You are on page 1of 68

Aylık K lt r Sanat Derg

Sayı 3 3 - Ek m 2020
Salgın (Ko d-1 r s) neden yle derg m d tal ortam n ha ırlanmıştır.

İnsan ıl
Aylık K lt r Sanat
Derg s AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
Sayı: 3 2

Eyl l 2020
ISSN 1300-4158 • YIL: 30 • Ek m 2020 • 15 TL (KDV DAHİL)
ISSN 1300-4158

Sah b e Ya ı
İşler Sorumlusu
Berr n TA

enel Yayın
Y netmen
Ceng ND D

Tekn k Ha ırlık
Tasarım
H ray KILI

D elt
den TE İ

Tak yett n eng şo lu

İlet ş m
SAYI
(0212) 24 80 1

e-posta • el e en n G r De el e e YILDI GÜN ESİ n e


Tar Antropontolo k ku a
nsan lderg s hotma l. om • erakle to K Na ıl r lozo tu • Karşı gerçekç yapıtlar okurun
• S ne anın y e y c ler b l nc n bozar
n anc l co • raz Ka ın raz Erkek A a En • Ne arlı a e n r ne yoklu a
ok Sa akat yer n r bu nokta ayı ş
Kumrulu Yokuşu Sk. • z zler G nl
• ey anı goygoyculara
Yıldırımakın Apt. No:8 • Alek an r Sergeye ç Gr boye o
Da.:11 C hang r-Beyoğlu • Antalya nın Derg ler bırak ayaca ı u t n el g ç
İstanbul • r an Ke al ar ç e
• eluşko ya Se len ş • en İn ancıl a aşı ı
İnsan ıl • ep Yol a • K lt r yozlu unun ne en
hakeml b r derg d r.
KAPAK KONUSU

Prof. Dr. Tak yett n MENGÜŞOĞLU (1908 - 1984)

B r nc kuşak felsefec ler m z arasında yer alan Tak yett n Mengüşoğlu


Cumhur yet Türk ye's nde felsefen n kurucu s mler ndend r. Malatya'nın Hek mhan
lçes nde 1908 yılında doğar. 1928 yılında S vas L ses n b t r r. Aynı yıl Avrupa'da eğ t m
görecekler bel rleyecek sınavda başarılı olur. 1929 yılında M ll Eğ t m Bakanlığınca
1
Almanya'ya gönder l r. Thür ngen kent nde yer alan Schulphorta gymnas umuna
kaydolur. O sıralar l sen n müdürü olan filolog Prof. Walter Kranz, daha sonra Naz
Almanyası'ndan kaçarak İstanbul Ün vers tes Felsefe Bölümünün öğret m üyeler nden
b r olur. Schulphorta'da aldığı Almanca eğ t m sonrasında Gött ngen Ün vers tes ne
yazılır. Burada Mor tz Ge ger' n yol göster c l ğ nde 2 dönem geç rerek fiz k, k mya,
b yoloj ve felsefe dersler n zler. 2 dönem sonunda Ge ger, Mengüşoğlu'nu 1931
yılında Berl n'e N cola Hartmann'ın yanına gönder r. 14 dönem boyunca aralıksız
olarak Hartmann'ın sem ner dersler n zler. İzled ğ dersler: et k, b lg teor s , real
varlığın tabakaları, ontoloj , ontoloj n n temellend r lmes , Alman deal zm , Hegel,
Ar stoteles, Platon, doğal varlık alanının felsefes , Ge st varlığı alanının felsefes . 1937
yılında “Husserl ve Scheler'de B l neb l rl ğ n Sınırları” adlı tez çalışmasıyla
Hartmann'ın yanında doktorasını tamamlar. Felsefe doktorası ç n zorunlu olan Lat nce ISSN 3004158

ve Grekçey öğren r. L sansta yan dal olarak fiz k ve k mya okur. 1937 yılında
Türk ye'ye döner ve Edeb yat Fakültes nde “Umum Felsefe ve Mantık” as stanı olur.
1942 yılında “N cola Hartmann'ın 20. Asır Felsefes 'ndek Yer ” adlı çalışmasıyla
doçent unvanı kazanır. 1953 yılında profesör olarak S stemat k Felsefe Kürsüsü'nün
başına geçer. 1959 yılında İÜ Edeb yat Fakültes Dekanı seç l r. 1961-62 yıllarında
Tub ngen Ün vers tes nde m safir profesör olarak çalışır. 1978 yılında, 70 yaşında
emekl olur. 1984 yılında İstanbul'da hayata gözler n yumar. Mengüşoğlu yapıtlarına
başlıca sorun olarak nsanın kend s n yerleşt rerek nsan felsefes ne odaklanır. İnsan
felsefes ya da felsefi antropoloj bağımsız b r varlık alanı olarak nsanı konu ederek
bütünlüklü olarak nsan yapıp etmeler ne yönel r. Bunun yanı sıra Mengüşoğlu 20.
yüzyılın yen düşünce akımları Hartmanncı ontoloj ve Husserlc fenomenoloj n n
Türkçe felsefe b r k m ne katılması ç n yoğun uğraş ver r. Tak yett n Mengüşoğlu’nun
başlıca yapıtları şunlardır: Kant ve Scheler'de İnsan Problem (1949), Felsefeye G r ş
(1958), Değ şmez Değerler, Değ şen Davranışlar (1965), Felsefi Antropolog (1971),
Fenomenolog ve N cola Hartmann (1976), İnsan ve Hayvan, Dünya ve Çevre (1979).

1-Gymnas umlar Alman eğ t m s stem nde en yetk n l se türüdür.


İÇİNDEKİLER Ek m 2020

Mehmet RAYMAN Kızgın Maşa (Ş r) 1

Betül ÇOTUKSÖKEN Felsefen n Gör Ded ğ : Felsefe Tar h : Antropontoloj k Okuma 52 2

Baran DOĞU Özver (Ş r) 6

Mustafa GÜNAY Herakle tos K md Nasıl B r F lozoftu? 7

Ş yar AYAZ L lya (Ş r) 10

Temel DEMİRER S nema Büyüsü (ve büyücüler ) (1) 11

Rıdvan YILDIZ B r Portakal Mezarı (Ş r) 16

Ümmühan IŞIKLAR B raz Kadın B raz Erkek Ama En Çok Sadakat 17

Berr n TAŞ Hep Yolda 20

Canan PİRİ Kadın (Ş r) 24

Yusuf ÇOTUKSÖKEN Özsözler Günlüğü (10) Temmuz 2020 26

Bedr ye KORKANKORKMAZ Aleksandr Sergeyev ç Gr boyedov 29

Nurbanu KABLAN Türkçem (Ş r) 36

Abdullah ŞANAL Antalya’nın Derg ler 37

Cemal KARSAVAN Süsler m Ay Işığını Yıldızlarda (Ş r) 40

Tah r ŞİLKAN Orhan Kemal - Şa r me Mektuplar (9) 41

Berr n TAŞ Peluşko’ya Seslen ş - Şa r me Mektuplar (10) 43

Tayfun SARAÇ Son Martı (Ş r) 47

A. D dem USLU 2018-2019 T yatro Sezonundan Süren Seçme Oyunlar (6) 48

Mehtap EMRE Kurşûnî (Ş r) 52

İnsancıl’a Mektup 53

Özden DEĞİRMENCİ Hayr ’n n Pabuçları (Öykü) 55

Ceng z GÜNDOĞDU Kader (Öykü) 56

Ceng z GÜNDOĞDU Yıldız Günces 58


Kızgın Maşa

yolları kaldırın aradan


herkes kendine benzetiyor
bütün geçtiği yerleri
sevinç duraklarında beklemek
benim için sevişmenin en güzeli

el ele geldiğinize göre


sizden başka bir ikilime giremem
yağmurla toprağın birleşmesinden uyanır
birbirine kaynamış dalların arzuları
ela gözleriniz benim için bir çiğdem

bir yandan aklanır


bir yandan soğur ocakta bekleyen kül
yanan yanmıştır artık geçmişine
benim tek dileğim
dokunmayın kızgın demire

biriniz bulut yatkını gökyüzü


biriniz toprağını kara sabanla süren köylü
hiç yaralanmasın gelinciğin karası
hoyratlık yok bizim aldığımız evleğin içinde
bizi yan yana getiren demir kanatlı maşa

Mehmet RAYMAN

Ekim / 2020 1
Felsefenin Gör Dediği:

Felsefe Tarihi: Antropontolojik Okuma 52

Betül ÇOTUKSÖKEN*

İnsanı genellikle tanımanın yolu mantık- sınırlanıyor, dokunma elbette var ama, hiç-
ça iki seçenekle sınırlıdır: Birinci seçenek bir şey eskisi gibi değil; beden, her zaman
insanı kendisiyle ilişkisinde, ilgisinde anla- olduğu gibi, zihnin, üstelik gittikçe artan gü-
mayı amaç edinir ve bu seçenek içerik ola- dümündedir iddiasında bulunabiliriz burada.
rak sonsuzdur bir bakıma. İkinci seçenek Ana sorumuzu daha açık-seçik bir bi-
ise, insanı kendisi olmayanla anlamaya iliş- çimde soralım: Diğer canlılarla karşılaştı-
kindir; içerik olarak burada da bir sonsuzluk rıldığında, insanın en ayırtedici niteliği ya
söz konusudur. Yine bu çerçevede yapılan- da özelliği nedir? Bu ayırtedici nitelik ne
ların mantıkça ortak yönü, antropontolojinin “duyumlama”dır, ne “algılama”dır, ne “dü-
temel edimlerinden birini imleyen “karşılaş- şünme”dir, hatta ne de okumadır: Çünkü
tırma”dır. Burada insan-insan olmayanla tüm canlılar etki-tepki ilişkisinde ve şimdiki
karşılaştırılmaktadır. Temelde her varolan, zamanın sınırlandırıcı özelliğiyle, okuma
canlı olarak yine her varolan başkalarıy- edimini şöyle ya da böyle gerçekleştirirler.
la karşılaşır; ancak karşılaşmasını mercek Ancak okumalarıyla ilgili olarak bildirimde
altına alan, bu karşılaşmayı yalnızca yaşa- bulunamazlar, okuduklarını yazamazlar,
makla yetinmeyen, bu biricik, tekil karşılaş- yazı yoluyla, simge, şifre, kod vb. yoluyla
ma ya da karşılaşmalar üzerinde düşünen başkalarına aktaramazlar; başkaları için bili-
ve hatta yazan tek canlı insandır. Böylece nir kılamazlar. Öyleyse insanı diğerlerinden,
insan bilincini, belleğini yazıya döker; bu ötekilerden ayıran yalnızca yazmadır; bilin-
dökme eylemi gittikçe ayrıntılı, simgesel cini, belleğini başka alanlara taşımadır; sim-
bir yapılanmaya bürünür. Hatta yazma, en gelerle, şifrelerle, kodlarla iş görmedir.
sert aracı ortamlardan, en ince, günümüzün Nermi Uygur’un antropontolojik okuma-
sanal ortamlarında olduğu gibi, en kırılgan nın eşliğinde verimlendirdiğimiz söylemi
ortamlara kadar büyük bir çeşitlilik gösterir. aslında tümüyle, okuma-yazma ekseninde
Bilincin, belleğin taşa yazılmasıyla; kırılgan, yer alır. Nermi Uygur insanı insanca “oku-
ince, sanal ortamlara yazılması arasındaki ma”da ve tam anlamıyla insanca “yazma”-
fark tam da burada ortaya çıkar. Yazarken da özetler. Yaşantılarıyla, yaşantılara dayalı
bile beden gücünü, özellikle kol gücünü kul- özgül, özgün bilgi birikimiyle ayrıntılarına
lanan insan, artık günümüzde, sanal ortam- indiği insan-dünya-bilgi ilişkisini ya da dış-
da zihin gücünü yükselten araçlarla bilincini, dünya-düşünme-dil ilişkisini sürekli olarak
belleğini ortaya koyuyor; kol gücü daha da gözden geçirir. O bir okur olarak başkala-

2 Ekim / 2020
rının okumalarıyla,
başkalarının dünyayı
görme biçimiyle va-
rolduğu kadar, kendi-
sine de bu bağlamda
şans verir. Özellikle,
Tadı Damağımda. Bir
Okur Yazarın Kitap
Okuma Serüvenle-
ri altbaşlığını taşı-
yan yapıtta tam da
bu yolu izler. Tadı
Damağımda ilk kez
1995’te yayımlanır.
Kitap, aynı yıl kale-
me aldığım bir yazı-
da da dile getirdiğim
gibi, insanın insana
insanca çağrısıdır.1
Nermi Uygur’un ant-
ropontolojik söyle-
minde insanın dün-
yası artık “şeyler”in
dünyası değildir; bu
dünya “yaşantıların
dünyası”dır. Yaşan-
tıların imbiğinden
geçen “şeyler”, “va-
rolanlar” olarak bir
bakıma asıl varoluş-
larına kavuşurlar. Bu
kavuşma da herkes,
her özne, her oku-
yan ve her yazan ta- varoluşunun mekânıdır. Nermi Uygur’a göre
rafından “kendince” ortaya çıkar ve yazıda kitap “çağrıdır, penceredir, insandır, aynadır,
başkalarının gözlemine, değerlendirmesine besindir, gömüdür, sağlık yoludur, ağaçtır,
açık kılınır. Bu açık kılmanın aracı ortamı da denizdir, evrendir,”2
çoğun kitaptır; kitap adı verilen insan başa- İnsanı, özgün yaratısı kitapta anlamaya
rısıdır. Tadı Damağımda “kitabı”, “kitap” de- çabalayan Nermi Uygur’a göre, “Kitap: kültür
nen varolanı içi-dışıyla anlamayı, anlatma- üreten bir varlık olan insanın, kültür kotarma
yı ödev edinir; o, artık bir kitap felsefesidir; sürecinde varettiği bir kültür ürünü. Böylece
insan-ontolojisinin vazgeçilmezidir; antro- kitap: doğal oluşumunu kendi kültür oluşum-
pontolojik söylemin yaşantılarda billurlaşan ları içinde sürdüren insanın bir katkısıdır.
Kültür gelişmelerinin belli bir uzay-zaman

Ekim / 2020 3
kesitinde insanın varettiği bir üründür. Kuş- konusu olan kitap değil de insanın kendisi.
kusuz, insan, bazı yetiler, beceriler, itilim- Etiyle canıyla, ayağı kafasıyla, işiyle gön-
ler, gereksinimlerle donatılmış olmasaydı; lüyle tüm insan karşımızdaymış gibi. Kitaba
sözgelimi, konuşmayan, iletişim kurmayan ilişkin hangi değinmeye elatarsan at, içiyle
bir yaratık olsaydı, bildiğimiz insan, insan dışıyla insanın, kültürün candamarına do-
olmayacaktı, dolayısıyla bildiğimiz, yaşa- kunmaktasın.”4
dığımız kültür, kültür olmayacaktı. Böylece İnsanın bilincinde ve belleğinden süzü-
kitap: belirli-biricik-tarihsel süregelişlerin bir lüp yaşantılanarak dil-söylem oluğunda akıp
aşaması. Artık doğal yönüyle kültür yönünü giden dünya, kitap, ama aslında insan ara-
birbirinden ayırmamamız gereken insanın; cılığıyla “kendisi” olmaktadır. İnsan ve kitap
doğasını kültüründe kendi götüren insanın; varlıkça bütünleşmektedir; “bir” olmaktadır.
yazan, yazdığını kitap adı verilen bir ürün- Yapıtın “Benzetişler” bölümünde yer alan
de ortaya koyan insanın bir başarısıdır ki- “Kitap İnsandır” altbaşlığında dile gelenler
tap. Birbirinden koparılmayan, birbirinden Nermi Uygur’un antropontolojik bakışını bel-
koparılınca varlığı çarpıtılan üçlü bir dam- ki de en iyi, en özgün biçimde yansıtan be-
gayla sarıp sarmalanmıştır kitap: doğa-in- timlemelerle, karşılaştırmalarla doludur: “İçi-
san-kültür damgasını taşıyor. Herzaman, ne eğilmeye gerek yok, daha fizik yapısıyla
heryerde, kitap denen herşey için geçerli insan gibi bir varlık kitap. Onun da sırtı var,
bu üçüzlü damga.”3 İnsan-kültür bağını bu o da gömlek giyer; onun da adı, ekadı var.
kez kitap üzerinden kuran; insanın toplum- Dış görünüşüyle belli boy ve bosta bir birey.
sal-tarihsel-kültürel oluşunu bu kez “kitap”ta Her kitap başka bir insan sanki. Kiminin al-
billurlaştıran Nermi Uygur, aslında yapıtın benisine dayanamazsın. Kimiyse donuk mu
bütününde insan felsefesinin temellerine yö- donuk. Bazısı sürmüş, sürüştürmüş, bazısı
nelerek, insanı birtakım yetilerle donatılmış yalın. Çekicisine de rastlanır, iticisine de.
bir varlık olarak gördüğünü apaçık bir biçim- Önce ilgini uyandıran, sonra yavan gelmeye
de gözler önüne serer. İnsan ona göre, bazı başlar. Önce tatsız gelenin, bir de bakarsın
yetilerle, becerilerle, gereksinimlerle dona- ki, tiryakisi oluvermişsin.”5 Yazar antropon-
tılmıştır; insanın en temel becerileri konuş- tolojik yaklaşımında öylesine ileri gider ki, ki-
mada ve iletişim kurmada kendine yer bulur. taba insan açısından bakış, kitabın tüm nite-
Bu çerçevede insan başkasına, ötekine ula- liklerinde kendini somut bir biçimde gösterir.
şır; elinin değdiği her şeyi kültürleştirir; kül- İnsanı ağırlıklı olarak okuma-yazma edi-
tür insan eliyle binlerce yıldan beri özellikle minde anlamaya çabalayan Nermi Uygur,
kitapta akmaktadır, kitapta varolmaktadır. Simone Weil’in “Okuma Kavramı Üzerine
Her varolanı, her şeyi, kendisini, kendi- Bir Deneme” başlıklı yazısında dile getirdik-
si olmayanı okuyan insan, her şeyden önce lerini bize anımsatır: “İşte günlük yaşamımı-
“doğanın kitabı”nı okumaya yönelmiştir; an- zın her anında görünüşlerde okuduğumuz
cak bununla da hiçbir zaman yetinmemiş, anlamlar, böylece, sanki dışarıdan gelircesi-
kültürü oluşturarak, her şeyi kültürleştirerek, ne bizi ele geçirir. Bu yüzden, dış dünyanın
doğayı ve doğal olanı da kitaba sığdırmaya gerçekliği konusunda sonu gelmez tartışma-
çalışmıştır. Artık öyle bir noktaya gelinmiştir lara girebiliriz. Çünkü dünya dediğimiz, oku-
ki, ortaya çıkan, insan-kitap özdeşliğinden duğumuz anlamlardır ̶gerçek değildir. Ama
başka bir şey değildir: “Sözcüklere sığdıra- sanki dıştan gelircesine bizi ele geçirir ̶bu
mayız kitaba ilişkin nitelemeleri. Sanki söz- yüzden gerçektir.”6 Bu belirlemeye ek olarak

4 Ekim / 2020
Nermi Uygur bağlamında şunları diyebiliriz: dir’, ‘evrendir’. Dünyaya kitapla, okuma-yaz-
“Nermi Uygur da dünyayı okur, görünüşle- ma edimiyle ulaşan Nermi Uygur yazdığı,
ri okur, ama en çok da metinleri okur; onun okuduğu, varolduğu kitaplarıyla, bizi de var
yaşama dünyasının en etkin edimlerini oku- kılıyor.”10
ma-yazma birlikteliği oluşturur. Tadı Dama-
ğımda: Bir Okur-Yazarın Kitap Okuma Se-
rüvenleri7 Nermi Uygur’un kendi deyimiyle * Prof. Dr. Betül Çotuksöken, Maltepe Üniversi-
‘özbükülüm’ünün8 en ilginç ürünlerinden bi- tesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe
ridir. Kitabı, kitapla anlatmayı kendine ödev Bölümü.
edinen yapıtta yaşantısallık olanca gücüyle
kendini duyumsatır. Bir okur-yazar olarak
Dipnotlar
‘kendi beni’ne yönelen yazar, ‘başka’ya da
1- Betül Çotuksöken, “İnsanın, İnsana, İnsanca
okur-yazarlık aracılığıyla uzanır. Kitaplarda-
Çağrısı: Kitap”, Kitap-lık+Liber, İstanbul: Yapı
ki anlamlar onu ele geçirir; şu satırlar kitabın
Kredi Yayınları, 1995, ss. 64-65.
özeti gibidir: ‘Geniş anlamıyla kitaplar: insa-
2- Nermi Uygur; Tadı Damağımda, Bütün Eserle-
nı, toplumu, doğa ve kültürü yansıtıp yorum- ri II, 1. Cilt, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017,
lamakta. Çok yerde buna ‘felsefe’ dendiğine ss. 1135-1150.
göre. Kitap felsefesi, felsefe üzerine bükü- 3- Nermi Uygur, Agy., ss. 1206-1207.
len bir felsefe. İşte bu kitap da, sözcüğün bu 4- Nermi Uygur, Agy., s. 1209.
hiç de böbürsüz anlamında, kendince bir ki- 5- Nermi Uygur, Agy., s. 1139.
tap felsefesi. Felsefeymiş, değilmiş, adların 6- Simone Weil, “Okuma Kavramı Üzerine Bir
önemi yok ama. Önemli olan: çepeçevre ki- Deneme”, Çeviren: Suğra Öncü, Felsefe Tartış-
tap gerçekliğini, bu gerçekliğe uygun düşen maları 11. Kitap, İstanbul: Kent Basımevi, 1992,
tüm yapıtları, bağlamları, değerleri ve yöne- s. 149.
limleriyle, içten yaşayıp düşünmek; bu ey- 7- Nermi Uygur, Tadı Damağımda: Bir Okur-Ya-
zarın Kitap Okuma Serüvenleri, İstanbul: Yapı
lemi, dileyenlerle, seve seve paylaşmak.’”9
Kredi Yayınları, 1995.
İnsanı her zaman tüm varoluşuyla, tüm
8- Bkz. Nermi Uygur, Agy., s. 2589.
nitelikleriyle karşılayan, insan ve insanlık
9- Nermi Uygur, Agy., s. 1131; Betül Çotuksö-
durumları karşısında antropontolojik bir du-
ken, “Önsöz Yerine: Okur-Yazarlık Serüveninde
ruş geliştiren Nermi Uygur, söylemini oluş- ‘Çözümleyici Felsefe’den ‘Yaşama Felsefes’”ne
tururken benzetmeli yaklaşımını hiç terk et- Nermi Uygur”, Nermi Uygur, Bütün Eserleri II, 1.
mez. Onun için artık her insan bir okyanus Cilt, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017, ss. 15-
gibidir; dünya okur-okyanuslarla- yazar ya 15.
da hem okur hem yazar okyanusların kar- 10- Betül Çotuksöken, “Sunuş”, Yaza-Yaşaya.
şılaşmasından oluşur. Öyleyse artık şöyle Nermi Uygur’un Anısına, Hazırlayanlar: Prof.
diyebiliriz: “Nermi Uygur yazar-okyanus ola- Dr. Betül Çotuksöken-Yusuf Çotuksöken-Kaan
rak biz okurlarına, kendi deyimiyle okyanus- Özkan, İstanbul: Maltepe Üniversitesi Yayınları,
lara, onlarca ırmak ya da dere; okur okya- 2006, s. 5.
nus olarak da binlerce ırmak, dere bıraktı.
Ona göre bu dereler onun deyimiyle bizler
için aynı zamanda ‘çağrıdır’, ‘penceredir’,
‘insandır’, ‘aynadır’, ‘arkadaştır’, ‘besindir’,
‘gömüdür’, ‘sağlık yoludur’, ‘ağaçtır’, ‘deniz-

Ekim / 2020 5
özveri:
“nehire doğan ablamıza”
iyilik ve sevginin özü belirdi yüreklerde, ruhsal bir bağ gibi
ben sevgiyi kağıtlara dökmenin sanatındayım bugün
belki bu şiiri özetlerken birkaç kitap sayfasında şimdi
yaşlarımız günden güne büyümekte ve yılların akışında
bizler yaşamaktayız, bu ne güzel bir sevgi ve duyumsama
unutulmasın ki; “iyiler daima kazanır”…dua ile çok kutsal
anneler, babalar, çocuklar, fotoğraflardan tanıdığım tüm insanlar
özlem bir çocuk olup yürüsün upuzun caddelerde ve büyük okyanuslarda
şiir kitaplarının masumluğunda okunsun dünyanın tüm kitapları
bıkmaksızın ve sonsuz insanların beğenisi için umut ile yazdıklarım
ve çok alçakgönüllü bir dostluk ve arkadaşlık üzre yazdıklarım
hiç bitmeyen ilgilerde ve bitimsiz bir özveriyle bu şiir, bu an
tüm gerici düşünceler bir yana ilerici bir aydınlık çizgide ben varım
yaşadıkça yaşamın özünü, aşk’lar büyüttük yağmurlu kentlerde
bir kutsal kitap kutsiliğinde ve kalemimin olanca öfkesinde, gücünde
dağları yerinden oynatacak bir iman duygusuyla…inanç için…
ben küçük bir çocukken düşler kurardım, şimdi olgun bir insanım
biliyorum tüm günahları, ama tövbeler ederken tümden yaratıcıya
mutluluk ve ben ve sen…sevgiler olsun dua ve yüreklere dair
binler sayfalarda şiirler biriktirmek tüm okuyan beyinlere
ve şimdilik hoşça kal ve tekrar görüşmek üzre ve dileğiyle…
elveda!...coşkular ve sevinç içinde!...elveda!..

Baran DOĞU

6 Ekim / 2020
Herakleitos Kimdi Nasıl Bir Filozoftu?1

Mustafa GÜNAY

25OO yıl önce Anadolu’nun Batı Ege kıyı simenes ve Anaksimandros’tan sonra İyon-
şehirleri başta olmak üzere, felsefi düşünce- yalı filozofların dördüncüsüdür. Aristokrat bir
nin doğuşuna tanık oluruz. Felsefenin Ana- ailenin çocuğu olan Herakleitos, siyasete
dolu topraklarında yeşermesi ve zaman için- ilgisiz olmamakla birlikte sıra kendine gel-
de başka kültürlerin toprağında da gelişmesi diğinde şehrin yönetici olmak istememiştir.
söz konusudur. Anadolu’nun çeşitli şehirle- Yaşadığı dönemde Efes, Perslerin işgali
rinde doğmuş, yaşamış ve felsefe yapmış altında bulunmaktadır. Bağımsızlıkları için
olan nice filozoflar vardır. Efesli Herakleitos başkaldırma ve mücadele yolunu seçmeyen
da bu filozofların başında gelir. hemşerilerine yönelik eleştirileri, duygu ve
Efes’te doğup yaşamış olan Herakleitos, düşünceleri kendisinden kalan çeşitli frag-
Antik felsefenin en önemli filozoflarından manlarda yer almaktadır.
biridir. Yaşadığı yıllar, M.Ö. 540-480 olarak Herakleitos’un düşüncelerini günümüze
çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir. Kendi- kalan fragmanlarda bulabiliriz. Güç anlaşılır
sinden önce gelen ve Batı felsefesinin de bir filozof olarak değerlendirilmiş ve kendi-
kurucuları olarak kabul edilen Thales, Anek- sine “karanlık” lakabı, nitelemesi takılmıştır.

