You are on page 1of 23

Anadolu’nun kültürel Mirası

HİTİTLER

Hititler M.Ö. 2000 yılından M.Ö. 8. yüzyıla kadar Anadolu’da hüküm süren devlettir. Hititler
Hind-Avrupalı boyların sadece Orta Anadolu'da oturan bölümüdür.

Hititler, Anadolu’ya M.Ö. 3. binin son yıllarında, 2. binin başında küçük gruplar halinde, girmeye
başlamışlardır. Anadolu’ya Kuzey Karadeniz üzerinden veya kuzeydoğudan, Kafkaslar üzerinden
geldikleri ve Kızılırmak kavisinin kuzey kesimine yerleşmiş oldukları değerlendirilmektedir.

1
Anadolu Yarımadası'nın bugün için bilinen en eski adı Hatti Ülkesi idi ve bu topraklar 1500 yıl
boyunca Hatti Ülkesi olarak bilindi. Bu ad o kadar yerleşmişti ki Anadolu'yu istila eden Hititler bile
yeni yurtlarından söz ederken Hatti Ülkesi deyimini kullanmışlardır.

Tabletlerden öğrenildiğine göre Hititler kendini Nesice konuşan Nesililer olarak anıyordu.
Ancak Hitit biçimindeki adlandırma, Eskiçağ tarihi çevrelerinde yayılmıştı. Filologlar söz konusu
Hind-Avrupalı kavim için Hatti sözcüğünü olduğu gibi almayıp, onun Ahd-i Atik’de (Eski
Antlaşma) zikredilen "Heth" ve "Hittim" şeklinden esinlenerek Almanca Die Hethiter, İngilizce The
Hittites, Fransızca Les Hittites ve İtalyanca Gli Ittiti deyimlerini üretmişlerdir. Türkçe'de ise
önceleri Eti sözcüğü kullanıldı, şimdi ise Hitit deyimi yerleşmiştir.

2
İlk yerleşim yerleri Hattuşaş'dır. Başkentleri Neşa (Kaniş) olmuştur. Daha sonra Anitta'nın
soyundan gelen "Hattuşili" Hattuşaş'ı bu kez Hitit krallığının başkenti yapar ve adını da burdan alır.
Hititler yerli halkın ekonomik ve kültürel etkilerinden etkilenerek dil ve dinlerini benimsemiş ve
ırklarını Hatti ırkının içinde eritmişlerdir.

Hattuşaş Antik Kalıntıları bugün UNESCO’nun Dünya Kültür Mirasları listesinde yer almaktadır.

3
Hitit tarihi

Eski Krallık M.Ö. 1650 - M.Ö. 1450

İmparatorluk M.Ö. 1450 - M.Ö. 1200

Hitit Devleti'nin kuruluşundan itibaren, sanattaki Mezopotamya'lı unsurlar kaybolarak,Anadolu'nun


yerli sanatıyla birleşmiştir. Sanatta, boyutları büyümüş anıtsal eserler ortaya çıkmıştır. Tapınaklar,
4
saraylar, sosyal yapılar, kaya kabartmaları ve orthostatlarla (bina cephelerinde alt sırada yer alan
kabartmalı taşlar) önceki sanattan ayrılır.

5
6
Hatay’ın Reyhanlı İlçesi Demirköprü Köyü yakınlarındaki Tell Tayinat höyüğünde bulunan
Hitit Kralı II. Şuppiluliuma’ya ait heykel

Aslında Hattiler'e ait olmasına rağmen Hitit Güneş Kursu olarak anılan törensel nesne, Hititlerin
sembolü kabul edilir.

