Professional Documents
Culture Documents
KAN DOLAŞIMI
Prof.DR.M.Bahri EMRE
Sol atrium
Sol ventrikül
Aort ile tüm bedene dağılır
Dokularda oksijen verilir CO2 alınır
Kılcal venalar olarak başlar
Vena cava caudalis
Vena cava cranialis
Sağ atrium
Kesenin parıetal ve vıseral olmak üzere iki yaprağı vardır ve ikisi arasında içi sıvı ile dolu bir
boşluk oluşmuştur. V i s e ral yaprak kalbin dış yüzüne sıkı sıkıya yapışan ve kalbin dış katını
oluşturan epikarttır. Damarlara yapışmış olan parietal yaprak esneme yeteneği az, fibröz
iplikçiklerden yapılmıştır. Kalp kesesi içindeki sıvı, iki yüz arasındaki kayganlığı sağlar.
Başlıca görevleri şunlardır:
1) Kalbin aşırı ölçüde genişlemesine engel olmak,
2) Kalp çalışması için düzgün bir yüzey sağlamak,
3) Kalbi bir ölçüye kadar sabit bir durumda tutmak,
4) Bir emme gücü yardımıyla kalbin gevşemesine yardım etmek.
Perikart, çarpma ve vurma gibi her türlü mekanik etkilerden ve sarsıntılardan kalbi koruduğu
gibi, kalbin çalışmasını (büzülüp, gevşemesi) kolaylaştırır ve hareketler sırasında, sürtünmenin
ve ısınmanın olumsuz etkilerine engel olur. Sıvı alış verişi, kalp kesesi ile kılcal damarlar
arasında olur. Kılcallardan çıkan sıvılar, hücrelerarası boşluğa geçer ve oradan doğrudan
doğruya kese içine difüze olur.
Refrakter dönem
Kalp kasında tetanoz oluşmaması
Merdiven olayı
Kalbin otomatik ve düzenli olarak çalışması için gerekli uyarımları yaratan, sinir teli ve
ganglion hücrelerinden zengin iki düğüm ve onları karıncık kasları içinde belirli sürelerle çeşitli
bölgelere ileten özel bir sistem vardır. Böylece insan ve sıcak kanlı hayvanlarda atrium ve
ventrikülüsler ritmik olarak kasılıp, gevşerler.
Birinci düğüm (Keith-Flack d.). Bu düğüme sino-oriküler d. ya da sinüs d. de denir.
Sinüs d. düğümü alt ve üst ana toplardamarların sağ kulakcığa açıldıkları yerde, epikardiyumun
altında ve kulakcığın arka duvarında sulcus terminalise yakın yer almıştır
İkinci düğüm (Aschoff-Tawara d.). Yine sağ kulakcıkta alt kesimde ve kulakcıklarla,
karıncıklar arasındaki bölgede sinus coranarius'un açıldığı yere yakın bulunur. Aschoff-Tawara
düğümüne atrioventriküler d. ya da oriküloventriküler d. adı da verilir.
Kalbin çalışmasını sağlayan ve Keith-Flack düğümünden çıkan uyarımlar hiçbir aracı olmadan
ve ışınsal (radyal) bir biçimde kulakcık kasları içinde aşağı ve sola doğru yayılır.Böylece önce
sağ kulakcık, sonra sol kulakcık kasları büzülürler. Uyarı dalgasının her iki kulakcık kasına
ulaşması için geçen sürenin çok küçük olması nedeniyle, pratikte iki kulakcığın birlikte
kasıldıkları kabul edilir.
Özel iletim sistemi Karıncık kasları içinde uyarı dalgasının iletimi, kulakcıklardaki gibi kendi
kas telleri ile olmaz. Aschoff-Tawara düğümüne gelen uyarı dalgaları (eksitasyon) buradan
sonra özel bir sistemle iletilir ve endokardiyumun altından tüm kalbe yayılır. Böylece uyarım
kulakcıklarından karıncıklara geçmiş olur. Bu sistem H i s demeti, His demeti sağ ve sol dalı
ile Pürkinje ipliklerinden oluşmuştur.
His demeti ikinci düğümden başlar ve karıncıklar arası perdenin üst kesimine kadar kısa bir
kökle devam eder, burada sağ ve sol dallara ayrılarak karıncıklar arası perdenin endokardı
altında aşağı iner. Karıncıkların endokardiyumu üzerinde Pürkinje iplikleri denen ve
epikardiyumun altına kadar karıncık kasları ve m.papillaris ler içinde çok ince dallarla son
bulurlar. Bu tellerin uçları kalbin kas telleri ile kaynaşır. Pürkinje iplikleri ruminantlarda ve
tektırnaklılarda endokardiyum altındaki bölgede çoktur. Birinci düğmüden çıkan uyarı
dalgasının karıncıklara kadar gelmesi için geçen süreye i 1 e t i m süresi adı verilir. Uyarı
dalgasının kulakcık kasları içindeki hızı 1 m./sn. atrioventriküler düğümde 10-20 cm./sn.,
4
N.vagusun uyarılmasında sağ n.vagusun (birinci düğüme yayılması nedeniyle)sola göre daha
belirgin bir etkisi görülür.N.vagusun tonusu süreklidir ve kalp her an bir gemleyici etki
altındadır.
