You are on page 1of 6

BİR DEĞER

ve
Tevazu
(Alçak Gönüllülük)

Hayati HÖKELEKLİ*

Tevazu nedir?

T
evazu, alçak gönüllülük demektir. Bu özelliğe sahip kimseye de
mütevazi denir. Alçak gönüllülük, başkasına karşı gelecek ya da
onun hoşuna gidecek her tür davranıştan sakınarak, onun önün-
de kendi benliğimizi silme yönünde bir eğilimdir. Bu eğilimi doğuran ne-
denlerin farklılığına göre, alçak gönüllülük bir erdem ya da kusur olabilir.
>>

Başkasının kişiliği önünde kendi kişiliğimizin silinmesi, başkasının hoşuna git-


mek, ona yaltaklanmak arzu ve niyetinden doğmuşsa bu aşırı bir durum olup,
onursuzca bir davranış sayılır. Alçakgönüllü insan ne dalkavuklukla ne de başa-
rısı ile coşkunluk heyecanı duyar. Alçak gönüllülükte gurur ve kendini beğenme
yoktur. Mütevazı insan, kendisini, gerçek değerinin altında değerlendirmeye
eğilim gösterir; o başkasının karşısında varlıktan yoksun gibidir. Gururlu kimse
görünüşte gerçek olan bir zayıf tarafını saklamağa kendisini zorlarken, müteva-
zı insan, kendisindeki büyük bir kuvveti saklar.

Alçak gönüllülük, kendimizden daha büyük olan bir şeye bağlılığımızın ve insan
kardeşlerimiz ve hayatın tümüyle olan karşılıklı bağlılığımızın farkındalığıdır.
Alçak gönüllülük, tabiatımızın eksikliği ve kişiliğimizin yetersizliğinin farkına
varmanın bir sonucudur. Eskiden yapmış olduğumuz ve şimdi de yapabileceği-
miz, başkalarının da yapabileceği yanlış ve kusurlar üzerine gerçekçi bir düşün-
ceye dayanır. Kendi dışımızda var olan sonsuz varlık ve hakikat karşısında ken-
di küçüklüğümüzü, sınırlı varlığımızı ve gücümüzü ya da insani zaaflarımızı
anlamaya bağlı olarak gelişen bir fikir ve tutumdur. Alçak gönüllülük, kendini
küçümseme değildir, ya da yanılgıdan uzak bir küçümsemedir. Ne olduğunu
bilmemek değil, ne olmadığını bilmek ya da kabul etmektir. Bu, ne olursa olsun,
* Prof. Dr., Uludağ neye sahip olursa olsun hiçbir zaman Tanrı gibi kusursuz olamayacağını bilen
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Din Psikolojisi Bilim dalı.
insanın erdemidir. Hakikate duyulan sevgiden kaynaklanır ve bu sevgiye bo-
hhokelekli@uludag.edu.tr yun eğer. Mütevazı olmak hakikati kendinden çok sevmektir.

114 DEM DERGİ | YIL 1 S AY I 2


Alçak gönüllülük, kendini küçümseme değildir, ya da yanılgıdan uzak bir
küçümsemedir. Ne olduğunu bilmemek değil, ne olmadığını bilmek ya da
kabul etmektir. Bu, ne olursa olsun, neye sahip olursa olsun hiçbir zaman
Tanrı gibi kusursuz olamayacağını bilen insanın erdemidir. Hakikate
duyulan sevgiden kaynaklanır ve bu sevgiye boyun eğer. Mütevazı olmak
hakikati kendinden çok sevmektir.

Tevazu ve Gurur
Alçak gönüllülük büyüklenme, şişinme, kendini
beğenme, kendini kendine yeterli görme, kendi-
ne aşırı güvenme, yani kibir ve gururun tersidir.
Kibir, büyüklük taslama, kendini herkesten üstün
tutma, başkalarına yüksekten bakma eğilimidir.
Gurur ise, kendini değerli ve üstün görme duygu-
sudur. Gurur bencillik duygusunun bir görünüşü-
dür; insanın kendi kişiliğine ve benliğine fazlaca
güvenmesi ve ona değer vermesidir. Kibirde hem
gurur vardır hem de başkalarını küçük görmek,
yüksekten bakmak alışkanlığı vardır.

