You are on page 1of 15

3 bölüm bürkorasi

1. BÜROKRASİ KAVRAMI, ÇIKIŞ VE KAPSAMI


Bürokrasi kavramı, Latince "koyu renkli kumaşla örtülmüş yazı masası" ve
"devlet görevlilerinin çalıştığı odaları" ifade etmek için kullanılan "bureau"
kelimesi ile; hakimiyet, iktidar anlamına gelen "cratie"' kelimelerinin bir araya
gelmesi ile oluşmuş olup, "büroların, devlet dairelerinin iktidara, yönetimi "
anlamına gelmektedir.
Bürokrasi kavramını bugünkü anlamda ilk kullanan, fizyokrat iktisatçı ve Fransız
Ticaret Bakanı Vincent de Gourney olmuştur. Bürokrasiyi, monarşi, aristokrasi
JACK PAROL

ve demokrasi yanında dördüncü bir yönetim biçimi olarak niteleyen Gourney,


bürokrasiye aşırı merak ve ilgiyi büyük tahripler yapan bir hastalık olarak
"BÜROMANi" kavramıyla tanımlamıştır.
Bürokrasinin olumlu ve olumsuz pek çok kullanımı ve anlamı olmakla birlikte,
günümüzde olumsuz (pejoratif) kullanımı daha yaygındır. Bu bağlamda,
bürokrasinin kırtasiyecilik, sorumluluktan kaçma, zaman ve para israfına yol
açan formalite ve prosedürler, verimsizlik, katılık, aşırı gizlilik gibi patalojik
(hastalıklı) yönü "BÜROKRATiZM" olarak adlandırılmaktadır.
Martin Albrow, bürokrasinin 7 farklı anlamına değinmektedir:
1. Rasyonel örgüt,
2. Örgütsel verimsizlik,
3. Memurlar tarafından yönetim,
4. Kamu yönetimi,
5. Örgüt,
6. Modern toplum,
7. Memurlar topluluğu.
iş bölümü, uzmanlaşma, otorite dizgesi (hiyerarşi), resmi yetki alanı gibi
özellikler bürokrasinin yapısal yönünü; görevlerin yerine getirilmesi, karar
verilmesi, hizmet sunumu gibi işlemler ise işlev­ sel ya da davranışsal yönünü
oluşturur. Bürokrasinin yukarıda değinilen pejoratif ve şikayet edilen boyutu,
daha çok halka yansıyan davranışsal yönünün bir sunucudur.
Büyük ölçekli örgütlenme biçimi olarak bürokrasi, yalnız devlete ve kamu
kurumlarına özgü olmayıp özel sektör kuruluşları için de kullanılmaktadır.
Weber 'e göre, bürokrasi, yazılı kurallara göre işlerin profesyonel görevliler
tarafından yürütüldüğü bir örgütlenme biçimi olarak, hem devlette hem özel
sektörde yaygın o an bir yapıdır.
Öyleyse özel sektör bürokrasisi ifadesi yanlış değildir ve büyük ölçekli endüstri
kuruluşları, ticaret firmaları, sivil toplum örgütleri, siyasal partiler, sendikalar
ve gönüllü-hükümet dışı kuruluşlar (NGOs) da bir bürokrasidir.
Weber, yasal- rasyonel bürokrasinin ortaya çıkışını ve yaygınlaşmasını şu
nedenlere dayandırmaktadır:
• Protestan ahlakının doğuşu
• Para ekonomisinin gelişmesi
• Ulus devletin ortaya çıkışı
• Modern devlete yüklenen görevlerin artması ve devletin büyümesi
• Kapitalist sistemin ve sanayileşmenin yaygınlaşması
• Bürokratik örgütlenmenin teknik üstünlükleri
II. MAX WEBER VE "İDEAL-TİP" BÜROKRASİ
A. "İdeal-tip" Bürokrasi
JACK PAROL