Bu nedenle kalbe gelen parasempatik sinir kesilince, kalbin çalışması hızlanır. Hızlanma
çeşitli hayvanlarda değişik ölçüde olur. Kalp atımları dinletti durumunda düşük olan
sporcularda, (beden ağırlığına oranla daha büyük kalbi olan) atletik tip hayvanlarda;
n.vagusların kesilmesinde kalp çalışması çok hızlanır.Örneğin,normal olarak kalp atım sayısı
205 olan ada tavşanlarında n.vagusun kesilmesinde kalp atım sayısı % 56 oranında bir artışla
321'e yükselir
N.Accelerantes'in uyarılmasında kalbin çalışması hızlanırHızlandırıcı sinir, n.vagusa zıt olarak
ventrikül kaslarına da etkilidir. Hızlandırıcı sinir kalbin atım sayısını yükselttiği gibi, bazı kez
vurum kuvvetini de arttırır. Frekansta yükselme, birinci düğümün, atım hacminin çoğalması,
doğrudan doğruya kalp kasının etkisiyle olur. Eğer atım sayısı yükselmiş ise, atım hacmi aksine
düşer.
N.vagus ve n.accelerantes kalbin çalışması üzerine zıt yönde etki yapan iki sinirdir. Birincisi
kalp çalışmasını yavaşlatır, ikincisi ise hızlandırır.
Bu iki sinirin kalp üzerine olan etkisi bir koşu atında daha hızlı koşmayı sağlayan kamçı ile
yavaşlamayı ve hayvanın durmasına yarayan, dizginlere benzetilebilir
N.vagusun kalp üzerine olan etkisi n.accelerantes'ten daha belirgindir. Bu iki sinir birlikte
uyarıldıklarında, kalpte sadece n.vagusun etkisi görülür Kalbin çalışması yavaşlar
Kimyasal değişimlerle uyarılan diğer dalları ise, yine çatallanma bölgesinde yer alan glomus
caroticumdan çıkarlar.
Bu iki kol Hering sinirini oluşturarak büyük bir bölümü n.glossopharyngicus içinde vazomotor
olayları ve kalbin çalışmasını düzenleyen merkezlere giderler.
Kan basıncı arttığında depressör merkez ,kan basıncı düştüğünde pressör merkez devreye
girer.
Elektrotrop etki: Zar dinlenti potansiyelinin azalıp çoğalmasıdır. N.vagus zarın potasyum
iyonlarına karşı geçirgenliğini artırarak zar dinginlik potansiyelini azaltır, buda uyarılma
yeteneğini artırır ve uyarımın iletimi yavaşlar. N.accelerantes zıt etki yaparak zar dinginlik
potansiyelini artırır, kalp atımlarını hızlandırır.
KALP ÇALIŞMASININ DÜZENLENMESİ
Starling yasası. Toplardamarlardan kalbe gelen kan miktarı ya da atardamar basıncı
değişmesinin kalp üzerin-deki etkileri, canlı bir organizmada kesin biçimde gösterilemez.
Çünkü kan miktarının ya da atardamar basıncı değişiminin etkisi sinir ve hormonlarla
düzenlenir. Bu nedenle, 1914 yılında Starling ve arkadaşları, çevresel dolaşıma özgü olan bu
faktörlerin etkilerini yapay kalpakciğer dolaşımında incelemişlerdir.
Vücuttan ayrılmış böyle bir kalp sinir sisteminin ve hormonların düzenleyici etkilerinden
yoksundur ve çeşitli koşullara belirli bir uyum yeteneği vardır. Bu uyum yeteneği ve yedek güç
Starling'in yapay kalp-akciğer dolaşımında oldukça kolay gözlenebilir. Böyle bir kalbin
aşağıdaki yetenekleri bulunmaktadır:
1.Toplardamar sistemi yerini tutan deponun yükseltilmesi ya da v.cava cranialis'teki ayarlı
kıskacın gevşetilmesi, kanın hızla kalbe akmasını sağlar. Bu artan kan da kalp boşlukların' fazla
gerer, genişletir. Bu fazla germe ve genişleme sonucunda diyastolde karıncıkların hacminde de
artma gözlenir. Toplardamarlardan gelen kan miktarı arttığında sistolik kan hacminde de artma
meydana gelir. Bu duruma göre her sistolde atılan kanın hacmi diyastol sırasında biriken kan
miktarı ile doğru orantılıdır.
2.Atardamarların direnci arttırılırsa yani kalbe gelen kan miktarı değişmez tutulup, atardamar
kan basıncı arttırılırsa kalp buna da uyum gösterir. Atardamar basıncı arttığında kalp
başlangıçta tüm kanı boşaltamaz. Toplardamarlardan gelen yeni kan karıncıktaki bu kanla
karışır. Dolayısıyla kalbin diyastolik hacmi artar ve kalp her sistolde daha kuvvetli kasılarak,
normal sistolik hacme hemen he-men eşit bir miktar kanı dolaşım sistemine gönderir ve kalp
artık artan damar direnci sonucunda oluşan bu yüksek atar-damar basıncına uyum gösterir.
Gerek toplardamarlardan kalbe gelen kan miktarının, gerekse atardamar basıncının artması
sonucunda, diyastolde karıncıkların çeperi gerilir, karıncık hacmi artar. Karıncık hacminin
artmasına kas tellerinin başlarının uzaması neden olur. Kalbin her kasılmasında açığa çıkan
mekanik enerji, kalp kası tellerinin uzunluğuna bağlıdır ya da tellerin boyunun bir işlevidir. Bu
duruma göre her sistolde atılan kanın hacmi, diyastol sırasında toplanan kan miktarıyla doğru
orantılıdır. Buna Starling kalp yasası denir.
Bu mekaniksel düzenleme özellikle kalbin büyümesi (hipertrofi) ile ilgili durumlarda, örneğin
hipertansiyonda ya da kapak yetmezliğinde önem kazanır. Sporcuların kalbinin bazen
genişlemesi, toplardamarlardan kalbe fazla kanın gelmesi ve diyastolik hacmi arttırması
sonucunda oluşur.
