Professional Documents
Culture Documents
Semantik Değişimler
YOUNİS AHMED ADAM YAHYA - 26 OCAK 2017
Özet
Osmanlı devletin son devri olarak adlandırılan 19. Yüzyılında ve
özellikle Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır valiliğini yaptığı
dönemde (1805-20-1848) Türkler, yaklaşık yarım asırdan fazla
Sudan’da hüküm sürmüş; bu süre zarfında da gerek kültür ve
yaşam tarzlarından gerekse dillerinden pek çok unsuru hâkim
oldukları coğrafyaya naklettikleri gibi Sudana dahi taşımışlar.
Aktarılan kültür unsurlarının arasında bilhassa Türk dilinin etkisi
çeşitli yollarla Sudan Arapçasına geçen Türkçe kökenli kelime ve
eklerde görülmektedir.Bu çalışmada; Sudan Arapçasında bunca
kullanılan Türkçe kelime ve eklerin hem ses hem de anlam
bakımından uğramış olduğu değişimler ele alınacak. Üstelik
ağırlıklı olarak gündem hayatın hangi safhasında yer aldıkları da
tespit edilecektir.
adabḫâna ( < )َأ َدبْخَ انَةEdepḫâne: Ar. Edep + Far. ḫâne “yer, mekan”:
“Tuvalet”. Aslı âbḫâne; Far. Âb “su” + ḫâne’dendir. Bu kelimede
gördüğümüz gibi ḫâne > ḫâna “e > a” değişikliğin yanında anlam
değişikliğine de uğramaktadır.
azma ( <)أزمةT. kazma (“Kazma âleti”), (“Bugünkü kullanımı ise
kuyu, su geçidi veya mezar vb. toprak kazmaları için kullanılan iki
uçlu -bir yanı kesici ve kazıcı öbür yanı da dileci-kazıcışeklindeki
aletin ismidir”).Bu kelime; ön ses‘k’ düşme olayına ve anlam
değişikliğine de uğramıştır.
işlāḳ( < )إشالقT. kışla, kışlak (“askerlerin kaldığı yer, askerler için
yapılmış ve duvar ile çerçevilmiş olan site, mahalle vb. mekan”),
(“Polislerin kaldığı yer, polisler için yapılmış ve duvar ile
çerçevilmiş olan site, mahalle vb. mekan ”) Ayrıca ḳişlāḳ ()كيشالق
ve al-(işlak) (القbb )اإلشşekilleri devardır. Böylece bu kelime hem
öndeki ‘k’ sesinin düşmesine uğramış hem de i<ı değişikliğine
uğramıştır. Üstelik anlam değişimi de söz konusu olmuştur.
afandim (دمbbbb<)افانT. efendim(“Buyur!”) anlamında ünlem ve
(“hocam, öğretmenim, komutanım gibi saygı ve hürmet ifade eden
teklik birinci şahıs zamiriyle birlikte bir kelime olarak kullanılır”).
Bu kelimde de görüldüğü gibi hem vokal kalınlaşması hem de
anlam değişikliğisöz konusu olmuştur.
afandi ( <)افنديT. Efendi. Türkçe’de: (“Bey, koca, kibar, nazik”),
Sudan Arapçasında ise (“Okul öğretmeni, küçük görevlerde çalışan
memur”) anlamında kullanılmaktadır.
afandiya (< )افنديةT. Efendi: Bu kelime günümüz Sudan
Arapçasında efendiler şeklinde çoğul olarak (“Okul öğretmenleri,
küçük memurlar”) anlamında kullanılmaktadır.
ôda (أودة/ )أوضةT. : (“oda”), (“salon; misafir veya oturma odası”);
uvad (“ < )اواد – اوضodalar”.
avanta ( < )أو ْنطةT. Avanta:(“Hile”). Avânta İtalyanca yoluyla
Türkçeye geçmiştir.ل لي أو ْنطةbbا تعمbb‘ مBana avanta yapma!’. Yani
bana hareket(hile) yapma demek.
avantaci( < )أو ْنطجيT. Avantacı: (“Hile hurdacı, dolandırıcı,
avantacı”), (“boş insan, işi gücü olmayan kimse”).
