You are on page 1of 20

1

VESİLE VE TEVESSÜLE DAİR DİNİ DELİLLER

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun, O’na ulaşmaya- vesile arayın ve O’nun
yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz” (Maide, 5/ 35)

“Bedevilerden öyleleri de vardır ki, Allah’a ve Ahiret gününe inanır,


harcayacağını Allah katında yakınlığa ve peygamberin duasını almaya vesile
edinir. Bilesiniz ki o – harcadıkları mallar, Allah katında – onlar için bir
vesiledir. Allah onları rahmetine sokacaktır. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok
esirgeyendir.”
(Tevbe 9/ 99)

Hz. Adem’in (as) Rasulullah (sav) ile tevessülü

Rasul-i Ekrem (sav) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:


"Âdem’in (as) cennetten çıkarılmasına sebep olan zelleyi işlediğinde,
hatâsını anlayıp:
"- Yâ Rabbî! Muhammed hakkı için Sen'den beni bağışlamanı istiyorum"
dedi. Allâh Teâlâ(cc):
"- Ey Âdem! Henüz yaratmadığım hâlde Muhammed'i sen nereden
bildin?" buyurdu.
Âdem (as):
"- Yâ Rabbî! Sen beni yaratıp bana rûhundan üflediğinde başımı kaldırdım,
arşın sütunları üzerinde "Lâ ilâhe illâllâh, Muhammedü'r-Rasûlullâh"
cümlesinin yazılı olduğunu gördüm. Bildim ki Sen, zâtının ismine ancak
yaratılmışların en sevimlisini izâfe edersin!" dedi.
Bunun üzerine Allâh Teâlâ:
"- Doğru söyledin ey Âdem! Hakîkaten o, bana göre mahlûkâtın en
sevimlisidir. Onun hakkı için bana duâ et. (Mâdem ki duâ ettin), Ben de seni
bağışladım. Şâyet Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım!" buyurdu."

(Hâkim, Müstedrek, II, 672; Beyhaki, Delail, V/488,499; Taberani, el-


Mu’Cemu’s-Sağir, II/82,83; Kadi İyaz, Şifa, I/338; Heysemi, Mecma’u’z-
Zevaid, VIII/253)
2

Hz. Peygamberin kendisiyle ve önceki nebilerle tevessülü

Enes b. Mâlik (r.a.) anlatıyor:


Hz. Ali’nin (k.v.) annesi Fâtıma binti Esed vefat etmişti. Defnedilirken Nebî
(s.a.v.), onun affı için Allâh’a yalvarmış ve duâsını şu cümlelerle bitirmişti:
“(Ben) Peygamberinin ve benden önceki peygamberlerin (as) hakkı için
anam Fâtıma b. Esed’i affet. Ona kelime-i şehâdeti telkîn et. Kendisine kabir
rahatlığı ver. Çünkü sen merhametlilerin en merhametlisisin.”
(Taberâni, el-Kebîr, 24/351-352; Taberânî, el-Evsat, 356-357; Ebû Nüaym,
Hilye, III/121]

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in de kendi duâlarında çoğu zaman:


"Peygamberinin ve benden evvelki peygamberler hakkı için (dileğimi kabul
eyle!)" şeklinde zikrettiği rivâyet edilmiştir.
(Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, IX, 257)

Rasulullah’ın(sav) fakir ve zayıfları vesile edinmesi

- Rasûlullâh (sav), Allâh'tan zafer ve yardım taleb ederken muhâcirlerin


fakîrleri vesîlesiyle niyâzda bulunur ve şöyle buyururdu:
"Bana zayıfları çağırınız. Çünkü siz ancak zayıflarınız(ın bereketi) ile
rızıklandırılır ve yardım edilirsiniz."
(Buhârî, Cihâd, 76; Ebû Dâvud, Cihâd, 70; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V,
198; Taberânî, Mûcemu'l-Kebîr, I, 292).

- Ümeyye İbn Hâlid İbn Abdillâh (ra) rivayet eder:


“Resûlüllah (sav) Müslümanların yoksulları vesilesiyle (Allah celle
celâlühû’dan) fetih ve yardım isterdi”
(İbn Ebî Şeybe, Taberânî, el-Kebîr ; Et-Teysîr, 1/276; Münâvî, Feyzü’l-Kadîr,
5/ 266-277)
3

Duanın kabul sırrı ve açık vesile salavati

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, namazdan sonra Allâh'a


hamdetmeden ve O'nun peygamberine salât ü selâm getirmeden duâ eden
bir kimse gördü. Bunun üzerine:
"Bu adam acele etti." buyurdu. Sonra o adamı yanına çağırdı ve şöyle
buyurdu:
"Biriniz duâ edeceği zaman önce Allâh Teâlâ'ya hamd ü senâ etsin, sonra
Peygamber'e salât ü selâm getirsin. Daha sonra da dilediği şekilde duâ
etsin."
(Tirmizî, Sünen, Deavât, 64).

Rasulullah’ı vesile edinerek gözü açılan âmâ sahabe

- Sahâbeden Osman bin Huneyf (ra) şöyle rivâyet eder:


Bir âmâ Rasûlullâh’a (sav) gelerek:
"- Yâ Râsûlallâh! Allâh'a yalvar da gözümdeki hastalığı gidersin! Gözümün
kör olması bana çok zor geliyor!.." dedi.
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
"- Dilersen sabret, bu senin için daha hayırlıdır." buyurdu.
Âmâ ise:
"- Yâ Rasûlallâh! Beni elimden tutup götürecek kimsem yok. Bu hâl bana
çok meşakkat veriyor. Lütfen gözlerimin açılması için duâ ediniz!" deyince
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
"- Git abdest al! Sonra iki rek'at namaz kıl! Ardından da şöyle duâ et:
"Allâh'ım! Rahmet peygamberi olan Nebin Muhammed'le (O'nun
hürmetine) Sen'in zâtından diliyor ve Sana yöneliyorum... Yâ Muhammed!
İhtiyâcımın verilmesi için seninle Rabbime yöneliyorum!.. Allâh'ım! O'nu
bana, şefaatçı kıl!.."
(Tirmizî, Deavât 118,Hn. 3578; Ahmed b.Hanbel, Müsned, IV / 138; Nesai,
es Sunenu'l Kubra, Hn. 10419 , 10420; İbn Mace, Sünen, İkâme 189, Hn.
1385; Hâkim, Müstedrek, I, 707-708; İbn Huzeyme, Sahıhûn, Hn. 1219;
Taberani, el-Mu'cemu'l-Kebir 9/hn. 8311)

