You are on page 1of 9

MİDYAT’IN TARİHÇESİ ve

MATİATE YER ALTI ŞEHRİ’NİN KÖKENİ

Mardin’in Midyat ilçesinin doğusunda Dargeçit ilçesi, batısında Ömerli ilçesi,


kuzeybatısında Savur ilçesi, kuzeyinde Batman iline bağlı Gercüş ilçesi, güneyinde Nusaybin
ilçesi, güney doğusunda ise Şırnak iline bağlı İdil ilçesi yer almaktadır. Bu bölgenin
yüzölçümü 10.000 km2'den fazladır.
Midyat’ın ismi ve ilk kuruluşu konusunda, değişik görüşler bulunmaktadır. Bazı
kaynaklara göre, İlçenin adı birçok değişimlerden sonra Farsça, Arapça ve Süryanice
karışımından meydana gelmiş ‘ayna’ anlamına gelmektedir.
Başka bir rivayete göre de Midyat, Mağaralar Kenti anlamına gelen "Matiate"
kelimesinden ismini almıştır. Bu görüşü ileri sürenler, "Matiate" isminin Asur yazıtlarında
M.Ö. 9. yüzyılda geçtiğini ve Asur imparatoru II. Aşurnasirpal M.Ö. 879 yılında gururla:
‘Matiate'yi (Midyat) ve köylerini buyruğum altına aldım. Bol ganimet edinip, onları yüklü
haraca ve vergiye bağladım’’ der.
Midyat’ın geneli için kullanılan yaygın isimler şunlardır;
 Matiate (Mağara Kenti/Vatanım)
 Tur Abdin/Tor (Midyat ve çevresini içine alan tepelik bölge) (Kulların
Dağı/ibadet edenlerin dağı anlamına gelmektedir)
 Tur Nahiyesi
Estel kesimindeki, Ulu Cami Mahallesi (Yukarı Mahalle, Harıt Fok) için halk arasında
çeşitli adlandırmalarda bulunulduğu öğrenilmiştir. Bunlar;
 Rastell (kalenin tepesi)
 Ğadîr (aşağı ve yukarı Ğadîr olarak)
 Baydar (Harman yeri)
Midyat'ta ilk yerleşim yerinin mağaralar olduğunu gösteren "Elath" (Şeyh Eles)
mevkiinin (Midyat'a 3 km. uzaklıkta ve Acırlı Beldesi (Dêrizbine) yakınında bulunan mesire
yerinin (Ziyaret/Şehitler Tepesi) Romalılar döneminden günümüze kadar geldiği
söylenmektedir.
1973 Mardin İl yıllığında İlçenin tarihçesi hakkında şu bilgiler yer almaktadır: Orta
Asya'dan göçüp Anadolu'ya gelen Eti Türkleri, Mezopotamya dediğimiz Dicle ve Fırat
Nehirleri arasında yer alan ve verimli topraklara sahip olan bölgeye yerleşmişlerdir. (M.Ö.
2000 yıllarında) Bölgeden geçişleri sırasında Midyat'ı büyük bir mağara şehri halinde kurup,