Ağır kalp kası hastalıklarında yukarıda açıklanan Starling uyum mekanizması azalmış ya da
tüm ortadan kalkmış olabilir. Bu durumda vücudun artan yerime ya da gereksinimine uyum
gösterme olanağı yoktur. Burada kalp dışı düzenlenme mekanizmaları zorunludur. Bu durumda
sempatik sinir sisteminin impuls'ları ve böbreküstü bezi hormonlarının (adrenalin ve
noradrenalin) inotrop etkileri (kalp kasının kasılma gücünün değişmesi) büyük önem
taşımaktadır.
9
HORMONLARIN ETKİSİ
Böbreküstü bezinin medulla bölgesinden salınan adrenalin ve noradrenalin sempatik sinir
uyarısının gösterdiği etkiyi gösterir ve kalp çalışmasını artırır.
Oysa asetilkolin uygulaması n.vagus'un uyarılması sonucunda görülen etkiyi gösterir.
Asetilkolinin pek azı kan yoluyla kalbe ulaşarak etkir. Daha çok yerel olarak parasempatik
(n.vagus) sinir telleri uçlarında oluşur ve impulsları iş yapan organlara (efektör) iletir. Fakat
kalp üzerindeki asıl düzenleyici etki adrenalin ya da noradrenaline düşmektedir.
Kalbin çalışması üzerine etkili diğer bir hormon da tiroksindir. Tiroit bezinin çok çalışmasında
bazal metabolizma hızı artar, bunun sonucunda kalp çalışması hızlanır, taşikardi oluşur. Tiroit
bezinin az çalışmasında ise, tiroksin salınımı azalır ve kalp çalışması yavaşlar, bradikardi
oluşur.
İNORGANİK MADDELE
Kalsiyumun etkisi. Ca++ iyonları atımları hızlandırır. Sistoller güçlenir ve tam gevşeme olmaz.
Kalsiyumun etkisi devam ederse kalp sistol halinde durur (kalsiyum katılığı, sistolik tendens).
Potasyumun etkisi. K+ iyonları gevşetici olarak etkir. Kalpte uyarımın iletimi ve hareketler
yavaşlar, kasılma yeteneği azalır. Atrioventriküler blok görülür. Aritmi ve fıbrilasyon oluşur.
Etki devam ettiğinde kalp diyastolde (diyastolik tendens, potasyumun duraklatılması) durur.
Ayrıca atım sayısı yaş, boy, cinsiyet, ruhsal durum, ısı, kanın bileşimi, solunum ve kassal
çalışma gibi çeşitli koşullar ve fizyolojik faktörlerle değişir.
Yaş ve boy. Genellikle genç olanlarla ufak boylu olanlarda kalbin atım sayısı fazladır.
Yaşlandıkça sayı azalır. Örneğin, insanlarda ortalama olarak 10 yaşında 90, erginlerde 70 ve
ihtiyarlarda 60'dır. Bu değer yeni doğanlarda 140 iken bir yaşında 120' ye düşer. Bir-ondört
günlük taylarda 80-160 iken 3-12 aylık taylarda 48-76' dır. Normal bir köpekte 80 olan kalp
atım sayısı,' aynı yaşta küçük bir köpekte 120 kadardır.
C i n s i y et. Kalp atım sayısı dişilerde erkeklerden daha hızlıdır. Örneğin, inekte 60-80 olan
atım sayısı boğa ve öküzde 39-60 arasında değişir.
R u h s a l d u r u m. Heyecan, sevinç, öfke ve korku gibi ruhsal olaylar atım sayısını yükseltir.
Buna karşın, neşesizlik, üzüntü, keder, ruhsal çöküntü (depresyon) ve dehşet kalp çalışmasını
yavaşlatır.
I s ı. Isı yükselmesinde kalp çalışması hızlanır, fakat miyokardın kasılma yüksekliği azalır.
Ateşli hastalıklarda beden ısısının bir. Santigrat yükselmesinde dakikadaki atım sayısı· 15 kadar
artar. 400C da sinüs düğümünde geriye dönebilen bir felç oluşur ve kalp durur. Böyle bir kalp
soğutulduğunda tekrar çalışabilir, fakat 60C de artık geriye dönülemeyen bir ısı katılığı oluşur.
K a n ı n b i l e şi m i. Kalbin aldığı oksijen miktarı azalırsa önce kalp çalışması hızlanır, daha
sonra n. vagusun etkisi ile bir yavaşlama görülür.
S o l u n u m. Med. oblangatadaki solunum merkezinin etkisi ile soluk almada kalbin çalışması
hızlanır, buna karşın soluk vermede yavaşlar.
K a s s a l çal ı ş m a. Egzersiz sırasında kalbin atım sayısı fazlalaşır ve belirli bir sınıra kadar
yapılan işin derecesine göre artar. Kalbin çalışması hızlandığında diyastolik doIma süresi ve
kalbin dinlenme dönemi kısalır.
KALP SESLERİ
İnsan ve hayvanlarda göğüste kalbin bulunduğu bölge kulak, stetoskop ya da fonendeskop ile
dinlendiğinde kalp vuruşlarına eşlik eden bir takım gürültüler duyulur. Bunlara kalp sesi denir.
Birinci ve ikinci kalp sesleri. Kulakla duyulan iki çeşit kalp sesi vardır. Birinci kalp sesine,
sistolik kalp sesi, ikinci kalp sesine, diy a s t o l i k kalp sesi adı verilir. Buv... dup biçiminde
belirgin olarak işitilen bu seslerden sonra uzun süren bir dinlenme dönemi gelir. Birinci ve
ikinci sesler arasındaki kısa ara, karıncıkların sistol süresine; ikinci sesin bitimi ile birinci sesin
başlangıcı arasındaki uzun ara da diyastol süresine eşittir. Birinci kalp sesi kuvvetli, derin ve
uzundur. Karıncıkların sistolu ile başlar, gerilme ve fırlatma evreleri süresince duyulur.Süresi
insanda 0.14 sn., köpekte 0.08-0.09 sn. kadardır. İkinci kalp sesi net, t i z ve kısadır. Diyastolun
başlangıcında duyulur ve süresi insanda 0.11 sn., köpekte,0.05-0.06sn.kadardır.
