluda, küçük bir musalla taşının
firmasını kurmuştur; iller Bankasından ve bundan sonra tshakpaşaya doğru geniş bir (Resim: Saadeddin) arkasında bir çukur çeşme vardır. Üst
taahhüd işleri almış, Bayındır ve Tire kavis çizerek az meyilli bir yokuş halinde basamağına ve kopmuş olan lülesinin yeri
kazalarının su tesislerini yapmıştır, 1951 uzanır. Merdivenden çıkılınca, sağ kolda bir bir IbraMmpaşa çeşmesi vardır. Mimarmeh-
hizasına kadar toprak dolmuştur. Talik hat
de, dürüstlüğünün doğurduğu güçlükler bakkal, yanında bir hallaç, onun yanında bir medağa caddesile olan kavşağından sonra bir
ile Hattat Rifat elinden çıkmış beş beyitlik
karşısında bu şirketi de tasfiye etmek kömürcü, kömürcünün yanında da küçük 'bir toprak yol olur; ve bir şalhrah halinde
kitabesi şudur:
mecburiyetinde kalmış ve istanbul Ticâret marangoz dükkânı vardır. Sol kolda, köşede aşı genişler ve Ishakpaşa caddesi kavşağına
boyalı, benzerleri gittikçe azalıp kadar :bu halde devam eder. iki sıralı beton Menbail cûd Muhammed Yazıcı bu ayni
Odası Umumî kâtib Muavinliği ile Bin iki yüz ve sekizde yapub olmuş nâim
memuriyet (hayatına girmiş, 1955 de istifa amtikalasmaJkta olan iki ahşap ev, bunlardan yapılar içinde, solda bir büyük harabe
ederek tekrar ticârete atılmış Akbay (birinin altında bir bakkal dükkânı vardır; üzerinde tünemiş bir apartmamı, dünyada Sonra suyu çalınub duhteri Hâce Hanım
Limited Şirketini kurmuştur; Idhalât ve bakkal, caddenin, İA&bıyıkdeğirmeni sokağı ile eşine az rastlanır garabet örneklerindendir. Buldurub eyledi câri yine olsun daim
ihracat mevzuunda çalışan bu şirket olan kavşağı köşesindedir. Karşı köşede de bir Sağda büyük bir beton hazneye konulmuş Harcı sînıü zer ile lıem dahi tamir idüb
faaliyetine devam ederken 5 mayıs 1058 de manav dükkânı vardır. Ondan sonra bir sıra 'küçük ve kiltâbeslz, kabartma, çiçek nakışlı Eyledi kendini vârestei bendi lâina
Reşad Ekrem Koçu ile yukarıda adı geçen boyasız, kararmış ahşap evler gelir. Paket taşı bir ayna taşı olan bir akar çeşme vardır.
Abdestte olub reşha nisan deavât Vakti
kolektif şirketi tesis etmiştir. döşenmiş olan cadde sağa doğru bir kavis (1946). iftarda zemzem gibi içsiin sâim
1942 de General Osman Nuri Sarol kızı çizer, (bu kavsin üzerinde, dört katlı ve aşı Bibi.: REK ve Saim Tuagücl, Gezi Notu. AKBIYffi
(boyalı bir konak yavrusu vardır. içinde üç dört CAMtt — Aihırkapı civarında, demiryolu tlmiyâ sû gibi tarihi kalemden akdi
ilham Hanım ile evlenmiştir; ikisi kız biri oğ- "Def'ai saniyede oldu bu çeşme kaim"
aile barındığı aydın olarak sezilen ta bina da kenarında, demiryolunun deniz tarafmdadır.
(H. 1283)
benzerleri pek azalmış eski istanbul Aslı Fatih Sultan Mehmed devri ricalinden
Akbıyık Muhiddin Efendi tarafından Bibi.: REK ve Sai«ı Turgud, Gezi notu.
yapıianndandır. Cadde bu kavisten sonra,
yaptırılmıştı; efendinin kabri de camiin AKBÎYIKCAMÎ1 SOKAĞI — Eminönü
büyük Kabasakal yangınının harabeleri
arasındau geçer; bu yangın yerinde yer yer, yanındaki mezarlıktadır. Beş asra yaklaşan kazasının Alemdar nahiyesinin Sultanahmed
çirkin beton evler, apartmancıklar görülür; toir devir boyunca gördüğü tamirlerle ilk mahallesi sokaklarındandır. Mahallenin
vsolda, susuz, harap, kitabesinden Hicrî 1280 yapısından hiçbir iz kalmamıştır. Hattâ, kmk demiryolu ötesinde kalan eteğinde Oyuncu
de (Milâdi 1863 - 1864) de yapıldığı görülen .bir ayak taşı üzerinde 814 Hicrî tarihini sokağı üzerinde çift dirsekli Mr ara sokaktır;
Akbıyıi Camii köşesinden girildiğine göre sol
SEĞİRMENİ SOKAĞI so» —- İSTANBUt, AKBUÖA SOKAĞg
kolda kapısı Oyuncu sokağı üzerinde üç katlı AKBIYIK HAMAMI — Afcbıyık camimin
gayet büyük bir ahşap ev vardır iki îstan- karsısında, Isitanbulun en eski Türk halvetçik haline konmuştur. Tam karşıya kalmış gösterilen kısmı, aslında yangın
bulda benzerleri .gittikçe azalan ve antikaJaş- yapılarından "bir çifte hamamdır; 1946 da, gelen ,bir kapıdan da hamamın ikinci yerinden geçen toprak tesviyesi yapılmamış
makta olan yapılardandır. Bu güzel evin bir gördüğü tamu1 ve tâdillerle camekân parçasını teşkil eden bir küçük kubbe altında bir patekadır. MimaBmehmedağa caddesile
kapısı da arkada bu AM>ıyıkcamii sokağı kısmının ilk sekli çok değişmiş bir halde iken iki kurnalı ,bir halvete girilir, .Soldan bir lAk-toıyık caddesi arasında kalan kısmı,
üzerindedir. Bu arka kapının .hemen 1956 - 1957 arasınida son bir tâdile uğramış, Ibüyük ve ter küçük kuibbe altında ve yine Mimar-mehmedağa caddesi kavşağından
karşısına tam tezat halinde iki -tane ahşab- feneri tamamen kaldırılarak acaib bir dört köşe bir göbek taşı etrafında dokuz girildiğine göre: üç araba geçebilecek kadar
kulübeye rastla-uır iki bir tanesinin bacası, beton bina çıkılmış, eski hamam, kıyasıya kuraıalı üçüncü ibir kısma girilir; hamamın geniş, kaba taş döşeli, evleri .beton ve ahşap
dibi delik bir kova özerine konmuş üç tane 'bozulmuştur. Şimdilik şükredilir ki asıl bu son kısmı, göbek taşı ile karşıya gelen iki 2 - 3 katlı orta halli aile meskenli yapılardır;
gaz tenekesinden yapılmıştır. Yürekler hamam kısmının plânı orijinal ikaymetini kurna ortada kalmak üzere sağlı sollu iki yarım sokak, Akbıyık caddesi kavşağıma yakın, bir
sızlatan sefaletten! nişandır. Sokağın 'diğer muhafaza etmektedir.
Akbıyıkj Hamamiı, 1945 (Besim: Nezih)_
evleri feiribiritıe (bitişik ahşap yapılardır. Istanbulun küçük sayılabüecek hamanı-
(1946). duvar ile üçe (bölünmüş, bunlar da ortadan araba ancak geçebilecek kadar daralır,
larmdandır. 1946 da Camekân kısmı kiremit
Bilbl.: RJBK ve Sata Turgru-a, Gezi notu. ikiye ayrılarak ikisi tek ve ikisi çift kurnalı burada sağda bir harabe arsası, solda da
örtülü bir çatı ile kapatılmıştı; çatının
AKBIYIKDEĞtRMENÎ SOKAĞI— dört halvet haline konmuştur. Kapının sol dargelirli ailelere mesken olmuş harap ahşap
ortasında, dönt köşe, ahşap, ve yine kiremit
Eminönü kazasının Alemdar nahiyesinin kenarında bir kurna da orta kısımda evler vardır (1945 Aralık).
örtülü bir çatısı olan <bir tepe .penceresi -
Sultan-ahmed mahallesi sokaklarındandır; kalmıştır. Bîbl.: RBK, Gezi Notu.
fener köşkü vardı. Erkekler kısmında ortada,
mahallemin demiryolu ıboyuna düşen Akbıyık hamamı, halkının büyük bir AKBIYIK TEKKESİ — Bir Celveti
on sekizinci asır yapısı ve dört çanakh bir
eteklerinde, Ak-bıyık caddesile Fenerlikapı kısmı pek fakir fodr semtte kalmıştır; 1946 dergâhıydı, âyin günü çarşam'ba idi, Akbıyık
mermer fiskiye bulunmakta idi; kapıdan
sokağı arasında-ıdır. iki artaba ancak da içinde külhancı, nıaitır ve tellâk ancak dört mescidi yanında idi; (H. 1307)'1889 da
girilince, sağda birkaç basamak merdivenle
geçebilecek kadar genig kaba taş döşeli ve kişi çalışmakla idi. tertip edilmiş olan Üsküdarlı Ahmed Münib
çıkılır İM .soyunma odası, solda da bir uzun
bozukça, evleri ibiribirine bitişik ahşab peyke vardı. Kahve ocağı sokak kapısının tam
Bilbl.: REK, Gezi Natu. Efendinin "Mecmuai Tekâya" sında yeri arsa
yapılar olan bir sokaktır (1946). AEBIYIKHAMAMI SOKAĞI — olarak gösterilmiştir.
karsısına rastlayıb soğukluğa bu ocağın
BM.: RE5K, Gezi Notu. Eminönü kazasının Alemdar nahiyesinin AKBUĞA SOKAĞI — Fatih kazasının
yanında bulunan kapıdan girilirdi.
Cankurtaran ve Sultanahmed mahallelerinin Karagümrük nahiyesinin Keçecikarabaş
Asıl hamam kısmına gelince, üç parçadan demiryolu boyundaki eteklerinin mahallesi sokaklarındafldır; her iki başı
mürekkeptir: Birinci kısım -bir 'büyük kubbe sokaklarmdandır. Belediyenin 1934 de Armutlu sokağı üzerinde iki dirsekle küçük
altında dört köşeli bir göbek taşının yayınlanmış şehir rehberinde, bu sokağın bir ada-
etrafında 'beş kurnadan mürekkeptir. Cankurtaran mahallesinde
Bunlardan karşı sol köseye geleni hangi
tarihte yapıldığı .bi-.Mnmiyen bir yarım
duvar ile çevrilerek bir
Afctayık Camiî (Besim: Nezih) ARbıyık Hamamı, 1958
AKBÜLUT (ÂtaiM Ziya) tttO — İftPltfBÜL ÂNSİKLÖPBDÎSÎ 511 — AKİDENİZ GEMİCİLİM
çık çevirmiş bir sokaktır. Kaba.taş döşeli iken dar çalışır gördüm; okur, yazar, resim Eğitim Bakanlığının sanat takviminde, tesviyesi j^apılmamış az meyilli bir yokuş
bozulmuş, bir toprak yol olmuştur, ikişer yapardı; bir meşgalenin yorgunluğunu, yeni "Bayezid İmareti" adındaki meşhur bir halinde bir toprak yoldur, ileriye yürünecek
katlı, ve çoğu kulübe azmanı ahşap evlerinin bir meşgalenin zevki ile giderirdi. Takvim, tablosu münasebetile şu tenkid hükümleri olursa, çam fidanları dikilmiş bir yeşil sahaya
dar-gelirli ailelere mesken olduğu kuvvetle heyet, riyaziye, menâzır üzerine büyüklü yazılıdır: "1937 de Dolmabaüıçedeki resim ve rastiaınır, onun yanından da Atatürk bulvarı
tahmin edilebilir (1945 (Aralık). küçüklü yüze yakın telifi, altmıştan fazla heykel müzesinin açılması bu sanatkârın geçmektedir. İşlek bir yer olmamakla
Bibi.: KEK ve ıSaim Tungnd, Gezi notu. AKBULUT tercemesi vardır. Atölyesi Kandillideki eserleri üzenine bilhassa genç neslin dikkatini beraber, yolu buraya düşenler, etrafı açıklık
(Ahmed Ziya) — Klâsik Türk resminin evimizin alt katında idi, sureti mahsusada çekmişti. Kendisi Şeker Ahmed Paşa, Seyyid bulduklarından belediye yasaklarına
büyük kıymetlerinden bir-peyzaja, yaptırmıştı; dostlarını atölyede kabul ederdi; Bey, Zekâi Paşa okuluna mensuptur. saygısızlık göstermişler, Atatürk bulvarına
arkadaşlarının arasındaki lâkabı ile hem çalışır, hem konuşur, sohbetlerini zarif Eserlerimde ^geçici ışık - gölge oyunlarına doğru bu yeşil saha içinden ayak izite
"Menâzırcı Ziya Bey", ayni zamanda kıymetli hikâyeler, fıkralarla süslerdi. Sayılı nargile kapılmadan doğrudan doğruya eşyanın ana patekakr açılmıştır (1946).
matematik ve astronomi bilgini; 1869 da îs- tiryakilerinden idi; ağzında marpuç ve elinde renk ve formunu göstermiştir. Zevksizliğe Bibi.: REK, Gezi notu.
tanbulda Fatihte Kıztaşında doğdu; babası palöt nargile tokurdatarak resim yapması düşmeden büyük bar sabır ile ımevzuunun en AKDENiZ CADDESi — Aşağıdaki gezi
Mustafa Rıza Efendi adında bir zâtdır; ilk hemen daima gördüğümüz hallerdendir. ufak teferruatını islemesi eserlerinim notu 1946 yılında tesbit edilmişti: 1934
tahsilini Saraçhanebaşındaki Taşmektepte Geceleri, bilhassa kış geceleri evimizin bellibash hususiyetidir." Belediye Şehir Rehberi haritasına göre,
yaptı, sonra Kocamustafapaşa Askerî Rüş- misafirsiz kaldığını bilmem; soba üstünde AKBURÇAK SOKAĞI — Eminönü Ika- tüyler ürpertici bir yangın sahasında
diyesini bitirdi ve oradan Kuleli Askerî kendi eüle kestane pişirmek veya mısır zasının Alemdar nahiyesinin îshakpaşa açılması tasarlanmış, yapısı tamamlandığı
İdadisine girdi, (H. 1305) 1887 de Harbiyeden patlatmak da bir zevki idi. işretle ülfeti mahallesi sokaklarından, Hipodrom, duvan zaman îstanbulun en işlek yollarından biri
piyade mülâzimi olarak çıktı. Resme daha ydktu, enfiye tiryakisi idi; düşündüğü altındaki Kasaposman sofcağile Marmara olacak, tahminen 30 metre genişliğinde, bir
çocuk denilecek yaşlarda iken başlamıştı; zamanlar durmadan enfiye çekerdi, kocaman sahilinden ıgeçen demiryolu arasındadır ve caddedir; Fatih kazasının Fatih merkez
İdadi ve Harbiyede iken de riyaziyedeki mavi enfiye mendili de elinden düşmezdi. demiryoluna amud olarak kavuşur; Kaleci nahiyesinin Ha-sanhalife ve Hacıüveys
kuvveti ile seçkin bir şöhret olmuştu; sırasile Birinci sınıf bir marangozdu, demirciydi, .sokağı ve Küçükayasofya caddesile birer mahalleleri arasından geçer; Edirnekapı -
Edirne Askerî İdadisinde resim muallimi, dükkân açmış olsaydı îstanfbulun en namlı bir dört yol ağzı yaparak kesişir. Semt, büyük Fatih arasındaki Fevzi-paşa caddesinden
İstanbul-da KocamuiStafapaşa ve mücellidi olurdu. Evin içinde iki oda, türlü Kabasakal yangınımda harap olmuş Hastaneçayırının bulunduğu vadiye doğru
Soğuikçeşnıe Askerî Rüşdiyelerinde fransızca sanatlara ait avadanlıklarla dolu idi. Hattat yerlerdendir. Demiryolu ile Küçükayasofya iner ve yine açılması bir tasan halinde duran
muallimi oldu; bir taraftan da Sanayii Nefise idi, icazetnamesi meşhur Hacı Sami caddesi arasında kalmış olan kısmı bir toprak Vatan caddesine kavuşur.
mektebine devama başladı; bu ısırada Efendidendir; Hacı Sami Efendi en samimî yoldur; demiryolundan gelindiğine göre sağ 1946 da (Akdeniz caddesi toprak tesviyesi
muhakkak ki garip ve garip olduğu kadar dostlarından biriydi. Takvim ile iştigali, bu köşede kulübe azmanı iki katlı tuğla bir yapılmamış geniş bir dere yaltlağı halinde idi,
şirin bir iştir, Sanayii Nefise mektebinin de alandaki şöhreti ve Takvimi Ziya'sı bina, yanında da ev denilebilecek bir beton Fevzipaşa caddesi tarafından gelindiğine göre
riyaziye muallimliğine tayin edüdi; bu cümlenin malûmudur; bir ara Kandilli yapı vardır; sol köşede hemen yer ile bir, Husrevpaşa sokağı kavşağında caddenin
mekteibin hem muallimi hem talebesi oldu. Rasathanesinde müdür muavinliği de yaptı, çatısı kiremitle karışık teneke örtülü üç dört önüme bir bostan çıkar ve caddenin alt
Daha sonra sırasile Tophane Resim-hânesi Fatin Hoca ile dostluğu kardeşlik derecesine kulübe vardır. Sokağın bütün 'boyunca, kısmına, bu bostanın kenarından dolaşan bir
müdürlüğüne, Matbaai Askeriye varmıştı; Fatin Hoca bize geldiğinde halvet arsalar arasına serpilmiş diğer meskenler, orta pateka üe geçilir. Bu ibostandan itibaren aşağı
müdürlüğüne, Evkaf Müzesi müdürlüğüne, olurlar, saatlerce başbaşa konuşurlardı. taaUidem) aşağı ailelerin barsndığı kısmı bir beyaban halindedir; umumiyetle
Kuleli ve Halıcıoğlu Askerî liseleri Ölümünden sonra, Mıs:r Prensesi Fevziye o evceğizlerdir; Küçükayasofya caddesi tenha ve ıssız; dağınık inşaat ile şöyle bir
kozmoğrafya ve riyaziye muallimliklerine zamanlar Veliahd olan şimdiki İran kavşağından ilerisi kaba taş döşeli ve bozuk imar ve iskân hareketi görülen bir senitten
tayin edildi. Son olarak da İnküâb Müzesi Şehinşahı Meh-med Riza Pelılevî ile bir yoldur. (1946). geçmekte olan Akdeniz caddesi, kışın yağış
müdürlüğüne getirildi; bu vazifede iken 16 evlendiğinde "Bü-yükadadan Hayırsız Bubi.: REK ve Sıaim Turgud, Gezi notu. AKÇIL günlerinde bir çamur deryası halini alır;
nisan 1938 de öldü. Naşı, vasiyeti üzerine, Adanm Görünüşü", "Ha-yırsızada", "Evkaf SOKAĞI — Fatih kazası Fatih merkez Şehir Rehberinde görüldüğü şeklinde
âlâyişsiz, yakın dost-lannm ve vefalı Müzesi Bahçesi" ve "Sü-leymaniye" nahiyesinin Kırkçeşme mahallesi so- açılarak taş yahut asfalt yol olarak tanzimi
talebelerinin iştira-kile kaldırılarak adındaki tabloları Cumhuriyet ıhükûmeti kaklarındandır; 1934 de yayman Belediye Belediyeye pek pahalıya mal olacak gibi
Merkezsfendi mezarlığına gömüldü. tarafından satın ahnmış ve düğün hediyeleri :f Şehir Rehberi haritasında Mustafakemal görülen bu cadde ile istanbul, en ıgüzel
Aşağıdaki arasında İrana gönderilmişti.' Bende de aziz caddesi ile Nefer sokağı arasında bir sokak yollarından birini kazanmış olacaktır (1946
satırlar küçük oğlu bir yadigâr olarak birçolk tabloları vardır, olarak görülür; fakat, o itarihten sonra Ocak).
Necmeddin Akbu- bunların dçinde "Tenekeci Yahudi" ile îstanbulun imar plânında büyük değişiklikler AKDENiZ GEMlCÎLERÎ — Yelken
lutun kaleminden "Arnavutlar" ve "Kandilliden Bebeğe Bakış" olmuş, Mustafakemal caddesi, Atatürk devrinde Büyükşehrin Akdeniz limanlarile
çıkmış samimî ı pek severim. Her sabah Istanbuİa muayyen Bulvarı adı üe bugünkü yerindenı ticaret ve seyahat münasebetlerini temin eden
notlardır: vapurla inerdi, Kandilli iskelesi memuru saat çeçirilmiştir. 1946 da Akçıl sokağı bir çıkmaz armatörler; hemen hepsi ayni zamanda
"Babam Ahmed ayarını ondan alırdı. Yaram asn aşan sakak halinde görülmüştür, şöyleki, Şehzade gemisinin kaptanlığını da yapardı. Gemileri,
'Ziya Bey merim- Ahmed ziya Akbuiut muallimlik hayatımda pek çok talebe camimin batısında Burmalınaescidin deniz seferi mevsiminde, donanma
:mu, ölünceye ka- (Resim: H. Çizer) yetiştirmişti ; İsmet İnönü, merhum General bulunduğu adanın arkasında Bozdoğankemeri tarafından himaye edilmekle 'beraber, korsan
Salih Omurtak ve merhum Başvekil Refik tarafımda iki evin arasında 4 araba tecavüzlerine karşı gemi mürettebatı bilhassa
Saydam, iltifatlaıile babacığım^ ihtiyarlık geçebilecek kadar geniş bir aralık Afccıl gözü pek, vurucu insanlardan ıseçilirdi; çoğu
günlerinde şad etmiş talebelerindendir." sokağı levhasını taşımaktadır, toprak da Akdeniz adalarının yalı uşağından
olurdu; yolcuların
AKDENİZ MARANGOZLARI ANSÎKLOPBDÎSl 619 AKDÎK (K&mtt);
512 İSTANBUL
bu müthiş adamlar tarafından 0>ir tecavüze da sadece "dükkânları Galatada lonca
uğraması ihtimaline karşı, hepsi sağlam ve kaleminde çalışmış, 1894 de Divanı Hümayun
dedir" diyor. yan bir mahallede doğmuştur. Birkaç sene
zincirleme kefalete bağlanırdı. Müslüman Mühimme kalemine ayrılmış ve 1895 de nâ-
Bibi. : Evliya Çelebi I.
sonra babası Bahriye Nezareti erzak anbarı menüvis olmuş, 1909 da nişanı hümayun
kaptanlar hıristiyan mürettebat, hıriötiyan AKDENiZ MEDRESELERİ — (B. : bag-kâtibi olan Hacı Süleyman Efendi kalemi mümeyyizi tayin edilmiş, kendisine
kaptanlar da nıüslüman tayfa almazlardı. Fatih Medreseleri). Fatihte Çırçırda satın aldığı bir eve . rütbeyi ûlâ sınıfı sânisi verilmiş, daha sonra
Akdeniz gemicilerinden bilhassa Adalı ve AKDENiZ TÜCCARLARI — istanbul taşınmıştır ki; sanatkârın oğlu ressam Şeref meclisi vükelâ tarafından hututu mütenevvia
Morali Rumlar arasında yolcuların, piyasasının en büyük ve zengin toptancı
mallarına tamah ederek katledip işi tüccarları, bunların arasında da başta Mısır Kâmil Akdikin bir yazısı
korsanlığa vuranlar çok görülürdü; bundan tüccarları gelirdi. Evliya Çelebi esnaf alayı Akdik çocukluğunun hâtıraları ile dolu o-lan muallimi olarak kaydi hayat şartiyle
ötürüdür ki Rum kap- mü-nasetoetile Akdeniz (tüccarlarını şöylece bu evi çok iyi hatırlar ve; "Geniş saçaklı, alçı istihdamına ve tekaüd edilmemesine karar
, tanların gemilerine, zaruret olmadıkça tasvir eder: pencereli ince bir zevkle yapılmış, tavanları, verilmiştir.
binilmez, binilirse, gemi efradından üstün "Mahzenleri 6000. Dördüncü Sultan Mu- rafları ve dekorasyonları olan bir ev idi" diye 1915 senesinde Padişahın iradesile
sayada yolcu toplanır, gemiye pür silâhlı rad asrında büyük. bazirgânlardan Balkapa- anlata. Üstad Kâmil Akdik'in çocukluğu da bu iktidar ve ehliyetine binaen kendisine
girilir, güvertede toplu bulunulur, asla nında Hacı Kasım, Hotin (gazası yılı yedi evde geçmiş ilk tahsilini Kâmil AJkdik "Reisülhat-tatîn" unvanı verilmiştir. Bu resmî
anbara giril- mahzenin kilidine kurşun akıtmıştı; elli bin evlerine yakın bulunan (Resim: H. Çizer) vazife esnasında da Kâmil Akdik en küçük
, mez, geceleri de 'bir kısmı uyuyup bir kısım keseye maliktir derler. Omdan, sonra Hacı Zeyrekteki Saliha Hatun bir fırsat bulduğu zaman hemen kalem ve
'nöbet bekler, gemide bir karaltı (belirdi mi yol Envar, Hacı Ferhad, Hacı Nimetullah onar Sübyan mektebinde 'yapmış ve 1873 de kâğıda sarılır ve çalışmaya koyulur ve bu
arkadaşlarına uyandırırlardı, varacakları pare kalyona, yedişer pare hana maliktirler mektebi bitirmiştir. Ona elimden gelip suretle içinde yanan bu mukaddes ategi
yerde de sağ ve salim karaya ayak bastıkları ve daha bunlara mümasil kırkar, ellişer bin geçen ,bütün 'çocuklardan daha zeki ve söndüronemiye çalışır ve onu asla ihmal
için kurban kesmek âdet olmuştu. Evliya keseye malik nice ankaa bazirgânlar vardı ki istidatlı görerek ilk defa yazı sanati-nin etmezdi. Genç yaşında tanı-dığt hocası Sami
Çelebi, îsıtanbuldaki esnaf alayını tasvir her birinin Hind, Yemen, Arap, Acem, inceliğini ve güzelliğini sevdiren ve bu aşkı Efendiyi, aldığı sağlam islâm ve aile terbiyesi
ederken on yedinci asır Akdeniz Frengistan-da birçok ortaklan ibulunur. kendisine veren, bu küçücük mektebin, icabı daima derin bir hürmet ve muhabbetle
gemicilerinden şöylece Bunlar, alelûmum samur esvaplara müstağrak muhitinde güzel yazısile tanınmış olan hocası itaatli Ibir evlâd gibi sevmiş, ve bu ulvî
1
bahseder : olup kırkar, ellişer hizmetkârları pür silâh, Süleyman Efendi olmuştur. Bundan soınra, samimiyet içindeki münasebet tam yirmi iki
"Esnafı reisanı Bahnisefid — Bunlar pek yanlannca yaya giderler; bazı hizmetkârları Kâmil Akdik yine o civarda bulunan Fatih sene devam etmiştir; ekseri günler hocasına
tantanalı alay göstermişlerdir. Akdeniz kap- da (tahtırevanlar üzerine dükkânlar kurup) Rüştiyesine devama başlamış, bu mektebi de koşar, ve her defasında yanında saatlerce
1
tanlarından Bursalı Bâli Kaptanı, Bodur dükkânlarını lal, yakut, murassa cevahirlerle 1877 de bitirerek diplomasını aldıktan sonra kalırdı; Sami Efendi kendisinden yazı
Gürcü, Cafer Kaptan, Karamanlı Ali Kaptan, süsleyip her dükkâncıkta olan âfitab â'sâ nice henüz on beş yaşlarında iken büyük bir aşk ve öğrenmek istiyenleri ekseriya ona gönderirdi.
Sarı Veli, Sarı iSolak, Topal Muharrem, gulânıı zîbâ-lar ipek ve dibalar giyip ellerimde ateşle odasına kapanarak çalışmalarına devam Yazı yazanlar ve yazıya çalışanların, çok
Çavuşoğ-lu, Kartiloğlu, Katranoğlu, Kara cevahir gülabdanlar ile şahrahın iki tarafında etmiş ve 1879 da bilhassa celi yazılariyle olduğu bu devirde sah ve cuma günleri Kâmil
Hoca, Cenneti, Turah, Yenaki, Dimitraki, temaşayı cemal eden uşşaktan üzerine arzı tanıîitmıs, yazı sanatı hakkında geniş "bir bilgi Akdikin Fatihte babasının! evinin yanında,
Kemeraki nam ikaptanlar ile cümle on yedi cemal ederek gül'suları serperler. Mücevher ve malûmata ısahip bulunan üstad Sami sonradan yaptırdığı yeni evinin misafir odası
karavana kalyonlardır ki herbiri dörder beşer buhurdanlar içinde ûd ve anber yakarak Efendiden ders almıya başlamıştır. 1881 den genç ihtiyar birçok talebelerle dolar
kat anlbarh, ikişer kat yatırma toplu, beşer geçerler. Ondan sonra bazirgânlar (aitibaşı itibaren de memuriyet hayatına girmiştir. boşalırdı. Ders vermek hattatlar arasında
kat palavra kıçlı ve kıçında bahçeli hamamlı beraber) vüze-ra tarzı giyinmiş olup güruh Mesleğinde gayet süratle ilerliyerek ve sevaplı ve hayırlı bir iş addedildiğinden bu
el değirmenli karavanalardır. Herbiri beş güruh geçerler. Pirleri bizzat Hazreti Fahri günden güne inkişaf ederek etrafının dersler ücretsiz olarak ve hiç şikâyet
ayda dolar Ibbşalır. Bunlar Sarayburmunda Kâinat Efendi-mizdir". takdirlerini kazanmış ve çabuk terfi etmiştir. edilmeksizin yapılır, hattâ fakir olanlara
üç yaylım toplar atarak sekiz Ibin kadar dal Eski Mısırçarşısı esnafı da, bu Akdeniz Bir müddet Dahiliye Nezareti muhasebte kâğıt kalem vermek suretile yardımda hile
silâh Cezayir tüfenkli, yelkenci, dümenci, tüccarlarının perakendecileri idi. Pirinççiler, bulunulurdu. Kâmil Akdikin sülüs, nesih,
istenkaeı, gömanacı, kumanyacı, sanatlarında kınacılar, ketenciler, hasırcılar, şekerciler ve celî, revhanî, divanî, divanî celisi yazıları en
müdebbir dayılar Allah Allah diye geçerler. kahveciler Akdeniz tüccarlarına yamak esnaf çok yazdığı yazılardandı, ve bilhassa nesih
Bunla!" Alayköskü dibinden (tekerlekli sayılırdı. '^ ve sülüsü çok severdi. Bundan dolayı hemen
kızaklar üstünden kalyon geçirirken) on adet Akdeniz tüccarları, 'Mısır tüccarları eski yalnız celi denilen kalın yazılarla uğraşan
düşman gemisine tesadüf edip top tüfenk masallarda, eski hikâye kitaplarında, meddah hocası, onun ruhî ihtiyacına tamamen cevap
atarak bir cengi azim ederler hikâyelerinde ekseriya ;b;ir aşk macerasının vermediğinden mütemadiyen eski yazıların
ı ki derya yüzünü kara duman kaplar (!). kahramanı olan güzel <bir kızın veya dilber bir satıldığı Sahhaflar Çarşısını dolaşır, sabah
Gaziler düşman gemilerinden ganimetler alıp delikanlının babası olurlar. akşam «buradan ge-
tayfasını yakalayıp zincire vururlar. Kaptan AKDİK (Kamu) — Eski hat
3000 ve kalyon 600 ve şayka ve Karamürsel sanatımızın san büyük üstadlarından; 1862
2000 ve neferler 27000 dir (?)". Biıbl.: Evliya de Fındıklıda Güzel Sanatlar Akademisinin
Çelebi I. karşısına tesadüf eden ve şimdi yanarak
eseri kalmı-
AKDENiZ MARANGOZLARI _
îstan-'bul tezgâhlarında yapılan Akdeniz
gemileri marangozları, Evliya Çelebi bu
esnaf hakkın-
AK3DİK (Kâmil) AKDtK (Sera?)
İSTANBUL, 'ANSİKLOPEDİSİ 819
:
çerek Şeyh Hamdullah, Derviş Ali, Mustafel kabil birçok evrad, delâil, muhtelif cüzler, çok korkardı, çok kuvvetli ve sağlam bir bir halde oluğuna, modelsdzlik ve fena şeraite
Eyyubî, Hafız Osman, Yedikuleli Abdullah mevlûdlar, ve birçok sülüs, nesih kıt'alan, bil bünyesi olduğu halde ağır bir cismi rağmen hocası Çallı Ibrahimin atölyesinde
gibi ve Türk yazı tarihinde yine <bu derece yeyi şerifler yazdığı gibi resmî memuriyetinde kaldırmaktan çekinir, elini kolunu bir yere arkadaşlariyle azimli bir surette çalışarak
yüksek eserler yaratmış olan diğer büyük pek çokta divani ve divani celisi ile beraber, sergilerde eserler teşhirine başlamıştır.
çarpmaktan sakınır, fazla (hiddetlenmeyi ve
sa-;hatkârlarm eserlerini bulunca deli gibi bir fermanlar birçok kitabeler, tarihler, mezar 1925 de açılan Avrupa konkurunu
asabiyeti sevmez, az yemek yerdi; "Sıhhatimi
sevinçle onlara sarılır ve dünyanın en büyük taşları, levhalar ve sair yazılar yazmıştır. kazandıktan sonra ikmali (tahsil için dört
değil, sanatımı koruyorum" derdi. Yüz
hazinesi kendisine verilmiş ıkadar sevinirdi; arkadaşile Parise gönderilmiştir. Orada
Onu en çok memnun eden şey, kendisinden eli yaşından fazla yaşamış sağlam bir babanın
esnaf ise -Kâmil Akdik'in bu zaafından Fransanın en eslfci ve şöhretli atölyelerinden
ni öperek, yazı istemek olurdu, hayatında as çocuğu olan Kâmil Akdik seksen yaşında
istifade ederek bu eserleri ona daima pahalıya biri olan Akademi Jülyanda Albert Laurens'in
la, bir kerecik bile olsun bir eser yazmak için zinde (bir ihtiyar olarak hayata gözlerini
mal etmek isterdi, üstad da bu gaddarlık nezareti altında çalışmıştır. Avrupada
pazarlık etmemiştir, işin maddî tarafına zer yummuştur. Bir asra yaklaşan ömrü .boyunca
karsısında gözüne ilişen levhaları, bazan bir (bulunduğu senelerde hummalı bir çalışma
re kadar kıymet vermezdi. Bir satır yazıyı hayatın acılarını ıtat-nıış, altı çocuğundan en
talebesini göndererek satın aldırmak yapan Şeref Akdik bütün boş vakitlerini
medburiyeitinde kalırdı. istediği ve düşündüğü gibi yazabilmek için büyükleri olan iki genç ve güzel kızını;
çok defa günlerce, haftalarca, hattâ aylarca yangına verdiği evinden sonra da, 40 seneye dünya sanatkârlarına bir ilham menbaı olan
O yüksek şahsiyetini mütemadiyen müsvedde yapar ve senelerce biriken bu ka yakın beraber yaşadığı eşini kaybetmiştir. Louvre ve diğer müzeler, galerileri gezmekle
topladığı ve hususî ıkolleksiyon ve ralama ve müsveddeleri toplayarak ele geç Mesleğine karşı olan aşkı bütün hayatını geçirmiş, yazın tatil aylarını bir sanat şehri
kütüphanelerde araştırmalar yaparak memesi için yığın halinde bahçesindeki kör sarmıştı, eşi^çok sevdiği oğlu ressam Şeref olan Münih, St-razburg, Napoliyi, ve bütün
fotoğraflarını aldırarak tetkik ettiği bu kuyuya atardı. Akdik ve çocukları ikinci plânda kalırlardı, Belçikayı sonra Fransanın birçok şehirlerini ve
eserler sayesinde yapmıştır; her zamaın: kendisine lâtife olarak "Hayatınızda hiç aşık bu gezdiği yerlerdeki dünyaca tanınan sanat
"Benim-en kuvvetli hocanı, elimdeki eserler •? oldunuz mu?" diye sorulduğu zaman eserlerini tetkikle geçirmiş ve büyük ölçüde
ve kütüphanemdir; feyzimi onlara borçluyum" Kâğıdına kalemlerine mürekkebine çok'- "çalışmaktan vakit bulamadım ki!" diye isitlif ade etmiştir.
derdi. Onun, uzun senelerce araştırma ve itina eder ve titizlik gösterir, muhtelif gülerdi. Aslında her güzel şeye, kâinata Hocasının çok 'beğendiği Şeref Akdik
toplamanın mahsulü olarak bir araya getirdiği vasıtalarla araştırmalar yapar, daha keskin hayran ve âşıktı. Kuşlar ve hayvanlarla pek akademiler arasında açılan (bir portre
bu nefis ve esişiz koleksiyonu, Millî Eğitim düzgün ve ahenkli yazabilmek için gayretler ziyade alâkadar olurdu; bahçesinde çeşitli müsabakasında birinci mükâfatı
Bakanlığı Topkap sarayında açılacak bir yazı sar-feder ve kafasını yorardı. Sabahleyin 'hayvanlar besler, koç, babahindi, ördek ve kazanmıştır.
müzesi için kendisinden satın almak erken, kalkar, eğer o gün vazifesi yoksa gece bilhassa muhtelif cins tavuk ve horoz Memlekete avdetinden sonra ilk
isteyince, levhalarının yanmasından veya geç vakte kadar çalışırdı. bulunurdu. Uzun seneler denizli horozları eserlerini arkadaşlariyle bıirlikte Etnografya
ölümiyle dağılmasından korkan üstad, bu Cağaloğltmda Hocatahsinefendi Medre-. beslemiş ve istirahat zamanlarını bunları müzesinde açtıkları ük sengide teşhir
yerinde teklifi,kabul etmiş, kendisinden sonra sesinde açılan Medresetulhattatin.de diğer seyretmekle geçirmiştir. Yine uzun seneler etmiştir. Daima yabancı tesirlerden, zayıf
en lâik ele bırakmıştır. birkaç arkadaşile beraber senelerce sülüs ve kanaryalar 'beslemiş ve yavrular san'at cereyanlarından kendini uzak tutan ve
Kâmil Akdik güzel bir esere sahip nesih yazı göstermiştir. Mütareke seneler' i n(je çıkartmıştır, ih-tiyarladıkça yavaş yavaş kuvvetM bir şahsiyete ve tekniğe sahip olan
olduğu zaman koşa koşa evine gelir ve Galatasaray Sultanisi (Hüsnühat) yaz; hoca. bunlardan uzaklaşarak büsbütün çok sevdiği Şeref Akdik devamlı ve samimî
köşesine çekilerek karsısına koyduğu eseri lığına, harf inkılâbından bir sene F onra da yazısıyla başfcia-şa. kalmıştır. çalışmalariyle her sene açılan sergilerde yeni
incelemiye koyulur, o asırda meydana Güzel Sanatlar Akademisine bap u olarak Bibi.: Oğlundan alınmış notlar. bir hamle yapmağa muvaffak olmuş bir
getirilmiş diğer eserlerle karşılaştırır, Şark Süsleme Sanatları Mektebi 'ismini alan AKDÎK (Şeref) —- Ressam; Türk hat ısanatkâr olarak tekdirler kazanmıştır.
sanatkârının kimlerin ve ne gibi tesirlerin medresetülhattatine müdür tayi^ edildi ve san'atinin büyük üstadlarından Reisülhatta- Cumhuriyet Halk Partisinin tertip ettiği
altında kaldığını araştırır ve böylece gece geç yine bumektebftT hocası buî'onduğu sırada tin Hacı Kâmil Akdikin oğlu, 1899 da Fatih- yurd gezilerinde yaptığı eserlerle bize
vakitlere kadar uyuyamaz ve onların hastalanarak, 1941 seaesi, temmuz ayının de doğdu; dik san'at terbiyesini babasının memleketin havasını teneffüs ettiren,
güzelliklerini emmeye çalışır ve bakmakla 23-24 gecesi saat biri çeyrek geçe Öldü. dizleri dibinde, onun harfleri resmettiğini ve mahallî rengi çok kuvvetli gören hisli bir
doyamazdı; hattatları, ve tanların muhtelif bu harflerle meydana getirdiği güzel sanatkâr olduğunu isbat etmiştir. Onun en
ince yapılı, uzun boylu, beyaz sakallı,
zamanlara ait eserlerini görür görmez tanır düşünerek manalı ve çok fevkin bakan tatil kompozisyonları görerek almış, babasının kuvvetli tarafı 1 muhakkak ki, portreciliğidir.
ve hemen kime ait olduğunu söylerdi. koyu ela gözlü, iyi kalbli, mütevazı, halûk ve verdiği derslerle çalışmaya başlamış ve resim Bilhassa son zamanlarda yaptığı ölgün
Ölümünden sonra bu ikadar kıymetli bir kibar bir insandı. yapmadan evvel senelerce yazı yazmıştır. portrelerde, bilhassa çocuk başlarında
kolleksiyon bırakan hattat, sayılabilecek Daha sonra yine ba/basmın teşvikile resim modellerinin karakterini çok kuvvetle
kadar azdır. Harfin bir kalemde yapılması Sohbetlerinde 'hoş ince nükteler yapar, yapmağa başlamış ve onun çok anlayışlı kavradığı ve zengin, ahenkli ıbir palete sahip
lâzım geldiğinden, silip yalamağa, evvelce şakayı pek severdi. Kahkaha öle güldüğü tenkitleriy-le ilerlemeler yapmış ve 'bu suretle olduğu görülmüştür, resim ve heykel
kurşunkalemle çizerek silküp iğnelemiye, görülmemiştir; fakat siması daima fıitrî olan istidadı sayesinde çok çabuk inkişaf müzesinde bulunan eserleri arasında inkılâba
açıkçası ressamlığa tahammülü olmıyan mütefoes-sim ve beşuş idi. Dindardı; fakat etmiştir. ait yapmış olduğu köylü resimleri de çok
sülüs ve nesih yazısının en zor yazı olduğunu .taassuptan-•. nefret ederdi; hiçbir şeye karsı sevilmiş ve nazan dikkati celbetmiştir.
iptilâsı yoktu, hayatında alkolün katresini 1914 de Sanayi Nefîşe Mektebi Âlisine
söyler; "insanın hattatlığı işte ozaman belli devama başlamış, bir müddet çalıştıktan Rusya, Yugoslavya ve Balkanlarda
olur, bu bir ruhanî hendesedir" derdi. Nesih ağzına koymadığı gibi sigara da içmezdi; iyi eserleri teşhir edilen Şeref Akdik'in Sanfraaı-
suya bayılır ve eseri karşısında yayvan sonra birinci dünya harbinde 1916 da askere
yazısının bu büyük üstadı seksen senelik çağırılmış, 1918 de terhisinden sonra tekrar siskoda beynelmilel daimî sanat galerisinde
ömründe yalnız bir kur'anı kerim yazmış, kulpsuz fincanı, ile köpüklü bir kahve içmeyi
mektebe devam etmiş ve mektebin göçebe
fakat buna mu- pek severdi. Eli— nin titremesinden, gözünün
zayıflamasından/,
(Arif)
— Slf
de madalya kazanan çok güzel bir eseri muhtelif muharrirlerin eseri 16 millî çoeuk ANSİKLOPEDİSİ AKINTI
vard ı r . •
hikâyesi neşretmiştir.
j Sırasiyle Gazi Terbiye Enstitüsünde, İs- amansız fakat şirin oğlu (B. : Ahmed Mükerrem), 190o de İstan-
AKIN (Osman Nihad) — Değerli ikti*
tanbul Muallim Mektebinde, Kadıköy lisesinde bir hicivdir: bulda Saraçhânebaşında doğdu; ilk tahsilini
sadcılarımızdan, muharrir, bilhassa geniş;
daha sonra Haydarpaşa lisesinde "Bildiğiniz gibi ben henüz küçük yaşda Aksarayda Pertevniyal Valide Mektebinde
öğretmenlik yapan Şeref Akdik uzun sanat malûmatı ie üslübkâr sohbet yazarı, dolayısı
ile nâdir yetişir nezih ve nükdedan meclis iken, mûsikiye karşı duyduğum aşırı bir yapdı, 1928 de Yüksek Denizcilik
hayatının hakkı olarak İstanbul Güzel heves ve inhimak yüzünden, günün birinde Mektebinden makina mühendisi diploması
San'atlar Akademisinin 'bir atölyesinin başına adamı, şâir, tanınmış bestekâr; 1905 de Is-
tanbulda Bakırköyünde doğdu, babası Çorlu "bestekâr" kelimesi ile anılmak bedbahtlığına aldı, Seyri-sefâin idaresine intisab ederek
getiril-misifcir. uğramış bir kimseyim-Bedbahtlık diyorum,
eşrafından Osmanbeyzâde Nihad Bey, anası muhtelif gemilerde çarkçılık, çarkcıbaşılık
AKDÜMAN (Arif) — istanbul basınının çünki şarkı bestelemek aslında konfeksiyon yapdı. Bu müessesenin geçirdiği istihale
emekdar ve kıymetli mürettiplerinden; 1887 büyük muharrir Ahmed Râsimin kızı Râsime
Hanımdır. Yüksek iktisad tahsilinden sonra gibi basit bir iş olduğu halde, bizim devirlerinde daima istifâde edilen bir sima
de Selânikte doğdu, ilk tahsilini orada musiki târihimizde ancak üstadlara olarak 24 yıl gemi hizmetinde kaldı, 1952 de
Selimiye mektebinde yaptı; meslek hayatına memuriyet hayatına atıldı, işletmeler
Vekâleti neşriyat müdürlüğünde bulundu, verilebilen bu muhteşem unvanın bizim gibi liyakat ve hizmeti ils idarenin merkez
da, on yedi yaşında iken orada, Yeni Asır şarkı îmalcilerine teşmili hatâ, hem büyükçe
1944 -1945 arasında Yüksek Denizcilik teşkilâtına alındı, makina müfettişi öldü; 1954
gazetesinde atıldı; meşrutiyet inkılâbından bir hatâ, hattâ bir maskaralık, bizim bunu
sonra Istanfoula geldi, muhtelif gazetelerde Okulunda muallim oldu, 1i55 de kendi isteği de Denizcilik Bankası kurulur iken bankanın
ile emekliye ayrıldı. Memur iken kalemi türk kabullenmemiz ise, Şilebcüik İşletmesi Makina Müfettişi oldu.
mürettiplik, sermürettiplik yaptı; gözleri büsbütün rezillik
basnında bir şöhret olmuştu; emekliye Osman Miıad Akın Muhitinde bilgisini tevazu ile tzyin etmiş bir
şehlâ olduğundan arkadaşları arasında Kör (Resim: Nezih)
ayrıldıktan sonra kütüphanesinin harimmde olduğunu bildiğim için, sîma olarak sevilir.
Arif diye itanındı; çok çalışkan ve dürüst
asîl bir inzivaya çekildi; rind, açık sözlü, bu unvana hak kazanmş Henüz yedi yaşında bir çocuk iken ud
insandı; her çalıştığı yerde daima
açık kalbli, geniş muhitinin sevgi olanlarla kendini mukayese etdiğim zaman, çalmağa başlamış", bir müddet sonra bu saza
sevilmiştir. 1924 den sonra mürettipliği
bıraktı, hayatını başka sahalarda çalışarak mihrakıdır. Sira-kuza hükümdarım nedimi midir, kemanı tercih etmişti; musikide ilk hocası
kazanmağı tercih etti; en san istanbul palyaçosu mudur nedir, meşhur Damokles babası oldu, sonra. Hafız Ahmed Mükerrem
Dedesinden gelen mûsiki istidadı evvela
Belediyesi tahsildarlığında 'bulununken 1945 gibi, ben de, durduğum yerde taç giymiş bir Beyin de feyz aldığı Kanunî Mehmed Beye
orta mektebde musiki muallimi olan piyanist
de öldü. bigânenin iğreti kırallığına benzer bir ruh yıllarca talebelik etti. Bestekâr olarak ilk
Sadrı Bey tarafından keşfedilmişti; evde ve
haleti içinde senelerce kıvrandım, durdum. eseri 1950 de yapdığı suzinak bir şarkıdır,
Murad Kennan mektebde ele avuca sığmaz çocuğa yakın bir
*'•'" AKIN (Adnan) — Emniyet Sandığı Bu işi çokdan terketmiş olmama rağmen hâlâ güftesi pek sevdiği arkadaşı genç yaşında
alâka gösteren bu zât, huzurunda daima muti
memurlarından; Büyükşehrin spor âleminin kafama geçi-. rilen o tacın ağırlığından ölen Doktor ihsan Unaner'indir:'
olan Osman Nihada iyi denilecek kadar piyano
tanınmış simalarından, deniz yarışları ve mütevellid ızdırab-larını şakaklarımda his Bülbül gibi şak oldu gönül aşkın elinde
çalmasını öğretdi, fakat, ailesi nezdin-de son
futbol maçlarının seçkin hakemlerinden; Vefa etmekdeyim. Ortada yapılmış ve halk Yıllarca helak oldu düşüfo sevgi selinde
derecede ısrar etdiği halde Avrupada musiki
Lisesinin 1920 mezunlarındandır, yüksek tarafından beğenilmiş bir kaç eserim var Bîâtemie geçen Mr ömrün hâsılı heyhat
bilgisini ilerletmek için bir konserva-tuvara
tahsilini Ticaret mektebinde yapmıştır. Uzun ise de, onların da beğenilmiş olmasını, halkın Bîr içli elem sarkışıdır şimdi dilinde
göndertmeğe muvaffak olamadı. Sonra Leon Bibi. : Mustafa Rona, 50 yıllık Türk Musikisi.
zaman Vefa kulübünde idareci ve küçükler yenilik istediği bir devreye rastgelmiş
Hanciyandan hususî musiki dersleri; aldı, AKIN V E Y AY IN E VÎ — ( B . :
ta-kümının kaptanı olarak çalışmıştır. Sonra olmanın acâib bir cilvesi olarak telâkki
öğrendiği her usûl ve makamdan bir eser Akın, Kernâieddin)'
îs-ıtanbulspor kulübüne geçmiştir. etmekdeyim".
besteliyerek Hanciyan Efendiye götürmeği
Saira Turg-ud AJktansel Osman. Nihad'ın bestekâr unvanı bu ne-^ AKIN SİNEMASI — Kurtuluş cadde-
âdet edinmişti, bu besteleri hayret ve takdir sindedir; 1937 yılında büyük bir garajın
AKIN (KemâJeddiü) — Ankara ile karşılayan Hanciyan Efendi de onun fîs hicvin sarsamayacağı bir hakdır.
Caddesinde Akın Kitab ve Yayın Evinin Sanatkârın istanbul Radyosu aleyhine açtığı yerinde Bay Niyazi Duru tarafından
Konservatuvar tahsili üzerinde ısrarla durdu, yaptırılmış olup semtin büyük bir medenî
sahibi, 1914 de Kemâliyenin Geşo köyünde bir kuruşluk sembolik bir telif ıhakkı dâvası,
fakat Sadrı Bey gibi o da muvaffak olamadı- ihtiyacını karşılamıştır; bu .zat tarafından
doğdu; îstanbulun büyük kitabcı - milletlerarası telif hakları kanunun
editörlerinden Muallim Ahmed Hâlid İlk bestesi, çocuk denilecek yaşda yapdı- memleketimizde bir an evvel yürürlüğe işletile gelmektedir. Balkon, koltuk ve
Yaşaroğlunun köylüsü ve yakın ğı: . girmesini sağlamıştır ki, fikir hayatımıza locaları ile beraber 504 kişi alır, asıl salon
akrabalarındandır; Birinci Cihan Harbinde ; unutulmaz büyük bir hismetdir. 43X9 metre ge-nişliğindedir; bir gişesi ve
Batunıda şehid olmuş cerrah binbaşı ismail Ne müşkümig seni sevmek, sana yâr olmak.. t """ AKINCI (Yekta) — Deniz fen adamı,
beş memuru vardır. Semt halkı umumiyetle
Hakkı Beyin oğludur; sabi iken yetim suzinak bir şarkıdır. yerli filmlerle yabancı dublaj filmlerden haz
aile geleneği ile musiki bilgini ve bestekâr; ettiği için sinema bu arzuya uyarak film
kalmış, Kemâliyede ilk mektebi bitirince is Bestelediği şarkıların çoğunun güfteleri asrımız başının pek değerli musiki üstadla-
hayatına atılmıştır; 1933 de îstanbula gelerek de kendisinindir. Hocası Hanciyan Efendiden getirtir. 1958 de tâdil edilerek tamir edilmiş
rndan Hafız Ahmed Mükerrem Beyin büyük adı da "Yeni Atlas" ismine itebdil edilmiştir.
önce Tan Matbaasında, sonra Kitabcılık gayri şarkılarını ilk çaldığı zât, genç yaşında
Limited Şirketinde çalışmış, 1941 de Ahmed ölen arkadaşı Dr. Talha Bey olmuştu. (Eylül 1958).
Hâlid Kitabevine girmiş, 1952 de de Ankara Halûk AMbay
Osman Nihad bu ansiklopedinin müellifi
Caddesinde Arıcan kırtasiye dükkânını satın AKINTI, BOĞASÎÇINDE AKINTI —
R. E. Koçuya gönderdiği bir mektubda
alarak soy adına nisbetle bir kitab - yayın Aşağıdaki notlar istanbul Limanı
bestekâr hüviyetini şu zarif satırlarla
evi kurmuştur. Alan Yayın Evi altı yıl içinde Rehberinden nakledilmiştir:
çiziyor,
"Rüzgâr, hangi cihetten eserse essin,
AKINTI — 518 İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ — 519 — AiKINTIBURNU
akıntının ciheti Karadenizden Marmaraya doğru bir cereyan tevlid eder, bazan bu dahil olmadan dağılır, yok olursa da Galata sarına çevrilir, Şeytan adı alırdı. Yalıların
doğrudur. Karadenizin tabahhuraü azdır. cereyan 2 - 3 mile kadar sürat alır. Bu ve Tophane açığında sahile yakın anafor hasıl rıhtımlarını döğe döğe buradan da kaçardı,
Tuna, Dniepr, Diniester, Don ve Kızıhrmak makûs akıntı cenup rüzgârları kesildikten eder. Sarayburnu ile Galata arasındaki gene karşı tarafa, Kandilli burnuna.. Ondan
gibi büyük ırmaklar bu denize her saniye pek sonra bir gün kadar devam eder. mıntalkada mevcud anafor cereyanlarının! da dirsek yeyince, büsbütün hızlanır, Arna-
bol su dökerler, tafbahhurat ile muvazene "Bazan ağustos aylarında hiçbir sebep cihetleri her altı saatte bir değişir. Bu sahil vutköyü burnuna öfkeyle varırdı. Rıhtım
temin edemeyince, fazla sular, Karadenizin olmaksızın Boğazda akıntı cereyanının boyundaki anafor cereyanı bazan ikesildiği kenarlarında, görünmez birer ağır çuval taşır
tek kapısı Boğaziçine-akar. (Akıntının umumî kesildiği vaki olursa da şeytan akıntısı ile halde bazan Defterdarburnuna kadar gibi eğilmiş yedekçi omuzlarına 'bin eziyet
ciheti kanalın gidişini takip ederse de Saray-burnunda suların yine cereyan ettiği devam eder ve burada tekrar ana akıntı çektirerek; yukarı aşacak gemileri geri geri
Boğazdaki dönüm noktalarına akıntının görülür. cereyanına karışarak Boğazdan aşağı akar. iter gibi yavaşlatarak o azgınlıkla tekrar
çarpmasile ikarşı akıntı yani anaforlar ve "Umumiyetle Karadenizden Boğaza Umumiyetle Galata açığındaki anafor saat 9 Anadolu yakasına atılırdı. Çengelköyü
bazı burunlarda da döner anaforlar girildiği zaman akıntının sürati takriben 2 ile 10 arasında başlar ve akşam olunca burnunda bir daha hırçınlasmea ona Maskara
(aynalar) hasıl eder. mil olup Anadoluhisan açıklarında şiddeti azalır." derlerdi. O, burada da durmaz, Beylerbeyi
"Akıntının mihveri umumiyetle Boğazın çoğalır ve şimali şarkî meltem rüzgârlarında Ruşen Eşref Ünaydın, aşağıdaki ve Üsküdar önünden Saraybumuna akar.
ortasıdır. Bu mihverin İM tarafı, ayni sahil gündüzün akıntının surata çoğaldığı halde satırlarla Boğaziçi akıntısını Türk Güneşli Marmarada gözden kaçardı...
üzerinde burundan buruna çekilen hattı gruptan sonra azalır. edebiyatına mal etmişti: "Hey başını kayadan kayaya çarpa
müstakim istikametini takip ettiği kabul "Karadenizden gelen akıntı lodos "Kendi tarifesine göre değil, (gönlümün çarpa engine can atan sular! Gözlerimle
olunabilir. Yalnız Yeniköy burnu müstesna cihetine doğru cereyan edip Kireçburnuna istediğine göre giden gemimle ta Yenimahal- gördüğüm, ellerimle tutamadığım günlerim
olup *burada akıntı Yeniköy bangının leden akıntı ardına düşerdim. Onunla birlikte mi idiniz ki geçer giderdiniz!"
kadar Rumeli sahiline muvazi akar ve
etrafında bir münhani resmeder. Akıntı ortalardan koşardık. Akıntı, anaforlarla AKINT1BURNU — .Bir adı- da
Kavakbur-nunda Boğaz daraldıkça akıntının
mihverinin her iki tarafının her iki sahilde çatıştıkça ayna dedikleri o iri, fakat dönücü Arnavut-'köyburnudur; Boğaz suyu,
sürati de fazlalaşır.
burundan buruna takip ettiği bu hattı düzlükler ve çağıltılı, hoplayışlar arasında Derterdarbur-nundan buraya kadar bir
müsitakim istikameti, koylarda ve "Kavak ile Macartabyası arasındaki kendini Kireçburnunda, Tarabya, Yeniköybıı- anafor vücuda getirir ise de, bu burundan
burunların gerilerinde ana cereyanın şiddet koyda ikarşı anafor mevcud olduğu gibi bu runlanndan belli ede ede Tokmakburnuna aşağı ana akıntıya karışır. Küçük gemiler,
ve sürati nisbetinde anaforlar hasıl eder. anafor Büyükdere koyunda daha şiddetli ve çarpardı. Dönüp Anadolu yakasında Çubuklu sahile gemici çıkarıp palamar ile çekilmek
"Boğazdaki akıntının şiddeti hiçbir Umuryeri koyunda ise pek az hissolunur burnuna geçerdi. Orada ona Çakal derlerdi. suretile burnu ancak dolaşa'bilirler. Burnun
yerde muntazam değildir. Sebeplerinden biri, derecededir. Fakat orada da dinlenmezdi; Rumelihi- altında, sahilden bir
Boğazın genişliğinin değişmeğidir. Fakat "Kireçburnunda ana akıntı cereyanının
akıntının cihet ve süratindekd büyük ciheti tebeddül edip Keşişleme istikametini "s.
değişiklik, en ziyade iki sahilin dönemeçli alarak Paşabahçeye ve oradan Kanlıcaya
teşekkülâ-ıtına ve burunların bazı yerlerde kadar Anadolu sahilini takip eder; buradan
yekdiğerine karşı dirsek teşkil edecek tekrar Rumeli sahiline doğru Rumelihisanna
veçhile kurulmuş olmasına atfolunabilir. ve buradan da Kandilli ıburnuna doğru akar,
Meselâ Kanlıca ile Kandilli arasında akan Beykoz koyunda oldukça şiddetli bir anafor
suların şiddet ve ciheti cereyanı birinci mevcuttur. Yeniköyün cenubunda ve îstinye
ciheitin tamamile makûsudur. koyu açığında ve kezalik Bebek koyunda
"Rüzgârlar mevsimlerde Boğazdaki anafor hissolunur. Anadolu açığında ve
akıntının şiddetini değiştiren sebeplerdendir. Kanlıca körfezi hizasında da sahile yakın
Meselâ karların eridiği ve şimal ve şimali hafif bir anafor mevcuttur.
şarkî rüzgârlarının estiği zamanlarda "Rumelihisarı btrrnu fle Anadoluhisan
akıntının şiddeti azamî miktara ulaşır. Bu arasında 5 mil süratle akan akıntı Arnavut-
zamanlar da, haziranın sonu ile ağustosun köy burnunun garbına çarpar ve burnun
başı arasında geçen müddettir. Bu hizasında azamî sürat hasıl eder.
esnalarda kanalın bazı noktalarında Amavutköy burnundan itibaren akıntı
akıntının şiddeti 5 ilâ 6 nota kadar çıkar ki Kızkulesine ikadar Anadolu sahilini takip
müsait rüzgâr olmadıkça yelken gemilerinin eder. Kuruçeşme koyunda arasıra şiddet
Boğazdan yukarı çıkmalarına imkân yoktur. kesbeden anafor cereyanı mevcuttur.
Cenup rüzgârları ile akıntının: bu şiddeti "Kızkulesine geçen akıntı oradan Saray-'
azalır. Akıntının şiddetlenmesine bais olan burnuna doğru şiddetle akar ve buraya
sebepler ortadan kalkınca -dahi akıntının çarparak iki kola ayrılır; cenuba aynlan
sürati azalır. büyük kol Marmaraya ve garbe aynlan diğer
"Sonbaharda -ilk cenup rüzgârları kol Halice akar; Halice gelen ikol yeni Akmtı Burnunda Saidpaşa Yalısı (Resim: Th. Allomidan S. Btozoalı elit ile)
Boğazdaki cenuba doğru cereyan eden köprüye
akıntıyı durdurur ve rüzgâra şiddetine göre
şimale
AKINTI YEKEKCİLERl ~ 520 İSTANBUL. ANSİKLOPEDİSİ 521 — AKÎDE ŞEKERi
gomana açıkta 14 kulaçlık bir demir yeri kardaki yalıları silip süpürmüş, sahilde kayık ile yalıya geldiğini görür; hemen AKÎDE KOLU — On yedinci asır
vardır. Bu liman, asırlardanberi Boğaz küçük bir çarşı vücuda gelmiş, Halil Hamid emreder, gayet güzel bir oğlanı yalınayak ortalarında îstanbulun namlı oyuncu
gemici-lerince makbuldür. Evliya Çelebi: Paşazadeler de geniş arazilerinin üst pırpırı kıyafet bir yedekçi kıyafetine kollarından 'biridir; kolbaşı pehlivan Eyüp,
"Akıntı-îburnundan içeri bir körfez limanlı kısmında birer köşk yaptırmışlardır; ayni koyarlar, eline de bir yedek ipi verip: Evliya Çelebinin tarifine göre şair, kâtip,
yer olduğundan kışın birçok gemi kışlar, sahil parçası îkinnci Mahmud saltanatının "Haşmet Efendi gelirken kayığına ipi sen arif, zarif, hanende ve seyyah bir zat imiş.
fakat Akın-tıburnu bir kayalı yer olduğundan ortalarına doğru tanzim edilmiş bir ait, kayığını çek, sğer sana: — A çocuk niçin Sultan İbrahim zamanında istanbul halkının
pek tehlikeli, ve gemi geçirmede çok zorluk Bostancıfcaşı defterinde de şöyle yedekçilik ediyorsun, gel seni yanıma oyuncu kollarına düşkünlüğünü görüp üç
çekilir" diyor. Deniz seyri bakımından gösterilmiştir: alayım derse: •— Efendim, bana babam bin riyal harcayıp bir kol düzmüştü; iyi
Boğaziçinin en saf ah yerlerinden biridir. Yorgaki bezirganın arsası, Akıntıburnu, nasihat verdi, oğlum, it sürü de para kazan, geçinmesini bilen ve adamlarına nimeti bol
(Akıntının sürati saatte 4 - 5 mildir. Beyhansultançeşmesi, yanında Başeski kah sakın 'kimseye kul köle olma dedi dersin" adam olduğundan başına maarif erbabından
Fırtınalı havalarda, kayıklar ve küçük vehanesi, yanında yemenici dükkânı, yanın -diye öğretirler. Tahmin edildiği gibi Haşmet, kimseleri toplayıp zamanının en üstün kolu
yelkenliler için bu burnu yedek ile geçmek da gözlemeci dükkânı, yanında doğramacı yedekçilik edea güzel çocuğu görünce olmuştu.
bile tehlikelidir. dükkânı, yanında berber dükkânı, yanında dayanamaz, yanına almak üzere teklifte Akide kolunun şöhreti pek çabuk
Ruşen Eşref Ünaydın, Boğaziçi üzerine bakkal dükkânı, yanında tütüncü dükkânı, toılunur, fakat çocuğun cevabı üzerine nasıl saraya aksetmiş idi. Evliya Çelebi anlatır:
neşrettiği güzel bir makale serisinde şu fık- yüksekte Halil Hamid Paşazedelerin köşk bir tuzağa düştüğünü anlar.. Her ne kadar: "He-zarı fen üstadı kâmil hanendeleri,
l :
racığı nakleder: leri... -\ — Bak şu çapkının... diye çıkışır ise de iş mudihik ve muıtribi ruhnüvazları vardır;
"Bir kayıkçı demişti ki bir taş bağla, Akınltüburnunda ikinci Mahmud -da tek işten geçmiş olur... Srususen Süğlün Şah, Mahmud Şah, Çerkeş
AmavU'tköyü akıntısı açığında dibe at; sen minareli küçük bir cami yaptırtmıştı. rasiiî'CEi^cse- - •