1
hayvanlarını da burada barındırmışlardır. Midyat'ın altında, birbirlerine tünellerle bağlantılı
mağaralar o devirlerde barınak olarak kullanılmışlardır.
M.Ö. 500-100 yılları arasında bölge, değişik kavimlerin istilasına uğramıştır.
Makedonyalılar, Persler, Romalılar bu bölgede hüküm sürmüşlerdir. Midyat'ın asıl meskun
hale gelişi veya bölge olarak kuruluşu Selefkuslar devrine rastlamaktadır (M.Ö.180 yılları).
M.S. 5. yüzyıla kadar Hıristiyanlık, bölgeye hâkim olmuştur. 6. yüzyıldan sonra,
İslamiyet' in yayılışı ile birlikte Arap akınları başlamış ve 7. yüzyılda Halit B. Velid orduları
bölgeyi fethetmişlerdir. Abbasiler döneminde bölgede imar ve kalkınma hareketleri
görülmüştür. Midyat köylerinin ekserisi Harun El Reşit döneminde kurulmuştur. Harun El
Reşit'in oğlu Memun'un Türk-Arap karışımı olarak kurduğu büyük bir ordu Cizre-Mardin eski
patika yolu boyunca yüz karakola yerleştirilmiştir. ‘Mahalmiler’ böyle doğmuşlardır. Midyat
ve çevresindeki köylere verilen " Mahalmiler" adı buradan gelmektedir. Mahalmi; ‘yüz
mahalle, yüz yer, yüz ordugâh anlamına gelir’ ve bugün de Cizre'den Mardin'e kadar eski
patika yolu, özellikle eski Bağdat yolu üzerindeki (kervan yolu) bu köyler, Türkçe, Süryanice
ve ağırlıklı olarak Arapça karışımı ‘Mahalmice’ diye tabir edilen bir dili konuşur.
11. yüzyılda Artuklu Devleti genişleyerek, batıda Halep, doğuda Musul ve Bitlis,
Kuzeyde Harput (Elazığ), güneyde Deyrezor’ u içine alır. Midyat, bu dönemde Mardin,
Hasankeyf ve Musul eyaletleri arasında irtibat vazifesi gören bir bölge olarak en parlak
devirlerinden birini yaşamıştır. Bu tarihte bölgenin merkezi Acırlı Köyü (Derizbin)’dür.
Derizbin beyleri Artukoğullarına bağlı yarı müstakil bir beylik olarak hüküm sürüyorlardı.
Mervaniler, Artuklular, Eyyübiler'den sonra Midyat 1535 yılında Bıyıklı Mehmet Paşa
komutasındaki Osmanlı ordusu tarafından ele geçirilmiştir. 1838 yılında Diyarbakır Valisi Ali
Paşa tarafından ziyaret edilen Midyat'ta, bir redif taburu teşkil edilir. 1810 yılında ilçe olan
Midyat, 1915'te Cevat Paşa tarafından imar görülmüştür. Askeri Kışla, Cevat Paşa Cami ve
Ulu Cami bu dönemde inşa edilmiştir

2
Anadolu topraklarına geldikleri ve Hıristiyanlığın ilk yıllarında mağaralarda
yaşamış olabilecekleri yönünde görüşlerin de bulunduğu topluluğun adı;
‘‘ESSENİLER’’

Esseni İsminin Kökeni1

Esseni isminin kökeni tam olarak tespit edilememiş olmasına rağmen bazı tespitler söz
konusudur. Philo ‘‘kutsallık’’ ile ilgili olabileceği görüşündedir. Dupont-Sommer’e göre
‘‘Kutsal Konsey’’ demektir, İbranicesi ise ‘‘ezah’’tır. Diğer bir görüş Esseni’nin ‘‘müttaki
İnsanlar’’ ya da ‘‘dindar insanlar’’ anlamlarına geldiği yönündedir. Tarihi kaynaklar Esseni
isminin kökeni hakkında yeterli bilgi vermemiştir ancak Esseni isminin ‘‘kutsal insanlar’’
anlamına geldiği bu görüşlerin ortak noktası olduğu söylenebilmektedir.2

Esseniler Hakkında3

Josephus, Yahudilerden bahsederken onların arasında Ferisiler, Saddukiler ve birbirine


karşı en çok iyi muhabbeti olan diye tarif ettiği Esseniler’in adını vermektedir. Essseniler,
Kudüs'deki Yahudilerin yaşantısını oldukça dünyevi gördükleri ve toplu yaşama da çok önem
verdikleri için merkezi terk etmişler ve civar Kudüs tepelerine çıkmışlardır. 1947 ve
sonrasında Kumran tepelerinde bulunan yazmaların işte bu cemaate ait olduğu artık
bilinmektedir. Josephus'un belirttiği gibi onlar daha çok eğitilebilecek yaşta iken başka
insanların çocuklarını da almışlar ve kendi davranışlarına göre onları yönlendirmişlerdir.
Ancak onlar tam anlamıyla evliliği hakir görmemişlerdir. Şunu da belirtmekte yarar vardır ki
Museviler için o zamanlar evlilik her yetişkin için önem arz etmekteydi. "Her kim bir eşe
sahip değilse Yaradan'ın lütfundan mahrum kalır" anlayışı hâkim idi. Onlar sadece bir
noktada yaşamamışlar çeşitli yerlere seyahat de etmişlerdir. Zenginleri küçümsemişler, mal ve
mülke hiç değer vermemişlerdir. İlk Hıristiyan münzevilerde yoksulluğu şu söze bakarak
1
Bilgilerin doğrudan aktarıldığı kaynak; İsmail Kazez. (2001). Esseniler ve Ölü Deniz Yazmaları.
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Samsun: Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü / Felsefe
ve Din Bilimleri Anabilim Dalı ve https://mardin.ktb.gov.tr/TR-56489/midyat-tarihcesi.html

2
Tur Abdin’in de ‘Kulların Dağı/İbadet edenlerin dağı, anlamına geliyor olması bu görüşün önemli olduğunu ve
Esseni isminin üzerinde durulması gerektiğini göstermektedir.