Üçüncü ve dördüncü kalp sesleri. Kulakla duyulmayan, fakat özel araçlarla (fonokardiyograf i)
kaydedilen fizyolojik iki kalp sesi daha vardır. Pratik değerleri olmayan bu sesler üçüncü ve
dördüncü kalp sesleri diye adlandırılır. Üçüncü kalp sesi ikinci sesten sonra gelir ve bazen 10-
20 yaşlar arasındaki gençlerde kulakla duyulabilir. Diyastolun çabuk dolma döneminde
11
oluşarak 0.04 sn. sürer. Dördüncü kalp sesinin frekansı çokdüşük olduğu için kulakla duyulmaz,
ancak özel araçlarla yazdırılabilir. Kulakcıkların sistolünden, karıncıkların izometrik
kontraksiyon döneminin başlangıcına kadar sürer. Birinci kalp sesinden az önce oluşan
dördüncü ses, çoğunlukla birinci kalp sesine karışır.
1.Kalp Sesi
a.Ventrikül kaslarının büzülürken çıkardığı ses.
(Kassal faktör)
b.Kanın atriuma geri dönmesini önlemek üzere gerilerek kapanan atrio-ventriküler kapakların
titreşimi.
(Kapaksal faktör)
2. Kalp Sesi
Diyastolde kalp içindeki basıncın düşmesiyle damar içindeki kanın kalbe geri dönmesini
önlemek üzere kapanan sigmoid kapakların titreşimleri.
ATTA KALP SESLERİ
Sol ventrikül sesi
4.-5. interkostal bölge
Sağ ventrikül sesi
Sağda 3.- 4. interkostal bölgede, göğüs boşluğunun alt üçte birinin alt yarısında.
Pulmoner kapakcık sesi
Sol kesimde 3. interkostal bölgede göğsün alt üçte birinin yarıya bölen çizginin altında.
Aort kapakcıkları sesi
Solda 4. interkostal ve omuz ekleminden geçen yatay çizginin 1-2 parmak altında.
Solda 4. inter kostal boşluğun omuz ekleminden geçen yatay çizginin hemen altında.
ELEKTROKARDİYOGRAFİ
Kalp çalışması sırasında oluşan aksiyon akımlarının kaydedilmesi ve yorumlanması ile uğraşan
bilime elektrokardiyografi denir. Bu amaçla kullanılan aygıt elektrokardiyograf, kağıt üzerine
çizilen eğri elektrokardiyogram adını alır ve kısaca ECG ya da EKG harfleri ile gösterilir.
Elektrokardiyografi kalp ve damar hastalıklarının tanı ve incelenmesinde kullanılan bir
muayene yöntemidir.
Elektrotlar: Bedene yayılmış olan aksiyon akımını dokulardan alan derivasyon kordonu
uçlarına takılan, iletken ve polarize olmayan levhalara elektrot denir. Ekstremite ve göğüs
olmak üzere iki çeşidi vardır.
Elektrot Macunları: Elektrokardiyogram kaydederken derinin direncini düşürmek ve dokularla
elektrotlar arasında akım geçişini kolaylaştırmak için kullanılan maddelerdir.
Derivasyonlar
Kalbin çalışması sırasında oluşan aksiyon akımları bedenin her kesimine yayılır. Bu nedenle
EKG deneme hayvanlarında kalp üzerinden yazdırıldığı gibi, organizmanın iki değişik
noktasından da kaydedilebilir. Ancak eğrilerin standart olabilmelerini sağlamak amacıyla
belirli noktalar seçilmiştir. Bedenin değişik iki noktasının elektrota bağlı kablolarla aygıta
bağlanmasına derivasyon denir.
Derivasyonlar, ekstremite (kol ve bacaklar), prekordiyal (göğüs) ve özel olmak üzere üç
kümede toplanabilir.
EKSTREMİTE DERİVASYONLARI
1.Bipolar ekstremite derivasyonları. Bu derivasyonlar iki elektrot arasındaki potansiyel farkını
kaydederler. I,II, III olarak romen rakamlarıyla gösterilirler. Diğer adları standart ekstremite
derivasyonlarıdır ve Dl' D2' D3 harfleriyle de belirtilirler. Einthoven kuramına göre kalp frontal
bir düzlem üzerinde bir eşkenar üçgenin ortasında bulunur. Bu üçgenin köşelerini sağ omuz,
sol omuz ve pubis 'oluşturur. Elekttotlardan biri sağ kola, diğeri sol kola bağlanırsa I.
derivasyon, sağ kol ve sol bacağa bağlandığında II. derivasyon, sol kol ve sol bacağa
bağlandığında III. derivasyon kaydedilmiş olur. Bu derivasyonlar kalp ritminin incelenmesinde
kullanılır.
2.Arttırılmış ünipolar ekstremite derivasyonlan. Voltajları yükseltilmiş tek kutuplu
derivasyonlardır. aVR, aVL, aVF harfleri ile gösterilirler.
Wilson ve arkadaşları EKG kaydederken-derinin direncini ortadan kaldırmak için, sağ bacak
dışında üç ekstremiteden gelen tellerin her birini 5000 om ' luk dirençlerden geçirerek birleştirip
gerilimi sıfıra yakın bir kutup elde etmişlerdir. Buna Wilson'un merkez ucu (sentral terminali)
denmiştir. Galvanometrenin yani elektrokardiyografın negatif (-) kutbu Wilson'un merkez
ucuna bağlanır ve bu elektrota nötral elektrot (i n d i f er e n t elektrot ) denir. Galvanometrenin
diğer kutbuna (pozitif) araştırıcı elektrot eklenir ve bedenin değişik noktalarına konularak
kayıtlar yapılabilir. Bu elektrot sağ koldaysa R, sol koldaysa L ve sol bacaktaysa F harfi ile
gösterilir.
