You are on page 1of 232

İÇİNDEKİLER

AYIN YORUMU • Hezeyan Hali / Türkiye’nin Esas Sorunu • Nuri Gürgür.....................2


Bir Başka Açıdan Balkan Faciası • Cezmi Bayram.........................................................5
Balkan Savaşları ve Sonuçları • Yusuf Sarınay..............................................................8

TÜRK YURDU Seher Yıldızı • Aka Gündüz..........................................................................................16


Türk Ocakları Genel Merkezi Aylık Yayın Organıdır. Balkan Bozgunundan Ders Alındı mı? • Mehmet Ali Ünal............................................19
Yerel Süreli Yayın • Basıldığı Tarih: 02.11.2012 • ISSN1300-2333 Balkan Harbi Sırasında Osmanlı Ordusunun Moral ve Disiplin Durumu
7. Devre, Cilt 32 (64) Sayı: 303 (664) 101. Yıl
İhsan Burak Birecikli ..................................................................................................23
Balkan Harbi’nde Edirne Kuşatması Esnasında Bulgarların Psikolojik Harp
SAHİBİ
Taktikleri ve Edirne Müdafii Şükrü Paşa • Veysi Akın...................................................28
Prof. Dr. Mehmet ÖZ
(Türk Ocakları Basın, Yayın ve Eğt. Hiz. İşl. Adına)
Balkan Savaşı (1912-1913) ve Türk Edebiyatı • Nesîme Ceyhan Akça......................34
100. Yılında Balkan Felaketi ve Osmanlı Devlet Bürokrasisinde Akıl Tutulması
GENEL YAYIN MÜDÜRÜ Adnan Gül....................................................................................................................39

Prof. Dr. M. Çağatay ÖZDEMİR Balkan Savaşları ve Edebiyata Yansıyan Boyutları • Hüseyin Tuncer.........................50
Hatıratların Gözünden Balkan Savaşı Yenilgisine Eleştirel Bir Bakış
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Galip Çağ - İsmet Sarıbal ...........................................................................................57
Prof. Dr. Necmeddin SEFERCİOĞLU Balkan Savaşı Öncesi Bulgarların Savaş Hazırlıkları • Salim Aydın............................62
Bozgun • Aka Gündüz..................................................................................................63
YAYIN KURULU SÖYLEŞİ • Emekli Büyükelçi Bilal N. Şimşir ile Söyleşi
Doç. Dr. Bahri ATA Yücel HACALOĞLU M. Asım Mutlu - Kenan Palalı..................................................................................... 70
Yrd. Doç. Dr. İbrahim ATABEY Yrd. Doç. Dr. Mahir KALFA Türk Kadın Hakları Tarihinde Bir Dönüm Noktası: Balkan Savaşı’nda Kadınlar
Dr. Fahri ATASOY Doç. Dr. Yunus KOÇ Konferansı • Şefika Kurnaz..........................................................................................76
Doç. Dr. Levent BAYRAKTAR Ömer ÖZCAN
Yrd. Doç. Dr. Erol BARIN Doç. Dr. Serdar SAĞLAM Sultan Reşad’ın 1911 Yılındaki Rumeli Seyahatinin Programı ve Düşündürdükleri
Prof. Dr. Ali BİRİNCİ Prof. Dr. Özcan YENİÇERİ Kemalettin Kuzucu..................................................................................................... 84
Galip ERDEM Balkan Savaşları ve Göç • Adnan Sofuoğlu - Seyfi Yıldırım......................................93
Rumeli’de Bıraktıklarımız: Bulgaristan Türklerinin Eğitim Meseleleri ve Turan
- TÜRK YURDU HAKEMLİ DERGİDİR - Cemiyetleri Birliği Vraca Şubesi Hakkında Bir Vesika • Ömer Özcan . ........................98
Balkan Harbi’nde Hint Müslümanlarının Yardımları • Berna Türkdoğan Uysal.........104
GENEL MERKEZ Osmanlı’ya Büyük Tuzak: Batıda Rumeli, Doğuda Vilayet-i Şarkiye
Türk Ocağı Caddesi Prof. Dr. Osman Turan Sokağı Nu: 1 Erdem Karaca............................................................................................................108
Balgat / ANKARA Tel: 90(312) 284 35 90
Ey Gül-i Sadberk, Gülşen-i Melahat Gitti Ah, Ah! • Nihat Boydaş.............................. 112

İDARE YERİ İkinci Meşrutiyet Dönemi Şiirine Balkan Savaşı’nın Yansımaları • Ülkü Gürsoy........ 115

Sezenler Caddesi 4/12 Sıhhiye / ANKARA Balkan Savaşı’yla İlgili Bir Seyahatname, Hastanın Başucunda Stephane
Tel-Belgegeçer: 90(312) 229 69 74 Lauzanne • Seyfettin Sağlam.................................................................................... 119
Balkan Harbi’nde Limni Adası’nın Yunanistan Tarafından İşgali ve Adadan
YAZIŞMA ADRESİ Çekilen İşgal Telgrafları • Sabri Can Sannav.............................................................123
P.K. 429 Yenişehir / ANKARA Balkan Savaşlarının Arka Planında Yaşanan Hayatlar ve Romana Yansıması
Elmek: turkyurdu@turkyurdu.com.tr Gıyasettin Aytaş.........................................................................................................129
Türk Yurdu Web Sitesi: www.turkyurdu.com.tr Balkan Savaşlarında Romanya-Bulgaristan Anlaşmazlığı: Güney Dobruca
Ömer Metin.................................................................................................................135
BÜRO: Yaşar GİRGİN
İngiliz Savaş Muhabiri Ellis Ashmead Bartlett’in I. Balkan Harbi’ne Dair
TEKNİK DÜZENLEME: Emel SEMERCİ Değerlendirmeleri • İsmet Türkmen...........................................................................139
Manastır, Gözyaşı ve Günümüz... • Suzan Çataloluk................................................144
ABONELİK ve ABONELİK ÜCRETİ
Balkan Savaşlarında Bir Propaganda Yöntemi: Fotoğraf ve Karikatür
Abonelik ücreti, Türk Ocakları Basın, Yayın ve Eğitim Hizmetleri İşletmesi
Türk Yurdu 257311 numaralı posta çeki hesabına, yurt içi ve yurt dışı havaleler Yunus Emre Tekinsoy...............................................................................................148
için de T.C. Ziraat Bankası Necatibey-ANKARA şubesi TR1500 0100 0795 0656 I. Balkan Şavaşı’nda Edirne Müdafaasının Önemi • Ahmet Yiğit...............................154
5463 5001 numaralı banka hesabına yatırılarak, P.K. 429 Yenişehir-ANKARA
adresine yahut elmek veya telefonla bilgi verilir. 10 Temmuz • Mehmed Emin......................................................................................158
YURT İÇİ: Yıllık Ferdi Abone 80 TL. / Yıllık Kurum ve Kuruluş Aboneliği 150 TL. Balkan Harbi Öncesinde Rumeli Islahatı Talepleri ve Gençliğin Tepkisi:
YURT DIŞI: Avrupa ülkeleri için yıllık 75 Euro / Diğer ülkeler için yıllık 100 Dolar “Dârü’l-Fünûn Nümâyişi” • Mustafa Turan..................................................................166
Yayımlanan yazıların muhtevasına ait sorumluluk yazarlarına aittir.
Yayımlanacak yazılar üzerinde yazardan müsaade alınarak gerekli Balkan Savaşlarında Gönüllü Birlikler • Nasrullah Uzman.........................................170
düzeltmeler yapılabilir. Gönderilen yazılar yayımlansın
yayımlanmasın iade edilmez.
Öc • Celâl Sâhir..........................................................................................................172
Balkanlarda İslam-Türk Kimliğinin Bedelini Çok Ağır Ödeyen Bir Topluluk:
Pomaklar/Torbeşler/Goralılar • Ahmet Günşen..........................................................176
TÜRK OCAKLARI MERKEZ YÖNETİM KURULU
Balkan Felaketlerinin Sosyokültürel Nedenleri ve Eğitimsel Sonuçlarının
Genel Başkan: Prof. Dr. Mehmet ÖZ Üye: Nuri GÜRGÜR
Değerlendirilmesi • Ali Gurbetoğlu............................................................................186
Genel Başkan Yrd.: Prof. Dr. Yusuf SARINAY Üye: Prof. Dr. Filiz AVŞAR
Genel Sekreter: Prof. Dr. Orhan KAVUNCU Üye: Prof. Dr. M. Çağatay ÖZDEMİR Balkanlar ve Milli Kimlikler: Bağımsızlığın ve Balkan Savaşlarının Arka Planı
Genel Muhasip: Yrd. Doç. Dr. Bülent AKSOY Üye: Dr. Fahri ATASOY Hatice Mumyakmaz...................................................................................................193
Genel Sekreter Yrd.: Prof. Dr. Mehmet ŞAHİNGÖZ Üye: Doç. Dr. Mehmet Akif OKUR
Genel Sekreter Yrd.: Doç. Dr. Emrah ŞENEL Balkan Savaşları ve Darüleytamlar • S. Tunay Kamer...............................................198

DENETLEME KURULU Balkan Savaşlarının Tatar Basınındaki Yankıları • Alper Alp......................................202


Başkan: Aziz Kamil YILMAZ Balkanlarda Türk İzleri • Turan Can............................................................................204
Üye: Kenan PALALI
Üye: Mustafa Asım MUTLU Meriç Türküsü • Köprülüzâde Mehmed Fuad............................................................209
Bosna: Batı Yakasında Değişen Birşey Yok • A. Filiz Avşar.......................................210
TASARIM: www.hakkiuslu.com KİTAP • Edirne Kuşatması Günlüğü • Yahya Ayaşlı ..................................................217
DİZGİ: REPROTON LTD. ŞTİ. (0312) 384 78 51-52 KİTAP • Avrupa’nın Ötekisi Balkanlar • Bilal Koç ......................................................219
BASKI: EVREN YAY. A.Ş. Tel: (0312) 615 54 54
Türk Dünyasından Haberler .......................................................................................222
Ankara Konya Devlet Yolu 29. km. Oğulbey/ANKARA
Türk Ocaklarından Haberler .......................................................................................224
HEZEYAN HALİ

NURİ GÜRGÜR

D
iyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne atanan mesi, partisinin Grup Başkan Vekili’nin “Emniyet
Recep Güven, görevine başlarken nasıl Müdürü vicdanıyla hareket etmiştir” ifadesi do-
bir anlayışla çalışacağı anlamına gelen ve ğal olarak bu sözleri sarf eden kamu görevlisi gibi
çok tartışılacak bir açıklama yaptı: “Teröriste ağla- meseleye şaşı bakanların kendilerine çeki düzen
mayan insan değildir.” vermelerine, hatalarını anlamalarına imkân
Recep Güven’in kimler için ağlayaca- bırakmıyor.
ğı kendi bileceği bir iştir. PKK’lılara Recep Bir gün sonra Başbakan
ve yandaşlarına duygularını Güven’in kimler için Erdoğan, partisinin grup
göstermek, şefkatini anlatmak toplantısında, Emniyet
ağlayacağı kendi bileceği bir
çabasıyla şahsen yas bile tu- Müdürü’nün sözlerini
tabilir. Ancak Türkiye Cum- iştir. PKK’lılara ve yandaşlarına yanlış bulduğunu çok
huriyeti Devleti’ni temsil duygularını göstermek, şefkatini net ifade etti ve eleştir-
makamında bir kişi olarak anlatmak çabasıyla şahsen yas bile di. Böylece çok garip
bu sıfatla konuşurken gö- tutabilir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti bir durum oluştu. Tam
rüşlerini paylaşmayanları tersi görüşleri öne sü-
Devleti’ni temsil makamında bir kişi
insan olmamakla suçlama- ren iktidar partisinin
ya kalkışması haddini bil- olarak bu sıfatla konuşurken görüşlerini yöneticileri görüşlerin-
memektir; tam bir hezeyan paylaşmayanları insan olmamakla de ısrar edecekler mi
halidir. suçlamaya kalkışması haddini yoksa yakın geçmişte
Bu sözler ağzından çıkar bilmemektir; tam bir hezeyan yaptıkları şekilde “Başba-
kanı beklememekle hata
çıkmaz, görüşleri, düşünceleri ve halidir
meşrepleri herkesçe bilinen çevreler- ettik” deyip dönüş yapacaklar
den yükselen koro halindeki övgüler bile, mı; bekleyip göreceğiz.
Emniyet Müdürü’nün gaflet derecesinin tam bir gös- Bu arada Recep Güven’in pozisyonu çok
tergesidir. daha zor. Teröriste ağlamayanı insan kabul etme-
Yıllardır içinde yaşanılan terör olaylarına karşı yen bu Emniyet Müdürü, Başbakanı hangi kategori-
tavır alamayan, PKK karşısında sinip kalan, ör- de gördüğünü açıklasa da açıklamasa da durumunu
gütün yaptığı kanlı saldırılara sanki bir başka ge- kurtaramaz. Hezeyanlarını övgüyle karşılayan bili-
zegende oluyormuşçasına seyirci kalan bölgedeki nen kesimler, övgülerini sürdürseler de Başbakana
Sivil Toplum Kuruluşlarının yöneticilerinin Emniyet karşı durumunu telafi etmesi mümkün değil.
Müdürü’ne destek vermelerinin şaşırtıcı bir tarafı PKK’lılar, ölülerine ağlayan bir Emniyet
yok. Ancak Hükümet sözcüsü sıfatına sahip Bülent Müdürü’nün görev yapması nedeniyle Diyarbakır
Arınç’ın “Müdürün sözlerini takdir ediyorum” de- ve çevresinde eylemlerine son verecek değiller.

2 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Güvenlik güçlerimiz de bunlara karşı şimdiye kadar “Antalya’nın Serik ilçesinden Ovacık’a tayinimiz
olduğu gibi gerekeni yapacaklar; silah kullanarak çıktığında asla en küçük bir endişe duymadık.
saldırıları önlemeye çalışacaklar, Emniyet Müdürü Eşim Türk bayrağının dalgalandığı her yerde
ağlayacak diye teröristleri etkisiz hale getirmekten görev yapacağını göğsünü gere gere her zaman
elbette kaçınmayacaklar. söylüyordu. O bayrağına, vatanına ve milletine
çok bağlı bir insandı. Kendisine koruma veril-
Güvenlik güçlerimizi, şehit ve gazilerimizi
mek istendi. Ancak orası terör bölgesi olduğu
PKK’lılarla aynı kefeye koymanın insanî bir tavır ol-
için başkasının vebalini üstüne almak istemedi.
duğunu düşünenlerin, her birinin ayrı ve iç burkan
Koruma olan kişi ona göre direkt hedef olacaktı,
bir hikâyesi bulunan al bayrağa sarılı cenazeler kar-
‘korumaya benim yüzümden bir şey olursa bu
şısında Türk halkının ne düşündüğünü, duyguları-
vebali kaldıramam’ diyerek kabul etmedi.”
nın ne olduğunu anlamaları mümkün değildir.
Bu sözlerin yayımlandığı gazetenin bir köşe ya-
Çarpık zihniyetli, kimliğini yitirmiş ufak bir kesi-
zarı (Mahmut Övür) sütununda şehidin eşi Cihan
min dışında Türk toplumu büyük çoğunluğuyla şe-
Uzun’dan çok farklı iklimlerde dolaştığı anlamına
hitlerini sahipleniyor, acılarını yüreğinde duyuyor.
gelen bir yazı yazdı. Şişli Belediye Başkanı Mus-
Dağlarda, şehirlerde askerine ve polisine saldıran,
tafa Sarıgül’ün “Türkiye Değişim Hareketi” Genel
mayınlı tuzaklar kuran, arkasından yaklaşıp kalleşçe
Sekreteri Hasan Aydın’ın “Bir Kere Daha Kürt Po-
kurşun sıkan teröristlerin itlafından kesinlikle üzün-
litikası” başlıklı yazısından geniş alıntı yaparak as-
tü duymuyor. Tam tersine şehidinin kanının yerde
lında kendisinin de düşünüp açıkça söyleyemediği
kalmamasından mutluluk duymayı, onlara olan ma-
görüşleri yansıttı.
nevi sorumluluğunun gereği olarak ferahlık
duyuyor. Ülkenin bütünlüğünün, milli “Sarıgül’ün Kürt Çözümü” baş-
varlığımızın korunmasının başka tür- PKK’nın lıklı yazısında Mahmut Övür şun-
lü olmayacağını biliyor. Bu gerçeği ve çeşitli adlarla ları yazıyor:
herkesin içlerine sinse de sinme- ortalarda dolaşan “Peki, Hasan Aydın çö-
se de görüp algılamaları gereki- uzantılarının nihai amaçlarının züm olarak ne öneriyor.
yor. PKK’lılar, kendi ifadeleriyle
Türkiye’yi, “iki devletli, iki Lafı hiç dolaştırmadan di-
dağlara çiçek toplamak, piknik
yapmak için değil, amaçlarına milletli” bir yapıya dönüştürmek rekt anlatıyor:
şiddet kullanarak, kendilerini olduğunu görmemek için bir “Amerika’nın Birleşik
engellemek isteyen devlet gö- insanın ya tümüyle kör ve Devletleri oluyorsa (ABD)
revlilerini, polis ve askerleri öl- Türkiye Birleşik Devletleri
sağır yahut bu amaçla
dürerek ulaşmaya çalışırken ölü- de olur. Avrupa Birliği (AB)
iştirak halinde olması Devleti oluyorsa Türkiye Birli-
yorlarsa bunun sorumluları kimdir,
kimlerdir; Recep Güven ve onun gibi gerekir. ği Devleti de olur. Bal gibi olur.
düşünenlerin bu soruların cevabını açıkça Federal Almanya oluyorsa, Federal
vermeleri ahlâki bir mecburiyettir. Türkiye de olur.”

Esas insanlığa aykırı olan, vicdani ve ahlâki ol- AK Parti’nin Avrupa Birliği’nin Özerklik
mayan teröristlerle şehitlerimizi aynı kefeye koyma Şartı’na konulan çekinceyi kaldırmakta karar-
anlamına gelen bu gibi saçma sözlerdir; bunlara arka sız kaldığı, CHP’nin rapor bile yazmaya çekin-
çıkan kimi siyasetçilerin, PKK yılgını bölgedeki Sivil diği bir konuda Sarıgül’ün genel Sekreteri Ay-
Toplum Temsilcileri’nin, medyadaki zihniyetleri ma- dın, çok net bir çözüm ortaya koyuyor. Hem de
lum kalemlerin tavrıdır. Türkiye’nin küçüleceği kaygısı taşıyanlara bü-
yüme vaat ederek:
***
“Açın Kürtlerin yaşadığı bütün sınırları, al-
TÜRKİYE’NİN ESAS SORUNU
sın Misak-ı Milli onları bağrına, küçülmesin bü-
Bir gazetede, Tunceli’nin Ovacık ilçesinde PKK’lı yüsün. Buradaki Kürtler kardeşimiz de peki, ya
kadın terörist tarafından lojmanının girişinde başın- komşulardaki Kürtler neyimiz? Lafta onlar da
dan vurularak şehit edilen başsavcı Murat Uzun’un kardeşlerimiz. O zaman bütün kardeşleri ‘bir
hemşire eşi Cihan Uzun’un sözleri yayımlandı. araya gel’ diye çağır, kim karşı çıkabilir bu çığlı-
Biri 4 diğeri 1 yaşında, iki çocuğuna bundan son- ğa? PKK mı? Hadi oradan…”
ra hem annelik hem de babalık yapacak olan şehi-
Aslında Aydın’ın dile getirdiği bu tezler içe-
din eşi, acısını yüreğine gömerek şunları söylüyor:

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 3


ride, kapalı kapalı kapılar arkasında, kulislerde şimlerin nasıl hüsrana uğradığını hafızalarından
açık açık konuşuluyor. Dışarıda ise uzun yıllar- silmeleri mümkün değil. BAAS tarzı totaliter bir sol
dan beri tartışılıyor. Hatta neo Osmanlıcılık tar- yönetim kurmak için devleti çökertmeye çalıştıkları
tışmalarının odağında da bu yaklaşım var.” sırada yedikleri tokatın acısını kolay kolay unuta-
mazlar. Hasan Cemal’in yazdığı gibi itirafnameler,
Mahmut Övür’ün mal bulmuş mağribi gibi sahip-
lenip köşesine aktardığı bu görüşler, “Federal Tür- Şahin Alpay, Cengiz Çandar, Kürşat Bumin gibi
kiye” teklifi, Türkiye Devleti’ni egemenliğini PKK ile esen rüzgârı hesaplayarak kendilerini liberal cena-
bölüşmeye ikna etmek için yıllardır yürütülen yoğun ha aktaranlar ne kadar değişmiş görünürse görün-
kampanyanın can damarını oluşturuyor. PKK’nın ve sünler, Hadi Uluengin’in ‘çılgınlık dönemimiz’ diye
çeşitli adlarla ortalarda dolaşan uzantılarının nihai nitelendirdiği dönemin izlerini şuur altlarında oldu-
amaçlarının Türkiye’yi, “iki devletli, iki milletli” bir ğu gibi koruyorlar.
yapıya dönüştürmek olduğunu görmemek için bir Her şeye rağmen bu çevrelerin yıllardır oluş-
insanın ya tümüyle kör ve sağır yahut bu amaçla turmaya çalıştıkları efsaneler, Deniz’ler, Çayan’lar,
iştirak halinde olması gerekir. 68’liler, 78’liler gibi mitler diledikleri etkiyi sağlaya-
Malum çevrelerin ve basındaki bilinen kalemle- mıyor. Bu yüzden marjinal olmaktan bir türlü kurtu-
rin yaptığı ikincisi. Kamuoyunun tepkisinden çekin- lamıyorlar. En fazla yapabildikleri, demokrasi, hukuk
dikleri için Sarıgül’ün elemanı gibi açık ve net ko- ve insan hakları gibi itibarlı kavramlarla kamuflaj
nuşmuyorlar. Ellerinde tuttukları imkânları, yaparak taban edinmeye çalışmak oluyor.
köşeleri kendilerine tahsis edilen Türk halkının feraseti ve irfanı fe-
maddi kazanımları kaybetmekten Türkiye’de sat girişimlerini başarısız kılıyor.
çekiniyorlar. Taktiksel bir tavır kendilerini liberal, Ancak neye hizmet ettiklerini
olarak kaba bir kurnazlığa solcu ve İslamcı sayan kendilerinin de bilmediği bir
başvuruyorlar; demokrasi kısım gazete ve televiz-
malum çevrelerde de bu görüş
havarisi görünümüne bürü- yon sahibi zenginlerimiz
nüyorlar. Böylelikle bir yan-
geniş ölçüde benimseniyor. Farklı ve siyasetçiler nezdinde
dan imkânlarını, çıkarlarını ideolojik, etnik ve inanç kesimlerinden muteber sayılıyorlar; sü-
korurken, diğer yandan gelseler bile kozmopolitan bir potada rekli el üstünde tutulu-
devletin temel yapısının, rahatlıkla buluşuyorlar. Bunlar yorlar. Sonuçta diledikle-
kuruluş ilkelerinin dönüştü- ri gibi yazmak, konuşmak
Türk olarak anılmak istemiyorlar,
rülmesine yol açacak bir or- ve propaganda yapmak
tamın oluşumu için çabalarını
rahatsızlık duyuyorlar; Türk
imkânını buluyorlar.
sürdürmüş oluyorlar. adının telaffuzuna bile
Türkiye’nin önümüzdeki
tahammül edemiyorlar.
10 yıl kadar önce İsveç Dışiş- temel sorunu ekonomik, siyasal
leri Bakan-lığı’ndan hazırlanan ve ve kültürel gücü ellerinde bulun-
Türkiye’de aslında Türk adıyla bir milletin duran küçük bir azınlıkla toplumun ge-
var olmadığını öne süren tezin işlendiği bir kitapçık niş kesimlerinin zihniyet ve düşünce farklılığından
ortaya çıkmıştı. Bilimsel hiçbir yanı bulunmayan bu kaynaklanıyor. Bir yanda Türkiye Birleşik Devletleri
saçma ve gülünç görüşler sadece bazı dış merkez- gibi bir hezeyanı teklife kalkışan, bu saçma öneriye
lerin hezeyanından ibaret kalmıyor. Türkiye’de ken- destek veren, “seçkinler” diye nitelendirilen dar bir
dilerini liberal, solcu ve İslamcı sayan malum çevre- çevre. Diğer taraftan PKK’nın alçakça saldırısı so-
lerde de bu görüş geniş ölçüde benimseniyor. Farklı nucu şehit düşen başsavcı Murat Uzun ile aynı ka-
ideolojik, etnik ve inanç kesimlerinden gelseler bile deri paylaşan yüzlerce şehidimiz, gazimiz; bunların
kozmopolitan bir potada rahatlıkla buluşuyorlar. geride bıraktığı analar, babalar, eşler ve çocuklar.
Bunlar Türk olarak anılmak istemiyorlar, rahatsızlık Bu acıları paylaşan milyonlar. “Vatan sağ olsun!”
duyuyorlar; Türk adının telaffuzuna bile tahammül tevekkülü içerisinde bin yıldır olduğu gibi bu toprak-
edemiyorlar. Devleti, sırf kendi güçleriyle görüşleri ların Türklerin vatanı olarak devamı uğruna canları-
yönünde diledikleri tarzda dönüştüremeyeceklerini nı sebil kılanlar.
biliyorlar. Çünkü gerekli toplumsal desteğe sahip ol-
madıklarını yıllardır görüyorlar. Ülkemizde ihanetle ahmaklığın kol kola dolaş-
tığı, millî varlığımıza, devletimizin bekasına savaş
12 Eylül’den önce silahlı radikal sol örgütler açtığı, teröristlerle işbirliği yaptığı şimdiki gibi bir dö-
ve sendikalar üzerinden bu amaçla yaptıkları giri- nem hiç yaşanmamıştır.

4 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


BİR BAŞKA AÇIDAN
BALKAN FACİASI

CEZMİ BAYRAM*

T
ürk Milletinin yönü hep Batı’ya olmuş- coğrafyamız mecburi vatanımız hâline gelince,
tur. Bilinen tarihe göre, milâdî 3.-4. Osmanlı’nın sanki bir anavatanı ve bir de sö-
yüzyıllarda da Batı’da varlığını ortaya mürgeleri varmış gibi, “Anadolu’yu ihmal ettiği”
koymuştur. Batı Hunları, Bulgarlar, Avarların Av- şeklindeki bir ithama Cumhuriyet nesillerince
rupa tarihinde önemli yerleri vardır. Bu yürüyüş maruz bırakılmıştır. Hâlbuki devletin yönelişinin
sonraki yıllarda da devam etmiştir. Nihayet, 11. Batı’ya ve omurgasının da Rumeli toprakları ol-
yüzyıldan itibaren Batı Türk Devleti Selçuklular- duğu göz önüne alınırsa, bu ithamın haksızlığı
la bir daha geri dönmeyecek şekilde bu coğraf- anlaşılacaktır.
yadaki yürüyüşümüz sürmüştür.
Devlet, Avrupa devleti olunca, elbette dev-
Selçuklular Asya’nın batısını tamamen va- letin büyüme ve etki alanını genişletme gayreti
tan yapmışlardır. Ancak, onun vârisi Osmanlı de varlık mücadelesi de bu coğrafyada olmuş-
Devleti Avrupa kıtasına geçmiş, önce Edirne’yi, tur. Türk’ü geldiği topraklara geri gönderme
ardından İstanbul’u Pâyitaht yapmak suretiyle, arzu ve faaliyeti de öncelikle bu topraklardaki
yâni Doğu Roma İmparatoru unvanını da adı- hâkimiyetini sona erdirmek noktasında toplan-
na ilâve ettikten sonra, artık bir Avrupa devleti mıştır. Geri çekilmeye zorlama, bu coğrafyadan
olmuştur. Yavuz Sultan Selim ile Devlet’in doğu başlamıştır. 17. yüzyılın sonunda başlayan bu
sınırları sabitlendikten sonra, “Kızılelma” hep çekilme üç yüz yılı aşkın sürmüştür.
Batı’yı işaret etmiştir.
Kerpetenle Sökercesine
Devlet, iki büyük coğrafyayı göz önünde tu-
Her bir vatan coğrafyasının kaybı, vücudu-
tarak Anadolu ve Rumeli Beylerbeylikleri, Ana-
muzdan kerpetenle bir parçanın koparılması
dolu ve Rumeli Kazaskerleri tayin etmiştir. Ama
gibi acı ve ızdırap vermiştir. Belgrad’ın kaybı
Rumeli Beylerbeyi, Rumeli Kazaskeri protokol-
üzerine Padişah’a inme inmiştir. Budapeş-
de hep önde gelmiştir. İmar ve ihya faaliyetle-
te gidince “aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i”
ri büyük ölçüde Rumeli’nde yoğunlaşmıştır.
şeklinde ağıt yakmışızdır. Avrupa coğrafyamı-
O kadar ki, Millî Mücadele sonunda Anadolu

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 5


zın her karışı, büyük bir gayretle korunmaya ça- mü kaybetmek değildi. Devlet Afrika’da toprak
lışılmış, her kaybın ardından ağlanılmıştır. Terk kaybetti. Ancak bu kayıplardan ikisi, Rumeli’nin
ederken de her karış Rumeli toprağına hem kaybı ve Mekke- Medine’den çekiliş çok acı oldu.
kanımız hem gözyaşımız birlikte akmış, kan ve Etkileri uzun süre devam etti. Çünkü Rumeli
gözyaşı o toprakları birlikte sulamıştır. O yüz- Osmanlı Devleti için sadece vatan coğrafyası-
den yakılan ağıt ve türküler hâlâ içimizi dağlar. nın bir parçası değil, esası idi. Rumeli’de sade-
ce toprak kaybedilmiyordu. Ama aynı zamanda
Başlangıçta, topraklarımızı Avusturya-Alman
altı yüz yılı aşkın devam eden bir medeniyet
İmparatorluğuna veya Rusya’nın yayılmasına
hamlesi de sükût ediyordu. Izdırabın görünen
karşı müdafaa ediyorduk. Ancak, 19. yüzyılda
sebebi kaybedilen vatan parçası idi. Gerçekten,
yeni bir bela ile karşılaştık. Yüzlerce yıl; varlığı,
Rumeli’nin her karışı vatanın bütününe eşti. Bu
inancı, malı, ırzı Devlet’in korumasında olan, in-
yüzden Namık Kemal’in “Vatan Yahut Silist-
san olarak da Müslümanların komşusu sıfatıy-
re” demekten muradını bütün millet anlıyor.
la kurucu unsurun kendinden bir parça saydığı
Piyesin ilk temsili bu yüzden büyük alakaya
gayrimüslimlerde, Avrupa devletlerinin ve kilise-
mazhar oluyordu. Her bir noktadan çekiliş, va-
lerinin gayretiyle milliyetçilik faaliyetleri başladı.
tanın bütününden çekiliş gibi hissediliyordu.
İsyanlar kanlı oldu. Dün acısını, sevincini ve
ekmeğini paylaştığı Müslüman komşusunu ve Bununla birlikte daha önemlisi, bir medeni-
hatta kendisini desteklemeyen dindaş ve ırkda- yet ve insanlık rüyası olan Osmanlı’nın varlığı
şını öldürerek, isyancılar alan hâkimiyeti sağla- eriyordu. Kısaca, sadece coğrafyayı değil, bü-
maya çalıştılar. yük gayelerimizin devletini kaybediyor-
duk.
Başka devletlere karşı vatan Terk ederken
savunması yapmak anlaşıla- Haremeyn’den ayrılma d,
de her karış Rumeli
bilir bir durumdur. Ne var ki, çok sevdiğimiz Peygambe-
toprağına hem kanımız hem rimizin maddî varlığından
düne kadar gayet mesut
gözyaşımız birlikte akmış, kan mahrum olma gibi idrak
şekilde birlikte yaşadığınız,
ve gözyaşı o toprakları birlikte edilmiştir. Medine Müdafii
kapınızı, sofranızı açtığı-
sulamıştır. O yüzden yakılan Fahreddin Paşa’nın Birinci
nız insanların sabaha karşı
silâhlı olarak karşınıza çık-
ağıt ve türküler hâlâ içimizi Cihan Harbi sonunda yapı-
dağlar. lan anlaşma sonucu o top-
ması büyük şaşkınlık yarattı.
rakları terk etme kararına iti-
Hem devlet şaşkındı. Hem Müs-
raz ederek direnmesi ve bir cuma
lüman ahali şaşkındı. Fakat şaşkınlık
hutbesinde bizzat kendisinin “Biz seni
isyanları durdurmadı. Sırp, Mora, Bulgar isyan-
terk edemeyiz. Bizi bırakma ya Muhammed”
ları dış devletlerin de büyük desteğiyle Rumeli
niyazı bunun ifadesidir.
coğrafyamızı yangın yerine çevirdi. Bu yeni is-
yanlar, belli topraklarda hâkimiyet sağladıkça, Devletimizin 19. yüzyıl tarihi, Rumeli’yi
Müslümanların dünkü can ciğer komşuları kaybetmeme gayretlerinin tarihidir. Tanzi-
efendi haline geldi. Onların canını, malını, mat, Islahat hareketleri, Meşrutiyet inkılapla-
ırzını tehdit etmeye başladı. Artık, yüzyıllar rı hep isyancıları caydırma ve onların ayak-
üzerinde cennette imişcesine yaşadıkları landırmaya çalıştığı kitleleri devlete bağlama
topraklar, cehenneme döndü. çareleri olarak görülmüştür. Eşit vatandaş-
lık, Müslümanların sahip olduğu hakların
Tekrar Doğuya Göç Başladı
tamamının onlara da verilmesi, askere dahi
Gözyaşıyla “evlâd-ı fâtihan” emanet bı- alınma teşebbüsleri, “Osmanlı vatandaşlığı”
rakılan vatan coğrafyasını terke başladı. Bu gibi yeni teklifler hiçbirini tatmin etmedi. Ba-
tersine yürüyüş “Balkan Fâciası” sonuna ğımsızlık hayali ve heyecanı, diğer devletle-
kadar devam etti. rin de teşvikiyle isyan ateşini körüklemeye
devam etti.
Bu hal, sadece vatan coğrafyasının bir bölü-

6 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Milliyetçilikle Tanıştık kaynağıdır. Türk’ün kendi devletine karşı ba-
ğımsızlık savaşından bahsedilemeyeceğine
Rumeli’yi muhafaza etme gayretinde iken
göre, onun milliyetçiliğinin koruyucu, bütün-
Osmanlı yöneticisi, münevveri, orada yaşayan
leştirici ve ihya edici bir milliyetçilik olacağı
Türkler, Sırp, Bulgar, Yunan milliyetçilikleri-
tabiidir. Millî mücadele sonuna kadar da si-
nin sebep olduğu olayları bizzat yaşadı. Mil-
yaseten Osmanlıcı, Hilâfetçi ve hatta İslâmcı
liyetçiliğin, bizim devletimiz için ne büyük
hüviyetini muhafaza etmiştir.
felâketlere, belâlara sebebiyet verdiğini gör-
dü. Ama aynı zamanda bu zehri tadan insan- Gerçekten Gökalp’in ifadesiyle “milliyetçi-
ların da nasıl farklılaştığını, bizim için menfi lik bizim devletimizin felâketine sebep olan bir
sonuçlar doğursa da kendi toplulukları için zehirdir. Şimdi bu zehir, diriliş için bir panzehir
nasıl bir dirilişe imkân sağladığını müşahe- haline getirebilir mi?” İşte Osmanlı münevver-
de etti. lerinin milliyetçiliğe sarılma saikleri budur. “Tek
tip toplum meydana getirme, gayrimüslimle-
Doğrudur. Rumeli’nin kaybında ve neticede
ri ötekileştirme” gibi yakıştırmalar, sadece
devletimizin kayıplarında milliyetçiliğin menfi
Batı eserlerini okuyan, fakat kendi tarihini
rolü vardır. Ama bu Türk milliyetçiliği değildir Bu
de milletine sövmek için karıştıranların ifade
Sırp milliyetçiliğidir. Bu Yunan, Bulgar milliyet-
edebileceği bir hezeyandır. Ancak buna
çiliğidir. Bunu o coğrafya da yaşayanlar
bazı gafil iyi niyetlilerin de iştiraki
derinden hissetmişler ve yakından
görmüşlerdir. Bu milliyetçilikler
Rumeli’nin acıdır.
Ömer Seyfettin’in hikâyelerine kaybı ve Mekke- Mikro milliyetçiliğin se-
konu olmuştur. Ama elbette, Medine’den çekiliş çok bep olduğu olaylar sebe-
bütün ömrü devletin başka acı oldu. Etkileri uzun süre biyle hem vatanını, hem
coğrafyasında geçenler, devam etti. Çünkü Rumeli devletini ve hem de in-
Konya’da, Kayseri’de do- Osmanlı Devleti için sadece sanlık ülkülerini gerçek-
ğup yaşayanlar milliyet- vatan coğrafyasının bir parçası leştirme organını kaybe-
çiliğin devletin aleyhine değil, esası idi. Rumeli’de sadece den insanların da gayre-
olduğu hükmünü tekrar toprak kaybedilmiyordu. Ama tiyle, milliyetçilik zehrini
ederler, ancak bunun han- aynı zamanda altı yüz yılı aşkın de kurtarıcı bir iksir hâline
gi milliyetçilikler olduğunu devam eden bir medeniyet getiren milletimiz, nihaî bir
bilmezler ve Türk milliyetçiliği hamlesi de sükût gayretle Millî Mücadeleyi
zannederler. ediyordu. gerçekleştirdi. Rejim değişik-
liğiyle “ebed-müddet” devletin
Hâlbuki sonraki doğanın önce-
devamını sağladı.
kini etkileyemeyeceği basit hakikati göz
önüne alınsa, Türk milliyetçiliğinin, Balkan Ne var ki, bu devletin vatan coğrafyasın-
felâketinin eseri olduğu ve esas itibariyle, da yaşayanların yarıya yakını Rumeli’den
devleti korumaya ve ayağa kaldırmaya ma- Kırım’dan, Kafkaslardan Asya’dan gelenlerden
tuf bir bütünleştirici hareket olduğu gerçeği- müteşekkildi. Onlar için bu yeni vatan coğraf-
ni teslim ederler. yası sığınılacak son topraktı. Buraya sımsıkı
sarıldılar. Cumhuriyet döneminin bazı uygula-
Türk ve Türk soyundan olmasa bile Müs-
malarına bir de bu açıdan bakmakta fayda var-
lüman münevverler devletin kurucu unsuru ve
dır. Hani “empati” diye bir yabancı kelime çok
sahibi idiler. Onlar için esas, devletin devamı ve
kullanıyor ya.
vatanın, mevcut sınırları ile müdafaasıdır. Sırp,
Yunan, Bulgar ve doğuda Ermeni Osmanlı’dan Biraz da kendimize “empati” yapalım. Fazla
ayrılma mücadelesi veriyor ve milliyetçilik onlar şey mi istiyorum?
______________________________________________
için bu bağımsızlığı sağlayacak en büyük enerji
* Dr.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 7


BALKAN SAVAŞLARI
VE SONUÇLARI

YUSUF SARINAY*

B
alkan topraklarını, Osmanlı Devleti’nin ta- çalama çabalarıyla birleşerek yayılmasıyla, milli
rihi seyrinin hemen her safhasını gözlem- uyanış ve milli bağımsızlık hareketlerinin odağı ol-
lememize imkân sağlayan, Osmanlı tarihi- maları kaçınılmazdı. Nitekim Osmanlı Devleti’nde
nin temel bütün meseleleri hakkında bizlere sayısız milliyetçilik önce yabancı propagandası ve siya-
örnek sunan bir tarih laboratuarı olarak nitelemek si amaçlarla devletin Hristiyan unsurları arasında
herhalde yanlış olmayacaktır. Osmanlı Devleti, ik- yayılmaya başlamıştır. Başta Rusya olmak üzere
bali de zevali de bu topraklar üzerinde tecrübe et- Avrupalı büyük devletlerin Osmanlı gayrimüslim-
miştir. Osmanlıların kullandığı tabir ile Rumeli, tıpkı lerini kendi amaçlarına ulaşmak için isyana teşvik
Anadolu gibi, Osmanlı Devleti’nin anavatan toprak- etmeleri Balkanlardaki milliyetçilik hareketlerinin
ları olmuştur. Devletin ilk başkenti Anadolu’da Bur- hızlanmasına yol açmıştır. Özellikle Rusya’nın iz-
sa iken, ikinci başkenti Rumeli’de Edirne olmuştur. lediği Panslavist politika, hem imparatorluk için-
İstanbul’un fethedilip başkent yapılmasıyla Osmanlı de ayaklanan Slav topluluklarının arkasındaki itici
Devleti Marmara’nın iki yakasında simetrik olarak güçlerden biri olmuş hem de Rusya’nın Balkanlara
büyümüştür. Osmanlı Devleti, Asya’da Anadolu, müdahalesi ve yayılması için zemin hazırlamıştır.
Avrupa’da Rumeli ve ortada başkent İstanbul den- Rusya’nın bu politikası Osmanlı Devleti’nin ve do-
gesi üzerine kurulmuştur. Balkanlarda genişledikçe layısıyla Balkanların kaderini belirleyen başat faktör
büyük bir imparatorluğa dönüşen Osmanlı Devleti, olmuştur. Nitekim Sırbistan, Yunanistan, Romanya
Balkanlardan çekilmesine paralel olarak güç kay- ve Bulgaristan Rusya’nın desteği ile bağımsızlık
betmiş ve sonuna yaklaşmıştır. kazanmışlardır. İlginçtir ki, bu ülkelerin bağımsızlık
19. yüzyılda Osmanlı Devleti, Avrupa devlet- kazanmaları hep Osmanlı-Rus savaşlarının sonu-
lerinin emperyalist yayılmalarına sahne olmuştur. cunda gerçekleşmiştir.
Bu yayılmanın sebepleri bir yandan sanayileşen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve bu savaşın
Avrupa’nın hammadde ve pazar bulma ihtiyacı iken, sonunda imzalanan Ayastefanos ve Berlin antlaş-
diğer yandan pazarları ve hammadde kaynaklarını maları Osmanlı Devleti’nin dağılma ve parçalanma
korumak için stratejik ve askeri bölgeleri ele geçir- merhalelerinden en önemlisini teşkil etmiştir. Bu
mek ve elde tutmak arzusu idi. Bu genel sebepler, savaş aynı zamanda Balkanların kaderini de tayin
her büyük devletin kendine has yayılmacı politika- etmiştir. Tarihimize 93 Harbi olarak geçen bu sa-
sının itici gücünü ve gerekçesini oluşturmaktaydı. vaş, baştan bir “ırklar ve yok etme savaşı” olarak
Nitekim Osmanlı Devleti, ekonomik potansiyeli, planlanmıştır. Bu “ırklar ve yok etme savaşında” yok
jeopolitik yapısı ve temelinde Şark Meselesi yatan edilecek olan Balkanlardaki Türk varlığıdır. Nitekim
Avrupa’nın siyasi ve emperyalist gayeleri eklenince, bu savaşta Şumnu, Silistre ve Varna havalisi ile
dünyada üstünlük kurmak isteyen büyük güçlerin Türklerin milli bir mukavemet hareketi başlattıkları
amansız bir rekabet alanı haline gelmiştir. Rodoplar bölgesi dışındaki Bulgaristan vilayetlerin-
Fransız İhtilali sonrasında gelişen milliyetçilik de yaşayan Türklerin beş yüz bini katledilmiş veya
fikirlerinin büyük devletlerin Osmanlı Devleti’ni par- açlıktan ve hastalıktan kırılmıştır. Katliamdan kur-

8 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


tulabilen bir milyondan fazla
Türk elde kalan topraklara
göç ederek canlarını ancak
kurtarabilmişlerdir. Bu sa-
vaşta yaşanan acılar, aradan
geçen onca zamana rağmen
unutulmamıştır. İşte bu yüz-
den 93 Harbi halk arasında
“Koca Bozgun” olarak nitelen-
dirilmiştir. Balkan savaşların-
dan önce sadece Bulgaristan
değil, Sırbistan, Yunanistan,
Bosna-Hersek ve Girit’ten de
on binlerce Müslüman elde
kalan topraklara göç etmek
zorunda kalmışlardır.
Maalesef, 93 Harbi kayıp-
ları Osmanlı Devleti’nin Bal- Osmanlı Ordusunun Lüleburgaz Köprüsü Üzerinden Geçişi
kanlardaki en büyük kaybı
olmadığı gibi, yaşanan acılar lusgarb savaşı ile uğraştığı bir dönemde patlak
da Balkan Türklüğünün son acısı değildir. 1912- veren Balkan Savaşları, Osmanlı Devleti ile küçük
1913 yıllarında gerçekleşen Balkan Savaşları, Os- Balkan devletleri arasındaki mücadelenin olduğu
manlı Devleti’nin Balkan topraklarının büyük oranda kadar, dönemin büyük güçlerinin müdahalelerinin
elden çıkmasına sebep olduğu gibi, Balkan Türkle- de bir sonucudur. Rusların desteğiyle bağımsızlığı-
rinin makûs talihi olan katliamları ve kitleler halinde nı kazanan Balkan devletlerinin genişleme arzuları
göçü de beraberinde getirmiştir. savaşın önemli sebeplerindendir. Ancak, Avusturya,
Balkan Savaşları ve Sonuçları İngiltere ve Fransa gibi Avrupalı rakipleri karşısın-
da Balkanlardaki nüfuzunu genişletme ve Boğaz-
Osmanlı Devleti’nin tarihi boyunca aldığı en
ları rakiplerine kaptırmama düşüncesi ile hareket
büyük yenilgilerden biri olan Balkan Savaşları, Os-
eden Rusya’nın, Balkan devletlerini bir araya geti-
manlıların yüzyıllardır anavatan olarak gördükleri
rerek Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtması Balkan
Rumeli topraklarını terk ederek, Anadolu’ya çekil-
Savaşları’nın en önemli sebeplerindendir. Bu dev-
mesi ile sonuçlanmıştır. 1877-1878 Osmanlı-Rus
letler, Rusya’dan alacakları desteğe olan güvenle,
Savaşı’ndan sonra 1912-1913 Balkan Savaşları
aralarındaki anlaşmazlıkları gidererek Balkanlarda
da Rumeli Türklüğü için sabrın, direncin ve taham-
geri kalan Osmanlı topraklarını paylaşmak üzere
mülün son sınırı olmuş ve Türklerin büyük kitleler
ittifak yapmışlardır.
halinde Anadolu’ya göç etmesiyle sonuçlanmıştır.
Daha önceki tarihlerde gerçekleşen göçlerde Bal- Rusya’nın önderlik ettiği Bulgaristan, Yunanis-
kanlardaki yerleşim merkezleri de göçmenler için tan, Sırbistan ve Karadağ ittifakını engelleyemeyen,
bir sığınak oluştururken, Balkan yenilgisi sonucun- hatta Balkan kiliseleri arasındaki ihtilafları ortadan
da göçmenlerin tek sığınakları Anadolu toprakları kaldırarak bu ittifaka dolaylı da olsa zemin hazırla-
olmuştur. yan Osmanlı Hükümeti, savaşı önleyebilecek diplo-
matik adımları da atamamıştır. Bunun neticesinde,
Osmanlı Devleti’nde II: Meşrutiyet’in ilanının
aynı anda dört Balkan ülkesi ile savaşmak zorunda
getirdiği hürriyet havası sonucu iç siyasi mücade-
kalmıştır. Hükümetin, 150.000 kişilik talimli ve tec-
lelerin sertleşmesi, terör olayları, iç isyanlar ve 31
rübeli kişilerden oluşan muazzam ordusunu büyük
Mart olayı bu dönemde sosyal ve siyasi yapıda
devletlere iyi niyet gösterisi olarak terhis etmiş ol-
derin tesirler bırakmıştır. Avrupa ve Balkan ülkele-
ması, Anadolu içlerindeki birliklerin cephelere yetiş-
ri, Osmanlı Devleti’nin bu iç gelişmelerine siyasi ve
tirilememesi ve ordu içindeki siyasi çekişmeler gibi
sosyal bir gelişme olarak değil, iç zaaf ve dağılma
sebeplerden ötürü, Osmanlı ordusu kısa bir süre
belirtileri olarak bakmaya başlamışlardır. Nitekim
içinde her cephede yenilgiye uğramıştır. Balkan
Avusturya Bosna-Hersek’i, Yunanistan da Girit’i il-
devletlerinin ganimet paylaşımında anlaşamamala-
hak etmiş, Bulgaristan bağımsızlığını ilan etmiştir.
rı nedeniyle çıkan İkinci Balkan Savaşı sonucunda,
Osmanlı Devleti’nin Makedonya olayları ve Trab-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 9


nan İstanbul ve Atina antlaşmaları, sadece sı-
nır tespiti ile sınırlı kalmamış, Osmanlı devlet
adamlarının çabaları sonucu, bu ülkelerin sı-
nırları içinde kalan Türklerin haklarını muhafa-
za etmeye yönelik maddeler de ihtiva etmiştir.
İstanbul Antlaşması’na göre, Bulgaristan’a terk
edilecek topraklarda yaşayan Türkler dört yıl
içinde Osmanlı sınırlarına göç edip etmeme
hakkına sahip olacaklardı. Eğer göçmeye ka-
rar verirlerse mallarını satabilecekler, kalanlar
ise Hristiyanlar gibi sivil ve siyasi haklara sahip
olacaklardı. Ayrıca burada kalan Türkler her
türlü din ve mezhep hürriyetine sahip olacak-
lar, okullarda devlet dili dışında eğitim-öğretim
Türkçe olacaktı. Bunlar müftü ve başmüftülerini
kendileri seçecekler ve bunların maaşları Bul-
gar hükümetince ödenecekti. Bunlardan baş-
Balkan Felaketlerinden (Ahmed Cevad, Kırmızı Kitap 1328 ka, Bulgarlar topraklarında yaşayan Türklerin
Fecayii,Çiftçi Kitaphanesi, İstanbul. 1329.) mülkiyet haklarına saygı gösterecek, zorunlu
olmadıkça kamulaştırmayacak, kamulaştırma
ancak Edirne geri alınabilmiştir.
halinde ise bedelini peşin olarak ödeyecekti.
Balkan Savaşları sonucunda Balkanların siyasi
Atina Antlaşması’na göre ise Yunan devleti
haritası oldukça değişmiştir. Osmanlı Devleti İstan-
Yunanistan’a geçen topraklarda yaşayan Türk hal-
bul ve Trakya dışındaki bütün toprakları kaybeder-
kın hayat, mal, şeref, din ve gelenekleri güvence
ken, diğer Balkan devletlerinin tamamı sınırlarını
altına alacak, bunların Yunan vatandaşlarıyla aynı
genişletmiştir. Bu yeni sınırlara göre Balkanlardaki
siyasi ve medeni haklara sahip olmalarını ve din-
Türk-İslam unsurunun büyük çoğunluğu Osman-
lerini serbestçe uygulayabilmelerini sağlayacaktır.
lı hâkimiyetinden çıkıp diğer Balkan devletlerinin
Yine bu antlaşmaya göre, Müslüman cemaatlerin
idaresine geçmiştir. Diğer bir deyişle, Balkan dev-
muhtariyetine ve hiyerarşik düzenine müdahale
letlerinin hepsi Balkan savaşlarından az ya da çok
edilmeyecek, sahip oldukları fonlara ve gayrimen-
karlı çıkmışlardır. Bu savaşlarda zarar gören sade-
kullere dokunulmayacaktır. Müslümanlarla manevi
ce Osmanlı Devleti olup, Avrupa’daki topraklarının
liderleri arasındaki ilişkilere karışılmayacak ve dini
%83’ünü, nüfusunun %69’unu, devlet gelirlerinden
liderler İstanbul’daki Şeyhülislam’a bağlı kalacaklar-
önemli bir kısmı ile İstanbul nüfusunu da besleyen
dır. Müftüler Türklerce seçilecek, başmüftü ise müf-
büyük miktarda ziraat alanını kaybetmiştir.
tülerin sunduğu üç aday arasından kral tarafından
10 Ağustos 1913’te Balkan devletlerinin kendi
atanacak ve atanan başmüftü Osmanlı padişahınca
aralarında imzaladıkları Bükreş Antlaşması ile Ma-
gönderilen bir menşur ile fonksiyonlarını yerine ge-
kedonya bölgesi Sırbistan, Yunanistan ve Bulga-
tirebilecekti. Böylelikle, Yunanistan’da kalan Türk-
ristan arasında paylaşılmıştır. Osmanlı Devleti de
lerin manevi olarak İstanbul ile temasının sürmesi
Balkan devletlerinin her biri ile ayrı ayrı antlaşma
sağlanmış olacaktı.
imzalamıştır. 29 Eylül 1913’te Bulgarlar ile imzala-
Balkan Savaşlarından Hatırda
nan İstanbul Antlaşması’na göre Kırklareli ve Edirne
Kalanlar: Katliam ve Göçler
Osmanlı Devleti’nde kalıp, Türk Bulgar sınırı genel
olarak Meriç nehri olarak kabul ediliyordu. Yuna- Şark Meselesi çerçevesinde Türkleri Balkan-
nistan ile Atina’da imzalanan antlaşmaya göre Ege lardan atmak amacının bir sonucu olan 1877-1878
Adaları anlaşmazlığı büyük devletlerin kararına bı- Osmanlı-Rus Savaşı’nın Balkan Türklüğü üzerinde
rakılmıştır. Ortak sınır olmamasına rağmen Karadağ yapmış olduğu büyük yıkımın bir benzerini de Bal-
ve Sırbistan ile de savaşı sona erdiren antlaşmalar kan Savaşları yapmıştır. Türk tarihinin kaydettiği en
imzalanmıştır. Sırbistan ile imzalanan antlaşmaya, büyük mezalimlerden birisi bu savaşlar esnasında
Sultan I. Murat (Hüdavendigar)’ın Kosova’da bulu- yaşanmış, Balkan Türkleri tarifi mümkün olmayacak
nan türbesine ait bina ve arsaların hiçbir şekilde ka- zulümlere maruz bırakılmışlardır. Savaşa katılan
mulaştırılmaması maddesi özellikle konulmuştur. bütün Balkan devletlerine ait ordular karşılarına çı-
kan Türklere her türlü zulmü reva görmüşlerdir.
Özellikle Bulgaristan ve Yunanistan ile imzala-

10 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Balkanlardaki Türk ve Müslüman topluluklara mişlerdir. Arnavut topraklarını işgal eden Karadağlı-
yapılan zulümler, birbirini tamamlayan iki temel se- ların acımasızlıkları da kayıtlara geçmiştir.
bepten dolayı gerçekleşmiştir. Bunlardan ilki Rusya Ancak, Balkan milletleri içinde gerek 93 Harbi
ve onun Panslavist akımı şemsiyesi altındaki Hris- gerekse Balkan Savaşları esnasında yapılan meza-
tiyan Balkan devletlerindeki Türk düşmanlığı taas- lim açısından Bulgarları kimse geçememiştir. Çok
subudur. Bu hususta, Mustafa Kemal Atatürk’ün 23 sayıda Türk’ün yaşadığı Bulgaristan’da tek milletli
Eylül 1923’te Hâkimiyet-i Milliye gazetesine verdiği bir Bulgar Slav devleti yaratmak politikasını benim-
demeç ilgi çekicidir. seyen Bulgaristan, sürekli olarak Türkleri yok etme-
“Asırlardan beri düşmanlarımız Avrupa kavimleri ye çalışmıştır. Bu savaşlar esnasında Çatalca’ya
arasında Türklere karşı kin ve husumet fikirleri tel- kadar ilerleyen Bulgar orduları ve beraberindeki
kin etmişlerdir. Batı zihniyetine yerleşmiş bu fikirler Bulgar komitecileri Makedonya ve Trakya’da öyle
hususi bir zihniyet meydana getirmiştir. Avrupa’da katliamlar yapmışlardır ki, bu katliamlarda hayatı-
Türk’ün her türlü terakkiye hasım bir adam olduğu, nı kaybeden masum Türklerin kesin sayısını bilen
manen ve fikren gelişime gayri müsait bir adam ol- yoktur.
duğu zannedilmektedir.” Ruslardan öğrendikleri zulüm tekniklerini geliş-
Mezalimlerin ikinci sebebi de yok etmek ya da tirerek uygulayan Bulgar orduları ve komitacıları,
Türkleri göçe zorlayarak sahip oldukları her şeyi ele Anap adlı Macar gazetesinin 7 Şubat 1913 tarihli
geçirmek ve Balkan topraklarındaki Türk varlığına sayısında yayımlanan rapora göre, Makedonya’da
son vermektir. Böylece Balkan devletleri homojen 100.000 civarında Türk ve Müslümanı kılıçtan ge-
bir sosyal yapı oluşturmayı amaçlamışlardır. Büyük çirmiştir. Doğu ve Batı Trakya’da da öldürülenlerle
çoğunluğu çiftçi olan ve kazancını toprağa bağlı birlikte Bulgarlarca katliama uğrayanların toplam
olarak sürdüren Balkan ahalisinin, ölüm tehlikesi sayısının 200.000 civarında olduğu, Batılı kaynak-
olmaksızın her şeylerini kaybedip türlü sefalet için- larca da doğrulanmaktadır.
de göç etmesinin temel sebebi elbette Türklere ve Balkan Savaşı esnasında Bulgarlar, öncelikle
diğer Müslümanlara uygulanan mezalimdir. Ekono- kendi topraklarında yaşayan Türkleri, daha sonra
minin ve üretimin en önemli aracı olan toprağa ve ele geçirdikleri Makedonya, Batı Trakya ve Doğu
çiftliklere sahip bulundukları için, Balkan Türklerinin Trakya’da yaşayan yerleşik Türkleri ve buralara sığı-
mülklerinden koparılarak göç ettirilmesi Balkan dev- nan muhacirleri fırsat buldukça ya da planlı bir şekil-
letlerince elzem görülmüştür. de katletmişlerdir. Bunları birkaç sayfada anlatabil-
Balkan Türkleri ilk olarak Yunanlıların zulmüne mek mümkün değildir. Serez, Ustrumca, Dedeağaç,
uğramıştır. 1821 Yunan ayaklanması Mora’daki Kavala, Kırcaali, İskeçe, Srumnitsa, ve Edirne’deki
Türklerin toptan katline dönüşmüş ve daha sonra Bulgar katliamları ile ilgili anlatılanlar, insanın kanını
tüm Balkan ülkelerine model olmuştur. Yunanlılar, donduracak kadar korkunçtur. Buralarda yaşayan
Balkan Harbi esnasında da Türklere zulümden geri yüz binlerce Türk, özellikle genç kız, kadın ve ço-
kalmamış, özellikle ele geçirdikleri bölgelerde ve cuklar korkunç zulümlere maruz kalmışlar ve katle-
Ege adalarında korumasız kalan Türklere her tür- dilmişlerdir. Amerikalı Profesör Justin McCharty’nin
lü mezalimi yapmışlardır. Örneğin, Midilli adasında Ölüm ve Sürgün adlı eserinde onlarca sayfa ayırdığı
birçok Türk ateşe atılarak yakılmış, Limni adasında- Bulgar mezaliminden bir kısmını burada paylaşmak
ki 9 masum Müslüman boş yere idam edilmiş, 800 istiyorum. McCharty’nin İngiliz arşivlerinden edindi-
Türk ise çeşitli eziyetlere maruz bırakılmışlardır. Ay- ği bu bilgilere göre, Bulgarlar Avrat Hisar ve Doyran
rıca yunanlılar işgal ettikleri yerlerde de çok sayıda yöresinde çok yoğun kıyım yapmışlar, Rayanova’da
Türk’ü öldürmüşlerdir. Yunan zulmünün belgelerine neredeyse bir tek Türk erkek bile canlı bırakmamış-
İngiliz arşivlerinden de ulaşabilmek mümkündür. lar, Korkut köyünde kadınlarla çocukların bir kısmını
Sırplar ve Karadağlılar da Balkan zulmünün ve bütün erkekleri camide ve saman ambarlarında
ortaklarındandır. Rus gazeteci Leon Troçki’nin ga- toplayıp diri diri yakmışlardır. Yine Demirhisar’da 64
zetesine gönderdiği haberler bu zulmün boyutlarını Türk bir kahveye tıkılıp yakılarak öldürülmüşlerdir.
açıkça ortaya koymaktadır. Troçki’nin bir haberine Kırcaali’nin altı köyünde 3.430 nüfusun çocuklar da
göre, Sırp Kralı Petar, yolda rastladığı bir grup Müs- dâhil olmak üzere tamamı katledilmiştir. Eğridere’de
lümanın derhal öldürülmesini, ancak cephane israfı de 7.600 Türk öldürülmüştür. Toplu halde yakma,
olmasın diye değneklerle dövülerek öldürülmesini Bulgarların Rainovo, Kilkis, ve Plantza’da da Türk-
emretmiştir. Sırplar sadece Üsküp’te 2.000, Prizren ler için uyguladığı bir yıkım metoduydu. Özellikle
civarında da 5.000 Türk’ü vahşi bir şekilde katlet- esir edilen ve yaralı askerler ile Türklerin ileri gelen-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 11


leri hemencecik öldürülmekteydi. Tekrar belirtmek den sökülüp atılanların sayısı bir milyon civarında
isterim ki, bu örnekler Bulgar zulmünün çok küçük iken, bunlardan iki yüz bini savaş esnasında hayatı-
bir parçasını oluşturmaktadır. nı kaybetmiştir. Aşair ve Muhacirin Müdiriyet-i Umu-
Bulgar zulmünü yabancı gazeteciler, konsoloslar miyesi Müdürü Hamdi Bey’e göre, 93 Harbinden
ve diğer görevliler de rapor etmişlerdir. Bulgarların itibaren göç edenlerin sayısının 854.870 olarak tes-
Edirne’de yaptıkları katliamla ilgili gördüklerini Daily pit edildiğini, bunlardan 450.000’inin Meşrutiyet ve
Telegraph gazetesine telgrafla bildiren Fransız ya- Balkan savaşlarından sonra göç ettiğini belirtmiştir.
zar Pierre Loti şöyle demekteydi: Cemal Paşa’nın verdiği rakamlara göre ise Balkan
Harbi sonucunda Yunan, Bulgar ve Sırplar tara-
“Hristiyan kurtarıcılar birkaç ay içinde bu kadar
fından öldürülen Türklerin toplam sayısı 500.000’i
tahribatı yapmak için kim bilir nasıl bir vahşi hırsla
aşkındır. Göç eden ve katledilen Türk nüfusu el-
çalışmışlardır. Bulgarların istilasından evvel Trakya
deki kaynaklar üzerinden nüfus bilimi kriterlerine
ovalarının nüfusça kalabalık ve müreffeh hayatına
göre değerlendiren Justin McCarthy’ye göre ise
malik bir vilayet olduğu malumdur. Fakat bu gün
Balkan Savaşlarından önce Osmanlı resmi rakam-
hiçbir şey yok. Beni Edirne’ye götüren otomobilde
larına göre toplam sayısı 2.315.293 olan Türk nü-
hiçbir insan yüzü görmeden kilometrelerce yol aldık.
fustan 812.771’i Türkiye’ye göç etmiştir. Göç eden
Yalnız orada burada iskeletler, taş yığınları göze
bu nüfusun 413.922’si 1912-1920 yılları arasında,
çarpıyor. Bu viranelere yaklaştıkça enkaz arasın-
398.849’u ise 1921-1926 yılları arasında göç etmiş-
dan ürkek yüzlü bir zavallı meydana çıkıyor. Mesela
tir. Bu yıllar arasında, 632.408 Türk ise; hastalık,
Havsa’da cami ve minaresi yıkılmış, mezarlar dahi
açlık ve katliamlar nedeniyle hayatını kaybetmiştir.
açılarak kirletilmiş, köyün binden fazla ahalisinden
Diğer bir deyişle, Balkan devletlerince ele geçirilen
yalnız kırkı kurtulmuştu.”
Osmanlı Rumelisindeki Türk nüfusun %27’si yaşa-
Gerçekten de Osmanlı ordusunun Edirne’ye gi- mını yitirmiştir. Bu kayıplar ile göçler ve beraberinde
rişi Müslim ve gayrimüslim bütün ahali tarafından gelen felaketler henüz maalesef layıkıyla yazılama-
şevk ve şükranla karşılanmıştır. Şehrin geri alınma- mış, yeni nesillere ve dünyaya duyurulamamıştır.
sından hemen sonra Edirne halkı tüyler ürperten bu Maalesef, Balkanlarda katledilen Türkler namına
mezalimi dünya insanlığına karşı protesto etmek ve Türk ve Müslüman oldukları için mersiyeler yaza-
Edirne vilayetinin kalan kısımlarının da bu tür meza- cak Lord Bayrınlar, Viktor Hügolar çıkmamış, bu
limden kurtarılmasını talep etmek için hemen teşeb- zulümlere bizim tarih kitaplarımızda dahi çok az yer
büse geçmişlerdir. Edirne’deki Müslüman cemaatin verilmiştir.
ileri gelenleriyle birlikte Rum, Ermeni ve Yahudi ileri
Balkanlarda Türklere yapılan mezalim sadece
gelenleri derhal bir araya gelerek aleni bir protesto
insanlara yönelik olmamıştır. Başta Sırbistan ve
mitingi yapılmasını kararlaştırmışlar, yapılan protes-
Bulgaristan olmak üzere, Balkanlarda birçok cami
to mitingine 40.000 kişi katılmıştır.
kiliseye çevrilmiş veya yıkılmış, Osmanlı eserlerinin
Balkan Harbi esnasında Türklerin maruz bıra- büyük bir kısmı yakılmış, böylelikle Balkanlardaki
kıldıkları zulüm ve katliamlar, tam da bunları ya- Türk kültürüne ait izler silinmeye çalışılmıştır.
panların istedikleri gibi, Balkanlardan Anadolu’ya
Balkanlardaki zulümden kurtulabilmek için yur-
çok yoğun bir göç dalgasını beraberinde getirmiştir.
dunu terk eden çok sayıda göçmen, bulabildikleri
Önceden olduğu gibi, Balkan Savaşları sonrasında
ilk tren ve vapur veya karayolu vasıtaları ile veya
da zulme uğrayan Balkanlardaki Türk halkı kendile-
yaya olarak İstanbul’a ulaşmış, oradan da Anadolu
rince emin saydıkları Osmanlı topraklarına, özellikle
içlerine sevk edilmişlerdir. Selanik’te toplanan göç-
de İstanbul’a kitleler halinde göç etmişlerdir. Balkan
menler ise deniz yoluyla doğrudan İzmir’e nakle-
Türklüğü en fazla bu göçlerle yara almış, pek çok
dilmişlerdir. Özellikle trenler muhacirlerce öylesine
yerleşim merkezinde savaş öncesinde demogra-
doldurulmuşlardır ki, cepheden sevk edilecek yaralı
fik üstünlüğe sahip olan Türkler, savaş sonrasında
askerler için trenlerde çoğu zaman yer bulunama-
azınlık konumuna düşecek kadar azalmışlardır.
mıştır. Bu göçmenler başta İzmir, Manisa, Edirne,
Balkan Savaşları neticesinde Anadolu’ya göç Bursa ve Balıkesir olmak üzere Anadolu’nun çeşitli
eden ve katledilen Türk nüfus ile ilgili çeşitli kaynak- vilayetlerine yerleştirilmişlerdir.
larda verilen rakamlar arasında farklılıklar bulun-
Sayısı yüz binleri bulan bu göçmenlerin sevki-
maktadır. Tevfik Bıyıklıoğlu’na göre Balkan Savaşla-
yatlarının düzenli yapılması ve yerleşmelerinin sağ-
rında toplam 440.000 Türk Anadolu’ya göç etmiştir.
lanması için Osmanlı hükümeti yetenekli memurla-
İlhan Tekeli bu rakamı 640.000 olarak vermektedir.
rını bu konuyla ilgili oluşturulan komisyonlarda gö-
Bilal Şimşir’e göre bu savaşlar neticesinde yerlerin-

12 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


revlendirmiştir. Bu komisyonlar, İstanbul şehrema-
netinde kurulan iskân ve iaşe komisyonu, Sirkeci’de
oluşturulan Sevkiyat-ı Muhacirin Komisyonu ve
İskân-ı Muhacirin Komisyonu idi. Ayrıca İngiliz elçi-
sinin eşinin başkanlığında, muhacirlere ev bulmak
üzere kurulan bir iane komisyonu da bulunmaktay-
dı. Yine aynı amaçla Dâhiliye Nezareti’ne bağlı bir
Muhacirin İdaresi oluşturulmuştu.
Bu komisyonlarca geçici olarak İstanbul’a yer-
leştirilen muhacirleri hükümet elinden geldiğince
hızlı bir şekilde Anadolu içlerine göndermeye çalı-
şıyordu. Çünkü İstanbul bu tarihlerde tam anlamıyla
bir muhacir kentine dönüşmüş idi. Dönemin gazete-
lerinde ve diğer yayın organlarında İstanbul’un bu
durumu ve muhacirlerin içler acısı hali teferruatlı bir
şekilde resmedilmiştir. Yüz binlerce muhacire yeter-
li ev bulamayan yetkililer İstanbul’daki çok sayıda
cami, medrese, dergâh, baraka, kulüp, kahvehane,
konak ve memur hanelerini muhacirlerin iskânı için
tahsis etmişti. Buralara yerleştirilen yüz binlerin ia-
şesi, Anadolu’ya nakilleri, kendilerine ev yapılması
ve köyler kurulması ve sair ihtiyaçları için, Osmanlı
Devleti’nin zaten dibe vurmuş olan hazinesinden Balkan Felaketlerinden (Ahmed Cevad, Kırmızı Kitap
1328 Fecayii,Çiftçi Kitaphanesi, İstanbul. 1329.)
özel tahsisatlar ayırması gerekmiştir ki, bu durum
devlet maliyesini iyice zora sokmuştur. Muhacirler yarım milyonu aşkın Türk, Türkiye’ye göç etmiştir.
25 yıl boyunca askerlikten, 10 yıl boyunca da tüm 1989 yılında Türkiye’ye göç eden Türklerin sayısı
vergilerden muaf tutulmuştur. Ancak, muhacir sayı- 350.000’i bulmuştur. Bunların bir kısmı geri dönse
sının giderek artması üzerine söz konusu muafiyet- de önemli bir kısmı Türkiye’de yerleşik kalmıştır.
ler askerlikte altı yıla, vergide de iki yıla indirilmiştir. Yine, 1923-1960 yılları arasında 120.000 civarında
Balkan Harbi bittikten bir yıl sonra başlayan Bi- Türk Romanya’dan Türkiye’ye göç ederken, eski
rinci Dünya Savaşı nedeniyle muhacirlerin perişan Yugoslavya’dan göç edenlerin sayısı da 500.000’i
durumları uzun yıllar devam etmiştir. Balkanlar- geçmiştir. Sonuç olarak, 93 Harbi ve Balkan Sa-
da büyük zenginliklerini terk ederek gelen Türkler, vaşları gibi felaketler neticesinde, bir buçuk milyo-
yıllarca sefaletle boğuşmak zorunda kalmışlardır. na yakın Türk Osmanlı döneminde Anadolu’ya göç
Ancak, her şeye rağmen Osmanlı topraklarında ederken, 1.400.000 civarında Türk de Cumhuriyet
yaşıyor olmak onlar için bir teselli olacaktır. Çünkü döneminde göç etmiştir. Böylelikle Balkanlarda
göç etmeyerek veya edemeyerek geride kalanların Türklere uygulanan mezalim neticesinde, üç milyo-
ızdırapları asla bitmeyecektir. Çünkü Balkanlarda na yakın Türk Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerin-
Türklere yönelik katliamlar ile “yok etme ve def etme de Türkiye’ye göç etmiştir.
hareketi” daha sonraki yıllarda da devam etmiştir. Batı Trakya’yı Kurtarma Çabaları
Balkanlardan Anadolu’ya Türk göçleri, Osmanlı 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sonunda imza-
dönemi ile sınırlı kalmamış, Balkanlarda Türklere lanan Ayastefanos Antlaşması sonucunda Osmanlı
karşı sonu gelmeyen zulümlerin ve ülkeler arasında Devleti’nin elinden çıkan Rodoplardaki Türkler, Os-
yapılan antlaşmaların sonucu olarak, Cumhuriyet manlı tarihinde ilk “Türk Muvakkat Hükümeti”ni ku-
döneminde de devam etmiştir. Bu çerçevede, Lozan rarak mücadelelerini siyasi bir organizasyon içinde
Antlaşması’nda yer alan Türk-Yunan mübadelesi sürdürmüşlerdir. Varlıklarını korumak için siyasi ve
gereğince, 400.000 civarında Türk, Yunanistan’dan askeri bir mücadele yürüten Rodop Türkleri yıllarca
Türkiye’ye göç etmiştir. Sonraki yıllarda da Yunan bölgeye Rus ve Bulgarları sokmamışlardı.
baskıları sonucunda, özellikle mübadele dışı bıra-
Batı Trakya’nın kaybedilmesi ve Yunanistan ve
kılan Batı Trakya bölgesinden 400.000’nin üzerin-
Bulgaristan’ın imzaladıkları antlaşmalara sadakat
de Türk, Türkiye’ye sığınmış ve yerleşmiştir. Aynı
göstermekten geri durarak Türk halka yönelik baskı
şekilde, Bulgaristan’dan 1923-1980 yılları arasında
ve eziyetleri, Osmanlı devlet adamlarını kaybedi-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 13


len toprakları ve bölgede kalan Türkleri kurtarmak olmak üzere Avusturya, İngiltere ve Fransa bu hü-
için yeni arayışlara itmiştir. Özellikle Bulgarlar ta- kümetin ortadan kalkmasını istemişlerdir. Osmanlı
rafından Batı Trakya Türklerine yapılan zulümler, Başkumandanlığı da benzer şekilde bu hükümetin
bölgeye askeri müdahalede bulunulması fikrini varlığına karşıydı. Zaten yabancı baskılar nedeniyle
gündeme getirmiştir. Umum Çeteler Kumandanı direniş hareketlerine başından itibaren resmi ola-
Eşref Kuşçubaşı’nın emrinde bir akıncı birliği Me- rak destek olmamış idi. Bu yüzden Batı Trakya’daki
riç Nehri’ni aşarak Bulgarlara karşı mücadele ver- Türk birliklerinin ilerleyişi gönüllü ve gayri resmi bir
miştir. Bu mücadelelerde Koşukavak, Mestanlı ve şekilde cereyan etmiştir. Türk birliklerince Koşuka-
Kırcaali kazaları kontrol altına alınmıştır. Fakat bu vak, Mestanlı ve Kırcaali’den sonra Gümülcine, İs-
durum, Osmanlı Devleti’nin Balkan sınırını Meriç keçe, Eğridere, Darıdere ve Meriç boylarının kontrol
Nehri olarak belirleyen savaş sonrası antlaşmalara edilmesi üzerine Başkumandanlık birliklerin ilerleyi-
aykırı olduğu için, Osmanlı Başkumandanlığı tara- şini durdurup geri çekilmelerini istemiştir. Özellikle
fından onaylanmamıştır. Başkumandanlığın tavrı- Cemal Paşa Batı Trakya’da kurulan bu hükümete
na rağmen Yarbay Enver Bey, Eşref Kuşcubaşı ile karşı çıkmıştır. Ona göre bu hükümet sulhun sağ-
tüm Batı Trakya’nın geri alınmasını kararlaştırmıştır. lanması için bir engel teşkil etmekteydi.
Binbaşı Süleyman Askerî, Yüzbaşı İlyas, Üsteğmen Osmanlı Hükümeti’nin yardımından mahrum ka-
Ömer Lütfi, Manastırlı Halim ve Çerkez Reşit gibi lan Garbi Trakya Hükümet-i Müstakilesi, Eşref Bey
bazı gönüllü subaylar da Batı Trakya’ya geçerek ve diğer gönüllü subayların şahsi gayretlerinin izin
geri alma planına yardımcı olacaklardır. Planlandığı verdiği ölçüde ayakta kalmışsa da 29 Eylül 1913’te
gibi, Kuşçubaşı ve diğer subaylar emrindeki akın- imzalanan İstanbul Antlaşması gereği, bölge 25
cılar 31 Ağustos 1913’te Batı Trakya’nın merkezi Ekim 1913’te Bulgaristan’a teslim edilmiş ve bu
Gümülcine’yi ve ertesi gün İskeçe’yi kurtarmışlardır. devletin varlığı sona ermiştir. Fakat Birinci Dünya
10 Ağustos 1913 tarihinde Balkan ülkeleri ara- Savaşı’ndan sonra tekrar Batı Trakya Türk Hükü-
sında imzalanan Bükreş Antlaşması ile yüzyıllardır metini kuran Batı Trakya Türklerinin mücadelesi Lo-
Türk hâkimiyetinde olan Batı Trakya Bulgaristan’a zan Antlaşması’na kadar sürmüştür.
bırakılmıştır. Bulgar idaresini kabul etmeyen bölge Sonuç
Türkleri Bugünkü Bulgaristan’ın güney bölgeleri,
Balkan Savaşları, Türk tarihinde kaybedilmiş bir
Batı Trakya ve Makedonya’nın da bir kısmını içine
savaş olmanın çok daha ötesinde anlamlara sahip-
alan bölgede 31 Ağustos 1913’te Gümülcine mer-
tir. Bu savaş, 600 yıllık Osmanlı tarihinin en büyük
kezli “Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi”ni kur-
felaketlerinden biri olduğu gibi, Türk milletinin vatan
muşlardır. Başkanlığını Müderris Salih Efendi’nin
haline getirdiği, yurt edindiği, uğruna on binlerce şe-
yaptığı bu hükümet, 2 Ekim 1913 tarihinde “Garbi
hit verdiği, binlerce sanat ve mimari eser bıraktıkları
Trakya Hükümet-i Müstakilesi” adıyla bağımsızlığını
Rumeli, bu savaşla kaybedilmiştir.
ilan etmiştir. Kendine ait yeşil, beyaz ve siyah renkli
bayrağı olan ve pul bastıran Hükümet, amacını dün- Savaşın Balkan Türklüğü üzerindeki tahribatı,
yaya duyurmak için Batı Trakya ajansını kurmuş ve tek başına, bu savaşın Türkler için neler ifade et-
Türkçe ve Fransızca dillerinde yayın yapacak In- tiğini anlatmaya yeterlidir. Sayısı yüz binleri bulan
dependant isimli bir gazete çıkarma girişiminde de Türk ve Müslüman katliama uğramış, tarifi mümkün
bulunmuştur. olmayan acılar yaşamışlardır. Bu acı ve kayıplar bu-
gün toplumsal hafızamızda hak ettiği ölçüde canlı
Birbirleriyle çatışma halinde olan Bulgaristan
değilse de tarih kitapları ve arşiv belgeleri Balkan
ile Yunanistan arasındaki rekabet, “Garbi Trak-
Türklerinin ızdırabını, dökülen kan ve gözyaşlarını
ya Hükümet-i Müstakilesi”nin kaderini etkilemiştir.
ve çocukların çığlıklarını bizim için hala muhafaza
Venizelos’un büyük bir farkla seçimi kazanarak ik-
etmektedirler. Yüz binlerce Türk, topraklarını ve
tidara geldiği Yunanistan, Bulgarlarla bütün teması
evlerini bırakarak elde kalan topraklara göç etmek
kesmek için iki ülke toprakları arasında bulunan söz
zorunda kalmıştır. Tarihi gerçeklere baktığımızda
konusu Türk hükümetini tanımıştır. Bulgaristan’ın
1821-1922 yılları arasında geçen yüz yıl içinde baş-
da bu hükümet topraklarını Yunanistan’a karşı tam-
ta Balkanlarda olmak üzere, Anadolu ve Kafkaslar-
pon bir bölge olarak algılayarak tanıması üzerine
da öldürülen Türk ve Müslüman sivillerin sayısı beş
Garbi Trakya Hükümet-i Müstakilesi Avrupa gün-
milyon, kaybedilen topraklardan Anadolu’ya göç
demine girmiştir. İki Balkan devletinin bu kararları
edenlerin sayısı beş milyon dört yüz bin civarında-
Avrupa’da büyük hayret uyandırmışsa da bu hayret
dır. Bu rakamlar, 20. yüzyılın ilk ve en vahim katliam
daha sonra rahatsızlığa dönüşmüş ve başta Rusya
ve sürgün olayının Türk milletinin başına geldiğini