Bu dilber oğlanın aslında akıntı yedek>. çişi Şah, Nazlı Yusuf gibi mehpâre civanları diba
hiç kürek çekme; görürsün sandalın gene Manzum bir sahiname sahibi olan Şair olup Paşanın emri ile tâlim edildiği de rivayet ve şîfb, zerbâf, zerdûz, çarkaJbab eteklikler ile
nasıl akıntı yukarı gider. Aşağıdaki ters Fenni Bey de Arnavutköy akıntısı, dolayısi- edilir; fıkraten ikinci şeklinde daha güzeldir. meydanı muhabbette, tavusî Ibaği irem gibi
akıntı üıstündekinden kıyaktır!" le Akıntıburnu için şu ibeyti yazmıştır: Haşmet oğlanı uşak olarak yanına almak ce-velân ve reftâr ettiklerinde âdem
Boğazdan Köprüye ineni ve Köprüden Yâreli bir güzelin, aşkı ile didei ter
ister, yedekçi: "Ben gelirim ama bir kere demibeste olup ol dem meftun olur. Her
Boğaza, çıkan Şirketi Hayriye vapurlarına (bu Arnavutköy akıntısı gibi durmaz akar... birinin büklüm büklüm zülüfleri, misküanber
babama sorayım!.." der; ve şâirin teklifini
satırların yazıldığı ısırada Devlet Denizyolları Anadolu yakasında Kandilliburnuna da yalı bendegânından birine açar, o da Paşaya kokulu kâkülleri perişan oldtıkda gören
vapurları) seyrü sefer selâmetini temin "Akıntiburnu" 'diyenler vardır. ulaştırır; Ragıb Paşa da çocuğa yukarıda âşıkların aklı tarumar olur. Bir bahçe ve
etmek için gündüzleri bir kırmızı (bayrak ve AKINTI YEDEKÇÎLEKÎ — Boğaziçinin geçen sözleri tâlim ettirir. Sair ertesi gün: bahçivan Gürcü taklidi icat ettiler iki,
geceleri de bir kırmızı fenerle işaret verilmek akıntılı sahillerini, bilhassa iArnavutköyün- "Babandan izin aldın mı?" diye sorunca görmeğe muhtaçtır".
üzere akıntıburnuna bir işaretçi konulmuş- deki Akıntıburnunu akıntıya karşı aşacak' Paşanın nüktesi ile mat olur. Bibi,: Bibi.: Evliya Çeleibi, I.
ttJur. Yaz mevsiminin en sıcak ve durgun olan yelkenli gemiler, büyük ve küçük Kethüdazade Mecmuası. AKiDE ŞEKERi — Bugün sadece
günlerinde bile Akıntıburnunda tatlı, lâtif kayıklar, akıntı yedekçilerinin yardımı lokum şekeri dediğimiz "rahatülhülkum"
bir esinti eksik değildir. Bundan ötürüdür ki olmadan ilerliyemezler. Gemiler, yedekçilik un
Akıntıburnundaki gazino-kahvehaneler yazın
fevkalâde rağbet görür.
için karaya gemici çıkarırlar; bir veya birkaç
çifte kayıklar ise Arnavutköy halkından r
Bostaneabaşı defterlerinin tetkikinde akınt) yedekçileri tarafından bir miktar
görülür ki eskiden, Arnavutköyünden Akıntı- bahşiş - ücret karşılığı çekilirler.
iburnuna -kadar Rum kibarlarının yalıları, Bir küçük geminin veya bir kayığın aJkın-
(burundan Bebeğe kadar da Türk yalıları tı yedekçileri itarafı>ndan çekilişi görülmiye
sıralanmıştı. değer manzaralardandır. Ruşen Eşref
Üçüncü Selim devri başlarına ait bir Ünaydın, Boğaziçi adındaki bir yazı
Bostancıbaşı defterinde Akıntıburnu ve silsilesinde şu güzel resmi çiziyor:
civan sahili, Arnavutköyünden Bebeğe "(Akıntı) Arnavutköyü buirnuna öfkey
doğru şöylece kaydedilmiştir: le varırdı. Rıhtım kenarlarında, görünmez bi
Kapıkeitlhüdası Mişoğlunun yalısı, Hat- rer ağır çuval taşır gibi eğilmiş yedekçi
manoğlu Yorgakinin yalısı, (Akıntıburnu, omuzlarına bin eziyet çektirerek, yukarı aşa
Sadrazam Hali Hamid Paşazade Nuri Beyin cak gemileri geri geri iter gibi yavaşlatarak
yalısı, Kaftan ağasızade Mustafa Ağanın o iazgınMda tekrar Anadolu yakasına atılır
yalısı, Halil Hamid Paşazade Arif Beyin dı..." .
büyük yahşi. Geçen asır başının seçkin ulemasından
Sonraları bu manzara çok değişmiştir; olup zarafeti ile meşhur Kethüdazade Arif
Üçüncü Selim ikızkardeşi Beyhan Sultan Efendinin naklettiği fıkralarındandır:
adına güzel bir çeşme yaptırmış, bir yangın Koca Ragıb Paşa, Boğaziçinde yalıda Akıatı bunumda akıntı yedekeisi delikanlı ile şair Haşmet Efendi (Resim: Sabifaa Boüteah)
yu- otururken, bir akşam külhanî şair Haşmetin ,*.
AKİF AĞA (Katıbur) — 522 — İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 523 — AKİF ÇAVUŞ
yanında akide şekeri, fetihten bugüne kadar kerliğe dahi gayetle hevesli olduğumuz
büyük şehir İstanbulun şöhretlerinden bir vukufları meclisi şer'e gelip İstarfibulda kol- vazifede kaldı; 1885 de binbaşı, birkaç yıl tumturaklı yazıla. Bölükden kaydimiz
ağız tadı olmuştur. tukçu (Kaçak esnaf) çoğalıp şehre gelen sonra da kaymakam oldu; 1910 da öldü. terkinini istid'a. Serasker Paşa Hazretlerini
Akidenin, bugünkü kesiliş tarzı meşhur şekeri onlar alıp akide etmekle şekeri ziyade Pertev Boyar ise doğum tarihini 1841 pâyine yüz sürülüp celbi merhamet".
şekerci Hacı Bekir Efendi merhumun icadı- bahaya çıkıp kıyyesi yirmi otuz akçede iken olarak^ tesbit ettikten sonra şöhretini Bundan anlaşılıyor ki genç Akif Çavuş,
>dır denilir; kakaolu, fındıklı, susamlı kırk beş elli akçe olmuştur deyu bundan "Kaymakam Taşkasablı" diye kaydediyor. Mısırçarşısınm Ketenciler kapısında şekerci
akidelerin de birer uydurma şeker olduğu, böyle koltukçular menolunmak rica Bu zatın asker ressamlarımızın çoğuna sanat esnafından olan babası Hacı Mustafanın
muhakkaktır. Akide sökerinin karakteristik ettiklerini ar-zetmekle koltukluların aşkı aşıladığı, hakiki bir mürşid olduğu ölümü üzerine pek hevesli olduğu askerlikden
hüviyeti .baharatlı şeker oluşudur, ıbaşta da menedümesini emir büyürdüm". muhak-kakdır. 'ayrılıp il elinde sermayesi yağma edilecek
AKÎF AĞA (Kanbur) — Gfeçen asır Bibi.: Sami Yetik, Ressamlarımız; Perıtev Boyar,
karanfil ve tarçın gelir. Türk ressamları. olan. şekerci dükkânının başına geçmek
îstanbuldan başlayarak, Türkiyede sonlarının namlı damacılarından, hayatı istemiş ve serasker-paşaya, ayaklarına yüz
hakkında malûmat edinilemedi, iki damalı bir AKİF BEY (Çocuk) — ikinci MJahmud
akide şekerinin Hacı Bekir kesiminden devrinin Enderun oğlanlarından, veiiahd göz sürerek haline açındıracak bir dilekçe
evvel, bu şeker, bugünün on kuruşluk açmazı vardır ki, 15 taş verip 16 taş alır. verüb böiükden, yani ordudan kaydinin
Bdlbl. : Dama Risalesi. şehzade Abdülmecidin küçüklüğünde bu
madenî parasından az büyükçe, eski bakır prensi eğlendirmiye memur köçek silinmesini istemiştir. Defterin 32. yaprağında
mangırlar büyüklüğünde ve şeklinde kestir, AKiF AĞA (Karagümrüklü koltukçu) çoraklardan; aslı ve ailesi hakkında Cbir şey da, (bu güzel delikanlının, kocası tarafından
göbekleri de çuikur olurdu. — Geçen asır sonlarındaki eski semaî bilinmiyor; hayatı hakkında, Hafız İlyasın ihmal edilen Kamer Hatun adında evli bir
Akide şekeri, İstanbulun fetihile beraber, kahvehanelerinin en namlı simalarından; "Vakayii Letaifi Enderumiye" sinde şu kadından aldığı bir muhabfoetnamenin sureti
Osmanlı sarayı teşrifatında mühim bir yer destan, mâni ve semaî okumakta hüner sahibi fıkraya rastlanmıştır: (H. 1241) 1825 de vardır, yüz sene evvelki İstanbul hayatı
almıştı; her salı günü, sabah namazından tulumbacılardan; hayatının sonlarında gözleri Şehzade Abdülmecid için çocuklardan bakımından şirin bir hâtıradır:
sonra sarayda kulbbe altında toplanan divanı kör olmuş, semti kahvelerinde gecjmiş mürekkep bir çengi (köçek) kolu teşkil "Mahbûbei ruh Kamer Hatunun muhab-
hümayun erkânına: "Yeniçerilerin hükümete günlerin hâtıralarını anlatır dururdu. Kendisini edilirken, saray sazendelerinden tanburî betnamesi suretidir.
sadakatinin işareti olarak" Muhzir Ağa yakından •tanımak fırsatım bulmuş olan Zeki Ağa, -çengibaşlık için kendi oğlu "Ey Felek, ey zâlim felek. Alnıma
tarafından âkide şekeri getirilir, Sadirazama, merhum Osman Cemal Kaygılı ne kadar Osman Beyi ileri sürer, fakat çengibaşılık yazılmış bir kara yazı, tazelik çağımda
kubbe vezirlerine, kazaskerlere, reisülküt- yazıktır ki, bu hâtıraları zaptetmemişitir. çocuk Akif Beye verilip Osman Bey ikinci görmedim bahan yazı, her hatunu koynunda
tab, nişancı ve defterdar vesair divan Koltukçu Akif Ağanın hayatı hakkında çengi, kiler koğuşundan Merkezzade üçüncü yatarken eri şehbazı, ne olurdu enlimi:
azalarına sunulurdu: Sadirazama iki yüz, malûmat edinilemedi. çengi,1 Sofalının oğlu diye anılan Hurşit yanımda görsem ayda bir kereeik olsun en
vezir ve kazasker efendilerle sair divan Bibi.: O. C. Kaygılı, Semaî Kahveleri. AKiF BEY çocuk da dördüncü çengi olur; çengilik, her azı.
azalarına yüz ellişer, Yeniçeri Ağasına, (Badi) — Kuleli askerî idadisinin kıymetli ve hüner kendilerinde tamam olmuş bulunan bu "Tazelik bir kuşdur uçar, her gül bir
Sekbanbaşı Ağaya ve Kethüda beye yüzer, emektar resim muallimlerinden, topografya çocuklardan Akif Beyin "mezidü izzü sânı1", defa açar, kocam olacak ayyaş herif konakda
divanı hümayun teşrifatına memur kimselerle haritacılığında eşsiz kıymette bir fen ve sanat Osman Beyin "şu'lei şem'i şerârei tuğyanı",, benden kaçar.
divan kâtiplerine de rütbe ve hizmetlerine adamı; kendisini yakından tanımış olan has adı maalesef kaydedilmemiş olan -Mer- "Nevcivamm efendim zülfü kemendim,
göre 15-30 dirhem şeker dağıtılırdı. merhum Sami Yetik portresini şöylece îkezzadenin "Küsâyişi goncei dihânı", Hur- şekerci dükkânında dal fes şehlevendim. Her
tasvir ediyor: "Ufak tefek bir adamdı, şid çocuğun da "Biçilmiş kaftanı" olur. zaman piyalei şebâb elde olmaz, derûnu aşku
Bütün esnaf misilli, şekercilik de gedikli
çehresinin çizgileri sertti; hassas, içli, munis, aşk Hafız Oyasın "dört adet rakikaası bîmenendü muhabbetle dblmaz. Savmu selâtin kazası
idi. Büyük şehirde akide şekeri işleyen
ve şefikait! dolu içini her göz göremezdi, dilpesend" dediğine göre bu çocukların pek vardır, ahzan ile geçen eyyamı muhabbetin
sekercilerin sayısı tahdid edilmişti; bunların
tecrübesiz bir nesil ona Badi Akif lâkabını güzel şeyler olduğu muhakkakta1. kazası yok. Siz nevcivanımin Dadı Hatun
işledikleri seker de ancak sarayı hümayun ile
verdi; kalbinin feveranlı şefkati ve ruhunun AKiF-ÇAVUŞ (Şekercigiizeiî) — ile yolladuğunuz peyâmı meserret cariyeniz
vezir, ayan ve eşraf saray ve konaklarının
coşkun cömertliği yavaş yavaş keşfedildi, Badi Abdülmecid zamanın işlek olmadığı belli için ağız miski olmuştur. Hakikati hâl budur
ihtiyacını karşılayabilirdi; istanbul halkının
Akif, mektebin hürmet hâlesile çevrilmiş rik'a hat ile yazılmış 17,5X24 santim ki malumunuz olsun, kapunruzda
ise akide şekerine karşı büyük bir
hocalarından biri oldu... Harb okulundan 1864 eb'adında bir hâtıra-defterinin sahibi olduğu müstahdem simasında melâhat sahibi taze
düşkünlüğü vardı; bunun neticesinde kaçak
de topçu mülâzimi evveli olarak çıkan Akif Bey tahmin edilen, ve defterinin içindeki bir civan yalın ayaklu ve yarım pabuçlu uşak ve
akide işleyen şekerciler, ikoltuk şekerciler
Istabh Âmire mühendisliğine tayin edildi, 1865 muhafobetnâme suretinden "Şekercigüzeli" renober makuulesi yanaşma ve arabacı ve
îtüredi; bu da Istanbulda bir ham şeker
de yüzbaşı olarak Ankara vilâyetinin Akköprü denilmeye lâyık esnaf civanı olduğu yalıda kayıkçı ile ülfet olmaz, cümlesi boy
(buhranı doğurdu, ve ham şekerin, fiatı arttı.
muhakkak bir istanbulludur. bos, el ve ayak, ve bir çehre, maariften ve
(20 Saf er 990) 1582 tarihli bir ferman, civarının, 1866 da da Ereğli kömür madeni
Defterin ilk yaprağının sol kenarında mezâfeetden bî behre, meşhur meseldir ki
bugün kıymetli bir vesikadır: sahalarının/ haritalarını çizmiye memur edildi;
kırmızı mürekkeb ile "Akif Çavuş bin Şekerci Ben çeksem halıya Onlar gider çalıya
"istanbul Kadısına hüküm ki, bir ara Edirne askeri idadisinin resim ve
hendese muallimliğinde bulundu; 1875 de Hacı Mustafa" yazılıdır. Dördüncü (Amma yine:
"Sabıka istanbul Kadısı olan Mevlâna Nâgâh açılır perde
Zekeriya, damet fezailüh süddei saadetime Istanbula çağırılarak rüştiyelerin inşaatına yaprağının ikinci yüzünde de devrin serasker Derman irişir derde
mektup gönderip Istanbulda şekercilik hirfe- memur edildi, ve 1878 de Kuleli Asfeeri idadisi paşasına hitaben bir arzuhalciye
yazdırılmış bir dilekçenin müsveddesi "Nevcivamm efendim, kalbden ıkalbe
tinin ehli bibresi ve viğitbaşılan vesair elhli- resim muaUimliğine tayin edilerek ölümüne yol vardır. Bu cariyenize haberiniz gel-
kadar, otuz iki yü bu vardır: "Vefatı peder. Ketenciler kapısında
dükkânı meşhur. Gayri evlâdı olmayub il
İ: elinde yağma. As-
AKiF EFENBt —-52* — İSTANBUL ÂKÎF PAŞA (Mehmed)
dikde dil hanemize gülâbı meserret saçıldı, dönmüş ve kısa «ürfen bir hastalığı müteakip paşanın geçirdiği en acı yıllarından
benim şehbâzım, endişeye mahal yoktur, ölmüştür; kabri Fatih camii haziresindedir. tüfeğile 'bir müs- sayılabilir; nihayet şiddetli istekleri üzerine
ayağınıza yüzüm gözüm sürerim, siz Aralbca, farsca, rumea ve fransızcayı anadili man çocuğunu 1844 de Hicaza gitmesine müsaade edildi.
nevcivâ-nımla elbet murada irerim. Bizim gibi konuşurdu; değerli bir hattat ve şark yaraladı; halk Hac dönüşü 1845 de Iskenderiyede öldü ve
dahi ağız haberimiz habeşi Bilâldedîr. edebiyatında derin bilgi sahibi idi. galeyana geldi; Danyal Peygamberin türbesi civarında
"Nevcivanlar içinde <bî bedelim,-, yarınki Bibi.: Türk AnsâMopecüst AKiF MEHMED Akif Paşa da bu gömüldü.
gün Dadı Hatun hanesine gidelim, zânû bezâ- BEY (Teşrifâti) — adamı hapsettirdi, Akif Paşanın bize intikal eden
nû nûşi bade idelim, durmaz ağlar gözlerim, Hadiikatül'-Cevamiiıi; kaydına göre Salacak bu a-rada Ingilize eserlerinin en karakteristik mevzuu, azlini ve
yolunuzu 'gözlerim, siz civanımı özlerim. Bir Mescidinin Ibânisi, (H. 1181) 1767 de ölmüş, dayak da atıldı; felâketini hazırladığına inandığı Pertev Paşa
altun mineli saat maa kordon dest âvîzi âşı- Üsküdarda Hüdai Mahmud Efendi dergâhı ingiltere sefiri aleyhinde yazılmış eserleridir. Daha, Pertev
kaanemiz olmuşitSur. Âhû gözlerinin nigâhı naziresine defnedümiştir. zabı-.ta vakasını Paşa, iş başında iken Akif Paşanın mafoeyine
merdâne, selvi boyunun reftârı levendâne, ÂKÎF PAŞA (Mehmed) — Devlet adamı, bir siyasî mesele .takdim ettiği bir arizada: "Maksadı aslîsi
nevcivanlar arasında Ibir dâne, al çuhalarla şair, edib; 1787 de Yozgatta doğdu,; Kadı yaptı, mücerret ingiliz politikasını kendi ikbaline
gördüğüm nevhat pehlivana yazıldı bu <AOıteft>îzade Mehmed1 Efendinin oğludur. kapitülâsyonları i- Mehmed Âktt âlet etmekten ibaret olduğunu" söylemiştir.
nâme. Daha pek Iküçük yaşında iken babasile Hi- leri sürerek bir In- Faşa (Besim: H. Mabeyine verdiği itki jurnalda ve ayrıca
"Gözümün nuru, gönlümün sürürü, yâ- caza gitti. Bu seyahat, onun ruhunda bilmek, gilizin tevkifini "TaJbsıra" adındaki eserinde Pertev Paşa,
rei aslan merhemi kâfuru efendim tez gel, öğrenmek arzularını pek erken kamçılamıştır protesto etmekle damadı Vassaf ve kardeşi Mühimat Nazın
canımıza can katalım, sarmaş dolaş denilebilir; memleketine döndükten sonra bir de kalmayıp sefaret vazifesini bırakmağa Emin Efendinin yolsuz muamelelerinden ve
yatalım, imza: Cariyeniz Kamer, yâreleri rtkraftan medreseye devam etti, diğer taraftan kadar vardı. Türkiyenin Londra elçisi, suiistimallerinden ve bunların ingiliz
katmer katmer". (B. : Arzuhalci; Baskın). Türk edebiyatı, arapça ve farsca Ue de gazeteci Çörçil hâdisesinin, iki (büyük politikasını devletin zararına olarak terviç
AKiF EFENDi (Köse Ahmed) — meşgul oldu. Omın hu pek hevesli devletin dostluk münasebetlerini bozacak bu- ve takip ettiklerinden bahsediyor. Akif
Tanzimat devri ricalinden; Istanbulda doğdu, çalışmalarını gören Yozgat ayanından şey olmadığını, anlamak istemiyen ingiltere Paşamın, bu çeşit yazılanndan başka resmî
doğum tarihi tesbit edilemedi, babası Cebbarza-de Süleyman Bey, yanıma kâtip Hariciye Nazı- yazıları "Münşeatı elhac Akif Efendi"
Mühürdar Edhem Efendi adımda biridir; olarak aldı; Cebbarzadenin yanında divan
!
nna, pek tabiî anlatamadı; kararsız Babıâli adındaki eserinde toplanmıştır ki, bu eser,
Divânıhümâ-yuıni kaleminden yetişti, 1837 de edebiyatile de uğraşmaya daha çok vakit hükümeti, Pertev Paşanın (tavsiyesini en 1846 da basılmıştır. Hususî yazıları da:
Mülkiye Nezareti müsteşarı oldu, 1840 da buldu; Süleyman Beyin ölümünden sonra uygun yol buldu-, meseleyi Hariciye "Muharreratı tasusiyei Akif Paşa" adı
yeni kurulan Meclisi Muhasebe reisliğine Istanbula geldi. Amcası Reisülküttab Mustafa Nazırının azlile kapattı. Bir yıl sonra Pertev altında 1885 de kitap halinde neşredilmiştir.
tayin edildi, 1841 de Türkiyenin Viyana Mazhar Efendinin delâletile divanı hümayun Paşa azledilerek Edirneye sürüldü, Mülkiye Menfa hayatının acılarını, ıstıraplanm ifade
büyükelçisi oldu, 1842 de yine Meclisi (kalemine girdi Kısa bir zaman sonra ânıedî Nazırlığımın adı Dahiliye Nazırlığına eden bu yazılar, dositlanna ve akrabalarına
Muhasebe reisliğine getirildi, 1848 de odasına geçti, Buradaki çalışmalarını (bir gün çevrilerek Akif Paşa rakibinin yerine geçti Edirneden gönderilmiş mektuplardır. Bunlar
Teşrifatçı oldu ve bu vazifede iken 1850 de ikinci Sultan Mahmudun gözüne çarpınca ve Pertev Paşanın günahsız iken boynu arasında, alâkayı üzerine çeken hayli değerli
öldü. Resmî kitâfy eitde kaleminin kuvveti ile Akif Efendiye ikbal kapıları 1 açılıverdi. Çabuk vuruldu; Akif Paşa bu masum kanın lekesini parçalar vardır. Onun bu eserleri, foaşta
tanınmış, işbilir, namuslu bir devlet adamı çabuk yükseltilerek Reisülküttabhk Hariciye ne silebildi, «ne de şeametinden kurtulabildi. NaaMık Kemal olduğu halde tanzimat fikir
şöhreti bırakmıştır. Nezaretine tahvil edilince vezirlik rütbesile Pertev Paşayı ibir velinimet büen Hariciye adamları tarafından sevilmiş ve
Bubi.: Türk Ansölklopödüisd.
Hariciye Nazın oldu. Fakat böyle Nazın Mustafa Reşid Paşanın gittikçe artan beğenilmiştir.
AKiF PAŞA (KalkandeleıdiMehıued) — yükselmelerde tek-seriyetle elfa-afındakilerin nüfuzu altında eziliverdi, Nazırlıktan Akif Paşanın ikisi hece veznile olmak
On dokuzuncu asır devlet adamlarından, kıskançlıkları da harekete geçmekten gecikmez; azledilip 1839 da Kocaeli mutasarrıflığına üzere büyük bir kısmı aruzlu ve şekil eda iti-
edîb; 1822 de Kalkandelende doğdu, (babası ikbal, dost ve düşman sayısını çabucak tayin edilmek su- barile tamamile divan edebiyatının bir
:memieketin eşrafından Veli Beydir, ikinci çoğaltır; Akif Paşa da Babıâlinin diğer seçkin '; retile Istanbuldan uzaklaştırıldı; 1840 da bu devamı olan manzumeleri de vardır.
Mahmudun son zamanlarında Arnavudlulkda bir simasun!, ket-hüdalıktan Mülkiye vazifeden atılarak Edirneye sürüldü. Her an işte ıbu yazılannı inceliyen bazı
çıkan bir kıyama karışmakla ittiham edilen Nazırlığına yükselmiş Pertev Paşayı ölüm korkusu içinde kıvrandı. Mahkûmiyetini kimseler, Akif Paşayı bir yenilik müjdecisi
ibu aile Anadoluya sürülmüş, Mehmed Bey karşısında bir rakip olarak buldu; öyle ki, doldurduktan sonra tstanîbula gelmek istedi, sayarlar. Onu, Tanzimata takaddüm eden
1840 da onsekiz yaşında iken tstanbîula Türk edebiyat ve diplomasîsinin bu iki kıymeti, izin verilmedi, ancak Bursaya gidebileceği devirde bir ışıltı halinde beliren yenilik
gelerek sadâret kalemine girmiş, zekâsı, biribirlerhıin ikbaline engel olmak için, bildirildi; bir zaman Bursada kaldıktan sonra hareketini destekliyen bir sanatkâr olarak
malûmatı ve dürüstlüğü ile temayüz ederek Abdurrahman geref Efendinin pek güzel bir Şehzade Abdülhamidin doğumu gösterirler. Halbuki nesrinin sadeliği ve
1858 de otuz altı yaşında vezirlik payesi ile sözüdür, kendi hayatknm zehirlediler. İlk münasebetiyle 'hükümdara takdim ettiği bir torumu için yazdığı bir mersiyesi ile bir
Bosna valisi tayin edilmiş; on altı sene fırsat Mülkiye Nazmımı eline geçti; Akif tarih üzerine istanbul izni çıktı, paşa, türküsünün hece veznile yazılmış olması
Selanik, Yanya, Tuna valiliklerinde dolaşmış, Paşanın Hariciye Nazırlığına geldiğinin tezine Istanitoula döndükten sonra mevsimlere göre yüzünden onu yeniliğin öncülerinden saymak
1874 de adliye nazın olmuş, sonra yine bir Vuyam Çörçil hâdisesi patlak verdi. 1840 Süleyma-niyedeki konağında ve zannediyorum ki, yerinde fbir hareket telâkki
valiliğe dönerek Edirne, Bosna, Konyaya da îstanbulda "Ceridei Havadis" adında bir Boyacıköyündeki yalısında oturdu, sıkı bir edilemez. Çünkü sade nesir, divan edebiyattı
gitmiş, 1880 de Divanî Münasebet reisi, 1885 gazete çıkaran Çorçfl, bir gün Kadifeoy göz hapsi altında bulunduruldu, dostlarile içinde Akif Paşadan çok evvel yzılmış
de Cezayiri Bahrisefid valisi olmuş, 1894 taraflarada lavlarurlkeK av temas ettirilmedi, inzivanın bitmez Paşanın nesrinden daha sade ve muhakkak
de fotanbula tükenmez kaygılan arasında Ömür süömiye ki, çok daha sağ-
başladı, yalnız camiye gidip
'• gelmesine izin verilmiş idi. Bu miiz'iç devir,
ÂKlFEAŞA SOKAĞI AKKTIŞ (Geredeli Hâfuz Hasan)
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 527
lam ve sanatlı olmak üzere güzel nesir lesini, sayfiyelerin bulunduğu yerleri
parçalan vardır. Nazmına (gelince; -bilhassa gömleğini giydirebiliyor, ne de onun üzerine bulvarına inilmektedir. ' !
' ;
şuurun aydınlığını tutabiliyor? dolaşır? lardı. Otuz, kırk kişilik bir
on ye'dinci asırda kıymet bahsinde divan Bibi.: REK, Gezi notu.
kafile. Ellerinde kudümler, dümbelekler,
şair-lerile boy ölçüşecek değerde halk şairleri Nesirlerine gelince: Tabsıradaki dil bir AKlYA BALIĞI — istanbul sularının
geçici babMarındandır; asıl vatanı Akdeniz- tefler, hepsi birlikte gürültüyü tutturur.
yetişmiş ve karşılıklı olarak biriibirlerine derece sadedir. Pertev Paşanın aleyhinde Kapı kapı dolaşırlar. Hacca gitmek için
tesirler icra etmişlerdir. Bundan ötürü birçok yazılmış bir eser olmakla beraber, yer yer dir, Boğazlardan nadir olarak geçer, kılıç
balığı Karadeniae giderken beraber gider, yol parası tedarik edecekler. Alayı
şairler iki vezni de kullanmışlardır. paşanın hâtıralarüe eser zenginleşmiştir. Tahtakalenin baklavacı, fıstıkçı ak
"Şeyh Müştaka cevapname" adındaki lAkdenize de beraber döner. Renk ve şekil
Filhakika Akif Paşanın mersiyesi bakımından lüferin büyüğü kofanaya benzer, araplarıydı. Feslerinde sarık, kiminde
güzeldir. Mevzu icabı çok samimîdir. Esasen mektubu sanıyorum ki, paşanın en güzel kefiye; arkalarında entari.
nesir yazısıdır. Edebî yazı çeşitleri arasında bazı balıkçılar Akiyaya kofananın
böyle duyguların sirayeti de geniş olur. Konaklardan, evlerden üç, beş kuruş
paşanın mektupları ve tanlar arasında büyüğüdür derler ise de, lüfer yahut
ihsanlarda ne de olsa ölüm hâdisesine karşı sadaka verilir. Alıp giderler. Bir tanesi
serpiştirilmiş olan hâtıraları, bu nevi edebî kofananın! yan çizgisi doğru, dişleri sivridir,
bir duygu iştiraki vardır, îşte bu tarzdaki mıhlanır. Elinde küçücük bir kudüm,
örneklerin bizde ilkidir denebilir. Fakat bu balığın ise alt ve üst çenesile ağzının
şiirlerin üzerinden geçen uzun zamana kayışla dum dum vurur. Sadakasını ayn
eğer paşa, hakikî bir sanatkâr gibi yaşadığı tavanı ve kısmen dili-
rağmen kıymetinin diri kalması, şiirin ister. Ona da on para, yirmi para verilir.
derinliği ve örgüsü kadar bazan Ihayatın dalgalı ve acıklı halini ruhundaki
Hacca, maçça gittikleri yok. Bahane ile
mevzuundaki müşterek teessürümüzün de ihtiraslı yaşama şevkini dile getirebilseydi
para toplamak, hepsi cerrar, 'baldırı
rolü vardır: edebiyatımızın muhakkak ki, namlı
çıplak heriflerdi.
şairlerinden fairi olurdu. Fakat paşanın
Tıfl-ı nazeninim unutmam seni
kültürü eksikti. Halbuki kuv-vetini geniş Kafile ile beraber iki kişi de, hasita
Aylar günler değil geçse de yıllar. tezkeresi şeklinde, üstü çitalı, çitalan
Teühkâm eyledi firkatin beni Çıkar bilgiden alamıyan bir sanat adamı yeni bir
şey bulup anlatamazdı. örtüler, allı, yeşilli (bayraklarla
mı hatırdan o tatlı diller?
Akiya Balığı (K. Deveciyandan) donatılmış, tahtere-vanımsı bir alâmet
Kıyılamaz iken öpmeğe tenin Şimdi Akif Paşa için Fuat Köprülü: "Millî taşır, içinde kılıçlar, kalkanlar vardır.
ne haldedir nazik bedenin Andıkça edebiyat cereyanının ilk mübeşşirleri" adın- " nin üstü kadife dişlerle kaplıdır, yan çizgisi Beş kuruş daha verilince iki arap
gülşende gonca dehenin Yansın daiki eserinde (belirttiği gibi: "Halbuki
ahım. ile kül olsun güller! de çok eğri ve yelesi de yoktur. Sırtında yele kollarım sıvar, karşı karsıya geçer, yine
münhasıran şark terbiyesi görmüş ve Avrupa yerine sekiz kısa diken vardır, bir tanesi de dümbeleklerin, kudümlerin, teflerin
Tagayyürler gelüp cism-i semine medeniyetine (bigâne kalmış olan Akif Paşayı • baş tarafına bakar. Makat mishabı ite sidikli- ahengile kılıç kalkan oynarlardı.
Döküldü mü siyah ebru cebîne? eski klâsik edebiyatının son ği arasında da ayni büyüklükte iki dikeni var-
Sırma saçlar yayıldı mı zemine? mümessillerinden addetmek şüphesiz daha 1908 Meşrutiyetinin ilânı senelerine
Dağıldı mı kokladığım sümbüller ? f dır. Sırt mishabı, sırtınm tam ortasından kadar bu Akkâmlar her yıl istanbul içini
doğrudur." diyor. Hakikaten parça parça kuyruğuna kadar devam eder, makat misba-
Feleğin kinesi yerin buldu mu? Gül yeiliklerine rağmen Akif Paşayı divan ve havalisini dört dönerlerdi.
yanağın reng-.i rûyu soldu mu? hı da hemen bunun mütenazırı gibidir. Kuy- Sermecl Muhtar Alus
edebiyatının bir devamı olarak kabul ötmek ;
Acaba çürüdü, toprak oldu mu? ruk kanadı çataldır. Vücudu pek ufak pullarla
daha doğru Mr hareket olur." . AKKUŞ (Geredeli Hafız Hasattı) —
Öpüp okşadığım o pamuk eller?! kaplıdır. Sırtî koyu mavi, yanlan kurşunî,
Ali Nüzhet Göksel karnı beyazdır. Göz (bebeğinin etrafı altın 1926
Esasen hece veznini kullanmasındaki AKÎFPAŞA SOKAĞI — 1934 belediye ? gibi parlar; makat, yan ve kuyruk .kanatları da Geredenin Hamzabey köyünde doğdu,
sebebi türküsünün basına koyduğu şu şehir rehberine göre Eminönü kazasının siyahla karışık kül renginde, karanı kanadı ora-csa hafız oldukdan i'cnra 1948 <ie
sözlerden daha iyi anlıyoruz. "Menfada iken Beyazıt Nahiyesinin Kalenderhane ve Molla- îstanbula geldi, önce Sadedtiia
'beyazdır, istanbul balıkhanesine esidden
suz-i derun ile vadii diğerde söylenmiştir." hüsrev mahalleleri sokaklarından; Bozdoğan Kaynakdan, sonra da bu satırları yazan
Anlaşılıyor ki, büyük acısını tasannua lüzum yılda kırk elli tane gelirdi, ekseriya da
kemerinin Şehzade medresesi arkasına düsen Çanakkale civarında avlanırdı. Kofana kajdar A. R. Sağmandan biraz musiki dersi aldı.
gör-meksizin anlatmak istediği için heceye Sesi bir buçuk oktav kadardır, bolâhenk
başvurmuştur. dibinden, Kâtipeelebi caddesinin ortasındaki olanlarına pek nadir rastlanır, ekseriyetle
meydanımsı açıklığa iner gösterilmiş ise de, tutulanlar 15-20 kilo ağırlığındadır; altmış, akordundan okuduğu zaman muhayyer
Akif Paşanın bir de meşhur "Adem" 1945 de henüz açılmamıştı, yerinde iböy-le bir kiloya kadar olanı da görülmüştür. Etinin üzerinde serbest gezinebilir. Sesinin cinsi
kasidesi vardır. Bu manzume ile Akif Paşanın yol mevcut değildi (1945 aralık); yalnız Vefa lezzeti kofanadan aşağıdır; dalyanlarda, şeffaf,. tatlıdır, nağmeleri külfetsiz
felsefî düşünceyi edebiyatımıza getirdiği lisesinin önünden geçerek Bozdoğan kemerine yahut sair balıklar için atılan ağlarda çıkar, okuma tavrı samimi, ku-
söylenir. Halbuki Akif Paşa, garp kültürü muvazi olarak uzanan Kovacılar caddesi tuteılur. laklardaki tesiri dâima çok hoşdur;
'almamıştı. Garp dillerinden herhangi birisini üzerinde, açılması tasarlanmış Akif paşa | Bibi.: K. Deveciyan, Balık ve Balıkç ılık. Kur'an tilâveti mevlûd okumasından
bilmezdi. Onun yaşadığı devirde felsefî sokağının kaldırım köşeleri yapılmış AKKÂMLAR — Lügatte mânası: çok, çok daha güzeldir, "tedvir kıraati"
eserlerde dilimize çevrilmemişti. bulunuyordu. Abdülkerim Nadir Paşa konağı deveci, esteroi; mahmil ile hacca giden denilen ortalama bir hızla o-kuyuşunda
Binaenaleyh Akif Paşanın "adem" hakkında harabesi (bu yolun geçeceği yere rastlamaktadır. hizmetçi, mahmil de (tahtırevan; devenin selâset
ne fikri «olabilirdi. O bir takım düşünce Yanındaki arsada ayak izi ile açılmış bir üstüne konan bir nevi vasıtai nakliye; her vardır, teganniye Geredeli Hasan
.kırıntılarını toplayıp şiir potasında eritiyor. patekadır ki, 'bir yangın yerine -çıkmaktadır; sene h^ırameyni muMeremeyne gönderilen Akkuş
Fakat bunlar ile yokluğun esrarına, ne oradan da yine böyle patekalarla bir taraftan hediyeler mânasında kullanılan bir kelime. kaçmaz, lüzumsuz (Besim: s. B.)
şüphenin ateşten Kâtipçelebi caddesine diğer taraftan Atatürk Hac zamanı gelmeden iki üç ay «evvel Ak-
kâmlar çıkar, Istanlbulun her semtin i, mahal-
AKKUg "(Hafız Hasan)
ANSİKLOPEDİSİ (Hamdi âuad)
T- İSTANBUL
nağme yapmak külfetini yüklenmez. 1958 de Memleketine dönünce Gülhane hastanesinin yaya kalabalığı sürükliyerek, Edirnekapı
Edirnekapısmda Mihrinıahsultan Camii ha evvel Nuriosnıaniye başimamı olan
Trabzonlu San Hafız Osman Akreboğludur. Marazı Teşrih (patolojik anatomi) muallim şehitliğine gömüldü (1936).
müezzini bulunuyordu, temiz yüzlü, güzel
ahlâk-'lı gençtir. Denilebilir ki hiç ;bir Sıâfız bu Hasan liğine tayin edüdi. îki sene sonra Wieting Pa Hamdi Suad 26 yıl süren hocalığında
Ak-,kus kadar çok talebe yetisdirmek şa ile arası açılması üzerine kendi arzusu ile memleketimizde Avrupai anlamda bir
Ali Bıza Sağman Düyunu Umumiye idaresine ve Yemende Halif patolojik anatomi enstitüsünü kurdu.
mazhariyetine varamamıştır, bu zâtin
AKKUŞ (Hafız Hasan) — 1893 de An- yetişdirdiği hafızın sayısı dört bin beşyüzü tuzlası doktorluğuna geçti. 1906 da Kadirga- Burada okurlar birer mikroskop başında
karanın Kızılcahamam kazasında aşmaktadır, bu da imrenilir güleryüzlü ibir da yapılan Tıb Fakültesi marazî (teşrih mual histopatoloji kurslarına girer, hoca her birine
doğmuştur, Yıkılmış ohıb yeri meydana talihtir. Son derece zekî, hayat kanunlarını limliğine çağırıldı. 1907 de askerî ve mülkî tıb yetişmeğe çalışırdı. Otopsiyi küçük
katılan Sirkecide Emirler Camii müezzini bilir, yerinde tatbik eder, memleketimizin her mekteplerinin birleştirilmesile teşkillendiri- teşrihhane amfisinde ve bizzat ölü üzerinde
Osman Efendinin oğludur. Yine Sirkecide, tarafında (talebesi •bulunduğu için çok len Haydarpaşa Tı!b Fakültesi marazî teşrih gösterirdi. Nadir hastalık şekilleri gösteren
Dördüncü Vakıf Hanın köşesindeki Hamidiye yayılmış şöhrete sahibdir; tanıdıklarıma çoğu müderrisliğine getirildi, îlk Dünya Savaşında organları 1800 parçayı ihtiva eden ve
Mektebinde Hacı Hasan Efendiden hafız zengin olduğu için onları hayrat ve hasanâta Kızılaya girerek Erzurum cephesine gitti. Bu memleketimizde ilk defa kurduğu bir patolojik
olmuş ve henüz dokuz yaşında iken sevketmesini de 'bilir, me-' selâ Nuriosmaniye rada bir askerî doktorun gündelik vazifesi anatomi müzesi halinde topladı. Mikroskopik
Eyyubsultan Camiinde hafızlık duası Camimin yanındaki Kur'an kursu salonunu erasında o zamanlar orduyu tehdit eden kurslar için, her hastalığın bir preparat serisi
yapılmıştır. Rivayet edildiğine göre Yerebatan gaayetle mükemmel bir su-retde tefriş lekeli tifo üzerinde araştırmalar yaptı. Bu halinde yer aldığı çok değerli bir mikroskop!
Rüşdiyesini .bitirmiş, iki yıl kadar da »Vefa etdirmiştir. vatan borcunu ödedikten sonra 1933 yılma arşivi meydana getirdi. Öğrenciler için
idadisinde okumuştur. Devrinin medrese Sesine gelince, ne bilimi ne de yavan, bir kadar Fakültedeki hocalığında kaldı. O yıl ya "Teşrihi maraziî umumî" ve "Fethi meyit"
üstadlarından Ttokadlı (yahud Teikirdağlı) buçuk oktavdan fazla perdesi olmayan bir pılan üniversite reformunad haksız olarak ve (otopsi) adında iki klâsik kitap yazdı.
Hafız Ali Riza Efendinin ilk talebelerinden sesdir; hançeresi oynak ise de 32 lik nağmeler bütün tıb âleminin hayretleri önünde Fakül Hamdi Suad 'klâsik çalışmalarla tatmin
Hafız Şükrü ile Uzungarşı başında îbrahimpaşa onun son kudretidir denilebilir. Makamlarda teden uzaklaştırıldı. Hayatının son iki buçuk olunacak bir adam değildi. O, her gördüğü ve
Camii imamı Hafız îlyasdan "mahârici huruf" seyri musiki kaidelerine uymadığına göre bu yılını, Sağlık Bakanlığını işgal eden değer bi okuduğu meselenin künhüne varmak isterdi,
öğrenmiştir. Dârülhilâfe Medresesinin ilimle meşgul olmadığı anlaşılıyor. Okur iken lir Dr. Refik Saydam, Hamdiye Gurafoa has kitaplarda yazılanları olduğu gibi kabul
sekizinci sınıfında talebe iken birinci cihan daima tercih etdiği neva üstünden uşşak tanesinde ve oranın başhekimi Dr. Ömer Lüt etmekle kalmıyordu. Bu mütecessis ruhunun
harbinde askere alınmış, Ru-manya makamıdır, ruha tesir eden bir makamıdır, fü Eti'nin teşebbüsü üzerine hazırlattığı ve enerjisile dünya patologlarının en son olarak
cebhesinde yaralanmış, Edirne ve îs-tanbulda bunun içindir ki kesif halk kitlesinin de pek 8.7.1932 de tayin edildiği marazî teşriîh lâbo- ele aldıkları problemler üzerinde durur ve
Kuledibi Hastahânelerinde tedavisini hoşuna gider. ratuvarı şefliğine geçirtti. Eli ile kurup bin araştırmalar yapardı. Üçüncü Millî Türk Tııb
müteakiib tekrar cefoheye ,sevkedilmiş, mü-lâzim Gaayet akıcı bir lisan ile güzel ve zorluk içinde ve adım adım doldurduğu lâbo- kongresinde kanserle mücadele teşkilâtının
rütbesi ile Filistine gitmiş, 1916 da ingilizlerin müessir dua yapar, ayrıca sanatdır. 1950 den ratuvanndan ansızın ayrılmak zorunda kal teklifini umumî efkâra kabul ettirdi (1929).
eline esir düşmüş, iki sene esâretden sonra beri radyo ile yayınlanan mevlidlerin hemen ması Hamdiyi manen yiktı. Bu bozuk manevî 1929 da Dr. Refik Saydam'ın Kızılaydan
mütârekede fotanibula dönmüştür. hepsinde Hafız Hasan Akkuş'un Kur'anı zemin üzerinde meydana gelen ve birbirini ayırdığı tahsisatla bir kanser lâboratuvarı
îlk gençlik çağlarında spor ile de meşgul dinlenmektedir. kamçılayan şeker hastalığı ve akciğer tüber kurdu. Buna "Kızılay Kanser Lâboratuvan"
olmuş, güreşmiş, ve (bilhassa futbolda şöhret Ali Kıza Sağman külozu yüzünden Heybeli sanatoryumunda adını vermişti. 1933 de Kanserle Mücadele
yapmışdı; îstanbulda stadlaran (bulunmadığı, AJDfEHMEDPAŞA SAKAYI — On öldü. Ölürken son sözleri şunlar oldu: "Hayat Cemiyetini kurdu.
topun çayırlarda oynandığı ve maç yangınının yedinci asır ortalananda îstanbulun meşhur ta daima çalışınız ve karşılık beklemeden dai Hamdi Hoca, îsmail Gaspıralı gl'bi kültür
da henüz saçakları sarmadığı o devirde Bü- vezir sarayların uan (biridir; Cündi ma iyilik yapınız. adamlarının bulunduğu bir grupla "hurufu
yükşehrin üç namlı klubünden biri olan meydanında idi. işte insanlığın so munfasıla" problemi ile uğraştı. Bu, Arab
Şehremini klubünün birinci takımında Bibi.: Evliya Celebi, I. nu budur." Cenaze alfabesinin, türkçeyi fonetik bir şekilde
yıllarca santrhaf yerinde oynamıştır- (H. SUAD) — Türk si değer bilir Gül yazabilmek için ıslahı meselesi idi. Lâtin
Mesleki hayatın • Tıb bilgini; 1873 de bir yüzbaşı oğlu olarak hane hastanesi ta harflerinin kabulü üzerine Hamdi, kitabını
da sırası ile Gala- Harputta doğdu. Orada askerî riisdiyesiûde, rafından kaldırıldı derhal bunlarla yeniden bastırdı.
tada Arab Camii îstanbulda Kuleli askerî idadisinin tıb ve yürekten gelen Garp ile sıkı bir bağı vardı, patoloji ve
imamı, Nuriosma- kısmında ve askerî tıbbiye mektebinde coşkun tezahürler kanseroloji kongrelerine komunifcasyonlarile
niye hatibi, Nuri- okuduktan sonra 1899 da doktor yüzbaşı olarak le genç tıbbiyelile giderdi. Milletlerarası Kompare Patoloji
osmaniye imamı diplomasını aldı. Gülhane hasta'hanesinde bir rin elleri üzerinde Kurumunun kurucularından biri,
sene staj yaptı. Rieder Paşanın teklif';, üzerine üniversite binası milletlerarası on üç büyük dilde yayınlanan
olmuştur, yirmi
"dört yil için Almanyaya gönderildi. Kiel'de na götürüldü, bu Açta Cancerolo" gica'nın editörlerinden idi.
yıldanberi de bu
Fle^ming ve Meves'in yanlannda anatomi ve \ rada nutuklar söy 1930 da Baku'da toplanan ve her memleketten
son vazifesindedir.
histolojiye, patoloji enstitüsünde Heller'in / lendi, ve cenaze ge en güvenilir bilgini davet eden Rus Tıb
Hasan Würzburg'da Kölliker, Stöhr ve Rindfleiseh'in "'• ne tıbbiyelilerin el Kongresi Türkiye üyesi olarak Hamdiyi
yanlarında çalıştı. Leipzigte Marchand'ın ya- i leri üzerinde, arka- Hamdi Sijad Aknar seçmişti. Kongre salonuna zarurî
Kıraat hocası, da- (Resim: s. B.)
nmda tezini yazdı. Tatil zamanlarını Ham- .. j sından büyük bir (Kesim: s. B.) engeller yüzünden bir saat kadar geç
burg'ta Fraenfcel'in enstitüsünde geçirdi. J giren Hamdi, kongre-
(M. *- Ö3Ö AKPINAR (Yusuf)
Sıdİtı)
nin açılmamış cîup kongre heyetinin AKPINAR — Karadeniz Boğazı dışında
kendisini beklemekte olduğunu 'gördü. nünde çalışdı, bu kalemin başkâtib-liğinden Ittihadcılann
zulüm ve gadrine Rumeli sahilindeki tahlisiye noktalarından
Komünikasyonunu fransızca olarak okumağa emekliye ayrıldı. 1950 ye doğru, kesin olarak
uğrayarak İ913 de birinin bulunduğu köylerden biridir.
başlayınca birçok üyeler "Türkçe söyle, tesbit edemediğimiz bir tarihde öldü. Edib
hepimiz Itürkçe anlıyoruz" diye diyemeyiz, şiirleri de nazarı dikati çekecek Sinoba Sürgün git- AKPINAE (Yusuf) — Zamanımızın
«bağırmışlardı1. Hamdi 1933 yıhnda Madrit'de kıymetde değildir, "S. Şinâver" imza-sile dîğinde Hafız ö- namlı döküm ustalarından ve heykel
toplanan kanser kongresine 160 numaralı yazdığı mizahî manzumeleri de harcı âlem mer de peşinden dökümcülerinden; Kırşehrin Avanos kazasının
üye olarak iştirak etti. Bu, Avrupaya neşeli ve seviyenin üzerine çıkamamıştır; fakat giderek ihtiyara Ak-pmar (Yalıisagir) köyünden ve göçebe yö-
son yolculuğu olmuştur. İstanbulda bilhassa münevverler arasında menfasında esir rüklerdendir; IS08 yılında bu köyde doğdu;
çok tanınmış ve sevilmiş bir adamdı; pazarından alınmış Çanakkale muharebelerinde yaralanıp tebdil-
Önemli buluşları: Hamdi hoca, retikulo-
endoteliyal hücreler diye sonradan ayırd uzun boylu, son derecede hareketli, köle gibi hizmet havalı olarak köyüne döndüğünün tezine ölen
nabızgir, bulunduğu meclisi şenlendirirdi; etdi. babasından yedi yaşında yetim kalmıştı.
edilen hücreleri 1904 kadar erken bir
zamanda gördü ve morfolojilerini pekçok ahbabı vardı, vazifesi dolayısı ile Son derecede Ailesi tarlada çalıştırmak isterken Konya
Darülfünunun mahremiyetini bilir; hafızası geniş hafızaya Ereğ-lisinde bulunan bir akraba delâletile bu
vasıflandırdı. Urların genesis'i yani
tekevvünleri ve deri histo-patolojisi da kuvvetli idi, eğer sahib-di, Buhârî ve şehirde ilk tahsilini bitirip 1922' yıhnda Konya
M. Sıdkı Akozan Müslim gibi Hafız Ömer Aköz sanayi mektebine yatılı parasız talebe olarak
konularında, melanin pigmentasyo-nu görüb duyduklarını (Kesim: S. B.)
muteber hadis (Kesim: S. B.) girmiş, 1927 de dökmecilik şubssinden
hakkında, Morbus Darier adındaki deri hatırat yollu kalem diline
verse idi muhakkak ki pek orijinal bir eser kitabları ezberinde diploma almıştır. Bir müddet Ankarada
hastalığının histolojisi hakkında esaslı
çalışmaları vardır. Embryolojik (bilgilere olurdu; ciddî, mizahî, fakat hepsi de idi. Kur'a- çalıştıktan sonra sanatında ilerlemek kasti ile
risâlecikler halinde ondan fazla eseri vardır: nın kelimelerini, harflerini ve îstanbula gelmiş, Kasımpaşa Tersanesi
dayana-raktan "Coelothelioma" admı verdiği
urları ayırdı. Bu term hâlâ Milletlerarası "Divançei Şinâver", "Zayiat", "Salâyi noktalarını birer birer hikmetlerile dökümhanesine girmiştir. Kendisine ikinci bir
Ci'had", "Lâmia", "Dul Kadın", "Oğlumun fceraber hafızasına nakşetmiş, bir nokta mektep olan bu dökümhanede o sıralarda
yayınlamalarda görülmektedir. Formülünü
yaptığı ve gerek memleketimizde, gerekse defteri", "Kervan", Âvengi yaran", "İleri, hatası gözünden kaçmazdı, son Atatürkün bir bronz heykeli dökülmüş ve 'bu
Geri", "Dikenler", "Küllüknâme" (B. : Küllük; zamanlarında uzun yıllar İstan'bul iste çalışanlar arasında bulunan Yusuf
yabancı illerde "Hamdi Erili" (Hamdi
ma'hlûlü) olarak yazılan, organları saklama Küllüknâme). AKÖZ (Hafız Ömer) — Son Müfitlüğünde Mushafları Ted-kik Heyeti Akpınar da heykel dökümüne karşı büyük bir
yarım asır içinde "Tecvid ve Kıraat" alanında başkanlığında bulundu. Asıl mesleğinde de heves uyanmıştır. Tersane dökümhanesinde
mahlûlü mem-lekettimiz lâboratuvarlarında
olduğu gibi bazı yabancı lâboratuvarlarda da yurdumuzun nâdir yetişdirdiği sunalardan; birçok camilerde imamlıklarda buluna buluna iki yıl çalıştıktan sonra Zümrezade
Kur'an kıraatine bağlı ilimlerle diğer islâmi 'Fâtih Camii başimam ve hatibli-ğine fabrikasına döküm ustası olarak girmiş, bir
tercihan kullanılmaktadır, îsmi ve formülü
Dorland'ın 1944 de yayınlanan Amerikan tıp ilimlerde tam salâhiyet sahibi âlim; garb kadaryükseldi. sene sonra heykel-traş Nijadın Galatada
lügatine geçmiştir. Hamdinin yazıları yabancı medeniyetinin hayranı, gençleri garb dillerini Sesi güzel ve tatlı değildi, yükseklere de Çeşmemeydamnda kurduğu heykel
tifo mecmualarında ve klâsik kitaplarda öğrenmeğe teşvik eder islâm aydını, güzel çıkamazdı, fakat tecvidi sayesinde okuduğu dökümhanesine geçmiştir; beş yıl bu sanatkâr
zikrolunmaktadır. En önemli çalışmalarının sesli hafızları kendi eli ile musikişinaslara zaman huzû ve huşu ile dinlenirdi. Sesinde ile is ortaklığı yapara;k.çalıştıktan sonra
biri nebat kanseri denilen teşekkül üzerine götürerek "Allah aşkına şuna musiki öğretin" Öyle bir tokluk kalınlık vardı ki hoparlöre dökümhaneyi satın almıştır. Dökümhanesini,
olmuştur. Hamdi bunun hakikî bir kanser diye çırpman sanat âşıkı; 1888 de ihtiyaç göstermez, Fâtih Camiinin 1945 -'1946 arasında Galatada
olmadığını, hayvan silsilesinde görülen Kastamonuda doğdu, genç yaşında îstanbula minberinde hutbe okurken sesi koca mabedin Perşembepazarmda Kereste.çifazı.1 sokağına
'kanserlerle mukayese neticesinde ileri geldi, feyzini Bü-yükşehirde, zamanının üç her tarafından anlaşılarak işidilirdi. nakletmiş bulunan Yusuf Akpınar, bir heykel
sürmüştür. Bu çalışmalarını, Avrupa üstadı kâmilinden aldı, Tokadlı yahud Gaayet vekaıiı, öyle ki vekaarı frazan dökümcüsü olarak şimdiye kadar 3,80 boyunda
kanserologlarmın nebat kanseri üzerindeki Tekirdağlı Hafız Ali Ri-za Sâfoir'den Tecvid, kibir ve nahvet derecesine vardırırda; yolda Tokad Atatürk heykelini,.2,6.0 boyunda
incelemeleri henüz başlarken yapmıştır. Kumbarahâneli Hafız Süleymandan Aşere ve herkese selâm vermez, konuşurken hatır ve Gemlik Atatürk heykelini,, Adaımdaki
Dr. Perihan Çambel Takrib tahsil etdi, her sahada bilgisini gönül saymaz, doğru özlü tok sözlü idi; »Atatürk âbidesinde köylü .erkek, gençlik
genişleten üstadı da Fâtih müeiz camide et-vârını lâyfoâli -bulduğu bir timsali, ibir elinde altıok tutan erkek
AKOZAN (Kesriyeli Çubukcuzâde Meh- heykellerini, Erzurumda Fevziçakmak
dersiamlarından ve Fâtih Camii başimamı müezzini "eşek" hitafbı ile azarladığı
med Sıdkı) — Şair, kalem efendisi, yaranına hastahanesinde sağlık heykelini, Nazillide
Geyveli Hafız ibrahim oldu; (bu sonuncu görülmüştür, fakat bu halleri muhitinde
sıkıntı vermeyen meclis adamı; ilmiyeden 2,60 boyunda Atatürk heykelimi, Diyarbakırda
hocasına öyle sargın sevgi ile bağlandı ki yadırganmaz, azarladığı kimseler hallerini
ŞarMkarahisarlı Çuibukcuoğlu Hoca Ahmed Hava şehitleri âbidesinde 1,50 metre çapında
Hafız ibrahim yetmişbeş yaşında pldugu düzeltirler, ona kırılmazlardı.
Hamdı Efendinin oğludur; babasının Kesriye bir küre üzerinde 3 metrelik kartal heykelini,
müftülüğünde, 1890 da fou kasabada doğdu; halde 1951 de îstanıbulda İmam ve Hatib
Okulunda bir muallimlik aldı; 1952 2,60 boyunda Mersin Atatürk heykelini,
ilk ve orta tahsilini Makedönyada yapdı, İs- 2.60,ıbo3/unda Ankara Yedeksubay okulu
ıbanfoul Darülfünunu Edebiyat Fakültesinden temmuzunda Kastamonudan Ankaraya
giderken bindiği otobüs devrilerek kazada Atatürk hevkelini, Nevyork sergisi Türk
diploma aldı; Maarifte kalem memurluklann- -payvomvnda. teşhir edilen 6 metre boyunda