Kibirli kimsenin kendilik algısı ve imgesi aşırı bir


duruma işaret eder; o kendisini olduğundan daha ısrarla istemeğe bizi götüren bir eğilimden doğar.
büyük, daha kuvvetli sanır. Herkesin kendisine Başkalarının bize tabi olmalarını kesin olarak is-
saygı gösterip övmesini, her şeyde ve her yerde tememiz, kendi değerimiz ve gücümüz hakkında
en ileride görünmeyi ister. Başkalarını küçük ve sahip olduğumuz gerçek bir duygu ya da yanlış
önemsiz görür. Yürümesinde, oturup kalkmasın- bir duyguya dayanır. Gururlu kimse her ne kadar
da yapay bir üstünlük gösterişi vardır. Başkala- kendi kuvveti hakkında bir bilince sahip ise de,
rına çevirdiği bakışlarında küçümseme okunur, zayıf taraflarını hiç görmez ve ortaya koymaz. Bir
konuşurken emir verir gibi sert ve dik konuşur. kimse kendi üstünlüğünden emin olunca, bu üs-
En başköşede oturmayı, herkesin ayağa kalkıp tünlüğü başkalarına duyurma, gösterme ihtiyacı
kendisini saygı ile selamlamasını ve alkışlamasını duyacaktır. Başkalarının bu üstünlüğü ve gücü
ister. Kendisini beğenmiştir ve kendisinden başka- tekrar tekrar tanımalarını isteyerek, ondan yarar-
sını beğenmez. Alçak gönüllü ise bir çeşit aşağılık lanacaktır.
duygusu içindedir. Ortalıkta görünmekten çekinir.
Gurur, kendimizde hissettiğimiz bir tür gerçek ya
Kendini herkesten küçük ve aşağı görmeye çalışır.
da hayalî bir kuvvetten doğar. Zekâ, başarı, güzel-
Aşırı derecede nezaket içerisinde silik bir insan
lik, zenginlik, asalet gibi özellikler ne kadar az kişi-
gibi yaşar.
de bulunursa o kadar çok değer kazandıklarından
Kibir ve gurur, başkalarından bize hayran olmala- hatta büyük bir kısmı, tabiatları gereğince, birçok
rını ve saygı göstermelerini ya da bizim irademi- kimselere verilmesi imkânsız olan nimetler oldu-
ze mutlak bir biçimde uymalarını kesin olarak ve ğundan, gururlu kimseler buna dayanarak, başka

YIL 1 S AY I 2 | D E M D E R G İ 115
bütün insanları hor ve hakir görmeye çalışırlar. rın ve burun deliklerinin şişmesi, başın ve kaşların
Buna sahip olmakla kuşkusuz kendi kendilerine hareketleri, gözün aşağıdan yukarıya oynatılması,
hayran olurlar. Kimi zaman bayağı ve önemsiz şey- süzmesi gurur işaretleri olarak anlaşılabilir. Buna
lerden gururlandığımız da olur. İnsanın kendine bir karşılık alçak gönüllülük, mahviyet vücudu büyü-
değer verilmesini gerektiren gerçek hiçbir meziyet tecek yerde tersine küçültmeğe, onu dik tutmak
bulunup bulunmadığını düşünmeden boş gurura yerine eğmeğe benzeyen hareketlerle, jestin, sesin,
kapıldığı durumlar da çoktur. Dalkavukluk ve yağ- bakışın bir hafiflemesi ile ve bütün benliğin bir si-
cılığın prim yapmasının sebebi de budur. Öyle in- linmesi ile kendisini gösterir.
sanlar vardır ki, övgüye değmeyen hatta yerilmesi
İnsandaki gurur, bireyin gücünü, iktidarını artı-
gereken şeyler için çok zaman kendilerine değer ve-
racak ya da kendi değerini, zenginliğini, ününü,
rildiğini görürler. Bu da en cahil ve aptal kimselerin yüksek ilişkilerini, unvanını, asaletini, toplumsal
bile gurura kapılmasına fırsat verir. mevkiini, dehasını, becerikliliğini vb. meydana çı-
karacak nitelikteki bir şeyle bağlantılıdır. Biz böy-
Kendimizde gerçekten var olduğuna inandığımız
lece kendi gururumuzu, kendi mevki hırsımızı,
ya da var olduğunu sandığımız bu üstün kuvveti-
bizi büyütecek gibi gözüken çeşitli hedeflere yön-
mizin başkalarınca tanınmaması ve kabul edilme-
lendiririz.
mesi bizim gururumuzu kırar ve bu durum bize
acı verici olur. Kendisini üstün yetenekli bir dahi Kibir insanın kendini büyük sanması, kendi ken-
olarak gören kimselerde gurur çok kuvvetlidir. dini aldatmasıdır. Kibirliliğin ileri şekli psikolojide