Hitit Uygarlığı ve sanatının sembolü sayılan bir nesnedir. Güneşi sembolize eden dairesel biçimin
etrafına yerleştirilmiş öğelerden oluşur. Bazılarının üstünde ses çıkarması için sallanan parçalar,
kimisinin üstüne barışı sembolize eden geyik figürü, kimisine ise üremeyi sembolize etmek üzere
kuş, ağaç figürleri vardır. Ahşap asaların ucuna takılarak dini törenlerde kullanıldığı veya at koşum
takımlarının arasında kullanıldığı sanılmaktadır. Genellikle tunçtan yapılır. En seçkin örnekleri
Alacahöyük’te bulunmuştur.

Hitit İmparatorluğu’nun Yapısı

Hitit Devleti, Kral ve üyeleri kraliyet ailesinden gelen kişilerden oluşan politik bir kurumdu.
Yönetimin politik organı Pankuş’tur (İmparatorluk Meclisi). Herhangi bir politik sorun olduğunda
Pankuş Kral tarafından çağırılmaktaydı.

Fakat Pankuş kralı bile denetleme yetkisine sahipti; yani Pankuş, kralın kararları hakkında söz
sahibi bir kurul ve böylelikle de onun mutlak hakimiyetinin tek denetleyicisiydi.

7
Yazı ve Dil

Hititçe, bugüne kadar bilinen en eski Hint-Avrupa dilidir. Hitit İmparatorluğu'nda bunun
dışında Luvi ve Pala dillerinde olduğu gibi Hititçe'yle az veyâ çok akrabâ olan başka diller de
kullanılmaktaydı. Luvca'nın dinsel konularda önemi vardı. Bu dillerle berâber Hititçe, diğer Hint-
Avrupa dillerinden kelime hazînesi açısından kısmen farklı olan Hint-Avrupa dillerinin Anadolu
kolunu oluşturmaktaydı.

Çivi yazısında, Akkadça ve Sümerce yazı işaretlerini aynen almışlardı. Diplomasi lisanları Akadca
idi. Hititler yazılarını kil tablet, yani toprak levhacıklar, tahta, gümüş ve bronz levhacıklar üzerine
yazarlardı. Hattuşaş Büyük Tapınağında ele geçen bir kil tablette; "19 kil tablet, 33 tahta tablet
yazıcısı" ndan bahsedilir. Ünlü Kadeş antlaşmasının Hititçe metni gümüş tablet üzerine yazılmış.
Ama ele geçmemiştir.

Kayalardaki kabartmalar ve yazıtlar için Hiyeroglif denilen yazı kullanılırdı.

8
Hititlerde yaşam

Hititlerde halkın başlıca geçim kaynağı tarımdı. Hayvancılık da yapılıyordu. Ticaret yaparak zengin
olanlarda vardı. Hititler; Babil, Amurru, Ugarit, Arzawa ülkeleriyle ticaret yapıyorlardı. Ulaşım ve
ticaret dört tahta tekerlekli öküz arabalarıyla, eşek ve katırlarla sağlanıyordu. Yolların bakımı yerel
yönetimlerce yapılıyordu. Gümüş çubukları ticarette para yerine kullanıyorlardı.

KİŞİLİK HAKLARI

Krallık topraklarında herkes dininde ve dilinde serbestti.

Aşağılayan ve acımasız cezalar uygulamazlardı.

İşkence tasvirlerine hiç rastlanmamıştır.

Ölüm cezaları büyü yapanlarla krala karşı gelenlere veriliyordu.

Kralın ölüm cezasını kaldırma yetkisi vardı.

Başlık parası zorunluydu.

Ayrılmalarda çocuklar paylaşılırdı.

Köleler parasını ödeyerek özgür kalabiliyordu.

9
EVLİLİK

Kardeş ilişkileri ve evliliği çok kötü karşılanırdı Ensest ilişkinin cezası ölümdü. Kadınla erkek
eşdeğerdi. Ayrım yapılmazdı. Harem sadece sarayda vardı. Halk arasında çok eşlilik geleneği
yoktu. Kraliçenin de yetkileri krala yakındı. Evlenecek erkek kızın babasına Kuşata denilen başlık
parası verirdi. Erkek evlilikten vazgeçerse parayı geri alamazdı. Evlendikten sonra kadın zina
yaparsa cezası ölümdü. Evli erkek zorla birine sahip olursa cezası ağırdı. Hititlerde boşanma ve
veraset kanunlarda ele geçmiştir. Tabletlere göre aile en az 8-10 kişiden oluşuyordu.

