You are on page 1of 114

CENGİZ ÇETİNTAŞ

TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 13

TBMM Tutanaklarında

ÇERKEZ ETHEM
VE
KUVA-YI SEYYARE
İSYANI

(1920 - 1921)

http://www.cengizcetintas.com
cengizcetintas@outlook.com

1
TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 13

ÇERKEZ ETHEM VE KUVA-YI SEYYARE İSYANI

CENGİZ ÇETİNTAŞ

EDİTÖR
CENGİZ ÇETİNTAŞ

ISBN 978-605-67989-5-5

1.BASKI
2017

Bu kitabın her hakkı Cengiz Çetintaş' a aittir. Bilgiler kaynak gösterilmek


koşuluyla kısmen kullanılabilinir. Ancak kitabın tümü dergi, kitap veya benzer
şekillerde yayımlanamaz.

2
İÇİNDEKİLER

TBMM TUTANAKLARI .............................................................................................5


GİRİŞ .......................................................................................................................7
1 MAYIS 1920: GİZLİ OTURUMDA İÇ İSYANLAR, YUNAN KUVVETLERİNİN
DURUMU VE KUVA-YI MİLLİYE HAKKINDA MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN
BEYANATI ...............................................................................................................9
2 AĞUSTOS 1920: SİMAV, DEMİRCİ CİVARINDA DÜŞMANA İNDİRİLEN DARBE
HAKKINDA KUVA-YI SEYYARE KOMUTANI ETHEM BEY'İN TELGRAFI ...........10
21 AĞUSTOS 1920: TBMM BAŞKANI MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN, SİMAV VE
DEMİRCİ SAVAŞI HAKKINDAKİ BEYANATI.........................................................11
26 EYLÜL 1920: KÜTAHYA MİLLETVEKİLİ CEMİL BEY’İN KUVA-YI SEYYARE
ADAMLARININ YOLSUZLUKLARI HAKKINDAKİ SORU ÖNERGESİ ..................14
27 EKİM 1920: GENEL KURMAY BAŞKANI İSMET BEY’İN GEDİZ MUHAREBESİ
HAKKINDA BEYANATI ..........................................................................................16
9 ARALIK 1920: AFYONKARAHİSAR MİLLETVEKİLİ MUSTAFA HULUSİ EFENDİ’
NİN, KÜTAHYA HAKİMİ AHMET ASIM EFENDİ HAKKINDAKİ SORU ÖNERGESİ
...............................................................................................................................18
9 ARALIK 1920: GİZLİ OTURUMDA MİLLİ SAVUNMA BAKANI FEVZİ PAŞA’NIN
BAZI MİLİS KUVVETLERİNİN TASFİYESİ HAKKINDA BEYANATI ......................21
9 ARALIK 1920: GİZLİ OTURUMDA DİYARBAKIR MEBUSU HACI ŞÜKRÜ BEY’
İN HAKKINDAKİ SUÇLAMALARA CEVABI VE MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN
KONUŞMASI..........................................................................................................25
16 ARALIK 1920: DİYARBAKIR MEBUSU HACI ŞÜKRÜ BEY’İN KURMAYLIK
HAKKINDAKİ SÖZLERİNE KARŞI MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN CEVABI ........31
27 ARALIK 1920: ÇETE KURMAK İSTEYEN BAZI MİLLETVEKİLLERİ HAKKINDA
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI TESKERESİNİN GİZLİ OTURUMDA GÖRÜŞÜLMESİ ......38
29 ARALIK 1920: GİZLİ OTURUMDA MUSTAFA KEMAL PAŞA’ NIN ÇERKEZ
ETHEM HAKKINDAKİ KONUŞMASI .....................................................................44
30 ARALIK 1920: GİZLİ OTURUMDA ÇERKES ETHEM MESELESİ ÜZERİNE
CEPHEYİ TEFTİŞTEN DÖNEN MİLLETVEKİLLERİNİN AÇIKLAMALARI ............69
8 OCAK 1921: TBMM BAŞKANI MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN, KUVA-YI
SEYYARE KOMUTANI ETHEM BEY’İN İSYANI HAKKINDA BEYANATI ............91

3
20 OCAK 1921: KÜTAHYA’DA KUVA-YI SEYYARE’YE KARŞI YAPILAN ASKERİ
HAREKÂT HAKKINDA VERİLEN SORU ÖNERGESİNE MİLLİ SAVUNMA VEKİLİ
FEVZİ PAŞA’ NIN CEVABI ..................................................................................104
19 MART 1921: ESKİŞEHİR İSTİKLAL MAHKEMESİ ÜYESİ RASİH EFENDİ'NİN
KUVA-YI SEYYARE VE KÜTAHYA MİLLİ ALAYI HAKKINDAKİ KONUŞMASI ..106
SON NOT .............................................................................................................111

4
TBMM TUTANAKLARI
Tarih yazmak için çeşitli kaynaklardan yararlanılır. Arkeolojik buluntular, yazılı
eserler, çeşitli yerlere çizilmiş resim ve gravürler vb gibi çeşitli kaynaklar vardır. Ta-
rih'in veri kaynaklarından biri de tutanaklardır. Bu tutanaklar zamanının siyasi, sos-
yal, ruhsal, ekonomik, dini ve etnik durumunu en iyi yansıtan tarihi belgelerdir. Ya-
şadıkları dönemde toplantıya katılanların ağızlarından çıkan gerçek sözler, ifadeler
bu tutanaklarda yer alır. Sonradan kurgulanmış, değiştirilmiş ifadeler değildir bunlar.
Dobra, dobra, konuşmacının gönlünden nasıl geçiyorsa öyle dile gelmiş olan ifade-
lerdir.
Günümüzde Büyük Önder, Başkomutan, Başöğretmen Mustafa Kemal Ata-
türk’ün ve onunla birlikte Kurtuluş Savaşını zaferle sonuçlandıran, Cumhuriyet'i ku-
ran ve Anadolu'da yeniden aydınlanma dönemini başlatan milletvekillerinin, bir ta-
kım yanlışlıklara saplanmadan, saptırmadan, gerçek anlamda kim olduklarını ve
neleri ne şartlarda başardıklarını, bu tutanaklar sizlere en iyi biçimde sunar.
Doksan yılı aşkın bir süreden beri TBMM Genel Kurul tutanaklarını yazan,
dergi haline getiren, onları bugüne kadar saklayan ve günümüzün teknolojik imkan-
larından yararlanarak dijital ortamda yayınlayan binlerce Meclis çalışanının ve de-
ğerli Meclis başkanlarının üstün çabaları sayesinde bu tutanaklar günümüze kadar
ulaşmıştır. Onlar sayesinde dijital ortamda Meclis Genel Kurul tutanaklarını bir tık
kadar yakın mesafede ulaşıp o günlerde neler olduğunu, neler konuşulduğunu,
hangi kararlar alındığını ve hangi kanunlar çıkartıldığını öğrenebiliyoruz. Milletvekil-
lerinin kişiliklerini, tartışmalarını, kavgalarını, uzlaşmalarını, ülkeleri için yaptıkları
özverileri ve her şeyi öğreniyoruz.
Ancak dikkat etmemiz gereken şey, o dönemin koşullarında söylenenleri bugü-
nün değer yargılarıyla yorumlamamaktır. O dönemdeki sosyal, siyasal, ekonomik ve
etik değer yargıları elbette bugünküne benzememekteydi. O nedenle Mustafa Kemal
Atatürk'ü ve o dönemin bakanlarını, milletvekillerini bugüne göre değerlendirmemiz
onlara büyük haksızlık olur. Onlar bugün yaşasalardı, söylem ve davranışları elbette
daha farklı olurdu. Ancak farklı olmayacak şeyler de vardı, ülkelerini koruma içgüdüsü,
azim ve irade, fedakarlık, çağdaş uygarlığa erişme isteği.
Arşivin tozlu raflarında duran tutanakların kimseye bir yararı yoktur. Benim
yaptığım iş, dijital ortamdan yararlanarak onları arşiv raflarından alıp çıkarmak, gü-
nümüzün anlaşılır Türkçesi ile kamuoyuna sunmaktır. Bu işi yaparken, kendimi dok-
san yıl öncesinin Meclis Genel Kurul salonunda stenograflara ayrılmış masada otu-
ruyor hissediyorum. Meclis kürsüsünde ağızlardan çıkan her sözü not alıyor, temize
çekiyor, derliyor ve o dönemin en önemli kitle iletişim aracı olan telgraf ağıyla sizlere
ulaştırıyorum sanki. Bu müthiş bir düş, keyif verici bir haz ve çok önemli bir toplum
hizmetidir, benim için.

5
6
GİRİŞ

1919 yılında İzmir’in işgalinden sonra Yunan birliklerinin Ege içlerine doğru
ilerlemeye başlaması sırasında Kuva-yı Milliye olarak adlandırılan bazı silahlı çe-
teler ve yerel gruplar bu işgallere karşı koydu. Poyraz Ağa ve Alaşehirli Mustafa
Bey gibi çete reisleriyle direnişe katılan Çerkez Ethem, kısa bir süre sonra çetenin
başına geçerek Salihli’de bir direniş örgütü oluşturdu. Zamanla Kuva-yı Seyyare
adını verdiği çetesini giderek güçlendirdi. Çerkez Ethem ve Kuva-yı Seyyare
1919–1920 yıllarında patlak veren Anzavur, Düzce, Adapazarı ve Yozgat ayak-
lanmalarının bastırılmasında belirleyici rol oynadı. Çerkez Ethem ve Kuva-yı Sey-
yare, bu isyanlar bastırıldıktan sonra Ankara'ya geldi. Niyetleri burada kalıp iktidar
mücadelesi vermekti.
Bu sırada büyük Yunan saldırısı başlar. Yunanlılar hızla ilerlemektedir. Balıke-
sir ve Bursa’nın düşmesi beklenmektedir. Yunan ilerleyişi karşısında, ne Kuva-yı
Milliye müfrezeleri, ne de ordu birlikleri en ufak bir direniş gösteremezler. Disiplin
ve yönetimi büsbütün bozulan ordu tümenlerinin geri çekilmesi, bir dağılma biçi-
mini almıştı. Önceleri vatanı fedakarlıklarla savunmuş olan o kahraman yığınlar
öteye beriye kaçıyorlar, önlerine çıkan her şeyi tahrip ediyorlardı. Bu perişanlıktan
yararlanan Yunan Ordusu Salihli ve Alaşehir’i almış ve Balıkesir’e yaklaşmıştı.
Mustafa Kemal Paşa, Genel Kurmay Başkanı Albay İsmet (İnönü) Bey ve
Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, iç isyanların bastırılmasında
büyük başarılar gösteren Ethem Bey’i ve adamlarını Ankara ve civarından uzak-
laştırmak, Bursa cephesine yerleştirmek istiyorlardı. Ethem Bey ve kardeşleri ise
Ankara’da kalmak ve iktidar mücadelesi vermek istiyorlardı. Bu öneriyi zoraki ka-
bul ederler ve Kuva-yı Seyyare, Eskişehir’deki istirahatları bittikten sonra Kütah-
ya’ya geçer. Yunan saldırısı sonunda yerel cepheler dağılınca, geniş bir bölgeyi
içine alan ve daha çok oynak savaş yöntemlerini kullanan bir örgütlenme ortaya
çıktı ve Ethem Bey, “Kütahya ve Havalisi Kuva-yı Seyyare Komutanı” olarak sesini
daha çok duyurdu. 1. Kuva-yı Seyyare adı da verilen bu Kuva-yı Milliye gücü,
gerçekten de adı gibi her gittiği yerden ses getiren çevik bir kuvvetti. Askerleri
ayda on beş liradan otuz liraya kadar aylık alırlardı. Yani düzenli ordu askerlerinin
aldığı aylıktan hemen hemen üç kat daha fazla. Bu nedenle ordu askerlerinin bir
kısmı da onlara katılıyordu.
Çerkez Ethem Bey, gerek bu harekâtlardaki başarısının getirdiği saygınlıkla,
gerekse ağabeyleri Reşit ve Tevfik beylerin Meclis içindeki etkinliğiyle bir güç
odağı durumuna geldi. Bu nedenle Mustafa Kemal Paşa’yla ve TBMM Hüküme-
ti’yle çatışmalara girdi. Ethem’in Ankara’nın otoritesini zayıflatıcı tutumları ve Sov-
yet Devrimi’nden etkilenen Yeşil Ordu örgütündeki etkin rolü TBMM Hükümeti’ni
giderek daha fazla rahatsız etmeye başladı. Albay İsmet Bey’in Batı Cephesi ko-
mutanlığına getirilmesinden sonra Ankara ile ilişkileri daha da gerginleşen Çerkez

7
Ethem istiklal mahkemelerine ve bütün milis kuvvetlerinin düzenli ordu birliklerine
dönüştürülmesine karşı çıktı.
1920 sonlarında kardeşleri ile birlikte Ankara Hükümeti’ne karşı ayaklanarak
kendisini “Umum Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı” ilan etti. Baş-
langıçta Ethem Bey’le uzlaşmaya çalışan Ankara Hükümeti bundan sonuç alama-
yınca zora başvurdu. Kütahya’dan Gediz’e çekilmek zorunda kalan Çerkez
Ethem’in Şubat 1921’de Yunanlılara sığınmasıyla birlikte Kuva-yı Seyyare dağıldı,
başındaki çete reisleri düzenli orduya teslim oldu.

8
1 MAYIS 1920: GİZLİ OTURUMDA İÇ İSYANLAR, YUNAN KUVVETLERİNİN
DURUMU VE KUVA-YI MİLLİYE HAKKINDA MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN BE-
YANATI
(1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 8.Birleşim, Gündem: 2/1)
Meclis’in açılış hazırlıkları sırasında ve açıldıktan sonra ortaya çıkan,
vatanı koruyacak bir ordunun olmamasını fırsat bilen iç ve dış destekli
çıkar gruplarının, Padişah’ın zaafından ve İstanbul Hükümetinin desteğin-
den istifade ederek çıkarttıkları isyanlardır. Bunun yanında İzmir ve civa-
rındaki Yunan kuvvetlerinin karşısında Kuva-yı Milliye güçleri bulunmak-
tadır. iki tarafın ufak tefek harekâtı ve ara sıra birbirine yaptıkları akınlar
dışında önemli bir olay yoktur ve cephe sakindir.
CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Söz Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinindir.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Yunan kuvvetleri hakkında öteden beri edin-
diğimiz malumata göre, bu kuvvet yüz on bin tahmin edilmektedir. Bu kuvvetin
vaziyeti bozuktur. En yeni aldığımız malumata göre, bir merasim münasebetiyle
kuvvetleri gören arkadaşlarımızın beyanatına göre, bu kuvvetler anarşi içindedir-
ler. Fazla, olarak aldığımız malumata göre bu kuvvetlerin bir kısmı Arnavutların
Yunanistan’a karşı gösterdikleri hassasiyet üzerine Makedonya’ya nakledilmiştir.
Buna mukabil bizim cephemizi biliyorsunuz. Başında umum cephelerdeki kuvvet-
lerimiz yalnız halk kuvvetlerinden ibaretti. Kumanda meselesi de öyle idi. Lakin
son zamanlarda kuzey cephesinde ve daha evvel güney cephesinde, onu mütea-
kip bütün cephede kuvvetler askeri bir şekil almaya başladı. Kumanda hususu da
öyledir. Umumi kumandayı ifade etmek lazım gelirse, kuzey cephesi bir kuman-
danlıktır. Buranın kumandanı çok kıymetli bir arkadaşımızdır. Salihli cephesinde,
yakın zamanda, yine yüksek kıymeti haiz ve Anzavur harekâtıyla bütün millet ve
memleketi kendisine minnettar bırakmış olan Ethem Bey’dir. Nazilli cephesinde de
Demirci Efe ve diğer kahraman arkadaşlarımız bulunmakla beraber, umumi ku-
manda da yine kıymetli kumandanlarımızdan Albay Refet Bey idaresindedir.
Umum kuvvetimiz düşman kuvveti karşısında sarsılacak gibi değildir. Fevkalade
1
durumda tabii bu değişebilir.

1
TBMM Gizli Celse Zabıtları (1 Mayıs 1920), 1.Dönem, c.1, s.2-9, http://www.tbmm.gov.tr/
9
2 AĞUSTOS 1920: SİMAV, DEMİRCİ CİVARINDA DÜŞMANA İNDİRİLEN DAR-
BE HAKKINDA KUVA-YI SEYYARE KOMUTANI ETHEM BEY'İN TELGRAFI
(1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 42.Birleşim, Gündem: 5/1)
Üç gün önce beş bin kişilik Kuva-yı Seyyare Birliği, Simav’dan
Demirci'ye doğru harekete geçti. 31 Temmuz günü Simav Dağları’nın
Cevizlik mevkiindeki muharebe beş saat sürer bu savaşta müfreze
komutanları Halit Bey, Mısırlı Yusuf Bey büyük kahramanlılar gösterir-
ler. Yunanlılar çok sayıda kayıp verirler ve geri çekilirler. Bu savaş Yu-
nanlılar üzerinde büyük etki yaptığından, Venizelos Hükümeti düşürülür
ve Başbakan Venezilos Yunanistan dışına kaçar.
ÇELEBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Umum Kuva-yı Seyyare Kumandanı Ethem
Bey’in, Demirci’de düşmana indirilen darbeye dair telgrafını okuyoruz.

TBMM Başkanlığına
Bir gün evvel fedakar kıtaatımızla başlayan fakat vaktin geç olması dola-
yısıyla sona eremeyen Demirci Muharebesi, saat altı altıdan önce Demircinin
kuzey doğusundaki sırtlarında tekrar başladı. Cesur ve fedakar mücahitlerin
bitmez ve sarsılmaz taarruzlarıyla bir kaç defalar hezimete uğratılan fakat her
defasında defalarca güneyden aldığı takviyelerle tutunan Yunanlılar nihayet
yedi buçuk saat devam eden şiddetli bir muharebeden sonra bozguna uğramış
ve firar etmiştir. Muharebe meydanı, bir Ermeni taburunun yaralı ve ölüleri ile
dolu idi. Üstündeki silah ve cephane ve teçhizatına, hatta ceket ve kunduraları-
nı atarak firar eden düşman aç ve yorgundu. Kuvvetlerimiz tarafından
Burlukule istikametlerinde beş saat mesafeye kadar takip edilerek teşebbüs
ettikleri muharebede de birçok tüfek, makineli tüfek, yaralı ve ölü bırakarak,
bitap düşen mücahitlerimizden yakasını zor kurtarabilmişlerdir. Ölülerden baş-
ka ikisi yüzbaşı, on beş esir, ganimet olarak otuza yakın otomatik ve makineli
tüfek, pek çok silah, miktarı henüz tayin edilemeyen bir milyona yakın piyade
mermisi, çok sayıda otomatik ve mitralyöz şarjörü, birçok hayvan, bir alay ka-
rargahında mevcut olması lazım gelen kaput, battaniye, çadır, elbise, kazan,
dört yüz çelik miğfer, istihkam malzemeleri ve kaçıramayıp tahrip ettikleri bir
adet top elde edilmiştir. Mücahitlerimizden şehit ve yaralı adedi elliden azdır.
Bunlardan başka akrabam Vasıf ve Makedonya Müfrezesi Kumandanı Mehmet
Ali beylerin de pek kahramanca bir surette hayatlarını feda ettiklerini bildiririm.
2 Ağustos 1920
Umum Seyyar Kuvvetler ve
Kütahya Havalisi Kumandanı
Ethem
CAMİ BEY (Aydın): Reis Beyefendi, Meclis adına Ethem Bey’e teşekkür edilmesi-
ni teklif ederim.

10
CEMİL BEY (Kütahya): Reis Bey, Demirci hakkında bir önergemiz vardı.
ÇELEBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Kütahya Mebusu Cemil Bey ve Konya Mebusu
Arif Bey’in verdikleri önergeyi okutuyorum.

TBMM Başkanlığına
Kahraman kıtalarımızın Demirci civarında, Allah’ın beğeneceği gibi, düş-
mana indirdiği şiddetli darbe cidden hürmet ve takdire layık olmakla, Yüce
Meclis adına teşekkür telgraf çekilmesini teklif eyleriz. 2 Ağustos 1920
Kütahya Mebusu Konya Mebusu
Cemil Arif
(hay hay kabul, sesleri)
ÇELEBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine yazılmasını
1
kabul buyuruyor musunuz? (hay hay, sesleri) Kabul edilmiştir.

21 AĞUSTOS 1920: TBMM BAŞKANI MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN, SİMAV VE


DEMİRCİ SAVAŞI HAKKINDAKİ BEYANATI
(1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 54.Birleşim, Gündem: 7/1)
Çerkez Ethem Bey ve Kuva-yı Seyyaresi, Aznavur, Düzce ve Yoz-
gat isyanlarını bastırdıktan sonra Ankara’ya geldi. Yunan saldırısı
sonunda yerel cepheler dağılınca, Mustafa Kemal Paşa, Ethem Bey’i
Kütahya’ya gitmeyi ikna etti. Kuva-yı Seyyare, geniş bir bölgeyi içine
alan ve daha çok oynak savaş yöntemlerini kullanan bir örgütlenme
yapısıyla ortaya çıktı ve Ethem Bey, “Kütahya ve Havalisi Kuva-yı
Seyyare Komutanı” olarak sesini duyurmaya başladı.
HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin, Simav ve
Demirci’de meydana gelen muharebeler hakkındaki beyanatını dinleyeceğiz.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Münasip görürseniz gündemdeki kanun tasa-
rısının müzakeresine geçmeden evvel istediğiniz mevzu hakkında kısaca malumat
vereyim. Demirci Muharebesi hakkında izahat istenmişti. Demirci havalisindeki
son hadiseleri izah edebilmek için müsaade buyurursanız bir kaç gün evvelki tarih-
ten itibaren meydana gelen hadiseleri bir sıra halinde arz edeyim. Bu anlatacakla-
rımın birçoğu çoğunuzca bilinmektedir. 12 Temmuz 1920 tarihinden evvel Salihli
civarında bulunan Yunan kıtalarında bir faaliyet olduğu anlaşılmıştı. Bu faaliyeti

1
TBMM Zabıt Ceridesi (2 Ağustos 1920), 1.dÖNEM, c.3, s.41-58, http://www.tbmm.gov.tr/
11
müteakip Yunanlılar 12 Temmuz’da Manisa’ya bağlı Borlu Nahiyesini işgal ettiler.
Aynı gün Demirci’nin güneyinden, Yunanlılar iki kol ile kuzeye doğru yürüyüşe
devam ettiler. Bir kol Gördes istikametinde, diğer kol da Demirci istikametinde idi.
Her iki istikamette yürüyen Yunan kıtaları akşamüzeri o istikamet üzerinde bulu-
nan Boz Köyü işgal etti. Bu vaziyette bir kaç gün kaldılar. Etrafında bulunan Müs-
lüman ahalinin ellerinden silâhları topladılar. Düşmanın bu hareketi üzerine De-
mirci ve Simav’da bulunduğunu bildiğimiz bazı Kuva-yı Milliye ve gönüllü kuvvetler
ne yazık ki düşman ile temas edemeden dağılmışlardır. Düşman 12 Temmuz’dan
21 Temmuz’a kadar bu vaziyette kaldı. Ondan sonra tekrar Kuzeye doğru yürüyü-
şüne devam etti ve Demirci’nin güneyinde bulunan ufak bir müfrezemize taarruz
etti. Üstün düşman kuvvetleri karşısında kalan müfreze geriye çekilmeğe mecbur
olduğundan Yunanlılar Demirci’yi işgal ettiler. Bir iki gün sonra Yunanlılar Simav
istikametinde yürüyüşlerine devam etmişlerdi. 23 Temmuz’da Hisarköy civarına
kadar geldiler. Fakat burada durmadılar. Biraz geriye çekilerek Demirci’nin kuze-
yindeki Demirci dağlarında bir mevzi aldılar. 25 Temmuz’da Kütahya ve Havalisi
Kumandanlığı’na tayin edilen Ethem Bey kuvvetleriyle beraber Kütahya’dan Si-
mav’a doğru yola çıktı. 26 Temmuz’da Simavlılar yahut kendilerine Simavlı deni-
len bazı zararlı ve muhalif şahıslar doğrudan doğruya Yunanlılar ile işbirliğine
giriştiler. (kahrolsun, sesleri) Müdafaa için ufak tefek müfrezeleri Kütahya istika-
metine kadar göndermişlerdi. Ethem Bey kuvvetleri de 30 Temmuz’da Simav önle-
rine geldi. Simavlılar başta menfi telkinlerin tesiri ile muhalif vaziyet aldılar ve ken-
1
dilerine yapılan nasihati dikkate almadılar. Binaenaleyh bunların hareketi bastırıl-
dı ve Ethem Bey’in Kuva-yı Seyyare kuvveti Simav’a girdi. Bu kuvvetler burada
durmaksızın Hisarköy istikametinde yürüyüşlerine devam ettiler ve Demirci’nin on
kilometre kadar kuzeyinde bulunan Yunan kuvvetleri ile karşı karşıya geldiler.
Kuva-yı Seyyare Yunan kuvvetlerine taarruz etti ve bu taarruz neticesinde düşma-
nın vaziyeti sarsıldı ve kendisi beş kilometre kadar güneye çekilmeye mecbur
edildi. Ertesi gün Yunanlılar takviye aldılar ve sonra Ethem Bey kuvvetlerine karşı
taarruza başladılar. Yedi buçuk saat kadar şiddetli ve ciddi muharebeden sonra
Yunan kuvvetleri mağlup oldu ve Demircinin beş kilometre kadar güneyine çekil-
meye mecbur edildiler. Bunu müteakip Yunanlılar tekrar mühimce takviye aldılar
ve 4 Ağustos’ta Demirci’nin güneyine geçmiş bulunan Ethem Bey kuvvetlerine
şiddetli ve kuvvetli karşı taarruza geçtiler. Muharebe akşama kadar devam etti ve
5 Ağustos’ta da tekrar devam etti. Bu muharebe neticesinde düşmanın sayıca
üstün kuvvetleri karşısında kalındığı anlaşıldı. Vaziyet münasip görülmediğinden
burada kati netice alınıncaya kadar muharebenin devamından vazgeçildi. Demir-
ci'de bulunan kuvvetlerimiz Demirci’nin doğusuna, daha münasip, daha müsait bir

1
Ethem Bey, daha önce Salihli Cephesinde iken Simavlılarla arasında husumet yaşanmıştı.
Simavlılar Yunanlılarla işbirliği içinde oldukları için değil, Çerkez Ethem Bey’le aralarındaki
husumet nedeniyle bu davranışta bulunmuşlardır.
12
mevzie çekildi. Düşman, bu mevzie çekilmiş olan kuvvetlerimizi takip etti ve yeni-
den taarruza başladı. Cepheden ve kanatlardan olmak üzere, bilhassa cephenin
sol kanadına şiddetli taarruzlarda bulundu. Bu taarruzlar 6 Ağustos’ta durduruldu,
fakat düşman hakikaten mühim kuvvetler almıştı. Gerek muharebede esir edilen
Yunanlılardan ve gerek civar ahaliden edinebildiğimiz malumattan burada faaliyet-
te bulunan düşman kuvvetleri, bir tümen büyüklüğünde idi. Bu kuvvetler tekrar 14
Ağustos’ta daha şiddetli bir surette Ethem Bey kuvvetlerine taarruz etti. 15 Ağus-
tos günü bu taarruzu yapan düşman kuvvetleri fazla sarsılarak ve mağlup edilerek
atılmıştı. Bundan sonra 17 Ağustos gecesi Ethem Bey gayet yerinde bir kararlar
verdi. Düşman kendisini toplamağa vakit bulmaksızın düşman üzerine sabaha
karşı baskın tarzında bir taarruz yaptı. Bu taarruz neticesinde bütün düşman kuv-
vetleri tamamen mağlup edilerek Demirci’nin güneyine atılmıştır. (şiddetli alkışlar)
Son aldığımız raporlara göre Demirci’ye ait havadis bundan ibarettir. Yani düşman
kuvvetleri birçok didinmelere, kısa mağlûbiyetlere uğramakla beraber neticede
uzunca bir darbe ile Demirci’nin güneyine atılmış bulunuyor. Tabii halen temas ve
belki muharebe devam etmektedir.
HACIM MUHİTTİN BEY (Karesi): Yunanlılar Demirci’nin ne kadar güneyine atıldı-
lar, Paşa Hazretleri?
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Beş kilometre güneyine atılmıştır. Bu arz
ettiğim cephe, malumunuz Garp Cephesinin merkezidir. Bunun kuzeyinde Ertuğrul
mıntıkası ve güneyinde Uşak mıntıkası vardır. Bu iki mıntıkada arz etmeye değer
bir vaka yoktur. Kuzey cephesinin kuzeyine tesadüf eden İzmit mıntıkasında bazı
ufak tefek faaliyetler mevcuttur. Bu faaliyetler bugün bizim lehimizde cereyan et-
mektedir.
CEMİL BEY (Kütahya): Paşa Hazretleri, Sındırgı hakkında malumat verir misiniz?
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Sındırgı hakkında mı?
CEMİL BEY (Kütahya): Evet, Simav civarında bir yer.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendim, bizim kuvvetlerimiz, arz ettiğim
gibi, Demirci’nin güneyindedir. O halde, Sındırgı'da bir şey yoktur.
SIRRI BEY (İzmit): Ethem Bey, bizim sıkıntılı bir zamanımızda yetişerek bize pek
ferahlı günler verdi. Onun böyle hasta olduğunu işittiğimiz zaman üzüldüğümüzü
Meclis adına Ethem Bey biraderimize bir geçmiş olsun telgrafı ile bildirilmesini
teklif ediyorum. (uygun, uygun sesleri)
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendim Ethem Bey biraderimizin rahatsız-
lığından dolayı hakikaten ben de o üzüntüyü şahsen kendimde duydum ve Meclis
Divanından kendilerine zaten bildirmiştim. Meclis adına da uygun görürseniz tek-
rar yazarız. (hay, hay sesleri)

13
RAGIP BEY (Kütahya): Efendim, Paşa Hazretlerinin verdiği tafsilattan istifade ile
ben, Uşakta yeniden husule gelen bir galeyandan bahsedeceğim. Geçenlerde
cepheye gidip gelen üyelerimizden birisi, cepheleri teftiş esnasında askerler ile
temas ettikleri sırada, ağa ve eşrafın harbe iştirak etmediklerinden şikayet ettikle-
rini söylemişti. Filhakika efendiler bu, ordularımız için mühim bir eksikliktir. İşte bu
mühim eksikliği takdir eden Uşaklılar onu bugün ikmal ediyorlar. Hem de pek tarihi
ve ihtişamlı bir surette...
REFİK BEY (Konya): Müzakere devam ediyor ama çoğunluk kalmadı.
HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Oylanılacak bir mesele yoktur. Müzakere
devam edebilir.
RAGIP BEY (Devamla): Pek ihtişamlı, pek ehemmiyetli bir surette ikmal ediyorlar.
Yeni gelen birkaç hemşerimden aldığım malumata göre, Uşak ahalisinin eşraf ve
ağaları silaha sarılmıştır. Cephe için hazırlık yapıyorlar. (Allah razı olsun sesleri)
Uşak, İzmir'in işgali gününden itibaren malını, canını ve her türlü varlığını, İzmir'-
den düşmanı atmak için, fedaya azmetmişti ve bunu ta o zamandan bugüne kadar
fiilen ve maddeten, zaman zaman ispat etmiştir. Bu defa varlığından ne kalmış ise
ortaya atmış. Memleketin eşraf ve ağaları bizzat silaha sarılmak suretiyle cepheye
gitmeye hazırlanmaktadırlar. Temenni ederim ki her yerde aynı şekilde bir hareket
başlasın. İşte o zaman düşman derhal mahvedilir. Bir daha bir karış yerimize ayak
1
basamaz. (doğrudur sesleri)

26 EYLÜL 1920: KÜTAHYA MİLLETVEKİLİ CEMİL BEY’İN KUVA-YI SEYYARE


ADAMLARININ YOLSUZLUKLARI HAKKINDAKİ SORU ÖNERGESİ
(1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 73.Birleşim, Gündem: 4/1)
Çerkez Ethem Bey ve Kuva-yı Seyyaresi, Aznavur, Düzce ve
Yozgat isyanlarını bastırdıktan sonra Ankara’ya geldi. Niyetleri burada
kalıp iktidar mücadelesi vermekti. Bu sırada Yunan ilerleyişi başlar.
Mustafa Kemal Paşa, iç isyanların bastırılmasında büyük başarılar
gösteren Ethem Bey’i ve adamlarını ikna ederek Kütahya’ya yollar.
Bir yandan Yunan ilerleyişi önünde güçlü bir kuvvet olarak yer alırken,
diğer yandan halka uyguladıkları sert yöntemler tepki çekiyordu.
HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Kütahya mebusu Cemil Bey’in Milli Savun-
ma Vekaletine vermiş olduğu bir önerge vardır. Önce önergeyi ve daha sonra
cevabını okutuyorum.

1
TBMM Zabıt Ceridesi (21 Ağustos 1920), 1.Dönem, c.3, s.366-370, http://www.tbmm.gov.tr/
14
MUSTAFA BEY (Giresun): Soru önergesi sözlü mü, yazılı mı?
HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Yazılı.

TBMM Başkanlığına
Kuva-yı Milliyeden bazılarının, esnaftan satın aldıkları eşyanın bedelini
vermemek ya da kendilerince belirledikleri bir bedeli vererek gerçek bedelin bir
kısmını kesmek gibi, rahatsız edici davranışlarda bulundukları halk tarafından
sürekli şikayet ediliyor. Halkımıza, Milli Hükümete karşı soğukluk yaratma eği-
limine yol açacak bu gibi kötü davranışların yapılması acaba doğrumudur?
Eğer doğru ise bunları yapanlar hakkında ibret verici cezalar veriliyor mu?
Milli Savunma Bakanlığı tarafından cevaplandırılmasını teklif ederim.
22 Ağustos 1920
Kütahya Mebusu
Cemil

TBMM Başkanlığına
Kütahya Milletvekili Cemil Bey tarafından, Kuva-yı Milliyeden bazılarının,
esnaftan satın aldıkları eşyanın bedelini vermemek ya da kendilerince belirle-
dikleri bir bedeli vererek gerçek bedelin bir kısmını kesmek gibi davranışlarda
bulunduklarının doğru olup olmadığı, eğer durum gerçekse yapanlar hakkında
cezai bir işlem yapılıp yapılmadığı sorulmuştur?
Durum Vekaletimiz tarafından tetkik edilmiştir. Kuva-yı Milliye mensupların-
dan bazılarının geçtikleri köy ve kasabalarda şikayetler üzerine sözü edilen
kötü davranışların yapıldığı anlaşılmıştır. Yapanlardan yakalanabilenler hak-
kında yasal işlemler yapılmış, bazıları da cezalandırılacaklarını anlayınca birlik-
lerinden firar etmişlerdir. Kötü davranışa uğrayan halkın ve esnafın, durumu
ispatlamaları halinde, kanuni muamelelerin neticelenmesini beklemeksizin
zararları ödenecektir.
Durum bilgilerinize sunulur. 23 Eylül 1920
Milli Savunma Vekili
İsmet
1
HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Cevap böyledir. Gündeme devam ediyoruz.

1
TBMM Zabıt Ceridesi (26 Eylül 1920), 1.Dönem, c.4, s.349-350, http://www.tbmm.gov.tr/
15
27 EKİM 1920: GENEL KURMAY BAŞKANI İSMET BEY’İN GEDİZ MUHAREBE-
Sİ HAKKINDA BEYANATI
(1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 91.Birleşim, Gündem: 11/1)
Garp Cephesi birlikleri ile Kuva-yı Seyyarenin beraber planladıkları
Gediz Taarruzu bir hafta önce başlamıştı. Genel Kurmay Başkanı İsmet
Bey bu taarruzun zamanlamasını pek uygun bulmamıştı. Taarruzun baş-
langıcında Yunan kuvvetleri geri püskürtülmüş ve Gediz kısa bir süreliğine
kurtarılmıştı. Ancak havanın çok sisli olması ve Kuva-yı Seyyare ile sorun-
ların yaşanması yüzünden bir takım olumsuzluklar yaşandı.
İSMET BEY (Genel Kurmay Reisi): Önceki günlerde Yüce Meclisinize çeşitli cep-
helerimizdeki vaziyeti arz etmiştim. O zamandan bugüne cephelerdeki değişiklikle-
ri özetle tekrar edeyim. (dinleyelim sesleri) Garp cephemizde son günlerde Gediz
üzerine bir taarruz hareketi yaptık. Sisli ve pek yağmurlu bir havada, sabahleyin
erken başlayan bu muharebe, çok kanlı ve inatçı bir surette geç vakte kadar de-
vam etti. Düşman uzun müddetten beri Gediz etrafında hazırlamış olduğu mevzi-
leri büyük bir zararla terk etmeye mecbur oldu. (bravo sesleri, alkışlar) 25 Ekim
sabahından itibaren muharebenin diğer safhası cereyan ediyor ve tarafımızdan
takip ediliyor. Dün akşam geç vakit aldığımız malumatta, Hamidiye Hanı’ndaki
Yunan artçı kıtasına tarafımızdan baskın bildiriliyordu. Gediz'deki düşmanın esaslı
bir surette hazırlandığı ve en az on bin kişi olduğu anlaşılıyor. Muhtelif raporlara
göre her cepheden çok, orada düşman zayiat vermiştir ve çok sarsılmıştır. Uzun
müddetten beri yığınak yaptığı erzak ve cephanesini terk etmeye mecbur kalmış-
tır. (bravo sesleri, alkışlar) Aynı gün düşman, Gediz taarruzumuza karşılık olarak
İnegöl ve Yenişehir cephesinden taarruza geçti. O cephede de kanlı muharebeler,
yirmi dört saat devam etmiştir. Düşman akşama doğru her cephede mevzilerinden
atılmıştır. Dün Bursa Cephesinde sessizlik hakimdi. Bu cephede harekâtımızın
mühim bir önemi vardır. O da son vaziyetlerden sonra, dahilde meydana gelmiş
olan isyanların, yani büyük yangının söndürülmesinin ardından, Ordumuzun düş-
man aleyhine mühim bir faaliyet gösterip, esaslı bir muvaffakiyet kazanmış olma-
sıdır. Cephenin durumu son bir hafta içinde arz ettiğim gibidir. Her cephede imti-
hana çekilmiş ve her cephede bu imtihanı başarı ile geçirmiş bulunuyoruz. (Allah
muvaffak etsin sesleri, alkışlar) Arkadaşlar, Gediz'de elde edilen ganimetin tespit
edilip edilmediğini soruyorsunuz. Bu hususta erzak olarak bazı miktarlar tespit
edildi. Fakat açık ve bütün teferruatıyla miktarını öğrenemedik. Bunu mazur gör-
mek lazımdır. Erzak, cephane, elbise ve malzeme olarak bizim için pek ehemmi-
yetlidir herhalde. Tekrar bu cephe hakkında söz söylendiği için, Garp cephesi
kumandanı ile Büyük Millet Meclisi arasında dün yapılmış olan haberleşmeyi arz
edeyim.

16
Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Gediz ve kuzeyindeki mıntıkada yirmi dört saatlik muharebede mağlup
edilen düşman, 25 Ekim sabahına karşı, Uşak istikametine çekilebilmiş olup,
Hamidiye Hanı civarında bıraktığı artçılar, tarafımızdan şiddetli baskıya maruz
kalmışlardır. Dünden beri işgal altına aldığımız Gediz'de elde edilen ganimetle-
rin ve esirlerin miktarı henüz anlaşılamamıştır. 20 Ekim’de Yenişehir ve İnegöl
taraflarına taarruz eden ve bir tümen olduğu tahmin edilen düşmanın, kıtaatı-
mızın ısrarlı mukavemeti üzerine bu gece tekrar eski mevzilerine çekildiği ve
bugün bir saat öncesine kadar bir faaliyet göstermediği öğrenilmiştir. Dün ak-
şama kadar da bir faaliyet yoktur. Garp Cephesi kıtalarının beş günden beri
yaptıkları fedakarca harekâtın ve kazandıkları muvaffakiyetin, Milletin itimat ve
takdirlerine mazhar olacak bir derecede olduğunu arz ederim, efendim.
Garp Cephesi Kumandanı
Ali Fuat
(var olsun Ali Fuat Paşa, kahrolsun düşman, yaşasın Türk askerleri sesleri, alkışlar)
İSMET BEY (Devamla): Sonra Reis Paşa tarafından Garp Cephesine verilen ce-
vap.

Garp Cephesi Kumandanı Ali Fuat Paşa Hazretlerine


26 Ekim 1920 tarihli raporunuzu aldım. Garp Ordusunun kahramanca
muvaffakiyeti tarafımızdan sevinç ve memnuniyetle öğrenilmiştir. Verdiğiniz
müjdeli haberler yarınki toplantıda Büyük Millet Meclisine arz olunacaktır. Şim-
diden tebrik, takdir, itimat ve hürmetlerimizi bildirmekle şeref eylerim.
TBMM Reisi
Mustafa Kemal
(tebriklerinize biz de iştirak ederiz, sesleri)
MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Meclis adına teşekkür edilmelidir ve ordumu-
za Meclisin itimadı olduğunu, ordu böyle çalıştıkça Meclisin de kendilerini hiçbir an
unutmayacağının bildirilmesini rica ederim.
İSMET BEY (Devamla): İftiharla bütün ordumuza tebliğ ederiz. Vaziyet hakkında
arkadaşlarım daha fazla malûmat istiyorlar. Bunlar hakkında ilerideki muvaffaki-
1
yetleri temenni etmekten başka söyleyecek sözüm yoktur.

1
TBMM Zabıt Ceridesi (27 Ekim 1920), 1.Dönem, c.5, s.222-224 http://www.tbmm.gov.tr/
17
(Gediz Savaşından sonra Kuva-yı Seyyare Komutanı Ethem Bey Ankara'ya gelmiş ve 29
Kasım 1920 tarihinde Meclis'i ziyaret etmiştir.)

HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Söz sırası gelen üyelere söz vermeden ev-
vel Yüce Meclisinize bir izahatta bulunacağım. Memleketin girişmiş olduğu kurtu-
luş ve istiklal mücadelesinde pek mühim hizmetlerde bulunan, vatanın hayırlı ev-
latlarından biri olan mücahit muhterem Ethem Beyefendi Hazretleri Yüce Meclisi-
nizi ziyaret etmek üzere teşrif etmişler ve misafir balkonunda bulunuyorlar. Başla-
nılan mücadelede neticeye ulaşıncaya kadar gaye uğrunda hizmetlerine devam ve
muvaffakiyetlerinin tekrarı için Meclis adına temenni ederiz. (amin, Allah muvaffak
1
etsin sesleri)

9 ARALIK 1920: AFYONKARAHİSAR MİLLETVEKİLİ MUSTAFA HULUSİ


EFENDİ’ NİN, KÜTAHYA HAKİMİ AHMET ASIM EFENDİ HAKKINDAKİ SORU
ÖNERGESİ
(1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 111.Birleşim, Gündem: 7/1)
Kütahya Kadısı Ahmet Asım Efendi, Kütahya Mutasarrıflığı (Valilik)
görevini vekaleten yürütüyordu. Kütahya ve çevresine hakim olan
Ethem Bey’in emrindeki Bölge Komutanı Binbaşı Abdullah Efendi ile
asker kaçakları konusunda anlaşmazlığa düştüler. Kadı Efendi önce
tutuklandı ve Kütahya dışına çıkarılarak salıverildi. O da Ankara’ya
gelerek kendisi gibi kadı olan Afyonkarahisar Milletvekili Hulusi Efen-
diye her şeyi anlattı. Hulusi Efendi de Meclise bir soru önergesi verdi.
VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Şimdi ikinci mesele için soru önergesi vardır,
okuyalım,

TBMM Başkanlığına
Kütahya Livası Mevki Komutanı Abdullah Bey’in, firari asker ailelerinden
bazılarının sürgün edilmek üzere hazırladığı evrakı, Kütahya Mutasarrıf Vekili
Kadı Ahmet Asım Efendiye havale etmesi üzerine, bu tür işlemlerin artık istiklal
mahkemelerine ait olduğu gerekçesi ile evrak geri göndermiştir. Bunun üzerine
Abdullah Bey son derecede infiale kapılmış ve Asım Efendi’yi makamına ge-
tirtmek için evine dört asker göndermiştir. Kadı Efendi gece geç olduğunu,
sabahleyin görüşebileceğini söyleyerek kapıyı kapatmış ve arkasını sağlam
demirler yerleştirmiştir. Abdullah Bey, ikinci defa tekrar altı asker göndermiş ve
askerler kapıyı açılmayınca evin bitişiğinde bulunan okul bahçesinin parmaklı-

1
TBMM Zabıt Ceridesi (29 Kasım 1920), 1.Dönem, c.6, s.127 http://www.tbmm.gov.tr/
18
ğını kırarak sanki her türlü saldırıya karşı dokunulmazlığı olan harem kapısına
dayanıp, Kadı Efendi’yi esir ve caniler gibi zorla, hakaretlerle Mevki Komutanlı-
ğı’na götürmüşlerdir. Bu kadar eziyet ve hakaret yetmiyormuş gibi, aynı gecede
silahlı askerlerle on dört saat uzakta bulunan Gediz’e gönderilmiş ve kendisin-
den derhal Kütahya bölgesi dışına çıkması istenmiştir. Asım Efendi, can gü-
venliği kalmadığı için mutasarrıflık yaptığı Kütahya Livası’nı terk ederek Anka-
ra’ya gelmek zorunda kalmıştır.
Düşmanlarımıza karşı kullanılmak üzere bulundurulan silahların ve askeri
kuvvetin, Hilafet Makamı’nı temsil eden bir kişiye karşı kullanılması olayının ve
buna benzer diğer liva ve vilayetlerde meydana gelen olayların, ilgili bakanlar
tarafından öncelikle araştırılmaları için bu açıklama sunulmuştur, efendim.
9 Aralık 1920
Karahisar Mebusu
Mustafa Hulusi
VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Bu soru önergesi kabul buyruluyor mu? (kabul,
aciliyetle sesleri) Acil olarak kabul buyruluyor mu? (bugün sesleri) Bu önergeyi
kabul edenler ellerini kaldırsın. (olamaz sesleri, gürültüler) Kabul edilmiştir.
BİR MEBUS BEY: Hükümete haber verilsin, vekiller gelsin.
VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Hükümetin zaten malumatı var, gelmelerini bek-
lediğimizi belirtelim.
(Gündemin diğer maddelerinin görüşülmesine geçilir ve bir süre sonra...)

VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Demin kabul buyurduğunuz soru önergesi müna-
sebetiyle Adnan Beyefendi söz istiyorlar, söz veriyorum. Dinleyiniz efendim.
DR. ADNAN BEY (İçişleri Vekaleti Vekili): Efendim, Karahisar mebusu
Mustafa Hulusi Efendi kardeşimizin bir önergesi var. İçişleri ve Milli Sa-
vunma vekaletlerine havale edilmiş. Ben malumatımı Yüce Meclisinize arz
etmek istiyorum. Filhakika Kütahya Mutasarrıfı Eskişehir Livasına tayin
edilmiş olup oraya tayin olunan mutasarrıf henüz daha vazifeye başlama-
dığından orada bulunan Kadı Efendi vekalet ediyor. Bu sabah resmi olarak
haber aldığıma göre Kütahya'da bir takım asker kaçaklarının ailelerinin ve
firari olan bir takım şahısların ailelerinin oradan sürgün edilmesi için o ci-
varda bulunan Kuva-yı Seyyare Kumandanlığından Mutasarrıflık makamı-
na yazı yazılmıştır. Mutasarrıf vekaletinde bulunan Kadı Efendi gayet haklı
olarak ve kanuna uygun bir surette bu işi tetkik etmiş ve firari ailelerine ait
bütün hüküm ve kararların Yüce Meclisinizin daha önce bir kanunla kuru-
lan istiklal mahkemelerine ait olduğunu ve bu işi ancak istiklal mahkemele-
rinin görebileceğini cevaben bildirmiştir. Bunun üzerine Kuva-yı Seyyare

19
Kumandanı bunu kendi vazifesine saymış ve Kadı Efendinin bu kanuni
olan mütalaasını kabul etmemiş ve oradaki mıntıka kumandanına emir
vermiş ve Kadı Efendiyi cepheye bulunduğu yere istemiş. Kadı Efendi on
beş saatlik bir seyahatten sonra oraya oraya götürülmüş ve orada yazılı
olarak verdiği izahatı şifahen kumandana tekrar etmiş ve o vakit meselenin
yanlış anlaşıldığı söylenilerek Kadı Efendi tekrar Kütahya'ya gitmiş. Fakat
o akşam hemen tekrar mıntıka kumandanı vasıtasıyla Kadı Efendinin
Kuva-yı Seyyare Kumandanlığı mıntıkası haricine sürülmesine emir veril-
miş. Eskişehir'e gelmiş ve zannederim dün veya dün akşam Ankara'ya
gelmiş, bu sabah da Vekalete geldi. İçişleri Vekaleti Vekili sıfatıyla, Kadı
Efendinin bir mutasarrıfa layık düşecek bir surette hareket ettiğini ve ken-
disinin tekrar yarın ilk trenle oraya giderek mutasarrıf gelinceye kadar vazi-
fe ifa etmesini ve Adalet Vekaletinden de kadılığa devam etmesi lazım
geldiğini kendisine tebliğ ettim. (teşekkür ederiz)
YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Oradan tekrar gönderirlerse... (gürültüler)
DR. ADNAN BEY (Devamla): Müsaade buyurunuz, şimdi mesele bu şekil-
de olmuştur. İçişleri Vekaletinin aldığı tedbir, mutasarrıf vekaletinden dola-
yı Kadı Efendiyi vazife mahalline göndermektir. Bu yapılmıştır. Bu hususta
fazla izahat ve tafsilat icap ederse, bilhassa Reis Paşa Hazretleri bu iş ile
şahsen alakadar oluyorlar, kendilerinden tafsilât isteyebilirsiniz. (hay, hay
sesleri)
MUSTAFA LÜTFİ BEY (Siverek): Reis Bey, bir şey soracağım. İşittiğime
göre Kuva-yı Seyyare Kumandanı, Ankara'da yapılan kanunlar burada
sökmez, demiş. Bunun aslı var mı?
YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Reis Paşa Hazretleri İzahat versin.
SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Kanunun sökmediğini fiilen ispat etmiş
zaten.
VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Bundan evvelki müzakerede bazı mühim
meselelere dair Milli Savunma Vekaletinin izahat vermesi kararlaştırılmıştı.
Gizli müzakere lüzumuna razı olanlar lütfen ellerini kaldırsın. Gizli celseye
karar verilmiştir, efendim.1

1
TBMM Zabıt Ceridesi (9 Aralık 1920), 1.Dönem, c.6, s.274-292, http://www.tbmm.gov.tr/
20
9 ARALIK 1920: GİZLİ OTURUMDA MİLLİ SAVUNMA BAKANI FEVZİ PAŞA’NIN
BAZI MİLİS KUVVETLERİNİN TASFİYESİ HAKKINDA BEYANATI
(1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 111.Birleşim, Gündem: 2/1)
Uzun süren savaşlar, askerlik ve ordu için bir soğukluk doğurmuştu.
Bu nedenle halk kendisini kavgaya sürükleyenler kimlerdir diye çevresi-
ne bakınca, subayları ve komutanları görüyordu. Şimdi onun gözünde
bir yenilik gerekliydi. Subaylık yerine, çetecilik moda olmuştu. Zorunlu
askerlik hizmeti yaşında bulunan vatandaşlar askeri kıtalara katılacakla-
rı yerde, çetecilere katıldılar. Çünkü çete olunca köylünün sırtından
geçinmek mubah sayılıyordu. Sonra önemli bir disiplin yoktu.

