Professional Documents
Culture Documents
Siyaveş Azeri - Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi Ve Marx'ın Yöntembilimsel Bütünlüğü
Siyaveş Azeri - Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi Ve Marx'ın Yöntembilimsel Bütünlüğü
ISBN: 978-605-70702-0-3
Giriş
Marx, 1843’te kaleme aldığı Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi-
ne Katkı adlı çalışmasının 1844 tarihli “Giriş” yazısına “Dinin
eleştirisi bütün eleştirilerin temelidir” cümlesiyle başlar.2 Dinin,
dinsel olmayan eleştirisinin başlangıç noktası, dinin insan ürü-
nü olduğunu teslim etmektir. Buna göre, din insan faaliyetinin
ürünü, Feuerbach’ın deyişiyle yabancılaşan insan imgesinin arşa
yansıtılmasıdır.
Din, henüz kendine erişmemiş ya da çoktan yitirmiş
bulunan insanın sahip olduğu kendinin bilinci ve
kendinin duygusunu oluşturuyor. Ama insan, dünya-
nın dışında herhangi bir yere çekilmiş soyut bir öz
ortaya konmuyor.8
Hegel’in sorunu verili olan ile başlamasıdır. Ona göre edimsel
olan ussaldır ve bu anlamda İdealin örneklenmesidir — He-
gel’in tanrıbilimcinin idealizmini andıran idealizmi ve tutuculu-
ğu tam da bu noktada ortaya çıkar.
Hegel, devletten hareket ediyor ve insanı, devletin bir
öznelleşmesi olarak düşünüyor. Demokrasi, insandan
hareket ediyor ve devleti insanın bir nesnelleşmesi
olarak düşünüyor. Tıpkı dinin insanı değil ama in-
sanın dini yaratması gibi, siyasal anayapı da halkı
yaratmaz ama tersine halk siyasal anayapıyı yaratır.9
Marx, uslamlamasını din ve devlet kavramlarının koşutlukları
üzerinden derinleştiriyor. Buna göre demokrasinin bütün devlet
biçimleriyle ilişkisi Hristiyanlığın öteki dinlerle ilişkisine benzer.
Hristiyanlık haddizatında dindir — Hristiyanlık “dinin özünü,
yani özel bir din olarak tanrılaştırılmış insanı dile getirir. Aynı
biçimde demokrasi de bütün siyasal anayapıların özünü, yani özel
bir siyasal anayapı olarak toplumsallaştırılmış insanı dile getiri-
yor” (47).
Dahası, demokrasi, genel olarak devlet ve cins olarak türleri-
nin yanı sıra —başka devlet biçimlerinin yanında— varlığını
sürdürür. Bu yönü genel olarak sermayenin, sermayenin başka
biçimleri ve tekil sermayelerin yanı sıra varlığını sürdürmesine
benzer: Nasıl ki genel olarak sermaye, sermayenin kavramı ola-
rak hem sermayenin öteki biçimlerini değerlendirmeyi olanak-
lı kılan zihinsel bir soyutlama, hem bu başka biçimler ve tekil
sermayelerin yanı sıra gerçekten var olan nesnel bir biçimse,
10 “Ama (2) tek tek gerçek sermayelerden farklı olarak, genel olarak sermaye, ken-
disi bir gerçek varoluştur… [Genel olarak sermaye] kendini gerçekleştirmek için
iki-kat konması ve kendini bu iki-kat biçimde gerçekleştirmesi [gerekir]… Bu iki-
kat konma, bu kendine bir yabana olarak ilintilerime, bu durumda lanetli gerçek
olur. Dolayısıyla genel olan, bir yandan yalnızca differentia specifica’nın bir zihinsel
işareti iken, aynı zamanda özel ve tekil biçimi yanında özel gerçek biçimdir.” Marx,
K. (2003). Grundrisse: Ekonomi Politiğin Eleştirisinin Temelleri. Birinci Kitap (Çev.
A. Gelen). Ankara: Sol, s. 320-321
48
devlet kişisi olarak kişinin özel hukuk kişisiyle aynı yoksul soyut-
lama içinde buluşmasına şaşmalıydı” (41).