Efes Antik Kent

Ekim / 2020 7
Daha çok özdeyişler biçiminde yazmıştır. şüncede diyalektik anlayışın ifadesidir: “Her
Ancak onun düşüncelerinin karanlık ve an- şey değişir, yalnız değişme değişmez. Ev-
laşılmaz olmadığını ileri süren felsefe tarih- rendeki akışı varlıklar arasındaki karşıtlıklar
çileri de bulunmaktadır. meydana getirir.”
Nietzsche Herakleitos’a verdiği değeri Düşünce tarihinde günümüze kadar etki-
şöyle açıklar: “Dünya her zaman doğruya ler yaratan ve önemini bugün de sürdüren
muhtaçtır, o halde her zaman Herakleitos’a diyalektik düşünce, ilk kez Efesli Heraklei-
muhtaçtır.” tos tarafından dile getirilmiştir. Felsefeci ve
Efesli Herakleitos, daha çok varlık soru- düşünce tarihçisi Arslan Kaynardağ’a göre,
nuyla ilgilidir. Bu dönemde felsefenin gözü “Böylece diyalektik felsefe de ilk kez Anado-
doğaya, evrene, varlığın temelinin neye da- lu’da görülmüş oluyordu.” (Kaynardağ 2005)
yandığına yöneliktir. Elbette insan ve top- Herakleitos’un felsefesinde logos (evren-
lumsal yaşamla ilgili düşünceler de dile ge- sel akıl-yasa), oluş, değişme gibi kavramlar
tirilmiştir. Ancak diğer İyonya filozofları gibi onun düşüncesinin karakterini ortaya koyar.
Herakleitos’un felsefesinde de varlığa yöne- “Aynı nehirde iki kez yıkanılamaz, çünkü ne
lik sorular daha ön plandadır. Varlığın ana nehir aynı nehirdir, ne siz aynı kişisinizdir.”
maddesinin, arkhe’sinin “ateş” olduğunu ileri diyen Herakleitos evreni, sürekli bir oluş sü-
süren Herakleitos’la birlikte “diyalektik dü- reci olarak görür. Oluşun ve değişimin dışın-
şünce” de ortaya çıkar. Onun şu sözleri, dü- da kalan hiçbir şey yoktur.

8 Ekim / 2020
“Kalıcı şeyler varmış sanısına kapılma- lerinden izler ve esintiler taşıyan şiirler Efesli
mız, değişmenin kuralsız değil de, belli bir filozofun düşüncesinin ne kadar verimli bir
düzene, belli bir ölçü ve yasaya göre olması kaynak olduğunu ortaya koymaktadır. “Ka-
yüzündendir. Bu ölçüye, bu yasaya Herakle- ranlık” denilen Herakleitos’un düşünce ışığı
itos Logos diyor. Evrende egemen olan ya- bugün de, uyuyanları uyandırmaya ve bi-
sadır, düzen ve akıldır (Logos). (…) Evrenin linçleri aydınlatmaya devam etmektedir.
bu yasasını, Logos’u bilmek, tanımak aklın Düşünceleriyle insanlık kültürüne değerli
ödevidir.” (Gökberk 1980: 26) katkılarda bulunmuş ve silinmeyen izler bı-
Herakleitos şöyle der: “Kendimi aradım/ rakmış Herakleitos gibi filozofların yeniden
araştırdım.” Onun bu sözü, felsefenin anla- hatırlanması, düşüncelerinin çeşitli yönle-
mı ve işlevini de ortaya koyar. Walter Kranz, riyle tartışılması büyük önem taşımaktadır.
Herakleitos’un kendi ruhunun derinliklerine Ülkemizde felsefi düşünce geleneğinin güç-
daldığını, kendi kendisini araştırdığını ve lenmesi açısından da geçmişe bakmanın ve
böylece bütün insanlarda düşünmenin or- geçmişten gelen düşünce mirasını yeniden
taklaşa olduğuna ilişkin bir kavrayışa ulaştı- yorumlamanın gerekliliği açıktır. Bunu yapa-
ğını söyler. (Kranz 1984: 59-60) Filozof, in- bilirsek hem felsefeyi yaşamla ve bu ülkenin
sanları logosun, aklın sesine kulak verme- insanlarıyla buluşturabilir hem de kültür ta-
ye çağırmıştır. Çünkü doğruya ancak akılla rihimizde felsefenin serüvenini ortaya koya-
ulaşılabilir. biliriz.
Afşar Timuçin de Efesli filozofun özgün- Anadolu’nun düşünce mirasını anlamak
lüğünü ve felsefeye getirdiği yeniliği şöyle ve yorumlamak, aynı zamanda bu toprak-
açıklar: “Herakleitos’la düşünce tarihi parça- larda doğmuş ve yaşamış düşünce ve bilim
lı bakıştan iyice uzaklaşır ve tam anlamında insanlarına olan gönül ve kültür borcumuzu
bütünsel bakışa ulaşır.” (Timuçin 2010: 191) da ödemek anlamına gelmez mi?
Kranz’ın da vurguladığı gibi, Heraklei-
tos’un sonrakiler üzerine pek büyük etkisi
olmuştur. Stoa felsefesinde onun öğretisi Dipnot
bütün önemiyle kendini gösterir. Goethe gibi 1- Selçuk Efes Kent Belleği Yayınları tarafından
edebiyatçılarda, Hölderlin, Hegel ve Marx yayımlanacak olan Efesli Heraklitos-Felsefe
gibi birçok filozofun öğretilerinde onun derin Günleri 1 adlı kitapta yer alan yazının gözden
bir etkisi bulunduğu saptanabilir. Hegel’in şu geçirilmiş halidir.
açıklaması Efesli filozofun önemini dile ge-
tiren bir itiraftır: “Herakleitos’un hiçbir cüm-
lesi yoktur ki mantığıma almış olmayayım.” Kaynakça:
Kranz’a göre, Bergson da Ephesos’luya Arslan Kaynardağ, “Anadolu’nun Eski Çağ Fel-
önemli düşünceler ve simgeler borçludur. sefesindeki Yeri”, Aratos dergisi, sayı: 12, Ka-
(Kranz 1984: 60) sım-Aralık 2005.
Elbette daha pekçok yorum ve değerlen- Afşar Timuçin, Düşünce Tarihi 1-Gerçekçi Dü-
dirme verilebilir. Ama bu sınırlı örnekler bile şüncenin Kaynakları, Bulut yy, 2010.
Herakleitos’un kendisinden sonraki düşünce Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi,
tarihine yön veren bir filozof olarak büyüklü- 1980.
ğünün göstergesidir. Onun düşünceleri ve Walter Kranz, Antik Felsefe-Metinler ve Açıkla-
filozof kişiliği yalnızca felsefeyi değil sanatı, malar, Çev. Suad Y. Baydur, Sosyal Yayınlar,
edebiyatı ve şiiri de etkilemiş ve etkilemeye 1984.
devam etmektedir. Kendisiyle ilgili, düşünce-

Ekim / 2020 9
Lilya

Kadim bir yalnızlığın


gölgesine sığınırken kalbim
sağım solum insan merakı

en zor zamandı gelişin, Lilya


kasımdı aylardan
mutluluktu / sonsuzlukta
oralarda bir yerde

sokakların bıkkınlığıdır
adımlarıma bulaşan, Lilya
sevinmeliyiz sanırım
neyse ki hiçbir şey yolunda değil
sen yolundasın
bize ne dünyadan

Lilya, ey keşkelerde
boğulan kalbimin sesi

duvara astığım gözlerim


beklemez artık seni

kıştı mevsim
söndü güneş, gölgem öldü
gönlümü esir alan
sağım solumu sobeleyen
insan merakıydı

Şiyar AYAZ

10 Ekim / 2020
Sinema Büyüsü (ve Büyücüleri)

Temel DEMİRER

“Herkesin kendi ışığı vardır mektedir,” derken -sanki yıllar öncesinden-


ve onunla parlar.”1 bizleri uyarmıştı…
Hikâye kadim olsa da, kısaca şöyle to-
V. İ. Lenin’in’in, “Sinema tüm sanatların parlanabilir…
içinde bizim için en önemli olanıdır”; Luis 1894’de Lumiere Kardeşler tarafından
Buñuel’in, “Sinema, duygular, düşler ve içgü- hem kaydedici hem de projeksiyon göste-
dü dünyalarını anlatmak için en iyi araçtır,” rimi yapabilen sinematograf adını verdikleri
notunu düştüğü hâl ya da Kıvanç Sezer’in bir alet üretilirken; evveliyatı fikir olarak İs-
ifadesiyle, “Sinema, bir büyü” ise; elbette panya’daki Altamira Mağarası resimlerine
onun büyücüleri de olmalıdır; vardır da… kadar uzanır.
Olması gereken açısından Yılmaz Güney İlk film gösterimleri Fransa’da Garden
sinemasında somutlanan büyü ve büyücü- Cafe’de yine yapıldı: ‘Trenin Gara Girişi’,
deki, süreklilik içinde kopuş pratiğiyle “olabil- ‘Bahçevanın Kendini Sulayışı’ gibi film par-
meye çalışmak”; hâlâ ve her zaman tüm za- çacıkları ilk ürünlerdi. İlk konulu filmi 1902’de
manların en güzel ve en devrimci şarkısıdır! Georges Melis çekti (Jules Verne’in ‘Aya Se-
Ancak! Bugünlerde de işlerin biraz de- yahat’i.)
ğiştiğini görmezden gelemeyiz; gelmemeli- W. Griffith’in ‘Bir Ulusun Doğuşu’ ilk önem-
yiz de! li uzun metraj filmken; konusu, kurgusu, öl-
Yönetmen Ahmet Haluk Ünal’ın, “Orta çekleriyle ilgi çekicidir. Sinema sanatının bu
sınıfı kuşatan sinizm sinemayı da kuşatmış adımından sonra, Ekim Devrimi ile Sovyet
durumda”2 ya da yönetmen Onur Ünlü’nün, Sineması’nın öncüleri Kuleşov, Z. Vertov, Ei-
“Sinema orta sınıfa göbeğinden bağlı bir senstein, Pudovkin ve Dovzenko gibi yönet-
sanat. Onun doğrularıyla hareket ediyor. Si- menler önemli yapıtlara imza attılar.
nema orta sınıf için biçilmiş bir kaftan. Orta Önemi ve işlevi itibariyle yerkürenin en
sınıf her şeyde çuvalladığı gibi bunda da çu- büyük gerçeklerini açığa çıkardığı gibi, en
vallıyor.” “Büyük denilen filmler kof!”3 değer- büyük yalanlarını da yine sinema söylerken;
lendirmelerini dillendirdikleri tabloda “orta o, sınıflar mücadelesinde önemli bir sanat
sınıf” burjuva ahlâkı, değerleri ve estetiğine dalı olmanın yanı sıra çok tehlikeli manipü-
ilişkin Theodor Adorno, “Burjuvazi hoşgö- lasyon aracı oldu.
rülüdür oysa; insanları oldukları gibi sever. Mesela artısı, eksisiyle Yeşilçam Sine-
Çünkü onların olabileceklerinden nefret et- ması gibi…

Ekim / 2020 11
“Yeşilçam’ı göz ardı etmek Türk(iye) sine- Kaldı ki bu periodizasyon da kendi içinde
masını yok saymaktır”4 uyarısını bir an dahi bölümlenebilir. Örneğin Bülent Görücü’nün
“es” geçmeden; Onun, elbette ağırlıklı olarak “Yeni Film” dergisinde önerdiği “1950-1960:
ticari, popüler ve popülist bir sinema olması Ticari Yeşilçam sinemasının başlangıç ve
yanında farklılıkları da içerdiği görülmelidir. gelişim yılları”, “1960-1970 Yeşilçam sine-
Çünkü orada “Yeşilçam Anlayışı”nın dışında masının doruk yılları/ Yeşilçam-dışı sinema
film üretenler, tartışıp çıkış yolu arayan sine- arayışları” biçiminde tanımlanabilir sinema-
ma aydınları da vardır. Tıpkı sonradan satır mızın bu dönemi. ‘70’leri, ‘80’leri ve ‘90 son-
aralarında keşfedilen ve övgüyle söz edilme- rası dönemi yeniden yorumlamak/ tanımla-
ye başlanan Metin Erksan, Lütfi Akad, Halit mak gerekmektedir.
Refiğ gibi yönetmenler ve filmleri gibi... Ancak popüler filmleri es geçmeyip, “Çok
Kaldı ki büyük önemi yanında Türk(iye)
tutan filmlerin arkasında yatan sebepleri
Sineması, Yeşilçam’ın da ötesindedir.
önemsemeliyiz” notunu düşen Atillâ Dor-
Sinemanın cumhuriyet sonrası yolculuğun-
say’ın, şu notlarını da dikkate alarak:
da Nijat Özön, Türk sinemasını “İlk Dönem
“Türkiye sinemasında ilk yıllar araştırma
(1914-1923), Tiyatrocular Dönemi (1923-
yıllarıdır. 30’larda ilginç filmler görülür ama
1939), Geçiş Dönemi (1939-1950), Sinemacı-
bunların hepsi Muhsin Ertuğrul’un filmleri-
lar Dönemi (1950-1970), Genç/ Yeni Sinema
dir. 40’larda tiyatrodan gelen yönetmenlerin
Dönemi (1970-1987)” olarak tanımlar.
yaptığı filmler var ki ağır bir tiyatro estetiği
Tarihlerdeki küçük oynamalar dışında ge-
altında boğulmuşlar. Bana göre gerçek si-
nel kabul görmüş bir tanımlamadır bu. Farklı
dönemlendirmeler de olmasına karşın ge- nema 50’lerden itibaren başlar. 50’lerden
nellikle araştırmacılar Nijat Özön’ün tanımı- sonra hem üretim artar hem filmlerde çeşit-
nı kabullenir. lilik başlar.

12 Ekim / 2020
60 darbesinin getirdiği göreceli özgürlük İlk elden büyü ile büyücülere ilişkin dene-
dalgasıyla birlikte her türlü sol fikir dillendi- yim, yaşanmışlıklar ile gelenekler anımsan-
rilmeye başlanır. Bir sürü usta yönetmen art malı…
arda gelir. 70’ler parlak başlar ama sonra Mesela “Fotoğraf gerçektir, sinema ise
bunalım dönemi ve ünlü seks filmleri kuşa- saniyede yirmi dört kere gerçektir”...
ğına hapsolur. “Kitaplar sabah vakti yazdıklarımız, film-
80’lerde artık Yeşilçam bitmiştir. 12 Ey- ler de akşam vakti hayal ettiklerimizdir”...
lül sonrası her şey yasaktır. Toplumla ilgili “Resim hareketsizdir, sinema ise ilginçtir,
filmler yapılamaz bu yüzden birey inceleme- çünkü yaşamı ve yaşamın olumlu yanını ya-
si içeren, kadın sorununa eğilen çok güzel kalar”...
filmler yapılır. 90’lar yeniden bunalım yılları- “Sinema ne sanattır, ne de hayatın kendi-
dır. Ardından 2000’ler yine çıkışa geçer. En si; ikisinin arasında bir şeydir”...
“Bir kamera al, bir deneme yap ve bunu
sevdiğim 10 yılın 60’lar ve 2000’ler olduğu-
birine göster,” uyarılarıyla ‘68’li Jean-Luc
nu söyleyebilirim. 2000’lerde hem eski usta
Godard…
isimler çalışmaya devam ediyor hem yepye-
O, her daim kapitalizme ve burjuva es-
ni bir sinema anlayışı geliyor.”5
tetiğine kafa tutsa da, bu isyan ve reddiye
“Türkiye sineması 90’ların başında çökü-
1960’lardan günümüze gelene kadar biçim
yor. 95-96’dan itibaren hareketlenmeye baş-
değiştirip durmuştur…
layıp bütün haşmetiyle 2000’lerde karşımıza
Kolay mı? Onun için saniyede 24 adet
çıkıyor. 2000’leri önemsememek mümkün
karenin arka arkaya gelmesiyle oluşan bir
değil. Bir sürü yeni sinemacı geliyor. Nuri Bil- hareket yanılsamasıdır sinema. Yani ger-
ge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Reha Erdem, çeklik değil, “Saniyede 24 kere gerçeklik”tir.
Yeşim Ustaoğlu gibi yaratıcı yönetmenler ku- Teknik, mekanik, materyal bir şeydir…
şağını inkâr etmek mümkün değil. Eskiler de Sinemanın rolü O ve Jean-Pierre Gorin’e
bir şeyler yapıyor. Ayrıca Yavuz Turgul gibi göre, “Gerçekliğin yansımasını”, kopyaları-
popüler bir sinemacı ve onun takipçisi Çağan nı, taklitlerini üretmek değil, gerçeklik üzeri-
Irmak. Sonra komedyenler çağı başlıyor.”6 ne anlamlar üretmektir. Film yapmak da film
Bunların yanında Kültür ve Turizm Ba- izlemek gibi bir anlamlandırma pratiği ol-
kanlığına 2013-2019 kesitinde 10 bin 214 malıdır.8 Böylelikle de sinemacı gerçeklik
proje destek için başvurulduğu tabloda Ba- üzerine konuşabilir, kafa yorabilir ama asla
kanlık yalnızca bin 393 projeye destek ve- onu yansıtamaz.
rip, 8 bin 821 tanesine destek vermezken; Devamlılık kurgusuyla yaratılan gerçekçi
“Yeni Sinema Yönetmeliği”yle birlikte des- sinemayı (yani kendi suretini sunup bunun
tekler daha da geriledi. Yapımcı Serkan Ça- adını da “gerçeğin yansıması” koyan burju-
karer’in, “Yeni Sinema Yönetmeliği” uygu- va temsil sinemasını) kökünden reddeden
lamalarıyla sinema endüstrisine finansman Jean-Luc Godard’ın filmleri de direniş ha-
girişinin engellendiği ve bağımsız filmlerin reketleri üzerine fikirlerle doludur. Her filmi,
önüne taş konduğunu ifade ettiği7 AKP’li ke- sadece ve sadece bir anlam üretme, düşün-
sitteki baskı, çürüme ve çözülme de ayrıca me pratiğidir.
ele alınmalıdır. 1967’deki bir söyleşisinde, “Fabrikalarda
“İyi de bunlar böyleyken, ne yapılmalı” mı yok, sinemayı oraya götürmeli, üniversi-
mı? telerde mi yok, oraya götürmeli. Genelev-

Ekim / 2020 13
lerde mi yok, oraya da gitmeli. Sinema artık ğıydı. Ardından ‘Sıska Vaftiz Anası’nı yazan
şimdiye kadar bulunduğu yerlerden ayrılıp Bernardo Bertolucci filmlerinde yapmaya
olmadığı yerlere gitmeli,”9 vurgusuyla, “Sos- çalıştığı şeyi, “Benim için film yapmak, anne
yalizm için zemin hazırlayacak bir kültürel babasının yatak odasında nelerin döndüğü-
devrim başlatma” gerekliliğini savunan10 O nü anahtar deliğinden izleyen çocuğun yaşa-
birçok kalıbı yerle yeksan etmişti. dığı gerilimi verme sanatıdır,” diye tanımlar.
Tıpkı kendisini, “1954’te çektiğim ilk fil- O babası gibi şair olmak istese de ve
mim, ‘La Pointe Courte/ Paralel Yaşam- yazdığı ilk kitabıyla önemli ödüllere layık bu-
lar’dan sonra, Yeni Dalga’nın ‘büyükanne- lunduysa da geleceği sinemadaydı ve Paso-
si’ dendi bana. O dönem, Truffaut’lar, Go- lini’nin bir öyküsünden uyarladığı ilk filmini
dard’lar henüz film çekmemişlerdi. Filmim 1962’de çekecekti: ‘La Commare Secca’...
o kadar radikaldi ki... Sonuç olarak, bana Bertolucci’nin adını asıl duyurduğu ya-
‘büyükanne’ dediler çünkü herkesten önce pım ise iki yıl sonra tamamladığı ikinci filmi
başladım. Zaten böyle dediklerinde otuz ‘Prima della Rivoluzione/ Devrimden Önce’
yaşımdaydım. Şimdi ne olurum, Yeni Dal- oldu. Söz konusu kesitte Fellini, Antonioni
ga’nın dinozoru mu? Kendime ‘Sinemada ve Pasolini ile birlikte İtalyan yeni dalga akı-
bir kadın olmak zor mu?’ diye sorduğum- mının önemli figürlerinden biri hâline gelen
da, özellikle radikal bir sinema yapmak zor, O, 1970’lerde radikal sol bir dünya görüşü-
diye cevap veriyorum,”11 diye tanımlayan nün yoğun biçimde hissedildiği ‘Il Confor-
Fransız Yeni Dalga akımının temsilcilerin- mista/ Konformist’ ve hemen ardından da
den Agnès Varda gibi… ‘Strategia del Ragno/ Örümceğin Stratejisi’
Tıpkı sadece İtalyan sinemasına değil, adlı filmlere imza attı.
dünya sinemasına damgasını vuran Fede- Bertolucci, İtalyan Yeni Gerçekçiliği’ni
rico Fellini gibi… Fransız Yeni Dalgası’yla harmanlandığı bir
Kolay mı? O, hayatı ve düşlerini baştan dönemde yedinci sanata dahil olduğundan,
inşa ettiği, hayalle gerçek arasındaki çizgiyi bu dönüşümün etkilerini filmlerinde izleyiciye
belirsizleştiren görkemli yapıtlarıyla farklı jene- hissettirdi. Bertolucci’nin Fransız Yeni Dal-
rasyonlardan pek çok usta yönetmene ilham gası’nın kurucu temsilcilerinden Jean-Luc
kaynağı oldu. Filmlerindeki gerçeküstü, öforik Godard’a hayranlığı ise bir bilinen bir ger-
ve stilize sahneler, İtalyan yönetmenin taşkın çek. İtalyan faşizmi odaklı temalara sahip
ve gürültülü sinemasının imzası hâline geldi. filmlerinde yaptığı derinlemesine analizlerle
İtalyan Yeni Gerçekçi gelenekten yeti- bireylerin kendilerine söylemekten kaçındı-
şen Fellini’nin ilk filmleri, toplumsal tema- ğı, konuşulmayan, tartışılmayan toplumsal
ları merkezine alan akımın izlerini taşırken; sorunları hedef hâline getirir.
filmin umutlu hikâyesi ve şiirsel unsurları, Beat Kuşağı’nı anımsatan ve uç noktalar-
katı ahlâkçılığı ve trajik anlatılarıyla öne çı- da gezinen alengirli cinsellik tasviri de film-
kan İtalyan Yeni Gerçekçiliği’nin sınırlarını lerinin bir parçası olan yönetmen, bir diğer
esneterek, kendine özgü renkli üslubunun tabuyu da sisteme, geleneğe ve alışıldık
habercisi oldu. yaşam biçimlerine muhalif kitleleri temsilen
Ve 1941’de Parma’da dünyaya gelen Ber- çizmiş olduğu karakterleriyle yıkar.
nardo Bertolucci… Onun sinemadaki ilk işi Özetle O, seyircisine sonrasında çektiği
ünlü yönetmen Pier Paolo Pasolini’nin ‘Ac- her filmde “Acaba şimdi ne yapacak?” so-
catone/ Dilenci’ filminde yönetmen asistanlı- rusunu sorduran yenilikçi bir yönetmendi.12

14 Ekim / 2020
Buradan yerel(imiz)e dönersek; Muhsin Dipnotlar
Ertuğrul ile başlamak gerekir… 1- Eduardo Galeano.
1922’de sinemaya girip, sinemanın “Ti- 2- “Kimliğini Bulamamış Bir Sinema”, Yeni Ya-
yatrocular Dönemi” olarak adlandırılan ev- şam, 22 Eylül 2018, s.11.
resi başlatan O, 1939’a kadar başından 3- Emrah Kolukısa, “Onur Ünlü: Büyük Denilen
sonuna dek damgasını vurduğu, tek isim Filmler Kof!”, Cumhuriyet, 24 Kasım 2018, s.22.
olarak anıldığı, tiyatrocuların egemenliğinde 4- “Yeşilçam’ı Göz Ardı Etmek Türk Sinemasını
geçen/çekilen 27 filmden 23’ünün yönet- Yok Saymaktır”, Evrensel, 28 Ekim 2019, s.11.
menidir. (Dönemin diğer isimleri de -Müm- 5- Ece Çelik, “Popüler Filmlerden Öğrenilecek
Çok Şey Var”, Karşı, 6 Nisan 2014, s.17.
taz Osman adıyla senaryolar yazan, kendi
6- Erkan Aktuğ, “Türk Sineması Aşk Konusunda
adıyla filmler yöneten Nâzım Hikmet dışın-
Sınıfta Kaldı”, Radikal, 12 Nisan 2014, s.6-7.
da- İstanbul Şehir Tiyatrosu kadrosundan
7- Burak Abatay, “Bağımsız Sinema İçin Tehlike
oluşmuştur.)
Çanları Çalıyor”, Birgün, 26 Kasım 2019, s.15.
Muhsin Ertuğrul, Cumhuriyetin ilk yılla-
8- James Roy MacBean, Sinema ve Devrim,
rında ulusal konulara yönelse de (Ateşten
çev: Ertan Yılmaz, Kabalcı Yay., 2006, s.14-15.
Gömlek-1923, Bir Millet Uyanıyor-1932)
9- Jean-Luc Godard, Godard Godard’ı Anlatıyor,
“1922-1953 yılları arasında yönetmiş oldu-
çev: Aykut Derman, Metis Yay., 2008, s.143.
ğu 30 filmin en azından üçte ikisi ya yabancı 10- Colin MacCabe, Sanatçının 70 Yaşında Bir
kaynaklardan alınmıştır ya da Batı sinema- Portresi, çev: Ertan Yılmaz, Dipnot Yay., 2010,
sının çeşitli etkilerini taşımaktadır.”13 s.228.
Sinema(mız)daki farklılaşmanın öncüle- 11- Şilan Bingöl, “Güzel Bir Ağacın Düşüşünü
rinden ve “Estetik algısı çok yüksekti” diye Görmek İstemeyiz”, Yeni Yaşam, 9 Şubat 2020,
tanımlanan Metin Erksan, Yeşilçam’ın star s.11.
sistemini yıkan sinemacıdır. Batılıların “au- 12- “… ‘Paris’te Son Tango’ya Veda Vakti”, Yeni
teur yönetmen” diye tarif ettikleri yönetmen Yaşam, 27 Kasım 2018, s.11.
tarzının Türkiye’deki ilk örneğidir. 13- Mesut Kara, “Muhsin Ertuğrul ve Sinema-
Yapımcının ve seyircinin esiri olmadan mız”, Evrensel, 11 Mart 2018, s.7.
sinema yapmayı ve film çekmeyi becermiş- 14- Öykü Özfırat, “Ercan Kesal: Erksan, Star
tir. Modern Türk edebiyatından en güçlü ve Sistemini Yıkan Bir Sinemacıdır”, Birgün Pazar,
verimli biçimde faydalanmayı bilmiştir. Se- Yıl:15, No:611, 25 Kasım 2018, s.11.
naryoları edebiyattan senaryoya nasıl uyar-
lama yapılır başlığıyla ders niteliğinde oku- (Sürecek)
tulacak metinlerdir. Klasik senaryo anlayışı-
nın dışında özgün metinler oluşturmuştur.
Örneğin ‘Susuz Yaz’ filmi yurtdışında
“Türkiye’de de sinema yapılıyor” düşüncesi-
ni pekiştiren -ve Erksan’ın cümlesiyle,- “Ye-
şilçam’a haysiyet kazandıran” bir filmdir.14

Ekim / 2020 15
Bir Portakal Mezarı

Çocuklar annesinden ev yapar


Oynamak için tedirginliğin üstünde

Ağaç büyüyor kapital rüzgara karşı boyun eğmeden


Dalları aşkın dingin bir kuşku
Saklanıyor evliya yürekli göğsüm
İtelenmiş portakal kabukları ucu sessiz bir kesikte
Çok uzakta çiçek kokan ağaçlar
Bir gömüte uzanıyor yorgun kuş tüyü
Kadın ömrünce gül almamış, telaşlı

Secdeler sıvalı dualarla sesin gıcırtısında


İnsan şiddetle doyuruyor açlığını
Ay mekansız adres gece dilinde
Gün görmemiş kuşları dağlar beklesin
Yeni çıkacak sesleri yıldızlardan

Ölüm terlemesinde kaybederken bir şeyi


Ne konuşur insan şuursuz nesnelerle
Yaşayan kirlenirken kanlı gırtlağında
Budanmış sözler bir dileğin çürümesi
Neye uzansam tükenmiş ağızlarda hevessiz bir yaşam

Rıdvan YILDIZ

DÜZELTME

Dergimizin Haziran 2020 / 359 sayısındaki


BOZUK KARA şiirinin (Sf. 48) yazarı Rıdvan KARA olarak yazılmış.
Şair Rıdvan YILDIZ’ın ismini düzeltir, özür dileriz.