CELALETTİN ARİF BEY VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Cephelerdeki askeri


vaziyet ve bazı milis kuvvetlerinin tasfiyesi hakkında Milli Savunma Vekili Fevzi
Paşa Hazretleri beyanatta bulunacaklardır.
FEVZİ PAŞA (Milli Savunma Vekili): Efendim Hükümetimiz ilk kurulduğu sırada
ordumuz yok denilecek derecede perişan bir halde idi. Ancak Şark Cephesinde
bulunan ordu, büyük bir tecavüze uğramadığı için ve mükemmel bir halde bulunu-
yordu. Böyle bir zamanda cephede bulunan kıtalarımız mahalli kuvvetlerle takviye
olunmuş idi ve bunun böyle olması da tabii idi. Çünkü İzmir işgali üzerine millette
milli bir galeyan meydana geldi. O sırada gerek Nazilli cephesinde ve Balıkesir
cephesinde bazı şahsiyetler belirdi ve milletin hakikaten ne kabiliyet ve sağlamlık-
ta olduğunu Avrupa’ya ve dünyaya karşı gösterdi. Ben Milli Savunma Vekili olarak
bu ortaya çıkmış olan şahsiyetlere ve sistemlere karşı, ordu fikrini millete kabul
ettiremezdim, o zamanlar. Bir memuriyetle Akhisar, Salihli ve Alaşehir’de dolaştı-
ğım sırada oradaki düşüncenin büsbütün başka bir şekil aldığını gördüm. Hatta
diyorlardı ki biz para toplarız, koyun toplarız ve bu şekilde bir seneden beri mem-
leketlerimizi başarıyla müdafaa ediyoruz ve bu gördüğünüz askerleri de biz besli-
yoruz. Taburlar beş yüz elli askere indirilmişti ve şüphesiz bu kadar tahsisat veri-
lebiliyordu. Millet, parayı, yiyeceği, giyeceği Müdafaayı Hukuk şubeleri vasıtasıyla
temin ediyor ve hakikaten cepheyi tutuyorlardı. Her mesleğin bazı sırları olduğu
gibi, askeriliğin de bazı sırları vardır. Bu milis askerlerine dikkat ettim, hep köyleri-
nin yanından toplanmışlar. Uğradığım bir köyde dediler ki bizim köyde yüz, yüz elli
kişi kadar vardır amma hep ileridedir ve tecrübeler göstermiştir ki böyle müdafaa
yapan kuvvetler sıkı bir baskı altında dağılırlar. O da bizdeki vatan ile aile tesirleri-
nin neticesidir. Bu hal milletin zihniyetinde büyük bir yer edinmiştir. Her nerede
olursa olsun, Rumeli’de, Anadolu’da, Arabistan’da düşmana uzak yerler ahalisi
daha metin olmuşlardır. Düşmana yakın ve ailesini kurtaracak yerlerde bulunanlar
daha az metin çıkmışlardır. Kazım Beyefendi ile Akhisar'da görüşürken bir taarruz
hazırlığı yapalım dedik. Milli kuvvetlerin yanında bir miktar da ordu kuvveti hazır-
ladık. Toplarımızı hazırlıyorduk. Bu kuvvetlerle Akhisar Cephesinden bir yarma
hareketi ile cepheyi yarar ve içeri gireriz, dedik. Dört bin tüfekli kuvvetimiz, Yuna-
nın taarruz eden kuvveti bu kadar yoktu efendiler, çarçabuk dağıldı. Bu tecrübe-

21
den sonra herkese kanaat geldi ki ordumuzun kurulması lazımdır. Reis Paşa Haz-
retlerinin buyurdukları gibi Ali Fuat Paşa bu işe memur edildi. Kütahya'da bulunan
Ethem Bey kuvvetleri bir iki hafta içinde Kütahya Milli Alayı adı altında bir kuvvet
meydana getirmişlerdi. Ali Fuat Paşa bunda büyük bir muvaffakiyet görerek bu
teşkilatın her tarafa kurulması için yazılar yazdı. Fakat öyle çetelerle hareket ede-
rek, mesela bir çete Konya'ya gitsin, bir çete Yozgat'a gitsin, oradan cepheye git-
sin şeklinde müdafaa olamazdı. Efendiler milli heyecan, belli usuller içine sokul-
mazsa çarçabuk söner. Az para harcanarak nasıl iktisat yapılırsa, kuvvetlere de
öylece iktisat yapılmalıdır. Biz de düşmanlarımızla başedebilmek için planlar yap-
malıydık. Bugün yaptığımız, karşımızdaki İngilizlerin planları yıpratma harbidir.
İngilizler Almanları nasıl yıprattılarsa, bizi de öyle yıpratmak istiyorlar. İçimizde
isyanlar çıkarmak, ufak, ufak taarruzlar yapmak ve daima muharebe, muharebeye
zorlamak. Biz de bu plana karşı lazım gelen tertibatı alırsak, o halde düşmanın bu
planını suya düşürmüş oluruz. Ben cephedeki Kuva-yı Milliye teşkilatının vaziyetini
bir iki ay evvel muntazam bir ordu yapmak fikriyle Garp Cephesine denetlemeye
gelen Genel Kurmay Reisi İsmet Bey’den duyduğum vakitte çok üzüldüm. Kütah-
ya'da bir alay yapan İsmail Hakkı Bey buraya gelecekmiş, aman gelmesin biz
lazım gelen intizam ve inzibat dairesinde vazifemizi yaparız. Ben de emir verdim,
dedim ki katiyen İsmail Hakkı Efendi gelmesin. Lazım gelen kuvvet orada yapılır.
Malumunuz Kütahya Milli Alayı Eskişehir’e geldi ve bir hadise oldu, on günde ku-
rulan alay, çarçabuk dağıldı, kumandanlarını vurdular ve o kuvvet sıfıra indi. O
zaman kendilerine kanaat geldi ki bu ancak geçici bir vaziyet ve zaman içindir.
Yoksa muntazam ve uzun bir harbi temin edemez. Uzun ve muntazam bir harbi
idare etmek için mutlaka muntazam ve iyi tertip edilmiş kuvvetler lazımdır ve bun-
dan sonra muntazam orduya ehemmiyet verildi ve ordu kurulmaya başlanıldı ve
kurulduktan sonra da herkese emniyet geldi. Baktılar ki asker muntazam, askerin
kıyafetleri, cephanesi muntazam, eksik toplarını da tamamladık. Onun üzerine
dediler ki biz taarruz ederiz. O vakit henüz taarruza geçecek vaziyette değiliz.
Yani lüzumundan fazla kuvvetlere itimat ediyorsunuz, henüz o halde değiliz de-
dim. Fakat bunlar, Reis Paşa Hazretlerinin beyan buyurdukları gibi, taarruzda
muvaffak olamadılar. Filhakika, ben biraz da onlara hak veririm. Yani Yüce Heye-
tiniz bizi itham edebilir ve der ki mademki burada muvaffakiyet ihtimali vardı, harp
sanatı bu taarruzu emrederdi. Düşman öyle bir halde idi ki ne sağ kanadı bir yere
dayanıyor, ne de sol kanadı. Yunanlılar bugün Gediz'den çekilmiştir. Fakat Ge-
diz'den çekilmeleri zannedilmesin ki Kuva-yı Milliye’nin kahramanlıklarındandır.
Düşman yaptığı hatayı anladı, derhal kuvvetlerini geri aldı ve lazım gelen tertibatı
hazırladı. İstiyorlardı ki burada da bir zafer olsun. Şüphesiz bu gayet zor bir şeydi
ve eğer burada da bir zafer olsaydı Avrupa’ya karşı gayet üstün bir vaziyet olacak-
tı. Fakat o kuvvetlerin birbirlerinden farklı olmasından dolayı ve Paşa Hazretlerinin
de söyledikleri gibi emir de dinlememeleri dolayıdır ki başarılı bir hareket yapıla-
madı. Bir zafer ihtimaliyle başlayan harp ne yazık ki bir felaketle neticelendi. Za-
manımızda büyük ordular daima bir demiryolu hattına dayanırlar. Büyük orduların
harekâtı hep böyledir. Anadolu haritasına baktığımız zaman iki büyük ova görü-
22
nür. Birisi Eskişehir'de açılıyor, buraya kadar geliyor. Diğeri Afyonkarahisar'dan
Konya'ya doğru. Bunların ikisinin ortasından da demiryolu geçiyor. Düşman bir
kuvvet toplamış, Uşak ve civarında. Bir kuvvet de Balıkesir ve havalisinde. Çünkü
demiryolu olmayan yerlerde ordu beslenmez. Ben de başından beri bu tarzda
teşkilata taraftar idim. Ali Fuat Paşa Garp Cephesi Kumandanı iken daha Bursa
Cephesi yarılmamıştı. Burada başarılı bir şekilde harp yapılabilirdi. Fakat Ali Fuat
Paşanın kuvvetleri dağıldıktan sonra buradan ayrılma durumu ortaya çıktı. Yunan
taarruzundan sonra kuvvetimizi bütün piyade askerlerimizin iki misli kuvvete çı-
kardık. Bu kuvvetlerimizle zaferler kazanmayı Cenabı Haktan ümit ediyoruz. (in-
şallah sesleri) Fakat böyle kuvvetler yapılması bazı tarafları şüphelendirmiş, hatta
Ethem Bey'in ağabeyi Reşit Bey'le görüştüğüm sırada,
-Bazı hareketler yapıyorsunuz.
...dedi. Ben de dedim ki,
-Bu teşkilatı her tarafta yapıyoruz. Sivas'ta da, Yozgat'ta da yapıyoruz, buralarda
da yapıyoruz. Sizin kuvvetleri de harp nizamına kabul ediyoruz.
-Ama Refet Bey’in oradan aldırılması daha münasip olur.
-Refet Bey’in orada kalması lüzumludur. Çünkü orada bir hadise olmuş, gitmiş,
onu bastırmıştır. Halkın ezilmemesi için orada bir teşkilat lazımdır ve bu işe baş-
lamış olan bir adamın onu tamamlaması lazımdır ve Refet Bey iyi bir askerdir.
Kendisinden daha uygununu bulamadım. Bu şahsiyetle uğraşmayınız, rica ede-
rim, bu bir vatan meselesidir.
...Mesele böyle kaldı. Sonra Reis Paşa Hazretlerinin buyurdukları gibi, onları top-
ladılar, yine görüştük ve kendilerine anlattım. O iddia ediyor,
-Bizim kuvvetten başka kuvvet yoktur, sizin askerler bir işe yaramaz, biz kafiyiz.
-Siz bir tümen kuvvetindesiniz, elinizde dört topunuz var. Bununla bir cephe muha-
rebesi yapamazsınız. Tel örgü ile örülmüş bir cepheyi sökemezsiniz. Arkasından
çevirseniz orada makineli tüfek vesaire vardır.
-Demirci'de nasıl muvaffak olduk.
-Demirci'de düşmanın bir taburu vardı. Siz kendiniz bin, bin beş yüz kişi idiniz.
Sonra düşman baktı ki çare yoktur; bir tümen ile hücum yaptı, siz de geri çekildi-
niz. Süvarinin yapacağı budur. Düşman fazla kuvvetle geldiği vakit bakarsınız ki
sökmüyor, geriye çekilirsiniz. Zayıf bulduğunuz yerde vurursunuz. Düşmanları
öylece hırpalarsınız. Yoksa muntazam bir mevkii, toplarla, tel örgüleriyle takviye
olunmuş ve son usul tahkimat ile kapatılmış bir yeri, süvarilerin zapt etmesi ihtima-
li yoktur. Siz bir süvari tümenisiniz. Askeri emirlere uymak ve itaat etmek lazımdır.
Canınız isterse bunu yaparsınız şeklinde tertibat yapılamaz. Sizin muntazam bir
şekle girmeniz lazımdır ve başka çare yoktur.

23
...Bunları dinlediler ve arkadaşları ile gittiler. Son safhayı arz etmeyeceğim. Niha-
yet bu telgrafı aldık. Bu telgraf, efendiler, Düzenli ordu ile çetecilik zihniyetinin
mücadelesidir. Eğer biz bir Hükümet kurmak istiyorsak, kanunları hakim kılmak
istiyorsak, bundan başka çare yoktur. Mademki Büyük Millet Meclisinin Vatana
Hıyanet Kanunu vardır. Bu da telgrafta tamamıyla ona uygundur. Oraya temas
etmiştir. Bu kumandanın azli ile mahkemeye verilmesi lazımdır. Böyle de yaptım.
Mademki hak bizdedir. Muvaffakiyet de inşallah bizdedir ve inşallah bu çetecilik
zihniyeti silinecektir. (alkışlar) Bundan sonra bütün gazetelerde Mustafa Kemal
Paşa çeteleri adı olmayacak, Anadolu Büyük Millet Meclisi Ordusu adı olacaktır.
HAMDULLAH SUPHİ BEY (İstanbul): Milli Savunma Vekili Paşa Hazretleri tara-
fından verilen izahat ve beyanata benim ilave edeceğim iki üç şey arasında büyük
bir münasebet vardır. Antalya'da bulunduğum esnada Demirci Mehmet Efe kuv-
vetleri Isparta'da görüldükten sonra güneye, doğuya, batıya yayıldılar. Günün
birinde bir haber aldık ki Antalya'ya kuzeyden köylüler geliyorlar. Yunan önünden
kaçar gibi köylüler, ihtiyarlar, kadınlar ve çocuklar, bir takım erkekler, yangından
kaçar gibi, ne kurtarabildilerse Belediyenin etrafına geliyorlar ve Belediyenin etra-
fında öbek öbek diziliyorlar. Kuva-yı Milliye’nin belli başlı adamlarından biri olan
Mehmet Efe asayiş vazifesiyle güneye inmiştir. Fakat adamları olan Mahmut,
Mevlut efendiler gibiler köylülerimize musallat olmuşlar ve zavallı köylüler, eşeğin
üstüne, katırın üstüne ne yükletebilirse hepsini yükleterek kaçıyor. Zira bu adamlar
köylünün evini yakıyorlar. Yangın, tahrip, soygundan canını kurtararak kaçanlar
Antalya'ya dökülüyorlar. Biz o zaman, Meclise ve Milli Savunmaya arkadaşlarımız-
la iki telgraf çektik ve vaziyeti izah ettik. Fakat günün birinde halk üzerinde çok
tesirli olan bir haber duyuldu. Isparta'da Demirci Efe’nin kuvvetleri, Hükümetin
kuvvetleri tarafından sarılmış ve beş yüz kişi tevkif edilmiş ve silahları alınmış ve
tamamı dağıtılmıştır. Arkadaşlar, sekiz aydan beri Meclisimiz burada faaliyet edi-
yor ve sekiz aydan beri de bir Hükümet kurmuşuzdur. Fakat ahalinin elleri bu ha-
dise olduktan sonra Hükümete daha fazla sarılmıştır. Her tarafta halk kendisine
adalet verecek olan Hükümeti arıyor, muntazam ve adil bir Hükümet arıyor. Şük-
ranla kaydetmeliyiz ki İçişleri Vekâletine seçtiğimiz arkadaşımız, doğrudan doğru-
ya fiili bir şekilde ve memleketin geniş bir sahasında şakilere kuvvetli bir darbe
indirmiştir. (alkışlar) Arkadaşlarımızla dönüş yolunda Sandıklı’da Refet Bey’e te-
sadüf ettik ve gece konuştuk ve kendisini en ateşli ve en samimi bir şekilde bu
başarılarından dolayı tebrik ettik. Ertesi gün bir otomobil bulmuştuk, Refet Bey
daha evvel yola çıkmıştı. Yolda arkadaşım ve ben son derece mesut olarak gör-
dük ki ordumuzun kuvveti yeniden doğmaya başlamış ve her yerde kendisini gös-
teriyor. Biz buna şahit olduk. Otomobilimiz çok süratle gidiyordu ve biz yolda Refet
Bey’in başında yürüdüğü askerleri gördük, tertemiz giyinmişlerdi, gözlerinin içinde
Dünya Harbindeki bıkkınlıklarından eser kalmamıştı ve kendilerine yeniden şevk
gelmişti. Arkadaşlar; zulümden bunalmış olan milletimiz, sizden adil Hükümet
istiyor ve hiçbir zaman, bugün olduğu kadar, halk elini Hükümete uzatmamıştır.
Emin olabilirsiniz ki bir zamanlar bizim tarihimizde yedi bela adını alan jandarma-

24
larımız, bugün köylerimiz için kurtarıcı adamlardır. Çal Kazasına Refet Bey’in
gönderdiği kuvvetler, Efe’nin takibi için gittiği zaman, ahali atlas yorganlar çıkardı
ve demek ki hâlâ bizim ordumuz, bizim subaylarımız ve bizim haklarımızı muhafa-
za edecek namuslu kuvvetlerimiz varmış dediler ve askerleri bu suretle karşıladı-
lar. Biz buraya gelinceye kadar dört merkezde ordunun teşekkül ettiğini gördüm.
Hakikaten bir orduya sahip olduktan sonra, Hükümeti kurdum demeye Büyük Mil-
let Meclisinin hakkı olacaktır. Bilakis çete kuvvetleri devam ettikçe ve bu kuvvetler
kendi maksatlarımızın temininden uzaklaşmakta inat ve ısrar ettikçe bizim için bir
tek yol kalır arkadaşlar ve şimdiye kadar en zayıf zamanlarımızda bir tek dayana-
ğımız vardı, o da imandır. Fakat bir şey var ki bizim kendisine paye verdiğimiz,
kendisine kahraman dediğimiz ve ifa ettiği hizmetler dolayısıyla takdirlerimizi sun-
duğumuz, hatta kendisine milli bir kahraman unvanı verdiğimiz zayıf ruhlu insanlar
yükseldi mi uçurum yanına gelmişler gibi başları dönüyor ve etrafı göremiyorlar,
sersem oluyorlar. Bugün bu adamlar da aynı dalalete düşmüşlerdir. O halde bu-
nun önüne geçmek, bunları uslandırmak ve Anadolu’nun muhtaç olduğu huzuru
1
temin etmek şarttır. (alkışlar)

9 ARALIK 1920: GİZLİ OTURUMDA DİYARBAKIR MEBUSU HACI ŞÜKRÜ BEY’


İN HAKKINDAKİ SUÇLAMALARA CEVABI VE MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN
KONUŞMASI
(1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 111.Birleşim, Gündem: 3/1)
4 Aralık 1920 günü, Mustafa Kemal Paşa ile Çerkez Ethem Bey’in
birlikte Eskişehir’e gittikleri grubun içinde Hacı Şükrü Bey de bulunuyor-
du. O gün Ethem Bey ve Hacı Şükrü Bey birlikte gruptan ayrılarak gizli-
ce Kütahya’ya gitmişler ve Ethem Bey bir daha Ankara’ya dönmemişti.
Hacı Şükrü Bey daha sonra Ankara’ya dönünce, Mecliste bir takım it-
hamlarla karşılaştı. Yapılan gizli oturumda bu ithamlara cevap verdi.
Mustafa Kemal Paşa da onun neden suçlandığına dair bir konuşma yaptı.
CELALETTİN ARİF BEY (BAŞKAN VEKİLİ): Söz Hacı Şükrü Bey’in, buyurun
efendim.
HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Efendiler, geçen gün ben bu kürsüde Ömer Lütfi
Bey'le cereyan eden bir meseleden dolayı, birçok arkadaşlarımı tefrik etmeden bir
sürçü lisanda bulunmuştum. Paşa Hazretleri de bu kürsüye çıktıkları zaman bana
birçok belirsiz ve yuvarlak cümlelerle isnatta bulunmuşlardı. Fakat ben o gün bir
türlü bunun sebebini anlayamamıştım. Bugün sebebini öğrendiğimden dolayı Pa-
şa Hazretlerine bilhassa teşekkür ederim. Efendiler, Yunanlılar 16 Mayısta İzmir'i

1
TBMM Gizli Celse Zabıtları (9 Aralık 1920), 1.Dönem, c.1, s.252-256, http://www.tbmm.gov.tr/
25
işgal ettiler. Yunanlıların İzmir'i işgalinden 9 Haziranda ilk defa Aydın Cephesinde
Kuva-yı Milliye teşkil ederek vatanı müdafaaya başlamıştım. Binaenaleyh ben
orada bütün mevcudiyetimle vatani olan vazifemi ifaya yerine getirdim. 17 Tem-
muzda bugün mahiyeti söylenen Demirci Mehmet, kendi nazarımda öldürülmeye
layık olan Demirci Mehmet Efe, 17 Temmuzda Paşa Hazretlerine, Hacı beni öldü-
recektir diye yazmıştır. Ben o cephede bulunduğum müddetçe Demirci Efe hiç
kimsenin on parasına, hiç kimsenin ırzına, namusuna tecavüz etmemiştir. Fakat
efendiler ben Sivas'taki kongreye üye gönderilmesini etrafa ilan ettiğim zaman
hiçbir tarafla ilgimiz yok ve diğer taraftan da Yunanlılara karşı çarpışırdık. Ferit
Paşa Hükümeti istifa ettikten sonra Konya'ya gelen Refet Beyefendiye ilk defa
olarak ben telgraf çektim ve kendilerini Nazilli'ye davet ettim. O zaman Refet Bey,
Konya Aziziye'sinde isyan çıkmıştı, orada idi. Telgraf da yanımdadır. Ondan sonra
efendiler Antalya depolarında saklı olan silah ve cephaneyi almak üzere oraya
kadar gittim. Sonra Afyon’a geldiğim zaman orada merhum Arif Bey'in kuvvetleri
vardı. Ben yanımdaki adamlarla gittim, isyanı bastırdım ve Refet Bey’e ben kendi
mevkiini teslim ettim. Refet Bey’i ben şahsen sevmem, fakat Refet Bey’le aramız-
da hiçbir şey yoktu. Paşa Hazretlerine, hakkımda bir şey yazmış ise o da kendi
fikridir. Sonra efendim Paşa Hazretleri buyurdular ki, Hacı Şükrü bir vesika mese-
lesini bana haber verdi. Efendiler, Yozgat'ın Alaca nahiyesinden Hasan Gazi Bel-
desinde bir adama Ethem Bey vesika vermiş ve bu adama Ethem Bey vermiş
olduğu vesikada, bana oradan. Bu adamı ben kendi gözümle gördüm, çünkü Es-
kişehir'de idim. Ethem Bey'e çekmiş olduğu bir telgrafta elimden aldı, yırttı ve top-
ladığım adamları iade etti. Ben bunu aynen Paşa Hazretlerine yazdım. Ethem
Bey’in Refet Bey'e çekmiş olduğu telgrafı orada gördüm, fakat burada kimseye
göstermedim ve bu hale de tenezzül etmem. Efendiler, Paşa Hazretleri beni bura-
ya Ocak sonunda davet buyurdular. Üç tane telgraf çektiler. Ben Afyon'da idim ve
İngilizler daima gözetliyorlardı. İşte efendiler, ben oradan Haymana taraflarından
buraya geldiğim zaman, Haymana hükümeti hayvan almıştır, birçok eşya almıştır.
O zaman Vali bulunan Yahya Galip Bey de buradadır. Yalnız maiyetimdeki adam-
lardan bir erin hayvanının ayağı kırılarak şurada Dere Köyünde kaldı, onun yerine
halktan birinin kısrağı alındı ve bilahare sahibine iade olundu. Sonra efendiler, ben
burada Paşa Hazretlerinin cidden teveccühlerine mazhar oldum. Ben burada dai-
ma onların emrettikleri yerde oturdum, kalktım ve vatanıma hizmetten başka şim-
diye kadar hiçbir şey yapmadım. Ben vatanım için öleceğim ve sonuna kadar bu
memleketin iyiliğine çalışacağım ve beni bundan menedecek hiçbir kuvvet de
yoktur. Efendiler, Ethem Bey'le Tevfik Bey arasında ne cereyan etti? Onu da bil-
miyorum. Garp Ordusu, Şark Ordusu diye, o zamana kadar da bir şey bilmiyor-
dum. Ethem Bey son defa olarak buraya gelmişti ve giderken Paşa Hazretlerinin
emirleri ile ben de gittim. Ethem Bey’in satın aldığı matbaayı Eskişehir'den buraya
gönderdim ve o zaman Fuat Paşa Gediz harekâtı hakkındaki beyanatında dedi ki
gerek Kuva-yı Milliye ve gerek ordu, hepsi fedakarca çalışmıştır ve hatta bir yerde
on dokuz subay birden yaralanmıştır. Fakat kumanda heyetinin bir hatası neticesi
olarak o muharebe kaybedilmiştir. Yunanlılar da rahat rahat kaçmışlardır. Bunu
26
Paşa Hazretlerine arz ettim. Ethem Bey son olarak buraya gelmişlerdi, burada
benim odamda idiler. Paşa Hazretlerine bir mektup yazdı. Aradan bir kaç gün
geçti. Ethem Bey gayet ağır surette hastalandı, o gün Dr. Adnan Beyefendi gel-
mişti. Ethem Bey'i muayene ettiler. O akşama doğru Ethem Bey'in trene binip
gitmelerini Paşa Hazretleri emretmişlerdi. Hatta benim de beraberce gitmemi em-
retmişlerdi. Biz kalktık, Paşa'nın maiyetinde olduğumuz halde ben, Hakkı Behiç
Bey, Celal Bey, Kılıç Ali Bey, Ertuğrul grubu kumandanı Kazım Bey ve Giresunlu
Osman Ağa hareket ettik, o da vardı. Eskişehir'e geldiğimizde Ethem Bey hasta
idi, çıktı ve doğru hanesine gitti, biz vagonda kaldık. Sonra, arkadaşlar çay içmeye
gidelim dediler. Döndüğümüz zaman Paşa Hazretlerinin bir yaveri geldi, Hakkı
Behiç Bey’i istedi. Hakkı Behiç Bey gitti Paşa Hazretleriyle ne görüştü bilmiyorum.
Ethem Bey hasta idi ve trenden çıkmıştı. Binaenaleyh biz burada neye kalacaktık?
İsmet Bey oraya gelecek idi. Onun üzerine efendiler, ben, Osman Ağa, Kılıç Ali
Bey, Reşit Bey, Celal Bey, Kazım Bey doğru kalktık Ethem Bey'in evine gittik. Biz
caddeden yaya yürürken gördük ki Eskişehir'e 61.Tümen getirtilmiş, meydanda
silah çatmış duruyor. Tümeni gördük, acaba dedik ne var? Biz doğru geçtik yuka-
rıya. Ethem Bey'in evinde diğer arkadaşlar öteki odaya gitmişlerdi. Ben de öteki
odayı açtım ve geri çekildim, orada bir genç zabit Ethem Bey'e bir şeyler anlatı-
yordu. Akşam on ikiye kadar Ethem Bey'in evinde oturduk ve biz kalktık yemeğe
gidiyorduk. Sonra efendiler, bu askerlerin Eskişehir'e gelmesine yegane sebep,
güya Ethem Bey’in kardeşi Tevfik Bey asker toplamış, Eskişehir'i basacak imiş ve
onun için Eskişehir'in etrafını savunma altına almışlar. Bunu da Ethem Bey'e o
subay haber vermiş. Bunda hiç katiyen alakam yoktur. Yine yolda giderken tanı-
madığım bir subay Kılıç Ali Bey’in yanına yaklaştı ve o süvari subayı, hatta Paşa
Hazretlerinin boş olan vagonla gittiğini ve Eskişehir'e bir süvari bölüğünün gelece-
ğini ve bu süvari bölüğünün aynı zamanda Ethem Bey kuvvetlerine karşı, baskın
yapıldığı zaman Eskişehir'i müdafaa edeceklerini söyledi. Ben bundan son dere-
cede üzüldüm ve üzüntüm son dereceyi bulmuştu, hatta yemek yiyemedim. Biz
oradan kalktık, tekrar Ethem Bey’in evine gittik. Paşa Hazretleri gelmemiş, ama
birçok yabancılar gelmiş. Kimler gelmişse meçhul. Paşa Hazretlerinin emir buyur-
dukları kişi de gelmiş, bunlar konuşmuşlar, ne konuşmuşlarsa. Paşa Hazretleri
daha gelmedikleri için geç vakte kadar orada oturduk. Ethem Bey dedi ki rica ede-
rim burada az dur ve Reşit Bey’le Çerkezce görüştüler ve bittabi ben Çerkezce
bilmiyordum. Beraber yemek yedik, sonra sekiz araba geldi, ben arabaların ne için
geldiğinin farkında değilim, kendisi arabalara bindi. Kendisine nereye gittiğini sor-
dum; bu nedir dedim? Dedi ki deminden beri Tevfik’le muhabere etmek istedim,
telgrafhane muhabereyi temin etmediği için merak ediyorum. Hakikaten bunların
göstermiş olduğu telaştan şüphelendim. Tevfik, burayı basacak mıdır? Onun üze-
rine efendiler, arabalara bindik ve hakikaten Eskişehir’in dışına çıktık. Bir tabura
rast geldik. Nereye gidiyorsunuz diye bize sordular. Düğüne gidiyoruz dedik.
Efendiler, Kütahya'ya gittik. Milli namusum, askeri namusum adına temin ederim
ki Kütahya'da Kuva-yı Milliye namına bir tek askere rast gelmedim. Biz orada iken
Tevfik Bey geldi, hüngür hüngür ağladı ve kendilerinin Anzavur gibi olmayacakla-
27
rını söyledi. Biz orada gönderdikleri kumandanların haberleşmelerini sağladıktan
sonra kalktık Eskişehir'e geldik. Biz Eskişehir'e geldiğimiz zaman efendiler, oradan
yazdı ve hatta hiç unutmam, Hacı Şükrü Bey'in oraya kadar gitmesi uygun bir
hareket olmadığı için, cezalandıracağız diyor, Paşa Hazretleri. Binaenaleyh ben
vatani bir hizmettir diye gittim. Bundan dolayı ne lazım gelirse yapınız. İkinci ola-
1
rak efendiler, biz orada iken Hakkı Behiç Bey’i P Teşkilatına incelettirdiler. P Teş-
kilatı bunu yapınca, Hakkı Behiç Bey bundan dolayı üzülmüştü. Biz Kütahya'ya
gittiğimiz vakit, Tevfik Bey’e bir telgraf geliyor. Diyor ki sizin burayı basacağınız
söyleniliyor. Binaenaleyh sakın bu gibi hareketlere cesaret etmeyiniz, falan filan.
Aynı zamanda oradaki malumatı buraya veriyor ve İsmet Bey’e geliyor, ona hava-
dis veriyor. Ben bunu gördüm orada. Tuttum, Ethem Bey’e bir şifreli telgraf yaz-
dım. Memur bulunan İsmail Hakkı Bey ikiyüzlüdür, buna itimat etmeyiniz, diye
yazdım. Bir felaket gelmesi muhakkaktır, dedim. Sonra efendiler ikincisi, hücum
tabur kumandanını ordu derhal açığa alıyor. Açığa alındığını Ethem Bey haber
almış. Bu subayı bana gönderin diye kardeşine yazıyordu. Buna ben cevap ver-
dim. Böyle bir zamanda ordunun açığa almış olduğu bir subayı kendi maiyetine
alman doğru değildir. Ordu ile alakanı kesmek demektir, böyle bir muameleye
tenezzül etme dedim. Bu telgrafım da İsmet Bey’in eline geçmiştir. Getirtiniz, bu-
radan okuyunuz. Sonra efendiler, Paşa Hazretleri bilmem ki neden benim şahsı-
ma işaret buyurdular, beş yüz lira dediler. Efendiler ben hayatımda Paşa Hazretle-
rinden beş yüz lira almış adam değilim ve hiç kimseye de para göndermiş değilim.
Rica ederim. Paşa Hazretleri o adam kim ise ismini söylesinler. Efendiler ben va-
tanımın kurtuluşunu görmedikten sonra hiçbir siyasi fıkraya mensup olmayacağım.
Hiçbir fırka ile de alakadar değilim, ben siyasi bir adam değilim, ben bir asker
adamım. Vatanım kurtulsun, en büyük arzum ve gayem budur. Sonra Paşa Haz-
retleri burada bir belge okudular. Haymana'da Vanlı Abbas’a ait. Bu, Musa Bey'in
oğullarındandır. Hepiniz bilirsiniz, Erzurumlular daha iyi bilirler. Bu adama Hayma-
na’daki silahlarını almak için bir vesika verdim ve o zaman Aydın cephesinde bu-
lunduğum zaman milletimin bana vermiş olduğu milli kumandanlık mührü ile bir
vesika verdim. Rica ederim ve o vesikadan başka bir vesika kabul etmem. Yörük
Ali'ye yazdığım mektupların hepsini de getiriniz ve burada okuyunuz. Ben, nüfu-
zumu memleketimin menfaatinden ve vatanımın saadetinden başka hiçbir yere
sarf etmedim. Tevfik Bey, Reşit, Ethem Bey olsun, benim arkadaşlarımdır. Tevfik

1
18 Temmuz 1920 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın talimatıyla Fevzi Çakmak Paşa’nın kurduğu
askeri istihbarat servisidir. Kısa adı "P" dir. Açılımı ise, Askeri Polis Teşkilatıdır. Bütün ajanları asker-
lerden oluşmakta, başında Binbaşı İsmail Hakkı Bey bulunmaktadır. Amacı, İngiliz ajanları ve propa-
gandalarını ortadan kaldırmaktır. Ancak ajanlar sadece İngilizleri izlemekle kalmaz, aynı zamanda
milletvekillerini de izlemeye başlarlar. Sonradan Hacı Şükrü Bey TBMM kürsüsünden izlendiğini
söyleyerek sitemde bulunur. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, bu işi takip edeceğini ve gerçek-
ten bunu işittiğini, bundan dolayı müteessir olduğunu belirtir. 1921 Yılında teşkilata son verilir.
(http://auhf.sozlukspot.com/)
28
Bey ordu arkadaşımdır. Onlarla beraber bu harekâtı yaptık. Efendiler ortada bazı
alçak, münafık herifler var, iki tarafın arasını bozuyor. Sonra Ethem Bey’le Refet
Bey’in arasındaki meseleler. Ethem Bey’in bildirisi var. Sonra efendiler, Ethem
Bey’le irtibat kuran Refet Bey, Aydın cephesine kumandan tayin olunduktan sonra
bütün cepheleri gezmeye memur oldular. Bütün cepheleri gezdikten sonra umum
cephenin kumandasını eline alacaktı. Bir defa efendiler, Kazım Bey, Refet Bey'in
emrine girmeyi kabul etmedi. Ethem Bey cephesi ayrı kaldı. Ondan sonra Demirci,
mıntıkasına gitti ve yalnız Refet Bey'in zamanında seksen altı kızı dağa kaldırıldı.
Paşa Hazretleri o vakit uzakta idi. Demirci kuvvetleri Alaşehir'e girdi. Maksadı
Ethem Bey’e suikast idi. Ethem Bey’e kendisinin nadim olduğunu, bu gibi şeylere
bir daha yanaşmayacağını söyledi. Ben bunu, yalan doğru, Ethem Bey’den işittim.
Olabilir ki bu meseleden dolayı Ethem Bey’le Refet Bey’in arası açıktır. Efendiler,
ben sözüme son vermeden Yüce Meclisten rica ediyorum. Benim hakkımda ufak
bir suçlama var ise, yapmış olduğunuz Vatana Hıyanet Kanunu ile beni idam et-
menizi hassaten istirham ediyorum. Eğer kusur varsa, tahkikat icra yapacaksınız
ve beni bu Millet Meclisi’nin kapısı önünde asacaksınız. Ben bu Milli Harekâtın
amiliyim. Efendiler bütün belgeler ortaya çıkarılmalı ve benim hıyanetim varsa
herkes anlamalı.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Hacı Şükrü Bey'in uzun konuşmasındaki nok-
talara ayrı ayrı cevap vermeyeceğim. Bazı ufak noktalar vardır, onlara cevap ve-
receğim. Mesela Hakkı Behiç Bey kardeşimizin P teşkilatı tarafından takip olundu-
ğunu söylediler. Hakikaten Hakkı Behiç Bey’in böyle takip edildiğini işittiğim za-
man ben de fevkalade müteessir oldum ve ben bizzat Garp Ordusu Kumandanlı-
ğına telgraf yazmak suretiyle bunun incelenmesini vazife bildim. Bu hususta belge
mevcuttur. Gelen cevapta deniyor ki benim bilgim dışında takip olunmuştur. Bu
meseleyi tahkik ediyorum. Fakat belki de hiçbir kimse tarafından takip olunmamış-
tır, kendisine öyle bir kuruntu gelmiş olabilir. Bu, Refet Bey’in bilmem neyin an-
laşmazlığı değildi. Farz edelim ki mesele ve hatta vaktiyle diyor, bana teklif ettiler,
cepheden kabul için ve ben kabul etmemiş olmamakla mahiyeti hakkındaki dü-
şüncemi şimdi takdir buyurursunuz diyor. Mektubu okuyabilirsiniz. İsmet Bey’e ve
Garp kumandanlığına karşı isyan vaki olmuştur. Sonra hakikaten bende bir rapor
vardır. Hacı Şükrü Bey tarafından Macit Bey'e beş yüz lira verilmiştir diye. Belki
vermediniz, belki yanlış olabilir. Sonra Hacı Şükrü Bey milli kumandanlıktan bah-
setti. Kendileri hakikaten bu olayların cereyanı esnasında, Hacı Şükrü kumandan
ve mebus imzasıyla birçok yazışmada bulunmuştur.
HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Paşa Hazretleri müsaade buyurur musunuz?
Benim şifre ile haberleştiğimden bilginiz var mıdır, yok mudur?
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Bahsettiğim şey, bu olayın cereyanı esna-
sında ve bu dosyaları teşkil eden belgelerin elde edildiği sırada, Hacı Şükrü Bey
Eskişehir'den muhtelif yerlere şifreli telgraf vermek istemiş ve vermiştir. Tabii ki
daha sonra Garp Ordusu kumandanı aldığı tedbirler sayesinde bunu önlemiştir.

29
Kendilerine Milli Savunma Vekâletinden soruyorlardı. Hacı Şükrü Bey’e hakikaten
mebuslukla beraber uyuşmayan bir kumandan yetkisi verilmiş midir diye. Şimdi
Hacı Şükrü Bey’in, kumandanlığına dair vermiş olduğu cevap budur. Reislik ma-
kamındaki yazıları sonra okuruz. Şimdi onun yazdığını okuyacağım. (okur) Kendi-
ne bir defa milli kumandan diyor. Hangi millet? Kim vermiş sana bu sıfatı? Bana
da Anafartalar kahramanı dediler, Arıburun kahramanı dediler, Bitlis, Muş, Suriye
kahramanı dediler diye imzamı öyle mi atacağım? Binaenaleyh bu bir suiistimaldir.
Kumandan diye nasıl imza ediyorsun? Ancak kolordu kumandanları, kumandanlı-
ğını muhafaza edebilir. Olayı açıklarken, tabii gayet yanlış görüşleri izah etmiştim.
Ben izah ederken demiştim ki şöyle bir vaziyette, Bursa cephesinde iken kalkmış
Eskişehir’e gelmiş olan süvari bölüğü ve ucu bucağı olmayan kollar gittikten sonra
ne görecektik? Yalnız sizin o kadar muhakemeniz olsaydı, ben sizi tevkif etmek
isteseydim, ne için sizi alıp da buradan oraya götürecektim? Ben sizin hepinizi
tevkif eder, idam eder ve öldürürdüm. Halbuki ben sizi orada bıraktım ve ben ora-
ya gittiğim zaman o kararı vermiş olsaydım, bakınız askerlere tesadüf etmişsiniz,
kaçabilir miydiniz? Böyle bir şey hiç hatır ve hayalimden geçmemiştir. Tevfik Bey
Eskişehir'e gelecekmiş de basacakmış. Efendi, orada öyle işkillenen kumandan
gördün mü? Hakikaten Simav ve Havalisi Kumandanı olarak jandarmaları ile be-
raber oraya gönderilmiş olan zat, Tevfik Bey tarafından cebren kovulmuştur ve o
da zaten korkak bir adam olacaktır. Oraya gittiği baskıda bulunmuşlar, illâ Eskişe-
hir'e git diye. O da demiş, aman süvarileri ile beraber gelin. Hatta o zaman biri
bana geldi. On üç vagonluk bir süvari kuvveti geliyor dedi. Dedim, siz budala mı-
sınız; kim geliyor? Eğer böyle bir tren gelecek olsaydı tren seferlerini düzenleyen
kişi buradadır. Demiryolları Müdüründen gidin sorun. Cevap geldi ki hayır öyle bir
şey yoktur. O jandarmaların geldiğine dair sokak dedikodularıdır, hiçbir vakit hatı-
rınıza bir şey gelmemelidir. Yalnız bir şey sormak istiyorum. Mademki kendinizi
müdafaa ediyorsunuz, belki izah edersiniz. Demin verdiğim izahatta birçok kişi
tarafından bilinen mesele hakkında ve Ethem Bey’in Reşit Bey’le görüşürken, Sarı
Efe hakkındaki haberleşmeyi arz etmiştim. Haber veriniz, adamı mahsus gönderi-
niz, derhal terk etsin orasını, öteki efe ile birleşsin ve beriki de demiş ki, belki ben
yapamam siz yapınız ve icap ederse isyan edersiniz. O haberleşmeyi müteakip de
Hacı Şükrü Bey telgraf makinesi başında görüşmüştür ve cereyan eden haber-
leşmede şu sözler vardır.
-Sen nasılsın?
-Bildiğin gibi.
-Söylediğim şeylerle de görüştüm, iyi cevap aldım, Sarı Efe çok iyi, sıhhati yerin-
dedir.
-Evet, ben çalışıyorum.

30
HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Cevap vereyim müsaade ediniz. Bunları zatı
alinize kim vermiş ise namussuzdur, alçaktır. Ben haberleşmelerden bile haberdar
değilim. Yanımda kim varmış ise söyleyiniz.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Biz harp divanı heyeti değiliz. Kendinizi
orada, harp divanında müdafaa edersiniz. Tam iki tahkikat yapılıyor, başka belge-
ler de vardır. Şimdilik hakkınızda başka bir şey söylenmez. İşi tahkikata bırakıyoruz.
(Açıklama yeterli görüldü, gizli oturuma son verildi.)
1

16 ARALIK 1920: DİYARBAKIR MEBUSU HACI ŞÜKRÜ BEY’İN KURMAYLIK


HAKKINDAKİ SÖZLERİNE KARŞI MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN CEVABI
(1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 115.Birleşim, Gündem: 3/1)
Milletvekilleri arasındaki düzenli ordu ve çetecilik ayrımı iyice su
yüzüne çıkmaya başlamıştı. Milli Savunma Komisyonu Başkanı olan
Hacı Şükrü Bey'in Çerkez Ethem'e olan yakınlığı rahatsızlık yaratıyordu.
Bir kurmay subay olan Milli Savunma Komisyonu üyesi Ömer Lütfi Bey
üyelikten istifa etti ve istifası Teşkilatı Esasiye Kanununun görüşülmesi-
ne geçilmeden önce okundu. Bunun üzerine Hacı Şükrü Bey'in kurmaylık
hakkında sarf ettiği sözler Mustafa Kemal Paşa'nın tepkisine neden oldu.

(İki gün önce, 14 Aralık 1920 tarihindeki oturumda...)

VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Amasya mebusu Ömer Lütfi Bey'in, Milli Savun-
ma Komisyonundan istifa eylediğine dair dilekçesi var, onu okuyacağız.

TBMM Başkanlığına
Milli Savunma Komisyonunun mevcut mesai şekline ihtisasım müsait ve
kafi olmadığından bu komisyonun üyeliğinden affımı rica ve arz ederim.
14 Aralık 1920
Amasya Mebusu
Ömer Lütfi
HACI ŞÜKRÜ BEY (Milli Savunma Komisyonu Reisi): Reis Bey, Ömer Lütfi Bey
izahat versin bu arada.
VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Ömer Lütfi Bey, komisyondan istifa ediyorsunuz,
bir önergeniz var. Üyeler izahat versin diyorlar. Niçin istifa etmiştir diye izahat isti-
yorlar.

1
TBMM Gizli Celse Zabıtları (9 Aralık 1920), 1.Dönem, c.1, s.256-260, http://www.tbmm.gov.tr/
31
ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): İç Tüzüğün on yedinci maddesini okuyorum.
"Mazeretlerini haber vermeksizin bir komisyonun üç celsesinde üstü üste hazır
bulunmayan mebuslar komisyondan istifa etmiş sayılırlar. Vaziyet Meclis Reisliği-
ne haber verilerek yerine ait olduğu şubeden bir diğeri seçilir."
...Ben Milli Savunma Komisyonuna seçildikten sonra hiç devam etmedim ve zan-
nediyordum ki üç defa devam etmeyince Komisyon Reisi Meclis Reisliğine haber
vermiştir ve yerime başkası seçilmiştir, düşüncesiyle aylardan beri istifaya lüzum
görmemiştim. Geçen gün anladım ki ismim halâ komisyonda okunuyor. Halbuki
ben komisyona devam etmek istemiyorum. İstifa ettim. İstifa sebebini açıklama
mecburiyetim yoktur. Eğer izahatımı kafi görüyorsanız burada bırakayım, oya
konulsun. Ondan sonrası Meclisi alakadar eden bir meseledir.
HACI ŞÜKRÜ BEY (Milli Savunma Komisyonu Reisi): Komisyon adına söz söyle-
yeceğim, efendim. Ömer Lütfi Bey'in ismi Komisyonda kayıtlı değildir, şimdiye
kadar Ömer Lütfi Bey'e geliniz, devam ediniz denmemiştir ve listede de ismi yok-
tur, diğer üyelerin mevcuttur. Fakat Ömer Lütfi Bey bugün vermiş olduğu istifa
dilekçesinde Milli Savunma Komisyonunun mesai şekline ihtisas sahibi olmadığı-
nı, söylüyor. Burada bir kinaye vardır. Bunu izah edeceklerdir. İzah etmedikleri
takdirde kendilerine iade ediyorum. Bu Mecliste bulunan üyeler aynı sıfat ve sala-
hiyete sahiptirler. Kendileri kurmay subay iseler biz de piyade subayıyız. Bu millet
hiç bir vakit kurmayların oyuncağı olamaz ve olmayacaktır. Bundan dolayı izahat
versinler.
ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): Pekala Meclis karar versin, izahat vereyim.
MEMDUH BEY (Giresun): Kurmay, piyade ayrımı olur mu? Herkes subaydır.
VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, Ömer Lütfi Bey'in Milli Savunma Komis-
yonundan istifasını kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. (izahat meselesi sesleri)
MUSTAFA LÜTFİ BEY (Siverek): İzahat versin, bu kadarla olmaz.
ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): İstifamı oya koymak doğru değildir. Hakkımı kulla-
nıyorum, istifa ettim. Kabul edip etmemek Meclise ait değildir. Ben hakkımı kulla-
nıyorum. Ben o hakkımı kullandım.
AHMET EY (Yozgat): Ömer Lütfi Bey ben komisyon üyesiyim, istifa ettim diyor.
Hacı Şükrü Bey de üye değildir, listede ismi de yoktur, üye değildir ki istifa etsin
diyor. Hangisi doğru ise anlaşılsın da ondan, sonra.
VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): İstifa etmiş, komisyona da bir üye seçilmesini rica
1
ediyor. (gürültüler) Beş dakika teneffüs.