Bürokrasi olgusunu sistemli ve kapsamlı biçimde, bilimsel olarak ilk inceleyen


Alman sosyolog Max Weber (1864- 1920), tüm kurumların belirli bir ölçeği
aştıktan sonra, ussal ilkelere göre örgütlenip yönetileceğini ifade etmiştir.
Bürokrasiyi, yapısal ve işlevsel özelliklerini bir arada alarak örgüt ile eş anlamlı
olarak kullanan Weber, tarihsel ve karşılaştırmalı bir bakış ile örgüt ve yönetim
biçimlerini ve otorite olgusunu çözümlemiştir. Eski Mezopotamya, Mısır, Çin,
Roma, ve Osmanlı devletlerinin, Rusya Ordusunun ve Katolik Kilisesi'nin
yönetim ve bürokratik yapılarını incelemiş, ulus devletler ve modern toplumlar
için "ideal tip" bürokratik modelin geçerli olduğu sonucuna varmıştır. Weber,
bürokrasi modelini geliştirirken Marx, Mosca, Michels gibi düşünürlerden de
yararlanmıştır.
"ideal-tip" bürokrasi modelinde, "ideal" kavramı, olması istenen, mükemmel,
arzulanan ve daha iyi olan anlamında bir genellemeye değil, gerçeğin saf ve
katkısız haline, özüne ya da iskeletine işaret eder. Yani, "ideal tip", gerçekte
tam örneği bulunmayan, "sosyal realiteyi" yansıtmayan, gerçeğin salt bir
gözlemi, gösterimi, tanımı olmayan "saf" demektir. Soyut zihinsel bir kurgu,
metodolojik kavramsal bir çerçeve ve kalıp olan "ideal tip" kavramıyla eğer
böyle bir bürokratik yapı olsaydı "nasıl olacağının?" tanımlanması yapılmıştır.
Weber bürokrasi çözümlemesinde "ideal tip" bürokrasi modelini otorite
tipolojisi temelinde geliştirmiştir.
Weber'e göre, bürokrasi bir yönetim biçimi değil, örgüt biçimidir.
Örgütteki kurallardan oluşan "yönetsel düzen”in devamı güç ve otorite ile
sağlanır.
Güç ve otorite farklıdır. Güç ya da erk, bir kişinin başkasının davranışını etkileyip
kendi iradesini üstün kılmasıdır. Otorite ya da egemenlik ise, gücün meşru
bicimidir. A güce sahip ve B, A'nın bu gücünü ve egemenliğini haklı ve meşru
görüp benimsiyor ve bir görev olarak itaat ediyorsa, burada bir otorite ya da
egemenlik ilişkisi mevcuttur.
Otorite ilişkisinin oluşmasında, meşrulukla ilgili inanç ve
hükmedenle­hükmedilen (itaat eden) arasındaki bağı oluşturan yönetsel
örgüt iki önemli zorunluluktur.
B.Weber'in Otorite Tipolojisi
Tarihsel perspektifte, egemenliğin meşruiyetine ilişkin inanç ve yönetsel
örgüte tekabül eden 3 otoriteye rastlanmaktadır. Bunlar:
1.Karizmatik Otorite
"Tanrı vergisi" anlamındaki "karizma" kelimesine koşut olarak, hükmedene,
sahip olduğu varsayılan olağanüstü özelliklerine, kahramanlıklarına, kutsal
güçlerine inançtan dolayı itaat edilir. Karizmatik otorite sosyal, ekonomik ve
siyasal kargaşa dönemlerine özgü geçici bir egemenlik türüdür. Kriz
dönemlerindeki istikrar arayışının bir sonucu olan, dolayısıyla sosyal-psikolojik
boyutu ağır basan karizmatik otoritenin, örgütsel yapısı da geçici ve eğretidir.
JACK PAROL

2.Geleneksel Otorite
İrsiyet ve miras yoluyla eskiden beri var olagelen, yerleşmiş geleneklere ve
kişisel ve keyfi de olsa statülere inanç ve saygıdan meşruiyetini alan bu otorite
türü, karizmatik otoritenin tersine statik ve süreklidir. Gerek karizmatik,
gerekse geleneksel otoritenin egemen olduğu yönetim biçimlerinde, yasama-
yürütme-yargı işlevlerinden oluşan devlet kuvvetleri ve toplumsal işlevler
ayrışmamış ve kendi yapılarım oluşturmamışlardır.
Eski Mısır, Bizans, Roma ve Osmanlı imparatorluklarında siyasal iktidarın
dayandığı geleneksel otorite tipinde, patrimonyal bürokratik örgütlenmeler
oluşmuştur. Patrimonyal ya da prebandalist yönetimde, tebaa, kul ya da köle
konumunda olan yönetilenler ve devlet görevlileri, yönetenin keyfi kişisel
gücüne ve idaresine bağlıdır.
Yine, geleneksel otorite çerçevesinde, kutsal gelenekleri bilen ve temsil eden
yaşlıların yönetimi olan gerentokrasi, akrabalık ve hısımlık bağlarına dayanan
ve kalıtımsal kural gereğince iş başına gelen bir şefin gücüne dayanan
patriyarkalizm, geleneksel egemenlik türleri olarak sayılabilir.
3. Yasal-Ussal Otorite
Rasyonel bir işlemle konmuş hukuki (normatif) kuralların doğruluğuna ve
uygunluğuna, bu yasal prosedürlere uygun biçimde seçilmiş yöneticilerin
meşruluğuna olan inanca dayanan ve ulus devletlerde çıkan bu yasal-ussal
otorite tipinin meşruluğu, kişisel olmayan ussal yöntemlere göre koyulan
kurallar ve bu kurallara uygun işlemlerle (atama, seçilme) iş başına gelen
yöneticilerin varlığına dayanır.
Yasal-ussal otorite tipine uygun en gelişmiş yönetsel örgüt "ideal-tip"
bürokrasidir.
C.'İdeal-tip" Bürokrasinin Özellikleri
Weber'in kavramsallaştırdığı bu "ideal-tip" bürokrasinin özellikleri şöyle
sıralanabilir.
i. Yetki alanı (Yasalarla belirlenmiş, yazılı kural ve kararlara bağlı, iş
bölümü sonucu uzmanlaşmış işlevlerle donatılmış yetki alanları,
birimler ve görevler.)
ii. Otorite hiyerarşisi
iii. Uzmanlaşma
iv. Kurallar Sistemi (Resmi işlemlerin kurallara göre sürekli işlemesi,
kurallara bağlılık)
v. Resmilik biçimsellik ve yazılı belgelere dayanma
vi. Kişisel olmayan yönetsel ilişkiler
vii. Kariyer yapısı (Bürokratik görevlerin meslek olması, görevlilerin
uzmanlık ve eğitimlerine göre sınavla alınması, liyakat ve kıdemlerine
göre yükseltilmeleri)
JACK PAROL

