You are on page 1of 205

üslüman toplumlarda

rkekler arası cinsellik ve


rotizm

-rkek . Erkeğe Cinselliğe !arkh Yaklaşımlar:


as/tan ÖLbekistan 'a Erotizm o Fas/ta Bir İta/­
an o Fas/, Oglanlar ve S ks o Suriyeli Erkekler
rasıh .:a o lranlı Lrkeq � n Bakış o Gü­
üm ··zün İr 1rocuqu o Tah an Tehlikeli
/
n.şk o Cağ Erlc, ek rErlce " le. T:·-1 • .,., o Tür
ge
iye/de Tr qşordor 0 ç " Cı11selliğe- F rT,.t·;r-
T·· '- a da ıı: .., a l(1 '-
iye/de Eşr "'" İyeı de Trg � /ıgın Eşiği d ı �a"
.. -
Tiirlciy avestilerı n e T rlciy
eıde Tra u e
E e.
açi/de Fa
ş nsselcs .. eI
'akistan/aI ngfcr 0 t .- •nse/ Harele e . u ler
s ıaın Kq . tın B
nı,plan d . a ş-
Kutsal TopruKıu n aE
e
Yaklcı::;ırr Şcıns llilc
·

'stinli Erkeklerin Cinsel


)aris'teki Arap Erkekleri o Doğu· ve BatJnın
... ins I Buluşması; BafJ TuriLmi ve Göçmen
v1üslüman Toplumlar o İslam Kanunlannda
-::şcinsellik o Liwöt o John Boswell'in Müs­
üman Eşcinselleriyle İlgili Yazısının Bir Eleş
iôsi o İslam o Bir Film İncelemesi : Küllerin
kutuphaneci - eskikitaplarim.com
Arno Schmitt
ehoeda Sofer
Arno Schmitt, Öz.gür Berfin Üniversitesi'nde ivlam dini üzerine
çalı,çmaktadır. Müslüman toplıımlarda erkekler arası cinsellik l'e erotizm
konulu, yaklaşık 30 hin maddeden olu,rnn bir bibliyogra/.}'ayı hazırlamıştır.

]ehoeda Sofer, ( 1944-1990), Hollanda'da ga::.etecilik yaptı. Erkekler arası


cinsellik l'e ülkelerin yasal durumları üzerine, ülke-ülke .vaptı/lı araştırma
kaynak kitap oldu. Homoseksüellik konusunda ve /çrail-Fi!istin soruıııı
lıakkmda yapılan çalışmaların editörüydü. l975'deıı sonra, Hollanda ve
UluslararılSl Lezbiyen ve E,ı·ciıısel Hareketlerinin aktif üyesiydi.
İÇİNDEKİLER

A. Schmitt, J. Sofer, G i r i ş 15
Jejfrey Weeks, Önsöz 11
A. Schmitt, Erkek Erkeğe Cinsel l iğe Farklı Yaklaşım l ar:
Fas' tan Özbekistan'a Erotizm 17
Gianni de Martino, Fas ' ta B i r İtalyan 41
Andreas Eppink, Faslı Oğlanlar ve Seks 49
Gary B. MacDonald, S uriyeli Erkekler Arası nda 57
Jerry Zarif, İranl ı Erkeğe Yak ı n B akış 71
David Reed, Günümüzün İranl ı Çocuğu 77
Helene Kafi, Tahran, Tehli keli Aşk 85
Mehmet Ümit Necef; Çağdaşlığı n Eşi ğ i nde Türkiye 89
Thijis Janssen, Türkiye' de Travestiler ve Transseksüeller 95
J. Sofer, Türkiye' de Eşc i n sel Hareketi n B aşlangıcı 105
Baddurdin Khan, Karaç i ' de Fazla Eşcinsel Olmayan B i r
Yaşam : Pakistan' da Yaşayan B i r Paki stan l ı ' n ı n Görüşü 111
J. Safer, Kutsal Topraklardan Tanıklar: İsrail l i ve Fil i sti n l i
Erkekler i n C i n sel Yakl aşım ları 123
Dominigue Robert, Paris ' teki Arap Erkekleri 137
A. Schmitt, Doğu ve B atın ı n Cinsel Bu luşması ; B atı
Turizmi ve Göçmen Müslüman Toplumlar 141
J. Safer, İslam Kanunlarında Eşci nsel l i k 147
Charles Pellat, Li wat 165
A. Schmitt, John Boswel l ' in Müslüman Eşc i n selleriyle
İlgili Yazı s ı n ı n B i r Eleştirisi 181
Maarten Schild, İslam 191
J. Safer, Küllerin Adam ı : B i r Film İncelemesi 201
ÜLKEMİZDE pek çok konu, ne yazık ki, tartışma gündemine, Batı
kaynaklı olarak giriyor. Önce çeviriler yapılıyor, bunlar okunuyor,
sonra da yerli çalışmalar başlıyor.
Okuyacağınız bu kitap da, bir anla mda kulağı tersten göstermenin
tipik bir örneğini oluşturuyor. Müslüman toplumlar coğrafyasındaki
sosyolojik bir araştırma olan bu kitap, önce İngilizceye çevriliyor,
Arapçadan, Farsçadan; sonra şimdi de Türkçeye 'aktarıl ıyor'.
Bu, "keyif'lendirmeyen olguya değinmekteki amacımız, öncel ikle
bir günah çıkarına değil . Eğer kendi toprağı mızda üretemiyor, üret­
tiremiyorsak ve kafamıza da takılmışsa, çevirmekten, aktarmaktan
başka kurtu luş yok. Ama bunu yaparken, yanl ış l ıklara düşmekten de
sakınmak gerekiyor. Bu nasıl yapılabilir? Meti nde İngilizceye çev­
r iİi r ke n yapılmt� bir yanlış varsa, ya da örneğin bu k itapta olduğu
gibi, makaleleri yazanların gerek algılayış, gerek dil temel l i yan­
lışları varsa, (yanlış anlaşılmasın olduğu i ç i n değil ola bilec eğ i için
değiniliyor,) ne yapılmal ı ') Düzeltme doğru bir yol rnu? D ipnotlarla
mı müdahale ed il m el i 7
'

İşte bu can alıcı sorunlardan köklü kurtuluşun yolu, toprağı mızın


sorunlarını öncel ikle kendi araştırma. i nceleme vb. çalışmalarla gün

7
ışığına çıkarmamızdadır. Elbette, böylesi bir konuda Batı kaynaklı
araştırmalara da fazlasıyla gereksi nim duyulur, en azından 'o yönden'
olaylara bakışın anlaşılması için bu zorunludur. Ama ilk çabalar gös­
teril mediyse, yukarıda değin i len yanlışlardan da çok fazla go­
cunmamak gerekir. Bir ilk çalışma olarak değerlend irmek, bir çıkış
noktası olarak yararlanmak yeterli olur.
Bu işin bir yönü,
İki nci bir yön ise, eşcinsel liğin (ve tabii eşcinsell erin) i nsanın bir
olgLısu olduğunu kabul ederek, tıpkı sınıflar gibi, tıpkı etnik fark­
lılı klar gibi, kadı n-erkek sorunu gibi incelemek, işlemek zaman ının
gelip çattığı ve belki de çok geç kal ıııdığıdır.
Yine Batıda, üniversiteler düzeyinde ele alınan, pek çok devletin
yasaları nda önem lice değişiklikler yaptıran bir olgunun, yok sa­
yılması, belki günü kurtarır. Ama geleceği içi nden çıkıl maz hale ge­
tiren bu "ihmar·. sol için öncelikli gündem maddelerinden biri olmak
durumundadır. Yönetici kesimin, sınıfların, toplumun çoğunluğunun
algılayışı, isteği ne olursa olsun, sol, eşcinsellerle ve sorunlarıyla ya­
kı ndan ilgi lenmekle hem yüküml üdür, hem de solu sol yapan yan­
lardan biri de marji nal akımlarla sağlayacağı akışkanl ıktır.
Bugüne kadar kulak arkası ettiğimiz bir konuda, oldukça kapsaml ı
b i r çalışmayı okura i letmekten, i şte özetlediğimiz iki nedenle mut­
luluk duyuyoruz. Umalım, bu "ithal" çaba, "yerli" araştırmalar4 ipucu
olsun ve sol hareket de yaslanacağı kanallardan birine böylelikle hiç
değilse göz çevirebilsin . . .
KA VRAM
BU KİTAP, yaşamı çeşitl i l i k ve yapısı bakımından, y aşadığımız
dünya kadar zengin olan edi tör yardımcım ve arkadaşıma ithaf edil­
miştir.
Jehoeda Sofer, Bağdat' ta Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dün­
yaya geldi ve kendini Batının bir parçası kabul eden İsrail" de, Doğulu
Yahudilerin arası nda büyüdü. Jehoeda kendini Arap Yahudi olarak
görürdü. Fil istin / İsrail ü l kesini sevdi, Kudüs / El- Kasr'ın büyüleyen
güzelliğini, asla azalmayan bir yoğunlukla hissetti .
Jehoeda, yaşamını Ortadoğu halklarının kültürünü. edebiyatını ve
kalıtımını anlamaya ve bilginin yayılmasına adadı . Irk, din, seks,
sınıf, tabiyet, pol itik görüş ya da cinsel yönelmeye yapılan baskıyla
her koşulda mücadele etti.
Amsterdaın · a yerleştikten sonra hem Holl anda' daki hem de ulus­
l ararası eşcinsel ve lezbiyen hakları için yapılan hareketlerde önem l i
b i r rol oynadı. Ö zell ikle Üçüncü Dünyayla i l g i l i çal ışmü lar yaptığı
lnternational Lesbion ana Gay Association 'ın (Uluslararası Lezbiyen
ve Eşci nsel Topluluğu) önemli bir üyesi idi. Hol landa'da, Avrupa ve
İsrail'deki Yahudi topluluklarında, Ortadoğu'daki barışın ve Ya­
hudilerle Arap ların anlaşmasının aktif bir savunucusuydu.
Sayısız eserin yazarı olan Jehoeda, Ortadoğunun problemlerinin
olası çözüm lerin i n ve vurgul anan anlaşmazl ığın daha iyi an­
laşı l masına büyük ölçüde katkıda bulundu. Birçok Filistinli arkadaşı ,
onu n sayesinde, bir Yahudi nin, artık bir eşci nsel Yahudi n i n de, Fi­
listi n l iler ve İsrail lilerin özgürlüğü ve Filistin-İsrail ' i n barışı için mü­
cadele edebileceklerin i öğrendiler.
Asaletin i ölümünde de korudu. Bir Yahudi gibi gömül meyi seçti.
Yayıncım ve ben. bu k i tabı n basıldığını görememi ş olmasından
büyük üzüntü duyuyoruz.

Arkadaşım ve meslekdaşıma,
Arno Schmitt
Bcrlin, 7 Kasım 1990

9
ÖN SÖZ

YAKIN zamana kadar, " homoseksüell i k" genel tarihimizin küçük bir
bölümü, şehvet düşkünleri için ayrı bir tat ya da özel bir ilgi" olarak
görülmekteydi . Günümüzde, lezlıiyen ve eşci nsel tarihçilerin çabaları
sayesinde, merkeziyeti açı kça görebil iyoruz: eşcinsel erotizmi ve i liş­
kisini incelemek tüm kültüre ışık tutmakta, bunla birli kte yaşamın
karmaşık tarzını aydınlatmakta ve hepsinden önemlisi, bizleri, cin­
siyet ve cinsell ikle ilgili yaygın i l i şk iler konusunda bil­
gi lendirmektedir. B u kitap i ncelediği Müslüman toplumları için tam
olarak bunu yapmaktadır.
Bu kitaptaki zengin materyalle ilgili söylenebilecek çok şey var.
B una, tırnak içinde yazmış olduğum "homoseksüellik'' sözcüğüne
daha yakından bakarak başlamak i stiyoru m . Bu, artık evrensel bir
anlam kazanmış, kabul edi len bir sözcük. Genel bir psikoloj i k ka­
tegoriyi, arzuları ve ci nsel uygulamaların genel bir grubunu ve lez­
biyenleri n ve eşcinsel erkeklerin farkl ı zaman, farklı kültürlerde bir­
birlerini tan ı malarına fırsat veren genel anlamları ifade eder. Bi­
reylerin i htiyaçları ve "homoseksüelleri" ayrı tutan, daima farkl ı ki­
şisel özel l ikleri konusunda bir gerçek öne sürer. Son zamanlardaki ta­
rihsel, topl umsal ve antropoloj i k çal ışmalar farklı bir şeyl eri ortaya
koyuyor. Örneğin, artık biliyoruz k i " homoseksüel" kavramı çok yeni
kökenlidir.
"Homoseksüell i k" i fadesi 1869'a kadar ortaya ç ıkmamıştı ve ho­
moseksüellerin bir cinsel türe ait oldukları düşüncesi, -sözde seksi fen
biliminin içine koyan- 1944 sonlarıyla 20. yy başlarında Bat ıda ge­
lişmiş, seksoloj i n i n bul uşudur .

11
Tabi i ki bu, eşci nsel erotik eylemin, bundan önce olmadığı an­
lamına gelmez. Tam tersi, bu konuda çok sayıda del il vardır. Yine de,
şu an ona yükled iğimizden farklı anlamlar taşıdığı da gerçektir.
Açıkça söylemek gerekirse, homoseksüellik, cinsell iğin lüm­
biçim lerinde olduğu gibi, farklı kültürlerde f arklı anlam lar kazanır, bu
o kadar fazl adır ki, farklı tarzları birleştiren herhangi bir ortak nitel i k
bulmak zorlaşır.
Yine, dünya bazında, tarihçiler artık farkl ı kültürlerin eşcin�el
i l işkilerle uzlaşma çabalarının iki önem l i modeli n i araştı rmaya baş­
lamışlardır. Batıda gene l likle egemen olan model, erkek eş­
cinse l l iğini kadınlıkla birl eştirmektedir. Homoseksüel istek duymak,
erkeklerle i l işki kurmak arzusu birey i n kendisini ;·gayri-erkek" olarak
tan ı m lamasıyd ı. Bu yüzyı l ı n ilk yarısında homoseksüel hakları des­
tekl eyici leri homoseksüellerden "üçüncü" ya da ';aradaki" cins diye
söz ederek, homoseksüellerin ne tam erkek ne de henüz tamamen
kadın o lmadığı düşüncesine tutarlı l ı k kazandırmaya çalışıyorlard ı .
Diğer önemli model, b u kitabın Müslüman ülkelerde egemen ola­
rak gösterdiği modeldir. Bu, asl ı nda, erkek eşcinsell iğine, açı kça be­
lirlenmiş kesin sınırlamalarla izin verir, en azından göz yumar. Aktif
oldukları ve partnerleri oğlanlar ya da bazı duruml arda kadınsı er­
kekler (yani tam Batı model i ndeki gibi "gerçek erkek olmayan" er­
kekler) o lduğu sürece erkekler, toplumsal kınama olmadan, başka er­
keklerle seks yapabi lirler. Bununla birl i kte, Batıdan getirilmiş olan
dışında, bir ''homoseksüel " kavramı. homoseksüel fikri ve eşcinsel
yaşan� biçimi yoktur.
B i rçok Batılı eşcinsel , uzun zamandan beri, cinsel bir cennet
bulma umuduyla İslam dünyasına yolculuk etmişlerdir. Gerçek daha
da karmaşıktır. B irincisi, erkeklere tanınan cinsel ayrıcalık, cin­
sellikleri ve sosyal özgürlükleri sıkıca kontrol edilen kadınların za­
rarınadır. iki ncisi. gerçek erkekliğin yaygın nosyonları na uymayan bu
yetişkin erkekler (yani efemine olan yerl i erkekler ya da yalnızca eş­
cinsel yaşam sürmek isteyen ler veya Batıl ılar) genell i kle aşağılanır
ve adam yerine konmaz.
Fakat üçüncü bir nokta da (bu k itabın ortaya koyduğu gibi ), aynı
derecede öneml i : Fas'taıı Afgan istan'a kadar.bütün Mi.i sli.i man ülkeleri

12
birleştiren ortak yönler olsa bile (yaln ızca dinsel kültür değil), büyük
farklılıklar da görülür. Ortak yönlerin büyük bölümü. Büyük İs­
kender'den Osmanlı Türkleri'ne kadar aynı hükümdarl ık sistemi ola n
uzun bir tarihsel ilişkiden kaynaklanır. Cinsel adetlerin birçoğu, ger­
çekte, homoseksüelliği aşağılayan İslam ' ı n yükselişinden daha önce
başlar.
Fark l ı l ıklar çok sayıda faktörden kaynaklanır: uygulanan İslam
kanu nunun derecesi, değişik Batı koloni lerinin ve yasal sistemlerinin
etkileri ve böylesine geniş bir alan içindeki kültürel çeşitliliğin kesin
etkisi.
Tabii bu kitap, tüm bu çeşitliliği vurgu la mayı amaçlamıyor. Bu­
nunla birlikte iki noktayı net şekilde ortaya çıkarıyor: Birincisi, çok
açı k bir biçimde, eşci nsel erotizmi ve ideal erkek arasında ki ilişkiyi
tanımlıyor. Sonuç, yanlızca homoseksüelliği değil tüm cinsel kültürü
aydınlatmak. İkincisi , hızlı gelişme konumundaki Müslüman ül­
kelerin düşünce tarzını vurguluyor, Bu, tarz. İran' ın anti-yenilikçi ve
dinci tutuculuğundan Türkiye' nin büyük şehirlerinde Batı lı bir eş­
ci nsel yaşam �arzı geliştirmek için tüm zorluklara rağmen yapılan atı­
lımlara kadar birçok farklı biçim alıyor.
Gerçekte, gördüğümüz eski Batı ve Doğu diyaloğunun başka bir
biçimidir, bazen karşı karşıya gelerek bazen karşılıklı yararlar sağ­
layarak. S üreç i çi nde eşcinsel erotizminin anlamı büyük birolasılıkla
değişecek. Bu kitap, ayn ı bir fotoğraf gibi, 'Müslüman ülkelerin
dönüm noktasındaki cinsel kültürünü ele almaktadır. Bu kültürün laik
Batıl ı modele mi daha çok yakınlaşacağını, yoksa yeni bir din ; bas­
kının etkisiyle mi gerileyeceğini yalnızca zaman gösterecek. Oldukça
kesin o larak söylenebi lecek tek şey aynı kalmayacağı.
Je.ffrey Weeks

13
GİRİŞ

İSLAM ülkelerinde cinsell i k efsanelerle çevrilidir. Müslümanlar ge­


nellikle aşırı duygusal, cinsel olarak zali m ve sapık olarak tan ı nı rl ar.
Modern B atı düşüncesi , hala Doğu cinselliğiyle i lgili önyargılara
sahiptir. Bir tarafta, İslam, homoseksüelleri ölümle tehdit etme de­
recesinde anti-homoseksüel olarak görülür; diğer tarafta eşcinsellerin
çoğu Müslü manların biseksüel olduğuna i nanırlar. Tanca'daki B at; l ı
homoseksüeller kolonisi , kolayca elde edilen oğlanlar ve erkeklerin
destanını çevreye yayarlar.
Eşcinsel uzmanlar bile, örneğin homoseksüelliğe olumlu tavırların
ara ştırmasında, İslam toplumunu idcalle�tirmişlerdir. John Boswell
(Christianity, Social Toleronce and Homosexuality adl ı e�erinde,
(University of Chicago Press, Chicago, l 980) "Müslümanların çoğu
eşcinselliğe hayran lı kla olmasa bile kayıtsızlıkla yaklaşmaktalar"
(s.194) der ve "İslamiyetin, e�-cinscl c inselliğine karşı tavrı ge­
nellikle olumludur." (s. l 98) diye devam eder. Bu cümleleri des­
tekleyecek hiçbir kanıt sunulmaz. M ichel Foucault. Histoire de la Se­
xualite adlı eserinin ilk cildinde İslamiyeti, daha sonra vazgeçtiği bir
1eref Unvanı olan "ars erotica" diye sınıflandırır. Teoride ve pratikte.
cazibe yerini hayal kırıklı ğıııa bırakır.
Bu k itabı basmamızın se bebi, Avrupa eşcinsel hareketi n i n Türk
ve Arap göçmenlere ve Ortadoğudaki seks turizmine karşı tutumunu
tartışmaktı; bu, beyaz eşcinselleri n . "renkli" taraftaki kültürel fak­
törlere aldırmaksızın. takındıkları "ırkçı" tutumu odaklayan bir tar­
tışma. Bu, kısmen, İslam toplumundaki c insellik hakkıııda bilgi ek­
sikliğinden kaynaklanmaktadır.
Sir Richard Francis Burton' ın Alf Leila wa Laila (Bin/Jir Gece Ma­
salları, Benare: Kamasutra Soc., 1885- 1 O. cilt ve 6. kaynak)'nın çe­
virisiyle ilgili ünlü makalesinden beri islaın toplumunda erkek erkeğe

15
c i nsell i k ve erotizm konusunda geniş çaplı İ n g i l i zce bir çal ışma yok.
Bizim bu kitabımız İslam topl umunda erkekler arasındaki cinse l l i k ve
erotizmle i l g i l i i l k detay l ı çalı şma.
Encylopedie de /'lslam (Paris) ve Encyclopaedio of Jslam (Le­
iden) adl ı tanı nan eserlerde Profesör Charles Pel/at tarafından yazılan
"Li wat" baş l ı k l ı makalenin yay ı n l andığı 1 977 yılına dek bu kon uyu
ele alan "doğu uzmanı " bir eser yok. O makale bu kitapta (Arno
Schw itt' i n notlarıyla) yer al maktadır.
Bu eser "eşc i n sel araştırmaları"y la i lg ilenen herkes i ç i n ha­
zırlanmıştı ı , özel l ikle antropolog, doğu di ileri ve edebiyatı uz­
man ları , tarihçi ler, seksologlar ve karşılaştırmalı hukuk öğrencileri.
Araplar, Türkler ve İra n l ı l ar ile (turist, göçmen i şçi ya da sadece bir
göçmen i n arkadaşı olarak) i l işkisi olan herkes için yararlı olacaktır.
Makaleler, aç ı k sözlülükle yazılmış yazılardan araştırmalara, basit
tanımlamalardan akadem i k tezlere kadar çeşi tl i l i k göstermektedir.
Lütfen unutmayın: B i z, kendimizi, İslam ' ı n coğrafi özüyle sı­
n ırl ıyoruz. B u da Arap Dünyası, İran, Türkiye ve Afgani stan' ı içe­
riyor; Moritanya' dan Özbekistan'a uzanan bir bölge. H i ndistan, Doğu
Asya ve Kuzey Afrika'daki İ s l am toplumları bu kitabı n alanı dı­
ş ındadır, çünkü bu toplumlar hfila yoğun bir biçimde İslamiyet öncesi
kültürleri sürdürmekteler. ·
Bu kitap yaln ızca erkekler arasındaki cinsellik ve erotizmi i n­
celemektedi r. İslam toplumunda kadı n ları n dünyası çok kapal ıdır,
çok azı açığa ç ı kar. B ir erkek için kadınların dünyasına girmek ola­
naksızdır. B u konuyla i l g i l i , kadın antropologların yaptıkları araş­
tırmal ar çok yeni başlamıştır.
B u kitabı hazırlamamı zda yardımcı olan herkese çok teşekkür
ediyoruz. B i r kaç isim verel i m : Anke von Kügelgen, Debbi e Sofer,
Gerd Hekına, Toın Morrison , Jack Huberınan, Nick Perrenet ve çeşitli
böl ümleri gönüllü olarak çeviren çevirmenler ve başlangıçtaki ufak
tefek işleri hal letmemiz i ç i n bağışta bul unan The Stichting Ste­
unfonds Roze Front.
Arno Schmitt
Jehoeda S(>f'er

16
ERKEK ERKEGE CİNSELLİGE
FARKLI YAKL\Ş IMLAR:
FAS'TAN ÖZBEKİSTAN' A EROT İZM
BEŞERİ COGRAF''A

Arno Schmitt

BU KİTAPTA yazılanlar ıııüslürııan nüfusun ya�adığı ülkeler, yanı


İran, Türkiye ve Arapça konuşul,ın ülkeler ile ilgilidir.

İslamiyeti sonraJan kabul eden Kuzey Afrika, Güneydoğu Asya ve


Hindistan daha farklı uygarlıklar geliştirmişlerdir. [slaıııııı nıer­
kl';,inin. Büyük iskender yönetiminin (Kuzeybatı Afrika dahil) ya da
Roıııa İıııparatmluğu 'e lran · ın >.;ınırları içinde olması raslantı de­
'cildiı
Bırnıı ;ı-,ıJ ılgıkndiğiıııi;, .. iyi ıııüslüıncınlar" değil birçok hı­
rhli'<llL \ah udi ıc inançsızı içeren is lanı uygarlığı üyeleridir.

Ne ra,Lıntıdır ki. ne Mü-;lüınan uygarlığı ne de din çölde ge­


lı".:ıııcdi. Mch.ke ıicıri bir şehir. Medine ise bir tarım arazisidir ve kla­
-,ik blaııı. Suri:-e ve Mempotaınya'da �ekillenıni�tir.

lslaııı uygarlığı, Bizans ve hatta batı ortaçağ hıristiyan uygarlığı


kadar Helcnistiktir. Sözde Araplar. Anıın, Kıpti ve Yunanca konuşan
atalarınrn Helenistik davranış ve inançlarını sürdürdüler. Teorilerinin
bazılarını Yunanca ınetinleri okuyarak öğrendiler; .örneğin normalde
penisin unında biten bir sinirin. heıı
ı cinsleriyle cinsel ili�ki kur-

ı:
maktan ho�lanan bi r erke ğ i n anüsünde olduğu gürü�üııü . Ayrıc a, ço­
cuğun c i nsiyet i n i n "sağ ya da sol'' tarafla bel i r l e n di ğ i n i , yan i, sperm
ya sağ ya d a sol testiste üreti l ir, yumurta ya sağ ya da sol yumurtal ıkta
üretil i r ve rah m i n sağ ında ya da sol unda dölle n i r. E�'t:r h er üç faktör
de "sağ" ise, çocuk kadı nlardan etki lenen tam bir erkek, eğer üçü de
'·sol " ise. (;ocuk normal bir di�i olur. ı�aktör l erirı birazı n ın "sağ"darı
biraz ı n ın "sol"daıı olması erkeksi kad ı n l arı n . travestileri n, hem­
cins lerinden ho� l an a n erkek l eri n ve d i ğer "anormal lerin" olu?ına�ı na
neden olur. 1
Köy l ü l e rde ve göçmen halkl arda oğl an c ı l ı k kavramı yoktur.
Çünkü erkek çocuk ögrenıncsi gereken her şeyi babasından öğrenir 2 .

aına i l eri uygarl ıkl ar deneyi m l i erkeklerin, oğl an l arı sevgiyle eğ it­
meler i n i mot i v e etmek i ç i n . ki bu Yunan köken l i d ir, onl arı n erotik \'e-­
kic i l i ğ i ne gereks i n i m duyarlar.
Hepsi tek bir k ı t a ve yapısı n ı şehir h a lkı, köyl üler ve göçmen ler
aras ı ndaki beşeri ve t ar i h i e tk i l e ş i m l e bel i rleyen ayn ı coğrafi böl ge
(eski d ü nya �·öl ku�a ğ ı n ı n k ı ş yağmurl ar ı s ı n ı rı ) o l m as ı n a karş ı n, de­
ği�ik ü l ke ler arası nda büyük fark l ı l ıklar vard ı r.

PSiKOLOJi
Psikoanalitik3 bakış açısına göre, homoseks üe l liğ i bir başl angıç
noktası ol arak a l mak ve fark l ı topluml arda nas ı l hiçi ııılerıd i ği n i i n ­
cele mek o l a s ı d eğ i l d i r. En uygun yaklaşım, erkek çocuk l ar ı n ı n ye­
tiş t i ri l i�l eri n i , çevre l er i n dek i i nsanların tutum ve d a vra n ı�larıyla
n ası l biçi m le n d ik l erini ve d aha sonra genç ve yeti şki n erkek dav­
ran ı ş l ar ı n ı i nc e l emektir.
Doğul u hir oğl a n ı n �ek i l l e n merniş orji n a l cinse l l i kten bir ye­
t i şki n i n toplum taraf ı ndan şek i l le ndiri l m i ş c i nsel l i ğe gel i ş i m i n i i n­
celerke n , Eski Yunanistan ve İslam devletleri arasında bi rçok ortak
nokta olduğunu fark ett i k . Her iki uygarl ıkta da kadı n l arın ve ço­
cukl arı n clnınestik rol l er i i l e erkekleri n toplumsal rol leri arasında
büyük ayrı m l ar v ard ı r.
l3ıı ayrıııı. ıııiislüıııanlığ:ı savuna n l arııı i d d i a ettikleri ''ayrı ama
eşi t" ıııese lesi değ i l d i r. Erkekler. ken d i l er i n i n. fiziksel, beyinsel ve ah­
l aki yönden daha güç l ü ol duğu ve kad ı n l ar ı n . �'.ocuklarııı , kö l e l eri n,

18
farklı mezhepten olanların, hadımların, barbarların c,;ift cinsiyctlilerin
ve travestilerin aksine, içgüdü ve duygularını kontrol edebildiklerine
inanırlar. 4
Bütün bu gruplar ve gayri müslimler, sekste olduğu k�ıclar, eko­
noıııide, dinseİ törenlerde, kanunlar kar�ısında ve politik alanda ay­
rımcı davranışa hecleftirler. İçe girmek erkeklerin hakkı, üstte olmak
ise görevleridir.5 Herhangi birinin kendi kölesi ya da bir lııristiyanla
homoseksüel ilişki kurrmısı yalnız toplum tarafından değil, hu­
kukçular tarafından da meşru sayılabilir. 6

Kadının koc asından aşağıda olduğunu kesinleştirmek için, ka­


dının ailesinin kocanınkine göre ne ekonomik ne de sosyal bakımdan
üstün olmaması gerekmektedir. (Bu Eski Yuııan'daki uygulamanın
benzeridir.) (kafô '(ı). Aşağıda olmayı kesinleştirmenin bir başka yolu
ise yaştır: genelde kadını ıı kocadan gene,; olması gerektiği kabul edi­
lir.

Bu ayrıcalıklar erkek üstünlüğü ile belirlenmiştir, aına gerçekte bu


üstünlüğü onlar yaratırlar.

İlk sosyalleşmenin anaerkil ortamda olması, Klasik Yunan'dakiniıı


aksine, oğlanın kendisini. baslangıçta kadınlarla özdeşleştirmesine
sebep olur. 7 Annesinin gözünde küçük çocuk erkeğin rolünü üstlenir.

Donıestik ortamla uyumsuzluk (genellikle aniden ortaya çıkar) ve


oğlanın kendine yer edinmeye çalıştığı (aynı zamanda saygın ve diğer
erkeklerin önünde eğildiği8 erkek toplumuna 9 geçiş sadece tutarsız
bir erkek kişiliği geliştirmesine neden olur. Bu tutarsızlık genellikle
rnaço davranışlarla saklanır. Cinsel istek ve korunma isteği bilinçaltında
homoseksüel ilişki ve incinmez görünme arzusuna dönüşür . Yetişkin
erkek, babasıyla olan ilişkisinde "hiç erkek·: olarak kalır.10

Son bir nokta: ilk doğanla, küçük erkek kardeşleri arasındaki fark.
İlk çocuk annesi için daha önemlidir. Salt onun varlığı, toplumun gö­
zünde annenin değerini artırır, en fazla sevgi ve ilgi ona yöneltilir:
ondan daha üstün tek kişi babasıdır. Küçük erkek kardeşlerin durumu
ise daha farklı olabilir.

Bu yüzden. birçok küçük kardeşin kaçınılmaz bulduğu etkilenmeye


boyun eğmeye istekli olan bir ilk doğmuş gen\:le karşılaşmamış
olmam �aşırtıcı değil.

19
SOSYAL DiLBJLiM (LiNGUiSTiK) 1
D i l ve gerçekli k b i rbirini etki l er. Dil sadece gerçeğin olduğu gibi
yansı ması deği ldir: yani duru mun, nesnelerin, i l i şki lerin ve dav­
ranışları n aynası değildir. Dünya görüşümüzü biçim lend irir: ger­
�·ek!iliğimizi yaratır . Sosyal h i r grubun dili onun varlığının ve dü­
şünc(;flcrin bi rçoğunu ortaya koyar.
D i l i miz, siyah ve beyazı görmemizi sağlar ki "gerçekte" bu nlar
pembe domuz, fi ldişi. fıstık, kay ı n , zeytin yeş i l i ve sarı katı lıııış
bronz, kahve ve maun ve fındığın farkl ı tonları d ı r.
Dilimiz, homoseksüelleri görmemizi sağlar ki ''gerçekte" yüzlerce
kriterle sınıflandırı labi len b i nlerce değişik türün s ek s üel işlevi ni icra
eden erkeklerle kadınlar vardır. Bu kriterler:
- i lgisi olan i nsanların sayısı
- yaşl arı
- din leri
- etn i k grupları
- cinsiyetleri
- olay ı n geçtiği yer
- kur yapma süresi
- eşleşmede aşkı n , şiddeti n , paranın ve so sy al baskının rolü
- olayın uzunluğu
- olayın fiziksel tekniği . . . . . . gi bidir.
John Boswell' ııı Revolııtimı.ı. Uııiı·cısolı l'l' Soıwl Cuıegorie.ı 'inde 1 1
(un iversalia non real ia, sula nornina su nt) be n i nı se n cn felsefi dilde )a
da bizim i ncelememizde i fad e edilen ana ııokıa: di lden. sosy al al­
gılamadan ve istisnalardan bağımsız hoınos ek s üelkr i n ol m ad ı ğ ı dı r .
Dil, insanları etkilemeden sınıflandırıııaz. Hoıııuscbüellik oııcc i n­
sanların lwynindc olu�ur. Sonra ke n d i l er i n i hoıııw.ck.'>Liel olarak gören
insanlar ortaya çıkar ve artık lıoınoscksliellcr \ardır. Öne..: lıo·­
nıo�cksüd rolü vardır ve ba7ı insanlar bu rolü se�·cr ya da buna zor­
lanırLır, artık li o ın o s c k s ü ellc r vardır.

hıkat Kuzey Afrika ve (iüncybJtı A,ya'da hu1tıo-.eksüellik, bu an­


lamda bir sözcük ya da i ıısaıılarııı be) i n l e rin d e biiyle bir kanaııı yok­
ı ur.
Bu kurala istisna yalnızca benim tezimde var: son yıl larda Tür­
kiye'de e şc i nse l toplumuna benzer bir şey oluştu ve bu süre içinde
Türkçe' de homo-sex-ual-ity ' i n tam çevirisi olan eşci ns-el-lik akımı
ortaya ç ıktı ve "kadınsı erkek" eski anlamını yitirmeye başladı.

SEKSOLOJi
Böylece. eğer bu son gel işmenin süresini önemsemez. b irçok İs­
lamik dönemde olduğ u gibi, durumunu dikkate alırsak şu sonuca va­
rırız: Müslüman Kuzey Afrika ve Güneybatı Asya toplumlarında
erkek erkeğe cinsel lik öneml i bir rol oynar. Fakat bu toplumlarda "ho­
moseksüel ler" yoktur, "homoseksüell ik"sözcüğü yoktur. Bu kavram
tamamıyla yabancıdır. Hatta heteroseksüeller dahi yoktur.

Oğlancllık
Kuzey Afrikal ılar ve Güneybatı Asyalılar için, erkekleri n her türlü
varl ığ ın içine girmekten hoşlandıkları b i l i nen bir şeydir. Bazı er­
keklerin oğlanları kadınlara tercih e tm e leri anlaşılabilir.
Tüm erkeklerin çocukça (oğlanvari) güzell ikten etkilendikleri
kabul edi l m i ştir. B i r çoğu oğlanlara aşık olur. Birçoğu onlarla se­
vişmek ister ve haz ısı bunu yapar. Hanbali 12 hukuk bilgini Ibn-al­
Gauzi (ölümü 597/1200)13 şöyle yazmış: "Kim k i güzel bir oğ lana ya
da gence bakarken asla istek duymadığın ı iddia eder, o bir yalancıdır
ve eger biz ona inanırsak o bir hayvandır, i nsan değil ."14
Yine de istemek yapmak değ i ldir. Birçok gerçek müsli.iman buna
dayanacak ve Peygamberlerinin şu sözleriyle huzur bulacaklar: ''Kim
ki tutkuyla sever ve iffetin i korursa şehi ttir," yani ce'n nete gider.
Şahsen ben, bunu homoseksüel l ik olarak adlandıracağım: en­
tel lektüel şiirde sıkça vurgulandığı gibi çocuk (oğlan) güzelliğ ine du­
yarl ılık olar"cık değ i l . "Bu örnekler de diğerlerinde olduğu gibi, cinsel
obje (nesne) hemcinslerden biri değ i l , her i k i cinsin de tipik özel­
l iklerin i birleştirmiş biridir," ya da şunu ekleyebiliriz 1 5 her iki cinsin
de tipik öze l l i kleri nden yoksun kişidir.
Oğ lanları etkilemek kolaydır, bu bakımdan erkeklere oranla hayat
deneyimi ve bilgisi daha az olan kadınlara benzerler. D iğer yönden
ise. oğlanlar. erkekler ·için kadınlardan daha tanıdıklardır; heps inden
önemlisi. bir oğlanın duygulan bir zamanlar kendi duygulanydı.

21
Yetişkin E,rkekler Arasında Homoseksüellik
Erkekler tarafından "kullanılmaktan" hoşlanan hazı oğlanlar huna
izin vermeyi sürdürürler. Eğer tedhirli yapılır, verici evlenir ve çocuk
sahihi olursa kimse umursamaz. Fakat her zaman kadınlardan uzak
duran birileri oldu: bunlar dansör, şarkıcı, fahişe oldular.1 6 Fas'ın
kırsal bölgelerinde bazı bahalar lıfıla tarım işi i<.,·in yeterli güçte ol­
mayan bir oğlanı bu mesleğe feda ederler.17 (Modern) şehirlerde
bunu bir meslek olarak yapmadan ve tek kimliği "verici" kılmadan er­
keklerle birlikte \'e pasif durumda olmak olasıdır.
Oysa oğlanlarla aşkın normal olduğu ve biyolojik olarak bazı er­
keklerin ''kullanılmaktan" hoşlandıklarının bilindiği Kuzey Afrika ve
Güneyhatı Asya' da. bir erkeğin yetişkin erkeklerle homoseksüel iliş­
kiyi tercih etmesi tamamıyla aıılaşılınazdır. Aynı derecede garip kar­
şılanan düşünce de bir erkeğin aynı adamı "kullanması" ve onun ta­
rafından "kullanılmasıdır." Böyle bir durumda en iyi şey, o kişiler
hakkında konuşmamaktadır. fakat eğer biri konuşacak .olursa bu ge­
nellikle hir "erkek" ve ''daha az hir erkek" yalanını yaratmak içindir:
"becermeyi" seven biri ve bir arkadaşı memnun etmek için buna kat­
lamrn biri.
Erkekler birbiriyle ilişkide dönüşümlü rol oynarlar demiyorum.
Demek istediğim, bir erkeği "kullanmak'' isteyen bir erkekle, başka
bir erkek tarafından "kullanılmak" isteyen bir erkek arasında sosyal
bir rol yoktur: Ne hoş görülen ne de ayıplanan bir rol; ne acınan bir
rol ne ele psikolojik bakımdan hasta bir insanın rolü: ne toplum dışı
bir rol ne de bir azınlığın cüretkar rolü. Yine de ortaçağ halk ede­
hiyatının sonlarında bu izlere rastlıyoruz.
Bu yüzden bir erkek ''kullanıldığı" zaman bunu unutur ya da bunu
alkollü olmaya bafdar ya da zevk almadığını düşünür.

KÜLTÜREL ETKiLEŞiMIN SOSYOLOJiSi


Yineliyorum: En normal olan. oğlanları "kullanmaktır." Verici
erkek için, eğer evli \'e bir babaysa bu çok normaldir. Oğlan i�·inse en
iyisi bunu ek�tra-seksüel yararlar için yapmaktır: yani armağanlar, iyi­
likler, mevki sahiplerinden yardım ve eğer fakirse para için. Fakat 1 (ı
yaşlarında bırakmalıdır. Ne kadar uzun süre devanı ederse olacaklara
o kadar çabuk teslim olur; bu da adı için daha kötüdür.

22
Bir erkek başkalarının kendisini "kullanmasına" izin vermemel idir.
Aksi taktirde eğer d iğerleri biliyorsa ismini ve onurunu kaybeder.
Kesin çizgi sır olarak saklanan olayl a birçok kişi tarafından bilinen
olay arasında değil, birinin arkasından konuşulanla onun varl ığında
söylenenler, ded i kodularla herkesi n bi ldiği arasındadı r. İnkar için her
zaman bir fırsat vardır, her an başkalarının bildiğini anlamamazlıktan
gelebili rsin. Herkesin bildiği hir şeye kimse dikkat çekmedikçe kişi
öneml i sosyal ilişki leri neyin zedeleyebi leceğirıi önenserneyehil ir.
Açı k bir kural var; "kullanı lan" sen olamazsın. Pakat bu gerçekte
�u demektir: Birinin "kullanıldığını" söylemek sosyal i lişki leri ze­
deler.
Söz konusu erkek, kızlarla da '\ı kıyor" ve hatta daha iyisi evli i se
göz yumul ması çok daha kolaydır; "yal nızca beceremeyen kişi baş­
kaların ı n kendisini becermesine izin verir" denir.
l 970'1erde Somali kıyısında geçen bir hikayeyi anlatmama izin
verin ; "Ahmed. bazı temel İslami bilgileri öğrend iği Suudi Ara­
bistan ' a gitmiş genç bir adamdır. Eve döndükten sonra çocuklara
Kuran öğretmede babasına yardım eder. B i r gün Muhammed ' i n so­
yundan biri camiye geli r ve orada oğlanlardan biriyle cinsel ilişki kur­
maya çal ışır. Çocuk kaçar ve öğretmeni ne anlatır. Öğretmeni iki se­
bepten dolayı rahatsızlık duyar. B irincisi, onun anlayışına göre
homoseksüel lik islaın'a terstir. İkincisi. cami "Tanrı ' nın evi"dir. hu
sebeple de en temiz yerdir. Muhammed' i n soyundan olana gidip ca­
miyi terk etmesini ve bir daha geri gelmemesini söyler. İnsanlar
Ahmed ' i n davran ışını onaylamazlar ve çocuklarını onun dersleri ne
göndermeyi keserler. .. Muhammed ' i n soyundan oları, Ahmed' irı,
Suudi Arabistan'da eğitildiği için. i nancını kaybettiğini ve camiden
kovulması gerektiğini söyler. Ahmed kasabayı terk etmek zorunda
kalır ve Moınbasa'ya gidip pazarda hamallık yapar."18
Kötü sayılan kullanılmak değil. bundan zevk almaktır; hoşlandığını
göstermek suc,:u art ı rır.
Kul lanıl maktan karşıl ığında bir şey aldığın ya da buna zor­
landığı n için rahatsızlık duyuyorsan bu kötüdür. Fakat bundan zevk
almak daha da kiitüdür.
Fakat bununla ilgili küçük bir problem var: B i rçok müslümana
göre ana! düşkünlüğü çok d a garip değildir. Kişi, tadını öğrenip müp-

23
telası olmamak için kesin l i kl e homoseksüel i l i şkiden kaçınmalıdır.
Bulaşıcı bir hastalı k gibidir; insan bir kez yakalanırsa kurtulması çok
zordur. Erkekler 15 ya da l 6 yaşında bu işi bırakır ve bir zamanlar izin
verdiğini/ rahatsız olduğunu/ zevk aldığı nı unutur.
Tüm bunlara karşın ben, homoseksüeller ve homoseksüell i k için
kökten gelen bir sözcük yoktur diyorum.

SOSYAL DiLBiLiM (LiNGUiSTiK) 2


Klasik Arapçada homoseksüell i k anlamında bir sözcük yoktu;
modern sözlüklerde verilen çeviriler ya "homoseksüel l i k"in sonradan
uydurulan harfi harfine çevirileri d i r ya da tamamıyla yanlıştır.
İlk kategoride al-ğinsiya al-mitliya (aynı-cins-iyet) , al-mail al-ğins
al-mumatil (aynı cinse istek) ve istiha al-munıatil (aynı cinsel tut­
kular)' dan söz etmek istiyorum. Tüm bu terimler yenidir; eğitim l i
Arapların çoğu tarafı ndan "pasif olarak'' anl aşılsa da, doktorların ve
sosyologları n sözcük dağarcıklarında bile "aktif' olarak yer al­
mazlar. 19
"Yanl ış Kategori"si nde en önemli sözcü k "liwat"dır. Birçok söz­
lük bunu "homoseksüell i k" olarak çevirmiştir. İnsanların çoğunluğu­
Araplar da dahil-sözlüklere güvendiklerinden . (bu yüzden bir gün
sözcük gerçekten homoseksüell i k anlamına gelebil i r) eski Arapça­
Arapça sözlüklere dönmeme izin veri n.
Bunlar liwat sözcüğünü amal gaum lüt yani Lut'a halkının dav­
ranışları olarak açıklarlar. B u nda eylem söz konusudur; eği l i m , ka­
rakter özell i ğ i ya da genetik hata değil.
Liwati n tam karşılığını bulmak için, Kuran' ı n Lut halkının dav­
ranışlar hakkındaki açıklamalarına başvurabiliriz. (Yii 80-84;IX 70;
XI 77-8l;XV 58-77;XXI 74-75; XXII 43;XXYI 1 60-1 75;XXVII 54-
59;XXIX 28-35;XXXVII l 33-136; XXXVIII l 7;L l 3;LIII 53:LIV 33-
40). Ayrıca, aynı kökten gelen sözcük ya da sözcüklerin bulunduğu
her tür Arapça metn i inceleyebiliriz.
Ama önce Arapça sözcüklerin yapısı hakkında bir şeyler açık­
layalım ve "erkek erkeğe seks ve erotizm sözcük dağarcığı"nı daha
gen i ş i nceleyeli m .

24
Tüm (düzenli) sözcükler i n üç ünsüzlü bir kökü vardır: ası l anlamı
bunlar taşır . Ü nlüler ve bazen örnekler, son ekler ve ortadaki ünsüzün
çiftlenmesi gerekli doğruluğ u sağlar .

k tb "yazma" düşüncesini belirtir (fakat bir


sözcük değildir ve sesi yoktur)
kataba yazdı (yüklem i n en yalın hali)
kitab y az ı l m ı ş şey , k itap
kuttayib broşür
katib katip (yazman)
kutubi k itapçı
kutab yaz ı okulu (ve Kuran okuma)
kitaba y azma (işlem i)
maktab y azı y azılan yer, 'ofis
miktab daktil o
i ktitab kay ı t
aktaba yazdırmak= d ikte ettirmek
katab a mektuplaşma
takatab a y az ışma

Biçimler yalnızca, anlamın isteni ldiği gibi verilebildiği, asıl kökün


ses değişikl ikler i değ i ldir . Kendi kendiler i ne bazı anlamlar taşır; baş­
taki ma (aralar ı nda ünlü olmayan, arka arkaya iki ünsüz ve dar bir ün­
lünün takip ettiği) yer belirtir:

masgid ibadet edilen yer= cami


mahzarı bir şey biriktirilen yer= depo
ta ve onu takip eden geniş, ikinci ünlü karşılıklı i lişkiyi bel ir tir:

takataba y az ışmak
tasafaha c i lveleşmek
Ş i md i "birbir iyle sevişmek", "birbiri n i becermek" "birbirini
emmek" gibi sözcükleri incelemek i lginç olacak. Tüm bulab i ldiğim

25
"birbiri ıılc yakın dost o l mak", "birl ikte yaşamak" (seks kasted i l miyor)
a n l am ın a gelen ta 'asarıw; ''birbi r i ne dokunmak, c i nsel i l işkide bu­
lun m ak" a n l am ın a gelen hasara burada ta o l madan ayn ı katoba
"ıncktupl a�nıak" ve i{anw'([ "(hetero) c insel i l i şkide bulunmak"da ol­
duğu g ib i kaqı l ıkl ı i l i şkiy i bel irtmesi ne rağmen ve son ol arak "bir­
biriyle oynaşmak, seks oyun l arı yapmak (-ön sevişme değ i l-masum
oyu n l ar, örneğin i�:e girmeden seks) a n l amımı gelen tala 'ba.
".ikmek''iıı Arapça o l arı çoğu aıı l a m d a�ın ı ıı i şdcş ha l i yoktur.
Size birkaç örnek vereyi m; tam a n l am l ar ı nı epey aç ı k l ayıcı buldum.

rakaba sürmek (tam a n l a m ı : sürdü)


daraba vurınak=darraba=evci 1 !eştirmek
dahala içe g irmek, tan ı tmak
aulağa sokmak
walağa girmek, içe girmek
wagaba del iğe koymak
tagaba delmek
wati'a ayak koymak, ata bi n mek, kapl amak, . ikmek
iftarasa sevi ş mek, yay rn ak=farrasa kapl amak. d ü ­
zeltmek (ortak görüş; üstte yatmak)
safida + safada vurmak, b i n mek, k aplamak, beraber ya-
ş a m ak
saffada del mek. şişe d izmek
gara'a vurmak
dara'ala etrafınd a dönmek
waga'a saldı r m ak, .ikmek = auga'a = aşağıya çekmek
naka . ikrriek
na baka hor görmek, suisti m a l etmek, tecavüz etmek
gahara üstlinlük sağlamak
afağa oğlancı l ık etmek (öl ül erle) ' afğ =o nikiparmak
b ağ ı rsağı

26
Oğlanc ıyı belirten sözcükler şunlardır:

fa'il aktif, yapan kimse


sani yapan kimse, işçi
ala üstteki kişi
dabbab (birinin üstünde) sürünen

gıılom-pare yaygın Acemce bir sözcüktür; gıı/om Arapçadır ve


"oğlan" demektir, pare i se "parçalayan kişi" anlamına gelebil ir. (Os­
manlıcaya kulaınpare olarak giren bu sözcük modern Türkçede kul­
lanpara "para alan kişi"* ve modern Yunancada koloharas "anüse
giren" anlamını alı r.)
Başka b i r Acemce sözcük olan sahid-bazı'nın tamamen değişik
çağrışımları vard ı ; sahid Arapça'dır ve gerçek anlamı '·tanık" ve
"i nancı uğruna ölümü göze alan==şehit"tir; Sufi konuşma tarzında
"Tanrı'nın güzel kulunun tanığı" olarak tanımlanır, çünkü oğlanlar o
kadar güzeldir ki onları ancak Tanrı yaratmış olabilir.
Mısır argosunda bitul 'iyal "çocuklarla ilgili k işi" (oğlanları ya da
erkek leri "kullandığına" bakmaksızın) her luti! oğlancı için kullanılır.
"Kullanılmaktan" hoşlanan erkekler arası ndaki argoda, kendilerine
"kadın". ( Kahire' de kudyanaJ2° partnerleri ne de "erkek" (Kahirede
/Jargal, genellikle ragel) derler.
Türkçe sözcük keskin (==oğlancı) "keskin, güçlü, akti f, içe g iren"
anlamında kul lanıl ır.
Tüm bu sözcükler, luti ve sahid-hazı 'yi diğer erkeklerden ayıran
karakter özell iklerin i değil, eylemi ya da tercihi belirtir.
Evl i bir erkeğin oğlanları tercih etmesi, klasik müziği pop müziğe
ya da kepek ekmeğini beyaz ekmeğe tercih etmesinden daha farklı gö­
rül mez. Ru birçok sözcüğün oğlancıyı belirttiği anlam ı na gelmez:

maf'ül pasif
a
asf l alttaki kişi·
madbüb 'alaihi biri n i n üstünde sürünen

* ç .n.
27
malüt bihi oğlancı
manyak .iki len (modern Türkçe'de çı lgın. aptal demektir.)

Türkler "başkaları nın kendisini yapmasına izin veren kişi" için


. iktiren sözcüğünü kullanırlar. Ma 'hün yapı lmak isteyen k işidir,
Türkçe'de bu kökten gelen sözcük; ilme "yapılmaya gereksinim
duyan" ve Acemcede o/mai. Acemcede özell ikle etkili bir deyim var­
dır:
koni kıç, kıçı delik (Türkçede puşt kıçı delik anlamında kul­
l anı l an başka bir Acemce sözcükten gelmiştir).
Arapç'ada hulag "anüsün patoloj i k c insel uyanışı" sözcüğünün (ve
halagi "yapıl mak için patoloj i k istek duyan kişi") "anüs"le eti moloj i k
bir bağl antısı vardır.
Ahmad at-Tifasi (ölüm:65 1 / 1 253) becerilen k işiden haga diye söz
eder; normalde haga "erkeğin kendini pazarlaması" ya da "güçlü istek
duyma" anlamına gelebil ir.
Modern Acemcede sarmüt "erkek fahişe", yapılan kişi için yay­
gındır.
Arapça sözcük gulam'ın i l k anlamı "oğlan", i ki ncisi "köle" üçün­
çüsü "ibne"dir -oiflan sözcüğünün hem erkek çocuk hem de becerilen
kişi anlamına geldiği Türkçeyle benzer.
Daha önceleri kadın · giysileri giyen profesyonel erkek dansçı
demek olan hawal, artık "kız gibi oğlanlar" için kullanılmaktadır. B u,
anlam değişikliğine uğrayan b irkaç sözcükten yalnızca biridir (diğeri
ise alati). B unun tersi durumlar da vardır; muhannat "iki ci nsiyetli
(hermaphrodite )" için kull an ılan sözcüklerle aynı köktendir; "kadın
giysili dansöz" anlam ı n ı kazanmıştır. Bugün bile Umman'da fa­
hişel iği meslek edi nmiş !ıanitler vardır. 2 1
Arapçada oğlancı için kul lanılan lüti, Acemcede "pozitif' an­
lamını y itirmiş ve hem erkeksi serseriler, güreşçi ler, alçaklar hem de
eğlendirenler, soytarılar, şovmen ler, dansçılar, şarkıcılar ve mü­
zisyen ler için kullanılır ol muştur.
"Tüysüz gençler" ayrıca "kadın giys i l i dansçı" anlamına gelen
amrad kısa sürede "kullanılan oğlan" anlamı n ı kazandı . (Türkçede
her kullanılan erkeği belirtebilir ve "budala. düzenbaz, korkak, ruh­
suz, alçak, rezil, kepaze anlamları taşıyabilir. ) 22

28
Kuzeybatı Afrika'da en yaygı n sözcükler:

ata'i verici (arkadan )


hassas duygusal, yumuşak23
mamhün m üptela, alışkın ( kullanılmaya)
zamel daha güzel bir sözcük; zamil meslektaş, ayn ı
kökten gelmektedir.
Tüm bu sözcükler ya oğlan ları (henüz erkek değil) ya daha alt sta­
tüden insa� l arı (şovmen, eşit değ i l , yan i sosyal olarak erkek deği l) ya
da c insel yönden erkek değil kadın olan erkekleri (yapılırlar) beli rt ir.
Birçok erkeğin yaptığı şeyleri yapan normal erkekler olan liitilerin ak­
sine ma'hiinler gerçek erkek değil lerd ir, görev lerini icra edemezler,
bir bakıma kadınlar gibidirler.
Bence bu sözcük dağarcığı, içe giren ve iç ine girilen arasındaki
keskin ayrımı ve ana! i l i şkiye olan i lgiyi yansıtmakta. Ana! i l i şkiyi
ifade etmeyen bir sözcük olan tqfhid bile bu tek tekniğin önemi n i gös­
terir. Taflıid, bilimsel İngil izcede "frictio i nter fermores"dur, yani pe­
nisin kalçaya sürtülmesi demektir. Bu açıkca asıl şeyi n yerine geç­
mektedir; eğer bir inatla penisi iç i ne almayı ret etse bile arkadan
i l işkiye maruz kalır(!), ya kıçtan ya da kalçadan.
Liwot'in anlamını i ncelemeye geçmeden önce bir noktaya daha de­
ği nmek istiyorum: Eğer eski met inlerin içer ikleri terimlerin ana­
lizleri ni teyit etmeseydi, klasik Arapçada ( ve güncel konuşmada) kul­
lanı lan sözcüklerin analizlerini vermeyecekti ın.24 Faslı oğlan ve
kızların yanıtladığı anketlerden ve bazılarıyla yapılan tartışmal ardan
Andreas Epp i n k ayn ı sonuçlara ulaşmışt ı r.2 5

LIWAT'IN ANLAMI
Liwat ' ı n kökü l w t dir (yunıuşak ünsüz olan w hem "ortadan kal­
kabilir" hem de ıı ünlüsü olabi lir) . "Liwat yapmak" yüklemleri lata
(hi) ve bazen , üçüncü hale uyan lawata (hi)'dir.26 Lüti, la'it, ınulawit
ya da nwtalaıııvit yapan kişi,./{ı 'i/ demektir.
B u arada, herhangi biri ''bir oğlanla c insel i lişki"den söz et­
ıııeıııeliclir. Arapçada bu luw nw' deği l lata (hi)' clir -ma' birl i kte, or-

29
taklaşa, hi ise vasıtasıyla, i le, yardımı ile,-dcn dolayı demekt ir; aynı
ba-has "otobüsle," /Je-id "ellerle" de olduğu gibi . Yani bu edat, ki­
ş i n i n liwati bir partnerle değil, onu alet ederek (zevk için) yaptığını
gösterir, k i�i liwati bir oğlanın üstünde, bir oğl an v asıtısıyla yapar.
Liwata alet olan kişi, y an i nıaf'üle malüt (bihi) denir. Liftinin ka­
dına uygun şekli lütiya (eğer lüti "homoseksüel gibi davranan kimse
demekse, öyle olması gerekir,)27 kadını değ i l , eylemi bel i rtir, yan i li­
wata ve mulawata ile q anlamlıdır. Edebiyatta kad ı n lütiyadan söz
edilen hiçbir yer yoktur.
A mal gawn /üt (yani Sodorrı hal k ı n ı n davranışları) hakkında bir­
çok ahadit, Hz. Muhammed'e ait sözler28 vardır; bunların çoğunda
fa 'il ve maf"ül (bihi)' den söz edi l i r ya da aynı anl amdaki a 'la (üsteki
k i ş i ) ve asfal (alttaki kişi)' dan; İ mamlık met inler inde de lüti ve nıalüt
(hihi) kullanıl ır.
Sonuç olarak, liwat, bir k işiİı i n kendi kendine ya da b irkaç "eşit"
oyuncuyla birl i kte yaptığı bir eylemi değil. biri tarafından başka bi­
rine yapı lan şeyi bel i rtir.

Hukuk Metinlerindeki Olaylar


Bu "tek taraflı", "geçişli'' görüş, yüksek j ür i Abü Hanifa' n ı n bir
düşüncesini öğrencisi al-Kasani' nin (ölü m 587/ 1 197) şu sözlerinde
açı k l ar, "Liwata göre öncelik tek taraflıdır, hedef olan için bu hiçbir
şek i l de gerekli değ i l ."29 Başka bir Hanafi jürisi Senıerkantlı al­
Marg inani (ölümü 592/ 1 1 97) Hidaya ' sında ayn ı konuya değinir. 30
Ne ahadit ne de Sünni j üriler fi:ı 'il ya da maf 'ül bihi n i n kesin an­
lamını söylemezler; herkesin. bildiğini farz ederler.
Şafıi an-Nawawi (ölümü 676/ 1 277) ' n i n bir tanımlam ası , wa dubr
dakar wa unta 3 1 yani "ve erkek ve dişi anüsü" j üri lerin erkekle cinsel
i l işkiyi kadınla c insel i li şkiye bir tuttukların ı gösterir al­
Marginan i ' ni n Hidaya'sı n ı n ilgi l i bölümünün i l k cümlesi şöyledir;
"Abü Hani fa' ya göre, eğer bir erkek kadına iğrenç delikten girer ya da
-amal gaum !üt- yaparsa bu hadd (ci nsel taciz) davası değildir".32
Aynı konuda -hatta daha açı kca- al-Haskafi (ölüm 1 088/ 1 677) al­
Durr ol-muhtar adl ı eseri nde şöyle yazar;" . . . anüsten i lişkide bu­
lunmak; hem Abü Yusuf hem de Muhas-Saibani derler ki: Bunu ya-
haııcı lm·la yapmak (yımi birinin kölesi o lm ayan erkekler ve biri nin kö­
lesi ya da karı sı olmayan kadınlar) lıudd davasıdır. Genel düşünceye
göre, hunu birinin kendi kölesi ya da kendi karısıyla yapması hadd da­
vasıdır ... 33
B i r diğer kesin düşünce Hanbali Ibn Quclaına (ölüm 62011223) ve
yorumcusu Abdarrahmaıı Ibn Jbrahiın al-Magdisi (ölüm 624/l 227)'ye
aittir. lbn Qudama: ''Her k i m bu iğrençliği kendi malı olmayan bir ka­
dıııııı vajina ve anüsünde ya da hir oğlan (r.;ulam) üzerinde yaparsa ..."
Al-Magdisi şöyle yorumlar; "anumda yapılan y asak ili�ki, hu iğ­
rençliktir; hu yüzden Tanrı, Lut halkına demiştir ki: "Bu iğrençliği
yapıyor musunuz? Yani hir erkekle arkadan ilişkide hulunmak".34
Ahmacl ibn Hanhal ve Ahü Da'üd at-Tayalisi tarafındmı aktanlmı bir
hadis35• Liwat in yalııız erkekler üzerinde yapılamayacağını gösterir: al­
liitiya as-sugra ya 'ni ar-ragul ya 'ti inıra'talıu .fi dııbriha

( Küçük cin sel i l i şki yani bir erkeğin karı sıyla <Ulüsten ilişki kur­
masıdır).

Diğer bir kımıl i se Masüd ibn 'Umar at-Taftazmli (üliim 791/1389


ya da daha sonra)'ııııı Sarfı 'ala'l 'Aga'iJ an-Nasadiya36 ad lı ese­
rinden gösteri leb i l ir: wa fi'stilılalihi al-liwata hi'mra'tihi la vukaff"ar
'alrı'l asahh.

(hin veri l diği şekilde birinin karısıyla cinsel ilişkide bulunmak


dini inançlara aykın değil dir).

B uraya kadarki açı k lamalardan şu tamını çıkarabiliriz; cinsel i liş­


ki=ters i li ş k i . Çoğu kez oğlanlarla olan ters ili�ki kastcdilın iştir,
bazen de erkekler ve kadınlarla, (amal [iaıım luı terimi asla kadınlarla
cinsel ilişki için kullanılmaz; genelde kadın larla cinsel ilişki için lü­
ıiva ya da liwata kullanılır.)

3 1
Daha genel anlamda liwat kalçadan (tafhid) ya da kıçtan i lişki an­
l arıı r ııda kullanıl abilir, at-Tifasi' nin seks rehberindeki (bkz. aşağ ıya)
hikayeler tcıflzidin, /ütinin gerçekten arzul adığı liwat yerine kul­
lanıldığını gösterir.
B a z ı ,ıh l ak,· ı la r !iwati daha geniş anlamda kul lanırlar: örneğ i n al­
Gaaal ı ı u l u ı 1 1 'iU"i/ l l 1 1 ) /hrn ' Uliim ad-Din i nde37 yalnızca "ya­
'

p ı ş ı n /iıwıı ııd . . ıı Jeğı 1 ay n ı zamanda "bakışın liwat"ı ve"dokunuşun


lifrnt''ıııdaıı , [cı v ı ı. eder. Bu. sözcüğün bilinen anlam ı n ı n mecazi kul­
lanımıdıı ı ' " uıııı bu üç hali eşit düzeyde görü lmemeli; al-Gazzali
oğlanlara tı�ıf.. ı ı ı a \ C dokunmayı liwat olarak tanımlamıyor, _sadece
aksi taktirdl: kontrolünü kaybedebilecek olan okuyucuyu uyarmak is­
tiyor.38

Yasal Olmayan Metilllerdeki Olaylar


Müslümanlığın Altın Çağ ı ' na ait yasal olmayan metinlerden ya­
pılan bazı alın tı lar, liwat tan ı m ı n ı n oğ lancıl ı k - öncelikle oğlan ve
gençlerle. sonra erkek v e kadınlarla yapıl an - olduğu konusundaki
şüpheleri dağıtacaktır.
lbn Fal ita Rıısıl ul-ltıhih ila nııw 'sarat al-habib adlı eserinin Fi taf
dil al-gilnıan adlı onuncu bölümünde tekrar tekrar oğlanları ".ikırıek"
(nik) ten söz eder; oğ lancı lığın kastedildiği kes i ndir. Bu aşağ ıdaki bir
buçuk dize ile kes i n bir açı klık kazanır:
taba'l liwatfa-lütii aiyuha 'l- arab nikü gulaman ...

. . . \:)ti. (t- y �I �I l,,k,l! .kl,,lJI ylk


.

< .
1 Y'-:! ... . . .

(Oğ lancı lık s izin için iyidir, ey. Araplar, oğ lancı olun! Bir oğlanla
i lişki kurun . . . )
Tunusl u gadi, doktor, madencilik uzmanı Abü' 1 Abbas Ahmau

ibn Yusuf at-Tifas i (öl üm 65 1 / 1 253) Nıız/ıat al-albah39 adlı eserin i n
i ki nci bölümünde liwaıin oğ lancılık olduğunu belirtir.
Eğer liwatin sadece homoseksüell ikten farkl ı olmadığını (olaydır,
karakter özelliğ i değil: eylemdir. eğilim değil). i nsanlara (kadın ka­
dına cinsel l iğ i dışında tutar) ve seksüel tekniklere (fel latio, karşılıklı

32
mastürbasyon, karın bölgesinde sürtünme liwat değildir) güre daha
dar olmadığını , fakat başka bir görü�c göre (kadınlara kar�ı ya da
kadınlarla yapılan oğlancılığı kapsar) daha geni� olduğunu göstermek
için bir kanıt gerekirse, �iir mükemmel bir örnek sunuyor. A bli
Nüwas (ölüm 8 1 0 c i van) şöyle yazar:

alaiya ain1111 wa-udnun min mudakkaratiıı


mamsutatun hi-hawa'l lüti wa' l gaziI.40

E. Wagner bunu Almancaya çevirınişl.ir: 4 1

"Mich hillt c in bewachendes Auge uml Ohr vem einem Kna­


bcnmüdchen ab, das mit Viiderasten und M�idchen-liebhabenı in B e­
z ielıung steht." Türkçeye kabaca çevrildiğinde:

" B ir göz ve bir kulak izliyorlardı, benim hem oğlanların hem de


kızların aşklarının arzuladığı oğlan g iysisi içinde bir kızla birlikte ol­
maın ı . "
Mudak!wranm q anlaın lısı olan gu/amiyayı42 kullanarak b i r aguz
(bir dizenin ikinci bölümü) yazdı;

tasluhu li'l liiti wa'z zani


(o kız hem lüti hem de zani için uygundur).