Marx Hegel’in anayasal monarşiyi mistik savunusunu eleşti-
risinde bizzat monarşinin gerçeğinin de demokrasi olduğunu
söyler zira erkin büründüğü biçimden bağımsız olarak devletin
kökü halk, toplum ve somut insanlar arasındaki toplumsal ilişki-
lerdir; gerçek devlet halktır, kral veya hükümdar “ulusu” temsil
ettiği ölçüde güç sahibidir. Kral bir halkın ulus-devlet seviyesine
yükselmesiyle ortaya çıkar, tersi değil. “Devlet soyut bir terim-
dir; yalnız halk somut bir terim” (44). Böylece monarşi kendinde
bir çelişki biçiminde gerçekleşir çünkü bir yandan kökü halkın
istencindedir, öte yandan bütünün istencini tek bir — hükümda-
rın — istencinin tahakkümü altına sokmayı amaçlar.
Krallıkta siyasal anayapının halkı ile, demokraside
ise halkın siyasal anayapısı ile karşılaşırız. Demokra-
si bütün siyasal anayapıların çözülmüş bilmecesidir.
Burada siyasal anayapı yalnız kendinde, kendi özün-
de değil ama kendi varoluşunda, sürekli olarak kendi
gerçek temeline, yani gerçek insana ve gerçek halka
indirgenen gerçekliktedir de ve kendini onun kendine
özgü yapıtı olarak gösterir. Siyasal anayapı gerçekten
neyse o olarak, yani insanın özgür ürünü olarak or-
taya çıkar.30
Marx’ın Hegel’i eleştirisinde ele aldığı önemli bir nokta da kamu
(siyasal) ve özel alan (devlet ve sivil toplum) arasındaki ayrımdır.
Marx’a göre Ortaçağ’da bütün alanlar siyasaldır. “Devlet olarak
devletin soyutlanması yalnızca çağdaş döneme ilişkindir, çünkü
özel yaşamın soyutlanması ancak çağdaş dönemde görünüyor.
Siyasal devletin soyutlanması çağdaş bir üründür” (49). Modern
Sonuç
Marx’a göre gerçek karşıtlık özseldir ve “soyut”, biçimsel dola-
yımlar yoluyla üstesinden gelinemez. Buna göre Hegel’in ortaya
attığı hükümdar (devlet erki) ve meclislerin de bir öğesini oluşturdu-
ğu yasama arasındaki sözüm ona dolayımlanan karşıtlık özsel de-
ğil, ilinekseldir (özniteliklerle ilişkili değil, varoluşla ilişkilidir). Dahası,
bizzat meclislerin (temsil organlarının) yasamaya dâhil olmaları sivil
toplumun (halk kitlesinin) devletten dışlandığının göstergesidir. Bu
yüzden Hegel’in sözünü ettiği dolayımlar bayağı biçimsellikler-
den öte değildir. Ortada özsel, gerçek çelişkiler olmadığından öze
ilişkin, gerçek dolayımlardan da söz edilemez. Böylece sivil top-
lum ve devlet oldukları gibi gerçek karşıtlıklar olarak kalır. Devle-
tin farklı öğeleri arasındaki görünür çelişkiler siyasal alanın daha
derin çatışkılarının ifadesi oldukları gibi sivil toplum içindeki öz-
sel çelişkilerin de dışavurumudur. Bunun nedeni sivil toplumun
sınıflara bölünmüş olmasıdır. Bu bölünmüşlük meclislerin “gör-
gül tekillikler” olarak ortaya çıkmasında da görülür. Bu meclisler
edimsel olsalardı bir yasama organından değil yasama organla-
rı çokluğuyla karşı karşıya kalırdık ki bu da devletin gerçekten
sivil toplum tarafından belirlendiği anlamına gelir. Ama nasıl ki
modern devlet bütün sınıfları (ve sözüm ona meclislerini) ve görgül
tekilliklerini soyut genellik, eş deyişle “ulus” (sınıfların görgül genelli-
ği) potasında eritiyorsa “Hegel [de] yurttaşın, burjuvanın gerçek-
7 Feuerbach üzerine 10. Tez ile karşılaştırınız: “Eski materyalizmin bakış açısı sivil
toplumdur, yeni materyalizmin ise insan toplumu, ya da toplumsallaşmış insanlık-
tır” (1845). Marx, K. (1845). “Feuerbach Üzerine Tezler”. Erişim adresi: https://www.
marxists.org/turkce/m-e/1845/tezler.htm
70