13
Wilson' un merkez ucuyla kaydedilen derivasyonlar da voltaj düşüktür. Voltajı arttırmak için
Goldberger, üç ekstremiteden gelen telleri doğrudan doğruya birbirleriyle birleştirerek
Goldberger merkez ucunu (sentra1 terminal ) yapmıştır. Böylece pratik olarak sıfır gezilimli bir
kutup elde edilmiştir. Bu uçla EKG kaydedilirken, merkez uçla, derivasyonu kaydedilecek
ekstremite arasındaki bağlantı kesilir ve araştırıcı elektrot bağlanır ki buna Goldberger yöntemi
denir. Bu elektrot sağ koldaysa R, sol koldaysa L ve sol bacaktaysa F harfi ile gösterilir.
GÖĞÜS (PREKORDİYAL) DERİVASYONLARI
Mültipl ünipolar prekordiyal derivasyonlar.Wilson merkez ucu ile araştırıcı elektrot arasında
kaydedilen tek kutuplu bir derivasyondur ve (V) harfi ile gösterilir. Araştırıcı elektrotun göğüs
üzerinde çeşitli noktalara konması nedeniyle de multipl bir derivasyondur. Araştırıcı elektrotun
göğüs üzerindeki yeri sayılarla gösterilir ve(V) harfinin sağ altına yazılır. İnsanlarda en çok
kullanılan göğüs derivasyonları V1'V2'V3'V4'V5 ve V6 dır.
İnsan ve hayvanlar arasındaki değişik anatomik yapı nedeniyle her iki türde kalbin elektriksel
ekseni birbirinin aynı değildir. Ekstremite derivasyonlarının maymunlar dışında diğer
hayvanların çoğunda kalbin uzun eksenine olan durumu insanınkinden farklıdır.İnsan ve
hayvan EKG'larında sadece dalgaların biçimi, yükseklik ve derinlikleri (amplitüdleri) ile
voltajları biraz değişiktir. Fakat depolarizasyon ve repolarizasyon olayları sırasında oluşan
dalgalar esas olarak birbirine benzer.Bu nedenlerle insanlarda uygulanan ekstremite
derivasyonları hayvanlarda da kullanılır.
Köpeklerde ön bacaklarda dirsek ekleminin, arka bacaklarda diz ekleminin hemen üzerine
timsah ağızlı küçük kıskaç elektrotlar takılarak standart bipolar ekstremite derivasyonları (I, II,
III), artırılmış unipolar ekstremite derivasyonları (aVR, aVL, aVF) yazdırılır.
Köpek ve kedilerde kullanılan göğüs derivasyonları ise; CV5RL (sağda beşinci interkostal
aralığın sternuma yakın kenarı), CV6LL (solda altıncı interkostal aralığın sternuma yakın
kenarı), CV6LU (altıncı interkostal aralığın kostakondral birleşim yeri), V10 (yedinci sırt
omurunun dorsal spinosusu üzeri)’dur.
oktur. Vektörün ucu akımın yönünü, uzunluğu da miliVolt cinsinden elektrik potansiyellerinin
değerini (voltajı) ve göreceli (rölatif) olarak elektromotor kuvvetin miktarını verir.
Vektörle sıfır çizgisi arasındaki açı, elektriksel eksenin derece cinsinden değerini verir. Uyarı
dalgası kalp içinde ilerlerken elektromotor kuvvetler sürekli olarak değişerek çeşitli elektriksel
eksenler oluşur. Böylece eksenin yön ve büyüklüğü bir kalp döneminin her anında değişir. Bir
kalp döneminde her an meydana gelen ve kaydedilen ortalama eksen vektörlerinin uçlarının
birleştirilmesinden oluşan şekle v e k t ö r k a r d i y o g r a m denir. Uyarı dalgasının sağ ve sol
karıncık içindeki iletim farkı, kalbin göğüs boşluğundaki durumu, iki karıncık arasındaki
büyüklük farkı, bireyin muayene sırasındaki durumu (ayakta durma, oturma, arka üstü ya da
yan yatma) ve solunum hareketleri gibi etmenler eksenlerin yön ve uzunluklarına etkiyerek
elektrokardiyogramda dalgaların değişmelerine neden olurlar. Bipolar ekstremite
derivasyonlarında R dalgasının yüksekliği kalbin elektriksel eksenindeki sapmalara göre
değişir.Kalbin enstantane ve ortalama olmak üzere iki çeşit elektriksel ekseni vardır.
1.Enstantane elektriksel eksen. Vektör ile gösterilen elektromotor kuvvetlerin herbiri kalbin
oandaki elektriksel eksenini gösterir ve kalbin enstantane elektriksel ekseni olarak tanımlanır.
Belirli bir anda elektromotor kuvvetlerin tümünün cebirsel toplamına kalbin o andaki
(enstantane) elektriksel ekseni denir.
2.Ortalama elektriksel eksen. Bir kalp dönemi boyunca elektrokardiyogramda bulunan
dalgaların çizilmesi sırasında anlık eksenlerin tümünün ortalamasıdır. QRS dalgalarının
çizilmesinde meydana gelen ortalama elektriksel eksene, QRS kompleksinin ya da de
polarizasyonun ortalama elektriksel ekseni denir. T dalgasına ilişkin olana re polarizasyonun
elektriksel ekseni adı verilir. Genel olarak kalbin elektriksel ekseni deyimi ile QRS'in ortalama
elektriksel ekseni ifade edilir. R dalgası kaydedildiği zaman oluşan anlık elektriksel eksene,
QRS kompleksinin büyük ekseni ya da R ekseni denir. Normal olarak kalbin ortalama
elektriksel ekseni göğüs boşluğu içindeki anatomik eksene uygun olup insanlarda kalbin
tabanından tepesine doğru, yukardan aşağıya ve sağdan sola eğimlidir.