bardu ( < )برضوT. Bir de: (“Bir de, hem de”), bir de bu birleşik
bağlama edatın Sudan Arapçasında çok farklı versiyonu var. Şöyle
ki: Bardi (“Ben de”), bardak/bardik (“sen de”), bardu/bardaha (“o
da”), bardana (“biz de”), bardakum/ bardakan (“siz de”) ve
bardahum/ bardahen (“onlar da”) gibi çekimli haline
dönüştürülmüş haliyle günümüz Sudan Arapçasında çok işlevli
olarak kullanılmaktadır.
bāşşāviş (اويشbb < )باششT. Başçavuş (“başçavuş”), (“askeri rütbe,
başçavuş”).
bāşa ( <)باشاT. (“Bilinen Türkçe ünvan, paşa”), Sudan halkı
(erkekler) arasında (“sayın”) anlamında günlük hayatta çok
kullanılmaktadır. b < p değişikliği olmuş. Ayrıca kullanımı
(anlamı) da farklılık kazanmaktadır.
bavāş / başât( باشات/ )بواش.< T. Paşalar. Bir deyimde şöyle geçer (
ديلbbbاك من البهbbbواش حاشbbb“ ) في وش البPaşaların huzurundakimse seni
azarlamaz” (‘Avn Şerif Kasım, 2002: 63).
bāş muhandis (مهندسbbbb < )باشT. Başmühendis(“Beyefendi”),
(“Mühendislik bölümlerde okuyan veya çalışan kimse anlamında
bir unvandır”),(“Makina, alet, işaat gibi sektörlerde çalışan usta
veya uzman”).
bāġa (<)باغةT. : Bağa(“Kabuktan yapılmış (eşyâ)”), (“Mercan ve
fildişi saplı bağa kaşıklar, oklar, leğen ve ibrikler vb”),(“Plastik ve
benzeri maddelerden yapılan hafif eşya”),(“Damacana”).
marmata, barbaṭa( بَرْ بَطه/)مرمطهFar. Berbād’dan Türkçe yoluyla
Sud. Arapçası’na geçmiş (“Ciddi davranıştan alaycı tavra geçen
kişi,maskara,alaycı”), hlk. (“İyice yenmek, dövmek, galip
gelmek”).
birinci ( )برنجيT. Birinci: Bir sigara markasının adı.
biriş ()بريش: Bir çeşit hasır, seccadedir. Kelime Türkçedir. Çoğlu
بروشburûş.
barşam ( )برشمT. Perçin. Kelimenin aslı Farsça perçin’dir. Sudan
Arapçasındamismâru’l barşam “Perçin çivisi” şeklinde kullanılır.
busta (بوسته/ بوستا ) T. Posta. (“İt. posta’dan”),(“Bir çarşının adı”).
basma (<)بصمةT. Basama (“Parmak bastı”, el–basm( )البصمparmak
basmak”), (“Damga, mühür”) Türkçe basmak fiilindendir.
buḳḳac ( )بقًجT. Bohçalamak: 1. “( بقًج عفشكHareket etmek için
eşyalarını topla”) 2.(“ Savaşmeydanından kaçmak veya
çekilmektir”). Sudan Arapçasındaki buḳça ()بقجة, Türkçe boğça
“dörtkösesi bağlı kumaş, boḫça”dan alınmıştır.
bâyiẓ ()بايظT. Bozuk (“ Bozuk insan veya eşya için”) sıfat olarak
kullanılır, (“Çürük”), (“Arizalı”) Türkçe “bozmak”
fiilindengelir. bavvâẓ ()ب ًواظ: Bir işi veya şeyi bozan (yakıp yıkan
kimse); bâza (bozulmuş, bozuldu) olarak bilinen veya bildirilen
geçmiş zamanı ifade eder.
tâbûr (ابورbb< )طT. Tabur (“saf, sıra”), Sud. Ar. (“muhalif veya
muhalefet yapan kimse”).
tarasâna (انةbb < )ترسT. Tersane (“Gemilerin yapıldığı ve tâmir
edildiği yer, tezgâh, gemi tezgâhı”), Sud. Ar. (“Silah fabrikası,
silah deposu”).
tavābîr (يرbb <)طوابT. Taburlar (“saflar”), (“muhalifler, muhalefet
eden kimseler”). Türkçe tabur kelimesinin çokluğudur.
tamarci(رجيbbbbbbb)تم < T.Tımarcı(“Tımar yapan kimse”),
(“Pansumancı”), (“Cerrah yamağı”), (“Tımar tahsis edilmiş
kimse”), Sud. Ar. (“Hemşire, doktor”).
ta’limci( )تعليمجيAr.+T. Öğretici, askerlere eğitim veren kişi.
