You are on page 1of 21

Bölge bir müddet Babil egemenliğine de girmiştir(.

54) Diyarbakır'daki
peygamberlerin Asurlular dönemiyle ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. M.Ö.1260-653
tarihleri arasında Asurlar Diyarbakır bölgesine hakim oldu (55) Bir diğer ifadeyle
bölge İsrailoğullarıyla Asurlar arasında çekişmeye sahne olmuştur. Bu durum
İsrailoğullarının bölgede yaşamını yansıtmaktadır. Asurlular bu bölgede olmakla
beraber İsrailoğulları da bu bölgede yaşamaktamıydı Diyarbakır ve Malatya
bölgesinde İsrailoğulları ikamet etmekteydi Prof.Dr.Yona Sabar Diyarbakır şehrinde
ezelden beri büyük bir Yahudi topluluğu yaşıyordu'demektedir.(47) Diyarbakır'lı
Yahudiler Diyarbakırın Tevratta bahsi geçen Kalne şehri olduğunu
söylemektedir.(Tekvin''Bap 10,ayet 1'Ve onun krallığının başlangıcı Şinar
diyarında Babil,ve Erek,ve Akkad ve Kalne idi')(43) Diyarbakır'ın komşusu
Malatya'ya uzatarak konuyu açmak istiyorum. 'Malatya'nın asıl adı Melite'dir.İbrani
dilinde ilk olarak Semiramis tarafından kurulmuştur.Elazığ ile Malatya arasında ve
Fırat nehrinin sol kıyısındaki Kömürhan ortalarında düz satıhlı bir kaya üzerinde
Semiramis tarafından yazdırılmış İbrani dilinde bir kitabe vardır.(48) Eğil'e gelen
evliyaların hemen tümü Yahudi asıllı veya İsrailoğullarından oldukları ve bu bölgeye
çok önceden geldikleri biliniyor. Eğilliler kasabanın girişindeki vadiye Melek deresi
der.Burada yedi İsrailoğullaına ait evliyanın yattığı söylenir.Bu ismin aynı vadideki
mezarlıkta kabri olan Hz.Hellaktan mı geldiği yoksa burada yatan yedi evliyanın
melekle ilgili olması dolayısıyla bu ismin aldığı sorgulanmaktadır Bu açıdan melek
deresinin Yahudi evliyalara ait bir mekan olduğu yöre halkınca ifade edilmektedir.
Eğildeki Zülküfl, Elyesa, Yunus, Harun-u Asefi ve Danyal peygamberler de
Yahudilerce kutsaldır.

EĞİL'DE HIRİSTİYAN İNANÇ TURİZMİ


Hıristiyanlığın Mezopotamya'nın yukarı kısmına girişi ve yayılışı Urfa (Ur-Hai)
merkezli olmuştur. Hıristiyanlıktan önce bölge tamamen putperestlik hâkimiyeti
altındaydı. İsa'nın vazetmiş olduğu yeni din, Filistin topraklarında nevş-ü nema
bulurken, Urfa'da Abgar sülalesinden gelen V. Abgar Ukomo hüküm sürmekteydi.
Kral V. Abgar Ukomo'nun Ortadoğu'da bulunan Bizans Kralına göndermiş olduğu
elçisi Hananya (Hannan), İmparator Tiberius ile görüştükten sonra Kudüs'e uğrar.
Burada yeni bir peygamberin geldiği, hastaları iyileştirdiği biçimindeki mucize
söylentileri, elçinin kulağına gelir. Bu söylentileri, seyahatinin dönüşünde Kral
Abgar'a anlatır. Kendisi de cüzam hastalığına yakalanmış olan kral, bunun üzerine
Hananya başkanlığında yeni bir heyeti Kudüs'e göndererek, İsa'yı ülkesine davet eder.
Ancak, İsa, cevabi mektubunda, görevinin; “İsrail evinin kaybolmuş koyunlarına”
olduğunu hatırlatarak davete teşekkür eder ve kendisine, öğrencilerinden (şakirt)
birini göndereceğini bildirir.Bazı kaynaklarda İsa, yüz hatlarının belirgin bir şekilde
çizili olduğu bir mendili elçiye vererek, bunu krala vermesini ister. İsa'nın ölümünden
sonra, Havari Toma'nın kardeşi ve 70 müjdeciden sayılan Aday (Addai veya
Thaddeus), M.S. 38 yılında Urfa'ya gönderilir.Şehre gelen Aday, Filistinli bir Yahudi
olan Urfa'lı Tobias'ın evinde kalır. Kral Abgar'la görüşen Aday, kralı iyileştirir ve
kendisini vaftiz ederek Hıristiyanlaştırır. Kralın kabul ettiği bu yeni din, halkı arasında
çok çabuk bir şekilde yayılır.

307
Aday, öğrencileri olan Agay (Aggai) ve Mara'yı yanına alarak, Kuzey
Mezopotamya'ya geçer. Kaynaklar, Aday'ın gezileri sonucunda Amid (Diyarbakır),
Nusaybin, İdi, Erbil, Begermay, Keşker, Ahvaz ve civarını dolaştığını ve buralarda
Hıristiyanlığı vazettiğini bildirir. Aday'ın bu misyon çalışmaları sonucunda,
Diyarbakır (Amid) çevresinde Hıristiyanlık yayılmaya başlar. Miladın 1. yüzyılının
ortalarında, misyon çalışmalarına Aggai devam eder. Eğil, Lice, Silvan
(Meyyafarlon) dolaylarına M.S. 70-80'li yıllarda Hıristiyanlık hâkim olmaya başlar.
Eğil'de Hıristiyan inanç turizmi ve kiliseler
Mağara kilise
Eğil'de Süryanilere ait önemli bir yapı mağara kilisedir.Mağara kilise:Eğil Kalesinin
batı bölümünün güneyinde, kalenin içinde yer almaktadır. Kilise içinde
Hıristiyanlarca kutsal sayılan ve çeşitli dönemleri sembolize eden haçlar kazılmıştır.

Eğil’de mağara kilise

Diyarbakır'ın 3. episkoposu olan Mar Aday, Urfa kralı Küçük Abgar tarafından
öldürülmüş ve cesedi Eğil Kilisesi'ne gömülmüştür Buna göre Eğil'in, birçok
Hıristiyan ruhaninin mezarına ev sahipliği yapması yönüyle de önemli bir merkez
olduğu söylenebilir (25) Eğil Kalesinin batı bölümünün güneyinde, kalenin içinde
yer almaktadır. Kilise içinde Hristiyanlarca kutsal sayılan ve çeşitli dönemleri
sembolize eden haçlar kazılmıştır. Hz. İsa(A.S.) Peygamberin öğrencilerinden
(şakirtlerinden) I.Adey I.yüzyılda bu bölgeye gelmiştir. Kilisenin etrafına
güneydoğunun en büyük manastırlarından birini yaparak, Eğil'i episkoposluk
merkezi haline getirmiştir. (26) Eğil ilçe merkezinde, kalenin Harem kısmının hemen
altında takriben 250-300 m2'lik alan üzerine kurulmuş kubbeli ve sütunlu bir yapıdır.
Yapının mihrabı üzerindeki kubbe ses akustiği sağlamak üzere özel yapılmış seramik
borularla donatılmıştır. Yapının defineciler tarafından tahrip edilen Süryanice
yazılmış kitabesinden yapının M.S. 3. Yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Kilisenin
kale duvarı tarafında yüksekçe bir noktada ağzı duvarla örtülü bir mağaranın içinde
Hıristiyanlarca kutsal sayılın beş azizin mezarı vardır. Urfa Kralı Abgar tarafından
öldürülen Diyarbakır'ın III. Epikürsü Aday'ın da burada gömülü beş azizden biri
olduğu tahmin edilmektedir. Bu mezarlardan ikisi ne yazık ki defineciler tarafından
2007 yılında açılıp tahrip edilmiştir (13)

308
Roma Kilisesi: Bu kilise Eğil Merkez Tekke(Çarıkören) Mahallesinin Haciyan
mezrasındadır. Kilise Eğil'in Mirdasi Beyleri tarafından fethinden sonra Eğil Beyi Pir
Bedir tarafından medreseye dönüştürülmüştür. Kilisenin Latin Yazısı ile yazılı
Kitabesinden bu yerin geçmişte kilise olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Basri
Konyar'ın Diyarbakır Tarihi adlı eserinde kitabenin bir fotoğrafı vardır. Kitabe halen
okunabilir durumdadır. Ne yazık ki bu kilise de Dicle Barajının suları altında kalmıştır
(49)Tekke (Çarıkören) Mahallesi'ndeki Roma Kilisesi Dicle Barajı'nın suları altında
kalmıştır. (27)
Hıristiyanlık açısından Eğil'in inanç merkezi olması, İsa Peygamber'in
öğrencilerinden (şakirt) olan Adey'in, miladi 1. yüzyıl ortalarında buraya gelmesi
yönüyledir. Adey'in ölümünden sonra, öğrencisi olan Agey, Eğil ve çevresinde dinsel
telkinde bulunmuştur. 325'te ilk defa yapılan ve Hıristiyanların en büyük konsili
olarak bilinen İznik Konsili'ne, -bu bölgeye ilk olarak gelen Adey'le aynı adı taşıyan-
Eğil Metropoliti Adey de katılmıştır. Eğil'in, Hıristiyanlar arasında önemli bir merkez
olmasının en büyük kanıtı, buranın çoğu zaman episkoposluk merkezi olmasıdır
İslamiyet'ten önce, Diyarbakır ve çevresinde ve tabi ki Eğil'de, Süryani kültürünün
yoğun bir etkisinin olduğu bilinmektedir. Eğil, bu kültürün en önemli merkezlerinden
birini teşkil etmektedir. Eğil manastırında bugün dahi, dünya Hristiyanlarının tanıdığı
ilim ve sanat adamları yetişmiştir.