Hâkim'in rivâyetinde, ayrıca âmânın gözü görür bir hâlde ayağa kalktığı
ziyâdesi de bulunmaktadır.
(Hâkim, Müstedrek, I, 707-708).
4

- Osman bin Huneyf (ra), Hz. Osman’ın devrinde yaşadığı benzer tevessül
olayını şöyle anlatır:
Ashâb-ı kiramdan Osman b. Huneyf (r.a.) anlatıyor:
“Bir adam vardı. Bir ihtiyacı sebebiyle Halîfe Osman b. Affân’a (r.a.) gidip
gelirdi. Ancak Hz. Osman o adama iltifat etmez ve ihtiyacına bakmazdı. O
kimse bir gün Osman b. Huneyf’e (bu hâdiseyi anlatan zata) rastladı ve ona
bu durumdan yakındı. Osman b. Huneyf o adama şöyle dedi:
– İbriği getir, bir abdest al, mescide git, orada iki rek‘at namaz kıl.
Namazdan sonra da şöyle duâ et:
‘Allâhümme innî es’elüke ve eteveccehü ileyke bi-Nebiyyinâ Muhammedin
sallallâhü aleyhi ve selleme, Nebiyyi’r-rahmeti yâ Muhammedü innî
eteveccehü bike ilâ Rabbike celle ve azze fe-yakzıy lî hâcetî.’
Mânâsı: ‘Allâh’ım, rahmet peygamberi Peygamberimiz Hz. Muhammed’i
(s.a.v.) vesîle ederek senden istiyor ve sana yöneliyorum. Ey Muhammed
(s.a.v.), seni vesîle ederek Rabbin celle ve azze’ye yöneliyorum ki, ihtiyacımı
yerine getirsin.’
Bu duânın ardından ihtiyacın ne ise onu söyle. Sonra da bana gel, Osman
b. Affân’a (r.a.) birlikte gidelim.”
Bundan sonra birbirlerinden ayrıldılar.
O zat Osman b. Huneyf’in (r.a.) dediğini yaptı ve (arkadaşını dahi
beklemeden) Hz. Osman’ın (r.a.) kapısına gitti. Kendisini kapıcı karşıladı,
elinden tuttu, Halîfenin yanına götürdü. Hz. Osman onunla beraber bir
minderin üzerine oturdu ve “İhtiyâcın nedir?” diye sordu.
Adam ihtiyacını söyledi, o da derhal karşıladı.
Sonra da, “Senin, bana gelip giderken bir ihtiyacını söylediğini ancak şimdi
hatırlıyorum. Bundan böyle her ne ihtiyacın olursa çekinme bize gel” dedi.
O zat oradan ayrıldı, Osman b. Huneyf hazretleri ile karşılaştı. Ona, “Allah
seni mükâfatlandırsın. Sen ona benim hakkımda konuşuncaya kadar bana
iltifat etmedi ve ihtiyacıma bakmadı” dedi.
Osman b. Huneyf hazretleri, “Vallâhi ben ona senin hakkında hiçbir şey
söylemedim. Ancak ben, Resûlüllâh’ın (s.a.v.) huzurunda iken şöyle bir
hâdiseye şâhit olmuştum:
Resûlüllah’a (s.a.v.) a‘mâ (gözleri görmeyen) bir adam geldi ve hâlinden
yakındı. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) ona, “Sabretmez misin?” buyurdu. A‘mâ
adam, “Yâ Resûlallah, bana yardımcı olacak kimse yoktur. Gözümün
görmemesi bana zor geliyor” dedi. Resûlüllah (s.a.v.) da, “Git abdest al.
Sonra iki rek‘at namaz kıl, ardından şu duâları (yukarıda geçen duâlar) oku”
buyurdu.
5

Adam bizden ayrıldı. Sohbet uzadığından biz henüz dağılmamıştık ki, o


kimse, gözünde hiçbir a‘mâlık yokmuş gibi bizim yanımıza geldi.

(İbn Mâce, Sünen, İkâme, 189; Tirmizî, Sünen, De’âvât, 118; Ahmed b.
Hanbel, Müsned, 4, 138; İbn Huzeyme, Sahîh, 2, 225-6; Nesâî, Sünenü’l-
Kübrâ, 6, 169; Hâfız el-Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, 473-475; Taberânî,
Mu‘cemü’s-Sağîr, 1, Hn. 358.)

Hz. Ebu Talib’in(ra) Rasulullah’a(sav) dair tevessül şiiri

Hz. Peygamber’in (s.a.s) huzuruna o anda hüküm süren şiddetli kuraklıktan


şikayet eden bir adam gelir ve yağmur yağması için Allah’a dua etmesini
ister. O da minbere çıkıp dua eder ve duanın akabinde yağmur yağar.
Bir müddet sonra ise bir gurup halk yine Resulullah’a (s.a.s) gelerek
yağmurun haddinden fazla yağması sebebiyle sıkıntıya düştüklerini ve
neredeyse helak olacaklarını, bu sebeple yağmurun durması için dua
etmesini talep ederler. Hz. Peygamber (s.a.s) dua eder etmez, yağmur
bulutları açılarak şehrin etrafına doğru yayılır.
Bunun üzerine Rasul-i Ekrem (s.a.s) bir hayli tebessüm eder ve: “Aşk olsun
EbuTalib’e!! Şimdi burada olsaydı çok sevinirdi. Onun söylediği şiiri bize kim
söyleyebilir?” der.
Hz. Ali (k.v.) ayağa kalkarak “Ya Resulullah! Bana öyle geliyor ki siz şu şiiri
kastediyorsunuz:
“Hürmetine bulutlardan yağmur beklenilen bir zat terk edilir miymiş?
Öyle bir iyilik sever ki o, yetimler eline bakar, dullar ona güvenir.”
Hz. Ali (k.v.) bu şiirden birkaç beyit daha okuduktan sonra Kinane
kabilesinden biri kalkar ve şu beyitle başlayan bir şiir okur:
“İlahi! Hamd olsun ki Nebiyy-i Ekrem’in yüzü suyu hürmetine bize yağmur
verdin.”
Resulallah(s.a.s) okunan şiiri çok beğendiğini söyler. Abdullah bin Ömer’in
(r.a.) de EbuTalib’in yukarıdaki şiirini sık sık tekrarladığını ve Resulallah
(s.a.s) yağmur duası için minbere çıktığında bir sahabenin de bu şiiri
devamlı okuduğundan rivayet edilir.
(Aynî, Umdetu’l-Kari, VI/12)
6

Ashabın, yetiş ya Muhammed diye seslenişi:

- “Yemâme gününde mü'minlerin şiâr’ı, yetiş ya Muhammed (sav),


yetiş!.. idi. Hâlid İbnü Velîd bunu kullanırdı.”
(İbn-i Kesîr, el-Bidâye, 6 /324).