Murat Tural. (2011). Ortaçağ Doğu Hıristiyanlığında Manastır Hayatı. İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık.
3

3
tercih etmişlerdi: "Hiç kimse yoktur ki benim uğruma ve İncil uğruna ev, ya kardeşler, ya kız
kardeşler, ya ana, ya baba, ya çocuklar, yahut tarlalar bırakmış olsunda şimdi, bu zamanda,
yüz misli evler, kardeşler, kız kardeşler, analar ve çocuklar ve tarlalar, ezalarla beraber, ve
gelecek dünyada ebedi hayat almasın".

Esseniler, M.S. 70 yılında Kudüs'ün düşmesiyle dağılmışlardır. Ayrıca ilk iki yüzyılın
Hıristiyan kaynaklarının onlardan bahsetmemelerinden dolayı Esseniler ile 4. yüzyılda temeli
atılan Hıristiyan manastırcılığının arasında sıkı bir bağ yoktur.

Esseniler'in sayıları Josephus zamanında azalmasına rağmen yine de binlerce kişi


münzevi olarak Suriye ve Filistin taraflarında yaşamaktaydılar. İki sınıfa ayrılan Esseniler'in
ilki kendilerini tefekkür hayatına vererek doğanın gizemleri üzerine çalışırken, ikincisi de bazı
günlük el sanatları ile meşgul olmuşlardı. Esseniler, tüm cemaat tarafından seçilen; Rabban4,
Rabbi5 ve Rab6 tarafından yönetilmekteydiler. Suça ilişkin davalarda kardeş olarak görülen
kişi tüm topluluğun katıldığı mahkemede ayıplanıyor ve çoğunlukla yine cemaate kabul
ediliyordu. Esseniler bir günü üç kısma ayırmışlardı. Bir kısmında bağışlanmak için
Yaradan’a ibadet, ikinci kısımda günlük meşgaleler, son kısımda ise dinlenme ve uyku
bulunuyordu. Bu topluluk gün doğarken uyanır ve gün ışığının avdeti için Yaradan’a
şükranlarını sunardı. Ardından herkes Rabbanların ve idarecilerin yönetimine girer ve altıncı
saate kadar sabah işlerini bitirmiş olurlardı. Soğuk suda yıkanıp beyaz elbiselerini giydikten
sonra, Onlar yemekhanelerine Yaradan'ın evine girer gibi vakarlı bir şekilde adım atarlardı ve
orada sessizlik önem arz etmekteydi. Josephus onların birçoğunun yüz yaşından fazla
yaşadığını da kaydetmektedir. Yediklerine dikkat etmeleri ve düzenli yaşayış tarzları bunun
en başta gelen sebebi olduğunu söyler. Yemek için oturulduktan sonra topluluğun ruhani
lideri bu öğün için Yaradan'a hamd eder ve ekmekçi bunun ardından herkese payını dağıtırdı.
Yemek bitiminde aynı kişi tekrar Yaradan’a şükranlarını sunardı. Ardından on birinci saate
kadar herkes beyaz elbiselerini çıkartarak işlerine geri dönerdi. Cemaate kabul edilecek aday
için geçmesi gereken üç aşama vardı. Birinci aşamada aday sıkı bir incelemeden geçirilir ve
kabule değer görülürse ona beyaz bir elbise ve kuşak verilirdi. Aday bundan sonra bir yıllık
bir gözaltında deneme süresine tabi tutulurdu. Bu ikinci aşamayı da geçtikten sonra yine bir
yıllık bir zaman diliminde, parolalar ve bazı imtiyazları edinir ve ancak bundan sonra gizli
toplantılara davet edilirdi. Adayın şu şartlar üzerine yemin etmesi de zaruri idi; takvayı elden