Başlıcaları:
a-)II.Adey:
313'te imzalanan Milano Fermanı ile Hristiyanlık Roma İmparatorluğunun resmi dini
haline gelmiştir. 325 yılında İznik Konseyi toplanmıştır. İznik Konsiline Eğilli II.
Adey de katılmıştır.
b-) Eğilli Rahip Musa/Muşe: 525Terde Diyarbakır'ın Kuzeyinde yer alan Eğil
beldesinde doğdu. Süryanice ve Yunanca'yı bilen alimlerden biridir. Rahip
Paphnotius'un isteği üzere, İskenderiyeli Mar Korillus'un "Kelafıra" adlı Yunanca
eserini Süryanice'ye çevirmiş, Hz. Musa ile Yusuf ve eşi Asiyath'm hayatını tercüme
etti. 550 yılına kadar yaşadığı bilinmektedir.
c) Eğil önemli bir psikoposluk merkezidir.I.Urfa kralı Abgarın şehit ettiği Mar abay
Eğilde yatmaktadır
d)Hristiyan alemince çok tanınan Efesli Yuhanna,yani Eğilli (Eğil doğumlu)
Yuhanna'ya bakalım.M.S. 507 yılında Eğil'de dünyaya geldi. 558 yılında Burdaanlı
Mor Yakup tarafından Efes Metropolitliğine yükseltildi. Döneminin en tanınmış
metropolitlerinden, tarihçilerinden ve müjdecilerinden birisidir. Üç büyük cilt tutan
ve çeşitli dillere çevrilen Kilise Tarihi, Azizlerin Yaşam Öyküleri, Bizans'ın bazı
imparatorları Ortodokslara yönelik yaptıkları trajik olayları ve yazdığı diğer eserlerle
ün salmıştır.Bizans İmparatoru Yustinyanos, ilim ve fazlıyla meşhur olan Mor
Yuhanon'u huzuruna davet ederek onu 'Asya Eyaleti'nin merkezi Efes şehrini irşat
etmek için gönderdi. Oradan da Frigya, Lidya ve Karya gibi Anadolu bölgelerini de
dolaşarak henüz Hıristiyanlığı benimsemeyen kabileleri Hıristiyanlaştırdı. Bu atik
çalışmaları sırasında 92 kilise ve 12 manastır inşa ettiğinden Bizans tarihinde Efesoslu
Yuhanon adıyla da anılmıştır. 587 yılında vefat etmiştir. (29)

309
e) Eğil'de doğup, bu bölgede Hıristiyanlık adına faaliyette bulunan kişilerden birisi de,
Aziz Theodoto'dur. Eğil ilçesinin İnthe (Dişi) Köyü'nde, El-Kiryan ailesinin çocuğu
olarak dünyaya gelmiştir. Kısa zamanda Diyarbakır ve çevresinde ün yapmıştır.
Kırıkları düzeltmek, hastalara şifa vermek, kalben me'yus olanlara teselli vermek gibi
meziyetleriyle tanınmıştır. Theodoto, Antakya'da, Patrik Theodoros ile birlikte
Kınnısrin Manastırı'nda bulunmuş ve 667 yılında patriğin ölmesinden sonra,
manastırı terk ederek Kudüs'e geçmiştir. Gerek yolculuğu sırasında ve gerekse de
diğer durumlarda keramet gösterdiği ve özellikle hastaların şifa bulmasında etkin rol
oynadığı rivayet edilmektedir. Daha sonra Mısır'a, oradan da Mardin'deki Karkafta
Manastırı'na geçmiş, burada uzun süre kaldıktan sonra Kınnısrin Manastırı'na geri
dönmüştür. Diyarbakır Metropoliti Toma'nın ölmesi üzerine, patrik ve episkoposlar,
O'nun, metropolit olmasını istemişler, ancak, bunu reddetmiştir. Mar Gevergis
Manastırı ve Kınnısrin Manastırı'na, daha sonra da Arknin Dağı'na ve Klevdiye'ye
(Adıyaman) gitmiştir. Samisat metropolitinin, -hiç olmazsa- keşiş olması isteğini de
reddetmiştir. Sonra, Miyafarkin (Silvan) ve Süfniler (Lice) bölgelerinde, Savur
ilçesinin Kıllit Köyü'ndeki Mar Abay Manastırı'nda, ardından Mor Gabriel
(Deyrülumur) Manastırı'nda kısa bir süre kaldıktan sonra, Mar Abay Manastırı'na
yerleşmiştir. Theodoto, Araplar ve Romalılar arasında, barış görevi görmüş ve
esirlerin mübadelesinde aktif rol oynamıştır. Bundan dolayı, hem Romalıların ve hem
de Arap Müslümanların sevgisini kazanmıştır. İsteksiz olmasına rağmen, Patrik
Yolyanos tarafından Diyarbakır metropolitliğine atanmıştır. Theodoto'nun ahlakı ve
fazileti, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve hem de putperestler arasında çok yayılmış ve
bundan dolayı da her kesimin güvendiği bir isim olmuştur. İnsanlara hoş muamele
etmesi ve hoşgörülü davranması da onun en önemli özelliklerindendir. Theodoto'nun,
metropolit olduktan sonra da, birçok bölgeyi ve manastırı gezdiği ve birçok
kerametler gösterdiği ifade edilmektedir. 698 yılında ölmüş ve öldükten sonra, Kıllit
Köyü'nde; Patrik II. Yolyanos, Dara Metropoliti Cebrail, Diyarbakır Metropoliti
Matta, Mardin Metropoliti Sercis, Turabdin Metropoliti Aho ve Miyarfarkin (Silvan)
Episkoposu İlya'nın katılımıyla, adına inşa edilen manastıra gömülmüştür.
Theodoto'nun ölüm günü olan 20 Eylül, anma günü olmuş ve “Yedinci Yüzyılın
Azizleri” arasında yerini almıştır (25) Şahveliyan Kilisesi: Bu kilise Eğil'in 15 Km.
güneyindeki Yatır(Şahveliyan) Köyündedir. Kilisenin yanında Eski Şahveliyan köyü
harabeleri vardır. Kilisenin duvarları ve kubbesi halen ayaktadır. Kitabesi yoktur.
Ancak bu köyün eski sakinlerinin Hıristiyan Süryaniler olduğu çevrece bilinmektedir.

310
Eğil yatır köyünde kilise(Şehveliyan Süryani kilisesi

Şemsiler için vazgeçilmez mekân Eğil


Eğil, sayısız inanç gruplarını da bünyesinde barındırır. Bunlardan biri Şemsilik
(güneşe tapanlar). Eğil Kalesi'nde Şemsilerin kullandığı bir mabet var. Kalenin
üstünde ve şark yamacındaki açıklıkta, kayalar yontularak vücuda getirilmiştir.
Güneşe doğru oyulan iki büyük salondan oluşuyor. (27).Kalenin üstünde ve şark
yamacındaki açıklıkta,kayalar yontularak vücuda getirilmiş ve heyeti umumiye sile
murabaa yaklaşan bir mabed vardır.İki büyük salon bu taşlıklarda vücuda
getirilmiştir.Yan yana iki küçük kuyuyu andıran ateş gede,güneşe doğru
oyulmuştur.Burada taştan yapılmış üç halka vardır.Kurban yerleri vesaire mabede
mahsus mahaller mevcuttur (30)