14 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


göstermektedir. Panslavist Prens Çarkovski’nin Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş., 1999
1876’da söylediği “ırklar ve yok etme savaşı” so- Enginsoy, Cemal, Balkan Savaşı (1912-1913) Hakkında
Batı Yayın Dünyasındaki Bazı Değerlendirmelerden Ör-
nuçlarını vermiş, yüz yıla yayılan etnik temizlik nekler, Gnkur. Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı,
hareketi sonucunda Türkler Balkanlardan atılmış, Ankara, 1989
kalanlar ise azınlık durumuna düşmüştür. Türkiye Eren, Halit, Batı Trakya Türkleri, İstanbul, 1997
Erendil, Muzaffer, “Balkan Savaşı ve Türk-Bulgar Harekâtına
ve Türklerin ise bunu kabullenmekten başka pek Dair Stratejik, Taktik ve Lojistik Değerlendirme”, XX.
bir şeyi kalmamıştır. Nitekim, yaşadığımız büyük Yüzyılın İlk Yarısında Türk-Bulgar Askeri-Siyasi İlişkile-
felaketlere dair, destanlarımız, anıtlarımız, romanla- ri, Ankara, Genelkurmay Basım Evi, 2005
Halaçoğlu, Ahmet, “Balkan savaşları (1912-1913)” Türkler,
rımız, film ve tiyatro eserlerimiz hemen hemen yok
Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 2002.
gibidir. Çünkü milli kimlik inşasını zaferler üzerine Halaçoğlu, Ahmet, Balkan Harbi sırasında Rumeli’den Türk
oturtan bizim gibi köklü ve büyük milletler ağlayıp göçleri (1912-1913) Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1994
sızlanmayı pek beceremezler. Kendilerine acıma ve Hüseyin Raci Efendi, Zağra Müftüsünün Hatıraları, haz. M.
Ertuğrul Düzdağ, İstanbul, 1990
acındırmayı küçüklük sayarlar. Bu sebeple, ağlama- İpek, Nedim, Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri (1877-
sızlama edebiyatımız da ya gelişmemiştir ya da yok 1890), Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1994
gibidir. Yaşadığımız felaketlere dair geniş bir matem Kamil, İbrahim, Bulgaristan’daki Türklerin Hakları, Ankara,
1989
literatürümüzün bulunmaması bu ruh asaletinden Mahmud Muhtar, Balkan Harbi: “Üçüncü Ordu’nun ve İkinci
kaynaklanmaktadır. Doğu Ordusu’nun muharebeleri” İstanbul, Tercüman,
1979.
Balkan Savaşları, Osmanlıcılık akımının dayan-
McCarthy, Justin, Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanları-
dığı temelleri yıkmış, “İttihad-ı Anâsır” politikasını na Karşı Yürütülen Ulus Olarak Temizleme İşlemi 1821-
fiilen iflas ettirmiştir. Bunun sonucu olarak, Osmanlı 1922, çev. Bilge Umar, İstanbul, İnkilap Kitapevi, 1998
Devleti içindeki Türkler arasında milliyetçilik duygu- Maranki, Ahmet, Balkan Mezalimi, İstanbul, 1993
Nüzhet, Mehmet Ali, 1912 Balkan Harbi, Ankara, Kültür ve
ları hızla yükselmiştir. Turizm Bakanlığı Yayınları, 1987
Diğer taraftan, Balkanlardan yapılan göçler, Özcan, Abdülkadir, “Balkan ve I. Dünya Savaşlarında hiz-
meti geçen bir hayır kurumu Müdafa’a-i Milliye Cemiye-
Anadolu’da Türk nüfus yoğunluğunu artırmış, sos- ti”, Doğumunun 100. Yılında Atatürk’e Armağan, İstan-
yal ve kültürel yapıyı kuvvetlendirmiş; böylelikle, mil- bul, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1981
li Türk devletinin kurulmasına zemin hazırlamıştır. Özdemir, Mehmet, “Balkan Savaşı’nda Gönüllü Birlikler”,
Askeri Tarih Semineri [9.: 2003: İstanbul], Ankara, T.C.
Ayrıca Balkanlardan gelen göçmenlerin Anadolu’da
Genelkurmay Başkanlığı, 2005
modern tarım ve ticaretin gelişmesine de önemli Öztuna, Yılmaz, Rumelini Kaybımız: 93 ve Balkan Savaşla-
katkıları olmuştur. rı, İstanbul, Ötüken Neşriyat, 1990
Sarınay, Yusuf – Sünbül, Tahir, Emperyalizm ve Büyük Ha-
Balkanlarda Türklere yönelik katliamlar, baskılar yal, Ankara, 1999
ve zorunlu göçler bu savaşla sınırlı kalmamış, daha Şimşir, Bilal N., Rumeli’den Türk Göçleri: Belgeler, Ankara,
sonraki yıllarda da devam etmiştir. Bu sebeple, Türk Tarih Kurumu, 1989
Şimşir, Bilal N., “Bulgaristan Türkleri ve Göç Sorunu”,
Balkanlardan Türkiye’ye göçler konusu kapanmış, Bulgaristan’da Türk Varlığı Bildiriler [6, 1985: Ankara],
tümüyle tarihe mal olmuş bir mesele değildir. Çün- Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1987
kü Balkanlarda tarih devamlı yenilenmektedir. Bu Toğral, Beğlan, 112 Yıllık Göç (1878-1989), İstanbul, 1989
Turan, Ömer, “Balkan Savaşlarından Kurtuluş Savaşı’na
sebeple, yarın şartlar değiştiğinde nelerin olacağını
Kadar Uzanan Süreçte Türk-Bulgar ilişkileri (1912-
kimse bilemez. Bildiğimiz tek şey, tarihin ihtiyatsız- 1920): (Siyasi değerlendirme)”, XX. Yüzyılın İlk Yarısın-
lar için son derece merhametsiz olduğudur. da Türk-Bulgar Askeri-Siyasi İlişkileri, - Ankara, Genel-
______________________________________________ kurmay Basım Evi, 2005
* Prof. Dr., TOBB ETÜ Fen Edebiyat Fakültesi Turan, Ömer, “II. Meşrutiyet ve Balkan Savaşları Dönemin-
Ağanoğlu, Yıldırım, Göç: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e de Osmanlı Diplomasisi”, Çağdaş Türk Diplomasisi:
Balkanlar’ın Makûs Talihi, İstanbul: Kum Saati Yayın- 200 Yıllık Süreç [1997: Ankara], Ankara, Türk Tarih
ları, 2002 Kurumu, 1999
Arıkan, Zeki, “Balkan Savaşı ve Kamuoyu”, Askeri Tarih Se- Uçarol, Rıfat, “Balkan Savaşı Öncesinde Terhis Olayı ve
mineri (4.: 1989: Ankara), Ankara, Gnkur. Askeri Tarih Seferberlik İlanı Sorunu”, Askeri Tarih Semineri (4,
ve Stratejik Etüt Başkanlığı, 1989 1989: Ankara), Ankara, Gnkur. Askeri Tarih ve Stratejik
Alp, İlker, Belge ve Fotoğraflarla Bulgar Mezalimi (1878- Etüt Başkanlığı, 1989
1989), Ankara, 1990. Ünlü, Rasim, “Balkan Savaşları Öncesinde ve Sonrasında
Armaoğlu, Fahir, Siyasi Tarih (1879-1960), 3. Bsk, Ankara, Osmanlı Devleti’nin Dretnot Politikasına Örnek: Sultan
1983 Osman ve Reşadiye” Askeri Tarih Semineri [9.: 2003:
Arslan, Ali, “Balkan savaşlarında Lüleburgaz muharebeleri” İstanbul], Ankara, T.C. Genelkurmay Başkanlığı, 2005
90. Yılında Balkan Savaşları ve Lüleburgaz Muharebe- Yakın Tarihmizde Türklere Karşı İşlenen Katliam ve Sür-
leri, Ulusal Sempozyum Bildirileri [2002: Lüleburgaz/ günler, Yay. Haz. Mustafa Kahramanyol, Ankara, 2005
Kırklareli], Kırklareli, Lüleburgaz Belediyesi Yayınları, Yerasimos, Stefanos, Milliyetler ve Sınırlar: Balkanlar, Kaf-
2004 kasya ve Orta-Doğu, çev. Şirin Tekeli. - 2.bsk. - İstan-
Artuç, İbrahim, Balkan Savaşı, İstanbul, 1988. bul, İletişim Yayınları, 1995
Bayur, Yusuf Hikmet, Balkan Savaşları, İstanbul, Yeni Gün

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 15


Kahır ile kurulmuş dağlar başına
SEHER YILDIZI Masum kellesinden zulüm otağı
Alkanlar bulanmış her ak taşına
Tan yeri ağardı, sular açıldı
Çiçekleri solmuş ana toprağı
Yavaşça daldı saman yolları
Göklerin koynundan bir nur saçıldı
Baştan başa çökmüş sızladım durdum
Dünyayı kapladı şenlik kolları
Bacası yıkılmış Osman ocağı

Mahmur denizlerden bir peri kızı


Ansızın rastladım, gördüm, kudurdum
Nazlı nazlı çıktı, gözüme baktı
Meşhedde uzanmış kâfir ayağı
Ah, tanıdım onu, seher yıldızı
Sarı güzelliği gönlümü yaktı
Ben neler mi gördüm? Söyletme beni
Hicranla ağlatmak istemem seni
Gel sünbül bakışlı sabahın sisi
*
Esti, yükseldi, güneş aradı
Hani? Er doğuran Turan kucağı
Çamlı yamaçlarda kavalın sesi
Nerde? Ordu kuran İlhan ocağı
Dağıldı ovaya bir eş âradı

Küfrün çanı boğmuş Türk’ün sesini


Fakat benim yine fersiz gözlerim
Ne var ne yok düşman ezmiş hepsini
Yine beni karanlıklar boğuyor
Yine yaslar besteliyor sözlerim
Kur’an hani, vicdan hani? Ey erkek
Alnımdaki her sıcak ter soğuyor
Hani vatanını halâs edecek
Issız gecelerin seher yıldızı
Geçtin mi yurdumdan? Gördün mü onu? Korktuğum düşmanlar saldırdı ırza
Yine yüreğime çöktü bir sızı Erkek dedikleri gösterdi rıza
Anlamak isterim ne oldu sonu?
* Hani kadınlara yan baktırmayan
Ben neler mi gördüm?.. Söyletme beni Her ırz eteğinden sızıyor al kan
Geçtim oralardan, gördüm hepsini
Hicranla ağlatmak istemem seni Hani din diyerek dine saldıran
Ey garip Türk oğlu zaptet nefsini Hani Kosova, Şıpka, hani Çaldıran

Zalim fırtınalar gelmiş süpürmüş Hani gönlündeki nur ile iman


Uçmuş ocakların külü, dumanı Minbere, mihraba bak! Asılmış çan
Çaylar, çağlayanlar al kan köpürmüş
Hazanlar kaplamış bağı, ormanı Ben neler mi gördüm? Söyletme beni
Erkekler içinde, erkeksiz kalan Hicranla ağlatmak istemem seni
Analar boynunda düşman bıçağı *
Geçen bulutlara derdini salan Kadın, erkek öldü, o Rumeli’nde
Kuru dal üstünde gelin duvağı Er, kadına döndü, ko Rumeli’nde

16 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Ana ocağında kardaş öldürdün Yavuklu bağında güller kurumuş
Kız, kızan bıraktın, düşman güldürdün Ne kelebek kalmış ne çemen, ne kuş

Ah! Hiç sorma bana sefil Osmanlı İhtiyar analar, dul gelin kızlar
Son yaprak tarihin pek kara kanlı Bir de yükseklerde mahzun yıldızlar

Kimsesiz kızların gözünden akan Ak saçlı dedeler açmış elini


Namus sızıntısı o gül renkli kan Tanrı’ya bağlamış yanık dilini

Boğmuyor mu seni? Boğmuyor mu ha Öksüz yavrucuklar rüya içinde


Titremiyor isen bak! Bak! Bak bir daha Bütün Anadolu humma içinde

Şehit kemikleri dim dik fırlamış Efeler dağında bir er kalmamış


Hicran pıhtıları gönül sırlamış Erleri sürecek rehber kalmamış

Çağlayan dereler, irin köpürmüş Irmaklara sordum, dağlara sordum


Kükreyen rüzgârlar, yangın süpürmüş Meyvesi kurumuş bağlara sordum

Çiçeklerin rengi vereme dönmüş Çamlardan titreyen yellere sordum


Her tüten ocaklar bir anda sönmüş Uzaklara vardım ellere sordum
*
Ezmiyor mu seni? Boğmuyor mu ha! -Nerelerde sizin delikanlılar?
Titremiyor isen bak! Bak! Bak bir daha O ak vicdanlılar, o pak kanlılar

Düşmanlara kaldı Hüdavendigâr Ah bir ıssız çölden ibaret gece


Tahlis etmek için yok mu bir cebbar Hepsini anlattı bana gizlice

Gelen çan sesleri Edirne’dendir O fırtınaların estiği yerde


Hâlâ sağırlığın neden? Nedendir? Uğramışlar hepsi ayrı bir derde

Ben dün gece gördüm Anadolu’yu Kimi yaralanmış, en çoğu şehit


Sen hâlâ uyanma! Sen hâlâ uyu Kimi hasta düşmüş, kimi bir kadid

Renksiz ovalarda kimseler yoktu Nene kucağını dar görürlerken


Yalnız ağlayan analar çoktu Kanlı topraklarda bulmuşlar medfen

Issızdı ormanlar, ıssızdı etraf Yavuklu nazını az görürlerken


Yalnız melekler ederdi tavaf Delinmiş sineler bir ah etmeden

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 17


Etmeyeni gönlünü bir daha meyus Hep ben yaptım hepsi benden, bu erden
Ah, söyletme beni Allah için sus Lânet eyle güzel yıldız! Bana sen

Sorma bana, sorma bana, dertliyim Lâkin hayır, ben yanıldım.. İftira
Bırak beni uzaklara gideyim Bu en şenî iftiraya inanma

Ben her gece ben her sabah doğarken Turanlıyım, Turanlıdan bir zaman
Seyrederim bu halleri, göklerden Ne bu vatan, ne bu Kur’an, ne iman

Sorma bana, vicdanın var, elin var Asla görmez bir fenalık, kötülük
Koy elini vicdanına, anla var Çünkü adım, ulu addır yani Türk
* *
Işıktan çiçekler sönüp soluyor Haydi, seher yıldızı
Varayım gideyim sabah oluyor Var göç başka illere
Eder isen ziyaret
Ah gitme gitme dur! Seher yıldızı Şarkı, Garbı, Kırgız’ı
Taşsın dilimdeki zehirli sızı Söyle iyi ellere
* Kaldı Turan nihayet
Ben unuttum, ben bıraktım, ben kaçtım *
Yüreklere her acıyı ben saçtım Turan, Turan nerdesin
Haydi, seher yıldızı
Bende iman, bir yalanmış inandım Bu ellerin altında
Felâketten ben boğuldum, usandım Besleniyor varlığın
Turan, hani gür sesin
Ben Türk iken Türklüğümü unuttum Yuvarlağın altında
Gönlümdeki isyanları uyuttum Genişliyor darlığın
*
Yangın değil ben kül ettim, yurdumu Haydi, seher yıldızı
Düşman değil ben kahrettim ordumu Var göç başka illere
Eder isen ziyaret
Bin felâket korkar iken gözümden Şarkı, garbı, Kırgız’ı
Bin felâket gördü vatan yüzümden Söyle iyi ellere
Kaldı Turan nihayet
Namus öldü, kardeş öldü, şan öldü
Kadın öldü, vatan öldü, san öldü Aka Gündüz

(TÜRK YURDU, YIL:2, SAYI: 44, 24 Temmuz 1913-


Ben yaşadım, ooh ettim kahpece 10 Temmuz 1329, Türk Yurdu Şiir Antolojisi (1911-
1931), Hazırlayan: Coşkun Bağır, Türk Yurdu Yayın-
Sayıkladım bin bir fitne her gece ları, Ankara 2012)

18 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


BALKAN BOZGUNUNDAN
DERS ALINDI MI?

MEHMET ALİ ÜNAL*

X
IX. yüzyıla girildiğinde Osmanlı Devleti etmekle meselenin çözüleceği zannedildi. Fakat
hâlâ geniş bir coğrafyaya hâkim olmakla her şeye rağmen, yapılan ıslahat çalışmaları, Os-
beraber, askerî ve ekonomik bakımdan manlı Devleti’ni daha 1830’larda dağılıp gitmek-
birçok problemlerle karşı karşıyaydı. Sömürgeci- ten kurtardı. Ancak sömürgeci Avrupa devletleri
lik siyasetiyle zenginleşen ve sanayileşen Avrupa ile Rusya’nın Osmanlı Devleti’ni parçalamak ve
devletleri, askerî ve ekonomik açıdan büyük birer Türkleri Avrupa’dan uzaklaştırmak gayesi ile sü-
güç olarak ortaya çıkmışlardı. Bir an önce Osman- rekli saldırıları devletin ve milletin kendini topar-
lı Devleti’ni parçalamak ve topraklarını paylaşmak lamasını ve ıslahat hareketlerinin daha başarılı
arzusundaydılar. Ancak kendi aralarındaki çatış- olmasını önledi.
malar ve anlaşmazlıklar yüzünden Osmanlı Dev-
Kısacası XIX. yüzyıl Tanzimat, Islahat Ferma-
leti tamamıyla parçalanıp yok olmaktan kurtuldu.
nı ve Meşrutiyet gibi ıslahat çalışmaları ile geçti.
XIX. yüzyıldaki Osmanlı siyaseti, Avrupa’nın Bu çalışmalar Sultan II. Abdülhamid’in saltanatı ile
güçlü devletleri arasındaki rekabet ve çekişmeler- sona erdi. O, meşrutiyet rejiminin imparatorluğun
den faydalanarak, imparatorluğu ayakta tutmak ve dağılmasına yol açacağı görüşündeydi. Bu yüz-
bir an önce sanayileşerek, güç kazanmak esasına den meclisi kapattı ve meşrutiyete son verdi. Fakat
dayanıyordu. Ayrıca devletin ayakta kalabilmesi Kanûn-ı Esasî’yi kaldırmadı. Teknik olarak meclis
için idarî, askerî, ekonomik ve siyasî alanlarda ye- tatilde bulunuyordu. Nitekim 23 Temmuz 1908’de
nileşme çabalarına da bu dönemde hız verildi. padişah, Kanûn-ı Esasî gereğince meclisin yeni-
den toplantıya çağırılacağını ilân etti. Ancak 30 yıl-
Devlet, askerî, ekonomik ve sosyal alandaki
dan fazla süren bu zoraki tatil sonunda padişahın
kötü gidişi durdurmak için her çareye başvurmaya
böyle bir karara varması kendi arzusu ile olmadı.
hazırdı. Bu sebeple Avrupa tarzında okullar aç-
mak, devlet ve hükûmet teşkilatını Avrupa devlet- Meclisin dağıtılması ve padişahın bütün yetki-
lerininkine uygun olarak düzenlemek, Avrupa talim leri elinde toplaması, son derece merkeziyetçi bir
ve terbiye usullerine göre yetişmiş bir ordu kurmak yönetim kurması ve siyasî hürriyetleri aşırı dere-
için harekete geçildi. Ne var ki, bu dönemde yapı- cede kısıtlaması zamanla aydınlar arasında geniş
lan çalışmalar genellikle Avrupa hayat tarzının ve bir muhalefetin oluşmasına yol açmıştı.
görgü kurallarının Türkiye’ye aktarılması yönünde
II. Abdülhamid’in yönetimine karşı ilk teşkilat-
oldu. Yani kültürel alanda Batılılaştığımız halde,
lı hareket 1889 yılında kurulan İttihat ve Terakki
ilim ve teknoloji alanında Batılılaşmak mümkün
Cemiyeti ile başladı. Önceleri tıbbiye ve harbiye
olmadı. Çünkü Batı teknolojinin arkasında yatan
talebeleri arasında yayılan gizli faaliyetler, kısa
bilgi birikimi ve ilmî araştırma metodu dikkate
zamanda genişledi ve güçlendi. Hareket bir süre
alınmadan, sadece kurumların benzerlerini tesis

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 19


isyan çıktı. Bunu 1911’de
İtalya’nın Trablusgarb’ı iş-
gali takip etti.
Trablusgarb’ı savunacak
ve İtalya ile boy ölçüşecek
donanma yoktu. Hamiyet-
perver Osmanlı subay-
larının kendi çabaları ile
Trablusgarb’a geçip İtalyan-
lara karşı başarılı savaşlar
yapmaları sonucu değiştir-
medi çünkü peşinden Bal-
kan savaşları başladı.
Balkan savaşları umul-
madık bir şekilde bozgunla
sonuçlandı. Adriyatik kıyı-
Balkan Felaketlerinden (Ahmed Cevad, Kırmızı Kitap 1328 Fecayii,Çiftçi Kitaphanesi, larındaki Osmanlı sınırları
İstanbul. 1329.)
Çatalca’ya kadar geriledi.
sonra yurt dışına da taştı. Paris ve Cenevre gibi Gerek Doğu Trakya’daki ve
merkezlerde meşrutiyet taraftarı aydınlar, yayın gerekse Rumeli’deki Osmanlı orduları bir buçuk ay
yolu ile faaliyetlerini sürdürdüler. içerisinde bütün savaşları kaybetti. Selanik’teki ko-
lordu savaşmadan Yunanlılara teslim oldu. Sadece
1906’dan sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti,
Edirne, İşkodra ve Yanya kaleleri aylarca düşmana
ordu içerisinde teşkilatlanmaya başladı. Özellikle
direndiler. Böyle ağır bir mağlubiyeti ne Avrupalılar
Rumeli’deki askeri birliklerde görev yapan subay-
ne Rusya ne de Osmanlı’ya karşı birleşip savaşa
ların çoğu cemiyete üye oldular.
giren balkan devletçikleri bekliyordu. Osmanlı tarafı
1908 yılında İttihat ve Terakki mensupları, İn- ise kolay bir zafer kazanılacağını zannediyorlardı.
giliz ve Rus hükümdarlarının Reval’de bir araya Hatta İttihatçılar sevmedikleri Kamil Paşa hüküme-
gelmelerini ve Osmanlı Devleti’nin kaderiyle ilgili tini savaşa kışkırtıyorlardı.
tartışmalarını bahane ederek harekete geçtiler.
Osmanlı ordularının birçok cephede, daha
Onlara göre, meşrutiyet ilan edilmesi halinde Av-
düşmanla karşılaşmadan çözülmesi ve askerle-
rupa ülkeleri Osmanlı Devleti hakkındaki niyetle-
rin topluca firarı önlenemedi. Bozgunun sonuçları
rinden vazgeçeceklerdi.
muazzam oldu. Türkiye 150 bin km’nin üzerinde
Aynı yıl, Enver ve Niyazi Beyler gibi bazı subay- toprak kaybetti. Ege adaları Yunanistan’a geçti. İt-
lar birlikleriyle dağa çıkarak isyan ettiler. Kanûn-ı tihat ve Terakki’nin ittihad-ı anasır politikası sükût-ı
Esasî’nin yürürlüğe konmasını ve meşrutiyetin hayalle neticelendi ve Türkçülük cereyanı güçlen-
ilân edilmesini istediler. Sultan II. Abdülhamid’in di. Rumeli Türklüğü 550 yıllık vatanlarını terk edip
isyanları bastırmak yolunda gösterdiği çabaların İstanbul’a doğru aktı. Bulgar ordusu İstanbul’a 50
sonuçsuz kalmasıyla, 24 Temmuz 1908’de Meşru- km uzaklıkta Çatalca’da durdurulabildi. Savaşın
tiyet ilân edildi. Meşrutiyet’in ilânıyla birlikte mem- galipleri Osmanlı topraklarını paylaşmakta an-
lekette bir hürriyet havası esti. Dönemin aydınları, laşamayınca aralarında savaş çıktı. Bu sayede
meşrutiyet ve Kanûn-ı Esasî kavramlarından bir Edirne kurtarılabildi.
sihir ve keramet bekliyorlar, kötüye gidişin duraca-
Aydınlardaki kendine güven duygusu çöktü
ğını ve her şeyin düzeleceğine inanıyorlardı.
ve moral değerler büyük tahribata uğradı. Toplum
Ne var ki, Meşrutiyet idaresi ve Kanûn-ı Esasî, böyle bir mağlubiyeti beklemiyordu. Evet, Doksa-
Osmanlı Devleti’nin çöküşünü önleyemedi. Ak- nüç savaşı da mağlubiyetle sonuçlanmıştı ama
sine, meydana gelen karışıklıklar sebebiyle dış destanlık bir Plevne müdafaası, Doğu cephesin-
politikada ardı ardına başarısızlıklar meydana gel- de kazanılan muharebeler gurur verici hadiseler-
di. Bosna-Hersek Avusturya tarafından ilhak edil- di. Oysa Balkan savaşlarında Edirne, İşkodra ve
di. Bulgaristan Prensliği bağımsızlığını ilân etti. Yanya müdafaaları dışında ordu hiçbir varlık gös-
Adana’da Ermeni isyanı patlak verdi. Yemen’de terememiştir.

20 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Balkan bozgunu üzerinde çeşitli eserler ve ha- kişmesinin emir-komuta zincirinde yarattığı tahribat
tıratlar yazıldı. Bunların birçoğu savaşların hemen bütün hatıratlarda zikredilir. İttihat ve Terakki’nin
sonrasında basıldı ve savaşlar basında tartışıldı. birçok mensubunun asker olması ve bu cemiyete
Doğu ordusu komutanları Abdullah Paşa ve Mah- üye olanların kolayca önemli mevki ve makamlara
mud Muhtar Paşa başta olmak üzere birçok asker yükselmesi, karşı cuntanın doğmasına yol açmış-
hatıralarını yayımladı. Hatırat sahiplerinin en bü- tır. Subaylar arasındaki siyasi çekişme o dereceye
yük arzusu, olaylardan ders alınması ve bir daha varmıştır ki, Meşrutiyet’ten sonra subaylar arasın-
benzeri hadiselerin tekerrürünün önlenmesi idi. da ordunun eğitimi konusundaki heyecan çabuk
sona ermiş ve ordu tamamen ihmal edilmiştir.
Hatıratları okuduğumuzda herkesin haklı oldu-
Mahmud Muhtar Paşa hatıratında meşrutiyetten
ğunu görürüz. Peki, bu büyük bozgunun mesulü
sonra yenileşme adına orduda yapılan düzenle-
kimdir veya kimlerdir? Sorumluluğu tek bir kim-
melerin ise yanlış olduğunu itiraf etmektedir. Ona
seye yüklemek mümkün değildir. Siyasi ve askerî
göre bizi mağlup eden Bulgarlar değil, kendi hata-
olarak baştan itibaren o kadar hatalar yapılmıştır
larımız ve kendi idaresizliğimizdir.
ki, bu kadar basiretsizliğin nasıl gösterilebildiğine
şaşırmamak elde değildir. Askeri başarısızlıklar üzerine 29 Ekim 1912’de
Ahmet Muhtar Paşa hükümeti düştü. Kabinedeki
En büyük zaaflardan birisi istihbarat eksikli-
Kâmil Paşa ve Şeyhülislam Cemaleddin Efendi
ğidir. Balkan devletlerinin kendi aralarında ittifak
hükümete muhalifti. Kâmil Paşa İttihatçıları sevmi-
yapmasından Babıali’nin haberi olmamıştır. Ah-
yordu. Hükümetin en güçlü adamı Dâhiliye Nazırı
met Muhtar Paşa hükümetinin Sofya elçiliği göre-
Ahmed Reşid Bey ise İttihatçılardan nefret eden
vinde iken hariciye nazırlığına getirilen Asım Bey
bir adamdı. Kâmil Paşa hükümetini kendileri için
15 Temmuz’da yani savaştan 2,5 ay önce mec-
tehlikeli gören İttihat ve Terakki, hükümeti devir-
liste “Balkanlar’dan imanım kadar eminim” diye
mek için hazırlığa başladı.
bir konuşma yapıyor. Trablusgarp’ın işgaline dair
İtalya’nın verdiği notayı, İtalyan büyükelçisi ile briç Babıali Baskını ve İttihat ve Terakki
oynarken alan ve Roma büyükelçiliği yapmış olan İktidarı
sadrazam İbrahim Hakkı Paşa’nınkine denk bir
Meşrutiyet’in ilanından sonra İttihat ve Terakki
gaflet.
Cemiyeti iktidarı doğrudan ele alamamıştı. Çünkü
Ahmet Muhtar Paşa hükümeti bir hata daha hep genç subay ve aydınlardan oluştuğu için içle-
yapıyor ve 120 tabur askeri terhis ediyor. Bu as- rinde sadrazam olacak adam yoktu. Bu sebeple
kerler savaş sırasında geri çağrılacak ancak bir bir süre daha Abdülhamid dönemi devlet adamları
türlü toplanamayacaktır. Doğu ordusu komutanı sadrazamlık mevkiine getirildiler. İttihat ve Terakki
Abdullah Paşa hatıratında ordunun asker kadro- baskı yoluyla ve dolaylı şekilde hâkimiyet sağla-
sunun eksikliğinden ve eğitimsizliğinden yakın- maya çalıştı.
maktadır. Bir garabet de Sırbistan’ın Avrupa’dan
Kâmil Paşa İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne mu-
aldığı topların Selanik limanından geçişine izin ve-
halifti. Bazı hatıratlarda İttihatçı subayların hükü-
rilmesidir. Hâlbuki Avusturya-Macaristan bu topla-
metinin başarısız olması için üstlerinin emirlerini
rı kendi topraklarından geçişine izin vermemiştir.
dinlemedikleri anlatılır. Harbiye Nazırı ve Başku-
Sırbistan’ın limanı olmadığı için bu topları geçir-
mandan Vekili olan Nazım Paşa Halaskârân gru-
mesi mümkün değildir. Bu toplar savaşta Osmanlı
bunun lideridir. Fakat bir müddet sonra Said Halim
ordusuna karşı kullanılmıştır.
Paşa’nın tavassutu ile Talat, Enver ve Cemal Bey-
İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra orduda ya- lerle görüşerek saf değiştirecek orduda bozgun-
pılan rütbe tenzili ve birçok subayın emekliye ay- culuk yaptıkları için tutuklanan İttihatçı subayları
rılması savaş sırasında büyük sıkıntılar yaratmış serbest bıraktıracaktır.
ve subay kadrosu bir türlü tamamlanamamıştır.
Balkan bozgununu bahane eden ve Kâmil Paşa
Ordudaki disiplinsizlik önlenememiş; eğitimsizlik
hükümetinin Edirne’yi Bulgarlar’a bıraktığı şeklin-
ve itaatsizlik bozgunda büyük rol oynamıştır. Bil-
de müthiş bir propagandaya giriştiler. Hâlbuki tam
hassa redif denilen yedek askerlerin eğitimsizliği
tersine Kâmil Paşa Edirne’yi bırakmamaya karar
dikkati çekmiştir.
vermişti. İttihatçılardan oluşan Mahmud Şevket
Bozgunun en büyük ve en mühim sebebi ise Paşa hükümeti, 30 Mayıs 1913’te Londra antlaş-
ordunun gırtlağına kadar siyasete bulaşmış olma- masıyla Edirne’yi Bulgarlara vereceklerdir.
sıdır. Subaylar arasındaki İttihatçı ve Halaskâr çe-
İttihat ve Terakki Cemiyeti 23 Ocak 1913’te

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 21


Binbaşı Enver Bey’in liderliğinde hükûmet binası- tanın değil, rejimin bekçisi görmektedir. Subaylar
nı bastı ve Kâmil Paşa’nın başına silah dayanarak bir üstteki komutanını değil, mensup olduğu ce-
istifa ettirildi. Babıali Baskını olarak tarihe geçen miyetin emirlerini dinlemektedirler. Yukarıda Bal-
bu olay sırasında Harbiye Nazırı ve Başkuman- kan savaşları ile ilgili pek çok hatırat yazıldığından
dan vekili Nazım Paşa öldürüldü. Kâmil Paşa’nın bahsetmiştik. Bu hatırat sahiplerini çoğu ders alın-
istifasını alarak saraya giden Enver Bey İttihat ve sın ve bir daha aynı hatalar tekrar edilmesin kay-
Terakki Cemiyeti taraftarı olan Mahmud Şevket gısıyla kaleme sarılmışlardı. En çok temas ettikleri
Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesini sağladı. Bin- husus da ordunun siyasete bulaşması mevzuu-
başı Enver imzasıyla Birinci Ferik (orgeneral) rüt- dur. Fakat ne çare hiçbir faydası olmamış, ordu
besindeki ordu komutanlarına emirler verdi. Talat siyasetin merkezinde kalmaya devam etmiştir.
Bey de kendi kendini Dâhiliye Nazırı nasb ederek
Öte yandan meşrutiyet dönemi subayı kendisi-
vilayetlere emirler vermeye başladı. Bütün bunlar
ni sadece asker olarak görmemektedir. O kendisi-
henüz Balkan savaşlarının devam ettiği günlerde
ne millete her alanda öncülük edecek bir misyon
olmaktadır. Bulgarlar Çatalca önlerindedir.
yüklemektedir. Bu misyonun esası modernleşme-
Bir müddet sonra yer altına itilmiş olan muha- dir. Toplum geridir, memleket geri kalmıştır. Ülke-
lefetin düzenlediği bir suikast sonucu Mahmud yi kalkındırmanın yolu milleti modernleştirmek ve
Şevket Paşa öldürüldü. Bunu fırsat bilen İttihat ve geri kafalıktan kurtarmaktan geçer. Bu seçkinci ve
Terakki yönetimi muhaliflere karşı müthiş bir bas- tepeden inmeci tavır cumhuriyet dönemine intikal
kı uygulamaya başladı. Sürekli bir sıkıyönetim ve etmiş, ordunun devlet içinde devlet olması meşru-
sansür uygulaması ile muhalefete fırsat verilmedi. tiyetle birlikte şekillenmiştir.
Sadrazamlık mevkiine her ne kadar Said Halim
Gerçekten de cumhuriyet döneminde ordu bü-
Paşa getirildiyse de gerçek iktidar İttihat ve Te-
tün kurumların üstünde, harcamaları hiçbir kurum
rakki Cemiyeti’nin önde gelen üç yöneticisi Talat,
tarafından denetlenmeyen ayrı bir bütçeye sahip
Enver ve Cemal paşaların elinde idi.
bağımsız bir müessese durumuna gelmiştir. Tayin
II. Abdülhamid’in yönetimini istibdat olarak ni- ve terfiler de tamamen kurumun kendi içerisinde
teleyen İttihat ve Terakki Cemiyeti, uygulamaları yapılmaktadır. Sivil hükümetlerin gerek bütçe yö-
ile tam bir diktatörlük kurdu. Muhaliflerin siyasî nünden, gerek tayin ve terfi yönünden ve gerekse
faaliyetlerini tamamen yasakladı ve Abdülhamid eğitim yönünden orduyu denetlemeleri söz konu-
devrini arattı. Son derece baskıcı ve merkeziyetçi su değildir. Buna karşılık ordu, eğitim başta olmak
bir siyaset takip edilerek basın ve muhalefet tama- üzere, dış ve iç politikayı belirleyen ve bütün sivil
mıyla susturuldu. 1914’te ise meclis savaş gerek- kurumları denetleyebilen bir konuma sahip ol-
çesiyle kapatıldı. muştur.
Balkan bozgununa yol açan sebepler ordunun Bu gelişmenin ortaya çıkışı ikinci meşrutiyetle
kurmayları tarafından dikkatle incelendi. Askerî başlamış, cumhuriyet bu geleneği tevarüs etmiştir.
teşkilat tekrar gözden geçirildi ve eğitim üzerinde Aslında bu yapı çok eleştirilen yeniçeri ordusunun
hassasiyetle duruldu. Bu yüzden Birinci Dünya konumundan daha geri ve kötü bir özellik arz et-
Savaşı’ndaki muharebelerde Balkan savaşla- mektedir. Yeniçeri ayaklanır; padişah değişir, ve-
rındaki gibi topluca firarlar pek görülmedi. Birin- ziriazam değişir. Muhalefet ve denetim olmadığı
ci Dünya Savaşı’na katılan subayların pek çoğu için mutlak gücü kullanan ve çeşitli rüşvet, iltimas
Balkan savaşlarında da görev almışlardı. Askerin ve irtikâp gibi yolsuzluklara bulaşmış bir idareci
motive edilmesi konusunda daha dikkatli davran- zümre tasfiye olunurdu. Dirayetli bir padişah veya
dılar ve genel olarak savaş kaybedilmiş olsa da veziriazam yeniçeri ocağını kontrol altına alır ve
Çanakkale, Gazze, Kutülamare gibi destanlık mu- bir müddet için de olsa normal yapıya dönülürdü.
harebeler kazanıldı. Dünyanın en büyük devletle- Meşrutiyetle başlayan ve cumhuriyetle devam
rinin ordularına karşı kazanılmış bu zaferler toplu- eden dönemde ise ordunun siyasî hayata müda-
mu moral değerler açısından takviye etti ve Millî halesi sürekli hale gelmiş ve müdahale kurumlaş-
Mücadele’nin kazanılmasında mühim rol oynadı. mıştır. 1960 darbesinden sonra ise siyasî hayata
ve politikaya müdahale anayasal bir zemine otur-
Ders alınmayan ve düzeltilemeyen konu ise
tulmuş ve meşru hale getirilmiştir.
ordu-siyaset ilişkisidir. Maalesef Balkan savaşla-
______________________________________________
rında yaşanan acılar ordunun siyasetten arındırıl- * Prof. Dr., Pamukkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
masını sağlayamamıştır. Ordu artık kendisini va-

22 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


BALKAN HARBİ SIRASINDA
OSMANLI ORDUSUNUN MORAL VE
DİSİPLİN DURUMU

İHSAN BURAK BİRECİKLİ*

M
ustafa Kemal Atatürk, Balkan Harbi için İttihatçılar Temmuz 1912’de hükümetten çekildi.9
özetle şöyle demiştir: “Balkan Harbi Türk İstanbul’daki hükümet, İngiltere’nin Balkanlardaki
ordusunun bozgunu değildi, ordunun savaşı durduracağı ve sorunları çözeceği inancı
başındaki bilgisiz kumanda heyetinin geri çekil- içindeydi.10 Dönemin Hariciye Nazırı Asım Bey:
mesiydi. Türk ordusu bir plana göre toplanabilmek “Balkanların aleyhimize birleşmeleri tamamen
için yeterli zaman bulamamıştı. Balkan devletleri, yalandır. Balkanlardan imanım kadar eminim!”
bu harbin sonuçlarını, o dönemde ülkeye hâkim şeklinde konuşmuştu. Hâlbuki bu sırada Balkan
olan şahısların bilgisizliğine borçludur.”1 devletleri anlaşmıştı.11 Fransa ve İngiltere nota
Aralarında anlaşmazlıklar olan Balkan ulusları vererek bölgede statükonun korunacağından söz
arasında anlaşma tesis ettiren Rusya, asırlardır ediyorlardı. Osmanlı hükümeti, büyük güçlerin Bal-
arzuladığı hedef, Türkleri Rumeli’den çıkartıp Bo- kanlarda savaşa izin vermeyeceğini düşünüyordu.
ğazlara ve İstanbul’a hâkim olmaktı.2 Sırp, Yunan Ancak 3 Eylül 1912 tarihinde İngiliz Bakan Grey’e
ve Bulgar hükümetlerinin amacı; Selanik, Manas- gönderilen bir rapor: “İzlenecek politika yalnız Bal-
tır, Kosova, İşkodra, Yanya ve Edirne vilayetlerini kanları değil; Arapları, Ermenileri ve diğer ırkları da
ele geçirmek idi.3 Balkanlardan gelebilecek her- imparatorluktan ayırmak olmalıdır.” şeklindeydi.12
hangi bir saldırıya nasıl karşı koyulacağı konusun- Osmanlı politikasında ikili oynayan İngiltere’nin
da Osmanlı ordusunun yeterli bir savunma planı İstanbul’daki Büyükelçisi Lowter’e gönderilen 21
yoktu.4 Balkan Harbi için 30 Eylül 1912 tarihinde Ekim 1912 günlü bir telgrafta; Balkanlarda savaşı
seferberlik ilan edildiği sırada Osmanlı ordusu, önlemek için herhangi bir yükümlülük altına giril-
Karadağ ordusunca desteklenen Katolik Arnavut- meyeceği ifade ediliyordu.13 Kamil Paşa, Osmanlı
lar ile savaş halindeydi.5 Yakova yöresinde kışkır- tarafının savaşa girmemesi gerektiğini söylüyordu.
tılan bazı subaylar, hükümet aleyhine asi Arnavut- Erkân-ı Harbiye Reisi Rasim Paşa askeri açıdan
larla birleşmişlerdi.6 Salgın hastalıklar, cephane çekilen sıkıntılardan bahsediyordu.14 Şark Ordusu
yetersizliği ve firarlar dolayısıyla mevcutları hayli Komutanı Abdullah Paşa, ordunun savaşabilecek
azalan Osmanlı askerleri birçok havalide eşkıya bir durumda olmadığını: “…Sadece Bulgarlarla
ile mücadele halindeydi.7 Yunan donanması Ege bile savaşamayız. Onları Çatalca’da durdurabi-
ve Akdeniz’i abluka altına aldığı için yeni Osman- lirsek ne âlâ…” diyerek savaş, diplomatik yollarla
lı birlikleri Anadolu’dan Balkanlara deniz yoluyla önlenmeli diyordu.15
gönderilemiyordu.8 1912 yılı Temmuz’unda Bulgaristan, Sırbistan
Balkan devletleri arasındaki anlaşmalardan ve Karadağ askeri yığınaklarını oluştururken, Os-
Osmanlı hükümeti çok geç haberdar olmuştu. manlılar siyasi manevralarla oyalanıyordu. Yak-
Muhalefet ile iktidar arasında sert bir mücadele laşan savaş öncesinde büyük güçler, Osmanlı
yaşanıyordu. Bu karışık siyasi havadan çekinen Devleti’ni her alanda yorup yıpratmak için elinden

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 23


geleni yapıyordu. Balkanlarda birçok noktada is- Osmanlı tebaası askerlikle mükellef tutuldu. Bu du-
yanlar çıkartma, sabotajlar, suikastlar ve çete rum Müslüman erlerin dini inançları ile savaş psi-
saldırıları ile Osmanlı birlikleri yıpratılıyordu.16 Os- kolojileri arasındaki bağı zedeledi. Savaşta ölürse
manlı hükümetinden gerçekleşmesi imkânsız ısla- şehit, kalırsa gazi olacağı söylenmişti. Şimdi kendi
hatlar istenerek bir savaş gerekçesi oluşturulmak dininden olmayan insanlarla aynı amaç için omuz
isteniyordu. İngiliz Bakan Grey’e gönderilen bir omuza çarpışacağı telkin ediliyordu.30 Ayrıca 3
raporda: “Bütün Balkanlar Hristiyanlara ait olma- Temmuz 1910 tarihinde “Kiliseler Kanunu” çıkarı-
lıdır.” ifadesi geçiyordu.17 Özellikle Osmanlı dev- larak Balkan milletlerinin arasındaki anlaşmazlık
let adamları Balkanlarda bir savaşın çıkacağına çözülmüş ve birleşmeleri temin edilmiştir.31
ihtimal vermemiş, Balkan ülkeleriyle ilişkilerimizin
Balkan orduları sadece iyi eğitilmiş subay ve
iyi olduğunu sanmış18 ve Büyük güçlerin verdiği
askerlere değil, modern tüfeklere ve ağır silahla-
sahte teminata kanmışlardı.19 Savaş öncesi Os-
ra da sahip olmuşlardı.32 Bulgaristan, yıllık büt-
manlı Devleti, Makedonya ve Arnavutluk bölge-
çesinin üçte birinden fazlasını orduya ayırıyor-
sine sahip olup sınırları Adriyatik kıyılarına kadar
du. Paris’teki Amerikan askeri ataşesi Binbaşı
uzanıyordu.20
T. Bentley Mott, 1910 yılında bölgeye yaptığı bir
Balkanlarda Savaş ve Osmanlı gezide: “Bulgar ordusu iyi eğitilmiş, Avrupa’nın
Ordusunun Vaziyeti en iyi imalatçılarından seçilmiş modern silahlarla
donatılmıştır.” demişti.33 Osmanlı ordusunda çalı-
Subaylar arasında alaylı-mektepli çekişmesi
şan Alman subayların ilk amacı eğitim vermekten
vardı. Başarı gösteren erlerden subay olan alay-
çok silah satmaktı. Alman askeri heyetinin gelme-
lılar, okullardan gelen mekteplileri bir rakip olarak
siyle birlikte, Ruhr’da Alman silah depolarındaki
görüyorlardı. Mektepliler ise ötekileri bilgiden yok-
stoklar hızla erimeye başlamıştı.34 Silah sanayi-
sun görüyordu. İttihatçılar tarafından21 çıkarttırılan
inde Almanya 1880’lerden başlayarak Osmanlı
“Tasfiye-i Rüteb” ve “Yaş Haddi Nizamnamesi” ile
ordusundaki eğitmen subayların ve diplomatik
birçok alaylı subay ordudan uzaklaştırıldı. Hâlbuki
görevlilerin desteğiyle kısa sürede Osmanlı pa-
mektepten mezun subay sayısı ihtiyacı karşıla-
zarını ele geçirmişti.35 Çok güvenilen Almanya,
mıyordu. Nizamiye erlerinin hizmet süresi 3 yıl
Osmanlı Devleti’ne eski teknoloji ürünü olan araç
olduğu halde 6-7 yıl silahaltında tutulur ve erler
ve gereçleri, örneğin Fransız ordusunda on yıldan
terhis olmak için ayaklanırdı.22 Savaştan önce Os-
beri kullanımdan kaldırılan türdeki topları satıyor-
manlı ordusundan 75.000 asker terhis edilmişti.23
du. Krupp topları, balçık ve çukurlarla dolu savaş
Nazım Paşa’ya göre üç seneden beri isyan çı-
alanlarında kullanılamıyordu.36 Sırp ve Bulgar or-
kan yerlere gönderildikleri için yorgun düşen er-
dularının kullandığı Fransız Schneider-Creusot
ler askerlik sürelerini tamamladıkları için terhis
toplarının Osmanlıların Krupp toplarından daha
edilmişlerdi.24 Savaştan iki ay önce 35.000 asker
üstün olduğu Edirne’nin kuşatılması sırasında
Yemen’e gönderilmişti. İtalyanların 12 Ada’yı işgal
anlaşılmıştı.37 Almanya’dan satın alınan silah-
etmesi üzerine Selanik ve İstanbul’dan bazı bir-
ların yine Alman subaylar tarafından denetlen-
likler İzmir’e kaydırılmıştı.25 Savaş başladığında
mesi de ayrı bir garabetti. 1894 yılında ABD’nin
terhis edilenler silahaltına davet ediliyor. Subaylar
İstanbul’daki maslahatgüzarı raporunda; Krupp ve
askerlerini tanımamakta, askerler de subaylarını
Mauser firmalarının pahalı ve kalitesiz ürün satı-
tanımamaktaydı.26
mı ile pazar egemenliklerini kötüye kullandıklarını
Siyasetle uğraşan subaylar yüzünden ordu için- söylüyordu. Krupp, Osmanlı silah pazarına ege-
de İttihatçılık, Halaskârlık gibi siyasi ayrılıklar baş- mendi. Almanya’nın İstanbul’a eğitim amacıyla su-
ladı. Savaş sırasında geri çekilirken dahi bazı su- baylar göndermesinin nedeni, silah satışını ayakta
baylar boğaz boğaza siyaset kavgası yapıyordu.27 tutabilmekti. Reformcu Goltz Paşa silah fabrika-
Bir ordu için en büyük felaket, siyasetle iştigal28 törlerine kazanç getirdiği için firması tarafından
ve düzeni değiştirme amacıyla cemiyetler kurma- ödüllendirilmişti.38 Osmanlı ordusuna uymayan
larıdır. Hareket Ordusu’nun İstanbul’a gelişinden talimatnameler değişiklik yapılmadan Almanca-
sonra ordu, İttihatçı subayların keyfine bağlı kaldı. dan Türkçeye çevrilmişti. Mesela lojistik destek
Küçük rütbedekiler büyüklere, kurmay olmayanlar hesaplamaları Osmanlı ordu yapısına uygun de-
kurmay olanlara saygısızdı. Ordudaki işler, genç ğildi. Alman ordusuna göre hazırlanan Menzil
kurmayların ve yaverlerinin elinde kaldı.29 nizamnâmesi, Balkanlarda başarı sağlamamıştı.39
1910 yılında din-milliyet farkı gözetilmeksizin Sırp ordusunun yeni satın aldığı topların Osmanlı

24 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


toprağı Selanik üzerinden Sırbistan’a geçirilme- rede Sofya’da olurlardı demiştir.53 Yolların (şose)
sine izin verilmişti. Ancak daha önce Avusturya yetersizliği, nakliyenin daha çok öküz ve manda
hükümeti kendi topraklarından bu topların geçiril- arabalarından ibaret bulunması ve şiddetli yağ-
mesine izin vermemişti.40 Sırplar harpte topçuları murlar, askerin aç ve mühimmatsız kalmasına
sayesinde başarılı olabildiler. 41 sebep olmuştur.54 Bulgarlar askerin beslenmesine
çok önem vermiştir. Her alayın seyyar kazanları
Osmanlı bahriyesi kâğıt üzerinde üstün bir
ve mutfakları vardı.55
vaziyette görünüyordu. Yunanistan’ın küçük bir
deniz kuvveti vardı, Bulgaristan’ın sahil muha- Askerlerin giydirilmesi konusunda sıkıntı çe-
fazasına için altı parça küçük torpidobotu vardı. kilmiştir. Abdullah Paşa Lüleburgaz’da 10 bin
Yunan filosundaki zırhlı gemilerin içinde Averof kadar askeri giydiremediği için geri göndermiştir.
isminde bir zırhlı kruvazör mevcuttu. Harbin ba- Orduda hastane levazımatı ve sıhhiye birlikleri
şında Türk donanması bir teşebbüste bulunsaydı yetersizdi. Bazı birlikler panik içinde kaçtığından
Balkan orduları mağlup edilebilirdi.42 Savaştan dolayı mühimmat düşmana kalmaktaydı. Mevcut
önce Türk hükümetinin gemi satın alma talebi İn- 12 uçağı idare edecek yeterli subay yoktu. Uçak-
giliz hükümetince reddedilmişti. Hâlbuki İngiltere, lar için hangar tedarik edilemediğinden dolayı
savaş sırasında Yunanistan’a dört muhrip birden yeterli uçuş yapılamıyordu.56 Uçakların bakımı
satmıştı.43 İtalya, Türk gemilerini Marmara’ya ka- yapılamadığı için cephede ilk uçuştan sonra bir
patarak Balkan devletlerine destek vermişti.44 daha uçak havalanamıyordu.57 Yenilgiler birbirini
izleyince ordunun morali çöktü ve asker inanma-
Türk Devleti’nin harbe hazırlıksız yakalandığı
dan, amaçsız ve gelişigüzel bir şekilde savaştı.
söylenebilir. Türk ordusunun eksiklerini tamam-
Subaylar nasıl hareket edeceklerini bilmiyordu.58
laması için en az beş yıla ihtiyacı vardı. Türk
Mesela Kırkkilise’de birlikler yenilmemiş paniğe
ordusunun hazırlanmış bir mevzide savaşı ka-
kapılarak kaçmıştır.59 Kötü hava şartları altında
bul edebilmesi için en az 25 günün kazanılması
bozuk ve batak yollar üzerinde yorucu bir yürüyüş-
gerekmekteydi.45 Peş peşe askeri emirler gelmesi
ten sonra durup dinlenmeden düşmanla kanlı bir
ve bir öncekine ters düşmesi karışıklığa sebep ol-
muharebeye girişmek, zaten eksik olan subayların
muş, komutanlıklar arasında savaşın nasıl yürü-
ölümü, birliklerin komutansız kalması, karanlıkta
tüleceğine dair uyum sağlanamamıştır.46 Balkan
birliklerin yanlışlıkla birbirine ateş etmeleri, redif
ülkeleri toprak olarak küçük olduklarından ulaştır-
askerlerinin eğitim eksikliği harpte paniğe sebep
ma daha kolay oluyordu.47 Harpten önce 11. Pi-
olmuştur.60 Hasan Tahsin Paşa, Selanik şehrini
yade Tümeni, Bulgarların ilk saldıracakları yerler
Yunan ordusuna teslim etmiş ve buradaki Türk or-
arasında olan Dedeağaç’ta değil, Arnavutluk’ta
dusuna ait teçhizat düşmana verilmiştir.61 Vardar
bulunuyordu.48
kıyısında savunmayı göze alamayan Hasan Tah-
Savaşların istihbaratsız kazanılması mümkün sin Paşa, 40 bine yakın Türk askerini silahlarıyla
değildir. Osmanlı ordusunun düşmanın durumuyla birlikte 9 Kasım 1912 tarihinde Yunanlılara teslim
ilgili yeterli bilgisi yoktu.49 Osmanlı birlikleri ara- etmiştir.62
sındaki telgraf ve telefon bağlantıları yetersizdi.50
Sonuç ve Değerlendirme
Mahmut Muhtar Paşa: “Düşman hakkında net bir
bilgi yok. Bulgarların savaş düzeni konusunda bilgi Osmanlı ordusu, Balkanlarda Doğu ve Batı
yok. Elimizde depolanmış erzak yok, birkaç günlük Ordusu şeklinde ayrılmıştı. Her iki ordu da sefer
zahire var. Trenle durmadan asker göndermekten- varlığının çok altında bir güçle savaşa giriyordu
se, mevcut askere yiyecek bulunmalı. Mutlaka bir- (Doğu Ordusu’nun sefer kadrosu 478.848, mev-
kaç katar erzak gönderilmeli.” diyordu.51 “…Asker- cudu 115.000. Batı Ordusu’nun sefer kadrosu
lerimize 2 gündür hiç ekmek dağıtılmadığını duy- 418.899, mevcudu 188.000 idi.). Deneyimli su-
dum... Öğrendim ki Hadımköy’ün “ilgisiz”i (askeri bayların istekleri dışında emekli edilmesi, yıllarca
müfettiş)… yapmış! …aramızda, Abdullah’çılarla silahaltında kalan erlerin terhis edilmesi, parti çe-
(Doğu ordusu kumandanı) Nazım’cılar (Harbiye kişmeleri nedeniyle komutanlar arasındaki geçim-
Nazırı) arasında… büyük bir askeri futbol maçı sizlik, silah, yiyecek, araç-gereç vb. konulardaki
olacak. 3 gündür bir parça ekmek yemeyenler var. eksiklik, Osmanlı ordusunun cephelerde karşılaş-
Demiryolu orada ve başkent hemen arkamızda.”52 tığı başlıca sıkıntılardandı.63 Bulgar, Sırp ve Yunan
Alman elçi Wangenheim, Türk askerlerinin yeterli askerlerinin toplamı 1.297.000 idi.64 Osmanlı or-
ekmeği ve düzgün çalışan telgrafı olsaydı kısa sü- dusunun yarısından fazlasını Redif birlikleri teşkil

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 25


ediyordu. Apak’a göre; bunların talim ve terbiyeleri yetçiliği fikri almıştır.78 Balkanların yitirilişi Osmanlı
pek kıt, subaylarının da vasıfları çok düşük olduğu kimliğinin bir kenara bırakılmasına sebep olmuş
için Balkan Harbi’nde başarı kazanılamamıştır.65 ve ulus devlete geçiş gündeme taşınmıştır.79 Her
devlet bir cephede savaşırken Türk ordusu en az
3 Aralık 1912’deki ateşkes hükümlerine göre
dört cephede (Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan,
Osmanlı hükümeti kuşatma altında bulunup aç-
Yunanistan) birden savaşmak zorundaydı. Os-
lık ve hastalık tehlikesiyle karşılaşan üç beldeye
manlı Devleti savaşta başarılı olsaydı, Avrupa hü-
(Edirne, Yanya, İşkodra) herhangi bir yardım gön-
kümetleri mutlaka bu zafere müdahale ederdi. An-
deremeyecekti. Hâlbuki Bulgaristan, Edirne de-
cak küçük Balkan devletleri başarılı olunca silah
miryolu ve Karadeniz yoluyla tüm Trakya’daki kuv-
hakkı diyerek onları desteklediler. Hâlbuki savaş
vetlerine iaşe gönderebiliyordu.66 Askeri yazışma-
öncesinde Balkanlarda statükonun (mevcut sınır-
larda Osmanlı subayları hasta tedavisi ve iaşenin
ların) korunması gerektiğinden bahsediyorlardı.
tanzimi gibi müşkülattan çokça bahsediyorlardı.67
Balkan Harbi büyük bir siyasi anlam taşıyan tarih-
Savaşta hastalık günde 40 kişiyi buluyor, bazı as-
teki nadir savaşlardandır. Güneydoğu Avrupa’daki
kerler daha hastaneye gitmeden ölüyor. Subayla-
güçler dengesini kökten değiştirecek ve I. Dünya
rın mevcudu hastalık dolayısıyla azalıyor. Herkes
Savaşı’na sürüklenen dünyanın gidişatını etkile-
firarın önünü almaya çalışıyor, fakat hastalığın
yecektir.
önü alınamıyor ve günden güne artıyordu.68 Telef
______________________________________________
olan askerin birçoğu çamurlu suları içmekte ve * Yrd. Doç. Dr., Batman Üniversitesi FEF,
şiddetli yağmurdan ıslanıp üşümekte, dizanteri, iburak.birecikli@batman.edu.tr
tifüs ve kolera gibi hastalıklara yakalanmaktaydı.69 1 Afet İnan, Mustafa Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatırala-
rı, TTK Yayını, Ankara, 1983, s.57.
Birçok askerin ayakları, kolları kangren olmuş, 2 Wesley Marsh Gewehr, The Rise Of Nationalism In The
soğuktan donmuş gibi mavi, kaskatı ve çürümüş Balkans 1800-1930, Henry Holt&Company, New York,
vaziyetteydi.70 1931, s.90.
3 Memduh Tağmaç, Balkan Harbi 1912-1913, Cilt:I, Ge-
Mahmut Muhtar Paşa’ya göre ordudaki temel nelkurmay Başkanlığı Yayını Ankara, 1970, s.50.
sorun, Osmanlı ordusunu çok sayıda sahra topu 4 Richard C. Hall, Balkan Savaşları 1912-1913, çev.: M.
T. Akad, Homer kitapevi, İstanbul, 2003, s.27.
ile donatmak idi. Düzgün yolları olan Avrupa’da 5 Stavro Skendi, The Albanian National Awakening 1878-
her mevsim ağır toplar yürütülebilirdi. Rumeli’de 1912, Princeton University Press, New Jersey, 1967,
ise yağmur yağınca, yeterince beslenmeyen hay- s.450-451.
6 Abdurrahman Nafiz-Kiramettin, 1912-1913 Balkan
vanlarla çamura batan topların yer değiştirmesi Savaşı’nda İşkodra Savunması, Haz.: M. Özdemir-S.
çok güçtü.71 Savaşın geçtiği arazinin çamurlu, S. Özmen-K. Şahiner, Genelkurmay ATASE Yayınları,
kaygan ve sarp olması büyük sıkıntıydı.72 Türk- Ankara, 2007, s.67.
7 ATASE. A:4-7342 K:655 D:10 F:2-24.
Balkan Muharebesi yazarı Bukayev ve Rayhpost 8 Barbara Jelavich, Balkan Tarihi 20.Yüzyıl, C.II, Çev.: Z.
muhabiri Vagner; bazı gayrimüslimlerin, askerleri Savan-H. Uğur, Küre Yayını, İstanbul, 2006, s.102.
firara teşvik ettiklerini, casusluk yaptıklarını ve Bal- 9 Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Ortaasya’ya
Enver Paşa, Cilt:2, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1986,
kanlardaki felakete sebep olduklarını söylüyordu.73
s.284.
Bazı cephelerde (Yanya gibi) Arnavut kökenli74 10 Alpay Kabacalı, Talat Paşa’nın Anıları, İş Bankası Yayı-
askerlerin silahlarıyla firarı, Osmanlı ordusunu nı, İstanbul, 2000, s.19.
zor durumda bırakmıştı.75 Ancak birçok Arnavut, 11 Tahsin Ünal, Türk Siyasi Tarihi, Kamer Yayını, İstanbul,
1998, s.513.
kendi topraklarını korumanın tek yolunun Osmanlı 12 Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Aykaç
hâkimiyetinin devamı olduğunu düşünerek Türk Kitabevi, İstanbul, 1967, s.117.
ordusuna gönüllü olarak katılmışlardı.76 Askerlik 13 Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt: I, Kısım: I,
TTK Basımevi, Ankara, 1991, s.44.
hizmetinde birçok muafiyetin bulunması, bazıları- 14 Wilhelm Feldmann, İstanbul’da Savaş Günleri: Bir Al-
nın para ödeyerek (nakdi bedel) hiç askerlik yap- man Gazetecinin Balkan Savaşı Hatıratı, Çev.: N. Al-
maması, diğer kalanların seferberlik çağrılarına kan, Selis Kitaplar, İstanbul, 2004, s.27.
15 Ali Fuad Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, TTK Basımevi
uyarak defalarca silahaltında alınması, birliklerin Ankara, 1949, s.58.
büyük bir kısmının muinsizlerden (askere alındı- 16 General Trikupis, Hatıralarım, Hüsnütabiat Matbaası
ğı zaman aile ferlerine bakacak kimsesi olmayan) İstanbul, 1967, s.12.
17 Ulubelen, a.g.e., s.114, 117.
kurulması yenilgilerin sebeplerinden biridir.77
18 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi 1908-1918, Cilt: IX,
Balkan Savaşlarının Türkler üzerindeki etkile- TTK Basımevi, Ankara, 1999, s.297.
19 Muzaffer Erendil, “Balkan Savaşı ve Türk-Bulgar
rinden bir tanesi de milliyetçilik fikrinin uyanışıdır. Harekâtına Dair Stratejik Taktik ve Lojistik Değerlen-
Yani Osmanlı ulusu kavramının yerini Türk milli- dirme”, XX. Yüzyılın İlk Yarısında Türk-Bulgar Askeri-

26 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Siyasi İlişkileri, Genelkurmay Yayını, Ankara, 2005, Çıkarması ve Bolayır Muharebeleri, Haz.: A. Tetik-Ç.
s.39. Aksu, Genelkurmay Yayını, Ankara, 2006, s.VI.
20 Vahdettin Engin, “Balkan Savaşları”, Popüler Tarih Der- 50 Aram Andonyan, Balkan Savaşı, Çev.: Z. Biberyan,
gisi, Sayı: 50, Ekim 2004, s.29. Aras Yayını, İstanbul, 2002, s.459.
21 İTC.’nin savaş öncesi bazı subayları ordudan atması 51 M. Muhtar Paşa, Balkan Savaşı Üçüncü Kolordu’nun
sonucunda Türk ordusu zayıflamıştı. M. Smith Ander- ve İkinci Doğu Ordusu’nun Muharebeleri, Ed.: A. Aktaş,
son, Doğu Sorunu 1774-1923, YKY, İstanbul, 2001, Güncel Yayını, İstanbul, 2003, s.8-9.
s.304. 52 Valery Kolev-Christina Koulouri, (ed), Balkan Savaşları,
22 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Balkan Harbi 1912-1913, Çev.: G. Bakırezer, APA Tasarım Yayıncılık, İstanbul,
III. cilt, II. kısım, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1993, 2008, s.76.
s.82, 84. 53 Lauzanne, a.g.e., s.63.
23 Ali Fuad Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, TTK Basımevi 54 ATASE. A:5-1372 K:475 D:11-1 F:1-1.
Ankara, 1949, s.57. 55 Andonyan, a.g.e., s.440.
24 Siyasi Hatıralarım Şeyhülislam Cemaleddin Efendi’nin 56 Muhtar Paşa, a.g.e., s.10-11, 17.
Hatırat-ı Siyasisi, Haz.: Bekir Kütükoğlu, Tercüman Ga- 57 Mehmet Ali Nüzhet, 1912 Balkan Harbi, Haz.: Sadettin
zetesi Yayını, İstanbul, 1978, s.96. Gömeç, KB. Yayınları, Ankara, 1987, s.4.
25 İbrahim Artuç, Balkan Savaşı, İstanbul, Kastaş Yayını, 58 Leon Troçki, Balkan Savaşları, Çev.: T. Güney, Arba Ya-
1988, s.109. yınları, İstanbul, 1995, s.234.
26 Talat Paşa, Hatıralarım ve Müdafaam, İstanbul, 2006, 59 Lauzanne, a.g.e., s.32-33.
s.28. 60 Mahmut Beliğ Uzdil, Balkan Savaşı’nda Çatalca ve Sağ
27 Fevzi Çakmak, Batı Rumeli’yi Nasıl Kaybettik? Garbi Kanat Ordularının Harekâtı Savaşın Siyasi ve Psikolojik
Rumeli’nin Suret-i Ziyaı ve Balkan Harbi’nde Garp Cep- İncelemeleri, Haz.: Ö. Demireğen-N. Aslan, Genelkur-
hesi, İstanbul, 2011, s.17-18. may Yayını, Ankara, 2006, s.134-135.
28 Tüccarzâde İbrahim Hilmi Çığıraçan, Osmanlı 61 Murat Cebecioğlu-Zekeriya Türkmen, “Selanik Mevki
Devleti’nin Çöküş Nedenleri, Haz.: B. Ocak, Libra Ki- Kumandanı Mirliva Hasan Muhittin Paşa’nın Balkan
tapçılık, İstanbul, 2009, s.16. Savaşı’na Dair Notları R.1328/1912-1913”, Askeri Tarih
29 Süleyman Kocabaş, Son Haçlı Seferi Balkan Harbi Bülteni, Yıl:26, Sayı:51, Ağustos 2001, s.198-199.
1912-1913, Vatan Yayını, İstanbul, Tarihsiz, s.241-242. 62 Balkan Savaşı’na Katılan Komutanların Yaşam Öyküle-
30 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, a.g.e., s.85. ri, Genel Kurmay Yayını, Ankara, 2004, s.34.
31 Hale Şıvgın, “Kiliseler ve Mektepler Kanunu”, Türk Dün- 63 Artuç, a.g.e., s.120. Savaştan önce 540.000’i geçen
yası Araştırmaları, Sayı:148, Şubat 2004, s.133-146. Osmanlı ordusu, savaş arifesinde hükümetin kararıy-
32 Necdet Hayta, Balkan Savaşları’nın Diplomatik Boyutu la 305.000’e indirilmişti. Zekeriya Türkmen, Mütareke
ve Londra Büyükelçiler Konferansı, ATAM Yayını, Anka- Döneminde Ordunun Durumu ve Yeniden Yapılanması,
ra, 2008, s.1. Ankara, 2001, s.3.
33 Halil Akman, Paylaşılamayan Balkanlar, IQ Yayıncılık, 64 Hayta, a.g.e., s.5.
İstanbul, 2006, s.82, 84. 65 Rahmi Apak, Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları, TTK Ba-
34 İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfu- sımevi, Ankara, 1988, s.91.
zu, İletişim Yayını, İstanbul, 1998, s.82-85. 66 Ernest Christian Helmreich, The Diplomacy of the Bal-
35 Rıfat Önsoy, Türk-Alman İktisadi Münasebetleri 1871- kan Wars 1912-1913, Harvard University Press, Camb-
1914, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1982, s.103. ridge, 1938, s.203.
67 ATASE. A:4-7342 K:659 D:3-A F:56.
36 Stephane Lauzanne, Uçurumun Kenarındaki Türkiye,
68 Mahmut Beliğ Uzdil, Balkan Savaşı’nda Mürettep 1nci
Çev.: T. Tunçdoğan, Bileşim Yayını, İstanbul, 2005,
Kolordunun Harekâtı, Haz.: A. Tetik-Ş. Büyükcan, Ge-
s.64.
nelkurmay Yayını, Ankara, 2006, s.114.
37 Önsoy, a.g.e., s.102.
69 ATASE. A:5-10267 K:743 D:22 F:21-4.
38 Ortaylı, a.g.e., s.83-85.
70 Maurice Baring, İstanbul’dan Mektuplar 1909-1912,
39 Clyde Sinclair Ford, The Balkan Wars Being A Series
Çev.: M. Muku, Dergah Yayınları, İstanbul, 2008, s.86.
of Lectures Delivered at the Army Service School, Army
71 Muhtar Paşa, a.g.e., s.162.
Service School Press, Kansas, 1915, s.138.
72 ATASE. A:4-9557 K:715 D:4 F:18-5.
40 Erendil, a.g.e., s.39.
73 Çakmak, a.g.e., s.25.
41 Osmanlı’nın Son Dönemi ve Arnavutlar, Der.: H. Kazım
74 Bkz. İhsan Burak Birecikli, “Balkan Savaşları’nda Arna-
Taşkıran, Tepekule Kitaplığı Yayınları, İstanbul, 2008,
vut Gönüllüler ve Firariler”, 1.Uluslararası Tarih Sem-
s.25.
pozyumu Osmanlı Devleti’nin Dağılma Sürecinde Trab-
42 H.W. Wilson, Zırh Devrinde Deniz Muharebeleri 1850-
lusgarp ve Balkan Savaşları, 16-18 Mayıs 2011, Ege
1914, Kitap Yayını, İstanbul, 2007, s.377-378.
Üniversitesi-Türk Tarih Kurumu, İzmir, 2011.
43 Arşiv Belgelerine Göre Balkanlar’da ve Anadolu’da Yu-
75 Balkan Harbi’nde Yanya Savunması ve Esat Paşa,
nan Mezalimi, Cilt:1, BOA Yayını, Ankara, 1995, s.35.
Haz.: Genelkurmay ATASE, KB. Yayını, Ankara, 1984,
44 Osmanlı Mebusan Meclisi Reisi Halil Menteşe’nin Anı- s.93.
ları, Hürriyet Vakfı Yayını, İstanbul, 1986, s.155. 76 Justin McCarthy, Osmanlı’ya Veda İmparatorluk Çöker-
45 Tağmaç, a.g.e., s.53-55. ken Osmanlı Halkları, Çev.:M. Tuncel, Etkileşim Yayını,
46 İzzettin Çalışlar, On Yıllık Savaşın Günlüğü, Haz.: İ. İstanbul, 2006, s.280.
Görgülü-İ. Çalışlar, YKY, İstanbul, 1997, s.58. 77 Balkan Harbinden Günümüze Bakış, Harp Akademileri
47 Burhan Yener, “Balkan Harbi ve Alınacak Dersler”, Stra- Basımevi, İstanbul, 1995, s.149, 151.
tejik Araştırma ve Etüt Bülteni, Genelkurmay Basımevi, 78 Tobias Heinzelmann, Osmanlı Karikatüründe Balkan
Sayı:1, Eylül 2001, s.54. Sorunu 1908-1914, Çev.:T. Noyan, Kitap Yayınevi, İs-
48 Güney Dinç, Mehmed Nail Bey’in Derlediği Kartpostal- tanbul, 2004, s.222.
larla Balkan Savaşı 1912-1913, YKY, İstanbul, 2008, 79 Zafer Toprak, “Cihan Harbi’nin Provası Balkan Harbi”,
s.50-51. Toplumsal Tarih, Sayı:104, Ağustos 2002, s.46.
49 Tümgeneral Hüsnü Ersü, Balkan Savaşı’nda Şarköy

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 27


BALKAN HARBİ’NDE
EDİRNE KUŞATMASI ESNASINDA
BULGARLARIN PSİKOLOJİK HARP TAKTİKLERİ
VE EDİRNE MÜDAFİİ ŞÜKRÜ PAŞA

VEYSİ AKIN*

B
alkan Savaşı (1912-1913) döneminde menlik ve askeri birliklerde çeşitli kademelerde ko-
gösterdiği başarılı kale savunması dolayı- mutanlık yaparak hizmetini sürdürmüş ve başarılı
sıyla Edirne Müdafii olarak tanınan Meh- bir subay olması dolayısıyla 1893’te 36 yaşında
med Şükrü Paşa, Kolağası Mustafa Bey ile Muhsi- iken Tuğgenerallik rütbesiyle paşalığa yükseltil-
ne Hanım’ın çocukları olarak 1857’de Erzurum’da miştir. 1894 yılı başlarında Edirne’deki 2’nci Ordu-
doğmuştur. Henüz çocuk yaşlarda iken babasını yı Hümâyûn 1’nci Fırka Topçu Komutanlığı’na
kaybetmesi ve babasının ölümünden sonra anne- atanmış ve böylece Şükrü Paşa’nın meslek ha-
sinin yeniden evlenmesi onu derinden yaralamış yatında ve kariyerinde önemli bir yer tutacak ve
ve onun ileride sert mizaçta birisi olmasında etken ona “Edirne Müdafii” unvanını kazandıracak ve bu
olmuştur. unvandan dolayı ailesinin Edir-
Daha çocuk yaşlarda iken zekâsı ne soyadını almasına vesile
ve yeteneği ile çevresinin dikkatini çe- olacak olan Edirne serencamı
ken Mehmed Şükrü, hep okumayı ve başlamış oldu.
babası gibi asker olmayı arzu etmiş- Balkan Harbi öncesin-
ti. İlk ve ortaokuldan sonra Erzincan de Selanik’te bulunan Şük-
Askeri Lisesi’ne girerek bu arzusunu rü Paşa, daha önceki Edirne
gerçekleştirmenin ilk adımını atmış- tecrübesi de hesaba katılarak
tı. 1876’da İstanbul’a giderek önce Bulgar kuşatması evvelinde 10
Mekteb-i Fünûn-ı Harbiye-i Şâhâne Ekim 1912’de Edirne Müstah-
daha sonra da Mühendishâne-i kem Kale Komutanlığı’na tayin
Berrî-i Hümâyun’a girerek askerî öğ- olundu1. Şükrü Paşa, 16 Ekim
renimini tamamlamış ve ordu hizme- 1912’de Edirne’ye gelerek gö-
tine başlamıştır. Bir ara İmparatorluk reve başladı. Onun şehre gel-
Üçüncü Topçu Alayı’nda görevlendi- diği günlerde savaş hazırlıkları
rilerek dört yıldan fazla Prusya’nın tamamlanmak üzereydi. So-
büyük kumandanlar yetiştiren Pots- kaklar, harp malzemesi taşıyan
dam Garnizonu’nda askeri eğitim araç ve arabalardan geçilmi-
görmüştür (1883-1887). Yurda dön- yordu. Araçların çıkardığı patır-
dükten sonra Askeri okullarda öğret- Şükrü Paşa (1857-1916) tı, şehrin her yanından duyulu-

28 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


yordu2. Şükrü Paşa, göreve başlar başlamaz hızlı larını sarmak için uğraşıyor, ayrıca da havadan
bir şekilde Kale içinde yapılan hazırlıkları yerinde atılan beyannâmelerle yürütülen psikolojik çökert-
incelemek istedi. Çünkü seferberlik ilan edilmiş ve me harekâtına karşı tedbirler alıyordu. O, yüksek
savaşın çıkması an meselesiydi. Gerçi Kale Ko- disiplin anlayışı ile ordusunun moralini uzun süre
mutanı Mirliva İsmail Hakkı, önceden seferberlik ayakta tutabilmiş, ordu içerisinde bozgun yaşan-
ile ilgili tedbirleri almış bulunuyordu. Bu tedbirler masını engellemiş ve son güne kadar kalenin
daha ziyade kale içinde ve yakınlarında yeter- metanet ve cesaretle savunulmasını sağlamıştır.
li kuvvetin bulundurulması, erzak ve mühimmat O günlerde yanında savaşanlardan biri Şükrü
noksanlarının tamamlanması, topçu kuvvetlerinin Paşa’nın bu tavrını şöyle ifade etmektedir.
sayısının arttırılması ve kale savunmasının güç-
“Bizler kalede mahsur bulunanlar her tebes-
lendirilmesi ve bölgenin asayişinin korunmasına
süm ve teessürden her türlü yüz değişikliğinden
yönelikti3.
bir gerçek sonuç çıkarmaya gayret ediyoruz. Asıl
Edirne Müstahkem Mevki Komutanlığı’nın bu ümidimiz, düşüncemiz, bütün gücümüz, ruhumuz
hazırlıkları yaptığı bir dönemde Birinci Balkan Sa- olan Şark Kolordumuzla Bulgar Ordusu’nun yap-
vaşı, Balkan devletlerinin savaş ilanıyla 8 Ekim tığı savaş idi. Bundan haber almamız lâzımdı.
1912’de başlamış bulunuyordu. Ancak Edirne’nin Bu nasıl olacaktı? Kale muhasara altındaydı. Bir
kaderini doğrudan ilgilendiren Bulgarlarla yapılan telsiz telgrafımız vardı. Bu da şifre ile muhabere
savaştı ve bu savaşın kale kuşatması/kale savun- ediyordu. Muhabere memuru teğmen olan arka-
ması olarak geçeceği için, “Muharebe becerisi ve daşımız bundan bir şey anlamıyordu. Kumandan
Psikolojik harekât”tan oluşan iki boyutu olacaktı. Şükrü Paşa her şeyi biliyordu. Fakat o, bir heykel
Nitekim kuşatma 5,5 ay sürmüş ve karşılıklı ola- gibi sakin ve selâmetti5.”
rak sürdürülen psikolojik harekâtı sonuçta Şükrü
Şükrü Paşa bir disiplin abidesi olduğu kadar da
Paşa kazanmış, bütün olumsuzluklara rağmen
mütevazı ve müşfik bir komutandı. Emri altında bu-
askerinin ve halkının moral gücünü üst seviyede
lunan komutanlarına ve askerlerine bir baba şef-
tutmayı başarabilmiştir. Şükrü Paşa’nın psikolojik
kati ile yaklaşırdı. Bu sebepledir ki askerleri ve ko-
harekâtı başarı ile sürdürmesinde en önemli etken
mutanları 160 günlük muhasara esnasında bütün
şüphesiz onun çok disiplinli bir komutan olması-
zorluklara rağmen Şükrü Paşa’ya inanmışlar ve
nın yanı sıra askerlerine ve halka karşı gösterdiği
mücadeleden yılmamışlardı. O, savaş döneminde
baba şefkatidir.
kalede yaşayan halka bu şefkatini dil, din ve ırk
Mehmed Şükrü Paşa, gerek çocukluk döne- farkı gözetmeksizin göstermiştir. Kalede bulunan
mindeki yetişme tarzının etkisi ve gerekse askerlik Bulgar ve Rumlar hiçbir zorluk çekmeden hayatla-
eğitiminde kazandığı disiplini Edirne kale savun- rını sürdürmüşlerdir. Bütün muharebe müddetince
ması sırasında da sürdürmüş ve bu anlayışından Edirne’de gayrimüslimlere karşı herhangi bir zabı-
hiçbir şekilde taviz vermemiştir. Kanun dışı eylem- ta olayı yaşanmamıştır. Edirne Müstahkem Mevki
lere asla müsaade etmemiş, kimden ve nereden Komutanı Şükrü Paşa, kalede kalmış olan yaban-
gelirse gelsin bu tür hareketleri cezalandırılmıştır. cı konsolosları da zaman zaman ziyaret etmiş,
Muhasaranın başladığı günlerde maddî durumu iyi hatta Bulgar Ruhani Heyeti’ni makamında ziyaret
olanlar arasında halkın ve askerin moralini olum- ederek, hâl hatır sormuştur6.
suz yönde etkileyecek şekilde stok yapma eğilimi
O, aynı zamanda gerçekçi ve içinde bulundu-
baş göstermişse de bu durum Şükrü Paşa’nın al-
ğu durumu iyi kavrayabilen ve savaş sanatının ge-
dığı sert tedbirlerle önlenmiştir. Ayrıca kuşatmanın
reklerini yapabilen iyi bir komutandı. Daha Balkan
uzayıp gittiği günlerde yaşanan erzak sıkıntısını
Savaşı’nın ilk günlerinde ordunun ve Edirne’nin
gidermek için de halktan seçilen kılavuzlar ve Er-
durumunu göz önünde bulundurarak bölgede ger-
zak Komisyonlarının çalışmaları neticesinde ev-
çekleştirilecek askerî operasyonların taarruza de-
lerde ve karaborsacı tacirlerin elindeki stokların
ğil savunmaya yönelik olmasını planlamıştı. Çünkü
satın alınması yoluna gidilerek halkın morali yük-
Edirne, etrafını çevirmiş bulunan tabyalar ve bun-
sek tutulmaya çalışılmıştır4.
lar arasındaki kuvvetli bağ ile âdeta düşmez bir
Şükrü Paşa, halkın ve ordunun moral gücünü kale konumundaydı. Düşman bu şehri uzun süre
yüksek tutmak için bir yandan halkın erzak ihtiya- kuşatsa dahi silâhla alamazdı. Bu amaçla 26 Ekim
cını karşılarken diğer yandan da Bulgarların şid- 1912 tarihi itibarıyla Edirne Mürettep Kolordu bir-
detli bombardıman neticesinde şehirde yarattığı likleri tümüyle Müstahkem Mevki savunma sınır-
fiziki tahribatın etkisini azaltmak ve halkın yara- ları içerisine alınmıştı7. Nitekim o, yaklaşık 5,5 ay