viii. Yönetim-mülkiyet ayrımı (Yöneticinin örgütün sahibi olmaması ve ka­


mu yaşam ıyla özel yaşamın ayrılması)
ix. Disiplin
D."İdeal-tip" Bürokraside Memurun Özellikleri
Weber, "ideal-tip" bürokrasinin özelliklerinin yanı sıra, "bürokratik memurun"
özelliklerini de sıralamış ve bu çözümlemesiyle, "kamu personel yönetimi"
disiplininin temel ilkelerini oluşturmuştur.
Bu bağlamda, "ideal-tip" bürokraside memurun özellikleri şunlardır:
i. Memurluk, güvenceli bir meslektir.
ii. Memurun, haz duyduğu toplumsal bir saygınlığı vardır.
iii. Üst bir otorite tarafından atamayla iş başına gelir.
iv. Eğitimine, uzmanlığına göre sınavla işe alınır.
v. Hiyerarşik düzende, liyakat ve kıdemine göre yükselebileceği bir
kariyer sistemine tabidir.
vi. Kıdemine göre maaş alır, emeklilik hakkı ve ödeneği vardır.
vii. Sağlam bir disiplin ve kontrol sistemine tabidir.
E.Bürokrasinin Üstün ve Zayıf Tarafları
Weber, "Ekonomi ve Toplum" yapıtında, makine ile yapılan üretim, mekanik
olmayan üretimden ne kadar üstünse, bürokratik örgütlerin de verimlilik ve
ussallığa dayanmaları nedeniyle, diğer örgütlerden o denli üstün olduklarını
ifade eder.
Weber, bürokrasinin bu olumlu yönleri yanında, potansiyel olumsuzluklarına
da değinmiştir. Weber'e göre bürokrasinin, kendi özgün buluşu olan "resmi sır"
perdesi altında bilgiyi tekeline alıp gizleme eğilimi, önemli bir güç kaynağı olarak
değişime karşı direnmesi, demokratik sisteme karşı otokratik tavrı ve
kamuoyuna karşı sorumluluk taşıyıp hesap verme konusundaki isteksizliği
olumsuz yönleri olarak sıralanabilir.
III.BÜROKRASİ ELEŞTİRİLER VE FARKLI YAKLAŞIMLAR
A.Marksist Bürokrasi Kuramı
1.Hegel
Hegel'e göre devlet, genel yararı temsil eder ve bir araç değil, amaçtır. Kamu
yönetimi ve bürokrasi devletle sivil toplum arasında bir köprü işlevi görür ve
toplumdaki özel çıkarların genel çıkara dönüştürülmesini sağlar.
2.Karl Marx
Hegel'in devlet felsefesini eleştirerek görüşlerini oluşturan Marx'a göre, devlet
kamu çıkarlarını değil toplumdaki egemen sınıfın özel çıkarlarına temsil eder.
Bürokrasi ise, kapitalist bir toplumda sınıf ayrılığını ve hakim burjuva sınıfının
çıkarlarını pekiştirip sürdürecek düzenlemeler gerçekleştiren, kendisini
toplumun genel çıkarlarının koruyucusu gibi gösterip, sömürenlerle
JACK PAROL

sömürülenler arasında bir sis perdesi yaratan ve egemen kapitalist sınıfın


sömürüsünü maskeleyen geçici ve parazitsel bir yapı ve örgüttür. Bürokrasi bir
sınıf değildir.
Marx'a göre bürokratikleşme, yabancılaşma sürecinin özel bir örneğidir ve
sınıflara ayrılmış toplumda kaçınılmazdır.
Marx, bürokrasinin kaldırılması için 3 öneride bulunur:
- Bürokratların ücret ayrıcalığının kaldırılması,
- Bürokratların göreve seçimle gelip gerektiğinde seçimle görevden
alınması,
- Yasama, yürütme, yargı kuvvetlerinin kaldırılıp yerine halkın seçtiği
"komiteler" ve "halk mahkemelerinin " kurulması.
Marx, komünist toplum aşamasında, hem devlet (sömürü aracı) hem de
bürokrasinin (uygulayıcı) kalkacağını ve sınıfsız, devletsiz bir yapının
oluşacağını öngörür.
3.Leon Trotsky: "Bürokratik Diktatörlük"
1917 Rus devriminden sonra, Marx'ın öngördüğü gibi bürokrasi kalkmamış,
tersine Rus Komünist Partisi, bürokratik bir diktatörlüğe dönüşmüştür.
Trotsky'ye (1879-1940)göre, Lenin (1870-1924) döneminde insanların
hizmetinde bir araç olan bürokrasi, Stalin ile bu özelliğini yitirmiş, parti ve
devlet bürokrasisi ayrım kalkmıştır. Trotsky, yine de, Sovyet bürokrasisinin
ekonomik kökeninin zayıf olmasından ve siyasal egemenliğin ağır
basmasından sosyal bir sınıf olmadığını belirtir.
4.Milovan Djilas: "Yeni Sınıf" (Siyasi Bürokrasi)
Yugoslav komünist lider Tito'nun ilk yardımcılarından olan Djilas, 1957 yılındaki
Yeni Sınıf kitabında, komünizmin aşırı seviyede bir bürokrasi olduğunu,
kapitalist sınıfın yerini bürokratların aldığını ileri sürmüştür. Parti görevlileri,
polis ve askerlerden oluşan yeni "siyasi bürokrasi ", kapitalist sınıfı ortadan
kaldırarak hızla gelişen, zenginleşen, yozlaşan tek egemen güç olarak "yeni bir
sınıf" oluşturmuşlardır.
5.Bruno Rizzi: "Bürokratik Kolektivizm" (Kolektif Sömürü)
Rizzi de, Djilas'a benzer biçimde, Sovyet bürokrasisinin üretim araçlarını
kamulaştırmayıp devletleştirdiğini, dolayısıyla kendi eline geçirdiğini ,
kapitalistler gibi proletaryayı sömürüp onu ezen yeni bir sınıf oluşturduğunu
iddia etmiştir .
Devletin sömüren sınıfın aracı olmayıp bizzat kendisi olduğu ve sömürünün
kapitalizmde olduğu gibi bireysel olmayıp kolektif olduğu bu yeni düzeni, Rizzi,
"bürokratik kolektivizm" olarak adlandırmıştır.
6.James Burnham: "Yönetsel Devrim" (Teknokratların Oligarşik Egemenliği)
"Yönetsel Devrim" kitabında Burnham kurum, inanç ve ideolojilerin , kapitalist
JACK PAROL