İlk bölüm, Sadr, Diwan' da geçer:43


matmümat as-sa' r ı,'lllamiya

- ı /
...... �

ve A (l Laila wa Laila ' da: 44


mamsügahat al-hasr gulamiya

33
Buraya kadarki bulgular:
1 - Liwat sadece erkekleri kapsar: erkekler de kadınlar da "eş­
cinsel" olabil ir.
2- Liwat bir eylemdir; eğer homoseksüel l ik de eylem olsaydı, "bi­
rini homoseksüell emek" ya da "hoınoseksüellenıniş biri" gibi ta­
nımlar olurdu, ve
3- Liwat objenin cinsiyeti ne olursa olsun eyleme bağlıdır; ho­
moseksüe l l i k ise seksüel rol ve teknik gözetilmeksizin arzunun ob­
jesine (eş) bağ lıdır.

"Homoseksüellik ": Yanlış Çeviri Mi,


Yoksa Sadece Tamamıyla Doğru Değil Mi ?
B u hata için bir açıklama var; bir Avrupalı Arapça metinlerde,
kendi dil i nde homoseksüellik olarak adl andıracağı, bir eylem i n i fa­
clesini bulur; bu eylem Arapça metinlerde "liwat" olarak adlandırı l ır.
Bu yüzden de homoseksüellik ve /iwoıi n aynı o lduğunu düşünür.
Ama kimse bel i rtilen şeylerin bütünlüğünden (ya da bir araya gel­
mesinden) sanıların bütünlüğünü, yani ima ettiği şeyleri çıkaramaz.
Homoseksüell iği liwat diye çeviren araştırmacı, Antwerp'e gelen
ve karşılaştığı tüm elmas tüccarları Yahudi olduğu i çin, "elmas tüc­
carlar''ını "yahudi" diye çeviren Arapla aynı hatayı yapar.
D i l l e ilgili bu bölümü kapatmak için "Avrupa" sözcüklerin al ıııışı
ve modern Arapçada kullanımından bazı sonuçlar ç ıkarmak i s­
tiyorum.
B irincisi, Kuzeybatı Afri ka' da "oğlancıl ığa hedef olan kişi" için
kullanı lan bir dey i me (atai ve zamel ile eşanlaml ı ) rastl arız; pede.
"Pederaste"den gelen bu sözcük Fransızcada cinsel uygulamalarına
bakmaksızın "bi r homoseksüel''i belirtir. Arap kültürel anlayışında
bu sözcük ve bunun uygulandığı Avrupal ı , "oğlancıl ığa hedef olan
kişi "ylc birlikte, hem dil bilimsel hem de sosyal · açıdan kimlik ka­
zanır. Fransız pedeni n ası l i lgisi belirl i bir seksüel rol değil, erkek
partner olduğu için, oğlancı lığa hedef olmay ı genellikle kabul eder ve
böylece bu rolün etkisini yatakta olmasa bile, onun hakkında ko­
nuşulduğunda azaltır.

34
İkincisi, "bunu erkeklerle yapan erkekler"in bir türü içi n sadece
yabancı sözcükler buldum, çünkü bu tür, yabancı kaşifler, tüccarl.ar,
askerler ve turistlerin gelişinden önce oldukça enderdi. Dahası bu, ya­
bancılar akın ı , yabancı davranış biç i m i ve yabancı sözcüklerin bir­
leşi m i n i n sonucudur. Ana! birleşmede iki rol ü de alan kişi içi n üç ak­
tarma dikkatimi çekti : Mısır argosunda böyle bir adam içi n dublifas
ya da dııblafis (iki y üzlü) denir: Cezayir' de bunlar crepe yani iki tarafı
pişi r i l m i ş gözleme ya da iki tarafı çalınabilen disgue olarak ad­
landırıl ı rl ar.

SONUÇ
Erkek erkeğe eylem - bu sadece oğlan� ı l ı ktır- bir erkek ve bir hiç
erkek arasında olduğundan dolayı ikisini bir kategoriye sokmak, on­
l arı bir sözcükle etiketlemek yanlış olacaktır. Bu, hem soyguncuya
hem de soyulana "suçlu" demek ve temelde ikisinin de aynı olduğunu
söylemek kadar yanlıştır.
"Dahih"i n tanı çevirisi "emekleme"dir. B irinin daha akıllı ve daha
güç l ü o lm asını içerir. Kişi genell i kle karanlık, sarhoşluk ve uyuş­
turucu maskesi altında homoseksüel i lişkiye hedef olur. (dahbab, kur­
banı karşı koymaksızı n görevin i yerine getirmesi içi n uyuşturur.)
Eğer kurbanın gardiyanının (oğlanın babası, köleni n sahibi) bilgisi ve
i steği d ı şı nda o lursa bir kişinin kendi rızasıyla homoseksüel i li şkide
bulunması na da dabib denebilir.45
İçe girm e üstünlük hissi verir ya da ku_rar. 'İbn al-Abbara (ölüm
504/ 1 1 00) kendisinin ve mevki sahihi diğer adamları n tanı k olduğu ve
Isfahan' da Dar al-Wizara' da bir partide duyduğu bir olayı anlatır.
"Aniden bir yardım çığlığı duyulduğunda, grup sessizl iğe giiıııüldü.
Misafirler yukarı baktıkları nda adih Abü Ga'far al-Qassas ' i n yaşlı
ve kör şair Abü al- Hasan i bn Gatae Bandan i ği ' ye cinsel saldırıda bu­
lunduğunu şaşk ı n l ı kl a gördüler. İ ş i bittikten sonra, Abü Ga' far şöyle
ded i : 'İnançsızlığı ve ateistliği yüzünden Abü ' I Ala al-Ma' arri (yaşlı.
kör bir şair) ' yı her zaman becermek i stedim fakat hiçbir zaman şan­
sını olmadı, bu yüzden bilgi l i , yaşlı ve kör olan seni görünce onun ye­
rine seni yaptıın .44

35
Avrupa l ı l arı n , doğu l u erkek erkeğe c insel i l i ş k i y i yanlış an­
l amaları n ı n bir sebeb i , deği şik kavramlar. normal ve anormal ler ara­
s ındaki farklı ç i zg i l erdir.
Son Ortaçağ A v rupası nda aşk, seks , sev g i , dostl uk ve evl i l i ğ i n b i r­
l ikte i deal o lduğu düşünülürdü, oysa orta sınıf M ü s l üm an l arı n ka­
fal arında bunlar kesinkes ayrıl m ıştır. Aşk, b i r kad ı n y a da bir oğ­
lanın genel l i kl e yeri ne getirilmeyen bir i steği olarak düşünülür.
A ş k ı n başka b i r çeşi t i , eşitler aras ı n d a k i deri n arkadaş l ı k t ı r . Er­
kekler arası ndaki b u arkadaşl ı k , eşit olmayanlar arası ndaki seks olan
liwatlııbna i l e kar ı ş t ı r ı l mamalıdı r.
G ü n üm ü zde Müsl ümanları n davranı ş l arı eski davranışsa\ bi­
ç i m l erin değ i ş i m i olarak görü lebi leceği için, Müslüman topl umunda
erkek erkeğe cinseJ J iğin incelenmesine, bunların birçoğunun sadece
orta s ı n ı fı n bakı ş açıs ı n ı yansıtmas ı n a karşı n eski met i n l erden baş­
l a n ı l m a l ı d ı r. Modern meti n l er i n , karş ı l ı k l ı koırnşrrnıların ve Araplar,
iran l ı l ar i l e Türkleri n gözlemleri n i n çal ı ş m aları sadece modern dav­
ranı ş ı değ i l , esk i metin leri de anlamamıza yard ı mcı o l ur.
Genelde kavramlar ve fi k i rler davran ı şl ardan daha yavaş değ i ş i r,
fakat bazen fik i rler ve idealler uygulamnya konulmadan adapte edi l ir.
Bir y anda eko n o m i k ve sosyal değiş i m ler (endüstri leşme, kad ı n l arın
toplumsa\ alana giri ş i , ev hal k ı n ı n üç nes i l etkisi n in azal ması ) , d iğer
yanda batı n ı n etkisi (kolo n i kural ları , turistler, medya) kad ı n larla er­
kekler aras ı nda i l işkiye b i r deği ş i k l i k getirir.
Turizm i k i şey yapar; kadı nlarla cinselliği kolay laştırır (genç er­
kekler turist k ı zları ve kad ı n l arı tavlar), böylece 1 6-30 yaş ara­
sı ndak i ler artık daha genç kuzenleri ne ve komşul arı na bağ l ı de­
ğ i l lerdir; mahalleni n daha genç ve güzel oğlanlarıyla daha az
i l g i l eneceklerdir.
Doğul uların gözünde b i rçok Avrupa l ı erkek turist ele kad ı n s ıdır;
beyaz, y um uşak ten leri ve k ibar. kentsel davran ışl arı o n l arı daha az
erkeksi yapar. "Beyazlar"ı becermek psi koloj i k olarak daha da çe­
kicidir çünkü, bir yandan onlar zengi n l i ğ i , gücü, sömürücü batıyı tem­
si 1 ederler, d i ğer yandan yabanc ı dırlar, yani zayıf ve yardıma muh­
taçtırl ar.

36
Genellikl e doğulu genç ve erkek bu " h izmetler"i n i n karşılığını
alır; nakit, harcamalar ya da armağan olarak. Hatta turist bell i et­
meden becerilmeyi tekli f eder.
Ö zet olarak.
- erkek erkeğe ey lem lcr
- t ravesti !er
- erkek erkeğe fahişeli k
- oğlanc ı l ı k vardır.
Fakat.
Seksüel teknikten bağımsız diğer erkeklerle seks yapmayı tercih
eden erkekler içi n rol ,
Eşcinsel topluluğu yoktur,
Yardımcı, uşak ve bir i n i n çocuklar ı nı n annesi iç i n güç l ü bir istek
ve
Genç erkeklerin birbirleriyle yapt ıklar ı n ı n toplumu i lgilen­
dirmediği ve ufak tefek kaç amakların önemsiz olduğu gibi bir his var­
d ır .

37
1. U rsuala Weisser, Zeugung, Ve rerbung und priinatale Entwicklung in dcr­
Mediziıı des arahish-islamisclıe11 Mittelaters, Erlangen: Hannelore Lueling,
1 983. s.296-300.
2. lbwm\n aş-şaffil, Rasa '/.
3. "Psikoanalitik araştırma, homoseksüel leri , özel bir grup olarak. diğer in­
sanlardan ayırmaya yönel ik herhangi bir çabaya kesitılikle karşı çıkar.
Açıkça sergilenilenlerdcn ziyade cinsel tahri k konusundaki çalışmalar so­
nucu, her i nsanın homoseksüel obje-seçimi yapmaya muktedir olduğu ve
gerçekte bi linçsizce bir kez bunu yaptıkları bulunmuştur ... " S igmund
Freud, Tlıree Essays on Sexualiıy in Standard Ediıion of ılıe Complete
Psychological Works of S. F. , cill Y i i s. 1 45, Londra: Hoganth Press, 1 954
s. 1 45/6.
4. Bkz: A. Cheikh Moussa tarafından yazı l mış i lginç bir i nceleme. (; ahiz, et
les eunuqııes, in Arabica XXXIX. 1 982.
5. Naşır ad-Din Abü Ô a'far Muh. b. Muh b. al-Hasan at- Tüsi bunun için
güçlü kanıtlar verir. (K. Albab at-Balııya wa 't Tarfikih as-Sıılıamya, 1 0.
Bölüm).
6. A bü ' I Ma' ali Muh. b. ' Ubaidallah al-Husai n i ' ye göre bazı Mali kler.(ed.
Charles Schcfcr. Chrestomathie ?erseme l s . 1 54.) l bn Fallta, Rusd al
Labib (ed. Moh. 2. Dj abri, s. 1 4) H ı ristiyan bir oğlanla homoseksüel i l i şki
kuran bir mu 'addin dua eder. Kuran IX, 1 20 " wa la yata 'üna mauıi 'an ya­
gizu al-kuffar wa la yanalüna min 'adııwin nailan (illtı kutiba lalıwn bilıi
'ama/un şali/um) " Richard Bel l ' in çeviris i ; "kafirleri kızdıracak hiçbir sal­
dırıda bulunmazlar. ... fakat bu suretle kredilerine iyi bir iş yazılır." wati 'a,
"saldırıda bulunmaktan" ziyade "cinsel i l işkide bulunmak" anlamına gel­
diğinden mu 'addin haklı olabi l i r.
7. Philip E. S latcr. Tlıe Glory l!f"Hera , Boston: Beacon, 1 969.
8. Bkz. Tahar Ben Jelloun, La plus lıaute des soliıudes Pari s ; Sei l , 1 977. Hic
hem Djait. La personalite et le devenir arabo- lslamique, Paris: Seuil .
1 975.
9. Bkz: Sadiq al-Azın, Nagd ad-dati ba 'dal-Hazfma, Beyrut, 1 969.
1 0. Abdalwahhab Bouhdiba, The Clıild and the Motlıer in A rab- Muslim So­
ciety ( ed. Cari Brow), Psychological Dimensions. .. Princeton, l 977.
1 ! . Salmagıındi 58,59, l 982.
1 2. M uhammed ' i n ölümünden hemen sonra İ s lamiyet üç kola ayrıldı, Sünni
ve Şiiler etkin gruplard ı . Sünnil erin dört okul u önemlidir: Haubali , Ha­
nafi, Şafii ve Maliki. Şii lerin üç grubu önemlidir. Zaidi ' Jer, İ smail i ' ler ve
en büyük grup İ mam i ' ler ve genellikle Ş i i ' ler diye adlandırılan Gajari ' ler.
1 3 . Sırasıyla hicri ve miladi takvimle.

38
1 4.Alıntı-Jamcs A. Bel lamy : Sex and Society in Islamic Popular Literaturc
(Society wul Sexes in Medieval lslam 'dan -cd. A . L. Sayyid-Marsot- Ma­
lihu: Udena. l 976. s. 37)
1 5 . Three /:'ssavs ,agy. s. 1 1 4.
1 6. B kz. Thijs Janssen, ve Jehocda Sofcr, Testimonies from the Holy Land
ve Unni Wi kan Behind the Veil, B alti more: Johns Hopkins Univcrsity

Prcss, 1 982, s. 1 68 - 1 83 .
1 7. Kenneth L . Brown'un Berlin'deki hir konferans sırasındaki kişisel hağ­
l antıs ı .
1 8 . Abdulhamid az-Zain: Tlıe Sacred Meadows. North Western University
Press, 1 974 , s. 1 7 1
1 9. Farsça ham ğins baz = eş cins oyunu eğitimli İ ranlılar arasında çok kul­
l anı lıyor gibi görünmekle.
20. Everctt K. Rowson: Cant and Argol in Cairo Colloguial Arabic (Tlıe
A R Clc' Newsletter 1 22. 1 983. s. 13-24.)
2 1 . U nni W ikan: Belıind the Veil, Baltimore: Johns Hopkins University Prcss,
1 982, s. 1 68- 1 83 .
22. M i noo S . Southgate: Men, Women and Boys (Iranian Studies XVI!.4.
Sonbahar 1 984, s.434 ).
23. Tahar Ben Jelloun: La plus lıaute des solitudes, Paris: Editions du Seuil,
1 977, 1 97 9 . s. 74
24. Arno Schmitt: Vorlesung . . . . . . . . . . (Schmitt . ); De Martino, G: Kleine
Sclırijien . . . . . . Berlin , 1 98 5
.

25. Andreas Eppink: Familierelaıies e n Persoonlyklıeidsomwikkeling in Ma­


rokko, A msterdam, 1 977- tez.
26. 5. Formun fiili talauwata bir kez al-Ô ahiz' i n (öl 255/869) Hayawan (ed.
Harun, 1 say 1 7 1 ) adl ı eserinde bulunur ve lata bi ile eş anlamiı gibi gö­
rünür.
27. Maarten Sclıild: De İ slam en homoseksueel gedrag in bet Midden üsten
(Homologie 6). 1 983 s. 9- Hollandaca şöyle yazmı ş : "lııti degene die zich
homoseksueel gedraagt." Bkz: <foktora tezi: De Citadel van lntegriıeit,
1 985.
28. a!ıadıt (hadisler) İ slam kanununun ( Kuran'dan sonraki) en önlemli kay
nağıdır; binlerce vardır; hu yüzden İ slam geleneği gerçek olanları, gerçek
olmayan alııldııten ayırmaya çalışır (hkz. liwat başlıklı makale).
29. Bada 'ı 'a,ı·- Şama ' i ' . s. 4 1 ,5 1 ,52.
30. Hidaya, Kalküta. 1 274/ 1 8 ı 8 s. 376.
3 1 . Minlıtıgat- Talihin, ed. v.cl. Berg, B atanga, 1 884. ı r ı s. 21 1
32. Hidôya aynı eser

39
3 3 . al- Haşkafi : ad- Durr s. 27; lbn Abidin, lbn al- Humam ' ı n ifadesini alınlı
yapmış: "kölesiyle, kadın kölesiyle ya da karısıyla " (lbn al- H umfıın:
Patlı al- Qdhira: Matba 'at al-kubra al- amırı ya, 1 3 1 61 1 898 1 V. s. 1 50)
34. lbn Quduına: K itab al-'U ında. al-Qahira: Matba'cıt as-sa-lafiya. 1 382/
1 962/3 ( 3 . bas.) s. 556; ayrı eser Magdisi' nin yorumu- 'God ' s Word ' :
Qur 'an xx ı x 28.
35. l bıı Haııbal : Musnad, al-Qahira 1 3 1 3/ 1 894,5. i l s. 1 82; Abü Da'üd: Mus­
ııad ııo.2266, Jaınes A BelJam y ' ııirı alıntısı: Scx aııd Society in lslamic
Popular Literature (Society and sexes in M edieval İ slam - ed. A.L. Say­
yid- Marsot-, M ali bu: Udcna, 1 976. s . 37).
36. al-Qahira ' Isa al- Babi al-Halabi, s . 1 49.4; İ ııg. çevr: Earl Edger Eldcr, A
Commmıary on ılıe Creed o/ h!mn , New York: Columbia Uni versity
Press. 1 950. s: 1 60.
37. 1 3521 1 93 3 , Ill s. 88.
38. Bkz. Abu Sahi - lbn al- G auzi'nin alıntısı - : Damm al- lımva , cd: Mustafa
· Abdalwahid. al-Qahira Dar al-Kutup al- Hadıta, 1 38 1 1 1 962, s: 1 1 . 1 1 4,J 1 6.
Bkz: İ ng. J . N . Bel l : Love Tlıeory ün Later Hwıbalite illam, A lbaııy: State
U n i vcrsity New York, 1 979. s. 2 1 .
39. H s . Bertin A h l . 6382. s . 46- 1 35 (metnin sonu).
40. Ew. Wagrıer: AbU. Nuwds s. 1 78; basım: Matba'at al- Lağna, 1 378 ve Wi­
esbaden: Fr. Steiner, 1 958. s. J 84.
4 1 . Ew. Wagner: AbG Nuwas. s. 244.
42 . Ew. Wagııer: Abu Nuwas. s. 1 78 ; başka b i r eş anlam l ı : ragul ı ya ve Fars­
ça kökeni- zanmarda.
43 . Bcıirüt, 1 382/ 1 962. s. 627.
44. Ed. MacNauglıteıı . Calcuıta : W . Thacker. IJ, s . 462; çeviri: Burton V., s.
161.
45. Bkz. Gaubari, Kitab al- Muhtar fi Kdsf al- Asrdr, Bölüm 26: !bn Faffta,
Rusd al- Labib, bölüm 10; at- Tifilsi, Nıızlıat al- A lhiib. bölüm 9. Fraıız
Rosscnthal, Tlıe Herb, Leiden. 1 97 1 . s. 83.
46. James A . Bellamy: Sex and Society i n /slamic Popular Literatııre (Soceity
and tlıe Sexes in Medieml lslilm: -cd. A . L . Sayyid- Marsot-, Malibu:
Udena, 1 976, s . 28. Daha' ir, Dimasq. Atlas, 1 964 s. 278.

40
FASTA B İ R İTALYAN

G i an n i De Martino

İSLAMİ güçleri n yenide n c an l an ması, erkek l i k fikrin i n ve eski an­


lamdaki c i n se l l i ğ i tekrar gündeme get i ri r. Yöneten sınıf, sıradan in­
san l arın devrimci enerj i s i n i pasifize etmek ya d a hedon izme yöneltmek
i ç i n meşru k ı l ı n a n gerçekç i l i k l e yasakl an an çağdaşl ığı erkekl i ğ i n aşırı
y ücelt i lmesi, babayl a özdeşleşme kahramana tapınma, güç ve i kt idar
i nancı, zay ı fı küçümseme ve kadı n l ardan duyulan korku ve on l arı hor
görme g i b i duyguların tutsağı olmuş lard ı r.
Homoseksüel sorun u n , a l ı ş ı l m ı ş ı n d ı ş ı n d a ı rkçı b i r yanı vard ı r.
Faslı l ar, s ı k sık homoseksüell iğe y a l n ı zc a yabancıların neden ol­
duğunu ve bunun, turistleri tak l i t eden, çok az sayıda yerli gencin i l ­
g i s i n i çekt i ği n i söylerler. Sonraları, homoseksüell iğ i n b u topl umda
çok y ay g ı n olduğunu görürüz: k i ş i bunu yapar ama asla hakkında ko­
nuşmaz; erkekler ve oğl an lar onunla i l g i l i şakalar y apar, dalga geçer,
onu ima eder ve hatta yaparlar, fakat hiçbir zaman hakkında c iddi şe­
k i l de konuşmazlar.
Bu k ad ı nl ara yaklaşamamaktan ve oğl a n l arla erkekler arasında
i l i ş k i türü n den kay n ak l an ı r. Genç b i r erkeği n kend i n i b i r s inema b i -

41
Jeti , biraz para ya da ufak b i r armağan karş ılığı satması yaygındır.
Turist homoseksüe l l i ğ i , fazl a değişime uğramadan, ancak geleneksel
y apıya adapte olur. Belli bir çağdaş/solcu tezi, her şey i ç i n kötü ka­
p i tali s t B atıyı ve turisti Üçüncü Dünyanın yoksul luğunu sömürmekle
suçlar, buna c i nsel yoksu l l u k da dah i l d i r. Pari s ' te yaşayan Fasl ı bir
ozan, Tahar ben Jelloun bile ş i irlerinden birinde Fas ' tan "Batıl ı tu­
ristler i ç i n çocuk genelevi" olarak söz eder.

SAKIN KARIŞTIRMAYIN
Caddelerde el ele dolaşan, zarif jestlerle şakalaşan oğlanlar gö­
rürüz. Her b i ri n i n özel y akın arkadaşl arı vardır. B irbirlerin i n du­
daklarından öper; y üzlerin i . eller i n i . saç l arını seyrederler. Karş ı l ı k l ı
kompl i man yaparlar. Herhangi b i rine n e kadar güzel olduğunu söy­
leye b i l irler. B azıları i ş i "arkadaşça mektuplar" yazmaya kadar gö­
türürler k i , bana göre b u n l ar aşk mektuplarından farkl ı deği llerdir;
fakat sakın b u n l arı karıştırmay ı n .
Ayrıca 9-17 y aş l arı arası nda oğlanlar vardır; bunlar hoşlansalar
da hoşlanmasalar da kuzenleri, öğretmenleri ya da komşuları ta­
rafı ndan c insel o larak kullanılırlar. (Her zaman zorla değ i l , bazen de
korkutarak, i ğfal ederek, armağanlar vererek ya da ' doğal ' bir hak gö­
rerek). Bu oğlanlara zamel denir. 1 5- 1 6 yaşlarında bir zamel, hay­
ran ları nı kaybeder ya da asılmaları ret etmeye başlar; "erkek" o l ur,
yani oğlanları cinsel yönden k u l l anır, kızlarla flört eder. C insel olarak
kullan ı l mayı sürdürenlere hassas denir. B azıl arı makyaj lı ve cazibeli
gerçek bir.er homoseksüel olurlar, kendilerine özgü bir kültürleri var-­
dır; kadın görüntüsündedirlet. Magribilerin (Kuzey Afrikalıların) bir
k ad ı n l a i lg i l i var olatı i m aj ı n ı n takl idirler. (Hem mesafel i , ulaşıl maz,
i dolleşti ri l m i ş , hem de nefret edi le n . )
Sonuç o larak kızları, hassasları , evl i kadınları, oğlan l arı, turistleri
y a d a fahi şeleri c i nsel yönden k u l l anmaktan hoşl anan çok sayıda
erkek vardır.

ÜST BEN YOK


C i nsel yönden kullanıl maktan hoşlananlar i ç i n sorun, üst beni n
(süper ego) engellenmesi deği l , dış kontroldur. "Kadı n ı oynamak" is-

42
tcdi ğin öğren i ldiği zaman alay könusu olursun ve herkes her adı mını
izler; şansın olan tek yer (masaj bahanesiyle bu işi yapabileceğin)
Türk hamamıdır (AIDS öncesi günlerdeki eşcinsel saunalarıyla ka­
rıştı rı l m ası n ) .
B u hamamlar turistler tarafı ndan bilinmezler; bunlar o çevrede ya­
şayan lar i ç i ndir, yabancı lar giremez. B üyük şehirlerde yabancı l ara da
açık bir iki hamam vardır, örneğin Marakeş ' te el Fne Cami i ya­
nındaki. Bir zamanlar burası İngil iz bir turistin şüphel i ölümü ne­
den iyle polis tarafı ndan kapatıl mıştı ; kay ıtlara göre ölüm nedeni
kalpti, fakat tecavüze uğrayıp soyulmuş gibi görünüyordu.
Fas ' ta cinsel l i k sağlı k göstergesi , gerg i n l iğin rahatlamasıdır; duy­
guların katılmadığı salt sekstir. B atıda ise biraz daha önemsiz, her
zaman kendi n i zi boş h issetmenize neden olan bir arzudur, yasaklar ve
diyalektik çelişki ler iç inde yatan bir arzu. Arap-İslam dünyasında cin­
sel liğin hala kutsal, anti-modern bir yapısı vardır; "saf' ve "saf ol­
mayan" diye i kiye ayrı l ı r. "Saf ol mayan nesne" olay biter bitmez kirli
bir mendil gibi atılır. Faslı erkek cinsel yönden kullandığı kişiyi bı­
rak ır, olay ı n önemi n i yatsır ve duygusal lığın olmadığını söyler. İs­
lami i badeti yerine getirmek i stermiş gibi duşa koşar.

GRUP EŞCiNSEU1Gi
Birli kte çal ışmak ve yemek törenleri Fas köyl üsünün · bic ge­
leneğidir. Tuisa denilen bu gelenek İslam i dayanışma ve birliğin sim­
gesid ir.
Oğlanlar biriyle i lişki kurmak için bir araya geldiklerinde tuisa .

yapmaktan söz ederler. Burada zamel grubun tutkal ı gibidir; arzu sak­
lanmak zorunda değildir, bunda utanılacak bir şey yoktur. Bu eş­
cinsel l iğin erkek l i k organına mal edi lmesi ve (bu tuzağa ödü l sözüyle
düşen ya da tecavüze uğrayan) zamelin vermek zorunda olduğu ödün­
dür.
Bu tür olaylar y aygındır fakat hakları nda konuşulmaz. İslam iyet
ne "aktif' ne de "pasif'i hoş karşılar, fakat i nsanlar, "hiç" erkeği zap­
teden güçlü erkeği oynadığı için lutiyi kabul etmeye eğili mlidir. B unu
kon uşmak, yal nı zca k i şi y aptığından suçluluk duyacağından değ i l ,
ay nı zamanda biri n i n ters i li ş kiye maruz kaldığını ifşa etmek ayıp

43
olacağından onaylanmaz. Akıll ıca yap ı l ırsa hiçbir şey olmamış gibi
davranılabil ir.
Sosyal kontrol ya da birbirini gözetlemek, zayıfl ığı veya Arap­
İslam toplumunun biçimlendirdiği bireylerde üst beni n olmadığını
gizlemek içindir. B u toplumlarda kontrol, bireysel yasaklardan ve suç­
luluk duygusundan çok daha öneml idir.

KADININ YER1
Üreme hiilii seksin, erotizmden bile daha önemli olan tek ne­
denidir. İslam cinselliğin i n ana noktalarından biri homoseksüelliğin
genel uygulanışı değil , kadınlar ın aşağı lanmasıdır.
Kad ınlar "asıl sosyal sermayelerini" -vücutlarını- özgürce kul­
lanamazlar. C inslerin peçeyle ayrıl ması , toplum hayatı ndan mah­
rumiyet, haremde inziva, vb . . . bunu engellemek içindir. Bekaret çok
öneml idir; bekareti n i kaybetmi ş biri kad ı n kullan ı l mış, elden düşme
mal konumuna düşer. Evl i l i k sosyal ve ticari bir kurumdur. Cins ay­
rım ı n a m aruz kalan kad ı n , ulaşılmaz, genel l i kle ido1leştiri l m i ş bir
nesnedir. Hem arzu edi l i r hem de korkulur, çünkü bilinmeyendir,. Ay­
rımı n daha az olduğu yerlerde bile (örneğin plajda) heteroseksüel se­
vişme çok enderdir. Eğer hiç yoksa, gergin l i k, mastürbasyon ve ho­
moseksüell ik ortaya ç ı kar. Vajina kad ı n ı n kutsal bölgesi olarak
görüldüğün den yasaklan m ıştır. Faslılar için kadın, arzunun (ve fan­
tezilerin) ana hedefidir. Arzuyu gidermek için kalçaya yönelme ise ba­
t ı l ı l arın anladığı "eşcinse11ik" ten farkl ı bir şeydir.
B i r Faslı için bir erkekle sevi şmek cinsel k i m l i k sorunu olarak gö­
rülmez, ama verici durumunda olmak sorundur.
Biz B at ı l ı l ar bu basitliği, aristokratların sınırl anan ve kontrol edi­
len davranışların ı n önce tüccarlara, daha sonra kasabalılara ve en son
tab i i değişikliğe uğramış bir biçim de, halkın çoğuna yay ı ldığı uzun
bir tarihsel gelişim sürecinde y itirdik. Avrupalılar anl ı k davranışlara,
tahrike kapılmazlar, önce sonucu düşün_ürler; duyguları daha sabit,
daha kararlı ve soğukkanl ı dırlar (Nobert Elias).
"Üst ben kısmen dış kontrolün yer i n i aldı" (Freud). B atıl ı bi­
l i nçaltında suçluluk hisseder, her şeyi itiraf ederek ve anlatarak ra­
hatlar. Seks hakkında (örneği n cinsel problemler) konuşulması bek-

44
!en i r, "bi l inç artırıcı gruplar"a katılım neredeyse bir zorunlul uktur.
Oysa tan ı m l anamayan arzuya daha eği l i m l i olan Magribiler ko­
nuşulmay an her şey i "unuturl ar".

FASLI VE TURiST
Fas l ı her an ereksiyon hali nde olduğundan turist istediği her şey i
elde eder, fakat şunu b i l melidir ki, yalnızca geri l i m ve asabiyetin gi­
deri l mesi ne yardım eder. O, sadece bir del i k , anlık bir zevkin aletidir.
Zengin olduğu i ç i n ohu kollamaya gerek yoktur. Marakeş' te bir Av­
rupalı mahal lesi olan al -Gueliz'de Cafe de France c ivarına takı lan
Raşit, göğs ünü şişirmiş, karnı n ı içine çekm i ş bir vaziyette yanıma
yaklaşarak şöy le ded i : "Ben Raşit, turistleri beceriri m . Yardımcı o la­
b i l ir m i y i m ?"

IRKÇI KiM?
Ekonomik zorluklar, sosyal gergi n l i k . S ahra' daki savaş, İslam i
ı; alkantıl ar, turizm, Faslı işç i l erin v e ögrenci lerin i n Fransa'da kar­
ş ı l aştıkları çeşitl i sorun l ar yabancı düşman l ı ğ ı n ı n artmasına neden
olmaktadır.
Geçen yaz üç oğlanın, Fransız bir antropoloğa nasıl sal­
dırdıkları na ve ona "ırkçı" diye nas ı l sövdüklerine tanı k oldum. B u
davranı şl arının nedenini öğrenmek için onları tenha bir sahile kadar
taki p etti m .
En kabadayı görünenine "Sen inle konuşmal ıyım," d i y e seslenelim.
B i r s igara satıcısı n ı n tezgahının yanında duruyorlardı, sarhoş ol­
dukları hel i iydi .
"Ol ur,"diye yanıtladı. Diğer ikisi kızgın bir şeki l de araya girdiler.
"Zaniel" diye tısladı biri, "ne istiyorsun?"
"Tati ldeyi m ."
"Zamanın ı kiminle geçiriyorsun'? Beni mle gel i r m i s in?" diye
sordu
"'Neden?" dedim, "yoksa sende mi z.anzelsi n ?"
"Evet," diye kırıttı , kalçaları nı tıpkı bir homoseksüel gibi kı­
vırtarak. Sonra normal ses iyle "Bana sigara alır mısın? Üçüncü Dün-

45
yal ı lar fakiriz ve yardıma i htiyacımız var, lütfen yardım et," dedi ,
"Benimle eve gelir misin?"
"Neden? Sakall ı erkeklerden mi hoşlanıyorsun? Ayrıca içki al­
maya paran var ama sigara almaya yok. Nasıl oluyor bu?"
"Keskin bir dilin var. İtalyan olmana rağmen bir Faslı gibi dav­
ranıyorsun. Fakat biz Müslümanız. Anlaşıld ı m ı ?"
Beni (ne kalçadan ne de sözlerle) beceremedi kleri için konuyu
başka bir yöne çevirdi ler: Kutsal İslam Savaşı. . .
"Benim" adamı m diğerlerini gönderdi v e Fransızlara olan nef­
retinden konuştuk . . . .
"Selamınaleyküm. B u Hıristiyanla nereye gidiyorsun?" diyerek üç
k i şi geld i yanımıza.
"Aleyküm es-selam. S ıkıldık ve yürümeye karar verdik. Onunla
bir i ş i m yok, yalnızca bir zamel." B izi yalnız b ıraktıl ar. Her şey nor­
maldi. Herhangi bir Faslının bir yabancıyla birlikte olması yar­
gılanmal ı, ama eğer yabancı bir zamelse hiçbir sorun yok; yalnızca
tek bir işe yarar: c insel olarak kullanılmaya. Herkes onu kullanabil ir.
Bir yabancı tecavüze uğradığı ya da dövüldüğü zaman k i mse il­
gilenmez. Kaçışlarına dek Yahudiler tecavüz ve nefret için "uygun"
bir hedeft il er, şimdi aynı işi yabancılar yapıyor. B i r Müslümanın bu
duruma müdahale etmesi için bir neden yok . . . Ama Avrupalı bir ho­
moseksüel için kend i n i hem soyan, hem ifşa eden hem de c insel ola­
rak kullanan biri nden hoşlanmak ne biçim bir zevktir ki?

HOMOSEKSÜEL iSTEK
Hegel (Philosophie des Rechts) ve çağdaş psikoloj i i n sanlığın
başlangıcını içgüdülerin yeni lmesi olarak görür. Fakat hu içgüdüler
nedi r ve nasıl yeni l mişlerdir? B u soruyu, -yasakların , kuralların, ko­
şulların tutsağı olan- birey i n kendi toplumunun temel i nde yanıtlamak
olanaksızdır. Farklı toplumları n ci nsel alışkanlıklarını i ncelemek ve
an lamak kişin i n tavırları na yeni bir ışık kazanrlırır ve c insel l i ğ i n gö­
receliğini açığa çı karır. Tüm toplumlarda i steğin ilkel bir tarzı vardır:
topluma uymayan, genell i kle gizli, kısa ömürlü ve "bilinçsiz" bir eş­
cinsel istek. Bu istek, henüz, Guy Hocquenghem ' i n açıkladığı gibi,
Oedirıal uygarlığının biı.;imlendirdiği eşcinselliğiıı suı.;luluk duygusu de-

46
ğildir. "Pasif' ve "aktif' rolleri (Arap-İslam toplumunda zamel ve luti)
henüz, tüm ataerki l toplumlarında olduğu gibi, somutlaştırılmamıştır.
C insel dürtüleri toplumla bütün leştirmek için birçok yol, toplumla
bireyi n talepleri arasındaki dengeyi sağlayan sosyal kontrolün birçok
biçimi vardır. Fakat bunların h içbirinde zevk ve şehvete yer yoktur.
Toplumun kontrol ettiği, "sosyalleştiri lmiş seks" toplumun kabul et­
tiği tek cinsellik şeklidir. Cinselliği n bel l i biçimlerin i oluşturan,
sebep o lan ve bekleyen toplumdur; bireyi n cinsel i htiyaçların ı kendi
çıkarları için kulian mayı amaçlar; toplumsall aşmamızııı diğer bi­
çimlerin i boyutlandırmak için cinselliği sömürür, diğer kültürleri
hemen hemen hiç tanı maz.
Arap-İslam dünyasında cinsel alışkanl ıklar üzerine yapılan bir
araştırma, hem günümüz hem de geçmişimizle i l g i l i farklılıklar ve
benzerlikler gösterir. En öneml i farklılık arzu ve yasaklamanın di­
yalektik eksikliğinde (buna bağlı olarak suç ve masum iyetin di­
yalektiğinde, ve bunları yıkmanın verdiği huzursuzlukta yatar. Tüm
bunlara rağmen birey cinselliği "saf' ve "saf olmayan" yani kutsal olan
ve "üst ben"i nıiz yerine etki alanı geniş oL• n dış kontrol diye ikiye ay-
·

rı 1 ı r.
Uygulama aşaması nda, i letişim aşamasında bulunmayan bir şeye
yer vardır: i htiras. İhtiras, gerek bireyin gerekse diğer kişinin vücudu
için bilinci uyandırır.
Fakat i nkarnasyona olan bu güçlü tepki, yani olayı inkar etmek ya
da nesneyi ortadan kaldırmayı amaçlayan paranoyak eğil i m , İslam
erotizmi n i açıklar ve seksi n duygu, aşk ve şefkatle bozulmasını ret
eder.
Homoseksüel istek en aza, yarı "doğa" yarı "kültür" olan i l kel bir
konuma ind irgenir. B urada homoseksüel istek egoya ait değildir; zap­
tolunamaz. bili nçsizdi r, yaralanamaz, değiştiri lemez ve hu yüzden
kontrol edilemez.
Diğer tarafta arzunun "taşıyıcısı" kişi ler topl umun üyeleridir;
yani arzunun aracı salt kalça ve penis değil, mutluluk ve beraberl ik
konusunda düşünceleri olan insanl ardır.
Kendimizi toplumdan soyutlayarak yaşayamayız. Toplumun eko­
nomik, kültürel ve duygusal kölel iğini çal ışarak, tüketerek, i letişiın

47
kurarak ve sevişerek ortaya çıkarıyoruz. Arzu ve şehvet bile ki�isel
olaylar cleğilclir, hatta homoseksüel istek bile toplum tarafın dan bi­
çimlen i r. Arzu her zaman d iğer ki�iyi gerektirir, kişi kendine yö­
nelmeden önce diğerine yönel i r, toplumsallığı ve mutluluğu hedefler.
Belki d iğer kültürlerin cinsel ve duygusal alanlarına yolculuk bunu
daha iyi anlamamıza ve sevmemize yardımcı olur.

48
FASLI OGLANLAR VE SEKS

Andreas Epp i nk

FASLI oGLAN, katı bir ailede, gurur, aile şerefi ve saygı gibi katı
kurallarla yetiştiril i r. B aşka onun için ailesinden başka ki mse yoktur;
daha sonra çevresi ndeki oğlanlar önem kazanır ve son olarak da
dünya, yani erkeklerin dünyası gelir.
Evde c i nsell i k tabudur (haram, kutsal, yasak, gizli). Bourdie ı ve
Demeerseman'a2 göre mahrem konuları konuşmak i k i tarafı da ra­
hatsız eder, çünkü bunlar saygı duyulması gereken özel yaşantıdır.
Ebeveyi n l eri n i n bu konuyu tartıştığını duymayan erkek çocuk c i nsel
eğiti m i n i "akran grubu"ndan almak zorundadır. Bu yüzden cinsellik
aileye ait değil , d ışarıy a ait bir şey gibi görülür, buna bağlı olarak da
şüphel i ve ayıptır. Dışarısı \sokak) aile şerefi n i zedeleyebile n kötü
etki kaynağıdır. Sokak ve yasak cinselliğin tehlikesi birbiriyle bağ­
lantılıd ır.
Burada dikkat çekilmesi gerekir ki ; belli olaylar, on ları oluşturan
duruml arda olduğu gibi. içsel, "kesin" standartlara göre yar­
gılanmazlar.3 C i nsellik tek başına ne iyi ne de kötüdür; koşullara
bağlıdır. 4 Ö rneğin " ilişkiyi övgüye değer k ı l a n koşullar vardır.5
''

Ama evl i l i k dışı ilişki ve birl ikte yaşama yasaktır.

49
Fakat insanların ne yaptıklarından çok neyin bilindiği önemlidir.
Ö nemli olan "iyi davranış" ve "saygı" (li 'tihar) dır, "günah" değil .6
Cinsel arzuların ı karşılamak için Faslı bir oğlan ya mastürbasyon
yapar, ya pasif ana! ilişkiyi (homoseksüel l i k) kabul eder ya da aktif
ana! i l i şki (homo-heteroseksüel veya hayvanlarla) veya heteroseksüel
genital i l işki kurmaya çalışır. Faslılar en çok değeri sonuncusuna en
az değeri ise söz edilen i l k olasıl ı ğa verirler. Konuştuğumuz kişiler
oral-genital i l i şkiden hiç söz etmedil er. (Bu daha sonra tartışılacak.)

KADINLARLA SEKS
Genell i kle c insel yönden olgunlaşmış bir oğlan kızlara ya da fa­
hişelere yaklaşmaya çekinecektir7 Cinslerin ayrım ı ve "iffetli ka­
dınlar"ın inzivası yüzünden sokaktaki herhangi bir kız "iffetsiz"dir,
"fahişe"dir. Oğlanın, yaşıtı olan kızlarla ya da boşta olan kadınlarla
herhangi bir deney i m i yoktur. Onların varlığında nasıl davranacağını
bilemez. Korku değilse bile bir mesafe hisseder.
A i lesi ve öğrenci arkadaşları dışmda bir oğlan yal nızca düşük ka­
dınlarla i lişki k'Urabilir. Daha da ötesi her kadının kirl i oiduğu farzedil ir, 8
regl dönemindeki bir kadınla i lişki yasaktır.
Bir kızla tanışan bir erkek onunla sevişmek isteyecektir; er­
kekliğini kadı nlarla yaşadığı yoğun sekste göstermesi beklenir; fakat
özellikle i l k seferde, korkacaktır.
Kuzey Afrika' da kişiye her şeyi başkalarıyla yapması öğretil ir.
Bir çocu k tek başına bir şey yapma ya da kendi güven i n i geliştirme
konusunda cesaretlendirilmez. Kendin i tanıdıklarıyla birl ikteyken gü­
vende ve güçlü hisseder.
B i r oğlan arkadaşl arı n ı n hoş karşılamadığı bir şey yapmaktan
çekinir. B i r kızı tek başına "görmesi" çok ender olan bir şeydir. Ge­
nell ikle en cesuru, hepsinin sırayla i lişki kurabileceği bir "fahişe"
tavlamaya çalışır. Her şey paylaşılab i lir; "arkadaşlarım" i ç i n iyi
olan "benim" için de iyidir; ya da tam tersi. (Fakat bu, cinsel i lişkinin
kocaya ait ayrıcalı k o lduğu evlili kten sonra değişir).
Bir Batılının kişisel dokunmazlık eksikliği olarak görebileceği bu
durum, Faslı lar için güven l i ktir; B i rey başkalarının kendiyl e aynı şeyi
yaptığını gördüğü sürece korkacak ya da utanı l acak bir şey yoktur.

50
MASTÜRBASYON
Cinsel i steği karşılaman ı n bir yolu olan mastürbasyon kesin ola­
rak i n kar edilmiş ve aşağılan m ı ştır, çünkü bir obje eks i kl i ği vardır.9
Bunun altında da "sokma" ve "boşalma" 1 0 eylemlerine verilen değer
yatmaktadır. ı 1
Orta sınıf Batı lı anlayışında cinsel lik, büyük ölçüde, eroti zm ve
aşkla bağlantılıdır. Ama bu, bütün kültürlerde ve her zaman geçerli
bir kural olarak düşünülmemelidir. Vanggaard, Hıristiyanlık öncesi
Avrupa kültürlerindeki agresi f cinselliği şöyle tanım lar: Aktif erkeğin
cinsel eylemi objeyi pasifize etmek, onu tesli m almaktır. 12 Bu, Kuzey
Afrika için de geçerli gibi görünür. Mastürbasyon yapmak-başka bi­
rini teslim almamak -erkekçe değildir, bu yüzden kaffat (mas­
türbasyon yapan) aşağılamak amacıyla kullanılan bir terim d ir.
Yine de (grup sekste olduğu gibi) oğlanlar genellikle birlikte mas­
türbasyon yaparlar; dışarda, odada ya da oldukça yaygı n olarak si­
nemalarda. Bu birbirlerine dokunarak yapılır. Fakat birbirlerinin pe­
nislerine bakmak ya da hakkında konuşmak normal değildir.
Mastürbasyon konuşulacak en hassas konulardan biridir. Genell ikle
gerekli olmadığı iddia edi li r, çünkü çok sayıda başka olasılık vardır.

ERKEK ERKEGE CiNSELLiK


Asl ında kadınların ayrı tutulduğu bir ülkede mastürbasyon ge­
reklidir, çünkü kişi bunu daha genç erkeklerle yapmaya cesaret ede­
mediği sürece başkaca olasılık yoktur. .. Akranl ar ve arkadaşlar si­
zinle eşittir, bu yüzden "teslim alınmaları" zordur; kadınlar sizden
saklanır ve eğer bir kızla birl i kte olabilme şansına sahip olursanız de­
neyim eksikliği büyük bir engel olacaktır.
Daha genç oğlanlarla birl iktelikte bu engeller yoktur; bu sayede
"teslim alabil irsiniz"; onlarla birl i kte olmak utanç duymaya neden
olmaz. B undan dolay ı oğlanl ar, buna "uygun" daha genç oğlanlar (7-
13 yaşlarında) ararlar. 13 İkna etme yolu, güzel sözler, para ya da kaba
kuvvettir. Görüşmelerden edindiğim b ilgiye göre, bu bahş işler
"uygun olabilen/olan" oğlan l ara (genç /erkeklere) göre değişir.
"Aktif' ve "pasif' oğlan arasındaki "kişisel" i lişki istisnadır, aşk
i lişkisinden söz edi lemez. (Bunlar konuşan kişilerin fikirleri .) Fakat
biri, özel bir oğlana karşı güçlü bir c i nsel istek duyabilir.

51
B u bilgilerden ç ıkardığım sonuç şudur ki, bazı' oğlanlar zamel
(ters i l işkide bulunan kişi) olarak mimlenirler. Eğer bir oğlan bu
i maja sahipse çevresinden biriyle "aktif' i lişkide bulunması çok zor
olacaktır; çevreden uzaklaşana ya da evlenene kadar pasi f rolünü üst­
lenmeye zorlanacaktır.
B urada çarpıcı nokta "aktif' ve "pasif' arasındaki ayrımdır; 1 4 bu,
iki kategori yaratır: erkekler (hetero ya da homoseksüel ilişkide bu­
lunan) ve "hiç" erkekler (başkalarının kendisini cinsel yönden kul­
lanmasına izin verenler).

SEKS - SEVGi - AŞK


Görü ldüğü gibi, oğlanlar arsı n daki seksüel i l i şk i arkadaşl ı k ve ro­
mantik aşk değ i l . "içe girmek" ve "fışkırtmak" i lişkisidir ki, ayn ı
şey kadı n-erkeJ... l ı � � isinde d e geçerlidir. Yalnızca eşitler arasında
olabilen arkada-ı l ı " aynı statü/yaştaki erkekler ve eşit statüdek i k.a­
dınlar arasında var olabilir. C insel bir obje-oğlan, kadın ya da "kul­
lanılan" herhangi biri- ile olan i lişki, daha alt seviyeden .kişiyle olan
i lişkidir. Seks, gerçekte, "içe g irme"dir. 1 5
B i r oğlan bana şöyle dedi : "Çok çabuk uyarıl ırız ve bu y üzden bir
an önce eylemi gerçekleştirmek i ste:-iz. Aksi taktirde i steğimiz kay­
bolacaktır." C insel heyecan okşama, ön sevişme ve kucak lamayla
abartılmaz. "Gerçel\ bir erkek" içe g irmeyi ve hemen boşalm ay ı ter­
cih eder.
Bu sevginin hiçbir zaman h issedilmediği anlamına gelmez; fakat
romantik aşk, c insel i l işki de (ya da evl i l ikte) ana faktör değ i ldir.
Öpme1 6 ya da oral-genital i l i şki geleneksel deği ldir. Ö n sevişme
ve okşama - mastürbasyonda olduğu gibi - aşağılanır; bu tür bir dav­
ranış gene l l ikle "zayıf' yada "garip" bulunur.

EVLi ERKEKLER, EVDE KALMIŞLAR


Evlil i k, hem kanunlara uygun, problemsiz cinsel i l işki olanağı
sağlar, hem de yetişkin erkeği n statüsünü kuvvetlendirir; (kadınların
statüsü ise i l k oğlan çocuğun doğumuyla güçlenir). Evli l i k olmadan
kişi, "gerçek erkek" değildir, toplumun tam üyesi olamaz.

52
Bazı evli erkekler oğlanlarla, eşleriyle ya da her i kisiyle ana! i l i ş­
ki kurmayı sürdüreceklerdir. Bu, sohbetlerde tekrar tekrar belirtildi,
fakat bunu yalanlayanlar da oldu. Bazıları, bir erkeğin ana! i li şk i is­
teğini karısının ret. edeceğini, bu yüzden oğlanların en uygun obje ol­
duğuriu söylediler. Ayrıca evli l i k öncesi i lişki de, kızın bekaretini 1 7
korumak için, ana! olabil iyordu.
Birçok sebepten dolayı, oldukça çok sayıda evli erkek (genç)
erkek aramayı sürdürürler. ıs Erkek, karısını c insel yönden ihmal et­
mediği sürece bir sorun yoktur.
Yaşın ı baş ı n ı almış ve bir kadını geç i ndirebilecek güce sahip,
ama hala evlenmemi ş bir kişi, züfri (evde kal mı ş) diye aşağılanır.
Hala oğlan l arın peşinde koşuyorsa, oğlancı diye damgalanır. B urada
bireyi n "aynı zamanda" oğlanlarla mı, yoksa "sadece" oğlanlarla mı
i l i şk i kurduğu ayrımını vurgulamak ilginç olacaktır. B irincisi yap­
tıklarıyla övünebil ir, hatta bazen bowail (büyük penis) ya da sabşab
(iyi ayartıcı) diye adlandırıl arak hayranlık duyulabilir. İkincisi ise
aşağılanır. En kötüsü ise başkaların ı n kendisini kullanması na izin
veren erkektir; "gerçek erkek olmayan" ya da "bassas" diye ad­
landırıl ır. Veri c i l i k şiddetle k ınanır ve aşağılanır.

SONUÇ
Fas kültüründe genital (heteroseksüel) ilişk i , en aktifi olarak gö­
rüldüğünden, cinsell i ği n en değerli şeklidir. Fakat gençler için diğer
oğlanlarla seks tek çıkış yoludur ve i l k deneyim olarak kabul edilir.
"Aktif olana" karşı tavır pozitiftir; "pasif' oğlan acınaı:ak tolere edi­
l ir, fakat pasif olan yetişkinse "beceril en" kişidir, aşağılanır. Kul­
lanılan için tek kaçış evli l iktir.
Fas'ta, 1 950' lerde Amerikan işçi sınıfı arasında olduğu gibi1 9 cin­
sel l i k kendi içinde nötr görülür, fakat i deali evl i l i kte düzenlenmesidir.
Eğer c insellik belirl i sınırlar içine sokulm azsa, i nsanlar Allah ' ın ba­
ğışl�ıyıcı ve i nsanoğlunun da zayıf olduğunu söyleyerek bir takım
yanlışları hoş görebilirler. Fakat yalnız çerçeve değ i l , biçim de önem­
l i d ir: aktif /üste lfauql erkek ya da pasif I altta I taht / d i ş i .
Sonuçlarımızı K insey ' i n (Kuzey Afri ka, 1 949) verileriyle kar­
şılaştırdığımızda onun "alt düzey"iyle birçok ortak nokta bulduk. Ör­
neğin:

53
-Normal cinsel davranışta içe girmenin esas alınması .
-Mastürbasyon, okşama ve öpmenin reddi.
-Çocukluktan i tibaren hetero ve homoseksüel i l işkinin kabulü.
-Aynı dönemdeki hetero ve homoseksüel aktivitelere ilişkin çe-
l i şk i l i görüşleri n olmamas ı .
-Homoseksüel anal ilişk ide aktif rolün kabulü v e bazen bunların
evlilikten sonra bile sürmesi.
Fas'ta asıl ayrım hetero ve homoseksüel l i k arası nda (yan i part­
nerin cinsiyetin i n seçiminde) değil, aktif ya da pasif (içe girme ey­
lemi) arasındadır, yani cinsel i l işkinin biçiminin seçi mindedir. Ar­
kadaşl ık, romantik aşk ve c insel i li şk i n in b irbirinden farklı olduğu ve
bir arada bulunmalarının zor olduğu düşünülür.

54
1. P . Bourdieıı: Tlıe Se11tiı11e11ı o( lloııovi iıı Kahyle Socicıy (Honoarand
·

S haıne- ed. J . G . Peristanty-, Londra, 1 965.


2. A . Dcmeer., crrıan: La fwnille Tunisiennc el !es ıemp.ı· nouveaux, Tunus,
1 972.
3 . L. Gardet: L 'fslnm, 1 959 ve P. Shustery: Ouılines of" lslamic Culture, s .
1 95 .
4 . Charnay: Pluralisme normatif" et wnhiguite dans le Fig/ı, Paris, 1 967 s.
1 83 . .. . . . . l ' aete sexuel . . . . est (si !es interdictions legales sont respectees)
neutre en l u i meme."
5. Charrıay, 1 967 : '' peuvent rendre louable J ' acte sexue l . "
6. Charııay, 1 967.
7. Fah işel i k şehirlerde yaygı n ; fiyatlar ise çok düşü k , böylece genç erkekler
hunu karş ı layabi l i rler.
8. Bkz. E. Westerrrıarck : Ritııal wıd Be/ie{in Morocco, Londra, 1 928. c. il s. 3 ;
p i s l i k ''büyünün etkisiyle yüklü," görülür v e b u yüzden kişi buna müm­
k ü n o lduğu kadar az bulaşmaya a l ı şır.
9. Kinsey, 1 949 s. 375: "Daha alt tabakalardan, özelli kle daha alt tabakalann
daha ya� l ı gcnerasyonunda mastürbasyon anormal. sapık l ı k , sosyo-cinsel
i l iş k iler i ç i n çocukca görülerek aşağıl a nabil i r.
1 0. Bana bilgi verenlerin hepsi i lkokula Fransız yönetimi zamanında gittikleri
ve Fransızcalarını geli şt i rdikleri için tartışma bu dilde yapı l d ı . "eylem/
L ' acte"dcn konuştular.
1 1 . Kinsey, 1 949 s . 369. Alt tabakadan birçok kişi içe girmeyi en gerekli ve
"normal ci nsel i l işki" de tek savu nulabi l i r eylem olarak değerlendirirl er.
1 2. Yanggaard; Phal los, 1 97 1 , s. 95, 1 03/4.
1 3. Du vcrt; Jounw! d '1111 innocml, Paris, 1 976 s. 77.
1 4. Ba.ı:ıları .. pozit i l" ve "negatif" derler.
1 5 . C . von Balen (!�roıik dcs Osıcııs, 1 955) sokmanın Arap erotizmi nin mer­
kezi olduğuna d i kkat çeker ( s . 1 60). V agina! ya ela anal i l işkiye konsantre
olma anl aşı labi l i r . Konu hakkında bilgi alcl ı k l arımclan biri bana şöyl e
ded i : .. B i ri kendini tatmin etmek i ç i n her şeyi alabilir: kadı n , qek ya ela
inek.
1 6. DuverL aynı eser s . 1 63 : "Fransız öpüşmesinin, resimlerden gösteri leni n
aksine , faz l a yaygın o lmadığına dikkat etti m." Kinsey, aynı eser. s.369:
"Bir çok kolej l i erkek, diizünelerce kızı öpmüş olacaktır, oysa hiçbiriyle
ci nsel i l işki kurmamı ştır. Diğer bir yönde, alt tabakadan bir erkek yiiz­
l crcc kızla i l işki k urmuş olacak t ı r. fakat yalnızca hirkaç tanesini öpmüş
olabi lir. . . "
,

1 7 "Bekaret" kavramı bir utanç sorunudur, "suç"deği l . Bir erkek bir kadına
sahip ulur ve i k i nci-el hir mal i stemez; baba k ı z ı ııı el değmemiş olarak
vermek ister, aksi tekdirde değer kaybeder.

55
1 8. Kinsey, aynı eser, s. 384/631.
1 9 . Kinsey s. 383. "Alt tabakada, heteroseksüel ya da ho-
moseksüel olsun, seks, şöyle ya da böyle bir şekilde kaç ı n ı lmaz olarak
kabul edi lir. B u radaki çocuklar, cinsel bakımdan en az yasak l anmış olay­
dır ve genellikle erken yaşlarda hem heteroseksüel hem de homoseksüel
ilişkide bulunurlar.

56
SURİYELİ ERKEKLER ARASINDA

Gary B. MacDonald

VE İŞTE ZUZU, dünyan ı n en eski şehirlerinden biri ndeki en ünlü eş­


cinsel . Oldukça fazl a içen, orta yaşlı, çekiö bir adam. Fuları, gö­
beğine kaqar açık gömleği ve dar pantalonu i le, Zuzu geceleri cad­
delerde istekli erkekleri arar. Ona fiziksel zarar verme olasılıkları
daha az olan. daha batılı ve zengin erkeklerin bulunduğu Şam'daki
Abu Rumaneh ci varına takıl ır. Orada, kafelerin önünde dolaşırken,
kendisine aşağılayıcı sözler söyleyerek geçen arabalara lanetler yağ­
dırır. Del ikan l ılarla dol u arabalar durur. Avın neşesi ve zaferin tadı
Zuzu' nun tiyatral tavırlarında açı kça görülür ve arabanın içindekiler
kahkahadan kırı l ı r. Fakat araba yoluna devam eder. Zuzu geçmekte
olan birini gözüne kestirir. Dört şeritli yolu ağır ağır ve kendinden
emin bir edayla geçer, adamla tokalaşı r ve onu i çgüdüleriyle yoklar.
Adam utanmış gibi görünse de karşı koymaz. Erkeklerle dolu başka
bir araba yaklaşır, i kisi de b inerler. Zuzu işi bağlamıştır.
Zuzu denilen bu adam Suriye eşcinsel buzulunun görünen ucudur.
Asl ında çok derin sularda yüzmektedir. Onun, son derece genel, fakat
dikkatle gizlenmiş toplumsal görünümü, Suriyeli eşcinsellerin maruz

57
kaldığı pol itik tutumu yansıtır. Erkekler - cşcinsel erkekler de dahil­
bu öncüyü, belki de onu kullanırken yaptıklarından daha ş iddetl i bir
şekilde aşağılar ve onunla alay ederler. Aynı zamanda ona saygı da
duyarlar. Zuzu' nun cesareti, Suriyeli lerin öııleyeıııcdikleri, ancak hay­
ranl ı k l a karşı l adıkları bir tavırdır. Onun bayağı lığı ve giysi leri tüm
erkeklerin bi l i nçaltındaki kadınsıl ığın bir yansımasıdır ki, erkeklerin
a l ı şı l m ış ı n d ışında yumuşak oldurru Suriye ' de efemine tavırları n
açıkça sergi lenmesi en aza i nd irgenmiştir. Fakat Suriyel i leri asıl hay­
rete düşüren Zuzu ' n uıı neşeli urmırsamazlı ğıdır. Sade�c: erkekleri n
düzdüğü ve kadınların düzüldüğü bir toplumda o, düzülen ve bundan
zevk alan bir erkektir. Anormali iğin bu akı 1 almaz dışavıırunıu Zuzu ' yu
çağdaş bir şaman yapar. Rol yapar, böylece t e ııı ize ç ı k ar, ci nsel be­
lirsizl i k S uriyeli bir erkek olmaıı ı n m i rasıdır.
Su riye'deki tüm erkekler gibi, Zuzu da doğumun ve çocuğun c i n ­
siyetin i n hfüa kader olduğu bir ülkede Jofcd u . Geleneksel inanışa
göre bir erkek, yalnızca erkek olma :ıyrıcalığıyla daha güçlü , daha
cesur, daha akıll ıdır: k ısacası kadından daha iyidir. Bu inanç, h ı z l ı
modernleşmeni n zararları n a rağmen hala S uriye' ııi n en güçlü kurumu
olarak kal mış olan ailey i açı k l ar. 'Tohumun taşıyıcısının" i l k so­
rumluluğu, i k i c i n s arasındaki farkın abartılması şek l i nde ailede or­
taya çıkar. Erkek her zaman akt i ftir, verir, k adın her zaman pasi ftir,
al ır. Penisin ya da vaj inanın iyeliği .eercksiz bir tartt�ırı;ı k o n ı m ı d u r.
Suriyc'dc erkek olarak yeti�mek çeli � k i lcrle clolı ıclur. Bu. bir t a­
rafta, dünyanın sahibi oldLığunu d ü] ii n ı ıH:s i ıı e sebep ol;m hliyük ay ­
rıcal ı klar sağlar. Suriyel i erkek çoc�ık kız kardc�leıinden daha çok
i lgi görür, daha çok sevilir, kaprislerine boyun eğilir ve hatta daha iyi
beslenir. Her an ilgi odağıdır ve bunu, hakkı olarak giirım:yi iiğrenir.
Bu gerçek aktör, ebeveyn lerinden kiişcdeki manava kadar lıerkes ta­
rafından erkekliğin üstün] üğü ve ayrıcalı klan kon u s u n d a eği li l i r.
Okula ba�ladığında, cinsiyet ayrıcal ı.ğına dair aldığı cğitinı o n u mis­
tik erkek toplumunun bir üyesi yapar. Ve Suriye okul l a rı ı ı d a k ı z V ·�
erkek öğrencileri n ayrı okuması, temeli ai lede atı i <ı n erkek ho··
yunduruğunu güçlendirir.
Ö te yanda erkek çocLİk , ci nsel ayrıcalığın kend isi n i b c k l crı ıe ktc
olan daha geni� hir dünya i ç i n bir savu nma o l ııı a d ı ğ : ı ı ı <; : : b u Gı k ke� ­
fcder. S uriye, varı lan fikir birl iği ne o l m.•;;ı o l s u n , h e r �'�y i ı ı ; ı ı ı c a k .-; i
·

'i 8
!ahla başarılab i ldiği bir askeri yönetime sahiptir. Şam, bir askeri
kamp görüntüsündedir. Yaşam pahalı , verimsiz ve zordur. Var olan
politik karışık l ı k genç erkeklerin katıl mak zorunda oldukları (ve sık
sık cephelerinde öldükleri) bir orduyu zorunlu kılar. İleriye yönelik
değişkenl i k olasılığı hemen hemen yok gibidir. Mühendi s l i k ya da tıp
dışındaki üni versite dereceleri bile, adi büro işleri, hatta daha da be­
terinden ötes i n i garanti edemez.
Kısıca, erkeği n gençliğinde ona n asip olan ayrıcalık özgürlüğü ter­
sine döner. Rossi n i ' den bir name yaşayacağını umarak yetiştiril ir,
ama gerçekte yaşam koşul l arı neredeyse Wagner tarzıdır.
Hastalığın ortak belirtiler i n i n yalnızl ı k mı can sı kıntısı mı ol­
duğu, sıkı kontrol altındaki bu sosyal çevrede Zuzu. "olayların gi­
d işatıyla" dalga geçer. Çevresi ndekilere i nsan doğasının fazlasıyla
karmaşık o\duğunu anımsatarak Suriye adetlerinin doğal olmayan dar
görüşlülüğüne meydan okur. Tuhafl ıkları, aynı zamanda, Suriyeli er­
keklerin her zaman buyurgan olduğu ve hepsinin ötesi nde onlardan
öyle söz edi lmesi nosyonunu alt üst eder. Zuzu kurnazca göz kır­
pışıyla şunu i m a eder: "Ya. öyle m i ') İspatla bakalım."
Fakat birçoğunun yaptığı gibi Zuzu da içer, Ç'. ünkü çok yalnızdır.
Eşci nsel erkek kardeşleri (ve kız kardeşleri) nükleer patlamaya bile
dayanab i lecek bir duvarın arkasına saklanmaktadır. İfşa korkusu çok
büyüktür ve homoseksüel davranışların ölümle cezalandırıldığı bir
ülkede (tersi h ikayeler duyulsa da kanunun çok ender uygulandığı
söylenir), gerekl idir. Fakat ölüm cezası bile kişinin ailesi ve ar­
kadaşl arı önünde ifşa e d i l mes i nden d ah a az kork u tucud u r. Eş­
c inseller hu eylemi n ortaya çıkmasıyla sonuçlanacak sürgün edi l meyi
hayal etmekle hile ürperi rler. B ununla kıyaslandığında kendi kendini
zorlayarak gerçekleşen sürgün önemsizd i r.
Ö zel hayatlarında bu işi sürdüren k i ş iler, her nasılsa, aynı şeyı
yapan d i ğerleriyle seyrek olarak karşı laşırl ar. Suriyel i eşcinseller bir­
birler i n i pek tan ı m az l ar. Eşcinsel ha r l a n diskolar, restaurantlar ve
,

hatta eşci nsellcrin bir araya geldikleri bel irli yerler yoktur. Genell ikle
uzun süredi r tanı�an beş-on k i � i l i k küçük eşcinsel hücrelerinde b i r
araya gel irler. Her gün y a d a zaman zaman grup üyelerinden birinin
evinde toplanırl ar. Bazen bir hücre diğeriyle bir araya gelebi l i r ya da
üyelerden biri diğer hücrenin üyelerinden biriyle i lişkiye girebi l i r ve

59
böylece eşcinsel örgütü, yavaşça ve tedbirlice gelişir. Fakat bu,
durum planlı deği l şansla gelişir. Yeni i letişim yolları oluşturulsa
bile bunu sürdürmek i ç i n harcanan çaba çok azdır. Zaten bu da teh­
l i keli ol ur, çünkü herhang i bir gruplaşma, açığa çıkma riski n i artırır.
B öylece sürek l i şöyl e ş ikayetler dile getirilir: "Kasa' daki (Şam ' ı n Hı­
ristiyan semti) o çocuklara her ne olduysa, artık onları hiç görmü­
yorum. Beyrut'a g ittiklerini duydum ama bilmiyorum."
Suriyeli eşci nsel, yaln ız, yapayalnız ve sürekli gizlenerek, kendi
doğal mekanında serseri m ay ı n gibi dolaşır ki, bu yer sokaklardır.
Orada esmer, kıvrak ve yapı l ı erkekler okyanusunda bulur kendin i .
Haftanın herhangi b i r gecesi onlara kalabalık sokaklarda y a d a bul­
varda sıkça rastlayabilirsin i z. Aralarında eşcinsel olanlar hayatlarının
gerçek aşkını ararlar. Fakat B ay Doğru asla görünmez, vücutlarıyla
hayal kırıkl ığını hafifleten yüzlerce Bay Maşidal vardır. (Bu da pek
kötü sayılmaz.)
Suriyeli erkekler her zaman hazırdır. "Homoseksüel olmayanın"
anlamı uygulam ada şuna dönüştürül müştür: Her zaman kadınlardan
hoşlanır ama genelde erkekleri tercih eder.
Örneğin taksi şoförleri arasındaki alış verişi ele alal ı m . Di­
ğerlerin in hisse senetlerine yatırım yapması gibi beni m eşci n sel ar­
kadaşlarım, pahalı taksi gezintilerine yatırım yaparlar. Karşılığı mü­
kemmel ve genellikle garant i l idir. Şoförle eşci nsel yolcu arasındaki
sohbet, çabucak şoförün medeni hali konusuna gelir. Eğer şoför be­
karsa ona "iyi ama seni kim boşaltıyor" diye utanmazca sorulur.
"Kendim." Gülüşmeler olur, "ama bu çok utanç verici, i nsanın bir
partneri olması daha iyi." "Evet ama bilirsin bu hiç de kolay değil ."
"Hayır, değil , fakat seni n için bunu yaparım." Şoför genell i kle öneriyi
kabul eder. B ir keresi nde, ateşlenen bir arkadaşımın, şoförün çok
hoş olduğunun farkına vardığında son hızla hastahaneye gö­
türülmekteydi . Doktor ve hastalık çabucak unutuldu, arkadaşı m da­
iresine g ittiler ve tam anlamıyla ateşl i bir şekilde seviştiler. Hemen
iyileşen hasla, "şimdi ye kadarkilerin en iyisiydi," dedi s ırıtarak, "ama
onu bir daha görmedim." B i r başka sefer, başka bir şoför ve yolcu,
Şam' ı n dışında suçüstü yakalandılar. Fakat, onları yakalayan iki genç
polis tutuklamak yerine, daha rahat edic i bir ceza vererek haraçları n ı
kest iler v e onları serbest bıraktılar. Kurbanlardan b iri daha sonra

60
şöyle dedi: "Kendimi cennette gibi hissettim. Penisi bu büyüklük­
teydi .''
Taksi , eşcinsel dedi kodularının renkli konusudur. İsimsiz seksi n
diğer çeşitleri çok daha y avandır. A lışılmış eşcinsel i kilisi y a d a üç­
lüsü, çılgınlı kların ı kıyaslamak içi n , kendilerine has bir dil ge­
l iştirmi şlerd i r. Arapça gevezelik ederek dolaşırken birden bir "man­
zara" (yakışıklı bir adam) görürler ki, bu, dikkat çekici bir "doğru"
(büyük penis) ya sahiptir ve kesinlikle "UÖB" (uğruna ölünecek biri)
dir. Diğer yanda. tartışma sırasında eğer bir "sefil" (güveni lmez kişi,
muhtemelen bir gizli polis) görünürse öğütlenen "Wa-wa" (konuyu
deği ştirmek) d ir. Kulak m isafiri olan kim se, hatta kendi dilleri olan
diğer eşcinseller de dah i l , sohbetin bir kelimesin i bile anlamazlar.
Sokakta i ş bağlamak tamamen gözlerle olur ve Suriyelilerin direk
göz temasından yana h içbir endişeleri olmadığı için, bir davet ile
normal bir bakış arasındaki farkı anlamaya çalı ş mak daha heyecan
vericidir. Şu anda Batıda hüküm süren eşcinsel kimliğini gösteren
işaretlerin eksikliği, avı çok daha belirsizleştirir.
Şam ' da herkes aynı b içimde giyinir, görünür ve davranır. Bu yüz­
den davet ortaya çıktığı zaman rezilcesine uzun, açı k ve bıktı rıcı ola­
bilir bakışlar dakikalarca sürer ve asla başka yöne çevri l mez.
B un un l a beraber, bir kez anlaşma yapıldı m ı , i l işki genellikle ale­
nen gerçekleşmez. B unun tersini gösteren i lginç hikayeler de vardır;
genel tuvaletteki bir kabine girip pantolonunu indirerek ona doğru
eğilen ve yorulup oturmak zorunda kalana kadar (çevredekilere rağ­
men şaşırtıcı bir ustalıkla) pek çok kez becerilen eşci nseller ta­
rafından "el ç i l i k"diye adlandırılan Doğulu bir diplomat hikayesi nde
olduğu gibi. Fakat çoğunlukla, geleneksel Arap utangaçlığı, kısa sü­
reli özel ilişkil erin evlerde, başkasının evinde ya da Türk hamamları
gibi yarı umumi. güven l i yerlerden birinde gerçekleştirilmesini ön­
görür. Aylarca süren çabaları m ı n beni i l k Suriyeli eşcin sel part­
neri mle karş ı l aştırdığı yer böyl e buharlı bir yerdi. Yıkandıktan sonra
havluları na sarınmış olarak dinlenen üç kişi vardı. duruşlarıysa, tek
bir anlama gelebi lird i .
Kazanacağı m çok şey olduğunu fark ederek yanlarına oturdum ve
açıkca "eşcinsel m isiniz?" diye sordum.