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 29


süren savunma esnasında önceleri yalnızca Bul- top ateşi ile beraber psikolojik yıldırma harekâtını
garların seyyar kuvvetlerine bölgeden birlik sevk da başlatmışlardı. Edirne şehri üzerinde tayyare
etmelerini engellemek ve Edirne savunma çevre- ve balon uçurarak keşif harekâtında bulunuyorlar,
lerine çok yaklaşmış bulunan düşman kuvvetlerini bazen de bozuk bir Türkçe ile yazılmış “Edirne’yi
bulundukları yerlerden uzaklaştırmak için yapı- bin topla kuşattık. Geliniz teslim olunuz. Ey Edirne
lacak çıkışlara müsaade etmiş, bunun dışındaki halkı sizi zalim memurların elinden kurtaracağız.
haricî operasyonlara karşı çıkmıştır8. Kuşatmanın Bulgar orduları her yerde muzafferdir” mealinde
ikinci döneminde ise her türlü huruç harekâtının moral bozucu bildiriler atıyorlardı. Bulgarlar bu tür
Türk askerinin kırılmasına ve başarısızlık sonucu hareketlerle halkı bezdirmek ve kaleyi teslim ol-
moral bozulmasına yol açacağı için askerî bakım- maya zorlamayı amaçlıyorlardı. Bu amaçla atılan
dan yanlışlığını bilerek karşı çıkmıştır. Bu konuda ilk bildiri 31 Ekim 1912 tarihliydi ve şöyleydi14:
bazen komutası altındaki subaylarla ihtilâfa düştü-
“Davet-i İlân!
ğü de görülmüştür9.
18 Birinci Teşrin 328, Saat: Kablezzevâl
Bilindiği gibi, Balkan Savaşı’nın ilk günlerinde
Doğu Trakya’yı savunan Türk kuvvetleri, Kırklareli- Biz Bulgarlar nefret ve kine şayan ve tedbir-
Lüleburgaz Hattı’nda büyük bir bozgun yaşamış siz Osmanlı hükümetiyle muharebe ediyoruz. Biz
ve düşman Trakya’nın önemli bir kısmını ele ge- Müslüman ahalisine karşı değiliz. Malumunuz ol-
çirmişti. Bu durum tabiatıyla Edirne kale savunma- sun ki bizim arzumuz kan dökmek değildir. Biz sizi
sını zora sokmuştu. Edirne kalesi dört bir taraftan zalim ve gaddar ve merhametsiz kanlı Osmanlı
kuşatılmış durumdaydı. Savaş başlayalı takriben hükümet adamlarınızdan kurtarmağa istiyoruz.
on gün olmuştu. Bulgarlar her gün Edirne şehri- Biz Balkan ceziresinde tertip ve teminat etmek
ni top ateşine tabi tutuyorlardı. Halkın ve askerin istiyoruz. Siz gördükleriniz gibi sizin hükümet
psikolojisi günden güne bozuluyordu. Kuşatılmış adamlarınız sizin memleketinizi ne hale getirdiler.
olan Müstahkem Mevki personelinin memleketle- Sizin komşularınız dört devlet, dört taraftan sizin
riyle irtibatları tamamen kesilmişti. Ailelerinden ve memleketinizi istila ettiler. Kırkkilise çoktan Bul-
çocuklarından haber alamıyorlardı. Ailelerinin ya- gar askerlerinin elindedir. Babaeski, Lüleburgaz,
şadığı yerlerin savaş alanı içerisinde kalması ve Dimetoka, Üsküp, Priştine, Nevrekop, Komonova,
düşman eline geçmesi düşüncesi, askerleri endi- Alason ve daha birçok şehirleri çoktan alındı.
şeye sevk ediyordu. Askerlerle birlikte sivil halkın “Edirne” her bir taraftan muhasara oldu. “İstan-
durumu da gün geçtikçe endişe verici bir hal alı- bul” tarafından da kesildi. Edirne’ye hiçbir taraftan
yordu. Savaşın başlangıcından kısa bir süre sonra yardım gelemeyeceği, haberiniz olsun. Böyle iken
Kasım ayı ortalarında Kalenin dışarıdan herhangi kan dökülmeye lüzum var mı? Bu kan neye ya-
bir yardım alma imkânı kalmamıştı10. Yardım gel- rayacak? Hakkaniyet için mi? Yoksa sizin haydut
mek şöyle dursun, bazen İstanbul ile muhaberatın ve zalim hükümet adamlarınız için mi? Edirne’ye
kesildiği de oluyordu11. Bir taraftan kuşatmanın karşı bin top bulunuyor. Eğer ki Edirne teslim ol-
getirdiği sıkıntılar, olumsuz kış şartlarının asker mazsa bütün, bütün harap ve perişan olacaktır.
üzerindeki tesiri, diğer taraftan Rumeli ve Doğu Ahaliye yazık değil mi?”
Trakya’dan kaleye ulaşan bozgun haberleri halkın
ve askerlerin moralini bozmaya başlamıştı12. Bildiri halk üzerinde düşmanın beklediği etki-
yi göstermedi. Asker geleceğe güvenli, halk ise
Buna karşılık Müstahkem Mevki Komutanı kaleyi koruyan askerleriyle övünç duyuyordu. Bu-
Şükrü Paşa, asker ve siviller arasında disiplini en nunla beraber Müstahkem Mevki Komutanı Şükrü
üst seviyede tutmaya çalışıyor, kanun ve nizam Paşa tarafından bir karşı beyanname yayımlana-
dışı eylemlere asla göz yummuyordu. Diğer taraf- rak düşman bildirisindeki söylentiler yalanlandı
tan da kurmay heyeti ile beraber, halkın ve asker- ve halka güvence verildi. Bu davranış derhal halk
lerin moralini yüksek tutmak ve dayanma gücünü üzerinde etkisini gösterdi. Çünkü halk ve asker-
artırmak için elinden gelen her türlü propaganda ler Şükrü Paşa’ya o kadar inanmışlardı ki, altında
araçlarını kullanıyordu. Yorulan birlikler yeterince onun imzası bulunan her söze sonuna kadar gü-
dinlendiriliyor, moral yükseltici konuşmalar yapı- veniyorlardı15. 2 Kasım 1912 tarihli Türk tarafının
lıyor, tebliğler yayımlanıyor ve dini propaganda karşı beyannamesi şöyleydi16.
işlerine önem veriliyordu. Böylece kaledekilerin
morali yüksek tutulmaya çalışılıyordu13. “İlân
1- Bulgarların tayyâre ile öteye beriye
Bulgarlar, daha savaşın ilk günlerinde yoğun

30 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Bundan sonraki dönemde kar-
şılıklı olarak bildirilerin ardı arkası
kesilmedi. Her iki taraf da kendilerini
güçlü ve karşısındaki düşmanı zayıf
göstermeye çalışıyordu. Şükrü Paşa,
2-20 Kasım 1912 tarihleri arasında,
peş peşe beş bildiri yayımlamıştı17.
Ayrıca aynı mealde Valilik tarafından
yayımlanan bildiriler de vardı. Bunlar
da gazeteler yolu ile halka duyurul-
maktaydı18.
Bu tür bildiriler ile Bulgarların
amacı Türkleri teslim olmaya zorla-
mak, Türklerin ise halkın ve askerin
moralini yüksek tutarak kalenin da-
yanma gücünü arttırmaktı. 19 Kasım
Kurban Bayramı idi. Ancak düşman
taarruzu aralıksız olarak devam edi-
yordu. Bu sebeple Şükrü Paşa as-
Edirne Mudafii Şükrü Paşa Anıtı- Edirne
kerlerin bayram namazı kılmak için
yerlerinden ayrılmamasını istedi.
beyânnâme attıkları görüldü
Bu konuda Edirne Müftüsü’nden aldığı bir fetva-
2- Mezkûr beyannâmedeki yalanlara inanıl- yı bütün birliklere duyurdu19. Ayrıca yayımladığı
maması için Mevki-i Müstahkem berveçh-i ati bir bildiri ile halkın ve askerlerin bayramını tebrik
malûmâtı ahâliye ilân eder. etti. Bu bildiride düşmanın yenilmek üzere olduğu
3- Seyyar ordumuz kemâl-i intizam ile anlatılıyor ve ele geçen mühimmat ve silâhlardan
muharebe-i kahramanânesine devam etmektedir. bahsediliyordu20.
4- Ordumuzun Kırkkilise, Lüleburgaz havâlisine Savaş kıyasıya sürüyor, düşman 21 Kasım-1
çekilmesi sırf askeri planımız iktizasındandır. Aralık 1912 tarihleri arasında yoğun bir top atışıyla
5- Komanova havâlisinde perişan olan Sırp ve Edirne’yi bombalıyordu. Hedef gözetmeksizin atılan
Bulgar ordusu artık başını kaldıramaz haldedir top mermileri şehrin her yanına düşüyor, sivil yapı
6-Be-İnâyetullah-ı an-ı karib kahraman ordu- ve devlet binası ayırmaksızın isabet ettiği binaları
muz karşısında sırtını çevirecek olan düşmanın harap ediyordu. Selimiye Camii, Paşa Kapısı, sivil
hâlini yakında öğrenirsiniz. hapishane, jandarma dairesi ve Avusturya konsolo-
sunun evi de top atışlarından nasibini almıştı. Şük-
7- Kalemiz bin top değil, onbinlerce topa ve
rü Paşa, şehir merkezinde bulunan askerî daireyi
yüzbinlerce askere karşı koyacak ve aylarca mü-
kışlaya taşımıştı21.
dafaa edebilecek bir hâldedir.
8- Kalemiz taarruz ve hasardan masûndur. 30 Kasım’da şehrin üzerinden geçen bir düş-
man uçağı Edirne’deki Türk askerlerine seslenen
9- Bulgar beyannâmelerine vesair işa’ât-ı
“Ey Osmanlı askerleri, çoktan beri muhasara altın-
bedhevahâneye kapılarak telaşa mahâl yoktur.
da bulunduğunuz için Edirne istihkamâtı hâricinde
Zalim Bulgarın yaptıkları İslâm köylerinin duman-
ne gibi şeyler vuku bulduğunu elbette bilemiyorsu-
larını, kestikleri kadın ve ihtiyarlarının kanlarını
nuz” diye başlayan ve “Seyyar ordunuz İstanbul’a
ahâlinin ekserisi gözleriyle görmüştür.
çekildi, ordunuzda bulaşıcı hastalık çıktı, Yaver
10- Kan dökmek isteyenler bunun ne kadar Paşa Merhamlı’da 10.600 kişiyle esir edildi. Diren-
pahalıya mal olduğunu inayet-i Hak ile az zaman menin bir yararı yok, şehri teslim ediniz” mealinde
zarfında öğreneceklerdir. yeni propaganda bildirileri attı22.
11- Mevki-i Müstahkem ahâliden sükûnet ve
Buna karşılık aynı gün, Türk tarafı da biri Sad-
metanet ile sabr ve tahammül bekler.
razam Kâmil Paşa’dan geldiği bildirilen, ikincisi
19 Teşrîn-i Evvel 1328 Edirne Valisi Halil imzasını taşıyan ve üçüncüsü
Mevki-i Müstahkem Kumandanı de Şükrü Paşa’ya ait olan “Bulgarların mağlup ol-
Ferik Mehmed Şükrü”

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 31


duklarını ve mütareke istemek zorunda kaldıkla- ateşkes sonrasında sevinç gösterileri yapmışlardı.
rını içeren” üç ayrı bildiri yayımlamıştı.23 Hâlbuki Harp mıntıkasından geçen Bulgar trenleri çiçek-
gerçek durum, Türk bildirilerinde ifade edildiği lerle süslenmiş ve erzak dolu olarak geçiyorlardı.
gibi değildi. Bulgarların aksine mütareke isteyen Bu ise Türk askeri arasında “Bizim trenler neden
Çatalca önlerine kadar çekilmiş ve sıkışmış bulu- gelmiyor” sorusuna sebep oluyordu.
nan Türk tarafıydı. Edirne askerleri, kale dışındaki
Bu gibi asılsız haberlerin arkasında Türklerin
mevcut durumu bilmekle beraber, kötü giden bir
moral gücünü yükseltmek fikri yatmakla beraber,
şeyler olduğunu hissediyorlardı. Bulgarların kale-
halk ve askerin kafasında bazı soru işaretleri oluş-
nin teslimini isteyecekleri endişesi içindeydiler ve
masına da sebep oluyordu. Askerler haklı olarak
bu sebeple yapılacak bir mütarekeye karşı çıkı-
biz galipsek neden yardım gelmiyor veya huruç
yorlardı24.
hareketi yapılmıyor sorularını soruyor, ancak ko-
Edirnelilerin karşı çıkışlarına rağmen Doğu mutanlardan makul bir cevap alamıyorlardı26.
Ordusu’nun görüşmelerine paralel olarak 8 Ara-
İdareciler askerlerin kafasındaki bu karışıklığı
lık 1912’de Edirne’yi de içeren bir ateşkes sağ-
gidermek için üst üste iki bildiri yayımladılar. Bun-
landı25.
lardan ilki “İstanbul ile muhaberede bulunan yalnız
Mevki-i Müstahkem Kuman-
danlığıdır. Sâir mahallerden
tereşşuh iden [sızdırılan]
havadislere ehemmiyet
vermeyiniz” ibaresini taşı-
yan Şükrü Paşa’nın bildirisi
idi. İkincisi de Şükrü Paşa
imzasıyla duyurulmakla be-
raber, Dâhiliye Nezâreti ve
Sadaret Makamı’nın Edirne
ve kahramanları hakkında
övgülerini içeren bir metin-
di. Burada zikretmeyi uygun
gördüğümüz ikinci 8 Ocak
1913 tarihli bildiri metni şöy-
leydi27:
“Sadaretten ve Dâhiliye
Nezâretinden gelen çeşit-
Balkan Felaketlerinden (Ahmed Cevad, Kırmızı Kitap 1328 Fecayii,Çiftçi Kitaphanesi,
İstanbul. 1329.) li telgrafnâmelerde Edirne
savunucularının ve ahali-
nin gösterdikleri sebat ve
Savaşın durmasıyla Edirne şehri biraz rahat-
fedakârlığın bütün Osmanlı milletince takdire lâyık
lamış olmakla beraber, asılsız haberlerin, asker
bulunduğu beyân buyurulmuş ve Mevki-i Müs-
ve ahali arasında dolaşan şayiaların sonu gel-
tahkem Savunma Komitesi Edirne şehri halkının
miyordu. Asılsız haberler, Türkler yenilgiden kur-
kanatla sebat ve fedakârlığa devam etmesinin,
tulmuş ve toparlanarak düşmana zayiat verdiri-
cereyan eden sulh müzakeresinin memnuniyet
yorlar; Garp ordusu, Bulgar ve Sırplardan oluşan
verici neticeleriyle yakından sonuçlandırılmasına
müttefik ordusunu mağlup etmiş ve mütarekeye
zemin hazırlayacağını duyurur, haber ve söylenti-
zorlamış, Doğu Ordusu Midye üzerine kadar yü-
lere önem verilmemesini beyân eder. 26 Kânûn-ı
rümüş, Gelibolu’dan hareket eden Türk kuvvetleri
Evvel 328.
Dimetoka, Kırcaali ve Hasköy’e girmiş vs. şeklin-
deydi. O dönemi yaşayan H. Cemal hatıratında bu Ferik Şükrü”
durumu şöyle izah etmektedir. “İşte bu ve benzeri Edirne’de silâhların sustuğu fakat beyanna-
bildiriler her gün eksik olmuyordu. Her yerde biz meler savaşının yaşandığı bir dönemde 23 Ocak
galip düşman mağlup sözü tekrarlanıyordu.” An- 1913’te gerçekleştirilen kanlı Babıâli baskını ile
cak bu haberler inandırıcılıktan bir hayli uzaktı. Kâmil Paşa Hükümeti devrilmiş ve yerine Mah-
Çünkü Türk karakollarının karşısındaki Bulgarlar mud Şevket Paşa kabinesi kurulmuştu28.

32 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Yeni hükümet, Midye-Enez Hattı’nı sınır olarak Tarih Kısmı, Sayı 52, Askeri Matbaa, İstanbul 1938, s.
kabul etmedi ve barış görüşmeleri sona erdi29. 3 21, 32-34. Kale Komutanlığı seferberlik emrini 18 Eylül
1912’de bağlı bulunduğu 4. Kolordu’dan almıştı. Komu-
Şubat 1913’te gerçekleşen Bulgar taarruzuyla tanlık bu tarihten sonra Edirne şehrinin savunmasına
ateşkes bozuldu ve savaş yeniden başladı. Türk yönelik gerekli hazırlıkları yapmaya başlamıştı. Bu ko-
tarafınca halkın moralinin yerine gelmesi için bir nudaki hazırlıklar için bkz.: Edirne Kalesi Etrafındaki
Muharebeler, s. 61-70.
yandan küçük çaplı karşı taarruzlar düzenleniyor,
4 Edirne Kalesi Etrafındaki Muharebeler, s. 478-479.
diğer taraftan da bildiriler yayımlanarak psikolojik 5 H. Cemal, Tekrar Başımıza Gelenler, Günümüz Türkçe-
harekât sürdürülüyordu. Ancak psikolojik harekât sine Aktaran: Murat Çulcu, Kastaş Yay., İstanbul 1999,
konusunda düşman da boş durmuyordu. Bulgar- s. 107.
6 Yiğitgüden, Edirne Kale Muharebeleri, C. II, s.110.
lar, şehir içindeki ajanları vasıtasıyla halkın gıda 7 Edirne Kalesi Etrafındaki Muharebeler, s. 159.
ve yakacak sıkıntısı çektiğini yakından bildiği için 8 Bu askeri operasyonlar hakkında geniş bilgi için bkz.:
devamlı olarak yeni propaganda mektupları gön- Edirne Kalesi Etrafındaki Muharebeler, s. 160-219.
9 Bu konuda geniş bilgi için bkz.: Yiğitgüden, Edirne Kale
deriyordu. Daha önce sürekli olarak Şükrü Paşa’yı
Muharebeleri, C. II, s. 35
kötüleyerek halkı ve askeri ondan ayırabileceklerini 10 ATASE Arşivi, K: 78, D: 24, F: 47, K: 78, D: 24, F: 53-4.
sanmışlardı. Ancak bütün bildirileri sonuçsuz kal- 11 ATASE Arşivi, K: 78, D: 24, F: 13.
dığı gibi Edirne halkı ve askerlerin Şükrü Paşa’ya 12 ATASE Arşivi, K: 86, D: 57, F: 11
13 Naci, Balkan Harbinde Edirne Muhasarasına Aid Harb
olan güveni daha çok arttı. Bulgarlar bunu anlamış Ceridesi, Askeri Mecmua Tarih Kısmı, Sayı 3, İstanbul
olmalılar ki, son bildiride Şükrü Paşa’dan “Sizin 1926, s. 11-12. Ayrıca bkz.: Edirne Kalesi Etrafındaki
Şükrü Paşanız cesur ve kahramandır. O, görevini Muharebeler, s. 473.
iyi bir asker gibi ifa etti. O her hükümet tarafından 14 İsmail Hakkı Uluçınar, Edirne Müdafaası (1912-1913),
(Basılmamış Daktilo Metin) s. 99.
ödüllendirilecektir” diyerek övgüyle bahsetmişler, 15 Ratıp Kazancıgil-Nülüfer Gökçe, Dağdevirenzade Şev-
ancak Osmanlıların Rumeli’yi tamamen kaybettik- ket Bey’in Balkan Savaşı Anıları, Türk Kütüphaneciler
lerini ve Edirne’nin dayanma gücünün kalmadığını Derneği Edirne Şubesi Yay., Edirne 2005, s. 163.
16 Naci, Edirne Muhasarasına Aid Harb Ceridesi, s. 12-13.
söyleyerek teslim olmalarını istemişlerdi30.
Ayrıca bkz.: Kazancıgil, Age., s. 33-34. Bu beyanname-
Düşmanın bu son bildirisinden de anlaşılacağı nin sadeleştirilmemiş tam metni için bkz. Uluçınar, Edir-
ne Müdafaası (1912-1913), s. 101.
üzere psikolojik harekâtı Şükrü Paşa kazanmıştı. 17 Bu beyannâmeler için bkz. Naci, Edirne Muhasarasına
Bulgarlar, bütün çabalarına rağmen Edirne halkı- Aid Harb Ceridesi, s. 7-23.
nı ve askerlerini komutanlarından ayıramadılar ve 18 Naci, Age., s. 20.
ona ihanet ettiremediler. Ancak fizikî şartlar artık 19 Nuri Yavuz, “Edirne Müdafii Mehmet Şükrü Paşa”,
Yedinci Askeri Tarih Semineri (Sunulmayan Bildiriler)
Bulgarlardan yanaydı. Kalenin yiyeceği tükenmiş 1763-1938 Yılları Arasında Osmanlı İmparatorluğu ve
ve halk perişan bir hale düşmüştü. Şükrü Paşa Türkiye Cumhuriyeti’nde Ordu ve Toplum, Genelkur-
çok sevdiği Edirne’sine ve halkına daha fazla zarar may Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yay., An-
kara 2001, s. 159-160.
verilmesini önlemek maksadıyla Başkomutanlığın
20 Uluçınar, Edirne Müdafaası (1912-1913), s. 117.
da emriyle 5,5 ay sürdürdüğü kahramanca savun- 21 Edirne Kalesi Etrafındaki Muharebeler, s. 250, H. Ce-
mayı bitirip 26 Mart 1913’te teslim olmak zorunda mal, Başımıza Gelenler, s. 115.
kaldı. Şükrü Paşa’yı ve askerlerini teslime zorla- 22 Edirne Kalesi Etrafındaki Muharebeler, s. 251. Bu bil-
dirinin tam metni çin bkz.: Naci, Edirne Muhasarasına
yan ne harbin vahameti, ne cephanesizlik ne de Aid Harb Ceridesi, s. 38, Uluçınar, Edirne Müdafaası
ümitsizlikti. Halkın ve askerin yiyeceği tükenmiş- (1912-1913), s. 122, Kazancıgil-Gökçe; Dağdevirenza-
ti. Birkaç gün daha dayanacak güçleri yoktu. Bir de Şevket Bey’in Balkan Savaşı Anıları, s. 176.
23 H. Cemal, Başımıza Gelenler, s. 138-139; Uluçınar,
harp oyunu ile kalenin düşmesine müsaade edildi.
Age., s. 123-124.
Şehir düştü, Şükrü Paşa ve askerleri esir alınarak 24 H. Cemal, Age., s. 115.
Bulgaristan’a götürüldüler. Halk ve geride kalanlar 25 Mütareke Metni için bkz.: Naci, Edirne Muhasarasına
açlıktan ölmekten kurtuldular. Aid Harb Ceridesi, s. 41, Edirne Kalesi Etrafındaki Mu-
harebeler, s. 254-255, Edward J. Erickson, Defeat in
______________________________________________
Detail: The Ottoman Army in Balkans 1912-1913, Prae-
* Yrd. Doç. Dr., Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi
ger Publishers, USA 2003, pp. 146, H. Cemal, Age., s.
1 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Osmanlı Devri Balkan Har-
127.
bi (1912-1913), II. Cilt 3. Kısım Edirne Kalesi Etrafında-
26 H. Cemal, Age., s. 127-128.
ki Muharebeler, Genelkurmay Başkanlığı Yay., Ankara,
27 Naci, Edirne Muhasarasına Aid Harb Ceridesi, s. 46;
1993, s. 66.
2 Raif Necdet Kestelli, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batışı Kazancıgil-Gökçe; Dağdevirenzade Şevket Bey’in Bal-
(Ufûl) Edirne Savunması, Yay. Haz.: Veliye Özdemir, kan Savaşı Anıları, s. 179.
Arma Yay., İstanbul 2001, s. 35. Ayrıca bu eserin başka 28 İbrahim Artuç, Balkan Savaşı, Kastaş Yay., İstanbul,
baskıları için bkz. Raif Necdet, Uful (Batış), Yay. Haz: 1988, s. 244-250.
Şule Kelepir, İthal Yay., İstanbul, 2002. 29 Ahmet Halaçoğlu, “Balkan Savaşları 1912-1913”, Türk-
3 Remzi Yiğitgüden, 1912-1913 Balkan harbinde Edirne ler, C.13, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, s. 298-300.
Kale Muharebeleri, I. Cilt, 111 Sayılı Askeri Mecmuanın 30 H. Cemal, Başımıza Gelenler, s. 296-297.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 33


BALKAN SAVAŞI (1912-1913)
VE TÜRK EDEBİYATI

NESÎME CEYHAN AKÇA*

B
alkanlar, henüz İstanbul fethedilmemiş- settirdiklerini gösterir. Süreç Trablusgarp’tan baş-
ken Türklerle tanışmıştır. İstanbul’un fet- layarak Balkanlar, Birinci Dünya Savaşı ve Milli
hini kolaylaştıran önemli bir unsur da bu Mücadele olmak üzere yaklaşık 12 yıl sürer. Milli
topraklara yerleşip yurt edinmiş Türk gruplardır. Edebiyat dönemi içerisinde yer alan edebî mahsu-
Osmanlı Devleti, İstanbul’un fethinden sonra yak- lün muhteva ve biçim itibariyle şekillenmesi de bu
laşık beş asır bu topraklarda kalmış, 1913 yılında yıllarda gerçekleşir. Sade dille halka ulaşacak ve
bu toprakların hemen tamamına yakınını kaybet- onu yönlendirecek, halkın harpten doğan acılarını
miştir. Çok dinli, çok mezhepli, çok milletli bu top- dillendirecek, halka ümidini yitirmemesi gerektiği-
rakların zayıf zamanlarda elde tutulamayışının en ni ve devletine destek vermesini telkin edecek bir
önemli sebeplerinden biri elbette haşin coğrafya- edebiyat…
sıdır. Toprakların stratejik konumu bu coğrafyayı
Bu yıllar aynı zamanda edebiyatın bir propa-
büyük devletlerin kontrolünde daima karışıklıklarla
ganda aracı olarak kullanılmasına da şahit ola-
tehdit etmiştir. Söz konusu tehditler bugün de var-
caktır. Gönüllü askerlere olan ihtiyaç, harpteki
lığını sürdürmektedir. Yaygın bir deyişle Balkanla-
zayıflıklar karşısında halkın moralini yüksek tutma
ra hükmetmek tüm Avrupa’ya hükmetmektir.
gerekliliği, devletin içinde bulunduğu malî darbo-
Osmanlı Devleti’nin Balkan topraklarından ay- ğaza ianelerle destek, birlik beraberlik ruhunun
rılışının son sıcak safhası olan Balkan Savaşları, kaybedilmemesi gibi durumlar mevcut iktidarların
Türk edebiyatında bir harbin edebiyata yansıma- 1911’den itibaren basını, edebiyatçıları yönlendir-
sının da önemli bir kısmını oluşturur. Türk harp mesini zaruri kılmıştır.
edebiyatı için 1911-1923 yılları önemli bir tarihî
Harbin Sıcak Nefesi: “Şiir”
süreçtir. Trablusgarp Savaşı (1911) ile basında
yaşanılan harbe karşı farkındalık oluşturmaya Şiir, tabiatı gereği duygunun en sıcak ve süratli
başlayan edebiyatçılar, kesintisiz devam edecek aktarıldığı bir edebi türdür. Milletlerin kuruluş ya
harplerde bu duyarlılığı bırakmayacaklardır. Trab- da çöküş vakitleri ile tabii yahut sosyal afet veya
lusgarp Savaşı sürdüğü esnada Osmanlı’yı zayıf yaranın ağır tazyikinin hissedildiği dönemlerde
gören Balkan devletleri hareketlenmiş ve bağım- şiir; sade dili, halkı kavrayan üslubu ve kahraman-
sızlıkları için mücadeleye başlamışlardır. Yakın ca edası ile başköşeye oturur.
tehdidi uzak tehdide tercih etmek zorunda kalan
Balkan Savaşlarının devam ettiği günlerde
Osmanlı Devleti Uşi Anlaşması (1911) sonucu Af-
de İstanbul basınında harp ile ilgili en fazla edebi
rika ile bağını mecburen koparmış ve Balkanların
ürün şiir türünde gözlenir.1
savunmasına yönelmiştir. Bundan sonraki süreç,
bilhassa basının ve edebiyatçıların yaşanan sa- Tabii olarak harp zamanlarında şiirlerdeki
vaşları neredeyse günü gününe kalemlerine ak- ağırlıklı duygu kahramanlık ve vatanseverlilik et-
rafında gelişir. Burada da askeri savaşa teşvik

34 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


etmeyi hedefleyen, Osmanlı ordusunun gücünü, Yunan haçını minber-i Eyyûb’e mi assın?
Türk askerinin cesaretini ön plana çıkaran şiirler Geçsin mi bütün yerlere âlamı bu dinin?
matbuatta boy gösterir. Devrin önemli şairlerin-
den Abdülhak Hamit, Süleyman Nazif, Recaizade A’dâ yüzünü zeyl-i emanete mi silsin?
Mahmud Ekrem, Mehmet Akif bu süreçte şiirleriyle Pis çizmesini safha-i âyâta mı silsin?
harbe desteklerini esirgemezler; ayrıca Üsküdar- Ey asker-i İslam, ulu dinin gidiyor arş,
lı Talat, Fuat Hulusi, Florinalı Nazım, Ali Ekrem, Azminde Muhammed sana Allah sana yoldaş.”4
Celâl Sahir, Ziya Gökalp, Süleyman Nesib gibi
isimler de şiirleriyle dergi ve gazete sayfalarında Balkan Savaşları esnasında, daha sonra da
yerlerini alırlar. Fuat Köprülü de hem şiirleri hem Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele’de halkı
hikâyeleriyle destek veren edipler içerisindedir: bilinçlendirmeyi kendine vazife edinen önemli bir
şairimiz Mehmet Akif’tir. Mehmet Akif, bu savaşta
Meriç Türküsü sadece şiir yazmakla yetinmemiş, 1913 yılının Şu-
Issız dağ başını duman bürümüş bat ayı içinde İstanbul’da üç büyük camide (Baye-
Yine Rumeli’ne düşman yürümüş zid, Fatih ve Süleymaniye camilerinde) kalabalık
Kervan gelmiş yel gülleri sürümüş cemaate vaaz kürsülerinden hitap ederek halkı
Dertçi Meriç akar ‘kervanım’ diye! birliğe, cihada ve orduya yardıma çağırmıştır. Bal-
‘Acep nerde kaldı arslanım?’ diye! kan Savaşları esnasında yazdığı şiirleri Safahat’ın
Meriç’in üstünde köprü kurulur üçüncü kitabında toplayan şâirin kaleme aldığı
Düşman geçer hep yiğitler vurulur şiirlerle irad ettiği vaazların müşterek rûhu dikkat
Hepsini anlatsam dilim yorulur çekicidir.5 Onun aşağıdaki mısraları Balkan Sa-
Dertçi Meriç akar ‘kervanım’ diye! vaşları sırasında içine düşülen çaresizlik psikoloji-
‘Acep nerde kaldı arslanım?’ diye! sini en iyi ifade eden satırlardır:
(…)”2
“(…)
Harbin başlangıcında kahramanca bir sesle ka- Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?
leme alınan şiirler, ilerleyen süreçte yaşanan büyük Mahşerde mi bîçarelerin yoksa felahı!
hezimet, katl ve zulüm hadiselerinden ve göçten Nur istiyoruz… Sen bize yangın veriyorsun!
dolayı ümidi kırık, gözyaşlarına mağlup ve küskün “Yandık!” diyoruz… Boğmaya kan
bir havaya bürünür. Balkan topraklarından sürül- gönderiyorsun!
müş bir milletin ruh hâli tüm Osmanlı’yı sarar. (…)
Yetmez mi musab olduğumuz bunca devâhî?
“(…) Ağzım kurusun… Yok musun ey adl-i İlâhî!”6
Utan ey Türkoğlu, halinden utan;
Bunu mu diledi senden Kayıhan? Yukarıda birkaç sınırlı örneğe yer verebildiği-
Böyle mi emretti ulu Yaradan miz Balkan Savaşlarının şiire yansıyan yanı Bi-
Hüdavendigârı soran yok mudur? rinci Dünya Savaşı’nın başlaması ve onlarca yeni
Fatih türbesine varan yok mudur? cephe ile karşılaşılması neticesinde kısa sürede
Ağla, gözüm ağla, Hicran yaraşır, yerini yeni harbin yeni telaşına bırakacaktır. Bu,
Vatansız erkeğe zindan yaraşır.”3 diğer türler için de söz konusudur. Birinci Dünya
Savaşı bittiğinde Trablusgarp Savaşı adeta anıl-
Edirne’nin düşmesi, düşman tehdidinin maz olmuştur, Millî Mücadele yıllarında ise Balkan
İstanbul’a uzanması harbin en endişe verici gün- Savaşı anılmazlar arasındadır; çünkü her gelen
lerini oluşturur. Edirne, Balkan Savaşlarının sonu- gün kendi büyük acısına dalar. Sadece Çanakkale
na doğru Balkan devletleri arasındaki mücadele- Savaşında yaşanan zafer, Balkan bozgununun bir
den yararlanılarak son bir hamle ile geri alınır. Ali intikamı olarak metinlerde yerini alır.
Ekrem’in Çatalca Muhasarası için yazdığı “Ordu- Küçük İnsanın Harple İmtihanı:
ya Hitap” adlı şiir içinde bulunulan endişe verici “Hikâye ve Roman”
manzarayı hissettirir:
Tahkiyeli anlatılar, harbi bizzat yaşayan ya da
“(…) dinleyen, gözlemleyen kişinin bireysel dikkat ve
İstanbul’a girmek… Ne yaman kasti lâinin ayrıntıları aktarımına daha fazla yer verebildiği
Bulgar çarığı makber-i ecdada mı bassın? anlatılardır. Maupassant tarzı hikâyenin hâkim ol-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 35


duğu bu dönem, realist anlatımlar için yoğun mal- Nezihe Muhlis, İlyas Macid, Ruşen Eşref, Edhem
zemeye sahiptir. Hikâye, Balkan Savaşları devam Nejad, Atıf Nazmi, Türkoğlu, M(im) Ekrem, Gazi
ederken şiirden sonra en fazla rağbet görmüş, Giray, Azmizade, Süyüm Bike (Müfide Ferid), Ha-
harpteki küçük insanın acılarını en canlı haliyle şim Nahid, Osman Cevded.
aktarmayı başarmış edebî türdür.
Bu isimler içerisinde en fazla hikâyenin Ömer
Balkan Savaşları henüz başlamamışken Bal- Seyfeddin ve Aka Gündüz tarafından yazıldığını
kanlardaki gerginliği yansıtan hikâyelerden baş- görürüz. Her iki isim de Balkan Savaşları sırasın-
lamak üzere harbin en yoğun günlerini ve büyük da bu topraklarda hadiselere bizzat şahitlik etmiş-
hezîmeti, son olarak da Balkanlardan ayrılışımızı lerdir. Ömer Seyfeddin’in Balkanlarda görev yaptı-
içine alan yetmişe yakın hikâye tespit ettik.7 ğı esnadaki tespitlerine dayalı “Nakarat”, “Hürriyet
Bayrakları”, “Ashab-ı Kehfimiz”9 adlı hikâyeleri
Hikâyelerin büyük bir kısmı Balkan devletle-
henüz savaş başlamadan bu topraklardaki gayrı-
rinin, özellikle Bulgar ve Yunanlıların Müslüman
müslimlerin Osmanlı’ya karşı ne şiddetli bir düş-
köylerine yönelik baskınları ve bu baskınlar sıra-
manlık beslediklerini ortaya koyar. Onun “Beyaz
sında yaptıkları katliamları gözler önüne sermiştir.
Lâle” ve “Bomba”10 adlı hikâyeleri ise adeta Bal-
Ele geçirdikleri kasaba ya da şehirlerde kundaktaki
kan Savaşlarının sembolü olmuştur.
bebekten yatalak ihtiyarlara kadar insanları önce
vaftiz edip sonra öldürmek yoluna giden düşman Balkan Savaşlarıyla ilgili hikâyelerde önümü-
askerleri hâneleri yerle bir ederken kadınların ırz- ze en fazla çıkan tema “göç” tür. Ne Trablusgarp
larına el uzatmışlar, erkekleri ise korkunç işkence- Savaşı ne de Birinci Dünya Savaşı hikâyelerinde
lerle öldürmüşlerdir. Camilerin kiliseye çevrilmesi, “göç” teması bu denli yer alır. Balkanlardaki katl,
mukaddes mekânların tahrip edilmesi de ayrıca zulüm ve tecavüzden Anadolu’ya sığınma yakın
acı verici olmuştur. Bu hadiseler, genellikle aile- tarihimize kadar devam etmiştir. Balkanlardaki her
nin Anadolu’ya sığınabilen bir ferdinin ağzından karışıklık, akın akın insanın Türkiye’ye sığınması-
hikâye edilebildiği gibi, bulunan bir mektup veya na yol açmıştır. 1912-1913 yılları, göç dalgasının
hatıra defterinin sayfaları arasından da okuyucuya en yoğun ve kanlı yaşandığı yıllardır.
sunulur.
Hikâyelerde göç; a-Vatandan kaçış ve göç
Balkanlardaki harp için Anadolu’dan gönül- yolu; b-Menzilde yeni hayat ve vatana özlem ko-
lü asker toplanışını, annelerin biricik evlatlarını nuları etrafına aktarılır. Göç yolunu en çarpıcı şe-
bu topraklara uğurlayışını ve ailelerin yakınlarını kilde anlatan hikâyeler Müfide Ferid’in “Edirne’den
bekleyişini, Balkanlarda düşmanla yapılan sıcak Bursa’ya” ve Falih Rıfkı’nın “Gözyaşı” adlı
harp mücadelesini, yaşanan ağır hicreti ve Os- hikâyeleridir. Vatan özlemi ise Rabbani Fehmi’nin
manlı çekildikten sonra sahipsiz kalan insanları- “Sıla Hediyesi” ve Köprülüzâde Mehmed Fuad’ın
mızla bundan sonra bizim olamayacak toprakların “Hicret Hikâyelerinden”11 adlı metinlerinde çarpıcı
acısını, devrin hikâyesi açıkça bu güne taşımıştır. bir şekilde okuyucuyla buluşur.12
Bu bakımdan şiirin belli kurallara bağlı ifade zo-
Hikâyelerin tamamı realist gerçekçi bir tavırla
runluluğundan ve romanın uzun nefesli kurgusu-
kaleme alınmıştır, hikâyeler adeta o günlerin ka-
na olaylarla eşzamanlı olarak hâkim olunamaması
mera kaydı özelliği taşırlar. Şiirde olduğu gibi yeni
tehlikesinden uzak olan hikâye, yaşananı sıcağı
harpler, Balkan Savaşlarının hikâyede anılma ora-
sıcağına, üstelik çoğu örnekte gördüğümüz kada-
nını azaltmıştır.
rıyla, sanat yapma endişesi de taşımadan dergi ve
gazetelerin hafızasına bir fotoğraf makinası dikka- Balkan Savaşları henüz sürmekte iken bu harbi
tiyle emanet etmiştir.8 kurgusunun merkezine alan iki roman yayımlanır.
Birbirinin devamı olan bu iki roman da Kâşif Dehri
Balkan Savaşı ile ilgili hikâye kaleme alan
imzasıyla Hüseyin Kâmi tarafından 1912’de yazı-
isimler şunlardır: Rabbani Fehmi, Ömer Seyfed-
lıp yayımlanmıştır: Üvey Valide ve Müteverrime13.
din, Kâzım Nâmi, Mehmed Rifat, Hüseyin Hüs-
Bu romanları, Vassaf Kadri’nin 1914’te yayımla-
nü, Belkıs Ferid, Mustafa Nermi, Köprülüzâde
nan Ölüm Habercileri ve Melekper14 adlı romanları
Mehmed Fuad, M(im) Neyyir, Falih Rıfkı, Sabiha,
takip eder. Kâşif Dehri, 1916’da Mazlûme15 adlı
Maraşlıoğlu, Gazzeli Cemal, Nazım, Ercümend
bir roman daha yayımlayacaktır. Bu beş roman
Ekrem, Aka Gündüz, Hakkı Beyiç, Ahmet Hidayet,
da Balkan Savaşlarında yurtlarından sökülmüş,
Yakup Kadri, Mumduh Şevket, Hamdullah Suphi,
zulme uğramış Türklerin bilhassa Bulgarlarla ya-
Halid Ziya, Mehmed Ali, Badi Nedim, M(im) Tahir,
şadıkları acı savaş tecrübelerini, harbin sıcak et-

36 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


kisi henüz geçmemişken işlemiştir. Hâlide Edib’in Ve Bir Parça “Tiyatro”
1918’de yayımladığı Mev’ud Hüküm adlı romanı
Balkan Savaşlarının Türk edebiyatında en az
ile Ercümend Ekrem’in Gün Batarken’i (1920)16
yansıma bulduğu tür, tiyatrodur. Özellikle Müta-
de Balkan Savaşlarına yakın tarihi ile bu grupta
reke Dönemi’nden sonra Cumhuriyet’in ilk yıl-
anılabilir.
larında tiyatro, yeni devlet ideolojisinin bir aracı
Yukarıda anılan romanlardan başka Balkan hâline geldiğinden geçmiş savaşlarla ilgili gündem
Savaşlarına roman içerisinde bir unsur olarak belli oluşmamıştır.22
sahnelerinde yer vermiş romanlarla da karşılaşı-
Süleyman Sırrı’nın Gayz (1328/1912)23 adlı
rız. Bu romanlar, tarih itibarıyla da anılan savaşın
eseri henüz harp yaşanırken yazılan bir piyestir.
üzerinden en az on yıl vakit geçtikten sonra yayım-
Alemdar Yalçın, II. Meşrûtiyet’te Tiyatro Edebi-
lanmışlardır: Halide Edib, Ateşten Gömlek (1922);
yatı Tarihi adlı çalışmasında eserde herhangi bir
Reşat Nuri, Akşam Güneşi (1926); Yakub Kadri,
aksiyon sahnesi bulunmadığını, eserin gençlerin
Hüküm Gecesi (1927); Reşat Nuri, Yeşil Gece
harbe katılımını temin maksadıyla kaleme alın-
(1928); Samiha Ayverdi, Mesihpaşa İmamı (1948);
mış propaganda içerikli bir metin olduğu notunu
Orhan Hançerlioğlu, Ekilmemiş Topraklar (1954);
düşer.24
Orhan Kemâl, Bir Filiz Vardı (1965); Ahmet Ham-
di Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler (1973); Kemâl Melikzâde Fuad’ın Edirne Müdafaası yahut
Tahir, Bir Mülkiyet Kalesinde (1977); Emine Işınsu, Şükrü Paşa (1329/1913)25 adlı piyesi de Edirne
Azap Toprakları (1989).17 Harun Duman’ın “Sa- Müdafaası ile aynı tarihlerde oynatılmıştır. Bulgar-
vaşı Çerçeve Olaylarda İşleyen” ve “Savaşın Bir ların süratli ilerleyişini Edirne’de uzun süre durdu-
Motif Olarak İşlendiği” romanlar olarak ele aldığı ran Şükrü Paşa, erzak ve cephane yokluğundan
yukarıdaki romanların tamamında da Balkan Sa- şehri teslime mecbur olmuştur. Eser, bu hadise et-
vaşları, Türklere Balkanlarda yaşatılan işkenceler, rafında Şükrü Paşa ve askerleri ile şekillenir. Eseri
göç acısı ve İstanbul’a yığılan muhacirler bahisle- renklendiren küçük bir sevda motifi de vardır.
riyle romanlara konu edilir. Emine Işınsu’nun Azap Türk Kanı (1329/1913)26, Mehmed Sırrı ta-
Toprakları, dışındaki tüm romanlarda Osmanlı’nın rafından kaleme alınmıştır. “Balkan Harbi’nin en
dağılışında Balkan Savaşlarından sonra yaşanan şiddetli olduğu bir sırada okulunu terk ederek
Birinci Dünya Savaşı ve kısmen Millî Mücadele’den Edirne’ye gidip çete harbine katılan gencin ma-
de bahis vardır. Azap Toprakları’nda ise 1950- cerasını anlatan Türk Kanı da bu devreyi anlatan
1960’lı yıllarda Batı Trakya Türklerinin yaşadıkları piyeslerden biridir.”27 İlk perdesi manzum, ikinci
sıkıntıların içerisinde 1912-1913 Balkan Savaşla- perdesi mensur olan piyeste, üstün vatanseverlik
rına göndermeler yapılır.18 hisleri hâkimdir.
Yılmaz Gürbüz’ün, Balkan Acısı (1975); Se- Bir diğer manzum oyun ise yine Mehmed
vinç Çokum’un, Bizim Diyar’ı (1984); Gökhan Sırrı’nın Tanin’de “Millî Piyes” adıyla 1913’te ya-
Gökçe’nin, Rumeli’ye Veda’ı (2008)19 ise Cumhu- yımladığı “Irkımızın Namusu”28 adlı oyunudur.
riyet döneminde ana kurguyu Balkan Savaşlarının Toplumdaki zengin Türk ailelerinin Balkan Savaş-
oluşturduğu tarihî romanlardır.20 ları hususunda bilinçlendirilmesine yönelik propa-
Romanların bütününe baktığımızda İttihat ve ganda hüviyeti taşır.29
Terakkicilerin Balkanlarla ilgili siyasetinin bir vesi- Muhiddin Mekkî’nin “Güzel Rumeli”30 (1331 /
leyle eleştirildiğine şahit oluruz. Hikâyelerde Ham- 1915)’sinde ise; “Balkan Savaşı yıllarında Serez’in
dullah Suphi’nin “Delik Kiremit”i 21dışında siyasal Yunanlılar eline geçmesi ve burada yaşayan var-
tenkite bu seviyede rastlanmaz. Yine tüm roman- lıklı bir ailenin başından geçenler anlatılmıştır..”31
lardan fark ettiğimiz bir gerçek de Balkan Savaşla-
rının Türk aydınında milliyetçilik düşüncesini artır- Bu eserlerden başka, Cumhuriyet döneminde
dığı şeklindedir. Balkanlar söz konusu olduğunda genel kurgu içerisinde Balkanlardan kısmen söz
komitacılık, köy ve kasabalarda Müslümanlara eden Yaşar Nabi Nayır’ın Beş Devir’i (1933), Necip
reva görülen zulüm mutlaka ifade edilmiştir. Mu- Fâzıl’ın Künye’si (tarihsiz) ve O. Zeki Özturanlı’nın
hacirlerin yaşadıkları, bilhassa Anadolu’ya ulaşan- Bataklı Göl’ü (1969) anılabilir.32
ların hatıralarından mülhem aktarılmıştır. Göç yolu Sonuç Yerine
ve İstanbul’un muhacirlerle lebalep dolu camileri,
okulları, hastaneleri ve sokakları romanların say- Balkan Savaşlarının Türk edebiyatına yansı-
falarında olmazsa olmaz sahnelerdir. maları daha ziyade harple eş zamanlı olarak ger-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 37


çekleşmiştir. Bu, Balkan Savaşlarının ardından Mehmed Fuad (Köprülü), “Hicret Hikâyelerinden”, Hal-
ka Doğru, Nu:16, 25 Tm.1329/ 7 Ar.1913,s.122-124.
Türk insanının uzun sürecek bir ölüm kalım mü-
12 Göç hikâyeleri ile ilgili olarak bkz. Nesîme Ceyhan, “Bal-
cadelesine girmesi sebebiyledir. Balkanlara göz- kan Savaşlarında Yaşanan Göçün Türk Kısa Hikâyesine
yaşı dökecek hâl kalmamış, Osmanlı’nın geniş Yansımaları”, EKEV Akademi Dergisi, Yıl:12, Sayı:37,
coğrafyasının her bir parçasından kayıp haberleri Güz 2008.
13 Kâşif Dehri (Hüseyin Kâmi), Üvey Vâlide, Tevsi-i Tıbaat
gelmeye başlamıştır. Anadolu, tehdit altındadır. Matb. İst. 1328/1912.
Yine de yukarıda ancak eser adları vererek özet- Kâşif Dehri, (Hüseyin Kâmi), Müteverrime, Tevsi-i Tıba-
leme yoluna gidebildiğimiz, şiir, hikâye, roman ve at Matb. İst. 1328/1912. (Üvey Valide’nin Zeyli)
14 Vassaf Kadri, Ölüm Habercileri, Reşâdiye Matb.,
az da olsa tiyatro türlerinde eserlerle karşılaşırız. İst.1330/1914.
Eserlerin tamamında halkı gönüllü askere gitmesi Vassaf Kadri, Melekper, Manzûme-i Efkâr Matb.,
yönünde teşvik içeren unsurlar vardır. Göç sıkıntı- İst.1330/1914.
15 Kâşif Dehri, (Hüseyin Kâmi), Mazlûme, Sadâ-yı Millet
sı, bu harbin en belirgin temasıdır. Bilhassa tahki-
Matb., İst.1332/1916.
yeli anlatımlar harbin küçük insana bakan yüzünü 16 Hâlide Edib, Mev’ud Hüküm, Ayyıldız Matb., İst.1918.
fotoğraflaması bakımından önemlidir. Üzerinden Ercümend Ekrem, Gün Batarken, İst. 1920.
tam yüz yıl geçmişken tarihimizin ihmal edilmiş 17 Halide Edib, Ateşten Gömlek, İst. 1922.
Reşat Nuri, Akşam Güneşi, İst.1926.
birçok acı sayfası gibi sanatkârların bu günlere de Yakub Kadri, Hüküm Gecesi,Hamit Matb.,İst.1927.
yeniden dönerek yeni nesli eserleriyle bilinçlendir- Reşat Nuri, Yeşil Gece, Akşam Matbaası,
melerini diliyoruz. İst.1344/1928.
Samiha Ayverdi, Mesihpaşa İmamı, İst.1948.
______________________________________________
Orhan Hançerlioğlu, Ekilmemiş Topraklar, İst.1954.
* Doç. Dr., Çankırı Karatekin Üniversitesi Edebiyat
Orhan Kemâl, Bir Filiz Vardı, İst.1965.
Fakültesi Ahmet Hamdi Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler,
1 Şiirlerin künyeleri için Bkz. Haluk Harun Duman, Bal- İst.1973.
kanlara Veda, Duyap Yay, İst 2005.; Ömer Çakır “Bal- Kemâl Tahir, Bir Mülkiyet Kalesinde, İst.1977.
kan Harbinin Türk Şiirindeki Akisleri’, EKEV Akademi Emine Işınsu, Azap Toprakları, İst.1989 (?).
Dergisi, Yıl: 11, Sayı: 33, Güz 2007. 18 Harun Duman, Balkanlara Veda, DUYAP Yay., İst.2005,
2 Köprülüzâde Mehmet Fuad, “Meriç Türküsü”, Türk Yur- s.179-236.
du, C: 5, Nu: 3(51), 1329/1913. 19 Yılmaz Gürbüz, Balkan Acısı, İst. 1975.
3 Aka Gündüz, ‘Bozgun’, Tanin, Nu:1479, 31KS/13 Şubat Sevinç Çokum, Bizim Diyar, İst.1978.
1913’ten nakleden Abide Doğan, Aka Gündüz, KB Yay, Gökhan Gökçe, Rumeli’ye Veda , Kaynak Yay.,
Ank. 1989, s.113-114. İst.2008.
4 Ali Ekrem, “Orduya Hitap”, Tanin, Nu: 1500, 3 Şubat/16 20 Balkan Savaşlarının Türk romanındaki yansımaları için
Şubat 1913’ten nakleden Ömer Çakır, “Balkan Harbinin bkz. Nesîme Ceyhan Akça, Ömer Çakır, “The Effect of
Türk Şiirindeki Akisleri’, EKEV Akademi Dergisi, Yıl: 11, The Balkan Wars to The Turkish Literature”, Lasting
Sayı: 33, Güz 2007. Socio-Political Impacts of the Balkan Wars, May 5-8,
5 Bkz. Nesîme Ceyhan Akça, “Mehmet Akif Ersoy ve The Universty of Utah Salt Lake City.
Balkanlar”, 7. Uluslar Arası Atatürk Kongresi, Üsküp- 21 Hamdullah Subhi, “Delik Kiremit”, Türk Turdu, C:3,
Manastır, Makedonya, MANU,17-22 Ekim 2011. Nu:29, 1 Ns.1327/14 Ns.1911, s.6-8.
6 Mehmet Akif Ersoy, Safahat (Haz. Orhan Okay-Mustafa 22 Sevda Şener, “Cumhuriyet Dönemi, Tiyatro”, Türk Ede-
İsen) TDV Yay. Ank. 1990 s. 164. biyatı Tarihi, C.4, Kültür Bakanlığı Yay., İst.2006, s.181-
7 Hikâyelerin künyeleri ve seçilmiş 30 hikâyenin Lâtin al- 209.
fabesine aktarılmış metinleri için bkz. Nesîme Ceyhan, 23 Süleyman Sırrı, Gayz , Nefâset Matb., İst. 1328/1912.
Osmanlı Dağılırken Ağlayan Hikâyeler I, Balkan Savaşı 24 Alemdar Yalçın, II. Meşrûtiyet’te Tiyatro Edebiyatı Tari-
Hikâyeleri, İst. 2006, Selis Yay. hi, Gazi Üniversitesi Yay., Ank.1985, s.160.
8 Nesîme Ceyhan, Osmanlı Dağılırken Ağlayan Hikâyeler 25 Melikzâde Fuad’ın Edirne Müdafaası yahut Şükrü Paşa,
I, Balkan Savaşı Hikâyeleri, İst. 2006, Selis Yay.,s.20- Şems Matb., İzmir 1329/1913.
23. 26 Mehmed Sırrı, Türk Kanı, Şems-i Tab İdarehânesi, İs-
9 Ömer Seyfeddin, “Nakarat”, Yeni Mecmua, C:3, Nu.63, mir, 1329/1913.
3 Ek.1918, s.216-220. 27 Alemdar Yalçın, II. Meşrûtiyet’te Tiyatro Edebiyatı Tari-
Ömer Seyfeddin, “Hürriyet Bayrakları”, Türk Yurdu, hi, Gazi Üniversitesi Yay., Ank.1985, s.164.
Nu:8, 26 KE 1329/1914, s.1078-1088. 28 Mehmed Sırrı, “Irkımızın Namusu” (Millî Piyes), Tanin,
Ömer Seyfeddin, “Ashâb-ı Kehfimiz”, Birinci Kitap Mec- Nu:1556, 31 Mart 1913.
muası, 1918. 29 Balkan Savaşının Türk tiyatrosuna etkisi için bkz.
10 Ömer Seyfeddin, “Beyaz Lâle”, Donanma, Nu:53/5’ten Nesîme Ceyhan Akça, Ömer Çakır, “The Effect of The
62/14’e, 14 Tm.1330/27 Tm.1914’ten 22 Eyl.1330/5 Balkan Wars to The Turkish Literature”, Lasting Socio-
Ek.1914’e. Political Impacts of the Balkan Wars, May 5-8, The Uni-
Ömer Seyfeddin, “Bomba”, Genç Kalemler, C:2, Nu:9, versty of Utah Salt Lake City.
1327/1911, s.147-149. 30 Muhiddin Mekkî, Güzel Rumeli, Mamuretü’l-Azîz,
11 Refik Hâlid Karay,”Gözyaşı”, Gurbet Hikâyeleri, 1331/1915.
İst.1939. 31 Harun Duman, Balkanlara Veda, DUYAP Yay., İst.2005,
Süyüm Bike (Müfide Ferid Tek), “Edirne’den Bursa’ya”, s.279.
Türk Yurdu, C:5, Nu:2-5, 16 Ek.1329/27 Ka.1913. 32 Yaşar Nabi Nayır, Beş Devir, Ank.1933.
Rabbani Fehmi, “Sıla Hediyesi”, Say u Tetebbu, Nu:4, 1 Necip Fâzıl, Künye (tarihsiz)
Ns.1327714 Ns.1911, s.6-8. O. Zeki Özturanlı, Bataklı Göl, İst.1969.

38 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


100. YILINDA BALKAN FELAKETİ VE
OSMANLI DEVLET BÜROKRASİSİNDE
AKIL TUTULMASI

ADNAN GÜL*

B
alkan coğrafyası tarihte din ve mezheple- uzandığı 1683 II. Viyana kuşatması sonrasındaki
rin kesişme noktası olarak dikkat çekmiş- savaşlarda geri çekilmeye başlaması, bölgedeki
tir. Roma İmparatorluğu’nun MS 395’te hâkimiyet mücadelesinin en önemli sebeplerinden
ikiye ayrılmasıyla Hristiyanlık da Ortodoks ve Kato- bir tanesidir.
lik mezhepleri olmak üzere ikiye bölünmüştür. Or- Balkanlar etnik açıdan da dünyanın hiçbir yö-
todoksluğun merkezi Bizans (İstanbul), Katolikliğin resinde görülemeyecek derecede karmaşık bir et-
merkezi ise Roma olmuştur. Osmanlıların Balkan- nik yapıya sahiptir. Birçok ırk ve kültüre mensup
ları fethetmesiyle İslâmiyet bölgeye gelmiş böylece toplumlar burada yaşamaktadır. Balkanlardaki ırk,
mezhepler arası olan kesişme, dinler arası buluş- kültür ve dinlerin çeşitliliğinden dolayı bölge Büyük
ma noktasına dönüşmüştür. Balkanlar İslâm ve Bir Antropoloji Müzesi’ne benzetilmektedir2. Balkan
Hristiyan kültürlerinin de birleştiği yerlerden birisi- Yarımadası, Avrupa kıtasının Güneydoğusunda
dir. Hristiyanlık, Boğazlar üzerinden Balkanlara ve yer alan dağlık bir arazidir3. Adını bölgede bulunan
oradan da Avrupa kıtasına yayıldığı gibi İslâmiyet Balkan Dağlarından alır4. Akdeniz’e doğru uzanan
de Anadolu ve Boğazlar üzerinden Balkanlara ya- üç büyük yarımadadan en doğuda yer alanıdır5. Bu
yılmıştır1. Osmanlı Devleti’nin Avrupa içlerine kadar coğrafî bölge, geniş alanda ele alındığı takdirde
Tuna Nehri üzerinde bulunan Demirkapı
Geçidi’ndeki Banat Dağları yoluyla Karpat
Dağları’na temas edip, buradan itibaren
geniş bir kavis çizerek Karadeniz’e doğru
uzanan dağ silsilesini içine alan büyük bir
yarımadayı kapsamaktadır6. Yunanistan,
Bulgaristan, Arnavutluk, Sırbistan, Hırva-
tistan, Kosova, Makedonya ve Romanya,
Balkan devletleri olarak bilinirler. Aynı za-
manda Türkiye de Avrupa’daki toprakların-
dan dolayı bir Balkan ülkesi sayılır. Balkan
kavramı Türkçe kökenli bir kelimedir. Or-
manla örtülü sarp dağ veya dağlar silsi-
lesi demektir7. Ayrıca sarp, geçit vermez,
dağlık arazi anlamlarında da kullanılır.
Büyük bir yarımadaya Türkçe adının bu
Balkan Savaşları Sırasında Anadolu’ya Göç dağlardan dolayı verilmesi Türklere değil;
Avrupalı coğrafyacılara ait bir durumdur.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 39


Osmanlı’ya göre bu ülkelerin genel ismi
Rumeli’dir8. Osmanlı padişahlarına ise
diplomatik haberleşmelerde, diğer Müs-
lüman hükümdarlar tarafından Kayser-i
Rum (Caeser of Rome) şeklinde hitap edi-
lirdi9. İslâm dünyası ise buradaki toprakları
Bilâd-ı Rum veya Memleket’ül Rum olarak
adlandırmıştır10.
Balkanların tarihteki en eski sakinleri İl-
liryalılar olarak bilinir. Bunlar Avusturya’da
bulunan Hallstatt Kültürü’ne bağlanmakta-
dırlar. Hunlar 380 yılından itibaren Balkan-
lar ve Avrupa’da görülmektedir. VII. yüzyıl-
da Türk asıllı Bulgar kabileleri Tuna çev- Balkan Savaşlarında Göç ve Sefalet (1912-13)
resindeki Slavları hâkimiyet altına almıştır.
XI. ve XII. yüzyılda Peçenek, Kuman ve XX. Yüzyılın Başında Balkanlar ve
Uz Türkleri Balkanlara göç etmiştir. Bizanslılar Osmanlı İmparatorluğu
900’den 1204 yılına kadar bölgede hâkimiyetini
XX. yüzyılın başında Balkanlar, Osmanlı
devam ettirmiştir11. Osmanlı İmparatorluğu döne-
Devleti’nin en buhranlı ve karmaşık bölgelerinden
minde, büyük topluluklar halinde çeşitli bölgelere
biri olmuştur. Balkan toplumlarının bölge üzerinde-
yerleşmiş Müslüman Türkler, Bosna-Hersek’in asıl
ki emelleri ve sanayileşmiş sömürgeci devletlerin
sakinlerini teşkil eden Müslüman Boşnaklar, Hristi-
çıkar hesaplarının Balkan milletlerini kışkırtmaları
yan unsurlar arasına karışmış bir halde yaşamak-
bunalımı hazırlayan temel sebepler olarak karşı-
taydılar. Balkanlarda yaşayan topluluklardan Türk-
mıza çıkar. II. Meşrutiyet döneminde “Düvel-i Mu-
ler, Boşnaklar, Pomakların tamamı ve Arnavutların
azzama” olarak bilinen sanayileşmiş sömürgeci
çoğunluğu Müslüman; bütün bölgeye yayılmış olan
Avrupalı devletler, Balkanlarda kökü XIX. yüzyıla,
Sırp, Bulgar, Karadağlı, Ulah ve Rumların tümü ile
hatta daha eskilere varan ve gittikçe büyüyen mü-
bir kısım Arnavutlar ve pek azı Katolik olmak üzere
cadeleleri ve bunalımları kendi dış siyasî çıkarla-
Ortodoks Hristiyan idiler.12 XIX. yüzyıldan itibaren
rına göre düzenlemek amacındaydılar14. Özellikle
Balkanlar stratejik açıdan Slav ve Germen nüfuz
1908’de Avusturya’nın Bosna-Hersek’i resmen
alanlarının kesiştiği noktayı oluşturmuştur. Özel-
topraklarına katması, Bulgaristan’ın bağımsızlığı-
likle Rusya’nın Ortodoksların hamisi olmak için
nı ilan etmesi, diğer taraftan Boğazlar ve Osman-
Balkan Slavlarını kullanması, Osmanlı Devleti’nin
lı Devleti üzerinde Alman nüfuzunun gelişmeye
başına birçok sorun açmış ve sonuçta Balkan top-
başlaması iki bloğa ayrılmış Avrupa devletleri ara-
lumlarının bağımsızlığı ve Osmanlı’nın bölgeden
sındaki rekabeti daha da şiddetlendirmişti. Genel
çekilmesiyle neticelenmiştir.
olarak Şark Meselesi’nin gergin bir aşamaya girdiği
Günümüzde de stratejik açıdan büyük önem bu dönemde, Balkan devletleri de dağılmakta olan
taşıyan Balkanlar, Rusya’nın etkinliğini kaybetme- Osmanlı’nın durumundan yararlanmak üzere düş-
sinden sonra ABD ile Avrupa arasında stratejik bir
hâkimiyet mücadelesine sahne olmaktadır13. İşte
günümüzde stratejik bir hâkimiyet mücadelesine
sahne olan Balkan coğrafyası 100 yıl önce daha az
önemde değildir. İç ve dış faktörlerin etkisiyle çağın
şartlarına ayak uyduramayan Osmanlı Devleti’nin
parçalanma sürecine girmesi Balkan topraklarının
irili ufaklı sömürgeci devletlerin ideallerine mal-
zeme olmuştur. Makalemizin ana konusu Balkan
Savaşlarının askerî safhalarını ele almak değildir.
Zayıflayan bir devletin gerilemeyi çöküşe nasıl dö-
nüştürdüğünü ve nasıl bir siyasî gafletle, âdeta bir
akıl tutulmasıyla yıkılışı hızlandırdığını Balkan Sa-
vaşları örneği ile ortaya koymaktır. II. Meşrutiyet Meclisi’nin Toplanması (23 Temmuz 1908)

40 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


tersine; sadece siyaset ve ticaretle değil; özellik-
le kilise aracılığıyla olmuştur.19 Kırım Savaşı’ndan
sonra Ruslar Moskova’da bir kongre topladı. Bu
kongreden sonra Rus Panistlavistler Balkanları
dolaşarak propagandalara başladılar.20 Böylece
Balkanlar’ın önemli bir kesimini oluşturan Slav-
larda tarih ve milliyetçilik şuurunun uyanmasına
neden oldular.21 Bütün bu hadiselerde Avusturya-
Macaristan İmparatorluğu’nun Balkanlarda geniş-
leme faaliyetleri ve bu faaliyetlerin önemli safhasını
teşkil eden Bosna-Hersek’in ilhakı bir dönüm nokta-
sı olmuştur. Meşrutiyet’in seçim karmaşasını fırsat
II. Meşrutiyet’in İlanı ve Halkın Sokaklara Dökülüşü -23 bilen Avusturya, 5 Ekim 1908’de Bosna-Hersek’i
Temmuz 1908
resmen ilhak ettiğini açıkladı.22 Avusturya’nın bu
manca siyaset izlemekte idiler15. şekilde davranmasının sebebi 1908’de Osmanlı
Meclis-i Mebûsanı’na Bosna-Hersek’ten millet-
Balkan toplumlarının her birinin kendilerine göre
vekili seçilmesi ve bu durumun Bosna-Hersek’le
hesapları vardı. Sırplar, Adriyatik’e kadar genişle-
Osmanlı Devleti arasındaki bağı daha da kuvvet-
yecek Büyük Sırbistan’ı hedeflerken; Yunanlılar,
lendireceği endişesi idi. Bu yüzden Avusturya,
Megalo İdea’yı dolayısıyla Bizans’ı diriltmeyi düş-
daha Meşrutiyet’in heyecanı yatışmadan, Berlin
lüyorlardı. Bulgarlar ise Ege’ye kadar inen Büyük
Antlaşması’nda kazanmış olduğu bu toprakların
Bulgaristan’ı gerçekleştirmeye çalışırlarken; ken-
işgal ve idare hakkını kaybetmemek istemişti. Aynı
dilerini Balkanlarda yaşayan bütün milletlerin özü-
gün Girit Adası da Yunanistan ile birleştiğini ilân
nü teşkil ettikleri inancıyla, dinî ve siyasî bir birlik
etti.23 Bu durum Rusya’yı Balkan Slavlarını birleştir-
kurmak azmindeydiler.16Karadağlılar ve Romenler
mek suretiyle Avusturya’nın yayılmacı politikasına
de benzer idealleri kendileri için gerçekleştirmek
karşı koymaya sevk ettiği kadar, Makedonya’nın
istiyorlardı17.
Osmanlı yönetimine bırakılması dahi bu niyetle
XX. yüzyılın ilk yıllarında özellikle II. Meşrutiyet’in açıklanabilir. Irk, din ve milliyet ayrılıkları olan bu
ilanıyla Osmanlı Devleti’nin içte politik bir karmaşa bölge halkını Türkler, Rumlar, Bulgarlar, Sırplar,
yaşaması, dışta Trablusgarp Savaşı’nın askerî ve Ulahlar, Arnavutlar ve Yahudiler teşkil ediyordu.24
malî külfeti ve Rusya’nın Panislavizm politikasını Makedonya sınırları, Trakya ile Arnavutluk arasın-
uygulamaya koyması gibi sebepler Balkan toplum- da Güney’de Ege Denizi, Kuzey’de Sar Dağları ve
larının kendi aralarındaki farklılıklara ve birbirleriyle Batı’da Ohri Gölü’yle çevrili bir toprak parçasıdır.25
çatışan çıkar hesaplarına rağmen Osmanlı’ya karşı Burası Selanik, Manastır ve Kosova vilayetleriyle26
Rusya önderliğinde bir Balkan İttifakı’nın doğması- Serez, Ohri, Üsküp ve Bitola kentlerini içine alır.27
na zemin hazırladı18. Rusya’nın Balkan milletleriyle
Bosna-Hersek’in ilhakından önce, Avusturya
ilişkilerini daha da yoğunlaştırarak özellikle Slavlar
ile anlaşan Bulgaristan ise Slav dünyasının bu
üzerindeki kışkırtıcı etkisinin artmaya başlama-
ilhaka gösterecekleri tepkiyi önlemeye söz ver-
sı 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra
mişti. Buna karşılık Avusturya, bağımsızlığını ilân
gerçekleşmiştir. Rus-Slav ilişkileri, Batı Avrupa’nın
etmeye kararlı olan Bulgaristan’a askerî
ve diplomatik yardımda bulunacaktı. Bu
şekilde Avusturya’nın da desteğini sağ-
layan Bulgaristan, 6 Ekim 1908 günü ba-
ğımsızlığını ilân etti.28 Zaten son yıllarda
Avrupalı büyük devletler tarafından tam
bağımsız bir devlet olarak görülen Bulga-
ristan Prensliği’nin Osmanlı Devleti ile olan
tek bağı verdiği vergilerdi. Osmanlı Devle-
ti bütün bu sorunlarla uğraşırken 31 Mart
Vak’ası meydana gelmiş (31 Mart 1325/13
Nisan 1909), II. Abdülhamid’in tahtan indi-
rilmesiyle, ittihatçılar ülkede yeni bir baskı
31 Mart Olayı (31 Mart 1325-13 Nisan 1909) rejimi kurarak, kendilerine muhalif olan bir

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 41


Osmanlı Devlet Bürokrasisine Hükmeden İttihatçılar

grubun ortaya çıkmasına sebep olmuşlardı.29 istediklerini açıklamıştır.31 Bu haberi duyduğunda


sabık padişah II. Abdülhamit’in dehşete düşmüş
Balkan Savaşları, II. Meşrutiyet’ten sonra gerek
olduğunu, Selanik’te onun muhafız komutanı olan
iç gerekse dış politikada yapılan ağır hataların de-
Kurmay Yarbay Fethi (Okyar) Bey, anılarında şöyle
vamından kaynaklanmıştır. Bulgaristan bu savaşa
bahseder: “Abdülhamit başını iki eli arasına alarak
daha II. Abdülhamid devrinde hazırlanmaya baş-
, eyvah!... Şimdi Yunanlılar ile Bulgarların elele ve-
lamış, fakat II. Abdülhamit’in denge politikası Bul-
rerek üzerimize çullanmalarını bekleyin. Ben bu
garlara bu fırsatı vermiyordu. Zira Bulgarlar, diğer
birleşmeye otuz sene binbir bahane ve sebeple
Balkan devletleriyle ittifak oluşturacak uzlaşmayı
mani olmuştum,” demişti.
bulamıyordu. Bunu ancak İttihat ve Terakki’nin
politikalarında bulacak olan Bulgarlar, Osmanlı’ya Gerçekten de İttihatçıların katı tutumları bir
karşı Balkan ittifakının çekirdeğini oluşturacak- Müslüman toplum olan Arnavutların ayaklanması-
lardır. Aslında 1909 senesinde II. Abdülhamid de na sebep olmuştur. Nisan 1910’da çıkan isyanlar-
bir Bulgar taarruzu olduğu takdirde hemen sava- la birlikte Arnavutların silah ve donanımlarıyla bu
şa girmek niyetindeydi. İttihat ve Terakki hükümeti kaçışa iştirak etmesi millî meselelere dayandırıl-
bu teklifi değerlendirmediği gibi, Makedonya’daki sa da İttihatçıların yanlış politikalarının katkısı da
anlaşmazlıkları gidermek amacıyla, 3 Temmuz inkâr edilemez.32 Balkan Savaşı öncesindeki bu
1910’da Kiliseler ve Okullar Kanunu’nu çıkarmıştır. gibi olaylar Osmanlı’nın gücünü zayıflatan ve düş-
Çıkarılan bu kanun ile Bulgaristan, Yunanistan ve mana cesaret veren bir hadise olarak karşımıza
Sırbistan arasındaki anlaşmazlık giderilmiş, Bal- çıkar.33 İttihatçıların yanlış metotlarına bir başka
kan devletlerinin Osmanlı Devleti aleyhinde birleş- örnek olarak Yemen verilebilir. Bazı ödünler vere-
melerine yol açılmıştır.30 Böylece Balkan milletleri rek önlenebilecek olan Yemen isyanının büyümesi-
arasındaki kanlı mücadelenin en önemli sebebi ne neden olmuşlardır. Tabii en affedilmez olanı ise
ortadan kalkmış ve yeni yönetim bilmeden kendi Balkanlardaki Kiliseler ve Okullar Kanunu çıkarma-
elleriyle Balkan toplumlarının anlaşabilmeleri için ları olmuştur. Dolayısıyla İttihatçıların Balkan dev-
uygun bir ortam hazırlamıştı. Kiliseler ve Okullar letlerinin birleşmelerindeki en büyük engeli, hem
Kanunu ile Ortodoks cemaatine bağlı dinî bir kuru- de en kritik zamanda ortadan kaldırmaları büyük
luş, bir yerde hangi toplum nüfus bakımından ço- bir hata olmuştu. Bir de buna istihbarat yetersizliği
ğunlukta bulunuyorsa ona bağlı olacaktı. Sultan V. eklendiğinde Bulgar-Sırp, Bulgar-Yunan gizli an-
Mehmet Reşat bu kanun ile Hristiyan unsurlar ara- laşmalarından ne o sırada iş başında bulunan Sait
sında süregelen anlaşmazlıkları ortadan kaldırmak Paşa hükümeti, ne de iktidarı devralan Gazi Ahmet

42 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


saldırmayacaklarına dair meclise teminat veririm”35
diyecek kadar da olaylardan habersizdi.
Savaşın çıkmasına birkaç gün kala Osmanlı is-
tihbaratı hâlâ dört Balkanlı devletin askerî ve siyasî
ittifakını ve Rusya’nın bu birleşmede oynadığı rolü
kavrayamamıştı. Abdülhamit’in Yıldız istihbarat
Teşkilatı’nın yerine İttihatçılar tarafından kurulan
Teşkilat-ı Mahsusa, verimliliği yüksek olan bir teş-
kilat olmadığı Osmanlı üst düzey bürokratlarının
gerçeklerden uzak söylemlerinden de anlaşılır. İt-
tihatçılar II. Meşrutiyet’in zafer sarhoşluğu içinde
İngiltere Büyükelçisi Sir Gerard Lowther’in telkin
ve tavsiyesine uyarak Yıldız İstihbarat Teşkilatı’nı
dağıtmışlardır. Bu siyasî gaflet ve akıl tutulma-
sı İngiliz istihbarat örgütü İntelligence Service’nin
rahat etmesini sağlamıştır36. Böylesi karmaşık bir
dönemde devlet istihbaratının zafiyeti ve üstelik
saflık derecesindeki iyi niyetle başka devletlerden
istihbarat dilenilmesi zarara rızasıyla gitmek dere-
Hâriciye Nâzırı Ermeni Asıllı Noradunkyan Efendi cesinde bir hamakat idi. Bu durum belki de saflık,
iyi niyet veya devlet aklı idrakinin yetersizliği gibi
Muhtar Paşa hükümeti haberdar olabilmişti. Hatta sebeplere dayandırılsa da bu kadar hata Osmanlı
Osmanlı devlet bürokrasisi saflık derecesinde bir bürokrasisindeki bir ihanet şüphesinin de varlığını
acziyetle Yunanistan için: “Mösyö Venizelos, iyi bir akıllara getirmektedir.
devlet adamı olarak, bir savaştan çok bir barış ara-
makta ve bu uğurda gayret göstermektedir.” şeklin- Savaşın hızlandırıcı faktörleri Balkan devletle-
de iyi niyet beslerken Rusya için ise “Rus Dışişleri rinden ziyade Osmanlı bürokrasisindeki düşmanı
Bakanı Mösyö Sazanof gibi uzak görüşlü ve ortak teşvik edici kararlar olduğu kadar bizzat Rusya’nın
ilişkilerimizi takdir eden bir kişinin Rus Dışişleri Ba- kendisi idi. Rus Çarı’nın aracılığı ile 13 Mart
kanlığı gibi bir makamda bulunması, o devletle iliş- 1912’de Sırp-Bulgar İttifak Anlaşması imzalandı.37
kilerimizin iyi gittiği hakkında yeterli bir güvencedir” Buna göre Osmanlılarla bir savaş halinde iki dev-
deniyordu. Bulgaristan için de Sofya orta elçisi iken let birlikte hareket edecekti. Makedonya’nın payla-
Hariciye Nazırlığı’na getirilen Asım Bey ise Bulgar- şılması şimdilik ayrıntılarıyla saptanmamış, genel
ların nabzının avuçları içinde olduğu iddiasında olarak Kuzey Makedonya’nın Sırbistan’a, Güney
olup Bulgaristan’ın niyetleri hakkında kendisini ikaz Makedonya’nın ise Bulgaristan’a verileceğini be-
etmek isteyenlere, alaycı bir nezaketle tebessüm lirtmekle yetinilmişti. Paylaşmada bir anlaşmazlık
edip, cahillikleriyle alay ediyordu. Hatta Asım Bey çıkması halinde Rus Çarı’nın hakemliğine başvu-
15 Temmuz 1912’de Osmanlı parlamentosunda dış rulmasını iki taraf da şimdiden kabul etmekteydi.
durumu açıklarken: “Balkanlar’dan imanım kadar Bu birbirlerine düşman milletler arasında bir ittifak
eminim” tarihi cümlesini telaffuz etmesi Osmanlı için ilk, fakat çok önemli bir adımdı. Geçmiş kinler
devlet ricalindeki siyasî ve idarî gafletin ne derece unutulmuş, menfaatler iki ülkeyi birleştirmişti. Bu-
vahim olduğunu göstermiştir. Türk Dışişleri, Rusya rada Rusların aracılığı en büyük rolü oynamıştı. 12
gibi bir devletin, bir Balkan savaşına izin verme- Mayıs 1912’de her iki devlet askeri bir sözleşme
yeceği hakkındaki teminatına aldanmıştı. Harbiye daha imzaladı.38 Burada amaç Osmanlı’yı Balkan-
Nazırı’nın gafleti ondan ileriydi. Zira o da aynı temi- larda paylaşmaktı.
nata güvenerek Balkanlardaki en kıdemli 120 tabur Bu ittifakı iki ay sonra 29 Mayıs 1912’de Bulgar-
askeri terhis etmişti.34 Yunan İttifakı izledi.39 Balkan ülkeleri arasındaki
Rus teminatını Harbiye Nezareti’ne bildire- gizli anlaşma Bulgar ve Yunan kralları tarafından 15
rek terhisi sağlayan Asım Bey’in yerine Hariciye Haziran 1912’de resmen açıklandı. Temmuz ayı or-
Nazırlığı’na getirilen Ermeni asıllı Gabriel Nora- talarında Bulgaristan Başbakanı Gusov, Sofya’daki
dunkyan Efendi de Balkanlar konusunda tam bir Yunan elçi ile görüştüğünde; “Türkler en zayıf dö-
sükûnet ve rahatlık içindeydi. Balkan Savaşı’ndan nemlerini yaşıyorlar. Yunan Parlamentosu, Giritli
bir ay önce “Balkan milletlerinin Osmanlı Devleti’ne milletvekillerini adanın temsilcileri olarak kabul et-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 43


sin. Böylece Türkleri tahrik etmiş oluruz. Savaşı on- çekebilirdi. Böylece de Karadağ üzerine yürüyen
ların başlatması bizim işimizi kolaylaştırır” demiştir. Osmanlılara karşı az sonra savaşa girecek Bulgar,
Bulgar Genelkurmay Başkanı General Fitsef ise: Sırp ve Yunan ordularının taarruzları, harbi kazan-
“Bulgaristan, Sırp ve Karadağlılarla birlikte Türklere mada çok etkili olurdu. Ağustos 1912’de Bulgar-
karşı savaşmaya kararlıdır. Bu savaşa 500.000 as- Sırp Sözlü Anlaşması gerçekleşti. Yani 1912 yılı
ker, 1.500 top ile başlayacağız. Türklerin 300.000 Eylül’ünde dört küçük Balkan ülkesi hiç umulma-
asker ve 850 topları var. Bulgar askerleri Meriç’te yan bir rüyayı gerçekleştirmişler, yorgun ve ihtiyar
toplanıp Türk topraklarına saldıracaklar” demiştir. Osmanlı’nın Balkanlardaki son topraklarını paylaş-
Yunan elçisi, Bulgar Genelkurmay Başkanı ile gö- mak için dost olmuşlardı.43 Osmanlı Devleti’ne bir
rüştükten 48 saat sonra Yunanistan seferberlik ha- saldırı ve topraklarının yağmalanması esası üze-
zırlıkları yapmaya başlamıştır.40 Görüşmelerde an- rine oluşan Balkan İttifakı’nın temelini Bulgaristan
laşmayı bir çıkmaza sokmamak için toprak paylaşı- oluşturmaktadır. Diğer devletler ayrı ayrı ittifaklarla
mından bahsedilmemişti. Ama her iki taraf da ken- Bulgaristan’la anlaşmışlardır.44 6 Ekim 1912’de ise
dine has hesaplar içindeydi. Bulgarlar, Girit Adası Karadağ-Sırbistan İttifak Anlaşması imzalanmıştır.
ile bazı Ege adalarını ve Makedonya’dan küçük Balkan devletleri arasında yapılan ittifak anlaşma-
bir parça toprak vermekle işi halledeceklerini dü- larına bir başka yönden bakılacak olursa, bunlarda
şünüyorlardı. Yunanlılar ise Girit ve diğer adaların Sırbistan’ın Makedonya’daki ihtiraslarına rağmen,
zaten kendisinin sayılacağını, asıl Makedonya’dan Bulgaristan’la bir ittifaka yanaşması, Bosna-Hersek
önemli bir pay koparacaklarını düşünüyordu.41 meselesinde Avusturya’ya karşı bir müttefik ara-
Oluşturulan Balkan ittifaklar zincirinin üçüncü hal- ması Balkan topraklarını Slav devletleri arasında
kasına Karadağ’ın katılması oluşturmuştu. Kara- paylaştırmak isteyen Rusya’nın çabası olarak izah
dağ önce 27 Eylül 1912’de Bulgaristan, ardından edilebilir. Yunanistan’ın aynı ittifaka katılması ise
6 Ekim 1912’de Sırbistan ile bir askeri sözleş- o sırada Yunan başbakanı olan Venizelos’un Girit
me imzalayarak Balkan Koalisyonu’na katıldı.42 meselesine Makedonya’dan daha fazla önem ver-
Karadağ’ın bazı küçük toprak istekleri karşılanır ve mesindendir. Ekim ayının ilk haftası içinde Giritli
kendisine para yardımı yapılırsa kırk bin asker ile milletvekillerinin Yunan meclisine katılmaları se-
Osmanlılara karşı harbi herkesten önce başlatır ve bebiyle meclis başkanı yaptığı konuşmada; “Girit
en az yüz bin kişilik bir Osmanlı ordusunu üzerine adası şu andan itibaren Yunanistan’ın bölünmez