- Heysem b. Haneş (ra) şöyle dediği rivâyet edildi:


“Abdullah b. Ömer’in (ra) yanındaydık. Ayağı uyuşmuştu. Birisi O'na, en
sevdiğin insanı zikret dedi. O da, “Yâ Muhammed (sav)! (yâ Muhammedâ)”
–istiğase Elif’i ile- diye seslendi. Sanki bağdan çözülmüştü.)
(Buhârî, el-Edebu’l-Müfred (Şerhu Fadlillâhi’s-Samed ile beraber),
2/428,429; İbn Sünnî, Amelü’l-Yevm vel-Leyle Ta'lîk’ı, 55; Abdulkadir el-
Arnavut, el-Kelimu't-Tayyib Ta'lîk'ı, 131)

Rasulullah’ın sakal-ı şerifi ile tevessül:

Hâlid b. Velîd (r.a.), Yermuk muharebesi günü takkesini kaybetmişti.


Askerlere onu aramalarını emretti. Uzun aramalardan sonra takke bulundu.
Oldukça eskimiş bu takkeyi ısrarla aratmasını yadırgayarak sebebini
soranlara şu cevabı verdi: “Peygamberimiz (s.a.v.) umre yapmış ve başını
tıraş ettirmişti. Etrafında bulunanlar, onun saçının yanlardan kesilen uçlarını
almak için atıldılar. Bense daha atik davranarak onun alnının perçeminden
kesilen kısmı aldım ve onu bu takkemin içine koydum. Bu saç yanımdayken
girdiğim her savaşta galip geldim”
(Taberânî, Mu'cemü'l-Kebîr, 4 / 104; 2 / 335; Hâkim, el-Müstedrek, 3 /
299)

Rasulullah’ın mübarek cübbesi ile tevessül:

Hz. Esmâ’dan (r.anhâ) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “… İşte Resûlüllah’ın


(s.a.v.) cübbesi! (…) Âişe (r.anhâ) vefat edene kadar bu cübbe onun yanında
idi. O vefat edince ben aldım. Resulullah (s.a.v.) onu giyerdi. Şimdi biz de
onu hastalar için yıkıyoruz... Onunla (ondan dökülen suyla) şifa talep
ediliyor.”
(Müslim, Sahîh, Libâs, 10.)
7

Rasulullah’ın(sav) alnına secde ile tevessül:

İmare İbn Huzeyme ibn-i Sabit (Radıyallahu anhum) şöyle anlatıyor:


Babam Huzeyme bir kere rüyasında sanki Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)in alnı üzerine secde ettiğini görmüş, bunu Resulüllah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)e anlatmıştı.
Bunun üzerine Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “Ruh ruha kavuşur”
buyurmak suretiyle mubarek başını eğerek ona rüyada gördüğü gibi
yapmasını emretti. Babam da arka tarafından Resulüllah (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem)in alnı üzerine secde yaptı.”
(Ebn-i Ebi Şeybe, Musannef, İman: 18, 7/243; Ahmed bin Hanbel, Müsned,
No: 21963, 21937, 21941, 21943, 21944, 8/201; Nesai, es-Sünenül Kübra,
Ta’bir 5, No: 7631, 4/384; İbn Hıbban, el-İhsan, No:7149, 16/98).

Hz. Ömer’in Hz. Abbas ile tevessülü

- Enes’ten (ra) rivâyet edildiğine göre, Hz. Ömer (ra), halifelik yıllarına
vuku bulan kuraklıkta, Rasûl-i Ekrem Efendimiz'in amcası Hz. Abbas -
radıyallâhu anh-'ı yanına almış ve yağmur yağması için Cenâb-ı Hakk'a
O'nu vesîle ittihâz ederek:
"Allâh'ım! Peygamberimiz ile Sana tevessül ederdik de bize yağmur
verirdin. (Şimdi ise) Peygamberimiz'in amcası ile Sana tevessül ediyoruz.
Bize yağmur ver!" derdi. Bunun üzerine yağmur yağar ve halk suya
kavuşmuş olurdu.
(Buhârî, İstiskâ, 3)
Bir başka rivâyete göre, yine böyle bir yağmur duasında Hazret-i Ömer
(ra), “Allâh'ım! Bulut da, su da Sen'in katındandır. Bulutu gönder ve bize
yağmur indir" diyerek tevâzû ve gözyaşları içerisinde uzun ve duygu yüklü
bir duâ ile yalvarmıştır.
Bu duânın ardından rahmet bulutları gökyüzünde bölük bölük kümelenmiş
ve bereketli yağmurlara nâil olmuşlardır. Bu ilahi ikram üzerine Hazret-i
Ömer (ra): "Ey insanlar! Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir çocuğun
babasını sevdiği gibi amcası Abbas'ı sever, ona hürmet gösterir ve onun
yeminini kendi yemini sayardı. Ey insanlar! Amcası Abbas hakkında
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in gösterdiği bu saygı ve hürmete siz
de riâyet edin! Onu, başınıza gelen her türlü musîbette Allâh'a
(duâlarınızda) vesîle edinin!” buyurmuştur.
(Hâkim, Müstedrek, III, 377)
8

- İbn-i Abdi'l-Berr'e göre şu rivâyet de bu hususta aydınlatıcı bir mâhiyet


arz etmektedir:
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- istiskâda bulunmak üzere Abbas'ı da
yanına alarak (musallâya) çıktı ve şöyle duâ etti:
"Allâh'ım! Biz Peygamberimiz'in amcası ile Sana yaklaşıyor (takarrub) ve
onun şefaatçi olmasını diliyoruz (istişfa'). Peygamberin için onu gözet!
Nitekim Sen, ana-babasının iyilik ve salâhı yüzünden iki (yetim) çocuğu
gözetmiştin (Hz. Musa-Hızır as kıssasındaki). Biz istiğfar ederek ve şefaat
dileyerek Sana geldik!"
Sonra Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, insanlara yönelerek şu âyet-i
kerîmeleri tilâvet buyurdu:
"Rabbinizden mağfiret dileyin! Çünkü o çok bağışlayıcıdır. (Mağfiret
dileyin ki) üzerinize bol bol yağmur indirsin, mallarınızı ve oğullarınızı
çoğaltsın, size bahçeler ihsân etsin, sizin için ırmaklar akıtsın!" (Nûh, 79 /
10-12).
Sonra da Abbas -radıyallâhu anh- ayağa kalkarak duâ etti. Hazret-i Abbas'ın
gözleri pınar gibi yaş akıtıyordu. (Bu vesîleyle Allâh'ın yağmur ihsân
etmesinden sonra) halk:
"- Seni tebrîk ediyoruz, ey Harameyn sâkîsi!" diyerek Abbas'a dokunmaya
başladı.
(İbn-i Abdi'l-Berr, el-İstîâb, II, 814-815)

