You are on page 1of 17

ŞİHABUDDİN MERCAN İ

DR. MEHMET GÖRMEZ

SOYU-NESEB İ

Türk-Tatar dünyasının yetiştirdiği, 18. Ve 19. Asırda bütün Türk


dünyasını etkileyen Türk-Tatar aydınlanma hareketinin en büyük siması olan,
büyük din alimi, feylesof ve tarihçi Şihabuddin Mercani, hem anne hem de
baba tarafından ilimle temayiiz etmiş bir aileye mensuptur. Kendisinin kaleme
aldığı "Şeceretu'l-Ecdid" risalesine göre ataları arasında ilme ve irfana hizmet
etmiş yirmi büyük alim yetişmiştir. Bunlardan beşinci dedesi Molla
Abdulkuddüs, Kazan'a elli çaltırmlık bir mesafede bulunan Mercan kasabasım
kurduğu için, kendisine de buraya nisbeten Mercini denmiş ve bu nisbetle de
şöhret bulmuştur. Dedesi Sübhan'ın aralarında "Tavdih" ve "Cirniu'r-Rumilz"
gibi ikişer dltli büyük eserlerin de bulunduğu altmışı aşkın eser sahibi büyük bir
alim olduğunu yine Mercinfden öğrenmiş bulunuyoruz. Bu zat 25 yıl Kazan'm
Çeki ve Hiisrii kasabalarında imam ve müderrislik yapmış, medresede talebeler
yetiştirmiş, daha sonra istifa ederek ticaretle meşgul olmuş ve 1249 hicri/1834
miladi yılında Hüsni kasabasında vefat etmiştir. Vefatında Şihabuddin on altı
yaşındadır.

Babası Bahauddin MoIla, Buhara medreselerinde tahsil görmüş, Buhara


emin Haydar b. Masum'un (öl. 1826) ilim rnecliskrinde hazır bulunmuş alim
bir zattır. Özel bir medreseye sahip olan Bahauddin Molla, kırk yıl
medresesinde çeşitli ilimler okutmuş, yine Mercirırnin rivayetine göre yirmi
kadar alim yetiştirmiştir. Bahauddin Molla, Buhara'da yetişen Tatar alimkrinin
terceme-i hallerine vakıf olduğu için, Mercini, gerek "Vefiyyetul-Eslaf'ta ve
gerekse Mustefadul-Ahbar'da kendisinden pek çok rivayetlerde bulunmu ştur.
Once Yabancı sonra Taşkiçi kasabalarında görev yapan Bahauddin Molla h.
1273/m. 1856 yılında 72 yaşında vefat etmiş ve Taşkiçi'de toprağa verilmiştir.
Mercianin anne tarafından dedesi Mola Abdunnasiede (61.1833) aynı
şekilde medrese sahibi bir Ana.. Annesi Bibi Hubeybe hanım ise bir ilim
ailesine mensup olmanın bütün avantajlarına sahip olmuş bilgili bir hat-Lunch.
Ancak oldukça genç bir yaşta, henüz 29 yaşında iken vefat etmiştir. Vefatinda
Mercini beş yaşındadır.

ÇOCUICLUĞU VE İLK TAFISİLİ

1233 h./1818 m. Yılda anne ve babasının ilk çocuğu olarak dünyaya gelen
Mercini ilk tahsiline babas ının medresesinde başlamıştır. Her iki dedesi aynı
zamanda ilk hocalandır. Bilhassa dedesi Siibhan'dan çok şey öğrendiğini
kendisi ifade eder. Altı yaşında Kur'an okumar öğrenmiş, dokuz yaşında
Arapça sarf ve nahiv tahsiline başlamış, sırasıyla filuh, kelam, mantık ve usul
dersleri almış ve onyedi yaşında medreseden icazet almıştır. Bu arada bunlarla
yetinmeyen Mercânı babası ve dedesinin kitüphanesindeld pek çok kitabı da
mutalaa etmiştir. Aynı medresede ders vermeye başladığır
. ıda Mercini 18
yaşındadır. Medreselerin eğitim sistemini sorgulamaya başlaması da yine aynı
yll ı ra rastlar. 14-15 yaşlarında başta babası ve dedesi olmak üzere hocalan ile
tartışmaya başlamış 19-20 yaşlarında ise okuduğu kitaplann yazarlartm
sorgulamaya başlamıştır. Kardeşi Sadreddin Hazret'in anlattığına göre, dil
öğretim metodunu beğenmediği kin kendisi öğrendlerine Arapça öğretirken
yeni bir metod geliştinniştir. Oğlu Burhaneddin'de babasının henüz bu ilk
hocalığında çocuklara öğretilen ibadet ve itikad kitaplarını beğenmediği için,
yeni bazı risaleler kaleme aldığını ifade etmiştir. Talebesi Habib Neccar'ın
anlattığına göre Kazan dilinde yazdığı "Sıfatıes-salat" kitabını on üç yaşında
iken kaleme almıştır."