16 Ekim / 2020
Biraz Kadın Biraz Erkek Ama
En Çok Sadakat

Ümmühan IŞIKLAR

Corona süreci çoğumuzu evlerimize gö- rilmiştir. Kendinden yirmi yaş büyük, ahlakî
türdü; dünkü, bugünkü ve yarınki evlerimize. değerleri her şeyin üstünde tutan yüksek
Geçmişi, şimdiyi ve geleceği aynı mefhum- dereceden bir devlet memuru olan Alek-
da yaşayıp daha net görmeye başladık içi- sis Karenin’le genç yaşında evlenen Anna,
mize daldıkça… İçimize döndükçe çok şey Vronski’yle tanıştıktan sonra hayatı değişir.
hatırlar olduk. Vronski ile tutkulu bir aşk yaşayan Anna ma-
Çocukluğunuz nasıl geçti bilmiyorum. lını, mülkünü, rahatını, eşini ve hatta yanın-
Çocukluğumda beni ben yapan birçok şey da götürmesine izin verilmeyen çocuğunu
yaşadım. Duymamam gerekenler, görme- bile çok sevildiğini hissettiği için bırakır ve
mem gerekenler de vardı elbet ancak çok genç, yakışıklı subay Vronski ile kaçar. Ka-
şey öğrendim hayata dair. Sizler çocuklu- çınılmaz sonu bilmeden…
ğunuzu hatırlar mısınız? Özellikle kadınlara Peri masallarıyla büyütülen biz kadınların
sesleniyorum. Hani o uzun saçlarınızla ba- muhayyilesinde âşık olunan bir kadın ve onu
banızın prensesi olduğunuz yılları… Saçını- ne olursa olsun sevmekten vazgeçmeyen
zın bir teli dahi değerlidir, onun uğruna yıkılır kahraman bir erkek vardır. Yönetmenliğini
dünya. İşte her kadın babasının prensesidir Danny Boyle ve Loveleen Tandan’ın yaptığı
ve öyle kalacağını zanneder. Büyüdüğünde 8 dalda Oscar alan “Slumdog Millionaire” fil-
değişen bir şey olmayacağını düşünür, bu mindeki Latika’dır. Âşığı (Jamal) Cemal Ma-
kez de erkeğinin kraliçesi olacaktır. Bir de lik, yıllarca ondan başka kadınla ilgilenme-
tutkulu bir erkekle tanışırsa, âşık olunmuş- yecektir. Kadın sevdiğinde şöyle düşünür:
sa kadın için her şey tastamamdır. Tutkunun Seven erkek terk etmez, sevdiğinden vaz-
bezdirici bir çileye, aynı şiddette öfkeye dö- geçmez. Aklıyla sevmez kadın çünkü gön-
nüşeceğini kadın beyni düşünemez. Düşün- lüyle sever. Bir tek ihanette anlar bunların
se sevemez. masal olduğunu. Tokat gibi çarpar yüzüne
Anna Karenina romanının meşhur giriş ihanetin gerçekliği. İhanet, kadının tüm ka-
cümlesinde, mutlu ve birbirine benzeyen dınlığını bir anda alır götürür ve o asla geri
ailelere örnek olarak Levin ile Kiti; mutsuz gelmeyecektir. Yıllarda geçse demincek…
ve kendine özgü mutsuzluğu olan ailelere “Ben onu tutkuyla sevmeye başladıkça, o
örnek olarak Anna ile Alexis Karenina ve- benden uzaklaşıyor” der Anna. Anlayamaz,

Ekim / 2020 17
bir türlü konduramaz. Bu acıya dayanamaz. Hiçbir duygu yeşertilemez, hafifletilemez.
Kendini, gelen trenin altına atarak göç eder Yavru ceylan ölmüştür bir kere. Okurken
bu dünyadan. başka kadınlarla ilgilenmeye başladığını ve
Ceylan ile aslanın hikâyesini bilir misiniz? Anna’yı artık sevmediğini düşündüğümüz
Ceylanı avladığında onun hamile olduğunu sırf bu yüzden ara ara içimizden kızdığımız
fark eden aslan, can hıraş yavruyu anne Vronski, Anna’nın ölümünden sonra gönüllü
karnından çıkarmaya çalışır. Çıkarır çıkar- olarak cepheye savaşmaya gider. Bir nevi
masına ama geç kalmıştır. Yavru ceylan kendini öldürmeye.
ölmüştür. Aslan uzanır yere ve uzun süre Aşk uğruna ölmek, aşk uğruna öldür-
kımıldamadan öylece kalır. Vahşi doğa ka- mek… İhanet olaylarında aşina olduğumuz
meramanları uzun süre kımıldamayan bu ölme öldürme olaylarında Türkiye bir ilki ya-
aslana ne olduğunu merak edip temkinli bir şamıştı. Bu kez öldüren bir kadındı! 2007
şekilde yanına gittiklerinde aslanın öldüğü- yılında Fatma Sungur adlı kadın, onu alda-
nü fark ederler. Niçin öldüğü bir muamma- tan eşini öldürmüş, dokuz ay boyunca eşinin
dır. Otopsi sonucu aslanın kalbinin patladı- cesedini banyoda saklamıştı. Fatma Sun-
ğı anlaşılır. O ormanlar kralı aslanın kalbi; gur’un polise verdiği ifadeyi duyduğumuzda
saf, yavru bir ceylanı öldürmeye kıyamamış, hepimiz ilk şokumuzu yaşamıştık: “Onu öl-
patlamıştır. Aslan yürekli sözü de buradan dürdükten sonra daha çok sevdim. Öldükten
gelir derler. sonra yemekler yaptım ona, konuştum, ban-
İhanetin açığa çıkmasıyla evimizi yuva- yoda yanında yattım, nefretim o artık yok-
mızı koruyan aslan erkeğimiz, saf sevgiyi ken yeniden aşka dönüştü.” Bazı çevrelerce
korumak için gerçek hayatta da kimi zaman İnci Aral’a yol gösterici olduğu düşünülen bu
ciddi bir mücadele verir ama mücadelesi na- olaylar “Sadakat” adlı romanı yazdırmıştır.
filedir. Çünkü ölen hiçbir şey geri gelemez. “Sadakat” romanı ile ilgili röportajında şöy-

18 Ekim / 2020
le söyler Aral: “Kadının intikamını ateşleyen istiyordu. Arada fikrini değiştiriyor, karısını
en tehlikeli duygu ihanettir. İhanet bir kadını getireceğini, eve ikinci kadın alıp onu mah-
gerçekten çileden çıkarabilir. Özellikle sev- vedeceğini söylüyor, sonra adamı öldüre-
diği, güvendiği birinden görüyorsa.” ceğini söylüyor, bazen de bir anda kendini
Zweig “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu” öldürmekten bahsediyordu. Nutkum tutul-
adlı eserindeki bilinmeyen kadın, sevdiği muştu. İki ya da üç saat boyuncu tek bir
adama yazdığı mektuba “Oğlumuz bugün kelime etmeyen babam öksürdü ve : “Sen
öldü.” diye başlar ve şöyle devam eder: hatalısın oğlum! Karına kendini sevdireme-
“Sana oğlumuz öldüğünde söylüyorum baba mişsin demek ki… Düzgün davransaydın
olduğunu. Çünkü senin gibi sadakat nedir kadının başka adama gitmezdi. Hiçbir şey
bilmeyen bir adama sadık kalan kadına asla yapmayacaksın kadına .” dedi.
inanmazdın, bu çocuğu şüphe duymadan Çocukluğumun jönü olan dev gibi o ada-
bağrına basamazdın.” mın, o aslan parçasının yüzünden bin bir
Zweig’ın bilinmeyen kadını, 11 yıl boyun- renk geçti. Tekmelenmiş kedi yavrusu gibi
ca ayrı olsalar da bir gün bile sevmekten ürkek yere oturdu, kıvrıldı. Hüngür hüngür
vazgeçmemiştir. Yaşamını devam ettirmek ağlamaya başladı. Babam elimden tuttu ve
ve çocuğunun ihtiyaçlarını karşılamak için sessizce çıktık. Adam terk etti mahalleyi, ara
mecburen hayatına erkek alan bu kadın, ara haberini alır olduk. İçkiye başlamış dedi-
onu çok seven ve evlenmek isteyen birçok ler, delirdi diyen oldu. Bir daha onmadı.
erkeğin teklifini reddetmiştir. Gerçekten seven kadından çok sevildiği-
Hep kadınlar, hep kadınlar sever; biz er- ni bilen kadın gitmez, gidemez. Oysa kadın
kekler de hep ihanet ederiz. Onlar çiçek biz severken de gider. Çok sevmişse tüm sev-
böceğiz diyenleri duyar gibiyim… gisini o saf haliyle alır gider; eskitmeden,
Çocuktum. İlkokulda yahut daha küçük unutmadan devam eder yaşamına. Bunu
yaşlarda… Mahallemizde çıkan bir sorunu bilmez erkekler.
çözmek için çağrıldığımız akraba evine, ba- Seven erkek ise gidemez. İhaneti asla
bam beni de götürmüştü. Orada yaşadıkla- kabul edemez. Ya kendine zarar verir ya da
rımın her anını hâlâ hatırlarım. Karşımızda kadına. Çok seviyorsa kendine.
öfkeden delirmiş bağırıp çağıran, küfürler İhaneti kadın kabul etti sanılır, affetti sa-
savuran, evi köyü dağıtan o adam, benim nılır. O kadındır, anadır; yeri göğü sığdırır
tanıdığım neşeli adama benzemiyordu. Bir da gönlüne ihaneti sığdıramaz! Orada kanar
kenara oturduk. Adam aldatıldığını, karısı- durur… Sevdiği yanında olsa da yaralıdır,
nı o adamın yanından alıp getireceğini ve ayrı olsa da.
öldüreceğini söylüyordu. Babamdan onay

Ekim / 2020 19
Hep Yolda

Berrin TAŞ

1 Eylül 2020 -Tecavüzü cezalandırma yöntemi olarak


dile getirmek bir erkek olarak sizi neden ra-
Bir masal kitabı… hatsız etmiyor.
Ülkemiz siyasetçilerinin konuşmalarında
Önce Facebook’ta gördüm. Bir kadın
da geçerli bir konuşma dili var. Ne derseniz
paylaşmıştı. Sonra daha çok paylaşıldı. Ga-
deyin kimi kişileri utandırmanız olanaksız.
zetelere taşındı bu haber.
Üste çıkmak için hemen karşı saldırıya geçi-
Musa Dinç bir masal kitabı yazmış ço-
liyor. Böylece konuşulması gereken konular
cuklara. Bir tilkinin cezalandırmak amacıyla
sulandırılıyor. Konuşulamıyor. Tartışılamı-
bir ayıya tecavüzünü anlatmış. Bu öyle acı-
yor. Masal kitabının yarattığı çalkantı da ko-
tıcı bir konu ki nerden tutsan elinde kalıyor.
nuşmadan çözümlenmeye çalışıldı. Bu kez
Aslında söylenecek çok şey var da konuyu
onu alıp hapishaneye atmışlar. Yazdıkların-
doğru yerden tutmak gerekiyor. Belki yazar
dan ötürü kendini yazar sanan birini içeri at-
olduğunu sanan bu kişiye kimi sorular sor-
mak da çok yanlış. Bir gün bu kişi karşımıza
mak gerekir. İlk paylaşan kişide okuduğum
düşünce özgürlüğünü savunan biri olarak
bir yanıt vardı -masalı yazanın yanıtı- ona
ortaya çıkarsa hiç şaşırmayın. Oysa ben
bir daha rastlamadım. Diyor ki masalı yazan
ona neden özür dilemenin yetmediğini an-
“ben özür diledim. Özür dilediğim halde niye
latmak isterdim.
bu kadar üstünde duruyorlar. Beni kıskanı-
-Özür diledikten sonra susmalıydı.
yorlar, çekemiyorlar.”
-Utanç duyduğunu söylemeliydi.
Gazetelerde buna rastlamadım. Yalnızca
-Bir daha yazmayacağım deyip kalemini
şunu dedi, bunu dedi türü yorumlar vardı. Bu
kırmalıydı.
yaklaşım ülkemiz insanının bilinç durumunu
-Başı öne eğik yürümeliydi.
gösteriyor. Musa Dinç ne yaptığını bilmiyor.
Bizler hepimiz onu utandıracak sözler et-
Bilmediği için cehaletini savunuyor.
meliydik. Utançtan insan içine çıkamayacak
Sorular soralım o zaman.
duruma gelmeliydi. Belki o zaman bu yaza-
-Çocuklar için yapıldığı varsayılan kitabı-
rın temsil ettiği zihniyeti de utandırabilirdik.
nızın yazılma amacı nedir.
Şimdi ne oldu.
-Durduk yere çocukların aklına tecavüzü
Mağdur duruma düşürüldü.
getirmek onların temiz duygularını bulandır-
O mağdur değil.
mak neden gerekiyor.

20 Ekim / 2020
Bir zihniyetin sürdürücüsü. Örtüyü değiştirdim. Tabakları değiştirdim.
Değişmek istemiyor. Yeniden zeytinleri hazırlamaya başladım.
Hoş görülmek istiyor. Bu kez zeytinleri önceden balkondaki masa-
Bu nedenle durup da kendine bakmak ya götürmüyorum.
aklına gelmiyor. Kargalar güldürdü bizi bu sabah. Akıllı
Kolay mı. En zoru içine dönüp kendine hayvanlar.
bakmaktır. Bir başka gün de kargalar yerde bir ke-
dinin üstüne bastığı arkadaşlarını kurtar-
2 Eylül 2020 mışlardı. Gürültülü bir biçimde dönüp duru-
yorlardı. Yerdeki kargayı ve kediyi gördüm.
Bu sabah… Biri küçük bir taş parçasını atınca kedi kaçtı.
Kargalar da arkadaşlarını alıp gittiler. Kar-
Kahvaltı hazırlamaya başladım. Balkon- galar tepemizde dönüp durmasalardı, fark
daki masaya zeytinleri koydum. Tabaklarını etmeyecektik. Birinin aklına geldi de kediyi
değiştirdim. C.G. tuzsuz yiyor. Ben tuzlu da kaçırdı. Benim için büyülü bir andı.
yiyebiliyorum. Kişiye özel hazırlanıyor bizim Kargalar cevizleri yiyebilmek için ilginç
evde kahvaltı. Zeytinler, baharatları kekik, yöntemler buluyorlar. Cevizi yola atıyorlar.
pul biber, zeytinyağı… özene özene yerleş- Üstünden araba geçince kırılan cevizleri alıp
tirdim tabaklara. Sonra kendime yeşillikleri kaçıyorlar. Şu bizim garip ülkemizde karga-
yıkamaya giriştim. Daha peynirleri hazırla- lar kadar aklını çalıştırmayanlar var. Onlara
maya başlamıştım ki birden bir kanat çırpı- da insan deniyor.
şıyla balkona doğru döndüm. Bir anda ka-
5 Eylül 2020
çıştılar. Zeytin tabakları boşalmış. Kargalar
zeytinlerimizi yemişler.
Tarikat şeyhleri… küçücük çocuklar…

Yine bir olay patladı. Bu kaçıncı.


Küçücük bir kız çocuğunu taciz et-
miş şeyh efendi.
Kız çocuğu 12 yaşında.
Babası kızını para karşılığı sat-
mayı düşünmemiş de olay basına
yansımış. 22 yıldır aynı tarikatın
üyesiymiş babası. Öyle güveniyor
ki yavrucuğunu gönderiyor tarikata.
Orda ne öğreneceğini düşünüyorsa.
Bu insanların çaresizliğini kim
anlayacak. Tarikatlar dışında çocu-
ğunu verebileceği başka seçenekler
bulabilmiş olsaydı bu baba çocuğu-
nu tarikata göndermek zorunda kalır
mıydı.

Ekim / 2020 21
Tarikatlar halkın cehale-
tinden ve kimsesizliğinden
besleniyor.
Yalnız bırakılmış halk
boşlukta. Boşluğu cehalet
seviciler dolduruyor.
Ülkemizde çocuklara,
gençlere hiç değer verilmi-
yor. Kendi kendine büyüyor
çocuklar. Şanslıysa daha iyi
koşullarda geleceğini düş-
leyebiliyor. Elinden tutan
olmazsa hepsi kayıp kuşak
olma yolunda.
Kadınları aşağılanan bir
ülkenin çocukları tarikatla-
rın elinde. Bu keyfiliğe dur
diyecek kişi, kurum var mı
ülkemizde. Kim cezalandı-
racak çocukları taciz eden
bu cehaletten beslenenleri.
Hiç mi değişmez bu karanlık
sürüsünü oluşturan zihniyet.
Aynı çağda yaşasak da
biz bu tür kafalarla aynı çağ-
da yaşamıyoruz. Onların
hangi çağa ait olduklarını
bilmiyorum. Bugüne ait ol-
madıklarını biliyorum. Gele- şairlere ilişkin söyledikleri günümüz şairleri
ceği de çağırmıyorlar. Geçmişin küllerinden için de geçerli. “Bizim genç şairlerimizin ço-
kapitalizmin değersizleştirdiği benliklerine tu- ğunluğunun dedi Goethe, yeterince öznel
tunacak bir kale yapmaya çalışıyorlar. Bu yol olamamalarından ve nesnel olan şeydeki
yol değil. Bu yoldan, daha güzel bir dünyaya konuyu bulup çıkarmayı bilememelerinden
gidilemez. başka eksikleri yok. Yapıp yapacakları ken-
dilerine benzeyen, kendilerinin hoşuna gi-
10 Eylül 2020 den konuları bulmak, konuyu şiirsel bir konu
olduğu için ele almalıdırlar. Kendine ters
Goethe’de öznel-nesnel birlikteliği… gelse bile bu hiç düşünülmüyor.”
Öznel olamamak ve nesnel olan duru-
Eckermann, Goethe’yle konuşmalarını mun içinden konuyu çıkaramamak. Ne gü-
anlatıyor. Goethe’nin öznel-nesnel ilişkisine zel anlatmış. Bir yandan sanat eserinin öz-
bakışı ilgimi çekti. Bütünlüklü bakıyor. Genç günlüğünü sağlayan öznellik, öbür yanda bu

22 Ekim / 2020
öznellikle algılanan bilincine varılan nesnel Eckermann’ın yanıtı şairin kendini eğit-
gerçeklik. Bu nesnel gerçekliğin içindeki ko- mesi zorunluluğunu pek güzel anlatıyor.
nuyu yakalayabilmek. “Bunun sanıldığından daha zor olmasından
Goethe aslında bilginin önemini anlatıyor korkarım dedim, çünkü böyle bir şey için
bize. Bu, yaşam bilgisi. Dikey bir bilgilenme tüm düşünce tarzını değiştirmek gerekir.
değil. Nereye nasıl baktığını bilen öznenin Bunu başarırsa yaratısında mutlaka bir du-
dışlaştıracağı dünyayı kurmak için yöntem raksama dönemine girecektir, nesnelliği uy-
sunuyor. Öznel olabilme cesareti ve öznelle gulayabilir hale gelinceye ve nesnellik onun
nesnel arasındaki iletişimi sağlayan bir ba- ikinci doğası haline gelinceye kadar epey
kış geliştirebilir şiiri. Çoğaltır, büyütür, dün- çalışması gerekecektir.”
yayı kucaklayan bir işlev edinir. O şiir hiç bit- Bir şairin kendini dönüştürebilme zorun-
mez. Her gün yeni yollara açılarak insanlığın luluğundan söz ediyor Eckermann. Kendini
değişik deneyimlerini yüzeye çıkarabilir. Öz- dönüştürmeden şiirde nesneli yakalayama-
nelle nesnelin buluştuğu şiir hiç bitmez. yacağı gerçeğini ne güzel anlatmış.
Nesnellik onun ikinci doğası haline ge-
11 Eylül 2020 lene dek çalışması gerekir diyor. Şair şiiri
adına kendi varlığını dönüştürebilmeli.
Goethe’de öznelin içindeki nesnel… Goethe’nin yanıtı da çarpıcı. “Bu değişim
muazzam bir aşama; ama bunu yapmak için
İlk Alman doğaçlama ustası Oskar sadece cesaret etmeli ve hemen buna karar
Ludwig Bernhard Wolff gelmiş Weimar’a. vermesi gerekiyor. Bu aynı denize girerken
Goethe onun öznellik hastalığına tutuldu- sudan korkmaya benzer, yapılacak şey hız-
ğunu söylüyor. Onu denemek için bir ödev la suya dalmaktır, hemen suyun bir parçası
vermiş. Hamburg’a dönüşünüzü betimleyi- oluveririz.”
niz demiş. Hemen kulağa hoş gelen dizelerle Yazdıkları şiirden pek memnun kalıp hiç
anlatmaya başlamış. Hamburg’a dönüşünü kendilerine emek vermeyen şairler Goet-
değil de bir oğulun anne babasına, yakın- he’yi dikkatle okusalar keşke. Şiirimiz adına
larına ve arkadaşlarına dönüşünü anlatmış. çok yararlı olurdu.
Okuduğu şiir diyor Goethe “Hamburg’a dö-
nüş olabileceği gibi Merseburg’a veya Je- Yararlanılan Kaynak:
na’ya dönüş olarak da geçerli olabilirdi. Eğer Johann Peter Eckermann, Goethe ile Ko-
konuyu gereğince anlamış ve anlatma cesa- nuşmalar, İş Bankası Kültür Yayınları, İstan-
retini göstermiş olsaydı Hamburg’un ne ka- bul, 2007.
dar mükemmel, ne kadar kendine özgü bir
kent olduğunu en özel anlatımlara olanak
veren kapsamlı bir konu olduğunu anlardı.”
Goethe konuşmayı sürdürüyor. “Eğer
nesnel olmayı başarırsa doğru yolu bulmuş
olur, o bunu yapabilir. Çünkü büyük bir hayal
gücüne sahip. Yalnızca karar verip bu cesa-
reti göstermesi gerekiyor.”

Ekim / 2020 23
Kadın

Sırtına sopa karnına sıpa.


Sofradaki yeri öküzden sonra...
Manidardır Anadolu’da,
“Testi kadar koca,
kulp kadar hatıra” ...

Söz hakkı yok, laf olsun diye sorulsa da.


Saçı uzun aklı kısa.

Kaderi töre,
Kaderi şiddetten yana.
Hep böyle söylendi yıllarca.
Yazılanlar başka türlü olsada...

O’da öyle öğretti kızına,


aslan oğluna.
“Kızını dövmeyen dizini döver”
“Kızı gönlüne bırakırsan ya davulcuya, ya zurnacıya”

Bir gün giderken yolda-yolakta


Kadına “öne geç” dedi ilk defa.
Ve sonra gülümsedi.
“Yılan vardı” dedi yolun ortasında...

İmgelerde türkü yakılsa da sevdalarına,


İşte bu kadardı kadına duyulan sonsuz sevda...

“bir elinde cımbız, bir elinde ayna.


Umurunda mı dünya”
Sahi, umurunda mı?

24 Ekim / 2020
Canından can gidiyor
fare zehiri katarken kızının aşına.
Ve acıyla bakar,
“benim” diyemediği hayatına.

“Güldünya’lar, Şemsi Almak’lar, Ayşe’ler, Fatma’lar, Tuğba’lar, Özgecan’lar


kaybolurken yitik akıllarda.
Yüreğine kan damlıyor acılarında umarsızca...

Yaşamak, yaşatmak istiyor insanca.

Yerim, ne önde ne arkada.


Yerim yan yana olsun diğer yarımla...

Fatma Seher’im, Nene Hatun, Halide Edip


Kurtuluş Savaşı’nda..
ATA’sının taçlandırdığı hakla; Öğretmenim, Mühendis, Avukat, İşçi, Emekçi..
Pilotum, Doktorum, Kadınım, Anayım, Bereketli Anadolu’yum..
Acı doluyum, Sevgi doluyum, hasretle Barış doluyum göynümde...

Yerim, ne arka ne önde.


Yerim, yan yana olsun diğer yarımla.
Mış gibi, laf olsun diye değil
Gerçek anlamda,
İNSAN’ca, İNSAN’ca..

Canan PİRİ

160 yıl önce fabrika yangının küllerinde açan Dokuma İşçilerine,


Tüm emekçi kadınlara ve sonsuzluk bahçesindeki kan çiçeklerine saygıyla...

Ekim / 2020 25
Özsözler Günlüğü (10) Temmuz 2020

Yusuf ÇOTUKSÖKEN

1 Temmuz başkalarının yanlışlarına (onları büyüterek)


“Basın-yayın; kamu adına ve yararına, odaklanılmasını başarmak, ahlaksal bir tu-
kamunun bilgilendirilmesiyle görevli, bağım- tum değildir.”
sız ve özerk bir kamu kurumu olarak algıla-
nırsa, bundan en büyük yararı kamu sağla- 7 Temmuz
yacaktır.” “Bir görevi en uygun zamanda başkala-
rına bırakmayı bilmek, gerçekten olgunluk-
2 Temmuz tur. Olgunluksa yaşla ilgili değildir doğrudan
“Bilgisiz, deneyimsiz vb olmak çok önem- doğruya; ahlakla ve hoşgörüyle ilgilidir. Bı-
li bir eksiklik değildir. Ama yüzsüz olmak ba- rakması gerektiği halde görevi başkalarına
ğışlanamaz bir eksikliktir.” devretmeyenlerse, gerçekten olgunluk ahla-
kını özümseyememiş olanlardır.”
3 Temmuz
“Dürüst, onurlu ve içten olmanız, eylem- 8 Temmuz
lerinize de yansımıyorsa, hiçbir değer ve “Bilgileri, düşünceleri, düşleri... kekeme
önem taşımayacaktır.” olanlardan uzak durun!”