Kelimedeki +ci eki <Türkçedir.
tuncur / tancara (تُ ْنجُر/ <)طَ ْن َج َرهT. : (“Tencere”),(“Kazan”).
tirilla ( < )تريلًهT. Tir (ile), Sud. Ar.(“Römork, başka bir taşıt
tarafından çekilen motorsuz taşıt”).
canābu (ابوbb<)جنFar. Cenâb (“Taraf, cihet”), (“Hazret”).Özellikle
subaylar için kullanılan saygı sözü, cenap.
carakana ( )جركانهT. (“ Damacana”),(“Plastik ve benzeri
maddelerden yapılan hafif eşya (genellikle sivi taşımak kullanır)”).
Bu kelimedeki (k) sesi aslında İngilizce’deki (c) sesinin okunuş
halini almış. Böylece k’e dönmüştür. Üstelik c-d seslerinin de
değişimini görüyoruz. Semantik bakımından ise carakana kelimesi
sadece damacana olmayıp sivi ve benzeri maddeleri taşımak için
plastikten yapılmış her türlü şişeye denir. Mesela: carakanat-zeyt
(yağ şişesi veya damacanası), carakanat-moya (su damacanası) vb.
cazma ( < )جزمةT. (“çizme”) < cazma “çizme” (Kaymaz, 1985:
406), Sud. Ar. (“ayakkabı”) cazma miri ( )جزمة ميريAskerî çizme,
bot. Çoğul ise cizam (( )جزمayakkabılar).
cinzîr ( < )جنزيرT. Zincir, Farsça zencir’den. Bu kelimeden canzara
“zincirle” fiili Sudan Arapçasında kullanılmaktadır. Bir lakaptada
şöylekullanılmıştır:Abū Cinzîr Meydanı (zincirli Meydan). Bu
meydan Hartum ortasında bulunmaktadır. Ayrıca yanında Şeyh
İmam Ali adlı bir zata mensup, etrafı zincir ile çerçevelenmiş bir
mezarın bulunduğu söyleniyor (‘Avn Şerif Kasım, 2002: 216).
ḥukmdār ( <)حكمدارT. : Hükümdâr, sultan, komutan. Kelime Ar.
hukm ve Far. dâr’dan oluşmuştur.
ḫarasāna (انهbbbb)خر َس
َ < T. <(Fars. ḫurāsān) [Ḫorāsān şehrinin
adından], (“Eski binâların duvar veya sıvalarında kullanılan, tuğla
tozu ve süzme kireçten yapılmış harç”), [Sıvada kullanılanlarına su
çekmemesi için yumurta akı da katılırdı],(“İnşaatta kullanılan bir
çeşit harçın adı, bir taş türüdür”), (“kişi adı olarak ta
kullanılmaktadır”).
ḫastek ( < ) َخ ْستَكF.Hasta, Sud. Ar. “Morali bozulmuş, keyifsiz ve
hastalanmış, rahatsız olmak”, muḫastik “Oyun esnasında birden
sinirlenen kişinin vasfıdır”, “Bir kimsenin işi beklediği gibi
olmaması”, hastaka ise hastek sıfatın ismidir ve bozulma,
rahatsızlık, doğru düzgün olmama anlamına gelir. Far. hasta’dan
Türkçeye geçmiştir.
ḫâzûk ( < )خازوقT. : (“Kazık (cezâsı”) (İnalcık vb., 1984: 354),
“kazıklamak, kandırmak, aldatmak”.
ḫuḍurci(رجيbbb) ُخضhudâr “Ar. yeşillikler” Tr. +ci(“Zerzevatçı,
manavcı”), (“yeşillik satan kimse”).
dabbûs(<)دبُّوسT. (“Topuz,İğne, tahtadan veya demirden topuz”).