Bir insanın, başkalarının kendisine hayranlıklarından, saygısından ve tabi


olmasından uzak durması, bunlara önem vermemesiyle, kendi iç âleminin
çok büyük ve zengin olduğu anlaşılır. Hiç kimseden korkmadığı halde
alçakgönüllü tavrını sürdüren bir insanda alçak gönüllülük, derin bir iç
yaşantının, özel bir feragat gücünün bir belirtisidir.

büyüklük taslama hastalığı (mégalomania) deni-


Başkalarına kendi gücünü zorla kabul ettirmek ih- len bir ruhsal bozukluğa yol açar. Böylesi durum-
tiyacı, böyle bir kimsede, çok abartılı bir üstünlük da kişi, bedeni kuvvet, iktidar, zekâ ve yetenek,
duygusunun sonucudur. Gurur çoğu zaman övün- zenginlik, soyluluk gibi özelliklerini sabit fikir
me ve kendini göstermeye yol açar. haline getirerek kendini herkesten üstün ve büyük
görmeye başlar. Bu gibiler hastalık arttıkça ruhsal
Bir insanın, başkalarının kendisine hayranlıkların-
sağlıklarını iyice yitirirler. Bunlar herkesi küçük
dan, saygısından ve tabi olmasından uzak durma-
gördüklerinden dostları yoktur, toplum hayatına
sı, bunlara önem vermemesiyle, kendi iç âleminin
uyamaz ve sürekli bir huzursuzluk içerisinde ya-
çok büyük ve zengin olduğu anlaşılır. Hiç kimse-
şarlar. Büyüklük hastalığına yakalanmış kimseler,
den korkmadığı halde alçakgönüllü tavrını sürdü-
kendinde olmayan birçok meziyetlere sahip ol-
ren bir insanda alçak gönüllülük, derin bir iç ya-
duğuna inanır ya da sahip olduğu bazı özellikleri
şantının, özel bir feragat gücünün bir belirtisidir.
aşırı olarak büyütüp mutlaklaştırır. Bu durumu
Gurur, insanın vücudunun genişleme ve yüksel- sömürecek birkaç dalkavuk çevresinde toplanırsa,
meğe eğilim gösteren bir hareketler bütünü olarak, büyüklük hastalığı daha da artar.
fiziksel olarak kendisini dışa vurur. Derin ve uzun
İnsan kendi erdemlerinden gurur duyduğu gibi,
solunum, başın ve vücudun dik durması, yanakla-
kusurlarından da memnun olabilir.