<da, Fatih Rüşdiyesi ile Üsküdarda Selimi Sâ- öldü, na'şi îstanbula getirildi,
Edirnekapısm.dan Eyyubsultana giderken Eti Türkünü temsil eden kolossal heykel ile
lis ve Beşiktaşda Barbaros numune mekteb- 1,60 boyunda Atatürk başını, îstanbulda
lerinde türkçe muallimliklerinde bulundu; mezarcı kulübesinin arkasında yol
kenarına defnedildi. Beşiktaşdaki Barbaros âbide--
otuz yıla yakm da Edebiyat Fakültesi Kale-
Ali Bıza Sağman
ZİYÜÜSf SS2
sinin ve Bayazıdda Üniversite bahçesinde larına gömülü kocaman bahçeli bir evde
ses —
Atatürk heykellerini dökmüştür. Kıymetli ANSÎKLOPBDÎSt AKRABAYI ZİYARET
otururlardı; saza, söze düşkün eski terbiye
sanatkâr 1958 haziranında öldü- görmüş asil bir aile idi. Zannederim ki ayda
vapurlarının taklidini yapan san saçlı bebek, Küçüğü vefat etmişti, ispanyoldan... Büyük
; * Nâşid Baylav bu eve on, on beş liradan f azla girmezdi;
demek, işte bu idi, burada, bu tek odada, kızı damadile ayrı çıkmışlardı. Doktor değil
AKRABAYI ZÎÎ1AEET — Refik Hali- fakat ne eksikti ki... Bir kahvaltı çıkarırlardı,
sıtma rengi ve verem vücudile... Acaba miydi ya, harpte hayli vurmuştu; simdi halleri
din, birinci Cihan Harbinde, Istaöbulun çilek reçeline kadar mevcut! Denizde bir
Kanlıea-nım, bahar gelince pembe pembe vakitleri iyiydi, fakat babalarına bir hayır-
geçirdiği büyük buhrandan sonra aile sandalları vardı, bununla kâh 'balığa, kâh
erguvanlar, mor zambaklar ve sapsarı lan dokunmuyordu. Artık ne zikir eden
hayatındaki maddî ve manevî sarsıntıların, mehtaba çıkarlar ve haftada iki gece saz
kızılcıklarla donanan rayihalı dağlarını vardı, ne aş günü, ne derviş... Burada bekçilik
çöküntülerin hazin taraflarını gösteren ve yaparlardı; hem de öyle çengi çiğane nevinden,
hatırlıyor muydu? O kayık gezmelerini ve saz ediyorlardı.
istanbul Ansiklopedisine olduğu gibi sarhoş eğ-' lencesi bayağı saz değil...
nakledilmesi gereken nefis bir yazısıdır: Adamakıllı musiki! Ney, tanıbur ve keman gecelerini... îçeri girdim, öpüştük, ağlastık. — Ya küçük kerime ne oldu?
"On sene evvel ne idik, on sene sonra ne zevkini ve eski bestelerin kıymetini ilk defa ben Yangın, tensikat; harb, tifüs ve ispanyol o Şeyh efendi kaşlarını çattı :
olduk?" orada, fıstık ve kızılcıklar altında, mehtaplı şen, o müreffeh ve o asude aileyi sata sava, — Bizim için öldü: dedi anladım ve öte
Bunu bir iyice anlamak için bana müdek- denize karşı (bir bembeyaz gecede tatmış ve kıra vura, Öldüre gö-me bu hale getirmişti. sini sormadım,' karsı; karşıya, zikir eder gibi:
kik ve meraklı bir arkadaşım uzak akrabamı anlamıştım. Ya-nmn masrafını ve ay başı Üç kişi kalmışlardı, üç kederli baş, üç hasta — Ama ne idi o âyin geceleri, o aş gün
ziyaret teklif etti: borçlarının sureti tesviyesini düşünmeksizin, vücut, üç aç! Her âfet içlerinden birini leri, nerede?
— Çoktanberi nasıl, nerede, ne ile az para ile refah içinde sanatkârane götürmüş, baba ispanyoldan, evlât kurşundan, Diyor, diyor, inliyorduk.
yaşadıklarından haberdar olmadığın uzak, yaşayabilen bu aileye hürmet ve gıpta etmemek hemşire tifüsten ölmüş, da-mad Üçüncü kapıyı haleean içinde çaldım.
yakın elbette Ibirkaç akraJban vardır, dedi, sen kabil imiydi? Dudakları daima mütebessim ve Vladivostok'da esir kalmıştı. Karşılıklı bir Çıkmaz bir sokak sonunda üç odalı bir dam
onların esM hallerini, eski maişet ve gözlerinin içi her zaman endişesiz yeni bir nakarat gibi: altı, Yedikule burçlarından birine gömülmüş,
vaziyetlerini (bilirsin; (bir defa da şimdi gib gör beste hazırlamak, oltaları temizlemek ve — Ah, ne idi o Kanhcadaki Samanlar, sırsıklam ve incir dallarile loş.. Vaktile
ve iki hayatı mukayese et... îşte o zaman ne mutbakta mevsime göre en nefis ve nadide nerede? oturdukları konak gözümün önüne geldi.
idik, ne olduk, bize bu harb ve darb, bu cenk yemekleri kotarmakla meşgul olan evin Dedik, dedik, göz yaşı döktük, îkinci Mermer av- ' lular, cifte merdivenler,
ve cidal, >-fou yakma, yıkma siyaseti ne hanımları, tatlı dilli ve güler yüzlü bu pür ziyaretim tekkeye düştü. Fakat tekkenin hamamlar ve a'hırlar, tam bir devlethane! Eski
pahalıya mal oldu, anlarsın! sıhhat kadınlar hayatın fecaat ve tamlır yeri kalmamıştı ki... Ben onu, dokuz on usul, erkâsii minder-lerile döşenmişti; yazın bu
Teklif zevkime gitti. Zira bir defa yaşlı müşkülâtından 'hemen hemen bihaber bu sene evvel yeşile boyalı tahta parmaklıkları, minderlere gergin kar gibi beyaz patiska
akrabamın gönüllerini almış, hatırlarını hoş cennetten bir parça olan yemyeşil dağ sırtında şakır şakır akan şadırvanı, bembeyaz örtüler örterlerdi, kışın çuhalar... Ortalarda
etmiş olacaktım; ıbu ibir vicdanî vazife idi. Sa- ne emin, ne asude yaşayorlardı... Gözleri badanalı duvarları ve sapsarı döşeli ha- kubbeli mangallar durur ve akşam olunca
aıiyen bir tetebbu ve tetkik sahası bulmuş, bir kimsenin malında değildi; kalpleri tertemiz sırlarile ne temiz, ne müşerref, pür ümran odalara gaz iskemleleri konurdu, Uzunçarşıda
makale ve mütalâa zemini hazırlamış ve hayatları saf ve sade öyle bir ömür bırakmıştım. Şimdi parmaklıklar yerinde çektirilmiş, yeşil ve kırmızı yaldız boyalı,
olacaktım, bu da "bir hayatî vazife idi. îşte bu sürüyorlardı ki cihanın bin bir türlü yoktu. Su kesilmiş, havuz boştu. Duvarlar geniş, uzun ve oymalı bir nevi iskemleler...
iki vazifeyi de ifa için .geçen ıgün yola tehlikeleri sanki oraya, onlara yetişmeğe yer yer yıkılmış, hasırlar parçalanmış ve eni Yemek yerde, ayna gibi par-lıyan bakır
düştüm. Fakat, evvelâ, akrabamızın bugünkü kıyamıyacak, masun bırakacaktı. Halbuki yazığı, kapıdan girince bahçeye gölge, sinilerde yenirdi. Sonra yangın o konağı ve
vaziyetinden haberdar olan bir eski dadıya (nerede? Aksaray yangın yerini geçtim, mehabet ve uhrevilik veren o kocaman mahdum beyin sefaheti de arsa ve sair mallan
müracaat ederek mahalli ikametleri hakkında Valdecamiinin yanından saptım ve kocaman kırmızı dut ağacı kesilmiş, tekke dımdızlak, yedi; sekiz sene evvel yine halleri bir derece iyi
malûmat almak lâzımdı. Biri, "bir tekke şeyhi harabathanenin kapısını ittim. Burası, her çırçıplak kalmıştı. Âyin geceleri geldiğim idi. maaşlarile geçmiyorlar, Ge-dikpaşada zarif
müstesna olmak üzere, hepsi de yerlerini, odası ayda on liraya kiraya verilen bir acaip olurdu. Tertemiz kıyafetli, bembeyaz bir evde oturuyorlardı. Harb, galayı es'ar ve
meskenlerini değiştirmişler, uzak, aykırı mesken, bir loş, mukassi bina idi. Dışarda arakiyeli dervişlerin zikri etrafı inletir, bina mâzuliyet nihayet onları, bir ana, bir büyük
semtlere, bulunması 'güç, 'gidilmesi zor güneş ve sıcak vardı; bu binada ise .dizlere, avizeler, şamdanlar, kandiller içinde pınl ana ve bir oğul, buraya kadar atmıştı. Oğul
mahallelere dağılmışlardı. Not defterimi birçok derhal, bir yılara gibi sanlan nafiz, müessir bir pırıl yanar, mahalleye şeref salardı. Şeyh dediğim şimdi kırk beş yaşında vardı, ne kelli
sokak isimleri, bakkal, aiktar, bekçi, hamam, rutubet ve bir alaca karanlık... Bir oda kapısı efendi ne terbiyeli, ne zarif ve ne hoşgû felli, ne vekarlı, âdeta ne muhteşem bir
çeşme, kahve tarif -lerile doldurdum ve şehri açıldı, aralıktan baktım, kınalı saçlı bir İhtiyar zattı. İşi gücü her lâkırdıya bir nükte adamdı. Kürklü paltolar, pardesü-ler içinde
tanımayan bir seyyah gibi, rehberime kadim İspanak ayıklıyor ve ortada, maltız yetiştirmek, bir telmih yapmak ve sonra görmeğe alıştığımız kehribar teşbihi, fotin
bakarak, şaşkın şaşkın yangın yerlerine üzerinde bir tencere dumanlar salıvererek çiledıanesine kapanıp zikir ve ibadet etmekti. kundurah bir racüli devlet siması.. Kapıyı bana
daldım. kaynıyordu. Kenarında yataklar yığılıydı. Ben Ailesi yirmiyi aşgındı ve orada çıkan yemeğin «fak tefek, avurdu avurduna çökmüş, entarili
îşte bugün de size bu meraklı ve acıklı, hangi odaya girecektim?. O sırada karşıma bolluğu, nefaseti hemen hemen değme vezir, biri açtı; ne garip manalı gözleri vardı!
hakikî ve facialı ziyaret ve seyahatimden sofadan entarili bir kız çıktı, on üçünü geçmiş, vükelâ konağında nadirdi. Beni görünce — Fehmi Beyin evi burası mı?
(bahsedeceğim. artik çocukluktan kurtulmuş bir kız... göğsüne bastıran şeyh, şimdi nükte, telmih — Evet, .buyurunuz, safa geldiniz!
*** — A! dedi ve içeri kaçtı. Beni tanımıştı, nerede, basbayağı sözün ikisini bir araya Aman Yarabbi, o adam bu adamdı, o
Zihnen çizdiğim harita mucibince ilk aradığım oda, onun girdiği oda idi. îki, üç getirmekten âciz, bin zorlukla derdini yanıyor muhteşem sima, bu sefil çehre!... Bir aralık
uğrayacağım akrabamı şöyle hatırlıyorum: yaşında iken fıstıkların alünda top oynayıp : annesi onun yanımızdan çıkmasından
Kan-lıcada, körfez üstünde, kızılcık ve fıstık dizlerime tırmanan ve körfezden geçen — Evlâdım, gün oluyor ki maa aile istifade ederek:
ağaç- Şirket katıksız ekmekle kefafı nefse mecbur — Evlâdım bitti, dedi, doktorlar darüşşi-
oluyoruz!
Diyordu. Büyük oğlu Canakkalede şehid
düşmüştü, tam Hukuku ikmal edeceği sene...
AKREPAS 5 84 — İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 535 AKSARAY CİNAYETİ
faya sokmamızı tavsiye ediyorlar; para AKREPAS — ikinci Abdülhamidin son denizden köprüye kadar da kayıkla girildiği (Gurebahüseyinağa, Muradpaşa mahalleleri)
nerede? Toplasına girecek! devirlerinde piyasa sazendelerinden takım kaydedilir. Aksaray yeniçeri kolluğu , Fatih kazasının Samatya nahiyesi (Eyne-
Filhakika Fehmi Bey, o ağır vakarlı adam sahibi bir kemani, takımının ıbaşhca köprünün Lâleli başında idi. Yine tarih bey, Cakırağa mahalleleri) hudutları içinde
zirzop bir deli olmuştu; gözlerini gözüme şöhretlerinden biri hanende Misak idi; "icrayı kaynaklarından, sağanak halindeki kalmak üzere parçalanmış bulunmaktadır.
dikerek anlatıyordu: ahenk" edeceği meyhane,*gazino ve bahçe yağmurlarda Bayrampaşa Deresinin taşarak AKSARAY CİNAYETİ — 1888 de Bü-
-—• Beyefendi birader, kâğıttan para olur sahipleri tarafından devrin gazetelerine verilen Aksarayı su bas-dığını öğreniyoruz. yükşehirde 'bilhassa. Aksarayda fevkalâde
mu? Bari kâğıthelvasından yapsaydılar, ilânlarda "kemanii şehir" tâbiri kullanılırdı; Zamanımızda dalhi, âfet halini alan teessür ve heyecan uyandırma<ş bir cinayettir;
ağzımız tatlılanırdı... Ben kullanmıyorum, tâ hayatı hakkında bundan gayri bir malûmat yağmurlarda Aksaray îstaınbulun su basan yaşmak ve ferace devrinin sonlarına rastlıyan
sarı liralar, çil çil paralar çıkıncaya kadar... edinilemedi. semtleri arasında anılır. ve bu yıllarda, Aksaray esnafından fcir
Onun iğin evi, barkı sattık, bedelini, deste Bibi.: Devrin -Gazeteleri. Bizans devrinde, Aksarayın yeri Bovis Hüseyin Ağanın Cemile ismindeki kızı,
deste kâğıt, bankaya yatırdık, hem öyle 'AKSAKAL SOKAĞI —- Eminönü forumu idi. semtin en güzel bir kızı olarak tanınmıştı;
mukavele yaptık-ki maden para çıkıncaya kazasının Alemdar nahiyesinin İshakpaşa Semtin bugünkü adı Fatih Sultan Meh- ayni çarşıda işliyen aşçı Mustafa adında bir
kadar bize on para vermiyecek, ibiz. de o mahallesi sokaklarından, Hipodrom duvarı medin Sadrazamlarından İshak Paşanın genç Cemileyi istemiş, fakat güzel kızları
zamana kadar burada dişimizi sıkacağız! altındaki Nakilbend ve Kasaposman Karaman seferine bağlanır, Karamanoğlu için çok daha parlak bir kısmet uman ailesi
Birden ferahlık! gel, yoğurtçu! okkası ikaca? sokaklarile Marmara sahilinden geçen Kasım Beyi mağlûp ettikten sonra Aksarayı aşçı Mustafaya red cevabi vermişlerdi. Bunun
Yüz para mı? Hele hele, iki çil kuruşa olmaz demiryolu arasındadır; ve demiryoluna amud zapteden İshak Paşa, padişahtan aldığı bir üzerine kızın yolunu beklemeğe 'başlayan
mı? Peki ver, elli okka... Al su sarı lirayı, olarak kavuşur. Kaleci sokağile kavşağı ferman üzerine bu kasaba halkından büyük delikanlı, bu yılın şubat ayının başlarında, bir
geriye sekiz kuruş isterim, malûm a lira yüz vardır, Küçükayasofya cad-desile de bir dört .bir kısmını İstanbula göndermiş ve bunların gün Beygirciler içinde Cemileye rastlamış,
sekizden! yol ağzı yaparak kesişir. Semt, büyük yerleştirildiği semte de, memleketlerine nis- zorla kaçırmak istemiş, kızın mukavemeti
Bu tarzda maden para ile alışveriş Kabasakal yangınında hara-b olmuş betle Aksaray denilmişti. üzerine de belinden kccaman bir ,bıçak
taklidi yaparak mütemadiyen konuşuyordu. yerlerdendir, iki araba geçebilecek kadar sıyırarak güzel kızı güpe gündüz çarşı
Fethi müteakiib istanbul'da ilk yeniçeri
Beni kapıya kadar teşyi etti. Son sözü şu geniş, kaba taş döşeli ve bozuk bir ycldur. ortasında vurup öldürmüştü. Vaka yerine
kışlası Bayazıddan Fâtihe giden yol üzerinde
oldu: Demiryolu tarafındaki ağzı bir odun süratle yetişen zabıta, güzel Cemilenin
yapılmıştı, ki Kanunî Sultan Süleyman
— Aman, 'beyefendi birader, siz gazete deposudur; sağ köşede küçük .bir işçi - amele katilini, gazaba gelen (Aksaray halkının
devrinde bu kışlanın karşısında Şehzade
muharririsiniz, daha çabuk 'haber alırsınız, kahvehanesi ve Küçükayasofya caddesi .elinde keşkek edilmekten güçlükle kurtarmış,
Mehme-din adına büyük Cami yajpıldı ve orası
lira yüz sekize çıkınca bana bir kart yazıverin! kavşağında da >be-ton bir tümsekten ibaret aşçı Mustafa hayli uzun süren bir
Sehzâ-debaşı adını aldı; eski kışla muhafaza
Zavallı adam para ile bozmuştu... bir terkos çeşmesi vardır. Arsalar arasına muhakemeden sonra on sekiz yıl ağır hapse
edilerek, yeniçeriler için Aksarayda yeni ve
Ekserimizin, ,bu gidişle, olacağı gibi! Yürürken serpilmiş evleri, orta hallice aile meskeni mahkûm edilmişti.
büyük -bir kışla inşa edildi, eskisine "Eski
kendi kendime: beton yapılardır. (1945)
Bibi,: REK ve Saiım Tung-ud, Gezi notu. Odalar", yenisine "Yeni Odalar" adı
— Ah, ne idi o konağın şa'şaası, o iftar ^e^^zy»*^ verildi, Aksarayda Yeni Odalar
AKSARAY — îstanbulun en meşhur
lar, nerede? Kışlasının önündeki bir meydan da "Et
semtlerinden biri, son geniş îmar işinde
Diyor, yıkı kaleler arasından melül, Meydanı" adını aldı (B. : Eski Odalar; Yeni
mahzun gidiyordum. siması en çok değişen yerlerden biri oldu; hiç
şüphesiz ki semtin siması ile 'beraber Odalar; Et Meydanı).
İşte -bu minval üzere üç kapıya daha baş atmosferi de değişmiştir. Yıkma ve geniş Yeni Odalar Aksarayda çok
vurdum, hepsinde o hali, zamanın keskin bulvarlar açma işi son derece sür'atli olmuş ve canlı bir günlük hayat
tırnaklarını, kanlı izlerini ıbuldum. îstanbulun R.E. Koçunun bu ansiklopedinin günlük sağlamıştı. Büyük askerî
ibir zamanlar en şad, en müreffeh yaşayan ve mesâisine fasıla verdiği, ve pek yalnız kaldığı ihtilâllerde İs-tanbulun en
geçinen bu mesut fanilerini on senelik cidal bir devreye rastlamıştır; İstanbul heyecanlı günlerini yaşayan
yerden yere vurmuş, çamurlara bulamış, Ansiklopedisi için tahav-vülü takvim ile adım semtlerin başında Aksaray gelir.
dertlere sokmuş, kendi memleketlerinde bir adım takibe kokain bulunamamıştır. Bu Yeniçeri Ocağının kaldırıldığı
muhacir ve gurbetzede gibi aç, mahrum, -büyük semte, 1958 deki manzarası ile Vak'ai Hayriyede top dahi
yoksul bırakmıştı. Kimin kime imdat etmeğe beraber kuş bakışı göz atmak doğru kullanılan şehir muharebesine
mecali vardı? Kelden köseye muavenet mi olacaktır. Aksaray sahne olmuştu (B. :
olurdu? Kepimiz muhtacı himmet bir dede Aksaray, yedi tepeli büyük şehrin derin Aksaray Kabadayıları;
idik, nerede kaldı ki -gayriye himmet ve en geniş bir vadisinde kurulmuştur. Yeniçeriler; Vak'ai Hayriye).
edecektik? Bacaklarım yorgunluktan Tamamen kurumuş, yatağı bile kaybolmuş Zamanımızın şehir idaresi
dermansız ve yüreğim hicran içinde şişkin, kadîm Lîkus, Bayrampaşa Deresi Aksarayın taksimatında. Aksaray semti,
evime, düşkün ve dertli döndüğüm zaman bu ortasından geçer ve Yenikapıda iMarmaraya Eminönü kazasının Kumkapı
altı ailenin her ferdine ayrı ayrı acıyordum. dökülürdü. Onsekizinci asır kaynaklan Aksa- nahiyesi (Mesihpaşa, Kâtipka-
Yalnız ıbirine gıpta etmiştim: liranın yüz rayda Bayrampaşa Deresi üzerinde büyük 'bir sım mahalleleri), Fatih Aksaray Hamamının kemerli kapısı, 1943. (Resim : Nezih)
sekize geçeceğini bekliyen deliye! ahşab köprüden bahseder, Lâleliden gelen ana kazasının Fatih merkez
içimizde istikbalden ümid eden bir o yol bu köprüden geçer, sonra, iki kol olarak nahiyesi
vardı!" ıbiri Topkapısma, 'biri de Yedikuleye giderdi;
•118
AKSARAY HAMAMI 'AKSARAY KARAKOLU
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ
Bibi.: Devrin Gazeteleri içinde, natır, dellâk ve yanaşma olarak 1946 bekesinin santralı Aksaraydı. "Şekerci
AKSARAY HAMAMI — îstanbulun da on kişi çalışmakta idi. sokağında Kaymaktabağı Hürmüz gibi fu-
büyük ve en eski hamamlarından, Türk huşhanelerie, bunlardan az çok müstakil
hamam yapısının en güzel örneklerinden biri geçinen koltuklar, Çapa çeşmesi foüküntüleri
idi; Ak-sarayda Horhor caddesinde, arasındaki "Acem", "Bahri" ve tevaibii,
Aksaraydan Saraçhanebagına çıkıldığına hemen hemen muntazam ıbir teşkilâtı
göre, caddenin alt başında sol kolda bir çifte andırıyordu (Bütün bu isimlere bakınız).
(hamamdı. Vatan Caddesi açılır iken 1957 de Yine bu büyük muharrir; "Fiyakacı
yıkıldı. Erkekler kısmına azametli bir tonos kabadayılar, kıyaklar, hacamatçılar" başlığı
kemer altından girilir; camekâm, bir ıbüyük altındaki makalesinde Aksaray kopuğu
kubbe ile örtülmüştü; ortada bir mermer tipini bir fıkra içinde şöyle tasvir ediyor:
fiskiyesi vardı. Kapıdan girildiğine göre "Vaktile semtinde -bolca bulunduğu için
sağda, karşıda ve solda birer peykesi, sol
.kabadayılık ahvali umumiyesine, zihniyeti
köşeden sekiz on basamak merdivenle çıkılır
anuzirresine vâlkıf 'bir zat nakleylemişti: —- Bir
iki soyunma odası vardı.
akşam üstü idi, Aksaraydan geçiyordum. O
Asıl zaman esnaf iki sıralı küfeleri il« durur,
hamama iç içe cadde bir pazar şeklim bağlardı. Gidip
iki soğukluk dururken yanımdan hızla 'birinin geçtiğini,
tan girilir; biraz ötede (bir küfeci ile kendi halinde
birinci pazarlık etmekte olan diğer birinin ensesinden
yakalayıp pataklamağa başladığını gördüm.
Dârib' bir taraftan tekme, yumruk indiriyor,
diğer tarafta» da: Amanin 'beni bırakın,
ancak yakahyebil-dim, fırsat bu -fırsattır,
Erkekler kısmının tonos kemerli kapısı, 'biraz hırsımı alayım! yuğrulan Aksaray gençliği kabadayılık, külhanilik ve uçarılık, âleminde
Istanbulda ıbir eşi daha bulunmayan bir köpürüp takmıştır; ocak kanlı bir şehir muharebesi-le bir günde
eserdi. Banisine nisbetle Muradpaşa Hamamı kaldırılmıştı; Ak-saraya sinmiş olan yeniçeri ruhu ancak bir asırda
adı ile de anılırdı (B. : Murad Pa^şa; silinebildi.
Muradpaşa Camii). İkinci Abdülhamidin son yıllarından bahsederken Ahmed
AKSARAY HASFIEINI — Son tamiri Rasim: "O zamanlar zenperest-lik âlemlerine dair her nevi
ile 'asıl şeklini tamamen değiştirmiş bulunan vakalar, hâdiselerden başka menkıbe ve hikâyelerin hemen
bu namlı fırın, Aksaray çarşısının en eski ekserisi Aksaray civarından sızarak ağır ağır etrafa
yapısı ve eski adı da Hüseyinağa fırını idi, bu dağılırdı", diyor, îstanbulun fisküficur şe-
zatın yeniçeri ağalarından ıbiri olduğu
söylenir, halk ağzında "Aksarayı titretmiş"
soğukluğun solundaki hatırası da yaşadığına göre, ocağın son devri
bir kapı, ayak yollarına zorbalarından biri olduğu muhakaktır. 1957
açılır; ikinci soğukluğun imârında yıkıldı.
sağında da bir soğuk Turgud Çeükî>aş
halvet vardı. Hamam, AKSARAY KABADAYILARI, KÜLHA-
sekiz köşeli bir göbek- NlLEBÎ — Aksaray, Cumhuriyet
taşı etrafında üç sofa inkılâbına kadar, îstanbulun tarihi
ve dört halvetten mü- boyunca kabadayı ve külhanisi-nin çokluğu
rekep klâsik plân ile tanınmıştı ki, "Yeniodalar" denilen
üzerine yapılmıştı- îstanbuî-daki en büyük yeniçeri kışlasının
Aksaray hamamı, Aksarayda kurulmuş bulunması, bu
semt kalabalık, yeri de atmosferin teşekülüne ve asırlarca
çarşı içi olduğundan,
emsali büyük
Aksaray Hamamı
hamamlara nisbetle (Plân: Heinrich »lück)
çok işlekti,
yaşamasına kâfi bir sebep olarak
gösterilebilir. O-cak disiplinin gevşediği on
yedinci asır ortasından Vak'ai Hayriyeye
kadar ve bilhassa ocağın son yarım
asrında "Yeni-odaîar" has mânasile bir
haşe-rat yatağı, olmuş, bu maya ile
diye Önünde îdam Edilen Sekban Neferi Vakası).
yalvarıyordu. Bu Ocağın lağvından ve îstanbulun zabıta
esnada madrup vazifesi Seraskerliğe devredildikten sonra,
kalkın-dı, yediği (H. 1247) 1831 den itibaren eski ahşap
yumruk, kollukların yer yer kârgir kara-kolhaneler
tekmelerden ıbaşı şekline konulmasına başlanmış, bu arada
şiş, yaralı bereli Aksaray karakolhanesi de fcârgir yapılmış
olduğu halde hem idi. Aşağıdaki notlar 1945 -1946 arasında
gidiyor, hem de tesbit edilmiştir:
dönüp dönüp "Yakın bir istikbalde
soğuyordu. Dârîb Aksaray meydanının daha
hırsından kandil esaslı bir tanzimi sırasında
kandil tükürük yıkılacağı aydın olarak gö-
olmuş bıyıklarını
çevresi fle silerek,
tavır ve asabiyeti
ile bize döndü,
dedi ki: işte bu
herifler böyledir,
kalabalıkta sö-
gerler, üzerine
vardın mı
kaçarlar, kaç
defadır böyle
yaptı, bir türlü
elime
geçiremiyor-
dum. Bugün
yakaldım, onda Aksaray Ha^namısçUı Çârcıekân, 1945. (Besim : Nezih)
da siz iyice ıs-
latmaklığıma
mâni oldunuz!
Siz bunları
bilmezsiniz,
maazallah insanı
katil ederler".
AKSARAY
KAEAKOLHAN
ESl —- Ye-niçeri
devrinde,
bugünkü Aksaray
karakolha-nesinin
yerinde, ahşap
olduğu
muhakkak, bir
yeniçe/i kolluğu
vardı; on
dokuzuncu asır
başı
müelliflerinden
Cabi Said Efendi,
Aksaray seîbili
önünde idam
edilen Ibir sekban
neferi
münasebetile bu
kolluğun adını
kaydediyor (B.:
Aksaray Sebili
AKSARAYLI Y AN (Dr. Nezaret) 53S ~ İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 539 — AKSARAY YANGINLARI
Aksaray karakolu, 1945. (Resim: Nezih) Mektebine girmiş ve 1882 de yüzbaşı bahçıvanı işlerdi, ölümünden sonra hassa Aksaray ile civarında derin bir
rütbesiyle mezun olmuştur. Henüz mektepte veresesine kalmıştı.. teessürle karşılanmıştı.
rünen Aksaray karakolhanesi, Cerrahpaşa iken, son senelerde, başçavuş derecesiyle AKSARAY SEBtLl ÖNÜNDE ÎDAM Aksaray karakolu neferlerile bazı
cadesile Millet caddesinin kavşağı birinci sınıf talebelerine, riyaziye, resim, EDİLEN SEKBAN NEFERİ VAKASI — mahalleli ağzından o gece, ibret olmak üzere
köşesinde, iki katlı, methal kısmı dört hüsnühat ve fransızca derslerinde yardımcı Alemdar Mustafa Paşamın; îstanibula sokak ortasında bırakılan genç sekbanın naşı
mermer sütunlu bir saçak altına alınmış, vazifesini ifa etmiştir. hâkim olduğu günlerde, paşanın üzerine nur indiği rivayetinin çıkması, ertesi
ikinci katın cephesinde bir balkonu bulunan Önce Kümelinin muhtelif bölgelerinde sekbanarmdan bir delikanlı bir En'anıı gün Büyüksehirde fevkalâde bir heyecan
ve hiçbir sanat kıymeti taşımayan bir vazifede bulunmuş, 1886 da sol kolağalığına ve şerif çalarken yakalanmış ve Aksaray uyandırmış, vaka mahalline büyük bir
binadır.; bu balkondan, eski tulumbacılık 1889 da ise sağ kolağalığına terfi etmiştir. ı sebilinin önünde 'boynu vurularak idam kalabalık toplanmış fakat, 'Alemdarın
devrinde, Aksarayda' oturan hatırlı 1888 de Yemen'de, 12 senede A.sir ve civarında olunmuş, vaka İstanbulda ve bil- korkusundan kimse cesedi kaldırıp bir
kimselerin, yangın . dönüşü tulumba bulunmuştur. Burada binbaşılığa yükseldikten mezarlığa götürmeğe cesaret edememişti.
takımlarını seyrettikleri söylenir. sonra, 1900 da Suriye'ye ve 1904 de istanbul'a Nur rivayeti Sadıra-zamın kulağına kadar da
"Aksaray karakolhanesi, 1918 gelmiştir. 1908 de, İkinci Meşrutiyetin gitmiş, Alemdar Paşa, söylendiğine göre, asla
mütarekesine kadar Merkezkumandanlığının ilânından sonra, kaymakamlığa terfi ederek, ehemmiyet vermi-yerek: — O da lâzım,
inzibat merkezlerinden biriydi, işgal Anadolukavağı (Askerî Hastahânesi-ne sertabib varsın âhirette bana şefaat etsin! demişti.
yıllarında jandarma karakolu oldu, tayin olunmuştur. Müteakiben, Selimiye Sadaret kethüdası Mustafa Refik' Efendi
Cumhuriyet1 devrinde de -Aksaray polis Kışlasında ve bilâhare Yanya Has-tahanesinde ise semt halkından kendisine müracaat eden
merkezi yapıldı" aynı vazifeyi deruhte etmiştir. 1912 de Miralay yirmi otuz kişilik bir heyeti iyi karşılamış,
Aksaray karakolu 1957 deki imar rütbesiyle tekaüde sevkolun-muştur. Balkan sekbanın derhal kaldırılarak teçhiz ve
faaliyeti arasında yıkılmıştır. Harbinde, Hükümet tarafından tekrar vazifeye tekfininden sonra civardaki camilerden
çağrılıp, Gümüşsüyü Hasta'hânesine tayin birinin mezarlığına gömülmesini emretmiş,
AKSARAYLÎYAN (Doktor Nazaret edilmiştir. Az sonra Birinci Ordu Sıhhiye ve geceleri kabrinde kandil yakılması için o
Bey) — Memlekete değerli hizmetlerde Müsteşarlığına; getirilmiştir. camiin vakfına bir miktar akçe vermişti.
bulunan bir Ermeni tabibi; aslen Kayserilidir En'amı şerif çaldığı için idam olunan sekban
Yegâne kaynağımız olan müteveffa Dr.
ve bu satırların muharririnin anna neferinin kabri, Aksaray cami ve
A. Meaburyan tarafından yazılan gayrı matbu
annesinin halasının oğludur. 1855 de doğup, mescidlerinin hangisinde olduğu tesbit
biografide, Dr. Nazaret Bey'in ana dili ve '
4 Eylül 1927 de İstanbul'da vefat etmiştir. edilemedi.
Türkçe'den maada, arabca, yunanca ve fran-
Babasının adı Ke-vork'dur.
sızcaya da bihakkın vâkıf olduğu, birçok Bibi.: Ot, XI; CS, Ta.
İlk tahsilini Kay- AKSARAY YANGINLARI — Aksaray
nişanlarla taltif edildiği, avnı zamanda dürüst,
seri'de yaptıktan semti, İstanıbulun hemen her köşesi gribi,
asil ruhlu, mütevazı, insaniyetli, fıkaraperver,
sonra, İstanbul'a parça parça, yahut tamamına yakın
okumağa düşkün ve bilgili bir şahsiyet olduğu
gelerek bir müddet defalarcas, yanmış, harab olmuştur. Bu
ve herkes tarafından kendisine hürmet
de burada okuyup Dr. Aksarayüya»
gösterildiği yazılıdır. yangınların bir kısmı başka semtlerde çıkmış,
Askerî Tıbbiye, (Besim: Nezih) Kevork Pamukcuyan Aksar ay a sirayet etmiştir; bir kısmında da
AKSARAY PARKI — Semt halkının, kendi sınırları içinde çıkan ateşin kurbanı
bilhassa gençlerin yaz akşamlan oturup olmuştur.
dolaştıkları ve bazan da. çoluk çocuğun Tesbit edilebilen lÂksaray yangınları
toyluk flörtlerime sahne olan bu park 1937 şunlardır :
-1938 'arasında tanzim edilmişti; eskiden (Rumî 15 ağustos 1279) 28 ağustos 1863
burada bir asırlık mazisi olan ve Sütçü •karakolhane yangınında 30, (Rumî 6 temmuz
Bostanı denilen meşhur bir bostan vardı; son 1283) 19 temmuz 1867 Yusuf paşa
zamanlarında ıSotiri admda semtin namlı bir yangınında 43, (Rumî 16 ağustos 1294) 29
ağustos 1877 Gurebahüseyinağa yangınında lırken yağ parlamasından çıktı; mahalle
18, (Rumî 25 nisan 1306") 8 mayıs 1890 Horöıor tulumbacıları üe İstanbul İtfaiye taburu derhal
yangınında 200, (Rumî l Mart 1319) 14 mart yetişti ise de havanın rüzgârlı, sokakların dar,
1903 Selimpasa yokuşu yangınında 35, (Rumî evlerin de ahşab veibiribirine bitişik olmasından
10 temmuz 1327) 23 temmuz 1911 Aksaray yangın süratle büyüdü, Gurebahüse-yinağa ve
yangınında 2400 bina kül olmuştur. Muradpaşa mahallelerine doğru üç kol üzerinden
Horhor yangim (25 nisaıı 1306 = 8 mayıs yayıldı ve 3,5 saat devam ederek, iki yüz kadar
1890 çarşamba). Ateş öğleden az sonra binayı mahvetti, Serasker Ali Said Paşa,
alaturka 7,5 da Şekerci 'sokağında Arabacı Merkezkumandanı Arif Paşa, Zaptiye Nazırı
Mustafa ağanın damadı kalem kâtiplerinden Kâmil Bey Jandarma Kumandanı Cemal Paşa
Nail Efendinin evinden, tavada balık kızartı- yangın yerine gelerek itfaiye ve tulumbacı
gruplarının başında bulundular; İkinci
Abdülhamid de Başmabeyinci Osman. Beyi
gönderdi. Bu yangında'büyük feda-, karlıklar
gösteren tulumbacılara "ihsanı şahane" dağıtıldı.
Şerif Efendi, adında bir mektep kalfası, evinin
eşyasını kaçırmağa uğraşırken kalb sektesinden
öldü. ..
Aksaray yangını (Rumî 10 temmuz 1327 =
23 temmuz 1911 pazar): Yaz sonunun en güzel
günlerinden biriydi, Meşrutiyetin ilk heyecanlı
yıllarından millî bayram (günüydü; Hicrî takvim
ile 1329 yılı recebinin 26 ncı günüydü ki, Mi'raç
gecesi arefesiydi. Türk ve müslüman İstanbulun
her yıl vecd ile kutladığı bir gece olacaktı; o
sabah çıkan İstanbul gazeteleri, ilk sayfalarının
baş tarafını Mi'raç gecesine ayırdıktan ve:
"Bilcümle ceva-mii şerife ve tekâyayı münife
tenfir edilerek şanı celili islâmiyetle mütenasip
bir surette müminin ve muminat taat ve ibadat ile
iktisabı me-sûbat edecekler" gibi serlevhalar
yazdıktan sonra sayfanın tam göbeğine gayet
büvük harflerle "10 Temmuz İydi Millîsi"
başlığından sonra coşkun makaleler
yayınlamıştı; meselâ devrin en çok satan
gazetelerinden İkdamda, böyle bir makale "İydi
Millî Osmaniye hürmeten gazetemiz yarın
neşrolunmayıp salı günü intişar edecektir" diye
bir not ilâve edilmişti. Is'tianbul halkının büyük
bir kısmı, Meşrutiyet bayramını .kutlamak üzere
Büyük-şehir etrafındaki .mesirelere, (bu arada
bilhassa Boğaziçi ile Adalara dökülmüştü.
Ateş, bu millî ve dinî bayram gününde öğleye
doğru alaturka saat beş bucukta Uzun-çarşı
başında Harbiye Nezareti veznedarlığından
müteakit Me'hmed Beyin malı olup 'Abdullah ve
kardeşi Mustafanm kirş. ile tutup idare ettikleri
konaktan bozma ve "Misafirini umumiye" adı
altındaki büyük ve ahşab apar-tımanın üçüncü
katındaki 18 numaralı odadan
ahır. Alembey, Gurebahüseyinağa, Kovacı-
AKSARAY YANGINLARI — §40 İSTANBUL dede, Baklalıkemaleddin, Eyneibey,
lan Cobançavuş, Kâtipkasım ve Şeyhferhad
çıktı. Bu odada Iran tebaasından, bir kayda ıbalannın bütün gayretine rağmen, rüzgârın yanmış mahalleleri tamamen yanmış, Aksaray kül
göre manav, polis raporuna göre mezatcılık şiddetine susuzluk da eklenince Camcıali ve tı; 220 olmuştu. Yanığının tahribatı üzerine
yapan Mehmed ile ortağı Muhtar oturmakta Balaibanağa mahalleleri bir an içinde beygirl neşredilen resmî rakamlar, korkunçtu:
e 2400 ev, 15 fınn, 3000 dükkân, 16 cami
idi. Bu iki btekâr yabancı sabahleyin çaylarım mahvoldu; ateş oradan Çukurçeşme ve
içtikten sonra odalarında semaveri ateşile ve Mollakestel ve Fevziye mahallelerine arabala ve ınescid, 2 medrese, 3 hamam ve birçok
r türbe, tekke ve mektep.
pencereleri açık bırakıp bir meçhul semte yayılarak buralarını da çabucak bir harabeye
zorlukl istanbul halkının büyük bir
bayram eğlencesine gitmişlerdi. Sert bir çevirdi; <bu semtte, Fevziye caddesinin sol
a ekseriyeti millî ıbayram nıünasebetile
poyraz esiyordu, odalan poyraza karşıydı, cihetinde ilerliyen ateş, halı tüccarlarından
semaverin rüzgârla savrulan ateşleri odayı Aziz Beyin konağını yaktıktan sonra Yeniba mesirelerde bu-hınduğundan ateşi
hçe görenler dehşet içinde Bü-yükşehre
tutuşturduktan az sonra, esasen köhne olan önlenebildi.
koica bina bir meş'ale gibi yanmağa O sırada, rüzgârın savurduğu yahmlı çayınn dönmek istemiş, vapurlara, trenlere,
a arabalara, kayıklara hücum etmiş,
başlamıştı. Bu konak -apartıman, bayram tahtalar ve kızgın çiviler, Zeynebhamm
miinasebetile hemen bomboş olduğu gibi, konağı ile etrafım tehdide başlamıştı, içinde kaçırıl istanbul mahşerden örnek bir gün ve
mış, gece yaşamıştı. Bir anda sırtındaki
civar çarşı ve pazarda kapalı idi. Sokaklar Darülfünunun yerleştiği Zeynebhamm
dar, binalar tamamen ahşab ve birbirine konağının da çatısı tutuştu ise de, ihtiyat birçok esvapla sokak ortasında
hayvan kalmış on binlerce insanı
bitişik idi, geç görülen ateş bir anda, bir âfet tedbiri olarak içeri alınmış bulunan mahalle
tulumbalarile bu irfan müessesesinin ve barındırmak ve beşlemek, . . • v<§
halini alıverdi. Evvelâ iki kol oldu: bir kolu ÜNİVERSİTE \^
Süleymaniye ve dokmecileri; bir kolu da hizmetine koşan da-rülfünunlu gençlerin can araba bilhassa kadın
Âlipasa caddesi (1934 Belediye şe-Mr ve başla gösterdikleri gayretle saçak takıml
rehberinde Fuadpaşa caddesi), Mercan- söndürüldü; fakat konağın arkasında an O
yokuşunun çevirdiği adayı sardı; ve kısa bir bulunan süvari kışlası kurtarılamadı; ateş, kurtarı
zaman 'zarfında, -Kilid Hanı ortada kalıp bu binadan Hasanpaşa fınnı arkasına atladı; lamam
kurtulmak üzere bu adayı kül etti; yaman Cukurçeşmede de Cürüksulu Ali Paşa ve ıştı.
binalar arasında vaktile Mercan idadisi olup ilmiyeden Arif Molla Beyin konakları O
son zamanlarda yıkılan ve "Yanıksaraylar" yandıktan sonra yaügın Bayezid - Aksaray n yedi
diye anılan Âli Paşa konağı, Merdivenli caddesine indi; 'bu suretle bu caddenin her saat
Samanı ve Âlipasa Camii (Ağa mescidi ) iki yanı bir ateş seli halinde Aksaraya doğru süren
bulunuvordu: bu esnada yangın yerinde akmağa başladı; Kemalpaşa, Yakuba-ğa, bu
bulunan devrin Harbiye Nazırı Mâhmud Oruçgazi, Kuyumcubahşayiş mahalleleri âfette
Şevket Paşa, bir kalas parçasile kaşının tamamen yandı; bu sahada yalnız Lâleli ve îstanıb
üstünden yaralanmıştı, ikinci kol, Dökmeciler Pertevniyalvalide camileri kurtuldu. ulun
Hamamı köşesinde Ağızlıkçı sokağile Hasanpaşa karakolundan karşıya ath- Oamcı
Uzunçarşıya kadar olan bir sınır içindeki yan ateş Koskayı yaktı; burada da Mimarke- ali,
ıbütün binaları mahvetmişti; bu arada maleddin, Cobançavuş, Kızıltaş mahalleleri Balaba
Süleymaniye külliyesinden Darülhadis yandı; ateş Yenikapıda surlara dayandı; nağa,
medresesile bitişiğinde ve iki yanında bulunan oradan tekrar iki kol oldu; bir kolu Mollak
dökmeci dükkânları hayli zarar görmüş, ha- Aksaraya, bir kolu Langaya saldırdı. Birinci estel,
rab olmuştu. Yangın, ilk çıktığı bu semtte bir kolda Şeyh-ferhad, Kâtipkasım mahalleleri bir Kızılta
hayli tahribat yaparak sönmek üzere idi ki volkan halini aldı; Langada, karakol ş,
rüzgârın savurduğu yalımh tahtalar ve kızgın karşısındaki meşhur Langa meyhaneleri bir an Mfcnar
çiviler, birdenbire, ateşi, mahalleler aşın feir içinde mahvoldu; ateş oradan kemale
yere götürdü ve asıl korkunç âfet başladı. Cellâdçeşmesine ve Sinekli-bakkala ddin,
Söyle ki: doğruldu. Fevziy
Evvelâ Beyazid Hamamı tutuştu; e,
Yenikapıdan ayrılan kol ile tramvay Kemal
söndürüldü. Sonra Veznecilerde Şamlı Terzi yolundan gelmekte olan kol Langa caddesile
diye anılan bir zatın dükkânı tutuştu, paşa,
Beygirciler caddesi, Enıirahur Hamamı, Ya-'ku
söndürüldü; nihayet Veznecilerde Camcîali Uzunodalar sokaklarile Cellâdçeşmesini
mahallesinde Açıkbaş eczahanesinin 23 Temmuz 1911 yangınında yanan Aksaray
bağa,
yakmağa başlamıştı. Mesüh
bitişiğindeki Miralay Fahreddin Beyin evinin Bostancıbaşıabdullahağa mahallesine (Yangın yukarıda x işareti ile gösterilen noktadan
saçağını sardı; fakat şöndürülemedi; ve çıkmıştır. Siyah yerler yanan sahadır) paşa,
sıçrayan ateş Sineklîbakkal mahallesinin Oruçga
oradan, azgın bir poyrazla savrulan ateş ve altına kadar gelmiş, Samatya tramvay
yalımlar ortalığı cehenneme çevirdi, itfaiye zi,
caddesinin her iki tarafını kül etmişti; Kuyum
kıtalan'lş mahalle tulum- Bostancıbaşıabdulfahağa camii yanan cubah-
binalar arasında idi; Tramvay Şirketinin de şayiş,
A
S4İ YA.NĞÖILAM A
K
ve çocuklan korumak, istanbul
belediyesini başanlması çetin muazzam
bir sos* yal dâva karşısında bırakmıştı.
Felâket İstanbulda büyük bir teessür
uyandırmış, herkes asil bir heyecanla
felâketzedelerin ve belediyenin imdadına
koşmuş, yurdun her tarafından ianeler
gönderilmişti. Süleymaniye avlusunda
kurulan kırk çadıra 285, Şehzadebaşında
Letafet apartımanınia 18, Vefa idadisine 55,
Edhem Paşa konağına 16 aile yerleştirilmiş,
Müşir Deli Fuad Paşa, istanbul hemşeriliğinin
en Ulvî simalarından biri olmuş,
Şehremanetine gönderdiği bir mektupta, yol
parası da kendine ait olmak üzere
Feneryolundaki köşküne ve bahçelerine 300
aileyi yerleştirmiye amade olduğunu
bildirmişti. Mekteplerde imtihan zamanı
yaklaştığından Vefadan başka Mercan,
Davudpaşa ve Kabataş idadilerine de yangın
felâketzedeleri yerleştirildi, ve o yıl bu
idadilerin imtihanları Darülfünun olan
Zeynebhamm konağında yapıldı, istanbul
zabıtası üzerine düşen vazîfeyi can ve 'başla
(başarmış, yangın esnasında ve yangından
sonra faaliyete geçen hırsızlan amansız bir
dikkatle takip etmiş ve böylece bir melun fırsat
peşinde dolaşan uygunsuzlardan yüzlercesini
tevkif etmişti.
Yangın esnasında dört kişi kalb
sektesinden, Afcsarayda 19 yaşında >Giridli
Nadire isminde 'bir kızcağız ile Küçüklangada
Kirkor isminde ihtiyar bir Ermeni yanarak
ölmüş; yangından sonra yapılan araştırma
sonunda da Sorguççu sokağında bir evin
mahzeninden de, havasızlıktan boğulmuş 35
yaşında tenekeci Çekmeciyan ile 13 yasında
Artaki çocuğu cesetleri çıkarılmıştı. Devrin
Sadırazamı Hakkı Paşa, Dahiliye Nazırı Halil
Bey, Harbiye Nazın Mahmud Şevket Paşa ve
Şehremini Suphi Bey, âfetin devamınca
yangın yerlerini dolaşmışlardı.
Aksaray yangınında bina ve eşya olarak
tahmin edilen zarar en az on milyon altın idi;
İstanbulda iş yapan bütün sigorta şirketleri
ise 'ancak 600.000 lira ödemişlerdi; bu âfetten
sonradır ki Büyükşehir halkı sigortaya karşı
ciddî bir alâka göstermeğe başlamıştır.
Ciddî ve mizahî, ittihadcı muhalif Ibütün
istanbul gazeteleri /günlerce yangından
bahsettiler. Uğradıkları felâketin dehşetini
öğrenmek, istanbullular için öyle bir acı
merak oldu ki ekmek parasını gazeteye
verenler gö-
rüldü, gazetelerin çoğu da yangın mının oturduğu, ülfet ve muhabbet etdiği bir tika yapılardan
felâketzedelerine parasız dağıtıldı. Aşağıdaki yerdi, önünde bir bağçe, bağçesinin önünde biridir (1945 Aralık).
yangın mersiyasi "vav, he" imzası ile Bibi. : REK ve Saim Turgut,
de yeşil boyalı ağaç tulumbalı bir kuyu ve gezi notu.
"Afacan" mizah gazetesinde çıkmıştır: hazinesi tulumba ile kuyudan çekilen su ile
Mersiyei Harik AKSEKİ MAHALLESi
dolan bir çeşme vardı; kahvehane bağçesinin — İstanbulun eski mahal-
Pâytaht yandı yine âh perişan oldu Öyle
dehhâş bir âteş ile sûzan oldu Oylo dehhaş
etrafını da bir demir parmaklık çevirmişti. lelerindendir; adını
bir âteş ile sûzan Oıdu Yürüdü her tarafa Meşhur Kara Ahmed Pehlivan kalb Akseki mescidinden almış
sanki bir umman oldu Yakdı îstanbulu hem sektesinden bu kahvehanede. ölmüştü (B. : idi; 1293 mebus seçimi
hâliki insan oldu Ağlamak bilmeyen âdem Ahmed Pehlivan, Kara). dolayı-sile tanzim edilmiş
bile giryaıı oldu Bir kazadır ki zuhuru . Aksarayın bu namlı kahvehanesi 1920
keder efşan oldu
bir cetvelde 65 hane olarak
-1930 arasında yıkılmıştır; 1910 da ingiliz gösterilmektedir; 1934
Nico kâşane olup ta'niei dendâm lehîb Ne ressamı Warwick Goble'nin yapdığı sulu Belediye Şehir Rehberi
mesâcid ne mekâtib dedi etti tahrib Hâsilı boya bir resim tek hâtırası olarak kalmıştır. haritasına nazaran
birbirini eyleyüb âfet tâkib Aksaraya
tutasın Veznecilerden bir ip Aralıkda ne AKSARIKLI SOKAĞI — Fatih Muhtesibiskender
kadar varsa emâkin telhîb Ej-1-.'.'li âfet, kazasının Fatih merkez nahiyesinin Eirmasti mahallesi içinde kaldığı
piu ııikbet, tesiri aeîfo Bunca Minyânı rasîn mahallesi sokaklarmdandır. Darüşşafaka muhakkaktır.
hâk ile yeksan oldu caddesi-le Misvak sokağı arasında, tesviyesi AKSEKÎ MESClDÎ —
Hol» ol aileler hâline insan ağlar Bu cihet yapılmamış, dört araba geçecek kadar geniş Fatih kazasının
öyle müessir ki ciğerler dağlar Dökiuüb bir toprak yoldur; üzerinde ikisinin kapısı Karagümrük nahiyesinde
yerlere mahvoldu o ballar yağla • Kimi caddede dörder katlı üç beton apartman Muhtesibiskender
hicret edecekmiş gibi yükler bağlar Şeyi* mahallesinde, Ak-
âteş ise her canibe durmaz çağlar Ne için bulunmaktadır. (1945'Aralık)
gülnıeli, dostlar bugün elbet ağlan Dostlar Bibi.: REK, Gezi notu. sekicâmii sokağile Akseki
ağladı, düşman ise handan oldu AKSEKİ CADDESi — Fatih kazasının caddesi kavşağı kösesinde-
Karagümrük nahiyesinin Muhtesibiskender dir; tuğla minareli bir ah-
etti bütün milleti bu hâli elîın Nice
mahallesi sokaklarmdandır; 1934 şehir şab mesciddir; bu
ebniyderi etti o dem zirî adîm
Hanünaansûz, ciğer parçalayan nâri azim rahiben haritasında her ne kadar bir cadde satırların yazıldığı sırada
Biitüıı Osmanlıyı dilhûîi idecek hâile, kim olarak kaydedilmiş ise de büyük şehrin Elliü-çüncü ilkokul olarak
îy<7i Millimizi matem iîe etti tesmîm alelade bir sokağından farksızdır (B.: kullanılmakta idi. (1945
Ağ!:-yor işte bu ahvâle bütün kalbi selîm Aralık).
Dâri nıes'ud bugün mahşeri ekvan oldu Muhtesibiskender Mahallesi).
İlk yaptıran, Istanbula Fatih Sultan
Ahşaibminare sokağı ile Eskialipaşa
Alemin haleti rühiyesin ettin teshir Avrupa, Afrika
hasretgehi ey Şehri şehir! Sana karşı duyulan hisler caddesi arasında geniş bir kavis çizerek
Aksarayda Yeşil Tulumba ve Yeşil tulumba kahvehanesi
edilmez tâbir i, Güıv'egüıı dilleri ümranın iderken uzanır. îki araba ancak geçebilecek kadar
(Resim: Warwick Gobîe'den S. Bozralı eli ile)
tesrîr Ne için muhterik oldun, bizi ettin dilgîr geniş, kaba taş döşeli, evleri ahşap, halkı
Yar.r.ıa sen, yanma, niçin yanmalı târihi kebîr? Mehmedle gelenlerden Kemaleddin E-
mütevazı gelirli aüelerdir. Akseki camii Hazreti Fatih ile şehri Stanbula gelüp Yapdı bu
Ah., bir hayıi yerin yandı da viran oîdıı. fendidir, kabri de, mescidin mihrabı
sokağile olan kavşağı köşesinde, kendisine ve mescidi kim medfeni de ande bedid; Kalbi âşık
önündedir; on beşinci asırdan kalma iri bir
Bizi müstağraki ye's etti bu ihrâkı hemîn <bu sokağa adını veren Akseki mescidi gibi o'mus idi virâneii harab İdüb ol ma'bedi
Mjiteeilim müteessir, ideriz ah ü enin Bir daha granit üzerine, son, tamirinde konulmuş mesdud felek ahdi medkl; Yetisüb kıldı Hacı
bulunmaktadır. Hırkai-şerif camimin üst
mislini göstermesin Allah., âmîn.. Cümle mermer bir kitabe levhasında: Şevki Efendi ihya Yeniden eyledi, ma'mur anı
kapısı da bu cadde üzerindedir. (1945 Banü evvel Akseki Kemaledıdin Efendi
Osmanlı bilâdın ide âfetden enıîn Her cihetden bâ sa'yi mezid Hisseraendi niami ecrü raesûbat
ide asayişimiz hep te'rnîn Hânis olmazdım eğer Aralık). Rah/metullahi aleyh 857 itsun Hırkai pâki risaletden anı rabbi mecid;
eylesem Allaha yemin Calibi merhameti Bibi.: REK v« Saiını Turgud, gezi notu. Pederü maderinin ruhları şad olarak Buîalar
yazılıdır. Harab olmuş, on yedinci asır
hazreti Rahman oldu. AKSEKlCAMÎ SOKAĞI — Fatih cenneti âlâda safâi câvid; Sa'di beş vakit gelüb
taşında Reisülküttablardan Dal Mehmed okuna hangi tarih "Akseki Mescidi himmetile
Bu âfetten bir gün sonra da Balat kazasının Karagümrük Nakliyesinin Efendi tarafından yeniden yaptırılmıştır (H. oldu tecdid. Yahu! 1315, Ramazanı şerif,
yangım çıktı ve o da ikinci 'bir felâket 'halini Muhtesibiskender mahallesi 1013) 1604 de ölen Mehmed Efendi de
aldı, Haliç kıyısından Hekimoğlualipaşa sokaklarmdandır; iArmutlu sokağile Akseki Kemaleddin Efendinin yanına gömülmüştür. Mescidin üçüncü banisi olan bu Hacı
camiine kadar olan geniş bir sahayı mahvetti caddesi arasında uzanır; kaba taş döşeli, Bundan sonra bu mescit uzun zaman yine Şevki Efendinin kabri de mescidin mihrabı
(B. : Balat Yangını). bozuk; evleri aıhşab, 2-3 katlı dar gelirli bakımsız kalmış, fevkalâde harab olmuş, en önündeki 'nazirededir, mermerden kabir
veya orta halli aile meskenleridir; Armutlu son (H. 1315) 1897 de Mehmed Şevki Efendi taşmdaJd kitabesi de şudur:
AKSARA YB A YEŞİL TULUMBA
KAHVEHANESİ — Semtin esnafı ile ayak .sokağı tarafından gelindiğine göre, adında bir hayır sahibi tarafından bugünkü "Bânii şalisi tarikati rifaiye meşayihinden.
Kabakulak .sokağile olan kavşağını geçtikten şeklinde ihya edilmiştir. Akseki caddesi
takı-
sonra sağda 27 numaralı küçük bir ev, en az üzerindeki avlu kapısında talik hat ile şu
bir asır evvelinden kalma küçük fakat İstan- kitabe okunmaktadır. Sa'yi meşkûr ola merhum
bulda benzerleri gittikçe tükenmekte olan an- Kemalüddinin Dinine devletine hizmet Ue oldu saifî;
Eyyubda Karyağdı Bayırından Halicin görünüşü ve İstanbul panoraması
(Resim : H. Bartlett)

