You are on page 1of 4

www.konuanlatımı.

com
--- Peşlerinden Gerund veya Infinitive Gelebilen Fiiller ---
- Gerund Olarak Kullanımı - - Infinitive Olarak Kullanımı -
Fiil Anlamı Örnek Cümle Örnek Cümle
My dog hates staying indoors. I hate to say no.
hate nefret etmek (Köpeğim kapalı yerlerde kalmaktan nefret eder.) (Hayır demekten nefret ederim.)
They began saying prayers. It began to rain again.
begin başlamak (Dua etmeye başladılar.) (Tekrar yağmur yağmaya başladı.)
The thief started running when he saw me. The car started to stall again.
start başlamak (Hırsız beni görünce kaçmaya başladı.) (Araba yine teklemeye başladı.)
The professor continued lecturing. The prisoners continued to dig the tunnel.
continue devam etmek (Profesör, dersine devam etti.) (Mahkumlar tüneli kazmaya devam ettiler.)
I prefer drinking hot chocolate. She prefers to stay with her cousins.
prefer tercih etmek (Sıcak çikolata içmeyi tercih ederim.) (Kuzenleriyle kalmayı tercih ediyor.)
can’t dayanamamak, He can’t stand working for ten hours a day. I can’t stand to wait without doing anything.
stand katlanamamak (Günde on saat çalışmaya katlanamıyor.) (Hiçbir şey yapmadan beklemeye dayanamıyorum.)
can’t dayanamamak, He can’t bear working for ten hours a day. I can’t bear to wait without doing anything.
bear katlanamamak (Günde on saat çalışmaya katlanamıyor.) (Hiçbir şey yapmadan beklemeye dayanamıyorum.)
The government ceased providing free services. Finally it ceased to rain.
cease kesmek, son vermek (Hükümet, ücretsiz hizmet vermeyi kesti.) (En sonunda yağmur kesildi.)