44 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


bir parçasıdır”45 demişti. Böylece Girit oyunu ta- tos 1912’de Arnavutlar Üsküp’ü işgal ederek hapis-
mamlanmış, ada Yunanistan’a ilhak edilmiştir. hanede tutuklu bulunan mahkûmları salıverdiler.48
Karadağ’ın ittifak içinde geç yer alması ise 1903 İttihatçılar, kendi yönetimleri sırasında, katı dav-
yılında Kara Georgevich’erin Sırbistan’ın başına ranışlarıyla Arnavutların ayaklanmalarına sebep
geçmesinden itibaren, Sırbistan ile münasebetle- olmuştur.49 İttihatçı Jön Türklerin Balkanları elde
rinin iyi olmaması ve Sırbistan’ın küçük Karadağ’ı tutabilmek için dini ikinci plana atıp Türkleştirme
nüfuzu altına almaya çalışmasına dayanır. politikaları uygulamaları Arnavutların isyanının en
önemli sebeplerindendi. Bu durum Türklerin Slav-
Balkan devletleri, aralarında bu anlaşmaları ya-
lara karşı olan üstünlüklerinde en önemli yardım-
parken, Balkan coğrafyası günden güne karışmak-
cıları olan Arnavutları kaybetmelerine sebep oldu.
ta idi. Sırp-Bulgar İttifakı’dan sonra Bulgaristan’da
Bu gelişmeler Makedonya’daki diğer Hristiyanların
Osmanlı Devleti aleyhine gösteriler başladı. Bulga-
isyan ve özgürlük ateşinin daha çok parlaması-
ristan ve Sırbistan’ın kışkırtmaları ile Makedonya’da
na neden oldu ve Balkan savaşının çıkmasında
komitacılık faaliyetleri birdenbire arttı ve anarşi
önemli bir etken oldu.50 Bütün bu hâdiseler devam
hortladı.46 Bulgaristan, Makedonya’daki karışık-
ederken, İtalyanlar Trablusgarp’taki mukavemetten
lıkları bastıramadığı için Osmanlı Devleti’nden
kurtulmak için, 1912 Mayısı’nda Arnavutluk’ta bir
şikâyet ediyor, Bulgar kamuoyu savaş istiyordu.
ayaklanma çıkardılar. O bölgedeki nüfuzunu kay-
Makedonya’daki Yunan tedhişçileri de kışkırtma-
betmemek için Avusturya’nın da desteklediği bu
larına hız verdiler. 1912 Ağustos’undan itibaren
isyan, Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki nüfuzunu
Yunanistan, Osmanlı sınırına asker yığmaya, Ka-
iyice sarstı.51
radağ ise Bulgaristan’la anlaşır anlaşmaz Osmanlı
sınırında hâdiseler çıkarmaya başladı. Bu sebep- Ordudaki kaynaşmadan dolayı İttihatçıla-
ten Eylül 1912’de Osmanlı-Karadağ münasebetleri ra muhalif olarak ortaya çıkan Halaskar Zabitân
iyice gerginleşti.47 1910’lu yıllarda cereyan eden Grubu’nun arka çıkmasıyla Arnavutluk isyanı daha
Arnavutluk ayaklanması ve 1912 Nisan’ında Ku- da alevlendi. İttihat ve Terakki’nin kötü yönetimine
zey Arnavutluk’ta başlayan ayaklanma, mayıs ve karşı yapıldığı söylenen bu ayaklanma, bu yöne-
haziran aylarında Yakova Priştine’ye sıçradı. Ağus- timin iktidardan düşürülmesi ile sonuçlandırıldı.52
Subaylar arasında çıkan İttihatçılık-İtilafçılık kavga-
ları Osmanlı ordusunu maddi ve manevi yönde çok
zayıflatmış ve küçük Balkan devletlerini Osmanlı
Devleti’ne saldırmaya teşvik etmişti. Ordunun po-
litikaya girmesi subaylar arasında ikilik yaratmıştı.
Hatta İttihat ve Terakki’nin içinde dahi birçok ayrı-
lıklar vardı. İç bozuklukların yanı sıra eğitim, öğre-
tim ve disiplin durumu da bozuktu.53
II. Meşrutiyet’in 23 Temmuz 1908’de ilânından
sonra ordunun bir politika aracı olarak kullanılması
Osmanlı ordusunun savaş gücünü zayıflatmıştı.54
Özellikle cephede siyasî çekişme ve particilik kav-
gası yapan subayların savaşı ihmal etmelerinin bir
sonucu olarak Osmanlı orduları bütün cephelerde
kısa sürede bozguna uğramıştır55.
Balkan Savaşları öncesinde Osmanlı Devleti’nin
karadan bağlantısı bulunmayan Trablusgarp’ta,
İtalya’nın saldırısı üzerine girdiği savaşta, Cezayir-i
Bahr-i Sefid Vilayeti’ne bağlı olan Oniki Ada işgale
uğramıştı. Yine Çanakkale Boğazı’nın İtalyan do-
nanması tarafından ablukaya alınması Osmanlı’yı
zor duruma düşürmüştü. Neticede Osmanlı
Devleti’nin İtalya’ya karşı mağlup olması Balkan
Devletleri’nin Balkan Savaşı öncesinde Osmanlı’ya
karşı birleşmelerinde ve savaşın çıkışında önemli
Balkan Savaşı’nda Yayınlarıyla Hizmet Eden Türk Yurdu bir etken olmuştur. Osmanlı’nın seferberlik hazırlık-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 45


ları sırasında, Ege Denizi’nde İtalyan ablu-
kası devam ettiği için, Balkan limanlarına
denizden asker sevk etmesi de mümkün
olamıyordu.56 Büyük devletlerin Balkan
Savaşları öncesi yaptığı tek şey, Babıali’ye
baskı yapıp Makedonya’da ıslahata giriş-
mesini istemek olacaktır. Bu, savaşa baha-
ne yaratmak için ilk giriştir. Avrupalı sana-
yileşmiş sömürgeci büyük devletlerin barış
adına hiçbir olumlu çaba göstermemesi
Şark Meselesi ile de açıklanabilir. Osmanlı
devlet adamlarının Balkan savaşı öncesin-
de ittifakları ortadan kaldırmak için gerekli
tedbirleri alamamaları yenilgiyi kaçınılmaz Yıldız İstihbarat’ın Yerine Kurulan Teşkilat-ı Mahsusa’nın Kuruluş
kılmıştır. Atina Büyükelçisi Galip Kemali Merkezi
Bey’in 1912 Nisanı’nda İstanbul’a gönder- için savaşı başlatmayı Karadağ’a bırakmış ve
diği raporlarda, Bulgar ve Yunan kralları arasındaki onu ileri sürmüştü.61 Karadağ’ın K. Arnavutluk ve
gizli haberleşmelerden bahsedilmekte. Galip bey, Yeni Pazar Sancağı’na girmesiyle Balkan Savaşı
Rum ve Bulgar Patrikhaneleri arasında gelişmekte başladı.62 Zaten Karadağlıların sınırlardaki saldırı-
olan iyi ilişkilerin dikkat çekici olduğunu, ayrıca Bul- ları bir süredir devam etmekteydi.63 Savaşı ilk önce
gar ve Yunan komiteleri arasında da bir anlaşma bu en küçük Balkan devletinin ilân etmesi Avrupa
zemini oluşturulmak istendiğini İstanbul’a bildirmiş diplomasisinin durumunu göstermesi bakımından
olmasına rağmen bu raporlar ne yazık ki dikkate ilgi çekicidir. Aslında başlangıçta büyük devletlerce
alınmamıştır. Bu durum gerçekten de düşündü- Balkanlarda bir savaşı önleyecek tedbirlerin alın-
rücüdür. Osmanlı devlet bürokrasisinin âdeta bir ması mümkün olabilirdi. Ancak Avrupa devletlerinin
Kaht-ı Ricâl yaşadığını dolayısıyla devletin bekası görünüşte Balkanlarda bir savaşı arzu etmemeleri-
konusunda riski algılama ve yönetme sorumluluğu- ne rağmen, politikaları gereğince, Balkan buhranı-
nu yerine getirebilecek devlet adamlığı ciddiyetin- nı önleyecek yerde, menfaatlerini koruma yoluna
den uzak olunduğunu ortaya koymaktadır. gitmeleri, yani siyasî hesap ve düşüncelerin insan-
İttihat ve Terakki döneminde yapılan sava- lık idealine galip gelmesi bu savaşın çıkmasına yol
şı teşvik edici hatalar, İttihat ve Terakki’nin ikti- açan en büyük etkenlerden birisiydi.64
dardan düşmesinden sonra Gazi Ahmed Muhtar 8 Ekim’de Balkan devletlerinin en küçüğü olan
Paşa kabinesi döneminde de devam etmiş, Bal- Karadağlıların savaş ilanıyla birden yükselen tan-
kan İttifakı’nı el altından organize eden Rusya’nın, siyon, diğerlerinin ona katılmayışı nedeniyle biraz
Osmanlı Hâriciye Nazırı Noradunkyan Efendi’ye, düştüğü sırada, gerilimi daha da azaltan ve barış
Balkanlar’da savaş olmayacağı konusunda verdi- konusunda yeni ümitler uyandıran bir olay oldu.
ği sahte teminata dayanılarak, 30 Eylül 1912’de Avusturya, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya
Rumeli’deki 120 Tabur57 özel eğitimli asker terhis devletleri tarafından dört Balkan devletine ve Os-
edilmiştir. Daha Arnavutluk isyanları dahi yatışma- manlı İmparatorluğu’na 10 Ekim 1912’de aşağıda-
dan ve Osmanlı Devleti’nin 120 tabur askerinin ki nota verildi: 1. Büyük devletler, barışı bozacak
ordudan terhis edildiği sırada Balkan devletleri du- her davranışın karşısındadırlar. 2. Büyük devletler,
rumu fırsat bilip seferberlik ilân ettiler. İlk olarak 8 Berlin Antlaşması’nın 23. maddesine dayanarak,
Ekim 1912’de Karadağ, Osmanlı Devleti’ne savaş Osmanlı halklarının yararı için, idare sisteminde
ilân etti. Bunun ardından diğer Balkan Devletleri reformu gerçekleştirmeyi üstleneceklerdir. Bu re-
13 Ekim 1912’de Rumeli’ye özerklik verilmesini ve form, Sultanın egemenlik haklarına ve Osmanlı
illerin millî nüfuslara göre ayrılmasını58 Rumeli’de İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğüne dokun-
yapılacak olan ıslahatın, büyük devletlerle birlik- mayacaktır. 3. Eğer her şeye rağmen Balkan ül-
te kendi kontrolleri altında yapılmasını Osmanlı keleriyle Osmanlı İmparatorluğu arasında savaş
Devleti’nden ağır bir nota ile istediler.59 Osmanlı çıkarsa, Büyük Devletler savaştan sonra Osman-
Devleti, bu notayı Balkan devletleri ile olan tüm lı Devleti’nin Avrupa topraklarının statüsünde hiç
ilişkilerini kesmekle cevaplandırdı.60 Balkan İttifa- bir değişikliği kabul etmeyeceklerdir. Gazi Ahmet
kı, büyük devletleri bir emrivaki karşısında bırak- Muhtar Paşa Hükümeti’nin yüreğine biraz su ser-
mak ve beklenen teşebbüslerini boşa çıkarmak pilmişti. Rusya’nın da içlerinde bulunduğu büyük

46 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


devletler bir savaş istemiyorlardı. Onların asıl ilgi- kötüydü. O dönemde yollar az, kara ulaştırma
lendikleri nokta savaşın bir Avrupa savaşı haline araçları ise at, eşek, manda, öküz gibi canlılara
dönüşmemesi idi.65 Eğer savaş olsa bile şimdiki ve onların sürüklediği kağnı ve arabalara daya-
hudutların aynen korunacağını kesinlikle belirti- nıyordu. Asıl yük Anadolu’dan İstanbul’a buradan
yorlardı. Reformların yapılmasını Osmanlılara ve da Selanik ve Manastır’a uzanan demiryoluna ka-
Balkan devletlerine bırakmayarak kendi üstlerine lıyordu. Ege Denizi, İtalyan donanması yüzünden
almaları hoş olmasa da zamanla buna da bir çare kullanılamıyordu. 18 Ekim’de İtalya ile UŞİ Barış
bulunabileceği düşünülüyordu.66 Babıali’ye verilen Antlaşması yapılmıştı. Barış antlaşmasından sonra
bu isteklere, Osmanlı Devleti cevap bile vermedi.67 Balkan Savaşı başlamış ve bu sefer Yunan donan-
Büyük devletlerin notasından üç gün sonra, Balkan ması Ege’ye hâkim olduğundan, Ege yine Osmanlı
devletlerinin ortak notası geldi. Bulgar Başbakanı deniz ulaştırmasına kapalı kalmıştı. Seferberliğin
Geşof’un 13 Ekimde Sofya’daki Türk elçisine ver- ilanından 16 gün gibi kısa bir süre sonra savaşın
diği nota, Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan adı- başlaması çok sayıda askerin silahaltına alınması,
naydı. Karadağ beş gün önce Osmanlılara savaş araç ve gereçlerin tamamlanması, birliklerin sefer
ilan etmişti. Bu nedenle notada imzası yoktu. Aynı görev yerlerine gitmeleri oldukça zordu.72 Savaşın
gün benzer notalar, ayrıca Sırp ve Yunan dışişleri ilk gününden itibaren askerin yiyecek ve beslenme
bakanları tarafından Osmanlı elçilerine verildi. Artık sıkıntısı çekmesi, ordunun politize olması, komu-
bu üç Balkan Devleti’nin ve Karadağlıların anlaşmış tanlar arasında ikiliğin doğması, askerin çoğunlu-
bulundukları ve birlikte savaşa karar vermiş olduk- ğunun her an bir saldırının gelebileceği Trakya ve
larına şüphe yoktu. Üç gün önce Büyük devletlerin Makedonya’dan uzak yerlere gönderilmesi veya
aynı konudaki notasından sonra Balkan devletle- terhis edilmesi73 Osmanlı devlet bürokrasisinin or-
rinin bu çıkışının başka bir açıklaması da yoktur. ganize bir akıl ile düşünemediğini göstermektedir.
Zaten notada ileri sürdükleri de, bir anlaşma yolu Bir de ayrıca Oniki Ada’yı işgal eden İtalyanların
aramaktan çok, savaş için bahane yaratmak iste- bir çıkarmasına karşı Selanik ve İstanbul orduların-
diklerini gösteriyordu. Babıali yavaş yavaş işin cid- dan bir kısım birliklerin İzmir bölgesine kaydırılma-
diyetinin farkına varmaya başlamıştı. Büyük devlet- sı Balkanlardaki Osmanlı ordusunun büyük ölçüde
lerin savaşa engel olmalarının beklentisi ve Balkan zayıflamasına sebep olmuştur.74
devletleri korkarlar, kış yaklaştı böyle bir mevsimde
Bu olağanüstü zor şartlar altında Balkan savaşı-
savaş olmaz düşünceleri, bir yanılgıdan başka bir
nın organize aklı konumundaki Rusya aynı zaman-
şey değildi. Sürekli seferberlik yapan tüm Balkan
da Osmanlı’ya yardım seferberliğinin de başladığı
devletlerinin bir savaşa başlamaları artık uzak de-
bir yer idi. Zira Rus hâkimiyetindeki Türk aydınlar
ğildi. Nota’nın bir sürü ağır koşullar içermesi ve bir
Osmanlı Devleti’ne destek verilmesi için kamuo-
ültimatom havasında sert ifadelerle kaleme alınmış
yunu harekete geçirmişlerdir. Bu konuda Gaspıralı
olması bunun bir kanıtıydı. Ertesi gün Babıali Hü-
İsmail’in neşrettiği Tercüman gazetesi, İdil-Ural böl-
kümeti bu notalara cevap bile vermeye gerek gör-
gesinde Vakit gazetesi, Kazak bozkırlarında Kazak
meyecek ve Sofya ile Belgrad’daki elçilerini geriye
gazetesi ve Aykap dergisi, Türkmenistan’da Turan
çağırarak 15 Ekim 1912 gününden itibaren Bulgar
gazetesi ve İstanbul’da Rusya’dan gelen muhacir
ve Sırp devletleriyle resmi ilişkilerini kesecekti. 16
Türk aydınlarının katkılarıyla çıkan Türk Yurdu der-
Ekim’de de Yunanistan’la resmi ilişkiler kesildi.68 17
gisi ve diğer yayın organları önemli rol oynar.75 Bun-
Ekim 1912 günü Bulgaristan ve Sırbistan, 19 Ekim
lardan Türk Yurdu dergisinin yeri oldukça önemlidir
1912 günü de Yunanistan savaşa katıldı.69 Bunun
ve Rusya Türkleri arasında büyük ilgi görmektedir.
üzerine Osmanlı Devleti de adı geçen devletlere
Bu yüzden Çarlık sansürüne maruz kalarak Türk
ayrı ayrı savaş ilân etti. Osmanlı Devleti’nin savaşa
Yurdu’nun Rusya’ya girişi yasaklanmıştır.76
karar verişinde, Ekim 1912’lerde İstanbul ve taşra-
da cereyan eden Harp Mitingleri’nin de etkili oldu- Yayın hayatında dünyanın en uzun ömürlü der-
ğu söylenebilir.70 Bu mitinglere katılan halkın nasıl gilerinden olan ve 100 yılını dolduran Türk Yurdu
bir dezenformasyona maruz kalarak hissiyatıyla dergisi, Türk milletinin kendi millî kimliğine, millî
galeyana gelişi, Osmanlı devlet bürokrasisindeki diline ve millî kültürüne sahip çıkması gerektiği bi-
akıl tutulmasının âdeta bir yansıması idi. lincini fikirleriyle işlemiştir. 1328 (1912)’de Balkan
felaketinin yaşandığı dönemde memleketin içinde
Osmanlı Devleti savaşa sadece hatalı kararla-
bulunduğu durumu şöyle tasvir etmektedir: “Mem-
rın mağduru olarak değil; aynı zamanda çok bü-
leketimiz, boydan boya tabibsiz, ilâçsız, bakıcısız
yük imkânsızlıklar içinde girdi. Ekonomik durumu
bir hastahanedir. Yolsuzluk, fakirlik, maraz bütün
oldukça kötüydü.71 Ordunun ulaşım ve ikmali çok

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 47


Anadolu Türklerinde garîzî (physiologique) bir dönemi’nde Osmanlı Devleti’nin yok denecek ka-
sefalet husule getirdi. Zaafımızın en başlı sebebi dar toprak kaybı yaşaması böyle bir dengeli siya-
Cehalettir.. Dinde mübalâtsız ve mutaassıbız. Bir setin ve sağlıklı istihbaratın varlığı ile mümkün ol-
içtimaî mefkûremiz yok. İktisadî bir esarete düşmü- muştur. 1876-1909 arasında 33 yıl devlet sınırları
şüz. Mülkün her tarafında garîzî bir sefalet hüküm muhafaza edilebilirken 1909-1918 arası girilen 3
sürüyor. Yolsuzluk var. Fakirlik, tembellik belimizi büyük savaş ile İmparatorluk tarihe gömülmüştür.
büküyor. Fakat bütün bu yokluklara mukabil, gerek Bu yok oluş sürecinin başlangıcı II. Abdülhamit’in
arzı ve gerekse içtimaî kabiliyetlerimiz var. İnkârı tahttan indirilerek İttihat ve Terakki’nin iktidara gel-
kabil olmayan şu hakikata bir de mutîlik ve kana- mesi olayıdır. Takip edilen bütün denge politikaları
at gibi ehlince pek faydalı kuvvet olan meziyetleri bu dönemde terkedilerek Osmanlı’nın âdeta sö-
de ilâve etmeliyiz. Zemin güzeldir, münbittir. Fakat mürgeci devletlere av olması sağlanmıştır. Bir dev-
çapalayacak, gübreleyecek, tohum ekecek, tarla- letin nasıl kısa sürede yıkılabileceğinin tarihteki en
nın muzır otlarını temizleyecek ve sonra mahsulü çarpıcı örneğine İttihatçılar yönetimindeki Osmanlı
idrak edecek azîmli çiftçileri bekliyor.”77 Türk Yurdu Devleti verilebilir.
dergisi Balkan Savaşları döneminde memleketin
Özellikle savaş öncesinde Balkan toplumlarını
tablosunu ne kadar karanlık çizse de ümit ışıklarını
müttefik haline getiren politikaların uygulanması,
da yakarak milletin bir diriliş hamlesi gerçekleştire-
Balkanlardaki Osmanlı ordusunun büyük bir kısmı-
bileceğine vurgu yapmaktadır.
nın terhis edilmesi veya yer değiştirilmesi, ordunun
Balkan Savaşı, Rusya’daki Müslümanları zi- politize olarak subaylar arasında ihtilafın çıkması,
yadesiyle müteessir etti diyen Türk Yurdu dergisi, II. Abdülhamit’in Yıldız İstibarat Teşkilatı’nın boşlu-
Orenburg’daki Vakit gazetesinde Mağlûbiyetin Se- ğunu Teşkilat-ı Mahsusa’nın dolduramaması, za-
bepleri başlığıyla yayınlanan bir makaleyi kendi manında seferberlik ilan edilememesinden dolayı
sayfalarına taşımış ve Balkan yenilgisinin sebeple- halkın ve ordunun savaşa hazırlıksız yakalanması,
rini şöyle açıklamıştır: “Balkan devletleri Türkiye’yi ekonomik ve teknik yetersizliklere rağmen savaşı
muharebe edip yenmediler, belki Balkan milletleri önleyici tedbirlerin alınamaması gibi sebepler Bal-
Avrupa’yı Osmaniye’deki harabelere maniasız ola- kan Savaşlarının insanlık tarihinde en acı felaketler-
rak girdiler. Türkün yıkılması muharebeden değil, den biri olarak tarihe geçmesine neden olmuştur.
idaresizlikten oldu... Bulgar kralı Türk padişahını
Üzerinden 100 yıl geçmiş olmasına rağmen geç-
yenmedi, Bulgar muallimi Türk muallimini yendi...
meyen etkileriyle siyaset ve toplum bilimlerinin ders
Balkan milletleri Türk milletini yendi; Türkiye’nin
alabileceği bir felaket laboratuvarı hükmünde olan
eski asker tabiatı buna mani olamadı. Türkiye’nin
bu olayın, bir daha yaşanmaması temennisiyle.
idaresi onunla muharip devletler idaresinden fena
______________________________________________
idi. Türkiye’nin halkı, komşu ahaliden daha fakir * Yrd. Doç. Dr., Nevşehir Üniversitesi Fen-Edebiyat
idi. Türk mektebi, Bulgar ve Yunan mekteplerinden Fakültesi
daha fena idi. Türk sevdagerleri Yunan sevdager- 1 Halil Şimşek, “Askeri ve Stratejik Açıdan Balkanlar” ,
650. Yıl Sempozyumu, Türklerin Rumeli’ye Çıkışının
lerinden kıyas kabul etmeyecek kadar yukarı idi, 650. Yıldönümü, Rumeli Türkleri Kültür ve Dayanışma
Türk köylüsü, Bulgar ve Sırp köylüsüne göre ekin, Derneği Yayını, İstanbul 2002, s. 181.
bahçe ve ağıl işlerinde pek çok geride idi. Türk 2 William M. Sloane, Bir Tarih Laboratuvarı Balkanlar,
(Çev. Sibel Özbudun), Süreç Yay., İst1987,s.40.
kadınları, Bulgar, Yunan ve Sırp kadınlarına göre
3 Besim Darkot, “Balkan” Maddesi, İslâm Ansiklopedisi,
dünya işinde işgüzar değildi. Türk gençleri, civar C:2., MEB Yay., İst 1979, s. 280.
gençlere göre hamiyetsiz ve endişesiz idi. Balkan 4 Ramazan Özey, “Balkanların Coğrafi Yapısı”, Balkanlar
milletlerinin kardeşleri, Türk kardeşlerinden yukarı El Kitabı, Karam&Vadi Yay., Çorum 2006, s. 13.
5 Yılmaz Öztuna, Avrupa Türkiyesi’ni Kaybımız:
idi; Balkan devletlerinin pek kuvvetli dostları vardı, Rumeli’nin Elden Çıkışı, Babıali Kültür Yay., İstanbul
Türkiye’nin dostu yok idi. Bulgarya’nın, Yunan’ın 2006, s.11.
Sırbiye’nin, Karadağ’ın memleketinin, mal ve mülk- 6 Darkot, a.g.m., s. 280.
7 Şemseddin Sami, Kamus-ı Türki, Enderun Kitabevi, İs-
leri, sevdaları, sınaathaneleri, mektep ve ibadetha-
tanbul 1989, s. 275.
neleri, ilim ve edebiyatları, hepsi kendilerinin oldu- 8 Öztuna, a.g.e., s. 11-17.
ğu halde Türkiye’de çoğu ecnebilerin ve pek azı 9 Kemal Karpat, Osmanlı ve Dünya, Ufuk Kitapları, İstan-
Türklerin idi.”78 bul 2006, s. 43.
10 Halime Doğru, “Osmanlı Devleti’nin Rumeli’de Fetih ve
Sonuç İskân Siyaseti”, TÜRKLER, Yeni Türkiye Yay. , C: IX.,
Ankara 2002, s.165.
Devletlerin bekâsı dengeli bir siyasete ve sağ- 11 Kemal H. Karpat, “Balkanlar” Md., İslâm Ansiklopedisi,
lıklı istihbarat bilgilerine dayanır. II. Abdülhamit Türkiye Diyanet Vakfı Yay., C:V,İst 1992, s. 28.

48 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


12 T.C. Genelkurmay Başkanlığı ATASE, Balkan Harbi 41 Arşiv Belgelerine Göre Balkanlarda ve Anadolu’da Yu-
(1912-1913) I, Garp Ordusu, Vardar Ordusu ve Ustru- nan Mezalimi I, Devlet Arş Gen Md. Yay., Ankara 1995,
ma Kolordusunun Harekât ve Muharebeleri”, c. III, Kı- s.34-36
sım Gn. Kur. Basımevi, Ankara 1979, s. 21-22. 42 Robert Mantran, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi XIX.,
13 Oral Sander, Balkan Gelişmeleri ve Türkiye (1945- (Yüzyılın Başlarından Yıkılışına), c. II.,Çev. Server Ta-
1965), Ankara 1969, s.83-85; Rifat Uçarol, Siyasî Tarih nilli, Cem Yayınevi, İstanbul 1995, s. 255.
(1789-2001), Der Yay., İstanbul 2006, s.890-892 43 Artuç, a.g.e., s.70.
14 Rifat Uçarol Siyasî Tarih (1789-2001), Der Yay., İst 44 Zekai Güner, Trakya-Paşaeli Cemiyeti’nin Kuruluşu ve
2006, s.488-489 Faaliyetleri, Ata Araş. Mer., Ankara 1998, s. 2.
15 Hans Rohde, (Çev. Nihat), Asya için Mücadele–Şark 45 Ramazan Balcı, Sarıkamış: Yolun Sonu, Babıali Kültür
Meselesi, İstanbul Askerî Matbaa 1932, s.33-34 Yayıncılığı, İstanbul 2006,s.34.
16 T.C. Genelkurmay Başkanlığı, Balkan Harbi, c. I., Anka- 46 Halaçoğlu, a.g.e., s. 13.
ra 1970, s. 56-57. 47 Armaoğlu, a.g.e., s. 337.
17 Orhan Koloğlu, Tarihte Balkanlar, İstanbul 1993, s.83 48 H. Yıldırım Ağanoğlu, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e
18 Ali Haydar Emir, Balkan Harbinde Türk Filosu, İstanbul Balkanlar’ın Makûs Talihi Göç, Kum Saati Tarih Dizisi,
1932, s.7-10; Rifat Uçarol, Siyasî Tarih (1789-2001), İstanbul 2001, s. 46.
Der Yay., İst 2006, s.488-489. 49 Artuç, a.g.e., s .71.
19 İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Alkım Ya- 50 Ağanoğlu, a.g.e., s. 47.
yınları, İstanbul 2005, s. 65-66. 51 Armaoğlu, a.g.e., s. 661-662.
20 Yaşar Nabi, Balkanlar ve Türklük, Cumhuriyet Yayınları, 52 Mete Tuncay, “Siyasî Tarih”, Türkiye Tarihi, Çağdaş
İstanbul 1999, s. 5. Türkiye, C:IV, Cem Yay., İstanbul 1989, s.32-34; ayrıca
21 Haluk Harun Duman, “Öncesi ve Sonrasıyla Balkan bkz. A. Halaçoğlu, a.g.e., s. 14.
Savaşları”, 650. Yıl Sempozyumu, Türklerin Rumeli’ye 53 Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasal partiler: İTTİHAT
Çıkışının 650. Yıldönümü, Rumeli Türkleri Kültür ve Da- ve TERAKKİ, Hürriyet Vakfı Yay., İstanbul 1989,s.303-
yanışma Derneği Yayını, İst 2002, s. 195. 310
22 Ahmet Halaçoğlu, Balkan Harbi Sırasında Rumeli’den 54 Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâp Tarihi, C: II, Kısım I,
Türk Göçleri (1912-1913), Ankara 1995, s. 11. TTK Yay., Ankara 1983, s. 230.
23 Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), 55 A. Şerif Aksoy, İttihat ve Terakki, Noktakitap Yay., İstan-
T.T.K. Basımevi, Ankara 1997, s. 654. bul 2008, s. 81
24 Nevzat Gündağ, 1913 Garbi Trakya Hükümeti Müstaki- 56 Bayur, a.g.e. s.382
lesi, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1987, s. 81. 57 120 Tabur asker yaklaşık 75 bin kadardır.
25 Ezel Kural Shaw, Stanford J.-Shaw, Osmanlı İmpara- 58 Güner, a.g.e., s. 3.
torluğu ve Modern Türkiye, c. II, E Yay., İst. 1983, s. 59 Bayur, a.g.e., s. 419-420.
258. 60 Pars Tuğlacı, Bulgaristan ve Türk Bulgar İlişkileri, İstan-
26 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. VIII, T.T.K. Basıme- bul 1984, Cem Yayınevi, s. 105-106.
vi, Ankara 1983, s. 148. 61 Aram Andonyan, Balkan Savaşı, (Çev. Zaven Biber-
27 S. J. Shaw- E. K. Shaw, a.g.e., s. 258. yan), Aras Yay., İst 1999, s. 208.
28 Yusuf Hikmet Bayur, a.g.e., Kısım II , Ankara 1983, s. 62 Fuat Dündar, İttihat ve Terakki’nin Müslümanları İskân
113. Politikası (1913-1918), İletişim Yayınları, İstanbul 2002,
29 Kemal Karpat, “İttihat ve Terakki Cemiyeti 31 Mart 1909, s. 23.
Ayrım Noktası ve Cumhuriyete Mirası”, Doğu-Batı: II. 63 Halaçoğlu, a.g.e., s. 14.
Meşrutiyet 100. Yılı, Doğu-Batı Yay., Yıl:11, Sayı:46, 64 Talat Paşa’nın Hatıraları, Yayımlayan Enver Bolayır,
Ankara 2008, s.25-31
Bolayır Yayınevi, İstanbul 1946, s. 17-18.
30 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C:IX, TTK Yay., Anka-
65 Nihat Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Me-
ra 1997 s.132; T.C. Tarihi Ansiklopedisi I, “Barut Fıçısı
tinleri, Ankara Üniversitesi Hukuk Fak. Yayınları, Anka-
Bir Yarımada: Balkanlar”, Atatürk Araş. Merkezi Yay.,
ra 1953, s. 449.
Ankara 2009, s.58; Y. Öztuna, a.g.e., s. 83.
66 Artuç, a.g.e., s. 85.
31 Çetinkaya Apatay- Can Kapyalı, Anadolu, Rumeli, Son-
67 Armaoğlu, a.g.e., s. 667.
rası: Edirne’nin Doğusunda, Batısında Bir İmparatorluk
68 Artuç, a.g.e., s. 86-88.
Serüveni, İstanbul 2000, s.178.
69 Zafer Toprak, “Cihan Harbi’nin Provası Balkan Harbi”,
32 Artuç, a.g.e. s.111.
Toplumsal Tarih, Sayı 104, Ağustos 2002, s. 47.
33 Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, c. I, TTK
70 Halaçoğlu, a.g.e., s. 15.
Yay., Ankara 1987 s. 63.
71 İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu (1912-1922),
34 Öztuna, a.g.e., s. 91
TTK Yay., Ankara 1993, s. 10.
35 İbrahim Artuç, Balkan Savaşı, Kastaş Yayıncılık, İstan-
72 Artuç, a.g.e., s.108-109.
bul 1988, s.71
73 Bayur ,a.g.e., s.6; ayrıca bkz. Hasan Cemil Çambel,
36 Nizamettin Nazif Tepedenlioğlu, Ordu ve Politika, İstan-
Makaleler Hatıralar, TTK Yay., Ank 1987, s.108-109
bul 1967
74 Artuç, a.g.e., s.109.
37 Bulgar-Sırp ittifak Antlaşması’nın tam metni için Bkz.
75 Emin Özdemir, “Rusya Türklerinin Balkan Savaşlarına
Reşat Hallı, Balkan Harbi, C:I, Ank. 1970, s. 253-256
Tepkileri”, Türk Dünyası Araştırmaları, Yıl:34, Cilt:99,
38 Antlaşma metinleri için bkz. Gazi Ahmet Muhtar Paşa,
Temmuz 1330’da Meclis-i Mebusan’da Geçen Divan-ı Sayı:198, s. 34
Âli Bahislerine Bir Nazar, Reşat Hallı, a.g.e. C:I, s. 257- 76 Ömer Özcan, “Türk Yurdu’nda Turancılık ve Türk Dün-
260. yası”, Türk Yurdu, S:281, C:31, Şubat 2011, s. 24
39 Pierre Renouvin, (Çev. A. Cemgil), Birinci Dünya Sava- 77 Kâzım Namî,“İçtimaiyyat ve Siyasat: Yeni Hayata Doğ-
şı Tarihi, C:I, İstanbul 1968, s.187 ru”, Türk Yurdu, C:2, S:26, 1328 (1912), s.40-41
40 Ramazan Balcı, Sarıkamış Yolun Sonu, Babıali Kültür 78 K. N. (İsim açık değil),“Petersburg’ta Türkçe Gazete”,
Yayıncılığı, İstanbul 2006, s. 34. Türk Yurdu, Cilt:2, Sayı: 27, 1328, (1912), s.66

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 49


BALKAN SAVAŞLARI ve
EDEBİYATA YANSIYAN BOYUTLARI

HÜSEYİN TUNCER

B
alkan Savaşlarının 100. yıl dönümü müna- Balkan Savaşlarının Kısa Tarihçesi
sebetiyle hazırlamış olduğumuz bu yazıda,
1912-1913 yıllarında, Osmanlı Devleti ile Bal-
savaşların kısaca tarihçesi üzerinde dur-
kan devletleri arasında, Birinci Balkan ve İkinci
duktan sonra, yaşanan acıların ve çekilen sancıların
Balkan Harbi vuku buldu. İtalyanların Trablusgarp
göç ve mübadele bağlamında, hikâye, roman, gezi,
ve Bingazi’ye saldırmaları üzerine, Osmanlı-İtalyan
şiir ve hâtıralara yansıyan boyutları üzerinde-sınırlı savaşı başladı. Bulgaristan, Makedonya’yı paylaş-
ölçüde-durmaya çalışacağız. Çünkü bu alanda yazıl- mak ve Edirne’yi almak düşüncesindeydi. Devreye
mış hikâye, roman, gezi ve hâtıraların sayısı oldukça Rusya’da girince, Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan
fazladır; dolayısıyla akademik ve özel çalışma alan- ve Karadağlılar 1912 yılında bir araya geldiler; Os-
larına malzeme olacak zenginliğe sahiptir. manlı hâkimiyetindeki Rumeli topraklarını paylaşma
Balkanlar; Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, konusunda anlaştılar. Osmanlı Devleti, gelişmeler
Yugoslavya ve Türkiye’nin Avrupa’daki topraklarını üzerine, 1 Ekim 1912’de genel seferberlik, Karadağ
kapsayan bir coğrafyadan oluşmaktadır. Balkan dev- da 8 Ekim 1912’de savaş ilân etti. Balkan devletleri,
letleri; Karadağlılar, Arnavutlar, Sırplar, Ulahlar, Bul- 13 Ekim 1912’de Osmanlı Devleti’ne bir nota verdiler;
garlar, Rumenler ve Rumlardan müteşekkildir. Bu- Rumeli ve Girit üzerindeki isteklerini belirttiler ve se-
gün Balkanlarda; Türkiye’nin Avrupa ferberliğin kaldırılmasını istediler.
kısmı/Batı Trakya ile Bulgaristan, Osmanlı Devleti, bu durumu kabul
Yunanistan, Arnavutluk, Yugoslavya etmedi, 18 Ekim 1912’de Balkan-
ve Romanya devletleri vardır. 1789 lı müttefiklere karşı savaşacağını
Fransız İhtilâli, bu devletlerde milliyet duyurdu. Böylece, Rumeli (Doğu
şuurunun uyanmasına sebep olur. ve Batı Trakya) ile Batı Rume-
1911-1913 yılları aralığında, Balkan li (Makedonya ve Arnavutluk)’de
Birliği düşüncesi ortaya çıkar. 1912 harekât başladı. Bulgarlar
yılında, önce Bulgaristan, Sırbistan Kırklareli’yi ele geçirince, Osman-
lı Devleti Karaağaç-Lüleburgaz
ile sonra Yunanistan ve Karadağ ile
hattına çekilmek zorunda kaldı.
birleşir. Amaçları, Osmanlı Devleti’ni,
28 Ekim 1912’de Lüleburgaz’da
Balkanlardan uzaklaştırmaktır. Bu
başlayan savaşta da yenilgiye uğ-
hedeflerine ulaştıkları söylenebilir.
rayan Osmanlı ordusu, Çatalca’ya
Sonrasında, Balkan Birliği, kendi
çekildi. Bulgarlar saldırıya geçtiler,
aralarında çıkan anlaşmazlık yüzün-
ancak başarılı olamadılar. Edirne,
den dağılmaya yüz tutar.
direnmeye çalıştı. Batı Trakya, el-

50 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


den çıktı. Kosova’da Sırplar galip “Ey Türk oğlu şimdi atın/O yol-
geldi. Priştine, Lab ve Kosova Sırp- larda gezemiyor/Saltanata benze-
ların eline geçti. Bunun arkasından miyor/ Rumeli’siz saltanatın” (Be-
Üsküp, Selânik ve Yanya Yunanlı- yatlı, 1970, 207-208).
lara teslim oldu. Osmanlı hükûmeti,
Yahya Kemal’e göre, “Şümullü
Avrupa ülkelerine başvurarak, Yu-
(kapsamlı, geniş) bir mânâda bir
nanistan dışta kalmak üzere, 3 Ara-
mes’ele olan Yakın Şark mes’elesinin
lık 1912’de Balkan devletleriyle bir
ukdesi (düğümü) Edirne’dir.”(Beyatlı,
mütareke imzaladı. Ancak, Balkan
1970, 208). Edirne bu savaşın siyâsî
devletleri, Edirne ve Doğu Trak-
noktasıdır, barışın mânâsı ancak bu
ya ile bütün Balkanları istediler;
noktada aydınlanacaktır. “Bu devlet,
bu yüzden anlaşma sağlanamadı.
tam mânâsıyla Edirne’de kurulmuş-
Bulgarlar Edirne’ye saldırdılar, Os-
tur ve Edirne fütûhat (fetihler, zafer-
manlı ordusu, Çatalca’da Bulgarları
ler) devremizin tecelligâhı (tecelli,
geri püskürttü. Edirne, çok diren-
görünme yeri) olan şehirdir” Bu yüz-
mesine rağmen, 26 Mart 1913’te
den, “Edirne’siz Türk devleti târihi
Bulgarlara teslim oldu. Osmanlı za-
koparılmış bir devlet olur. Edirne
yıf düştüğü için, Ege adaları da Yu-
mes’elesi ihmal ve imhâl edilmemelidir/ ertelenme-
nanlıların eline geçti. Edirne’nin düşmesi üzerine, 30
melidir” (Beyatlı, 1970, 310).
Mayıs 1913’te imzalanan Londra Anlaşması’na göre,
Midye-Enez sınır kabul edilerek, Edirne Bulgarlara Bulgarların savaştan büyük pay olarak istek-
bırakıldı. Selânik, Güney Makedonya, Sırbistan’a; leri, Yunan ve Sırplar tarafından kabul görmedi.
Silistre’de Romanya’ya verildi. Bulgaristan’ın 29 Haziran 1913’te Yunanistan ve
Balkan Savaşlarından söz eden, o dönemin ya- Sırbistan’a saldırması üzerine, İkinci Balkan Har-
zarları, Edirne’nin Osmanlı için taşıdığı anlam üze- bi çıkmış oldu. Bulgaristan’ın yenilmesi, Osmanlı
rinde ısrarla ve sıklıkla dururlar. Yahya Kemal “Eğil hükûmetini harekete geçirdi. Osmanlı ordusu, 21
Dağlar”ında, İsmail Habib “O Zamanlar”ında bu Temmuz 1913’te Kırklareli’yi, 22 Temmuz 1913’te
vurguyu yaparlar. İsmail Habib “Edirne’nin Mânası” Edirne’yi geri aldı.
yazısında, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali mü- Balkan Savaşlarında Osmanlı Devleti, büyük top-
nasebetiyle, “Edirne’siz İzmir, Trakyasız Anadolu rak kaybına uğradı (167.000 km2). Bu savaş, Türk ta-
yaşayamaz. Öyle ise İzmir’i tamamen alabilmek rihinin bir dönüm noktasını oluşturdu. Osmanlı İmpa-
için, Edirne’yi de almalıyız” der (Sevük, 1981,146) ratorluğu, Selânik, Manastır, Kosova, Üsküp, İşkod-
ve ardından şunları ekler: “Edirne’nin tarafımızdan ra, Yanya, Girit gibi önemli il ve ilçeleri kaybetti. Buna
istirdadı(geri alınması) Yunan’ı kadîmi (Eski Yunan’ı) mukabil, azınlıklardan milliyet bilincine ulaşmayı öğ-
hortlatmak emelinin bir intihası (sonu) ve Yunan rendi. Milliyetçilik (Türkçülük) hareketi böylece başla-
“Megaloidea”(Büyük Fikir/Yunan Ülküsü) sının bir mış oldu. Yahya Kemal, “Bir Fikrin Zevki” yazısında,
vedaiyesi olacaktır!”(Sevük,1981,147). bize vatan sevgisini, elli seneden beri Rumeli’den,
O yıllarda Yahya Kemal de İzmir ve Edirne için Adalar’dan gelen muhacirlerin öğrettiklerini, söyler.
aynı hassasiyeti göstermekte, “Eğil Dağlar”ında duy- Bu sevdayla Paris’ten Türkiye’ye döndüğünü kayde-
gu ve düşüncelerini “Esas Edirne” ile “Yine Edirne der (Beyatlı, 1970, 311-315). İsmail Habib, “Milliyetin
İçin” başlıklı yazılarında dile getirmektedir. “Bu uzun Manası” başlıklı yazısında “… İstedik ki “Osmanlılık”
dâvâda İzmir yalnız bir haktır. Edirne ise hem hak mefhumu içinde her kavim ve ırk kendi millî benli-
hem de esastır; sulhün temel taşı Edirne’dir”(Beyatlı, ğini unutsun. Lâkin Osmanlılığa sadece biz inandık
1970,205). “Sulh Edirne’siz bir Türk devleti bırakmak- ve sade biz “ben ben değilim!” diye kendimizi avutup
la tecellî ederse İstanbul’un gözlerine o dört minâre giderken bütün onlar hep “biz biz!” diyorlardı” (Sevük,
ortasındaki gök kurşunî kubbe, uzaktan muttasıl (bi- 1981,197). “Bizdeki milliyet cereyanı bizden başkala-
teviye) öyle görünecek, Türklük dâimâ hissedecek ki rına değil, başkalarından bize geçti. Biz milliyeti Ma-
kendini o câzibe merkezine mukavemet edilmez bir kedonya dağlarında, Piriştine tepelelerinde, Yunan
kuvvet çekiyor, siyâsî varlığında o nokta bir yıldızdır, çöllerinde öğrendik.” (Sevük, 1981,198).
ancak o yıldız parlarsa bu devletin tâlihi açılır. Balkan Ömer Seyfettin “Hürriyet Bayrakları” hikâyesinde,
Harbi’nde Edirne’yi birkaç ay kaybettiğimiz zaman Osmanlılık çerçevesinde, bir milliyet anlayışının ge-
söylenmiş bir türkünün bu mısrâlarında bu hakikat çerli olamayacağı fikrini sergiler. Aynı cinsten olan
meknûzdur (saklıdır): şeylerin cem olunacağına işaret eden yazar, ta-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 51


rihleri, an’aneleri, meyilleri, müesseseleri, lisanları taşımaktadır. Mahmud Şevket Paşa’nın 11 Haziran
ve mefkûreleri ayrı olan milletleri bir araya toplayıp 1913 ölümü üzerine, İttihat ve Terakki Cemiyeti adayı
“millet” yapmanın mümkün olamayacağını belirtir. Prens Said Halim Paşa, Sadâret Kaymakamlığı’na
Osmanlı Devleti’nin bünyesinde bulunan Arab, Arna- tayin edilir. Edirne’nin geri alınması yolunda gay-
vud, Rum, Bulgar, Sırp, Ulah, Ermeni ve Yahudilerin retler gösterilir. Meriç Nehri’nin sağ sahiline geçil-
ayrı bir millet olduklarını, bunlardan oluşan bir ortak- meyecek olması, yadırganır. Cemal Paşa’ya göre,
lığın “millet” olamayacağını savunan Ömer Seyfettin, “Öncelikle, sadece Edirne’nin geri alınması yeter-
bu işin, ancak Osmanlı’nın bünyesindeki azınlıkların li değildi. Meriç Nehri, Türk kalmalı ve Edirne’nin
Türklerden intikam almak ve kendi öz kardeşleriyle Adalar Denizi’ne tabii bir çıkış noktası olan Dedea-
birleşmek emeline hizmet edeceğini vurgular. Yazar, ğaç bizim olmalı idi. Edirne’nin müdafaasını sağla-
hikâyenin akışı içerisinde, Osmanlı’ya bağlı olduk- yabilmek içinse Dimetoka-Sofulu havalisinin bizim
ları sanılan Bulgarların Türklerden uzak, olumsuz tarafımızda kalması gerekirdi. Özellikle Gümülcine,
tavırlarını anlatır. Hikâyede söz konusu olan “On İskeçe ve çevresinin %85’i Müslüman halk ile iskân
Temmuz”un hangi millete ait olduğu, yazarı derinden edildiği dikkate alınacak olursa, buralarının da müm-
derine düşündürür. Balkan milletlerini yakından tanı- kün mertebe geri alınmasını temine çalışmak önem-
yan Ömer Seyfettin, tarihî realiteden hareket ederek, li görevlerdendi.”(Cemal Paşa, 2012, 93). İngiltere,
geçmişe ait pek çok bölücü ve yıkıcı hadiselerden elçisi aracılığıyla Babıali’ye bir nota verir. Osmanlı
sonra, azınlıkların “Türk-Osmanlı” birliği içinde kal- ordularının Enez-Midye hattını geçmemesini ısrarla
malarının mümkün olamayacağını ifade eder. Yazar, ister. Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey, “Türkler Bul-
bu düşüncesini, hikâyede: “Domuz derisinden post, garların uğradıkları felâketten istifade ederek Londra
gâvurdan dost olmaz” sözüyle özetler. Antlaşması’nı yok saymaya ve Edirne’yi geri alma-
ya kalkışırlarsa sonradan uğrayacakları ceza çok
Balkan İttifâkı, Osmanlı’daki siyasî anlaşmaz-
şiddetli olacaktır” diye konuşur. Ruslar ise bu sırada
lıklardan ve Osmanlı Devleti’nin İtalya ile savaşma-
Edirne’nin Osmanlılar tarafından geri alınmasına ta-
sını fırsat bilerek, Osmanlı’ya saldırmadan önce, 9
raftar görünürler. Fransız hükûmetinin de karşı çıkma-
Ekim’de İngiltere Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey,
sına rağmen, Edirne geri alınır. Sonradan imzalanan
Avam Kamarası’nda “Çatışmalar nasıl sonuçlanırsa
İstanbul Antlaşması ile de Bulgarlar oldubittiyi kabu-
sonuçlansın, büyük güçler statükoda herhangi bir
le mecbur kalırlar. İstanbul Antlaşması’na ek olarak
değişikliğe izin vermeyecektir.” açıklamasında bu-
Bulgarlarla imzalanan gizli bir protokol uyarınca, Os-
lunmuştur. Osmanlı’nın yenilmesi ile bu açıklamalar
manlı sınırları içinde kalan Bulgarların, Bulgaristan
çabucak unutulmuş, Bulgar saldırısı, Çatalca’da dur-
dâhilinde oturan Türklerle mübâdelesine karar verilir,
durulmuş, 3 Aralık 1912’de imzalanan ateşkes an-
iki tarafın rızasıyla uygulamaya geçilir. Genel anlam-
laşması, Osmanlı’nın Edirne’yi ve Ege adalarını ver-
da mübadele yoluyla Türkiye’ye gelen -Yunanistan
meye yanaşmamasından dolayı sonuçsuz kalmıştır
da dâhil- göçmen sayısının yaklaşık 500.000 kadar
(Feroz Ahmad, 2010, 71-72).
olduğu, bunların büyük kısmının Edirne, Balıkesir,
Edirne, altı aylık bir kuşatma sonrasında 26 Bursa, Tekirdağ, İstanbul, İzmir, Kırklareli, Samsun,
Mart’ta düştü. Görüşmelere yeniden başlandı. Kâmil Kocaeli, Niğde ve Manisa’ya; diğer küçük sayıda
Paşa’nın İtilaf Devletlerinin ve özellikle İngiltere’nin olanlarının ise muhtelif illere yerleşti-
desteğini alarak İstanbul’da iktida- rildiği belirtilmektedir. Türkiye’den
ra gelme arzusu, İttihatçılarca en- Balkanlara göç edenlerin sayısının
gellendi. Kâmil Paşa, 28 Mayıs’tan ise, 1.500.000 civarında olduğu ileri
itibaren fiilî ev hapsinde tutuldu. sürülmektedir.
Liberaller yanlışlıkla Mahmud Şev-
İttihadçılar, muhalefete karşı
ket Paşa’yı öldürdüler, ama iktidarı
sert önlemler aldılar. Balkanlarda-
ele geçiremediler. Nihayet, muha-
ki müttefikler arasında ayrılıklar
lefet saf dışı bırakılarak 30 Mayıs
baş gösterdi. 28 Haziran 1913’te
Londra Antlaşması’na kadar Enez-
Bulgaristan, Sırp ve Yunanlılara
Midye hattının batısındaki bütün
saldırdı; 11 Temmuz’da Romanya,
topraklar gibi, Edirne de Bulgarlara
Bulgaristan’a savaş açtı; Osmanlı-
bırakıldı.
lar bu durumdan yararlanarak, Bal-
Mahmud Şevket Paşa olayı, kan devletlerinden bağımsız olarak
Cemal Paşa’nın “Hatırât”ından savaşa katıldılar; kısa sürede kay-
okunmalıdır (2012, 69-86). Ana bedilen topraklar geri alınmış oldu.
kaynak olması bakımından, önem İttihadçılar, Edirne’nin geri alınması

52 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


için mücadele verdiler. 23 Temmuz’da Enver Bey’in munda Alman askeri yönetimine bırakır”, talebinde
komutasındaki ordu, Edirne’ye girdi. İngiltere, Fran- bulundu. Rusya’ya karşı Osmanlılar, savaş anında
sa, Rusya ve Almanya’nın baskılarına rağmen, Ba- Almanya’nın yanında yer almayı kabul ederlerse,
bıali Edirne’yi geri vermedi. Avusturya, Macaristan Rusya’ya karşı Osmanlı toprak bütünlüğünü koruma
ve İtalya direnme imkânı bulamadı. 19 Eylül’de Os- garantisiyle, ittifak anlaşması teklif ettiler. Nihayet giz-
manlılarla Bulgarlar arasında bir antlaşma imzalandı. li ittifak, 2 Ağustos 1914’te imzalandı. İttihadçılar, bu
Edirne ve Dimetoka’yı da kapsayan mıntıka, Doğu ittifakı Avrupa’ya karşı korunma adına önemsedi, an-
Trakya Osmanlılara bırakıldı. Edirne’nin Bulgarla- cak İtilaf Devletleri, Osmanlı topraklarını paylaşmak
ra terk edilmeyeceği anlaşılınca, Mustafa Kemal, emelindeydi. İttihad ve Terakki Cemiyeti, Balkanları
yapılması gerekenler konusunda, düşüncelerini şu bilerek terk ettikleri suçlamasına muhatap oldu. İtti-
şekilde ortaya koyar: “Osmanlı kamuoyu, düşünülen had ve Terakki Cemiyeti, Osmanlıcılık ideolojisinden
kabinenin mislince davranarak Edirne’yi düşmana uzaklaşarak, Türkçülük hareketine yöneldi.
vermeye razı olduğuna ve yeni kabinenin millî ve
Balkan Savaşlarının Edebiyata
askerî namusu iade ederek, henüz düşman elinde
Yansıyan Boyutları
bulunan Edirne’nin Osmanlı ordusunun taarruz ha-
reketiyle kurtarılacağına inanmaktadır.” (Atatürk’ün Yukarıda ana çizgileriyle belirtmeye çalıştığımız
Bütün Eserleri, 2009,148). Balkan Savaşları ve doğurduğu sonuçlar, edebiyat
alanında da akisler bulmuş ve birçok
O tarihte Çanakkale Boğazı
yazarımız, bu konuyu eserlerinde
Mürettep Kuvvetler Kurmayına Me-
işlemiştir. Hâtıra türünde Cemal
mur M. Kemal, Edirne’ye varmak
Paşa’nın “Hâtırat (1913-1922)”,
için Çatalca’daki Bulgar ana kuvve-
Rıza Nur’un “Hayat ve Hâtıratım”,
tini hezimete uğratmak, kuşatmayı
Zeki Mustafa Paşa’nın “1912 Bal-
kaldırmak için hareket ve taarruz
kan Harbine Ait Hâtıralarım”, Cemil
gerektiğini savunur. Karadan ve
Conk’un “Hâtıraları/Balkan Har-
denizden Gelibolu Yarımadası’na
bi 1912-1913”, Abdullah Paşa’nın
taarruzun yapılmasını belirtir. “ Ge-
“Hâtırat”ı vb. döneme ışık tutması
libolu limanında bulunan kuvvetler,
adına önemli eserlerden bir kaçıdır.
süratle Çatalca tarafına getirilmeli
Özellikle Ömer Seyfettin’in günlük-
ve Gelibolu’da kalacak askere Ça-
ler şeklinde yazdığı “Balkan Harbi
talca ordusuyla beraber, düşma-
Hâtıraları”, yaşananları bütün çıp-
na şiddetle taarruz emri verilme-
laklığıyla ortaya koyması bakımın-
lidir.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri,
dan, üzerinde durmamızı gerekli
2009,149) der.
kılmaktadır.
Balkan Savaşlarının yenilgiyle
Ömer Seyfettin’in “Balkan Harbi
sonuçlanması, İttihadçılar arasında
Hatıraları”, 27 Eylül 1328/10 Ekim
yabancı güçlerle ülkenin çağdaşlaş-
1912, Selânik-15 Teşrinisâni/28 Ka-
ması yoluna bazı adımlar atılması
sım 1913, Naflion günlüklerinden
fikrini gündeme getirdi. Babıali, Al-
oluşmaktadır. Ömer Seyfettin, bu anılarında, günü
manya ile bir antlaşma imzaladı; ordunun modernize
gününe savaş notlarını aktarır; Sırp, Yunan ve Bul-
edilmesine çalıştı. İngiltere ile imzalanan antlaşmay-
garların savaştaki durumlarını gözler önüne serer.
la donanmayı yeniden canlandırmak ve ağır sanayii
Bulgarların saldırıya geçtiklerini, Çarova’nın düştü-
başlatacak girişimler baş gösterdi. Ruslar, Osmanlı
ğünü; Sırpların Priştine’ye ilerlediklerini; Bulgarların
Ermenilerinin mağduriyetlerinin karşılanmasını ileri
Sultantepe’ye hücum ettiklerini ve Köprülü’ye girdik-
sürdü, ancak diplomatik sebepler yüzünden gerçek-
lerini anlatır. Muharebe eden Osmanlı ordusundaki
leşemedi. Babıali, Şubat 1914’te Doğu Anadolu’yu
askerlerin çoğu acemi ve Türkçe bilmemektedir.
altı bölgeye ayıran öneriyi kabullendi. Nisan 1914’te
Manevî kuvvetleri iflas etmiş, çoğu hasta olan ve tüfek
Ruslar tarafından kışkırtılan Kürt aşiretleri Bitlis Er-
atmasını bilmeyen, talim görmemiş askerlerle savaş-
menilerine saldırınca, Babıali bölgeye asker gönder-
tıklarını dile getiren Ömer Seyfettin, çok sayıda ölen
mek zorunda kaldı, olay bastırılarak kapatıldı.
ve yaralanan neferlerin olduğunu, Pirlepe’ye gittikle-
İttihadçılar, Balkan Savaşı süresinde üçlü İtilaf rini ve Manastır’a vardıklarını, oradan da Florina’ya
Devletleri olan İngiltere, Fransa ve Rusya’ya yanaş- geçtiklerini kaydeder. Günlerce aç susuz, karda kışta
tılar, ancak kabul görmediler. 28 Temmuz’da Berlin, samanlıklarda ve tarlalarda yatarak mevzileri tutma-
Babıali’ye, “Babıali ordusunu sadece savaş duru- ya çalıştıklarını, buna rağmen, Selânik, Üsküp ve

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 53


Manastır’ın düşmanların eline geç- birlikte İstanbul’a geldi (17 Nisan
tiğini, bunun yanında Osmanlı’nın 1909). 1911 yılında ordudan ayrıla-
söylencelere dayanan başarılarını rak Selânik’e gitti. Balkan Harbi’nin
ayrıntılarıyla dile getirmeye çalışır. başlaması üzerine, tekrar ordu-
Ömer Seyfettin, 20 Ocak 1913’te ya çağrıldı (14 Ekim 1912). Garb
Yanya savunmasında -yanındaki Ordusu’nda görevliyken Yunanlı-
yirmi neferle- esir düştüğünü belir- lara esir düştü (20 Ocak 1912), bir
tir. 24 Nisan 1913’te Naflion kasa- yıl kadar tutsak kaldı. Bu devrede
basına getirilir. Sürgün hayatını 25 hikâyeleri “Türk Yurdu”nda yayım-
Ekim 1913’e kadar burada geçirir. landı. Mehdi, Piç, Hürriyet Bayrak-
Bulgarlar, Sırplara ve Yunanlılara ları (1913) ve Aleko Bir Çocuk gibi
hücum ederler, 6 Temmuz 1913’te hikâyeleri, bu devrenin verimleridir.
harp ilân edilir. Balkan müttefikle- Ömer Seyfettin, özgürlüğüne kavu-
ri arasında harp, bütün şiddetiyle şunca İstanbul’a döndü (17 Aralık
sürmektedir; Edirne geri alınır. 11 1913); askerlikten ayrıldı ve yazar-
Ekim 1913’te Ömer Seyfettin’i hap- lık hayatına devam etti.
sederler. 25 Ekim 1913’te hürriyeti-
Ömer Seyfettin, Balkanlarda
ne kavuşur. 14 Kasım 1913’te sulh
görev yaptığı için, savaş yıllarını
imzalanır. 28 Kasım 1913’te “Necat
yaşamış ve yaşadıklarını, gördük-
isminde bir vapur geldi” cümlesiyle
lerini günlüklerinde toplamıştır. Bun-
günlükler son bulmaktadır.
lar, “Balkan Harbi Hâtıraları” adıyla yayımlanmıştır.
Balkan Harbi öncesinde, Osmanlı Devleti’nin, Yanya kalesinin savunulduğu sırada, Yunanlılara esir
Avrupa’da Edirne, Selânik, Kosova, Manastır, Yanya, düşmesi ve bir yıl kadar esaret hayatı yaşaması, onun
İşkodra gibi eyaletleri vardı. Balkan Harbi’nde bunla- sanatçı duyarlılığında anlam kazanmış, günlüklerin
rın hepsi elden çıkmış, ancak Edirne geri alınabilmiş- dışında bir kısım hikâyelerine de malzeme olmuştur.
ti. Böylece, Avrupa devletleri, Osmanlı Devleti’ni Bal- At (1910), Bomba (1911), Primo Türk Çocuğu Na-
kanlardan uzaklaştırmayı başarmışlardı. Osmanlı’nın sıl Doğdu?, Primo Türk Çocuğu Nasıl Öldü? (1911-
Rumeli’deki hâkimiyeti son bulmuş, bu durum göç 1914), Hürriyet Bayrakları (1913), Mehdi, Piç (1913),
hareketini beraberinde getirmişti. Birinci Balkan Harbi Beyaz Lale (1914), Teke Tek (1917), Kütük, Çakmak
sonunda, Osmanlı’nın kaybettiği topraklarda yaşayan (1917), Nakarat, Tuhaf Bir Zulüm, Külah (1918), Zey-
insanlar Bulgar, Yunan, Sırp ve Karadağlıların zulmü- tin Ekmek, Mehmaemkem (1919) ve Aleko Bir Çocuk
ne maruz kalınca Edirne, İstanbul ve Anadolu’ya göç gibi hikâyeleri de mâziye, tarihe ve Balkanlara dair
etmek zorunda kalmışlardı. Türk-Bulgar mübadelesi önemli izler taşırlar.
(1913), İstanbul Antlaşması (29 Eylül 1913)’na bağlı
Söz gelimi, Primo Türk Çocuğu Nasıl Doğ-
olarak gerçekleşmiş ve Türkiye’ye gelen göçmenle-
du?, Primo Türk Çocuğu Nasıl Öldü? (1911-
rin iskânı sağlanmıştır. Netice itibariyle Balkan Sa-
1914) hikâyelerinde, İtalyanların ani bir baskınla
vaşlarından sonra Türkiye, topraklarından ayrılmak
Trablusgarb’a girişleri, Avrupalıların
zorunda kalan Balkan göçmenlerini
maskesini düşürür ve Kenan Bey,
bağrına basmıştır. Osmanlı Devle-
gerçekleri görmeye başlar. Primo,
ti, Balkan Savaşları sonucunda o
kozmopolit ortamdan kurtularak
geniş coğrafyadan Meriç nehrine
millî benliğine kavuşur ve Oğuz
kadar çekilmek zorunda kalmış,
adını alarak Türklüğüyle övünür;
binlerce Türk insanı büyük göçü
millî duygularla dolu ideal bir Türk
yaşayarak, yurdunu, yuvasını terk
çocuğu olarak karşımıza çıkar. Ke-
etmiştir. Bu savaşlarda en zararlı
nan Bey, çağrışımlarla, geçmiş ve
çıkan Osmanlı Devleti ile Bulgarlar
hâlihazırda yaşadığı hayatını sor-
olmuştur. Sırbistan ile Yunanistan,
gular, millî duyguları ağır basar ve
Makedonya’nın kuzey ve güneyini
hikâye Türklük ve Türkçülük fikrini
paylaşmışlardır.
böylece öne çıkarmış olur.
Bilindiği üzere Ömer Seyfettin,
Hiç şüphesiz, Ömer Seyfettin’in
Selânik 3. Ordu’ya atandığı dev-
yanı sıra, yakın arkadaşı olan
rede (1909), Manastır, Pirlepe ve
Aka Gündüz’ün yazmış olduğu
Yakorit’de bulundu. 31 Mart olay-
“Türk’ün Kitabı” da Balkan Har-
ları üzerine, Hareket Ordusu ile

54 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


bi hikâyelerinden oluşmaktadır. Niyazi), Bir Ada Hikâyesi dörtlemesi:
Hamdullah Suphi’nin önce “Türk Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana, Ka-
Yurdu”nda yayımlanan (1328/1912), rıncanın Su İçtiği, Tanyeri Horozları,
sonra “Günebakan” kitabında yer /Çıplak Deniz Çıplak Ada/ -yakında
alan “Delik Kiremit” hikâyesi de bu yayımlanması bekleniyor- (Yaşar Ke-
doğrultuda yazılmış örnek metin- mal) Günbatımı (Mim Kemal Öke),
lerdir. Bunların yanı sıra Halid Ziya, Bir Göçmen Kuştu O (Ayla Kutlu),
Yakup Kadri, Müfide Ferit (Süyüm Sevdalinka (Ayşe Kulin), Meriç’in
Bike), Kâzım Nâmi, Memduh Şev- Gelini (Sevim Asımgil), Zorunlu Göç
ket gibi yazarların kaleme aldıkları (Osman çelik), Göç (Yusuf Ziya),
hikâyelerden de söz edilebilir. Bu Dağlara Yazılıdır (Çetin Öner), Gö-
alanda antoloji çalışması olarak, züm Yaşı Tuna Selidir Şimdi (Selma
Nesime Ceyhan’ın “Balkan Savaşı Fındıklı), Rumeli’ye Veda (Gökhan
Hikâyeleri” (2007) önemli bir ihtiya- Gökçe), Bir Avuç Mazi (Fügen Ünal
ca cevap vermektedir. Şen), Pembe Sardunya (Sefa Taş-
kın) vb. bu romanlardan sadece bir
Her ne kadar 1897 Yunan iş-
kaçıdır.
gali sırasında söylenmiş bir türkü
de olsa, Balkanlar’dan gözü yaşlı Söz gelimi, bu romanlardan
olarak Anadolu topraklarına gelen Necati Cumalı, “Viran Dağlar”ında,
göçmenlerin, “Tâlim” türküsü ya da “Yunan” türküsü Balkanların viran kalışını, Sırp, Bulgar, Yunan, Ar-
diye bilinen, navut ve Türk kardeşliğinin yıkılmak istenişini, hain
güçlerin bu kardeşlik duygularını yok etmek için, es-
“Eğil dağlar, eğil üstünden aşam/ Yeni tâlim çık-
tirdiği terör havasını anlatır. Roman, “Dağlar Dağlar/
mış varam alışam”
Viran dağlar/ Ah yüzüm güler/ Kalbim ağlar” Rumeli
türküsü, bu döneme damgasını vurmuş, tutuşan türküsünden adını alır. Eserde, Balkan Savaşlarının
yüreklerine su serpmiş ve duygularına tercüman ol- ardından Makedonya’nın Osmanlı’nın elinden çıkışı,
muştur. Kendisi de Üsküplü göçmen olan Yahya Ke- Sırplar, Bulgarlar ve Yunanlılar arasında bölüşülme-
mal, bu türkünün sözlerini “Eğil Dağlar” adlı eserinde si; ata topraklarından kovulmak ve ayrılmak duru-
sıkça kullanmıştır. Yemen Türküsü’nde de olduğu munda kalan insanların direnişleri ve uğraş verişleri
gibi, Anadolu’nun çektiği acıları dile getiren bu duyar- dile getirilir. Goriçkalı Zülfikar Bey’in şahsında zulme,
lılık, “Eğil dağlar, eğil üstünden aşam” türküsünde de baskıya boyun eğmeyen yiğitçe direnişler yüceltilir.
atılan çığlıklar, Tanpınar’ın deyimiyle, bu toprağın üs- Vatan, millet kavramları, insanları harekete geçirir,
tünde yaşayanların asıl romanını, şartların, zaruret- gösterilen kahramanlıklar, bir destan havası içinde
lerin gerçek yüzünü yansıtır. Türkülerdeki bu sözlerin anlatılır. Romanda, “Makedonya Makedonyalıların-
bir romancı muhayyilesine çarpması, Balkanlarda dır” sloganı, azınlıkları bütünleştiren bir anlam içer-
yaşanan dramları gözler önüne sermeye vesile ola- mekte ve tasvip görmektedir.
caktır.
Konusu itibariyle “Viran Dağlar”la örtüşen ve
Nitekim edebiyatımızda o coğ- eserde “Viran dağlar” vurgulaması
rafyalarda yaşayan yahut atala- sıkça yapılan bir roman da Sevinç
rından dinledikleri hâtıralardan Çokum’un “Bizim Diyar”ıdır. Rıfat,
yola çıkan pek çok yazarımız, bu Balkanlardaki yabancı egemenliğine
hassasiyeti göstererek önemli son verilmesi için çalışan bir zabittir.
romanlar yazmışlardır. Drina’da Hürriyetin, önce kendimizi tanımakla
Son Gün (Faik Baysal), Zaniye- mümkün olacağına inanır. Bu toprak-
ler (Salahaddin Enis), Ciğerdelen larda hükmümüzün geçmesi ve sesi-
(Safiye Erol), Üç İstanbul (Mithat mizin işitilmesi için eşitlik ister; korku-
Cemal), Viran Dağlar (Necati Cu- suzca yaşamayı arzular. Görevi ica-
malı), Azap Toprakları, Çiçekler bı, Manastır’dan Üsküp’e, Üsküp’ten
Büyür (Emin Işınsu), Bizim Diyar Selânik’e dolaşır durur. Vatanı kurtar-
(Sevinç Çokum), Dersaadette mak için, İslâm ve Türklük için yollara
Sabah Ezanları (Attilâ İlhan), Çi- düşer, Radoviçe’ye birer ışık yakma-
çekli Mumlar Sokağı (Yılmaz Ka- ya çalışır. Hürriyet ilân olunur, bu ara-
rakoyunlu), Ölüm Daha Güzeldi, da Usturumca, Bulgarlarla Sırpların
Yazılmamış Destanlar (Mehmet işgaline uğrar. Yerinden yurdundan

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 55


kaçan insanlar acılar içinde kıvranırlar. Yurtlarından içerisinde edebiyatımızda öne çıkan sanatçıların bir
göç eden insanlar, Selânik, Usturumca ve Üsküp’ü kısmı, bu topraklardan kopup gelen kişilerden oluş-
düşünürler… maktadır.

Emine Işınsu, Azap Toprakları’nda Yunanistan Günümüzde Balkan Türkleri Edebiyatı üzerine
ve Gümülcine merkez olmak üzere, Batı Trakya’da yapılan birçok araştırma ve incelemeler vardır: Ma-
yaşayan Türklerin Yunan zulmünden kurtulma mü- kedonya ve Kosova Türklerinin Edebiyatı (Abdülka-
cadelesi verdiklerini hareketli sahneler hâlinde an- dir Hayber), Makedonya, Yugoslavya (Kosova) Türk
latır. “Çiçekler Büyür”de ise Bulgaristan/ Razgart ile Edebiyatı/Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolo-
Şumnu’da yaşayan soydaşlarımızın baskı ve zorla- jisi, C:7, (Mustafa İsen, Suat Engüllü), Makedon Dram
malara karşı direnişlerini dile getirir. Yaşar Kemal’in Eserlerinde Türk İzleri ve Türkler (Melahat Hamza),
Bir Ada Hikâyesi dörtlemesi (Fırat Suyu Kan Akıyor Yugoslavya’da Türk Halkı Edebiyatı (İ.Güven Kaya),
Baksana, Karıncanın Su İçtiği, Tanyeri Horozları, Yunanistan (Batı Trakya) Türkleri Edebiyatı Üzerine
Çıplak Deniz Çıplak Ada) mübadele öyküsü olarak İncelemeler, Batı Trakya Türkleri/Basın-Yayın Tarihi,
dikkat çekici ve en soluklu olanıdır. Son günlerde ilgi Yunanistan’da (Batı Trakya’da) Çağdaş Türk Şiiri An-
gören Fügen Ünal Şen’in “Bir Avuç Mazi” romanı, tolojisi, Batı Trakya Türkleri Çocuk Edebiyatı (Feyyaz
1924’te Selânik’ten Türkiye’ye gelen Fethi Bey ailesi Sağlam), Adıma Mostar Diyeler (Feyyaz Sağlam,
ile İstanbul’dan Selânik ve Alasonya’ya gönderilen Ayşe Karadan), Eski Yugoslavya’da Çağdaş Türk
Rum Bayan Mitran ailesinin yaşadıklarını anlatır. Şiiri Antolojisi (Fahri Kaya), Bulgaristan Türk Halk
Sefa Taşkın’ın “Pembe Sardunya” eseri de bir mü- Edebiyatı Metinleri, Bulgaristan’da Çağdaş Türk
badele romanı olarak, varlıklı bir ailenin Midilli’den Edebiyatı Antolojisi (Nimetullah Hafız), Balkanlarda
Bergama’ya göçlerini ve sonradan sefalet içerisinde Türk Çocuk Hikâyeleri (Mustafa İsen, Tuba Işınsu
yaşamak zorunda kalışlarını hikâye eder. Durmuş). Bu tür çalışmaların, aradaki kültürel ilişki-
lerin yaşatılması adına sürdürülmesi gerektiği inan-
Balkanlara yapılan geziler, dergi ve gazeteler- cındayız.
deki münferit yazılar dışında, kitaplaşmış olarak da
karşımıza çıkar: Üsküp’ten Kosova’ya (Yavuz Bülent Akademik veya özel çalışmalarda, yazarlar kadar
Bâkiler), Balkanlar (Mustafa Balbay), Balkan Yolcusu şairler üzerinde de ayrıca durulması gerektiği dü-
(Füruzan), Balkanlar’a Dönüş (Nedim Gürsel); Şehir şüncesindeyiz. Söz gelimi, Mehmet Âkif’in “Hakkın
ve İnsan, Hayal Şehirlerin İzinde, Mostar’dan Tiflis’e Sesleri” (1913)’nde toplanmış olan şiirlerinde Balkan
Gezi Notları (Rıdvan Canım) vb. Savaşı’nın acıları; Yahya Kemal’in “Kendi Gökkubbe-
miz” de yer alan Açık Deniz, Akıncı, Mohaç Türküsü,
Balkan Savaşları sonrasında gerçekleşen müba- Kaybolan Şehir şiirlerinde ise çocukluğunun geçtiği
dele ve göç olaylarının ardından Anadolu’ya yerle- yerlere karşı duyduğu hasret dile getirilir. Aynı dü-
şen çok sayıda Balkan Türkü arasında ünlü şairler, şünceden hareketle, diğer şairlerde de görülen vatan
yazarlar ve fikir adamları dikkat çekmektedir. Bun- hasreti, millet sevgisi, Türkçe sevdası gibi konularda
lardan bir kısmını şu şekilde sıralamak mümkündür: yazılmış şiirler de bir araya getirilebilir. Mustafa İsen,
Türker Acaroğlu (Razgrad), Aka Gündüz (Selânik), Reyhan İsen, Ayşe Esra Kireççi’nin birlikte yaptıkla-
Münevver Ayaşlı (Selânik), Yahya Kemal (Üsküp), rı, “Balkanlarda Türk Çocuk Şiiri Antolojisi” (2001),
Pertev Naili Boratav (Gümülcine), Cenap Şahabettin gibi tematik seçkiler oluşturulmalıdır. Hikâye, roman,
(Manastır), Necati Cumalı (Florina), İbrahim Necmi hâtıra, gezi türlerinin yanı sıra şiire de gereken önem
Dilmen (Selânik), Şükrü Elçin (Florina), Ali Ulvi Elöve verilmeli, şiirler de araştırma ve inceleme kapsamına
(Selânik), Florinalı Nâzım (Florina), Hakkı Süha Gez- alınmalıdır.
gin (Manastır), Macit Gökberk (Selânik), Hıfzı Tevfik KAYNAKÇA
Gönensay (Selânik), Afet İnan (Selânik), Leskofçalı Atatürk’ün Bütün Eserleri, “Edirne Konusunda Savunma
Bakanlığı’na Ali Fethi (Okyar) la Birlikte Uyarı Mektu-
Galip (Leskofça), Nailî (Manastır), Yaşar Nabi (Üs-
bu”, C:1 (1903-1915), Kaynak Yayınları, İstanbul 2009,
küp), Nâzım Hikmet (Selânik), Şevket Rado (Rado- s.147-149
viş/ Yugoslavya), Sebahattin Ali (Gümülcine), Sabiha Cemal Paşa, Hatırât (1913-1922),(Hazırlayan: Ahmet Zeki
Sertel (Selânik), Zekeriya Sertel (Ustrumca/ Make- İzgöer), DBY Yayınları, İst., 2012, 504 s.
Feroz Ahmad, “Balkan Savaşları ve Osmanlı Yenilgisi”, Bir
donya), Şemseddin Sami (Fraşer/ Yanya), Vâlâ Nu-
Kimlik Peşinde Türkiye, İst., 2010, s.70-78.
reddin (Selânik), Ahmet Emin Yalman (Selânik) vb. Hülya Argunşah, “Balkan Harbi Hatıraları”,Ömer Seyfettin
Bütün Eserleri/ Şiirler, Mensur Şiirler, Fıkralar, Hatıralar,
Yukarıdaki isimlerin yanı sıra, Balkanlarda yaşa- Mektuplar, İst., 2000, s.269-310.
yan değerli şair ve yazarlarımız da vardır. Söz gelimi İsmail Habib Sevük, O Zamanlar, Ank., 1981, 301 s.
Hasan Mercan, İlhami Emin, Necati Zekeriya, Nusret Ömer Seyfettin. Balkan harbi Hatıraları, (Haz. Tahsin Yıldı-
Dişo, Suat Engüllü (1989’dan bu yana Türkiye’dedir), rım) BBY, İST., 2011, s.121-177.
Yahya Kemal, Eğil Dağlar, Millî Eğitim Basımevi, İst.,1970,
Zeynel Beksaç bunlardan birkaçıdır. Genel tablo 336 s.