Süsler Matbaası Türkiye Klişe Atölyesi


ÂNSİKLÖMDİSİ
tinde Hacı Fetta'hoğlu diye tanılır, küçük
da Istanfculda tavattum ederek balıkçılık
gelmiş, 1957 de yaşı altmışını hayli aşmış,
•• pür neş'e, mesleği icabı yalın ayak, rind
alın terinin az fakat temiz kazancına kan
yaşamakta idi; askerlik çağına gelmiş bir
ile Çatladıkapıdaki tarihî sur'har
altında .bir t>araka - evceğizde oturmakd
Son açılan sahil yolunun balıkçı Âh
Aksunun günlük (hayatında ne gibi
değişiklik yap-dığı tesbit edilemedi.
AKŞÂHÎN (Hafız Kerim) — Tanı
mevlidhanlardan; Hafız Ali Riza Sağ
"Mevlid nasıl okunur ve tanınmış mevlid
lar" adındaki eserinde hal tercemesi o
şu satırları yasıyor: "1916 da Tars
doğdu, îstanbulda Bayazıd Cam
müezzindir. Sesi pek tiz, o kadar ki isters
perde göstererek okuyabilir, fakat d
yükseklerde uçarak pestleri hes
katmadığından sesindeki 22 perdeyi 1
indiriyor. Şimdiki kulaklar gerçek
<bağırmadıkça işitmiyor iso de arada ok
sanatının hatırına riayet edilse iyi olur. H
Kerim Aksalım 1947 de Son D
Gazetesinin açdığı ses müsabakasına gi
Taksimde Maksim Gazinosunda Konser
var muallimlerinin huzurunda ya
imtihanda üçyüs kişi arasında birin
kazanarak o yıl için "Ses Kiralı"
edilmişti".

[ — 1958 de kır
yılını tamamlamış İstanbulun en eski b
gazetelerinden; ilk sayısı 20 Eylül 191
çıkmıştır.

