You are on page 1of 93

KONU: Gabriel García Márquez, “Kırmızı Pazartesi” adlı eserini, toplumun birey üzerinde bir

baskı aracı olarak kullandığı törelerin bir sonucu olarak gelişen namus cinayeti ekseninde

yapılandırmış ve bu cinayet üzerinden toplumsal yapıyı ve cinsiyet rollerini eleştirel,

sorgulayıcı bir yaklaşımla ele almıştır.

Eserin kurgusunun etrafında şekillendiği Santiago Nasar cinayetinde, toplumun kadın

üzerinden oluşturup yürüttüğü namus algısı, erkeklik-kadınlık rolleriyle ilgili kalıpları ve

kişilerle ilgili oluşturduğu önyargıları etkili olmuştur.

Kadınların toplumun kendilerine biçtiği rollerin ve cinsel sınırların boyunduruğu altında

yansıtıldığı bu düzende Nasar, töresel yasaların devlet yasalarının ve otoritesinin üstünde

görüldüğü toplumda, kanıtlara dayalı herhangi bir adli yargılamaya gerek duyulmaksızın;

namus olgusu tarafından elleri bağlanmış, bu cinayete mecbur bırakılmış Vicario kardeşler

tarafından öldürülmüştür.

İşleneceği önceden ilan edilmiş, herkes tarafından bilinen bir cinayetin gerçekleşmesine

kasaba halkı tarafından göz yumulmasının tek sebebi bireyselliği yok eden törelerin birey

üzerinde oluşturduğu baskıdır. Kasaba halkının, hayatını gelenek ve törelere dayalı olarak

biçimlendirmesi, bireyselliğin yok edildiği, insanların sürü psikolojisi içinde yaşamaya

mahkum olduğu; bu sınırları aşamadığı bağnaz bir sosyo-kültürel yapının oluşmasına yol

açmıştır.

Eserde yazar tarafından kullanılan şans, rastlantı ögelerinin toplumun törelerine ve isteğine

uygun şekilde Santiago’nun aleyhine işlemesi, odak figürün tüm eylemlerinin de bu kötü talih

durumuna eşlik etmesi, namusla ilgili işlenen suç karşısında ölümün kaçınılmaz olduğunun

okuyucuya aktarılmasında yardımcı olmuştur.


Eser, bir tutanak havasıyla anlatılan olaylar dizisinden oluşmaktadır, yaşanan bir dizi

talihsizlik, rastlantı sonucu Santiago, kaderinden kaçamamış; Vicario kardeşler tarafından

öldürülmüştür. Kişilerin Santiago’yu bu cinayete karşı uyarmaktan çekinmeleri veya cinayete

engel olmak için hiçbir eylemde bulunmamaları Santiago’nun ölümünün kaçınılamaz

olduğunu vurgulamak, talihin önüne geçilemeyeceği mesajını vermek içindir.

*Coğrafi konum – kendi içinde yaşayan bir kasaba – medeniyetten uzak – bu konuma sahip

mekanda içe dönük bir yaşamın sonucu olarak gelenekçi yaşam anlayışı

Anlatılan toplumda devlet otoritesinin zayıf olması, halkın geleneklerine ve törelerine bağlı

yaşamasına neden olur; bu da beraberinde namus cinayeti, azınlıklara ayrımcılık yapılması,

yoksulların zenginlere önyargılı yaklaşması gibi farklı toplumsal sorunları doğurur.

RÖPORTAJ TEKNİĞİ: Gabriel Garcia Marquez, Kırmızı Pazartesi adlı romanının kurgusunda

röportaj tekniğini çok farklı amaçlarla kullanmaktadır. Bu şekilde hem kahramanları, hem

toplumu tanıtmakta, hem de anlatıcının tutumunu ortaya koymaktadır. Bu yolla toplumsal

değerlerin bireyler üzerinde yarattığı baskının sonuçlarını gözler önüne sermektedir. Gabriel

Garcia Marquez, Kırmızı Pazartesi’de kahraman anlatıcı tekniğini kullansa da birçok kişiyle

yaptığı görüşmeleri bir araştırmacı titizliğinde işler. Böylelikle bir olaya bakan onlarca çift

gözün ve bu onlarca çift gözün gördüğünü algılayan onlarca aklın bakış açısını aktarır.

Araştırmaları sırasında Santiago Nasar’ın son günü olan o pazartesi gününü kiminin

yağmurlu ve kapalı, kiminin aydınlık bir gün olarak değerlendirmesi oldukça önemli bir ayrıntı.

Yazar Arap asıllı bir Kolombiyalının ülkenin yerlilerinden birileri tarafından namus uğruna (?)

öldürülüşünü birçok görgü tanığının ağzından aktararak doğrunun insandan insana göreceliği

hakikatini hatırlatmaktadır.

Yazar, eserindeki toplumsal yapıyı, toplumsal değerleri ve bu toplumda bireylerin maruz

kaldığı baskıyı gözler önüne sermek için röportaj tekniğinden yararlanmaktadır. Röportaj
tekniğinin kullanımı, halkın bu cinayetle ilgili hatırladıklarının tutarlılığını sorgulamak ve

yaşadıkları toplum baskısını yansıtması bakımından önemlidir.

Son olarak, Kırmızı Pazartesi adlı romanda toplum baskılarından söz edildiğinde ise dinin ve

kültürel özelliklerin yine toplum üzerindeki etkilerine yer vermek gereklidir. Din, roman

içerisinde insanlar üstünde moral ve ahlaki değerlerin kaynağı olması gerekirken, toplumu

kendi içerisinde yozlaştıran başka bir unsur olarak ön plana çıkmıştır.

Piskopos ve Peder Amador karakterleri üzerinden hikayede işlenen din teması, toplulukların

dine olan köreltilmiş bağlılıkları ve dinin ahlaki değerleri saptırma yöntemini de gözler önüne

serer. Santiago Nasar’ın ve birçok kişinin piskopos gelecek diye beyaz giysiler giymesi ve

piskopos sevdiği için şerefine horoz kesilmesi, fakat piskoposun halkı karşılamak adına

geminin güvertesinden dahi inmemesi insanların dine koşulsuz bağlanmalarını gösterirken,

Peder Amador’un namus algısı adına işlenen cinayeti onayladığının, ve Tanrı’nın da

onaylayabileceğinin, sezdirilmesi de dinin ahlaki yönden çarpıtılmışlığını, insanların

onurlarının ve bireysel değerlerinin dinin ışığı altında şekillenmeye şevk edildiğini temsil eder.

Kitap baştan sona dini mistisizmle yazılmıştır. Kiliseler, dini inanışlar, kutsal değerler Katolik

bir anlayışla kitapta ağırlığını hissettirmiştir.

Girişte aşk avına çıkmanın şahinle avlanmak gibi olduğu söyleniyor. S14’te S.Nasar’ın

avlanmak için eğitimli şahinleri olduğundan bahsediliyor. Burada S.Nasar’ın suçlu olabileceği

düşünülebilir. Şahinler yırtıcı hayvanlardır ve sahiplerine zarar verebilirler. Angela Vicario

şahin olarak düşünülebilir.

Ayrıca burada şahinciliği yansımasının iki ana yolu vardır. Bir aşık için avlanma eylemi avını

arayan şahinden bahsedilmesi. 


Diğeri ise aşkın peşinden koşmak. Çünkü bir şahini eğitirken onun avı getirmesi, geri

dönmesi de öğretilir. Burada şahin iyi eğitilmemişse dönmeyebilir. Aşk da böyledir, insan aşk

için gösterdiği çabalardan bir sonuç alamayabilir. Sevdiği insan ona dönmeyebilir.

Ayrıca burada erkeğin şahinle avlanması ve kadının av olarak görülmesi, av olayının kanlı ve

vahşi olması üzerinden kadına yönelik sert, kaba ve şiddet uygulayan erkek tavrını

göstermektedir. Bu şekilde Márquez'in Santiago'nun yırtıcı doğasını zaten kurmuş olduğunu

düşünürsek, okuyucu şimdi bu bilgiyi Vicario Kardeşlerin Santiago'yu öldürme mantığını

anlamak için kullanabiliriz. Böylece eserde tüm erkeklerin yırtıcı doğası birbirini

tamamlamaktadır.

Hıristiyan geleneğindeki şahin, kötülüğü temsil eden bir semboldür. Yabani şahin, diğer

kuşlara saldıran bir avcıdır. Santiago ve Angela’nın eserde şahinle özdeşleştirilmesi onların

haksız saldırgınlaklıklarını sembolize eder. (Santiago Divina Flor’a ve dağda başıboş kızlara

saldırır; Angela ise Santiago’ya saldırır.)

Ayrıca avda kullanılan şahinin gözüne onun bakış açısını sınırlayan bir aparat takılmaktadır.

Bu bakımdan av şahini sınırlı bakış açısını temsil eder. Santiago’nun Angela’nın iftirasıyla

suçluluğu belli olmadan öldürülmesini temsil eder. Toplumun dinsel inanışlar doğrultusunda

sınırlı bakış açısına sahip olması durumuyla bağlantı kurar.

s.11

Santiago: Eserde, Santiago’nun masumiyetini sezdirmek için sık sık dini göndermelerde

bulunulduğu görülmektedir. Odak figür için seçilen Santiago isminin önündeki “San” ifadesi

aziz anlamına gelmekte, böylece onunla ilgili ilk masumiyet sezdirmesi yapılmaktadır.

Santiago’nun eserde Hz. İsa’ya sıkça benzetilmesi söz konusudur. Nasıra, İsa’nın doğduğu

yerdir. Bu benzerlikle de İsa ve Nasar arasında özdeşim kurulmaktadır. İsa, suçsuz yere
çarmıha gerilerek vahşice öldürülmüş; halk bunu önlemek için bir çaba göstermemiş; bu suça

ortak olmuştur.

Santiago Nasar, Angela Vicario'nun basit sözlerine dayanarak haksız yere suçlandı ve o

andan itibaren, Vicario'nun ailesi onurunu ancak Nasar'ın ölümüyle yeniden kazanacağından,

geleneksel şeref yasasını sürdürmek için ölmeye mahkum edildi. Öte yandan, İsa, Yahudi

dininin geleneğini sürdürmek için öldürüldü. 

Piskoposun geleceği sabah, piskopos horozibiği çorbası sevdiği için halkın ellerinde

horozlarla

limana akın etmesi İncil’den bir sahneyi akla getirerek Santiago’nun İsa’ya benzerliğini

dolayısıyla uğradığı ihaneti, masumiyetini düşündürmektedir. İncil’e göre hizmetçi kızlar;

havarisi Petrus’u İsa’yla bağlantısı yüzünden suçlamakta, onun da cezalandırılmasını

sağlamaya çalışmaktadırlar. İsa, Petrus’un kendisine ihanet edeceğini öngörmektedir: "Bu

gece horoz ötmeden beni üç kez inkar edeceksin" (Matta 26:31-35, Luka 22:33-34, Yuhanna

13:36-38, İncil) demiştir. İncil’deki kısımda hizmetçi kızların ve horozların varlığı, İsa’nın

ihanete uğrayışı piskoposun geleceği sabah kasabanın ve Santiago’nun durumuyla

örtüşmektedir. Böylece anlatıcı, İsa’nın masum olduğu halde katledilmesinin Santiago için de

geçerli olup olmayacağı sorusunu okurun aklına getirmektedir. 10IB

Benzer şekilde, tüm kasaba halkı, hayatına karşı komplo konusunda onu uyarmayarak

Santiago'ya ihanet eder. Horoz ötüşünün bir başka olası önemi de, cinayetten bir saat önce

kasaba için bir uyarı veya "uyandırma çağrısı"dır.

Onu öldürecekleri gün: Daha ilk cümlede sonuçtan yani ölümden bahsediyor. Çünkü okurun

odağını ölümün sebeplerine çekmek istiyor. Ayrıca bu ifade onun öldürüleceğinin herkes

tarafından bilindiğini de vurguluyor. Santiago Nasar’ın öldürüleceğini bildikleri halde


birbirlerinden çekinip bunu önlemeye çalışmamış; namus gibi hassas bir meselede

diğerlerinin tepkisini çekmemek için kimse onu açıkça uyaramamıştır.

Burada öznenin belli olmaması, onun katilinin tüm toplum olduğunu sezdirmeye yöneliktir.

Bu dil kullanımı ayrıca bize kaydedilen olayların geçmişte kaldığını ve değiştirilemeyeceğini

gösterir. Bu açılış, roman boyunca tutarlı olan güçlü bir kader duygusunu, inancını

sezdirmektedir ve geleceği kaderle bağlamaktadır. 

Psikoposun gelişine verilen önem – dinin belirleyiciliği

Daha eserin başında piskoposun kasabaya törensellik havasında anlatılan gelişi, eser

boyunca, gerçekleşen ziyaretin olayların gelişimindeki rolünü vurgulamak adına leitmotif

olarak kullanılmıştır. Böylece; dinin, topluma töreleri dayatan ana etkenlerden biri olduğu,

toplum yaşayışındaki belirleyiciliği gösterilmiştir. Piskoposun gelişi eserde bir dış çember

oluşturmuş, kasabada bir düğün öncesinde ve sonrasında yaşananlar, törelerden

kaynaklanan namus cinayeti bu çemberin gölgesinde şekillenmiştir. Piskoposun kasabaya

gelişinde herkes onu toplu halde karşılamayı görev edinmiş, birbirlerine aynı değerlerin

paylaşıldığının, bir ortak paydada buluşulduğunun mesajını vermişlerdir. Cinayetin

piskoposun geldiği sabah işlenmesi bir sembolizasyon olarak gözükmekte, işlenen suçta dini

otoritelerin sorumluluğu böylece vurgulanmaktadır.

Psikoposun gelişindeki törensellik, evlilikle ortaya konan törensellik, Vicario kardeşlerin

işleyecekleri namus cinayetini önceden herkese duyurarak cinayete törensel hava katmaları

ve son olarak Santiago’nun öldürülüşünün İsa’nın çarmıha gidişine benzer şekilde kalabalık

tarafından bağrış çağrışlarla törensel bir havaya büründürülmesi eserde dört özdeş durumdur

ve dördü de dinsel ritüellere dayalıdır. Her üçü de çarpık toplum yapısını gösterir. Psikoposun

gelişine verilen aşırı önem, düğündeki aşırı harcamalar ve taşkınlıklar, Santiago’nun

acımasızca kalabalığın ortasında kalışı ve herkesin kenara çekilerek kurbanı belirgin kılışı,
ikizlerin Nasar’ı bir tiyatro ortamına benzer şekilde seyircilerin önünde öldürmesi dinsel

inanca ve törelere bağlı eylemselliğin eleştirisini oluşturur.

Gemi: Ulaşım imkanlarının kısıtlı olması. Eserde, medeniyetten uzak bir kasaba ortamı ve içe

dönük bir toplum yapısı resmedilmektedir. Sadece nehir yoluyla kısıtlı ulaşımın sağlandığı

kasabadaki bireylerin dinsel otoriteye ve törelere dayalı ahlaki değerlerle sınırlandırılması

coğrafi sınırlılıkla örtüşmektedir.

Santiago Nasar'ın geminin gelişine verdiği önem o kadar büyük ki okuyuculara gemi özellikle

onun için geliyormuş gibi geliyor. Tekne, kayak, gemi her zaman yaşayanlar ve ölüler dünyası

arasındaki ulaşım araçlarını sembolize etti. Hem Mısırlılar hem de Yunanlılar, ölen kişinin

ruhunun yaşayanlar ve ölüler dünyası arasında bir deniz aracıyla taşındığını hayal ettiler:

Yeraltı Dünyası yaşayanların dünyasından bir nehirle ayrıldı. Psikoposun gemisi gerçekten

onun için geliyor ve bu da ölümünün dinsel nedenlerle olduğunu gösteriyor.

5.30’da kalkmıştı: Tutanak havası… Mahkeme tutanağı… Okurun sorgulaması isteniyor, bir

tür mahkeme kuruluyor. Bu, gazetecilik tekniği olabilir. Böylece sanatsal metin ve öğretici

metin iç içe geçiyor. Hayal ve gerçeğin bu şekilde iç içe geçmesi gerçeğin belirsizliği

durumunu destekleyerek eserde Santiiago Nasar’ın Angela’yla ilgili rezaleti gerçekleştirmesi

noktasında bir belirsizliğin olduğu sezdiriliyor.

Mahkemenin anlatıda kurulması okurun jüri görevini üstlenmesini sağlıyor. Eserde Santiago

cinayetinin sebepleriyle ilgili çeşitli insanların tanıklığına başvurularak okurun cinayete sebep

olan namusla ilgili meselede düşündürülmesi, karar vermeye zorlanması söz konusu. Bunu

yapma amacı okura sadece Angela’nın iddiasıyla sınırlı bir namus meselesinde sınırlı veriler

doğrultusunda karar vermenin zorluğunu yaşatarak göstermek. Böylece dinsel inanışlara

dayalı töreler doğrultusunda insanların verdiği kararın yanlışlığını vurgulamaya çalışıyor.


Rüya: Batıl inanışların ve olağanüstülüğün toplumda önemli yeri var. Romana rüyayla

başlaması bunu vurgulama amaçlı.

Rüyasında ağaçların arasında olması – kuşatılmışlık

Rüyadaki “dev incir ağaçları” kasabadaki ortamın simgesidir. İncir ağaçları çok büyük kökler

salar ve felaketlere sebep olabilir. Yerlerinden hiçbir şekilde oynamaz ve değişmezler, zorluk

çıkarırlar. Aynı şekilde kasabadaki ortam da felaketlere sebep olmaktadır. Santiago’nun

rüyasında yer alan incir ağaçları çok büyük köklere sahip olmasıyla bilindiğinden törelerin

değişmezliğini, kesinliğini ve geleneklerine, törelerine sıkıca bağlanmış halk tarafından

kuşatılmışlığı anlatmaktadır. Ortamın değişmezliği, toplumdaki şartların zorluğu nedeniyle

anlatıcı bu simgeyi kullanmaktadır. Bu simge sayesinde okuyucunun aklında kasaba ortamı

kolaylıkla canlanabilmektedir.

İncir ağaçlarından oluşan bir orman normalde yoktur. Olağanüstülüğü destekleyerek büyülü

gerçekçi akımla örtüşür. Bu olağanüstülük Santiago’nun gerçek dışı sebeplerden büyük bir

kötülükle karşılaşacağını sezdirir. Bu durum aynı zamanda kötülüğün yaygın oluşunu, kötülük

tarafından kuşatılmayı da gösterir çünkü cinayetin işleneceğini bilen halktan kimse onu

uyarmamış ve kötülüğe ortak olmuştur. Orman masallarda tehlikelerin, tehditlerin ve

kötülüğün olduğu ortam olması bakımından bu yorumu desteklemektedir.

Ayrıca incir ağacının yapraklarıyla Havva ve Adem’in vücutlarındaki mahrem yerlerin

örtüldüğü düşünülmektedir. İncir ağacının burada kullanılması kutsal, mahrem sınırların

aşıldığıyla ilgili bir gösterge olarak düşünülebilir. Bu noktada Santiago Nasar’ın Angela’yla

ilgili o rezaleti işlediği düşünülebilir. Fakat diğer yönden Adem’in Havva’nın şeytana uyması

yüzünden cennetten atıldığı düşünülürse Santiago’nun Angela yüzünden bir felakete

uğradığı, masum olduğu da düşünülebilir. Hatta daha ileri gidersek Santiago’nun Angela

tarafından birlikte olmak için ikna edildiği, bu evlilik dışı ilişkiyi Angela’nın şeytana uyması

nedeniyle de gerçekleştirdiği düşünülebilir.


Girişte yer alan düşünde kendini incecikten bir yağmurun yağdığı dev incir ağaçlarının

oluşturduğu bir ormanın içinden geçerken görmüş, bir an için mutlu olmuş, uyandığında

üstünün başının kuş pisliğinden görünmez olduğu duygusuna kapılmıştı.” (Marquez, 9)

ifadesindeki “incecikten bir yağmur” sözü dokunma duyusuna hitap eden bir imgedir. İnce

ince yağan yağmur insanı huzursuz eder, böylece okuyucu kötü bir olayın gerçekleşeceği

mesajını alır. Bu imge sayesinde Santiago Nasar’ın başına bir şey geleceği sezdirilir. Ayrıca

Santiago Nasar, öldürüldüğü sırada da incecikten bir yağmur yağacaktır. İnce ince yağan

yağmur Santiago’nun saflığını ve masumiyetini de düşündürebilir. Ona toplum tarafından

atılan iftiradan kurtulmasının, arınmasının güçlüğü de sezdirilebilir.

İfadedeki bir diğer simge de “kuş pisliği”dir. Kuş pisliği şansı sembolize eder. Ancak Santiago

Nasar şans olarak yorumladığı bu düşten hemen sonra öldürüldüğü için “kuş pisliği” simgesi

aynı zamanda ironiktir çünkü kötü şansın simgesi olmuştur. Bu sayede Santiago Nasar’ın

masum düşünceleri olan bir kahraman olduğu vurgulanmakta ve okuyucunun ona acıması

sağlanmaktadır. Ayrıca kuş pisliği Santiago Nasar tarafından şans olarak yorumlanmışken bu

rüyadan hemen sonra öldürülmesiyle ‘’kuş pisliği’’ simgesinin aynı zamanda ironik bir anlam

yüklenmesi, incir ağaçlarıyla birlikte kullanılmasıyla Santiago Nasar’ın adının toplum

tarafından kirletildiği yansıtılmıştır. Burada kuş pisliği, Santiago’nun onurunun kirletilmesini,

toplum içinde namussuz bir insan olarak işaretlenişini göstermiştir. Bu şekilde işaretlenen

Santiago’dan herkes uzak durmuş, onu uyarmaktan kaçınmıştır. Angela tarafından kendisine

atılan iftira böylece rüyasındaki kuş pisliğiyle özdeşleşmiş, annesinin bu rüyayı şans

anlamına gelecek şekilde yanlış yorumlaması sonucu onun ipuçlarını değerlendirememesine

yol açarak kötü talihini oluşturmuştur.

Ağaçların arasında hiçbir dala değmeden geçip gitmesi – boşlukta kalma duygusu – sınırlı

mekanda bir şeylere tutunma ihtiyacı- Ruhun bedenden ayrılıp yükselmesi / ölüm sezdirmesi
Giriş bölümündeki bir diğer rüya ise “bir hafta önce de düşünde kendini badem ağaçlarının

arasından uçan ve dalların hiçbirine çarpmadan geçip giden yaldızlı kâğıttan yapılmış bir

uçakta gördü.” (Marquez,9) ifadelerinde anlatılmaktadır. Bu ifadelerdeki “badem ağaçları”

eserin geçtiği kasabanın halkını simgelemektedir. (Kolombiyalı birinin ten rengi) Kasabalılar,

badem ağaçları gibi bir arada bulunmaktadırlar. Badem ağaçlarının sık bir şekilde bir arada

bulunması toplumsal ilişkilerin sıkılığını, olaylar karşısındaki ortak tutumunu göstermektedir.

Santiago Nasar düşünde uçmakta ve dalların hiçbirine çarpmamaktadır. Bu durum Santiago

Nasar’ın yalnız olduğunu, toplum tarafından dışlandığını ve insanlarla iletişim halinde

olmadığını göstermektedir. İnsanlarla iletişimi olmadığı için de öldürüleceğinden haberdar

edilmemiştir. Böylece, okuyucu, kasabalı hakkında fikir sahibi olmakta, Santiago Nasar’a

karşı önyargılı olduklarını ve onun acımasızca öldürülmesine göz yumacak olduğunu

anlamaktadır.

Ayrıca badem ve incir ağacı cennette bulunduğu düşünülen kutsal hayat ağaçlarıdır. Bu

ağaçların İsa’yla bağlantısı onun çarmıha gerilmesi üzerinden kurulmaktadır. Ağaç, sonsuz

hayatı simgelemektedir. Böylece İsa’nın ağaca gerildiği halde cennetteki sonsuz hayata sahip

olması vurgulanmaktadır. İsa, cennet ağaçları arasındaki bu bağıntı Santiago Nasar için de

geçerlidir, böylece o bir kez daha İsa’yla özdeşleştirilir. Ayrıca ölümünde İsa’ya benzer

şekilde bedeninin bıçaklarla tahta kapıya tutturulması, orada asılı kalması onun suçsuz

olduğunu ve Angela ile birlikte tüm toplumun günahlarının kefareti için bir kurban olduğunu

göstermektedir.

Düşteki uçak Santiago Nasar’ı simgelemektedir; bu uçak yüksekten uçmaktadır ve

sonsuzluğa, yani ölüme doğru gitmektedir. Uçmak İsa’yla bağlantı kurar çünkü İsa’nın

ölümünden sonra göğe yükseldiği düşünülmektedir. Uçağın kâğıttan yapılmış olması da bir

imgedir ve Santiago’nun hassas karakterini, savunmasızlığını anlatmak için kullanılmaktadır.

Kâğıdın yaldızlı olması ise Santiago’nun varlığının, servetinin simgesidir, aynı zamanda

zenginliğinden dolayı kasabada dikkat çektiğini anlatmaktadır. Bu ifadeler sonucu okuyucu


Santiago’nun zengin olduğu için öldürüldüğü, kasabalının onu çekemediği sonucunu

çıkarmaktadır. Ayrıca yaldızlı kağıttan uçak onun toplumda dikkat çeken birisi olduğunu da

göstermektedir. Bu nedenle Angela kardeşleri onu sorguladığında karanlığın içinde bir isim

ararken onu seçmiştir. Angela’nın Santiago’yu seçmesinde böylece onun dikkat çeken bir

figür olmasının payı ön plana çıkarılmaktadır.

Ayrıca rüzgarın önünde savrulan kağıt uçak hayatının kontrolünün Santiago’nun elinde

olmadığını, Santiago’nun cinayet sürecinde şartları kontrol edemediğini gösterir.

Uçak: Göğe yükselme çağrışımıyla Hz.İsa ile bağlantı kuruluyor.

Eserde rüya motifi bilinçaltını, sezgilerin önemini temsil etmektedir. Santiago öldürüleceği

günün sabahında ona yeterli ipuçları verebilecek rüyalar görmüştür. Santiago’nun annesi,

kasabada rüya yorumunda yetenekli birisi olarak görülse de şans eseri oğlunun rüyalarını

doğru yorumlayamamıştır.