1
TBMM Zabıt Ceridesi (14 Aralık 1920), 1.Dönem, c.6, s.367, http://www.tbmm.gov.tr/
32
(Aradan sonra oylama yapılmamış ve gündemin diğer maddelerinin görüşülmesine geçil-
miştir. Bir gün sonra, 16 Aralık 1920 tarihindeki oturumda...)

VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Trabzon mebusu Hüsrev Bey'in bir önergesi var.

TBMM Başkanlığına
Geçen günkü celsede Amasya Mebusu Ömer Lütfi Bey'in Milli savunma
Komisyonundan istifası münasebetiyle bu komisyon adına söz alan Diyarbakır
Mebusu Hacı Şükrü Bey beyanatı arasında aynen şu sözleri söylemişti.
"Bu millet hiç bir vakit kurmayların oyuncağı olamaz ve olmayacaktır."
Bu sözlerin, Büyük Millet Meclisi kürsüsünden Milli Savunma Komisyonu
Reisi sıfatını halen taşımakta olan bir üye tarafından söylemiş olması, geçen
celsede Divan Reisliği tarafından icabı yapılmadığından bugün Yüce Heyetini-
ze bir vazife yüklemektedir. Bu ifade bir kere millete karşı olmadık yere bir is-
nadı ihtiva ettiği gibi temeli askeri disiplin ve dostluk olan sevgili ordumuzun
samimiyetini rencide edecek bir mahiyet arz etmektedir. Büyük Millet Meclisi-
nin, vatan ve milletin istiklali uğrunda kan dökmekte olan mukaddes ve müba-
rek ordusunda meslek ve sınıf farkları olmayıp ancak milletin emaneti olan
kahraman asker yavrularla onların velisi, anası, babası makamında bulunan
fedakar bir subay heyeti vardır. Binaenaleyh Diyarbakır mebusu Hacı Şükrü
Bey tarafından hedefi düşünülmeden bir sebep kastedilerek sarf olunmuş bu-
lunan bu sözlerin ordumuzun muvaffakiyet sebebi olan birlik ve dostluğun her
türlü zarardan korunması için yok hükmünde sayılmasının Yüce Meclisçe kara-
ra alınmasını ve bu sözlerin tutanaktan çıkartılmasını arz ve teklif eylerim.
Trabzon Mebusu
Hüsrev
HÜSREV BEY (Trabzon): Geçen celsede Ömer Lütfi Bey arkadaşımızın istifası
münasebetiyle Milli Savunma Komisyonu adına söz alan Hacı Şükrü Bey arkada-
şımız, bu millet kurmayların oyuncağı olamaz ve olmayacaktır gibi bir şey söyledi-
ler. Bedelli askerlik, içkinin yasaklanması kanunları gibi dini, vatani, milli olan me-
selelerde hakikaten pek büyük heyecanlar göstermiş, tahta kapaklarını kırmak,
birbirimizin boğazına sarılmak suretiyle hakiki heyecanlar göstermiş, temsil usulle-
ri, idari inkılap gibi ilmi ve idari meselelerde son derece basiretli, tedbirli, dikkatli
olduğunu göstermiş, milletin cehaletten kurtarılması ve irfan nuruyla aydınlanması
hususunda yani maarif işlerinde gayet hassas ve kararlı olduğunu ispat etmiş olan
Yüce Heyetin misli görülmemiş şu hengame günlerde zavallı milletin mukaddera-
tını, maddi ve manevi mesuliyetini omuzlarına yüklenmiş bulunan bu Yüce Heyet
bence geçen celsede de lazım gelen hissiyatı göstermesi lazımdı. Bana öyle geli-
yor ki meseleyi tamamıyla kavrayamadı, ne olduğu layıkıyla anlaşılamadı. Onun
için bilhassa arz etmek istiyorum, pekala biliyorsunuz ki ben İstanbul mebusu ol-

33
duğum zaman istifa etmiş ve ordu ile maddi hiç bir alakam kalmamıştır. Yalnız
muhterem arkadaşlarım bugünkü ordu Büyük Millet Meclisinin ordusu olmak mü-
nasebetiyle hepiniz gibi onunla manevi alakam vardır ve pek kuvvetlidir. Bundan
başka şahsen gerek Balkan Harbinde ve gerek Dünya Harbinde bu mübarek or-
dunun safları arasında alnı açık, namus ve istikametiyle çalışmış bir arkadaşınız
olmam sıfatıyla ordumuzu yakından tanımakla da iftihar ederim. Arkadaşlar ordu-
da şu veya bu meslek yoktur. Orduda muhtelif sınıflar yani piyade, topçu, süvari,
istihkam ve kıtalarına dahil subaylar vardır. Bunlardan aşağı yukarı iki sene kıta
kumandanlığını muvaffakiyetle yaptıktan sonra kendini gösterirler, bir müsabaka
imtihanına tabi olurlar ve kıtadan Kurmay Mektebine giderler. Orada üç sene as-
keri yüksek tahsil gördükten sonra kurmay subay olup diplomasını alır, çıkarlar.
Binaenaleyh bunlar tamamen kıta subayıdırlar. Bu ordunun subayıdırlar. Zaten
dünyanın her tarafında ordusu olan her millette askeri akademi denilen askeri
darülfünunlar bu maksatla açılmıştır. Nerede kaldı ki biz Müslümanız. "Hel
1
yestevillezine ya'lemune vellezine lâ ya'lemun" ulu sözünü düşünelim. Binaena-
leyh şüphesiz ki bizde bu daha evvel itibara alınacak bir mesele olması lazım ge-
lir. Yıkılmış Almanya'nın elemlerini son çıkan kitabında gözler önüne seren
2
Ludondrof gibi bir dahi,
-İnsanlığın askeri ve siyasi saadeti ancak nizam ve disiplinle olur, başka türlü olamaz.
...diyor. Bu böyle iken ordumuzu anarşiye sevk etmek bilmem ne şekil alır? Hele
bilhassa emaneti ehline veriniz emrine sahip olan İslamiyet'e göre işin ehil ve sağ-
lam adamlara verilmesi ile kurtuluş ve selamete erişilir. Senelerce süren Dünya
Harbi ordumuzu teori sahasından tatbikat sahasına nakletmiş ve elhamdülillah bu
sayede ehliyeti olanlar da lazım olan mevkilere geçirilmiştir. Hatta bugün bu Büyük
Millet Meclisinin iftihar ettiği, cephede kan döken mübarek ordumuzun başında
bulunan hatırıma gelenlerden bir kaçının ismini söyleyeceğim. Atıf Bey, Cemil
Cahit Bey, Halit Bey, Şark Cephesinde yeni paşa olan Rüştü Paşa gibi bir çok
komutanlar vardır ki bunlar Kurmay Akademisinde okumuş askerler değillerdir.
Fakat fırka kumandanlığına, kolordu kumandanlığına çıkmışlardır. Binaenaleyh
her şeyin başında istikamet, ehliyet dikkate alınmaktadır. Emin olunuz efendiler
ben buna bu kadar ehemmiyet verecek değildim ve zaten Divan Reisliği geçen
celsede vazifesini ifa etmiş olsaydı belki bu izahata da ihtiyaç kalmayacaktı. Fakat
milletten bahis olunduğu için bunu izah etmek ve Millet Meclisinin vaziyeti kavra-
masını tarafsız bir adam olarak zaruri gördüm. Bu milletin şu şahıs veya bu şah-
sın, şu hizip veya şu fırkanın asla oyuncağı olmadığına, olamayacağına misal mi

1
Zumer Suresi 9.Ayet; "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri
öğüt alırlar."
2
Erich Ludendorf (1865-1937); Alman asker ve devlet adamı. Birinci Dünya Savaşında
komutanlık yapmış, askerliğe ilişkin görüşleriyle tanınmıştır.
34
istiyorsunuz? İşte şurada toplanan Yüce Heyetinizdir. Bu millet şu muazzam Mec-
lisin, şu mübarek Heyetin manevi mahiyetine dayanmıştır. Millet hiç bir şahsın, hiç
bir hizbin oyuncağı değildir ve olamayacaktır. Onun için efendiler Hacı Şükrü Bey-
'in sözlerini şu tutanaktan çıkaralım. Çünkü çok ayıp olur bizim için.
HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Hüsrev Bey benim geçen günkü ifademin tuta-
naktan çıkarılmasını bir önergeyle talep buyuruyor. Bunun çıkmaması lazımdır. Bu
Yüce Mecliste herkesin haklarının eşit olduğunu burada tekrar etmiştim. Arkadaş-
larım beni Komisyon Reis tayin ettikleri zaman Hüsrev Beyefendi kurmay subay
olduğundan dolayı istifa etmişti. Ömer Lütfi Beyefendi de ayni maksat ve aynı
gayeyi takip ederek istifa etmişti. Binaenaleyh askerlik içerisinde ve ordu içerisin-
de kendilerine bir ayrıcalıklı yer vermek istiyorlar. Binaenaleyh ben söyledim ki
millet bunların oyuncağı olamaz. Yine tekrar ediyorum. Çünkü bunların içerisinde
iyileri olduğu gibi fenaları da pek çoktur. (gürültüler)
YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Biz milletin arasında fena kimseyi kabul etmeyiz.
HACI ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Binaenaleyh kendilerini gayet yüksek görüp diğer-
lerini küçük görmek gayelerini takip ettikleri, o hisle dolu oldukları için daima bu
milletin, bu ordunun felaketine sebebiyet vermişlerdir.
BİR MEBUS BEY: Haşa öyle bir şey yoktur ve olamaz.
HACI ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Binaenaleyh ben sözümün katiyen tutanaktan
çıkarılmasını arzu etmiyorum.
ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): Efendim, geçen gün izahat vermek için Meclisin
arzusunu istemiştim. Meclis o arzuyu göstermeye vakit kalmayarak Reis Vehbi
Efendi Hazretleri celseyi tatil ettiler. Binaenaleyh söz söylememiştim. Zaten Meclis
istese idi söyleyecektim. Binaenaleyh madem ki bu mesele bugün tekrar açıldı,
azıcık izahat vereyim. Evvela komisyonların kurulmalarındaki ruh ve maksat ihti-
sas meselesidir. Bu katiyen inkar edilemez. Hatta İç Tüzük gereğince her hangi bir
şube komisyonlara kendi dahilinden mütehassıs bulamazsa diğer şubelere der ki
sen ver. Bütçe Komisyonunda Maliye mütehassısları bulunuyor, Milli Savunma
Komisyonunda askeri mütehassıslar bulunur. Bu böyledir. Benim mensup oldu-
ğum şube beni bu komisyona seçmişti.
HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Seçilmediniz.
ÖMER LÜTFİ BEY (Devamla): O zaman bana emir verdiler ve seçildin olundun
dediler ve hatta öyle ise sana söylüyorum, sen beş defa beni komisyona davet
ettin.
HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Hayır, seni davet etmedim,
MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Şahsi meselelerin müzakeresi doğru değildir.
Meclisin böyle şahsi şeylerle uğraşmaya vakti yoktur.

35
ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): Müsaade buyurun efendim. Mademki söylenilmiştir,
ben sözümü söylemeye mecburum ve hangi mebusa taarruz edilirse kendisini
müdafaaya hakkı vardır.
MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Ben sizin için söylemiyorum.
ÖMER LÜTFİ BEY (Devamla): Komisyonda reislik seçimi var dediler. Dışarıda
idim, pekala geleyim dedim. Ben su içip oraya gidinceye kadar seçim bitti dediler.
Sordum kimler oldu dedim. Reisimiz, raportörümüz falan falan dediler. Ne ise me-
sele bitti. Daha sonra işittim ki yine kendilerinden dokuz üye mevcut imiş ve beş
oy ile seçim yapılmıştır. Yani kazananlar beş oy almışlardır. Halbuki efendiler İç
Tüzüğe bakarsanız görürsünüz ki komisyon seçimlerinde sekiz oy almadıkça ne
reis, ne raportör seçilemez. Bu bir defa kanuni tarafı, gelelim diğer meseleye. Ko-
misyonda bulunan üyeler, kimsenin şahsına itiraz etmiyorum tamamıyla mütehas-
sıslarından toplanamamıştır. Bugün Meclisin içerisinde harpte saç ve sakal
ağartmış, kolordu ve grup kumandanları vardır. Öteden beri generallik yapmış,
muayyen bir istikamette ihtisas sahibi olmuş, ak sakallı askerler vardır. Sonra
genç subaylar vardır. Bunların hepsi komisyonun haricindedir. Komisyon belli
şahısların elindedir. Oyuncak yapmak istiyorlar deniyor. Biz istemiyoruz, çekiliyo-
ruz. Ben çekildim, Hüsrev Bey çekildi. O halde oyuncak yapmak isteyenler biz
değiliz. Komisyonu ısrarla ellerinde tutmak isteyenlerdir. Mesele bundan ibarettir.
İhtisas meselesine ehemmiyet verilmiyor. Bugün Milli Savunma Komisyonunda
ihtisas sahibi yoktur. Ben bunu iddia ediyorum,
MUSTAFA LÜTFİ BEY (Siverek): Rica ederim başka mesele yok mu? Vaktimiz
boşa harcanıyor.
İHSAN BEY (Cebelibereket): Efendiler, sizlere soruyorum, dava bitmiş midir?
(bitmemiştir sesleri) Hayır bu davayı demiyorum, bu dava değil, vatan evlatlarını
buraya koşturan kutsal dava bitti mi? (hayır bitmedi sesleri) O davanın bence da-
ha başlangıcında bile değiliz, ne kadar süreceği de bizce malum değildir. Davayı
kazanmak için yegane lazım olan şey birliktir. (bravo sesleri) Rica ederim, hangi
bir arkadaşımıza, Ömer Lütfi Bey'e de, Hacı Şükrü Bey'e de soruyorum. Ordu
arasına kurmay imiş, piyade imiş, bilmem topçu imiş, falan imiş, o onun üstünde
imiş, o onun üzerinde imiş diye ayrılık sokmak hakkını, mukaddes davayı hangi bir
mebusa veriyor da bu Mecliste söylüyorlar? Rica ederim efendiler bunu kapatalım.
Ordu bir bütündür ve bütün memleketimizi dört çevreden istilaya uğraşan düşman-
lara karşı ezici darbeler vuracak derecede birliktir. Aralarında senlik, benlik yoktur.
(alkışlar, bravo sesleri)
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Muhterem arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Milli Savunma Komisyonu Reisi olan şahıs tarafından bu kürsüden,
kurmayların esareti altında, istibdadında ordu duramaz, mahiyetinde bir şey söy-
lendiğini işittiğim zaman fevkalade üzüldüm ve müteessir oldum. Muhterem ordu
ailesi içinde nizam ve disiplinin temini için akıl sarf etmekle mükellef olan bu ko-

36
misyonun reisi olan şahsın ağzından bu kadar fena bir söz çıkmamalı idi. Efendi-
ler, ordumuzda ayrıca bir kurmay sınıfı yoktur. Bunlar mazinin paslı sayfalarına
karışmış şeylerdir. Bugün orduda yalnız kumanda ve subay heyeti vardır. Kurmay-
lık vazife itibariyledir. O vazifenin başına kim geçerse kurmaylık vazifesini ifa eder.
O vazifeden ayrıldığı dakikada nereye memur olursa, diğer herhangi bir subay gibi
o da bir subaydır, o da bir kumandandır. Subaylarımız arasında, orduda hiç bir
fark yoktur efendiler. (bravo sesleri) Fazla bir tahsil görmüş olmakla dünyanın hiç
bir yerinde bir hata, bir kusur gibi düşünülemez. Komisyon Reisinin subay heyeti-
mizin bir kısmının diğer kısmına üstünlük ve istibdadına temas eder bir fikir ortaya
sürmesinin bir kötü maksada dair olduğunu Yüce Heyetinize alenen söylüyorum.
Tekrar olarak söylüyorum. (alkışlar, bravo sesleri) Çok rica ederim arkadaşlarımı-
za ki bu gibi insanlara çok dikkat edelim. Binaenaleyh Komisyon Reisi bu sözünü
derhal geriye almalıdır. Çünkü, bütün subayların Yüce Meclise olan hürmet ve
muhabbetine bir azalma teşkil edecektir. Meclis bu gibi hasis şeyleri bahis mevzu
ve müzakere etmekten çok yüksektir. (alkışlar) Meclis, kafasında böyle hasis
maksatlar dönen insanların oyuncağı olmaktan çok uzaktır. (alkışlar) Binaenaleyh
nezaketle, vatan ve millete olan aşk ile milli vazifemizi ifa edelim. Hükümetimizin
nizam ve disiplini tutmak için yegane kuvvet olan ordunun içine fesat tohumları
ekmeyelim. Emin olunuz arkadaşlar, buna teşebbüs ve tevessül etmek isteyenle-
rin hiç bir vakit muvaffak olması ihtimali yoktur. Bu Meclis ve bu millet ona katiyen
müsaade etmez ve bu Meclis ve bu millet o gibilerin kafasını ezmeye muktedirdir.
Binaenaleyh ben de Beyefendinin fikrine iştirak etmiyorum. O söz nasıl olmuşsa
burada sarf edilmiş, hiç olmazca bizim tutanağımızda bulunmasın.
VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Müzakereyi kafi görenler lütfen ellerini kaldırsın.
Müzakere kafi görüldü.
BİR MEBUS BEY: Hacı Şükrü Bey sözünü geri alacak.
VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Geçen günkü müzakerede bu sözün sarf edilme-
sinin kasti olmaması ihtimaline karşı o gün Meclis Divanı işe müdahale etmemiş
oldu. Binaenaleyh tutanaktan bir şeyin çıkartılması usulden değildir. Yalnız Yüce
Heyetinizin o fikre iştirak etmemek şekli olabilir.
ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): Söyleyin, sözünü geri almaz mı?
VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Yüce Heyeti zaten müşterek değil, tabii söyleyen
geriye almaya mecburdur.
ÖMER LÜTFİ BEY (Devamla): Zaten daima kötü söz sahibinindir.
VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Önerge gereğince geçen gün sarf edilen söze
Yüce Heyetin iştirak etmediği de belli olmuştur. Binaenaleyh oya konulacak bir
mesele görmüyorum. (çıksın sesleri) Gündemin müzakeresine geçiyoruz. (mesele
halledilmedi sesleri)
MUSTAFA KEMAL BEY (Ertuğrul): Ne oldu, şimdi sözünü geri aldı mı efendim?
37
MEMDUH BEY (Karahisar): Önergem okunsun. (tutanaktan çıkartılsın sesleri)
ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): Meclis Umum Heyeti karar verirse çıkartılır.
VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Tutanakta olan bir sözün çıkartılmasına karar
verilemez. Söyleyenin sözü yok hükmündedir şeklinde karar verilir. (o şekilde ol-
sun sesleri) Söylenilen sözü yok hükmünde sayanlar lütfen el kaldırsın. (anlaşıl-
madı sesleri) Hüsrev Bey'in önergesinde tutanaktan çıkartılması bahis mevzu
edilen Hacı Şükrü Bey'in sözünü yok hükmünde sayanlar lütfen ellerini kaldırsın.
Hacı Şükrü Bey'in sözleri yok hükmündedir. Müsaade buyurun gündemin müzake-
1
resine geçelim.
(Beş gün sonra, 21 Aralık 1920 tarihindeki oturumda...)

HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Milli Savunma Reisi Hacı Şükrü Bey arkada-
şımız komisyon reisliğinden istifa etmiş, ve Komisyon Yusuf İzzet Paşayı reisliğe
2
seçmiştir. (kabul, kabul sesleri)
(Dört buçuk ay sonra, 12 Mayıs 1921 tarihindeki oturumda...)

HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Hacı Şükrü Bey, Ethem Bey meselesinden
dolayı suçu olmadığından, hakkında muamele yapmaya lüzum olmadığı karara
3
bağlandı.

27 ARALIK 1920: ÇETE KURMAK İSTEYEN BAZI MİLLETVEKİLLERİ HAKKIN-


DA İÇİŞLERİ BAKANLIĞI TESKERESİNİN GİZLİ OTURUMDA GÖRÜŞÜLMESİ
(1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 123.Birleşim, Gündem: 2/1)
Meclis henüz açılmadan önce, Sivas Kongresi kararlarının uygulanabilir
olması ve ilerleyen Yunan taarruzunun önlenmesi gayesiyle Kuva-yı
Milliyeden büyük ölçüde yararlanılmıştı. Hatta Ankara'da Milli Meclisin açıl-
ması, Kuva-yı Milliye ile mümkün olmuştur. Ancak Kuva-yı Milliyenin bazı
liderleri güçlerini siyasi mücadele için kullanmaya başladılar. Bu giderek
çetecilik ile ordu tartışmasına döndü. Bu gizli oturum, iki gün sonra Mustafa
Kemal Paşa’nın da katılacağı hesaplaşmanın bir ön görüşmesiydi sanki.
CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): İçişleri Vekaletinin bir tezkeresi var,
okunacak.

1
TBMM Zabıt Ceridesi (16 Aralık 1920), 1.Dönem, c.6, s.394-397, http://www.tbmm.gov.tr/
2
TBMM Zabıt Ceridesi (21 Aralık 1920), 1.Dönem, c.6, s.467, http://www.tbmm.gov.tr/
3
TBMM Gizli Celse Zabıtları (12 Mayıs 1921), 1.Dönem, c.2, s.78, http://www.tbmm.gov.tr/
38
TBMM Başkanlığına
Büyük Millet Meclisi üyelerinden bazılarının çete teşkilatı yapmak üzere
kimlikleri bilinmeyen şahıslara belge vermekte olduklarından konu edinerek,
güvenliği ihlal edebilecek olan bu gibi davranışlara meydan verilmemesi hakkın-
da Bala Kaymakamlığından ortaya çıkan uyarılar üzerine, bu gibi belgeleri taşı-
yan kişilerin belgeleri ne maksatla alıp bunun üzerine ne gibi teşebbüste ve
faaliyette bulundukları hakkında sorular sorulduktan sonra serbest bırakılması
ve alınacak belgelerin de vilayete gönderilmesi, çete teşkilatı için kimseye mü-
saade edilmemesi lüzumu Ankara vilayetinden bildirilmiştir. Kaymakamlığın bu
telgrafının sureti de arz ve takdim kılınmıştır. Meclis üyelerinden bazılarının bu
kabilden olan harekâtı hakkında kabul ve tatbik edilecek hareketin tebliğine
müsaade buyrulması arz olunur, efendim. 1 Aralık 1920
İçişleri Vekaleti Vekili
Dr. Adnan
CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, bazı mebusların çete teşkilatı
için hususi adamlar göndermekte olduklarına dair İçişleri Vekaleti bir tezkere gön-
deriyor.
FEYZİ EFENDİ (Malatya): İsim açıklansın.
MUSTAFA BEY (Tokat): Böyle vesika veren kimse söylensin.
CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, bu Reislik Divanına havale
edilmişti. Divan da gizli celsede Meclis Umum Heyetine arzını uygun görmüştür.
Malumat arz olunur.
FEYZİ EFENDİ (Malatya): Belgeler kimindir? Bilinmelidir.
VEHBİ EFENDİ (Konya): Efendim, çete teşkilatı zaruret üzerine kurulmuş bir şey-
dir. O zamanlar hakikaten zaruret vardı ve bu inkılapta çeteden istifade olunma-
mış dersek günahtır. İstifade olundu. Bu zarurette isabetli oldu. O halde üyelerden
hiçbirisinin bu gibi şeylerle, yani çete teşkilatı ile meşgul olacağını zannetmiyorum.
Şayet hâlâ çeteye ihtiyaç var zannı ile böyle bir şeyler yapmak isteyenler varsa
rica ederiz bundan vazgeçelim, zarar görülecektir. Zira her şey ihtiyaç üzerine
ortaya çıkar. Zaruret bitti. Rica ederiz, böyle şeyler artık olmaz zannederim. Şayet
fikir üzerine böyle bir şey yapan üyelerimiz varsa, rica ederiz, vazgeçsin.
MEHMET NADİR BEY (Isparta): Hâlâ çete teşkilatı devam ediyor. (kürsüye sesleri)
RIZA BEY (Muş): Bala’dan Abbas isminde birisinden bir kağıt geldi. Bunlardan
bazısı benim maiyetimde bulunmuş, bana yazmışlar. Bunun için yetmiş seksen
süvari ve tüfeğimiz var diyorlar. Jandarmalar almaya gitti. Bu mesele için cevap
vermiştim. Bunlar yetmiş seksen süvaridir. O kağıt elimdedir. (gürültüler) Binbaşı

39
Rıza Bey vardı. Onunla görüşmüşler. Bu süvariler kaymakama gitmişler ve Müda-
faayı Milliye emrine verilmişlerdir.
FEYZİ EFENDİ (Malatya): Hali hazırda düşmanların karşısında çeteler hizmet
ettiler. Evet, çeteler büyük hizmet ettiler. Lakin mademki elhamdülillah Büyük Mil-
let Meclisi kuruldu, askerliği yaptı, idareyi, teşkilatı kurdu. Artık çeteye de lüzum
kalmadı. Benim dünkü gün Hacı Mehmet Efendi adıyla aldığım bir telgrafta bunlar
Antep’in üzerine düşmana karşı gidiyorlar. Lakin o havalide dünkü gün aldığım
telgrafta Hacı Mehmet Efendi ve Polatlılı Abdullah...
MUSTAFA BEY (Tokat): Mebus olanlardan çete teşkilatı ile meşgul olan var mı?
Onu söyleyiniz.
FEYZİ EFENDİ (Devamla): Bunlar Milli Müdafaa Reisi tarafından verilmiş ve onun
emri ile gönderilmişti. Lakin o havalide mebus arkadaşlarımız tarafından çete
yazmaları muvafık görülemez. Evet, rica ederiz. Arkadaşlarımız yapmasın.
ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): Efendim, ateşkesten sonra düşmanımız olan hü-
kümetler bizi silahsız bir şekilde avlamak istediler. Daha doğrusu saflık ettik. Onlar
için birtakım şartları kabul ettik. Zannediyorduk ki kendi mevcudiyetimizi ve istikla-
limizi Wilson prensipleri muhafaza edecek. Bu meyanda kabul olunan şartlardan
daha ziyade üzerimize basarak, elimizi kolumuzu bağlayarak ve silahlarımızı ve
toplarımızın kamasını, tüfeklerimizin mekanizmasını aldılar. Firar eden askerleri-
mizi takipten menettiler. Bu suretle mevcut tümenlerimiz, kolordularımız hepsi
birer iskelet halini aldı. Yani biraz sonra düşmanlar tarafından İzmir'e malum olan
taarruz vaki oldu. İzmir'e taarruz eden Yunan kuvvetleri yerli Hıristiyanlarla bera-
ber, hepiniz pekala biliyorsunuz, ahalinin hürriyetine, malına, canına ve en nihayet
ırzına tecavüz ettiler. Eli bağlanmış, ordusu yok olan bu millet, böyle bayağı bir
tecavüz karşısında kalan bu millet eline silahını aldı, çıktı. Yani Kuva-yı Milliye’nin
başlangıcı böyle olmuştur. Tabii ki on adam, yüz adam böyle müdafaaya çıkınca
içerisinden biri kim daha cesur, kim daha iyi ise başbuğ olur. İşte bu suretle Kuva-
yı Milliye adı ile düşmana karşı çalıştılar. Bu teşkilatı beslemek ve erimekten me-
netmek için de her tarafta bu kanaatte bulunanları iş başına getirdiler. Nihayet
vaziyet inkişaf etti. İşgalciler, İstanbul’da dokunulmazlığı olan Mebusan Meclisine
varıncaya kadar el uzattılar. Nihayet İstanbul'da hükümetin devamına imkan kal-
madı ve buraya kaçtılar ve Millet Yüce Meclisi seçti, Ankara’ya gönderdi. Şimdi
hamdolsun hükümet şeklini aldık. Meclisimiz var, vekillerimiz var, ordumuz var.
Uğraşıldı ve bu altı ay zarfında, noksanları olmakla beraber, yoktan bir ordu mey-
dana geldi. Muntazam hükümetlerde memleketin müdafaası hiç şüphesiz ki ordu-
ya aittir. Ordu ile Kuva-yı Milliye arasındaki fark şudur. Kuva-yı Milliye denilen
heyet kanaati gayet sağlam olan insanlardan, halktan müteşekkil olan cesur bir
heyettir. Pek çekingenler veya korkaklar oraya girmezler. Ordu ise uzun boylu bir
talim ve terbiye devresi geçirerek müthiş disiplin altına girmiş binlerce, yüz binler-
ce insanlardan müteşekkil bir heyettir. Çünkü bu kolay iş değildir, bu can pazarı-
dır. İnsan ölüme seve seve gider derseniz, gitmez. Doğru değildir, gitmez. Fakat
40
onu ölüme sevk eden vatan muhabbeti, arkadaş gayreti, halktan utanmak gibi
birçok hissiyat vardır. Bir saygıyı sayarak gider. Yüz binlerce insanlardan müte-
şekkil olan bir orduyu bir heyet haline getirmek uzun boylu talim ve terbiye etmek
ve iyi bir kumanda heyeti ve iyi bir subay heyeti bulunmak lazımdır. Tabii bunu
mütemadiyen çoğaltacağız. Yani hepimizin düşüncesi budur. Sonra ayrıca Kuva-
yı Milliye için memleketin dahilinden insan yazmak, toplamak bana kalırsa doğru
değildir. Bir kısmının yiyecek temini tarzı başka, elbisesi başka, maaş ve kuman-
danı başka ve diğeri de alelade bildiğimiz askerlik adı altında yan yana aynı cep-
hede harp etmesi biraz müşkül olur zannederim. Hakikaten bazı zamanlar oldu ki
onların sayesinde burada oturduk. Fakat bugün bir ordu vardır. Herkesin bu ordu-
yu takviyeye çalışması vatanperverlik icabındandır. Binaenaleyh yeniden Kuva-yı
Milliye teşkiline ben kendi hesabıma lüzum görmem. Zannederim, Yüce Meclis de
buna muvafakat etmez. Sonra pekala bilirsiniz, Makedonya muhitinde orada bulu-
nan Bulgar çeteleri kendi vatanları, kendi menfaatleri icabı hizmet ederler. Fakat
nerede ettiler, daima hududun öbür tarafında. Bulgar çeteleri Bulgaristan dahilinde
bir şey yapmadılar. Bu böyledir. Bizim de bazı serdengeçti bazı fedai adamlarımız
varsa ve bu fedai insanlar ufak tefek çete halinde Bursa ve İzmir taraflarında birta-
kım işler yaparlarsa hakikaten çok güzeldir. Nitekim geçenlerde ajanslarda oku-
duk, Lazkiye'ye kadar Türkler gitmişler, deniyor. Fakat zannedersem bu bizim
muntazam askerlerimiz değildir. Oraya kadar Halep'in daha aşağısına sıçrayıp
gitmişler, bunu anlarım. Aynı şekilde bu teşkilatın en ziyade Garp cephesinde
gelişme göstermesi, arz ettiğim gibi ilk ihtiyacın mahsulüdür. Doğu Anadolu’da
zararsız bir ordu vardır, İngilizler oraya el uzatamadılar. Dokuzuncu kolordu, ol-
dukça intizamını muhafaza etmişti ve orada da Yunan işgali gibi bir şey yoktu.
Orası bu suretle yapılan milli teşkilatı eline aldı. Tamamıyla ordu şekline soktu ve
şimdi orada ordu vardır. Yanında başka teşkilat yoktur, zannederim. Keza Antep,
Urfa vesaire oralarda da milli teşkilat oldu. Bu Kuva-yı Milliye ordunun bir parçası
şeklindedir. Hayat şartları da ordudan fazla değildir. Ne fazla maaşları vardır, ne
de fazla bir şeyleri vardır. Asker gibi yerler, içerler, giyerler ve emre tabidir. Fakat
bundan sonra memleket dahilinde bu isim altında askere almayı uygun görmüyo-
rum. Çünkü zaten lazım olan askerleri silahaltına alıyoruz. İnşallah muzaffer oluruz.
HASAN BASRİ BEY (Karesi): Görüşülen mesele şu tezkerede yazılan meseleden
ibaret idi. Fakat bilahare dallandı, büyüdü, başka bir cereyana doğru gitmeye baş-
ladı. Bir kere Kuva-yı Milliye ile çeteciliği aynı şey zannetmek bence hatadır.
Kuva-yı Milliye eğer Kuva-yı Milliye ise çete değildir. Eğer arkadaşlarımızdan biri
sırf Hükümete, orduya yardım etmek endişesi ile böyle bir belge vermiş ve Kuva-yı
Milliye teşkilatı yapmış ise herhalde memlekete ihanet etmiş sayılamaz ve bir me-
bus olmak haysiyetiyle ihanetten sorumlu tutulamaz. Yok, eğer tezkerede yazıldığı
gibi memleketi soyan, memlekette çapulculuk eden, memlekette asayişi bozan,
memlekette her türlü fenalığı yapan bir çete teşkilatı meydana getirmek istemişse,
bu hareketi hakikaten bir ihanettir ve cezalandırmak lazımdır. Yalnız böyle körü
körüne mebuslardan bazısı tarafından belge veriliyor demek ve bu tarzda beya-

41
natta bulunmak zannederim uygun değildir. Belgeyi veren kimdir, belge Hüküme-
te, orduya yardım için mi verilmiştir, yoksa arz ettiğim şekilde bir çete teşkil etme
emeli ile mi verilmiştir? Sonra arz ettiğim gibi hiçbir mebus arkadaşımızın böyle
asayişi ihlal edici mahiyette bir belge vermesi mümkün değildir. Arz ettiğim gibi,
Hükümete yardım içindir ve binaenaleyh samimi bir teşebbüstür. Yalnız Kuva-yı
Milliye’ye lüzum var mı, yok mu meselesinden evvel belge verilmek meselesi ten-
kit sebebi olabilsin. Efendiler, Ömer Lütfü Beyefendi tarafından tarihçesi beyan
buyrulduğu gibi, Kuva-yı Milliye’nin ilk doğduğu muhit, İzmir havalisidir.
SALİH EFENDİ (Erzurum): Yanlıştır. Çünkü bu kolay iş değildir, can pazarıdır.
HASAN BASRİ BEY (Devamla): Fiilen Yunan işgali dolayısıyla halk meşru müda-
faa mecburiyetinde kaldı. Milli heyecan neticesinde bir Kuva-yı Milliye teşkilatı
meydana geldi. Bu teşkilat herhalde çetecilik teşkilatı değildi. Bir meşru müdafaa
idi. Kendi seçim bölgem adına arz ediyorum ki bizde efendiler, Cenabı Hakka
şükürler olsun çetecilik olmamıştır. Kuva-yı Milliye demek memleketin asayişini
muhafaza eder, memleketin iffetini, namusunu muhafaza eder, memlekette na-
muskarlığı esas olmak üzere tanır bir teşkilat demektir.
CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim mevzu değişiyor. Kuva-yı Milli-
ye’nin mevcudiyetine lüzum var mı, yok mu? Fakat şimdi esas gündemimiz bu
değildir.
HASAN BASRİ BEY (Devamla): Mademki müsaade olunuyor, ben de bildiklerimi
arz edeceğim. (mevzuun haricine çıkılmasın sesleri) Bizde Kuva-yı Milliye bu şe-
kildedir ve sizi bütün namusumla temin ederim ki seçim bölgemdeki Kuva-yı Milli-
ye hiçbir çapulculuk yapmamıştır. Gayet namuslu çalışmıştır. Bu Kuva-yı Milli-
ye’nin kalıntıları bugün de yine namuslu olarak cephede harp ile meşguldür. Kuva-
yı Milliyeyi çetecilikle suçlamak büyük hatadır. (çok doğru sesleri) Sonra Kuva-yı
Milliyenin devam etmesi veya lağvedilmesi meselesi henüz hallolunmamıştır.
Efendiler, Kuva-yı Milliyeyi lağvetmek için memleketi yüzde yüz muhafazaya, mü-
dafaaya muktedir olduğumuza kanaat getirmek lazımdır. Kuva-yı Milliyenin arz
ettiğim gibi çetecilik olmayan Kuva-yı Milliyenin milli heyecan ve meşruiyetten
doğmuş olduğunu kabul etmek lazımdır. Efendiler, mademki gizli celsede bulunu-
yoruz. Dertlerimizi samimi bir halde söyleyelim. Efendiler, filhakika bazı yerlerde
Kuva-yı Milliye adı altında şakilik eden, çapulculuk eden birtakım kuvvetler türemiş
ve bu kuvvetler memlekette büyük zararlar yapmıştır. Bu inkar edilemez. Fakat
ben kabahati, layığı ile vatani hislerle dolu olmayan ve cehalet içinde bulunanlar-
dan çok, bunların dolaştığı yerlerin eşrafında buluyorum.
MUSTAFA BEY (Tokat): Eşraf şikayet ediyor. (gürültüler)
HASAN BASRİ BEY (Devamla): Efendiler, memlekette namusu hakim kılmaya
kararlı olan eşraf, memlekette emin olunuz, hiçbir çapulculuk yaptırmaz. Dışarıdan
gelsin, içeriden gelsin, Ordulara yardım kılacak teşkilatı halkın ruhundan doğma

42
bir harekete getirmek lazım gelir. Hulasa olarak arz ediyorum. Eğer hakikaten
memleketi yıkan çete...
EMİN BEY (Eskişehir): Mesele vesika verilip verilmemesi hakkındadır. Bu nazik
bir meseledir. Bunlara mani olalım.
HASAN FEHMİ BEY (Gümüşhane): Belge veren mebusa, ne tenkit, ne sitem ve
ne de bundan kasti şüphe hissetmedim. Takdir buyurursunuz. Bunlar Ankara Hü-
kümetinin ilk teşekkülünde ve bundan evvel memlekete yaptıkları vazifeyi, övüne-
rek Yüce Meclise hatırlatmışlardır. Bu da resmen meclis tutanaklarına geçmiştir.
Gayeye ulaşmak için Kuva-yı Milliye mi, ordu mu çok çalışmıştır? Arz ettiğim gibi
Milli Savunma bütçesinde bu görüşülüp karar verilecek bir meseledir. Bu teskere-
den benim anladığım mana, belge veriliyor. Hiç şüphe yok ki hizmet kastiyle verili-
yor. Belge veren zatın kim olduğu ve nereye ne suretle verildiğini bilmiyorum.
Kuvveti çoğaltma kastıyla bir teşkilat yapın, diye verebilirler. İçişleri Vekaleti tezke-
resi ile istiyor ki ordu kuvvetini muntazam kaynaklardan alıyor. Ankara Hükümeti-
nin başlangıcından bugüne kadar yapıla gelmekte olan usulü gereği, herkesin
kuvvet toplayarak vatani vazifeye koşmasına lüzum görülmüyor. Ordu bu vazifeyi
ifa ediyor. Herkes haberdar olsunlar. Bilgi malumattan ibarettir. Reislik Divanında
bu tezkere okundu. Her arkadaşı oraya davet ederek bunu okumak imkanı var
mıdır, efendiler? Yoktur. Bunu bilgi vermek için burada okunmaktan ibarettir zan-
nederim. Benden evvel söz söyleyen üyelerin hatırına geldiği gibi, Kuva-yı
Milliyeyi lağvetmek bahis mevzuu değil. Kuva-yı Milliyeyi büyütmek, bu da bahis
mevzu değil. Elli kişiyi başına toplayanı cepheye sevk etmek vatan vazifesi idi.
Bugün buna gerek kalmadığını anlatmaktan ibarettir ve bunda hiçbir suretle arz
ettiğim gibi tenkit şaibesi yoktur. Bence bu meseleyi kapatsak daha iyi olur. (kafi,
kafi sesleri)
CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, görüşme kafi görülüyor mu?
1
(kafi sesleri) Kafi görülmüştür.

1
TBMM Gizli Celse Zabıtları, (29 Aralık 1920), 1.Dönem, c.1, s.264-267, http://www.tbmm.gov.tr/
43
29 ARALIK 1920: GİZLİ OTURUMDA MUSTAFA KEMAL PAŞA’ NIN ÇERKEZ
ETHEM HAKKINDAKİ KONUŞMASI
(1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 125.Birleşim, Gündem: 3/2)
Çerkez Ethem ile Ankara Hükümetinin yolları kesin kez ayrılmıştı.
Bakanlar Kurulu Mustafa Kemal Paşa Başkanlığında toplanarak, Kuva-yı
Seyyare’ye uygulanacak yaptırımları konuşmuş ve alınan kararları uygu-
lanmak üzere Genelkurmay Başkanlığı’na göndermiştir. Genelkurmay hiç
vakit geçirmeksizin bu kararı orduya bildirmiştir. Mustafa Kemal Paşa
Kütahya’da bulunan milletvekillerine kararı telgrafla bildirerek, Ankara’ya
dönmelerini istemiştir. Sırada bu harekatı Meclise bildirme işi vardı.

CELALETTİN ARİF BEY (BAŞKAN VEKİLİ): Çerkez Ethem meselesi hakkında


Mustafa Kemal Paşa Hazretleri izahatta bulunacaklar. Buyurun efendim.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Muhterem efendiler, şimdi teferruatıyla arz
edeceğim mesele sebebiyle ihtimal ki cümleniz üzüleceksiniz. Fakat hadise de-
vam ettiği için Yüce Meclisin kulağına arz etmek istiyorum. Malumunuz İstanbul
düşmanlarımız tarafından işgal olduktan sonra Yüce Heyetiniz Ankara'da toplan-
maya tevessül etmişti. O günler bizim için tabii en zayıf bulunduğumuz günlerdi ve
nazik günlerdi. Hariçteki düşmanlarımızdan başka dahilde fesat içinde olan birçok
yerler aleyhimizde zorluklar çıkarıyorlardı. İşte öyle acı günlerde bizimle beraber
çalışmış bulunan ve bizim imdadımıza yetişmiş olan birçok kıymetli arkadaşlarımız
vardır. Yine cümlenizce malum olduğu üzere Meclis üyelerinden Reşit Bey'in bira-
deri Ethem Bey vardır, onun biraderi Tevfik Bey vardır. Bunlar Aznavur mesele-
sinde, o zamanlar kuzey mıntıkasında kumandan bulunan Yusuf İzzet Paşa ve
Kazım Paşa hazretlerinin emirlerinde olarak Biga'da muvaffakiyetle icraatta bu-
lunmuşlardır. Onu müteakip Düzce isyanı vuku buldu. Orada yine Fuat Paşa'nın
emrinde faydalı hizmetlerde bulundular. Ondan sonra idi ki Yozgat hadisesinde da
mücadele ettiler ve o gün için alevli bir halde bulunan isyanları bastırdılar. Bu ar-
kadaşların bu saydığım harekâtlarla hakikaten vaziyetimizi tarsine ve maksadımızı
yürütmeye fevkalade denecek hizmetler yapmışlardır ve bu hizmetlerinden dolayı
hepimiz zannederim kendilerine lüzumu kadar takdir ve tebrikte bulunduk. Tabii ki
gerek bu arkadaşların ve gerekse bunlar gibi çalışmış ve hatta daha az çalışmış
arkadaşların hizmetlerini inkar edemeyiz. Herhalde maksadımızda muvaffakiyetli
adımlar atabilmek için gayeye uygun en ufak bir hizmet sahibi olanları dahi büyük
bir hürmet ve samimiyetle takdir etmek en birinci vazifemiz olmalıdır ve biz böyle
telakki ederiz. Fakat bütün gayret ve himmetten maksat mutlaka gayeyi temin
etmek olduğunda hiç şüphe yoktur. Gayemiz de vatanın ve milletin selamet ve
saadetini, hakiki kurtuluşunu gerçekleşmektir. Yoksa bu yerde, buranın altında
başka birtakım menfaatler, başka birtakım hırslar, başka birtakım düşünceler takip
etmek elbette cinayet olur, hıyanet olur. Yüce Meclis, kim olursa olsun, ben de
dahil olduğum halde, bu mukaddes gayenin aksine hareketini göreceği kimseler
hakkında ulvi gayenin gerçekleşmesi için icap eden tedbirleri almakta tabii ki te-