Hafız Keıvm
(Sesim : S. B.)
Bu büyük gazetenin tarihçesi
ansiklopedi için iki muharririn kalemi ile t
ed% mistir. Şevket Radonun 1946 da ya
ilk makale aynen dere edilmiştir, gaze
1958 deki durumu da îrfan Der
tarafından tesbit edilmiştir, R, E. Koçu
işareti ile Meh-
ĞAÜE'ÎESİ OA2ETİİSİ
İSfAMlîJL S4f
müddet sonra idarehanesi Necmi istikbal bugünkü yaşlı okuyucularından çoğu o teye girmesinde tereddüt hâsıl olursa 1946 da Akşamın daimî yazı kadrosu şu
matbaasının üst katındaki küçük odadan zaman Akşam gazetesini okumaya alışmış zatlardan mürekkeptir:
Necmeddin Sadaka sorulur. Gazetenin takip
çıkarak Reşid Efendi hanında kiralanan olanlardır. Gazete bir müddet iri puntolu ettiği politikada onun görüşleri hâkimdir. Başmuharrir: Necmeddin Sadak.
bir daireye geçti. Sonra idarehane ikdam harflerle basılmış, sonra Necmeddin Sadakla Yazı işleri müdürü: Enis Tahsin Tiİ.
Eski bir sosyoloji hocası olan Necmeddin
yurdunun bitişiğindeki binaya nakledildi Kâzüm Şinasinin büyük bir isabetle seçtikleri Sadak gazetecüiğe başladıktan sonra da Yazı işleri müdür muavini: Hilâli Siğman,
(Şimdi Türkiye Yayınevi binası). Millî en okunaklı harfler, arap harflerinden latan Sekreter muavini: Cemaleddin Bildik.
öğreticilik mesleğini bırakmamış, gazetesinde
Mücadele açılınca Akşam gazetesi sahipleri harflerine geçen okuyucuları bu gazeteye çalışanların daima hocası ve yetiştiricisi Fıkra muharrirleri yaş sırasile: Refik
Anadoluda başlayan kurtuluş hareketini muhabbetle bağlamıştır. Halid Karay, Vâlâ Nureddin Vâ-Nû, Cemal
olmuştur. Olgun şahsiyeti karşısındakine
kalemlerinin bütün kuvvetile desteklediler. daima hürmet telkin eder. Patron gibi değil Refik, Hikmet Feridun Es (ayni zamanda
Bu neşriyat halkın hislerine tercüman olduğu Akşam gazetesinin başmuharriri,
arkadaş gibi muamele etmesi etrafındakiler! neşriyat müdürü) Şevket Rado.
için gazetenin satışı tekrar yükseldi. O gazetenin birinci nüshasından itibaren
Necmeddin Sadaktır- Ali Naci Karacan 1926 kendisine hayran bırakır (B. : Sadak, istihbarat şefi: Mustafa Ragıp Esatlı.
zaman Akşam bir düz makinede ve çok Polis ve adliye muhabiri: Remzi Tozan-
da hissedarlıktan çıkmıştır. Necmeddin).
büyük boyda dört sayfa olarak çıkıyordu. oğlu.
Fakat düz makinede gazete süratle Akşamın eski mensupları, Ali Naci Kâzını Şinasi Dersan Akşam gazetesinin
idare işlerini büyük bir intizamla yürütür. En Belediye ve maarif muhabiri: Sadeddin
blasılamadığı için akşam gazetesini okumak Karacanın hem hissedar, hem de yazı işleri
müdürü olduğu devre ait pek hoş hikâyeler küçük teferruata kadar alâkadar olur. O da Gökçepınar.
istiyen herkese yetiştirmek mümkün
anlatırlar. Ali Naci o devirde ateşli bir eski bir hoca olmakla beraber Akşamı iktisadî mahafil muhabiri: Ecvet
olamıyordu, istiklâl (harbinin heyecanlı
günlerinde gazete daha matbaanın önünde Fenerbahçeli imiş. Maçların tafsilâtını da kurduktan sonra, bütün dikkat ve gayretini Güresin.
bizzat kendi yazarmış. Galatasarayla gazeteye hasretmiştir. Akşamın idare işleri Muhtelif istihbarat ve reportaj: Halûk
kapışılırdı. Makine /bir taraftan gazeteyi
basar, basılan nüshalar .kapıda biriken Fenerbahçenin en hararetli rekabet seneleri onun devamlı alâkasile -bir saat gibi işler, Durukal.
olan o devirlerde Ali Naci, gazete tam intizamsızlıktan nefret eder. İnsan seçmesini
halka dağıtılır, kapıya «birikenler, Spor mu!haroiri: Şazi Tezcan.
gazetelerini almadıkça gitmezlerdi. basılmak üzere iken matbaaya gelir, birinci bilir. Gazetenin istihbarat kısmında çalışmak
üzere türlü kanallardan gelip staja Musahhihler: Şevket Talaykurt, ihsan
Akşam Anadoludaki istiklâl savaşı sayfadaki bütün dizilmiş (haberlerin Tayşüı.
dağıtılmasını emreder, kendisinin oturup maç başlayanları o görür. Bazısını, sadece yüzü
haberlerini istanbul halkına yetiştirmek için kendisine emniyet telkin etmediği için Fransızca, ingilizce, almanca, ruscadan
bütün tazyiklere rağmen her pareye tafsilâtını yazacağını bildirir, hakikaten başka daha birçok lisanlar bilen Muharrem
sütunlarca yazar, bunlar dizüinceye kadar gazeteye 'almaz. "Belki de iyi adam ama
başvuruyor, muhabirler, ekseriya suratı hoşuma gitmedi" diyerek kabul Feyzi Togay Akşama hemen har düden
Karadenizden gelen takacılardan son hayli vakit geçtiğinden gazete çıkma saatine tercümeler yapar.
yetiştirilemez, daima geç kalırmış. O zaman etmedikleri çok olmuştur. Bilhassa sarhoş
haberleri öğrenip gazeteye yetiştiroyrlardı. muharrirden nefret eder. Onun için Akşam Hepsi terbiyeli, nazik, efendiden
Fuad Duyar (Cumhuriyet gazetesinin Akşam gazetesinin rakibi olan "Son Saat"
gazetesinde ayyaş muharrir tutunamamıştır. insanlar olan bu topluluk Akşam gazetesinin
istihbarat şefliğinden emekli) çok iyi bir gazetesi de bu gecikmelerden istifade ederek
Ne kadar kıymetli olursa olsun Kâzım Şinasi ağır başlı şahsiyetini vücude getirir.
gazeteci olan merhum Sadeddin, Bilâl Ak-ba o tutundu diyenler vardır.
bir ayyaş gazeteci ile beraber çalışmayı En kıdemli gazetecilerimizden biri olan
zaman Aksamın fedakâr muhabirleri idiler. Ali Naciden başka Akşam gazetesine reddeder (B. : Dersan, Kâzım Snasi). Enis Tahsin Til son derece nazik -ve kibar bir
Hayatlarını 'tehlikeye koymak bahasına istiklâl hissedar olarak ilk yıllarda Rifat Müeyysd
harbine dair son Anadolu haberlerini Kâzım. Şinasi Dersan gazeteye bir adamı zattır, intizama bu kadar düşkün insan da
ile Falih Rıfkı Atay da girmiş, sonradan çok güç alır, fakat bir gazeteci ilk iki sene nadir bulunur. Masasının üzeri daima
öğrenmiye çalışır, halka en heyecanlı günleri ayrılmışlardır.
yaşatırlardı. gazetede kaldı mı çıkması güçleşmiş tertemizdir. Gazeteleri okumadan evvel
Akşam gazetesinin siyasî mesleğinde demektir. Patron kendisinden memnun katlayıp üs-tüste koyduktan sonra teker
Lozan sulhu sırasında Akşam öalıipleri daima memleket menfaatleri hâkimdir. Bu olmuştur. Bunun içindir ki, Akşamın teker okumaya baslar ve mutlaka yine
"Sabah" gazetesinin rotatif makinesini satın düstur ilk çıktığı günden itibaren muharrir kadrosu pek az değişir. katlayarak bir kenara kor. Eğer kapıdan
aldılar. Ancak bu rotatif makinede gazete değişmemiştir. Akşam Istaabulda Mülî Senelerdenberi daima ayni insanlar gazeteyi girince Enis Beyi odada görmezseniz onun
basılmaya başlandıktan sonradır ki,'her Mücadelenin en hararetli müdafilerinden biri çıkarır. gelip gelmediğini masanın üzerine bakarak
isteyene bir akşam gazetesi yetiştirmek kabil olmuş, millî hükümetin kuruluşüe başlayan anlıyabilirsiniz. Eğer masada kâğıtlar
oldu. 1925 de Akşam idarehanesi Acmmsluk Yazı işleri müdürü Enis Tahsin Til 20
bütün inkılâp hareketlerini desteklemiş, senedir Akşamda çalışır. Yazı işleri müdür katlanmış itizamla duruyorsa Enis Bey
(Cemalnâdir sokağı) sokağındaki 13 numaralı ikinci dünya harbinde de Türk milletinin gelmiştir, kütüphanede tir ansiklopedi
muavini Hilâli Sığman yirmi iki senedir bu
şimdiki binasına geçti. Bu bina "Basiret" menfaatlerini her türlü siyasetin üstünde 'karıştırıyor veya resim arıyor demektir. Eğer
müessesededir. Hikmet Feridun Es de o
gazetesi sahibi Ali Efendinin konağıdır. (B. : tutarak müdafaa etmiştir, umumî masanın üzeri karmakarışık ise o gün Enis
kadar eski. Mustafa RagıpEsatlı, Muharrem
Ali Efendi, Basiretti) Vârislerinden satın kütüphanelerdek koleksiyonları bunun en Bey gelmemiş, yerine Hilâli Siğman -çalışıyor
Feyzi Togay, Vâlâ Nureddin Vâ-Nû,
alınmış, içerisi baştan aşağı denecek şekilde âdil şahididir. demektir. Çünkü Hilâli masanın üzerini bir
CemaLRefık, Cemaleddin Bildik yirmi veya
yıkılarak tamir edilmek suretile bir gazete türlü intizama sokamaz.
iki eski arkadaş ve iki eski ortak olan daha fazla se-nedenberi Akşamdadırlar (B. :
idarehanesi ve matbaa haline getirilmiştir. Matbaam en çelebi siması Enis Tahsin
Necmeddin Sadakla Kâzım Şinasi isleri Til, Enis Tahsin; Sığman, Hilâli; Es,
Akşam gazetesi, 1928 de harf inkılâbj Hikmet Feridun; Esatlı, Mustafa Ragıb; Til'in hayatında nadir rastlanan en sert sözlü
aralarında çok iyi taksim etmişlerdi.
sırasında halka yeni harfleri öğretmekte büyük Togay, Muharrem Feyzi; Vâ-Nû; Vâlâ şu çerçeveyi aşamaz: Kütüphane memuru
Necmeddin Sadak Akşamın yazı işlerine,
ibir mektep olmuştur. Akşam gazetesinin Nureddin; Cemal Refik; Bildik, Cemaleddin).. Mösyö Düraso Türkiyeyi az bildiği için .Enis
Kâzım Şinasi de idare işlerine bakar. Bir
yazının gaze-
AKgAM ANSİKLOPEDİSİ — 549 AKŞAM GAZETBSÎ
ÎSÎAMBÜL
Beyin verdiği kupürlerle resmleri arasıra geldiği zaman ingiliz devlet adamlarını pek iyi Gazetede günün ortasında Enis Beyden
yanlış zarflara kor. Meselâ "Harbi umumî" Gazetecilere verilen ziyafetlerde rum başka kimse yoktur. Muhabirler sabah
garsonlar hizmet ediyorsa en akıllıca hareket bildiği için :
adlı 'bir kitabı "Umumî" kelimesini esas — Kuzum Muharrem Feyzi Beyefendi, erkenden, 7 ile 10,30 arasında gazetede
tutarak mutlaka "U" harfi gözüne Hilâlinin masasına oturmaktır. Çünkü o bulunur. Gazete 12 de basılmış, satışa
garsonlara rumca birkaç cümle söyledi mi şu Mac Donald'ın sinema artistliği var mıdır?
koymuştur!. Tabiî bu kitabı Enis Bey diye sormuş. çıkmıştır. Öğleden sonra ancak saat 17 de
aramaya kalkınca bulamaz. Fena halde kızar: bütün garsonlar onu rum zannederek iltiması tekrar gelir, ertesi gün çıkacak haberlerden
arttırır, masasını yemeklere, içkilere Pek nazik ve her arzuyu mutlaka yerine
— Mösyö Düraso çok rica ederim, bir bir kısmını yazarlar.
garkederler. Hilâli de kıs kıs gülerek bunları getirmek istiyen Muharrem Feyzi Togay da
daha dikkat ediniz!, der. Necmeddin Sadak öğleden sonra gelir,
etrafındakilere ikram eder. Çok hesabî olduğu birdenbire duraklamış:
Düraso'nun da şirin potlan vardır, bir bir müddet yazı işleri odasında oturup gazete
için Hilâliden ancak böyle yerlerde' ikram — Hiç rastlamadım ama 'bu akşam haya leri karıştırdıktan ve konuştuktan sonra kendi
kere "iAta sözleri" adlı bir kitabı Atatürkün
görmek kabildir. tını bir tetkik edeyim, diyip gitmiş. odasına çekilip başmakalesini yazar. Yeni
sözleri zannederek Atatürk dosyasına
koymaya kalkmıştı! Vazifesine son derece düşkündür. Kâzım Günlerce aramış, taramış. Nihayet harfler kafoul edildiği günden itibaren
Bey kendisini ne zaman çağırsa "Acaba Mustafa Ragıp Esatlı'ya: Necmeddin Sadakın eski harflerle bir satır
Enis Tahsin Til'in Ansiklopedik bilgisi
noksan bir is mi yaptık?" diyerek yüreği — Mae Donaldın sinema artistliği etti yazı yazdığı görülmemiştir. Hiç zahmet
pek geniştir. Belli başlı memleketlerin ikinci,
hoplar. Emirlere pek riayetkardır. Gazeteyi ğine dair bir kayda rastlamadım, demiş, belki çekmeden yazar. Başmakalesini, kelimeleri
üçüncü derecede siyaset adamlarının
mahkemeye götürmesi çok uzaktan muhtemel akrabalarından biridir? çizip karalamadan pek az bir zaman içinde
isimlerinden ve mesleklerinden tutun da
bir yazıyı onun elinden geçirmek mümkün — Nasıl olur Muharrem Feyzi Beyefen bitirir.
cenubî Amerikanın, pasifik adalarının en
değildir. Tehlike olmadığını anlatmaya di, ben geçen gün gazetede gördüm. Yeni bir Refik Halit Karay yazılarını evde
ehemmiyetsiz liman ve şehirlerine varıncaya
kalkmak boşunadır. Münakaşa büyüdü mü film çevirmiş. hazırlar. Gazeteye iki günde bir, (akşam üzeri
kadar hepsini «bilir. Hikmet Feridun
meseleyi kökünden halletmek üzere yazıyı Bunun üzerine Muharrem Feyzi Togay saat 17 den sonra yazı bırakmaya ve
Amerikaya gidip geldikten sonra Enis Beyin
Necmeddin Sadaka, yahut Kâzım Sinasiye tekrar tetkikata girişmiş, bu sırada Janette muharrirlerle sohbet etmiye gelir. O sırada
(bilemiyeceği ıbazı şehir ve liman isimlerini
gösterir. Onlar da ekseriya yazının gazeteye Mac Donald'ın bir kadın sinema artisti Vâlâ Nureddin bir fıkra, bir de Dikkatler
öğrendiğini sanmıştı. Fakat hangisini söylese
girmesinde mahzur görmezler. Fakat olduğu, Başvekil ile alâkası bulunmadığı yazmak ve Kalamış-ta oturduğu için 6,45
Enis Bey kendisinden evvel etraflı izahata
Hilâlinin' rahat etmesi için mesuliyeti meydana çıkmış. vapuruna yetişmek mecburiyetindedir. Bövle
girişiyordu. Bu •karşılıklı şakalaşma gazetede
patronların kabul etmesi lâzımdır. Mustafa Ragıp İstanbul şehrini bilhassa zamanlarda Vâlâva sual sormaya gelmez.
bir müddet devam etti ve H&met Feridunun
"pes" denıe-sile nihayet buldu. Hilâli Siğman'ın en korktuğu şeylerden Nişantaşı ve havalisini meşhur şahsiyetlerin Çünkü siz ne sorarsanız sorun, o yazısile
biri de hanımı telefon ettiği zaman kendisini oturdukları binalara varıncaya kadar »bilir. meşguldür. Gayet kısa cevaplar verip tekrar
Enis Tahsinin gazeteci olarak en büyük
meziyetlerinden biri Akşam gazetesi gazetede bulamaması ihtimalidir. Şayet "Saray ve konakların dili" adli bir eseri yazısına dalar, işiniz bitmiş de, gevezelik
okuyucularının hangi yazıları okumaktan telefon edilmiş de kendisi bulunmamîşsa gelir vardır. Gazetenin istihbarat şefi olduğu gibi etmek istiyorsanız Vâlâya yeniden bir sual
hoşlandıklarını 'bitmesidir. Senelerdenberi ve gelmez haberi alır ve derhal telefonu belediye haberlerini de o yazar. Vilâyet ve sorduğunuz zaman onun parmak-larile
hâlâ Akşam gazetesinin kadın ve ev açarak evin ufak tefek ihtiyaçlarını tedarik belediye teşkilâtının içini dışını bilir. kulaklarını tıkamış olduğunu görürsünüz.
sayfalarım, sinema sütunlarım bizzat kendisi etmek üzere Balıkpazarına kadar gittiğini Mesleğine âşıktır. Haksızlıklara isyan eder. Misafirler artarsa Vâlâ dayanamaz, büyük
hazırlar. Sinemaya hemen hiç gitmediği halde söylemeyi ihmal etmez. Son derece merhametlidir. Onun kadar iyilik bir nezaketle müsaade istiyerek, yahut kaşla
Türk okuyucularına en son sinema İstihbarat şefi Mustafa Ragıp Esatlı yapmasını seven adam zorbulunur. Kimin başı göz arasında kâğıtlarını toplayıp içeri-ki
haberlerini, en ye-. ni yıldızlan o haber Akşamın belli başlı şahsiyetlerinden biridir. sıkış sa hemen Mustafa Ragıba baş vurur. O odava kaçar.
vermiştir. Yakın tarihi, bilhassa îttihad ve Terakki da kendi işlerini bir tarafa bırakarak sağa Haftada 'bir veya iki gün saat 17 den
Enis Tahsin Til Cumartesi günleri tarihini en gizli sahnelerine varıncaya kadar sola telefon eder. En derin zevki darda sonra doktor Adnan Adıvar çıkacak olan
izinlidir. O günler yazı işleri müdürü olarak büir. "îttihad ve Terakki tarihinde esrar kalmış birine yardım ettiği zaman duyar. yazısını tashih etmek üzere ıgelir. Enis Tahsin
Hilâli Siğmaa çalışır. Enis Bey varken perdesi", "Manastırda patlayan tabanca", Gazeteye yeni giren genç gazeteciler Til kendisine bir çay ısmarlar, hademe de
haftanın altı günü daima sessiz, sakin olan "îttihad ve Terakki tarihinde suikastlar ve Mustafa Ragıptan pek çekinirler. Çünkü o simit aramaya koşturulur. Doktorun gazeteye
Akşam gazetesi cumartesi günleri en entrikalar" adile üç büyük eser yazmıştır. gençlerin yakın tarihi 'bilmemelerinden geldiği zaman en sevdiği ikram bu çayla
î İ*
gürültülü hayatını yaşar. Hilâli gürültülü îttihad ve Terakki hâdiselerile o kadar şikâyetçidir. Pek te yanlış olmayan bir simittir. Yakısını mutlaka kendisi tashih eder.
çalışır. Hademeye bağırır, kahveciye bağırır, meşgul olmuştur ki, günün vakaları üzerinde düşünce ile Kâmil Paşadan, Mahmud Şevket Bu sırada arkadaşlarla tatlı tatlı konuşur.
zilleri çalar, müret-tiplere seslenir. İstihbarat konuşulurken bile îttihad ve Terakki Paşadan, Enver Paşadan, Talât Paşadan, Doktor Adnan Adıvar mühim bir rahatsızlık
odasında herkes biribirile yüksek sesle tarihinden misaller getirir 1. Yakup Ce-milden haberi olmayan adam geçirdikten sonra her zaman Akşam
konuşur. Hilâli de odasından öbür odadaki Çok dalgındır ve çok cigara içer. Çantası, isterse en büyük mektepleri bitirsin onca gazetesinin iki merdivenini birden çıkamıyor,
lâflara karışır, şakala-şırken Hikmet Feridun cepleri ve masasının gözü yığın yığın evrakla cahildir. Zaten eski harfleri bilniiyenlerin önce birinci katta Kâzım Şinasi Dersanm
Es rum şivesile Hilâ-liye dair mübalâğalı doludur. Sinemadan haberi olmayan bir adam ilmine de itimadı yoktur. odasına kadar g^rib'vor. orada bir müddet
hikâyeler anlatır. varsa o da Mustafa Ragıptır. Bir gün sinema Akşam gazetesi işlerini daima vaktinde dinlenip sonra yazı isleri odasına çıkıyor. Övle
Hilâli Siğmen Giritlidir. Çok iyi rumca, ilânları arasında Janette Mac Donald'ın yeni yapan gazetecilerden mürekkeptir. Kazam Şi- sanılır ki, doktor Adnan Adıvarın en sevdiği
fransızca bilir. Rivayete göre rumca bir film çevirdiği gözüne çarpmış, bunu nasi Dersan ile Enis Tahsin Til'in intizamı oda bir gazetenin vszı. isleri adaşıdır. Bu
konuştuğu zaman Türk olduğu anlasılmazmış. meşhur ingiliz Başvekili Mac Donald sanmış. herkesi muntazam olmaya mecbur ©ttniştir. odaya çıkamadığı günler Kâzım Şinasi
Fakat ttirkçeyi de hâlâ hafif bir rum şivesile Akşam üzeri gazeteye Muharrem Feyzi Dersan'ın odasından telefonu açıp yazı isleri
söyler. Togay odasına telefon eder, biraz dünya ahvalinden
bahsetmek üzere Enis
GAZETESİ AKŞAMCILAR
550 İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ w 55i
Tahsin Til ile bu satırları yazanı aşağıya emektar rotatif yerine modern ibir makine 1958 de Akşam'ın yazı ailesi şu idi: •
mi ile tarihe mal eden Sermed Muhtar ve
çağırır. Hasis olmamakla beraber lüzumsuz alınması oldu. Rotatif için ek bir bina Umumî Neşriyat Müdürü: Osman N.
büyük hümorist - karikatürist Cemal
masraflara meydan vermiyen Kâzım Sinasi yapıldı ve mürettiphane ile arşiv ve spor Karaca,
Nâdirdir (B. : Altınay, Ahmed Refik; Alus,
Dersan pek sevdiği doktor ^Adnan Adıvar'm seksiyonları bu ibinaya taşındı. Uzun bir Baş yazar: Feridun Ergin ,
Sermed Muhtar; Güler, Cemal Nâdir).
ayni binada iki oda arasında telefonla görüşüp çalışma ve hazırlanma devrinden sonra Fikir yazarları: Müşerref Hekimoğlu,
îstanbulun büyük yevmi gazetelerinden
lüzumsuz bir mükâleme kaydettirmesine ses Akşam yepyeni •bir şekilde intişar etti (7 Aziz Nesin, Çetin Altan,
Hürriyet'in intişarı, bu gazetede magazin
çıkarmaz. Çünkü yazı işleri odasile Kâzım Mayıs 1958). Bu hamlede gazetenin tirajı üç Sekreterler: Oıfıan Koloğlu (Gece), Öz-
sayfalarına geniş ölçüde masraflarla son
Sinasi Dersan'ın odası arasında Duo-Fone misli ve satın alınma tarihindeki tirajın da 20 demîrTuncer (Teknik), SeyhanBilfbaşar
derecede ehemmiyet verilmesi, bu sahada
tertibatı vardır. Fakat doktor Adnan Adıvar misline yükseldi. Gazete sadece (Magazin ve spor).
rakib-siz olan Akşam'ın satışı üzerine ilk ağır
bu âleti kullanmayı sevmez. istanbulluların yerine bütün memlekete hitap Habelre Şefi: Muammer Kaylan;
darbeyi indirmiştir.
Hikmet Feridun Es gazeteye en az etmeye başlamıştı. yardımcıları : irfan Derman (Memleket
Kuruluşundan beri Akşam'ı daima ayak-
uğrayan muharrirlerdendir. Sadece yazı li» Mazisi olan her müessesede olduğur gibi Haberleri), Nadir Dayı (Dış haberler).
da tutan bel kemiğinin de Necmeddin Sadak
bırakmak üzere günün gayri muayyen gazetede de eslki ile yeni ibir arada Muhabirler: ilhan Turalı (Deniz. Tekel),
olduğunu, bu diplomat muharririn ölümünün
saatlerinde, o da, birkaç dakika için uğrar ve yaşamaktadır. Mürettiphanedeki ustalardan Haberler Şefi: Muammer Kaylan: vardım-
tezine başlayan sarsıntı göstermiştir, Akşam,
daima gittiği belli olmayacak şekilde gözden ikisi 39, üçü 36, ikisi de 33 yıldaniberi Tunçkol (Partiler), Meryem Abigadol
îstanbulun en az satılan gazeteleri arasına
kaybolur. Pek nadir olarak yazılarını çalışmaktadırlar. Eu arada Hilâli Siğman (Beyoğlu) , Nail Güreli (Vilâyet, Belediye),
düşmüştür. Akşam'ın ağır zararlar karşısın-'
gazetede yazar. Yaptığı röportajlarla insana evden telefon edilince yine telâşlanmakta, Veci-hi Ünal (Adliye). Handan Akalar
da neşriyatını tatil etmesi, istanbul şehri için
pek girgin ibir adam olduğu hissini veren Düraso resimleri yine yanlış zarflara (Maarif)' Bilgin Peremeci (Zabıta).
muhakkak ki pek elim bir kayıb olurdu.
Hikmet Feridun en çekingen, mahcup koymakta ve haftada bir defa emektar saati Spor: Doğan Koloğlu (Şef), Orhan Merte-
Gazetesinin mukadderatı yalnız kendi eline
gazetecilerimizden biridir. Kendisine telefon kurmaktadır. Bilmeceleri eskiden olduğu gibi mencioğlu, Eyyub Karadayı, (Aydın öztürk,
kalmış olan Kâzım Sinasi Dersanm isabetli
edecekler diye ödü kopar. Ne kadar Şevket Talayfcurt hazırlamakta ve Remzi Turgud Dinsel.
bir kararı, Akşam Gazetesini, yeni bir hamle
uğraşsanız bir şey sordurmak üzere ahbabına Tozanoğlu musahhih olarak çalışmaktadır.
yapabilecek gene nesle devri, hem enerjisi, Magazin: Kasım Yargıcı
bir telefon ettiremezsiniz. Kapıcılar, arayan Tabii eskisi gibi yine pek az konuşmaktadır.
hem bilgisi, hem de kudreti mâliyesi'bu Ressam: F TUZ Askın
olursa Hikmet Feridunun gazetede olmadığını Eskiler gazetedeki modern ve yeni zihniyete
durumdaki büyük gazeteyi kurtarabilecek Musahhihler: Orhan Şıpka, Şevket Ta-
söylentiye alışmışlardır. çabucak uymuşlardır.
olan Mâlik Yolaç ile arkadaşlarının Akşam ile laykurt, Remzi Tozanoğlu, Altan Deliorman.
ö yakası açılmamış halk nüktelerile dolu Gazetenin en dikkati çeken tarafı sahibi
gazetecilik mesleğine atılması, adı inkilâb Sadi Borak.
olan mahkeme reportajlannı ve istanbul .bulunan Malik Yolaç ile Neşriyat müdürü
târihimize mal olmuş bu gazeteye hayatiyet Türkiye ve Dünyada Akşam'ın 154 raıu-
hayatını yazan Cemal Refik de gayet sessiz Osman N. Karaca'nın aralarındaki (boy
zerketmiş-tir. Yeni bir gazete tesisinden çok ha'biri devamlı olarak -haber göndermektedir.
bir adamdır. Kalemi eline alınca bülbül giroi farkıdır. Bazılarına göre bu fark 35 santimi
zor olan bu teşebbüs, iki yıl gibi kısa bir Ayrıca Ankara (Attila Bartınlı -Şef-, Güngör
şakıyan 'bu 'halk muharriri gazetede en az geçmektedir. Hâdiseleri "Dratik bir zaviyeden
zaman içinde başarı yoluna girmiştir, Yerdeş, Orhan Tokatlı), izmir (Nejat Tür-
konuşanlardandır. mütalâa eden Malik Yolaç'la Osman N. Kara-
istanbul Ansiklopedisi Akşam Gazetesi keli) ve Eskişehirde (Naci Gelendost)
Akşam gazetesinin okuyucularına ca tam •bir tezat teşkil ederler. Bununla
denilen büyük târihî ismi lâyık olduğu büroları bulunmaktadır ve Adana, Bursa ve
akseden yüzünde ibir durmuş oturmuşluk göze beraber birikirlerini tamamladıklarından
durumda görmek ister. Zon-guldakta temsilcileri vardır (1958,
çarpar: hiçbir vakit ortalığı heyecana vermez. gayet iyi anlaşmaktadırlar. Gazetedeki diğer
Mehmed Koçu Kasım).
Büyük başlıklar ancak büyük hâdiseler ibir yenilik de bir kahve ocağının açılması irfan TÎEHMAN
Akşam gazetesi 19 Nisan 1957 de sahip '
olduğu zaman konur. Akşam gazetesinde ohnuştur. Fakat burada sadece çay ve
değiştirdi. Malik Yolaç, Sabri Çifkurt ve AKŞAMCI, AKŞAMCILAR — istanbul
büyük, kara başlıklar yoksa dünyada ıhlamur satılmaktadır.
Vedat Duruseî Komandit Şirketi bu tarihten argosunda, akşamlan işini gücünü îbitirdikten
fevkalâde hâdise de yok demektir. Hâdiseler Hâdiseleri realist bir şekilde tahlil eden
itibaren Akşam'ı idare etmektedirler. Fakat sonra bir veya ibirkaç meyhaneye uğrayarak
korkulu bir gidiş almış olsa bile başlıklar Feridun Ergin'nin merhum Necmeddin Sa-
imtiyazı genç ve enerjik bir armatör olan içki içmek itiyadında olanlara verilen bir
arasına bir ümitli cümle mutlaka sıkıştırılır. dak'n yerini doldurduğu okuyucularca ifade
Malik Yolaç tarafından alındı ve gazetenin isimdir. Büyük şehrin bugün hemen hiç
Akşamın bir hususiyeti de kahveci edilmektedir. Feridun Ergin yol tekniğinden
genel politikası onun direktifleriyle ve yeniden örneği, kalmamış olan eski gedikli salâtin
olmamasıdır. Kâzım Sinasi Dersan, pisliğe diş macunu imaline kadar her konuda bilgi
çizildi Gazete kadrosu kısmen değiştirildi ve meyhane-lerindeki akşamcı sohbetleri de
sebep olacağı düşüncesile (binanın içinde bir sahibi olduğundan 'gazetede bir şey sormak
yeni ilâveler yapıldı. İlık yenilik öğleden edebiyat tarihinde çok zengin 'hatıralar
kahve ocağı açılmasına müsaade etmemiştir. isteyenler kendisini merakla beklerler.
sonraları çıkmakta olan Akşam ibir sabah bırakmıştır (B.: Meyhane, Meyhaneler).
Onun için muharririn kahvesi, binaya en az Gazetenin fıkra yazarlarının ayrı <bir odaları
gazetesi oldu. (8 Haziran 1957). Gazetedeki Akşamcıları meyhanelere bağlayan deko-
yüz metre uzaktaki bir kahvehaneden gelir- vardır. F^Vat hiç bir vaaan burada bulmak
hareket durmadı ve daimi bir oluş içinde ruda burada şöylece anlatmak gerekir,
(IP^fi) mümkün r^s-n^ir. ATİ z Nesin iıki üç şründe bir
gelişti. Bu gelişme Yeni Sabah gazetesi yazı îstanbulun eski îbüyük gedikli meyhanelerinin
Şevket Rado defa uğrar. Çetin Altan ekseriya Ankaradadır
iğleri müdürü olan Osman N. Karaca'nın kapılan üstünde, alâmeti farika olarak,
Aksam gazetesine yıllarca hizmet etmiş, ve Mü-Kprref Hekimofi^u krikteyl partileri
umıum neşriyat müdürü olarak Akşam'a uzun bir d.emir çengele asılmış bir hasırlı
gazeteye şöhret ve rağbet sağlamış üç büyük dışında memleket meselelerini münakaşa
•gelmesinden' 'sonra (hızlandı ve gazetenin binlik bulunurdu. Gedikli meyhaneler
isim Şevket Radonun makalesinde maalesef eder. Haberler şefi Muammer Kavlan önder
şeklinden hurufata ve hattâ yazı masalarına isimlerini semtlerine, içinde bulundukları
unutulmuştur; bu üç büyük adam müverrih rastla-"*m Tnntazam insanlardandır.
kadar her şey değişti. Bu arada önemli ;bir hanlara, kendi ha-vasma, atmosferine göre
.Ahmed Refik, yaşadığı devri üslübkâr kale- Ekseriya ilhan Turalı. ile münakaşa eder.
değişiklik de eski ve - yâhud ün salmış
Muhabirler yine eskisi gibi gürültülü
çalışmaktadırlar.
AKŞAMCILAR — 552 —
— 553 AKŞAMCILAR
İSTANBUL
meyhanecilere, güzelliği ile bir zamanlar dillere ANSİKLOPEDİSİ
destan olmuş nevcivan bir sakinin adına karışamazdı. Kanlı vakalar, umumiyetle
zorbaları, kabadayıları, son azgın tezgâhtar akşamcıların ibriklerini doldurup
nisbetle anılırlardı: Zindankapısındaki "Sa- koltuklarda çıkardı. Bilhassa Yeniçeri
devirlerinde yeniçeriler tarafından civan hazırlamağa başlardı.
lebci", Asmaaltmdaki "Cavuşbaşı", Tavuk-• kapatıldığı söylenir. kabadayıları, akşamcılığa ayak uydurmağa
Meyhanelerin temizliğen çok dikkat çalışan esnaf gençlerini, .bu gibi mütecaviz
pazarındaki "Saraçhanı", Lângadaki Meyhanenin bir duvarı boyunca gayet edilirdi ; 'bardaklar ve kadehler temiz bezlerle sarhoşlara karşı müdafaa ederlerdi.
"Mermerli", Topkapıdaki "Karagöz", Loncadaki büyük ve içlerinde cins cins şarap ve rakı kurulanıp parlatılır, yerler dikkatle Akşamcılardan bir kısmı da muziplikleri
"Sakızlı", Cibalideki "Anastaş" gibi... bulunan fıçılar dizilirdi, öyle ki, bu fıçıların süpürülür, sofralar gıcır gıcır isilinirdi. ile meşhurdu; muharrir Mehmed Tevfik,
Kapıdan girilince, ya sağda, yahut solda kocaman tahta lülelerine merdivenle çıkılır ve Sofralarda akşamcılara hizmet eden "Mürekkebçi izzet" isminde bir akşamcının şu
"tezgâh" bulunurdu. Tezgâh, kazan da, kol gibi fışıkıran içkiye çanak, bardak değil uşak çocuklar, tertemiz giydirilirdi; istanbul fıkrasını nakleder:
meyhanenin dibinde, kapıya karşı da olurdu. kocaman kovalar tutulurdu. akşamcılarına şakilik, nezafet, nezaket ve ze- "Bir akşam üzeri, izzet, bir viranede bir
Tezgâhın üzerine, ayakta bir iki tek atıp Bazılarında fıçı yerine büyük küpler rafetle güzelliğe bağlı ince bir san'attı, her hindi ölüsünü görmüş, hemen alarak yolmağa
gidecek yolcular için hazırlanmış rakı bulunurdu; o zamanlarda o meyhaneler kişinin kârı değildi, bilhassa Sakızlı Rum başlamış. Arkadaşları:
kadehleri, şarap bardakları, içinde fasulye "Küplü" diye anılırdı. Küplü meyhanelerin en çocukları, meyhane uşaklığında büyük — izzet! Ölü hindi yenir mi?
piyazı, lahana haşlaması ve leblebi gibi namlılarından biri Galatada idi ki, son kabiliyet gösterirlerdi. Deyince: "Siz karışmayın... Renk te
mezeler bulunan taîbaklar dizilirdi. zamanlara kadar gelmiş ve artık, bir 'haşarat Sofralara toprak şamdanlar konur; vermeyin!." diye tenbih ederek meyhaneye
Gediklilerin tezgâhbaşı müşterileri, yatağı halini almıştı. Fıçılı meyhanelerin mumlar dikilip hazırlanırdı; etrafına da meze gitmişler ve hindiyi, kızartmak üzere
ekseriyetle "Dört kaşlı" tabir edilen esnaf sonuncusu da yine Galatada, 1940 - 1946 tabaklarını dizerlerdi; .her sofraya bir tane meyhane ahçısına vermişler. Meğer
kalfaları, genç kalem efendileri idi, ne arasında yıkılmış olan Lavirentos gemici
de büyük tuz kutusu konulurdu. yanlarındaki masada da, üç !beş 'kişi âlâ lüfer
keseleri, ne yaşlan akşamcılığa elverirdi: meyhanesi idi (B. : Küplü; Lavirentos)
Akşamcılar, on bire doğru birer ikişer balığı alıp getirmişler imiş... Derken hindi
Dükkânlar ve kalemler ezanda kapanır, eve Istanbulun gedikli meyhaneleri, mutfaklarının sökün ederdi. Kapı önünde duran tuvana bir kızartması izzetin sofrasına, lüfer ıskarası da
dönerken, yol üzerindeki bir gedikliye şöyle temizliği ve alıcılarının, bilhassa (balık ve et
oğlan, yüksek sesle : berikilerin sofrasına konmuş. Mürekkepçi
bir uğranırdı; ekserisi de yeni evli bulunurdu; vemeklerindeki hünerleri ile meşhurdu;
— Buyurun efendim... Buyurun!.. izzet, arkadaşları ile hindi üzerine düzme bir
kafes ardından köşetoaşı gözliyen, "E?" i biraz gediklilerin külbastısı ile kebaplı yaz
Diye bağırır, ikinci "Buyurun" un son hır çıkarmış, arkadaşlar da hindiyi yememeğe
gecikse baygınlıklar geçiren karılarını' türlüsünü konak ve saray ahçıları
"U" sunu, ciğerinin son gayretine kadar ant içmişler...
bekletemezler, mahallelinin diline düşüp altın yapmazlardı. Gediklilerin geniş tavanları,
ekseriyetle direklerle tutturulmuş bulunurdu; uzatırdı. Öbür sofradakiler, izzet ile
adlarını bakıra çıkaramazlardı, istanbul
gediklilerin hususiyetlerinden biri de bu Akşamcılar, meyhaneye eli boş arkadaşlarının tuhaflıklarile eğlenirlerken
akşamcıları, ununu eleyip eleğini duvara
direkler; ve orta direğin dibinde duran büyük gelmezlerdi, mevsime ve zevkine göre ıbirkaç böyle lüzumsuz bir iddia yüzünden dağılıp
asmış, çoluk çocuk, damat ve gelin sahibi
bir sardalya fıçısı idi . elma yahut portakal, üzüm, kiraz, yahut, gitmelerine üzülmüşler; aralarını bulmak için
olmuş kimselerle, yani tez-jefâhbası devrini
havyar, âlâsından sırt yahut kuşgönü hindiyi kendi sofralarına alıp önlerindeki
geçirmiş olanlarla, aşkamcılık-la dile düşmüş, Bu sardalyalar, ya Maltadaıı, yahut
Yunan adalarından gelirdi. Direklerden pastırma getirirdi. lüferi izzetin sofrasına koymuşlar...
kendi mahallesile civarda kız bulamayınca en
'"Dirinde de büyükçe bir çıngırak bulunurdu; Uşak, daima kendi sofrasına oturan Meyhanelerin kapanma saatinde, ki
az yedi mahalle aşırı yerden bir kız alarak
kapanma saati gelip de akşamcılar dağılmadı müşteride ıböyle bir şey görünce, koşup alaturka bir buçuk sulan idi, çıngıraklar
zavallının (başını ateşe yakmış bıçkınlar idi.
mı, meyhanede şakilik eden çocuklardan biri elinden alır, soyulmak mı, ayıklanmak mı, çalınırdı; hanlar içindeki gedikli
Çoğu da "bekârlık sultanlık" diyen ve han
kapıya gözcü dikilirdi, kol gezen zabit yıkanmak mı, kesilmek mi hülâsa ne meyhanelerde ise, davul çalınırdı.
odalarında oturan işi tıkırında esnaf
uzaktan görününce çocuk çıngırağın ipini yapılmak lazımsa çabucak yapıp önüne Akşamcılar, meyhane dönüşlerinde semt-
bekârlarıydı.
çeker, müşteriler sesi keser, meyhanenin kapı koyardı. lisile birleşerek yolda da muhabbetle
Tezgâhın arkasına düşen duvarda, Ortalık kararınca, Usta eline bir küçük
oymalı raflar bulunurdu, bu raflara rakı ve kepenkleri, indirilirdi; kol geçince çıngırak giderlerdi. Fazla kaçıranlardan, hazan
tekrar çekilir, kapı açılır, âlem eski rengini şamdan (Fiske şamdanı) alır, masaları yollarda dökülüp kalanlar da olurdu. Hoş bir
şarap fanilikleri dizilirdi; 'kenarındaki çivilere
alırdı. Kol gezen zabitler çıngırak seslerini dolaşarak onun alevi ile diğer şamdanları fıkradır: Akşamcının biri evinin kapısına
de, 'Camdan yapılmış kulplu rakı ve şarap
işitir, bunu "kendisine ve kanuna gösterilen bir tutuş-tururdu: ve her sofranın mumunu kadar gelmiş, fakat tokmağı çalacak takati
ibrikleri asılırdı; müşterilere içki bu ibriklerle
saygı" olarak kabul eder, içerisinin yakınca da, etrafındaki akşamcıları: kalmadığından kapının önünde sızmış, kalmış.
sunulurdu ; en eski gediklilerde, cam ibrik
müşterilerle dolu olduğunu bildiği halde — Ağalar. Safa geldiniz!... Kol gelmiş, <bir yeniçeri çorbacısı kendisini
yerine kabak kullanılırdı.
meyhaneye girip akşamcıların keyfini bozmazdı. Diye selâmlardı. uyandırarak:
Meyhanenin etrafına da tahta sofralar
Bir büyük gediklide "Usta" ünvanile bir Her meyhanenin bir tane 'büyük orta .— Kalk! Kapıya gideceksin!, deyince
f alçak masalar) ve kısa 'bacaklı hasırlı
tezgâhtar patron, şamdanlara ve çubuklara kandili vardı; en sonunda da o yakılırdı. sarhoş gülmüş:
iskemleler dizilirdi. Her sofranın ortasında
bakan iki ateşçi, sofralara hizmet eden 'beş Akşamcılar arasında orta kandilin yanması, — Ağa!., demiş, işte evimin kapısı,
da, kütükten oyma ;bir tuzluk bulunurdu. Bazı
altı tane gene yahut çocuk hizmetkâr, bir aşçı meyhane sohbetinin _gelişmesine bir halim olsa. oraya girerdim!.
gediklilerde devamlı ve itibarlı müşteriler için
ve aşçının da bir yamağı bulunurdu. •başlangıç bilinirdi. Gedikli meyhanelerin müşterileri, yalnız
birkaç basamak merdivenle çııkılan balkonlar
Güneş, yaz ve kış her akşam alaturka istanbul akşamcıları, ekseriyetle, yeniçeri neferleri ile esnaf akşamcılara de&ildi.
"Şirvan" lar bulunurdu; bazısının da bir üst
saat on ikide .kavuştuğuna göre, saat ondan, meclislerinin letafeti ile meşhur edip ve zarif Devlet ricalinden, kalem âmirlerinden,
katı ve fc<u üst katta mükemmel döşenmiş
yani gruptan, ezandan iki saat kadar kimselerdi, rindâne gazeller söyliyen, destan, ulemadan ve müderrisinden kıyafetini tedbil
odalar bulunurdu. Bu odalara İstanfeuîun
evvel, koşma, semaî düzen, hanende ve sazende ederek meyhanelere devam edenler vardı.
ağılı
akşamcıların arasına, eli bıçaMı baldırı Bir ta,kım garib, fakir akşamcılar da var».
çıplaklar pelç
AKŞAMCILAR İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ 555 AKŞAMCILAR
- ^ §§ 4
.di ki, bazıları güzel sesleri ile gazel okur, su yok.. Padişah bu hale nasıl geldiğini el. versen a 'bir tek., tezgâhtan senden, birer kâr.- ne olacak ya? Ah!. Bu karılar.. Ne o,
kimisi ney ufler, keman, çığırtma, zurna tatlılıkla sordukta Melihî türlü yollarla tanede benden.. Eyvallah! Yok... Olmaz... içini çektin!.. Yoksa hatırladın mı? Ah! Bu
çalardı, öylelerini diğerleri idare eder onlara özürler diledikten sonra: — Hukne (ihtikan Birer tane daha!.. Adam aman... Afti matiz gece halan gelmemiş olaydı, düşerdin değil mi?
para verdirmezlerdi. İstanbul akşamcıları âleti) tedarik ettim de... der. me-hâ. Ne aykırı içiyorlar. lAlıbar, derken yine Öyle ya! Bu gece de düşerini ama
içinde, sazı yüzünden el üstünde tutulmuş Kendisi de îstanbulun tanınmış çelebi bizimki dirseği tezgâha verir, gelsin!. Ha istemiyorum... Kardeşin nasıl ? iyice! Nikeli
olanlardan biri, İmameci kalfalarından akşamcılarından olan lAhmed Rasim, foaJbam ha! Kepeakler çevrilir, garsonlar yarım şişe daha! Tereyağlı havyarı unutma!
Kırbalı Ahmed idi. (B. : Ahmed Kırbalı) • akşamcılığın ayyaşlığa kadar varan gazları 'söndürürler... Bunları da aralıktan Şerefinize! Ey-vallaih! Hey gidi zaman hey!