Bu rüya engelle karşılaşmadan ölüme gitmeyi çağrıştırsa da Santiago ve annesi bu rüyayı

kötüye yormamıştır. Bu durum, ölüm haberinin Santiago’ya sezgileri tarafından ulaşmasına

engel olmuştur. Bu durum aynı zamanda onun suçsuzluğunu düşündürmektedir çünkü suçlu

insan korkuları nedeniyle olumsuz şeyler düşünür.

Rüyasında “hep” ağaçlar görmesi: Hep olması, ipuçlarını yakalamayı zorlaştırıyor. Genel bir

durum olduğu için yaklaşan tehlikeyi sezemiyor.

Bu durum ayrıca toplum tarafından kuşatılmışlığın; kendini tekinsiz bir ortamda hissetme

durumunun bilinçaltına yerleşmesini göstermektedir.

Santiago’nun öldürüleceği gün limana gitmek üzere kapının önüne çıktığında dikkatini çeken

ilk şey çiçek açmış badem ağaçları olsa da bu, onda çağrışımsal bir bağlantı durumunu

yaratmamış, Santiago rüyalarının verdiği ipuçlarını gerçek yaşamda değerlendiremediği için


ölüme doğru yürümüştür. Ayrıca çiçeğin eserde hep kadınla özdeşleştirilmesi bizi

Santiago’nun rüyasına geri götürüyor. Rüyasında gördüğü badem ağaçlarının çiçek açması

onun bir kadın yüzünden felakete uğrayacağını sezdiriyor.

Santiago’nun çok az uyuması onun o sabah dikkatinin dağınık olacağını, güçsüz olacağını

göstermektedir. Bu durum da onun cinayete karşı koyamamasıyla ilgili bir talihsizlik durumu

oluşturmaktadır. Damağında bakır pasıyla uyanması bir kan tadı sezdirmesi yapmaktadır.

Ama Santiago bu işaretleri yorumlayamaz. Bu bakır pası tadının düğün eğlencesiyle ilgili

olduğunu düşünmesi bir sezdirmedir çünkü cinayet bu düğün neticesinde Angela’nın bakire

çıkmaması ve bunun için Santiago’yu suçlaması üzerine işlenmiştir. Ayrıca rüyalar ve düğün

aynı zamana rastlamaktadır. Bu durum da Santiago’nun suçsuzluğunu düşündürür. Çünkü

suçlu olsaydı düğünle rüyalar arasında bir bağlantı kurar, olumsuz şeyler düşünürdü.

27 yıl sonra araştırma:

Dezavantaj: İnsanların hafızaları körelebilir.

Avantaj: O gün korktukları için söyleyemedikleri gerçekleri dile getirebilirler.

Ayrıca İncil 27 bölümden oluşmaktadır. Bu rakam namus cinayetinini İncil’e dayalı olarak

üretilen törelerden kaynaklandığını vurgulama amaçlıdır.

Düğün eğlencesi: Sondan başlayan anlatım. Amacı katilin kim olduğunu değil, Santiago’nun

Angela’yla birlikte olup olmadığını araştırmak olan anlatı.

Anlatının cinayetle başlaması baştan itibaren okuru gerilimli bir ortama sokarak bu gerilime

sebebp olan dinsel törelerin yarattığı olumsuzlukla ilgili farkındalık ve bilinç kazandırmak.

Ayrıca olayı ön plana alarak bu olayın sebepleri üzerinde drumayı anlatının merkezine

yerleştirmek.

Santiago: Saint James, İspanya'nın koruyucu azizi


Nasar: Yardım ve Destek

Aziz James, Vicario ikizlerinin bıçaklarıyla Santiago'yu idam etmesi gibi bir kılıçla idam

edildi. Soyadı "yardım" anlamına gelse de, Santiago hiçbir şey almıyor.

S12

Domuz gibi boğazlanmak: Vicario kardeşler kasap. Domuzları öldürüyorlar, bu durum onlar

için sıradan bir durum. Toplumun namus cinayetini normalleştirilmesini çağrıştırıyor. Bir

vahşetin normalmiş gibi algılanması. Santiago Nasar'ın ölümü önceden söylenirken, kasaba

halkının çoğu bunu önemsiz görüyor ve pek dikkate almıyor. Santiago Nasar cinayetinin

defalarca bir domuzun katledilmesiyle karşılaştırılmasının nedeni budur; eserde hayvan

imgelerini göstermek için insanlıktan çıkarma ve statünün aşağılamasını göstermek için

kullanılır. Zaten cinayeti domuz bıçağıyla işelnmesi Santiago Nasar’ın bir domuz gibi

görüldüğünü göstermektedir.

Ayrıca domuz pislik ve bayağılık ile ilişkilendiriliyor. Bu da kasaba halkının Angela’dan bu

rezaleti duyduklarında Santiago’yu nasıl gördüklerini gösteriyor.

Santiago Nasar’ın Keyifli anımsanması: Toplumun suçluluk duygusu… Ayrıca masumiyet

işareti.

Hava – Anlatılanların gerçekliği, doğruluğuyla ilgili bir ölçüt durumunda. O günün hava

durumuyla ilgili kişilerin hatırladıklarına başvurulduğunda ortaya çıkan çelişkiler okuru

Santiago’nun suçluluğu konusunda tereddüde düşürmektedir.

Cinayet günü çoğunluk için yağmurlu bazıları için açık / Aslında bu durum gerçekliğin

göreceliğine değişebilirliğine işaret. Kişilerin algılamalarına göre değişen bir gerçeklik söz

konusu…

Vicario kardeşlerden cinayete gönülsüz olan Pedro için yağmurlu, cinayete zorlayan Pablo

için açık seçik bir hava


Victoria Guzman için açık bir hava- Santiago’yu sevmiyor. Çünkü babası onu kullanıp atmış,

Santiago da kızına elle tacizde bulunuyor. Bu yüzden ne olursa olsun Guzman için o suçlu.

Önyargılar…

Victoria: Zafer; Saint Victoria

Victoria, babası gibi olduğu ve kızı Divina'yı taciz ettiği için Santiago'dan nefret

ediyor. Böylece, artık Divina'ya zarar veremeyeceği için, Santiago öldüğünde Victoria galip

gelir.

Santiago Nasar’ın rüyasında olduğu gibi yağmurun çiselemesi – Onun masumiyetine,

suçsuzluğuna yönelik bir sezdirme çünkü su temizliğin göstergesi

Yağmur, kapalı bulanık hava aynı zamanda bir belirsizliğe işaret, çözüme kavuşmamış pek

çok soru işaretinin varlığı sezdiriliyor. Aynı zamanda çoğunluk için iç sıkıcı belirsizliğin hakim

olduğu bir durum. Azınlık için açık havanın olması – cinayetin nedeninin ve haklılığının onlar

için açık olması.

5 duyunun kullanılması (Santiago’nun uyarılma isteği - Santiago meseleye uyanmıyor.)

Meltemin esmesi: Ferahlatıcı rüzgar. Namusun temizlenmesiyle toplumun huzura kavuşması.

Maria Alejandrina Cervantes’in koynunda uyanma: Ahlaki ikiyüzlülük. Erkeğin cinselliği

özgürce yaşaması. Kadın söz konusu olduğunda cinayet işlenmesi. Genelev x kilise karşıtlığı

bu ikiyüzlülüğü destekliyor. Kilise maneviyatın genelev ise fiziksel meselelerin ön plana çıktığı

bir yer. Böylece toplumda fiziksel zevklere düşkünlüğün maneviyatın önüne geçtiği

sezdiriliyor.

Maria Alejandrina Cervantes, İsa’yla gönül ilişkisi olduğu öne sürülen Maria Magdelena ile

özdeşleştirilebilir. Anlatıcının onun koynunda uyanması, Santiago’nun da onunla ilişkisi

olduğundan bahsedilmesi dinsel konumlandırmayla uygundur. Fakat burada Maria


Magdelena’nın İsa’yı baştan çıkaran kötü bir kadın olarak görülmesi de söz konsudur.

Dolayısıyla burada kadının cinselliği nedeniyle dinsel inanışlar doğrultusunda suçlu görülmesi

durumu ortaya çıkarılmaktadır. Maria Alejandrina da cinselliğini kullanarak erkeklerin aklını

başından almaktadır, Santiago onunla birlikteyken büyülenmiş gibidir. Böylece her iki drurum

bağlantı kurar ve kadın cinselliğinin dinsel inanışlar doğrultusunda olumsuzlanmasını ortaya

çıkarır.

Maria Alejandrina Cervantes

İbranice acı ve Meryem Ana (İncil) ile korelasyonu vardır.

İspanyolca isminin anlamı "insanın savunucusu" olacaktır.

Cervantes, İngilizce'de "efendinin hizmetkarı" olarak çevrilen yaygın bir soyadıdır.

Eserde erkeklerin üzerinde büyüleyici ve yönlendirici etkisi olan iktidar sahibi tek kadındır.

Onun hükmedici özelliği toplumsal ahlaki sınırların dışına çıkması sayesinde mümkün

olmuştur. Bu durumla anlatılmak istenen, kadının geleneksel sınırlar içinde dominant, güçlü

bir etkiye sahip olamadığıdır.

Ayrıca erkeklerin cinselliği yaşarken aldatmalara başvurması, İbrahim Nasar’ın karısını

hizmetçiyle aldatması gibi, aşk kavramının erkek tarafından yozlaştırılmış olduğunu

göstermektedir. Buna karşılık kadından aşk beklemek bu yozlaşmışlık durumuyla aykırılık

göstermektedir. Bu noktada Angela’nın Bayardo’yu yalan söylemeyi reddederek aldatmayıp

aşk kavramına hizmet ettiği söylenebilir. Yıllar sonra tekrar kavuşmaları ve aralarındaki

ilişkinin aşka dönüşmesi, aldatmanın olmadığı gerçek, dürüst aşkın bir kazanımı olarak

görülebilir. Bu bakımdan kasaba halkı bir ikiyüzlülük içindedir, hem her türlü günahı

işlemektedir hem gerçek aşkı talep etmektedir. Bu durum bir eleştiri noktası oluşturmaktadır.

Durgun sulardan yükselen ağır bir kokunun olması – Toplumu anlatıyor, başka insanların

yaşadığı coğrafyalarla bağlantısı zayıf – karşılıklı bir akış yok. Dolayısıyla durgun bir su

birikintisine benziyor kasaba.


Bu sınırlılık içinde düzen ve sistemin kokuşmuşluğunu da anlatıyor. Ceset ve suçluluk

çağrışımı da yapıyor. Zaten cinayet işlendikten sonra Santiago’nun kokusu, tüm kasabaya ve

cinayeti işleyenlerin üstüne siniyor. Burada koku, en güçlü duyusal öge olarak suçluluğun

hatırlatıcısı konumunda; onların bu suçtan arınamayacağını işaret ediyor.

Ölümünün çan sesleriyle haber verilmesi – Onun ölümündeki dinsel nedenlerin vurgulanması

Sanıyordum: Gerçekliğin göreceli olması

Eserde Maria Alejandrina Cervantes’e yer verilmesiyle kadının toplumdaki konumuyla ilgili bir

başka ikiyüzlü tutum ortaya çıkmaktadır. Kadını bir namus sembolü olarak gören toplumdaki

erkekler düğün gecesi eğlenmek ve fuhuş yapmak için onun evine gitmişlerdir. Bu durum

namus sembolü olarak yüceltilen kadının erkekler tarafından bir eğlence nesnesi haline

getirilerek değersizleştirilmesine yol açmaktadır. Evlenmeye gelince bakire kadın arayan

erkekler böylece tutarsız bir davranış sergilemektedirler.

Maria ayrıca bakire Meryem’i simgelemektedir. Onun Meryem’in kişilik özelliğine taban

tabana zıt olması isim sembolizasyonu üzerinden toplumsal kodların olumsuzlanması isteğini

göstermektedir. Bu şekilde toplumsal kodların yanlış olabileceği akla getirilmektedir. Bu

durum aynı zamanda Santiago’nun suçluluğuyla ilgili genel kanıyı, kodlamayı da

olumsuzlamaya yöneliktir.

Maria’nın fahişe olmasına rağmen ahlaki takıntıları olan bir toplumda barınabilmesinin

toplumun çıkarı doğrultusunda tek bir sebebi vardır. Erkek neslinin bekaretini ortadan

kaldıran Maria olduğu için, kadınlar için katı sosyal sözleşmelerden bir istisna haline gelir ve

böylece kendi ahlaki ve manevi gücünü korur. Bu şekilde kadınların bekaretini koruyan bir

sembol olarak Bakire Meryem’le bağlantı kurar ve toplumdaki ahlaki düzeni koruyan bir role
bürünür. Maria’nın bu şekilde yansıtılması toplumun ikiyüzlülüğüne ve dini kendince çarpıtıp

yorumlamasına bir gönderme niteliğindedir.

Cinayet gününden önce düğün şenlikleri, cinayet günü de psikoposu karşılama töreni var.

Tüm toplumun kargaşa/kaos içinde olmasına neden olan iki olay peş peşe geliyor. Bu durum

da S.Nasar için dikkat dağıtıcı. Aslında kasabada herkesin dikkati dağılıyor. Bu da cinayeti

kolaylaştırıyor.

Eserde kullanılan renk sembolizmi Santiago’nun masum olduğunu düşündüren bir başka

durumdur. Cinayetin işlendiği sabah Santiago Nasar’ın beyaz bir elbise giymesi, kasabayı

ziyaret eden piskoposun cübbesinin beyaz olması, evlerinin önündeki badem ağaçlarının

beyaz çiçekler açtığına dikkat çekilmesi, Vicario kardeşlerin onu öldürmek için sütçü

dükkanını seçmeleri ve sütün beyaz renkte olması; sonuç olarak metinde tüm bu renk

sembollerinin kullanılması Santiago’nun masum olduğunu düşündürmektedir.

Ayrıca Santiago Nasar, İsa’yla özdeşleştirilmektedir, İsa'nın çarmıha gerildiği sırada, ölmek

için çarmıhta asılmadan önce beyaz keten bir tunik giymişti. Çiftliğin adının El Divino Rostro

olması yine bir gönderme, İsa’nın Kutsal Yüzü anlamına geliyor. Burada çiftliğe bu ismin

verilmesi İsa’nın insanların çobanı olması durumunu düşündürmektedir. Burada Santiago

Nasar da bir tür çobanlık yapmaktadır. Ayrıca çiftliğin böyle bir kutsallıkla anılması insanların

dini inançlar doğrultusunda sürü bilinciyle hareket etmesi durumunu çağrıştırmaktadır.

Böylece Santiago cinayetinde namus nedeniyle dinin sürüleştirdiği insanların ortak bir tutum

sergilediği görülür. Fakat burada dinle aykırı bir durum da düşünülmektedir çünkü Eski Ahit’in

ilk emri “öldürmeyeceksin.”dir. Fakat toplum dinin bu temel ilkesini göz ardı ederek bu

cinayete seyirci kalmış, aksine Vicario kardeşleri bu cinayet için teşvik etmiştir. Bu durum

sürüleşen toplumun dinle ilgili doğru anlayışı sergileyemediğini göstermektedir.


Toplum vahşice tasvir edilen cinayete seyirci kalmayı, toplum düzeninin muhafaza edilmesi

adına cinayetin engellenmesinden daha faydalı bulunmuştur.

S 12/13

Santiago Nasar’ın hep silahıyla uyuması ve dolaşması – Toplumda ve vahşi doğada

bireylerin kendisini güvenlik içinde hissetmemesi

Talih ve rastlantının önemini vurgulamak için öldüğü gün yanında Magnum 357 tabancasının

olmayışı da anlatılmış. Zaten silahı boşaltmış ve çekmeceye öyle koymuş. Aslında normalde

silahıyla dolaşan birisi olması, onun temkinli biri olduğunu gösteriyor. O gün, cinayet günü,

yanında silahının olmaması onun tedbir almaya ihtiyaç duymadığını gösteriyor, bu durum da

onun suçsuzluğunu gösteriyor. Fakat babası gibi uyuması, detayı onun suçlu olabileceğini de

düşündürüyor çünkü babası çapkın, hovarda bir adam.

Cinayet günü daha sonra o boş silahı Cristo Bedoya alacak, belki cinayeti engellerim diye

düşünerek. Ama zaten o da ateş etmeyi bilmiyor ve silahı kullanmayı beceremeyecek. Zaten

kullansa da silah boş. Silahı boşaltıp koymasının altında da talihsiz bir olay yatıyor. Silah bir

kere hizmetçi kızın elinde kazara ateş almış, kasaba meydanındaki bir aziz heykelini un ufak

etmiş. Aslında burada yine sezdirme var. Yaşanan cinayet ve talihsizlikler zincirine sebep

olan din kaynaklı töreler ve bir hizmetçi kadın. Hizmetçi kadın, İncil’de İsa’yı ve havarileri

ispiyonlayan hizmetçileri anımsatıyor.

Santiago’nun bir hayal şeklinde şöyle bir geçmesi: Rüya motifiyle bağlantı kuruyor, onun

öldürüleceğiyle ilgili bir işaret. Annesi, işaretleri hala yorumlayamıyor çünkü oğlu somut

gerçeklikten hayale dönüşüyor. Hayal, hayalet bağlantısı da kuruyor.

Santiago’nun bir bardak suyla elinde durması: Onun temizliğine, masumiyetine yönelik bir

sezdirme. Ayrıca bu durum günahtan arınma ihtiyacını da düşündürebilir. Hristiyanlıktaki


vaftiz inancına göre insanın ilk günahtan arınması suyla yıkanma yoluyla

gerçekleştirmektedir. İlk günah Havva’nın şeytana uyup Adem’i kandırması sonucu

gerçekleşir. Dünyaya gelen her bebek bir vaftiz töreniyle bu asli/ilk günahtan arınmış olur.

Burada da Angela’nın şeytana uyarak Santiago’ya iftira atıp onu günahkar ilan etmesi söz

konusudur. Aslında bu bir bardak su da yorumlanması gereken bir işarettir. Santiago’nun

toplum tarafından günahkar kabul edilmesi düşünülebilir.

Anıların kırık aynası: Üzerinden 27 yıl geçmiş. Onun için belirsizlikler var.

Metne yönelik gönderme var, anlatıcı da bir sürü kırık parçayı bir araya getirerek bir tür

bulmaca çözmeye çalışarak bu cinayete ışık tutmaya çalışıyor. Ayrıca gerçeğe ulaşmanın

zorluğu durumu Santiago’nun suçluluğuyla ilgili bir yargıya ulaşmanın zorluğunu da

gösteriyor.

Santiago’nun bedeninin çizgilerinin zar zor seçilmesi: Onunla ilgili günahkarlık durumunun

belirsizliği veya gerçekliğin muğlaklığı durumunun vurgulanması

s.14

Şifalı yapraklar: Ağrı kesici, uyuşturucu nitelikte. Büyülü gerçekçilikle ilgili bir gönderme var.

Çünkü bu yapraklar halüsinasyon görmeye de yol açıyor. Böylece oğlunu neden bir hayal

şeklinde gördüğünü anlıyoruz ve hayaller ve gerçeklerin nasıl iç içe geçtiğini, büyülü

gerçekliğin nasıl oluştuğunu da anlıyoruz. Asprin bilimin, rasyonel aklın ürünü; annenin

yaprakları Santiago’nun asprini tercih etmesi ikili gerçeklik durumunu destekliyor.

Vaftizhane kokusu: Koku, cinayeti anımsatan bir laytmotif. İlk günahı çağrıştırıyor, burada

Angela’nın Santiago’yu suçsuz yere günahkar ilan etmesi veya Santiago’nun Angela’ya uyup

günahkar olması düşündürülüyor. Ayrıca bu koku, dinin hayatın merkezinde olmasını;

insanların her şeyi dini sembollerle anlamlandırmasını gösteriyor. Adem’in Havva’ya uyup ilk

günahı işlemesini de çağrıştırıyor.


Beni Santiago’nun hayaliyle karıştırdı: Gerçekliğin farklı algılanabileceği üzerinden

Santiago’nun masum olduğunun düşündürülmesi.

Santiago’nun teninin narinliği: Onun hassas bir kişiliğe sahip olduğunun işaret edilmesi, bu

yönden bu suçu işleyemeyeceğinin düşündürülmesi

Santiago’nun 21 yaşını bitirmesinden bahsedilmesi dinsel bir sembolizasyonu

göstermektedir. 21 sayısı Tanrı’ya karşı itaatsiz ve günahkar olmanın simgesidir. l Pavlus 2.

Timoteos 3'te insanların günlerin sonunda kurbanı olacağı yirmi bir günahı listeler:

1.Kendini çok sevmek, 2.Parayı çok sevmek, 3.Övünen biri olmak, 4.Gururlu olmak, 5.Kötüye

kullanım, 6.Ebeveynlerine itaatsizlik, 7.Nankör, 8.Kutsal olmayan, 9.Aşksız, 10.Merhametsiz,

11.İftira atan, 12.Kendini kontrol etmeyen, 13.Acımasız, 14.İyiliğin peşinde koşmayan,

15.Hain, 16.Yozlaşmış, 17.Kibirli, 18.Zevk peşinde koşan, 19.Tanrı sevgisini reddeden,

20.Tanrısal gibi davranana, 21.Tanrı'nın gücünü inkar eden

Santiago’nun Arap olması onun ötekileştirilmesine yol açan başka bir sebeptir. O, Arap

olduğu için onun bu rezaleti işleyebileceğiyle ilgili bir ön yargı gelişmiştir. Hem Arap olması

hem babasına benzemesi toplumda onunla ilgili suçlu olduğuna dair bir düşünce

oluşturmuştu. Burada Angela’nın Santiago’yu seçmesi anlam kazanıyor çünkü toplumun

onunla ilgili ön yargıları var. Santiago’nun da babası gibi yırtıcı kuşlarla ilgilenmesi, onları

eğitmesi onun da babası gibi av peşinde olduğunu gösteriyor. Bu durum her ikisinin de

kadınları av olarak görme noktasında birleştiğini gösterebilir. Böylece yine bir suçluluk

sezdirmesi var.

Şahinle avlanmak: Baştaki epigrafa göndermede bulunulur.

Girişte aşk avına çıkmanın şahinle avlanmak gibi olduğu söyleniyor. S14’te S.Nasar’ın

avlanmak için eğitimli şahinleri olduğundan bahsediliyor. Burada S.Nasar’ın suçlu olabileceği
düşünülebilir. Şahinler yırtıcı hayvanlardır ve sahiplerine zarar verebilirler. Angela Vicario

şahin olarak düşünülebilir. Ayrıca yırtıcı kuş yetiştirmesi onun risk alabilen bir yapısı olduğunu

göstermektedir. Bu durum da Santiago’nun suçluluğunu gösteriyor.

Placida Linero’nun evliliği- Bir an bile mutluluk getirmemiş mantık evliliği… Kadınlar aşık

olmadıkları erkeklerle evlenmek zorunda kalıyorlar. Bu durum törelerin, geleneklerin bir

sonucu. Angela bu gelenekleri aşmaya çalışıyor fakat sonuçta sınırları aşmanın bir bedeli var

ve bunu Santiago ödüyor. Aslında bu durum kadınların neden evlilik dışı ilişkiye girdiğini de

gösteriyor çünkü kadınlar cinsellikleri bastırıldığı için bu baskıyı aşma girişiminde

bulunabiliyor.

Aşkın bir görev olması – Kadından beklenen şey bu.

Placida Linero-Placidus Latince

"Sessiz, sakin, sakin, sakin" anlamına gelir.

"Bu isme sahip insanlar, başkalarına daha yüksek bir amaç için ilham verme ve güçlü bir

şekilde sahip oldukları değerleri paylaşma konusunda derin bir iç arzuya sahip olma

eğilimindedir."

Linero "keten" anlamına gelir. İsa’nın çarmıha götürülürken ve Santiago’nun öldürülürken

beyaz keten giymesiyle bağlantı kurar. Böylece o da H.zMeryem konumuna yerleştirilmiş

olur.

Syf.15

Eserin başında Santiago’nun “Santiago Nasar, kendi doğası gereği neşeliydi, barışçıldı, açık

yürekliydi.” (Marquez, 15) şeklinde betimlenmesi onun güvenilebilir bir insan olduğu izlenimini

vermektedir. Aynı zamanda Nasar’ın piskoposun yüzüğünü öpme girişimi de Nasar’ın dinine,

kültürüne ve adetlerine bağlı bir insan olduğunu göstermektedir. Bu durum onu dindar bir

insan olduğunu göstermekle birlikte suçsuzluğunu destekleyen bir örnektir. Ayrıca bu durum
dinin ekseninden saptığını, yeni eklentiler edindiğini; abartılı bir şekilde geliştiğini

göstermekte.

Psikoposun görevi gereği dua edip kasabaya uğramadan kaçması – Kendi kaderine terk

edilmişliğin pekiştirilmesidir. Otoritelerin toplumla yüzeysel ilgilenişi yansıtılır.

Burada alçakgönüllü olması gereken psikoposun kibirli şekilde davranıp bu insanlarla

bütünleşmemesi Hristiyanlığın temel inançlarına aykırıdır. Bu şekilde inanç unsurunun kendi

içindeki çelişkili durumu yansıtılmaktadır. “Bu kasabadan nefret etmesi” onun Tanrı’nın tüm

kullarına şefkat ve merhamet göstermesi gerekirken Tanrı’nın emirlerine uymadığını

göstermektedir.

Kilisenin debedebesi – Kilisenin abartıya dayalı olması üzerinden inancın gerçekliği

sorgulanıyor.

“Tıpkı sinema gibi.” Aslında herkesin seyrettiği, pasif olduğu, seyirci olduğu bir düzen. Burada

bir tür tiyatronun oynandığı belirtiliyor. Bu durum Santiago Nasar için bir trajedi, kilise

korosundan bahsedilmesi trajedi yapısını destekliyor.

Santiago Nasar’ın çevresinin köpeklerle çevrili olması: Onun kötü insanlar tarafından

kuşatılması

Üç tane tavşanı parçalamak: Üç sayısı Hristiyanlıkta kutsaldır. Ayrıca İsa’nın ihanete

uğrayışını ve hizmetçilerin burdaki rolünü çağrıştırır. Beyaz tavşanlar ise masumiyeti, saflığı

gösterir. Yine İsa ve Nasar örtüşmesi var.