56 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Hatıratların Gözünden
BALKAN SAVAŞI YENİLGİSİNE
ELEŞTİREL BİR BAKIŞ

GALİP ÇAĞ* • İSMET SARIBAL**

O
smanlı Devleti’nin savaş alanlarında yaşa- dıkları hatıratlar aracılığıyla yazınsal alana taşıdılar.
dığı en acı yenilgilerden biri hiç şüphesiz Ve halkın gözü önünde cereyan eden hararetli tartış-
Balkan Savaşı’dır. Yaşanan yenilgiyle birlik- maların yaşandığı bir süreci başlattılar2.
te Osmanlı Devleti yüzyıllar boyu egemenlik sürdüğü
Balkan yenilgisi hakkında sağlıklı değerlendirme-
Balkanlardan tamamen çekilmek zorunda kalmıştır.
ler yapabilmek adına bu süreçte yazılan hatıratların
Bu yönüyle Balkan Savaşı, Osmanlı Tarihi için, XIX.
incelenmesi oldukça önem arz etmektedir. Hatıratlar,
yüzyıl boyunca savaş alanlarında yaşanan hezi- her ne kadar sübjektif birer kaynak olarak bilinseler
metler ve sonrasında yaşanan toprak kayıplarından de bugüne değin Balkan yenilgisine dair yapılmış
herhangi biriyle mukayese edilemeyecek derecede olan değerlendirmeleri, ortaya konulan istatistikî veri-
yıkıcı olmuş, Osmanlı Devleti’nde siyasi, ekonomik, leri daha anlamlı kılacak içeriğe de sahiptirler. Büyük
sosyal ve kültürel dengelerin tamamen bozulmasına bir bölümü yenilginin sorumlusu olarak gösterilen su-
yol açmıştır. baylar tarafından yazılan hatıratlar özellikle ordunun
Savaş sonrasında Osmanlı kamuoyu kötü gidişa- içinde bulunduğu durumu yalın bir şekilde tasvir eder.
tın daha elim sonuçlar doğuracağını fark etmiş, bu Bu çalışma da Balkan yenilgisinin sebeplerini işte bu
kötü gidişatın sebepleri ve hal çareleri başta ordu hatıratlarda üzerinde sıkça durulan hususlardan yola
mensupları olmak üzere hemen her kesim tarafından çıkarak eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirmek
sorgulanmaya başlanmıştır. Bu süreçte, yaşananlar amacıyla hazırlanmıştır.
hakkında bilgisi ve sorumluluğu olan şahıslar da ha- Hasta İki Kardeş: Siyaset ve Ordu
tırat yazarak yenilginin sebeplerini ortaya koymaya
çalışmışlardır. II. Abdülhamit döneminde Osmanlı ordusunun
modernizasyonu çerçevesinde Almanya’dan gelen
***
ve uzun yıllar Osmanlı ordusuna hizmet eden Von
Osmanlı Devleti’nin en verimli, stratejik ve kül- Der Goltz, “Millet-i Müselleha” adlı eserinde poli-
türel açıdan en hareketli toprağı olan Rumeli, Bal- tikanın ordu üzerindeki tesiri hakkında şöyle de-
kan Savaşı sonunda kaybedilirken Osmanlı’nın miştir3: “Andan maada politika, düvel-i muhâribe
Avrupa’daki toprakları Trakya yarımadasından iba- ile muhârebeye iştirak etmedikleri hâlde netâyic-i
ret kaldı. Bununla birlikte Rumeli’nin kaybedilmesi harpte doğrudan doğruya alakadar bulunan devlet-
toplumda derin bir acı ve şaşkınlık yarattı. Kitleler ler beynindeki münasebâtı dahi tanzim eder. Düvel-i
hâlinde İstanbul’a gelen Rumeli Türklerinin içler acısı mezkûrenin hulûs veya adem-i hulûsü pek mühim
hâli de yaşananlara duyulan öfke ve ıstırabı arttırır- olup, a‘mâl-ı harbiyeye ziyadesiyle mani olabilecegi
ken; Balkan yenilgisi, askeri ve siyasi boyutlarından gibi, a‘mâl-ı mezkûrenin fevkalade revacına dahi hiz-
ayrılarak hemen her kesimin yakından hissettiği bir met edebilir. Husûsât-ı mezkûreden başka politika,
trajediye dönüştü1. ilan-ı harp zamanını dahi tayin eder, ki bunun hüsn-i
suretle tayin ve intihâbı fevkalade mühimdir. Velhasıl
Bu trajedi Osmanlı kamuoyunu, nerede yanlış ya-
politika bir devletin âlem-i harbe duhulü esnasındaki
pıldığı ve kötü gidişatın nasıl durdurulabileceği soru-
kâffe-i ahvalini vücuda getirir ki işbu ahval başku-
larına cevap aramaya sevk etti. Bu arayış daha önce
mandanın etvâr ve mukarrerâtına ve ordunun ahval-i
Osmanlı tarihinde pek görülmeyen, oldukça sert ten-
maneviyesine bile büyük bir tesir icra eder”.
kitlerin yapıldığı, bir tartışma ortamının doğmasına
yol açarken, siyasiler, aydınlar ve savaşa katılan ko- Von Der Goltz’un yaptığı bu tespitlere istinaden
mutanlar, yaşananları basın ve müstakil olarak yaz- Balkan Savaşı yenilgisinin sorumluluğunu sadece or-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 57


duya yüklemek haksızlık olur. Çünkü Osmanlı iktidarı
savaşa girmek için doğru zamanı tespit edememiştir.
Henüz tamamlanmamış bir askeri reform programı-
nın ortasındayken, Arnavutluk ve Libya’daki kayıplar
görmezden gelinerek yaklaşan tehlikeye karşı durul-
maya çalışılmış, Balkan devletlerinin zorlamasıyla
savaşa girilmiştir4.
Savaş öncesinde Osmanlı iktidarının etkin bir şe-
kilde Balkan devletlerine karşı uluslararası camiada
ittifak girişimlerinde bulunmaması ve siyasilerin sa-
vaş ilan etmek için doğru zamanı tespit edememesi
Balkan Savaşı hatıratlarında sıklıkla eleştirilmiştir.
Vardar Ordusu komutanı olan Zeki Paşa hatıratında5:
“Siyasetimiz harpten evvel Balkan ittifakını görüp an-
layamadı ve evvelce vaziyet-i siyasiyeyi münakaşa
ve manzume-i düvelde leh ve aleyhte bulunanları
tefrik ve tayin edemedi. Bunun için Osmanlı-Rus har-
binden sonra devletlerin siyasi cereyanlarını tetkik
etmek lazım gelirken bu babda bir şey yapılmadı.
Her devletin istila, iktisat ve arak nokta-i nazarın-
dan ahvalini mütalaa ederek çıkacak neticeye göre
umur-ı siyasiyeyi tedvir etmek, müttefikler taharri ey-
lemek ve her zaman vukuat-ı âleme muttali olmak
icap ederdi” sözleriyle yapılan yanlışı dile getirirken,
II. Meşrutiyet sonrasında kısa süre milletvekilliği de
Zeki Paşa’nın “1912 Balkan Harbi’ne Ait Hatıratım” Adlı yapan eğitimci Ahmed Salahaddin ise6: “Sulh ve
Eserinin Kapak Sayfası
harbe karar vermek vazifesiyle mükellef olan zevat,
karşı karşıya gelecek devletlerin kudret-i askeriyele-
rini, istataat-ı maliyelerini ve vaziyet-i siyasiyelerini
yek-diğerleriyle mukayese eylemeli de neticeyi leh
de görebilirlerse harbe tasaddi etmelidir. Bu o kadar
basittir ki herkes bilir de yine kimse bilmez” diyerek
Osmanlı siyasetçilerini tenkit etmiştir.
Dış politikada eleştirilen bu tutumun sebebi belki
de devlet adamlarının ve halkın büyük bir bölümünün
galibiyete olan inancıydı. Hatta Harbiye Nazırı Nazım
Paşa zafere o kadar inanmıştı ki muharebe alanları-
na giden subaylara resmi kıyafetlerini yanlarına aldır-
tacak kadar ileri gitmişti7. Ne yazık ki olaylar Nazım
Paşa’nın beklediği gibi cereyan etmedi. Hemen her
cephede mağlup olan Osmanlı ordusu, Hafız Hakkı
Paşa’nın tanımıyla büyük bir bozguna8 uğradı.
Balkan Savaşları Sürecinde
Osmanlı’nın Halet-i Ruhiyesi
Balkan Savaşı öncesinde ordunun morali olduk-
ça kötü durumdaydı. Uzun süre silâhaltında tutulan
askerler, Yemen, Makedonya, Arnavutluk ayaklan-
malarının yatıştırılması sırasında yıpranmış, askerlik
gönülsüzce yapılan bir iş haline gelmişti9. Mahmut
Muhtar Paşa Balkan Savaşı öncesinde Osmanlı or-
dusunun durumunu anlatırken şöyle diyordu: “Asker-
lik Avrupa memleketlerinde fikren, bedenen teali ve
Selanikli Bahri’nin “Balkan Harbi’nde Garp Ordusu” Adlı tekâmülü mucip bir müessese halini almış iken biz de
Eserinin Kapak Sayfası makûs ve acı neticeler veriyordu. Devr-i Hamidi’de

58 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


ardı arası kesilmeyen Yemen, Asir ve Makedonya gitmez bu bilgisizlikten doğan ar ve hicap da, müte-
isyanlarının Girit, Havran, Dersim kıyamlarının yaz- essir alınlarımızdan siliniverdi.”
kış demiryolları bekçiliklerinin intaç ettiği tahribat ve
Yusuf Hikmet Bayur, Balkan Savaşları adlı ese-
telefat kâfi değilmiş gibi istibdal efradının memleket-
rinde Osmanlı subaylarının hâlinin anlatırken Yarbay
lerine götürdükleri sâriyye marazları herkese sirayet
Nihat’ın anılarından şu alıntıyı yapmıştı13: “Heyeti
etmekte ve asker ocağını bir hastalık menbaı haline
zabitan bu noktayı nazardan her tarafı pas içinde çü-
koymakta idi10.”
rümeye başlamış gayri faal bir makineden başka bir
Ordunun siyasete bulaşması ordudaki disiplin- şey değildi. Kumanda heyeti âliyesi de ‘Kitapsız’ idi.
sizliği arttırmış, subaylar ve erler arasındaki politik Orduda sarih ve maksada muvafık bir sevku idare
kamplaşma huzursuzluğa yol açmıştı. A. Zeki Ço- mesleği yoktu. Hernangi bir vaziyeti harbiyeyi aynı
banoğlu hatıratında subaylar arasındaki anlaşmaz- surette ihata edecek ve aynı vaziyette sureti umu-
lıkların had safhaya ulaştığını vurgulayarak şöyle miyede aynı kararı verebilecek, icabında kendiliğin-
demekteydi11: “Hiçbir harpte görülmemiştir ki fırka den bir karar ittihaz edebilecek zabit ve kumandan
kumandanlarına varıncaya ordu kumandanlarıyla is- ender idi. Nitekim bu husus Balkan muharebesinde
tişare ve icabında muhalefet re’y-i hoduyla ricat ve kendisini kemali ehemmiyetle hissettirdi ve tekmil ku-
hemen müşaveret ve fakat yine herkes bildiğine göre manda heyeti en kıymetli vakitlerini izah, istizah, izin
hareket etsin. İşte bunların hepsini bu muharebede ve istizan ile ve bir de yek-diğerini tenkit ve tahtie ile
biz yaptık. Ordu kumandanı bidayet-i harpte başku- geçirdi”.
mandanı ve kolordu kumandanları ordu kumandanı-
Subayların içinde bulunduğu bu vahim tabloda
nı dinlemediler. Lüleburgaz’da yine fırka kumandan-
erlerin vaziyeti de pek farklı değildi. Selanikli Bahri
ları kolordu kumandanlarını kolordu kumandanları da
“Balkan Harbinde Sırp Ordusu” adlı eserinde Sırp
ordu kumandanını dinlemediler.”
ordusu ile Osmanlı ordusu askerlerinin eğitim sevi-
Ordudaki subay ve erlerin bilgisizlikleri de mağ- yesi yönüyle ilginç bir karşılaştırmasını yapmakta ve
lubiyette önemli rol oynamıştı. Selanikli Bahri hatıra- şöyle demekteydi14: “Diyebilirim ki Sırp ordusunun
tında subayların eğitim durumunu şöyle anlatmak- hemen yüzde altmışı okuyup yazıyor. Hele imzasını
taydı12: “Üç yüz yirmi sekiz senesi başlangıcında atabilecek ve kekeleyerek okuyabilecek efradın mik-
On altıncı İştip Fırkası Kumandanı Mirliva Mehmet tarı hemen yüzde sekseni buluyor. Kömürcü dedikleri
Paşa ile Kurmay Heyeti Reisi Binbaşı Nuri Bey bir nakliye efradı arabacıları bir taraftan arabasını sevk
gün ansızın Köprülü’ye geldiler. Köprülü, 48’inci Ala- ve idare ederken diğer taraftan elindeki gazeteyi ate-
yın garnizonu olduğu için orada söz konusu alayın üç şin bir merakla okuyor. Doğrusu ben bu hali ilk def’a
taburu da bulunuyordu. Mehmet Paşa gelir gelmez görünce hayret içinde kaldım. Çünkü bize nazaran
Alay Kumandanı Miralay İsmail Hakkı Bey’e verdikle- bu pek şaşılacak bir şeydi. Bizde bir menarı neferi
ri emirde, ertesi sabah alayın yüksek rütbeli subayla- hayvanını çekerken veyahut bir nakliye neferi ara-
rı ve diğer subaylarının birer kurşun kalem ve kâğıtla basını sevk ederken gazete okusun, bu olacak şey
kışlada bulunmalarını ve subayların harp kabiliyet- değil idi”.
lerinin anlaşılması için imtihan edileceklerini beyan
Ordudaki bu cehalet askerleri bir hedefe, bir
edilmişti. Bu emir taburlara yayınlanıp da subayların
ülküye ulaşmak için motive etmeyi imkânsız hâle
kulaklarına erişince herkesi bir korku istila etmişti.
getirmişti. Pertev Demirelhan ordudaki cehalet ve
Ömrü hayatında kitap açmamış arkadaşların gece
cehaletin doğurduğu sonuçlar hakkında şöyle de-
sabahlara kadar seferiye, taktik ve talimnameyi ateşli
mekteydi15: “Bu gibi bozgunların en mühim bir saiki
bir şekilde merakla karıştırmaları, anlaşılamayan ko-
de cehalet idi. Cehalet saikasıyla efrattan birçoğu
nuları bir diğerinden soruşları hakikaten görülmeye
karşısında muharebe ettikleri düşmanın kim olduğu-
layık bir tabloydu. Diyebilirim ki Köprülü, yirmi dört
nu bile bilmiyordu. Cehalet saikasıyladır ki asker ne
saat için adeta bir mektep-i harbiye olmuştu. Sabah
maksatla harp eylediğinden bî-haber idi. Bulgarları,
olunca subaylar bölük bölük gelerek kışlanın büyük
Sırplıları, Yunanlıları ümitlerinin fevkinde zaferlere
salonunda toplandılar ve belirlenen vakitte fırka ku-
nail eden saik-i manevi – ki Türkleri Rumeli’nden
mandanıyla kurmay heyeti reisi de teşrif ettiler. Nuri
sürüp çıkartmak gaye-i emeli idi – biz de tamamıy-
Bey tarafından taktiğe ait bir mesele verildi. Birçokla-
la mefkûd idi. Hâlbuki büyük işler görülebilmek için
rımız düşündük düşündük verecek cevap bulamadık.
mutlaka bir (gaye-i emel) takip edilmek elzem idi. Ba-
Kâğıtları boş teslim eden edene. İmtihan evrakları-
zıları o zaman hissiyât-ı diniyelerini bile bir dereceye
nı bu suretle teslim eden subayların adedi imtihana
kadar kaybetmişlerdi”.
katılan miktarın dörtte üçünü buldu. Kalan bir kısım
varsayımlar ile sütunları doldurdular. Sözün özü bu Balkan Savaşı sırasında ordudaki inanç eksikli-
imtihan, alayımız subaylarının harp kabiliyetleri hak- ğini savaş sırasında orduda subay olarak görev alan
kında iyi bir gösterge oldu. Ve fırka kumandanı gider Ömer Seyfettin çok güzel tasvir etmiştir16: “Akşam…

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 59


Bugün, öğle üstü Kiliseli’ye geldik. İnce ince yağmur gar ordusunu örnek göstermekte ve şöyle demektey-
yağıyordu. Hâlâ bu yağmur devam ediyor. Usturum- di21: “Hülasa, harpten evvel Bulgarlar hem teşkilat-ı
ca fırkasının kırk üçüncü alayı solumuzda, çayırlıkta. askeriyelerini ikmale ve hem de senelik büyük ma-
Alay yâveri bana, erkânıharbin bir lafını tekrar etti. nevralar yaparak kumanda heyetlerini büyük birlikle-
Hep diyormuş ki ‘Ahvâl vahimdir’ … Bakalım ateşe rin sevk ve idaresine alıştırmak suretiyle ordularının
ne gün gireceğiz? Yüzbaşım iaşe işleriyle uğraşmak kıymet-i harbiyesini tezyide çalışıyorlardı. Bununla
üzere Köprülü’de kaldı. Bölük bana kaldı. Yalnız genç Bulgar ordusu nazar-ı istihfaf ile görülecek ordular-
mülâzım arkadaşım Eşref Efendi var. O da bugün nö- dan değildi…”
betçi... Askerin hepsi acemi. Hatta silah doldurması-
“Balkan Harbinde 87. Alay Trabzon Gönüllüleri”
nı bilmiyorlar. İhtiyatların çoğu da Pomak. Bir kelime
adlı hatıratta eğitimsiz Osmanlı askerlerinin durumu
Türkçe bilmiyorlar. Onbaşıların ve çavuşların içinde
şöyle anlatılmaktaydı22: “Zaten bu birliklerden daha
bir vücut, parlak ve açık bir göz göremiyorum.
faza ne beklenebilirdi ki? Bu birlikleri oluşturan genç-
İşte bu kadar müsaadesiz şartlar içinde harbe gi- lerden çoğu eğitimsiz ve toplama oldukları için bura-
riyorum. Netice muzafferiyet olursa, hayret etmekten lara verilmiş, bir kısmı da yaşlı insanlardan oluşmuş-
memnun olamayacağım. Ama bütün bu hareketler tu. İşte bu durumda olan bir birlikten kimin ne iste-
bana bir oyun gibi geliyor. Hâlâ kendimi bir manevra- me hakkı olabilirdi ki… Hiç kimsenin, vatanın böyle
ya gidiyor sanıyorum. Hareketimiz o kadar hissiz ve yenilgiler yaşamasını kalpten isteyeceğini söylemek
maneviyâtsız ki, ancak bir manevra böyle olabilir… olanaksızdır. Her subay ve her asker o dakikalarda
Hani nutuklar, hitabeler, heyecanlar, şarkılar, alkış- hiç kuşkusuz ölüme koşmak istemiştir. Ancak şunu
lar… Hiç, hiç, hiç, bir şey yok… Bulgar ordusunu gö- açıkça belirtmeliyiz ki savaşmayı öğrenememişiz.
zümün önüne getiriyorum. Orada kim bilir ne kadar Çok değil birazcık öğrenebilseymişiz, bu eğitimsiz
hayat ve heyecan vardır. askerlerle bile düşmana karşı önemli başarılar elde
edebilecekmişiz. Yapılan o yanlışlıklar aklımıza ge-
Tahsin Uzer komuta kademesindeki inançsızlığı
lince insanın tüyleri ürperiyor. O neydi ya Rab… O
büyük bir skandal olarak nitelemekte ve örnek ola-
nasıl savaştı …”
rak “işlenen affedilemez bir hata” başlığı altında şu
bilgiyi vermekteydi17: “… Çatalca’ya yapılan saldırılar Balkan Savaşı hatıratlarında, savaşın kaybedil-
durdurulup püskürtüldü ise de, bir adım ileri gidilemi- mesinin en önemli sebeplerinden birisi olarak lojistik
yordu. Bir aralık Mahmut Muhtar Paşa ileri atılmak hizmetlerin yeterince ve zamanında sağlanamamış
istedi, Kurmay Heyetiyle ağır yaralandı. “Kara Kili- olması gösterilmektedir. Hatıratların genelinde, yapı-
se” bozgunundan sonra, Ordu güç hal ile durabildi. lan bütün politik ve askeri yanlışlıklara rağmen, aske-
Bu arada büyük bir meydan savaşı oldu. Bulgarlar rin savaşa devam etme gücünün temini hâlinde sa-
mağlup ve perişan bir şekilde kaçarlarken; düşmanın vaşın gidişatının değişeceğine olan inanç hâkimdir.
durumundan habersiz bulunan, ordu kumandanımız
Abdullah Paşa hatıratında lojistik imkânların ye-
da, Çatalca’ya ricat emrini verdi. Yani iki ordu birbi-
tersizliğinden yakınmakta ve daha savaşın başında
rinden habersiz olarak kıç kıça yekdiğerinden uzak-
bu durumun başarısızlığa zemin hazırladığından
laşıyordu. Bulgarlar bizden evvel vaziyeti gördüler ve
bahsetmektedir23: “Meclis-i Mebusan kürsülerinde
döndüler. Bu ‘büyük askeri hatayı yalnız Allah affe-
verilen izahata mukabil terakki ve tekamülü alkışla-
debilir’.
ra ve hakikatte felaket ve hele ki hazırlanan ordunun
Balkan Savaşı’nın hemen öncesinde silahaltın- hasımlarımızın faaliyet ve gayret-i mütekabileleriy-
da bulunan ve eğitim almış askerin terhis edilmesi le kuvve-i umumiyesi dahi hadd-i kifayede değil idi.
nedeniyle Osmanlı ordusu savaş başlangıcında düş- Hele seferberlik ve tecemmüde sürat cihetiyle olan
manlarına karşı hem sayısal üstünlüğünü kaybetmiş, fark, denizin mesdudiyeti cihetiyle sevkiyatın ve mu-
hem de eğitimli erlerden mahrum kalmıştı18. Mehmet vasalatımızın yalnız bir demir yoluna bağlanıp kal-
Ali Nüzhet bu hususta şöyle demekteydi19: “Muallem ması mecburiyetiyle düçar olacağımız müşkilat bize
efradın adedi de az idi. Hakan-ı sabık zamanında ef- işin bidayetinde harbin netice-i muvaffakiyetten nev-
rada talim ettirmek hemen gayr-i mümkün idi. Üç dört midden başlıca sebepti”
seneden beridir ki talim icra ettirilmeye başlanmıştır.
Seferberlik ve savaş esnasında lojistik hizmetlerin
Mamafih pek güzel tasmimâta rağmen her şey ancak
sağlanması hususunda demiryollarından tam anla-
yarı buçuk derecede yapılabilmişti.”
mıyla istifade edilememiştir. Bunun sebebi ise demir-
Osmanlı ordusunun aksine İtalyan ve Alman bir- yollarının yönetiminin yabancı şirketlerin imtiyazında
leşmesinin askeri yönlerini izleyerek birer örnek oluş- olmasıdır. Mahmut Beliğ, Bulgar gazetesi Vovoti Jo-
turan20 Balkan devletleri, savaş öncesinde eğitimli ve urnal gazetesinden alıntı yaparak savaş sırasında
birlikte tatbikat yapma şansı bulmuş birer ordu teşkil demiryollarından istifade konusunda şu tespitlerde
etmişlerdi. Mahmut Beliğ anılarında bu hususta Bul- bulunmaktadır24: “Bulgar demiryollarının harbiye ne-

60 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


zareti bünyesine geçmekle birlikte bizden aldıkları da güvensizlik de eklenince Balkan Savaşları öncesi ve
dâhil iyi kullandıkları bizim ise demiryol nakliyatından sonrası ile tam bir karanlık dönem haline geldi. Ve
tarz-ı istifade malum olmaması ve kumpanya ile as- bu dönemi en net şekilde yansıtan eserlerde muhak-
keri makamat arasında anlaşamamazlık dolayısıyla kak ki hatıratlar oldu. Bu manada, bugün artık büyük
şark hattında tamamıyla istifade olunamadı…” ölçüde çevirileri tamamlanan hatıratların, belirli bir
ilmi bakış ile değerlendirilip metin kritiği noktasında
Mehmet Ali Nüzhet, Osmanlı demiryolları şirket-
yeterli bir eleştirel bakış süzgecinden geçirilmesi ile
leri ile askeri makamlar arasında yaşanan sıkıntıları
ortaya konacak veriler, bu karanlık sürecin daha açık
örneklerle anlatmaktadır25: “Cihet-i askeriye ile şi-
bir şekilde anlaşılmasına büyük katkı sağlayacaktır.
mendifer memurları arasında ittihâd-ı hareket şâyân-ı ______________________________________________
hayret derecede mefkûd idi. İşte bu misâl: Hadımköy * Yrd. Doç. Dr., Karatekin Üniversitesi
karargâhına biraz geç vâsıl olan bir ağır topçu ka- ** Öğr. Gör., Karatekin Üniversitesi
tarı tahmîl ve tenzîl iskelesi bulunmamak hasebiyle 1 Ahmet Turan Alkan, İkinci Meşrutiyet Devrinde Ordu ve
Siyaset, Cedit Yay., Ankara, 1992, s.166.
boşadılamamışdır. Bunun üzerine keyfiyet İstanbul’a 2 Mesut Uyar, “Osmanlı Askeri Rönesans’ı: Balkan Boz-
telgrafla bildirilmiş ve şimendifer idaresi icap iden gunu ile Yüzleşmek”, Türkiye Günlüğü, S.110, Bahar
malzeme ile adamları göndermiş ise de iskelenin 2012, s. 65-66.
nereye yapılacağını kimse gösteremediğinden ame- 3 Von Der Goltz, Millet-i Müselleha, (çev.) Mehmet Tahir,
Askeri Matbaa, İstanbul, 1337, s. 106.
le bir şey yapamamış ve toplar indirilememiş ve bu 4 Carter Findley, Modern Türkiye Tarihi İslam, Milliyetçilik
yüzden iki tren yolu kapamıştır. Bununla beraber yol ve Modernlik (1789-2007), Timaş Yay., İstanbul, 2011,
üzerinde seyir ve hareketin serbest kalması için kim- s.206.
5 Zeki, Balkan Harbine Ait Hatıratım, Askeri Matbaa, İs-
se bir çare düşünmemiştir.”
tanbul, 1337, s. 106.
Balkan Savaşı sırasında sıhhî hizmetler nok- 6 Ahmet Salahaddin, Makedonya Meselesi ve Balkan
Harb-i Ahiri, Kanaat Matbaası, İstanbul, 1331, s. 217.
tasında da büyük sıkıntılar yaşanmıştı. Yaralıların 7 Selanikli Bahri, Balkan Harbi’nde Garp Ordusu, Yeni
sevki için hasta nakil araçlarının bulunmayışı, seyyar Turan Matbaası, İstanbul, 1331, s.12.
hastanelerin kritik noktalarda tesis edilmeyişi ve ye- 8 Hafız Hakkı Paşa, Bozgun, Matbaa-i Hayriye ve Şüre-
terli sayıda doktor ve sıhhiye erinin mevcut olmayı- kası, İstanbul, 1330, s.7-13.
9 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, IX, Ankara, TTK Bası-
şına hatıratların çoğunluğunda dikkat çekilmektedir. mevi, s.308.
Mehmet Ali Nüzhet “Balkan Harbinde” adlı eserinde 10 Mahmut Muhtar Paşa, Acı Bir Hatıra, El-Matbaatü’l-
sağlık hizmetleri hakkında üzerinde çok fazla söze Emiriye, Kahire, 1932, s. 13.
11 A. Zeki Çobanoğlu, Balkan Harbi Şark Ordusunun He-
gerek bırakmayacak şekilde şunları söylemektedir26:
zimeti, Eldam Matbaası, İstanbul, 1332, s. 15.
“Umum Osmanlı ordusunda olduğu vechle süvari fır- 12 Bahri, a.g.e., s. 9-10.
kasında hidemât-ı sıhhiyede fena tertip ve idare edil- 13 Yusuf Hikmet Bayur, Balkan Savaşları: Birinci Balkan
miştir. Fırkada bulunan yegâne tabip (Lüleburgaz) Savaşı, I, İstanbul, Cumhuriyet Gazetesi Yayınları,
1999, s.17.
Muharebesi’nde yaralanmış ve bütün edevât-ı sıhhi-
14 Selanikli Bahri, Balkan Harbinde Sırp Ordusu, İstanbul,
yeyi beraberinde alarak cepheyi terk etmiştir”. Tanin Matbaası, 1329, s.5-6.
15 Pertev Demirhan, Balkan Harbinde Büyük Karargâh-ı
Sonuç Umumi, Askeri Matbaa, İstanbul,1927, s.113.
16 Tahir Alangu, Ömer Seyfettin: Ülkücü Bir Yazarın Ro-
Balkan Savaşları şüphesiz ki Osmanlı tarihinin
manı, May Yay., İstanbul, 1968, s.215.
en mühim yıkımlarından biri belki de en mühimidir. 17 Tahsin Uzer, Makedonya Eşkıyalık Tarihi ve Son Os-
Üst üste gelen yenilgiler ve kayıplarla birlikte artık manlı Yönetimi, TTK, Ankara, 1999, s.317.
kimliğini büyük ölçüde kaybetmiş siyaset ve ordu ku- 18 Avni Mutlu, “Balkan Savaşından Çıkarılacak Dersler”,
Askeri Tarih Bülteni, S.18, s.77.
rumunun şahsi çekişme ve öngörü kifayetsizliği dola- 19 Mehmet Ali Nüzhet, Balkan Harbi’nde Sevkiyat ve
yısıyla önünü alamadığı bu büyük bozgun sonrasın- Nakliyat-ı Askeriye, Yeni Turan Matbaası, İstanbul,
da yapılan değerlendirmelerde yenilgiye dair birçok 1332, s.4.
tespit yapılmıştır. Bu tespitlerin bulunduğu en önemli 20 Richard Q. Hall, Balkan Savaşları 1912-1913 I.Dünya
Savaşının Provası, (çev.) M. Tanju AKAD, İstanbul, Ho-
eserler de genelde savaşın şahitleri tarafından ka- mer Kitabevi, 2003, s. 1-3.
leme alınan hatıratlar olmuştur. Subaylar, siyasiler 21 Mahmut Beliğ, Balkan Harbinde Mürettep 4.Kolordunun
ve aydınlar tarafından kaleme alınan bu eserlerde Harekâtı, Askeri Matbaa, İstanbul, 1928, s. 30.
zaman zaman oldukça sertleşen bir üslup ile gerçek- 22 Balkan Harbinde 87. Alay Trabzon Gönüllüleri, (Sad.)
Veysel Usta, Trabzon Belediyesi Kültür Yayınları, Trab-
leşen eleştirilerde iki önemli nokta üzerinde ısrarla zon, 1995, s. 82.
durulmuştur: ordu ve siyasette yaşanan bozulma, iç 23 Abdullah Paşa, 1328 Balkan Harbinde Şark Ordusu Ku-
içe geçiş, etki sahalarına müdahale. mandanı Abdullah Paşa’nın Hatıratı, İstanbul, Erkan-ı
Harbiye Mektebi Matbaası, 1336, s. 11.
Yapılan değerlendirmelerin ortak noktası çoğun- 24 Beliğ, aynı eser, s. 22-25.
lukla siyasetin ordu, ordunun siyaset üzerindeki etki- 25 Mehmet Ali Nüzhet, a.g.e., s.21.
26 Mehmet Ali Nüzhet, Balkan Harbinde, Resimli Kitap
si idi. Buna bir de halkın artık içine düştüğü yeis ve Matbaası, İstanbul,1331, s.7.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 61


BALKAN SAVAŞI ÖNCESİ BULGARLARIN
SAVAŞ HAZIRLIKLARI

SALİM AYDIN*

Bulgaristan’ın Savaş Öncesi Hazırlıkları tan’ın bazı mevkilere silah sevkiyatına önem ver-

B
diğinin anlaşıldığı belirtilmektedir. Bulgarlarla Sırp-
alkan Savaşları ile ilgili şu ana kadar yapılan
lar arasında yapılacak konferanstan önce Sırpların
çalışmalarda savaşların hazırlık dönemleri
Yenipazar’ı işgal etme ihtimaline karşı, Bulgarların da
hakkında fazla bir çalışma dikkati çekmemek-
Edirne Vilayeti’nde bulunan bazı noktaları işgal etme
tedir. Bu durum Balkan Savaşlarını yeteri kadar öğre-
girişiminde bulunacakları Edirne Vilayeti tarafından
nilmesini önlemiştir. Şu ana kadar yapılan çalışmalar-
hükümete bildirilmiştir. Bulgarların konferansı bekle-
da araştırmacılar genellikle savaş öncesi durumla ilgili
yecekleri ve bu işgalin Bulgar Krallığı’nın tasdikinden
olan herkesçe bilenen ortak nedenleri söylemektedir-
sonra yapılacağı vurgulanmıştır.2 Bu gelişmeler de
ler. Araştırmalarda genellikle 1912 Ekim ayı başından
göstermektedir ki, Meşrutiyetin ilan edildiği dönemde,
itibaren ele alınmaktadır. Oysa her savaşın bir gelişim
Sırplarla Bulgarlar kendi aralarında 1909 yılının baş-
süreci olduğu unutulmamalıdır. Özellikle Balkan hü-
larında veya daha evvelinde Osmanlı Devleti’ne kar-
kümetleri için Balkan Savaşı hazırlıkları 1908 yılında
şı konferanslar düzenleyerek, ittifak yapma girişimde
Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle başlamış olduğunu ifade
bulunmaktaydılar. Ancak yapılan veya yapılacak olan
etsek yanlış olmaz kanısındayız. Çünkü Balkan hükü-
konferansların isimleri belirtilmemektedir.
metleri bu süreci iyi kullanmışlar özellikle Avrupa’nın
gelişmiş silahlarını almaya başlamışlardır. Yine Bulgaristan komiserliği3 ikinci Kâtipliği’nden
Miralay (Albay) Şükrü Bey’den alınan telgrafta, Bul-
1912 yılı ilk ayı içerisinde Balkan hükümetle-
garların devam etmekte oldukları cephane nakliyatı-
ri içerisinde Balkan Savaşı’na en hazırlıklı olan
nı 1909 yılı Mart ayı içerisinde daha da artırdığı gö-
Bulgaristan’ın çalışmaları Osmanlı hükümeti tarafın-
rülmektedir. Hemen hemen her gün Bulgarlar 10-15
dan dikkate alınmıştır. Bulgaristan’ın çalışmalarına
araba cephaneyi istasyonlara nakletmektedirler. 1909
dair ikinci ordu kumandanlığından gönderilen telgraf,
yılı Mart ayının sonlarına doğru Bulgar nazırların katıl-
Harbiye Nazırı tarafından Sadaret’e gönderilmiştir.
dığı toplantıda, her türlü ihtimale karşı hazırlıklı bulun-
Bu telgrafta, Bulgaristan’ın redif ve ihtiyat fırkalarını
maları için fırka kumandanlıklarına Bulgar hükümeti
silâhaltına almaya başladığı bildirilmiştir. Yine ikinci
tarafından emir verilmiştir. Bu gelişmeler Sadaret’e
Ordu kumandanı Ferik (Kolordu komutanı) Memduh
bildirilmiştir.4 Bulgaristan’ın yapmış olduğu bu hazırlık-
Paşa’dan gelen telgrafta; Bulgar askerlerinden olan
lara karşılık bu dönemde Osmanlı Devleti’nde iç karı-
teğmen Petervefin’in, Bulgaristan’da köyleri dolaşarak
şıklıklar meydan gelmiş, 31 Mart ayaklanması olmuş,
askerler için gerekli olan ihtiyaçları karşılamak ve al-
daha sonrasında Sultan II. Abdülhamid tahtan indiril-
mak için, hane başına 12 kuruş toplamakta olduğu,
miş, İttihat ve Terakki Fırkası devlet yönetiminde daha
halkın elinde bulunan beygirleri satın aldığı, ayrıca
fazla yer almaya başlamıştır. İç karışıklıklardan dolayı,
ihtiyat ve redif askerlerini silâhaltına davet etmekte
Bulgarların yapmış oldukları hazırlıklar hakkında bir
olduğu anlaşılmıştır.1
şey yapılamadığı anlaşılmaktadır.
Bulgarlar 1912 yılı ilkbaharından itibaren redif as-
Meşrutiyet’in İlanından Sonra
kerlerinin askere alınmasını hızlandırmışlardır. Meşru-
Makedonya’nın İhmal Edildiği İddiaları
tiyetten sonra, özellikle de Bulgarların 1912 ilkbahar
aylarında savaş hazırlıkları içerisinde olduğu anlaşıl- 1912 yılı başlarından itibaren Bulgaristan’ın eskisi
maktadır. kadar Rusya’nın etkisinde kalmadığı görülmektedir.
Bulgar devletinin menfaatlerinin dikkate alınması ve
1909 yılı Mart ayı içerisinde Edirne Vilayeti’nden
bazı partiler Rusya’nın tavsiye ve görüşlerinin dikkate
Dâhiliye Nezaretine gönderilen tezkerede, Bulgaris-

62 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


alınmaması gerektiğini vurgulamışlardır. Bu partiler-
den Sofya’daki İstanbolivest Fırkası, Rusya’nın kendi
emellerini yerine getirmesine karşıdır. Sırbistan da aynı BOZGUN
düşüncededir. Balkan devletleri, Avrupalı devletlerden
daha çok Balkanların asayişini düşünmektedirler.5 - Mahbeste-
Bulgaristan Devleti, Balkan meselesini Avrupalı büyük
devletler olmadan kendi başlarına, Balkan hükümetle- Müslümanı, Türk’ü düşman sürümüş
ri ile halledebileceğini düşünmekte ve Avrupalı devlet-
“Altın Dağ” üstünü duman bürümüş
lerin bu konudaki müdahalelerine karşı gelmektedir.
Ruhlarla melekler ufka yürümüş;
Balkan hükümetleri, kendi menfaatleri olduğu nok-
talarda Büyük devletlerden yardım istemeyi de ihmal Başını çevirip bakan kalmamış,
etmemişlerdir. Le Temps (Tan) Gazetesi Selanik mu- Tanrı korkusunu duyan kalmamış:
habiri, Makedonya’daki Hristiyanların, meşrutiyetin
ilan edildiği tarihten itibaren Osmanlı Devleti tarafın-
dan ihmal edilmiş olduğunu belirterek, Osmanlı Devle- Ağla, gözüm, ağla! Hicran yaraşır,
ti, Rumeli topraklarında yaşayan Hristiyan unsurların Vatansız erkeğe, zindan yaraşır!
durumlarının iyileştirilmesi için Balkan hükümetleri-
nin, büyük Avrupa devletlerinden yardım istediklerini
belirtmiştir.6 Büyük devletlerin girişimleri neticesinde “Hak güneşi” midir karşımda batan?
Osmanlı Devleti, Makedonya’daki Hristiyan unsurlar Nazlı ninem midir yerlerde yatan?
için gerekli çalışmaların yapılacağını ilan ederek, Hris-
tiyan unsurların bir iki ay sabretmelerini istemiştir.
“Sen misin sen misin ey garip vatan?”
Ellere satılmış ırzın, yaşmağın,
1912 yılı Mayıs ayının başlarında Makedonya’da
bulunan Bulgar, Rum ve Arnavut çeteleri arasında ihti- Harap edilmiş otağın, bağın,
lafın bulunduğu, ancak Makedonya konusunda Bulgar
ve Sırp çetelerinin anlaştığı bildirilmekteydi. Çeteler
arasındaki ihtilafın çözülmesiyle, Makedonya’daki
Ağla, gözüm, ağla! Hicran yaraşır,
bazı binalara dinamit atılacak, Avrupalı devletler bu Erkeksiz vatana düşman yaraşır,
duruma lakayt kalırsa o zaman demiryollarına,7 ban-
kalara ve Avrupa sermayesinin zararına olacak yerle-
re çeteler taarruz edeceklerdi. Bazı çeteler, Osmanlı Ey öksüz ocağım! Zavallı ana!
Devleti’nin Hristiyan unsurlara olan tutumunu görmek Kıydılar mı sana? Kıymadan cana...
için iki ay beklenilmesini, bazıları ise Makedonya’ya
Kara mı sürüldü eski bir şana?
müdahale konusunda büyük devletlerin mecbur edil-
mesi gerektiğini tavsiye etmişlerdir. “Bunlardan hangi Rabb’in mekânına sanem asılmış,
fikrin üstün geleceğini zaman gösterecekti.”8 Benim beyaz alnıma neler yazılmış!
Mayıs ayının ortalarında, Makedonya’daki Hris-
tiyanlar için Sofya’da bir miting düzenlenmiş, mitin-
Ağla, gözüm, ağla, figan yaraşır,
gin komite başkanlığını iktidardaki Narodunyaklar
Partisi’nden İvan Vazof’un yaptığı bildirilmiştir. Vazof, Kaygusuz imana hüsran yaraşır!
Bulgaristan’da bir önceki iktidar döneminde Maarif
Nezareti’nde bulunmuştu. Bu haberleri Sofya’daki
Ne ettiler sana, ne oldu bana
hükümetin resmi gazetesi “Mir” ve Demokrat Parti’nin
gazetesi “Peropovoç” vermişti. Sofya’daki mitingde Kulağımı verdim vurulan çana
diğer milletlerinde hukukunun gözetileceği belirtilmiş- Bir gariplik geldi çöktü her yana;
tir. Bilindiği üzere, 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı’ndan
sonra imzalanan Ayastefenos Antlaşması’yla, Büyük
İslâm diyarında Kur’an ağlıyor,
Bulgaristan kurulmuştu. Ayastefenos Antlaşması’ndan Kur’an’ı başında, Turan ağlıyor:
hemen sonra Berlin Antlaşması imzalanmış Büyük
Bulgaristan bu antlaşmayla üçe bölünmüştü. Bulgar-
lar Berlin Antlaşması’ndan sonra eğitime çok önem Ağla, gözüm, ağla! Figan yaraşır,
vermişlerdir. Söz konusu antlaşmadan belirli bir süre Bülbülsüz bağına hazan yaraşır!
sonra Bulgar Prensliği’nin başına İstanbulof geçmiş,
Rumeli tutuştu, vatan dağıldı
İstanbulof eğitim konusunda çalışmalar yaparak milli
bir eğitim oluşturmaya uğraşmış, okullarda öğrenci-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 63


lere hürriyet fikri aşılamaya çalışmıştır.9 Bulgarların
bağımsızlığını en çok dillendiren partilerden birisi de
-Türk kuzularına altın ağıldı - İstanbulof’tan ismini alan İstanbulovist Partisi ve Naro-
Can memelerinden kanlar sağıldı dunkyanlar Partisi’dir. Noradunkyanların Bulgaristan’da
bir önceki dönemde Maarif Nezareti’nde bulunmaları,
Kucağını açıp saran nerede? eğitimde hürriyet fikrinin ne kadar çok işlendiğinin bir
Ertuğrul’un oğlu Osman nerede? göstergesi olması açısından önemlidir.
İktiham gazetesi ise Makedonya için yapılan mi-
Ağla, gözüm, ağla! Hicran yaraşır, tingde dile getirilen milletlerin hukukuna Osman-
lı Devleti’nin saygılı olacağı görüşünü savunmuş,
Goncasız bülbüle figan yaraşır! Bulgaristan’ın ise bu konuda sözünde durmayacağı-
nı ifade etmiş, bu görüşe dayanak noktası olarak da
1907 yılında Bulgaristan sınırları içerisinde bulunan
Utan ey Türk oğlu, halinden utan:
Rumlara, Bulgarlar tarafından iyi muamele edilmedi-
Bunu mu diledi senden Kayı Han? ği gösterilmiştir.10İktiham gazetesinin dahi Bulgarlara
Böyle mi emretti ulu Yaradan? güvenilmemesi gerektiğini Mayıs ayı içerisinde dile
getirmesi dikkat çekicidir.
Hüdavendigâri soran yok mudur?
Bulgaristan’daki nasyonalist partilerin amacı,
Fatih türbesine varan yok mudur?
Türkiye’nin İtalya ile savaş halinde olmasından dolayı,
Makedonya’ya muhtariyet verilmesini sağlamaktı. Bu
Ağla, gözüm, ağla! Hicran yaraşır, öncülüğü muhalefette bulunan İstanbulovistler, Rado-
salavistler ve Demokratlar yapmaktaydılar. İktidardaki
Kurumuş sineye al kan yaraşır!
Narodunyak Partisi’nin Türkiye ile iyi geçinmek istedi-
ği buna rağmen Makedonya’ya muhtariyet verilmesi
Mabetler değişmiş, atılmış kitap! için Petersburg, Londra, Paris ve Roma’ya heyetlerin
gönderildiği bildirilmiştir.11 Mösyö Keşof da Batılı ga-
Ne hanuman kalmış ne de bir ahbap! zetecilere röportaj vererek, Osmanlı Devleti’nden Ma-
Sahi mi katılmış zemzeme şarap? kedonya konusunda ıslahatlar yapmasını istediklerini
Kalmamış mı duyan, ağlayan, ölen? bildirmiştir.12

Her tarafı sarmış, sevinen gülen: Bulgaristan’da çıkan “Mir” gazetesi, Bulgar gazete-
lerinde Osmanlı Devleti aleyhinde yazılar çıktığını, bu
gazetelerin devletin resmi yayın organı olmadığı için,
Ağla, gözüm, ağla! Figan yaraşır, burada çıkan haberlerin Osmanlı Devleti tarafından
Kör olası göze tuğyan yaraşır! dikkate alınmaması gerektiğini belirtmiştir. Ancak Mir
gazetesi tarafından yayımlanan haberlerin Bulgaris-
tan Devleti teminatı altında olduğu belirtilmiştir. “Bul-
Akan sularından kanlar çağlıyor, garistan, Girit Hristiyanları hakkında dikkatli olunması
gerektiğini, bu olumsuz durumdan Osmanlı Devleti’nin
Tutmayın ocaklar vicdan dağlıyor,
sorumlu olduğunu dile getirmiştir.”13 Bulgaristan’ın Gi-
Çoluk, çocuk, gelin, civan ağlıyor, rit Hristiyanları hakkındaki görüşlerini dile getirmesi,
Düşman bayrağını yırtan ararım, Balkan Savaşı öncesi Yunanistan’a bir olumlu mesaj
olarak değerlendirilebilir. Bu durum, Bulgarlarla Yu-
Namus ocağını kuran ararım,
nanlıların, Hristiyanların hakları konusunda fikir birliği
içinde olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Ya-
Ağla, gözüm, ağla! Figan yaraşır, pılacak olan savaşın, Osmanlı Devleti içerisinde bulu-
nan Hristiyanların haklarını korumak amacıyla yapıla-
İmansız cihana tufan yaraşır! cağı dile getirilmiştir.
İktiham gazetesi, 1 Temmuz 1912 tarihli sayısında
Aka Gündüz şöyle yazmaktaydı: “Bulgaristan’ın Osmanlı Devletine
bakışı öteden beri bilinmektedir. Fakat son zamanlar-
(TÜRK YURDU, “ALTIN ARMAĞAN -2-” YIL:2, SAYI: da Bulgar gazetelerinde çıkan yazılarda Bulgaristan’ın
24’e ilave, Türk Yurdu Şiir Antolojisi (1911-1931), Ha- bakış acısını daha iyi anlamaktayız. Nasyonalistlerin
zırlayan: Coşkun Bağır, Türk Yurdu Yayınları, Ankara bakış açıları bilinmekle beraber, son zamanlarda çı-
2012)
kan haberlerde Türkiye’nin akıbetinin karanlık ve ümit-
siz olduğu gibi yazılar çıkmaktadır. Bulgar kabinesi de

64 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Osmanlı Devleti’nin, Osmanlı Avrupa’sında zayıf ol- ayını tamamlayan Gazi Ahmet Muhtar Paşa kabinesi
duğunu vurguluyor.”14 Bulgaristan basınında Osmanlı savaş olma ihtimalini düşünmüyor, büyük devletlerin
Devleti’nin zayıfladığı dile getirilirken, İstanbul’da si- savaşı engelleyeceği düşüncesine kapılıyordu.
yasetten kaynaklanan iç çekişmeler zirveye ulaşmış,
Bulgaristan’da ise Koçana olayından dolayı
Manastır’da 22 Haziran 1912 tarihinde Hürriyet ve İti-
Sofya’da 30.000 kişiden fazla insan miting yapmış
laf Fırkası taraftarı bazı askerler ve subaylar dağa çık-
ve savaş istemişlerdir.22 12 Ağustos’ta yapılan bu mi-
mıştır. Bu karışıklıkları önlemek için yönetimdeki İttihat
tingde eski Binbaşı Protegerof, İştip ve Koçana olay-
ve Terakki Fırkası, askerlerin ve memurların siyasetle
larından bahsedip şöyle demiştir: “ 400.000 asker ve
ilgilenmemeleri konusunda kanun çıkarmaya çalışı-
binlerce topla bu zillete katlanmak ayıptır bizim için.”
yor, içerideki siyasi çekişmelerden dıştaki gelişmelerin
Birçok konuşmacı kral ve hükümete çatmış, hatta on-
farkına varılamıyordu.
ları tehdit etmiştir. Halk sokaklarda şöyle bağırıyordu;
Ağustos ayının başında Sofya’daki Dinevenin ga- “Eğer kral kendini millet için feda etmezse, millet onu
zetesi şöyle yazmıştır; “Türkiye Sofya Maslahatgüzarı feda eder.”23 Bu olaylar karşısında Sabah gazetesi,
Refik Bey, Bulgaristan Hükümeti tarafından kabul edil- “Çevremizde meydana gelen gelişmelerden habersiz
miştir. Yapılan görüşmede Refik Bey, Osmanlı Kabine- kalamayız. Selanik’te ve Rumeli’de patlayan bomba-
sinin (Gazi Ahmet Muhtar Paşa Hükümeti) Bulgaristan ların bir maksadı olduğu bilinmektedir. Bulgarlar Ma-
ile gayet dostane münasebette bulunmak arzusunda kedonya konusunda zamanın geldiğini ve bu fırsatın
olduğunu ifade etmiştir. Hudut kavgalarına sebebiyet kaçırılmaması gerektiğini söylüyorlar”24ifadesiyle İs-
veren Bulgar neferlerinin cezalandırılmasını Bulga- tanbul hükümetinin bu konuda bir şeyler yapması ge-
ristan Hükümetinden talep etmiştir, Mösyö Keşof ise rektiğini dile getirmiştir.
hudut meselesi hakkında tahkikat yaptırdığını, bu hu-
İkdam gazetesi, Koçana olayları dolayısıyla şöyle
susta henüz hiçbir şey tayin edilmediğini Refik Bey’e
bir yorum neşretmişti; “Bulgaristan ordusu Osman-
bildirmiştir.”15 Osmanlı Devleti, hudut çatışmaları ko-
lı hududuna tecavüz etmek cesaretinde bulunursa
nusunda, Bulgaristan Devleti tarafından tedbir alma-
karşısında öyle bir ordu bulacaktır ki Trablusgarp’ta
sını talep etmiştir.
on aydan beri savaştığı düşmanı bulamamaktan ve
Koçana Olayları ve Bulgaristan’ın yakalayamamaktan dolayı sıkıntı çeken Osmanlı or-
Tutumu dusu böylece görevini doya doya yerine getirecektir.
Osmanlı ordusunun ardında öyle bir millet vardır ki
Bulgaristan Devleti, Balkanlarda Osmanlı kontro-
tarihini her defa kalbinde ve hatırında tutuyor. Biz bu
lünü zayıflatmak maksadıyla Makedonya’nın Koçana
vazifeyi ifa etmek için harp etmek niyetinde değiliz.
kasabasında IMRO16 elemanları tarafından kasıtlı bir
Çünkü biz sulh ve asayiş içerisinde yaşamayı temenni
provokasyon için pazar yerini bombalatmıştı.17 Bu
ederiz. Fakat vuku bulacak düşman saldırısına kar-
olay 1912 yılı Temmuz ayının sonlarına doğru mey-
şı da hazırız. Bulgar nasyonalistleri şunları bilmelidir
dana gelmişti. Osmanlı Hükümeti, Koçana’da Pazar
ki, her türlü Bulgar hücumuna karşı, onları def ede-
yerinde patlayan bombalardan hemen sonra kimsesiz
cek kadar kuvvetimiz bulunduğundan eminiz.”25İkdam
kalan muhtaçların iaşelerini karşılamak için hazineden
gazetesinin olaylara bakışı barıştan yanadır. Ancak,
5.000 kuruş gönderilmesine karar vermiştir.18 Bulga-
Bulgaristan’la savaş yapılması durumunda, Bulgarlar
ristan ise Koçana olaylarını bahane ederek açık açık
karşılarında kuvvetli Osmanlı ordusunu bulacaklarını
savaş hazırlıkları yapıyordu.19
yazmıştır. Fakat Osmanlı ordusunun gücü hakkında
Koçana olaylarına bir de Berane sorunu eklenin- gazetelerde yeteri kadar bilgi verilmemektedir.
ce, bu olaylar yüzlerce kişinin hayatına mal olmakla
Bulgaristan’ın Savaş İlan Edeceği
kalmadı, Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan’da tan-
Haberleri
siyonu yükseltip durumu daha da vahimleştirdi.20 İk-
dam gazetesi ise 1912 yılı Ağustos ayının ortalarına 1912 yılı Temmuz ayının başlarında Sofya’daki
gelindiğinde Bulgar Nasyonalistlerinin, Koçana ola- Peropovoç gazetesinde, Bulgar Hükümeti’nin harp
yından dolayı hassas olduklarını ifade etmiştir. Nas- ilan edeceğine dair haberler çıkmıştır. Bulgar hüküme-
yonalistlerin amacının fırkacılık manevrasından başka tinin en ileri gelenleri barıştan bahsetmesine rağmen,
bir şey olmadığı zikredilen gazete tarafından belirtil- Peropovoç gazetesi, Bulgar kabinesinin harbe karar
miştir. İkdam gazetesinde, “Bulgaristan’ın savaş ilan vermiş olduğunu beyan etmiştir.26Bulgaristan basının-
etmesi, bu ülkeyi iktisaden zayıflatır. Bulgaristan iflas da savaş haberlerinin çıktığı bir dönemde, Osmanlı
eder. Bulgaristan’ın bağımsızlığı ve siyaseti Balkan- Devleti’nin Sofya sefiri Nabi Bey tarafından Bulgaris-
larda başkalarının eline geçer. Savaş açılsa bile Os- tan Hariciye Nazırı Keşof adına bir ziyafet verilmiştir.27
manlı insanı vâkârını koruyarak gerekli görevini yerine Bu ziyafete Sofya’da bulunan büyük devletlerin bazı
getirir”21 denilmiştir. Ağustos ayının ortalarında artık yetkilileri de katılmıştır. Bu durum Osmanlı Devleti’nin
basında savaş olacağına dair haberler oldukça fazla bakış açısını göstermesi ve barıştan yana olması açı-
yer almaya başlamasına rağmen daha hükümette bir sından önemlidir.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 65


Bulgaristan’ın harp ilan edeceğine dair çıkan ha- Türklere haddini bildirerek, oralardaki Bulgarlar Türk
berler İktiham gazetesinde, “bu yazının Peropovoç boyunduruğundan kurtarılmalıdır. İkdam gazetesi
gazetesinde yayımlanmış olması, Sofya’da iki rakip “Nasyonalistlerin bu yaygaraları, vâkârını devam etti-
fırkaya mensup gazeteler arasında vuku bulan alay ren Osmanlı muhitinde hiçbir tesir yapmasa da, kom-
etme meselesi” olarak değerlendirilmiştir. İktiham şumuzdaki bazı politikacıların bize karşı ne fikir ve
yine, “Peropovoç gazetesi iktidarda bulunan Keşof ka- emellerde olduğunu gösteriyor”34 diyerek gelişmelere
binesinin sulh taraftarı olmasını tenkit etmek için hiçbir dikkat çekmiştir.
fırsatı kaçırmaz. Keşof kabinesinin gazetesi olan Mir
Nasyonalistlerin Sofya’da yaptığı toplantıda dev-
gazetesi dahi, “Bu kabinenin muharebeye katlana-
letin her tarafından gelen üyeler şiddetli nutuklar at-
cak vatanperverlik nerede?” diye bir takım sözler sarf
mışlardır. Toplantıda Trakya’daki Bulgarların en iptidai
etmiştir”28 diyerek savaş haberlerinin inandırıcı olma-
hürriyetten mahrum oldukları ifade edilmiştir. Kongre-
dığını vurgulamaya çalışmıştır.
de; bundan başka alınan kararlar Makedonya ve Edir-
Bulgaristan hükümetinin resmi yayın organı olan ne için muhtariyet verilmesi, bu bölgelerde halk tara-
Mir gazetesi dahi harp olması yönünde kabineye tel- fından vali seçilmesi, buna izin verilmediği takdirde
kinde bulunurken, İktiham gazetesi tarafından bu çıkan Nasyonalistler tarafından Osmanlı Devleti’ne savaş
haberlerin, Sofya’daki iki farklı gazete tarafından şaka ilan edilmesi talep edilmiştir.35 Bu kararların alınması
olarak değerlendirilmesi ilginçtir. Osmanlı Devleti’nde esnasında Makedonya cemiyetleri tarafından gönde-
bazı basın yayın organlarının da harp istememesi açı- rilen üyeler ellerinde bayraklarla içeriye girmişler bu
sından, bu örnek önemlidir. durum nasyonalistler tarafından ayakta alkışlanmıştır.
Bulgaristan’ın Osmanlı Hududuna Asker Kongre üyeleri gözetimindeki Makedonya cemi-
Yığmaya Başlaması ve Savaş İsteği yetleri Bulgaristan’ın kurtarıcısı olan Çar ile Levski
heykellerinin önüne gidilmiş burada nutuklar atılmıştır.
Bulgaristan hükümeti manevra münasebetiyle
Göstericiler İtalyan konsolosluğunun önünden geçer-
Osmanlı sınırına asker yığmaya başlamıştır. Bulga-
ken İtalyanlar alkışlarla göstericileri selamlamışlardır.36
ristan Devleti’nin bu manevradan Osmanlı Devleti’ni
Balkan Savaşı’nın çıkması İtalya’nın Osmanlı Devleti
haberdar ettiği anlaşılmış, herhangi bir şüpheye yer
ile olan savaşının (Trablusgarp Savaşı) yükünü azal-
bırakmamak için manevra harekâtını Romanya sınırı-
tacağından dolayı Bulgarların bu hareketini destekle-
na almıştır. Bulgaristan, Romanya sınırında manevra
miş olmalılar.
yapmasına rağmen Osmanlı sınırına asker yığmaya29
ve mühimmat taşımaya devam etmiştir30 1912 yılı Eylül ayı başında Bulgaristan’da Make-
donya ve Edirne’nin muhtariyeti için mitingler her ge-
Ağustos ayının ortalarında İktiham gazetesi,
çen gün artmış, mitinge başkanlık yapan Bervetegrof
“Bulgaristan’da yayınlanan Dinevenin Gazetesi artık
konuşmasında: “Genç Türklerin yönetimi ellerine al-
meyhanede, kahvehanede, sokaklarda, köy ve ka-
dıklarından37 beri Türkiye’de hiçbir değişme olmamış,
sabalarda daha doğrusu Bulgaristan’ın her yerinde
bilakis Adana, Koçane ve İştip’te olayların şiddetli bir
savaştan bahsetmektedir. Dinevenin Gazetesi gibi
şekilde devam ettiği görülmüştür. 400.000 askere, bin-
muharebe yaygarası sayesinde satışlarını artırmış
lerce topa ve ehliyetli yöneticiye sahip olan Bulgaris-
olan nasyonalist ve şantajcı gazeteler, Bulgaristan’ın
tan için bunları kullanmanın gerekliliği ortaya çıkmış-
Türkiye’ye savaş ilan etmesi için büyük fırsat olduğu-
tır.” Türkiye’nin artık yaşamasının mümkün olmadığını
nu söylemektedirler. Çünkü Osmanlı Ordusunda tefri-
belirtip “Balkan, Balkan Milletlerinindir”38 diyerek kür-
ka hüküm ferman olduğundan, Bulgar ordularının hü-
süden inmiştir. Bervetegrof’un konuşmasında Adana
cumuna karşı Türkiye’de karşı koyacak bir güç yoktur.
olaylarını da dillendirmesi Osmanlı Devleti’nin içinde
Keşof Fırkası ya Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmeli
bulunduğu kargaşa durumunu anlatmak istemesi ve
ya da iktidardan çekilmelidir”31 denildiğini aktarmıştır.
Bulgaristan’daki Ermenilerin desteğini almak için söy-
Osmanlı Ordusu’nun içine düştüğü ayrılığın Bulgar
lenmiş olduğu muhtemeldir.
gazetelerinde yer alması ve bunun bir savaş için en
uygun zaman olduğunun ifade edilmesi önemlidir. Diğer konuşmacılardan birisi; Çar Ferdinand
“Makedonya’nın ıslah edilmesi gerektiğini, ancak
Sofya’ya Makedonya komitelerinin gelmesi ve bir-
şimdiye kadar Osmanlı Devleti tarafından bir şey ya-
çok ricalinde katılımı ile Türkiye aleyhinde nutuklar atıl-
pılmadığını” söylemiştir. Mitinge katılanlar; “Çar, çar
mıştır. 31 Ağustos’ta gerek Sofya’da gerekse vilayet
unvanına layık olabilmek için Türkiye ile muharebe et-
meydanlarında Türkiye’ye savaş açılması yönünde,
melidir” ifadesini kullanmışlar, her taraftan “muharebe
komiteler Sofya Hükümeti’ne talepte bulunmuşlardır.32
muharebe” nidaları arasında konuşmalar yapılmıştır.
“350.000 aslanla beraber muharebe edelim”33 demiş-
On iki vilayetten gelen üyeler ayrı ayrı konuşma yap-
lerdir.
mışlardır.
Nasyonalistlere göre Bulgaristan Rodop Dağla-
Konuşmacılar arasında Osmanlı vatandaşı Lüle-
rını aşarak Makedonya ve Trakya vadilerine inmeli,

66 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


burgazlı bir kişi de konuşma yapmıştır. Konuşmasın- lerini ancak savaş yapmak zorunda kalacaklarını ifade
da; “Bizim mitingden amacımız, Makedonya muhtari- etmiştir.
yeti için, Hariciye Nezareti bir şey yapmayacaksa bu
Bulgaristan’da, Türkiye’ye savaş açılması yönünde
işi Harbiye Nezareti’ne terk etsin. Artık demir siyasetini
yapılan mitingler üzerine Osmanlı Devleti girişimlerde
takip etme zamanı gelmiştir. Biz bundan sonra Make-
bulunmuştur. Bulgar Hariciye Nazırı, Osmanlı Devleti
donya meselesinin diplomasi ile halledileceğine emin
Sofya maslahatgüzarına, İstanbul’daki Bulgar sefiri
değiliz. Bu mesele ancak sahip olduğumuz 400.000
Sararof dahi Hariciye Nazırı Noradunkyan Efendiye
silahla halledilecektir. Bugün kışlalarında oturmaya
yapılan mitinglerle ilgili olarak, Bulgar Devleti’nin bun-
mecbur olan askerler, Makedonya’nın muhtariyetini
ların arkasında olmadığına dair teminat vermişlerdir.42
kazanmak için asker olmuşlardır”39 şeklinde savaş is-
Osmanlı Hükümeti de bu teminatlara itimat etmiştir.
teklerini dile getirmiştir.
Atina’da neşredilen Patris gazetesine göre, Bal-
Burada dikkati çeken durum, Osmanlı Devleti’nin
kanlarda Kral Ferdinand ile Mösyö Keşof’un Türkiye’ye
bir kazasından giden Osmanlı vatandaşı olan Bul-
karşı harp ilanına muhalefet etmektedirler. Aynı ga-
gar üyenin yaptığı konuşmadır. Varna üyesi de
zete, “Keşof Makedonya’daki vaziyetin düzeltilme-
“Ferdinand’ın kılıcını çıkararak bizi Makedonya ve
sini talep etmiş, kabinesi iktidarda kaldığı müddetçe
Edirne’ye götür” demiştir.
Bulgaristan’ın vaziyetini koruyacağını bildirmiştir.
Kampana gazetesi yazarı İstançof da Bulgar hü- Düvel-i Muazzama da Balkanlarda karışıklık çıkması
kümeti istediğimiz harp arzusuna karşı çıkarsa bura- arzusunda değildir”43demek suretiyle ortalığı yatıştır-
da fırtınalar kopacaktır. Üyeler daha sonra bir araya maya çalışır gibi görünmüştür.
gelmişler, müzakereye Makedonya heyetinden olanlar
Osmanlı Devleti kendi içerisindeki iç karışıklıkla-
siyah bayrakla katılmışlar ve şu kararları almışlardır:
rından dolayı, basında çıkan haberlere itibar etmemiş,
1. Makedonya halkının istediği tek şey kendi ka- Balkan hükümetleri liderlerinin beyanatlarına itimat
rarlarını kendinin verebileceği hakları elde etmektir. etmiştir. Oysaki liderlerin bu beyanatları Osmanlı
Devleti’ni oyalama taktiği olarak değerlendirilebilir.
2. Türkiye Devleti asırlardan beri himayesinde bu-
Bulgaristan’ın Osmanlı sınırına asker ve mühimmat
lunan Hristiyanların hukukunu ıslah etmeyerek yalnız
yığması dahi olağan bir manevra olarak değerlendi-
silah kuvvetine başvurmuştur.
rilmiştir. Maalesef Osmanlı Devleti basını içerisindeki
3. Büyük devletler, Makedonya ile Edirne’ye muh- bazı gazetelerde bu beyanatları ölçü olarak almışlar-
tariyet verilmesi ve siyasi haklarının korunması için dır. Osmanlı Devleti, gerçeği eylül ayının sonlarında
yetkilidir. anlayabilmiştir.
4. Adem-i Merkeziyet teklifi Makedonya’daki vila- Avrupa Büyük Devletlerinde Savaşın
yetlerin muhtariyetini tehir etmek niyetini göstermek- Çıkacağı Endişesi
tedir.
28 Ağustos’ta Le Temps gazetesi Petersburg mu-
Bulgar milleti bu kararları kabul etmiştir. Makedon- habiri, “Rusya Hariciye Nazırı Balkanlarla ilgili endi-
ya ve Edirne’ye muhtariyet verilmesi, Makedonya ve şeli haberler almıştır. Balkan Hükümetlerinden gelen
Edirne’de yaşayan Bulgar halkı tarafından seçilen ve haberlere göre Rusya Hariciye Nazarı tarafından sa-
büyük devletler tarafından tasdik olunan valinin atan- vaşın çıkacağından korkuluyor” diyerek Rusya’daki
masını istemişlerdir. Eğer bu istekler kabul edilmez- endişeyi dile getirmiştir. Çünkü Rusya kendi çıkarları
se Bulgar Hükümeti kendi başına Osmanlı Devleti’ne gereği Balkan Savaşı’nın çıkmasını istemiyordu. Bul-
harp açmaya mecbur olacaktır.40 garlar ise bunun farkına varmışlar, Rusya olmadan,
kendi başlarına Balkan müttefikleri ile beraber hareket
Halkın bu isteklerine karşılık Petersburg’daki Bul-
etmeye başlamışlardır. Bulgar gazetesi Dolya’da neşir
garistan sefiri Cezal Paprikof Balkanlarla ilgili verdiği
edilen bir makalede “Gerek Genç ve gerek Eski Türk-
beyanatında: “Balkanlardaki durum vahimdir. Fakat
ler tarafından Osmanlı Hükümeti dâhilinde bulunan,
endişeye gerek yoktur. Bulgaristan vatandaşları Sof-
Bulgar milletinin yok olmaması için Türkiye’ye savaş
ya ve diğer şehirlerde mitingler yapmışlardır. Koçana
açılmalıdır. Bu hareket krallığın silahlı müdahalesin-
olaylarıyla ilgili Türkiye’nin komisyon oluşturması-
den başka bir şekilde alınmayacaktır”44 demek sure-
nı ayrıca bir daha böyle bir hadisenin olmaması için
tiyle 1 Eylül tarihindeki sayısında artık savaşın kaçınıl-
Türkiye’nin tedbir almasını isteriz. Aksi takdirde hükü-
maz olduğunu vurgulamıştır.
metim intikam almak isteyen bir milletin önüne geçe-
meyecektir. Türkiye ile Bulgaristan arasında muhare- Sofya’da eski bakanlardan Ganiyef, Dolya gazete-
be olacağı doğru değildir. Bu savaştan kimse menfaat sinde45 neşrettiği yazısında şunlar yer almıştır.
sağlamaz. Biz yalnız Makedonya’daki hâlin silahla
“1. Türkiye, Bulgaristan ile arasındaki meseleleri
kazanılacağını düşünmekteyiz. Bunlar da Türkiye’nin
ve kanunî hükümleri tanımak istememektedir.
alacağı kararlara bağlıdır”41 diyerek savaş istemedik-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 67


2. İmparatorluk sınırları içerisindeki Bulgarlara kar- gazeteleri özel muhabirlerinden aldığı haberleri gaze-
şı kötü bir politika takip edilmesi, Bulgaristan ve diğer telerinde yer vermeye çalışmışlardır. Avrupa basını
memleketlerde bu politikaya karşı olduğu gibi bu du- muhabirlerinin Sofya’ya geldiği halde, savaşın olaca-
rum Avrupa barışı içinde tehlike unsuru oluşturmak- ğı düşüncesinin Osmanlı basınında hâlâ oluşmaması
tadır. dikkat çekicidir.
3. Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasındaki ilişki- Savaş ihtimalinin artması üzerine Sofya’daki “Mir”
lerin gayri tabii olması bunu göstermektedir”. 46 gazetesi savaş haberlerinin ticari yönünü ele almış,
“Türkiye ile muharebe yapılsın diye haykıranlar artık
Ganiyef, Dolya gazetesindeki yazılarında Osmanlı
memnun olabilirler. Lakin bu zafer Türkiye’ye kar-
Devleti’ne, Bulgaristan’ın niçin savaş açması gerek-
şı değil, belki Bulgar milleti ile Bulgaristan ticaretine
tiğini gerekçeleriyle beraber anlatmıştır. “Bulgaris-
zarar veriyor. ‘Muharebe’ patırtıları ticareti büsbütün
tan, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumdan istifade
durdurdu. Satılmak istenen mallara alıcı çıkmadığın-
etmelidir. Aksi takdirde Bulgaristan, Türkiye’nin sal-
dan haftalık pazarlar kurulmamaya başlandı. Ban-
dırısına uğrayacaktır. Bulgaristan’dan başka devlet
kalar kredileri kapattılar. Tüccarlar ve müteahhitler
Türkiye’ye savaş açamayacak, Türkiye kendini topar-
işlerinden vazgeçmişlerdir”53 ifadeleriyle olabilecek
ladığı anda Bulgaristan’a savaş açacaktır. O zaman
bir savaş esnasında meydana gelecek gelişmeleri ön-
Makedonya’daki vatandaşlarımıza şimdiki gibi yardım
ceden dile getirmiş, hükümetin savaş taraftarı olmadı-
edemeyiz. Kararsız kalınmamalı, mevcut durum iyi
ğı izlenimini vermeye çalışmıştır. Çünkü Mir gazetesi
değerlendirilmelidir.47 Evvelce bir avuç ihtilalcı tahta-
Bulgar Devleti’nin resmi yayın organlarından birisidir.
dan toplarla isyan bayrağını kaldırdılar. Bulgaristan’ın
Bulgaristan’da Eylül ayının başlarında ticaretin dur-
şimdi herkesin hayretle baktığı 400.000 kişilik ordusu
ması, savaş çıkma ihtimalinin ağustos ayı içerisinde
vardır.”48
çok yoğun bir şekilde dillendirilmesinden kaynaklan-
Bulgaristan’daki “Asker Sedası” adlı gazete de maktadır.
“Sofya’da yapılan mitinglerde, alınan muharebe ka-
Daily Telegraph gazetesi Viyana muhabiri, “Bul-
rarlarını asker tamamen iştirak etmektedir. Nizamiye
gar halkının Türkiye’ye karşı galeyanı günden güne
ordusu Bulgar İmparatorluğu’nu takdir eder. Asırlar-
artıyor. İştip ve Koçane gibi katliamların Avrupa’da
dır öte cihette olan kardeşlerimizin kurtarılması için
da büyük tesir meydana getirdiği bu konu hakkında
mezkûr ordunun bizimle beraber olmasını arz ederiz”49
Büyük devletler, Sofya’ya itidalli davranmayı tavsiye
demek suretiyle savaş istediğini dile getirmiştir.
ediyorlar”54 haberini geçmiştir.
Savaş Muhabirlerinin Sofya’ya Gelmesi
Senin gazetesi, savaş haberlerinin iyice artması
1912 Eylül ayının başlarında, Le Temps gazetesi üzerine, Bulgaristan’ın 1878 Berlin Antlaşması’nda
Sofya muhabiri, “Savaşın olacağı yönündeki kanaat alınan ıslahat maddesinin uygulanmasını istediğini,
halk nezdinde artıyor. Muharebenin çok yakın olduğu Bulgaristan’ın bu isteğine büyük devletlerin çok önem
bildiriliyor. Büyük ecnebi devletlerin savaş muhabirleri verdiğini, Bulgaristan tarafından büyük devletlere
şimdiden Sofya’ya gelmişlerdir. Belgrat’ta savaş için verilen notada eğer Osmanlı Devleti ıslahatı gecikti-
yapılan mitingler, Sofya’da gayet samimi bir şekilde recek olursa, Bulgaristan’ın halkına karşı koyamaya-
karşılanmıştır”50 demek suretiyle durumu izah etmiştir. cağını yani savaşın çıkacağını açıkça ifade ettiğini
Sabah gazetesi bu gelişmeler karşısında Avrupa kıta- belirtmiştir.55
sındaki durumumuzun tehlikeli olduğunu ifade etmiş,
Bulgaristan’ın Muhtırası
“Olanları geçiştirmeyelim. Olanlar bakidir. Bu olanlar
karşında hükümet ve bütün Osmanlı milleti bu mesele 14 Eylül’de Cenin gazetesinin Sofya muhabiri,
karşında birleşmelidir”51 vurgusunu yapmıştır. Hikmet Bulgaristan’ın, Sofya’daki büyük devletlerin sefirleri
gazetesi ise “Bulgaristan’da harp olması yönünde mi- vasıtasıyla, büyük devletlere verdiği muhtıranın aşa-
tingler yapılmasına rağmen Keşof hükümetinin Sofya ğıdaki gibi olduğunu bildirmiştir:
sefirimize teminat verdiğini belirtiyor.”52 İstanbul hü-
“1. Makedonya ıslahatı tatbik olunacağı havaliyi
kümeti gibi Keşof Hükümeti’nin savaş olmayacağına
ihtiva edecektir. Bu havalinin bir milli meclisi olacaktır.
dair teminatını İstanbul’daki bazı gazeteler de haber-
lerinde yer veriyorlardı. Bu durum, basının ne kadar 2. Başında büyük devletlerin muvaffakatiyle tayin
karışık düşüncelere sahip olduğunu göstermesi açı- edilmiş bir vali bulunacaktır. Genel isteğe göre umu-
sından önemlidir. Avrupa basını, 1912 Eylül ayının ilk mi maliyeye muvafık olan bu proje büyük devletler
günlerinde savaş muhabirlerini Sofya’ya göndermiş nezdinde hüsnü kabule mazhar olursa buhran derhal
Avrupa basınında savaş muhabirliği kurumunun var sona erecektir. Her ne olursa olsun Avrupa kabineleri
olduğu bilinmektedir. Buna karşılık Osmanlı basının- Bulgaristan’ın isteğini ret ettikleri takdirde, Bulgaristan
da savaş muhabirliği kurumunun daha oluşmadığı bir derhal umumi bir seferberliğe gidecektir. Bulgar Hü-
dönemde, Balkan Savaşları esnasında bazı Osmanlı kümeti artık girmiş olduğu bu yoldan geri dönemez.