116 DEM DERGİ | YIL 1 S AY I 2


Dahi insanda gurur, kendisini canlandıran doğa- şekilde kendini seyretmeyi teşvik eder. O zaman
üstü bir kuvvetten ve yapmağa mecbur olduğu ilâ- insan görür ki, bir kişi milyarlarca insan ve sonsuz
hi görevden ileri gelerek, ferdin kendisinde ortaya evren içerisinde önemsiz bir zerredir. Kendi kaderi
çıkar. O, gözlerini kendi yıldızına dikerek yürür. ve yetenekleri üzerinde, dünya olayları karşısında
Sanatçının kendi eserini yaratmasındaki; kahrama- her zaman istediği kontrol ve başarıdan uzaktır.
nın kendi zaferindeki, liderin kendi başarılarında- Bugün iyi bir durumda ise yarın daha başka bir
ki, annenin kendi anneliğindeki gururu gibi doğal durumla karşılaşabilir. Çağların akışı karşısında
kaynağı kendimizde olan gurura zafer adı verilir. insan ömrünün çok kısa ve önemsiz olduğunu fark
Kendimize atfettiğimiz kuvvet ya da değer gerçek eder. İnsanın mucizevî gelişmesi karşısında mü-
olduğu zaman gurur bir ölçüde meşru görülebilir; tevazı olmaktan başka bir yol göremez. Örneğin,
hayalî olduğu ya da lâyık olduklarından çok değer hangi ana baba çocuktaki dil gelişim karşısında
verdiğimiz zaman, meşru sayılmaz. Haksız eylem hayrete kapılmadan durabilir? Hangi öğretmen,
ve davranışlarla gurur duyulması, hiçbir zaman öğrencilerindeki zihinsel açılmayı gördüğünde
kabul edilemez nefret edilen bir durumdur. hayranlık göstermemiştir?

Tevazu ve Kendini Bilme Kişi, kendi duygularının anlamını kavramaya


çalıştığında mütevazı olmaktan başka bir yol gö-
Kendi üzerinde düşünen ve kendini bilen insan remez. Hayatında, sevgi ve nefretin oyunları kar-
alçakgönüllüdür. Her zaman kendimizden daha şısında şaşırır kalır. Kendi iç dünyasında dolaşan
güçlü ve daha büyük sonsuz bir hakikat ya da tam kaygı bulutlarına nüfuz edemez. Özlem duygusu
ve mükemmel olan Allah’ın varlığını bize hatır- karşısında şaşkınlığa düşer. Kabul etmesi gereken
latan nice olaylar yaşıyoruz. Kendimizden daha şeyleri reddettiğinde, reddetmesi gereken şeyleri
büyük bir şeyin varlığını tanırken kendimizi uy- kabul ettiğinde, duygularının karmaşıklığı kar-
gun şekilde tanımak, dolayısıyla kibir ve gururdan şısında şaşırır. Kendisine saldıran ve bazen de
uzak durmak, ruh için büyük bir güçtür. Kendini benliğini ele geçiren endişe duygusu karşısında
tanımanın sonuçta kendini kabullenme ile ve ken- şaşkınlık gösterir. Kişi, acı ve elem duyguları kar-
diyle yetinme ile sonuçlanması için alçak gönüllü şısında, kimi zaman melankolik hale gelmesinde
olmaya gerek vardır. Kişinin kendine karşı da gös- ya da kimi zaman kendisini neşelendiren hallerde,
termesi gereken bağışlayıcılık, alçakgönüllülüğe bazen umutsuzluk içine düşmesinde ya da umut-
bir parça yumuşaklık katar. Kendini kabullenmek larının kendisini mutlu kıldığında, duygularında-
ancak kendini kandırmamak gerekir. Bunun için ki yoğunluk ve değişkenlik karşısında şaşkınlık
de merhamete ihtiyaç duyulur. Merhamet ve alçak gösterir.
gönüllülük at başı gider birbirini tamamlar.
Kişi bütün bildiklerini özümsediğinde ve böylelik-
Alçakgönüllü kişi kendini suçlamayacak ya da le kendi iç dünyasının vadilerinde ve muhteşem
reddetmeyecek, vakarını yitirmeyecek kadar kendi zirvelerinde hiçbir zaman erişemeyeceği yüksek-
değerini küçümser. Kendini bilmemektense kendi- liklerin bulunduğunu ve hiçbir zaman idrak ede-
ni küçümsemeyi tercih eder. Mütevazı insan hiçbir meyeceği derinliklerin varlığını görünce mütevazı
gerekçeyle kendini yüceltmeyecek kadar iyi tanır olmaktan başka bir yol göremez.
kendisini. Kendine tam anlamıyla öfkelenmeyecek
kadar aydınlık bilinçlidir. Kendine katlanabilmesi- Tevazu ve Başkasını Sevme
ni sağlayacak şefkatin tümüne ihtiyacı vardır. Bu
Alçakgönüllülüğün olduğu yerde evrensel insan
yüzden alçak gönüllülük ve şefkat bir aradadır.
sevgisi de vardır. Çünkü alçak gönüllülük sevgi-
Alçak gönüllülük, kendimiz ve hakikat karşısında ye yöneltir ve her gerçek sevgide kuşkusuz alçak
içtenlikli ve samimi bir vaziyet alıştır. İçtenlik ile gönüllülük vardır. Alçak gönüllülük olmayan yer-
alçak gönüllülük kardeştir. Acımasız ve aydınlık de mevcut tüm uzam “ben”in işgali altındadır ve
bilinçli içtenlik, yanılsamasız içtenlik, içten kişi için “ben” ötekini ancak tensel isteklerin bir nesnesi ya
sürekli mütevazılık dersidir. Mütevazılık içten bir da düşman olarak görür. Alçak gönüllülük, “ben”in