îstanbulun eski büyük gedikli hallerinden! .bahsederken büyük şehrin çıkarırlar.. Çıkarırlar ama ikisi de duracak On beş sene oldu, rüştiyede beraberdik! lAllah
meyhanelerinin dillere destan olmuş hariminden pek canlı sahneler yaşatır: beyim duracak! iki çatık kolkola verirler. yine ayırmasın. Vallah seni o kadar severim
akşamcılarından •biri de Bekri Mustafadır. "Geçen gün mey aşamanı zamandan biri Habire yürü! Salma tomruk, Hristik, Linardi ki, kendi kardeşimden ziyade. Eksik olma
(B. Mustafa, Bekri) nasılsa geceden evvel hanesine gelir. Kadını bahçesi, Yenişehir ovası, Dolapderesi safası, birader, ben de seni öz kardeşim gibi severim.
Tarihin kaydettiği meyhane düşkünü sevinir. Kadınlık buya biraz da takılır: — derken güneş doğar, sabah keyfi bir iki tane Öyle, kardeşlik şerefine!. Afiyet olsun!
akşamcı ayyaşların hemen en eskisi de Fatih Vay! Bu akşam meyhaneler kapalı mıydı?. daha atarlar. Peykede biraz sızıp ayüip yine Şaşıyorum be, 'biz mi içiyoruz, yoksa şişenin
devri şairlerinden Melihî'dir; asrın büyük Galiba tezgâhtarla dargınsınız?.. Acaba çakarlar, Halep çarşı-•sında birbirini dibi mi delik ?! Nikoli bir yarım daha ver!.
şairi Bursalı Veliyeddin oğlu Ahmed Paşanın şişelerde bir şey kalmadı mı?., diye kaybederler.. Ah!.. Bizimki... Artık yürür! O Eski Hristoya düşelim mâ?..Ne var ki?..
musahiplerinden olan Melihi hakkında, şakalaşır. Gülerler ve sevişirler. O aralık reftarı hiramânane ile duvar diplerinden Kemançe filân geliyor. Gidelim. Fakat ben
Kastamonulu Lâtifi şu fıkrayı nakleder: yemek bahsi açılır, zevce der ki: ilerliyerek evin kapışımı /bulur... Açılır üçe kadar otururum, sonra evde rezil
Melihi, Ahmed Pasa tarafından Fatih •—. Yüz dirhem kadar iyi peynir alırsan açılmaz: olmıyahm, kocakarı darılır. Allahaısmarladık
Sultan Mehmede takdim edilmiş idi. Ama sana bir makarna fırını yapayım! — Çabuk... Makarna!., diye elindeki Nikoli!. Efharisfco bey'™!... Ben... Onu
gayet ayyaş, gece ve gündüz kâh mahmur Kof tenor da yenir. Et suyile yumuşamış, kâğıdı uzatır.. Biçare kadın ne yapsın? Alır, sevdiğim kadar o da beni sevse., bahtiyarım.
kâh mest idi. içki kadehini ele almayınca . üzeri nar gloi kızarmış, yanında .buzlu vişne bir de ne baksın? içinde iki tane kuru Senden iyisini mi bulacak?. Ah, bilmezsin,
gözü açılmazdı. Nice kere cübbe ve destan hoşafı, üstüne de yumurtalı peynir çekilir. tooğaça, yağları dışarıya, vurmuş!.. (Şehir söyletme beni, dertliyim dertli... O... ö...
meyhaneciye rehin koymuş idi. Devrin Efendi derhal fırlar, bakkala doğru koşar, mektupları). Vesselam?.. Buyursunlar (beyini!. Bize birer
tanınmış şeyhlerinden Rûşenî Efendi ile yüz dirftıem pe3mir der demez arkadan biri "Köprü başında lüstrinlere bir boya şişe ver! Uskumru var mı?. Ver, imrendim
tahsil arkadaşıydı, 'bir gün Şeyh Rûşenî: gözünü kapar. Tanıdım, tanımadın meselesi çekilir, bastona dayanarak Domuz sokağı be.. Biraz piyazını da ziyade koy! Çak
"Bu fisküfücur ve lehiv ve sûr neceyedek nihayet bulur. Bir de bakar ki, candan bir başındaki mahut birahaneye girilir. Herif kardeşim!. Bize taksim gel!. bakalım. Adam!.
sürecek, gelsin ona muhalbbet camından aşk bildik. muttasıl bira getirir. Bardağı ağzına alır todilerin üzerine de keman olmaz!. Bana bak,
şarabını içireyim görsün M, zevk ve halet ve — Vay ! almaz tazesini doldurup sürer, kulağının arka sende:
şevk ve keyfiyet nasıl olur!.." diye haber ___. Vay mı ya!.. Ayol nerelerdesin? tarafındaki kurşun kalemi ile hanei Vallahi güzel gözleri billahi güzeldir
gönderir. Bunu işiden Suîta.n Mehmed de — Sen nerelerdesin? mahsusuna çizgi ci-ziktirir. Ha babam ha! var mı? - Tırmg! çeyrek fırlıyor!. - Hep bir
Melihîvi huzuruna getirterek içki — Vallahi göreceğim gelmiş. Saat on bir (alaturka).. işkembe şişer, hafif ağızdan:
içmiyeceğine zorla yemin ettirir; yeminden .—. înşallaih çok görüşürüz.. tertip düze girişilir. Vay efendim vay! Havyar Vallah? güzel gözleri biîîâfa güreldir J...
sonra Padişahın pek çok ihsanlarına nail olur. ___. Ne?.. Bırakmam vallahi! Bir iki tek ile kıyak kaçıyor ha!.. El saatte... On bir
Şair, memeden kesilmiş çocuk gibi birkaç gün Of.. Saat iki... Bize birer şişe daha ver.
atalım, biraz koklaşahm! buçuk, vakit geçmiyor.. Ver yarım şişe daha!
nefsini zorlayıp sabreder, kendisini .bozaya Çalgıcılara da ver. - Tırmg! ikinci çeyrek
—. Şey.. Şu peyniri eve tlırakayım da... Çak efendi 'beyim çak!. Dayan!- Ver kendini
ve afyona verir; fakat şarabın sekrini birinde -•haniya uskumru! Hazır beyim!. Bayılırım,
— Adam etme be!. Kırk yılda !bir.. Bak cicim!. O kim o?. Vay efendim!. Maşallah
bulamaz. Padişah da, adamlar koşup kuyruğundan tutun çevirmeli! - Tırıng!
kal, sende var mı? beyim, ibizi yakadan attınız! Estağfurullah
Melihinin meyhaneye (gidip gitmediğini üçüncü - 'havyar ver! Uskumru çetir. Hatii
— Var ama görürlerse.. birader!. Geçen akşam yine sattın?. Ben ne
gözletirmiş.. Günlerin birinde bu gözcüler, piyazı.. Siz de var mı? - Tırmg! - ah.. O pek
— Sen bardaklara koy.. Biz içeriz.. olduğumu bilir miyim ya?. Nasıl bilmiyorsun?.
Melihiye o zamanlar meyhane-lerile meşhur sever;
însaf! Bakkal dükkânında çakılmaz a.. Düşecektin de sıvıştın.. Ben çaktım. Vallah
İbret oldum ah aşk erbabına
Tahtakalede körkütük: Birer tane yuvarlarlar. Meze derken değil! Hangi geceleri gidiyorsun-?.. - işte
Aferinler şarabj gIHrenge burası söylenmez!. - bir tane içmez misiniz? - Tırmg! - efendiler., beyler., vakit geldi!,
bizimkinin hatırına, biraz yakardaki koltuk
Lanet olsun bozaya benge Ne demek? Ben sabahtanberi atıyorum! gidiyoruz, ey birader bana izin!. Eyvallah!.
gelir. Hava da sıcak! Taksimi iboylarlar.
beytini okuyup dolaşırken rastlarlar ve Farkında mısın? Yemişteki meyhanede ne âlâ Akşam., yine orada!.. Hay hay!. Arabacı
Çuçurina Kos-ti, işkembe Yorgi, Çalıkuşu
yakalayıp huzura getirirler. Şairin ayakta düz var!. AH dle yarım okka da uskumru * * * ye kaça gidersin?! İka çeyrek! Köprü
Mıgır, Koyun1 Ah-îtıed, Telgraf Petri. Tini
duramı-yacak kadar sarhoş olduğunu gören aldık, bol piyaz! Şimdi oradan geliyorum. Bu parasını vermem 'ha!. Haydi! - gıldır gıldır!.
Hasan. Eğreti Mihal, Karabiber Hüsnü o iri
padişah da gazabe gelip hemen idamını ve gece gezmiye .gidelim mi? Evde misafir var, Sarsıl bre salsıl - Dur!. Ne de karanlık sokak!
meyhanede oturmuşlar, çığırtma
cesedinin denize atılmasını emreder. O halamjgelmiş. Yine mi satacaksın? Canım Lâkin midem fena., vay!.-.-Aman!. Midem.- Tu-
çaldırıyorlar. Onlar da dalar, ezefâh'başı gırı
zaman şair dört kitaba, ve arşı azama ve bunu nereden çıkardın ? Nikoli yarım şişe daha tamıyacağımh. - sürekli bir öğürtü, gürültü...
başlar. Selanik şarabı, frenk düzü, sakızın
Kâbei Muazzamaya yeminler ederek: — ver! Fakat sen mezeye bakmıyorsun, hele bir boğaz, gırtlak nağmeleri - evden bir şada:
mastikası, kanburun mezesi, kaka surat
Huzurunuzda peyman edelideriberi ele p-arcîa havyar ile tereyağı ver, göğüse jvi —ilâhi-için çıksın sarhoş herif!. Çocuğu
Amberin teyzesi, Beykozun paçası, Sarıyerin
peymane almadım, peyman şikest olmadım! imiş! Ev.. Seninki ile nasılsın? O^-sa boca. O uyandırdı.. Her akşam., her akşam içer.. Saat
güveci, gırtlak ağrısı içip. ebegüme-
der. Başına çöküp koca rindin ağzını Fenerdeki herifi anladın mı? -külliyen in- dörtte eve gelir,. Bu çekilmez a.. Beşikteki to-
koklarlar.. Hakikaten bir içki koku-
AKŞAM PİYASALARI 556 İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
•f"
ranıan nağmesinde berdevam. Dışarda öteki mendilli, Hüsnü intihal mağazasında düzinesi
na hasret kaküm yerine avuç koklanacak. maz. Bakınız, süzülüp süzülüp neler
ber karar. Bir sendeler, .bir daha! Haydi on dört on paraya alınan çiriş kolalı yağhklı,
Kıskanıyorum inânasına mendil ısırılacak. diyor, aman! O siyah carlı ne kadar
yüzü koyun! Oh beyim, yaşa tosunum! insan belde kuşak, toka, askılı, kordonlu, kordon-
Bayıldım efendim bu ne zerafet, ne letafet dikkatli bakıyor! Adeta yiyecek. Of! O
sızarsa yerinde sızmalı! Misk gibi dögek! - suz, fulârlı, fulârsız, öksürüklü, öksürüksüz,
nüktesini sarfetmek için (birdenbire arabanın lâcivert çarşafın içindeki ne çirkin! O
fakat simitçilerden vakit yok ki... - saat yedi., nezleli, baş ağrılı, gülünç, mütebessim,
arkasına yaslanılacak. Aman göremedim, nedir o? O yayvan kupaya kimler binmiş ?
efendi kalk!. Bekçi ile devriye polisi!. Bekçi mahzun, âşık, alâkalı, yanık, tutuk, müptelâ,
eyvah kaçırdım işaretini vermek için dahi Hah hah hay!.. Gözlüklü ihtiyara bakın!.
koltukta... Nasıl, kâbusu beğendiniz mi?. Pir fir-katzede, kâmüran, dargın, kavgalı, kazalı,
memelere kadar pencerelerden sarkıp Ah iki gözüm!. Hanımefendi geçiyor. Ne
yazı bol uskumru ha?!.. Afiyet olsum (Şehir belâlı da bulunuyor. Ya arabadakilere ne
bakılacak. Ne yapalım? insan alâkadan kadar naziktir? fakat biraz geçkin!. Bu
mektupları). dersiniz? lAman Allah!. O vaziyeti
usanmazmış, birini bırakıp diğerine gönül kadın da her zaman <bana gülümser,
istanbul 'Akşamcıları — "Çaylak" lâka- ibtilâçûyane! Mutlaka sola yaslanılacak, fes
verirmiş: Eskisi görülünce müstehziyane haline bakmaz da... Aman (Allah! Al bir
bile meşhur muharrir Mehmed Tevfikin "îs- alnın saçlardan ayrıldığı mahallin biraz
gülünecek; tazesine, pek yenisine tesadüf tanesini daha!. Ne de şişman! insan
tanbulda fbir sene" adındaki beş cüzü aşağısına doğru inik, kakplı duracak. Eğer
edince gülümsemek şartile öne doğru ağır, yanına varmağa korkar. Ay!. Ay!. Düşüp
çıkabilmiş eserinin beşinci cüzünün adı bıyıklar maşalanmamıg, (briyantmlenmemiş
ama pek ağır eğilme hareketi icra edilecek. ölecek, zavallı arabada duramıyor, zaif mi
"Meyhane -yahut - istanbul akşamcıları" dır. ise ikide birde kıvrılacak,
Yayaları sormayın, onlar pastra, çimdik, zaif! Çiroz mu çiroz! Çarşafı deri gibi
(H. 1300) 1882 de Mahmud Bey matbaasında bükülü durup şayet arabanın içine birinin......
elleme, omuz vurma, mendil kapma, şemsiye kemiklerine yapışmış! O!,.. Madam * * *
basılmış 48 sayfalık küçücük bir eser onun nazarı girecek olursa lüstrin botin
çekme, yolu kapama,"yüz kızartma, elmasım, nin burada ne işi var? Kocası da yanında!
olmasına rağmen şirin bir üslûp ile kaleme görünecek (Ah!.. Yaz olsa iskarpinin
iki gözüm, ah canım, sen benim olsan ben Bizim şu âdi piyasayı görmiye gelmişler..
alınmış, içinde bir hayli not sıkıştırılmıştır; yırtmacından ipekli çorap ta görünürdü), öyle
işenin olsam, ne de şık, varda destur gibi söz Ah! O âlemler! .Salzburgda, Viyanada
ıbu mevzuda hemen tek kalmış orijinal bir tavır alınacak ki, yanıyorum mânası işrab
atmalarla demgüzar oluyorlar. Bir eğlence, geçirdiğim akşamları hatırlıyorum! Bu
kıymette bir eserdir. (B.: Meyhane). edilmek istenirse karşı kar sıva gelince göğüs
bir eğlence ki, tarif, kabul etmez" (Şehir sansın güzelce hanım kim? Fakat pek
AKŞAM PİYASALARI (Ramazanda Dî- âdeta körük gibi işleyip gözler kapanıp
mektupları). kibirli! Kirpikleri seyrek olmasa
reklerarası) — Yakın geçmişin çayhanelerils açılacak, ve de-rununa hamızı fahm karışmış
"Piyasa şık kaçıyor dedim a.. Siz bu hakikaten pek güzel olacakmış!
meşhur Direklerarasının (Bugünkü Şehzade- olan havâyi har dudakların bir kere açılmasile
sözüme dikkat edin. Acaba hatırınızda Elaman ;bu siyahilerden! Her arabada bir
başında Veznecilerden Nevşehirli ibrahim hohh!.. diye dışarı çıkacak. Eğer maksut bir
kalmış mıdır, bir zamanlar: tane var! Tanıdım eski yadigâr! Şimdi
Pasa sebiline kadar olan kısım) en canlı, mısraı berceste ise isimsiz kartvizit kâğıdı
Üstü açık faytonda kocaya varmış! Acaba rahat duruyor
üzerinden büyük şehir halkının fbir sel üzerine meselâ : Yandım âteşlere ey meh, seni Gezerim piyasada mu? Ne mümkün! (Bu esnada sağ bacak
halinde akıp geçtiği zamanları Ramazan gördüm göreli! Harf atarım kızlara sol bacak üzerinden inip sol bacak sağ
akşamları idi; büyük muharrir Ahmed gibi bir şey yazılıp arabaların tekabülünde Bırakırım merakta
bacak üstüne konacak, bıyıklar hafifçe
Râsimin kalemiriden çıkmış olan aşağıdaki Yâr için terelli hah hah hay!.
atılacak. Böyle olmayıp da seni vefasız, seni Yâr için terelelli hah halı hay!. muayene edilip eldeki baston bir iki
satırlar, kıymetine baha biçilmez yalancı demek matlÛD ise gözler nîm sallanacak; arabacı! Os-manbaba
hâtıralardır: süzülmek hareketile kelle sallanacak, yok fbu yolunda bir kanto vardı, işte bu kantonun
tünbesini geç, Şehzade camii kapısı
"Akşam piyasaları şık kaçıyor. Belki if- da nâ be mahal düsüpte (Sana 'bir şey medlulü zî mealini böyle akşamlarda görmek
önünden dön! Denilecek, ama kır atlı
tara doğru uzar korkusile ikindi üstü tıraş söyliyeceğim) hitabı kastediliyorsa sağ elin pek ziyade hoşuma gidiyor. Dokuz nuniara
araba görünür görünmez: Dönme!.
olan ne kadar minimini, yosma, fesi kalıplı, şahadet parmağı dudaklara dokunur fes, ufak, minyon kulak, çekik kaş, serpme
Dönme!, diye emir verilecek) yine o!..
yakalığı temiz, paltoısu düzgün, pantolonu ütü- dokunmaz iki üç defa hareket edecek. Olur a, ben, ela göz, dökme burun, ter bıyık, gönce
Birbirimizi göremezsek olmuyor,
lü, potini boyalı, zülf perişan, gözleri mahmur, fikri böyle değildir de biz dilıen, dik, önü yarım parmak açık yaka, mavi
sevmiyorum, fakat hazzediyorum., iki üç
(neşe ve handeden mehcur), elleri ganteli bey, böyle anlamışızdır. ipek üzerine beyaz kravat, ala alanıan, nîm
senedir 'böyleyiz. Adam sende!. Ömür
beyzade, efendi, efendizade var ise cümlesi Sana ey canınım canı elendim Kırıldım, frize, siyah eldiven, alçı dondurması baston,
oyalanmakla geçer... Gönlüm bomboş!
Veznecilerden Osman ibaba dergâhı önüne küstüm, hiçindim, gücendim, P'ininrç çizikli siyah pantolon, düz, lüstrin botimerle
Bana mağrur diyorlar, bilmiyorlar ki,
kadar sebilhane bardakları gibi diziliyorlar. nevr«stei bafiı bitlendim Kırıldım, küstüm, faytonun bir köşesine kuruluş yok mu,
incindim, gücendim kendileri de sevilecek mahlûk
Aralarında sarışın, kumral, ibeyaz, kâfuri insanda temaşa için takat bırakmıyor. Kalben
şarkısının mazmunu sarfedilecek. Bundan değillerdir... Ah! Pati, O senin küçücük,
beyaz, âz esmer, âdeta esmer, buğday renkli, beni sevmiyen kadında acaba his var mıdır
kolayı yok! Baş hafif bir hareketi devriye ile minimini pençelerini öptüğüm zaman
koyu esmer, biraz kahve karışığı, sarı üstüne dediğini işrap eden nazarları, gönlüm hiçbirini
öte tarafa çevrilip tarafı diğerde bulunan neler duyuyordum!... Arabacı! Öndeki kır
beyaz, saçı siyah bıyığı kumral, gözleri mavi seve-miyecek diye üzüldüğünü 'bildiren yan
gözün kuyruğile bakılacak, bu da haritada atlıyı bırakma! Yanından geç... Muttasıl
turresi kara, iri ayak, minyon el, bücür, duruşları :
var: Teşekkür ederim 'bandırası çekilecek. Ya yanından geç!... Evet, bu kadının
bodur, kısa, orta boy, iri boy, yağız, lagar, O nevcivanım ki nigâhım vücuhü nisvana
el fese kadar gidir» düzeltme bahanesile r>at Tenezzülüm sayılan itilâlarımdandır. fbeytini tebessümünde fciaşka letafet var... Ah!..
etine dolgun, balık etli, az mülâhham, çıkık İAh!... Ne kadar dekolte giyinmiş! işte
karın, şişman, hiraman, nev eda, nev nihai, çakılacak ve yahut Mahmudpaşa terennüm eder gibi görünen dudakları,
kahvecilerinin bağırdıkları kesme! nev'inden yakalığın asab ve ev'iyei fekkiyeye vukubıı- hep böyle olmalı, yalnız çehre
nazik endam, paytak, ibükük bacak, omuz seyretmekten ne çıkar?. Of! Yine canım
sallayan, yan giden, bir karış .srerdan, mail, bir fboyun 'büküntü-sü gösterilecek. Gönül l'an takıntısını menetmek için kırdığı 'boyunları
âlemi bu ya! Neler olmaz, neler olmaz! işin görmek kadar zevkâveri vicdan olan bir şey sıkılıyor!. Hiçbir şeyin tadı yok!." (Şehir
dik, yatık, feliksfor yakalıklı, düz bağlama mektupları).
renk âmiz .kravatlı, bastonlu, şemsiyeli, içinde geleyim mi, gel-miyeyim mi de vardır. var mıdır?. Hele kendi kendisine ettiği hasbi-
Bunun için de evvelâ sol göz kırpılacak. îıalleri dinlemek kadar hoş Mr müsahabet ola- AKSEMSEDDİN — (B.: Mehmed
şemsiyemiz,, ipek
Anlaşılmadı mı ne dersin makamında kafa Efendi, Şeyh Akşemseddin).
silkinti suretüş sallanacak, Sa- AKŞEMSEDDİN CADDESİ —
îstanbu-lun eski cadde isimlerinden;
1934 şehir rehberi haritasına göre Keçeciler M
caddesinin Keçeciler Fırın sokağı ile A
Armutlu sokağı kavşakları arasında kalmış
'bir parçasında» iba-
rettir ki, eskiden Keçeciler Fırın sokağının hayratı olduğunu sormuş, Akşemseddin üı Mescidi (Besim ; Nezih) Ma'nevi ziynetine ziyneti zahir verdî Zevks
mescidi olduğunu öğrenince bir minber ruhani ite kıldı kıılûbî tezyin jettiler ruhini
adı Fırıncı sokağı, Armutlu sokağının adı da hoşnud o veUyyulJâlun. Oldu memnun
Karabaş sokağı idi. (B.: Keçeciler Caddesi). koydurtarak, hatip, müezzin ve kavunumun müteşekkir bu kadar ahvei din Cennetül huld
AKŞEMSJEDDİN MAHALLESi — Hır- gündeliklerini de arttırmış. Zamanla pek didim namına tarih Fevzi
kaişerif civarında Istanbuluıı eski îıarab olmuş 'bulunurken ikinci Abdülhamid H. 1322 (M. 1904)
mahallelerinden, Akşemseddin camii ile devrinde Bosnalı Hacı Emine Hanım isminde Bitti bu ma'bedi ma'ruf gelin ey ehli yakîn Bani
bir hayırsever kadının vasiyeti ve oğlu Hakkı ü bâniyeye okuyalım fatihalar 1de Hak cümlesini
tekkesi civarını ihtiva etmekte idi, şehrin dâri nainıde melun
bugünkü plânına göre Keçeciler caddesinin Beyin de-lâletile bugünkü şeklinde ihya
edilmiş, son defa da, 1944 de semt halkından Temiz, bol ışıklı, tezyinat bakımından
ahşap minare soka-ğile olan kavşağına düşer. yazılmağa değer bir şey görülmiyen bir
1293 mebus seçimi münasebetile yapılan bir toplanan para ile bir tamir görmüştür.
mescM-dir. Mihrab duvarının sağ köşesindeki
sayımda 93 ev olarak gösterilmiştir. ahşab minber, sol köşedeki ahşab vaiz
AKŞEMSEDDİN MESClDÎ — Hırkaişe- kürsüsü, tavanın ortasındaki demirden küçük
rifte, Keçeciler caddesi üzerindedir; ilk top kandil, alelade işçi elinden çıkmış
yaptıran Fatih devrinin büyük âlimlerinden şeylerdir. Mihrabın çiy koyu pembe zemin
Akşemseddin Mehmed Efendidir, ön üzerine koyu yeşil perde nakışlan ile mihrabın
sekizinci asır ortasında Üçüncü Ahmed bir üst kısmındaki yarım kubbeeiğin kiremit
gün bu mescidin önünden geçerken öğle ezam rengi sıvası gayet çirkindir; sağ ve sol
okunmuş, hemen içeri girerek namaz* kılmış duvarlardaki pencereler arasında da ayni
ve kimin Kalın ve bodur taş minareli, dört kagir iptidaî zevkin mahsulü birer çiçek saksısı
duvar üzerine kiremit örtülü, son cemaat yeri resmi vardır. Mâbted elektrikle
aynı çatı altında ahşab küçük bir mescid-dir. aydınlatılmıştır.
Bibi.: Hadikatül cevâmi, I; REK ve Muzaffer
îkisi son cemaat yerine bakan ve basık, ikisi Esen, Gezi notu.
mihrab duvarında, ikişer tane de diğer iki AKŞEMSEDDİN TACI — Fatih
duvarında olmak üzere sekiz penceresi camiinde, mihrahda, bir sırık üzerinde
vardır. Kapıdan girerken kapı ile sağdaki dururdu. Kara Hüseyin Paşa Sadaretindeki
pencere atasında talik yazı ve siyah zemin Sipahi ayaklanmasında (1624), sipahiler
üzerine sarı yaldızlı blir kitabe taşı vardır ki tarafından sancak yerine kullanılmıştı. (B.:
mabedin ilk tamirinde konmuştur: Fatih Camii Vakası) .
Bu mukaddes eseri Aksemseddmin Bozulub
Bibi.:, Naâmâ Taröıi, II. l&KŞİOTE (Adel) —
olmuş idi hali harâbiye karin Bağdeteıı
bâniyei saniyesi itti zuhur Oldu banisinin Beynelmilel spor âlemi şöhretlerinden, namlı
ihlâsı o surette muin Bosnanın muteberi Hâoe boks menecerle-rinden, boks ve futbol maçları
Emine Hanım Atiıbeyzâdedir ol râhilei Huldi organizatörü; istanbullu bir musevidir; 1895 -
berin Vakfedüb meblâği nıevfuri vücûM 1900 arasında îstanbulda Beyoğlunda doğdu;
birre Emri tecdidi o meblâğla olundu temin
spora karşı, çocuk denilecek yaşlarda iken
JStti mahdumları Hakkı Beyefendi himmet
Hüsni inşasına sarf etti nakdi temkin başlıyan çılgın aşkı, her hangi bir sahada
şöhret olmasına çelimsiz vücud yapısı
elvermeyince, kendisini bu âlemin ticaretine
sürüklemiş, mütareke yıllarının kıymetli Türk
boksörü Zeynel Akan-derenin meneceri olmuş
ve şöhretinin ilk sağlam adımını da Zeynel -
İstavro maçını tertib ederek kazanmıştı;
Fevkalâde sevimli,, harikulade enerjik ve çok
güzel konuşa' 1 \ksio-te, bundan sonra ne kadar
maç organize etmiş ise hepsinde kazanmış,
bir ara Fransaya giderek orada da kârlı ve
muvaffakiyetli otomobil yarışları tertip
etmişti, ikinci Cihan Harbinde Fransada
bulunuyordu, bu memleketin karagünlerinin
şahidi olmuş, ve ilk fırsatta Mısıra geçerek
meslekî faaliyetine başlamış, 'bu arada
Amerikalı asker boksörleri
Istanbula getirerek Büyükşehrin yülardanbe-ri hasretini
çektiği ring döğüsleri tertip etmişti. Türk spor
âleminde, küçük ismi olan Adel'den bozularak Adil
diye meşhurdur.
Burhan Olker
AKTANSEL (Dr. Öp. Mehmed Nuri) —
Türk tababet tarihinin seçkin simalarından; 1889 da
îstanbulda Şehzadebaşında Çukur-çeşmede Mollakestel
mahallesinde doğdu; Vefalı Saim Ağabeyin büyük
kardeşidir. Babası Galata gümrüğü muayene
memurlarından Merhum ismail Hakkı Beydir; ailenin aslı
Kafkasyalı olup Hakkı Beyin babası Mehmed Şükrü
Efendi adında bir memur, onun babası Mehmed Nuri
Efendi de meşhur Şeyh Şamilin ci-had arkadaşlarından
olup Istanfbulda yerleştikten sonra Büyükşehirden bir
kızla evlenmiştir, ilk mahallesinin mektebinde, orta
tahsilini Nümunei Terakki idadisinde yapan Nuri
Aktansel 1330 (1914) de Tıbbiye mektebinden pek iyi bir
diploma ile çıkmıştır; meslek hayatına Balkan Harbinde
daha talebte iken İstanbul Tatbikat hastanesinde
çalışarak atıldı, Birinci Cihan Harbine birinci ve
'beşinci ordu 'menzil sıhhiye müfettişliği doktorlarından
biri olarak iştirak etti, Çanakkale ve Biga menzil
hastanelerinde bulundu; Hilâliahmer yedinci imdadı
sıhhî heyetinin en faal erkânından (biri olarak Millî
Mücadeleye iştirak etti ve Konyaya gitti; (Antalya ve
Burdur havalisinde dolaştı; sulhtan sonra kendi hesabına
Avrupada meslekî bir tetkik seyahatine çıktı
ve'Hamburg Tıb fakültesinden operatörlük ve röntgen
ihtisas .diplomaları aldı; 1926 da memlekete dönüşünde
Gaziantep memleket hastanesi başhekimliğine tayin
edildi; burada hizmet ve şahsiyeti ile unutulmaz bir
sevgi hâtırası bırakarak istanbul çocuk hastanesi
başhekimliğine nakledildi, fakat pek haklı olarak ileri
sürdüğü yorgunluk mazereti kabul edilerek istanbul
Sıhhî müze müdürlüğüne tayin edildi. Doktor Nuriye
kadar, pek iptidaî bir halde bulunan fcu müze, onun
müdürlük devrinde büyük bir inkılâb idrak etti,
öylesine ki bugünkü müessese, tereddütsüz Doktor
Nurinin eseridir denilebilir (B.: Sıhhî Müze).
1940, 1941 ve 1942 İzmir Fuarındaki sıhhî sergileri
de o tertip etti. 28 birincikânun 1942 de tu vazifede
bulunurken tosa bir hastalığı müteakip öldü;, bu
vakitsiz ölüm irfan
56i — AKTANSEL (Saim Turgud)
AİTANSİL (Saim^urgud) 560 İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ
ciğerinin morarttığı dudaklarında
hayatımız için pek büyük, pek acı bir kayıp ladı; istanbul Lisesine muallim muavini oldu, mütevekkil bir tebessümle:
olmuştur, kabri Edirnekapı şehitliğindedir. gövdesinden ayrılmış başının Keli-mei diploma aldıktan sonra ayni lisenin tarih — Sakın unutma ha! dedi...
Sohbeti tatlı, daima güler yüzlü, neşeli, Şahadet getirdiğini ; bir Mehmedciğin matra- stajyerliğine tayin edildi; feyz aldığı irfan Cenazemde
dostlanna sadık, hastalarına karşı şefik, smdaki son damla suyu, kendi dudakları ocağı Vefa lisesinin orta kısmına müdür bando isterim! Asker isterim!...
gayet hassas, içli bir adamdı; yüksek nefis çatlarken, humma ateşi içinde yanan ölüm muavini ve tarih muallimi tayin edildi, sonra "Şu fıkrayı da nakledeyim:
feragatinin zevkini tatmış, alâyiş ve halindeki zabitinin alnına döktüğünü söyler sırasiyle istanbul erkek muallim mektebi tarih "Bir pazar Saim ağabeyi Yeni cami
şöhretten kaçan büyük bir vatanperverdi; bir ve harbin son yılında, 1918 eylülünün 1'9 muallimi, Üsküdar kız orta mektebi müdür arkasındaki parkta görmüştüm... Başına
doğuş kabiliyetini kendi gayreti ile inkişaf uncu günü İngilizlere eser düştüğü ânı muavini ve tarih coğrafya muallimi, Üsküdar otuz kırk Melmıedçik toplanmış, hani
ettirmiş •kıymetli bir ressam, kendine has pek şöylece anlatırdı: orta mektebi müdür muavini, Adapazarı orta harıl asker mektubu yazıyor, getirdiği
zarif ve akıcı çizgileri olan bir karikatürist "Sekizinci ordu emrinde 46 inci fırkanın mektdbi müdürü oldu, lAdapazarında üç yıl pullu zarflara koyarak sahiplerine
idi. Gençliğinde sporla da uğraşmış, Vefa 144 üncü alayı birinci tabur yaveriyim; kaldı, geçirdiği ağırca bir hastalık üzerine veriyor... Am'an ne kadar mesud idi.
yurdunun kurucularından biri olmuş, bir ara Filistin cephesinde Ettîre siperlermdeyiz; 1939 da Vefa lisesi tarih muallimliği ile Huzurunu bozmamak için kendiline
bu kulübün mesul murahhaslığını yapmıştı. îstanbula geldi; bu irfan müessesesinin her görünmedim...
Saim Turgud Aktansel
AKTANSEL (Saim Turgud) — Lise (Besim: H. Çizer) köşesinde her gün bir aziz gençlik hâtırasını "Bir gün yazıhanemde
tarih muallimi; son yarım asır içinde tahayyül ederek yaşamakta iken 24 Ağustos oturuyordum... içimde sebepsiz bir sıkıntı
alay sancakdarı Mustafa Çavuş, ki bir erkek
Büyükşeh-rin spor âleminde seçkin 1949 da bir ameliyat sonunda öldü. Cenaze var elimi bar türlü işe süremedim... O
güzeli, güzellik heykeli delikanlı idi:
şöhretlerden, Vefa spor kulübünün en namazı Fatih Camiinde kılınıp bir cemaati zamanlar ,yanımda Behçet Elver adında
mütevazı bir âzası ve bu spor kulübünün bir — Sancağı ne yapacağız yaver (bey? de
,kübrâ ile kaldırıldı. Yıllardan beri bir çocuk çalışırdı, zeki, içli, sevimli,
numaralı, en asil, şövalye âzası; 1958 de di. kafası aydın bir çocuktu... Emsali akranı
karaciğerlerindeki taşın ızdıratoım
yaşlan 35 - 50 arasında bulunan istanbul "Sancağı sıngından çıkar dini, sırığı kırıp çekegelmekte idi; en büyüğü ondört yaşında ve -gibi futbol meraklısı, Galatasaray
sporcuları tarafından takılmış lâkabı ile" parçalayıp attık; sancağı öptük, katladık, en küçüğü altı aylık altı evlâdını taraftarı... Vefalı Saim ağabey bana her
Saim Ağabey "yahud"' Vefalı Saim": bundan yine öptük ve siperin kumlarını kazarak Anadoluhisarındaki evinde bırakarak gelişinde Behçete: "Nasılsın
evvelki maddede hal tercemesi yazılı Dr. Nuri gömdük.. Tam siperden çıkmak üzere idik ki, derdinden halâs olmak için yürüyerek gitdiği Salatagarayli" diye takılırdı... Behçet
Aktanselin küçük kardeşi; (H. 1311) 1893 de karşımızda, siperin üstünde bir süngü parladı hasta-hâneden beklenmedik ölüm haberinin gazete okuyor, çocuk birden bir çığlık
Istanbulda, Şehzadebaşı civarında Çu- ve, dev gibi bir Hindli peyda oldu: gelmesi kendisini tanıyanları derin teessüre attı ve hıçkıra hıçkıra ağlamağa fciaşladı...
kurçeşmede doğdu; ilk tahsilini "Darülilmü- ___ Grek?!.. Germen!.. gark etti- Şaşırdım;:
vettâlim" iptidaî mektebinde, sonra Anadolu- "Ben, Mustafa Çavuş ve adını hatırlıya- — Ne var? Ne oldu?...
hisarında Defterdarmehmedbey mektebinde istanbul Ansiklopedisinin ve R. E.
madığım üç nefer bir tereddüt ânı geçirdik; Diye sormama vakit bırakmadan
gördü, oradan Darül-ilmi vettalimin rüşdiye Koçunun bastâcı dostu idi; bu ansiklopedi
— Biz... müslüman!. Türk!., diye bağır Saim Turgud Aktanselin şahsında yazı gazeteyi önüme koydu: Sairn Turgud Bey
kısmına, az sonra da Vefa sultanisine kaydo- dım. ölmüş! Ve o gün öğle namazını müteakip
lundu; sporla uğraşmağa da 'bu tarihte ailesinin pek güzide ve neeib bir simasını
"Hindimin gözlerinde bu sözümün isbatı- kaybetmig oldu. R. E. Koçu, Hergün Fatih camiinden kaldırılarak...
başladı ; 1908 de temeli mektebin içinde atılan "Dona kaldım... Kapı açılır ve o
nı istiyen <bir ışık vardı; Kelimei Şahadet ..gazetesindeki bir sohbet yazısında aziz
bir Vefa idman yurdunun kurucuları arasında içeriye girer gibi oldu:
getirdim, Kelimei Şahadet getirdik, Hindlinin arkadaşının cenaze töreni üzerine şu hatırayı
bulundu; ki bugünkü Vefa kulübü bu — Bando isterim!...
süngüsü bize çevrilmiş iken doğruldu, o da nakletmiştir:
yurddan doğ'-nugtur. O zamanlar Türk " O zamanlar doktor Lütfi Kırdâr
bizimle beraber Kelimei Şahadet getirdi ve Vefalı Saim Ağabey yeryüzünde Türk
sporunun en canlı sahnesi, YenibaJıçedeki İstanbul Valisi ve Belediye Reisi idi...
eli-le: "Siperden çıkın!" emrini verdi. Rumlar milletinin asalet ve neoâbetini temsil eden
Hastane Çayırı idi, Gaim Turgud, bu çayırda Beni sever, hattâ "dostumdur!" dersem
Vefa Futbol takımının sol hafi olarak as ve Almanlar tarafından işgal edilen simalardan biriydi... Yalnız milletimizin değil,
Türkiyeyi kurtarmağa geldiğini sanan bu bu yakınlığı ka- (bul ederler
şöhretlerden biriydi; bu yıllar içinde güreşe insanlığın yüz akı olarak doğmuş, hayatın bin zannederim... Fırladım, komşu bir
de merak etmiş, amatör olarak güreşmiş, Hindli, bizi esir aldı". türlü cilvesine, kahrına metanetle göğüs
Bir buçuk yıl esaretten sonra dönüşünde, matbaanın telefoniyle kendilerini
fakat, kendisine bir doğuş kabiliyeti olarak geriniş, şerefine ve haysiyetine en küçücük bir buldum, ve Saimi idilim döndüğü kadar
müjdelenen pehlivanlık şöhretine her nedense kendisine asil ve nezih bir meslek seçti, toz zerresi kondurmamış, tertemiz yaşamış,
babasının yerleşmiş olduğu ve kendi anlatarak centilmen validen Şehir
ehemmiyet vermemişti, ki çıplak göğsünü ve asker olmuş kahramanca döğüsmüs; muallim bandosunu istedim: "Üzülme...
bazularını görenler, pek haklı olarak onu, çocukluğunun pek taüı günlerinin geçmiş olmuş, mesleğine sıhhatini feda etmiş;
bulunduğu Anado-luhisannda ilkmektep Gönderiyorum!" dedi... Camiye koştum!
meydanı delikanlılara bırakmış bir eski evlenmiş, altı evlâdın cıvıltısiyle dolacak Cenaze ile meşgul olanlara:
pehlivan sanırlardı. muallimi oldu; bir taraftan da istanbul örnek yuvayı kurmuş; kafasını Garp
Darülfünununun Edebiyat Fakültesi Tarih — Şehir bandosu gelecektir...
Vefa sultanisinden diploma alır almaz medeniyetinin ışığına çevirmiş, ruhunu dini Olabilir
Birinci Cihan Harbine ihtiyat zabiti olarak Şubesine devam etmeğe baş- mübini islâmın ahlâk ve fazilet akidelerinin azıcık gecikir, ona göre tedbirli bulunun...
giren Saim Turgudun askerlik hâtıraları da nurunda yıkamıg, çocukluğundan ölüm de
zengindir. Bu hâtıraları yakın dostlarına döşeğine kadar bir gün dahi îbadetinde kusuru dim.
naklederken yer yer gözleri yaşaran bu olmamış, şanında ne yazsam azdır... Has
"Cenaze namazı kılınırken bando
centilmen sportmen, yanıbaşında şehid olan dostumdu, manevî kar-deşimdi, gönül
geldi.. Yalnız bando değil asker de
bir silâh arkadaşı Mehmedciğin bir şarapnel tahtımda oturanlardandı...
geldi... Yalnız bando ve asker değil
parçasiyle "Bir gün bir sohbet arasında, hasta kara- siyah esvabiyle başında siyah silindir
şapkasiyle Vali de geldi... Ve yalnız da
değildi, yanında büyük üniformasiy-le bir
general vardı."
H*
•P
S62 — ANSİKLOPEDİSİ (Salih
Sevdiğine, bütün asalet ve necalbetile kul muarızdı, Ittihad ve Terakkiye muhalifti, giliz lirası, aslında, bavulumda bulunan Tarik
köle olur, kalb gözü kan ağladığı günler, içinde pitoresk bir Alman ordusu bozulurken Nüzhet Sabitle gazetesinin başlıklı mektup kâğıttan idi.
hastalıktan morarmış dudaklarında kasaba olan Şarkî- beraber "Türk ordusu beyimde Babam ve dayım ile beraber Demirci Mehmed
kalenderâne bir tebessüm eksik olmazdı; karaağaçta Türa~ harcanmamaiıdır' diye bir beyanname Efeye gönderildik, Beş ay Mehmed Efenin
zengin değildi, eomerddi; alü evlâd sahibi Mr bîefendi mahalle bastırdı, Nüzhet Sabit saklandı, Salih Zeki hapsinde kaldık. Bizi Mehmed Efeye 500
babaydı; 1942 dç yeni doğan bir oğluna • mektebinde yaptı. yakalanıp Bekirağa bölüğünde hapsedildi, Zeybek götürüyordu; başlarında Yalınayak
verilen ekmek karnesini aldığı gün, evlâd Sonra ücretli yatılı mütarekeye kadar 7 ay yattı; çıktığı zaman Hacı Efe ile Çarıksaraylı Hasan Hüseyin Efe
ekmeği yediğini söyli-yerek öğünür, zarif tatlı talebe olarak Hürriyet ve İtilâf partisi iktidar mevkiine vardı, bu Hasan Hüseyin Efe on dokuz yirmi
dilli adamdı; taklid-de erişilmez hüner sahibi Konya idadisine geçmiş bulunuyordu, îttihad ve Terakkiye yaşlarında zarif, nazik, ha.ms, dünya güzeli
idi, türlü dilde, türlü lehçede konuşur, gönderildi. Burada muhalif olanlar arasında bu fırkaya girdi, bir çocuktu, bir esmer Apollondu; kafüede,
istediği kimseyi her gözün kolay Şükrü Bey adında fakat pek az sonra parti liderleri ile fikren muhafız olarak bir de Refik adında bir
zaptedemiyeceği hususiyetlerile ve sesiyle bir tarih anlaşamadı, onları "geri, düşkün, ölü" ihtiyat mülâzim vardı, Ispartadan karlı bir
göz önüne getirirdi. Kabri Edirnekapı mualliminden bularak istifa etti. "Beni Hürriyet, ve itilâftan günde çıktık, hemen bütün İsparta 'bizi seyre
şehitliğindedir. Truva çıkmağa teşvik eden, beni irşad eden Yahya çıkmıştı. Trenle Eğirdire geldik; Kuvayı
. AKTAR, AKBAŞLAR — (B.: Attar). muharebeleri Salih Zeki Kemaldir" diyen Salih Zeki Aktay bu yıllar Milliye-den Hafız Bey bizi alıp sonu
AKTARKERİM SOKAĞI — Fatih dolayı-sile Aktay (Resim : hakkında şunları ilâve ediyor : bilinmiyen bu maceradan kurtarmak
kazasının Karagümrük nahiyesinin dinlediği Hele-ne "Üç gün ısönra Bayezidden Türbeye istemişti; Refik Bey:
Kaariyeati-kalipaşa mahallesi ile Paris menkıbesi, — Vermeyiz, müsademe olur! dedi. Biz de:
doğru geilyordum. Nüzhet Sabit de karşıdan
sokaklarındandır. Fevzi-paşa caddesi genç Salih Ze- — Bırakın Mehmed Efeye gidelim! dedik ve
geliyordu. Şimdiki Bozkurt kahvehanesi
(Edirnekapı tramvay caddesi) ile Ka- ki'de eski Yunan edebiyatı üzerine ilk merakı Hafız Beye bu âlicenablığından ötürü teşek
(1958 de Köşe Hanı altındaki îş Bankası
uyandırdı. Hakim Savanın oğlu Doktor Hi-
ariyeyağhânesi sokağı arasındadır; Fevzipaşa şubesinin yeri) karşısında birleştik, o da kür ettik. Trende tatlı bir kadın sesi türkü
pokrat da öu mektepte Salih Zekiye yunanca
caddesi kavşağından girildiğine 'göre, iki istifa etmiş: söylüyordu. Bu, Mihriye isminde bir sihirbaz
muallimi olmuştu. ,
araba geçebilecek kadar geniş, kaba taş döşeli — Gümülcineİiyi son defa görnıeğ'e gidi aşifte idi, harikulade güzel konuşan, fevkalâ
ve bozuk bir sokaktır; sağ kolda kulübeden 1912 de idadinin üçüncü sınıfında iken İs- yorum! dedi. "• de güzel ve zeki bir kadındı. Bana: — Hiç
'az büyükçe iki ahşab ev, sol kolda da bir arsa tanbula gelip Hadikaimeşveret İdadisine "Biz konuşurken- yanımıza Asaf korkma! ben de Demircinin yanına gidiyo
vardır; bu ahşablarla arsa geçilince yol bir girdi, ve Türkiye Kıraathanesinin üzerindeki Muammer geldi, bizi alıp şimdiki Halk rum ! dedi. Kızı, Demircinin yanında imiş. Bi
toprak sokak halini alır; evleri beton, afaşab, odalardan birini tutup yerleşti ki, talebe Partisinin yanında bir beyaz binada Millî zi Nazilli mahpushanesine koydular. Beş ay
tuğla yapı ve hemen «hepsi darge-lirli 'aile pansiyonları bulunmıyam o devirlerde, kendi lAhrar fırkası açılmış, oraya götürdü. Bekir yattık. Bir gün baklava, börek, tütün hediye
'meskenleridir; 1946 da bu sokağın hemen pa-rasile îstanbula tahsile gelenler hanlarda Sami, Cami, Kara Vasıf, Şark mahfili sahibi leri ve bir Kuram Kerim ile Demircinin selâ