4 Temmuz 9 Temmuz
“Adalet; bir halkı oluşturan bireylerin or- “Birini önemsememek, aşağılamak, de-
tak varoluş duygusu, eylem özgürlüğü ve ğersizleştirmek, dövmek, yok saymak... çok
yaşama nedenidir...” kolaydır. Zor olan ise, bir kimseyi gerçekten,
içten, önyargısız, önkoşulsuz sevebilmektir.
5 Temmuz Yürek ve sorumluluk gerektirir bu da.”
“Siyasal yaşamda, eleştirinin önü bilerek
tıkanırsa, demokrasinin de bileti kesilmiş 10 Temmuz
demektir.” “Herkes siyasetçi olabilir, ama her siya-
setçi devlet adamı olamaz.”
6 Temmuz
“Kendi yanlışlarını örtbas etmek için,

26 Ekim / 2020
11 Temmuz % 95’leri buldu, ama okur-yazar oranı henüz
Bir söz: “Siyasetçi gelecek seçimleri dü- % 20’leri bile bulamadı. Bunu anlamanın
şünür, devlet adamı ise gelecek kuşakları” yolu da kitle iletişim araçlarındaki konuşma-
(W. Churchill)... Doğru da, hem gerçek dev- cıları dikkatlice dinlemekten geçiyor... Bir
let adamı hem de gerçek siyasetçi olanların de PİSA’da Türkiye’nin niçin en alt sıralar-
sayısı çok az. Devleti en yüksek bilgi, de- da kaldığını düşünelim... Siz de bir deneyin,
neyim ve yetkiyle, adaletle yöneten bir dev- düşünün, derim...”
let adamının aynı zamanda iyi bir siyasetçi
olduğu da gün gibi ortadadır... Devletin ku- 15 Temmuz
rumsallaşması devlet adamlarının yöntemli, “Dinsel ve ulusal değerler, hemen her ül-
ilkeli çalışmalarıyla sağlanabilir ancak... kede, iktidarlar için kullanışlı ve etkili birer
araçtır.”
12 Temmuz
Waldo Emerson şöyle demiş: “Seni sü- 16 Temmuz
rekli başka bir şeye dönüştürmeye çalışan “Ancak duyarlı insanlar, iyiliklerin ve kö-
bir dünyada kendin kalabilmek en büyük tülüklerin ayırdına varabilir, onları kendinde
başarıdır.” Seni sürekli başka bir şeye dö- yarattığı bilişsel ve duyuşsal etkilere göre
nüştürmeye çalışan kim(ler), ne(ler)? Bunlar değerlendirebilir, devinişsel tepkilerini de
devlet mi, ideolojiler mi, siyasal rejimler mi, buna göre biçimlendirebilir ve gösterirler.
dinler mi, çokuluslu şirketler mi? Bilim-kül- Çağdaş insan ancak duyarlı tepki göstererek
tür-sanat mı?... Seni neye dönüştürmeye varlığını sürdürebilir; çevresini koruyabilir.”
çalışıyorlar? Ayrıca, mümkün mü acaba bu
söylenen? Kendin kalmak, hiç değişmemek 17 Temmuz
mi? Yoksa, yeni etkilenmeler, katkılar, deği- “Kendi yanlışlarını örtbas etmek için,
şimlerle çağa, kabul edilebilir bir insanca ya- başkalarının yanlışlarına (onları büyüterek)
şam biçimine akılcı yöntemlerle uyum sağ- odaklanılmasını başarmak, ahlaksal bir tu-
lamak mı?Tartışılmalı… tum değildir.”

13 Temmuz 18 Temmuz
“Rehavet, önlemlerin önüne geçtiğinde “Bir görevi en uygun zamanda başkala-
felaket kaçınılmaz olur.” rına bırakmayı bilmek, gerçekten olgunluk-
tur. Olgunluksa yaşla ilgili değildir doğrudan
14 Temmuz doğruya; ahlakla ve hoşgörüyle ilgilidir. Bı-
“‘Okuma-yazma oranı’ ile ‘okur-yazar rakması gerektiği halde görevi başkalarına
oranı’ aynı şey değil. Bu kavramsal ayrımı, devretmeyenlerse, gerçekten olgunluk ahla-
geçen akşamki bir tv izlencesinde bir tarih kını özümseyememiş olanlardır.”
profesörü bilmediğini kanıtladı bize. Şöyle
özetleyelim: Türkiye’de okuma-yazma oranı

Ekim / 2020 27
19 Temmuz 26 Temmuz
“Bırakın, aklınız hırslarınızı, vicdanınız “En çok zoruma giden de, mazlumların
da kanılarınızı (kanaatlerinizi) yönetsin!” zamanla zalimleşmesi.”

20 Temmuz 27 Temmuz
“Dini araçsallaştırarak insanları birbirine “İnsana dokunan şiir, her şeye dokunmuş
kırdıran bir siyasal anlayış demokrasi ve in- sayılır.”
sanlık düşmanıdır.”
28 Temmuz
21 Temmuz “Sosyal devletin temel görevi, her yurt-
“Dünyada, muhalefetsiz bir demokrasi taşa adaletli davranmak ve böylece adaleti
örneği biliyor musunuz?” sağlamaktır.”

22 Temmuz 29 Temmuz
“Dürüst olmak, yürek ister; kaçak güre- “Çözümü olmayan sorun yoktur. Yeter ki,
şenler, hiçbir zaman dürüst olamazlar...” siz sorunun temellerine inin, bilimsel ve akıl-
cı çözüm önerileri sunun.”
23 Temmuz
“Çağdaş uygarlığa pencere açıp ulusal 30 Temmuz
kültürün beslenme kaynaklarını varsıllaştır- “Başarılarınızı görmezden gelip, sizin kü-
mak, kalkınmanın bir başka boyutudur...” çük yanlışlarınızı bularak, sizi gözden düşü-
recek fırsatçıların gözüne bibergazı sıkın!”
24 Temmuz
“Helal lokma, haram lokmaya dönüşün- 31 Temmuz
ce, insanlık ölür...” “İçinize sindiremediğiniz tutumları/davra-
nışları, yapanların yüzüne maske olarak ge-
25 Temmuz çirin! Virüs bulaşmaz hiç olmazsa…”
“Bir ülkede gerçek, kalıcı barışı halk ya-
par, korur ve geliştirir.”

28 Ekim / 2020
Yazının ilk gerçekçi yapıtını yazan dâhi:

Aleksandr Sergeyeviç Griboyedov

Bedriye KORKANKORKMAZ

Kışın gücüne tanık oluyorum. Mevsim- Herkes dünya turuna çıkıyor, ben de dü-
lerden sabretmeyi öğreniyorum. Sonbahar şünce turuna çıkıyorum her gece. Bu geceki
kışın, ilkbahar ise yazın geleceğini biliyor konuğumu daha önce sizlere tanıştırmamış-
kendinden sonra. Bildiğinden emin olma bil- tım. Ben de kendisiyle ilk kez tanışma şerefi-
geliği böyle bir şey olmalı. Doğa kendi bü- ne nail oldum. Hayatımın bu zor döneminde
tünlüğü içinde hikmetlerle dolu. İnsanoğlu onun hayata ve insana bakışı yaşadıklarımı
tüm çabalarına rağmen doğanın hikmetleri- doğru algılamamı, isteklerime de daha ger-
ne tam anlamıyla vakıf olamadı. Doğanın çekçi yaklaşmamı sağlayacak. Mutluyum
öğreticiliği üzerinde yeterince yoğunlaşama- bundan dolayı. Bilge insanların yokluklarıyla
dığımızı düşünüyorum. bıraktıkları boşluğu aldığım her nefeste his-
Dünyayı gezmeyi değişik değişik ülkele- setmem, onların peşinden gitmemi ve onla-
rin kültürlerine tanıklık etmeyi çok istiyorum.
rı daha yakından tanıma isteğini büyütüyor
Gerçekte yapamadığım bu dünya seya-
içimde. Bu saygınlığın onlara yaranmak gibi
hatlerini kitaplar sayesinde yapmaya özen
bir amacı olmaması, acıma ve yalnızlığıma
gösteriyorum. Ben serüvenini tamamlanmış
yakışır bir düzeye getiriyor bilgelikten yok-
yazar ve şairlerle daha fazla ilgileniyorum.
sun yazdıklarımı. Samimiyette ve dürüstlü-
Bitişten başlangıca doğru yaptığım düşün-
ğe onlar kadar kim/kimler değer biçebilir?
sel yolculuklar, içinde yaşadığım çağın ger-
Bir duygunun yoksunluğu o duyguyu değerli
çeklerine daha farklı bakış açısı edinmem-
de bana rehberlik ediyor. Hayatın gerçek- yapıyor. Aynı duygu ve düşünceleri savunan
leri karşısında yetersiz kalan ama cilayla kişiler tarafından cezalandırılmış olmak, on-
parlatılan abartılı anlatımlarla aramda bağ ları gözümde erişilmez yapıyor. İnsanoğlu
kuramıyorum. Yüreğimin coşku ve sızısı- yaşadıklarının dilini öğrenmekten korkuyor;
nı bana hissettiren eserleri okumaya özen özellikle de acılarını unutmak adına sarf edi-
gösteriyorum. Düşünce ölümsüzdür kişilik len çabaların amacı da budur. Yaşamak için
gibi. Ölen insanların arkalarından bıraktık- ihtiyacımız olan dayanaklar kişilere göre de-
ları eserleri kişilikleridir. Kişilikleri sayesinde ğişiyor. Kimi başarıyı, kimi de yaşadıkların-
yaşarken hak ettiği saygıyı görmeyenler, öl- dan öğrendiklerini dayanak alıyor kendine.
dükten sonra insanlık kahramanı oluyorlar. Aleksandr Sergeyeviç Griboyedov’un da
Akılcı dünyanın taltif ettiği riyakâr ve ikiyüz- yaşarken en büyük dayanağı yaşadıkların-
lü insanlar ise öldükten sonra hak ettiği yeri dan öğrendiklerini insanlığa miras bırak-
alıyorlar. maktır. Bu uğurda ödediği ve yaşadıkları

Ekim / 2020 29
onun ödülüdür. Tüketilmeyen
bir mirasın peşinden koşan-
ların başında yazıyla kendi-
lerini yeni baştan yaratanlar
geliyor. Ölümün adaletsizliği
söz konusu yazın olunca fire
vermiyor. Geç gelen adalet
adalet değildir; bu gerçeği
yaşadıklarımdan biliyorum.
Kültürlerine tanıklık etmedi-
ğin, tarihi yerlerini görmediğin
insanlar tarafından benim-
senmek evrensel aydınlığa
açılan düşünce kapılarından
birisidir sadece.
Gerçekten aydınlanmanın
rehberleri olan bu insanlar
insanlığın onurudurlar. On-
ların onurlarına verdiği de-
ğerler ete kemiğe bürünüp
bir anlama dönüştüğünde
bizim de onların onurlarına
verdikleri değerlere tutkuyla
bağlanmamızı sağlıyor. Yağ-
murda ıslanmak gibidir onla-
ra duyumsadığımız özlemin
güzelliği. Güzellik insandır
ve güzel insandır nefes aldı-
ğı her ortamda fark yaratan.
Kötü şansımız dışında bazen
hiçbir şeyimizin olmadığına
inandırıyoruz kendimizi. Ço- inandırıyorum kendimi. Otobüsten indiğim-
cukluğun o büyülü dünyasına salt büyükle- de beni kucaklamak için bekleyen bir insa-
rin dikkatini çekmek için sırtımızı dönüyoruz. nın sıcaklığını duyumsamış gibi oluyorum
İnsanın kendisi için mi yoksa başkaları için hayallerim sayesinde. Hayallerin otogarın-
mi kıymetli olması gerektiğine karar vermesi dan gerçeklerime her dönmüşümde kendimi
gerekiyor. eksik ya da parçalara ayrılmış oyun kartla-
Bazen bir otogarda buluyorum kendimi. rına benzetiyorum. Sahip olamadıklarımı-
Bir yere gitmek için koşan insanlar içinde za duyumsadığımız özlemdir hayallerimizi
kendimi ezik hissetmiyorum. Ulaşacakla- kıymetli yapan. Acı olan bir gerçek de öldü-
rı bir evi, onları kucaklayacak birilerinin ol- ğümde kimsenin ölüm için ne kadar özlem
duğunu bilmek yoksunluğumu unutturuyor çektiğimi bilmeyecek olmasıdır. Çünkü ben
bana. Hayallerimde onlardan biri olduğuma yaşarken ölmekte öyle usandım ki, param-

30 Ekim / 2020
parçalığımdan kurtulmak için gerçekten öl- neral Paskeviç komutası altında görev yap-
meyi istedim defalarca. tım. İran’ın yenilmesinden sonra imzalanan
Pazardan eve dönerken evimin kapısın- Türkmençayı Anlaşması’nın düzenlenme-
da beni beklediğini gördüm Aleksandr Ser- sinde aktif rol oynadım. Diplomatik başarıla-
geyeviç Griboyedon’un. Aç olduğunu söyle- rımdan sonra zafer haberini I. Nikolay’a ilet-
yince hemen yemek hazırlıklarına girişiyo- mek üzere Petersburg’a gönderildim; kısa
rum. Masaya oturuyoruz. Karşılıklı yemek bir süre sonra da İran’a büyükelçi olarak
yiyoruz onunla. Çalışma odama geçiyoruz atandım. Önce evlenmek için Kafkasya’ya,
birlikte. Çalışma koltuğuma oturuyor, ben de oradan da Tahran’a gittim. Burada Hıristiyan
karşısındaki sandalyeye oturuyorum. Soh- halkın savunuculuğunu yaptım, pek çok Rus
beti ben başlatıyorum şu sorumla: “Sevgili tutsağın ülkesine dönmesini sağladım. Bu
dostum nasıl bir hayatın oldu?” olanlarla Türkmen Çayı’nın intikamını almak
“Sevgili Bedriye, 1795’te Moskova’da isteyen İranlılar, elçiliği basarak oraya sığın-
dünyaya geldim. Ailem zengin ve soylu ai- mış olan Hıristiyanların geri verilmesini ta-
lelerden biriydi. En iyi eğitmenlerin gözeti- lep ettiler, bu isteklerini kesinlikle reddettim.
minde çok iyi bir eğitim aldım; on beş ya- Çıkan çatışma sonucunda 30 Ocak 1829’da
şında da Moskova Üniversitesi’ne girdim. öldürüldüm ve cesedim üç gün boyunca
Savaş nedeniyle üniversiteyi bitiremedim; Tahran sokaklarında sürüklendi. Ölümümün
1812 yılında gönüllü olarak süvari alayına akabinde Akıl Belası’ndan sonra yazdığım
katıldım, savaş sonuna kadar orada görev bir başka yapıt bulunmamıştır ama Puşkin’in
yaptım. 1816’da ordudan istifa ederek Pe- de belirttiği gibi üzerime düşeni yapmıştım
tersburg’a yerleştim ve Dışişleri Bakanlığın- tek bir yapıtla.”
da göreve başladım. O sıralarda tiyatroyla “Sevgili dostum, tek yapıtın olan Akıl Be-
ilgilendiğim için klasik ekolün yandaşı olan lası hakkında neler söylemek istersin?”
birçok dram yazarıyla dostluk kurdum. On- “Rus edebiyatında gerçekçiliğe ilk adım
larla birlikte aşırı duygusalcı akıma savaş benim Akıl Belası oyunumla atılmıştır. O dö-
açtım. O sıralarda Fransızcadan bazı oyun- nemde 1816’da Napolyon’un yenilgisiyle so-
lar çeviriyordum. 1819’da Rus elçiliği sekre- nuçlanan savaş Rusya’da büyük toplumsal
teri olarak İran’a gittim, orada Doğu dillerini ve düşünsel değişime yol açtı. Zaferin kaza-
öğrendim. Bu çalışmalarım arasında yazın nılmasında en büyük paya sahip köylü sını-
çalışmalarımı da sürdürüyordum 1824 yılın- fı, kölelik hukukunun getirdiği ağır koşullar-
da Akıl Belası oyunumu bitirdim. Oyunum da hayatını sürdürmeye başladı. Bu duygu-
Moskova’da halk arasında başarı kazandı- sal ve düşünsel gelişmelerden etkilenmiş
ğı için oyunun kopyaları elden ele dolaştı. aydınlar arasında bilinçlenmiş köylü sınıfı-
Moskova’nın soylu topluluğu oyunuma tepki nın daha iyi yaşaması gerektiği düşüncesi
duydu. Oyunumun oynanmaması ve yayım- yayılmaya başlamıştı. 1813-1818 yıllar ara-
lanmaması için ellerinden geleni yaptılar. Bu sında Napolyon’a karşı Avrupa’da savaşma-
gerginliğin bana yansıyacağını biliyordum. ya giden subaylarla askerler orada geliş-
1825’te ansızın tutuklandım ve Petersburg’a mekte olan özgürlük düşüncesinde aşırı de-
gönderildim. Dekabrist ayaklanmasına katıl- recede etkilendiler. Bu ortamın ülkelerinde
makla suçlanıyordum. Sorgulanma sırasın- de yaratılması için çarlık yönetimine karşı
da aklanarak Kafkasya’ya gittim. 1826-1827 bir savaşa girişme düşüncesine kapıldılar.
yıllarında İran’a karşı yapılan savaşta Ge- Ülkede o sıralarda Arakçeyev’in önderliğini

Ekim / 2020 31
yaptığı ağır bir baskı rejimi uygulanıyordu. lidi olmaktan ileri gitmediğini vurguluyorlar-
Soylu sınıf Batı’nın yaşama biçimini benim- dı. Onlara göre başkahraman Çatskiy, Mo-
semesine karşın oradaki özgürlükçü düşün- liére’den alınma “insanlara karşı kin duyan
sel akıma da karşıydı. Bu tür gelişmeler ül- bir karikatürdü.” Dekabristler ise Çatskiy’nin
kede çarlık yönetimine karşı birtakım gizli kişiliğinde gerçek Dekabrist ayaklanmasını
örgütlerin kurulmasına yol açtı. Soylu aydın- gördüklerini belirterek yapıtı propaganda
larla subaylar bu gizli örgütlerin özünü oluş- aracı olarak kullanıyorlardı. Gerçekteyse
turuyorlardı. Bu karmaşık ve gergin ortam Akıl Belası eski ile yeninin, ilerici ile tutucu-
1825 yılında aydın sınıfın tam bir yenilgisiyle nun, kölelik hukuku yandaşlarının karşıtları-
sonuçlanan Dekabrist ayaklanmayla sona nın savaşımını vermektedir (s.15). Oyunun
erdi. Halktan hiçbir destek görmediği için bu başkahramanı Çatskiy, soylu olmasına kar-
ayaklanma çarlık yönetiminin daha baskıcı şın, soylu sınıfın yaşam biçimini eleştiren ilk
bir olmasına yol açtı. Aydınların ve yazarla- soylu aydın tipidir. Zeki, coşkulu bir kişidir ve
rın birçoğu asıldı; yaşayanlar ise susturuldu. yurduna yararlı olmak istiyor. Diğer soylu
Ben de bu aydın örgütlerine üye değildim aydınlardan farklı olarak çevresine yaran-
ama onlarla yakın dostluklarım vardı. Aydın- mak değil, hizmet etmek istiyor. Toplumdaki
lıkçı ve özgürlükçü ideolojiyi benimsiyordum ikiyüzlülükten, riyakârlıktan, okuma düş-
ama bu ideolojinin halktan kopuk olması içi- manlarından ve kölelik hukukundan nefret
me sinmiyordu. Bir mektubumda şöyle yaz- ediyor. Herzen, Çatskiy’i bir Dekabrist ola-
mıştım: “Yüz kadar subay koca bir devlet rak tanımlarken gerçekçi düşünmüştür. De-
yönetimini değiştirmek istiyor, sanki halk kabristler de Çatskiy’nin düşünce ve karak-
yokmuşçasına davranıyorlar.” Ayaklanma- ter yapısına uygun düşmektedir. Çatskiy’nin
nın başarısızlığından sonra tutuklandım ve çevresindeki kişiler tutucu Moskova soylu
mahkemeye sevk edildim ama kendimi çok toplumunun birer yansımalarıdır. Famusov,
iyi savunduğum için delil yetersizliğinden kitap okumanın en büyük kötülüklerin kay-
beraat ettim. Akıl Belası da bu yakalanma- nağını oluşturduğunu düşünüyor; bu işin kö-
dan tam bir yıl önce yazılmış, soylu çevreyi künden temizlenmesi için tüm kitapların ya-
eleştiren, yakında kopacak fırtınayı haber kılmasını öneriyor. Gençler kitapları değil
veren bir yapıttır. İlk olarak Russkiy Vestnik büyükleri örnek almalıdırlar. Astlarına olduk-
(Rusya Habercisi) dergisinde kısmen ya- ça kaba, üstlerine karşı yağcı ve saygılıdır.
yımlanan oyun hemen yasaklandı. Tüm Örnek bir aile babası olarak kendisini göste-
sansür ve baskılara rağmen oyun kulüpler- rirken hizmetçi kıza sarkıntılık edecek değin
de, toplantılarda okunuyordu. Yapıt öncelik- alçak ruhludur. “Önüne gelen yazıları oku-
le basında şiddetli tartışmalara yol açtı. Soy- madan imzalayıp başından attığını” söyle-
lularla memurlar yapıtın hiçbir yazınsal de- mesi görev algılayışının ne kadar sıradan
ğeri olmadığını ileri sürdüler. Dekabristler ile olduğunun göstergesidir. Molçalin, tam da
aydınlar yapıtımı göklere çıkardılar. Özellik- Famusov’un hayalindeki genç adamdır.
le de tipler ile betimlemelerin çok yerinde, Şöyle diyor Molçalin: “Benim yaşımdaki bir
yapıtımınsa oldukça gerçekçi olduğunu sa- kişinin kendi düşünceleri olmamalı… Biz,
vunuyorlardı. M. Dimitriyev ve A. Pisarev, başkalarına bağlı olmak zorundayız, çünkü
Russkiy Vestnik’te yayımlanan yazılarında küçük mevkilerde insanlarız” (s. 16). Molça-
oyunun Rus yaşamına uymadığını, içerik lin, Arakçeyev’in ve Çar I. Nikolay’ın toplu-
olarak da yabancı oyunların sıradan bir tak- ma enjekte ettiği “tartışmadan, düşünceleri-

32 Ekim / 2020
ni kendisine saklayarak itaat etme” ilkesine rede yetişmiş olması onun şanssızlığıdır.
bağlıdır. Gününü yaşlılarla kâğıt oynayarak Tüm bu gerçekler ışığı altında Sofya’nın
ve susarak geçirmektedir. Yalancı ve ikiyüz- Rus yazınında karşımıza çıkan en ilginç ka-
lüdür. Kendisine gerçekten âşık olan Sofya dın tiplerinin ilki olduğunu anımsatmak iste-
ile ilişkisini sürdürürken Liza’ya da kur yapı- rim. Asıl gerçek Çatskiy Moskova’ya dönü-
yor. Albay Skalozub da okuma düşmanıdır. şünde bu tür kişilerin yer aldığı bir toplumla
Tek düşüncesi terfi almaktır. Onun da haya- savaşa girmiştir. Duygularını, düşüncelerini
tındaki yegâne amacı bir an önce general oldukça romantik bir dille ifade eder. Kişile-
olmaktır. Bu kişiliklerinden dolayı Albay Ska- rin okuma düşmanlığı, riyakârlığı, ikiyüzlülü-
lozub, Molçalin, Arakçeyev yönetimin gözde ğü, Rusya’da bir mevki kapmaya çalışan
kişileridir. Pisarev’e göre de “oyunu tüm bir yabancılara karşı olan hayranlıkları onu öf-
tarihsel devreyi daha iyi anlayabilmek için kelendirir. Onun özgür düşünceleri, eleştiri-
bir anahtar görevi yüklenmişlerdir. Repetilov leri özellikle de acımasız alayları soyluları
ise içten olmayan, sözde ileri görüşlü, boş ürkütür. Çatskiy kimileri için Voltaireci, kimi-
laf etmeyi seven bir yapıya sahiptir. Örgüt leri için de Jakobendir. Onlara göre Çatskiy
toplantılarına salt ilgi çekmenin yanında Avrupa’daki özgürlük hareketlerini önderi
kendini göstermek için katılır; en ufak bir olduğu için Rusya için tehlikeli birisidir. Çat-
zorlukta hemen tutucuların saflarına katıl- skiy’i durduramayacaklarını anlayan soylu
maya hazırdır. Tüm bu olumsuz tipler bir yıl grup onun deli olduğu söylentisi yayar. Söy-
sonra Dekabrist hareketini acımasızca bas- lenti kısa zamanda toplumda karşılığını bu-
tıranların başında yer alacaktır. Oyunda en lunca ne yapacağını şaşıran Çatskiy kurtu-
çok tartışma yaratan tip Sofya’dır. Sofya’nın luşu toplumu terk etmekte bulur ve sonunda
Çatskiy’nin yanında mı yoksa karşısında mı da gider. Onun gidişinden sonra toplum bil-
yer aldığı tartışma konusu olmuştur. Puşkin, dik yaşamını sürdürmeye devam eder. Çat-
Sofya tipini Griboyedov’un fazla belirgin bir skiy’in davranışında toplum ne kazanmıştır?
biçimde ortaya koymadığını öne sürerken, Sorusunu yönettiğim oyunumda içinde do-
M.N. Neçkin, Sofya’nın Çatskiy’nin yanında ğup büyüdüğü çevreyi terk eden Çatskiy’in
yer aldığını, V.N.Orlov ise Sofya’nın tümüyle de nereye gittiği de bilinmemektedir. Dosto-
Famusov’un dünyasına ait olduğunu ileri sü- yevski de, “Griboyedov’un oyunu dahice
rer. Gerçekteyse Sofya Çatskiy’i artık sev- ama tutarsız. Çatskiy halka gitmemektedir”
mediğini açıkça belirtir. Zenginliğe ve unva- der. Ben kahramanımın sonunu tarihsel sü-
na önem vermeyişiyle, Molçalin’e olan duy- reç ile zamana bırakmanın doğru olduğunu
gularının samimiyetiyle Çatskiy’i anımsatır- algıladım. Çatskiy’nin Rus toplumundaki
ken, yaşadığı çevreden gördüklerinden do- gerçek yerini ve tarihsel işlevini ünlü yazar
layı Çatskiy’nin karşısındadır. Romantik İvan Gonçarov 1871’de yazdığı “Bir Milyon
Fransız romanlarının etkisinde gereğinden Acı” adlı eleştirisinde belirler ve Dostoyevski
fazla kalmış olduğu, Çatskiy’nin ilerici dü- gibi düşünenlerini şöyle yanıtlar: “Çatskiy,
şüncelerini kavrayamadığı için Molçalin’i büyük bir savaşımın öncüsüdür. Bugün ara-
Çatskiy’ye tercih eder. Yoksul Molçalin’i mızda birçokları Çatskiy neden Mosko-
sevgisiyle yüceltmek ve toplumda ona iyi bir va’dan uzaklaşıp gitti, düşüncesini duygula-
yer kazandırmak düşüncesi, okuduğu ro- rına feda etti, diyebilirler. Evet, şimdi böyle
manların etkisiyle ortaya çıkmıştır. Her şey- bir soru sorulabilir. Ama 19. yüzyılın başla-
den önce dürüsttür. Sofya’nın böyle bir çev- rında toplumsal bir bilinç yoktu, Eğer bir ya-