--- Peşlerinden Gerund veya Infinitive Gelebilen, Ancak Anlamı Farklılaşan Fiiller ---
- Gerund Olarak Kullanımı - - Infinitive Olarak Kullanımı -
Fiil Anlamı Örnek Cümle Anlamı Örnek Cümle
hatırlamak I remember seeing him for the first time. akıl etmek He remembered to turn off the light.
remember (Geçmişteki bir şeyi) (Onu ilk gördüğüm anı hatırlıyorum.) (Bir sorumluluğu) (Işığı kapatmayı akıl etti.)
unutmak I forgot promising him a pay-rise. unutmak I forgot to get my briefcase.
forget (Geçmişteki bir şeyi) (Ona zam sözü verdiğimi unuttum.) (Bir sorumluluğu) (Çantamı almayı unuttum.)
pişman olmak I regret lending him some money. üzüntü duymak I regret to tell you that, you have failed.
regret (Geçmişteki bir şeyden) (Ona para ödünç verdiğime pişmanım.) (O ana özgü bir şeyden) (Başarısız olduğunuzu söylemekten üzüntü duyuyorum.)
denemek We tried taking it into a bigger cage. çalışmak She tried to do her best.
try (Olasılıklardan birini) (Onu daha büyük bir kafese almayı denedik.) (Çaba sarf etmek) (Elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı.)
kesmek They stopped visiting us. durmak We stopped to buy some gas.
stop (Son vermek) (Bizi ziyaret etmeyi kestiler.) (Bir şey için) (Benzin almak için durduk.)
devam etmek She went on talking about her brother. devam etmek The girls went on to sing and dance.
go on (Yarım kalan bir şeye) (Erkek kardeşinden bahsetmeye devam etti.) (Bir şey ile devam etmek) (Kızlar şarkı söyleyip dans ederek devam ettiler.)
The participants proposed adjourning the meeting. planlamak, I had proposed to stay for another day but I couldn’t.
propose önermek, teklif etmek (Katılımcılar toplantıyı bitirmeyi önerdiler.) niyetinde olmak (Bir gün daha kalmayı planlamıştım ama yapamadım.)
I don’t like going there anymore. I don’t like to go there anymore.
like hoşlanmak (Artık oraya gitmekten hoşlanmıyorum.) istemek (Artık oraya gitmeyi istemiyorum.)
I love being with him. I love to be with him.
love sevmek (Onunla olmayı seviyorum.) istemek/arzulamak (Onunla olmayı istiyorum.)
umursamak, He doesn’t care sharing his flat with others. They don’t care to hear our opinion on this.
care sorun etmek (Dairesini başkalarıyla paylaşmayı sorun etmiyor.) ilgi duymak/istekli olmak (Bu konuda bizim fikrimizi duymaya istekli değiller.)
We intend adopting a dog. She intends to make up for her mistakes.
intend niyetinde olmak (Bir köpek sahiplenme niyetindeyiz.) amaçlamak (Hatalarını telafi etmeyi amaçlıyor.)
Don’t attempt walking yet. He attempted to break the record.
attempt denemek/çalışmak (Daha şimdiden yürümeye çalışmayın.) teşebbüs etmek (Rekoru kırmaya teşebbüs etti.)
gerekmek The house needs cleaning. gerekmek We need to obey the rules all the time.
need (Edilgenlik kullanım) (Evin temizlenmesi gerekiyor.) (Etken kullanım) (Kurallara daima uymamız gerekiyor.)
YouTube allows partnering. sağlamak Traffic lights allows to walk across safely.
allow müsaade etmek (YouTube ortaklık kurmaya izin veriyor.) (Kime sağladığı bilinir) (Trafik ışıkları karşıya güvenle geçmemizi sağlar.)
www.konuanlatımı.com
--- Peşlerinden Yalnızca Gerund Gelebilen Fiiller ---
Fiil Anlamı Örnek Cümle Fiil Anlamı Örnek Cümle
He admitted falling in love with her. I can’t imagine going through the same things again.
admit itiraf etmek (Ona aşık olduğunu itiraf etti.) imagine hayal etmek (Aynı şeyleri tekrar yaşamayı hayal edemiyorum.)
The doctors advised having an operation. içermek, This plan involves setting out in the dawn.
advise tavsiye etmek (Doktorlar ameliyat olmayı tavsiye etti.) involve kapsamak (Bu plan, şafakta yola çıkmayı içeriyor.)
ummak, We anticipate hearing from her. sürdürmek, We kept walking for another ten miles.
anticipate beklemek (Ondan haber almayı umuyoruz.) keep devam etmek (Bir on mil boyunca daha yürümeye devam ettik.)
takdir etmek, She appreciates being the third in the race. tiksinmek, She loathes waiting by herself.
appreciate sevinmek (Yarışta üçüncü olduğuna seviniyor.) loathe nefret etmek (Kendi başına beklemekten nefret ediyor.)