68 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Bulgar Hükümeti meclisin iznini almadan harbe gire- da Selanik’te kuruldu. “Makedonya Makedonyalıların-
bilecek ve bu anlamda hükümet birçok harp mühim- dır” sloganını benimsedi ve gerçekten de çeşitli kereler
Makedonya’nın Bulgaristan tarafından ilhakı yerine,
matını almıştır.
Osmanlı imparatorluğu içerisinde özerk bir Makedonya
Bütün bu hazırlıklar öyle bir yapılmıştır ki artık bun- fikrini destekledi. Kısmen IMRO’ya karşılık olmak üze-
re, Bulgar hükümeti 1895 yılında Yüksek Komite veya
ların kullanılmama imkânı yoktur.
dış örgütü kurdu. Bundan sonra IMRO’nun yönelimini
Büyük devletlerden bir cevap gelmedikçe, vaziyet Sofya yönüne çevirdi. Richard C. Hall, a.g.e., s.6.
17 Richard C. Hall, a.g.e., s.17-18.
gergin olacak ve zulüm devam edecektir.”56 18 BOA, MV. 167/72 (20.Ş.1330/04.08.1912).
Cenin gazetesi, Keşof kabinesinin sulh taraftarı 19 Aram Andonyan, a.g.e., s.178.
20 Aynı yer., s.189.
olduğunu bildirmiş. Fakat Bulgar hükümetinin bir mu- 21 İkdam, nr. 5561. 14 Ağustos 1912, s.1., Savaş Yaygara-
harebenin gerekliliğini dikkate almak mecburiyetinde ları.
kalacağını ifade etmiştir. Bulgaristan’ın büyük devlet- 22 İkdam, nr. 5562. 15 Ağustos 1912, s.2.
lere muhtıra vermesi, bu haberlerin Türk basınında 23 Aram Andonyan, a.g.e., s.191.
24 Sabah, nr. 8231. 18 Ağustos 1912, s.1., Rumeli Vilayeti,
yer almasına rağmen Osmanlı hükümetinin hâlâ çe-
Bulgaristan, Avusturya.
kimser kalması ve olacak bir muharebeyi görmezlikten 25 İkdam, nr. 5561. 14 Ağustos 1912, s.1.
gelmesi, devletin içinde bulunduğu buhranın büyüklü- 26 Sabah, nr. 8192. 9 Temmuz 1912, s.2.
ğünü göstermesi ve savaşın neden bu kadar kolay 27 Aynı yer., s.2. “Ziyafete katılanlar: Hariciye Nazırı Keşof,
kaybedilmesinin anlaşılması açısından önemlidir. Maliye Nazırı Tuderof, Nafıa Nazırı Mösyö Frankiyev
ve karısı, Avusturya sefiri, Rusya sefiri ve Karısı, Kral
______________________________________________ Ferdinand’ın yaveri Cezal Edemarkof ve karısı, kâtip-i
* Dr., salimaydin2003@yahoo.com hususiyesi Mösyö Tubalçikof, Kraliçenin dam (kadın)
1 BOA., A.MTZ(04) (Bulgaristan). 174/12 (12.M.1327 dünürü, Matmazel Markof, Fransa ümera-i askeriyesin-
/ 04.02.1909)., Sabah, nr. 8134. 12 Mayıs 1912, s.2. den miralay Mösyö Bunan, Belçika sefiri maslahatgüza-
Bulgaristan 1912 ilkbaharından itibaren redif askerlerini rı, Avusturya konsolosu ve karısı hazır bulunmuşlardır.
silâhaltına alma işlemini hızlandırmıştır. Yemekten sonra büyük bir müsamere tertip olunmuş ve
2 BOA., A.MTZ(04). 174/49 (08.Ra.1327/30.03.1909). rical hazır bulunmuştur.”
3 1878 Berlin Antlaşması’ndan sonra Bulgaristan’ın Os- 28 İktiham, nr. 136. 10 Temmuz 1912, s.2.
manlı Devleti’ne bağlı kısmında görevli komiserlik. 29 İktiham, nr. 164. 8 Ağustos 1912, s.2.
4 BOA., A.MTZ(04). 174/49 (08.Ra.1327/30.03.1909). 30 Sabah, nr. 8227. 14 Ağustos 1912, s.3.
5 İktiham, nr. 70. 5 Mayıs 1912, s.2-3. 31 İkdam, nr. 5560. 13 Ağustos 1912, s.2.
6 İktiham, nr. 78. 13 Mayıs 1913, s.3., “Makedonya Hak- 32 Aynı yer., s.2.
kında Bulgar Emeli” 33 Sabah, nr. 8227. 14 Ağustos 1912, s.3.
7 Salim Aydın, Selanik-Manastır Demiryolu (Basılmamış 34 İkdam, nr. 5561. 14 Ağustos 1912, s.1. Muharebe Yay-
Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bi- garaları
limler Enstitüsü, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türk 35 Tanin, nr. 1424. 27 Ağustos 1912, s.3., Bulgarla-
Tarihi Bilim Dalı, Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı), İstanbul, rın Balkan Savaşı öncesinde iki hedefi vardı. Birin-
1999,, s.53-74., Makedonya’da bulunan Bulgar çetele- cisi, Makedonya’ya muhtariyet verilmesi ikincisi ise
rinin demiryollarına saldırıları ve demiryollarına zarar Edirne’nin elde edilmesidir. Şimdiye kadar Türk araştır-
vermeleri daha önce de olan politikalarıydı. Bulgarlar, macılar tarafından yapılan araştırmalarda Bulgarların,
Makedonya’nın en önemli yatırımı olan bu demiryoluna Edirne üzerindeki emelleri hakkında durulmamış yalnız
1899 yılı Mart ayında zarar vermeye başlamışlardır. Bul- Fahir Armaoğlu, a.g.e., s.659’da Edirne’ye muhtariyet
gar saldırıları, 1903 yılından itibaren iyice artmaya baş- verilmesi tabirini kullanmıştır.
lamıştır. Bu saldırılara karşı demiryolu hattında bulunan 36 Aynı yer., s.3.
jandarmaların sayısı arttırılmıştır. Demiryolunu Bulgar 37 Meşrutiyet rejimi kastedilmektedir.
saldırılarından koruyabilmek için Osmanlı Devleti ta- 38 Tanin, nr. 1427. 30 Ağustos 1912,s.3-4.
rafından, baraka, kale ve karakolhaneler yaptırılmıştır. 39 Aynı yer., s.3-4.
Demiryolu üzerinde bulunan şehir ve kasabalarda nü- 40 Aynı yer., s.3-4.
fus sayımları yapılmış, Bulgar nüfusunun fazla olduğu 41 Tanin, nr. 1428. 31 Ağustos 1912, s.3.
bölgelerde demiryoluna saldırıların fazla olduğu, Bulgar 42 İkdam, nr. 5578. 31 Ağustos 1912, s,2.
halkıyla, demiryolunda çalışan Bulgar amelelerin iş bir- 43 Senin, nr. 1434. 6 Eylül 1912, s.4.
liği yaptığı anlaşılmış, Bulgar işçileri işten çıkarılarak 44 Tanin, nr. 1429. 1 Eylül 1912.
yerlerine Türk ve Rumların alınması talep edilmiştir. 45 Sabah, nr. 8248. 4 Eylül 1912, s.2.
8 İktiham, nr. 78. 13 Mayıs 1913, s.3. 46 Tanin, nr. 1430. 2 Eylül 1912.
9 Tanin, nr. 1585. 29 Nisan 1913, s.3. 47 İkdam, nr. 5583. 5 Eylül 1912, s.4.
10 İktiham, nr. 81. 16 Mayıs 1912, s.1., Makedonya İçin 48 Senin, nr. 1433. 5 Eylül 1912, s.2. Konstantinapol
Miting. Gazetesi’nden alınmıştır.
11 İktiham, nr. 84. 19 Mayıs 1912, s.1., Türkiye Bulgaris- 49 Aynı yer., s.2.
tan. 50 Senin, nr. 1434. 6 Eylül 1912, s.4.
12 İktiham, nr. 95. 30 Mayıs 1912, s.1., Mösyö Keşof ve 51 Sabah, nr. 8253. 9 Eylül 1912, s.1., Bulgaristan’la Mu-
Makedonya Bulgarları. harebe Şayiaları.
13 İktiham, nr. 113. 17 Haziran 1912, s.1., Balkan Küçük 52 Hikmet, nr. 40. 9 Eylül 1912, s.4.
Devletleri Hakkında “Mir” Gazetesi’nin Temenniyeti. 53 Senin, nr. 1437. 9 Eylül 1912, s.2.
14 İktiham, nr. 127. 1 Temmuz 1912, s.1., Etrafa Dikkatli 54 Senin, 1439. 11 Eylül 1912, s.4.
Bir Nazar. 55 Aynı yer., s.4.
15 İktiham, nr. 160. 4 Ağustos 1912, s.4. 56 Cenin, nr. 1442. 14 Eylül 1912, s.3
16 IMRO (Makedonya Dâhili Devrimci Örgütü) 1893 yılın-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 69


Emekli Büyükelçi Bilal N. Şimşir:
“RUMELİ’DEN ANADOLU’YA DALGA DALGA GELEN
GÖÇLER AYNI ZAMANDA İSTİKLAL SAVAŞI’NIN
YAPILMASINI DA KOLAYLAŞTIRMIŞTIR”

Söyleşi: M. ASIM MUTLU - KENAN PALALI

- Hocam; Balkan Savaşlarının 100. yıldönümü anlamda kullanıyorum ben. Balkan; Türkçe bir isim,
dolayısıyla Türk Yurdu dergisi özel bir sayı çıka- Türkmenistan’da Balkan Dağları var, atalarımız ora-
rıyor. Ülkemizin akademik ve aydın camiası içe- lardan gelmiş, Anadolu’dan geçmiş ve oralara yerleş-
risinde, Balkan Savaşları ve Balkan göçlerindeki mişler. Bütün dillere, Balkanlar, Balkan Yarımadası,
en detaylı çalışmaları yapanlardan biri de sizsi- Balkan ülkeleri, Balkan devletleri, v.s diye geçmiş.
niz. Bize bu kapsamda, Balkanların bizler için an-
Rumeli kelimesi ise Roma imparatorlarına izafe-
lamını ve 1912’ye gelinceye kadar olan süreci bir
ten verilmiş ve yerleşmiş bir isimdir, bizde çok yaygın
özetleyebilir misiniz?
olarak kullanılır. Yunanlılarla alâkalı değildir.
- Balkan ve Rumeli kelimelerini, kavramlarını eş
İran’dan bakınca Anadolu Rumeli’dir, Diyar-ı
Rum’dur. Mesela Mevlana Celalettin Rumi Konya-
lı, suyun öte tarafına hiç geçmemişler, ama Rumi
soyadını almışlar. Yani Anadolulu olduğu halde
Anadolu’nun göbeğinden olduğu halde Rumi lakabı-
nı taşıyor.
Bunları şunun için söylüyorum, bizim devletin di-
ğer imparatorluklardan farklı olarak merkezi kısmı,
metropol toprakları veya kalpgâhı, ne derseniz deyin
Anadolu ve Rumeli üzerine kurulmuştur.
Öteki imparatorlukların, Avrupa imparatorlukları
mesela metropol toprakları İngiltere’dir, ama impa-
ratorluğu deniz aşırı ülkelerde Hindistan’da, vesaire
yerlerdedir. İsmi öyle değildir ama bizim metropol
toprağımız da Marmara’nın doğusu Anadolu, Batısı
Rumeli’dir.
Türk nüfusu yani devletin kurucu unsuru, devletin
gerçek sahipleri bu coğrafyada bu bölgede yoğun-
laşmıştır. Mesela Arap Yarımadası’na Türk nüfus
yerleştirilmemiştir. Türkler Rumeli’de, Balkanlarda da

70 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Tuna’nın ötesinde yerleştirilmiştir. Ama Tuna’dan be- bir vilayetdi. O da 35 bin kilometre karelik bir bölgedir
risi 500 yıldır vatan yapılmıştır, Ancak yapılan iki, üç ve bir milyon nüfus vardır. Yani padişaha bağlı vilâyeti
darbe üst üstte bu Rumeli’yi orta yerinden koparıp, şahane dedikleri 6 vilâyet kalıyor elimizde, bunlar;
almış götürmüştür. Edirne, Selanik, Manastır, Yanya, İşkodra ve Kosova
Birinci darbe 1820 ile 30 yılları arasında Yunan - Türk nüfus ne kadardı?
ayaklanması, arkasından Rus savaşı olmuş ve 47
- Beş milyon kadar nüfus var. Bunlar için Ber-
bin kilometre karelik bir parça koparılmıştır güney
lin Antlaşması’nda bir madde konuyor; 23. madde.
ucundan. Buradaki Türklere hayat hakkı tanınma-
Fakat çok dikkate değer bir ayrıntısı var bu madde-
mıştır. Çünkü kurulan devlet felsefi olarak etnik
nin; Rumeli’de elimizde kalan 6 vilayet ile beraber 6
esasa dayanan bir devlettir, burası, Yunanlılarındır
Anadolu vilayeti için de bir madde konuyor. Bunlar
deniyor Yunan olmayanlar ne olacak? Yunan olma-
da Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ ve Sivas
yanlara burada hayat hakkı yoktur, en aşırı felsefe
vilayetleri. Bunlarla ilgili reform yapacaksınız deniyor
budur, yani fikir bu. Hiç bir yerde bu fikri tam yüzde
Berlin Antlaşması’nda, tabii Osmanlı Devleti’ni tehdit
yüz gerçekleştirmiş bir yer yoktur, ama fikir bu.
ederek.
Mora eyaletinin merkezi Tripoliçe’de 35 bin Türk
Şimdi Berlin Antlaşması’nın öteki maddeleri çok
vardı. Bunlar, asker de olmadığı için kalelere sığındı-
okunur siyasi ilimlerde, fakat bu maddelere pek dikkat
lar ve Yunan ayaklanması dolayısıyla Avrupa’dan bir
çekilmez. 40 yıl diplomaside kaldıktan sonra bunların
yığın Yunan severler diye Helenler koşuştular oraya,
künhüne daha iyi varıyorum. Tabi bu madde konduk-
fiilen katılıyorlar savaşa. Bunların gözleri önünde, bu
tan hemen sonra mesajı alıyor Anadolu’daki Ermeni-
insanlar açlıktan öldürülmeye başlıyorlar kalelerde.
ler, Rumeli’de Bulgarlar ve Makedonlar. Her ikisi de
Sonra bir anlaşma yapıldı güya, Avrupalı gözlemcile-
eş zamanlı olarak 1890’larda ikişer komite kuruyor-
rin de önünde. Teslim olurlarsa silahsız teslim olurlar-
lar, daha doğrusu çete diyelim. Birisi Ermenilerinki
sa bağışlanacaklar dendi. Teslim oldular, fakat yine
Taşnak ve Hınçak, Rumeli’de de Makedonya ve Edir-
de bağışlanmadılar.
ne çeteleri. Birisi Sofya’da birisi Selanik’te. Ve bunlar
Türkleri kılıçtan geçirdiler, yalnızca 160 kişi kur- 1890’lardan başlayarak Rumeli’de ki 6 vilayetimizi
tulmuş. Mora Yarımadası’nın doğusunda upuzun bir kana buluyorlar, yapmadıkları zulüm, yapmadıkları
ada vardır, dalgakıran gibi bir ada, bu ada tarıma el- işkence, katliam, baskın, kalmıyor. Bunları Bulgarlar
verişli bir adaydı, burası silme Türk’tü, bunlardan hiç silahlandırıyor müthiş, sıkıyı görünce Bulgaristan’a
kimse kalmadı. Bir Yunan ihtilalcisi, “Ben yalnız tek kaçıyorlar, şimdi PKK’lıların Irak’a kaçtıkları gibi,
başıma 90 Türk öldürdüm” diye övünüyor. Yani kısa- Kandil’e kaçtıkları gibi… Bunlar reform diye başladı,
cası Mora’dan, ancak çok varlıklı kişiler, külliyetli mik- ilk önce. Hatta arkasından özerklik diye başladılar.
tarda fidye vererek hayatlarını kurtarabildiler. Bunlar Tabii o tarihte demokratik muhtariyet demiyorlar, ama
Mısır üzerinden İstanbul’a döndüler. Bunlardan bir muhtariyet diyorlar. Fakat gizli tüzüklerinde bağım-
tanesi mesela Hamdullah Suphi Tanrıöver’in dedesi sızlık diyorlar, bugüne çok benziyor o dönem.
Abdüllâtif Suphi Paşa sülalesidir.
Bulgarların hedefi, emeli Velika Balgaria, büyük
Berlin Antlaşması Rumeli’yi parçaladı ve Bulga- Bulgaristan.
ristan Prensliği kuruldu. Ardından Karadağ, Sırbistan
Bu, Bulgar büyük emeli Çatalca’ya kadar saldırı-
ve Romanya bağımsız oldu. Daha sonra güneyde
lar düzenliyor, Silivri’ye kadar diyelim daha iyi akılda
Balkan sıra dağlarıyla, Rodop Dağları arasında ka-
kalsın. Ve Balkan Savaşı bunun için yapılıyor. Bu ke-
lan bölgede Doğu Rumeli Vilâyeti kuruldu, imtiyazlı
mikleşiyor, 20 küsur yıl devamlı kan gövdeyi götürü-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 71


yor. Sonunda Rusya’nın inisiyatifiyle, Şimdi bizim devlet çırpınıp kalıyor, bir
bu Balkan devletlerini birleştiriyorlar araştırma komisyonu kurulsun diyor, ora-
bir ittifakta. Çünkü daha önce bunlar lı olmuyor kimse. İstanbul’da kendi ken-
ayaklanıyorlar, ama Osmanlı’ya savaş dimize bir komisyon kuruyoruz, bunları
açmaya cesaret edemiyorlar ve Yunan dünyaya duyurmak için. “Balkan Müttefik-
ayaklanmasında, Bulgar ayaklanma- lerinin Mezalimi Neşr-i Vesaik Cemiyeti”,
sında olduğu gibi bu defa Rusya da böyle bir cemiyet kuruluyor İstanbul’da
müdahale etmiyor, “Siz artık reşit oldu- ve Balkan müttefiklerinin Mezalimi Neşr-i
nuz, kendi başınızın çaresine bakın” Vesaik Cemiyeti, yani belgelerini yayım-
diyor. Fakat tek başına Bulgaristan lama derneği gibi, böyle bir özel şey.
Osmanlı’ya savaş açamıyor, tek ba-
Burada, hep Balkan Savaşı’yla ilgi-
şına Yunanistan da savaş açamıyor.
li zulüm haberlerini, raporlarını epeyce
Ve aralarında aynı topraklar üzerinde
derliyor ve Fransızca yayımlıyor bunları.
iddialar, Yunanlıların ideası var Mega-
lo İdea’sı. Sırpların da iddiası var. Ve Bulgar ile Sırp, bilmem Bulgar ile
bunlara diyorlar ki “Siz ilk önce bir itti- Yunanlı birbirlerine düşünce, bunlar ken-
fak yapın Osmanlı’ya karşı savaşa gi- di aralarında katliamlara başlıyorlar. O
rin, ondan sonra aranızda anlaşırsınız, zaman Avrupa devletleri harekete geçi-
bu paylaşımda” ve böyle oluyor. yorlar, onlar da bir araştırma komisyonu
kuruyorlar. Upuzun bir adı var “Balkan
Ve şaşılacak derecede bizim ordu
Savaşlarının Sebepleri ve Nasıl Yapıl-
bir ay içinde bozuluyor. Üç tane kale-
dıklarını Araştırmak için Uluslararası Ko-
de kalıyor bizim ordu. Bir tanesi Edirne
misyon”. Arkasındaki Musevi sermayesi
Kalesi, Şükrü Paşa muhasara altında.
olan Carnegie Barış Vakfı bunu destek-
Fakat Edirne direniyor. Yanya Kalesi,
liyor. Üyeleri: Avusturya, Fransa, Alman-
İşkodra Kalesi bu üç kale direniyor,
ya, İngiltere, Rusya ve Amerika Birleşik
ötekiler bir ay içinde çözülüyor.
Devletleri’nden birer, ikişer, üçer kişilik
Orada bir ayda bozulan aynı asker, üyeleri var. Tabii büyük devletler grubu
üç yıl sonra Çanakkale’de harikalar ya- bunlar. Büyük devletlerden yalnız İtalya
ratıyor, yedi yıl sonra Anadolu’da des- yok, onun da sebebi, güya İtalya’yla biz
tan yazıyor, aynı asker. Fakat yönetim yeni savaştan çıkmışız, hatta Balkan
değişmiş, asker aynı. Yani demek ki, iyi Savaşı çıktığı zaman daha İtalya’yla ba-
yönetilemedi o zaman, iyi idare edile- rış yapmamış o durumda, yani Libya’da
medi. savaşıyoruz. a İtalya’yı kabul etmez
Türkler, uygun bulmaz, bu bizim düşma-
Şimdi bunun ötesinde bizim bilme-
nımızdır, dolayısıyla bunun hazırlayaca-
diğimiz, bizim kitapların pek yazmadığı
ğı raporu biz kabul etmeyiz diye. Ama
bir taraf daha var, Balkan Savaşı’nın
bunlar da tarafsız değil bize karşı.
bir ikinci katı var. Yani bir büyük Balkan
askerlerinin savaşı, bir de çetelerin sivil Ben o raporları gördüm Fransızcası
halkla savaşı var. Bu ciddi bir olaydır da var, İngilizcesi de var. Amerika’da da
ve biz bunu yeterince yazmadık, araş- yayımlandı, Fransa’da da yayımlandı,
tırmadık. O Balkan Savaşı’nın geçtiği ben onları inceledim. Bunları da bizim
6 vilayette 20 tane yabancı konsolos var, hiç birinin komisyonun yaptıklarını da inceledim, tarafsız değil
arşivlerine girmedik. O belgeler duruyor orada, çıka- bence. Çünkü Balkan Savaşı’nın Balkan Hristiyanla-
ralım araştıralım, görün. rının kurtuluş savaşı olarak değerlendiriyor. Ve yü-
rekten bunu destekliyorlar.
Tabi bu savaş bildiğimiz türden bir savaş da değil
çünkü hiçbir bir hukuku yok. Mesela normal savaşta İkincisi, daha geniş bir perspektifle Türklerin Av-
esir aldığını öldüremezsin, silahsız insanı öldüremez- rupa kıtasından atılması, Türklerin bitirilmesi olarak
sin ve teslim olan insanı öldüremezsin. Çetecilerin görüyorlar. Asırlardır bunun için çalıştılar. Bizim çok
böyle bir hukuka itibarı yok, onlar istediğini yapıyor, daha araştırma yapmamız lazım, kitaplara girmemiş
istediğini katledebiliyor, istediğini öldürebiliyor. Ve yerleri de raporlara girmemiş olanları da çıkarmamız
bunlar sistematik olarak katliamlar yapıyorlar, soy- lazım. 100. yıl geçti çok başka havalardayız.
gun yapıyorlar, yağmalama yapıyorlar. Yangın, ırza
Bütün bu olanların asıl sebebi, kaynağı, Berlin
geçme, her türlü melanet var.
Antlaşması’na konan 23’ncü madde. Yani, bunlar çe-

72 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


teleri uyandırdı. Hatta Ermeniler bunu açıkça söyler-
ler. Diyorlar ki “Avrupa devletleri bize bir altın madeni
verdi. Bu madeni çıkarmak bize düşüyor. Biz gayret
edelim. Yani bize yolu gösterdi, yönlendirdi, işte size
o reform diye, arkasından özerklik diye bağımsızlığın
yolunu açtı bize, ama bize de çalışmak düşüyor.” Fi-
kir budur. Yani, kurgu büyük beyinden gelmiştir, bunu
not etmemiz lazım, bilmemiz lazım
- Payitahtın uyuduğundan bahsettiniz, temel
sebebi bu mudur, Balkan Savaşları kaybının? Bir
de günümüzde yapılan yorumlarda bütün suçu
alıp İttihatçılara yüklemek gibi bir moda var, onu
ne kadar doğru buluyorsunuz?
- İttihatçılar, Balkan Savaşı’nda tam iktidarda de-
sahibiyim, ben devletsiz yaşayamam ve ben yalnız
ğildi. Ondan sonra iktidara geldiler. Yani ittihatçılar
kendi devletimde yaşarım. Batı Türkleri özellikle işte
devirdiler iktidarı, fakat kendileri iktidara geçmedi-
Selçuk, Osmanlı Türkleri, Doğu Türkleri biraz yaban-
ler. Yani esas büyük kabine vardı, bunlar ittihatçılar
cı boyunduruğuna düşmüşler, ama Batı Türkleri hiç
değildi. Balkan Savaşı’nı biraz bilmek, bilerek ko-
yabancı boyunduruğuna düşmemişler tarih boyun-
nuşmak lazım. Böyle maddi hata yapmamak lazım,
ca. Ben kendi devletimde yaşarım, ben Amerika’ya,
yorum yapmadan önce, ilk önce maddi hata yapma-
İngiltere’ye, Fransa’ya, şuraya, buraya göçmem.
mamız lazım. Yani, 1915 olaylarında İttihatçılar vardı,
Yani ben merkezde yoğunlaşırım. Ermeniler daha
evet, ama 1912’de ittihatçılar tam iktidarda değillerdi.
1840’lardan beri misyonerlerle Amerika’ya, tutuyor
Ancak buna rağmen irade kullandılar şöyle ki; birinci
elinden Amerika’ya geçiyor. Yani adam merkez kaç
büyük kabine yaşlı kabine, I. Balkan Savaşı sonun-
eğilimli. Yunanlı da öyle...
da barış anlaşmasını kabul etti. Bu barış anlaşması
nereden geçiyor biliyor musunuz? Midye-Enez hat- Lozan Antlaşması’nı imzalamadan önce, Ocak
tından. Yani Trakya gidiyor, Edirne Bulgaristan’a kalı- 1923’de Mübadil Anlaşması yapıldı. Yani Türkiye’deki
yordu. İttihatçılar deli dolu oldukları için gittiler darbe Rumlar Yunanistan’a, Yunanistan’daki Türkler –Batı
yaptılar kabineye saldırdılar, ondan sonra Edirne’ye Trakya hariç, İstanbul durumları hariç- bunlar karşı-
yürüdüler ve Edirne o sayede bizde kaldı. İttihatçılar lıklı değiş tokuş edilecek. Bu barış yoluyla yapılan,
da böyle insanlardı insaflı olmak lazım… işte iyi kötü malları, mülkleri de dengelenen, bir an-
laşmadır. Ama iyi bir anlaşmadır o şartlar içinde. Öteki
Balkan Savaşı’nda ittihatçılar arasında donan-
göçlerde, onlar fiili göç, zoraki göç, kırılarak, öldüren
ma komutanı, daha doğrusu gemi komutanı Hüse-
göçlerdir ve malı, mülkü gözü görmeyen göçlerdir.
yin Rauf Bey var. Bize teselli oldu, bir anlamda. O
gemiyle tek başına çıktı, dolaştı Akdeniz’de, Ege’de. Şimdi bu 1934 yılında, İçişleri Bakanı bir bilgi su-
Kahramanlık gösterdi ve onunla teselli bulduk. nuyor bizim Meclise. Diyor ki “Romanya’da hala 400
bin Türk. Yugoslavya’da 800 bin Türk, Bulgaristan’da
Bakın bir nokta daha burada önemli, ben çok
1 milyon Türk” var. Ne ediyor, 2 milyon 200 bin etti.
önemsiyorum, bakın not edin. Bu tarihlerde yani
Buna bir de 150 bin kadar da Batı Trakya’da, bu Yu-
Balkan Savaşlarından önce, Balkan Savaşlarından
nan Batı Trakya’sındaki Türkleri kat, 2 milyon 350 bin
sonra, Balkan Savaşları döneminde, 19. yüzyılın
Türk ve bunları bir plan, program çerçevesinde yurda
son çeyreğinde, ilk çeyreğinde, vesaire Amerika’ya
almayı düşünüyor. Toplam nüfus 16 milyon yani Tür-
kitle halinde göçler var. Amerika her yıl ortalama 1
kiye nüfusunun yüzde 22’si Rumeli’de hala, o bütün
milyon göçmen alıyor, Avrupa’dan veya başka yer-
kırımlara, katliamlara rağmen.
lerden, ama özellikle Avrupa’dan. Ve Balkanlardan
da göçmen gidiyor. Her yıl Yunanistan’dan 20-30 bin Ve bir şey daha söylüyor, “1950 yılında Türkiye
Yunanlı Amerika’ya göç ediyor, Selanikli. Ancak bir nüfusu 30-35 milyon kadar olacak” diyor. 1935 yılın-
tek Türk Amerika’ya göç etmeye kalkmıyor, bakar mı- da Türkiye’nin nüfusu 16 milyon. Bunu Büyük Millet
sınız bağlılığa, çok önemli. Meclisi’nde söylüyor. Dışarıda da yankı yapıyor bu.
Dışarıda şunun için yankı yapıyor, Sevr Anlaşması’nı
Çünkü şöyle düşünüyorlar; vatan nereye çekil-
imzalayan insanlar Türkiye’de 7 milyon insan kaldı
mişse ben oraya gidiyorum, devlet nereye çekilmiş-
diye hesaplamışlar. Bu 7 milyon insanı da Anadolu’yu
se ben oraya giderim, bayrak nerdeyse ben oraya
parçalarız oraya, buraya, birazını Ermenistan’a, bi-
giderim, asker neredeyse ben oraya giderim. Çün-
razını şuraya, birazını Yunanistan’a dağıtırız. Şimdi
kü ben bu devletin kurucusuyum, ben bu devletin
nüfus sayımında 13 milyon çıkmış, bunlar irkilmişler

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 73


“Ya 7 milyon dedik, 13 milyon çıktı. Şimdi 16 milyon ti, bu katliamları uluslararası camia neden taşıya-
olmuş. Ve 15 yıl sonra da 30-35 milyon olacak” di- mamıştır?
yor. İsviçre gazetelerinde bile yankıları var bunun,
- Yani şimdi 1950-51 göçünü her tarafa duyurmu-
ben gördüm arşivlerde. Araya II. Dünya Savaşı gir-
şuz mesela. Ve yardım istemişiz. Bütün dünyadan
meseydi, belki o kadar olmazdı ama yaklaşırdı. Ben
iyi kötü yardımlar gelmiş ta İsveç’ten Mısır’a kadar.
üniversiteye 1953 yılında girdim, 53 yılında 23 mil-
Bilmem Japonya’dan Amerika’ya kadar duyurulmuş.
yondu Türkiye’nin nüfusu, şimdi 75 milyon oldu, belki
Yani Bulgaristan’ı teşhir ettik biz, Bulgaristan’ı mat
geçmiştir. Yani son 50 yılda 50 milyon arttı. İrkiliyor
ettik o konuda.
dünya bizimle. Çünkü biz büyük milletiz, başkaları
azalırken biz büyümüşüz. Ondan sonra bu isim değiştirme olayında da biz-
zat ben büyükelçiydim, beni çağırdılar bir broşür ya-
Yani bizim Rumeli Türklerinin hiç değilse 30’lara
yımla diye. Ben üç tane broşür hazırladım. Bu kefere
kadar, 50’lere kadar, 60’lara kadar, 70’lere kadar,
bilhassa oturmuş devletler İngiltere, Fransa, Alman-
şimdi tam son durumlarını bilmiyorum, belki kafa-
ya, Amerika gibi devletler sistematik olarak devlet do-
ları karışık. Anadolu’dan başka yeri düşünmüyorlar
kümanlarını yayımlarlar. Bir “İngiliz Mavi Kitabı” var
göç için. Bu vatana dönmektir, sılaya dönmektir ve
duyarsınız. Bir ara “İngilizler Mavi Kitapta” Ermeniler
devletine kavuşmaktır. Fakat o kavuşmak kolay da
konusunda Mavi Kitap yayımlandı diye manşet oldu.
olmuyor, hem o ülkelerin kanunları hem bizim kanun-
Ya şaşılacak ne var, cehaletimiz ortaya çıkıyor. Mavi
lar böyle birtakım barajlar koyuyorlar. Yani, açsan sı-
Kitaplar 1830’lardan beri yayımlanıyor ve bunların ka-
nırları, iki milyon kişi doluşur Anadolu’ya. Ekonomiyi
pakları mavi olduğu için yani karton kapakları ilk baskı
de allak bullak eder, yani nasıl kalkacağız üstünden.
kapakları Blue Book diyorlar bunlara. Bunlar devlet
Onun için Cumhuriyetin ilk dönemlerinde yıkıntıya
yayımıdır ve British Museum’da yani milli kütüpha-
sebep vermeden 15-20 bin mesela Bulgaristan’dan
nesinde ayrı bir bölümdedir, bunların resmi adı Stock
o kadar alıyor, Romanya’dan, Yugoslavya’dan azar
Paper devlet yayımları. Yani adam 200 yıldan beri ya-
azar alıyor ve ona göre iskân ediyor ve sarsıntı ya-
yımlıyor, ama bizimkiler ilk defa duymuş oluyor.
ratmıyor.
100. yılda ciddi bir yayın olarak, “Balkan Savaş-
Ama ondan sonra işler değişiyor. İşte ilk darbeyi
larının Kaybı, Neden Kaybettik” diye, Fevzi Çakmak
Bulgarlar yaptı, Bulgarlar da korkarlar Türklerden çok
Paşa’nın Harp Akademisi’nde verdiği seri konferans-
fazla oldu diye. Yüzde 14 Türk nüfusuydu, bilmem
lar İş Bankasından yayımlandı. Bir bunu gördüm cid-
şimdi ne kadar. 1950 yılında bir nota verdiler bize, “3
di kitap olarak, ötekileri çırpıştırma.
ay içinde 250 bin Türk alın” diye. 1950 yılında böyle bir
büyük göç dalgası var. Ondan sonra zınk diye durdu Mesela bu Ermeni meselesi ile alakalı hiç yayın
1950 yılının sonunda 1951 yılının Kasım’ında. Sonra yoktu, biz bunlara şehit vermeye başladığımız tarih-
1968 yılında yeni bir göç, 10 yılda 130 bin kişi geldi. lerde iki tane kitap buldum, bir tanesi 1917 yılında
İttihatçıların yayımladığı, bir tanede Esat Uras diye,
- Balkanlarda yaşanılan Müslüman katliamları
Siyasal Bilgilerde Ermenice dersi de vermiş bir insa-
çok yer tutmasına rağmen sizin de söylediğiniz
nın kitabı, hepsi bu kadar. Güzel de bizim 80’li yıllar-
gibi gerek Osmanlı, gerekse Türkiye Cumhuriye-
da işimize yaramıyor ki bunlar.

74 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


- Balkanlarda yaşadığımız hadiselerin “Türk
kimliği”, “Türk milliyetçiliği” gibi kavramlar üze-
rinde ki etkilerinden bahseder misiniz?
-Osmanlı’nın son dönemlerinde Balkanlarda
Ruslar Slav Milliyetçiliği temelinde politikalar yürü-
tüyordu, bu dönemde Osmanlı Devleti’nde ise “Os-
manlıcılık” görüşü ağır basmaktaydı. Balkanlarda ki
etnik unsurların “Osmanlıcılık” temelinde korunacağı
umudu vardı. Balkan Savaşlarının incelenmesinden
de anlaşılacağı üzere bu politikanın hiçbir etkisi olma-
mış, Yunanlı kendine Yunan, Sırp kendine Sırp, di-
ğerleride kendi etnik aidiyeti üzerine kimliklerini ifade
etmişlerdir. Hiç biride ben Osmanlı’yım dememiştir.
Hatta Osmanlı Mebusan Meclisinde Rum bir mebus,
“Ben Osmanlı Bankası kadar Osmanlı’yım” demiştir.
O dönemde Osmanlı Bankasının tek kuruşunda Türk
sermayesi yoktur. Sermayesinin tamamı İngiliz ve Al-
manlar tarafından oluşturulmuş, Türklükle de hiçbir sinde İsrailli bir profesör, onlara yapılan katliamları
alakası yoktur. Devletin kurucusu olan Türkler ken- da kitaplaştırdığımız için bana teşekkür etti, fakat
dilerine Türk dememekle hata yaptıklarını anlamış- Türkler kadar yok, az, 1950 yılında Bulgaristan’dan
tır. Anadolu’daki Türklerden daha önce Rumeli’deki Yahudiler İsrail’e göç etmişlerdir. Sayıları 15-20 bin
Türklerde Türk Kimliği oluşumu daha erken olmuş- civarındaydı.
tur. Vatanlarını kaybetmenin hüznü ve yaşanan derin - 20. yüzyılda Balkan coğrafyası dünya sa-
acılar buna neden olmuştur. Anadolu’nun işgal gör- vaşlarının dışında 3 büyük savaş gördü, şu an
meyen yerlerinde bu çok daha geç oluşmuştur. Göç- ki konjonktürde durum sabit mi? Yeni facialar ve
lerle Rumeli’den Anadolu’ya gelenler beraberlerinde savaşlar yaşanır mı?
bu duygu ve düşünceleri İstanbul’a taşımışlardır.
-En son Kosova’da bağımsızlığını ilan etmiştir.
Özellikle Rumeli’nin kaybı sonrası kalan son kale 100 yıl önce Osmanlı’yı paramparça edenler şimdi
Anadolu’nun elde tutma zorunluğu bu duyguyu tetik- paramparça olmuşlardır. Tüm Balkan Savaşlarının
lemiştir. Rumeli’den Anadolu’ya dalga dalga gelen tetikleyicisi olarak Berlin’den hamle yapılmıştır. O
göçler aynı zamanda İstiklal Savaşı’nın yapılması- Berlin, Balkanları çiğniyor, Hitler’in doğuya açılma
nı da kolaylaştırmıştır. Bunlar asker olarak İstiklal projesi vardı. Almanya birliğini geç inşa etmiştir. Bu
Savaşı’nda yer almıştır. Bu aynı zamanda Anadolu’yu yüzden sömürge bulmakta zorlanmıştır. Bu açığı ise
kamçılamıştır. Üç kuruşluk Bulgar devlet kuracak Balkan ülkeri üzerinden yapmaya çalışmıştır. Eski-
ben Türkler olarak devletsiz kalacağım. Sonuna ka- den, Hitler paldır küldür giriyordu, şimdi ise ekono-
dar savaşmıştır. Ayrıca iskân politikasında Trakya’ya mik olarak etkilerini artırmaya çalışıyorlar, şu an Bal-
önem verilmiştir. Trakya’da Türk nüfus azalmıştı. Bul- kanlarda Almanya’nın nüfuzu fazla, ekonomik olarak
garların o dönemde hala Edirne’de gözü vardır. Kur- Makedonya’yı, Bosnayı ve diğerlerini sömürgeşleş-
dukları bir komisyonun ismi “Makedonski ve Edirne tiriyor.
Komisyonu” olması boşuna değildir. Dolayısıyla Türk
nüfusun artışı sağlanmıştır. Bizim Batı ile ilişikilerimizde karamsar olmamıza
gerek olmadığını düşünüyorum, Osmanlı ve Türkiye
Cumhuriyetin ilk döneminde özellikle Atatürk ve Cumhuriyeti’nin Batı ile ilişki geliştirme ve Batı’ya
İnönü zamanında ayrı bir önem verilmiştir. Trakya- karşılık verme konusunda tecrübesi hiçbir doğu ülke-
nın Türkleştirilmesi ve üretim yapması amacıyla özel sinde olmadığı kadar fazladır. Devlet kurma gelene-
önem verilmiştir. Cumhuriyet döneminin en önemli ğimizin olması da köklerimizi göstermesi açısından
özelliği, ülkeye Balkanlardan gelen Türk göçünün önem arz etmektedir.
son derece planlı ve programlı yapılmasıdır.
Ayrıca, şu an Balkan ülkelerinin ekonomik olarak
- Kaynaklara baktığımızda Balkan faciasında durumları çok kötü durumdadır. Her ne kadar ödün
sadece Türk ve Müslüman unsur katledilmediği vermemeye çalışsalar da 1980’li yıllarda Arnavutluk’ta
görülüyor. Bu kapsamda, ne kadar yahudi katledil- misyon görevim sürecinde açlık ve kıtlık yaşandığına
di? İsrail devleti bu konuyu hiç kullanmış mıdır? bizzat şahit oldum. Hali hazırda tüm Balkan ülkeleri,
-1878 yılında Eski-Zağra Kızanlıkta bir katliam ekonomik ve sosyal olarak büyük rahatsızlık içinde-
yapılıyor. Bunları da yayımladım. Bir tarih kongre- dirler.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 75


Türk Kadın Hakları Tarihinde Bir Dönüm Noktası:
BALKAN SAVAŞI’NDA
KADINLAR KONFERANSI

ŞEFİKA KURNAZ*

T
anzimat döneminde başlayan kadının eği- girdiğinde, manzaranın güzelliği karşısında adeta çıl-
timi ve istihdamı alanlarındaki gelişmeler, gına dönerler. Boğaz’ın iki yakasındaki güzellikleri de
Meşrutiyet döneminde çeşitlenerek devam kaçırmamak için, geminin bir yanından öbür yanına
eder. Bu dönemde eğitimli kadınların basın ve der- koşturup dururlar.6
nek faaliyetlerinde etkin olarak yer aldığı görülür.1
Kızlar, İstanbul’da bulundukları süre içinde bası-
Balkan Savaşı sürerken İstanbul’da düzenlenen
nın ve belli çevrelerin ilgi odağı olur. Bir yandan has-
kadınlar konferansı, kadın hakları tarihinde bir dö-
nüm noktasıdır. Olayın ilginç yanı, toplantı teklifinin
Rusya Türklerinden gelmiş olmasıdır. Aslında bu
normal karşılanması gereken bir gelişmedir. Çünkü
Osmanlı aydınları Rusya’daki Türk modernleşmesini
yakından izlediği gibi, Rusya’daki Türk aydınları da
Osmanlı’daki gelişmeleri yakından izlerler.2 Balkan
Savaşları sırasında buralardan gelen birçok kişi Os-
manlı ordusuna gönüllü olarak katılır. 3
Petersburg Üniversitesi’nden Dört
Türk Kızı
Balkan Savaşını izlemek üzere İstanbul’a ge-
len gazetecilerden biri de Kazanlı fikir adamı Fatih
Kerimi’dir. Fatih Kerimi, İstanbul vapurunda, Osmanlı
ordusunda hastabakıcılık için gelen dört üniversite
öğrencisi hanımla tanışır. Bunlar, Petersburg Üni-
versitesinden Kazanlı Ümmü Gülsüm Kemalova, Pe-
tersburglu Rukiye Yunusova, Taşkentli Meryem Yaku-
bova ve Rostovlu Meryem Pataşova’dır.4 Rusya’dan
Hilâl-i Ahmer’e yardım etmek ve Türkiye’deki hanım
kardeşlerini uyanışa çağırmak amacıyla gelen bu
dört üniversite öğrencisi, Balkan Savaşı’nda beş ay
süreyle Hilâl-i Ahmer’in Kadırga Hastanesi’nde has-
tabakıcılık yaparlar5.
Fatih Kerimi, İstanbul Mektupları’nda sık sık on-
lardan söz eder. İstanbul’a gelirken vapurda birlikte
Ümmü Gülsüm KEMALOVA, ÇİSTAY
yolculuk yaparlar. Kızlar, vapur İstanbul Boğazı’na

76 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Meryem PATAŞOVA, ROSTOF Rukiye YUNUSOVA, PETERSBURG

tabakıcılık yaparken, bir yandan da çeşitli kişilerle dört hanıma, gösterdikleri insaniyet ve kardeşlikten
görüşmelerde bulunurlar. dolayı samimi teşekkürlerini belirtir.7
Kadırga Hastanesi’ni ziyaret eden Enver Bey, bu Kızlar, 23 Kasım 1912’de İstanbul’daki Tatar Ta-
lebe Cemiyeti Kulübü’nü ziyaret ederler. Türk Yurdu
Müdürü Yusuf Akçura da oradadır. Ümmü Gülsüm
Kemalova burada, Rusya’daki Müslümanların ge-
çimlerine, eğitim ve öğretim yolundaki faaliyetlerine
dair bilgi verir.8
Bu dört hanım 5 Aralık günü de, Kadırga
Caddesi’ndeki Marmara’ya bakan evinde Halide
Edip’le görüşürler. Evde, İstanbul’da açılan ilk Kız
İdadi Mektebi’nin müdiresi Nakiye Hanım (Elgün) da
vardır. Osmanlılarda ve Rusya’daki Müslüman ha-
nımların eğitimi ve yaşayışlarına dair görüş alış veri-
şinde bulunurlar.9
Türk Ocağı, Hilâl-i Ahmer’in hizmetinde bulunmak
veya yardım etmek üzere İstanbul’a gelenler şerefine
bir çay ziyafeti verir. Toplantıda Yusuf Akçura, Türk
Yurdu yazarlarından Kâzım Nâmi gibi isimler de var-
dır. Dernek adına yapılan konuşmada, kadın olmaları
sebebiyle toplantıya katılamayan bu dört hanıma da
hizmetlerinden dolayı teşekkür edilir.10
Gerekli izinler alındıktan sonra Fatih Kerimi ile
bu dört hanım 1 Mart 1913 Cuma günü Dolmabahçe
Sarayı’nın yakınındaki Valide Camiine giderler ve pa-
dişahın selamlık törenini izlerler. Kızların üzerinde sı-
Meryem YAKUPOVA, TAŞKENT radan paltolar ve başlarında beyaz eşarp vardır. Yüz-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 77


leri açıktır. Padişah orada hazır
bulunanları selamlayarak camiye
girer. Başmabeynci Halit Hurşit
Bey gelerek padişahın selam ve
memnuniyetini bildirir. Sadrazam
Mahmut Şevket Paşa da, kızla-
ra, “Her türlü fedakârlığa katla-
narak, yaralılarımıza bakmak için
gelmenizden ve dört aydan beri
yaptığınız hizmetlerden fevkalade
memnunuz. Size nasıl teşekkür
edeceğimizi bilemiyoruz, Müslü-
man hanımların yüce gönüllü ve
âlicenap olduklarını siz bilfiil gös-
terdiniz. Sizlerden Allah razı ol-
sun.” der. Daha sonra Dolmabah-
çe sarayına davet edilirler ve İkin-
ci Mabeynci Tevfik Bey tarafından
kabul edilirler. Devlet erkânının o
devir için açık sayılabilecek kıya-
fetteki hanımlara gösterdikleri bu
yakınlık, yerli ve yabancı basını-
nın da dikkatini çeker.11
Necla Neyyal de hatıraların-
da bu hanımlardan söz eder. O
ve yakın arkadaşları yine bir gün
Kâzım Nâmi’nin evinde toplanırlar.
Gelenler arasında Türk Yurdu so- Fatih Kerimi, Hemşirelerle
rumlu müdürü şair Mehmet Emin
Yurdakul, Yusuf Akçura, Rusya l. Yardım toplamak için hanımlardan bir heyet
Türklerinden İttihat ve Terakki Genel Merkezinden oluşturmalı, İstanbul bölgelere ayrılarak, hanımlar
Hüseyinzâde Ali, Rusya’da bir derginin yazarların- buralarda yardım toplamalıdır (Bu hanımlar, kendi-
dan Fatih Kerimi, Ahmet Ağaoğlu, yaralılara bakmak lerinin de her türlü işte yardımcı olacaklarını belir-
için Rusya’dan gönüllü olarak gelen Tatar asıllı biri tirler).
Gülsüm ve ikisi Meryem adında üç hanım da bulun-
2. Hanımlar arasında konferanslar düzenlenme-
maktadır. Gülsüm güzel bir hanımdır. Diğer ikisinin
lidir.
Tatar olduğu yüz çizgilerinden bellidir. Her üçü da
tavır, hareket ve giyimleriyle Avrupalı hanımlara 3. Savaş alanına gitmek için hanımlardan fırka-
benzer. Rusya’da üniversite öğrencilerinin hep böy- lar kurulmalı, bunlar yaralıları tedavi etmeli, yemek
le giyindiklerini söylerler. Orada bulunanlar onların hazırlamalı, gerekirse vatan savunmasında canını
konuşmalarını anlamakta güçlük çekerler. Gülsüm vermelidir.
Hanım’ın Türkçesi, Türkiye’de yazılmış bazı roman-
4. Hanımlar, padişaha başvurarak, onun da va-
ları okuduğundan daha anlaşılırdır. Bu hanımlar, bir
tan savunmasında bulunmasını istemelidir. Halide
çay içimi kalıp ayrılırlar.12 Necla Neyyal, daha sonra
Edip’in Türk Yurdu’nda “Selâtin-i Âl-i Osman”a hita-
aynı grubu kendi evine de davet eder. Bu kez katılım- ben yazdıkları uygulamaya konulmalıdır15.
cılar arasında, Kâzım Nâmi’nin “Bizim Peygamber”
dediği Ziya Gökalp da vardır.13 Müdafaa-i Milliye Kadınlar Heyeti’nin
İlk Faaliyeti: Dârülfünûn Konferans
Dört Kızın Önerisiyle Kurulan Müdafaa-i Salonunda Kadınlar Toplantısı
Milliye Kadınlar Heyeti
Kızların dilekçesindeki ikinci madde dikkate alı-
Fatih Kerimi’nin öncülüğünde bu dört hanımın nır ve Balkan savaşı sürerken Kadınlar Heyeti’nin
önerisiyle İstanbul’da Müdafaa-i Milliye’nin Kadın- ilk faaliyeti olarak bir kadınlar konferansı düzenlenir.
lar Heyeti kurulur (2 Kânun-ı sâni 1913).14 Bunların, Dârülfünûn Konferans Salonunda düzenlenen top-
Müdafaa-i Milliye’nin “Tenvir-i Efkâr (İrşat) Heyeti”ne lantı için Şehzadebaşı’ndaki binanın avlusunda sirk
sunduğu dilekçede şu öneriler yer alır: binalarına benzeyen bir bina yapılır. İçerisi aydınlık-

78 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


İstanbul’da Kadınlar Toplantısı (Fatih Kerimi)

tır. Birçok penceresi vardır. Koltukların oturma düzeni halka takdim eder.22
sirklerdeki gibi basamaklar şeklindedir. Salon binler-
8 ve 13 Şubat 1913 tarihlerinde düzenlenen bu
ce kişiyi alabilecek kapasitedir.16
iki ayrı toplantıda tanınmış kadın yazarlar ateşli ko-
Toplantının üçüncü günü, cumadan sonra Aya- nuşmalar yapar, şair hanımlar şiirlerini okurlar. 14 ha-
sofya Camii’nde Hoca Hasan Fehmi Efendi tarafın- nım konuşmacı arasında Halide Edip, Fatma Aliye,
dan kadınlara bir vaaz verilir. Buraya bin kadar kadın Nigar Hanım, İhsan Raif gibi tanınmış isimler de var-
gelir. Gazeteler vaazın yanlışlıkla Sultan Ahmet Ca- dır. Oldukça muhtevalı ve etkileyici konuşmalar ara-
miinde olacağını duyurduklarından birçok kadın da sında heyecanlı şiirlere de yer verilir. Bunlar, Halide
yanlışlıkla oraya gider. Cumadan sonra Ayasofya’da Edip’in “Koşalım Tehlikede Çünkü Vatan”, Nigar Binti
verilen vaaz ise bir tarafta erkeklere, diğer tarafta ha- Osman’ın “Vatan”, İhsan Raif’in “Feryâd-ı Vicdan”,
nımlara hitap eder.17 Aka Gündüz’ün “Bozgun” ve “Mahkeme-i Kübrâ”
isimli şiirleridir. Aka Gündüz’ün şiirleri kız idadisi öğ-
Dârülfünûn konferans salonundaki ilk toplantı 8 rencilerinden Mebruke Hanım tarafından, diğerleri
Şubat 1913, ikinci toplantı ise 15 Şubat 1913 tarihin- bizzat şairlerince okunur.
de yapılır.
Toplantıda alınan karar gereğince konuşmalar ki-
İlk toplantının himayesini Mahmut Muhtar Paşa taplaştırılır: Dârülfünûn Konferans Salonunda Kadın-
(1886-1935)’nın eşi ve Hidiv İsmail Paşa’nın kızı olan larımızın İçtimâları, Tanin Matbaası, İstanbul 1329.
Prenses Nimet Muhtar Hanım (1876-1936)18, ikincisi- Kitap tarafımızdan bir incelemeyle Balkan Savaşında
ni ise Nazime Sultan19 üstlenir. Kadınlarımız (Ötüken Yayınları, İstanbul 2012) adıyla
Toplantılara ilgi oldukça fazladır. İlk toplantıya 4-5 yayımlanmıştır.
bin kadar hanım katılır. Kadınların büyük bir kısmı Konuşmalarda Dile Getirilen Görüşler
salona sığmaz. Bir kısmı koridorlara oturur, bir kıs-
Toplantıların önemli bir özelliği, vatanın tehli-
mı da bahçede bekler. Yer bulamayanların bazıları
kede olduğunu gören değişik fikir akımlarına bağlı
da geri dönmek zorunda kalır.20 İkinci toplantı saat
hanımları bir araya getirmesidir. Bunlardan en be-
2.00’de başlayacak iken, salon saat 1.00’de tama- lirgin şahsiyetler, Fatma Aliye (İslâmcı), Halide Edip
men dolar21. (Türkçü), Nigar Binti Osman (Batıcı)’dır. Konuşma-
Gazi Muhtar Paşa’nın eşi Prenses Nimet Hanım, cıların hepsi de vatanın kurtuluşu için çeşitli tedbir-
kısa ve parlak bir konuşma yaparak konuşmacıları ler önermişlerdir.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 79


Fatma Aliye daha çok İslâmî duygulara hitap eder. liyorsunuz?.. Veriniz Allah rızası için, Peygamber rı-
Kuran-ı Kerim’den örnekler vererek, insanların bu zası için veriniz!..” diye feryat eder.
durum karşısında yardıma koşmaları gereğini belir-
Naciye Hanım ise, bunun sadece Türklerin me-
tir. Kadının dünyadaki ve İslâm’daki yerini anlatarak,
selesi olmadığını, tüm İslâm âlemi için bir problem
“Hak yolunda çalışan kadın ile erkeğin kazanacağı
olduğunu vurgulamıştır: “Bugün İslâmiyet için hakiki
sevap hep birdir, fark yoktur.” der. Bu toprakların,
bir kıyamet var. Biz Rumeli’deki fâcialara karşı kayıt-
ecdâdımızın kanları pahasına kazanıldığını vurgula-
sız kalırsak, bütün İslâm âleminin bir sığınağı olan
yan Fatma Aliye, sözlerine şöyle devam eder:
saltanat tahtını da tehlikede bırakırız, o zaman Müs-
“O ecdat, kadınların da ecdadıdır, bu vatan ka- lümanlığın dayanağı neresi olur?”
dınların da vatanıdır. Milletin istikbaline kadının istik-
Gelişen milliyetçilik akımının etkisinde kalan ha-
bali de dâhildir. Zira, bu milletin yarınını da kadınlar
nımlarımız ise meseleye farklı bir gözle bakarlar.
teşkil ediyor.”
Bunlardan birisi olan Halide Edip, problemin temelini
Fatma Aliye, gelişen olaylar karşısında Batı’nın Türklük şuurunun unutulmasına bağlar:
kayıtsız kalmasından şikâyetle, Türk’ün dokuzuncu
“Kurtuluş için, dindar, haysiyetli, çalışkan olmak-
haçlı seferiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çeker:
la beraber, başka bir şey daha lâzımdır. O da, her
“Avrupa kan döküldüğünü istemiyordu. İnsanlı- şeyden evvel şiddetle Türk olmaktır. Bir millet, millet
ğa aykırı hallere müsaade etmeyecek idi. İşte hep halinde kalmak, öteki milletlere karşı mevcudiyetini
bu sözler, şu muhârebede vukua gelen faciaları bu muhafaza etmek için, mutlak milliyetperver olmalıdır.
medenî âlemin fütursuzca seyir eyleyeceğine, insa- Bu milliyetperverliktir ki, Türk milletini evvela büyük
niyet nâmına mâni olmayacağına ihtimal verdirmez- bir millet yapmış, bu hissin bizden gitmesi de, tarihî
di. Nereden hatıra gelirdi ki, dökülmek istenilmeyen şerefimizi eksiltmiş, bizi kuvvetten düşürmüştür. Yine
kan, İslâm kanı değilmiş. Tasavvur olunabilir mi idi düşmanlarımızı da, bu milliyetperverliktir ki, onları ya-
ki, insaniyet nâmına ilan eyledikleri merhametten rım asır evvel hâlâ bugün sütçülerimiz, bilmem daha
İslâmları hariç tutabiliyormuş... Bu durumda, yalnız nelerimiz diye tahkir ettiğimiz Bulgarları bir millet,
Allah’ımız var!..” Avrupa’nın hatırı sayacağı bir millet haline getirmiş;
Fatihlerin, Selimlerin hüküm sürdüğü Türk ülkelerini
Gülsüm Kemalova, İslâm tarihindeki kadınlardan
onlara çiğnetmiştir.
örnekler verir:
Milleti ile iftihar etmeyi bilmeyen, milletini sevmeyi
“Vatan ve millet yolunda erkekler ile muhârebeye
bilmeyen, milliyet hisleri ile uyanması en geride kalan
gidip can veren, erkekleri gayrete getiren, onların
bir millet maatteessüf bizler, Osmanlı Türkleriyiz. (...)
hizmetinde bulunan eski İslâm kadınlarını, büyük
Milliyetimizi sevmemek, bizi memlekete kayıtsız yap-
anamız Hz. Aişe’yi hatırımıza getirelim, onlardan ib-
mıştır. Memleketi baştan başa dolaşanlar, ‘Türkler
ret alalım. Biz Müslüman kadınları da bugün kendi-
memleketine yabancı’ derler... Bunun birinci sebebi,
mizin varlığını gösterelim.”
milliyetimizi sevmenin, onu iftihar edecek, kendisine
Ayrıca, Rusya’daki milyonlarca Türk’ün, hürmet edilecek bir hale koymanın, hatırımıza hiç
Osmanlı’nın başına gelen felaketlerden dolayı gözle- gelmemesidir.
rinin yaşlı olduğunu belirten Kemalova, Rumeli hezi-
Büyük dedelerimiz Türkistan’dan buraya, bu
meti karşısındaki duygularını şöyle dile getirir:
memleketleri ilk geldikleri vakit, birkaç yüz kişilik bir
“Düşman ayakları altında çiğnenen aziz kardaşla- kabile idiler. Fakat, yüreklerinde hamiyetli ve azimkâr
rımızın kemik şakırtıları kulaklarımıza kadar geliyor, bir Türklük vardı. Bir avuç adamın yüreğinde Türklü-
onların mazlum gölgeleri, geceleri rüyama giriyor. ğün tuttuğu yüksek yer o kadar büyük ve metin idi ki,
Hepsi de ‘intikam, bizi unutmayınız!’ diye bağırıyor- o kadar şan ve şerefi izzeti muhafaza eyleyerek bir
lar... Bu halde hanımefendiler, nasıl oluyor da biz millete mensubiyetlerini hissediyorlardı ki, bu hisle-
evlerimize kapanıp, vaktimizi sükût içinde geçirmeye riyle, bu güzel gururları, temiz ahlâkları ve kabiliyetle-
vicdanımız tahammül ediyor?” riyle kendilerinden yüzlerce defa büyük milletler ara-
sında devlet kurdular. Yüz elli senedir paylaşılmakla
Fehime Nüzhet de yine dinî duygulara hitaben:
bitmeyen bu muazzam memleketi zapt ettiler. Biz
“Sultanlar, hanımefendiler, veriniz. Vatan için veriniz,
onların evlatları, ne kadar azimli ve büyük adamların
din için veriniz. Kilise olan camilerin, yıkılan mina-
evlatları olduğumuzu unuttuğumuzdandır ki, milletine
relerin, susturulan ezan seslerinin, yırtılan ırzların,
güvenen daha küçük milletler, milletlerini ileri götür-
dökülen kanların, çiğnenen toprakların intikamlarının
mek için kadın-erkek dişleri tırnaklarıyla otuz senede
alınması için veriniz. Mal Hatun size bakıyor, onun
birer Avrupa milleti olan küçük milletler geldiler, bizi
üstünde Muhammed size bakıyor. Herkesi esâretten
yeniyorlar...
kurtaran dinimizin esir olduğunu görmek için mi bek-

80 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Bugüne kadar küçük söz eder. Bizim hanımlarımızın
bir Bulgaristan’ı, kocaman da onlar gibi küçük tasarrufla-
Türkiye’den güzel, bakımlı rını bir araya getirerek büyük
görmeye tahammül ettik. Hal- meblağlar oluşturabileceklerini
buki, tahammül etmeyecektik. söyler.
Türkiye, küçük bir Bulgaristan
Nezihe Muhlis ise, ticaret
gibi değil, dünyanın en büyük
ve sanata önem vermeyip,
devletleri gibi mâmur olacak-
çocuklarımızı hep memuriye-
tı. Eğer olmadı ise, kabahat
te teşvik etmemiz sonucunda
kimde? Türk olmasını unutan
ekonomik sıkıntıya düştüğü-
bizlerde, erkek ve kadında
müz görüşündedir. Ona göre
da! Tabii, kadınlar da bugün,
zenginlerin sayısı artırılmalıdır.
kabahat neden bizde, derler
Zenginler fabrika kurdukça, iyi
değil mi? Evet, kadınlarda
mal ürettikçe, piyasada yerli
da! Türk kadınları her şeyden
malı kullanımı arttıkça, esaret
evvel Türk kadını olduklarım
zinciri olan antlaşmalar kendi-
hissetseydiler, çocuklarına
liğinden ortadan kalkacaktır.
Türklük şuuru aşılasaydılar,
Bu münasebetle, yerli malı kul-
memleket pek başka olurdu...
lanmaları için hanımlardan söz
Eğer çocuklarımıza Türklük
ister. Ona göre, iktisadî hayata
şuuru aşılarsak, memleket
sahip olmayan bir millet, hiçbir
değişir.”
vakit sürekliliğini sağlayamaz.
Bundan sonra konuşma- Askerî kuvvet ekonomide güç-
sını tarihten örnekler vererek lü olunursa sağlanır. İktisadî
sürdüren Halide Edip, Alman- gelişme için şunların yapılması
ların, Fransızların da bizim gibi durumlarda kaldıkla- gerektiğini savunur:
rını, ancak bundan milliyet duygusu ile kurtuldukla-
1. Ticaret ve sanayi ile uğraşanları teşvik etme-
rını belirtir. Artık, yapılacak şey, eski Türk hakanının
lidir.
sözlerini yerine getirmektir: “Türk milleti için gece
uyumadım, gündüz rahat etmedim, ölünceye kadar 2. Çok mecbur kalmadıkça yabancı mallara rağ-
çalıştım.” bet etmemeli, yerli malı kullanmalıdır.

Kız idadisi öğrencisi Firdevs, eski görkemli güç- 3. Ticarî kusuru olan tüccarlarımızın kusurlarım
lerden söz açarak, o devirde kadınların bedenen de affedip, ıslahına çalışmalıdırlar.
erkeklere yardım ettiklerini belirtir. “Hanımlar nerede
Fehime Nüzhet de devletin çıkardığı 5.5 milyon li-
kaldı o kan? O hayat, o Türk kanı nerede kaldı?” diye
ralık tahvilin alınmasının bir borç olduğunu savunur.
sorar.
Eğitim üzerinde duran Hûriye Bahâ, meselenin
Zengin tarih bilgisine sahip olduğu anlaşılan
bundan kaynaklandığını belirtir. Osmanlı okullarının
Muallime Naciye Hanım, Kartaca, Roma, İsveç gibi
yetersiz olduğundan, özellikle iptidai mekteplerine
devletlerin de başına büyük güçlükler geldiğini an-
ihtiyaç olduğundan söz eder. Ona göre, Almanya,
latarak, bunlardan kurtulabildiklerine dikkat çeker:
Fransa, Japonya gibi devletler okullar sayesinde iler-
“Milletin bağrından çıkan kuvvete ordu karşı koyamı-
lemişlerdir.
yor... Silahı omzunda serhadde giden bir asker ar-
kasında milletini ve bilhassa milletin kadınlarını her Yine eğitim üzerinde duran Nezihe Muhlis, bir
türlü fedakârlığa hazır görürse, o asker demirden bir Fransız’ın güzel bir sözünü okur: “Milletler evvela
kale şeklinde müdafaada bulunur.” mektep meydanında harp ederler ve irfan sahasında
mânen galip olanlar maddeten muzaffer olurlar.” Ona
Konferansta dile getirilen fikirlere bakacak olur-
göre mağlubiyetin en önemli sebeplerinden biri de
sak, hanımlarımızın birçok konudan haberdar olduğu
mekteplerimize karşı kayıtsız ve ihmalkâr oluşumuz-
görülür. Devletin içine düştüğü kötü durumdan kur-
dur. Hâlbuki ilk millî terbiye ana kucağında ve burada
tarılması için ileri sürdükleri fikirler ve teklifler, şüp-
alınır. Okul programları hazırlanırken, muhitin siyasî
hesiz ki önceki yıllarda oluşmuştur. Hanımlarımızın,
ve içtimaî ihtiyaçlarına dikkat etmek gerekir. “Memle-
dünyada olup biten olaylardan ders alma eğilimleri
ket her şeyden evvel gelecek nesilleri hazırlayacak
vardır. Türk ve dünya tarih bilgisine hâkimdirler, bir
ciddi irfan müesseselerine muhtaçtır “
takım ekonomik çözüm yollan teklif ederler. Mesela
Nakiye Hanım, İsveçlilerin “Fedakârlık Haftası”ndan Toplantıda bazı hanımlar da erkeklerin teşvik

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 81


edilmesi gereği üzerinde dururlar. Mesela, Gülsüm kadınlığı bittabii lâkayd kalamazdı. Rakik ve vatanper-
Kemalova’ya göre, kadınlardan fırkalar kurularak as- ver kalplerinin emrine itaatle erkeklerimize nümûne-i
kerlerin yanında olunmalıdır. Kız idadisi öğrencilerin- imtisâl olacak tezâhürât-ı hamiyetkârânede bulun-
den Zehra ve Naciye hanımlara göre mücadeleye ka- dular. 16 ve 23 Kânun-ı sâni günleri (tarihler yanlış
tılmayan erkekler vatan savunmasına çağrılmalıdır. verilmiştir), Türk kadınları tarihinde unutulmayacak
Hanımlar, bunların dışında aynî ve nakdî yardım günlerdir. Müdâfaa-i Milliye Kadınlar Heyeti tarafın-
da yapılabileceğini dile getirirler. Gülsüm Kemalova dan edilen davet üzerine 4-5 bin hanım, Osmanlı
şöyle konuşur: “İnsan böyle zihniyetlerden âri olarak Dârülfünûnu büyük salonunda toplanarak yüreklerin-
pek güzel yaşayabilir, fakat namussuz yaşayamaz... den, vicdanlarından taşan acıları Müslüman ve Türk
Bugün, vatan, millet, namus için her şeyimizi feda erkeklerine ve Avrupa’nın büyük kadınlarına bağır-
edecek ve her şeye katlanacak bir günümüzdür.” dılar. Sonra da maliyece sıkıntıda olan anavatanla-
Nakiye Hanım ise şöyle der: “Paralarımızı, cami- rına neleri varsa hepsini, cüzdanlarındaki paraları,
lerimizin meyhaneye dönüştürülmesi için düşman kulaklarındaki küpeleri, parmaklarındaki yüzükleri,
eline mi bırakacağız? Elmaslarımızı; madamlarının bileklerindeki bilezikleri, gözlükleri, hatta sırtlarındaki
kiliselerini tezyin için mi saklayacağız? Yoksa katil kürkleri çıkarıp verdiler; yara sarmak, hasta bakmak
düşmanın süngüleri karşında titrerken mi takaca- üzere zaman-ı saadet muhadderât-ı İslâmiyesi gibi
ğız? Ne bekliyoruz?.. Düşman, hilafetimizin merkezi harbe gitmeye müheyya olduklarını bildirenler çok
sevgili İstanbul’umuza tecavüz ayağını atmak, cami-
oldu. Her iki içtimâda vusta sınıf kadınları ekseriyeti
lerimize haç takmak istiyor, daha ne duruyorsunuz.”
teşkil ediyordu (...)
Fehime Nüzhet, bu konuda şunları söyler: “Düşman
ayağına çiğnettiğimiz mübarek topraklara dökülen Türk Yurdu, muazzez hemşirelerimizin şu faaliyet-i
ecdat kanları yüzümüze aks ederek kırmızı bir utanç Peygamber-pesendânelerini tebrik ile müftehirdir;
örtüsü teşkil ediyor... Paralarımızı Bulgar neferlerinin bundan böyle kadınlarımız hayat-ı içtimâiyede inşal-
zevklerinin masrafını ödemek için mi saklayacağız? lah daha mühim yer tutarak içtimâen ve siyaseten
Aylardan beri kafile kafile, hasırdan çatılı, öküzlere halâsımızı temin ederler.”26
takılı, seyyar evleriyle sefil ve perişan Payitaht’tan
geçip Anadolu’nun mübarek ocağına misafir olan Rübâb’da, “Dârülfünûn İçtimâında Hazır Bulunan
vatandaşlarımız gibi biz de yakın bir günde yola Bir Hanım” imzasıyla yayımlanan yazıda konuşma-
çıkmaya mı hazır olacağız Hayır, bin kere hayır!...” lardan örnekler zikredilir. Konuşmalardan etkilenen
Nakiye Hanım, bütün bunlara gücü yetmeyenlerin, hanımların yardım için birbirleriyle yarışmaları karşı-
hiç olmazsa sağlık hizmetlerinde çalışmasını, Hilâl-i sında şu sözlere yer verilir:
Ahmer’e dikiş dikmesini, bunları da yapamayanların
“O gün Osmanlı Dârülfünûnunun yüksek ve yal-
dua etmelerini ister.
dızlı tavanları altında Osmanlı hanımları billur bir
Toplantının Yankıları âbide-i hamiyyet işledi.
Fatih Kerimi, “Zannederim ki, Türkiye devleti ku- Ey tarih-i insaniyyet, sana bunları ithaf ediyo-
rulduğundan beri Türk kadınları arasında bu kadar rum. Gel bu billur âbide-i hamiyyet senindir. Onu al,
galeyan, bu kadar büyük bir hareket ilk defa olmak- mu’tenâ bir sahifene nakşet!.. Bir gün bu memleke-
tadır.” görüşünü dile getirir.23 Toplantı Osmanlı ba- tin bütün kadınları aynı gayeye doğru koşarlarsa bu
sınında da geniş yankı bulur.24 İçtihat mecmuası ilk âbidenin ziyâsı onlara halâskâr bir rehber olsun!..”27
toplantıyı şöyle değerlendirir:
Toplantının Sonuçları
“Hakiki Bir Hayat Emâresi
Balkan faciası karşısında Türkçü, İslâmcı, Os-
Bu hafta pâyitaht şuununun en büyük, en hayatî
manlıcı görüşleri savunan konuşmacıların bir araya
olanı hanımlarımız tarafından ihya edilen dünkü
geldiği, zengin birikimleri ve hitabet kabiliyetleriyle
konferanstır. Bu içtimâ, Müdafaa-i Millîye Heyeti’nin
etkili oldukları bu toplantılarda çok miktarda yardım
Hanımlar Kısmı’nın mebde-i teşekkülüdür. O nârin,
müteheyyiç, mühtez, ulvî göğüslerden hürriyet, hıfz-ı toplanır. Petersburg’tan bir Müslüman kızı bileziğini
hürriyet, hıfz-t istiklal, hıfz-ı haysiyet, şâikalarına gönderir. Orsk’tan bir kadın ipekli yeleğini yollar. Top-
menfes açan sözleri doğrudan doğruya kulaklarımı- lantıda bulunan hanımlar üzerlerinde değerli ne varsa
zın işitebileceği zamanın çok olmadığını görüyoruz. verirler. Bunlar arasında gözlük gibi zaruri ihtiyacını
verenler bile vardır. Hatta, elinde bir mecidiyesi ka-
Anlıyorum ki, kadınlarımız, pranga-bend ayaklar-
lan bir hanım, “Kadıköy’e gideceğim, bana araba ve
la da yürüyebilmişlerdir, ilerleyebilmişlerdir!”25
vapur parası on kuruş yeter, bunun üstünü de alınız”
Türk Yurdu’nun yorumu ise şu şekildedir: der. Bir başkası, yolda üşüyeceğini bile bile üstünde-
ki kürkü bağışlar. Gülsüm Kemalova’nın anlattığına
“Vatanın uğradığı büyük felâketler önünde Türk

82 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


göre, Rusya’daki Türk kadınları da Türk ordusu için 7 Fatih Kerimi, a.g.e., s. 179.
değerli eşyalarını bağışlarlar28. 8 Fatih Kerimi, a.g.e., s. 66.
9 Fatih Kerimi, a.g.e., s. 91, 98-102.
İlk toplantı sonunda Müdafaa-i Millîye yardım ku- 10 Fatih Kerimi, a.g.e., s. 141.
tularından dokuz tanesi, Hilâl-i Ahmer yardım kutula- 11 Fatih Kerimi, a.g.e., s. 309-312.
12 F. Rezan Hürmen, Münevver Bir Türk Hanımı Res-
rından üç tanesi ağzına kadar yüzük, küpe ve bile- sam Naciye Neyyal Hanımefendi’nin Mutlakiyet,
zikle dolar. Bunlar Müdafaa-i Milliye’ye teslim edilir. Meşrutiyet ve Cumhuriyet Hatıraları, 2. bs. İstanbul
İkinci toplantı sonunda da, hitabet kürsülerinin üzeri 2004, s. 280-281.
mücevher ve altınlarla, ellerde gezdirilen kutular pa- 13 Hürmen, a.g.e., s. 282-285.
14 Selahattin Özçelik, “Türk Dünyasında Tesânüt Ruhunun
ralarla dolar. Bunlar da aynı şekilde teslim edilir.
Teşekkülünde Türkçü Cemiyetlerin Ehemmiyeti”, Türk
Toplantıların sonunda Halide Edip’in şu üç teklifi Yurdu, VIII/8, Nisan 1987, s. 22. Hanımlar, mektupla-
rında, üzerlerinde bulunan altın, gümüş değerli ziynet
kabul edilir ve gerçekleştirilir:
eşyalarını da bağışladıklarını belirtirler: A(bdullah)
1. Bütün Osmanlı kadınları adına orduya telgraf C(evdet), “Ağlatan Bir Sahne-i Fazilet”, İçtihat, III/51,
24 Kânun-ı sâni 1328/6 Şubat 1913, s. 1163 - 1164;
çekmek.
“Türk Kadınlarının Fazilet ve Fedâkarlığı”, Türk Yurdu,
2. Rumeli’deki cinayetlere karşı Müdafaa-i III/9, Şubat 1329/Şubat-Mart 1914, s. 287-288; Nâzım
H. Polat, Müdafaa-i Millîye Cemiyeti, Ankara 1991, s.
Milliye’ye yardım etmeleri için Hindistan, Türkistan, 73-74.
Rusya vb. Müslüman kadınlarına telgraf çekmek. 15 TITEA 141/LVI. 99’dan naklen, Özçelik, a.g.m., s. 22; A
(bdullah) C (evdet), a.g.m., s. 1163-1164; Polat, a.g.e.,
3. Rumeli’deki olayları protesto ve durdurulmasına s. 73-74. Fatih Kerimi de Hilâl-i Ahmer hastanelerin-
çalışmaları için Avrupa kraliçelerine telgraf çekmek. de çalışan bu hanımların, daha önce Müdafaa-i Milli-
ye Cemiyeti’ne bir dilekçe vererek, kadınlar arasında
Ruşen Zeki’ye göre, bu toplantı, kadın faaliyetle- yardım toplamak, kadınları aydınlatmak, kadınlardan
rinde bir dönüm noktasıdır. Bundan sonra, faaliyet- fırkalar oluşturarak savaşa göndermek, kadınlardan bir
lerde bir hareketlenme ve ilerleme görülür. Her hafta heyet göndererek padişahın savaş bölgesine gitmesini
konferanslar verilerek kadınlar aydınlatılmaya baş- istemek konularını dile getirdiklerini, bu önerilerden uy-
gun olanları uygulamaya koymak için harekete geçtik-
lanır, cemiyetlerin sayısı artar29. Balkan Savaşı’na
lerini; bu amaçla, Dârülfünun Konferans Salonunda bir
kadar kurulan kadın derneklerinin sayısı 8 iken, toplantı düzenlediklerini belirtir. (a.g.e., s. 223). Halide
daha sonra bu sayının 32’ye yükselmesi30, Ruşen Edip, “Padişahımıza ve Şehzadelerimize” hitaben yaz-
Zeki’nin bu görüşünü doğrular. Kadın faaliyetleri çok dığı yazıda, padişahın ve şehzadelerin bizzat ordunun
başına geçmelerini istemektedir (Türk Yurdu, Yıl 2,
daha önceki yıllarda başlamasına rağmen, gerek
Sayı 2, 1 Kânun-ı sâni 1328/14 Ocak 1913, s. 33-36).
Meşrutiyetin getirdiği demokratik açılım gerekse bu 16 Fatih Kerimi, a.g.e., s. 223.
dönemdeki savaşlar (Trablusgarp, Balkan ve I. Dün- 17 Fatih Kerimi, a.g.e., s. 223.
ya), kadınının sosyal hayata girmesini kolaylaştırır, 18 Kadınlarımızın İçtimâları, s. 5. Nimet Hanım, Hilâl-i
hatta zaruri kılar. Bu süreçteki deneyim ve kazanım- Ahmer Kadınlar Şubesinin başkanıdır.
19 Kadınlarımızın İçtimâları, s. 53.
lar, Milli Mücadele ve Cumhuriyet dönemlerindeki ka- 20 Fatih Kerimi, a.g.e., s. 225.
dın faaliyetlerine de etkili olacaktır. 21 Kadınlarımızın İçtimâları, s. 53.
______________________________________________ 22 Fatih Kerimi, a.g.e., s. 226.
* Prof. Dr., Gazi Eğitim Fakültesi, sefika@gazi.edu.tr 23 Fatih Kerimi, a.g.e., s. 223.
1 Şefika Kurnaz, Yenileşme Sürecinde Türk Kadını, İs- 24 9-10 Şubat 1913 tarihli İstanbul gazeteleri bu konuya
tanbul 2011; Şefika Kurnaz, II. Meşrutiyet Döneminde geniş yer verir (Polat, a.g.e., s. 76).
Türk Kadını, İstanbul 1996. 25 “Hakiki Bir Hayat Emâresi”, İçtihat, III/52 (31 Kânun-ı
2 Şefika Kurnaz, “Rusya Türklerinde Kadınlarla İlgili sâni 1328/13 Şubat 1913), s. 1180.
Gelişmelerin Osmanlı Kamuoyuna Yansımaları”, Türk 26 “Türklük Şuunu - Türk Kadınlarının Faaliyet ve
Yurdu, XIX-XX/148-149 (Aralık 1999 - Ocak 2000), Fedâkârlığı”, Türk Yurdu, III/9, 7 Şubat 1328 / 20 Şubat
430-434. 1913, s. 287-288.
3 Fatih Kerimi’nin kardeşi Arif Kerimi bunlardan biridir 27 Dârülfünûn İçtimâında Hazır Bulunan Bir Hanım, “Ta-
(Şefika Kurnaz, Balkan Savaşında Kadınlarımız, İs- rihe Yâdigâr Dârülfünûn Salonunda Türk Hanımları”,
tanbul 2012, s. 22, 46). Rübâb, Sayı 45, 31 Kânun-ı sâni 1328/13 Şubat 1913,
4 Ruşen Zeki, “Bizde Hareket-i Nisvan”, Nevsâl-i Millî, s. 28-30.
İstanbul 1330, s. 344. Gülsüm Kemalova Çistaylı mer- 28 Rusya’daki Türk kadınları, Osmanlıdaki gelişmeleri
hum Zâkir İşan Efendi’nin kızıdır (Fatih Kerimi, İstanbul yakından izlerler. Bu ilgi öylesine kuvvetlidir ki, Peters-
Mektupları, Haz. Fazıl Gökçek, İstanbul 2001, s. 12). burglu bir kadın Trablusgarp yenilgisi üzerine kederin-
5 Ruşen Zeki, a.g.m., s. 344; Dârülfünûn Konferans den intihar eder (Fatih Kerimi, a.g.e., s. 229).
Salonunda Kadınlarımızın İçtimâları, Tanin Matbaa- 29 Ruşen Zeki, a.g.m., s. 344.
sı, İstanbul 1329, s. 32; “Türklük Şuunu-Şimalli Hemşi- 30 Meşrutiyet döneminde kadınların cemiyet faaliyetleri
relerimiz”, Türk Yurdu, IV/14, 18 Nisan 1329/1 Mayıs hakkında bkz. Şefika Kurnaz, Yenileşme Sürecinde
1913, s. 464. Türk Kadını, s. 155-173; Şefika Kurnaz, II. Meşrutiyet
6 Fatih Kerimi, a.g.e., s. 107. Döneminde Türk Kadını, s.193-235.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 83


SULTAN REŞAD’IN 1911 YILINDAKİ
RUMELİ SEYAHATİNİN PROGRAMI VE
DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

KEMALETTİN KUZUCU*

B
alkanlardaki dini ve etnik nedenlere dayalı den süreç şöyle gelişmişti:
karışıklıkların arttığı II. Meşrutiyet dönemi-
Osmanlı idaresine girdikten sonra büyük ölçüde
nin başında Sultan Mehmed Reşad üç haf-
İslamlaşan Arnavutlar bir yandan yönetici sınıf içeri-
ta süren Rumeli seyahatine çıkmıştır. Tanzimat’tan
sinde aktif bir mevki elde ederken, bir yandan kabile
önceki dönemlerde Osmanlı padişahları askeri se-
tipi örgütlenme yapılarını korumaları açısından fark-
ferler ya da IV. Mehmed örneğinde görüldüğü üze-
lı bir gelişim göstermişlerdir. Sultan Abdülhamid’in
re, avcılık gibi özel zevkler dışında payitaht dışına
tahttan indirilmesinden sonra Balkanlardaki kaosun
çıkmamış, vilayetleri dahi gezmemişlerdir. II. Mah-
büyüyüp siyasal gerginliğin had safhaya çıktığı or-
mud döneminde bu gelenek terk
tamda, milliyetçi ve ayrılıkçı amaç
edilmiş, Abdülmecid ve Abdülaziz
taşıyan bazı Arnavutlar özerklik
gibi reformcu padişahlar büyük vi-
talebiyle kıpırdanmaya başladılar.
layetlere, hatta Avrupa’ya geziler
Arnavut ileri gelenlerinin ihtirasla-
düzenlemişlerdir. 33 yıl saltanatta
rı ve çıkarcı anlayışlarının yanında
kalan II. Abdülhamid devrinde Tan-
hükümetin yanlış politikaları isyanın
zimat öncesi geleneğe dönülmüş,
büyümesine yol açtı. Arnavutların si-
padişah şüpheci kişiliğinin ve hızla
lahlarının toplanması, yükümlülükleri
gündem değiştiren politik gelişme-
bulunan Arnavutların askerliğe çağ-
lerin etkisiyle değil İstanbul’un, Yıl-
rılması, vergi borçlarını ödemelerinin
dız Sarayı’nın dışına bile nadiren
istenmesi gibi hükümet taleplerinin
çıkmıştır.
yanında, Arnavutların bu isteklerin
II. Abdülhamid’den sonra tahta hiçbirine yanaşmaması, Latin harfle-
çıkan Sultan Reşad’ın böylesine rine geçilmesi ve öğretimin Arnavut-
büyük bir projenin aktörü haline Sultan Mehmed Reşad ça yapılması gibi karşılıklı talepler is-
getirilmesi, Osmanlı toplumunun yanda etkili oldu. Nihayet 1910 yılının
her şeye rağmen kutsal saydığı “padişah”ın İttihad ilkbaharında Kosova vilayetinin merkezi Üsküp’teki
ve Terakki yönetimi tarafından milli birliğin sembolü Arnavutlar ayaklandı. İdareyi fiilen elinde bulundu-
olarak kullanılmak istenmesinin sonucuydu.1 Seya- ran ve Abdülhamid’in Balkan politikasını terk ede-
hat bölgesi olarak Makedonya gibi sancılı bir coğ- rek, adeta onun yaptığı her şeyin tersini yapmayı
rafyanın seçilmesi ise tamamen politik nedenlere ilke edinen İttihad ve Terakki’nin bu ayaklanmaya
dayanmakta idi. Ayrılıkçı eğilimlerin her geçen gün cevabı ise askeri güç göndermek oldu. Mahmut
daha büyük tehdit haline gelmesi karşısında çare Şevket Paşa komutasında 82 piyade taburu Arna-
bulmakta zorlanan hükümetin sembolleri siyasete vutların üzerine sevk edildi. Üç aylık bir çatışmadan
araç ederek gerçekleştirdiği Rumeli seyahatine gi- sonra isyan bastırılabildi. Ancak bu tedbir Arnavut-