44
reddüt etmez. Bundan önceki bahis mevzuu ettiğim vakayı iyi tasvir edebilmek için
bazı konuşmalar yapacağım. Buna müsaadenizi rica ederim. Ankara’da Büyük
Millet Meclisi ve Hükümeti teşekkül etmeden evvel cümlenizce malumdur ki Ana-
dolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyetlerinin birleşmesinden husule gelmiş bir
teşkilat vardı ki bu teşkilat Temsil Heyeti adında bir heyet tarafından idare edil-
mekte idi. Bu teşkilata tabii ordumuz da dahil bulunuyordu. Şüphesiz orduların
başında bulunan kumandanlar İstanbul Hükümetine yakın gibi görünüyorlarsa da
hakikatte asıl teşkilatın içinde ve hep beraber çalışmakta idiler. Bu münasebetle
bizim, yani Temsil Heyeti'nin ordu ile alakamız vardı. Onları takip ediyorduk. Muh-
telif cepheler içinde, en fazla hassas ve faal olan, Garp Cephesi idi. Bildiğiniz gibi,
Yunanlılar İzmir'e çıktıktan ve oradaki tecavüz ve taarruzlarını yaptıktan sonra
hamiyetli ve namuslu vatanperver insanlar birtakım lider olanlarla beraber derhal
düşman karşısında bir cephe vücuda getirdiler. Bu cephenin bir parçasında, Salihli
civarında Ethem Bey, Tevfik Bey ve adamları bulunuyordu. Kuzeyden diğer arka-
daşlarımız, Güneyden de başka arkadaşlarımız vardı. Bu cephe üzerindeki vazi-
yeti daha fazla ıslah etmek, teşkilatını daha iyi bir hale koymak için meşgul olmuş-
tuk. Bahis mevzu olmuş olan bütün cepheyi bir kaç parçaya veya ikiye ayırıp muh-
telif kumandalar altında bulundurmak veya o zaman üç parça halinde idi, olduğu
gibi bırakmak. Bu meselenin halliyle gayri resmi bir surette çalıştık. Fakat ıslahat
ve icraat yapabilmek için itimat, muhabbet ve samimiyeti kalben güvenmek icap
ediyordu. Bunun için ben şahsen cephe üzerinde kumanda edenlerin görüşlerini
sormuştum. O zamanki duruma göre, cephenin iki parça olması ve doğrudan doğ-
ruya bana bağlanması tercih edilmişti. Bir müddet o yolda gitti. Fakat Yunanlıların
bütün cephe üzerine taarruzu ki neticesini biliyorsunuz, bir çöküntü yarattı. Ondan
sonra Garp Cephemizde tekrar bir kumanda teşkil etmek lazım geldi. Binaenaleyh
mesele yeniden ikinci bir defasında ciddi ve resmi bir surette bahis mevzu oldu.
Bu mesele Hükümette konuşulurken daha henüz Garp Cephesine resmen tayin
edilmemiş ve fakat tayini düşünülen Fuat Paşa da hazır bulunuyordu. Fuat Paşa,
bütün cephenin kendi emrinde bulunmasını ve bu cepheye ait olmak üzere ta
Samsun’a, Sivas'a kadar Güneye bir hat çizerek, kendisine bağlı olmasını istedi.
Görüyorsunuz, memleketin hemen hemen yarısında bütün cephe ile beraber ku-
manda etmeyi taahhüt etti. Ben şahsen bunun bir adam tarafından idaresinin
mümkün olamayacağı kanaatinde bulundum. İki üç sebepten dolayı mümkün ola-
mayacağını düşünüyordum. Birincisi büyük bir cephedir ve muhabere cephesidir.
Bilirim, muharebe cephesi ile meşgul olan geri ile meşgul olamaz. Mutlaka onu
ikinci, üçüncü ellere bırakır. Sonra bu kadar büyük bir cephe üzerinde kumanda
etmek güç bir meseledir. Bu müşkülat bizde iki defa olmuştur. Çünkü bizde büyük
kumandanlar yakından birliklerini görmezse, yakından doğrudan kumandasını
yapmazsa ekseriya yanlışlıklar olur. Benim tecrübeme dayanarak Dünya Harbinde
ekseriya mağlup olmamıza sebep bu noktadır. Halbuki böyle Karadeniz’den Ak-
deniz’e uzanan bir cephede, kumanda eden bir adam, tabii gördükleriyle değil,
duyduklarıyla kumanda ediyor demektir. Diğer kumandanların kendiliğinden hare-
keti bahis mevzuu olabilir. Onun için daha sıkı bir kumanda, daha dikkatli bir ku-
45
manda mümkün olabilmesi için, iki parçaya ayrılmış bulunmasını münasip gör-
düm. Sonra geri mıntıkası gayet büyüktü. Bunların da taksimini düşünüyordum.
Fakat o zaman Fuat Paşa, ancak bu mesuliyeti üstlenebileceğini, bizim Milli Sa-
vunma ve Genel Kurmayın ortaya koyduğu mahzurlara karşı kendisince birtakım
tedbirler bulabileceğini iddia etti ve iddialarında ısrar etti. Sonunda hataların tecrü-
be ile düzeleceğine inanılarak bir an için bu kabul edildi ve Garp Cephesi geniş bir
mıntıka ile Fuat Paşa emrine verildi. Halbuki Fuat Paşa yalnız Eskişehir'de oturu-
yordu ve Eskişehir'e yakın olan yerleri ancak görebiliyordu. Halbuki Meclisinizin
Reisi ben, geri birlikleri Fuat Paşa’dan daha çok görmüşümdür. Daha çok işleri
vardı. Cepheye ait Uşak'a da ancak bir iki defa gidebildi. Birliklerini daha yakından
görebilirdi. Bilhassa geri mıntıkasıyla hiç ilgilenemedi. Bir zaman böyle muallakta
kaldı. Nihayet kendisinin teklifi ve ricası üzerine geri mıntıkasına bakmak için yine
ordu kumandanı salahiyetinde olmak üzere bir kumandanlık vekaleti ihdas olundu.
Ordu kumandanı vekili sıfatıyla tayin ettiler ve böylece ikiye ayırmak mecburiyetini
kendileri hissetti ve teklif etti. Bundan başka bir meselede de noksan görüldü. O
meselenin ne olduğunu izah etmeden evvel Yüce Meclisice ve hepimizce asıl
gaye olarak kabul edilen bir noktayı hatırlatmak isterim. Bütün gayemizi emniyetle
ulaşabilmek için, emniyetle dayanılacak bir kuvvete yani bir orduya sarılmak la-
zımdır. Teşebbüsümüzün başında, inkılabın en hararetli zamanında, daha doğru-
su meşru olarak İstanbul'da bir hükümet varken, o meşru hükümete karşı isyan
ettiğimiz zaman, o gün için ne olduğuna bakmayarak, her kuvvetten istifade etmek
maksadımızdı. Fakat hepimiz bilirdik ve bugün düşünebiliriz ki, o mahiyetteki kuv-
vetlerle bir milletin istiklali emniyete alınamaz. Kuvvet, mutlaka her türlü emre
itaat, disipline tamamıyla sahip ordu halinde bulunandır. Memleketi ve milleti bez-
dirmeyecek kuvvet ancak odur. Halbuki bizim için kuvvet kaynağımız, millettir.
Milletin nefretini kazanan bir kuvvet, elbette maksadın derhal sona ermesini icap
ettirecek bir kuvvettir. Memleketin her cephesinde ve merkezinde bu vasıflara haiz
ordu yapmakla meşgul olduk. Elhamdülillah bugünden muvaffakiyetini görmekte-
yiz ve daha göreceğiz. Fakat Garp Cephesinde işte Kuva-yı Milliye diyoruz, halbu-
ki hepimiz Kuva-yı Milliyeyiz. Malumunuz ordu Kuva-yı Milliye'dir. Ekseriya düşü-
nülen şey şunun bunun şahsi teşebbüsü ile şuradan buradan toplanmış, mahpus-
haneden çıkarılmış vasıf ve mahiyetine dikkat edilmeye lüzum görülmemiş birta-
kım insanlardan meydana gelen kuvvetler, istersek çete diyelim, tabii ki bu mahi-
yetteki kuvvetler maksadımıza, halkımıza ve siyasetimize zarar vermiştir. Bunu
itiraf etmiş olmakla bu noksanın telafisi de elimizde değildir. Mesela Yozgat'ta
isyan edenleri bastırmaya gitmiş olan bir kuvvetin diğer taraftan masum halka
zarar verdikleri anlaşıldı. Halbuki maksadımız o değildir. Fakat bunu da görmekle
beraber, çaresiz olmak da elimizde değildi. Garp cephesinde arz ettiğim esas yani
muntazam, mazbut, Hükümetin, Meclisin emirlerini kayıtsız şartsız yerine getiren
kuvvet ortaya çıkarmak prensibinde biraz gevşek davranılmıştır ve benim bizzat
gördüğüme göre, o kadar geç kalınmıştır ki bu gecikme neticesinde aciz kalındığı
görülmüştür. Hepimiz Kuva-yı Milliye olalım, Ordu büyüsün, başka çare yoktur.
Ordu kumandanlarıyla ve bazı kumandanlarla görüşülüp tartışılmış meselelerdir
46
bunlar. Tabii bunun yanlış olduğunu ve düzeltilmesi icap ettiğini birçok defalar
söyledim ve hakikaten yine Garp Ordusu içinde bulunan uyanmış bazı kumandan
arkadaşlarımızın gayretiyle bir dereceye kadar düzeltilebildi. Garp Cephesinde,
malumunuz bir Gediz taarruzu meydana gelmiştir. Bu taarruzun icrasına Cephe
Kumandanı karar vermiştir, yani Fuat Paşa Hazretleri. Fakat Genel Kurmay Reisi
buna karşıydı. Cephe kumandanının teklifi ve açıklamalarında doğru ve yanlış
olan noktalar var idi. Mesela deniliyordu ki düşman uzun bir cephe üzerinde kuv-
vetlerini yerleştirmiştir. Gediz'de az bir kuvvet vardır. Fakat o zaman Genel Kur-
may Başkanlığının buna karşı olan görüşü de şu idi. Düşman duruyorsa da kuvve-
tinin azlığından ve işitildiği gibi cüretsizliğinden, moralinin bozuk olmasından dola-
yı değildir. Düşman Ordusunun sayısı bizden fazladır. Fakat duruyor olması, bir
taktik icabıdır. Bizim kuvvetimiz bütün cephe üzerinde düşmandan azdır. Biz olsa
olsa bütün cephemizi takviye ederiz. Yalnız bir noktada belki güçlüyüz ve düşma-
na karşı bir taarruz yapabiliriz. Fakat bu kuvveti kullandıktan sonra muvaffak olsak
bile o noktada bu kuvvet kullanılmış bir kuvvet olacaktır. Bu duruma müteakip
düşman harekete geçerse onu durduracak kuvvetimiz yoktur. Binaenaleyh bu
tehlikedir. Bunu belki Dünya Harbi içinde veya saltanat devrelerinde ordularımız
herhangi bir muharebe meydanında yapar, mağlup olur, ehemmiyeti yoktur ve
tehlikesi oraya aittir. Halbuki Garp Cephesi bizim için, maksadımız için hayat ve
memat meselesi kadar mühimdir. Binaenaleyh çok dikkatli hareket etmek mecbu-
riyetinde idik ve her zaman da bu sebeple Genel Kurmay Reisi bu taarruzun ya-
pılmamasını ısrar etti. Telgraf ile anlaşamadılar, bizzat Eskişehir'e gitti, Ordu ku-
mandanı ile görüştü. Görüşmede Genel Kurmay Başkanının gösterdiği bir kaç
mahzura karşı, bir defa daha karar vermek üzere cepheye gitmeyi muvafık gör-
müşlerdi. Onu müteakip Genel Kurmay Reisi geldi, bekledi. O cevaba gelen ce-
vapta da gösterilen mahzurlara karşı fikrinde devam ve ısrar edildi. Genel Kurmay
Reisi o zaman bana müracaat etti. Bütün vaziyeti izah etti, düşüncelerini izah etti,
-Ben Ali Fuat Paşa'ya katiyen muvafakat etmek istemedim ve düşüncesinden
vazgeçirmek istedim. Yalnız bir çarem kaldı. O da taarruz etmeyin diye emir ver-
mekti. Bu hususta istişare etmek üzere size geldim. Sizin müdahale etmeniz lazım
mı, değil mi diye geldim.
...dedi. O zaman ben vaziyeti biliyordum. Genel Kurmay Reisliği, bütün görüşünde
haklı idi. Garp Ordusu Kumandanının belirttiğim noktalarda isabetli fikirleri vardı.
Fakat umumi durum dikkate alınınca uygun değildi. Yalnız Garp Ordusunda, Garp
Ordusu kumandanlarında bir kati düşünce meydana gelmişti ki düşman falan yer-
de az sayıdadır. Biz onu orada mahvedebiliriz ve onu mahvetmekle parlak bir
vaziyet hasıl olmuş olur. Bu kanaat bütün orduya ve bütün mülki idareye ve saire
ye ve oradaki halkın hepsine sirayet etmişti. Hatta oraya gidip gelen mebus arka-
daşlara sirayet etmişti. Evet, düşman kaçmaya hazır idi. Falan yerde kuvvet toplu-
dur. Falan yerde azdır. Şimdi bu kadar yayılmış ve bilhassa Orduda yayılmış olan
bir kanaati iptal etmek, reddetmek o da doğru bir iş değildi. Öyle bir kanaati ret
edince ne olacak, kabul edince ne olacak mukayese ettim. Verdiğim karar şu idi,
47
-Ben taraf olmayacağım. Sana emir vererek taarruzu reddetmeni tavsiye ederim.
...Böyle oldu. Hepinizce malum olduğu gibi, Gediz taarruzu yapıldı. Tabii muhare-
be hakkında tafsilat verecek değilim. Tabii ben de bilmiyorum. Henüz Garp Ordu-
su Kumandanı resmen bir malumat vermemiştir. Yalnız sağlam yerden duyduk ki
düşmanın kuvveti çoktu. Bu zaten kumanda eden arkadaşlarımızın ifadeleriyle
teyit edilmiştir. Tabii düşmanın mevzii gayet kuvvetli idi. Düşmanın kuvveti daha
çok idi. İlk anda mağlup olduklarını sanarak geri çekilme emri de vermişlerdir.
Tabii bunlar birçok dedikoduları ortaya çıkaracaktır da. O muharebe esnasında
Birinci Kuva-yı Seyyare dediğimiz Ethem Bey kuvvetleri de tabii ki vardı. O zaman
yine, Tevfik Bey’in kumandasında bulunan bir Kuva-yı Seyyare, Ordu Kumandanı
Fuat Paşa’dan aldığı emirlerin hiçbirisini icra etmemiştir. Düşmana taarruz et,
falan yere git, şunu yap, bunu yap demiş. En nihayet geride bulunan Ethem Bey’i
davet etmiş ve ondan sonra emirleri üstün olmaya başlamış ve öyle zamanda
başlamıştır ki Kazım Beyefendi aldığı geri çekilme emrine itaat etmemiş, itaat
etmeye lüzum görmemiş, anlamış vaziyeti ve sis olduğu için, ihtimal düşman da
vaziyeti anlamadığı için geri çekilmeye karar vermiş. Düşmanın geri çekilmiş ol-
ması bizim için kesin bir geri çekilme olarak düşünülmüştür. Tabii ki düşman mağ-
lup edilmedi, geriye çekildi. Şimdi ondan sonra korktuğumuz netice bildiğiniz gibi-
dir. Malumunuz Bursa Cephesinden düşman taarruzla Yenişehir’i işgal etmiştir.
Oradaki kuvvetlerimizi işgal etmiş, Uşak'tan taarruz etmiştir. Yani cephenin her
tarafında bizi tekrar mağlup etmiştir. Orada da bir taraftan yanlışlıktan düşmanın
geri çekilmesi, diğer taraftan geri çekilmeye karar vermesi isabet oldu. Açık bir
hava olsaydı, belki de düşman karşı bir taarruza geçer, yegane kuvvetlerimizi de
orada imha ederdi. Binaenaleyh işte Gediz taarruzu budur. Şimdi kimisi diyor ki
böyle yapsaydık daha iyi idi. Kimisi diyor ki şöyle yapsaydık daha iyi olurdu. Kimi-
si, ordu kumandanı ricat emri... Ordu kumandanı diyor ki hata Kuva-yı Seyyarede.
Kuva-yı Seyyare Kumandanı Ethem ve kardeşleri diyor ki hata bizde değildir, ordu
kumandanındadır. Ordu kumandanı hatasını kapatmak için bize atfediyor. Böyle
bir takım dedikodular var. Onun üzerine Fuat Paşa görüşmek üzere buraya geldi
ve hemen ben de Fuat Paşa’nın kumanda edemeyeceği kanaatine sahip oldum.
Binaenaleyh vaziyet hakkında hiçbir münakaşa etmeksizin zaten Moskova'ya bir
büyükelçi göndermek fevkalade lazım geliyordu. Çünkü malumunuz Yusuf Kemal
Bey burada idi. Bekir Sami Bey... Siyasi durumumuz fevkalade nazik bir noktaya
gelmişti. Binaenaleyh bir an evvel oraya birisini göndermek lazımdı ve Fuat Pa-
şa’nın oraya gitmesini pek uygun bulduk. Çünkü inkılabımızda şöhret kazanmış bir
kumandanımızdı. İngilizlerin düşmanıdır, yani Moskova'da güzel bir tesir yapaca-
ğını düşünerek oraya göndermek istedik ve o da derhal kabul etti. İşte Fuat Paşa
hazretleri bu suretle Garp Cephesi kumandanlığından ayrıldı. Garp Cephesinin
vaziyetini tekrar tartıştık ettik ve bu tartışmada Fuat Paşa beraber olduğu halde
Genel Kurmay Reisi İsmet Bey, Milli Savunma Vekili ve geçici olarak buraya gel-
miş bulunan Refet Bey hazır bulunuyorlardı. Karadeniz’den Akdeniz’e kadar de-
vam eden bu cephe ve bu cepheden Sivas'a kadar devam eden geri mıntıkası bir

48
adam, bir kumandan tarafından idare edilemediğini zaten öteden beri tahmin edi-
yorduk. Bugün fiilen tahakkuk etmiş bulundu. Artık hatayı tekrar etmek istemedik
ve cepheyi ikiye ayırmayı uygun buldum. Cephelerin başına geçecek olan arka-
daşlardan da gayet mühim bir vazife talep ettim. Bu talep, orada bize iki ordu vü-
cuda getirmekti. Batıda ve Güneyde tabii mıntıkalarını ayırdık. Seri bir surette,
emin bir surette ilkbahara kadar tahammül edecek iki ordu vücuda getirilmesini
şiddetle talep ettim ve biz tekrar arz ediyorum, Garp Cephesini ve bu vaziyetin
neticelerini maksadımızla pek çok alakadar görürüz. Eğer bugün muktedir olsak
Yunanlıları... Binaenaleyh her şeyden fazla en büyük ehemmiyeti Garp Cephesine
vermek lazım olduğu kanaatinde bulunduk ve yine o kanaatteyiz. İşte bu sebeple
bu iki cephe kumandanlığını üzerlerine alacak olan arkadaşların en çok çalışabile-
cek ve çok münasebetimiz bulunan arkadaşlardan olmasını iyi olacağını ve netice
olarak dedik ki Genel Kurmay Reisinin asıl vazifesi orduların harekâtını tertip ve
tanzim vazifesidir. Fakat bu tertip ve tanzim vazifesini burada yapacağına, en
mühim olan, hayati bir mesele teşkil eden, Garp Ordusunun başında yapsın ve
orada doğrudan doğruya o parçaya kumanda etsin. Hem de icap ettikçe umumi
askeri durumumuzu izah etsin. Binaenaleyh bir mahzur görmedik, belki pek mü-
nasip gördük. Diğer cepheye, Cenup Cephesine gelince malûmunuz Refet Bey
İçişleri Vekilidir. Fakat İçişleri Vekili olmadan evvel ve çok evvel daha başında
Konya'ya gitmiş, Denizli'ye gitmiş, efelerle çok düşüp kalkmış ve binaenaleyh
Konya ile ve Cenup Cephesiyle çok alakadar olmuş bir zattır. Ondan başka Konya
isyanı üzerine kendisi bu isyanı bizzat bastırmak üzere de gönderilmiştir. Kendileri
orada idi. Binaenaleyh dedik ki herhalde Refet Bey zaten o isyanı bastırmakla
daha bir müddet meşgul olacaktır, Cenup Cephesi Kumandanlığını da üstlensin.
Orada işi bittikten, isyan basıldıktan sonra askeri teşkilat da vücuda getirilebilir.
Ondan sonra yerine burada daha kıymetli bir arkadaş bulabilirsek onu göndeririz,
kendileri buraya gelirler. Bulamazsak İçişleri Vekaletinden istifa eder, orada kalır.
Başka arkadaşımızı da İçişleri Vekaletine seçeriz dedik. Binaenaleyh onu da ora-
ya tayin ettik. Refet Bey’in şahsı bahis mevzuu olan bu noktada diğer bir safhada
açıklamada bulunacağım. Konya isyanı ortaya çıktığı vakit, Garp Ordusu Kuman-
danı Fuat Paşa tesadüfen burada bulunuyordu. Malumunuz ordu kumandanlarının
mıntıkasının asayiş, emniyet, disiplin durumundan, ordu kumandanları mesuldür.
Bu itibarla Fuat Paşa da kendi mıntıkası olan Konya isyanından dolayı da mesul-
dür. O isyanın çıkarılmaması için icap eden tedbirleri almak mecburiyetinde oldu-
ğu gibi, çıktıktan sonra da bastırılması için icap edeni yapmak mecburiyetinde idi.
Fakat tabii bir mesul edecek adam aramaktansa, çıkmış olan isyanı seri bir surette
bastırmak ve bunu müzakere ederken alakadar olmak itibariyle Fuat Paşa'yı da
çağırdık. Kimi gönderelim denildiği sırada, Fuat Paşa adeta bir manayı mahsus
ifade eder tavırla, doğrudan doğruya Refet Bey gitsin dedi. Refet Bey gitmelidir,
kendini temizlemelidir dedi. Ben Fuat Paşa’nın ifadesindeki manayı garip görünce,
dedim ki hemen Refet Bey gitsin. Bunu dediğimde iki şey düşünmüştüm. Bir defa
Refet Bey İçişleri Vekili olmak itibariyle memleketin tamamından, her noktasındaki
asayişten mesuldür. Binaenaleyh bir İçişleri Vekili herhangi bir isyanı bastırmak
49
için... Mesela Sofya'da bunun bir misalini görmüşüm. Bulgaristan'da bir isyan çık-
mıştı. İçişleri Vekili falan yerde isyan çıkmıştır, İçişleri Vekili bizzat emir vermiştir.
Binaenaleyh İçişleri Vekilinin asli vazifesindendir ve bir içişleri vekilinden bu bek-
lenir. İkincisi, Refet Bey askerdir, tedbirlidir, uyanıktır ve kıymetli bir kumandandır.
Fazla olarak Konya’nın hususiyetlerini iyi tanımıştır. Kendisine tabii bir askeri sa-
lahiyeti ve İçişleri Vekili olmak itibariyle de idari salahiyeti bulunur. Valiler, muta-
sarrıflar, kaymakamlar, jandarma, polis bütün hükümet vazifelileri üzerinde tesir ve
salahiyeti olunca isyanı daha kolay bastırır. Şundan bundan talimat beklemeye
lüzum kalmaz. Asıl sebebi olarak bu. Fakat mademki Refet Bey kendisini temiz-
lemeye mecbur bir şahsiyet gibi zannedilmiştir, o halde bu hizmeti ifa etmek üze-
re... Yine bir kumandanımız bunu söylüyor. Bu zannı da bertaraf etsin. İşte bu
bunu duyunca, diğer arkadaşların görüşlerinin ne olduğunu anlamaya çalışmadan
hemen Refet Bey gitmelidir, dedim. Refet Bey bundan fevkalade müteessir oldu
ve dedi ki,
-Ben İçişleri Vekaleti makamını gayet mühim bir makam zannediyordum ve bunun
içindir ki Yüce Meclisin teklifini şeref sayarak kabul ettim. Fakat şimdi görüyorum
ki bir ordu kumandanlığı mıntıkasının herhangi bir noktasında bir isyan çıkınca
buradaki mühim vazifeleri terk edip gitmesinde bir sakınca yok. Binaenaleyh bu
sözünüzü bir emir telakki ediyorum ve emrinize itaat edeceğim. Yalnız bu dakika-
dan itibaren İçişleri Vekâletinden istifa ediyorum.
-Hayır, maksat seni İçişleri Vekaletinden istifa ettirmek değildir. Bunu da ifa et, gel.
-Pekala, bunu da emir olmak üzere telakki ediyorum ve gidiyorum.
...dedi. Hulasa o gece onu gönderdik. Hakikaten bildiğimiz gibi isyanı seri ve pek
adilane bir surette bertaraf etmiş gibidir. Tamamen diyemem. Hulasa bu münase-
betle orada bulunmakta olan Refet Bey’e de Cenup Cephesi kumandanlığı verildi.
Filhakika gerek İsmet Bey ve gerek Refet Bey ilk dakikadan itibaren ciddiyetle
vazife yapmışlardır. Yani kendilerinden talep ettiğim muntazam orduyu yapmakta-
dır ve işte bu muntazam orduyu vücuda getirmek için icap eden tedbirleri almış-
lardır. Bazı ufak parçalar ilave edeceğim. Belki fazla görülür. Efendim, Meclis üye-
lerinden Diyarbakır Mebusu Hacı Şükrü Bey, o esnalarda Eskişehir'de bulunuyor-
du. Oradan döndü, beni gördü ve dedi ki,
-Ethem Bey’in selamı var, bir mesele bahis mevzudur ve bundan çok müteessirdir,
bizzat bu meseleyi halledesiniz.
...Bahis olunan mesele şu idi. Refet Bey Ethem Bey’in vesikasına sahip adamların
elinden vesikaları almış, yırtmış atmış. İkincisi, Ethem Bey’in müfrezesine katılmak
üzere Ankara'ya yüz elli, iki yüz kişi kadar bir müfreze gelmiş. Refet Bey bunları
ileriye göndermemiş, geriye iade etmiştir. Hacı Şükrü Bey dedi ki,
-Refet Bey'in müfrezeyi geri gönderdiğine çok müteessirdir. O müfrezenin tekrar
gönderilmesini istiyor. Refet Bey niçin yapmıştır diyor ve bunu hakaret telakki ediyor.

50
...Düşündüm, buraya iki yüz kişilik bir müfreze gelse Kuva-yı Milliye falan hepimiz
görürdük. Sonra Refet Bey böyle bir şey yapmış olsaydı, yani bundan malumatım
olmak lazım gelirdi. Çünkü kendisi İçişleri Vekili idi. Derhal Refet Bey'e haber
gönderdim. Kendisiyle görüştüm dedim. Böyle böyle şeyden bahis olundu.
-Hayır, böyle bir şeyin aslı yoktur. Ben Ethem Bey müfrezesine iltihak etmek üzere
buraya gelmiş iki yüz kişiyi katiyen geriye iade etmiş değilim ve o bahis olunan
adamın vesikasını da yırtmış değilim.
...dedi. Vesika yırtmış ve sebebini izah etti. Daha İçişleri Vekili olmadan Ankara'ya
dönerken Alaca'dan geçiyormuş. O civardaki ahali kendisine müracaat etmişler.
-Efendim, birtakım adamlar geliyorlar, zorla asker topluyorlar, bizim köylerimizden.
Asker gitmezse evimizi yakıyorlar, hayvanlarımızı alıyorlar, bize zulüm ediyorlar.
Bizi bu adamların elinden kurtar.
...diyorlar. Onun üzerine Refet Bey Alaca'da kalıyor. Köylerden hakikaten birtakım
adamlar geliyor ki hakikaten ellerinde vesikaları vardır, işte asker toplamaya me-
murdur, bunlar ve asker vermezlerse yakmaya, yıkmaya yetkilidirler. Refet Bey bu
çapulcuların elinden bu vesikaları alır ve yırtar. Fakat Ethem Bey müfrezesinden
hakikaten firar etmiş olanları da toplatır ve kendi müfrezesiyle kıtalarına gönderir.
-Benim yaptığım bundan ibarettir. Yoksa buraya gelmiş bir kuvveti iade etmiş de-
ğilim.
...dedi. Hacı Şükrü Bey’i tekrar gördüğüm zaman bunu hikaye ettim ve dedim yaz
Ethem Bey’e. Hatta yeniden ikinci defasında da Hacı Şükrü Bey’in huzurunda
tekrar Refet Bey'e söyledim. Tekrar aynı izahatı verdi. Kanaat geldi ki böyle bir
şey olmadı, Ethem Bey’e. Adnan Bey’le de görüştüm, yani ehemmiyet verdim bu
işe, tahkik ettim. Bu, vaki değildir. Zannediyorum, Hacı Şükrü Bey yazmıştır, ken-
disine. Fakat bir kaç gün sonra Ethem Bey’den bir telgraf geliyor, doğrudan doğ-
ruya bana. Onda deniliyor ki,
-Müfrezemden şu kadar kişi firar etti. Bu firarın sebebini tetkik ettim. Anladım ki
hakikat şudur. Refet Bey benim firarilerimi Ankara'dan iade ettiği için ve vesikala-
rını yırttığı için bundan cesaret alarak firar ettiler. Binaenaleyh firarlara sebep,
Refet Bey'dir.
...Hacı Şükrü Bey hakikati izah ettikten sonra tekrar bana böyle bir telgrafın gelişi
canımı sıktı ve bu defa kendim hususi olarak yazdım. Kendisine dedim.
-Siz bana daha evvel Hacı Şükrü Bey vasıtasıyla gönderdiğiniz haber üzerine ben
de bizzat ilgilendim ve tetkik ettim. Öğrendiğim hakikat de size tebliğ ettim. Hâlâ
aynı mesele üzerinde ısrar etmeyi doğru bulmuyorum.
...Eskişehir İstiklal Mahkemesinden bir mektup yahut telgraf geldi. Orada deniliyor
ki Ethem Bey’den aynen alınan telgraf şudur. Telgrafa göre Ethem Bey İçişleri

51
Vekili Refet Bey'i Eskişehir İstiklal Mahkemesine vermiştir, bu meseleden dolayı.
Tabii pek fazla bir harekettir. Uygunsuz, kanunsuz, düşüncesiz bir harekettir. Fakat
bir mesele yapmış olmamak için istiklal mahkemesine bir cevap verdim, dedim ki,
-Ethem Bey aynı meseleyi bana yazdı. Ben kendisine icap eden cevabı verdim.
Sizce meseleyi takip etmeye lüzum yoktur.
...Fakat belki aynı günlerde idi arkadaşlardan birisi geldi dedi ki,
-Bu nasıl şey acaba? Bir telgraf varmış, Ethem Bey’den. Telgrafta Ethem Bey
Refet Bey’i paylamış.
-Kim söyledi?
-O telgrafın bir sureti Hacı Şükrü Bey’dedir ve herkese de gösteriyor.
...Hacı Şükrü Bey’e daha sonra sordum,
-Var mı o telgrafın sureti sende.
-Var, ama kimseye göstermedim.
...dedi. Bunun üzerine Refet Bey’in kendisinden sordum.
-Telgraf yok demiştiniz, halbuki varmış. Nasıl, var mı telgraf?
-Var ama, ehemmiyeti yok.
-Benim duyduğum başka türlü. Hakaret eden bir şeymiş.
-Evet öyle.
-Ne dereceye kadar?
-Yani dünyada bir adamın, en adi bir adamın, en adi bir tarzda ne kadar tahkir
etmek mümkünse ve ne kadar fena faydalanmak kabilse o kadar.
-Sen ne hak ve salahiyetle bu telgrafı gizliyorsun? Nasıl kabul ediyorsun? Bu telgraf
Refet Bey'e değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin İçişleri Vekilinedir.
-İşte bunun için sana söyledim. Şimdiye kadar sen ısrar etseydin, yine söylemezdim.
-Ne yaptın?
-Hiçbir şey yapmadım, yırttım, attım. Çünkü size söylesem bir hükümet meselesi-
dir, Hükümete yapılan bir hakarettir. Bunu yapmak istemedim. Bizzat cevap vere-
yim, dedim. Onu da aleyhe bir surette tahkiri uygun görmedim. Yani benim şahsi-
yetimden dolayı bir mesele olabilir. Diyeyim ki affedersiniz, beyefendi. Yalandır,
şudur, budur. Onu da kabul edemedim. Binaenaleyh memleketin menfaati için en
makul hareket tarzı, bunu atmak ve yırtmaktır. Öyle yaptım. Yine de bahis mevzu
etmeyiniz, ben unuttum.

52
...dedi. Muhteviyatı doğru ise doğrusu ben biraz daha şaşırdım. Belki vakti zama-
nında o telgrafı bana göstermiş olsaydı, onun kadar sakin bulunamazdım. İhtimal
böyle bir şey vardır. Malumunuz Ethem Bey Yozgat ve havalisinde bulunduğu bir
sırada, Refet Bey de Düzce ve Bolu'da bulunuyordu. Refet Bey’in yanında hiçbir
kuvvet yoktu, tek başına bulunuyordu. İşte tek başına bulunan Refet Bey'e Zile'ye
hareket emri verdim. Tek başına Refet Bey Zile'deki isyanı bastırmak üzere hare-
ket etti. Hareket ettiği sırada on kişi, sonra on beş kişi, sonra otuz kişi, sonra elli
kişi, böyle kuvvet yaparak gitmiştir. Zannederim, Çorum'da bulunduğu zaman
yanında yüz elli kişi vardı. Tabii ki kuvvetine göre hareket edecek, belki bir an
evvel Üçüncü Kolordu Kumandanı Selahattin Bey’in yanına gitmek, onların kuvve-
tiyle birleşerek hareket etmek istiyordu. Fakat gitmek için en kestirme ve doğru
yolu takip ediyordu. Ethem Bey’in uzun bazı telgrafları vardır. Gayet imalı. İşte
sizin kumandanlarınız her vakit şöyle yapıyorlar, böyle yapıyorlar. Hep kinaye
başlar, kumandanlara. Tariz olunan kumandan yalnız Refet Bey olmadı. O zaman
ne kadar kumandan varsa, o muhitte isimleriyle gayet acizdir, ağırcanlıdır, aklı
ermez, yalnız kendilerinin aklı erer, böyle bir zihniyet hasıl oldu. Bu adamlar da
diğer bazı kumandanları da mesela telgraf başına çağırarak yüzlerine karşı tahkir
etmişlerdi. Biz bunların hepsine vakıf bulunuyorduk. Fakat memleketin huzuru için
çalışıyorken bir taraftan da daha çok huzursuzluğa sebebiyet vermeyi tabii ki is-
temezdim. Hulasa Refet Bey hakkında böyle ufak tarizler var. Hacı Şükrü Bey’le
Refet Bey arasında da bazı arzu olmayan şeyler olsa gerek. Benim temas ettiğim
noktayı izah eyleyeceğim. Hacı Şükrü Bey, malumunuz, daha ilk Yunanlıların taar-
ruzu esnasında, 57. Tümende zannederim bir alay kumandanı idi ki Şefik Bey’in
Tümeni ve burada alay kumandanı iken, ben Kuva-yı Milliye kumandanıyım dedi
ortaya çıktı ve işe başladı. Faaliyetleri esnasında da bir Demirci Efe yaratıldı. Bu-
nunla beraber bulundular ve çok ahbaplık ettiler. Fakat neticede birbirlerini seve-
mediler. En nihayet Demirci Efe daha çok baskın bulundu ve Hacı Şükrü Bey ora-
dan, cepheden uzaklaştı. Zannederim Hacı Şükrü Bey diğer cepheye gitti. Belki
Salihli civarlarına. Tam bu sıralarda idi, Refet Bey de o taraflara gitti ve zannıma
göre Refet Bey de Hacı Şükrü Bey’den memnun olmadı ve Refet Bey Hacı Şükrü
Bey'in orada kalmasını uygun bulmadı ve hemen cepheden uzaklaşmasını arzu
etti ve bana da yazdı. Bu Hacı Şükrü Bey hiçbir işe yaramıyor dedi, bunu uzaklaş-
tırmak lazımdır. Ben Hacı Şükrü Bey’i belki daha evvelden tanırım. Fakat o za-
manlar Sivas'tan Ankara'ya gelmek üzere idim. Doğrudan doğruya Hacı Şükrü
Bey’e ben Ankara'ya gidiyorum, sen de orada bana katıl dedim. Hakikaten ben
Ankara'ya geldikten biraz sonra Hacı Şükrü Bey geldi. Gelir gelmez bir defa bura-
daki Vali Bey’e bir emirname gönderilmiş o biraz müteessir olmuş. Gelirken yollar-
da da beraberinde ufak bir müfrezesi vardı, hayvan falan alınmış yollardan. Onlar
da dilekçeleriyle arkasından geldiler. Nihayet...
HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Paşa, hiçbir şey alınmadı.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): En nihayet bunların hepsi alındı. Neticede
ben Hacı Şükrü Bey’e dedim ki,
53
-Sen bir yere gitmeyeceksin, bu yanındaki haşeratı defedeceksin ve burada kala-
caksın. Ben kefil olayım, Hükümet kurulsun ve fırka ile alakadar ol. Bunların hep-
sini yaptın ve sen de o zaman bir fırkamız vardı, Mahmut Bey Binbaşı. Fırka ile
alakadar olarak burada oturacaksın.
...dedim. Sonra mebus da oldu ve halen buradadır. Şimdi tekrar takip ettiğimiz
konumuza dönüyorum. Refet ve İsmet Bey gittiler ve işe başladılar. Birinci Kuva-yı
Seyyare Kumandanı Ethem Bey rahatsızdı. Filhakika bir iki defa istirahat etti. Son
zamanlarda da istirahat için Ankara'ya gelmişti. Kardeşi Tevfik Bey vekaleten ora-
da kumanda etti. Bir gün kendisinden husus, bir tezkere aldım ve bu tezkerenin
ekleri vardı. Bu tezkerede diyor ki,
-Benim bu defa Ankara'ya gelişim, sadece Zatı devletinize karşı dostluğumuzu
teyit ve sadakat içindir. Fakat arzu ederim ki gizli konuşacağız. Kabul ederseniz ve
cepheden aldığım raporları da aynen önemli gördüğüm için takdim ediyorum.
...Davet ettim, o raporları kendisine okuttum, bir şey anlamadım, bir mana ifade
etmiyordu. Nihayet dostça sohbetten sonra,
-Efendim, Garp Cephesinin ikiye ayrılmış bulunmasını biz uygun bulmuyoruz.
Hepsi bir kumanda altında olsun daha iyidir.
-Vallahi, bu bana ait bir mesele değildir, Genel Kurmaya ait bir meseledir. Fakat
ben de asker olduğum için anlarım bu işlerden. Benim bildiğime göre en uygunu
olarak bu taksimat yapılmıştır. İyidir bu taksimat.
-Bir kumanda altında bulunsa daha iyidir.
-E, nasıl yapalım.
-Refet Bey oradan alınsın. Çünkü doğrusunu söyleyeyim bizim Refet Bey’e emni-
yet ve itimadımız yoktur
-Bizce Refet Bey gayet zeki ve uyumlu bir adamdır ve dirayetli bir askerdir, sonra
büyük kuvvetlere kumanda etmiş, tecrübeli bir kumandandır. Kendisine emniyet-
sizlik ve itimatsızlık nasıl olur.
-Yok, hakkınız var. Bütün bu saydığınız askeri vasıflara sahiptir. Bizim emniyetsiz-
liğimiz o yüzden değildir. Bizimki şahsi bir meseledir.
-Sizin bir firariyi iade meselesi, vesika meselesi, telgraf meselesi var. Bundan
dolayı itimatsızlığa sahip oluyorsanız bu doğru değildir. Katiyetle emniyet etmek
lazımdır. Refet Bey bir Hükümet adamıdır. Orduda bir kumandandır. Onun ku-
mandan oluşu, olmayışı değişmez. Nedir sizin telaşınız?
-Kuvvet üzerinedir.
-Refet Bey kuvvetini sizin şahsınız aleyhinde kullanmaz. Sonra Meclis onu idam
eder. Sizin hayatınız ve adamlarınızın hayatı, benim hayatım ne kadar eminse, o

54
kadar emindir. Ne Refet Bey, ne Ali Bey, ne Veli Bey tasavvur ettiğiniz kötü ve
kasti hareketi yapamaz. Size yapmaya teşebbüs etmesi, bana yapmaya teşebbüs
etmesi demektir ve Büyük Millet Meclisine ve gayeye ve maksada aykırıdır. Bina-
enaleyh buna müsaade edecek hiçbir fert yoktur. Buna söz veriyorum, size temi-
nat veriyorum. Zaten hasta olduğunuzu işittim, git, istirahat et. Refet Bey’le de
barışırsınız. Bu, ihtisas meselesidir, sanattır, fendir, Genel Kurmay Reisliği icap
ederse değişiklik yapar.
...Peki, efendim dedi, gitti. Bir iki gün sonra baktım, Hususi Kalem Müdürüne,
Ethem Bey bir tezkere yazıyor ve diyor ki, cepheden telgrafların suretini aynen
gönderdim. Paşa’ya münasip bir zamanında okursun. Bunu aldığım sırada Kuva-
yı Seyyare Kumandanı Tevfik Bey imzalı birtakım harp raporları geldi bana. Bir,
iki, üç, dört... Dikkatimi çekmedi. Çünkü bazı kumandan arkadaşlar bazı fevkalade
meseleler olduğu zaman, makam sırasını riayet etmeden bir taraftan rapor ver-
mekle beraber, beni de bilgi için haberdar ederler. Böyle malumat verdikleri çok-
tur. Bunları da o mahiyette düşündüm. İçindekileri önemli görmediğim için bırak-
tım. Fakat bu Hususi Kalemdeki evrakın arasındaki harp raporları dikkatimi çekti.
En son maddesinde usulen bu raporlar hangi makama verilmiş ise yazılır. Orada
ise Garp Ordusu Kumandanlığına rapor verilmiş olduğu kaydı yoktu. Onun üzerine
Tevfik Bey'e bir yazı yazdım,
-Bana üç beş günden beri doğrudan vermekte olduğunuz günlük harp raporlarının
son maddesinde bu raporların Garp Ordusu Kumandanlığına verildiği yazılmak
lazım gelirken, yazılmamıştır. Bu bir yanlışlık mıdır, yoksa bir sebebe mi vardır?
...edim ve hâlâ cevabını alamadım. Efendim, o gelen evrakı okuduğum zaman bir
kaç meseleye şahit oldum ki onları sıra ile arz edeceğim. İsmet Bey kumandayı
aldıktan sonra bakmış ki Garp Ordusunda bazı kumandanlar, mesela Birinci Kuva-
yı Seyyare birçok adamları asıyor, kesiyor. Kimisine casus diyor, yapıyor, kimisine
firari diyor yapıyor. Diğer taraftan birçok aileleri sürgün ediyor. Yahut evlerini yakıp
yıkıyor. Bu firari meselesinde başka bir vaka daha olmuş. Tevfik Bey birtakım
aileleri sürgün edilmek üzere Kütahya'ya göndermiş. Oradaki Mutasarrıf Vekili
Kadı Efendi bakmış sefil, perişan birtakım insanlar, çoluk çocuk filan. Bunlar ne?
Bir de bakar Tevfik Beyin emri. Bunları derhal uzaklaştırınız ve evlerini yakınız,
Adamcağız neden dolayı diye sorar. E. bunların kocaları filan firaridir. Kadı Efendi,
vekaleti yeni almış olduğu için, bu defa da İstiklâl Mahkemeleri Kanununu tetkik
eder. Bakar ki bu gibi meseleler istiklal mahkemelerine aittir. Halbuki istiklal mah-
kemesinden bir hüküm çıkmamış. Bunun üzerine firari olan kişilerin evrakını da
istiklal mahkemesine vermek ister. Fakat kendi kendine düşünür. Mahkemenin
vereceği hüküm, kanunda yok, bunların evleri yakılırsa, fevkalade hüküm o vakit
yaparız diye evlerine göndeririz, perişan bırakmaktansa köylerine göndereyim,
der. Bunu haber alan Tevfik Bey derhal emir veriyor, gece Mutasarrıf Vekili Kadı
Efendinin evinin içine ve hareminin içine silahlı insanlar giriyorlar ve alıyorlar, Mu-
tasarrıf Vekili Kadı Efendiyi, hayvana bindiriyorlar, gece, on beş saatlik cepheye

55
götürüyorlar. Yani böyle vakalar olmuş. Sonra iade etmiş, evvela idam edecekmiş,
lütfetmiş, iade etmiş. Kütahya'dan, sonra tekrar emir vermiş, kovunuz demiş ve
biliyorsunuz ki bu adam buraya gelmiştir. İşte bu gibi olaylar üzerine Garp Ordusu
Kumandanı İsmet Bey bir duyuru yayımlıyor. Casuslar istiklal mahkemelerine veri-
liyor. Casusların istiklal mahkemelerine verilmeleri firarı mesailinden daha kuvvet-
lidir. Kanunda pek açıktır, hemen istiklal mahkemesine verilmelidir. Halbuki orada
Yunanlılar çekiliyor. Bir taraftan giriyorlar. Bir takım adamları casustur diye idam
ediyorlar. Filhakika casus ise, idam hükmü, istiklal mahkemesince verilmek lazım.
Fakat ordu için bir diğer mühim mesele vardır ki bu gibi casus hemen idam olun-
maz. Bir kurmay heyeti tarafından, bir istihbarat heyeti tarafından tahkik olunur,
alınan malumat birbirine birleştirilir. Casus şebekesi bu suretle meydana çıkarılır.
İşte bu iki durumdan İsmet, casuslar istiklal mahkemelerine verilir, diyor. Tevfik
Bey bunların her ikisine de itiraz ediyor. Biz bunları burada yapacağız. Çünkü
casusları ve firarileri kıta karşısında veya mahalli halk karşısında cezalandırmak
daha tesirli olur, diyor. İsmet Bey düşünüyor. Hakikaten daha tesirli olur. Fakat
istiklal mahkemesine gönderirsiniz. Mahkeme idamına hüküm verir. Ondan sonra
tekrar ben size gönderirim, tahakkuk eder casusluğu, o zaman idam edersiniz.
Fakat hüküm vermek benim de salahiyetim dışındadır, diyor. Her durumda, istiklal
mahkemesi verecektir, diyor. Tevfik Bey dinlemiyor. Diğer bir mesele, Tevfik Bey
diyor ki, emir veriniz, sol kanatta, 12. Kolordu vardır, Fahrettin Bey ordusu. Sol
kolda, benim sol tarafımı sağlama alsın. Malumunuz bu seyyar bir kuvvettir, süvari
bir kuvvettir. İleriye gitmek istiyor. İsmet Bey buna diyor ki sizin vazifeniz, siz bir
defa süvarisiniz ve müstakil bir süvari kıtası mahiyetindesiniz, düşmanla teması
muhafaza etmek, düşmanı taciz etmektir. Ben size düşmana hücum ediniz de-
mem. Çünkü bilirim ki kuvvetiniz buna kafi değildir. Böyle seyyar bir kuvvet her
gittiği yerde sağ cenahını, sol cenahını kendisi temin eder. Üstün düşman gücü
gelirse geriye çekilir. Hulasa ders verir tarzda bir şey yazılıyor. Tevfik Bey diyor ki
12. Kolordu dediğim tertibatı almazsa ben mevkiimi terk edeceğim ve Efendi Köp-
rüsüne geleceğim. İsmet Bey ona karşı diyor ki, tabii yapmazsınız böyle şeyi.
Şimdiye kadar olduğu gibi şimdiden sonra da bu şekilde vazifenizi ifa edersiniz.
Diğer bir mesele efendim, düşman birçok yerleri kendiliğinden tahliye etti. Bu
düşmanın tahliye ettiği yerlerde de hiçbir memur yok. Ne mülki memurlar, ne de
adli memurlar, Hükümet yoktur oralarda. Halbuki Kuva-yı Seyyareye mensup
olanlar yahut olmayanlar yani çete tarzında olanlar, böyle hali olan yerlere giriyor-
lar ve soyuyorlar. Sonra diyorlar ki siz vaktiyle düşmanla beraber hareket ettiniz
bir de onları öldürüyorlar. Simav vakası daha evvel olmuştu. Düşmandan tahliye
olunan yerlerdeki ahali ya düşmanla beraber kaçıyorlar yahut düşmana yalvarıyor,
aman burada oturunuz, bizi muhafaza ediniz veya bize karşı cephe teşkil ediyor-
lar. Simav vakası daha evveldir. O Demirci'ye giderken Simavlılar silah kullanma-
ya başlamışlardı. Fakat bu defa dediğim gibi, her taraf bize karşı silah kullanıyor.
İsmet Bey diyor ki bu halkın hıyanetinden değil, fakat mahvoldular artık ve bir de
askere alıyorlar. Onun üzerine bir defa bu yeni yerler halkının askerliğini iki ay tecil
ediyor. İki ay sonra almayacağız diyor ve İçişleri Vekaletine yazıyor ki memur
56
gönderiniz. Fakat memurlar gelip işe başlayıncaya kadar da oradaki halka bir yet-
kili makam olmak üzere, Eskişehir'den bir miktar jandarma müfrezesiyle beraber
Simav ve Havalisi Kumandanlığı adıyla bir zat gönderiyor. Halka diyor ki korkma-
yınız, size adaletle muamele edeceğiz, inşallah Anavatana kavuşacaksınız, diyor
ve oraya da havali kumandanı gönderiyorum, her derdinizi oraya söyleyebilirsiniz,
tarzında bir bildiri yayınlıyor. Efendim, Tevfik Bey bunu kendi izzeti nefislerine,
şeref ve haysiyetlerine tecavüz sayıyor ve havali kumandanlığını protesto ediyor.
Böyle bir havali kumandanlığına lüzum yoktur diyor ki biz öteden beri bu havalide
kumanda eden kimseleriz. Biz yapamadık mı? Biz mi fenalık ettik? Biz mi zulüm
ettik ki? Buna lüzum görüyorsun diyor ve gönderirsen iade ederim diyor ve filhaki-
ka havali kumandanı jandarmasıyla falan bilmem nereye vasıl olmuşken Tevfik
1
Bey bunları Kütahya'ya, oradan da Alayunt'a atar, kovar ve aynı zamanda Cephe
Kumandanına karşı isyan eder. İşte o raporlar o imiş. O raporlar gelirken bir tara-
fını Cephe Kumandanına, bir tarafına da doğrudan doğruya benim şahsıma, güya
bana rapor gönderiyor. Efendim, vaziyetin bu şekilde bu mahiyette olduğunu anlar
anlamaz bir gece idi, derhal verdiğim karar şu oldu. Hemen ertesi günü bizzat
Eskişehir'e gideyim ve Ethem Bey’in kendisi de burada, yanıma bir kaç arkadaş
alayım, Eskişehir e gideriz, İsmet Beyle beraber görüşürüz, dedim. Mesele tabii bir
dereceye kadar Genel Kurmay Reisliğine ve Hükümete aksetti. Fakat ben kendile-
rinden rica ettim. Gerek Genel Kurmaydan, gerekse diğer arkadaşlarımdan, dedim ki,
-Bu mesele resmiyete intikal ederse ki münasebetsiz meseledir bu, tabii Hükümet
gibi hareket olununca başka türlü hareket etmek lazımdır. Binaenaleyh biraz bana
müsaade ediniz. Şahsen özel olarak, arkadaşça, samimi bir surette bu meseleyi
kökünden halledeyim.
...dedim. Arkadaşlar da muvafakat etti ve ertesi günü haber gönderdim. Ethem
Bey'e, Reşit Bey'e, Eyüp Sabri Bey'e, Hakkı Behiç Bey'e, Celal Bey'e söyledim.
Kendilerine dedim ve bilgim dahilinde son vaziyete göre Reşit Bey’e dedim,
-Senin kardeşin düşman karşısında silahlı olarak isyan etmiştir ve bunun da ceza-
sının ne olacağı malumdur. Binaenaleyh iş resmiyete intikal etmeden haydi bera-
ber gidelim, bu işi halledelim. Ethem Bey hastadır, sen de geleceksin, Ethem Bey
gelecek, hepiniz geleceksiniz.
...dedim. Ethem Bey Hasta idi, hakikaten Adnan Bey tavsiye etmiş. Hastadır diye.
Fakat yine Adnan Bey vagon muhafazalı ve sobalı olursa gidebilir, dedi. Tuttum,
kendi hususi kompartımanımı verdim. Böyle Eskişehir'e hareket ettik. Fakat İsmet
Bey’in karargahı Bilecik'te idi. Oraya kadar gitmek icabetti. Bir de ikinci bir mesele
oldu ki o da malumunuz olduğu gibi, İzzet Paşa ve beraberindekilerin randevu
mahalli Bilecik idi. Bunların da oraya geleceğine dair hareketim esnasında telgraf

1
Kütahya İstasyonunun on kilometre güneyindeki istasyon.
57
almıştım. Hatta bir taşla iki kuş vuracağız dedim ve Bilecik'e hareket ettik. Ertesi
gün sabahleyin, gece hareket etmiştik, Eskişehir'e vardık. Yatıyordum, henüz
uyandım, baktım fazla tren duruyor.
-Hemen hareket edelim.
-Arkadaşlar çay içmeye indiler.
...denildi. Baktım hemen bütün arkadaşlarım. Ethem Bey de dahil, Hacı Şükrü Bey
de dahil inmişler. Haber veriniz beklemeyelim, dedim. Nihayet haber verdiler, ta-
mamız dediler. Tamam mıyız, dedim. Yalnız Ethem Bey yok dediler. Demiştir ki,
-Zaten Paşa benim hasta olduğumu biliyor. Sabahleyin bir ter döküldü. Doktordan
ilaç filan aldım. Tesir etmedi, seyahate devam edemeyecek bir haldeyim. Onun
için rica ederim onlar gitsinler, meseleyi halletsinler, bana müsaade buyursunlar,
ben burada kalacağım.
...demiş. Dedim ki,
-O halde ben de burada kalırım, İsmet Beyi de davet ederiz.
...ve kaldık. Tabii Ethem Bey evine gitmiş, istirahat yapmak üzere. İsmet Bey’i
telgraf başına çağırdım. Dedim ki,
-Ankara'dan hasta olarak hareket etmiş olan Ethem Bey uykusuzluktan ve yorgun-
luktan dolayı burada daha muzdarip bir hale geldi. Seyahate devam edemeyecek
bir haldedir. Onun için rica ederim, siz buraya geliniz. Zaten iki saatlik bir mesafe-
dir, gelebilirsiniz.
-Düşman cephesinde bir hususiyet görüyorum. Geçici de olsa cepheden ayrılmayı
mahzurlu görüyorum ve zaten vasıtam da yoktur.
-Nedir bu vaziyet?
-Son vaziyet raporu geldi. Düşman cephesinde bir faaliyet, hassasiyet, bir hususi-
yet var. Bunun ne olacağı belli değil. Netice olarak düşman bir kısmını çekmeye
başladı ve bu suretle vaziyet görülmeye başladı.
-Her ne vasıta ile olursu olsun hareket et. Ben bizzat gelip seni alacağım.
...dedim ve hareket ettim, gittim. Henüz hareket edememişti, onu Bilecik'ten aldım,
getirdim. Gece olmuştu. Bizi bir lokantaya götürdüler. Baktım bütün arkadaşlar
orada idi. Yalnız Ethem Bey yoktu. Sordum,
-Ne oldu, ne haldedir,
-Daha iyicedir, istirahatta.
... dediler. Kazım Beyefendi de beraberdi. Dedim ki,

58
-Yemeği müteakip görüşelim. Bu meseleyi halledelim. Ethem Bey zaten hasta,
icap ederse onunla sonra görüşürüz.
...dedim. Karargahta görüşmeye devam ettik. İsmet Bey, Kazım Bey, Celal Bey,
Hakkı Behiç Bey ve Reşit Bey olmak üzere oradaki konuştuklarımızı hemen aynen
nakletmeye gayret edeceğim. Ben İsmet Bey’e dedim ki,
-Sizin cephenizde bir şeyler olmuş, onu anlamaya gayret edeceğiz.
-Bir şey yok, yalnız ben de anlıyorum, şimdi bir şey olduğunu. Size kumandayı
taahhüt ettiğim dakikadan bugüne kadar bir şey dediniz de bu bir şey denilen me-
sele ile alakadar görünebileceğini tahmin ettiğim hususları birer birer zikredeyim.
...dedi. Firari meselesini, casus meselesini, Simav ve havalisi kumandanlığı mese-
lesini, o sol kanat temini meselesini hikaye ettikten sonra buna daha bir iki şey
ilâve etti. Mesela tütün meselesini ilave etti. Düzce'de mi nerede bir tütün mesele-
si varmış. Hükümetin mührünü fark etmişler, tütünleri almışlar, gitmişler. Sonra
resmi muamele cereyan etmiş. Maliyeden falandan Garp Ordusu Kumandanlığı’na
yahut istiklal mahkemesine intikal etmişmiş. Diğer şey, İsmet Bey Eskişehir içeri-
sinde gayri muntazam ve silahlı falan birtakım adam görmüş. Nedir bunlar, demiş.
Kimisi firari demiş, kimisi Kuva-yı Milliye mensubu demiş. Ne olursa olsun gelsin,
teftiş edeceğim demiş. Getirmişler, teftiş etmek üzere. Bunun başında müfreze
kumandanı gibi olan adam, İsmet Bey’in karşısına çıktığı zaman gayri muntazam
bir vaziyette filan... Sormuş,
-Kimsin sen?
-Müfreze kumandanıyım.
-Böyle nasıl müfreze kumandanısın? Vaziyetini al. Sen askersin, ben Ordu Ku-
mandanıyım.
...diye bir ihtarda bulunur. Derken Ethem Bey de orada imiş. Zannederim Ethem
Bey bundan müteessir olmuş ve İsmet Bey’e,
-Sen benim müfreze kumandanlarımdan birisine dedin ki göğsünü kapa. Halbuki
bizim müfrezede böyle şey olmaz.
...demiş. Başka bir şey bilmiyorum, dedi. Diğer bir şey daha anlattı, onu da söylü-
yorum. Çünkü bilahare burada başka şekilde işittim. Ethem Bey ilk görüştükleri,
yani İsmet Bey ilk kumandayı aldıkları zaman demiş ki,
-Maksatta muvaffak olabilmek için yegane çarenin, muntazam bir ordu meydana
getirmek olduğu kanaatinde misin?
-Evet.