You should avoid drinking too much cold water. He mentioned leaving for a vacation.
avoid kaçınmak (Çok fazla soğuk su içmekten kaçınmalısın.) mention bahsetmek (Tatile çıkmaktan bahsetti.)
kendini I can’t help laughing at his jokes. I don’t mind being late.
can't help alamamak (Onun şakalarına gülmekten kendimi alamıyorum.) mind umursamak (Geç kalmak umurumda değil.)
We celebrated being the champion. She misses living in the county.
celebrate kutlamak (Şampiyon olmamızı kutladık.) miss özlemek (Kırsal kesimde yaşamayı özlüyor.)
They completed building the dam. I didn’t permit using my project.
complete tamamlamak (Barajı inşa etmeyi tamamladılar.) permit izin vermek (Projemin kullanılmasına izin vermedim.)
dikkate almak, You should seriously consider moving to L.A. They postponed returning till August.
consider düşünmek (L.A’a taşınmayı ciddi olarak düşünmelisin.) postpone ertelemek (Geri dönüşü ağustos ayına kadar ertelediler.)
tasarlamak, I just can’t contemplate sharing my flat with him. She practiced dancing in the prom.
contemplate hayal etmek (Dairemi onunla paylaştığımı hayal edemiyorum.) practice pratik yapmak (Mezuniyet balosunda dans etme alıştırması yaptı.)
geciktirmek, She delayed taking her medication. bırakmak, When exactly will you quit smoking?
delay ertelemek (İlaçlarını almayı geciktirdi.) quit son vermek (Sigarayı tam olarak ne zaman bırakacaksın?)
inkar etmek, The thief denied stealing the money. I recalled climbing on top of that mountain.
deny reddetmek (Hırsız parayı çaldığını inkar etti.) recall anımsamak (O dağın tepesine tırmandığımı anımsadım.)
tiksinmek, I deter driving in heavy traffic. I recollected climbing on top of that mountain.
detest nefret etmek (Ağır akan trafikte sürmekten nefret ediyorum.) recollect anımsamak (O dağın tepesine tırmandığımı anımsadım.)
görüşmek, We discussed leaving the city and buying a farm. Do you recommend staying at this hotel?
discuss tartışmak (Şehirden ayrılıp bir çiftlik satın almayı tartıştık.) recommend tavsiye etmek (Bu otelde kalmayı tavsiye eder misin?)
She dislikes spending time with him. This job requires sacrificing most of your free time.
dislike sevmemek (Onunla vakit geçirmekten hoşlanmıyor.) require gerektirmek (Bu iş, boş vaktinin çoğundan feragat etmeni gerektiriyor.)
ürkmek, Ted dreads talking to his boss about the pay-rise. gücenmek, She resented spending too much money on this project.
dread çekinmek (Ted, patronuna zamdan bahsetmekten çekiniyor.) resent alınmak (Bu projeye çok para harcanmasına gücendi.)
Doctors encourage having a healthy diet. direnmek, We resist using illegal methods for fishing.
encourage cesaretlendirmek (Doktorlar sağlıklı beslenmeyi tavsiye ediyor.) resist karşı koymak (Balık avında illegal yöntemlerin kullanılmasına karşıyız.)
I enjoy going to the movies. They risked losing everything they had.
enjoy hoşlanmak (Sinemaya gitmekten hoşlanırım.) risk göze almak (Sahip oldukları her şeyi kaybetme riskini göze aldılar.)
The drill entails evacuating the village. tavsiye etmek, I suggest hiring a professional for this job.
entail gerektirmek (Bu tatbikat, köyün boşaltılmasını gerektiriyor.) suggest önermek (Bu iş için profesyonel birini tutmanı öneririm.)
kaçmak, The refugees escaped dying. tolerans We have never tolerated swearing in this school.
escape kurtulmak (Mülteciler ölümden kaçtı.) tolerate göstermek (Bu okulda küfredilmesine asla tolerans göstermedik.)
We’ve just finished answering the questions. ısrar etmek, They bank urged selling the house in the auction.
finish bitirmek (Soruları cevaplamayı yeni bitirdik.) urge zorlamak (Banka, evin açık arttırmada satılmasında ısrar etti.)
www.konuanlatımı.com
--- Sonlarına Edat Alarak Peşlerinden Gerund Gelen Yapılara Örnekler ---
Fiil Edat Anlamı Örnek Cümle Fiil Edat Anlamı Örnek Cümle
be excited heyecanlı olmak She is excited about leaving for vacation. keep (someone) engellemek The police kept the thief from running away.
(Tatile çıkacağı için heyecanlı.) (Polisler hırsınız kaçmasını engelledi.)