84 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


ların yoğun olarak yaşadıkları Koso-
va, İşkodra ve Yanya eyaletlerinde
tepkiyle karşılandı ve büyük huzur-
suzluğa neden oldu. Vatandaşın,
üzerlerine ordu gönderen devlete
ve padişaha güveninin sarsılmasına
yol açan askeri harekât, Balkanlar-
da Türklerin beraberce hareket ede-
bileceği tek kavim olan Arnavutların
gözden çıkarıldığı şeklinde yorum-
lanmıştı. İttihat ve Terakki yönetimi
yaptığı yanlışı kısa sürede anladı.
Bu hatayı onarmak, yani Arnavutla-
rın gönlünü kazanmak, Makedonya
ve diğer bölgelerdeki unsurları dev-
lete ısındırmak için Sultan Mehmed
Reşad’ı yirmi gün sürecek Rumeli
seyahatine çıkardı.2 Padişahın Rumeli’den Dönüşü Nedeniyle Sarayburnu’nda Toplanan
İstanbulluların İzdihamı
Seyahat haberi sadece Balkan-
larda değil, tüm Osmanlı coğrafya-
sında büyük yankı buldu. Yurdun dört gularındaki samimiyet ve saflığın belirtisiydi. Nite-
bir yanından padişaha teşekkür ve bağlılık telgrafla- kim padişah Priştine’de yaptığı konuşmada “Milleti
rı çekilmeye, hediyeler gönderilmeye başladı.3 Üç görmek üzere” geldiğini ve bu ziyaretin bölücü ve
haftalık gezinin en önemli durağı şüphesiz Kosova yıkıcı hareketleri durdurup toplumları kaynaştırmayı
idi. I. Murad’ın türbesini ziyaret eden Sultan Reşad, amaçladığını ifade etmiştir. Padişahın vilayet erkânı
Kosova sahrasında yaklaşık yüz bin4 kişiyle birlikte ile görüşmesi sırasında, bahçede toplanan Priştineli
Cuma namazı kıldı. Ancak bu etkinliğin dini yönün- ve Vulçıtrınlı yüzlerce gencin üzerlerinde milli giy-
den ziyade siyasi yansımaları hesaba katılmıştı. sileri olduğu halde davul zurna ve kaval eşliğinde
Zira burası, Kosova Savaşı sırasında Sırp Miloş yöresel oyunlar oynayıp dans etmeleri,8 seyahatten
Kobilovic tarafından şehit edilen Sultan I. Murad’ın duyulan memnuniyetin yansımalarından sadece
ilaçlanan iç organlarının gömüldüğü yerdi. Buraya birisiydi. Bu tarihi olayın ölümsüzleştirilmesi ama-
daha sonra bir türbe yaptırılmış ve bu yapı, son- cıyla, ziyaretten tam bir yıl sonra, Kosova zaferinin
raki Osmanlı padişahları dönemlerinde Balkanlara yıldönümünün “milli gün” ilan edilmesi gündeme
ve Avrupa’ya düzenlenen seferler sırasında Türk geldi. Priştine ileri gelenleri Haziran ayının ilk Cuma
ordusunun uğramadan geçmediği bir ziyaretgâha gününden başlamak üzere üç gün süreyle türbe
dönüşmüştü. Y. Öztuna’nın tabiriyle Balkan Türklü- yakınında panayır kurulmasını teklif ettiler. Fakat
ğünün Kâbe’si olan bu türbe, Arnavutlar için de son panayır münasebetiyle getirilecek hayvanların dış-
derece kutsaldı. Zira Sultan Murad kendilerini İslam kıları ve kalabalığın yol açacağı toz ve çöplerin bu
diniyle tanıştırdığı için Arnavutlar ona büyük hayran- mekâna saygısızlık olacağı; ayrıca türbe civarındaki
lık beslemekte ve saygı duymakta idiler.5 Günümüz- verimli ve ekili arazinin panayır sırasında çiğnenme-
de Kosova Cumhuriyeti sınırları içerisinde, başkent siyle çiftçilerin zarara uğrayacağı gibi gerekçelerle
Priştine’nin kuzeybatısında, Mitroviçe yolunun 5. panayır önerisi reddedildi. Ancak Birinci Kosova za-
kilometresinde bulunan I. Murad Türbesi, Osmanlı ferinin yıl dönümü olan 16 Haziran tarihinin bayram
döneminden günümüze “Meşhed-i Hudâvendigâr”, ilan edilerek her yıl bu tarihte Meşhed’de toplanıl-
“meşhed-i mukaddes”, “meşhed-i mübarek”, ya da ması teklifi kabul edildi.9
kısaca “Meşhed” gibi isimlerle anılagelmiştir.6 Bu gezinin içerdiği önemli politik mesajlardan
Sultan Reşad gezisi boyunca yolun iki tarafını birisi de Rumeli topraklarına sahiplenme ve orala-
kuşatarak “Padişahım çok yaşa” diye haykıran in- rı Türk egemenliğinde tutma kararlığının iç ve dış
sanlarla yakınlık kurduğu gibi, ikamet ettiği yerlerde düşmanlara gösterilmesidir. Saltanat ve hilafet ma-
ya balkondan bakmak ya da bahçeye davet etmek kamlarının nüfuzunun kullanılmak istendiği bu se-
suretiyle toplumla sürekli temas halinde olmuştur.7 yahat, geçmişle birlikte ve ondan ziyade geleceğe
Çoğu defa halkın ve sultanın zaman zaman karşı- sahip çıkma idealini açıklayan bir semboldü.10 Se-
lıklı olarak sevinç gözyaşı dökmesi, iki tarafın duy- yahat esnasında mahkumlara genel af getirilmesi,

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 85


Arnavutların Latin harf-
lerine geçmeleri, bazı
vergilerin kaldırılması
ya da hafifletilmesi, fa-
kirlere yardım edilmesi
gibi bazı sosyal ve idari
düzenlemelerle sos-
yal devletin gücünün
hissettirilmesi amaç-
lanmıştır. Bazı yazar-
lar bu yenilikleri büyük
ödünler olarak nitele-
mişler ise de Osmanlı
hükümetinin özerklik
konusunda asla taviz
vermediğinin altının
çizilmesi gerekir. Ziya-
retin önemli adımların-
dan biri de planını son
dönem mimarlarından
Kemaleddin Bey’in çiz- Meşhed’de Cuma Namazı için İnşa Edilen Sahra Minberi ve Namazı Bekleyen Cemaat
diği ve masrafı padişah
tarafından karşılanacak “ittihad-ı anâsır” anlayışının sonucu olarak çeşitli
olan Reşadiye Medresesi’nin temelinin atılmasıdır. topluluklarla bağlar kurulmasından, dönemin estetik
anlayışına kadar birçok ayrıntıyı görmek mümkün
Sultan Reşad’ın Rumeli seyahati, başta bunu olmaktadır. Manastır, Selanik Üsküp, Priştine gibi
planlayan İttihadçılar olmak üzere, iktidardan mu- merkezlerin bir asır önceki dokusu, caddeleri, de-
halefete, aydınlardan toplumun en alt kesimlerine miryolu istasyonları, önemli mesire yerleri hakkın-
kadar herkesten olumlu tepki almıştır. Padişah da da bilgi edinmek de mümkündür. “Bi-mennihî Teâlâ
uğradığı her yerde yöneticilerin ve ahalinin gösterdi- Rumeli’de İcrâ Edilecek Seyahat-i Hümâyûn Hak-
ği nezaket, ilgi ve yakınlıktan duyduğu memnuniyeti kında Programdır”12 başlıklı belgeye göre program
iradelerinde beyan etmiştir. Fakat ne bu medrese şöyle gerçekleşmişti:
tamamlanacak, ne yukarıda belirtilen zafer bayra-
mı kutlanabilecek ne de diğer düzenlemeler hayata Selanik’e deniz yoluyla ve padişah ve maiye-
geçebilecektir. Zira bir yıl sonra başlayacak olan sa- tindekilere tahsis edilmiş olan Barbaros zırhlısıyla
vaş bütün Rumeli’nin trajik biçimde kaybedilmesiyle gidilecektir. Maiyet yardımcılarıyla bunların araba,
sonuçlanacaktır. hayvan ve eşyalarını taşıması için İdare vapurların-
dan yeteri kadar vapur tahsis edilecektir. Ertuğrul
Padişahın üç haftalık Rumeli seyahatinin gerek-
vapuru mızıkasıyla Barbaros zırhlısının mızıkası
çeleri, hazırlıkları, seyahatin gelişimi, yankıları ve
birleştirilecek ve Muzıka-yı Hümâyûn muallimi Lan-
sonuçları, dönemin basın organlarına dayalı bir mo-
ge Bey tarafından yönetilecektir. Uğurlama töreni
nografide uzun uzadıya anlatıldığından,11 burada
Dolmabahçe Sarayı’nda icra edilecektir.
tekrar edilmeyecektir. Ancak Osmanlı tarihinde ben-
zerine rastlanmayan böyle manidar, önemli ve biraz Padişah ve beraberindekilerin İstanbul’dan çıkış
da duygusal geçen seyahatin programının başlıkla- vakti, Selanik limanına öğleden sonra ulaşılabilecek
rını içeren belgedeki bilgiler değerlendirilecektir. 2 şekilde ayarlanacaktır. Padişah Selanik’te, vilayet
Mayıs 1911 tarihinde mecliste kabul edildikten son- askerî ve mülkî erkânı ile eşraftan birkaç kişiden
ra Babıali’ye gönderilen ve bir gün sonra da padişah oluşan bir heyetin içerisinde hazır bulunduğu bir va-
tarafından onaylanan seyahat programı büyük titiz- pur tarafından Karaburun civarında karşılanacaktır.
likle oluşturulmuş, dini ve siyasi mesajların hedefine Vapur Büyük Karaburun’dan geçerken 21 pare top
ulaşması için her ayrıntı dikkatle planlanmıştı. Söz atılıp karşılama töreni icra edilecektir. Vapur Sela-
konusu belgede seyahatin ayrıntıları 71 maddede nik limanına ulaştığında Kuşaklı Kule, Beyaz Kule,
sıralanmış olup, program süresince uyulacak proto- Küçük Karaburun ve Beşçınar mevkilerinden 21’er
kol kurallarından, kafilenin ikamet edeceği yerlere, pare top atılacaktır. Demir attıktan sonra belediye

86 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


heyeti ve Selanik mebusları vapura giderek şehir nunda vilayet mebuslarıyla askeri ve mülki erkân ile
ahalisi adına hoş geldin karşılaması yapacaktır. O ulema ve eşraftan oluşan bir karşılama heyeti hazır
gece vapurda geçirilecektir. bulunacaktır. Köprülü istasyonundaki hoş geldin tö-
reninin ardından yola devam edilecektir.
Ertesi gün Selanik valisi, askerî erkân ve bele-
diye reisi vapura gidecektir. Sadır olacak fermana Üsküp istasyonunda bulunacak karşılama he-
göre belirtilen heyet Hürriyet Meydanı iskelesinde yeti kılavuz katarında bulunan Kosova heyetleri ile
(hava müsait olmazsa limandaki iskelede) bulunan birleşerek karşılama törenini ifâ edeceklerdir. Padi-
diğer heyetlerle birleşerek karşılama törenini ifa şah Üsküp istasyonuna ulaştığında belirli yerlerden
edecek ve bu sırada belli noktalardan 21’er pare 21’er pare top atılacak, askerî erkânın selam resmi-
top atılacaktır. Seyahat kafilesi Rıhtım Caddesi, ni icra etmesinin ardından sancak çekilecektir. İs-
İttihad Bulvarı, Mekteb-i Sultânî, İttihad ve Terakki tasyondan başlayarak taş köprü istikametine doğru
Mektebi önünden yürüyerek ikamet için tahsis edi- açılmış olan yeni caddeden ikametgâha gidilecektir.
len hükümet dairesine gidecektir. Kafilenin geçece- Bu sırada asker, ahali ve talebe yol boyunca dizi-
ği güzergâhta gerekli yerlerde saygı vaziyetini almış lip tezahürat yapacak, kumandanlık dairesinden 21
askerin arasına yer yer çeşitli okullardan öğrenciler pare top atılacaktır.
yerleştirilecek ve hükümet dairesi önünde bir grup
sevinç gösterisi yapacaktır. Hükümet dairesinde bir Ertesi gün vilayet merkeziyle bütün sancak ve
süre dinlenildikten sonra, vilayete bağlı sancak ve kazaları temsilen her toplumdan seçilmiş kişiler ve
kazalardan gelen çeşitli milliyetlere mensup temsil- ardından konsoloslar huzura kabul edileceklerdir.
ciler, ardından da konsoloslar huzura kabul edile- Kabul töreninden sonra İkinci Murad ve İsa Bey ca-
cektir. Ertesi gün Yanya ve İşkodra ahalisi namına mileri gezilecektir. İkinci Murad Camii’ne, taş köprü,
adı geçen vilayetlerin çeşitli topluluklarından gele- Tahta Kule, Serdede üzerinden gidilecek ve Ser-
cek eşraf huzura çıkacaklardır. dede Caddesi, Vardar sahili, demir köprü yoluyla
ikametgâha dönülecektir.
Selanik’te kalınacak zaman zarfında 1)
İkametgâhtan Midhatpaşa Caddesi yoluyla Kası- Ertesi gün Priştine’ye gidilecektir. İkametgâhtan
miye Camii’ne, 2) İkametgâhtan Midhatpaşa Cad- Üsküp istasyonuna gidiş sırasındaki merasim ay-
desi yoluyla Midhatpaşa, Sanayi, İttihad ve Terakki nen uygulanacak ve belli yerlerden 21’er pâre top
ve Sultaniye mektepleri önünden yürünüp Millet atılacaktır. Bir kılavuz katarı yukarıda belirtildiği
Çeşmesi, Kalmeriye Caddesi ve Büyük İskender üzere beş kilometre ara ile padişah katarının önün-
kemeri yanından geçilerek Hortacı Camii’ne 3) de gidecek ve aynı şekilde güzergâh boyunca aske-
İkametgâhtan Midhatpaşa Caddesi ve Yenikapı yo- ri birliklerce koruyucu önlemler alınacaktır. Priştine
luyla Mevlevihane’ye, 4) İkametgâhtan Sabripaşa sancağı namına Üsküp’te; Prizren sancağı namına
Caddesi, Rıhtım boyu, Beyaz Kule, İttihad ve Terakki Firzovik’te; İpek, Senice ve Taşlıca sancakları namı-
Bahçesi yoluyla Yalılar cihetindeki Kışla Meydanı’na na da Galboder [?] istasyonlarında özel heyetler kar-
geziler düzenlenecektir. 5) İkametgâhtan Sabri Paşa şılama töreni icra edeceklerdir. Priştine’den seçilen
ve Tramvay Caddesi yoluyla Beşçınar mesiresine askeri heyet Firzovik istasyonunda, Mitroviçe’den
gidilecektir. Selanik’e ayrılan sürenin sona ereceği seçilen askeri heyet ise Galboder istasyonunda bu
Cuma günü Ayasofya Camii’nde selamlık resmi ya- törene katılacaktır.
pılacak, ardından ikametgâha dönülecektir. Priştine istasyonuna gelindiğinde, gar binası
Cumartesi günü özel trenle Üsküp’e hareket içerisinde hazırlanacak salonda bir süre dinlenildik-
edilecektir. Selanik valisi ile uğurlama töreninde bu- ten sonra şose yoldan Priştine kasabasına gidile-
lunacak diğer erkân Köprülü’ye kadar gidecek; bu- cektir. Yolun iki tarafında askerler hazır bulunacak-
rada Kosova valisi, Yedinci Kolordu kumandanı ve tır. Kasabaya girildiğinde belli yerlerden 21’er pare
belediye reisi ile vilayet erkânından ve askeri perso- top atılacaktır. Şehir dışındaki bir noktadan padişa-
nelden oluşan heyet de aynı şekilde karşılama için hın ikamet edeceği hükümet konağına kadar olan
hazır bulunacaktır. Uğurlama ve karşılama heyetleri güzergâhta asker, ahali ve öğrenciler dizilmiş ola-
beş kilometre ara ile padişahın trenine kılavuzluk caktır. O gece hükümet konağında kalınacaktır.
eden başka bir katarda seyahat edeceklerdir.
Ertesi gün Priştine ve mülhakâtıyla İpek, Senice
Demiryolu hattı, güzergâhta tertip olunacak sü- ve Taşlıca sancaklarından seçilmiş heyetler ve Priş-
vari müfrezeleri tarafından kontrol altında tutulacak, tine askerî heyeti huzura çıkacaklardır. Törenden
Köprülü ve diğer icap eden yerlere asker ve jandar- sonra Fatih Sultan Mehmed ve İkinci Murad camileri
ma müfreze noktaları konulacaktır. Köprülü istasyo- ziyaret edilecektir.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 87


lirli noktalardan 21’er
pare top atılacaktır.
İstasyon ve 10 Tem-
muz caddeleriyle de-
mir köprüden yürüne-
rek Atıf Bey Caddesi
üzerinden belediye
binasına gidilecektir.
Şehre girildiğinde be-
lediyenin belirleyeceği
yerlerden top atılacak
ve o gece meşaleler-
le sevinç gösterisinde
bulunulacaktır.
Ertesi gün vilayet
ahalisi namına vilayet
merkezinden ve bütün
sancak ve kazalar-
dan çeşitli toplumları
Padişahın Gelişi Nedeniyle Süslenen Priştina Tren Garı
temsilen gelenlerin
Ertesi Cuma günü arabalarla Meşhed-i oluşturacağı heyetler
Mübarek’e gidilecek, kafilenin meşhed sahrasına gi- ve ardından konsoloslar huzura kabul edilecektir.
rişinde bütün topçu bataryaları karşılıklı olarak 21’er Manastır’da kalınacak müddet zarfında Cuma’ya
pare top atacak, selam resmi ifâ edilecek ve türbe tesadüf etmediği takdirde bir alay teşkil ile İshakiye
yakınındaki direğe sancak çekilecektir. Meşhed’de Camii’nde öğle yahut ikindi namazı eda edilecek-
hazırlanacak çadırda istirahat edildikten sonra Sul- tir. Belediye binasından adı geçen cami kapısına
tan Reşad kendisi için hazırlanmış olan mahfile ge- kadar olan yola asker ve öğrenci yerleştirilecektir.
çecek, mahfil yakınlarında özel olarak hazırlanmış Manastır’da ayrıca Dümge ve Ekşisu mesirelerine
ve kenarları kutsal emanetler hazinesinden getirile- gidilecektir.
cek örtülerle süslü minberde hutbe okuyarak Cuma Manastır’dan dönüş sırasında, girişteki törenin
namazı kılınacaktır. Çadır ile namazgâh arasındaki aynısı uygulanacak, Selanik karşılama heyeti Vodi-
mesafede askeri tören icra edilecektir. na istasyonunda hazır bulunacaktır. Padişahın kata-
Ertesi gün özel katarla Selanik’e dönülecektir. rı şehre girdiğinde karşılama törenleri icra edilecek
Priştine’den Selanik’e gidiş sırasında icra edilecek ve ara verilmeden limanın karşısındaki iskeleden
uğurlama törenindeki düzen ve uygulama karşılama doğruca vapura gidilecektir.
törenindekinin aynı olacak, seyahat sırasında hat Ertesi gün hareketten önce hükümet ve san-
boyundaki istasyonlarda askeri törenler düzenlene- caklar adına gelecek heyetler tarafından uğurlama
cektir. Selanik karşılama heyeti Köprülü mevkiinde töreni yapılacak, sonra vapur Çanakkale’ye doğru
hazır bulunacak ve buradaki törenin ardından pa- hareket edecektir. Bu sırada şehrin ilgili yerlerin-
dişah treninin önündeki kılavuz treniyle geri döne- den, özel olarak da padişahın ayrılışını temsi-
cektir. Trenin Selanik’e ulaşması sırasında gerekli len Karaburun’dan 21 pare top atılacaktır. Vapur
törenlerin ifasının ardından padişahın ikametine ay- Çanakkale’ye vardığında hükümet ve ahali adına
rılan hükümet dairesine geçilecektir. karşılama için gelen heyetler kabul edilecek, arzu
Ertesi gün Manastır’a gidilecek ve uğurlama he- edildiği takdirde şehirde bir yürüyüş turu atılacak-
yeti Vodina’ya kadar kafileyi izleyecek; karşılama tır. Vapurun gidiş ve dönüşünde, Çanakkale’ye va-
heyeti de aynı şekilde Vodina’da tören icra edecektir. rışında belirli yerlerden 21’er pare top atılacaktır.
Manastır vilayeti namına karşılama törenini icra için Padişah karaya ayak basar basmaz askeri tören
vali ve belediye reisi ile mülkî ve askerî personelden icra edilecek ve yine belli yerlerden 21’er pare top
oluşan bir heyet kılavuz treniyle Manastır’a gide- atılacaktır.
ceklerdir. Bu heyet Manastır istasyonunda bekleyen İstanbul’a dönüşte Şehremaneti daire reisleri,
karşılama heyeti ile birleşerek hep birlikte karşılama İstanbul mebusları, nâzırlar, Harbiye Nezareti’ni
törenini ifa edeceklerdir. İstasyona gelindiğinde be- temsilen çeşitli birlik komutanları ve İstanbul valisi

88 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


tarafından Ayastefanos açıklarında karşılama töreni 12. Ertesi günü vali-i vilayet ve ikinci ordu ve
düzenlenecektir. Vapurun Kız Kulesi hizasına gel- ikinci redif müfettişleri ile beşinci kolordu kumandanı
mesinden Dolmabahçe Sarayı önünde duruşuna ve belediye reisi sefine-i hümâyûna azimetle irade-i
kadar gerekli yerlerde bulundurulacak harp gemi- seniyye-i padişâhîye muntazır olacaklardır.
lerinden sıra ile top atılacaktır. Sarayda karşılama
13. Şeref-vâki‘ olacak ferman-ı hümâyûn üze-
töreni icra edilecektir.
rine heyet-i mezkûre Hürriyet Meydanı iskelesinde
EK (hava müsaid olmadığı halde liman dahilindeki is-
kelede) teşrif-i hümâyûna muntazır bulunan hey’ât-ı
Bi-mennihî Teâlâ Rumeli’de İcrâ Edilecek
sâire ile merasim-i istikbâliyye ve ihtiramiyyeyi ifâ
Seyahat-i Hümâyûn Hakkında Programdır
edecek ve bu sırada mevâki-i lâzimeden yirmi birer
1. Dersaadet’ten Barbaros zırhlısıyla bahren pâre top endaht olunacaktır.
Selanik’e teşrif-i hümâyûn şeref-vukû‘ bulacaktır.
14. İskelede tertip edilmiş olan mevkib-i hümâyûn
2. Mezkûr sefine zât-ı hazret-i padişâhî ile ile Rıhtım Caddesi, İttihad Bulvarı, Mekteb-i Sultânî,
maiyet-i hususiye-i şahânelerine tahsis olunmuştur. İttihad ve Terakki Mektebi pişkâhından bi’l-mürûr
ikametgâh-ı hümâyûna tahsis olunan daire-i hükü-
3. Maiyet-i seniyyede bulunacak zevât ile
meti teşrif-i hümâyûn şeref-vâki olacaktır.
bendegân ve müstahdemînini, maiyet-i seniyye bö-
lüğü efrâdını hâmil olmak ve araba ve hayvanât ve 15. Güzergâh-ı hümâyûnda icâb eden yerler-
eşya ve sâire tahmil olunmak üzere İdare vapurla- de istâde-i mevki-i ta‘zim olacak asâkir-i şahâne
rından lüzumu kadar vapurlar tahsis edilecektir. arasına câ-be-câ bilumum mekâtib talebesi yer-
leştirilecek ve daire-i hükümet pişkâhında mekteb
4. Ertuğrul vapur-ı hümâyûnu muzıkasıyla
talebesinden müntahib heyetler tarafından ızhâr-ı
seyahat-i şahaneye tahsis edilecek sefinenin muzı-
şâdmânî edilecektir.
kası bi’t-tevhid muallim Lange Bey’in idaresine tevdi
edilecektir. 16. Daire-i hükümette bir müddet istirahat buyu-
rulduktan sonra ahali-i vilayet namına arz-ı ta‘zimât
5. Merasim-i teşyi‘iyye Dolmabahçe Saray-ı
için merkez-i vilayetten ve bilumum liva ve kazalar-
Hümâyûnu’nda icra kılınacaktır.
dan anâsır-ı muhtelife muteberânından intihab olu-
6. Zât-ı hazret-i padişâhînin Selanik lima- nan heyetler ve ba‘de konsoloslar huzur-ı hümâyûna
nına ba‘de’z-zuhr muvâsalat buyurmaları için kabul buyurulacaktır.
Dersaâdet’ten azimet-i hümâyûn vakti ona göre
17. Resm-i kabulün icrâsından sonra o gün ve o
tanzim olunacaktır.
gece daire-i hümâyûnda istirahat buyurulacaktır.
7. Selanik vilayeti erkânı ile ümerâ-yı aske-
18. Ertesi gün Yanya ve İşkodra ahalisi namına
riyyesinden ve vilayetçe intihâb olunacak birkaç
arz-ı ta‘zimât için mezkûr vilayetlerce anâsır-ı muh-
muteberândan mürekkeb bir heyet tarafından zât-ı
telifeden gelecek muteberân huzur-ı hümâyûna ka-
hazret-i padişâhî Selanik’te istikbal için bulunduru-
bul buyurulacaktır.
lacak süfün-i hümâyûnla birlikte Karaburun civarın-
da istikbal edilecektir. 19. Selanik’te ikamet buyurulacak eyyamda:
1) İkametgâh-ı hümâyûndan Midhatpaşa Caddesi
8. Sefine-i hümâyûn Büyük Karaburun’dan ge-
tarikiyle Kasımiye Cami-i Şerifine, 2) İkametgâh-ı
çerken yirmi bir pare top endahtıyla resm-i selâm ve
hümâyûndan Midhatpaşa Caddesi tarikiyle Midhat-
ihtiram icra olunacaktır.
paşa, Sanayi, İttihad ve Terakki ve Sultaniye mektep-
9. Sefine-i hümâyûnun Selanik limanına leri pişkâhından ve Millet Çeşmesi’nden Kalmeriye
muvâsalatında Kuşaklı Kule, Beyaz Kule, Küçük Caddesi’nden İskender-i Kebir’in kemeri yanından
Karaburun, Beşçınar mevkilerinden yirmi birer pare geçilerek Hortacı Cami-i Şerifi’ne, 3) İkametgâh-ı
top endahtıyla merasim-i ta‘zimiyye ifâ olunacaktır. hümâyûndan Midhatpaşa Caddesi ve Yenikapı ta-
10. Sefine-i hümâyûn demir attıktan sonra rikiyle Mevlevihane’ye, 4) İkametgâh-ı hümâyûndan
heyet-i belediyye ve mahalli mebusları sefine-i Sabripaşa Caddesi, Rıhtım boyu, Beyaz Kule, İtti-
hümâyûna azimetle belde nâmına arz-ı hoş-amedî had ve Terakki Bahçesi tarikiyle Yalılar cihetindeki
edecektir. Kışla Meydanı’na azimet ve meydana nâzır olan
daire-i askeriyyede bir müddet istirahat buyurula-
11. Selanik’e muvâsalat-ı şahâne günü ve gece- caktır. Kışla meydanında ahaliden arzu edenle-
si sefine-i hümâyûnda geçirilecektir. rin istâde-i mevki-i ta‘zim olmalarına müsâade ve

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 89


asâkir-i şahâne tarafından
icrâ-yı resm-i selam edi-
lecektir. 5) İkametgâh-ı
hümâyûndan Sabri Paşa
ve Tramvay Caddesi tari-
kiyle Beşçınar mesiresine
azimet buyurulacaktır.
20. Müddet-i ikamet-i
seniyyenin nihayetine te-
sadüf edecek Cuma günü
Ayasofya Cami-i Şerifinde
selamlık resm-i âlisi icra
buyurulacaktır.
21. Resm-i mezkûrdan
ikametgâh-ı hümâyûna av-
detle o gün ve o gece istira-
hat buyurulacaktır.
22. Cumartesi günü
katar-ı mahsus ile Üsküb’e Sultan Reşad’ı Tekrar Tekrar Görmek için Priştine Hükümet Dairesi Önünde Bekleyen
müteveccihen azimet bu- Arnavutlar
yurulacaktır.
asâkir-i şahâne tarafından resm-i selam ifâ oluna-
23. Selanik valisi ile heyet-i teşyi‘iyye Köprülü’ye
cak ve mahall-i mahsusa sancak keşide edilecektir.
kadar vazife-i teşyi‘iyyeyi ve Kosova valisi ve Yedin-
ci Kolordu kumandanı ve belediye reisi ile erkân-ı 29. İstasyon pişkâhından taş köprü istikameti-
vilayetten ve memurîn-i askeriyyeden mürekkeb ne doğru küşâd olunan yeni caddeden ikametgâh-ı
bir heyet-i istikbâliyye kezâlik Köprülü’de vazife-i hümâyûna azimet buyurulacaktır.
istikbaliyyeyi ifâ edecekler ve işbu teşyi‘ ve istikbal 30. Taş köprü başından ikametgâh-ı hümâyûna
heyetleri katar-ı hümâyûndan beş kilometre fasıla teveccüh edildiği sırada kumandanlık dairesindeki
ile kılavuzluk vazifesini ifâ eden katara râkib olacak- mevki-i mahsusdan yirmi bir pare top atılacaktır.
lardır.
31. Güzergâh-ı hümâyûnda asker ve ahali ve
24. Demir yol güzergâhında tertib olunacak sü- mekâtib şâkirdânı istâde-i mevki-i ihtiram olacaklar
vari müfrezeleri marifetiyle hat taht-i nezarette bu- ve arz-ı ta‘zimât edeceklerdir.
lundurulacağı gibi Köprülü civarına ve icab eden
diğer mevâkie asker ve jandarma müfreze noktaları 32. Üsküb’e muvâsalat günü ve gecesi
ikame edilecektir. ikametgâh-ı hümâyûnda imrar buyurulacaktır.

25. Köprülü istasyonunda vilayet meb‘uslarıyla 33. Ertesi günü ahali namına arz-ı ta‘zimât için
memurîn-i mülkiyye ve askeriyye ile ulemâ ve eşraf- merkez-i vilayetten ve bilumum liva ve kazalar mer-
tan mürekkeb bir heyet-i istikbâliyye bulunacaktır. kezlerinden anâsır-ı muhtelife muteberânından in-
tihab olunan heyetler ve ba‘de konsoloslar huzur-ı
26. Heyet-i mezkûrece kılavuz katarında bulu- hümâyûna kabul buyurulacaktır.
nan Kosova heyet-i müstakbelesi ile birlikte Köprülü
istasyonunda resm-i ta‘zim ve hoş-amedî ba‘de’l-ifâ 34. Resm-i kabulün icrâsından sonra Sultan Mu-
mezkûr katarla yola devam edilecektir. rad Han-ı Sâni ve İsa Bey cami-i şerifleri ziyaret bu-
yurulacaktır. Sultan Murad-ı Sâni Cami-i Şerifi’ne,
27. Üsküb istasyonunda bulunacak heyet-i istik- Taş köprü, Tahta Kule, Serdede tarikleriyle azimet
baliyye kılavuz katarında bulunan Kosova heyetleri ve Serdede Caddesi, Vardar sahili, demir köprü tari-
ile birleşerek merasim-i istikbaliyye ve ta‘zimiyyeyi kiyle ikametgâh-ı hümâyûna avdet buyurulacaktır.
ifâ edeceklerdir.
35. Ertesi günü Priştine’ye azimet-i hümâyûn
28. Üsküb istasyonuna muvâsalat-ı hümâyûn şeref-vâki olacaktır.
şeref-vukûunda cihet-i askeriyece tayin olunan
mahâll-i mahsûsadan yirmi birer pare top endaht ve 36. İkametgâh-ı hümâyûndan Üsküp istasyo-
nuna azimette muvasalat-ı seniyyede icra olunan

90 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


merasim-i ta‘zimiyye aynen ifâ kılınacak ve mahâll-i sa teşrif-i şahâne şeref-vâki olacak ve mahfil-i
mahsusadan yirmi birer pâre top atılacaktır. hümâyûn civarında suret-i mahsusada tertib ve
kenarları emanât-ı mübareke hazinesinden nakle-
37. Bir kılavuz katarı yirmi üçüncü bendde mu-
dilecek puşidelerle tezyin olunacak minberde hutbe
harrer olduğu veçhile beş kilometre fasıla ile katar-ı
kıraatıyla salât-ı Cuma eda ve ba‘de ikametgâh-ı
hümâyûnun önünde gidecek ve yirmi dördüncü
hümâyûna avdet buyurulacaktır.
bendde gösterilen tedâbir ve takayyüdât icra edile-
cektir. 47. Otağ-ı hümâyûndan namazgah ittihaz olu-
nacak mahalle kadar olan mesafede merasim-i as-
38. Priştine sancağı namına Üsküp’te ve Prizren
keriyye icra edilecektir.
sancağı namına Firzovik’te ve İpek ve Senice ve Taş-
lıca sancakları namlarına Galboder [?] istasyonun- 48. Ertesi günü katar-ı mahsus ile doğruca
da birer heyet-i müntahibe merasim-i ta‘zimiyye ve Selanik’e avdet buyurulacaktır.
istikbaliyyeyi ifâ edecekler ve merasim-i mezkûreye
49. Priştine’den Selanik’e avdet-i hümâyûnda
Priştine’den müretteb heyet-i askeriyye Firzovik ve
icra kılınacak merasim-i teşyi‘iyye istikbal merasimi-
Mitroviçe’den müretteb heyet-i askeriyye Galboder
nin aynı olacak ve azimet ve avdet-i seniyyede hat
istasyonunda iştirak eyleyeceklerdir.
boyundaki istasyonlarda merasim-i askeriyye icra
39. Priştine istasyonuna muvâsalat-ı seniyye olunacaktır.
şeref-vukûunda mevkif dahilinde ihzâr olunacak
50. Selanik’e avdet-i hümâyûnda Selanik heyet-i
salonda bir müddet istirahat buyurulduktan sonra
istikbaliyyesi Köprülü mevkiinde vazife-i ihtiramiy-
şoseden Priştine kasabasına azimet buyurulacak-
yeyi ba‘de’l-ifâ katar-ı hümâyûnun önünde kılavuz
tır. Şosenin tarafeyninde asâkir-i şahâne istâde-i
treniyle avdet eyleyecektir.
mevki-i ihtiram olacaktır.
51. Katar-ı hümâyûnun Selanik’e muvâsalatında
40. Priştine kasabasına muvâsalat-ı hümâyûn
heyet-i mahsûsalar tarafından merasim-i istikbaliyye
şeref-vukûunda mahâll-i mahsûsadan yirmi birer
ifâ edilecek ve oradan ikametgâh-ı hümâyûna tah-
pare top atılacaktır.
sis olunan daire-i hükümete azimet buyurulacaktır.
41. Priştine kasabasının haricinde bir nokta-i
52. Ertesi günü Manastır’a teşrif-i hümâyûn
münâsibeden ikametgâh-ı hümâyûna tahsis olunan
vâki olacak ve heyet-i teşyi‘iyye Vodina’ya kadar
hükümet konağına kadar güzergâhta asker ve ahali
vazife-i teşyi‘iyyeyi ve heyet-i istikbaliyye de kezâlik
ve mektep şakirdânı saf-beste-i ihtiram olacakladır.
Vodina’da vazife-i istikbaliyyeyi ifâ edecektir.
42. Priştine’ye muvâsalat-ı hümâyûn günü ve
53. Manastır vilayeti namına râsime-i istikbali
gecesi ikametgâh-ı hümâyûnda istirahat buyura-
ifâ için Manastır valisi belediye reisi ile erkân-ı vi-
caklardır.
layetten ve memurîn-i askeriyyeden mürekkeb bir
43. Ertesi günü Priştine ve mülhakâtıyla İpek, heyet katar-ı hümâyûnun önünde kılavuz treniyle
Senice, Taşlıca livalarından müntahib heyetler ve Manastır’a gideceklerdir.
Priştine heyet-i askeriyyesi huzur-ı hümâyûna kabul
54. Heyet-i mezkûre Manastır istasyonunda inti-
buyurularak arz-ı ta‘zimât edeceklerdir.
zar edecek heyet-i müstakbele ile birleşerek resm-i
44. Merasim-i mezkûreden sonra Fatih Sultan ta‘zim ve istikbali ifâ eyleyecektir.
Mehmed Han ve Sultan Murad Han-ı Sâni cevâmi-i
55. İstasyona muvasalat-ı hümâyûn şeref-
şerifesi ziyaret buyurulacaktır.
vukûunda cihet-i askeriyyece tayin olunacak mahâll-i
45. Ertesi Cuma günü arabalarla Meşhed-i mahsûsadan yirmi birer pare top atılacaktır.
Mübarek’e azimet buyurulacak ve mevkib-i
56. İstasyon ve 10 Temmuz caddeleriyle de-
hümâyûnun sahra-yı Meşhed’e teveccühünde
mir köprüden bi’l-mürûr Atıf Bey Caddesi tarikiyle
mevâki-i mahsûsada bulunacak umum topçu ba-
ikametgah-ı hümâyûn ittihaz olunacak beledî daire-
taryaları cânibinden tarafeynli yirmi birer pare top
si teşrif buyurulacaktır.
endahtıyla resm-i selam ifâ olunacak ve Meşhed-i
Mübarek civarında rekz edilecek direğe sancak çe- 57. Kasabaya teveccüh buyuruldukta daire-i as-
kilecektir. keriyyece tayin olunacak mahâll-i mahsusadan yir-
mi birer pare top atılacak ve o gece el‘âb-ı nâriyye
46. Meşhed’de ihzar olunacak otağ-ı hümâyûnda
ile ızhâr-ı şâdmânî edilecektir.
istirahat buyurulduktan sonra mahfil-i hümâyûn
olmak üzere tertib edilecek bir hayme-i mahsu- 58. Ertesi günü ahali-i vilayet namına arz-ı

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 91


ta‘zimât için merkez-i vilayetten ve bilumum liva ve devâir-i belediyye rüesâsı ve İstanbul mebusları ve
kazalardan anâsır-ı muhtelife muteberânından in- daire-i harbiyyece intihâb olunacak erkân ve ümerâ-
tihab olunan heyetler ve ba‘de konsoloslar huzur-ı yı askeriyye vükelâ ve İstanbul valisi tarafından
hümâyûna kabul buyurulacaktır. Ayastefanos açıklarında merasim-i istikbaliyye icra
olunacaktır.
59. Manastır’da ikamet buyurulacak müddet
zarfında Cuma tesadüf etmediği takdirde bir alay 70. Sefine-i hümâyûnun Kızkulesi hizasına
teşkil ile İshakiye Cami-i Şerifi’nde öğle yahut ikindi vusûlünden saray-ı hümâyûn pişkâhında tevakkufu-
namazı eda buyurulacaktır. na kadar mevâki-i lâzimede bulundurulacak sefâin-i
harbiyye tarafından sıra ile top endaht ve merasim-i
60. İkametgâh-ı hümâyûndan cami-i şerif kapısı-
ihtiramiyye icrâ edilecektir.
na kadar asâkir-i şahâne istâde-i mevki-i ta‘zim ola-
cak ve asker arasına mevâki-i münâsibeye mekâtib 71. Dolmabahçe saray-ı hümâyûnunda
talebesi yerleştirilecektir. merasim-i istikbâliyye icra kılınacaktır.
______________________________________________
61. Manastır’da ikamet buyurulacak müddet * Doç. Dr., Trakya Üniversitesi.
zarfında: 1) İkametgâh-ı hümâyûndan Hükümet 1 Erik Jan Zürcher, Savaş, Devrim ve Uluslaşma Türkiye
Caddesi tarikiyle Dümge mesiresine 2) İkametgâh-ı Tarihinde Geçiş Dönemi (1908-1928), çev. E. Aydınoğ-
hümâyûndan İstasyon Caddesi tarikiyle Ekşisu me- lu, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2005, s.
123-124.
siresine azimet buyurulacaktır. 2 Müfid Şemsi, Şemsi Paşa, Arnavudluk ve İttihad-
Terakki, haz. A. N. Galitekin, Nehir Yayınları, İstanbul
62. Manastır’dan avdet-i hümâyûnda esnâ-yı
1995, s. 24-30; Yılmaz Öztuna, Rumeli’ni Kaybımız 93
azimette icra olunan merasim ifâ edilecektir. ve Balkan Savaşları, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1990, s.
76-77; İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi
63. Manastır’dan Selanik’e avdet-i hümâyûnda Kronolojisi, İstanbul 1955, IV, 383.
Selanik heyet-i istikbâliyyesi Vodina istasyonunda 3 Örneğin Beyrut ve Cebel-i Lübnan vilayetlerinden
teşrif-i hümâyûna muntazır bulunacaktır. İstanbul’a gelen bir grubun yöreleri namına padişaha
bağlılık ve teşekkürlerini sunmaları hakkında bk. BOA,
64. Katar-ı hümâyûnun şehre muvâsalatında İrade Mâbeyn-i Hümâyûn, nr. 1329 CA/22.
heyet-i mahsûsalar tarafından merasim-i istikba- 4 Kosova’daki Cuma namazına ne kadar katılım olduğu
konusu tartışmalıdır. İttihad ve Terakkici basın bu konu-
liyye icra olunacak ve şehirde ârâm buyurulmaksı- da 300 bine ulaşan rakamlar ortaya atarken, padişahın
zın liman pişkâhındaki iskeleden doğruca sefine-i maiyetinde bulunan başkâtip Halid Ziyâ 50 bin, Sir Ed-
hümâyûna azimet buyurulacaktır. win Pears ise 80 bin rakamını verir. Buna göre ortalama
100 bin kişinin toplanmış olabileceği mübalağa değildir
65. Ertesi günü sefine-i hümâyûnun hareke- (E. J. Zürcher, Savaş, Devrim ve Uluslaşma, s. 133).
tinden mukaddem hükümet ve memleket namına 5 Y. Öztuna, Rumeli’ni Kaybımız, s. 77.
6 Meşhed’in Balkan Türklerinin sosyal ve politik hayatın-
gelecek heyetler tarafından merasim-i ta‘zimiyye
daki anlam ve öneminden dolayı Osmanlı padişahları
ve teşyi‘iyye ifâ edildikten sonra sefine-i hümâyûn 16. yüzyıldan başlayarak bölgenin elimizden çıktığı
Kale-i Sultaniye’ye müteveccihen hareket edecek ve 1912 yılına kadar, türbeyle ilgili bakım, onarım ve gü-
esnâ-yı harekette şehrin mahâll-i mahsûsasından zelleştirme faaliyetlerini titizlikle yürütmek suretiyle hem
şehid padişaha hem de bölge halkına olan vefalarını
ve hîn-i mürûrda Karaburun’dan yirmi birer pare top göstermişlerdir. Bu konuda son yapılan bir çalışma
endahtıyla merasim-i ihtiramiyye icrâ kılınacaktır. için bk. Kemalettin Kuzucu, “Kosova’da Sultan Murad
Hüdâvendigâr Türbesi ve Sosyopolitik Önemi”, Arşiv
66. Sefine-i hümâyûnun Kale-i Sultaniye’ye Belgelerinde Kosova ve Osmanlı Devleti Sempozyumu,
muvâsalatında hükümet ve ahali-i mahalliyye na- 14-15 Nisan 2009, Priştine, yayımlanmamış bildiri.
mına arz-ı ta‘zimat için intihab olunacak heyetler 7 E. J. Zürcher, Savaş, Devrim ve Uluslaşma, s. 132.
8 BOA, BEO. NGG Defterleri, nr. 907/55-12, s. 40; Os-
sefine-i hümâyûnda kabul ve arzu buyurulduğu hal-
manlı Arşiv Belgelerinde Kosova Vilayeti, haz. H. Yıldı-
de şehirde bir cevelân icra buyurulacaktır. rım Ağanoğlu v.dğr., İstanbul 2007, s. 161.
9 18 Mayıs 1912 (1 C 1330), BOA, İrade Meclis-i Mah-
67. Sefine-i hümâyûnun azimet ve avdetinde sus, nr. 1330 C/16; BOA, MV., nr. 227/124.
Kale-i Sultaniye’ye muvâsalatında mevâki-i muay- 10 M. Çelebi, Sultan Reşad’ın Rumeli Seyahati, s. 53-54.
yeneden yirmi birer pare top atılacaktır. 11 Bak. Mevlüt Çelebi, Sultan Reşad’ın Rumeli Seyaha-
ti, Akademi Yayınevi, İzmir 1999. Bunun yanında şu
68. Zât-ı hazret-i padişâhî karaya çıktıkları halde eserlerde de kısmi bilgiler bulmak mümkündür: Müfid
iskelede asâkir-i şahane tarafından resm-i ihtiram Şemsi, Şemsi Paşa, Arnavudluk ve İttihad-Terakki, haz.
A. N. Galitekin, Nehir Yayınları, İstanbul 1995; Ahmet
icra ve kezâlik mevâki-i muayyeneden yirmi birer Turan Alkan, İkinci Meşrutiyet Devrinde Ordu ve Siya-
pare top endaht olunacaktır. set, Ufuk Kitapları, 2. Baskı, İstanbul 2001
12 BOA, İrade Meclis-i Mahsus, nr. 1329 CA/4.
69. İstanbul’a avdet-i hümâyûnda Şehremini

92 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


BALKAN SAVAŞLARI VE GÖÇ

ADNAN SOFUOĞLU* - SEYFİ YILDIRIM**

1
9. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başında özel- gütü, İç Makedonya Devrimci Örgütü gibi cemiyetler
likle Balkanlarda etkili olan Batılı, özgürlük- bünyesinde faaliyet gösterirken, Yunanlılar Etniki
çü, laik ve ayrılıkçı fikir dalgalarını durdura- Eterya, Sırplar da Aziz Sava gibi cemiyetler kurarak
bilmek artık neredeyse mümkün görünmüyordu. Bu kendi menfaatlerini koruma ve topraklarını genişlet-
fikirlere sahip ve eskisinden çok daha güçlü bir mu- mek amacıyla girişimlerde bulunmuşlardır. Bu an-
halefet, öncelikle Osmanlı Devleti’nin kendi tebaası lamda 1895 yılında İç Makedonya Devrimci Örgütü
ve entelektüel kesiminden gelmekteydi. Makedonya’da genel bir ayaklanma çıkarabilmek
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası imzala- için uğraşmış, ancak bunda başarılı olamamıştır.
nan Berlin Antlaşması (1878) ile Balkanlarda büyük 1903 yılında ise Aziz İliya Günü’nü bahane ederek
değişiklikler meydana gelmiştir. Berlin Antlaşması Selanik’te bir ayaklanma başlatacaklardır. Bütün
sonrasında Osmanlı Devleti’nin gücünün gittikçe bu gelişmeler, daha sonra bu bölgelerin Osmanlı
azalmasının da getirdiği kaçınılmaz bir sonuç ola- Devleti’nden kopmasına zemin hazırlayacaktır.1
rak Panislavist politika izleyen Rusya’nın Balkanlar- 1830 yılında Yunanistan, 1878’de Sırbistan,
da etkisi daha da artmıştır. Bu çerçevede bölgede 1908’de Bulgaristan bağımsızlığını ilan edip Os-
kendi hegemonyasını kurmaya çalışan Rusya Os- manlı Devleti’nde ayrılarak bir taraftan zorunlu as-
manlı Devleti’ne karşı hareket eden bütün ayrılıkçı kerlik uygulamalarını devreye sokarken bir taraftan
girişimleri desteklemiştir. Rusya’nın yanı sıra diğer da Fransa ve Almanya gibi ülkelerin askeri teknoloji-
bazı Avrupa ülkeleri de çoğu zaman bu hareketlere sini ülkelerine getireceklerdir.
arka çıkmışlardır. Bu ortamda 1878 Berlin Antlaşma-
II. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte Balkanlarda yeni
sı Balkanlarda yaşayan etnik ve dini gruplar için cid-
bir hareketlilik yaşanmaya başlamıştır. Nitekim yu-
di bir dönemeç oluşturmuş ve Osmanlı Devleti’nden
karıda da ifade ettiğimiz gibi 1908 yılının Ekim ayı
ayrılmak için uygun bir ortama zemin hazırlamıştı.
başlarında Bulgaristan, bağımsızlığını ilan ederken,
Diğer taraftan her etnik grubun birbirinden ayrı ola-
aynı zamanda Avusturya-Macaristan İmparatorlu-
rak yürüttüğü bu faaliyetler kilise mücadelesine de
ğu da Bosna-Hersek’i ilhak ettiğini açıklamıştır. Bu
yansımıştır. Nitekim Bulgar, Sırp ve Yunan çeteleri
gelişme Osmanlı Devleti’nin bölgedeki etkisini daha
kendi aralarında özellikle kiliseler konusunda şiddet-
da azaltacaktır. Bu durumda ve özellikle ilhak ve ba-
li bir iktidar mücadelesi yapmışlardır.
ğımsızlığın hemen ardından bölgeden göçler tekrar
Bu ortamda Bulgarlar, özerk statü elde etmiş olan başlamıştır. İlk etapta sayıları çok fazla olmayan bu
1893 yılında Bulgar Makedonya-Edirne Devrimci Ör- muhacirler Kosova’ya yerleştirileceklerdir.2

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 93


sıra Balkan Savaşı’nın başlamasında Trablusgarp
Savaşı’nın çıkması, bölgeyi çok iyi tanıyan çok sa-
yıda subay ve tecrübeli askerin, dönemin hükümeti
tarafından emekli edilmesi ittifaka katılan ülkelerin
çeşitli yollarla hızlıca silahlanmaları gibi gelişmelerin
de rolü vardır. Ayrıca Avrupalı büyük devletlerin açık-
ladıkları Osmanlı Devleti’ne savaş açan devletlerin
yenilmeleri halinde Balkanlarda oluşmuş olan sınır-
ların değişmeyeceği garantisi de Balkanlı bağlaşık-
ların 1912 Ekim başlarında Osmanlı Devleti’ne karşı
savaş açmalarında etkili olmuştur.4
I. Balkan Savaşı’nı başlatan gelişme Balkan İtti-
fakında yer alan ülkelerin 13 Ekim 1912’de Balkan
topraklarına özerklik verilmesini talep eden ortak bir
notayı Osmanlı Devleti’ne vermeleridir. Bu nota ce-
vapsız kalmış ve 17 Ekim’de Karadağ, ardından di-
ğerleri de Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmişlerdir.
Osmanlı Devleti bu savaşta doğu ve batı ordusu
şeklinde oluşturduğu iki ordu ve iki cephe halinde
karşılamıştır. Ancak Osmanlı ordusu içerisindeki
siyasî çekişmelerden dolayı, emir-komuta zincirinde
Balkan Savaşlarında Yaralı Osmanlı Askerleri
(Kaynak: http://www.turkcebilgi.com/resim/birinci_balkan_ ortaya çıkan aksamalar, savaşa hazırlıksız olunması
savaşı/ottoman-soldiers-after-the-first-balkan-war) (savaş arifesinde savaşın çıkmayacağı varsayımıyla
bir barış göstergesi olarak askerlerin bir kısmı terhis
Osmanlı Devleti’nin hâkimiyet ve etkinliğinin edilmişti) ve diğer sebeplere Osmanlı ordusu hemen
gayet azaldığı bir dönemde Rusya’nın büyük rolü hemen her cephede birkaç hafta içinde ağır bir mağ-
vardır. Bu çerçevede Rusya, Balkan devletlerini Os- lubiyete uğrayacaktır. bu gelişme Osmanlı yöneti-
manlı Devleti’ne karşı bir araya getirmek için elin- minde zorunlu bir iktidar değişikliğini de beraberinde
den geleni yapacaktır. Nitekim Balkanlarda Osmanlı getirmiş, 1913 yılı Ocak ayında bir darbeyle İttihat
Devleti’ne karşı bir ittifak oluşturmaya çalışan Rusya, ve Terakki iktidarı ele almıştır. Osmanlı Devleti’nin
Bulgaristan’ın Sırbistan’la bir çatışmaya girmemesi beklenmedik bu mağlubiyeti sonrası Birinci Balkan
için gayret sarf edecek ve her iki devlet arasında ara- savaşını bitiren antlaşma taraflar arasında 1913
buluculuk yaparak Osmanlı Devleti’ne karşı anlaş- Mayıs’ında Londra’da imzalanacaktır. Bu anlaşmaya
malarını sağlayacaktır. Gene aynı devletin teşvikiyle göre: Arnavutluk bağımsız devlet oluyor, Girit Adası
1912 ortalarında Yunanistan da bu anlaşmaya katı- Yunanistan’a bırakılıyor, Osmanlı Devleti’nin Trakya
lacaktır. Karadağ ise anlaşmazlık içerisinde olduğu sınırı, Edirne’yi dışarıda bırakacak şekilde Midye-
Sırbistan’a karşı Bulgaristan’ın desteğini almak ve Enez hattı olarak tespit ediliyordu. Bu durumda bu
Arnavutluk’u ele geçirmek amacıyla Ağustos l912’de savaşın sonu İslam’ın ve Türklüğün bu coğrafyadaki
Bulgaristan’la ittifak yapacak, bu gelişmenin etkisiy- üstünlüğünün sona ermesi anlamına da gelmektey-
le ardından Ekim 1912’de aslında sürtüşme içinde di. Bu arada Birinci Balkan Savaşı’nda ummadıkları
bulunduğu Sırbistan’la bir ittifak antlaşması imza- kadar kolay başarı elde eden devletler, elde ettikleri
layacaktır. Böylece Osmanlı Devleti’ne saldırarak toprakların paylaşılmasında anlaşmazlığa düşünce
Makedonya topraklarını ele geçirmek ve aralarında bu defa birbirleriyle savaşa tutuşacaklardır. II. Bal-
paylaşmak esası üzerine Bulgaristan, Sırbistan, Yu- kan Savaşı olarak ifade edilen bu dönemde ortaya
nanistan ve Karadağ arasında bir ittifak oluşmuştur.3 çıkan fırsatı değerlendirerek harekete geçen Os-
Diğer taraftan Balkan ülkeleri arasında gerçekle- manlı Devleti, Edirne’yi geri almayı başaracaktır.
şen bu yakınlaşma ve ittifakın oluşmasında 1910
Balkan Savaşı, Türkiye’nin nüfus, kültür ve sos-
yılında Osmanlı Mebusan Meclisi’nde kabul edilen
yal yapısı üzerinde çok derin etkiler bırakmıştır. Bu
ve Ortodoksların kendi aralarındaki kilise kavgası-
savaş Osmanlı devleti için son derece ağır olmuş ve
na önemli ölçüde son veren Kiliseler Kanunu’nun
devletin Balkanlardaki varlığını neredeyse tamamen
da büyük rolü olduğunu zikretmek gerekir. Balkan
sona erdirmiştir. Balkan Savaşları ortaya koyduğu
devletleri arasındaki bu yakınlaşma ve ittifak Balkan
sonuçlar açısından gerek Osmanlı Devleti’ne gerek-
Savaşı’nı başlatan en önemli gelişmedir. Bunun yanı

94 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


se onlu yıllar sonra Cumhuriyet Türkiye’sine
büyük etkileri olacaktır. Bu etkiler daha çok
Balkan ve Türkiye coğrafyasının siyasi ya-
pısı, nüfus yapısının nicel ve nitelikleri ile
siyaset ve ekonomi alanlarında kendini
gösterecektir.
Bu anlamda Balkan Savaşlarının en
önemli etkilerinden biri Balkanlarda kay-
bedilen yerlerden Türkiye’ye yapılan Müs-
lüman Türk göçüdür. Esasında Osmanlı
tarihinde göçler ilk olarak 1783’de Kırım’ın
Rusya’ya ilhakı ile başlamış, daha sonra
çeşitli dönemlerde artarak devam etmiştir.
Bu dönemde başlayan göçler bütün 19. 1912 Balkan Savaşlarından Bir Görüntü (Kaynak: http://www.bilgiban-
yüzyıl boyunca yapılan savaşlar sonrası kasi.org/balkan_savaslari-684.htm)
kaybedilen bölgelerden olmak üzere 20.
lümanları ve kendilerinden olmayan diğer milletleri
yüzyılda da devam etmiştir. 19. yüzyıl ve sonrası
mecburi göçe zorlamaktı. Bu yüzden özellikle savaş
göçlerine baktığınızda Avrupa ülkelerinin emperya-
boyunca ve sonrasında Bulgar, Sırp ve Yunan or-
list siyasetleri ile Avrupa coğrafyasında bu dönemde
duları önlerine gelen Müslüman köy ve kasabaların
gelişen ulus-devlet ve aşırı milliyetçilik uygulamala-
sivil ahalisine saldırarak öldürecekler ve onları göçe
rının ortaya çıkardığı dışlamalar yanında Kafkas ve
zorlayacaklardır. Bu hadiseleri duyan diğer köy ve
Orta Asya Türk coğrafyasında Rus yayılmacılığının
kasaba ahalisi de yaşadığı yerleri terk ederek göç
yarattığı büyük dehşetin etkisi görülür.
etmeye başlayacaktır. Böyle bir ortamda kalmamış-
Bu çerçevede Anadolu dışından gelen göçleri tı. Savaş esnasında artık bu coğrafyada yaşama
sıralayacak olursak 93 Harbi öncesi, 93 Harbi Son- imkânları kalmayan şanslı Müslümanlar vatanların-
rası ve Cumhuriyet Dönemi göçleri olarak belirtile- dan tren, bot ve öküz arabaları ile kaçarak, Selanik
bilir. Osmanlı gücünün gittikçe düşmeye başlaması ve Manastır’a ulaşabilenler canlarını zor kurtarabile-
sadece Balkanlardan değil Kafkasya, Kırım, Afrika ceklerdir. Esasında bölgedeki Osmanlı halkları olan
ve Arap topraklarından da göçler yaşanmıştır. I. Bal- Bulgarlar, Rumlar, Sırplar, Makedonlar, Museviler
kan Savaşı sonrasında ise Balkan coğrafyasında Ulahlar, Arnavutlar ve Türkler bu coğrafyada bir-
göçler daha da yoğunlaşmıştır. Bu göçlere Cumhuri- birleriyle yüzyıllardır iç içe yaşamaktaydı. Nüfusun
yet döneminde antlaşma ile yapılan göçlerle komşu toplamı açısından bakıldığında savaş öncesinde
ülkelerden zorla çıkartılarak Türkiye’ye yönelen göç- 1911 yılı nüfus sayımına göre bu coğrafyanın % 51’i
ler eklenecektir. Müslümandı.5

Bu anlamda Balkan devletleri nüfus yoğunlu- Bu çerçevede Osmanlı Devleti’nin Avrupa top-
ğunu lehlerine geliştirmek için etnik temizliğe yö- raklarındaki Müslümanların sayısı, savaşa başlama-
neleceklerdir. Etnik temizliğin yolu ise esasta Müs- dan önce yaklaşık 2 milyon 315 bin idi. Ancak bu
sayı savaş sonunda 1 milyon 445 bine düşmüştür.
Osmanlı Mülteci Komisyonu, çoğunlu-
ğu Doğu Trakya ile Batı Anadolu’ya bir
kısmının da Suriye ile Doğu Anadolu’ya
toplamda 414 bin göçmenin İmparatorluk
topraklarına yerleştirildiğini duyurmaktay-
dı. Bunların yanı sıra 632 bin Müslüman’ın
Balkan Savaşlarında hayatını yani bu top-
raklarda yaşayan Müslümanların hemen
hemen 1/3’ü hayatını kaybetmişti.6 Bu sa-
yılara 1921 ile 1926 arasında Türkiye’ye
gelen 399 bin göçmeni de eklemek gere-
kir. Yukarıda verilen rakamlar Balkan coğ-
rafyasında öncelikle din ve etnik temelli bir
1912 yılında Balkan Savaşları sırasında Balkanlardan göçen muhacirler. temizliğin adeta bir soykırımın gerçekleşti-
(Kaynak: http://www.turkcebilgi.com/resim/balkan_savaşları/muhajir) rildiğini açıkça göstermektedir.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 95


Arnavutlara, Bulgarların Musevilere
ve Rumlara, Yunanlıların Bulgarlar
ve Musevilere yaptıkları baskı, zu-
lüm ve katliamlar bu coğrafyadaki
göç hareketlerini arttıran önemli
bir amil olmuştur. Hatta çoğunluğu
Rum olan ve bir kısmı da Yahudi
olan gayrimüslim göçmenlerin Trak-
ya ve Anadolu’ya da sığınmak duru-
munda kaldıkları anlaşılmaktadır.10
Nitekim Ocak 1912’de Çatalca hattı
boyunca Bulgar ordusunun saldırı-
ları sırasında Doğu Trakya’dan kit-
lesel göçler gerçekleşmiştir. Haziran
1913’te ise bu sefer Yunan ordusu-
Balkan Savaşları sırasında Bulgar ordusundan Kaçan Türk Köylüleri
nun saldırıları sonucu Makedonya
(Kaynak: http://berkantayhan.blogcu.com/mutlaka-inceleyin-1-balkan-savasi- merkezinden Bulgar nüfus göç et-
ve-gorulmemis-fotograflar/4943928) mek zorunda kalmıştır. 1913 yılında
Batı Trakya’dan gerçekleşen Rum
Bu savaş esnasında nüfus meselesi ile uğraşan
göçünü de burada zikretmek gere-
kurumlardan birisi de Fener Rum Patrikhanesi idi.
kir. Yaklaşık olarak bu dönemde Balkan coğrafyasın-
Yapılan propaganda faaliyetleri çerçevesinde Rum
da 2.300.000 ile 2.500.000 arasında Rum, Bulgar ve
Patriği, Balkanlarda Osmanlı aleyhine, Yunanistan
Türk nüfus, göç yoluyla yer değiştirmiştir.11
lehine daha fazla genişlemeyi sağlamak amacıyla
bazı bölgelerde nüfus çoğunluğunun Rumlarda ol- Diğer taraftan zorunlu ve baskı sonucu yapılan
duğunu ispat etmeye çalışmakta ve hukukî bir temel göçler dışında ülkeler arasında yapılan antlaşmalar
oluşturmak istemekteydi. Hatta Patrikhane nüfus lis- gereği toprak devirleri yapılırken yaşanan gönüllü
tesi yayımlayıp, bu iddiayı resmen ortaya koymaya göçler ile Manastır, Gevgeli ve Strumitsa’dan yapı-
da çalıştı.7 lan Yunan göçleri, Makedonya’nın 1913-1914 yılında
Osmanlı Devleti’nin elinden çıkması ile birlikte yaşa-
Patrikhane’nin Balkan Savaşı sırasındaki bir
nan çoğunlu Müslüman ve bir kısmı da gayrimüslim
diğer önemli faaliyeti ise Makedonya, Tesalya ve
olan ahalinin göçleri ve bu göçlerin yol açtığı etkileri,
Epir’deki Rumları kilise vasıtasıyla harekete geçire-
Balkan Savaşlarının önemli sonuçları arasında zik-
rek Türk ordusunu arkadan vurmasıdır. Balkan Sa-
retmek gerekir. Yine Türk ve Bulgar Antlaşması’na
vaşları bitiminde Osmanlı devleti ile Yunanistan’ın
dayalı olarak Trakya sınırındaki Müslüman ve Bul-
arasında imzalanan ve Yanya, Selanik ve Girit’i
garların yer değiştirmeleri de bu sarsıntının bir de-
Yunanistan’a bırakan ve Yunanistan’da kalan Türk-
vamı sayılmalıdır.
lerin durumunu düzenleyen Atina Anlaşması’nın
imzalanmasından (14 Kasım 1913) ve Ege adaları Böyle bir ortamda Balkan Savaşları ile 100 bin-
işinin büyük devletlerce bir karara bağlanmasından lerce insan hayatını, milyonlarcası ise topraklarını
sonra Yunan hükûmeti ile ondan cesaret alan Ma- kaybetmiştir. Yukarıda da yer yer bahsedildiği gibi
kedonya Rumları oradaki Türklere baskın, katliam, halklar sınırlardaki değişmeler nedeniyle baskılar,
yağma ve gasp düzenlemeye başlamışlardır.8 Bu katliamlar, nedeniyle çoğunlukla kendi rızalarının
durum Balkanlardaki Müslüman göçünün bir başka dışında topraklarını terk etmeye mecbur bırakılmış-
sebebidir. Nitekim Türkler büyük kitleler hâlinde ev lardır.
ve barklarını bırakıp kaçışmışlar ve boşaltılan yerle- Balkan Savaşlarının ardından Rumlar, Sırplar ve
re Rumlar akın hâlinde göç etmişlerdir.9 Bulgarların birbirlerine acımasızca saldırıları başla-
Bu arada Balkanlardan Anadolu’ya yapılan göç- yacaktı. Bu durumda öncelikle Bulgarlar bu saldırı-
lerin yanı sıra bu coğrafyanın kendi içerisinde et- ların hedefi haline gelmişler ve yaşadıkları toprakları
nik ve dini grupların kütleler halinde göç ettiğini de terk etmek zorunda kalmışlardır. McCarty’nin Bulgar
belirtmek gerekir. Özellikle Makedonya ve Trakya kaynaklarına dayanarak verdiği bilgilere göre, Bal-
bölgelerinde kitlesel göçler meydana gelmiştir. Bu kan Savaşları esnasında ya da hemen sonrasında,
göçler Roma İmparatorluğu’nun yıkılışındaki ırksal sadece Makedonya’dan 14-15 bin, diğer civar bölge-
göçlere benzemektedir. Sırplar ve Karadağlıların lerden de 35-40 bin sığınmacı Bulgaristan’a gelmiştir.

96 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Hem Osmanlı Devleti’nden hem de Bulgaristan’dan Bu çerçevede Osmanlı Devleti’nde aydınlar arasında
büyük ölçeklerde toprak kapmış olan Yunanistan ortaya çıkan fikir hareketleri çerçevesinde Türkçülük
için topraklarına göç eden mülteci ve göçmenleri akımı da ön plana çıkacak ve güç kazanacaktır.
yerleştirme daha az sıkıntılı olurken Bulgaristan bu ______________________________________________
* Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve
konuda büyük sıkıntı yaşamıştır. Bulgaristan ele ge-
İnkılap Tarihi Enstitüsü
çirdiği Batı Trakya topraklarına, daha önce buradan ** Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve
göç etmek zorunda kalan Türk ve Rumların boşalttı- İnkılap Tarihi Enstitüsü
ğı arazileri dağıtacaktır. Ancak Bulgaristan I. Dünya 1 A. L. Macfie, Osmanlı’nın Son Yılları 1908-1923, Kitap
Yayınevi, İstanbul 2003, s. 24.
Savaşı’nda Batı Trakya’yı kaybettiğinden Bulgarlar 2 Mehmet Hacısalihoğlu, Jön Türkler ve Makedonya So-
burayı da terk etmek durumunda kalacaktır. Sırplar runu (1890-1918), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul
bu dönemde en az insan kaybeden ve göçlerden 2008, s.433.
de en az etkilenen millet olmuştur. Sırpların hâkim 3 Balkanlar’da özellikle Alman ve Avusturya nüfuzuna
karşı harekete geçen Rusya, Sırbistan ve Bulgaristan
olduğu yerler çatışmanın dışında kalmıştır. Zaten arasındaki anlaşmazlıkların çözülmesinde öncü rol oy-
Yunanistan ve Bulgaristan’ın hâkimiyet sahasında namıştır. Mehmet Hacısalihoğlu, Jön Türkler ve Make-
yaşayan Sırpların sayısı da oldukça azdı. donya Sorunu (1890-1918), Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
(Çev: İhsan Çatay), İstanbul 2008, s.408.
Bu çerçevede özellikle Balkan coğrafyasından 4 Bkz., Halil Menteşe’nin Anıları, Yay. Haz.: İsmail Arar,
seyreden göç dalgası dünyanın yeniden şekillendi- İstanbul 1986, s.154 vd.
5 Justin Mccarthy, Osmanlı’ya Veda İmparatorluk Çöker-
rildiği I. Dünya Savaşı sonrasında da devam ede- ken Osmanlı Halkları, 2. Baskı, (Çev: Mehmet Tuncel,
cektir. Nitekim I. Dünya Savaşı’nı bitiren antlaşma- Etkileşim Yayınları, İstanbul 2008, s.114-116.
larla konumlarını sağlama alan ve güçlenen Balkan 6 H. Yıldırım Ağanoğlu, Osmanlı’dan Cumhuriyete Bal-
ülkelerinde dışlayıcı nüfus politikaları sebebiyle kanların Makûs Talihi Göç, Kum Saati Yayınları, İstan-
bul 2001.
bu coğrafyadan artık son bir sığınma toprağı olan 7 Devletin sayım yaptırması üzerine paniğe kapılarak
Anadolu’ya göçler, onlu yıllar boyunca sürecektir. Bu sayım sonucunda itirazda bulunduğu gibi bir ültimatom
süreçte Balkan ülkelerinden Türkiye’ye 1.750.000 da verdi Işıksal, a.g.m., Belgelerle Türk Tarihi Dergisi,
Sayı: 43, s. 15 ve Ondan naklen Süreyya Şahin, Fener
civarında göçmen gelecektir.12
Patrikhanesi ve Türkiye, İstanbul 1980, s.160.
Sonuç 8 Uzun süre devam eden Girit buhranı Balkan Savaşı
sonucunda Yunanistan’a kesin olarak katılması, Atina
Göçler dünya tarihinde uzun yüzyıllar boyunca Anlaşması’ndan önce 30 Mayıs 1913 Londra Kon-
insanlığı derinden etkileyen tarihi, sosyal, kültürel feransı ile teyit edildi ve Osmanlı Devleti’nin böylece
Girit üzerindeki haklarından vazgeçmiş oldu. Fahir Ar-
ve ekonomik bir olgudur. Göçlerin yakın tarihte yo- maoğlu, 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi 1914-1980, Türkiye İş
ğunluk kazandığı dönemlerden biri de 19. yüzyılın Bankası Yayınları, 4. Baskı, Ankara 1987; Mithat Ser-
ikinci yarısından itibaren Balkan Savaşları ve I. Dün- toğlu– Mustafa Cezar, Mufassal Osmanlı Tarihi, Cilt:5-
6, İstanbul 1962, Cilt 6, s. 3507; Cemal Kutay, Türkiye
ya Savaşı dönemleridir. Balkan Savaşları Osmanlı
İstiklal ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi, Alioğlu Yayınevi,
Devleti’nin en gelişmiş ve büyük yatırımlar yaptığı Cilt 6, İstanbul 1957, Cilt 6, s. 3663; Girit meselesi hk.
Balkan vilayetlerinin kaybıyla sonuçlanırken aynı geniş bilgi için bkz. Nevzat Gündağ, Türk-Yunan İlişki-
zamanda devlet önemli bir miktarda nüfus kaybına leri İçerisinde Girit Problemi, Ankara 1994, H.Ü. Atatürk
İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü yayımlanmamış dok-
da uğramıştır. Diğer taraftan bu savaş, yüzbinler-
tora tezi; Hüseyin Hami Hanyevi, Girit Tarihi, İstanbul
ce insanın hayatına da mal olacaktır. Bunun yanı 1325; Cemal Tukin, “Osmanlı İmparatorluğunda Girit
sıra Balkan topraklarında yaşayan nüfusun yakla- isyanı”, Belleten, Cilt 9, Sayı: 34, Nisan 1995.
şık %51 çoğunluğu Müslüman iken süreç sonunda 9 Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt 3, Kısım 4,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1983, s. 716; Cilt
bu nüfusun yarısı yüzyıllarca yaşadıkları yerleşim 2, K. 3, s. 245-262 136; Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya’da
alanlarını terk edip göç etmeye mecbur bırakılmıştır. Millî Mücadele, Cilt 1, Ankara 1987, s. 92-93.
Bir anlamda soykırıma tabi tutulmuşlardır. Osmanlı 10 Ahmet Halaçoğlu, Balkan Harbi Sırasında Rumeli’den
Devleti bu durumdan özellikle Anadolu ve Trakya’ya Türk Göçleri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara
1994, s.63-65.
yeni gelenlerin yerleşimleri, geçimlerinin temini gibi 11 A. A. Rallis, “Racial Migrations In The Balkans During
hususlarda son derece büyük sıkıntılar yaşamıştır. The Years 1912-1924”, The Geographical Journal Co-
Diğer taraftan bu gelişme Osmanlı sosyal ve kültü- verage, Vol. 66, No. 4 (Oct., 1925), pp. 315-331, p.315-
317. ( Published by: Blackwell Publishing on behalf of
rel hayatını da yakından etkilemiştir. Bu çerçevede
The Royal Geographical Society (with the Institute of
Balkanlardan yapılan göçler Anadolu toprakların- British Geographers) Stable URL: http://www.jstor.org/
daki Müslüman nüfusun daha da yoğunlaşmasını stable/1782944.Accessed: 07/08/2012 04:14Your
beraberinde getirmiştir. Böylece bu göçler başarıyla 12 Yusuf Sarınay, “Cumhuriyet Döneminde Balkan Ülkele-
rinden Ankara’ya Yapılan Göçler (1923-1990)”, Atatürk
sonlandırılan Milli Mücadele sonrası kurulacak olan
Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XXVII, Temmuz 2011,
ulus-devlet yapılanmasında önemli rol oynayacaktır. Sayı: 80, s.361.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 97


RUMELİ’DE BIRAKTIKLARIMIZ:
BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN EĞİTİM
MESELELERİ VE TURAN CEMİYETLERİ BİRLİĞİ
VRACA ŞUBESİ HAKKINDA BİR VESİKA

ÖMER ÖZCAN

Gerçek Evlâd-ı Fâtihan Altan Deliorman’ın Aziz Hatırasına

K
omşularımızla aramızdaki meseleleri sıfı- kurulan devletler uzun süren Türk egemenliği kal-
ra indirme ilkesinin tutarsızlığını kamuo- maktan dolayı duydukları kompleksle geride kalan
yundan gizlemeye çalışan yöneticilerimiz maddi ve manevi izleri elbirliğiyle silmek için hızlı
Balkan Savaşlarının 100. yılını dikkatlerden uzak hareket ettiler. En kanlı tasfiye Balkan Savaşları ile
tutmaya gayret ediyor. Yukarıdan işaret almadan gerçekleşti. Balkan komitacılarının pençeleri altın-
hareket etmemeye özen gösteren ilgili kurumları- da yüz binlerce masum Türkün canı, namusu ve
mız da başlarını kuma gömdüler. Aynı tutar- malı heder olup gitti. Bulgaristan’ın krallık ve
sızlığı dönemin siyasi iktidarı, 1953 yılında komünizm dönemlerinde Türklerin haya-
İstanbul’un fethinin 500. yıldönümünü tı ile ilgili geniş ve tafsilatlı bir neşri-
büyük etkinliklerle kutlamada isteksiz- yat yapılmamıştır. Bu dönemle ilgili
lik gösterdi. Bu tutumun gerekçesi, önemli bir devlet neşriyatı görülmü-
komşumuz Yunanistan’ın gücendi- yor. Ferdi gayretlerle yapılan me-
rilmemesi gösterildi. Türk Milliyet- zalimler kamuoyuna duyurulmaya
çiler Derneği İstanbul Şubesi İdare çalışılmıştır.2 Bu tasfiyenin tarihi
Heyeti, hazırladığı 500. yıldönümü yazılamadı. Araştırmalar bölük
kutlama programında, üniversite- pörçük kaldı. Bunları edebiyata
nin adının Fatih Üniversitesi olarak ve diğer görsel sanatlara aktara-
değiştirilmesini, Taksim meydanının madığımız için toplum hafızasında
iki ucuna dikilecek yüksek direkler kalıcı bir iz bırakılamadı. Rumeli’den
arasında, cephesi Beyoğlu-Galata’ya muhacir olarak Anadolu’ya gelenle-
AN
M

dönük olarak ışık tertibatıyla ‘İstanbul hm R rin torunları geçmişi hemen unuttular.
a

ud İO
Türk’tür ve Türk Kalacaktır’ yazısının N ec D EL İstisna olarak bazı isimler eserleriyle Bul-
m e ddin
yazılmasının da içinde bulunduğu 15 madde- garistan Türklüğünün mücadelesini kamuo-
lik bir teklifte bulunmuştu.1 yuna aksettirdiler. Mahmut Necmeddin Deliorman
Osmanlı Devleti Rumeli’den çekilme sürecinde, ve Altan Deliorman3 bunların başında gelmektedir.
elinden çıkan topraklarda küçümsenmeyecek bir Arşivlere girmeden, kaynak araştırması yapılma-
Türk ve Müslüman nüfus bıraktı. Balkanlarda yeni dan, sadece gazete taranmasından elde edilecek

98 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Türk köylerindeki mektepler cahil imam-
ların eline bırakılmıştı. Bu kişiler modern
eğitim usullerinden habersizdiler. Bulgar
hükümeti Türklerin açtığı okulları ağır
şartlara tabi özel okul statüsü içine al-
mıştı. Türk okullarının faaliyetlerini izle-
yebilmek için görevlendirilen bir Bulgar
başmuallime veya müdüre, Türk öğret-
menlerine verilen maaşın iki misli fazlası
ödeniyordu. Türk köylerindeki mektep-
leri, alçak tavanlı, daracık ve karanlık,
toprak bir odadan ibaretti. Öğretmen
okulu önceden kapatıldığı için mevcut
Türk mekteplerine öğretmen yetiştire-
cek bir kurum yoktu. Şumnu’da bulunan
Nüvvab Mektebi, Bulgaristan’daki İslam
vakıflarının varidatıyla Sofya Başmüftü-
lüğü tarafından idare ediliyordu. Bu okul
medrese zihniyetiyle idare olunduğu için
aydın öğretmen yetiştirmekten uzak-
tı. Merkezi yönetimin eğitim alanındaki
haksız uygulamaları, baskılarına rağ-
men eğitim çağındaki Türk öğrencilerin
ancak 1/6’sı Bulgar mekteplerine gidi-
yordu. Bu rakam Türk ahalinin bütün
olumsuzluklara rağmen benliklerini ko-
ruma endişesiyle kendi okulunu tercih
ettiğini göstermektedir.
1928 yılında Türkiye’de gerçekle-
malzeme ile Bulgaristan’da kalan Türklerle ilgili şen alfabe değişikliği Bulgaristan’da
eserler yazılabileceğini düşünüyoruz. geniş yankı uyandırdı. Türk öğrenciler bu tarihe
Bulgaristan’da kalan Türkler kültürel varlıkla- kadar eski harflerle öğrenim görüyorlardı. Baş-
rını muhafaza etmek için eğitime önem verdiler. müftülük, Türkiye’de yapılan yeniliklere karşıydı.
Türklerin büyük gayretine, nüfusça ülkenin diğer Osmanpazarı’nda 23 Aralık 1927 tarihinden iti-
azınlıklardan fazla olmalarına rağmen okullaşmada baren yayımlanmaya başlayan İntibah gazete-
yeterli bir sayıya ulaşamadılar. Bulgaristan’da bulu- si Başmüftülüğün sözcülüğünü yapıyor ve onun
nan Türk öğretmenler Temmuz 1906’da Şumnu’da mali yardımıyla çıkıyordu.7 İntibah’ın yazarlarının
I. Kongre’lerini yaptılar. Toplantıya 10-15 öğretmen ekseriyeti Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra
katılmıştı. II. Kongre 1907’de Rusçuk’ta yapıl- ülkeden çıkarılan 150’liklerdi. Bunlardan Osman
dı ve bazı önemli kararlar alındı. Sonraki yıllarda Nuri, İntibah gazetesindeki yazılarında Türkiye
muhtelif şehirler de bu kongrelere devam edildi. 4 Cumhuriyeti’ne saldırıyordu.8 Bu gazete Türkiye
Türkler 1931 yılında 1 anaokulu, 922 ilk mektep, Dışişleri Bakanlığı’nın girişimleriyle Bulgar hükü-
27 hususi Progimnaziya’ya (Rüşdiye) sahiptiler.5 meti tarafından 1. Aralık 1931 tarihinde kapatılmış-
Bulgaristan’ın 1934 yılında 6.078.000 olan toplam tır. Bulgaristan Türk Öğretmenler Birliği yeni harfle-
nüfusunda Türklerin sayısı 1.439.566 idi.6 Türk rin kabulünü istiyordu. Bulgaristan’da yaşayan Türk
okulları maarif encümenleri vasıtasıyla cemaat ta- öğretmenlere yeni yazı kursları vermek üzere, ge-
rafından yönetiliyordu. Eğitim hizmetleri cemaatin çici bir süreliğine Türkiye’den öğretmen istenmişti.9
gelirleri, bağışlar, devlet, sancak ve belediye büt- Filibeli öğretmen Ahmet Şükrü Bey, yeni harflerle
çelerinden yapılan bir miktar yardımla gerçekleşti- ‘Bulgaristan Türk Mekteplerine Mahsus’ bir Türk
riliyordu. Bulgaristan’da ilk mekteplerin öğretmen Alfabesi hazırlayarak 1928 yılı içinde Hasköy’de
maaşlarından başka inşaat, tamirat, aydınlanma bastırdı. Bütün bunlara rağmen Bulgaristan Milli
giderleri ve hademe ücretleri yerel yönetimlere aitti. Eğitim Bakanlığı, 10 Ekim 1928 tarihli 34423 sayılı