61
"Tabi ki, tatlım," dedi i çlerinden adı Adnan olan. Böylece macera
başlad ı .
(Bütün isimler değiştirilmiştir. B u yazıyı ipuçları bulmak ama­
C1yla okuyan kendi insanlarının baskısına hedef' olabilecek Su­
riyeliler, kullandığım isimlerin Suriyeli eşcinsel ya da e,ffinsel ol­
mayan arkadaşlarımın isimleriyle hiçbir ilE;isi olmadığını bilmekten
mutluluk duyacaklardır. )
Adnan' l a çabucak arkadaş olduk. D i ğer eşcinsel arkadaşlarından
farklı olmasına rağmen, beklenen ilk güçlü ipuçlarını verdi. 23 ya­
şındaydı, işsizdi ve biri daha eşcinsel olan üç küçük erkek kardeşi ve
ebeveyn leriyle yaşıyordu. Liseyi bitirmemişti çünkü b abası onun
kendi işin i sürdürmesin i i stem i şti, fakat o, bu i şten nefret ediyor ve
amcasının (oğlanların bulunduğu yer olan) S uudi Arabistan'da ken­
disine bir iş ayarlamasını bekliyordu. Düzgün İngilizcesini BBC ve
djsko müziği dinleyerek öğrenmişti. Adnan ' ın da pek çok eşci nsel
gibi, yabancılara karşı bir zaafı vardı ve vaktin i n çoğunu, kentte ol­
dukları zaman Luftansa çalışanlarının kaldığı l üks bir otelde ge­
çiriyordu.
Ayrıca, Adnan' ın Fayez adında, ordu mensubu bir aşığı vardı ; ve
Fayez' i n eşcinsel olduğunu kabul etmemesi nden kaynaklanan ol­
dukça karmaşık bir ili şki leri vardı . Bu oldukça olağan d ışıydı ama
Fayez ' i n homoseksüel olduğunu anlamak zordu. Tavır- ve dav­
ranışlarında o, ne heteroseksüeldi ne de belirgin bir b içimde ho­
moseksüel ve hatta ona b iseksüel bile denilemezdi. Onun için cinsiyet
ve partner terci hi (genellikle farklı olan) çorapların ı n rengi kadar az
önem taşıyordu. Y i ne de hem eşci nsel hem de kadın düşman ıydı.
Sonuç olarak Fayez' i n neden hoşlandığını ya da bir şeyden hoşlanıp
hoşlanmadığını söylemek güçtü. Günümüzde gelişmekte olan ül­
kelerde ortaya çıkan, dejenere diyebileceğimiz genç i nsan grubunun
tipik bir örneğiydi: yüzeysel olarak Batılı gibi görünme hesaplarında
akıll ı , yapay tavırlı, hırslı ve tamamen ahlaksız, tüketi c i ve Su­
riyelilerin "boş varil" tabirin i uygun gördükleri i nsan tipi.
Doğal olarak, bu durum Adnan' a çok acı verdi . Adnan, "yatakta
çok sıkıcı"diye şikayet etti. "Bazen beni öper ya da okşar ama daima
bunu i stemediği hissine kapılırım. Ben onunla sevişirken o öylece
yatar sonra beni becerir. Fakat bundan hoşlandığını bile söylemez
ama öyle olduğunu bili yorum . Genellikle boşalırken inler."

62
Adnan' ı n durumuna olan sempatim erkek arkadaşım olduğu
zaman git gide daha koruyucu oldu .!oy of" Cay Sex repertuarım onun
.

istek! i vücudunda denememden zevk aldı (bir istisnayla: benim onu


becermeme izin verm iyordu). Alı�ılınış tarzı, ben i , ağzıyla bo­
şaltmadan ö nce sımsı kı kapalı ducjaklarıyla birkaç öpücükten ibaretti.
Bunu ancak bir süt sağma makinesinin verebileceği sıcaklıkla ya­
pıyordu. Beni becerebildiğini keşfedince öpüşmeyi bile bir kenara bı­
raktı. D aha sonraları y ataktaki davranışları tek amacı orgazm olmak
olan yavan ve aceleci bir mücadeleye dönüştü.
Bana, Fayez'in ona davrandığı kadar kötü davrandığını söy­
l ediğimde, kibarca dinledi ve yavaşca "bana bunu söyleyen ilk kişi
sen değilsin," dedi. Öyle görünüyordu ki Lugtansalı arkadaşları da
hemen hemen aynı şeyi düşünmüştü. Sorunu halletteğimi dü­
şünmüştüm fakat hayır; birbirimize açıldıktan hemen sonra Adnan
bana darıldı ve bu ilişkimizin sonuydu.
Suriyeli eşcinsellerin hepsi Adanan kadar duygusuz değiller fakat
çoğunl uğu yataktaki rolleri nin onun kadar bilincindeler. Erkek/aktif,
dişi/pasif kavramları yatağın iki farklı tarafı, çok azı kendini olduğu
gibi kabullenme duygusuna sahipler. Erkekler, eğer sekste pasif dav­
ran ırlarsa "gerçek"erkek deği llerdir; bu sadece uygulamada da olsa,
eşcinsel erkekler kadındır diye ısrar eden bir kültür tarafından mer­
hametsizce sürdürülen yalnış bir görüştür. Kısacası, kullanılmak için
varlar. Bu şiddetl i. (ve tab i i değiştirilemez) bir biçimde hissedilen bir
niteli k ve hayal kırıklığının kaynağıdır. Bu, diğerleriyle birlikteyken
"kadın" olmasına rağmen Adnan' ııı benimle birlikteyken büyük bir
şevkle "erkeği" oyn am asın ı n nedenini açıklar. Ya da bir zamanlar bir
arkadaşımın söylediği gibi, "Onu becermeme izin veren bir erkek bul­
d uğumda çıldırıyorum . Beni becermekten başka bir şey y apmay an
erkek çok var."
Erkeğin sosyalleştirilmesi Suriye' ni n cinsel güçlerinin, eşcinsel
ya da değil, kalplerinde bir anormalliğe neden olur. Tüm erkeklerin
cinsel olarak yalnızca kadınlarla ilişki kurması beklenirken, birçoğu
duygusal olarak yalnızca diğer erkeklerle ilişki kuracak şekilde ye­
tiştirilmişlerdir. Sonuç olarak, hem homoseksüel hem de heteroseksüel
il işki ler ender olarak duygusal , saygı ve sevginin bir arada olduğu
ilişk ilerdir. Erkekler, kadın larla olan i l işkilerinde seksle duygusallığı

63
b irleştirmekte zorl an ırlar; d iğer erkekler işin içine girince bu hemen
hemen olan aksızdır. Yatak odasının dışında i l i şkiler duygusal bir bi­
ç im de kavramsallaştırılır; kemanlar çalarken güneş batışı ve rüz­
garlar ufukta şek i llenmektedir. Fakat, içgüdülerin duyguları soyduğu
yatakta, erkekler duygusuz ve mekani k olma eğil i m i gösterirler. Şu
ünlü sözdeki gibi: Suri yeli ler kötü aşıklardır.
Bununla birlikte, erkek toplumundaki i l işkilerin tuhaf bir şekilde
homoseksüel leşmesine açık oldukları kadar, aldatıcı olan görüşlerde
oluşturmaktadır: Sürekli kendilerine ve birbirlerine dokunan S uriyeli
erkekler yoğun duygulara sahip yaratıklardır. Herhangi biri, onları her
yerde, kol kola yürürken, el ele tutuşurken ve öpüşürken görebilir.
Ayrıca, birbirlerine karşı, başka bir yerdeki erkekler arasında ol­
duğundan daha kibar ve daha koruyucudurlar. Erkek ilişkilerinin
özünde, eğer bu kadar boş olmasa, çarpıcı (ve seksi) olacak bir yu­
muşaklı k vard ı . Yumuşak l ı k, Suriyeli erkeği n yetiştiri lmesindeki en
zayıf noktayı, yani ayn ı kişiyle ci nsel ve duygusal i l işki kurma güç­
lüğünü m askeler ve kısmen dengeler.
Bu zayıflığın eşci nsel açısından, özel melankolik sonuçları vardır.
Kendi duyguları ve cinsel l ikleri arasındaki bağlantıyı çözümlemek ve
partnerlerin aynı çelişkileriyle ilgilenmek zorundadırlar. Bu kişileri ça­
bucak yıpratan başarıl ması olan aksız bir durumdur. Eşcinsell er, tam
anlamıyla hüzünü uzaklaştırma anlayışı içinde, uysall ı k ve rast gele
ilişki kurarak tepki gösterirler. Uygulamada bu, erkekler gibi, Suriyeli
eşci nsellerin de, doğuştan hak olan erkek ayrıcalığını sömürmeyi sür­
dürmelerini (bu kez kadınlar yerine diğer erkekler üzerinde) örter.
Konu olan olay, Abdulaziz adındaki bir tanıdığımın dairesi nde,
onunla ve Ali isimli bir arkadaşla gevezelik ederek geçi rdiği m bir
akşam oldu. Bir ara, 16 yaşındaki Hüseyin ve kuzeni : Mayed uğradı .
Mayed Homs'dan ziyarete gel mişt i ; 1 8 yaşında, esmer, utangaç ve
i nce uzundu. Yalnızca birkaç dakika kalabileceklerdi, çünkü Hü­
sey i n ' i n ailesi onları evde bekliyordu. Birkaç daki ka, Mayed ' i n he­
pimizin gözünü kamaştırd ığı üç saate uzadı. Muhteşemdi.
Hüseyi n ve May cd 1 1 .lO'da kalktıklarında Abdülaziz biraz daha
kalmalarını önerdi Duraksamaları Ali' n in Mayed'i yatak odasına ka­
çırmasına yl'.tt i H i . d cr ise, kasıtlı bir soğukkan l ı l ı kla, tekrar oturduk
ve hiçbir şey olmamış g i bi davrandık. Beş dakika sonra Ali yatak

64
odasına Abdülaziz' i çağırdı, Abdülaziz kapıya gitti ve ben, banyoya
g iderken, onu gözetlerken gördüm. Geri geldiğimde Ali kanapede Hü­
sey i n ' le oturuyordu, kızarmış ve huzursuz görünüyordu. Abdülaziz
ise ortadan kaybol muştu.
Kısa hir süre sonra Ali beni m yanıma gel d i , (onun için) olağaı'ı
dışı bir şey olan. kendi kendine konuşmaya başlad ı . ''Mayed ben i is­
tedi fakat ben ondan hoşlanmayacağım ı düşünmüştüm ve öyle oldu.
Tipim deği l , anlı yor musun'I (Anlamıştım . Ali sadece pasift i .) Onu
hazırlayabi leceğ i m i düşündüm ve Abdülaziz bu işi bitirebilird i ." Ali
bir süre yere baktı . ''Yattığım erkeklerden nefret ederim. Benimle yal­
nızca bir kez bulunurlar ve bir daha asla onları görmek istemem. Bu
yüzden seksten önce aşk arıyorum, çünkü eğer onu seversem benimle
birden fazla i li ş k i kurabil ir." Ali acı k l ı bir şekilde güldü. "Fazla şan­
sım yok."
"Ve" diye devam etti, "Asla eşci nsel arkadaşlarımla yatmam . Ab­
dülaziz' le bile. Diğerleri gibi onlardan da nefret ederim yoksa."
Sonra Abdülaziz, yatak odasından seslenerek; kağıt mendil istedi.
Hüseyi n onl arı götürmek üzere fırladı . O gözden kaybolurken Ali an­
lam lı bir şeki l-t.le bana baktı ve gerçekten komik bir zamanlamayla
"Eşci nsel yaşam ı çok ilgi nç"dedi . ikimiz' de gül mekten kırıldık.
Kısa süre sonra Abdülaziz göründü ve doğrudan Ali 'ye yöneldi.
"Sorun ne? Ondan hoşlanmadın mı?" ele di . İtiraf etti Ali. "Çok ko­
laydı," diye yanıtladı Abdülazi z ' i şeytanca bir sırıtmayla.
Daha sonra. hiç kimseni n yüzüne bakamayan Mayed göründü ve
adeta koşarcasına tem izlenmek için banyoya gitti . Kapıyı açık bı­
rakmıştı ; Abdülaziz ve Al i ' ni n onun yeteneklerini detaylarıyla ko­
nuştuklarını duymuş olmal ı . Kullanılmış bir araba hakkında ko­
nuşan iki istekl i alıcı gibiydi ler. M ayed geri geldiği nde, boynunda
kocaman bir sivilce çıktığını fark ettim . Süveterin i n yakasını çekerek
onu kapatt ı m : teşekkür ifade eden hafif bir gülüşle karşılık verdi .
Abdülaziz ve Ali, hemen, bu sivilceden kimin sorumlu olduğunu tar­
tışmaya başladı lar. B i r kez bi le. yanlarında rahatsız bir şekilde di­
kilen Mayed' e sormadılar. Gerçekte Hüseyin ve Mayed gittikten sonra
hiçbirimizin onlara hoşçakal bile demediğini fark ettim.
Kişin i n duygularına gösterilen bu tür bir kayıtsızlık, Suriyeli eş­
cinseller için tek örnek değildir. Ama bunu teşvik eden tecrit ve sin-

65
silik, aksi şekilde davranmak için terci h şansı olduğu anlamına geli r.
Yal nızca, Suriye gibi bir ülkedeki eşcinseller için var olan ola-­
sılıkların ne kadar acı masız olduğunu düşünmek dizginleyicidir. Şu
an orada, Batıyı, endüstrileşmeden, refaha, sosyal i lerlemeye, fe­
minizm.e ve en son eşcinsel özgürlük hareketine götüren koşulların
hiçbiri mevcut değ i l . B atıl ı eşcinseller homoseksüel yaşam ı n ni­
teliğine odaklanmayan bu y üzyılda başladıl ar ve bizler bu konuda
aktif olarak bir şeyl er yapmaya başlayalı on yıl oldu. Suriye l i kar­
deşlerimizi, şu an bizim olduğumuzdan daha geri olmakla suçlamak
haddin i bilmezli k olacaktır. Yalnızca bizim kadar şanslı değiller. Ya­
şamlarındaki gerçekte yaşad ı kl arı bölgedeki , trajedin i n görünüşte
sonu yok. '
Bu yüzden, karşı karşıya oldukları korkunç eşitsizliğe rağmen,
Suriyeli leri n ne kadar duygusal, sıcak ve cömert oldukları dikkate
değer. Güzel anların ve gülmenin büyük değerini anlayan bireyler ola­
rak partiler veriyorlar.
Ö zell ikle bir partiyi anımsıyorum. Abdülaziz' i n dairesi nde top­
lanmış sekiz kişiyd ik. Adnan da oradaydı. Böylece, ikisi de evl i i k i
orta yaşl ı adam vardı . B iri ne kadar resmi i se öteki d e o kadar bo­
hemdi (ikincisi için, Abdülaziz. şehrin her köşesi nde daireleri ol­
duğunu ve arkadaşlarına anahtar verdiğ i n i söyledi). İki de genç adam
vard ı . Bunlardan biri uzun boylu ve şehvet düşkünüydü, diğeri ise
moda dergisinden fırlamış gibiydi .
Parti, her i l işkide olduğu gibi, son partiyle ilgili fotoğraflara tekrar
bakmakla başladı. Bunlar, "bayanlar" ı n iç çekişlerle bütünlenen çay
zi yafetin i n ritmiyle elden ele dolaştı ve bir köşeye kondu . Birden bire
hava değişti : biri her yerde bulunan Avrupa malı kaset-çal arı açtı ve
herkes dans etmeye başladı. Şehvet düşkünü ve Mauhen karanl ı k bir
köşede b irbirlerin i emiyorlard ı . Adnan' la ben Resi mi ile ded ikodu
yapıyorduk. Birden müzik sustu ve ortalık karardı . Yine elektrik ke­
s intisi m i ? Hayır. "Camellia" zamanı
Yandaki bir kapıdaıı görünen, bileği çok hoş gösteren ama ayağı
mahveden k ibar sandaletlerden giymiş i nce uzun, biçimli bir bacaktı.
Bacağın ardından, odanın içinde ipek bir eşarp gibi açılarak, hasır
bir şapka, kombinezon ve etek giymiş olan Abdulaziz geldi . B ı yığı
ve kıllı göğsü dışında Vogue sayfaları ndan fırlamış gibiydi . Hızlı

66
disko müziği eşliğinde titizli kle hazırlanm ı ş dansını sundu, ona ıs­
lıklar ve alkışlarla teşekkür ed i ldi ve kapın ı n ard ı ndan gözden kay­
boldu. Anı nda herkes üstünü değiştirmek için banyoya koştu. İ çleri
çeşitl i eşyal arla dolu plastik alışveriş çantaları ortaya çıktı ve in­
sanlar peruk. eşarp, maskara, ruj , etek, çorap ve ayakkabı değiş to­
kuşu y aparken hava parfüm kokusuyla ağırlaştı . B azıları üç değişik
giysi getirmi şlerdi , biri giydiği her şeyi kendi dikm işti. Oryantal
müzik koyuldu ve bütün bayanlar birer birer kalkıp göbek attı lar.
Ortadoğu' da geçirdiğim süre içinde hiçbir şey arkadaşları mın
dans ederkenki çekiciliklerinden daha çarpıcı değildi . Yarışman ı n
kad ı n ı n çekiciliğini tayin ettiği bir ülkede arkadaşlarını e n iyi kadın
dansöze taş ç ı karttılar. Bunun onlara verdiği rahatlık etkileyici idi.
Müzi ğin ato nal tıngırtısından cesaretalarak, kıvırttılar ve kalçalarını ,
en azı ndan kısa bir süre için onlara cinsiyetlerinin ironisini unutma
i m kanı sağlayan karışık bir zafer şarkısına dayadı lar.
Dans etme olayı bir anda, unutulmuş, gülünç, kendini küçültücü
korku dolu, duygusal ve hüzünlü bir hikayeyi hatırlatıyordu.
Bu ayn ı zam.a nda Zuzu' nun hikayesiydi. O anda, büyük bir ola­
sılıkla o, caddelerde dolaşıp, başka bir oyun ayarlamaya çalışıyordu.
Onun gece misafirliği, kapalı kapılar arkasında kıvrı l an yücutlar gibi,
Suriye' de kaybetmek üzere doğman ı n bedelidir.

EDiTÖR ' ÜN YORUMU


Gary M acDonald ' ın , şu an baskı s ı olmayan ve birçok kü­
tüphanede bulunmayan, The Body Politic adl ı bir Kanada gazetesinde,
1 984'de yayımlanan makalesi , Şam' daki manzaranı n can l ı bir dö­
ki.iınünü verir. Bu yüzden, Zuzu' dan söz edilen paragraflardak i dü­
şüncelere affına sığınarak katıl masak da bu kitapta ona yer vermek
istedik.
Mac Oonald'dan farkl ı olarak ben, Suriyel i maçonun kendini ve­
renden ziyade (istediğini) alan olarak gördüğünü düşünüyoru m ; veren
(vücudunu ya da arkadan) ibnedir. Suriye' de gözlemlediğim karşıtlı k
"yapmak" v e "yapılmak." "Penisin v e vajinanın iyeliği gereksiz bir
tartışma konusudur," cümlesiyle, MacDonald' ın "erkekler becerir, ka­
dınlar becerilir düncesi konuşulmadan sürer" demek istediğini dü-
. �ünüyorunı .

67
Jehoeda Sofer, "İslam Kanunlarında Eşcinsellik" başlıklı ma­
kalesinde Suriye Ceza Kanununun eşcinsell iği ölümle cezalandırma­
dığına işaret eder ki, bu MacDonald ' ı n 8 . paragraftaki cümlesinin zıt­
tıdır.
B undan başka, umarız şu ana dek yazılanlar, eşcinsel ifadesinin
erkekler arası c i nsell iğin doğulu kavramına uygun olmadığına ve on­
l arın gerçekliğine i nanı lmadığına açık l ı k kazandırmıştır. "Giriş" bö­
lümü ve "Erkek Erkeğe C insel l i ğe Farklı Yaklaşımlar/ Fas' tan Ö z­
bekistan ' a Erotizirn", ''Fas ' ta B i r İtalyan", "Türkiye' de Travestiler ve
Transseksüeller", "Paris' tek i Arap Erkekleri" başlı k l ı m akaleler bu
görüşü açı k l ar.
MacDonal d ' ı n gözlemleri nden ikisiyle ilgili fakl ı bir yorumda bu­
lunmak i stiyorum:
l . Korkunun, yalnızca küçük sosyal yapılar oluşması nın ana ne­
deni olduğuna inanıyor. D iğer yanda ben, bunun nedeni n i n ilgisizlik
olduğun u düşünüyorum: ''kızl ar" (Suriye Arapçasında manyakin ib­ -

neler) birbirlerine sosyal ve duygusal desteği sağlamaktalar, seks için


ise "gerçek" erkeği tercih ediyorlar.
2. MacDonald "kısa sürel i özel ilişkilerin" varlı ğı ndan "ge­
leneksel Arap utangaçlığını" sorumlu tutar. "Doğulu diplomat"ın
onunla alenen i lişki kurmaya hevesli say ılamayacak kadar çok Su­
riyeli bulm a hikayesi b.:na, açı klamanın geleneksel Arap utan­
gançl ığıncla değil, vericinin keneli "şerefsizliğini" çok açık yapma gö­
nülsüzlüğünde yattığını gösterir.
Arno Schrnitt

YAZARIN YANITI
Yazım ı n üçüncü paragrafının son cümlesi olan "Peni s i n ve va­
j i nanın iyeliği gereksiz bir tartışma konusundur," cümlesinin an­
lamıyla ilgili sorunuza cevap olarak: B itirdiği paragrafı özetlemeyi
amaçlad ı m . "Gereksiz bir tartışma konusu" ifadesini anlamından
daha yumuşak bir tarzda kullandım, yani "doğru bir.cümle çünkü tüm
mantı klı olanakları sağl ıyor." Üçüncü paragrafta şu noktayı ifade et­
meye çalıştım : Suriyel i kültüre sahip kafalarda, anladığım kadarıyla,
davranışları sınırlandıran c insiyettir. Suriyeli bir erkek bel l i bir takı m

68
şeyleri yapar, diğerlerin i i se yapmaz çünkü o bir erkektir. Bu yüzden
Suriyeli erkek cinsiyetin i n katı kanunları çerçevesinde, erkek becerir
fakat beceri lmez. Becerir çünkü penisi vardır ve penis yalnızca be­
cermek (ya da ifade ettiğim gibi, vermek) için yaratılmıştır. Suriyel i
bir kadın becerilir çünkü vaj i nası vardır ve vajina yalnızca becerilmek
(ya da almak ) için yaratılmıştır. Genişletirsek, bir erkek becerilemez
çünkü kadın değildir. Bu kültüre mantık çerçevesinde, penisin iyeliği
gerçekten tartışma konusu bile olamaz, çünkü S uriyel iler için tek
mantıklı olasılık penisleri n becerdiğidir.
Gary B. MacDonald

69
İRANLI ERKEGE YAKIN B AKIŞ

Jerry Zarit

TAHRAN'DA yaşadığım dört yıl boyunca sık sık, İranl ı l arın b iz ya­
bancılar olmadan ne y apacakların ı düşündüm.
Ş i mdi, Şah ' ı n demode, Ayetullah' ı n moda olduğu şu dönemde,
bunu her zamankinden daha çok merak ediyorum.
B i ldiğim, sevdiğim ve nefret ettiğim yok olmuş, eski devrimci
İran' a daha geniş bir açıyla tekrar baktığımda görebildiğim, eşcinsel
yabancılarla İranlı erkeklerin , karşılıklı bağımlı, karmaşık i l iş­
kilerin i n Doğu-Batı arasındaki fikir ayrılığının bir parçası olduğudur.
İran, bana ve benim gibilere göre bir seks cennetiydi. Gerek ni­
celik, gerekse nitelik bakımından hayatımın en heyecan verici de­
ney i m iydi .
Yine de, bir iki i'itisna dışında, homoseksüelleğin i kabul eden hic
·

bir İranl ıya rastlamadım.


Kültürel anlayış bir toplumu diğerinden ayırır ve İran'daki c ! • ,
davranı�lar, (diğer t ü m davranışlar gibi) bizimkinden çok fark l ı
kültürel koşullan.rnanın uzantısıdır.
Ci nsel roller, huna karşı tutumlar ve hatta cinsell i kle ilgili dil fark­
l ıdır. Sevi�tiğim tüm erkekler homoseksüelden ziyade biseksüel ola­
rak adlandırı labi lirler. Y i ne de hu sözcük hi le, kendilerini Batılı part­
nerlerinden daha aktif gösteren erkeklerin büyük bir çoğunluğu ya da
niyetlerin i beli rten şaşırtıcı açıklık ve agresiflik için tanı bir anlatım
değildir. Onları Batı tarzı fahişelerle k ıyaslamak. ki�iyi gerçeğe daha
yak ı n bir konuma getirebi lir, çünkü para, tek kelimeyle, oyunun bir
parçasıdır; hem fahişede hem de lranl ıda erkekliğin ya da he­
teroseksüelliğin başka bir erkekle sevişmekle etkilenmeyeceği bilgisi
vardır.
Eğer şimdiye kadar bir bilginiz yoksa bile, artık bu "homoseksüel
olmayan" İranlıların yatakta (ve hatta sokak aralarında, parklarda, ha­
reket hal i ndeki ya da duran araçlarda, i nşaatlarda, vb . . . ) en çok ne
yapmaktan hoşlandıkların ı tahmin etm iş ol man ız gereki r. Onlar ana!
ve oral bakı mdan erkek rolünü üstlenirler, becermek , büyük farkla,
tercih edilen eylemdir. Kuni, '' homoseksüel" anlamına gelen Farsça
sözcüklerden biri, bu rölün önemini açıklar. Kuni k ıçtan (kun ) i lişkide
bulunan k iş i demektir. Sözcükler davranışları yansıtır; yani baş­
kasını arkadan yapan kişinin homoseksüel olarak düşünülmesi teh­
l i kesi. yoktur. Arkadan i lişkiye izin veren kişi bunu genell i kle gizli
yapar ya da hizmeti karşıl i ğı para talep ederek mantıklı bir gerekçe
bulur veya beni m gibi bir yabancıdır.
İranlıların zihinleri n i n ana] seksle meşgul olması sabit fikirl i ol­
ınalarıyla bağlantılıdır. Şakalar ve aşağılamalar çok fazladır ve bir er­
keğin arkadaşının pantolonunun içine girmeyi arzuladığını beli rtmesi
genel l i kle bir jest olarak alın ır. Farsçada "pezevenk" anlamına gelen
iki sözcük vardır: Biri vaj i nanın pezevengi (koskeş), diğeri kalçanın
(kıınkeş).
Genç erkekler çok revaçtadır] ar. M ichener' i n Caravans' ıncla dans­
çı oğlanla ilgilenen kişiyi kavgada öldüren adam, gerçekten pek uzak
değildir. Çocukların tecavüz edilip öldürülmeleri çok yaygındır.
Küçük çocuklar (hem erkek hem k ız) sürekli ortadan kaybolurlar,
fakat bir çoğu Ameri kalı ya ela Avrupalı olduğundan basın bunu gizli
tutar.
Erkek arasındaki ;mal seksin kabul edilebili rlik derecesi (şüphesiz
biri nin erkek rölünü üstlenmesi koşuluyla) sosyal sınıf ve dinsel

72
inançlara göre çeşitlilik gösterir. Birçok erkek bir ya da dah<ı fazla ar­
kadaşıyla i ki nci kez geldi ve bu deneyimi onlarla paylaştı : açı kca
bell iydi ki, bu ''homoseksüel olmayan" arkadaşlar, birçokları gibi bir­
birlerine karşı istek duyuyor ve bunu üçüncü bir kişi yoluyla ifade
ediyorlar.
Daha eğiti m l i ve zengin kesimde aynı şeyi yapar, fakat bu konuda
daha ikiyüzl ü bir davranış sergi ler. Sosyetedekiler ise İran'da oğ­
lancılığın olmadığını varsayarlar ve bunun çok kötü olduğunu yi­
neleyip dururlar. E.M. Forster A ppassar;e t o lndia (Hi ndistan' a bir
Geçit) adl ı eserinde Doğudaki davranı şların kişiselleştiri l m i ş ah­
laksal kural lar tarafından değil, toplumsal talepler tarafından be­
l irlendiğinden söz eder; başka bir deyişle, bireyin başkalarına ya­
kalanmadan yapabildiğidir. Bizim toplumumuzun insanları dış görünüşe
ne kadar önem verirlerse versinler, İranlılarla kıyıslandıklarında, daha
açı k ve diirüstler.
İran' da eve istediğin kadar olan getirebilirsin, ama kız getirmeye
kalkarsan sorunlar başlar; komşularla, ev sahibiyle, kızın ai lesiyle,
polisle, kısaca herkesle. İran gibi ülkelerde homoseksüelliğin var­
lığına gösteri len asıl neden, kızlarla i lişkinin yasak olmasıdır. Evl i l i k
d ı ş ı i l i şk ide bulunmuş b i r k ı z ı n ö l ü m riski, yalnı zca ücra köylerde
kal m ı ş olsa ela, hir genç kızın evlendiği gece bakire olması hiila çok
önem l idir. Benim İran'da olduğum dönemlerde flört artmaktaydı;
fakat kız <irkaclaşlarıyla seks yapma şansına sahip gençler, bana,
bunun beni m le yaptıkları seksle ayn ı tür olduğunu söylediler. Ayrıca
birçok evli erkeğin ana] seksi tercih etmeyi sürdürdüklerin i öğrenelim.
Oral seks ana! seksten daha çok kınanırdı, (hemen hemen ayn ı
zevki verse bile). Birçok İranl ı i ç i n buna gerek yoktur zaten , çünkü
onlar için seks daha başlamadan biter. Oral seksi Batılıların ortaya çı­
kardığı bir sapıklık olarak görürüler.
İran 'da fuhuş vardır. Tahran'da "New City" olarak bili nen kır­
mızı ışıklı bölge ele dahil . Fakat gizli i l i şkilerin çabuk ve kolay ol­
duğu bu beş mi lyonluk koca şehirde ekonomik, hijyeni k ya da daha
başka nedenlerden dolayı fahi�eler, tüm erkeklerin bütün ge­
reksini m lerin i karşılayamı yorlar.
Din, bekaretin önemini ve fuhu�tan ho�nutsuzluğu güçlendirir,
fakat ayn ı zamanda homoseksüel eylem için de bir engeldir. Dinin
İranl ıl arı n yaşamı ndaki gücü beni çok etki ledi ve sık sık garip bir şe­
k ilde, seks yaşant ı m da dahil , yaşamımı etk i l ed i .
D i nsel v icdanı y üzünden , kad ı n ya d a erkek, k imseyl e i l işkide bu­
l u nmayan ereklerle birçok kez kaşılaştım . B i r kez, daha önce birlikte
olduğum birini içki içmek için evime davet etmiştim, fakat dini tatil
olduğunu söyledi. Başka biri ise kutsal Ramazan ay ı n ı n en kutsal
anında sev iştiği i ç i n , Tanrı ' n ı n onu nasıl cezaland ıracağ ı n ı merak
ed iyordu . B i r başkası duvarımdaki küçük antika halıyı ters çevirmem
konusunda ısrar etti , çünkü üzerinde "Al lah" yazıyordu ve yatakta
çıplak ken bize dönü k olmaması gerekiyordu .
İran' da ç o k görülen çaresizliğin cinsel olduğu kadar ekonomik bir
yanı da vardı r. Hırsızlık ve fuhuş aracı lığın gerekeli bir parçasıdır,
buna rağmen arkan dönük olduğu an bir şeyler çalmaları için ko­
nukların ı z ı n seks partneriniz ol ması gerekmez. Hırsızl ı k ti.im sosyal
sınıflar için öylesine yaygındır ki, bunun arkasında ekonomi k ih­
tiyaçtan daha öte pataloj i k bir olay aranmalıdır.
Politi k tatsızl ıklar buna eklendiğinde ortaya karmaşık bir görüntü
ç ıkar. B u görüntüyü tanımlamak için bir örnek vermek i stiyorum. B ir
zamanlar Nasser adında bir asker tavl am ı ş ve eve götürmüştüm, bol
bol şarap içmiş ve se:vişmiştik. B ana bir şair olduğunu ve kendisinin
kişisel , h ükümetin i se pol it i k bulduğu bir şiiri yüzünden bir y ı l dan
fazla hapis yattığını söylemişti. Zamanında bir profesöre gidip ken­
disini eğitmesini rica etmiş, fakat parası olmadığı i ç i n proföser onu
kovmuş. B i rçok genç İranlı gibi, o da İran' ı terk etmek ve mümkün
olursa Amerika' ya gitmek istiyordu. Ona, Time Dergisinde hakkında
bir yazı y ay ı m l an an şair Reza Baraheni ' den söz ettim . Bölücü olduğu
şüphesiyle hapis yatıp, i ş kence gördükten sonra Amerika'ya gitmiş
ve orada God's Shadow Prison Poems adlı k i tabı çevril ip bas ı lmıştı.
Nasser, ayrıca onu Amerika' ya götürmek isteyen fakat bir kazada
ölen, Amerikalı bir tanıdığından söz etti. Ondan geriye tek kalan bir
resimdi. Fakirl i kten ve fakirler için h içbir şansın ya da umudun ol
madığı bir yerde yaşamaktan konuştu durdu. İran' a ilk geldiği mde,
Sadegh Hedaycıl' ı n k lasik romanı The Elimi Owl'un çaresizliği ve
dünya nefretinin sürreal istik dışa vurumuyla, İran mentalitesini nasıl
yansıttı ğ ı n ı <ı n l ayamamıştım, fakat dört y ı l sonra, n ihayet bunu fark
etmeye baş l ad ı m .

74
Jran ' da olduğum süre içi nde ülke geleneksel değerlerini hızla yi­
ti riyordu. Onları n yeri n i uyanık ve açgözlü bir orta sı n ıf, ü n iversi te
mezun u kadınlar, bluejeanler, Rolling Stones, di kkatsiz şoförler, ür­
kütücü bir trafik , hava kirl iliği ve kötü davranışlar al ıyordu. B atı tek­
nolojisi kaçınılmaz kültür yüküyle geliyordu.
B atı teknoloj is i gibi, Batı n ın homoseksüelleri de hızla geli şmekte
olan İran ' da i ht iyacı karşı ladı lar. B uralarda çok sayıda Amerikal ı ve
Avrupalın ı n bulu nması (ve B atıda binlerce İranlı yüksekokul ve üni­
versite öğrencis i n i n olması) İranl ı l ara istedikleri, ama çok az şans­
l ı n ı n d ı ş ındaki leri n elde edemed i kleri her şeyi hatırlatt ı ; ekonomik
rahatlık, eğitim şansı, politik hak l ar ve c insel özgürlük. Asırlardı r
mahrumiyet içinde yaşadılar, fakat ş i md i aniden çaresizli kleri n i n far-·
kına vard ı l ar. İranl ı l ar i ç i n B atı lı l arın cinsel lik, ekonomi ve politi kay ı
içeren bir çekiciliği vardır. Çünkü B atıl ı homoseksüel ler sık s ı k ge­
reksi nim duyulan gizl i liği (dil bilmeyen bir yabancı olarak ar­
kadaşlara ya da aileye boşboğazlık edemezler) ve uygunluğu (her
şeyden öneml i s i , biri n i n aşağ ılanan kadı n rol ünü üstlenmesi gerekir)
sağlarlar. Açı k ·ren k saç ve tenleri varsa çok daha iyi, çünkü bu özel­
likler daha çok beğenilir.
Aynı şek ilde İran ' ı n da bizler için kayda değer bir çekicil iği var­
dır. Fantezilerimiz her ne ise; erkek k ı lığı nda pol isler, kamyon şo­
förleri, öğrenciler, atletler, deni zciler, iş adamları, soyguncu çeteler
dünyadaki eı:ı yakışık l ı erkekleriyle İran onları gerçekleştirmek i ç i n
tek yerdir.
İran l ı erkeklerin hepsiyle i l işkim i n seksüel olduğunu kastetmek is­
ıcmiyonım . B azı mükemmel kişilerle arkadaşl ı k ya da duygusal dost­
luklar kurdum. Sanırım bunlar genell ikle biz yabancıları salt seksten
daha fazla şey ler i ç i n arayan uyumsuzlar ve yalnızlığı seçen kişilerdi.
Bir kadın bunu y apam azdı , çünkü İranl ı erkekler kadınlara arkadaşlık
kavramıyla yaklaşmazl ar. Ne yazık k i , cinsiyet ayrımıµm yı llar süren
geleneği kadınlarla erkekler arası nda karşıl ı k l ı bir güvensiz l i k ve
dü�ınan l ı k ol uşturmu ş .
Fiziksel tatmi n i n de büyük b i r bölümünün c insellikle i lgisi yoktur,
çü nkü İran' da öpüşme ve el tutma, arkadaşlar arasında normal dav­
ran ış biçimlerinden kabul edilir. Arkadaşlık bizim ülkem izdekinden
daha değerli ve içtendir.

75
Açı kcası İ ran l ı ların homoseksüel yabancı l ara (tüm yabancılara ol­
duğu g i bi ) ve özell i kle Ameri ka l ı l ara karşı tutum ları çeli ş k i l idir. Kıs­
kançlık, m i l li yetç i l i k ve ahlaksal hoşnutsuzl u k gibi duygular, İran­
l ı ları n Ameri kal ı l ara karşı olan aşk ı n ı hitiren şiddeti tüm dünya
gördü, herhangi bir aşk-nefret i lişkisi nde garipsenmeyecek bir �iddet.
Ş i md i merak ediyoru m : Bu güzel, siyah saç l ı oğlanlar biz olmadan
ne yapacaklar?

76
GÜN ÜM Ü Z İRANLI ÇOCUÖlJ

David Rced

TA HRAN' I Ortadoğunun gecekondu metropolü olarak resi m leyenler


ic,:in bu resmi tekrar çizmeme izin verin . Kalı n duvarlı gecekondular
varlı k ları n ı sürdürüyorlar; onlar air-cond i tiondan önce var olan en
serin yerlerd i . Fakat artık şehre hakim olan çel i k ve camdan yapı l m ı ş
ofis ve apartman kuleleri . Karla kapl ı dağlar verimsiz ç ö l imaj ı n ı ya­
lanlamakta. Şehirdeki ağaçlar ve bahçeler halı desen lerindekiler
kadar bereketl i . Arabalar, Tahran ' ı n geniş, modern caddelerini, es­
kiden at arabalarının kirli sokakları doldurduğu gibi dolduruyorlar.
Hatta Tahran l ı l ar şehi r yaşam ı nda yeni olan köy lüleri n eşekleri ne
biner gibi araba kul l and ı kl arı şakası n ı yaparlar, tek fark şimdi duman
kusup, bir yerlere çarpıyorlar. Araba İranlı bir erkeğin erkekl ik to­
tem i . m aço egosunun bir sembol üdür. Her kırmızı ışık yeni bir ego
yarışı i ç i n bir fırsattır. Tahran ' ı n ölüm i statistiklerine göre trafik ka­
zaları kalp krizlerinden daha fazla.
Trafikte ortaya çıkan bu bastırı lmış saldırı, sekste de ortaya ç ıkar.
Bunun tersi olan hükümet çabaları, İran ' ı n Müslüman ve erkeğe ait
bir dünya olduğu yönündedir. Sosyal bak ı mdan kadınlar, yerli ya ela

77
yabancı , i k i n c i s ı n ı f vatandaşl ardır. Paris modasına uygun giyinmiş
de olsalar, İran çadoru da giymiş ol salar kadınlar seksi n yasak mey­
ves i n i temsil ederler. Kutsal kanun evli l i k öncesi seksi yasaklar, bu
yüzden her i k i c i n s de cezalandırı l ma riskine karşı tutkuya esir olmuş
d urumdalar. Doyumsuz arzu saldırgan l ığa dönüşür. İtalyan biki n i l i
güzellerin fi l m leri genç erkeği n sokaktaki y al n ı z kadınlara l af at­
masına ve açı kca rahatsız etmesine neden olur.
Özell i kle batıl ı kadınlar yararlanılabi lecek hedeflerdir. Dergi ler ve
fil i nıler o nları uygun ve i llegal olarak damgalar.
"Bir erkek şehveti yüzünden suçlanamaz," derler. Daha eski za­
manlarda İ ranlı l arın ci nsel rahatlama i ç i n başka yol ları vardı. Ka­
dınlarla birlikte olamayan erkekler hayvanl ar ve başka erkeklere yö­
nel irlerd i . Hayvanl ar, artık, demode olarak nitelendiri l irler, erkekler
i se i llegal . Fakat bugün Amerikalı erkekler, b i r zamanlar sevimli hay­
vanlara yönel m i ş bakışlara hedef o lmaktalar.
Raslantıya bakın ki, İranlı lar, Amerikal ı larl a bizim Yunanl ı l arla
ve Amerikalılarla dalga geçtiğimiz gibi dalga geçerler. Derler ki,
Amerikalı erkekler arkadan vermekten hoşlanırlar. Şu semantik kur­
nazlığa d ikkat edi n : İranl ı erkekler düzerler (bu maço imaj l arını ko­
rumak i ç i n yapılan bir eylem); Amerikan erkeklerinin yapılmaktan
hoşlandıkların ı söylerler, yani Amerikan erkekleri kadın gibidirler,
hoınoseksüeldi rler. Ve tab i i ki saygıyı hak etmezler.
B i seksüel l i k Yunanistan' la Afgani stan arası ndaki ülkelerde yay­
gın olabi lir, ama tarihsel olarak bu; homoseksüel l i k anlayışı i ç i nde
değ i ld ir. B i r erkek başka b i r erkeği arzulayamaz, Al lah yasaklar. Eğer
birin i arzularsa bu; i nce, tüysüz, kadınsı, genç bir oğlandır. Ve bunu
c i nsel eğitim ve doğum kontrolü diye adlandırır. Oğlan büyüyünce
c i n sel i l g i s i kadınlara ve başka oğlanlara yönelir, ama erkeklere değ i l .
Gelenek sürer. Tabular varlı klarını korur. İran h u n u ağır hapis ce­
zalarıy l a cezal andırır. Yabancı ların şakaları bir yana, Şeriat ka­
nun ları , hırsızların elleri n i n kesi ldiği gibi, c i n sel sapıkların pe­
n i sleri n i n kesi lmesini eı11retmez. Asl ı nda İran göze göz, dişe di�
cezaları n ı uzun süre önce yasaklad ı . Fakat İran hap ishaneleri n i n şa­
kası yoktur. Ya da korkutucu SAVAK gizli polisinin ve onun j ur­
nalcileri n i n . Her zaman i zlenirsiniz. Eşc i nsel lcri n küçük dünyasında
var olan paranoya Tahran ' a yayıl ır. Geceni n koruyucu karan l ığı nda

78
bile şehir parkları New York metrosu kadar ürkütücüdür. Tehl i ke] i
olan, soyguncular deği ldir. Sokak suçl arı kad ı n l ara yap ı lan ufak sal­
dırılarla s ı n ır l ı görü lür ve Tahran erketler i ç i n dünyan ı n en güven l i
şehri olab i l i r. Fakat qci nscl l er i ç i n rahatsız edici yerdir.
İlk rahatsızlığı, 28 yaşı nda, Abbas adl ı bir güreşçi seks için ben i
evine davet ettiğ inde yaşad ı m . Konukseverli ği çok enqer görülen bir
şeydi , çünkü genç ç ü n kü İranl ı l arın çoğu kendi ev masrafların ı kar­
şılayamadıklar ı için evlenene kadar aileleriyle otururlar. Abbas ya­
şadığı sokağın köşesi ne kadar bana yolu gösterd i . Kendisi eve girene
elek orada beklememi söyled i ; komşular eve gelen yabancı bir adamı n
dedi kodusun u yapabi lirdi. Ben i çeri girince kapı ları kil itledi, perdeleri
çekti ve televizyonun sesini sonuna elek açtı . Ailesi geleb i l i r kor­
kusuyla tamamen soyu nmad ı . Öyle ele oldu. Onlar ön kapıy ı açar­
larken ben arka kapıdan ç ı k ıyordum .
İranl ı lar kendileri n i ai len i n ve arkadaşları n sosyal güvenliği i l e
çevrelemişlerdir. Seks ele ayn ı düzeni izliyor. Sekse hazır b i r İranl ı
yabanc ı , bir eşc i nsell e tanışıııca, bir clahaki sefere arkadaşları n ı ela
getirir. Abbas tek istisnayd ı . Onu tan ı mak İ ran' daki qci n sel i li şk i n i n
her türlü zorl uğunu kanı tlad ı . B i rçok yabancı grup seksin şehveti n i
yaşadı ktan sonra soyguna uğraman ı n ı stırab ı n ı yaşamıştır. B i r İran l ı
ci nsel açl ı k duyan arkadaşları nı ziyarete getirir. B i rkaçı e v sahibiyle
ana! ve oral zevk i tadarken di ğerleri kamera, para ve hatta Lev i ' s bu­
labi l mek i ç i n evi kolaçan eder. Tan ıdığım bir Teksas lı her şeyi n i do­
laba kil itledikten sonra gelen leri buyur ederdi. Fakat diğerleri o kadar
şans! ı olamadı ]ar.
Parlak. kalitesiz kumaştan yapıl mış tulum giymiş bir San Fran­
,

s isco lu Tahran ' ın tek eşc i nsel barı nda genç bir İra n l ı tavl amış. Ertesi
gün işe g iderken İran l ı da onunla çıkmış. Daha sonra daire n i n ka­
pıs ı n ı maymuncukla açarak, gümüşi tulum dah i l her şeyi alınış.
B aşka bir Ameri kal ı da İ ranlı sevgi l i s i n i önce ufak tefek şey leri, daha
son ra da değerl i eşyal arı araklarken yakalam ı ş . Homoseksüel aşk ı n a
oralarda ender rastlanır, en azından b i r yabancıyla, bel irl i bir fiyatı
olmadan , yani bedava yemekler, bedava jean ler ya da Ameri k an visa
kartı alma yard ı m ı ol madan bir i l i şki pek yaşanmaz. Her zaman ya­
bancı öder. "Neden ödemes i n ki," diye düşünür İran l ı , "yı lda 30 bin
dolar kazanı yor."

79
Tek gece l i k i l işki ler i n de bedeli vardır. Gurur yüzünden İranlı ge­
nel likle dom i n nat "erkek" rol ün ü üstlenmekte ısrar edecektir, böylece
pas i f "dişi" Jikle i t ibarı zedelenmeyecektir. Ve seksin şehvetten öte
bir iş olduğunu kanıtlamak için para isteyecektir. Genell ikle para ta­
lebi nden başka söyleyecek şey i ol mayabi lir. Her nasılsa, yal n ızca
bun u konuşmak ortada günah ya da c insel yak ı n l ı k olduğunu i nkar
etmek için yeterli görülür. İ ran' a gidenler pazarda olduğu kadar yatak
odasında da bir pazarl ı k y apmayı unutmamal ı d ı r. Aksi takdirde yal­
nızca hayvan gibi beceril mekle kalmazlar, ayn ı zamanda soyulurlar.
Fakat, şüphesiz, ay nı şey herhangi bir yerde herhangi bir turisti n ba­
şına gelebil i r. Bu olayı n olmayacağ ı nı düşündüğüm tek yer Tahran ' n ı ıı
tek gerçek eşc i nsel barı olan C helsea Pub' tı
Bel A i r Hotel ' i n üst katında b u l u n an Chel sea P u b , Tahran ' ı ya­
bancı eşcinsel leri n sevmek zorunda oldukları bir bar; ucuz l i körlerle
yapı l m ı ş pahalı içkiler, çirkin bir dekor ve kapal ı devre , gizlenmeye
b i le gerek duyulnı aııı ı ş odayı gözleyen bir kamera. Fakat, özel par­
tiler dışında . �eh i rdeki tek eşci nsel cenneti burası . B ir barmenin
"bana yalnızca beş dolar verd i n " yalanını söy leyerek, verdiğim yirmi
doları n üstünü cebine i n d ird iğ i gece, Bel Air olmadan da ya­
şayabileceğime karar verd i m .
Ne şans k i , Tahran' da tanışı lacak v e e ş bulunacak daha güven i l i r
yerler var. Buralar caddelerd ir. Ş a h Rıza veya Pahlavi caddelerin i n
kal dırımlarında ya d a günq batarken i nsanların dolaşt ığı şehi r par­
kında bas i t b i r gül ümseme s izi çabucak başarıya ulaştırır. Aynı şey
Interconti nental Hotcl ' i n i n altındaki Farah Park ' ı n ı n ağaçl ı kl ı yol­
larında da işe yarar. B urada askerler uniformasız eylemleriyle tan ı n ı r.
En i lginç ve çabuk olanı W ienerwald ' dadır. Tahran Üni versites i ' nin
yan ında bir bira ve snack barı. B ira çek ingenl iği azaltır.
Sıcak bir yaz akşamı iki Wienerwald müşteri s i ben im için ağız
dalaşına başlad ı l ar. Kısa bir süre sonra , be n i m giirüşürn hiç so­
rul madan, arkadaşları da bu tartışmaya kat ı l d ı . Birkaç d ak i ka içinde
Gun smoke salonunda y u rnruklaşmalar başlamışt ı . I l k bira şişesi fır­
latı l d ı ğ ın d a ben barı n altı na dalmıştım. Ş işeler du varlarda ve müş­
teri lerin kafal arı nda kırıl ırken barmen gülerek bunun her zaman ol­
duğunu söy led i . Daha sonra kavgay ı başlatan iki kişi beni d ışarda
_

80
bekleyen , motosiklete sürük lediler ve ş işelerin uçuştuğu hayvanat
bahçesi n i arkamızda bırakarak uzaklaştı k.
İran ' ı n sosyal görüntüsünün çok daha sakin ve geleneksel olduğu
yerler Tahran ' ın hamamlarıdır. Eşcinsellere yer yoktur, hatta bazı ya­
bancı l ar bu şüpheyle geri çevri l irler. Fakat buralar şehrin en içten eğ­
lence yerleri olabilir. Hamamlarda tavla çok popülerdir, masaj ve özel
banyo odalarında i se seks oyunları i le karşı laşılabil ir. Yine de biri
Spartacu s ' ü u l uslararası el kitabı olarak tekrar yazmal ı . Onda tavsiye
edilen Villa Hamamı oral seksin baş döndürmesine izin verir. Bunu,
hamamda bana eşl i k eden kişin i n bir ö nceki m üşteriden dolayı hala
pis olan pen i s i n i gösterebilmek için peştamalını düşürdüğü gün an­
ladı m ; 7 dolara ben i becerebileceği n i söyley ince tek başı na yı­
kanman ın daha eğlenceli olacağı na karar verdim. Bundan daha iyi ta­
nınmış olan Pahlevi Caddes i ' ndeki Versaill es Hotel ' in i n hamamı,
Mark Spitz mayol arıyla (gerekirse çı karılabil i r) 1 5 dolar karşılığı ev­
lere de servi s verebilen yakışıklı iki masörüyle temiz ve hoş. Ücret
ise, öğle yemeğ i n i n 1O dolara yendiği bir şehirde, uygun. Fakat Ver­
sai l les'de bile eşcinsel lere yer yok. B i r sürü bakış, biraz dokunuş ve
havada ası l ı kalan ci nsel buhar. Ve böylesi eşcinsel İran ' ın m iti.
Fakat y ı l may ın. Hi.ila y ılda 30 bin dolarl ı k bir iş ve hi.ili.i y arı­
ci n sel y aşam için bir şans var. S akal lı erkekler eşc insel yaşantıları nı
traş olarak gel i ştirebil irler. Unutmay ı n k i , birçoğu sakall ı sevse de
İran l ılar kadın ı n yerin i tutabileni i sterler. Ben traş olmadım fakat ne­
redeyse ölümcül bir tesadüfle ci nsel tarzımda değişiklik yapmam ge­
rektiğini öğrendi m . Olay, birkaç gece küçük otopark kulübesinde ko­
nuğu olduğum, samimi bir otopark bekç isiyle aramda geçti.
Arkadaşça bir g üreşmeyle başlayan pozisyon boğazıma dayanmış
bir bıçakla son buldu. Gülüşü yok oldu. ·Yere yatmamı ve üzerime
çıkmasına izin vermemi emretti . Yapmak i stediğini yaptıktan sonra
ters bir şek i l de gitmemi söyled i . Zorla baştan çıkarmaya çalışarak
o n u n erkek l i ği n i aşağ ı l am ı ştım.
Müslüman l ı kta sorunun büyük bir böl ümü de tem izlik. B i r seks
partnerim birkaç kez bana böyle pis ve küçültücü bir şeyi nasıl ya­
pabildiğimi sordu. "Sen ne yapıyorsun peki ?" şek l indeki sorumu
"ama ben erkeğim," d iye yanıtladı. İranlı Müslümanlar modern mus­
l u klardan ayn ı bardakla su içebilirler. Fakat dini vazife olarak yıkanır

81
ve çamaşır y ıkarlar. Seksten sonra erkekler genellikle penislerin i tu­
valet kağıdıyla temizlerler. Aldığım tek açıklama, Kuran' da eğer kirli
penisi değerse erkeği n pantolonunu y ıkaması gerektiğini yazdığıydı .
İran ' da jeanler her zaman kuru temizlendiği ve ç izgi li ütülendiğinden
dolayı tuvalet kağıdı önlemi çamaşır y ıkama masrafından tasarruf et­
tiriyor.
Modern İran ' ın çelişkileri bun l ar. Geçici karmaşada geleneksel
ahlak anlay ışı . Arzuyla suçun çatışması. Ve bunu affedil ebil i r kılan
koyl aştırcı m adde, para. Yabancı eşci n seller için en ı stırap veric i
olan şey, İranl ı erkekleri n, çocukluktan kalma bask ı v e paranoya ta­
şırken, göğsü açık göml ek ve darac ı k pantolon giymeleri.
Cinsel bir yakınlı kta İranlı lar ender olarak öperler ve hatta du­
daklardan daha da az öperler. Hele, bir süre i.çin UCLA (Un iversity of
Cal ifornia, Los Angeles) ' da bulunmadıl arsa dille asla. Oral seks söz
konusu oldu ğunda ise vermekten çok almayı tercih ederler. Se­
vişi rken İ ranlılar kelimenin tam anlamıyla "gider ve geli rler". B i r
Amerikalı n ı n bana y aptığı yorum ş u : "Hayvanlarl a sevişiyorlardı ,
şimdi hayvan gibi sevişiyorlar." Doğruyu söylemek gerekirse, kendi
deney imlerimin ötesinde bir genelleme yapamam. Benim de­
ney i m leri m de Tahran ' da tanıştığım diğer yabancı ların k i kadar
engin , bu y üzden sözümde duracağım .
Tahran 'daki üst düzey v e diplomatik çevre ·öyle b i r dünyadır k i ,
orada çalışan t i p i k bir Amerikalı asla bu işin i ç i n e girmez. Amerikan
ü n iversitelerinden yuvaya dönen İranl ı öğrenci ler Kal iforniyal ı kız­
l arda diretirler; karşıl aştıklarım homoseksüell i ğ i develer kadar çağ
dışı buluyorlardı . İşçi s ın ı fı nı n genç erkekleri , askerler ve baz,ı İran l ı
öğrencil er bunların dışında kalı r. Bu, İran l ı y ı tanımaya yardım eder,
en çok da seksten uzak durmayı öğretir. Amerika' da eşci nsel seks be­
nimsenen modern bir yaşam biçimi hal i ne geldi ğ inde İran' daki i l kel
yapıy ı tokatlar; kötü bir alt sınıf kafa y apısı. Ve cezayı hak eden bir
saldırı .
Amerikan Konsolosluğu ' nda çalışan bir arkadaşı m M ikanos ya
da Münih' e uçabi leceği her tatil fırsatını değerlendirir. Tahraı;,' ı n ho­
moseksüel ol mayanlar için bir cehennem fakat homoseksi.'ıei ler i ç i n bir
cen n et olduğunu düşünürdü. Hayal kırı kl ığ ı n ı n se �cb bir İran l ı ' n ı n
sehpada duran seks dergi lerine kurnazca ,Y':ıkl aşı mıyla açı k l ı k ka-

82
zanacaktır. Playboy ' u alacaktır, Playgirl ' ü değ i l . Kadınların kal­
çaları nı gösteren fotoğrafların olduğu sayfayı açacak, önce kadını
sonra seni işaret edecektir. Ondan hoşlanıp hoşlanmadığım sormak
amacıyla değ i l , "o" olup olmayacağını ögrenmek için. Bu ya böyle,
ya M i kanos ya da en iyisi sevgil i New York. Umarım arkadaşım bana
i nanır.
TAHRAN: TEHLİKELİ AŞK

Helene Kaf

TAHRAN, Ağustos sonları. Hava çok sıcak. Akbar artık s ıcağa da­
yanamıyor. Saatlerdir Amir ' Abad ' ı n dolambaçlı sokaklarında do­
lanıyor; birkaç kuru ağaç ve çoğu Irak hava saldırısında hasar görmüş
gibi beton evler var yalnızca. Kullan ılmayan bir fabrika binasının du­
varındaki büyük Humeyni portres i n i n gözlerinin izled iğ i her şey sa­
vaş ı n tozuyla kaplanmış güneş ışıkları altında solgun.
Akbar kararını vermi ştir. "Reza ha 'se haz" (oğlancı Reza) nın fa­
vorisi etiketinden kurtulmak uğruna her şeyi vermeye hazırdı. Evet,
bu i lişkiyi kesmek uğruna! Liseden beri tek arkadaşı Ali'yi bek-
·

lemektedir.
Akbar askerlikten kurtulmak için l iseden ayrıl mıştır. Devrimci
muhafızlar tarafı ndan izlendiğinden dolayı Reza'nın himayesine izin
vermek zorunda !<almış. Reza, ell i yaşlarında, devrimci muhafızlarla
i l i şk is i olan, yeteneğ i n i servetine borçlu, zeki bir karaborsa tüc­
carıydı.

85
Ona yardım etmeye gönüllü olmasa da. Akbar böyle bir arkadaşı
ret edemedi. Reza oğlanların ı erkek okulları nın önünde bul uyordu ve
hatta 1 967' de reşit ol mayanları kötü yola düşürdüğü için hapse gir­
mişti. B u olaydan beri genel l i kle ba'se baz diye an ı l maktayda. Dev­
rimden hemen sonra, din düşmanları na karşı yapı lan ç ı l g ı n se­
ferberl i k sırasında, cemaat önünde tövbe etti . Pişman l ığı, serveti ve
zekası sayesi nde Halhal i ' n i n daha sonra da, şimdiki parlemantonun
bir üyesi olan ve 1 98 1 -8 2 y ı ll arında 1 00-200 kadar homoseksüel idam
ettiği söylenen devrimci yarg ı n ı n başsavcı s ı n ı n elinden kurtuldu.
45 yaşl arı nda bir uyuşturucu satıcısı vard ı . Zevki artırmak için
1 7 yaşında bir oğlan ı n ön dişlerini sökmüş v e ona tecavüz etm i şti.
Kurşu na dizilerek idam edil irken oğlan da onunla birlikteydi .
Reza bu kadar kötü değildi ve tedbirli olmak zorundaydı. Okul­
ların önünde daha fazla bekleyemezdi; daha fazla dolanamazdı. Şimdi
yerini dolduracak başkaları n ı bulmak zorundaydı. Onlar da Akbar ' ı
buldular: I S yaşı nda, süt beyazı teni i, İ ran' ı n kuzey inden güzel bir
oğlan. Başı dertteydi v e koruyucuya i htiyac ı vard ı .
Kağıtları hemen düzenlendi v e Reza o n u karaborsa toptan y iyecek
i ş i nde çırağı olarak görevlendird i . Ve tabi i ki Akbar sonunda onun
koy nuna g irdi . Akbar ailesini terk etmi şti ve "arkadaş"ı nı n ayar­
ladığı küçük bir dairede yaşıyordu. Fakat bi r süre sonra balayı sona
erd i . Reza' nın gitgide kabalaşan davranışları Akbar' ı s ı ktı. Ama sa­
. pıklığın ve fuhuş un taşlanın ayla cezalandırıldığı bir ül kede kendini
nasıl geç i ndirecekti .
Akbar: "Mücadele edeceğim," dedi.
A l i şaşırd ı , yüzü sol d u .
"İntihar etmek için öncü olmaya gerek yok," diye yanıtladı . "Öl­
mese bile nelere katlanmak gerektiğini biliyorsun. Cinsel açlı k çeken
bir sürü Reza tarafından becerileceksi n.''
Tahran ' daki herkes hapishanelerdeki ve cephedeki tecavüzler ve
yetki l i lerin siyasi mahkumların hücrelerinde uyguladıkları "özel iş­
kenceler" hakkında çok iğrenç h ikayeler duymuştur. Tecavüzcü ola­
rak tanı nan kırk. kadar suç l u , mollalar tarafı ndan, devrim dü�­
manlarına tecavüz etmek üzere görevlendi ril m işlerdi . En ünlüleri
"Çıl g ı n Hüsey in" İran ' ın k uzeyi ndeki Reşfte "çalışmaktaydı " .