59
-O halde el ele vererek hep beraber bu maksatla çalışalım ve siz bundan kuruntu
etmemelisiniz. Hatta arzu ederseniz hizmetleriniz vardır, millet size bir vaziyet de
verir. Mesela beylerbeyi diye bir şey verir.
...Böyle bir şeyden, hatta İsmet Bey’in hikaye edişine göre memnun olmadı değil.
Sonra başka türlü tefsir etmişler ve bu izahatı verdikten sonra İsmet Bey şunu
ilâve etti ve dedi ki,
-Ben kimseye şikayet etmedim, ben size şikayet etmedim. Benim cephemde bir kıta
kumandanı bana karşı isyan etti, itaatsizlikte bulundu. Ben buna karşı henüz onun
itaat etmesi ve boyun eğmesi için tedbirlerimi kullanmadım. Eğer tedbirlerimi kullanır
da muvaffak olamazsam o zaman şikayet ederim. Onun için şikayet etmedim.
...dedi. Yani böyle görüşme ile hallolunur taraftarı olmadı. Daha evvel bana İsmet
Bey’in söylediği şey bu meseleyi gayet basit bir surette halletmekti, yani bizimle
konuşmamak istiyordu. Bana dedi ki,
-Kumandanlık böyle görüşmelerle olmaz. Mademki hastadır, Ethem Bey’in doğru-
dan doğruya yanına giderim, hatırını sorarım ve derim ki senin bu budala kardeşin
ne yaptı? Haydi, git kumandayı al.
...Böyle gayet basit ve kestirme yoldan bu meseleyi bitirmek ve halletmek istiyor-
du. Zannederim demişti, bizimle pek görüşmek istemedi. Ben kendisine dedim ki,
-Biz buraya senin salahiyetine tecavüze gelmedik. Fakat arkadaşça halletmek için
geldik. Binaenaleyh rica ederim, konuşalım.
-Pekala.
...dedi. Bunun üzerine Reşit Bey bu ortaya konulan şeylere temas etmedi. Yani
bunda haklı, bunda haksız gibi tafsilata girişmedi. Bir noktaya saplanmış gibi ko-
nuşuyordu. Pek saldırgan ve tahrik edercesine bir tavır ile bir lisanla İsmet Bey’e
ve hepimize hitap etti. İsmet Bey gayet sakin bir surette dinlemek istiyordu ve ara
sıra kardeşim, bu söylediğin şeylerin, mesele ile alakası yoktur, demek istiyor.
Fakat Reşit Bey’e dinletmek kabil olmuyordu. Ben de çok hazmetmeye gayret
ettim ve neticede kendilerine bir teklifte bulundum. Reşit Bey'e dedim ki,
-Tevfik Bey isyan etmiştir ve zaten kumandan değildir. O çekilsin kumandadan. Sen
git, kumandayı al. Usulen rapor vermeye başlarsın. İade olunan Simav kumandanı
yerine gitsin ve usulüne uygun verilen emirler yapılsın ve mesele olmasın.
-Tevfik' in orada kalmasını İsmet Bey kabul eder.
-O kabul ederse ben de itiraz etmem.
...dedim. İsmet Bey'e sordum. Teklif ettim. İsmet Bey,
-Tevfik Bey çekilmeli, Ethem Bey yahut Reşit Bey kumandayı almalıdır.

60
...dedi. Reşit Bey,
-Ben gidemem. Ben oraya gidersem mağlup olurum. Tevfik giderse mağlup ol-
maz. Arzu eder misin mağlubiyetimizi?
...İsmet Bey düşündü. Eğer galibiyet ve mağlubiyet Tevfik'in şahsına münhasır ise
Tevfik'i kabul ediyorum, kalsın dedi. Fakat bu mesele dahi mevzuu bahis olurken
Reşit Bey yine münakaşalı yaptı işi. Onun üzerine ben dedim ki,
-Ben buraya Büyük Millet Meclisi Hükümetinin bir kararını tebliğe gelmedim. Ben
buraya eski bir arkadaşınız, Mustafa Kemal sıfatıyla ve uzlaşacağımı farz ederek
geldim. Fakat görüyorum ki bu müşkül oluyor. Benim vaziyetim müşkülleşiyor. Ben
Büyük Millet Meclisi Reisiyim ve İsmet Bey'de diyor ki ben kimseye şikayet etme-
dim, kendisi şikayet ettiği zaman, iş bize intikal ettiği zaman uzun konuşuruz.
...dedim. Reşit Bey, lütfediniz bu meseleyi hallediniz dedi. Tekrar oturduk, o suret-
le halle muvafakat ettim. Reşit Bey sonra Kazım Beyefendinin refakatlerini de
kabul etti. Kazım Bey’le beraber gidecekler, Kütahya'ya. Orada bu meseleyi halle-
decekler. Bu toplantının başında garip bir şey oldu. Reşit Bey söze başlarken dedi
ki, Ethem Bey bu dakikada burada yoktur. Filhakika Ethem Bey, Hacı Şükrü Bey-
ler beraber o gece Eskişehir'den firar etmişlerdi. Kendilerini korkutan hususlar
vardı. Yani Ethem Bey’i, diğerlerini korkutan hususlar var. Şimdi İsmet Bey daha
evvelden Bursa cephesinde bulunan düşmanın ya tamamen yahut kısmen çekile-
ceğini tahmin eder gibi olmuş. Binaenaleyh o cephe herhalde zayıflayacak. Bütün
kuvveti bu cephenin karşısında toplarsam, düşman çekilirken taarruz edersem iyi
bir şey olur demiş. Bu maksatla hakikaten kuvvetini Bursa cephesine toplamış.
Fakat bu esnada ki o gün hakikaten düşman çekiliyordu, lakin vaziyet ve düşman
Uşak cephesini takviye ediyor. Tabii bu, ordu kumandanını düşündürüyor. Ordu
kumandanı bu düşünce içinde iken düşman karşısında bulunan kendi kuvvetleri
arasında kendine mensup bir kuvvet isyan ediyor. Binaenaleyh isyan eden bir
kuvvet kumandanının, Mutasarrıfı bağlayıp gönderen, bir havali kumandanını iade
eden adam, demek ki deli bir adamdır. Bu her şeyi yapabilir. O halde hem zaten
Uşak'taki düşmana karşı belki müdafaa etmez ve hem de bu vaziyete karşı bir
tedbir almış olmak için derhal kuvvetlerini Eskişehir civarında toplamak... Diğer
taraftan Hacı Şükrü Bey bir süvari kolunun gelmekte olduğunu hissediyor ve diyor
ki bin... öyle piyade, süvari, topçu fırkalar Eskişehir havalisinde, civarında toplanı-
yor. Tabii ki bu fevkalade bir manzarayı gösteriyor, herkese. Diğer taraftan diyor ki
Ethem Bey’e yazılı veya şifahi, bin süvari geliyor ve sizin için geliyor.
HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Hayır, katiyen Paşam.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Bilecik'te bir Gökbayrak Taburu var. Oralar-
da birçok sarkıntılık, falan yapmıştır. Bazı çok münasebetsizlikleri var. Hatta İsmet
Bey onu bir defa haddini bildirmeye karar vermiş. Fakat yakalanacağını anlayınca
isyan etmiş. Uslanmış, müsamaha etmemiş, falan... Binaenaleyh bu kuvvetin,
Gökbayrak Taburunun terbiye meselesi bahis mevzu olurken bir hücum taburu
61
kumandanı vardır. O demiş ki; canım ne ehemmiyet veriyorsunuz? Ben iki bölükle
mahvederim. Bu konuşulurken orada hazır bulunan Topçu Müfettişi Galip Bey
isminde bir zat da kuvvetine bu kadar güveniyor musun? Mesela birinci ... Nasıl
senin kuvvetlerin? Yok demiş, Ethem Bey benim arkadaşımdır, onunla vuruşmam.
Böyle bir sohbette olmuş. Biz Eskişehir'e geldiğimizde Reşit Bey bu Hücum Tabu-
ru Kumandanına tesadüf etmiş, demiş, ne arıyorsunuz burada? Demiş benim
taburum alaya çevrilecektir. Buraya geldim, teşkilatımızı ikmal için. Hayır, doğru
söylemiyorsun, bizim için geldin, demiş. Yok demiş, katiyen demiş, ben sizin arka-
daşınızım, mesela sizin hakkınızda cereyan eden sözler de var, demiş ve onları
aynen söylemiş. Ethem Bey’e, Reşit Bey’e, böyle kuvvetler toplanıyor, süvari geldi
diyor. Hulasa arz ettiğim gibi, o gece uzaklaşıyorlar. Reşit Bey’le Kazım Kütahya'-
da Ethem Bey’le buluşuyor ve ben artık meseleyi hallolunmuş telakki ettim. Ora-
dan Bilecik'e gittim ve buraya geldim. Geldikten sonra da aldığım raporlara göre,
Ethem Bey rapor vermeye başlamıştır. Garp ordusuna ve Reşit Bey de bana yazı-
yor ki bu mesele bitmiştir. Tabii memnun oldum. O esnada idi ki soru önergesi
bulunuyordu. Acele ettiniz, bu hallolunmuş gibi, hallolunmuş zannetmiştim. Efen-
dim, Kütahya'ya gitmiş olan arkadaşlar ki Reşit Bey ve Kazım beyefendiler, Anka-
ra'ya döndüler. Reşit Bey buraya geldiği zaman göremedim. Geldiği anda Meclis
toplantısı vardı. Bunun nihayetinde de Vekiller Heyeti toplantısı vardı. Orda müza-
kere etmekte iken İzzet Paşa Hazretleri mektupla beni aradılar. Kırk elli kadar
mebustan ibaret grup toplandı ve cephe hakkında bazı şeyler varmış, onları Hü-
kümetten anlamak üzere... Ve mümkün ise toplantıda... Ve ben de beraberim
dedi. Onun için Hükümet bizi ne vakit kabul eder? Zaten toplantıda bulunan arz
ettiler. Bu grup benimdir, dediler. Bu heyet nedir? Böyle her vakit her grup Hükü-
meti açıklamaya davet etsin, böyle, bir usul yoktur. Binaenaleyh böyle ne grup ve
ne de vekil heyeti tanırız... Kabul edemeyiz, dediler. Onun üzerine ben İzzet Paşa
Hazretlerine dedim ki Hükümetin kararı budur. Fakat ben şahsen diyorum ki siz
mebussunuz, ben de mebusum. Heyet tanımam. Ancak ben reisim, siz de me-
bussunuz. Herhangi bir mesele hakkında görüşmek isterseniz ben memnuniyetle
görüşürüm, malumatım varsa arzu ettiğiniz izahatı da veririm. Sorayım, dedi. Sor-
du. Bunu kabul etti. Ertesi gün bize geldi ve orada konuştuk kendileriyle. İzzet
Paşa Hazretleri bir kaç şey not ettirdiler. Birincisi, Garp Cephesinde bir kumanda
ihtilafı varmış, bunun vaziyeti nedir? İkincisi, Kuva-yı Mllliye'nin lağvına Hükümet
karar verdi mi? Üçüncüsü, Birinci Kuva-yı Seyyarenin lağvına Meclis karar verme-
lidir. Dördüncüsü, bu vaziyeti, mevcut ihtilafı gidermek... Böyle dört maddeyi...
kendilerine şimdi Yüce Meclise verdiğim tafsilatı belki daha kısa olarak bu noktaya
kadar olanını arz ettim. Yalnız bütün bu tafsilat içinde bazı çirkin noktalar var onla-
rı da burada tekrar etmek lazımdır. Mesela Reşit Bey Eskişehir'de görüşürken
demiştir ki Kuva-yı Seyyare kayıtsız şartsız büyümek üzere mevcudiyetini devam
edecektir. Böyle bir şey kabul edilemez. Sonra hükümetin emirlerine, Büyük Millet
Meclisinin kanunlarına karşı gelmek doğru değildir. Çünkü Hükümet hiçbirimize
kanunların üstünde salahiyet vermiş değildir ve maksada uygun olan kuvvetler,
nazarımızda muhteremdir. Hükümet, acele ile Kuva-yı Milliyenin lağvına karar
62
vermiş değildir. Antep'te mücadele eden Kuva-yı Milliyedir. Adana ve Mersin cep-
hesinde mücadele edenler Kuva-yı Milliyedir... Binaenaleyh böyle kuvvetlerin lağ-
vına karar vermiş değildir. Belki çapulcu ve muzır Kuva-yı Milliyenin lağvına karar
vermiştir. Büsbütün Kuva-yı Milliye teşkilatı büyütülmeyerek, Birinci Kuva-yı Sey-
yare adı altında Ordunun kadrosu dahilinde... Gayri kanuni, Hükümete mütecaviz
harekâtına müsaade olunamazdı... O grubun toplanmasına sebebiyet vermiş olan
davet sahibi Ethem Bey’in biraderi Reşit Bey’le görüşmek üzere ayrıldım. Bunu
müteakip idi, Celâl Bey’le Adnan Bey geldiler. Celal Bey birçok telgraf haberleş-
mesini gösterdi. Dedi ki, şimdi bana Reşit Bey tesadüf etti. Bunları Paşaya gön-
der, ne yaparsa yapsın, halletsin, dedi. Paşaya sen kendin git, ben hayatımdan
korkarım, gidemem. Reşit Bey nihayet Celal Bey’le Adnan Bey’e tesadüf etmiş,
beraber gelmişler. Bu gördüğüm ve beraber okuduğumuz haberleşmeler Kütah-
ya'dan Ethem Bey’le Reşit Bey arasında telgraf başında vuku buluyor. Ethem Bey
diyor ki, meseleyi Meclise duyurunuz, Meclise hallettiriniz. Reşit Bey diyor ki, Mec-
lise duyuramıyoruz. Ethem Bey diyor ki, ihtirası uğrunda Dünyayı feda etmeye
meyilli olan Refet Bey hâlâ iş başındadır. Eğer onun Meclis vasıtasıyla iş başın-
dan çektirilmesi mümkün değilse, idareten derhal iş başından çekiniz. Ethem Bey
diyor ki, Sarı Efe’ye Düzce'de haber gönderiniz. Telgraf yazınız, kuvvetlerini topla-
sın, Gökbayrak Taburuna... Reşit Bey diyor ki ben buradan haber gönderemem.
Emir ver... Şayet seni muhabere ettirmezlerse tekrar isyan et. Hulasa Reşit Bey
diyor ki, düşmana müdafaa etmeyiniz, kuvvetlerinizi çekiniz. Düşman taarruz
ederse müdafaayı kahraman fırkalara bırakınız. Reşit Bey diyor ki buradakiler,
turşu gibi ve lahana gibi. Hem korkuyorlar, hem bir şeyler. Hulasa muhabere bu ve
muhabereyi yapan zat da çok haklıdır. Bağırmış, çağırmış, Celal Bey’e demiş ki
kardeşlerim mahvoluyor, okudum baktım ki... Velhasıl birtakım münasebetsiz ha-
berleşme. O sırada Kazım Bey, Reşit Beye tesadüf etmiş ve almış getirmiş. Reşit
Bey geldi, baktım hasta, mecnun gibi olmuş. Elinden tuttum oturttum.
-Sen hastasın, ne için geliyorsun? Ne ise sükuneti muhafaza etmeyi tavsiye ede-
rim. Böyle heyecanla bir şey çıkmaz. Otur, ne istersen söyle. Hallolunmayacak
dünyada mesele yoktur.
-Hayatımdan korkuyorum
-Nedir bu heyecanınız, nedir, ne oluyor.
-Kumandanları değiştiriniz.
-Kimi?
-Refet Beyi.
-Kimi yapalım.
-Beni yapınız. Ben daha iyi yaparım.
-Olmaz, siz gidiniz, ben akşama kadar düşüneyim.

63
...dedim. Elbette kararlı bir çıkış yolu bulurum. Hakikaten gittim, Milli Savunma
Vekili Paşa Hazretlerini gördüm. Cephe ile haberleştim ettim ve dedim ki,
-Kararlı bir şekilde, bir yol bulunuz. Maksat ve teşkilat bozulmamak üzere bunlara
emniyet sağlanacak surette bir şekil isterim.
...dedim. İsmet Bey’den bir cevap geldi. İsmet Bey diyor ki,
-Eğer bunlar kuvvetlerin benim elimde toplu bulunmasından korkuyorlarsa ve be-
nim şahsımla temasa gelmek istemiyorlarsa, o halde Kazım Bey’e bizim güveni-
miz vardır. Onların da güvenleri vardır. Kazım Bey onların da kuvvetlerini alsın,
karargahıyla Kütahya'da otursun. O kuvveti alsın Kütahya'ya götürsün ve benim
elimdeki fırkalardan da bazı fırkaları Kazım Bey’in emrine verelim, o zaman benim
kuvvetimden onun kuvveti fazla olacaktır ve aramızda Kazım Bey bulunacaktır.
...Kazım Bey’le o akşam görüşmek üzere sözleştik. Ertesi günü buluştuk. Kazım
Bey’e söyledim. Kazım Bey'in ufak bir mütalaasıyla... O da şey etti, prensip olarak
kabul etti ve kalktı. Kazım Bey Eskişehir'e gitti. İsmet Bey’le tekrar görüşürler.
Kumandayı almadan gideyim Kütahya'ya. Ethem Bey’le de görüştükten sonra
kumandayı alayım. Gidiyor, buluyor, görüşüyorlar ve tekrar geri dönüyor. İsmet
Bey’le görüştükleri zaman İsmet Bey Kazım Bey’e bir mektup sureti okur ki okuya-
cağım o mektubun suretini. O mektubu okuduktan sonra Kazım Bey İsmet Bey’e
benimle tekrar görüşmek lazım geldiğini söylerler. Düşünürler, ben oraya gideyim.
Bu anlaşmayı temin edeceklerini kabul etmişlerdir ve Kazım Bey buraya gelmiştir.
O mektubu beraber okuduk. Şimdi Efendim bütün bu çerçeve içinde birtakım siya-
si akımlar vardır. Şimdi o akımlar... Bizim böyle bütün hüsnüniyetle, samimiyetle,
dostça teşebbüslerimiz olurken, Ethem Bey’in, Tevfik Bey’in, Reşit Bey’in, Hacı
Şükrü Bey’in ve belki Kuva-yı Seyyarelerinin gizli birtakım teşkilatı var, gizli teşeb-
büsler... Ankara'nın aksine o kuvveti oraya ilhak etmek... Konya'ya öyle adamlar
gönderilmiştir. Bu adamların ellerinde Ethem Bey’in açık resmi vesikaları vardır.
Yeni kuvvet toplamaya memurdur ve bütün mülki amirler bunlara yardım edecek-
tir. Kuvvet toplamak için parola verilmiştir, işaret verilmiştir. Diğer taraftan Yörük
Ali Efe’ye, Demirci Efe’ye, Gökbayrak Taburuna şifreli telgraflar, özel adamlarla
mektuplar gönderilmiştir ve bunlar Hükümetimizin aleyhine teşvik edilmiştir. Yalnız
dikkat çekici olan bir şey vardır. Mesela bu mektup, Vacip Bey isminde bir şahsın
cebinde çıkmıştır, mektup on iki tarihlidir. Bu mektubu üzerinde bulunduran kişinin
üzerinden de Türkiye Komünist Fırkasının teşkilat kurmak üzere verdiği vesika
vardır. Bu adam ve bunun gibi hepsi tevkif olunuyor ve üzerlerinden vesikaları
alınıyor. Mesela bu veya bunun gibi bir adama Hacı Şükrü Bey beş yüz lira veril-
miştir. Tabii bu adam ve bunun gibilerin hepsi tevkif olunuyor, üzerlerinden vesika-
lar alınıyor. Bunun gibi daha vesikalar vardır. Bir taraftan Reşit Bey ve arkadaşları
burada adamlar seçip, orduya gönderiyorlar. Subaylara ve bilhassa askerlere
propaganda yapmak için. Ethem Bey’le çatışma olduğu zaman askerler Ethem
Bey tarafına geçsinler diye. Bu adamların bir kısmı doğrudan doğruya bana gel-
miş, ifade etmişlerdir. İsimleri bende saklıdır. Sonra bir taraftan Ethem Bey, bir
64
taraftan Reşit ve Tevfik Beyler ve adamları Ethem Bey'in karargâhına mensup
bazı kişileri teşvik ediyorlar. O mektupların bir tanesi buradadır. Muhterem Müca-
hit kardeşim Yörük Efe’ye... diyerek. Kütahya'dan Ethem Bey tarafından yazılan
kağıdı okuduk. İki genç bu gece Karahisar'a geldiler. Bunların bendenizle Haydar
Bey'i öldürmek üzere... Bu kişiler arasında namusuna fevkalade emniyet ettiğim
bir şahsın ismi geçmiştir. Onu yakından sizler de tanırsınız. Hakkı Behiç'in ismi
geçmiştir. Öyle zannediyorum ki bu mektubu üzerinde taşıyan adamın üzerinde
Umumi Katip sıfatıyla Hakkı Behiç Bey’in mektubunun bulunması... Kağıt arasında
bir münasebet yoktur. Yalnız aynı adamın üzerinde bulunmasından başka. Ethem
Bey tarafından bahsediyor. Ethem Bey demiştir. Sonra efendim... Demirci Mehmet
Efe telgraf başına çağırılıyor, Ethem Bey tarafından. Daha evvel adam gönderili-
yor. Ethem Bey’e diyor ki, Refet'in vücudu kalkmadıkça hiçbir mesele hallolunmaz.
Bunun ehemmiyeti yoktur. Yalnız demiştir ki telgraf başında, Sen Refet'in teklifle-
rine uy. Fakat kuvvetini topla ve vaziyet al. Filhakika Refet Bey daha evvel Meh-
met Efe ile görüşmüştür. Bütün bunlar cereyan ederken tabii biz de boş durmu-
yorduk. Mesela Haymana'ya adam gönderdik. Mesela Hacı Şükrü Bey'in vesika-
sıyla yeniden adam toplamaya teşebbüs edenler varmış. Telgrafla haber verdiler.
Biz de tabii meseleyi sulh içinde ve samimi bir surette ve fakat zararsız şekilde
halletmeye çalıştık. Fakat bunun icabı olmak üzere bütün bu müteşebbisleri tevki-
fe ve bu vesikaları almaya mecbur olduk. Ethem Bey diğer taraftan benim şahsı-
ma telgraflar veriyor, daima sevgisinden ve muhabbetinden bahsediyor. Ben de
aynı surette teşekkür ediyorum. Lakin bir taraftan da bunlar cereyan ediyor. Son
aldığımız raporda Ethem Bey cepheyi bırakmıştır, kendisine mahsus olan süvari
kuvvetini Gediz'de toplamış ve Pehlivan Ağa isminde birisi var. Onun da maiyetin-
de 200 kadar kişi... Kütahya'ya toplanmış, hulasa birtakım tertibat almış ve bir
taraftan da mesela ordu kumandanı da ne kadar cephaneye ihtiyacınız vardır,
bildiriniz de miktarını, göndereyim diyor. Cevap vermiyorlar. Bu nedir? Hakaret
ediyor. Şimdiye kadar bize böyle sual eden olmadı. Ne demek? Kütahya itaat
ettiğinden bahisle rapor... Diğer taraftan da haberleşme de böyle cereyan ediyor.
Yine bugün aldığım raporlar vardır. Ethem Bey ve kardeşleri ve adamları bir Hü-
kümet teşkiline kati olarak karar vermişlerdir ve hakikaten Ethem Bey bunu, itimat
ettiği ve kendisiyle görüşen bir arkadaşımıza demiştir. Binaenaleyh bunu yıkmak
lazım, belki de yıkmak esnasında beni makamımdan ederler. Muvaffak olursam
sevap alırım. Diğer mühim mesele, bir gün işitiyorum. Ankara'da bir hareket var.
1
Reşit Bey diyor ki bu paşalar buraya sulh yapmak için gelmişler. İzmir'i, İstanbul'u

1
Ankara ile uzlaşma taraftarı olan Tevfik Paşa Hükümeti, İçişleri Nazırı Ahmet İzzet Paşa
ile Bahriye Nazırı Salih Paşa'yı Anadolu'ya gönderdi. Bilecik'te yapılan görüşmede Ankara
Hükümetini Mustafa Kemal Paşa ile İsmet (İnönü) Bey temsil ettiler. Ankara'dan Mustafa
Kemal Paşa ile birlikte yola çıkan Kuva-yı Seyyare Komutanı Çerkez Ethem, Eskişehir'de
treni gizlice terk ederek görüşmelere katılmadı. Bilecik görüşmesi, İstanbul Hükümeti'nin
65
kurtarıyorlar ve bunların kurtarılacağını vaat etmek için gelmişlerdir. Halbuki tevkif
etmişlerdir. Filhakika bir gece yarısı, çünkü bu mesele buradaki Bolşevik Sefaretini
de alakadar ettiği için, beni uyandırdılar. Bolşevik heyeti geldiler. Beş altı saat beni
işgal etmişlerdir. Sonra kendisi itiraf etmiştir, bu propagandayı yapmıştır. Mesele-
nin bu kadar had bir şekle girdiğini görünce, halledilmiş zannederken bu şekle
girmesi üzerine ve kendi kendime bazı arkadaşlarıma ve ben Hükümete ve Yüce
Meclise dedim ki şahsi delaletimle hallederim. Benim bu delaletimin, şahsi delale-
timin suiistimal edildiğini zannederek ve beni iğfal ederek hakikaten Hükümetin ve
memleketin başına telâfisi olmayacak bir zarar, bir felaket açacaklar. İhtimal ki
menedemeyecek bir halde bulunurum. Belki Meclis de tedbir bulmak zamanında
geç kalmıştır. Ben de hususi vazifeme artık nihayet... Fakat bu meseleyi fevkalade
açık, kati vefakar bir surette halletmek azminde bulunduğum için tuttum Reşit
Bey’e az çok bu işin iyilik içinde halledileceğini bilen on, on beş kadar arkadaşları
davet ettim. Bu heyete asıl işlerin sahibi olan Genel Kurmay Reisliği ve İçişleri
Vekaleti makamlarında bulunanları davet ettim. O heyette Reşit Bey vardı, Celal
Bey, Emir Paşa, Yunus Nadi Bey, Kılıç Ali Bey, İhsan Bey, Vehbi Bey vardı, bir on
beş kadar vardı. Bunların huzurunda ve Reşit Bey’in karşısında meseleyi açtım ve
bu söylediklerimin hepsini söyledim. Bunu yapıyorsunuz. Kendine hiçbir vesika
göstermeye lüzum kalmadı. İtiraf etti, yaptık ve yapıyoruz dedi. Bunun üzerine
dedim ki,
-Reşit Bey bir, bir buçuk ay evvel bu meselenin halli ile meşgul olduğum sırada
kahramanlıktan bahsettin. Siz de mektuplarınız olmadığı halde, ... Hakikati sizin
beyninize sokabilmek için derim ki Hükümet ve ordu kuvvetlidir. Kararını verirse
yapar, buna muktedir, fakat biz bunda bir vefa meselesi görüyoruz ve meseleyi o
noktadan halletmek istiyoruz. Lakin bundan sonra artık devam edemeyiz bu işe.
İtiraf ediyorsunuz, yapılacak şey, Hükümetin ve Büyük Millet Meclisinin kanunları-
na, emirlerine itaat etmektir, başka bir mesele yoktur. Şunu kaldırın, bunu getirin...
Bu anarşidir, olamaz. İşte bu hakikati kardeşlerinize anlatınız ve Kılıç Ali Bey,
Celâl Bey, Vehbi Bey ve Eyüp Sabri Bey ve Emir Paşa da gidecekler, ümit ederim
ki vaziyeti anlayacaklar.

umduğu gibi gelişmedi. Mustafa Kemal, Tevfik Paşa Hükümeti'ni temsil eden heyete,
Ankara Hükümeti'nin üstünde bir güç tanımadığını, dolayısıyla kendilerini İstanbul Hükü-
meti'nin temsilcileri olarak kabul etmediğini açıkladı. Görüşme sonrasında da İstanbul'a
dönmesine izin verilmeyen heyet Ankara'ya götürüldü. Paşalar Mart 1921'e kadar Anka-
ra'da kaldılar. Ankara Hükümeti'nin sanılandan daha güçlü olduğuna ilişkin gözlemler
edindiler ve bunu Tevfik Paşa'ya bildirdiler. Bununla birlikte gene de İstanbul'a dönmek
istiyorlardı. Kendilerinden, Ankara Hükümeti'ne karşı herhangi bir girişimde bulunmaya-
caklarına ve İstanbul Hükümeti'nde görev almayacaklarına ilişkin söz alındıktan sonra
İstanbul'a dönmelerine izin verildi.
66
...dedim. Zahmetine katlandılar, oraya gittiler. Onlar orada iken Ethem Bey kuvvet-
lerini toplamakla, tertibat ve vaziyet almakla meşgul olduğu... Bir gece idi. Ben de
telgraf başına çağırdım, giden heyete dedim ki,
-Cephe kuvvetlerinde birtakım vaziyetler alıyormuşsunuz, binaenaleyh şimdi bu
hareketinizin sebep ve maksadını kati surette anlamak mecburiyetindeyim.
...Bana cevap verdiler, Celal Bey ve beraberindekiler,
-Müsterih olunuz, kötü durumlara sebep olacak fevkalade bir şey yoktur. Fahrettin
Bey, Refet Bey görevlerinden alınması istekleri var.
...Tevfik Bey’le görüştükten sonra bana bir rapor gönderiyorlar, evet biz o emre
itaat edeceğiz, kanunlara itaat edeceğiz. Bunda ihtilâf yoktur. Ethem Bey ve kar-
deşleri... Şu kalksın, bu kalksın. Yani eskiden öteden beri ne istiyorlarsa, bunları
yine istiyorlar. Şimdi Efendim gayet basit görünür, Refet ve Fahrettin Beyler kalk-
sın, halbuki biz de maalesef hasıl olan kanaat, teşebbüslere dayanmak şartıyla
hasıl olan kanaat şudur. Kütahya, Isparta, Demirci Efe’ye ve ta Isparta'ya kadar bir
nüfus mıntıkası, Isparta Yörük Ali Efe'ye kadar olan mahal de bir diğer nüfus mın-
tıkası... Bir taraftan da bütün memleket içerisinde kayıtsız şartsız kuvvet yığmak...
Binaenaleyh bunları bin kere kendileriyle, bizim heyet ile konuştuk ve her gece
belki konuştuk, söyledik. Bizim heyet diye gönderdiğimiz arkadaşlar eski nakarat...
Fakat ben artık şahsi vazifemin son bulduğunu söylemiş olduğum için ve hakika-
ten Hükümete arz ettim, onlar bir karar verdiler. O karar, vatanın hakiki selameti
için... Hükümet Birinci Kuva-yı Seyyarenin kayıtsız şartsız, Büyük Millet Meclisinin
kanunlarına ve Büyük Millet Meclisi Hükümetinin emir ve nizamlarına itaat ile mü-
kellef olduğunu ve askeri disiplin ile vazifeli bulunduğunu ve Birinci Kuva-yı Seyya-
re Kumandanlığının askeri hususlardan bilcümle... Ordunun Kumandanı Genel
Kurmay Reisine aittir. Binaenaleyh Hükümet dedi ki,
-Siz ayrı ayrı uğraşmayınız, bu askeri meseledir, zaten oraya ait bir durumdur.
İcap edilen ne ise o yapar.
...Ben de bu Hükümet kararını Kütahya’daki arkadaşlara gönderdim. Onu mütea-
kip tekrar bize yazdılar.
-Bizim görüşmelerimizin yanlış anlaşıldığını görüyoruz. Bu Hükümet kararı bu işi
nereye götürür?
...Ben de cevap verdim.
-Yanlış anlaşılan bir şey yoktur. Tatbiki bulunan bir meseleyi tekrar ihtardan ibaret-
tir. Oradaki hususi vazifeniz son buldu, dönünüz.
...Halbuki diğer taraftan açık telgraf olmak üzere Garp Ordusu Kumandanlığına,
Genel Kurmay Reisliğine Kuva-yı Seyyare Kumandanı Ethem Bey imzasıyla bir
telgraf yazılıyor. (Telgraf okundu)

67
Ankara’da Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,
Bakanlar Kuruluna,
Afyon’da 12. Kolordu Komutanlığına,
Eskişehir’ de Garp Cephesi Komutanlığına,
Konya’ da Cenup Cephesi Komutanlığına,
Bu israf ve ihtiraslarla dolu şartlar altında millet ve devletin artık savaşa
katlanacak gücü kalmamıştır. İstanbul’dan gelen ve tutuklanan Sulhu Temin
Heyeti’nin uygun ve elverişli şartlar altında geldikleri gerçek olduğuna göre, bu
heyetin serbest bırakılarak barış konuşmalarının çabuklaştırılmasını bütün
asker ve sivil ileri gelenlerine tercüman olabilirim.
Ankara’da toplanan Meclisin ne şekilde toplandığını gerçekten hepimiz
biliyoruz. Bu meclisin ilk yaptığı da, fakir milletin sırtından kendilerine yılda üç
yüz bin küsur lira tahsisat ayırmaları olmuştur ki içlerinde bir yılda yüz lirayı bir
arada gören pek az kişi vardır. Şimdi bol bol dalkavukluk yapmaktadırlar. Anka-
ra’da bulunan heyetin hemen İstanbul’a gönderilmesi gerekmektedir. Kütahya,
29 Aralık 1920
Ethem
Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı
(TBMM tutanağında bu telgraf metni yer almamaktadır. Tarafımdan eklenmiştir. CÇ)
1

MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Şimdi efendiler, demek bu en nihayet hazır-


lanmış bir gayedir. Fakat bence muhakkaktır ki daha evvelinden bu şekilde veya-
hut o şekilde, burasını berbat etmek ve burada kendi akıllarınca bir hükümet yap-
mak teşebbüsünde ve kanaatinde bulunmuşlardır. Bütün teşebbüsleri açık, hep bu
gizli gayeye ve bu noktaya aittir. Efendiler, elhamdülillah Hükümetimiz kuvvetlidir.
ordumuz şayanı emniyettir. Tabii Büyük Millet Meclisinin meşruiyetine taarruz
edenler, tecavüz edenler hakkında Yüce Meclisin kanunları tatbik edilir ve Hükü-
metimiz bu kanunları tatbik etmeye muktedirdir. Zannediyorum ki bu açık telgraf
üzerine Genel Kurmay Reisliği, derhal Ethem Bey’i kumandadan azlediniz ve hak-
kında kanuni işlem yapınız emrini vermiştir. Tabii ordu icap eden tedbirleri ve terti-
batı yapar. Yalnız şunu da tamamlamak istiyorum. Gelen paşalar vaatle katiyen
gelmemişlerdir. Onu da bilelim ki belki yarın veya diğer gün Muhtar Beyefendi
izahat vereceklerdir. Fransızlar müracaat ederse ve neticesi gelmese bile, müra-
caatlarını derhal kabul ederiz. Müzakereler dahi siyasetimizi ve bizim bu hareket
tarzımızı Batı’ya karşı... Doğu’ya olan ve bu noktadan Moskova ile... Efendim,
Hacı Şükrü Beyin kabahatleri çoktur, isterseniz onu diğer münasip bir zamanda
mevzu ederiz.

1
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, s.91, Sel Yayınları, İstanbul, 1955
68
1
CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Celseyi tatil ediyorum.

30 ARALIK 1920: GİZLİ OTURUMDA ÇERKES ETHEM MESELESİ ÜZERİNE


CEPHEYİ TEFTİŞTEN DÖNEN MİLLETVEKİLLERİNİN AÇIKLAMALARI
(1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 126.Birleşim, Gündem: 3/2)
Hükümetin, Çerkez Ethem Bey ve kardeşleri ile görüşmek için Kü-
tahya’ya gönderdiği milletvekilleri Çerkez Ethem ve kardeşleri ile görüş-
tüler ve uzlaşmaya çalıştılar. Fakat bir sonuç alamadan Ankara’ya geri
döndüler. Kuva-yı Seyyare, beklenen isyanını bir gün önce başlatmıştı.
Bir gün önceki gizli oturumda sadece Mustafa Kemal Paşa konuşmuştu.
Bu defa Kütahya’dan dönen milletvekilleri gördükleri ile ilgili açıklamalarda
bulundular. Mustafa Kemal Paşa da açıklamalarda bulundu.
CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Mevzu üzerinde Celal Bey, Vehbi Bey
konuşacaklardır. Buyurun.
MAHMUT CELAL BEY (Saruhan): Muhterem arkadaşlar, hatırlarsınız ki bir hayli
zaman evvel Kuva-yı Seyyare kumandanlarıyla Garp Cephesi Kumandanı arasın-
da bir yanlış anlama hasıl bulmuştu ve bunu hususi surette işitmekte idik. Bununla
gayri resmi olarak gerek Reisimiz Paşa Hazretleri ve gerek Hükümet ve bazı kişi-
ler meşgul bulunuyorlardı. Son zamanlarda bir kaç gün önce hususi surette bazı
arkadaşlarla beraber özel bir toplantı yapıldı ve orada muhterem Reisimiz Paşa
Hazretleri bu meseleyi bahis mevzuu ederek bize hususi vazife verdi ve gidiniz şu
esasları orada kendilerinden anlayınız dediler. Bize, hatırladığıma göre orada
söylenilmek üzere söylenilen sözler şunlardan ibaretti.
-Kayıtsız ve şartsız Büyük Millet Meclisinin emrine itaat olunacaktır. Kendileri cep-
hede vaziyet alıp kayıtsız şartsız kumandaya tabi olacak ve itaat edeceklerdir.
Kuva-yı Seyyarenin şurada burada bulundurduğu irtibat subaylarının hususi şifre-
leri ellerinden alınacak ve onlar sadece insani vazife ifa ettikleri iddia olunduğu,
yani Kuva-yı Seyyarede bulunan asker ve subayların ailelerine de baktıkları için
onların vazifeleri devam edecek ve ancak ordu şifresiyle haberleşmeye izin verile-
cektir. Kuva-yı Seyyare rast geldiği yerden asker toplamayacaktır. Askerlik şubele-
ri, diğer orduda olduğu gibi, muayyen kadrolarını tamamlamak için asker verecek-
lerdir.
...Onlar da bunu kabul ederek bu suretle hareket olunması ve daha hatıra gelme-
yen ihtimal ki böyle disipline ait esaslı maddeler de mevcut idi. Biz arkadaşlarımız
Vehbi, Eyüp Sabri, Kılıç Ali, Reşit beylerle gittik. Emir Paşa Hazretlerinin rahatsız-

1
TBMM Gizli Celse Zabıtları (29 Aralık 1920), 1.Dönem, c.1, s.273-288, http://www.tbmm.gov.tr/
69
lığına binaen o kaldı. Reşit Bey de dahil olduğu halde Kütahya'ya gittik. Yalnız şu
anda efendiler, çok mühim bir vaziyet karşısında bulunuyoruz ve diyebilirim ki
maksadımızın elde edilmesi uğrunda yaptığımız mücadelenin tam bir dönüm nok-
tasında bulunuyoruz. Yani ben kendi hesabıma ait olmak üzere söylüyorum. Me-
seleyi gözümün önüne getirdiğim zaman bir taraftan zekasına, irfanına, liyakatine,
hüsnüniyetine hiç şüphesiz hüsnüniyetine, vatanperverliğine itimat ettiğim kuman-
danlar. Diğer taraftan bu meselenin ta başından itibaren kol kuvvetine güvenmiş,
ortaya atılmış, çalışkan arkadaşlarımız. Bunların bir an için sırf memleket istiklalini
müdafaa için eline aldıkları silahların, bu memleketin öz evladının sinesine çevril-
diğini tasavvur ve tahayyül etmek bile hepimiz için gönül yakan bir meseledir. He-
yetimiz, yani giden bu hususi heyet sırf bu meseleyi göz önünde bulundurarak,
bunun halledilmesini, bu hadisenin düzelmesi için çalışmayı en samimi emel gör-
müşler ve bunun iyilikle, maazallah memlekette çıkacak karışıklık ve felaketten
dolayı müteessir, elemli bulunuyorduk. Oraya, Kütahya'ya vardık. Bu his altında
bizi orada bulunan kumandanlar karşıladılar. Gece akşamüzeri varmıştık. Misafir
ettikleri evde Reis Paşa Hazretlerinden bir telgraf aldık. O telgrafta deniliyordu ki
Kuva-yı Seyyareden bazı kişilerin cepheden gelerek, Kütahya ve Gediz'de vaziyet
aldıkları haber alındı. Bu mesele hakkında kati malumatınızı bildiriniz. Biz o daki-
kaya kadar gördüğümüz, şahit olduğumuz meseleleri...
MEMDUH BEY (Giresun): Telgraflar okunsun, Paşa Hazretleri.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Benim yazdığım telgraf aşağı yukarı şu idi.
-Birinci Kuva-yı Seyyare, Garp Cephesi Kumandanının malumat ve onayı olmak-
sızın mıntıkasında bulunan bir alayı cepheye dağıtarak, kendi hafif kuvvetlerini
Gediz'de, Pehlivan Ağa müfrezesini Kütahya'da toplamış olduğunu istihbar ettim.
Bunun mana ve mahiyetini katiyetle anlamak isterim.
MAHMUT CELAL BEY (Devamla): Paşa Hazretlerinin şüphesiz buyurdukları gibi-
dir. Bu telgrafa,
-Biz orada gördüğümüz bir kaç saatlik vaziyetten anladığımız kadarıyla yanlış
anlaşılacak bir maksat yoktur. Aynı zamanda cephede kumanda etmekte bulunan
Ethem Bey’in biraderi Tevfik Bey Kütahya'ya gelecek ve kendisiyle görüşeceğiz.
Görüştükten sonra neticeyi tafsilatlı olarak arz ederiz.
...diye cevap verdik. Ertesi günü Tevfik Bey cepheden döndü. Ethem Bey, Reşit
Bey, arkadaşlar beraber olduğu halde meseleyi açtık. Sözümün başlangıcında arz
eylediğim hususi celsede söylenmesi lazım gelen sözleri Vehbi Bey arkadaşımız
kendilerine tamamen anlattılar. Bir sükunet içerisinde dinlediler ve bunları tamamen
kabul ettiklerini ve aynı şekilde hareket edeceklerini ve hatta Tevfik Bey ilave etti,
-Ben aynı zamanda askerlik de ettim, orduda bulundum. Düzen ve disiplin olma-
yınca orada hiçbir zaman muvaffakiyet hasıl olmayacağını biliyoruz ve böyle hare-
ket edeceğiz. dediler.

70
...Sonra kendileri Ordu tarafından alınan tedbirden bahsettiler. Bazı askerlerinin,
hasta ve izinli askerlerinin dönüşlerinde silahlarının alındığını ve üzerlerinin aran-
dığını söylediler. Biz onları orada not etmiştik. Bunlardan da vazgeçilmesini bizim
vasıtamızla rica ettiklerini anlattılar. Aynı zamanda şunu da söylediler.
-Bizim yaptığımız harekâtta, aldığımız tavır ve vaziyette hata ve sevap vardır.
Bunun hatasını itiraf ederiz. Sevap gördüğümüz noktalar da şunlar, şunlardır...
...Uzun boylu görüşme sürdü.
-Aynı zamanda biz öyle zan altında bulunuyoruz ki Kuva-yı Milliyenin yani Kuva-yı
Seyyarenin ortadan kaldırılması kararlaştırılmıştır. Bu mesele bugün için ihtilaflı bir
meseledir ve biz bundan tamamen vazgeçiyoruz. Asıl olan bu noktanın hallidir.
...dediler. Ben de, bütün bu tekliflerinizi kabul ediyoruz ve yapacağız. Fiili teminat
isteriz. O fiili teminatı birçok zamanlar işitmiş bulunuyordum ki bazı kumandanların
değiştirilmelerinden ibaret, bazı kumandanların tayinlerini istiyorlardı. Bu cihet de
olamazsa tarafsız bir şekil ve yol düşündüklerini, yani üç, dört yol düşündüklerini
söylediler. Arkadaşlar orada, o görüşmeden ne konuşulmuşsa bir telgrafla buraya
malumat verdik ki gördüğümüz ve hissettiklerimiz bu merkezdedir, şu şekildedir,
bunlar tespit edilmiştir ve bu...
VEHBİ BEY (Karesi): Reis Bey, okunsun telgraflar, bütün mesuliyetler bizim üze-
rimizde kalmasın ve Meclis öğrensin.
(Telgraflar okundu. Bu telgraflar tutanakta bulunmamaktadır.)

MAHMUT CELÂL BEY (Devamla): Bunu biz gece yarısı almıştık. O zamanki his-
siyatımızın tercümanı olmak üzere şu telgrafı çekmiştik.
(İkinci cevap telgrafı okundu.)

MAHMUT CELÂL BEY (Devamla): Sonra Paşa'nın buna cevabı vardır.


(Mustafa Kemal Paşa'nın ikinci telgrafı okundu.)

MAHMUT CELAL BEY (Devamla): Bu telgraf gayet nazik ve samimi ifadelerle


yazılmış bir telgraf idi. Okunmak için kendilerine verdik ve bu müzakeremizde
kendilerinde tesirlerini de gördük. Sonra arz ettiğim gibi biz arkadaşlarca yazdığı-
mız telgraf ki o müzakereden sonra,
(Müzakereden sonra yazdıkları telgraf okundu)

MAHMUT CELAL BEY (Devamla): Emniyet tertibatından maksadımız, cepheden


Kütahya'ya asker getirmişlerdi ve Gediz'den de haberdar değildik. Fakat kuvvetle
zannediyorum ki Gediz'de de tedbir alınmış idi. Bir subayın oradaki Altıntaş Nahi-
ye Müdürlüğüne tehdit dolu yazdığı bir mektup idi. Bunu Nahiye Müdürü almış,
gerek kumandana ve gerek Nahiye Müdürüne malumat vermek üzere gelmiş idi.
Bir de irtibat memurları yalnız Ankara, Eskişehir'e devam…
71
(Telgrafın geri kalanı okundu.)