BUHARA'DA YÜKSEK TAFISİL

Mercini babasının medresesinde okunan bütün dersleri tamamlamış,


dört yıl müdenislik yapmış, kütüphanelerde pek çok kitap mütalaa etmiş ancak
bütün bunlarla yetinmenin doğru olmadığım anlamıştı. Babası, Buhâra ve

2
Buhira ulemasmı çok övdüğii için, buraya gidip ilmini arttırmak onda en büyük
tutku haline gelmişti. Nihayet 17 Mayıs 1838 tarihinde, 21 yaşında iken
Buhiri'ya gitmek &ere Kazan'dan ayrılmış tır. Ancak çeşitli sebeplerle
meşakkatli geçen bu yolculuk yedi ay siirmiiştür. Dört ay yolda uğradığı
Troyski de ikamet etmek zorunda kalmış , burada bir taraftan Buhara'da
kiralayacağı hiicrenin parasını kazanmak için çalışmış, bir taraftan da buradaki
ilim meclis ve milzakerelerine iştirak etmiştir. Bu meclislerin birinde Kursavi
hakkında yaptığı bir tartışmayı şöyle anlatır

`Ttyyski'de alim bir mikzzine ukudıtn. Miiezzin Kursavi'nin kitap/at ım çok


mutalaa ettik. için ona fok bağlanmıştı. Bazı itikaıli meseleler gündeme ge lince
Kursavi'nin sözktini nakkderek onu methetti. Ben de karşı çıkarak; Wursavi, falan falan
. ri fok olduğu için Buhara
eserletinde ehl-i sünnete muhalefet etmiştin »data muhalif sözle
F,miri H.Didar onu ölüme mahkum etmi ıp k.ıırtulmuştur." dam. Allah o
ş ancak o kaç

mikz..zi.ne rahmet etsin meğer onunfikri ne kadar dogr d Benimfikıim ne kadaryankşmış,


işte benim düşünceletimi Kurravi üzerine celbeden ilk kişi bu müezzin olmuştur:"

Mercini Buhara'ya vardığmda adet olduğu vechile önce Halife Niyazkulu


medresesinde bir hücre satin alıp yerleşir ve başta Fergana'h Mirza Salih olmak
üzere pek çok hocalardan dersler alır. İşbu Ferganalı hocasmın vefatındın
sonra da, silfi kul baba isimli bir Özbek tarafından 1968 yılında inşa edilen ve
Buhara'nın en meşhur medresesi olarak bilinen Göntildaş medresesine yerleşir.

Ancak Mercini Buhara Medreselerinde sıra ile okunan dersleri almasına,


pek çok alim ve Molla'nm rahle-i tedrisiınden geçmesine ragmen aradığı ilmi
ortamı bularnarnıştr. Bu sebeple medresenin düzenli bir talebesi olmaktansa,
Buhara'nın zengin kiitiiphanelerinin müdavirni olmayı tercih etmiştir.
Öncelikle medresenin eğitim sistemine karşı çıkmış ve henüz burada bir
öğrenci iken bu sistemi eleştirmek için "Alimu Ebnii'd-Dehr bi Ahvili mi
Verien-Nehr" adında bir risale kaleme almıştır. 0 dönemde Buhara-ı Şerifi
eleştirmek Harameyn-i Şerifeyn'i eleştixmek gibi bir şeydi. Buhara'nın rahmetle
korunduğu ve meleklerle kuşatıldığını ifade eden uydurma bir hadis dahi

3
herkesçe sahih kabul ediliyordu. Binaenaleyh, Mercianin Buhara'r ve
medreselerini eleştiren sözleri büyük tepki uyanchrmış ve yukarıdaki eserine
karşılık bir başka Kazanh Mona, Muhammed Şakir, "el-Makaletu'z-Zahire fi
Ahvali Beldetil-Fahira" adı ile bir reddiye yazmıştır. Mercianin yukarıdaki
eserini görmüş değiliz, ancak eğitim tarihi açısından önemli olduğuna
inandığı' mız için, V6yetuY-Eslafin mukaddimesinde Buhara ve medreseleri
hakkında yazdıklarını buraya almanın faydalı olacağını umuyoruz.

"Bizim halkımız okuma ve okutma tertibinde Buhara'r örnek ahp,


Buhara'r Şerif diye tazim ile yad etse de Buhara'run hem halkı hem de
hükumeti maariften çok uzak, idareleri bozuk ve eğitim sistemleri gayet
tertipsizdir. Burada Nahiv ilminden Kafiye Şerhi Molla Cami'yi okuyup, üç y ıl
bununla meşgul oluyorlar. Mantıktan "Şemsiye" adlı eserin başından biraz
okuduktan sonra şerh ve haşiyelerine dahp iki rl vakit öldürtiyorlar. Sonra
Akaid-i Nesefi'nin şerh ve haşiyelerine üç yıl zaman ayrıllyorlar. Mantıktan
"Tehzib" kitabına başlayınca sadece elhamdülillah kelimesinin şerh ve
haşiyelerine bir yıl zaman arrıp buna bahs-i hamd diyorlar. "Ellezi Hedâni."
ifadesini de bir yıl okuyup buna bahs-i hidayet diyorlar. "Fe hiza Telızibu
Gayetil-Mantık" cümlesini dahi bir yıl okuyup buna "bahs-i işaret" diyorlar.
Himmetini kaybetmeyenler daha sonra "el-ilim" kelimesini de okuyup buna da
bahs-i ilm diyorlar. Lakin iş bu hamd, hidayet, işaret ve ilim konularının mantık
ilmi ile ne miinasebeti var? Neden bu ilmin asıl maksadı olan mantık kural ve
kaidelerini okutmuyorlar? Neden bir kitabı başından sonuna okutmaktansa
dibacesini ve mukaddimesini olcutuyorlar? Bunların hikmeti nedir? Biz bu
suallerin makul bir cevabını alamadık