YIL 1 S AY I 2 | D E M D E R G İ 117
İnsanlar yaratılış bakımından birbirlerine denktir-
ler, aralarında esasa yönelik bir fark yoktur. Bunun
yanında zekâ, güç, toplumsal mevki, soy, zenginlik
vs gibi konularda kişilerin sahip oldukları farklı-
lıklar, bir üstünlük ve ayrıcalık sebebi oluşturmaz.

Alçak gönüllülüğün psikolojisi


İnsanın doğuştan “büyüklenmeci kendilik
duygusu”na sahip olduğu psikolojik bir gerçektir.
Bu duygu benmerkezci ve bencilce eğilim ve dav-
ranışların da kaynağını oluşturur. Eğer bu yönelim
iyice kışkırtılır, azgınlaşarak yerleşik bir karakter
halini alırsa o zaman büyüklük hastalığı başlar.
kendine dair yarattığı ve içinde eridiği yanılsama- Fakat bu duygu tamamen bastırılır, köreltilir ve
lardan kurtulmayı deneme çabasıdır. Mütevazı ki- benlik tamamen etkisiz ve silik bir duruma getiri-
şilerin büyüklüğü, onların kendi küçüklüklerinin, lirse, o zaman aşağılık duygusu, kendini reddetme
kendi sefaletlerinin ve hiçliklerinin dibine kadar eğilimleri ortaya çıkar. Kendini kabullenemeyen,
gitmelerindedir. Hiçbir şeyin olmadığı, her şeyden aşağılık duygusu içerisine saplanıp kalan kimsede
başka bir şeyin olmadığı yere giderler. İşte yalnız benlik saygısı gelişmez; korkak, çekingen ve bece-
ve çıplaktırlar artık, herhangi biri gibi; sevgiye ve riksiz bir karakter gelişir.
ışığa maskesiz sunarlar kendilerini.
Tevazu bir bakıma aşağılık duygusuna benzese de
Alçak gönüllü kimse bütün insanları kendisi ile eşit ondan çok farklıdır. Alçak gönüllülük bir kişilik
yetersizliği ya da olumsuz kendilik duygusu içe-
sayar. Çünkü bütün insanlık bir ve aynı Yaratıcı’nın
risine saplanma durumundan çok farklı bir şeydir.
eseri olup, ortak tek bir kaynaktan ortaya çıkmıştır.
Alçak gönüllü olmak, sefil, haysiyetsiz, onursuz ve
Tüm insanların ortak tek bir ana-babası vardır; Hz.
şerefsiz bir hayat sürmek, hakaretlere katlanmak,
Âdem ve eşi Hz. Havva’da bütün insanlar birle-
kölece itaat etmek hiçbir direnç ve irade gücü orta-
şirler. Aynı ailenin bireyleri olarak, temelde bütün
ya koymamak değildir. Derin bir bakış açısı içeri-
insanlar akraba ya da kardeştirler. İnsanlar arasın- sinde kendini üstün görmemek, ölçülü ve ılımlı bir
da görülen aile, soy, ırk, renk, cinsiyet, etnik kimlik kendilik algısına sahip olmak demektir. Makam,
farklılıklarının yalnızca göreceli, küçük önemde bir zenginlik, yetenek, şöhret, bedensel güç ve güzel-
değeri vardır. Asıl olan, kökteki bu birlik ve bütün- lik, başarı gibi gelip geçici şeylere gereğinden fazla
lüktür. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür önem vermemek, bunları kendinin ve başkalarının
Organizasyonu’nun (UNESCO) 1962 yılında “ırk” gelişmesi ve olgunlaşmasına hizmet ve yardım va-
hakkında yayınlamış olduğu ve 14 bilim adamının sıtası olarak görmektir.
imzasını taşıyan bildirinin ilk maddesi şöyledir:
Mütevazı insan, neye sahip olursa olsun, diğer in-
“İlim adamları genellikle, günümüzde yaşayan sanlardan farklı ve üstün hangi meziyetler taşırsa
bütün insanların aynı tek türe -homo sapiens’e- taşısın, onlarla övünmez ve başkalarına yüksekten
ait olduklarını ve aynı kaynaktan geldiklerini bakmaz. Büyükle büyük, küçükle küçük olur. Her-
kabul ederler. ” kesle uyumlu bir iletişim ve dostluk kurar; güler
yüzlü, tatlı dilli ve sevecen bir yaklaşımı vardır.
Aynı bildirinin 9. maddesinin (b) fıkrası ise şöyledir: Yaşayışı, giyimi, davranış ve tutumları gösterişten,
aşırılıktan uzaktır. İnsan hayatının çeşitli aşamala-
“Zihinsel kapasite ve duygusal gelişim bakı- rını ve durumlarını düşünerek kendi küçüklüğünü
mından, insan gruplarının yaratılıştan birbirin- unutmaz. Bütün hareketlerinde aklın rehberliğini
den farklı olduklarına inanmamızı gerektiren esas alır.
hiçbir temel yoktur”
Tevazu, kişinin çevresine olduğundan farklı gö-
rünmesini ortadan kaldıran bir tür vakarlılık ve