Sud. Ar.:(“Kişi adı olarak kullanılır”). Ör. AbûDabbûs.
dabbâsa ( < )دبًّاسهT. : Topuz, Sud. Ar. : Zımba, delgeç.
dabaş / dibiş()دبشT. < Dübeş (“İki zarın da beşli gelmesi, iki beş”),
Sud. Ar. (“Tavlada kullanılan iki beş anlamında bir terim”), (“İri
kişi, kaba”). Farsçadü “iki” ve Türkçe beş kelimesinden
oluşmuştur.
dabbūra (ورةbbbًّ) ًدب: İşaret, askeriyede subayların omuzlarındaki
rütbelerini gösteren işaret. Şudeyimde geçer: ير ك َّملbbعلي ولد حمدان ك
الدبابير “ Ali oğlu Hamdan Kir dabbābirlerinitamamlamıştır.” Yani
rütbesi yükseltilmiş ve yüzbaşı olmuş, omuzuna kartal işareti
takmıştır.Kelimenin çokluk şekli dabbābir(( )دبابيرKaymaz, 1983:
6 ).
darabukka ( < )دربو ًّكهT. Darbuka (“Darbuka, dümbelek”), Sud. Ar.
(“Darbuka, belirli şarkılar söylenerek vurulan saz ve oyunan
oyunun ismidir”) Kelimenin aslı Farsçadır.
dardaş ( ْ < ) َدرْ َدشT. Dertleşmek (“dertleşti”), Sud. Ar. (“Konuştu,
dertleşti, sohbet veya muhabbet etti”); dardaşa ( ) َدرْ دَشةKonuşma,
dertleşme.
daftardār( < )دفتردارT. Defterdâr (“Defterdâr, muhasebecilerin
başkanı”). Kelime Ar. defter ve Far. +dâr’dan oluşmuştur.
dibşiḳ ( <)دبشكT. : (“Dipçik, tabancanın tahtadan veya
demirdenyapılan arka kısmı”), Sud. Ar. : (“Kısa boylu insanlar için
kullanılan bir lakap, kişi adı”).
duḫ(i)ri (ريbb < )دوخT. Doğru(“Doğru, dürüst, dumduz”), (“iyi,
sağlam”). زول دوخري “dürüst adam”.
dūbci( <)دوبجيT. Topçu (“Topçu”), Sud. Ar. (“Askerlere yemek
hazırlayan kişi, askerlikte bulaşık yıkayan kişi”).
dūbara(ارةbbb <)دوبFar. Dübârâ(“İki-iki Çare”), Sud. Ar. (“İp”).
Türkçe dubara, Farsça dübârâ’dan alınmadır.
zumba ( <)زومباT.Zımba (“Zımba”), Sud. Ar. (“Demirden yapılan
delik açma makinesi, sert cisimleri açmak için kullanılır bir alet
veya makine”). Farsça zunbe’den gelmektedir.
zalābiya ( <)زالبياFar. Zülâbiye (“Zülâbiye”), Sud. Ar. (“Unla
yapılan bir çeşit kızartılmış tatlı, şekersiz lokma”).Zülâbiye’nin
Aslı Farsçadır.
sabat (بَتb )س
َ < Far.Sebed (“()ﺳﭙﺪ i. (Fars. seped – sebed) [Kelime
Arapça’ya ve Balkan dillerine de geçmiştir]; (“Kamış, saz, ince
söğüt dalları, hurma lifleri vb.nden örülerek yapılan, yiyecek veya
eşyâ taşımaya mahsus, muhtelif şekillerde, kulplu veya kulpsuz
kap”), (“Dikiş sepeti” “Çamaşır sepeti.” “Evrak sepeti.” “Çöp
sepeti.” “Ekmek sepeti.” “Yemiş sepeti.” “Üzüm sepeti.” “Çiçek
sepeti vb ”) (Kübbealtı, 2016) , subâta / sibâta(“باتةbb )”سhasırdan
yapılmış seccade.
şâkûş (اكوشbbb<)شT. Çekiç(“Çekiç”), (“kazık, sevililer arasında
kazıklama olayı”). Bu kelimenin Sudan Arapçasında çekimli
versiyonunu da görüyoruz. Örneğin: şavkaşu “kazıkladı”,
muşavkaş “kazıklanmış kimse (platonik aşk için) veya çekiçlenmiş
çivi”. (Eski Türk. çekük – çeküş < Fars. çekūç).
şanta(<)شنطةT.Çanta(“Çanta, valiz”); şantat-hadîd (demir çantası),
şantat-dahar (sırt çantası), şantat-yad (el çantası), şantat-madrasa
(okul çantası), şantat-’iris (“çeyiz”) vb. Böylece anlam ve ses
değişikliğine uğramış birden fazla kökteş alınma kelimedir.
şorba( )شوربةT. Çorba. Bu kelimede ç-ş değişmesi söz konusudur.