- Süfyan bin Uyeyne -rahmetullâhi aleyh- buyurur ki:


“Sâlihler yâdedildiği zaman rahmet iner!”
(Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, II, 70/1772)

- Utbe bin Gazvân -radıyallâhu anh-'ın rivâyet ettiğine göre Rasûl-i Ekrem
-sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Biriniz, kimsenin bulunmadığı bir yerde bir şeyini kaybeder veya yardım
istemek mecbûriyetinde kalırsa: « Ey Allâh'ın kulları bana yardım ediniz.»
diye nidâ etsin. Zîrâ Allâh Teâlâ'nın sizin göremediğiniz kulları vardır.”
(Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, X, 132; İmâm Nevevî, el-Ezkâr, 201)
9

Raslullah’ın (sav) Hz. Ömer’e “Uveys’ten istiğfar dile” emri

- Hazreti Ömer (ra)’in naklettiği şu rivayet zikredilir: “Allah Resulü’nden


şöyle derken işittim:
“Tâbiînin en hayırlısı, Üveys adındaki şahıstır. Onun bir annesi vardır.
Vücudunda da beyazlık vardır. Ona söyleyin de sizin için Allah’a istiğfarda
bulunsun.”
(Müslim, Sahih, Fezailüs Sahabe 225; Birr, 223)

Diğer bir rivayette ise “Sizden kim onunla karşılaşırsa, sizin için dua etmesini
istesin” demiştir.
(Müslim, Sahih, Fedâilü’s- Sahâbe, 55, Hadis no: 2542; Birr, 224)

Peygamberlerin kabirlerdeki hali

- Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:


"Peygamberler kabirlerinde diridirler"
(İbn Mâce, Sünen, Cenâiz 65)

- Kâinât’ın Efendisi sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Nebîler


kabirlerinde diridirler, namaz kılarlar”
(Ebû Ya’lâ, Enes’den, et-Teysîr, 1 / 426)

- Evs İbnu Evs (ra) anlatıyor: "Resulullah (asm) buyurdular ki:


"Cuma, en hayırlı günlerinizden biridir. Hz. Adem aleyhisselam(ın toprağı)
o gün yaratıldı, o gün kabzedildi. (Kıyamette Sur'a) o gün üflenecek, sayha
da o günde olacak. Öyleyse o gün bana salavatı çok okuyun. Zira
salavatlarınız bana arzedilir."
Orada bulunanlar:
"Salavatlarımız size nasıl arzedilir? Siz çürümüş olacaksınız!" dediler.
Aleyhissalâtu vesselâm:
"Allah Teala Hazretleri, Arz'a peygamberlerin cesetlerini yemeyi haram
kıldı!" buyurdular"
(Ebu Davud, Salat 207, (1047); Nesaî, Sünen, Cum'a 5, (3, 91, 92); İbni
Mace, Cenaiz 65).

- “Medineliler şiddetli bir kıtlık geçirdiler. Bundan Hz. Aişe’ye (ra) şikâyet
ettiler.
10

O da şöyle dedi: “Nebî’nin (sav) kabrine varın. Ondan gökyüzüne bakan bir
delik açın. O delikle gökyüzü arasında tavan gibi bir şey bulunmasın.
Medineliler bunu yaptılar. Derhâl bize öyle bir yağmur yağdı ki (onunla)
otlar bitti develer semirdi ve yağlandı.”
(Dârimî, Sünen, Hn: 92)

İmâm Beyhakî, Mâlik ed-Dâr'dan şöyle rivâyet etti. Ki o, Hz. Ömer'in Beytü'l-
Mâl bekçisi idi:
Hz. Ömer’in (ra) halîfeliği zamanında insanlara kıtlık isabet etti de, bir adam
Nebî (sav) kabrine gelerek şöyle yakardı:
“Ya Resûlullah! Ümmet'in için (Allah celle celâlühû’dan) yağmur iste, zîrâ
onlar (neredeyse) helak oldular.”
Sonra, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem o adama rü'yâsında göründü ve
“Ömer’e git selâmımı ilet, onlara yağmur yağdırılacağını söyle...” buyurdu.
Adam Ömer'e geldi ve onu haber verdi. Ömer (ra) hüngür hüngür ağladı.
İbn-i Hacer, rüyâyı görenin, sahâbeden olan Bilâl bin Hâris el- Müzenî
olduğunu belirtir.
(Beyhakî; İbn Ebî Şeybe, el Musannef, 6/356-357, H: 32002; İbn Hacer, el-
Feth, 2/338; Kevserî, Makâlât, 388-389).

- Bilâl İbn Hâris (ra) hz. Ömer (ra) zamanındaki bir kıtlıkta, Resûlüllah’ın
(sav) kabrine giderek, “Ya Resûlellah (sav)! Ümmet'in için Allah’dan
yağmur iste, zîrâ onlar helak oldular” diye yardım istedi. Gökten sağnak
yağış boşaldı.
(İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, 6/356-357 Hn: 32002; Beyhakî, İbn Kesîr, el-
Bidâye, 8/93-94; es- Sübkî, Şifâu’s-Sikâm:144-145; Buhârî, et-Târîhu’l-
Kebîr, 7/304, Md:1295)

- “Bir adam Resûlüllah’ın (sav) kabrine geldi ve ‘Ya Resûlüllah!


Ümmet'in için yağmur duâsı et’ dedi”
(İbn Ebi Şeybe, el-Musannef; el-Feth: 3/183-185 (Dâru’l-Fikir); Kevserî,
Makâlât, 388-389)

- Hz. Peygamber buyurur ki:


11

“(Ben öldükten sonra) Amelleriniz bana arzolunacaktır. (Onları) hayırlı


(ameller) bulursam Allah’a (cc) hamd edeceğim, şer bulursam sizin için
mağfiret isteyeceğim (affınız için duâ edeceğim)”
(Bezzâr; Mecma’uz-Zevâid: 9/24, Aliyyu'l-Kârî, Şerh-i Şifa, 1/102).