Tavşan çok üreyen bir hayvan olarak cinselliği de simgeleyebilir. Fakat tavşanın beyaz olması

Santiago’nun Angela’yla ilgili bu noktada masum olduğunu düşündürmektedir.


s.16

Mutfağın ağır ağır soluk alır gibi olması – Mutfak bu haliyle kasabayı uyuyan tavuklar da bu

cinayete karşı pasif bir tutum içinde olan kasaba halkını sembolize ediyor. Çünkü tavşanlar

parçalanırken onlar sessizce uyuyor. Bu durum kasaba halkının cinayete olan duyarsızlığını

yansıtıyor.

Ayrıca bu durum fırtına öncesi sessizlik havası katmaktadır.

S.Nasar’ın kıza elle tacizde bulunması, Guzman’ın eline bıçak alıp Nasar’a doğrultması

cinayeti anımsatıyor çünkü cinayet bıçakla işlenmişti. Bu durum Nasar’ın suçluluğunu

düşündürüyor. Onun elindeki bıçağın kanlı olması cinayete ortak olduğunu sezdiriyor çünkü

cinayetin işleneceğini bildiği halde haber vermiyor.

Beyaz adam: Victoria’nın bu hitabı Santiago’nun ötekileştirilmesini gösteriyor. Beyazlara karşı

duyulan hınç onunla ilgili suçluluk ön yargısının oluşmasını sağlayan başka bir etken.

Kadın namusunu korumak zorunda. Erkeğin cinsel baskısı altında. Erkek kadını bir obje gibi

görüyor. Nasar kıza “Artık evcilleştirilecek yaştasın.” Diyor böylece onu vahşi bir hayvana

benzetiyor, şahinleri gibi görüyor. Bu sözde kadının değersizleştirilmesi var. Ayrıca onun

suçluluğunu düşündürüyor çünkü durumu bir aşk avı gibi görüyor. Burada kadının şahinler

gibi eğitilmesi yoluyla evcilleştirilmesi durumu toplumun kadınları iyi bir eş olarak eğitmesi

durumuyla bağlantı kuruyor. Böylece kadın kendi kimliğini kuramayan, bir eş olarak

efendi-köle ilişkisi içinde toplumun iyi bir eş beklentilerini karşılayan bir varlık haline getiriliyor.

Şahin gibi, eğitildiği konularda sorgulamadan mekanik bir görev algısıyla hareket ediyor.

Böylece kadın tıpkı şahinler gibi nesneleşiyor, kendisinden çıkar sağlanan bir sömürü

nesnesi haline getiriliyor.

Burada kadın ve şahinin evcilleştirilmesi ve av olayı 4 aşamada özdeşlik gösteriyor ve bizi

baştaki “aşk avıyla” ilgili epigrafa götürüyor.


1- Eğitim süreci

2- Avı takip

3- Avla savaş

4- Avla dönüş

Angela da şahine benzer şekilde önce kadınlık rolleriyle ilgili eğitimden geçiyor, kendisine

yabancılaşıyor; sonra Bayardo’yla evlenip çatışma yaşıyor, Santiago’yu av olarak seçiyor (o

kısımda da bir şahine benzetiliyor zaten) sonrasında Bayardo’ya dönüyor. Aslında bu

özdeşleşme Angela’nın gerçek bir aşk hissiyle değil, görev dürtüsüyle hareket ettiğini ve

Bayardo’ya döndüğünü sezdiriyor.

İlk olarak, Marquez, vahşice öldürülen ana karakter Santiago Nasar ile hizmetkarı Victoria

Guzman arasında gerilim yaratır. Victoria, "yaşına" ve cinsiyetine rağmen, bu romanda inatçı

ve kararlı olarak tanımlanan tek kadındır. Ek olarak Victoria, geçerli sosyal normlarla

yüzleşen ve maçoluk yanılsamasını veya kültür ve geleneklerinin karşılık gelen değerlerini

kabul etmeyen tek vatandaştır. Victoria, Santiago'nun babası "İbrahim Nasar tarafından

baştan çıkarıldığı" döngüsünü kırmaya çalışır, böylece Divina'nın "Santiago Nasar'ın sinsi

yatağına gitmesi" gerekmez. Marquez, bu toplumun gelenekleri ve yazgıyı körü körüne kabul

etmesini Victoria'nın farklı bakış açısı ve cesaretiyle eleştiriyor. Dahası, Victoria'nın

"kaçınılmaz döngüye" karşı koyma yeteneği, Santiago'nun ölümünün kaçınılmaz

olmayabileceğini gösteriyor ve bu da bu kasabayı daha da suçlu gösteriyor. Victoria ve

Santiago arasında yaratılan gerilim, Marquez'in maçoluğu ve erkeklerin yetkilerini ve

üstünlüğünü eleştirmek için kullandığı hayati bir unsurdur.

Divina Flor (İlahi Çiçek) adı saflığı için semboliktir ve Santiago'nun agresif cinselliğine keskin

bir şekilde yan yana getirilebilir. Aslında, Santiago'nun kadınlara yönelik cinsel gelişimi, bu

toplumda erkeklerin kadınları nesne olarak kullanmalarının normalliğini göstermektedir. 


Victoria Guzman da Nasar’ın babası tarafından bir nesne gibi kullanılıp atılmış. Kadının

nesneleştirilmesi

Victoria Guzman’ın “Hık demiş babasının burnundan düşmüş.” (Marquez, 16) sözü;

Santiago’nun bu rezaleti gerçekleştirebileceği izlenimini veren unsurlara örnektir.

Victoria Guzman: Başka başka aşkların meyveleri olan bir sürü çocukla etrafı sarılı – Kadının

sorumluluk yüklenmek zorunda kalan taraf olması.

Divina Flor kaderinin Nasar’ın kaçamaklar yaptığı yatağına gitmek olduğunu biliyor –

Suçluluğa işaret

Zaten Victoria Guzman ve kızına yer verilmesinin sebebi şüphe yaratmak

Tavşanların bağırsaklarının köpeklere verilmesi – S.Nasar’ın tavşanlarla aynı sonu

paylaşması ve köpeklerin bağırsaklarına saldırması.

S17

Savunmasız hayvanları öldürmeye alışmış Nasar- Tavşanlara karşı vahşete karşı çıkan

Nasar İki çelişen durum…. Nasar’ın dehşete kapılması, onun suçsuz olduğunu sezdiriyor

çünkü Angela olayında suçlu olsaydı yine dehşete kapılırdı. Ayrıca bu durum onun

merhametli, acıma duygusu olan biri olduğu algısını yaratmaktadır.

Burada ayrıca Santiago’nun bir çelişkisi var. “Onu bir insan olarak düşünsene.” Diyor. Oysa

kendisi Divina Flor’u evcilleştirilmesi gereken bir hayvan gibi düşünmüştü. Bu durum onun

gösterdiği tüm suçsuzluk kanıtlarına rağmen suçlu olabileceğini de sezdirmektedir.

Evden detaylı bahsediyor çünkü cinayet mahallini betimliyor, böylece tutanak havasını

pekiştiriyor. Evin iki katlı olması gerçeğin iki farklı yüzünün olabileceği durumuyla örtüşüyor.
García Márquez, Nasar’ın evini, bir kişinin evinin olması gereken en güvenli yer olduğuna

dair genel inanışa rağmen, Santiago'nun kendisini korumak için gitmesi gereken güvenli

olmayan bir yer olarak kuruyor. Bu ironinin bir sebebi genel inanışların, kodlamaların

yanlışlığına gönderme yapmak olabilir. Bu genel inanışlar hem Santiago’nun suçluluğuyla

ilgili hem de dinle ilgili törelerin yanlışlığıyla ilgili olabilir. Böylece genelin yanlışlığına yönelik

bir sezdirmede bulunuyor olabilir.

Garcia Marquez başlangıçta Nasar evini "kaba kalaslardan oluşan duvarları olan eski bir

depo ve akbabaların rıhtımdaki çöpü gözetledikleri eğimli bir çinko çatı" olarak tanımlıyor. Bu

tanımlamalar evde istikrarsızlık ve güvensizlik duygusu yaratıyor ve genel inanışla ilgili

ironisini destekliyor. Ayrıca bu durum insanın töreler karşısında çaresizliğini de

sezdirmektedir.

Evin depodan bozma olması, evin yuva kavramını ifade etmesi bakımından evliliğin sağlam

temeller üzerine kurulmadığını gösteriyor. Depo ticari bir alan olduğu için evliliklerin maddi

çıkarlar doğrultusunda yapıldığı sezdiriliyor. Zaten İbrahim Nasar başta burayı bir dükkan

yapmayı tasarlıyor. Placida’nın İbrahim2le mantık evliliği yaptığının söylenmesi toplumda

evliliklerin maddiyatçı anlayış doğrultusunda yapıldığı durumunu destekliyor.

Mekanın dışa kapalı olarak betimlenmesi, artık oralara gemilerin ve teknelerin

sokulmadığından bahsedilmesi içe dönük toplum yapısını açıklama amaçlıdır. Çünkü dış

dünyaya kapalı toplum kendi içinde kendi kurallarını oluşturur ve bunlarla yaşar. Sistem, farklı

etnik kökenlerden oluşmuş bireyleri ortak bir değerler paydasında toplamıştır. Böylece

geleneksel kalıplara boyun eğmelerini, devletin yasalarının üzerinde görülen töreye dayalı bir

baskı sistemiyle onların üzerinde kontrolü sağlamıştır. Nasarların evinin topluma, kasabaya

uzak olması onların dışlanmışlığını, ötekiliğini gösterir. Durgun ırmak aynı zamanda törelerin

değişmezliğini, yüzyıllardır süregelen sistemin varlığını göstermektedir.


Sığlaşmış sular aynı zamanda din ve töre odaklı yaklaşımları nedeniyle bu toplumun sığı

zihniyetini simgelemektedir. Bu sığ zihniyetin olduğu toplum Santiago için kaçışı imkansız

hale getirmektedir.

Dış mekan: Olayın geçtiği kasabanın adı, hatta ülkenin neresi olduğu belirtilmemiş. Yazar

böylelikle, benzer nitelikler taşıyan her yörede benzer olayların geçebileceğini duyumsatıyor.

(EVRENSELLİK) Törelerin egemen olduğu, bu nedenle insanların duygularını özgürce

yaşayamadığı bu dar çevrede herkes birbirini tanır ve hiçbir şey gizli kalmaz. Bu nedenle de

baskı çok yoğun.

Evin mutfağına limandan kötü kokular gelmesi yine cinayeti sezdirme amacıyladır, Santiago

evinden limana çıkmak için çıktığında öldürülmüştür. Bu durum ayrıca psikoposun limana

gelişiyle de bağlantı kurmaktadır.

İç savaştan bahsedilmesi: Liberaller ve muhafazakarlar arasında geçiyor. Son derece kanlı

bir savaş. Bu savaştan bahsedilmesinin sebebi dine dayalı muhafazakar anlayışın ülkede

büyük cinayetlere, kanlı olaylara yol açtığını vurgulamak.

S.NASAR- Tavşanlarla aynı sonu paylaşıyor. Bağırsaklarına köpekler saldırıyor. Mutfak

sahnesinde tavşanların bağırsakları köpeklere atılırken psikoposu taşıyan geminin tüyler

ürpertici düdük sesi duyuluyor. Yine felaketlerin, cinayetin din sebepli olduğunu sezdirme.

Cinayette dinin sorumluluğunu belirginleştirmek

S.Nasar’ın evinin üstünde akbabaların bekleşmesi – Kurban bekleyen ortam. Akbabalar

kasabalıları sembolize edebilir. Çünkü akbabalar normalde bir ölümden sonra ortaya

çıkar; önceden belirmeleri Santiago'nun ölümünün önceden bildirildiğini gösterir. Kasaba

halkının akbabalara benzetilmesi onların olumsuzlanmasını da gösterir çünkü akbabalar leşle


beslenir. Kasabalı da cinayetle namusun temizlendiğini düşünüp tatmin olmaktadır, toplumsal

huzuru böyle bulmaktadır.

s.18

Burada evin karşısındaki badem ağaçlarından bahsedilmektedir. Santiago’nun öldürüleceği

gün limana gitmek üzere kapının önüne çıktığında dikkatini çeken ilk şey çiçek açmış badem

ağaçları olsa da bu, onda çağrışımsal bir bağlantı durumunu yaratmamış, Santiago

rüyasındaki badem ağaçlarının çiçek açmasıyla gerçekte karşılaştığı durum arasında

bağlantı kuramamış; rüyalarının verdiği ipuçlarını gerçek yaşamda değerlendiremediği için

ölüme doğru yürümüştür.

Arka kapıdan S.Nasar’ın en çok kullandığı kapı olarak bahsedilmesi – Zaten Vicario

kardeşler bunu bildiği için onu öldürmemek için, kaderin kendilerini engellemelerini

umutsuzca beklemek için ön kapıdalar. Cinayet günü S.Nasar bir an yanılıp ön kapıyı

kullanmaya çalışacaktır. Nasar’ın psikoposu karşılamak için o günlük o kapıyı kullanması,

tercihini değiştirmesi dinin cinayetteki sorumluluğunu, payını vurgulama amaçlı.

Eserdeki ana mekanlardan biri olan, cinayetin de işlendiği mekan olan, Santiago’nun

yaşadığı çiftlik evinin iki kapısının olması eserde önemli bir rol oynamaktadır. İki kapı,

insanların hayatta seçeneklerinin olduğunu göstermekte, yapılan seçimlerin insanların talihini

oluşturduğunu sezdirmektedir. Santiago özel günler haricinde arka kapıyı kullanmaktadır.

Vicario kardeşler bunu bildikleri için cinayeti işlemekten kurtulmak adına ön kapıya pusu

kurmuşlar fakat Santiago kasabada, öldürüleceği haberini aldıktan evine telaşla gitmiş, bir

anlık kararla ön kapıya yönelerek tuzağa düşmüştür. Bu kapının, sorgu yargıcının raporunda

“uğursuz kapı” olarak geçmesi, Santiago’nun kötü talih nedeniyle yaptığı yanlış seçimin

sonucu olarak ölümden kaçamayışını anlatmaktadır.


Kapıyla ilgili bir başka talihsizlik Santiago’nun annesinin hizmetçinin Santiago’nun evde

olduğuna dair yemin etmesi üzerine oğlunu katillerden korumak için kapının sürgüsünü

çekerek cinayeti engelleyecek yerde kolaylaştırmasıdır. Santiago’nun evin kapısından girmek

için sadece birkaç saniyeye ihtiyacı varken gerçekleştirilen bu eylem, talihin kapılarını

Santiago’ya kapattığının göstergesidir.

Aslında burada tek mantıklı açıklama Placida Linero’nun açıklamasıdır, gerçeklik çok basittir.

Oğlu o gün iyi giyimli olduğu için ön kapıyı kullanmıştır. Fakat bu açıklamanın sorgu yargıcı

tarafından rapora konmaması, cinayetle ilgili asıl gerçeklerin örtbas edilmesi isteğini; olaylara

dinsel abartılara uygun olarak olağanüstülükler kazandırma isteğini yansıtmaktadır. Asıl

sebebplerin basit görüldüğü için olağanüstülüklere yönelinmesi toplumun genel davranış

kalıbına uygun bir tutum benimsendiğini göstermektedir. Bu durum ayrıca ön yargı ve

şartlanmalarımızın gerçekliğe galip geldiğini de göstermektedir. Aslında kötü talih dediğimiz

şey bu.

Sorgu yargıcının rapora içinden ok geçen bir kalp çizmesi yargının güvenilirliğinin sarsılması

açısından ele alınıp çizilen kalbin kime ait olabileceği tartışılır. Kalp, yaralanan kalp, kırılan

umutları ifade etmesi bakımından Angla’yı; kelebek gibi mıhlanarak öldürülmeyi ifade etmesi

bakımından da S. Nasar’ı anlatıyor olabilir.

Ön kapı kapalı- fakat Santiago o gün o kapıdan çıkıyor. Onca talihsiz rastlantıya kimse akıl

sır erdiremiyordu.

s.19

Victoria Guzman: Onu uyarmadım çünkü bunların sarhoş palavraları olduğunu sanmıştım

Durumu değersizleştirme çabası. Aslında çoğu kişi aynı cümleyi söylüyor. İnandıkları şey

törelerin gereğinin yapılması. Nasar’ı uyarmayarak Vicario kardeşleri cinayete itiyorlar.

Onlara seçenek bırakmıyorlar.


Divina Flor, annesinin Nasar’ın öldürülmesinin istediğinin itiraf ediyor.

Tüm kasaba Nasar’ı uyarma konusunda isteksiz. Bu bakımdan Vicario kardeşlerle bir suç

ortaklığı söz konusu. Onları mecbur bırakma söz konusu. Aslında azmettirici kasaba halkı

olarak gözüküyor.

S.Nasar’ın Divina Flor’u çıkmak üzereyken bileğinden sımsıkı yakalaması: Divina Flor’u

korkutuyor. Zaten ürkek bir kız, bu hareket karşısında korkusu artıyor ve onu uyaramıyor.

Piskoposun gemisinin düdüğü

Horozların ötmesi

Bunlar baskıyı ve gerilimi canlı tutmak için kıullanılmış.

Horozların piskopos için kesilmesi- Erkek hayvanın kuırban edilmesi. Nasar’ın töreler için

kurban edilmesiyle örtüşüyor.

Guzman onu bildiği halde uyarmamış. – Onu öldürmelerini istiyormuş.

Vicario kardeşlerin devamlı içki içmesi, sarhoş olmaları, uyurgezer gibi olmaları da onların bu

cinayeti bilinçleri yerinde olarak işlemediğini gösteriyor. Bunlar bir bakıma hafifletici sebep.

Sabah evin yarı karanlık olması: Gerçeklerin yeterince aydınlanmamasını simgeliyor.

Evin önünde bembeyaz görünen badem ağaçları- yine Nasar’ın masumiyetini düşündürür.

Kuşların uyuduğu kafesler: 1- Kadının toplumsal cinsiyet rollerine bağlı olarak pasif

konumunu çağrıştırmaktadır.

2- Toplumun dinsel törelerin esaretinde bu namus cinayetine göz yuman yapısı çağrıştırılıyor.

Evin önündeki badem ağaçları – rüyadaki badem ağaçlarıyla örtüşüyor. Rüyada bildirilen

felaket gerçekleşmek üzere. Fakat Nasar anlamıyor.


toplum baskısıöportaj

Vicario kardeşlerin devamlı içki içmesi, sarhoş olmaları, uyurgezer gibi olmaları da onların bu

cinayeti bilinçleri yerinde olarak işlemediğini gösteriyor. Bu durum toplumun da bilinçsizlik

içinde olduğunu gösteriyor. Törelere ve dine bilinçsizce yönelmek ve bu çerçevede hareket

etmek eleştiriliyor.

syf.20

Kimliği belirsiz biri tarafından cinayetin tüm detaylarını anlatan, Santiago Nasar’ı uyarmak

için bırakılmış bir zarf var kapının altında. Bu kadar detaylı bilgileri içermesi, bu kağıdın

Vicario kardeşler tarafından yazılabileceğini düşündürüyor. Vicario kardeşler cinayeti

işlememek için ellerinden geleni yapıyor eser boyunca. Bu durum onların toplum baskısı

altında olduğunu gösteriyor. Pusulanın isimsiz olması yine bu baskıyı gösteriyor. İsimsiz

pusula aynı zamanda toplum baskısı altında bireyin kimlik kazanamadığının bir göstergesi.

Bu zarfla ilgili yapılabilecek bir diğer yorum, bu zarfı başka birisi atmışsa kimliği belirsiz

olması önemli. Toplum baskısından korktuğu için kimliğini açık edemiyor. Böyle bir yöntem

kullanması, görünmek istememesini de düşündürüyor. Toplum herkesi gözetliyor, böylece

baskı altına alıyor. Gözetlenmenin verdiği tedirginlikle Santiago Nasar’a yaklaşıp onu

uyaramıyor. Aslında kasabadaki insanların çoğu da bu sebepten geri duruyor, herkes birbirini

gözetlediği için toplumsal öfkeyle yüz yüze gelmek istemiyorlar.

Kimliği asla belli olmayan birisinin cinayetin tüm detaylarını anlattığı uyarıcı niteliğinde zarf

içinde bir kağıt bırakması

Bu zarf kimsenin dikkatini çekmiyor. Santiago Nasar, evden çıkarken de bu zarf orada yerde

duruyor.

Kapı – Aslında Santiago Nasar için şansın-talihin kapısı / ama kapılar onun üzerine

kapanıyor.

Düğün eğlencesiyle sarhoş olmuş insanlar- Aklın yitirildiği ortam. Bu da bir şanssızlık
Santiago Nasar her şey tarafından kuşatılmış. Zaten küçük bir kasabada. Kaçma ihtimali

coğrafi engeller nedeniyle yok. Toplumun onunla ilgili ön yargıları var. Zengin olması, Arap

olması, dağ başlarında genç kızları sıkıştırması. Bu açıdan da ön yargılarla kuşatılmış. Etrafı

onun öldürülmesini bekleyen insanlar tarafından kuşatılmış. Vicario kardeşler de onların

cinayeti işlemesini bekleyen toplum tarafından kuşatılmış. Nasar cinayet girişimini haber

aldığında etrafında kasabalı bir gürültü koparıyor, her bir ağızdan çıkan seslerle kuşatılıyor.

Eve döndüğünde de kapılar yüzüne kapanıyor. Fiziki olarak bir başka kuşatılmışlık.

Meydanın halka açık cümbüşten kalma çöplerle dolması – Aslında manevi bir kirliliği de

işaret ediyor. Bu kirliliğin sebebi halk. Kendi içinde çelişkileri olan bir toplum yapısı göze

çarpıyor. Düğün gecesi her türlü aşırılığı yapıyorlar. İçip sarhoş oluyorlar, geneleve gidiyorlar;

ertesi gün de piskoposu karşılamaya tüm dini duyguları kabarmış olarak gidiyorlar.

Vicario kardeşlerin Santiago Nasar’ı bekleme yeri olarak sütçü dükkanını seçmeleri- Süt renk

bakımından badem ağacının çiçekleriyle örtüşüyor. Beyazlık, saflık, masumiyet çağrışımı

Bu yerin sabahları sütçü dükkanı akşamları alkol satılan bir bar olarak kullanılması eserdeki

ikilik ve zıtlık durumuyla örtüşmektedir. Santiago Nasar’ın suçluluğu ve suçsuzluğu

yönündeki oluşturulan kanıtlar eserde okuru ikilemde bırakmaktadır. Bu durum da gerçeğin

belirlenmesinin zorluğunu göstermektedir. Dolayısıyla böyle bir durumda adalet sağlıklı

olarak işlemeyecektir. Bu ikili durum ikizler için de geçerli. Eserde çocuklara benzetilen ikizler

vahşi bir cinayet işleyerek birer katile dönüşebiliyor. Aynı şekilde bir melek olması umulan

Angela ahlaki sınırların dışına çıkabiliyor. Sütçü dükkanı ikili yapısıyla gerçeğin ikili yapısını

sembolize etmektedir. Ayrıca bu dükkanın sabahları Clotilde Armente tarafından işletilmesi

kadına biçilen toplumsal rolleri de göstermktedir. Armente’nin süt satmasına izin verilmesi

kadınların saflığına, saf kalmasına verilen önemi göstermektedir. Ayrıca süt, yumuşaklığı da

ifade etmektedir. Bu yönüyle eserdeki erkek sertliğinin, maçoluğunun karşısında kadının

doğasını simgelemektedir. Alkol ise genellikle şiddeti ve kargaşayı simgeler ve “erkek


içeceği” olarak bilinir. Clotilde'nin dükkanı, bu toplumdaki kadın ve erkek arasındaki zıtlığı

simgeliyor.

s.21

Cinayet için ikiz kardeşlerin seçilmesi önemli. Cinayeti işleyen tek bir kardeş de olabilirdi.

Ama ikiz kardeşler seçilmiş. Fiziken birbirlerine çok benziyorlar fakat kişilikleri zıt. Bu, insan

doğasının ikiliğini de gösteriyor. İnsanların iyi ve kötü yönlerini çağrıştırıyor.

Marquez'in katil olarak ikizleri seçmesi önemlidir çünkü bölünmüş kişiliğe benzer davranırlar,

çünkü hiçbir zaman kesin bir karara varmazlar, bu da iç mücadelelerinin somut örneğidir. Bu,

ataerkil bir topluluğun kusurlarını aydınlatıyor, çünkü maçolukları onları bu suçu işlemeye

zorladı. İkizler, cemaatin ve kilisenin onlardan bekledikleri arasında çelişki içindedirler ki içsel

doğru ve yanlış duyguları bulanıklaşır. Aslında, ikizler tüm kasabayı temsil ediyor, çünkü

kasabadaki herkes bu suçun suç ortağıdır çünkü ikizlerin nedenlerinin farkındaydılar ve

Santiago'yu uyarmamaya karar verdiler. Böylece toplumun cinayet aracılığıyla namusun

temizlenmesiyle huzura kavuşması, öte yandan cinayetle kirlenerek huzursuzluğa düşmesi

ikilemi de yaratılmaktadır.

Santiago Nasar da böyle iki yönlü verilmiş eserde. Onun iyi ve kötü yönleri onun suçlu

olduğuna hükmetmek için yeterli değil. Ayrıca cinayete, bunu haklı ve haksız bulanların

pencerelerinden bakılmış. Yani gerçekliğin tek bir yüzü yok. Suçluluk ve suçsuzluk da böyle

iki boyutlu. İnsanları yargılamak o kadar kolay değil. İnsanların suçlu veya suçsuz olduğu

yönler var. Toptan bir kavramla onları suçlu olarak etiketlemek zor.