toplumdan yönetsel topluma geçiş sürecinde olduğu tezinden hareketle ,


kapitalistlerin teknolojik ve ekonomik gelişmeleri yeterli uzmanlık bilgisi
olmadığı için izleyemediği ve üretim araçlarını etkin denetleyemediklerini öne
sürmektedir. Bu değişim sürecinde üretim araçlarının sahipliği ile denetimi
ayrılacak, son kertede, üretim araçlarının sahipliği devlete geçecek ,
yöneticiliği meslek edinmiş sınırlı sayıdaki uzman teknokratlar (teknisyen,
profesyonel , müdür , vb) oligarşik biçimde yönetimi ele alacaklardır
(teknokrasi) .
B.Liberalizmin Bürokrasiye Bakışı
Liberal kuram; memurlar ve teknokratlar tarafından yönetim demek olan
bürokrasinin, hem seçilmiş temsilciler aracılığıyla halkın yönetimi demek olan
demokrasiye, hem de rekabetçi serbest piyasa düzeyine bir engel olduğunu
savlar. Bu bağlamda, bürokrasiye özel girişime ve serbest piyasaya kolaylık
sağlayan araçsal ve itaatkar bir rol biçer.
1.John Stuart Mill
Bürokrasiye liberal bakış açısı, ingiliz düşünür John Stuart Mill'in (1806- 1873)
"Politik Ekonominin ilkeleri" "Özgürlükler Üzerine" ve "Temsili Yönetim
Üzerine Düşünceler" adlı yapıtlarında biçimlenmiştir. Mill, özetle , bürokrasinin
demokrasi ve özgürlükler üzerinde giderek büyüyen bir tehdit oluşturduğunu,
dolayısıyla sıkı biçimde demokratik ve siyasal organların denetimi altında
olma zorunluluğu üzerinde durmuştur.
2.Ludwig Von Mises
Yine,Avusturyalı liberal iktisatçı Ludwig Von Mises (1881-1973) ,bürokrasinin
devlete ilişkin bir olgu olduğunu belirtmiş, bürokrasi aracılığıyla özel girişimin
yerine devlet girişiminin ikame edildiğini, bunun da aslında bir çeşit
totalitarizm olduğunu iddia etmiştir. Mises'e göre, bürokratik totaliterliğin
önlenmesi, bürokrasinin demokratik yönetimin koyduğu kanunlara ve bütçeye
sıkı sıkıya uyması ile sağlanabilir.
3.Robert Michels: "Oligarşinin Tunç Kanunu".
Oligarşi, tüm yönetsel otoritenin birkaç birey, aile ya da bir grubun elinde
toplandığı ekonomik veya başka güce sahip bir grup bireyin doğrudan ya da
dolaylı otoriteyi ve hükümet politikalarını etkileyebildikleri sistemdir.
Michels (1876-1936), Alman Sosyal Demokrat Partisini ve sendikaları
araştırdıktan sonra, 1911 yılında "Oligarşinin Tunç Kanunu" isimli kuramını
ortaya atmıştır. Buna göre tüm çağdaş büyük ölçekli örgütler , yapıları gereği,
örgüt içi demokrasiyi imkansız hale getiren oligarşik bir yapı geliştirme
eğilimindedirler.
Tüm örgütler, demokratik bir yapıya sahip olsalar bile, belirli bir büyüklüğe
JACK PAROL

ulaşınca tunçtan bir kanun gereği, oligarşik bir yapıya dönüşürler.


Örgütlerde demokratik yapı ve işleyişi kaldıran 3 neden vardır.
i. Örgütün Büyüklüğü: Örgütün yapı ve işlev olarak büyümesiyle sayıları
artan çalışanların örgütsel kararlara katılımı teknik olarak olanaksız
taşır.
ii. Uzmanlaşma: Büyümeyle beraber karmaşıklaşan örgütsel işlevler ve
sorunların çözümü özel bilgi, yetenek ve uzmanlık gerektirir. Bu
özelliklere de, konumu gereği, tüm örgütün bilgi akışının toplandığı,
örgütsel gelişmeleri bütünüyle takip edebilen hiyerarşik üst yönetim
sahiptir.
iii. Yöneticilerdeki sosyo-psikolojik değişim: Hiyerarşik konumu gereği,
örgütü yakından tanıyan ve kendisiyle bütünleştiren , zamanla bilgi ve
politik ustalıklar kazanan yöneticiler kendilerini vazgeçilmez
görürler, prestij ve saygınlıklarını sürdürmek isterler, eleştirileri
hakaret gibi görürler. Konumlarını bırakırken bile, kendilerinden
sonra gelecek yöneticileri, yine kendilerine saygı gösterecekler
arasından kooptasyon (selefin halefi seçmesi -öncekinin kendinden
sonra gelecek olanı belirlemesi- yöntemi) ile belirlerler.
Sonuçta, "her kim örgütten bahsediyorsa, oligarşiden söz eder demektir' diyen
Michels, örgütsel oligarşinin zamanla toplumdaki demokrasileri dönüştürerek
toplumsal oligarşiye yol açtığı çıkarımında bulunur. Yani, örgütsel ve toplumsal
her tür demokrasinin yapısında oligarşik eğilimler bulunur ve dönüşümün
kaçınılmazlığından dolayı, Michels buna "oligarşinin tunç kanunu" demiştir.
4.Warren Bennis: "Bürokrasinin Ötesi"
1973 yılında yayınladığı "Bürokrasinin Ötesi" eserinde Bennis, Weber'in
çevresel koşulları dikkate almadan "geleneksel örgüt kuramı" çerçevesinde
kapalı bir sistem olarak tasarladığı "ideal-tip" bürokrasi modelinin geçerliliğini
sürdürernediğini öne sürer.
Weber'in, sanayi toplumu koşullarında tasarladığı modelinde örgütün çevresi
durağan, basit ve öngörülebilirdi. Oysa sanayi devriminden sonra yaşanmakta
olan bilimsel ve teknolojik devrim, yeni ilişkiler, süreçler, kurum ve zihniyet
yapısı öngörmektedir. Artık zorlama ve tehdit yerine mantık ve işbirliğin
dayanan yeni bir güç modeli ve bilgiye dayanan yeni bir insan ve toplum
anlayışı yerleşmektedir.
5.Parkinson Kanunu
Northcote Parkinson, İngiliz ordusunda görev yaptığı dönemdeki gözlem ve
deneyimlerine dayanarak bürokratik örgütlerin büyümesi ve personel sayısının
artmasına, ironik bir üslupla eleştirilerde bulunmuş ve kendi adıyla anılan
kanunu bulmuştur.
Parkinson Kanunu'na göre:
JACK PAROL