311
KAYNAKLAR
1- Ali Melek. Diyarbakır'da Peygamber Makam Ve Kabirleri.1.Nebiler Sahabiler
Azizler Krallar kenti Diyarbakır.2009
2-Tellioğlu ö(ed):Diyarbakır salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir Belediye
yay.Yıl.:1869-1905. cilt:4/208. 2/110 ,5/93.İstanbul.Acar matb.1999
3- Şemseddin sami.Kamus-u alam.1889Yılı c.2.s.834'
4-Üzülmez:M .Çayönünden Erganiye.2005 S.262,254,268,269
5-.Erpolat MS:Dünden bugüne Ergani'deki ziyaret yerleri.Uluslar arası Türk
Dünyası İnanç Merkezler Kongresi.Ankara.Türksev yay.2004.s::51
6- Korkusuz Ş:Seyahatnamelerde Diyarbekir.Kent yay.2003.s:151,23
7-Ali Emiri Efendi.Osmanlı Doğu Vilayetleri
(Hazırlayanlar.Prof.A.Yuvalo.Doç.A.Halaçoğlu).Babıali kültür yay.İst.2008s.156
8- Prof.Dr.Süleyman Ateş.Kur'anda Peygamberler Tarihi.Yeni ufuklar
neşriyat.İst.2004.s.213
9- -İncedursun. B.Peygamberler Diyarı Eğil.Diyarbakır.2005.s:2
10--Dikmen M.Peygamberler tarihi.Cihan yay.s.417,419
11--Yıldız C..Bir inanç merkezi olarak Eğil .Uluslararası Türk Dünyası İnanç
Merkezleri Kongresi Bildirileri.Türksev yay.Ank.20004.s.125
12- Çiçek ZA.:Diyarbakır'ın Fethi,Tarihi ve Kültürü..2007.s.97,21,53
13- Gündüz N,Cengiz S. Eğil Antik Bir Kent(Açık Hava Müzesi). S.34
http://www.egilder.org/egil.htm
14- Akıncı AC.:Peygamberler tarihi.6/522,416,147
15- Yıldız M Eğil-ergani halkının dilinde medfun peygamberler.1.uluıslararası
nebiler sahabiler azizler krallar kenti diyarbakır sempozyumu
2010.Diyarbakır.s.25-44
16- 28 Eylül 2006 Kaynak: Radikal Yazan: Timur Soykan
17- Türkiye Diyanet Vakfı.İslam Ansiklopedisi.İst.1993. 8/481
18- Dilek Z.Lice.Diyarbakır.2002s.36
19- Baykal. K.Diyarbakır hakkında yapılan etüdler.Karacadağ dergisi.20 Haziran
1939.cilt ıı,sayfa 17
20- Beysanoğlu Ş.Kuruluşundan günümüze kadar Diyarbakır tarihi.Diyarbakır
Müze Şehir.YKY yay.İst.1999.s.50
21- http://terkanlilardernegi.com/
22- Ateş S..Kur'anda Peygamberler Tarihi.Yeni ufuklar neşriyat.İst.2004.s.2
23-(tekyeli) ttp://tekyeli.googlepages.com/kelek
24-Mehmet Şimşek Diyarbakır'da Gömülü Süryani Aziziler.1.Nebiler sahabiler
azizler Krallar kenti Diyarbakır.2009
25-Yıldız. M Bir inanç merkezi olarak eğil*sabard. yıl:ı sayı:1 sayfa:1- 187
26- www.main-board.com/
27- Aziz İstegün Krallar Ve Nebiler Beldesi 07/01/2011 Zaman
28-Şimşek M .Süryaniler ve Diyarbakır.Kent yay.İst.2.baskı.s.59-63
29- Horiepiskopos Gabriyel Akyüz Diyarbakır Süryani Azizleri 2. Nebiler
sahabiler azizler Krallar kenti Diyarbakır.2010,
30- Basri Konyar:Diyarbekir Yıllığı.1936.s:350,269,276
31-Rahmi Hüseyin Ünal.Diyarbakır ilindeki bazı Türk-İslam Anıtları Üzerine Bir
İnceleme.

312
32- Metin Sözen.Diyarbakır'da Tük mimarisi.1971
33- http://dersvekuran.blogcu.com/tarihden-ders-cikarmak-6-hz-talut-hz-davut-hz-
suleyman/10638287
34-. Balta M:Kültürler kavşağında Şırnak.İst.2003 s:132
35- Mehmet Latif Demir .Danışman Yrd. Doç. Dr. Ali Boran . Ortaçağ'dan
Günümüze Eğil Ve Hani'deki Mimari Eserler Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü
Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Van-
2007
36- Bayram Altan:Türkiyede Dini Ziyaret Yerleri.İstanbul.1996.s:84
37- Mehmet Azimli.İslamın ilk fetih yıllarında Nusaybin ve klasik İslam
kaynaklarına göre Nusaybin'in fethi.Makalelerle Mardin.I İbrahim
Özcoşar(ed).İst.2007.s.157
38- Prof.Dr.Ahmet Bedir.Kur'anı-ı Kerim Atlası.Kaynak yay.İst.2009.s.181
39- Abdullah Aydın.Peygamberler Tarihi.Mehdi yay..s.270
40- Prof.Dr.İsmail Yiğit.Peygamberler tarihi.Kayıhan yay.İst.2005.529
41- Peygamberler Tarihi, İhlas Yayınları
42- Austen Nenry Layard:Ninova ve Kalıntıları.Avesta yay.İst.2000.s.501
43- Rifat N.Bali:Diyarbakır YahudileriDiyarbakır Müze Şehir.s:368
44- http://www.ziza.net/tr/peygamberler/
45- www.msxlabs.org/
46- M. Cengiz YILDIZ. Eğil-Ergani Halkının Dilinde Medfun Peygamberler
1.Uluıslararası nebiler sahabiler azizler krallar kenti Diyarbakır sempozyumu
47- Yona Sabar:Kürdistani Yahudilerin Halk Edebiyatı.Doz yay.İst.2005.s.238,302
48- İbrahim Olcaytu:Folklor defterleri-I. Kalan yay.Ank.2000.s.35-36
49- Ayhan KARAKAŞ Eğil İlçesi Kırsal Turizm Potansiyelinin Değerlendirilmesi
KMÜ Sosyal ve Ekonomik ̇ Araştırmalar Dergiṡ i 14 (23): 5-18, 2012
50- http://tr.wikipedia.org/wiki/Bal%C4%B1m,_E%C4%9Fil
51- www.malatya.gov.tr
52- Bedir A..Kur'an-ı Kerim Atlası.Kitap yurdu yay.İst.2009
53- Tellioğlu ö(ed):Diyarbakır salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir Belediye
yay.Yıl.:1869-1905. cilt:4/208. 2/110. c.3,5/195 İstanbul.Acar matb.1999
54-(Özgültekin Ramazan ,Akman Ekrem,Demirbağ Hüseyin :Dünden bugüne
Siverek.Konya.1997.s:54
55- Değertekin H.Dünden bugüne Diyarbakır.1.Diyarbakır
Sempozyumu.Ankara.2000.s.27)
56- http://nedir.antoloji.com/diyarbakir-egil-balim-koyu/
57-Prof.Dr.İsmail Yiğit.Peygamberler Tarihi.Kayıhan yay.İst.2005.s.371
58-Bünyamin Ateş.Peygamberler Tarihi.YeniAsya yay.İst.2002.s.339,336
59-Mehmet Dikmen.Peygamberler Tarihi.Cihan yay.İst.2006.s.449
60-İhsan Atasoy.Peygamberler tarihi.Yeni Asya yay.İst.1994.s.416
61-Prof.Dr.Nurettin Uzunoğlu.Peygamberler Tarihi.Zembil yay.İst.2005.s.180
62-http://tr.wikipedia.org/wiki/Ahav

313
Hz Musa ve Eğil
Aşağıdaki dergide spekülatif bir yorum var
Musa buradan geçti
National geophraphic.Şubat 2012
Otomobil asfalt-stabilize karışımı dar yolu tırmana tırmana bitirip tepeye vardığında,
büyük karakolun nizamiyesi beliriveriyor. Direksiyonu sağa kırıyor, nizamiyeye
doğrudan girişi önleyen bariyerlerin, üst üste dizilmiş insan boyu kum torbalarının
önünden geçip devam ediyoruz. Göz ucuyla bakarken bile ürkütücü. Nizamiyenin
bomboş olması daha da ürkütücü; duraklamıyoruz bile. O fotoğrafın çekileceği yeri
kendimiz de buluruz diye konuşuyoruz aramızda, izin almak gerekmeyebilir.
Anadolu'da "Musa peygamber makamı" olduğu rivayet edilen yerlerin peşinde, onun
Hızır'la buluştuğu söylenen Kur'an'daki "Mecmaül Bahreyn"i (iki denizin birleştiği
yer)" burada belgeleme, Dicle'nin iki kolunun birleştiği Kralkızı Barajı'nı
fotoğraflama derdindeyiz..
Ama yapamıyoruz. Orayı karakola görünmeden fotoğraflayabileceğimiz bir yükselti
yok. Dönüyor, nizamiyenin az uzağında duruyoruz.
“Dur! Arabadan inme! Kimsin?”
Emirdeki telâştan belli, asıl ürken o; titreyen sesin görülmeyen sahibi.
"Gazeteciyiz" diye bağırıyoruz kâğıdı camdan uzatarak,
“Fotoğraf çekmek istiyoruz, belgemiz var!”
Eteğinde nizamiye olan tepede ses yeniden duyuluyor, ama bu kez daha yukarıda bir
yere konuşuyor ve artık daha az telâşlı: "Komutanım, gazeteciymişler, belgeleri
varmış!”
"Al, gel" diyor komutan ve sesin sahibi asker patırtıyla bayır aşağı koşup kâğıdı alıyor,
tekrar tepeye tırmanıyor. Şimdi komutan da orada; tepeden biraz aşağılara inmiş,
belgeyi inceliyor.
Sonra sesleniyor: "Bununla olmaz, valiliğe götüreceksiniz bu kâğıdı, o da bize talimat
verecek, yoksa fotoğraf çekemezsiniz, buralarda fazla da oyalanmayın!”
Ve biz kontağı açarken, esprili, ekliyor: "Derginizdekilere de deyin ki 'Musa buradan
geçti mi geçmedi mi, yüzbaşı bilmiyor, ama kendisi geçmemiş; hâlâ orada,
Kralkızı'nda!.."
Anadolu'nun en eski topluluklarından Süryaniler için Diyarbakır ve civarı, kutsal
topraklar. Adem'in cennetten kovulduktan sonra indiği Aden bahçesinin burası, Dicle
ve Fırat nehirleri arasındaki topraklar olduğuna inanılır. Kitâb-ı Mukaddes'teki birçok
peygamber burada yaşamış, "ölümsüzlük suyu" (âb-ı hayat) burada bulunmuştur.
Sadece Süryaniler mi buna inanan?
Kralkızı Barajı karakolundan yüz geri edilmeden bir gün önce, Diyarbakır'a 23
kilometre mesafedeki Eğil yolundayız. İlçe merkezine yaklaştıkça morlu beyazlı
klasik ören yeri tabelaları sıklaşıyor: Nebi Zünnun (Yunus) Makamı'na gider,