10
Kutsal Evlilik sahnesi, Bitik Vazosundan ayrıntı. MÖ. 1600'ler (Eski krallık Dönemi) Damat gelinin
duvağını açıyor ve ona içki sunuyor. "Yüzgörümü anı"

DEVLET YÖNETİMİ

Büyük Kral aynı zamanda baş komutan,baş rahip, baş yargıç görevlerini yürütüyordu.

Kral, kraliçe, veliaht sonra baş mesedi (kral sözcüsü) gelir. Baş mesedi, kralın kardeşi veya veliaht
olmayan oğlu olurdu.

Kral aldığı kararı Pankus denen soylular meclisine onaylatmak zorundaydı. Bu ilk kez Hititlerde
uygulanmıştır.

Kral sarayında çeşitli yetkilere sahip devlet erkanı, katipler, rahipler, şarkıcılar, müzisyenler de
yaşardı.

Kraliçelik hakkı kral ölse bile ölünceye kadar devam ederdi. Eskisi ölmeden yenisi kraliçe
olamazdı.

ASKERLİK

Hititlerde herkes askerlik yapmakla görevli idi. Askerler; ok, mızrak, kalkan, balta, topuzla
savaşırlar, bellerinde kamaları olurdu. Kale komutanları vali olarak görev yapıyorlardı. Orduda
binbaşı, yüzbaşı, onbaşı gibi rütbelerin olduğunu biliyoruz. Askerler; "Piyade Askerleri, "Araba
Savaşçıları", "jandarma askerleri", "istihkam askerleri", "deneyimli askerler" gibi sınıflara
ayrılırlardı.

11
Savaş arabalarında biri sürücü, ikisi okçu üç savaşçı bulunurdu.

HATTİ ÜLKESİNİN BİN TANRISI

Hitit tabletlerinde uzun tanrı listelerine rastlanmıştır.

Bin tanrılı olmalarının sebebi, işgal ettikleri ülkelerin tanrılarını da kabul etmeleridir.

Dini bayramlara tanrılara şarap, bira, alkollü içecekler sunuyorlardı.

Din ve Mitoloji konularında Hatti ve Hurri etkisi altında kalmışlardır. Mezopotamya


kaynaklarından esinlenmişlerdir.

12
Teşup - Gök Tanrısı. (Fırtına Tanrısı ) Baş tanrının sembolü boğadır. Metinlerde ve sanat
eserlerinde dağlar üzerinde durur. Hititler dağları kutsal sayar ve taparlardı. Kozmik dönemi
(kâinâtı) sağlayan, krallığı ve ülkenin düzenini koruyan O'dur. Kral, efendisi adına ülkeyi yönetir.

Arinna- Güneş Tanrıçası. Baş tanrıça. Hepat/Kupaba/Kybele Yazılıkaya'da panter üzerinde durur.
Adaletin Koruyucusudur.

Bu iki tanrı birbirlerine eş idiler. Bütün tasvirlerde koca sağda. Karısı solda durmaktadır. Bu
gelenek günümüzde devam etmektedir. Kraliyet aileleri bu şekilde dururlar.

Hitit Dini

Hititler’de tanrılar, tıpkı insanlar gibidir. Fiziksel şekilleri insan gibi olduğu kadar rûhen de onlarla
aynı olup insanlar gibi yerler, içerler, kendilerine iyi bakıldığı sürece insanlara iyilik ederler; ancak
13
ihmâl edildikleri zaman hemen intikam almaya, insanları en acımasız yöntemlerle cezâlandırmaya
hazırdırlar. Bir Hitit metni, insanlarla tanrıları birbirleriyle kıyaslamakta ve tanrı-insan ilişkilerini
bey-hizmetçi ilişkilerine benzetmektedir.