Ebu Eyyüb el-Ensarî’nin Rasulullah’ın kabrine yüz sürerek tevessülü:

Dâvud b. Ebî Salih (r.a.) anlatıyor:


“Bir gün Mervân; yüzünü Resûlüllah’ın (s.a.v.) kabr-i şerîfinin taşına
koymuş bir kişiyi gördü ve yakasından tutup,
‘Ne yaptığını sanıyorsun?’ diye îkaz etti.
Fakat, adam başını çevirince bir de ne görsün, bu zat Ebû Eyyûb el-Ensârî
(ra) değil mi?
O (ra) da Mervân’a şöyle cevap verdi:
- Evet, ne yaptığımı biliyorum. Ben taşa değil, Resûlüllâh’a (şikâyete)
geldim. Çünkü Resûlüllâh’ı şöyle buyururken dinlemiştim:
‘Din (işlerini-hizmetlerin)i ehil olanlar üstlendi mi, din için kaygılanma…
Lâkin, ehil olmayanlar din (hizmetlerin)i tedvîre başladılar mı, din için ne
kadar endişelensen-ağlasan yeridir.’
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5 / 422.)

Hz. Ali’den (k.v) şöyle nakledilmiştir:


“Biz Rasulullah’ı (s.a.s) defnettikten sonra yanımıza bir Arabi geldi. Kendisini
Rasulullah’ın (s.a.s) toprağına atarak toprağından başına saçmaya başlayıp
şöyle diyordu:
“Ya Resulallah! Sen söyledin, biz de sözünü işittik. Sen Allah’tan alıp
anlattın, bizde senden öğrendik. Allah, sana indirdiği ayetlerin birinde şöyle
buyurdu: “Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelselerdi de
Allah’tan bağışlanmayı dileseler, Resul de onlar için istiğfar etseydi Allah’ı
ziyade affedici, esirgeyici bulurlardı”(Nisa Suresi 4/64). Ben de nefsime
zulmettim, sana geldim. Benim için istiğfar et!” Bunun akabinde
Resulullah’ın (s.a.s) kabrinden “Allah seni affetti” diye bir ses geldi.”
(Suyuti, el-Havi, II/482).

İmam Malik’in Mansur’u ikazı:


12

Ebû Câfer el-Mansûr, Kabr-i Şerîf’i ziyâret esnâsında yüksek sesle


konuşuyordu. Orada bulunan İmâm Mâlik (r.a.) hazretleri, îkaz mâhiyetinde
şöyle dedi:
-Yâ emîr! Mescitte ve bilhassa Kabr-i Şerîf’in yanında yüksek sesle
konuşulmaz. Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de, Resûlüllah (s.a.v.) ile sohbet
âdâbını öğretmek üzere şöyle buyurmuştur:
«Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin.
Onunla konuşurken, birbirinizle konuştuğunuz gibi yüksek sesle
konuşmayın!» (Hucurât sûresi, 49/2-4)
Allah Teâlâ, bu edep emrine uyanları da, «Resûlüllâh’ın huzûrunda söz
söylerken seslerini kısanlar, şüphesiz Allâh’ın kalplerini takvâ ile imtihan
ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır» diye övmüş
ve müjdelemiştir.
Aksine hareket edenleri ise, ayet-i kerimenin devamında «(Habîbim!) Sana
odaların arka tarafından bağıranların çoğu, aklı ermez (senin yüce
mertebeni anlamayan, yüksek dereceni kavrayamayan) kimselerdir»
buyurarak, azarlayıp kınamıştır.
Binâenaleyh Peygamber Efendimize sağlığında nasıl hürmet ve tâzim
edilmişse, irtihâlinden sonra da öylece hürmet edilir.
Bu nasîhati dinleyen Mansur, edep ve terbiyesini takınıp,
-Yâ İmam, nasıl edeyim; kıbleye karşı mı, kabr-i şerife karşı mı dönerek duâ
edeyim? diye sordu.
İmam Mâlik de,
- Yüzünü ondan (başka yöne) çevirme. O senin vesilen... Kıyâmet günü
baban Âdem’e varıncaya kadar herkesin vesîlesidir. Ona teveccüh et, şefaat
dile, diye cevap verdi.”
(Kadı Iyaz, Şifâ-i Şerîf, 2 / 41)

Ahmed bin Hanbel’n sakal-ı şerif ile tevessülü

Zehebî'nin naklettiğine göre İmam Ahmed'in oğlu Abdullah, babasının,


Peygamber Efendimizin (s.a.v.) saçıyla tevessülde bulunduğunu; onu
öptüğünü ve içine daldırdığı kaptaki suyu şifa niyetiyle içtiğini söylemiştir.
(Zehebî, Siyer’u-A‘lâmi'n-Nübelâ, 11 / 212.)

İmam Taberani’nin Rasulullah’a yakarışı


13

İmam Tebarânî ile İmam Ebû Bekr b. Mukrî ve Ebu’ş-Şeyh, Medine'de


bulundukları zamanlardan birinde yiyecekleri tükenmiş, aç kalmışlardı.
Açlık dayanılmaz bir hal alınca Ebû Bekr b. Mukrî, “Kabr-i Saadet”e giderek,
“Ey Allah'ın Resûlü! Açlık bizi perişan etti!” diye serzenişte bulunur.
Medine’de oturanlardan birisi aynı günün akşamı kapılarını çalar ve “Bizi
Resûlüllah’a (s.a.v.) şikâyet etmişsiniz. Rüyama geldi ve size yardım etmemi
emir buyurdu” diyerek elindeki yiyecek dolu sepeti kendilerine verir…
(Zehebî, Siyer’u-A‘lâmi'n-Nübelâ, 16 / 400-401).

Ahiretteki tevessül ve şefaat:

- Rasulullah’ın (sav) hadîs-i şeriflerinde genişçe beyan buyurduğuna göre


kıyâmet günü insanlar, mahşerin şiddet ve dehşetinden bir an evvel
kurtulmak isteyecekler. Bu maksatla ataları Hz. Âdem’den başlayıp
bütün ülû’l-azm peygamberleri (aleyhimüsselâm) ziyaret edecekler.
Onlardan, Allah Teâlâ’nın kendilerini bu halden bir an evvel kurtarması
için, şefaat etmelerini isteyecekler.
Ancak onların her biri kendisinin bu işe liyâkatli olmadığını, kendisini
meşgul edecek bir derdi bulunduğunu, bu işe en ehil ve en lâyık olanın
peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) olduğunu
söyleyip ona gitmelerini tavsiye edecekler.
Bunun üzerine insanlar, Peygamber Efendimize gelip durumu arz
edecekler. Peygamberimiz (s.a.v.) de Rabb’inden izin isteyip secdeye
kapanarak ona hamd edecek.
Hz. Allah kendisine, “Yâ Muhammed, başını kaldır ve söyle, sözün
dinlenecek. İste, isteğin verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek”
buyurunca Sevgili Peygamberimiz, “Yâ Rabbî! Ümmetim, ümmetim!”
diyecek.
Kendisine, “Kalbinde zerre kadar imanı olanı cehennemden çıkar”
denilecek.
O da zerre miktarı da olsa imanı bulunanları cehennemden çıkarıp,
cennete sevk edecek.
Böylece bütün insanların en zor gününde, onların en büyük sıkıntılarını
gidermek için Allâh’ın izin ve inayetiyle vesîle olacaktır.
(Buhârî, Sahîh, Tevhîd, 19; Müslim, Sahîh, İman, 322; Tirmizî, Sünen,
Kıyâme, 15; İbn-i Mâce, Sünen, Zühd, 37; Dârimî, Sünen, Mukaddime, 8)

