You are on page 1of 10

IB TÜRKÇE A DERSİ

WRITTEN ASSIGNMENT

KIRMIZI PAZARTESİ ADLI


ESERDE ÖLÜM İZLEĞİ
SEMBOLLERLE NASIL
ELE ALINMIŞTIR?

Cemrenur Erdal

Sözcük sayısı: 1217


KIRMIZI PAZARTESİ ÖZ DÖNÜŞÜMLÜ YAZI ÇALIŞMASI

Gabriel Garcia Marquez tarafından kaleme alınan Kırmızı Pazartesi adlı yapıttaki
kültürel bağlamı anlama sürecim kitap boyunca bahsedilen değerlerin Türk kültürüne
olan benzerliğinden dolayı hızlı gelişmiştir. Yaptığım araştırmalar ve sınıf içi etkileşimli
sözlü sunumlar da bu değerleri pekiştirmem de bir etken olmuştur.

Herkesin bildiği bu cinayet öyküsünde kurban olan Santiago Nasar’ın etnik kökeni
kitapta beni etkileyen kültürel ögelerden bir tanesidir. Arap olan Santiago Nasar (o
dönemde Türk diye anılıyor) etnik kökeni yüzü nden suçlu olduğu kanısına varılmış ve
hiçbir sorgu yoluna başvurulmadan cinayete kurban gitmiştir. Kendilerinden farklı
herkesi reddeden bu kapalı ve geri kalmış toplumun o dönem Türkiye’sinde de
karşılığının bulunması iki farklı kültürde de önyargı ve dedikoduyu arttıran bir durum
olmuştur. Gerek Nasar’ın Türk olması gerekse sınıf içi araştırmalarımız bu kültürel
ögeyi anlamamda yardımcı olan unsurlardan olmuştur.

Sınıf içi sunumlarımızda hepsinin anlamına tek tek baktığımız büyülüğü gerçekçiliğin
vazgeçilmezi olan batıl inançlar kitapta sembolik bir anlam taşımaktadır. Kültürel
bağlamı destekleyen bu inançları anlama sürecim portakal çiçeği ve bakire karmen
madalyonu dışında Türk kültürüyle benzerliklerinden dolayı kolay olmuştur. Genel
olarak beyaz olan herhangi bir şeyin beyaz ve masumiyeti, kuş pisliklerinin ise
şanssızlığı sembolize ettiği aşikârdır. Portakal çiçeği ve madalyon sembollerini de
sınıfta yaptığımız sözlü sunumlar sırasında öğrendim ve hatta bu kavramların Türk
kültüründe var olan kırmızı kuşağa benzediğini gördüm.

Kapalı ve cahil olan bu kasaba gösteriş kavramının merkezi olduğunu bize düğün
sahneleri sayesinde aktarmıştır. En güzel ve en şaşaalı düğünlerin öncesinde en az
düğünler kadar ihtişamlı çeyizlerin olması ve hatta kadınların sadece bu evlilik
merasimi için yetiştiriliyor olması bana Türk kültürüyle olan benzerlikten ötürü farklı
gelmemiş, bağlamı anlama sürecimde yardımcı olmuştur. Kitapta hayatlarının sadece
evlenme ve evlendikten sonraki kısım için yetiştirilen kadın figürlerin hiçbirinin mutlu
bir evliliğe sahip olmaması ironik bir durum olmakla beraber toplumun gözünden kadın
kavramını da derinleştirmemi sağlayan bir unsur olmuştur.

Kadının toplumdaki rolü de kültürel değerler içeren bazı semboller ve ana izlek olan
namus kavramıyla verilmiştir. Eserde tüm kadın figürler - Clotilde Armenta dışında -
ekonomik bağımsızlıktan yoksun ve pasif biri olarak çizilmiş, bakire ve namuslu biri
olarak yetiştirilmiştir. Durumlar bunun tersini gösterdiğinde ise kitap herkesin bildiği bir
cinayetle sonlanmıştır. Yalnızca kadın üzerinden ele alınan namus, Türk kültüründe de
bir tabu olduğu için bağlamı anlama sürecim daha da kolaylaşmış ve namus konusu
dışında cinsiyet rolleri, önyargılar ve toplum baskısı gibi izlekleri de pekiştirmemde
yardımcı olmuştur.

Türk kültürüyle birçok benzerliğe ev sahipliği yapan Kolombiya’nın Gabriel Garcia


Marquez’in Kırmızı Pazartesi kitabında uzam olarak seçilmesi kitabı genel boyutta
takip etmemi kolaylaştırmıştır. Sınıfta yaptığımız sözlü sunumlar ve okuduğum
makaleler ise Türk kültüründe karşılığı bulunmayan veya bilmediğim kültürel değerleri
detaylı olarak anlayıp yorumlayabilmemde büyük bir rol oynamıştır.