86
Ve Arnuş var, bir ordu devrimci muhafız tarafı ndan tecavüz edil­
miş yeşil gözlü genç bir Ermeni asker: birçok kez askeri hastahaneye
sevk edilmek zorunda kald ı, tekrat tekrar karargahla hastahane ara­
sında gidip geldi . B i r nizami onlu doktoru problemi n varlığını şöyle
tey id eder: "Askerler AIDS kon usunda endişe duymaya başladılar.
B azı meslektaşlarım Körfez'de Bender Abbas (resmi olarak Bender
Humey n i ) ' deki denizciler arası nda bu hastalığa rastlamışl ar."
Homoseksüellik (İran ' daki eski bir gelenek) en iğrenç biçimini
mollal ar yönetim i nde aldı. Eşci nsel olduğu açıkca bil inenler idam
edildiler, fakat di nsel eğiti m kurumları, yani erkek erkeğe ·aşkın ge­
leneksel merkezleri, görmezlikten gelindi. Ne yazık ki Hafız devirleri
geride kalmıştı ve bu oğlanl ar için dua edecek büyük şairler yoktu or­
tal ı kta.
Şah yönetiminin son aylarında (bundan zevk alıp almadıkları so­
rulmadan) genç erkeklerle i l işki kurmak yeri n i yavaş yavaş Batı tarzı
homoseksüell iğe bırakmaya başladı. 1 977'de tüm Tahran bir ressamla
müzisyenin evl i l iğini konuştu. B ugün ise biri n i n "anormal ve anti­
İslam i k" eği l i ml eri ni reklam etmesi söz konusu değildir. Fakat en kör
ve vahşi bask ı bile i nsan doğasını değişti remez . . . ve özgürl ük nok­
san l ığı, kadınların tekrar'gündeme gelen i nzivası, ekonomik sorunlar
yüzlerce Akbar' ı i l legal fuhuşa i tmekte, askerleri tecavüzcüye çe­
virmekte ve homoseksüel sanatçıları sürgl\ne (fiziksel ya da ruhsal )
zorlamaktadır.
Kutsal erkeklerin İran ' ı nda hiçbir şey kutsal değildir, özell ikle de
c i nsel l i k , ne homo ne de hetero.

87
ÇAGDAŞUGINEŞİGİNDE TÜRKİYE
Mehmet Ü m i t Necef

EŞCİNSEL turizmi arıyorsunuz. San Fransisco, Amsterdam, Paris ve


bil inen Akdeni z ül keleri g i b i h i t olmuş yerler dışında yeni b i r şey,
egzotik bir yer denemek istiyorsunuz. Eğer bu i ş i n içi ndeyseni z Avrupa
caddelerinde ve hatta bel ki işte, ender olanak eşcinsel barlarında, ara
.
sıra parkl arda ve tuvaletlerde bu ül keden. birçok erkeğe rast­
l a m ı ş s ı n ı zd ı r.
Sevişti kleri n i ze karşı (eğer olduysa) karışık duygular besled i n i z .
Bir tarafta egzotik ortamı n v e değişikliğin çekicil iğini hissetti niz. V e
birçoğu i l kel v e kaba ci nsel güce öncel i k tan ı m ak gibi aşırı erkeks i
davranı şl ar sergiledi ler, (aynı sizin E. M . Forster ve O. Wi lde ' ınızda
olduğu gi bi}. D iğer taraftan tereddüt ett i n i z çünkü bu eşc insel leri n tam
olarak ne yapmakta oldukların ı an lamadınız.
"Biz qci nsellerin özell ikle anlayışlı ve kabul edici olmaları ge­
rektiğini" hissetseniz bile "Alpleriıı kuzey i ndeki" herkes i ç i n İskan­
di navyalı şüpheleri niz var. Orada bulunmuş ol an arkadaşlarınızdan çok
şey duydu nuz: "Hepsi biseksüeller. Nasıl yapacağını bildi kten sonra on-

89
]ardan herhangi birini yatağa atabilirsin." "Bunun karşılığı bir ücret
talep etmelisin, yoksa v icdanın rahatsız olur," vb.

Eğer bu esmer erkeklerden biriyle sohbet ettinizse genel ka­


rakteristik özellikler dikkatini zi çekmiş olabilir: kişisel sorular kar­
şısında duyulan rahatsızlık, bir eşcinsel barı nda duyulan huzursuzluk;
konuştuğunuz adanı kendi s inin heteroseksiiel olduğunu söyler ve evli
o lduğunu vurgular. Eğer onunla sevişmeye kalkarsanız onun hem
"aktif' hem de "pasif' rolü oynamaktc1 güçlük çektiğini görürsünüz.

Neyse, İstanbul ' a uçtunuz. Eşcinsel rehberiniz yardımıyla hoş b i r


erkekle tanıştınız.

Trafik sıkışıklığına, şehrin bazı semt l e r i nin yoksulluğuna v e so­


kaklardaki polislerin çokluğuna tanık olursunuz ama farketmez çünkü
siz "yalnızca eşcinsel turizmi" için buradasınız. Caddelerde do­
laşırken ya da sayısız kahvehanelerden birinde meşhur kahveyi veya
sert çayı yudumlarken çev redeki insanların çoğunun erkek olduğunu
fark edersiniz.

Bir kez Türk arkadaşınızla gittiğiniz futbol maçında da sadece er­


kekler vardı. Sahadaki dav ranışların birçoğu vahşi bağrışlar ve "savaş
da nsları"yla bütünl eşir. Bir süre sonra hakem takıml ardan biri alehine
karar verdiği zaman kalabalığın çoğunun kullandığı belirgin bi r s logan
dikkatinizi çeker: "ibne hakem " \ Arkadaşınıza bunun anlamını so­
rarsın ız. B i raz rahatsızlık duyanik yanıtlar: ''Bu eşci nsel hakem de­
rnektir." Aklınız karışır; hakem "bütünüyle normal" görünmektedir.
"Gerçekten eşcinsel m i ?" diye sorarsınız. Arkadaşınız gayet s akin
açıklar: "Bilmiyorum ama mesele bu değil. Çünkü biri diğerine kızar
ve ona hakaret etmek isterse 'ibne' der. Hatta bir· kadına bile ilme karı
diyebilir.

Batı Avrupa ve Amerika' da son birkaç yüzyı 1 içinde ho­


moseksüellik rolü ve kimliğinin nasıl geliş me gösterdiği açık­
lamalarının yanıtlamadığı bir soru vardır: 1 9 . yüzyılın başlarında,
hemcinslerine aşık olan ve onlarla sevişen insanlar kendilerini nasıl
değerlendirmişlerdi ve toplum onları nasıl tanımlamıştı'? Elimizde Eski
Yunan ve Romal ı larla ilgili bir sürü döküınan var fokat aradaki uzun bir
dönenı hfüfı büyük bir sır.

Sanırım Türkiye gibi ülkelerin homoerotizmini araştırmak en­


düstrileşme öncesi Batı Avrupasının durumunu anlamamıza yardımcı

()()
olabilir. Bu, Türkiye henüz bütünüyle endüstrileşmemiş ya da Türkler
B atı kültüründen etkilenmemiş anlamına gelmez. 60 milyon insanı n 3
milyonu endüstri alanında çalışmakta, nüfusun· yarısı kasabalarda, üçte
biri İ milyondan fazla nüfusa sahip şehirlerde yaşamakta. Fakat sosyal,
ekonomik ve kültürel özelliklerinin birçoğuyla Türkiye 1 9. yüzyılın ilk
yarısındaki Avrupa'ya benzer. Zayıf bir kadın hareketi ve eşcinsel ha­
reketinin noksanlığı bu benzerliklerden yalnızca ikisi.

"iBNE " VE "KULAMPARA "NIN ROLO


"Homoseksüel" sözcüğü Türkçeye Avrupa dillerinden girmiştir: en
başuı homoseksüel olarak. 1 92 3 ' ele cumhuriyeti n kuruluşundan sonraki
dili Türkçeleştirme çalışmaları sırasında eşcinsel (egual-sex-ual) söz­
cüğü uygun görüldü, fakat bu Türkiye'deki rollere ve kimliklere uymadı
ve karışıklık ortaya çıktı.
Erkekler arasındaki ci nsel i lişkide var olan roller ibne ve ku­
lampara' dır İbne cinsel eylemde her zaman "pasif' rol oynayan kadınsı
erkektir. Evlenemez çünkü iktidarsızdır (ya da öyle olduğu düşünülür).
Biı� iht.ıe ayn ı zamanda yaşamı nı şarkı söyleyerek. dans ederek veya
fuhuş yaparak kazanan bir travesti de olabil ir.
ibne olmak bir erkeğin olabileceği en kötü şeydir. Çünkü "bir kadın
gibi" becerilmeyi kabul eder ve erkeksi olmayan davranışlar ve konuşma
biçimi sergiler.
Bu yüzden en popüler (erkek) şarkıcıların travesti ilme/er ol ması şa­
şırtıcı gelebilir. Onlardan bir tanesi, ameliyat geçireli ve kadın olarak ya­
şam ını sürdürüyor. Türkier bu sanatçılara olan hayranlıklarını onların
yeteneklerine ve hemen hemen tüm sanatçıların çılgın ve garip olduğu
gerçeğine dikkat çekerek açıklarlar. Tüm bu şarkıcılar (bazı durumlarda
aşık olunan kişinin cinsiyeti açıkça bil irtilmese de) heteroseksüle şar­
kıları yorumlar ve hatta fi limlerde "homoseksüel olmayan" aşıkları oy­
narlar. ibne sözcüğü Arapça'daki uhmı ".ikilmekten hoşlanma hastalığı"
'
sözcüğünden türemiştir.
D iğer rol kulompara (Acemce g ıılnm-pare; "oğlancı") tarafından
üstleni lir. Bir kulwnparo 16 yaşından büyüktür ve tüm erkekler gibi
büyük bir olasılıkla evlidi r. (Çünkü bir erkeği n en geç askerliğini yap­
tıktan sonra evlenme�i bekleni r. Fakat Türkiye' rıin kırsal kesimlcrin�lc

91
"başlık parası" hala gündemde olduğundan bazı yoksul köylüler daha
geç evlenirler.)
ibnen i n aksine kulampara özel bir erkek tipi oluşturmaz. "şehvet
dolu" ya da eşinden uzun süre ayrı kalmış herhangi bir erkek ya fahişe,
metres, hayvan (köpek ve eşek) ya da ibne arayışına girer. Hiç kimse
bir i bneyle i lişki kurduğu için kendisinin "anormal", "sapık", "gü­
nahkar" ya da "homoseksüel" olduğunu düşünmez. Kendisi n i "men­
fucker" ya da "animal-fucker" gruplarıyla özdeleştirmez. B i r ibneyle
i lişkide bulunmak herkese açık bir zevktir; herhangi bir erkek onlardan
biri tarafı ndan baştan ç ıkartılabilir.

EVLiLiK ÖNCESi
Türkiye' de i l k eşin bakire olması çok ö nemlidir. Eğer ilk eş ölürse
y a da boşanma olursa erkek, boşanmış bir kadın ya da dulla ev­
lenebilir . Poligami resmi olarak y asaktır ve çok ender görülür. Bu, evli
olmayan bir erkek evl i olmayan bir kadınla sevişemez demektir. Eğer
böyle bir şey olursa evlenmeleri gerekir.
Türk erkeğiyle yapılan konuşmalar gösterir ki, diğer erkeklerle
oynanan cinsel oyunlar genç erkeklerin seks yaşamı nda öneml i bir rol
oynar; özellikle kırsal kesimde. Henüz gençken "pasif' rolünü oy­
namak görünüşte onları çok fazla rahatsız etmez. Evlendikten sonra
erkeklerin çoğu tamamen heteroseksüeldir.

HOMOSEKSÜEL ROLÜ VE KiMLiGi


Tüm bunlara karşın "homoseksüel" rolü ve kimliğ i -en azından
büyük şehirlerde vardır. B i reyler açısı ndan "homoseksüel" rol ü ve
kimliğini geliştirmek, toplum açısından bunu tanı mak ve bütünüyle
kabul etmek için bell i bir toplumsal yapı gerekmektedir. Aile ve kom­
şuların daha az kontrolu (bir çeşit kimliği saklama), daha az kişisel
bağımlılık, birey.sel olmayan toplumda daha çok güven (aile y a da hami
yerine sosyal güvence) ve daha çok özel hayat sağlamalarıyla büyük
şehirler bu y apıy ı hazırlarlar.
Kırsal kesimlerde ise yaşam bireyi n geli şi mi ne fırsat vermez,
hemen hemen her şey önceden belirlenmiştir. B i r Türk diğer gruplar
ya da i nsanlarla olan i l i şkileriyle düşünülür ve düşünür. Baba ve anne

92
(ya da ana) diye hitap ettiği bir erkeği n ve kadının oğludur. Türklerin
ebeveynlerine isim leriyle hitap etmeleri düşünülemez. Ayrıca büyük
erkek ve kız kardeşlerine hitap ederken isim lerinin sonuna;saygı gös­
tergesi olan, "abla" ya da "ahi" sözcüklerini eklemeleri beklenir. Çok
az anne baba çocuğunun kararlarını kendisinin vermesi ne fırsat verir.
Bir ebeveyenin çocuğuna hangi dondurmayı istediği nin sorması is�
tisnai bir durumdur.
Kısacası, bir Türk erkek çocuğu aile büyüklerini n kanatları altında
büyür, onların istediği kadınla evlenir, ai les i için var gücüyle çalışır,
davası uğruna fanatikçe savaşır ve ülkesiyle bayrağı için cesurca ölür.
Fakat. "şehirli Türkler" Kuzey Avrupa ülkelerindekin� benzer bir
"Ben/Ego" kavramı geliştirmektedirler. B azı şehirlerde diskotekleri,
barları, plajlarıyla bir homoseksüel alt kültür yapısı vardır, fakat Yu­
nanistan' l a b i le kıyas landığında az gelişmiş bir kültürdür bu.
Türk sahnesinin tipik noktalarından biri oynanan rolün ö.nemidir:
kadınlar g i bi davranan ve giyi nen kim i erkekler ve erkekliklerin i ön
plana ç ıkaran diğerleri . "Eşcin's el" rolünden çok hala , ibne ve ku­
lampara rolleri n i n olması. Travestilik Türkiye'de (ve Güney Av­
rupa'da) Kuzey Avrupa ya da Amerika' da olduğundan daha büyük bir
rol oynar. Bu cinsiyetler aras ındaki i lişki tarzının sonucudur. Türk er­
kekleriyle kadı nları neredeyse i ki fark] ı dünyada yaşarlar. Ho­
moseksüelleri n tek yaptığı "normal" dünyayı taklit etmektir.

93
TÜRKİYE'DE TRAVESTİLER VE
TRANSSEKSÜELLER

Thij i s Janssen

BU ÇALIŞM A dört travesti, önceden erkek olan yirmi kadın ve onlarla


birl ikte olan beş erkekle y ap ı l an konuşmalara dayanmaktadır. Önce
bazı terimleri açıklayacağım, sonra travestilerin tarihi, kendilerini nasıl
gördükleri, "normal" Türk erkeklerin i n onlara bakışı, meslekleri ve
yaşam biçimleri üzerinde duracağım.

TERMiNOLOJi
"Travestil ik" ve "transseksüel l i k" Batı dillerinden Türkçeye geç­
miştir; "transseksüel" i se cinsel organların a sahip olmadığı c i nse ait
olmak için "bastırılamaz" duyguları olan kişiyi belirtir.
Sözlüklerde1 "travestili k"in anlamı alay , hiciv, karikatür ve takli t
olarak açı klanır. Yabancı sözcü k olan "transseksüel ," b ir zamanlar
"kadın gibi giyinen dansöz" anlam ı na gelen, fakat şimdi hem tra­
vestiler hem de transseksüelleri kapsayan, köçekten daha az du­
yulmaktadır. Türk i ye' de cinsiyet değiştirme ameliyatına karar vermek
zordur; y ine de konuştuğum tüm travestiler bana, bu kadar pahallı ol­
masa bu ameliyatı geçirmek isteyeceklerin i söylediler. Çevrelerindeki
herkesin de ayn ı isteği paylaştığını iddia ettiler.

95
Köçek kadın olarak kabul edi l i r ama mükemmel değildir, çünkü
anne olam az. Ve davranışlarında erkeklere özgü b ir özgürl ü k vardır:
bir çeşit "üçüncü cins".

TARiH
Şu an Türkiye Cumhuriyeti olan bölgede travestiliğin uzun bir tarihi
vardır. Osman l ı sul tanl arı kadın giysi leriyle dans ettirdikleri genç
dansörleri bazen kendi bazen de zengin paşaların haremleri nin bir
parçası olarak tutarlardı.
Fakat sıradan i nsanlar d a bundan yoksun bırakılmadılar; l 905 ' te,
İstanbul' da yaşamlarını Galata yöresindeki tavernalarda ya da evl i l ik
ve sünnet düğünlerinde dans ederek kazanan en az 600 köçek olduğu
söylenir. 2 Köçeklerin müzi syenler akrobatlar, soytarılar ve hok­
kabazlarla renklendiri l en gösterileri görülmeye değerdi . Bu şovmen ler
koll ara ayrıl ırlard ı ; 1 7 . yüzy ı l ın ortalarında tek başı na çalı şan 3000
dansözü de içeren o n i ki kol vardı.3
En popüler danslar üst-sı n ı f hanımefendi leri nin davranışlarını ve
entri kaların ı hic vedenlerdir. Soytarı (eğer hoş karşılan ı rsa) dansözlere
ve seyi rci lere m üstehcen hareketler yaparak kadının gizli aşığını oy­
nardı . Köçek peçe, uzun etekler, metal takılar gibi şeylerden oluşan
kadın giysileri giyerdi.4

PROFESYONEL DANS AŞAGIIANDI


VE POPÜLER OLD U
Dans eden oğlanların popülerliği Yeniçeriler arasında öyle çok
sorun ve kavgaya neden oldu ki sonunda Sultan Mahmut, ordusunun
bi rl iğini korumak için, onların gösteri leri n i yasakladı. B i rçoğu, ken­
di leri ne Hidiv Mehmet Paşa tarafından iş sağlanan Mısır'a kaçtı l ar.
Sonunda tüm bu kargaşal ığa son vermek için 1 857' de bir kanun yü­
rürlüğe kondu. B una göre köçeklerin gösteri leri tamamen ya­
saklanm ı şt ı . 5
Dansözleri n popüleritesi onların güze l l ikleri n i n ve zarafetlerinin
övüldüğü ş ii rlerde (özell ikle 1 7 .yy. yazarı Endurunlu Faz ı l ' ın eser­
lerinde) dile geldi. Çağın edebi durumu göze alınsa bile Fazı l ' ı n şii rleri
aşırı hayranlık ifade etmekteler.

96
19. yüzy ı l ı n başlarında Bartholdy6 en çok köçekin Y unanlılar, Er­
meniler ya da Yahudilerden çıktığından ve bir Türkün böylesine aşa­
ğılık bir işi yapmak istemeyeceği nden söz eder. Genellikle köçeklerin
arkadan i lişkiye izin verdikleri kabul edil i r. B u , çoğunluğu köçeke kur
yapan erkek izleyici lerin heyecanı nı açıklar. Köçekleri n çoğunluğu
oğlandı r ve bazıları had ı m edi l m işlerdi r.
Köçeklerin hal ka açı k gösterileri 1 857' de yasaklanmış olsa da or­
tadan yok olmadılar. Erkek dansözler hülfı Anadolu'da, köy şen­
li kleri nde danslarını sergilerler.
Transseksüel modern köçek olarak n itelendirilebi lir. İkisi de kendi
çağ ı n ı n kadı n giysi leri n i gıyer; i kisi de şov ve fuhuş işinde çalışır;
ikisi de aşağıl anır.

GÖRÜŞ
Hülya (erkek ad ı : Murat) Yılımız, 24, şöyle anlattı :
Beş erkek kardeşin en küçüğüyüm. Diğerleri Çorum' da, aı­
lernle birli kte yaşıyorlar. Hep kız giysileri giyd irildi. Abi leriın
gibi babamın iş yerinde çalışmak zorunda değildim. Aksi ne
evde oturup okumama izin veri ldi ; koleje gidecektim. Herkes
beni m yumuşak ve kız gibi olduğumu düşünürdü ve oniki ya­
şııııdan i tibaren büyük erkek kuzenlerim ve mahal ledeki oğ­
lanlar tarafından becerildim. Bu, tıp okumak için Ankara'ya
gittiğimde değişti. Herkes arkadan ilişkide bulunduğumu bi­
l iyor fakat kimse bu konuda konuşmaya cesaret edemiyordu.
D ikkatimi çeken tek şey babam, iıbilerim ve amcalarımın bana
çok kızgın olmalarıydı . Kend imi hiçbir zaman kötü his­
setmedi m. Ankara' da. sonradan en yakın arkadaşlarım olan iki
köçekle tanıştı m . Başta on ları n garip oldukların ı düşündüır
fakat daha sonra kendim i n de on lar gibi olduğunu farkettim;·
ayrıca ameliyat olmak ve güzel göğüslere sahip olıııak is­
tiyordum. Arkadaşlarım hormon konusunda bana yardımcı ol­
dular, elbi seler aldılar ve bir cerrahla bağlantı kurmamı sağ­
ladılar. Tek � orun paraydı . Ö nce fahi şelik yaptım ve daha sonra
ailemden para isted im fakat neden ihtiyacım olduğunu söy­
leıııedim: sonradan onlara yazdım ama hiçbir zaman yanıt ala­
m adım ve gerı dönmeye cc-saret edemedim. Okulu bırakmak

<)7
zoru nda kaldım ve iş bulamad ı m . Bu yüzden, tıpkı ar­
kadaşl arım gibi, fahişelik y apıyoru m . B azen bir gece ku­
l übünde şov yapıyoruz. Bu yol l a ol dukça iyi para kazanı yorum .
Düzgün giyinebiliyorum fakat insanlar genel l ikle beni aşa­
ğ ı l ı yorl ar.
Konuştuğum kijçeklerin çoğu burj u v a sınıfı n ı n iyi ai lerinden gel­
mişler ve koruyucu bir çevrede yetişmişler. Çocukken kız giysi leri
. giym işler. (Kız giysileri -ve oğlan ların gözünde onların değeri- köçek
olun masını n gerçek nedeni nden çok. geç mi şe bakışın açı k l aması ola­
rak görü lmelidir.) Çocukken erkek kardeşlerinin oynadığı küçük, kaba
oyun lardan uzak tutu l muşlar; aksine evde annelerine yardımcı ol­
muş.lar. Çoğunl ukla ci nsel tacize uğram ı ş l ar7 ve ibne diye dam­
galanmı ş l ar. Ve bunu uysal l ı kl a kabul etm işler. l 6- l 8 y aşlarında
büyük. şehi rlerden birine göç etmişler. Orada hormon kullanmanın ve
amel iyat olmanın ne kadar kolay olduğu söyleyen köçeklerle ta­
n ı şm ı şlar. Tüm konuştu k l ar ı m için cinsiyet değiştirme kararı önceki
olayların mantı klı bir sonucu olarak görül mekte. Hepsi yanlış vücutta
doğmuş o l d u k l arı n ı i d d i a etti ler. Y i n e de karar ancak diğer köçeklerle
arkadaş oldu ktan sonra veri l m i ş : bu da normal karşılanabil ir, çünkü
diğer köçekler on ları n davranı şlarına be l l i bir meşru l u k kazandırır,
cahil ve saldırgan bir topl u mda var olabi l mek için onlara yard ı mcı
olurlar.
Bir köçek için en öne m l i şeylerden biri dış görü nüşüdür ve müm­
kün olduğu kadar kadı nsı görünmek için elinden gelen her şey i yapar.
Yaşamı n ı bir kad ı n olarak sürdürmey i seçm iştir ve bunu en iyi dış
görünüş leriyle bel i rtirler. B irçok köçek gerçek bir kadı ndan zor ayrıl ı r.
Fakat e v l enm e l eri ve çocuk doğurmal arı o l a n aks ızd ı r.

MESLEK
Birçok şi rket ve resm i kuru luş kad ı n l arı köçeklere tercih eder; hu
yüzdet'I çvığunun eğl ence ve fuhuş sektöründen başka çareleri yoktur.
(Ayrıca büro işi iyi para kazandırmaz.) Gelen eksel meslek olan par­
ti lerde dans etmek popüleritesini kaybetmiş, kul üplerde sahneye çık­
mak ise çok tutu l an bir meslek haline gel miştir. Bülent Ersoy cın­
siyetini degiştirmesine rağmen (bel ki de onun sayesinde) şov
dünyasında büyük başarı kaznnmış k i şi leri n i l k örneğidir. Yine ele
fuhuş, para kazanmanın en önem li kaynağı olarak varlığını sür-

98
dürmekte. Bu i şte görünüş öneml idir ı,;ü nkü bir köçek ne kadar hoş
ol ursa o kadar çok para kazan ır. Gerçekte yaşam tarzları ndan memnun
değ i ller ve şerefl i mesl ekleri olan kadınları kıskan ırlar.
İyi bir eğitim gördüm ve geçen ay Osmanlı Bankas ı ' na vez­
nedarl ık için başvurdum, fakat işe alınmadım çünkü gerçek bir
kadın değ i l i m . Saçına! Geceleri genelde ben tercih edi l i ri m ve
diğerlerinden daha ucuz değil i m .
B u önceden erkek olduğunu kimsenin anlayamayac�ığıyla övünen
yirm i y aş l arı nda bir köçek i n şi kayetiydi.
Kadınl ı k çok önem l i olduğundan bu uğurda çok para ve zaman
harcan ı r. "Transseksüel" sözcüğünden dikkatle kaç ı n ı lır, çünkü bunun
önceki erkek k i m l iği i le bağlantısı vardır ve yeni kazan ılan kadın
kimliğini hoş ol mayan bir konuma sokar.
Geleneksel Türk giysi leri, yan i uzun etekler, baş örtüsü, kol ve ba­
cakları kapatan elbiseler giyselerdi, caddelerde dolaşarak kadınlıklarını
göstermek konusunda büyük sorunları ol urdu. Amel iyat ol mamış bazı
yaşlı köçekler erkek! ik organl arı nı g izlemek için bol giysiler giyerler
ve birçoğu da artık fahişelik yapamazlar. Genç köçeklerin çoğu, Tür­
k iye' de çok popüler olan ve erkeklerin gözünde kadınları baştan çı­
kartıcı ve kolay elde edi l i r yapan, batı kad ı n imaj ı na uygun olmaya
çalışırlar. Bu yüzden kısa etekler, dar bul uzlar ve yüksek topuklu
ayakkabılar giyer, saçları n ı boyar, çok makyaj yapar ve yumuşak bir
ton la konuşurlar. Davran ışları ve kıyafetleri tahri k edicidir. Ken­
dileri n i , ben imsenmiş genel standartlardan soyutlar ve "mal" ol­
dukların ı mümkün olduğu kadar serg ilemeye çalı şarak farkl ı bir top­
lum yaratırlar.

"KIZ ARKADAŞLAR "


Dört-beş k i ş i l i k g ruplarla alışverişe g ider, kıyafet ve aksesuar
konusu nda birbirlerine yardı mcı olur, her şeyi denerler. Bu gruplar
gene l l i kl e ay n ı evi paylaşır ve her şeyi birl ikte yaparlar. Özel l ikle dış
görünüş söz konusu olduğunda "kızlar" arası nda büyük bir rekabet
vardır. Eller ya da ayakların büyüklüğü ya da sakal ların sertl iği hak­
kı nda söy ]enen kötü bir söz bir köçeki kırar ve bütünüyle altüst eder.
Bir gruptaki köçekler dansçı ya da fahi şe ol arak çoğun lukla birl ikte
çal ı ş ı rl ar.

99
B i rçok köçek onları koruyan b i r adamla, çoğun l ukla çok erkeksi ,
genç b i r adam l a b i rl ikte çalışır; b u k i ş i şeh i rde y a el a tati lde, a i l e n i n
saygıdeğer kad ı nlarına gözcülük eden bir erkek akraba pozunda, on­
hırla birliktedir.
Söyled i ğ i n e göre M ü rsel ( 1 8) gen e l l i k l e para almazmış; köçek
onun masrafları n ı karşı l ar, ufak armağanlar verir ve bedava seks ola­
nağı sağl arıııı ş .
B i rçok köçek fah i şe sokaklarda çal ı şmaktal ar. M ü şteri ler b i r i n i
götürebil mek i ç i n a'rabalarında oturur beklerler. Kadın fahi şelerin ço­
ğun l uğu ise genelevlerde çalışır. Fiyatları yaklaşık % 2 5 daha yük­
sektir. Köçekler bu farkı şöyle açıklarlar: "Bi z daha temiziz çünkü reg l i
ol muyoruz." Fakat bence ası l neden, araba l ı müşteri leri n, daha ge­
leneksel olan genelevlere giden müşterilerden daha fazla ücret öde­
yebi l meleri .
V ücutları n ı formda tutmak i �: i n çok paraya i ht iyaçl arı vardır; çoğu
amel i yat borçları n ı ödemek i ç i n çal ışırl ar . Paray ı ne kadar çabuk bu­
l urlarsa o kadar kadınsı görünecekl erdir ve kad ı nlar askerl i k yapmak
zorunda deği l l er. Çoğu aşırı yüksek faizle borç alırl ar. Heps i n i geri
ödemek y ı il arı n ı alır. Eğer zen g i n aileleri varsa bahaneler bularak on­
l ardan borç al maya çal ışırlar. Askerl i k yapmamak için ödenmesi ge­
reken ücret (ki bu Türk iye' ele mümkün) iyi bir neden olabi l i r ve bunun
ın i Uarı amel iyatın maliyeti ne denktir.
A i le her zaman i ç i n çok büyük problemdir. K<}ı·ckin statü kaybı ai le
�erefi n i zedeler. Görüşmey i kesmek, olayı kabul etmekten daha geçerl i
bir kura l .
Amel iyat olduktan sonra ailemi ziyaret etmeye çal ıştı m , fakat
babam ve abim ben i görünce kon�ışnıak bile i stemed i ler ve beni
kovdular. Geri dön mem durumunda öldürmekle tehdit etti ler.
Çünkü bütün aileyi rezi l etm iştim. Mektupları m ı yan ıtlam ad ı l ar
ve ben i m le i l g i l i her şeyi ret et1 iler.
Yozgat, 30
Konuştu k l arı mdan h i ç b i ri ailesiyle bağlant ı s ı n ı sürd ürebi l m i ş de­
ğildi ve hiçbiri i l i ş ki n in normale döneceği n e i nanm ıyordu. Köçekler
genel l i kle, kendi leri n i utanç verici, alay konusu, doğalarından dolayı
d ışlanın ı ş ve statüye uy mayan yabanc ı lar olarak h i ssederler. K i m i

1 ()()
köçekler, bazı hadisler kendini hadım etmeyi ve travesti l i ği ya­
sakladığından, bu sonum d i n i n akibeti olarak değerlendirirler. Fakat
çoğunl uğu bu görüşe pek önem vermezler, her şeyden önce Kuran ' da
tüm insanları n mükemmel olmadı kları, bazıları n ı n Al lah ve Mu­
hammed' in buyruklarından farklı oldukları yazar.
Damgalanm ış birçok grupta olduğu gibi, köçeklerin çoğu (akıl­
l arı n ı kaçı rmamak için bel l i bir gururu taşımak şartıy l a) ba­
y ağıl ı kl ar ı n ı k abul ederler. Genelin düşüncesi olmadığını bile bile
kendileri ni tanı bir kadın olarak düşünürler.
Tam bir kad ı n gibi görünüyorum, ama kadın değilim. Kendi
kend i m i n efend isiyim ve i stediğim her şey i yapabilirim. B i rçok
erkekle yatsam bile. Şerefi m i yalnızca bir kez kaybedebi l irim.
Hülya Yılımız, 24

T0RK ERKEKLERiN KÖÇEK 'E BAKIŞI


Türk erkekleri n i n çoğu bir erkeğ i n kadın rolünü üstlenmek için
sahip olduğu üstün pozisyondan nasıl vazgeçebileceğini anlamaz. Bir
köçeki ki�isel olarak tanıyan erkeklerle, tanı madığı halele onla i l g i l i ön
yarg ı l ı görüşleri olan erkek ler arası nda büyük bir görüş farkı v ard ır.
Bir köçek komiktir. Kocaman el leri ve ayakları vardır ve hatta
sakall arı çıkar. Her zaman onun gerçekte bir erkek olduğunu
fark edersiniz. Her zaman çok parası vardır. Sıradan bir erkek
bu amel iyatı karşı layamaz. K<ifası nda her zaman seks vardır ve
normal erkekleri parayla baştan çı karmaya çalışır.
17 yaşında Rüstem bu bilgileri gazetelerden edindiğini söyled i .
Bas ı n köçekler, özel l ikle önlü şarkıcılar hakkında i stisnai şeyler
yazar.
B i rkaç köç:ek tanıyan 26 yaşı ndaki Ankaralı Adnan ' ın görüşleri ise
tamamen fark l ı :
Çok güzel transseksüeller var. Hatta bazı ları koca memeli ger­
çek kadı n l ardan çok daha hoş. Tab i i ki bazı ları çirk i n . Bir za­
man lar, köçek olduğunu sonradan farkettiğim bir fahişeyle an­
laştım fakat gerçeği farkedince onu kovdum. Erkeklerle
y iyecek, içecek. hatta para karşıl ığı sev işen bir sürü tarn­
sseksücl var. Asla bunun için para ödemem.

101
Genellikle köçekleri n çok paralı olduğu ve bunu erkekl er içi n har­
cad ı k l arı düşünülür. B azı köçekleri n fuhuş yoluyla para kazandı k l arı
bir gerçek, fakat bir kad ı n fahişeye para vermek herkes tarafından
normal karş ı l a n ırken bir kôçeke para verdiğini iti raf eden tek bir erkeğe
b i le rastl am ad ı m . Köçekle sev iştiğini söyleyen erke k ler i n hepsi onun
kendisine para verdiğini iddia ettiler. Diğerleri ise asla bir trans­
se k sü e l l e sevişıneyecekleri n i söylediler çünkü o, erkek l i k onurundan
\'
yoksun bir erkekti .
B i rçok erkeğe göre köçek ve ibnenin benzerli kl eri o kadar çoktur k i ,
a y n ı kategoriye girerler. Özel l ikle yaşlı erkekler her ibnenin cinsiyet
değişimi nden sonra bunal ım a düştüğüne i nanırl ar. Fakat bu fik i r kar­
ş ı l aş tı ğ ı m ibelerin hiçbiri tarafından kabul görmedi.
Erkeklerin çoğu gece kulüplerinde ve sokakl arda çal ışan köçekleri
memnuniyetle karş ı l arlar ç ü n kü bu kendi kızları ya da kız kar­
deşleri n i n ay n ı işi yaparak şerefleri n i lekeleme riskini azal tır. B azen
pol is topl u m ahlak ı n ı tehl ikeye attıklar ı gerekçesiyle köçekleri taciz
eder.

ÖZET
"Travesti l i k ve "transseksüel lik" teri mleri n i kullanmamak daha iyi.
B atı· edebiy atı nda sık s ı k söz edilseler de, "köçek" daha uygun ve kö­
çeklerin kendileri tarafı ndan da kullanılan bir sözcük.
Türkiye' de erkek gibi değil de k ad ı n görünüş ünde dansçı ve şar­
kıcı olarak y aşayan erkeklerin uzun bir geleneği var. Uzun bir süreç
içinde köçeklerin mesleklerinde bazı de ğ i ş i kl ikler oldu. Eskiden bu
dansözler izleyicileri kendi leri nden geçirirlendi ve hatta bazıları sul­
tanın sev g i ! i siyJi ama günümüzde g ene l l i k l e alay konusu oluyorlar.
Eskiden bazı oğ lan lar, özel l i kle köleler. köçek o l maya zorlanıyorl ard ı ;
ş i m d i b u köçekin kendi kararı .
Ç ağda� köçek kendi s i n i bir kad ı n ol arak nitelendirmekte ve kadınsı
giirü ntüye ve top l u m u n o n u kad ı n ol arak kabu l etmesine büyük önem
vermekte. Saygıdeğer bir Ti.irk kad ı n ı n dışlan madan ya da aile şerefi n i
teh likeye atmadan sah ip olamayacağı özgürlük lere sahip. Bir köçek
(art ı k ) ki msenin şerefi n i lekeleyemez çünkü çoktan ret ed ildi ve zaten
seçimi yüzünden bütü n şerefi ni kaybetti.

10 2
1. Reuhouse Elsözl üğü. İ stanbul ve Ox ford Türkçe- İ n g i l izce Sözl ük. Ox forJ
English-Tu r k i s h D i ctionary.
" M. AnJ. Tiirk /Juvasuırıı Resimli Ta rilıi, A nkara: Dost Yayınları. Ankara.
1 976. s. 1 39, 1 40.
:ı. Agy. s . 1 4 1 . 1 42 .
4. Agy. s. 1 39- 1 4 1 .
5. Agy. s. 141.
6. Jakop L. Salomo Bartholdy ( 1 779- 1 825), Bruchs tııcke ;:,ur nalzeren kennınis
des lıeutigen Grieclıenlands, Bert i n : Realschuld- Buchharıdlung. 1 805. s.
292, 3; 7; 372-7 .
7. Bana b i l g i verenlerin hepsi tecavüze uğramışlardır. fakat bu köçek ol mayan
birçok oğlanı n baş ı n a gelebi l i rd i .
8. Bkz. N. E l i as & 1 . Scotsorı, Tlıe Estahlislıed & ıfıe Out.ı ider. Londra: Frank
Cass & Co .. 1 965. s.4-56.
A ç ı k l amal arı qci rıscl i l i � ki de b u l u n an erkek kal ı b ı na Jcğ i l kii1c·ek k a l ı b ı n a
tam o l arak uyar.
9. J ames A. Bellamy, Sex & Socieı.v in Popular Litemıure in Society & ılıc
Sexes in Medievul lslwn 1 965. s . 4-56 (eJ. A . L . Sayyid-M arsot). M a lihu ,
Cal if. ; U d a n a , 1 979, s. :ıo. :ı2.

1 03
T Ü RKİYE ' DE EŞCİNSEL HAREKETİN
BAŞLANGICI

Jeboeda Sofcr

TÜRKİYE, İ s l am Dünyas ı n ı n en B atıl ı laşmış, en endüstri leşmiş ül­


kesidir; güç l ü bir burjuva sınıfı ve �ehirlerde eşci nsel alt kü ltür vardır.
l 970 ' 1 eri n sonlarında magazin basını sürekli olarak bir eşcinsel or­
gan i zasyonunun kuruluşundan söz etti. 1 Türkiye' n i n en ünlü şar­
kıcı larından birinin adı böy le bir organizasyonun olası l i deri olarak sık
sık anıl dı.
1 2 Ey lül 1 980' deki askeri darbe bir eşci nsel organ izasyonu kurmak
için yapılan tüm girişim leri durdurdu. Generaller bütün i lerici ha­
reketleri önlediler ve muhafazakar ahlak anlayışını yerleştirmek için
mücadele ettiler. Bu mücadele n i n kurbanları arasında travestiler,
transseksüeller ve homoseksüeller de vardı. General ler denetimlerin i
gevşetti kleri nde bazı eşci nsel ler harekete geçti ler. Hedef oldukları
zulüm b i l e eşci n sel pol itik asını harekete geçirmiş olabilir.
1 986 Tem muzunda Dr. Adnan Yüzgün ' ü n Türkiye 'de Eşcinse/lik.
Dün. Bugün adl ı kitabı yay ı mlandı ve 1 9 87' de bir grup eşcinsel De­
mokratik Rad ikal B irl ik Partisi ' n i kurdular.

1 05
POLiS TARAFINDAN YAPILAN TACiZ
İstanb u l ' u n Taksi m Park ı ııda tuvaletlerden bir manzara. Kara n l ı kta
bir pol i s arabası durur, beş-altı polis arabadan çıkar ve tuvalete g i ­
rerler. Orada bulunan herkesi toplar ; tekmeleyerek, vurarak, aşa­
ğ ı l ayarak ve iterek arabalara b i ndirirler ve karakola götürürler. Sonuç
i k i -üç g ü n l ü k hapis.
izmir ve Ankara'daki homoseksüellerin durumu daha da kötü.
Oralarda pol i s evleri bile basar, kendi evin i zde sizi tutuklar. En ufak bir
şüphede a i l e n i z i haberdar eder ve sırıtarak oğu l l arın ı ıı bir homoseksüel
olduğunu söy \erler .2
Pol i s i n tacizi kad ı ns ı erkeklere, travest i lere ve transseksüel lere yö­
nel i ktir. Karakola götürürler, fotoğrafları çek i l i r, saçları traş edi l ir.
parmak i zleri ve kanları al ııı ı r. B az ı l arı, özell ik l e erkek fahişeler, taş­
raya sürül ürler. Erkek görü n tüsü nde olanlar kendi hallerine bı­
rakı l ırlar. 3
Askeri rej i m geldikten sonra pol is i n bu uygulaması daha s istemat i k
b i r h a l a l d ı . Erkekler arası ndaki c i nsel i li ş k i Türk Ceza Kan u nu nda
( 1 926) yasaklanmad ı ğ ından dolayı , bu taci z Pol i s Vazi fe ve Salahiyet
kanu n u n u n ( 1 934) ve Ceza Kanununun travesti l i k, fahi şe l i k ve toplum
ahlak ı n ı bozucu davranı ş l arı yasaklayan maddeleriyle hak l ı ç ı karı ld ı .
Terörizmi n etki l i mücadelesinin sonucu olarak benimsenen askeri rej i m
1 98 1 Haziranı nda transseksüeller, travesti ler v e kad ııısı erkeklerin
sahneye ç ı kmalarını yasaklad ı . Bu yasak 1 988 Ocağıııa kadar sürdü.4
1 98 5 Hazi ranı nda Pol i s Vazife ve Salahiyet Kanununa ek lenen yeni
bir madde (5t) pol i se, ''davranı şları ahl a k i değerlere ve toplum ge­
l eneklerine uymayan i nsan l ar"a karşı büyük yetki ler verd i . Kanunda
homoseksüel l i kten söz edi l memiş olmas ı n a karş ı n , zaman ı n İçişleri
B akanı Y ı ldı rım Akbulut mec l i stek i bir konuşması nda şöyle ded i :
"Ye n i kanun . . . b i zlere homoseksüel l i k şüphesi olan kişi leri 2 4 saat
gözaltı nda tutma yetkisi veriyor. . . Homoseksüell i ğ i n anti-sosyal eği­
l i m lerden biri olmad ı ğ ı n a i nanmıyoru z . Böyle sapı k düşüncel eri ve
eği l i m l eri olan k i ş i lere karşı katı olmal ı y ı z . B u tür i n sanların say ı s ı
her geçen g ü n artmakta. Toplumumuzun hiçbir kes i m i b u tür düşünce
ve eği l i m lere sahip insanları onaylamaz . . . Bu yüzden biz, her yerde,
iize l l i kle büy ük şehirl erde bu i n sanlara karşı kanun lar çıkaracağ ız."5

1 06
ARSLAN YÜZGÜN
Cinsel l i k son zamanl ara dek bir tartışma konusu deği l d i . Magazin
bas ı n ı nd a sansasyonel h ikayeler, imalı baş l ı klar ve ç ı plak res i m ler
kullanarak seksle i l g i li yazılar yazıl maya başlandı . B as ı n ı n diğer ke­
simi c i n sell iği sonradan, hatta d indar yazarların c insel likle i l g i l i k i ­
tapların (örneğin Ali R ıza Demi rcan, Islama Göre Cinsel Hayat, İs­
tanbul, 1 985) basımından da sonra "keşfetti". Rock Hudson 'ın 1 985' de
AIDS' den ölümü i lgiyi sekse, öze l l ikle homoseksüel liğe yöneltti.
1 98 6 Haziranı nd a ekonomist Dr. Arslan Yüzgün Türkiye 'de Eş­
cinsellik adlı kitabı n ı yay ı m l ad ı . Ki tap gençliğe zararl ı bulundu ve bu
yüzden sadece mühürlü poşetlerde sat ı l abi ldi . Yüzgün daha sonra i k i
k itap d a h a yay ı m l adı . Uçurum, eşcinsel o lduğu i ç i n işi nden ç ıkarı l an
bir adamla i l g i l i senaryo6 ve Mavi Hüviyetli Kadınlar, travesti lerle i l g i l i
k ı s a öyküler.7 Türkiye 'de E��cinsellik adl ı kitab ı n önemi (erkek) eş­
c insell iği hakları konusunu g ündeme getirmek . Yüzgü n ' ü n yal n ı zca
İstanbul ' da yarım m ilyondan, Türkiye' de ise iki mi lyondan fazla ho­
moseksüel o lduğu tezi popüler gazetelerde manşet oldu . Ho­
moseksüel l i k ve Yüzgün daha çok i lg i çekti, bu isteni l meyen bir tepki
değ i l d i . V e kitap best-seller oldu.
Y üzgün homoseksüeli hemcins leri nden hoşl anan erkek o larak ta­
nımlasa da. zaman zaman "homoseksüel yapılanla eş cleğercleclir,"
düşüncesin e sahip geleneksel i nanışa kayar; şöyle der: "Türkiye' de
yüzlerce, b i nlerce, hatta milyonlarca erkek kulampara olmakla övü­
nürler." Fakat 223 erkek eşcinse l i n yan ıtladığı ankete dayanan araş­
tırmasında bunlardan söz etmem iştir. Yüzgün araştırmaya katılanların
seçimiyle i l g i l i olarak "onl arın homoseksüel oldukları n ı bi­
liyordum,"der.8 Onların hepsi n i İstan bu l ' da bulmuştur, büyü k bir ço­
ğunluğunu, İstanbu l ' un fuhuş merkezi ve barları , diskoları ve fa­
h işeleriy l e görünen bir eşc i nsel alt kültürüne sahip, Orta doğunun
ender yerlerinden biri olan Beyoği u ' nda.
S ın ı r l ı bir bölgenin sonuçları olsa el a yay ı m l anan bazı rakamları
vermek istiyorum . % 1 3 .9 ' u on yaş ı ndan önce erkeklerle i l i ş kide bu­
lunmuş. % 3 7 ' si i l k i li ş k i s i n i 1 1 - 1 5 yaşl arı arası nda kurduğunu söy­
lemiş. % 82. 1 g i b i di kkate değer bir çoğ u n l u k eşci nse l l ikleri n i bir
problem olarak n itel endirmemekteler. % 56.5 ' n in arkadaşlarına ve ai­
lelerine söylemek sorunu olsa da %39.9' unun aileleri eşci nsel ol-

1 07
duklarıllı b i l iyor; bunlardan %80.4 ' nün ( % 3 2 . 1 ' ni n anne ve babal arı )
oğul l ar ın ı n durumunu · değişmez bir gerçek olarak kabul et­
mektelerm i ş . Ve % 5 5 . 2 ' s i hala ebevey nleriyle yaşamaktalar.

EŞC!NSEL ORGANiZASYONU
Şüphe yok k i , Yüzgün ' ün ç a l ışmaları eşcinselleri harekete geçirdi
ve bir eşc i nsel organizasyonunun kuru l m ası i ç i n gerekl i yolu açt ı .
1 987 baharında Türkiye' de Yeşil Parti kuruldu. Bu parti ate istleri n .
anti-mi l itaristleri n , çevreci leri n v e fe m i n istleri.n bir federasyonuydu.
Eşci nsel leri n rol ü çok büyüktü, örneğin İbrahim Eren. Ali Poyrazoğlu
ve Meli h Ergen 1 987 Mayısı nda İstanbul ve Ankara' da polisin dav­
ran ışlarını protesto etme k için 3 5 eşcinsel i n katı ldığı bir açl ı k grevi
organ i ze etti ler.9 B u daha önce h i ç yapı lmamış bir olay a neden oldu:
TRT, 1 6 Haziran 1 987'de Kronik Bunalım adında eşcinse l l i kl e i lg i l g i l i
b i r program yayı n l ad ı . Fakat bu açl ı k gre v i , yaln ı zca eşc inselleri n az
bir desteğiyle, çok maıj i nal kaldı ve bu y üzden somut bir başarıya
ul aşamadan sona erd i .
Parti gazetesi Yeşil Banş ' ta eşcinsel ler i ç i n b i r sayfa ayrı l m ı ştır.
l 988 Aralı ğı nd a parti yönetic ilerinden Eren ve gazetenin editörü Ab­
dül kadir Demirözü, M i l i agoz' u n ( M.Ö.Tyy) bir şiirinin çeviri s i n i , iki
genç ç ı pl ak fotoğrafı nı ve Cumhuriyet dönemi yöneticileri n i içeren
ü n l ü k i şi lerin eşc insel l i k l eriyle i l g i l i b i r makale yayımlad ı k l arı i ç i n
muzır bulunarak suçlan d ı l ar. ı O

1 08
Frcd de Ceuıı n i c k varı Chape l l c . Een Turks fcııomccn in A ıııstcrdaın, ( sek
7/83 . s. 27)
2.. Arslan Y iizgün, Tiirkive 'de Esci11se/lik; !)[in. IJıı/iiİll. İstanbu l . H ü ryüz,
1 986 .
.l Waar Tıırkije uııhoudı man le zijn in Tıırkve Krmit. N i san. 1 983. N ij mcgc n .
s.24-30; hkz. Turkev !Jegins Campai!in ugainst Hmnoscksuulity (The N e w
Y ork T i m c s . 7 M a y ı s 1 98 1 ) .
4. Fran; G. varı Hasselt. Tıırks vcrbood of ırcıvcsıie trıji de populairste ar­
tiesten ( N R L- Handclshlad , 2 5 Temmuz 1 98 1 ).

5. Frans G . Hasse i l, Politi wct stelt Turkije in staat . . . . ! NRC - Hande!shlad, 28


Ağustos 1 985)
(ı . Arslan Yiizgiin , Upm.un. İ stanbul; H üryüz, 1 987
7. Arslan Yü1:güıı. Mavi lfül'iyetli Kuı/111/ar, İstanbu l : Hüryliz. 1 9 87.
8. Y üzgü n , hunu " Hoıııoscksücl l i k , H angi Homoseksüe l l ik" konferansında
s ö y l e m i şt i r.
9. Jehocda Sofcr. HomohC\vcgi ng na:.ır Wcstcrs nıodal omdati Tıırkije eeır Wes­
ters-lam/ (De Gov Krtınl 1 O 1 ). 27 Şu hat 1 988. s. 1 7 .

lO Can İ st:.ıııhu l l u , I LG A - B ü l teni, 5 . 6. 1 988 s. 2 .

1 09
KARAÇİ' DE FAZLA EŞÇİNSEL OLMAYAN
B İR YAŞAM : TORONTO ' DA YAŞAYAN
B İ R PAKİSTANLININ GÖR ÜŞ Ü

B adruddin Khan

KARAÇİ ' DE batı l ı an lamda bir "eşci nsel yaşam" yoktur; eşci nsel
barl arı , gazeteleri yoktur, birl ikte y a�ayan sevg ili i se çok azdır. Söy­
lentiye göre iki erkek arası nda seks sık s ı k olur ve "arkadaşl ıklar" New
Yorkl u eşci nsel sevgi l i ler arası nda olduğu gibi bağlı ve duygusal ola­
rak gelişir. Büyük farklar gelenek, tari h, çevre ve kültür i l e onun bek­
lenti lerinden kay nakl anı r.

KARA <;;i ŞEHRi


Karaç i , n üfusu sekiz mi lyonu aşkın , büyük bir kenttir. Ü l ke ge­
nel inde olduğu gibi çoğunl uğu Müsl ümandır. Yine de Paki stan ' ı n diğer
şeh irlerinden fark lı ol arak, fazl asıyla heterojendir. Havaalan ı nda i l k
göze çarpan (diğer ülkeleri n aksine buradaki geleneksel giysi lerin çe­
şitl i l iğidir. Si ndl er, Pençapl ar, Patan l ar ve Beluciler' i n oluşturduğu
etn i k gru p l ardan başka birçok etnik grubu toplu ol arak içine alan
"Muhacir" grubu vardır Görü nüşte S i nci yöneti m i nde olsa da Karaçi
hal kının çoğll ülkenin bölgelerinden ve ( 1 947 ' de Pakistan' ın bö­
lün mesiyle) Hisdi staıı ' dan gelen göçmenlerdir ve ulusal dil olan Ur­
d ucadan başka yöresel bi n,;ok d i l kon uşulur.

111
Yöresel gelenekler dilin ele ötesine geçer: örneg i n Patanlar'da er­
kekler ve og lanların arası ndaki seks çok yaygındır ve kadı nları n yok­
luğunda bir gerekli l i k olarak kabul edil ir. Ci nsel konularda yaptıgı ça­
l ışmalarla tan ı n m ı ş araştı rmacı olan Sir Richard Burton Kanıo Sutra:
Hint Tarzı Seks adl ı eseri nin ünsözünde bir Patan atasözüne yer verir:
"Kad ı nl ar üremek, og lanlar zevk, kanunlar ise sadece tad içindir."
B üyük İskender' den önceki günlerden beri bu bölgeni n i nsanları vah­
şetle savaşan, tutkuyla sevi�eıı pragmatistler olarak tanı n ırlar.

SOSYAL YAPI
Pakista n ' ı n sosyal yapı sı tutucu toplumsal hüküm lere dayanır;
merkezi kurum ai ledir. Yaşamı n anlamı ve amacı, ai leye bag l ı l ık, aile
şerefin i ve faziletini korumak, üretmek ve çocu k yetiştirmeye da­
yalıdır. Bu değerler birçok toplumda olsa da, Pak istan' da bunlar ya­
şam ı n açı k ve deg işme1, var olma nedenleridir ve bir an laşmazlık ol­
duğunda bireysel arzuları n ve farkların yerine geçerler.
Bu bir yaşaın biçimi ve eşci ııscl kimliğine uygun olmayan top­
lumsal değerler olarak sonuçlanır. Çocuklar evlenene kadar aileleriyle
yaşarlar. Evlenmemiş bir erkek çocuğun ailesiyle ayn ı şehirde olup da
ayrı yaşadığı hemen hemen hiç duyulmamıştır. Bekar erkekler ve ka­
dınlar yaşamları boyunca ( ekonomi k i htiyaç dahi duymadan) ai­
leleriyle yaşayabil i rler. Hatta ayrı aileler bile aile merkezine biyolojik
bağlarla bağlı uydular gibidirler.
Ailenin odak olmasının çok prati k bir nedeni vardır. Diğer ge­
leneksel toplumlarda olduğu gibi "kapal ıdır": yeni birinin kabul edi l ­
meksizin bu ekonomik ve sosyal yaşama girmesi hemen hemen ola­
naksızdır. Aile bireyin yaşamdaki konumunu hazırlar, bunun karşıl ığıııda
da arzuları na sınırlar koyar. Bu engel ler aşıl abi lir ama "sosyal
stati.i''nün, bir ya da iki kuşak boyunca, değişmesi neredeyse ola­
naksızdır ve bu değişimi ekonom ik özgürlük sonucu ol maz.
Bu "kabile" modeli, sonradan kabul edi lmeyle ödüllendirilen, a ı ­
lenin amaçlarıyla uyumlu davranışlar talep eder.
Bu amaçları n en büyüğü, şüphesiz, çocuk doğurmak ve ye­
tiştirmektir. Ai leler kendileri ni fedakarca (hatta Batıda hastalık olarak

1 ! '.'.
n i telendirilen bir fedakarlıkla) genç leri yetiştirmeye adarlar. Çocukl ara
kendi yaşaml arı n ı kurmakta gerekl i temel i lkeleri vermekten çok, ai­
l eler o n l arı emdikçe genişleyen orga n i zmalar gibidir ve yeni ka­
tı la11l arı n katsay ı sıyla güçlen i r ya da zayı tlarlar. Bu bir terc i h ya da
Pak i stan ' daki yaşam modelleri nden biri değ ildir. Bu, tek y aşam tar­
zıdır. B i reysel aşk yalnızca bu ortam çerçeves i nde kabul edi l i r ve sa­
dece a i l e n i n gel işmes i n e yardımcı olursa desteklenir. Ay n ı şey , ge­
nel l ik l e önceden planlanmış evl i l i kler i ç i n de geçerlidir. Eşlerin
birb i rleri yle anlaşmal arı ndan daha önem l i olan, iyi ürey ip üre­
m ed i k l e r i d i r. Eğer b i r koca a i l es i n i n i htiyaçl arı n ı karş ı layabi l iyor ve
birçok çocuk sahibi o l abi liyorsa kişisel , cinsel tatmi n için ne yaptı ğ ı ,
tedbirli olduğu sürece, hiç k imseyi i l g ilendirmez. Bu kesi nlikle tar­
t ı ş ı l maz. K ısaca hiç fark etmez. Kon u n u n d ı şı ndad ır ve k i ş i sel bir
mesele o l arak g i zlendiği sürece tolere edil ir. Sevişen i k i erkeği n
"ahlak" soru n u (Batıda olduğu g i b i ) sadece kendilerin i i l g i lendirir.
E v l i yken yapılan homoseksüel i l işki n i n "kabul ü" bu konunun
hoşgörüyle karş ı l andığı a n l a m ı n a gelmez. Tam ters i ne, bu kültürde
homoseksüel davranışlarla alay edi l i r. B i reysel zevklere uygun prag­
mati k i stekler g i z l i ce çözüme u laşt ı r ı l m a l ıdır. "J\i le"n i n bakış aç ı s ı n a
giire, erkekleri n . kad ı n lardan ç o k . başka erkeklerle i l işki kurması daha
az risk l i d i r. Topl umsal yapı l arın çoğunda eşci nsell i kle i l g i l i bir tar­
t ı şmaya kesi n l i kle fırsat veri l mez. Homoseksüel davra n ı ş Kura n ' d a
yasak lanmıştır, fakat b i r kad ı n l a y apı lan i hanet çok daha kötü sonuç lar
doğurabi l i r.
Bu topl umda homoseksüel c i nsel l i k dikkate alın maz, çünkü ne
çocuk üreteb i l i r ne de a ilen i n temel i ndeki çocuk potansiyel i n e katkıda
bulunab il i r. Gerçekte, genel a n l amdaki seks, kişisel zevk ya ela ci nsel
eylemden çok , ailedeki yaptırım gücü yüzünden ilgi çekicidir.
B i reyler ve a i l e arası ndaki bu karş ı l ı k l ı dayanışma sağ l ı k s igortası
ve sosyal güven l i k hakları nı n noksanl ı ğ ıyla daha da kuvvetlenir. Sos­
yal sağ l ı k kuruhışları çok yetersiz, özel hastahaneler ise pahal ıdır.
Gene l l i kle ş irketler elemanların ı n sağlık sigortaları n ı öderler ama,
sab i t bir i ş ve aile bağları ol madan kişi kendi n i bütünüyle yalnız his­
seder. Gerçekten de, Pakistan ' da aile desteği bir ölüm-kalım me­
seles i d i r.

1 ı :ı
E{5CiNSEL TARZI
"Eşci nscl" a i l eye ters düşen b i r i l i şki n i n meşru k ı l ı nması an­
lamına geli r ; bu yüzden n e Paki stan gen e l i nde ne de Karaç i ' de bir eş­
c i nsel yaşamı yoktur. Prati k b i r bak ı ş aç ı s ı y l a bakı ldığı nda i k i sev­
g i l i n i n ken d i l eri n i sosyal b i r çevrenin dışında bulacakları görülecektir.
B atıdaki eşc i nsellere karşı olan sald ırı lar burada daha az görül ür.
Çünkü a i l e tehl i kede deği l d i r, bu tür davranışlar söz konusu b i l e ola­
maz. Olabilecek en kötü davranış alay edilmesidir, en iyisi ise durumu
bilerek görmezl i kten gelm ektir.
Farklı sosyal s ı n ı ftan i ki sevg i l i birl i ktel i klerin i her an açık lamak
zorunda kalacaklardır. Eğer ayn ı sosyal sınıftansalar dostluklarını te­
m i ze ç ı k aracak b i r aile bağı bul m ak zorundadırlar , örneğ i n "abimle
ayn ı okula gitmişti, onu oradan tanıyoru m ; kalacak bir yere i htiyacı
vard ı , o yüzden ay n ı evi payl aşıyoruz,"gi b i . B u görünüşte B atıdakiyle
ayn ı olab i l i r, fakat Paki stan ' daki toplumun kapalı ve görel i yapısı, bu
tür basi t çözümleri yer i n e getirmeyi olağanüstü zorlaştırır. Olay ı n
"kı lıf'ı kaç ı n ı l maz b i r şek ilde uçar g ider; bun u n sonucu a i l e şerefi n i n
y i t i r i l mesi d i r v e i l işkiyi zedeler.
Daha da ötesi yaşam b i ç i m indeki özel hayat n o ksan lığı normların
dışı ndaki k i ş i sel i l i şkiyi s ürdürmeyi olanaksız k ı l ar. Yoksul ailelerde
. ya�anan alan pay l a� ı l ı r. Zen g i n ailelerde i se uşaklar bir gözetleme
siste m i g i b i d i rler ve g i z li l i k olanaksızdır. Her şeye rağmen g i zl i l ik
başarı l a b i l se b i l e korun ması amaçlanan bu çok özel i l işki yalıtlanır ve
sona erer.
"Ayıp"ı, d i ğer bir dey i şle a i l ey i utandırmayı önlemek saygınlığ ın ;
saygı n l ı k top l u m tarafı ndan kabul edi l m e n i n temel gereğidir; ve top­
lumun kabu l ü , yokl uğunda her anlamda yaşamı n sona ereceği ok­
sijendir. Bu yüzden Batıda eğiti m görmüş, aydı n , l i beral-radi kal öz:_
gürl ükçü b i r eşci nsel a.ıavatanına dönmeye istek l i değil dir. B u konuyu
gündeme geti rmek ve tartışmak aileye ihanet olacaktır. Karaç i 'de eş­
ci nsel özgürlüğü i ç i n bir devrim başlatma teşebbüsü bile yel­
değ i rmen leriyle savaşmaktır.
Karaç i ' deki en başar ı l ı eşc i nsel i l i ş k i ler sess i z ve uzlaş ı l m ı ş
olanlarıd ı r. B u n lar, her i k i partner i ç i n ·de asla e n önem l i i l işki ler de­
ğildir; bu konum ai leye aittir. Hemen hemen her zaman, uzun erimde

1 14
sonuç ai le koşul ların ı n ve talepleri n i n neden olduğu ayrı l ı k olsa da
deri n duygular gelişmektedir. İ n sanoğlu duygusal bağlar gelişti rmeye
eğil i m l i ; Pakistan· da bu bağlar ya bir trajediyle ya da şev katin ye cinsel
tatmi n i n özel an l arı n ı çalan (Batı standartlarına göre) istenmeyen öz­
veri lerle son bulur. Pakistanl ı bir eşc i nsele göre bu, hayatta bu­
l u n ul ması gereken özveri lerden yal n ı zca birisidir.

DiGERLERiYLE B ULUŞMA
Paki stan erkek egemenl i ğ in i n olduğu , · çok homososyal bir top­
lumdur. Karaç i ' de erkekler parklarda, p l ajda ve cadde köşelerinde bu­
luşurlar. İ l i ş k i b i l inen yol l arla kurulur: b i raz sohbet, karş ı l ı k l ı i l g i n i n
tesbiti ve g i z l i l i k .
İ ş e g i d i ş-gel i ş saatlerinde birçok kavşak otobüs bekleye n , b i r da­
vete açı k erkeklerle doludur. B i r erkek arabasıyla geli r, caddenin kö­
şesi nde, kalabal ı ktan ayrı beklemekte olan başka bir erkek l e bakışır.
Daha sonra o n a biraz dolaşmayı tek l i f eder ve diğeri arabaya biner. Her
şey çabucak olur ve eğer uygun bir yer varsa sev i ş i l i r. İ k i kişi aras ında
düzen l i bir i l işki olmas ı konusunda bir beklenti yoktur ama periyod i k
olarak, sadece seks i ç i n bir araya gelmeleri mümkündür.

CiNSEL UYGULAMALAR
Ci nsel eylem fel l atio, anal seks, öpüşme ve okşama içerir. Sa­
domazoşizm ya da seksin fiziksel acı veren biçimleri n i n örnek lerine
rastl amad ı m . C insel eylem , genell i k le, kaba kuvvetten ziyade şevkat,
tutku ve dostluk i steği o larak algıl an ı r.
Ana! i li ş k i de , veric i k i ş i genel l i k le daha genç ve "homoseksüel" ya
da "masör", alıcı ise daha yaşl ı ve "erkek"tir. Bazı i l işki lerde öpüş­
meye i z i n veril mez. B az ı i li şk i l erde i se oğlan, ana! seks i ç i n kend i n i
isteyerek sunar, fakat i l i şk i de bul unduğu k i ş i n i n gen ital organı n ı gör­
mes i n i ve tahrik etmesin i i steksizce ret eder.
B azı durum l arda p as i f olan k i ş i ana! i lişkiyi ("kad ı n " rol ü üst­
lenmeyi ), erkeğe oral seks yapmaya terci h eder. (Alay etmek amacıyla
kul l a n ı l an gandu sözcüğü ana! sekste verici anl am ı n a gel ir). Bu n is­
peten İslam geleneğin i n bir parçası olan temizliğin önemi nden kay­
naklanır; genital organlar "pistir", b u ndan dolayı meniyi emmek ya da

1 15
yutmak veya d ı prı fı şkı rmak uygun değ i l d i r. Y i ne de bu genel b i r
kural say ı l maz v e oral seks yapan deney i m l i k i ş i ler her zaman bulun u r.
l\klıma gelmişken, temizl i k kuralları, (Batı metodu olan tuvalet ka­
ğıdıyla tem izlen mekten farkl ı olarak) boşaldı ktan sonra ana! bölge n i n
y ı kanması nda olduğu g i b i , yemek yemekte d e uygulan ı r.