- İbnü Ebî’l-İzz, şu hadîsi de naklediyor:


14

“Allahu Teâlâ şöyle buyuracak; melekler şefaat etti, nebîler şefâat etti,
mü'minler şefâat etti…”
(Müslim ve Ahmed İbn Hanbel, Ebû Said-i Hudrî radıyallâhu anhu'dan:
Şerhu'l-Akîdeti’t-Tahâviyye, 293).

- Enes radıyallâhu anhu annatıyor:


“Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem güzel rü'yâyı beğenir(sever)di. Sözü-
sohbti arasında, ‘sizden rü'yâ gören var mı?' diye sorardı. Bir ara bir kadın
geldi ve şöyle konuştu: “Yâ Resûlüllah! Rü'yâda, ben sanki, çıktım cennet'e
sokuldum. Bir de ne göreyim. Falanca ve falanca ileyim dedi ve on iki kişi
saydı. Bundan önce de Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem bir seriye
göndermişti. (Kadın devâmla şöyle dedi:) Üzerlerinde mahvolmuş elbiseler
olduğu halde, şahdamarlarından kan akar şekilde getirildiler. 'Onları berzah
nehrine götürün,' denildi. Onları o nehre daldırdılar. Yüzleri dolunay
gecesindeki ay gibiydi. Onlara altından kürsüler getirildi ve üzerlerine
oturtuldular; kendilerine içinde hurma bulunan altından bir tas getirildi.
Ondan diledikleri kadar yediler… Ben de onlarla yedim”
O seriyyeden müjdeci geldi, Yâ Resûlüllah (sav), şu şu öldü, falanca ve
falancada isâbet aldı, dedi. Tâ ki, on iki kişi saydı.
Resûlüllah (sav), kadını bana getirin, buyurdu. Kadın geldi ve ona, şuna
rü'yânı anlat, buyurdu. -Kadın tekrar anlattı- Adam da, o kadının dediği
gibidir, falancı ve falancı isâbet aldı (şehîd oldu) dedi.”
(Ahmed, Ebû Ya'lâ, İbn-i Ebî'd-Dünyâ, Enes radıyallâhu anhu’dan], İbn
Receb, Ahvâlü'l-Kubûr, 98)

Zikrullah ve Esma-i Hüsna ile tevessül

- Allah Resulü (s.a.s) çok sıkıntılı olduğu anlarda, “Ey Hayy ve Kayyum
olan Allah’ım! Sen’in rahmetinden medet bekliyorum” diye
yalvarmıştır.
(Tirmizi, Sünen, Hn. 3524)

- Bir diğer dualarında ise şöyle buyurmuşlardır: “Bir kul başına gelen bir
sıkıntı ve üzüntü karşısında, ‘Allah’ım, ben Sen’in kulunum, bir kulunun
15

oğluyum, bir cariyenin oğluyum, benim bütün her şeyim Sen’in


elindedir. Sen, hakkımda istediğin hükmü verirsin.
Sen’in verdiğin bütün hükümler benim için âdilânedir. Kendini, bize
tanıttırdığın bütün isimlerinin hakkı için, kitabında inzal buyurduğun
bütün isimlerinin hürmetine veyahut kullarından birine talim
buyurduğun isimlerinin hürmetine yahut da gayb ilmindeki bize
açıklamadığın isimlerinin hürmetine, Kur’ân’ı kalbime bahar kılmanı,
gönlüme ışık yapmanı, onun vasıtasıyla sıkıntı ve üzüntümü gidermeni
diliyorum.’ derse, Allah onun sıkıntı ve üzüntüsünü giderir ve o sıkıntılar
yerini sevinç ve feraha bırakır.”
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 452; Taberani, el-Mu’cemü’l-Kebir, X, 169)

- Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- vâlidemiz, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi


ve sellem-'in şöyle duâ ettiklerini bildirir:
"Allâh'ım! Ben senin tâhir, tayyib, mübârek ve sana en sevimli olan isminle
(o ismin hürmetine) Sen'den diliyorum. O isim ki, onunla sana duâ
edildiğinde icâbet edersin, Sen'den istendiği zaman verirsin, Sen'den
merhamet taleb edildiğinde rahmet edersin ve sıkıntıdan kurtulmak için
onunla Sen'den yardım dilendiği zaman çıkış yolu ve genişlik verirsin."
Bu hadîs-i şerîfin devâmında Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-
Efendimiz, Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-'ya:
"- Yâ Âişe! Hangi ismiyle duâ edildiğinde, Allâh Teâlâ'nın, o duâyı kabul
edeceğini bana öğrettiğini biliyor muydun?" diye sormuş, Hazret-i Âişe -
radıyallâhu anhâ-:
"- Anam, babam sana fedâ olsun yâ Rasûlallâh! Onu bana öğretiniz!"
deyince de; -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"- O isim sana öğretilmemeli yâ Âişe!" buyurmuşlardır. Bunun üzerine
Hazret-i Âişe vâlidemiz oradan uzaklaşıp bir müddet oturmuş ve sonra gelip
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in başını öperek:
"- Yâ Rasûlallâh! Lütfen onu bana öğretiniz." demiş; Rasûlullâh -sallâllâhu
aleyhi ve sellem- Efendimiz ise tekrar:
"- O ismi sana öğretmemeliyim yâ Âişe! Çünkü o isimle senin dünyâlık bir
şey istemen (hiç de) uygun düşmez!" buyurmuşlardır.
Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- sonrasını şöyle anlatıyor:
Bunun üzerine ben de kalkıp abdest aldım ve iki rekat namaz kıldıktan sonra
Cenâb-ı Hakk'a şöyle yalvardım:
"- Yâ Rabbî! Ben Sen'i "Allâh" diye çağırıyor, duâ ediyorum. "er-Rahmân",
"el-Berr" ve "er-Rahîm" diye çağırıyorum. Bildiğim ve bilmediğim bütün
16

esmâ-i hüsnâ ile Sen'i çağırıyorum. Beni bağışlaman ve bana merhamet


etmen için sana duâ ediyorum!"
Âişe -radıyallâhu anhâ- vâlidemiz sözlerine devâmla diyorlar ki:
Ben bunları söyleyince Rasûlullâh (sav) güldü ve şöyle buyurdu:
"- Şüphesiz o isim, senin duâda bulunduğun isimler içindedir!"
(İbn-i Mâce, Duâ, 9)