Rabban =Usta
4

Rabbi = Öğretici
5

Rab =Yardımcı Öğretici


6

4
bırakmamak ve insanlara karşı adaletli olmak, günahtan sakınmak ve iyilik için çalışmak, ehli
vukufa karşı sadakat ve itaat, hakikat dostu olmak ve yalandan uzak durmak, elini hırsızlıktan
ve ruhunu haksız kazançlardan uzak tutmak, cemaatten bir şey saklamamak, başkalarına
sırları ifşa etmemek, kutsal kitaplara, sembollere uymak ve onları dikkatlice okumak.
Esseniler'in çağdaşı olan Josephus onlardan bu şekilde bahsetmektedir. Yahudi tarihçi kendi
yazdığı hayat hikâyesinde ifade ettiği gibi 16 yaşında iken kişisel deneyim için yollar aramaya
başlamış ve Ferisiler, Saddukiler ve Esssenileri araştırdıktan sonra 19 yaşına geldiğinde
onlardan Ferisiler'in kurallarını kendine uygun bulmuş ve hayatını ona göre düzenlemiştir.
Josephus, ‘‘Yahudilerin Kalıntıları’’ adlı eserinde Esseniler'in M.Ö. 143 yılında varlığından
bahsetmektedir. Böylece bu asketik mezhebin tarihi en az M.Ö. 2. yüzyıla kadar geri
gitmektedir.

Jean Danielou, 1947 ve sonrasında ortaya çıkan Ölü Deniz yazmaları ile ilgili şu
yorumu yapmaktadır: ‘‘Hıristiyanlar ve Esseniler, hem yaşadıkları coğrafya hem de
Hıristiyanlığın ilk yayılma tarihleri göz önüne alındığında onların münasebet kurmuş olmaları
ihtimal dışı değildir’’. Sadduki topluluğunun da Kumran'da M.S. 70 yılına kadar bulunduğuna
dair madeni paralar mevcuttur. Hıristiyanlığın yayılmaya başladığı tarihler M.S. 35 ile M.S.
70 yıllarına denk gelmektedir.
Tarihçi Josephus'un dediği gibi Esseniler, sadece Kumran civarında
bulunmamışlardır.7 Ayrıca M.S. 70 yılında Filistin ve Kudüs'ün Romalılarca işgali sırasında
birçok Esseni katledilmiştir. Hayatta kalanlarda kutsal kitapları bu mağaralara saklamışlardır.

Bu bakımdan Hıristiyanlığın yayılmaya başladığı alanlar olan Suriye, Mısır ve


Anadolu'da birçok Esseni'nin olması kuvvetle muhtemeldir.8

Kaynakça
K. İsmail. (2001). Esseniler ve Ölü Deniz Yazmaları. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Samsun: Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü / Felsefe ve Din Bilimleri
Anabilim Dalı

T. Murat. (2011). Ortaçağ Doğu Hıristiyanlığında Manastır Hayatı. İstanbul: IQ Kültür Sanat
Yayıncılık
Essenilerin isimleri konusunda tam bir kesinlik olmadığı gibi yaşadıkları yerler de tartışmalıdır. Bu nedenle
7

Essenilerin yerleşim yerlerinin tam olarak neresi olduğu bilinememektedir (Kazez, 2001).

8
Jean Danielou, The Dead Sea Scrolls and Primitive Christianity, Helicon Press, 1958. s. 91-92.

5
https://mardin.ktb.gov.tr/TR-56489/midyat-tarihcesi.html
03.11.2020

MATİATE YER ALTI ŞEHRİ


(Temizlik Çalışmalarında Ortaya Çıkarılan Mekânların Dağılımı)

Midyat’ın Estel kesiminde, Ulu Cami Mahallesi (Yukarı Mahalle)’nde, yer altı şehrini
açığa çıkarmaya yönelik, Şanlıurfa Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’nün
izni dâhilindeki temizlik çalışmaları, mesafe açısından birbirlerine çok yakın olan ve çok
sayıda birimden meydana gelen (63.24 m) iki mağarada başlatılmıştır. Söz konusu iki
mağaranın tüneller vasıtasıyla birbirine bağlanacağı, diğer parsellerde bulunan mağaraların da
bu iki mağara ile birleşebileceği öngörülmektedir (Çizim: 1).