Sözcük sayısı: 423


Kırmızı Pazartesi Adlı Eserde Ölüm İzleği Sembollerle Nasıl Ele Alınmıştır?

Berinin veya ötenin kalmamasıyla anın donduğu, zaman kavramının yitip bittiği

zamansızlıktır ölüm. Sorgulamayan, kapalı bir toplumun bitmek bilmeyen ön yargıları

ve yalanları sonucu herkesin bildiği bir ölüm olmaktadır Santiago Nasar’ınki de.

Toplumsal ahlâk kuralları, insan vicdanı ve adaletin hallaç pamuğu gibi savrulduğu

romanda katil olarak okuyucuyla karşı karşıya gelen yalnızca ikizler olsa da işlenen

cinayete toplum da ortak olmakta ve öldürmektedirler beyaz ketenli Nasar’ı. Namus

meselesine kurban giden Nasar’ın ölümünü “Santiago Nasar, öldürüleceği gün,

piskoposun geldiği vapuru beklemek için sabah saat beş buçukta kalkmıştı.”

cümlesiyle daha ilk sayfadan kitap içi figürlerin yanı sıra okuyucu da bilmektedir

aslında. Eli kolu bağlı bir şekilde romanını okumaya devam eden okuyucunun her şeyin

farkında oluşu yazarın kullandığı tekniklerle sağlanmaktadır. Sembolü kimi zaman batıl

inanç olarak kimi zaman ise tezatlar bağlamında vererek dilin imkânsızlığını sınırsız

hale getiren Gabriel Garcia Marquez, alışılmış kelime birliklerine özgün ve farklı bir ruh

katmaktadır. Çok katmanlı bir yapı oluşturan bu sembollerden dokuz tanesi okuyucuyla

Nasar’ın ölümü arasında sanki bir mektupmuşçasına hareket ederek belli başlı

noktalarda ölümü sezdirmektedir. Bu semboller evden çıkarken giydiği beyaz, keten

kumaşlı kıyafeti; rüyası ve rüyasında gördüğü ağaçlar; kuş pislikleri; masum yere

öldürülen tavşan ve yahnisi; kan rengi kırmızı mürekkep; kapının altından içeri süzülüp

umursanmayan mektup ve diğerinden çıkmış olsa ölümle karşılaşmayacağı kapıdır.

Bu makalede romanda bahsi geçen ve ölümü sezdiren dokuz sembolden

bahsedilmektedir.
Ya varlıktır ya yokluktur beyaz rengi. Ya başlangıçtır ya da bitiş. Santiago Nasar’ın

beyazı ise yokluğun hüküm süreceği bitişe giderkenki kıyafetinin rengidir. Sayılı

günlerde hep böyle giyinirdi. ( Marquez, 11) Namus kavramı gibi tabulara sahip, dindar

bir toplumda yer alan Santiago Nasar, piskoposun geleceği gün beyaz keten bir kumaş

giymektedir. Gabriel Garciel Marquez ana figürün kıyafetini tasvir ederken beyaz rengi

ve keten kumaş türünü kullanarak okuyucusunun bunları bir sembol olarak

algılamasını sağlamaktadır. İnsanın sahip olacağı son eşya, ruhun sıyrılacağı beden

için mütevazı bir koza olan kefen de beyaz ve keten kumaşlıdır. Beyaz ve keten kıyafet

ölümden sonra ölünün vücuduna sarılan kefeni sembolize etmektedir. Aynı zamanda

bahsi geçen beyaz rengin saflık ve masumiyetin sembolü olması okuyucuları kurban

olan Santiago Nasar’ın suçsuzluğuna iten bir durum olmaktadır.

İlk çağlardan bugüne kadar gelen kimi zaman babaannelerden duyulan kimi

zamansa olay anında tanıklık edilen popüler kültürün bir unsuru olarak karşımıza

çıkmaktadır batıl inançlar. Toplum neden sonuç ilişkisi kuramadığında bilgi yetersizliği,

çaresizlik, geleceği bilme arzusu gibi kavramlarla karşı karşıya geldiğinde batıl

inançlara başvurmaktadır. Bahsi geçen durumun kitaptaki toplumla paralellik taşıması

batıl inanç kavramını pekiştiren bir unsur olmakta ve romanı gerçekçi kılmaktadır.

