Professional Documents
Culture Documents
Prof. Dr. M. Çağatay ÖZDEMİR Balkan Savaşları ve Edebiyata Yansıyan Boyutları • Hüseyin Tuncer.........................50
Hatıratların Gözünden Balkan Savaşı Yenilgisine Eleştirel Bir Bakış
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Galip Çağ - İsmet Sarıbal ...........................................................................................57
Prof. Dr. Necmeddin SEFERCİOĞLU Balkan Savaşı Öncesi Bulgarların Savaş Hazırlıkları • Salim Aydın............................62
Bozgun • Aka Gündüz..................................................................................................63
YAYIN KURULU SÖYLEŞİ • Emekli Büyükelçi Bilal N. Şimşir ile Söyleşi
Doç. Dr. Bahri ATA Yücel HACALOĞLU M. Asım Mutlu - Kenan Palalı..................................................................................... 70
Yrd. Doç. Dr. İbrahim ATABEY Yrd. Doç. Dr. Mahir KALFA Türk Kadın Hakları Tarihinde Bir Dönüm Noktası: Balkan Savaşı’nda Kadınlar
Dr. Fahri ATASOY Doç. Dr. Yunus KOÇ Konferansı • Şefika Kurnaz..........................................................................................76
Doç. Dr. Levent BAYRAKTAR Ömer ÖZCAN
Yrd. Doç. Dr. Erol BARIN Doç. Dr. Serdar SAĞLAM Sultan Reşad’ın 1911 Yılındaki Rumeli Seyahatinin Programı ve Düşündürdükleri
Prof. Dr. Ali BİRİNCİ Prof. Dr. Özcan YENİÇERİ Kemalettin Kuzucu..................................................................................................... 84
Galip ERDEM Balkan Savaşları ve Göç • Adnan Sofuoğlu - Seyfi Yıldırım......................................93
Rumeli’de Bıraktıklarımız: Bulgaristan Türklerinin Eğitim Meseleleri ve Turan
- TÜRK YURDU HAKEMLİ DERGİDİR - Cemiyetleri Birliği Vraca Şubesi Hakkında Bir Vesika • Ömer Özcan . ........................98
Balkan Harbi’nde Hint Müslümanlarının Yardımları • Berna Türkdoğan Uysal.........104
GENEL MERKEZ Osmanlı’ya Büyük Tuzak: Batıda Rumeli, Doğuda Vilayet-i Şarkiye
Türk Ocağı Caddesi Prof. Dr. Osman Turan Sokağı Nu: 1 Erdem Karaca............................................................................................................108
Balgat / ANKARA Tel: 90(312) 284 35 90
Ey Gül-i Sadberk, Gülşen-i Melahat Gitti Ah, Ah! • Nihat Boydaş.............................. 112
İDARE YERİ İkinci Meşrutiyet Dönemi Şiirine Balkan Savaşı’nın Yansımaları • Ülkü Gürsoy........ 115
Sezenler Caddesi 4/12 Sıhhiye / ANKARA Balkan Savaşı’yla İlgili Bir Seyahatname, Hastanın Başucunda Stephane
Tel-Belgegeçer: 90(312) 229 69 74 Lauzanne • Seyfettin Sağlam.................................................................................... 119
Balkan Harbi’nde Limni Adası’nın Yunanistan Tarafından İşgali ve Adadan
YAZIŞMA ADRESİ Çekilen İşgal Telgrafları • Sabri Can Sannav.............................................................123
P.K. 429 Yenişehir / ANKARA Balkan Savaşlarının Arka Planında Yaşanan Hayatlar ve Romana Yansıması
Elmek: turkyurdu@turkyurdu.com.tr Gıyasettin Aytaş.........................................................................................................129
Türk Yurdu Web Sitesi: www.turkyurdu.com.tr Balkan Savaşlarında Romanya-Bulgaristan Anlaşmazlığı: Güney Dobruca
Ömer Metin.................................................................................................................135
BÜRO: Yaşar GİRGİN
İngiliz Savaş Muhabiri Ellis Ashmead Bartlett’in I. Balkan Harbi’ne Dair
TEKNİK DÜZENLEME: Emel SEMERCİ Değerlendirmeleri • İsmet Türkmen...........................................................................139
Manastır, Gözyaşı ve Günümüz... • Suzan Çataloluk................................................144
ABONELİK ve ABONELİK ÜCRETİ
Balkan Savaşlarında Bir Propaganda Yöntemi: Fotoğraf ve Karikatür
Abonelik ücreti, Türk Ocakları Basın, Yayın ve Eğitim Hizmetleri İşletmesi
Türk Yurdu 257311 numaralı posta çeki hesabına, yurt içi ve yurt dışı havaleler Yunus Emre Tekinsoy...............................................................................................148
için de T.C. Ziraat Bankası Necatibey-ANKARA şubesi TR1500 0100 0795 0656 I. Balkan Şavaşı’nda Edirne Müdafaasının Önemi • Ahmet Yiğit...............................154
5463 5001 numaralı banka hesabına yatırılarak, P.K. 429 Yenişehir-ANKARA
adresine yahut elmek veya telefonla bilgi verilir. 10 Temmuz • Mehmed Emin......................................................................................158
YURT İÇİ: Yıllık Ferdi Abone 80 TL. / Yıllık Kurum ve Kuruluş Aboneliği 150 TL. Balkan Harbi Öncesinde Rumeli Islahatı Talepleri ve Gençliğin Tepkisi:
YURT DIŞI: Avrupa ülkeleri için yıllık 75 Euro / Diğer ülkeler için yıllık 100 Dolar “Dârü’l-Fünûn Nümâyişi” • Mustafa Turan..................................................................166
Yayımlanan yazıların muhtevasına ait sorumluluk yazarlarına aittir.
Yayımlanacak yazılar üzerinde yazardan müsaade alınarak gerekli Balkan Savaşlarında Gönüllü Birlikler • Nasrullah Uzman.........................................170
düzeltmeler yapılabilir. Gönderilen yazılar yayımlansın
yayımlanmasın iade edilmez.
Öc • Celâl Sâhir..........................................................................................................172
Balkanlarda İslam-Türk Kimliğinin Bedelini Çok Ağır Ödeyen Bir Topluluk:
Pomaklar/Torbeşler/Goralılar • Ahmet Günşen..........................................................176
TÜRK OCAKLARI MERKEZ YÖNETİM KURULU
Balkan Felaketlerinin Sosyokültürel Nedenleri ve Eğitimsel Sonuçlarının
Genel Başkan: Prof. Dr. Mehmet ÖZ Üye: Nuri GÜRGÜR
Değerlendirilmesi • Ali Gurbetoğlu............................................................................186
Genel Başkan Yrd.: Prof. Dr. Yusuf SARINAY Üye: Prof. Dr. Filiz AVŞAR
Genel Sekreter: Prof. Dr. Orhan KAVUNCU Üye: Prof. Dr. M. Çağatay ÖZDEMİR Balkanlar ve Milli Kimlikler: Bağımsızlığın ve Balkan Savaşlarının Arka Planı
Genel Muhasip: Yrd. Doç. Dr. Bülent AKSOY Üye: Dr. Fahri ATASOY Hatice Mumyakmaz...................................................................................................193
Genel Sekreter Yrd.: Prof. Dr. Mehmet ŞAHİNGÖZ Üye: Doç. Dr. Mehmet Akif OKUR
Genel Sekreter Yrd.: Doç. Dr. Emrah ŞENEL Balkan Savaşları ve Darüleytamlar • S. Tunay Kamer...............................................198
NURİ GÜRGÜR
D
iyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne atanan mesi, partisinin Grup Başkan Vekili’nin “Emniyet
Recep Güven, görevine başlarken nasıl Müdürü vicdanıyla hareket etmiştir” ifadesi do-
bir anlayışla çalışacağı anlamına gelen ve ğal olarak bu sözleri sarf eden kamu görevlisi gibi
çok tartışılacak bir açıklama yaptı: “Teröriste ağla- meseleye şaşı bakanların kendilerine çeki düzen
mayan insan değildir.” vermelerine, hatalarını anlamalarına imkân
Recep Güven’in kimler için ağlayaca- bırakmıyor.
ğı kendi bileceği bir iştir. PKK’lılara Recep Bir gün sonra Başbakan
ve yandaşlarına duygularını Güven’in kimler için Erdoğan, partisinin grup
göstermek, şefkatini anlatmak toplantısında, Emniyet
ağlayacağı kendi bileceği bir
çabasıyla şahsen yas bile tu- Müdürü’nün sözlerini
tabilir. Ancak Türkiye Cum- iştir. PKK’lılara ve yandaşlarına yanlış bulduğunu çok
huriyeti Devleti’ni temsil duygularını göstermek, şefkatini net ifade etti ve eleştir-
makamında bir kişi olarak anlatmak çabasıyla şahsen yas bile di. Böylece çok garip
bu sıfatla konuşurken gö- tutabilir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti bir durum oluştu. Tam
rüşlerini paylaşmayanları tersi görüşleri öne sü-
Devleti’ni temsil makamında bir kişi
insan olmamakla suçlama- ren iktidar partisinin
ya kalkışması haddini bil- olarak bu sıfatla konuşurken görüşlerini yöneticileri görüşlerin-
memektir; tam bir hezeyan paylaşmayanları insan olmamakla de ısrar edecekler mi
halidir. suçlamaya kalkışması haddini yoksa yakın geçmişte
Bu sözler ağzından çıkar bilmemektir; tam bir hezeyan yaptıkları şekilde “Başba-
kanı beklememekle hata
çıkmaz, görüşleri, düşünceleri ve halidir
meşrepleri herkesçe bilinen çevreler- ettik” deyip dönüş yapacaklar
den yükselen koro halindeki övgüler bile, mı; bekleyip göreceğiz.
Emniyet Müdürü’nün gaflet derecesinin tam bir gös- Bu arada Recep Güven’in pozisyonu çok
tergesidir. daha zor. Teröriste ağlamayanı insan kabul etme-
Yıllardır içinde yaşanılan terör olaylarına karşı yen bu Emniyet Müdürü, Başbakanı hangi kategori-
tavır alamayan, PKK karşısında sinip kalan, ör- de gördüğünü açıklasa da açıklamasa da durumunu
gütün yaptığı kanlı saldırılara sanki bir başka ge- kurtaramaz. Hezeyanlarını övgüyle karşılayan bili-
zegende oluyormuşçasına seyirci kalan bölgedeki nen kesimler, övgülerini sürdürseler de Başbakana
Sivil Toplum Kuruluşlarının yöneticilerinin Emniyet karşı durumunu telafi etmesi mümkün değil.
Müdürü’ne destek vermelerinin şaşırtıcı bir tarafı PKK’lılar, ölülerine ağlayan bir Emniyet
yok. Ancak Hükümet sözcüsü sıfatına sahip Bülent Müdürü’nün görev yapması nedeniyle Diyarbakır
Arınç’ın “Müdürün sözlerini takdir ediyorum” de- ve çevresinde eylemlerine son verecek değiller.
Esas insanlığa aykırı olan, vicdani ve ahlâki ol- AK Parti’nin Avrupa Birliği’nin Özerklik
mayan teröristlerle şehitlerimizi aynı kefeye koyma Şartı’na konulan çekinceyi kaldırmakta karar-
anlamına gelen bu gibi saçma sözlerdir; bunlara arka sız kaldığı, CHP’nin rapor bile yazmaya çekin-
çıkan kimi siyasetçilerin, PKK yılgını bölgedeki Sivil diği bir konuda Sarıgül’ün genel Sekreteri Ay-
Toplum Temsilcileri’nin, medyadaki zihniyetleri ma- dın, çok net bir çözüm ortaya koyuyor. Hem de
lum kalemlerin tavrıdır. Türkiye’nin küçüleceği kaygısı taşıyanlara bü-
yüme vaat ederek:
***
“Açın Kürtlerin yaşadığı bütün sınırları, al-
TÜRKİYE’NİN ESAS SORUNU
sın Misak-ı Milli onları bağrına, küçülmesin bü-
Bir gazetede, Tunceli’nin Ovacık ilçesinde PKK’lı yüsün. Buradaki Kürtler kardeşimiz de peki, ya
kadın terörist tarafından lojmanının girişinde başın- komşulardaki Kürtler neyimiz? Lafta onlar da
dan vurularak şehit edilen başsavcı Murat Uzun’un kardeşlerimiz. O zaman bütün kardeşleri ‘bir
hemşire eşi Cihan Uzun’un sözleri yayımlandı. araya gel’ diye çağır, kim karşı çıkabilir bu çığlı-
Biri 4 diğeri 1 yaşında, iki çocuğuna bundan son- ğa? PKK mı? Hadi oradan…”
ra hem annelik hem de babalık yapacak olan şehi-
Aslında Aydın’ın dile getirdiği bu tezler içe-
din eşi, acısını yüreğine gömerek şunları söylüyor:
CEZMİ BAYRAM*
T
ürk Milletinin yönü hep Batı’ya olmuş- coğrafyamız mecburi vatanımız hâline gelince,
tur. Bilinen tarihe göre, milâdî 3.-4. Osmanlı’nın sanki bir anavatanı ve bir de sö-
yüzyıllarda da Batı’da varlığını ortaya mürgeleri varmış gibi, “Anadolu’yu ihmal ettiği”
koymuştur. Batı Hunları, Bulgarlar, Avarların Av- şeklindeki bir ithama Cumhuriyet nesillerince
rupa tarihinde önemli yerleri vardır. Bu yürüyüş maruz bırakılmıştır. Hâlbuki devletin yönelişinin
sonraki yıllarda da devam etmiştir. Nihayet, 11. Batı’ya ve omurgasının da Rumeli toprakları ol-
yüzyıldan itibaren Batı Türk Devleti Selçuklular- duğu göz önüne alınırsa, bu ithamın haksızlığı
la bir daha geri dönmeyecek şekilde bu coğraf- anlaşılacaktır.
yadaki yürüyüşümüz sürmüştür.
Devlet, Avrupa devleti olunca, elbette dev-
Selçuklular Asya’nın batısını tamamen va- letin büyüme ve etki alanını genişletme gayreti
tan yapmışlardır. Ancak, onun vârisi Osmanlı de varlık mücadelesi de bu coğrafyada olmuş-
Devleti Avrupa kıtasına geçmiş, önce Edirne’yi, tur. Türk’ü geldiği topraklara geri gönderme
ardından İstanbul’u Pâyitaht yapmak suretiyle, arzu ve faaliyeti de öncelikle bu topraklardaki
yâni Doğu Roma İmparatoru unvanını da adı- hâkimiyetini sona erdirmek noktasında toplan-
na ilâve ettikten sonra, artık bir Avrupa devleti mıştır. Geri çekilmeye zorlama, bu coğrafyadan
olmuştur. Yavuz Sultan Selim ile Devlet’in doğu başlamıştır. 17. yüzyılın sonunda başlayan bu
sınırları sabitlendikten sonra, “Kızılelma” hep çekilme üç yüz yılı aşkın sürmüştür.
Batı’yı işaret etmiştir.
Kerpetenle Sökercesine
Devlet, iki büyük coğrafyayı göz önünde tu-
Her bir vatan coğrafyasının kaybı, vücudu-
tarak Anadolu ve Rumeli Beylerbeylikleri, Ana-
muzdan kerpetenle bir parçanın koparılması
dolu ve Rumeli Kazaskerleri tayin etmiştir. Ama
gibi acı ve ızdırap vermiştir. Belgrad’ın kaybı
Rumeli Beylerbeyi, Rumeli Kazaskeri protokol-
üzerine Padişah’a inme inmiştir. Budapeş-
de hep önde gelmiştir. İmar ve ihya faaliyetle-
te gidince “aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i”
ri büyük ölçüde Rumeli’nde yoğunlaşmıştır.
şeklinde ağıt yakmışızdır. Avrupa coğrafyamı-
O kadar ki, Millî Mücadele sonunda Anadolu
YUSUF SARINAY*
B
alkan topraklarını, Osmanlı Devleti’nin ta- çalama çabalarıyla birleşerek yayılmasıyla, milli
rihi seyrinin hemen her safhasını gözlem- uyanış ve milli bağımsızlık hareketlerinin odağı ol-
lememize imkân sağlayan, Osmanlı tarihi- maları kaçınılmazdı. Nitekim Osmanlı Devleti’nde
nin temel bütün meseleleri hakkında bizlere sayısız milliyetçilik önce yabancı propagandası ve siya-
örnek sunan bir tarih laboratuarı olarak nitelemek si amaçlarla devletin Hristiyan unsurları arasında
herhalde yanlış olmayacaktır. Osmanlı Devleti, ik- yayılmaya başlamıştır. Başta Rusya olmak üzere
bali de zevali de bu topraklar üzerinde tecrübe et- Avrupalı büyük devletlerin Osmanlı gayrimüslim-
miştir. Osmanlıların kullandığı tabir ile Rumeli, tıpkı lerini kendi amaçlarına ulaşmak için isyana teşvik
Anadolu gibi, Osmanlı Devleti’nin anavatan toprak- etmeleri Balkanlardaki milliyetçilik hareketlerinin
ları olmuştur. Devletin ilk başkenti Anadolu’da Bur- hızlanmasına yol açmıştır. Özellikle Rusya’nın iz-
sa iken, ikinci başkenti Rumeli’de Edirne olmuştur. lediği Panslavist politika, hem imparatorluk için-
İstanbul’un fethedilip başkent yapılmasıyla Osmanlı de ayaklanan Slav topluluklarının arkasındaki itici
Devleti Marmara’nın iki yakasında simetrik olarak güçlerden biri olmuş hem de Rusya’nın Balkanlara
büyümüştür. Osmanlı Devleti, Asya’da Anadolu, müdahalesi ve yayılması için zemin hazırlamıştır.
Avrupa’da Rumeli ve ortada başkent İstanbul den- Rusya’nın bu politikası Osmanlı Devleti’nin ve do-
gesi üzerine kurulmuştur. Balkanlarda genişledikçe layısıyla Balkanların kaderini belirleyen başat faktör
büyük bir imparatorluğa dönüşen Osmanlı Devleti, olmuştur. Nitekim Sırbistan, Yunanistan, Romanya
Balkanlardan çekilmesine paralel olarak güç kay- ve Bulgaristan Rusya’nın desteği ile bağımsızlık
betmiş ve sonuna yaklaşmıştır. kazanmışlardır. İlginçtir ki, bu ülkelerin bağımsızlık
19. yüzyılda Osmanlı Devleti, Avrupa devlet- kazanmaları hep Osmanlı-Rus savaşlarının sonu-
lerinin emperyalist yayılmalarına sahne olmuştur. cunda gerçekleşmiştir.
Bu yayılmanın sebepleri bir yandan sanayileşen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve bu savaşın
Avrupa’nın hammadde ve pazar bulma ihtiyacı iken, sonunda imzalanan Ayastefanos ve Berlin antlaş-
diğer yandan pazarları ve hammadde kaynaklarını maları Osmanlı Devleti’nin dağılma ve parçalanma
korumak için stratejik ve askeri bölgeleri ele geçir- merhalelerinden en önemlisini teşkil etmiştir. Bu
mek ve elde tutmak arzusu idi. Bu genel sebepler, savaş aynı zamanda Balkanların kaderini de tayin
her büyük devletin kendine has yayılmacı politika- etmiştir. Tarihimize 93 Harbi olarak geçen bu sa-
sının itici gücünü ve gerekçesini oluşturmaktaydı. vaş, baştan bir “ırklar ve yok etme savaşı” olarak
Nitekim Osmanlı Devleti, ekonomik potansiyeli, planlanmıştır. Bu “ırklar ve yok etme savaşında” yok
jeopolitik yapısı ve temelinde Şark Meselesi yatan edilecek olan Balkanlardaki Türk varlığıdır. Nitekim
Avrupa’nın siyasi ve emperyalist gayeleri eklenince, bu savaşta Şumnu, Silistre ve Varna havalisi ile
dünyada üstünlük kurmak isteyen büyük güçlerin Türklerin milli bir mukavemet hareketi başlattıkları
amansız bir rekabet alanı haline gelmiştir. Rodoplar bölgesi dışındaki Bulgaristan vilayetlerin-
Fransız İhtilali sonrasında gelişen milliyetçilik de yaşayan Türklerin beş yüz bini katledilmiş veya
fikirlerinin büyük devletlerin Osmanlı Devleti’ni par- açlıktan ve hastalıktan kırılmıştır. Katliamdan kur-
Ah! Hiç sorma bana sefil Osmanlı İhtiyar analar, dul gelin kızlar
Son yaprak tarihin pek kara kanlı Bir de yükseklerde mahzun yıldızlar
Sorma bana, sorma bana, dertliyim Lâkin hayır, ben yanıldım.. İftira
Bırak beni uzaklara gideyim Bu en şenî iftiraya inanma
Ben her gece ben her sabah doğarken Turanlıyım, Turanlıdan bir zaman
Seyrederim bu halleri, göklerden Ne bu vatan, ne bu Kur’an, ne iman
Sorma bana, vicdanın var, elin var Asla görmez bir fenalık, kötülük
Koy elini vicdanına, anla var Çünkü adım, ulu addır yani Türk
* *
Işıktan çiçekler sönüp soluyor Haydi, seher yıldızı
Varayım gideyim sabah oluyor Var göç başka illere
Eder isen ziyaret
Ah gitme gitme dur! Seher yıldızı Şarkı, Garbı, Kırgız’ı
Taşsın dilimdeki zehirli sızı Söyle iyi ellere
* Kaldı Turan nihayet
Ben unuttum, ben bıraktım, ben kaçtım *
Yüreklere her acıyı ben saçtım Turan, Turan nerdesin
Haydi, seher yıldızı
Bende iman, bir yalanmış inandım Bu ellerin altında
Felâketten ben boğuldum, usandım Besleniyor varlığın
Turan, hani gür sesin
Ben Türk iken Türklüğümü unuttum Yuvarlağın altında
Gönlümdeki isyanları uyuttum Genişliyor darlığın
*
Yangın değil ben kül ettim, yurdumu Haydi, seher yıldızı
Düşman değil ben kahrettim ordumu Var göç başka illere
Eder isen ziyaret
Bin felâket korkar iken gözümden Şarkı, garbı, Kırgız’ı
Bin felâket gördü vatan yüzümden Söyle iyi ellere
Kaldı Turan nihayet
Namus öldü, kardeş öldü, şan öldü
Kadın öldü, vatan öldü, san öldü Aka Gündüz
X
IX. yüzyıla girildiğinde Osmanlı Devleti etmekle meselenin çözüleceği zannedildi. Fakat
hâlâ geniş bir coğrafyaya hâkim olmakla her şeye rağmen, yapılan ıslahat çalışmaları, Os-
beraber, askerî ve ekonomik bakımdan manlı Devleti’ni daha 1830’larda dağılıp gitmek-
birçok problemlerle karşı karşıyaydı. Sömürgeci- ten kurtardı. Ancak sömürgeci Avrupa devletleri
lik siyasetiyle zenginleşen ve sanayileşen Avrupa ile Rusya’nın Osmanlı Devleti’ni parçalamak ve
devletleri, askerî ve ekonomik açıdan büyük birer Türkleri Avrupa’dan uzaklaştırmak gayesi ile sü-
güç olarak ortaya çıkmışlardı. Bir an önce Osman- rekli saldırıları devletin ve milletin kendini topar-
lı Devleti’ni parçalamak ve topraklarını paylaşmak lamasını ve ıslahat hareketlerinin daha başarılı
arzusundaydılar. Ancak kendi aralarındaki çatış- olmasını önledi.
malar ve anlaşmazlıklar yüzünden Osmanlı Dev-
Kısacası XIX. yüzyıl Tanzimat, Islahat Ferma-
leti tamamıyla parçalanıp yok olmaktan kurtuldu.
nı ve Meşrutiyet gibi ıslahat çalışmaları ile geçti.
XIX. yüzyıldaki Osmanlı siyaseti, Avrupa’nın Bu çalışmalar Sultan II. Abdülhamid’in saltanatı ile
güçlü devletleri arasındaki rekabet ve çekişmeler- sona erdi. O, meşrutiyet rejiminin imparatorluğun
den faydalanarak, imparatorluğu ayakta tutmak ve dağılmasına yol açacağı görüşündeydi. Bu yüz-
bir an önce sanayileşerek, güç kazanmak esasına den meclisi kapattı ve meşrutiyete son verdi. Fakat
dayanıyordu. Ayrıca devletin ayakta kalabilmesi Kanûn-ı Esasî’yi kaldırmadı. Teknik olarak meclis
için idarî, askerî, ekonomik ve siyasî alanlarda ye- tatilde bulunuyordu. Nitekim 23 Temmuz 1908’de
nileşme çabalarına da bu dönemde hız verildi. padişah, Kanûn-ı Esasî gereğince meclisin yeni-
den toplantıya çağırılacağını ilân etti. Ancak 30 yıl-
Devlet, askerî, ekonomik ve sosyal alandaki
dan fazla süren bu zoraki tatil sonunda padişahın
kötü gidişi durdurmak için her çareye başvurmaya
böyle bir karara varması kendi arzusu ile olmadı.
hazırdı. Bu sebeple Avrupa tarzında okullar aç-
mak, devlet ve hükûmet teşkilatını Avrupa devlet- Meclisin dağıtılması ve padişahın bütün yetki-
lerininkine uygun olarak düzenlemek, Avrupa talim leri elinde toplaması, son derece merkeziyetçi bir
ve terbiye usullerine göre yetişmiş bir ordu kurmak yönetim kurması ve siyasî hürriyetleri aşırı dere-
için harekete geçildi. Ne var ki, bu dönemde yapı- cede kısıtlaması zamanla aydınlar arasında geniş
lan çalışmalar genellikle Avrupa hayat tarzının ve bir muhalefetin oluşmasına yol açmıştı.
görgü kurallarının Türkiye’ye aktarılması yönünde
II. Abdülhamid’in yönetimine karşı ilk teşkilat-
oldu. Yani kültürel alanda Batılılaştığımız halde,
lı hareket 1889 yılında kurulan İttihat ve Terakki
ilim ve teknoloji alanında Batılılaşmak mümkün
Cemiyeti ile başladı. Önceleri tıbbiye ve harbiye
olmadı. Çünkü Batı teknolojinin arkasında yatan
talebeleri arasında yayılan gizli faaliyetler, kısa
bilgi birikimi ve ilmî araştırma metodu dikkate
zamanda genişledi ve güçlendi. Hareket bir süre
alınmadan, sadece kurumların benzerlerini tesis
M
ustafa Kemal Atatürk, Balkan Harbi için İttihatçılar Temmuz 1912’de hükümetten çekildi.9
özetle şöyle demiştir: “Balkan Harbi Türk İstanbul’daki hükümet, İngiltere’nin Balkanlardaki
ordusunun bozgunu değildi, ordunun savaşı durduracağı ve sorunları çözeceği inancı
başındaki bilgisiz kumanda heyetinin geri çekil- içindeydi.10 Dönemin Hariciye Nazırı Asım Bey:
mesiydi. Türk ordusu bir plana göre toplanabilmek “Balkanların aleyhimize birleşmeleri tamamen
için yeterli zaman bulamamıştı. Balkan devletleri, yalandır. Balkanlardan imanım kadar eminim!”
bu harbin sonuçlarını, o dönemde ülkeye hâkim şeklinde konuşmuştu. Hâlbuki bu sırada Balkan
olan şahısların bilgisizliğine borçludur.”1 devletleri anlaşmıştı.11 Fransa ve İngiltere nota
Aralarında anlaşmazlıklar olan Balkan ulusları vererek bölgede statükonun korunacağından söz
arasında anlaşma tesis ettiren Rusya, asırlardır ediyorlardı. Osmanlı hükümeti, büyük güçlerin Bal-
arzuladığı hedef, Türkleri Rumeli’den çıkartıp Bo- kanlarda savaşa izin vermeyeceğini düşünüyordu.