İkizlerin uyurgezer gibi betimlenmesi: Töreler nedeniyle akıl yitimine uğrayan toplumu

çağrıştırıyor.
İkizlerin traşlı olması: Dış görüntünün önemsenmesi, şekilci toplum yapısı. Kendilerinin

günahsız olması durumunu görüntüyle destekliyorlar. Yorgunluktan bitkin bir görünümde

olarak betimlenmeleri traşlı görüntüyle zıtlık oluşturuyor. Bu durum onların cinayetle ilgili bir

ikilem yaşadığını fakat sonunda traş olarak kötü görünümden kurtulmayı istemeleri durumu

aracılığıyla Santiago’dan kurtulup toplumun gözünde iyi birer insan olmayı hedeflediklerini

gösteriyor. Traş olmak bir erkeklik rolü olduğu için böylece bıçakla temizlenme durumu

erkeklikle ilgili bir beklentinin gerçekleştirilmesi durumu olmaktadır. Traş olmak ve cinayet her

ikisi de bıçakla gerçekleştirilen bir erkeklik rolü olduğu için ve temizlenmeyi sembolize ettiği

için Santiago Nasar cinayetiyle örtüşüyor, böylece toplumun erkeklerden şiddete dayalı

beklentisi eleştiriliyor. Traş olmak cinayetle özdeşleştiği için ironik bir kullanım haline de

geliyor çünkü aslında toplumun gözünde bir temizlenme, şekilcilik söz konusu.

"Sert görünümlü/ kaba saba" olarak tanımlanmak, erkeklerin maçoluktan dolayı sert ve

erkeksi olma beklentilerini ortaya koyuyor ve ikizlerin ailelerinin onurunu geri getirmek

zorunda olduklarını gösteriyor. Bunun yanında “iyi huylu” olarak tanımlanmaları Santiago’yu

öldürme kararlarını kötü niyetle vermediklerini, ancak eylemlerinin haklı olduğuna gerçekten

inandıklarını vurgulamaktadır.

Clotilde Armente ikiz kardeşlere yalvarıyor. “Psikoposun hatrı için olsun bu işi sonraya

bıraksanız.” Diyor. Bu da dini otoritenin toplum üzerindeki etkisini, gücünü gösteren bir delil.

Clotilde Armenta

"Kadın Kahraman" veya "Savaşla Tanınmış" anlamına gelir.

"Şöhret" ve "savaş" unsurlarından oluşan Germen adı Chlotichilda'nın Fransız şekli. Aziz

Clotilde, Hıristiyanlığa dönüştürdüğü Frank kralı Clovis'in karısıydı.

s.22

İkizlerin Santiago’ya acıyarak bakmaları: Yaptıkları işten emin olmamalarını sezdiriyor.


Rahibe okulu kızları: Meselenin arka planını (bekaret) vurguluyor. Bekaretin dinsel inanç

doğrultusunda kutsanması. Bakire Meryem de önemli bir simge. Hayat kadınının adını Maria

koyarak bu anlayışı olumsuzlama çabası var.

Ayrıca bu bir trajedi olarak görüldüğünde rahibe okulu kızları trajedideki koro görevini

üstleniyor.

Piskoposun gemisinin bir ejderha gibi homurdana homurdana gelmesi – dini otoritenin

olumsuzlanması ve suçlanması

Ejderha en güçlü ve en çok korkulan hayvan olarak görülüyor, çünkü cehenneme daha da

atıfta bulunabilecek yanan ateş yakıyor. Böylece gemi üzerinden çarpıtılan dinsel inanışların

asıl kötülük kaynağı olduğu işaret edilmekte.

Margot “Tıpkı Noel zamanı gibiydi.” Diyor. İsa’nın doğumu. Hz.İsa’nın çağrıştırılması.

Santiago Nasar’ın kurban oluşu ve suçsuzluğu

Ayrıca Noel zmanı gibi olması sıradan bir ortamın olmadığını, kargaşa içinde kalabalık bir

ortam olduğunu gösteriyor. Bu ortam cinayetin gerçekleşmesini kolaylaştırıyor.

Nasar – Nazareth’i çağrıştırıyor zaten. İsa’nın doğduğu yer.

Nasar’ın çiftliğinin olması yine Hz.İsa’yı çağrıştırıyor. Çünkü İsa inanların çobanıdır.

Piskoposun beyaz cübbesi- yine Nasar’ın masumiyeti ve saflığını simgeleyen süt ve badem

ağacının çiçeklerinin rengiyle örtüşüyor.

Piskoposun tüm kasaba tarafından heyecanla karşılanması – Dinsel sistemin oluşturduğu

sürü psikolojisi. Kollektifin içinde kaybolan birey.

Geminin yeni olmasına rağmen eski gemiler gibi ahşap çarklı olması: Toplumun geleneklere

sıkı sıkıya bağlı bir yaşam tarzını benimsemesi ve bundan kopmaması


Geminin tek bacasının bulunması: Töreye dayalı olarak tek bir gerçekliğin kabul edilmesi.

S23

Piskoposun düşünmeden istavroz çıkarması – geleneklerin, törelerin düşünmeden yerine

getirilmesini simgeliyor. Ayrıca dinin inanç sistemi olması yüzünden sorgulayıcı yapıya engel

olması işaret ediliyor. Santıago’nun bu rezaleti işleyeceğine insanların sorgulamaksızın

inanması – namusla ilgili suçlar dine dayalı olduğu için insanlar sorgulamaksızın hareket

eder.

İsa haç üstünde öldü, “istavroz” yani haç İsa’nın ihanete uğraması, toplum tarafından

dışlanması; uydurma bir suçlamayla kurban edilmesini çağrıştırıyor. Eserde bu şekilde

Santiago Nasar’la bir özdeşim kuruluyor ve onun suçsuzluğu sezdiriliyor.

İsa ölmeden önce öğrencilerine bir uyarıda bulunarak: ‘Beni izlemek isteyen her gün kendi

çarmıhını yüklensin ve ardımdan gelsin,’ dedi. (Matta 10:38) – (Markos 8:34) – (Luka 14:27)

Bu haç çıkarma, insanların O’nu izlediklerini ya da andıklarını ifade eden bir simgedir. Ben

İsa’ya iman ediyorum, anlamına gelir. Eserde psikoposun bunu düşünmeden yapması İsa’nın

bilinçli bir şekilde takip edilmediğini göstermektedir. Bu hareket artık kalıplaşmış bir hareket

olduğu için dinde anlam yitimine uğradığı sezdirilmektedir.

Marquez, toplumun piskoposla olan ilişkisindeki zıtlıklar nedeniyle, toplumun geleneklerine ve

dinlerine sarsılmaz inancını eleştirir. Kasaba "piskopos için armağanlar" hazırlamış,

"sevinçle" “coşkuyla” beklemiş, erken uyanmış ve piskoposu beklemek için rıhtımda

birikmiş. Kasabanın coşkusunun yanında, piskoposun düşünmeden ıstavroz çıkarmasıyla

yansıtılan "mekanik" hareketleri vardır. Bu zıtlık, ritüellerin ve geleneklerin topluluğun

doğasına nasıl gömüldüğünü göstermektedir, çünkü kasaba piskoposa inancını, sevgisini

bahşediyor, psikopos "gemisinden inmiyor" bile. Marquez, geleneklerini ve inançlarını çok titiz


bir şekilde takip ettikleri için, inançları onları sürekli olarak yüzüstü bırakmasına rağmen,

kasabanın ne kadar hayalperest davrandığını aktarıyor. Örneğin dinlerini somutlaştıran

piskopos bile, Katoliklikteki rolü konusunda tutkulu olmadığı ve yükümlülüklerini "mekanik"

olarak yerine getirdiği için onları yüzüstü bırakmıştır. Ancak kasaba, masum bir adamın

öldürüldüğü noktaya kadar geleneklerini ve inançlarını tereddüt etmeden sürdürmeye devam

ediyor. 

Psikoposun geride horozların yaygarasını bırakması: Dinin kurban belirlemesiyle, çarpık

işleyişiyle ilgili. Yüzeysel bir algılayış ve yaşayış söz konusu. Horozlar İsa’nın kurban olarak

seçilmesini çağrıştırıyor. Böylece kurbanların seslerine kulak tıkayan bir dinsel sistem söz

konusu. Aksine bu horozların ona kurban edilmek için seçilmesi, bu haksızlıkta dinsel

sistemin işbirliği yaptığını sezdiriyor.

Peder’in çağrısı üzerine halkın harekete geçmesi: Peder burada halkı piskoposun gelişi

şerefine yapılacak törenin hazırlıklarına teşvik ederken karşımıza çıkmaktadır. Dinin

toplumdaki büyük etkisi çağrıştırılıyor, bu durum pederin cinayeti isteseydi önleyebileceğini

gösteriyor.

Peder’in horozları kendi eliyle seçmesi: Dinsel yapının insanları kurban eden bir yapı olması.

Yuttuğu asprinlerin rahatlatmaması: Geleneklerin rasyonelliği bastırması, engellemesi

Santiago Nasar’ın keyifli ve eğlenceyi sürdürmek için istekli olması: Onun suçsuzluğunu

düşündürüyor.

Saatler hiçbir zaman tam değil: Saat 4’ten az öncesine kadar. Bu da Santiago’nun

suçluluğuyla ilgili belirsizliği gösteriyor.


Santiago’nun öldürüleceğini haber alıp bunu engellemeye çalışan bir diğer figür Cristo

Bedoya’dır. Cristo’nun tehlikeyi haber vermek için onu bekleyen ailesinin yanına değil de

nedenini bilemediği bir şekilde büyükbabasının yanına gitmesi, dolayısıyla cinayetin

işleneceğini zamanında öğrenemeyip Santiago’yu uyaramaması yine cinayetin kaçınılmaz

olduğu vurgusunu yapmaktadır.

Bu noktada Cristo’nun her zaman yaptığı gibi ailesinin yanına gitmek yerine büyükbabasına

gitmesi; Santiago’yu bulmak, uyarmak için arayışa girdiğinde onu bulamayınca geçebileceği

başka yolların da olduğunu düşünerek olaya bulaşmaktan kaçması, onun içgüdüsel olarak

kendini koruma çabası içinde olabileceğini de okura düşündürtmektedir.

Nasar’ın düğünün kaça mal olduğunu hesaplaması: Onun masumiyetini düşündürüyor çünkü

bu kadar ince hesap yapabilen biri o rezaleti işleseydi başına neler gelebileceğini de

hesaplardı.

Kasabada herkesin eğlenceye katılması: Sürü halinde hareket etme durumu, geleneklerin

zengin-yoksul tüm sınıflarda aynı derecede geçerli olması

Benim düğünüm de böyle olacak: Nasar’ın geleceğe dönük plan yapması, gelecekle ilgili

korku duymaması onun masum olduğunu çağrıştırıyor.

Anlata anlata bitiremeyecekler: Gösteri toplumunun vurgulanması, insanların dış görüntüye

dayalı olarak saygı göstermesi. Şekilci toplum yapısının vurgulanması söz konusu.

Ayrıca toplumsal onayın önemi sezdiriliyor. Bireyin kendisi için değil toplum için yaşaması,

toplumsal imajın önemli oluşu.

Dedikodunun toplum tarafından olumlu yönde yapılması, düğünün toplumun beklentileri

doğrultusunda yapılması konusunu gündeme getiriyor. Başkalarının düşünceleri Santiago için

önemli, onda da “İnsanlar ne der?” korkusu var. Bu da Santiago’nun toplumsal kurallara


uymakta kararlı olduğunu gösteriyor. Bu bakımdan onun Angela meselesinde de onun

sınırların dışına çıkmadığı düşünülebilir. Ayrıca dedikodunun olumlu yönde işleyebileceğini

düşünen insan bunun olumsuz yönde işleyebileceğinin de farkındadır. Çünkü dedikodu aynı

zamanda bir baskı mekanizmasıdır, toplumsal kuralların dışına çıkan insanlara yönelik bir

silah olarak işlemektedir.

Dedikodu, ayrıca haber niteliği taşır. Toplumun dedikoducu yapısından bahsedilmesi,

toplumun bu niteliğinin ön plana çıkarılması; Santiago cinayetinin herkes tarafından önceden

kesinlikle bilindiğini düşündürüyor.

“Kız doğmuş gibi sessizlik olması.”

KADININ TOPLUMSAL CİNSİYET AYRIMINA UĞRAMASI

Erkek, toplumda özne konumunda. Suç işleme ehliyeti sadece erkeğe verilmiş gibi. Kadın ise

nesne konumunda ve edilgin. Bu nedenle Angela cezalandırılmıyor, Santiago

cezalandırılıyor.

S24

Margot’nun Nasar’ın nişanlısı Flora Miguel’in şanslı olduğunu düşünmesi: Aklı başında olarak

olumlanması Nasar’ın masumiyetini düşündürüyor. Zengin olması, onun toplumda herkesin

dikkatini çeken, gözde biri olmasını gösteriyor.

Santiago Nasar’ın Angela tarafından seçilme sebebi şu olabilir:

Herhangi biri değil. Zengin sınıftan, bu nedenle göz önünde bir kişi. Ayrıca sınıf farkı

nedeniyle pek çok kişi ona bir şey yapılamayacağını düşünüyor. O ikisi zengin birini

öldüremez diye düşünüyor.


Margot’nun onu kahvaltıya gelmesi için zorlaması – Santiago Nasar’ın eve gidip çiftlik

kıyafetlerini giymeye çalışması çünkü kahvaltıdan sonra çiftliğe gidip danaları iğdiş etmeyi

planlıyor.

Danaların iğdiş edilmesi: Yine erkeğin cezalandırıldığı bir düzen, horozların kesilmesi gibi.

Cinselliğin cezalandırılması yine erkek üzerinden gerçekleşiyor. Çünkü erkek, özne

konumunda görülüyor.

Bu cezalandırmanın “Kutsal Yüz” çiftliğinde yapılması bu cezalandırmanın dinsel kurallara

dayalı olarak gerçekleştirileceğini ama Nasar’ın İsa’yla özdeşleşmesi bakımından onun

suçsuz yere cezalandırılacağı sezdiriliyor.

Nasar’ın saatini evde unuttuğunu hatırlayıp eve yönelmesi: Talihin hiçbir engel tanımadan

kendisini gerçekleştirmesi, kaderin önüne geçilemeyeceği ile ilgili toplumsal görüşün

doğrulanması. Toplumun bu görüşü savunmasının nedeni kendi sorumluluğundan sıyrılmak.

Anlatıcı bazen Margot’nun bu cinayeti bildiğini düşünüyor. Saat ayrıntısı bu durumu

doğruluyor çünkü Margot da suçu talihe, kadere atıyor.

Margot’yla annesiyle vedalaşır gibi vedalaşması: Nasar’ın yakın çevresindeki kadınlara

yaklaşımını gösteriyor. Onlara cinsel gözle bakmadığını ailesinden biri gibi yaklaştığını

gösteriyor. Bu da onun masumiyetini düşündürüyor.

Albay Aponte: Kasabanın belediye başkanının o olması, militarist, baskıcı yapıyı ve itaat

kültürünü düşündürüyor. Bu durum hem Albay’ın hem kasabalıların sorgulamadan emirlere

uymasını, kültürel olarak töreye itaat etmelerini açıklıyor. İkizlerden biri asker ve o, cinayeti

işlemek için ısrar ediyor – emirlere itaat etmenin önemi

Albay’ın geçerli nedenlerinin olması: Herkes suçunu inkar etmeye çalışıyor, kendi

sorumluluğundan sıyrılmaya çalışıyor. Fakat Albay’ın geçerli nedenlerinin burada açıkça

belirtilmemesi, Albay’ın yalan söylediğini düşündürmektedir.


Don Lazaro Aponte

Lazarus'tan geliyor. İncil'de, Lázarus'un ölen ve "İbrahim'in koynuna taşınan" bir dilenci

olarak tasvir edildiği "Lázarus ve zengin adam" adlı bir benzetme vardır. Birinin koynunda

olmanın mecazi anlamı yakınlık konumunda olmaktır. , saygıdeğer olmak.

s.25

Anlatıcının annesi her şeyden çok önceden haberdar olan biri fakat onun bile bunu geç

öğrenmesi yine şanssızlık. Toplumun ona bu haberi bilinçli olarak geç ulaştırdığı düşünülebilir

çünkü Nasar’ı uyaracağını biliyorlar.

Annesinin sokağa çıkmadığı halde her şeyi öğrenmesi: Dedikodu toplumunun varlığı. Bu

durum insanların birbirlerinin hayatının içinde fazlaca olduğunu gösteriyor. Toplu halde

sürdürülen bir hayat bireyin toplum baskısı altında oluşunu gösteriyor çünkü dedikodu bireye

karşı yöneltilen toplumsal bir silahtır. Toplumsal sınırların dışına çıkan insanlar dedikodu

mekanizmasıyla dışlanır, ötekileştirilir, aşağılanır. Bu mekanizmanın varlığı birey için

kısıtlayıcı bir etken. Bu durum Santiago’nun neden uyarılmadığının da bir göstergesi. Çünkü

uyaran kişi toplumsal öfkeye hedef olmak istemiyor.

Annenin horozların öttüğünü anımsaması, bu yaygarayı düğünle ilişkilendirmesi: Dinin

suçluluğunu vurgulama ve gerçekliğin göreceliğini vurgulama.

syf.26

Hastaları Tanrı’nın şifasından yararlansınlar diye kapı önlerine yatırmak – İnsanların dinin

yarattığı cehaletin pençesinde olması. İsa da insanları iyileştiriyor ama halkın bu gücü

piskoposlara da yüklemesi dinin çarpıtılmasını gösteriyor. Bu durum ayrıca insanlardaki

gerçek dışı şeylere inanma eğilimini gösteriyor. Santiago’nun namusla ilgili bir suçu işlediğine

inanılması durumuyla bağlantı kurulabilir. Anlatıcı böylece her şeye kolaylıkla inanan bir

toplum yapısını bireyin varlığı için tehdit olarak görüyor.


Angela’nın bakire olmadığı için eve gönderilmesi: Kadının üzerinde ataerkil yapının namusla

kurduğu baskı

Annenin psikopos için mavi çiçekli elbise giymesi: İnsanların hayatında dinin belirleyici etkisi.

İnsanların dinsel konularda görüntüye önem vermesi, şekilci yapı. Ayrıca çiçeğin kadınla

saflığı temsil etme bakımından özdeşleştirilmesi. Eserde çiçek hep kadınla özdeşleştiriliyor.

Dönmeyen sevgiliyi anlatan Portekiz aşk şarkısı: Toplumsal ağıt havası. Santiago

öldürüldükten sonra kasabanın duyduğu suçluluk hissini yansıtıyor.

s.27

Beş para etmez bok herifler: Santiago’nun masumiyetini düşündürüyor.

Her zaman ölüden yana olmak gerek: Topluma karşı kurbanın (İsa’nın, Nasar’ın) yanında

olmak. TOPLUMUN ÇELİŞKİSİ. Annesi kalıpların dışında davranarak sağduyulu vicdanın

sesini temsil ediyor. Çünkü kurbanın hakkını kimse savunmaz.

Luisa Santiaga’nın, olayla ilgili dünürü Placida’yı uyarmaya gitmesi (s. 27) Luisa Santiaga,

yani Margot’nun annesi, talihe karşı mücadele eden bir figür olarak kurgulanmıştır. O

hakkaniyete ve vicdana uymadığını düşünerek bu uyarıyı yapmaya gitmiş gibidir. Rezaletin

faili Santiago Nasar olacak bile olsa bunun karşılığı ölüm olmamalı der gibidir. Her ne kadar o

gün bir yas kıyafeti giymiş olsa da. (s. 27) İkizler Pedro ve Pablo için ellerinden felakette yol

açmaktan başka hiçbir şey gelmeyen hayvan oğlu hayvanlar, diyerek olayla ilgili Santiago

Nasar’ın sanki masumiyetini ilan etmiş gibidir.

Santiago Nasar’ın ölümünün sürekli olarak İsa ile ortak noktaları olması okuyucunun Nasar’ın

masumiyetine olan inancını güçlendirmektedir. "oğlunu öldüreceklerini herkesin bilmesi,bir


tek onun haberi olmaması haksızlık"(Marquez, s.27) ile Hz. Meryem gibi en son annesinin

öğrendiği görülmektedir.

Kalabalığın cinayeti bir düğün eğlencesini izler gibi izlemesi: Toplumun dünyadaki vahşeti

seyretmesi, duyarsız kalması, aksine zevk alması… İdam izlencesine benziyor- Suçlu

cezalandırılıyor ve halk da masumiyeti sahipleniyor.

Pedro Vicario

Bir taşı veya bir kayayı sembolize eder. Petrus'tan geliyor. İncil'de Petrus, İsa'nın en sevdiği

öğrenci olarak biliniyordu. O diğer 12 havarinin lideriydi, ancak İsa çarmıha gerildiğinde,

horoz ötmeden önce İsa'yı üç kez inkar etti.

Pablo: Küçük veya Alçakgönüllü, Aziz Paul erken Hıristiyan kilisesinin önemli bir lideriydi.

Vicario: Papaz

s.28

Zahmet etmeyin: Herkesin bile bile susup seyirci kalması durumu, zaten kimse zahmet

etmemiş, böyle bir çabayla kendisini yormamış.

Onu öldürdüler: Toplumun gerçek katil olduğunun sezdirilmesi. Çünkü Vicario kardeşler

öldürdü demiyor ve özneyi belirsiz bırakıyor.

s.29

Bayardo San Roman’ın Angela’yı baba evine bakire olmadığı gerekçesiyle geri götürmesinde

bu toplum baskısının payı vardır. Böylece eserde, evlenmeden önce kızların ‘’bakire’’ olması

fikrinin dayatılmasıyla pek çok kişinin kaderi değişmiştir. Angela’nın bekaretini kaybetmesinin

erkek ve toplum tarafından hoş karşılanmaması, kızın bekaretini alan Santiago’nun da suçlu

duruma düşürülmesi bu bağlamda oldukça ironiktir. Bunun sonucunda Angela’nın namusunu

temizlemek için ağabeyleri sorumluluğu almak zorunda kalıp Santiago’yu vahşice


öldürmüşlerdir. Böylece töre nedeniyle hem bir evliliğin sonu getirilmiş hem de Santiago

suçluluğu sorgulanmadan hayata erken yaşta veda etmiştir.

Bayardo’nun Angela’yı evine geri göndermesi: Toplumda erkeğin iktidar sahibi, karar verici

konumunda olduğunu gösterir.

Cinayetin Aralık ayında işlenmesi: İsa Aralık ayında doğdu. Yine İsa ile Santiago arasında

bağ kurma durumu var.

İlk kez olarak Ağustosta geldiğinin söylenmesi: Daha önce gelmediğini, ondan Angela’yla ilgili

şüphelenmek için neden olmadığını söylüyor.

Angela Vicario ve toplumsal beklentiler arasındaki bağlantıyı kurmak için Márquez, sembol

ve motiflerden yararlanmıştır. Metinde sıklıkla kendine yer bulan ‘çiçek’, dişilik ile doğrudan

özdeşleşmektedir (Örneğin Divina Flor isminin ilahi çiçek anlamına gelmesi, Angela’nın

evlenirken gelinliğine portakal çiçekleri takması vb.). Benzer şekilde, eserde bazı erkek

karakterlerin adlarında yer alan ve İspanyolcada “aziz” anlamına gelen “san” ifadesi,

erkeklerin yüceleştirildiği ve yetkilendirildiği durumuna vurgu yapmaktadır

Bayardo San Roman

"Bayardo", "chansons de geste" epik şiirinden efsanevi bir defne atıdır.

"San" aziz anlamına gelir, kutsal

"Roman" Roma anlamına gelir

Ayrıca Bayardo Doğu Avrupa derebeylerine verilen bir isimle (Poyard) bağlantı kuruyor.

Erkek egemenliğini, iktidarını temsil ediyor.

Bayardo’nun kemerinin tokalarıyla ve botlarının halkalarıyla uyum sağlayan gümüş işlemeli

heybeleri: Onun dış görüntüye önem veren, toplum tarafından nasıl algılandığını önemseyen,
gösterişe meraklı bir kişi olması. Böylece onun pahalı ve gösterişli düğün hazırlıklarıyla

bağlantı kuruluyor. Her şeyi toplumun onayını almak için yapan bir kişi görünümünde.

Sığırtmaca (çobana) benzetilmesi: Toplumun ötekine verdiği tepki. İlk başta onu

benimsemekte zorlanıyorlar. Bu nedenle onu daha alt sınıfta biriyle özdeşleştiriyorlar.

Çobanlık ayrıca yalnızlık ve dış dünyaya ait olma durumuyla bağlantı kuruyor.

Ayrıca İsa insanların çobanıdır. Kutsallıkla bağlantısı kuruluyor. Böylece toplumda önemli bir

yeri olacağına dair sezdirme var.

Güherçile: Barut. Erkekliğin şiddetle özdeşleştirilmesi durumu söz konusu. Erkek savaşçı ve

kahraman olmak zorunda.

Dana ve oğlak derisinden elbiseler: İkisi de erkek. Burada hem erkekliğin vurgulanması hem

de Nasar’ın Bayardo yüzünden kurban edileceği sezdirmesi var.

Magdalena Oliver:

İsa Mesih'in takipçilerinden biri olan "Mary Magdalene" kelimesinden türemiştir. O kutsal

kadınlardan biridir (bir zamanlar bir fahişe ya da toplumun reddettiği düşük sınıflı bir kadın

olduğuna dair çelişkili bir teori olmasına rağmen).

Onunla ilgili ilk tespitin Magdalena tarafından yapılması, toplumda kadına yönelik namus

üzerinden yapılan değerlendirmeleri sezdiriyor. Magdelena Bayardo’nun bir içim su olduğunu

söyleyerek çapkın bir kadın imajı çiziyor. Bu durum toplum bakışına göre kadınla ilgili bir

hafiflik sezdirmesi. Fakat Magdalena harekete geçmiyor, bu da bize cinsler arasındaki

iletişimin ahlaki kalıplar nedeniyle sınırlı olduğunu gösteriyor.


İbneye benziyordu: Bayardo’nun erkekliğinin sorgulanması. Magdalena bu anı sonradan

anlattığı için Bayardo’nun Angela’nın bakire çıkmaması nedeniyle erkekliğinin sorgulanması

söz konusu. Namus erkekliğin eksilmesine, zedelenmesine yol açıyor.

Toplumun gözetleyici ve etiketleyici yapısı Bayardo San Roman’ın kasabaya gelişinde göze

çarpıyor. Herkesin gözü onun üstünde. Hep onu anlamaya ve değerlendirmeye çalışıyorlar.

Bazen çok aşırı gidiyorlar. Gözlerinde çok büyütüp onu bir kahraman olarak görüyorlar.