Ekim / 2020 33
zara saldırmak gerekirse, devrinin silahla- ğun olmadığını düşünüyorum. Bu yüzden de
rıyla saldırmak gerekir, bugünkü silahlarla tüm ilgini aldığın eğitime adıyorsun. Gönüllü
değil.” Gonçarov düşüncelerini şöyle sürdü- olarak süvari alayına katılıyorsun gençliği-
rür: “Çatskiy’nin rolü acı çeken kişi rolüdür. ni gözden çıkararak. Savaşta gördüklerin
Başka türlü de olmaz. Daima zaferi kazanan ve katlandıklarına rağmen savaşın sonuna
kişiler olmalarına karşın, tüm Çatskiylerin kadar orada görev yapıyorsun. Ordudan
rolü budur. Onlar zaferi kazandıklarını bil- istifa ederek sivil hayata geçiyorsun kendi
mezler, yalnızca ekerler, başkaları ise bi- isteğinle. Dışişlerinde görevine başlıyorsun.
çer… Bu Çatskiy’lerden pek azı, ancak en Diplomatik becerilerini, yaptığın görevinle
aydın olanları boşuna savaşım vermedikle- bütünlüyorsun. Tiyatroya karşı yoğun ilgin
rini farkındadır.” Çatskiy’nin evrensel yönü- yazınla tanışmanı sağlıyor. Birçok yazarla
nü ise şu sözlerle belirtir: “Çatskiy’nin bir dostluk kuruyorsun ve onlarla birlikte aşırı
müziği vardır. Eski ile, bayatlamış ile sava- duygusalcı akıma savaş açıyorsun. Hayatı-
şan herkes, sesini bu müziğe göre akort et- nın anlamını kendini hem yazın bakımından
melidir” (s. 19). Benim Akıl Belası oyunum hem de diplomatik bakımdan geliştirmek
ilk gerçekçi yapıtlardan olmasının yanı sıra, üzerine kuruyorsun. Rus elçiliği sekreteri
Rus yaşamının en önemli olgularından biri- olarak İran’a gidiyorsun. Orada öğrendiğin
sini, soylu sınıf aydının kendi sınıfına karşı Doğu dilleri yazınını besleyen bir başka kay-
başlattığı savaşımı ilk kez ortaya koyması nak oluyor. Savaşa yakından tanıklık ettiğin
açısından Rus yazınında özgün bir yer ka- için özgürlükçü düşünceyi yaşama nedenin
zanmıştır” (s.19). yapıyorsun. O dönemde Dekabrist ayaklan-
“Sevgili dostum, elimde senin hakkında masına katılmakla suçlanıyorsun. Aklanmış
fazla kaynak yok. Bu yüzden sana sordu- olmana rağmen bu akımın içinde yer alan
ğum soruları elimdeki kaynaktan yararla- yazar dostlarının başına gelenlere çok üzü-
narak yanıtladın. Bu da bazı düşüncelerin lüyorsun. Kafkasya’ya gidiyorsun. Kafkas-
yapıtta yazıldığı gibi tekrarlanmasını sağla- ya’nın kültürüne tanıklık ediyorsun. Kendini
dı yer yer. Bu konuyu açığa kavuşturduktan sürekli olarak geliştirmek senin kişiliğinin
sonra bana yapıttan bağımsız olarak özel en belirgin özelliği. Hayatın karşısında silik
hayatını anlatır mısın?” olmamak senin mizacın. Hayatın boyunca
“Sevgili Bedriye, sorularına verdiğim ya- inandığın değerler uğrunda savaşıyorsun.
nıtları elimdeki yapıta çok fazla bağlı kala- İran’a büyükelçi olarak atandığında farklı
rak verdim. Özel hayatıma dair saptamayı bir büyükelçilik görevi yürütüyorsun. İran’a
senin yapmanı istiyorum. Benim insan yö- gitmeden önce Kafkasya’ya giderek evlen-
nüme dair duygularını benimle paylaşırsan mekle kendi duygusal ve düşünsel yanını da
sevinirim.” tamamlıyorsun. Büyükelçiliğinde Hıristiyan
“Sevgili dostum, öncelikle zengin ve ta- halkının savunucuğunu yapmaya adıyor-
nınmış bir aileden geliyorsun. Bu gerçekten sun kendini. Birçok Rus tutsağın ülkesine
yola çıkarak çocukluğunun yoksulluk içinde dönmesini sağlıyorsun. Ölümünün bu denli
geçmediğini algılıyorum. En iyi eğitmenler hazin olmasında senin kararlı kişiliğinden
tarafından eğitiliyorsun bunun sonucu ola- kaynaklanıyor. İran büyükelçiliği basanlar
rak da Moskova Üniversitesine giriyorsun elçiliğe sığınmış olan Hıristiyanları geri ver-
ama savaş nedeniyle üniversiteyi bitiremi- meni talep ediyorlar sense geri adım atma-
yorsun. İçinde yaralar büyüten bir çocuklu- dığın için çıkan çatışma sonucu hayatının

34 Ekim / 2020
baharında hayata gözlerini yumuyorsun. ulaşmaya çalıştılar dönemin eleştirmenleri.
Ülkene ve insanlığa hizmet etmek için dün- Sana göre mutluluk önce ülkene sonra da
yaya geldiğine inanıyorsun. Ülkene hizmet senin yaşamına gelmeliydi. Toplumsal dü-
söz konusu olduğunda ne aileni ne de eşi- şündüğün için yenilgiye uğramak senin içini
ni düşünüyorsun. O kadar idealistsin ki, at- acıtıyordu; çünkü sistem riyakâr ve ikiyüzlü
tığın adımın sonucunda öleceğin ve eşinin insanları beslediği için sürekli kazananlar
dul kalacağı gerçeği de seni inandıklarını onların olması doğaldı. Çoğunluğun yanın-
savunmaktan alıkoymuyor. Buna karşı hal- da yer almaktansa kendi bireysel yalnızlığını
kın içinde yer almayan hiçbir ayaklanmanın tercih ettin. Hiç kimsenin algılamadığı kadar
başarı getirmeyeceğini bilecek değin halk yalnız hissediyordun kendini. Düşünceleri-
gerçeğine yakınsın. Çıkarlar söz konusu ol- ni kendinden başkasıyla paylaşmıyordun.
duğunda soylu sınıf aydınların kendi içinde Ölüme giderken de yalnızdın ve yalnızlığın
başlattıkları savaşı tüm çıplaklığıyla oyunun- en iç acıtıcı gerçeğiyle sadece sen değil ce-
da sergiliyorsun. Halk için hizmet etmek is- sedin de yüzleşti. Taşıdığın insani vasıfların-
tiyorsun, Akıl Belası oyunun da halk tarafın- dan dolayı sadece “Akıl Belası” oyununla
dan bu yüzden benimseniyor ve ünlü olmanı değil eylem adamlığı sıfatınla da ölümsüz-
sağlıyor. Sürekli savaşmaktan kendinle baş leştin. Oyunun çağımızda da geçerliliğini
başa kalmadığın için kendini sorgulama za- sürdürüyor/sürdürecek. Zamansız ölmemiş
manın olmuyor. Bu yüzden hem yazdıkları- olmasaydın insanlığın kütüphanesine ölüm-
nın hem de yaşadıklarının karşısında dimdik süz yapıtlar kazandıracaktın. Yaşadıklarının
ayakta kalmayı başarıyorsun. Trajik sonun ve yaşadıklarına ödediğin bedellerin önünde
da bunun kanıtı. Bireyselliği hiç bilmediğin saygıyla eğiliyorum. Seni kendini hiç kimse-
için kendi hayat serüvenini güzel geçirmek ye açamadığın içinin güzelliğiyle kucaklıyor
aklının ucundan geçmiyor. Halkla bütün ol- ve seni seviyorum.”
mak senin için her şeyden önemli. Soylu- “Sevgili Bedriye ben de seni içinin gü-
ların özellikle de birtakım sözde aydınların zelliğiyle kucaklıyor ve seviyorum. Ölümsüz
pespayeliğini ve ne denli gerici olduklarını olduğumu düşünmek zamansız öldüğüm
özellikle de kendilerini geliştirmemekte çok gerçeğini bana unutturuyor. Benim için üzül-
direndikleri için okuma alışkanlığına savaş meni istemiyorum. Sevgiyle kal.”
açtıklarını ortaya sergilerken oldukça cesur-
sun. Cesaret senin göbek adın. Savaşların
içinde yetişmiş birisi olarak merhametin ve Ö. Aydın Süer. XIX. Yüzyıl Rus Edebiyatı
özgürlüğün insanlığı kurtaracak yegâne ger- Üzerine Yazılar. Evrensel Basım Yayın. İs-
çek olduğunu biliyorsun. Ülken için oldukça tanbul, S. 13-19
endişeleniyorsun. İçinde taşıyamadığın tek
yük Dekabrist ayaklanmasının bastırılma-
sı sonucu yönetimin daha baskıcı bir yön-
teme başvurmasıdır. İlerici olduğun kadar
gerçekçisin de. Oyunun ilk gerçekçi yapıt
olması beni şaşırtmıyor. Örgütlü hareket et-
mek ve örgütlemek senin hayat felsefendir.
Kendini kendine saklayan bir insansın. Bu
yüzden senin gerçeğine oyunun aracılığıyla

Ekim / 2020 35
Türkçem

Sesimin nüfus cüzdanı


ana adı Altay, baba adı Ural
dikiyorum bayrağını gönderine yüreğimin
estikçe rüzgar dalgalansın
sallansın beşiğinde memleketimin

yazılmış bebekliğimin göz minesine ninni


uykumun çiçek bahçesinde rengarenk
annemin çeyiz sandığından çıkardığı
mavi masal işlemeli yastığımsın
çocuk başımın altına konulmuş

ruhun yataklarında akan


duru bir ırmaktır türküler
coşup gelen Karacaoğlandan
Elif’i diyar diyar gezdiren
Bedri Rahmi’yi şairliğinden utandıran

şenliğimin sesli harfleri, kederimin sessizleri


sandığında duygularımın bütün hazinesi
ağlasam, yüzümde hüznün alfabesi
ne yana dönsem annemin ak sütüsün
harfler sevinçten uçar, gülsem ağız dolusu

Sığınırım Dağlarca’nın dizelerine


yağmasın dağlarına kar, üşürüm
ömrüme örttüğüm yorganımsın
sarıl, sarıl bana anne yüzlü sevdiğim
Türkçem, en güzel şiirimsin!

Nurbanu KABLAN

36 Ekim / 2020
Antalya’nın Dergileri

Abdullah ŞANAL

Dergiciliğin yeri bir başkadır yazınımızda. ANSAN’da örgütlendik, güçlendik. Kentimiz


Okuru, yazarı, çıkaranı olarak yürek verdim gelişip büyüdükçe insanların sanata açlığı
pek çoğuna. Şiirime kucak açan ‘o ilk dergi’ girdi gündeme. Görev bildik; sevda ile aşk
(Evrim, Ağs.1975) ilk çocuğuma ad oldu! Et- ile kendi dergilerimizi de çıkarıp batırma işi-
kilendim, yazıp çizip etkiledim, dergileri hep ne koyulduk!...
sevdim.. Önemsenen dergilerde, sanatımı Yıllar önce, kentimizde çıkarılan ilk der-
ve sanatçı kişiliğimi ustalıkla kavrayan kalıcı ginin “Kırkgöz” olduğunu söylüyorlar. Arayıp
yazılar da yayınlandı, duygulanıp onurlan- sordumsa da görmedim, bulamadım bu ilk
dım, kıvandım... Acılar da çektim ama. Der- örneği nedense. İkincisi “Kırkmerdiven” ola-
gicilik mutfağına girenlerdenim çünkü...Sof- cak. Limana inen “tayfa çizmelerinden es-
ranıza gelen yemek hiç de kolay pişmiyor!.. kimiş merdivenler” esinlemişti adını. Benim
Siyaset, edebiyat, teknik, sanat ve bilim de tuzum var bu dergide. Ulu gönüllü Erdo-
konularını gazeteden daha geniş bir açı- ğan Kahya’nın sahiplenmesiyle doğabilen
lımla inceleyen derinlikli yayın organlarıdır bu bebek; Nuri Erkal, Yunus Yaşar ve benim
dergiler. Değişik fikirleri derleyip toparlayıcı çabalarımla özgünleşip kimliğini bulmuştu.
bir işlevi üstlenirler. Demokrasiyi, aydınlığı Yeni heyecanların, kalemlerin umudunda
daha bir ayrımına vardırarak yaşatırlar in- ses çoğaltıp 44 sayı koşturdu bizimle okuru-
sana. Kültür denen dolaşıma kan olurlar kı- na. Yönetim kadrosundan ayrılanlar olunca;
sacası... Okuru da, gazete okurundan biraz emeğini, direncini, tutkusunu, inadını sev-
farklıdır... diğim Nuri Erkal, tek başına göğüsleyip bir
Ahmet İhsan Tokgöz’ün çıkardığı ilk der- süre daha sürdürebilmişti. Bugünlerde bu
gimiz “Servet-i Fünun”, 1891’de çıkmıştı. dergimiz yok artık!..
Antalya’mız ise, 1990’larda kavuşabildi ken- “Akdeniz Sanat”, Kırkmerdiven’den ayrı-
di dergilerine. Bir avuç insandık. İçimizde, lanlarla girdi yaşama. Sayfalarını geniş tuta-
sesini yurt düzeyinde duyuranlar bulunsa cak gibiydi ama, tuttuğu 5-10 imzaya bağım-
da örgütsüzdük, güçsüzdük. Oysa kent, ka- lı kaldı. Bunu şundan söylüyorum: Antalya’yı
pılarını çoktan açmıştı dünyaya. Yeni yapı- dışlayan bir saplantısı vardı sanki Kerse’nin!
lanmalar içinde demokratik kurumlar, turizm İyi işler yaptı diyelim yine de. Şiir Seçkileri,
sektörü, üniversiteler, basın-yayın organları Akdeniz, Kedi, Aşk Defteri adlı ekler de verdi
yerlerini alırken, sanatçıları olarak bizler de yanında bu dergi.

Ekim / 2020 37
O günlerde derneğimiz adına çıkan “AN- sım sayısında Atatürk gülüyor bize. Mehmet
SAN Sanat” doğmuştur. Yayın Yönetmeni H. Doğan, Mahmut Temizyürek, Hüseyin
ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü olarak yazına Alemdar, Gültekin Emre, Şükrü Erbaş, Saf-
kazandırabildiğim bir denemeydi. Edebiya- fet Uysal vb. tanıdık imzalardan bazıları.
tın yanında; plastik sanatlara, resime, fotoğ- Burada bir parantez açmalıyım: Derginin
rafa ve müzik üstüne yazılara da açmıştık sahibi Cahit Kerse ve eşi Emine hem söz
sayfalarını. Karışanı çok olunca tıkandı. konusu dergileriyle, hem de Akdeniz Kitabe-
Özgürlüğüm kısıtlandı ayrıldım. İki ayda bir vi ve S’imge olarak yayınladıkları onlarca ki-
çıkan bu dergimiz, değişen yönetimle “Mor- tap ile (ki benim üçü hariç tüm kitaplarımı da
ca” adını alarak yaşamaya direndi bir süre. yayınladılar) salt bölgemiz kültürüne değil,
“Morca”yı ilk aşamada Turgay Değirmenci Türkiye’miz kültürüne de hizmet edip yeni
ve Gürsel Kaya gibi genç arkadaşlarımın değerler kattılar. Dergi anlayışımız uymasa
üstlenmiş olduğunu da belirteyim. da, emeğini yadsıyamam Kerse’nin.
Dergi, bir yeniden yapılanmaya geçip Bir de “Portakal”ımız doğdu ki sarışın!
her sayıda değişecek bir yazı kurulu oluş- Tam da mevsimidir hani! Narenciye belde-
turmayı da benimsedi bir zaman. Kasım 95 si hiç Portakal’sız olur mu? TÖMER, saygın
sayısında Can Yücel’den Salih Mercanoğ- bir dil okulu. Bugüne dek bültenler çıkarır-
lu’na, Hasan Varol’dan Metin Demirtaş’a, dı. Salonunu sanatçılara açtı konuşmalar
Molla Demirel’den Hüseyin Yurttaş’a, Yunus yaptım. İmza, söyleşi, sergi, dinleti günlerini
Yaşar’dan Hasan Şişli’ye dek uzanan şair- Antalya’m ile paylaştım. Baştan beri; “Por-
lerin ürünleri yer almış. Kapak resmi ironik, takalı soyamadım/ Yediksıra doyamadım!”
Son-Kişot’un küheylanı kişniyor! Arka kapak türküsünü çığıran TÖMER, dergisini hiç ba-
“Basında ANSAN”a ayrılmış. Kısa, güncel, tırmadı ama, şimdileri adına Mavi’yi de ek-
etkinlikler; duyurunun ötesinde yarınlara ar- ledi. Hasan Varol ve Dursun Köse’nin ‘güç
şivlik görevini yükleniyor böylece... ANSAN birliğinden’ yola çıkan dergimiz; “ Mavi Por-
ailesine çabasında başarılar dilerim. Ne ki, takal’ olarak yürüyor! İlk sayıda (Kasım 95)
10 Kasım’ı unutmuşlar (!) çok yazık. Atamı- Dursun’un, İvan Goll’den iki çevirisi dikkat
zı, birkaç satırla bile anmayışları üzdü beni. çeken şiirlerden. Ergün Özsoy, ironik sular-
Saygısızlıktan öte sayıyor ve kınıyorum! da geziniyor. Öykücü Nuri Erkal ise, “Güle
2010’lu yıllarda her şey değişti gibi. Mu- Karşı” bulduğu Mehmet Salihoğlu’nu hafif-
ratpaşa Belediye Başkanımız Ümit Uysal ten sarakaya alarak ‘gül’ü savunuyor! Hoş,
sağ olsun. Sanatçıya sahip çıktı, yer verdi. gülün dikeni de var olsun. Varol’un, yalın
Yeni yerimiz Kadınyarı’nın orda, yönetim de Türkçeyi kullanmayanlar için sitemkâr yazı-
üretken. Her ay ANSAN Bülteni çıkarıyoruz sını beğendim.
kimi dergiden dolu. Şiir, yazı, inceleme ve- Ne acı ki hepimizin ‘onur kaynağı’ olan
riyorum ben de zevkle. Sağ olsunlar, Onur Atatürk ve düşüncelerini savunmak zorunda
Kurulu Üyesi seçilmişim bir de değer bilirlik bırakıldık. Bu bağlamda “Atatürkçü Düşün-
içinde!... ce” dergisi çıkarmıştık. İlk iki sayısını çıka-
Anadolu dergileri ‘yıldızcıklar’ gibidir. Biri rıp da sürdürmek ‘yazı komisyonu başkanı’
söner, biri yanar. Erimine erişecek göz ge- seçtikleri için bana nasip olmuştu. Dergiyi
rek! Akdeniz Sanat, hoşça kalın deyince hazırlayıp çıkarma çalışmalarımda en an-
“İnsan” dergisi almıştı yerini. “İnsan”ın Ka- lamlı desteği, rahmetli dost, ince insan, ya-

38 Ekim / 2020
zar Dr. Günay Karakan ile üç-beş devrimci sinema anılarımı yazmıştım bir ara. Dahası
gençten görmüştüm. Bu vesileyle Karakan’ı Metropol İş Merkezi’nde, Akıncı kardeşlerin
saygıyla anıyor, o günlerin dernek yönetici- incelikli davetiyle kitap sergisi açıp kitaplara
lerinden gerekli anlayış ve desteği göreme- doyurmuştum halkımı bir yıl kadar!).
diğimi de belirtiyorum! Düşünce’yi, Mehmet Bütün ‘kazalar’ nedense Anadolu dergi-
Tosun devralıp yaşatmaya kalktıysa da yü- lerinin başına geliyor. Yüreğimizin coşkun
reğinin yağını erittiler ve bitti! sularında yelken açtırdığımız kültür, sanat,
İlk sayısı 30 Ağustos 1998’de çıkan Mü- edebiyat, düşünce dergileri ‘battı çıktı’ oynu-
dafaa-i Hukuk, Prof. Dr. Çetin Yetkin’in genel yor! Nasıl oyunsa işte; kadrosunda iç çekiş-
yayın yönetmenliğinde ulusalcı, yurtsever, melerden mi, okurun okumazlığı yüzünden
anti-emperyalist aydınlarla bütünleşerek ya- mi, Kadriye’nin (pardon) kaderin oyunu (mu)
yınını sürdürmeyi başaran Kemalist dergi- ne sevenler hiç gülmüyor! Egoları bir yer-
mizin adı oldu. Bu dergi, 2002’de aynı adla lerine sıkışmış düzenbazlar oyunu da var.
bir gazete de çıkarıp, günümüzde Yeniden Etkin ve sağlam sanatçı olursan çevrendeki
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk adıyla güdük sanatçımsılar; kıskanıp şaşı bakıyor
Atatürkçü çizgisinden ödün vermeden varlı- çoğu zaman!. Boş vermişim böylesine, bili-
ğını sürdüren en köklü dergilerimizden biri rim ki kimse kendi köyünden peygamber çı-
olması yanında; Cumhuriyet tarihimiz ve karmaz bizde (!)..
felsefesini sahiplenen değerli kitaplar da ya- ‘Kedi Şiir Seçkisi’, ‘İnsan Şiir Defteri’,
yınlamıştır. Yayınları arasında benim; yılın ‘Bahçe’, ‘Simge’, ‘Düşlük’, ‘Akdeniz Edebi-
kitabı seçilen ‘Derbeder Söylenişler’ de var. yat’, ‘Son Nokta’ gibi yazın dergileri de, ken-
Kentimizin anılası 4-5 dergisi daha oldu- timizin kervanına sonradan katılan dergiler
ğunu biliyorum. ‘Zümrüt’, Orhan Tolunay’ın oldu.
sahibi olduğu albenili bir dergiydi. ‘Rehbe- ‘Sofranıza gelen yemek, hiç de kolay piş-
rant’, Giray Ercenk’ten kopalı varlığını sür- miyor’ demiştim; evet, dergicilik zor zanaat.
dürüyor mu bilmem? ‘Politika’ ve ‘Gölge’ ise, Dergileri seviyorum. Ayrımsız seviyorum bu
geldi-geçti mevsim gibi izi kalmadı yadigâr! zor ve onurlu işe gönül, emek, ter verenle-
Yazıma söz konusu ettiklerim, öncelikle ri. Para ödeyip alanları, bulup okuyanları,
edebiyat-sanat-kültür dergileri idi doğal ki. destekleyen kurumları. Bu sevdalı insanla-
Ya ötekiler? derseniz: ‘Adalya’, Akdeniz Me- rı hep birlikte sevelim, yalnız bırakmayalım.
deniyetleri Araştırma Enstitüsü Yayını olarak Sanatsız, ışıksız, ateşsiz, duyarsız kalma-
çıkıyor. Bilimsel bir hizmete aday. ‘Antalya yalım. Soğukta, karanlıkta, kış kıyamette
Kültür Bülteni’, 8 sayfaya sanat tarihi, ar- yalnız da kalmayalım ki “hayat damarları-
keoloji, makale, şiir ne bulursa sığdırmaya mızdan biri” daha “kopmasın”, koparılama-
çalışıyor. ANSİAD, ATSO, ANTGİAD gibi sın!....
işadamı derneklerinin de kendi dergileri var.
Meslek odaları; ‘AESOB’, kurumlar ‘Antalya
Tarım’, belediyemiz ‘Antalyalılar’ ve ‘Altın
Portakal’, baro ‘Antalya Baro Dergisi’, Ak-
sin ise “Sinemagazin” gibi kendi medyatik
gruplarına özgü dergilerini çıkarıp yaşat-
mada zorluk çekmiyorlar. (Sinemagazin’de

Ekim / 2020 39
Süslerim Ay Işığı Yıldızlarla

denizde şehir ışıkları yanar ben kırılırım


damla damla kristal cam olur parlarım
yüreğime yansır gece deniz su ışıklar
sevgin sıcaktır sarmaşık olup gecede

nefes nefes alırım seni ayrı gözle bakarım


adım atışlarımın temposu kalp atışlarımın ritmi
avuç içlerimizin sıcaklığı dokunuşların heyecanı sarar
çarpıntısı yüreklerin anlaşması sessizce

öpüşlerin ıslaklığı kalır yüzünde ve alnında


dolu dolu aşk yaşarım dalga sesi yıldızlar gökyüzü
fırlatılan taş denize sessizliği kırmak istercesine
dalgayla gelen soğukluğu gecenin

oturup kıyıya yakın sıcacık sokuluşlarla


yürekten yüreğe içten içe sarılışlar mutluluk dudaklarda
duman duman sevdanın paylaşımında nefes nefes alırım içime
süslerim ay ışığı yıldızlarla

Cemal KARSAVAN

40 Ekim / 2020
Şairime Mektuplar 9

Orhan Kemal

Tahir ŞİLKAN

Sevgili hemşerim, işçilerin, ırgat- şunları söylemiştim: “...Orhan Ke-


ların, yoksulların, emekçi hal- mal, Çukurova’nın katı gerçeği-
kımızın yazarı Orhan Kemal ni, toprak kavgasını, emekçi-
merhaba. lerin alın terini çalanlarını,
Ölümünün üzerinden yorgunluktan bacağını pa-
yarım yüzyıl geçti ama toza kaptıranları, sıtmalı
unutulmadın, unutulma- çocukları, işsizliği, aç-
yacaksın sevgili Orhan lığı, yoksulluğu bellek-
Kemal. Bizlere bıraktı- lerden silinmeyecek
ğın romanlarınla, öy- güzellikte yazmıştır.
külerinle, oyunlarınla, Orhan Kemal İstan-
şiirlerinle yaşıyorsun. bul’un kenar mahalle-
Evet! şiirlerinle de ya- lerinde yaşayan insan-
şıyorsun sevgili Orhan ları, Beyoğlu’nun arka
Kemal. sokaklarında gençliğini
Sevgili Orhan Kemal, harcayanları, sokak ço-
senin doğduğun şehirde cuklarını, fabrika işçilerinin,
senden 45 yıl sonra doğan sinema emekçilerinin dünya-
bir hemşerin olarak yıllardır sını da aynı güzellikte yazmış-
senin hayatını, yazdıklarını, öykü tır. İşçi sınıfı ve emekçi halk Orhan
ve romanlarını anlatıyorum. Biliyor Kemal’i unutmayacaktır...” İki yıl önceki
musun Orhan Kemal, ailenin, çocuklarının ödül töreninde, çok değerli bir sanatçı senin
senin sonsuzluğa göçüşünün ertesi yıl baş- şiirlerinden bestelediği şarkıları seslendir-
lattıkları Orhan Kemal Roman Ödülü’nün bu mişti. Evet... senin şiirlerinden...
yıl 49. su veriliyor. Tüm dünyayı kasıp kavu- Nazım Hikmet’in önerisiyle şiiri bırakıp hi-
ran, yüz milyonlarca insanı evlerine tutsak kaye ve romana yönelmiş olman, edebiyatı-
eden salgın günleri nedeniyle ödül töreninin mıza çok büyük katkıda bulunmanı sağladı.
bu yıl gecikmeli yapılması gerekecek. Sev- Edebiyatımız unutulmaz güzellikteki öykü
gili Orhan Kemal, senin adını taşıyan bu ve romanlarınla zenginleşti. Biliyor musun
ödülün iki yıldır seçici kurul üyesi olmanın Orhan ağabey, sevgili yazarım, kitapların
gururunu yaşıyorum. yazılışlarının üzerinden altmış yetmiş yıl
Son bir kaç yıldır ödül töreninde seni an- geçmesine karşın bugün de en çok okunan
latanlardan biriyim. Geçen yıl konuşmamda kitaplar arasında yer alıyor.