ğazlara ve İstanbul’a hâkim olmaktı.2 Sırp, Yunan Ancak 3 Eylül 1912 tarihinde İngiliz Bakan Grey’e
ve Bulgar hükümetlerinin amacı; Selanik, Manas- gönderilen bir rapor: “İzlenecek politika yalnız Bal-
tır, Kosova, İşkodra, Yanya ve Edirne vilayetlerini kanları değil; Arapları, Ermenileri ve diğer ırkları da
ele geçirmek idi.3 Balkanlardan gelebilecek her- imparatorluktan ayırmak olmalıdır.” şeklindeydi.12
hangi bir saldırıya nasıl karşı koyulacağı konusun- Osmanlı politikasında ikili oynayan İngiltere’nin
da Osmanlı ordusunun yeterli bir savunma planı İstanbul’daki Büyükelçisi Lowter’e gönderilen 21
yoktu.4 Balkan Harbi için 30 Eylül 1912 tarihinde Ekim 1912 günlü bir telgrafta; Balkanlarda savaşı
seferberlik ilan edildiği sırada Osmanlı ordusu, önlemek için herhangi bir yükümlülük altına giril-
Karadağ ordusunca desteklenen Katolik Arnavut- meyeceği ifade ediliyordu.13 Kamil Paşa, Osmanlı
lar ile savaş halindeydi.5 Yakova yöresinde kışkır- tarafının savaşa girmemesi gerektiğini söylüyordu.
tılan bazı subaylar, hükümet aleyhine asi Arnavut- Erkân-ı Harbiye Reisi Rasim Paşa askeri açıdan
larla birleşmişlerdi.6 Salgın hastalıklar, cephane çekilen sıkıntılardan bahsediyordu.14 Şark Ordusu
yetersizliği ve firarlar dolayısıyla mevcutları hayli Komutanı Abdullah Paşa, ordunun savaşabilecek
azalan Osmanlı askerleri birçok havalide eşkıya bir durumda olmadığını: “…Sadece Bulgarlarla
ile mücadele halindeydi.7 Yunan donanması Ege bile savaşamayız. Onları Çatalca’da durdurabi-
ve Akdeniz’i abluka altına aldığı için yeni Osman- lirsek ne âlâ…” diyerek savaş, diplomatik yollarla
lı birlikleri Anadolu’dan Balkanlara deniz yoluyla önlenmeli diyordu.15
gönderilemiyordu.8 1912 yılı Temmuz’unda Bulgaristan, Sırbistan
Balkan devletleri arasındaki anlaşmalardan ve Karadağ askeri yığınaklarını oluştururken, Os-
Osmanlı hükümeti çok geç haberdar olmuştu. manlılar siyasi manevralarla oyalanıyordu. Yak-
Muhalefet ile iktidar arasında sert bir mücadele laşan savaş öncesinde büyük güçler, Osmanlı
yaşanıyordu. Bu karışık siyasi havadan çekinen Devleti’ni her alanda yorup yıpratmak için elinden
VEYSİ AKIN*
B
alkan Savaşı (1912-1913) döneminde menlik ve askeri birliklerde çeşitli kademelerde ko-
gösterdiği başarılı kale savunması dolayı- mutanlık yaparak hizmetini sürdürmüş ve başarılı
sıyla Edirne Müdafii olarak tanınan Meh- bir subay olması dolayısıyla 1893’te 36 yaşında
med Şükrü Paşa, Kolağası Mustafa Bey ile Muhsi- iken Tuğgenerallik rütbesiyle paşalığa yükseltil-
ne Hanım’ın çocukları olarak 1857’de Erzurum’da miştir. 1894 yılı başlarında Edirne’deki 2’nci Ordu-
doğmuştur. Henüz çocuk yaşlarda iken babasını yı Hümâyûn 1’nci Fırka Topçu Komutanlığı’na
kaybetmesi ve babasının ölümünden sonra anne- atanmış ve böylece Şükrü Paşa’nın meslek ha-
sinin yeniden evlenmesi onu derinden yaralamış yatında ve kariyerinde önemli bir yer tutacak ve
ve onun ileride sert mizaçta birisi olmasında etken ona “Edirne Müdafii” unvanını kazandıracak ve bu
olmuştur. unvandan dolayı ailesinin Edir-
Daha çocuk yaşlarda iken zekâsı ne soyadını almasına vesile
ve yeteneği ile çevresinin dikkatini çe- olacak olan Edirne serencamı
ken Mehmed Şükrü, hep okumayı ve başlamış oldu.
babası gibi asker olmayı arzu etmiş- Balkan Harbi öncesin-
ti. İlk ve ortaokuldan sonra Erzincan de Selanik’te bulunan Şük-
Askeri Lisesi’ne girerek bu arzusunu rü Paşa, daha önceki Edirne
gerçekleştirmenin ilk adımını atmış- tecrübesi de hesaba katılarak
tı. 1876’da İstanbul’a giderek önce Bulgar kuşatması evvelinde 10
Mekteb-i Fünûn-ı Harbiye-i Şâhâne Ekim 1912’de Edirne Müstah-
daha sonra da Mühendishâne-i kem Kale Komutanlığı’na tayin
Berrî-i Hümâyun’a girerek askerî öğ- olundu1. Şükrü Paşa, 16 Ekim
renimini tamamlamış ve ordu hizme- 1912’de Edirne’ye gelerek gö-
tine başlamıştır. Bir ara İmparatorluk reve başladı. Onun şehre gel-
Üçüncü Topçu Alayı’nda görevlendi- diği günlerde savaş hazırlıkları
rilerek dört yıldan fazla Prusya’nın tamamlanmak üzereydi. So-
büyük kumandanlar yetiştiren Pots- kaklar, harp malzemesi taşıyan
dam Garnizonu’nda askeri eğitim araç ve arabalardan geçilmi-
görmüştür (1883-1887). Yurda dön- yordu. Araçların çıkardığı patır-
dükten sonra Askeri okullarda öğret- Şükrü Paşa (1857-1916) tı, şehrin her yanından duyulu-
B
alkanlar, henüz İstanbul fethedilmemiş- settirdiklerini gösterir. Süreç Trablusgarp’tan baş-
ken Türklerle tanışmıştır. İstanbul’un fet- layarak Balkanlar, Birinci Dünya Savaşı ve Milli
hini kolaylaştıran önemli bir unsur da bu Mücadele olmak üzere yaklaşık 12 yıl sürer. Milli
topraklara yerleşip yurt edinmiş Türk gruplardır. Edebiyat dönemi içerisinde yer alan edebî mahsu-
Osmanlı Devleti, İstanbul’un fethinden sonra yak- lün muhteva ve biçim itibariyle şekillenmesi de bu
laşık beş asır bu topraklarda kalmış, 1913 yılında yıllarda gerçekleşir. Sade dille halka ulaşacak ve
bu toprakların hemen tamamına yakınını kaybet- onu yönlendirecek, halkın harpten doğan acılarını
miştir. Çok dinli, çok mezhepli, çok milletli bu top- dillendirecek, halka ümidini yitirmemesi gerektiği-
rakların zayıf zamanlarda elde tutulamayışının en ni ve devletine destek vermesini telkin edecek bir
önemli sebeplerinden biri elbette haşin coğrafya- edebiyat…
sıdır. Toprakların stratejik konumu bu coğrafyayı
Bu yıllar aynı zamanda edebiyatın bir propa-
büyük devletlerin kontrolünde daima karışıklıklarla
ganda aracı olarak kullanılmasına da şahit ola-
tehdit etmiştir. Söz konusu tehditler bugün de var-
caktır. Gönüllü askerlere olan ihtiyaç, harpteki
lığını sürdürmektedir. Yaygın bir deyişle Balkanla-
zayıflıklar karşısında halkın moralini yüksek tutma
ra hükmetmek tüm Avrupa’ya hükmetmektir.
gerekliliği, devletin içinde bulunduğu malî darbo-
Osmanlı Devleti’nin Balkan topraklarından ay- ğaza ianelerle destek, birlik beraberlik ruhunun
rılışının son sıcak safhası olan Balkan Savaşları, kaybedilmemesi gibi durumlar mevcut iktidarların
Türk edebiyatında bir harbin edebiyata yansıma- 1911’den itibaren basını, edebiyatçıları yönlendir-
sının da önemli bir kısmını oluşturur. Türk harp mesini zaruri kılmıştır.
edebiyatı için 1911-1923 yılları önemli bir tarihî
Harbin Sıcak Nefesi: “Şiir”
süreçtir. Trablusgarp Savaşı (1911) ile basında
yaşanılan harbe karşı farkındalık oluşturmaya Şiir, tabiatı gereği duygunun en sıcak ve süratli
başlayan edebiyatçılar, kesintisiz devam edecek aktarıldığı bir edebi türdür. Milletlerin kuruluş ya
harplerde bu duyarlılığı bırakmayacaklardır. Trab- da çöküş vakitleri ile tabii yahut sosyal afet veya
lusgarp Savaşı sürdüğü esnada Osmanlı’yı zayıf yaranın ağır tazyikinin hissedildiği dönemlerde
gören Balkan devletleri hareketlenmiş ve bağım- şiir; sade dili, halkı kavrayan üslubu ve kahraman-
sızlıkları için mücadeleye başlamışlardır. Yakın ca edası ile başköşeye oturur.
tehdidi uzak tehdide tercih etmek zorunda kalan
Balkan Savaşlarının devam ettiği günlerde
Osmanlı Devleti Uşi Anlaşması (1911) sonucu Af-
de İstanbul basınında harp ile ilgili en fazla edebi
rika ile bağını mecburen koparmış ve Balkanların
ürün şiir türünde gözlenir.1
savunmasına yönelmiştir. Bundan sonraki süreç,
bilhassa basının ve edebiyatçıların yaşanan sa- Tabii olarak harp zamanlarında şiirlerdeki
vaşları neredeyse günü gününe kalemlerine ak- ağırlıklı duygu kahramanlık ve vatanseverlilik et-
rafında gelişir. Burada da askeri savaşa teşvik
ADNAN GÜL*
B
alkan coğrafyası tarihte din ve mezheple- uzandığı 1683 II. Viyana kuşatması sonrasındaki
rin kesişme noktası olarak dikkat çekmiş- savaşlarda geri çekilmeye başlaması, bölgedeki
tir. Roma İmparatorluğu’nun MS 395’te hâkimiyet mücadelesinin en önemli sebeplerinden
ikiye ayrılmasıyla Hristiyanlık da Ortodoks ve Kato- bir tanesidir.
lik mezhepleri olmak üzere ikiye bölünmüştür. Or- Balkanlar etnik açıdan da dünyanın hiçbir yö-
todoksluğun merkezi Bizans (İstanbul), Katolikliğin resinde görülemeyecek derecede karmaşık bir et-
merkezi ise Roma olmuştur. Osmanlıların Balkan- nik yapıya sahiptir. Birçok ırk ve kültüre mensup
ları fethetmesiyle İslâmiyet bölgeye gelmiş böylece toplumlar burada yaşamaktadır. Balkanlardaki ırk,
mezhepler arası olan kesişme, dinler arası buluş- kültür ve dinlerin çeşitliliğinden dolayı bölge Büyük
ma noktasına dönüşmüştür. Balkanlar İslâm ve Bir Antropoloji Müzesi’ne benzetilmektedir2. Balkan
Hristiyan kültürlerinin de birleştiği yerlerden birisi- Yarımadası, Avrupa kıtasının Güneydoğusunda
dir. Hristiyanlık, Boğazlar üzerinden Balkanlara ve yer alan dağlık bir arazidir3. Adını bölgede bulunan
oradan da Avrupa kıtasına yayıldığı gibi İslâmiyet Balkan Dağlarından alır4. Akdeniz’e doğru uzanan
de Anadolu ve Boğazlar üzerinden Balkanlara ya- üç büyük yarımadadan en doğuda yer alanıdır5. Bu
yılmıştır1. Osmanlı Devleti’nin Avrupa içlerine kadar coğrafî bölge, geniş alanda ele alındığı takdirde
Tuna Nehri üzerinde bulunan Demirkapı
Geçidi’ndeki Banat Dağları yoluyla Karpat
Dağları’na temas edip, buradan itibaren
geniş bir kavis çizerek Karadeniz’e doğru
uzanan dağ silsilesini içine alan büyük bir
yarımadayı kapsamaktadır6. Yunanistan,
Bulgaristan, Arnavutluk, Sırbistan, Hırva-
tistan, Kosova, Makedonya ve Romanya,
Balkan devletleri olarak bilinirler. Aynı za-
manda Türkiye de Avrupa’daki toprakların-
dan dolayı bir Balkan ülkesi sayılır. Balkan
kavramı Türkçe kökenli bir kelimedir. Or-
manla örtülü sarp dağ veya dağlar silsi-
lesi demektir7. Ayrıca sarp, geçit vermez,
dağlık arazi anlamlarında da kullanılır.
Büyük bir yarımadaya Türkçe adının bu
Balkan Savaşları Sırasında Anadolu’ya Göç dağlardan dolayı verilmesi Türklere değil;
Avrupalı coğrafyacılara ait bir durumdur.
HÜSEYİN TUNCER
B
alkan Savaşlarının 100. yıl dönümü müna- Balkan Savaşlarının Kısa Tarihçesi
sebetiyle hazırlamış olduğumuz bu yazıda,
1912-1913 yıllarında, Osmanlı Devleti ile Bal-
savaşların kısaca tarihçesi üzerinde dur-
kan devletleri arasında, Birinci Balkan ve İkinci
duktan sonra, yaşanan acıların ve çekilen sancıların
Balkan Harbi vuku buldu. İtalyanların Trablusgarp
göç ve mübadele bağlamında, hikâye, roman, gezi,
ve Bingazi’ye saldırmaları üzerine, Osmanlı-İtalyan
şiir ve hâtıralara yansıyan boyutları üzerinde-sınırlı savaşı başladı. Bulgaristan, Makedonya’yı paylaş-
ölçüde-durmaya çalışacağız. Çünkü bu alanda yazıl- mak ve Edirne’yi almak düşüncesindeydi. Devreye
mış hikâye, roman, gezi ve hâtıraların sayısı oldukça Rusya’da girince, Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan
fazladır; dolayısıyla akademik ve özel çalışma alan- ve Karadağlılar 1912 yılında bir araya geldiler; Os-
larına malzeme olacak zenginliğe sahiptir. manlı hâkimiyetindeki Rumeli topraklarını paylaşma
Balkanlar; Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, konusunda anlaştılar. Osmanlı Devleti, gelişmeler
Yugoslavya ve Türkiye’nin Avrupa’daki topraklarını üzerine, 1 Ekim 1912’de genel seferberlik, Karadağ
kapsayan bir coğrafyadan oluşmaktadır. Balkan dev- da 8 Ekim 1912’de savaş ilân etti. Balkan devletleri,
letleri; Karadağlılar, Arnavutlar, Sırplar, Ulahlar, Bul- 13 Ekim 1912’de Osmanlı Devleti’ne bir nota verdiler;
garlar, Rumenler ve Rumlardan müteşekkildir. Bu- Rumeli ve Girit üzerindeki isteklerini belirttiler ve se-
gün Balkanlarda; Türkiye’nin Avrupa ferberliğin kaldırılmasını istediler.
kısmı/Batı Trakya ile Bulgaristan, Osmanlı Devleti, bu durumu kabul
Yunanistan, Arnavutluk, Yugoslavya etmedi, 18 Ekim 1912’de Balkan-
ve Romanya devletleri vardır. 1789 lı müttefiklere karşı savaşacağını
Fransız İhtilâli, bu devletlerde milliyet duyurdu. Böylece, Rumeli (Doğu
şuurunun uyanmasına sebep olur. ve Batı Trakya) ile Batı Rume-
1911-1913 yılları aralığında, Balkan li (Makedonya ve Arnavutluk)’de
Birliği düşüncesi ortaya çıkar. 1912 harekât başladı. Bulgarlar
yılında, önce Bulgaristan, Sırbistan Kırklareli’yi ele geçirince, Osman-
lı Devleti Karaağaç-Lüleburgaz
ile sonra Yunanistan ve Karadağ ile
hattına çekilmek zorunda kaldı.
birleşir. Amaçları, Osmanlı Devleti’ni,
28 Ekim 1912’de Lüleburgaz’da
Balkanlardan uzaklaştırmaktır. Bu
başlayan savaşta da yenilgiye uğ-
hedeflerine ulaştıkları söylenebilir.
rayan Osmanlı ordusu, Çatalca’ya
Sonrasında, Balkan Birliği, kendi
çekildi. Bulgarlar saldırıya geçtiler,
aralarında çıkan anlaşmazlık yüzün-
ancak başarılı olamadılar. Edirne,
den dağılmaya yüz tutar.
direnmeye çalıştı. Batı Trakya, el-
Emine Işınsu, Azap Toprakları’nda Yunanistan Günümüzde Balkan Türkleri Edebiyatı üzerine
ve Gümülcine merkez olmak üzere, Batı Trakya’da yapılan birçok araştırma ve incelemeler vardır: Ma-
yaşayan Türklerin Yunan zulmünden kurtulma mü- kedonya ve Kosova Türklerinin Edebiyatı (Abdülka-
cadelesi verdiklerini hareketli sahneler hâlinde an- dir Hayber), Makedonya, Yugoslavya (Kosova) Türk
latır. “Çiçekler Büyür”de ise Bulgaristan/ Razgart ile Edebiyatı/Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolo-
Şumnu’da yaşayan soydaşlarımızın baskı ve zorla- jisi, C:7, (Mustafa İsen, Suat Engüllü), Makedon Dram
malara karşı direnişlerini dile getirir. Yaşar Kemal’in Eserlerinde Türk İzleri ve Türkler (Melahat Hamza),
Bir Ada Hikâyesi dörtlemesi (Fırat Suyu Kan Akıyor Yugoslavya’da Türk Halkı Edebiyatı (İ.Güven Kaya),
Baksana, Karıncanın Su İçtiği, Tanyeri Horozları, Yunanistan (Batı Trakya) Türkleri Edebiyatı Üzerine
Çıplak Deniz Çıplak Ada) mübadele öyküsü olarak İncelemeler, Batı Trakya Türkleri/Basın-Yayın Tarihi,
dikkat çekici ve en soluklu olanıdır. Son günlerde ilgi Yunanistan’da (Batı Trakya’da) Çağdaş Türk Şiiri An-
gören Fügen Ünal Şen’in “Bir Avuç Mazi” romanı, tolojisi, Batı Trakya Türkleri Çocuk Edebiyatı (Feyyaz
1924’te Selânik’ten Türkiye’ye gelen Fethi Bey ailesi Sağlam), Adıma Mostar Diyeler (Feyyaz Sağlam,
ile İstanbul’dan Selânik ve Alasonya’ya gönderilen Ayşe Karadan), Eski Yugoslavya’da Çağdaş Türk
Rum Bayan Mitran ailesinin yaşadıklarını anlatır. Şiiri Antolojisi (Fahri Kaya), Bulgaristan Türk Halk
Sefa Taşkın’ın “Pembe Sardunya” eseri de bir mü- Edebiyatı Metinleri, Bulgaristan’da Çağdaş Türk
badele romanı olarak, varlıklı bir ailenin Midilli’den Edebiyatı Antolojisi (Nimetullah Hafız), Balkanlarda
Bergama’ya göçlerini ve sonradan sefalet içerisinde Türk Çocuk Hikâyeleri (Mustafa İsen, Tuba Işınsu
yaşamak zorunda kalışlarını hikâye eder. Durmuş). Bu tür çalışmaların, aradaki kültürel ilişki-
lerin yaşatılması adına sürdürülmesi gerektiği inan-
Balkanlara yapılan geziler, dergi ve gazeteler- cındayız.
deki münferit yazılar dışında, kitaplaşmış olarak da
karşımıza çıkar: Üsküp’ten Kosova’ya (Yavuz Bülent Akademik veya özel çalışmalarda, yazarlar kadar
Bâkiler), Balkanlar (Mustafa Balbay), Balkan Yolcusu şairler üzerinde de ayrıca durulması gerektiği dü-
(Füruzan), Balkanlar’a Dönüş (Nedim Gürsel); Şehir şüncesindeyiz. Söz gelimi, Mehmet Âkif’in “Hakkın
ve İnsan, Hayal Şehirlerin İzinde, Mostar’dan Tiflis’e Sesleri” (1913)’nde toplanmış olan şiirlerinde Balkan
Gezi Notları (Rıdvan Canım) vb. Savaşı’nın acıları; Yahya Kemal’in “Kendi Gökkubbe-
miz” de yer alan Açık Deniz, Akıncı, Mohaç Türküsü,
Balkan Savaşları sonrasında gerçekleşen müba- Kaybolan Şehir şiirlerinde ise çocukluğunun geçtiği
dele ve göç olaylarının ardından Anadolu’ya yerle- yerlere karşı duyduğu hasret dile getirilir. Aynı dü-
şen çok sayıda Balkan Türkü arasında ünlü şairler, şünceden hareketle, diğer şairlerde de görülen vatan
yazarlar ve fikir adamları dikkat çekmektedir. Bun- hasreti, millet sevgisi, Türkçe sevdası gibi konularda
lardan bir kısmını şu şekilde sıralamak mümkündür: yazılmış şiirler de bir araya getirilebilir. Mustafa İsen,
Türker Acaroğlu (Razgrad), Aka Gündüz (Selânik), Reyhan İsen, Ayşe Esra Kireççi’nin birlikte yaptıkla-
Münevver Ayaşlı (Selânik), Yahya Kemal (Üsküp), rı, “Balkanlarda Türk Çocuk Şiiri Antolojisi” (2001),
Pertev Naili Boratav (Gümülcine), Cenap Şahabettin gibi tematik seçkiler oluşturulmalıdır. Hikâye, roman,
(Manastır), Necati Cumalı (Florina), İbrahim Necmi hâtıra, gezi türlerinin yanı sıra şiire de gereken önem
Dilmen (Selânik), Şükrü Elçin (Florina), Ali Ulvi Elöve verilmeli, şiirler de araştırma ve inceleme kapsamına
(Selânik), Florinalı Nâzım (Florina), Hakkı Süha Gez- alınmalıdır.
gin (Manastır), Macit Gökberk (Selânik), Hıfzı Tevfik KAYNAKÇA
Gönensay (Selânik), Afet İnan (Selânik), Leskofçalı Atatürk’ün Bütün Eserleri, “Edirne Konusunda Savunma
Bakanlığı’na Ali Fethi (Okyar) la Birlikte Uyarı Mektu-
Galip (Leskofça), Nailî (Manastır), Yaşar Nabi (Üs-
bu”, C:1 (1903-1915), Kaynak Yayınları, İstanbul 2009,
küp), Nâzım Hikmet (Selânik), Şevket Rado (Rado- s.147-149
viş/ Yugoslavya), Sebahattin Ali (Gümülcine), Sabiha Cemal Paşa, Hatırât (1913-1922),(Hazırlayan: Ahmet Zeki
Sertel (Selânik), Zekeriya Sertel (Ustrumca/ Make- İzgöer), DBY Yayınları, İst., 2012, 504 s.
Feroz Ahmad, “Balkan Savaşları ve Osmanlı Yenilgisi”, Bir
donya), Şemseddin Sami (Fraşer/ Yanya), Vâlâ Nu-
Kimlik Peşinde Türkiye, İst., 2010, s.70-78.
reddin (Selânik), Ahmet Emin Yalman (Selânik) vb. Hülya Argunşah, “Balkan Harbi Hatıraları”,Ömer Seyfettin
Bütün Eserleri/ Şiirler, Mensur Şiirler, Fıkralar, Hatıralar,
Yukarıdaki isimlerin yanı sıra, Balkanlarda yaşa- Mektuplar, İst., 2000, s.269-310.
yan değerli şair ve yazarlarımız da vardır. Söz gelimi İsmail Habib Sevük, O Zamanlar, Ank., 1981, 301 s.
Hasan Mercan, İlhami Emin, Necati Zekeriya, Nusret Ömer Seyfettin. Balkan harbi Hatıraları, (Haz. Tahsin Yıldı-
Dişo, Suat Engüllü (1989’dan bu yana Türkiye’dedir), rım) BBY, İST., 2011, s.121-177.
Yahya Kemal, Eğil Dağlar, Millî Eğitim Basımevi, İst.,1970,
Zeynel Beksaç bunlardan birkaçıdır. Genel tablo 336 s.
O
smanlı Devleti’nin savaş alanlarında yaşa- dıkları hatıratlar aracılığıyla yazınsal alana taşıdılar.
dığı en acı yenilgilerden biri hiç şüphesiz Ve halkın gözü önünde cereyan eden hararetli tartış-
Balkan Savaşı’dır. Yaşanan yenilgiyle birlik- maların yaşandığı bir süreci başlattılar2.
te Osmanlı Devleti yüzyıllar boyu egemenlik sürdüğü
Balkan yenilgisi hakkında sağlıklı değerlendirme-
Balkanlardan tamamen çekilmek zorunda kalmıştır.
ler yapabilmek adına bu süreçte yazılan hatıratların
Bu yönüyle Balkan Savaşı, Osmanlı Tarihi için, XIX.
incelenmesi oldukça önem arz etmektedir. Hatıratlar,
yüzyıl boyunca savaş alanlarında yaşanan hezi- her ne kadar sübjektif birer kaynak olarak bilinseler
metler ve sonrasında yaşanan toprak kayıplarından de bugüne değin Balkan yenilgisine dair yapılmış
herhangi biriyle mukayese edilemeyecek derecede olan değerlendirmeleri, ortaya konulan istatistikî veri-
yıkıcı olmuş, Osmanlı Devleti’nde siyasi, ekonomik, leri daha anlamlı kılacak içeriğe de sahiptirler. Büyük
sosyal ve kültürel dengelerin tamamen bozulmasına bir bölümü yenilginin sorumlusu olarak gösterilen su-
yol açmıştır. baylar tarafından yazılan hatıratlar özellikle ordunun
Savaş sonrasında Osmanlı kamuoyu kötü gidişa- içinde bulunduğu durumu yalın bir şekilde tasvir eder.
tın daha elim sonuçlar doğuracağını fark etmiş, bu Bu çalışma da Balkan yenilgisinin sebeplerini işte bu
kötü gidişatın sebepleri ve hal çareleri başta ordu hatıratlarda üzerinde sıkça durulan hususlardan yola
mensupları olmak üzere hemen her kesim tarafından çıkarak eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirmek
sorgulanmaya başlanmıştır. Bu süreçte, yaşananlar amacıyla hazırlanmıştır.
hakkında bilgisi ve sorumluluğu olan şahıslar da ha- Hasta İki Kardeş: Siyaset ve Ordu
tırat yazarak yenilginin sebeplerini ortaya koymaya
çalışmışlardır. II. Abdülhamit döneminde Osmanlı ordusunun
modernizasyonu çerçevesinde Almanya’dan gelen
***
ve uzun yıllar Osmanlı ordusuna hizmet eden Von
Osmanlı Devleti’nin en verimli, stratejik ve kül- Der Goltz, “Millet-i Müselleha” adlı eserinde poli-
türel açıdan en hareketli toprağı olan Rumeli, Bal- tikanın ordu üzerindeki tesiri hakkında şöyle de-
kan Savaşı sonunda kaybedilirken Osmanlı’nın miştir3: “Andan maada politika, düvel-i muhâribe
Avrupa’daki toprakları Trakya yarımadasından iba- ile muhârebeye iştirak etmedikleri hâlde netâyic-i
ret kaldı. Bununla birlikte Rumeli’nin kaybedilmesi harpte doğrudan doğruya alakadar bulunan devlet-
toplumda derin bir acı ve şaşkınlık yarattı. Kitleler ler beynindeki münasebâtı dahi tanzim eder. Düvel-i
hâlinde İstanbul’a gelen Rumeli Türklerinin içler acısı mezkûrenin hulûs veya adem-i hulûsü pek mühim
hâli de yaşananlara duyulan öfke ve ıstırabı arttırır- olup, a‘mâl-ı harbiyeye ziyadesiyle mani olabilecegi
ken; Balkan yenilgisi, askeri ve siyasi boyutlarından gibi, a‘mâl-ı mezkûrenin fevkalade revacına dahi hiz-
ayrılarak hemen her kesimin yakından hissettiği bir met edebilir. Husûsât-ı mezkûreden başka politika,
trajediye dönüştü1. ilan-ı harp zamanını dahi tayin eder, ki bunun hüsn-i
suretle tayin ve intihâbı fevkalade mühimdir. Velhasıl
Bu trajedi Osmanlı kamuoyunu, nerede yanlış ya-
politika bir devletin âlem-i harbe duhulü esnasındaki
pıldığı ve kötü gidişatın nasıl durdurulabileceği soru-
kâffe-i ahvalini vücuda getirir ki işbu ahval başku-
larına cevap aramaya sevk etti. Bu arayış daha önce
mandanın etvâr ve mukarrerâtına ve ordunun ahval-i
Osmanlı tarihinde pek görülmeyen, oldukça sert ten-
maneviyesine bile büyük bir tesir icra eder”.
kitlerin yapıldığı, bir tartışma ortamının doğmasına
yol açarken, siyasiler, aydınlar ve savaşa katılan ko- Von Der Goltz’un yaptığı bu tespitlere istinaden
mutanlar, yaşananları basın ve müstakil olarak yaz- Balkan Savaşı yenilgisinin sorumluluğunu sadece or-
SALİM AYDIN*
Bulgaristan’ın Savaş Öncesi Hazırlıkları tan’ın bazı mevkilere silah sevkiyatına önem ver-
B
diğinin anlaşıldığı belirtilmektedir. Bulgarlarla Sırp-
alkan Savaşları ile ilgili şu ana kadar yapılan
lar arasında yapılacak konferanstan önce Sırpların
çalışmalarda savaşların hazırlık dönemleri
Yenipazar’ı işgal etme ihtimaline karşı, Bulgarların da
hakkında fazla bir çalışma dikkati çekmemek-
Edirne Vilayeti’nde bulunan bazı noktaları işgal etme
tedir. Bu durum Balkan Savaşlarını yeteri kadar öğre-
girişiminde bulunacakları Edirne Vilayeti tarafından
nilmesini önlemiştir. Şu ana kadar yapılan çalışmalar-
hükümete bildirilmiştir. Bulgarların konferansı bekle-
da araştırmacılar genellikle savaş öncesi durumla ilgili
yecekleri ve bu işgalin Bulgar Krallığı’nın tasdikinden
olan herkesçe bilenen ortak nedenleri söylemektedir-
sonra yapılacağı vurgulanmıştır.2 Bu gelişmeler de
ler. Araştırmalarda genellikle 1912 Ekim ayı başından
göstermektedir ki, Meşrutiyetin ilan edildiği dönemde,
itibaren ele alınmaktadır. Oysa her savaşın bir gelişim
Sırplarla Bulgarlar kendi aralarında 1909 yılının baş-
süreci olduğu unutulmamalıdır. Özellikle Balkan hü-
larında veya daha evvelinde Osmanlı Devleti’ne kar-
kümetleri için Balkan Savaşı hazırlıkları 1908 yılında
şı konferanslar düzenleyerek, ittifak yapma girişimde
Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle başlamış olduğunu ifade
bulunmaktaydılar. Ancak yapılan veya yapılacak olan
etsek yanlış olmaz kanısındayız. Çünkü Balkan hükü-
konferansların isimleri belirtilmemektedir.
metleri bu süreci iyi kullanmışlar özellikle Avrupa’nın
gelişmiş silahlarını almaya başlamışlardır. Yine Bulgaristan komiserliği3 ikinci Kâtipliği’nden
Miralay (Albay) Şükrü Bey’den alınan telgrafta, Bul-
1912 yılı ilk ayı içerisinde Balkan hükümetle-
garların devam etmekte oldukları cephane nakliyatı-
ri içerisinde Balkan Savaşı’na en hazırlıklı olan
nı 1909 yılı Mart ayı içerisinde daha da artırdığı gö-
Bulgaristan’ın çalışmaları Osmanlı hükümeti tarafın-
rülmektedir. Hemen hemen her gün Bulgarlar 10-15
dan dikkate alınmıştır. Bulgaristan’ın çalışmalarına
araba cephaneyi istasyonlara nakletmektedirler. 1909
dair ikinci ordu kumandanlığından gönderilen telgraf,
yılı Mart ayının sonlarına doğru Bulgar nazırların katıl-
Harbiye Nazırı tarafından Sadaret’e gönderilmiştir.
dığı toplantıda, her türlü ihtimale karşı hazırlıklı bulun-
Bu telgrafta, Bulgaristan’ın redif ve ihtiyat fırkalarını
maları için fırka kumandanlıklarına Bulgar hükümeti
silâhaltına almaya başladığı bildirilmiştir. Yine ikinci
tarafından emir verilmiştir. Bu gelişmeler Sadaret’e
Ordu kumandanı Ferik (Kolordu komutanı) Memduh
bildirilmiştir.4 Bulgaristan’ın yapmış olduğu bu hazırlık-
Paşa’dan gelen telgrafta; Bulgar askerlerinden olan
lara karşılık bu dönemde Osmanlı Devleti’nde iç karı-
teğmen Petervefin’in, Bulgaristan’da köyleri dolaşarak
şıklıklar meydan gelmiş, 31 Mart ayaklanması olmuş,
askerler için gerekli olan ihtiyaçları karşılamak ve al-
daha sonrasında Sultan II. Abdülhamid tahtan indiril-
mak için, hane başına 12 kuruş toplamakta olduğu,
miş, İttihat ve Terakki Fırkası devlet yönetiminde daha
halkın elinde bulunan beygirleri satın aldığı, ayrıca
fazla yer almaya başlamıştır. İç karışıklıklardan dolayı,
ihtiyat ve redif askerlerini silâhaltına davet etmekte
Bulgarların yapmış oldukları hazırlıklar hakkında bir
olduğu anlaşılmıştır.1
şey yapılamadığı anlaşılmaktadır.