118 DEM DERGİ | YIL 1 S AY I 2


bir tür iç güçtür. Bu, zayıflıktan oldukça farklı bir lilik, kaygının bir türüdür. Bu durum, kişinin he-
özelliktir. Mütevazı kişi, zayıf ya da korkak olduğu men elinin altında var oluşu ile ilgili sorulara ke-
için tevazu göstermez. Mütevazı olmak, aşırı itaat- sin ve mutlak cevaplar bulunmadığında, bir fani
kâr olmak ya da sağlam bir inanca sahip olmamak olarak kendisini tehdit altında hissettiği haldir.
da değildir. Eşyanın görünen yüzünün ötesine ba- Bu kaygının sürmesi halinde, kişi anlam arayışını
kan ve meçhul olan şeyleri etraflıca düşünen kişi, gerçekleştiremez ve bulduğunu sandığı anlam salt
mütevazı olmaktan kendini alıkoyamaz. Daha çok akademik bir bilgi, şüpheli ve belirsiz bir gerçektir.
şey anladığını düşündüğünde, öğrenmesi gereken, Fakat kişinin inancı o kadar zayıftır ki, ondan şüp-
gizli kalan daha çok şey olduğunun farkına varır. he etmeye bile cesareti yoktur.
Ötede olup biteni göremediğini anlar, fakat bu ger-
çeği acı duymadan kabullenir. Mütevazı kişi kendisine karşı, sadece bildiklerinin
mükemmel olmayışından ötürü değil, kendisi de
Mütevazı Kişinin Özellikleri mükemmel olmadığı için hoşgörülü davranır. Bu-
rada tevazu merhametle beraber dokunur, kişiye
Kişinin mütevazılığını gösteren özellikleri neler- erdemin başlangıç kapısını açar. Bu durum, kişinin
dir? Her şeyden önce mütevazı kişi bekletebilen özür dileyen bir tavır içine girmeksizin, mükem-
ve sessiz kalabilen kişidir. Her soruyu derhal an- mel olmayan kendi varlığına karşı hoşgörülü ol-
laması gerektiğini ya da her soruya hemen karşılık duğunda, böylece de dinleme ve öğrenme özgür-
vermesi gerektiğini düşünmediğinden sabırla bek- lüğüne sahip olduğunda mümkün olur.
leyebilir. Herhangi bir konu karşısında derhal bir
basiret geliştirmesi ya da derhal bir cevap vermesi Mütevazı kişi, nerede olursa olsun, gerçeği arama-
gerektiğini ya da başkaları konuştuğunda, onlara ya ve onu kabul etmeye istekli olur. Örneğin müte-
derhal tepki vermesi gerektiğini düşünmediğin- vazı bir öğretmen, bir çocuğun eşyaya kendisinden
den sabırla bekleyebilir. Bir şeyi bilmediğinde, en daha açık ve daha derin bir anlam verebileceğini
azından her şeyi her zaman bilmediğinden ötürü kabul eden öğretmendir. Mütevazı bir bilim adamı
bir suçluluk hissetmez. Daha önce bildiğini düşün- da, eşya karşısında şaşıran ve “neden” sorusunu