-Her hangi bir iş, tamamlanmasi için ayrilan süreyi doldurur.


-Bürokrasilerde, iş ister artsın, ister azalsın, ister aynı kalsın, o işi gören
görevlilerin sayısı geometrik diziyle artar. (Yani, bir işi görecek kişilerin sayısı
ile, o işin hacmi arasında doğru orantılı bir ilişki yoktur.)
Yöneticiler, sürekli iş yaratarak rakiplerinin değil, kendi emirleri altında
çalışan memurların sayısını arttırmaya ve saygınlıklarını pekiştirmeye
çalışırlar.
Parkinson Kanunların temelinde olan, ussallık ve verimlilikle ilgili olmayan
bürokratik kurumların ve memurların sayısındaki artış, kamu yönetiminde
Liyakat ve kariyer yerine siyasal öncelik ve ölçütlerin kullanılmasından ve de
yöneticilerin sosyo-psikolojik saygınlık ve prestijlerini arttırarak koruma
isteklerinden kaynaklanmaktadır.
6.Peter Prensibi
i. Laurence Peter'in, Raymond Hull ile ı969'da birlikte yazdıkları "Peter
Prensibi" isimli kitapta şu iki temel ilke ileri sürülmüştür: Bir
hiyerarşide çalışan herkes, yetersiz olduğu ve başaramayacağı bir
kademeye kadar yükselirler.
ii. Zamanla her göreve, o görevi gereği gibi yapamayacak biri atanır.
Bu ilkeler de, yine, Parkinson Kanunu'nda olduğu gibi, siyasal baskıların,
kayırmacılığın ve hemşericilik ilişkilerinin kamu bürokrasilerine olan olumsuz
etkilerini vurgulamaktadır.
7.Robert Merton: "Bürokratik Kişilik"
Merton'a göre kamu görevlileri, sıkı biçimde uyguladıkları bürokratik kuralları
zamanla içselleştirmekte ve halkın yararı için bir araç olan bu kuralları. amaç
haline getiren katı ve halkın istek ve belentilerine duyarsız "bürokratik kişilik"
yapısına bürünmektedirler.
8.Alvin Gouldner: "Bürokrasinin Güçlenmesi"
Bürokrasinin doğurduğu sonuçlara ve Merton'a benzer biçimde, aşırı kuralcılık
ve katı bürokratik kişiliğin doğuracağı çatışmalara dikkat çeken Gouldner,
bürokratlarla halk arasındaki çatışmaların giderilmesi için yeni kuralların
konup denetim mekanizmalarının arttırıldığını, kısır döngü biçiminde, sürekli
yinelenen bu sürecin ise, bürokrasinin karşı konulmaz biçimde sürekli
güçlenip pekişmesiyle sonuçlandığını belirtmektedir.
9.Michel Crozier: "Bürokraside Belirsiz Yetki Alanlara"
Bürokratik örgütlerdeki güç ve çatışma alanlarını inceleyen Crozier, ne kadar
ayrıntılı olursa olsun, bürokratik kuralların hiçbir zaman örgütün yapısı ve
işlevleri kapsamında her alanı kapsayamayacağını ve her zaman örgüt içi
çatışmaların ön plana çıktığı belirsiz yetki alanlarının olacağını öne sürmüştür.
ıo. Teknokrasi
Uzmanlık ve yeteneklilik anlamındaki "teknikos" ile yönetim ve egemenlik
JACK PAROL