Anne Marquez’in mektupta insanların Bayardo’dan “çok hoş” olarak bahsettiğini söylemesi:

Ön yargıların tüm toplumda yönlendirici olması. Annenin bu görüşle ilgili değerlendirme

yapmaması, onun sürüye uymayan biri olduğunu gösteriyor. Bu bakımdan anlatıcının annesi

sağduyunun ve aklın sesi.

s.30

Bayardo San Roman’ın kasabaya gelişi- onunla ilgili toplumsal merak- onunla ilgili

söylenceler toplumsal baskının göstergesi.

Köyden köye dolaşarak evlenecek birini araması: San Román'ın evlenecek kız arayışı, en

ufak bir sevgi belirtisi olmaksızın kitabın başlangıç ​eylemini yönlendiriyor. Bu aynı zamanda

masalsı anlatımla uyan bir söylem. Bu da eserdeki olağanüstülüklerin yüceltilmesi durumuyla

örtüşüyor.

İnsanların hayat arayışlarında evliliği ilk hedef olarak koyması: Evlilik ve aile kurumunun

toplum yaşamındaki önemini vurguluyor.

Askere adam yazmak için ordan geçen bir doktordan bahsedilmesi: Siyasi otoritenin bu

kasabayla ilgisizliğini gösteriyor, sadece asker ihtiyacı olduğunda buraya birini gönderiyor.
Demiryolu mühendisi, doktor vb. etiketlemeler: Toplumun Bayardo’ya duyduğu hayranlık

doğrultusunda onu yüksek bir yerde konumlandırma isteği. Bu durum ayrıca toplumun

ihtiyaçlarını da gösteriyor. Çünkü dış dünyayla gemi dışında bir iletişim kurmaları gerek ve

hastalarını iyileştirmek için piskopostan yardım umuyorlar. Burada ayrıca eserin başındaki

asprin x geleneksel şifalı yapraklar zıtlığına benzer bir zıtlık kuruluyor. Bayardo’nun bu

mesleklerden olabileceğine dair bir izlenim vermesi, bu teknik konulardan bahsetmesi

bilimsel bilginin karşısına geleneğin konmasını sağlıyor. Fakat Bayardo’nun geleneklere bağlı

olması, ahlaki kalıpları aşamaması geleneklerin ne kadar güçlü bir etkisinin olduğunu,

aşılmazlığını vurguluyor. Çünkü sonuçta Bayardo bu kadar bilgili biri olmasına rağmen

evlenmek için köylü, geleneksel bir kız arıyor. Onun bu arayışını şehirler yerine köylerde

gerçekleştirmesi şehirlerin ahlaki bozulmuşluğunu sezdiriyor. Fakat burada da düğün

eğlencesinde insanların içip sarhoş olmaları, geneleve gitmeleri üzerinden ahlaki yapının çok

da iyi olmadığı gösteriliyor.

Zaten Bayardo’nun kendisi de toplumun ahlaki çelişkilerini yansıtıyor. Gürültülü patırtılı

eğlencelerin içinde, çok içki içiyor fakat bunun karşısında kiliseye giden bir dindar görüntüsü

var. Aslında bu durum Santiago üzerinden yansıtılan gerçeğin ikili doğasıyla ilgili durumu

destekliyor. Santiago bir taraftan yakın çevresindeki kızlara bir akrabasıymış gibi bakarken

hizmetçinin kızına tacizde bulunuyor. Bir şahin eğiticisi olarak sert bir görünümde

yansıtılırken ölümünden önce sırılsıklam ıslanmış bir yavru kuş gibi gösterilip zıtlık yaratılıyor.

Bu da anlatıcının vermek istediği mesajla ilgili. Yani iyi veya kötü insan yok. Böyle yüzeysel

bir etiketleme yanlış ve gelenekçi yaklaşım bunu yapıyor. Halbuki insanların iyi veya kötü

yönleri var ve çelişkili bir doğaları olması da muhtemel.

Burada Bayardo’nun toplumun gözünde ideal bir kahraman olması anlatılıyor. Yüzmede çok

başarılı. Bilimsel teknik alanlarda bilgisi var. Üstelik zengin. Bu aynı zamanda kadınların ideal

koca algılarını yansıtıyor. Bunların anne Marquez tarafından anlatılması bir kadın bakışının
ortaya konmasını sağlıyor. Böylece toplumun ihtiyaç duyduğu ideal bir kahramanın yanı sıra

ideal bir eşin de profili çizilmiş oluyor.

Burada Bayardo’nun anne tarafından önce garip sonra ideal biri sonra da şeytan olarak

tanımlanması; Magdelena tarafından çekici olarak tanımlanması, kasabalılar tarafından da

mühendis veya doktor olduğunun düşünülmesi ve sonrasında bir kahraman olarak

algılanması gerçekliğin göreceliği kavramıyla bağlantı kurmaktadır. Bu kadar çok algılayış

farklılığının olduğu bir ortamda mutlak bir doğruya ulaşmanın zorluğu üzerinden Santiago’nun

suçluluğuyla ilgili konuya göndermede bulunulur. Çünkü gerçeğin bu kadar çok farklı yüzü

varken Santiago’nun suçlu olduğuna karar vermek güçtür.

s.31

Bayardo San Roman kilisedeki tavırları sonrasında büyük saygı görüyor. Bu da insanların

diğer insanlarla ilgili yargılarında dinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Kilisedeki

ayindeki davranışları nedeniyle Bayardo’nun yüceltilmesi – Sürü psikolojisi

Kudas Ayini: Hristiyanlıkta İsa'nın çarmıha gerilmeden önceki gece havarileri ile yediği Son

Akşam Yemeği'nin anıldığı ayin. İsa’nın bu yemekte havarilere ekmek verirken "Bu benim

bedenim" ve şarap verirken "Bu benim kanım" dediğine inanılır. 

Mesih İsa'nın haç üzerindeki ölümünü yeniden dünyaya gelinceye dek, yüzyıllar boyunca

sürmesi için kiliselerinde ölümünün ve dirilişinin anılması için, diğer onu izleyenlere verdiği

miras olarak tanımlanabilir. İsa'nın başlangıçtan günümüze kadar onu izleyenlerin istediği

"Beni anmak için bunu yapınız" yani ekmek ve şarapla yapılan ritüel ayin. 

Bayardo’nun Kudas Ayini’nde yer alması onun yüzünden Santiago’nun toplumun ahlaki

günahlarına kefaret olarak kurban edilmesini çağrıştırır. Akşam yemeği İsa’nın Petrus ve

toplum tarafından ihanete uğramasını gösterir. Bu da Santiago’nun eserdeki durumuyla

özdeşleşir.
Burada “şarap” ve “kan” motifi dikkat çekmektedir. İsa’nın kanının kutsal bir inanç

doğrultusunda akıtılması, topluluğun bu kanı sembolize eden şarapla beslenmesi ve kutlama

yapması şiddetin dinsel bir ritüel olarak benimsenmesini gösterir. Burada Santiago’nun da

dinsel inanışlar doğrultusunda bir namus cinayetine kurban gitmesi ve akan kana toplumun

tümünün işbirlikçi olarak ortaklık etmesi dinin şiddeti doğurduğu görüşünü desteklemektedir.

Yine Angela’nın düğün gecesi kutsal bekaretini (çünkü Meryem’in en önemli sıfatı “Bakire”dir.

Bu nedenle bekaret kutsanır.) simgeleyen kanlı çarşafının toplum tarafından beklenmesi

dinsel ritüellerin şiddetle iç içeliğini gösterir.

Ayinde şaraplı ekmeğin saygı icabı ayakta yenmesi ve ayinin Latince yapılması dinin getirdiği

şekilci yapıyı gösterir böylece din anlamsız kurallarla dini şekilci olarak algılayan ve yaşayan

bir toplum yaratır. Zaten buradaki toplum yapısı da bu. Her türlü günahı işliyorlar fakat dini

vecibelerini de yerine getirerek dini içerikte değil şeklen yaşıyorlar. Bayardo’nun şaraplı

ekmeği ayakta yemesi ve ayine Latince dualarla eşlik etmesi toplumsal kalıplara uyduğunu

gösteriyor, toplumun onun bu davranışlarını övmesi topluma uyum göstermenin önemini

gösteriyor. Toplum bu tür davranışlara dikkat ederek bir toplumsal baskı oluşturuyor ve

herkesin toplumsal kurallara uymasını istiyor.

Talihsiz evlilik: Burada talihsizliği yaşayan sadece kurban olan Santiago değil. Bayardo San

Roman da bu talihsizliğin diğer bir parçası. Çünkü talihsiz bir evlilik yapıyor. Bu evlilikte

yaşadığı sarsıntının etkisiyle o da yaşayan bir ölüye dönüşüyor. Gençliği heba oluyor. Aslında

Angela da bu bakımdan talihsiz. Yaşadıklarının sarsıntısıyla o da en güzel gençlik yıllarını

heba ediyor.

Angela, Bayardo San Roman ile ilk karşılaşmasında yapay çiçeklerle dolu bir sepet

taşımaktadır. Çiçek saflığın simgesidir, çiçeklerin yapay olması Angela’nın toplumun

beklentisi doğrultusunda bakire olmadığı için saf olmadığını göstermektedir. Ayrıca yapma
çiçekler, evliliklerinin yalanlar ve hayaller üzerine kurulacağını göstermektedir. Angela’nın

evde bulunduğu zamanlar kâğıttan çiçek yapması, onun baskısı altında bulunduğu toplumsal

beklentilere karşı başkaldırışının dışavurumu olarak yorumlanabilir çünkü o, sosyal baskıların

bir kurbanı olmuştur.

Bayardo ve Angela’nın nasıl tanıştıklarının hiçbir zaman açıklığa kavuşmaması: Bu durum

toplum baskısı nedeniyle kadın-erkek ilişkilerinin gizli kapaklı sürdüğünü işaret ediyor. Bu

durum aynı zamanda Angela’nın namus meselesindeki gerçekliğin de asla bilinemeyeceğini

sezdiriyor ve Santiago’nun suçlanmasıyla ilgili haksızlığı işaret ediyor.

s.32

Bayardo’nun Angela’yla tanışma hikayesin pansiyonda kalan üç kişi tarafından

doğrulanması, diğer dört kişi tarafından doğruluğuna inanılmaması yine gerçekliğin göreceliği

durumuna gönderme yapmaktadır. Bu hikayenin sonrasında olayın tüm değişik anlatılış

biçimleri… diye röportaj tekniğine gönderme yaptığı bir cümleyle başlıyor. Bu durum gerçeğin

kişilerin algısına göre değişebilirliğini gösteriyor. Bu durum yine Santiago cinayetine

göndermede bulunur. Çünkü gerçekliğin farklı yüzleri kesin bir kanıya varmayı zorlaştırır.

Bayardo San Romnan’ın Angela’yı ilk kez fark edişi ilginç. Pansiyonda uyuklarken onu fark

ediyor, sonra uyandığımda onunla evleneceğimi bana hatırlatın diyor. Angela'yı sokakta bir

kez fark ettikten sonra, karısı olacağına karar verebiliyor, bu da neredeyse bir yabancılar

kasabası arasında rastgele bir av seçtiğini ima ediyor. Seçimi konusunda o kadar soğukkanlı

ki, ev sahibine, uykusundan uyandıktan sonra ona "Onunla evleneceğim"diyor ve bu durum

Angela’nın kişiliğiyle ilgili değil, ancak görüntüsü ve adının iyi bir çağrışıma sahip olması

nedeniyle.

Bayardo’nun Angela'yı evlenmeye zorlaması ayrıca kadın üzerindeki erkek şiddetini,

baskısını göstermektedir. Bayardo’nun evliliğe ulaşmadaki amacı sadece kafasını koyduğunu

yapabilmek, gücünün yettiğini göstermektir. Bu bir tür erkeklik ispatı durumudur çünkü
erkeklik güçle, baskıyla özdeşleştirilen bir durumdur. Bayardo’nun Angela’yı kovalaması

durumu ayrıca epigraftaki av ve şahin kavramlarıyla bağlantı kuruyor. Bir şahin gibi avını

ısrarla takip ediyor. Bu bağlantı da bizi erkekliğin yırtıcı, vahşi doğasıyla yüz yüze getiriyor.

Angela ile Bayardo San Roman’ı birleştiren iki tesadüf dikkati çekiyor. Birincisi Bayardo San

Roman’ın pansiyonda uyuklarken Angela’yı görmesi, ikincisi Angela’nın Liman Otel’de yıllar

sonra Bayardo San Roman’ı tesadüfen görmesi ve peşine takılması. Onların pansiyon, otel

gibi yerlerde birbirlerini görmeleri aynı zamanda onların mutlu bir yuva sahibi olamayacağını,

göçebe hayatı yaşayacağını da sezdiriyor. Çünkü ortamlar ev değil, köksüzlüğü çağrıştıran

pansiyon ve otel.

Aslında her şey bir rastlantı zinciri. Bayardo San Roman’ın köy köy dolaşıp evlenecek kız

araması. Angela’ya rastlaması, onu beğenmesi. Sonra angela’nın bakire çıkmaması, ayrılıp

tekrar rastlantı sonucu kavuşmaları…

Angela ve Bayrdo’nun karşılaştığı ilk yer olarak piyango çekilişlerinin seçilmesi önemli. Şans,

rastlantı faktörünün önemi vurgulanıyor. Aynı zamanda zengin erkeklerin bir talih kuşu olarak

görülmesi anlayışı vurgulanarak evliliğin maddeci anlayışla yapılması durumu sezdiriliyor.

Yas giysileri: Çocukları öldüğü için aile yas tutmayı uzun süre sürdürmüş. Yas giysileri

topluma karşı toplumsal kuralların uyulduğuna dair bir gösteri. Her şeyin bir gösteri şeklinde

olması, görüntü ve içeriğin farklı olması toplumun insanları ikiyüzlü davranmaya itmesi,

zorunda bırakması söz konusu.

Yas aynı zamanda onların ilişkilerinin bir felakete, ölüme yol açacağıyla ilgili bir sezdirme.

Ayrıca siyah elbise kötülüğün simgesi ve Santiago’nun beyaz elbiseleriyle zıtlık oluşturuyor.

Bu renk zıtlığı Santiago’nun masum olduğunu, Angela’nın ona kötülük yaptığını

düşündürüyor.
Ayrıca Angela’nın bileklerine kadar kapalı giyinmesi, kadının kıyafetleri üzerinden toplum

tarafından baskı altına alınmasını da gösteriyor. Kadın hep iffetli bir görüntü sergilemek

zorunda. Fakat Angela’nın bakire olmaması içerik ve şeklin farklılığı üzerinden toplumun

sebep olduğu ikiyüzlülüğü gösteriyor.

Piyango çekilişinden kazanılan gramofonun Angela’ya hediye edilmesi her şeyi başlatıyor.

Bayardo’nun tüm biletleri satın alarak gramofana sahip olması ve gramafonu Angela’ya onu

etkilemek amacıyla hediye etmesi her şeye parasıyla sahip olma isteğini gösteriyor. Burada

Angela’ya sevgiyle değil de parayla yaklaşması onu bir nesneyle etkilemeye çalışması

kadınları da parasıyla satın alabileceği düşüncesinde olduğunu gösteriyor. Bu durum onun

kadınlara yönelik nesneleştirici bakışının bir yansıması.

Ayrıca Angela’ya bir ev eşyasını hediye etmesi erkeğin kadını evle sınırlandıran bakışının bir

göstergesi. Bu ev eşyası hem Angela2nın nesneleştirilmesini hem de ev kadınlığı rolüyle

sınırlandırılmasını anlatıyor. Onun sedef kakmalı olması, değerli taşlarla kadının etkilenmesi

durumunu da gösteriyor. Böylece kadının maddeyle kandırılması söz konusu.

Burada anlatıcının Angela’dan bahsederken hep “kız” hitabını kullanması kadının toplumda

cinsel kimliğiyle, cinsiyetçi bir bakışla değerlendirildiğinin ve bireysel kimliğinin önemsiz

görüldüğünün bir göstergesi. Buna karşılık adamdan hep Bayardo diye bahsediyor, böylece

toplumda bireysel kimlik kazanma şansı sadece erkeklere tanınmış gözüküyor.

s.33

Angela’nın Bayardo’dan kibirli olduğu için nefret etmesi ve ardından ben onun Polonyalı

olduğunu sanmıştım demesi toplumsal baskı doğrultusunda ötekileştirici bakışın bir simgesi.

Çünkü toplum ötekiyle olan ilişkiyi onaylamıyor. Aslında bu durum Santiago’nun

suçsuzluğunun da bir göstergesi. Çünkü o da Arap. Fakat eserde Angela’nın ilişkiye girdiği
kişiyle ilgili olarak onun Afrikalı olduğuna dair bir ipucu vermesi Angela’nın toplumsal kalıpları

aştığını gösteriyor. Çünkü Afriakalılar bu bölgeye köle olarak getirilmişlerdi ve toplumun

sınıfsal olarak en alt katmanından. Bu durum Angela’nın toplumsal kalıplara karşı bir

başkaldırısı olarak da görülebilir ve toplumun kalıplarına karşı kendi istekleri doğrultusunda

davrandığını gösterir.

Gramafonun süslenmesi ve herkesin dikkatini çekecek bir şekilde Angela’ya gönderilmesi:

Bayardo’nun tüm eylemlerini toplumun onayını, takdirini kazanmak için yaptığını gösteriyor.

Angela’nın “Doğum günümü nereden bildi asla öğrenemedim.” Yargısı şüpheleri gündeme

getiriyor. Çünkü ailesi zaten Bayardo’ya başlangıçta tepkili, onların söyleme ihtimali pek

mümkün gözükmüyor. Bunu Angela’nın söylemesi çok muhtemel. Burada Angela’nın bu

olayda kendini aklamak için yalan söylediği düşünülebilir. Bu da onun kendisini kurtarmak için

yalan söyleme potansiyeline sahip olduğunu gösteriyor. Bu durum bekaretini kaybetmesiyle

ilgili sorgulandığında Santiago’nun adını vermesi olayıyla bağlantı kuruyor ve Santiago’nun

suçsuzluğunu düşündürüyor.

Burada ayrıca ailenin toplumdan çekinerek bu duruma yepki vermesi söz konusu. Angela

umut vermediğine dair yeminler ediyor. Angela’yı sorgulamaları kadının erkeklerle normal bir

ilişkiye, iletişime bile girme şansının olmadığını gösteriyor. Bu da kadının toplumsal kalıplar

doğrultusunda kuşatılmışlığını gösteriyor.

Daha sonra ikiz kardeşler gramofonu geri götürüyor. Gramofonun geldiğini sonra da geri

götürüldüğünü görmeyen kalmamıştı diyerek, toplumun bireyleri gözetlemesi ve böylece

onlar üzerinde baskı kurması ön plana çıkarılıyor. Ayrıca her şeyin toplumun onayı için

yapıldığı algısı oluşturuluyor.


Bayardo’nun kur yapmak için hediyeler alması ve bunların geri dönmesi San Roman ve

Angela'nın ailesi arasındaki bir müzakeredir.  İkizlerin Bayardo’yla eğlendikten sonra

gramafonu eve geri getirmeleri bu müzakerenin olumlu sonuçlandığını gösterir. Çünkü

Bayardo’nun niyetinin ciddi olduğunu anlamışlardır. O halde toplumsal ahlak açısından bir

engel kalmamıştır. 

Angela’nın babasının aileyi namusuyla geçindirmesinden bahsedilmesi: Erkek için namus;

dürüstlük ve çalışkanlık kavramları üzerinden yürütülüyor. Kadın için ise cinsellik üzerinden.

Burada toplumun cinsiyetçi yaklaşımı ön plana çıkıyor.

Katolik kültürü-bir daha ayrılmamak üzere evlenmekten bahsediliyor. Burada dine dayalı

olarak oluşan toplumsal kuralların katılığı vurgulanıyor. Bir daha ayrılmama şartı, evliliğin

yüce bir kurum olarak kutsal göründüğünü, bu kutsallığın zedelenmesine hoş bakılmadığını

göstermektedir.

Baba Vicario’nun gözlerinin bozulması sonrasında çalışamaması: Erkeklikle ilgili bir eksilme

durumu. Fiziksel ve ekonomik eksilme onun iktidarı kaybetmesine yol açıyor. Zaten bundan

sonra iktidarı, yönetimi anne ele geçiriyor. Babanın düğünde kenarda bir yerde bir

sandalyede oturtulması bu iktidarı kaybetmenin bir gözden düşme durumu olduğunu

gösteriyor. Bu bakımdan bu iktidarı koruyabilmek çok önemli bir hale geliyor.

s.34

Anne Vicario- Fedakarlık ruhu, kendini ailesine adamak – kadına biçilen rol

Evlenene kadar ilkokul öğretmenliği yapmasından bahsedilmesi kadının evlendikten sonra

çalışmasının onaylanmadığını gösteriyor. Çünkü dışarıda çalışması namusla ilgili sorunlara

yol açabilir bu da kadının eve kapatılmasına yol açıyor. Burada ayrıca annenin ilkokul

öğretmeni olması eğitimci bir kişiliğinin olduğunu gösteriyor. Fakat anne eğitimci yönünü

çocuklarını bilimsel, aydınlık bir çizgide yetiştirmek için değil; geleneksel bir doğrultuda
yetiştirmek için kullanıyor. Bu durum geleneklerin toplumda ne kadar güçlü ve aşılamaz bir

konumda bulunduğunu gösteriyor. Zaten annenin tıpkı bir rahibeye benzetilmesi de ilkokul

öğretmenliğiyle tezat oluşturuyor ve kalıpların aşılmazlığını gösteriyor. Rahibe, kapalı giyinen

ve kendisini dine adayan, kiliseye kapatan yapısıyla bir kurban konumunda. Ayrıca cinselliği

yaşamayan bir figür. Anne, aslında toplumsal kalıpların bir ürünü, böyle yetiştirilmiş. Kızlarını

da böyle yetiştiriyor. Bu durum bize toplumdaki kız çocuklarının yetiştirilme şeklini gösteriyor.

Cinselliği kutsallık çerçevesinde çok büyük bir tabu gören ve kendisini dini inançları

doğrultusunda evine, ailesine adayan, dışa kapalı ve iletişimsiz bir portre ortaya çıkıyor.

Bazen onun varlığının bile unutulması- Toplumun beklentisini gösteriyor. Kadının kendi kimliği

olmayacak, dolayısıyla bir varlığı olmayacak. O kendisini ailesine, evine adayan bir kurban

konumunda. Sessiz, pasif, boyun eğen bir yapıda olacak.

Garcia Marquez de saflık temasını geliştirmek için Pura Vicario'yu kullanıyor. Pura'nın kızına

bakma ve ev halkının toplumun kurallarına uymasını sağlama gibi sosyal bir yükümlülüğü

vardır. Onun adı da sembolik ve "saf" anlamına geliyor. Doğal olarak, Pura'nın Angela'ya

karşı öfkesi ve hüsranı, onun için saflığın önemine dayanabilir.

Pura Vicario, ölen çocuğu için yas tutarken yas tutmanın anlamını unutur. Yasının “evin içinde

hafifletilmiş ama sokakta sıkı” olduğu anlatılır (34). Doğal bir yas içgüdüsü, durum ne olursa

olsun ağlamaktır. Ancak Pura Vicario evinin içinde ağlamaz. Pura bir gösteri yapıyor çünkü

halkın yas tuttuğunu görmesini istiyor. Bu da bireyin toplum için yaşadığını, toplum tarafından

algılanışına verdiği önemi gösteriyor.  Böylece toplum içinde yas tutmayla ilgili uyması

gereken bir kurala uyar.

Kızların aşk pusulaları yazması: Kadın-erkek ilişkilerine izin verilmeyen toplumda her şeyin

gizli kapaklı sürmek zorunda olması


Bu romandaki geleneksel cinsiyet rollerine rağmen, bu toplumda pek yaygın olmayan daha

ilginç bir rol örneği de var. Angela ve kız kardeşleri, "hasta ile birlikte oturmak, ölenleri

rahatlatmak ve ölüleri örtmek" içeren "Ölüm Kültü" ne aittir. Köydeki diğer kızlardan hiçbirinin

bu faaliyete katılmadığı söyleniyor. Bu durum, kadınlıkla ilgili rollerin keskin bir şekilde

değişebileceğini ve toplumsal kodlamalara karşı çıkılabileceğini göstermektedir. Angela’nın

diğer kızlardan farklı olarak toplumsal kodlamalara karşı çıkamaması, ailesinin istediği biriyle

evlenmek zorunda kalmasının “ölüm kültü”yle özdeşleştirilmesi bu durumun bir başkasının

hayatına mal olacağıyla ilgili bir sezdirmedir. Ayrıca bu durum geleneksel kültüre uyma

noktasında katı bir şekilde zorlanan kadınların yazgısının “ölüm kültü”yle paralel gelişeceğini

göstermektedir.

Ölüm kültüne bu kadar yakın olmaları, kadınların toplumsal kalıplar doğrultusunda yaşama

sevincini kaybettiğini; hayattan daha çok ölümle içi içe olduklarını gösterir. Yaşadıkları

baskılar, inanışları onları kasvetli, bunalımlı ölüm kültüne sürüklemektedir. Bu dünyadan bir

fayda bulmayan kadınlar böylece ölüme ve öteki dünyaya yönelmektedir.

Kızlar – gergef işliyor, dikiş dikiyor…

Hasta başında bekleme, ölüleri kefenleme pis işleri onlara yaptırıyorlar.

Buradan bu eğitimle birlikte kadınların toplumun beklentilerine göre yetiştirildikleri, kadının

emeğinin evle sınırlı olduğu sonucuna ulaşmaktayız.

“Geceleyin saçlarınızı taramayın, yoksa denize açılanlar geri dönmekte gecikirler.”: Batıl

inanışların dinsel inanışlarla iç içe geçtiği melez bir inanç sisteminin kadınların üzerinde

kurduğu baskı sistemi işaret ediliyor. Bu inanışın saçmalığı, kadının üzerinde kurulan

baskının makul sebeplere dayanmayışını gösteriyor. Ayrıca bu baskının başkaları,denizciler,

yüzünden kurulması kadının toplumsal nittelikli batıl inanışlar ve saçma kurallar nedeniyle

baskı altına alındığını gösterir. Burada deniz bir geçim kaynağı ve özgürleşme alanıdır.