Bulgarlar 1912 yılı ilkbaharından itibaren redif as-
Meşrutiyet’in İlanından Sonra
kerlerinin askere alınmasını hızlandırmışlardır. Meşru-
Makedonya’nın İhmal Edildiği İddiaları
tiyetten sonra, özellikle de Bulgarların 1912 ilkbahar
aylarında savaş hazırlıkları içerisinde olduğu anlaşıl- 1912 yılı başlarından itibaren Bulgaristan’ın eskisi
maktadır. kadar Rusya’nın etkisinde kalmadığı görülmektedir.
Bulgar devletinin menfaatlerinin dikkate alınması ve
1909 yılı Mart ayı içerisinde Edirne Vilayeti’nden
bazı partiler Rusya’nın tavsiye ve görüşlerinin dikkate
Dâhiliye Nezaretine gönderilen tezkerede, Bulgaris-
Her tarafı sarmış, sevinen gülen: Bulgaristan’da çıkan “Mir” gazetesi, Bulgar gazete-
lerinde Osmanlı Devleti aleyhinde yazılar çıktığını, bu
gazetelerin devletin resmi yayın organı olmadığı için,
Ağla, gözüm, ağla! Figan yaraşır, burada çıkan haberlerin Osmanlı Devleti tarafından
Kör olası göze tuğyan yaraşır! dikkate alınmaması gerektiğini belirtmiştir. Ancak Mir
gazetesi tarafından yayımlanan haberlerin Bulgaris-
tan Devleti teminatı altında olduğu belirtilmiştir. “Bul-
Akan sularından kanlar çağlıyor, garistan, Girit Hristiyanları hakkında dikkatli olunması
gerektiğini, bu olumsuz durumdan Osmanlı Devleti’nin
Tutmayın ocaklar vicdan dağlıyor,
sorumlu olduğunu dile getirmiştir.”13 Bulgaristan’ın Gi-
Çoluk, çocuk, gelin, civan ağlıyor, rit Hristiyanları hakkındaki görüşlerini dile getirmesi,
Düşman bayrağını yırtan ararım, Balkan Savaşı öncesi Yunanistan’a bir olumlu mesaj
olarak değerlendirilebilir. Bu durum, Bulgarlarla Yu-
Namus ocağını kuran ararım,
nanlıların, Hristiyanların hakları konusunda fikir birliği
içinde olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Ya-
Ağla, gözüm, ağla! Figan yaraşır, pılacak olan savaşın, Osmanlı Devleti içerisinde bulu-
nan Hristiyanların haklarını korumak amacıyla yapıla-
İmansız cihana tufan yaraşır! cağı dile getirilmiştir.
İktiham gazetesi, 1 Temmuz 1912 tarihli sayısında
Aka Gündüz şöyle yazmaktaydı: “Bulgaristan’ın Osmanlı Devletine
bakışı öteden beri bilinmektedir. Fakat son zamanlar-
(TÜRK YURDU, “ALTIN ARMAĞAN -2-” YIL:2, SAYI: da Bulgar gazetelerinde çıkan yazılarda Bulgaristan’ın
24’e ilave, Türk Yurdu Şiir Antolojisi (1911-1931), Ha- bakış acısını daha iyi anlamaktayız. Nasyonalistlerin
zırlayan: Coşkun Bağır, Türk Yurdu Yayınları, Ankara bakış açıları bilinmekle beraber, son zamanlarda çı-
2012)
kan haberlerde Türkiye’nin akıbetinin karanlık ve ümit-
siz olduğu gibi yazılar çıkmaktadır. Bulgar kabinesi de
- Hocam; Balkan Savaşlarının 100. yıldönümü anlamda kullanıyorum ben. Balkan; Türkçe bir isim,
dolayısıyla Türk Yurdu dergisi özel bir sayı çıka- Türkmenistan’da Balkan Dağları var, atalarımız ora-
rıyor. Ülkemizin akademik ve aydın camiası içe- lardan gelmiş, Anadolu’dan geçmiş ve oralara yerleş-
risinde, Balkan Savaşları ve Balkan göçlerindeki mişler. Bütün dillere, Balkanlar, Balkan Yarımadası,
en detaylı çalışmaları yapanlardan biri de sizsi- Balkan ülkeleri, Balkan devletleri, v.s diye geçmiş.
niz. Bize bu kapsamda, Balkanların bizler için an-
Rumeli kelimesi ise Roma imparatorlarına izafe-
lamını ve 1912’ye gelinceye kadar olan süreci bir
ten verilmiş ve yerleşmiş bir isimdir, bizde çok yaygın
özetleyebilir misiniz?
olarak kullanılır. Yunanlılarla alâkalı değildir.
- Balkan ve Rumeli kelimelerini, kavramlarını eş
İran’dan bakınca Anadolu Rumeli’dir, Diyar-ı
Rum’dur. Mesela Mevlana Celalettin Rumi Konya-
lı, suyun öte tarafına hiç geçmemişler, ama Rumi
soyadını almışlar. Yani Anadolulu olduğu halde
Anadolu’nun göbeğinden olduğu halde Rumi lakabı-
nı taşıyor.
Bunları şunun için söylüyorum, bizim devletin di-
ğer imparatorluklardan farklı olarak merkezi kısmı,
metropol toprakları veya kalpgâhı, ne derseniz deyin
Anadolu ve Rumeli üzerine kurulmuştur.
Öteki imparatorlukların, Avrupa imparatorlukları
mesela metropol toprakları İngiltere’dir, ama impa-
ratorluğu deniz aşırı ülkelerde Hindistan’da, vesaire
yerlerdedir. İsmi öyle değildir ama bizim metropol
toprağımız da Marmara’nın doğusu Anadolu, Batısı
Rumeli’dir.
Türk nüfusu yani devletin kurucu unsuru, devletin
gerçek sahipleri bu coğrafyada bu bölgede yoğun-
laşmıştır. Mesela Arap Yarımadası’na Türk nüfus
yerleştirilmemiştir. Türkler Rumeli’de, Balkanlarda da
ŞEFİKA KURNAZ*
T
anzimat döneminde başlayan kadının eği- girdiğinde, manzaranın güzelliği karşısında adeta çıl-
timi ve istihdamı alanlarındaki gelişmeler, gına dönerler. Boğaz’ın iki yakasındaki güzellikleri de
Meşrutiyet döneminde çeşitlenerek devam kaçırmamak için, geminin bir yanından öbür yanına
eder. Bu dönemde eğitimli kadınların basın ve der- koşturup dururlar.6
nek faaliyetlerinde etkin olarak yer aldığı görülür.1
Kızlar, İstanbul’da bulundukları süre içinde bası-
Balkan Savaşı sürerken İstanbul’da düzenlenen
nın ve belli çevrelerin ilgi odağı olur. Bir yandan has-
kadınlar konferansı, kadın hakları tarihinde bir dö-
nüm noktasıdır. Olayın ilginç yanı, toplantı teklifinin
Rusya Türklerinden gelmiş olmasıdır. Aslında bu
normal karşılanması gereken bir gelişmedir. Çünkü
Osmanlı aydınları Rusya’daki Türk modernleşmesini
yakından izlediği gibi, Rusya’daki Türk aydınları da
Osmanlı’daki gelişmeleri yakından izlerler.2 Balkan
Savaşları sırasında buralardan gelen birçok kişi Os-
manlı ordusuna gönüllü olarak katılır. 3
Petersburg Üniversitesi’nden Dört
Türk Kızı
Balkan Savaşını izlemek üzere İstanbul’a ge-
len gazetecilerden biri de Kazanlı fikir adamı Fatih
Kerimi’dir. Fatih Kerimi, İstanbul vapurunda, Osmanlı
ordusunda hastabakıcılık için gelen dört üniversite
öğrencisi hanımla tanışır. Bunlar, Petersburg Üni-
versitesinden Kazanlı Ümmü Gülsüm Kemalova, Pe-
tersburglu Rukiye Yunusova, Taşkentli Meryem Yaku-
bova ve Rostovlu Meryem Pataşova’dır.4 Rusya’dan
Hilâl-i Ahmer’e yardım etmek ve Türkiye’deki hanım
kardeşlerini uyanışa çağırmak amacıyla gelen bu
dört üniversite öğrencisi, Balkan Savaşı’nda beş ay
süreyle Hilâl-i Ahmer’in Kadırga Hastanesi’nde has-
tabakıcılık yaparlar5.
Fatih Kerimi, İstanbul Mektupları’nda sık sık on-
lardan söz eder. İstanbul’a gelirken vapurda birlikte
Ümmü Gülsüm KEMALOVA, ÇİSTAY
yolculuk yaparlar. Kızlar, vapur İstanbul Boğazı’na
tabakıcılık yaparken, bir yandan da çeşitli kişilerle dört hanıma, gösterdikleri insaniyet ve kardeşlikten
görüşmelerde bulunurlar. dolayı samimi teşekkürlerini belirtir.7
Kadırga Hastanesi’ni ziyaret eden Enver Bey, bu Kızlar, 23 Kasım 1912’de İstanbul’daki Tatar Ta-
lebe Cemiyeti Kulübü’nü ziyaret ederler. Türk Yurdu
Müdürü Yusuf Akçura da oradadır. Ümmü Gülsüm
Kemalova burada, Rusya’daki Müslümanların ge-
çimlerine, eğitim ve öğretim yolundaki faaliyetlerine
dair bilgi verir.8
Bu dört hanım 5 Aralık günü de, Kadırga
Caddesi’ndeki Marmara’ya bakan evinde Halide
Edip’le görüşürler. Evde, İstanbul’da açılan ilk Kız
İdadi Mektebi’nin müdiresi Nakiye Hanım (Elgün) da
vardır. Osmanlılarda ve Rusya’daki Müslüman ha-
nımların eğitimi ve yaşayışlarına dair görüş alış veri-
şinde bulunurlar.9
Türk Ocağı, Hilâl-i Ahmer’in hizmetinde bulunmak
veya yardım etmek üzere İstanbul’a gelenler şerefine
bir çay ziyafeti verir. Toplantıda Yusuf Akçura, Türk
Yurdu yazarlarından Kâzım Nâmi gibi isimler de var-
dır. Dernek adına yapılan konuşmada, kadın olmaları
sebebiyle toplantıya katılamayan bu dört hanıma da
hizmetlerinden dolayı teşekkür edilir.10
Gerekli izinler alındıktan sonra Fatih Kerimi ile
bu dört hanım 1 Mart 1913 Cuma günü Dolmabahçe
Sarayı’nın yakınındaki Valide Camiine giderler ve pa-
dişahın selamlık törenini izlerler. Kızların üzerinde sı-
Meryem YAKUPOVA, TAŞKENT radan paltolar ve başlarında beyaz eşarp vardır. Yüz-
tır. Birçok penceresi vardır. Koltukların oturma düzeni halka takdim eder.22
sirklerdeki gibi basamaklar şeklindedir. Salon binler-
8 ve 13 Şubat 1913 tarihlerinde düzenlenen bu
ce kişiyi alabilecek kapasitedir.16
iki ayrı toplantıda tanınmış kadın yazarlar ateşli ko-
Toplantının üçüncü günü, cumadan sonra Aya- nuşmalar yapar, şair hanımlar şiirlerini okurlar. 14 ha-
sofya Camii’nde Hoca Hasan Fehmi Efendi tarafın- nım konuşmacı arasında Halide Edip, Fatma Aliye,
dan kadınlara bir vaaz verilir. Buraya bin kadar kadın Nigar Hanım, İhsan Raif gibi tanınmış isimler de var-
gelir. Gazeteler vaazın yanlışlıkla Sultan Ahmet Ca- dır. Oldukça muhtevalı ve etkileyici konuşmalar ara-
miinde olacağını duyurduklarından birçok kadın da sında heyecanlı şiirlere de yer verilir. Bunlar, Halide
yanlışlıkla oraya gider. Cumadan sonra Ayasofya’da Edip’in “Koşalım Tehlikede Çünkü Vatan”, Nigar Binti
verilen vaaz ise bir tarafta erkeklere, diğer tarafta ha- Osman’ın “Vatan”, İhsan Raif’in “Feryâd-ı Vicdan”,
nımlara hitap eder.17 Aka Gündüz’ün “Bozgun” ve “Mahkeme-i Kübrâ”
isimli şiirleridir. Aka Gündüz’ün şiirleri kız idadisi öğ-
Dârülfünûn konferans salonundaki ilk toplantı 8 rencilerinden Mebruke Hanım tarafından, diğerleri
Şubat 1913, ikinci toplantı ise 15 Şubat 1913 tarihin- bizzat şairlerince okunur.
de yapılır.
Toplantıda alınan karar gereğince konuşmalar ki-
İlk toplantının himayesini Mahmut Muhtar Paşa taplaştırılır: Dârülfünûn Konferans Salonunda Kadın-
(1886-1935)’nın eşi ve Hidiv İsmail Paşa’nın kızı olan larımızın İçtimâları, Tanin Matbaası, İstanbul 1329.
Prenses Nimet Muhtar Hanım (1876-1936)18, ikincisi- Kitap tarafımızdan bir incelemeyle Balkan Savaşında
ni ise Nazime Sultan19 üstlenir. Kadınlarımız (Ötüken Yayınları, İstanbul 2012) adıyla
Toplantılara ilgi oldukça fazladır. İlk toplantıya 4-5 yayımlanmıştır.
bin kadar hanım katılır. Kadınların büyük bir kısmı Konuşmalarda Dile Getirilen Görüşler
salona sığmaz. Bir kısmı koridorlara oturur, bir kıs-
Toplantıların önemli bir özelliği, vatanın tehli-
mı da bahçede bekler. Yer bulamayanların bazıları
kede olduğunu gören değişik fikir akımlarına bağlı
da geri dönmek zorunda kalır.20 İkinci toplantı saat
hanımları bir araya getirmesidir. Bunlardan en be-
2.00’de başlayacak iken, salon saat 1.00’de tama- lirgin şahsiyetler, Fatma Aliye (İslâmcı), Halide Edip
men dolar21. (Türkçü), Nigar Binti Osman (Batıcı)’dır. Konuşma-
Gazi Muhtar Paşa’nın eşi Prenses Nimet Hanım, cıların hepsi de vatanın kurtuluşu için çeşitli tedbir-
kısa ve parlak bir konuşma yaparak konuşmacıları ler önermişlerdir.
Kız idadisi öğrencisi Firdevs, eski görkemli güç- 3. Ticarî kusuru olan tüccarlarımızın kusurlarım
lerden söz açarak, o devirde kadınların bedenen de affedip, ıslahına çalışmalıdırlar.
erkeklere yardım ettiklerini belirtir. “Hanımlar nerede
Fehime Nüzhet de devletin çıkardığı 5.5 milyon li-
kaldı o kan? O hayat, o Türk kanı nerede kaldı?” diye
ralık tahvilin alınmasının bir borç olduğunu savunur.
sorar.
Eğitim üzerinde duran Hûriye Bahâ, meselenin
Zengin tarih bilgisine sahip olduğu anlaşılan
bundan kaynaklandığını belirtir. Osmanlı okullarının
Muallime Naciye Hanım, Kartaca, Roma, İsveç gibi
yetersiz olduğundan, özellikle iptidai mekteplerine
devletlerin de başına büyük güçlükler geldiğini an-
ihtiyaç olduğundan söz eder. Ona göre, Almanya,
latarak, bunlardan kurtulabildiklerine dikkat çeker:
Fransa, Japonya gibi devletler okullar sayesinde iler-
“Milletin bağrından çıkan kuvvete ordu karşı koyamı-
lemişlerdir.
yor... Silahı omzunda serhadde giden bir asker ar-
kasında milletini ve bilhassa milletin kadınlarını her Yine eğitim üzerinde duran Nezihe Muhlis, bir
türlü fedakârlığa hazır görürse, o asker demirden bir Fransız’ın güzel bir sözünü okur: “Milletler evvela
kale şeklinde müdafaada bulunur.” mektep meydanında harp ederler ve irfan sahasında
mânen galip olanlar maddeten muzaffer olurlar.” Ona
Konferansta dile getirilen fikirlere bakacak olur-
göre mağlubiyetin en önemli sebeplerinden biri de
sak, hanımlarımızın birçok konudan haberdar olduğu
mekteplerimize karşı kayıtsız ve ihmalkâr oluşumuz-
görülür. Devletin içine düştüğü kötü durumdan kur-
dur. Hâlbuki ilk millî terbiye ana kucağında ve burada
tarılması için ileri sürdükleri fikirler ve teklifler, şüp-
alınır. Okul programları hazırlanırken, muhitin siyasî
hesiz ki önceki yıllarda oluşmuştur. Hanımlarımızın,
ve içtimaî ihtiyaçlarına dikkat etmek gerekir. “Memle-
dünyada olup biten olaylardan ders alma eğilimleri
ket her şeyden evvel gelecek nesilleri hazırlayacak
vardır. Türk ve dünya tarih bilgisine hâkimdirler, bir
ciddi irfan müesseselerine muhtaçtır “
takım ekonomik çözüm yollan teklif ederler. Mesela
Nakiye Hanım, İsveçlilerin “Fedakârlık Haftası”ndan Toplantıda bazı hanımlar da erkeklerin teşvik
KEMALETTİN KUZUCU*
B
alkanlardaki dini ve etnik nedenlere dayalı den süreç şöyle gelişmişti:
karışıklıkların arttığı II. Meşrutiyet dönemi-
Osmanlı idaresine girdikten sonra büyük ölçüde
nin başında Sultan Mehmed Reşad üç haf-
İslamlaşan Arnavutlar bir yandan yönetici sınıf içeri-
ta süren Rumeli seyahatine çıkmıştır. Tanzimat’tan
sinde aktif bir mevki elde ederken, bir yandan kabile
önceki dönemlerde Osmanlı padişahları askeri se-
tipi örgütlenme yapılarını korumaları açısından fark-
ferler ya da IV. Mehmed örneğinde görüldüğü üze-
lı bir gelişim göstermişlerdir. Sultan Abdülhamid’in
re, avcılık gibi özel zevkler dışında payitaht dışına
tahttan indirilmesinden sonra Balkanlardaki kaosun
çıkmamış, vilayetleri dahi gezmemişlerdir. II. Mah-
büyüyüp siyasal gerginliğin had safhaya çıktığı or-
mud döneminde bu gelenek terk
tamda, milliyetçi ve ayrılıkçı amaç
edilmiş, Abdülmecid ve Abdülaziz
taşıyan bazı Arnavutlar özerklik
gibi reformcu padişahlar büyük vi-
talebiyle kıpırdanmaya başladılar.
layetlere, hatta Avrupa’ya geziler
Arnavut ileri gelenlerinin ihtirasla-
düzenlemişlerdir. 33 yıl saltanatta
rı ve çıkarcı anlayışlarının yanında
kalan II. Abdülhamid devrinde Tan-
hükümetin yanlış politikaları isyanın
zimat öncesi geleneğe dönülmüş,
büyümesine yol açtı. Arnavutların si-
padişah şüpheci kişiliğinin ve hızla
lahlarının toplanması, yükümlülükleri
gündem değiştiren politik gelişme-
bulunan Arnavutların askerliğe çağ-
lerin etkisiyle değil İstanbul’un, Yıl-
rılması, vergi borçlarını ödemelerinin
dız Sarayı’nın dışına bile nadiren
istenmesi gibi hükümet taleplerinin
çıkmıştır.
yanında, Arnavutların bu isteklerin
II. Abdülhamid’den sonra tahta hiçbirine yanaşmaması, Latin harfle-
çıkan Sultan Reşad’ın böylesine rine geçilmesi ve öğretimin Arnavut-
büyük bir projenin aktörü haline Sultan Mehmed Reşad ça yapılması gibi karşılıklı talepler is-
getirilmesi, Osmanlı toplumunun yanda etkili oldu. Nihayet 1910 yılının
her şeye rağmen kutsal saydığı “padişah”ın İttihad ilkbaharında Kosova vilayetinin merkezi Üsküp’teki
ve Terakki yönetimi tarafından milli birliğin sembolü Arnavutlar ayaklandı. İdareyi fiilen elinde bulundu-
olarak kullanılmak istenmesinin sonucuydu.1 Seya- ran ve Abdülhamid’in Balkan politikasını terk ede-
hat bölgesi olarak Makedonya gibi sancılı bir coğ- rek, adeta onun yaptığı her şeyin tersini yapmayı
rafyanın seçilmesi ise tamamen politik nedenlere ilke edinen İttihad ve Terakki’nin bu ayaklanmaya
dayanmakta idi. Ayrılıkçı eğilimlerin her geçen gün cevabı ise askeri güç göndermek oldu. Mahmut
daha büyük tehdit haline gelmesi karşısında çare Şevket Paşa komutasında 82 piyade taburu Arna-
bulmakta zorlanan hükümetin sembolleri siyasete vutların üzerine sevk edildi. Üç aylık bir çatışmadan
araç ederek gerçekleştirdiği Rumeli seyahatine gi- sonra isyan bastırılabildi. Ancak bu tedbir Arnavut-
25. Köprülü istasyonunda vilayet meb‘uslarıyla 33. Ertesi günü ahali namına arz-ı ta‘zimât için
memurîn-i mülkiyye ve askeriyye ile ulemâ ve eşraf- merkez-i vilayetten ve bilumum liva ve kazalar mer-
tan mürekkeb bir heyet-i istikbâliyye bulunacaktır. kezlerinden anâsır-ı muhtelife muteberânından in-
tihab olunan heyetler ve ba‘de konsoloslar huzur-ı
26. Heyet-i mezkûrece kılavuz katarında bulu- hümâyûna kabul buyurulacaktır.
nan Kosova heyet-i müstakbelesi ile birlikte Köprülü
istasyonunda resm-i ta‘zim ve hoş-amedî ba‘de’l-ifâ 34. Resm-i kabulün icrâsından sonra Sultan Mu-
mezkûr katarla yola devam edilecektir. rad Han-ı Sâni ve İsa Bey cami-i şerifleri ziyaret bu-
yurulacaktır. Sultan Murad-ı Sâni Cami-i Şerifi’ne,
27. Üsküb istasyonunda bulunacak heyet-i istik- Taş köprü, Tahta Kule, Serdede tarikleriyle azimet
baliyye kılavuz katarında bulunan Kosova heyetleri ve Serdede Caddesi, Vardar sahili, demir köprü tari-
ile birleşerek merasim-i istikbaliyye ve ta‘zimiyyeyi kiyle ikametgâh-ı hümâyûna avdet buyurulacaktır.
ifâ edeceklerdir.
35. Ertesi günü Priştine’ye azimet-i hümâyûn
28. Üsküb istasyonuna muvâsalat-ı hümâyûn şeref-vâki olacaktır.
şeref-vukûunda cihet-i askeriyece tayin olunan
mahâll-i mahsûsadan yirmi birer pare top endaht ve 36. İkametgâh-ı hümâyûndan Üsküp istasyo-
nuna azimette muvasalat-ı seniyyede icra olunan
1
9. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başında özel- gütü, İç Makedonya Devrimci Örgütü gibi cemiyetler
likle Balkanlarda etkili olan Batılı, özgürlük- bünyesinde faaliyet gösterirken, Yunanlılar Etniki
çü, laik ve ayrılıkçı fikir dalgalarını durdura- Eterya, Sırplar da Aziz Sava gibi cemiyetler kurarak
bilmek artık neredeyse mümkün görünmüyordu. Bu kendi menfaatlerini koruma ve topraklarını genişlet-
fikirlere sahip ve eskisinden çok daha güçlü bir mu- mek amacıyla girişimlerde bulunmuşlardır. Bu an-
halefet, öncelikle Osmanlı Devleti’nin kendi tebaası lamda 1895 yılında İç Makedonya Devrimci Örgütü
ve entelektüel kesiminden gelmekteydi. Makedonya’da genel bir ayaklanma çıkarabilmek
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası imzala- için uğraşmış, ancak bunda başarılı olamamıştır.
nan Berlin Antlaşması (1878) ile Balkanlarda büyük 1903 yılında ise Aziz İliya Günü’nü bahane ederek
değişiklikler meydana gelmiştir. Berlin Antlaşması Selanik’te bir ayaklanma başlatacaklardır. Bütün
sonrasında Osmanlı Devleti’nin gücünün gittikçe bu gelişmeler, daha sonra bu bölgelerin Osmanlı
azalmasının da getirdiği kaçınılmaz bir sonuç ola- Devleti’nden kopmasına zemin hazırlayacaktır.1
rak Panislavist politika izleyen Rusya’nın Balkanlar- 1830 yılında Yunanistan, 1878’de Sırbistan,
da etkisi daha da artmıştır. Bu çerçevede bölgede 1908’de Bulgaristan bağımsızlığını ilan edip Os-
kendi hegemonyasını kurmaya çalışan Rusya Os- manlı Devleti’nde ayrılarak bir taraftan zorunlu as-
manlı Devleti’ne karşı hareket eden bütün ayrılıkçı kerlik uygulamalarını devreye sokarken bir taraftan
girişimleri desteklemiştir. Rusya’nın yanı sıra diğer da Fransa ve Almanya gibi ülkelerin askeri teknoloji-
bazı Avrupa ülkeleri de çoğu zaman bu hareketlere sini ülkelerine getireceklerdir.
arka çıkmışlardır. Bu ortamda 1878 Berlin Antlaşma-
II. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte Balkanlarda yeni
sı Balkanlarda yaşayan etnik ve dini gruplar için cid-
bir hareketlilik yaşanmaya başlamıştır. Nitekim yu-
di bir dönemeç oluşturmuş ve Osmanlı Devleti’nden
karıda da ifade ettiğimiz gibi 1908 yılının Ekim ayı
ayrılmak için uygun bir ortama zemin hazırlamıştı.
başlarında Bulgaristan, bağımsızlığını ilan ederken,
Diğer taraftan her etnik grubun birbirinden ayrı ola-
aynı zamanda Avusturya-Macaristan İmparatorlu-
rak yürüttüğü bu faaliyetler kilise mücadelesine de
ğu da Bosna-Hersek’i ilhak ettiğini açıklamıştır. Bu
yansımıştır. Nitekim Bulgar, Sırp ve Yunan çeteleri
gelişme Osmanlı Devleti’nin bölgedeki etkisini daha
kendi aralarında özellikle kiliseler konusunda şiddet-
da azaltacaktır. Bu durumda ve özellikle ilhak ve ba-
li bir iktidar mücadelesi yapmışlardır.