314
Nebi Hallak Türbesi 4 km, Nebi Harut Türbesi'ne gider, Nebi Danyal Türbesi emniyet
amirliği bahçesindedir...
Sünni Müslüman bir yerleşim merkezindeyiz, ama adım başı, Kur'an'da adı olmayan,
kimi ise melek olarak anılan (İlahiyatçı Yaşar Seyhan, alanında bir ilk olan 2006'daki
Kitâb-ı Mukaddes ve Kuran'daki Kıssaların Karşılaştırılması başlıklı yüksek lisans
tezine göre Kur'an'da anılan 28 peygamber arasında Danyal'ın adı yok, Harut ise
melek olarak zikrediliyor) nebi, yani peygamber makamları ya da türbeleri var.
Bunların en şaşâalısı yerleşim yeri çıkışında, Kralkızı Barajı yolunda, bir camiyle iki
türbe barındıran Nebi Harun Tepesi'nde. Kitâbesinde, türbelerden birinde altışar
metre boyundaki iki yüksek sandukada Kur'an'daki Elyesa ile Zülkilf peygamberlerin
yattığı belirtiliyor. Öteki ise yine Kur'an'da adı geçen, Musa peygamberin kardeşi
Harun'a ait. Kur'an ve Kitâb-ı Mukaddes'te Musa'nın dili biraz peltek olduğu için,
Allah'ın emirlerinin İsrailoğulları'na Harun tarafından tebliğ edildiği belirtiliyor.
Harun'un Musa'dan çok önce, İsrailoğulları henüz Filistin yolundayken öldüğü
yazılmış ama, buralarda inanış farklı: "Harun'u Musa getirdi, biraz kaldılar, sonra
Harun öldü, Musa onu toprağa verdi ve gitti."
Bu çelişki türbe kitâbesinde şöyle açıklanıyor: "Hz. Harun'la ilgili iki rivayet var.
Birincisi Hz. Musa'nın kardeşi ve yardımcısı olduğuna dair. İkincisi ise İÖ 1000-900
arasında Hz. Süleyman'ın fetih için gönderdiği kâtibi ve komutanı olduğuna. Gelmiş,
fethetmiş ve 123 yaşında burada ölmüş.”
Devamını National Geographic Türkiye'nin Şubat 2012 sayısında okuyabilirsiniz.

Prof K.Haspolat.Açıklamalar
İki kolun birleştiği yer:Kralkızı barajı olabilir.

Dicle barajının önü de olabilir

315
Arapçada nehre bazen deniz denmektedir. (1)
.Büyük nehirlere de deniz dendiği unutulmuştur(2)
Gemidekiler Yûnus aleyhisselâmı denize (O zamanlar büyük nehirlere deniz
deniyordu)=Dicle nehrine attılar. (3)
Balık karnında Yunus (AS)'ı önce Übülle'ye,sonra Dicle'ye,sonra Nineva'ya kadar
götürüp deniz sahiline bırakmıştır. Yani Dicle'de Yunus (AS)'ın balığın karnında
yolculuğu da vardır. (4)
İki denizin birleştiği yer Eğil'de midir?
Kehf 60: Hani Musa genç yardımcısına: “Iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya
kadar gideceğim, ya da uzun zamanlar geçireceğim” demişti.
Hz. Musa yardımcısı Hz. Yuşa Bin Nun ile birlikte uzun yolculuktan sonra iki
denizin birleştiği yere vardılar. Bir çeşme başında dinlenmek için oturan Hz. Musa bir
taşı yastık yaparak yattı. Yuşa Bin Nun Hazretleri ise abdest almaya koyuldu. Bu
sırada yanlarında getirdikleri tuzlu balığa abdest suyu sıçradı, balık dirilerek bir anda
denize atladı.
Kehf 61: Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını
unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi
yolunu tuttu.
Gördükleri karşısında hayrete düşen Yuşa Bin Nun Hazretleri bu olayı Hz.
Musa'ya anlatmayı unuttu. Hz. Musa kalkınca yollarına devam ettiler. Yemek vakti
gelince balığı yemek üzere durdular. Yuşa Bin Nun Hazretleri ancak bu durumda

316
balığın canlanıp denize atladığını hatırladı. (Kehf 62-63) Ve hemen olayı Hz.
Musa'ya anlattı. Hz. Musa Hızır (A.S)'la buluşacağı yerin balığın canlanıp denize
atladığı yer olduğunu anladı, hemen geri döndüler. (Kehf 64)
Böylece Hz. Hızır ile Hz. Musa Allah'ın tayin ettiği yerde buluştular. (5)

Hz Musa ve Diyarbakır ilişkisi


Yukarıdaki Hz.Musa ve Eğil ilişkisini teyid açısından Eğil'in çevresindeki olaylara
göz atmak gerekir.
Hz.Musa ve Ulu cami
Evliya Çelebi, seyahatnamesinde; Diyarbakır Ulu Camisinin Hz. Musa zamanında
yapıldığından bahseder. İfade şu şekildedir.''Hz.Musa zamanında yapılmştır.Bahçe
sütünlarının sağ tarafında bir sütun üzerinde ibranice tarihi vardır. (6)
Evliya Çelebi Ulu caminin Hz Musa zamanında yapıldığını İbranice bir kitabeye
dayandırmaktadır.
Evliya Çelebi mabedin Hz.Musa yapıldığı hususunda Rum tarihçilerinin tümünün
hemfikir olduğunu ifade etmektedir
Lord Kınross isimli seyyah'ın 1954 yılı Londra basılı Toroslardan Asyalı Türkiyede
bir Yolculuk isimli eserinde Ulu cami ile ilgili şu yorumda bulunur 'Ayrıca evliyaların
Ulu caminin Mosların(Hz.Musa) zamanında yapılmış olduğuna dair önerileri de göz
ardı edilmiş olabilir' (7)
Halk arasında Hz.Musa'nın Ulu camide namaz kıldığına dair geniş rivayet vardır.
2.)Hz.Musa ve Hz.Hızır'ın Bırkleyn mağarasında buluşması
Hz.Musa Diyarbakır ilişkisi olarak yaygın şekilde geçen halk hikayeleri vardır.
Hz. Musa ve Hızır Aleyhisselam Kıssası : Diyarbakır'ın doğusunda ve Dicle Nehri'nin
kuzeyinde, Hızır İlyas Köy'ü vardır. Daha kuzeyde Kani Hızır [Hızır Pınarı] vardır.
Hızır Aleyhisselam Lice'deki Bırkleyn mağaralarına gelmiş, bu mağaralardan birinde
akan, Cennetten çıkıp yine Cennet'e giden Dicle ırmağı'nın kaynaklarından birini
oluşturan, ölümsüzlük suyundan içmiş ve ölümsüzleşmiş Hızır (a.s.)'ın Bırkleyn
Mağaraları'nda Hz. Musa ve İskender-i Zülkarneyn ile buluştuğuna dair efsaneler
halk arasında anlatılmaktadır.
(8-10)
Bir olayı aydınlatmada o bölgenin efsaneleri de önem taşır.Bu bilgi bilimsel verilerle
de desteklenince ön plana çıkar.Bırkleyn mağarasına en yakın iki denizin
(nehrin)buluşma noktasının da Peygamberler diyari Eğile yakın bölgede Maden çayı
ile Bırkleyn kolunun birleştiği nokta akla yakın gelmektedir.
Diyarbakır nere Hz Musa nere demiyelim
Diyarbakır Yahudilerce kutsal kentidir

317
Diyarbakır'lı Yahudiler Diyarbakırın Tevratta bahsi geçen Kalne şehri olduğunu
söylemektedir.
(Tekvin''Bap 10,ayet 1'Ve onun krallığının başlangıcı Şinar diyarında Babil,ve
Erek,ve Akkad ve Kalne idi'
Tevrat'a baktığımızdaysa, Nimrod adına rastlarız: "Ve Kuş Nimrod'un babası oldu; o,
yeryüzünde kudretli adam olmaya başladı. O, Rabbin indinde kudretli aver idi;
bundan dolayı: Rabbin indinde Nemrud gibi kudretli avcı, denilir. Ve, onun krallığının
başlangıcı Şinar diyarında Babil ve Erek ve Akkad ve Kalne idi. " (Tevrat, Tekvin,
10/8-12). (11)(12)

KAYNAKLAR
1- Bünyamin Ateş.Peygamberler Tarihi.Yeni Asya yay.İst.2002. S.295
2- Ahmet Cemil Akıncı.Peygamberler tarihi.s.521(Hz.Musa bölümü)
3-Peygamberler Tarihi, İhlas Yayınları
4-(Taberi tarih.c.2.s.43,Salebi-Arais.s.409.ibn.Esir-Kamil.c.1.s.363. )
5-http://www.insirah.com/
6- Beysanoğlu, Şevket, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, l. Cilt , Sf.271
(Evliya Çelebi Seyahatnamesi , c.6, sf.122. Zuhuri Danışman yayını
7- Şefik Korkusuz.Seyahatnamelerde Diyarbekir.Kent yay.İst.2003.s.255 '
8- Lİce.Yurt Ansiklopedisi.Diyarbakır md.c.4
9- Muhsine Helimoğlu yavuz; diyarbakır efsaneleri, Doruk yayınları, 2. Baskı,
Ocak 1993
10-Prof.Dr.İsmail Yiğit.Peygamberler tarihi.Kayıhan yay.İst.2005.529
11- Kitabı Mıukaddes,Kitabı Mukaddes Şirketi.İstanbul.1955 s.9
12- Rifat N.Bali:Diyarbakır YahudileriDiyarbakır Müze Şehir.s:370