Kadeş Savaşı ve Barış Antlaşması

M.Ö. 1274 tarihinde II. Ramses ile Muvattalli arasında Kadeş önünde büyük bir meydan
savaşı yapılmış ve Kadeş Antlaşması ile sonuçlanmıştır. Bu antlaşmaya bağlı olarak II. Ramses
savaştan önce aldığı yerleri boşaltmış, Kadeş Şehri Hititlere kalmıştır.

Kadeş Barış Antlaşması sırasında orduda çıkan bir isyanda, Muvattalli öldürülmüştür. Antlaşma,
onun yerine geçen III. Hattuşili tarafından imzalanmıştır. (M.Ö. 1269) Bu antlaşma dünya tarihinde
eşitlik ilkesine dayanan en eski antlaşmadır. Antlaşma çivi yazısıyla gümüş plakalar üzerine Akadca
olarak yazılmıştır. Ayrıca Kralın mührünün yanında Kraliçenin ( tavananna) mührü de vardır.

14
FRİGLER

M. Ö. 12. yüzyıl başlarında Güneydoğu Avrupa’dan gelen Ege Göçleri ile Anadolu’ya giren Frigler
Anadolu’nun önemli kentlerinin hemen hepsini yakıp yıkmış ve Hitit İmparatorluğunu ortadan
kaldırarak Anadolu’yu yavaş yavaş egemenlikleri altına almaya başlamışlardır.

Frigler’in esas yerleşim bölgesi Gordion merkez olmak üzere Sakarya bölgesi olup Afyon, Kütahya,
Eskişehir bu bölgeye bağlıdır. Geride bıraktıkları çok az sayıdaki yazıtlar onların Hint - Avrupalı
bir dil kullandıklarını göstermektedir.

Yunan kaynakları özellikle Heredotos onların büyük ve küçük Byriges’ler olarak Makedonya’dan
geldikleri konusunda bilgi verirken Asur kaynaklarında Muşkili Mita’dan söz edilmektedir.
Genellikle Mita ile Midas’ın aynı şahıs, Muşkilerin de Frigler oldukları kabul edilir.

M. Ö. 8. yüzyılın ikinci yarısında Frig Devleti büyük güç kazanmış, ancak M. Ö. 7. yüzyılın
başlarında Kimmer akınları ile zayıflamış; daha sonra Lidya egemenliğine girmiş ve 550 yıllarında
da Pers istilası ile bağımsızlığını tamamen yitirmiştir.

Frigler’in siyasi yaşantıları ve sanatları iki evrede incelenir.

Erken Evre (İ. Ö. 7 yüzyıldan önceki dönem)

Geç Evre (İ. Ö. 695’teki Kimmer istilasından sonra başlayan ve İ. Ö. 4. yüzyılın son çeyreğine
kadar süren dönem)

15
Frigler’in başkentleri Gordion’dur. Gordion müstahkem bir şehir olup güçlü inşa edilmiş surlarla
çevrilidir. Gordion’daki resmi yapılarda en gelişmiş örneklerini gördüğümüz dikdörtgen planlı, taş
kerpiç ve ağaçla inşa edilmiş “Megaron” denilen yapı tipi Batı Anadolu’da M. Ö. 3. bin yılından
beri kullanılan yapı tipidir.

Frigler bu yapıların ön cephelerini Batı Anadolu gelenek ve göreneklerine göre pişmiş toprak
bezekli levhalarla, bazılarının tabanlarını da yine geometrik motifli renkli mozaiklerle
süslemişlerdir. Bu boyalı levhaların en güzel örnekleri Gordion ve Pazarlı’da bulunanlardır. Bunlar;
savaşçılar, aslan - boğa boğuşmaları, insan başlı at gövdeli veya kuş başlı varlıklar, hayat ağacının
iki yanındaki keçileri gösteren figürler gibi konuları içermektedir.