ortasında, vaktile bu semti harab etmiş veya kahvehane üzerlerinde bekâr odası Salâhaddin, Soysallı İsmail Suphi ve Rauf mını tebliğ ettiler, biz de (bütün 'malımızın Ku-
yangınlardan kalma bir kuyu bulunuyordu ; tutarlardı. .Türkiye Kıraathanesinin yerinde Ahrned bu fırkada idiler. Nüzhet Sabitle vayi Milliye emrinde olduğunu söyledik, ser
derin ve su dolu idi; 'her ne kadar tas bir 1946 da Sark Kıraathanesi bulunmakta idi. ; beraber biz de yazıldık. Ben de Rıza Nuru best bırakıldık. Bir müddet, dağlarda Yürük
bileziği ve üzerinde demir kapağı bulunuyor Dedesi Mehmed Said Efedi, kızını ana alıp götürdüm. Rıza Nur, o zaman, İkdam lerin misafiri olarak yaşadım. O sırada Rıza
idise de, kapağı kilitsiz olduğundan, türlü karnında bırakıp îstanbula gelmiş idi; torun, matbaasında Akvam gazetesini çıkarıyordu. Nur Maarif Vekili olmuştu. Kendisinden aldı
bakımlardan kazaya sebep olur ıgilbi anasının bile yüzünü görmediği bu dedeyi O zamanlar fırkada konuşulan başlıca siyasî ğım bir mektupta Afyonkarahisar Sultanisi
görülmüştür (Ocak 1946). aramağa gelmişti; hemşehrilerinden Kartalda mevzu, manda fikirleri idi, İngiliz, Amerikan müdürlüğüne tayin edildiğimi öğrendim. An-
Bibi.: REK ve Muzaffer Esen, Gezi notu. oturduğunu öğrendi, Kartala gittiğinde, "Bu ve Fransız mandalarının tercihi maddeleri karaya giderken Vekil değişmiş, Hamdullah
AKTARYEKTA SOKAĞI — Fatih kazasının sabahki trenle memlekete gitti!" cevabını münakaşa olunurdu. Bu sırada Doktor Tevfik Suphi Rıza Nurun yerine gelmişti. Benim için:
merkez nahiyesinin Sinanağa mahallesi aldı; hazin tecellidir ki Mehmed Said Efendi, Rüsdü (be-nimle sık sık görüşürdü, Mustafa "Müthiş bir muhalif geliyor!" diye telgraf
sokaklarından, Kırbacı sokağile Turşueu- uzun yıllardan sonra bir sıla seyahatine Sabriden bir mülakat istiyordu, bu mülakatı çekmiş; trenden iner inmez tevkif edildim,
halil sokağı arasındadır; üç araba geçecek çıkmış, fakat yolda, Konyada hastalanmış, temin ettim ; Hürriyeti İtilâf liderine, bir eski masumiyetim anlaşıldı. Serbest 'bırakılınca,
kadar geniş, paket taşı döşeli, her iki kenarı ölmüştür. İttihad-cı olarak, M. M. grupundan Karpuz artık Afyonkarahisarma gitmekten vazgeç
yaya kaldırımlı kısa bir yoldur; evleri, ahşab iHadikaimeşverette iken Notar Poyrazoğ- Ariti göndererek, şahsî endişeleri atıp tnı tim, îstanbula döndüm. Said Beyin Maarif
ve beton hali vakti yerinde aile lu adında bir aşçıdan da yemek yerdi; bu korkunç devirde bir millî birlik teklifinde Nazırlığında Bezmiâlem ve Vefa sultanilerine
meskenleridir (1946). adam. çılgın fcdr Yunan milliyetçisi idi; bulundu.; o sırada mebus secimi 'hazırlıkları pedagoji muallimi oldum. O sıralardadır ki
klâsikleri ezıbere bilir, İlyada'yı okurken başlamıştı, Ahrar Soysallıyı Bıirdurdan, beni lAıhmed Hasimle yakın bir dostluk tesis ettim.
Bibi.: Buıftıan Olker, Gezi notu. AKTAY (Salih
coşardı; Aktay o günleri hatırlarken: de Ispar-dan namzed gösterdi. Tarik Gençlik -çağlarım, Ispartada bir kapatmam
Zeki) — Kendisinin pek sevdiği lâfcabile
"Elenizm'e karşı hevesimi görünce benimle gazetesinin muhabirliğini de alarak intihap vardı, Dereli Şefika, İstanbula onu da bera
"Hellenist Şair"; 1892 de îs-partanın Şarkî
meşgul oldu, İl-yada'yı mısra mısra okuyup daireme gitmek üzere Istanbuldan ayrıldım. ber götürmüştüm; güzeldi, güzel bir sesi var
Karaağaç kazasında doğdu, babası bu kasaba
anlatmağa, şerhe başladı. Yunan mitolojisi Kuvayı Milliye teşekkül etmişti; bir bavul dı, güzel oyun oynardı, âfet bir rakkase idi,
eşrafımdan Hâkim Mehmed Hilmi Efendi,
hakkında sağlam bilgi sahibi idi. Müheykel İngiliz lirasına Şarkîkaraağacı İngilizlere Haşim Dereli Şefikayı görünce deli oldu. Ken
anası Hâdimüerden Mehmed Said Efendi kızı
bir adamdı, So-fokles'in heykelleri ona pek satmış jurnalile Karaağaçta tevkif edildim; disine şiirler ilham edenlerden biri de bu Is-
Sabire Hanımdır, ilk tahsilini, bağ ve
benzer" diyor. Harbi Umumide asker oldu. bu foir bavul İn-
bostanlar arasında, servet ve refah
Harbiye Nezaretinde tercemanlıkla
alıkondu. Harbe fikren
AKTÖR KEDİ TEKiR 964 — İSTANBUL,
partalı rakkasedir; umarım ki Haşimin AKTÖK KEDİ TEKiR — 1930 yılında ANSİKLOPEDİSİ
dinlediği türkülerden biri sudur: İstanbul Şehir Dram Tiyatrosunda doğmuş; 565 — AKÜN AL (Ahmed Kemal)
artistler kucağında terbiye' görmüş, yıllar 1929 da Çadırcılarda açmış; bugün Sahaflar
Gide gide tutmaz oldu dizlerim
Ağlamaktan göz göz oldu gözlerim boyunca bir çok piyesde rol icâbı sahneye dediğimiz Hakkâklarcarşısındaki dükkânına Cemalden, sonra
Bıı yerlerde geçmez oldu sözlerim çıkmış ve rolünü muvaffakiyetle başarmış da 1930 da nakletmiştir. 1908 de Sahaflarda bu satırların nâçiz
bir kedi idi. 23 Aralık 1952 de yirmi iki Bayezid ikapısından girildiğine göre sol kola muharriri A. R.
Bir giderim beş ardıma bakarım Hem
yaşında ölmüş, kendisini pek seven düşen bu dükkânda bulunmakta idi. Sağmandan musiki
ayrılık hem hasretlik çekerim
Gözlerimden kanlı yaşlar dökerim sanatkârların göz yaşları ile tiyatro Nizameddinin kitapçılığı sair meslekdaş- eserler7' ^scnıis
bağçesinin bir köşesine defnedilmiştir. larmdan bambaşka bir şeydir; nadide roir makamlar
Ak alnıma kara yazı yazıldı Etrafıma
âşinâlar dizildi Mezarımız bilmem Bibi. : Cumhuriyet Gazetesi kitabı, üstün bir jiiatla satmaktan değil, ehline üzerinde bilgi
ner?,de kazıldı.. satmaktan zevk alır. nâehil istedikte, satın sahibidir.
AKTUÇ (Nizaıneddin) — Na.mli koltuk- Hafız Aktürk'ün
alına-mıyacak kadar bir para ister, erbabına
"Bu türkü dedemin kardeşi Recep Ağa çulardan; Büyükşehrin sanat ve fikir sesinin tonu
ise, ka-lenderâne bir cömertlikle fiat kırdıktan
için yazılmıştı. Karaağaçta dünyaya bir Haz- âleminin meşhur kitapçılarından, İstanbulu güzeldir, hançeresi
foaşka, 'bazan veresiye verir, parasını
reti Yusuf gelmiş, bir de Recep Ağa derlerdi. köşesi bucağile tanıyan, gün görmüş, zarif, oynak, tavrı,
taksitle alır; bu gibilerden alacağım asla
Bir iftiraya uğrayıp 18 yaşında bir nevcivan nük-teci, hoşsohbet, ele avuca sığmaz, dayısı Hafız Sami
istemez. Nizameddinin şövalye
iken Güzelhisara nefyedilmiş, Güzelhisar yerinde rind ve kalender, zengin hatıra gibi â-şıkaanedir;
civanmerdliklerinden bir hali de mekteplerin liâfiz Necati Aktürk
ayanından Cihanoğullarının kızı kendisine sahibi, nesli tükenmekte olan bir İstanbul gayet serbest okur. (Besim : S. B.)
açıldığı zaman görülür; Sahaflar, saat dörtten
âşık olmuş, izdivaç teklifim Recep Ağa kabul çocuğu; 1897 de îstanbulda doğdu; Me-lâhati vechiye
sonra yeni sınıflarının kitaplarını alabilmek
etmemiş, nihayet afiv fermanı gelmiş, doğumuna meşhur "İnek Kasidesi" şairi sa-
için eskilerini satan lise ve ortaokul
Karaağaca döneceği gün, .atına binerken Ratib Bey: habi, boylu boslu oluşu da, sesini huşu ile
çocuMarile dolduğu zaman, görülür; mahcub,
düşmüş, ölmüş.. Kendisine zehir içirmişler Âleme geldi Nizamecldia Bey dinleyenlerin üzerinde hoş bir tesir bırakır.
kitaplarını yok 'bahasına kaptıracak çocukları
imiş.. Ci-hanoğullarımn kızı çok yaşamış, tarihini söylemişti. Babası Maliye gözünden seçer, kullanılmış kitaplarını Als Kıza Sağman
Recep Ağa öldükten sonra dünya evi bana mümeyyizlerinden Hafız Şevki Efendi, onun yeni .bahasına alır; kılığı kıyafeti pek yoksul AKÜNAL (Ahmed Kemal) — Şâir, muallim,
haramdır demiş, 94 yaşlarında kız olarak babası da Saraylar bekçibaşısı Afodullah bir ailenin evlâdı olduğunu gösteren çocuklara muharrir, politika adamı, 1874 de Beylerbeyinde
ölmüş... Ağadır, Anası sı Muhsine Hanım, Şair da kendisinde mevcut kitapları bedavaya doğdu, babası Kaymakam Rasim Bey adında bir
"îstanbula dönüşünün tezine Dereliyi Yenişehirli Avni Beyin kızıdır ki, bu hanım da •t verir. zat olup oğlunu pek küçük yaşta yetim
memlekete gönderdim, îstanbulda evlendim. ana tarafından Beşiktaş Mevlevihanesi Şeyhi 'bırakmıştı; tahsilini Darüşşefa-kada yaptı, ve
meşhur Nazif Efendinin torunudur; Bahariye "Kitapçılıkta ustam meşhur Bekir
Zevcemin arzusile politika 'hayatından Ağanın oğlu Hafız Aîhmeddir" diyen mektebinin ilk sınıfından 1893 de diploma aldığı
çekildiğimi gazetelerle ilân ettim. Muallimliği Mevlevihanesi Şeyhi Hüseyin Efendi de güne kadar her sınıfını birin-ıcilikle geçti;
Muhsine Hanımın dayısı olur. Hafız Şevki Nizameddin, 1946 da, en yüksek fiatla sattığı
de bırakarak Hollanda Bankasında memur kitap olarak 800 liraya verdiği minyatürlü bir mektebin en çalışkan, fakat ele avuca sığmaz en
oldum. Eski hasımlarının tahriki ile bir yıl Efendi Bahariye dergâhına ıbir nıuhib olarak hırçın çocuğu şöhretini de mezun olduğu güne
devam ederken,,et-var ve harekâtı ve sesinin "Hamsei Nizami" yi hatırlamakta idi;
sonra bankadan çıkarıldım. Dokuz yıl açıkta ömrünün en heyecanlı ânı ise, henüz 17 kadar muhafaza etmişti; biriken izinsiz cezaları,
kaldım. Karaağaçtaki çiftliğimi, baba harikulade halâve-ti Şeyh Hüseyin Efendinin cezalarını affettirecek aferinleri ve tahsinleri
kendisine karşı aşırı muhabbetine, ve yaşlarında iken, askere alınmazdan evvel,
konağındaki hissemi, meyva bahçemi, mehtaplı bir gecede, Bahariye dergâhında, daima aşmış ve mektebin ayda bir defaya
yoncalık ve afyonluğu-mu satarak geçindim. dolayısile de Avni Beyin kızı verilerek mahsus olan evci izinini bir defacık kullanmak
tekkeye damad olarak alınmasına sebep deniz kenarında harikulade güzel bir yüzün
Nihayet Bayezid umumî kütüphanesine gözlerinden öptüğü ân imiş. nasip olmamıştı. Mektepten çıkınca, -birçok
memur tayin edildim. olmuştur. Nizameddin Aktuçun hemen ıbütün Darüşşefakalılar gibi P. T. T. idaresine girdi;
çocukluğu -bir ilim ve sanat mahfili olan Salıaflardaki dükkânı seçkin ilim
Bu hatıratı İstanbul Ansiklopedisine adamlarımızın durak yerlerinden biridir. Galata Postahânesi mekâtibi mevrûde
Bahariye dergâhında geçmiştir. On iki dâiresine ve feyz aldığı mektebin de edebiyat
tevdi etmiş olan şair Salih Zeki Aktay yaşlarında iken Ankaraya vergi müdürü olan (Hafız Necati) — 1904 de
kütüb'hâ-ne memurluğundan yaş haddi ile ve kimya muallimliğine tayin edildi. Edebiyatı
babasile beraber îstanbuldan ayrılmış, ancak îstanbulda doğdu; Fâtih semtinde Atikali Cedidenin parlak devri idi, ilk şiirleri
emekliye ayrıldı. beş yıl sonra Büyükşehre döndüklerinin tezine camii imamı kurrâdan ve ulemâdan Hafız "Mirsad", "Musavver Malûmat", "Mekteb" ve
Eserleri: Persefon, \Asya şarküarı (Aile de Birinci Cihan HarM başında, sultaninin Süleyman Sürurî Efendinin ikinci oğlu ve "Maarif" mecmualarında çıkan A. Kemal de
tahassüs hâtıraları); Pınar (570 parçadan dokuzuncu sınıfından henüz 17 - 18 yaşlarında Büyük Hafız Sâmittin yeğenidir, îlk ve orta yr> Allarını Serveti Fü-nuna göndermeğe
mürekkelb aşk şiirleri); Mağara (Gördös ve iken sıhhiye neferi olarak askere alınmıştır. nıek-tebleri bitirdikten sonra İstanbul başladı- Yıllarca sonra, ölümünün
Demirci dağlarının Türk efsaneleri); Rüzgâr 1918 da terhis edilince koltukçulukla ticaret Sultanisine girmiş, oranın birinci sınıfımdan haftasında, Orhan Seyfi Orhon, "Çı-
(Elen şiirleri); Mine çiçekleri (hikâyeler); hayatına atılmıştır; cevval zekâsı ve tükenmez Eczacı Mektebine geçmiş, fakat t>u okulda da
Hallacı Mansur; Bahtiyar Prens (Osear Wil- enerjisi ile kısa bir zaman içinde bu işin duramayıto hayata atılmak zorunda kalmıştır.
de'den terceme); iOvide'den Metamorphose'un bellibaşlı simalarından biri olmuştur; kitap ve Evvelâ İstanbul Vakıflar müdürlüğünde,
birinci cildi, (Ovide'den terceme); Omiros ve kitapçılık hakkında daha çocukken edindiği sonra Belediye veznedarlıklarında yıllarca
Virgile'den seçme şiirler. 1946 da (bir telif sağlam bir bilgisi olmakla beraber, bu ikinci çalışmış, 1958 de, istanbul Belediyesi İktisad
mitolojiyi bitirmek üzere idi. isine oldukça geç atılmış, ilk dükkânını Müdürlüğü Etüd Bürosu raportörlüğü
vazifesinde bulunuyordu. Zamanımız hafızları
içinde musikiye âşinâ olanlardandır, önce Ahmed Kemal Aküııal
Çarşamban Hafız (Besim : S. B.)
AKÜNAL (Dündar) — 566 ÎSTANBUH ANSİKLOPEDİSİ — 567 — AKYÜZ (Ali Kami)
naraltı" mecmuasında : "Fakat o, fakat pek az sonra İttihad ve Terakki rihiepik mevzularda kullanmaktadır. ray Liselerinde tabiî ilimler ve coğraf ya
Serveti Fünuncular yolunu tutmadı. Sadece hükümeti tarafından gizli bir siyasî vazife ile Aşağıdaki beyitler 32 mısralık "İstanbul'a muallimliği yapdı, 1923 de bir mü sabaka
bir sanat ve edebiyat adamı olarak idealist gön-'derilmiş bir ajan olarak suçlanarak Girerken" şiirinden alınmıştır: imtihanı kazanarak İstanbul Darülfünun
ruhuna yetmiyordu. Şairlikten ihtilâlciliğe tevkif edildi ve idama mahkûm oldu; fakat Rüzgâr gibi bir hızla atıldıkdı Bizans'a, Her
Edebiyat Fakültesinin Coğrafya muallimi
geçti, sanat ve edebiyat adamı olmak idealist Türkiye Hariciye Nezaretinin teşebbüsü ile yer bizi söyler beş asır arda uzatışa!.. tayin edildi, Darülfünunun yerine Üniversite
ruhu-ğı iiçn ancak uçuk bir dost muhitinde ölümden kurtuldu, hudut dışına çıkarıldı ve kurulur iken, milletler arası değerde ilim
tanıldı. Bugün Ahmed Kemali yalnız edebiyat İstanbul'u baştanbaşa dövdükçe sadâmız adamı olarak kürsüsünü muhafaza etti ve bu
Istanfcıula döndü. Bu ikinci dönüğünde maarif "Türküm"., diye şakrardı "Zafer" adlı şirin kız!.
ve inkılâp tarihile uğraşanlar bilir." hayatına atıldı. Balkan Harbinde Gelenbevi yolda Ordinaryüs profesörlüğe kadar
Taşkasaptaki evi, İsmail Safa ve Sultanisinde, Birinci Cihan Harbinde Ankara Estikçe ufuktan zaferin meltemi yer yer, yükseldi. Memleketimizin tabiî coğrafyası
arkadaşlarının istibdat aleyhine konuştukları "Gök bizle beraber"., diye gürlerdi yiğitler!. üzerinde orijinal mesai eserleri ile dolu coğ-
Sultanisinde edebiyat muallimliği yaptı, bu
bir küçük ihtilâl ocağı oldu; birbirlerine ikinci okula müdür oldu. Mütareke yıllarında istanbul'u baştanbaşa, zaptetmede ordu, rafiya zümresi kütüphanesi ve arşivi,
hürriyeti terennüm eden şiirler okurlardı ki İstan-bulda bulundu; işgali protesto için Bir ordu ki ardında devirler sürüyordu!. tered-'düdsüz İbrahim Hakkı Akyolun eşsiz
şairin Su-avi, Midhat Paşa, Namık Kemal yapılan büyük mitinglerin en coşkun hatipleri himmet eseridir. Ciddiyeti, nezâketi,
•Orhan Seyfi Orhon Cmaraltı'nda "Saihi-
manzumeleri ıbu yılların mahsulüdür. Hafiye arasında bulundu. İstanbul Belediyesinde çalışkanlığı ile mümtaz ilim adamı olarak
ici Yeni Nesil" başlığı altında şunları
jurnalların-dan kurtulamıyan şair üç defa kayda değmez vazifeler 'aldı ve nihayet Türkiyenin yüzakı şöhretlerindendir.
yazmaktadır: "Aruz veznini Yahya Kemal'den
tevkif edildi; iki defa hapishaneye atıldı, ömrünün son yirmi beş yılını tam bir inziva sonra en iyi kullanan biri hissini veriyordu... AKYÜZ (Ali Kami) — Türk maarifine
üçüncü tevkifinde karakolu aldatarak içinde geçirdi; 1942 yılı Ekiminde Göztepede Masal kadar güzel, şerefli bir tarihin erkek yarım asırdan fazla hizmet etmiş muallim,
kaçmağa muvaffak oldu, bir Yunan gemisine Şairarşi ısoka-ğındaki evinde sirozdan öldü. sesini duyuran bu epik şiirleri ondokuz pedagog; 1872 de doğdu, babası, Hicaz mek-
atîıyarak Pireye gitti ve karaya çıkar çıkmaz Kabri Merdiven-köy mezarlığındadir. yaşında fcdr gencin yazdığını tahmin tubcusu iken orada vefat eden şâir Be'hcet
Mafeyini hümayuna şu telgrafı çekti: "Sayei Ne kadar yazıktır ki bu velûd ve edemezdiniz... Dündar Akünal'ın şiirleri üç Beydir; İsmail Saf anın kardeşi, muharrir,
şahanede salimen Pireye muvasalat ettim"; vatanperver şairin ancak "Ninniler" adındaki kısma ayrılır: 1) Aruz vezni ile yazılmış epik estet ve mütefekkir Peyami Safanın
ve Atinada "icmal Ümmet" adile bir Jöntürk küçük ıbir şiir kitabı basılmıştır. Şiirleri, şiirler; 2) Hece vezniy-le yazılmış halk amıcası (B.: Peyami Safa).
gazetesi çıkardı. Fakat Yunanistana* ı nesirleri ve siyasî makaleleri, birçoğu yabancı edebiyatından ilham alan lirik şiirler; 3) Yeni
sınamadı, pek az sonra Mısıra geçti, oradan memleketlerde olmak üzere, gazete ve Babalarını pek küçük yaşda iken kaybet-
şekillerde yeni tahassüsleri taşıyan sübjektif
Avrupaya gitti, birkaç yıl Orta Avrupa .mecmua sayfalarında dağılmış, unutulmağa dikleri için kardeşleri Safa ve Vefa ile ibera-
mevzulara dair şiirler..." Son şiirlerinden
memleketlerinde dolaştı; bu avare 'gurbet mahkûm kaldı. >ber (B.: ismail Safa; Ahmed Vefa) Darüşşe-
"Göç"ün son dört mısraını alıyoruz:
hayatı, ihtilâlci ruhunu 'bir kat daha "Varşova Yolunda" adındaki bir fakaya girdi ve tahsilini o zamanlar son
Şarkı gibi kaybolur saatleri ömrün,
kılağıladı; tekrar Mısıra döndü ve "Doğru manzumesinin ilk kıtasını teşkil eden Mevsimler daha bitmeden gelir kış, derece ciddiyeti ve sıkı disiplini ile
.Söz" gazetesini kurdu, 'bu gazetede Şair Eşref aşağıdaki satırlar, Ahmed Kemalin şiir Bir fala bakarken öğrenir insanoğlu; maarifimizin yüz akı olan bu müessesede
ve Ubeydullah Efendi iki kuvvet 1 i kalem dilinden ve üslûbundan güzel bir örnektir: Avuçlarında zaman ihtiyarlamış... yapdı, Darüşşefa-ka diploması ile memuriyet
arkadaşı oldular, istanbul hükümetinin Bu lıayatırı haraıûlei kederi Ziî-î AKY0L (ibrahim Hakkı) — Tabiî hayatına atıldı, Hazinei Hassa sicil
Mısırda da hissedilen tazyiki karşısında kahrinde yorgun inliyorum Yine ilimler ve coğrafya bilgini, istanbul müdürlüğünde çalışdı, 1908 de hariciyeye
tehlikeli bir maceraya atıldı,',Azerbaycana gayretle daima, ileri Kötürüm Üniversitesi profesörlerinden; 1888 de geçerek konsolosluk yapdı, sonra tekrar
ruhumu sürüklüyornra meslek değişdirdi, Posta -Telgraf nezareti
gitti ve Kafkasya Türkleri arasında neşriyata Silistrede doğdu; babası oranın tüccarlarından
başladı. Sadeddin Nüzhet Ergunun "Türk Ahmed Kemal Akünal, şairlik şahsiyetini Manavoğlu Hafız Me.hm.ed Efendidir; ilk hususi kalem müdür, sicil ve memurin
Şairleri" nde, Ahmed Kemalin Kafkasya Dündar adındaki oğluna en kıymetli bir miras tahsilini memleketinde yapdı, Istanbula müdürü oldu, 1920 de tekaüd edildi ve ayni yıl
seyahati -için su satırlar yazılıdır: olarak 'bırakmıştır. gelerek 1908 de Galatasaray Sultanisinden içinde Cemiyeti Tedrisiyei Islâmiye tarafından
Saadet Ergim Darüşşefakaya müdür seçildi, bu suretle
"Ahmed Kemalin neşrettiği bu yazalar, diploma aldı; 1-9.12 de Lausanne
büyük bir alâka uyandırıyordu. Bu AKÜNAL, (Dündar) — 1920 de Üniversitesinin tabiî ilimler fakültesini maarif mesleğine girmiş oldu; 1939 yılına
makalelerin mühim ıbir kısmı lisana aitti. İstanbul'da doğdu, Ahmed Kemal Akünal'ın bitirdi, ,1919 da da Berlinde ma-deniyât kadar feyz aldığı hu mektebin başında çalışdı,
Ahmed-Kemalin bu neşriyatı, Türk dilinin oğludur, babası gibi bütün tahsil tahsil etti. Memlekete avdetinde kısa bir ayrıca fransızca ve sosyoloji muallimliği de
Azerbaycanda edebî bir mahiyet almasında kademelerini, Yedek Subay Okulunu "birinci müddet Trabzon Lisesinde, sonra İstan- yapdı. Daha evvel, ek vazife olarak Ga-
büyük bir âmil oldu. Ahmed Kemal yazıda olarak" bitirdi. 1958 de İstanbul Barosu bulda Darüşşafa^ j. Hakkı AJkyoi latasarayda türkçe ve iktisad, Yüksek Telgraf
istanbul şivesini o muhitte yaymağa avukatlarından bulunmakta idi. Küçük yaşta kada ve Galatasa- (Kesim: H. çizer) Mektebinde de fransızca okutduğu için son
muvaffak olmuştu. Şair, orada içten gelen şiir zevk ve terbiyesini babasından aldı, 1943 - mesleğini pek çabuk benimsedi; Serveti Fü-
bir hürmet kazandı. Hattâ bugün bile onun 1944 yıllarında "Yirmi yılın şiiri ve şairleri",, nun, İctihad mecmualarında, Resimli .Gazete
Azerbaycanda takdir ile anılmakta olduğunu- "Türk Edebiyatında Aşk Şiirleri" adlı eserleri ile Cumhuriyet gazetesinde edebiyat ve
görmekteyiz". ve bir arkadaşı ile de "Türk Edebiyatında maarife aid hayli yazısı intişar etmiştir; bir
Hiciv ve Mizah Şiirleri" antolojisini neşretti. ara da İstanbul Radyosunda pedagoji üzerine
Kafkasyada peşine Rus -polisi düşmüştü; Sanattaki titizliği ve şiir zevki mecmualarda bir sıra konferanslar vermiştir.
tehlikeli bir siyasî mülteci olarak görülmüştü; yayımlanmış yüzlerce şiirini kitap haline
1908 de meşrutiyetin ilânı üzerine memlekete 1939 da Halk Partisi namzedi olarak Is-
getirmeği geciktirmektedir. Dündar (AküMal
döndü ve az sonra, tekrar iAzerbaycana gitti; aruzu ita-
AKYÜZ (Kanunî Ağyazar) İSTANBUL ALABANDA REVÜSÜ
ANSİKLOPEDİSİ
tanbuldan hanende olarak "Bakireler Âyîni" adını taşıyan ve Ali Rıza
milletvekili seçildi; bulundu; bu Karayıldız tarafından sahneye konulan bu deruhde eylemişdir.
Da-rüşşefaka satırların yazıldığı eser, pek tutuldu. Fakat öncekilerin bariz Nihayet 22 haziran 1942 pazartesi
müdürlüğünden sırada da vaktile noksanları, bunda da mevcuddu. Büyükşehir akşamı, revü, görülmemiş bir kalabalık ve
ayrıldı, fakat Türk dillere destan Büyük-şehrin seçkin «imâları önünde
halkınm revüyü çok tutacağını anlıyan ve bu
Okutma Derneği olmuş o berrak
hususdaki boşluğu kapatmak istiyen oynamıya başlamışdır. Orkestra ilk güne
adım almış olan sesile geçinmekte
Muhiddin Öztuna, 1942 yaz mevsiminde, mahsus olmak üzere Cemâl Reşid Rey,
Cemiyeti idi..
îstantmlun en büyük gazinosu olan Tepebaşı sonraları Yanko Mergen tarafından idare
Tedrisiyei İs- Eskiden sazları
Bağcesinde, şimdiye kadar görülmemiş bir edilmişdir. Eserde Türk musikisi kısımlarını
lâmiyede faal bir okuyucular idaren
aza olarak kaldı. ederdi, ve zenginlikde bir revü sahneye koymak ise, piyasanın tanınmış sazendeleri icra
12 mart 1945 de kendilerine kararına varmış ve bu hususda memleketde etmişlerdir. Eser ilk günler çok mufassal
Ankarada öldü, er "Tezgâhdar" istifâde edilebilecek şahıslarla temasa oynanmış, sonradan birçok sahneler,
AH Kami Alcyüz başlamışdır. Mutasavver revüyü Ekrem Reşid Muammer Karaca'ya göre halkın hoşuna
radaki asrî (Kesim : H. Çizer) derlerdi; bugün, Ağyazar Akyüz
mezarlığa eski Tezgâhdarlar- (Kesim: H. Çizer) Rey yazmış, kardeşi Cemal Reşid Rey de gitmediğinden, çıkarılmıştır. Fakat bazı
defnedildi. dan hemen hemen bestelenıişdir. Türk musikisi kısımları ilâveler de sonradan yapılmış ve nükteler
Bernardin de Saint - Pierre'den "Paul et birkaç kişi kalmış-, ise,Sadeddüı. Kaynak tarafından best,-> gitdikçe zenginlesmişdir. Revü, Türkiyede
Virginie" yi, Cons-tant'daıı "Adolphe" u, ve tır ki, birisi de Ağyazardır. Ağyazarın lenmişdir. Bu şekilde eser ortaya çıkdıktan hiçbir sahne eserine müyesser olmamak
Goethe'den "Wer-ther" i türkçeye terceme besteleri de vardır. Bunların ekserisi Eğin sonra, daha mühim bir .safha, yani sahneye üzere, tam 99 defa Tepebaşı Bağcesinde
etmiştir ki bir kalem için herihalde cesaret havalarıdır; aşağıdaki türküyü Karcığardan koyma safhası gelmişdir. Evvelâ muganniye oynanmış ve halk bıkmadığından, 35 defa da
işidir. bestelemiştir : Safiye Ayla, hayatında ilk ve son defa olmak o kış İstanbul Ga-zinosu'nda tekrar
Şiir ile de meşgul olmuştur, bu arada bir Fırat kenarında, haluk olaydım, Suya üzere bir sahne eserinde rol almış ve Türk edilmişdir. Bu şekilde, 134 defa oynandığı ve
de "Darüşgefaka marşı" yazmıştır ki daha dalıp ben yârimi bulaydım, Yârim musikisi tarzındaki şarkıları okumak üzere dört buçuk ay sahnede kaldığı anlaşılır.
odasına, girdiği zaman, Bülbül olup tavzif edilmişdir. Haricden kaliteli sahne Revünün 12 kişilik balesi, 10 figüranı, 15
başlar iken soğukdur: ak gerdana konaydım!
Yüzler güldü, göz yağları hep dindi sanatkârı te'mîni kaabil olmadığından, millî oyunlar oynamak üzere Anadolııdaıı celb
Darüşgefakalılar, Akyüzün kendisi dahil, Şu türkü de Ağyazarındır : İstanbul Şehir Tiyatrosundan Hazım edilmiş sanatkârı ve 15 e yakın rol sahibi
Ela gösterini sevdiğim ağara, '•
hiç bir zaman, bir sefalet girdabından Körmükçü ve Muammer Karaca ile artisti vardı. Bunlara, şaline harici 30 kişilik
Ben. sana ne dedim gittiğim zaman,
gelmemişlerdir (B.' : Darüşgısfaka). Eğer sağlığıma yetişemezsen, anlaşılmış ve bu iki zât, tiyatrolarının musiki topluluğunu (orkestra ve saz hey'eti
•AKYÜZ (Kanunî Ağyazar) —• Doîaş meKBTîmı gel bir zaman. Ağyazar, büyük tir nizâmnâmesi gereğince, böyle 'bir eserde olarak) da katmak lâzımdır.
Devrimizin seçkin sazendelerinden, 1884 de sanat hâmisi olan At'atürkün sık sık iltifatına oynamak için mühim bir tazminat Başlıca roller: Kraliçe Mimoza rolünde
Eğinde doğdu, babası avukat Kevork mazlıar olurdu; Soyadı Kanunu çıktığında mukabilinde istifayı kabul etmişlerdir. Hazım Safiye Ayla (ilk defa alafranga şarkılar
Efendidir. On yaşlarında îstanbula geldi. kendisine "Akyüz" adını koyan da o olmuştu Körmükçü, revüdeki Yahudi rolüne okudu) , Dursun Reis rolünde Muammer
Kumkapı Patrikhane kilisesinin himayesindeki ki bu emektar sanatkâra kıymetine baha çıkacakken ölümü ile neticelenecek olan son Karaca, Samuel Mertusa Penpesa rolünde
Ermeni mektebine 'girdi; çok tatlı bir sesi biçilmez bir hâtıra olarak kalmıştır (1946). hastalığına duçar olmuşdur. Bu vaziyetde Tevhid Bilge (bu rol ile Türk operetine mal
vardı, mektebin ve kilise 'mugannilerinin Münir -Süleyman Çapanoğlu Muammer Karaca tek başına istifa cesareti oldu), Prenses Kelebek rolünde Anıra
musiki muallimi Kir-kor Mehteryan- küçük gösteremi-yerek vaz geçmek istemişse de Papazyan, Bey rolünde evvelâ pek genç aktör
ALABANDA REVÜSÜ — Gerek her
Ağyazarın sesini çok. beğendi; bu- güzel tazminatının mühim bir mikdarda artdınlması Bülend, sonradan bestekâr Tanbûrî
bakımdan zenginliği, gerekse 'halk üzerinde
sesin terbiyesini kendisine iş edindi, çocuğa üzerine Şehir Tiyatrosundan çıkarak Salâhaddin Pınar, iki mabeyinci rollerinde
yap-dığı te'ısir bakımından, îstanbulda
usul öğretti, ve Ağyazar kısa 'bir zaman sonra provalara başlamışdır. Fakat pek mühim Zeki Alpan ve Sıdkı Akçate-pe.
yapılan ilk -ve »bugüne kadar son- büyük
Kumkapı Ermeni kilisesinin foaşmugannisi Yahudi rolü açıkda kalmışdır. Bu rol için Revüdeki bazı parçalar, Büyükşehir
revüdür. Türkiye'de ilk revü 1924 de
oldu. Fakat küçük Eğinlinin saza merakı muhtelif kimseler üzerinde durulmuşsa da vaz halkınca çok beğenilmiş ve hâlâ
Şehzadebaşında Ferah Tiyatrosunda Muhsin
vardı, bir taraftan usul öğrenirken bir geçilmiş, nihayet operet muharrirlerinden unutulmamışdır. Uvertür "Alabanda",
Ertuğrulun idaresinde oynanmışdır. Bundan
taraftan da kanun dersi almağa başladı; ve Beliğ Selönü, Şişli Halkevin.de çok müsteid Karacanın söylediği "Ben durdum, babam
sonra Avrupalı truplar, İstanbul'da, çeşitli yer
henüz 15 yaşında iken piyasaya atıldı ve bir genci tavsiye etmiş, Tevhid Bilge geldi", Sadeddin Kay-nakın "Mehtaba
ve zamanlarda, birtakım revüler
derhal bir şöhret oldu. ismindeki bu gene celb edilerek hakikaten bürünmüş gece" (Nihâvend Düyek), Hoy
göstermişlerse de, bunlar, mevzu-dan
Kemani Tatyosla tanıştı; bu kıymetli muvafık görülmüş ve angaje edilmişdir. Baş deniz, Karadeniz (Uşşak Türk Aksağı,
tamamen mahrum ve daha birçok noktalardan
sanatkâr, AğyazariM ikinci hocasıdır kadın rollerinin ikincisi için Şehir müsemmen, 3 kıt'a) şarkıları <bu aradadır.
aksak görünüşlü üçüncü sınıf mahsûller
denilebilir; Tatjrosla Aksarayda Tiyatrosundan bir artist ile uzun müzakereler Revü, büyük bir sermâye ile ortaya
ohnakdan ileriye gidememişlerdir. 1941
Yeşiltulumbada Giritlinin kıraethanesinde neticesi bir anlaşmaya varılamamış, son anda gelmişdir. Dekor, kostüm, artist ve eleman
yazında, Tepebaşı Belediye Bağçesi sahibi
çalmıştır. gene Şehir Tiyatrosundan Arana Pa-pazyan ile bakımından tehlikeli bir tarzda para
Muhiddin Öztuna, .birkaç küçük revüm-sü
Tatyostan sonra bir müddet de Ama Ali anlaşma mümkün olmuş ve bu da istifa harcanmışsa da, İstanbul halkı bu parayı
eser, bilhassa Ziya Şakirin yazıp pianist Şefik
ile birleşmiştir; çalgı âlemlerinde 12 yıl ederek, provalara katılmışdır. Danslar, Miss gösterdiği büyük rağbetle fazlasiyle
Gürmeriç'in musikisini hazırladığı 30 küsur 'fî
dolaşan Ağyazar her nedense kanunu bırakıp Breit ismindeki bir İngiliz tarafından idare cık'artdırmışdır. Fakat ilk tecrübe olduğu
kişilik bir -revü sahneye ikoydurtmuşdu;
'hanendeliğe başladı. Otuz üç yıl da piyasanın edilmiş, kostümleri Hasan Taihsin Parsadan, için, ne de olsa bu husus şüp-
hemen bütün saz heyetlerinde birinci sınıf bir dekorları Zemayer hazırlamış, rejisör-
ALACACILAR 570 İSTANBUL ALACAHAMAM CADDESİ
heliydi. Bundan sonra Muhiddin Öztuna, revü klâsik üslûpta, gayet güzel bir meydan
tarzında 3 eser daha sahneye kbydurtmuşsa çeşmesinden ahnış olacaktır. (Ocak 1946).
da, rounlara o derece mâlî fedâkârlık Bibi.: RBK ve Muzaffer Esen, Gezi notu.
yapılmadığı için, Alabandanın yanında sönük ALACAÇEŞME SOKAĞI — Sur dışında
kalmış-dır. istanbul Belediyesi de eserin Otakçılar arkasında Niş ancımustaf apaşa
meydana gelmesine müzahir olmuşdur. mahallesi sokaklarındandır. Kaba taş döşeli,
"Alabanda" ismiyle Selâmî Münîr Yur- bozuktur; evleri ahşab, 'birer ikişer katlı dar
datap ve Lâtif Dinçbaş tarafından gelirli aile meskenleridir. Üzerinde, Üçüncü
hazırlanmış .basit bir risale vardır ki, Muradın dilsizlerinden Süleyman Ağanın
revünün şarkı -güftelerini ve müteaddid (H. 995) 1587 de yapılmış kesme taştan klâsik
resimlerini muhtevidir. üslûpta, gayet güzel fakat -harab ve susuz
T. Yılmaz Öztuna bir çeşmesi vardır ki sokağa adını veren bu
ALACAC1ÖLAR — Alacacılar tski yapı olsa gerektir (Ocak 1946).
Bedesten esnafından idi; Evliya Çelebinin Bibi.: REK ve Muzaffer Esen, Gezi notu.
kaydına göîe, on yedinci asır ortasında
— Galatada Tersane
îstanbulda 70 dükkânda 100 nefer alacacı var
caddesindedir; sokağın gerisinde görülen bir
di.
duvar, eski Galata suru enkazından kalmış bir
îstanbulun, Yenikapı - Aksaray - Fatih
parça olsa gerektir; bu çıkmazda kayda değer rin hamacıları arasında zarafet ve nezaketile
hattı ile surlar arasında kalmış orta halli
başka bir şey yoktur (1946). tanınmış olup, istanbul ansiklopedisine
esnaf mahallelerinde birçok alaca tezgâhları
ALACAHAMAM —. Eminönü kazasının verdiği malûmata göre 1946 da Terkos suyu
vardı. Bu tezgâhlarda Alacacılar hesabına
Celabioğlualâeddin mahallesinde Marpuççu- kullanan Ala-caharnamm Kırkçeşme
Hind, Şam ve Tire alacası taklidi bezler
lar sokağmdadır. Şehrin en kalabalık ticaret suyundan bir lüle su hakkı vardı. Günde yüz
dokunurdu.
merkezi ibir semtinde işlek ve temiz bir metre mikâbı su sarfeder. Eskiden kütük
Esnaf alaylarında alaca dokuyucular peş- yakılan külhanında simdi • madenkö-miirü
hamamdır. Eskiden, çifte hamammış, fakat
temalcılar, dimiciler, bezcilerle beraber, ara-,' yakılmaktadır. Camekân kısmının sokak
takvimle tesbit edilemiyen, tahminen 1900 -
balar üzerine kurulmuş tezgâhlarda alaca kapısından girildiğine göre karşı sol köşeye
1910 arasında, kadınlar kısmının camekânı
dokuyarak geçerlerdi. rastlayan bir methalden külhana, geçilir.
mağazaya tahvil edilmiş, asıl hamam kısmı
Bibi.: Evliya Çelebi, I. Burada bir de büyük dolaplı hamam kuyusu
da erkekler hamamına eklenmiştir.
ALACACIYAN EFENDi (Hampartzum) bulunmaktadır ki, Büyükşehirde su yollarında
— Ermeni muharriri; takriben 1835 de Aşağıdaki notlar 1946 yılında tesbit bir arışa olduğu zaman hamamların suları
istanbul'da doğmuş ve 15 Mart 1907 de yine edilmiştir : Sokaktan 'birkaç basamak bostan, kuyularına benzi-yen böyle büyük
istanbul'da vefat etmiştir. merdivenle inilir, camekânda soğukluğa kuyulardan hayvan koşulan dolaplarla
1860 - 1863 sıralarında bazı Ermeni açılan kapının üstünde güzel bir yasmak Alaca Hamamı (Plan : Eeşad Sevinçsoy) çekilerek tenıin edilirdi.
mekteplerinde ermenice lisan dersleri vardır. Sağda ve solda birer peyke, sol tarafta . ALACAHAMAM CADDESi — Eminönü
merdivenle çıkılır üst kat soyunma odaları olan ikinci kısım âdeta bir konak hamamını
vermiştir. 1863 - 1886 yıllarında "Kilikya" kazasının merkez nahiyesinin Çelebdoğlualâ-
gazetesinin neşriyat müdürlüğünü ifa vardır. Soğukluğa girilince solda iki ayakyolu1 andırmaktadır.
Alacahamamı işleten ve hamam da eddin mahallesi sokaklarından; 1946 da tesîbit
etmiştir. bulunmaktadır. Asıl hamam kısmı klâsik
zevcesinin aile malı olan B. Örner Enç Büyükşeh- edilen manzarası şu idi : büyük bir ticaret
1866 yılında, ölümüne kadar 44 yıl hamam yapısına uymayan kendisine mahsus
bölgesinde bir çarşı boyudur; paket taşı
devam ettirdiği "Punç" (Demet) adlı bir plâna sahiptir. Sola rastlayan kısmın
döşeli, üç araba geçecek kadar geniş, iki
ermenice bir gazete çıkarmağa başlamıştır. ortasında sekiz köşeli ve uzunlamasına bir
geceli hanlar ve altları mağazalardır;
Patrikhanede de muhtelif vazifelerde göbek taşı, iki karşı köşede teker kurnalı
mağazaların >bü-
bulunan Alacacıyan Efendi 1861 de "Bakire birer halvet ve ortalarında tek kurnalı bir
sofa; göbek tasının etrafında ise altı kurna " yük ekseriyeti de
Nekdarine" adlı bir piyes ve 1874 yılında ise tuhafiye ticaret-
"Doğikk" (Satırcıklar) adlı bir şiir kitabı bulunmaktadır. Bu kısımdan soğukluğa
açılan kapı yanındaki bir methalden tek hanesidif. Yaya
neşretmiştir. kaldırımların d a,
Kerork Pamukcuyan kurnalı 'bir temizlik yerine girilir. Sağa
rastlayan ikinci kısımda dört kurna, tek iki sıralı, mendil,
ALACAÇEŞME AKAMĞI — Haliçte
kurnalı bir sofa, ve yine tek kurnalı ikinci bir çorap, fanila,
Defterdar sokaklarındandır; yazılmağa değer
temizlik yeri vardır. Hamamın bu kısmından frenkgö m l e ğ i,
hususiyeti olmıyan kısacık ve dar bir
sokaktır; 1946 da tamir edilmekte idi. Bu eski kadınlar hamamına girilir. Mukavves Alaca Hamamı (Kesid resim- : B. Sveniçsoy) lâstik, traş bıçağı
sokak, adını, Arpacıhayreddin şokağile olan dirsekli etrafına on kurna dizilmiş bir yerdir,
kavşağı köşesinde ve Arpacıhayreddin îlk kısmı biraz loşça, müstatü bir plân
üzerine
l
sokağında bu-luna« tek yüzlü, kitalbesiz,
kesme taştan ve
G — 573 — ALACA MESCİÖ
ALACAHAIvîAM KÜLHÂNlLERİ — 572 — İSTANBUL ü
n tanhamamı arasında Marpuççular sokağında-
ü dır; ilk yaptıran Çelebioğlu Alâeddin
n Efendidir; fevkani bir mesciddir. Ahşab yapı
olup pek harab bir halde bulunurken, 19-15
h de, 30,000 lira sarfı ile beton olarak yeniden
e ya pılmıştır; ve muteber tüccarların hediye
r ettiği halılar vesair eşya ile döşenmiş ve
tezyin edilmiştir. Altındaki abdest
s musluklarının üs-, tünde, iki kitabe vardır;
a üstte, kufi hat ile karşılıklı çifte "Yâ Hafız",
a altta da "Sahibül-hayrat Sultan Süleyman
t Han" yazılıdır ki, Kanunî Sultan Süleyman
i hayratı olan bazı çeşmelerde görülen
n üslûMadır.
d Burhan OIkw
e ALACA MESCÎD — Bayezidden Aksa-
i. : Burhan Olker, Gezi notu. raya inerken, Koskanın altında sol tarafa
k
a ALACAHAMAM KABADAYI, KÜL-HANlLERl — Yeniçeri
l ocağının kaldırıldığı tarihe gelinciye kadar, civarındaki Asmaaltı
a ve Tahtaka-le ile beraber Büyük-1 şehrin haşerat yatağı
b semtlerinden idi; dükkânlar ve kahve-hanler üzerinde bekâr odaları
a birer batakhaneden farksızdı; Müverrih Câbi Said Efendi yazar:
l "Ala-cahamam karşısındaki kasap dükkânının üzerindeki odaya
ı avrat kapayan kasap hamalları, bir gün, sokaktan geçenlere teşhir
k ederek alenen f îli şenie kadar azgınlık göstermişlerdi, ki namus ve
haysiyet sahipleri o sokaklardan geçmez olmuşlardı. Bir gece, dört
v kabadayı serseri, Alaca-hamam fırınını açtırmışlar, fırın sandı-
e ğındaki bin beş yüz kuruşu gasbettikten sonra fırıncıyı da
karnından bıçakla-mışlardı. Cerrah tarafından len fırıncı,
g zabıtanın bütün
ü
r
ü
l
t
ü
l
ü