318
LİCE İLÇESİ TARİHİ MEKANLARI
Süreye Işık-Tarih öğretmeni
sureyyaisik@gmail.com

Lice Vakıf Ahmet Bey Camii


Kurduğu vakıflar sebebiyle “Vakıf Ahmet Bey” olarak anılan Atak(Entak)
Emiri olan Vakıf Ahmet Bey, Diyarbakır' daki Ulu Caminin şafilere ait
bölümünü 1529 yılında yaptırdıktan sonra suyu bol inkişafa müsait olan
Lice'yi imar ederek civar bölgelerden getirdiği halkı burada iskân
ettirmiştir.1540 yılında Lice'de “Cami i kebir” adıyla anılan Vakıf Ahmet Bey
Camiini yaptırmıştır. Lice merkezdeki Vakıf Ahmet Bey Camii kare planlıdır.
Artuklu mimari özelliğini taşır.6 tonozlu camiinin alt bölümü de imarethane
olarak kullanılmıştır. Beyaz nahit taşlardan yapılan caminin 6 tonozundan iki
tanesi yangın vb. sebeplerden dolayı yıkılmış olup 4 tanesi ayakta
kalmıştır.1845 Yılında Vakıf Ahmet Beyin torunlarından Hacı Sadullah Bey
tarafından cami onarılmış ve bir takım eklemeler yapılmıştır.
Lice'deki Vakıf Ahmet Bey Camii
müştemilatına dâhil olmak üzere bir
bölümü de medrese eğitimine tahsil
edilmiş ve bu sayede birçok ilim
adamının (Seyda)yetişmesine vesile
olmuştur. Vakıf Ahmet Bey vefat ettikten
sonra o dönemin örf ve âdeti vechiyle
yaptırdığı caminin iç tarafına defin
edilmiştir. Vakıf Ahmet Beyden itibaren
caminin güney bölümünde bulunan 2
parsellik bölüm Lice Beylerinin aile
mezarlığı olarak kullanılmıştır. Devlet
1925 Şeyh Sait isyanına iştirak ettikleri
gerekçesiyle bu tarihi mezarlığı yerle bir
Depremde yıkılan Vakıf Ahmet bey camii etmiştir ve böylece tarihi kanıtlar yok
edilmiştir.
Caminin kuzey bölümünde bulunan avlunun sol tarafında büyük bir havuz sağ
tarafında ise biri kapalı biri de açık olmak üzere iki gasil hane mevcut olup
avlunun sağ tarafında da terakümatı dereye dökülmek üzere 12 adet tuvalet
bulunmaktaydı. Orijinal yapısında minaresi bulunmayan bu camiye Liceli
tüccar Hacı Hamit Toprak tarafından 1950-1960 yılları arasında bir minare
yaptırılmıştır. Vakıf Ahmet Bey Lice'deki Ulu camiyi yaptırdıktan sonra aynı
yıllarda büyük dedesi olan ve Lice'nin Derhust ( Dibek)Köyünde metfun
bulunan Şeyh Hasan Zerraki 'nin kabrinin bulunduğu yerde kapısı üzerinde
kırmızı bir mermer taş üzerinde kitabesi bulunan bir cami daha yaptırmıştır.

319
Osmanlı döneminde İstanbul'dan getirilen kutsal emanetlerden Peygamber
Efendimize ait olan Sakalı Şeriflerden biri Diyarbakırlı Nakipoğullarına diğeri ise
köken olarak seyit olan Lice Beylerinden Mahmut Beye teslim edilmiştir.Lice
Beylerinden Mahmut Bey ve beraberindeki ulema grubu tarafından Diyarbakır 'dan
teslim alınan sakalı şerif o dönemin ulaşım aracı olan at üzerinde kucaklarında
taşınmak üzere Lice'ye getirilmiştir.Yol boyunca civar halkın yoğun ilgisi ve
ziyaretleri nedeniyle bu yolculuk 3 gün boyunca devam etmiştir. Lice'ye avdet
ettikten sonra 6 ay boyunca Mahmut Bey'in konağının selamlık bölümünde muhafaza
edilerek Lice halkının ziyaretine sunulmuştur. Daha sonra Vakıf Ahmet Bey Camiinin
güney duvarında özel bir yer yaptırılmak suretiyle muhafaza edilmiş ve her yıl
Ramazan ayının Kadir gecesinde Lice halkının ziyaretine açılmıştır. Bu mübarek
sakalı şerifin Lice'ye intikalinden itibaren Lice Beylerinin hanımları tarafından özenle
hazırlanan ve hala muhafazasında kullanılan 40 adede yakın ipek bohçalara sarılmak
suretiyle özel bir sandık içerisinde muhafaza edilerek günümüze
ulaştırılmıştır.Bölgede vuku bulan 6 Eylül 1975 tarihli depremde Vakıf Ahmet Bey
Camii büyük ölçüde tahribata uğramasına rağmen sakalı şerifin bulunduğu duvar
yıkılmamıştı.Lice depremini müteakiben Lice Müftülüğünce oluşturulan ve Lice
Beylerinden ve o dönemde Lice Kaymakamlığında Yazı İşleri Müdürü olan Nihat
IŞIK' ın yer aldığı bir heyet marifetiyle sakalı şerif Lice'deki Yenişehir Camiine
nakledilmiştir. Sakalı şerif bu tarihten itibaren hem anne hem de baba tarafından seyit
soyundan gelen Nihat IŞIK tarafından tam 35 yıl boyunca Ramazan ayının Kadir
Gecesinde Lice halkının ziyaretine sunulmuştur. Bu kutsal görev IŞIK Ailesi
tarafından geçmişten bu güne silsile yoluyla devam etmektedir.

Işık ailesi ve sakal-ı şerif


Mehmet Bey Sarayı
Vakıf Ahmet Bey'in torunlarından Liceli Hacı Sadullah Beyin büyük oğlu olan
Mehmet Bey tarafından inşa edilmiştir.Mehmet Beyin gerek ailenin büyüğü
olması ve gerekse de inşa etmiş olduğu konağın muhteşemliğinden dolayı
bölge halkı tarafından bu konak Mehmet Bey Sarayı (Sara Mehemed Begé)
olarak adlandırılmıştır. Aile büyüklerimizin beyanlarına göre ve fotoğrafta
görüldüğü gibi güney doğunun en büyük konağı vasfını taşır. Bu vesileyle
bölge halkı tarafından Mehmet Bey Sarayı olarak adlandırılmıştır. Saray, Vakıf
Ahmet Bey Camiinin karşısında yer alır. Bu saray o dönemde Mardin'den
getirilen Süryani asıllı ünlü bir duvar ustası tarafından yapımı
gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle bu yapı Mardin mimari özelliğini taşır. Sarayın
yapımı 3 yıllık bir sürede gerçekleştirilmiştir.

320
Sarayın arka duvarları siyah taşlardan ön cephedeki duvarları ise beyaz nahit taşlardan
yapılmıştır. Bu taşlar Lice'nin güneyinde bulunan Derhust (Dibek) Köyünde açılan
taş ocaklarından çıkarılıp ustalar tarafından yontularak katırlar vasıtasıyla Lice'ye
getirilmiştir. İki katlı olarak inşa edilen bu konak haremlik ve selamlık olarak iki
bölümden oluşur. Bu yapı 20 oda, 2 büyük eyvan, 2 mutfak, 4 tuvalet ve 2 balkondan
müteşekkildir. Odaların tabanı tahta döşeme, eyvanların tabanı ise beyaz nahit taşlarla
döşenmiştir. Eyvanlar bölgemizde kantara olarak tabir edilen kemerlerden
oluşmuştur. Haremlik bölümündeki eyvan 4 kemerli selamlık bölümündeki eyvan 3
kemerden oluşmuştur. Haremlik bölümünde 2 mutfak kullanılmış. Bu mutfaklardan
selamlık bölümüne götürülen yemekler ara duvarda yapılan özel dönmeli bir dolap
vasıtasıyla selamlık bölümüne gönderilmiştir. Sarayın odaları muhtelif ölçülerde olup
gelen konukların vasıflarına göre alt ve üst kattaki odalarda ağırlanmaları temin
edilmiştir. Sarayın inşaatına başlandığında temelin sağlamlığı için Lice bahçelerinde
mevcut olan ve çürümeye dayanıklı olduğu bilinen ve Urum Dudu olarak tabir edilen
tut ağaçları kesilerek demir malzeme yerine kullanılmıştır. Bu konak 1925 Şeyh Sait
İsyanına kadar Lice Beyleri tarafından kullanılmış olup bu tarihten sonra devlet
tarafından sahiplerinin sıkıştırılması suretiyle hane halkı tahliye ettirilerek sarayın üst
katı Hükümet Konağı alt katı ise Jandarma Birliği ve Ceza Evi olarak kullanılmıştır.
Bu durum 1962 yılına kadar devam etmiştir. İlçede yeni Hükümet Konağı ve
Jandarma binalarının yapılması üzerine bu konak boşaltılarak sahiplerine teslim
edilmiştir. Ne yazık ki ilçede vuku bulan 6 Eylül 1975 tarihli depremde Mehmet Bey
Sarayı yıkılmıştır.