ğımsızlığın hemen ardından bölgeden göçler tekrar
Bu ortamda Bulgarlar, özerk statü elde etmiş olan başlamıştır. İlk etapta sayıları çok fazla olmayan bu
1893 yılında Bulgar Makedonya-Edirne Devrimci Ör- muhacirler Kosova’ya yerleştirileceklerdir.2
Bu anlamda Balkan devletleri nüfus yoğunlu- Bu çerçevede Osmanlı Devleti’nin Avrupa top-
ğunu lehlerine geliştirmek için etnik temizliğe yö- raklarındaki Müslümanların sayısı, savaşa başlama-
neleceklerdir. Etnik temizliğin yolu ise esasta Müs- dan önce yaklaşık 2 milyon 315 bin idi. Ancak bu
sayı savaş sonunda 1 milyon 445 bine düşmüştür.
Osmanlı Mülteci Komisyonu, çoğunlu-
ğu Doğu Trakya ile Batı Anadolu’ya bir
kısmının da Suriye ile Doğu Anadolu’ya
toplamda 414 bin göçmenin İmparatorluk
topraklarına yerleştirildiğini duyurmaktay-
dı. Bunların yanı sıra 632 bin Müslüman’ın
Balkan Savaşlarında hayatını yani bu top-
raklarda yaşayan Müslümanların hemen
hemen 1/3’ü hayatını kaybetmişti.6 Bu sa-
yılara 1921 ile 1926 arasında Türkiye’ye
gelen 399 bin göçmeni de eklemek gere-
kir. Yukarıda verilen rakamlar Balkan coğ-
rafyasında öncelikle din ve etnik temelli bir
1912 yılında Balkan Savaşları sırasında Balkanlardan göçen muhacirler. temizliğin adeta bir soykırımın gerçekleşti-
(Kaynak: http://www.turkcebilgi.com/resim/balkan_savaşları/muhajir) rildiğini açıkça göstermektedir.
ÖMER ÖZCAN
K
omşularımızla aramızdaki meseleleri sıfı- kurulan devletler uzun süren Türk egemenliği kal-
ra indirme ilkesinin tutarsızlığını kamuo- maktan dolayı duydukları kompleksle geride kalan
yundan gizlemeye çalışan yöneticilerimiz maddi ve manevi izleri elbirliğiyle silmek için hızlı
Balkan Savaşlarının 100. yılını dikkatlerden uzak hareket ettiler. En kanlı tasfiye Balkan Savaşları ile
tutmaya gayret ediyor. Yukarıdan işaret almadan gerçekleşti. Balkan komitacılarının pençeleri altın-
hareket etmemeye özen gösteren ilgili kurumları- da yüz binlerce masum Türkün canı, namusu ve
mız da başlarını kuma gömdüler. Aynı tutar- malı heder olup gitti. Bulgaristan’ın krallık ve
sızlığı dönemin siyasi iktidarı, 1953 yılında komünizm dönemlerinde Türklerin haya-
İstanbul’un fethinin 500. yıldönümünü tı ile ilgili geniş ve tafsilatlı bir neşri-
büyük etkinliklerle kutlamada isteksiz- yat yapılmamıştır. Bu dönemle ilgili
lik gösterdi. Bu tutumun gerekçesi, önemli bir devlet neşriyatı görülmü-
komşumuz Yunanistan’ın gücendi- yor. Ferdi gayretlerle yapılan me-
rilmemesi gösterildi. Türk Milliyet- zalimler kamuoyuna duyurulmaya
çiler Derneği İstanbul Şubesi İdare çalışılmıştır.2 Bu tasfiyenin tarihi
Heyeti, hazırladığı 500. yıldönümü yazılamadı. Araştırmalar bölük
kutlama programında, üniversite- pörçük kaldı. Bunları edebiyata
nin adının Fatih Üniversitesi olarak ve diğer görsel sanatlara aktara-
değiştirilmesini, Taksim meydanının madığımız için toplum hafızasında
iki ucuna dikilecek yüksek direkler kalıcı bir iz bırakılamadı. Rumeli’den
arasında, cephesi Beyoğlu-Galata’ya muhacir olarak Anadolu’ya gelenle-
AN
M
dönük olarak ışık tertibatıyla ‘İstanbul hm R rin torunları geçmişi hemen unuttular.
a
ud İO
Türk’tür ve Türk Kalacaktır’ yazısının N ec D EL İstisna olarak bazı isimler eserleriyle Bul-
m e ddin
yazılmasının da içinde bulunduğu 15 madde- garistan Türklüğünün mücadelesini kamuo-
lik bir teklifte bulunmuştu.1 yuna aksettirdiler. Mahmut Necmeddin Deliorman
Osmanlı Devleti Rumeli’den çekilme sürecinde, ve Altan Deliorman3 bunların başında gelmektedir.
elinden çıkan topraklarda küçümsenmeyecek bir Arşivlere girmeden, kaynak araştırması yapılma-
Türk ve Müslüman nüfus bıraktı. Balkanlarda yeni dan, sadece gazete taranmasından elde edilecek
D
ili, dini, etnik yapısı ve kültürüyle bugün ol- biri Clerance K. Steit’e verdiği cevapta “Türk milletinin
duğu gibi tarihin her döneminde kendine mevcudiyeti ve kudreti sultanlık ve hilâfetin gerçek
has özellikler taşıyan Hindistan’ın Türkler istinadgâhıdır” demiştir.1
ile olan ilgisini milâttan önce birinci bine kadar götür- Hindistan ile ilişkiler 1453 yılında İstanbul’un
mek mümkündür. Ancak daha milâdın başlarından fethiyle dünyada Osmanlı’nın büyük ün kazanma-
itibaren bu ilgi, yerini askerî ve idarî güçleri yanında sı ve böylece Güney Hindistan’da bazı Müslüman
Hint kültüründen ayrı olarak kendi kültür varlıklarını sultanların Osmanlı ile diplomatik ilişkiler kurmak is-
muhafaza eden çeşitli Türk zümrelerinin faaliyetle- temesiyle gelişmiştir. 1517 yılında Mısır ve Hicaz’ın
rine terk edecektir. Yakın geçmişte bir bütün halinde alınıp Hilafetin Osmanlı padişahlarına geçmesiyle
Hindistan Müslümanları olarak anılan, ama günü- Osmanlı-Hindistan ilişkileri hız kazanmıştır. Ayrıca
müzde Pakistan ve Bangladeş devletlerinin ahalisini Hindistan’a yerleşen Portekizlileri atmak için Osmanlı
teşkil edecek şekilde teşkilatlananlar haricinde yine birkaç kez Piri Reis ve Seydi Ali Reis gibi kaptanların
de Hindistan’da önemli bir grubu meydana getiren kontrolünde Hindistan’daki Portekizlilere sefer düzen-
kitleler, tamamen bu Türk faaliyetlerinin bir neticesi lemiştir. Hindistan’da Müslüman bir sultan olmadı-
olarak ortaya çıkmışlardır. II. Abdülhamid’in siyaseti ğından hutbeler Osmanlı Sultanı adına okunuyordu.
Hindistan Müslümanlarını heyecanlandırmış ilk et- İtalyanların Trablusgarp’a saldırması şok etkisi yap-
kisini de 1906’da Akabe meselesinde göstermiştir. mıştır. Osmanlı’ya yardım için genç ve yeni gruplar
Bunun üzerine Hinduların İslâm düşmanlığını sokağa oluşmuştur. Hindistan Müslümanları olayları çözmesi
dökmelerine fırsat veren İngiltere’nin, ayrıca Hindis- için İngiltere ye müracaat etmiş, İngilizlerin umursa-
tan Müslümanlarını parçalamaya yönelik bir politika maz tavrı ve hatta İtalyanlara yardımcı olma durum-
geliştirmesi, Hindu ve İngilizler arasında kaldıklarını ları, Hindistan’daki İngiliz Nüfuzunu oldukça kırmıştı.
anlayan İslamların teşkilatlanmasına zemin hazırladı. Hindistan Müslümanları, son Müslüman devlet için
Ama Hindistan Müslümanları aynı zamanda manen elinden geldiğince çırpınıyor ve ciddi miktarda yardım
bağlı bulundukları Osmanlı Devleti ile madden bağlı topluyordu. Ayrıca İngilizlere karşı olan hareketinde
oldukları İngiltere arasında da kaldıklarını gördüler. Sir Hindularla yardımlaşma durumu da oluyordu. Trab-
Theodore Morrison, Hindistan Müslümanlarının bütün lusgarp Savaşı’nda yenilerek zayıf düşen Osmanlı,
Müslüman milletlere ilgi duyduklarını belirttikten son- Balkan Savaşlarıyla iyice kötü duruma düştü. Bir ara
ra, “Fakat bu duygu Türklere karşı özel bir boyut ka- Edirne’yi bile kaybeden Devlet, Balkan devletlerinin
zanmaktadır. Çünkü Türkiye en büyük İslâm ülkesidir. aralarında dalaşmalarını fırsat bilerek Edirne ve civa-
Yegâne müstakil İslâm devletidir. Tarih boyunca İslâm rını geri aldı. Savaş, Hindistan’da çok yakından takip
âleminin başı ve kılıcı olmuştur.” demektedir. Prof. Dr. edildi. İlk defa, farklı düşüncedeki Ulema aynı çizgi-
S. Anwarul Haquc Haqqi, “Türkiye’nin Hint halkının de birleşti ve Osmanlı için yardım toplamaya başladı.
gözünde değer ve sevgi yüklü özel bir yeri vardır ve Öyle ki, bütün dünyadan toplanan yardımların yarısı
bu özellikle Hindistan’daki Türk yönetiminin etkisi ve Hindistan’dan gelmişti. Balkan Savaşları sırasında
bıraktığı mirastan ileri geliyordu”, Mustafa Kemal de yaralıları tedavi için gelen Hindistan Kızılay’ına ait 24
26 Şubat 1921’de Philadelphia-Public Ledger muha- kişilik ekibin tedavi ile birlikte elde ettiği en önemli so-
O dönemde Myanmar’ın adı Birmanya (Burma) Yardımlar gelmekle birlikte, Hint Müslümanları
idi. Birmanya’daki Müslümanlar topladıkları yardımla- Hilal-i Ahmer’in Hristiyanlar tarafından yönetildiğine
rı konsolosluk, Osmanlı Bankası ve Avrupa bankaları dair çıkan dedikodular üzerine Osmanlı Hariciye Ne-
aracılığıyla Türkiye’ye gönderdiler. Örneğin, İbrahim zaretine, Balkan Savaşı şehit ve yaralı ailelerine kul-
Ali Molla ve Abdurrahman efendiler topladıkları 800 lanılmak üzere Rampur ahalisinin topladığı paraların
İngiliz lirasını Rangoon’daki fahri Osmanlı şehben- telgrafla takdim edildiğini, karşılığında makbuzunun
derliğine teslim etmişlerdi. Yine savaş yardımı olarak gönderilmesini ve çıkan bu şayianın doğruluğunu so-
Bombay’daki Müslümanlar da 712 İngiliz lirası Rawalpindi şehri22 Hilal-i Ahmer Cemiyeti kâtibi
toplamışlardır. Eşrafdan Abdulaziz Han namına 100 Mirza Katipeldin imzasıyla gönderilen mektuba göre;
adet İngiliz lirası, Abdulhamit namına 71 adet İngiliz Balkan Harbinde şehit ve yaralı olanların ailelerine
lirası, acizleri namına 520 adet İngiliz lirası, bundan yardım olmak üzere gönderilen yekûn 2.500 ruppeyi
başka Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne kalanı gönderilmiştir. (Hint parası) yani 167 İngiliz lirası 17 Aralık 1912 tari-
12 Mart 1912 tarihinde 100 adet İngiliz lirası, 22 Mart hinde 2604,2605, 2606, 2607, 2608 sayılı havalelerle
1912 tarihinde de 200 adet İngiliz lirası irsal edilmiştir. Osmanlı Bankası’na gönderilmiştir. 333 İngiliz lirası,
Karşılığında makbuzları istenmiştir. 14 6 şiling, 8 pens 11 Aralık 1912 tarihinde 500 ruppenin
karşılığı olan 33 İngiliz lirası 6 şiling, 8 pens Lahor’da
ERDEM KARACA*
O
smanlı’nın son dönemlerinde karşılaştığı en Balkan meselesi, dört Balkan devletinin sınır-
önemli sıkıntılardan bir tanesi Rumeli mese- larını aşan uluslararası bir mahiyet taşımaktaydı.
lesi olmuştur. Bölgenin bir çatışma alanına Kendisini Slavların hamisi gören ve Balkanları ken-
dönmesini istemeyen İttihat ve Terakki birçok uygu- di kontrolü altına almaya çalışan bir Rusya, Balkan
lamayı hayata geçirmiştir. Arnavutlara yönelik verilen yarımadasının batı bölgesini kendi egemenliği al-
tavizlerle birlikte, Kiliseler ve Mektepler Kanunu ile tına almayı amaçlayan bir Avusturya-Macaristan,
devlet içerisinde bulunan anasırın eşitliğini ve birlik- Adriyatik’in doğu kıyısını kontrolü altına almayı düşü-
teliğini sağlamak için Bulgarlara ve Rumlara eşit bir nen bir İtalya Osmanlı Rumelisi için ciddi birer tehdit
statü sağlamaya çalışmış, bu sayede anlaşmazlıkları oluşturmaktaydılar. İngiltere ve Fransa’nın Akdeniz
ortadan kaldırılarak Makedonya’da, asayiş ve gü- hâkimiyetlerini zedeleyecek her türlü girişimi yakın-
venliğin sağlanacağı düşünülmüştür. Kanunla birlikte dan takip ettikleri süreçte, Almanya ise hem Osmanlı
Sırplar ve Bulgarlar arasındaki anlaşmazlıklar devlet Devleti ile 1878 Berlin Antlaşması ile kurmuş olduğu
tarafından hızla çözülünce, toplulukların birbirlerine yakın münasebet hem de Avusturya-Macaristan ile
karşı olan düşmanlıkları zamanla Osmanlı Devleti’ne olan yakınlığı dolayısıyla Balkan coğrafyasına ayrı
yönelmiştir (Uğraş 2008: 25-26). Milliyetçilik akımı- bir önem vermekteydi (Tuncer 2010: 141-143). İç
nın son derece etkili olduğu, adeta bir saplantı haline ve dış dengelerin Osmanlı Rumelisi’nde sağlanma-
geldiği bir dönemde, halkın temel beklentilerinin kar- sı neredeyse imkânsızdı. Balkan milletlerine yönelik
şılanması ve huzur ortamının olabildiği ölçüde sağ- gerçekleştirilecek her reform, bu milletleri daha fazla
lanması ne yazık ki Osmanlı Devleti’ne menfi yönde bağımsız olma noktasına getireceği gibi, dış güçler-
etki etmiştir. den herhangi biriyle kuracağınız siyasi, askeri, ticari
Bulgarlar, 1911 ve 1912 yıllarında Osmanlı işbirliği ise bir diğer dış gücü karşınıza almanıza yol
Devleti’ne karşı Sırplar ve Yunanlılarla ittifak antlaş- açacaktır. Dolayısıyla herhangi bir çatışmaya mey-
maları yaparak, politik ve askeri işbirliği sağlamış- dan vermemek için öncelikle siyasi istikrara ardından
lardır. Son olarak Karadağ’ın da söz konusu ittifaka da sağlam bir askeri güce ihtiyaç bulunmaktaydı.
dâhil olmasıyla Balkan müttefikleri artık ulusal birlik- Osmanlı’ya bakıldığında siyasi istikrar kaybolmuş,
lerini tamamlama süreci için savaşmaya hazır hale ordu ise hem siyasete fazla bulaşmış hem de koordi-
gelmişlerdir (Hall 2003: 16-17). nasyon ve disiplinden mahrum bir hale gelmiştir.
NİHAT BOYDAŞ
R
umeli kelimesinin etimolojisini araştıracak nuşmaya. Yanı başımızdan Gavur Arkı’nın gürül-
değilim, hem bu mesele –dilci olmadığım gürül akan sularına bakar derinden bir of çekerdi.
için- benim ilgi ve bilgi alanımın dışında.
-Yavru bu gözler neler gördü neler? Balkan sa-
Ben “saf meşreb, sadedil –safi- derûn” bir üslupla
vaşlarında tabur imamı olduğundan başlar ve de-
onun hayalimdeki izlerini takip etmeye çalışacağım.
vam ederdi.
Hatırladığıma göre ilk izler sisli, silik, biraz masa-
lımsı, dahası çocukluk hatıralarımla sarmaş dolaş -Yavru işte şu arktan boz bulanık akan su gibi
bir şekildedir. Bize savuş-çalış diye emirler vererek kan aktığını aha şu gözlerimle gördüm. Allah o
dini bilgiler öğreten kocamış Mevlüt Hoca’yı ya da günleri bir daha kimseye göstermesin’ der ağzın-
Mevlüt Dede’yi ve onun Urumeli hatıralarını unut- dan, burnundan, gözlerinden akan yaşları, salyala-
mak, hatırlamamak mümkün mü? 1940’lı yılların rı elinin tersiyle silmeye çalışırdı. Eğer tütün varsa
sonları, 1950’li yılların başlarında Mevlüt Dede ile Dede’nin neş’esi, keyfi yerinde demekti. Aşka gelir
mal gütmeye giderdik. Dede, bana kalırsa hem Şol Cennet’in Irmakları adlı ilahiyi okur ya da Hz.
hocam hem de arkadaşımdı. Köy halkının söyle- Ali cenklerini anlatırdı.
diklerine bakılırsa Dede 100 yaşını çoktan geçmiş-
ti ve ben 6-7 yaşlarında yumuşcul bir çocuktum, Ali gitti Kayzer-i Rum üstüne
dediğim gibi biz arkadaştık! Böyle bir arkadaşlık Cümlesini dine da’vet kastına.
köy yerinde az rastlanan bir şeydi, Mevlüt Dede
Ben-i İsrail kelimesini o günlerde diline dolamıştı Dedik ya, bizim üslubumuz saf meşreb, sade-
ve sürekli ağlardı. Ben-i İsrail devlet kurmuş, bu dil, saf-derun olacak, akademik labirentlere, çık-
olay da kıyametin yaklaştığının işaretiymiş. Hoca maz sokaklara girmeyecek! Akademik labirentlere,
işte buna ağlarmış! Tabii o günlerde Hoca’nın bu çıkmaz sokaklara dalarsak, yazmamız çizmemiz
anlattıklarına henüz aklım yetmiyordu. Yaramazın zorlaşır. Gelin samimi olalım, kendimiz olalım ve
Oğlu’nun Büyük Bahçe denilen tarlasında Dede böyle üretelim. Boşuna mı diyorlar, üniversiteler
gibi kocamış bir ahlat ağacının gölgesine bağdaş bilimi, doktorlar sağlığımızı, hukukçular adaleti kir-
kurup oturur, arada bir ahlat ağacına takılır, laf atar, letiyorlar! Bu söz bugünler için biçilmiş kaftan, aha
yarenlik ederdi. size pişti! Akademisyenler, hukukçular, tıpçılar, ba-
-Ee mübarek ahlat ağacı! Sen beni bilirsin ben şınızı avuçlarınıza alın ve limon gibi sıkın. İşlerini-
seni! Meyveleri er yetesice, gölgesi bol olasıca, zin adı ne? Savunun kendinizi!
söyle bakalım nasılsın arkadaş? der, başlardı ko-
Mevlüt Dede’nin Binnaz Karı (bu kelime Garı
Ezgili, üzgülü güz gülü yar yar Gör zahidi kim sahib-i irşad olayım der
Yar yalınayak güz günü yar yar Dün medreseye geldi, bugün üstad olayım der
Yar nalını yok kış günü yar yar Yadlar ve Tatlar, Dersaadet’e Han’a kala gelir
Ankara’nın yollarında Ya vezaret ya sadaret uma gelir
Muhacirin çadırları
Muhacire şart mıdır da Efendim yıllar akıp geçti ve Ulu Tanrım nasip ve
Yaratanın sabırları müyesser etti. Belgrad (Beyaz Şehir) kalesinden,
Nakarat “kişver-i kâfirden iman ehline” akıp giden Tuna’yı
seyrediyorum. Âşık Çelebi (1519-1571)’nin muhte-
Bilen bilir ve belki de itiraz edecek olur. Türkü- şem Tuna şiirini hatırlamamak mümkün mü? Aca-
nün hece vezninde tutarsızlıklar var. Melodi devre- ba Necip Fazıl (1904-1983) üstadımızın Sakarya
ye girince derlemeci bu eksiklikleri çözebilir. Belli ki şiiri nereden etkilenmiş olabilir? Tevarüd, intihal
türkümüz Rumeli’nden hicret eden muhacirlere ait. kelimelerini yan-yana, alt-alta, üst-üste koyarak
Neden olmasın hem çalıp çığıranlar da muhacirdi. yeni bir edebiyat duvarı mı örsek? Otobüsün al-
nında hala Kule Kapı yazılı ve ben Rumeli türküsü
Yarenlik (Divertimento)
tutturmuşum,
Rahmetli Topal Gümüş Emmim Kavak denilen
muhacir köyüne düğün çalmaya gitmiş. Topal de- Çıkayım gideyin Urum eline
meme bakmayın ha! Her tıkırtıya tokmak, çubuk Arz-u hal vereyim Mehmet Beylerbeyine
sallayan usta bir davulcu... Davulunun kasnağı- Kimleri sarayım yar senin yerine
nı kısa bacağının üstüne koydu mu bırakın insa- Gizli gizli sevdalarımız aşikâr oldu
nı, kurdu kuşu oynatır! Topal Emmim oğlan evine Bize bu ayrılık Mehmet Mevla’dan oldu.
oturmuş, gündüz davul çalar, gece altmışaltı oynar.
Gel keyfim gel! Bir gün muhacirin biriyle altmışaltı Osmanlıyız ya, düzgün, dölek durmayanları hi-
oynamaya tutuşmuşlar bir tavuğuna. Yenilmiş. İki zaya sokmak gibi cihanşümul bir mefkûremiz var-
tavuğuna oyunu sürmüş. Topal Emmim bu ya! Bı- dı. Evvel Allah o mefkûremizden bıkmadık. Şimdi-
Şaban Ağa Rumeli’den hicret edip Anadolu’nun Jacop Burkhart (1818-1897) ünlü eserinde,
ekeneği kıt bir kasabasına yerleşmiş. Bir evlek Yunan yalanlarının aşikâr örneği Yunan mitolojisi-
tarla vermişler. Tarlanın taşını ayıklamış, ikilemiş, nin baştan sona encest (fücur) olduğunu söylemi-
üçlemiş, ekmiş, biçmiş fakat bir çift öküz bile bağ- yor mu? Lord Byron bunu da mı duymadı dersi-
layamamış kapısına. Nihayet kocamış, yatağa niz? Byron’un Yunan isyanını teşvik eden Chillon
düşmüş. Kızanlar helalleşmek için başına toplan- Mahkûmları adlı sonesini okuduğum zaman, başı-
mışlar. mı limon gibi avuçlarıma alıp düşündüm. Ne yalan
söyleyeyim şiir güzel ancak,
-Abe Şaban Ağa (h)er Müslüman vaciptir, söyli-
yesen bir eşhedü! Şaban Ağa bir gözünü güçlükle Dikkat! Şiirden dışarı sarkmak tehlikeli ve ya-
aralayarak saktır!
ÜLKÜ GÜRSOY*
İ
kinci Meşrutiyet dönemi yıllarında peş peşe ya- vardır. Balkan Savaşı’na girişimiz doğru bir karar de-
şanan Trablusgarp, Balkan, Dünya Savaşları ğildir: “... Bu zaman Osmanlı tarihinde hikâyesi gözü
ve Milli Mücadele hareketleri Osmanlı Devleti’ni yaşlı yazılacak bir devir, karanlık bir fetret zamanıdır.
siyasi, askeri, ekonomik yönden etkilediği gibi edebi- Meşum Balkan Muharebesi’ne devletimiz kuvvetiyle
yata da önemli yansımalarda bulunmuştur. Bunların değil zaafıyla atılmıştı. O zaman yabancı gazetelerin
bir kısmı şiir, hikâye, roman olarak yayımlanmıştır: Avrupa’dan sürülüşümüzü sevinçli tasvirlerle göste-
“Abdülhak Hamid’in İlham-ı Vatan, Faik Ali’nin Elhan-ı ren yazılarını okur ve resimlerine bakarken avuçları-
Vatan, Nigar Hanım’ın Elhan-ı Vatan, Ali Ekrem’in Or- mız ihtiyarsızca alnımıza kapanır, yüreğimizden saklı
dunun Defteri, Ana Vatan, Kaside-i Askeriye, Mehmet bir yaranın kanları sızardı. Baktığımız çehrelerden
Ali Tevfik’in Turanlı’nın Defteri, Mehmet Emin’in Or- çabucak kaçıp ayrılan nazarlarımız daima içerimize
dunun Destanı, Zafer Yolunda, Halit Fahri’nin Cenk çevrilip bağrımızdaki derin yarayı yakından görmek,
Duyguları adını taşıyan kitapları bu gibi vatan ve kah- onun kanlarına boyanmak isterdi...” (Harp Mecmuası,
ramanlık şiirlerini ihtiva eder.” (Okay, 2005 s.189). S.1, s.6).
Balkan Savaşı’ndan sonra savaş yıllarının getirdiği
psikolojinin edebiyata yansımasını dönemin dergile- Balkan Savaşı hezimetinden sonra ordumuzun
rinden takip etmek mümkündür. Bu dergiler arasın- yine şanlı tarihimizde olduğu gibi zaferler kazanma-
da Türk Yurdu, Halka Doğru, Rübab, Genç Kalemler, sı, dergilerde yer alan çeşitli yazılar, edebî eserler ve
Yeni Mecmua, Büyük Duygu’yu sayabiliriz. Çeşitli resimlerle ebedileştirilir. Bu ebedileştirmenin bir diğer
yazılarda Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve amacı da düşmanlarımıza verilmek istenen mesajdır:
Millî Mücadele yıllarında ülkenin yaşadığı sıkıntılı ve “.... Ve her şeyi en bitaraf bir beyinle muhakeme eden
üzüntülü günler, o dönem aydınlarının fikir akımlarını “yarın” bu sahifelere bakarak Avrupa’yı kırmızıya bo-
tekrar gözden geçirmesini ve değerlendirmesini sağ- yayan bu cihan cenginden Türkiye’nin mevkiini tayin
lar. Bu yazıların ana fikrini, “Osmanlıcılık”, “İslamcılık”, edecek ve bununla onun hakkında kati ilamı verecek:
“Batıcılık”ın ülkede yaptığı tahribat karşısında düşma- Türkiye ölmeyecek; yaşayacak ve büyüyecek.” (Harp
na karşı “Türkçülük” akımı etrafında birleşmenin tek Mecmuası,1331, S.1, s.6).
çare olduğu oluşturur.
