yüzünü leylakların o dolgun, serin çiçeklerine gömmüş,
kokularını şarapmışçasına içerken buldu. Yaklaştı, elini gencin omzuna koydu. “Çok doğru yapıyorsun,” diye mırıldandı. “Ruhun acısını ancak duyular alır, nasıl ki duyuların acısını alabilecek tek şey de ruhtur.” Genç adam irkilerek geriledi. Başı açıktı, ağacın yaprakları buklelerini dağıtmış, yaldızlı saç tellerini birbirine karıştırmıştı. Gözlerinde korkulu bir bakış vardı, uykudan birden uyandırılmış kişilerin gözlerindeki gibi. İnce, düzgün çizgili burun delikleri seğiriyordu, gizli bir sinir dudaklarını soldurup titretmiş gibiydi. Lord Henry, “Evet,” diye konuşmasını sürdürdü. “Yaşamın en büyük gizlerinden biridir: ruhu duyular yoluyla, duyuları da ruh yoluyla şifaya kavuşturmak. Siz harika bir yapıtsınız. Sandığınızdan daha çok bilginiz var; öte yandan bilmek istediğinizden daha azını biliyorsunuz.” Dorian Gray kaşlarını ha