Bütün bunl2rdan sonra "Hikmetu'l-Ayn" kitabının ilahiyat kısmını


seçiyorlar ve şerh ve haşiyeleri ile üç yıl zaman sarfediyorlar. Sonra Molla Celal
diye şöhret bulan Akaid-i Adudiyye şerhine başlıyorlar ve onun faydas ız zayıf
ifadeli, bozuk ibareli olan haşiyelerini okutup dört yıl ömür tüketiyorlar.
Bunları mütealdben usul ilminden "Tavdih"in bazı yerlerini, hadis ilminden

4
"Mişkat"in bazı hadislerini veya bazı bölümlerini, Beyzavi tefsirinden de Fatiha
ve Muavvizeteyn tefsirlerini bir yıldan az bir müddet içi nde tamamlayıp kazet
alıyorlar ve buna da hatm-i kütüp diyorlar. Buhara'da bu şekilde tahsilini
tamamlayan talebeler önemli ilimlerin hidelerinden ve ehenu-niyetli kitaplardan
gafil olup kalıyorlar. Yukarıda zikredilen kitaplardan başka fikıhtan Hidiı) e ve
Şerh-i Vikay, Belağattan Telhis olcuyanlax pksa da bunlar resmi dersler olmadığı
için talebeler ancak özel dersler alarak okuyabiliyorlar ve ehernmiyetsiz
görüldülderinden diğerleri gibi dikkatle ele ahrımıyorlar. Buhara'da burada
yazılanların dışında Kur'an, hadis, usul, edebiyam arabiyye, hikmet, coğrafya,
tarih ve ahval-ı alem fenlerinin ne özil var ne de eseri. Bunlar hacet ilmi
sayılmadığı için Buhara'da okutacak kimse de pek azd ır. Buhara'da istimal
edilmekte olan filah kitaplarının da ekseriyeti itimadsız, zayıf malumath ulema-i
müteahhirin tarafindan yazılmış Idtaplardır. Bu kitaplarda mezhep öndilerine
izafe edilen rivayeder ya zayıf ya da tamamen asılsız olanları çoktur. Buhara
uleması bu kitaplardan istifade ettikleri için, &hi malumatlan esash
Onlar Etkıhta basiretsiz olup Makasıd-ı şeriattan lazunınca haberdar
değildirler."

Mercini Buhara ve Medreseleri hakkında bu söylediklerini kabul


ettitmekte oldukça güçlük çekmiş, ancak yine de mexnleketine döndükten
sonra etkilemeyi başarmış ve bu tarihten itibaren Kazanl ı talebeler artık
Buhara yerine İstanbul ve Mısır'a gitmeye başlamışlardır. Kendisi de oğlu
Burhaneddin'i Istanbul'da okuttnuştur.

SEMERKAND VE FiKiRLERİN OLGUNLAŞMASI

Mercki beş yıl Buhara'da ilim ile iştigal ettikten sonra Türkistan'da
Buhara'dan sonra en büyük ilim merkezi olan Semerkand'a gitmiş ve burada
1619 yılında kuru/an Şirdan Medresesfne yerleşmiş tir. Semerkand seferi pek
çok açıdan Mereirırnin hayatında bir dönüm noktası olmuş , hatta bizzat kendi
anlattıldannı esas alacak olursak Mercinryi Mercini yapan tahsilinin bu
Semerkand dönemi olmuştur.

5
Herşeyden önce Mercini Semerkand'a geldiğinde düşünce bakımından
inkılab doğuracak bir ızttrab içinde olmuştur. Kelam, felsefe ve tarih ile daha
çok iştigal etmiş ve bu esnada memleketinde adeta aforoz edilen Kursavrnin
düşüncelerini öğrenmiştir. Hatta onu savunmak için "Tenbihu Ebnail-Asr bi
Tenzihi Enbai Ebi'n-Nasr" isimli bir risale kaleme almıştır. Bilhassa burada
Kadı Ebu Said ile tanışmasıru Merck", hayatının en önemli hadisesi olarak
görür. Zira Kadı Ebu Said bütün bu yeni fildrlere açık bir zattır. Mercianin
tarihçiliği ihtisas olarak seçmesi de bu zatın sayesinde olmuştur. Ebu Said'in
Iditüphanesinde bulunan Gazali'nin eserlerini tetkik ettikten sonra Buhara'da
çözemecliği pek çok meseleyi çözdüğünü söylemiştir. Bir eserinde şöyle
demiştin "Gençliğimde henüz hakikati görmediğirnden başkalantu basiretsizce
taklid etmiş, Kıırsavi hazretlerine hücum etmiş, fikir ve dü
şünceleriyle alay
etmiştim. Ancak büyük imamlann fikirlerini ve selef alirnlerinin kitaplarını
mutalaa ettikten, hikmet ve hakikati anladıktan sonra Cenab-ı Haldeın rahmeti
ile hatalı fikir ve düşüncelerden kurtuldum.

Mercini Semerkand'da geçirdiği iki yıl zarfında bir taraftan Tarih bilgisini
arttınrken, diğer taraftan tarih boyunca İslam toplumlarının itikad ve
alilaklanna inz olmuş hastalıklar üzerinde düşünmüştür. Daha önce
medreselerin eğitim öğretim usukinü eleştiren Merck' bu dönemde İslam
toplumlarında yerleşen dini düşünce tarzını ve bu düşünceyi yayan akaid kelam
kitaplarını eleştirrneye başlamıştır. Burada kaleme aldığı bir risalesinin
kapağında yazdığı cümle artık Mercianin hayatı boyunca takip ettiği metodu
ve düşünceyi en güzel şekilde ifade etmiştir:

"Mezhebi el-Huccetu ve'l-Burhan ve fi'n-Nakliyviti es-


Stinnett' vel-Kur'an."