Denize açılanların erkekler olması erkeklerin evin geçimini sağlamakta olduğunu ve aynı
zamanda özgürlük hakkı bulunduğunu gösterirken kadınların yaşadığı sınırlamaların

erkeklere bağlı olarak geliştiği de işaret edilmektedir.

Her erkek onlarla mutlu olur. Çünkü acı çekmek için yetiştirilmişler.

Bu noktada erkeklerin kadınlara mutluluk veremediğini, aksine acı çektirdiğini; kadının kötü

bir kaderi yaşamak zorunda olduğunu görüyoruz. Toplumsal cinsiyet rolleri doğrultusunda

kadına bir haksızlık yapılıyor. Kadının hep fedakar, acıyı ve sorumluluğu yüklenen olması

bekleniyor. Bu da kadının hayatının toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle çekilmez bir hale

geldiğini gösteriyor. Burada annenin kızları yetiştiren taraf olarak ataerkil toplumla işbirliği

yaptığı görülmekte. Sonuçta kadınların acı çektiği, baskı altında olduğu sistemin sürmesinde

sorumluluk sahibi olan yine bir kadın.

Eserde erkek kahramanların sokaklarda özgürce dolaşması ve kadınların çoğunlukla evleri

ile

sınırlandırılması da kadının toplumdaki konumuna işaret etmektedir. Böylece kadın, sosyal

hayatta boy gösterememiştir.

Baskı altında kadınlar- iki büyük kızla evlenen erkeklerin onların çemberlerini kırmakta

zorlanması

Toplumsal baskıların ayrı bir ayağı olan toplumun beklentileri, romanda erkeklerin silah

taşıyıp ava gitmelerini, kadınların da gergef işlemeyi, dikiş dikmeyi, dantel örmeyi, çamaşır

yıkayıp ütülemeyi, kısacası ev işleriyle uğraşmayı bilmesini öngörmektedir. Purisima del

Carmen’in kızı Angela’ya öğrettiği bu tür ve benzeri nice uğraşların yerine getirilmediği bir

toplumda, erkekler ve kadınlar beklentileri karşılayamadıkları takdirde erkek ya da kadın

olma statüsünden çıkarlar. Başka bir deyişle, hayatta bireylere yüklenen görevler bireyler

üzerinde beklentileri karşılama zorunluluğu ve görevlerin yerine getirilmesinin gerekliliğini

toplumsal baskı olarak doğurur.


Angela'nın adı kelimenin tam anlamıyla "melek" anlamına gelir ve bu onun durumuna göre

son derece ironiktir. Ancak Angela'nın adı sadece gerçek benliğiyle çelişen bir isim

değildir; aynı zamanda çevresindeki insanların beklentilerini de yansıtır. Kasabalılar

Angela'nın saf ve melek olduğunu varsayıyorlar; bu toplumdaki en önemli değerlerden biri

bekarettir. Kadınların evlenene kadar iffetli kalmaları bekleniyordu ve bu kutsal fikir bu

kasabada çok önemli bir yere sahipti. Bekaretin öneminin en önemli örneği Angela'nın

takdiriydi. Angela Vicario'nun adı, toplumda genç kadınlara yüklenen beklenen cinsiyet rolünü

simgeliyor. Angela’nın genel kodlamayla uyumsuzluk göstermesi toplumun inanışlarındaki

yanılgıya yönelik bir gönderme niteliği de taşıyor.

“Angela Vicario, dört kızın en güzeliydi, tarihteki büyük kraliçeler gibi göbek kordonu

boynunun çevresine sarılı olarak doğduğunu anlatırdı annem.”(Márquez,34)

cümlesinde Angela Vicario’nun göbek kordonunun boynuna dolanması, hayata başladığı

andan itibaren beklentiler doğrultusunda cinsiyeti nedeniyle üzerinde oluşan baskının

boğuculuğunu çağrıştırmaktadır. Bu olay; kadının toplumun töreleri, gelenekleri ve inanışları

tarafından belirlenmiş yazgısının boğuculuğunun Angela’nın bekaretini kaybettiği için düğün

öncesi duyduğu büyük tedirginliği ve korkusuyla, düğün gecesi bakire olmadığı için kocası

tarafından terk edilmesiyle, kardeşlerinin işlediği namus cinayeti sonrasında kasabadan uzak

yaşadığı sürgün hayatıyla oluşan bireysel trajedisine yol açması durumuyla örtüşmektedir.

“Kraliçe” sözcüğü aynı zamanda, kadının kendi yazgısını kendisinin tayin etme ve toplum

tarafından değer görme isteklerini yansıtmaktadır. Bu noktada, eserde otorite sahibi olan

belediye başkanı, polis ve piskopos gibi karakterlerin hepsinin eril olması dikkat çekicidir.

S.35

Terk edilmiş gibi bir hali vardı, belirsiz gelecek: Angela’yla ilgili sezdirme
Angela’nın ruh yoksulluğu- Onun geleneksel yetiştirilme tarzından kaynaklanıyor. Geleneksel

yetiştirme tarzı ruhsuz ve sevgisiz kadınlar yaratıyor. Onun ruh yoksunluğu Santiago’ya

kolaylıkla iftira atabileceğini sezdiriyor.

Komşu kadınlarla oturmak.- Erkeklerle iletişim yok, toplumun erkek ve kadın toplumu olarak

cinsiyete bağlı olarak ikiye ayrılması.

Bez parçalarından çiçekler yapmak- Kadınların aşk evliliği yapmadıkları için mutluluğunun

sahte, yapay olması.

Santiago Nasar anlatıcıya Angela’dan bahsederken “Hep senin şu salak kuzenin.” Diye

bahsediyor. Bu da onun Angela’ya ilgi göstermeyeceğinin kanıtı

Pura Vicario, Bayardo’nun kimliğini kanıtlamasını istiyor.- Bu durum evlilikte erkeklerin sosyal

statüsüne verilen önemi gösteriyor. Aşka değil, sosyal statüye verilen önem geleneksel

yaklaşımı gösteriyor.

Dedikodu yapan ve gözetleyen toplum bu kez de Bayardo San Roman’a yaklaşımları

bakımından gösterilmiş. Onunla ilgili söylentiler çıkarıyorlar. Onun komutan, mahpus, hazine

zengini olarak etiketliyorlar ve hikayeler uyduruyorlar.

Bu kadar çok uydurmacanın olduğu bir toplumun, Santiago’yla ilgili iftiraya sorgulamadan

inanabileceği sezdiriliyor. Çünkü herkes kendine göre bir gerçeklik uyduruyor ve toplum buna

inanıyor. Bu nedenle Angela’nın uydurması sorgulanmayacaktır. Bu noktada gerçekliğin yitimi

söz konusu. Hayal ve gerçek arasındaki sınırların bulanıklaşması Santiago2nun suçluluğuyla

ilgili şüphe uyandırıyor.

Resmi plakalı Ford T: Resmi plaka siyasi otoritenin simgesi. Resmi plakalı olması ailenin

nüfuz sahibi olduğunu gösteriyor. Plakanın vurgulanması, kalıpları ön plana çıkarıyor. Bu


plaka toplumun aileye güven duyması için yeterli olacak. Toplumun hükümleri,

değerlendirmeleri basit verilere dayanıyor. Ayrıca görüntüye verilen önem yüzeyselliği ve

şekilciliği gösteriyor. Bu da her şeyin yüzeysel olarak yaşandığı, görüntüye göre basit bir

şekilde karar veren toplumsal yapıda Nasar’a atılan iftiranın sorgulanmadan gerçek kabul

edilmesinin ne kadar olağan olduğunu gösteriyor.

Bu aracın resmi plakalı olması başka bir eleştiriyi daha getiriyor. Siyasi otorite bu kasabanın

ulaşımı için haftada bir gemi seferi olanağı tanımış, demiryolları ulaşımı yok. Kasabada

otomobil yok. Resmi plakalı otomobil siyasi otoritenin halkın konforu için değil kendi konforu

için çalıştığını, bunu önemsediğini gösteriyor.

Toplumun Ford marka bir araca saygı göstermesi, ayrıca maddiyatçı yapıyı gösteriyor. Evlilik

gibi bir konuda nesnenin ön plana çıkması yine evliliklerde nesneci anlayışın ön planda

olmasını, aşkın değersizliğini gösteriyor.

S.36

Bayardo’nun annesinin melez olarak betimlenmesi: Eserdeki gerçeğin ikili yapısı tezini

desteklemek için kullanılmış.

Kadının güzelliğiyle değerlendirilmesi, evlilikte ölçütün dış görüntü olduğunu gösteriyor.

Böylece güzellik kavramı üzerinden kadının bir nesne gibi görülmesi söz konusu.

Kız kardeşlerin yeni çiçek açtığından bahsedilmesi: Cinsel erginliğe ulaşma işaret ediliyor.

Böylece çiçek açma cinsellikle özdeşleştiriliyor. Bu durum Santiago’nun evden çıkma

sahnesini hatırlatıyor. Orada badem ağaçları çiçek açmıştı ve Santiago rüyasında badem

ağaçlarını görmüştü. Çiçek açma üzerinden Santiago’nun cinsellik yüzünden bir felaketle

karşılaşacağı sezdirilmiş.
Ülkedeki siyasi yapı üzerinden eserdeki gelenekçilik-akılcılık zıtlığının oluşma sebebi

açıklanmış. Ülkede muhafazakarlar ve liberaller arasında bir iç savaş yaşanmış.

Anlaşıldığına göre muhafazakarlar kazanmış. Bu da toplumdaki insanların dine körü körüne

bağlılığını ve gelenekçi yapısını gösteriyor. Muhafazakar babanın modern otomobile binmesi

bir uyumsuzluk durumu gösteriyor. Bu uyumsuzluk durumu gelenekçiliğin yanlışlığına yönelik

bir eleştiri oluşturuyor.

Bayardo’nun babasının general olarak tanımlanması- Ülkede militarist yapının egemen

olması ön plana çıkarılıyor. Militarist yapıda emir-itaat zinciri ve insanlar sürü haline getirme,

bastırma, mekanikleştirme ve bu şekilde yönetmek vardır. Toplum tek bir bilince sahip olarak

emirlere uymak zorundadır. Bu da toplumda gelenekçi anlayışa itaatle, bastırılmış toplum

yapısıyla ilgili bir ipucu sunmakta ve neden kimsenin Santiago’yu namus cinayeti konusunda

uyarma cesareti gösteremediğini açıklamaktadır. Toplum, dinsel ve töresel emirlere ortak bir

bilinç doğrultusunda uyar, bu yapı bireyin oluşmasını engelleyen bir yapıdır. Eser bu noktada,

gelenekçi yapı ve militarist yapıyı birbirlerini oluşturmaları ve desteklemeleri noktasında

eleştirmektedir.

Anne Marquez’in General’in elini Gerineldo Marquez’i arkadan vurdukları için sıkmayı

reddetmesi--- Anne Marquez burada vicdanın sesi olarak ortaya çıkıyor, tıpkı Santiago’nun

öldürüleceğini duyduğunda onu uyarmak için sokağa fırlamasında olduğu gibi adaletten yana

bir tavır sergiliyor. Çünkü arkadan vurmak, habersizce vurmak adil olmayan bir davranış.

Bayardo’nun babasının buğday renkli keten giysi giymesi, beyaz şapka takması, oğlak derisi

botlar giymesi, kelebek gözlük takması hep Santiago cinayetini anımsatıyor. Anlatıcı bizim

cinayeti unutmamıza izin vermiyor. Arka planda kullandığı sembollerle hep cinayete dönüşü

sağlıyor. Beyaz masumiyeti, keten Santiago ve İsa’nın elbisesini, oğlak derisi botlar

erkeklerin kurban edilmesini, kelebek gözlük Angela’nın iftira atarak Santiago’yu kelebek gibi
duvara çivilemesini anımsatıyor. Anlatıcı cinayeti bu şekilde canlı tutarak Santiago’ya karşı

yapılan haksızlığı hep canlı tutmaya çalışıyor.

Generalin liyakat madalyası- Savaşta gösterdiği başarılar nedeniyle verilmiş. Madalya

ataerkil toplum yapısında şiddetin, cinayetin ödüllendirilmesini simgeliyor. Bu madalya eserde

Bakire Carmen madalyonu ile bağlantı kurmaktadır. Santiago öldürüldükten sonra

midesinden bu madalyon çıkmıştı.

Yeni gördüğü bir adamla evlenmek zorunda olduğuna karar verildiğinde… kadının söz hakkı

yok. Onun yerine annesi ve babasının evlililiğe karar vermesi kadının kendi kaderini belirleme

hakkının olmadığını gösteriyor. Evlilik kadın için bir aşk, sevgi meselesi değil bir zorunluluk.

Bu da toplumun kadından beklentisini gösteriyor ve bu beklenti kadının insan kimliğinin

herhangi bir koca için eş olmaya indirgendiğini gösteriyor.

“Bana göre fazlasıyla erkekti.” – Erkekliğin kadının gözünde bir baskı, otorite, güç, şiddet

kurumu haline dönüşmesi ve bu durumun kadın için ürkütücü olması.

S37

İkizlerin kendilerini evlilik kararının dışında tutması, bu olayın kadınları ilgilendirdiğini

düşünmeleri- İronik bir anlatım çünkü aslında kadının hiçbir söz hakkı yok.

Angela'nın ailesi, San Roman'la evliliği iyi bir mali "av" olarak görüyor ve "mütevazı yollarla

onurlandırılan bir ailenin bu kader ödülünü küçümseme hakkına sahip olmadığını" belirtiyor.

Burada talih kuşu Santiago’nun rüyasındaki kuşla çağrışımsal olarak bağlantı kuruyor. Şans

olarak değerlendirilen bu evliliğin Santiago için bir şanssızlık olması ironic bir durum yaratıyor

çünkü Santiago da kuşu talih olarak yorumlamıştı. Bu durum gerçeğin göreceliği durumunu

destekliyor ve eserde doğru olarak Kabul edilen şeylerin yanlışlığıyla ilgili bir göndermede

bulunuyor. Bu da Santiago’nun suçsuzluğuyla bağlantı kuruyor.


En başından beri Bayardo San Roman ile evlenmek istemeyen Angela, ailesinin San Roman

evliliğini “talih kuşu” olarak yorumlaması dolayısıyla bu evlilikle ilgili söz sahibi olamamıştır.

Fakir bir aile olan Vicario ailesi için kurtuluş anlamına gelen bu evlilik, kadının duygu ve

düşüncelerinin değer görmediği anlamına gelmektedir.

Angela’nın durumdan hoşnutsuzluğunu dile getirmesi üzerine annesi, “Aşk da öğrenilir.”

(Marquez,37) demiştir. Bu ifade, evlilik kurumunun kadın için toplumsal normlara boyun eğme

niteliği taşıdığını göstermektedir

Kasabalılardan biri olan Angela Vicario’nun annesinin, 'Aşk da öğrenilir, kızım!' (Marquez, 39)

sözleri toplumda kızların istedikleri kişiyle evlenme hakkına sahip olmadıklarına ve baskı

altında evlendiklerini göstermektedir. Bu şekilde aşk insani bir duygu olmaktan çıkıyor; daha

ziyade, yapay çiçeklerin (sahte mutluluğu veya saflığı sembolize ediyor) ve elişlerinin nasıl

yapılacağını öğrenme sürecine benzeyen bir ders haline gelir. Böylece aşkın bir görev,ödev

ve eğitim haline getirilmesi söz konusu. Bu durum da şahin eğitimiyle bağlantı kuruyor.

Erkeklerin beklentileri doğrultusunda eğitilme.

İşin özünde toplumsal baskı, belki de bekaretini aşık olduğu insana kaybeden Angela Vicario

ve daha nice kadının hem gerçek hayatta hem de romanda üstesinden gelmiş, töre ve

namus algıları tarafından bastırılmış ve birtakım toplumlarda kadınlar tarafından

yaşanmasına izin verilmeyen aşk olgusunu ortaya çıkarmıştır.

Gözetim altında tutulan upuzun nişanlılık: Kadın cinselliğinin namus üzerinden denetlenmesi,

baskı altına alınması; ilişkinin iki kişi arasında bir ilişki olması durumundan çıkıp toplumla

ortak yaşanan sınırlı bir ilişki halini alması.


Aile yasının bitmesinden sonra evliliğin gerçekleşmesine izin verilmesi: Her şeyin toplumun

onayı, gelenekler doğrultusunda gerçekleşmesi, “Toplum ne der?” baskısı var. Aslında bu

durum her şeyin bir prosedür kaygısıyla yapıldığını gösteriyor. Yas zamanı eğlence yapılması

yasak fakat sonrasında düğün eğlencesinin olacağının sezdirilmesi duyguların gerçekten

yaşanmadığını gösteriyor çünkü bir zıtlık üzerinden ikiyüzlü tutum sergilenmiş.

Bayardo’nun çabucak ev sahibi olmak ve evlenmek istemesi: Sağlam temelleri olan bir

evlililği inşa edememeyi sezdiriyor.

Angela tarafından Dul Xius’un en güzel gün olarak seçilmesi: “Dul” eşi ölmüş demek. Bu

Angela ve Bayardo’nun dul kalacağıyla ilgili bir sezdirme. Yuvalarını hüzünlü bir evde

kurmaya çalışmaları ayrıca bu evlililiğin mutluluk getirmeyeceğini sezdiriyor. Burada ayrıca

Angela’nın seçimleriyle başkalarının düzenlerini yok etmesi söz konusu. Çünkü Xius bu

evden çıkmak zorunda kalacak. Bu durum Santiago’nun kurban olarak seçilmesini

anımsatıyor. Dul Xius da bir aileye sahip olmadığı için en zayıf figür konumunda ve yerinden

edilmesi en kolay kişi. Zaten Bayardo’nun Xius’un evini almaya çalışması bir başkasının

sahip olduğu nesneye sahip olmaya çalışması, bir başkasının mutluluğunu ele geçirmeye

çalışması, bir başkasının hayatının üstüne hayat kurmaya çalışması, bir başkasının

kullandığı eve zorla sahip olmaya çalışması, Angela’yla zorla evlenmeye çalışmasını

anımsatır ve evliliğiyle ilgili arada başka bir erkeğin olduğunu sezdirmektedir.

Evi Angela’nın seçmesi: Kötü kaderin Angela’nın seçimleri sonucu oluşması

Evin rüzgarların kasıp kavurduğu bir tepenin üzerinde olması: Angela’nın kuracağı yuvanın

dış tehditler altında olmasının sezdirilmesi. Evin tepede olması, onların toplumun ilgi odağı

olması nedeniyle gözden saklanamayacağını, namusla ilgili meselenin ortaya çıkmak

zorunda olduğunu sezdiriyor. Evin tepede olması ayrıca toplum tarafından dışlanmayı

sezdiriyor, Santiago’nun eviyle mekânsal konum bakımından benzerlik kuruyor.


Mor anemonlar: Gençliği simgeliyor. Bataklığa saplı olmaları, çiftin gençliklerinin namus

ahlaki bir mesele nedeniyle heba olacağını sezdiriyor. Bu evlilik yüzünden en güzel gençlik

yıllarının mahvolacağı sezdiriliyor. Ayrıca çiçek kadını simgeliyor, bataklıklara saplı olması

Angela’nın ahlaki nedenle kötülüğün içinde olduğunu gösteriyor.

Bataklıkların uçsuz bucaksız cenneti: Engellerin yoğunluğunu, kötü bir kadere saplanmışlığı

ve bundan kurtulmanın imkansızlığını gösterir. Bataklık ve cennet kavramlarının yan yana

gelmesi bir zıtlığı göstermektedir. Bu zıtlık yoluyla aynı zamanda buradaki toplum yapısı

ortaya konamkadır. Toplum ahlaksız eğlenceleriyle kendisine bir cennet yaratmıştır. Bu

bakımdan “cennet” ironik bir kullanıma sahiptir. Onların sahip olabileceği cennet aslında bir

cehennemdir ve bu cennetin uçsuz bucaksız olması bu toplumsal yapıyı aşmanın güçlüğünü

sezdirir.

Yazın berrak günlerinde ufuk çizgisinin ve denizdeki transatlantiklerin görülebilmesi: Mutlu,

huzurlu günlerin uzakta olduğunun sezdirilmesi. Güzel bir geleceğe ancak bulundukları

mekandan çok uzaklaştıklarında ulaşabileceği. Çünkü bulundukları mekanda onların

saplanmalarına yol açacak ahlaksızlığı temsil eden bataklık var.

Deniz umudun, transatlantikler yolculuğun simgesi. Onların umudu ancak oradan

uzaklaşmalarına bağlı. Bunlar, onların o mekandan çok uzaklaşacaklarının da sezdirmesi.

Turistik Atlantikler “turist” sözcüğü üzerinden onların bu evlilik yüzünden ait oldukları

mekandan kopuşlarını gösteriri.

Bayardo’nun Dul Xius’a “Evinizi satın alıyorum.” Demesi onun sahip olduğu güç nedeniyle

baskıcı yapısını gösteriyor. Angela’yla evleneceğini söylemesi gibi duygusuz bir yaklaşımı

var. Dul Xius’u zorlaması, onun zorlama huyu nedeniyle dul kalacağını sezdiriyor. Evi içindeki

her şeyiyle birlikte satın almak istemesi Xius’u hayatından koparma, köksüzleştirme isteğini

gösteriyor. Fakat bu duruma kendisi düşecek.


s.38

Dul Xius’un bu evin karısının özverileriyle satın alındığını söylemesi, toplumun kadından

beklediği davranışın ön plana çıkmasını sağlıyor. Burada kadının yuvayı oluşturması ile

Santiago’nun burayı yuva yapmak için satın almaya çalışması zıtlık oluşturuyor. Bu durum

Angela’nın kadınlık rollerine uzak olduğunu sezdirilmesini ve bu yuvanın asla inşa

edilemeyeceğini sezdiriyor. Evin kadının bir parçası olduğunu söylemesi, eğer evi

kaybederse karısını kaybedeceğini düşündürüyor. Bayardo bu evi alarak aynı duruma

düşüyor. Aslında burada ilahi adaletin yerine gelmesi durumu da var.

Xius, gençlerin yüreğinin nedenini anlamadığını söylerken sevgi kavramına göndermede

bulunuyor. Bu durum Santiago’nun maddeci anlayışıyla zıtlık oluşturuyor. Böylece maddeci

anlayışla oluşturulan evliliğin karşısına sevgiyle, aşkla oluşturulmuş bir evlilik konarak

Bayardo’nun kararının yanlışlığı vurgulanıyor. Burada ayrıca maddenin, aşka karşı galip

gelmesi üzerinden bir yozlaşma durumu ortaya konuyor. Xius’un sonunda önerilen paraya

dayanamayıp evi satması maddeci anlayışın aşka karşı galip geldiğini göstermektedir.

Doktor İguaran’ın “basit bir gönül zaafı” nedeniyle bu paranın reddedilemeyeceğini söylemesi

toplumun duygusuz, maddeyi her şeyden üstte tutan ve sevgiye karşı değersizleştirici

bakışını yansıtmaktadır.

S39

Dul Xius’un evin satılmasından 2 yıl sonra ölmesi: Sevgisine ihanet ettiği için dayanamayıp

ölüyor, bu durum Santiago’ya ihanet eden insanların kötü sonlara uğramasını düşündürüyor.

Böylece ihanetin anlatıcı tarafından cezalandırılması isteği ortaya çıkıyor.

Angela’nın bakire olmadığının kimsenin aklına gelmemesi--- Çünkü toplumun kalıpları var.

Genç kızların aksi bir yönde davranmaları mümkün değil. Bu durum toplumun kalıplar

dışında düşünememesini gösteriyor.


Demir gibi sert bir anne: kadının sertliği kızını namus beklentisi doğrultusunda büyütmek.

Namusun şiddeti, sertliği doğurması… Anne bu bakımdan erkeklerle özdeşleşiyor çünkü

erkeklerle işbirliği yapıyor.

Gözleri görmeyen babanın Angela ve Bayardo, evi görecekleri zaman onların peşine

takılması---- Gerçeklerin belirsizliği durumunun sezdirilmesi

Gerçeği anlatmaya karar vermişken beraber yapay çiçek yaptığı sırdaşlarının onu

vazgeçirmesi- Yapay çiçek üzerinden kadının namus üzerinden saflığı noktasındaki sahtelik

durumu sezdirilir. Diğer iki arkadaşının ona eşlik etmesi- Onların da namuslu olmadığı ve bu

durumun yaygın bir davranış olması.

Çocuklukta geçirilen kazalarda bekaretin yitirlmesi --- Savunma mekanizması olarak kaza

süsü verilmesi, kadınların kendilerini bu durumdan kurtarmak için kullandıkları bir hile.

s.40

Kadının bakireliğinin topluma sergilenmesi. Düğün gecesinden sonra kanlı çarşafın avluya

asılması. Kadının bakireliğinin topluma ispatlanması. Kadının cinselliğinin toplumun denetimi

altında olmasına başka bir örnek. Gözetleyici toplumun baskısı

Onların inandığı tek şey çarşafta gördükleridir --- Görüntüyle yetinen, yüzeysel toplum algısı

Kocakarı hileleri… Kadınların evlendiklerinde bakire olmamaları yaygın bir durum. Geçmişten

bugüne kadar süren bir durum. Baskı yüzünden bu hileler çıkmış.

En zor kocaların bile gerçeği kimse bilmediği sürece ne söylense kabullendiklerinde…Toplum

baskısının asıl belirleyici durum olması


Psikopos için horoz ibiği çorbası – Horozların ibikleri uğruna öldürülmesi, din uğruna

insanların boşu boşuna kurban edildiğini sezdiriyor.

Dinin şekilciliğine, içinin boşaltılmışlığına ve sonuç olarak din adamlarının niteliklerinin

bozulmasına dair ciddi bir eleştiri niteliği taşımaktadır.

Fakat Angela psikoposu horozları çöpe atmak üzerinden israfla suçlaması kendisiyle

çelişkiye düşmesine yol açıyor. Çünkü kendisi de Santiago’yu kurban ederek onun çöpe

atılmasına yol açıyor. Bu bakımdan olumsuluk noktasında psikoposla özdeşleşiyor.