Hacı Melek Bey Hamamı


Lice Beylerinden Hacı Melek Bey
tarafından 1860 yıllarında
y a p t ı r ı l m ı ş t ı r. Ta n z i m a t
Fermanından sonra Osmanlı
Devletinin doğu bölgelerinde askeri
harekât başlatması üzerine bölgede
bulunan birçok nüfuzlu aile sürgün
edilmiştir.Bu nedenle Hacı Melek
Bey de ailesi ile Edirne'ye sürgün
Mehmet Bey sarayı
edilmiştir.
30 yılı aşkın bir süre geçtikten sonra çıkan af sonucu memleketi olan Lice'ye geri
dönmüştür. Hacı Melek Bey ve ailesi sürgünün ilk yıllarında beraberlerinde
götürdükleri para ve değerli mücevherlerden oluşan menkulleri sayesinde Edirne de
rahat bir yaşam sürerler ancak zamanla paralarının tükenmesi üzerine sıkıntılı günler
başlar. Beraberlerinde götürdükleri ve sülalelerini tanıtan ceylan derisi üzerine
yazılmış olan şecereyi dönemin Edirne Müftüsüne gösterirler. Şecereyi okuyan müftü
Hacı Melek Bey ve ailesinin köken itibariyle tescilli olarak seyit sülalesinden
geldiğini görünce çok etkilenir ve bu durumu Osmanlı Devletine bildirir. Bu durum
anlaşılınca Osmanlı Devleti tarafından Hacı Melek Bey'e yurtluk ve ocaklık denilen
maaş bağlanır ve zamanla çıkan af sonucu memleketi olan Lice'ye geri döner.

321
Hacı Melek Bey sürgün dönüşü Lice'de bir hamam yaptırtmıştır. Bu hamamı eşi
Hafset Hanım için yaptırdığı rivayet edilir. Bu hamam, Vakıf Ahmet Bey Camiinin elli
metre kadar doğusunda bulunan boşlukta ve çarşıya nazır bir yerde inşa ettirilmiştir.
Hamam müştemilatı olarak; külhan, su deposu, soyunma mahalli, su şadırvanı ve
yıkanma yerinde (hamam) 12 adet taş kurna (Bölgemizde kurnaya cırın denir) ve
tuvaletten mütteşekil üstü kubbeli olarak inşa edilmiştir. Hamamın giriş kapısından üç
basamaklı merdivenden çıkılıp soyunma yerine geçilirdi. Bu bölüm sağ ve sollu
olmak üzere iki sekiden oluşurdu. Bu bölümün orta yerinde de şadırvan vardı. Oradan
da bir kapıyla hamam bölümüne geçilirdi. Tek kubbeli olarak inşa edilen bu hamamın
külhan bölümü arkadaydı. Hamamın terakümü bir kanalla dereye akardı. Hacı Melek
Bey, yaptırdığı bu hamamda kullanılan suyu, Kaniya Çırıkan (Altı gözlü
çeşme)denilen ve Vakıf Ahmet Bey Camiinin ittisalinde bulunan çeşmeden
getirmiştir. Hamam öğlene kadar erkeklere öğleden sonra ise bayanlara hizmet
etmiştir. Ancak bu hamam 6 Eylül 1975 tarihinde Lice'de meydana gelen depremde
yıkılmıştır.
HANIM HATUN ÇEŞMESİ
Vakıf Ahmet Bey'in 1540 tarihinde Lice'deki
Ulu camiyi yaptırmasından sonra bu çeşme
Vakıf Ahmet Bey'in kızı olan Hanım Hatun
tarafından 1540-1550 yılları arasında çarşı
caddesi üzerinde yaptırılmıştır. Suyu taş bir
oyuktan akan bu çeşme tek gözlü ve üstü
kümbetli olarak yaptırılmıştır.Bu çeşmenin
yapımında bölgemizde keko taşları olarak
bilinen ve Vakıf Ahmet Bey Camiinin
arkasındaki kayalıklardan sökülmek
suretiyle yontulan ve akarsuların oluşturduğu
Hacı Melek Bey Hamamı keko taşları kullanılmıştır.
Üzerinde kitabesi bulunan bu çeşme 6 Eylül 1975 Lice depreminde yıkılmıştır.
Hasan Bey Çeşmesi
Lice Beylerinden Hasan Bey tarafından Lice'nin Körtük mahallesinde Ermeni
kilisesinin yakınında yer alan bir bölgede yaptırılmıştır. Kitabesi bulunmayan bu
çeşmenin yapılış tarihi bilinmemekle beraber 1800'lü yıllarında yapıldığı tahmin
edilmektedir. Siyah taşlardan yapılan ve tek kemerli olan bu çeşme iki oyuktan oluşur.
Lice halkı tarafından Kaniya Hésén Begé ( Hasan Bey Çeşmesi )olarak anılan bu
çeşme Lice depreminde hasar görmesine rağmen hala ayaktadır.Atak Kalesi (Entak)
Atak Lice'nin güneydoğusunda yer alır. Bölge halkı tarafından Entak olarak
bilinmektedir. Atak Lice'nin en eski yerleşim yeridir. Atak sırayla
Bizans,İslam,Mervani,Selçuklu,Artuklu,Akkoyunlu, Safevi ve son olarak Osmanlı
hakimiyetine girmiştir.Atak kalesinin hangi tarihte yapıldığı bilinmemekle beraber
Roma döneminde yapıldığı ve Bizans imparatoru Justinianus tarafından 532 yılında
onarıldığı sanılmaktadır.Atak kalesi 7. YY. 'da İyaz bin Ganem ve Halit bin Velit
tarafından alınarak İslam hakimiyetine girmiştir.

322
İslam kuşatması sırasında bir çok Sahabe-i kiramın burada şehit düştüğü
bilinmektedir.Bölge halkı tarafından bu sahabelerin metfun bulunduğu bölgeye
şüheda mezarlığı denilmektedir.Burada metfun olan sahabelerden birinin de Halit bin
Velid'in kardeşi olduğu söylenmektedir. Atak (Entak) en parlak dönemini Mervaniler
ve Artuklular döneminde yaşamıştır. Burada bulunan cami ve dört köşeli minare
Artuklu eseridir .Dört köşeli minare Artuklu Emiri Melik Salih döneminde(1312-
1365)yapıldığı sanılmaktadır. Atak yerleşiminin kuzeydoğusunda yer alan
Akkilise'nin (Déra Sıpi) çok eski dönemlerde inşa edildiği bilinmektedir. Ancak
zaman içerisinde bölgedeki Ermeni ve Süryani cemaatleri arasında Bu kilisenin
paylaşımı konusunda çıkan ihtilaf sonucunda kilise kullanılmayarak bakımsız kalmış
son olarak 1950 yılında şiddetli bir yağış sonucunda kubbenin çökmesiyle kilise
yıkılmıştır. Akkoyunlu Devleti hükümdarı Uzun Hasan doğuda Karakoyunlular
aleyhine bir genişleme sağlamaya çalışırken Atak Emiri Ömer Bey'den destek alarak
güçlenmiştir. Bu vesileyle Uzun Hasan Atak Emiri Ömer Beyin kızı ile evlenir. Bu
evlilikten Uzun Hasan'ın büyük oğlu ulan Zeynel Bey doğmuştur. Zeynel bey'in
mezarı Hasankeyifte olup türbesi üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır.Uzun Hasan
kendisine gösterdiği sadakattan dolayı kayınpederi olan Ömer Bey'e 1467'de Bitlis
bölgesinin idaresini vermiştir. Akkoyunlu Devletinin yıkılmasından sonra Doğu ve
Güneydoğu bölgesinde Safevi ve Osmanlılar arasında hakimiyet mücadelesi başlar.
Yavuz Sultan Selim,Safevilere karşı bölgedeki Kürt Beylerinin desteklerini almak
amacıyla İdris-i Bitlisi aracılığı ile bu beylere emirnameler göndermiştir.Bitlis emiri
Şerefhan , Atak emiri Ahmet Bey, Eğil emiri Kasım Bey,Hizan emiri Davut Bey,Sason
emiri Ali Bey ve İmadiye emiri Seyfettin Beyler kendi aralarında yaptıkları mülakat
sonucunda Osmanlı Devletini desteklemeye karar verirler. Atak emiri Ahmet Bey
Meyyafarkin kalesini Safevilerden alarak Osmanlı Devletine büyük yararlılık
göstermiştir.1515 Çaldıran zaferinden sonra Diyarbakır bölgesi Osmanlı
hakimiyetine girince Atak bölgesi Ekrad Sancakları (Yurtluk-Ocaklık)dediğimiz
sancak statüsünde Atak Emiri Ahmet Bey'e tevdi edilmiştir.Ayrıca Atak yerleşiminin
doğu kesiminde bulunan Siné (Oyuklu) köyünde İslam halifesi Hz.Ebubekir'in
torunu olan Şeyh Muhammet ismindeki zatın burada metfun olduğu ve bu türbenin
yanında bulunan kabristanın Atak Beylerinin mezarları olduğu bilinmektedir.
Birklin Mağaraları
Mezopotamya Bölgesinin 5. Önemli uygarlığından olan Asurlular ,MÖ.12.yy ile
MÖ.7.yy. arasında “ Yukarı Mezopotamya” dediğimiz bu bölgede etkili
olmuştur.Diyarbakır bölgesi Asur Kralı 1. Tiglat Plaser döneminde hâkimiyet altına
alınmıştır.1.Tiglat Pleser, uzun mücadele sonucunda Nirbi ve Kirhi egemenliğine son
vererek Şirişa (Lice)bölgesini hâkimiyet altına alabilmiştir. Şirişa bölgesinin
alınmasıyla Diyarbakır, tamamen Asur egemenliğine girmiştir. Asur kralı 1.Tiglat
Pleser Şirişa (Lice) bölgesinde kazandığı zaferleri anlatmak amacıyla çivi yazılı stelli
kitabesini (kayalara oyulmuş kabartmalı heykel ve yazıt) Korha (Abalı) dağları
yakınında bulunan ve Dicle Nenri'nin ikinci kolunu oluşturan Birklin çayının çıktığı
mağaralara kazdırmıştır.Briklin Mağaraları Asurlulardan kalan çivi yazılı önemli
kitabeleriyle ünlüdür. Diyarbakır-Lice-Bingöl karayolunun 104.kilometresinde Lice
sınırları içinde Birklin Çayı'nın kenarında ve yolun doğusunda yer alır.Biriklin
kelimesi anlam olarak zazaca lehçesine müstenit olarak zazaca ;ber yan veya yakın
demektir.Kıl tepe veya tümsek demektir.