1913-1914 yıllarında yayımlanan ve vatanını, mil-
Edebiyat dergilerinde yer alan teorik yazılarda sa- letini seven nesiller yetiştirmeyi kendisine gaye edi-
vaşın, siyasi, iktisadi, askeri boyutundan farklı olarak, nen Halka Doğru dergisi, Balkan Savaşı’nda ülkede
Türk edebiyatında “savaş edebiyatı” konusunun ayrı yaşanan hezimetin; Türk ordusunu, tarihin şanlı gün-
başlık hâlinde tartışıldığını ve diğer ülkelerin edebiya- lerinden alacağı güçle, hiçbir şekilde yıldıramayaca-
tındaki durumla mukayese edildiğini görüyoruz. ğını dile getirir: ‘İlk Padişahımız’ adlı yazıda Osman
Türk edebiyatında “savaş edebiyatı”na yönelik ya- Gazi’nin yaşadığı dönem hakkında bilgi verilmektedir.
zıların ve eserlerin yazılmasında Balkan Savaşı ye- Osmanlı Devleti kurulmadan önce ‘Osmanlı’ unvanı-
nilgisi önemli rol oynar. Balkan Savaşı yenilgisinden nın kullanılmadığı sadece ‘Türk’ denildiği belirtilmek-
sonra yazılan çeşitli yazılarda, edebiyatımızda bu tür tedir. Balkan Harbi’nin sonucunun Türkleri yıldırma-
konulara niçin yeterince yer bulmadığı hususu çeşitli yarak daha büyük bir azim ve iradeyle savaşma gücü
yazarlar tarafından dile getirilir ve hatta bazı dergilerin vereceği vurgulanmaktadır. Çünkü Türklerin şanlı
de yayımlanma sebebini oluşturur. bir tarihi vardır. Bu şanlı tarihte her zaman için Türk
gençlerine vatanlarını savunma azmini ve şuurunu
Balkan Savaşı’ndan sonra 1331 (1913) yılında
verecektir. Osman Gazi’nin Osmanlı Devleti’ni kur-
çıkmaya başlayan “Harp Mecmuası”nın çıkış neden-
leri arasında Avrupa’nın bize karşı kullandığı silahla ması ise bu şanlı sayfalardan biridir (Gürsoy, 1999,
ona çok daha güçlü bir şekilde cevap verme amacı s. 191-192).
SEYFETTİN SAĞLAM
S
tephane Lauzanne, ne yazık ki Türkiye’de raktığı boşluk hala durmaktadır. Batı’nın yarattığı
iyice bilinmeyen bir gazetecidir. Türklere devletler parçalanmış, Soğuk Savaş’ın bitiminden
objektif bir şekilde bağlılığı hayranlığı ve sonra, Balkan devletleri gözlerini Türkiye’ye dik-
dostluğu Pierre Loti’den kat kat fazladır. Kendisi mişlerdir. İstanbul onlar için cazibe merkezidir.
tarafından 1913 yılında yazılmış ve Paris’te basıl-
Bütün Balkanların ihtiyacı İstanbul’dan giden
mış olan eserin Türkçeye tam metin olarak çevril-
mallardan karşılanmaktadır. Osmanlı döneminde
mesi, birçok bilinmeyen gerçeklerin daha öğrenil-
olduğu gibi Balkanların ekonomisi, yine İstanbul’a
mesine imkân verecektir.1
ve Türkiye’ye dönmüştür.
Seyahatname türünde bazı eserler vardır ki;
Batılı seyyahların On dokuzuncu yüzyıl başla-
belli bir olay sonucu kaleme alınmışlardır. Bu
rında söyledikleri gibi Galata köprüsü, Balkanlar-
eserlerdeki amaç ortaya çıkan bir olayı veya olay-
dan, Asya’dan, Arap ülkelerinden gelenlerin gelip
ları anlatmaktır.
geçtikleri yol olmuştur.
Şimdi kendisinden söz edeceğimiz Fransız
Bizler nedense, tarihimizin şanlı sayfalarını
gazeteci Stephane Lauzanne’nin kitabı da bu tür
ele alırken, kötü günlerimizi hatırlamamak için
bir eserdir. Lauzanne, Balkan Savaşı’nı anlatmak
özel gayret sarf ederiz. Balkan bozgunu gibi kötü
ve bu savaşla ilgili röportajlar yapmak amacıyla
günleri unutmak isteriz. Osmanlı Devleti’nin baş-
ülkemize gelmiştir. Böylece görevini yaparken bir
langıcından Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu II.
yandan da Balkan Savaşı’nı daha yakından gör-
Selim’e kadar olan padişahları ezbere sayabildi-
me fırsatını elde etmiştir. Onun kırk gün süren bu
ğimiz halde, duraklama ve gerileme döneminin
tefrikaları, daha sonra Balkan Savaşı konusunda
padişahlarından, ancak birkaçının adını sayabili-
yazılan kitaplara kaynak olmuştur.
riz. Onlar da IV. Murat, Sultan II. Mahmut ve II.
Osmanlı Devleti ve Babıali’de yayım yapan Abdülhamit gibi tarihte iz bırakanlardır.
gazeteler cepheye gözlemci ve gazeteciler yolla-
Unutmak istediğimiz bozgun ve yenilgiler
mışlar, ama hiç biri Balkan bozgununu olduğu gibi
bazı yanlışlıklarımızın sonucudur veya artık dev-
anlatamamışlardır. Ya gerçekleri görememişler;
ran o eski devran değildir, ibre Batı’nın lehine
ya da yazmaktan çekinmişlerdir.
dönmüştür.
Bu bozgunun ardından yüz yıllık bir süre geç-
Batılı ülkeler Balkan Savaşı’nda özellikle
miştir, ama Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda bı-
Fransa Türklere karşı Balkan ülkelerini destek-
Tefrika halinde yayımlanan yazıları aydınla- Rusya onlara yapacakları bir savaşta destek
rın o kadar dikkatini çekmiştir ki, 1913 yılında bu vereceğini ve aralarında çıkacak anlaşmazlıklar-
notlar kitap haline getirilmiştir. Kısa bir süre son- da adil bir hakem görevi göreceğini bildirince, du-
ra Türkçeye çevrilen kitap “Hastanın Başucunda rum değişti.
Kırk Gün” adı altında yayımlanmıştır. Osmanlıca Osmanlı Devleti 3 Temmuz 1910’da ünlü
yayımlanan kitap aradan yetmiş yıldan fazla za- kiliseler ve mezhepler kanunu çıkararak
man geçtikten sonra, Latin harfleriyle basılmıştır. Makedonya’daki Bulgar, Sırp, Yunan azınlıkları
Fakat kitabın reklamı olmadığı için yeterli ilgiyi arasındaki anlaşmazlıkları halletti. Artık bu toplu-
görmemiştir. luklar birbirleriyle değil Osmanlı Devleti’yle uğra-
şabilirlerdi.
Stephan Lauzanne’nin yazdıklarını daha iyi
anlayabilmek için Balkan Savaşı’nı iyi bilmek ge- Selanik’te Alatini Köşkü’nde sürgün hayatı
rekmektedir. Bu bozgun sonucu Avrupa’nın ve yaşayan Sultan II. Abdülhamit’e Balkanlardaki
dünyanın haritası değişmiştir, Bu günkü Balkan anlaşmazlıkların halledildiği, Yunanlılar, Bulgarlar
anlaşmazlıklarında bir ölçüde bu savaşın ve boz- ve Sırpların artık dost oldukları bildirilince, Otuz
gunun etkileri sürmektedir. Balkanlar çok fazla üç yıl tahtta kalan kurt padişah: “Eyvah Balkanlar
bölünmüştür ve bu bölünmüşlük yeni anlaşmaz- elden gitti” diyecektir.
lıkların sebebi olmuştur.
Bu sırada Osmanlı Devleti bir hata daha yap-
Beş yüz yıldır Batılılar Osmanlı Devleti’ni Av- tı. Rusya’nın Balkanlarda çıkacak karışıklıklarda
rupa topraklarından uzaklaştırmak istiyorlardı. tarafsız kalacağını bildirmesi üzerine Balkanlarda
Fakat bunda bir türlü başarılı olamıyorlardı. Os- bulunan yüz yirmi tabur askerini terhis etti. Böyle-
B
ilindiği gibi, Osmanlı Devleti’nin iç politik ha- 18 korvet, 1 denizaltı, 6 yardımcı kruvazör ve gam-
yatında büyük bunalımlarla uğraşmak zorun- bottan oluşuyordu. Balkan Harbi’nin başladığı sırada
da kalması, Trablusgarp Harbi’ne girmesiyle Yunanistan, İngiltere’den dört, Almanya’dan iki yeni
askerî ve malî yönlerden zor duruma düşmesi ve bu muhrip almıştır. Böylece Osmanlı Donanması’nın 8
savaşın Avrupa güçler dengesinde meydana getirdiği muhribine karşılık Yunan Donanması 14 yeni muhribe
gelişmeler, Rusya’nın öncülüğüyle Balkanlarda birlik kavuşmuştur. Zırhlı savaş gemileri her iki donanmada
kurma işinin uygulama alanına konulmasına neden da dörder taneydi. Bununla birlikte saatte 22 mil sürat
olmuştur. Osmanlı deniz gücünün Ege ve Akdeniz’de yapabilen Averoff zırhlısı, hızları 16 mili aşmayan Os-
İtalya deniz gücü karşısında büyük kayıplara uğrama- manlı zırhlılarına kıyasla kesin bir üstünlük sağlamak-
sı ve âdeta Marmara Denizi’nden dışarıya çıkama- taydı. Ayrıca Osmanlı Donanması’nın silah, cephane,
ması, Balkan devletlerine aralarında ittifak yaparak teçhizat, personel, eğitim, harekât üssü, seferberlik
Osmanlı Devleti aleyhine harekete geçme cesareti- planı gibi pek çok konularda da yetersizlikleri söz ko-
ni vermiştir. İlk ittifak, 13 Mart 1912’de Sırbistan ile nusuydu2. Osmanlı Donanması’nın harp öncesinde
Bulgaristan arasında imzalanmıştır. Bunu 29 Mayıs bir harekât planı da bulunmamaktaydı. Donanma sa-
1912’de Bulgaristan-Yunanistan, 27 Eylül 1912’de vunma amaçlı harekâtlarda, Çanakkale Müstahkem
Karadağ-Bulgaristan ve 6 Ekim 1912’de de Karadağ- Mevki Komutanlığı’nın emrine, taarruz harekâtında
Sırbistan ittifakları takip etmiştir. Karadağ’ın 8 Ekim ise serbest bırakılmıştır. Özellikle Bahriye Nezareti,
1912’de Osmanlı Devleti’ne harp ilan etmesi ile de dönemin zor mali şartları içerisinde gerekli yatırımları
Balkan Harbi başlamıştır.1 yapamamış, donanma geniş bir deniz harekâtından
Balkan Harbi’nde Yunanistan’ın temel politika- daha çok savunma tedbirlerine yönelmek zorunda
sı Ege Denizi’ni hâkimiyeti altına almak, Osmanlı kalmıştır3.
Devleti’nin ikmal yollarını kapatmak ve dolayısı ile Yunanlıların Osmanlı Devleti’ne harp ilan ettiği ta-
Ege adalarını işgal etmektir. Yunan Donanması’nın rih olan 1912 yılının 18 Ekim sabahında donanmayı
boğaz üzerinde egemenlik kurma çabası özellikle teftiş eden Yunan Kralını bir darbeyle deviren Elef-
adalarda üstünlük kurma ve adaları ele geçirme stra- teros Venizelos, Albay Pavlo Konduriotis’i Tuğamiral
tejisine dayanmaktadır. Bu kapsamda Yunanistan ön- rütbesine terfi ettirmiştir. Öğleden sonra da Averoff
celikle boğaza yakın adalardan başlamak üzere Ege sancak gemisiyle, 3 zırhlı (Hyrdra, Psara, Spetsai) ve
Denizi’ndeki adaları işgal etme yoluna gitmiştir. Albay 2 muhrip Faleron’dan hareket etmişler ve diğer muh-
Bratsanos komutasında boğazı gözetleme ve takip ripler de Andre Boğazı’nda ana kuvvete katılmışlar-
görevi alan Yunan filosu 4 muhrip, 2 torpidobot ve bir dır. Yunan Donanması’nın görevi Limni Adası’nı işgal
denizaltı gemisiyle Bozcaada’ya gelmiştir. Ancak böl- etmek ve Mondros Limanı’nı bir deniz üssü haline
genin kontrolünü tam olarak ele geçirme hedefinde getirerek Çanakkale Boğazı’nı kontrol altına almaktı.
olan Yunan Donanması sırası ile Limni, İmroz, Sema- İlgili tarihte öncesinde Rodos’a bağlı bir sancak po-
direk, Midilli, Sakız Adaları’nın işgali için kara ordusu zisyonunda olan Limni Adası, Rodos’un Trablusgarp
ile işbirliğine başlamıştır. Harbi’nde İtalya tarafından işgal edilmesi üzerine Ça-
Balkan Harbi öncesinde Osmanlı ve Yunan do- nakkale muhasebeciliğine bağlanmış bulunuyordu4.
nanmaları dış görünüş itibariyle birbirlerine denk gibi Yunanlılar, Çanakkale Boğazı dışında bir karakol
görünüyorlardı. Osmanlı Donanması’nda 4 eski zırhlı, hattı oluşturarak Osmanlı Donanması’nın boğazdan
2 yeni kruvazör, 2 torpido kruvazörü, 8 muhrip, 12 tor- çıkışını engelleyeceklerini düşünmüşlerdir. Donanma
pidobot vardı. Yunan Donanması ise biri yeni Averoff 19 Ekim günü saat 14.00’de Limni Adası’nın merke-
zırhlısı olmak üzere 4 zırhlı, 8 muhrip, 5 torpidobot, zi olan Kastro önlerine gelmiştir. Limni mutasarrıfını
(http://www.denizmuzeleri.tsk.tr/idmk/sayfalar2.asp?KID=727&SID=269&sahife=3)
GIYASETTİN AYTAŞ*
İ
nsanlık tarihi boyunca, insanı ve toplumu Balkanlarda yapılan savaşlar ve bu savaşlar
derinden etkileyen olayların başında gelen sonucunda elde edilen kahramanlıklar saymakla
savaşlar, toplumsal ve bireysel trajedinin her bitmez. Bu gelişmeleri, doğrudan veya dolaylı ola-
türlüsünün yaşanmasına neden olduğu gibi, uzun rak konu edinen romanların önemli bir kısmı, sa-
yıllar belleklerde derin izler bırakarak gelecek ne- vaşların insanların hayatlarını nasıl değiştirdiğini,
silleri de etkiler. değişen hayatların insanda ne gibi etkiler bıraktığını
Balkanlar, stratejik bakımından oldukça önem- ele almaktadır. Bir taraftan bu savaşta yer alan ve
li bir coğrafi bölgedir. Beş asır boyunca Türk kendisinden bir daha haber alınamayan askerlerin
hâkimiyetinde kalan Balkan coğrafyasında yaşanan geride bıraktığı yakınlarının çektiği acılar, diğer ta-
karışıklık ve kargaşaların hiçbiri “Balkan Faciası” raftan bu savaşın ortasında kalan ailelerin yaşadık-
olarak tarihe geçen dönem kadar etkili olmamıştır. ları acılar…
Balkan Savaşları sonunda değişen siyasal şartlar, Balkanlar ve Balkan Savaşlarını
yeni oluşumları ve olguları da beraberinde getirmiş- Ele Alan Romanlardan Bazıları
tir. Bu bölgede bağımsızlıklarını ilan eden devletler,
Balkan savaşları birçok sanat eserine konu ol-
kendi egemenlikleri altında kalan Müslüman Türk
muş, bu önemli tarihsel dönem özellikle romanlara
nüfusuna karşı büyük bir kıyım ve asimilasyon ha-
da yansımıştır. Balkan Savaşlarını ele alan roman-
reketine girişmişlerdir.
ların önemli bir kısmının, savaşı ana konu olarak
Balkanlarda ortaya çıkan ayaklanmaların önemli ele almanın yanında, savaşın getirdiği sonuçlarla
bir kısmı, Osmanlı’ya karşı tarihsel kinleri olan dev- birlikte, daha sonraki dönemlere de atıfta bulun-
letlerin kışkırtmaları sonucunda gerçekleşmiştir. muşlardır. Balkan Savaşlarının getirdiği yıkımı ana
Özellikle Rusların Panislavist zihniyetinin etkin oldu- konu olarak ele alan romanların başında Sevinç
ğu bu hareketler, önemli kıyım ve yıkımlara sebep Çokum’un kaleme aldığı Bizim Diyar1, romanı gel-
olur. Bu anlayışın temeli Türk ırkına karşı duyulan mektedir. Roman, gerek olay örgüsü gerekse üslup
derin nefrete dayanmaktadır. bakımından son derece güzel ve akıcı bir anlatıma
Balkan Savaşı sonucunda işgal edilen yurt- sahiptir. Yaklaşık 20 yıllık bir tarihsel dönem ele alın-
larını terk etmek zorunda kalan Türkler, daha çok mış ve kalabalık bir şahıs kadrosu da esere ayrı bir
İstanbul’a göçerler. Bu göç, hem göçenler hem de renk katmıştır. Romanda yer alan dramatik sahneler
İstanbul’da meydana getirdiği sosyal yapı dengesiz- biraz iç burksa da bunların romanın göndermeleri
liği açısından büyük sorunları da beraberinde getirir. açısından etkili olduğunu söylemeliyiz.
Bu dönemi konu edinen romanların önemli bir kıs- Çokum, “Bizim Diyar”ın nasıl yabancılaştığını
mı, bu coğrafyanın çıkmazlarını sorgular. şöyle dile getirtmektedir:
B
alkan devletlerinin Osmanlı Devleti’ne kar- yaşamaktaydı. Ortaçağ döneminde Türk ve Bulgarlar
şı ittifak kurması ve Osmanlı’ya karşı sa- bölgeye yerleşmişler daha sonra Dobruca üzerinde
vaş açarak kısa sürede zafer kazanması, birçok mücadele yaşanmıştı. Osmanlı döneminde
Romanya’yı da etkileyen yeni bir doğu problemi or- Türk-Tatar gruplar da Dobruca bölgesine yerleşmiş
taya çıkarmıştır. Osmanlı Devleti’nin Birinci Balkan bu nedenle Dobruca üzerinde Romenler, Bulgar-
Savaşı’nı kaybetmesiyle birlikte hızlı bir çöküş döne- lar ve Türk-Tatarlar hak iddia eder duruma gelmişti.
mine girmesi, Bulgaristan’ın topraklarını büyük ölçüde 1878 Berlin Antlaşması’nın olduğu dönemde Bulgar-
genişletmesi ve büyük devletlerin Osmanlı Devleti’nin lar bağımsız bir devlet olarak dünya siyasetinde yer
dağılma sürecine destek vermesi, Romanya’nın dış almamasına rağmen, Rusya, güney Dobruca’nın
politikasında değişikliğe gitmesine neden olacaktır. Romanya’ya bırakılmasını engellemişti. Rusların bu-
Birinci Balkan Savaşı’na kadar olan dönemde ku- radaki amacı Bulgarların özerkliğini genişleterek ileriki
zeyde Avusturya-Macaristan ile Rusya, güneyde ise dönemde büyük bir Bulgar krallığının önünü açmak-
Osmanlı Devleti’nin baskısını üzerinde hisseden Ro- tı. Büyük Bulgaristan krallığı, Rusların İstanbul’u ele
manya, Osmanlı Devleti’nin Birinci Balkan Savaşı’nda geçirerek sıcak denizlere açılması için önemli bir yol
yenilgisi üzerine dış politikasında bir rahatlama hisse- olacaktı.2
decektir.
Bu nedenle 1902 yılında Rusya ile Bulgaristan
Balkan Savaşları Sırasında Güney arasında Güney Dobruca için gizli görüşmeler ya-
Dobruca Meselesi pılmış ve sonuçta 1909 yılanda bir gizli anlaşma ya-
1912 yılının sonbaharından itibaren Balkan bölge- pılmıştır. Bu anlaşmanın 4. maddesine göre Rusya,
sinde hareketlenmenin başlaması, Romen hükümeti Güney Dobruca’nın Bulgaristan’a verilmesi konusun-
tarafından dikkatlice izlenmiş ve gerekli tedbirler alın- da Bulgarları destekleme kararı almıştır.3 Rusya ile
maya başlanmıştı. Ayrıca Tuna’nın güneyinde bulunan Bulgaristan arasındaki bu gizli anlaşmadan haberdar
Romenlerin güvenliği de Romanya’yı ilgilendiren diğer olan Romanya krallığı gerekli tedbirleri almıştır. Buna
önemli bir konuydu. Balkanlardaki gelişmeler Roman- göre güney sınırındaki askeri birliklerini güçlendiren
ya halkı tarafından da yakından takip edilmekteydi. Romanya, Güney Dobruca’nın Bulgaristan’a geçmesi
Romanya kamuoyu, Balkanlarda oluşacak yeni düzen durumunda askeri saldırı için planlarını Rusya faktörü-
içerisinde Romanya Krallığı’nın çıkarlarının korunma- ne rağmen yapmıştır.4
sını aynı zamanda Dobruca sorununun bir çözüme Romanya’nın bağımsızlığını kazandığı 1878 Ber-
kavuşturulması gerektiğine inanmaktaydı. Romanya lin Antlaşması ile Güney Dobruca, Rusya’nın isteğiyle
sınırlarının güneyinde hatırı sayılır bir Romen vatan- özerk Bulgaristan prensliğinde bırakılmıştı. 1878 yılı
daşı Bulgar sınırları içerisinde yaşamaktaydı. Romen itibariyle bölgede çoğunluk Türk-Tatar topluluğundan
Devleti’ne ve halkına göre Dobruca’nın tamamının ait oluşmaktaydı. Fakat bölge çok geniş bir alanı kap-
olduğu Romanya Krallığı’na bağlanma vakti gelmişti.1 sadığı için yeni yerleşimler için oldukça elverişliydi.
Romanya’yı Balkan Savaşlarında ilgilendiren en Bu nedenle 1913 yılına gelinceye kadar olan süreç-
önemli konu, Güney Dobruca meselesi olmuştur. Bu te Bulgaristan, Dobruca bölgesine Makedonya ve
problemin temeli Romanya’nın bağımsızlığını ka- Trakya’dan getirdiği Bulgarları yerleştirerek bölgenin
zandığı 1878 Berlin Antlaşması’na dayanmaktadır. Bulgarlaşmasını sağlamaya yönelik faaliyet göster-
Berlin Antlaşması’nda Romanya, çok istediği halde miştir. Bu Bulgarlaştırma hareketi özellikle Romanya
Dobruca’nın güneyini topraklarına katamamıştır. Ro- sınırında yapılmıştır. Buna rağmen bölgedeki çoğun-
menlere göre Dobruca bölgesinde tarihinin en eski de- luğu hala Türk-Tatar nüfusu oluşturmaktaydı. 1912 yılı
virlerinden itibaren Romenlerin ataları olan Dacia’lar itibariyle Güney Dobruca’daki iki büyük bölgede top-
İSMET TÜRKMEN*
B
alkan Harpleri, Türk ve dün- kerin mekanizma ve tapa çevirme-
ya tarihinin önemli dönüm sini dahi bilmediğini” söylemişler
noktalarından biridir. Dün- ve savaştan kaçınılmasını ısrarla
ya siyasetini 19. yüzyılın başından belirtmişlerdir.
itibaren meşgul etmiş olan Balkan
Savaş öncesi Osmanlı yöne-
sorunu, 1878’den beri Berlin Antlaş-
ticileri, Rusya’nın Balkanlar’da bir
ması dâhilinde dönmeye başlamış-
savaş çıkmasına müsaade edil-
tır. Bu doğrultuda, II. Meşrutiyet’in
meyeceği şeklindeki vaadine ina-
ilanının gerçekleştiği dönemde,
narak, Rumeli’de bulunan yetişmiş
Avusturya’nın Bosna-Hersek’i ilha-
ve eğitimli olan 120 tabur askerî
kı, Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilân
terhis etmek veya izne göndermek
etmesi, Yunanistan’ın Girit’i ilhak te-
gibi inanılmaz bir hata ve gaflete
şebbüsü, Arnavutların ve Arapların
düşmüşlerdi2. Yine, savaş öncesi
isteklerinin şiddetlenmesi hadisesini,
Sırbistan’ın Almanya’dan aldığı top
İtalya’nın Trablusgarp’a saldırması
ve ağır silahların bizim toprakları-
izlemiştir. Osmanlı Devleti’nin İtalya
mızdan geçirilerek Sırbistan’a gö-
ile savaşa tutuşması ise Balkan dev-
türülmesine izin vermek suretiyle,
letlerinin, yani Bulgaristan, Sırbistan
kısa bir süre sonra bize karşı sa-
ve Yunanistan’ın, Makedonya’yı ele
vaşa girecek olan Sırp ordusunun
geçirmek hususundaki yeni çaba-
güçlenmesine imkân verilmişti.
larına zemin hazırlamış ve bu ça- Ellis Ashmead-Bartlett Ayrıca, düzenli savaş planlarımız
baların sonucunda, Balkan Savaşı
bile yoktu. Savaşta ordunun kul-
patlak vermiştir1.
lanacağı silah, cephane ve diğer
Balkan Harbi’ne Osmanlı Devleti’nin çok kötü teçhizat zamanında ilgili yerlere sevk edilememişti3.
şartlar altında girdiği tarihi bir hakikattir. Bu savaş sı- Bütün bu olumsuzlukların yanında; ordu subayları
rasında Balkan coğrafyasının farklı sahalarında mü- arasında siyaset ve particilik başlamış, İttihatçı olan
cadele vermek zorunda kalan Osmanlı ordusunun subaylar ile karşıtları arasında savaş öncesinden var
başarısızlığı, harekâtın sevk ve idaresi konusunda olan çekişme ileri bir safhaya çıkmıştır.4.
önemli derslerin alınmasında etkili olmuştur. Savaş
Balkan Savaşı’nda Osmanlı Orduları iki cephede
ilânı üzerine İstanbul’da yapılan toplantıda, birçok
dört Balkan devletinin ordularıyla savaş yapmıştır.
devlet adamı ve ordu kumandanı “Ordunun birçok
Bu cepheler “Doğu Cephesi” ve “Batı Cephesi”dir.
noksanı olduğunu askerin talim ve eğitimi ile teşkilat,
Doğu cephesinde Bulgarlarla, Batı cephesinde ise
teçhizat ve iaşenin yetersiz olduğunu, isyan ederler
öncelikle Sırplarla savaşılmıştır.
diye askerlere silahsız eğitim yaptırıldığını, birçok as-
SUZAN ÇATALOLUK
R
ahmetli dedemin hep yâd ettiği, bıkıp usan- Bir başka telgraf daha okuyalım:
madan anlattığı, bizim de hüzünlü bir masal
gibi dinlediğimiz o hatıralarda, buram bu-
“GELİBOLU’DA SÜLEYMAN PAŞA’DAN
ram vatan hasreti kokan o cümlelerinde hep Rumeli
vardı. MABEYN-İ HÜMÂYÛN BAŞKİTABETİNE,
BAŞVEKÂLETİNE, SERASKERLİĞİNE VE
Rumeli... Terk etmek zorunda kaldığımız vatan
toprakları... TOPHANE AMİRLİĞİNE,
“Konuya vakıf olan Selanik’teki Tali Komisyonu Yolculuk Selanik’ten başlıyor, Çanakkale Boğazı,
Başkanı Mösyö Henmot, Muhtelit Komisyona gönder- Marmara Denizi, İstanbul, Boğazı, Karadeniz üzerin-
diği bir mektupta bu halkın sefaletinden bahsetmiş ve den devam edip Samsun’da son buluyor.
