You are on page 1of 3

otuz mil kadar girer ve nehri kaynağına doğru iter, o zaman

Anydra'nın suları tuzlanır. Ama alçalma başlayınca sular


temizlenir, şehre tatlı su gelir ve denize kadar bozulmadan
akar.
Anydra'nın iki kıyısı bir taş köprüyle birleşir. Muhteşem
kemerler üstünden geçen bu köprü, şehrin denize uzak olan
yukarı ucunda kurulmuştur. Gemiler bu köprünün altından
kolayca geçebilirler. Şehirde bundan daha küçük bir ırmak da
vardır. Tatlı tatlı akan bu nehir, şehrin kurulduğu tepeden
çıkar ve şehri ortasından geçip Anydra ile birleşir.
Amaurotelular bu ırmağın kaynağını büyük taşlarla çevirip
şehrin sınırları içine almışlardır. Düşman kuşatacak olursa,
suyu kesmesin ya da zehirlemesin diye. Kaynağın en yüksek
yerinden künklerle alınan su, dört bir yana dağıtılıp şehrin en
kuytu köşelerine kadar ulaştırılır. Künklerin gidemediği
yerlerde yağmur sularını toplayan ve şehir halkının
ihtiyaçlarını karşılayan büyük sarnıçlar vardır.
Şehir çepeçevre yüksek ve kalın duvarlarla çevrilidir. Yer
yer de kuleler ve kalelerle donatılmıştır. Surların üç yanında
derin, geniş, ama çitler, dikenli çalılarla dolu susuz hendekler
vardır. Dördüncü yanındaki hendekse ırmağın kendisidir.
Sokaklar ve meydanlar, hem ulaştırmayı kolaylaştıracak, hem
de rüzgârdan korunacak biçimde düzenlenmiştir. Evlerin
rahatlığına diyecek yoktur, hepsi temiz ve güzeldir. Sokaklar
boyunca, karşılıklı ve yan yana uzanırlar. Evlerin arkasında
geniş bahçeler vardır. Her evin bir kapısı sokağa, bir kapısı
bahçeye açılır. Her iki kapı da bir dokunuşta açılacak kadar
hafiftir. Kilitler, anahtarlar yoktur. İsteyen girebilir. Çünkü
evde hiçbir şey özel değildir, ne varsa herkesin malıdır.
Utopialılar ev bark konusunda ortaklık ilkesine bağlıdırlar.
Özel mülk düşüncesini kökünden yok etmek için her on yılda
bir ev değiştirirler ve herkesin oturacağı ev kura ile belli olur.
Şehirliler bahçelerine büyük bir önem verirler. Üzümler,
meyveler, çiçekler ve türlü bitkiler yetiştirirler. Bu işi o kadar
bilgi ve zevkle yaparlar ki, ben şimdiye kadar hiçbir yerde bu
bahçelerden daha bereketlisine, daha verimlisine ve göze daha
güzel görünenine rastlamadım. Bahçeye düşkünlükleri sadece
kendi zevkleri için değildir. Şehrin mahalleleri arasında en
bakımlı bahçeyi kimler yapacak diye bir yarışma vardır.
Doğrusu yurttaşlar için bundan daha hoş, daha yararlı bir
uğraş düşünülemez. Utopia'yı kuran bunu çok iyi anlamış
olacak ki, herkesin aklını bahçelere çelmek için ne
gerekiyorsa yapmış. Utopialılar şehrin genel planını
Utopus'un yaptığını söylerler. Ama bu devlet kurucusu
tasarladığı bütün yapıları ve güzel yerleştirmeleri bitirememiş
ve bir insan ömrünü aşan bu işleri kendinden sonraki
kuşaklara bırakmış.
Adanın fethinden beri, özenle saklanan ve 1760 yıllık bir
tarihi kucaklayan tutanaklardan öğrendiğimize göre,
başlangıçta evler çerden çöpten, alçacık birer kulübeymiş;
duvarları kerpiç, saçaklı damları sazlarla örülüymüş.
Şimdiyse evler üç katlı taş ya da tuğla duvarlı, derli toplu ve
içten sıvalıdır. Tavanlar düzdür, ucuz, yanmaz ve yağmura
karşı kurşundan daha dayanıklı bir maddeyle kaplıdır.
Rüzgâra karşı camlı pencereler vardır. Çünkü Utopia'da cam
çok kullanılır. Bazı yerlerde cam yerine amber ya da yağla
saydamlaştırılmış ince bezler kullanıldığı olur. Böylece ev
hem rüzgârdan korunmuş, hem de daha fazla ışıklanmış olur.
Yönetim Görevlileri
Otuz aile her yıl, eski dilde syphogrant, yeni dilde philarch
denilen bir baş seçerler. On syphogrant, 300 aile ile birlikte,