Büyülü gerçekçilik akımının vazgeçilmezi olan batıl inançlar roman da hüküm sürmekte

hatta ölümü sezdiren sembollerden biri olan rüyalar da bunu destekleyen bir zemin

olmaktadır. “Bir hafta önce de rüyasında, badem ağaçlarının arasından uçarken

dalların hiç birine çarpmadan geçip giden yaldızlı kâğıttan yapılma bir uçağın içinde

tek başına oturduğunu görmüştü.” (Marquez, 2011, s.11) Cinayeti bilmesine rağmen

her daim sessiz kalan toplumun tepkisi kağıttan uçağı bile durduramayan dallar

metaforuyla verilmekte olup yolun sonunda yalnız kalacak kişinin Nasar olması ölümü

sezdiren durumlardan biri olmaktadır. Romanın sonunda yalnız kalan diğer bir figür ise
Bayardo San Roman’dır. İki figürün ortak özelliklerine bakıldığında ise maddi ve

bürokratik güç ön plana çıkmaktadır.

Ölümü sezdiren rüyalardan devam edilecek olursa Santiago Nasar’ın incir ağacı

gördüğü rüya okuyucu için önem arz etmektedir. “Rüyasında kendini koca koca incir

ağaçlarından bir ormanın içinden geçerken görmüştü, incecik bir yağmur çiseliyordu,

bir an için mutluluk duymuş; ama uyandığında üstü başı kuş pislikleri içindeymiş

duygusuna kapılmıştı.”( Marquez, 11) Türk kültüründe bir kötülüğün yaşanacağını

sembolize eden incir ağaçları, şanssızlık sembolü olan kuş pislikleri i le beraber

verilmekte olup namus cinayetine kurban giden Nasar’ın ölümünü sezdirmektedir. Kimi

toplumlarda iyiye işaret eden kuş pislikleri sembolü Marquez’in kelime seçimleri ile

olumsuz bir rol oynamakta ve kötüye işaret etmektedir.

Tavşan sembolü çoğu kültürde cinsellik ve üremenin sembolü olarak belirtilse de

kitapta bahsi geçen tavşan sembolü masumiyetin simgesi olarak verilmektedir. Aynı

zamanda eski dönemde cadılar insanları tavşana dönüştürdüklerinden dolayı tavşanla

karşılaşmanın uğursuzluğa yol açması, sembolü daha da karmaşık hâle getirmektedir.

Kitapta tavşan sembolü şu satırlarla verilmektedir: “Ama tavşanlardan birinin iç

organlarını kökünden söküp dumanı tüten işkembeyle bağırsakları köpeklerin önüne

attığında Santiago Nasar’ın nasıl dehşete kapıldığını hatırlayınca bir an korkuyla

ürpermeden edememişti .” (Marquez, 16) Marquez’in bu tavşan sembolüyle kullandığı

önceden sezdirme tekniği yine Nasar’ın ölüm tasviriyle birleşmekte olup ölümü

sezdiren sembollerden olmuştur. Yapılan eziyet sonrası avcılar tarafından vurulan

tavşan Santiago Nasar’ı sembolize etmektedir. Tavşana yapılan eziyeti tasvir

ederkenki kelimeleri ilerleyen sayfalarda Nasar için de kullanan Marquez, bu durumu

şu şekilde kaleme almaktadır: “Umutsuzluğa kapılan Pablo Vicario, karnın a yatay bir

bıçak darbesi indirmiş, bütün bağırsakları bir patlamayla dışarı fışkırmıştı.” (Marquez,
105) Dahası Nasar’ın cinayet günü beyaz giyinmesi tavşanın kürk rengiyle bir bağlantı

kurmasında köprü görevi görmekte ve bahsi geçen sembolü pekiştirmektedir.

Yukarıda bahsedilen ve masum olarak çizilen Santiago’yu sembolize eden tavşan,

eserin sonlarına doğru tavşan yahnisi olarak okuyucunun karşısına çıkmaktadır.

“Mutfağa girdiğinde Victoria Guzman, tavşan yahnisini ocağa daha yeni oturtmuştu.”

(Marquez, 94) Beyaz kürkü ve masumiyetiyle sarınmış olan tavşan artık bir yemek

hâline geldiğinden dolayı ölü sayılmakta olup Santiago Nasar’ın da öleceğini sembolize

etmektedir.