SEKSiN BULUNABILIRLIGf
Özel b i r işaret taşıyan bazı erkekler i k i s ı nı fa ayrı l ı r. B u n l ar nıa­
lishis (masörler) ve hijrcılardır. Bir çok cadde n i n köşes i nde erkekler
oturup masaj yapmak i ç i n müşteri beklerler. Müşteri lerin çoğu "ka­
nunlara uygun"dur, fakat çoğun l uk l a m 'tsörler (ekstra bir ücret al arak)
pas i f ana! i l i şkiy i içeren seks hizmeti sunarlar.
Daha i l g inç olanı hij raların ya ad hermafrod i tleri n rolüdür. Bu top­
lumda travesti ler, had ı m edi l m işler ve gerçek hermafrod i tlerden olu­
şan kad ı n gibi g i y i n e n bir erkek grubu vardır. B azı toplumlarda hij­
raları şark ı söylemeye y a da düğün veya erkek çocuk doğu m l arı nda
dans etmeye davet etmek geleneği sürmekted ir. Hijralar ayrıca fa­
h işel i k de yaparlar ve erkeklere (genell i k l e evli olmayan erkeklere)
sundukları seks hi zmeti karş ı l ı ğ ı para almaları olağan karş ı l an ı r.
.
Şuna d i k kati n izi çekmek isteri m k i , her tür ci nsel tatmi n (cinsel
açıdan bir hay van olan) erkeği n evl i l ikten ö nce (ya da evliyken) tatm ine
ihtiyac ı olduğunu düşünen "pragmatik" çeşitl i l i k yüzündendir. B u tür
ihtiy aç l ar hoş karş ı lanmaz ama kabul edi l ir. B ütünüyle kabul edi lmez
olan ; bu "de l i k" vazifesi görenleri n , çocuk doğurtma ''görev"i üst­
lenmeleri ; evlenmeleri ve çocuk sahi b i olmal arı mümkün ol mayan i k i
erkek arası nda özel duygular olmasıdır.
Gerçekte erkekler arasındak i sevgi yücelt i l miştir. Şevkat, sevgi ve
deri n arkadaş l ı k yaygın d ı r . B atıda dostluk anlam ı n a gelen ve maço b ir
davranı ş olan omuza vurma yayg ı ndır, oysa yürürken el ele tutuşan ve
birbirler i n e sarı lan erkek görmek çok zordur. Ş i irler ve popüler şarkı lar
erkek c i n s i yeti n i , sevgin i n objesi olarak kullan ı rlar. B u, genel l ikle ka­
d ı n l ara yapılan kur olarak yoruml anır, fakat erkekler arasındak i ölüm­
süz arkadaş l ıktan söz eden şarkı lar popül er repertuar ı n parçal arı d ı r.
Ruhu y ücelttiği düşünülen Akden i z l i pedagoj i k-Soktrat i k aşk dü­
şünün güçlü bir unsuru vardır. İki erkeğ i n çok özel y a k ı n l ı klarında
açı kca görülen bir ted i rg i n l i k yoktur.

1 16
İ k i erkek arası ndaki sevgiye veri len bu y üksek değer Moğol dönemi
ve İslami tasavvuf anlayışına ( S u fi ler) dek uzanan b i r geleneğ i n de­
vamıdır. Pak istan 'da bu gelenek H i n t ve (son bi rkaç y ı ldır) B at ı et­
kisiyle eski katı l ığ ı n ı y i tirm i ştir. Daha önce de söz edi l d i ğ i g i b i , erkek
il işkisiyle i l g i l i dü�ünce, vahşi Patan kabiles i n i de i ç i ne al an , kırsal
toplulukları n çoğunda güçlü olarak sürmektedir. (Patanlar Af­
gan ista n ' da yaşayan ve nesil lerdir, Ruslar dah i l , birçok i st i lacıyla sa­
vaşan etn i k grubun ad ıdır. B üyük İskender on ları fethedemem i ş ve bu
topraklardan g ü v e n l i geçi ş hakkı kazanmak i ç i n , kab i l eden bir kad ı n l a
evlen m işti . )

AiLESEL TALEPLERE BiREYSEL UYUM


Bu hareketl i metropol, tatmin arayanlar i�'.i n gerçek b i r "seks pazarı"
ol abi l ir. Yerel yöneti m aile aşk uzlaşması sağlamak i ç i n pragmatik
yol l ar bulmuştur. Aşağı daki dürt olay yazara anlatılan deneyi m !erin
kısaltı l m ı ş halleridir:

Olay 1

M uhammed C. ortas ı n ı fa mensup bir ailenin üyesidir; an nesi ve i k i


kız kardeşiyle Karaçi Ü n i versitesi ' ne yak ı n bir gökdelende mütevazi
bir dai rede yaşamaktadır. 2 1 yaşınday ken i ş ç i olarak Ortadoğu ' ya
gitmiş ve bir ev. b i r araba alab i l ecek ve küçük b i r i ş kurabi l ecek kadar
para b i ri ktirmi ş . Otuz y aşı nda geri g e l i p . yerleşi k düzene geçtikten
sonra an nesi bir an önce evlenmesi i ç i n baskı yapmaya başlamış.
Erkeklere karşı olan i l g i s i n i n fark ı n dayd ı . İşten sonra arkadaş­
ları y l a çay i ç i p sohbet eder, eve g i tmek i ç i n on lardan ayrıldı ktan sonra
bakışları ö n l en emez bir şek ilde otobüs durakları nda ve cadde kö­
şeleri nde bekleyen genç erkeklere çevri l i r. B i r eş bul mak ve kend i ai­
les i n i kurmakla i l g i l i planları yoğun bir tatmi n kaynağı olsa da, onu asıl
tahrik eden bu oğlanlard ı . Çoğu n l u k l a bu, hızla eve, banyoya koşmak
ve mastürbasyon yapıp y ıkanmakla son bul urdu. Y i ne de bu. tam bir
tatmin değ i ldi . Son zamanl arda, yakınl ardaki bir okulda öğrenci olan
Mümtaz' a takı l maya başlamıştı: M ümtaz her akşam dokuzda, Karaçi
hap ishanesi y akı n ı ndaki kavşakta onu bek l i yor oluyordu.

1 17
O g ü n , M ümtaz orada değ i l d i . A m a arkadaşı Aşraf (aranan gözleri,
geni ş tebessüm ü ve s ı k ı , sert kalçaları y l a) otobüs bek l iyord u . Mu­
hammed durdu.
"Arabaya atladı ve sanırım onu yal n ı zc a g ideceği yere götürmek
i ç i n almadığ ı m ı b i l iyordu. Acelesi o lm ad ığ ı n ı söyled i . Şehri n öbür
yakasında yaşı yordu ve evde hiç kimse yoktu. Tahri k o l m uştum ve
el i n i uzatıp sertleşmiş pen i s i m i o kşamaya başladığı nda gaz pedal ı n a
sonuna dek bast ı m . Konuşacak hiçbir şey yoktu. Beni, (erkek kar­
deşi y l e pay l aştığı) y atak odas ı n a götürdü ve k ap ı y ı k i litlemeden se­
v işmeye baş l ad ı k . Öpülmek, okşanmak ve becerilnıek i stiyordu ve hiç
utanmıyordu . İsted i ğ i n i yapt ı m . Yatakta ve yerde tutkuyl a seviştik . O
mastürbasyon yaparken ben de onu becerd i m ve daha sonra b i r süre
sarı l ıp yattık. Eve vardığı mda uyku vaktiydi . Daha sonra hep Müm­
taz' l a bul uştum ve Aşraf' l a b i r daha hiç sevi şmed i m . Tab i i ki, ara s ı ra
deği ş i k l i k olsun diye başka oğl a n l ar oldu, fakat Müm taz çok tatl ıyd ı ,
hiçbir zaman bun ları sorun yapmadı. Ç o k i y i a n l aşı yorduk."
Sonraki sene M uhammed kuzen iyle evlend i ; şimdi 3 5 yaşı nda ve
i k i çocuğu v ar. H f ü fı oğl anlara tak ı l ıyor. H omoseksüel olup ol madığı
soru s u onu çok eğlendirir. "Evet," der, "erkeklerden hoşl anırı m . " Ama
i s i m l ere y a da eti ketlere aldıran biri değildir. Karısıyla i y i b i r i l i şk i s i
v a r ama gel i p geçici i l işki leri de ol uyor. M ü mtaz' l a ayrı l m ı ş l ar.
Yaşamı ndan ve kurduğu d üzenden hoşnut.

Olay 2

Tarık eşc inseldir. B irkaç y ı l Lonclra' da yaşa m ı ş ve en az i k i büyük


i l iş k i s i o l muş. Kend i siyle "sürtük" diye dalga geçer ve Karaç i ' ye geri
dönmek zorunda kaldığı i ç i n (okuldan atıldığı i ç i n zengi n bir sanay i c i
ol arı bahası harç l ı ğ ı n ı kesmekle tehdi t etm i ş ) söy le n i p durur. Tar ı k 2 3
yaşı ndaydı v e punk kes i m l i d a l g a l ı saç l arı , davetkar g ü l ü m sey işi v e
g i ze m l i bakışları y l a ç o k güzel d i . A ilesi ç o k sorumsuz ol masından şi­
kayetçiydi ve o da onlara hak veriyordu. Eşci nseldi ve Karaç i 'de ken­
d i n i kapana s ı k ı şm ı ş h issedi yordu . Tek c i nsel i l i ş k i kurabi l d i ği k i ­
ş iler, dönüşünde k ı sa bir süre sonra baştan ç ıkarttığı i ki a i l e uşağ ı yd ı .
B u n l ardan biri bahçıvan l ı k yapan Patanlı genç b i r oğlan, d i ğeri ise
daha yaş l ı olan şofördü . Onu tat m i n etmeye o ldukça i stek l i ydi ler (ve

1 18
bu iş iç i n d ü ze n l i o larak o n l ara cömert bahşişler veriyordu, fakat iş­
lerin i kaybetmekten korkuyorl ardı . Ailesi uşakl ar ı n o n a karşı say­
g ı ları n ı n azal d ı ğ ı n ı fark ediyor ve bu onları korkutuyord u . B i r an önce
evlenmel iydi .
On larla ayn ı fi kirde ol madığı söylenemezd i , fakat korkuyordu.
Ş i m d i y e dek i k i kadı n l a yatmıştı ve i kisi de bir fac i ayd ı . B u n l ardan
birinde b i raz başarı l ı o l ab i l m i ş olsa da yal n ı zca erkeklerle tat m i n olu­
yordu. Ayrıca bir ''verici"ydi ve kendi i fadesine göre "bir erkeği içi nde
h issetmekten" zevk alıyordu. B i r kad ı n l a ev l i l ik onun anlay ı ş ı n a ve
doğas ı n a tamamen ay kırıyd ı . Ama kapana s ı kışmıştı ve kabu l et m i ş
görünmek v e ç ı k ı ş yolu bulabi l m ey i ummaktan başka çaresi yoktu.
Annesi uygun k ı z l arı araştırırken o , her aday içi n kusur bulmaktayd ı .

Olay 3
Bosto n ' d a okuyan ve Copley Meydan ı ' ndaki eşci n sel barları n ı n
devaml ı müşterisi o l a n Shah ai les in i z iy aret etmek i ç i n Karaç i ' yc gel­
m işti . B u rada kend i n i kapana s ı k ı ş m ı ş h i ssed i yor ve şöyle d i yord u ;
"ai lem le b i r l i kte o l mak s i n i rleri mi bozuyordu. Arabay la dolaşırken
gördüğüm sev i m l i oğlan lar yüzünden sürek l i ereksiyon hal i ndeydi m."
Meseley i hal letmeye karar vermiş. Ye işte o n u n h i kayes i :
"Dolaşmak i ç i n ailemi n arabası n ı a l d ı m . C l i fton yak ı n l arındaki
kavşak hemen hemen boştu. Orada bekl eyen bir adanı gördüm ve
hemen durd u m . Bakı şları m ı z karş ı l aşt ı . Tahri k o l m uştu m . Arabaya
b iner b i n mez e l i n i bacağıma koydu, sonra kası k l arı mı okşamaya baş­
lad ı . Tek soru n kalmıştı, nereye gidecekt i k ? Bu s ı rada o, pan­
tal o n u m u n ö n ü n ü açm ı ş ve sertleşm i ş pen i s i m i e l i n e a l m ı şt ı . Araba
k u l l anmaya ç a l ı ş ı rken o n u n kas ı kl arı n ı okşuyor, ay n ı zamanda da
el i n i ceketi m l e örtmeye çal ı şıyordum. İ k i m i z de azm ıştık. Ama gi­
decek b i r yeri m i z yoktu . . . kötü hazırl anmıştım. Dolanıp dururken
eği l d i ve p en i s i m i emmeye başlad ı . A kl ı m başımdan gitti, y umuşak
dudakl arı ve sıcak ağızı baştan çıkarı c ı yd ı . Tenha b i r alan buldum ve
boşalana dek d aireler ç i zerek dolan d ı m . Bu çok fazlaydı ve her zaman
hatı rl anacak. Tekrar bul uştuk ve bu kez bir yatak bulduk ve tutku dolu
bir sevi ş me y aşad ı k . Orada kaldığım sürece erkek arkadaşını oldu ve
gerçekten çok iyi vakit geç i rd i k .

1 19
Olay 4

Um u m i yerlerde seks teh l i ke l i bir teşebbüs olsa da bazen koşul l ar


yüzünden gerek l i di r. Hamid-mi -Din büyük b i r aileden gel iyor ve evde
özel hayata yer yok. Günah ya da' gereksi n imleri anlama i steği gibi
duygular onu i l g ilend irmez; tek bildiği erkeklerle sev işmekten hoş­
landığı ve i l i ş k i kurmak i ç i n tek uygun yer i n umumi yerler olduğudur.
B i rkaç kez arkadaşl arı n ı n evleri n i kullanmış fakat gerek s i n i m leri ge­
n e l l i kle sokaklarda karşı l am ı ş . B unun kolay olduğunu söy ler.
Akşam kara n lı ğında, erkekleri n akşam namazı ndan sonra bu­
l uştuğu umumi yerlerdeki bakışma genell i k le sevişmeyle son b u lur.
"Parkta yavaş yavaş y ürüyordum. Hava kararıyordu. Düzgün ütü­
l e n m i ş , bol bir salwar kamiz (pijama görün tüsündeki yerel g i y s i ) giy­
miştim ve kalçamı n y umuşak hareketi ve davetkar g ü lüşüml e aran­
dığım bel l i y d i . Ara s ı ra e l i m i aşağ ı lara • u zatıyor, sanki testislerimi
kaşıyorırıuş g i bi yaparak geni tal organ ı m l a oyn uyordum. Yaşlıca bir
adam ben i gördü ve ç a l ı l ara doğru g i tmem i i şaret ett i . Azmıştı m .
"Neden o l m as ı n !" d i ye düşündüm .
Çal ı l arı n arası nd a kara n l ı k bir köşe bulur bul maz beni yaln ızca
o kşamaya baş l adı v e şalvarımı çözdü. Sonraki b irkaç dak i k a boyunca
bana yavaş ve zevkli bir oral seks yaptı. Uzun ve anlam l ı bir te­
bessümden sonra n az i kçe yanağı m ı okşadı ve ortadan yok oldu."
Paki stan top l umunda duygusal l ı ğ ın yaşadığı bir i l i ş k i çok ender
yaşanı r. A y n ı kişiyle b i rden fazla birl i kte o l u n sa ve duygusal l ı k ya­
şansa b i l e bu, hiçbir zaman ci nsell i ğ i n ötesi n e geçemez.

DEGERLENDiRME
Karaçi büyük ve (Pakistan standartl arına göre) oldukça B a­
t ı l ı l aşmış b i r şehi rd i r. Eğer herhangi bir "eşci n sel özgürl ük" hareketi
ol ursa, baş l a n g ı c ı bu şehirde olacaktır. Dış ü l kelerde bir süre yaşay ı p
geri dönmüş eşc i nsel l er bu katı kuralları b i r dereceye kadar etki l emeye
başladı lar. Bazı erkekler aileleri nden ayrı y aşayabi l mek i ç i n gerek l i
cesareti bul uyorl ar. Bazı l arı evl i l i ğe karşı ç ı kı yorlar y a d a e v l i y ke n
erkeklerle d e i l i ş k i kurdukları n ı g i zlemeye gerek duymuyorlar. Hemen
hemen her zaman olduğu g i b i , bu adamlar y üksek gelir düzeyi n e sahip
ailelerin çocukları ve ayrıca çevreleri ndekiler arasında kadınlarla ev-

1 20
! i l i k öncesi i l i ş k i kuran erkekler ve evl i l i k dışı i l i ş k i l er i olan erkek ve
kadınla var. B u üst tabaka, her üst s ı n ı fta olduğu gibi , kişi sel arzuların
ahlaki sı nırlamalarla yargılanmadığı ve l anetlenmediği "ahlaksız" bir
çevrede yaşarlar. Toplum ah lakının büyük koruy ucusu, orta sınıf,
davranışl ardaki kısıtlamalar i ç i n teorik temeller ol uşturmayı amaç­
layan d insel yorumlarla desteklenen kurallar ve yasakların sağladığı
ürkütücü üstünlüklerin i sürdürmekte. D insel doktri n yöneti mine dönüş
özgürlükleri ve erkeklerin c insell iğini sınırl amakta. Poli s i n umumi
yerlere baskın düzenlediği ve kurbanları suç üstü yakaladığı herkes
tarafından b i l i niyor.
Y i ne de 2 1 . yüzy ı l ı n eşiği nde, Karaç i ' deki eşcinsel yaşamın ge­
l i şebi leceğini umut etmek için bazı sebepler var.

121
KUTSAL TOPRAKLARDAN TANIKLAR:
İSRAİLLİ VE FİLİSTİNLİ ERKEKLERİN
CİNSEL YAŞAMLARI

Jehoeda Sofer

İSRAİL' E giden · eşci n sel turist büyük bir olas ı l ı kla Kudü s Tel­
Avi v ' de k i Özgürl ü k Parklarına ya da çok az say ıdaki eşc i nsel barların
ve d i s kolarına gider. Orada kendi leri n i eşci nsel olarak n iteleyen genç
İsrai l l i lerle tanı şır. Fakat buralar temelde Doğul u olan bir ü lk edeki
birkaç küçük yerden i barettir.
İsrai l ' de v e 1 96 7 ' d e i şgal ed ilen topraklarda yaklaşık beş m i lyon
i nsan yaşamaktad ı r. İsra i l l i lerle i şgal altı ndaki toprakl arda ya­
şayan ları n i l i ş k i leri (c i nsel olan lar da dah i l ) 1 967'den beri sür­
mektedir. İşgal ed i l m i ş topraklarda yaklaşık i k i m i lyon, 1 967 öncesi
i srai l ' i nde de yaklaşık 0.7 m i lyon F i l i s t i n l i yaşamaktad ır. Ortadoğu ve
Kuzey Afrika' daki İslam ülkeleri nden akın eden Yahudilerin say ısı 1 .7
mi lyon kadard ır, (bunlardan 0.9 m i lyonu İsrai l ' de doğmuş). Balkan
Yahudi leri (genel l i kle Bulgaristan ya da Roınanya'dan gelen ler) i se
gerçek anlamda B at ı l ı değ i l l erd ir, (en azı ndan ci n sel davran ışları nda) .
Avrupa v e Ameri ka' dan göç eden İsrai l l i ler v e onların torunları toplam
nüfusun ancak eye 30' unu oluştururlar. Bu farklı gruplar ayrı şehirlerde
ve semtlerde yaşadılar ve büyük çoğun luğu hala öy le yaşam aktalar.

1 23
Devlet kurul uşları, ordu, okullar . TV. y e n i nes l i B atılaştırmak ve
köklerindeki Doğululuğu yok etmek içi n ellerinden geleni yapıyorlar.
B u , o n l ar ı n kad ı n lara ve c i nsel l i ğe olan tavırl arı nı da etkil iyor. Yunan ve
Arap erkekleri sokaklarda el ele dolaşabilirler, herkesi n içi nde bir­
birleri ni öpebi l i rler ya da sarılab i lirler. ama İsrail' de bu davranışlar ho­
moseksüell i k olarak algılanır.
Erkek erkeğe sekse ilgi duyan İsrailli lerin büyük çoğunluğu ken­
d i lerin i homoseksüel olarak adlandırmazl;:ır. B i r sürü buluşma yerleri
vardır. 1 970- 1 974 y ı lları arasında İsra i l ve iş�al altındaki topraklardaki
farkl ı bölgelerden yüzlerce erkekle konuştum . Ş i md i , İsra i l ve işgal al­
tı ndaki topraklardaki fark l ı bölgelerden y üzlerce erkekle konuştum.
Ş i md i , İsrail Fil istin l i lerin çoğu nluğunun düşünme tarzı n ı ve cinsel
davranışl ar ı n ı röportaj l ardan sunacağım.

Yitshag
Yitshag lrak' ta doğmuş. 1 2 yaşındayken büyük amcasıyla i l i şkide
bulunmuş ve daha sonra erkeklerle i l işkiy i düze n l i olarak sürdürmüş.
Onunla i l işki kurabilecek erkekleri bulabi leceği kahvehanelere gitmeye
başlam ı ş . 1 950' de, 1 6 yaşındayken, ailesiyle İsrai l ' e güç etmiş; diğer
Irak l ı l arla birl i kte onlar i�: i n tahsis edilen Arap köyüne yerleşmi şler.
(Fi l isti n halkı orayı terk etm i ş ya da 1 948 ' de ayrılmak zorunda bı­
rak ı l m ı şlar.) Yitshag terz i l i k yapıyormuş. Daha sonra ailesiyle birl ikte
Tel-Avi v ' i n büyük bir kenar mahal lesi olan Raıııat-Gan ' a taş ı nmış.
1 97 1 ' de Avrupa' ya g itmeye karar vermiş: ''Y ı llardır bu yolculuğun
düşünü kuruyordum, para biri ktirmek i ç i n çok çal ışmıştıın . Paris ve
Berl i n g i bi şehirlerde seks i ç i n harika fırsatlar olduğunu duymuştum.
Amsterdaın' dan başlad ı m . Gün boyu birçok adam yanıma yaklaşt ı .
Hepsi ç o k erkeksi görün meleri ne rağmen y umu�ak v e kadınsı bir ta­
rafları vardı. Daha önce aynı ortamda bu kadar çok homoseksüe l i bir
arada görmediğim için heyecanlanm ı şt ım . Ayn ı zamanda kafam da ka­
rışm ı şt ı , çünkü k i m i n "erkek", k i m i n "kadın" olduğunu an­
layamamıştım. (Aktif ve pasif kasted i l iyor). O yüzden onlarla gitmedim.
İlk gece bir bara gittim . Yüzlerce erkek vard ı . Orada da uzun boylu ve
çok erkeks i göri.ınüşlü adamlar göze çarpıyordu. Hiçbiri İsra i l ' de birl i kte
olduğum erkeklere benzemiyordu .

1 24
İkinci gece de aynı yere gitti m , parkta erkek ararken s ı k s ı k kar­
� ı l a�tı ğ ı m b i r ada m l a karş ı laşt ı m . Beş y ı ! d ı r A ın sterdaın ' da ya­
şamaktay d ı . Çares i z h i ssettiğimden ona kad ı nlarla erkekleri nasıl ay ı rt
ettiğin i sordum. Gülmeye başladı ve bunun orada pek sorun ol­
mad ı ğ ı n ı söy led i . B i rçoğu hem aktif hem pas i fti. Sonraki üç gece bo­
yunca otele tek baş ı m a dönd ü m . Dördüncü gece erkeksi görünüşlü
birine razı o l du m . Hemen i l i şk i ye g i rmed i : uzun süre öpüştük ve oy­
naştı k . B en i m i ç i n çok yeni olan bu ol aydan hoşlan m ı ştı m ; İsrail ' de
bi rçok erkek bunu yapm ıyordu. Orgazm olmadan önce uzun süre he­
n i ın l e sevişti. Mastürbasyon yaparken boşaldı . Avrupa' da çok şey
gördüm ve öğrend i m . Orada bulamayacağ ı ıı ı z tek şey: gerçek b i r
erkek .
Ranıat-Gan. N i san 1 974

Yosef
Yosef lrak' tan İ srai l ' c 50' i lerin başıııda göç etm iş. Tel-Av i v ' deki
kfüipl i k işi d ı ş ı nda şarkıc ı l ı k yapmakta ve Arap m ü z i ğ i , öze l l i kle
klas i k Irak müziği ve Umm Kultu m ' u n şark ı l ar ı n ı yorum lamakta,
frak l ı · Yahud i l er ve Fi l i st i n l iler arasında oldukça popülerd i . Sık s ı k
Raman Gan ' d a k i parkta erkek av ı n a ç ı kardı . B i rçokları n ı n gerçek
i s imleri n i saklamak amac ı y l a k u l l andıklar ı kad ı n i s i ml eri vardı . Fakat
Yosef gerçek k i m l i ğ i n i sak layamazdı çünkü tanınıyordu ; gösteri afiş­
leri nde resi m leri de ol uyordu.
Yosef, bana, F i l i s t i n l i Yahudi l erle yaşad ığı deneyi m l erle i l g i l i bir
çok h ikaye anl attı . Genel likle erkekler şovun bitmes i n i bekler ve
onunla b i rl i k te o l m ay ı tekl i f ederlermi ş . Yosef yalnızca dam ız l ı k l arla
b i r l i kte olurmuş. İ y i seks yapmak yeri ne çevresi nde sızlanarak do­
lanan larla ya da penisi yeterli büyükl ükte ol mayanl arla i ki nc i kez bir­
l i kt e o l m az m ı ş .
Geceyi geçirmek zorunda kaldığı Fi l isti n köy l eri nde e v sahi bi, onun
için b i r oda ya da bir ev hazırlarmı ş . Bu köylerden b iri nde ev sahibi
karı s ı n ı a i l es i n i n y a n ı na gönderm i ş evli b i r adam m ı ş . Bu gibi du­
rumlarda Yosef o n i ki-ondört erkeği eğlendirmek ve tatmin etmek zo­
runda kalab i l i yormuş . Böylece gecelerde Yosef şark ı söyleyip dans
ederken erkekler el ç ı rparlar, atmosferin uygun olduğunu h issettiği
zaman Yosef onun için ayrı l m ı ş olan odaya g iderm i ş . Erkekler onunla

1 25
i l i şki kurmak için teker teker odaya girerlermiş. H içbir zaman iki kişi
ay n ı anda gelmeye kal kmamış. Çünkü o, saygı duyulan bir sanatçıydı
ve biri n i ret etme ya da sıraya karar verme gücü olduğunu hissediyordu.
Geceyi birlikte geçirmek isted iği ve ikinci kez sevi ştiği kişiler de olu­
yormuş.
Ertesi gün tüm köy ziyaretçilerin kim ler olduğunu öğrenirmiş ve
onu tan ı m aktan dolayı gurur duyarlarmış. Yosef sadece bir kez ken­
disiyle alay edildiğini söyledi, o da çocuklar tarafı ndan. B u olay ol­
duğunda diğer erkekler, çocuklara çe:ıelerin i kapamalarını söy­
lemiş ler.
Ramat-Gan, Nisan 1 974

Moşe
Tel-Aviv merkez istasyonundan pek uzakta olmayan B arzil ia Parkı,
(Özgürl ü k Parkıyla kıyas landığı için) "küçük park" diye bil i nir. Bu
parkın karanl ı k köşelerinde birçok cinsel i l i şk i yaşanm ı ştır. Aynı
adaml a ikinci ya da üçüncü kez sevişmek çoğunlukla bir rastlantı so­
nucudur. Civarda "ilgi çekici" erkekler olmadığ ı zaman "kızlar" (İb­
ranice wnat-fahişe) geveze l i k ederler ama bir erkek görünür görünmez
grup d ağ ı l ı r. Bu adamla ilgi lenenler ayrıl ı r ve ona yaklaşmaya ça­
l ı ş ı rl a r.
Doğulu bir Yahudi olan Moşe oldukça erkeksi ve kıll ı . B ana orada
yaşadığı bir i l işkiden söz ett i : "İbrahi m ' l e parkta tanı ştım . C ivardaki
karan l ı k bir alana gittik ve sohbet ettik. Bu beni m açımdan değişikti.
Genellikle, birbirleriyle ilgileri yokmuş imaj ı vermek için, biri önden
gider, diğeri ise birkaç metre geriden onu takip eder. B urada tanı ştığım
hiçbir erkeği evime götürmedim. B irli kte yürümekle kalmadık, ayrıca
İbrahi m konuşmaya da baş l ad ı . Evliydi ve bir oğlu vardı. Hıristiyandı
ve büyük bir Filisti n kasabası olan Sfar' am ' da yaşıyordu. Ayda bir
( in şaat mal zemeleri sattığı dükkanı için sipariş vermeye) Tel-A viv' e
gel iyordu.
"Bunun Fi listi n l i ler ve Doğulu Yahudilerle yaşadığım alı­
şılagelmiş c i nsel i lişkilerden farkl ı o lacağ ı n ı h issettim . Her şeyi İb­
rahim başlattı. Göm leğimi ç ıkartmama yardım etti. Normalde erkekler
bunu y apmamı söy lerler ya da y arı giyin i kken i lişkide bulunurlar. Ge­
nel likle seks bir kaç dakika sürer; öne doğru eği l miş, becerilen ben

1 26
oluru m . B u kez farkl ıydı . Öpüşmedi k ama b i rb i ri mi ze sarı ldı k . İ l iş­
kide b u l unurken yüzüme baktı. Yirmi daki ka sürdü. Hayatımda i l k kez
orgazmı mümkün olduğu kadar geciktiren Doğu l u bir erkekle seviştim.
Beni Sfar' am' a davet etti. Ye bel k i ele ilk kez "küçük park"ta ta­
nıştığım b i r erkeğe telefon numaramı verd i m .
"Onu ziyarete g ittiğ i mde ben i , büyük şehirden gelen v e üst sınıfa
mensup bir arkadaşı (Yahudi leri n her zaman daha üstün olduğunu dü­
şünürler) o l arak ailesiyle tanıştırd ı . Karı sına çocuğu da alarak b irkaç
ev ötede yaşayan ailes i n i n yanına g i tmesini söyled i . Karısı g itti . İ y i bir
koca olduğundan karı s ı n ı n şüphelenmesi için bir neden yoktu. Köy­
l ü l erde i k i nedenden dolayı asl a şüphelenmezlerdi : bir oğlu vardı ve
ben çok erkeksi görünüyordum . Gerçekten de S far' am ' a i ki nc i ge­
l i ş i mde i nsan l ar bana İbrah i m ' i n bir arkadaşı ve saygıdeğer bir adam
gözüyl e baktılar. B i r ibne gözüyl e deği l . İbrahim de b i rkaç kez beni
ziyaret etti . Ve evi mde kal d ı . İ l i şk i m i z beş y ı ldır sürüyor.
Tel - A v i v . Ağustos 1 978

Edi
Kumral b i r A ş kenazi olan Edi , Kuzey Tel - Av i v ' i n zeng i n semt­
lerinden b i r i nde yaşıyor. Çok kad ınsı b i r görünüşü var ve yal n ı z p as i f
olmaktan v e özel l i kle Araplarla, Doğulu Yahudi lerle ve i şc i sınıfı ndan
erkeklerle i li ş k i kurmaktan hoşlanıyor. 1 96 7 ' de West B an k' ta k i i ş i n ­
den ayrı ldı ktan sonra ayda b i r i k i kere Kudüs' e g i tmeye başlamış ve
orada caddelerde, sokaklarda v e kahvehanelerde Fili stinli erkekler tav­
lı yormu ş . Şehi rdeki parklara h i ç g i tmemiş çünkü "gerçek" erkeklerle
sev işmek i st iyormuş.
Ara s ı ra Kudüs'te b i r gece kal ıyormuş. Bir keresi nde Hebron ' l u
dört erkekle ayn ı odayı paylaşmak zorunda kalmış. O gece heps i b i r­
kaç kez onunla i l i ş k i kurmuş . B ir i şöyle demi ş : "Eğer Araplar İs­
rail l i lerle pen i sler i n i kullan arak savaşsalardı onları kolay l ı k l a ye­
nerdik. İsra i l li ler becerilrrıek isteyen ve Araplar tarafından becer i lmesi
gereken kad ı nsı erkek grubu. İsrail l i leri n kendi lerine hiç saygı ları yok,
hem kendi leri n i n hem de kad ı n ları n ı n beceri lrrıesine i z i n verirler. B i r
Arap erkeği asla buna i z i n vermez". Y e E d i " i l k kez seksin politik
çağrı ş ı m ı n ı fark ett i m , " ded i .
Tel - A v i v . Şubat 1 970

1 27
Haim
Güney Ameri kal ı bir Y ahudi olan Haim b irkaç y ı l Avrupa'da ve
İsra i l ' dc yaşaın ı ş . Bana şunl arı a n l attı : "Bütün F i l isti n l i lere çekici
geld i ğ i m i bil iyoru m . çünkü kadı n s ı y ı m , u fa k tefcği ııı, hassası m ve sa­
rı ş ı n ı nı . B i r zamanlar Kudüs' teki Özgürl ük Park ı ' na giderd i m . B i r
gece üç erkek gördüm, en gençleri çok güzeld i . Y a n l arı na yaklaşı nca
F i l i sti n l i oldukl arı nı fark ettim. Konuşmay a başladı k . B i r süre sonra
en genç o l a n ı y l a sevişmek i sted i ği m i açıkça bel l i etmişti m . Hepsi be­
n imle birl i kte olmak i sted ik leri n i söy led i ler fakat hiç düşün meden ret
ettim ve oradan uzaklaşt ı m .
"Bi rkaç daki k a sonra genç adam yanı m a gel d i . O n u n l a gitmemi is­
ted i . Beni Yafa Kapısı y a k ı n larında kuş uçmaz kervan geçmez b i r yere
götürd ü . B urası Doğu Kudi.is ' le B atı Kudüs arasında bir alan. 1 967 'ye
kadar ıssız b i r yermi ş . Uzun y ı l l ar gel işmemiş. B irkaç dakika sonra
d iğer i k i s i n i n de b i zi tak i p ettik l eri n i fark ettim. Issız bir yerdeyd im ve
y apabi leceği m fazl a bir şey yoktu. Ret etmeye korktum . Bu durumda
i l k sevişmek i sted i ğ i m k i ş i n i n en genç leri olduğunu söyled i m , fakat en
yaşl ı l arı bunun n ormal ol mad ığı n ı söyled i : ilk olmanın onun hakkı
olduğu nu, d i ğerleri nden "daha i y i " olduğnu ve onunla daha çok zevk
alacağı mı bel irtt i . Kabul etmed im, fakat k ı s a bir süre sonra seçi m
yapma duru mu nda o l m adığ ı m ı farketti m . Ölesiye korkmuştum. So­
nunda isted iklerin i y aptılar, ilk önce en y aşlı olanlar ı , e n son ise en
gençler i . Sonra en y aşl ı l arı bir kez daha i s ted i ğ i n i söy ledi . B üy ü k bir
olas ı l ı k l a ne kadar erkek olduğunu kanıtlamak istiyordu. B e n i m le
i k i nc i kez i l i şk i kurduktan sonra gittiler.
Kudüs, N i san 1 970

David
David, M ısırl ı b.i r Yahud i : "Ben y a l n ı zca Tel-Av i v ' deki "küçük
park"a giderim . B i r keres i nde i nşaat işçil iğ i y apan , G a l i le' n i n bir kö­
yü nden bir Arapla tanıştım Tel -Avi v ' i n kenar m ahal leleri nden biri
olan G iv atai m ' de yataktan başk a hiçbir eşyası ol may an , küçü k , ba­
k ı m s ı z bir odada yaşıyord u . B e n i oraya götürdü, sevişmek i sted i ğ i
açıkça bel l iydi . Yaptı d a , fakat sertl i ğ i n i koruyamadı. Orgazm olması
çok uzun sürdü, bu a l ı ş ı l m ı ş ı n d ı ş ı n da bir şeyd i . Arap erkekleriyle

1 2R
y aşad ı ğ ı m deney i m ler so n uc u o n l arın c;ok cabuk boşal d ı kları n ı b i ­
l i yordum. B i r süre sonra yorul muşt um, durmak i sted i m . B e n i m le se­
v i şi rken boşal amad ı . Oral seks yapmamı söyledi ama o da işe ya­
raınad ı . Sonra parmağı m ı arkas ı n a soktum ve hemen boşal d ı .
Aşağ ı l a n ıııış ve ç o k k ı zm ı ş t ı v e b u n u yapmamam gere k t i ğ i n i söyleyip
d urdu . Özür d i ledi m ; böy le bir şey yapmak i s temed i ğ i m i , yaptığ ı nı
şey i n çok aptalca olduğunu söy ledi m ve ne kadar erkeksi olduğundan ,
böy l es i ne gerçek bir erkekle sevişmekten ne kadar çok zevk al­
d ı ğı mdan söz ett i m . Onun gibi Arap erkekleriyle birli kte ol m a k tan çok
hoşlan d ı ğ ı m ı çünkü heps i n i n çok i y i sev i ş t i kleri n i ve gerçek erkekler
olduk ları n ı söyled i m . Kızg ı n l ı ğ ı azal m ı ş t ı . Bu olaydan k i mseye söz
e tmem e m i tembih ett i . Y i ne de c;ok ho!jlandığı ndan e m i n i m , fakat bunu
asla kabu l etmeyecektir. Gene l l i k le yalnızca kad ı n l arla seviştiğ i n i
söy lemişti. Oysa düzen l i ol arak parkta görülür.
Tcl - A v i v . Haziran 1 9 7 3

Şa'ül
Şa' ül Raınaı-Gan ' da y aşayan I raklı bir Yahudi. hi yapı l ı , erkeksi
ve verici erkekler aras ı nda çok popüler. Genel l ikle karısı ve iki çoğuyla
giirü lür. Erke k l erin bek leştiği yerlere sık s ı k gider. "O t i p" olmad ı ğ ı n ı
söyl eıııes i ne rağmen, parklarda " o t i p" erkeklerle birli kte _o lur. Sadece
ac; ı k renk l i . kad ı n s ı erkeklerle sevi ş i r ve onlardan "kadın" diye söz
eder (İbranice ci nsiyetleri her konuda ayırır). Şa' lil oral seks i n de fena
o l m ad ı ğ ın ı ama i l i ş k i n i n c;ok daha zev k l i olduğunu; onunla birl i kte
olan böy le bir "kad ı n " ın orgazma ulaşması hal i nde çok öfkeleneceğ i n i
ve onu tokatl ayacağ ı n ı söyled i . A s l a birli kte olduğu "kadın" gen i tal
organı n a dokunmazmı ş . "O t i p'' değ i l m i ş ç ü n k ü e v l i ve i k i ço­
c u kluymuş ve k i msen i n kendi s i y le ana! i l işki kurmasına i z i n ver­
mezm i ş .
Ramat-Gan. Mayıs 1 974

Eli
Eli ne erkeksi ne de kad ı n s ı . Tel-Avi v ' i n kuzey i nden bi r Aşkenaz i :
"B i r keres i nde küçük parkta Fas l ı bir Yahud iyle tanıştım. B e n i evine
götürdü ve sev i ş t i . O sırada karı sı ham i l ey d i , çocuğunu düşürme riski

1 29
olduğundan hastahaneye y atı rı l m ı ş . Daha önce i k i düşük yapm ıştı .
Ded i ğ i ne göre "küçük park"a bir kad ı n fahi şe bulmak içi n gitmiş. B i r
kad ı n fahişeye ev i ne gelmes i n i söy l em i ş fakat sonra bu i ş i n ona b i r
servete m a l olacağ ı n ı fark etm i ş . Kad ı n da "eğer b u kadar u c u z bir
adamsan git, şu dol aşan erke k lerden b i ri n i arkadan becer," dem i ş .
Sekssiz geçen üç haftadan sonra gerçekten azmış. Daha önce Paslı i k i
arkadaşı erkeklerle sev işmiş olduklarını söylediklerinden dolayı o d a
denemeye karar vermiş.
"Bana sevecen ve ilgili davrandı. Onunla sevişen ilk erkek olduğuma
i n an m ama rağmen, o kadar doğaldı ki, erkeklerle sevişmekten zevk al­
dığını hissettim . Sonunda onunla tekrar buluşmak isteyip istemediğimi
sordu. B irkaç kez birli kte olduk. Karısı hastahaneden çı kar çıkmaz bu
i l i ş k i n i n biteceğini biliyordum.
"Bir y ı l sonra ' küçük park'ta tekrar karşılaştı k. Karı s ı yine ha­
m ileyd i . "
Tel-Aviv, Mart 1 974

Eli ezer
"Onu Akka ' d a bir kahvehanede üç arkadaşıyla otururken gördüm.
Karş ı l ı k l ı bakıştı k. Sonra oradan ayrıldım. B eş dak i ka sonra aynı kah­
vehanen i n önünden tekrar geçtim . Hfüa orada oturuyorlardı . Yürümeye
devam ettim, otuz yaşlarında olanı beni takip ediyordu. Tenha bir yer ol­
duğunu bildiğim şehir surlarına tırmandım. "Uyuşturucu m u i stiyorsun?"
diye sordu. "Hayır," ded i m , "ama benimle sevişmenden hoşlanacağıma
emi n i m . " O bu işlerle ilgilenmediğini ama 75 İsrail poundu verirsem onun
için fark etmeyeceği n i söyledi. "Benimle bedava sevişmek için deli olan
bir sürü adam var, neden sana para vereyim?" d iyerek gül meye baş­
lad ı m .Yavaşça uzaklaştım. Arkamdan seslendi ve "50 İsrail pounduna
bu iş ol ur," ded i . B irkaç san iye sonra 25 pounda i nm i �ti. Y i ne ret ettim .
Sonra benimle sevişti . B i z sevişirken yan ı m ı zdan i ki Arap çocuğu geçti
fakat bir şey görmemiş gibi davrandılar. Orgazm olduktan sonra bundan
zevk aldığını sanmamamı söyled i . Çünkü "o tip" değildi . Ve karşılık is­
ted i . Ona bir paket sigara verdim ve oradan uzaklaştım .
"Eski çarşıda dolaştıktan sonra aynı kahvehaneni n önü nden geçt i m .
Diğer üç arkadaşından biri arkamdan geld i . Tekrar surl ara tırmandı m ,

DO
ayn ı yere gittim ve adam peşimden geldi. Aynı arkadaşının yaptığı gibi
beni mle sevişmek için 50 İsrail poundu istedi. Ona arkadaşına para
vermediğ i m i söyledim fakat o, arkadaşının 50 poundu ve sigara paketi ni
gösterdiğini i ddia etti . "Eğer benimle sevişmek istiyorsan varım ama
hiçbir şey vermem," dedim. Birkaç daki kalı k tartışmadan sonra benimle
bedava sevişmeyi kabul etti."
Akka, H aziran 1 970

Smu'le
S m u ' e l , K udüs'te y aşayan bir Aşkenazi. S ı k sık Kudüs Özgürlük
Parkı n a gider. İşçi erkeklerin , özel l i kle Arapların ilgisini çeker ve ana!
seksten zevk alır. "Eski Kudüs ' ü n sokaklarında dolaşı rken sık s ı k er­
kekler seks i ç i n yan ı m a gelir. Çok kad ı nsı görünmesem de dav­
ranışl arımda d i kkati çeken bir şey var. Oldukça çok Arapla se­
vişmiştim . B i rb irlerine anlatmaktan çekinmedikleri için birçok erkek
beni bilir.
"Bi r gün, daha önce sevi ştiğim, bir dükkan sahibiyle sohbet ed i­
yordum. Dükkanda genç, erkeksi ve çok seksi biri daha vardı. Onunla
konuşmaya başlad ı m . Adı n ı n Amar olduğunu söyledi. Kısa bir süre
sonra i ki mi z i n de sevişmek i stediği bel l i ol muştu. Yakınl arda tek odalı
bir hamama gitt i k. Amar buranı n yaşlı sahibini tanıyordu, zi­
yaretim i z i n neden i n i aç ıklam ak zorunda kalmadık . Vakit akşam yediyi
geçmişti. Yani pek fazla m üşterin i n beklemediği bir saati. Böylece is­
tediğimizi yapmakta serbest hissedebilecektik. Ayrıca hamam sa­
hibinin kimseyi içeri almayacağı açıkca belliydi.
"iki saatte üç kez sev işmiştik. Çok az konuştuk, çünkü benim
Arapçam yetersizdi , o ise hiç İbranice bilm iyordu. Mol l alardan birine
bahşiş verm e m i z gerektiğini söyled i . Anladığım kadarıyla bahşişi ve
ücreti benim vermem gerekiyordu. Daha sonra hamam sahibi ve birkaç
dakika önce gelen i ki adamla çay içip sohbet ettik. O iki kişinin orada
ne aradığımın farkında olduklarına eminim. Çayımı biti rdi kten sonra
gitmeye karar verdim ve Amar da ben i m l e geldi .
"Eski Kud üs i ç i n vatit çok geçti ve etrefta hemen hemen hiç kimse
yoktu. Tek açık yer olarak bir kafeteryada bir şeyler yemek istedim.
Amar' a bana katı l mak i steyip istemediğini sordum. Kabul etti ve ona

131
25 pound ödemem gerektiği ni söyled i . Tab i i kabul etmed i m. Fakat "o
t i p" o l m ad ı ğ ı n ı , h i ç b i r zevk al m adığı n ı , bir karş ı l ı k al m as ı gerekti ğ i n i ,
ü ç k e z boşalmakla ç o k güç v e k a n kaybett i ğ i n i , ç o k yemesi gerektiğini
söyl eyerek ısrar etti . Ücret konusunu konuşmadığımızı söyledim,
fakat o gere k m ezd i ç ü n k ü bu bel l i y d i v e seks karşı lığı b a n a her
' ,

zaman ödeme y ap ı l ı r ' eled i . İkna olmad ı ğ ı m ı ve bunu unutmas ı n ı söy­


lediğim zaman çok kızdı ve beni tehdit etti . Etrafta k i mse yoktu, em­
n i y ette olmadığımı h i ssett i m . Y i n e de Yafa Kapısına doğru yürümeye
ba� l a d ı m . Ses i n i y ü kseltti . Ona Arap o l duğunu unutmamasın ı , İsra i l
y iineti m i altındaki b i r yerde bir Yahudiye b i r şey y apamayacağın ı ve
beni y al n ı z bırakmas ı n ı söyledi m . Polise g i tmeye asla cesaret ede­
mezd i m ama işe yarad ı . Ayrıca aşağ ı l a n m ı ş h i sset m i şt i ç ü n kü b i r
veric i , onun düşünd üğü kadar güçsüz değ i l d i .
"Amar sustu ve beni m l e kafeteryaya gelmeyi kabul etti . Orada
Amar' l a selamlaşan beş adam vard ı . Yemeğ i m i z i yerken beni utan­
d ırmak amac ı y l a, onlara beni m l e üç kez seviştiğ i n i söyledi. Adamlar
gülerek ben i m l e a l ay etmeye başladılar. Kendi m i çok rahatsız h i s­
sett i m . Uzun bir süre oral arda dola�maya cesaret edemed i m . "
Kudüs, Nisan 1 970

Sven
Seven üç y ıl d ı r İsrai l ' de y aşayan bir Norveç l i . B i rçok İsrai l l i ' ni n
arzu edeceği ti pte bir erke k : y i rm i y aşl arı nda, sarı ş ı n , güneşte
bronzlaşmış, tüysüz, yumuşak fakat k ad ı n s ı deği l . 1 7 yaşı ndan beri
e r ke kl e rl e sevi şti ğ i Norveç ' te seks, bir sürü fark l ı tek n i k dernek m i ş .

"İsra i l ' de, esmer erkeklere ( 30-40 yaşl arında F i l i s ti n l i Araplar ve


Doğu l u Yahudi lere ) çok çekici gel d i m . Başta bayağı şaş ırdım çünkü
erkeklerin çoğu ben i y al n ı zca becermek i st i y orl ard ı . B i r süre sonra
bundan hoşlanmaya başlad ı m .
" B i r keresi nde Kudüs' teki Özgürlük Park ı n ı n çal ı l ı k ları aras ı nda
Fas l ı b i r Yahud i y l c seviştim ama hoşlanmad ı m . Büyük bir olasıl ık l a
o hoşland ı . Ret etti m v e yan ından uzak l aştım fakat peşi mden gel el i .
Onunla g itmem konusunda ısrar ett i . B e n i rahat bı rak madığı i ç i n ora­
dan kaçt ı m . Aynı şeyi üç-dört kez tekrarl ad ı . Herhalde aşık o l muştu
ya da öyl e bir şey . B i r gece çok çaresiz durumdaydı, para b i l e tek l i f etti .

1 32
Ona, hiçbir şansı olmad ı ğ ı n ı , onu yeteri kadar çekici bulmad ı ğ ı m ı ve
onunla sev işmekten zevk almadığımı aç ı k açı k söyled i m . Sanının
sekste i y i olmad ı ğ ı n ı i m a etmem onu çok k ı rd ı . Erkek olmad ı ğı m ı ,
saygıyı h a k etmed i ğ i m i ve fahişe kadar şerefsi z olduğumu söyl eyerek
bağırmaya baş l ad ı . ' B u parkı terk et, seni bir daha burada gör­
meyey i m , ' diye bağırd ı . Bunu unutmas ı n ı söy led i m , istediğim yere
gitmeye hak k ı m vard ı .
"Tam olarak nası l oldu bilmiyorum ama kend i m i yerde buldum;
dudakları m kanıyordu. B aş ım da korkunç b i r ağrı vardı ve tü m vü­
cudum sızlıyordu. Oradaki i nsanlar en yak ı n taksi durağı na kadar git­
meme yardı m ett iler. Korkudan dört ay boyunca Özgürlü k Parkı n a
g itmed i m . "
Kudüs, N i san 1 97 1

Dani
Dan i , Petan Tikva'da doğmuş Yemen l i bir Yahudi. Erkeklerle i l k
c i nsel l i ği ondört yaş ı nda yaşam ış v e akti f olma olası l ı ğ ı n ı asla dü­
şün meden bundan hoşlanmış. Yemen l i erkek komşularıy l a bir sürü
c in sel i l i ş k i s i olmuş. Tel-Av i v ' i n buluşma yerleri ne sık sı k g iderd i .
O v e arkadaşları yalnı zca pasif oldukları nda tatmi n olacaklarına i na­
n ıyorlard ı . Ama mecbur olduğunda akt i f rol oynam ı ş fakat bundan
zevk a l m am ı ş .
C insel roll erin açı kca bel l i olduğu sürekl i b i r i l işki i stem i ş. So­
nunda, 2 5 yaşındayken, ü n i versitede öğretmenl i k yapan bir Aş­
kenazi ' yle tanı ş m ı ş ve üç y ı l boyunca hem yatakta hem mutfakta onun
karısı olarak yaşa m ı ş . Arkadaşı kendi s i n i n homoseks üel ol mad ı ğ ı n ı
düşünüyormuş ve evlenmek i ç i n D an i ' yi terk etm i ş .
D an i , u nutmak i ç i n yurtd ı ş ı n a g i t m i ş ve yedi y ı l B erl i n ' de ya­
şamış. Berl i n D an i ' ye i y i gel m i ş . Kültürel farklardan kaynaklanan
bazı problemleri vard ı : Ş u anda İsra i l ' de yaşayan Dani, Aşkenazi Batı
yaşam tarzı na adapte olmak için çok çaba harcamış ve bu yüzden
Yemen l i geç m i ş iyle bağ l arın ı kopartmış.
B erl i nde' k i deneyi m l eriyle i l g i l i şunlar ı anlattı :
"İsrai l 'de i k i olas ı l ıktan birini seçmek zorunda olduğuma gerçekten
inand ı ğ ı m b i r ortamda büyüdü m ; becermek ya da beceril mek. Öpüş-

1 33
me. sarı l m a gibi diğer c i nsel davranışlar da oluyordu ama önem­
sizdiler. B erl i n ' e b u düşüncelerle g i tt i m . Ayrıca başlan g ıçtaki yaşam
tarz ı m da böyleyd i .
"Berl i n ' de s ı k s ı k barlara g itmeye başlad ı m . Y ı l l arca parklarda
dolaşmad ı m . Parkl ar ı n ci varları nda ve h i ç b i r seçi m şans ı olmayan
u m u m i tuvaletlerde, bana İsrai l ' i çok fazl a anı msatan b i r şey vard ı .
"Çocukluğumdan beri seks konusunda bana öğretilen şeylerin bu
barlarda h i çbir geçerli l i ğ i yoktu; buralardaki herkes homoseksüel kim­
l i ğf ni beni msemişti. Homoseksüel olmayan, becerecek erkek yoktu.
Akti f ve pasi f erkekler aras ı nd a bell i bir ayırım o l m adığını; bunl arın
farkl ı i k i dünya o lmadığ ı n ı anlad ı m .
"Yi ne d e , A l man b i r erkeğe aşık o l an a d e k c i nsel davran ı ş ı m ı ve
erkeklerle sekse karşı tutu m u m u değiştirmed i m . O n u n l a i l işkim altı ay
sürdü. Deli cesi ne aşı k t ı m , o n u n l a geçird i ğ i m her dakikadan zevk
aldım. Çoğun lukla pas i f olan bendi m , fakat zaman zaman o pasi f
olmak istiyordu, ben de ona uyuyordum. İ l k seferi nde cinsel i h­
tiyaç ları n ı tat m i n edemediğim için onu kaybedeceğ i m korkusuyla
kabul ettim . Sonra bunu sevd i ğ i m erkekle yapmaktan hoşland ı ğ ı m ı
fark ettim . Şaşırarak gördüm k i , aktif olm a m gerektiği zaman erek­
siyona geçmem zor olmuyordu. Daha önceleri aktif olanın ben olduğu
düşüncesiyle b i l e sertli ğ i m kayboluyordu.
"Ayn ı zamanda diğer c insel tek n i klerden zevk almayı öğrend i m .
H a l a pasif olmay ı terci h etmeme rağmen seksi n d iğer biçim lerinden d e
zevk al ıyoru m . Ş imdi Berl i n ' de geçirdiği m yedi y ı ldan sonra pasif
olanın aktif o lamayacağı n a, (ya da tersi ne) i n an m ıyorum ve bir za­
manlar n as ı l böyle bir şeye i n an abildiği m i a n l ayam ıyorum.
Bcrlin, Eylül .l 98 1

Samir

Öğleden sonra, vak i t henüz erkendi ve, Tel -Av i v ' i n Özgürl ük Par­
kında sadece b i rkaç kişi v ardı . Kafeteryaya girerken Sam i r peşimden
gel d i . İlgi lendiğ i m i görünce para karş ı l ığ ı seks tekli f ett i : oral seks i ç i n
beş, ana! seks i ç i n o n . R,.et ettim .
K ıs<t bir s üre sonra arkadaş ı m l a konuşurken Sam i r ' i yanı m ı za ça�
ğırd ı k . Sohbet ederken tekrar tekrar para karşılığı seks tekl i f ett i .

1 34
Herhangi biri tuvalete g i ri nce Samir'de arkasından gitti fakat iş çık-
·

madığı i ç i n hep geri gel d i .


Samir 32 yaşı nda İsrai l l i bir Filisti n l i , Yafa ' da doğmuş ve bü­
yümüş. E vl i ve üç çocuğu var, (dördüncü oğ l u k ı sa bir süre önce
ölmüş). Haftada i ki -üç kez parkı z iyaret eder ve y a l n ı zca para karşıl ığı
ve sadece aktif o l arak erkeklerle sev i şi rm i ş . Daha sonra oğlanlarla ve
genç, sar ı ş ı n , güzel erkeklerle para almadan sev i ş t i ğ i n i itiraf ett i .
Konuşurken, S a m i r genç bir adam gördü. Heyecanlandı ve y i rmi
dak i kadan fazl a peşi nde dolandı. "Böyles i ne güzel biriyle, ısrar eder
ya da ödeyemezse, para almadan da sevişir i m , " ded i .
Geçmişte o n u k ad ı n l arla tanı ştıran erkeklerle para almadan se­
v i şmişt i . Aslında kad ı n l arı terci h ediyord u . Ay n ı anda bir kadın ve bir
erkekle birli kte o l m a şansı olsa k ad ı n ünce gel i rdi . Karısıyla günde
i k i- üç kez sev i ş iyordu. A s l a bir fahişeyle sevişmemi şti .
İ l k kez J 7 yaşında c in sel i l i ş kide bulunmuş; l 4 yaşında F i l i s t i n l i
bir oğlanla, Fath i ' y le, b irkaç k e z sevişmiş . B ugün Fathi evli , kamyon
şoförlüğü yapı yor. Artı k erkeklerle sevişmiyor. Samir, kısa bir süre
önce Fathi ' ye sevişmek i ç i n yanaştığ ı n ı fakat ret edi ld i ğ i n i söy ledi .
''Beni m i ç i n her zaman i bne olarak kalacak. Evl i olması ve bu işi artık
yapmaması hiç fark etmez," ded i . Fathi onun tek F i l i st i n l i seks part­
neriydi . Bugün, eğer i sterlerse Araplar' la i l i şk i kuruyor, oğlan l arla ve
genç erkeklerle. "Fakat genç Fil isti n l i ler beceril meye izin vermezler.
Neden vers i nler k i ?"
"Yafa ' daki Arap toplumunda erkeklerle sevişmek hoş kar­
şı lanmazdı. Parkta tan ı d ı ğ ı m b i r Arap erkeğ iyle karş ı laşı nca rahats ı z
ol urum . İ k i m i z de birbiri m i z i n neden orada olduğunu b i liriz a m a ko­
n u şmayız. Eğer Yafa ' da karşılaşsak b i rb i ri m i z i Tel-A v i v park ı nda
görmemiş g i bi davran ırız. B u yüzden asla Yafa'daki parka g i tmez.
Bunu öğre n i rse k ans ı n ı n onu terk edeceği nden emindir. Karısını c i n sel
olarak tatm i n ed iyor ol ması bile bu gerçeği değiştirmeyecektir.''
Tel -Aviv. Nisan 1 973

Salim
S ii l i m 22 yaşında, Doğu Kudü s ' te yaşıyor ve Tel-Av i v ' de bir l o ­
kantacla bulaşıkcı l ık yapıyor. İşten sonra, saat i k i c i varı nda, sık sık

1 35
Özgürl ü k Parkı na gidi yor. Onunla orada tanıştım . Bana erkeklerle
i l işki k urduğunu çünkü seks yapmak i ç i n tek şans ı n ı n b u olduğunu.
fakat k ad ı n l arı terc ih ettiğ i n i söyled i .
A m a evli l i k öncesi i l i ş k i kuracak F i l i sti n l i b i r k ad ı n bulmak hemen
hemen o lanaksızdı . '"Yahudi kad ı n l arı i se Fi l i st i n l i lerle birl i kte ol­
m a-zlar," ded i . Yahudi kad ı n fahişeler b i l e, Araplara karşıydı l ar : ya
Sal i m ' in ödeyemeyeceği ücretler talep ediyorlar ya da tamamen ret
ed iyorlard ı . Bu yüzden ci nsel tatm i n i Tel-Avi v ya da Batı Kudü s ' teki
park l arda erkeklerde arıyordu. Gen e l l i kle para talep etmezd i , eğer
adam yaşl ıysa ve zen g i n görünüyorsa iş başkaydı tabi i . B i r erkekle
sürekl i bir i l i ş k i i lg i s i n i çekmiyordu çünkü "ben homoseksüel deği l i m .
Asla pas i f i l i şk ide bulunmad ı m v e buna i z i n vermem. Yeterl i para ka­
zanı p evlenir evlenmez buraya gelm ey i bırakacağı m . Ama i l işkiye i z i n
veren erkekler erkek değ i ldir. Ti.im saygı n l ı k l ar ı n ı y itirm i şler. Araplar
i ç i n hu ti.im aileni n utancı.
"Okulda Sal i m adında bir oğlan vardı ve büyük ağabeyi "ibne"
olarak tan ı n ı rd ı . İyi bir öğrenci ve m ükemmel bir sporcu olmasına
karş ı n Sal i m ' i hiçbir zaman gerçek bir erkek olarak görmedi k . Salim
karı ştığı b i r kavga ç ı ktığında ( k i mse gerçekte öyle olduğu n u dü­
şün mese b i l e ) rak i bi ona "ibne" derd i .
"Doğu Kudi.is ' te başta bir adanı tan ıyoru m . Babası evlenmeden
önce ana! i l işkide bulunmuş. Oğlu bunu i l k duyduğunda n eredeyse 60
yaş ı n a gel m i ş babasıyla i li ş k i s in i hemen kest i . Ş i m d i Kuveyt ' te ça­
l ışıyor. O v arken bu konu hiç konuşul maz ama sohbetlerde bazen
ondan "Ibn al manyak", yani i b nen i n oğlu diye söz edi l i r.
Tcl-ı\ v i v , Nisan 1 974

1 3 (ı
PARİSTEKİ ARAP ERKEKLERİ

D e m i nique Rohert

PARİS, Gace du Nord, C umartesi Öğleden sonra, Samah dolaşmakta.


Samah çok az Fra n s ı zca konuşur. Otuz iki yaşı nda bir Cezay i rl i . B i r
araba fabrikası nda çal ışır v e Pari s ' i n kuzeyi nde b i r i şçi mahallesinde
bir erkek y u rdunda y aşar. G ü n l ü k yaşamı fabri kaya g i d i ş . iş, aceleyle
yenen yemekler ve biraz uy kudan i baretti r. Ya hafta son l arı? Yal nı z l ı k .
A r a s ı ra arkadaşları y l a bir araya gel i n ip yenen kuskus. Hiç Fra n s ı z
arakdaşı yok. Cumartesileri B arhcs' i n Doğulu mahal l es i ne ve Gace du
Nord' a gelir. E v l i m i ? H ayır, boşan m ı ş . Cezayir'deki karı s ı onu da
Paris ' e almas ı için d ı r d ı r edip durmuş. Kadrnlar kadar erkekl erden de
hoşlan ı r . Araları nda b i r fark yokmuş.
Ve i şte P ierre, 3 7 yaş ı nda b i r katip. "B uraya ender olarak geli r i m ,
çünkü sadece Araplar var." Ş u a n a kadar y e n i bir şey y o k . Yal n ı zca
tan ı d ı k davran ı ş l ar.
Fransa' d a bir m i lyon dört yüz bin Kuzey Afrikal ı yaşıyor. ( 8 1 .600
Cezayi rl i , 442.000 Faslı, 1 93 .000 Tunuslu); endüstri ve i nşaat alan­
larında kal ifiye o lmayan işc;i potansiyeli n i n büyük bir bölümünü
oluştururlar. Fransız ekonom i s i ve ş irketleri i ç i n bu işçi leri ça-

1 37
l ı ştırmak yarar l ı d ı r: düşük ücrete ve kötü çalışma koşull arı na raz ı
ol urlar v e çok a z ı sendika üyesidir.
"Kad ı nlarla mı erkeklerle mi yapars ı n ?" Bu çok önem l i bir soru;
önem l i çünkü şeref meseles i : normal olan ı n yaln ızca seks objesi değ i l
ayn ı zamanda c i nsel r o l olduğunu herkes anlamam a l ı . B i rçoğu ken­
di leri n i heteroseksüel olarak rıeti lerıdirirler, asla lltta 'i olarak değ i l .
Kuzey Afrika ter i m olan atta 'i "arıal i l işkiye i z i n veren kişi ; tesl i m
o ları" a n l a m ı n a gel i r. B u çok aşağılayıcı bir terimdir.* Becerilen k i ş i y i
kadı n l a eşdeğer k ı lar v e toplumdaki statül eri n i alçaltır. B i r bakıma
atta 'irıirı pozisyonu bir kad ı n ı nki gibidir; o, ci ns iyeti n i , toplumsal
çocu k üretme fonksiyonunu ve tanrıyı ret etm i ş iri bir fahişedir.
Atta 'i az çok, homoseksüeli n bir zamanlar Hıristiyan toplumundaki
yeri n i tutar: bir i bl i s , şeytanı n tems i l c i s i , tüm ailenin ve aile reis i n i n
şerefi ne zarar veren k i ş i . B i rçok genç atta ' i babas ı n ı n i s m i n i te­
m izlemek uğruna her şeyi yapmaya haz ı r olduğunu bil ir.
le Palace, Pazar öğleden sonra Nah i m , 26 y aş ı n da, eşci nsel gö­
rüntüsüyle iy ice bütü n leşmiş, büyük bir firma n ı n vücut ge l i şt irme
stüdyosunda ç a l ı � ı yor. Sportmen, Fransız vatandaş ı . Marsilya'daki
ailesini y ı l da bir ya da iki kez görüyor. B ir homoseksüel gibi yaşamak
i ç i n kök leri nden vazgeçmek zorunda kal m ış. B i r Arap yalnızca ba­
tı l aşarak ken d i s i n i b i r eşci nsel ol arak görebi l i r. B ugün bile Kuzeybatı
Afrika dil leri nde "homoseksüel ol mak" anlam ı n a gelen pozitif bir söz­
cük yoktur, yani başka bir dey işle bunun yasaklanması d i l lerde de or­
taya çı kar. Ve d i n i yaptırı m l ar ı n çok katı o lmadığı b i r ü lkede yaşayan
biz Fransızl ar i ç i n d i n deki y al n ı şları düzeltmek, (di n i n hfüa günlük
yaşam ları n ı n bir parçası olduğu) Araplara göre çok daha kolaydır.
Bar Central, M urat, 3 2 yaşında, berber, evl i . Karısı Cezayi r' de
yaşıyor, Murat ise m atbaac ı l ı k yapan Fransız b i r arkadaşıy l a. D ı ş
görünüşüne ç o k ö n e m veri r: tak ı m elbise gi yer, kravat takar. fahişeler
ve homoseksüel ol arak b i l i nen herkes hakkında kötü konuşur. Bu
kendi n i o n l arı n d ı şında tutma ve homoseksüel leri n saygı n l ığı olmayan
bir top l u m l a uzlaşma yoludur.

'" D. Roberl ' i n makal e s i n i n aşağı daki cüııılcsi yan l ış t ı r: Şöyle yazar, "Erkek vli­
cutlarından ho�laıı ıııa b i r çqi t , kadın olmak anl aııı ı ııa ge l i r . " H u yalnızca be­
ccrilınekteıı hoş l ananlar için geçerlidir, erkek vücutlarıııdan hoşlanmak, yani onlara
bakmak. dokunmak. onları becermek tamamen nonııal d i ı·.