16
Başkentleri olan Sakarya kenarındaki Gordion’dan başka Kızılırmak yayı içinde ve güneyindeki
Alacahöyük, Boğazköy, Pazarlı, Kültepe, Eskiyapar, Maşathöyük gibi şehirler Frigler ve onların
sanatı hakkındaki bilgilerimiz için en iyi kaynaklardır. Frigya ülkesindeki kaya anıtları ile diğer
yerleşmelerde yapılan kazılar sonucu elde edilen buluntular Frig mimarlığının ne denli gelişmiş ve
köklü bir geleneğe sahip olduğunu ortaya koymuştur.

17
Frig Kaya Anıtları Frig dininin tek tanrısı Ana Tanrıça Kybele'ye adanmıştır. Kentin en görkemli
anıtı Midas Anıtı M.Ö 550 ile tarihlenmektedir.

Frig kral ailesi ve asil zenginler öldükten sonra üzeri büyük toprak tümseklerle örtülü, ardıç ve sedir
ağacı gibi kütüklerle yapılmış mezar odalarını içeren tümülüslere gömülüyorlardı. Bu tarzda
yapılmış odaların ağaç, konstrüksiyonu ileri bir teknik göstermektedir. Genellikle toprağa geniş
uzun çukurlar kazılıyor, içine tahtadan odalar yapılıyor ve etrafı moloz taşlarla dolduruluyordu.

18
Ölü tahta odaya yerleştirildikten ve hediyeleri konulduktan sonra üstüne çatı örtülüyor ve çatının
üzerine büyük taş yığını konuluyordu. Bunun üzerine de toprak veya kil yığılmak sureti ile tümülüs
yapılıyordu. Sayıları yüze yaklaşan ve bugün yirmi beş kadarı kazılan tümülüslerin mezar
odalarındaki ölü hediyelerinin zenginliği ve çeşitliliği gömülen kişinin önemini belirtmektedir.

Gordion’dan başka en önemli Frig tümülüsleri Orta Anadolu’nun güney batısında Afyon Eskişehir
yöresinde ve Ankara civarında bulunmuşlardır. Ankara’dakiler Anıtkabir ve Orman Çiftliği alanı
içindedir. Tümülüsler M. Ö. 8. ve 7. yüzyıllara ait olup bugüne kadar rastlananların yükseklikleri 3
m. ile 50 m. arasında değişmektedir. Ölüler erken dönemlerde yakılmadan, sonraki dönemlerde
yakılarak ve külleri urnelere (ölü külü konulan kap) konularak tümülüslere bırakılmışlardır.

Frig yığma mezarlarının en büyüğü Gordion’da 50 m. yüksekliğinde ve 300 m. çapındaki


tümülüstür. Buradaki ağaç mezar odasının iç kısımda uzunluğu 6.20 m. ve genişliği 5,15 m. dir.
Alınlığı üçgen biçiminde olan odanın kapısı yoktur.

Odanın bir köşesindeki ağaçtan yapılmış büyük bir sedir üzerinde yaşı altmıştan fazla ve boyu 1,59
m. olan bir iskelet bulunmuştur. Kral Midas’a ait olduğu sanılan mezar anıtında oymalı ve kakmalı
geometrik motiflerle süslü tahta panoların yanında duran, üç ayaklı masaların üzerinde, içlerini daha
küçük kapların doldurduğu büyük tunç kazanlar sıralanmış durumda bulunmuştur. Tunç kazanlar
içindeki kapların, omphaloslu taslar, makara kulplu çanaklar, helke (Bakraç), küçük kazancıklar,
kepçeler ve çok sayıda tunçtan yapılmış fibulalar (çengelli iğne) olduğu saptanmıştır.