“…düğün şenliği baş edilmesi öyle zor bir hale gelmişti ki, Bayardo San Roman artık ipin

ucunu

kaçırmış, sonunda düğün tam bir halk eğlencesine dönüşmüştü.”(Marquez,40) alıntısında,

evlilik kurumunun iki birey arasındaki bağlılık sözleşmesinden ziyade toplumsal bir beklenti

olduğu okura sezdirilmiştir.

Eski elektrik santralinin unutlup gitmiş lokalinin düğün hediyelerinin sergilenmesinde

kullanılması.

Hem gösteri toplumunun eleştirisi var. Aynı zamanda yine bilim ve geleneğin zıtlığı var. Fakat

gelenek burada rasyonel aklın önüne geçmiş yine.

S41

Roman ailesinin kalabalığın içinde gözden yitmesi: Nasar cinayetini düşündürüyor. O,

kalabalığın arasında gözden yitmedi. Çünkü herkes onu işaret etti.

Halk ve ünlü kişilerin karışımı – Uyumsuzluğu vurgulama. Bu uyumsuzluk durumu gerçekle

hayallerin birbirine uymaması durumunu pekiştiriyor. Bayardo2nun umdukları farklı

yaşadıkları farklı. Ayrıca Angela’nın Santiago’yla ilgili iddiasının gerçeğe uyumsuzluğu da

düşündürülüyor.

Diğer bir uyumsuzluk örneği: Yerel bando ile vals orkestrasının bir arada olması
Bando militarist yapıyı, itaat düzenini çağrıştırırken; vals orkestrası aşkı çağrıştırıyor. Bu

ikisinin uyumsuz birlikteliği bu ilişkideki ve evlilik anlayışındaki uyumsuzluğu da vurgulama

amaçlı.

Damada düğün hediyesi olarak otomobil, kadına çatal bıçak takımı verilmesi. Cinsiyetlere

göre belirlenen roller

Ayrıca bıçak – cinayetin sezdirilmesi

Çatıda güvercinlerin kuluçkaya yatması: Yuva ve dişilik örtüşmesi. Güvercin, aynı zamanda

saflığın simgesi. Kadından beklenen durum.

Burada domuzların kesilmesi: Güvercinle zıtlık oluşturuyor. İkizlerin masum birini katletmeleri

sezdiriliyor. Bu uyumsuzluk aynı zamanda Angela ve saflığın bir arada bulunmayışını

gösteriyor.

Güvercin aynı zamanda şansın simgesi fakat kötü şansa yol açan bir durum var. Bu

kodlamalar gerçek olarak kabul edilenlerin durumuyla ilgili şüphe uyandırıyor.

Evde domuzların kesilmesi: Kurulacak yuvanın huzursuzluğa ve şiddete yol açması. İkizlerin

kaap olması, erkekliğin şiddetle özdeşleşmesi durumunu destekliyor.

s.42

Kireç kaymağı domuz pisliğini örtüyor: Gerçeklerin üstünün örtülmesi

Bu durum aynı zamanda namus lekesinin temizlenmesini sezdiriyor. Çünkü bu işi de ikizler

yapıyor.

Bir kadının gelinliğiyle bekletilmesi talihsizlik. Bayardo 2 saat geç geliyor gelin evine. Angela

gelinliği o gelmeden giymeyi reddediyor ama onun geç gelmesi yaşanacak talihsizliklerin

habercisi.
Bitişik avlular: Köylülerin içli dışlı hayatları

Bekâreti temsil eden sembollerin üzerinde durmak gerekirse portakal çiçekleri romanda

bakire kızların evlenirken taktıkları sembolik bir gösterimdir. Angela’da bakire olmadığı halde

utanmadan, sıkılmadan portakal çiçeklerini takması Angela’nın iyi bir yalancı olup olmadığı

konusunda bir takım fikirler oluşturmaktadır. Böylelikle okur Angela’nın Santiago Nasar’ı

suçlama konusunda ikileme düşmektedir. Angela’nın bakirelik konusundaki yalancılığı

Santiago’ya iftira atma düşüncesini akla getirir. Ayrıca Angela’nın Santiago Nasar’ı

ağabeylerinin çok iyi arkadaşı olarak görmesi ve ağabeylerinin onu öldüreceğini tahmin

edememesi ve bu yüzden Nasar’ın ismini vermesi Santiago Nasar’ın masum olabilme

olasılığını düşündürmektedir. Ayrıca portakal çiçekleri başlangıçtaki badem çiçeklerinin

açması durumuyla özdeşlik oluşturmaktadır. Bu durum Angela’nın bekaretini kaybetmesi,

cinselliğe uyanmasıyla birlikte çiçek açması olarak değerlendirilebilir. Bu çiçek açma olayı

Santiago’nun felaketine yol açmıştır. Böylece sembolizasyon yoluyla Santiago’nun

yorumlaması gereken ipuçları sunulmuştur. Santiago’nun bu ipuçlarını yorumlayamaması

bekaretin kaybedilmesi durumuna dahil olmadığı için bunları yorumlamasının güç olduğunu

sezdirmekte ve onun suçsuzluğunu düşündürmektedir.

Angela’nın oyunu hileli kartlarla sonuna kadar sürdürmesi. Yaşananların bir kağıt oyununa

benzetilmesi. Angela’nın aslında her şeyi gizlemeye çalışarak bir kumar oynaması. Şans,

talih faktörünün yaşanan olaylardaki rolünü vurguluyor.

S43

Anlatıcının santiago nasar’ın kendilerinden gizleyueceği bir sırrının olmadığını söylemesi,

düğünde en ufak bir şüpheli hareketinin görülmeyişi onun masumiyetini gösteriyor.

Çiçek kokusu- ölüm arasındaki bağlantı: Kadınlar ve ölüm arasında bağlantı


s.44

Evliliğin Pazar günü olması – dinsellik

Cinayet Pazartesi- Namus meselesi beklemez.

Kelebek kanatlı kadife elbiseler: Bayardo’nun kız kardeşi giyiyor. Buradaki yakıştırma kadının

hassaslığını gösteriyor. Ayrıca evliliğin kısa ömürlü olması çağrıştırılıyor. Aynı zamanda

Angela’nın Santiago’ya attığı iftirayla onu duvara kelebek gibi çivilemesiyle bağlantı kuruyor.

B.S. Roman’ı perişan olduktan sonra ailesindeki kadınların gelip alması, Latin toplumunda

kadın yerini göstermesi yönüyle değerlendirilir. Erkeklerin sözünün geçtiği bir toplumda

aslında kadınların tüm sorunları çözdüğünü görmekteyiz.

S45

Maria Alejandrina Cevantes’e yer verilmesinin sebebi: Toplumun ikiyüzlülüğünü göstermek.

Evlenilecek kadın, eğlenilecek kadın ayrımı. Onunla fuhuş yapıyorlar. Oradaki kadınları bir

eğlence aracı olarak görüyorlar. Kadının nesneleştirilm esi, değersizleştirilmesi söz konusu.

Evlenmeye gelince bakire kadın arıyorlar.

Namus, ahlak kadın üzerinden yürütülüyor. Maria Alejandrina Cervantes’in namussuzluğunu

kabulleniyorlar, bundan yararlanıyorlar. Fakat iş kendilerine gelince bir namus meselesine

dönüşüyor.

S47

Bu örnekte “bir avcı ustalığıya” ifadesinden Angela’nın avcıya benzetildiği anlaşılmaktadır.

Zayıf, güçsüz, genç ve ömrü kısa olduğu için de Santiago bir kelebeğe benzetilerek

Santiago’nun suçsuz olduğunu düşündürülmektedir. Ayrıca bu alıntıda anlatıcının taraflı

tutumu göze çarpmaktadır. Anlatıcının ‘buluvermişti’, ‘çivileyivermişti’, ‘bir avcı ustalığıyla’


ifadelerini kullanması okuyucunun Angela’nın Santiago’ya iftira attığı yönünde bir fikir

geliştirmesine neden olmakta, Santiago’nun suçsuzluğu pekiştirilmektedir.

“Belleğinin karanlıklarında” sözlerinden anlaşıldığı gibi Angela Vicario’nun hafızasına

güvenilmemesi gerekmektedir. Bu sözler, görme duyusuna hitap eden birer imgedir. Karanlık

ortamlarda bir şey görülmez, bu nedenle ortamda ne olduğundan emin olunmaz. Aynı

şekilde, karanlık belleğe sahip olan Angela Vicario’nun sözlerinin doğruluğundan da emin

olunamamaktadır. Böylece, okuyucu Angela’nın sevdiği adamın hayatını kurtarmak için

başka birinin hayatının sonunu getirmeye neden olabilecek kadar kötü karakterli bir

kahraman olduğunu ve Santiago’nun masum olduğunu anlamaktadır.

Angela’nın namusuyla ilgili kurban olarak seçebileceği onca kişinin arasında Santiago’yu

seçmesi Santiago’nun kaderin kurbanı olduğu fikrini okuyucuya aktarmaktadır. Bu noktada

anlatıcının Santiago’yu betimlerken “tıpkı ölüm fermanı ezelden beri yazılı olan iradesiz bir

kelebekmiş gibi” (Marquez,47) ifadesini kullanması Santiago’nun kasaba tarafından

belirlenmiş kaderine mahkûm olduğu çağrışımını yapmaktadır.

Avukatın cinayetin namus uğruna meşru müdafaa olduğunu savunması ve bunun mahkeme

heyetince kabul görmesi s.48 namus söz konusu olduğunda gerçekliğin sorgulanmaması

Vicario kardeşlerin işledikleri cinayetin bir meşru müdafaa olduğunu söylemeleri – Aslında

onlar kendilerine öğretilen kalıplara uyuyorlar. Bu noktada onların da ne kadar suçlu olduğu

tartışma konusu. Asıl suçlu suçu işleyen midir yoksa azmettiren mi?

Vicario kardeşlerin Santiago Nasar’a bıçağı sapladıklarında bıçağın ucunun tertemiz çıkması

onun masumiyetine bir kanıt.

s.48
Vicario kardeşler cinayeti işledikten sonra devlet otoritelerine değil de kiliseye teslim oluyor.

İşlenen cinayetin dinsel kaynaklı olduğunu gösterir.

Vicario kardeşler de masum olduklarını iddia ediyor. Peder’in cevabı : Belki Tanrı katında

öylesinizdir. Oluyor.

Namus sorunu mesele olduğunda cinayet toplumun gözünde dinsel sebeplerden

değersizleşiyor. Buna karşılık olarak Pablo’nun verdiği cevap oldukça çarpıcı ve incelemeye

değer olacaktır.

‘’ Tanrı katında da, insanların gözünde de… Bu bir namus sorunuydu’’ (Marquez, 2011, s.

48) söylemiyle toplumun dini anlayış biçimlerine ve kendilerine göre yorumlayış şekillerine

ışık tutulmaktadır. Öte yandan örnekle birlikte Vicario kardeşlerin bu tutumu, dininin yapılacak

eylemlere nasıl kılıf olarak kullanabileceğini net bir şekilde gözler önüne sermektedir.

 “Onu bilerek öldürdük, ama biz suçsuzuz’ demişti Pablo Vicario, hem Tanrının hem de

insanların katında. Bir onur söz konusuydu.” Kitapta yer alan bu cümle öldürmenin

kutsanması, töre cinayeti, onur adı altında gizlenen onursuzluk ya da namusu tekeline alan

ataerkil toplumun erkini ispatı olarak okunabilir. Onur meselesi toplumun ürettiği bir kavram

olduğu için, bu söz toplumun katılığının kapsamını ve insanların geleneğe ve bu sözde şeref

kuralına uymak için gidecekleri aşırılıkları anlamanın anahtarıdır.

Eserde suçluluğu sorgulanan diğer kişiler Vicario kardeşlerdir. Toplumsal değer yargıları ve

töreler onların kendilerini suçsuz hissetmelerine yol açmış, onlara aile namuslarını

temizlemek için en doğru şeyi yapmış olduklarını düşündürerek kendilerini temize çekmelerini

sağlamıştır. Kardeşlerin cinayeti işledikten sonra kiliseye sığınmaları, pederin ve belediye

başkanının onları suçlu görmemeleri dinsel törelerin suç ve günah olgusuyla ilgili belirleyici

etkisini göstermektedir.

Rahibin teslim olmalarını onurlu bulması s.48


s.49

vicario kardeşlerin cinayetin toplum tarafından engellenmesini beklemek

Toplumun cinsiyetlere dayalı görev dağılımında erkekler için belirlediği rol olan namus

bekçiliğini yapmak, gerektiğinde namusunu temizlemek Vicario kardeşler için de büyük bir

baskı unsuru oluşturmuştur. Bu görevle yüzleşen Vicario Kardeşler, her ne kadar kardeşleri

Angela Vicario’nun namusunu temizlemek isteseler de Santiago Nasar’ı öldürerek katil olmak

istememişlerdir.

Maria alejandrino cervantes’le birlikte olduklarını söylüyorlar. Ama bu raporda yer almıyor.

Onlar hakkında olumsuz imaj yaratmamak için. Ahlaki ön yargılar. S.49

Vicario kardeşler Nasar’ı ilk olarak genelevde aradıklarını söylüyor fakat bu bilgi kayıtlara

geçmiyor. Sistemin ahlak takıntısına örnek

Beraat etmişler s.49

s51

Ölmeyi hak eden o kadar zengin adam varken söylemi… zenginliğin bir suç olarak

görüldüğünü gösteriyor.

s.52

Santiago Nasar cinayetinde ihmali olanlar çeşitli cezalarla karşılaşıyor. Örneğin polis memuru

ertesi yıl azizler için yapılan şenliklerde bir boğa tarafından öldürülüyor.

s.87 Hortensia Bate pişmanlık nöbetiyle sokaklara çırılçıplak atıyor kendini

Flora Miguel- teğmenle kaçıyor, sonra teğmen onu fuhuşa sürüklüyor.

Auro Villeros- mesane krizi geçiriyor.

s.53
Vicario kardeşler için Clotilde Armente’nin sözü: “Tıpkı iki çocuğa benziyorlardı.” Onlar da

töre kurbanı. Kandırılmış insanlar.

Meslekleri kasaplık olan ikiz kardeşler mutfak bezlerine sardıkları kasap bıçakları ile gözlerini

dahi kırpmadan cinayet işlerler. Görgü tanıklarından birisinin onlardan söz ederken “Tıpkı iki

çocuğa benziyorlardı,” demesi ve bu düşüncenin onu ancak çocuklar her şeyi yapabilirler

yargısından dolayı korkutması da yazar tarafından aktarılan bilgilerden birisidir.

Kasaplık-şiddet-erkeklik bağlantısı

Devletin kasabadaki temsilcisi Albay Lazare Aponte Meryem Ana Tarikatı göğüslüğü takıyor.

Dinin devlet otoritesi üstündeki baskısı. “Kim bilir piskopos ne düşünecek?” diyor.

Romanda kızı iffetsizliğinden dolayı evine dönen baba  “kim bilir piskopos ne düşünecek?”

diye irkilmektedir. Oysa belki de piskoposun hayatta, horozibikleriyle pişirilmiş şahane

çorbadan daha fazla umursadığı bir şey yoktur. Safiyane hislere sahip halk kitleleri ile onların

din duygularından faydalanan kişiler Asya’da, Afrika’da, Güney Amerika’da yaşasalar bile

önemli farklılıklar oluşturmazlar. Eserin düşünsel temellerinden birisini de bu acı gerçek

oluşturmaktadır.

Kasaba halkı ikizlere neden Santiago'yu aradığını sorduğunda, Santiago'nun nedenini

bildiğini yanıtını vermeleri geleneklerin toplumda ortak bir sistem olarak yerleşikliğini

göstermektedir. Çünkü insanlar hayatlarını geleneklerle yaşadı, bu yüzden onlar onun için bir

yaşam biçimi haline geldi. Bu önemlidir çünkü Pedro, Santiago'nun ne yaptığını bildiğini ve

kaderini kendisinin Santiago'nun peşinden gitmek için kabul ettiği gibi kabul etmesi

gerektiğini vurgulamaktadır. Ayrıca Pedro Santiago’yla ilgili söylentilerin yayılmasını

sağlayarak itibar suikastında bulunuyor, onu toplumun gözünde önce yaşarken öldürüyor.

‘’ Saçmalama… O ikisi kimseyi öldüremez, hele zengin birini hiç’’ (Marquez, 2011, s. 53). Bu

alıntıda verilmek istenen iki mesajın irdelenmesi gerekmektedir. Bunlardan ilki Vicario

kardeşlerin normal şartlarda kimseyi öldürmeyeceği, öldüremeyeceğidir. İkincisi ve nispeten


daha önemli olan mesaj ise; öldürseler bile bunun zengin biri olmayacağıdır. Bu algı bizi

toplum nezlinde en ağır suçta bile nüfuzun bu konuda suçluya kalkan olarak yetişeceğine

götürmektedir.

s.55

Clotilde Armente : “O zavallı çocukları üstlerine çöken o yükten kurtarmak gerek.” Diyor.

Toplum baskısı

Vicario kardeşler gerçekten de biri çıkıp onları engellesin diye işleyecekleri cinayeti bağıra

bağıra haber veriyorlar. Cinayet aletlerini de gazete kağıdına sarmışlar. Gazete kağıodı

herkese haber verildiğini simgeliyor.

Onların istemedikleri halde toplum baskısı yüzünden bu cinayeti işlediklerinin gösterilmesi

toplum yüzünden bireyin özgür iradesinin oluşmadığına bir işarettir. İkizlerin cinayeti işleme

konusundaki isteksizliği, bireylerin özgür iradelerinden yoksun bırakıldığı ve yalnızca üstün

görev ve yükümlülük güdüsüyle yönlendirildiği ölçüde toplumsal değerlerin gücünü ve

katılığını gösterir.

Albay Aponte Santiago Nasar’ı uyaracağını söylüyor fakat domino oyununa kendisini

yazdırmak için kasabaya indiğinde bunu unutuyor. Domino oyunu da bir şans oyunu. Burada

kullanılmasının sebebi Nasar’ın başına gelen her şeyin kötü şans tarafından desteklendiğini

göstermek.

Cinayette kendisine sorumluluk yüklenen diğer kişi belediye başkanı, Albay Aponte’dir.

Halkın güvenliğini sağlamakla yükümlü olan Albay’ın Vicario kardeşler Santiago’yu

öldüreceklerini bağıra çağıra ilan etmesine rağmen hiçbir ciddi önlem almaması cinayette

onu da işbirlikçi yapmaktadır. Vicario kardeşlerin cinayet tehditlerine rağmen onları bir
süreliğine alıkoymaması, bıçaklarını alıp eve göndermekle yetinmesi onun

vurdumduymazlığının göstergesidir.

Pedro vicario belsoğukluğu hastalığı s.57 erkek cinsellikte özgür

Kardeşinin onun belsoğukluğuna hayranlığı- namusun kadın üzerinden yürütülmesi

Erkek cinselliğinin yüceltilmesi

S59

Romanda, Santiago Nasar töre cinayeti nedeniyle öldürülmüştür. Bu cinayet işlenmek

zorundadır çünkü yazarın sunduğu toplumun özellikleri insanların üzerindeki çevre baskısını

ortaya koyma amacı taşımaktadır. Bu kasabada yaşayan insanlar çevre, din ve toplum

baskısının altında ezilen ve sınıflara ayrılmış bir özellik taşımaktadır.

Üstelik bu cinayetin işlenmesi toplum tarafından kabul görmüş, adeta desteklenmiştir.

Angela’nın ağabeylerinden Pablo nişanlıdır ve nişanlısının annesi geç saatlerde sokakta

gördüğü damadına hak verircesine ‘Tahmin edebiliyorum çocuklar, namus meselesi

beklemez.’ demiştir.

Pablo’nun nişanlısı da Pablo görevini yerine getirmediği takdirde onunla asla

evlenmeyeceğini belirtmiştir.

Sonuç olarak bu cinayet, toplum baskılarının sonucudur.

s.60

Bunun bir erkeklik görevi olarak görülmesi. Yoksa Pablo ile asla evlenmeyeceğini söylüyor.

Halkın bahanelerle Clotilde Armente’nin dükkanına dalması ve ikizleri gözlemesi. Toplum

baskısı
Clotilde Armente: O gün biz kadınların bu dünyada ne kadar yalnız olduğunun farkına

vardım.

Erkeklerin kurallarının işlediği dünyada kadının yalnızlığı ve çaresizliği, güçsüzlüğü

s.61

“Savaşçı balıkçılla düşüp kalkmaya cesaret eden şahini tehlike bekler.” Marija Alejandrina

Cervantes için böyle uyarıyor anlatıcı. Santiago’nun şahin yetiştirmesi nedeniyle

sembolizasyonun kuşlar üzerinden yapılması. Burada şahin benzetmesiyle Nasar’ın suçlu

olabileceği düşünülüyor.

Sonra Maria’nın sirenlere (yarı kuş yarı kadın yaratık) Santiago’nun denizciye benzetilmesi

metin içinde bir başka bağlantıyı gündeme getiriyor. Angela’nın annesi akşam saçlarını

taramamaları için kızlarını uyarıyor. S.61 yoksa denizcilerin evlerine dönmekte gecikeceğini

söylüyor. Bu bağlantı Santiago’nun Angela’nın kurbanı olduğunu düşündürüyor.

Iki tür kadın var: aile kızları ve hayat kadınları

Hayat kadınları sirenlere benzetilmiş. S.61 kadının delirticiliği

Toplum tarafından olumsuzlanma

santiagonun kadın düşkünlüğü s.62

yeni evlilere serenad yapma fikri santiagodan çıkmış s.62 suçlu olsa neden yapsın?

s.63

Anlatıcının kardeşi onu Santiago’yu kahvaltıya davet ediyor. O, piskopos gelene kadar evde

dinleneceğini söyleyip reddediyor. Evde yatmaya çıktıktan 1 dakika sonra Clotilde

Armenta’nın onu uyarmak için gönderdiği kadın mesajı Guzman’a iletiyor, onu yakalayamıyor.
s.65

Anlatıcının erkek kardeşine de söylüyor ikizler. O, inanmazdım diyor. “İkizlerin kalkıp da

adam öldürecekleri hangi sersemin aklına gelirdi?” Aslında ikizlerin toplum tarafından

küçümsenmesi de söz konusu. Pek çok kişi onların bunu yapabileceğine inanmıyorlar.

Topluma karşı kendilerini ispat durumu var.

Vicario kardeşler cinayetten önce istavroz çıkarıyor.

Peder Amador, durumu haber alıyor ama engellemek için hiçbir şey yapmıyor. Placida

Linero’ya uğramayı düşünüyor ama unutuyor. Namus meselesi olduğu için bilinçaltına itmesi

söz konusu

Pederin clotilda armentanın mesajını aldığı halde harekete geçmemesi, bunun sivil yetkilileri

ilgilendiren bir sorun olduğunu düşünmesi s.65 sorumluluğun başkasına atılması

Sanki onu bir kere daha öldürmüştük. S.67 doktorun toplum adına itirafı

Peder Carmen Amador’un acımasız otopsisi. Bu görevin belediye başkanının emriyle ona

verilmesi manidar. Zaten otopsiye katılanlardan biri Sanki öldükten sonra onu bir kez daha

öldürmüştük diyor. Santiago’nun cinayetinde din ve devlet otoritelerinin suçluluğunun

pekiştirilmesi.

S. Nasar’ın cesedine otopsinin peder Amador tarafından yapılması, pederin yapacağı

otopsinin yasal bir değeri olmayacağını bile bile belediye başkanı Albay Aponte’nin ona bu

görevi vermesi ve sorgu yargıcının pederin raporunu kabul etmesi; toplumda dinin ve din

adamlarının yeri ile adalet algısı ve adaleti sağlamakla yükümlü kişilerin tutumları

Pederin ismi ironiktir, İspanyolcada sevgili anlamına gelir, ancak adı çok çelişkilidir, çünkü

Santiago'nun cesedine otopsi yaparken, hiç sevgisiz, çok şiddetli bir şekilde yapar. Adı sevgili
anlamına geldiğinden, Angela'nın bekaretini alan kişi o olabilirdi. Bu yüzden belki Vicario

kardeşleri karşıladı ve cinayetten sonra onları Tanrı adına affetti. 

Halkın cesedi görmeye can atması – s.68 bunu bir eğlence olarak görüyorlar.

Cesedin yüzünün düşmanca bir havaya bürünmesi – toplumu suçlama s.68

s.68

7 ölümcül yaradan bahsedilmesi 7 ölümcül günahı (kibir, açgözlülük,

şehvet,kıskançlık,oburluk, öfke,tembellik) çağrıştırıyor. Santiago’nun yedi yara alması onun

suçlu olduğunu düşündürüyor.

s.69

Santiago’nun karnından çıkan Bakire Carmen Madalyonu onun suçlu olduğunu

düşündürüyor. Sadece bakire kadınların taktığı bir madalyon. Onun bakire bir kadının

günahına girdiğini düşündürür.

Önemli sembollerden bir diğeri ise Bakire Carmen madalyonu olmuştur. Bu sembol okuru

ikileme düşürmüştür. Çünkü Bakire Carmen madalyonu ile Santiago Nasar’ın masum

olabileceği kanısıyla beraber onun suçlu olabileceği düşüncesini de ortaya çıkarmaktadır.

“Karın boşluğunda büyük miktarda kanın pıhtıları birikmişti, midesindeki bulamacın içinde

Santiago Nasar’ın dört yaşındayken yutmuş olduğu altın Bakire Carmen madalyonu

bulunuyordu.” (Marquez, 2011, s.69). Bu durum iki şekilde yorumlanabilir. Birincisi Santiago

Nasar bekareti önemsememektedir. Çünkü Bakire Carmen madalyonu bakire kadınların

taktığı ve ancak kadının bekâretini alan kişinin madalyonu çıkarabileceği bir eşyadır.

Santiago Nasar’ın midesinden böyle bir cismin çıkması onun masum olmadığını ve Nasar’ın
asıl suçlu olduğuna dair gerçekçi bir sembol olarak göze çarpmaktadır. Bu durumu

destekleyen diğer bir nokta ise Santiago Nasar’ın sürekli dağdaki kızlarla ilişkiye girmesi

olayıdır. İkinci olarak, Bakire Carmen madalyonu Santiago Nasar’ın bekarete önem vermesi

şeklinde değerlendirilebilir. Bu kanıya Santiago Nasar’ın yıllarca kolyeyi dışarı atmadan

midesinde kalması örneği verilebilir.