Ekim / 2020 41
Sevgili Orhan Kemal, şiiri bırakıp hikaye / günler geçer / sonra haftalar / yaşlılarla
ve romana yöneldin ama yazdığın şiirlerini aç çocuklar ölür / çukurlarına gömülü göz-
severek okumayı sürdürüyorum. Bursa ce- leriyle / kadınlar / ölüm acısını / kanıksamış
zaevinden çıkmadan önce Nazım Hikmet’e / kadınlar / çok az konuşarak / beklerler”
armağan olarak yazdığın şiir nasıl unutulur. Bereketli Topraklar Üzerinde romanının ba-
şına koyduğun o unutulmaz sözler, çağlar
(...) geçse de unutulmayacaktır. Biliyor musun
“Unutabilir miyim seni? Bereketli Topraklar Üzerinde sinemaya
Tahtakurusu ayıkladığımız hapishane uyarlandığında Erden Kıral o sözleri Çu-
gecelerini kurova’yı nitelemek için kullanmıştı. Çok
ve radyoda şark cephesinden haber güzel film oldu, görmeni çok isterdim. “Çu-
beklediğimiz kurova’da bahar harikadır!
müthiş anların küfrünü! Gök masmavi, kırmızı topraklar yemye-
-Radyonun yanındaki duvara şildir!
kurşunkalemiyle abus insan yüzleri çiz- Çukurova’nın bereketli toprağına dört kilo
miştin.- çiğit at, seksen kilo kütlü, yani tohumlu pa-
Unutabilir miyim seni? muk versin!”
Hâlâ beton malta boylarında duyuyorum Sevgili yazarım, şairim; otuzbeş kırk yıl
takunyalarının sesini! önce, Ceyhan’dan Adana’ya gidip gelirken
Unutabilir miyim seni hiç? eski yol kullanılıyordu. Senin de gençliğin-
Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi sen- de, Ceyhan’a gidip gelirken kullandığın
den öğrendim, yol. Baba Evi’nde anlattığın yol. Tarihi Mi-
hikâye, şiir yazmayı sis Köprüsü’nden geçilen yol. “2000’e Dair”
ve erkekçe kavga etmeyi senden!” başlıkĺı şiirin en sevdiğim şiir. O şiiri her oku-
duğumda yıllarca geçip gittiğim Misis’i anım-
Sevgili Orhan Kemal, romanlarındaki sıyorum.
şiirsel anlatım çok etkileyici. Aşağıdaki sa- “Bindokuzyüz senesinin / İkibine yerini /
tırlar, edebiyatımıza kattığın çok önemli bir Verdiğini / Görmek istiyorum / Ne zevkli şey
kadın karakterin ismini taşıyan Cemile ro- olurdu seyretmek torunumu / Van üniversi-
manından. İşçi mahallesini ve evlerini an- tesindeki kız arkadaşlarıyla / Kutbu Şimalide
latıyorsun. “İşçi mahallesi / çürümüş tahta kızak kaydığını / Vaşington’da Kapitol bah-
/ paslı teneke / kerpiç yığınlarından evler çesinde / Ren şarabı içip / Çinli dostu Şin-
/ işçi mahallesi / sanki bir sel / yuvarlana Fo’yla beraber / Şankay’dan haber / Bekle-
yuvarlana / köpüre köpüre / akan bir sel / mek! (…)”
Evler... / yan yatmış / diz çökmüş / bağdaş “Ne tadına doyulmaz olurdu
kurmuş / kapaklanmış / tutunuvermiş / evler Misis’li Çopur Ali’nin,
/ işçi evleri / yağmur yemiş / kurumuş / çatla- Sorbone’da
mış / aşınmış / çürümüş evler / işçi evleri...” ‘Parçalanan Atomun
Gerçek bir emekçi anlatısı olan benim de Sanayiye tatbikine dair’
en sevdiğim, en çok anlattığım romanın Be- Konferansını dinlemek
reketli Topraklar Üzerinde’den aktardığım (...)
satırları hiç unutamadığımı bilmeni isterim.
“Değdiği yeri köz gibi yakan güneş / bek- Dizelerinden bahsediyorum.
lemekten usanan ırgatlar / birden deli gibi Sevgili Orhan Kemal, yazdıklarınla hep
sağanak / ortalık sel sele gider / Ardından yaşayacaksın. En içten sevgi ve saygılarımı
güneş / tırnağına kadar ıslanan insanlar / in- sunar, ellerinden öperim.
san değil paçavra yığınları / ortalığı duman
kaplar... Analar / erkek yüzlü analar / avuçla-
rı nasırlı analar / gözyaşları kurumuş analar
/ beklerler / aç, terli ama / sabırla beklerler

42 Ekim / 2020
Şairime Mektuplar 10

Peluşko’ya Sesleniş

Berrin TAŞ

Karanlık bir dönemde doğdun. “Gece” adını verdiğim şiirde sana


12 Eylül koşullarında. Üniversi- “Gecenin kızı” dedim. “Dağlar
telerde sağ-sol öğrencilerin yıkılıyor içimde / silikleşiyor
çatışmaları. Her gün yeni kuş sesleri // sen göğsüm-
olaylara gebe. Sen 12 Ey- de uyuttuğum / bebek /
lül’den altı ay önce doğ- gecenin kızı / şiire doğ-
dun. Mart ayında. 25 dun / karanlığın / tan atı-
Mart’ı 26 Mart’a bağ- mında // bahar gelmeyi
layan gece yarısı saat unutmuştu / güller aç-
tam 12’de. Öyle yaz- mamıştı henüz / geceye
mışlardı doğum belge- doğdun / günün / çamur
ne. Doğum tarihini 26 saatinde.”
Mart 1980 kabul ettik. Sen doğduğun karan-
Sen karanlık bir dö- lığın içinden çıkamadın
nemde doğmuştun. Annen kızım. Ben kendi karanlı-
de kendi yaşamında karan- ğımdan dışarı ışığa çıkabil-
lıktaydı. Baskı altında ve kö- me kavgası verirken belki de
şeye sıkıştırılmış duyumsuyordu sana yeterince yardımcı olama-
kendini. Sana sıkıştırılmış köşelerden dım. Senin yaşamı bırakıp gidişine ne
nasıl bedeller ödeyerek çıktığımı anlatma- denli nesnel bakmaya çalışsam da olmuyor.
yacağım. Şu kadarını söyleyebilirim şimdi. Kesinlikle atladıklarım, göremediklerim ol-
Senin doğduğun gece ben yapayalnızdım muştur. Seninle nasıl ilgileneceğimi bileme-
kızım. Doğum başlayınca kimseye haber mişimdir. Kendini yaşamayan, uslu bir kız
verilmesini istemedim. Sürekli sorun çıka- olarak yetiştirilmiş annen kabuğunu kırma
ran birilerinden yardım istemek onuruma kavgası verirken de çok yalnızdı kızım. Sen-
dokundu kızım. Senin doğduğunu sabah den beni anlamanı bekleyemezdim. Bekle-
olduğunda öğrendiler. Hastabakıcı yakınla- memeliydim. Yine de o denli yalnızdım ki
rınızı arayayım dediğinde şimdi aramayın, zaman zaman sana annelik değil arkadaşlık
kimse rahatsız olmasın, sabah haber verir- ettiğimi sanıyorum. Belki bu arkadaşlık se-
siniz demiştim. nin sırtında ağır bir yük olmuştur. Düşünse-
Evet kızım ülkemizin karanlık koşullarıy- ne. Gencecik bir fidan. Gülecek, oynayacak,
la annenin özel yaşamının karanlığı birbirini yaşayacak. Annesi geleneksel yaşantısını
tamamlıyordu. Belki de bu nedenle sen git- kırmış kendine yeni bir yaşam kurmaya çalı-
tikten sonra “geceye doğdun” demiştim. Pe- şıyor. Ataerkilliğin daralttığı köşelerden çık-
luşko adını verdiğim kitap senin için yazıldı. maya çalışırken çarptığı kayalar, ayağına

Ekim / 2020 43
batan dikenler canını acıtıyor. Üzülmeni hiç gulamaları. Acaba nerde yanlış yaptım diye
istemesem de sırtımda taşıdıklarımın ağır- kıvranmaları.
lığını da duyumsadığını biliyorum. Bir kez Veda şiirlerinde karamsarlığın umutsuz-
daha anladım. Bir kadının sıkıştırıldığı kö- luğun apaçık görünüyor kızım. Peluşkocu-
şeler çocuklarına da bulaşır. Baskı altındaki ğum, dıgıl dıgılım, yavru kuşum ne söylesem
bir kadın aydınlık, ışıltılı koşullarda yaşıyor- bilemiyorum. “Sonbaharda / düştü / evren…
muş gibi davranamaz ki. Sevinçleri elinden // Dumura uğradı tüm insanlık / ve yarın ya-
alınmış hüzünlü bir kadın biricik kızına şen tağın altına saklandı // Korkmuyorum / çocuk
şakrak bir yaşam verebilir mi tek başına. öldü içimdeki / çağlarım bir hamlede yıkıldı
Veremez. / Yüzüne duyduğum sevgi de yitti / Artık her
Ben dik ve onurlu yaşayabilmenin, insan an kapanmakta olan bir gün gibi yaşanıyor
olabilmenin kavgasını verirken sen gençlik / ve ben gittikçe büyüyorum / yıkıyorum tüm
bunalımlarınla baş başa kaldın. Koşulların kalıntıları // Yarın öldü / Düş yok artık // kıy-
sertti. İnce duygularının karşılığı yoktu ya- mık kıpırdamıyor / boş debelenmeler / yalan
şamında. Babanın evleneceğini öğrendi- kaynaşmalar / Her şeyi tepeden izliyorum.
ğinde sevinmiştin. Belki bir kardeşim olur / Düz bir yolda uzanıyor dünya / Alev alev
diyordun. Konuştuk, güldük seninle. Seni yanarak.” demişsin. Bu şiiri bedenini fırlatıp
düğünlerine çağırırlar sanmıştık. Çağırma- atmadan önce yazdıkların arasında buldum.
dılar. Düğünden bir gün sonra babaannen Bu şiiri 22 Ekim 2002’de yazmışsın. 22 ya-
telefonla arayıp da babanın evlendiğini söy- şındaydın bırakıp gittiğinde.
lediğinde telefonu yüzlerine kapattın. Bir 14 yaşındayken yazdığın şiir “Şili Stad-
daha da babaannenle konuşmadın. Senin yumundan Arta Kalan”. Dünyada olup bi-
küskünlüklerini onaracak kimse yoktu orta- tenlerle ilgileniyordun. Kitap okuyordun.
lıkta. Bir gün eşinden ayrılmış bir babanın Okuduklarının etkisiyle yazılmış bir şiir. Yine
telefonda kızıyla konuştuğunu duymuştum. de acıyı derinden duymuşsun. “Soğuk / in-
Sevecenlikle konuşan, kızını hep korumak san sesleri duyulmuyor / taşlardan değil bu
isteyen babanın tutumu beni etkiledi. Senin üşüme / doğaya yabancı bir soluk / yankı-
adına çok üzüldüm. Yaşamının eksik yan- lanıyor geniş karanlığın içinde // Yürüdük
larını gördüm. Sende yaşamını onaracak karlı yol boyunca / adımlarımızın izi yoktu /
zamanı tanımadın kendine. Yaratıcılığının izleri çaldılar onlar / kara gözlüklerinin sapı-
tadını çıkarabilseydin seni mutsuz eden ko- na astılar // Yürüyoruz karanlık yol boyunca
şulları dönüştürebilirdin. / koku yok renk yok / kokularla renkler Şili
Sen gittiğin gün masanın üzerinde buldu- Stadyumunda kaldılar. // Bugün burda unut-
ğum şiirleri de senin kitabına aldım. Önceki
tuk eti ve kanı / onlar stadyumun duvarına
yazdıklarını biliyordum. Yaşamını sonlan-
süs oldular / Bugün burda bir iskelet sürü-
dırmadan önce yazdıklarını, günlüklerinle
süyüz biz / çok oldu insan kokusunu unutalı
birlikte bir kitapta topladım. Bülent Habora
/ saat çiçekleri soldu // O küçük kızın yüreği
uğramıştı İnsancıl’a. Dergide şiirlerini ya-
kan içinde hala / tek onun soluğundan can
yımlamıştık. Şiirinden bir dizeyi kitabına ad
bulacak saat çiçekleri / uyandırın onu bul-
olarak seçmemi istedi. “Bir Çift Martı Gör-
duğunuz yerde / uzatın eliniz soğuklar galip
müştü Çocuk” olsun kitabın adı dedi. Onun
önerisi bana da anlamlı göründü. “Bir Çift gelmesin.” diyorsun. Şiir 1994’te yazılmış.
Martı Görmüştü Çocuk” senin ardından Çalıştığın kağıtlara not düşmüşsün. İnsan
basıldı. Bu durum yaşamın olağan akışına olmak istiyorum demişsin. Bu dönem yazdı-
aykırı. Ben önce gitmeliydin bu dünyadan. ğın şiirlerde İnsancıl’ın yaşamını etkilediğini
Sen benim ardımdan kitaplarımla ilgilen- görebiliyorum. İnsancıl 1990 Kasım ayında
meliydin. Sen bana bıraktın şiirlerini. Bana yayımlanmaya başladı. Sen o zaman 10 ya-
bıraktın acılarını. Bana bıraktın kuşkulu sor- şındaydın. 1994-1995 yıllarında yazdıkların-

44 Ekim / 2020
la yaşamının 4 yılını değerlendirebiliyorum. uzatıyoruz // Alın işte yaşam” Bu şiirim seni
Dünya sorunlarından etkilenip de bu dönem etkilemiş. Senin şiirin sanki benim şiirimin
yazdıkların karamsar sayılmaz. Bırakıp git- devamı niteliğinde. Şiire katılan, şiiri sürdü-
meden önce yazdıklarınla 14-15 yaşlarında ren, çoğaltan bir etkisi var “Kayıp Güneş”in.
yazdıkların iki ayrı kutup sanki. 22 yaşın- Yavrucuğun senin için kayıp güneş bendim.
dayken yazdıkların karamsar, yıkıcı. 14-15 Sen de benimle birlikte doğmak istemiştin.
yaşındayken yazdıkların sevecen, yaşama “Çakıl taşlarıyla dolu yollarda / fırtınaların
bağlı. Yine de ben iki ayrı dönem hakkında dinip / yağmurların tohumlar yeşerttiği / bir
bu geçişkenliğin nasıl gerçekleşebildiğini zamana doğru yola çıktılar // Bir insan / yü-
çok merak ediyorum. Anlamak istiyorum. reğine ulaşmasını / engellemeye çalışırken /
1994-1995 yılları arasında yazdığın “Öz- dondurucu kar tanelerinin / bir başka insana
gürlük” şiiri sözgelimi. İç açıcı bir şiir. “Bir rastladı // İki insan / yürekleri sarsılmış fırtı-
zamanlar / kaktüslerin ve kertenkelelerin nalardan / birbirlerinin gözlerinde / güneşler
bulunduğu bir vadide / bir çocuk yaşıyordu // aradılar / sonunda bulduklarında o güneşle-
Çocuk gözlerini / o göğe kadar uzanan / ge- ri / fırtınaların dinip / yağmurların tohumları
çilmez dağların arkasındakileri hayal ederek yeşerttiği / bir zamana doğru ağır ağır… /
/ ısıtıyordu // Bir gün geçilmezi geçilir yapan yürümeye başladılar / yanlarında başka in-
bir olay gerçekleşti / Bir çift martı görmüştü sanlarla beraber / çakıltaşları ayaklarını ya-
çocuk / rüzgarın sırtına binmiş / süzülüyor- ran yollardan // Şimdi orda / uzağında tüm
lardı gökyüzünde // Başını göğe kaldırdı / çirkefliklerin / bir kayıp güneş doğuyor / ben
özgürlüktü gözlerinin aynasına yansıyan” de onunla beraber doğuyorum” diyorsun
Bir de “Kayıp Güneş” şiirin var. Bu şiirde “Kayıp Güneş” şiirinde.
annenin o dönem yazdığı “Bir İnsanla Yürür- 15 yaşındayken yazdığın şiirlerinle dalga
ken” şiirinin etkisi var. Senin beni anlamaya geçiyorsun. Kendine gülebiliyorsun. “Ra-
çalıştığını, değişen yaşam biçimimize ken- punzel” adını verdiğin şiirinin altına not düş-
dini var etmek isteğiyle katıldığını görebili- müşsün. “Keh keh keh ne komik” diyorsun.
yorum. Peki ne oldu da “Kayıp Güneş” şiirini Sevdiğin arkadaşların var. Seltem’i, Martı’yı
yazan sen karanlığa hiçliğe doğru yol aldın. seviyorsun. 1995’te yazdığın “Güneş Tayfı”
Bunu çözemiyorum. Bu nedenle hem kendi aydınlık bir şiir. Bu şiiri 15 yaşını bitirdikten
şiirimi, hem de senin şiirini Peluşkocuğum birkaç gün sonra yazmışsın. 30 Mart’ta “Hey!
buraya yazmak istiyorum. Belki bir gün ya- Dostum / Anlat bana hislerini / çiğ taneleri
şamayı bırakıp giden bir genç kızın şiirini ir- tenine değdiğinde duyduklarını // yağmuru
delemek isteyen birileri olabilir. Yabancı bir ve bulutların hareketlerini / bir pencerenin
göz daha nesnel bakabilir. gerisinden seyretmenin / verdiği kimsesiz-
“Bir İnsanla Yürürken” benim şiirim. 1993 lik hissini // Bırak göreyim / gözlerinin kanlı
yılında yazılmış. “İnsanın Ayak Sesleri”n- kırmızısını / leş kargaları değil / avuçlarına
de var. “Aynı kaldırımda yürüyoruz başka bırakacaklarım // Göster bana / bir ortaçağ
insanlarla / beraber / çamurlu sokaklardan büyücüsünün / tılsımıyla parmak uçlarındaki
geçiyoruz / değişiyor görüntüler bakışlarının / bir çocuğun yaralarını nasıl sardığını / ve
ulaştığı / yerde // Aynı kaldırımda yürüyoruz kristal gözyaşlarını bir adamın / nasıl eritti-
/ sözcüklerinden soyunuyor sokak ve insan ğini alnının sıcağında // Küçük sevinçlerini
/ birer birer yıkılıyor korunaklar adımlarımız- anlat bana / Yüreğinin beyaz ışığını alnıma
la // Aynı kaldırımda yürüyoruz / ardımıza / doğrulttuğunda / aklımın prizmasından ge-
bakmadan / hiç yürünmemiş yollara giriyoruz çerek / gözlerime yansıyan Güneş Tayfını
/ güzelleşiyor sarp kayalıklar yalnızlığımızın göreceksin // Kırmızı / turuncu / sarı / yeşil
çoğaldığı yerde / Aynı kaldırımda yürüyoruz / mavi / lacivert / ve mor // Senin çözümün
başka insanlarla / beraber // toplayıp bulut- bende çocuk! / Benim çözümümüm… sen-
lardan düşlerimizi / yalnızlığımıza sarıp size de…” demişsin.

Ekim / 2020 45
O soruyu yine soruyorum. Aydınlık şiirleri varlığı seni arada bir yerlerde bırakıyordu.
yazan sen ne oldu da hiçliğe doğru yol aldın. Sen arada kalansın benim için. Kendimi
Senin ardından hep bir ipucu aradım kızım. düzlüğe çıkarmak için çıktığım yolda seni
İşte bu, diyebileceğim bir yanıtım yok. Yine yitirdim. Sen yaşamımı aydınlığa çıkarmak
de parça parça kimi bilgileri birleştirince kimi ve onu da yaşamak için çıktığım yolda öde-
sonuçlara varıyorum. Özellikle “Baba ve diğim bedelsin. Hep böyle duyumsadım. Bu
Çocuk” şiirin senin içinde bulunduğun trajik yazıyı yazma görevi de bana düştü kızım.
noktayı göstermesi açısından önemli. Senin Senin gidişin edebiyat ortamını da etki-
annen kalıplarını kırma kavgası vermiş ba- ledi. Sana şiirler yazıldı kızım. İnsancıl Atöl-
ğımsızlığına düşkün bir kadın. Baban tam yesi etrafında toplanmış gençler de şiirler
tersi. Baban ataerkil değerlerle büyütülmüş yazıp getirdiler. Ben ağlarken, gözyaşlarımı
ve o değerlerle uyumlu yaşayan biri. Ken- tutamadığımda sessizce mendil uzattılar.
di doğruları var ve çevresindekileri bu doğ- O şiirleri de kitabına aldım. Senin ardından
rulara uymaya zorluyor. Senin sorunun da yazdığım “Peluşko” adını verdiğim şiirleri de
bu. Birbirine zıt iki karakter arasında kendi yayımladım. O şiirleri yazdım ama hiç oku-
yolunu bulamadın. Bu senin suçun değildi. yamıyorum onları. Okurken ortalıkta ağla-
Benim suçum da değildi. İçinde doğup bü- rım diye korkuyorum. İçlerinde somut olarak
yüdüğüm ortam belirledi yaşamımı. Ben o seni çağrıştırmayan iki şiir var. Yalnızca on-
belirlenmişin dışına çıktım. Sen arada kaldın ları okuyabildim şiir dinletilerinde. Öbürleri
kızım. Nereye ait olduğunu tam belirleye- yazılıp bırakıldı gözyaşlarımın yanına.
medin. Zaman vermedin kendine. “Baba ve Aile kurumu çok abartılıyor ülkemizde. Bu
Çocuk” şiirini yazmak isterim buraya. “Düz abartmanın temelinde kadının aile kurumu-
yürü / Yollar eğri olsa bile / doğru yürüyecek- nu tek başına ayakta tutabileceğine ilişkin
sin // Çocuk başını eğdi / Rüzgar başakları kalıp inanışlar var. Bu inanışın bir uzantısı
savuruyordu // Cevap vermedi çocuk / Baba da çocukların başına gelebilecek her tatsız
savaşta kim kazandı.” olayın kadının sorumluluğunda olmasıdır.
Şiirde somut olarak bir baba-kız çatış- Erkek hiç sorumlu değildir de hep kadın so-
masının ipuçlarını gördüm ben. Belki nes- rumludur. İyi, olumlu bir sonuçla karşılaşıl-
nel bakamıyorum. Ama seni tanıyorum ya dığında kadını anımsamayan kalıp zihniyet,
sürekli şunu yapma, bunu yap denmesinin tatsız sonuçlar ortaya çıktığında hiç kuşku-
yansımasını “Düz yürü” emir kipinde gör- suz kadını suçlar. Ben de bu tür tutumlarla
düm ben. Şiiri bitirdiğin tümce de etkileyici. karşılaştım. Senin bırakıp gidişinin sorumlu-
“Cevap vermedi çocuk / Baba savaşta kim luğunu hep bana yüklediler. Bu tür tutumlar
kazandı.” Çocuk son dizeyi içinden söylü- karşısında sessiz kaldığımı söyleyebilirim.
yor. Beni etkileyen bu. Yanlış anlaşılmasın. Benim kendi içimde sorgulamalarım karşı-
Yılların ötesinden kimseyi suçlayacak deği- sında sizin kalıp zihniyetiniz bir sinek vızıl-
lim. Gerçekçi bir tutum almaya çalışıyorum. tısından öteye geçemedi. Sonradan vicdanı
Yavrucuğum senin gerçekliğini yerli yerine rahatsız olanlar -senin kimi akrabaların- be-
oturtmaya çalışıyorum. Sen bir yanınla bana nimle ilgilenmeye çalıştılar. İzin vermedim.
benzemek istiyordun. Öte yandan bu benze- İnsanların vicdanlarını temizlemesi için beni
meyi istemiyordun. Belki çok ciddiye alma- kullanmalarına izin mi verseydim. Onları
dığın bir annen olsaydı senin için daha kolay kendileriyle baş başa bıraktım. Yaşamımın
olacaktı. Bir yanınla kendi kabuğunu kırmak dışında kaldılar.
istiyordun. Karşında kabuklarını kırma kav- Seni çok seviyorum canım kızım. Ben ya-
gası vermiş annenin varlığı senin için rahat- şadıkça yaşamımın içinde soluk alacaksın.
sız edici olabiliyordu. Bir yandan babanın Senin yerin benim yanıbaşımda. Unutma-
temsil ettiği statükocu tutum seni etkiliyordu. dım seni.
Öbür yanıyla bu duruma uymamış annenin

46 Ekim / 2020
Son Martı

Ayşegül’e

Son martı düştü suya


Neydi ki öfkemiz
Kekiklere
Irmaklara
Ardıç kuşlarına

Neydi sahiden

Kürekleri
Kayıp
Tüm kayıkların…

Kokulu mumlarımız soldu aniden

Bir trenden indirdiler


Tüm sevdiğimiz şarkıları…
İte kaka…
Hayvan gibi…
Ve bir kent meydanında… Siyah elbiseli
Çirkin primatlar…
Üzerlerine ateş kustular… Şarkılar
Mumlar
Martılar
Çocuklar
Sustular…

Tayfun SARAÇ

Ekim / 2020 47
2018-2019

Tiyatro sezonundan süren seçme


oyunlar (6)

