DERS NOTLARI 2022 MART YÖKDİL SOSYAL YOĞUN HAZIRLIK GRUBU

DERS 01 adjective + to V1

KELİME SORULARI İÇİN YAKLAŞIM VE ÖNERİLER [Nice to meet you]

1. Kelime sorularında collocation [bir sözcük veya busy + Ving alır.

ifadenin baĢka sözcüklerle kullanıldığında tabii
görünmesi] mantığında sorulduğu için boĢluğun sağ possible to do
tarafı belirleyicidir.
essential to do
2.Soruda yer alan “but, however, so, and, therefore”
gibi yapılara dikkat edelim. basic to do

3.Soruda yer alan ve kelimeyi tanımlayan “who, which, compulsory to do

that, where, in which” gibi yapılara dikkat edelim.
important to do
4.Zarf sorularında “remarkably, dramatically, solely”
cümlenin fiiline ve peĢinden sonra gelen sıfat “nasıl”
sorusunu soralım.
"dikkate almak, düşünmek, inanmak" gibi fiiler
5.Soruya baktığımızda cümlenin genel anlamı "TANIM ya da GENELLEME" anlamı verirse PRESENT
“OLUMLU” ya da “OLUMSUZ” olduğuna bakalım. SIMPLE ya da PRESENT MODAL kullanılır.

6.Doğru cevabı bulmakta ilk aĢamada zorluk yaĢar isek The outbreak of measles is consideread as lethal
yanlıĢ seçenekleri eleyerek yapalım. disease.

Tense sorularında soru kökünde "akademik buluĢ, date back to, go back to, be traced back to, stretch
keĢif, sonuç, bilim adamları, yeni bir çalıĢma" bir back to : tarihine dayanmak
anlatım varsa;

1. have V3
(ever) since + V2, have V3 or have been Ving
2. V1

3. V2 gideriz.
for, in, within, during, over the last / past + zaman
ifadesi + have V3 or have been Ving

The language originated. During 1960s,

The WW2 broke out.

Malaria appeared in Asia. FOR + SÜREÇ

I have lived in Ankara for 10 years.

I lived / had lived / had been living in Ankara for 10

years before I moved to Istanbul last year.

When I move to Ankara next week I will live there for

10 years.
DERS NOTLARI 2022 MART YÖKDİL SOSYAL YOĞUN HAZIRLIK GRUBU

DERS 02 After I was having breakfast yesterday, my brother

called me. [Dün kahvaltı yapıyorken sonra, erkek
after + SVO = bağlaç kardeĢim aradı.]

A1 = After

after, once, the moment, the minute, as soon as, hardly WHEN = AFTER
..... when ....., no sooner .... than ......
WHEN = BEFORE

WHEN : ĠKEN
by (before, prior to) + geçmiĢ zaman, had V3 or
V2

by (before, prior to) + gelecek zaman, will have V3 or Bir verb tense sorusunda when ifadesi gelirse; bağlaç
will V1 mı yoksa adjective clause mıdır?

WHEN + SVO, SVO (BAĞLAÇ)

before + SVO = bağlaç noun (zaman ifadesi), when + SVO

B2 = Before 1980s, when PAST YAPILAR

before, by the time, until, till 2030s, when FUTURE YAPILAR

After + SVO [had V3 or V2], SVO [V2] Compueter technology has improved since 1990s,
when the first sophisticated computer was developed.
Before + SVO [V2], SVO [had V3 or V2]

(ever) since + V2, have V3 or have been Ving

By the time + SVO (V1), SVO (will have V3 or will V1)
It was / is (not) until ..... that SVO : ancak o zamana
kadardı

ZAMAN BAĞLAÇLARINDAN SONRA ASLA VE ASLA DERS 04

FUTURE YAPILAR KULLANILAMAZ. ANLAM
GELECEK ZAMAN DAHĠ. overwhelming : sayısız, sınırsınız [innumerable,
numerous, endless]

demanding : zor, güç [tricky, difficult, challenging]

After I will go home, I will watch TV. [YANLIġ]
demand : talep etmek ve "for" alır.

beneficial : yararlı, faydalı [useful, fruitful]