Çarmıha gerilen İsa’nın yara izlerini andırması – onun suçsuz olduğunu düşündürüyor. İsa

suçsuz yere idam edilmişti.

Çarmıha gerilen İsa’nın yara izini andırıyordu.” tümcesi başkalarının günahını temizlemek için

öldürülen bir peygamberle S. Nasar’ın hangi açılardan bağdaştırılabileceği tartışılır.

Santiago Nasar’ın masum olmadığı konusunda incelenmesi gereken diğer bir sembol ise

eserde geçen yedi ölümcül darbe olayıdır. “Santiago Nasar’ın aldığı sayısız yaraların yedisi

ölümcüldü. Karaciğeri önyüzünden aldığı iki derin yarayla neredeyse parçalanmıştı.

Kalınbağırsağında daha küçük altı kesikle incebağırsağında sayısız yaralar vardı.

Belkemiğinin üçüncü omuru hizasında sırtından aldığı tek darbe sağ böbreğini delip

geçmişti.”(Marquez, 2011, s.69). Yedi ölümcül darbe yedi ölümcül günah ile

özdeşleştirilebilecek bir noktadır. Böylelikle yedi ölümcül darbe Santiago Nasar’ın günahlarını

simgeliyor olabileceğini düşündürmektedir.

S. Nasar’ın aldığı sayısız yaraların yedisinin ölümcülün olması Hıristiyanlıktaki yedi ölümcül

günahın- kibir, kendini beğenmişlik (Superbia), açgözlülük (Avaritia), şehvet düşkünlüğü

(Luxuria), kıskançlık, hasetlik (Invidia), oburluk (Gula), öfke, yıkıcılık, gazap etmek (Ira ),

tembellik, miskinlik (Acedia)- sembolü olarak tartışılır.

Santiago Nasar, namus meselesi yüzünden bu şekilde

tümden günahkar bir görüntü sergilemekte ve işlenen cinayet de bu nedenle

değersizleşmektedir.
s.70

Peder otopsi raporunda karaciğerin büyük olduğunu zaten birkaç yıllık ömrü kaldığını

söyleyerek suçu hafifletmeye çalışıyor. Aslında bu o bölgede yaşayan insanlarda görülen

normal bir durum.

Doktorun temsil ettiği toplumun aydın tabakasının dinle çatışması otopsi sahnesiyle

karşımıza çekmaktadır. Peder’in iyi tedavi edilmemiş sarılık hastalığıyla doktoru suçlar

‘’Ancak raporun son bölümünde karaciğerde aşırı büyüme olduğunu saptıyor, bunu iyi tedavi

edilmemiş bir sarılık hastalığına bağlıyordu. ‘Yani’ dedi bana ‘zaten ancak birkaç yıllık ömrü

kalmıştı’’ (Marquez, 2011, s. 70).Bu suçlama üzerine Doktor Dionisio Iguaran din eleştirisini

de içeren ‘’Bu kadar ahmak olmak için ancak papaz olmak gerekir, bizler gibi tropikal bölgede

yaşayanların karaciğerlerinin İspanyollarınkinen daha büyük olduğunu adamın kafasına

sokmak bir türlü mümkün olmadı’’(Marquez, 2011, s. 70) savunması ile yanıtlar. Peder

Armador’un metinde oynadığı rol, dine karşı yöneltilen dinin bozulmuşluğu veya başka bir

ifadeyle ‘’din eşittir çarpıklık’’ düşüncesini ortaya çıkarmaktadır.

“Beyin kütlesi normal bir İngiliz'in beyninden altmış gram daha ağırdı; Peder Amador,

Santiago Nasar'ın üstün bir zekâya sahip olduğunu, kendisini parlak bir geleceğin beklediğini

raporunda belirtmişti. Ancak raporun son bölümünde karaciğerde aşırı büyüme olduğunu

saptıyor, bunu iyi tedavi edilmemiş bir sarılık hastalığına bağlıyordu. ‘Yani,’ dedi bana, ‘zaten

ancak birkaç yıllık ömrü kalmıştı.’" Pederin raporda yer alan çelişkili ifadeleri yargı sistemi ve

dini inançlar açısından tartışılır. Pederin bu ifadelerine karşılık doktur Dionisio Iguaran’ın " ‘Bu

kadar ahmak olmak için ancak papaz olmak gerekir,’ demişti bana. ‘Bizler gibi tropikal

bölgede yaşayanların karaciğerinin İspanyollarınkinden daha büyük olduğunu adamın

kafasına sokmak bir türlü mümkün olmadı.’ " şeklindeki söylemi din-bilim ve ülkeyi iki ayrı

kutba bölen muhafazakâr-liberal düşünce çerçevesinde değerlendirilip tartışılır.

s.72
Vicario kardeşler için töreyi yerine getirmiş olmanın saygınlığından bahsediliyor. Zaten

belediye başkanı onları hapisten çıkarıp kendi evine “özel gözetim” için götürüyor.

O gün her şey Santiago nasar gibi kokuyordu. S.72 vicario kardeşlere bile bulaşmış o koku

Masumiyet çağrışımı

“O gün yalnızca ben değil,

her şey Santiago Nasar gibi kokuyordu.” (Marquez, 72) ifadesidir. Santiago öldükten

sonra kasabaya yayılan koku halka yanlış bir şey yaptıklarını düşündürmekte, vicdan

azabı çekmelerini sağlamaktadır

Töreyi yerine getirmiş olmanın saygınlığı s.72

Ayrıca Santiago’nun bir tore cinayetine kurban gitmesinden sonra cesedinin çürümesi ve

kokması törelerin köhnemişliği, kokuşmuşluğuyla da bağlantı kurar. Bu bakımdan onun

ölümü, sadece ölmekten daha fazlasıydı. Ölümü, toplumlarında önceden var olan tüm

sorunları ortaya çıkardı.

s.74

Hepimizin suçlu olabileceği bir cinayet ifadesi önemli

s.76

Kasaba halkının tek kurban olarak Bayardo’yu görmesi toplumsal algıyı gösteriyor. Santiago

suçunun cezasını ödedi, Vicario kardeşler erkekliklerini kanıtladı, Angela namusunu kazandı.

Poncio vicario- onu vicdan azabı öldürdü s.76

S79

Eser, kasabayı gerçekte olduğu gibi ortaya koyuyor: çirkin ve kirli. Aslında, bu eski namus

kodlarının yol açtığı suç işlendikten sonra, tüm kasaba parçalanmış gibi görünüyor. Toplu bir

suçluluk duygusuyla dolu olan kasaba, belki de Bayardo San Roman'ın evi ve arabasıyla

sembolize edilerek sonsuza dek değiştirilir


S81

Duymak isteyen herkese başına gelenleri en küçük ayrıntısına kadar anlatıyordu. Açıklığa

kavuşmayan bir tek şey dışında: o da mağduriyetine neden olan gerçek kişinin kim olduğu…

Çünkü aslında hiç kimse onun Santiago nasar olduğuna inanmamıştı.

s.81 toplumun kurban arayışı.

s.81 onları hiç kimse birlikte görmemişti, hele baş başa hiç.

Santiagonun dağlarda başıboş kızların tadına bakması s.81

Açıklığa kavuşmayan tek şey: Angela’nın mağduriyetine gerçekte kim sebep oldu. Çünkü

aslında hiç kimse onun Santiago Nasar olduğuna inanmamıştı. Bu soru Santiago’nun masum

olduğunu düşündürür.

Aslında burada toplumun ikiyüzlülüğü de var. Arap, zengin diye ötekileştirdikleri birinin

ölmesini istemişler.

Namus konusu bu serbest bölgenin dışında kalmaktadır. Bu noktada tutkularının peşinde

amansızca koşan bir karakter olarak çizilen Nasar Angela’nın bekaretinin bozulmasının

sorumlusu olarak toplumun önüne atılmıştır. ‘’Tıpkı babası gibi tek başına dolaşır, o dağlarda

önüne çıkan ne kadar başıboş kız varsa hepsinin tadına bakardı’’ (Marquez, 2011, s.

81).Nasar’ın hatası Angela’yı başıboş kızlarla karıştırmış olmasıydı.

Santiago Nasar ve Angela Vicario

-İki ayrı dünyanın insanı

-birlikte görülmemişler.

Bunlar Santiago’nun masum olduğunu düşündürür.


Fakat sonrasında Santiago’nun dağ başında yalnız gezen kızlarla birlikte olduğu söyleniyor.

Bu yine şüphe uyandırıcı bir durum. Kasabada ise Flora Miguel ve Maria Alejandrina

Cervantes dışında kimseyle ilgilenmiyor bu yine onu aklayan bir durum.

Angelo Vicario- Kkendisine öğretilmiş, hayatını cehenneme çevirmiş olan bütün o korkuları

bir yana bırakarak… s.82

Santiago Nasar’a dokunmaya cesaret edebileceklerini düşünmemesi s.82

Sonra oydu demesi

Bayardo san roman’ı kandırmaya yanaşmaması s.82

İnsanlar onun sevdiği kişiyi korumaya çalıştığını düşünmüş. Fakat o soruyu baş başa

sorduğunda anlatıcıya “Oydu.” Diyor.

Yine bu sayfada Angela’nın dürüst kişilik özelliğinden bahsediliyor. Santiago yine töhmet

altında bırakılıyor.

S84

Angela Vicario’nun bakire olmadığının ortaya çıkması üzerine baba evine geri götürülmesi,

Angela’nın kendi yazgısına hükmeden bir figür olarak kendini yeniden tanımlamasında

önemli rol oynamıştır. Angela, annesi ondan hıncını çıkarırken, Bayardo San Roman’a âşık

olmuştur. Ona uygulanan şiddeti, San Roman için çektiğini düşünen Angela, zamanla

rahatlamaya başlamıştır. Çünkü San Roman, aynı onun gibi bir trajedi yaşamış, ailesinin

itibarını zedeleyecek bir kadınla evlenmiş, her şeyini kaybetmiştir. Angela Vicario, bu

farkındalık haline ulaştıktan sonra kendi öz kimliğine sahip olmaya başlamıştır. Bu,

Angela’nın farkındalık halini niteleyen “Sanki yeniden dünyaya gelmişti.” (Marquez,84)

cümlesiyle desteklenmektedir. Daha önce boynuna kordon sarılmış bir şekilde doğmuş olan

Angela Vicario, bu süreç ile beraber kendi varoluşunu gerçekleştirmiştir.


Bayardo San Roman’a duyduğu sevginin artmasıyla beraber Angela Vicario, ona mektup

göndermeye başlamıştır. Angela Vicario’nun mektup yazması, yıllardan beri bastırmış olduğu

duygu ve düşüncelerin dışarı çıkmasında etkili olmuştur. Eserde mektup tekniğinin

kullanılması, Angela Vicario’nun kendiliğini bulma sürecindeki iç hesaplaşmasının dolaysız

ve dürüstçe yansıtılmasını sağlamıştır. Angela Vicario’nun içine gömmeye zorlandığı aşk,

nefret ve tutku gibi duygular, eserde iç arınmayı mümkün kılan mektuplar aracılığıyla

boşaltılmış ve Angela’nın manevi zincirleri kırmıştır. Aynı zamanda, mektup yazmaya

başlaması ile Angela Vicario, kendi hayatında söz sahibi olmaya başlamıştır. “İlk kez kendi

yazgısına hükmeden Angela Vicario…” (Marquez,84) ifadesinden anlaşılan bu durum,

Angela’nın karakter özelliklerinde birtakım değişikliklere de yol açmıştır.

Angela’nın Bayardo’ya aşık olması. İlk kez kendi yazgısına hükmetmesi Başkalarının

müdahalesi olmadan kendi varoluşunu, kendiliğini anlamlandırması Kendi kaderini belirleme

gücünü elde etmesi, toplumun baskısından kurtuılması

S.85

Angelo’nun yazgısını eline alması, kendi iradesinin efendisi olması, kendisini yeniden bakire

sayması

“Kafasının içi berraklaşmış, başına buyruk olmuş, kendi iradesinin efendisi

olup çıkmıştı, yalnızca o adam için yeniden bakireydi artık, kendisininkinden

başka otorite tanımıyor, kendi saplantısına boyun eğmekten başka bir şey

düşünmüyordu.” (Marquez,85)

cümlesinde, Angela Vicario’nun toplumsal normlara başkaldırışı dikkat çekmektedir.

Bekaretin fiziksel bağlamda değerlendirildiği kasaba halkına tezat oluşturacak bir

biçimde Angela, yeniden bakire olduğunu söyleyerek, bekaretin ruhsal özelliğine vurgu

yapmıştır.

O adam için yeniden bakireydi artık.

Bakireliğin fiziksel değil, ruhsal-duygusal bir durum olarak algılanması


Bu, toplum algısına aykırı bir durum.

İnsanlar pişmanlık içinde ya da cezalandırılıyor 87 hortensia baute, aura villeros, don rogelio

de la flor

s.87

Anlatıcının “biz” diline geçmesi kendisini de topluma katarak bir öz eleştiri, yüzleşme

gerekliliğini vurgulama amaçlıdır. Anlatıcının kasabaya dönmesi ve bu olayı araştırması o

topluluğa dahil olduğu için hissettiği bireysel sorumluluk yüzünden kendisinin de yüzleşmeye

dahil olduğunu gösterir.

Rastlantılar zinciri

Kasaba halkı kendilerini sürekli olarak "saçmalığı mümkün kılan birçok tesadüfi olaylar

zincirine düzen vermeye çalışırken bulurlar ve bunu gizemleri temizleme dürtüsüyle

[yapmadıkları], ancak hiçbirinin [onlar] yer ve kaderin [onlara] atadığı görev hakkında kesin

bir bilgi sahibi olmadan yaşamaya devam edemezler. Buna kader demek, önlenmesi gereken

bir cinayetin işlendiğini kabul etmeyi kolaylaştırır ve suçluluk duygusunu azaltır.

Eserin amacı, kasabanın suçluluğunu göstermek amacıyla cinayetin tekrar tekrar

canlandırılmasıdır.  Okuyucu, hikayeyi her okuyuşunda cinayeti yeniden yaşar. Bu sonsuz bir

şiddet döngüsüdür. Aslında, Santiago, metin boyunca birçok kez öldürüldü.İlk olarak Santiago

Nasar sembolik olarak rüyalarında ölüyor.  Victoria Guzman ayrıca, Santiago'nun tiksintisine

karşı tavşanları parçalarken mutfakta sembolik olarak Santiago'yu öldürür. Ayrıca otopsi,

Santiago'nun bir kez daha katledildiği korkunç bir karmaşadır. Bu tekrarlar cinayet olayının

haksızlığına, daha doğrusu dinsel inanışlara ve törelere dayalı bilinçsiz eylemlere karşı

okurda bir farkındalık, bilinç oluşturmayı amaçlar; bu nedenle cinayeti arka planda değişik

şekillerde tekrar tekrar yaşatır ve bunu travmatik bir hale getirir.


Ayrıca eserde zamanın doğrusal bir şekilde değil dairesel bir şekilde işlemesi, tore ve

geleneklerle ilgili çözümsüzlüğü, kısırdöngüyü ve çıkışsızlığı kavramsal bağlamda

desteklemektedir. Ayrıca anlatıcı zamanın dairesel ilerleyişi doğrultusunda cinayet anına her

dönüşünde kişiler ve olayla ilgili yeni ayrıntıları eklemektedir. Bu durum bulmaca gibi bir

yapının oluşmasına yol açmaktadır çünkü okur bu dairesel ilerleyişte olayla ilgili ayrıntıları

yeni baştan eklemeler yaparak düzenlemek zorunda kalmaktadır. Bu durum da Santiago’nun

suçluluğuyla ilgili belirsizlik yaratarak okura bir tür bulmaca çözdürme eylemiyle

örtüşmektedir. Böylece zamanın ilerleyişiyle içerikteki suçluluk-suçsuzluk belirsizliği arasında

örtüşme sağlamakta, zaman içerikteki belirsizliği destekleyici bir unsur haline dönüşmektedir.

Cristo Bedoya onu uyarmak için çaba sarf edeceğine büyükbabasının evinde 2 saat bekler.

Dişvina Flor onun içeri girdiğini zanneder. Zaten sanmak sözcüğü çok önemli. Herkes için

“sanıyordu.” Sözcüğü kullanılır. Bu, onların önyargılarının belirtisidir. Sanmak onların sahip

oldukları öçnyargılardır.

s.88

Cinayetten 12 gün sonra sorgu yargıcı çok üzgün bir kasaba halkı buluyor karşısında –

vicdan azabı

Annesi ağaçlarla ilgili hayırlı rüyalarla, uğursuz kuşlarla ilgili rüyaları karıştırmış. Bu kötü talih.

Bunun için kendisine çok kızıyor.

s.89

Santiago Nasar bu suçu işlemesi hakkında soruşturma sonucunda en ufak bir delil

bulunamıyor.
Özellikle de işleneceği böylesine açıkça duyurulmuş bir cinayetin hiçbir aksilikle

karşılaşmadan gerçekleşmesi yolunda hayatın edebiyatta bile görülmeyen onca rastlantıdan

yararlanmış olması ona büyük bir haksızlık gibi görünmüştü.

Suçlamanın zayıflığı, nasar hakkında kanıt yokluğu s.90 bana bir önyargı verin, dünyayı

yerinden oynatayım

Dünyanın erdem taslama merakı

S. Nasar’ın son saatlerdeki davranış biçimi onun suçsuzluğunun kanıtı. Zaten Santiago

Nasar böyle bir suçun neye mal olacağını çok iyi biliyor.Çok masum bir insanın şaşkınlığını

yaşıyor.

s.91

Polo Corillo: Onun soğukkanlılığını suçsuzluk değil edepsizlik olarak yorumluyor. Paranın

kendine dokunulmazlık kazandırdığını sanıyordu. Santiago’dan yine şüpheleniriz.

“Üstelik Vicario kardeşlerin kendisini öldürmek için beklediklerini son anda öğrendiğinde

gösterdiği tepki, anlatıldığı gibi, panik olmamış, daha çok masum bir insanın şaşkınlığı

olmuştu.” (Marquez, 2011, s.91). Santiago Nasar’ın masumiyetini gösteren bölümlerden biri

de bu örnek olmuştur. Anlatıcı Nasar’ın masum olabileceğini, onun şaşkınlık ifadesi ile

düşündürmeye çalışmıştır. Çünkü insanlar bir olay hakkında bir şeyler bilmiyorlarsa

şaşkınlığa uğrar ve ne olup bittiğini çok sonradan anlarlar. Santiago Nasar olaylar karşısında

donup kalması onun masum olabileceğini düşündürmektedir.

Halkın cinayete tanık olma isteği, eğlence s.97

Anlatıcının annesine, kasabalılardan bilinmeyen biri tarafından söylenen, 'Namus aşktır.'

(Marquez, 97) ifadesiyle, yazar, namusun toplumdaki önemini vermektedir. Böylece, Santiago

Nasar?'ın namus uğruna öldürülmesinin toplum için bir suç sayılmadığını da göstermektedir.
Rastlantıların kasabalı için adeta sorumluluktan kaçmak için kullanılan bir bahane olduğu;

“Cinayeti önleyebilecek durumda olan ve ortadan kaybolan birçok kişi de önyargıyı

anımsayarak avunmuşlardı. Buna göre namus sorunları anlaşılmaz şeylerdi, onların

dünyasına ancak faciada rol almış kişiler girebilirdi,” (Marquez, 97) cümlesiyle belirtilmektedir.

Böylece, kasabalının rastlantı ve önyargıları vicdanlarını rahatlatan bir avunma yolu olarak

kullandığı sezdirilmektedir. Kasabalının cinayeti “facia” olarak değerlendirmesi tehlike

karşısında can korkusuna düştüklerini ve bu nedenle olaya karışmadıklarını açıklamaktadır.

S.100

Nasar'ın nişanlısı Flora Miguel'in evine gitmesini Cristo Bedoya'nın ağzından; “Oraya

gidebileceği hiç aklıma gelmemişti. Çünkü bu insanlar öğleden önce yataklarından

kalkmazlardı,” (Marquez, 111) şeklinde aktarılarak, bu durumun bir rastlantı olduğunun altı

çizilmesinden sonra belirtilen, Santiago'nun eve girerken görülmemiş olması, fakat çıkarken

görülmesindeki tezad vurgulanmaktadır. “Flora Miguel'in evine geldiğini bunca kişi arasında

kimsenin görmemiş olması inanılacak şey değildi,” (Marquez, 113) ve “Herkes onun evden

çıktığını görmüştü,” (Marquez, 115) ifadelerindeki ironi bu rastlantıların kasten, önyargılar

sonucu doğduğu izlenimini yansıtmaktadır. Bu şekilde kasabalının duruma önyargılı

yaklaşması sonucu Santiago Nasar'ın ölümünün önene geçilemediğini gözler önüne

sermektedir.

Cristo Bedoya

"Mesih'i taşıyan" anlamı, Cristóbal'ın kısaltmasıdır ve İspanyolca'da christopher anlamına

gelir. Christopher, "Mesih'i kalbinde tutan kişi" anlamına gelir.

Flora’nın attığı mektupları toplarken onu görenler “sanki günahlarının kefaretini ödüyordu.”

Diyor. S.101
“Santiago Nasar'la Flora Miguel'in babaları onları evlendirmek için anlaşmışlardı. Santiago

Nasar bu nişanlılığı daha yeniyetmeyken kabul etmişti, belki de evliliği babası gibi yararlı bir

kurum olarak gördüğünden, bu nişanlılığı sonuna kadar götürmeye de kararlıydı.” Burada,

S.Nasar’la Flora Miguel arasındaki ilişki anlatılmaktadır. Bu ilişkiden yola çıkarak

nişanlılı-evlenme-evlilik kurumu ve bu kurum üzerinde kadınla erkeğin ailelerin yeri tartışılır.

Eserde toplumdaki kadın ve erkeğin rolünün incelenmesine geniş yer verilmiş ve söz konusu

karakterlerin, toplum tarafından kendileri için çizdiği kalıba girme gereksinimi üzerinde

durulmuştur. Nitekim bu gereksinim metnin ana sorunsalı olan namus cinayetine yol

açmasıyla karşımıza çıkacaktır.

Santiago evinin yolunu aradığında insanların her yandan bağırışı, buna karşılık onun

şaşkınlıkla bir o yana bir bu yana dönüp durması çaresizliği s.102 Herkesin ona her taraftan

bağırdığı sahne, özellikle kurbanın öldürülmeden önce kargaşadan kafası karışmış bir

hayvan gibi, halkın ilahileri ve çığlıkları tarafından bombardımana tutulduğu ritüeli

düşündürür. Bu durum dinsel inanışlar için yapılan bir kurban törenini anımsatır ve İsa’nın

kurban olması durumuyla da bağlantı kurar. Böylece Nasar kendisini tüm toplumun günahları

için feda eden İsa’yla özdeşleştirilir. Bu bağlantı dinsel inanışlar uğrunda kuran verilmesini

eleştiren bir çizgidedir.

s.103

Placida Linero durumu öğrenir. Divina Flor Santiago’nun eve girdiğini söyleyip rahatlatmıştır

onu. Placida Linero Vicario kardeşleri ön kapıda görüp bağrış çağrışları duyunca oğlunu

korumak için ön kapıyı kapatır. Halbuki dışardaki Santiago’nun birkaç saniyeye ihtiyacı vardır.

Ama kapılar yüzüne kapanmıştır.

Santiago’nun kapının önünde açıklık bir yerde öldürülmesi ayrıca namus olgusunun

toplumsal bir olgu olduğunu, namusun topluma açık bir yerde temizlenmesi gerektiğini
göstermektedir. Namusu kirlenen tarafın kendisini toplumun gözünde bu şekilde aklaması,

toplumun onurlarını geri kazandıklarına dair onaylarını alması gerekmektedir.

Santiago'nun annesi Placida Linero'nun Divina Flor'dan Santiago'nun odasında olduğunu

duyması üzerine, “Kapı aralığından da meydandan geçmekte olan ve bıçaklarını sallayarak

eve doğru koşan Vicario kardeşleri görmüştü. Bulunduğu yerden ikisini de kusursuz bir

biçimde seçebilmiş, yalnız meydanın öbür yanında eve doğru koşan oğlunu görememişti.

Bana ‘Oğlumu öldürmek için eve gireceklerini sandım,' dedi. Bunun üstüne hemen koşmuş,

kapıyı sürgülemişti. Demir payandayı yerine koyacağı sırada Santiago Nasar'ın çığlıklarını ve

kapı kanadını döven yumruk seslerini duymuştu. Ama oğlunun odasında bulunduğunu ve

balkondan Vicario kardeşlere sövdüğünü sanarak yardımına koşmuştu,” sözlerinde

açıklandığı gibi kapıyı sürgüleyerek farketmeden oğlunun ölümünü engelleyeceği yerde

cinayeti kolaylaştırması eserdeki trajik rastlantılardan biridir. Yazar, burada Placida

Linero'nun, Divina Flor'un Santiago'nun evde olduğu ifadesine inanması ve oğlunun sesinin

kapının öteki tarafından geldiğini algılamamış olmasını anlatarak, sorgulama yapmadan

önyargısına güvendiğini göstermektedir. Böylece cinayetin işlenmesinde önyargının etkisini

bir daha belirtmektedir.

Bıçağın her defasında tertemiz çıkması s.104

Santiago’nun bağıraklarının bıçaklanma sonrasında dışarı çıkmasının, işitme duyusuna hitap

eden “patlamaya benzer bir gürültü” imgesiyle anlatılması Vicario kardeşlerin Santiago

Nasar’a uyguladıkları vahşet ortaya konulmuştur. Ayrıca; “acıdan kıvranarak bağırmak”, dana

gibi böğürmek” (Marquez,105) imgeleriyle de Vicariolar’ın uyguladıkları vahşete dikkat

çekilmekte, böylece şiddetin uygulandığı Santiago’ya karşı acıma duygusu yaratılırken

okuyucuya Vicario Kardeşlerce Santiago Nasar’ın haksız yere öldürüldüğü

düşündürülmektedir.
Santiago Nasar, eserde “Beni öldürdüler, Wene Hala,” (Marquez, 107) diyerek üstü kapalı bir

şekilde, suçu işleyenlerin tüm bir kasaba halkı olduğunu ima etmiştir.

You might also like