Paul Claudel’a göre “Özsuyu ruhun, düşüncenin kanı…” olan mürekkepler de

cinayeti sezdiren bir sembol olarak kullanılmaktadır eserde. Bahsi geçen

mürekkeplerin renginin tasvirini yaparken sıradan bir kırmızı demektense kan rengi

sıfatını kullanmayı tercih eden Gabriel Garcia Marquez okuyucusunun ölüm ile ilgili bir

çağrışım yapmasını sağlamakla birlikte korku ve gerilim atmosferi yaratıp cinayeti

sezdirmektedir.

Kapı aralıklarından yerle buluşup yavaşça içeri süzülen mektuplar da Marquez’in

eserinde de ölümü sezdiren bir sembol olarak kullanılmaktadır. Ev ahalisinin

buluşamadığı ama okuyucunun henüz yirminci sayfada buluştuğu mektuplar şu şekilde

aktarılmaktadır: “O arada kimliği hiçbir zaman belli olmayan birisi, zarf içine konulmuş

bir kâğıdı kapının altından atmıştı, içinde onu öldürmek için birilerinin pusuda

beklemekte olduğu Santiago Nasar’a haber veriliyor…” (Marquez, 20) Önceden

sezdirme tekniğini kullanan Marquez, ölüm haberini bu kadar net ve açık bir şekilde

vererek toplumun duyarsızlığından bahsetmektedir. Dahası mektubun Nasar’ın kendi

ailesinin evine atılması birinci dereceden yakınlarının bile hiçbir müdahalede

bulunmadığının bir kanıtı olmaktadır. Görmemezlikten gelinen mektup kâğıdı yazarın

kelime seçimleriyle okuyucu için dah a merak uyandırıcı bir hâle gelse de toplum için
hâlâ yerdeki bir kâğıt olarak kalmaktadır. “Yerdeki kâğıdı görmeden içeri girmiş…”

(Marquez, 93) “Tam o sırada Placida Linero, yerdeki kâğıdı görmüş; ama eğilip onu

almak aklına gelmemişti…” (Marquez, 103)

Kimisine tamamen kapatılan kimisine sonuna kadar açılan Santiago Nasar’a ise

önce kapatılıp sonra sürgüyü çektiren kapılar da eserde ölümü sezdiren son sembol

olarak okuyucuyla buluşmaktadır. Öldürüleceği gün her zaman çıktığı kapı yerine ön

kapıyı tercih eden Santiago’yu yine onu öldürmek için ön kapıda bekleyen ikizler

karşılamaktadır. Bu denli talihsiz rastlantının sebebi olan büyülü gerçekçilik akımının

ustası Marquez kapı sembolünü şu şekilde kaleme almaktadır: “Öndeki kapı, bayram

günleri dışında, kol demiri olarak takılı dururdu hep. Ama yine de Santiago Nasar’ı

öldürecek olan adamlar onu arka kapıda değil, bu ön kapıda bekliyorlardı.” (Marquez,

18)

Türkçeye Arapçadan geçen ve aslında kirlenme anlamına gelen cinayet kelimesinin

romanı olmaktadır Kırmızı Pazartesi. Sebepsizlikten doğan bir ölümle bitmekte olan bu

romanın cinayeti, kitabın daha ilk sayfasında verilen önceden sezdirme tekniği ve kitap

boyunca satır aralarına sıkıştırılmış birçok sembol ile -kurban olan Santiago Nasar

hariç- herkes yani hem Nasar’ın içinde bulunduğu toplum hem de okuyucu tarafından

bilinmektedir. Masum olup olmadığı bilinmeyen Santiago Nasar’ın çıkarken nefessiz

kaldığı yokuşunun öyküsü olmaktadır aslında. Bu nefesin tükendiği an, Marquez

tarafından önceden sezdirilmektedir okuyucuya. Tavşanın kürk rengi, farklı yerlere

açılan kapı, yerle tepkimeye giren mektup, kırmızı olmayan mürekkep, yahni olan

tavuk, batıl inançların gözbebeği rüyalar, gökyüzünden yağmur gibi akan kuş pislikleri

ve kefenmişçesine davranan beyaz kıyafet, Santiago Nasar’ın masumiyet kapısına

açılan ölümünü sezdirmektedir.


KAYNAKÇA

• Marquez. (2011). Kırmızı Pazartesi. İstanbul : Can Yayınları.

• Çakır, F , Günday, R . "Kırmızı Pazartesi”nin Büyülü Gerçekçilik Temelli

Psikanalitik Eleştirisi". Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 10 (2017): 1-18

http://dergipark.org.tr/usaksosbil/issue/29105/311480

• Teker García, A. (2010). Latin Amerika Edebiyatı’nda Büyülü Gerçekçilik, Ankara:

Ürün Yayınları.

You might also like