After, Before, Until yapıları hem bağlaç hem de edat
olarak kullanılır. benefit from : -den faydalanmak

benefit of / to : fayda, yarar

After I go home, I will call you tonight. benefits of drugs

After the match, I will call you tonight. benefit to elderly

volatile : geçici, değiĢken [unstable, inconsistent,

fluctuating]
After, Before gibi öncelik-sonralık anlatan bağlaçlarda
PRESENT, PAST, FUTURE CONTINOUS yapılar rest : dinlenmek [have a rest]
kullanılmaz.
DERS NOTLARI
rest on : dayanmak [count on, rely on, depend on]
restless : gergin, sinirli [nervous, apprehensive, tense,
agitated]
noun with noun : sahiplik
patients with diabetes
distinguished : ünlü, seçkin [famous, eminent,
illustrious]
crucial : hayati, önemli [vital, paramount, significant] ve
yanına "to / in" alır.
attentive : dikkatli [meticilous, alert, cautious]
peculiar : garip, tuhaf [odd, strange, unusual]
peculiar to : özgü, eĢsiz [unique to]
adept : usta, becerikli, yetkin [talented, gifted, qualified]
in terms of : bakımından, açısından
embrace : kabul etmek, benimsemek [accept, adopt]
maintain : 1. ileri sürmek [claim, put forward] 2.
sürdürmek, devam etmek [continue, retain, sustain] 3.
bakım yapmak [uçak, araba]
diagnose with : tespit etmek, tanı koymak [detect, find,
identify, locate]
deteriorate : kötüleĢmek [aggravate, worsen]
combat : mücadele etmek, savaĢmak [fight, battle,
wage a war on, declare a war on, struggle, clash]
employ : 1. iĢe almak 2. kullanmak, faydalanmak
as + noun : olarak
as a precaution : önlem olarak
in an attempt to V1 : -mek -mak için = in order to V1
suspend : askıya almak, dondurmak [freeze]
suspend an account : bir hesabı dondurmak
identify : tanımlamak, tespit etmek, teĢhis etmek
[detect, spot]
2022 MART YÖKDİL SOSYAL YOĞUN HAZIRLIK GRUBU
reverse : engellemek, tersine çevirmek [avert, hinder,
hamper, prevent, deter]
reverse the damage : zararı tersine çevirmek
foster : geliĢtirmek, geliĢmesine yardımcı olmak
[promote, enhance, encourage, develop]
foster a child : büyütmek
abandon : terk etmek, bırakmak [desert, leave,
discontinue, give up, quit]
insight : görüĢ ve yanına "into" alır.
exception : istisna
except for : -nın haricinde
feature : özellik [specification, quality, property, trait]
exclusion : hariç tutma
counterpart : emsal [peer]
intention : amaç, niyet, hedef [target, goal, purpose]
elimination : yok etme, ortadan kaldırma
assumption : var sayım, hayal [presumption,
imagination]
occupation : meslek [job]
process : süreç
assignment : ödev, görev [task, duty]
virtually : 1. sanal olarak 2. hemen hemen, yaklaĢık
olarak [approximately, nearly, almost, around,
practically]
increasingly : artarak [exponentially]
arbitrarily : kazara, rastgele
exclusively : özel bir Ģekilde
conversely : aksine, tersine
uniquely : eĢĢiz olarak
suspiciously : Ģüpheli bir Ģekilde [dubiously, doubtfully]
extensively : kapsamlı bir Ģekilde [in detail]
DERS NOTLARI 2022 MART YÖKDİL SOSYAL YOĞUN HAZIRLIK GRUBU
defectively : hatalı bir Ģekilde remarkable : göze çarpan, kayda değer, muhteĢem
[marked, outstanding, exceptional, unusual]
arbitrarily : kazara, rastgele
relative : nispeten, kıyasen [comparative]

bring about : sebep olmak, katkıda bulunmak [lead to,

contribute to] thanks to : -nın sayesinde, -nın yüzüden

put aside : kenara koymak

give up : bırakmka, pes etmek [abandon, discontinue, over, for, in, within, during the past / last + zaman
terminate] ifadesi + have V3 or have been Ving

depend on : baplı olmak, bel bağlamak [count on, rest

on, rely on]
severe : aĢırı, ciddi, Ģiddetli [serious, grave, bad]
turn down : reddetmek, geri çevirmek [refuse, reject]
a severe chest infection / leg injury / toothache
from ..... to / towards / into ...... : -den ..... -e kadar
several : birkaç