Çizim 1. Temizlik çalışması yapılan iki mağara ve aralarındaki mesafe

Temizlik çalışmasına başlanılan ilk mağara, 545 ada, 6 no’lu parselde (Binbaşı
Abdurrahman Efendi Cami yanı) yer almaktadır. Mağaraya giriş günümüzde, güneydeki
kemerli açıklıktan sağlanmaktadır. Hemen girişte bir su kuyusu ile duvarlarda çeşitli
boyutlarda duvar nişleri, işlik ve kot farkından dolayı iki basamak ile inilen kuzey bölümünde
dört silo/ambar ve yine duvar nişleri bulunmaktadır. Mağaranın güneyinde asimetrik
dikdörtgen tabanlı bir birim yer alır. Bu birim kesme taşlardan (kireç taşı) oluşan bir duvar ile
örülerek ayrı birer oda haline getirilmiştir. Güneydeki oda güney duvarından, tavanının
kırılarak sonradan ayrıldığı anlaşılan güneydeki başka bir mağara ağzına zeminde bulunan
daire formuna sahip bir açıklıktan geçit vermektedir. Mağaranın güneyindeki diğer bir giriş,
güney ve güneydoğuya doğru çeşitli birimler halinde yayılım göstermektedir. Buradaki

6
odacıklarda atık su bulunduğundan şu an için daha ileri gidilememiştir. Mağara girişinin
güneybatısındaki odada dört silo (kuyu ya da ambar) bulunmaktadır. Güneyinde, içi atık su
dolu bir birim daha bulunmaktadır. Mağaranın doğu ve batısı kısa bir yer altı tüneli ile
birbirine bağlanmaktadır. Mağarada yükseklik bazı bölümlerde yaklaşık 3.50 metreyi
bulmaktadır.

Mağaranın kuzeyinde yaklaşık 60-70 m uzunluğunda, 1.20 m genişliğinde, 1.65 m


yüksekliğinde doğal kayadan oyulmuş basamak ile ulaşılan bir tünel, tünelin sağında ve
solunda ise kayalara oyulmuş mezar odaları biçiminde irili ufaklı duvar nişleri bulunmaktadır.
Tünelin zemini düz olmayıp, yer yer bir karış derinliğinde geniş çukurlar mevcuttur. Tünelin
kuzeyinde doğal kayadan oyularak şekillendirilmiş bir merdiven kuruluşu göze çarpmaktadır.
Bu noktada tünel, kuzeye doğru yaklaşık 2 m yükselerek kuzeybatı yönüne doğru devam
etmekte ancak günümüzde beton duvar ile kapatıldığı için mevcut durumu itibariyle daha
ileriye geçit vermemektedir.

Tüneldeki merdivenlerden yukarı çıkıldığında güneyde kalan ve havalandırma deliği


bulunan birim, güney ve batı yönlerine doğru, yine yer yer havalandırma deliği olan küçük
odacıklar şeklinde genişlemektedir (Çizim: 2).

Çizim 2. Temizlik çalışmasına başlanılan ilk mağara (545 ada, 6 no’lu parsel)

Birinci mağaranın güneydoğusunda, 563 ada, 4 no’lu parselde (Midyat Belediyesi


mülkü) bulunan ikinci mağarada, ‘tünel’ yer almamaktadır ancak birbirine geçit veren geniş
boyutlardaki, temizlenebilmiş yirmiye yakın bölümde yer yer silolar (kuyu ya da ambar),

7
işlikler, mezar odaları biçiminde duvar nişleri, bazı bölümlere geçişi sağlayan doğal kayadan
basamaklar, havalandırma delikleri ile birinci mağara ile benzer özeliklere sahip olduğu ve
hatta daha geniş bir yayılım gösterdiği ayrıca mevcut haliyle doğu ve batıya doğru genişlediği
ve katlı bir görünüm arz ettiği de söylenebilmektedir. Güneydeki giriş bölümlerinin sonraki
dönemlerde yapılan eklemelerle yan duvarları kesme ve moloz taşlarla örülmüş ve üzerleri
tonoz ile örtülmüştür. İkinci mağaranın mekânları, birinci mağaranın mekânlarına göre daha
geniş ve yüksektir ve bazı bölümler moloz ya da kesme taş duvarlar ile çeşitli birimlere
ayrılmıştır (Çizim: 3).

Çizim 3. Temizlik çalışmasına başlanılan ikinci mağara (563 ada, 4 no’lu parsel)

8
9

You might also like