MAHMUT CELÂL BEY (Devamla): Paşa Hazretlerinden ilk evvel şu cevabı alıyoruz.
(Mustafa Kemal Paşa'nın cevabı okundu.)
MAHMUT CELAL BEY (Devamla): Biz bu telgrafı aldığımız zamanda meselenin
hallolunduğunu ve binaenaleyh bu düzene girmek hususunda esas itibariyle ken-
dileri de kabul ettiği için bir mesele kalmadığını ve Hükümetin bunu sırf tehdit
maksadıyla yazmış olacağını aradaki husumete sebep olan meselelerin resmen
halli demek olacağını kendilerine izah etmek istedik. Fakat maalesef muvaffak
olamadık. Zaten bu birinci meselede onlarda kabul etmiş bulunuyorlardı. Asıl bu
onların tabiri gibi söylüyorum, fiili emniyete varabilmek için bu Fahrettin Beyin
yerine tampon vazifesini görmek üzere, kendi tabirleridir, Kazım Bey’in tayini, Re-
fet Bey İçişleri Vekaleti vazifesine dönmeyip orduda kumandanlık edecekse...
Eğer İçişleri Vekaletine Refet Bey dönecekse onun yerine herhangi bir zatın gerek
tümen ve gerek ordu kumandanlığına tayini, Orduca resmen tetkik edilmesine
işarettir, bu kendilerine, demek istedik. Bu mesele hakkında açık malumat almak
ihtiyacında olduklarını söylediler. Binaenaleyh bu iki nokta belirsiz kalmıştır. Biz
burada görüşmek üzere, dönmek üzere bulunduğumuz bir zamanda Kütahya'da
bir söylenti çıktı. Kütahya'ya Eskişehir'den on bir vagon mühimmat ve asker geli-
yor. Bu o aradaki Kuva-yı Seyyare asker ve subayları arasında heyecanı sebep
oldu ve ne maksatla geldiğini henüz bilmiyorlardı. Yalnız tümenlerden birisinin,
kışlamak üzere, Kazım Bey kumandası altında oraya geleceğini haber aldıklarını
söylüyorlardı ve bu düşmanca bir vaziyet midir? Yoksa o arada kışlamak üzere mi
gelmişlerdir? Bu belli olmadığı için tereddüt ediyorlardı ve heyecanın sebebi de bu
idi. Onlar da arada kendilerine ait olan malzemeyi cephenin gerisine çekiyorlardı.
Biz de tabii ki endişeli bir vaziyette idik. Maksat anlaşılmadan eğer silah patlaya-
cak olursa korktuğumuz bir vaziyetin gözümüz önünde vukua geleceğini anlıyor-
duk. Bu anlaşılmadı. Hatta biz dahi bizzat meşgul olduk. Askerin ne için gelmekte
olduğunu sorduk. Gece yarısı onlardan işittiğimize göre Refet Bey kumandası altın-
da askerlerin Karahisar'a geldiklerini ve orada tertibat alındığını istihbarat ettiklerini
söylediler. Bu vaziyeti, Eskişehir'den asker sevk olunduğunu, Karahisar'a Refet
Bey’in kumandası altında asker geldiğini görünce haklarında fiili hareketin başladı-
ğına hükmettiler. Bunu bize doğrudan söylemediler. Fakat aldıkları tertibat ve vazi-
yet dolayısıyla anlıyorduk. Yalnız kendilerine buraya asker geldiği takdirde ne
vaziyet alacaklarını sorduk ve biz mecbur kalmadıkça silah çekilmeyeceğini ve
sonra bize İsmet Bey de söyledi zannederim, kendilerinden işittik ve böyle hüküm
verildikten sonra İsmet Bey’in de bir telgrafı geliyor. Oraya asker gelecektir, siz
Gediz cihetlerine gidiniz. Siz Gediz taraflarına gidiniz, diye. O kendilerini biraz
müsterih etmiştir. Fakat vaziyetleri tamamen endişeli idi. Biz bir iki defa dönüşü-
müz için kendileriyle müzakere ettik. Müzakeremizde müspet bir netice alamadık.
Olur, filan dediler, fakat dönmek mümkün olamamıştı ve sabahleyin bize, tren
hazırdır, istediğiniz zaman hareket edebilirsiniz.

72
DR. SUAT BEY (Kastamonu): Hangi tarihte?
MAHMUT CELAL BEY (Saruhan): Dün sabahleyin. Reşit Bey, ben kalacağım
burada, siz gidiniz dedi ve bizi acele gönderdiler. Hatta biz kendilerine veda için
gittiğimiz zaman Ethem Bey, gayet müteessir bir tavır ve vaziyetle, sabahleyin
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına ve Hükümete, Garp Cephesi Kumandanlığına
ve Karahisar'a bir telgraf çektiğini söyledi ve o telgrafı da, hiç şüphe etmem ki
büyük bir teessürle burada okumuşsunuzdur. Düşünce itibariyle gayet sakat ve bu
işi bozmaktan başka bir işe yaramaz. Arkadaşlar, hepimiz bu hareketin doğru
olmadığını kendisine anlattık ve ümit etmek isteriz ki siz bu fikrinizde samimi de-
ğilsiniz. Herhalde yine anlaşmak için böyle bir tehdit şeklinde bir vesile ortaya
atıyorsunuz, demek istedik. Bunu açıkça ben, Ethem Bey’e ve Reşit Bey’e söyle-
dim. İstasyonda son ayrıldığımız zaman, ancak bu manayı anlayabiliyorum, çünkü
başka türlü son mermi atılıncaya kadar bir anlaşmaya müsait vaziyetteyiz dedi ve
oradan ayrıldık, efendiler. Unuttuğum noktalar ve hatırımdan çıkmış bazı şeyler
olmakla beraber olanları ancak bu suretle hikaye edebildim ve bunlar noksandır,
fazla değildir. Sonra şunu da ilaveye mecburum ki efendiler, orada pek ağlanacak,
hüzünlü dakikalar yaşadık. Bu memleketin istiklalini, namusunu, şerefini müdafaa
için silaha sarılan arkadaşlardan ilk hareketlerinden itibaren, son Demirci ve Gediz
muharebelerinden itibaren bunlara ait birçok kahramanlık hikayeleri dinledik ve
bunların içerisinde asıl,
-Reis Paşa Hazretlerine ve Meclise söyleyiniz. Bize kurşun atmasınlar. Biz mem-
leketin namusunu müdafaa için ortalığa atıldık ve sizden yalvarırız, istirham ede-
riz, bu yanlış anlaşılmayı iyilikle hallediniz.
...dediler. Balıkesir ve havalisinde, bunları söyleyen zatı tanırlar. Anzavur'un tedi-
bine en ziyade amil olan bir zattır. Battal Gazi namını alan Parti Pehlivandır. Böyle
hazin ve elim bir tesir altında oradan ayrıldık. Giderken bizim askerlerin kırmızı ve
yeşil çekerek harp düzeni halinde Kütahya üzerine yürümekte olduklarını gördük
ve insan şüphesiz ki bunların el ele vererek düşmana saldırmalarını ve esasen
maksat bir olduğu halde ulvi vazifelerini, pek yiğitçe, pek kahramanca düşmana
karşı ifa etmelerini temenni etmekten başka bir şey yapamıyor. İsmet Bey'i gör-
dük, orada ve İsmet Bey’e böyle olduğu gibi gördüklerimizi söyledik. İsmet Bey,
bilirsiniz ki gayet temiz ve kahraman bir askerdir. O da vaziyetten müteessir oldu-
ğunu, fakat disiplin temin etmek imkanı olmadığını bize anlatmak istedi ve herhal-
de çare bulunmasını rica ettik. Görüşümüzü sordu. Biz vaziyeti olduğu gibi gördük.
Bunu esasa bağlamak yine sizlere aittir. İsmet Bey dedi ki, şöyle hatırlıyorum,
-Benim için yapılacak çare, bu kişiler kumanda mevkiinden çekilsinler. İleride yine
memleket hizmetine koşmak vaziyetinde bulunmak için çekilsinler, Münasip gör-
dükleri bir yerde otursunlar ve biz yine bu Kuva-yı Seyyareyi, yine evvelce olduğu
gibi, tanzim eder, tertip ederiz ve bugün bundan başka düşündüğüm bir mesele
yoktur.

73
...Buraya geldik, efendiler. Yalnız Eskişehir'de, af buyurunuz, gerek Kütahya'da,
şunu da ilave edeyim ki tarafların vukuatı, bilhassa bizim bildiğimiz meseleyi, lü-
zumundan fazla mübalağa ettiklerini gördük. Zannederim herhangi bir meselede,
böyle mühim ve vatani meselelerde işin içine hırs girdiği zaman mantık kaybolur.
O mesele hallolunmaktan pek uzak bulunur. Bu işin içerisine hırs girdiğini anlıyo-
rum ve bugün dahi şu dakikada fena yazılmış olan telgrafın buraya gelmiş ve ala-
kadar kimselerin resmen dikkatlerine arz edilmiş olmasına rağmen kan dökülme-
den meselenin hallini temenni ediyorum. Zannediyorum ki buna imkan vardır.
Bilhassa geleceği, vaziyeti kurtararak ve tarafların, hiç şüphesiz hepimiz onların
şerefini nazarı dikkate alarak, sonra da zarar vermeyecek bir şekilde meselenin
hallini bu Meclisten ve Hükümetten bekliyoruz. Bilhassa Reis Paşa Hazretleri de
bir buçuk aydan beri bu meseleyi dikkatle yakından takip etmişlerdir. Buna da
inanıyorum ki onlar da kötü bir devreye varmadan, yani silah patlamadan işe iyilik-
le son vermek isterler. Bizim görüşlerimiz bundan ibarettir. Meselenin çaresini de
hep beraber düşünmek zaruretindeyiz.
BİR MEBUS: Siz nasıl bir anlaşma imkanı tasavvur ediyorsunuz?
MAHMUT CELAL BEY (Devamla): Ben ferden, şahsen, kati olarak şu diyemem.
Fakat yine tarafların şeref ve haysiyetini kurtarmak ve vaziyetimizi tehdit etmeye-
cek bir şekil bulmak herhalde lazımdır. Fakat bunu açıkça şimdi söyleyemeyece-
ğim. Hatıra gelenler söylesinler, belki ben de bir şey düşünebilirim.
SALİH EFENDİ (Erzurum): Ethem Bey’in son yazdığı telgraf yeni bir zihniyet üze-
rine mi yazılmıştır? Yoksa eskiden beri mevcut olan bir zihniyetle mi yazılmıştır?
Bu mesele hakkındaki görüşünüz neden ibarettir?
MAHMUT CELAL BEY (Devamla): Bu, çok mühim bir meseledir. Biz arz ettiğimiz
gibi kendilerine veda ettiğimiz zamanda böyle bir telgraf çekildiğini bize söylediler
ve o zamana kadar haberimiz yoktu. Olsaydı bu vaziyeti yüzde yüz tehlikeye dü-
şüreceği için, memlekette sırf silah patlamaması için, buna mani olmaya bütün
kuvvetimizle çalışırdık. Telgrafın bize, çekildiğini Telgraf Müdürünün imzası olduğu
halde kopyasını gösterdiler ve orada son vaziyette yani bu işin, öyle tahmin ediyo-
rum, silah patlamadan hallolunmayacağına kanaat ettikten sonra bu telgraf çekil-
miş olacaktır. Sonra ben Reşit Bey’e açıkça istasyonda ayrılırken bunu da söyle-
miştim, yine tekrar ediyorum,
-Ben bu telgrafı gayet sakat buluyorum ve ümit etmek istiyorum ki siz bunu tehdit
ederek uzlaşmak için bir fırsat kabul etmek istiyorsunuz. Bunun bütün sakat olma-
sına rağmen bir fırsat ortaya koymak istiyorsunuz.
...Evet dedi, mesele böyledir ve biz ilk mermi atılıncaya kadar anlaşmak isteriz.
Fakat belki bunun evveli olabilir ve belki sonrası vardır. Açıklamalarım, bu mesele
hakkında bundan ibarettir. Yalnız malum olan bir mesele varsa, telgraf gayet ağır
ve sakattır. Gerek zihniyet ve gerek fikir ve mütalaa itibariyle sakattır. Onda hiç
şüphe yoktur.
74
İHSAN BEY (Adana): Müsaade buyrulur mu? Celâl Bey’den bir şey soracağım.
Reşit Bey, sizin biraderlerine tebliğ edeceğiniz meseleleri kabul etmiş ve bunu
kardeşlerine de kabul ettirmeyi taahhüt etmişti. Kendisinin orada kalışı, hissediyo-
rum, ifadelerinizde...
MAHMUT CELÂL BEY (Devamla): Arz edeyim, Efendim, Tevfik Bey geldiği vakit
görüşmek üzere dedi, hatta isim düzelterek Reşit kardeşim böyle hepimizin kabul
edeceği bir meseleyi size söz vererek gelecekseniz netice itibariyle mahcup olabi-
lirsiniz ve biz fiili emniyet isteriz ve o fiili emniyet de şundan ibarettir. Bu husule
gelirse biz burada çalışabiliriz ve bu mesele burada tespit edilmeden gelirseniz
meseleye hal edilmiş nazariyle bakamazsınız, aldanırsınız, dediler. Bu meselede
Reşit'e söz hakkı vermediler.
VEHBİ BEY (Karesi): Yalnız efendiler, bir kelime ilave etmeme müsaade buyuru-
nuz. Biz tarafların istinat ettikleri delillerin haklı ve haksız olması üzerinde durma-
dık. Onlar tarafından disiplin ile itaat edeceğiz cevabı verilince, ona hallolunmuş
nazariyle baktık. Binaenaleyh tarafların şu veya bu cihetle haklı, şu veya bu se-
beple haksız olduğu yolunda mana çıkarılmamasını rica ederim.
EMİN BEY (Eskişehir): Efendim, dün akşam Paşa Hazretleri, Ethem Bey tarafın-
dan yeni bir Hükümet teşkili, böyle bir vaziyet tesisi için veyahut tertibat alındığı
hakkında bir söz söylemişti ve bahis buyruldu. Bu son vaziyetten hasıl olmuş bir
fikir değildir. Bir şeyi varmış, anlaşılıyor. Lütfen bu hususta izahata buyurur musu-
nuz?
MAHMUT CELÂL BEY (Devamla): Ben bu hususta bilgi sahibi değilim. Belki olabi-
lir, belki değildir. Evet veya hayır demek için elimde bir vesika yoktur.
VEHBİ BEY (Karesi): Efendim, insanın bu gibi meselelerin içinde bulunması talihi-
nin fenalığına atfetmekten başka bir şey değildir. Çünkü Celal Beyefendi tamamen
tasvir etti ve arkadaşların kanaatlerine, hissiyatlarına tercüman oldu. Buna ben de
kanaatim adına ilave edecek bir şey varsa, henüz silah patlamak ihtimali mevcut-
tur. Çünkü bir tarafı dinliyorsunuz. O bir taraf kurşun atmadıkça ben de kurşun
atmam diyor. Bu vaziyetin verdiği his üzerine, kendi üzerlerinde uyandırdığı hissi-
yat neticesi ufak şeylerden nem kapıyor. Bir kartopu ki eritmek lazımdır. Silah
patlamaksızın Yüce Meclis hallederse bugüne kadar vatana ettiğiniz hizmetlerin
en büyüğünü etmiş olursunuz. Ben bunu rica ediyorum. Şöyle de olur, menedilir,
böyle de olur, menedilir. Bunu selameti fikirle meneder, hatıra gelir ve bunu şimdi
düşünmek olmaz. Çünkü birisinin hatırına bir şey geliyor, söylüyor, meseleye za-
rar veriyor. Bir komisyon kurmak şartıyla ve komisyon on, on beş kişilik teşkil olu-
nur. Bu meseleyi tetkik eder. Orada etrafıyla düşünür. Herkes elini vicdanının üze-
rine kor, tetkik eder. Meclis bu meselede hissiyatına tabi olmaya hakkı vardır.
Fakat buna önem vererek, vakayı göz önüne getirerek bir karar alırlar. Bize getirir-
ler, o vakit münakaşa ederiz.
REFİK BEY (Konya): Bir komisyonun kurulmasını teklif ediyorum.
75
CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Bu hususta önergeler vardır.

TBMM Başkanlığına
Cepheden gelen arkadaşlarımızın ifadelerine ait kanaatime göre, evvela
Hükümetin, hemen bu dakikada Ordu ile Kuva-yı Seyyare arasındaki çatışma-
ya başlatacak emirlerin tehir edilmesi hakkında duyuruda bulunması ve sonra
meseleyi araştırmak üzere Yüce Meclisin beş veya daha fazla arkadaşı tetkikat
heyeti olmak üzere seçmesi gerekir. Bu heyetin bütün haberleşme dosyalarını
tetkik ederek tarafları dinlemesi ve kanatlarının bir raporla Yüce Meclise arz
etmeleri gerekir. Memleket adına lüzumlu gördüğümden bunların karara alın-
masını ve Hükümete süratle tebliğini teklif ederim. 30 Aralık 1920
İzmit Mebusu
Sırrı

TBMM Başkanlığına
Pek mühim ve hassas olan meselenin vatanımızın selametine uygun bir
surette halli için Hükümetten üç, mebuslardan altı üyeden meydana gelen bir
hakem heyetinin kurulmasını teklif ederim.
Konya Mebusu
Refik
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Mesele bugün tafsilat ve teferruatıyla heyete
arz edilmiştir. Celal Beyefendinin oraya giden heyet adına verdiği izahat ve Vehbi
Bey’in vermiş olduğu izahat, arz olunan tafsilat meseleleri açıklamıştır. Şimdi son
vaziyet, Ordu Birinci Kuva-yı Seyyarenin kötü bir hale gelmemesi için, fiilen tedbir
almaya başlamıştır. Binaenaleyh bu tedbirlerin bir an dahi duraklamasına, heyet
teşkili, komisyon teşkili, eğer bu okunan önergeler gibi, verilen emir ve talimatın
tehirine sebep olacaksa, Hükümet tabii ki buna muvafakat edemeyecektir. Çünkü
Hükümet bunun neticesine ait mesuliyeti yüklenmiş olacaktır. Bu meselede Hü-
kümeti kusursuz bir hale koyarsanız ve teşkil edeceğiniz komisyonda bu meseleyi
halledebileceğinize kani olursanız, o zaman komisyonları yapabiliriz. Bu, bir Hü-
kümet işidir. Yalnız görüşelim. Hakikaten daha seri, daha emin bir surette bir şekil
hal bulacak isek tatbik edilsin.
REFİK BEY (Konya): Paşa Hazretleri müsaade buyrulur mu? Biraz evvel arkada-
şımızın izah ettiği gibi, meselenin hassasiyeti sizce de malumdur. Meydan veril-
mesin. Şüphesiz fiili tedbirler devam edebilir.

76
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Beyefendi hazretleri, silah patlamadan ve bir
fenalığa meydan vermeden halledilmek için bir buçuk aydan beri, geceli, gündüzlü
çalışmaktayız. Bütün arkadaşlarımız bunu pekala biliyor. Yalnız burada, nazari
çalışmak, değil, bir buçuk aydan beri bizzat o arada gidip çalışmak suretiyle hadi-
seye vakıf oldum. İhtimal ki bir buçuk ay evvel, dün başlamış olan hareket başla-
yabilirdi. Bir buçuk aydan beri Ordu büyük bir kısmı bu meselenin halline hazır
bulunuyordu ve düşmanla meşgul olamadı. Binaenaleyh bunun fazla gecikmesine
imkan yoktur ve görüyorsunuz Garp Ordusu Kumandanı İsmet Bey böyle bir ihti-
mali bertaraf etmek için Ethem Bey’e haber veriyor. Ben Kütahya'yı işgal edece-
ğim, Kuva-yı Seyyareyi oradan çekiniz diyor.
REFİK BEY (Konya): Dünkü izahatınız sırasında ve dış görünüş itibariyle bugünkü
vaziyetimize muhalif bulunan şu hareketi, üzerinize aldığınız yüce vazifeyi, iyi bir
şekilde yerine getirme azmi ve fedakarlığını arzu ettiğinizi tamamen kanaat edin-
diğimiz kalplerimize yerleştirmiştir. Arzu ediyoruz ki bu vazifenizin yegane önderi
ve Anafartalar Kahramanı, tarihi şanın muvaffakiyetine son hassas olan şu mesele
halledilsin. Kendi hesabıma ve bütün milletin menfaati adına teşekkürlerimi takdir
ediyorum. Silah patlamamasını temenni ediyoruz ve arzularımız da silah patla-
mamasını temin etmektir ve biz müzakereye devam edelim. Memleketin menfaati-
ne muvafık bir surette hallederiz inşallah. Dünkü telgraf bize ait değildir, sahibine
aittir. Onun tutar yeri yoktur. Yüksek hissiyatınıza müracaat etmek suretiyle buna
bir hal çaresi bulunması ve Yüce Meclisin kefilliği buyurdu... Tekrar istirham ediyo-
rum Paşa Hazretlerinden.
SALİH EFENDİ (Erzurum): Mademki bazı arkadaşlarımızın da beyanatı gibi bu
meselenin sulh ile halli mümkün olduğunu Celal Bey itiraf ediyor, gerek Meclis ve
gerek sizin şerefli reisliğinizden bunu temenni ediyorum.
BİR MEBUS BEY: Efendiler bazı meseleler ve vaziyetler vardır ki maalesef iyilikle
hal çaresi bulunamaz. Bende bu dakikada olan kanaat budur. Eğer Birinci Kuva-yı
Seyyare Ordunun ve Hükümetin kuvvetini görürse silah patlamaz, hallolur. Fakat
oradaki Ordumuzun mağlup olacağını görse, ayaklarının altını dahi hepimiz bera-
ber öpsek yine de anlaşmak mümkün olmaz. Mamafih bir hal yolu bulunursa şüp-
hesiz hepimiz memnun oluruz.
İSMAİL FAZIL PAŞA (Yozgat): Bunlar üzerine sevk edeceğimiz subayların fikrini
tamamıyla anladınız mı? Yani bu adamlar benim kulaklarıma gelen çoğu subay-
lardan, Müslüman Müslüman’a kurşun atmaz, şeklindedir. O halde bu söylenti ne
dereceye kadar tesir yapar? Bu cereyan bizim de kulaklarımızı doyurmuştur. Ordu
muharebe etmez, Ordu askerleri Kuva-yı Milliye karşısında dağılır. Bundan benim
anladığım, propagandadır ve bu bence fazla propagandadır. Çünkü diğer taraftan
da Ordu tesir yapmamıştır. Çünkü diğer taraftan diyorlar ki kuvvetlerimize sahibiz.
Hükümetin her türlü emirlerini icra ettiririz, diyorlar. Fakat ben istemem söylemeyi,
vatanın selameti adına söyleyeceğim. Bugün İsmet Bey’in maiyetindeki karargah

77
müfrezesi ki en güzide bir şeydir, onların subayları böyle bir şey teklif olunursa
ben yapamam dediğini söylüyorum.
BİR MEBUS BEY: İsim vermeyiniz, şahıs tayin etmek iyi değildir.
İSMAİL FAZIL PAŞA (Yozgat): Şahıs tayin etmek iyi değil. Fakat vatanın selameti
adına mecbur oldum, söylemeye mecbur oldum.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Beyefendiler, gayet üzüntü verici bir vaziyet
karşısında bulunuyoruz. Eğer Hükümet varsa ve Hükümet bir kuvvete dayanıyor-
sa yapılacak şey, bu kuvvetin gücünü kullanmaktır. Hükümetin dayandığı kuvvet
yoksa Birinci Kuva-yı Seyyare Kumandanının diktatörlüğünü kabul etmek lazımdır.
İSMAİL FAZIL PAŞA (Yozgat): Efendiler, müsaadenizle şurasını arz edeyim. Söy-
leyeceğim şeylerden eğer bir hisse çıkarılırsa veya başka bir manaya çekilirse,
mukaddesatıma ve Cenabı Allaha yemin ederim ki mesele daima belki elli sene-
den beri vicdanların çarpmakta olduğu ve bunun selametinden başka bir şey ol-
madığı için Celal Bey’in dediği gibi, böyle tüfek patlaması anında korktuğum şekil-
ler vardır. Bunun için sulh yoluyla hal yolu vardır. Korkarım ki halen kül altında
kıvılcım gibi yanmakta olan, Müslümanlar arasında kan dökülmesi ve buna sebe-
biyet verilmesi doğru değildir. Böyle olduğu takdirde öyle bir vaziyet ortaya çıkar ki
çabalayıp, çalıştığımız mukaddes gayeye varamamak veya belki başka neticeler
hasıl olur. Celal Bey deminden bir şey söylüyor. O adamlar fiili emniyeti istiyorlar-
mış. Rica ederim, niçin bu nokta sorulmuyor? Ne imiş bu fiili emniyet? Efendiler
malumunuz Ethem Bey denilen zatın toplamış olduğu kuvvetler birtakım yuvalar-
dan toplanmış, birtakım haşereden ibarettir. Mamafih içlerine nizami birlikler de
konulmuştur. Binaenaleyh oldukça şöyle muntazam bir kuvvet ortaya çıktı. Sırası
geldi, bir bu kuvveti Yozgat'a, Demirci'ye, Düzce'ye sevk ettik. Doğrudan hizmet
ettiler. Sonra bunların bu hizmetlerine karşı olanca mükafatı da yaptık. Sonra Bo-
lu'dan itibaren Antalya'ya kadar uzanan bir Garp Cephesi vardı ki malumunuz
burayı iki kumandana emanet ettiniz. Bunlar iki üç ay çalışarak, çabalayarak ta
Balıkesir'den Bursa'ya kadar otuz kilometre mesafede düşmanı geri çektirdiler.
Bunların gayretini inkara yer yoktur. Bu iki kumandanının himmet ve gayretleri
vardır. Gediz'de hakikaten iftihar edilecek bir şekilde kış kıyamet demeyerek sün-
gü hücumuyla düşmana hücum ettiler. İşte bu kuvvetler bir beraberlik ve munta-
zam bir idare, itaat içinde idi. Ethem de öyle idi. Pekala ne oldu sonra? Bir buçuk
ay sonra ne oldu? Kalktı ayağa, ben o vakit hasta idim, Eskişehir'de idim ve Hü-
kümette de bunun hakkında cereyan eden görüşmelerde ekseriyetle bulunmadım.
Bunun derecesini evet bilmiyorum. Malumunuz zamanımızın harplerinde çabuk
hareket ederek muvaffak olmak için, itaat, ciddiyet ve disiplin lazımdır. Bunda
tereddüt ve şüphe yoktur. Binaenaleyh bu çetelere, derme çatma kuvvetlerimiz
varsa bunlara, hakikaten intizam vermek, Ordu içine katmak lazımdır. Hatta ben
Eskişehir'de hasta bir halde iken o vakit Fuat'a sormuştum. Ne yapıyorsunuz, bu
gelen herifleri? Sıraya dizerek, sen falanca tabur falan diye numara veriyoruz ve
kıtasına katıyoruz. Mamafih bunlar durmayıp firar ediyor. Filan falan. Yine bu
78
Ethem’in müfrezesine kayıyorlar. Hatta Fuat'a dedim ki sen Ethem’in kuvvetlerini
daha ziyade intizama sokmuyorsun. Zamanı değil şimdi, tamamıyla itaat halinde-
dir. İfadede zerre kadar aykırılık yoktur.
EMİN BEY (Eskişehir): Bir soru sormam müsaade buyrulur mu? Hastalığınız za-
manında ziyaretinize gelmiştik. Fuat Paşa Hazretleri Petersburg'a tayin olunmuş-
tu. O zaman bir vaka yoktu. Siz bize buyurdunuz ki korkarım ki Fuat'ın cepheden
ayrılması bu milli kuvvetlerin isyanına sebep olur. O zaman bir sezginiz mi vardı?
İSMAİL FAZIL PAŞA (Devamla): Müsaade ediniz söyleyeyim. Ayıptır, bir babaya
söylemek, onu irfanınız anlamalı. O çocuk disiplin altında bulundurulmalı. Korka-
rım ki o sesler de kulağıma gelmeye başladı. Onu Hükümete sorun. Bunu müda-
faa etmek nezaketime yakışmaz. Her ne ise, şimdi ne oldu? Benim anladığım,
dinlediğim ve bildiğim ve emin olunuz ki efendiler sağlık durumum beş altı ay çeki-
lip istirahat etmeme lüzumlu kıldı ve hakikaten öyle de kalacaktım. Ne zaman bu
mesele çıktı, birtakım önümde büyük büyük kabuslar çıkmaya başladı. Aman
aramızda bir fenalık olacak, silah patlayacak olursa fena olur dedim. Bir zaman
daha bende belki bu meselenin sulh içinde hallinde alınacak tedbirlere belki ufak
bir oyum lüzum eder diye geldim. Geldiğim zaman Hükümetten işittiklerimi arz
edeyim. Birincisi, Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, Ethem Beyle beraber buradan
Eskişehir'e gitmişler. Eskişehir'de ne oldu, ne olmadı? Ona dair malumatım yok.
Ethem Bey’in Kütahya'ya firar ettiklerini beyan buyurdular.
CELALETTİN ARİF BEY (BAŞKAN VEKİLİ): Paşa Hazretleri izah ettiler, efendim.
İSMAİL FAZIL PAŞA (Devamla): Müsaade buyurunuz Hükümetten duyduğum
şeylerden arz edeceğim. Bu ifadeler birbirinin devamıdır.
MUSTAFA BEY (Giresun): Hükümette cereyan eden görüşme dursun.
İSMAİL FAZIL PAŞA (Devamla): Kendi davamı ispat etmek için bildiğimi söyleye-
ceğim. Lütfen dinleyiniz. Şimdi efendim, Ethem Bey’le birlikte gitmişler, Ethem Bey
gece Kütahya'ya kaçmış. Vaziyetin ne şekilde olduğunu bilmiyorum. Albay Kazım
Bey, Reşit Bey daha birtakım şahıslar buraya geldi. Görüşmüşler, binaenaleyh
onlara ne memuriyet verildi? Onlardan malumatım yok. Onlar gide dursun. Hükü-
mette iken telefon başına çağırıldım, o telefonda, Yusuf İzzet Paşa ve mebustan
arkadaşlarımız kırk kişiden oluşan heyet ile Hükümete gidip bir müzakerede bulu-
nacağız dediler. Biz de Hükümette müzakerede bulunuyorduk. Bunu Mustafa Ke-
mal Paşa Hazretleri telefonu bırakmaksızın söyledi. Bu müzakerenin ne bir resmi
sıfatı olabilir ve ne de onların salahiyeti olabilir. Binaenaleyh siz mebusların Reisi-
siniz, onlar da mebustur. Müzakerede bulununuz. Neticeyi bize bildiriniz.
MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Hükümet bunu unutmuş ki Meclis hem yasa-
ma, hem yürütme...
İSMAİL FAZIL PAŞA (Devamla): Her ne ise, Mustafa Kemal Paşa Hazretleri bun-
lara gider, konuşurlar. Netice nedir bilmiyorum. İhtimal ki bazı arkadaşlarımın ma-
79
lumatı olabilir. Benim malumatım yok. Halta Din İşleri Vekili Mustafa Efendinin de
malumatı yok. O da böyle nihayet son toplantımızda, çünkü benim derdim, Ethem
Bey meselesi nereye sürüklenecektir? Şu vatan bir belaya uğramadan Ethem
Bey meselesi hakkında yapılanlar nerelere çekildi, dedim. Kazım Bey'i bekliyorum,
o vakit izahat veririm. Ondan sonra zaten bizi memuriyetten ayırırlar. Ondan sonra
bize malumat kapandı. Şimdi gelelim meseleye. Resmen bilebildiğim bu kadar,
Şimdi kumandanlıklar ikiye ayrıldı. İsmet Bey oraya kumandan gitti. Anlamadığım
bir nokta var. Garp Cephesi bir kumanda altında idi. Eğer bunun ikiye taksim
olunması bir lüzum üzerine lazım idi ise birbirine kumandanlar yakın olur. İcabında
yekdiğerine yardım etmek, irtibat etmek için bir kumandan lazım. O kumandanın
ne olduğunu bilemem. Kah Mustafa Kemal Paşa, kah Fevzi Paşa Hazretleri emir
verir. Hatta bir kere de cephelerin ayrılması hususunda sordum ki Paşa Hazretleri
Başkumandanlığı üstünüze aldınız mı? Hayır dediler. Pekala, bu cephenin ikiye
ayrılmasında bir mana göremiyorum. Şayet iki cepheye ayrılması maksat idi ise iki
kumandan lazım. Bu, yapılmadı ve İsmet Bey o cepheye kumandan tayin olundu.
Diyemem ki bunda bir maksat, garez vardır, hâşâ. Zannederim ki hepiniz takdir
edersiniz. Zamanında, yapılmayan tedbir aynı tedbirdir. Şimdi gider gitmez İsmet
Beyin tatbik etmek istediği, orada bulunan Ethem Bey çetesini Orduya katmak
istedi. Acaba zamanı mıdır? Onu bilmiyorum.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Zamanıdır, Paşa.
İSMAİL FAZIL PAŞA (Devamla): Onu bilmem, pek güzel. Ethem Bey’in yaptığı
tahribatı kabul etmeyecek kimse yoktur. Ateşkes oldu, düşman her yerimizi aldı.
Sonra biz Milli Mücadeleye kalkıştık. Eli silah tutanlara müracaat etmek mecburi-
yeti vardı. Hiçbir vakitte, hiçbir devlet gönüllü istihdamıyla memleketi tahrip ettir-
mez. Gönüllünün istihdamıyla onun yaptığı tahribata mani olmak için hakikaten
Hükümetin birtakım kuvvetli dayanaklara sahip olması lazımdır. Efendiler, aslan,
kaptan çetesi dediğimiz bir çete, Kuva-yı Milliye dediğimiz bu çetelerin yaptıkları
1
şeyi biz bile Ankara'da önleyemedik. Hatta biz burada Meclis Reisliği Muhafızı
adıyla vazifelendirilen bir çete, aslan kaptan adında bir adam, Milli Savunmaya ait
bir şeyi işgal ettiler, aileleriyle beraber oturuyorlar. Gece vakti geldiler, bastılar,
çıkardılar, kimse çıkaramadı. Vasfi Bey ki memuru idi, o gece her tarafa, Nafıa
Vekaletine, Ankara Valisine müracaat etti, önü alınamadı. Bunlar birtakım serseri
adamlardır.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Tahkik ettim, böyle bir şey vaki değildir.
İSMAİL FAZIL PAŞA (Devamla): Şimdi bunlar birtakım serseri adamlardır, bunlar
haşerattır. Açıktan söylüyorum, yapılacak tedbirler ihtimal ki bunları sıçratır. Şimdi
bunlara tatbik edilmek istenilen şeye müstahaktırlar. Mesela bir kaymakam iki yüz

1
Topal Osman Çetesi.
80
kişi gönderiyor. Kendilerine emirler veren ve intizam teklif eden adamlara, şöyle
yapacağız, böyle yapacağız diyorlar. İşte bu herifleri hazmetmişiz. Bunlardan ne
çıktı? Bizi vuracaklar, bizi dağıtacaklar diyorlar. Fiili emniyet dedikleri bu mesele-
dir. Hayatlarının muhafazaya alınmasını talep ediyorlar. Diyor ki Kütahya Hakimini
buraya iade edecek olursanız ben bunları idam ederim. İntizam teklif eden adam-
lar aynı zamanda bakınız bunların af olunmayacak hareketlerine. Hakikaten bun-
lar için büyük bir ceza teşkil edecek bir meseledir. İçişleri Vekaletine, Reis Paşa-
ya, eğer Kütahya Hakimini buraya iade ederseniz idam ederim diye yazıyor. Yörük
Efe de bir kağıt yazıyor. Gönder, istiklal mahkemesine bunları verelim, diye ve
yekdiğerinin aleyhinde bulunuyorlar. Eski yeniçeriler gibi vaziyet alıyorlar ve yek-
diğerlerinin aleyhinde bulunuyorlar. Binaenaleyh bu Milli Mücadelede bu gibi ihtila-
fa meydan verilmemek için, Meclisin manevi şahsiyetine ait olan ordular o mahal-
lin reisine ait olmaları lazımdır ve en büyük askerimiz Mustafa Kemal Paşadır.
Buna ait olsunlar ve bu kumandanlar arasındaki ihtilafı bu suretle kaldıralım. İçiş-
leri Vekili Refet Bey'in Konya hadisesi çıktığında lazım gelen tedbirleri almak üze-
re gitmesine karar verdik. Buradan ayrılacak olursam İçişleri Vekaletinde ortaya
koyduğum kaideler, kurallar neticesiz kalmaya mahkum olur, dedi. Buna ısrar etti
Konya'ya geçici olarak şu on beş gün içerisinde işini bitirdikten sonra bir talimat
vereceksin, umumi vaziyeti tespit ettikten sonra Vekil olursun. Sorarım efendiler
yanındaki kuvvetlerle geldi, o ikiye taksim olunan cephenin kumandanı oldu, Ce-
nup Cephesi Kumandanlığını aldı. Benim aklım ermez. Hükümet üyesi sıfatı üze-
rinde olmak üzere, mahdut olan bir kumandaya nasıl iner? Pek çok hususta Baş
Kumandanlık vazifesini kim görür? İçişleri Vekili Refet Bey Afyonkarahisar'daki
kumandayı yürüten bu zat buraya nasıl gelir? Refet Bey Konya ve havalisinin,
Mersin, Adana ve havalisinin ve Afyon'dan itibaren ta Akdeniz’e kadar devam
eden cephenin kumandanıdır ve İçişleri Vekilidir. İçişleri Vekaleti ile kumandanlık
beraber nasıl olur? Onu bilmem.
ŞÜKRÜ BEY: İçişleri Vekaletiyle kumandanlık nasıl uyar?
İSMAİL FAZIL PAŞA (Devamla): Bu kişilerden birini diğerinin makamına götürsek,
o benim işim değildir, ona karışmam der. Onları asıl makamlarına getirmelidir.
Sonra Fahrettin Bey, benim en aziz arkadaşımın oğludur. Bunu Ali Fuat gibi seve-
rim. Erzincan'da beraberimde idi. Lakin bu adam Konya'da Suphi Bey’le birlikte
vali ve kumandanlık etti. Fahrettin Bey buraya gelmiş idi. Eli ayağı temiz bir zat idi.
HAMDİ BEY (İzmit): Paşa Hazretleri, müsaade buyurur musunuz? Refet Bey’in
oraya gitmek hususundaki kararda imzanız var mıdır?
İSMAİL FAZIL PAŞA (Devamla): Mustafa Kemal Paşa Hazretleriyle Ali Fuat Paşa
müsaade etmişti. Benim öyle bir kararım yoktur. O kendi reyinde müstakil bir
adam, ben kendi reyimde müstakil bir adamım. Oğlum diye beni tenkit edemezsi-
niz. Fahrettin Bey buraya geldi, benim moralim bozuktur, dedi. İki saat sonra Mus-
tafa Kemal Paşa Hazretleri müsaade ettiler. O mevkide ben, üzülsem bile ben de
yapamam. Bu zat tekrar kumandayı aldı. Vaziyeti tamamıyla anladım. Şimdi gider,
81
anlatırım dedim. Rica ederim, bu adamda bir kararsızlık var. Pek öyle başımızda
tutulacak adam değil. Vatanın selameti için bu adamları oradan getirttik. Şimdi
Ethem’i de zincire bağlayıp bir tarafa bırakma ve yerlerine icap eden kumandanla-
rı koymak suretiyle emin olunuz mesele hallolunur. Bu, izzeti nefis meselesidir.
Şer gelince, ehveni şer tercih olunur. Sonra daha var. Yani demek istiyorum ki
açık söylüyorum mesele, bugün Ethem Bey ve hatırı sayılır kişiler falan ve filan
haklarında bizim tatbik etmiş olduğumuz muamelenin zemin ve zamana uygun
olarak yapılıp yapamamasından ibarettir. Maazallah ya tüfek patlarsa...
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Patlamaz...
HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Görüşme usulüne dair söyleyeceğim. Ondan
evvel bir sorum var. Şimdi Hükümeti bahis mevzu etmekte mana nedir? Hükümet
bugün çaresine tevessül etmiştir. Binaenaleyh bu müzakereyi fazla görüyorum.
Biz icraat yapıyoruz, bize daha ne izahat veriyorlar.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Efendim, Hüseyin Avni Bey’in bu meselede
hakkı vardır. Doğrudur, Hükümet gibi düşünüldüğü zaman böyledir. Bu iş Vekiller
Heyetinde umumi meseleler arasında bir mesele gibi ortaya çıkmış, tabii mesuli-
yeti var. O mesuliyeti idrak ederek buraya geldik, bu meseleyi halletmek mecburi-
yetindeyiz. Eğer bundan çekinirsek ve bunu hissederse belki o zaman fena olur,
memleket batar.
BASRİ BEY (Karesi): Memleket batarsa hepimiz birden batarız, efendim.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendim, bu meseleyi Yüce Meclise arz
lüzumunu hissediyorum. Harekâtın başından bugüne kadar bizimle gayemiz için
beraber çalışan üyelerimizin kanunsuz ve isyankar harekatına karşı aldığımız
tedbirlerdir. Tabii ki bu kadar fedakarlık etmiş olan arkadaşlardan yine aynı gaye-
ye suikast edecek bir kimsenin bulunacağını hiç kimse hatırına getirmez. Düşün-
dük ki meseleyi hususi surette ve gayri resmi halledelim. Tabii arkadaşlarımız
Hükümetin sahip olduğu kadar bilgiye sahip olmadıklarından başka başka düşü-
nebilirler. Binaenaleyh istedik ki mesele bütün açıklığıyla Meclis tarafından malum
olsun. Bunlar hakkında şu veya bu tedbiri yapabilmek için Hükümet, Meclisten bir
karar çıkarttırmadı. Mesele Hükümetçe malum idi. İşin fiili tatbikatına girişilmiş
bulunuyordu. Ümit ederim ki hepimizin arzu ettiğimiz gibi mutlaka memleket ve
millete faydalı bir surette neticeye varırız. Paşa Hazretlerine bir iki noktada cevap
vermek istiyorum. Herhalde memleketin her tarafında hükümet teessüs etmelidir
ve yine gayemizin elde edilmesi ve memleketin müdafaası için muntazam ordu
meydana gelmelidir. Bu esaslara muhalif olan, muzır olan her türlü kanaatler imha
edilmelidir. Heyet bu kanaatte olmakla beraber, bu gibi icraatın zamanı geldiğine
kani değildi. Böyle ufak tefek icraat için en münasip zaman olduğu düşüncesinde-
yim. Mesela Demirci Efe, Yörük Ali Efe, bilmem Gökdemir arasında hakikaten
taşkınlık eden Ethem Bey ve kardeşleri bulunmuşlardır. Oraya gönderdiğimiz iki
güçlü kumandanın gayet basiretli tedbirleri neticesinde bugün ortaya çıkan netice

82
nedir? Demirci Efe, artık ben yoruldum göstereceğiniz yerde istirahat edeceğim,
demiştir o yolda müsaade edilmiştir. Yanında hakikaten çokça kuvvet vardı ve
halka zarar ve Hükümetin kurulmasına mani oluyordu. Birçok cinayetlere girişiyor-
du. Tabii bu halde bırakılamazdı. Bu adamı boğazlamak mı istiyorduk? Hayır.
Terbiye ve itaat altına almak istiyorduk. Binaenaleyh kendisine ihtarlarda bulunul-
du. Fakat diğer taraftan Ethem Bey’in teşviki neticesi olarak oradaki ordu kuman-
danının kuvvetini tanımadı. Silahlı olanların silahını aldılar. Fakat yine uygulanan
akıllı tedbirler neticesinde hükümete iltihak etmiştir. Şimdi aldığım telgrafta Demir-
ci Efe muhafazaya alınmıştır.
(Telgraf okundu)

MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Aman tüfek patlayacak ve bilmem ne olacak


diye endişeye yer yoktur. Kütahya sükunetle işgal edilmiştir ve bir hadise vukua
gelmemiştir.
BİR MEBUS BEY: Ethem Bey’in kuvveti nereye çekilmiştir?
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Zannederim Gediz'e çekilmiştir. Ümit ederim
ki Genel Kurmay çok vakit geçmeden onları orduya itaat etmeye mecbur edecek-
tir. Mümkün olduğu kadar iyilikle yapılacak, onlar tarafından sebebiyet verilmedik-
çe, verilmediği takdirde orduca silah kullanılmayacaktır. Ümit ederim ki mesele
hallolunacaktır.
HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Ya silah patlarsa, mesele büyürse ne olur?
Ethem Bey büyüye büyüye kartopu gibi bir şekil almış. Bakalım giden kuvvet ne
yapacak, bunlara duracaklar mı? Bugün Kütahya'ya gidildi, onlar da Ethem Bey’e
katılırlarsa, binaenaleyh yalnız Refet Bey meselesi değildir. Bilahare gelen telgraf-
tan anlaşılıyor ki fikri kuvvetler memleket içinde bir fesat çıkarmak istiyorlar. Mese-
le bu olsa idi halledilmesi gayet basit idi. Yarın karşısına Ethem Bey kuvvetleri
çıktığı zaman ne olacaktır? Mesele Refet Bey meselesi değildir, hayır katiyen
değildir. Bu mesele olmuştur. Halledilmesi gayet basittir. Şayet silah patlarsa me-
selesine gelince, Ethem Bey kuvvetleri ordunun karşısında duramaz, dağılabilir,
öteye beriye gidebilir. Bir orduya tevkif emri verirsek üç misli, beş misli kuvvetle
takip edebilir. Bunlar bu kuvvetimizden korkacaklar, ordu mukavemetini bir günde
kaybetmez. Ordunun acele etmemesi muvafık değil midir? Anlaşma zemini yok
mudur?
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendim, arz edeyim, anlaşmadan bahis
buyruluyor. Bu Hükümete itaat ettirmek meselesidir. Tabii anlaşma bahis mevzuu
olamaz. Bazılarının düşündüğü gibi, Ethem ve Refet beyler arasında olsa, iki şa-
hıs arasında itilaf ve anlaşma bulunabilir. Fakat bahis mevzuu olan Hükümet me-
selesidir. Bir buçuk aydan beri sulh tedbiri ile anlaşmak istenmiştir. Eğer onları
ikna etmek, takip etmek imkanını görse idik, zaten bunların hepsine ihtiyaç kal-
mazdı. Muvaffak olamadığımızdan, ordunun kuvvetini bunlara karşı sevk ihtiyacı

83
meydana geldi. İhtimal ki yapılacak bazı teklifleri vardı ve neticeye varılırdı. Ancak
resmen ve alenen Millet Meclisine karşı tecavüz ve taarruz etmiştir ve bundan
dolayı derhal kumandadan azledilerek kanuni takibata gidilmiştir. Fakat Yüce Mec-
lis onu yapabilir, o başka. Hükümetçe yapılacak başka bir şey yoktur, Efendim.
cepheye giden arkadaşlarımızın açıklamaları da bu merkezdedir. Görülen vaziyet,
meselenin bu olduğunu işaret ediyordu. Mamafih memleket bizimdir, o bizimdir,
doğrudan doğruya açık söylesinler. Ethem Bey’in, Arif Bey’in ve Atıf Bey’in mese-
lesinin bu olduğunu tahmin ederim. Arkadaşlarımız çok hüsnüniyet sahibidirler. Bu
meseleyi başlangıcından sonuna kadar tetkik ettikten sonra meydana gelen kana-
ate göre muamele yapacaklardır. Malumunuz bütün kumandanların çekilmesini
arzu etmişlerdi. Fahrettin Bey’in, İsmet Bey’in, Refet Bey’in çekilmesini istediler.
Sonra baktılar bu olmayacak, fazla geliyor. Arkadan ortalığı karıştıralım dediler.
Bu talepleri ile maksat, Hükümeti ellerine zorbalık yapmaktı.
HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim, buyurdunuz ki; bu duruma iki buçuk
aydan beri vakıf idik, kuvvet yapmakla meşgul idik. O halde niçin vesvese yapıyo-
ruz ve tereddüt ediyoruz? Buyruluyor ki, o zaman böyle teşebbüste bulunmak için
elimde vesika yoktu, şimdi vesika vardır. Binaenaleyh bu zihniyet ve bunun mey-
dana gelmesine mani olabilecek sebepleri öğrendik ve tedbirleri aldık. Sonra eli-
mize kuvvet geçmişti, bugüne kadar niçin fırsat verdik? Mademki bir buçuk aydır
kardeşi falan, hepsi elinizde iken niçin tevkif etmediniz? Bu eşkıyayı bir daha
Memleketin içine saldınız?
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendim, neticede bilgim oldu, sonra mem-
lekette mühim ve kuvvetli bir kuvveti imha etmek doğru değildir. Hem o zaman
hiçbir vesika yoktu. Şimdi elimizde vesikalar vardır. Şimdi mektuplarını adamlarını
tuttuk. Fakat nasılsa bu arkadaşlar da yanlış bir zihniyet hasıl olmuştur. Zannede-
rim ki başlangıçta bir şey yapılamazdı. Bunların hataları görüldüğü zaman derhal
onları imha etmek, en evvel aklımızda olan şey değildir. O bir kuvvettir, düzeltil-
meye çalışılır, ıslah ettirilmeye çalıştırılır, biz onun için takip ettik ve malumunuz
daha çok çapulcu kuvvetleri vardı. Bunlar bertaraf edilmişti. Kalan kuvvetler çe-
kinmişler ve hakikaten uslanmış kuvvetlerdi ve zamanla az çok müsamaha edil-
mek şartıyla daha iyi bir hale geleceğini tahmin ediyorduk. Fakat nasılsa zihniyet
değişti ve daha şiddetli ve seri tedbirler almaya Hükümeti mecbur etmişlerdir. Eğer
böyle fena zihniyetlere sapmamış olsalardı, elbette haklarında daha hayırlı idi.
BASRİ BEY (Karesi): Paşa Hazretleri müsaade buyrulur mu? Ethem Bey’le Balı-
kesir arasında bir münasebet yoktur. Hatta ben şahsen Ethem Bey’le şimdiye
kadar görüşmedim, tanışmıyorum. Yalnız bugüne kadar milli mücahit olarak alkış-
lanan Ethem Bey’in, Meclisin teşekkülüne sebep olduğu beyan edilmek suretiyle,
Meclis Makamında alkışlanan Ethem Bey, eğer fena ise, fenalıkları daha evvelden
görülmek icap ederdi. Ne bir fırka, ne bir şahıs adına değil, yalnız kendi vicdani
kanaatime dayanarak arz ediyorum. Paşa Hazretleri, benim kendi vicdani kanaa-
time göre Ethem Bey’de bir ihanetten ziyade bir idaresizliğin neticesi vardır. Ben

84
Balıkesir'de yok idim, firarda idim, Ethem Bey üç defa Balıkesir'e gelmiş, üç defa
Karesi Livası dahilinde harekât yapmış çapulculuğu bahis mevzuu olan Ethem
Bey’in, benim seçim bölgemde çapulculuğu yoktur. Bir tavuğa bile dokunmadığını
iddia ediyor ve ispat ediyorlar. Çünkü milli harekâtın başlangıcından beri o harekâ-
tın karşısında bulunanların tamamıyla emniyet ve itimat hissettirmek suretiyle
idare eden Kazım Bey’in iyi idaresidir. Sonra memleketteki kötü idarenin vaziyete
hakim olması neticesinde Ethem Bey kuvvetleri... (gürültüler) Bizim livamız dahi-
linde hiç çapulculuk yapmamıştı. Buna Kazım Bey şahittir. (gürültüler) Ben kanaa-
timi söylüyorum. Muhammed Ümmetinin kanını düşünelim, birbirine kırdırmayalım.
Zatı Devletlerinin şimdiye kadar tarihte ifa ettiği büyük hizmetlerin en mühimi ol-
mak üzere bütün vicdanımla tasdik ederim ki...
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Konuşmalarınız arasında cevap verilmesini
lüzumlu gördüğüm noktalar şunlardır. Diyorsunuz ki Ethem Bey iyi adamdır. Hal-
buki öyle değildir. Ethem Bey şakidir. İdare edilerek kullanılıyordu. Şaki, daima
şakidir. Bunun itimada şayan bir tarafı yoktur. Efendiler, buna emniyet buyurmanı-
zı rica ederim.
BASRİ BEY (Devamla): Eğer bu adam fena adam olsaydı, fenalığı daha evvelden
belli olurdu. Pek çok adamlar vardır ki halleri beğenilmez. Söylemek istediğim nokta-
ları biraz imalı olarak söyleyeceğim. Çünkü bunu içimizde belgelemiş kişiler var...
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Buna, bu harekete, hıyanetten ziyade idare-
sizliktir diyorsunuz. Eğer Garp Ordusu Kumandanlığının teşekkülünden itibaren
bugünkü idare olsaydı mesele kalmayacaktı. Mesela bazı yerde koyunlar gasp
olunmuştur. Hükümet ağzını kapamış, kulaklarını tıkamıştır. Müracaat eden insan-
ların parasını vermiştir.
BİR MEBUS BEY: Yozgat'taki elli bin lira ne oldu?
EMİN BEY (Eskişehir): Efendim, Meclisin bunu dair bir kanaati yok ki buna bir
çare düşünelim.
HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Müzakereye usulüne dair söyleyeceğim, Reis
Bey. Efendiler, sizden bir şey soran yok. Hükümet kendi kendine istediğini yapı-
yor, neyi müzakere edeceksiniz? (gürültüler, devam sesleri)
MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Muhterem efendiler, on sekiz saattir geçen za-
man, belki hayatımızın, siyasi hayatımızın en mühim, en karanlık, en dikkat çeken
zamanıdır. Başladığımız muazzam davanın en yüksek merhalesinde iken bütün
Fransız gazeteleri lehimizde, ittihadımız lehinde, ittifakımız lehinde bulunurken,
İngilizler sebat ve metanetimiz karşısında şaşırmışken, cihan muazzam bir milletin
mevcudiyeti hakkında yeniden iman ederken, hepimiz istikbalimizin, parlak dava-
mızın haklılığına daha emin iken, inkılap tarihîmizi lekeleyecek, altı ay evvel kah-
raman dediğimiz adamlara, altı ay sonra bizim tarafımızdan alçak denildiğini gös-
terecek bir hadise ne tesir eder? Efendiler, gördüğünüz şey o kadar basit değildir.