TEKRAR BUHARA

Mercini iki yıl Semerkand'da kaldıktan sonra tekrar Buhara'ya dönmüş


bu sefer Mir Arap Medresesine yerleşmiştir. Bir yıl sonra küçük karde şi

6
Sadreddin de buraya gelmiş ve birlikte kalmaya devam etmişlerdir. Artık belli
bir ideali ve ihtisası seçtiği için, Buhara'dan ve kütiiphanelerinden daha fazla
yararlanmaya başlamıştır. Bir taraftan Özbek, Türkmen ve Tatarlardan oluşan
pek çok takbeye kendine özgü ile ders vermiş bir taraftan da yazmaya
düşündüğü, büyük eserlerin malzemelerini toplamaya başlamıştır. Mercinrnin
en büyük vasıflanndan birisi işittiği ya da tesbit ettiği önemli bilgileri derhal
not almasıdır. Hatta yatarken yanı başında kağıt bulundurtnar, hatınna önemli
bir şey geldiğinde ateş yakıp ışığında not almayı adet edindiği rivayet edilir.
Büyük bir tabakat kitabı olan V‘getu'l-Eslaf adlı eserini yazmaya henüz
Buhara'da iken başladığı bilinmektedir. Türk-Tatar tarihine de merak salan
Mercini yine Buhara'da iken Tatar tarihinin en eski kayna ğı olan İbn Fadlan'ın
ıisalesini bulmuş ve milli tarihini tetkike burada başlamıştır. Ayrıca Guditul-
Haviikin, et-Tankatu'l-Musla ve Şerh-i .,Semajte gibi eserlerini de burada kaleme
almıştır.

Mercini Buhara'da tasavvuf ve ruh terbiyesi ile de meşgul olmuş, Şeyh


Ubeydullah Niyazkulu hazretlerinden tasavvuf dersleri almış, daha sonra
Sahipzade diye şöhret bulan Abdulkadir b. Niyaz Ahmed el-Faruki el-Hindi
hazretlerine intisab etmiş tasavvuf ve suluk ilmine dair icazeti de bu zattan
almıştır. Ancak zaman içinde Mercianin tasavvuf ve tarikat işlerine karşı
fikirleri değişmiştir. Kitaplannda tasavvuf ve tasavvuf ulemasını medhu sena
ettiği halde, "onlarda marifetullah güçlüdür" diyerek, Sufilerin bazı görüşlerini
fakih ve kelamcılann görüşlerine tercih etmesine ragmen tasavvufiın tarikatlar
halinde milesseseleşmesine pek sıcak baktnamıştır. Bir talebesi kendisine gelip
ben bir tarikata girmek istiyorum, bana bir miirşid-i kaınil taysiye eder misiniz?
Dediğinde şöyle cevap vermiştir "En la en pike mürşid Kur'an'dır. Her gün
en az birkaç sayfa Kur'an oku. Mümkün olduğu kadar manasını anlayarak oku
güvenilir bir tefsir de okuyabilirsin. Sana mürşid-i kamil olarak bu yeter,"

Mercini Buhara ve Semarkand'da on bir yıl ilim tahsil edip hemen hemen
her ilimden icazeti aldıktan sonra kendisine miiderris olarak burada kalmas ı

7
teklif edildiği halde o bunu kabul etmemiş ve Kazan'a dönmeye karar
vermiştir.

KAZAN% DONOŞO

21 Mayıs 1849'da Mercani on bir yıl gurbet diyannda edindiği bilgi


birikimi ve yazmayı düşündüğü büyük eserlerin kaynaklarını oluşturan bohçalar
dolusu yazıli notlarla memleketine dönmü ş ve iki ay sonra ulema meclisi
önünde gerçekleşen imtihatilardan başarı ile çıkmış ve 1<azan'ın en büyük
camisine imam ve miiderris olmuştur. Mercaanin Kazan'a döndükten sonra
nelere talip olduğunu, Türk-Tatar toplumunda gerçekleştirdiği düşünce
inkilabının boyutlarını anlamak için, bu yıllarda Kazan'da egemen olan din ve
dünya anlayışım, medreselerin içine düştüğü durumu, mollalann sahip oldukları
zihniyeti bilmek gerekir:

Mercani bilhassa ders vermeye başlayınca şöhreti yayılmış ve kısa


zamanda bütün ilim takbeleri etrafında toplannuştır. 1850 yılında bir imtihana
daha tabi tutularak Ahundluk rütbesi verilmiştir.

Mercird, medresede 176yetu7-Eslaf'da zikrettiffi eğitim öğretim

metodunu çeşitli sebeplerle harekete geçirememi ştir. Ancak talebelerine ders


verirken okuttuğu Idtaplara ve bu kitaplann musannıflanna itiraz etmesi yavaş
yavaş şimşekleri üzerine çekmiştir. İctihad kapısının açık olduğunu, geçmişi kör
taklidin haram olduğunu talebekx ilk defa ondan duyuyorlardı. Hadi Atlasinin
ifadesiyle "Avarn fikirli ulema" o zamana kadar halk arasında şuyu bulan yanlış
inanç ve düşüncelere, bidat ve hurafelere itiraz etmemişti. Bırakın ictihadı,
mezhepleri, bütün dini düşünce ve hayatını birkaç yazarın ldtaplanyla sınırlayan
bir toplumda, "Benim mezhebim aldi filmlerde huccet ve burhan, nakli
filmlerde sünnet ve Kur'an" gibi bir sloganla ortaya çıkmak herkesin kan
değildi