1 38
Yarn i n , 40 yaşında, Cezayi rl i , i n şaat i ş ç i s i , ay l ı ğ ı 2 . 800 Frank ve
Boulevard le Chappelle' de 400 Frank ödediği çok kötü bir odada ya­
� Lyor. Yarn i n zevk satarak geçi nebil iyor. Müşterileri m i ? Genel l ikle
gençler. Neden para ödemeye istekli ler? "Onları bul makta hiç zorluk
çekm iyorum." Paris ' teki e'<c i nsel yaşantısı hakkında ne b i l iyor?
"Hiçbir fikri yok." Nerelerde dolaşıyor? � in emal arda, baz.en S t. Mar­
t i n kanal ı n ı n setleri nde.
A kşamları aç ı k havada dol aşan k i � i l er aras ı n d a Arap l arı n önem l i
b i r yeri var. B u , o n l ar ı n pol i s i n kötü davramşı na, hol iganl arın sal­
dırılar ın a ve suça maruz. bırakıyor: Kısa bir süre önce St. Mart i n kanalı
civarın da bir Kuzeybatı Afri kalı öldürü ldü.
Göçmen ler arası ndaki işsi z l i k oran ı , ortalamanın % 50' s i ci­
varı nd a . Yal n ız l ı k ve ırkç ı l ı k soru n larına işsizlikte eklen i n ce, ba­
z ı l arı n ı n belli değerleri niye h i çe saydığı anlaş ı l ab i l ir . Fakat tüm hi­
kaye bu deği l . işte başka bir görüş: A h met (PiRalle yak ı n ı nd a k i La
Nuit Bar'da b i r erkek fah i şe) bana bunu para için yapt ı ğ ı n ı ve hiçbir
şey h issetmediği ve zevk almadığı ndan dolayı hassas ol madı ğ ı n ı
söyled i .
Raşit, 2 8 yaşında, e ş i Tunus ' ta b i r araba fabrikası nda işçi ol arak
çalışıyor, ayl ı ğı 4. 200 Frank ve erkek kardeş i y l e yüşıyor. Tüm hafta
çalışıyor ve hafta sonl ar ı uyuyor. Cumartesileri çok geç kalkı yor, daha
sonra kahvaltı edi yor, b i raz kesti riyor, akşam yemeği y i yor, televizyon
seyrediyor ve tekrar uyuyor. Fakat öğleden sonra 3 -7 arası "yürüyüşe
ç ı k ıyor." Eğer Raşit Fransız toplumuna daha iyi uyum sağlam ı ş ol­
say d ı , ortal ı kta dol aşacak ve i l i şk i kuracak erkek arayacakt ı . C i n sel
i l i şkiden hoşlanm ıyor ve güçlü vücudu "süper dam ı zl ı k Arap" dü­
şünces i n i uyandırdığı i ç i n i l i ş k i leri n i n çoğ u n u n hayal k ı rı k l ı ğ ı ol­
du.ğ unu söyl üyor.
Raş i t ve o n u n g i b i ler i ç i n Fra n s ı z eşcinsel yaşa m ı kapa l ı bir dünya.
K ı sa s açları , geniş omuzları ve m uhteşem bıyığı birçok yerde büy ü l ü
"aç ı l susam" izlen i m i n i uyandı rsa da a l ı ş ı lagelmiş i şaretlerden yok­
sun. Irkç ı l ı k genelde agresi f ve aşağ ı l ay ı c ı türden deği l , fakat soğuk,
ki bar ve gizlenen bir güvensizlik var: "Bay ı m , çok üz.günüm ama burası
· özel bir kul üp. üye kartı n ı z olması gerek l i . " B izim iyi toplumumuz
gerçek duyguları, i kiyüzlülük leri kadar değişmez. iyi davranı ş ve ko­
n u ş m a l arla s a k l ar.
Arap kültürü homoseksüe l lere karşı çok saldırgandır. Kendi n i ho­
moseksüel olarak gören k i ş i lerle i l g i l i h i çb i r pozitif düşünceleri ve
ahlaki ,destekleri yoktur. Bazı A vrupalı çevi rmen ler ve editörleri eski
Doğu ş i i rleri n i n i l g i l enen okurlara güzel örnekler sunduk ların ı iddia
ederler fakat çoğu n l u k l a, yaş ve güç i l i şk i l e r i n i n heteroseksüel b i r ç i f­
t i n k i y l e ayn ı olduğu bu eserlerin oğlanl arın a-ık ı n ı anlattığ ı ndan söz
etmeyi u nuturlar. Homoseksüel l i ğ i n Doğulular i ç i n anlaşılab i l i r tek
b i ç i m i erkek-genç formunda kadı n-erkek zıtlığına dayanı r (sert­
yum uşak, güçl ü-zayı f, sokan-veren). Erkek ayrıcal ı ğ ı n ı korur, ba­
k i releri n güze l l i ğ i n e ve oğlanların çocuksu zarafeti ne itibar etmeye
l ütfeden bir heykel . Erkeksi vücut hiçbir zaman arzu uyandırmaz.
A l i 36 yaşı nda. şoför, her zaman takı nı e l b i se giyer ve kravat takar,
y a l n ı zca erkeklerden hoşlanır. Düzeni i bağlantı ları olduğu i ç i n or­
tal ı kta dolanmaz . Para i stemez; "kişi zevk i ç i n para ödemel idir," der.
A l i her zaman i y i vakit geçirir, herkesi tanı r ve ev, araba, sevg i l i , buz­
dolabı bulmak i ç i n bir y ardım gere ktiğinde güler yüzle eli nden geleni
yapar. "Yal n ı zca y aş l ılardan hoşl anırım, her zaman öyle oldu" Ali i k i
tabuya göğüs gerer: homoseksüe l l i k v e gerontop h i l ia. Ali çoğunluğun
onu an layamayacağı n ı b i l i r.
Ahmet, 27 y aş ı nda, Cezay i rl i bir öğren c i ; anal i zleri şunlar: "Arap
qci nsel l i ğ i n i n B at ı l ı görüşü ana! i l işkiye merakl ı erkekler ve i stekl i
gençlerin k l i şeleşmiş sözleriyle çarpıtılır. Gerçek homoseksüel arzu
i k i ana faktörle l<.arartıl ır: İslam ve sönıürğec"i"l i k . Arap edebiyatını in­
celerseniz, Bağdat hal ife l i ğ i sırasında homoseksüel yazarlara olumlu
davran ı l d ı ğ ı n ı görürsünüz. B u kaynakları ayrı ntı l arıy l a incelemel i y i z,
örneğ i n , erotik ve filozofik önem i n i n cidd i y e alınmad ı ğ ı , 1 00 1 Gece
Masal ları. Çağdaş edebiyat da bu konuyu ele al makta zorl u k çeker,
Örneğ i n M. Choukri.
Araplar ve eşci nsel senaryosuy l a ilgili şöyle der: "Birinci ret etme
olmam al ıdır. İ k incis i ; çoğu n l uğu, i s i m s i z ve tan ı nmam ı ş yerleri ho­
moseksüel barı olarak tan ı n an ve erkekli k güçlerin i si mgeleyen bu
yerlere tercih ederler."

1 40
IXXJJ VE B ATININ CİNSEL B U LUŞMALARI:
BATI TURİZMİ VE GÖÇMEN
M Ü S LÜMAN TOPLUMLAR

Arno Schm itt

NiTEL DEGIŞIKLIKLER OLMAKSIZIN iLJŞKi


G i an ni de Marti no' n un gözlediği gihi Doğu'da oğlanların ve genç­
lerin peşinden koşan l ar yal n ı zca turistler değ i l . Her zaman oğl a n l arla
i l işki kurmak i steyen ve bunun için para ödeyen erkekler oldu. B ugün
bile petrol zen g i n i ü l kelerden Tunus ve Kahire ' y e bunun için gelen
Arap erkek lerin i n say ı s ı Avrupalı ve Ameri kal ı l ardan daha fazla.
B aşka erkeklerle c i nsel il işki kurnıttk her zaman mümkün ol­
muştur. Bu talebi karşı l ayan l arı n genel l i kle oğlanlar ve travestiler ol­
duğu bir gerçek. Fakat beceri lmek i ç i n para veren daha yaşl ı erkekler
de var.
B at ı l ı erkeklerin (turist, iş ada m ı , tek n i k danışman, orada yaşayan
yabancı ya da asker) varl ığı yal n ı zca n itel bir deği ş i k l i k getirir. Oğ­
lan lar ve fahişelere daha az rağbet ed i l ir ve bazı turistler ücreti yük­
seltirler. Bu, kad ı n turistlerle güçlendirilir; erkek gücü içi n daha kabul
edi lir hir "deli k"tirler ve baz ı l arı cömert armağan lar sağlarlar.
Bu i l i şki lerin i l g i nçliği yaln ızca bireysel düzeyde değildir; Do­
ğulularl a Batı l ı l ar arası ndaki genel i l işkiyi yansıtır ve etkiler. Ba­
tı l ı ların M ü s l üman oğlanlarl a i li ş k i kurması Üçüncü Dünyayı sö-

141
mürmek ol arak görü l ür ve bu yüzden k ızgı n l ığa neden ol urken , B a­
t ı l ı l arı ( kad ı n ya da erkek ) becermek adalets i z l i ğ i n hak edi l m i ş bir in­
t i kaın i ve bozulmuş Batı karşısı nda fiz iksel ve ahlaksal b i r üstün l ü k
o l arak görülür.
Bu dengeley ici görüş bir F i listi n l i n i n b i r İ srai l l i askerle i lişkisinden
söz ed i ş inde açı kl ı k kazanır: "İsrai l ordusunu becerd i m . " Verici aşa­
ğ ı l an ı r ve alay konusu olur. Tabii ki bu duygu her zaman gösteri lemez;
eğer b i ri n i n dairesinde yaşamak y a da Avrupa'ya davet edil mek i s­
tiyorsan aşağ ı l am a değil sem p at i göstermelisin.
B azen b u gerçek b i r sempati de olab i l i r, özell ik l e Avrupalı k ad ı n
rol ü n ü üstlenirse; tab i i yaln ı z yatakta değ i l , "erkeğ i n i" koruyucu,
yaban c ı dünyay l a tek b ağlantısı o l arak görmel i ve "kocasın a" e l de et­
tiği bu şey i , çevresi ne göstermes i ne i z i n vermeli .
Avrupa' daki göçmen toplumlar da ayn ı tabloyu ç izer: Bir sürü (bi­
seksüel) alıcı ; rol leri ödenen ücrete bağlı çocuklar/gençler; (Avrupal ı )
kadın l arın daha kolay bulunurluğu.
B i rçok ü lkede Müslüman topl uluklar iki görünüm serg ileyeb i l ir:
60' 1 arda, çoğunl uğu 3 -4 y ı l l ı ğ ı n a gel e n ve yeni y urttaş l arı n ı n gel­
mes i y le ge r i dönen bekar göçmen işçiler v ardı .

Fakat bazı l arı geri dönmed i , k i mi s i karı s ı n ı getird i . Çocu klar gelel i .
B u geçi c i süre, sürekl i o l d u . 7 0 ' !er i n ortaları nda a k ı n cl urcluruldu.
Ş i m d i 30-40 yaşlarında bekar (ya da karıları bin km uzakta olan) er­
kekler yerin e yarısı kadın yarı s ı erkek, b i r sürü çocuk ve b irkaç yaş­
l ı dan o luşan normal n üfusa neredeyse u l aş ı l d ı .
Bu konuyla i l g i l i en i y i ki taplar i k i nc i görünümü k o n u etmek i ç i n
çok eskiler. İ k i si de Fransızca: eşci nscl b i r Fransız tarafından yazıl an
Trois Miliards de Pervers 1 ı·e Faslı Tohar Ben Sellou11 taraji.rıdan ya­
zılcın La plus haute des solitudes2.
İlk dönemlerde, hayatın ı n en d i n ç ve güzel devresinde olan birçok
erkek ci nsel b i r obj e arıyordu ve çoğu erkekleri terci h ediyordu, çünkü;
a) fahişelerden daha ucuzdul ar. b) kad ı n l ardan daha az talepleri vard ı ,
c ) homoseksüelleri n çoğu birkaç dak i ka l ı k bir i l i ş kiden oldu kça mem­
nundu lar.
Ş i mdi durum biraz daha normal . Hafa evli olmayan erkekler var;
fakat d i l i daha öncekilerden i y i b i l meleri ve "ev sahibi" ü lken i n kül-

1 42
t i i rüne b i r şe k i l de uyum sağl am ı ş ol maları k ı z l ara ve kad ı n l ara yak­
l aşmal arı n ı kolaylaştırıyor. Y i ne de, bugün b i l e, Müslüman köken l i
birçok erkek seks objesi/ partneri olarak erkekleri tercih etmekte.

BiREYSEL SINIF A TLAYICILAR/


BiREYSEL KÜLTÜR ETKiLEŞiMi
B atı l ı lar ve Müsl üman l ar arası nda c in sel i l iş k i lerin çoğu "erkek/
hiç -erkek" i n Doğu lu model i n i sürdürürken , bazı Doğulular "ho­
moscksüel ' ' l iğin modern tarztna uydular . B u olay , örneğ i n , Fransız
yöneti m i sırası n d a Cezayir'de gerçekleşti . Bazı yerl i l er artık Frans ı z
pedes i ç i n dam ızlık ol mak istemedi kleri nden ya da geleneksel Ce­
zayirli travesti yaşam ı n ı çekici bulmad ı k l arından orada yaşayan ya­
bancı homoseksüelle k ay n aştıl ar. Fransızcaların ı m ü kem mel bir hale
geti rd i ler, Fran s ı z giyim tarz ı n ı ben i msed i ler, yabancı ları n semtlerinde
(ya topl u ya da tek başları n a ) yaşamaya çalıştılar : yani Fran­
sızlaştı l ar. Böylece normal Cezay i rl i l er, Cezayirlerin "erkek", ho­
moseksüel l eri n i se Fra n s ı z o l duğunu düşünmeye devanı ettiler.
Bu durum İskenderiye, Kahire, B ağdat, Tunus, Kudüs Y affa/Tel­
A v i v . . . g i b i şehirlerde de ay n ı y d ı . V e bugün aynı şey Avrupa' da gö­
rece "beyaz" Müslümanlar arası nda olmakta. Örneğ i n Berl i n ' de er­
keklerden hoşlanan ve qc i n sellerle b i rl i kte olmak isteyen bazı Türkler
Alman ya da (çok esmerlerse) İtalyan veya melez k i m l i ğ i ne bürünürler;
bir arkadaşıyla ya da y a l n ı z yaşamak üzere aile evler i n de n ayrı lırlar.
En sonunda kaç tanes i n i n (35 yaş ve üzeri nde) evleneceği ve tekrar
modern Türkler olacağı merakl a bek !en iyor.
Eğer a i l el er oğul l arı n ı n hoş karş ı l a n m ayan bu bat ı laşmasııı ı se­
zerlerse onu, büyükanne ve büyükbabasıyla veya amcalarıy l a ya­
şamas ı , askerl i ğ i n i yapıp "erkek" olması i ç i n geri göndermeye ça­
l ı ş ı rl ar.3

BiREYSEL SINIF A. TLAYICILAR


B u n u n l a gel i şen işçi s ı n ı fı yerl i (yani Avru pal ı ) erkekl eri n durumu
arasında i l gi n ç bir paralel l i k vardır: ya orta s ı n ı fa adapte olur ve eş­
c i ıısel bir ya�aın tarzı serg i l erler ya da çevreleri tarafırıdan biseksüel
olarak kabul edi lerek homoseksüel l i kleri n i ya§arlar. Hem Müsl üman

1 43
hem de Avrupalı iç�i s ı nı fı kültürleri homoseksüel sek s i , seks i n bir
b i ç i m i olarak kabul eder fakat, homoseksüelliği ret ederler. Diğer ta­
rafta Avru pa ort a-sı n ı f kültürü homoseksüel seks i gizlemeye çalı şır
(çalıştı), fakat homoseksüel l er i n u fak alt kültürüne yer ayırır.

MÜSLÜMAN iMAJ!NA A VR UPALI


EŞ'CINSELLERiN ETKiSi
Arap ve Türkler i ç i n eşc i n seller konusundaki çarpıcı özel l i k er­
keklerle sevişen başka erkek lerin varl ığı deği l , onları n aç ı kl ığ ı , do­
ğal lığı ve bunu utanmadan kabul etmeleridir. İslam kültüründe onur, bir
şey . yapmakla değ i l , yapı lan şey i n görülmesiyle, en azından i n kar
ed i l memes iyle kaybed i lir, ("Tamam, her şey ortada fakat bu utanç i n ­
s a n l ar i nkar etmeye b i l e kalk ış m ıyorlar.")
Bu hem karmaşık hem de güven tazeleyi c i d i r : B atın ı n üstünlüğünü
kabul ettiğ i n sürece karmaş ı k , bazı bakım l ardan kendi üstü n lüğünü
keşfettiği n zam an güven tazeleyi c i . İlk tutum modernleşen laik Müs­
l ü m a n l ar, i k i nc i s i i se ki m l i k arayan ve İs l a m ı n yen i yoru m u n u des­
tek leyen ler aras ı nda yay g ı n d ı r.

I. ÖÜ{)T
B i r kültürün karakteristi k öze l l i ğ i , i n sanları (seks partneri n i ) bu
özel l i ğ i n ideal model i konumuna i n d i rgemek am ac ı y l a kullan ı l mamalı,
herkesin kendi yaşam biç i m i ne sahip olabi kceği bir tabanda ol uş­
turu l malıdır. İslamiyet i n ara toprakları ndaki k ü l türleri n farkl ı olması
gerçeği, ne birey i kısıtlamak için ku l l a n ı l malıdır, (yan i "etn i k koruma
bölgesi" yaratmak amac ı y l a ) ne de Müslüman, tam bir i nsan olabilmesi
için "uygarlaşması" gerektiği tez i ne dayanm a l ı dır, yani davra nışta
A v rupal ı . Fakat karş ı l ı k l ı a n l aşma, b irb iri n i tan ıma, birey i n kendi
kültürü n ü , kör noktası n ı , ö n yarg ı s ı n ı öğrenmesi için ön koşul ve
partneri n i n kü ltürünü öğrenmesi için bir temel olarak kabul ed i l ­
mel idir.

II . ÖÔÜT
Lütfen bu k itabı n İslam d i niyle değ i l , İ slam kültürüyle i lgi olduğunu
göz ön ünde bulundurun . Gerçekte, Kuzey ve Güney Akdeniz' i n kül-

1 44
türel birl iğinin Müslüman Mısır ve Müslüman Endonezya veya Müs-­
lüman N ijerya arasındaki ortak yönlerden daha fazla olup olmadığı
tartış ı l ab i 1 i r.

1 45
1. Lcs Arabes et nous, Lrecherches 1 973 Troi s m i l l i ards des perverse, Grand
Encyclopcdia des Homosex u a l i te; Pari s.
2. Doktora ıezi l 975, bas ı nı 1 977: Paris. de Seıı i l .
3 . Sonuçta sadece birkaç "homoseksüel" A vrııpa' ya göç etnıi�tir. Ç ü n k ü kendi
ü l kelerindeki ya�amı çek i l mez bul maktadırlar.
İSLAM KANUNLARINDA EŞCİNSELLİK

Jehoeda Sofer

CEZA KANUNU
Lübnan d ı ş ı n daki tüm Arap ü l kelerin i n anayasasında resmi d i n ı
İslam ve şeriat ü l ke kanunlarından ana kayh':ağı o larak beli rt i lir. Fakat
bu ü l kelerin çoğunda B at ı kanunlarından çok fazl a etkilenen bir ceza
kanunu2 vardır ya da vard ı .
Arap ü lkeleri Türkiye, İran ve Afganistan' ın yasal ve adl i sis­
temleri son y ü zy ı l içerisi nde çok büyük değ i ş i k l i k lere uğrad ı . B azı ül­
kelerde şeri at, k i ş i sel statü ve aile i l i şk i leri dışında, her alanda ge­
çerl i l iğ i n i y i ti rd i , d iğerleri ya İ s l am i Kanunun tümünü ya da şeriatın
bazı böl ü m l erini laik kanunlarla yenilediler.
Bu yüzden günümüzde, "İslamın coğrafi merkezi" olan ü l keler­
deki suç yasası s istem i ; üç ana grupta toplanabil ir:
1 . Şeriatı kanun olarak kabul eden ve her fırsatta bunu uygulayan
ü lkeler,
2. Şeriatı b ı rakmı ş , onun yeri ne l a i k b i r kanun düzeni oturtmuş
ü lkeler,
3. Karış ı k bir s isteme sah i p ülkeler; bunl arın y a i k i tür yargı sis­
tem leri vardır, y a da din kanunları laik kanunlarl a bütünleşmi ş l erdi r.

1 47
ŞERiA T
İslam ve Batı kanunları birbirleri nden oldukça farklıdır. Batı ka­
nunları insan l ı k , sosyal değer yapısını temel almıştır; sosyal ve eko­
noıP ik yaşama göre değişikl iğe uğrayabi lir. İslami kanunlar ise, teoride
değişmez o lan, kutsal kanunlarda meydana gel ir. Müslümanları n bun­
lara uyması beklen ir.
Klasik İslamda dini ve laik arasında bir ayırı m yoktur. Kanun yal­
nızca bireyi n tanrıy l a i l işkisine değ i l , ayn ı zamanda (di n i ) toplumun
uygun düzenine de yön verir. Suç ve günah şeriat alanında ayn ı ka­
tegoriye g i rerler.
Ceza kanununa göre beş ey lem "Tanrıya karşı işlenmiş suçtur":
zina (zina), evl i l i k d ı ş ı i l işki i ftirası (gadf), şarap içmek ( 'surb al­
hamr), hırsızl ı k (sariga) ve yol soygunu (gat 'at-tarig). B i rçok İslam
hukukçusu e v l i l i k dışı i l işkiyle homoseksüel l iği eş değerde tutar,
fakat genell ikle farklı cezalar uygularlar.
Kuran ' da homoseksüe l l i k , Lut ve ona i nananlarla i l g i l i çok sayıda
ayette, Sodom ve Gomora' nın İnci l ' deki hi kayelerinden (Yeniden Ya­
rat ı l ı ş XIX, 1 -23)3 söz edilerek ayıplanır. Yine de emredi len bell i bir
ceza yoktur. B u hadislerle telafi edilir. Peygamberin hem aktif hem de
pasi f olanın taşlanması gerektiğini buyurduğu söylenir; başka bir ha­
d isde ise bu ceza şöyle açık lanır: kanuni bir evlili k ya da oda l ı k ola­
rak yaşama s ı nı rları i ç i ndeki bir erkek taşl anır, fakat bir bekar için
sadece 1 00 vuruş (ve bir y ı l sürgün) geçerl idir. B azen "aktif' ve
"pasif', "özgür''. ve "köle", "yetişkin ve "rüştünü ispat etmemiş" ara­
sında bir ay ırım yapılır.
Cezaland ı rma kural l arı çok katıdır. Olayı görmüş bir kişinin
sözl ü tan ı k l ığ ı bile yeterl idir. Dört güven i l i r müslümanın "anahtarın
deli ğe g irdiğini" söy lemeleri ya da suçlunun dört kez itiraf etmesi ge­
rekl idir. kanıtlanmamış bir suç l amanı n cezası çok ağı r o lduğundan
ceza çok ender uygulan ı r.
Bu yazıda, çeşitl i ül kelerdek i anıştırmalarla en önem l i altı kanun
doktirinine farkl ı yaklaş ı m l ar tartışıl acak: Afganistan bölümünde Ha­
nafi okulu, Kuzey Yemen başlığı altında Safi ' i te ve Zaidi okul ları ,
yeni Libya yasamasıyla Mal i k i , Suudi Arabi stan ' da resmi doktrin olan
Hanbal ism ve İran bölümünde İmamism (Gafarite S i ' a) bunlardan ba­
zı l arı .

1 4X
iNGiLiZ ETKiSi
H i n d i stan Ceza Kanunu, İngil i z İ mparatorluğunda ortaya ç ı ­
kartı lan üç kanundan biridir. İlk taslak 1 834-38 y ı l ları arasında ha­
zırl andı . 1 85 8 ' de, hükümdarl ı k , yönet i m i Doğu H indi stan Ş i rketinden
devraldı ve iki yıl sonra, Yasama Mec l i s i ' nde kanunların yenilen­
mesi nden sonra, bu kanun H i ndistan' d a uygulanmaya baş l ad ı . Daha
sonra ise Ortadoğuda İ n gi l i z yönet i m i ndeki kolonilerde (Aden, Bah­
reyn , Kuveyt, Maskat, Umman, Katar, Somal i , Sudan ve bugünkü B i r­
leşi k Arap E mirl i kl eri olan bölgede) kul la n ı l maya başland ı .
H i ndi stan Ceza Yasas ı n ı n 377. maddesi homoseksüe l l i ğ i 2 0 y ı l sü­
reyl e s ı n ı r d ı şı etme, 1 0 y ı l a kadar h ap i s ya da para cezası y l a4 ce­
zanlandırır.
1 95 6 ' da bu kanun İran Körfezi ' ndeki İngi l i z sömürgelerinde yeni
bir Ceza Kanunuy l a5 değ i şt i r i l d i . 1 7 1 . madde homoseksüel l i ğ i 1 O y ı l
geçmeyen , fi z iksel ceza n ı n o lduğu ya da ol madığı b i r cezand ı rınaya
uygun k ı ldt.6

FRANSIZ ETKiSi
Napolyon Kan unu hemc insler ve kadın-erkek arası nda c insel i li ş ­
k i y i ayırmaz. B u n u n , Jean-François-Regis de Cambaceres (tasarlama
kom i syonu başka n ı ) ' in erkeklerden hoşl an ması sonucu olduğu dü­
şünül ür. Gerçekte Fransız Devri m i ' n i n i l kelerinden kay naklandığı
şek l i nde gö'rül mel idir.
1 83 2 ' n i n Ceza Yasası ndaki bir degi ş i k l i k y a l n ı zc a 1 1 yaş al­
tı ndaki lerle c i nsel i l i ş k i y i cezaya l ay ı k bulur . 1 86 3 ' de bu yaş s ı n ı rı
her i k i c i n s i ç i n de 1 3 ' e y ü kselt i l d i . 1 942' deki Nazi rej i m i farkl ı yaş
s ı n ı rl arı ortaya koyar. 2 1 yaşı ndan küçük aynı c insten k i ş i y l e seks
y asaklanı rken, heteroseksüel seks i ç i n b u yaş s ı n ırı 1 3 ' de kal d ı .
1 94 5 ' de 1 5 ' e yükselt i l d i . 1 9 8 1 ' de homoseksüel eylem i ç i n y a ş s ı n ı rı
da ay n ı çizgiye getiri l d i .
Napolyon Kanununun bölgedeki yasama üzerinde büyük etkisi o l ­
nrnştur. İ t a l y a Ceza K a n u n u y o l u i le; y a l n ı zc a Fransız yöneti m i ndeki
ül kelerde değ i l . ayn ı zamanda M ısır, Türkiye ve Libya'da da etk i s i n i
göstermi şt i r.

1 49
ÜLKE- ÜLKE ARAŞTIRMA
. Afganistan
Afgan yasaması İ s l am k a n u n l ar ı ndan e s i n l en m i şt i r . 1 924' deki
Ceza Kanununun 1 68 . maddesi homoseksüel l i ğ i ölümle ce­
zalandırırd ı . 1 92 5 ' ele b u ta' zire çevri l el i , y a n i yargıç herhangi b i r ceza
( h atta ö l ü m cezası b i le) vereb i l i yordu ( 1 32 . Maclclc).7 Bu yasa
1 9 29 'cla, bir reformcu o l an Kral Amanu l l ah tahtan indiri l ince iptal
ed i l d i v e tekrar şeriata dön ü l d ü . Han afi çoğ u n l u k i ç i n ( ö n em l i bi r ·
S i ' i te az ı n l ığ ı vard ı r ) b u h i ç b i r değ i ş i k l i k geti rmedi (homosek s üe l l i k
söz konusu olduğu s ü rece ) . Ç ü n k ü 1 32 . madde postklasik Hanafi gö­
rüşü n ü k u t s a l l aş t ı r m aktad ı r .

A s l ı n d<\ H a n afi l er homoseksü e l l i ğ i n ev l i l i k d ı ş ı bir i l işki ol­


madı ğ ı n ı ve a y n ı şek i l de ceza l a n d ı r ı l m aması gerek t i ğ i n i v u rg u l arl ar.
H a k i m zor l a h ap i s ve/veya k ı rbaç cezası verme l i dir. (Bkz. M u h a m ı n
i b n al-Husain as-S a i ban i ; A l-Cami' as-Sagir).8 Hanafi l e r bu tefsire
700 y ı l kadar uydu lar.
Daha s o n ra h u k u kç u l a r d i ğer SGni tarz l ar ı n a y ak ı n l aştı l ar. İbrah i m
al-Halab i (Multaga a/-Ablıür9 a d l ı eser i nde) kadı n l arla v e erkeklerle
olan c i nsel s ap ı k l ı ğ ı n , eğer adam m uhşan i s e taşl a n arak, eğer ın u h ­
şan değ i l i s e kaııı ç ı l a n arak ö l dürü l mes i n i b u y u r d u . D i ğerleri y a l n ızca
haki m i n güç sahas ı n ı gen i ş letti l er : y a l n ı zca h a p i s y a da kamç ı lama
deği l , ay n ı zamanda ö l ü m cezası da vere b i l i yorl ar. 1 0 1 925 k an u n u bu
ç i zgide devam etti .

J 97 3 ' d e y e n i b i r Ceza Kan u n u yürürl üğe g i rd i . B u kanunda c i n s e l


s ap ı k l ı ktan s ö z edi l i p edi l m ed i ğ i n i b u l am adı m .

Cezayir
8 Haziran l 966 ' d a kabul edilen Ceza Kanununun 3 8 8 . maddesine
göre c i nsel sap ı k l ı k iki aydan iki ·yıla kadar h ap i s ve para cezas ı y l a
(500-2000 Cezay i r d i n a rı ) cezalan d ı r ı l ab i l ir . 1 8 yaş ı n a l t ı nda k i b i r
erkeğe y ap ı l an c i nsel sap ı k l ı k ü ç y ı l a kadar hapis v e 1 0.000 d i nara
kadar para cezas ı y l a ceza)and ı rı l a b i l ir. l 1

1 9 H a z i ran 1 984'de İslam pre n s i p l eri n i esas a l an :'Code de la Fa­


m i l l e" kabul edi l d i . C i nsel sap ı k l ı k i k i aydan i k i y ı l a kadar hap i s ce­
zas ı y l a cezandırı l ı r. 1 2

1 50
Bahreyn
1 956' da H i nd i stan Ceza Kanununun yeri n i yeni bir Ceza Kanunu
aldı. 1 7 1 . m addeye göre "doğal ol mayan c i n se l suçlar' ' , on yılı geç­
meyen hapi s , fiziksel olan ya da o lmayan cezalarla cezalandırılırI::ı r. 1 3
B u k a n u n bağ ı m s ı z l ı ktan sonra yürürl ü kte k aldı . 1 4
Mısır
M ı s ı r hukuksal özgürl üğüne Hed i ve İsma' i l yön et i m i n de u l aştı.
1 88 3 ' de bir Ceza Kari.unu, bir Ceza Usul ü Kanunu ve dört ayrı kanun
yürürlüğe k o n d u ; Napolyon Yasamas ı n ı n gen i ş bir uyarlaması n ı
örnek a l d ı l ar.
1 904 Ceza K an u n u , S udan (dolay l ı olarak H i n d i stan ) ve 1 899 İtal­
y an Ceza Kan u nl ar ı n ı a l d ı . 1 5 C in sel suçlarla i l g i l i kan u n l ar yalnızca
tecavüz için 1 2- 1 6 yaş arası nd a değişen bir yaş s ı n ı rl am ası koy­
maktay d ı .
1 937 k an unu (Yasa No 5 8 ; İtalyan model i n i temel al ır) aynı s ı ­
n ı rla m ayı getirel i : 1 904 Ceza Kan u n u n u n 269. maddesi 1 4 yaş ı n al­
tındaki çoc u k l ara k ar�ı yap ı l an ahlak dışı ey lemleri cezalandırı rd ı ;
bugü n b u 2 1 yaşın altı i ç i n geçer l i d i r . ( 1 8 8 3 ' dc b u yaş hfılil 1 2 i d i ) .
D i kkat edi l mesi gereken y a n , bu kan u n l arı n hiçbiri n i n oğlan larla kız­
l arı a y ı rmanıas ı d ı r. 1 6
İran (Is/om Cumhuriyeti)
1 2 Ekim 1 982' de İslam Cumhuriyeti parlemcntosunela kabul edi­
len Ceza Kanunu k l as i k milıı ı i y a kanununun modern biçim idir. Cezü
Kan u n u ' n u n i k i n c i Bölümü ' nün Üçüncü Bab' ı eşc i n se l l i k 1 7 (ve lez­
biyen i l i ş k i l e rl e 1 8) i l g i l id i r. Hem aktif hem pasif homoseksüel l i k
hak i m tarafı ııdan karar verilen b i r biçimde (Madde 1 4 1 ) ölümle ce­
zal andı rı l ma l ı d ı r ( M adde 1 40). Bu karar (Madde 1 42 ) suçlunun ya­
şına, akl i denges i n e ve iizgiir i radesi y l e yapıp yapmad ı ğı na bağ l ı d ı r.
Eğer i kiside heni.iz reşi t o l m a m ı şl arsa h ak i m tarafından uygun gö­
rülen bir şeki ide cezal andırı l ırl ar ( M acide 1 44 ) . Eğer bir yetişkin
reş i t o l m ayan biriyle homoseksüel i l i ş k i de bul unduysa yeti ş k i n i dam
edi l ir, d iğeri ise haki m i n takd iri ne göre cezalandırı l ır (ta' zir; Macide
1 43 ) . Yet i ş k i n ol m ayan eğer tecavüze uğramışsa cezalandırı l m az .
Suı,; dört k e z itira f edi l erek ( Macide 1 44) y a ela dört tan ı k l a ka­
ıı ıtlanınül ı d ı r. Eğer sanık dörtten az itirafta b u l u nursa hak i m i n karar

ı51
verdiği daha az bir cezaya mahkum olur (Madde 1 47). Cinsel sa­
pıklık, ayn ı zamanda. olayı görmüş ol ması gereken dört güve n i l i r
Müslüman erkeğin şah i tl iğiyle kanıtlanabi l i r ( kadın ların, Yahudi lerin
ve ad ı kötüye çıkmış erkeklerin şahitliği geçersizd i r. ) (Madde 1 48 ) .
Güvenili r Müslüman erkek sayısı dörtten az olursa ifadeler geçersizd ir
ve bu 'yal anc ı ' şahitler iftira etmek suçuyla cezalandırılmaktadır.
(Madde 1 49).
Pen i s i , içe gi rmeden, kalçaya sürtmek (tafhid) her iki kişi için de
yüzer kamçıyla cezalandırı l ır; fakat eğer "aktif' ol an gayri-Müsl im,
"pasif' olan Müsl üİııansa, gayri-Müsl i m , idamla cezalandırı lır
(Madde 1 52). Eğer taflıid üç kez tekrarl anırsa ceza .her seferinde uy­
gulanır, dördüncüsünün cezası ise ölümdür (Madde 1 5 '.I)
Eğer kan bağı olmayan iki erkek, iyi bir sebep olmaksızın, bir ör­
tünün altı nda çıplaksalar. ikisi de cezaland ırılabi El i rler (Madde l 54).
Eğer bir erkek diğeri ni şehvetle öperse, hak i m i n takd irine göre ce­
za landırı l ı r (Macide 1 55 ) .
Suçu dört şah i t tarafı ndan kanıtlan madan önce pişman olan ve i f­
tira eden kişi affedilebi l i r (Madde l 56 ) .
Zina ya d a Liwat amacıyla aracı l ı k yapmak erkek i ç i n 70, kadın
için 75 kamçı ve hakim tarafı ndan belirlenen bir süre sürgünle ce­
zaland ı rı l ı r (Madde 1 65- 1 68 ) .
Yeteri kadar kanıt olmadan birini cinsel sapıklıkla suçlamanın ce­
zası 80 kamçıdır (Madde 1 69- 1 7 1 ) .
Şubat 1 979 devrim inden sonra uygulanan homoseksüeJ]erin idamı
Batı medyas ı nda sertçe vurgu land ı .
Ulus lararası A f Örgütü homoseksüe l l i k gibi suçların şeriat ku­
ral ları na l9 göre kanıtlanamayacağına karar verdi .
Homoseksüel oldukları için idam edilen birçok i nsan aynı za­
manda başka suçlarla da suçlancl ı l ar.20 İran resmi kayı tları na göre
idam edilenler ··uy uşturucu aracıl ığı yapan, gençleri uyuşturucuya
alıştı ran ve zorla onlara tecavüz edip kendi cinsel arzu ları nı tatmin et­
tikten sonra çoğu masum kurbanlarını öldüren suçlular"dı.21 Fakat
Ulusl ararası Af Örgütü sadece homoseksüel l i k yüzünden aleyhi nde
dava açı l an kişiler olduğunu b i l iyor. Şüphe yok ki homoseksüellik,
suçlu oldukları düşünü len ve İslami Devri m i n düşmanları olarak gö-

1 52
rülen k i ş ileri n suç lan ması nda b i r eti ket gibi kullan ı l d ı . Devrimden
iince, Tahran Ortadoğuda eşciıısel alı kültürüne, Humeyni ta­
raftarl arı n ın hiçbir zaman anlayamayacağı , b i r orta s ı n ı f fenomeni ne
sah i p ender şeh irl erden biriydi .
Irak
1 9 1 8 Bağdat Ceza Kanununun 232. m addesi kad ı n l ara tecavüz ve
kend i rızası ol maks ızın kad ı nlar y a da erkeklere yapılan c i nsel sa­
p ı k l ı k l arı 1 5 y ı l ı geçmeyen b i r mahkumiyetle s ı n ı rlard ı .
2 3 5 . madde 1 5 yaş ı ndan küçük çocuklara karşı c i nsel sapı k l ı k
i ç i n 7 y ı l ı geçmeyen b i r mahkum iyet verird i .
1 969 Ceza Kanununda22 232. madde tekrar düzenlendi v e 395.
M adde ol arak değiştiri ldi . Yaş s ı n ırı 1 4' e i ndiri l d i ve ceza süresi en
çok l O sene l i k mahkumiyet o l arak y ü kselti l d i . Eğer genç 1 5- 1 8 yaş
arası ndaysa ve karşı koymamışsa, yeti şki n 7 seneyi geçmeyen hap i s
cezası y l a cezalandırılab il i r. 393 . madde c i nsel sap ı k l ı k i ç i n e n fazla
l 5 sene mahkum i yet cezası öngörür.

Ürdün
İ n g i l i z yöneti m i altındaki F i l i stin (ve eski Ü rdün) Ceza Kanunu
homoseksüel l i ği 1 0 y ı l , 1 6 yaşından küçük. erkeklere karşı y ap ı lan
ci nsel sapı k l ığı 1 4 y ı l a kadar mah k u m i yetle cezalandırırd ı . 23
1 95 1 Cez<i Kanunu 24 ayn ı c i n s ya da fark l ı c i nslerdeki k i şi lerin
c i nsel i l i �ki leri n i ayı rm az. 298. madde 1 6 yaşı ndan küçüklerle (kad ın
ya da erke k ) kurulan c i nsel i l işkiyi 3 y ıldan 1 5 y ı la kadar zorla ça­
l ı şmay l a cezalandırı r . 1 3 yaşı ndan küçük kad ı n ya da erkeklerle sek­
sin cezası ise 5 sene mahkumiyetten az olamaz.
Kuveyt
l 956' da İ ng i l i z hükümeti, H i nd i stan Ceza Kanunu yerine, bir Ceza
Kan u n u yürürlüğe koydu: homoseksüe l l i k , fiziksel ceza ile ya d a
onsuz. 1 O y ı l ı geçmeyecek şek ilde cezal andırı lab i l iy ordu . 25
1 960' da. ' Abdarrazzilq as-Sanhüri tarafı ndan yazılan yeni bir
kan u n uygulanmaya baş land ı . B u M ı s ı r l ı hukukçu hem İslami ka­
n u n u n prensiplerine hem de B atıda gel iştirilen Doğal Kan u n l ara
uygun b i r y asama arnaç l am ı ştı.26 Bu kanunda 76 nolu yasay l a ( 1 976)
deği ş i k l i k y ap ı ld ı .

1 53
1 93 . madde 1 8 yaşı ndan büyük erkeklerle c i nsel i li ş k i y i üç y ı l a
kadar hapis v e 3 b i n rubleye kadar para cezasıyla cezalandırmaktaydı . 27
1 976'da her i k i maddede de yaş s ınırı 2 1 ' e yükselti l d i , para cezası
h ak k ı kaldırıldı ve 1 8 yaşından küçüklerle i l i şkide bul u n maktan dolayı
verilen mahkumiyet süresi 10 yıla (eğer k urban biri n i n yüküml ülüğünde
ise 1 5 y ı l a ) ç ı karıl d ı ve yetiş k i n erkekler i ç i n bu ;,üre 7 y ı l olarak de­
ğ i ştiri l d i .
Lübnan
1 Mart 1 943 Ceza Kanununun 5 1 9. maddesine28 göre 1 5 ya�ından
küçük k ı z ya da oğlan l ara öncel i k ahlak dışı davranı ş l ar altı aya kadar
h ap i s l e cezalandırıl ır.
523. maddeye göre 2 1 yaşı ndan küçük kadın y a da erkeklerle alış­
kan l ı k haline gel m i ş c i nsel i l iş k i 25-250 pound arası para cezası n a çarp­
t ı r ı l ır.
534. maddeye göre homoseksüell ikte bir yılı geçmeyen hapis ce­
zas ı n a çarpt ı r ı l ı r . 29
Libya
L i bya, l 953'de. M ı s ı r mode l i n i (dol ayı sıyla Napolyon Kanunundan
etki lenen İ talyan Kanununu) örnek alan bir Ceza Kanunu yürürlüğe
1

koydu.
2 Ekim 1 953 · den beri ( 1 969 darbesi nden sonra) yürürlükte olan ka­
nunun. ''zinay la i l g i l i hadd cezas ı n ı o luşturması ve Ceza Kanununun
bazı m addeler i n i n değiştir i l mesi" hususunda 70. yasası şeriat ı n evl i l ik
d ı ş ı i l işkiyle i l g i l i kuralları nı tekrar gündeme getiri r.30 · ı . maddede zi­
nanı n evl i l i k i li ş k i s i olmayan bir kad ı n ve erkeği n ci nsel i l işkisi şek­
l i ndeki açı k laması erkeklerin homoseksüe l l i ğ i n i içermez ama Libya' da
bask ı n olan Mal i k i hukukçuların ı n çoğunun görüşüne göre, (yal nızca
ııı uhşa n ı rı değ i l , non-nı uhşan ı rı da taşlanması şek l i nde) daha katı bir
ceza uygulansa da, zina suçuna girer.
Ceza Kanununun "eski" 407. ıııaddesi 3 1 tecavüzden söz eder:
1 97 3 ' d e V-I Il/ 1 hükmüyle cleğ i ştirilııı i şt i r ve ş i m d i şöyledi r. "Kendi rı­
zasıyla bir k i şiyle c i nsel i l işkide bulunan ki�i e�i y le birl i kte 5 y ı ldan
fazla ol nıayan hapis ct.:zası rıa çarptı rı l ır. Tarafları n rızasıyla ol<tn c i nsel
i l i � k i rı i rı cezalandır ı l ması hakkında tarafs ızdır. Tahm i nen hu hüküm ho­
ınoscksi.ie l l i g i de i ç i ne alacak. çünkü ci nsel sapık l ı ğ ı n . yan l ı zca umumi

1 54
yerlerde yapıldığı ya da suçluların suçüstü yakalandığı duru m l arda 1
y ı ldan 4 y ı l a kadar cezaland ırı lmaların ı öngören 4 l O. madde ç ıkarıldı.
Eski 407. madde i se bunu, zorla, kandırmay la ya da re�it olmayan ya da
zihinsel özürlülerle yap ı ldığı zaman en fazl a 1 O yıla kadar hapisle ce­
zalandırıyordu.
Ceza Kanununun 408 . maddesi, "Kendi rızası ile biriyle ahlak dışı
bir i l i ş k i kuran k i ş i eşiyle birlikte hapis cezas ı na çarptırılır" d iyen VIII/
2. maddeyle değiştiri ldi. Günümüzde 408. madde ci nsel olaylarla daha
çok i lgilenir.
Daha katı olan şeriat kural l arı değ i l , B atı n ı n "modern" yasal hukuku
takip edi l melidir (X. Madde). 32
Moritanya
Moritanya' n ın da l 960' da bağı msızlığ ı n ı kazanmadan önce üyesi
olduğu Fransız B atı Afrika Federasyonunun Ceza Kanununun 3 3 1 .
M addesi 1 3 yaşından küçük çocuk l ara c in sel tacizi zorla çalıştırmayla
cezalandırır. Madde 3 3 1 . 3 , 2 1 yaşından küçük ayııı c i nsten b iriyle ku­
rulan c i nsel i l i ş k i y i 3 yıl hapis ve l m i lyon frank para cezasıyla ce­
zalandın r.33 Bu yasa 1 94Tde kanunlaştırı l d ı ve Moritanya Ana­
yasas ı n ı n 60. maddesiyle yürürlüğe kondu.34
Fas
26 Kasını 1 962' de yürürlüğe giren Ceza Kanununun 489. nıaddes i 3 5
ay n ı c i nsten b i r i y l e o l a n , doğaya ayk ır ı , ahlak dışı davraııışı ya da ey­
lemi 6 ayla üç yıl arası hapis ve 1 20- 1 000 d irhem arası para cezasıyla
cezalandırır.
Umman
Ceza Kanununun 33. maddesi homoseksüelliği ve lezbiyenl iği (salu/)
6 aydan 3 y ı l a kadar hapis cezasıyla cezalandırır. Fakat yalııız.ca kamu
davasına dönüşen s kandal l ar yaratan cylcııılerdc geçerl i d i r. 36
Katar
H i ndistan Ceza Kanunu 1 956'da yeni bir Ceza Kanunuyla de�
, ğiştiri l d i .37 1 7 1 . Madde. homoseksüe l l i k için 1 O yılı geçmeyen. fikizsel
ceza olan ya da ol mayan, hapis cezası uygun giirür.
1 97 1 Ceza Kanunu38 yetişkinler (cinsiyete hakmaksınız) ara­
sı ndakiylc rızayla ya da gençlerle olan ci nsel sapıkl ığı ay ı rı r. 20 1 .

1 55
madde i lk i n i 5 yıla kadar hapisle cezalandırır. 200. madde 1 6 yaşından
küçük birine tecavüz etm iş ya da eşci nsel i lişkide bulunmuş bir sapığa,
1 O yıla kadar hapis cezası verir. Birinin yükümlüğünde olan 1 6 yaşın­
dan küçük biri ne yapılan sapık l ıkl ığın cezası ise 1 4 yıla kadar çıkabi l i r.
Suudi Arabistan
Suudi Arabistan şeriatı n her zaman uygulandığı bir Müslüman ül­
kesidir. Suudi Arabistan Krallığı resmi olarak Hanbali Kanununun Va­
habi uyarlamasına bağlıdır. Fakat uygun olduğu yerde diğer Sünni
Hukuk konsüllerin i n kuralları uygulanabilir.
1 928'de, Mahkeme Heyeti Müslüman hak i mlere, Hanbalite hu­
kukçusu Mar' i n İbn Yusuf al-Karmi al-Magdisi ' ni n (ölüm 1 033/1 624)
i k i kitabın ı rehber olarak almaları n ı tavsiye etmişti. Ad-Da/il at-Talih il­
Nail al-Mutôlih 39 adl ı kitabında liwatı n evl i l i k dışı i l işki olarak gö­
rülmesi ve aynı şekilde cezalandırı l ması gerektiği nden söz eder. Eğer
111 u!ışwı ve özgürse, kişi taşlanarak ölüme mahkum edi l mel i ; ama özgür
bir bekar yüz kez kamçılanmalı ve bir yıl sürgün edi lmelidir. Suudi uy­
ruklu İbn Düyan ( 1 858- 1 934) Dalil'deki 'yorum' unda bir hadiste ya­
saklandığı g i bi hem muhşanın hem de gayri-m uhşanın ölümle ce­
zalandırı l masını tavsiye eder. B i r Müslümanla homoseksüel i l i şkide
bulunan gayri-ınüs l i m her zaman taşlanarak öldürülmelidir.
Homoseksüell i k ya suçlunun dört kez itirafıyla ya da güveni l ir dört
müslüman erkeği n şahitliği i l e kanıtlanır. Eğer dörtten az şahit varsa ·ya
da biri güven i l i r değilse hepsi iftira atmak suçundan (gadt) 80 kamçıyla
(esirse 40) cezalandırıl ır.
Suudi Arabistan' da ciddi suçluların idamı ender olarak basına yansır,
fakat 1 97Tdeki bir idama basında gen iş yer veri lel i . 25 Şubat' ta, ka­
ç ırdıkları bir oğlana ahlak dışı saldırıda bulundukları i ç i n iki adamın
halk önünde kafaları kesildi (şeriatın gerektirdiği gibi taşlanmadıl ar).40
Başka bir olay ise şöyle: bir adama tecavüz edi p öldüren bir Suud i ; 1
Ekim 1 98 1 ' ele C idde halk meydanında kafası kılıçla kesi l erek öl­
dürüldü. 41
Somali (Demokrat Cumhuriyeti)
1 925' clen Somali Ceza Kanununun kabul edi ldiği 1 975'e dek İngil i z
Somal isinde Hind istan Ceza Kanunu uygulandı.42 409. maclcle43 ayn ı
ci nsten biriyle c insel i l işkiye 3 aydan 3 yıla kadar ceza verir ve cinsel

1 56
i l işki olmaksızın yapılan şehvetli bir haraketin cezası iki aydan iki yıla
kadardır.
400. madde şiddet içeren cinsel sapıklı ğı 80 aydan 20 yıla, aynı
c insten birine zorla yapılan 'şehvet' içeren bir hareketi 1 8 aydan 80 aya
kadar hapisle cezalandırır.
4 1 O. maddeye göre, homoseksüel eylem için verilen cezaya bir gü­
venlik maddesi eklenebil ir. Bu, genellikle suçlunun ayııı eylemleri tek­
rarlamayacağını garantilemek için polisin gözetimidir.
Sudan
1 899'da Hindistan Ceza Kanunu kabul edildi.44 l 925 'de, her iki c ins­
ten de 1 6 yaşı ndan küçük herhangi biriyle normal (3 1 7. bölüm) ya da
"doğal olmayan" 3 1 8 . bölüm) cinsel i lişkide bulunmayı 1 4 yıla kadar
cezalandırılabilir kılan yeni b.ir Ceza Kanunu yürürlüğe kondu.
1 983' de yürürlüğe konan yeni Ceza Kanunu görünürde şeriat hü­
kümlerini temel alır. 3 1 6. madde zinay ı kişinin penisinin tamam ını (ya
da bir kısmı nı), üzerinde hakkı olmayan biri n i n vajinasına ya da anü­
süne sokması veya yasal hak olmaksızın bireyin vaj inasına ya da anü­
süne girilmesine izin vermesi olarak açıklar. Muhşwı ölüm cezasıyla
fillİr muhşan i se 1 00 kamçıyla cezalandırı lır.
Kanunlar ender olarak uygulaııır. An-Numairi hükümetin i n dev­
rildiği ve bu kanunların geçici olarak bir kenara koyulduğu Nisan
1 985 'den önce homoseksüellik nedeniyle yüzlerce erkek ve kadın kanun
dışı heteroseksüel c i nsel i l işkiye "niyetlendikleri" için kamçılanınışlar,
fakat bili ndiği kadarıyla homoseksüeller için böyle bir uygulama yok.
Şubat' ta Hasan al-Basir' in askeri yönetim i şeriat kanununu yeniden yer­
leştirmeşti r.
Suriye
1 949 Ceza Kanununun 505. maddesine46 göre 1 6 yaşından küçük
erkek ya da kadına karşı yapıl an ahlak dışı cfavran ış altı aya kadar ha­
pisle cezalandırılır. 520. madde (tarafların rızası ile) erkekler, ka.dınlar
ya da hayvanlara yapılan c insel sapıklığa bir yıla kadar hapis cezası uy­
galar.
Tunus
1 9 1 3 Ceza Kanununun (büyük bölümü 1 964'de dcğişti rildi)47 227.
maddesi küçük çocuklara yönel i k ahlak dışı davraııı�ları 5 yıla kadar

1 57
hapisle cezalandırır. 228. maddeye göre erkek ya da kadınla kendi rızası
olmaksızın c insel i l i şkide bulunmak , 5 y ı l ağır hapis cezasıyla cezalan­
dırıl ır. eğer bu suç küçük b i r çocuğa karşı işlenirse bu ceza 1 O y ı l a
kadar hap istir. 230. maddeye göre yetişki n l er arasındaki homosek­
süel liğin cezası üç yıla kadar hapistir.
Türkiye
1 926 Türk Ceza Kanunu büyük ölçüde İtalyan Yasasından et­
kilenmiştir. Özel bir anti-homoseksüel l i k hükmü yoktur.
Madde 4 1 4: " 1 5 yaşını doldurmam ış b i r çocuğun ırzına tecavüz
eden k i ş i beş y ı l dan az olmamak üzere ağır hapis cezasına çarptırıl ı r.
Suç, zor kullanarak, şiddet ya da tehditle veya zihinsel ya da fiziksel
özürlü olması y a da tecavüz eden kişi n i n sebebiyet verdiği bir hareket
veya tecavüzkar kişin i n kötü amaçlı davranı ş l arı sebebiyle saldırgana
karşı koyamayacak durumda o l an bir çocuğa karşı i ş l en m i şse ağır
hapis cezasının süresi 1 O yıldan az olamaz."
Madde 4 1 5 : " 1 5 yaşını doldurmamış bir çocuğu cinsel yönden kö­
tüye kul l anan kişi 2 yıldan 4 y ı l a kadar ağır hapis cezasına çarp­
tırı l ı r."48
Madde 42 l : "Bi r kad ı nla ya da genç bir erkekle ahlaksız bir biçimde
konuşan kişi üç aydan bir yıla kadar; kad ı n l ara ya da genç erkeklere
başka şek i l l erde sarkıntı l ı k yapan k i ş i altı aydan i k i y ı l a kadar hapis ce­
zasına çarptırıl ı r."
Birleşik Arap Emirlikleri
B irleşik Arap Emirlikleri' nde k ul l an ılan H indistan Ceza Kanunu 24
Eylül l 956'da yenilend i . 49
1 7 1 . maddeye göre homoseksüellik 1 O y ı l ı geçmeyen hapisle ce­
zalandırıl m aktaydı.
Günümüzde yedi emirl i ğ i n dördünde (Dubai, 50 Ahu Dabi, 5 1 Şarca ve
Resü' l -Hayme) ceza kanuni arın ı n yanı sıra eyalet yasaları da vardır.
.
Federal Ceza Yasası (FPC, Kanun no: 3; 1 987) 2 1 Mart l 988'de yü­
rürl üğe gird i . Bu yasa emirl i kl erin ceza yasasının tümünü ortadan kal­
dırmad ı . B undan başka şer i at yasalarına dokunmadı . Savcı ! ı k ma­
kam ı n ı n , sanığı şeriat mahkemesinde şeriat k an u n l arıyla, veya federal
mahkemede medeni kanunlarla, veya yerel b i r mahkemede emirlik ka­
nunlarıyla yargılam a yetkisi vardır. 52

1 58
354. maddede belirgin olmayan biçimde ele alınan bir durum, emir­
liklerdeki avukatların kullandığı yarı resmi çeviride şöyle ifade edi lir:
"bir kadını cinsel i l işkiye ya da bir erkeği homoseksüel i lişkiye zorlayan
herkes" için ölüm cezas ı . Yine de bu madde şöyle de çevri lebil ir: "B i r
kadına tecavüz eden ya da bir erkekle homoseksüel i lişkide bulunan kişi
zulümle cezalandırılır."53
Abu Dabi Ceza Yasasının 80. maddesi homoseksüelliğe 14 yılı geç­
meyen hapis cezası verir. Dubai Ceza Kanununun 1 77. maddesi ta­
rafların rızası ile olan homoseksüel i lişkiye J O yıla kadar hapis verir;
1 76. madde ise zorlamayla olan ya da 1 6 yaşından küçük çocuklarla ku­
rulan homoseksüel i lişkiye 1 4 yıla kadar hapis cezası verir.
Emirliklerin çoğu Maliki mezhebine bağlı Sünnilerdir ve ho­
moseksüell i k, daha ağır bir ceza verildiği halde, zinayla eş değer tutulur,
yani hem nıuhşan hem de gayri -m u !ışan taşlanarak öldürülür. 54

Yemen
5 Mayıs 1 990' da Yemen' in birleşmesi ilan edildi. Bu kitap basıldığı
sırada bir anayasa ve yasal bir sistem oluşmamıştı.
Kuzey Yemen ( Yemen A rap Cumhuriyeti)
Kuzey Yemen' in nüfusu Safi ' i ve Zaidi mezhepleri arasında eşi t ola­
rak bölünmüş olmasına rağmen yasal sistemi İslam kanunlarının Safi ' i
uyarlamasına dayanır.55 Fakat, hiila Eyalet kanununun genel bir uy­
gulaması yoktur.
As-Saf' i ' ni n homoseksüellikle i lgili iki görüşü var: 1 ) İki partneri de
taşlayarak öldürmek, 2) Mufışanın taşlanarak öldürülmesi ve gayri­
muhşanın 1 00 kamçı ve bir yıl sınır dışı etmeyle cezalandırılması.
Post-klasik hukukçuların çoğu [örneğin Abü Süğa (ö: 499/1 106)56 ve
İbn Qasi m al-Gazzi (ö: 9 1 8/1 528)]57 İkinci görüşü benimsediler. Zaidi
mezhebinin kurucusu Zaid İbn 'Ali İbn al-Husain ' i n (ö: 1 221740) şöyle
dediği söylenir: "Eğer ikisi de muhşan ise taşlanarak öldürülmeliler,
eğer ikisi de değilse kamçılanmalılar."58
Güney Yemen ( Yemen Demoktratik Halk Cumhuriyeti)
Vatandaşların çoğu Shafi' i geleneğini beni mserler. Sömürgeli k dö­
nemi nde Güney Yemen' in büyük bir bölümü dolaylı olarak İngilizler ta­
rafından yönetilmekteydi ve yerel Sai/ıler geleneksel yasayı ve/veya şe­
riatı uygulamaktaydılar. 1 937' de. yalnızca İngiliz sömürüsü altındaki

1 59
Aden Koloni s i nde Hindistan Ceza Kanunu kabul edildi. Bu, 1 955'de,
Basra Körfezi için kabul edilen bir Ceza Kanunuyla değiştirildi ve hu
homoseksüelliğe 1 0 yıl ı geçmeyen hapis cezası veriyordu.
Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti ' n i n 1 976'da kabul edilen,
Sovyet yasamasından etkilenmiş Ceza Kanununda yetişkin erkekler ara­
sından etki lenmiş Ceza Kanununda yetişkin erkekler arasındaki cin­
sell ikten söz etmez. 1 67. madde 16 yaşından küçük kız ya da oğlan larla
kurulan c insel i l işkiyi 3 y ı ldan az olmayan hapisle cezalandırır.

1 60
l . Suriye anayasası, devlet başkanının M üslü man olmasını şart koşar.
2. Bazı eyaletlerde, bu anayasanın bir maddesi değildir. ama bazı kanunların
giriş maddelerinde yazar.
3. Sura YIL 80; X X V I 1 65- l 66; XXIX 27-28
4. M anohar, V.R.E ve W.W. Chitaley, Tlıe A . l. R. Manwıal: Unrepealed
Central ActsNagpur: A l i lndia Reporter 4, l 984. s. 597.
5. The Persian Cu(f Cazette, Ek 9. Londra: Her M ajesty' s StatioMıry Office
(Temmuz, 1 ) 1 95 5 , s. 86,89.
6. Age of Consent Laws have H istory of Errors- N A M B LA- Bulletin, IX.
(Ocak-Şubat 1 988), s. 6.
7. Sebastian Beck, Das Af'g/ıaııisclıe Straf'gesetzhucklı vom Jahre 1924. Ber-
tin, de Gruyfcr, 1 928, s. 1 2 1 .
8 . [Lahna], 1 3 1 O, 1 892, s . 78.
9. İ brahi m al- Halabi , İstanbul , 1 836, s . 99.
l O. Baher Johansen. Eigenturm. Familie und Obrigkcit i m Hanafitischen
Starfrecht Welt des fslanıs xıx - 1 979. S . 58.
0
1 1 . .lournal ofjiciel d e la Republique A lgeriemıe, no: 49 (Haziran 1 l , 1 966).
1 2. Bu kanuna göre kadınlar evlilikte veri l i r ve kendi başlarına evlenemezler;
çalışmak için bir kocanın ya da bahanın iznine gerek vardır; poligami be­
nimsenir.
13. The Persian Gulf' Cazette, ek no: 1 5, Londra, Her M ajesty' s Stationary Of­
fice. Ocak 29. 1 957. say: 4.
1 4. Husaiin M. Albaharna, Tlıe A rahian Culf States, Beyrut: Librairic du
Lihari. 1 975. say: XXXVİİ İ .
1 5 . Prof Dr. Yargıç Dietrich Oehlcr, lntenıationales strafiw·lıt, Köln: Cari
Heymanns Yerlag, say: 233n.
1 6 .Code Pena/ et Procedure Penale. Kahire: Nasr Misr Press. l 957.
l 7. Dara Uzad, Klıomeini 's Strqfwetgevmg, wreed of recplıuaardig? Ams­
terdam: Private Publication, s. 72-77.
1 8. 1 57- l 67. maddeler "Lezbiyenl ik"le ilgi lidir; aklı yerinde ve kendi ar­
zusuyla böyle bir i l işkide bu lunan kadına verilen ceza 1 00 kırbaçtır. Eğer
hu davranış üç kez yınelenir ve ceza uygulanırsa, dördüncüde ölüm ce­
zası verilir. İtiraf ettikten sonra ya da tanıkların şahadetinden önce tövbe
eder,se' affedi lebilir. Aralarında kan bağı olmayan iki kadın. iyi bir sebep
ol maksızın . bir örtünün altında çıplak durumdaylarsa, ikiside yüzden az
olmamak üzere kırbaç cezasına �'arptırı lır. Yinelenmesi durumunda l 00
k ı rbaç üçüncü kez uygulanır.
1 9. Lmv nnd Hwnan Riglıts in tize lslamic Republic of'lran, Londra: A mnesty
l nterııational Puhlications, 1 980, s. 88; Ölüm cezasının bir hadd cezası
şekl inde mi yoksa gerekli kanıtların sağlanmadığı durumlarda şahsi karar

161
\'Crc b i l nw yet k i s i ni n k u l l a nı l ması �e k l i n d e mi olduğu konusunda b ir h i l g i
yol-.

20. Ö l ü m ve k ı rbaç cezaları n ı k ;ıpsayan g e n c i a ffı n h i l i ncn o l ay l arı �iiy l c s ı ­


rala n ab i l i r: 1 6 Şu b�ı\ 1 97<) arasındaki ılönc ımlc "ci ns<.:\ s ap ı k l ı k i ç i n ( 3
O l a y ı ii l ü ııı cenısı vcri l ıııck lcyd i : " H omoseksüel tccav[iz" i ç i n U O l ay ) :
" a h l a k a a y kırı s a l d ı r ı y l a " b i r l i k te P l a n ' 'homoseksüel tecavüz" i ç i n ( 6
Olay): '\ocuklan k a n d ı rarak" y a p ı l an "homoseksüel rccavii.ı:" i �· i n (1
O l a y ) : " k a d ı n .'> a t ı �ı ve sada k a l s ı z l ı k l iı" hağl aııtı l ı "ci n sı·J sapı k l ı k " i ç i n
( l O l ay ) : " u y u � t ı ı rucu s u çu y l a' · bağl a n t ı l ı "ci nsı:I sap ı k l ı k" i ç i n ( l O l a y ) .
" H o moseksüel t e c a v ü z ün bir k u rbanı" l O k ı rbaç l a: i k i k e z c i n sel sa­
p ı k l ı ğa k a l k ı.� a n b i ri 20 k ı rbaçla ve homoseksüellik s u ç u n d an hcş ya­
bancı l () k ı rbaç v e hapi s l e cezal and ı rı l d ı .
2 l . i\l ı n l ı . A no n i m : Tlıe O/d llurdcnNI Crimin al Trick, Ca ııı p ai g ıı ' d e . mı: 5 7 .
2 2 . Kanun no: 1 l l . A l wuga ' i l n / - 'inu;ir11 , no: 1 77 8 ( Ey l ü l 5 , l %<))

2 3 . Bu ıııadık 24 M a rt. 1 9 8 �-i" e kadar İ srai l 'de geçe rli yd i .


2 4 . Qıııuııı-ul- 'wıu/)(lrt- ( Kanun m ı : 8 5 : 1 9 5 1 ) . Asl ı n da Kanun rı n : 1 6/ 1 960. uf­
go ridu cır-m.1·111i 1·11 ııo: 1 4 ( M a y ı s l . l WıO ) la deği � t i r i l d i .

25. Tiıe !'ersiwı Gıılj Go�elle, Ek mı : 1 4 fEki ııı 1 4. l 95 6 ı. Londr:ı: H e r Mu­


j ı.: st y " s Stal ioııary OITiCL:. s. 6.
2 6 . S aııru s i , M{{.rndim al-lwgg jil ·ı rıl-!slami, f)imsu mımqrwuı /JC! .figlı ul­
.�orhi, 11/ - (>ufıim: M11 '11s.rnrot A /ım{{(/ Rag11/J. l 967.

2 7 . H asan S ad i q a l - l\fosraw i . Sarlı qa11wı 111 .�aza {{I- Kmrniti; 111-gism al­
lı11s.ı. B ı.:ynı t : a l - M a ktah as-sma i , 1 9 70, s. 2 1 5-2 1 6 .
2 8 . Jo ı ı n w l Of/iciel de la Repııhlir;ue Li/Jmı(tise 1 943 11 0 : 4075 wı da hkz. Les
Codes Lil)(/11ois en Tcxlt's Fmn\·uis (collfftion Elic J . l:loustaııy C M . Fouad
/\ ıı ı ıııouıı · u ıı g i ri � i y lc ) . Bcyru t : L i bra i ri ı.:s: A n to i ne , 1 95 6 . s.: 284 - 28'i .
2 9 . Falı i � c l i k l e i lgi l i k a n u n l arda. genel e v l erde erk e k l er ara s ı n d a k i c i n s e l i l i � ­
k i yas;ıklaııııııştır: fahişel i k l e i l gi l i cez a l a ra ek o l arak , genel ev bi r lı;ıf­
t<ıdaıı a l t ı a y a k adar o l an b i r siirc kapaı ı l ab i l i r . Fahi şe l i k sici l l i k ad ı n la r
i c; i ıı y asa l d ı ı·. Erkek l'a l ı i � e l c r i k i aydan a l l ı aya k ad,ıı· h a p i s cezas ı n a c,;arp­
t ı r ı L ı h i l i r.
30. A n ıı E l i ı.<ıbetlı f'vbycr. Lil>rnn Legis/aıion i11 Defense of A ra/JO-fslamic Se­
.ııwl Mores ( Tlıe ı\ıııcriuııı Jounuı/ ol comıHımıiı•c Lmı', c i l l - 2 8 . n o : 2 ,
lıalı'ır J <JSo. s. 287-3 1 3 ) .
: ı l . Gu�eııe ( >/ficiulc d e l Ncgııo . . di Lilıia. Codice l'cnale 2 8 . 2 . 1 954, s . ı 1 7 .
32. ;\ J ı ıı ! ı . Tlıc Scrnııd l LGA Piıık Boo k . Ut rcclıL 1 98 8 ; A lı ııı e n i Ceza Ka­
ı ı u ııu ıı u ıı l 1 4. B ö l ü ııı ü , homose k s ü e l i l i � ki y c k a l k ı �aıı y a da hii y l c b i r
i l i �k i dc h u l u ıı a ıı h er ask er i 5 y ı l a k a d a r h afis ccı.as ı n a çarpt ı rı r .
:ı :ı . B o u Yeıı c t . C;ısloıı -.J c a ıı ve Paıı l H u t i ıı . N!'cueil aııııol!; dcs Tc.rtes de /)roiı
l'ı'ıw/ . . . . J\f'ı>linı/ı/c en A/i·ique J\/i·iııııe o cc ide ıı w /e Frnııç'Cıise. Paris: Ecli ­
ı i oıı d e l " U ıı i oıı Fraııçaisc. 1 95 5 .

l (ı2
34. M i c!ıacl JncL Mauritania. lnı r m u ı ioııul I�ı ı n·clopC'diu of' Coırıpcı rn l i\'t'
Lmv, C i l t 1 ( c d . Y i k tor Kııapp ) . Thc ll ague: M mıteıı ; Tuhi ngen: B. Mohr,
1 97 2 . s. 5 5 .
3 5 . !ı l-.�uridu 11r-ms111iyu l i ' / 11u1111!11k111 ul 111ogrihıwı ( H aziran 5 , l 9 6 3) .