düğü bir konudan dolayı şüpheye düştüğünde bir soran daha az eğitimli birisinin, yüzlerce kitabın
suçluluk hissetmez. içinde neler olduğunu bilen, çok okumuş ama oku-
duğunun ne anlama geldiğini hiç merak etmemiş
Bekleyebilme özelliği onu aynı zamanda iyi bir birisinden daha derin bir bilgiye sahip olduğunu
dinleyici de yapar. Başkalarının söyleyecek bir şeyi kavrayabilen kimsedir. Bu konuda dile getirilmiş
olduğunda, dinlemesi gerektiğini düşünürse din- olan şu dizeleri hatırlamakta fayda vardır:
ler. Dahası, çoğu zaman çok yavaş ve belli belirsiz
Ruhunu alçak tut, hayalini yüksek
konuşan kendi iç sesine karşı da iyi bir dinleyicidir.
Böyle bir tevazuuyla olursun yüksek
Eğer iyi bir dinleyici olmasa, kendisine duygula-
Ruhunu alçaltma; semayı nişan alan
rının etkisini dinleyecek zamanı ayıramaz, içinde
bulunduğu ruh halinin, ya da zihninden geçen na- Ağaca nişan alandan çok daha yüksekleri vurur.
hoş bir düşüncenin anlamını kavramaya çalışmaz.

Bu bekleme ve dinleme yeteneği, sadece terbiyeli Kaynakça


bir duruş değildir. Kişi, bu yeteneği ancak müte- Ahmet Rifat, Tasvîr-i Ahlâk, Haz. Hüseyin Algül, İstanbul:
vazı olarak yaşayabilmeyi ve kendisinden olağa- Tercüman 1001 Temel Eser.
nüstü beklentiler içinde olmamayı öğrendiği za- Compte-Sponvılle, André, Büyük Erdemler Risalesi, çev. Işık
Ergüder, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,
man edinebilmektedir. Ancak bu şekilde hayatta
2004.
ve kendi hayatında belirsiz ve bilinmeyen o kadar Descartes, Ruhun İhtirasları, 3.bas., çev. Mehmet Karasan, İs-
çok şey bulunduğu basit gerçeğini anlayabilir. Bu tanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1997.
gerçeği anladığında ise ne bir coşku ne de bir isyan Jersild, Arthur T., Öğretmenin Kendisiyle Yüzleştiği An, çev.
Ahmet Kaplan, İstanbul: Dem
duygusu içindedir. Yayınları, 2005.
Pazarlı, Osman, İslâmda Ahlâk, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1972.
Şüpheye tahammül göstermeyen sahte bir tür gu- Öymen, M. Münir Raşit, Psikoloji, Sosyoloji ve Pedagoji Açı-
rurluluk ve katı bir kibirlilik olarak, mütevazılığın sından Ahlâk Eğitimi ve Ahlâkın Testle Ölçülmesi, 3. bas.,
İstanbul: Murat Matbaacılık, 1975.
tam tersi bir durum da söz konusudur. Bu kibir-

YIL 1 S AY I 2 | D E M D E R G İ 119

You might also like