1. Einthoven üçgen yöntemi. Einthoven frontal düzlemde sağ kol, sol kol ve sol bacak olarak
üç ekstremiteyi birleştirerek eşkenar bir üçgen yapmıştır. Kalbi de göğüs boşluğu içinde,
tabanı yukarda ve tepesi aşağıda olarak bu üçgenin ortasına yerleştirilmiş elektromotor bir
kuvvet olarak kabul etmiştir .Ekstremite derivasyonlarında elektrotlar bu üçgenin köşelerine
konur ve sağ kol (R), sol sol kol (L), sol bacak da (F) ile gösterilir. Kenarlar da derivasyonları
gösterir. Böylece üçgenin üst kenarı I. sağ kenarı II. ve sol kenarı da III. derivasyonu
simgeler.Eksen sapmaları kolayca görülebilmesi için bu eşkenar üçgen bir çemberle
çevrilmiştir. Kalpten çıkan aksiyon akımları üçgenin köşelerinden ekstremitelere yayılır.Her
16
bir kenarınorta noktasında gerilim (elektriksel potansiyel fark) sıfır kabul edildiğinden bu
noktalar sıfır olarak işaretlenir. Bu noktalardan çıkan dikmeler birleştirilirse hem üçgenin, hem
de çemberin merkezi bulunmuş olur.
Bu yöntemle elektrokardiyogramdan kalbin ortalama elektriksel eksenini hesaplamak için, I.
ve III. derivasyonlardan yararlanılır. Bir elektrokardiyogramda I. derivasyonda QRS
kompleksini oluşturan ve izoelektrik çizginir, altında bulunan negatif defleksiyonlar ile
üstündeki pozitif defleksiyonun cebirsel toplamı bulunur. Bu değer pozitifse Einthoven üçgenin
I. derivasyonu belirleyen üst kenar üzerinde sıfır noktasının sağına, negatifse soluna, göreceli
birimler olarak işaretlenir. Bu noktadan üçgen içine bir dikme çizilir. Aynı biçimde III.
derivasyonda QRS dalgalarının cebirsel toplamından elde edilen değer bu derivasyonu gösteren
sağ kenar üzerinde işaretlenip dikme çıkılır. Böylece elde edilen iki dikmenin kesiştiği nokta
üçgenin merkezi ile birleştirilince ortalama elektriksel ekseni gösteren vektör elde edilmiş olur.
I.Derivasyon
+7 -2 = +5
III.Derivasyon
+9 -1 = +8
2_ Bayley'in çift üç eksenli sistemi. Bu yöntemin da yanağı öncekinin benzeridir. Bayley'in
çift üç eksenli sisteminde, yatay çap ile 60°'lik bir açı yapan iki oblik çap vardır. Şekli bir saat
göstergesi gibi düşünürsek I. derivasyonu gösteren yatay çizginin, saat 3'e rastlayan noktası O°,
saat 9'a ait ucu ise + 180° olarak işaretlenir. Bu çapa göre çemberin üst yarımındaki dereceler
(-), alt yarımındakiler ise (+) olarak değerlendirilmiştir. Bu duruma göre -120° ile +60o
arasını birleştiren doğru II. derivasyonu simgelemektedir. Bunun gibi -60° ile +120°'yi
birleştiren çizgi de III. derivasyonu oluşturur. Ayrıca VR, VL, VF derivasyon eksenleri
merkezden geçmek üzere diğer üç eksenle 30°'lik açı yapacak biçimde yer alır. Kalbin
ortalama elektriksel eksenini hesaplamak için bipolar ekstremite derivasyonlarından herhangi
ikisinden, özellikle I. ve III. deri-vasyonlardan yararlanılır. Her iki derivasyonda ve QRS
kompleksini oluşturan pozitif ve negatif dalgaların cebirsel toplamları hesaplanır. Bu değer I.
derivasyonda pozitif ise, bu derivasyona ilişkin doğrunun merkezinden 0°'ye doğru, negatif ise
merkezden +180°'ye doğru ve I. derivasyon çizgisi üzerinde göreceli birimler olarak işaretlenir
ve bu noktada I. derivasyon çizgisine dikme çıkılır. III. derivasyonda pozitif değerler çemberin
17
alt kesiminde, negatif değerler ise üst kesiminde işaretlenir ve bulunan noktadan yine bir dikme
çıkılır. Böylece elde olunan iki dikmenin kesiştiği nokta merkezle birleştirildiğinde ortalama
elektriksel ekseni belirtir.
ATARDAMARLARDA KANIN AKIŞ HIZI
Kararlı (laminer) akış ;Kan damarlar içinde genellikle kararlı (laminer) bir şekilde akar ve akış
sessizdir.Yani, kan damarın tam ortasında en hızlı akar ve damar çeperine doğru gittikçe hız
azalır ve çeperle değide bulunan kanın akışı hiç yoktur. Çünkü damar çeperiyle değide olan kan
çepere yapıştığından hiç hareket etmeyen bir sıvı katmanı oluşturur. Buna komşu olan kan
katmanı bu hareket etmeyen kan üzerinde kayarak gider. Ortaya doğru gelen kan katmanı, diğer
kan katmanı üzerinde kayar. Böylece damarın ortalarına rastlayan kan katmanı en fazla hareket
etmiş olur.