36. IGA Pirık Uook l 9 8 5 , AıııslLrdaııı: a i l e hüy ü k l cri ya d a toru n l a r veya k ı z


k arde ş l er ara s ı n d a k i l c z h i y e n i l i ş k i . 4. dereceye kadar akrabal arın y a d a
k a y ı rı h i raderlcrden h i r i ıı i ıı ş i kayeti üıerine araştı rı l maz.
37. Tlıe Persiwı Gul( Ga�eıte. Ek mı: 1 4 ( Ek i m 1 5 , 1 95 6 ) . Londra: Her M;ı­
jcst y' s S t a t i orıary Offi cc. s . 8.
38. Qwıun al-uqıtbclı ( K amın ııo: l 4, A ğ u s tos 25, 1 97 1 ) . - ul-.�orido ttr­
rasmiwı 'da 71 1 97 \ ( Ağu stos 3. 1 9 7 1 ) Doha.
3 9 . Georgc M. Barnmly . Crimr om/ Pwıislı11ıe111 ıuuler fslwııic Low, Ox l'ord:
R cgcııcy Prcss. J 9(ı J , 1 97 9 , s. 56 -68.
40. /ı11111csır lnıcrıwıioıwl Rqıorı / 9 77. Lmıdra: A ııırıcsty l ntc rııational Pu h ­
l icati uns, s. 3 1 2.

4 1 . K afosı Kesi len S u u d i . Thc Guard i a n ' d a , l .rnıdra. 3 E J.. i ııı 1 9 8 1 .


42 . J . N . D . Andcrson. ı\jiiko 'do f.1/a11ı Yosusı. Lo11dm. 1 954. s. 40 ( Co io n i al
Rc scarc h Pı ı h l i cations No. 1 6 ) .
4 3 . Mart i n R . Claıvg l ass , Solllali nenıokrrıtik Cıuıılı11ri.1·<'t i 'ııi11 Ce::u Yu.ırı.ıı
New Bnı ıı swi c k ( N . .1 . ) : Rutgers' U n i versity Prcss, s. 444-447.

44. Pror. Dr. .lıır. Diet ri c h Cklıler. I n tı:rrıatioııales St ralrcc h t . Kii l n : Cari 1 ky­
ınaııııs V c r l ag. s . 223 n .
4 5 . Qan u n a l - ' u q u h a l , Klıart u ıı ı : M i l i tary Prirı t i rıg P res s . ! 98 3 . 2 1 6 . . 2 1 8 . M a ­
k a l e l er.
46. R L·cuei l dcs Lois S yri c r ı r ı es L'l de l:ı Lcg i s l at i o n Fin anciere, E k No. 4. Cc1:a
Yasası (denet lq!i s l at i f No. 1 4 8 2 2 . (ı . 1 94 9 ) Ş anı 1 956. s. 1 0 1 - 1 03
4 7 . ı\. () u i r:ıud , Codc l'ı;nol Tıuı isicıı A ııııoıı' suiı·i dcs Tc.rtcs de N1;1ırcssio11
1'11 Twıisic, Lih rairic du f{ ecu c i l S i rey, P:ıri s, s. 80.
48. Türk Cc1:a Ka mı nu, ed. Nevzat G ü re l l i , Çe v : Orhan S e p i c i ve M u stafa
Ovacı k . S outl ı Hackcıısac k : Frcd 13. Rollı nı a ı ı , 1 96 5 .
4 9 . Tfıe l,ersiwı Gıılf Go�c l l e . E k no: \ 4 (Ekim \ 5. 1 956). Loııdra: llcr i\fa-
jcsı y ' s St<ıti onary O ilicc, 1 95 6 . s. 2 .
5 0 . al- ffuridn ur- m.111ıiru mı: 2/ l 970.

5 1 . ul-<:jw idu ur- m.1·111/_m ııo: 77/ 1 970 ( 1 . 1 0 1 97 7 )

5 2 . Clıarlcs S . Lauhaclı, Uııiıcıl A mlı !'..111İm/cs: ılıc Ncw Fcdem/ Powl Cmlc
( M i d cl l c Easl Exec u t i ve Reports. XU ( M art 1 988). Washi ngton D . C. say.
9. 2 1 -2 3 .
5 3 . A ra pçı hi \ ııı e y c ıı l e r i \: i n . hu ciiın \ e n i ı t \'CVi ri s i ni ı'Criyonı ın : hi r kad ı ı ı l a
c i n s e l i l i � k ide ı.orl amada b u l u nan y:ı da h i r erkek l e qci ıı se l i l i � k i dc b u ­
l u n an h e rkes ü l i i ııık LTZ; ı l ; ı ı ı d ı rı l acak t ı r y:ı da b i r kad ı n l a L'İ nscl i l i � k i d L'
veya bir erkekle eşcinsel i lişkide zorlama kullanan herkes ölümle ce­
zalandın lacaktır.
54. Richard F. Nyrop et al. A rea Haııd Bookfor ılıe Persian Gulf States, Was­
hi ngton D.C.: US. Goverııment Printing Office, 1 977. say: 54.
55. Richard F. Nyrop et al., A raı Hami Book of the Yemens, Washington
D.C. : lJ S . Goverııment Printing O ffi ce 1 977. s: 220.
,

56. Ed/Çcv. L.W.C. van den Berg, Leiden: B r i l l 1 894,


, s. 574-577.
57. l hn Qasim al-Gazzi : Fatlı a l - Qarib. ed/çev. L.W.C. van den Berg, Ba­
tavia: l mprimcrie du Goverııcment, cilt l lJ , 1 884, s: 2 1 1 .
58. Mui(mıı ' al�fiqlı. ed. Eugenio Grillini, M i l ano: Ulrich Hoepl i , 1 9 1 9.
59. Dilger, Konrad, Die Rolle des lslamıschen Reclıı.ı· im Ostasrikanisclıen
Raum (.lalırlmch Jlir Afrikaııisclıes Reclu, Cill 2F, Heidelberg: C.F. Mül­
ler, 1 98 1 .

1 64
LİWAT

Charles Pellet ı

LİW AT (Arapça) homoseksüell i k. Arapça' da "birine bağlanmak" an­


lamına gelen Lôtd diye bir sözcük vardır, fakat liwat sözcüğü lata ya
da ldwata sözcükleri n i n mastar hali olduğunu gösterir. Modern Arap­
çada, ayrıca, liwata, mula wata, talawwut gibi sözcüklerin yanında yö­
resel ve argo ifadelerin mecazi kullanımları da vardır. Homoseksüel2
sözcüğünün karşılığı luti veya la 'it (çoğul : (Lôta) veya mulawittir. eğer
aktif partner ise, her ne kadar fark belirtmek zor ise de,3 alıcıya ma 'biin,
partnerine i se, ubna denir. Eşanl am l ı sözcükler içinde en çok kul­
lanılan mukhannath genell i kle "kadınsı" olarak çevrildi, oysa normal
kul lanımda tam anlamıyla çift cinsiyetli4 demektir. (Bkz. A. Bouhdi ba,
La sexualite en !slam, Paris 1 975,s.55-7). Ortaçağlarda Müslüman Ba­
tıda h!ıwi (çoğul:hiwa) profesyonel erkek fahişeler için kul laııılan bir
sözcüktü.
Kuran' ın Lut ve ona i nananlarla5 ilgili bazı ayetleri nde "ahlak bo­
zukluğu" olarak nitelendirilen fahislw6 sözcüğü sorgulanan ahlak an­
layışına karşı çok açı k bir i madır, bu hatta a�ağıdaki ayette küçültücü
i fade ve sorular kullan ı l arak daha güçlü belirti lm iştir: inno-ku111

1 65
/otu ' l iinu 1- ıiıliıi!o s/w/m·11ro11 111i11 diini 'L-n i.ı·i/ ' , /)([/ 1111ıw11 kmı·nııuı
mıı.ırijün; " S e n . k ad ı n l a r l a değ i l erk e k l e r l e , şehvet i ç i n d e bir bede n s e l
sıH,; i ş l e rs e n . gerçek b i r k a fi rs i n ." ( V l l , 79/8 1 ) ıı-in110-kw11 /cıto ' - t ii110 '/
- ıidj(i/d ı ( XX Y I I . 5 5/54 ) ve 0-10 ' - tıiıw '/- d/ı ıı k m n o (XXVL 1 6 5 ) . İ n a­
nan l ara c e n nette h i zmetkarlar tarafı ndan h i zmet e d i l eceği sözü veri l e n
bii l ü m l e r i n d e kes i n b i r b e l i rs i z l i k g i i z l e n e n K u t s a l Ki t ap ' ta aç ı k b i r
şekilde l aıı e t le ı ı nı e ın e s i n e rağ men İn c i l ' de o l du ğ u gibi ( Y e n i den
Doğ uş. IX. 1 -23 ) Kuran ' da d a Lut ' a i n a n a n l ara veri l e n ceza İ s l a m ' d a
homose k s üe l l i ğ i n n as ı l d eğerl e nd i r i l d i ğ i k o n u s u n d a h i ç b i r ş ü p h e b ı ­
rak m ı yo r (g/ıi/111/ııı, U L 24 ; wild[iıı. LVT, 1 7 . LXX Y I . 1 9 ) .
D i ğer tarafta. Ni/ıôyo ad l ı eseri nde ( i i , 204- 1 0 ) . y o l da ş l arın v e
fi;ko!ı tı l arı ıı k o n u h ak k ı n d a k i görüşleri n i n y a rd ı m ı y l a u y g u n b i r şe­
k i l d e bir araya get i r ııı i ş7 o l a rı N uwayri ' n i n bel i rt t i ğ i gibi had i s ler a�· ı k
ve k at ı d ı r : Peygamber' i n c e m aati i l e i l g i l i o n u en ç o k korkutan şey i n
( a y n ı g i i r ü ş ü şarap \e k ad ı n l arı baştan ç ı kart m a k o n u s u n d a b e l i r t m i ş
g i b i gör ü n se d e ) L ut ' a i na n a n l arı n u y g u l a m a l arı o l d u ğ u n u söy l ed i ğ i
iddia ed i l i r. Onun giirü ş ü ne giire. zina yapan erkek nasıl ce ­
z a l a rı d ı rı l ı yorsa8 - k i bu t a ş l a n arak ö l d ü rü l nıecl i r ( fa- rd j u ın ü ' l -a ' l fı
w a ' l - a s fa l ) h e m a k t i f heııı p as i f o l a n k i ş i l er d e a y n ı şek i l de i i l ­
d ü rü l ıı ı e l i d i r9 (rnktollıık - t ıı/ii ' f,)tı-il 11·0 ' / ıııof' iil /ıi/ıi i fadel eri gra­
m at i k o l arak özne ve n e s n e y i takiben u y g u l a ıı m a l ı d ı r l ar ) . B i r başka
erkeğe sapıkça y a k l aşan ya d a b i r k ad ı ıı a aynı t ü r y a k l aşı ııı d a b u l u n a n
b i r erkek 1 0 k ı y a m e t g ü n ü b i r l e ş t e n b i l e daha ç o k aşağı l an ı r ; sli y ­
· ı e ıııeye h i l e gerek y o k k i . p i ş m a n o l u p t i i vbe e t medi kçe sonsuza dek
l a n e t l e n i r. Bir g e nc i n şehvet d o l u b i r i i p ü ş ü bile C e h e n n e ııı ' d e bin y ı l
geı,: i rııı e k deme k t i r.

B u h ad i s l er giistc r i r k i . Bedevi top l u m u nd a pek y ay g ı n o l masa da.


homose k s ü e l l i k İ s l a m i yet öncesi Arabistaıı ' d a 1 1 b i l i n m eyen b i r şey
dcg i l d i . B u n a k a n ı t olarak. D h li S lı;ııınt ir' i ıı ası l ııı a l a rı ıı d a ıı k u rt u l ııı;ık
i ç i n o n u ö l d ü r m e k zoru n d a k a l an Dlıü N ü w as ' ı n hi kayes i n i o k u m a k
yeterl i o l ac a k t ı r. i\ lwoı 111i11 for m u n u n atasö z l e ri . . . . ( al - M ayda n i , i i ,
205 ) . s i i z e t t i ğ i i fade n i n ve fi k r i n es k i l i ğ i n e şah i t l i k eder; a l - M ay d fı n ı
o/ı\'{// 111i11 Dıılılı i fades i n i n s o n sözcü ğ ü n ü ( Dubb/ k at l an m a k ) ö z e l i s i m
o l ara k gösterir; benzer b i r ş e k i l d e a l - Dj fı h i z (Mııj{ik/ıomr ol-djmıliri
wal '- g i/111ô11 in Rcsô 'il ({/-Dja/ıi-:.. ed . H anı n , i i . 1 :\(ı-7). H i cazi b i r
at a\ü z ü n ü . o/ıı.·11 1 ıııiıı D i k ( pe n i s ) . aktarı r . burad a da "Pe n i s" i n san i s m i

1 (ı(ı
ol arak k u l l an ı l m aktadır: d i k kat edi l mesi gereken şey rastlantı l ardı r
Duru m n e o l u rsa olsun b u ahlak d ı şı o l aydan hayvan l ar d a so­
yutl anamaz l ar: al Dja h i s , (Hayawfı n . i i 204) büyük bir olas ı l ı k l a erken
yaşta hadı m edi l m i ş ; erkek atları n . katı r l a r ı n ve eşek l eri n pqi ndcn
koşan bir ı n a ' b ü n atı n ı örnek göste r i r. Aynı y azar karş ı n a ç ı kan er­
k e klere sal d ı rm a a l ı ş k an l ı ğ 1 2 olan efsanevi hayvan. ' udardan süz eden
i l k k i ş i o larak b i l i n i r ( ı b i d . , v i i . 1 78 ) ; kurbanl arı anüsleri nde k u rt l u i l ­
t i haba yakalanıp öl ürlerd i ( B k z . at-Mas ' üd i . Murudj , i i i , 3 1 9-20=�
1 203) . M ufökhara adl ı eseri nde, Küfa ' da bir l a ' i t olan ve S iyah l a­
kabı y l a tarı ı ııan K h u zfı ' a , Maynun b. Zaid b. Tharwfırı ' ı n ııı awlfısıııdan
siiz eder fakat bu k i ş i onu cezadan k urtaran bir hoşgörüyle k ar­
ş ı land ı .
Y i ne de, b i r i nci/ yed i nc i asırda. iize!J i k l e al-Dj a h i z ve an-Nuwayri
tarafı ndan, ibret teş k i l eden cezalar uygulanan bel l i say ıda le/ta da­
val arı rapor ed i l d i . Abü Bakr bir homoseksüe l i bir binan ı n kal ı nt ı ları
arası n da göm ü l mek üzere lanetled i 1 3 ve bu tür olay l arı n suçl u l arı n ı n
can l ı c a n l ı y ak ı l m al ar ı n ı buyurd u ; b u uygul amal arı 'Abd A l lah b. al­
Zubayr ve H i shfını b. ' Abd a l - Mal i k tarafı ndan sürdürüldü. Al i b. Abi
Tal ip ise b i r /iitin i n t a ş l a n m as ı n ı v e baş aşağı m i n areden aşağı a t ı l ­
m as ı n ı buyurd u ; 1 4 I b n ' Abbfıs ' ı n görüşüne göre b u son cezayı taş­
lanma takip etmel i y d i . 'Abd A l lah b. ' U m ar l anetleme cezasından bir
ad ı m daha öteye g iderek bu i nsanları n m ay m u n ve domuz.şe k i l l erinde
yen iden doğacak/arı ndan söz etm i ş t i . Töre n i n kendisi yapay olsa b i l e ,
U mayyad hal i fes i n i n M e k k e ve M e d i n e vali leri nden şehri n 111 ıık­
lw1111othiin say ı m ı n ı y apmalarım emre t t i ğ i meşhur mektup ( B k z
Klw s i , . i V . I 087b) gerçek duru m l a ben;;erl i kler göster i r. 1 5
Gerçekte, fethed i l en topra k lardan a k ı n eden zeng i n nüfusun neden
ol duğu refah düzey i ndeki art ı ş i k i k utsal şeh irdeki a h l a k i çöküşü be­
raberinde get i rd i . B u rada b i z i i l g i lendiren konu. müzi ğ i n ge l i � ın es i y l e
i l g i l i veri leri n . giirü nüşte yabanc ı köke n l i lerin çoğu n l uğunu oluşturan
m u k hannathün var l ı ğ ı n ı ortaya ç ı karm as ı d ı r. Biiylece, k ü l türel et­
k i lemen i n h ı z l ı gel i ş i m i sonucu. homoseksüe l l i ğ i n çok eneler bir du­
ruma geldiği farz edi lebi l i r. A l - D j ahiz' i n Mıı/tıklwro ad l ı eserinde ta­
n ı m lanan ( i i . l l (ı ) sübyanc ı l ı ğ ı n b i r savunucusu. doğal a�kın gerçekte
Bedevi k ü ltürünün ve b as i t ahlak a n l ay ı � ı ıı ı n bir öze l l iği olduğunu ve
e � k i A rapl arı n kad ı n l arı yüce l t m e l eri n i n nedeıı i ıı i ıı . bu dünyan ı n son-

J (ı7
radan keşfedi l en ve sadece çağdaş uygarl ı k düzey i ne ulaşmış ül­
kelerin bi ldiği zev kleri tan ı m amalarından kaynaklandığını gözler.
Bununla beraber, ası l etkinin 'Abbasid ord usunun Horasan' dan ge­
lişiyle ortaya ç ı kması (Bkz. A. Mez. Renaissance, İng. çev., 358) 16 ve
yeni hanedanlık yönetiminde homoseksüe l l i ğ i n daha çok yay ı l mı ş ol­
ması o lanaksız deği ldir. Hatta al-Am i n ' i n zevklerine hitap eden ge­
lenek öylesine ahlaktan yoksundu k i , daha gel eneksel ahlak kural l arı n ı
kabul etmeye i k n a olur umuduy la annesi, U m m Dja' far, o n u n için
erkek çocukl arında latônın i sted iği fiziksel özelliklere sahip köle ka­
dınlar temi n ederek onlara erkek çocuğu giysi leri giydirmek zorunda
kaldı (al-Ma'üdi, Murüdj , viii, 299-300=§ § 345 1 -2). "Ekeksi kızlar"
(gh u ldrniyyôt) modasına sebep olan bu tür olay ları n edebiyatı geniş
ölçüde etkileyen bir akım olmas ı rastlantı değildir (Bkz. H . Zayyfü,
al-Mar'a al-ghularniyya ji 'l- lı·larn, in MachriR 1 956). Afrika' da,
Aghlabid İbrahim Jl, çok zali mce davrandığı altmış kadar eşcinsel ta­
rafı ndan kuşatıldı (Bkz. M. Tal bi, Emirat aghlabide, 306,3 1 7). 1 7 Kor­
doba'da, 'Abd al-Rahman rehine olarak tutulan Leonlu bir delikanlıyı
idam etti çünkü ası l m alarını ret etm işti (Si monet, Historia de /os
Mozarahes, 542; ayrıca bkz. Ch. E. Dufourcq, La vie quotidienne dans
/ ' Europe medievale sous la domination ara be, Paris, l 987, 1 1 7- 1 8).
Homoseksüel eği l i m ler, al -Mutaşim ve onun hal efleri nin bazı l arına
mat ed i l ir ve büyük bir olas ı l ı kla bu, .fukah&nı n ş i ddetle karşı çıktığı
ahl aksızlığı doğrul amak için planlanmış bir i ftira değildir. l 8
Genell ikle, lütini n cezalandırılmasıyla i l g i l i hadis ler hukukçuların
fikirleri içi n bir temel sağlar, fakat yasal yaptırımın ( hadd) uy­
gul anmasında suçlunun muhşan o l up olmad ığına, evli ya da bekar
oluşuna bağ l ı olan bir ayırım yap ı l maya çal ı ş ı l ı r. B u n lar içinde en katı
olarak İbn Hanbal ve taraftarları görülür. Çünkü onlar her durumda
suçlunun taşl anarak öldürülmesi gerektiğini savunurlar19; genel l i k le
diğerleri , eğer adam gayri-muhşan ise, ek olarak sürgün cezası dah i l
ya d a değ i l , kırbaçl amaya razı olurlar; verilen bu cezanın ( 1 00 kamçı)
her zaman tam olarak uygulanmadığını belirtmek gerekli20; hatta Ibn
Hazın bunu 1 0 kamçıya indirecek kadar i leri gider.21 Bu çeşitli l i k ev- .
! i l i k dışı i l işkiye verilen cezan ı n aç ı klamas ı n ı n22 belirsizliğiyle uyum
içi ndedir, fakat aynı zamanda hoşgörü eği l i m i de gösterir; daha da ötesi
(her zaman) kanı t bulmak zor o lduğundan gerçekte cezanı n uy-

1 68
gulanması çok az bir i htimaldir. Bu şartlar ahlak bilginleri n i n tüysüz
gençlere (amrad) şehvetl i bakışı yasad ı ş ı olarak değerlendirmeler i n i
engellemez v e Hanbal i ler erkeklerin caddelerde kadınlar ya da 'de­
l i kan l ı l arla yürümelerini yasaklarlar (Mez, Rauaissance, İng. çev.,
362). 2 3
Homoseksüel i l işkiler her zaman için tolete edildiğinden yukarıda
bel i rtilen yasal hükümler büyük ölçüde teoriktir. Bunlar dinsel birlik ve
eğitim kurum larında yaygındı (Bkz. A. Bouhdibu, op. laud., 1 46) ve bu
konuda okul müdürlerinin, birçok anekdotta belirtildiği gibi, hoş ol­
may<.ın bir şöhretleri vardı. Hamaml ardaki çıplak l ı k bu tür uy­
gulamaları n azal ması n a yardımcı ol madı; H . Pen�s tarafı ndan eş­
cinselliğe adanan al -Andal us ' taki bölüm, özell ikle hammiinlardan söz
eder.
Kadın hakkında . . . 24
Kadın fahişelerden (bighii) başka erkek fahişelerin olduğu ko­
nusunda çok sayıda belge vardır. İbn Hawkal ' ı n 25 al-İdris tarafından
kısmen tekrarlanan (Nuzha, ed. Peres, Cezayir 1 957,70; ed. Napoli­
Roma, iii 269-70), Kutama Berberileri nin "misafirperverl i k göstergesi
ola�·ak" hiç utanma duymaksızın kendi lerini mi safirlerine sundukları"
ve Setif' de erkek çocuklarını sunmaktan memnun oldukları iddiasına
(93 ,95 çev. Kramers-Wiet, 9 1 ,93) ne kadar güveni l mesi gerektiği bi­
l i n mez. B u p as<ü l ardaki tutarsızl ı klar26 yazar ı n iddialarına şüphey le
bakmaya neden olur.
Her durumda. daha büyük şehirlerde profesyonel cinsel sapıkların
varlı ğ ı gezg i nler tarafından sık sık onaylan mı ştır (Bkz. ç.H. Bo­
usquet, L 'ethique sexuelle de L' fslam, Paris 1 953 ,59). Travesti lerden
söz edi l miştir, örneği n B uj i ' de (idris, Zirides, 329,59 1 ) 28, genç er­
keklerin kendilerini pazarlarken görüldükleri Tunus'ta (R. Brünschvig
Hafsides, ii 1 73), 29 hanlarda erkeklerle birli kte yaşayan hiwiiların ol­
duğu Fas' ta.
Bu i fadeler o kadar geniş bir zaman dilimini kapsarlar ki, günümüze
. kadar ulaşan kalıcı bir durumun yansıması olmaktan öteye g idemezler
(Bkz, örn: Bauhdiba, op. laud., 233). Hisbu30 eserlerinin yazarları nın bu
c insel sapıkları ve onları n sebep oldukları ahlaksal çöküntüyü oııay­
l amadıklarından söz etmek gereksiz, fakat onlardan bir tanesi bu kişiler
için daha önce söz edilen hadislerde uygun görülen ölüm cezasını talep

1 69
eder. İhn ' A hi d i n ' e güre ( Levi- Provençal , Seville 1111 1sıı/11w1 1e. Paris
1 94 7 . � 1 70 ) hi wa şeh i rden uzak.laşt ı rı l ın a l ı ve eğer geri diinerse katı bir
şeki lde ce1:alandı.rıl malı cl ı r, ç ü n k ü o A l l ah ve tüm k u l l arı tara fı ndan
s u ç l a n m ı şt ı r: a l -Sak kati ( Mw ı 11cl /ıispwıiguc de lıis/)({ . . ed . Col i n ve
Le v i -Prnvença\ , Paris l 93 1 , 68, ve aç ı k . , 26; Chal rneta' n ın İspanyolca
çeviri s i , ul-Ando/us 1 968, � 1 6 1 ) sadece nuıklıan11oılı1111lcrden (kad ı n
g i y s i l eri giyen şarkıc ı lar) siiz eder v e o n l arı n uzun saç l a tapına k l ara
g e l m e l eri n i . ziyafet ve c enazel ere katı l maları n ı yasaklar (ayrıca Bkz.
Lel'i- Proven ç-rıl, Trois ı ra ile s hispmıiqııe d e /ıisha, Kahire 1 95 3 . 1 23 ) .
Peygaıııberi n 3 1 h ad islerine sad ı k birkaç ahlakçııı ı n hoşnutsuz l uğuna
neden o l m as ı na rağ m e n , çoğu n l u k tarafıııdan bu olay ı ıı- et k i n b i r şe­
k i lde o l masa b i l e göz y umarak- hoşgörü i l e karş ı lanmakta o l duğu ndan
siiz ed i l mesi gere k i r.
Öncel l i k le. homose k s üe l l i k . iizel l i k l e b i r i n c i / y edinci asır ve daha
sonraki a h l a ks ı z şairlerin t e rc i h ett i k l eri bir tema id i . B u n l ar ho­
mosek s ü e l a� k ı n ı o l d u kça utan maz b i r şek i ld e ve hatta hoş kar­
� ı l anaınaz b i r m üstehce n l i k l e y ü c e l tt i ler; bu şairlerin uzun l i stesinde
i l k s ı ra h i ç şüphe s i z bu k o n uda. 1 00 l Gece Masal l arı ' nı dahi 1 et­
mezsek. m utlak b i r i t i bar kazanan Abü Nüwas'a aittir. (Bkz. N .
E\issceff The111er e l nıotif\·, J 50). Onu ba�tan ç ı kard ı ğ ı san ı l a n ustası
Wal i ba b . a l-Khubab Khusayn b. al-Dakh hak, Muti b . İyas ve d i ğerleri
tak l i t ed i l d i l er ve hatta m udj u n ve, Ihn al- Khadjdj ads ' ı rı uzman l ığ ı n ı
yapt ı ğ ı . suk!ıl u n temsi l c i l eri v e ü n l ü zodjols ' ı rıcla lhn Kuzman ta­
rafından seç i l d i l er .
D i ğ e r tara ft a, kariyerleri n i n bel l i b i r nokta s ı n da b i r gence övgüler
yazmaktan çekin m eyen b irçok büyük ş a i r vard ı r. Tüm bu sefahat ya­
zarl arı n ı s u ç lamamaya özen giisteri l me l id i r. Ç ü n k ü k i ş i se l o larak se­
fahat i ç i nde yer almadan ve İslami ahlak s i stem i n i n kura l l arını i h l a l
etmeden �ara b ı . k ad ı n ları ve gö1:deleri y üce·l t ıııek geleneksel b i r uy­
g u l amayd ı . Basit b i r örnek olara k . duhilı. "sürünme"32 te m as ı nı de l i l
olarak göstere b i l i riz; b u bel k i de. kad ı n a yakl aşmak i ç i n ç ad ı rı n a l ­
t ı ndan si.irü n ııı e n i n m ü m k ü n olduğu b i r topl umda ya�ayan İ mru ' al­
Kays için uygun o l abi l i r. fakat � i i rlerinde. İ s l am i yet öncesi şai rlerden
fark l ı ül arak , i nce d üşünce ve davra n ı � ı n y ü k s e k standart ı n ı ve s öz
ed i l en k i ş i y i tan ı ın laın ak i ç i n erkeksi form u k u l l ananan ( k i bundan
dolay ı o k i ş i n i n c i n s i yeti bel i rs i z kal ı r) İbn Shu H ayal gibi sadece şe-

1 70
b i rd e y a�ay a n l arııı durumunda g d e ıı c k s e l d i r. 3 3 S ı k s ı k y ü zeysel h i r
d u ru m ta k ı n a n m i st i k leri b i r k e n ara b ı ra k ı rs a k . a h l a k a n l a y ı �ları n dan
§ iiphe duyul mayan � a i rl e r i n a�k � i irlerinde erk e k s i for m u kul­
l a n nı a l arı � o k y arat m a i s t eğ i nden z i y ad e a l ç ak gö n ü l l ü v e zarars ı z o l ­
d u ğ u dü�ünükn v e e v rense l o l arak k ab u l ed i le n v e değer l e n d i r i l e n b i r
be l i rs i z l i ,il i koru y a n b i r g e l e n e k t e n k ay na k l an ı r. Nesir alan ı nd a e n es­
k i s i o l m asa b i l e , en ö n em l i s i k e s i n l i k le . nı ü n azara34 t a r z ı n ı g e l i ş t i re n
ve h o mose k süel erkek l erle n o r m a l erkek l e r aras ı n d a k i usl üba uygun
d i y alog tarz ı nd a k i tart ı şm a for m u n d a A rap Edebi y at ı n ı n iine ü leri nden
biri olan al -Djah iz" i n yazd ı ğ ı Mııjuklıornı ol- djml'({ri ı ı ·o/ -glıi/111w ı " cl ı r. 35
A y n ı y aıar, u s l ü b u k o n u s u n d a h i ç b i r ?Üphe b ı r a k m a m a k i ç i n . daha
iince k i n i n üstü n l li ğ ü n ü k a n ı t l a m a k a m a c ı y l a - bol m i ktarda n ü kte i l e­
/xıt/ı ( m i d e ) ve wlır ( a r k a ) siin- ü k leri n i ıı fark l ı a n l a m l arı n ı k u l l an d ı ğ ı
R i s l a fi tafd i l al batn ' a l a 1 -ıahr' ı y ay ı n l amay ı u y g u n görd ü ( e d . Pel l a t .
Tunus Ü ı ı i vers i l e s i H aw l i yy af ı nd a . x i i i . 183-92 ) : daha d a i l eri g i de re k .
c i n se l s a p ı k l ı ğ ı n , Lut " a i n an a n l arı n d u nı ııı u nd a o l d u ğ u g i b i , Tham üd ' e
i n a n a n l arı n y o k ol ması n a neden o l d u ğ u n u siiy l e d i .
M u fakhara ' d a üçüncü/yed i n c i y ü zy ı l l ard a k i l ata h i kayeleri n i n po­
p ü lerl i ğ i n e şahi t l i k eden çok say ı d a a n ekdot vard ı r : b u n l ar daha son­
raları . top l u m u n . e n azı n d a n giirü n i i � t c . e n sofu k ı s m ı n ı n eğlencesi i ç i n
b i r aray a get i r i l e n k o l e k s iyon l ard �ı k e n d i lerine b i r y e r b u l d u l ar. B u
bozuk ze v k i n karakteri st i k görü n ü ş ü , b i r ş e k i l d e . İ ı ı ı tü ' ı rı b i r bii­
l ü ıı ı ü n d c (onse k i zi n c i gec e ) ( i i . 50 to ınud j u ı ı ) hu k o n u y a ay r ı l an ve
l ut i n i n h i k a y es i n i doğal bir d i l l e an latan al-Tawhi - d i " n i n eserlerinde
görü l ür ( ç e v . Bouhd i ba , oıı. lwıd. . 158) . 36
M ufak hara ad l ı eseri nde a l - D j a h i z tara fı ndan ortaya konan örnek,
benzer y az ı l a r ı ' < ı l a n b i rç o k L' i d d i y azar tarafı ndan i z l en ııı i � t i r ; h u n l a r ı n
aras ı n d a İbn H i ndu tarafı ndan y a z ı l arı o l · Wosotu ho\'11 o/- z.ııncıt ıv o ' /.
/({/({ ( B k z . B roc k e l ıı ı a n n I Gcsclıiclııc der A miıischcn Litcmtıır l , S L
426 J v e B ad r a l -D i n a l - ' Ay n i tarafı ndan y a z ı l a n Kituh ol-Hikm·ot ( B k z .
Ş . a l - M uııaj d j i d j . R ı ın a · d a . i i i . ·n'i ı say ı l abi l i r. B u e k o l arak , söz ko­
nusu o l an a h l a k s ı z l ı k tamamen k e n d i i ç i nd e özel leşt i ri l e n ve genç er­
k e k l e r i i ğ fal etme t e k n i k leri h a k k ı nda d i k kate değer iigütler içere n bir
edebi y at türüne i l ham k ay n ağ ı n \ ı ııu?tur (Bkz. Ş. Munadjdj idj , al­
H a y a t . a l -d j i ı ı s i y y a, 5 2 -4 ) . I '. ro t i zııı eserleri n i n yazarl arı çoğ u n l u k l a
c i n s e l sap ı k l ı ğ a y e r veri r : b u nok t ad a . h i ç kuşkusuz en kara kterist i k

171
eserler al-Tifashi ' n i n Nıızhaı al-albab fi-ma la yıığad fi kitab (Broc­
kelmann, I, 495 , S I, 904) ve Muhammad Sadık Hasan Han ' m Naswat
al- sakran (İstanbul , 1 296/ 1 8 7 8 ; bkz. Bouhdi ba, 1 78 )'dır.37
Al-Djahiz' i n, önceki eserleriyle ortak hiçbir yönü bulunmayan ,
Mufakhara' sı nda, djawazi taraftarı gençler için zararl ı olduğu ka­
nıtlanmış hiçbir olaya rastlanmadığını iddia eder, oysa gelenek güçten
düşmüş (amaç ları n ı kaybet m i ş ) ya da aşk uğruna ölmüş birçok he­
teroseksüel örnekleriyle doludur. B ununla beraber, görünürde bu id­
d iay ı çürüten otanti k hikayeler vadır.38 Ibn Hazm'dan sonra (Tawk
al-hamama -ed. ve çev. L. B ercher- daki metinden önemli fark l ı l ı klar
göstermesine rağmen) Al Dabbi, şair ve Kordova' nı n dil b i l i mcisi olan
ve 426/ 1 03 5 y ı lında Andal usyan aristokat s ı n ıfı nı n bir üyesi olan yakın
arkadaşlarından biri n i n aşkı n ı ret etmesi sonucu kederden ölmüş olan
"Ahmad b. Kulay b ' ı n i nanıl maz macerası" i le bağlantı kuran [Levi­
Provencal, Hist Esp, i i i , 445) ; Al-Sanawbori ' den sonra, aynı hi kaye
Yakut tarafı ndan anlatı lır (lrshad, i i , 1 9 ff= Udaba, iu, 1 09 ff. kar. Mez
Renaissance, İng. çev. , s. 359-60); bu h ikayenin kahramanı Sa'd
adı nda, Edessa (al-Ruha) daki dükkan ı şairler ve özellikle İsa adlı gene,:
bir Hıristiyan tarafından sıkça ziyaret edilen bir kitap satıcısıdır. Son­
raları Sa' d bu çocuğa karşı şiddetl i bir tutku duymaya başladı ve onun
peşinde koşmaktan ve ona şiirler ithaf etmekten vazgeçmed i . İsa rahip
oldu, fakat daha sonra manastıra girmeyi ret etti; Sa'd ise bütün ser­
vet i n i yaktı ve dilenc i oldu. Sonunda veremden öldü fakat kentin valisi
rahipleri onu öldürmekle suçladı ve genç adamı ölüme mahkum etti .
Bu ceza, büyük miktarda b i r para cezasına çevri ldi, fakat İsa ailesini
ziyarete gittiğinde mahalledeki çocuklar onu taşlayarak "katil" d iye
bağırdılar. Üçüncü hi kaye, kederden mahvolan ve çı lgı nca aş ı k olduğu
genç rahiple karş ıl aşff karş ı l aşmaz ölen bir şairi anlatır. (Yakut, Irs­
had,i i , l 5ff= Udaba, iv, 1 22 ft)
Bu tür hikayeler sonucu şöyle bir izlenim elde edilebi lir: bir tarafta
nüfuslu kişiler ve halk homoseksüe1lerin eğilimleri ni ahlaksız olarak
değerlendi rmezken, diğer tarafta manastırlar ve rahipler bunun tanı
tersi bir tutum içindeydiler. 39 Şu açıktır k i , ol-Shohıtshti' nin D i ­
yaraat' ında olduğu gibi, şii rler ve nesirler m anastırları yasak zevkleri n
aşıkları tarafı ndan sıkça ziyaret edi len yereler ol arak nitelerler. Yine
de, kişi eşc insel l i ğe tedbirl i yakl aşmalıdır. Çünkiıi bi zler, bir kez daha,

1 72
yaklaş ı m l arı , şahsen ait olmak i stedikleri davranışlara duyulan ar­
zudan ziyade, gelenekl ere saygıdan etkilenen şairlerin doğal olmayan
aşkı yüceltmelerine benzeyen şi irsel bir temayl a yüz yüze gel­
mekteyi z . Bu bağ lamda, Andal usyan şair al -Ramad i ' n i n macerası ve
İbn . H akan' ı n matmalı al-anfus adl ı doğrul uğu şüphel i bir eserinden
H. Pen�s tarafı ndan alı nan (Pocsie anadolouse, 278-9) hikaye bize İbn
Şuhayd ' ı n Abü Nüwas ' ı tak l i t ettiği bir şiiri ndeki (H. Percs. op. laud. ,
277-8) övünmelerinden biri daha g i b i görünmektedir.
Gerçek şudur ki , Ortaçağda İslama H ıristiyanlar tarafından yapıl an
saldırı l arı n temel i nde, homoseks üel i l işki lerin sıklığı ve onların görüş
açısına göre Kuran ' ı n da buna izin verdiği ve bunun Müslümanların
karakteristik davranışları olduğu yatar; ve onlar bu düşüncelerine
tamel olarak I V . surenin 20/ 1 6. ayetini temel alırlar ki yalnış tercüme
edilen bu ayetin, içerd i ği ahlaksızl ığın cezal andırılması d i kkate alın­
maksızın. eşci nsel l iği aç ıkladığını i leı'i sürerler (Bkz. N. Daniel, lslam
wıJ tlıe West, the nzaking of an inuıge, Edi nburgh 1 960.s, 1 4 1 -5).
B u olay ı n derecesini kesin olarak ölçmek gerçekten güçtür, fakat
İslamın bel irgin bir özell i ğ i olan cinsiyetlerin ayrımının, erkekler ara­
sı nda olduğu, kadın lar arasında da, olayı yüceltmede önem l i bir rol
oynam ı ş olduğu kabul e.d i lmelidir (kar. Brunschu ig, Hefşides, i i ,s. 1 73)
ve bu davranış karşısı nda alı nan önlem ler (örneğ i n , yukarıda del i l
olarak gösteri len bölümde al-Nuwayri ' ni n adını verdiği) bunu ön­
l emede başarı l ı o l m am ı ştır. Günümüzde. bir zamanlar ce­
zaland ırı lmas ı gerekl i bir suç olarak görü lmüş o lan homoseksüelliğin
genetik olduğu kadar sosyal ve psikoloj i k faktörler sonucu ortaya çık­
tığı b i l inmekted ir, fakat olayda ikinc i faktörler aslı nda genetik var olan
özel l i k lerin ortaya çık ması nda önem l i rol oynamaktadır.

1 73
1 . Clı;ırlcs l'c l l ;ı t hu y aı ı n ı n d;ı ı ıııı;ısıı olm;ık yer ;ıl d ı ğ ı f ı· /u n ı 11 1 1 -
.ıiklof!nlisı ' ıı i n edi liirlcr i ndeıı hi ı i . B u y:vı rıı ıı not ları !\rııo Sclı rııi t t ta­
rarı rıdan dii 1. c n l e ı ı ııı i �t i r .
2. Ba� l ı k l i wat/ lıoıııoseksiicl l i k o l s a h i l c hu ya11 ti�· konuyla i l g i l i d i r Erkek
q c i n se l l i ğ i . kad ı n c�cinse l l i ği \T k ad ı n l ar;ı kar�ı ci nsel sapıl-- l ı k .
J . Eğe r ";ı k t i l" söıciiği.i y l c "dalı;ı ;ı k t i f ol arak hi r erkeğ i n pqindcıı ko�ıııak y;ı
d;ı i l i sk
' idc d,ılı;ı a k t i f o l ;ııı" kastcdi l m i ssc.
, hu ac;ı k laıııa v arı l ı �t ı r. Efrcr
• "ak t i r · siiıciiğii "içe g i ren" ve "p;ısi l" siiıc iiğii " pe n i si içine a İ an" anl amıı;da
k u l l anı l nı ı �s;ı. far k ı anl aıııak oldukc;a mrdur En ;ııı ııdan orj inal nıL' l i n lcrdc:
prc- ıııodcrn .ı\ r:ıpçada hıı rar k ı giistercn hir siiı.cük hile yoktur.
-+. l l c ı· "i\· i n c g i ri len erkek" - geıı,: l l i k le nwlııı /Jilıil m t ı )iıl hilıi denir - 11111 '/Jiiıı
değ i l d i r. Mu '/niıı- lıulugi g i b i - i�· i ne g i r i l ım:si ndcn lıo�laıı ı r . Mıılımıııaı ka­
d ı ı1 ' !d ı r. k ad ı n g i y s i l e ri giyer ı c k ad ı ıı davran ı � l arı ser g i l er: 11111 '/ıiin l c
,:�;ı rı l a ııı l ı değ i l d i r aıııa bi rçok rmı lı ;ı n nat aynı ıaıııanda ımı 'hiimW r. Ç i ft
c i n s i ye t l i ye gene l l i k l e !11111111 d c n i ı·. Çoğ. lıiıwı. lımuıtll.
'i (;1111111/iiı ' u n k ; ı r� ı l ı ğ ı " prı;ı i nananl ar" deği l . "onun gönder i l diği insanlar"
olmalıdır.
(ı /-;/ ge l ecek :-1 0 y ı l i ç i n rc fer;ırıs yçrinc gcı.;ccek b i r eser ol masına rağmen. Liil
i�·e riğindc .fiılı i,111 siiı.cli):iiiıılin k u l l ;ı n ı l d ı ):i ı ;ıyet ler veri l ıııe1,
( I V l 'i . 1 Cı : V l l 80 : - 84: X X I X 28-3 5 ) : Liit ve ona i rıarıanl arııı h i k ayesi nden
sonradan X I 7 7 - 8 1 ; X V 5 8- 7 7 : X X 1 7 8.79; X X X Y l l 1 33- U6: L 1 3 , LI I I :'i3:
LI V i > --+O\la siiı edi l i r.
7 Lois .ı\ n i t a \�i llcıı: Tlıcon· of ıım/11ııe Lm·c ;ınıong tlıc Arahs. New York.
1 97 1 , s i: 1 4(ı. 1 47 : ·'.ı\ lıii ' I ' A h has .ı\ hmad i hıı ' Abdal w ahah aıı-Nuwairi
Wliim; 7 3 2/ UJ 2 ) ' n i n ans i k l opedi s i nde ( N i lıayat :ıl -;ırah figunün a l-adalı)
i k i n c i 11111 1 i n biri nci k ı s ı m ı ı ı ı ıı ii�· ii ıKii hiilü ıııii nlin hli yii k h i r k ı s m ı a�k te­
ori s i ııc ayrı l ın ı s t ı r. Tü m hu materyal leri l hn al-Clauıi ' ıı i n /)u111111 11/­
//111 m ' sı n ı n iic;iincii hi'ı lii ıııii ııdcıı ha�l:ıyıp ci nsel .s apı k l ı i-- Lı i l g i l i dlinyn· i \'C
hal-- i ,·cıalarla i l g i l i hiilii ıniiııiiıı soııuna dek olan k ı s ı mda buldum. Y aıar.
h i r\·cıl-- 1-- L·ı l hrı al-Cauıi ve oıı u rı eseri ni del i l giistcrir. hunu öylesine yapar
ki o k u r y :ı l ıı ı ı.ca hu pasajın l hıı : ı l -Cauıi ' dcn a l ı n d ı ğ ı n ı dii�lineh i l i r. oysa
gen; c k tc hepsi ondan a l ı ıı m ı .) t ı r B i rçok dunı ıııda N u w a i ı·i . /Jmıııı ı ' da hu­
l u ıı;ın 11.rnııü/i :ıdlar ve haıen y �l / l l arın s ı ra s ı n ı deği � t i ri r. Y i n e de k opya
edi le n hüliiıııler. İ hıı al -Clau ı i ' n i n y aıdığı iinsiiıdck i kel i meleri h i raı dc­
i!i.� t i rıı ı i � o l alıi kccği ycııi h i ı koııuııun ha�l angıcıııdaki iin siiı scı t ı rl a rr n ı n
haı ı Lırı d ı � ı ııd:ı. k e l i ım:si kç l i ıııcs ı nc a y n ı d ı r. Liw<ıt lıal-- k ı ııdaki hii l ü ımle.
an- N u wani yaı ı l :ıııl arı ıı s ı ra s ı n ı n n· asanid hül ü nıii n i i aynen k u l l a n ı r
< Da nı nı al-lıaıı <1. e d . M usta l':ı \ hd:ılw;ıhid. :ıl-Qii h i ra. 1 3 8 1 / 1 9(ı2. say. 1 92
· ..

ve dcv:ı ı ı ı ı ) .
S . . . . ıi n:ı v;ıpaıı hir c ılcğc veri l rn ,·cıarı ı n ayn ı s ı ı.i n a yapan h i r kadı n;ı d a
veri 1 i r .

1 7-+
'J . rn/;111 ve lwdd u::.-::.iıw P e l l a L ' ı ıı "aynı � e k i l dc" sü.ı:ü y l e k asldli ği i l e aynı
anlama gel mel'.. !wdd a::.-::.inrı h ikr ( y a n i d a h a önce hiç mqru c i n s e l i l i ş k i d e
b u l u n m a m ı ş k i � i ) i c,; i n 1 00 k a m c,;ı be l i rt i r, t a ş l a n ma/ ra,�111 değ i l .
1 0. 13 urad;ı d i k kat e d i l mesi gere k e n Pi l l at ' ı rı l i wa t ' ;ı karşı o l a n gerçek tavrı ıı ı ıı
nornı a l d e lıo nıose k s ü e l l i ğc karşı o l a n t a v r ı o ld u ğu d u r .
1 1 . M u lı a m m cd ' i n Tanr ı ' d a n v a h i y a l d ı ğ ı dönemden iince. B i rçok araş t ı rmacı
lıad i s l e ri ıı b ü y ü k b ö l ü m ü n ü n M u lıaııı ıııed ' i n yaşam s ü reci nden �·o k dah:ı
genç o l d u ğ u n u v:ırsayarlar. Pc l l at ise o n l arı onun yaşa m ı ndak i İ s l am i yet
üncesi diirıcıııe yerlqti r i r . Daha fa/ l a b i l g i i ç i n k a ynak : J a mcs A. B e l l a ııı y :
Scx :ıııd S o c i c t y un l s l aııı i c Popu l :ıı- Li tcr:ıturc, Socie1. 1· i//l{/ ı/ıc Scxes in
Medin•a/ !.ı !tı111 (cd. i\ . L . Sayyid- M arsot). M a l i bu : Udcmı , 1 976. s. 1 7 Rcgis
B a l c here (Hisıoire d e l a /iıı/mıure aruhc. Pari s. 1 95 2 - 1 9 66: R . S c l l lı c i m
( Spriclı ı vii1N r.rn111111!1111gC11. 1 9 54: Fes/schrigı Herıold Sıı11/e r ' de k i A hu · A l i
:ıl-Qa l i . J ,e icl c n , 1 9 8 1 : M a t eri:ı l i en l'. U r ;ırahisclı c ıı Lileraturgeschichle . W i ­
cshadcn. 1 976. iiı.e l l i kl e 366-367 . say foi <ır) : S . M . Sarnuk ( /)ie lıi.ızorisclıen
{)/}('r/icfcrıı11gen, Fra n k ru rt . 1 97 8 ) : ı :red Le u ıı ı lı u i s (Ms. 1075 liıf.\·ir o/ ılıe
Coirc11e /)ur ol-Kuııı wıd des A m/ıi.ıwı.ıs el lslwııismıı.ı. J\111sıcrdm11. 1 9 78.
Lei d e ı ı . 1 98 1 . say: 1 (ı7 - I 8 0 ) : CJ. S t auth ( 0/ıalie/i·ıwıg des Ko­
rmıko111111mı11rs D i rs . G i esseıı. 1 96 9 ) : A . R i pp i n ( //m 'A h/ıus, BSOi\S 44.
1 9 8 1 ) : .J . Rusb (A mhisı/ıe A lclırnıisıc11 1. 1 I c i d c l herg- 1 924 ) : M art i n
P l cssııL�r ( (;11/1ir llın 1!11 rrwı, Z D M C 1 1 5 . 1 'Xı5 ) .
1 2 . :ıl -G alı i z d:ıha "ınraLın /ıulugi o l arak kedi l e r. d o m u z l a r v e e.�e k l crden siiJ
eder (Che i k lı Mous:ı. A ra h i ca X X I X . s:ıy. 208, 209 ) . Pc l l :ıt hu "oLıy ı n "an:ıl
i l i ş k i y i " l ı a y v a ııc;ı" ııı ı y o k s a "do�! a l " ın ı Lır� ı l ad ı ğ ı n ı h i ı.c a ç ı k L ı ıııa;,.
I J . Bu ceza X l . 8 2 ( 11 ·0 wn-wrıuw '11/oilw /ıi/f.11mıa11 111i11 s{.(i!,ilin 111mıdiidi11 =

ve ç o k tah:ı k a l ı t o prağ ı n ta ş ı sağııak h a l i nde yağar) siizii y ü /.ünden seçi l m i ş


o l a b i l i r.
1 4 . A s l a böy l e b i r h ad i s l e k a r� ı l aşnı ad ı m .
1 5 . B u y az ı n ı n y;mırı Pel l : ı t ' ı ıı kemfo i d i r. B urada �öy l e yaıar: " B u meşhur
h i k ay e . :ıyııı z:ıırnıııda. 1-l i s J m ' ı ıı (//uw/11·11/ 1, i. 1 2 1 ) ya da S ü l e ynıan ' ı n ( u / ­
,1 _�1111i. ecl. Beynı t , i v 275) veya a l - W a l i d (ilıid , i v , 2 7 8 ) h. ' ;\hd a l - M al i k ' i n
M c k kc v e M e d i n e v a l i l c r i ııc h u i k i k u tsal şeh i rd e k i k ad ı n s ı erk e k l er i n ( ah.� i )
say ı m ı n ı y a p m a l a r ı n ı b u y u rduğu m e k t u b u y l a k ay ı t l ara gcc,;nı i şt i r : İ h ş i ' y i
o k u ya n re s m i ııı e ın u r o n l a rd :ııı i k i s i n i ( ya d a d o k u z u n u ) had ı m et m i ş .
iiı.c l l i k l c ş a r k ı c ı a l - D a l a l ' ı (u/-Agr)ni. i v 17 3 ) . . . h u n u tarihsel h i r o l ay yap­
ı ııaya n ı cy i l l i gckne k l c rc rağmen. h ii tiin h i k ay e hoş hir anekdottan başk a
h i rşcy değ i l d i r. . . . . . Z E L P:ı ris i V s. 1 1 1 8 . Leidcn i V . s. 1 09 7 .
1 6 . "Gerçek i b ne l i k doğudan ge l i r' ' d ii � ü ııcesi i ç i n M c r. t e k b i r k a y n a k güsteriı-.
Pcl l at d;ıha gen i ş hir b i l g i tabanı ııı ı gös termek i st e m e k ted i r' ' Neden i k i nc i
k ayrı a U;ır y o k ' ' M c r. ;\ J ıııancı urj i n :ı l . s. 3 3 7 : İ s pany cık;ı çcv: s : 4 2 7 .
1 7 . at-T�ıl i h i ' n i n k a y ıı a k l ;ırı : aıı- N u wa i ri v e aş Ş a ııııııalı i .
1 8 . B ü yiik hi r o Lı s ı l ı k l a l'el l at ' ı n dcııı e k i s t e d i ğ i h u n u n b i r i lt i r:ı o l a y ı o l ııı : ı d ı ğ ı .

1 75
fakat üst düzeydeki insanlara saldırı amacıyla onlara mal edilmesi yoluyla
cinsel sapıklığı savunmanın kastedildiğidir. Yoksa herhangi biri h u cüm­
leden bir anlam çıkarabilir mi'?
1 9. Doğru deği l. Örneğin Hanbali l bn Qudama gair mulı,l'in için taşlanmayı
buyurmaz. oysa Malik lbn Anas bu cezayı uygun görür. Buradaki fark
Hanbal i ler ve diğerleri arasında değil . Hanafi - bunu bir lıadd olayı olarak
görmezler- ve diğerleri arasındadır.
20. Kimin tarafı ndan uygulanmaz?
2 1 . Pellat kaynağını belirtmediğinden dolayı, bunun söz edilen ki taplardan biri
olduğunu tahmin ediyoru m : an-Nuwairi ' nin Nihaya ' sı fakat hu yazar "İbn
Hazın" değil . "madlıab İbn H azın" şekl i nde yazmıştır ( 1 1 ,207), yani İs­
panyol Zahiriler. Bundan başka, "azaltma''nın /uıilere karşı uygulanan özel
bir davranış olmadığını belirtmek önemli görünmekte. Zahiri ler asla ne
gur 'wı ne de sumıa'da belirtilen suçlar için bir ceza olan 1 0 kamçıdan faz­
lasını uygulamazlar.
22. Acaba evl i l i k dışı ilişki ''suçunun" açıklaması mı olacaktı?
23 . A t amanca oıji nal s. 34 1 ; İ spanyolca çeviri s. 433.
24. Bu paragraf- son cümle dış ında- liwaıla ilgili değil, siluıqla ilgi ldir. "Liwat"
başlığı atılması bir rezalet; "/iwaı"tan değil, "homoseksüellik"ten söz edi­
yor.
25. Şumt al-ard
26. Hangi tutarsızlıklar?
27. Böyle bir kitap yoktur: 1 95 3 ' de La Morale de f 'fslaın yayınl an mıştı .
1 966' da genişleti lmiş bir basımı "L 'eılıique . . . adıyla yayınlandı. 72. say­
.

fada Bouhdiba iki gezginden söz eder: bunlardan bir tanesi, Yon Hammer,
konuya bir cümle tahsis eder.
28. İdriş ( Levi Provençal tarafından düzenlenmiş ve çevrilmiş.) tek bir kaynak
gösterir: Ahbar al-Malıdi ( Abu Bakr aş-Şanhag al- Baidaq. Pellat ' ı n neden
'
A rapça kaynağı vermediğini anlayamadı m.
29. Brunschvig'in hunun için tek kaynağı: Leo Africanus.
30. Genel ahlak anlayışı kritiğinin bir tarzı.
3 1 . Pellat gerçekten alwditin '' Peygamher"in gerçek sözleri olduğuna inanmıŞ
görtinmekte.
32. Tuzak kurarak ya da zorla karanlık ya da uyuşturucu örtüsü altında (kur­
banlara) tecavüz etmek.
33. Cennet ve dünyada sizin zekanızın "taayül edebileceğinden daha çok şey
vardır. Kanıl için hkz: Nıdıa adlı eserinde tüm IX. bölümü hu konuya
ayırmış olan tit-Tirasi ( R . Khawan' ı ıı Fran. çev. say. 2 1 5-224) ve Abu
Nuwas ya da M uhammad M ' rahet tarafı ndan yazılan şiirler: Tlıe Datura
Tree.

1 76
34. Karşılaştırın : E. Wagner. Die arabische Rangstreitdich tung in der al­
legemeinen Liıemtıırgeschic!ıte. Wicsbadrn, 1 963.
3 5 . Karşıl aştırı n : ( Pseudo-) Lukian. Erotc.ı· ve The Arabian Lights adlı eserden
Thc Dispute of' the Learned Woman and ılıe Lover of' hoys.
36. Prof. Pcl l at' ın elinde bulunan Bouhdiba'nın kitabı ve Kitah al-imta ' wa '/
benimkilerden farkl ı basımlar. Bendeki kopyada bir "homme
mu 'ana.ı·a
cffemine yani /iiıi'nın zıttı olan muhannaıtan söz edi l iyor, çünkü tüysüz
gençleri değil k ı l l ı l arı arıyor. (/mta, ed. Ah. Amin, Beyrut, 1 37 3 , 1 95 3 ,
s.52)
3 7 . Acaba Pellat. neden Bouhdiba'nın söz ettiği kitaplardan kast ederken, "en
karakteristik eserler'' demiştir? Daha karakteristik eserler olmasından öte
Naswa homoseksüell ikten çok az söz eder.
3 8 . Önemli bir sözcük atlanmış; kıyaslayın: "d'exemples d ' amourex qui se
consument pour leur belle, perdent la raison et meurent . . . dement apre.ı· coup
cette assertion" ; sonra aksini iddia eder. ondan sonra da aksini ispat eder.
39. Bu iki hikayeden manastırların cşcinsel l i ğe d üşmanca yaklaştıkları so­
nucunu çıkarıyorum; İsa. manastırın onun için tek "güvenli" yer olduğunu
düşünmüştü.

(32.Not) DABBAB /DİB= "SÜRÜNME"YE İLAVE

Tedbirli ol!

Abu Nuwas: [Oğlan gözledi m ]


Uykunun habercisi gelip, göz kapakları düşene dek
Derin uykuya dalana dek bekledim sabırla
Sonra ay nı bir akrep gibi süründüm- zaman zaman karnımın
üstünde
Ve arkasından girdim pantolonunun sakladığı.
Ona karşı tutkum y üzünden mı zrağı m yolunu şaşırdı,
Fakat o , arkasında çiviyi hissetti ve sıçradı ...
Daha sonra üzerime uzandı . ..
Kaçtım başım zonklayarak, kulaklarım kanayarak . . .
S adece varsayimlara dayanarak hareket edenlerin sonu işte bu.

Abu Nuwas, Wiesbaden, 1 965 s: 1 06


ilk ol!
B i r zamanlar Antakya' dayken, İskenderiyel i bir arkadaşım ve ben

1 77
m is t i k - ruhan i b i r konsere davet ed i l d i k . Şark ı c ı , çok güzel bir oğlan.
o l an Türk k iÜeden h i l e daha güzel 1 5 yaşında b i r genç t i . Bir gece i ç i n
babası n a l ()() D i rhem ödenmesi gere k t i ğ i halde h u genç ç o k revaçtay d ı .
B u özel konseri n e v sah i b i o n u n l a sevi şebi l mek i ç i n o n a b i r k a ç k e z i ş
verm i ş t i - a m a a nı ac ı ıı a u l aşamaırn ş t ı .
Ko nserden son ra, t ü m konuk l ar yatmaya hazırl a n ı rk e n , ş ark ı c ı
d u v ar kenar ı n d a y er i n i a l d ı , y an ı n d a - k i m s e n i n o n a y a k l aşmay acağ ı nı
gara n t i l em e k amac ı y l a- küle ve babası vard ı . H erkes uyuduk tan- ya d a
uy u ı ıı uş görü n d ü k t e n sonra- arkadaşı m 1arkıc ı y a doğru süründü. o n a
ve yan ı ııdaki l eıe i l aç kok l at t ı . i k i o ğ l a n arası ııa d e r i b i r ç u va l koyup
ş i ş i rd i , biiy lece o n l arı b i rb i r i n d e n u,caklaştırd ı . A ra l ar ı n d a yete r l i ıne­
safo o l u n c a ç u v a l ı ıı havas ı n ı boşa l tt ı , d üzgü nce k a t l a d ı ve yere uzand ı .
Şark ı c ı n ın g i y s i l eri n i v ü c u d u n u n b i r bii l ü ııı ü ıı ü açı k la b ı rakaca k şe­
k i ld e ayarlad ı ve nemlend i r i c i b i r k rem yard ı m ı y l a "giizleri rı i n önün­
deki k ü ç i i k d e l i k " l e i lg i l e n meye baş l a d ı . A rzu l a d ı ğ ı amaca u l aş t ı k tan
sonra aynı şey i bir kez daha t e k rarlad ı . Daha sonra a y n ı şey i Tür k l e
yap t ı .
Geri g e l d i ğ i nde oğ l a n l arı he n l e paylaşmad ı ğ ı i ç i n s i tem etti m . İs­
kende r i ye l i "Sofra k u ru l d u , yemek hazır," d i y e y a n ı t l ad ı . Fakat ben
"art r k l arı yeın e ııı" d ed i m . A r ka d aş ı m ise bir suııraki konsere gelmemi
tiğütledi . . .

Zai n ad d i n ' Abdarrahi ııı b . ' U ıııar ad- D i m asq i a l - Gaubar


Kito/J ol- nwhtor fi kwf ol- o.\'l'(/r wo-lıotk a/-ostar. 26. Bii l ü ııı
çev: Fran: Rene Khawanı : Le voi/c wniclıc, l l l . Cilt
Par i s : Phebus. 1 980, say : 1 67- 1 73

1-fo:.Jr!tklı ol!
B i r ver i c i y l e , k e n d i rı zası o l ma k s ı z m . i l i � k i k u rmak i stey rn b i r k i ­
� i ıı i ıı organı b ü y ü k o l m ama l ı v e aşağ ı d a be l i rt i l en 1 3 şeye sah i p o l ­
ııwl ı :
uzun i p l i k l i b i r iğne y a d a çengel (ç ü n k ü ba;:ı oğl an l ar ı ş ı k l ar
söndükten \ e herkes u y u ııı u � giirü n d ü k t en sonra yerler i n i deği�tiri rler:
oğl a n ı n g ı y s ı s ı ııe tutturul ıııuş i p l i k y ard ı m ı y l a tec avüzcü k urban ı n ı
bulur).

1 78
- b i r top kağıt ( o d adaki al arm durumundaki adam l ar ı n ya k t ı ğ ı
m um l arı söndürmek i ç i n k u l l a n ı lmak amacıyla).
- y u m uşak terl i k l er (hem atak y ap m ak hem geri çe ki l m e k i ç i n ) .
- üç adcı Çak ı l t a ş ı (dabbih. oğl an ı n deri n uykuda o l up o lm ad ı ğ ı n ı
k o n t ro l etmek i ç i n b i r tanes i n i bakır kaba atar; eğer uyumamı şsa, daha
s o n ra a y n ı i ş l e m i tekrarl ar . . . ) .

- t o z l a d o l u küçük b i r torba ( oğ l an s ı rt ü s tü uy uyorsa. dabhih kur­


ban ı n ı n gözüne b i r avuç toz atarak o n u n arkas ı n ı dön m es i n i sağl ar;
eğer u y a n ı rsa, tecavüzcü bir avuç toz atarak görmes i n i engel l er ve
kaçar).
- ş i şi r i l eb i l i r deri torb a ( y u karıdaki h i kayeye bak ı n ı z) .
- b i r hal ka ve makas (oğl a n ı n g i y s i s i nde y u varlak b i r del i k açmak
i ç i ıi k u l l a n ı l ı r.
- sıı nwq y aprakları ( o n l arı çiğnemek, anüs ve pen i s i nemlendirmek
i ç i n gerek l i olan. tük ürüğü artı rır ) .
- y apay pen i s ( k alçayı p e n i se hazırlamak i ç i n ) .
- baş l ı ğ a t u ttur u l an b i r parça tü y ( oğl an tecavüzcüyü e n azıııdarı
d el i l o l acak b i l i ne n b i r türbanı kapmaya çalı ş ı r ke n . tüm alabi l d i ğ i ta­
n ı nmayan b i r tüy parças ı ) .
- sahte para (eğer u y a n ı r v e karşı koyarsa oğlana vermek i ç i n : ka­
ran l ı k ta gerçek paradan ay ı ra m az).
- küçük b i r y as t ı k ( bağırmas ı n ı ü n l e m e k amac ı y l a ctğzı n ı kapamak
i ç i n ).
- Çiğ b i r y umurta (her şey ters giderse tecavüzcü kendi yeri ne
koşar, pan talo n u n u i n di r i r, y ü zü koy u n yatar ve y u m urta n ı n beyazı ıı ı
kalçaları n a s ü rer; böy lece d i ğerleri teca vüzc ü n ü n b i r ö n c e k i kurbanı
o l d u ğ u n u düşün erek ona ac ı y acakl ard ; r ) .
at-Tcfas i , N11zfwı al-olbiJ/7.
9. böl ü m ü n aç ı k l aması

Kendi nuılw/izın ol!


Çağdaş bir Fas met n i :
Haınecl kahve yapacağ ı n ı söyledi . . . . M utfağa gi tti . [Datura ] çi­
çckkri n i ceb i nden ç ı kararak s ı cak suyun içine koyd u . Uygun bir süre

1 79
kay namaları n ı bekled i . Sonra onları çıkardı ve tuvalete attı. Kahve
yapmak için kul l an ı l m ı ş olan sarı suyu kullanarak i yice sert hazırladı .
Hazı r olunca iki bardağa doldurdu ve diğer odaya götürdü. Daha sonra
mutfağa gitti ve kendi kahvesini alarak geri döndü.
Mustafa ve Abdeslam konuşurken kahveler i n i içti ler. Konuşmaya
devam etti ler ama kısa bir süre sonra kel imeler güçlükle çıkmaya baş­
ladı. Ve büyük b i r sessi zli k oldu. Sonunda Mustafa gözlerini kapadı ve
yere yuv�ırlandı. Abdeslam i se, gözleri ve ağzı açı k, oturduğu yerde
kal d ı . Hamed Abdeslam ' ı n yanına oturdu, pantolonuna uzandı ve ke­
meri n i çözdü. Pantolonunu ç ıkarmaya başladı . Abdeslam hareket et­
med i . Ö nce pantolonu sonra çamaşırını çıkard ı . Abdeslam hala ha­
reketsizd i . Hamed onu itti ve karnının üstüne yatırdı. Üstüne ç ı ktı ve
kalçaları arasına tükürdü. Daha sonra aşağılamaları nın bedelini ödetti
. . . . İşi b i ttikten sonra odasına gitti ve uyudu.