A. Didem USLU*

Meçhul Paşa:Bir Hınzır Neşriyat oyunu- çektiren olayları. En sonunda metin Saba-
nu Ahmet Sami Özbudak yazmış. 1946 son- hattin Ali’nin ölümü olayıyla sona erer. Yine
baharı. Hamza Ustu şarapçı. Okuma öğren- kim vurduya gidenler, yine meçhul olaylar.
mek isteyen Seyfi Efendi’yse çaycı. Kekeme Tıpkı 1970’ler gibi.
Mahir Usta uyukluyor. Oyunun seriminde ka- Oyun ileri aşamalarında çok uzadı, tuluat
rakterler tanıtılır. Makro Paşa’yı başlatanlar gibi oldu laf ebecilerle. Kadın karaktersiz bir
Sabahattin Ali, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz. Pa- erkek oyunu. Bir dönem oyunu. 1940’larda
ralel hikaye: Kahvehanedekiler ve yazarlar. İnönü döneminin siyasal olaylarına ve yazar-
İstanbul sesleri güzel, Yazarları gören Seyfi larına bakış. Böyle konularda oyun yapmak
de yazmak ister. İki paralel hikaye arasın- zordur çünkü Türkiye’de devrimci diye geçi-
da bağlantı. Rum kadın taklidi pek hoş. Hep nen insanların provakatör olup olmadıklarını
yabancı sermaye ve kökü dışarıda konu- bilmek zordur. Bugün ortalığı karıştıran ga-
su. Oyunun hikayesi çok gelişmiyor çünkü zeteci ve yazarları hala görüyoruz ama en
hep olay Makro Paşa’nın basımı. Hükümet kötüsü kimin haklı, kimin partizan veya ki-
başını yasaklamış, polis basınları. Her yeri min dış destekli olduklarını meydana çıkara-
ararlar, Nesin’i tutuklarlar. Dayak. Makro mıyoruz. Ancak unutulmaması gereken tek
Paşa siyasi mizah gazetesi. Seyfi okumaya ve en önemli nokta, Türkiye’nin 10-20 yılda
çalışır. İmam Behlül Efendi’nin hikayesi. 14 bir kah 1940 olayları, kah 1970 olayları, kah
sayı çıkacakmış ama 9. sayı toplatılır. Ham- yurtdışındaki olaylarıyla gelişmesinin durdu-
za’dan orman ve çevresindeki çakal me- rulmasıdır. O yüzden genç yazarlara, yan
taforu. Gazete kapatılır. Komünistler Mos- tutmadan ülkenin çıkar ve gelişmesi doğrul-
kova’ya diye. Oyunculuk çok güzel. Hele tusunda olumlu sonuçları olan metinler yaz-
Makro Paşa yağma sahnesi. Aziz Nesin’le malarını öneririm.
Rıfat Ilgaz içki içerler. “Nereye gidiyoruz” Kosovalı Peer Gynt oyununu 1977 do-
yazısı yüzünden Aziz Nesin’i tutuklamaya ğumlu Yeton Neziray yazmış. Valizliler, üto-
gelirler. Recep Peker’e suçlamalar. Merhum pik ülkeyi abartılı anlatırlar. Müzik yüzünden
Paşa, Malum Paşa diye olaylar ve toplumsal uçtaki oyuncuların sesi işitilmiyor. Baba
huzursuzluk ayyuka çıkar. Hükümetçi veya okula gelmezmiş, oğul anneye imza attırır.
hükümet düşmanı gibi görünenler karışıyor. Oğul anneyi kandırıp üzer. Kafestekiler ders
Gardiyanla Aziz Nesin kavgası. Sabahattin yapar gibi. Oğul ülkesinden İsveç’e gelmiş.
Ali ve Ilgaz konuşması. 1940’lı yılların tarih- Komik genç, ses taklitleri yapar. Hep valiz-
sel karakterleri ve toplumu üzen, boşa kürek lerle giden, gelen. Raylarda kayan kafesler

48 Ekim / 2020
Kosovalı Peer Gynt
oyunundan

hoş dekordu. İsveçlilerin tahmin etmedikle- Bir yaşlı kadının evini soyduklarında ka-
ri gibi çıktığını konuşurlar. İsveç yabancılar dın oyunu durdurur. Yabancılaştırmaya baş-
için kocaman bir çöplükmüş. Kosovalılar lar. Bunun üzerine aşk oynamaya karar ve-
çete olup hırsızlık yaparlarmış. Arnavut ör- rirler. Şemsiyeli dans başlar. Bu sefer başka
gütü. Kimse kimseyi onur meselesi yüzün- bir göçmen korusunu Almanya reddeder,
den ele vermezmiş. “Jagar Alban” diyence hatta Fransa’ya gitmelerini önerirler. Titrek
herkes kaçarmış. İsveç’e politik sığınma is- yaşlı kadın, Müslüman diye hakaretler yağ-
teği ama İsveçli görevli, ülkenize dönün der. dırır. Oyunda trajik yanı sıra, Balkan mizahı
Arnavutlar hırsızlık yaparlar ama kafesler da hoştu. Oyun aşırı mesajlı. Mesaj tekrar-
araba olur. Çok işlevli dekor çok hoştu. Ya- ları gereksiz. Sonuçta tüm göçmen büroları
vaş çekim araba kazası da hoştu. Balkan ve bu insanları Müslüman diye reddeder. İkinci
Çingene müziği çok güzeldi. Oyun daha çok perdede Peer’in abuk sabuk nedenlerle ce-
karakter oyunu olmayıp kitle ve toplumsal ol- zası uzatılır. Hemen sonra anlayışsız kadın
duğu için kalabalıkların toplu dans ve göste- Bela boşanmaya karar verir. Peer kaçar.
rileri ilginçti. Oğul İsveç’teyken birden ülke- Oyunda Almanlarla epey alay edilir ama
sinde anne ve babasıyla birlikte olur. Baba kendi kendine sordum: Onlar bu oyunu izle-
oğlu gösterilere götürmek ister, anne önler. diler mi? Kendin çal, kendin söylenin kime ne
Baba karşıt gösterilere katılır. Anne yine kar- faydası var diye düşündüm. Türk gardiyanla
şıdır. Meseleler çok uzatıldı ama aksiyonun görevli hanımın tokat sahnesi güzeldi. An-
ilerlemesi babanın vurulmasıyla oldu. Karşı cak Arnavut, Türk gardiyanın başını belaya
taraf zırhlı araçlar ve bombalarla saldırmış sokup gider. Ana/oğul aşırı bağımlıdır. Anne
hep. Babanın “onları becerdik” diye uzayan bencildir. Olaylar hızla geliştiğinde Peer ha-
ölümü. İngilizlere başvuru olayı. Almanya pisten çıkar. Valizli göçmenlerin eline silah
üzerinden Slovakya’ya gideceklermiş. Butik tutuşturulur. Savaş başlamıştır. Oyun çok iç
soyacaklar. Oğlan babasıyla telefonda ko- daraltıcıydı. Üstelik sonu değiştirilmiş.
nuşmak istemez. Tam bir aşk hikayesi olsa Sanatın bir de ideolojik işlevi vardır ama
demiştim ki… bence bunu hiç kullanmamak gerekir. Sa-

Ekim / 2020 49
nat tabii ki toplumsal olayları anlatır ama tiyatrosu değil, müthiş bir sahne tiyatrosu.
toplumsal olayların insan üzerindeki yıkıcı Radyo tiyatrosunun görsel hali. Çok ilginç
etkisini gösterip doğru ve mutlu yolu estetik bir deneme. Oyuncuların aynı yerde durup
bir şekilde seçerek bir kenara çekilmelidir. konuşmaları ve beden oyunculuğunun ol-
Sanat insan haysiyetini koruyucu ve olumlu, maması. Abartılı konuşmalar ve sesler, ku-
adil olandır. O yüzden edebiyatta adaletin lağa hitap ediyor. Tekrar ediyorum, kopya
söz birliği (poetic justice) vardır. değil ve bu görsel radyo tiyatrosu bir ilkse,
Samsun Tiyatrosundan tek kişilik Nazım helal olsun. Büyük bir buluş ama keşke bir
Hikmet oyunu Kuvayi Milliye. Sahnede gü- de kendi oyunlarını yazsalar… Radyodan
zel kumaşlar. Yıl 1918/19. Ateşi ve ihaneti çıktık, yola vardık sözleriyle başlayan oyun
gördük diye başlayan oyun. Ses çok güzel. görsel olarak kulağa hitap ediyordu. Beden-
Mavi üniformalı Fransız. Bize geçen Hintli sel oyunculuk yoktu ama ses efekti yarat-
ve Türkistanlı. Antep ve Karayılan hikayesi. mak için alet çalıştırma koşturması vardı. Bi-
Antepliler silahşör olur. Hem konuşma taklit- gBen çanları ve trafikle Londra sesleri. Bay
leri, hem folklorik beden hareketleri, hem de Fogg, 1872’de hizmetlisi Paspartu’yu işe
güzel sesle türkü. Erzurum’dan sonra Sivas alır. Tüm sesler vurgulanıyor ama en hoşu
kongresi. Amerikan mandası fikri. Ya istiklal, da, bu seslerin nasıl üretildiğini izliyor seyir-
ya ölüm. Adapazarlı Kambur Kerim’in hika- ci. At nalı, zil tınlaması, gazeteci çocuğun
yesi. 1920’de İsmail’in emaneti. Denizde yaygarası, siren sesleri. Sömürgeci İngiliz-
Karadenizliler. Mektup yazan öğretmen Türk lerin kadını tamamen dışlayan ataerkil gele-
köylüsünü anlatır. Sahne tasarımda oyuncu neklerle açtıkları yüzlerce erkek kulübünden
tahta düzenekle monotonluğu kırıyor. Işık birinde, kağıt oynayıp iddiaya giren erkekler.
da güzel, müzik de. İstanbul 16 Mart 1920. Dünya çevresini 80 günde dolaşmak müm-
Reşadiyeli Mehmet’in hikayesi. Manastırlı kün müdür?
Hamdi. Uykuda öldürülenler. Karda namuslu Dedektif Bay Hicks’se, ünlü polis karako-
Kazım’ın hikayesi, hain tercüman Mansur’u lu Scotland Yard’dan. Aristokrat Bay Fogg
vuracak olan. Sakarya macerası. Cihan- iddiasını kazanmak için yola çıkar. İngiliz
beyli. Çölünde yenilen düşman ama hala sömürgesi Hindistan’da kocası ölen kadı-
düşman elinde her şey var. Yıl 1922. Hala nı kurban etme töreninden kurtaracaklar.
düşman elinde şehir var. Sahnedeki tahta Prensesle birlikte Kalkütta’dan İngiliz sö-
düzenek dekoru bu kez kağnı olur. Kağnı- mürgesi Hong Kong’a geçerler. Pazar yeri
lar gidiyordu. Ve kadınlar. 1922 Ağustos. Bir sesleri de çok güzeldi. Tapınağa ayakkabıy-
insan hikayesi mükemmel. İstanbullu Şoför la girme sahnesi de hoştu. Hele yaşlı İngiliz
Ahmet ve kamyoneti. 26 Ağustos, Akdeniz’e hakim. Kafa sesi de iyi düşünülmüş. Fırtına
bakan nefer. İzmirli Ali onbaşı. Yegane si- sahnesinde oyunculuk olunca kafa karıştır-
lahsız adam Tabur imamı. Ve Büyük Taaruz! dı. Fransız Paspartu ile İngiliz Bay Fogg’un
Yaşar Gündem ortaya çok güzel bir gösteri birbirlerinin milletlerine sataşmaları da o dö-
çıkarmış. nemin sömürgecilik yarışını hatırlattı.
Ak ve Kara’dan Radyo Tiyatrosu müt- Yolculuk sürüyordu. HongKong’un af-
hiş bir oyun! Müthiş bir buluş! İnşallah kop- yonhanesinde Bay Fogg ve Paspartu. Çin’i
ya veya taklit değildir. Beş oyuncu Jules afyona alıştıran unutulmamalıdır ki, sömür-
Verne’in ünlü 80 Günde Devrialem romanı- geci İngilizlerdir. Çinliler Batı Avrupalıları
nı sahnede radyo tiyatrosu haline getirmiş- sonunda tanıyıp kötülüklerini öğrendikten
ler. Sesli, efektli ve müzikli. Şişmiş balonla sonra afyondan kurtulmuşlardır. Ekip, Yo-
martı sesi, rüzgar ve dalgaların sesi. Radyo kohama’ya gitmek için tekne arar. Trenle

50 Ekim / 2020
New York’a, oradan da Londra’ya gidecek- ria’nın benim komik Kralım demesini de ya-
lerdir ama Kızılderili baskınından kurtulmak saklar. Margirit öleceksiniz dediğinde, dok-
için uğraşırlar. Tam Londra’ya gitmek üzere tor bunu onaylar. Vakit bulduğunda ve karar
yola çıkacakken Bay Hicks Fogg’u tutuklar verdiğinde ölecekmiş. Tahta oturan Kral tah-
ama onun hırsız olmadığını öğrenir. Sonda tı çok sert bulur ama taht salonundaki tahta-
Bay Fogg iddiayı kaybettiğini sanırken gün kurularını yasaklar. Maria oyunun sonunda
hesabındaki yanlışlığı keşfederler. Hep do- öleceksin deyince, Kral saatlerin çalışma-
ğuya gittiklerinden meridyen başına zaman sını yasaklar. Maria, Kralın ülkesini idare
kazanmışlardır. Oyunun mutlu sonu ses edemiyorsa tahttan çekilmesi gerektiğini
taklitleri ve kulağa hitap eden müzik ve ses söyleyince Kral bunu da yasaklar. Aslında
aletlerinin tınısıyla biter. yasaklara karşıymış ama… Bunun üzerine
Kral oyunu aslında ünlü absürd tiyatro doktor çekilin diye ısrarlara başlayınca, Kral
yazarı Eugene Ionesco’nun Kral Ölüyor oyu- karısıyla doktoru tutuklatmak ister. Askere
nudur. Sahnede yükselti üzerinde taht. Kral ve orduya inme indiği için tutuklama olmaz.
I. Beranje diye asker anons etti ama gelen Kral ayakta zor durur. Bundan sonra da ne
giden olmadı. O sırada Margarit, yani kralın emretse yapılmaz. Kimseye hükmedemez
ilk eşi geldi, tahta çıktı. Yanında Kraliçe ve ama Margirit’in her emri kabul görür. Dok-
Jülyet. Maria ağlayarak sahneye girdi. Kra- tor Kralı öldü ilan edince, Kral yalvarmaya
lın üçüncü eşiymiş. Serim bölümünde ab- başlar. Halktan birinin canını vermesini ister
sürd (yabancılaştırmacı, göstermeci) oyun Kral ama kimse canını feda etmeyince te-
da, yanılsamacı illüzyon oyunlardaki gibi, kerlekli sandalye gelir. Asası da alınır. Tacı
serimle ilerlemeye devam etti. Kralın dok- da çıkarılır. Kraliçe Kral’ın tarihe geçmesini
toru, celladı, gökbilimcisi. Barış Kıralioğlu ister, töreni başlatır. Asker her şeyi icat etti
pek tatlıydı. Asker oyuncular yanlış yerden diye anlatınca havaya girer. Telgraf, telefon
giriyorlar diye kızar. Güneş Kralı dinlemiyor, ve otomobili bile yapmıştır. Kral doktordan
geç çıkıyormuş. Absürdlükler başladı. Bu- vasiyet yazmasını ister. Tarih kitaplarında
gün Kral bir gerçeği öğrenecekmiş. Komik- adı yüceltilmeli ve ezberlenmeliymiş. Ancak
likler oyunculukta. Eski eşle yenisi ağız da- “bencil sürüsü halk” yine de unutacakmış.
laşı yapar. Jülyet çok tatlı. Kraliçeler ikincil Kral karısı Maria’ya halkı şikayet eder. İçime
pozisyondaki yerlerini alırlar. Taht sadece girin derken ölüleri görür. Ölüme boyun eğ-
Kral içindir. İlk eş otoriter ama hizmetçisi meyi öğrenmek ister. Bu sırada saat çalışır
Jülyet onu tamamlar. Maria da ağlamaya durur. Kral ölmemek için Jülyetle konuşun,
devam eder. İlk eş Kralı eleştirir. Tüm genç- zaman kazanmaya çalışır. Doktor eğer Kral
ler başka ülkelere gitmişler. Bir tek 1 milyar Maria’yı tüm kalbiyle severse ölümün uzak-
ihtiyar kalmış. Kral orada yoktur ama doktor laşacağının garantisini verir. Saat yine durur
onun iyiye doğru değişiklik göstermeyeceği- ama yine başlar. Kraliçe, kendinden başka
ni anlatır. Doktor tuhaf astrolojik bilgiler verir. kimseyi sevmedin diyerek Kral’ı suçlar.
Ülke çöle dönüyormuş ama komşular iyi Doktor bu kez Kralın kör olduğunu ilan
durumdaymış. Sonunda pijamalı dans eden eder. Maria, Jülyet ve muhafız gider. Doktor
Kral gelir. Maria’yla selamlaşır ama yaşlı da ayrılır. İlk eşi götürür. Sondaki konuşma-
Maria burada mısın hala diyerek baş ağrı- lar çok hoş. Kralın tahtı bırakmak istemediği
sından şikayet eder. Bulutlara yağmuru ya- sahne de çok komik. Oyunun yazarı büyük
saklamış ama söz dinlenemezler. Maria’nın absürdcü olduğu için oyun da çok güzel
aman tanrım diyerek üzülmesini yasaklar. sahnelenmiş.
Her şey anormal olduğu için normalmiş. Ma- (Sürecek)

Ekim / 2020 51
Kurşûnî

(zaman nedir unutmuşken)


bir nebzecik avuntu bir damlacık bengisu
çöl meliği sanrısı ‘ılgım’la seviştiydim
dudakta demlenirdi kirpiğin ılık tuzu
ne kaçıp gitme hissi ne kaybetme korkusu
ahraz çölün yankısı ‘ılgım’la seviştiydim

aşkım dinimdi benim parmak izimdi tutku


seviştiydim ılgım’la ezberimde kokusu
sıcak şarap dolunay azıcık da beng tozu
ne yaşama arzusu ne de ölüm korkusu
seviştiydim ılgım’la ahraz çölün uykusu

(düşten düşüşe-aforoz-)
esrik çıvgın sürüsü gözlerimden geçiyor
dalgınca yâd ederek aşkın kor tarihini
yağıyor ellerime yokluğun bin bir hâli
elemle ezgileyip aşkın kör talihini
yorgun çıvgın sürüsü canevime göçüyor

(zehir zemberek zaman)


tıkır tıkır işliyor hasretin kor akrebi
dolunay gergefinde yaramın nakışını
bitirmeye hevesli ömrün karakışını
yelkovanlı çarmıha ölümcül nakışını
şerham şerham işliyor ayrılığın akrebi

( günceye dipnot )
göğsümün yokuşuna geçmişi sürüklüyor
an’ın kördüğümünde ağır aksak mor fayton
tekinsiz bu vakitte atlar terli ve yorgun
cehennem çıkmazına tepetaklak mor fay-
ton
kurşûnî düşkırığı geçmişi sürüklüyor

Mehtap EMRE

52 Ekim / 2020
İnsancıl’a Mektup

Sayın Berrin Taş


Sayın Cengiz Gündoğdu

Size cân ü yürekten söyleyeceğim ilk söz / ilk dilek: Âcil Şifâlar!... Direnciniz, yaşamınız
‘feyz’ alınacak -tanımı yok- bir ÖRNEK!... Süregiden sağlıklar, mutluluklar diliyorum…
Sözcükler, yine yetersiz ve kesinlikle ‘tabasbus’ değil!: O özverilerin yetkin ölçeği, o di-
rengen, o savaşçı, o kunt kâl’a ve bizleri, hep böyle aydınlatıcı içerik’leri ile sürgideceğine
inandığım, bana her sayısını –Teşekkür’lerim ile- ilettiğiniz İnsancıl’ın / Derginiz’in Ağustos
sayısı “Site” titizlik’lerinden ötürü, elime –çok şükür, Eylül sayısı ile birlikte-ulaştı!
Ağustos sayınızda yer alan Sayın Mustafa Özmen’in Hasan İzzettin Dinamo’ya ilişkin
yetkin saptama ve gerçeklikle yüklü yazısı; Eylül sayınızda yer alan, o korkunç Madımak
Katliamı’nda, o güzelim, o ‘velûd’ yaşamını yitiren kadîm dostum -tüm yitim’e uğrayanlarla
birlikte; nûr içinde yatsın!- Asım Bezirci’ye ilişkin “Kapak Konusu” ile… Sayın Ergün Özüte-
miz’in Cahit Irgat ve A.Kadir’e ilişkin, yine yetkin saptama ve gerçeklikle -ve duygusallıkla-
yüklü “Mektuplar”ı çerçevesinde, hem Sayın Yazar’ların, hem Siz’in/Derginiz’in gösterdiği
“değerbilirlik” beni çok duygulandırdı ve mutlu etti!
Edebiyatımızda yer alan 1940 Kuşağı o -deyim yetersiz ya!- ‘Martyr’ler; özverileri, çabala-
rı, dirençleri... cümle şairler, cümle yazarlar tarafından ‘feyz’ alınacak, unutulmaması gereken
“Değer”lerdi!... Siz -tekraren- sahip olduğunuz ‘erdem’lerin en yetkinini gösterdiniz!
Ben de… sanırım, 10 yıl önce… bu -tanım’larına sözcük yetmez!- Şair’ler üzerine yaz-
dığım şiirleri, İsmet Arslan Dostum da -hiç eksik olmasın!- özen’le BerfinBahar Dergisi’nde
yayınladı.
Daha sonra ben, Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Hikmet Altınkaynak’ın -deyim yerin-
dedir- bir kuyumcu titizliğiyle işlediği, “Edebiyatımızda 1940 Kuşağı” adını taşıyan kitabını
temel alarak “Karanlığı Yontanlar” başlığı altında düzenlediğim bu “Dosya” Kitabı, yaralandı-
ğımdan ötürü: “Teşekkürlerimin ‘somut’belgisi” olarak gönderdim kendisine…
“Yarâb, hiçbir şey kalmasın nihân!”
Sonra bu Dosya Kitabı, yeni bir düzenlemeyle “Ağıt” başlığı altında, İzmir’de, kadîm dos-
tum -nûr içinde yatsın- Şükran Kurdakul adına düzenlenmiş Şiir Yarışması’na gönderdim:‘De-
rece’ alamadı!
Şimdi…aram hiçbir zaman iyi olmadı! Ve dahi, benimki ilk’lerden galiba!…Bilgisayar’da,
maalesef “dawn-load”a uğrayan bu Dosya Kitab’ın içerdiği ve BerfinBahar’ın yayınladığı Ha-
san İzzettin Dinamo ve A.Kadir şiirlerimi, Değerbilirliğinize katkıda bulunmak -ve sizce bir
sakıncası yoksa- yayınlanması için, diğer şiirleri de bilgilerinize sunuyorum.
Gösterdiğiniz Değerbilirliğin verdiği, duygusallık ve mutluluğun coşkusuyla kaleme / tuş’a
aldığım bu uzun mektubu hoş-görmeniz dileği ile…
Bir kez daha derin sevgiler ve saygılar…

Yılmaz Gruda

Ekim / 2020 53
İnsancıl’a Mektup

Değerli Bir Armağan KİTAP

Sevgili Gülay Hanım, günümüzün Epiktetos’u olarak gördüğüm değerli Cengiz Gündoğ-
du’nun imzalı bir kitabını armağan ettiniz bir süre önce… Onur duydum…
Cengiz Hoca’mızın hastalığı döneminde yazdığı “Kapital’in Mantığı’’kitabı bende hayran-
lık uyandırdı… Bu zor süreçte kitap yazmak…
Beni çok aşan bilgiler… Öğrenebildiklerimi paylaşmak istedim…
Kapital, insanı zincirlerinden kurtarıyor… Zincirler kırıldığında dünyaya büyük resimden
bakıyorsun.
Marx’ın anlaşılmaması beni düşündürdü…
Kapitalizm insanı tutsak ediyor acımasızca… İnsani değerleri yok ediyor. Kapital’i anla-
manın ilk koşulu mistikleşmeye yer yok.
Soy idollerinde çarpışma ve döneklik. Bence bu idol çarpışması hiç bitmedi… Ülkemiz
bu olumsuzluğun bedelini ödemekte…
*****
Hegel, diyalektiği Zenon ile başlatır. Zenon, Hegel’e göre Elea Okulu’nun üstadıdır.
Bu değerli kitap beni aşan bilgilerle sürüyor. Bir kaç kez okumalıyım…
Bu yazımı okurken tebessüm ettiğinizi düşünüyorum Gülay Hanım…
Zor bir ders… Ama zor, beyni silkeler… Beyni genişletir.

Teşekkürlerimle…

Müyesser KARAİBRAHİM

Cengiz bey ve Berrin hanım merhaba,

İyi olduğunuzu umarım.


Derginin Eylül sayısını internette görünce, indirip okumaya başladım.
Berrin hanım, gazetedeki yazımdan alıntılar vererek söz etmişsiniz, teşekkür ederim.
İstanbul sözleşmesiyle ilgili tartışmalarla ilgili olarak, ahlaki değerler konusundaki “çeliş-
ki”yi çok açık biçimde dile getirmişsiniz. Umarım bu konudaki farkındalık daha da gelişir.
Sağlık ve esenlik dilerimle,
çalışmalarınızda kolaylıklar dileğiyle...

Mustafa GÜNAY

54 Ekim / 2020
Öykü

Hayri’nin Pabuçları

Özden DEĞİRMENCİ

Bu çocukta beni etkileyen; belki de, yüzü sahil kasabası. Ama insanlarda gelişmişlik
güldüğü halde acı bir ifade taşımaya devam yok. Birçok çocuk doğuruyorlar. Ölen ölür,
eden iri, siyah gözleriydi. Ayakkabıları las- kalan sağlar bizimdir, mantığı ile onları bü-
tiktendi. Koyu gri, üstü balıksırtı desenli las- yütüyorlar. Yani saldım çayıra, Mevla’m ka-
tik pabuçlar. Her ikisinin de burnu delinmiş. yıra. Çocukların çoğu, gelecek yaşlarına bir-
Başparmağının biri diğerinden daha yara- çok hastalığı taşıyor.
mazmış belli ki. Çorabı da delmiş, morarmış Hayri de bu çocuklardan biri.
bir şekilde bana bakıyor. Haftaya bayram. Hayri’ye bir ayakkabı
Bu başparmak bana çok şeyler anlatıyor. almak istiyorum. Ama söze nasıl başlayaca-
Söyleşiyoruz onunla. Karar veriyorum iyice. ğımı bilemiyorum. Lafı dolandırıyorum.
Öğretmenliğimin ilk yılı. Belimi zor doğrultu- “Hayri, baban ne iş yapıyor senin?”
yorum ama bu ücra kasabada öyle çocuklar “Muz tüccarı öğretmenim.” diyor Hayri,
görüyorum ki kendimi çok zengin hissediyo- sonuna kadar açılmış parlak iri gözleriyle.
rum. Hatta belki de bu durumdan rahatsız Anlıyorum.
oluyorum. Şaşırıyorum, ama anlıyorum.
Torosların eteklerindeyiz. Bir yanımız Hayri’ye yardım etmenin imkansızlığını
dağ, bir yanımız deniz. Canım Akdeniz. Çi- anlıyorum.
çeğin bin bir çeşidi, yeşilin bin bir tonuyla Kendimi çaresiz hissediyorum.
uyum içinde denizi seyreder. İklim yumuşak. Anamur’a bağlı bu küçük, güzel sahil ka-
Kar hiç yağmaz. Buradaki çocuklar kar bil- sabasında muz ve fıstık tüccarları çoktur. Bu
mez. Ama insanın iliklerine kadar işleyen bir insanlar zengindir. Benim öğretmen maaşı-
nem onları üşütür. Bu üşüme karın verdiği mın onların yanında bir değeri yoktur. Hay-
üşümeden farklıdır. ri’ye alacağım ayakkabı onlar için bir küfür-
Nem; insanı yıkar, çökertir. Burası her dür. Bu yüzden bu hediye kabul edilemez.
zaman yağmur alır. Her yağmurda çocuklar Hayri’ye ayakkabı hediye etmenin bir yolu
solar, yıkılır, neşeleri söner. Çünkü bu ka- yoktur.
sabada tüm çocuklar romatizmalıdır. Onla- Böyle bir hayata mahkum edilmiş Hay-
rın ağrılarını gözle görebilirsiniz. Hepsi, her riler, bu lastik pabuçların içinden dünyayı
yağmurda bacaklarını ovuşturur. Yağmur seyreden morarmış parmaklarıyla yaşama-
onları yaşlandırır. ya devam edecekler.
Aslında burası Akdeniz’de, çok güzel bir Anlıyorum.