anlamındaki "cratos" kelimelerinden oluşan teknokrasi, yönetimde


profesyonel, teknisyen. müdür gibi uzman bürokrat ve yöneticilerin egemen
olacağı yönetim biçimidir.
ıı. Meritokrasi
Yönetimde, zeka , çalışkanlık ve mesleki beceriklilik gibi yetenekleri olan
değerlilerin ve seçkinlerin güçlü, etkili ve egemen olması gerektiğini savunan
görüştür.
4 bölüm kamu politikasi
1.KAMU POLiTiKALARI
A.Kamu Politikası Kavrama, Tamını ve Kapsamı
İngilizce "public policy" kavramının karşılığı olan "kamu politikaları" için
{"politics" kavramının karşılığı "politika" olduğu ve "policy" farklı bir kavram
olduğu için), "yönelti" ya da "siyasa" sözcükleri de kullanılmaktadır. Eğitim
politikası, sağlık politikası, tarım politikası, vergi politikası, sosyal güvenlik
politikası, hayvancılık politikası deyimlerinde geçen "politika" sözcüğü, "policy"
kavramının yerini karşılamak için kullanılmaktadır.
Dye, kamu politikalarını, "hükümetlerin yapmayı ya da yapmamayı seçtikleri
eylem tarzı" olarak tanımlamaktadır.
Anderson'a göre ise, kamu politikası, "bazı kişi ve kurumların kamusal bir
sorun ya da taleple ilgili izledikleri bir amaca yönelik eylemler bütünüdür."
1960'ların ortalarında siyaset bilimi içinde bir alt disiplin olarak ortaya çıkan
kamu politikası, "piyasa başarısızlığı" kavramına dayanır. Piyasa başarısızlığı,
"dışsallıklar", oligopoli ve monopoli, piyasanın neden olduğu eşitsizlik ve "kamu
malının" niteliği sonucu ortaya çıkar.
"Kamu politikası Analizi”ni Dye, "hükümetlerin neyi niçin yaptığını ve bu
yapılan şeyin insanların yaşamında ne tür bir değişiklik yaptığım araştırmak"
olarak tanımlar. Yani, kamu politikası analizi ile, var olan ve uygulanan
politikaların içeriğini, etkilerini anlamak ve karar vericilere bilgi sağlamak
amaçlanır.
B.Kamu Politikasında Etkili Aktörler
Kamuoyunda huzursuzluk yaratan ve çözümü için siyasal ve yönetsel
kurumların baskı hissettikleri toplumsal sorunların genel yönünü ve çözüm
biçimini gösteren kamu politikası, farklı görüş ve taleplerin bileşkesi olan
hükümet tasarı ve programlarında somutlanır, yasamalarla uygulamaya
konulur.
Ama, bunlar içinde, literatürde "demir üçgen" olarak adlandırılan meclis üyesi
siyasetçilerin, büyük çıkar gruplarının ve bürokratların etkisi daha büyüktür.
Hatta, kamu politikaları literatüründe, kamu politikalarını yönlen­ diren en etkili
aktörlerin (polis, hem ire, öğretmen, memur gibi) "sokak düzeyindeki
JACK PAROL

bürokratlar" olduğu kabul edilmektedir.


C.Kamu Politikası Oluşturma Süreci
Kamu politikası süreci 5 aşamadan oluşmaktadır:
1. 1.Toplumsal sorunun belirmesi ve siyasa gündeme gelmesi
2. 2.Kamu politikasının formüle edilmesi (şekillenmesi) ve amaçların
belirlenmesi
3. 3.Kamu politikasının kabul edilip yasalaşması
4. 4.Kamu politikasını uygulanması
5. 5.Kamu politikasını değerlendirilmesi
Politika analizcisi Anthony Downs'un, "siyasa sorunu döngüsü" tezine göre,
tüm toplumsal problemler kamu politikası haline gelemezler. Bazı
problemler siyasa gündeminde bir süre tartışılır, maliyetinin çok büyük
olmasından dolayı siyasa haline getirilmeyip dondurulurlar.
D.Kamu Politikasına Farklı Yaklaşımlar
Kamu politikalarına farklı yaklaşımlar şöyle sıralanabilir:
1.Siyasal Sistem Kuramı
David Easton'un kavramsallaştırdığı siyasal sistem modeli çerçevesinde, kamu
politikaları "kara kutu" olarak adlandırılır . Kamu politikası, aldığı girdileri
dönüştürüp çevresine çıktı olarak veren "siyasal sistemin", çevresinden gelen
taleplere ürettiği çözüm olarak tanımlanır.
2.Grup Kuramı
Buna göre, kamu politikası grup mücadelesinin bir sonucudur.
3.Elit Kuramı
kamu politikası, yönetici elitlerin seçimi ve değerlerinin bir yansımasıdır.
4.Kurumsal Yaklaşım
Kamu politikası yönetsel kurumların ve bunların arasındaki ilişkilerin bir
ürünüdür.
5.Ussal-Seçim (Kamusal Tercih)Kuramı
İlk kez Downs'ın Demokrasinin Ekonomik Kurama kitabında yer alan ve iktisatçı
Buchanan’ın da önemli katkıları olan bu kurama, toplumsal tercih veya kamusal
tercih de denir.
Temel analiz birimi olarak bireyi alan, bir anlamda politikanın ekonomik analizi
olan ussal seçim kuramına göre, kamusal politikalar, her biri kendi çıkarlarının
peşinde olan bireylerin (seçmen politikacı ve bürokratların) ussal kararlarının
toplamıdır.
6.işlevsel Süreç Modeli
Yukarda açıklandığı üzere, kamu politikalarını sorunların tespiti, gündeme
gelmesi, formüle edilmesi, yasalaşması, uygulanması ve değerlendirilmesi gibi
farklı aşamalardan oluşan bir süreç olarak değerlendirir.
E.Gladden'ın Kamu Politikası Sınıflandırması
JACK PAROL