Muharnmad M' rabet: The Datura Tree


(M' hashish, San Francisco, Cilty Lights Books, 1 969)

1 80
JOHN BOSWELL' İN MÜSLÜMAN
EŞCİNSELLİGİ
HAKKINDAKİ YAZILARININ ELEŞTİRİSİ

A rn o Schm itt

JOHN BOSWELL ' iN en iyi eseri C!ı ristianity, Sociol Toterance wıd
Honıosexıwlity 1 , bil imsel süslemelerle yükl ü olduğu halde (birçok dip­
not, yabancı di lde alıntılar, metinlerin baskısı ve çevi ri leriyle i l g i l i
eleştiriler, büyü k araştırmacı ları n del i l leri n i n sert b i r şeki lde çü­
rütülmesi, kitabı n alan ı n ı aşan ve kendi bilgisi ol mayan binlerce
problem le i l g i l i dokunmalar) çarpraşı k tahmin ler, yanlışlıklar, çar­
pıkl ı k l ar ve atl amalarla dol udur. Filozofik n i tel iği olmas ı na karşın
Towords t!ıe Long view: Revolutions, Universals and Sexual Ca­
tcgo ries2 de daha iyi deği ldir.
Bu görüşü, İslamla i lgi l i bu iki eserden bölümlerle desteklemek is­
tiyoru m . Boswell akadem ik kariyerine İspanya'daki Müslümanlarla il­
gili i k i çal ışmayla başladığıııdan dolayı bu sıııırlanıa doğruclur.3
"Müslüman kültürlerin çoğunun homoseksüell iğe karşı yakl aşı m ı
hayra n l ı k olmasa bile kayıtsızlı ktır."4 d i y e yazar v e İslamiyeti n eş­
cinsell iğe karşı olan genel tavrı "olaylar" için bir açıkl ı k sağ­
lanıaksızııı pozitiftir5 der.

181
Şu cümle i ç i n h i ç b i r k a y n a k gösteri l ın e ın i ş t i r : "Neredeyse is­
t i s n a s ı z, A rap ş i i r ve n es i ri n i n t ü m k l as i k eserler i . . . q c i n s e l lere v e
onların c i nsel l i ğ i n e , saygı ya da ilgisiz bir k a b u l l en i ) l e yak­
l a � ıı ı ı � l a rd ı r. 6 Tabi i , eğer Boswc l l ' i n z i h n i nde k l as i k eserl erin bel i r l i
k i ş i sel b i r k ri t eri varsa k i m se o n u n la t artı şanı ;ız, a ı ı ı a eğer b i z !\rap
� i i r ve nes i r i n i n k l as i k periyodunun önem l i eserlerini giiz ö n ü ne a l ı r­
s a k Boswe l l hata l ı d ı r.

BoswelL " İ ran � i i r ve roman l arı n ı n t,;oğunda ahl aksal a ş k ı ve eş­


c i n s e l i l i ş k i l eri n i kapsay a n örnek ler vard ı r,"7 tez i ne h i ç b i r örnek ver­
mez.

ASILSIZ iDDiALAR
S a n ı r ı m b u tari h ç i n i n ara � t ı rııı as ı n ı n y etersiz l i ğ i n i gösterecek e n
iyi a l ı ntı �udur:

"M ü s l ü m a n l ar İspan y a ' y ı i s t i l a etti k l e r i n d e . . . İspanya' d a yaşayan


b i rç o k Yahudi o l d uğ u n u görd üler ve h i ç b i r M ü s l ü m a n yazar ho­
moseksüe l l e r i n varl ı ğ ı n ı göz ü n ü n e a l m am ı � o l d u ğ u n d a n b u n d a n h i ç
s ü z ccl i l ıııeııı i � o l m a s ı n a r a ğ m e n a y n ı şey b ü y ü k b i r o l as ı l ı k l a eş­
c i ıısd ler i ç i n de geı;erl i yd i ."8

Şu görüşü tamamen y a n l ı ş : "Di k kat ed i l mesi gereken 440-80.


say fa l ard a k i (İbn- H a l d u ıı ' u n Muqoddinw ad l ı eser i nden F. Ro-
. sen t h a l ' ı n ç e v ri s i : New York, 1 95 8 ) a ş k ş i i rl eri n i n hemen h e m en
hepsinin bir erkekten diğerine y az ı l nı ı � o l d uğ u d u r. " Ben, bir ar­
kad aştan d i ğeri n e y a z ı l ııı ı ş s ad ece b i r, y ak ı ş ı k l ı oğl a n l a r h ak k ı nd a
b i rkaç ş i i r b u l a b i l d i m , fa�<it " b i r erke k t e n d i ğeri n e y az ı l m ı ş" b i r t e k
a ş k � i i ri h u l a ın acl ı ııı .

Arzul u b i r a n l am içeren ba�ka b i r durum ise Clıristiwıity, sayfa


1 96/T ele ( eşc i n sel aşk ve c i n se l l i ğ i i ç e ri ğ i n d e ) b i r c ü m l e : " . . . Va- ·

l c n s i y a Kral l ı ğ ı , birbirine aş ı k , ö nc ede n köle ol an i k i k a m u göre v l i s i


tarafı n d a n y ö n e t i l ın e k ted i r. . . b i rb i r l e ri ne o l a n aş k l arı ş a i rleri n m ı s ­
ral arı n d a i l an e d i l m i şti . . . " D i pnotta BosweL b u h i kayeyi i ç i ne a l an
Arap tar i h i n i n W i l he l ııı Hoenerbaclı tarafı n d a n yapı l a n ( k ı s m e n ) A l ­
ııı;ın c a ç e v i ri s i n i iiver.9 Eık a t o k u rl a r ı n çoğu orada b u l a b i l d i k l e r i n e
ş aş ı ra c ıı k l ard ı r : "Gerçek d o s t l a r ı n , e n ü s t ü n d e rece s i i k i z l e r ve a ş ı k ­
l a rd a görü n e n . t u t u m ve d a v ra n ı ş l arı . . . her zaman b i r arada . . . y a l nızca

1 82
karı l a rı/kad ı n l arı y l a o l a n c i n s e l i l i � k i d e ay rı l ı r ( n w i ııı Verkehr m i t
den Frauen getrcn nt).''

ÇA RPIKLIKLA R

Clu i.ı tionitr ' de k i (s. 1 97 ) bu bö l ü nıii çarpı k l ı k ve gerç e k s i z l i ğ i n


ze k i ce b i r k a rı � ı m ı o la ra k e l e a l ı n :

' ' Homoseksüel eroti z m i ç i n y apı l an k ü l türel terc i h i n l a i k l eştirme


y a d a d i ns e l s a p ııı a n ı ıı b i r sonucu o l d u ğ u n u d ü ş ü n m e k hata o l u r : İs­
panyol islaın ı ö n e m l i h u k ukçuhır ve i l ahiyatç ı l ar taraf m d a n üretilen
Lııı uııa ve a h l a k a u y g u n d a v ra n ı � l arı n sert l i ğ i n e d i k kat etm i ş ve ge­
nel l i k l e İ s l am d ü n y as ı n ı n d i ğer ü y e l eri t�ırafı n daıı fa nat i k o l arak dii­
ş ü n i.i l e ıı Mü s l ü ın a ıı la r tara fı n d a n yöneti l m i ş ti . Homos e k s ü e l aşk fan ­
tazi s i . İ s p a n y a i ç i n d e v e d ı ş ı n d a k i İs l a m i m i s t i k edeb i y at ı ıı st and art
b i r tarzı i d i . İ ber yarı m adas ı n d a k i erot i k e�c i n s e l ş i i r tarz ı n ın ya­
zarl a rı n ı n çoğu Kman iiğretııı e ıı l e r i . d i n l i derleri y a d a kad ı l ard ı :
hemen hemen h e p s i ( ' ) a ş k ş i i rl e r i k adar ge l e ne ksel d i nsel �i i rl e r d e
yazd ı l ar : A l nıeri a ' d a b i r K u r a n öğretme n i o l an İ b n a l - Farra' s ı n ı f öğ­
·
re n c i l e r i n e a�k l a i l g i l i b i r � i i r gö nd e r m i ş ve i st e k s i z a�ığı . glldim i n
(yani ha k i m i ) genc i n iiğretnıerı i ıı önder l i ğ i ne tes l i m ed i l mes i ge­
rekt i ğ i n i b u y u rd u ğ u , n ı a h k e n ıeye verm e k l e i l g i l i b i r ş i i r yazm ı � t ı :

S o n ra ( h ak i m ) a l ı n ac a k ç i çe k l ere

Ve tad ı l m a s ı gereken d udak l ara i şaret e t t i,

Ve sev g i l i m o n u n b e n i m tarafımı t utıuğunu

Ve rırıık aram ı z d a k i tart ı ş m a n ı n b i tt i ğ i n i a n l ay nı c a


D i ren m e k ten vazgec;ti ve h e n onu k u c a k l a d ı m

S a n k i heıı b i r lcını v e aş ı ğ ı nı b i r o li/iıı i .� g i b i . . . ı o


B u yasay l a i l g i l i ş u ıı u siiy l eıııek i s t i yoru m : B i ri n c i s i İspanya ge­
nellik l e fanal i k l cr taral'ından yön cti \ rnec\i . İki nci s i , bu paragrafı dik­
kats i z okuyan b i ri d i n dar İ spanya M ü s l ünıaıı l arı ıı ı rı , k a n u n konusunda
sert b i l e o l sa l a r homoseks ü e l l i k k o n u s u n d a y u m u şak o l d u k l arı so­
n u c u n u ç ı k a rab i l i r. Boswe l , İ s panyol ıııüs l ü ın a n h u k u k ç u l arı n ço­
ğ u n l u ğ u n u n l ı c rn a k t i f hem de pas i f. henı ( önced e n ) ev l i olan hem de
h i c; c v l e n nı e nı i ş hoınoseksi.i e l l cr i c; i n ö l ü m cezası uygu l ad ı k l arı ko
ııusunda o k u r u ay d ın l atmaz.

1 81
Önceki sayfadaki bir d ipnot da aynı derecede yanlış fi kirier verir'
"Erkek fah işeler Andalusyon şehirlerinde çoktu Bkz: "Le traite d 'Ibn
Abdun." 1 1 Boswell bu tezin nitel iğini açı klamaz; bu, i nananlar top­
luluğu ve on ların yönetici tarafı ndan düzeltilen ayıplanan (yani İslami
olmayan) olay listelerinin edebi tarzına aittir. Bu y üzden bu kitaplar fu­
huştan ziyade yararların ı anlatırlar. Fakat Boswell tanı m l amayı,
erkek-erkeğe seksin hararetli eleştirmenler i n i n varl ığını dikkate al­
maksızın eleştirmeden ele alır.
Üçüncüsü, Boswell, di nsel mahkemenin bir gencin öğretmeni n i n
önderliğine verilmesi gerektiğini buyurduğu i zl enimini verir. Şöyle
söylemek daha doğru olacaktır: a) bu di nsel . bir (yani devlet) mah­
keme değ i l, hayali bir aşk mahkemesidir (qadi hakkı nda konuşan
Boswel l ' di r lbn al -Farra' değil), b) hakim "tadıl ması gereken du­
dakları değ i l ; emilmesi gereken tükürüğü işaret eder, c) genç öğ­
retmeniyle hakim arasındaki tartışmanın art ı k b ittiği n i görmez, bu iki
adam baştan beri ayn ı fik i rdedi r (artık Boswell tarafından ilave edil­
miştir), d) Boswel l Arapçada "aşkım" anlam ı n a gelen sözcüğü "aşı­
ğım" olarak tercüme eder, bu da "aşık" ve "aşık olunan kişi" ara­
sındaki zıtlığı bulanı klaştırır.
Boswel l teknik olarak doğru, fakat yan l ı ş yönlendiren cümleler
kullanmıştır, örneğin Christianity , s. 1 97 . "Kuran ve ilk dini yazılar,
homoseksüell iğe karşı b iraz olumsuz bjr tavır sergileseler de İslam
toplumu hu protestolara önem vermemektedir. . . " 1 2
Kuran ' ın ve ilk dini yazıl arın erkek- erkeğe cinsel l i ğe karşı olum­
suz bir tavır sergiledikleri doğrudur, fakat sadece sonraki dini ya­
zılarla kıyas landığı nda bu görülebi l i r. Hoş karşı lamama derecesi
daha sert ve düşmanca bir durum alı r ve hem bu dünyada hem de
öteki dünyada uygun görülen cezalar daha katıdır.
Son alıntının dipnotu şöy ledir: "Batıl ı Doğu d i lleri uzmanları, ge­
nell ikle, Arapça sözcükler olan "lüwat [liwat?] ("homoseksüel l ik" ya
da '"homoseksüel") ve "luti"nin Lut için olan Arapçadan türediğini
\'; ı r, ; ı \ arlar fakat bu oldukça garip görünür, çünkü Kuran' ı n Lut' la ve
Su\l, ı ı ı ı ! ularla i lg i l i bölümlerinde Lut'un meleklerin cinsel tacizine izin
, , l: r ı ı n·\-cıı tek erkek olduğu açı kça bel irti l miştir. 1 2

Bu hülüm birçok bakımdan yanlış yönlendirmektedir:


1 . "Cinsel taciz", "cinsel bakımdan kötüye kullanmaya kal­
k ı şm ak" ol arak al ı nmalıdır.
2. Lut, bu kal kışmaya izin vermeyen tek erkek değildi, aklından,
familiası ndan hiç k imse (erkek hizmetkarlar ve yanaşmalar dahil )
buna i z i n vermemişti.
3 . Kuran ' ı n hiçbir yerinde şehrin (Sodom) adı verilmemiştir, yer­
li lerini ad landırmak için kullanılan tek yol "Lut' a inananlar" dır; yani
"Lut'un Tanrı tarafı ndan gönderi ldiği insan lar" ; ayn ı şeki lde Arap­
l<ırdan da "Muhamrned'e inananlar" diye söz edil i r. Bundan dolayı
"Sodomlular" şeh ire göre değil Lut'a göre anılabil irler.
4. Liwôtın Lutdan türediğini söyleyenler yal nızca Batı lı Doğu dil­
leri araştırmacı ları değil, aynı zamanda, Arap dilbil imci leri , tarihçi ler
ve Kuran yorumcularıdır. 1 3
Boswell şöyle devam eder: "Luti"nin Arap edebiyatında sürekli
küçük düşürü lmesi top lumun genel tavrının y ansıması olarak al ın­
mamalı : düşmanca tavı rl arındaki baskı daha çok "homoseksüel l i kten
ziyade "cinaedus"tur.
Boswel l , Arapça sözcüklerin küçük düşürücü gücü konusunda
emi n değildir; bu yüzden tedbirli olmak amacıyla "daha çok" sözünü
kullanır. Fakat lutini n anlamının (yalnızca "gücünün" degil) daha çok
"einaedus" olduğunu ima eder, oysa tam ters idir: luti, yaklaşık o l arak
"aktif olan" (yani oğlancı) anlamına gel i r, "ci naedus"un anlamı ise
"arkadan veren (para karş ı l ı ğ ı ) kadı nsı şarkıcı"dır.
Ayn ı d ipnot şöy le devam eder: "İspanyolca-Arapça edebiyatının
en başta gelen lügatçı larından olan R. Dozy, lbn Khaqan ' ı n lakabı­
nın "oğlancı" olduğu yorum una karşı ç ıkışını, "oğlanc ı l ı k , o sı ralar­
da Araplar arasında öylesine yaygındı k i , bu şerefsizl i k ifadesi olarak
kul lanılamazdı diyerek açıklar.
Konu olan "Ibn Khaqan ' ı n lakabı" değil, "Ibn Hakan"ın lakabıdır.
Her halde Boswel l , "lbn Hakan"ın gerçek anlamını bilmiyor. Dozy

•1• Çcvi rıııcnin not u : Sodoıııitc: Sodtiııı lu


sodoıııitc: lıoıııoseksücl a n l amında k u l l a n ı l d ı ğ ı ndan
İ n gi l i zce 'de bu iki sözcük için aynı sözcükler k u l l an ı l nıı�tır. Boswe l l ' i n ka­
rı � t ı rınası bu neden ledir

1 85
sii . . d ü ğ ü n ü n g i r i � i n de şöyle y azar; ( k ı s m e n al ı n m ı ş t ı r ) : "y a k ı ş ı k s ı z
b i r l a k a p , ş o k edi c i b i r k a b a l ı ğ ı n i fadesi . . . "oğlan fah i şe·· . . . . I b n Hakan
l:ıu lakabı genç T ü r k l er i n (yan i H a k an ' ! a r ı n B ağdat saray ı nda ye­
t i ş t i r i le n oğu l l ar ı ) bu ba� k e n t i n efen d i l e ri n i n i gre nç t u tk u l ar ı n ı tatm i n
etmeye h i zmet e t m e l e r i n d e n d o l a y ı al ın ı ş t ı r. " 1 4 ·'Oğl anc ı " n ı n ' l bn
I-la k an ' ı n a k ra n l arı gözü nde k üç ü l tü c ü ö l maması fakat "oğ l a n fah i şe"
y e o l d u kç a o l u m s u z bak ı l m a s ı B oswel l ' i n "eş c i n s c l Weltmıschavwıg"
u n a uy m ay a n gcn.; c k lerd i r.

GARiP MANT!K
"'Güzel k ı z ları n , güzel o ğ l a n l ara benzeti l me k i ç i n g i y d i r i l mesi n i n
n as ı l " k ad ı n l arı n aç ı kç a d i � i o l arak değerlen d i ri l me s i gere k t i ğ i " an­
l a m ı n a ge l d i ğ i n i a n l a makta g üç l ü k çeki y or u m . ı s

Fakat, b u n u aç ı k gören k i ş i l e r i �'. i n b i l e , "travest i l i ğ i n olağan d ı ş ı


form u n a dah i l o l a n k a d ı n l ar" i fadesi , b u k ad ı n l arın k ö l e y a da h i z­
metçi/fa h i ş e o l nı as ı g i b i , tamamen ö n e m s i z say ı l amayacak b i r ger­
çeği saklar; y a n i o n l ar d a h i l e d i l i rler.

Revolııtions, Univer.rnls mıd Sexual Catogories' de Boswc ! L "Sa­


acl i a Gaoıı - t u t k u aşk ı ıı - arzu edi l eb i l i rl i ğ i n i tartı şl l", a ç ı k ç a be l l i d i r k i
kastet t i ğ i y a l n ı zc a homos e k s ü e l t u tkud ur," d i y e i dd i a cder. 1 6 B u yan­
l ı ş t ı r : Saacl i a A m n o n " u n Tamar' a karşı o l a n t u t k u s u n d a n söz eder (2.
S aıiıuc l 1 3 : 1 5 ) . Aynı derecede "Saad i . homoseksüel t u t k u n u n çok
fazla var o l d u ğ u n u kabul eder." i d d i a s ı da y an l ı ş t ı r.

İ s l a m d ü n yas ı n ı n uzın a n l arı n ııı homn ve lıetcroseksüe l l i ğ i n ka­


tegori l eri n i k u l l a n d ı ğ ı izl e n i m i yaratarak Boswe l l şiiy l e yazar: "Sa­
ad i a ' n ı ıı k e n d i s i , özel i l g i l er i n saptanmas ı y l a i l g i l i çeş i t l i teorileri
de l i l o l arak göster i r, " 1 7 oysa S aad i a ' ıı ı ıı çqi t l i teori l e r i ç ürütmeye
ç a l ı � t ı ğ ın ı şiiy l e ıııek doğru o l u r. . . . S aad i a onun fi k i rl er i n pay laşmaz.
Aynı konuy l a ilgi l i 1 8 B o s we l l şöy l e yazar, "Qusta. ho­
moseksüe l l i ğ i n genet i k nedenler i n i \ 33 - \ 36 . s ayfalarda u z u n uzun tar­
t ı � ı r. " B e n hu s a y fa l ard a, ya da başka b i r yerele biiy l e tart ı ş m aya- rast­
! anı ad ı ııı .
Christimıit_ı, ' n i n 1 9 . say fası ııda Boswel l , b i r ç e v i rm e n i , "eşc i n sel
aş k ı y l a i l g i l i lıer lı i kayey i "giicendirici uımirlcri dc,�iştirnek · ro
mant i k b i r heterose k s ü e l a � k ı ıı a çev i rme k l e' " s u ç l a r ve böyl ece Acem­
ce h a k k ı nda çok az şey b i l d i ğ i n i gösterir (erkek, kad ı n ve c i n s i yeti

1 86
bel l i o l maya n l a r i ç i n fark l ı zami rler y o kt ur. Y i ne de tartışması n ı ,
Aceınceden fark l ı çevi r i l er i n doğrul t u s u n da ş u cümley l e b i t i r i r: "Şüp­
hes i z . o r ij i n a l yeri n e geçen bir şey yoktur."
1 00. notta (s. 1 % ) eleşti re l bir d i l le �öy l e der: · ' M e t i n y al n ı zc a
Arapça o l s a da, bu ç a l ı ş ımı zaman zaman Frans ı zcada, U n monuel
!ıispwı ique de Hisba şek l i nde del i l o l arak göster i l d i ." Fakat 1 0 1 . notta
(ay n ı sayfada ) ay n ı şeyi yapar: a l - M aqqari tanianıcn Arapça o l an
eseri Najh lıt-Ti/J (ed . 1 2 . Dozy , Leiden . 1 85 5-66) i ç i n bask ı l ı o l arak
yal n ı zc a A ıı u lectl!s s u r / Jı istoire et in liı ıcrotııre des oru/Jes d ' Es ­
po g nc ' y i veri r.
1 06. n otta, ne (ya da k i m) o l du ğ u n u açı k l am a k s ı z ı n V a l enc i a ' n ı n
f(ıqis i h a k k ı nd a yazar. Faqi!ı i n h u k uk b i l g i n i an l am ı na gel d i ğ i n i var­
say ı yo ru m , fakat bu d u ruımla /(ıqi/ı i fadesi uygun ol mayacaktı r. ç ü n k ü
b ü y ü k ş e h i rlerde o n l arda n çok �ay ı d a vard ı r.

1 001 GECE MASALLARJ


Boswe l l , / ()() / Gece Mosallo rı ' rıı n , "herhangi b i r d üzen i ç i nde,
o n i k i nc i y ü zy ı l d a var o l up o l m ad ığ ı n ı n " h ft l il ya n ı t l an ma m ı ş hir soru ·

o l d u ğ u n u d üş ü n ü r, 1 9 fakat şu kes i n d i r k i , 1 9 . yüzy ı l Arapçasında


çok tan y a y ı I ın ı şl ard ı . 20
B o s we l l : ·�Bu Arapça masa l ı n (erkek l e o k u muş kad ı n -aras ı nd a k i
m ücadel en i n masa l ı ) . ş i m d i k i form unda, Gany med ve H e l e ıı e ' den
önce yazı l m ı ş o l ması k e s i n l i k l e m ü m k ü n değ i l d i r."21 Oysa ben, 1 1 .
y ü zy ı l yazarı as-Sa izari ' n i ıı b i r yazı s ı n d a k i m a s a l ı n '·Gan y nıed ve He­
l ena" d a n h i r a s ı r d a h a önce y azı l dı ğ ı n ı keşfett i m (Christ. s . 2 5 8 : 1 2.
y ü zy ı l ve sonras ı n a giire ) .
" 1 00 1 Gecc' tle homoseksüel l i ğe o kadar s ı k ras t l a n ı r k i . e n bel l i
baş l ı örnek l er i b i l e del i l göstermek o l a n a k s ı zd ı r. " 22
B e n sadece 20 kadar say d ı m ve hu say ı . çok k ı s a o l a n l arı n ı da
i çe rmekte ( bu n l ara. Boswe l l ' e göre "erkek eşc i n se l i ıı kad ı n l ardan nef­
ret etmed i ğ i nden d i k kate değer b i r şek i l d e söz ed i l d iği ve lıenı de er­
kekten hoş l a n a n ; d o l ay ı s ı y l a ne hoıııo- ne de lıeteroseksüel o l arak ka­
tegorize e d i l e n ; ' ' b i seksüe l " (d i gerı i trop ) o lduğu ima edi len bir
boy a c ı da n bahsed i l d i ğ i 1 42 . gece n i n b i r c ü nı l es i n i rı beş i n c i s i de
dahi l ) .

1 87
Boswell şöyle devam eder: "4 1 9 . gecede bir kadın, oğlanlara öz­
lemle bakan bir erkeği gözlcr . . . "23 Gerçekte bu adam bir tek oğlana
bakmaktadır, kadı nın erkek kardeşine!

EŞCiNSELLiK DOGUŞTAN MI?


Bu son bölümde cşcinsel tari hinin nastl olabileceği tartışmasında
Boswel l ' i n kendisinin ve kar�ıt düşünceye sahip olanların görüşlerin i
sunuşunda, nasıl yanlış yönlendirici olduğunu göstermek istiyoru m .
Rl'volutions, Univasal wıd Sexual Cotegories, homoseksüelliğe karşı
iki olası tavırın felsefi ve tarafsız sunumunu gösternıektedir.24 Fakat
Boswell , sadece bir tarafın en uç görüşlerini verirken diğerlerinin
daha tartışı labil i r görüşleri ni gizler (aç ı kça ''bi z homoseksüel olarak
doğduk- biz doğuştan hoınoseksüeliz'' demek yerine sonradan öğ­
reni len "kendinden varolan" ve "doğal". sıfatlarını kullanır). İlk olarak
kendi tarafı nın görüşlerin i nasıl sunduğunu açıklayacağım, sonra ra­
kiplerin i n görüşünü özetleyeceğim, son olarak da gerçek bir rakibin
(kendimi n), durumunu tanı olarak bel irteceğim.
Boswell: İnsanlar (doğuştan) .c insel olarak farklılaşırlar ... "He­
teroseksüell ik" i nsanoğlunda doğuştan var olan bir davranış biçimini
üçıklar. Her insan iki ya da daha çok cinsel kategorinin birine aittir.
yine de dış baskılar ve koşullar belirti len toplumdaki bireylerin,
kendi doğal cinsiyetleri dışındaki bir kategoriye ait olduklarını dü­
şünmelerine (hatta buna i nanmalarına) neden olabi l ir.
Karşıt görüş: Sosyalleştirme tarzları, cinsel tercih kategorileri n i n ,
onlardan etki lenen k işi lere doğru görünmesin i sağlar. İnsanlar ken­
�lileri n i n "homoseksüel" ya da "heteroseksüel" olduğunu düşünürler.
çünkü i nsanoğlunun ya "homoseksüel" ya da "heteroseksüel" ol­
duğuna i nandırı l mışlardır. Böyle bir sosyal leştirme taı:zı ol maksızın
kendi hal lerine bırakılsalardı, sadece cinsel ol urlardı.25 ''He­
teroseksüel lik" kategorisi i n sanlarda var oları davranış biçimini çok
fazla açıklamaz.
Tüııı insanlar değişebi len bir ci nselliğe. yani her iki ci nsle eroti�
ve cinsel il işki kapasitesine sahiptir. Toplumsal baskı , yasal ce­
zalandı rıııa, di nsel i nançlar, tarihsel ve bireysel koşullar gibi dış et­
ki ler her bireyi n cinsel duyguları n ı n gerçek ifade tarzına yön verir.

1 88
Schmitt: Yetişkinler ci nsel bakı mdan farkl ı l aşırl ar. Kes i n sos­
yalleştirme tarzları i nsanları "homoseksüel" ve "heteroseksüel"
yapar. .. Eğer toplum/dil "heteroseksüell ik" ve "homoseksüell i k" ka­
tegorilerin i sunuyorsa, i nsanlar kendi lerini buna göre etiketlendirecek
ve görecek; büyük bir olası lıkla yerleştireceklerdir.
Tüm i nsanlar bel i rgin olmayan bir cinsell ikle doğarlar. Sosyal ko­
şullar adı altında açıklanan c insel yönelmey i biçimlendiren dış et­
kenler deği l , emzirme (bakım), yetiştirmeni n gerçek tarzlarıdır.

1 89
C lıicago, 1 980.
2. Sa/11uıgııııdi 5 8/'J. Saratoga S p ri ng s . N . Y . , 1 9 8 2 .
:ı . Tlıe Rornl Trerısıırc, N C ' w l l awerı, Y a l e U n ı vcrs i t y Prcss, 1 97 7 v e Tlı e
Spnin of' Tlırcc Neligio11s.

4. Clırisıiwı i ı r s. 1 94.
5. '· 1 ')8.
6. '· 1 94/5.
7. S. 27.
8. s . 1 76 .
9. Li :«ın a d - D i n l hı ı a l - H at i b , K i tab A ' mal a l - a ' l a m , A l manya, Zuri eh, 1 978
s .40 8 .

1 0 . Arap harfleri h1111 ve olif' öylc hir tarzda hir arada kul lanı l nu�tı ı· k i , burada
biri d i ğerine ek l eme ol ;ırak a l ı n ı r.
1 1 . l hı ı Ahdüıı ( l 2 . y y ) : Jourııal asiatique 4-6. 1 934 - A ra p �· a h i r melin- say:
24 1 . Fra n s ı zc a s ı Lcv i - Proverıc,:al Seville m11sulmmıc (111 drhııt dıı Xllı;
sifrlc, Pari s : Mai.ı·m111cııı'e, 1 947. s. 1 1 4.

1 2 . A b artı l ı d ı r.
1 3 . Do�u D i l leri u z m a n l arı ll e ıı ri Percs ve A. R. N ykl ' ın c ü m l esi hu a l ı n t ı y ı
ve veri l en sayfaları destekl ememektedir.
1 4. Clırisı iuıı i ı ı· . s. 1 9 5 . \abartılıdır).
1 5 . A y n ı e s e r (abartı l ı d ı r) .
1 6 . 'Bosl(l•c l l ha� l ı k o l ar a k .... / 'tiqcldfıı yerine Kiırlh ol 'Anwııfıı wu '/- lcıik­
lwdclt vcrrıı i �t i r.
l 7 . Ncl'O/uıions s. ] () 1 . ·

1 8. s. 1 0.1 .
1 9 . Clırisıirıııiıy s. 2 5 7 ni 5 6 .
20. N a h i a Ahbot l . ;\ Ninılı- C('lılurı· Fmgmenı of'ılıe " Tlıoııswıd Niglııs". Neı1·
Ug/ıı on ıhc /'.'url_ı· f!isıon· 11('1/ıe A mhia11 Nig!ıı.ı (./ourııa! o/ ' Near 1c·a.ı ıem
Sııulies. l 949 ) .
2 1 . Clıriı·ıimı iı r. s . 2 5 7 .
22. Agy.
2 3 . Rc \'illlitions say: 1 02 . blu.: L i ttmarııı fil ci l t 5 80 .
24. Boswel l görüşünü açı k l a m a ırn ş t ı r h i l e- b i rey b u n u okuyarak ç ı k ar m a k
zonıııdacl ı r
2 '.'i . Toplu ııısal l aşmayan hi<;· hir irısaııoğlu olamaz. Acaba Bosw c l l özel b ir lop­
l u ııısal l a � ıııa- c i mc l bir t o p l u m sa l l aş nıa t'i kri mi vermek i sti yor'/

1 90
İS LAM

Maarten Sch i l d

DÜNYADA yayg ı n b i r d i n o l an İ s l a m i yet. y ed i n c i y ü zy ı l da, Ara­


b i s t a n ' d a M u ham med Peygarnber' i n vaazları ndan k ay n a k l a n ı r. İna­
nan (ya d a 11 1 iis/i111 ) ' ı n tek tanrı (Al l a h ) ' ı n buyru k l ar ı n a boy u n eğmesi
( A rapça: ls/0111) pren s i b i n i te mel al ı r. Tanrı ' n ı n buyru k l ar ı , her rn ü s­
l ü nı an ı n inanç larından d o l ay ı boy un eğmek zorunda o l d u ğ u gii ­
rev l cri rı kural l arı ndan meydana gelen İ s l a m i kan u n l a r l a açı k l a n ı r . Şe­
ri11t o l arak b i l i n en l s l aın i k a n u n u d avran ı ş l arı n bask ı c ı k a n u n u n u ve
M ü s l ü m a n ı c e n nette k i i l ah i l ütuf hedefi ne doğru y ö n l e n d i ren dav­
ran ı ş ı n m ü ke m m e l o l arak t a k t i r ed i l en tarz ı n ı b i ç i m l e n d i ri r . Yasa,
tanrı n ı n Pey g am b er i ne b i l d i rd i ğ i sözleri içeren K u rana, Peygam bere
m a l ed i l en ve ö rn e k a l ı n a n siiz l eri n ve dav raıı ı ş l arı n o l u � turduğu ha­
d i s l ere ve İ s l am h u k u k�'.u ] arı n ı n ( u l ema) yoru m l a r ı n a dayan arak oiuş­
t u r u l ın u ştur.

TEMEL ÖZELLiKLER
A s ı l k o n u , İ s l a m k a n u n u ve o n u n erkek eşc i n se l l i ğ i ne k ur a m s a l
yaklaşımı v e bu y a k l aş ı m ı n . gen c i d e b u t ü r d avran ı ş l ar serg i l ey e n
M ü s l ü ıı ı a n l a r l a . n a s ı l hağda�t ı ğ ı d ı r. \'e� i t l i İ s l a m k an u n u o k u l l ar ı ve

l l) !
mezhepleri (Şii gibi) arası ndaki düşünce farklılıkl arından dolayı
genel bir İslam kanunundan söz etmek çok zordur; aynı şey uy­
gulan an İslami tutum için de söyleRebilir, çünkü bu durum bel l i ta­
rihsel dönemler ve bölgelere göre farklılıklar gösterir. Çağdaş Or­
tadoğudan alınan bir kaynağa odaklansak bile; bu mealde kabul edilen
bir vurgulama olarak, genel eği l i mler bağlayıcı olmamalıdır.
İslamiyet, cinsell iği, her insan ı n kesinlikle normal ve doğal bir ar­
zusu olarak kabul eder. Bu olumlu tavırın sembol ik olan yönü, ruhsal
ve bedensel kimliğin doyurulacağı Cennette sekse verilen önemdir.
Kızların bekaretlerinin sürekli yen i leneceği , saklı i nciler gibi güzel
oğlanları n ölümsüzlüğü, sürekl i ereksiyon ve sonsuz orgazm gibi
büyük zevkler Cennetin İslam i tanımıdır. Oysa dünyada i nsanı n ku­
sursuz olmaması sonucu seksin şüpheli bir yanı vardır, bu da ka­
nunları gerekli hale getirir. Kanunlaştırılmamış seks sosyal düzen i
tehdit eder, anarşi ve kaosa neden ol ur, bu yüzden evl i li kle sı­
nırl andırı l malıdır. Evlilik toplumsal bir zorunluluktur ve erkek ve ka­
dının birbiri ni tamamlamasıyla oluşan i l ahi bir uyum izlenimi vererek
düzenl i top lumun temel ini oluşturur. Evliliğin gerekli ve kutsal bir
parçası olan seks i lahi arzuya bir taktir, tanrı n ı n cömertliğinin bir ka­
n ıtı ve Cenneti n zevklerine ön hazırlık olarak düşünülür. Sosyal
düzen ve tanrı vergisi uyum bekarlıktaki c inselliğin baskısı ve he­
teroseksüel olduğu kadar homoseksüel olan evli l i k dışı cinsel ey­
lemlerle tehdit ed ilir. Bekarlık sıkıcı ve doğaya aykırı olarak dü­
şünülür ve karşı ç ıkılır çünkü kaçınılmaz olarak günahkar duygulara
ve yasak kapıları çalmaya sebep olacaktır. Evl i l i k dışı cinsel li k, . zina
İslam kanununca insanlık suçu olarak değerlendirilerek çok katı bir
şekilde cezalandırıl ır, çünkü diğer birçok utanç verici olayın ka­
pılarını açar ve aileni n mahiyetini ve şerefini etki leyerek sosyal ya­
pıya zarar verir.
Homoseksüel davranış (liwat), yani aynı cinsin üyeleri arasındaki
seks, haram bir partnerle olan cinsell i k olarak değerlendirilen zina gibi
düşünülür. Böyle bir eylemde bulunan kişi (luti) olağanüstü na­
mussuz olarak değerlendiril ir, çünkü cinsiyetlerin uyumunu ret etmiş
ve tanrının y arattığı evreni altüst etmiştir: "Kadın gibi davranan er­
kekler ve erkek gibi davranan kadınlar lanetlenir." Homoseksüel dav­
ranı�, gerçekte, tanrıya karşı yapılan, dünyan ı n düzenini bozan ve

1 92
şeytanla anarşiye kaynak olacak bir i syan olarak görül ür. Böyle do­
ğaya aykırı ve günahkar duygulara karşı koymanı n tek çaresi onlarl a
m ücadele etmek ve onları bastı rmaktır: "Kim k i , aşı k olur tutkusunu
gizlerse o iffetlidir; kim ki sabırla geri durursa Tanrı tarafından af­
fedilecek ve Cennete alınacaktır." Israrla davranışlarını sürdürenler
i se, en azı ndan teorik olarak ciddi cezalara hazır olmal ı l ar.

KURAN VE HADiSLER
Kuran ' da homoseksüel davranış açıkç a k ı nanır: "Ve bu nedenden
dolayı suçlu olanlar için i ki s i n i de cezalandırı n. Eğer p işman olur ve
hatalarını düzeltirlerse bırakı n . Tanrı affedici ve merhametl i dir." Ho­
moseksüel davranı ştan , daha sonraları , Tanrının bağlarına b i l i nçli
olarak karşı çıkan namussuz ve kötü n iyetli Lut halkıyla i lg i l i
Kuran' da sık sık anl atı l an alegorik hikayelerde söz edi l m i ştir. B u
inançsızların davranışları bütünüyle günah olarak dü�ünülürdü, ku­
surları, sırasında kötü davranı ş ve tecavüz yolu ile yabancı ların rezil
edil mesine kadar varan, m isafir sevmezl ik ve soygunculuğa neden
olurdu . Bununla birlikte, davranı şları nın arazı olarak görülen ho­
moseksüel davran ı şlarıydı, çünkü bu, "dünyada daha önce hiç kim­
sen i n yapmadığı i ğrenç bir şey" ol arak değerlendi rilird i . Tanrı n ı n Lut
tarafından getirilen mesaj ları n ı kabul etmeyi i natla ret etmelerinden
dolay ı , Tanrı tarafından "kızgın ki reçten yapılmış taş" yağmuruyla ce­
zalandırıldılar, bunun sonucu hepsi öldü ve köyleri herkesi n Tanrının
gücünü görmesi için h i r iıaret olarak harabe hal i nde bırakıldı. "Lut
halkının yaptıkları , iize l l i kle homoseksüel davranı şların kastedi ldiği
atasözleri konumuna geldi . öyle ki hem homoseksüel davranış hem de
böy le bir eylemde bulunan kişi için kullanılan Arapça sözcükler
Lut' un adından türemiştir.
Hadislerde homoseksüel davranış sert bir biçi mde kınanır: "Ne
zaman ki bir erkek başka bir erkeği n üzerine ç ıkarsa tanrının tahtı
sars ı l ı r," melekler nefretle seyreder ve şöyl e derler: "Tanrım , neden
yeryüzüne onları cezalandırmasını ve cennette onlara taş yağdırmasını
emretmiyorsun?" Tanrı yanıtlar: "Ben sabırl ıyım, hiçbir şey benden
kaçmayacak." Ahretteki korkunç işkenceler ve kötü davranışlardan
başka homoseksüel davranış dünyada da cezalandırılmalıydı: "Eğer
Lut halkı gibi davranan iki kişi görürseniz, aktifi ve pasifi öldürün."

1 93
YA SAL CEZALANDIRMA
İslam hukuk�' ularının zi naya ve dolayısıyla homoseksüel dav­
ran ışa uygun gördük leri ceza gencide evli i nsanlar için taşlanarak
ölüm, evl i olmayanlar i ç i n i se 1 00 kamçıdır. E\ li olan ki şiler daha
sert bir biçimde cezal andırı l ırlar çünkü onl arı n davranı şları mahiyet
ve şeref söz konusu olduğundan daha kötü sonuçlar doğuracak ve top­
lum düzeni için çok önem l i ol an evlil i k k urum u ve aile yapı sını ze­
deleyecektir. Verilen cezaların caydırıcı özelliği olduğu varsayı l ır ve
bu yüzden halk önünde uygulanıı
Cesarets izlik ve tövbeni n cezadan daha önem l i olduğu düşünülür,
bu yüzden m ahkum iyetten iince aşağıdaki koşullar göz önüne alın­
malıdır: Dürüst, döı1 yeti şkin Müslüman erkek c insel eylemi gör­
düklerine yem i n etmeliler. Dön tanı k. tanıkların cezalandırılmasına
neden olur, yalancı tanı k ise, ifti ra s4çundan , seksen kamçıyla ce­
zalandırı l ı r. S uçu i şleyen k i ş i yalnızca yeti şkin, Müslüman. ak lı ba­
şında i se ve suçu özgür i radesiyle işlem işse mahkum edi lebi li r. Eğer
dört kez tekrarlanırsa itiraf m ahkumiyet i ç i n yeterlidir. Yine de kabul
edi lmeden önce, hakim suçl anan kişiye i ti rafının sonuçlarını ve ta­
nıklardan önce yapı lan i ti rafı n daha az cezalandı rı l acağı n ı be-
·

lirtmelidir.
Tüm bu koşu l l arı yerine getirmek hemen hemen olanaksız gibi
görunür: uygulamada yal nızc a i nsanlar mahkum edi lir ve zina, do­
layısıyla homoseksüell i k suçuyla cezalandırı lır.

TEORi VE UYGULAMA
Teori k olarak homoseksüel davranış İslamiyette katı bir şekilde
ay ıpl anır, fakat uygulam ada gerek günümüzde gerek geçmi şte ço­
ğunluk tarafından hoşgörülü davranı l makta ve İslam iyetin egemen ol­
duğu toplumlarda sık sık rastlanmaktadır. Var olan toplumsal sorunlar
ve İslami ahlak anlayışı deği şmez olarak kabul edil i r ve bunu uy­
gulamaya döktükleri anlam ı n a gelmese de, Müslümanların büyük ço­
ğunl uğu tarafından saygı y l a karş ılanır. İslam i yet i nsanları kusurlu
olarak kabul eder ve bunun sonucu olarak hata yapmalarını ve günah
i şlemelerini bekler. Tanrı, i nsanoğl unun zayı fl ığını anlayışla kar­
ş ı l ar ve k i ş i utancı nda sam i m i ise ve günahkar davran ı şı ndan ötürü

1 94
pişman l ı k duyarsa onu affeder. Uygulamada suçlu çıkarılan yal­
nızca İslam i ahlak anlayı,ının açıkça çiğnenmesidir ve bu yüzden
İslam kanunu bu ' Uçta g<)rgü tan ığının rol ü nü vurgular. Polisin kapal ı
kapı ların ard ı mLı k i ·namu-; perdesi"' arkasındaki olası suçluları araş­
tırma izni yoktı ır. yalnızca '' l(;ü-;tü olanları yakalayabi lir. Başka bir
deyişle. gizlilik tavsiye e d ı l ı ; , çünkü korkunç bir suçu ifşa etmek
başlı başına bir suçtur. Fakat gizli likle onlenen yalnızca kanun ta­
·
rafından cezalandırı lmak değildir . aynı şey İslam ülkelerinin sosyal
rol model inde önem li hir .yc:r tutan kavram olan namus için de ge­
çerlidir. Namus, bireyin. diğerlerinin onun hakkında ne dü­
şünebileceğini düşünmesiyle oluşur ve genel tavır belirlenen role uy­
madığında ortaya çıkar. bu yüzden uygunsuz ve utanç vericidir;
bireyin ayıplanmasına neden olur. ailesinin şerefini ve kanumunu le­
keler. Namus konusunda İslam kanunlarındaki yüzeel görüşe olduğu
kadar toplum�aı görüşe verilen bu öriem, teorik olarak yasak ve utanç
veric i bir davranışa göz yumulması yüzünden, iki yüzlülük sa­
yıl ab i lir. Fakat böylesi ne bir yargı , İslam ahlak anlayışı ve ona açıkça
karşı koymadan sağlanan toplumsal rol modelinin geçerlil iği pren­
sibinde, tüm olay ı n özünü gözden kaçırarak konu dışında kalacaktır
ki, s istemi n olduğu gibi sürmesini sağlayan yalnızca budur.
Bazen edebiyatta fakat çoğunlukla sohbetlerde anlatılan müs­
tehcen ve şok edici h ikayelerden söz ederek hoşgörünün sınırlarını
zorlamak her zaman popüler olmuştur, fakat kanun dışı davranışları
artırmadığı ve ahl aksal doğrulara karşı koyma fırsatı vermediği sü­
rece toplumsal düzen için ciddi bir sorun oluşturmaz.
Homoseksüel davranışa uygulam ada gösterilen genell . i kle hoş­
görül ü tavır, çoğunlukla tedbirli olarak vuku bulacağı gerçeğiyl e kıs­
_ men açı klanabi lir. B undan başka, örneğin heteroseksüel zinada olan,
ciddi kişisel gizl i liği yoktur. (Kocanın kadın üzerinde kurduğu ) sa­
hiplenme ya da şeref ve aileyle kocanın değer kaybı sorunu; ayrıca,
ne büyük bir şans ki, hamilelik tehlikesi yoktur.
B un dan dolay ı , tedbirli homoseksüel davranışa karşı saygıyla ka­
rışık bir hoşgörüyle y aklaşmak bir kuraldır, fakat ya ho­
moseksüell ik?
İslam kanunu, teorik olarak, yalnızca homoseksüel eylemleri kı nar
ve homoseksüellik konusundan söz etmez. Eğer homoseksüelliğin,

1 95
1 9. yy. 'da biçimlenen ve cinsel davranışın birey i n kişi :iğinin ve k i m­
liğinin özell iğ i olduğu nosyonundan kaynaklanan ve bu yüzden bell i
bir yaşam tarzına yol açarak genel tavırlar ı etki leyen Batıl ı bir kav­
r am olduğunu düşü nürsek bu hiç şaşırtıcı değildir . Böyle bir bvram
özel l ikle İslami yetin baskın olduğu ülkeler için yabancıdır . çünkü C'ra­
l ar da (cinsel) davranışlar kişisel tercih ya da bireyin kişil i ğ i ta
r afından değ i l . bireyi n rolü ve kendini içinde bul duğu koşullar ta­
rafı ndan belirl e n ir . Genel konuşursak, birey, bell i bir davranışın
böyle bir durumda uygun ol up olmadığını belirleyen toplumsf!l rol
modeline uygun özel bir durum sergiler . Buna uyar, çünkü aksi tak­
d irde. kendisi ve ailesine utanç verecek, değer ve şeref kaybedecektir.
B u sebepten dolayı, ası l önem l i olan cinsel eylemin homo- ya da he�
teroseksüel olması değil , hangi rolün sergilendiği (bir erkeğe uygun
olan aktif ya da bir kadın gibi pasif) ve davranışın toplumsal gizl i l iğ i
olup olmadığıdır . Bundan dolayı homo- v e heteroseksüel g i b i kav­
ramlar bu tür kültürlerde b ir anlam taşımaz. "Homoseksüel i m , o yi.iz­
den evlenmiyorum" gibi çağdaş Batıl ı sebepl erine gülünür, çünkü
birey rolüne uymalıdır ve bu yüzden evlenmesi ve çocuk sahibi ol­
ması beklenir . Topl umdaki rolünü sürdürdüğü sürece k iş isel tercihl er i
v e özellikler i kendinden başka k imseyi ilgilendir mez, tab i i sürekli de­
ğilse ve kimseye zarar vermiyorsa.

iRAN 'DAKi BASKI


O zaman, l 979- 1 984 yıl ları arasında, homoseksüell erin i dam edil ­
mesi- neden? Buradaki problem kavramlar ı n karmaşası, çünkü
İran' da ''homoseksüell i k" kavramının anl am ı B atıdakinden çok fark­
lı. İran'da "homoseksüel l i k", diğer İslam ülkeler indeki gibi, olumsuz
bir etiket haline gel m i ştir, fakat, Tanr ı ' ya şükür, akibeti daha iyidir .
"Homoseksüel l i k" etiketi Tanrı vergisi toplum düzeni v e sosyal rol
modeli ile uyuşmayan davran ış anlamına gel ir ; toplum namusunu ze­
deleyen bir davranı ştır ve aynı zamanda B atıdak i çöküşün tipik bir
ör neği olarak görülür . "Homoseksüell ik" kesinlikle kabul edil emez ol­
duğu düşün :ilen pasif homoseksüel davranış olarak alınır ; kes i n likle
kabul edi l em ez çünkü Tanr ı n ı n yarattığını altüst �der ve sosyal rol
model i nde yansıtılan kadın ve erkek arasındaki Tanrı vergisi uyumu
"
tehdit eder. Honı oseksüel eylemde aktif rol oynayan erkek b ir erkek

1 96
gibi davranır ve bundan dolayı "homoseksüel" olarak değerlendirilmez.
Bunun yanında, pasif homoseksüel eylem kadın gibi içine girilmesi
demektir ve bir erkek için aşırı derecede lekeleyici ve küçük dü­
şürücü olduğu düşünülür, çünkü bir erkeği n kendi isteğiyle kadın
kimliğinde şerefsiz ve itibarsız o.i mayı seçmesi anlaşılmaz bir şeydir.
Daha yaygı n bir i nanış ise normlardan sapan cinsel davraıwj ı n has­
tal ığa neden olduğudur, bu da AIDS' i n ortaya çıkışıyla teyid e,1 ' ın i ş
b i r fikir.
"Homoseksüell i k"in olumsuz etiketlenmesinde etki n olan diğer
mit ise c insel olarak toplum düzenine aykırı davranı�ın uygunsuz ol­
masıdır. Geçmişte Araplar homoseksüell iği Accn� etkisine yük­
lemişlerdi ve günümüzde genellikle Batıdan kaynaklandığı dü­
şünülür. B u m antığa aykırı bir bakış açısıdır, çünkü önceden başka
türlüydü. B atı toplumu utanmaz ve baştan ç ıkarıcı , sonunda toplum
kaosuna sürükleyici olarak görülür. "Homoseksüellik", bu Batılı bo­
zulmayı, bu "şehvetin azgı n isyanı"nı temsil eder.
Son olarak, . . homoseksüellik" ahlakın genel ihlali, gizlil i k per­
desinin arkasına saklanmayı bilinçli olarak ret etme ve dolayısıyla var
olan sorun lar ve değerlere açı kca meydan okuma demektir. Lut' un hi­
kayesinde olduğu gibi. günüımizde ··homo�eksüellik" genel olarak
şeytani davranışları n alameti konumuna gelm iştir. .. Homoseksüellik'•in
kaos ve bozul maya neden olması ka\;.ınıl mazdır ve bu yüzden ''ho­
moseksüeller" anti -sosyal ve toplum d iuenine bir tehdit olarak de­
ğerlendirilirler. Ayatu l l ah Humeyni ..homoseksüeller''in kökünün ka­
z ın ması gerektiğini söy lemi�tir, çünkü on lar birer asalaktır ve
"gunahkarlı ğın lekesi"ni büyüterek ulusu bozarlar. "Homoseksüellik"
yalnızc a kendi içinde şeytani olarak görünmez. aynı zamanda kötü in­
sanları n gene l i n ı damgalamak için uygun bir eti ket sağlar. Geniş bir
a L u ı ı H,;ercn bu açı klama, homoseksüelliğin çoğunlukla suçlanan tüm
i ıı �a rı l ara ll) '.!Ulaııan bır etiket o l arak yay ıldığı iran 'da olanları des­
tt:lleıııekte; dı Ne yaptıkları nın bir öneıııi yoktur. anti-sosyal , do­
l �t v ı s ı y l a '.'.Ünahkar o l d u l l arı ıı ı bi l ınd Vl'.IL'rliydi. Bu yolla, örneğin,
'
pol itik ' u ç l u l a r h : ı: b i r '. ,ı-.;al \ :ırg ı l aı ı ı a o l ınaksınn ı h raç eJilebildiler.
Ü i c· l ! ı k k '!tl \ e n i · k lı ı ı \ tc· rn ı ı ı ,·ok :' Lk l u ulJuğu kri/. ıaınanlarında
,: t: fh· i ,,h ! ; ıı, ;uı b \ ' ; i u ;t!1 . : . . . ttı ıir 'ı.ti �ı l ıı ı J) <t eğ ı l i m gösterir ve bir za­
m .ııı l a r ı' • u l a n a n , , , p l u ı 1 '' l" ı ! ' .. ·-ı P . ı LI) ın : ı \ .ııı daı !"J : l i 'i l a r y asaklan ı r.

1 97
Bundan başka, pol itik , ekonomik ve sosyal karışıklık dönemlerinde
yurtiçi rıdeki kaos konusunda sık sık yabancılar suçlanır.
Fakat İran' da olanlar homoseksüel davranışa karşı . tüm İslam ül­
keleri nde var oları tipik tuvır değildir. B u . İran'da bile i stisna olarak
kabul edi lebilir. ··Homoseksüell er"i n idam l arı aşırılıklara ve terörün
kapsayıcı atmosferine neden olan aşırı tepkisel ve Batı karşıtı etkiler
yüzünden. devrimci karmaşa ortamında gerçekleşti . Y i ne de, bu tür
aşır ıl ı kların kaynağı büyük bir olasıl ı kl a tüm İslam ülkelerinde mev­
cut ve bu pasi f homoseksüel davranışa karşı olan ol umsuz tavı rdan
kaynaklanır, Batıl ı ahlak anlayışı ret etmeyi genel ahlaksızlığı ce­
zalandırm ayla birleştirir. Bu yüzden "homoseksüellik" kabul edi l mez.
Uygulamada, sürekli olmadığı ve kimseye zarar vermediği sürece ho­
moseksüel davranışa, genelde, hoşgörül ü davranılır. Bu hoşgörü ta­
nınmamış bir Arap şairin i n d i zelerinde dile getirilmiştir. "Oğlan ona
baktığı zaman, selefim harekete geçti, ve o fısıldadı. 'Bu olağanüstü.
Lütfen sevişmesini tatmama izin ver. ' Şöyle yanıtladım: "Bu tür bir
davranış eleştirilir, asl ı nda birçok kişi bunu kanuna aykırı bul ur."
Şöyle ded i : 'Ah, onlar; ah, onlar! Benimle her şey kanunidir.' Ve ret
edemeyecek kadar kibardıın."

LEZBiYENLIK
Kadııı- kadına seks ( mıısohaqa) hemen hemen hiç bilinmeyen bir
şeydir. İslam kanunları bunu evlil i k dı�ı i l i �ki. dolay ı sıyla zina ola­
rak değerlendirir. (tüm sonuçları nı açıklamıştı m). Yine de içe g ırme
olayı gerçekleşmediğinden, ceza, teorik olarak, yüz kamçıyla sı­
nırlandırıl mıştır. Uygulam ada lezbiyen i l işki bütünüyle önemsiz
kübul edi l i r �·imkü gene l l i kle tedbirli ) apılır.
KAYNAKLAR

Abdclwahab Bouhdiba, Se>...iılity in lslam, London, 1 98 5 .


C . H . Bousquct, L 'etlıique sexııclle de / 'lslam, Paris: Maisonneuve, i 966
Madclaine Farah, Marriage mu: Sexuality in /slam: A Translatio11 , ı; , ,
Glıu::.za/i 's Book on the Etiqueıte of Marriage, Salt Lake City; Uni vcr, ı ı y rn

U lah Press , 1 984.


(j abri c � k Mandd . l \ iwnisdıe Erotik, Frib, ıurg: Liber, 1 98 3 .
Basını F. MusalLı ı n . Se.ı ,ulll Socieı_v i11 lsla11:.· Birth Control he/vre ılıe Nı ­
neıeen tlı Cenıurr. ı 983.
A L. al S a y y ı d �l ursol. Socıeı v cıml ılıe Sexes 111 .-fedieı·al lslwn. \1 al ı bu.
C A : Undcna. l 'J7'J.
MAN OF ASHES
B İR FİLM İNCELEMESİ

Jehoeda Sofer

İLK FİLMİ için, Tunuslu yönetmen Nouri Bouzid, Arap filmlerinde


ender görülen konular seçmiş: cinsellik, erkekli k ve görücü usulüyle
evli l i k . 1 966-67 yıl ları nda Bouzid Tunus televizyonu i ç i n çalıştı ve
Steven Spielberg ' i n Raiders of the Lost A rk filmi de dahil olmak üzere
1 5 filmde asistan yardı mcılığı yaptı . 1 986' da Cannes Film Fes­
tival i ' nde "Man of Ashes" çok büyük i lgi gördü ve 1 L Carthage Film
Festival i ' nde 1 ödül aldı . En önemli Arap fil m i i lan edildi. 2
Film , Sfaks' ı n bir taşra kasabasında yaşayan genç bir tahta oy­
macısı, Hachemi (lmed Maalal ) ' n i n hikayesini anlatır. Olay ailesi ta­
rafından seç i len kızl a evlendiği gece geçer. Tören için her şey ha­
zırdır, Hachemi d ı şı nda. Sorunu geli n i fazla tanımaması deği l , s ı k ıntı
veren anı l ardır: l O yaşında, Hachemi ve arkadaşı Farfat (Khaled
Ksouri ) efendileri, m arangoz Ameur, tarafından tecavüze uğramıştır.
Kadı nlar düğün için hazırlanır, erkekler kahvede otururlarken,
Hacheıni geç mişi açı klığa kavuşturmak i ç i n Farfat' a kaçar. Düğün
ipt<ıl ,·d ı l ıııelidir. Ailen i n ası l öge olduğu Arap toplumunda bu yal­
ıı ı J Hachem i ' ni n adı n ı değ i l , tüm ailenin şerefini sarsacak bir
·.,

ll l . 1 ; ,; 1 1 1 .

20 1
B üy ü k şehrin fırsatların ı hayal eden bir i sy an kar olan Farfat ba­
bası tarafından evden kovu l m uştur. Biri duvara l e keleyic i şu yazıy ı
yazmıştır. "Farfat erkek deği ldir." Hachemi v e Farfat' ın b i r çocukluk
arkadaşı, Azouez, onların erkeklikleriy l e i l g i l i şüpheler i n i d i le getirir.
O n ları bir geneleve götürür, bu bir başlangıç, e v l i l i k gecesi için bir s ı ­
navdır. Hachemi ' y l e birlikte olan fahi şe ç o k ki bardır: Olayı ger­
çekleştirmekte hiçbir sorunu olmaz. B u, parl ak , hemen hemen tüysüz
bir erkek i ç i n y u muşak görünüşlü, yakı ş ı k l ı genç adam için güven
kazandırıcı , rahatlatıcı bir deneyimdir. Fakat Farfat, erkekliğini başka
b i r yolla kanıtlaması gerekti ğ i n i hisseder. Duvardaki yazıdan kendini
kurtarmalıdır. Aıneur' u bıçaklayarak ö ldürür. Film biterken onun
poli s tarafından takip edi ldiğini ve bir trenle kaçtığını görürüz.
Fil m i n diğer teması atadır. Bpuzid, Arap topl umunda babay la oğul
arasındaki güçlü duygusal y ükü gösterir. Güç l ü baba figürü üç şek i l de
karşım ı za ç ı kar: biyoloj i k baba ve aile rei s i ; Yahudi öğretmen ve mü­
zisyen Levy (bu kişi Hachemi için bi lgeliği temsi l eder); efendi ve te­
cavüzcü A meur.
Filmdeki tek özgür kadın genelevin çarpıcı patronudur. B ouzid
açı sından, o, geleneksel yaşamın olumlu yönünü s i mgeler, duru bir
güze l l iği vardır fakat kes i n l i k l e geçm i şe aittir.
Filmdeki hi�· k i mse "eşc i nsel olarak" n itelendiri lemez. Ho
mose ksüe l l i k hi�· b i r şeki lde, aç ı kça tartışıl maz, fakat erkekler ara­
s ın d aki seks ve ma�·oluk fi l m i n ana k.onularıdır, aynı masumiyetin
yok. ol uşu ve çocuk l u k l a yeti şk i n l i k arası ndaki telafi si _imkansız boş­
l uk gibi. Erkek ler arasındaki dostluk diğer bir önemli tema. Üç oglan
arasındaki dostluk e v l i l ikle tehdit edi l ir: bu çocuk l uktaki boşluktur.
Bu, fil mde Arapça b i r sözl e açıklan ır: ''Evl i l i k erkeğin geçın i ş i n ı
gömer." Problemleriyle arkadaşları n ı n yardımı ol maksızı n yüzleşmeye
zor l a n ı rlar. Bu toplumsal yüzlqtirnıenin meydana �· ı kardı ğı kül lerı rı
b i r ada m ı d ı r. ./'dan of A shes Arap psikolojisi ve !:'eııı; ııesliıı hayal k. ı
ı ı k. l ı k l arııı ı L' i ,: �ıları c i d d i bir atı l ı m .
Arapça Film adı: Rilı essed .Yönetmen: N ouri Bouzid. Oyuncular: lmed
Maalal (Hachemi), Khalcd Ksouri, Habib Belhaldi, Wassila Shawki.
Tunus, 1 986. 1 09 Dakika.
2 Hedi Kh6l i l , Mati6re, memoirc et regard i n Societie No. 28 (4. 1 990) s . 27-
30.
KATKIDA BULUNANLAR

A ndreas Eppink, (1946) Amsterdam Ü n iversitesi nde psikoloj i da­


l ında doktora yaptı, antropoloji çalıştı , Fas ' ı n çalışma alanı i ç i nde
ara-k ültürel i letişim kon}-lsunda uzmanlaştı ; Akdeniz ve Arap Kül­
türleri özel ilgi alanı oldu . B i rçok k itap ve makalenin yazarı . Psi­
koterapist olarak çalışmakta.
Thijs Janssen, (1961) Kato l i k Nijmegen Üniversitesinde (Hol­
l anda) kültürel antropoloji çalıştı . Doktora tezi, Türkiye' deki ho­
moseksüel davranışın imajıyla ilgi l iydi.
Badruddin Khan, Pakistanl ı bir eşcinsel erkek. Şu an Toronto ' <la
yaşıyor.
Gary. B. MacDonald, Fas, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Arap Ya­
rımad as ındaki tüm ü lkelerde yaşadı ve çalıştı ( l 977- 1 984 ). 1984-
1987 arası kendi kurduğu ve i l k yöneticisi olduğu AIDS Action Ço­
uncil için çalıştı. 1987' den beri Latin Amerika ve Asya Hü­
kümetlerine planladıkları ve uluslararası AIDS'ten korunma prog­
ramı nda yerine getirdi kleri destek ve idari katk ı y ı sağlamaktadır.
Gianni De Martino, Güney İtalya' dan seslenmekte. Milano' da ya­
şıyor. Üç ayda bir yay ı n lanan "Mandala"nın kurucusu ve yöneticisi;
" Mundo Beat"in yayın yardımcısı ve birçok yazın ı n ve Mo rocco " ,

Nord Africa" adl ı k itabı n katıl ı mcısı. George Lapussa<le ile birlikte
Saggio Sulta France adlı kitabı y ayımlad ı (1980). Düzenl i olarak
Magrep' i ziyaret eder.
Mehmet Ümit Necef: (1952) Türkiye'de doğdu ve Kopenhag Üni­
versitesinde kültürel sosyoloji okudu. Türkiye, homoseksüel l i k ve
kadın sorunlarında İslamın rol ü hakkında yazılar yazd ı .
Charles Pellat, (1914) Cezayir'de doğdu. Bor<leaux Üni­
versitesi nde (Fransa) edebiyat okudu ve Cezayir'de doktora yaptı ve
Ecole Nationale de Langues Orientales Vivantes (1951-56) ve Sor­
bonne ( 1956-78) ders verdi . Encvclopaedia of Islam 'ın yayıncılarından
biridir ve Academie des Sciences d' oGtre-mer ve Academie des Ins­
criptions et Belle- lettres Liyesidir. Eserleri : Lllngue et Litera tıtre aru
bes ( 1952) , f A m be Vivant ( 1952 ), Le Millieu hll\'rien et .'a fumıııuon
'

de Cahiz (1953), Textes berberes ( 1 955) ve lbn 'llı ıı hurd ( 1 96 3 ) . '\ :c1

204
demie des i nscriptions et belles- lettres ( 1 95 3 ) ve Acadernie francaise
( 1 953) ödüllerin i kazanmıştır.
David Reed, şu an New York ' ta yaşayan (bir daha asla Tahran' a
dönmeyen) kendi hesabına çalışan bir yazar.
. Maarten Schild, Utrecht Üniversitesinde Tarih okudu.. Ana konusu
Ortadoğunun çağdaş tarihi idi. Doktora tezi : Homosexual Behaviour
and lslam in the Middle East ve ayrıca ayn ı konuda birçok makale
yazmış ve konferans vermiştir. İngilizce The lrresisitible Beauty of
B!Jys: Middle Eastern Attitudes About Boy-Love ve Encyclopedia of
Homosexuality'de y ay ı nlanmış m akaleleri vardır.

205
{ kutupyıldızı kitaplığı }
1012
Arno Schmitt, Jehoeda Sofer azınlıklar üzerine yapılan
araştırmaların tam n m ış ve güveni l i r iki adıdır. Bu kitapta
da, eşcinsellerin , henüz incelemeye alınmamış bir
coğrafyada, m üslüman topluluklardaki konumlanm,
derleme bir çalışmayla ele alıyorlar.
Fas'tan Afganistan'a kadar uzanan kuşakta ama özellikle
de A rap yanmadası, İran ve Türkiye ekseninde erkek
eşc i nseUerin yaşam ları, karşı karşıya kaldıkları
uygulamalar, resmi ya da töresel/toplumsal baskılar,
yasalar karşısındaki durum ele alımyor.
Konu, belli açılardan ülkemizde ''tabu" halinde tutulan bir
olguyu toplumbilimsel açılardan ele alan ilk kaynak olması
nedeniyle de önem taşıyor. Aym zamanda, sol düşünceni n ,
görüş menzili dışı nda bırakmayı alışkanl ı k haline
getirdiği bir toplum kesimini ele aldığı ve sol bir yaklaşımla
incelediği için de marj inal haklanyla i lerlemesi gereken,
beklenen sola katkıda bulunuyor.
En üzücü yamysa, bizi bu denli yakından ilgilendiren bir
olguyu, Arapça, Farsça, Türkçe kaynaklardan önce Batı
dillerine çevrilen ve sonra da Türkçeye aktanlan bir
çalışmayla tammaya çalışmamız. U m ud u m uz, yerli ve yeni
çalışmalara ön açabilmesi.

ISBN 976 366 045 6


ı

You might also like