from
be worried endişeli olmak I’m worried about being late. prevent (someone) önlemek, Nothing can prevent me from doing this.
(Geç kalmaktan endişeliyim.) alıkoymak (Hiçbir şey bunu yapmama engel olamaz.)
complain şikayet etmek What are you complaining about? prohibit (someone) yasaklamak We should prohibit the kids from eating it.
(Neyden şikayet ediyorsun?) (Çocukların onu yemesini yasaklamalıyız.)
dream hayal etmek She dreams about getting married some day. stop (someone) durdurmak, We stopped the man from committing suicide.
(Bir gün evleneceğini hayal ediyor.) engel olmak (Adamın intihar etmesine engel olduk.)
talk bahsetmek We are talking about changing our policy. believe inanmak I believe in being honest all the time.
(Politikamızı değiştirmekten bahsediyoruz.) (Daima dürüst olmak gerektiğine inanırım.)
a b o u t

think düşünmek He thinks about buying a farm. be interested ilgilenmek Are you interested in being famous?
(Bir çiftlik satın almayı düşünüyor.) (Meşhur olmayla ilgileniyor musun?)

in
argue tartışmak They always argue about getting a job. participate katılmak, He participated in working for the charity.
(Hep işe girme konusunda tartışıyorlar.) iştirak etmek (Hayır kurumu için çalışmaya katıldı.)
care umursamak I don’t care about winning or losing. succeed başarmak They will succeed in learning English.
(Kazanmak ya da kaybetmek umrumda değil.) (İngilizce öğrenmeyi başaracaklar.)
forget unutmak I forgot about meeting him before. be accused suçlanmak The man is accused of robbing the bank.
(Onunla daha önce tanıştığımı unutmuşum.) (Adam bankayı soymayla suçlanıyor.)
hear duymak Did you hear anything about getting a divorce? be capable yapabilmek, Is he capable of flying commercial aircraft?
(Boşanmayla ilgili bir şey duydun mu?) beceride olmak (Yolcu uçağı uçurabilecek kapasitede mi?)
joke şaka yapmak You shouldn’t joke about dying. for the purpose … amacıyla He works hard for the purpose of earning more.
(Ölmekle ilgili şaka yapmamalısın.) (Daha fazla kazanmak amacıyla çok çalışıyor.)
know bilmek I don’t know anything about riding a horse. be guilty suçlu olmak The judge found him guilty of committing murder.
(Ben ata binme konusunda bir şey bilmem.) (Hakim onu cinayet işlemekten suçlu buldu.)

o f
quarrel tartışmak They quarrel about moving somewhere else. instead … yerine Why don’t you come with us instead of staying?
(Başka bir yere taşınma konusunu tartışıyorlar.) (Kalmak yerine neden bizimle gelmiyorsun?)
warn uyarmak We must warn him about being careful. take advantage faydalanmak, He took advantage of being a police officer.
(Dikkatli olması konusunda onu uyarmalıyız.) istismar etmek (Polis memuru olmasından faydalandı.)
apologize özür dilemek They should apologize for acting like that. take care ilgilenmek We’ll take care of running the business.
(Böyle davrandıkları için özür dilemeliler.) (İşleri yönetmeyle biz ilgileneceğiz.)
use kullanmak This room is used for storing goods. be tired yorgun olmak I’m tired of working out all day.
(Bu oda malları depolamak için kullanılıyor.) (Tüm gün egzersiz yapmaktan yoruldum.)
blame suçlamak Nobody can blame me for betraying. be accustomed alışkın olmak Is she accustomed to living like this?
(Hiç kimse beni ihanet etmekle suçlayamaz.) (O, bu şekilde yaşamaya alışkın mı?)
forgive affetmek You could forgive him for yelling at you. in addition ek olarak, She knows French in addition to speaking German.
(Sana bağırmasından ötürü onu affedebilirsin.) ilaveten (Almanca konuşmasına ek olarak Fransızca biliyor.)
bağışlamak, Do you have any excuses for being late? düşkün olmak, He's committed to sleeping.
excuse be committed (O, uyku bağımlısı.)
f o r

bahanesi olmak (Geç kalmanızı gerektiren bir bahaneniz var mı?) bağlı olmak
have a sebebi olmak He needs to have a reason for doing so. be devoted kendini adamış She’s devoted to finding the truth.
reason