Ekim / 2020 55
Öykü

Kader

Cengiz GÜNDOĞDU

İşin bu noktaya varacağını hiç kavga başladı aralarında...


düşünmemiştik... biz de düşünmedik, Araya girmeye çalıştım ama dinleyen
Selçuk Bey de düşünmedi. kim...
Hiç unutmam. Bundan on yıl önce karlı Kadın sonunda:
bir gün. Selçuk Bey beni odasına çağırdı. - Sen anarşik olaylardan para kazanan,
- Şu nottaki bilgileri araştırır mısınız insan düşmanısın dedi, noktayı koydu.
dedi. Selçuk Bey, sevgilisinin bu sözü üstüne
Bizim patron Selçuk Bey’in eli açıktır. paramparça oldu... bin parçaya ayrıldı
Çalışanlarını bolluk içinde yaşatır... Bana belki...
bir apartman katı aldı. Söylemesi ayıp Kafasını kesseniz kanı akmazdı...
güzel bir karım var. Geçinip gidiyoruz. Kadın, kapıyı vurup çekti gitti... gidiş o
Mutluyuz bile diyebilirim. gidiş.
Selçuk Bey’in bir iki ticaret şirketi var. Patron derin bir sessizliğe gömüldü... iki
Ama onun asıl işi Türkiye’nin batısında damla gözyaşı gördüm gözlerinde.
silah kaçakçılığıdır. - Kader dedi...
Selçuk Bey kırk yaşında güçlü bir Daha sonra ben kadınla birkaç kere
insandır. konuştum... İnadını kıramadım.
Bana verdiği notta şöyle deniyordu. Aradan günler... aylar... yıllar geçti...
“Selçuk Bey, eski sevgiliniz olan kadın, Bu yıllar içinde kadın ticarete atılıyor.
Hacı’nın pençesine düştü... Durumu bilin. Rusya’yla tekstil işine giriyor... Buraya
Eski bir dost.” kadar tamam. Ama kader... Türkiye Rus
Bizim yakınlarımız özellikle ne iş uçağını düşürünce ortalık karışıyor. Tekstil
yaptığımızı bilmezler... bizleri ticaretle işi duruyor. Kadın iflastan kurtulmak için
uğraşan, araç alıp satan kişiler olarak faizle para alıyor. Faizcilerin eline düşüyor.
bilirler. Hacı’ya gelince... Hacı’nın tekstille faizle
Selçuk Bey’in sevgilisi de bir süre işi yok ama doğuda silah kaçakçılığı yapar.
anlamamış ne olup bittiğini... sonra bir Kadınla tanışıyor, ağını kuruyor. Hem
rastlantı sonucu öğreniyor. kadını hem de mallarını ucuza kapatacak...
Hiç unutur muyum... dört dörtlük bir Kadın çırpınıyor, avukatlar tutuyor ama

56 Ekim / 2020
Hacı avukatı korkutuyor, işi bıraktırıyor. Olaydan sonra üç gün ses çıkmadı.
Patron: Üçüncü günün sonunda bir lokantada
- Anlaşma arayalım deyince... akşam yemeği yiyecektik.
Kalktım gittim Hacı’ya... Lokanta bir anda cehenneme döndü...
- Yok dedi Hacı... kadın ikiye bölünmez. Selçuk Bey kurşunlarla paramparça edildi...
Bu iş kötüye gidiyorsa da dinletemedim Hacı boynundan yediği kurşunla öldü... ben
Hacı’ya... yaralı kurtuldum.
Sonunda işe girdik... kadının borçlarını On yıl hapse çarptırıldım... Bir gün bir
ödedik... kadının beni görmek istediğini söylediler.
O gün öyle bir gündü... Hacı kadının Gelsin dedim...
evinde mallara fiyat biçiyordu... Kadın yan Geldi... Selçuk’un sevgilisiydi.
odada ağlıyordu... - Beni sıkıntıdan kurtaran Selçuk’tu değil
Hacı, bizi görünce buz kesti... mi dedi.
O gün akşama değin işi bitirdik... kadını - Evet dedim.
borçlardan da Hacı’dan da kurtardık. - Bilebilseydim dedi...
Biz evden ayrılırken, - Kader hanımefendi dedim.
- Kim gönderdi sizi, bilebilir miyim dedi. - Gitti...
- Biz de bilmiyoruz, biz görevlendirildik
dedik...

Ekim / 2020 57
Yıldız Güncesi

Cengiz GÜNDOĞDU

26 Ağustos Çarşamba telemiş olabilseydim.


Benim açımdan gün, güne uymuyor. Ör- Bitmez tükenmez bir sevgiyi dillendirebil-
nekse, dün kötüydüm… duyusal açıdan çok seydim bu türküde.
kötüydüm… Karlı dağlardan esinlenmiş olabilseydi bu
Bir sıkılmışlık yaşıyordum. Bu sıkılmışlığı türkü…
parçalamak istiyordum. Doğanın güzel seslerini, sevdiğim kadı-
Böyle durumlarda düş kuruyorum. Bir nın kucağına dökebilseydim.
göl… dağlarla çevrili… bir köpek… duman… O kucak benim başımı dayayacağım sı-
Her gün böyle değil. Örnekse, bugün iyi- cak bir kucak olsaydı… olabilseydi…
yim… Ne yazık… çok yazık böyle bir yetim yok.
Bugün Sözcü’de Uğur Dündar, İlker Baş- Yine de sevdiğim kadına bir kitap arma-
buğ’la görüşmüş… Güzel bir konuşma… ğan edebildim.
Doğru. Yıllar, koşar adım hızla geçip gitti.
Son Vatan Parçası nasıl kurtarıldı Bir bakmışım 70 yaşına gelmişim. Ben
Bu söyleşide Gazi’nin şu sözü, yaşam il- de şaşırdım.
kesi oldu. Şöyle diyor Gazi, “Güçsüz ve kor- Şimdi 77’yim…
kak insanlar, herhangi bir felaket karşısında Kıyımlar gördüm… ağıtlar dinledim, göz-
milletin de uyuşukluğa düşmesine ve çekin- yaşları sildim… yazdım, konuştum… kavga
gen duruma gelmesine yol açarlar.” ettim.
Bu her alanda geçerli… doğru bir ilkedir. Şimdi durdum… döndüm baktım, elde
Yazın dünyası da böyledir… Karşı ger- hiçbir şey yok…
çekçi yapıtlarla okurun bilincini bozarlar. Arada üzülüyorum ama yapacak bir şey
Bunlara karşı yılmadan mücadele etmek yok… giden gitti… yaşamda dönüş yok, yi-
gerekir… neleme yok ne yazık ki.
Yaşam çok ince ipliklerle dokuyor kendi-
27 Ağustos Perşembe ni… üstelik bir kez dokuyor. Dokuma süre-
Bugün dergide… şunu düşündüm… Yıl- lerindeki incelikleri kaçırdın mı… kaçırdın…
lar geçti, ne kaldı geriye. bitti.
Sözgelimi… örnekse bir aşk türküsü bes-

58 Ekim / 2020
28 Ağustos Cuma Meydanı goygoyculara bırakmayacağım.
77 yıl yaşadım ya, bu dünyada… 77 yıl- Bırakmamalıyım.
dan ne kaldı diye baktıkta pek bir şey göre- Bu tinsel güç var içimde.
miyorum kendimle ilgili…
Boş mu yaşadık değilse… 30 Ağustos Pazar
Hep doğruları söyledim, doğrular için Sözcü gazetesinde eski Genelkurmay
mücadele ettim dersem… buna da evet der- Başkanı İlker Başbuğ’la söyleşi. Söyleşiyi
sem, doğruları savundun da n’oldu. Madal- yapan Uğur Dündar.
ya mı verdiler… İlker Başbuğ şöyle diyor, “30 Ağustos Za-
Açıkçası kimseden madalya bekleme- feri dünya siyasetinde radikal değişimlere
dim. Hiçbir şey beklemedim… ama bir kişi neden oldu.”
çıkıp da bu adam Cengiz Gündoğdu, doğru- Kurtuluş Savaşı’nın anlamını da şöyle
ları söylüyor demedi… açıklıyor Başbuğ, “Atatürk, halkı ümitsizlik-
Üzüntüm şudur. Yalana dolana sapsay- ten çıkardı. Millet, aradığını bulmuş, istiklal-
dım, inanmadıklarımı bile inanmış gibi gös- leri için savaşma azmine ulaşmıştı. Büyük
terseydim, daha iyi olurdu. El üstünde tutu- Taarruz’un dünya siyasetini değiştiren so-
lurdum. nuçlarını görmemek, anlamamak için insa-
Ben kendimden yakınıyor değilim. nın kör olması gerekir.”
“Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerini- Gerçekten de körlük noktası burada
rim” bir noktadayım şimdi. önemli… Örnekse Türk ABC’sinin değişi-
mi… Yazının soldan sağa gidişi… Türkçenin
Saat 22.45 sekiz sesli harfli oluşu…
İnsan “Öldüm” dememeli. Türkçe bu anlamıyla kadim dillerden sü-
Örnekse, ben yazar mıyım. züle süzüle kendi anlamını bulmuştur.
Belli bir işim yok benim. Sekiz seslinin dile getirdiği güzelliği, gücü
“Sen kimsin, ne iş yaparsın” diyene “Ya- görmemekte çok acıdır.
zarım” diyebilirim…
Peki, böyle dedim diye yazar mı oldum, 31 Ağustos Pazartesi
yazar mıyım. Sanmıyorum. Yazı yazabilen Dün gece Berrin Taş, “Yarın İnsancıl’a
biriyim ben. gitmeliyiz” dedi… Aslında Pazartesi – Salı –
Belki ilerde, bakarsın yazar sayılırm… Çarşamba gitmeyiz İnsancıl’a…
Berrin Taş, “Yarın İnsancıl’a gideceğiz”
29 Ağustos Cumartesi Saat 23.45 dedikte içimdeki sıkıntı dağıldı… şunu anla-
Ne varsa, insanın kendinde var. dım, ben, İnsancıl’a aşıkım…
Düşündüm… taşındım kimse beni ele Bunalımın temel nedeni İnsancıl’dan
avuca sokamaz. Ben girmem böyle durum- uzak kalmam.
lara. İnsancıl benim eylem alanım… Ama bu
Şuna karar verdim. Bütün uygunsuz ko- önemli değil. Aşıklar ille de eylemde bulun-
şullara karşın Cengiz Gündoğdu ben… sa- mayabilirler.
vaşımı sürdürmeliyim… Sürdüreceğim… Derin bir sessizlikte… birlikte yaşamakta
aşkın önemli bir ögesi vardır.

Ekim / 2020 59
Kıran kırana giriştiğimiz kavgalarda tek mesi durumu da söz konusudur. / Nermi Uy-
bir kıymık bile düşürmedik hasmın eline. gur’u, İoanna Kuçuradi’yle Afşar Timuçin’i,
Bu aşkın temelinde engücü Berrin Taş’ın Uluğ Nutku’yla Doğan Özlem’i (ve daha nice
döktüğü alınteri de var. isim) okumayan, bilmeyen ve dahası okuma
gereği duymayan felsefeciler var.”
1 Eylül Salı Mustafa Günay son derece önemli bir ko-
Sabah takvime baktıkta gördüm. Eylül nuya değiniyor.
gelivermiş… nasıl sevindim. Bu aşamada kültür yozluğudur Günay’ın
Eylül, yazın… o bunaltıcı sıcakların bitim değinişi… kültür yozluğunun nedeni felsefe-
tarihi… yazdan sonbahara geçiştir. den kaçınmak… düşünürlerimizi okumamak
Eylül ayrıca yağmur mevsimidir. demektir.
Bütün bunların ötesinde 1 Eylül Dünya
Barış Günü’dür. 3 Eylül Perşembe
1 Eylül 1939 yılında Almanya, Polon- Yaz giderken kendime baktım. N’aptım
ya’ya saldırdı. Böylece İkinci Paylaşım Sa- bütün bir yaz.
vaşı başladı. En başta sağlıkla uğraştım. Sayrılarevi
Ticaretin, alışverişin ülkeler arası barış çok zamanımı aldı…
getireceği düşüncesi çöktü. İkinci Paylaşım Bu yaz Sait Faik’in bütün öykülerini yeni-
Savaşı kapitalist devletler arasında pazar den, bir kez daha okudum…
kavgasıdır. Özgün bir çalışmam olmadı.
Bu kavgada 60 milyon insan ölmüştür. Entelektüel açıdan verimsiz bir yaz geçir-
Daha sonra Sovyetler Birliği’nin öncülü- dim.
ğünde 1 Eylül Dünya Barış Günü ilan edildi. Tele 1 internet sitesine, karşıt yazılar ya-
Ne yazık ki dünya barış içinde değil. zıyorum. O yazıları seviyorum.
Dört bir köşede savaşçıklarla durumu gö- Yaz, geçmiş yazlara göre, daha boğucu
türüyor. geldi bana.
İnsanoğlu ders almıyor, bu belli… Yeşillikleri… kırları… ormanları özledim
hep.
2 Eylül Çarşamba Berrin Taş uz görüsüyle kahvaltıları bal-
Mustafa Günay’ın yazısı… Düşünce Def- konda yaptırdı… bu, beni çok sevindirdi…
terimden Fragmanlar (4) ( İnsancıl Eylül) Sabahları kahvaltı saati, günün en güzel
Mustafa Günay, şöyle diyor yazısında saati oldu benim için.
“Elbette felsefe alanında eserler ortaya ko- İnsancıl’da akşamüstü… akşamın alaca-
yan ve belli bir değeri olan kişileri okumak, sı…
öğrenmek gerekiyorsa çevirmek dilimize ve Necmi Rıza “Ada sahillerinde bekliyo-
kültürümüze aktarmak durumundayız. Ak- rum” diyor buruk… hüzünlü bir sesle…
tarma ve çevirme çabaları ve buna duyulan Belli beklenen gelmedi. Hep gelirim, geli-
ihtiyaç hep sürecektir. Ama yalnızca aktar- yorum… yoldayım dedi ama gelmedi.
ma çevirme durumunda kalmak, sorun bu- Bir öykü yazmalıyım bunun üstüne…
rada ortaya çıkıyor. Buna bağlı olarak kendi Kadını kirpiğine kadar seven bir erkek…
düşünürlerimizin çoğunlukla göz ardı edil- Her erkeği bir görüşte kendine aşık eden

60 Ekim / 2020
güzel bir kadın… cıvıl cıvıl… ele avuca sığ- oturduğumuz ağacın gölgesi… en önemlisi
maz ilişkiler yumağı… Sonunda patlayan ta- iki güzel insan Güler’le İsmail…
bancalar… kurşunlar… Çabucak acıktık… Zeytinyağlı dolma, bö-
Bir öykü yazmalıyım… rek, fıstıklı baklava akşam üstü kahvaltısı…
Yeşil çay…
7 Eylül Pazartesi Diyeceksiniz ki durmadan yemişsiniz. Ye-
Dün Suadiye’deyken… dik… söyleştik de.
Güler’le kocası İsmail, bizi Suadiye’ye Güzel bir gündü… özlediğim bir gündü.
götürdüler… deniz kıyısı… kırlık…
Sabah 10.30 sularında bizi evden aldılar. 8 Eylül Salı
Bir saat sonra Suadiye’deydik… Cumartesi günleri Hegel’in Felsefe Tari-
İlk elde neskafe içtik. hi’ni okuyoruz. Önceki hafta Platon’u bitir-
Öğlen yemeği olağanüstü güzeldi. Kuru dik. Bu hafta Aristoteles’e başladık…
köfte, enginar, yaprak sarma… Hegel, Aristoteles için “İnsanlığın büyük
Özellikle enginar nefisti… İstanbul’da bi- öğretmeni” diyor.
rinci sınıf lokantalarda bile bu enginarı yiye- Benim içinde bu böyledir. Aristoteles bana
mezsiniz. göre de insanlığın büyük öğretmenidir…
Kuru köfte de öyle… Hegel bu konuda şöyle der, “Aristoteles’i
İstanbul lokantaları unuttu kuru köfteyi… ayrıntılı olarak ele almanın bir sebebi, yüz-
Bu güzel öğlen yemeğinin üstüne kah- yıllarca tüm filozofların öğretmeni olmasına
ve… karşın onun felsefesiyle ilgili olarak kabul
Açık havada, durmaksızın esen yel… edilmiş ve halen revaçta olan düşüncesiz

Ekim / 2020 61
geleneklerce ona hiçbir filozofa yapılmadığı Havalar istediğim biçimde olmasa bile
kadar haksızlık yapılmış olmasıdır. Felsefe- yaşam çizgimi bozmuyorum… sonbahara
sine taban tabana zıt görüşler ona atfedil- uygun bir çizgi bu.
mektedir.” Umutsuz değilim ama şunu da biliyorum.
Bakalım, Hegel’den Aristoteles’le ilgili Yaş 70’in ötesi olanların son dönemi bu…
neler öğreneceğiz. bir kuşak gidiyor…
Benim bu kışı çıkaracağım kuşkuluydu.
10 Eylül Perşembe Ölümle doğru kavga ederek yaşama tu-
Sözcü’den aktarıyorum. Can Özçelik’in tundum.
haberi, “Gazetecilere ceza ve tahliye. ‘MİT Havalara geldikte, n’olursa olsun soğu-
şehidinin cenaze görüntülerini yayınladıkları yacak havalar… Kışlık giysilere dönece-
gerekçesiyle tutuklu yargılanan gazeteciler ğiz… Tek kaygım Yunan’la ilişkiler… sorun,
Barış Pehlivan, Hülya Kılınç ve Murat Ağı- umarım savaşa götürmez iki halkı…
rel’e 3 yıl 9 ay ile 4 yıl ceza verilip tahliye
edildi.’” 12 Eylül Cumartesi
Barış Terkoğlu tutuksuz yargılandığı da- 12 Eylül... faşist hareketin 40. yılı. Bir-
vada aklanmış. Şöyle demiş Barış Terkoğlu Gün’de “Devrimci Yol’un Lideriyle”, söyleşi.
“Arkadaşlarım dışarı çıkacağı için sevinçli- Söyleşiyi yapan Yaşar Aydın.
yim. Yine de bu kararı eleştiriyorum. Ben be- Oğuzhan Müftüoğlu söyleşinin sonunda
raat ettim ama onların da dışarı çıkarken özür şöyle diyor, “Temel hatamız, daha 12 Eylül
dilenerek dışarı bırakılmaları gerekiyordu. Bir gelmeden önce kendi örgütlülüğümüzün ye-
gün bile içerde kalmayı hak etmediler.” tersizliklerini tespit etmişken, bir takım pal-
Avukat Celal Ülgen, “Hukuk tutulması yatif önlemler aldıktan sonra darbeye karşı
yaşıyoruz ülkede. Tutuklanmaları hukuki uzun süreli bir direniş benimsememiz ve bü-
değildir. Tahliyeleri ya da mahkumiyetleri de yük şehirlerdeki örgütlülüğümüzü devam et-
hukuki olmayacaktır.” tirmemizden kaynaklandı. Kendi gücümüzü
Murat Ağırel şöyle savunmuş kendini daha fazla görmekten kaynaklanan ve askeri
“Elindeki kılıçla adaleti sağlayan o güzel ka- tabirle söylersek yığındaki hata sonraki bütün
dının gözleri boşuna kapalı değildir. Çünkü süreçleri derinden etkileyen bir rol oynadı.”
o tarafsızlığına en hafif şekilde gölge düşü- Yenilginin en önemli nedeni bu olabilir.
recek herhangi bir davranıştan ve tavırdan Ama sosyalist devrim amacını güden doğru
uzak durur. Bir gazeteci olarak yaşadığım bir eksiklik te vardı.
adaletsizliği, hukuksuzluğu adalet ve hukuk Burda inanç eksikliği de söz konusu ol-
ile savunmak istiyorum. Biz bunları adaletle malı. Bu eksiklik öldürücü bir yılgınlık ya-
aşacağız.” rattı. Bir anlamda büyük bir kendine güven
büyük bir yılgınlığa götürdü insanları.
11 Eylül Cuma
Eylül ayı, istediğim… özlediğim havada 13 Eylül Pazar
gitmiyor. Havalar alabildiğince sıcak… Müftüoğlu, bugün BirGün’de şöyle di-
Gazetelerde okudum. ABD’de de bir yor, “Bu günden bakıldığında, içine Amerika
kentte bir günde 30 derece soğumuş hava. (CIA) kaçmış devletin emperyalist güçlerin

62 Ekim / 2020
bölge siyasetlerini de hedefleyen böyle bir lemiz, bu işin arkasını bırakmayacağımızı
darbeyi gerçekleştirmesine o günkü sol ör- gösteriyor. Bu coğrafyanın yurttaşı olarak
güt ve yapıların engel olmasının mümkün geleceğini ve geçmişini adaletin tesciline
olmadığını düşünüyorum.” adamış görevlilerin 40 yıldır görevlerini yeri-
Müftüoğlu söylüyor. Sol örgütler birbirle- ne getirmediklerini hatırlatacağız.”
riyle mücadele noktasına getirilmişlerdir.
Müftüoğlu’na göre kimi örgütlerde darbe- 17 Eylül Perşembe
ye karşı mücadele eğilimi yoktu. Dergideyim… İnsancıl’da… nasıl da öz-
Bütün bunlar doğru saptamalar. Ama du- lemişim. Gelir gelmez sessizce masama
rum böyle olmasaydı bile 12 Eylül’ü sol ör- oturdum… derin bir soluk aldım… kolay de-
gütler önleyemezdi. ğil, bu masada 30 yıl geçti. Nice kavgalar bu
Şu açık. Darbe yapanın tankı var. Senin masada verildi… nice kanlı olaylar bu ma-
tankın yok. Bu durumda yenilirsin. sada çözümlendi… Örnekse Almanya’da
Durum budur. Spartaküs Ayaklanması (1918-1919). 11
Sol örgütleri darbeyi önleyemediniz diye Ocak 1919’da Berlin’de sokak çarpışmaları
suçlamak doğru değil. başladı. 15 Ocak’ta Naske’in birlikleri Ber-
lin’e girdi. Başta Liebknecht, Luxemburg
16 Eylül Çarşamba yüzlerce devrimci katledildi.
BirGün’den aktarıyorum. Dilan Esen’in Fritz Heckert Spartaküs Birliği’yle Alman
haberi. “Berfe Ana’ya verdikleri sözü tut- Komünist Partisi’nin kurucularından Komün-
madılar. Gözaltında kaybettiler dosyayı da tern Üçüncü ve Dördüncü Kongre Delegesi
kapatacaklar. Adalet Bakanlığı’nın gözaltın- Fritz Heckert konuşuyor, “Biz bu yenilgiden
da kaybedilen Cemil Kırbayır’ın dosyasının hiç ders almadık ve onun sonuçlarını değer-
kapatılması talebi, Yargıtay 8. Ceza Daire- lendiremedik. Tam tersine öncelikle bozgu-
si’nde incelemede. Talep onaylanırsa dosya nun ancak ikinci dereceden önem taşıdığını,
zaman aşımından kapatılacak. Ağabey Kır- Parti’nin pekişmesine hizmet edeceğini bile
bayır, ‘Yetkililer 40 yıldır görevlerini yerine düşündük. Bu görüş saldırı Teorisi Teorisi
getirmiyor’ dedi. başlığı taşıyan bir dizi makalenin yer aldığı
12 Eylül askeri darbesinin ardından 13 bir kitapta cisimleştirildi. İddia şuydu: Ma-
Eylül 1980’de Ardahan’ın Okçu köyündeki demki Partimiz Alman proletaryasının gerçek
evinden gözaltına alındıktan sonra kaybe- yığın partisidir, ‘her yerde düşmanla çatışma-
dilen Cemil Kırbayır’ın dosyası kapatılmak nın bir yolunu bulup onları vurmalıyız.’”
isteniyor.” (Çağdaşların Gözüyle Lenin, Evrensel Basım
Kırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır şöy- Yayın, İstanbul 2000)
le konuşmuş, “Bu dosyanın kapatılması 40 Heckert tam güvendedir kendine. Lenin de
yıl öncesinden de belliydi. Cemil Kırbayır 8 bu hareketi onaylayacaktır. Böyle düşünür.
Ekim’de katledildiğinde de senaryo hazırlık- Lenin’le buluşur… Lenin, “hafif alaycı bir
lıydı. Bu insan bu coğrafyanın yurttaşıydı. sesle
Onun da yaşamaya hakkı bu topraklarda -Haydi yoldaş Heckert “dedi “Orta Alman-
hakkı vardı. Tüm bunları bırakın bir mezar ya’daki kahramanca maceralarınızı anlatın
yeri bile verilmedi. Bunca yıllık mücade- bize.”

Ekim / 2020 63
Lenin daha sonra şunları söyler, “Bu işe
nasıl kalkıştığınıza şaşırıyorum. Siz pro-
vokasyona geldiniz. Esaslı bir dayak atıldı
size. Parti bunu çok pahalıya ödeyecek. Bu
konuşmada Lenin daha sonra şunları söyle-
di. Üçüncü Kongre’de (Komintern’in üçüncü
Kongresi) tekrarlayacağı düşünceleri açık-
ladı. Bolşevikler Rusya’da kazanmış ve ik-
tidarı ele geçirmişlerdi. Çünkü onlar yalnız
işçi sınıfının çoğunluğunu değil, orduyu da
hatta köylülüğün ezici çoğunluğunu da yanı-
na çekmeyi başarmışlardı.”
12 Eylül’e bir de burdan bakmak gerekli.

20 Eylül Cumartesi
BirGün gazetesinin birinci yaprağında şu
yazı var. “Adalet, Evlilik, Kardeşlik Yolunda
6000 Adım. BirGün’de 6000inci adımı at-
Ruhi Su
tık. Daha bu ne ki? Beraberce nice adımları
atacağız. Yolumuzu kesmeye, bizi yoldan
çıkarmaya çalışacaklar; yılmayacağız. 6000
22 Eylül Salı
adımdır bizi yalnız bırakmayan tüm yol arka-
Ruhi Su’yu dinliyorum. O yar gelir.
daşlarımıza selam olsun.”
“O yar gelir yazıya bana gül olur / yar yar
Yüzün görsem tutulur dilim lal olur / Aşka
düşen divane gezer deli olur.”
Aşk… ayrılık üstüne söylenmiş türkülerin
en güzeli
Aşık, evlerine gide gele usanır. El kızını
yar sanmıştır. O yar, yüreğine hançer vurur
aşıkın. Ama o hançer gül olur.
Aşıkın son dileği sevdiği üstünedir. “Ben
BirGün’ ün yol arkadaşlarından biri de
ölürsem sağ olsun sevdiceğim” der.
benim. BirGün’ü her gün alıyorum.
Ruhi, derinden gelen sesiyle doğru bir bi-
Ne kadar zorlukla mücadele ettiklerini bi-
çimde yorumlar.
liyorum. İnsancıl’ın çektiği sıkıntıları BirGün
Aşık onurlu bir aşıktır. Hançerlense bile
de çekiyor.
büyük düşünür… o ölümü düşünür ama
Nasıl İnsancıl görmezden geliniyorsa,
sevdiği yaşamalıdır.
BirGün de öyle görmezden geliniyor.
Biz direndik. BirGün de direniyor.
Kutluyorum BirGün’de direnenleri.

64 Ekim / 2020

You might also like