323
Lin ise muhtemelen özel isim olup Asurca komutan veya bir devlet ricalinin adıdır.
Bu kelimelerin birleşiminden Biriklin kelimesinin oluştuğu kanaatindeyiz. Birklin
Mağaraları ilk kez Alman tarihçi LEHMANN HAUPUT tarafından incelenmiş
mağaranın birinde Asur Kralı 1.Tiglat plaser'e (MÖ.1116-1090) ait stelli iki kitabe,
diğer mağarada ise Asur Kralı 3. Salamansar'a ait stelli iki kitabeyi bulmuştur.
1.Tiglat Plaser, kitabelerinde dünyanın en güçlü kralı olduğunu, tanrıların yardımıyla
Dicle Nehri yöresini zapt ettiğini ve Urartu saldırılarına karşı bu bölgeyi, nasıl
koruduğundan bahseder.
3. Salamansar da yenilmez kral olduğunu, tanrıların desteği ile birçok yeri fetih
ettiğini ve Fırat Nehrini atı ile nasıl geçtiğinden bahseder.
Birklin Mağaraları taşıdığı tarihi önem dışında sahip olduğu doğal güzelliği ile de
önemli bir gezi ve piknik alanıdır. Mağaralardan birinin astım hastalığına iyi geldiği
söylenmektedir.
Dakyanus Harabeleri Ve Eshab-I Kehf Mağarası

Dakyanus Harabeleri Diyarbakır-Lice-Bingöl istikametine uzanan ve Lice'ye 18 km


mesafede ve Lice'nin güneybatısında bulunan Fis ovası mevkiinde bir tepe üzerinde
bulunur. Kesin olarak hangi dönemde yapıldığı bilinmemekle beraber bazı kalıntı ve
yapı tarzları Helenistik ve Roma dönemine ait olduğunu göstermektedir. Dakyanus
şehrinin 1110 rakımlı bir tepenin üzerinde ve civardaki arazilere hâkim bir noktada
bulunduğu bilinmektedir. Şehir etrafının surlarla çevrili olduğu ve Dakyanusun
sarayının da bu şehrin merkezinde yer aldığı mevcut kalıntılardan anlaşılmaktadır.
Saray kalıntılarında 3-4 metre uzunluğunda ve yarım metre çapında sütunlar yer
almaktadır. Ne yazık ki zamanla civardaki halk tarafından bu kalıntı taşları ve sütunlar
yıktırılmak suretiyle taşınarak bina inşaatlarında kullanılmıştır. Bu durum tarihi
kalıntıların yok olmasına sebep olmuştur.Bir tepe üzerinde ve güvenli bir yerde
kurulan Dakyanus şehrinin güçlü bir haberleşme sistemine sahip olduğu rivayet edilir.
Şehrin haberleşme sistemi Dakyanus'un görevlileri tarafından birbirine intikal
ettirmek suretiyle dağ silsilesi yoluyla Silvan ilçesinin dağlık bölgesinde bulunan
Boşat, Halda ve Taverz köylerine kadar devam ettiği söylenir.Dakyanus gücü ve
nüfuzundan dolayı kendini bu bölgede ilah olarak gösterdiği rivayet edilir.
Harabelerin yakınında bulunan Firdevs (Uçarlı) Köyünü cennet ve yine bu köyün
İttisalinde bulunan Cinezur (Çağdaş) köyünü de cehennem olarak kullandığı yine
rivayet edilir. Dakyanus şehrine 11 km. mesafede bulunan ve tam kuzey kesimine
düşen bölgemizde Miyavkan dağı ile tabir edilen Rakim Dağının güney eteğinde
ESHAB-I KEHF (Yedi Uyurlar) mağarası yer alır.Rivayete göre halk arasında yedi
uyurlar olarak bilinen ve Dakyanus'un sarayında bürokrat çocukları olan ve onun
pagan inancını benimsemeyen yedi genç, Dakyanus'un gazabından kaçarak bu günkü
Dakyanus Harabeleri ile Duru (derkam) köyü arasında bulunan mağaraya
kaçmışlardır.300 yıl boyunca bu mağarada uyudukları ve bilahare kalkarak Dakyanus
şehrine doğru gittikleri rivayet edilir. Her yıl mayıs ayında bölge halkı tarafından
kutsal sayılan Eshab-ı Kehf mağarasının ziyaret edilmesi ve burada kurban kesilmesi
adeta bir gelenek haline gelmiştir.

324
SİLVANDA VAKIF KÜLTÜR VARLIKLARININ TURİZM AÇISINDAN
DEGERLENDRİLMESİ
Semra HİLLEZ
Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü-Mimar
shillez@gmail.com
ÖZET
Modernleşme ve bu sürecin beraberinde getirdiği üretim politikaları, gelişen iletişim
ve ulaştırma araçları ile hızla artan nüfus, tüm uluslar için turizmi önemli bir sektör
haline getirmiştir. Türkiye'nin artan uluslararası turizmden yeterince yararlanabilmesi
için; yörelerdeki kültürel ve çevresel özellikleri ön plana çıkaracak tanıtma ve
geliştirme plan ve projelerinin uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Bu çalışmamızın
amacı: tarihi, kültürel, ekonomik ve turizm açısından önemli bir potansiyele sahip,
Silvan yöresinde kırsal turizm ve kırsal turizmin önemli bir bileşeni olan kültür
turizminde başat rol alan tarihi vakıf eserlerine dikkat çekmek ve turizm olgusu içinde
daha iyi korunması ve daha verimli kullanılması amacıyla neler yapılabilir sorusuna
cevap bulmaya çalışmaktır.
Anahtar kelimeler: Silvan, kırsal turizm, turizm, Selahaddin Eyyubi Cami,
Karabehlül Bey Cami, Vakıf, Vakıf kültür varlıkları.
GİRİŞ
Turizm, insanların sürekli ikamet ettikleri yer dışında yaptıkları seyahat ve gittikleri
yerlerde geçici konaklamalarından doğan ihtiyaçlarının karşılanması ile ilgili
faaliyetlerdir. Turizmin genel kavramının içeriğinde yer alan yer değiştirme doğal,
tarihi, toplumsal ve kültürel yapısı kişinin alışık olduğunun dışındaki bir başka yere
gitme biçiminde kendini gösterir (Berber, 2003:206). Birinci Dünya Savaşı'na kadar
lüks bir ihtiyaç olarak kabul edilen, 1960'lı yıllara kadar ise kültürel bir hareket olarak
kendini gösteren turizm, günümüzde zorunlu ihtiyaçlar arasında kabul edilmeye
başlanmıştır. Artık turizm dünyada hızla gelişen ve bacasız sanayi olarak adlandırılan
bir sektördür. Özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren ülke
ekonomilerinin karşılaştığı dar boğazların aşılmasında adeta bir çıkış noktası haline
gelmiştir (Kar, Zorkirisçi ve Yıldırım,2004:88). Böylece Dünyadaki turizm anlayışı
değişmeye başlamış, doğa ile bütünleşme, geçmiş kültürün izlerini yerinde görme,
kültürel temaslar, yaşam tarzı, inanç sistemleri, el sanatları, alış-veriş ortamları,
eğlence biçimleri ilgi çeker olmuştur. (Emekli,2006:54-55) Turizmin özelliği; onun
kültürle olan vazgeçilmez köprüleridir. Turizm otantik yerel kültürlerin
araştırılmasıdır, fakat turizm sektörü, otantik bir ortam varmış gibi hareket eder.
Aslında sosyal ve kültürel bir simülasyon söz konusudur. Turizmin varlığı otantik
kültürel tecrübenin olasılığını işaret eder (Berber,2003:214). Bir yörenin turizm
açısından çekici yerel kültürel değerlerini; resim, müzik, dans, endüstri, el sanatları,
iş, tarım, eğitim, edebiyat, dil, bilim, yönetim, din, mutfak ve tarih özellikleri
meydana getirmektedir. Bunlara yerleşmenin fizikî dokusu, mimari eserler ve yöre
sakinlerini eklemek gerekir. Turizm kültürel çeşitliliğin ve özgünlüğün korunması
için araç haline gelmiştir (Çetin,2010:182).