çabuk bir şekilde Türkiye’ye nakledilmesi gerektiğini, Elbette genç Cumhuriyet iki yılı çok yoğun geçen
K
amuoyu, 20. yüzyılda özellikle siyasal rünümündedir. Bu harp döneminde yazılı, görsel ve
amaçların gerçekleştirilmesinde öncelikli bir sözlü olarak propaganda faaliyetleri yürütülmüştür.
yere sahip olmuş, hem ulusal hem de ulus- Fotoğraflarla Yapılan Propaganda
lararası siyasî gelişmeler ve bu gelişmelerin aktörleri,
kamuoyunu göz önünde bulundurmak zorunluluğunu Basın işletmeleri okuruna sunduğu yazı ve fotoğ-
duymuşlardır . Kamuoyuyla ilgili çok farklı tanımla-
1 raflar ile kendi politikası doğrultusunda kamuoyunu
malar yapıldıysa da2 genel olarak kamuoyu günlük bilgilendirmek ve oluşturmak üzere propaganda yap-
dilde “halkın kanaati” olarak tanımlanmakta ve bu maktadır. Bunu gerçekleştirirken olayların ve fotoğ-
anlamda kullanılmaktadır3. Kamuoyunun oluşturul- rafların seçimi önemlidir. Okurun gazetede; manşet,
ması, oluşmuş bulunan kamuoyunun yönlendirilmesi fotoğraf, yazı üçlüsünün yanı sıra sayfadaki yer ve
bireylere veya kitlelere belirli fikirlerin telkin edilmesi, boyutuna göre habere olan ilgisi ve okunmasının
beyin yıkanması veya doktrin aşılanması ile müm- sağlanması ile gazete kendi politik propaganda ama-
kündür. Yapılan bu işlerin bütününe ise propaganda cına ulaşmaktadır6. Basın fotoğraflarının kamuoyunu
denilmektedir. Propaganda, 20. yüzyılın anlaşılabil- oluştururken temel hedefleri sıralandığında: Dikkatin
mesi, ulusal ve sınıfsal çatışmala-
rın arka planının görülebilmesi gibi
benzer süreçlerin çözümlenmesi için
mutlaka bilinmesi gereken bir kav-
ram, hatta diyebiliriz ki bir anahtar-
dır4. Bu yönüyle düşünüldüğü zaman
propagandanın savaş dönemlerinde
çok etkin bir güç olarak kullanıldığını
söylemek mümkündür. Savaşta ka-
muoyunu kontrol etmek, silahlı kuv-
vetlerin moralini yüksek tutmak, düş-
manın maneviyatını kırmak, tarafsız
ülkelerin tarafsız konumlarını devam
ettirmek ve mümkünse bu ülkeleri
kazanmak için bir propaganda faa-
liyetine girişilmiştir5. Şüphesiz Bal-
kan Harbi propaganda faaliyetlerinin Fotoğraf-1 Sirkeci İstasyonun da Bir Askeri Katarının
etkin olarak kullanıldığı bir harp gö- Vatanperver Ahali Tarafından Teşbihi
Balkan Savaşları ile ilgili karikatürlerini ortaya koyan harp gibi birlik ve beraberlin tesis edilmesini gerekli
“Karagöz”21 ve savaşın ilk dönemlerinde karikatür- kılan bir süreçte siyasi hiziplerin önüne geçerek bir-
leriyle dikkatimizi çeken “Cem”22dir. Osmanlı mizah lik ve beraberliği tesis etmek, diğer taraftan cepheye
basını Balkan Harbinin ilk döneminden itibaren bir gidecek askerleri şevke getirmek ve orduya katılımı
misyon dahilinde hareket etmiştir. Bir taraftan siyasi artırmak maksadıyla karikatür çizmektedir. Düşmanı
küçümseyen ve savaşın
neticesinin baştan belli
olduğunu gösteren ka-
rikatürlere de rastlamak
mümkündür.
AHMET YİĞİT*
B
yaklaşılması gerekir, eğer istihkâmlar Bulgarlar tara-
alkan Savaşlarının sebeplerine bakıldığında
fından incelenmiş olsaydı, Edirne önlerinde askerle-
1877-1878 yani 93 harbine kadar uzanan
rini bekletmeksizin şehre hücum etmeleri gerekirdi.
ve Berlin Antlaşması maddelerine dayanan
Bulgarlar 1911 yılından itibaren, ufukta çıkma ihtimali
bir geçmişi vardır. Balkanlarda Avusturya ile Rusya
olan bir harpte Edirne üzerine direkt olarak hücuma
arasındaki çekişmelerin, Balkanlarda kurulan küçük
geçilmesi yönünde kurmay seviyesinde askerî çalış-
Balkan devletlerinin daha çok Osmanlı Devleti’ne
malar yapıyorlardı. Balkan devletlerinin silah alımla-
ait topraklara özellikle Makedonya’ya hâkim olma
rının büyük devletler tarafından serbest bırakılması
mücadelesine dayanmaktadır. Balkan Savaşları
ile Bulgarlar genel bütçelerinin üçte birinden fazlasını
öncesinde Balkan devletlerinin Osmanlı Devleti’ne
orduya aktararak, bu yöndeki niyetlerini açık bir şekil-
karşı birleşmesini engelleyen meselelerin başında
de ortaya koymuşlardır.4 Hatta 1912 yazında Bulgar
Makedonya’daki Kiliseler meselesi gelmektedir. II.
ordusu Edirne üzerine yapılacak hücumun provası-
Abdülhamid’in Balkan devletlerinin kendi aralarında
nı dahi gerçekleştirdi5. Balkan devletlerinin Osmanlı
ortak hareket etmesini önlemek amacıyla sıcak tuttu-
Devleti’ne karşı imzaladıkları antlaşmalarda Edirne
ğu bu meseleyi Osmanlı yönetimi 3 Temmuz 1910’da
şehri de bahis konusu olmaktadır. 13 Mart 1913 ta-
çıkardığı kanunda “ihtilaflı kilise, mektep ve mukad-
rihinde Rusya’nın hakemliğinde yapılan Sırp-Bulgar
des yerlerde hangi unsurun nüfusu çok ise ona aittir”
antlaşmasına göre her iki devlet Osmanlı Devleti’nden
cümlesi ile halledilince, Balkan devletlerinin birleşme-
alacakları yerleri belirlemişlerdir6. Edirne kuşatma-
sindeki en büyük engel ortadan kaldırılmış oluyordu.
sında görev alan Bulgar II. Ordu komutanı Nikola
Bulgarlar ve Edirne İvanof’a göre Edirne, Balkanlardan İstanbul’a giden
Edirne şehri Roma İmparatorluğu ve Osmanlı bütün yollara hâkimdi. İstanbul’u almak veya Türkleri
Devleti tarafından Avrupa’dan gelecek tehlikelere sulha zorlamak isteyenler, Edirne’yi almadıkça veya
karşı İstanbul şehrinin anahtarı olarak görülüyordu.1 etkisiz hale getirmedikçe asla başarılı olamazdı. Edir-
Şehir coğrafi konumu dolayısıyla tarih boyunca ko- ne, Osmanlı Devleti hâkimiyetinde olduğu müddetçe
ruduğu önemini Balkan Savaşlarında da devam İstanbul’a doğru yapılacak harekâtı gerçekleştirecek
ettirmiştir. Savaş öncesinde Balkan devletleri özel- ordu daima tehlikeye maruz kalacaktı7. Kısacası Bul-
likle de Bulgarlar, savaş planlarını Edirne şehrini garların başlangıçta bütün planlarını Edirne şehrini
ele geçirmek üzerine kuruyorlardı. Bulgarlar 1903 ele geçirme üzerine yaptıkları net bir şekilde anla-
yılı içinde Makedonya’da ve Balkanlarda katliamla- şılmaktadır
ra başlarken aynı yıl içinde Edirne’de başarısızlıkla Edirne’yi Savunma Hazırlıkları
sonuçlanan bir ayaklanma teşebbüsünde bulunmuş-
Edirne’nin Balkan Harbi’ne hazır hale getirilme-
lardır2. Bulgarların Edirne’yi elde etme arzuları 1910
sinde, Osmanlı Devleti’nin diğer bölge ve şehirlerin-
yılına gelindiğinde de devam etmiştir. Bulgarlar aynı
de yaşanan eksiklikler ve problemler aynen yaşandı.
yıl içerisinde Edirne istihkâmlarını incelemek üzere
Osmanlı Devleti 1910 yılında merkezi İstanbul olan I.
bir kurmay subayı Edirne’deki Bulgar konsoloslu-
MUSTAFA TURAN*
2
0. yüzyıl başlarında Düvel-i Muazzama oldu. Bu politikalar sebebiyle Osmanlı Devleti’nin iç
denilen Rusya, İngiltere, Fransa, Avustur- ve dış politikasında yüz yıl boyunca uğraştığı mese-
ya gibi devletler “Hasta Adam” olarak ni- le isyanlar ve isyanların yol açtığı problemler oldu.
telendirdikleri Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını
Osmanlı Devleti’nin öncelikle Avrupa’da kalan
ve paylaşılmasını sağlayacak politikalar takip edi-
topraklarının kaderinin tayini hususunda büyük dev-
yorlardı. Osmanlı Devleti’nin hâkim olduğu coğrafya
letlerin planları yürürken bölgede yaşayan Hristiyan
sanayileşmiş büyük devletlerin ilgi ve ihtiras sahası-
unsurların isyanları da ıslahat talepleri de bir türlü
nı teşkil ediyordu. Bu itibarla Osmanlı ülkesinin dos-
bitmiyordu. Osmanlı Devleti, bölgedeki hâkimiyetini
tane paylaşımı çok da kolay gözükmüyordu. Zira
ve nüfuzunu neredeyse tamamen kaybetmişti. Batı-
19. yüzyılın başlarına kadar cereyan eden geliş-
lı büyük devletlerin desteğinde isyan eden Hristiyan
meler göstermiştir ki, Osmanlı coğrafyası üzerinde
unsurlar, devletlerini kurduktan sonra Osmanlı’dan
herhangi bir mevkiin bir devletin kontrolüne girme-
kalan topraklar üzerinde genişlemek istiyorlardı.
si, büyük güçleri karşı karşıya getirebilirdi. Bununla
birlikte büyük devletler, Osmanlı coğrafyası üzerin- Osmanlı Devleti’nin etnik, dini ve siyasi bakım-
deki emellerinden vaz geçmeyecekler, dostane bir dan en karışık coğrafyalarından birisi Balkanlardı2.
paylaşım olamayacağına göre “de facto” durumlar Rusya’nın pan-slavist politikası ile büyük Avrupa
yaratmak suretiyle nüfuz alanlarını genişletmek için devletlerinin emperyalist politikalarının cesaretlen-
faaliyetlerine devam edeceklerdir. dirmesiyle isyan eden Balkan milletleri, yine büyük
devletlerin desteğiyle bağımsızlıklarını elde ettiler.
Fransız İhtilâli’nden sonra Osmanlı Devleti’nde
Yunanistan’ın bağımsızlığını, Sırbistan, Romanya,
yaşayan gayrımüslim ve gayrı Türk unsurların is-
Karadağ ve son olarak da Bulgaristan takip etti. Artık
yanları ile Osmanlı toplum yapısındaki çözülme hız-
Balkanlardaki mücadelede, Osmanlı Devleti dışında
landırıldı. Bu unsurları himaye etmek ve haklarını
Balkan devletleri arasında cereyan eden bir payla-
savunmak gerekçesiyle müdahalelerde bulunmak,
şıma dönüşüyordu. Büyük devletler ise Osmanlı’nın
Osmanlı Devleti üzerinde hedefleri bulunan hemen
Avrupa’da kalan topraklarının Balkan devletleri ara-
her devletin benimsediği ve takip ettiği bir politika
sında paylaşımını tanzim ile meşguldüler.
NASRULLAH UZMAN*
B
alkan Savaşı’nın ilk günlerinde İstanbul’da vermek durumundaydı; diğer yandan da azınlıkla-
bulunan Fransız savaş muhabiri George rın bağımsızlık isyanlarıyla mücadele etmek ve dış
Remond, Beyoğlu’nda gördüğü manza- güçlerin müdahalesini önlemek zorundaydı. Böyle
rayı şöyle tasvir etmektedir; “…Beyoğlu’nda büyük bir ortamda Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve
bir kalabalık vardı ki, muharebeye hiç olmazsa gö- Karadağ’dan müteşekkil Balkan birliği Osmanlı
rünüşte pek kayıtsız görünüyorlardı. Sinamatog- Devleti’ne saldırmış ve Balkan Savaşı başlamıştı.
rafların, çalgılı kahvelerle tiyatroların geçen sene-
Balkan Savaşları, Osmanlı Devleti için tam
lerden bir farkları yoktu. Duvarlara asılan ilânlarda
bir hezimetle sonuçlanmıştır. Osmanlı Devleti, bir
savaşla ilgili hiçbir konu ve işaret bulunmayıp konu
zamanlar vilayeti durumunda olan birkaç Balkan
tamamen Sefiller, Magda ve Aşk Mahsulü gibi ti-
devletçiği karşısında ağır bir mağlubiyet almıştır.
yatro oyunlarıyla ilgiliydi...”1 Beyoğlu’nun kozmopo-
Balkan Savaşları sonunda Osmanlı Devleti, yal-
lit yapısının etkisi altında kalan Remond’un tasviri
nızca topraklarını kaybetmemiş, prestijini de kay-
Beyoğlu’na özgüydü ve bu tasvir Osmanlı coğraf-
betmiştir. On binlerce Müslüman Türk, hunharca
yasının genelini yansıtmaktan uzaktı. Çünkü bu
katledilmiş, on binlercesi de oldukça zor koşullarda
tasvirin yapıldığı dönem Osmanlı Devleti açısından
göçe zorlanmıştır. Bu süreçte Balkan coğrafyasının
sıkıntılı bir dönemdi. Çağın gerisinde kalan ve başta
siyasî yapısıyla birlikte nüfus yapısında da önemli
sanayi inkılâbı olmak üzere Avrupa’daki gelişmeleri
değişiklikler yaşanmış, ortaya çıkan bu durum Os-
takip edemeyen Osmanlı Devleti, Batılı emperyalist
manlı Devleti aleyhine gelişmiştir. Bununla birlikte
devletlerin doğal nüfuz alanı haline gelmişti. Öyle
ki, Avrupalı devletler sudan bahanelerle Osmanlı Osmanlı Devleti, ordusu ve milleti ile birlikte Bal-
Devleti’nin içişlerine karışır hale gelmişler, azınlık kan Savaşlarına tam bir seferberlik hassasiyetiyle
haklarını öne sürerek Osmanlı Devleti üzerindeki yaklaşmıştır. Balkan Savaşları, Osmanlı Devleti’nin
baskılarını artırmışlardı. 1908’de ilan edilen meşruti kurucu unsuru olan Türkler tarafından bir varoluş
idare beklenildiği gibi Osmanlı Devleti’ni, içerisinde mücadelesi olarak algılanmıştır. Bu savaşlarda
bulunduğu buhrandan çıkaramamış, hatta çöküşü- Türk Milleti, elinden gelen her şeyi yapmış, canı pa-
nü hızlandırmıştır. Azınlıklar da meşruti idarenin ge- hasına mücadele etmiştir. Öyle ki, Balkan Savaşla-
tirdiği özgürlükçü ortamı suiistimal ederek Osmanlı rında silâh altına alınanların yanı sıra herhangi bir
Devleti’ni parçalama yarışına girmişlerdi. İttihat ve yükümlülüğü olmadığı halde savaşa gönüllü olarak
Terakki, bir yandan kendisine açılan savaşa karşılık katılanlar da önemli bir yer tutmuştur.
At bağlandı, put takıldı, oldu ahır, kilise, Balkan Savaşları konusunda Osmanlı
tebaası kadar, Osmanlı coğrafyası dışında
Ne kadar çok, ne kadar çok kız, kızan
yaşayan Müslümanlar da hassasiyet gös-
termişlerdir. Söz konusu Osmanlı Devleti
Bulgarların dudağıyla kirlendi; ve Hilâfet olunca dünya Müslümanları ko-
Yüce İslâm namusunu yaktı kirli kucaklar. nuya kayıtsız kalmamışlardır. Hindistan,
Türkistan, Mısır ve daha birçok yerde ya-
Camilerde şarap içip tepinirken alçaklar
şayan Müslümanlardan, Balkan Savaşları
Açlığından herkes ekmek dilendi. için Osmanlı Devleti’ne yardım eli uzatıl-
mıştır13. Çünkü Balkan Savaşları, Osmanlı
Devleti’ne, yani Halife’ye açılmış bir savaştı
Toprakları şehit kanı suladı.
ve ne pahasına olura olsun Hilâfet’in korun-
Ot çiğnerken, ağaç yerken hasta, cansız askerler, ması gerekmekteydi. Bunun için de imkânı
Ev basarak para çalan, kan sömüren her nefer olanlar maddi olarak para, ziynet eşyası,
Bileğine bir sırma saç doladı… giysi ve askeri malzeme yardımında bu-
lunmuşlar, gönüllü olarak orduya katılmış-
lardır. Bu gibi imkânları olmayanlar ise du-
Sultan Murad cennette döğünüyor bu hâle, alarla dindaşlarına destek olmuşlardır. Bu
Lala Şahin yüreğini dağlıyor, yardımlar özellikle Hilâl-i Ahmerler vasıta-
Mimar Sinan için için ağlıyor... sıyla gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda Mı-
sır Hilâl-i Ahmeri de oldukça faal çalışmış,
Âh bu kadar sefil olmak gelir miydi hayale! Balkan Savaşları için hummalı bir yardım
seferberliği başlatmıştır14.
Beş buçuk ay göğüs gerdi, namusunu korudu, Osmanlı Devleti’ne bir diğer yardım
Sürü sürü tepeledi Bulgarı; elini de Afgan Müslümanları uzatmıştır.
Teslim oldu; fakat alnı yukarı. Afganistan’daki beş yüz kişilik Müslüman
bir grup bölgede görevli İngiliz komiser
Sen alçaksın, ey kardeşim, unutursan “bu yurd”u.
vekiline giderek, İngiliz Hükümeti’yle ara-
larında daha önce yapmış oldukları an-
Sakın sakın Edirne’yi unutma; laşma gereği İngilizlerin, Afgan kabilelerin
dostuyla dost, düşmanıyla düşman olmayı
Öç almanın vakti gelir, sen kinini uyutma!..
kabul ettiklerini hatırlatarak, Balkan devlet-
lerinin Müslümanlara zulmettiğini ve kutsal
Celâl Sâhir yerlerin hadimi olan İslâm Halifesi’nin teh-
like altında bulunduğunu ifade etmişlerdir.
(TÜRK YURDU, “ALTIN ARMAĞAN -2-” YIL:2, SAYI: 24’e ilave23 Bu durumda İngiliz Hükümeti’nin Halife’ye
Nisan 1329 (6 Mayıs 1913), Türk Yurdu Şiir Antolojisi (1911-1931),
yardımda bulunması gerektiğini belirterek
Hazırlayan: Coşkun Bağır, Türk Yurdu Yayınları, Ankara 2012, s.
184) İslâm dünyasının o günkü duygularına ter-
cüman olmuşlardır15.
AHMET GÜNŞEN*
B
ir millet için coğrafyanın önemini, Napol- Aşağıdaki satırlar, Balkanların yüzyıllarca kan
yon Bonapart’ın, “Milletlerin kaderini üze- ve gözyaşı ile sulandığını, nasıl tarih, insan ve kül-
rinde yaşadıkları coğrafya belirler.” sözü tür tüketen bir coğrafya olduğunu anlatmaya yeter
kadar güzel anlatan çok az söz hatırlarım. Eğer söz sanırım:
konusu coğrafya dillerin, dinlerin, kültür ve mede-
“Mehmet Kaçinski, Asan Sadıkov, Arif Bostan-
niyetlerin kesiştiği, birleşip karıştığı Ortadoğu, Kaf-
ciev, Mehmet Metinski kendi elleriyle mezarları-
kaslar ve Balkanlar olursa, barış ve huzur içinde
nı kazmışlar. Biraz durup dinlenecek gibi olsalar,
yaşamak, kimliğini, hatta insanlığını korumak ve
arkadan süngü ve bıçaklarla dürtükleniyorlarmış.
yaşamak çok zaman bir hayal olur.
Ellerinde olan şeyleri alabilmek için insanları ateşe
İşte Balkanlar böylesi zor bir coğrafyadır. Bal- tutuyorlarmış. Ağlayıp sızlanmalar, ancak tanyeri
kanlar, jeopolitik ve jeostratejik konumu sebebiyle, sönerken dinmiş. Rasvonska’da da zavallıların or-
tarih boyunca sürekli olarak göç, iskân, savaş, istila tak mezarının bulunduğu yer hâlâ çöküntüsünden
ve fetih gibi bir coğrafyayı karıp karıştıran olayla- belli. Pembe Aşikova nine, kurbanların nasıl öylece
ra sahne olmuştur. Roma İmparatorluğu’nun MÖ kuyuya atıldıklarını gözleriyle görmüş:
27-MS 180 yılları arasında süren ve tarihe Roma
Barışı (Pax Romana) olarak geçen barış dönemin- Feri dönmüş gözler, nicedir korkuyla bakıyorlar-
den sonra, 15-18. yüzyıllar arasında hüküm süren mış. Asiye Deliasanova da kendi babasının yüzü-
Osmanlı Barışı (Pax Ottomana) olarak adlandırı- nü görmüş. O zaman, o korkunç sahne saplanmış
lan barış ve huzur iklimini yaşamış olan Balkanlar, beynine: Kollarını kesmişler, içlerini çıkarmışlar, ya-
Osmanlı sonrası yeniden barış ve huzuru arayan naklarını dilim dilim etmişler, gözlerini oymuşlar…
bir coğrafyaya dönüşmüştür. Öyle ki, bu buhranlı, O zaman gördüklerini şimdi oğullarına, torunlarına,
barış ve huzurdan uzak süreç, Bulgar tarihçi Ma- torunlarının çocuklarına, yakın hısım akrabasına
ria Todorova’nın ifadesiyle, 20. yüzyılın başlarında, anlatıyor…”
Avrupa’nın sövgü sözlerine, hakaret dağarcığına Yukarıdaki sözler, Bulgaristan’da Rodoplar böl-
yeni eklenen ve “yalnızca büyük ve yaşayabilir si- gesinde yaşayan ve yüz yılı aşkın bir zamandan
yasal birimlerin parçalanmasını ifade etmekle kal- beri Müslüman Türk kimlikleri inkâr edilerek Bulgar-
mayıp kabileciliğe, geriliğe, ilkellik ve barbarlığa dö- laştırma adına soy kırımına uğrayan Pomak Türk-
nüşle” aynı anlama gelen “Balkanlaşma” deyimini lerine Bulgarlar tarafından reva görülen zulüm ve
yaratmıştır (Todorova 2006: 17). Hâl böyle olunca, eziyetleri anlatan Adları Uğruna (Bozov 2010) adlı
18. yüzyıldan günümüze siyasi, sosyal, ekonomik eserden alınan kısacık bir bölüm.
ve kültürel istikrara muhtaç olan Balkanlar, Winston
Churchill’in deyimiyle, “Tarih üreten değil, tarih tü- Birebir yaşanmış hatıralardan oluşan bu eser-
keten bir coğrafya”ya dönüşmüştür. de, Rodoplarda yaşayan Müslümanların zorla ad
ALİ GURBETOĞLU*
I
I. Meşrutiyet yılları, Türk tarihi açısından her za- bir zemin üzerinde kurulabilmesi ve benzer felaket-
man önemli olmuştur. Kalıcı olarak parlamenter lerin tekrar etmemesi için geçmişte yaşananların
sisteme geçilmesi, fikir ve düşünce hayatındaki sebep ve sonuçlarıyla iyi değerlendirilmesi gerekir.
canlılık, okul öncesinden başlayarak her kademede Balkan savaşlarının neden ve sonuçlarından ziya-
özellikle kız çocuklarının eğitiminin önemsenmesi, de savaş sonrası Türk ve Müslüman unsurlara karşı
ıslahatlar yerine köklü değişikliklerin gündeme alın- uygulanan zulüm, sürgün ve soykırım politikalarının
ması, bilinçli bir Batılılaşmanın benimsenmesi bu dö- sosyokültürel ve ekonomik temellerinin irdelenmesi
nemi önemli kılan en temel gelişmelerdir. Geleceğin ve bunlardan çıkarılabilecek eğitimsel sonuçların de-
dünyasında var olabilmek için Batılı değerlerin içsel- ğerlendirilmesi bu çalışmanın amacını oluşturmak-
leştirilerek hayata geçirilmesi anlayışı dönemin hâkim tadır. Çalışmanın dayandığı öncelikli kaynaklar da o
karakteristiğini oluşturur. Ancak bu dönemin bir başka dönemin basılı eserleri ve özellikle çocuklara yönelik
karakteristiği de Trablusgarp’tan başlayarak, Balkan süreli yayınlardan oluşmaktadır.
ve I. Dünya savaşlarıyla Osmanlı Devleti’nin yıkılı-
Balkan Savaşları Döneminde
şıyla sonuçlanacak bir dizi savaşa sahne olmasıdır.
Osmanlı’da Sosyal ve Siyasal Durum
İç siyasal çekişmeler, askeri ve ekonomik sorunların
yanında dış baskıların oluşturduğu siyasal, sosyal ve Osmanlı Devleti çok kimlikli, çok kültürlü bir top-
ekonomik krizler nedeniyle Osmanlı bu savaşlarda lumsal yapı üzerine inşa edilmişti. Bir imparatorluk
yenik düşmüştü. Özellikle Balkan savaşlarında ana- için adeta zorunluluk olan bu durum Osmanlı’da uzun
yurt edinilen Rumeli’nde sadece ağır bir toprak kaybı yıllar pek büyük sorunlara neden olmamıştı. Ancak
söz konusu olmamış, bölgede yaşayan Türk ve Müs- sosyal bünyede etnik çeşitliliğin uzun süre ahenk
lüman nüfus üzerine, baskı, zulüm, sürgün ve yağ- içinde sürdürülmesi oldukça güçtür. Batı’da ortaya
malamayla adeta sistemli bir soykırım uygulanmıştı. çıkan ulus devlet anlayışı ve milliyetçilik cereyanları
Osmanlı gibi çok uluslu bir devleti de zamanla derin-
Yenilgiler sonrası, Osmanlı’nın çekilmek zorunda
den sarsmaya başlamıştı. Batı karşısında teknolojik
kaldığı Balkanlarda çok büyük zulümler, katliamlar,
alanda geri kalınması, siyasal alandaki başarıların
sürgünler yaşanmıştır ki, bunlar da Balkan felaketleri
sonunu getirmiş, durum sosyal ve ekonomik yapıyı
olarak nitelendirilmektedir. Bu felaketlerin boyutları
da olumsuz etkilemişti.
ve sonuçları o dönemin basınında, süreli yayınların-
da tüm çıplaklığı ile izlenebilmektedir. Ancak daha Özellikle II. Meşrutiyet ile oluşan aşırı hürriyet or-
sonraki yıllarda -sırf kin ve düşmanlıkların sürdürül- tamında bir takım düşünce akımları gelişme imkânı
memesi adına- bu facialar genç kuşaklara yeterince bulurken bir yandan da siyasal çekişmeler yüzünden
anlatılamamıştır. milli birlik ve beraberlik büyük zararlar görmüştü.
Günlük politik çekişmelerin ordu içine kadar girdiği,1
Bugünün doğru anlaşılması, geleceğin sağlıklı
okulu bile bulunmayan köylerde dahi parti şubeleri-
HATİCE MUMYAKMAZ*
“…Eğer Genç Türkler teşvik etmemiş olsaydılar bu mukarenet bu kadar suhuletle vukua gel-
meyecekti. İdâre-i Cedidenin milel-i gayr-i müslimeye karşı gösterdiği emniyetsizlik, kiliselerin
hukukuna ve serbest-i tedrisini tehdit hususundaki temayülât dolayısıyla Rumlar ve Bulgarlar bir
müdafaa-i müştereke teşkil için İtilaf etmek ihtiyacını hissettiler…”
İkdam, 18 Şubat 19121.
“…Bütün düşmanlarımız gelsinler ve savaşsınlar… Ne muharebe, ne kıtlık, ne felaket, ne de
kara günler artık hayat nurunu gösterdiğin Türk kullarının ırkını söndüremez Tanrım!”
Halide Edip Adıvar “Münacaat” Türk Yurdu, 28 Ekim 1912,nr 242.
Balkanlar ve Balkanlılar fikrinin tesiri ile her Balkan ülkesi kendi milli Orto-
B
doks kilisesini kurmuştur. İkinci büyük din grubunu
alkanlar, adını batıdan doğuya uzanan ve
Müslümanlar, üçüncü grubu ise, Hristiyan Katolikler
Bulgaristan’ı ikiye bölen bir dağ silsilesin-
oluşturmaktadır. Balkanlarda 19.yüzyılda Avrupa
den almaktadır. Avrupa’nın güneydoğu-
milliyetçiliğinin laik yönleri şeklen kabullenilmesine
sundaki Tuna-Sava ve Kupa ırmaklarından baş-
rağmen büyük halk kitleleri din ile milliyeti bir bütün
layıp, doğuda Karadeniz ve Ege, batıda Adriyatik,
olarak benimsemeye devam etmişlerdir5.
güneyde Akdeniz ile çevrilmiştir. Zor geçit veren
dağlar, çeşitli bölgeler arasında özellikle batıda ir- Balkanlarda Osmanlı Yönetimi ve
tibatı güçlendirmiş, kültür, dil ve geleneklerin çok Milliyetçiliğin Doğuşu
farklı biçimde gelişmesine sebep olmuştur3.
Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki hâkimiyetini
Balkanların Adriyatik kıyıları ve Mora gibi batı sağlayan temel prensip, Bizans İmparatorluğu’nun
tarafı, göçe ve kolay işgale kapalı ancak, kuzeyden sosyal düzeninden ve yerel feodal hanedanlardan
ve doğudan gelen istila ve göçlere açıktır. İstilacılar, rahatsız olan Balkan halklarına, “uç”lara has ser-
genellikle Boğazlar ve Trakya’dan Güney Rusya ve bestlik ile yaklaşılmasıydı6 .
Aşağı Tuna Vadisinden, Avusturya-Macaristan’dan
II. Mehmet’in evrensel egemenlik fikri ile resmi-
Balkanlara girmişlerdir. Böylece Güney ve Orta
leşen Osmanlı millet sistemi, Balkanlardaki her etnik
Avrupa’nın yanı sıra Asya ve Yakın Doğu’nun etnik
ve dini gruba kendi, dini, dili ve inancını Ekümenik
ve kültürel özelliklerini bölgeye taşımışlardır4.
Ortodoks Patriği’nin otoritesinde sürdürme imkânı
Balkanlarda genel olarak konuşulan diller; Sırp- sağlamıştı7. Osmanlı toplumundaki en önemli gayri-
ça, Hırvatça, Makedonca, Bulgarca, Romence, müslim unsur, Rum Ortodoks kilisesi etrafında top-
Ulahça, İtalyanca, Rumca, Arnavutça ve Türkçedir. lanan Hristiyanlardı8. Millet sistemi, Osmanlı toplu-
Balkanlarda en kalabalık din grubunu Hristiyan Or- munda maddî kültür hayat tarzı ve folklorda bir Os-
todokslar oluşturmaktadır. 19. Yüzyılda milliyetçilik manlı tarzı sağlasa da yazı, ilim ve düşüncede ortak
S. TUNAY KAMER*
O
smanlı Devleti, 1877-1878 Osmanlı-Rus Kimsesiz çocuklara, yaşlı ve muhtaçlara yönelik
Savaşı ile başlayan savaşlar dönemine gi- 19. yüzyılın sonlarında kurulan bir başka kurum da
rerken, bu savaşların ülke içerisinde oluş- Darülacezedir. Darülaceze yardıma muhtaç çocukla-
turduğu bunalım, en çok çocukları etkilemiştir. Sa- rın, sakat kadın ve erkeklerin bu durumdan kurtulma-
vaşların geride bıraktığı en büyük miras kuşkusuz sı amacıyla kurulan bir kurumdur. Sultan II. Abdülha-
yetim çocuklar olmuştur. mit zamanında İstanbul’da kurulması düşünülmüş ve
Balkan Savaşları öncesinde oluşmaya başlayan Sadrazam Halil Paşa’nın çabaları ve padişahın mad-
toplum içerisindeki yardımlaşma fikri, toplumsallaş- di desteği sonucu gerçekleştirilmiştir. Darülacezenin
ma halini almaya başlamış bu da kurumsallaşma- yapımı dört yıl sürmüş ve 2 Şubat 1896 tarihinde hiz-
yı meydana getirmiştir. Halkın bu girişimleri devlet mete açılmıştır5. Balkan Savaşı sırasında Balkanlar-
adamlarını da harekete geçirerek bu kurumsallaşma- dan Anadolu’ya göç edenlerle birlikte gelen yetimler
nın kanun boyutunu ve kurum halini alması için ça- ise Darülaceze’ye yerleştirilmiştir. Yine bu savaşta
lışmalar yapmalarını teşvik etmiştir. Bununla ilgili ka- yetim sayısında önemli bir artış olmuştur. Sadece
nunlar çıkartılarak şehit ve gazilerin bakıma muhtaç Bulgaristan’da Balkan Savaşı sonucunda 26.523
çocuklarının himayesi için çalışmalar yapılmıştır1. aileye mensup 71.505 yetim kaldığı belirtilmiştir. Bu
savaşlar sonrasında göç eden Türkler, Anadolu’nun
Savaşlar sonucunda Balkanlar’dan İstanbul’a tenha bölgelerinden araziler verilmek suretiyle yerleş-
ilk muhacir akını yaşanmıştır. İstanbul’a göç eden tirilirken sakat, muhtaç ve yetimler ise Darülaceze’ye
büyük göçmen kitlelerinin yerleştirilmesi, istihdamı, yerleştirilmişlerdir. Örneğin 24 Aralık 1914 tarihli bir
iaşesi ve çocuklarının eğitimi dönemin iktidarı için belgede Balkan Savaşı’nda anne ve babasını kaybe-
büyük bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Bu muhacir- den Hasan b. İzzet’in Darülaceze’ye kaydının yapıl-
lerin içerisinde bulunan yetim çocuklar o dönemde ması istenmektedir6. Ancak bu yetimlerin sayısı fazla
yeni açılmış olan Darüşşafaka’ya yerleştirilmişler- olduğundan hepsinin Darülaceze’de barındırılmaları
dir. Örneğin 9 Eylül 1914 tarihli bir belgede Balkan mümkün olamamıştır. Açıkta kalan diğer yetimlerin
Savaşı’nda babasını kaybeden Mustafa adlı çocuğun mağdur olmamaları için yatılı sultanîlere yerleştiril-
Darüşşafaka’ya kaydının yapılması istenmektedir2. meleri kararlaştırılmış ve sultanîler kapasitelerinin
Fakat Darüşşafaka’nın yeterli olmadığı görülünce üstünde öğrenci almak zorunda kalmıştır.
çocukların eğitimi konusu ‘İskân-i Asayiş ve Muha-
cirin Müdüriyeti’3 tarafından çözülmeye çalışılmıştır. Darüleytamların kurulmasında en önemli etken,
Bu amaçla bütün sanayi okullarına yazı gönderilerek Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde girdiği ve
sanayi okullarının kaç yetim öğrenciyi alabilecekleri fazlasıyla kayıp verdiği savaşlardır. Ardı ardına giri-
sorulmuştur. Ancak Muhacirin Müdüriyeti kabul edil- len Trablusgarp, Balkan Savaşları ve Birinci Dünya
mesi istenen şehit yetimlerinin, sanayi okullarının Savaşı, ekonomik ve sosyal anlamda ülkede yaşa-
toplam öğrenci sayısının %30′undan az olmaması yan insanlarda dayanacak güç bırakmadığı gibi bu
şartını da koymuş ve bu şekilde birçok çocuğun eği- savaşlardan geriye binlerce mağdur insan kalmıştır.
time devamları sağlanabilmiştir4. Devlet, ihtiyaç sahibi köylüye iaşe yardımı yapmaya
http://herekedesonbahar.blogspot.com
3 adet Rum, 3 adet Yahudi ve 3 adet
Rus Darüleytamı vardır28.
Darüleytamlar 1926 yılında
Mecliste kabul edilen 931 sayılı altı
maddelik bir kanunla tamamen ka-
patılmıştır. Meclisteki görüşmelerde
herhangi bir tartışma ya da söz alma
olmamıştır. Ayrıca oylamaya katılan
152 milletvekilinden 151’i bu kurum-
ların kapatılmasından yana oy kulla-
nırken sadece Urfa milletvekili Refet
Bey aleyhte oy kullanmıştır29. 7 BOA, DH-İ.UM, 20/3-2/30
8 BOA, DH-İ.UM, 20/6-2/79.
Sonuç olarak Osmanlı Devleti’nin son dönemler- 9 Yasemin Okur, Darüleytamlar, On Dokuz Mayıs Üni-
de yaptığı savaşlarda çok sayıda şehit verip, Birinci versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, Samsun 1996.
Dünya Savaşı’nda açlık ve sefalete maruz kalınma- 10 Okur, agt.,
sı, düşmanın girdiği yerlerde öksüz ve yetim sayısını 11 Hidayet Y. Nuhoğlu, “Darüleytam”, Diyanet İslâm Ansik-
arttırmış, bu konularda hizmet veren Darüşşafaka ve lopedisi (DİA), İstanbul 1993.
Darülaceze’nin yetersiz kalması, özellikle şehit eş 12 Aytekin, agt.,
13 Ersin Müezzinoğlu, I. Dünya Savaşı Esnasında Yetim
ve çocuklarının barındırılması için yeni çareler aran-
ve Öksüz Çocukların Himayesi ve Eğitimi: Darüleytam-
mıştır. İşte bu sebepledir ki sadece şehit çocukları- lar. History Studies International Journal of History. 4/1
nı barındırmak, eğitmek ve zanaat öğretmek üzere 2012.
darüleytamlar oluşturmuştur. Ancak yetimler şehit 14 Nâfi Atuf. “Bizde Darüleytamlar” Türk Yurdu, Ankara, (1,
çocuklarıyla sınırlı olmadığından ve diğer yetimlerin (151)), 03. 1918.
15 “Darüleytamlar”, Muallim, Cilt:2, Numara:17, 15 Aralık
sayının da fazla olması sebebiyle bir düzenleme ge- 1917, s. 585.
tirilmiştir. Buna göre, öncelikle şehit çocukları, ikinci 16 Aytekin, agt., BOA, A.VRK, 806/71, ek 1 (8 Tesrin-i ev-
etapta da Balkan Savaşı sonrasında kimsesiz kalan vel 1332/21.12.1916).
çocuklar darüleytamlara kabul edilmişlerdir. 17 Müezzinoğlu bu bilgi için İsmet Binark’a atıf yapmıştır.
İsmet Binark, “Maarif Tarihimize Ait Bir Rapor”, Yeni
______________________________________________
Türkiye, Sayı:7, 1996, s. 490.
* Arş. Gör., Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi,
18 Safiye Kıranlar, Savaş Yıllarında Türkiye’de Sosyal Yar-
tunaykamer@gmail.com
dım Faaliyetleri (1914-1923), İstanbul Üniversitesi AİİT
1 Hakan Aytekin, 1914-1924 Yılları Arasında Korunmaya
Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2005.
Muhtaç Çocuklar ve Eğitimleri, Marmara Üniversitesi
19 Okur, agt.,
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Basılmamış Yüksek
20 Aytekin, agt.,
Lisans Tezi, İstanbul, 2006
21 Kıranlar bu görüşünü 2 Kanun-i evvel 1330/15.2.1915
2 BOA, MF. MKT, 1201/16.
tarihli Tasvir-i Efkâr’daki “Fener’de Darüleytam” adlı
3 1898 yılında, imparatorluğun kaybedilen topraklarından
habere dayandırmaktadır. Gazetede “Darüleytama 2
gelen göçmenleri yerleştirmek ve göçebe halinde dola-
ve 3 yaşındaki çocuklardan 200, 4 ila 6 yaş arasındaki
şan aşiretleri belli yerlere bağlamak gibi görevleri yerine
çocuklardan 100, daha yukarı yaşlarda olanlardan ip-
getirmek amacı ile önce “Muhacirin Müdüriyeti” 1901’de
tidai tahsili görmek üzere 300 ve 100 tanesi de sanat
de “Aşair ve Muhacirin İdare-i Umumiyyesi” adı altında
öğrenmek üzere toplam 700 öksüz ve yetim alınacağı”
dâhiliye nezaretinin bünyesinde bir teşkilat kurulmuştur.
yazılmaktadır.
Ayrıntılı bilgi için Sezer Arslan’ın Trakya Üniversitesi
22 Müezzinoğlu, age.,
Sosyal Bilimler Enstitüsünde 2008 yılında hazırladığı
23 BOA, MF. MKT, 1210/60.
“Balkan Savaşları Sonrası Rumeli’den Türk Göçleri Ve
24 BOA, MF. MKT, 1210/83.
Osmanlı Devleti’nde İskânları” adlı yüksek lisans tezine
25 BOA, MF. MKT, 1210/80.
bakılabilir.
26 BOA, MF. MKT, 1212/56.
4 Abdullah Karatay, Cumhuriyet Dönemi Korunmaya
27 http://www.ttk.org.tr/index.php?Page=Sayfa&No=161
Muhtaç Çocuklara İlişkin Politikanın Oluşumu, Marma-
Enver Ziya Karal’ın ayrıntılı yaşam öyküsü için Seçil
ra Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış
Karal Akgün tarafından yazılan ve Ankara Üniversi-
Doktora Tezi, İstanbul, 2007
tesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi
5 Salih Özkan, “Türkiye’de Darüleytamların Gelişimi ve
Dergisi’nde yayımlanan “Ord. Prof. Enver Ziya Karal’ın
Niğde Darüleytamı”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araş-
Yapıtları ve Yaşam Öyküsü” adlı makaleye bakılabilir.
tırmaları Dergisi, Sayı 19. Bahar 2006
28 Okur, agt.,
6 BOA, MF. MKT, 1204/32.
29 Karatay agt.,
ALPER ALP*
B
alkan Savaşlarının cereyan ettiği 1912-1913 Şubat 1912 tarihli 999. sayısında yayımlanan makale-
yıllarında Tatar basını artık uzun bir zaman- de savaşla ilgili değerlendirmeler dikkat çekicidir. İtal-
dır teşekkül etmiş bulunuyordu. 1905 İhtilali yanların Trablusgarp sahillerinden içeriye ilerleme gi-
sonrasında birçok gazete ve dergi yayına başlamış, rişimlerinin Türk ve Arap direnişi karşısında başarısız
bazen çarlık memurlarının baskısı bazen de yeterli olduğunu belirtiyor, İtalyanların bir bataklığa saplanmış
sayıda okuyucunun ilgisini çekememe gibi sebeplerle durumda oldukları yorumuna yer veriliyordu. İtalya’nın
bu gazetelerin birçoğu kalıcı olamamıştır. Ancak 1913 Avrupa devletlerinin dikkatini bu meseleye çekip des-
yılına gelindiğinde Yıldız, Vakit, Koyaş, Turmuş ve Be- teklerini kazanmak için Beyrut’u bombaladığını akta-
yanülhak gibi artık okuyucu kitlesi belirgin, toplumda ran gazete, uluslararası anlaşmalara aykırı bu tavrın
belirli bir etki alanı oluşturmuş gazeteler varlığını sür- bir netice vermeyeceği hükmünü yürütmektedir.1
dürmekteydi. Benzer yorumlar ve haberler diğer Tatar gazete-
Tatar basını ortaya çıktığı günden itibaren Türki- lerinde de yayımlanmaktaydı. Celal Nuri’nin Kazan’ı
ye gündemini ilgiyle de takip ziyaretine ilgisiz kalmayan Yıldız
etmiştir. İlerleyen yıllarda da ilgi gazetesi, söz konusu yazarla bir
artarak devam etmiştir. Bu du- röportaj yapmıştır. Yıldız gaze-
rum son derece tabii bir olaydır. tesi muhabiri tarafından Trablus-
Çünkü Müslüman bir toplum garp savaşıyla ilgili sorulan so-
olarak hızla yenileşme, modern rulara Celal Nuri, zaferden emin
bir toplum olma çabasına giriş- bir edayla cevap vermiştir. Ancak
miş Tatarlar için Hilafet merkezi muhabir bu savaşın Avusturya,
özelliğine sahip Osmanlı Dev- Yunanistan ve Bulgaristan’ı Os-
leti ve Müslüman Türk toplumu manlı Devleti’ne karşı bir savaşa
her bakımdan bir model teşkil Vakit Gazetesi teşvik etme ihtimalini irdelemiş-
etmekteydi. Osmanlı Devleti’nin tir. Celal Nuri, böyle bir tehdidin
modernleşme adımlarının başa- bulunmadığını, bununla birlikte
rısı aynı zamanda kendi gelişme, yenileşme metotları Osmanlı Devleti’nin böyle bir soruna karşı koyacak
ve girişimlerinin başarısı için onlara özgüven kazan- güçte olduğu cevabını vermiştir2. Görüldüğü gibi Tatar
dıracak ve kararlılıklarını artıracak gelişmelerdi. Tatar basını Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu problem-
yenileşmesi kendi iç koşulları gereği toplumsal tabanı lerin yanı sıra onu bekleyen muhtemel tehlikelere kar-
genişleterek ilerlemek durumundaydı. Bu genişleme şı da duyarlılık göstermiştir.
başarılı, örnek gösterilecek bir model olduğu takdirde Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan’ın
daha kolay gerçekleşebilirdi. Osmanlı Devleti’ne karşı ittifak yapmasıyla beliren
Bütün bu koşullar altında Osmanlı Devleti’ndeki Balkan savaşı tehlikesi ile ilgili olarak Beyanülhak
siyasi, kültürel bütün gelişmeler Tatar basını tarafın- gazetesinde yayımlanan haber ve yorum oldukça
dan yakından izlenmiştir. II. Meşrutiyet gibi Osmanlı dikkat çekicidir. Gazete, dört Balkan ülkesinin arala-
Devleti’nin çağdaş bir yönetim tarzına kavuşturacağı rındaki ittifaka rağmen Türkiye’ye saldırmaya cesaret
umulan gelişmeler, Tatar basınında heyecan ve se- edemediği, yalnızca bazı taleplerde bulunmakla ye-
vinçle karşılanmıştır. Osmanlı Devleti’ni tehdit eden tindiklerini, Türkiye’nin savaşa hazır olduğunu, kırk
savaşlar ise tedirginlik yaratmakla birlikte Osmanlı yıldır aralarında ihtilaflar bulunan Balkan devletlerinin
sempatisi ve Osmanlı Devleti’ne olan destek, bu basın birleşmesinin önemli bir gelişme niteliğinde olduğunu,
organlarında net olarak görülmektedir. bu ittifakın sadece Panslavizm değil aynı zamanda
Balkan Savaşlarından çok kısa bir süre önce cere- Panortodoksizm olduğu görüşlerine yer vermiştir. Bu
yan eden Trablusgarp Savaşı Tatar basının dikkatin- şekilde Avrupa’nın bir köşesinde Almanların yanı ba-
den dışarıda kalmamıştır. Beyanülhak gazetesinin 24 şında aynı inanca mensup halkların birleştiği, bunun
TURAN CAN*
T
arihi kaynaklarda 2. yüzyıldan itibaren Hun- Günümüzde farklı millet ve etnik toplumları ortak
Türk kavimlerinin Avrupa’nın doğusunda, paydalarda buluşturan bir Balkan kimliğinden bahse-
Ural dağlarının güneyinde göründükleri bili- dilebilirse, bunda Balkanlarda hüküm sürmüş geçmiş-
nir. Lakin daha sonra bütün Avrupa kavimlerini titre- teki büyük uygarlıklarla beraber, 500 yıllık Osmanlı-
ten ve o zamanki Avrupa’nın etnik durumunu altüst Türk varlığının çok önemli bir katkısının olduğu inkâr
ederek bugünkü manzarasını almasına sebep olan edilemez. “Balkan” sözcüğü bu coğrafyaya uzun bir
Hunların, ne zaman buraya geldikleri hakkında kay- tarihi süreç içinde göç eden Türklerin armağanıdır.
naklarda bir bilgiye rastlanmaz. Bununla beraber Yaşayan Türkçede sarp ve ormanlık, ormanlarla kap-
ilk defa olarak Avrupa’da devlet kuran Türk kavmi, lı dağlık bölge gibi anlamlara gelen “Balkan” adı bu
daha sonraki adıyla Attila Hunlarıdır. Bütün doğudan coğrafyaya kalıcı olarak yerleşmiştir.
gelen kavimler gibi Hunlar da, Macar ovasının Tuna
ve Tisa ırmakları arasındaki bozkır uzantısını kendi Balkan yarımadası kültürel, siyasal ve ekonomik
göçebe hayatları için daha uygun buldular. Burası bakımdan dünyanın en karışık bölgesidir. Tarih bo-
aynı zamanda yolların bir uğrak ve kesişme noktası yunca Balkanlar Doğu ile Batı’nın, İslam ile Hristiyan-
olması dolayısıyla stratejik bakımdan da çok mühim lığın, Katoliklikle Ortodoksluğun birbiriyle buluştuğu,
bir yerdi. Merkez hâlâ, Don ırmağının ötesinde bulu- birbirinden ayrıldığı bir tampon bölge olmuştur. Üç
nuyordu büyük semavi dinin mevcut olduğu, 19 ırkın yaşadı-
ğı, 16 dilin konuşulduğu, medeniyetler mozaiği olan
5. yüzyılın başından itibaren Hunlar, Trakya’ya
bu topraklarda huzuru korumak, her zaman çok zor
ve Balkanlardaki Bizans arazisine taarruz etmiş ve
olmuştur. Bölge insanları hiçbir zaman kendi kaderle-
İmparatorluk her defasında Hunlara ağır vergiler
rine bırakılmamışlar; büyük devletlerin, stratejik tak-
ödemek suretiyle sulhu sağlayabilmiştir. Balkanlar
tikleri arasında kalmışlar. Balkanlarda herhangi bir
tarihi, Türk tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır. Balkan
konuda genelleme yapmak son derece güçtür. Bal-
kelimesi dahi, sıra-dağ ve ormanlık dağ anlamında
kanları bir bütün olarak ele almalı ve her devlet bu
Türkçe bir sözcüktür. Osmanlı Türkleri imparator-
bütün içinde farklılık arz ettiğinden her ülke farklı de-
luklarını kurarken iki büyük gücü, güneyde Venedik,
ğerlendirilmeli, bu sebeple bölgeyi iyi anlayabilmek,
kuzeyde Macaristan’ı bulmaları bir rastlantı değildir
coğrafi şartları, stratejik güçleri, hedefleri ve taktikleri
ve Balkan jeopolitiğinin değişmez bir sonucudur. Os-
iyi analiz etmeyi gerektirir.
manlı İmparatorluk anlayışı din, dil ve ırk ayrılığı gö-
zetmeyen, bütün tebaayı Osmanlı devleti şemsiyesi Balkanlar insanlık tarihinin en önemli bölgelerin-
altında birleştiren siyasi bir düzendi ve 19. yüzyılda den biri olarak Avrupa ile Anadolu, Yakın Doğu ile
Bulgarlar, Sırplar, Yunanlılar milliyetçilik hareketleriy- Asya ve Afrika’ya açılan bir kapı ve aynı zamanda da
le ulus devletlerini kurmak için ayaklanıncaya kadar Akdeniz dünyası ile Avrupa’nın karşılaşma ve kay-
böyleydi. naşma noktası olmuştur.
Balkanların Türkleşmesi, yaygın olan bilgiye göre Makedonya Balkan Yarımadası’nın diğer bölge-
MS 4. yüzyıl sonlarında Avrupa’da Hun Türkleri (Atti- lerine kıyasla Osmanlı Devleti’nin hudutları dâhilinde
la) ile başlar. 374 yılında başlayan Avrupa Hunlarının en uzun süre kalan, Osmanlı döneminin Rumeli’nde
İdil (Volga) Irmağı’nı geçerek Doğu Avrupa steple- en geniş ölçüde Türklük değerlerine sahip olan, Türk
rindeki kavimleri Batı Avrupa’ya doğru sürmesi ola- izlerini ve dokusunu hala koruyabilen bir Balkan
yına, “Kavimler Göçü” adı verilmiştir. 390’lı yıllarda Bölgesi’dir. Birkaç asırlık Osmanlı Türk dönemi bu
Balkanlara yerleşmeye başlayan Hunları, 610’larda topraklarda kendi yüksek medeniyetini meydana ge-
Avar Türkleri ve 670’lerde Bulgar Türkleri takip eder. tirmiş olup, Türk kültürü, Makedon, Arnavut, Pomak,
680 yılında Azak Denizi civarındaki Büyük Bulgarya Bulgar, Sırp, Hırvat, Romen ve Yunan milletlerin dil,
adıyla anılan Bulgar Hanlığı’nın dağılmasından son- edebiyat ve sanatın her dalında, gelenek ve göre-
ra Asparukh (İsperih) Han önderliğindeki Kutrigur neklerini görmek mümkündür.
Bulgarları, bugünkü Kuzeydoğu Bulgaristan toprak-
larına yerleşerek, Ağbaba (Pliska) merkezli Tuna Evladı Fatihan
Bulgar Hanlığı’nın temelini atarlar. Balkanlardan bahsedip de “Evladı Fatihan”dan
11. yüzyılda Tuna üzerinden gelerek kalabalık da bahsetmemek olmaz, “Evladı Fatihan” deyimi
kitleler halinde akın eden Türk kavimlerinin, Balkan Rumeli’de yaşayan Türklerle bütünleşmiş bir de-
Yarımadası’nı büyük ölçüde Türkleştirdiği görülür. yimdir.
1036 yılında Tuna’yı geçerek Silistre- Şumnu arasın- Evladı Fatihan’ı kitaplar şöyle tanımlıyor: “Os-
da Deliorman topraklarına yerleşen Turak Han ön- manlı İmparatorluğu’nda 17. yüzyılın sonlarına doğru
derliğindeki Peçenek Türkleri, Turakhan (Tutrakan) Rumeli’ndeki Yörük ve Tatarlardan meydana getirilen
Kalesi’ni kurarak, Bizans’ın Tuna sınırını korumakla
askeri teşkilata verilen ad”. Bu askeri teşkilat, yani
görevlendirilirler. 1110 yıllarından itibaren kuzeyden,
Evladı Fatihan, 1697 yılında 16.582 askerden oluş-
İdil boylarından gelen Müslüman dervişler sayesinde
maktaydı ve Osmanlı akıncı güçlerinin ilerlemelerin-
İslamiyeti seçerler ve “Gacal” adıyla anılmaya baş-
de büyük destek sağlıyorlardı. Savaşlarda en çok
larlar.
kayıp veren askerler daima Evladı Fatihan askerleri
1048 yılında Tuna’yı geçen Kegen Bey yöneti- olmuştur.
mindeki Peçenekler, bugünkü Türkiye Trakya’sına
1846 yılında Selanik müşirine yazılan bir emirle
yerleşirler ve güçlü bir donanmaya sahip olan İzmir
Beyi Çaka Bey ile anlaşarak İstanbul’u almaya ve Evladı Fatihan teşkilatı ortadan kaldırılmıştır. Bu teş-
Bizans’a son vermeye hazırlanırlar. Bizans’ın Kara- kilat 166 yıl önce ortadan kalkmış ama adı hala söy-
deniz kuzeyinden kiraladığı Togurtak ve Bönek ko- leniyor, bugün bile bir ortamda Balkan Türk’ünden
mutasındaki 40 bin kişilik Kuman (Türk) ordusunun söz ettiniz mi, hemen ardından Evladı Fatihan adı
yardımıyla 1091 yılı baharında Meriç Nehri boyunda geçiyor. Bundan yaklaşık beş asır önce Evladı Fa-
yapılan savaşta, Peçenek ordusu imha edilir. Peçe- tihan askerleri Türk coğrafyasına yeni ülkeler katmış
nek kadın, çocuk ve hayvan sürülerini ganimet olarak ve böylelikle Viyana kapılarına kadar gelinmiş. Bugün
paylaşan bu Kuman ordusu, Rodop Dağları’na iskân ise Balkan Türk’ü Evladı Fatihan ülkesini bekliyor.
edilerek, Bizans ordusuna paralı asker olarak kayde-
1912–1913 Balkan savaşı felaketinden sonra,
dilir. Rodoplara yerleştirilen bu Kuman-Peçenek Türk
Makedonya, Osmanlı hâkimiyetinden çıktı. Bölge-
kitlesi, daha sonraki Pomak topluluğunu oluştura-
deki Türk ve Müslüman ahali Anadolu’ya göç etmek
caktır. 1080’li yıllardan itibaren de Kuman-Kıpçaklar
mecburiyetinde kaldı. Buna rağmen, bölgede hala
Balkanlara akın ederek, Rodop Dağları, Vardar Ma-
çok sayıda Türk-İslam nüfusu yaşamaktadır.
kedonyası, Dobruca ve Tuna boylarına yerleşirler.
Böylece 11. yüzyılın sonlarına kadar, kısmen 12. ve Din, dil ve ırk ayrılıklarına rağmen, Osmanlı’nın
13. yüzyıllarda da devam eden göçler sayesinde Os- 500 yıl, barışı ve birlikte yaşama aşkını, erdemini,
manlı fetihleri öncesinde Balkanların belirli yörelerin- aşıladığı, Balkanlar, Batı’da gelişen uluslaşma sü-
de kesif bir Türk yerleşimi gerçekleşir. recine paralel olarak, Osmanlı’nın güç kaybına uğ-
Yugoslav kelimesi, Sırpça-Hırvatça dilinde “Gü- 1980’li yıllarda Sovyetlerde Gorbaçov’un etki-
ney Slavlar”, Yugoslavya ise “Güney Slavların Yur- siyle başlayan Glasnost ve Perestroyka (Açıklık ve
du” anlamına gelmektedir. Yugoslavya’nın tarihsel Yeniden Yapılanma) Politikaları Yugoslavya’yı da et-
coğrafyası, kültürel ve siyasi olarak hem Avrupa’ya kilemiştir. 1980 yılında Tito’nun ölümünden sonra bir
hem Balkanlar’a hem de Akdeniz’e aittir. Yugoslavya türlü toparlanamayan ülke 1990’da çok partili düze-
topraklarında yaşayan halkların buradaki müşterek ne geçilmesinin ardından, 1991’de başlayan iç savaş
varlığının yaklaşık 1300 yıllık tarihi vardır. sonucu aynı yılın sonlarında parçalanmıştır.