85
Yapılan fenalık büyük olmakla beraber bizim haysiyetimize, siyasi haysiyetimize
fevkalade taarruz edilmiş olmakla beraber, vicdanlarımız içinde maziye ait olması
lazım gelen hakikatlere dikkat çekmek lazımdır. Telgrafı yazanları kınar, tel'in
ederim. Büyük Millet Meclisinin meşruiyetini zarar veren bir harekette bulundukları
için kendilerine ne kadar büyük ceza verilse, ne büyük tekdir ve tel'ine uğrasalar
yeri vardır. Fakat efendiler, bu böyle olmakla beraber, inkılabımıza başladığımız
zamandan beri, icabında emrinize uyan, oradan oraya koşan, bazıları menfaat
için, bazıları mevki temin etmek için ve fakat birçokları dini, namusu, ırzı muhafaza
için koşan adamlar bugün karşınızda asi vaziyettedir. Yapacağımız iki şekil vardır.
Asiler öldürülür. Bunları öldürmek hem hakkımız, hem vazifemizdir. Fakat efendi-
ler, yapılmış fedakarlıklar hesabına vatanın yüksek menfaati adına yapılabilen
bazı hareketler daha vardır. Asiyi ikaz etmek, affetmek, fakat siz nasıl isterseniz
öyle yapınız. Bunları söylemekten maksat, vatani vazifemizi yapmaktan ibarettir.
Efendiler, düne kadar Yunan Ordusu karşısında koşan iki kuvvet vardı. Birine
Kuva-yı Milliye, birine Kuva-yı Muntazamı Askeriye diyorduk. Şimdi bu iki kuvvet
karşı karşıya gelsin, ne yaptığını bilmeyen iki masum kuvvet birbirini boğsun. Ne-
ferlerin ne kabahati vardır? Binaenaleyh ben bu mühim meseleyi Büyük Millet
Meclisinin haysiyeti, şerefi ve her şeyin üstünde olmak üzere, gayemizden hiçbir
şey feda etmemek şartıyla, yapılan şeyleri unuttuğumuzu gösterelim. Cahillerin
cehalet içinde yaptıkları şeylere karşılık vermeyelim. Büyük Millet Meclisinin iyiliği
düşünen bir heyet olduğunu bu ispat eder. Mustafa Kemal Paşa Hazretleri size,
hürmetle size hitap ediyorum. Siz ki, Çanakkale'de hiçbir kuvvetin yapamayacağı
harekatı yaptınız. İslam milletinin başşehrini kurtardınız, siz ki bu büyük hareketin
başına geçtiniz, bu milleti vücuda getirdiniz. Bu muazzam meselenin de Büyük
Millet Meclisi Reisliğine layık olduğu şekilde hallini temenni ederim. Af ile evvela
kuvvetlerinizi göstererek, Büyük Millet Meclisinin yüksek vatani menfaatinin hiçbir
kısmını feda etmeyerek, asileri tevbih ve tekdir ediniz. Bu Meclisin, bu ulvi Mecli-
sin ulviyetini gösteriniz ve iki Müslüman kuvveti birbirine kırdırmayınız.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Muhterem efendiler, hiç zannetmem Meclisi-
mizi teşkil eden üyelerden herhangi bir zat mutlaka filan ve falanı imha etmek
fikrini bir an için aklına koymuş olsun. Bilhassa vatana hizmeti geçmiş olan bir
zatı... Bu sebeple üyelerin hissiyatından ve fikirlerinden ilham alarak karar veririz.
Garp Ordusunun bir kısmıyla Kütahya'ya girmiş olduğuna dair telgraf aldık. Cenup
ordusunun mühim kuvvetleri zannederim ki Altıntaş'ta bulunuyor. Yani Birinci
Kuva-yı Seyyare dar bir vaziyete konulmuştur. Şimdiye kadar vuruşulmadı. Kütah-
ya'da bulunan Kuva-yı Seyyarenin bazı kısımları çekilmiş olduğu anlaşıldı. Bun-
dan sonra da vuruşmamaya gayret ederiz. Ethem Bey’in, Reşit Bey’in, Tevfik
Bey’in haklarında kanuni hükümler tabii ki gayet ağırdır. Fakat bu hükümleri ver-
mek ve yine hükümleri af etmek Meclisin salahiyetindedir. Bu gece Paşa Hazretle-
rinden rica ederim, ordu kumandanlarıyla beraber vaziyeti gördükten sonra, kendi-
lerine bazı dostane tekliflerde bulunabilir. Şüphe yok ki kumandadan çekilmeleri
lazımdır. Kumandadan çekildikten sonra kendilerinin hayatlarının korunacak oldu-

86
ğunu taahhüt ederiz. Yalnız o açık telgrafıyla Meclisin meşruiyetine taarruz etmiş-
tir. Ondan dolayı Meclis adına doğruyu söyleriz. Kendileri sükunetle teslim olur.
Kuvvetleri dağıtmak hatırımızdan geçmemiştir. Arkadaşların buyurdukları gibi, onlar
masum kuvvetlerdir. Vatanperver insanlardan mürekkep bir kitledir. Başlarına diğer
bir arkadaş geçer, kumanda eden Cephenin şurasına burasına ayrılabilir. Dağıtmak
muvafık olmayabilir. Bu, bir mesele olarak mütalaa edilmez. Fakat bu arkadaşlar,
kendilerine tevcih edilmiş olan pişmanlığı binaen vaziyeti ve şöhreti suiistimal etmiş
oluyorlar. Böyle bir teklifte bulunabiliriz. Kuvvetten tecrit edilecekler, kabahatlerini
Büyük Millet Meclisi affedecektir. Son tasavvurlarından dolayı affedilmeleri için Yüce
Meclise delalet edeceğimizi vaat edebiliriz. (pek muvafık sesleri)
EYÜP SABRİ BEY (Eskişehir): Ethem Bey, Tevfik Bey hakkında yapılsın, Reşit
Bey hakkında bir muamele yapılmasın. Çünkü anlaşmak için gitmiştir.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Mademki bu meselede anlaşmak için gitti
deniyor, ben de Reşit Bey’i, kendisini itham edecek vesikalar vardır ve kendi itirafı
etmiştir. Binaenaleyh o arkadaş da müsamaha ile geçiştirilemez. Hakikati söyleye-
lim ki mesele aydınlansın. Tabii Reşit Bey orada kalmıştır.
CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Açıklamanın sonu itibarıyla görüşmenin
yeterliliğini kabul edenler...
YUNUS NADİ BEY (İzmir): Görüşme usulü hakkında söyleyeceğim. Paşa Hazret-
lerinin son teklifleri, kendileri tarafından Yüce Meclise verilmiş bir teklif mahiyetin-
de. Meclise Hüseyin Avni Bey’in evvelce sorduğu bir soru cevapsız kalmıştır. Mec-
lis bu neticeyi kabul etmektedir. Ben bunu anlayamadım. Fakat bu meselenin hu-
susi surette halline çare bulunamayıp, bugün Hükümetçe icraata geçilmek suretiy-
le halline başlanmıştır. Bu meselede Hükümet buradaki açıklamaları malumat arz
edilmesi şeklinde düşünür mü? Yoksa buna bir netice vermek ister mi? Mecliste
Paşa Hazretlerinin teklifi, herhangi bir teklif gibi reddolunursa, Meclisin yasama ve
yürütme yetkilerinden bahsetmiyorum, alelade bir meclise dahi, bu mesele malu-
mat kabilinden arz olunamazdı.
ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Muhterem arkadaşlar, ben Ethem Bey meselesini bir
mesele olmak üzere kabul etmiyorum. Ethem Bey meselesiyle ortaya çıkan bir
mesele var ki o da Meclis meselesidir. Şimdi Meclis meselesi karşısında bulunu-
yoruz. Meclis meselesini hallettikten sonra, tabiatıyla mesele halledilmiş olacaktır.
Paşa Hazretlerinin beyanatı arasında bir fırka vardı. Burada teşekkül edip topla-
nan bir grupta seçilen arkadaşların Hükümet ile temas etmeleri ve onun da Paşa
Hazretlerine bildirilmesine dair. Hükümette bunun neticesinde bir karar veriyor.
Bunu teşekkürle kaydederim. Mustafa Kemal Paşa Hazretleri iştirak etmiyor ve
Meclis Reisi sıfatıyla temsilci heyeti reisiyle görüşeceğini söylüyor. Acaba Hükü-
met ne zannediyor ki kendisi nedir? Bizim içimizden ayrılmış ve gösterilen muay-
yen vazifeleri görmek üzere seçilmiş arkadaşlardır. Biz bütün memleketin mukad-
deratını fiilen almış olduğumuzu bütün kainata ilan ettik. Büyük Millet Meclisi var

87
dedik. Paşa Hazretleri yine bu kürsüden, Bursa'nın düştüğü zaman yapılan genso-
ru esnasında buyurmuşlardı ki Meclis doğrudan doğruya her meseleden mesul-
dür, ferden mesuldür. Bizim kabul ettiğimiz esaslardan biri de budur. Bunu, Mecli-
sin mesuliyeti hakkında söylemişlerdir. Mademki bizim mesuliyetimiz vardır, Hü-
kümetin kendi içinde yapmış olduğu şeyler bizim prensibimize aykırıdır, gayet
çirkindir. Bunu arz ediyorum ki Paşa Hazretleri bunu kabul etmemişlerdir. İkinci
mesele efendiler, biz her vakit iddia ediyoruz ki kudretimiz büyüktür, yasama ve
yürütme kudretimiz vardır. Bununla beraber hadiselerin meydana gelmesi karşı-
sında aciz mevkide kalıyoruz. Tarihe karşı biz mesulüz, bu vazifemizi, bu kudreti-
mizi kullanamıyoruz. Şimdi halledilecek mesele budur. Bu mesele halledilmeli. Bu
zihniyet ortadan kalkmalıdır. Bu zihniyet Hükümetteki bazı arkadaşlarımızda mev-
cuttur. Yine Paşa Hazretlerinin beyanatı arasında buyurmuşlardır ki Hükümet doğ-
rudan doğruya bunun mesulü olduğunu ve bunun mesuliyetini idrak eden ve Hü-
kümetin mesuliyetiyle yan yana yürüyen Meclisin de bir mesuliyetidir. Onun mesu-
liyeti, sizin mesuliyetiniz içindedir. Yunus Nadi Beyefendinin buyurdukları gibi,
malumat arz edilemez. Mademki mesele Meclise arz edilmiştir, Yüce Meclisi bu
mesele üzerine elini koyar. Paşa Hazretlerinin hakikaten samimi ve ciddi ve oldu-
ğu gibi söyleyeceklerine eminim. Çünkü temsilci olarak gittiğimiz zaman bize de
söylemişlerdi. Burada da aynı şekilde tekrarlamışlardır. Bilirsiniz ki bendeniz ne
zamandan beri iddia ediyorum ki bu Memleket Kuva-yı Muntazama ile kurtulur ve
Kuva-yı Muntazama teessüs etmedikten sonra hükümet olmak imkânı yoktur. Biz
içinden yıkılırız. Şüphesiz ki intizamsızlıklar memleketimizi harap etmiştir, bu ha-
raplığa sebebiyet verenler, biz burada söylediğimiz zaman belki zaman veya siya-
set hesabıyla ki Hükümet o zamanlar aksini iddia etmişlerdir. Biz o vakit görüyor-
duk ve onlar da biliyordu ki memlekette prensipler, kanunlar hakim değildi. Mem-
lekette şahsiyetler, eşkıyalar hakimdir. Hatta kumandanlardan Yüce Meclisin emir-
lerini dinlemeyen kumandanlar vardı. Binaenaleyh ben yine o zamanlar söylemiş-
tim. Böyle bir esasa, bir meclise, bir heyete, bir disipline tabi olmayan bir şaki ku-
mandan varken elbette hükümet olamazdı. Şükürler olsun görüyoruz ki Meclis
memlekette tesis ettiği Hükümette bütün milli hudutlar dahilinde yaşayan insanla-
rın refah ve saadetini temin etmek istiyor. Bunu şükranla karşılarız. Bunu şükranla
karşılamakla beraber kendimizin de hiçbir salahiyetimiz olmadığı vaziyetine sokul-
duğunu istemeyiz. Bunu istediğimizi kabul ettiğimiz gün, bizim burada toplanma-
mızın hiçbir mahiyeti yoktur, dağılınız, çünkü yazıktır. (dağılalım sesleri) Bu vesile
ile intikal ediyorum, Ethem Bey’in yazdığı telgraf haincedir. Gayet fenadır. Efendi-
ler, affınıza sığınarak söyleyeceğim, haincedir. Efendiler siyasetimizi alt üst ede-
cek mahiyettedir. Doğu ile münasebetimizi bozacak mahiyettedir. Efendiler, her
cürüm af edilebilir, fakat bu affedilemez. Çünkü öyle bir mahiyettedir ki bütün Müs-
lümanları, bütün memleket dahilinde yaşayan insanları, orduyu birbirine çarpıştıra-
rak kendi bencilliklerini, kendi diktatörlüklerini ister mahiyettedir. Bunu da heyet ola-
rak giden arkadaşlarımız tekrar etmişlerdir ki evvelce olmayan bu zihniyetler Hükü-
metin bu kuvveti karşısında bunu kasten yapmışlardır. Binaenaleyh bu affedilemez.

88
MAHMUT CELAL BEY (Saruhan): Heyete ait olanı anlamadım.
ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Eğer efendiler, bu böyle söz olan bir mesele için olsun,
hepimizin müşterek bir gayesi vardır. O da vatanın kurtuluşudur. Onlar da başın-
dan beri vatanın kurtarılması uğrunda mücadele ediyoruz diye iddia ediyorlar. Bu
iddialarıyla memleket dahilinde pek çok yapmış olduklar şeyler müsamaha ile
görüldüğü halde, onların en dikkat edilecek selameti, siyasetimizin iyiliğini düşün-
mek olacaktır. Demek ki bu adamlar kendi bencilliklerini, kendi niyetlerini temin
etmek için şu telgrafı gönderiyorlar. Şimdi yapılacak mesele Yüce Meclis bu me-
seleye el atar, Hükümetin kararı üzerinde incelemesini yapar. Yoksa Hükümetin
biz yaptık demesi kafi değildir.
NAFİZ BEY (Canik): Efendim, siyaset gayet garip garip çehreler gösterir. Zaman
ilerledikçe hakiki siyaset de değişir. Şu Yüce Meclis teşekkül edeli dokuz ay kadar
bir zamandır, ben de ondan bir ay sonra geldim. O vakitten beri, vakti gel dikçe,
icap ettikçe Kuva-yı Milliye aleyhinde, fakat bu kelimeyi kullanmaksızın, sözler
söylemiştim. O vakitler bazı üyeler birbirlerine yaklaşarak, bu adam Kuva-yı Milliye
aleyhinde söz söylemiş, derlerdi. Zaman zaman tekrar etmişimdir. Fakat biz düşü-
nüyorduk ki Hükümet bulunmadığı zamanlarda, memleketin eli silah tutan, kalbi
hamiyetle çarpan her fedakar ferdi hududa koşmuş ve Hükümet zayıf olduğu za-
manlarında yine o kuvvetlere dayanmıştır. Çünkü dayanacakları kuvvet mevcut
değildi. Bu da meşrudur. Fakat zaman geçti, düzenli ordu meydana gelmeye baş-
ladı, İşte bu zamanlar düzensiz kuvvetlerin memlekette artık yeri yoktur. Düzensiz
kuvvetlere böyle muamele yapıldıkça memlekette haydutluk, yağma yekdiğerini
takip etti. Bu takip ettikçe halk yekdiğerine fena nazarlarla bakmaya başladı. Daha
açıkça arz edeyim, Kuva-yı Milliye'nin mensup olduğu ve Kuva-yı Milliye'ye taraf-
tar ancak yüzde beş kişiyi istisna edebiliyorum ki mensup olmaları dolayısıyla
menfaat temin eden kimselerdi. İşte onlar bizim taraftarlarımızdı. Diğerleri muhali-
fimizdi. Bunu hadiseler de ispat etmiştir. Memleketin muhtelif yerlerinde ufacık bir
isyan kıvılcımı büyük bir yangına sebebiyet verdi. Bu ne idi? İşte Kuva-yı
Milliye'nin ortaya çıkardığı fikir dolayısıyla, aleyhtarlık dolayısıyla memleketimiz
aleyhinedir. Eğer müteşebbis bir memlekette bulunmuş olsaydık bizi çoktan altüst
ederlerdi. Fakat şükredelim ki ahali cahildir. Bu ahali baskı altında boyun eğmeye
alışmıştır. İşte ondan dolayı şimdiye kadar mevcudiyetini muhafaza edebilmiştir.
Teşekkür ederiz ki zaman geldi, şu hadise hakikati nazarımızda tecelli ettirdi.
Ethem Bey bu memleket için çalışmış, hakikaten büyük fedakarlık etmiş olmak
sıfatıyla ona hürmet ederim. Fakat bir kanun adamı olmam sıfatıyla arz ediyorum,
af mahkeme edilmeden söz konusu olamaz. Yapılan hareket, yapılan cinayet do-
layısıyla derhal adam mahkemeye sevk edilir. Bir ihtimal masumdur, bir ihtimal
değildir. Mahkeme onu tespit eder. Ondan sonra ona denilir ki mahkeme seni
mahkum etmiştir, fakat biz eski fedakarlığını dikkate alarak seni affediyoruz. Böyle
dersek çok güzel etmiş oluruz. Yoksa şimdi hiçbir şeyi affedemeyiz. Hüküm olma-
dıktan sonra o adam suçludur diyemeyiz. Nazarımızda şimdi maznundur. Binae-
naleyh Hükümet siyaseten kendisine tebligat yapabilir. Paşa Hazretlerinin buyur-
89
dukları gibi delalet edebilecekleri kendilerine ihtar edilebilir ve başka suretle taah-
hüt edilebilir. Ne de yağma edilen masumların hakları adına bir şey söylenebilir.
Ne ifade etmek istediğimi arz edeyim. Demirci Mehmet Efe hiçbir köyde oturamaz.
Yeri istiklal mahkemesidir. Ondan sonra hukuku nazarımızda tecelli eder. Demirci
Efe affa layık ise Yüce Meclisi affeder. Sonra gelelim esas meseleye. Şimdiye
kadar bu işe Yüce Meclis ele almamıştır. Şuradan buradan gelen haberlerle yahut
bazen de yanlış malumatlarla fikrimiz dolmuştur. Bu mesele had bir devreye gel-
mek itibariyle Hükümet, doğrudan doğruya, icra kuvveti ve vekili olmak hasebiyle
bu mesuliyeti üzerine almıştır. Mesuliyetin sonunda, biz bunu üzerimize alırsak
muvafık hareket etmiş olmayız. Hükümet bu meseleyi hüsnü suretle halleder ve
halledemezse bize der ki biz şu suretle hareket ettik. Biz beğenmezsek, Hüküme-
tin yakasından tutarız. Eğer şimdi bu meseleye müdahale edersek, o vakit mesuli-
yeti üzerimize alırız. Benim arz edeceğim bundan ibarettir.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Efendim, Yunus Nadi Beyefendiye kısa bir
cevap vermek istiyorum. Buyurdular ki bu kadar mühim bir mesele Hükümet tara-
fından sadece malumat vererek Yüce Meclise arz olunamaz. Bence bu kadar açık
seçik muamelenin Meclise verilen bu malumat bile fazladır. Efendiler, bugün vesi-
kalardan ve fiili teşebbüsten, her şeyden vazgeçiniz, en son alınan açık telgrafla
Yüce Meclisin meşruiyetine açık bir surette çirkin bir lisanla taarruz ve tecavüz
eden bu gibiler hakkında lazım gelen muamele için Meclis gayet açık bir kanun
yapmıştır. Bu hareketi yapanlar hakkında şöyle mi yapalım, böyle mi yapalım diye
maruzatta bulunan Hükümeti an tutmak uygun değildir. Bu kadar aciz, bu kadar
titrek insanlardan müteşekkil bir heyetle bugünkü şartlar dahilinde memlekette
hüküm icra edilemez. Bütün arkadaşlarımdan istirham ediyorum, Hükümete tavsi-
ye olunacak harekâtı tavsiye buyurunuz. Beyefendiye de ufak bir cevap vermek
istiyorum. Bu mesele bir aydan, bir buçuk aydan beri bahis mevzuu olduğu halde
dün Meclise intikal etti. Buraya intikalinden belki bir kaç ay evvel bazı tedbirlere
teşebbüs etmiş bulunurdum. Bunda bir hatam olduğunu bu suretle anlamış bulu-
nuyorum. Hakikaten böyle hayat ve istiklalimize ve mevcudiyetimize bir darbe
vurmak isteyenlere karşı bu kadar samimi, bu kadar iyilikle hareket etmek bir ha-
tadır ve ben üzülerek söylüyorum bu hatayı yaptım. Fakat bundan sonra heyetini-
ze vaat ediyorum, tekrar etmem. Beyefendinin mütalaasına temas eder bir kaç
nokta arz etmek istiyordum. Yalnız mütalaa benim izahatım da ufak... Ben arz
ettiğim gibi kanunen açık olan bir vazifesini Hükümet ifa ede gelmektedir ve bunda
henüz kendisini aciz görmemiştir ve bundan dolayı Yüce Heyetinizden bir karar
çıkmasına lüzum görmemiştir. Fakat Heyetiniz bu meselede mesuliyeti Hükümetin
üzerinden almak isterse Hükümet bundan memnun olur ve elbette Yüce Heyetini-
zin kararıyla bu mesele hallolunursa daha uygun olur. Kararı Hükümet uygun gö-
rürse kabul eder. Görmezse düşürürsünüz. Kendi kararınızı icra ettirecek bir heyet
bulursunuz. Demirci Efe'nin teslim olmasında, kendisine Hükümet adına bir şey
vaat edilmemiştir. Evet, kayıtsız şartsız teslim olmuştur. Demirci Efe meselesi bu
meseleye göre daha hafiftir. Demirci Efe'nin birtakım hususi cinayetleri, yani asıp

90
kesmesi ve gafleti vardır. Fakat son vaziyette asıl cani Ethem Bey’dir. Çünkü De-
mirci Efe sükunet ve itaatle oturuyordu. Sonra isyankar oldu. Ama silahla mukabe-
le etmedi, ordu kuvvetleri bunları sardı, silahlarını aldı. Adamlarından asker olan-
ları kıtalarına gönderdi. Bu adam bir kaç kişi ile kaçtı. Fakat bilahare teslim oldu.
Bu adam Büyük Millet Meclisine tecavüz etmemiştir. Ordu ile fiili bir çatışma yap-
mamıştır. Ondan dolayı mahallinde idareten bir yerde ikamet ettirilmiştir. Herhalde
cinayetlerine istiklal mahkemesince bakılması lazımdır.
CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim bu meseleye dair çeşitli öner-
1
geler var. Görüşme kafidir, gündeme geçelim deniyor. Gündeme geçiyoruz.

8 OCAK 1921: TBMM BAŞKANI MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN, KUVA-YI SEY-


YARE KOMUTANI ETHEM BEY’İN İSYANI HAKKINDA BEYANATI
(1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 131.Birleşim, Gündem: 8/1)
Aralık ayı sonunda Kütahya’ya, Kuva-yı Seyyare üzerine gönderilen
Garp Cephesi kuvvetleri isyancıları Gediz’e kadar sürmüşlerdi. Ama bu
fırsattan yararlanan Yunan kuvvetleri Bursa ve Uşak üzerinden taarruza
geçtiler. Türk Ordusu iki ateş arasında kalmıştı. Bunu fırsat bilen Kuva-
yı Seyyare tekrar Kütahya'ya doğru harekete geçti. Mecliste açık otu-
rumda Mustafa Kemal Paşa gelişmelerle ilgili olarak açıklamalarda
bulundu. Meclis iyice hareketlendi ve tarihi kararlar alındı.
HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Söz Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinindir.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Muhterem efendiler, Garp Cephemizi teşkil
eden askeri kuvvetimizden olan Birinci Kuva-yı Seyyare dediğimiz kıtanın başında
kumandan olarak Ethem Bey’in ve bunun biraderi Tevfik Bey’in bulunduğunu cüm-
leniz bilirsiniz. Bunlar hakkında ve bunların son zamanlardaki yaptıkları hakkında
bir iki kez Yüce Heyetinize bazı izahat vermiştim. Fakat bu izahatım gizli celseler-
de olduğu için bütün milletçe mesele henüz bilinmemektedir. Binaenaleyh, en son
safha hakkında beyanatta bulunmadan evvel şimdiye kadar cereyan etmiş olan
olayların gayet kısa bir hülasasını vermek istiyorum. Fakat yapacağım açıklama
çok özet olacaktır ve birçok araştırmam neticesinde elde edilen delillerin ve belge-
lerin verdiği kesin kanaatlere dayanacaktır. Ethem ve Tevfik beylerle beraber,
maalesef baştan itibaren son zamanlara kadar bizimle beraber ve içimizde arka-
daşlık etmiş bulunan Reşit Bey, vatanı ve milleti müdafaa etmek için emirleri altın-
da bulundurmaya muvaffak oldukları kuvvetlere dayanarak bir takım hayallere
saptılar. Bizim kati kanaatimize göre meydana gelecek olan şuydu. Evvela Kütah-
ya ve havalisinde kendi tabirlerince bir hükümet, fakat bizim hakiki ifade etmek

1
TBMM Gizli Celse Zabıtları (30 Aralık 1920), 1.Dönem, c.1, s.290-305, http://www.tbmm.gov.tr/
91
üzere kullanacağımız tabirle, bir derebeylik kurmaya yeltendiler. Bu derebeyliği
Afyonkarahisar’a, Isparta'ya ve belki Konya'ya, Eskişehir'e kadar içine alacak şe-
kilde genişletmekle beraber, memleketin diğer yerlerinde de kuvvetler teşkili ile
daha çok güçlenmek ve sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırarak
yerine memlekete hakim bir hükümet meydana getirmek istemişlerdir. Tabii ki bu
kadar hatalı fikirlere sahip olacaklarını ve fena yola sapacaklarını hiç birimiz dü-
şünmek istemezdik. Yalnız hepimize malum olan bir hakikat vardı ki o da Ethem
Bey ve Tevfik Bey kendilerine bağladıkları bazı kimselerle memleket içinde daimi
bir anarşinin sürmesine taraftar buluyorlardı. Yine bu adamlar memleket ve millet
menfaati adına vazife yaparlarken, her yerde, millete kötülük yapıyorlardı. Şüphe
yok ki hepimiz bu adamların ve kuvvetlerinin millete yaptıkları kötülükleri yakından
görüyorduk. Lakin öyle devirler geçirdik ki o devirlerde tabii her kuvvetten istifade
etmek zaruretinde idik ve fakat her kuvvetin fenalıklarını bertaraf ederek, olumlu
ve faydalı bir hale getirmek ümidini de kuvvetli olarak muhafaza ediyorduk. Ethem
ve Tevfik beylerin kuvvetleri hakkında ilk tatbik etmek istediğimiz tedbir, bunları
mantıki, makul, meşru ve istifade edilebilir bir hale getirmek olmuştu. Bununla
uzun zaman mücadele edildi. Tabii ki Hükümetimiz ve Hükümetimizin memleket
içindeki bütün teşkilatı, bir taraftan cephelerdeki ordularımız günden güne düzen,
intizam, mükemmeliyet ve kudret kazanıyordu. Ordu ve Hükümet her tarafta ted-
birlerini tatbik ettikçe ve bu tatbikatta kudretini gösterdikçe Ethem ve Tevfik beyle-
rin hayal dünyalarında teşekkül eden düşünceler ortaya çıkmaktan mahrum olu-
yordu. Son zamanlarda Garp Cephesinde bir kumanda değişikliği oldu. Bildiğiniz
gibi Fuat Paşa oradan alındı, yerine bütün cephe ikiye ayrılarak, bir kısmına Genel
Kurmay Reisi İsmet Bey, diğer kısmına da İçişleri Vekili Refet Bey getirildiler. Hü-
kümetin bu iki zata vermiş olduğu vazife, bu iki cephe üzerinde kuvvetli ve munta-
zam birer ordu meydana getirmekti. Diğer taraftan bütün o sahada Hükümetin
hakiki olarak teşekkül eden Hükümetin şeref ve haysiyetinin daima korunduğunu
herkese göstermek ve icap ederse fiilen kabul ettirmek idi. Bu iki komutan, vazife-
lerini ilk andan itibaren fevkalade bir surette, tedbirli bir tarzda tatbik etmeye baş-
ladılar. İşte bu esnasında, Ethem ve Tevfik beyler kendi planlarının az bir zaman
sonra tatbik etmekten menedileceklerini idrak ettiler. Planlarının tatbiki için acele
etmelerinin lüzumunu anladılar. Ethem Bey rahatsızlığını bahane ederek kah Es-
kişehir'de ve kah Ankara'da çalışıyordu. Reşit Bey Meclisin içinde çalışıyordu.
Tevfik Bey, kardeşi Ethem Bey’in vekili sıfatıyla, Kütahya ve o havalisindeki kuv-
vetlerin başında çalışıyordu ve her üçü aynı maksada çalışıyorlardı. Ethem Bey’in
hastalık bahanesiyle burada bulunduğu bir sırada cephede bulunan biraderi Tevfik
Bey hiç manası olmayan bir takım uydurma meselelerle Hükümet ve Ordunun
icraatına itiraz etmeye başladı ve bu itirazlarını Büyük Millet Meclisinin kanunları-
nın tatbik olunmamasına kadar ilerletti. Misal olarak hatırıma gelen birkaç şeyi,
söyleyeceğim. Mesela casuslar Büyük Millet Meclisinin çıkarttığı kanuna göre
istiklal mahkemelerine sevk olunur. Firar meseleleri istiklal mahkemelerine sevk
olunur. Halbuki Kuva-yı Seyyarenin başında bulunan Tevfik Bey her iki meseleyi
de doğrudan doğruya kendisi hallediyordu. Yani filan adam casustur diye Tevfik
92
Bey tarafından derhal idam olunuyor yahut firara sebebiyet vermiştir diye Tevfik
Bey veya Ethem Bey tarafından idam olunuyordu. Bunlar kendi nüfuzlarını, tehdit-
lerini göstermek için böyle terör yapıyorlardı. Garp Ordusu Kumandanı, bütün
kumandanlara olduğu gibi, bunlara da yapmış oldukları yanlışlıkları bir bildiri ile
duyurmuştu. İtiraz ettiler ve bu itirazlarında haksız olduklarını da itiraf ettiler. Me-
sela, Simav ve havalisinden düşman çekildikten sonra Hükümet yetkilileri bulun-
madığından halkın durumu karmakarışık bir halde bulunuyordu. Hükümete ihtiyaç
olan memurları, jandarma ve polisi seçip gönderinceye kadar, oraya sırf halka bir
idari merci olmak üzere, Garp Ordusu Kumandanı bir Havali Kumandanı tayin etti.
Simav ve Havalisi Kumandanı diye bir zatı tayin etti ve oraya yeterli miktarda jan-
darma ve kuvvet gönderdi. Buna da itiraz ettiler. Garp Ordusunun böyle bir tedbiri
tatbik etmekten diğer bir fikir ve maksadı da vardı. O da, şu idi. Yunanlılar çekil-
dikçe derhal Birinci Kuva-yı Seyyareye mensup olan müfrezeler oralara gider,
halkı soyar veya asker yapacağız diye icap edenleri alır ve bir kısmını da siz Yu-
nanlılarla beraber hareket ettiniz diye öldürür. Böyle bir takım zulümler yapıyorlar-
dı ve bunun neticesi olarak, hıyanet neticesi olarak, oradaki ahali, ya Yunanlılara
kendilerini yalnız bırakmamaları için rica ediyorlardı veya Yunanlılarla beraber
kaçıyorlardı veyahut da bu gelen gayri muntazam şaki kuvvetlere karşı silahlana-
rak cephe kurmaya mecbur kalıyorlardı. İşte Garp Ordusu Kumandanı bu zavallı
Müslüman halkın kalbini tatmin etmek hayat ve fayda sağlamak ve düşmanla be-
raber kendilerini yürümekten alıkoymak için yegane bir tedbir olmak üzere Simav
ve havalisine, sırf halka müracaat edecekleri merci olmak üzere böyle bir heyet
göndermişti. Tevfik Bey bunu da istemedi ve gönderilen havali kumandanlığını
beraberindeki jandarmasıyla beraber oradan iade etti. Bu tarzdaki muhalefetlerini
bir gün o dereceye getirdi ki ben Garp Ordusunu tanımam dedi. Yani düşman
karşısında bulunan kuvvetleri ile Türkiye Büyük Millet Meclisinin Garp Ordusu
Kumandanına isyan ediyordu. Bu vaka Meclis Başkanlığına intikal etmişti. Ben
bunun tatlılıkla hallini pek çok arzu ediyordum. Bunun için meseleyi resmen Hü-
kümete ve Meclise intikal ettirmeden evvel bizzat halledebileceğimi zannederek
teşebbüs etmiştim ve burada bulunan Ethem ve Reşit beyleri alarak cepheye git-
tim. Oradaki kumandanlarla görüştüm, münakaşaya sebep olan husus o kadar
basit, o kadar manasız idi ki hakikaten ne Reşit Bey’ce, ne Ethem Bey’ce ve ne de
diğer bu işlerle temasta bulunan ve alakadar olan arkadaşlarca önemli görülmedi
ve bir mesele olarak düşünülmedi. Garp Ordusu kumandanının bu husustaki tebli-
gatının herhangi bir zat, herhangi bir kumandan tarafından reddedilmiş olmasını
makul bulmadılar. Fakat derhal bunlar bu esasın çürük olduğunu görünce, ikinci
bir esasa geçtiler. Dediler ki biz filan, filan, filan kumandanları istemeyiz, onlar
yapamazlar. İstemedikleri kumandanların hepsi dikkate alınırsa adeta Garp Ordu-
sunda hiç bir kumandan kalmıyordu. Bütün Garp Ordusunu bunların emrine ver-
mek icap ediyordu. Halbuki reddettikleri kumandanların her biri ayrı ayrı fazilet
sahibi ve kıymetli insanlardır. Bu hususta dahi iddialarının makul olmadığını gö-
rünce dediler ki yalnız filan kumandanı istemeyiz. Mesela Refet Bey’i istemeyiz
dediler. Ne için Refet Bey’i istemiyorsunuz dedik. Emniyetim yok diye cevap verdi.
93
Biz bu emniyetsizliği, Refet Bey’in noksan meziyetlerinden ileri geldiğini farz et-
mekte olduğunu düşünerek bunun böyle olmadığını söyledik. Refet Beyin gayet
kıymettar, gayet anlayışlı, gayet cesur ve kıymetli bir kumandan olduğunu kendi-
sine söylediğim zaman, böyle faziletlerin herkesten ziyade Refet Bey’de mevcut
olduğuna ve herkesten ziyade kanaatleri olduğunu söylediler. Emniyet duymadık-
larını beyan ederek Refet Bey’in oradan alınmasını ve Refet Bey ile beraber
Karahisar’da bulunan Kolordu Kumandanı Fahrettin Bey’in de alınmasını arzu
ediyorlardı. Fakat böyle her an başka bir safhada, başka bir renkte, başka bir
maksatta ortaya çıkan mesele tabii ki bizim dikkatimizi çekti ve bunun için Hükü-
met bu işi bütün yönlerini inceden inceye araştırmaya koyuldu. Bu esnada gördük
ki bunlar, mesela Demirci Mehmet Efe, Yörük Ali Efe vesaire gibi ne kadar böyle
kimseler varsa bunların hepsini gizli mektuplarla, şifreli mektuplarla, hususi adam-
larla Hükümet aleyhine kendisiyle beraber olmaya teşvik ediyordu. Hükümet bir
taraftan bunlara nasihat etmek suretiyle akıl ve mantık dairesine çekmeye çalıştığı
sırada tabii diğer taraftan da bunların fenalıklarının memlekete yayılmasını önle-
meye çalışıyordu ve bunun için icap eden tedbirleri alıyordu. Bu adamlar baktılar
ki bu tedbirlerinde, bu teşebbüslerinde de muvaffak olamıyorlar, o zaman zihniyet-
lerini değiştirdiler. Değiştirdikleri şu idi şimdi arz edeceğim. Bu zihniyet, doğrudan
doğruya Reşit Bey’in ağzından çıkmış, benim ve Yüce Mecliste bulunan birçok
arkadaşın huzurunda telaffuz edilmiştir. Bu adamlar demişlerdir ki,
-Bizim için hayatımız haysiyetimiz, bizim menfaatimiz bu milletin, bu vatanın hayat
ve menfaatinden yüksektir. Biz İran'da da, Turan'da da kendimize yaşayacak bir
yer buluruz.
HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum) : Tarihini söyler misiniz, ne zaman söylediler?
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): O kadar hafızam kuvvetli değildir, Beyefendi
Hazretleri. Müsaade buyurursanız bunu işitmiş arkadaşlardan Celal Bey’in hafıza-
sı daha kuvvetlidir. Bu on, on beş gün içinde, son zamanlarda vuku bulmuştur.
Yine bu adamlar demişlerdir ki
-Biz İzmir ve havalisinde engin araziye, çiftliklere ve servete sahibiz ve size iştirak
etmekle büyük işler ve büyük fedakarlıklar yaptık. Biz Yunanlılarla beraber kalabi-
lirdik ve Venizelos'la ben diz dize oturabilirdim.
...Binaenaleyh birinci hayale, birinci gayeye erişemeyeceklerini gördükten sonra
ikinci bir menfaat yaratmaya teşebbüs etmişlerdir. Yeni hıyanet noktası aramaya
teşebbüs etmişlerdir. Bunun için tevessül ettikleri tarzı hareketleri şunlardır. Evve-
la Bolşevikleri kışkırtmak, komünist renk, şekil ve kisvesinde görünmek, Bolşevik-
leri aldatmak, Bolşeviklere bu memleket içinde bir coşku, derhal bir inkılap, bir
ihtilal yapmak imkanı olduğu kanaatini verdirmek istediler ve bunun için burada bir
beyanname yazdılar. Evvela Eskişehir'de bulunan işçiyi isyan ettirmek istiyorlardı.
O işçilere hitaben bir beyanname yazdılar, bastırdılar, oraya götürüp dağıtacaklar-
dı. Tabii müsveddesini yazdılar ve matbaada bastırdılar, ancak ondan sonrasına

94
muvaffak olamadılar. Bunların bu hareketi evvelce bizce malum idiyse de suçüstü
yakalayalım dedik. Fakat diğer taraftan Bolşevikler de bu adamların böyle meslek-
siz ve mezhepsiz olduklarını anlamışlardır. Binaenaleyh kendilerine hıyanete daha
müsait olan bir muhit, bir temas noktası aradılar. Onun için Yunanlılarla dostluğu
tahkik ettiler. Böyle Bolşeviklerle, Yunanlılarla, ayni zamanda İstanbul'la ve ayni
zamanda İngilizlerle böyle muhtelif kisvelere, renklere ve zihniyetlere bürünerek
muhtelif siyasetler takip ve muhtelif siyasetler tertiplediler. Hangi siyaset kendi
emellerine, menfaatlerine, hıyanetlerine mutabık gelirse derhal oraya tevessül için
amade bulunuyorlardı. Bir taraftan da milletin birliğini ve bilhassa ordunun düzeni-
ni ve itaatini, disiplinini ihlal için teşebbüste bulunuyorlardı. Orduya salepçi kıyafe-
tinde bir takımadamlar soktular ki bunlar askere diyeceklerdi ki derhal subaylarını-
zı öldürünüz, memleketlerinize gidiniz, böyle bir şeye lüzum yoktur. Diğer taraftan
da bütün subayların kendileriyle beraber bulunmaları için ayrı ayrı propaganda
yapmışlardır. Diğer bir istikametteki teşebbüsleri de bütün millet nazarında Büyük
Millet Meclisinin muhterem üyelerini lekelemek, Büyük Millet Meclisinin haysiyetini
düşürmek idi. İçeriye ve dışarıya karşı bütün bu teşebbüsler esnasında Hükümet
tedbirlerini tatbik etmekle beraber, arz ettiğim gibi, mümkün olduğu kadar bu
adamları yola getirmeye çalıştı. En son olmak üzere gerek Yüce Heyetinizden ve
gerek onlara güven verebilecek kıymetli ve faziletli arkadaşlarımızdan bir kaçı da
oraya kadar gittiler. Kendilerine icap eden nasihatte bulundular. Fakat bu da tesir
etmedi. Belki bu arkadaşları ayartmak için birçok yalanlar söylemişlerdir. Çünkü
bu arkadaşlarla orada fikir alış verişinde bulundukları sırada, Hükümetin kendi
emirlerine vermiş olduğu bir piyade alayının, 159. Alayın bütün subaylarını tevkif
etmişlerdi ve askerlerine de birer vesika verdiler ve bu vesikalar üzerinde, artık
muharebe bitmiştir, hepimiz Padişahımızın emirlerine itaat edeceğiz. Haydi, mem-
leketlerinize gidiniz ve bu kağıtları dağıtınız diye terhis etmişler ve ellerinden silah-
larını alarak şuradan, buradan topladıkları adamlara ve ondan sonra da Yunanlıla-
ra verdiler. O sıralarda, heyet daha orada bulunduğu zaman hatırımızdadır, doğ-
rudan doğruya Meclis Reisliğine hitaben yazdıkları bir telgraf, daha doğrusu bir
protesto diyelim, çünkü onlar öyle demişlerdi, bu protesto ile doğrudan doğruya
Yüce Meclisin meşruiyetine, mevcudiyetine tecavüz ve taarruz etmişlerdi. Bütün
manasıyla isyan etmişlerdi.
NUSRAT EFENDİ (Erzurum): Paşa Hazretleri bu telgrafa isyan mektubu desek
doğru olur.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Evet bu isyan mektubunu kendileri için kıy-
metli bir vesika sayarak, düşmanlarımız nezdinde kendilerini kurtarmaya yetecek
bir vesika olarak düşündüklerinden, son elde ettiğimiz vesikada da bunun bir sure-
tini de düşmanlarımıza vermiş oldukları anlaşılıyor. Bu adamlar bütün milletin ve
memleketin mukaddes menfaatlerini tahkir etmekten, bu adamlar Yüce Meclise
karşı hiç bir hor hakir kişinin telaffuz edemeyeceği edepten yoksun tahriklere cüret
etmişlerdir. Bu adamlar vatan müdafaası için hudutlarda, cephelerde duran asker-
lerimize silahlarını çevirmekten utanmadıkları halde, yine Yüce Meclisiniz bunların
95
lehinde, bunları kurtarmak istediniz. En son kabul etmiş olduğunuz karar, bu
adamların ilticaları halinde hayatlarının emniyete alınacağı ve işlemiş oldukları
suçlardan dolayı haklarında verilecek olan kanuni hükmün benim delaletimle affe-
dileceklerinin kendilerine bildirilmesinden ibaret idi. Efendiler Yüce Heyetinizin bu
emrini harfiyen yerine getirdim. Bu bildiri Garp Ordusu Kumandanı İsmet Bey tara-
1
fından aynen bunlara tebliğ edilmiştir. Garp Ordusu Kumandanı İsmet Bey, her
insana nasip olmayacak bir büyüklüğü de kendiliğinden göstermiştir. Bu adamların
kafasını on kere parçalamak için sınırsız fırsatlara sahip iken, pek kuvvetli birlikler
elinde iken ve bütün vaziyete hakim iken vurmamıştır. Vuracağı zaman demiştir
ki... (hata etmiş, sesleri) O hata etmemiştir, o daima Yüce Meclisinizin mukarrera-
tına uygun hareket etmekle pek büyük bir sevap işlemiştir. (doğru, sesleri) İsmet
Bey bunlara demiştir ki,
-İşte Büyük Millet Meclisinin size olan en büyük lütuf ve iyiliği, bunu size resmen
tebliğ ediyorum. Fakat hususi olarak kendiliğimden de diyorum ki yaptığınız hıya-
net, cinayet ve kötülüktür. Güvenecek hiçbir şeyiniz yoktur. Maiyetinizdeki kuvvet-
leri pek abartılı olarak söylüyorsunuz, ben onu üç misli düşünerek tedbirlerimi
almışımdır. Binaenaleyh Büyük Millet Meclisinin emrine itaat ediniz.
...Bu adamlar ona da itaat etmemişlerdir. İşte ondan sonra Ordu Kumandanı, kuv-
vetlerini bunların bulunduğu istikamete göndermiştir. Halbuki bunlar daha evvel
Yunanlılarla ittifak etmişlerdir ve bütün gelişmeler gösteriyor ki bu ittifaklarını fiilen
uygulamak için bahane bahaneler arıyorlardı. Ordu, Gediz istikametine doğru
ilerleyince bunların maiyetlerinde bulunan ve büyük bir kısmı zorla tutulabilen in-
sanlar derhal vaziyeti anladılar ve kısım, kısım ayrıldılar ve bu ayrılanların bir kıs-
mı orduya katılmıştır ve bir kısmı da katılmak üzere bulunuyor. Ethem, Tevfik ve
Reşit beyler doğrudan doğruya maiyetlerinde kalan bir kısım kuvvetler ki en son
olarak üç yüz kişi kadar görülmüştür, kayıtsız şartsız Yunanlıların emrine tabi ol-