- Enes bin Mâlik (ra) şöyle rivâyet eder:


Peygamber Efendimiz (sav) bir adamı:
"- Allâh'ım! Ben, "Hamd sana mahsustur. Senden başka ilâh yoktur. Sen
ortağı olmayan teksin. Sen bol nîmet verensin (Mennân). Gökleri ve yeri
yaratansın (Bedî'). Sen celâl ve ikram sâhibisin!" diyerek Sen'den
istiyorum!" şeklinde duâ ederken işitti.
Bunun üzerine -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Vallâhi bu adam, Allâh'ın ism-i âzamı ile istedi. O isim ki, Allâh Teâlâ,
onunla istendiğinde verir ve onunla duâ edildiğinde icâbet eder" buyurdu.
(İbn-i Mâce, Sünen, Duâ, 9; Nesâî, Sünen, Sehv, 58)

Yusuf’un (as) burhanı Hz. Yakub’un (as) yüzü; Yakub’un gözünü açan
vesilesi ise Yusuf’un gömleği

- “Doğrusu, kadın ona (Yûsuf'a) sâhip olmayı iyice aklına koymuş ve


buna meyletmişti. Eğer Rabbinin bürhânını görmeseydi o da kadına
meyledecekti. İşte böylece Biz fenâlığı ve fuhşu ondan uzaklaştırmak
için bürhânımızı gösterdik. Çünkü o, Bizim tam ihlâsa erdirilmiş
kullarımızdandı.” (Yûsuf, 23-24)
Bu âyetin tefsirinde, İbn Kesir, « eğer Rabbinin bürhânını görmeseydi»
ifâdesindeki bürhânı, sahabe ve tabiinin büyük müfessirlerden şunları
nakleetmektedir:
İbn Abbâs, Mücâhid, Saîd İbn Cübeyr, Muhammed İbn Şîrîn, Hasan, Katâde,
Ebu Salih, Dahhâk, Muhammed İbn İshâk ve başkalarından rivayete göre;
“o, babası Ya'kûb (a.s.) un suretini görmüştür. Bu suretinde Ya'kûb (a.s.),
parmağını ısırır haldeydi.” Sâîd İbn Cübeyr'den gelen rivayete göre ise,
“Ya'kûb, Yûsuf un göğsüne vurmuştur”
(İbn Kesir, Tefsir-i Kebir, Yusuf Suresi 23-24 ayet).
17

- Hz. Yusuf, babası Hz. Yâkub’a (as), gözlerinin açılması için önceden
elçilerle gömleğini gönderip yüzüne sürmelerini istedi ve böyle
yapıldığında babasının gözleri açılıverdi
(Yûsuf Sûresi, 12/93-96)

Salih amellerle tevessül

- Hazreti Enes Allah Resulü’nden şöyle işittiğini anlatıyor:


“Üç kişi birlikte yürürken yağmura yakalanınca dağdaki bir mağaraya
sığındılar. Dağdan kopup yuvarlanan bir kaya parçası, sığındıkları mağaranın
ağzını kapattı ve onları mağaraya hapsetti. Birbirlerine şöyle dediler: ‘Allah
için yaptığımız amelleri araştıralım ve o amellerle Allah’a dua edelim. Ümit
edilir ki, Allah o amellerimizin hürmetine bizi bu sıkıntıdan kurtarır.’
"Biri yaşlı ve ihtiyar anne ve babası olduğunu, eşi ve küçük çocuklarından
önce onları doyurmak için sabaha kadar başlarında uyanmalarını beklediğini
ifade ettikten sonra, ‘Allah’ım, eğer biliyorsan ki bunu yalnız senin rızan için
yaptım, mağaranın ağzını birazcık arala da gökyüzünü görebilelim.’ diyerek
yalvardı. Allah da bunun üzerine mağarayı biraz açtı, o aralıktan göğe
baktılar."
"İkincisi çok sevdiği bir amca kızından bahisle, onu çok sevdiğini, bir gün
onunla yalnız kalarak evlilik dışı ilişki kurmayı talep ettiğini ve sonunda kızın
direnmesi ve 'Allah’tan kork' demesiyle vazgeçtiğini anlattıktan sonra,
‘Allah’ım, eğer bunu Sen’in için yaptığımı biliyorsan, mağaranın ağzını biraz
daha arala.’ diyerek yalvardı. Allah da bu duaya mukabil mağaranın ağzını
biraz daha açtı."
"Üçüncü kişi de ücret mukabilinde işçi tuttuğunu ama işçinin hakkını
almadan ayrılıp gittiğini, ancak o ücreti çalıştırarak nemalandırdığını, yıllar
sonra o işçi yanına gelip de hakkı olan ücreti istediğinde sürülerle
hayvanların ona ait olduğunu ve sonunda adamın o sürüleri götürdüğünü
ifade ettikten sonra ‘Allah’ım, eğer bunları senin rızan için yaptığımı
biliyorsan, mağaranın geri kalan kısmını da açıver.’ dedi. Akabinde Allah
mağaranın geri kalan kısmını da açıverdi.”
(Müslim, Sahih, Zikir, 27, Hadis no: 2743)

- Ebu Said el-Hudri’den gelen rivayete göre Resulullah (s.a.s) şöyle


buyurdu:
18

“Evinden çıkıp namaza giden ve şöyle diyene Allah Teala rahmetiyle


yönelir ve yetmiş bin melek kendisi için istiğfar diler: “Allah’ım! Sana
yalvaranlar hakkı için, bu yürüyüşümün hakkı için senden niyaz
ediyorum. (sana malum olduğu üzere) Ben azgınlık, şımarıklık, riya ve
gösteriş içerisinde çıkmadım. Gadabından korkarak rızanı arzulayarak
çıktım. Beni cehennem azabından korumanı ve günahlarımı mağfiret
etmeni diliyorum. Günahları senden başkası mağfiret etmez.”
(İbn Mace, Sünen, Mesacid, Babü’l Meşy İle’s Salat, Hn: 788).

Mezhep imamlarımızın kendilerinden önceki imamlar ve kabirlerinde


tevessülü

- İmâm Şâfiî Hazretleri şöyle anlatır:


“Bir ihtiyacım olduğu zaman iki rekat namaz kılardım. Sonra Ebû Hanîfe'nin
mezarına gider ve orada Allâh'a duâ ederdim. Onun bereketiyle ihtiyâcım
derhal karşılanırdı."
(Allame İbn Hacer el-Heytemî, el-Hayrât’ül-Hisân, s. 94; en-Nebhânî,
Şevâhidü’l-Hak, s. 166; Bağdadî, Tarih’ul Bağdat, 1 / 123).