Kamu politikalarını analiz eden Gladden ise, politikaları 4 sınıfta kategorize


etmiştir. Gladden’a göre 4 tip kamu politikası şunlardır:
i. Genel siyaset
ii. Yürütmeye ilişkin siyaset
iii. Yönetsel siyaset
iv. Teknik siyaset
F.Kamu Politikası Oluşumunda Karar Verme Yaklaşımları
Kamu politikası sürecinin en kritik aşaması, politikaların etkisini ve kapsamını
belirleyen karar verme işlevidir. Literatürde karar verme ile ilgili 4 temel
yaklaşım vardır:
1. Ussal Yaklaşım
Yönetimi bir karar verme eylemi olarak tanımlayan bu model, karar vericilerin
bir sorunla ilgili farklı alternatif çözümleri karşılaştırıp, içlerinden en optimum
olanı, maksimum toplumsal kazanımı sağlayan seçeneği tercih edip
uygulayabilecekleri varsayımına dayanır.
2. Eklemeli / İlaveci Yaklaşım
Ussal yaklaşımı, karar vericilerin her seçeneği ussal olarak değerlendirip
karşılaştırma olanağının ve kapasitesinin olmadığından gerçekçi bulmayan ve
eleştiren Charles Lindblom 'un geliştirdiği ilaveci yaklaşım, yönetsel karar
vermede tutucu bir eğilim gösterir.
İlaveci yaklaşıma göre, karar vericiler, yeni ve farklı siyasalar oluşturabilmek
için yeterli zamanları, kaynakları ve düşünsel kapasiteleri olmadığı için, doğru
karar oluşturma biçimi, mevcut politikalar üzerinde sınırlı ve küçük
değişiklikler biçiminde olmalıdır.
3. Karma Model
Etzioni 'nin, yukarıdaki iki yaklaşımın olumsuz yönlerini elimine ederek,
duruma ve soruna göre her ikisinin de kullanılabileceğini savunduğu
modeldir.
4.Stratejik Karar Verme Yaklaşımı
Kamu politikalarını belirleyen kararları oluştururken, çevredeki belirsizlik,
dinamizm ve değişimleri dikkate alan, katı ve değişime kapalı politikalar
üretmek yerine, politikayı uygulamaktan sorumlu kamu örgütünün kuvvetli ve
zayıf yönlerini ve kararla ilgili doğabilecek fırsat ve tehditleri de hesaba katan
(Türkçesi ZÜFT Çözümlemesi: Zayıflıklar, Üstünlükler, fırsatlar, Tehditler),
esnek stratejik kara verme modelini öngören yaklaşımdır.
Il. YÖNETİMDE AMA SAPTAMA
A.Amaç Türleri
Kamu politikası sürecinde, siyaset gündemine girmiş toplumsal sorunlara çözüm
oluşturup karar verirken en önemli aşama, amaçların belirlenme sürecidir.
Amaca yönelik grup davranışı olarak tanımlanan yönetim süreci için de kritik bir
JACK PAROL

konu olan amaçlar ikiye ayrılır:


ı. Genel (Stratejik, Resmi) Amaçlar: Uzun vadede kamu kuruluşlarının yönünü
belirleyen , kuruluş yasalarında belirtilen soyut nitelikteki resmi dokümanlarda ,
senelik faaliyet raporlarında yer alan genel ve resmi nitelikteki amaçlardır.
Bunlar bir yerde o kurulu şunu misyonunu (var oluş nedenini ) oluşturur.
2. Uygulamaya Yönelik (Taktik, İşletiş) Amaçlar: Soyut nitelikteki genel ve
resmi amaçların gerçekleştiği, gündelik etkinlikler sonucu ulaşılmaya çalışılan,
resmi amaçların ne olduğuna bakılmadan gerçekleştirilmeye çalışılan işletiş
amaçlarıdır.
B.Örgütsel Amaçlarla ilgili Sorun Alanlara ve Diğer Konular
Bazen, belli bir amaç için kurulan örgütler, o amacı yerine getirdikten sonra
amaçsız kalabilir. Bir bölgedeki konut ve işyerlerine su tesisatı döşemek
amacıyla kurulan bir örgüt görevini tamamlamış, ancak hala varlığını
sürdürüyorsa, bu tür örgütlere, kabuk örgüt denir.
Yönetsel amaçların ussal, etkin ve verimli saptanması için 1960'1arda PPBS, yani
"Planlama, Programlama, Bütçeleme Sistemi" önerilmiş ve uygulanmıştır.
5. planlama
I. PLANLAMANIN TANlMI, ÖNEMİ VE KAPSAMI
Yönetimin evrensel süreçlerini özetleyen PÖPAYED (POSDCORB) akrostişinin ilk
ve temel evresi plan Planlama, yönelti (siyasa) belirleme sürecinde belirlenen
örgütsel amaçların hangi yöntem ve araçlarla nasıl gerçekleştirilebileceğini
saptayan, geleceğe yönelik bir etkinliktir.
Planlama, yönetimin amaçları belirledikten sonra bu amaçlara ulaşmak için
gerekli olan süreçtir.
Günümüzde:
1. Çevresel çözümlemelerin yapılması
2. Örgütsel amaç. vizyon ve misyonun saptanması
3. "Kritik soru çözümlemesi" ve SWOT analizi teknikleri ile stratejinin
oluşturulması
4. Stratejilerin uygulanması ve
5. Stratejilerin denetlenmesi
aşamalarından oluşan stratejik planlama süreci, çağdaş bir yönetim tekniği
olarak hem kamu hem özel sektör örgütlerinde yaygınlık kazanmıştır.
IL PLANLAMA AŞAMALARI
Planlamanın , bazı kaynaklarda bilgi toplama, planlama, eşgüdüm , uygulama ve
denetleme olarak 5 aşamadan oluştuğu belirtse de, planlamanın yönetimin
evrensel süreçlerinden ilki olduğu ve uygulamadan (eylemden) önce geldiği
dikkate alındığında , planlamayı şu 4 aşamada özetlemek doğru olacaktır :
A.Araştırma, Veri Toplama
Bu aşamada gerçekçi biçimde araştırılıp bilgi toplanacak konular şunlardır:
JACK PAROL