İşte bu durum kısa bir süre içinde Mercanrye karşı şiddetli bir
muhalefetin doğmasına yol açtı. Dilinin keskin olması, hiçbir konuda taviz

8
vermemesi, kendisini müderris yapan üst makamlara aldınş etmemesi
muhalefeti güçlendiriyordu. Yine Atlasrnin ifadesiyle "pek acı olan zchirli
kalerninin ucu, felç olmuş avam fikirli mollalann donmuş kalplerine öyle tesir
etti ki" muhalefet çığ gibi biiyüyordu. Belli bir mezhebi şuursuzca taklide karşı
çıktığı için mezhepsizlikle, şiiler de müshimandır dediği için Şiilikle, -hatta
Şihabuddin yerine `Şia bi din' lakabıru takanlar olmuştur- Allah'ın sıfatlan
konusunda bilmedikleri bazı şeyler • konuştuğu için Mutezilikle, Rusça
öğrenmenin gereği üzerinde durduğu için ajanhkla-rnisyonerlikle ve hatta İdil-
Ural halkına "Tatar" kelimesini kullandığı için, Mecusililde itham edilmeye
başlamıştır.

Mercani bu ilk atandığı görevinde ancak bir buçuk yıl kalabilmiş ve önce
imamhktan sonra da medreseden el çektirilmiştir.

Mollalann, itikadı bozuk diye, Mercini ile halkın arasını açmakta da


başarılı oldukları söylenebilir. Ancak Kazan'da bazı hamiyet ve gayret sahibi
baylar bir yıl sonra Mercini"ye el uzatmakta gecilunediler ve aralarında para
toplayarak eski yiluk bir bina satın alıp imar ederek büyük bir medreseye
çevirdiler. Böylece Mercini hayaurun sonuna kadar ders verebileceği kendi
medresesine hem de Medrese-i Aliye'ye kavuşmuştur.

Mercini bir taraftan dersler veriyor, bir taraftan o zamana kadar


Kazan'da ihmal edilen Tashih-i Mushaf vazifesini yürütüyor, sair zamanlarında
da eserlerini yazmaya devam ediyordu. NdOrdtu'l-Hakk, Hikrnetıa-Billiğa ve
Molla Celal Haşiyesi gibi eserlerini bu dönemde kaleme alm ıştır. Bütün zor
şartlara ragmen başandan başarıya koşuyor ve nanu yayılıyordu. Ancak
kendisine karşı başlayan muhalefet de bo ş durmuyordu. Bir yıl Ramazana
Kazan'dald diğer carnilerle beraber değil de İstanbul ile birlikte, bir gün önce
başlaması muhalefete resmi bir boyut kazandırdı. Bir defasında Kazan mollalan
Mercianin itikad ve düşünceleri hakkında Buhara müftülerinden fetva
istediler. Meşhur miiderris Abdulallam Hazret kaierniyle yazılan maracaatta yer
alan şu ifadeler oldukça düşündürücüdür. "İnanç ve düşüncesi dört kitabırruz ın

9
dışında [Fıkhu7-Ekber, Etna, Akaid-i Nesfıge ve Akaid-i Adudisej olan
Mercinrye saygı duytnak, arkasında namaz kılmak ve kitaplarını okumak caiz
midir?"

1870 yılından itibaren Rusya'da Müslüman mektep ve medreselerinde


Rusça olcutınak mecburi oldu. Bu kanun müslümanlar arasında büyük in6ale
yol açtı. Rusça'r öğretecek öğretmenlerin ücretinin de müslüman halka
yüklenmesi infialin derecesini arttırdı. Bu hadise aynı zamanda Rusya'daki
ulemar da karşı karşıya getirmiştir. Zira bamlar zinhar Rusça öğrenmenin
haram olduğuna fetva verirken bazalan da cevazı yönünde fetva veriyordu.
Mercini bu kanun çıkmadan önce Vearyetu'l-Eslafın Mukaddimesinde şöyle
demişti: "Yabancı bir idare altında yaşayan müslüman azınlıkların tedbir olarak
üç şey öğrenmesi lazımdır. Kendilerini idare edenlerin dillerini, yazılanın ve
kanunlanru bilmek gerekir.

1876 yılında müslüman çocuklara Rusça öğretecek öğretmenleri


yetiştirmek amacıyla Kazan'da bir Muallirnler Mektebi kuruhnu ştur.
Mercianin bu mektebin açılışında konuşma yapması ve bu mektepte İslam
dinini öğretmeyi üstlenmesi, kendisine karşı muhalefetin şiddetine şiddet
katınıştır. Buna ragmen Mercani diğer çahşmalan yanında bu mektepteki
vazifesini de dokuz yıl siirdünnüştür. Ancak okuldaki gücü yerle şince, Mercini
ağırlığtm koyarak kendi milli dil ve yazı s ı n ı , hatta temel islami bilgileri bilmeyen
kimseleri bu okula kabul ettimıemiştir. Bu durum Rus hükümetinin hesabına
geknediği için okul müdürü ile arası açılmış ve sonunda buradan istifa etmek
zorunda kalmıştır.