b
i
r

c
Alaca Hamam Câmekânı (Besim: Abdullah Tomruk)
a
yarası diki-ısrarma rağ-men mütecavizlerin diye derd yanmıştı.
d
kim olduğunu söylememiş, "Karanlıkta d
î—(H. 1115;
seçemedim, malûmum değildir" demişti: e
M. 1703) akşama doğru çıktı, sabaha kadar
dükkân komşularına ise: "Bilirim ama d
devam etti, Hasekihamanıı, Sultanhamamı ve i
söylemem, korkarım, beni helak ederler" Alacahamam ile aralarındaki binalar tama- r
mile mahvoldu; bu yangında Mısırçarşısmın .
B
ve fırçası, tarak gibi
şeyler satan seyyar i
esnaf .yerleşmiştir- b
ANSİ e kına yandı.
KLOP Bibi.: Râsid Tarihi, III.
EDİSİ
ALACALI — Şile kazasının ondört
köylü bir nalıiyesidir. Nahiye merkezi Hiçiz
K
köyüdür; Bu ondört köyden nahiyeye adını
e
veren Alacalı köyü Şile ile Karaburun
t
arasında tahlisiye istasyonu bulunan bir sahil
e
köyüdür. Yolu Şile asfaltı üzerinde Ahmedli
n köyü civarından ayrılır; İstanbul
c Ansiklopedisi adına gidilip görülemedi. Türk
i Ansiklopedisi şu malûmatı veriyor:
l "İstanbul'un, Şile ilçesine bağlı Alacalı
e bucağı ve bu bucağa bağlı bir köy. Nüfusu
r 340 (1940). Alacalı, Sülüklügöl deresi üe Sa-
dıkh deresi ağızları arasında, Şile
t kasabasının 10 kilometre kadar batısında,
a deniz kıyısında kurulmuştur. Bir sırtın o 1
r üzerinde ve ormanın kenarındadır. Taş ve
a tahtadan yapılmış evleri kiremitle örtülüdür.
f Köyde kaynak suyu içilir. Çevresinde tahıl
ı ekilir. Halkın bir bölümü kömürcülükle
geçinir. Alacalı bucağının merkezi 987
d nüfuslu Hiçiz köyüdür. Bucağın nüfusu 5533
a olup 14 köyü vardır."
ALACA MESCÎD -— Mısırçarşısmın Ke-
ç
teneilerkapısı arkasında, Tahtakale ile Sul-
o
k

z
a
r
a
r

g
ö
r
d
ü
,

p
Â
e
k

ç
o
k
Alaca Mescid (Kesim ve Plân : Reşad Sevinçsoy)
k
e
t
e
n

v
ÂLÂCA MESCİD — 5f4 İSTANBUL — 575 ALÂEDDİN

rastlayan Kızıltaşta idi; büyük Aksaray


yangınında kül olan bu semtte izine bile
Azabkapı caddesi açılır iken yıkdırıldı.
Bibi.: Hadikatül cevâmi, II; REK, Gezi notu.
İ ANSİKLOPEDİSİ

tekne taşı olarak mezarlıktan alınmış mermer


o da: — Mustafa! Cemil burada olsa -bu
sözü sarf edemezdin ya? demiş. Mustafa: —
rastlanamadı. Hadikatül-Cevamideki kayda ALACAMÎNABE MESCİDİ — Üsküdar-da bir sanduka taşı kullanılmıştır ki cahil gılze- Elbette! deyince, içini bir çekmiş: —
göre: Ala-cacı esnafından Hoca Mustafa Nuhkuyusunda idi; HadikatülJCevamiin tinin ne korkunç eserler yapabileceğine acı Keramet Cemilde imiş! demiş. Türkiyemizin
tarafından yaptırılmış, on sekizinci asır kaydına göre, tüccar gemisi kaptanlarından bir örnektir (Ocak 1946). dörtte birini gezdim, kendi ölçümce bu
sonlarında vakfı kalmamış, vazifelerini semt Hoca Murad adında bir zat yaptırmış idi; Bibi.: REK ve Muzaffer Esen, Gezi notu. Alâeddin Bey kadar yakışıklı bir kimse
halkı sevabına görmekte idi. buralarını harab eden yangında yanmış, 1946 ALÂEDBİN (Fenerbahçeli) — (B.: Bay- görmedim."
Bi'bl.: Hadi'katül cevâmi, 1. da Bağlarbaşı caddesile Alaeaminare sokağı dar, Alâeddin). ALÂEDDİN EFENDİ — Hadikatül-Ce-
kavşağı kösesinde yalnız minaresinin kaidesi ALÂEDDİN AEABÎ EFENDİ — On vamiin kaydına göre, on altıncı asır
ALACA MESCİB — Galatada Tersane kalmış bulunuyordu. beşinci asır ulemasından, derin bir tefsir ve ulemasından bir hayır sahibi, Üsküdarda
caddesinde, bu caddenin Üsküfcü sokağile Bibi.: HaJdikatül cevâmi, II; REK. Gezi notu. fıkıh âlimi, Şeyhülislâmların altıncısı; aslı Çmgenefm-nı Mescidinin banisi, (H. 1000)
olan kavşağı köşesinde idi; taş minareli, ALACABSİNARE SOKAĞI —- Üsktidar-da Ha-leplidir, medrese tahsilini 'memleketinde 1591 yılında ölmüş ve mescidinin yanına
kiremit kaplı bir çatı ile örtülmüş fevkani bir Nuhkuyusu sokaklarmdandır; Bağiarbası gömülmüştür.
yaptı; sonra İstanbula gelerek tahsilini
mes-cîd idi; altında bir taşlık ve bu taşlığın caddesile Toptaşı caddesi arasında uzanır, Molla.Gû-râniden ve Hızır Beyden Biıbl.: Hadikatül ceıvâmi, II.
arka duvarında abdest muslukları vardır. Asıl kaba taş döşeli, iki araba rahat geçebilecek ALÂEDDİN EFENDİ (ÇeleMoğlu) —
tamamladı; Edirne Darülhadisinde asrın
mescide, sokak kapısının tam karsısına kadar geniş bir yoldur; evleri bahçeli, bir Ketenciler çarşısındaki Alaca Mescidin bâni-
'büyük âlimlerinden Mev-lânâ Fahreddinül
rastlayan on beş .basamak bir merdivenle kısmı kulübeden farksız, mütevazı gelirli ve sidir, camiinin mihrabı önünde def nedilmişti;
acemiye muid oldu; Bursa-da Kaplıca
çıkılır; 'hiçbir hususiyeti ve sanat kıymeti fıkara •meskenleri gibi görünür; hemen zamanla kabrinden nişan kalmamış, mescidin
medresesinde, Manisa medresesinde uzun
olmıyan basit bir yapı idi. Banisi On altıncı hepsinin bahçe duvarları yığma tastan 1945 yılında yapılan son tamirinde, mabedin
yıllar müderrislik yaptı, (H. 900) 1494 de
asrın büyük âlimlerinden Zenbilli Ali yapılmış, yahut duvar yerine gaz tenekesi caddeye bakan duvarına bu hayır sahibinin
Şeyhülislâm oldu; 'bar sene sonra da öldü,
Efendidir; fakat zamanımıza kadarSgelen kaplanmıştır (1946 Nisan). adına bir levha konulmuştur, mescidin
Eyübde İdris köşkünde defnedildi. Zamanının
yapının Zenbilli Ali Efendi yapısiîe hiçbir ilgisi ALACATEKKE SOKAĞI — Sur önündeki kabir, Uşşakî şeyhlerinden Mehmed
seçkin ıbir âlimi olduğu halde dersle-leri sözde
olmadığı kesin olarak söylenebilir.. Semt dışında, Defterdar arkasında AMülvedud Şükrü Efendinindir (B.: Alaca Mescid).
kalmış, eser telif etmemişti. Hayatı boyunca
kalabalık, semt halkının büyük, bir kısmı da mahallesi sokaklarmdandır; Otakçılar camii doksan dokuz oğlu dünyaya gelmiş, bunlardan ALÂEDDİN MESCİDİ VE —
beş vakit namazını kazaya bı- önünden ve Otaktepe mezarlığının kenarından her birine "Esmai hüsnâ" dan birini ad Fatih merkez nahiyesinin Sofular
rakmıyan'kimseler olduğundan her zaman için Defterdara inen uzun, kaba taş döşeli, koymuştu. mahallesinde Molla Husrev sokağında idi.
iki saf cemaati bulunurdu, 'bilhassa cuma bozukça, üç araba geçebilecek kadar geniş
günleri de, emsali mescidlerde rastlanmıyan
Bibi.: İlmiye Salnamesi. Sokak üzerinde bulunan mescid tamamen
ikişer üçer katlı ahşab* evleri umumiyetle dar ALÂEDDİN BEY (Esvabcıbaşmm) — yıkılmış, yapısından hemen hiçbir iz
kalabalık bir cemaat görülürdü. 1957 de gelirli aile meskenleri olan bir sokaktır. Sağ
Karaköy - İkinci Abdülhamidin son devrinde Üsküdarın kalmamıştır. Bu mescid aslında Sünbül Efendi
kolda mezarlık duvarı, önünde Nevşehirli okur yazar kabadayılarından; o zamanlar pek halifelerinden Şeyh Alâaddin Ali Kefevînin
Damad İbrahim Paşanın (H. 1141) 1728 tarihli meşhur olan Selimiyede Ciçekçf kahvesinin zaviyesiydi; sonradan mescide çevrilmişti.
bir çeşmesi vardır, akar çeşmedir; bundan gedikli müşterilerinden idi; esasen semt Zaviyenin sokağa açılan kapısından girilince,
daha aşağıda yine sağ kolda kitabesiz bir halkından idi; Üsküdarlı halk şairi Vâsıf mescid kapısı hemen sağda idi. Dergâh kapısı
akar çeşme daha vardır, son zamanlarda tamir Hoca, istanbul Ansiklopedisine verdiği durmaktadır; üzerindeki kitabesi şudur:
edilmiş ve asıl şekli tamamen değişmiştir, bu notlarda Alâeddin Beyden şöylece "La ilahe illallah Muhammed Resûlûllah.
tamirde, çeşmenin bahsediyor: Eşşeyhul fâtihin, Kutbülârifin, Gavsülvâsilin,
Selimiye mahallesinin Namazgah Mürşidülkâmilin merhum ve mağfurun leh
caddesinde ismini derhatır edemediğim Şeyh Alâeddin kaddese sırrıhülâziz". Bu
Esvabcıbaşı-nın oğlu ve Cemil Pehlivanın kapının hemen sağında, duvar içinde
arkadaşlarından-dı (B.: Cemil Pehlivan). Gerçi yanyana iki çeşme vardır. Birincisi küçük ve
Cemil Bey kadar cesur değildise de 'boylu suyu kesilmiş bir çeşmedir, kemerli bir niş
boslu, Cemil Bey renginde, yolda ve oturduğu içindedir. Dört köşesinde üslûblaşmıs dört
yerde bazan kıvırcık bıyıklarını burar, hafif gül motifi bulunan ayna taşının üstünde iki
hafif konuşur, bir söyler, beş dinler, hoş kitabesi vardır. Alttaki kitaJbede:
meşreb, akşamcılığını kimseye sezdirmez, - Vesakahüm Kabbilıiın garabsıı tâlıurâ
varlıkla beraber sehavetin galebesinden - Aynen fiha tüsenmıâ seîsebilâ
kahve parasına herkesten evvel davranır, en Ve bu iki satır arasında, eski yazıdaki
sıcak havalarda bile pardesüyü sırtından istifçilik sanatının nefis örneklerinden biri
atmaz, en güneşte bile şemsiye açmaz, lâkin olarak:
elinde gezdirirdi. Bazan Selimiyede Kömürcü Vecealnâ minelmâi külli şeyhi ha y
Alaca tekke sokağında Çeşme Ismaile, bazan da Harmanlıkta Şerif Ağayı yazılmıştır; kitabenin sol köşesinde de Hicri
(Kesim. : A, Büleııd Koçıı) ziyarete giderdi. Cemil Bey menfasında iken 1246 tarihi bulunmaktadır. Üstteki kitabe de
Gaiatada Alaca Meseid (Keşlin : A. B. Koçu) Şeyhlili Mustafa (Kartal kazasında bir sudur:
köylüdür), Alâeddin Beye zülfi yâre
dokunacak bir söz söylemiş,
ALAFRANGA BALOZ 576 — İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ:
"Sahibülhayrat rikâbı hümayun lozlarından; Necatibey (Tophane)
kaymakamı merhum Ahmed Hulusi Pasa ile caddesinde Karaköyden Tophaneye doğru
halilesi merhume Ayşe Hanımın ruhları için giderken sağ kolda şimdiki Tophane sokağı, o
fatiha. Tecdiden tamir tarihi fi zilkade 1313 zamanki adı ile Kasaplar sokağını geçince
fi nisan 1312". hemen oracıkta idi; isleten Yani adında bir
İkincisi geniş kemerli, kesme taştan, Rum idi, bütün balozlar gibi dimdik ;bir
teknesi kırılmış, kırk teknesi içine taş merdivenle çıkılırdı. Yukarısının şekli
doldurulmuş klâsik üslûpta kitabesiz bir öbürleri gibi, yalnız fazla olarak bir yanda
çeşmedir. Suyu vardır, fakat içilmez, acı ufak bir tiyatro sahnesi, önünde beş altı
sudur. kişilik orkestrası vardı.
Tekkenin ahşab meşrutası, harab bir Buradaki kadınlar on, on iki kadar; hepsi
bina olarak durmaktadır; mesken olarak de öteki balozlardakilerden hallice, seçme idi.
kullanılmaktadır. Alafranga balozun müşterileri limandaki
Fransız, Rus, Avusturya, Yunan vapurlarının
Sokak kapısından girildiğine göre sola
çarkçıları, kamarotları, lostromoları, tayfaları
düşen mezarlığı, perişan bir haldedir, taşların
idi. Yerlilerden de tatlı su frengi bozuntuları,
çoğu yıkılmış, 1946 da adam boyu ot içinde
Beyoğlu 'mağazalarının rum tezgâhdar-,1'an,
idi. ön yedinci asrın iki seçkin siması, meşhur
uygunsuz takımından şâfoı emredler, ko-
Şeyh Mısrî Ömer Efendi ile şair ve devlet
konalar idi; Galatanın diğer balozlarındaki
adamı Azmizade Hâletî Efendi "burada
benzerleri gibi yanaşıp başınıza ekşimez,
medfun-durlar.
karşıdan kaş göz isaretile daveti sezer sezmez
Bir Celveti dergâhı olan Alâaddinefendi masalara gelip otururlardı; orkestra
tekkesinin âyin günleri pazartesi idi. başlayınca polkalar, mazurkalar, valsler
Şeyh Alâaddin Efendi bir rüyasındaki oynanırdı.
işaret üzerine Kırıma 'hicret etmiş., Kefede Türklerden ve kılık kıyafetlicelilerden de
Kasımpaşa zaviyesine şeyh olmuş ve 1562 (H. müşteriler çok fakat bunlar arasında dansa
970) de orada ölmüştür. kalkanlar hemen hiç yoktu, onlar yalnız
Bâbl.: Haıdifeatül cevâımi, I; REK ve Muzaffer kadını yanına oturtur, beraber bira içer ve
Esen, Gezi notu. keyif çatardı.
AUAFKANGA BALOZ — ikinci Abdül- Galata balozlarının en temizi, en patırdı-
hamidin son devrinde G ala tanın meşhur ba- •sız gürültüsüzü bu Alafranga Baloz idi.
Sermed Muhtar Alıa
kapısı ve iki çeşme (Kesim: A, Bülentl Çcaa)

You might also like