Türbülan (girdaplı) akış. Çapı değişmeyen düz bir boruda akan bir sıvının laminer özelliğini
kaybedip, türbülan akış özelliğini kazanması Reynolds'un bulduğu R = PDVformülü ile
açıklanmaktadır. Bu formülde R = Reynolds sayısı, P = sıvının özgül ağırlığı (gr./ml.), D =
borunun ya da damarın çapı (cm.), V = sıvının ortalama akış hızı (mlisn.), Z = sıvının (kanın)
viskozitesi. Bu formüle göre, çapı değişmeyen bir borunun içinden geçen sıvının viskozitesi
düşük, akış hızı yüksek, özgül ağırlığı büyük ise R değeri büyük olur. Reynolds sayısı ne kadar
büyük olursa, türbülan akış olasılığı o oranda fazladır. Kanın özgül ağırlığı, viskozitesi ve
damar çapı hemen hemen değişmez durumda olduğundan, bu formüle göre insanda kan akışının
türbülan hale gelmesinde en önemli etmen kanın akış hızıdır. Örneğin, yapılan araştırmalar
sonucunda düz bir kan damarında Reynolds sayısı (R değeri) 1000'den fazla olursa, kan akışı
türbülan olmaya başlar. Normalde, kanın akış hızı aort ve arteria pulmonalis gibi büyük
atardamarlarda oldukça yüksektir. Buralarda R değeri de büyüktür. Kanın bu yüksek akış hızı
özellikle sistolün maksimal fırlatma evresinde karıncıklardan hızla fırlatıldığında daha da
belirgin hale gelir. Bu durumda Reynolds sayısı kısa bir süre için kritik değeri aşabilir ve bunun
sonucunda kan akışı türbülan olabilir.
Dolaşımın bazı bölgelerinde kan akışı türbülan bir özellik kazanır. Türbülan akışta sıvı hemen
her yöne doğru akmaktadır ya da hareket etmektedir. Örneğin, derelerde bir daralma yerinde
suyun akış hızı arttığı zaman görülen girdaplara benzer.
Kan akışı türbülan olduğu zaman laminar akışa oranla çok büyük bir direnç oluşur. Bu durumda
sıvıyı boru içinde belirli bir yönde (ileri doğru) hareket ettirmek için daha çok enerjiye
gereksinim vardır. Laminer akış sessizdir. Türbülan akış titreşim yaratır ve bu nedenle
gürültülüdür. Kar dolaşımının bazı bölgelerinde türbülan akış sonucunda yaratılan gürültü
dinlenerek türbülan akış bölgeleri saptanabilir. Türbülan akış, çapı değişmeyen düz bir kanalda
akış hızı kritik bir değeri aştığında; daralmış bir yerden geçmek zorunluluğunda kaldığında,
akış keskin bir dönüş yaptığında ve kaba bir yüzeyden geçtiğinde oluşur. Türbülan akışın
meydana gelme olasılığına bu nedenlerden başka damarın çapı, kanın viskozitesi de etkilidir.
Bu kısa süreli türbülan akışın neden olduğu titreşimler büyük bir olasılıkla birinci kalp sesinin
oluşumuna katılır ve bu durum insanlarda görülür. Bundan başka türbülan akış, anemilerde,
kassal çalışmalarda, damar daralmalarında (stenoz), kanın dar bir yerden geniş bir yere geçmesi
sonucunda oluşur. Anemilerde kanın viskozitesi azalır, fakat dokuların oksijen gereksinimi
karşılanabilmesi için, kalbin dakika hacmi artar. Buna bağlı olarak da kanın akış hızı
artmaktadır. Bu durumda, anemilerde R değeri yükselir ve kanın akışı türbülan hale gelir.
18
Kassal çalışmalarda kanın akış hızı arttığından kalbe yakın büyük damarlarda türbülan akış
daha belirgin hale gelir. Kanın, kulakçıklardan atrio-ventriküler kapaklar arasındaki deliklerden
karıncıklara geçişi dar bir yerden geniş bir yere geçiş olduğu için yine türbülan akış oluşur. Şu
halde bir damarda kan akış hızı çok arttığında ya da daralmış bir delikten (stenoz) kanın normal
olmayan biçimde yüksek bir hızla akması, türbülan akış oluşmasına ve dolayısıyla üfürüm
(souffle) duyulmasına neden olur. Bu açıklama, kalp kapaklarının hastalıklarında duyulan
üfürümlerin esas mekanizmasını ortaya koyar.
ATARDAMARLARDA KAN BASINCI (TANSİYON)
Kalbin motor bir kuvvet olarak çalışması, damarların başlangıcı ile kalbe döküldükleri
nokta arasında basınç farkı yaratır. Bu fark nedeniyle kan damarlar içinde dolaşmaktadır.
Sistolde damarlara atılan kan kütlesi, bir yandan damar içinde hareket ederken, diğer yandan
damarlarda yüksek bir basınç oluşturur. Damarlar da sürtünme ve değme nedeniyle kan akımına
karşı bir direnç gösterirler ve basıncın bir kısmı ile genişleyip gerilirler. İşte kanın içinde
bulunduğu damar çeperlerine sürekli olarak yapmış olduğu, yan basınçlara, k a n b a s ı n c ı
deni r. Konu olan damara göre de atardamar basıncı, toplardamar basıncı ve kılcal damar basıncı
adlarını alır.
Atardamarlarda başlıca üç çeşit kan basıncı vardır.
Sistolik kan basıncı ya, da maksimal kan basıncı. Sol karıncığın sistolü sırasında oluşan
basınçtır.
Diyastolik kan basıncı ya da minimal kan basıncı. Bu basınç ise, sol karıncığın diyastolü
sırasında atardamar sisteminde basıncın azaldığı en düşük düzeye, başka bir deyişle yan basınca
diyastolik basınç denir. Kan basıncı diyastolde sıfıra inmez, belirli bir düzeyde kalır. Kalbin
damarlara kan atabilmesi için bu basıncı yenmesi gerekir.
Nabız basıncı, sistolik ve diyastolik basınçlar arasındaki farka denir. Nabız basıncı,
kalpten uzaklaştıkça azalır ve kılcal damarlarda sıfıra iner.