immense : büyük, devasa, çok [tremendous, enormous,

deal with : ele almak, ilgilenmek, baĢ etmek [cope with, sheer]
address, tackle, handle]
random : rastgele [haphazard, arbitrary, accidental,
leave out : dıĢlamak incidental]

run into : karĢılaĢmak, rast gelmek [come across, bump reverse : tersine çevirmek, engellemek
into]
irreversible : engellenemez, tersine döndürülemez
carry on : devam etmek, sürdürmek [go on, keep on]
irreversible damage to environment
hand in : teslim etmek [deliver, submit]
demanding : zor, güç, çetin [challenging, difficult, hard]

be V3 + preposition [by, as, with, in, on, out of, from] +

noun require : gerektirmek [neccesiate, need]

determine : belirlemek, saptamak [identify, locate, pin

down, detect]
adjective for noun to V1
launch : 1. baĢlatmak, baĢlamak [start, initiate, begin]
base on / upon 2. fırlatmak [uydu, rocket] 3. suya gemi indirmek 4.
piyasaya sürmek, çıkarmak [release, publish]

enhance : geliĢtirmek, artırmak [promote, augment]

---- [kısaltma], noun [subject]
resist : direnmek, karĢı gelmek [defy, deny]
DERS 05

proximate : yakın [close, near, approaching]

pose a risk : bir risk oluĢturmak/teĢkil etmek
approximately : hemen hemen, neredeyse, aĢağı
yukarı rather than + noun : -den ziyade = not

legitimate : yasal, geçerli [legal, applicable]

prosperous : zengin, varlıklı [rich, wealthy, well-off, ensure : garanti etmek, güvence vermek [assure,
thriving, flourishing] guarantee]

drive : yönlendirmek, sebep olmak [trigger, provoke]

DERS NOTLARI
prompt : sebep olmak, yönlendirmek, tetiklemek
[induce, stimulate]
eradicate : kökünü kazımak, yok etmek [destroy,
terminate, eliminate, annihilate]
launch : 1. baĢlatmak, baĢlamak [start, initiate, begin]
2. fırlatmak [uydu, rocket] 3. suya gemi indirmek 4.
piyasaya sürmek, çıkarmak [release, publish]
2022 MART YÖKDİL SOSYAL YOĞUN HAZIRLIK GRUBU
inefficiently : etkisiz bir Ģekilde
markedly : göze çarpan bir Ģekilde, özellikle [especially,
notably, particularly]
adversely : istenmeyen bir Ģekilde
inevitably : kaçınılmaz bir Ģekilde

driving force : itici güç

utilize : kullanmak, faydalanmak [benefit from, harness,
make use of, employ, exploit, rely on]

prevent from : engellemek [deter, avert, hinder, take over : satın almak, devralmak [buy, purchase,
hamper, undermine, block] obtain]

reveal : ortaya koymak, açığa çıkarmak [unveil, make up : 1. oluĢturmak 2. uydurmak 3. makyaj 4.
unravel, demonstrate, show, disclose] barıĢmak

abandon : terk etmek, bırakmak [give up, leave, cease]
tackle : ele almak, ilgilenmek [deal with, address,
overcome, cope with]
go through : tecrübe etmek, yaĢamak [experience,
face, be exposed to, undergo]
take off : 1. havalanmak [uçak, helikopter] 2. çıkarmak
[elbise, ayakkabı] 3. geliĢmek [develop]

yearn for : özlemek, özlem duymak [miss, long for]

occurence : sıklık, vaka, olay [event, frequency]

implication : etki, izlenim [effect, impact, influence]

requirement : zorunluluk, gereklilik [compulsion,
obligation]
facility : tesis, imkan
attitude : tavır, tutum, davranıĢ [aciton, behaviour]
result from :-den kaynaklanmak [stem from, come from,
emerge from, originate from, derive from]
take out : çıkarmak
pull over : kenara çekmek [araç]
rely on : kullanmak, bel bağlamak, güvenmek

go off : 1. patlamak [explode] 2. çürümek [decay]

severity : acı, Ģiddet

longevity : uzun yaĢam

noun noun : adjective clause omit
life expectancy : ömür

facility : tesis, imkan

demand for : talep
controversy : anlaĢmazlık, tartıĢma [dispute,
disagreement]

precision : netlik, doğruluk, kesinlik [accuracy]

because of + noun

because of the fact that SVO

abundantly : bol miktarda, çok miktarda