325
Ekonomik ve sosyal karlılığı olan turizm sektörü, büyük bir potansiyel haline gelmiş
ve uluslar arasında kıyasıya bir rekabet yaşanmaya başlamıştır. Bu rekabette
kullanılan en önemli araç, eldeki kaynakları kullanarak, farklı turistik ürünleri
oluşturmak ve alternatif turizmi geliştirmek olmuştur. Ürün farklılaştırma
stratejilerinin sonucunda farklı alternatifler gelişmeye başlamıştır (Öztaş ve
Karabulut,2007:131-132). Turizmin gelişmesi bir bakıma turizm arzının çeşitliliğine
bağlıdır (Çeken,Karadağ ve Dalgın,2007:6). Turistler, yeni ülke, bölge, destinasyon
ararken, aynı zamanda o turistik yörede farklı turizm türlerini de araştırmaktadırlar
(Güzel,2010:88). Zamanla kişilerin gelir seviyesinin artması, çalışma koşullarının
iyileşmesi, teknolojik ilerlemeler sonucunda hız ve konforun ön plana çıkması,
haberleşme ağının gelişmesi, uluslararası barışın yaygınlaşması ve kişilerin eğitim
seviyelerinin yükselmesi sonucunda, farklı ihtiyaçlar ve talepler doğmuştur. Turizm
talebinde meydana gelen bu değişim turizm sektörü içerisinde, dağcılık, yayla
turizmi, kültür turizmi, av turizmi, su sporları, kırsal turizm gibi alternatif turizm
çeşitlerinin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır (Çeken, Karadağ ve Dalgın,2007:2).
Alternatif turizmin, uluslar arası turizm hareketlerindeki zaman ve mekan
yoğunlaşma problemine karşı bir çıkış noktası oluşturması (Güzel,2010.89), özelikle
son yıllarda uluslar arası turizm hareketlerine katılanların farklı taleplerinin ortaya
çıkması, Son zamanlarda turistlerin ilgisi deniz, kum, güneş odaklı turizmden ziyade
alternatif turizm türleri üzerine yoğunlaşmaya başlamıştır. Bunlardan bir tanesi de
kırsal turizmdir (Çeken, Karadağ ve Dalgın,2007:6).
KIRSAL TURİZM
Avrupa Birliğinde (AB) kırsal alan çok farklı yapılara ve fonksiyonlara sahne olan
kompleks alanlar olarak ele alınmaktadır. Kırsal alanlar, insanoğlunun kendi cinsiyle
ve doğa ile girdiği çeşitli etkileşimlerin üzerinde yer aldığı, çoğu zaman tarım ve
ormancılığın başat olduğu ama bunun yanında turizm, küçük ve orta ölçekte sanayinin
ve el sanatları gibi diğer iktisadi faaliyetlerin de önemli olduğu, üzerinde
insanoğlunun köy, pazar gibi sosyal yapılar yükselttiği, ekolojik açıdan değerli ve
kentli insanlarla da sürekli etkileşim halinde olunan mekanlardır.
(http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/e406957d45fcb6c_ek.pdf?tipi=14&sube=)
Kırsal alanlarda vurgulanan dış göç, işsizlik, düşük yaşam standartları gibi
sorunlarının üstesinden gelmek için, kırsal alanlarda yaşayan insanlara sürdürülebilir
ve sürekli istihdam veya gelir olanaklarının sağlanması bir koşuldur. Bunu
gerçekleştirmek için, turizm özellikle de kültüre dayalı turizm türleri potansiyel
olanaklardan en önemlisi gibi görünmektedir (Bahçe,2009:10). Kırsal alanlar; peyzaj
özellikleri, yerel yaşam biçimleri ve özgünlükleri ile turistlerin gerçekleştirmek
istedikleri aktiviteler için çekici noktalardır (Uslu ve Kiper,2006:305). Turizm için
“kırsal”ın taşıdığı anlam; deniz turizmi merkezleri dışında kalan, kentsel
yerleşimlerden uzakta, kırlara özgü doğal ve kültürel yapının korunduğu, tenha,
yapaylıkla tanışmamış alandır (Soykan,1999:68). Ayrıca kırsal alanlar turistlere, etnik
ve coğrafi karakterinden, tarihinden, farklı kültüründen ve kırsal doğasından
kaynaklanan gizemli bir çekicilik sunmaktadır. Kırsal turizmin tanımı için
coğrafyacılar, sosyologlar, ekonomistler ve plancılar tarafından yürütülen
tartışmalara üç ana tartışma nokta hakimdir bunlar: (1) nüfus yoğunluğu, büyüklüğü
ve yerleşim, (2) arazi kullanımı ve tarım hakimiyeti, ormancılık, (3) "geleneksel"
sosyal yapıları ve toplumsal kimlik sorunları ve mirastır.(OECD,1994:9)

326
Aslında kırsal turizm yeni bir olgu değildir. 19. yy.da İngiltere'de doğaya dönüş
yaşanması ile başlamış ve daha sonra Avrupa'nın sanayileşmiş ülkelerinde yayılmaya
başlamıştır. Bu olgunun hızlı bir şekilde yayılmasında başta şehirlerde yaşayanların
sosyo-ekonomik durumunun yükselmesi, büyük şehirlerde insanın fiziksel ve
psikolojik rahatsızlanmasına yol açan kirlilik ve stres gibi koşullar sebebiyle, kırlarda
dinlenmeye karşı bir ilgi doğmuştur (Çeken, Karadağ ve Dalgın,2007:6) Kırsal
turizm, karmaşık bir faaliyettir: Sadece çiftlik-temelli turizm değildir. çiftlik-temelli
tatilleri kapsadığı gibi, macera, doğa tatilleri ve eko turizm, yürüyüş, tırmanma ve
binicilik, sağlık turizmi, av ve oltayla balık tutma, eğitici yolculuk, mimari miras ve
bazı alanlarda da etnik turizmi kapsar (OECD,1994:8). Kırsal turizmde; kırsal
kültürle bütünleşerek, onların kültürel yapılarını tanıyarak bir tatil geçirildiği için,
“Kültür Turizmi” adı verildiği de olmaktadır. Ancak, burada kırsallığın
vurgulanmasında yarar vardır, zira turizmin mekanı kırsal alanlardaki doğal ve
kültürel ortamlardır. Belki “Kırsal Kültür Turizmi” denilebilir, ancak bu sefer,
yalnızca kırsal kültürlerle bütünleşen turizm anlaşılır ki, bu da gerçek kırsal turizm
anlayışına ters düşer (Soykan,1999.68). Kırsal turizm, sadece kırsal kalkınma ve
ekonomik getirileri için değil, geleneksel yaşam tarzının ve kültürel mirasın da
sürdürülebilirliği için önemli olanaklar sunmaktadır (OECD,1994:5). Bazı
akademisyenler ve turizmciler tarafından yayla turizmi, çiftlik turizmi, eko turizm,
doğa turizmi, kültür turizmi, kültür turizmi kapsamında değerlendirilebilecek olan
inanç turizmi, tarımsal turizm gibi değişik isimlerle adlandırılsa da aslında belirtilen
bu turizm türleri kırsal turizmin değişik şekillerini oluşturduğu anlaşılmaktadır.
KIRSAL TURİZM VE KÜLTÜREL MİRAS İLİŞKİSİ
Kırsal alanlarda ortaya çıkan bir turizm çeşidi olarak kırsal turizm çok yönlü ve
karmaşık bir aktivitedir. Kırsal turizm, doğa ve tarımın sunduğu imkanların
kullanılması kadar sanat, tarih ve etnik yapıya endeksli bir turizm çeşididir ve kültürel
miras kırsal turizm bileşenleri içerisinde önemli bir yere sahiptir (Çeken, Karadağ ve
Dalgın,2007:7). Üstelik, kırsal turizmde uygulanan başlıca etkinlikler kültür turizmi
kapsamında müze, ören yeri, anıt gibi tarihsel- kültürel yerleri ziyarettir
(Kiper,2006:33). İnanç turizmi kapsamında ise yöre halkının geçmişini, yaşantısını ve
inançlarını yansıtan arkeolojik kalıntı ile dinsel mekânlar turistlerin ilgisine yol
açarlar (Kiper,2006:106). Yerli turistin kültürel talebi daha çok kendi dinsel öğelerini
içeren ve yakın tarihi dönemlere ait olan kültürel mirasa veya eserlere yönelik olduğu
ortaya çıkmaktadır. (Gülcan,2010:112) İnanç turizmi ve kültür turizmi kırsal turizmin
bileşeni olarak ayrı ayrı tanımlayacak olursak; İnanç Turizmi kutsal beldeleri ziyaret
etmek, dini toplantı ve törenlere katılmak veya bunları izlemek, dini görevleri yerine
getirmek veya ünlü mabetleri görmek amacı ile yapılan çok önemli boyutlara ulaşan
seyahat ve konaklamaların oluşturduğu turizm çeşididir (Öztaş ve Karabulut,2007:
132). Kültür turizmi, 'çağdaş ve geçmiş kültürlere ait somut ve somut olmayan
değerlerle ilgili olarak, onları görme, haklarında bilgi ve deneyim edinme amacıyla
gerçekleşen ve bununla ilgili ürün ve hizmetlerin satın alınmasına bağlı olarak
doğrudan ve dolaylı faaliyetlerden oluşan bir turizm olgusu' olarak tanımlanabilir.
Kültürel varlıklar bir destinasyon tercihinde temel etken olabildiği gibi, tüm farklı
turizm türleri için de ürünün zenginleştirici elemanıdırlar (Gülcan,2010:111).

327

You might also like