HAYVANLARDA KAN BASINCI
Yem alma, geviş getirme, uyarılma ve östrüs, hayvanlarda kan basıncını yükselten
nedenlerdendir. Gebelikte basınç, yavrunun doğacağı güne kadar yavaş, yavaş düşer. Doğum
anında belirgin olarak yükselir. Büyük hayvanlarda, başın ya da bedenin diğer kesimlerinin
durumunun değişmesinin kan basıncını değiştirdiği bildirilmektedir. A.carotis communis'ten
yapılan ölçümlerde kan basıncı; atta 170-194, öküz ve inekte 170, danada s 133-177, koyunda
110-140,keçide 118-135, k ö p e k t e 104-172, t a v u k t a 88-239, ördekte 76-170 ve güvercinde
118-176 mm.Hg. olarak bulunmuştur. Aynı değer akciğer atardamarında ise, atta 33-58,
köpekte 3-33, kedide 7.4-24.7 mm. Hg. basıncı olarak saptanmıştır.
KAN BASINCI ÜZERİNE ETKEN FİZYOLOJİK FAKTÖRLER.
Çeşitli nedenler ve kişinin ruhsal ve fiziksel durumuna bağlı olarak kan basıncı yükselir ya da
alçalır. Fakat basıncı düzenleyen mekanizmalar bunun normal sınırlar içinde tutulmasını
sağlar.
Yaş ve c i n s i y et. Kan basıncı doğumdan ergenlik çağına (puberte) kadar artarak normal
değere ulaşır.
19
Akkan dolaşımının çok önemli bir işlevi de hücrelerarası sıvının protein miktarını düşük bir
düzeyde tutmaktır. Öte yandan artan metabolizma sonucunda; hücrelerarası sıvı içinde çoğalan
metabolitler nedeniyle onkotik basınç, sıvı miktarı ve hücrelerarası sıvı basıncı yükselerek lenf
oluşumu hızlanır.
Hücrelerarası sıvıda proteinli maddelerin birikimi ve onkotik basıncın artması çok miktarda
lenf oluşumunun nedenlerindendir.
Alçak ısı (5 C°'dan az) ya da yüksek ısı (45 C°'dan fazla) kılcal damarlarda geçirgenliği ve
ultrafiltrasyonu artırarak lenf miktarını artırır.
Ayrıca kılcal etkinliği artıran oksijen azlığı, kanlanma (hiperemi) ve yangı gibi etmenler lenf
miktarını artırırlar.
Lenf oluşumu süreklidir. Boğada bir günde 20-30 L, inekte 100 L ve atta 25-50 L olan lenf
köpekte 650 ml kadardır.
Albümin, pepton, midye ve çilek gibi maddeler lenf miktarını artırır. Hipertonik tuz ya da şeker
çözeltisi intravenöz olarak verildiğinde lenf suyu ve lenfin genel miktarı geçici olarak artar. Bu
artan lenf içerisinde protein çok azdır. Lenf oluşumunu artıran maddelere lenfagog denir.
AKKAN AKIMI
Lenf damarları önce çok ince kılcal damarlar halinde hücrelerarası boşluktan başlar ve kalbe
doğru giderler. Çevreden kalbe yaklaştıkça birbirleriyle birleşerek gittikçe büyürler.
Sol kesimde ductus thoracicus, sağ kesimde truncus lymphaticus dexter adı verilen iki büyük
lenf damarı halinde sol ve sağ köprücük altı toplardamarlarına (v.subclavialara) ve üst ana
toplardamara (v.cava superior) dökülürler
Kılcal lenf damarları hücrelerarası boşlukta, doku hücrelerini çepeçevre saran ağlar yaparlar.
Kılcal kan damarlarının tersine, kılcal lenf damarlarında hücrelerin birleşme yerlerinde geniş
aralıklar vardır. Bu nedenle kılcal lenf damarlarının endoteli, kılcal kan damarlarından daha
geçirgendir. Nitekim proteinler, kılcal lenf damar çeperlerini kolayca geçerler.
Merkezsel sinir sistemi, kemik iliği, dalak pul pası, alveoller ve derinin yüzlek bölümleri
dışında bedenin her kesiminde lenf damarları bulunur. Lenf damarları yer yer kapakçıklar
taşıdıklarından lenf dolaşımı tek yönde olmak üzere çevreden kalbe doğrudur.
Lenf akımı sürekli olmadığı gibi, hızı da aynı değildir. Atın boyun lenf damarlarındaki hızı
saniyede 24-30 sm'dir. İnsanda yaklaşık olarak kan hızının % 1 'ine eşittir.
Lenf damarlarında basınç düşüktür ve toplardamarlardaki basıncın % l'i kadardır. Yaklaşık
olarak 1.5 mmHg düzeyine denk olan basınç çok değişkendir ve lenf damarlarının
başlangıcından toplardamarlara gidildikçe azalır.
Ritmik kasılmalar. Bağırsak villüslerinde olduğu gibi lenf damarları çeperinin bir kesiminde
düz kas telleri vardır. Bunların ritmik kasılmaları lenfin etkin olarak ileri doğru hareketini
sağlar. Lenf damarları yer yer kapakçıklar taşıdıklarından lenf akımı tekyönlüdür.
Solunumun etkisi. Soluk almada göğüs kafesinin genişlemesi sonucunda göğüs içi (intratorasik)
basıncın düşmesi ile toplardamarlarda olduğu gibi lenf damarlarında da bir emme oluşur. Bu
sırada kasılan diyafram da karın organlarını sıkıştırarak lenf damarları üzerine basınç yapar.
Kas hareketleri iskelet kaslarının kasılması, içlerinde ya da çevrelerinde bulunan lenf
damarlarını sıkıştırarak lenf akımını sağlar. Buna lenf pompası denir.