İmam Ahmed bin Hanbel, İmam Şafii ile tevessülde bulunuyordu. Oğlu
Abdullah buna hayret edip babasına durumu sorunca, İmam Ahmed (rah.):
“Şüphesiz İmam Şafii, insanlar için güneş, beden için afiyet gibidir” demiştir.
İmam Şafii’ye, Mağriblilerin İmam Malik ile tevessülde bulundukları haberi
ulaşınca, bunu hoş görüp, onları nehy etmemiştir.
İmam Ebu’l Hasen eş-Şazeli ise şöyle demiştir: “Kimin Allah Teala’ya arz
edecek bir ihtiyacı olur ve giderilmesini isterse, İmam Gazali ile tevessül
edip, ihtiyacını Cenab-ı Hakk’a arz etsin.”
(Nebhani, Şevahidü’l-Hak, 166).

- Abdülğanî el-Makdısi el-Hanbelî, tabipleri şaşkınlık ve çaresizlikte


bırakan yaralardan dolayı şifâ bulmak için Ahmed bin Hanbel’in
kabrine gelerek kendini bedenini onun kabrine sürüyordü.
(el-Makdisî, el-Hikâyâtü’l-Mensûre; Kevserî, Makâlat, 381).

- Rasulullah şöyle buyurmuştur:


19

“(Dünya) işlerinde sıkıntıya düştüğünüz zaman, kabir ehlinden (salih


zatlardan, onları vasıta ederek Allah’tan) yardım isteyiniz”
(Şeyhülislâm İbn-i Kemâl Paşa, 40 Hadis).

Ehl-i Beyt’in ve Hak dostlarının yüzüne bakmanın ibadet oluşu

- Ebu Hureyre’den rvayetle, Rasulullah (sav) şöyle buyuruyor:


“Beş şey ibadettendir; az yemek, camilerde oturmak, Ka’beye bakmak,
Okumadan da olsa mushafa bakmak, âlimin yüzüne bakmak”
(Deylemi, Müsnedü’l Firdevs, 2/190 H. No: 2969; Suyuti Nebhani, el-Fehu’l
Kebir, No:6097, 1/566)

- Abdullah bin Mes’ud’an (ra) gelen bir hadis-i şerifte Rasulullah (sav),
Hazreti Ali (Radıyallahu Anh)ı işaret ederek:
“Ali’nin yüzüne bakmak ibadettir” buyurmuştur.
(Hâkim, El-Müstedrek, No: 4683, 82,81, 3/141-142-153; Taberani, el-
Mu’cemü’l Kebir, No:207, 18/109; Deylemi, el-Firdevs, 4/294; Bu Nuaym,
Hılyetü’l-Evliya, 2/183, 5/58)

“Evliyaullah o kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatırlanır.”


(Nesai, es- Sünenü’l Kübra, Tefsir 180, No: 11235, 6/362; Taberi, Cami’ul
Beyan, No: 17723, 24, 25, 26, 6/575; Hakim-i Tirmizi, Nevadir’ul-Usül, sh:
140; Heysemi, Mecma’uz-Zevahid,10/78)

- İbn Abbas (Radıyallahu Anhuma)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte,


Resulüllah’a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “En hayırlı meclis
arkadaşlarımız kimlerdir” diye sordular. O (sav) şöyle cevap verdi:
“Kimi görmek size Allah’ı hatırlatıyor, kimin konuşması sizin ilmini artırıyor,
kimin de ameli size ahireti hatırlatıyorsa” buyurdu.
(Ahmed İbni Hanbel, el-Müsned, No:27670, 27672, 10/442, 443; Heysemi,
Mecma’üz-Zevaid, 10/226; Ebu Y’al, el-Müsned, no: 2437, 4/326; Hakim-i
Tirmizi, Nevaridiru’l-usul, s. 140)

- Aişe’nin (r.anha) rivayetine göre, Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve


Sellem) şöyle buyuruyor:
20

“Ruhlar toplu (halde gezen) ordulardır. Onlardan (ezelde, Allah’u Teâlâ


yolunda) birbiriyle tanışanlar i’tilaf eder (anlaşır), Tanışmayalar ise ihtilaf
ederler (dünyada zıtlaşırlar)”
(Buhari, Enbiya:3, No:3158, 3/1213; Müslim, Birr 49, No:2638, 4/2031;
Ebu Davud, Edeb 19, No:4834, 2/65; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, No:
7940, 3/151; Sehavi, el-Mekasıd’ül-hasene, Hn. 95, s. 73)

- Abdullah bin Amr’dan (ra) rivayet edilen bir hadis şerifte Resul-i
Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Muhakkak ki müminlerin ruhları, daha sahip (ler)i (birbiri) ni görmeden,
bir gün ve gecelik yol mesafesinde karşılaşırlar.”
(Ahmed bin Hanbel, El-Müsned No 7068, 2/683; Buhari, El-Edebül Müfred,
No: 263, s. :89; Deylemi, El-Müsnedül Firdevs, No:912, 1/237; Hakim-i
Tirmizi, Nevadiru’l Usul, s. 164)

- Ebu Hureyre (ra) Nebi (s.a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etti:


“Saçları dağınık, keçelenmiş, tozlanmış ve kapılardan kovulmuş nice
kimseler vardır ki, Allah’ın lütfunu umarak, bir şey hakkında, “şöyle olacak”
diye yemin etse, Allah onun yeminini yerine getirir duasını kabul eder”
(Müslim’den; Riyaz’us- Salihin, 1 /298)

- Ebu Hureyre’nin (r.a.) rivayete göre, Rasul-i Ekrem (s.a.s) şöyle


buyurdu:
“Allah’uTeala, “Her kim benim veli kullarıma düşmanlık ederse, muhakkak
ben ona savaş açarım. Bir kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden bana
daha sevimli bir amel ve ibadetle yaklaşamamıştır. Kulum bana nafile
ibadetle de durmadan yaklaşır; nihayet onu severim. Bir kere de onu
sevdim mi, artık ben o kulumun işiteceği kulağı, göreceği gözü, şiddetle
kavrayacağı eli ve yürüyeceği ayağı olurum. Eğer benden bir şey dilerse, onu
verir; bana sığınırsa, muhakkak onu himaye ederim.” buyurdu.
(Buhari’den; Riyaz’us-Salihin, 1/417)

You might also like