1
İsmet (İnönü) Bey'in 31 Aralık 1920 tarihli telgrafı: "Büyük Millet Meclisi’nin meşruiyeti-
ne saldırı ve isyanı ifade ederek çekmiş olduğunuz telgraf üzerine, durum 30 Aralık 1920
tarihinde Mecliste konu edilmiş ve Büyük Millet Meclisi’nce komutanlıktan alınmanız ve
bu konuda Hükümet tarafından tedbir alınması uygun görülmüştür. Kütahya’dan millet-
vekili heyetinin dönmesi üzerine, konunun kan dökülmeden çözümlenmesi için Büyük
Millet Meclisi’nin Ethem Bey’le kardeşlerine kuvvetleri başından ayrılarak Hükümete sı-
ğınmaları için teklifte bulunulması, istedikleri bir yerde oturabilecekleri, haklarında verile-
cek kanuni bir kararın affı için Hükümetçe Meclise aracı olunabileceği TBMM’ne Mustafa
Kemal Paşa tarafından teklifte bulunulmuş ve bu teklif kabul edilmiştir. Aldığım emir üze-
rine teklifi aynen duyurur ve cevabınızı beklerim."
96
1
muşlardır. (Kahrolsun, lanet olsun sesleri) Yunanlılara şüphe yok ki bunlar birçok
sır verme vaadinde bulunmuşlardır. Yalnız bu adamlar bittabi ne ordumuzu bilirler
ve ne de ordumuzun kahramanlığını lüzumu gibi takdir edebilirler. Onların sır diye
verdiklerinin hüküm ve tesiri yoktur. Fakat her halde mübalağalı bir surette vermiş
oldukları malumat ve izahatla Yunan Ordusunu ve İngilizleri fevkalade heveslen-
dirmişlerdir ve bunun neticesi olarak iki gün evvel Yunan Ordusu, bütün Garp
Cephesinin her noktasında, kendi safları arasında Ethem dahil olduğu halde taar-
ruz geçmişlerdir. (Allah kahretsin, sesleri)
NUSRAT EFENDİ (Erzurum): Paşa Hazretleri artık bey demeyiniz, hain deyiniz.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): İşte Ethem, Tevfik ve Reşit beylerin bu ha-
ince hareketlerini fiilen dahi ihbar ettikten sonra tabii haklarında verilecek olan
hüküm pek açıktır. Tabii o dakikadan itibaren bunlar bizim için hiç bir temiz sıfata
haiz olamazlar ve ihtarınız üzere Ethem ve Tevfik hainleri diyeceğim. Ancak he-
nüz Büyük Millet Meclisi üyesi sıfatını taşımakta bulunan Reşit Bey hakkında dahi
ayni şeyi kullanmak mecburiyetindeyim. Yüce Heyetinize hürmeten telaffuz ede-
bilmek için Reşit Bey’in mebusluktan düşürülmesine rey vermenizi istirham eyle-
rim. (kabul, reye sesleri)
HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Millet ve memleket menfaatleri aleyhine
silah kullanarak, düşmanlarla işbirliği yapan Saruhan Mebusu Reşit Bey’in mebus-
luktan ihracını kabul buyuranlar el kaldırsın. Çoğunlukla kabul edilmiştir. (alkışlar)
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Binaenaleyh efendiler artık Ethem, Tevfik ve
Reşit meselesi kalmamıştır. Maiyetlerindeki namuslu kuvvetler ayrılmışlar ve or-
duya katılmışlardır ve kendileri de ne kadar aciz ve naçiz olduklarını anlamışlardır
ve en son kendilerine layık olan yeri de ancak Rum saflarında bulabilmişlerdir.
Şimdi Karşımızda bir Yunan meselesi vardır. Bu münasebetle belki icap ederse
Milli Savunma Vekili Paşa Hazretleri de yeni gelişmeler oldukça tabiatıyla beya-
natta bulunurlar. Ben yalnız ufak bir özet yapayım.
VEHBİ BEY (Karesi): Bir şey arz edeceğim. Bizim arkadaşlardan Saruhan Mebu-
su Reşat Bey vardı, acaba o ne oldu?
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendim Saruhan Mebusu Reşat Bey, Sa-
ruhan Mutasarrıfı Aziz Bey ve Demirci Kaymakamı Hilmi Bey daha evvel İsmet
Beyin yanına gelmişlerdi ve onlar bu adamların gizlice Yunanlılarla temas ve mü-
nasebette bulunduklarını bildirmişlerdi ve İsmet Bey zannederim onları beraberin-

1
Çerkez Ethem ve kardeşleri o tarihte henüz daha Yunanlılara iltica etmemişlerdi. Musta-
fa Kemal Paşa’ya, ya yanlış istihbarat verilmiş veya Meclisi endişelendirmemek için böyle
söylemiş olabilir.
97
de bulundurdu. Efendim evvelsi gün düşman Yenişehir, İnegöl, Gediz ve Uşak'tan
yani her noktadan taarruz etmiştir.
(Bu sırada Aydın Mebusu Tahsin Bey taarruzu tard (sürme, dağıtma) anlayarak alkışladı)

SALİH EFENDİ (Erzurum): Paşa Hazretleri, kulaklarında arıza olduğundan taarru-


zu tard anladı ve onun için alkışladı.
TAHSİN BEY (Aydın): Efendim kulaklarım ağır işittiğinden yanlış anladım, affeder-
siniz.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Önemli değil. İnşallah tard olunduğunu da
yarın söylerim. (inşallah sesleri) Efendim; Uşak'tan doğuya ilerlemek isteyen düş-
mana karşı Cenup Ordusu Kumandanı Refet Bey ve orada bulunan Kolordu Ku-
mandanı Fahrettin Bey taraflarından seri bir surette alınan tedbirler karşısında
düşman Uşak'ın pek yakınında İslam Köyünden ileri geçememiştir. Orada durdu-
rulmuştur. Dün ve bugün hiç bir hareket ve faaliyeti görülmemiştir. Güneyde, Ge-
diz'de bulunan kuvvetimize Ethem üç yüz kişi kadar bir kuvvetle taarruz etmiştir.
Tabii püskürtmüşlerdir. Bunun taarruzu üzerine tabii oradaki kuvvetlerimiz mukabil
taarruza geçmiş, takip ediyordu. Son vaziyeti henüz takip ediyoruz. Bunlar ehem-
miyetli bir şey değildir. Daha çok vakayı halledeceğiz. Kuzeyde efendim, malumu-
nuz Yenişehir ve İnegöl'de büyük kuvvetlerimiz yoktur. İleri karakol postası halinde
ufak şeylerimiz var. Asıl mevzilerimiz daha doğudadır. Mesela Köprühisar'da
mevziimiz vardır. Onun güneyinde, Nazif Paşa'da esaslı tahkim olunmuş mevzile-
rimiz vardır. Düşman Köprühisar mevzilerine mühimce bir kuvvetle ilerledi, taarruz
etti. Fakat bu taarruzda muvaffak olamadı, püskürtüldü. Kuvvetini tekrar bir alayla
takviye etti. Dün akşamki vaziyette bozulup giden kuvvetlerle onu tazyik eden
kuvvet mevziin karşısında kalmıştır. Bugün de en son malumatıma göre, düşman
tarafından yeni bir hareket meydana gelmedi. Yeni bir faaliyet yoktur. Bunun gü-
neyinde, İnegöl doğusundaki Nazif Paşa mevkiine düşman fazla bir kuvvetle fazla
bir tazyik yapmıştır. Fakat son okuduğum raporda vaziyet, ondan sonra bir faaliyet
göstermemiş olduğu merkezinde idi. Tabii vaziyete henüz tamamen inkişaf etmiş
nazariyle bakılamaz. Henüz düşmana karşı mevcut olan kuvvetlerimizi kullanma-
mışız ve temas eden, duran, ufak hareket yapan kuvvetlerimiz esasen düşman
temasında bırakılmış olan kuvvetlerdir. Yalnız şurasını arz edeyim ki bu adamlar
Ethem ve Tevfik, bir aydan iki aydan beri faaliyet sahasına nakletmek istedikleri
emel peşinde bizi ve orduyu biraz meşgul etmişlerdir. Bu meşguliyetler yüzünden
memleket ve millet hesabına çok büyük zayiat olmuştur, çok fırsatlar kaybedilmiş-
tir. İnşallah bundan sonra o fırsatları telafi ederiz. (İnşallah sesleri) Efendiler, mak-
sadımız meşrudur, muvaffakiyet imanımız sarsılmamıştır. Binaenaleyh dahilde ve
hariçteki düşmanlarımız, ister çok, ister az olsun, teşebbüslerinin büyüklüğü ne
olursa olsun muvaffakiyetimiz katidir. Nihai muvaffakiyet, meşru bir maksat takip
edenlerde kalacaktır.

98
SALİH EFENDİ (Erzurum): Önergemden evvel bir şey arz edeceğim, kısa bir şey-
dir efendim. Arkadaşlar, Paşa Hazretleri geçen ki Ethem hakkındaki beyanatında
pek şüpheli beyanatta bulunmuşlardı. Hatta şunu Paşa Hazretlerinin vicdanına
karşı söylerim ki beni de çağırdı ve dedi ki,
-Haymana'da bir teşkilat yapılıyormuş, sen de alakadar mısın o mesele ile?
...Bu mesele benim için bir dert oldu. Çünkü ben Erzurumlu bir adamım. Memleke-
te namusuyla, diniyle, ırzıyla bağlıyım. Bu böyledir. Siz de böylesiniz. Fakat bu
beyanat içimizde şüpheli bir iz bıraktı. Hatta Hacı Şükrü Bey’in de bu meselede
alakadar olduğunu Paşa buyurdular. Ben zannediyorum ki içimizde şüpheli bir
şeyler oluyor. Ben bir arkadaşımın yüzüne bakarken şüphe alıyorum. Mademki
vatan tehlikeli bir zamana gelmiştir. Hayat gider, vatan kurtulur. Çünkü hayatıyla
oynayan herif hayatını düşünmez. Yalnız bu şüpheleri def etmek için aramızda iyi
bir tetkikat yapalım. Bizim içimizde de şüpheli şahıslar varsa tart edelim. Hatta
birisi de içimizde ben olmak şartıyla. Paşa Hazretleri hakikati izah etsinler. Mesele
meydana çıksın. Kapalı bir meseleden dolayı ben arkadaşıma, arkadaşım bana
karşı bir şüphe beslemesin. (çok doğru sesleri) Fakat ceza bana tatbik edilirse ben
giderim. Yalnız şüpheli şeyler kalmasın. Eğer icap ediyorsa Paşa Hazretleri gizli
celsede izahat versin (lüzum yok, aleni olsun sesleri)
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendim, Yüce Meclisi teşkil eden mebusla-
rın hepsi milletin samimi ve vicdani seçimlerine mazhar olmuş hakiki mümessiller-
dir. Binaenaleyh bu muhterem mebusların teşkil etmiş olduğu bu Yüce Meclis her
türlü kötülüğün karşısındadır. Kötülüklerin yetişemeyeceği kadar yüksektir. Yüce
Heyetinizi teşkil eden üyelerin içinde fikirler ve düşüncelerde ihtilaf daima olabili-
yor. Fakat bütün bu vicdani kanaat mutlaka memleketin azami menfaatlerinin sağ-
lanmasına ait olduğuna hiç kimsenin şek ve şüphesi yoktur. Fakat maalesef ismi
daima zikredilmiş bulunan ve zikredilmiş bulunduğu için tekrarından engel görme-
yeceğim Hacı Şükrü Bey bu meseleye temas etmiştir. Bu meseleye ben de temas
ettim. Buna temas eden arkadaşlar pek çoktur. Fakat bütün temas eden arkadaş-
lar daima iyi yapmak için temas etmişlerdir. Herkes mümkün olduğu kadar iyi
yapmışlardır. Ancak Hacı Şükrü Bey’in teması kötü olmuştur. Hacı Şükrü Bey,
Ethem ve Tevfik’i ihanete sevk edenlerden birisidir. Hacı Şükrü Bey hakkında bazı
vesika da vardır. İhtimal ki bu vesikalar, istiklal mahkemesince veya başka bir
mahkemece tetkik olunduğu sırada Hacı Şükrü Bey’in teşebbüsleri ortaya çıka-
caktır. Ancak hakkında kanuni takibat yapmak için bu işe fena bir fiil ile iştirak
etmiş bulunan ve iştiraki belli olan Hacı Şükrü Bey’in de Yüce Meclis içinde bulu-
nuyor olması bu Meclisin şerefine uymaz. Onun için Hacı Şükrü Bey’in de mebus-
luktan hariç tutulması uygun olur.
HACI ŞÜKRÜ B. (Diyarbakır): Ben de söyleyeyim de, ondan sonra Paşa Hazretleri...
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Ve bunu Yüce Heyetinize Hükümet Reisi
sıfatıyla teklif ediyorum ve Reis Bey’den rica ederim oya konulsun.

99
MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Bu hususta vesika verilsin, tetkik edilsin,
Meclisçe bilgi toplandıktan sonra oya konsun. Çünkü diğeri, Reşit Bey fiilen iltihak
etmiştir. Yunan Ordusuna iltihak etmekle hıyanet göstermiştir ve bu suretle biz
buna kainiyiz, buna oy veririz. Fakat Hacı Şükrü Bey hakkında tam kanaatimiz
olabilmesi için, Paşa Hazretlerinin vesikayı Meclise vermeleri lzımdır.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Ufak bir misal daha, Hacı Şükrü Bey hak-
kında mevcut olan vesikalardan bir tanesini bir gizli celsede arz etmiştim.
HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Paşam, ben onun yalan olduğunu söyledim.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Eğer diğer vesika yalansa o da yalandır.
HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Hepsi yalandır.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Oturunuz yerinize, söz alırsınız söylersiniz.
O vesika Yüce Heyetin kendi hakkında hüküm vermesi için kafidir. Buna şunu da
ilave edeyim ki maalesef üyelerden daha bir iki kişi bahis mevzu olacaktır. Fakat
onlar hakkında, Mehmet Şükrü Bey’in buyurduğu gibi, mevcut olan vesika henüz
Meclise sunulacak türden olmadığından isimlerini söylemiyorum. Binaenaleyh
Hacı Şükrü Bey’in artık bu Mecliste yeri yoktur. Eğer Yüce Heyetiniz müsamaha
ederseniz tabii salahiyet size aittir.
HACI ŞÜKRÜ BEY(Diyarbakır): Söz istiyorum.
HÜSREV BEY (Trabzon):Bir şey arz edeceğim. Görüşme usulü hakkında. Şüphe-
siz ki arkadaşımız kendi hakkını müdafaa etmek için bazı şeylerde bulunacaktır.
Adeta burası bir mahkeme salonuna benzeyecek. Bunu katiyen doğru görmüyo-
rum. Zaten Salih Efendinin önergesi yüzünden bu meselenin açılmaması icap
ederdi. Mesele naziktir. Bence doğru değildir. Şükrü Bey’in dediği gibi, bu vesika-
lar gelir ve Meclisçe incelenir. Ondan sonra...
HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Hayır Beyefendi af buyurunuz. Burada benim
haysiyetim bahis mevzuu olmuştur. Alenen söyleyeceğim. Geçen gizli celsede bu
meselenin başından sonuna kadar ne suretle cereyan ettiğini bu kürsüden söyle-
dim. Tutanaklarda mevcuttur. Binaenaleyh Paşa Hazretlerinin benim hakkımda
söylemiş oldukları sözlerin hepsinin doğru olmadığını ispat ettim ve tutanakta
mevcuttur. Yalnız Paşa Hazretleri, son olarak bir şifre, bir muhabere emri göster-
mişlerdir. Binaenaleyh ben burada kendilerine dedim ki bu size burada hiç vazifeli
olmayan bir takımadamlar tarafından verilmiştir. Benim hiç bir zaman postaneye
gidip, telgrafhaneye gidip, Ethem ve Reşit Bey'le beraber postaneye gidip Ethem
Bey’le haberleşmediğimi söyledim. Reşit Bey'le haberleşmeye gidenler Yusuf
İzzet Paşa Hazretleridir. Yusuf izzet Paşa kalksınlar, söylesinler. Desinler ki Hacı
Şükrü o gün onlarla gelmiş ve onlarla haberleşmede bulunmuşlardır. İşte Yusuf
İzzet Paşa burada, Posta ve Telgraf Nezareti burada herkes bunu söyleyebilir.
Ben bunu söyleyebilirim, bir yere gitmedim ve bulunmadım.

100
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Canım imza ve mührün olan mektuplar var,
dolaşıyor ortada, istiklal mahkemesine verilmek üzere.
HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): O mektubu çıkarın getirin buraya okunsun, efen-
dim. Nerede ise...
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Bu mesele gizli celsede açılsın, efendim.
HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bu meselenin incelenmesi için Adalet Veka-
letine…
NAFİZ BEY (Canik): Görüşme usulü hakkında söyleyeceğim.
MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Bu mesele hakkında Hacı Şükrü Bey savun-
masını, bir komisyon tahkik ettikten sonra söyleyebilir. Paşa Hazretleri Hükümet
Başkanı olmak itibariyle ve Meclisin Reisi olmak sıfatıyla diyorlar ki ve iddia edi-
yorlar ki, Hacı Şükrü Bey hakkında vesika var, bu vesika Yüce Meclise verilir, bir
komisyonda incelenir, okunur. İtham edildikten sonra Hacı Şükrü Bey dışarı çıkar.
Hakkında lazım gelen ceza tatbik edilir. Böyle bir mesele yapılmadan burada Hacı
Şükrü Bey'in kendisini savunma hakkı yoktur. Burası mahkeme salonu değildir.
CELALETTİN ARİF BEY (Erzurum): Efendim, müsaade buyrulursa bu hususta
Kanunu Esasi hükmü açıktır.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendim, Hacı Şükrü Bey hakkında mevcut
olan vesika, Meclis Makamı tarafından usulüne göre Komisyona havale eder.
CELALETTİN ARİF BEY (Erzurum): Komisyona değil, Paşa Hazretleri Kanunu
Esasi gereğince şubeye gider.
HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Şubeye havale edilmesini arzu buyuranlar
lütfen el kaldırsın. Şubeye havale edilecek efendim. Kurada Dördüncü Şubeye
isabet etmiştir. Dördüncü Şube inceleyecektir. Söz, Milli Savunma Vekili Paşa
Hazretlerinindir.
(Fevzi Paşa Yunan kuvvetlerinin ilerleyişi hakkında kısa bir açıklamada bulundu ve daha
sonra Kuva-yı Seyyare konusuna devam edildi.)

HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Ethem, Tevfik, Reşit meselesine ait olan
izahat bitti. Söz alan kalmadı. Başka bir meselenin müzakeresine geçiyoruz.
HİLMİ BEY (Bolu): Önergem vardır.
HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim, Reis Paşa Hazretleri beyanatına başla-
dığı zaman milletin itimat ve emniyetini haiz olan Ethem diye ifade buyurdular.
Bunun düzeltilmesini teklif edeceğim. Zannediyorum Millet Meclisi buna hiç bir
ehemmiyet ve itimat atfetmemiştir. İlk defa, evvelce hıyanetleri belli olan bu gibi
şahısları, böyle sonu feci olan vaziyetlere getiren şahısları, bu kadar yükseltmekte
biraz tedbirsizlik görüyorum. İstirham ediyorum ki böyle vukuat kürsüye geldiği
101
zaman gayet elim oluyoruz. Bu tür vakalara karşı mani olacak tedbirler alarak,
Konya hadisesi gibi ve bu gibi hadiselere meydan vermemeye biraz daha gayret
etmelerini Hükümetten istirham ediyorum. Yoksa buraya geldiği zaman bunların
hikayesi cidden bizi müteessir ediyor. Daha evvel baş başa verip çarelerini arar-
sak daha iyi olur. Birçok böyle elim hadiseler meydana geldi. Bizim de burada
yüreğimiz yaralandı. Hükümetin bundan daha ziyade tedbirler almalarını kendile-
rinden istirham gederim. Çünkü bu adam, Ethem meselesi cidden pek barizdi ve
çirkin bir vaziyet olduğu evvelinden biliniyordu. İlk icraatına başladığı zamanlar,
alkışladığımız devreler de oldu. Meclis selam da gönderdi. Bilahare anladık ki
Yozgat'a gitti hıyanet yaptı. Yoldan, geçenleri soydu, köylüyü soydu. Hırsızlık yap-
tı. Paşa Hazretlerinin buyurduğu gibi, komünist kisvesine bürünerek bir meslek
adını berbat ederken, bunlardan haberimiz oldu. Sonra Paşa Hazretleri Reşit
Bey’i, biz Venizelos’la diz dize geliriz diyen bir arkadaşımızı, bize daha önce an-
latsaydılar, zannederim Ethem filân Yunanistan'a iltihak etmez, tecavüz vuku bul-
maz ve birçok kanların da heder olmasına meydan vermemiş olurduk. İşte istir-
hamımız bundan sonra belki bu gibi adamlar yine içimizden çıkabilir. Araştırarak,
olmadan evvel haber vererek, tedbirleri alarak yüreğimiz yaralanmasın.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendim, Hüseyin Avni Beyefendinin söyle-
diği sözler çok makuldür. Yalnız makul olmakla beraber, yapılmamış olması kusur
ve kabahatini biraz açıklamak istiyorum, müsaade buyrulursa. Buyurdular ki Reşit
Bey'i bugün kürsüden tarif ederken, kullandığım ifadelerle asıl mahiyet anlaşıldı.
Eğer bunu daha evvel bize anlatan olsa idi, böyle bir adam bizim içimizde yer
bulamazdı manasında ifadede bulundular. Çok doğrudur. Hakikaten arz ettiklerimi,
samimi ve ciddi olarak arz ettiklerimi her vakit tasvip edeceğinize kanaatim olsa,
bunda zerre kadar kusur etmem. Fakat bunun böyle olmadığını size ispat etmek
isterim.
HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): İtimadımız vardır, Paşa Hazretleri.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Deminden arz ettim ki Hacı Şükrü Bey’in
Yüce Meclisinizde bulunması, Meclisin şerefine uygun olamaz ve bunun içinde
bulunduğu meselede…
HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Reis Paşa, başka misal getiriniz. Eğer öyle ise
ben Meclis kapısında kendimi asarım.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Müsaade buyurunuz. Bu hususa lüzum
yoktur, vesika ibraz edelim.
HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim, Paşayı severiz. Fakat kanunu hepsin-
den daha çok severiz. Hacı Şükrü Bey’i kanuna teslim ettik, kanun hakimdir. Bina-
enaleyh emir yerini bulmuştur.
HÜSREV BEY (Trabzon): Reis Beyefendi, bir şey arz edeceğim Hüseyin Avni
Beyin söyledikleri Meclisin sükuneti... (kürsüye sesleri)

102
HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Van Mebusu Hasan Sıddık Bey’in bu mese-
le ile alakalı bir önergesi vardır. Ethem ve arkadaşlarının mal ve emlakinin haczini
teklif ediyor. Malumunuz bu, mahkemeye ait bir meseledir. Binaenaleyh Yüce
Meclise arz ediyorum. Tunalı Hilmi Bey’in de bir önergesi var. Düşmanlar hakkın-
daki beyanatın hemen basılıp, dağıtılmasını teklif ediyor.
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Bu önerge ile istenileni Hükümet pek lüzum-
lu olarak daha evvel dikkate almıştı. Burada yaptığımız açıklamanın özetini ve
meselenin hakikatini bütün milletimizin ve düşmanlarımızın öğrenebilecekleri ma-
nada bir beyanname yazmaya karar vermişlerdi. Ancak bu beyannamenin basıl-
masını Yüce Heyetinize arz ettikten sonraya tehir ettik. (pek uygun sesleri)
TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Müsaade buyruluyor mu? Meselenin zemini gayetle
tehlikelidir. Rahmani ve şeytani olmak üzere propagandaya gayet müsaittir. Bina-
enaleyh o zemini muhaliflerimiz, düşmanlarımız, hainlerimizden evvel biz kavrar-
sak biz üstesinden geliriz. Onlar kavrarsa onlar üstesinden gelirler. Bunu istirham
ederim.
HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, zaten lüzumlu olduğu belirtilen
beyanname hazırlanmış. Arzu buyurursanız okunsun. (okunmaya hacet yok sesle-
1
ri) Bu mesele de kapanmıştır.
(Üç gün sonra, 11 Ocak 1921 günü Birinci İnönü savaşı sona ermiş ve Garp Cephesi Or-
dusu ilk zaferini kazanmıştı. İki gün sonra, 13 Ocak 1921 tarihindeki oturumda...)

MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Ethem ve Tevfik ve Reşit hainleri hıyanetlerini


fiilen ifşa ederek Yunan Ordusuna iltihak etmiş bulunuyorlar. Efendiler, Yunan
karargahı da ve İngilizler de bu iltihak ile husule gelen memnuniyetin derecesini
takdir etmek için Ethem, Tevfik ve Reşit'in zihniyetlerini biraz izah edeceğim, dü-
şüncelerini açıklayacağım. Bu bedbahtlara Garp Ordusunda maddeten ve manen
kuvvet olarak yalnız onların emrinde bulunan insanlar vardı. Esasen ordumuzun
maddi kuvveti bunlardan zayıf idi, öyle farz ediyorlar, öyle zannediyorlardı. Hele
maneviyatça ordunun hiç kıymeti yoktu. Ancak düşman karşısında ve harekât
mıntıkasında Ethem ve kardeşlerinin kuvveti sayesinde ve bu kuvvetin tesiri altın-
da, bu kuvvetin korkusuyla durabilirlerdi. Yani Kuva-yı Seyyare ortadan kalkarsa,
onların telakkilerine göre, hemen ordu ortadan kalkacak idi. Yine onların zanların-
ca ve milletimizde birlik ve beraberlik yoktu. Milletimizin tek temsilcisi olan Yüce
Heyetinizde de hiç bir birlik ve beraberlik yoktu. Binaenaleyh bütün bu zihniyetleri
Yunan karargahına ve tabii İngilizlere, İstanbul'a yetiştirmişlerdi. Şüphe yok bun-
dan fazla olarak bütün askeri tertibatımızı, nerelerde ne kadar askerimiz var, nele-
rimiz mevcut, vasıtalarımız ne derecededir, hangi yerlerden ne kadar, zamanda,
ne kadar kuvvet getirebiliriz. Tabii bunları da söylemişlerdir. (Allah kahretsin sesle-

1
TBMM Zabıt Ceridesi (8 Ocak 1921), 1.Dönem, c.7, s.224-231, http://www.tbmm.gov.tr/
103
ri) İşte Konstantin'in bundan fevkalade cüret alarak seri bir hareketle zayıf olduğu
kendilerince tayin edilen istikametten yürüyerek Eskişehir'i işgal ederek ona göre
harekatı tertip etmek istemiş olduğu tahakkuk etti. Şüphe yoktur ki, bu harekete
Ethem kendi kuvvetleriyle dahi bilfiil iştirak etti. Ethem ve kardeşlerinin kuvveti,
henüz kuvvetlerimiz Gediz civarında bulunurken bir darbe ile dağıtıldı. Malumunuz
onun devamında askeri kıtalarımız asıl tehlikenin gelmekte olduğu istikamete tev-
cih edildi. O istikamette yani Kütahya havalisinde bazı şeyleri söylemekte çekin-
meyeceğim. Orada altı yüz, sekiz yüz kişiden ibaret ufak bir kuvvet Ehem’i dağıt-
tıktan sonra yalnız üç yüz kişi beraberinde kalmıştı. Yanında bir bataryayı beraber
götürmüş, fakat o bataryanın subayı kaçmıştı. Batarya kullanılamayacak bir halde
bulunuyordu. Bu kuvvetlerin buradan çekilip gittiğini görünce yine bir takım insan-
ları başına toplamış, altı yüz kişiye, belki sekiz yüz kişiye çıkarmış. Bataryaya da
ihtimal Yunanlılardan gönderilen topçularla bir faaliyet vermiş ve evvelki günden
beri Kütahya'da bulunan ufak kuvvetimize taarruza başlamıştır. Binaenaleyh ev-
velki gün, dün ve bugün orada bulunan bu çok az olan kuvveti, bu aciz kuvveti
mütemadiyen darbelerle meşgul etmiştir. Hatta şimdi gelen bir raporda, sağ ce-
1
nahta Aydoğdu sırtları istikametine çekilen asiler takip olunmaktadır, deniliyor.
Efendim, işte bu ufacık kuvveti mağlup etmeye kafi gelebilir. Fakat tabii vaziyeti
daha ciddi mütalâa ettik ve bulaşık insanları bir an evvel temizleyebilmek için ora-
ya süvari ve piyade olmak üzere bugün çok sayıda kuvvet sevk olunmuştur. Bed-
2
dua ediyorum. Bu güçlü kuvvet bunu büsbütün perişan edecektir. (inşallah sesleri)

20 OCAK 1921: KÜTAHYA’DA KUVA-YI SEYYARE’YE KARŞI YAPILAN ASKERİ


HAREKÂT HAKKINDA VERİLEN SORU ÖNERGESİNE MİLLİ SAVUNMA VEKİLİ
FEVZİ PAŞA’ NIN CEVABI
(1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 135.Birleşim, Gündem: 7/2)
Kuva-yı Seyyare çeteleri, bütün güçleriyle Kütahya’ya taarruz etme-
lerine rağmen, 61.Tümen’i yenememiş ve kente girememiştir. Asilerin
içinde baş gösteren çözülme ve bıkkınlık, düzenli ordu lehine bir durum
yarattı. Kuva-yı Seyyare hiçbir başarı elde edememiş ve Gediz istikame-
tine doğru çekilmeye başlamıştır. Ethem, Demirci’ye çekilir. Mecliste
milletvekilleri Çerkez Ethem’in yakalandığına dair haberler alırken, o ve
kardeşleri Yunanlılara irtica hazırlığı yapmaktaydı.

HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Cepheye dair malumat verilmesi için bir soru
önergesi verildi, Sivas Mebusu Emir Paşa ve arkadaşları tarafından. Fevzi Paşa

1
Kütahya'nın iki kilometre kuzeybatısında köy.
2
TBMM Zabıt Ceridesi (13 Ocak 1921), 1.Dönem, c.7, s.278-285, http://www.tbmm.gov.tr/
104
Hazretleri de burada bulunuyorlar. Önerge okunsun, arzu buyurursanız izahat
versinler.

TBMM Başkanlığına
Asi Ethem'in kayıtsız, şartsız teslim olduğuna ve adamlarının esir edildiği-
ne dair haberler dolaşıyor. Buna dair askeri harekât hakkında Mecliste hazır
bulunan Milli Savunma Vekili Paşa Hazretlerinin malumat vermeleri lüzumunu
teklif ederiz. 20 Ocak 1921
Sivas Mebusu Yozgat Mebusu Çankırı Mebusu
Mehmet Emir Süleyman Neşet
FEVZİ PAŞA (Milli Savunma Vekili): Asi Ethem ve adamları malumunuz İnönü
Muharebesi sırasında Kütahya'ya taarruz hazırlığı yapmışlardı. Fakat onların tah-
mini gibi ondan sonra taarruza başladılar. Başında orada bir tabur kuvvetinde bir
müfrezemiz vardı. Müfrezemiz bir kaç gün müdafaa etti. Kuvvetlerimiz İnönü’den
yetiştikten sonra asiler çekilmeye başladılar. Her konaklama mahallinde kuvvetle-
rimiz baskın yaptı. Her baskında birer miktar asi esir alındı. Bunların bizim ordu
kuvvetlerinden teşkil ettikleri bir tabur vardı. Bunlar tamamen teslim oldular. Sonra
Gediz tarafında tekrar bir muharebe daha oldu. Burada yüz, yüz elli asi esir alındı.
İki, üç gün evvel Simav’la Gediz arasında yapılan bir çatışmada iki yüz asi daha
esir alındı. Bundan iki, üç gün evvel asiler Demirci’ye çekildiler. Kuvvetlerimiz
kendilerini takip ediyorlar. Asilerin bir kısmı Kula'da Yunanlılara iltica etmiştir. Bir
kısmı da dağılmışlardır. Bu dağılanlar silahlarını saklıyorlar. Tabii silahlar peyder-
pey ortaya çıkıyor. Ümit ederim ki bugün yarın memleketimizde hiç bir çete kal-
maz ve tamamen mahvolacaklardır. Teslim olacaklardır diye böyle bir söz çıkmış-
tır. Fakat böyle bir şey yoktur. Yalnız köylüler ve ahali arasında böyle bir söz dola-
şıyor. Yalnız çetelere dair malumat istiyorsunuz, başka malumat istemiyorsunuz,
değil mi?
HÜSREV BEY (Trabzon): Bir şey arz etmek istiyorum. Teslim olma meselesi,
Büyük Millet Meclisinin onlara kesin tebligatı zamanında bahis mevzu olabilir.
Bugün Yunan safları arasına iltica edenler, teslim olma değil, yakalanır ve istiklal
mahkemesine verilir. Bunu Meclis adına arz ederim.
TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Teslim olacağına, beynine bir kurşun sıksın.
HÜSREV BEY (Devamla): Adamlarını mazur görebiliriz. Çünkü onlar cahil, akılsız
adamlardır, kandırılmışlardır. Silahları alınır, yaşlarına göre askere alınırlar, alın-
mayanlar terhis olunur. Yalnız reis olan herifler hemen istiklal mahkemesine gide-
cektir.
FEVZİ PAŞA (Milli Savunma Vekili): Yalnız şurasını arz edeyim ki bunlar düşma-
nımız derecesinde ve belki daha fazla zulmediyorlar. Hayvanları için saman ver-
mediler diyerek iki kadın, iki çocuk ve iki erkekten olan bir aileyi evlerine kapaya-

105
rak diri diri yakmışlardır. Bunun içindir ki bu canavarların aman dileyerek teslim
olmaları tabii kabul olunmaz. Bu şüphesiz reisleri için mevzudur. Diğer adamları
zorla götürülmüş, fırsat buldukça kaçarak bize sığınanları tabii affediyoruz.
TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Paşa Hazretleri, her halde onlar da yılanın kuyruğu-
dur.
FEVZİ PAŞA (Milli Savunma Vekili): Onların silahlarını alıyoruz, hayvanlarını
alıyoruz, askerlik yaşında bulunanları uzak cephelere gönderiyoruz. Askerlik yaşı
haricinde bulunanları, eğer hakikaten fenalıkları varsa tabii istiklal mahkemesine
1
vereceğiz.

19 MART 1921: ESKİŞEHİR İSTİKLAL MAHKEMESİ ÜYESİ RASİH EFENDİ'NİN


KUVA-YI SEYYARE VE KÜTAHYA MİLLİ ALAYI HAKKINDAKİ KONUŞMASI
(1.Dönem, 2.Yasama Yılı, 9.Birleşim, Gündem: 9/1)
18 Eylül 1920 - 19 Şubat 1921 tarihleri arasında beş aylık bir süre
içinde görev yapan istiklal mahkemelerinin üyeleri görev yerlerinden
Ankara'ya dönmüşlerdi. Mahkemelerin üyeleri ayrı ayrı toplanarak beş
aylık icraatlar için raporlar hazırlamaya başladılar. Eskişehir İstiklal Mah-
kemesi, Kuva-yı Seyyare'nin Mahkemeye yaptığı baskılar hakkında ve
dağılan Kütahya Milli Alayının Komutanı İsmail Hakkı'nın yargılanması
hakkında Meclis Genel Kurulunda önemli açıklamalarda bulundu.

HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Eskişehir İstiklal Mahkemesi adına Rasih
Efendi, buyurunuz.
RASİH EFENDİ (Eskişehir İstiklal Mahkemesi Üyesi): Muhterem üyeler, Yüce
Heyetinizin itimadını aldıktan sonra Eskişehir'e 5 Ekim 1920 tarihinde hareket
etmiştik. Kısmen İzmir üzerine, kısmen de İstanbul ve boğazlar üzerine olan hare-
kâtımızın merkezini teşkil elden Eskişehir'e vardığımızda vaziyet şu haldeydi.
İstanbul'dan akın akın çıkan propagandacılarla casusların İzmit, Adapazarı yoluyla
gelenlerini Geyve civarında ve Bursa, Yenişehir yoluyla gelenleri de Ertuğrul, Es-
kişehir, Kütahya livalarında öyle büyük bir faaliyet devresinde bulduk ki adeta bir
arı kovanındaki arıların gezintisine benziyordu. Onu bu tarafa, yirmisi diğer tarafa
geçiyorlardı. Oraya varışımızın ertesi günü hazırlanmazdan evvel, vaziyeti hakiki
bir şekilde görebilmek ve lazım gelen tedbirleri düşünebilmek için ordu kumandan-
ları ve liva mutasarrıflarıyla temasımızı yaptık. Yüce Heyetinizden başka tabiidir ki
memleket ve vatanın mukadderatıyla hiç kimse daha fazla alakadar olamaz. Fakat
orada gittiğimiz makamlar da aynı Yüce Heyetinizin düşündüğü gibi memnuniyet

1
TBMM Zabıt Ceridesi (20 Ocak 1921), 1.Dönem, c.7, s.339-341, http://www.tbmm.gov.tr/
106
göstererek bize kolaylık için ellerinden geldiği kadar yardımı hiçbir vakit esirge-
memişlerdir.
MAZHAR BEY (Üsküdar): Mecburdurlar zaten.
RASİH EFENDİ (Devamla): Tabii, fakat çalışmaktan çalışmaya fark vardır. Eski-
şehir, Kütahya, Ertuğrul livalarında, kısmen de İzmit'e bağlı şimdi İzmit Livasının
geçici merkezi olan Geyve'den ibaret olan mıntıkamız dâhilinde harp ve vatana
hıyanet meselelerine bakacak olan Mahkememiz en fazla bu meselelerle alakadar
olmuştur. Bunlardan vatana hıyanet davaları olarak yirmi iki...
NEŞET BEY (Üsküdar): Geyve'ye ait bahsiniz Geyve'nin cephe olduğundan dola-
yıdır. Rica ederim Geyve'nin içinde olmadığını düzeltiniz.
RASİH EFENDİ (Devamla): Hayır o değildir, efendim. Mıntıkamız dahilinde oldu-
ğundan dolayıdır. Kuva-yı İnzibatiye teşkilatında bulunmaktan dolayı 12, casusluk,
düşman lehine propaganda 141, firar esnasında eşkıyalık yapmak 24 davadır.
Bundan başka firarlara dair davadır, onun adedini söylemeyeyim. Bu davaların
görülmesi esnasında efendim, Eskişehir'le vardığımız hafta idi Eskişehir'de bir
taraftan Kuva-yı Seyyare'nin orada devam etmekte olan yolsuz harekâtı, bir taraf-
tan da etrafta bulunan firari eşkıyanın baskısı yüzünden halk hatta evinde bile
malından, canından, namusundan emin değil bir vaziyette idi. Maalesef bunu zik-
retmek mecburiyetindeyiz. Hatta biz vardığımız zaman söylediler, siz buraya gel-
mezden biraz evvel buradan hareket eden trenin birisinde, kiracı olarak girdiği
evin eşyasını kendi malı gibi trene yükletip götüren bir adam vardı dediler. Yani bu
dereceye kadar mala tecavüz, taarruz ilerlemiş bir vaziyette idi.
BİR MEBUS BEY: Kim imiş bu, Rasih Efendi?
RASİH EFENDİ (Devamla): Canım kim olacak, Kuva-yı Seyyare'den birisi. On beş
yirmi gün sonra, bunlar yalnız halkın haklarına riayet etmemekle yetinmeyerek
Hükümete de tecavüz etmek cüretini gösterdiler. Orada bulunan Kuva-yı Seyya-
1
re'nin İrtibat Subayı bir Yüzbaşı, birisini alıp polis dairesine götürüyor ve kendisi-
nin hususi bir işi için müracaat ediyor. Polis Komiserinin huzurunda o adamı takati
kalmayacak derecede dövüyor ve sonra da yanında getirmiş olduğu adamına,
-Bunu Kütahya'ya götürün, orada temizlersiniz, diye teslim ediyor.
...Bu adam nasılsa oradan yakayı kurtarıyor ve mahkememize müracaat ediyor.
Mesele yalnız darp olsaydı, mahkememizin salahiyeti dahilinde bir mesele ola-
mazdı. Fakat döven bir defa askeriyeye mensup bir subay, ayrıca memleketin

1
Çerkez Ethem'in Kuva-yı Seyyaresi ile Garp Cephesi Komutanlığı arasında irtibatı sağla-
yan subaylar. Her ne kadar ordu emrinde olsalar da fikir ve eylem olarak Çerkez Ethem'e
bağlıydılar.
107
asayişini, milletin haklarını muhafazaya memur bir resmi dairede, yani polis kara-
kolunda salahiyeti olmadığı halde milletin bir ferdini dövmesi her halde Hükümetin
haklarını bu şekilde ihlale cüret edene karşı mahkememizin alakadar olması uy-
gun görüldü. Davaya açıldı ve o gün muhakemesi yapılarak kendisine altı ay hapis
cezası verilmekle beraber memuriyetinden ihraç da edildi. Orada darp esnasında
bulunan komiserin sessiz kalmasından dolayı o da memuriyetten ihraç edildi ve üç
ay hapis cezası verildi. Bu şekilde mahkemenin salahiyeti dahilinde vazifesine
devamı neticesinde, bütün Eskişehir Livasında firar, eşkıyalık kalmadığı gibi, Kü-
tahya Livasında da son zamanda yalnız bir kişiden başka eşkıyalık yapan kimse
kalmamıştır. Dünkü gün arkadaşlarımızdan birisi bir davayı bahis mevzu ettiler. O
davaya mahkememiz bakalı zannedelim iki ay oldu. Ondan evvel harp divanı tah-
kikat yapıyordu, tahkikatını tamamlamamıştı. Tahkikatını bitirdikten sonra bize
verdi. Davaların çokluğu, Eskişehir'in merkez olması dolayısıyla orada başlanmış
işlerin neticelenmemesi yüzünden Kütahya'ya gidilemedi. Bir bu sebep, bir de o
zamanlar Kütahya'da bulunan birçok şüpheliler Kuva-yı Seyyare tarafından hima-
ye ediliyordu. Eğer orada çalışmaya başlayacak olursak başka bir vaziyet olması
ihtimali de vardı. Mahkememiz onu itibara alarak bu şüphelileri Eskişehir'e getirtmek
istedi. Eskişehir'de o sıralarda Kuva-yı Seyyare meselesinin halledilmesi meselesi-
nin yaklaşmakta olduğu görüldüğünden, Kuva-yı Seyyare meselesinin hallinden
sonra davaların Kütahya'da görülmesi uygun bulundu. Çünkü pek çok şahit, pek
çok davalı ve davacı var. Bunların ise Eskişehir'e getirilmeleri zor olacak, Kütahya
daha uygun görülüyordu. Bu gaye ile mahkememize faaliyetlerinin tatili kararı
tebliğ edilmezden on beş gün evvel Kütahya'ya gidildi, orada muhakemeye başla-
nıldı. Bu da Kütahya Milli Alay Kumandanı İsmail Hakkı Bey'in davasıydı. Muha-
keme neticelenmek üzere iken Eskişehir'e birçok muhakemesi icap eden şahısla-
rın geldiği, hapishane için müşkülat çekilmekte olduğu Garp Cephesi Kumandan-
lığından bildirildi. Acilen davet yapılıyordu. Bu mecburiyetle muhakeme neticelen-
meksizin tekrar dönülmek üzere Eskişehir'e dönüldü. Eskişehir'e gelişimizin ikinci
günü idi, Eskişehir'deki işler kısmen bitirildikten sonra istiklal mahkemelerinin tatil
kararını aldık. Onun için Kütahya'ya gidip İsmail Hakkı Bey'in muhakemesini ta-
mamlayamadık. Netice itibariyle İsmail Hakkı Bey'in dosyası Garp Cephesine ve
ait olduğu harp divanına verildi. Dünkü kararnamenizle de dosya oradan buraya,
Ankara İstiklal Mahkemesine nakli uygun bulundu. Mahkememizde neticelenme-
miş 128 dosya vardı. Bunlardan askeri olanlar Harp Divanına verilmek üzere Garp
Cephesine, diğerleri de oradaki mahkemelere havale edilmek üzere Eskişehir
Savcılığına teslim edilmiştir. Yüce Meclisinizce çıkartılan bu Kanunun tatbiki sıra-
sında bizim kanaatimiz şu ki bizim milletimiz, gerek hukuk ve gerekse ceza işle-
rinde bugünkü mevcut mahkemelerin faaliyetlerinde bıkmış bir halde, davaların
uzamasından pek muzdarip bir halde inliyor. Bu istiklal mahkemelerine karşı hal-
kın göstermiş olduğu teveccüh ve rağbetin, Yüce Meclisinizin kabul buyurduğu
kanunun tatbikatında kabul buyrulan birtakım usullere tabi olmamasında arama-
mız icap eder. Onu için bilhassa hukuk ve ceza mahkemelerimizi düşünürken,

108
memleketimizin bu husustaki ihtiyaçları düşünürken bilhassa bu hususları itibara
1
almak icap eder kanaatindeyim.

1
TBMM Zabıt Ceridesi (19 Mart 1921), 1.Dönem, c.9, s.151-163, http://www.tbmm.gov.tr/
109
110
SON NOT

Gediz'e çekilmiş olan Kuva-yı Seyyare çeteleri, Yunan taarruzunu fırsat


bilerek tekrar Kütahya'ya geri dönüp bütün güçleriyle taarruz etmelerine rağmen,
Kentti savunan 61.Tümeni yenememiş ve kente girememiştir. Bu sırada İnönü
mevzilerinden takviye kuvvetler Kütahya'ya gönderilmiş ve Kuva-yı Seyyare birlik-
leri içinde baş gösteren çözülme ve bıkkınlık, düzenli ordu lehine bir durum yarat-
mıştır. 14 Ocak 1921 günü Çerkez Ethem tekrar Gediz'e doğru çekilme emri verdi.
Düzenli ordu birlikleri de Kuva-yı Seyyare’yi kovalıyordu.

Bu sırada Ethem Bey’in emrinde bulunan 159. Alay’ın yüz doksan kişilik
kuvveti, ordu birliklerine teslim olur. 16 Ocak 1921 günü Garp Cephesi süvarileri
Gediz’e girerler. Süvarilerin büyük bir bölümü Gediz’de kalmayıp, Emet’e doğru
ilerler. 17 Ocak 1921 günü iki yüz kadar çeteci yakalanır veya teslim olur ve Si-
mav’a girilir. Ethem Bey elinde tutabildiği kuvvetlerle Demirci’ye kaçar. 18 Ocak
1921 günü Kuva-yı Seyyare askerlerinden bazıları Demirci Kaymakamı İbrahim
Hakkı Bey’e başvurarak teslim olurlar.

Ethem Bey’e bir mektup yazılarak daha fazla kan dökülmemesi, Yunanlılara
sığınmak gibi kötü bir duruma düşmemesi ve teslim olması istenir. Ethem Bey bu
mektuba verdiği cevapta, Hükümete teslim olmayı esasta kabul ettiğini, kesin ce-
vabını kardeşi Tevfik Bey’in görüşünü aldıktan sonra bildireceğini yazmıştır. Ancak
Tevfik Bey Yunanlılarla görüşmeye gitmişti ve ertesi akşam geri dönecektir ve bu
sırada da Yunanlılarla teslim tutanağını imzalamış bulunuyordu. 21 Ocak 1921
günü Ordu süvarileri Gördes’e hareket eder. Az sayıdaki Kuva-yı Seyyare askerle-
ri Gördes’te direnme imkanı bulamayarak, Yunan ileri karakolları yakınında bulu-
nan Kayacık Bucağı’na çekilirler. Komutanları arasında düşmana teslim olup, ol-
mama konusunda hararetli tartışmalar olur. Parti Pehlivan ve Halil Efe kesinlikle
düşmana teslim olmayacaklarını bildirerek, top ve makineli tüfekleri orduya gönde-

111
rirler. Ordu birlikleri, teslim olan Kuva-yı Seyyare subay ve erleri ile birlikte Demir-
ci’ye, 24 Ocak 1921 günü de Simav’a geri dönerler.

Çerkez Ethem Bey ve ağabeyi Tevfik Bey yanlarındaki birkaç kişi ile birlikte
bulundukları Eskimanyas Köyü’nden çıkarak hemen yakındaki Yörük Köyü’nde
Yunanlılara teslim olurlar. Bu sırada ağabeyi Reşit Bey’de Uşak’ta bulunuyor ve
teslim koşullarını görüşüyordu.

Yunan işgalinin yavaşlatılmasında, iç isyanların bastırılmasında elbette ki


Kuva-yı Seyyare inkar edilemeyecek başarılar ortaya koymuştur. Ancak bu başarı
bundan sonraki direniş için yeterli olamayacaktı. Düzenli ve güçlü Yunan Ordu-
su’na karşı, bir o kadar daha düzenli ve güçlü Türk Ordusu’na ihtiyaç vardı.
İşte bunun için, Kuva-yı Milliye’nin son temsilcisi olan Kuva-yı Seyyare’nin sonu
gerçekleştirildi. Daha önceden ordu içine alınan ve Kuva-yı Seyyare’nin tasfiye-
sinden sonra orduya katılan Kuva-yı Milliye müfrezelerinden, bir süre daha yarar-
lanıldı. Sakarya Savaşı’ndan sonra bu müfrezeler ordu içinde, düzenli ordu birlik-
lerine dönüştürüldü. Böylece bu milli örgüt ve bir düşünce tarzı olan çetecilik, tari-
hin şerefli sayfaları içinde yerini aldı.

112
BU DİZİNİN YAYINLANMIŞ DİĞER KİTAPLARI

113
114

You might also like