HACC SEFERİ

Mercini 1880 yılında hacca gitmek üzere İstanbura gelmiş ve burada on


iki gün kalmıştır. Kaldığı müddet içinde İstanbul'un bütün kiitüphanelerini
gem*, yanında götürdüğü kitaplarını Bayazit Kiitiiphanesine bırakmıştır.
Şeyhulislam Ahmed Esad Efendi, Adliye Nam tarihçi Ahmet Cevdet Paşa,

10
1
Hariciye Nazın Asım Paşa ile görüşmiiş ve bunlarla uzun sohbetlerde
bulunmuştur. Istanbul'dan vapurla İskenderiye'ye giden Mercini yolda bir gün
de Izmir'de kalır. İskenderiye'den demiryolu fie Kahire ve Suvey ş'e oradan da
vapurla Arabistan'ın Yenba limanına varır ve buradan develerle Medine'ye
ulaşır.

Mekke'de pek çok alirnle görüşen Mercini bu hac seferini de kitap haline
getirmiştir. Hacc ibadeti bitiminde tekrar deniz yolu ile İstanbul'a gelen
Merck" bu gelişinde de dört gün kalır. Sabık Maarif Vekili Münif Paşa ile
görüşür. Tarih, coğrafya ve riyaziyat kitaplan sat ın alarak mernleketine döner.

Hacdan döndükten sonra Mercani artık yaşlanmıştı, ancak telif ve


medrese hayatına devam etti. Mercianin henüz Buhara'da iken talebe
okutmaya başladığını, Özbek, Tatar ve Türkmen pek çok talebesi olduğunu
söylemiştik. Kazan'a döndükten sonra da bu işe şevkle devam etmiştir.
Kendisinin ifadesine göre aralarında pek çok alim ve fazıl kimselerin olduğu iki
yüz civarında imam, hatip ve müdetris yetiştirmiştir. Oğlu Burhaneddin
Istanbul'dan döndükten sonra babasının medresesine hoca olmuştur. Ancak
kızları Ğaliye ve Abbase hanımların da en az bir miidenis kadar bilgi sahibi
olmaları Mercianin bir başka önciilii&nii gösterir. Usul-i Cedidi kendisi
başlatınamıştı ancak artık meşru her türlü yeniliğ'in önü aglrnışti. Gaspıralı
Ismail Rusya'da yaşayan bütün Türklere hitap edebilecek bir gazete ç ıkarmayı
düşündüğünde hem istişare etmek hem de destek toplamak için Kazan'a
gelmiştir. Kazareda kime gitse böyle bir işin yariimeyeceğini söylemiştir. Hatta
bazı mollglar gazete çıkarmak Rus işidir, böyle şeylerle uğraşmak beyhude
zaman israfidır diyerek Gaspıralfzun bütün şevkini kırmışlardır. Gaspıral
Merci'nrye vardığında Mercini de şöyle derniştir: "Efendim sizler
terakkiyatımızın yolunu açacak pek mühim bir işe kallaştruşsuuz. Cenab-ı Hakk
muininiz olsun. Sakın olasıruz ki nadanlann sözlerine bakıp bu fikirden
vazgeçrneyiniz. istikbal hayrolur."

11
1889 yılının başlarında yetmiş yıllık hayatının her sardyesini ilme, irfana ve
medeniyete adayan bu büyük insan artık oldukça ihtiyarlanuş hastahldarla
mücadele ediyordu. Kendisine hayr-ı halef olarak düşündüğü oğlu
Muhammed'in bundan üç yıl önce genç yaşta vefatı da onu oldukça üzmüştil
Buna ragmen okumak ve yazmaktan bılup usanmamıştı Talebesi Habibu'n-
Neccar son demlerini şöyle anlatır. "pstad Mercan1 hazretleti vefatından iki
gün önce beni çağırtmıştı vanp halini sorduğumda bana "halimiz ağır,
hastaliğırnız ilerliyor. Hayattan iimidim kesildi" dedi. Döşeğinde güçlükle
yatıyordu. Bana sehpanın üstündeki Mustiiith47-AhbVı göstererek şöyle dedi:
"sizler şu kitapları tutunuz. Biraz yazacak sözlerim kaldı Yazacak kudretim
bitti. Küçük Abdulveli Molla'nın terceme-i hali yazılmadı. Benden sonra onu
ya yazarlar ya yazmazlar. Yazılmasa bütünüyle dünyaya geli-nemiş gibi olur. Ben
hatınındald ahvalini söyleyeyim siz de yazınız."

Ve nihayet iki gün sonra 29 Şaban 1306, 18 Nisan 1889 da ruhunu


Allah'a teslim etti. Son anlan Kur'an okumakla geçti en son okuduğu ayet

Allah bizim ve alemlerin Rabbrdir.

Her şey Allah'ın elindedir.

!LW KiŞİLİĞI

Mercianin otuzu aşkın eseri göz önünde bulundurulacak olursa,


çalışmalarını üç konuda yoğunlaştırdığı görülmektedir. Bunlar sırasıyla tarih,
kelam ve akaid, filah.

Kelam ve filah medreselerde okutulan en temel iki derstir. Ayrıca kelam


müslümanların inanç ve düşüncesine şekil verirken fıkıh hayatını ve
muarnelatını yönlendinnektedir. Zira eğer toplumun düşüncesi ve hayatı,
yaşama tarzı yeniden değerlendirilecek ve sorgulanacaksa bu iki ilimden
kaçamazdı 1nAercianin temelde ehl-i sünnet vel-cemaat çizgisini takip ettiği
söylenebilir. Ancak ona göre ehl-i sünnet öyle zannedildiği gibi kelam ilminde

12
resmedilen inanç esaslarından ibaret değildir. Müslümanlar aras ında en üst
kategoride oluşması gereken en önemli birlik inanç birliği olduğu halde kelam,
müslümanlar arasında varolan inanç birliğini ortadan kaldırmıştır. Bu sebeple
Mercianin en çok mücadele ettiği husus kelami tartışmaların inanç ve akaid
haline gelmesidir. Zira bu tartışmalarda taraf olan kimseler kendi görüş ve
kanaatlerine karşı çıkan herkesi rahatlıkla küfiir ve dalaletle suçlayabilmektedir.