A. FİLİZ AVŞAR*
B
osna için yazılacak çok şey var. Mustafa Paşa, Malkoç Ali Paşa, Lala Mehmet Paşa,
Bosna için yazılacak hiçbir şey yok. Derviş Mehmet Paşa, Kara Davut Paşa, Gazi Hüs-
Çünkü batı ( Bosna) cephesinde yeni bir- rev Bey ( Padişah II. Beyazit’in torunu, kasabadan
şey yok. Herşey yazıldı, anlayan kalpler, susan dil- şehir yaratan paşa)… ve başka çok sayıda Bosnalı
ler, konuşan gözler ile. Ve anlayan anladı, anlama- paşa görev alır Osmanlı Devleti’nde. Saraybosna’yı
yan ise zaten anlamayacak. O halde onu yazmaya şehir yapan padişah torunu Gazi Hüsrev Bey’in ken-
çalışmak beyhude bir çaba değil mi? di adını taşıyan camiinde, vefat ettiği 1541 yılından
beri hergün hatim okunmaktadır.
Neden yazıyorum o halde? Bilmiyorum, belki
vicdanımı -insan olarak biraz- rahatlatmak için… Bosnalı ise Çanakkale’de 15.000 şehit verir.
Mostar yolu üzerindeki Koniç şehrinin Fatih ta- Saraybosna Film Festivali
rafından yaptırılan köprüsü var, kitabesi üzerinde, Çevrilen aslında başka filmler var. Snaypırlar,
çeşmesi de hâlâ akıyor. Çetnikler ve “Canlı ava ateş etmek ister misiniz?”
Daha nice taş ve tahta köprüler… ilanlarının peşine düşüp gelen bol paralı, insan
avı meraklısı Batılılar... Aksiyon filmlerinin en hız-
Ve Batı dünyasının içinde Müslüman –Hristiyan
lısı: Snaypırdan kaçarken trafik kazasından ölmek
köprüsü olan Bosna…
ya da sakat kalmak, avcıya kurban olmadan eve
Bir kültürün, tarihin tapusu olan bu köprüler yı- dönebilmek konulu filmler, savaş filmlerinin en
kılmalı diyor birileri. Hırvatlar “sadece Osmanlının heyecanlıları, en şiddetli işkencelerin ve vahşetin
eseri olduğu için” mazeretini beyan ederek Mostar sergilendiği korku filmleri, ihanet filmleri (Sırp ko-
köprüsünü yıkıyor, dünya basınına haber vererek, canın Boşnak karısını, Hırvat gencin Müslüman
canlı yayında… UNESCO’nun dünya mirası listesi- sevgilisini, BM’in Hollandalı askerlerinin kendine
ne alınmış bu köprünün yıkılışına, BM müdahale et- sığınan Serebrenitzalı 50.000 boşnağı Sırp Çetnik-
miyor, seyrediyor (Yeniden yapılırken 99 basamaklı lerin olmayan insafına terketme ihaneti…), cesaret
olan bu köprünün restorasyonunda 93 basamağa filmleri, 3 yıl açlık, soğuk ve gelecekten ümitsiz ol-
izin vermiş. Deniyor ki Allah’ın (C.C.) 99 ismine at- maya gösterilen sabır filmleri, kahramanlık filmleri,
fen yapılan basamak sayısına razı olmadılar). göç filmleri, kaçış filmleri, 860 metre tünel kazma
Serebrenitza’dan çekilen “katliam sonrası fo- ve hayata tutunma filmleri (bu tünelde yürümek bile
toğrafları sergisi”nde bir duvar yazısı fotografı var: başlıbaşına bir zorluk, zaman zaman yüksekliği 1.5
United Nothing (Birleşmiş Milletler’in İngilizcesi metreye düşüyor, dize kadar su dolu, karanlık, dar),
olan UN’un mecazi açılımı). Ve diğer igrenç duvar evinin alt katında tünel varken, içinden yaralılar ve
yazıları fotografları: Killing is my business and bu- mühimmat geçerken evde yaşamaya devam ede-
siness is good./ No teeth, a mustache, smell like rek Sırplardan tüneli gizlemeye çalışmanın polisi-
shit, Bosnian girl / I’m your best friend, I kill you for ye filmi… Yaz aylarında yapılan, ama içinde yaz
nothing, Bosnie 94 / my ass is like a “local”, it’s got olmayan filmlerin festivali… Bu sene 18.’si yapıldı.
the smell same Bosnia’ 94….. Bizim entellerimiz festival festival gezerken oraya
da uğradılar. Sonra seyrettikleri bu filmerin entel-
Bosna’nın Foynica kentindeki Fransisken kili-
lektüel tartışmalarını yaparken eminim kahve içti-
sesinde duvarda 526 yıldır asılı duran 1478 tarihli
bir Fatih Sultan Mehmet Han Fermanı var. Dünya- ler, kültürel ve tarihi noktalardan da çeşni niyetine
nın ilk insan hakları belgesi: “...Bütün dünyaya ilan dem vurdular. Kendi toplumuna ihanet eden Emir
ediyorum ki, kendilerine bu padişah fermanı verilen Kusturica’nın belki de övgüsünü yaptılar, “kendimi,
Bosnalı rahipler ve kiliseleri ve her din ve milletten tüm bu olanların dışında, siyaset dışı görüyorum”
herkes himayem altındadır….Hiç kimse bu insan- dediği için. Siyaset dışı ve BM iyi niyet elçisi olan
ların özgürlüklerini kısıtlamıyacak ve onlara zarar Angelina Jolie’nin yönetmenliğini yaptığı “Kan ve
vermeyecektir…” Bal” isimli Bosna savaşını anlatan filmi için ne dedi-
ler acaba? Sırplar film çekimi sonrasında bu güzel
Yaklaşık 450 yıl sonra kurulan UN (Birleşmiş kadını oraya sokmamışlar, filmini protesto etmişler.
Milletler) ve onun barış (?) güçleri aynı insani (!)
Oysa filmi oraya gitmeden önce seyretmiş, taraf-
amaçla dünyada görev yapmaya devam ediyor.
lı bir film olduğunu da düşünmemiştim. Demek ki
Şehirdeki en dikkat çekici harabe, dört duvarı içinde az da olsa varolan kendi vahşet sahnelerine
bile değil direkleri kalmış büyük huzurevidir. Öm- bile tahammül edememişler.
On farklı iddia üzerinden bilgi veriliyor. Ama Blagay’da namaz kılmak, buzdan soğuk sularda
bunun bir önemi yok. Onlar Avrupa’nın göbeğinde abdest almaya çalışmak, nerden geldigi belirsiz, bir
Türkün devamı olarak görülüyor. Onlar Aliya İzzet- gencin okuduğu ezanı dinlemek, yalçın kayaların
begoviç gibi bir bilgenin, uğruna hayatını adadığı dibine yapılmış bu tarihi evde suların ve cırcır bö-
insanlar. ceklerinin sesini dinlemek, incir ağaçlarının koku-
sunu içine çekmek farklı bir duygu. Bir de kayaların
Uzun Çarşının Uluları1 yolu kapatıp, önünüze heyula gibi dikildiği bu yerde
Bosna’nın uluları kim? Buraya emeği geçen maddi yolun bittiğini, manevi irşat yolunun başladı-
herkes, evliyalar, devlet adamları… Değirmenci ğını bilmek de öyle…
Ayvaz dede, Blagay Tekke’de Sarı Saltuk, Padişah Savaş hikayeleri yazılmalı Bosna’nın. Ve bun-
torunu Rüstem Paşa, Mimar Hayrettin, Travnik de ların yakılıp yok olmaması için birer nüshaları dün-
medrese yaptıran Elçi Ibrahim Paşa, Aliya Izzetbe- yanın dört bir yanındaki Boşnaklara dağıtılıp sak-
goviç… lattırılmalı.
Aliya Izzetbegoviç, herkesin hayranlık, takdir, Bosna soykırım ile azaltılan nüfusunu artırmalı.
özlem ve minnetle andığı devlet adamı. Ömrünün Şu an ciddi bir nüfus azalması var ve eğer bu şe-
iki safhası olduğu, ilk safhası komünizm ve ateizm kilde giderse, 2030’dan sonra nüfusun yaşlanacağı
savaşı dolayısı ile hapishanede geçen, ikinci yarısı belirtiliyor, telafisi imkansız şekilde. Serebrenitza’da
ise Bosna savaşında yokluk ve mücadele, Batı’nın ise soykırım sonrası Boşnakların yoğunluğu tersine
oyunlarına ayak direme ile geçen bir devlet adamı. dönmüş Sırplar lehine. Nüfus bahanesi üzerinden
Üç yıl konuşlandığı makamında askerleri ve çalı- başka oyunların hazırlığı başlamış şimdiden.
YAHYA AYAŞLI
B
alkan Harbi’nde Edirne kuşatması öncesin- vermek amacıyla içinden bazı bölümlere yer vermek
de, sırasında ve sonrasında orada bulunan istiyoruz:
ve kuşatmaya şahit olan Gustave Cirilli’nin
“9 Ekim 1912: Hep barıştan bahsediliyor ama en-
Paris’te 1913 yılında basılan günlükleri, Edirne tari-
dişe sürüyor. Bulgaristan’ın seferberlik ilân ettiği bili-
hi için mühim bir kaynaktır. Türklerin ve Türkiye’nin
niyor, Türkiye ihtiyatları ve redifleri askere çağırmaya
yanında yer alan Journal du Siege d’Andrinople adlı
başlıyor. Halk sâkin ama bazı iyi durumdaki aileler
bu kitabın özgün Fransızca baskısı çok nadir bulu-
İstanbul’a gitmek üzere hazırlanıyor.” (s.21)
nur. Türkleri hoş gören, Türk haklarını savunan bazı
çok az sayıdaki kitabın ortalıklarda görünmeyişini her “16 Ekim 1912: Askerî otoritenin izni olmadan ha-
zaman ihtiyatla karşılamışımdır. reket edilememesine, bütün tren-
Sanki gizli bir el bunların yayılma- lerin ordunun hizmetine ayrılmış
sını, sahaflarda dahi kalmamasını olmasına rağmen, çok sayıda rum,
sağlamak için çalışmaktadır. Tek yahudi ve avrupalı aile Karaağaç
örnek bu kitap değildir, Türk yanlısı, ve Edirne’yi terk ediyor. Bu arada
Türk’ün haklılığını haykıran bazı ki- gitmekte serbest olan birkaç kişi,
taplar nedense yayımlandıktan son- bilhassa yönetici müdürler ise kalı-
ra bir daha kolayca bulunamamak- yor. Şerefleri gereği vazife başında
tadır. Bu açıdan adı geçen kitabın olmaları gerekiyor.” (s.27)
dilimize kazandırılması çok yerinde
“18 Ekim 1912: Sonunda Bulga-
olmuş ve bu nadir kitabın unutulup
ristan savaş ilân etti. İstanbul’dan
gitmesinin önüne geçilmiştir.
gelen ender gazeteler Kral
Kitap Edirne’de Ceren Yayıncılık Ferdinand’ın halkına manifestosu-
tarafından Edirne Kuşatması Gün- nu bize ulaştırıyor. Okurken rüya
lüğü (Kuşatma Altındaki Bir Kişinin gördüğümüzü sanıyoruz: “Bizim
İntibaları) adıyla içinde bulunduğu- yanımızda ve bizimle birlikte ortak
muz yılda yayımlanmıştır. Dilimize, düşmana karşı Balkan devletleri
Fazıl Bülent Kocamemi tarafından Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ
çevrilmiştir. 166 sayfalık kitabın so- aynı amaca hizmet etmek üzere
nunda fotoğraflar yer almaktadır. Bulgaristan’ın yanındadır. Haç’ın
Hilâl’e, hürriyetin despotluğu karşı
Cirilli’nin Edirne’de 1 Ekim
mücadelesinde adalet ve gelişimi
1912’de başlayan günlüğü 26 Mart
seven herkesin sempatisini kaza-
1913’te şehrin düşüşüne kadar de-
nacağız”. (s.29)
vam ediyor. Kendi ifadesiyle “Gün
be gün sınırın bu yakasında bizzat “26 Ekim 1912: Gerçek olan şu
şahit olduğu ani değişiklikleri, gör- ki bu tarafta ne bir irtibat hattı ne
düklerini ve yaşadıklarını, halkın de düzen var. Levazım dairesi kötü
endişelerini, çarpışmaları, Bulgar düzenlenmiş gibi görülüyor. Yiye-
ordusunun saldırısını, Edirne’nin cekler bilhassa savaşmakta olan
ilk günden son güne kuşatılmasını” askerlere kötü dağıtılıyor.
not alıyor. Cirilli genel bir değerlen-
27 Ekim 1912: Kumandanlık-
dirme ve sonsöz ile kitabını bitiriyor.
tan çıkıp büyük caddeye indiğimde
Eserin muhtevasına dair bir bilgi
500-600 kadar yaralı taşıyan askerî
BİLAL KOÇ*
Ü
lkemizdeki Balkan tarihine yönelik ça- tirerek 1389-1989 arasındaki altı yüz yıllık devreyi
lışmalar içerisinde yerini alan elimizdeki genel hatlarıyla izah ederek, her iki tarihi -tarihte
eser, bahis mevzuları itibariyle Balkan öteki- anlayışından hareketle okuyucusuyla bu-
coğrafyasının siyasî, idarî, içtimaî, iktisadî, dinî luşturmaktadır. Okuyucu burada eserle uzun bir
vs. veçheleri nazar-ı itibara alınarak muayyen za- zamana mütevakkıf süreç içerisinde tesis edilen
man aralığındaki dönüşümünü dün bugün yarın mirasın 19. yüzyıldan başlayarak 20. yüzyılın son-
üçlemesi muvacehesinde ele ala- larına doğru nasıl hızlı ve bir o kadar
rak mezkûr coğrafya sathındaki da hüzünlü bir şekilde kaybedil-
Türk-İslâm farkındalığını tebarüz diğinin bir panoramasını bulmak-
ettirerek, eserin adında da ken- tadır. Yazar bu panoramayı bize
disini bulan -öteki- mevzuunu yer yer mevcudu malum haline
Avrupa’nın/Batı’nın, Balkanlara getiren belgeler kaydıyla sunar-
bakışı ve subjektivite sorunsa- ken yer yer de eser içerisinde gö-
lına dair çalışmaları muhtevi- rüleceği üzere görsel malzemeyle
dir. Eser, Balkanları sadece bir sunmaktadır.
coğrafya olarak tarif ve tasvir
Bu cümleden olarak eser
etmekten öte, kültür ve mede-
mezkûr coğrafyada vaki olan ha-
niyet tasavvuru bağlamında te-
diseleri bir yandan tahlil ederken
mellendirmeye ve söz konusu
diğer yandan da tespitleri ortaya
bu temellendirmeyi de asırların
koyarak bölgeye dair intiba ve ka-
getirdiği tecrübî birikimi nazar-ı
sıtlı her ne varsa onları da kendi
itibara alarak intibak ettirmeye
penceresinden okuyucusuyla bu-
çalışmıştır.
luşturmaktadır.
Eser, Osmanlı Devleti öze-
Yrd. Doç. Dr. Galip Çağ tara-
linde mezkûr coğrafyanın tedayi
fından hazırlanan eser Avrupa’nın
ettiği manayı ve algıyı kültür ve
Ötekisi Balkanlar, Takdim, Önsöz,
medeniyet bağlamında zuhur et-
Mehmet Öz; 26-27 Mayıs 2012 tarihlerinde Afyon- üyeleri ile birlikte akşam yemeği yedi. Genel Başkanı,
karahisar, Dinar, Denizli, Nazilli ve Aydın şubelerini, Türk Ocaklarının kurulduğu şartları, kurulduğu gün-
2-3 Haziran 2012 tarihleri arasında Bolu, Sakarya, den günümüze Ocağın üstlendiği misyonu ve yeni
İzmit Gebze ve İstanbul şubelerini ziyaret etmişti. 16 görev alan genel merkez yönetiminin ülke gündemi
Haziran 2012’de Aksaray, Ereğli ve Karaman şube- ile ilgili temel meselelere bakışını içeren, bir konuş-
leri Genel Başkan başkanlığındaki heyet tarafından ma yaptı. Devamında Ocak Başkanı Nazım Kuruca,
ziyaret edildi. Prof. Dr. Mehmet Öz ve Genel merkez Şube faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Giresun Üni-
temsilcileri 15 Temmuz 2012’de Isparta şubesinin versitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa
şölenine katıldı. Genel Başkan ve Yönetim Kurulu Türkmen yapmış olduğu konuşmada, Türk Ocağı’nın
üyeleri, 27 Ağustos 2012’de Genel Sekreter Orhan tanınabilirliğinin arttırılması gerektiğini, gelecek ne-
Kavuncu’nun babasının cenaze törenine katılmak sillere yatırım yapılarak Türk Ocaklarının nice yüzyıl-
için gittiği Osmaniye’de Osmaniye şubesini ziyaret lara ulaşabilmesi temennisini, ifade etti.
etmişti.
Genel Başkan Prof. Dr. Mehmet Öz ve Genel
22 Eylül 2012 tarihinde Türk Ocakları Ordu Şu- Merkez yöneticilerinin 22 Eylül 2012’deki son durağı
besi Başkanı Prof. Dr. Sabahat Atar Güler tarafından Türk Ocakları Trabzon Şubesi olmuştur. Türk Ocak-
karşılanan heyet, Ordu Şubesinde Ocaklıların katılı- ları Trabzon Şubesi Başkanı Prof. Dr. Mithat Kerim
mıyla sohbet toplantısı gerçekleştirdi. Aslan ve Türk Ocaklılar tarafından şehir girişinde
karşılanan heyet, Trabzon Şubesindeki sohbet top-
Genel Başkan Prof. Dr. Mehmet Öz yapmış ol-
lantısına iştirak etti. Genel Başkan Prof. Dr. Mehmet
duğu konuşmada, Türk Ocaklarının 100. kuruluş yıl
Öz yapmış olduğu konuşmada, çok önemli bir dö-
dönümü vesilesiyle Türk Ocaklarının tarihi hakkında
nemde kurulan Türk Ocağı’nın, Türk milletinin yeni-
bilgilendirmede bulunup, bu yıl gerçekleştirilen ve
den dirilişini sağlamak için çalıştığını, Birinci Dünya
gerçekleştirilecek Ocak faaliyetlerinden bahsetti.
Savaşı’nda ve ondan sonra da cumhuriyetin kurulu-
Son dönemde artan terör olayları ve etnik bölücü şunda Türk Ocaklarının çok önemli roller üstlendiği-
fitneye dikkat çeken Genel Başkan, yeni anayasa ça- ni, amaçlarının ilmi, fikri, kültürel ve sanat alanında
lışmalarında Türk Ocağı’nın görüşlerinin başta Cum- millete hizmet etmek olduğunu ifade etti.
hurbaşkanı Abdullah Gül ve TBMM Başkanı Cemil
Ayrıca, Türk Ocaklarının ülkenin gündemindeki
Çiçek olmak üzere ilgili tüm mercilere iletildiğini ve
her ciddi mesele ile ilgili kendisine yakışır şekilde
iletilmeye devam edileceğini, anayasa çalışmaları
kendi üslubu ile siyasi partiler arasındaki çekişmele-
kapsamında yeni anayasada Türklük kavramının ve
rin dışında, tamamen Türk milletinin çıkarlarını esas
eğitim dili olarak sadece Türkçenin yer alması husus-
alan bir bakış açısında görüş bildirdiğini, yeni ana-
ları ile yerel yönetimlerde özerkliğe ve federasyona
yasa ile ilgili görüşlerini net bir şekilde ifade etme-
kapı aralayacak her türlü yetki devrine karşı olundu-
lerine rağmen basında yeteri kadar yer almadığını,
ğu ifade etti
Türk milleti kavramından vazgeçilmesine, resmi dil
Ordu Türk Ocakları Şube Başkanı Prof. Dr. Saba- ve eğitim dili olarak Türkçenin dışında herhangi bir
hat Atar Güler, Ordu Şubesi tarafından gerçekleştiri- dilin kullanılmasına karşı olunduğunu söyledi. Türk
len faaliyetler hakkında bilgilendirmede bulundu. Or- Ocakları Trabzon Şube Başkanı Prof. Dr. Mithat Ke-
dulu Türk Ocaklılar tarafından Genel Başkana gün- rim Arslan fiziki şartlar, Ocak çalışmaları, üniversite
deme ve Ocak faaliyetlerine ilişkin sorular soruldu. ve idari kadrolar ile olan ilişkiler, gençlik çalışmaları,
hakkında bilgi verdi.
Ordu’nun ardından Giresun’a geçen heyet, Gire-
sun Türk Ocakları Başkanı Yrd. Doç. Dr. Nazım Ku- 23 Eylül 2012 Pazar günü ilk olarak Rize Türk
ruca tarafından karşılandı. Genel Başkan ve Genel Ocakları Şubesi ile kahvaltı programı gerçekleştirdi.
Merkez yöneticileri Türk Ocakları Giresun Şubesi
7. Sivas Şubesinden; Başkan Ertuğrul Kuşderci, Toplantının yapıldığı Pirler Parkında Amasya Va-
Başkan Yardımcısı Mutlu Kurt, Muhasip Lokman Ko- lisi Abdilcelil Öz, Belediye Başkanı Cafer Özdemir,
çak ve Sekreter Aytekin Yıldırım Amasya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Orbay,
Emniyet Müdürü Cemil Bayazıt ile toplantıya katılan-
8. Tokat Şubesinden; Başkan Yunus Emre Te-
lar ve diğer misafirler birlikte akşam yemeği yedi. Bu-
kinsoy, Başkan Yardımcısı Mustafa Çakır, Sekreter
radaki samimi sohbetin ardından Prof. Dr. Mehmet
Uğur Hızarcıoğlu ve Denetleme Kurulu Başkanı Ali
Öz, Üniversitede vali ve diğer erkânın da katıldığı
Safi Kıral
“Güncel Gelişmeler Işığında Milli Kimlik ve Milliyet-
9. Trabzon Şubesinden; Başkan Prof. Dr. Mithat çilik” konulu bir konuşma yaptı. Konferanstan sonra
Kerim Arslan, Başkan Yardımcısı Ahmet Sarı ve Mu- ülke meseleleri hakkında bir sohbet gerçekleşti.
hasip Hasan Sofuoğlu
Aydın Şubesinde Konferans
10. Turhal Şubesinden; Başkan Alparslan Çelik,
Başkan Yardımcısı İlhan Trak ve Gençlik Kolları Baş- Türk Ocakları Aydın Şubesinde 21 Eylül 2012’de
kanı Serkan Genç katılmıştır. “Ortadoğu’da Türk Kültürünün İzleri” konulu bir kon-
ferans gerçekleştirildi. Konferansa Adnan Menderes
Toplantı başlamadan önce Genel Başkan Prof. Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi öğretim görevlisi
Dr. Mehmet Öz basın mensuplarına bir açıklama tarihçi Tülay Yürekli konuşmacı olarak katıldı.
Akbıyık’ı, ‘’Kanal 23’’Televizyonu Genel Yayın Yönet- Perşembe sohbetleri çerçevesinde 11 Ekim 2012’de
meni H. Vehbi Coşkun’u makamlarında ziyaret etti. Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bö-
lümü öğretim üyesi Prof. Dr. İsmail Yakıt’ın “Türk –
Eskişehir Şubesi Etkinlikleri
İslam Kültüründe Tarih Düşürme Geleneği” başlıklı
Türk Ocakları Eskişehir Şubesi Gençlik Kollarında konferansı gerçekleşti.
2012-2013 döneminde görev alacak yönetim kurulu
Türkistan, Uygur Türkleri ve Çin üzerine rahan Aktaş (Üniversite Masası Başkan
oldu. Konferansa SDÜ öğretim üyeleri, Yardımcısı), Soner Gül (Ortaöğretim
Kültür Turizm İl Müdürü Abdullah Kılıç, Masası Başkan Yardımcısı), Çağrı Be-
Türkiye Kamu-Sen il temsilcisi Ali Bala- zer (Ortaöğretim Masası Başkan Yar-
ban, Sosyal Hizmet Dernek ve Isparta dımcısı), Ahmet Ödemiş (üye), Kürşad
Kent Konseyi Başkanı Prof. Dr. Mahmut Sert (üye).
Bülbül, Polis Emeklileri Derneği Başkanı
Niğde Şubesi Etkinlikleri
Mehmet Gürses, Yörük-Türkmen Dernek
Başkanı İrfan Boztepe ile birlikte kalaba- Türk Ocakları Niğde Şubesi, 28 Ey-
İhsan UĞRAŞ Niğde
lık Ocaklı izleyici olarak katıldı. Şubesi Etkinliğinde lül 2012’de Niğde Üniversitesi Eğitim
Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr.
Önce Isparta Şubesi Gençlik kolları Salih Özkan’ın konuşmacı olarak yer
başkanı SDÜ öğrencisi Beytullah Saraç’ın görevi- aldığı “Osmanlı’dan Günümüze Doğu Ayaklanma-
ni Mehmet Karagülle’ye devretmesi, şube başka- ları ve Bugünkü Etnik Terör ile İlişkileri” ve 5 Ekim
nı Op. Dr. Levent Başyiğit’in hoş geldiniz ve 100. 2012’de, Türk Eğitim-Sen Niğde Şube Başkanı İhsan
yıl olan 2012 yılı faaliyetlerini anlatan konuşması Uğraş’ın konuşmacı olarak yer aldığı “4+4+4 Siste-
gerçekleşti; SDÜ’nin 2012-2013 öğretim döneminin minin Eğitime, Eğitimcilere ve Topluma Yansımaları”
başlaması ile Şubenin SDÜ öğrencilerine 100. kuru- konulu ocak başı sohbetleri yapıldı.
luş yılımız nedeni ile aylık olarak verdiği kahvaltılar
başladı. 7 Ekim 2012 pazar sabahı Şubede verilen Osmaniye Şubesinde Sohbet
kahvaltının ikramlarını, yönetim kurulu üyelerinin Türk Ocakları Osmaniye Şubesinde 2 Ekim
eşleri hazırladı. 2012’de düzenlenen Ocakbaşı sohbetinin konuğu;
Özel Sevgi Hastanesi Başhekimi Doç Dr Turgay Ak-
İzmit Şubesi Etkinlikleri
gül, erkek hastalığı prostatı ve tedavi yollarını anlattı.
Türk Ocakları İzmit Şubesi, 19 Eylül Şehitler ve
Vali Yardımcısı Mesut Taner
Gaziler Günü dolayısıyla basın açıklaması yaptı; 28
Genç Samsun Şubesinde
Eylül 2012’deki Cuma sohbetinde “Dilde Fikirde İşte
Birlik” konusu konuşuldu. 26 Eylül Türk Dil Bayramı Türk Ocakları Samsun Şubesi’nin 100. yıl kon-
münasebetiyle düzenlenen sohbetin sunumunu Türk feranslarına katılan Samsun Vali Yardımcısı Mesut
Ocakları İzmit Şubesi yönetiminden eğitimci Fatma Taner Genç, “Beytüşşebap Kaymakamı’nın PKK ile
Gülşen yaptı. Mücadele Günlüğü”nü anlattı. Türk Ocakları Sam-
sun Şubesinde katılımcılara konferans veren eski
Maltepe Şubesi Gençlik Kolları Açılış Toplantısı Beytüşşebap Kaymakamı, Samsun Vali Yardımcısı
Türk Ocakları Maltepe Şubesi Gençlik Kollarının Mesut Taner Genç, Beytüşşebap Kaymakamlığı dö-
sezon açılışı 21 Eylül 2012’de yapıldı. Yeni yönetimin neminde yazdığı kitabı ve PKK ile nasıl mücadele
ilanı ile devam eden toplantıda yıllık faaliyet planla- edilmesi gerektiği konusunda bilgiler verdi.
ması ve kısa vadede yapılacaklar görüşüldü. Yeni
Zonguldak Şubesinden Basın Açıklaması
yönetim: Bahadır Özcan(Başkan), Mertcan Sönmez
(Başkan Yardımcısı), Erkan Ayvaz (Eğitim Masası Türk Ocakları Zonguldak Şubesi Başkanı Erol
Başkanı), Emre Gürel (Üniversiteler Masası Başkanı), Şeref 20 Eylül 2012’de meydana gelen Bingöl’deki
Raşit Hacıalioğlu (Ortaöğretim Masası Başkanı), Buğ- terör olayları ile ilgili bir basın açıklaması yaptı.