i. Örgütün yapısı
ii. Yeterli sayıda ve donanımda insan gücü (personel)
iii. Mevcut kaynak ve araçlarm amaçların gerçekleştirilmesindeki
yeterliliği
iv. Mali olanak ve kaynaklar
v. Yasal- hukuksal mevzuat ve çerçeve
vi. Potansiyel olanak ve fırsatlar
vii. Diğer örgütlerdeki uygulama örnek ve sonuçları
viii. Örgütün çevresi
ix. Örgütün içindeki ve dışarıdaki insanların tepki ve düşünceleri
B.Tahminde Bulunma
Toplanan veri ve bilgilerin işlenip sistematize edilerek, amaçlar çerçevesinde
olası değişikliklerin de dikkate alınması suretiyle karar oluşturulmasıdır.
C.Yöntem ve Araçların Belirlenmesi
D.Planın Hazırlanması
Tüm bu aşamaların sonu cunda eşgüdümlü, sistemli ve uyumlu biçimde planın
ana ve ikincil bölümlerinin hazırlanıp uygulamaya hazır hale getirilmesi.
Ülkemizde 5 yıllık kalkınma planı (tasarısı), yılık programlar (izlenceler) ve
programlan oluşturan projelerden oluşur ve bunlar arasında tutarlılık ve
bağlantıya özen gösterilir.
E.Planın Başarısı
Planlamanın başarısı, yöneticilerin planların hazırlanma sürecindeki katkısına,
desteğine, sorumluluk ve duyarlılığına; planlama amaçlarının açık bir şekilde
belirtilebilmesine; çevre ve örgüt ile ilgili yapıcı gözlemde bulunma ve nesnel
veri toplamaya; toplanan verilerin gerçekçi ve tutarlı olmasına; planı
uygulayacak görevlilerin de planın hazırlanma sürecinde katılım ve desteklerine;
planın ana ve ikincil bölümlerinin tutarlılık ve bağlantısına ve planın sürecinin
ussallığına bağlıdır.
III.PLAN ÇEŞİTLERİ
A.Sürelerine Göre Planlar
1. Uzun dönemli planlar: 5- 10- 15-20 yıllık ve daha uzun süreli
2.Orta dönemli planlar: 1-4 yıllık süreli program ve projeler
3.Kısa dönemli planlar: 1yıldan az süreli planlar
B.Uygulama Biçimine Göre Planlar
1. Zorlayıcı otoriter planlar: Halkın görüşü alınmadan merkezdeki yönetici ve
uzmanlarca alınıp dikte edilen planlar.
2. Demokratik planlar
C.Kullanımlarına Göre Planlar
1. Bir kez kullanılan ve bir daha kullanılmayıp arşivlenen planlar
2. Sürekli kullanılan planlar
JACK PAROL

D.Biçimlerine Göre Planlar


1. Yazılı olmayan planlar Zihinde tasarlanıp sözlü olarak açıklanan ve uygulanan
planlar.
2. Yazılı planlar.
IV.. TÜRKİYE'DE PLANLAMA
A.Tarihçe
29 Ekim 1923'te Cumhuriyetin kurulmasından sonra, SSCB'deki planlı kalkınma
modellerinden esinlenerek, 1933 ve 1938 yıllarında 1. ve 2. Beş Yıllık Sanayi
Planı yapılmış, ancak, ikinci plan 2. Dünya Savaşı nedeniyle uygulanamamış­ 2.
Dünya Savaş sonrası, 1946 yılındaki ivedili Sanayi Planı ile 947 tarihli Türkiye
iktisadi Kalkınma Planı da uygulanamamıştır . 1950'1i yıllarda iktidarda olan
Demokrat Parti, izlediği liberal - kapitalist ekonomi politikası çerçevesinde
planlı kalkınmayı, ideolojik nitelikli bularak sıcak bakmamıştır.
B.Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)
24 Ocak 1980 kararlarının serbest piyasa ekonomisinin önünü açmasıyla
oluşan liberal politikaların egemenliğinde merkezi planlama anlayışı terk
edilmeye başlamış ve 1961 Anayasası ile düzenlenen DPT'ye, 1982
Anayasası'nda yer verilmemiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı,3 Haziran 2011 tarihinde yayınlanan 643 Sayılı KHK ile
lağvedilmiş ve bu teşkilatın görevlerini yerine getirmek üzere yine aynı KHK ile
Kalkınma Bakanlığı kurulmuştur. Devlet Planlama Teşkilatının birimleri
Kalkınma Bakanlığına bağlanmıştır. Artık aşağıda anlatılan DPT'nin tüm
görevleri bundan böyle Kalkınma Bakanlığı tarafından yerine getirilecektir.
C.Kalkınma Planı ve Hazırlanma Süreci
Kurmay örgüt niteliğindeki DPT'nin hazırladığı kalkınma planları, kamu kesimi
için emredici, özel kesim için yönlendirici ve yol göstericidir.
DPT, Para-Kredi ve Koordinasyon Kurulu, Yüksek Planlama Kurulu (YPK) ve DPT
Müsteşarlığı'ndan oluşur. Başbakan, başbakan yardımcısı, ilgili bakanlar ve DPT
Müsteşarı'ndan oluşan YPK'nın belirleyeceği plan stratejilerine göre KP'yi
hazırlayan DPT, planı tekrar YPK'ya sunar. YPK, KP'yi gözden geçirip Bakanlar
Kurulu'na (BK), BK da TBMM'ye gönderir. Mecliste toplu bütçe
görüşmelerindeki usulle, önce plan ve bütçe komisyonunun incelediği , sonra
bütünlüğünü bozacak öneriler sunulmadan Genel Kurul'da görüşülen KP,
yargısal denetime kapalı yasama işlemlerinden olan parlamento kararı
biçiminde TBMM'nin onayı ile resmi gazetede yayınlanır. TBMM'de görüşülecek
her kanun tasarısının KP'na uygun olup olmadığı, Plan ve Bütçe Komisyonunda
kendiliğinden incelenir.
1961 Anayasası'nın 129. Maddesine göre, önce 1962 yılında "Geçiş Programı "
adı altında 1 yıllık bir plan hazırlanmış, sonra da, günümüze değin şu programlar
hazırlanmıştır:
JACK PAROL

1963- 1967 1. BYKP


1968- 1972 2. BYKP
1973-1977 3. BYKP
ı978 - 983 4. BYKP
1985 - 1989 5. BYKP
1990-1994 6. BYKP
ı996 -2000 7. BYKP
2001 -2005 8. BYKP
2007-2013 9. KP

You might also like