t o
(Böyle yapması için bir nedeni olmalı.) olmak (O, kendisini doğruyu bulmaya adamış.)
be sorumlu olmak You will be responsible for delivering the items. look forward dört gözle We are looking forward to hearing from you.
responsible (Malları teslim etmekten sen sorumlu olacaksın.) beklemek (Senden haber almayı dört gözle bekliyoruz.)
thank teşekkür etmek You should thank your father for buying you a bike. object karşı çıkmak They object to changing the plans.
(Sana bisiklet aldığı için babana teşekkür etmelisin.) (Planların değiştirilmesine karşı çıkıyorlar.)
ask istemek He asked for using the bathroom. be opposed karşı olmak I’m opposed to playing by their rules.
(Lavaboyu kullanmak istedi.) (Onların kurallarıyla oynamaya karşıyım.)
beg yalvarmak They will beg us for accepting their offer. be used alışkın olmak Are you used to drinking so much beer?
(Tekliflerini kabul etmemiz için bize yalvaracaklar.) (Bu kadar çok bira içmeye alışkın mısın?)
pay ödemek
We didn’t pay anything for taking the extra tours.
(Ekstra turları almak için bir şey ödemedik.) insist on ısrar etmek They insisted on leaving early.
(Erken ayrılma konusunda ısrar ettiler.)
www.konuanlatımı.com
--- Peşlerinden Yalnızca Gerund Alan Özel Yapılar ---
Yapı Anlamı Örnek Cümle
my, your, his, her, our, benim, senin, onun, His being stubborn makes things harder for him.
their, its, Janet’s vb. bizim, onların, Janet’in (İnatçı oluşu işleri onun açısından zorlaştırıyor.)
We had fun playing hide and seek.
have fun eğlenmek (Saklambaç oynayarak eğlendik.)
The kids had a good time swimming in the pool.
have a good time iyi vakit geçirmek (Çocuklar havuzda yüzerek iyi vakit geçirdiler.)
They had trouble finding the way.
have trouble sorun yaşamak (Yolu bulmakta zorlandılar.)
I won’t have difficulty passing the test.
have difficulty zorlanmak (Testi geçmekte zorlanmayacağım.)
She had a hard time recognizing him.
have a hard time zorlanmak (Onu tanımakta zorlandı.)
We had a difficult time forming the sentences.
have a difficult time zorlanmak (Cümleleri kurarken zorlandık.)
There is no use waiting here.
no use faydası yok (Burada beklemenin faydası yok.)
He is busy (with) talking on the phone.
(be) busy meşgul olmak (Telefonda konuşmakla meşgul.)
This plan is worth trying.
(be) worth değer (Bu plan denemeye değer.)
You should brush your teeth before going to bed.
before önce (Yatmadan önce dişlerini fırçalamalısın.)
Why don’t we do something fun after doing homework?
after sonra (Ödev yaptıktan sonra neden eğlenceli bir şey yapmıyoruz?)
+ Spor&Eğlence We went skiing last winter.
go yapmak (Geçen kış kayak yapmaya gittik.)
Aktivitesi
She is sitting there doing nothing.
sit oturmak (Hiçbir şey yapmadan orada oturuyor.)
I was standing by the door waiting for the nurse.
stand + Yer Zarfı durmak (Kapının kenarında durarak hemşireyi bekliyordum.)
He is lying on his bed reading a novel.
lie uzanmak (Yatağında uzanarak bir roman okuyor.)
I found my sister sleeping on the couch.
find bulmak (Kız kardeşimi kanepede uyurken buldum.)
+ Kişi Zamiri I caught my cat scratching the couch.
catch yakalamak (Kedimi kanepeyi tırmalarken yakaladım.)
When exactly will you give up smoking?
give up bırakmak (quit) (Sigarayı tam olarak ne zaman bırakacaksın?)
Please call me when you get through studying.
get through bitirmek (complete) (Ders çalışman bittiğinde lütfen beni ara.)
I never put off paying my bills.
put off ertelemek (delay) (Faturalarımı ödemeyi asla ertelemem.)
She kept on doing her work without a pause.
keep on sürdürmek (keep) (Ara vermeksiniz işini yapmayı sürdürdü.)
Do you know how difficult learning English is?
how + Sıfat ne kadar... (İngilizce öğrenmenin ne kadar zor olduğunu biliyor musun?)

You might also like