19
Aynı çağlarda Doğu Anadolu’da egemen olan ve maden işçiliğinde çok ileri bir düzeye varmış olan
Urartular’dan ithal ettikleri tunç kazanlara kendi anlayışlarını katarak yeni bir stil geliştirmişlerdir.
Urartular’da kazanların ağız kenarlarında aslan ve boğa başları kullanılmasına karşın Frigler Asur
tipi insan başları kullanmışlardır.

Ayrıca tahta eşya üstünde oyma ve kakma tekniği ile yapılan geometrik motifler tekniğin
yüksekliğini, Friglerin maden işçiliğinde olduğu kadar ağaç işçiliğinde de çok ileri gittiklerini
göstermektedir. Yapılan tümülüs kazıları, onların ağacı geometrik motiflerle bezeyerek eşsiz
mobilyalar yaptıklarını, tahtadan küçük boğa - aslan boğuşması, at heykelcikleri, mitolojik
sahnelerin yer aldığı ahşap kabartma levhaların yanı sıra kendi sanat üsluplarını yansıtan fildişinden
figürler de yaptıklarını ortaya koymuştur.
20
21
Midas Tümülüsü’nde gömülmüş olan şahsa ait iskelet üzeri kumaş yığını ile kaplı, ahşap bir
karyola üzerinde bulunmuştur. Son araştırmalar kralın üzerinde yatırıldığı mobilyanın gerçekte bir
karyola olmayıp, büyük bir tomruktan oyulmuş, tek parça üstü açık bir tabut olduğunu ortaya
koymuştur .

FİRİG DİNİ

22
Firig inançları içinde en çok tanınmışı kuşkusuz ana tanrıça kültüdür. Yunanlıların Kybele olarak
adlandırdıkları Firig ana tanrıçası aslında Anadolu’nun en eski tanrıçalarından biri olan Kubaba’dır.

Büyük ölçüde tarım toplumu olan Firiglerin uçsuz bucaksız doğa ile özdeşleştirdikleri “Ana
Tanrıça Matar” bir doğa tanrıçasıydı. Firiglerin gözünde doğanın ve hayvanların egemeni,
bereketin, bolluğun ve doğurganlığın simgesiydi. Doğayı tüm canlılığı ve verimliliğiyle simgeleyen
evrensel bir nitelik taşımaktaydı. Özellikle yırtıcı kuş ve aslanlar tanrıçanın kutsal hayvanlarını
oluşturmaktaydı. Bu özelliklerinin yanı sıra tanrıça, genç kızların ve kentlerin de korucusuydu.

Doğanın hâkimi olan Matar’ın yüksek dağlarda ve yalçın kayalarda yaşadığına inanılmakta ve bu
inanç doğrultusunda tanrıça ile ilgili dinsel törenler vahşi doğada, ormanlık ve kayalık alanlardaki
açık hava tapınaklarında gerçekleştirilmekteydi. Böylece bu tanrıçayı çok benimseyen Firigler, tüm
devleti ve ülkelerini, Ana Tanrıça Matar’ın mülkü saymışlardır. Aslında Neolitik çağdan beri köklü
bir Anadolu Tanrıçası olduğu halde, Kybele tarihe Firig tanrıçası olarak geçmiştir.

Firiglerin Ana Tanrıça kültü, Yunan ve Roma Dünyasında da benimsenmiştir. Antik kaynaklarda
Kubile, Agdistis ya da Agdistis Meter Thea olarak geçen tanrıçaya, Yunanlılar Meter Megale ve
daha çok da Kybele diyorlardı. Tanrıça’nın en önemli tapınma yerlerinden biri Pessinus idi. Burada,
büyük olasılıkla, bir meteor olan, gökten inen tanrıça idolü bulunmaktaydı. Çok uzun yıllar ana
tanrıça tapımının merkezi olan bu yer Roma döneminde dahi önemini kaybetmemiş, Romalılar,
Kartaca’ya karşı olan savaşı kazanabilmek için bu taşı İ.Ö. 204 yılında Roma’ya götürmüşler ve
bunu Magna Mater (Ulu Ana) diye adlandırmışlardır.

23

You might also like