Mercianin Türk-Tatar halkına en büyük hizmeti tarih sahas ında


olmuştur. Türk Tatar halkının Mercini'den önce yazılı bir tarihi yoktur.
Medreselerde filah-kelam akaid tahsili gören bir molla olarak Mercini tarih
ilmine el atmakla bir taraftan kendi halkına milli bir ruh ve tarih şuuru vermek
istemiş bir taraftan da Kazan'da egemen olan dini ve cliinyevi hayatın doğru
olmadığına tarihi şahit ldmak istemiştir.

Mercianin hem umumi İslam tarihine hem de kendi milli tarihine


hizmetleri büyük olmuştur. Zira gerek Vfgettı 'l-Eslafta ve gerekse Mustefeidu7-
Ahbelı'da Siyasi Tarih, Medeniyet Tarihi, Edebiyat Tarihi, Eğitim Tarihi, Milli
Müesseseler Tarihi hatta dil ve folklor tarihi gibi pek çok sahalarda zengin
malzemelere per verilmiştir. Mercianin tarihçiliği kuru bir rivayet
değil o bilimsel anlamda tarihçiliğin temellerini atmıştır. Onun bilgi kaynakları
sadece halkın dilinde dolaşan haberler değil, terciime-i haller, vasiyetler,
mektuplar, fetvalar, hutbeler, icazetnameler, yazma eserler, kitaplattn
haşiyelerinde bulunan önemli notlar, akçeler ve kabir taşları gibi pek çok bilgi
kaynağına birlikte başvurmuşlardır. Mercint Kazan, Tatar ve Bulgarların
Tarihini yazarken bu eski hanlığın her tarafını gezrniş, eskiden kalma ne kadar
mezar taşı, Cali ve tiirbe harabesi varsa hepsini ziyaret etmiş hatta bazı
yerlerde arkeolojik kazılar bile gerçekleştirmiştir. Petersburg Asar-ı Atike
cerniyete üyesi de olan Mercini Uygun kitabelerine rahat okuyor ve Rus
vak'aniivistlerin kayıtlarını değerlendirmeyi de ihmal etmiyordu.

Bütün bunlarda da önemli olan Mercianin tıpkı İbn Haldun gibi kaleme
aldığı yedi ciltlik tarih eserine bir mukaddime yazmış olmasıdır.

13
Mukaddimesinde zaman zaman tarih felsefesi yapan Mercini, ilimler tarihi
açısından ilim-ıımran ilişkisini ele almayı da ihmal etmemiştir.

Ona göre tarihin birind gayesi maziyi görerek geleceği kurmaktır. Şahıs
ve cemiyetlerin hatalarım gösterip bir daha tekerrar etmemesini sağlamaktır.
Tarih bu açıdan bir medrese-i külliye, ilim ve marifetin en önemli kaynağıdır.

Mercini mukaddimesinde tarihi olayları tarih felsefesi açısından


okuyarak, devletlerin çöldiş sebepleri ve milletlerin çözülrne nedenleri üzerinde
de durmuştur. Ona göre beşeri toplumların terakki ve tedennisinin dört ana
faktörü vardır. Bunları; sırasıyla coğrafi faktörler, etnik faktörler, siyasi
faktörler ve manevi . faktörlerdir. Mesele Mercinrye göre Çuvaş Türlerinin geri
kalmalannın sebepleri coğrafidir. Zira orman ile dağ arasında sıkışıp kalm ış bir
toplumun düşünce dünyası da dar kalmaya mahlcurndur. 0 bazı Fin kabilelerini
önce İslamiyeei seçip sonra Mecusiliğe dönmelerin ide etnik faktörlere
bağlarnıştr. Zira bu kabilelerin seciyesi henüz İslamiyeei kabul edecek seviyeye
gelmerniştir. Mercint Bulgar devletinin çöküşünü siyasi faktörlere bağlarken,
İslam aleminin çözülmesini ise tamamen manevi faktörlerle izah etmiştir.

Merciaye göre Necat, Salah ve terakki ancak ilim ile olur. Her türlü
fitne ve fesadın yegane sebebi ilm-i sahihin yokluğudur. İslam dünyasının
manevi çöküşünü hazırlayan faktörlerin başında ulum-i diniyye ile birlikte
ulum-i hikemiyyeyi yani, felsefe, riyaziyat, tabiiyyat, ve ilahiyat ihmal etmeleri
gelir. Zira şeriat ile hikmet hak adh ananın ikiz çoculdarıdır. Medreselexin
eğitim sisteminin bozulması, avam fikirli ıdemarun ve nadan mollalann kötü
rehberliği, buna bağh olarak ulemanın rütbesinin düşük olması yanında
kıyametin yalanhğı' na ve nev-i beşerin inlaraz bulacağma olan iman bu manevi
çöküşü hazırlayan diğer faktörlerdir. Zira bütün bunlar ilim ve maarifin
önündeki en büyük engellerdir. İlim ve maarife dayanmayan manevi bir hayatın
ise hiçbir laymeti-i harbiyesi olmayacaktır.