eski dilde tranibore, yeni dilde baş philarch denilen birisinin
buyruğu altındadırlar. 200 syphogrant, en dürüst, en uygun
kimseyi seçeceklerine ant içtikten sonra, halkın gösterdiği
dört adaydan birini, gizli oyla başkan seçerler. Şehir dörde
bölünmüş olduğu için, her bölümün bir adayı kurultaya
sunulmuştur. Başkan zorbalığa kaçmadığı sürece, ömrü
boyunca yerinde kalır. Traniboreler ise, her yıl seçilirler, ağır
bir neden olmadıkça da değiştirilmezler. Bütün öbür görevler
de bir yıllıktır. Traniboreler her üç günde bir, gerekirse daha
sık, başkanla birlikte toplanır, memleket işlerini görüşürler.
Yurttaşlar arasında binde bir çıkan anlaşmazlıklara çarçabuk
çare bulurlar. Kurultayın her toplantısında iki syphogrant
hazır bulunur ve bu iki halk temsilcisi her toplantıda değişir.
Kamuyu ilgilendiren işler, kurultayda üç gün tartışıldıktan
sonra karara bağlanır. Kurultay ve büyük halk toplantıları
dışında, bir araya gelip memleket işlerini konuşmak ölümle
cezalandırılan bir suçtur. Bu da başkanla traniborelerin
kolayca bir araya gelip, halkı zorbaca yasalarla ezmeye ve
rejimi değiştirmeye kalkışmalarını önlemek için olsa gerektir.
Önemli sorunlar önce syphograntın seçim bölgelerine
sunulur. Syphograntlar durumu ailelerine anlatırlar. O zaman
sorun halk kurultayı önüne getirilir; ondan sonra da
syphograntlar aralarında görüşüp kendi düşüncelerini ve
halkın isteğini yüksek kurultaya sunarlar. Bazı sorunlar da
bütün ada halkının önüne getirilir. Yüksek kurultayın uyduğu
şu kural da anılmaya değer: Bir öneri geldiği zaman, hemen o
gün üstünde tartışılmaz. Tartışma gelecek toplantıya bırakılır.
Böylelikle kimse ilk aklına gelen şeyleri gelişigüzel ortaya
atmaz ve halkın yararını unutarak kendi düşüncesini
savunmaya kalkışmaz. İnsan çok kez öne sürdüğü bir
düşünceden vazgeçmeyi kendine yediremez. Yanıldığını açığa
vuramaz. Kendi ününü kurtarmak için halkın yararını feda
eder. Ayaküstü düşünmenin yarattığı bu büyük tehlike
böylece önlenmiş ve kurultay üyelerine düşünmek için bol bol
vakit bırakılmıştır.
Bilimler, Sanatlar, Uğraşlar
Kadın erkek bütün Utopialılar usta birer tarımcı olmak
zorundadırlar. Çocuklar erkeklerden tarımı okulda öğrenir ve
şehre yakın köylere, tarlalara geziye götürülüp öğrendiklerini
yerinde görürler. Orada çalışanları seyreder, kendileri de
çalışmalara katılırlar. Bu tarım çalışmaları onların beden
güçlerini de geliştirir. Bütün Utopialıların katılmak zorunda
olduğu tarım dışında, herkes özel bir iş eğitimi görür. Kimi
dokumacılık öğrenir, kimi duvarcılık, testicilik, kimi
demircilik ya da dülgerlik. Başlıca zanaatlar bunlardır. Bütün
adalılar birörnek giyinirler. Yalnız kadınla erkeğin, bekârla
evlinin kılıkları değişir. Giysilerde hem güzellik, hem de
rahatlık aranır. Aynı giysi yazın da kışın da giyilebilir. Her
aile kendi giyeceklerini kendi yapar. Kadın erkek, yukarıdaki
zanaatların birini öğrenmek zorundadır. Kadınlar, daha
güçsüz oldukları için, yün ve keten işlerinde çalışırlar daha
çok. Zor işleri erkekler görür. Genel olarak herkes ana
babasının zanaatında yetişir. Çünkü en tabii olarak tutacakları
yol budur. Ama bir başka zanaata heves ve yeteneği olan
çıkarsa, o zanaatla uğraşan bir başka aileye evlatlık olarak
girer. Babası da, hükümet de onun dürüst bir aile babasının
hizmetine girmesine yardım ederler. Bir zanaatı edindikten
sonra bir başkasını öğrenmek isteyen olursa, ona da bu olanak
verilir. Şehrin ihtiyaçlarına aykırı düşmemek şartıyla, yurttaş
öğrendiği her iki zanaatta

You might also like