Çünkü Arapça’da ç sesi mevcut değildir.
şunu / şinu ( ِشنُو/ ) ُشنُوT. Şu ne: (“Ne”) Sudan Arapçasında sadece
ve sadece (Ne?) anlamında kullanılan bu sözcük aslında hem anlam
hem ses değişikliğine uğramış bir kelimedir.
şurrab (ورًابbb )شT. Çorap: (“Çorap”) Bu kelime ses değişikliği
açısından o-u ve p-b değişimine uğramış ve r sesi şeddelileşmiş
vaziyettedir.
fûta ( < )فوطةFar. Fûta (“Bez, bebek bezi”), (“Silme bezi”),
(“Önlük, hamamda bağlanan peştemal”).
ḳâş ( < )قاشT. Kayış (“kamer”), (“Kuşak ve ip yerine kullanılan
uzun ve dar kösele parçası”).
gid ( < )قِدT. git-Sok. dili(“Git”) fiilinden, Sok. dili(“Defolmak”).
Günümüz Sudan Arapçasında gençlerce sık sık kullanılmaktadır.
Mesela; gid (sen git), giddu (siz gidiniz, defolun), Ana gaddeyt
(Ben kaçtım, gittim, güle güle), gadda (O gitti), gaddo (Onlar
gittiler), gaddîn (Onlar gidiyorlar, gidecekler), gâddi (Ben
gidiyorum, gideceğim), Ana bigid (Ben giderim / gideyim) bi- eki
bu alınan fiil için adeta geniş zaman ekidir. Bu kelimede de
görüldüğü hem (g) sesinde kalınlaşma olmuş hem de anlam
bakımından da değişiklik söz konusu olmuştur.
kôrêk ( < )كوركT.kürek (“kürek”), (“Seslenme, bağırma, çağırma,
gürültü”), (“ağlama”); çoğul: kavârîg ()كواريك, kurekât ( )كوركات:
“kürekler”< kôrêk “kürek” 1. (“kürekler”). 2. (“gürültüler,
bağırmalar, çağırışlar”). Örneğin: ( )الليلة في الحلة في كواريك شديدBugün
mahallede çok gürültü var. Bu kelimenin uğramış olduğu fonetik ve
semantik değişiklerinde – küreğin çıkardığı seslerden – türemiş
sessel anlamı meydana gelmiştir.
neyaşân (انbbbb< )نَيَشFar. Nişân (“İşâret, belirti, iz, alâmet”),
(“Vurmak,”), naşşâb “Attığını vuran, atışta usta olan kimse”, neyş
“atış”, ناش الشئ (nâşaş-şey) “bir şeyi vurdu”.
yafta ( < )يافطةFar. Yâfte(“Levha, afiş”). Bu kelime Türkçeye de
Farsçadan geçmiştir. Ayrıca Türkçede hem “ruhsat hem de bir
kişinin bir malı satması” manasında kullanılır. Aslı Farsça ism-i
mef’ûl olan“yaften”‘dendir.
Sonuç
Diller arasındaki kelime alışveriş meselesi aslında ortak kültür, ilgi
ve ilişkilerine en sâdık tanıktır. Türkçe ve Arapça arasındaki kelime
alışverişinden bu ilgi ve ilişkinin niteliklerini ve sınırlarını
öğrenmek mümkündür. Nitekim yukarıda incelediğimiz
kelimelerde ağırlıklı olarak mesleki, idârî, askerî, sanat ve zanaat
ile ilgili sözcüklerdir. Bunun en önemli nedeni de o sözcüklere
duyulan ihtiyaç ve Sudan Arapçası’nda karşılığı bulunmayan
eşyaları ifade etmek için yeni kelime almanın ihtiyacı olması idi.
Kaynakça
‘Avn Şerif Kasım (2002). Kamusu’l-Lehcetü’l ‘Ammiyye Fi’s-
Sudan, Hartum, Daru’s-Sudaniyye li’l Kütüb.
Aytaç, Bedrettin (1994).Arap Lehçelerindeki Türkçe
Kelimeler, İstanbul, Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı.
Durmuş, Oğuzhan (2004). “Alıntı Kelimeler Bakımından Türkçe
Sözlük”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 26, s. 6-
8.
İnalcık, Göyünç ve Heath W. Lower (1984). “Osmanlı
Araştırmaları IV”, İstanbul, Enderun Kitabevi, s. 348-355.