14
Cahil dostların İslamiyet'e verdiği zararı gafil düşmanlar vermemiştir
diyen Mercini bir ba şka eserinde şöyle derniştir: "Biz akla ve hikmete hasım
olmayız. Biz hikmet ve marifet ehline düşman olmayız. Biz sırf .asabiyete
kapılarak huccet ve burhanla karşımıza çıkan herkesin görüşünü kabul etmek
durumundayız.

ESERLERİ

Şihabuddin Mercianin Tarih-Biyografi, Fıkıh-Usıll ve Akaid-Kelam'a


dair irili ufakh yirrnidokuz eseri olduğu bilinmektedir. Bunlardan onaltısı
Kazan'da birisi İstanbada bir diğeri Mısır'da basılmış, diğerleri ise başta
Vefiyyetul-Esliem altı cildi olmak üzere, hila basılmar beklemektedir.

TARİH-BİYOĞRAFİ

1. Vefiyyetul-Eslif ve Tahiyyatıfl-Ahlifi Sekiz büyük ciltten oluşan


bu eser Mercini'llin hayatını adadığı büyük eseridir. Teracum-i Ahvil ve
Tabakit-ı Ulema'ya dair olan bu eserin sadece birinci cildi basilmıştır.

2. MuntahabulVefiyye: Yukarıdaki eserde hayatları anlattlan en


meşhıır bilginlere tahsis edilmiş bir seçkidir. Kazan'da basılmıştır.

3. Mustefidul-Alıbir fi Kazan ve Bulgari: İki cilt olan bu


eserin birinci cildi Bulgar devleti ve Kazan Hanlığır
. ım eski hallerini ve
hanlarmm terciime-i hallerini, ikinci cildi ise Rus istilasmdan sonraki durumu
anlatan bir eserdk.

4. Ğulaktıez-Zaınin fi Tarihi Bulgar ve Kazan: Mustefidu'l-


Ahbir'm tamamlarası niteliğinde bir ciltlik bir eserdir.

5. Keşful-Ğıti `anil-Absir bi Ağlin Tevirih-i Bulgar:Bu da aynı


şekilde Mustefidıel-Ahbifın tarnamlarasıdır. Bulgar hanhğı ile ilgili yaygın
yanhşlıldan tashih eden bir eserdir.

15
6. Ğurfetu'l-Havalcin fr Marifeti'l-HavakiU: Buhara hanlanrun
anlatan bir eserdir.

7. Muhtasaru'n-Nucürnu'z-Zahire fi Ahval-i Mısr vel-Kihire: Mısır


Tarihine ait eserin muhtasandır.

8. ilk' nu Ebnai'd-Dehr bi Ahvali Maverarn-Nehr: Buhara ve


Semarkand medreselerini anlatan seyahatname türü bir eserdir.

9. Rihlet Hac seyahatini anlatan bir seyahatnamedir.

10. Tenbihu Ebnail-Asr Ali Tenzilıi Enbai Ebrn-Nast Ebu Nast


el-Kursavfnin Buhara Emini ve ulaması ile aralarında geçen münakaşalaruu
anlatan bir eserdir.

FIKIH VE USIaL

1. Huzametu'l-Havaşi: Usul-i Fıkh'a dair meşhıır et-Tavdih adlı


eserin haşiyesidir. Seyyid Şerif Cürcaenin itirazlarını da içeren bir hişiye
olduğu anlaşılmaktadır.

2. Meşairul-Usıll: Kenakddin İbnu'l-Humam'ın et-Tahrir'ine,


İbnu'l-flacib ve İbn yaptuldan ihtisara benzer bir muhtasardır.

3. Nizuratul-Hakk fi FardiyatiVİşai ve in lem Yeğabi'ş-Şafalc


Geceleri kısa olan bölgelerde yatsı namazırun luhrunam gerektiğini anlatan bir
kitaptır.

4. "el-Berkul-Vemid": Fıkhi meselelere dair polemik türü bir


eserdir.

5. Hakkul-Marife: Oruç,imsak ve iftar konusunda kaleme aldığı bir


eserdir.

16
6. Menisikul-Hacc: Hacc ibadetinin yap ılış tarzı ve esran ile ilgili
bir risiledir.

7. TezInretu'l-Munib: Müslümanlarla savaş halinde olan ehl-i


kestilderinin &hi durumu ile ilgili bir risaledir.

ASAİD-KELAM

1. el-Hilcmetu'l-Biliğa: Bu eser Mercianin Nesefi'nin Akaidine


yazdığı bir şerhdir.

El-Azbu'l-Furit: Celileddin Devvinenin Akaid-i Adudiyye


şerbine yazılmış bir hişiyeciir.

3. Et-Tarikatul-Musla vel-Alddetul-Husni: Kelam ve Mantilea dair


bir risiledir.

4. Hakkul-Beyin: Alem'in hudusu ve kader hakkında bir eserciir.

DİĞER ESERLERI

1. Cevimiu'l-Hikem: Hz. Ali'nin hilcmetli sözlerine ayrılan bir


eserdir.

2. Kitabu'n-Nasiyih: Hayvanlara şefkat hakkında kaleme alınan bir


eserdir.

3. El-Hakkul-Mubin: Vaaz ve tezkire niteliğinde bir eserdir.

4. El-Feviidu'l-Mulitrıme: Mushafin yazımı hakkında bir eserdir.

17

You might also like