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 99


genelgesiyle Türk harf-
leriyle öğretimi yasak-
ladı. Türk öğretmenler
mücadeleden yılmadı-
lar. Alfabe kavgası Bul-
garistan hudutları için-
de kalmadı. Türkiye’nin
Sofya Elçiliğinin te-
şebbüsleri sonucunda,
Türk okullarında Türk
harfleriyle öğretimi dört
yıl ertelenmesi yolunda-
ki kararından dönerek
14 Ocak 1929 tarihinde
yeni bir genelge yayım-
layarak Türk mektep-
lerinde bütün derslerin
yeni yazı ile yazılmış
kitaplarla okutulabilece-
Soldan Reis Latif ÖMER, Kasadâr Mehmet ÇEŞMECİ, Katip İbrahim AHMET 18.01.1934
ğini bildirdi. Nüvvab’ta
öğretmenlik yapan Ha- bilahare hükümet tarafından Türk mekteplerinde
sip Ahmet Aytuna, basılamayan ve daktilo edilmiş dinî tedrisat müfettişliğine tayin edilmiştir. Hüse-
hatıralarında eski zihniyete mensup öğretim üyele- yin Hüsnü, Türk alfabesiyle tedrisat yapan mah-
rinin kendilerine tavır aldıklarını, tartışmayı okulun dut mıntıkalardaki mekteplerin tedrisat sistemleri
dışına çıkarıp Türk toplumunu ikiye bölmeye çalış- aleyhine Bulgaristan hükümetine verdiği raporda,
tıklarını kaydediyor. Bunların Bulgar hükümetinin bu mekteplerde Türkiye rejimi lehine propaganda
resmen desteklediği aşırı milliyetçi ‘Rodna Zaştita- mahiyetini haiz bir sistem takip edildiğini ve çocuk-
Ulusal Savunma’ isimli Türk düşmanı kuruluşla iş- lara umumî tarih yerine Türk tarihi okutulduğunu,
birliği yaptıklarını belirtiyor.10 Nüvvab’ta öğretmen- kraliyet aleyhine ve dinî akidelere muhalif telkinat
lik yapan Osman Keskioğlu ile Ali Haydar Taner yapıldığını, iddia etmiştir. Ayrıca Bulgar Maarif Mü-
eserlerinde Bulgaristan’daki alfabe tartışmalarına fettişliği nezdinde etkili olarak yeni harflerle tedri-
dokunmamışlardır. sat yapan Rusçuk ve Filibe mekteplerinden beş
Alfabe konusunda ki bu tartışmalar sonraki yıl- Türk öğretmeni azlettirdiği, kendi başkanlığı altın-
larda da devam etmiştir. Arşivimizde Sofya elçimi- da Sofya’da Başmüftülükte bir komisyon kurarak
zin merkeze gönderdiği 29 Eylül 1936 tarihli bir ra- yeni alfabenin yalnız orta mekteplerde lisan dersi
por bulunmaktadır. Raporun bir örneği Dışişleri Ba- şeklinde öğretilmesi ve ilk mekteplerden tamamen
kanlığı tarafından 14 Ekim 1936 tarih ve 19488/316 kaldırılması için Maarif Bakanlığı tarafından yeni bir
sayılı üst yazı ile bilgi için Milli Eğitim Bakanlığı’na karar alınmasına çalıştığının öğrenilmesi üzerine,
gönderilmiştir. Cumhuriyetin bu döneminde devlet Sofya elçimiz Bulgaristan Hariciye Vekâleti Kâtibi
yönetiminin sınırlarımız dışında kalan Türklerle çok Umumî’sini ziyaret ederek Türk okulları için azın-
yakından ilgilendiğini belirtmemiz gerekiyor. Dışiş- lığın umumî arzusu hilafına kabul edilmek istenen
leri Bakanlığı, ülke dışındaki Türklerin eğitim ve bu tedris sistemine mani olacak tedbirlerin alınma-
kültürel varlıklarıyla ilgili her türlü yazışmayı anında sını rica etmiştir. Ziyarette istihbar edilen yeni du-
Milli Eğitim Bakanlığı’na nakletmiştir. Sonraki yıllar- rumla ilgili bir muhtıra takdim edilmiştir. Muhtırada
da iki bakanlık arasında verimli işbirliğinin bulundu- Başmüftülüğün tedrisat usullerine müdahalesinin
ğunu söylemek, zordur. önlenmesi, mekteplerin serbest bırakılması Baş-
müftülük makamına azınlığın itimat ve muhabbetini
Dışişleri Bakanlığı’nın Milli Eğitim Bakanlığı’na haiz kimselerin getirilmesini, Hüseyin Hüsnü’nün
gönderdiği yazının muhtevasından Bulgaristan’da doğrudan doğruya Bulgaristan Türklerinin kültü-
harf İnkılâbının lehinde ve aleyhinde olan kesimler rü üzerinde etki edecek bir memuriyete getirilmiş
arasında cereyan eden hadiseler hakkında bilgi olmasına duyulan hayret belirtilmiştir. Sözlü ola-
sahibi olunmaktadır. Yeni alfabeye karşı olan ve rak Medeniyet12 isimli gazetenin Türk azınlığınca
Başmüftülük makamından alınan Hüseyin Hüsnü11 memnuniyetsizlikle karşılanan muzır neşriyatına

100 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


kuruldu.13 Bu kulüplerin sayılarının
çoğalması üzerinde bir çatı altında
toplanmaları kararlaştırıldı. Razg-
rad şehrinde çıkan Deliorman ga-
zetesinde Mustafa Şerif Alyanak
birleşmenin lehinde bir makale
neşretti.14 1924 yılında Rusçuk’ta
bulunan üç spor kulübü 14 Temmuz
1924 tarihinde I. Türk Spor Kulüp-
leri Kongresi düzenlediler. Kongre-
ye altı Türk spor kulübünü temsilen
16 delege katılmıştı. Kongrede bazı
kararlar alınarak merkez yönetim
kurulunun seçimi yapıldı. 3 Temmuz
1925 tarihinde Plevne şehrinde
Türk Spor Kulüplerinin II. Kongresi
toplandı. Kongreye yedi şehir, do-
kuz kulüp ve 29 delege katılmıştır.
Kongrede Vidin’den gelen delege-
lerin Bulgaristan’da yaşayan Türk
gençlerinin bedenen gelişmesi için
gaye edinilen spor birliği gibi teşki-
latların yeterli olmadığını ileri sür-
meleri üzerine çok gayeli bir teşkilat
olarak Varna’da 1926 yılında top-
lanan kongrede Turan Cemiyetleri
Birliği kurulmuştur. Varna’daki bu
kongre I. Turan Cemiyetleri Birliği
Kongresi olarak kabul edilmiştir.15 II.
Kongrenin Vraca şehrinde yapılma-
sı ve idare merkezinin Varna şube-
sine bırakılması karar olarak kabul
edildi. II. Turan Cemiyetleri Birliği
Kongresi 26 Temmuz 1927 tarihin-
de Vraca’da16 toplanmıştır. İlgili lite-
ratürde bu kuruluşla ilgili en doğru
devam ettiği, Bulgar hükümetinin Bulgarca çıkan isimlendirmeyi Altan Deliorman yap-
gazetelerde hoşnutsuzluğu mucip neşriyatı menet- mıştır. Aşağıda sunacağımız vesikada onu teyit et-
tiği halde bu gazeteyi, arzu edilmeyen neşriyatın- mektedir. Cemiyette daha ziyade jimnastik ve spora
da serbest bırakıldığını da şikâyet etmiştir. Kâtibi önem verilmiş, kongrede 37 maddelik bir Jimnastik
Umumî, bu yolsuzlukların Elçilikle daimî bir surette ve Spor Yönetmeliği sunulmuştur. Turan Cemiyet-
takip edilmesinden pek hoşnut olmamakla beraber, leri Birliği’nin çok yerde hatta köylerde bile şubeleri
bu mesele hakkında gerekli makamlarla temasa açılmıştır. 6 Mayıs 1928 tarihinde Birlik merkezinin
girerek Türk mekteplerinde tedrisat işinin talebimiz bulunduğu Vidin’de cemiyetin organı olarak Turan
çerçevesinde düzenlenmesine çalışacağını vadet- isminde aylık bir gazete çıkmaya başlamıştır. Ga-
miştir.(Ek: I) zetenin sahibi ve yazı işleri müdürü Ahmet Gülte-
Bulgaristan’da yaşayan Türkler eğitim kurum- kin Arda idi.17 1934’de Turan Cemiyetleri Birliği’nin
larının yaygınlaştırılması yanında değişik alanlar- hükümet tarafından kapatılmasına kadar yayımını
da da faaliyet gösteren cemiyetler kurdular. İnkı- sürdürmüştür. Yazarları arasında Arif Necip Kas-
lap, Altınyıldız, İleri, Kamer, Çelik, Atilla, Gençler katı, Ahmet Refet Rodoplu, Ömer Kâşif Nalban-
Birliği, Terakki, Yıldız, Hilal, Turan, Tenvir-i Efkâr, toğlu, Hasip Saffeti Aytuna18, Mustafa Oğuz Peltek
Gayret, Rumeli, Kuvvet, Balkan isimlerini taşıyan bulunmaktaydı. 1931/1932 yılları Turan’ın gelişme
spor kulüpleri Bulgaristan’daki muhtelif şehirlerde devri oldu. Türk basınında Eğridere kasabasında

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 101


ve Rusçuk’ta Turan Cemiyeti’nin
şubesinin açılması haberleri çık-
tı19, Pramadi Turan Yurdu hakkında
bilgi verildi.20 İslimye Turan Cemi-
yeti hakkında resimli haber basına
yansıdı.21
Turan Cemiyetleri Birliği’nin hız-
lı gelişiminden rahatsız olanlar iki
yönden saldırıya geçtiler. O tarih-
lerde Türkiye aleyhinde şiddetli bir
propaganda yürütmekte olan şove-
nist Trakya Derneği ile Türkiye’den
kaçan cumhuriyet aleyhtarı gruplar,
başlıca saldırı odakları idi. 1933
yılında Türk düşmanları Razgrad
şehrinde Türk mezarlığını tahrip
ettiler.22 Razgrad belediyesi, şehir
yollarını genişletmek bahanesiyle
Türk mezarlığından bir cadde geçir-
miş, ölüleri başka yere nakletmeden
toprak tesviyesine başlaması sebe-
biyle kemikleri meydanda kalmıştı,
Cumhuriyet gazetesinde haberin ilk
sayfada çıkması toplumu galeyana
getirmişti. Sofya elçimiz Tevfik Ka-
mil Koperler olay hakkında gaze-
telere açıklama yaptı.23 Gözü dön-
müş Bulgarlar bir Türkü daha şehit
ettiler.24 Milli Türk Talebe Birliği’ne
mensup öğrenciler İstanbul’daki
Bulgar mezarlığına çelenk koy-
duktan sonra Bulgar Konsolosluğu
önünde hadiseyi protesto ettiler. Gi-
sinde ‘Hem nalına hem mıhına’ başlıklı köşesinde
derek büyüyen kalabalık Taksim anı-
Abidin Daver buna gereken cevabı verdi.30 Bulgar
tı önünde yapılan konuşmalardan sonra dağıldı.25
hükümetinin tahrikiyle altı bin Bulgar’ın hudutta
Öğrencilerin bir tepki gösterebileceklerini tahmin
aleyhimize nümayiş yapacağı gazetelerde ha-
etmeyen tek parti yönetimi ilgililer hakkında soruş-
ber olarak çıktı.31Bu nümayiş Sivilingrad şehrinde
turma başlattı.26 Aralarında Milli Türk Talebe Birli-
yapıldı.32 Bulgar basınında Türkiye aleyhinde ki ya-
ği Başkanı, geleceğin Milli Eğitim Bakanı Tevfik
zılar sürdürüldü.33 Türk basını bilhassa Cumhuriyet
İleri ile Adnan Cemgil, Adnan Cahit (Ötüken-Milli
gazetesi Bulgaristan’da Türklüğe karşı yapılan dav-
Kütüphane’nin kurucusu), Abidin Nesimi’nin de
ranışlara ilgisiz kalmadı, Sofya muhabiri Memduh
bulunduğu 23 öğrenci tutuklanarak hapse kondu.27
Talat (Tezel) yazılarıyla okuyucuları bilgilendirdi.34
Kısa bir tutukluluktan sonra ilk duruşmada tahliye
Bulgaristan’da yaşamakta olan Türklerin çileleri,
edildiler ve mahkemeleri cumhuriyetin 10. Yılı mü-
sıkıntıları, eğitimlerine devlet tarafından yapılan
nasebetiyle çıkan af kanunuyla düştü.28
müdahalelerle ilgili haberler Türk basınının say-
19 Mayıs 1934 tarihinde Bulgaristan’da yapılan falarında zaman zaman yer aldı.35 Bulgaristan’da
hükümet darbesi siyasi dengeleri değiştirdi. Yöne- Türklerin varlığından rahatsızlık duyan hükümet Tu-
time baskıcı bir grup egemen oldu. Türk basınında ran Cemiyetleri Birliği’ni kapattı. Aydın öğretmenler
Bulgaristan’da Türk mekteplerinin kapatılacağına vazifelerinden uzaklaştırılınca Türkiye’ye göç etmek
dair haberler çıktı.29 Bulgar basınında hükümetin mecburiyetinde kaldılar. Turan Cemiyetleri Birliği ka-
bilgisi dâhilinde Türkiye aleyhinde ağır ithamlar patıldığı zaman 95 şube ve 5.000 üyeye ulaşmıştı.
yüklü yazılar çıkmaya başladı. Cumhuriyet gazete-
Arşivimizde bulunan, Turan Cemiyetleri Birliği’nin

102 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


kapatılmasından kısa bir süre önce, Sofya’ya 100 sayısı diğer Türk gazetelerine göre düşüktü. İnkılâp ve
km. mesafede bir şehir olan Vraca Şubesi yöne- yenilik karşıtı görüşleri savunuyordu. 19.05.1934 tari-
hinde yapılan hükümet darbesinden sonra Türk gazete-
ticilerinden Latif Ömer’in dönemin Milli Eğitim lerine müsaade edilmemiş, çıkmakta olanlar teker teker
Bakanı’na gönderdiği bir mektup önemli bilgileri kapanmış olmasına karşılık Medeniyet 12.08.1944’e
ihtiva etmektedir (Ek: II). Mektubun muhteviyatın- kadar yayın hayatını sürdürmüştür. Bkz. Deliorman,
a.g.e., s. 140-141.
dan ilgililerin daha öncede buna benzer mektuplar 13 Ahmet Hazerfen, Bulgaristan’da Türk Spor Birliği ‘Tu-
yazdığı anlaşılıyor. Vraca Turan Cemiyeti 18 Ocak ran’, Tarih ve Toplum, sayı 104, Ağustos 1992, s.39.
1934 tarihinde kasaba Türk Mektebi’nde ‘Türk- 14 Razgrad’da doğmuştur. Razgrad ve Plevne’de rüşti-
ye mektepleri müdürlüğü ile birlikte çeşitli gazetelerde
lüğe Yardım Maksadiyle Bütün Dünya Türkçe
yazmıştır. 1929’da Türkiye’ye gelerek İçişleri Bakanlığı
Neşriyatı’ sergisi açmıştır. Sergi 21 Ocak 1934 ta- bünyesinde görev yapmıştır.
rihine kadar açık kalmıştır. Serginin açılışıyla ilgili 15 Keskioğlu, a.g.e., s.115
16 Vraca’da bu tarihte Türk nüfus çoğunluktadır. Günü-
küçük bir el ilanı bastırılıp dağıtılmıştır. Sergi için
müzde bu şehirde hiç Türk yaşamamaktadır.
Bakanlıktan yardım talepleri yerine getirilmiştir. 17 Kırcaali’de doğmuştur. Asıl mesleği öğretmenliktir. Turan
Remzi Kitapevi 23 eser yardımında bulunmuştur. cemiyetlerinde başkanlık yapmıştır. 1935’te Türkiye’ye
Serginin açılmasından önce Bulgar yetkilileri tara- göç etmiştir. Lüleburgaz’a yerleşerek Özdilek ismiyle bir
gazete çıkarmış, ticaretle meşgul olmuştur. Bkz. Delior-
fından kontrol edilmesi ve mektubun Ankara Hukuk man, s.132.
Fakültesi’nde okuyan bir öğrenci vasıtasıyla elden 18 1895’te Vidin’de doğmuştur. Bulgaristan’da ilkokul ve
gönderilmesi cemiyetin Bulgar yetkililerinin takibi rüştiyeyi okuduktan sonra Bursa Sultani’sinden mezun
oldu. 1919’da Vidin Rüştiyesi’nde öğretmenliğe başladı.
altında olduğunun işaretleridir. 1922’de Sofya Üniversitesi Pedagoji Bölümü’nü 1926’da
bitirdi. Şumnu’daki Nüvvab Mektebi’ne öğretmen tayin
Dışişleri Bakanlığı’nın Devlet Arşivi Genel
edildi. Türk okulları için ders kitapları yazdı. 1931’de
Müdürlüğü’ne devredilen ve tasnifi tamamlanmak Türkiye’ye göç etti. Gazi Eğitim Enstitüsü ve değişik
üzere olan arşivin araştırmacılara açılmasıyla bu orta dereceli okullarda öğretmenlik yaptı. 1939’da Tokat
dönem hadiseleri aydınlığa çıkacaktır. milletvekili seçildi. Bir yasama döneminden sonra tek-
rar mesleğe dönerek 1960’da emekli oldu. Çok sayıda
______________________________________________ mesleki kitap kaleme aldı. 1980 yılında vefat etti.
1 Serdengeçti, sayı 19-20, Ekim-Kasım 1952, s.25 19 Cumhuriyet, 05.12.1931, Cumhuriyet, 16.04.1932, s.2.
2 Rumeli Muhacirun-u İslamiye Cemiyeti Hayriyesi’nin 20 Muallim Hüsmen Celal, Pramadi Turan Yurdu, Cumhu-
tertip ettiği eser buna örnektir: Âlemi İslam Bulgar Vah- riyet, 19.06.1933, s.5.
şetleri -İslamiyetin İnzar-ı Basiretine ve Ulum-u İnsa- 21 Bulgaristan Türklerinin Bir Kadirşinaslığı, İslim Şehrin-
niyet ve Medeniyetin Nazarı Dikkatine, İstanbul 1328, de Turan Cemiyeti, Cumhuriyet, 12.8.1933, s.4
Matbaa-i Hayriyye ve Şürekâsı, 95 s. 22 Bulgaristan’da Bir Türk Mezarlığı Feci Şekilde Tahrip
3 Yazımızı tamamladıktan sonra Altan Deliorman edildi, Cumhuriyet, 18.04.1933, s.1.
22.08.2012 tarihinde İstanbul’da vefat etmiş, 24 23 Cumhuriyet,19.4.1933, s.1, 5.
Ağustos’ta defnedilmiştir. 24 Cumhuriyet,20.4.1933, s.1, 2.
4 Osman Keskioğlu, Bulgaristan’da Türkler, Ankara 1985, 25 Razgrad mezarlığı tecavüzünün bizde ve Bulgaristan’da
s.100, 102. uyandırdığı akisler, Hâkimiyeti Milliye,21.04.1933, s.1,
5 Prof. Ali Haydar (Taner), Bulgaristan Maarifi, İstanbul 4. Cumhuriyet, 21.04.1933, s.1, 5.
1931,s.147,148. 26 Cumhuriyet,22.04.1933, s.1, 6.
6 Bulgaristan’da Türk-İslam Eğitim ve Kültür Müessese- 27 Cumhuriyet,23.04.1933, s.1, 5.
leri ve Medresetü’n Nüvvab, İstanbul 1993, s.4. 28 Abidin Nesimi, Yılların İçinden, İstanbul 1977, s.96; Re-
7 Altan Deliorman, Bulgaristan’da Türkçe Basın, İstanbul fik Özdek, Çanlar ve Zindanlar, Bulgaristan Türklerinin
2010, s.110,111. Bitmeyen Çilesi, İstanbul 1985, s.69-86 (Bu eser gaze-
8 Bilal N. Şimşir, Türk Harf Devrimi’nin Türkiye Dışına teci Mahmud Necmeddin Deliorman’ın Bulgaristan’daki
yayılması: Bulgaristan Türkleri Örneği, Harf Devrimi’nin faaliyetleri ile ilgilidir).
50. Yılı Sempozyumu, Ankara 1981, s.188; Adem Ruhi 29 Cumhuriyet,10.1.1934,s.3
Karagöz, Bulgaristan Türk Basını 1879-1945, İstanbul 30 ‘Bulgar Gazetesine Cevap’,Cumhuriyet,16.1.1934,s.3
1945, Üniversite Matbaası, s.45. 31 Cumhuriyet,17.1.1934,s.1
9 Cumhuriyet, 27.08.1928. 32 Cumhuriyet,20.1.1934,s.6
10 Hasip Ahmet Aytuna,’Yaşantımdan Anılar’, s.12. 33 Bir Bulgar gazetesinin büyük küstahlığı, Cumhuriyet,
Aytuna’nın, 28 daktilo sayfası ve 31 ekten oluşan hatı- 24.04.1934,s.3
ralarını Cavit Binbaşıoğlu’nun yardımıyla temin ettim. 34 Memduh Talat Tezel, 1905 yılında Şumnu’da doğmuştur.
11 Hüseyin Hüsnü Molla (1882-1940), Şumnu’nun Kurfal- Üniversite tahsilini Sofya’da yapmıştır. 1931’de Cum-
lar köyünde doğdu. Medrese öğrenimi gördükten son- huriyet gazetesinin Balkanlar muhabiri olarak Sofya’ya
ra İstanbul’a gelerek Fatih Medresesi’ne devam etti. I. gitmiştir. 1940’da Matbuat Umum Müdürlüğü’nde görev
Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine memleketine döndü. almış, 1944-1947 arası Moskova Büyükelçiliği’nde Ba-
1919’da Şumnu Müftülüğü’ne atandı. Birçok aydın din sın Ataşeliği yapmıştır. ‘Moskova’dan Geliyorum’ isimli
adamı ile arası açıldı. 1928’de Başmüftü naipliğine ge- bir eseri vardır (Ankara 1959,252 s.). Tezel, eserinin
tirildi. Bulgaristan Türk topluluğunun son dönem tarihin- ‘Rusya, Kürtleri Tahrik Ediyor’ başlıklı bölümünde Kürt-
de kötü bir iz bıraktı. Bkz .Deliorman, a.g.e., s.112-113. çülük tehlikesine parmak basmıştır.
12 Medeniyet gazetesi 19.08.1933 tarihinden itibaren 35 Bulgaristan Türkleri Hâlâ Hürriyetten Mahrum, Türk Ço-
Filibe’de neşredilmeye başlamıştır. 01.10.1933’ten iti- cuklarına Türk Harfleri ile Yazı Öğretmiyor, Cumhuriyet,
baren neşriyatına bir süre ara vermiş 07.05.1934’ten 24.11.1937,s.7
itibaren Sofya’da yayımlanmaya başlamıştır. Baskı

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 103


BALKAN HARBİ’NDE
HİNT MÜSLÜMANLARININ YARDIMLARI

BERNA TÜRKDOĞAN UYSAL*

D
ili, dini, etnik yapısı ve kültürüyle bugün ol- biri Clerance K. Steit’e verdiği cevapta “Türk milletinin
duğu gibi tarihin her döneminde kendine mevcudiyeti ve kudreti sultanlık ve hilâfetin gerçek
has özellikler taşıyan Hindistan’ın Türkler istinadgâhıdır” demiştir.1
ile olan ilgisini milâttan önce birinci bine kadar götür- Hindistan ile ilişkiler 1453 yılında İstanbul’un
mek mümkündür. Ancak daha milâdın başlarından fethiyle dünyada Osmanlı’nın büyük ün kazanma-
itibaren bu ilgi, yerini askerî ve idarî güçleri yanında sı ve böylece Güney Hindistan’da bazı Müslüman
Hint kültüründen ayrı olarak kendi kültür varlıklarını sultanların Osmanlı ile diplomatik ilişkiler kurmak is-
muhafaza eden çeşitli Türk zümrelerinin faaliyetle- temesiyle gelişmiştir. 1517 yılında Mısır ve Hicaz’ın
rine terk edecektir. Yakın geçmişte bir bütün halinde alınıp Hilafetin Osmanlı padişahlarına geçmesiyle
Hindistan Müslümanları olarak anılan, ama günü- Osmanlı-Hindistan ilişkileri hız kazanmıştır. Ayrıca
müzde Pakistan ve Bangladeş devletlerinin ahalisini Hindistan’a yerleşen Portekizlileri atmak için Osmanlı
teşkil edecek şekilde teşkilatlananlar haricinde yine birkaç kez Piri Reis ve Seydi Ali Reis gibi kaptanların
de Hindistan’da önemli bir grubu meydana getiren kontrolünde Hindistan’daki Portekizlilere sefer düzen-
kitleler, tamamen bu Türk faaliyetlerinin bir neticesi lemiştir. Hindistan’da Müslüman bir sultan olmadı-
olarak ortaya çıkmışlardır. II. Abdülhamid’in siyaseti ğından hutbeler Osmanlı Sultanı adına okunuyordu.
Hindistan Müslümanlarını heyecanlandırmış ilk et- İtalyanların Trablusgarp’a saldırması şok etkisi yap-
kisini de 1906’da Akabe meselesinde göstermiştir. mıştır. Osmanlı’ya yardım için genç ve yeni gruplar
Bunun üzerine Hinduların İslâm düşmanlığını sokağa oluşmuştur. Hindistan Müslümanları olayları çözmesi
dökmelerine fırsat veren İngiltere’nin, ayrıca Hindis- için İngiltere ye müracaat etmiş, İngilizlerin umursa-
tan Müslümanlarını parçalamaya yönelik bir politika maz tavrı ve hatta İtalyanlara yardımcı olma durum-
geliştirmesi, Hindu ve İngilizler arasında kaldıklarını ları, Hindistan’daki İngiliz Nüfuzunu oldukça kırmıştı.
anlayan İslamların teşkilatlanmasına zemin hazırladı. Hindistan Müslümanları, son Müslüman devlet için
Ama Hindistan Müslümanları aynı zamanda manen elinden geldiğince çırpınıyor ve ciddi miktarda yardım
bağlı bulundukları Osmanlı Devleti ile madden bağlı topluyordu. Ayrıca İngilizlere karşı olan hareketinde
oldukları İngiltere arasında da kaldıklarını gördüler. Sir Hindularla yardımlaşma durumu da oluyordu. Trab-
Theodore Morrison, Hindistan Müslümanlarının bütün lusgarp Savaşı’nda yenilerek zayıf düşen Osmanlı,
Müslüman milletlere ilgi duyduklarını belirttikten son- Balkan Savaşlarıyla iyice kötü duruma düştü. Bir ara
ra, “Fakat bu duygu Türklere karşı özel bir boyut ka- Edirne’yi bile kaybeden Devlet, Balkan devletlerinin
zanmaktadır. Çünkü Türkiye en büyük İslâm ülkesidir. aralarında dalaşmalarını fırsat bilerek Edirne ve civa-
Yegâne müstakil İslâm devletidir. Tarih boyunca İslâm rını geri aldı. Savaş, Hindistan’da çok yakından takip
âleminin başı ve kılıcı olmuştur.” demektedir. Prof. Dr. edildi. İlk defa, farklı düşüncedeki Ulema aynı çizgi-
S. Anwarul Haquc Haqqi, “Türkiye’nin Hint halkının de birleşti ve Osmanlı için yardım toplamaya başladı.
gözünde değer ve sevgi yüklü özel bir yeri vardır ve Öyle ki, bütün dünyadan toplanan yardımların yarısı
bu özellikle Hindistan’daki Türk yönetiminin etkisi ve Hindistan’dan gelmişti. Balkan Savaşları sırasında
bıraktığı mirastan ileri geliyordu”, Mustafa Kemal de yaralıları tedavi için gelen Hindistan Kızılay’ına ait 24
26 Şubat 1921’de Philadelphia-Public Ledger muha- kişilik ekibin tedavi ile birlikte elde ettiği en önemli so-

104 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


nuç; Osmanlı Devlet Ricaliyle daha yakından tanışıp, Birmanya Hilâl-i Ahmer’i, yani Kızılay’ı üyelerinden
Osmanlı-Hindistan münasebetlerini kuvvetlendirmele- İbrahim Ali Molla ve Abdurrahman ve Cemal efendi-
ridir. Hindistan’daki en önemli ve etkili faaliyetlerden ler topladıkları 3.000 İngiliz lirasını göndermişlerdi.
birisi de Mukaddes Toprakları gayrimüslimlerin saldı- Rangoon’un yanı sıra Birmanya’nın önemli şehirlerin-
rılarından korumak ve çalışmalar yapmak için kurulan den Mandalay’daki Müslümanlar da para toplayarak
“Encümen-i Huddam-ı Kâbe” Cemiyeti’dir. Bir süre Osmanlı İmparatorluğu’na gönderdiler. Moulmein şeh-
sonra cemiyetin üye sayısı yirmi bine kadar çıkmış ve rindeki Müslümanlar da yardıma katıldılar. Birmanyalı
farklı görüşteki insanları çatısı altında toplamıştır. Bu Müslümanlar fakir ve ülkede azınlıkta olduklarına bak-
sadece dini cemiyet değildi, Osmanlı’ya yardım etme- madan ellerinde ne varsa Türkiye’ye yollamışlardı.4
yi de amaçlamıştı. İngiltere Hindistan’daki tepkilerden
1911’den 1913’e kadar bu yardımlar devam etmiş-
sakındığından Osmanlı aleyhine karar alıp hareket
tir. 1913 yılı döviz kuruna baktığımızda Osmanlı’da
edemiyordu. Osmanlı aleyhine olan küçük tavırlarında
İngiliz lirası olarak adlandırılan Sterlin = 20 Şilin =
bile Hintli Müslümanlardan ciddi tepki alıyordu.2
110 Guruş.5 Buna göre hesap yapılarak yapılan ba-
Hint Müslümanlarının Trablusgarp Savaşı sırasın- ğışın büyüklüğü o dönem için daha iyi anlaşılır. Hin-
da sergiledikleri bu hamiyetperverlik Balkan Savaşı sı- distan, Balkan harbi ile ilgili olarak duyarsız kalma-
rasında doruk noktasına ulaşmıştır. Savaşın başlama- mış mitingler düzenleyerek savaşı protesto etmiştir.
sıyla, Trablusgarp Savaşı’ndaki tepkilere göre daha Hatta İtalyanların Osmanlı’ya tecavüzleri ve işgal
disiplinli ve düzenli bir hareketle Hindistan’ın büyük planı kınanırken İngiltere’nin dost bir ülke sıfatıyla
yerleşim merkezlerinde mitingler düzenlenmiştir. Hut- Hindistan’daki halktan savaşta şehit olan veya yarala-
belerde ve yayımlanan fetvalarda Osmanlı Devleti’ni nanların ailelerine verilmek üzere yardım topladığına
desteklemenin farz olduğunu dolayısıyla zekât, dair 14.10.1911 tarihinde Hariciye Nezaretine gönde-
sadaka ve kurban paralarının Osmanlı Devleti’ne rilen bilgiler mevcuttur.6
gönderilebileceği belirtilir. Mitingler sonrası ve Hint
Harple ilgili falcılar dahi yorumlar yapmışlardır.
Müslümanlarının yayın organları olan Zi-Comrade,
Moskova’dan Müneccim Litvin Voldamar imzasıyla Al-
El-Hilal, Zemindar gazetelerince düzenlenen yardım
manca ve Rusça olarak gönderilen bir mektup da sa-
kampanyalarında büyük miktarda meblağ toplanmış-
vaşın gidişatı hakkında bilgi vermektedir. Buna göre;
tır. Bu meblağların büyük kısmı Hilal-i Ahmer Cemiyeti
müneccim olan bu kişi eğer Çatalca’da başarı sağ-
ve Osmanlı Bankası vasıtasıyla Osmanlı Devleti’ne
lanmak isteniyorsa Avusturya ve Almanya’dan yardım
ulaştırılmıştır. Bu maddi yardımlar, dönemin basınına
alınmasını tavsiye etmektedir. Bilindiği gibi Balkan
da yansımıştır. İkdam, Sebilürreşad, Tanin gazetele-
Harbi’nde bu ülkeler tarafsız kalmışlardır. 22 Aralık
rine yansımıştır. Bu gazetelere göre; Müslüman Hint
1913 tarihinde Hariciye Nezaretine gelen bu mektuba
kadınlarınca toplanan yardımlar için toplantılar da dü-
göre; müneccim Litvin 1913’de bir savaş daha çıkaca-
zenlenmiştir. 600 Müslüman kadın toplanmış, dualar
ğını öngörmüştür.7
edilmiş, Kur’an okunmuş, kadınlar üzerlerindeki kıy-
metli eşyaları çıkarıp vermişlerdir.3 Hint Müslümanları paranın yanı sıra savaşla ilgili
tepkilerini ve duygularını da içeren mektuplar gönder-
Bu çalışmada, Hintli Müslümanların yaptıkları yar-
mişlerdir. Osmanlı ordusunun kayıpları, şehitleri için
dımlar her ne kadar basında çıkan haberlerle bilinse
üzülen Hint Müslümanları 2.1.1913 tarihinde Sindh
dahi arşive gelen mektupların ve para makbuzlarının
vilayeti (günümüzde Afganistan sınırında Pencabın
incelenmesiyle belgelere dayalı olarak ortaya konul-
Kuzeyi)8 Karaçi şehrindeki Müslümanların topladığı
muştur.
meblağı Hilal-i Ahmer Cemiyeti aracılığıyla Osmanlı’ya
Balkan Harbi sırasında şehit düşen veya yara- ulaştırmışlardır. Buna göre; 500 İngiliz lirası 17 Ocak
lanan Osmanlı askerlerine Hindistan’ın Müslüman 1913 tarihinde tahsil edilerek, bu paranın 150 adet
bölgelerinden yardımlar toplanmış ve bunlar Hilal-i İngiliz lirası ilk taksit olmak üzere Osmanlı Bankası
Ahmer Cemiyeti aracılığıyla yerlerine ulaştırılmıştır. aracılığıyla Hilal-i Ahmer’e gerisi şehit ve yaralıların
Günümüzde, 1912-13 yıllarında yapılan bu yardımla- yakınlarına, sonraki 1.000 adet İngiliz lirasından 306
rın geldiği bölgeler, 1947 yılında Hindistan’ın bölün- âdeti Hilal-i Ahmer’e, gerisi harp malüllerine verilmek
mesiyle Pakistan, Bangladeş, Burma’ya bırakılmıştır üzere toplanmıştır.9

O dönemde Myanmar’ın adı Birmanya (Burma) Yardımlar gelmekle birlikte, Hint Müslümanları
idi. Birmanya’daki Müslümanlar topladıkları yardımla- Hilal-i Ahmer’in Hristiyanlar tarafından yönetildiğine
rı konsolosluk, Osmanlı Bankası ve Avrupa bankaları dair çıkan dedikodular üzerine Osmanlı Hariciye Ne-
aracılığıyla Türkiye’ye gönderdiler. Örneğin, İbrahim zaretine, Balkan Savaşı şehit ve yaralı ailelerine kul-
Ali Molla ve Abdurrahman efendiler topladıkları 800 lanılmak üzere Rampur ahalisinin topladığı paraların
İngiliz lirasını Rangoon’daki fahri Osmanlı şehben- telgrafla takdim edildiğini, karşılığında makbuzunun
derliğine teslim etmişlerdi. Yine savaş yardımı olarak gönderilmesini ve çıkan bu şayianın doğruluğunu so-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 105


Delhi’den toplanan ve 5
Aralık 1912 tarihinde gönde-
rilen meblağ ise 373 İngiliz
lirasıdır.15 Pencap eyaleti Kan-
digarh şehrinden 1.001 İngiliz
lirası, 19 şiling ve 1 pens top-
lanmıştır. 7/55 sayılı havale
belgesi ile 10 Aralık 1912 ta-
rihinde Osmanlı askerlerinin
yakınlarına verilmek üzere
gönderilmiştir. 16

Hindistan Feyzabad (Yuka-


rı Pradesh eyaleti) kazasından
26 Aralık 1912 tarihinde Taş
müteahhitti Feyyaz Hüseyin
tarafından 15 ruppe (Hindistan
para birimi) yani 1 İngiliz lirası,
2596 sayılı havale sayısı ile
gönderilmiştir.17

Vaniyambadi18 şehri Müs-


lümanlarının topladığı meblağ
ise 26 Aralık 1912 tarihinde
1.500 İngiliz lirasıdır. Ayrıca
yardımı yapanların isimleri ve
verdikleri miktarlar ise mek-
tupta belirtilmiştir;19 örneğin;
Kaynak: On Yıllık Harbin Kadrosu 1912 - 1922, İsmet GÖRGÜLÜ, 9-44 ss Vinayambadi’de kalede sakin
halktan gelen meblağ 2.000
rarak, para göndermenin caiz olup olmadığının bildiril- ruppe, Abdullatif ve Abdulra-
mesini istemiştir.10 him adına 1.000’er ruppe, Abdurrahman adına 500
Balkan Harbi sona erdiğinde ise Hindistan’da ruppe ve diğer zevatların yardımları olmak üzere bu
bu durum sevinçle karşılanmıştır. Öyle ki, 14 Ocak tarihte o bölgeden toplanan yardım 22,345 ruppedir.
1913 tarihinde Kalküta Müslümanları bir miting dahi 19 Aralık 1912 tarihinde Hindistan’ın Asam eyaleti,
düzenlemişlerdir.11 Dehobri şehrindeki Encümen-i Müeyyidi’l-İslam kâtibi
Gönderilen paraların miktarı ve nereden geldiğine Abdulgani imzasıyla telgrafla 11 adet İngiliz lirası ol-
dair bilgiler ise şöyledir. 25 Ekim 1911 tarihinde Bom- mak üzere 125 İngiliz lirası bölge halkı tarafından
bay Müslümanları tarafından gönderilen yardım 1500 gönderilmiştir.20
İngiliz lirasıdır. Bu paranın ilk taksiti olan 200 İngiliz Haryana eyaleti Panipat şehri (Delhi’ye 90 km
lirası Osmanlı Bankası aracılığıyla ödenmiştir. 12 uzaklıkta) Müslümanları da 100 adet İngiliz lirasını
Yine 11 Kasım 1912 tarihinde, Hilal-i Ahmer Cemi- 3/55 sayılı havale ile 10 Aralık 1912 tarihinde hilal-i
yeti aracılığıyla Karporaşin Bankasına yatırılan 2005 Ahmer cemiyeti katibi Ebu Muhammed mehül İslam
İngiliz lirası, 17 şiling 2 Pens Osmanlı Bankası’na imzasıyla gönderilmiştir. Osmanlı Bankası’na ilk taksit
gönderilmiş olup makbuzunun da hazırlanması olan 100 adet İngiliz lirası ile ikinci taksiti olan 200 İn-
istenmiştir.13 giliz lirasının makbuzlarını da istemektedir.21

Bombay’daki Müslümanlar da 712 İngiliz lirası Rawalpindi şehri22 Hilal-i Ahmer Cemiyeti kâtibi
toplamışlardır. Eşrafdan Abdulaziz Han namına 100 Mirza Katipeldin imzasıyla gönderilen mektuba göre;
adet İngiliz lirası, Abdulhamit namına 71 adet İngiliz Balkan Harbinde şehit ve yaralı olanların ailelerine
lirası, acizleri namına 520 adet İngiliz lirası, bundan yardım olmak üzere gönderilen yekûn 2.500 ruppeyi
başka Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne kalanı gönderilmiştir. (Hint parası) yani 167 İngiliz lirası 17 Aralık 1912 tari-
12 Mart 1912 tarihinde 100 adet İngiliz lirası, 22 Mart hinde 2604,2605, 2606, 2607, 2608 sayılı havalelerle
1912 tarihinde de 200 adet İngiliz lirası irsal edilmiştir. Osmanlı Bankası’na gönderilmiştir. 333 İngiliz lirası,
Karşılığında makbuzları istenmiştir. 14 6 şiling, 8 pens 11 Aralık 1912 tarihinde 500 ruppenin
karşılığı olan 33 İngiliz lirası 6 şiling, 8 pens Lahor’da

106 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


çıkmakta olan Zemindar gazetesi başyazarı tarafın- toplanan meblağın miktarı tüm dünyada Osmanlı için
dan toplanmıştır.23 toplanan 256.911 sterlinlik yardımın yarısından fazla-
sını oluşturmaktadır. Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti,
Bibius eyaleti, Karatpor şehri müftüsü Sadullah ta-
Sadaret ve Maliye Nezareti gibi resmi kurumlar aracı-
rafından 12 Aralık 1912 tarihinde 56 İngiliz lirası Hindis-
lığıyla Osmanlı Devleti’ne ulaştırılan bu miktara gayri
tan Milli Bankası aracılığıyla telgrafla gönderilmiştir.24
resmi kurumlarca gönderilen miktarla, 1913 Mayıs’ı
Lahor25 şehrinde yayımlanmakta olan Zemindar gaze-
sonrası gönderilen yardım miktarı dâhil değildir.33
tesi tarafından toplanan 10.000 İngiliz lirası 22 Ocak
1913 tarihinde telgrafla havale edilmiştir.26 Balkan Savaşları, Osmanlı İmparatorluğu’nun
Balkanlardaki dört devlete karşı 1912-1913’te yap-
Delhi’de Singer Fabrikası Acentesi Sahibi
tığı savaşlardır (8 Ekim 1912-29 Eylül 1913). Çatış-
İmameddin’in Balkan Harbi malullerine ve yetimlerine
maların temel nedeni Bulgaristan Krallığı ile Sırbistan
kullanılmak üzere Dersaadet Hilal-i Ahmer Cemiyeti
Krallığı’nın Balkanlarda hızlanan faaliyetleridir. Bu
aracılığıyla gönderdiği 7 İngiliz lirasının makbuzunu
savaşlara Osmanlı’ya olan ilgili nedeniyle kayıtsız ka-
da istemektedir. 27
lamayan Hintli Müslüman âleminin yaptığı yardımlar
27 Şubat 1913 tarihinde Delhi Hilal-i Ahmer Ce- kayda değerdir.
miyeti Başkanlığından Mirza Muhammeddin imza- ____________________________________________
sıyla gönderilen mektuba göre; 200 İngiliz lirası ile * Yrd. Doç. Dr., Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi,
ayrıca 5.210 İngiliz lirası gönderilmiştir. Bunun 304 bturkdogan@akdeniz.edu.tr
1 Cöhce, Salim, Türk İstiklâl Savaşı ve Hindistan Müslü-
adedi ve 2.710 adet İngiliz lirası telgrafla havale edil- manları, ATAM Dergisi, Cilt XIII, Mart 1997, Sayı 37,
miştir. Alındığında makbuzlarının gönderilmesini rica Sayfa 77-88.
etmektedirler.28 2 http://www.e-tarih.org/makaleler.php?sayfa=makaledet
ay&makaleno=1192
Divbend şehri Darü’l-Ulum müderrisleri tarafından 3 Serdar Soyluer, Balkan Savaşları Sırasında Hint Müs-
1000 İngiliz lirası toplanmış ve Bombay şehrindeki lümanlarının Osmanlı Devleti’ne Yardım Kampanyaları-
Hindistan Milli Bankasına yatırılmıştır. 17.11.1913 ta- nın Osmanlı Basınına Yansımaları, İstanbul Üniversi-
tesi Şarkiyat Mecmuası, Sayı 13 (2008) s.94.
rihinde bununla ilgili banka ihbarnamesi Hariciye Ne-
4 http://www.timeturk.com/tr/makale/nevzat-cicek/
zaretine gelmiştir. Dersaadette Osmanlı Bankası’na myanmar-daki-osmanli-sehitliginin-hazin-oykusu.html
havale edileceği bildirilmiştir.29 5 http://www.ottomancoins.com/phpBB3/viewtopic.
php?f=13&t=3470, İngiliz – Sterlin = 20 Şilin = 110 Gu-
20 Mart 1913 tarihinde Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nden ruş, İngiliz – Şilin = 12 Peni = 5 Guruş 20 Pâre, Amerika
Ebul Fazıl imzasıyla gönderilen ihbarnameye göre, – Dolar 22 Guruş 16 Pâre, 1 Lirây-ı Osmânî = 18 Şilin.
Kaportale şehri eşrafından 101 adet İngiliz lirası 1 şi- 6 BOA, D:542, G:66.
7 BOA, D:543, G: 125, Kayıt No: 354.
lingle posta ile gönderilmiştir.30
8 %91’i Müslüman olan bu yer 1947’deki bölünme ile
Balkan Harbi sırasında Osmanlı-Bulgar şehit- Pakistan’da kaldı. Başkenti Karaçi’dir.
9 BOA, D:543, G:87
lerinin yakınlarına verilmek üzere Mombas İslam
10 BOA, D:545, G:5, F:HR.TO.
Cemiyeti’nden toplanan 273 İngiliz lirası Osmanlı 11 BOA, D:543, G: 75.
Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne 1 Aralık 1913 tarihinde tes- 12 BOA, D:542, G: 79.
lim edilmiştir. 31 13 BOA, D:543, G:7.
14 BOA, D: 543, G: 41.
Vatan-Lahot gazetesinden alınan “Hilal-i Ahmer 15 BOA, D:543, G:42
İanatında İhtilas” başlıklı fıkrada ise Balkan Savaşla- 16 BOA, D:543, G.51.
rı sırasında Lahor ve Delhi’de yayımlanan bazı İslam 17 BOA, D:543, G:73.
18 Tamil nehri Vellore eyaleti.
gazetelerinin, Hilal-i Ahmer adına iane defterleri aç- 19 BOA, D.543, G:66.
tıklarını, ianede bulunan halkın isimlerini, ne miktarda 20 BOA, D:543, G:74.
meblağ verdiklerini bu defterlere kaydettikleri anlatıl- 21 BOA, D:543, G:52.
maktadır. Ancak, İstanbul’daki Hilal-i Ahmer Genel 22 Hindistan’ın 1947’de bölünmesinden sonra Batı Pen-
cap eyaleti olarak Pakistan’ın Pothohar bölgesinde kal-
Merkezi tarafından yayımlanan bir kitapta, tüm İslam
mıştır.
ülkelerinden gönderilen iane verenlerin isimlerinin 23 BOA, D:543, G:64.
belirtilmemesinin dikkatleri çektiği belirtilmiştir. Ga- 24 BOA, D:543, G:44.
zetelerin beyanlarına göre, belirtilen gazetelerin iane 25 Günümüzde Pakistan’ın Pencap Eyaleti sınırlarındadır.
toplama işinde büyük vurgunların gerçekleştiği tahmin 26 BOA, d:543, G: 88.
27 BOA, D:544, G:46.
edilmektedir.32 28 BOA, D:544, G:54.
29 BOA, D:543, G:100.
Yardım kampanyalarına sadece Müslümanlar de-
30 BOA, D:544, G:81.
ğil, Budist ve Hristiyan Hintliler de katılmışlardır. Os- 31 BOA, D:545, G: 65.
manlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin 1913 yılı Mayıs ayın- 32 Soyluer, a.g.m., s.96.
daki yıllık kongresinde belirtildiğine göre Hindistan’da 33 Soyluer, a.g.m., s. 117.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 107


OSMANLI’YA BÜYÜK TUZAK:
BATIDA RUMELİ,
DOĞUDA VİLAYET-İ ŞARKİYE

ERDEM KARACA*

O
smanlı’nın son dönemlerinde karşılaştığı en Balkan meselesi, dört Balkan devletinin sınır-
önemli sıkıntılardan bir tanesi Rumeli mese- larını aşan uluslararası bir mahiyet taşımaktaydı.
lesi olmuştur. Bölgenin bir çatışma alanına Kendisini Slavların hamisi gören ve Balkanları ken-
dönmesini istemeyen İttihat ve Terakki birçok uygu- di kontrolü altına almaya çalışan bir Rusya, Balkan
lamayı hayata geçirmiştir. Arnavutlara yönelik verilen yarımadasının batı bölgesini kendi egemenliği al-
tavizlerle birlikte, Kiliseler ve Mektepler Kanunu ile tına almayı amaçlayan bir Avusturya-Macaristan,
devlet içerisinde bulunan anasırın eşitliğini ve birlik- Adriyatik’in doğu kıyısını kontrolü altına almayı düşü-
teliğini sağlamak için Bulgarlara ve Rumlara eşit bir nen bir İtalya Osmanlı Rumelisi için ciddi birer tehdit
statü sağlamaya çalışmış, bu sayede anlaşmazlıkları oluşturmaktaydılar. İngiltere ve Fransa’nın Akdeniz
ortadan kaldırılarak Makedonya’da, asayiş ve gü- hâkimiyetlerini zedeleyecek her türlü girişimi yakın-
venliğin sağlanacağı düşünülmüştür. Kanunla birlikte dan takip ettikleri süreçte, Almanya ise hem Osmanlı
Sırplar ve Bulgarlar arasındaki anlaşmazlıklar devlet Devleti ile 1878 Berlin Antlaşması ile kurmuş olduğu
tarafından hızla çözülünce, toplulukların birbirlerine yakın münasebet hem de Avusturya-Macaristan ile
karşı olan düşmanlıkları zamanla Osmanlı Devleti’ne olan yakınlığı dolayısıyla Balkan coğrafyasına ayrı
yönelmiştir (Uğraş 2008: 25-26). Milliyetçilik akımı- bir önem vermekteydi (Tuncer 2010: 141-143). İç
nın son derece etkili olduğu, adeta bir saplantı haline ve dış dengelerin Osmanlı Rumelisi’nde sağlanma-
geldiği bir dönemde, halkın temel beklentilerinin kar- sı neredeyse imkânsızdı. Balkan milletlerine yönelik
şılanması ve huzur ortamının olabildiği ölçüde sağ- gerçekleştirilecek her reform, bu milletleri daha fazla
lanması ne yazık ki Osmanlı Devleti’ne menfi yönde bağımsız olma noktasına getireceği gibi, dış güçler-
etki etmiştir. den herhangi biriyle kuracağınız siyasi, askeri, ticari
Bulgarlar, 1911 ve 1912 yıllarında Osmanlı işbirliği ise bir diğer dış gücü karşınıza almanıza yol
Devleti’ne karşı Sırplar ve Yunanlılarla ittifak antlaş- açacaktır. Dolayısıyla herhangi bir çatışmaya mey-
maları yaparak, politik ve askeri işbirliği sağlamış- dan vermemek için öncelikle siyasi istikrara ardından
lardır. Son olarak Karadağ’ın da söz konusu ittifaka da sağlam bir askeri güce ihtiyaç bulunmaktaydı.
dâhil olmasıyla Balkan müttefikleri artık ulusal birlik- Osmanlı’ya bakıldığında siyasi istikrar kaybolmuş,
lerini tamamlama süreci için savaşmaya hazır hale ordu ise hem siyasete fazla bulaşmış hem de koordi-
gelmişlerdir (Hall 2003: 16-17). nasyon ve disiplinden mahrum bir hale gelmiştir.

108 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Durumun kendi lehlerine olduğunu gören Balkan çözülmesini benimsemiştir. Ege adalarının geleceği-
müttefikleri, 30 Eylül 1912’de Babıali’ye bir nota ve- nin belirlenmesi konusu ile Arnavutluk meselesinin
rerek, Osmanlı Devleti’nden; Vilayetlere muhtariyet çözümü yine büyük devletlerin kararına bırakılmıştır
verilmesi, Belçikalı ve İsviçreli valiler tayin edilme- (Tuncer 2010: 160).
si, seçimler yoluyla vilayet meclislerinin kurulması,
Oysa, Arnavutluk’ta Sırpların kural tanımaz tu-
jandarma teşkilatı oluşturulması, öğretim serbestliği
tumları sonucunda yüz köyün yakıldığı ve 30 bin
tanınması, askeri milis teşkilatı kurulması gibi istek-
kişinin öldürüldüğü esnada herhangi bir protesto ey-
lerde bulunmuşlardır. Herhangi bir anlaşma zemi-
leminin gerçekleşmemiş olması (İkdam, 10 Haziran
nin gerçekleşmemesi sonucunda ilk savaş 8 Eylül
1913: 1), büyük devletlerin Arnavutlarla ilgili vereceği
1912’de Karadağ’da başlamıştır. Hızla Osmanlı’nın
kararların isabetliliği konusunda şüphelere meydan
aleyhinde gelişen savaşta Yanya, İşkodra, Kırkkilise
verecek nitelikteydi.
(Kırlareli), Selanik, Manastır kaybedilmiştir. Edirne
ise yüz elli beş günlük bir direnişten sonra Bulgar- Öte taraftan, Savaşın ardından Bulgarların ka-
ların eline geçmiştir. Arnavutluk ise 26 Mart 1913’de zancının kendilerine göre fazla olduğunu düşünen
bağımsızlık kararı almıştır (Tunaya 2009: 556-558). Sırbistan, Yunanistan ve Osmanlı’yla yapılan savaşa
dahil olmayan Romanya kısa süre içerisinde hare-
Savaşın bitirilmesi yönünde yürütülen diplomasi
kete geçmişlerdir. Bulgaristan’ın bir ölçüde parça-
esnasında meydana gelen en önemli hadiselerden
lanmasını ön gören ittifaklar neticesinde II. Balkan
birisi 23 Ocak 1913 günü gerçekleşen Babıali baskı-
Savaşı patlak vermiştir. Babıali, 19 Temmuz tarihli
nı olmuştur. İstanbul’daki Stratejik İhtiyat’ın kurmay
“Meriç’i aşmamayı taahhüt ederiz” ibaresini de içeren
başkanı olan Enver Bey liderliğindeki Genç Türkler,
bir nota ile büyük devletlere, Meriç’e kadar Bulgar iş-
Sadrazam Kamil Paşa’nın Edirne’yi Bulgarlara ver-
gali altındaki yerlerin ve Edirne’nin geri alınacağını
meye niyetli olduğunu düşünerek baskınını gerçek-
bildirmiştir (Öztuna 2006: 180-184).
leştirmiş, Harbiye Nazırı Nazım Paşa’nın vurularak
öldürülmesine yol açtıkları gibi Sadrazam’a bir istifa Osmanlı kuvvetleri, Edirne’yi aldıktan sonra,
dilekçesi yazdırarak görevinden ayrılmasını sağla- geri çekilmekte olan Bulgar birliklerinin yapacakları
mışlardır (Öztuna 2006: 104). muhtemel tahribatı önlemek amacıyla ilerlemelerini
sürdürerek Bulgar topraklarına girmiş; Gümülcine,
Hızlı bir ilerleme ve başarı elde eden Bulgarlar Dedeağaç ve İskece’yi de kontrol altına alarak “Gar-
Çatalca’ya kadar gelerek büyük bir zafer elde etmiş- bi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi”nin kurulmasına
lerdir. Ne var ki, İstanbul’a 35 km mesafeye kadar ortam hazırlamışlardır. Ne var ki, gerek Bulgarların
yaklaşmış olmaları lojistik, taktik, politik ve diploma- şikâyetleri gerekse Büyük Devletlerin Babıali’ye uy-
tik olarak Osmanlı’nın başkentini almanın ve işgal guladıkları baskılar sonucunda Batı Trakya’ya girmiş
etmenin yaratacağı sorunlarla başa çıkmak için ye- olan Türk birliklerine geri dönmeleri yönünde emir
terli olmayacaktı. Boğazlar konusunda tarihi beklen- verilmiştir (Uğraş 2008: 135). Böyle bir baskının or-
tilerinden taviz vermek niyetinde olmayan Rusya’nın taya çıkmasına Osmanlı Devleti’nin kendi kendisine
Bulgarlara set çekmesinin yanı sıra Osmanlı kuvvet- yol açtığı çok açıktır. 19 Temmuz günü büyük devlet-
lerinin Çatalca’daki başarıları Bulgarların durmasına lere verilen nota ile Meriç’in aşılmayacağı garantisi
yol açan en önemli faktörler olmuştur (Hall 2003: verilmiştir. Edirne’nin alınması yeterli kabul edilmiş
51). Bulgarların, Çatalca önlerine kadar gelmeleri ve ve Meriç nehri Osmanlı’nın Avrupa’daki sınırı olarak
Edirne kuşatmasını ısrarla sürdürmeleri dikkate de- kabul edilmiştir.
ğer bir hadisedir. Bu seviyede bir başarı elde etmek
için uzun bir hazırlık gerçekleştirdiklerinden şüphe Balkan savaşlarının başından itibaren, karışıklık-
edilmemelidir. Aynı şekilde diğer Balkan devletle- ların Avrupa’nın diğer bölgelerine sirayet etmesine
rinin Rumeli’deki asırlık Osmanlı şehir ve kalelerini meydan vermemek niyetiyle statüko esasını bozan
kısa sürede zapt etmeleri sanki Osmanlı Devleti’nin Hariciye Nazırı Sir Edward Grey, İngiliz parlamento-
Avrupa’daki topraklarını kasten olmasa bile kendi ka- sunda yapmış olduğu konuşmada Türklere ve tüm
derine terk ettiği izlenimi uyandırmaktadır. dünyaya kızgınlığını dile getirmiştir. Grey zannetmiş-
tir ki, Balkanlıların ihtiraslarını tatmin etmekten başka
Büyük devletlerin dâhil olduğu yoğun müzakere- bir müşkülata mahal kalmayacaktı. Ona göre nasılsa
ler sonucunda 30 Mayıs 1913’te Balkan müttefikleri Türkiye (Osmanlı) artık ezilmiş ve dökülmüş bir vazi-
ile Osmanlı Devleti arasında Londra Barış Antlaşma- yetteydi ve her şeye razı olacaktı. Ne var ki, olaylar
sı imzalandı. Antlaşmayla: Midye-Enez hattının batı- düşünüldüğü gibi gelişmedi. Paylaşma sorunu ortaya
sı Balkan devletlerine bırakıldı. Girit ile ilgili her türlü çıkar çıkmaz gaspçılar kendi aralarında vuruşmaya
haktan vazgeçildiği gibi Osmanlı Devleti ile Balkan başlamıştır. Devreye Romanya girdiği gibi Türkler de
müttefikleri, savaşın neden olduğu mali sorunların, taarruza geçmişlerdir (Tercüman-ı Hakikat, 19 Tem-
temsilcilerinin katılacağı uluslararası bir konferansta muz 1913: 1-2).

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 109


Times (Londra), Tan (Paris) ve Neue Freie Presse tur. Bundan sonra devlet ve milletin artık Anadolu’yu
(Viyana) gazeteleri Türklerin II. Balkan Savaşı’ndaki düşünmesi gerektiğine işaret edilmiştir (Tercüman-ı
durumlarını haber konusu yaparak; Edirne’nin alın- Hakikat, 22 Nisan 1913: 1). Bu tür tavsiye ve telkinle-
masını bir başarı olarak belirttikten sonra, hemen rin büyük kayıpların ardından gelmesi şaşırtıcı olma-
hemen aynı cümlelerle Osmanlı Devleti ve milletinin malıdır. Kaybedileni önemsizleştirme, yeni bir hedef
nazarı dikkatini Anadolu’ya çevirmesi gerektiğini ve noktası belirleme anlayışı devlet ve millet hayatında
vakit kaybetmeden Anadolu’nun ihya ve imar edilme- yeniden bir güç ve motivasyon oluşturulmasına hiç
sini tavsiye etmişlerdir (Tercüman-ı Hakikat, 17 Eylül şüphe yok ki büyük katkı sağlayacaktır.
1913: 1).
Bu kez de, Anadolu’nun bir Rumeli vaziyeti alma-
Rumeli ya da Makedonya’da Osmanlı Devleti’nin sı tehlikesi çok kuvvetliydi. Daha Londra Konferansı
uygulamaya çalıştığı ıslahat programı ne siyasi ve sürerken Mısırlı Bogos Nubar Paşa başkanlığında
sosyal ne de adli ve idari açıdan olumlu bir yapının oluşturulmuş olan bir Ermeni komisyonu, İngiltere’ye
ortaya çıkmasına hizmet etmiştir. Osmanlı hükümet- gelerek, konferansa Vilayet-i Şarkiye’nin ıslahatına
leri uygulaya geldikleri ıslahat meselesini münhasıran dair Ermenilerin iddialarını ihtiva eden muhtıranın
adli ve idari olarak düşünmüşlerdir. Hâlbuki durum takdimine muvaffak olmuştur. Ayrıca Balkan komi-
bunun tersini göstermiştir. Balkan Muharebesi mese- tesi başkanı Bakiston ile de görüşen Nubar Paşa,
lenin siyasi olduğunu doğrularken, açığa çıkmasını kendisinden yardım ve koruma talep etmiştir. Oysaki
da bir nevi hükümetler sağlamıştır. 1908’den önce Balkan milletlerini Osmanlı’dan ayırmak için gayret-
Osmanlı Devleti ile doğrudan doğruya muhatap olan le çalışmış bulunan Bakiston’un, Osmanlı Devleti ve
Bulgarlar ve Yunanlılar, Meşrutiyetin ilanı ile birlikte mülküyle ilgili taşıdığı olumsuz hisleri bilmeyen kal-
dolaylı bir ilişki içerisine girmişlerdir ve bu durum böl- mamıştı (Tercüman-ı Hakikat, 21 Haziran 1913: 1).
gede dolaylı bir kontrol şekli ortaya çıkarmıştır. Şöyle
Rumeli’nin kaybedilmesi, dört yıldır sürdürülen
ki, Rumeli Vilayeti genel müfettişine yardımcı olan
ıslahat anlayışının terkini zorunlu hale getirdiği gibi,
yabancı mülkiye memurları görevde bulunmaktaydı
aynı süre zarfında meydana gelmiş olan enkazın
ve Düvel-i Muazzama vilayetin maliyesini bir karma
kaldırılmasını da elzem hale getirmekteydi. Tam da
komisyon vasıtasıyla kontrol etmekteydi. Ancak,
bu zor dönemeçte hem içeride hem de dışarıda sa-
ıslahatın uygulanmasında birtakım sıkıntıların baş
bırsızlıkların, haksız propagandaların ortaya çıkması
göstermesiyle Rumeli Vilayeti’ndeki mülki memurla-
yaşanan durumu daha da güçleştirmiştir (Tanin, 2
rın ve maliye komisyonunun azalarının görevlerine
Temmuz 1913: 1). Balkan kargaşası ve savaşından
son verilmiştir. Düvel-i Muazzama yetkilileri ıslahat
yeni çıkmış bir devlet ve milletin daha yaralarını sar-
programının iflas ettiğini, bu nedenle eski düzene
madan ve rahat nefes alma anı yakalamadan, derhal
geri dönülmesi gerektiğini söylemişlerdir. Böylece
yeni bir vazifeyle karşı karşıya bırakılmak istenmesi-
Rumeli’deki kontrole son verilmiş olmasına rağmen
nin en önemli nedeni, hiç şüphe yok ki, gücünü top-
eskisinden daha üstün bir idare kurulamamıştır. İçe-
lamadan, gücünü aşan işlere koşturarak yeni hatalar
ride sürekli tartışma halinde kalınmıştır. Birbiri ardı-
yapmasını sağlamak ve başarısızlığına zemin hazır-
na yapılan yanlışlar Yunanlıları, Bulgarları, Sırpları
lamaktır.
ve Karadağlıları iyice birbirine yaklaştırmıştır. Bu
esnada ordunun caydırıcı gücü de etkisini yitirmiştir Görülen o ki, eskiden Osmanlı Devleti’nin bü-
(Sabah, 12 Kanun-ı Evvel/Aralık 1912: 1). Osmanlı tün mesaisini zapt eden, rahat çalışma ortamını di-
Devleti’nin Rumeli’de uygulamaya çalıştığı ıslahat namitleyen Makedonya Meselesi’nin yerini, Düvel-i
programı konusunda gerçekçi ve geleceği kapsayıcı Muazzama’nın Babıali’yi bunaltmak için hazırlayaca-
bir yeniden yapılanma anlayışı ortaya koymadığı, bü- ğı ve kullanacağı yeni mesele Şarki Anadolu Mesele-
yük devletlerin etkisiyle aceleci bir tutum sergilediği si alacaktı (Tanin, 16 Ağustos 1913: 1).
nazarı dikkate alınmalıdır. Osmanlı’nın Balkan mil-
Anadolu topraklarına bir yerde siperlik göre-
letleri karşısında oldukça zorlandığı ve dış güçlerin
vi yapmış olan Rumeli artık elden çıkmıştı. Balkan
yardım ve baskılarının İstanbul’un gardını düşürdüğü
savaşlarının sonuna kadar Avrupalıların vaktini ve
müşahede edilmelidir.
dikkatini kendi üzerine çeken bölge Rumeli idi. Buna
Rumeli’nin Türk vücudundan ayrılmasının bir za- paralel olarak Rumeli, Babıali’nin, devletin ve mille-
fiyete yol açmayacağı görüşünün de savunulduğu tin de dikkatini kendi üzerine çektiği için Anadolu’yu
süreçte, o zamana kadar Osmanlı Devleti’nin bütün unutulmuş bir halde bırakmıştır. Savaştan sonra du-
dikkatini, mevcudiyetini Rumeli’ne sarf etmek zorun- rum tamamen değişecektir ve Avrupalılar dikkatleri-
da kaldığına değinilmiş, Anadolu’nun bütün mahsulü- ni yalnız Anadolu’ya sarf etme imkanı bulacaklardı
nün, mesaisinin, canının ve malının Rumeli mezarına (Tercüman-ı Hakikat, 18 Eylül 1913: 1). Anadolu çok
gömülmekte olduğu yönünde tespitlerde bulunulmuş- önemli bir konumdaydı. Ancak Rumeli bunun açığa

110 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


çıkmasına engel teşkil etmekteydi. Rumeli her zaman Sonuç
ıslahatın ve tanzimatın ruhunu teşkil etmişti. Sanki
Dağılma sürecinde bulunan ve gün geçtikçe bü-
bütün ülkenin hayatı, varlığı orada toplanmış gibiydi.
yük devletlerin daha fazla baskı ve çifte standartla-
Halbuki gerçek bu değildi. Memleketi yaşatan, haya-
rıyla karşı karşıya kalan Osmanlı Hükümetlerinin,
tının devamını sağlayan yer Anadolu idi. Islahat ve
devletin omurgasını teşkil eden Rumeli ve Vilayet-i
tanzimat projelerinde, teşebbüslerinde Rumeli’nin ye-
Şarkiye topraklarının devletin bekası için taşıdığı
rini nihayet Anadolu alacaktı (Tercüman-ı Hakikat, 22
önemin farkında olduklarına hiç şüphe yoktur. Yapıla
Eylül 1913: 1). Artık en büyük kaygılardan bir tanesi
gelen ve yapılmak istenen ıslahatların temel niyetinin
Anadolu’nun bir Rumeli haline dönüşüp dönüşmeye-
taşıdığı anlam da bu istikamettedir.
ceği idi. Times gazetesi meseleyi ele alarak Vilayet-i
Şarkiye’nin Rumeli Meselesi’nin yerini alabileceğine Devlet ve hükümetlerin en önemli çelişkisi ve
işaret etmiştir (Tercüman-ı Hakikat, 5 Teşrin-i Sani/ çatışması, yapılması gereken düzenlemelerin ve
Ekim 1913: 1). iyileştirmelerin nasıl ve ne şekilde, hangi çerçevede
yapılması gerektiği konusundaki yaklaşım ve anlaş-
Vilayet-i Şarkiye ıslahatına önem veren Babıali’nin
mazlıklar olmuştur. Muhalefet-iktidar-bürokrasi üç-
tek başına yürürlüğe koyduğu düzenlemeler yeterli
geninde yaşanan çekişmeler, anlaşmazlıklar ıslahat
gelmemekteydi. Bir yandan Fransa’dan borç para
konusunda bir mutabakat olgusunun sağlanmasına
temin edilmeye çalışılırken, bir yandan da Almanya
engel teşkil etmiştir. Anlaşmazlıkların ve çekişmelerin
ve Rusya ile mutabakat sağlaması gerekmektey-
siyaset hayatına etkisi genel olarak sık sık hükümet
di (Tanin, 27 Teşrin-i Sani/Ekim 1913: 1). Düvel-i
değişikliklerine dönüştüğü gibi, daha da ileri giderek
Muazzama’nın Şarki Anadolu Islahatı’na müdahale
Babıali baskını ve Sadrazam suikastlarına kadar tır-
etmelerindeki en önemli faktör 1878 Berlin Antlaş-
manmıştır.
ması ile Ermenilere yönelik yapılması ön görülen
reformlardı. Dâhildeki olumsuz gelişmelerin yanı sıra Düvel-i
Muazzama’nın Türk-İslam dünyasına karşı yürüttük-
Balkan savaşları esnasında Rumeli’nin Osmanlı
leri “Şark Meselesi” siyaseti gereği dış baskı ve sal-
için sürekli yük olduğunu söyleyerek teselli etmeye
dırılara da maruz kalan Osmanlı Devleti’nin taşımak-
çalışan Avrupalı devletler, Anadolu’ya önem verilme-
ta olduğu yükü, daha da arttırmıştır. İlgili devletlerin
si gerektiğini defaatle dile getirmişlerdir. Gerçekten
Osmanlı ülkesi ile ilgili niyet ve amaçlarını bertaraf
bu duygu ve düşüncelerinde haklı iseler kendilerin-
etmek son dönemlerde neredeyse imkânsız hale gel-
den beklenen tek şey samimiyetle Vilayet-i Şarkiye
miş bulunmaktaydı.
Islahatı’na destek vermeleriydi (Tercüman-ı Hakikat,
27 Teşrin-i Sani/Ekim 1913: 1). Dolayısıyla, uzun süredir iç dinamikler açısından
kendisini geliştiremeyen bir devletin büyük sorunları-
Düvel-i Muazzama, Şarki Anadolu Islahatı’nın
nı çözmek şöyle dursun, küçük meseleleri dahi hal-
Avrupalı muavinler vasıtasıyla ve onların belirleye-
letmesi neredeyse imkânsızlaşmıştır. Varlığını, kendi
ceği vaziyete göre yürütülmesinde ısrar etmişlerdir.
gücü dışındaki unsurların birbirleriyle olan rekabet ve
Maliye Nazırı Cavid Bey, bu duruma şiddetle tepki
çatışmalarına bağlayan bir siyaset anlayışı, bir yö-
göstererek, “Vilayet-i Şarkiye’nin ikinci bir Makedon-
nüyle iflas etmeye mahkûm kalmıştır.
ya yapılmasını kabul etmiyoruz. Tarih bize unutama-
______________________________________________
yacağımız bir misal vermiştir.” diyerek karşı çıkmıştır * Yrd. Doç. Dr., Bitlis Eren Ü. Fen Edebiyat Fakültesi,
(Tercüman-ı Hakikat, 28 Teşrin-i Sani 1913: 1; İkdam, erdm.karaca@hotmail.com
28 Teşrin-i Sani 1913: 1). Gazeteler:
İkdam
Rusya’ya karşı duyulan güvensizlik ve öfke hat Sabah
safhaya varmıştır. Balkan ittifakını vücuda getirmekle Tanin
suçlanan Rusya’nın Osmanlı Hükümeti’nin inkırazı- Tercüman-ı Hakikat
Telif – Tetkik Eserler:
na çalıştığı da bilinmekteydi (İkdam, 7 Kanun-ı Ev- Hall, Richard C., Balkan Savaşları 1912-1913, Çev.: M.
vel/Aralık 1913: 1-2). Balkan ittifakına zemin hazır- Tanju Akad, İstanbul 2003.
layan Rusya’nın, Balkan Savaşı sırasında Bulgarları Öztuna, Yılmaz, Avrupa Türkiyesi’ni Kaybımız, Babıali Kül-
İstanbul’a girmekte iken durdurması oldukça önemli tür Yay., İstanbul 2006.
Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasal Partiler, C. 3, 4.
idi. Eğer Yunanlılar İstanbul’a ilerleselerdi onlar da
Baskı, İstanbul 2009.
aynı tepkiyle karşılaşacaklardı (Sabah, 15 Kanun-ı Tuncer, Hüner, Osmanlı’nın Rumeli’yi Kaybı (1878-1914),
Evvel 1913: 2). Çünkü Rusya’nın Boğazlarla ilgili ga- İstanbul 2010.
yesi bilindik bir vakıadır. Bu gayeye gölge düşürecek Uğraş, Nilüfer, Osmanlı Basınında Balkan Savaşları Sıra-
sında Osmanlı Devleti’nde Yaşanan Siyasal Gelişme-
her teşebbüsü bertaraf etmek, Rusya’nın ana politi-
ler, Gazi Ü. Sos. Bil. Enst. (Yayımlanmamış Yüksek
kalarından bir tanesiydi. Lisan Tezi), Ankara 2008.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 111


EY GÜL-İ SADBERK, GÜLŞEN-İ MELAHAT
GİTTİ AH, AH!

NİHAT BOYDAŞ

R
umeli kelimesinin etimolojisini araştıracak nuşmaya. Yanı başımızdan Gavur Arkı’nın gürül-
değilim, hem bu mesele –dilci olmadığım gürül akan sularına bakar derinden bir of çekerdi.
için- benim ilgi ve bilgi alanımın dışında.
-Yavru bu gözler neler gördü neler? Balkan sa-
Ben “saf meşreb, sadedil –safi- derûn” bir üslupla
vaşlarında tabur imamı olduğundan başlar ve de-
onun hayalimdeki izlerini takip etmeye çalışacağım.
vam ederdi.
Hatırladığıma göre ilk izler sisli, silik, biraz masa-
lımsı, dahası çocukluk hatıralarımla sarmaş dolaş -Yavru işte şu arktan boz bulanık akan su gibi
bir şekildedir. Bize savuş-çalış diye emirler vererek kan aktığını aha şu gözlerimle gördüm. Allah o
dini bilgiler öğreten kocamış Mevlüt Hoca’yı ya da günleri bir daha kimseye göstermesin’ der ağzın-
Mevlüt Dede’yi ve onun Urumeli hatıralarını unut- dan, burnundan, gözlerinden akan yaşları, salyala-
mak, hatırlamamak mümkün mü? 1940’lı yılların rı elinin tersiyle silmeye çalışırdı. Eğer tütün varsa
sonları, 1950’li yılların başlarında Mevlüt Dede ile Dede’nin neş’esi, keyfi yerinde demekti. Aşka gelir
mal gütmeye giderdik. Dede, bana kalırsa hem Şol Cennet’in Irmakları adlı ilahiyi okur ya da Hz.
hocam hem de arkadaşımdı. Köy halkının söyle- Ali cenklerini anlatırdı.
diklerine bakılırsa Dede 100 yaşını çoktan geçmiş-
ti ve ben 6-7 yaşlarında yumuşcul bir çocuktum, Ali gitti Kayzer-i Rum üstüne
dediğim gibi biz arkadaştık! Böyle bir arkadaşlık Cümlesini dine da’vet kastına.
köy yerinde az rastlanan bir şeydi, Mevlüt Dede
Ben-i İsrail kelimesini o günlerde diline dolamıştı Dedik ya, bizim üslubumuz saf meşreb, sade-
ve sürekli ağlardı. Ben-i İsrail devlet kurmuş, bu dil, saf-derun olacak, akademik labirentlere, çık-
olay da kıyametin yaklaştığının işaretiymiş. Hoca maz sokaklara girmeyecek! Akademik labirentlere,
işte buna ağlarmış! Tabii o günlerde Hoca’nın bu çıkmaz sokaklara dalarsak, yazmamız çizmemiz
anlattıklarına henüz aklım yetmiyordu. Yaramazın zorlaşır. Gelin samimi olalım, kendimiz olalım ve
Oğlu’nun Büyük Bahçe denilen tarlasında Dede böyle üretelim. Boşuna mı diyorlar, üniversiteler
gibi kocamış bir ahlat ağacının gölgesine bağdaş bilimi, doktorlar sağlığımızı, hukukçular adaleti kir-
kurup oturur, arada bir ahlat ağacına takılır, laf atar, letiyorlar! Bu söz bugünler için biçilmiş kaftan, aha
yarenlik ederdi. size pişti! Akademisyenler, hukukçular, tıpçılar, ba-
-Ee mübarek ahlat ağacı! Sen beni bilirsin ben şınızı avuçlarınıza alın ve limon gibi sıkın. İşlerini-
seni! Meyveleri er yetesice, gölgesi bol olasıca, zin adı ne? Savunun kendinizi!
söyle bakalım nasılsın arkadaş? der, başlardı ko-
Mevlüt Dede’nin Binnaz Karı (bu kelime Garı

112 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


okunmalıdır) adlı muhacir bir komşusu vardı. Bin- rakır mı? Ütüldükçe sürmüş oyunu. Beş tavuğuna
naz Abam (çocuklar Binnaz Aba derlerdi) düğün- derken, şansı dönmüş nasılsa kazanmış. Kazanır
lerin, imecelerin olmazsa olmazıydı. Binnaz Abam kazanmaz ayağa kalkmış sağlam bacağının üzeri-
tut ki Türkücü başıydı. Elinden eksik etmeyeceği ne dikilmiş ve galibiyet temennasını çakmış, oyun
tefle genç kızları, özellikle taze gelinleri oynatmayı bitti arkadaş demiş! Bizim muhacir şaşırıp kalmış
pek severdi. Binnaz Abamın dilinden düşürmediği, ve,
belli ki severek söylediği bir türküsü vardı. TRT’de
-Abe Gümüş Efendi dediler, dediler biz de inan-
türkü söyleyenlerden bildiklerime şuncağızı notaya
dık. Epten bakırmışsın beya! Demiş. Her neyse dü-
alın, ben ölürsem (Mevlüt Dede, Binnaz Abam gibi)
ğüncüler araya girmişler de işi tatlıya bağlamışlar.
unutulup gidecek dedim.
1949-1959 yılları arasında ilkokul okuma kitabın-
Aldırış eden olmadı, ol sanatçılardan söz, da okuduğum Kirazlar adlı hikâyenin kahramanı
sözen ve nida gelmedi. Gene iş başa düştü, bel- Rumeli göçmeni Zehracık’ın hazin hikâyesini iste-
ki birisi duyar, iz sürer de notaya alma hevesine yerek geçiyorum. Yarenlik ettiğimize göre, hüzün
düşer dedik! Belli mi olur. İşte türkümüzün güftesi, buraya hiç yakışmaz!
beğenmiyorsanız sözleri. Bestesi, melodisi bizde
Aslen Rumelili olup, üniversitede doktora ya-
mahfuz. Buyurun baksın türkü sevdalıları, notaya
pan bir kardeşimiz, Rumeli’deki bir camide gördü-
alsınlar. Türkü meddahlığını yapacaklarına, halk
ğü ta’lik bir şiirin sonundaki, “ketebehu Ali” ibaresi-
türkülerimize, Rumeli türkülerimize bir gümüş hal-
ni “ketebehu alâ” şeklinde okuyarak, tereciye tere
ka daha ilave etsinler! Kötü mü olur?
satmaya çalışmaz mı? Gene bu kardeşimiz “Ah
minel-mevt” şikayetini “amin el mevt” şeklinde oku-
Bulgar Dağında yatarım muş ve cehlin bu kadarı, ancak tedris ile mümkün-
Yorgan omzumdan atarım dür mealine mâsadak olmuştur. Büyük Osmanlı bu
Hem atarım hem tutarım gibi durumlarda, az kelimeyle ne söylemiş baka-
Yar gelmezse yar tutarım lım, görelim!

Ezgili, üzgülü güz gülü yar yar Gör zahidi kim sahib-i irşad olayım der
Yar yalınayak güz günü yar yar Dün medreseye geldi, bugün üstad olayım der
Yar nalını yok kış günü yar yar Yadlar ve Tatlar, Dersaadet’e Han’a kala gelir
Ankara’nın yollarında Ya vezaret ya sadaret uma gelir
Muhacirin çadırları
Muhacire şart mıdır da Efendim yıllar akıp geçti ve Ulu Tanrım nasip ve
Yaratanın sabırları müyesser etti. Belgrad (Beyaz Şehir) kalesinden,
Nakarat “kişver-i kâfirden iman ehline” akıp giden Tuna’yı
seyrediyorum. Âşık Çelebi (1519-1571)’nin muhte-
Bilen bilir ve belki de itiraz edecek olur. Türkü- şem Tuna şiirini hatırlamamak mümkün mü? Aca-
nün hece vezninde tutarsızlıklar var. Melodi devre- ba Necip Fazıl (1904-1983) üstadımızın Sakarya
ye girince derlemeci bu eksiklikleri çözebilir. Belli ki şiiri nereden etkilenmiş olabilir? Tevarüd, intihal
türkümüz Rumeli’nden hicret eden muhacirlere ait. kelimelerini yan-yana, alt-alta, üst-üste koyarak
Neden olmasın hem çalıp çığıranlar da muhacirdi. yeni bir edebiyat duvarı mı örsek? Otobüsün al-
nında hala Kule Kapı yazılı ve ben Rumeli türküsü
Yarenlik (Divertimento)
tutturmuşum,
Rahmetli Topal Gümüş Emmim Kavak denilen
muhacir köyüne düğün çalmaya gitmiş. Topal de- Çıkayım gideyin Urum eline
meme bakmayın ha! Her tıkırtıya tokmak, çubuk Arz-u hal vereyim Mehmet Beylerbeyine
sallayan usta bir davulcu... Davulunun kasnağı- Kimleri sarayım yar senin yerine
nı kısa bacağının üstüne koydu mu bırakın insa- Gizli gizli sevdalarımız aşikâr oldu
nı, kurdu kuşu oynatır! Topal Emmim oğlan evine Bize bu ayrılık Mehmet Mevla’dan oldu.
oturmuş, gündüz davul çalar, gece altmışaltı oynar.
Gel keyfim gel! Bir gün muhacirin biriyle altmışaltı Osmanlıyız ya, düzgün, dölek durmayanları hi-
oynamaya tutuşmuşlar bir tavuğuna. Yenilmiş. İki zaya sokmak gibi cihanşümul bir mefkûremiz var-
tavuğuna oyunu sürmüş. Topal Emmim bu ya! Bı- dı. Evvel Allah o mefkûremizden bıkmadık. Şimdi-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 113


lerde dölek durmayanları, gün gelir, ettehıyyatına lan! İngiltere’ye İngilizlere ne var, onun jeopolitiği
oturtmasını biliriz. Ne olmuş yani, müsait. Türkçemizde eskiden kullanılan –belki de
ilk defa burada yazacağımız- şöyle bir söz var;
Kazara bir sapan taşı bir altın kâseyi kırsa
Kıyı bağ bozulunca orta bağ kıyı bağ olur!
Ne kıymeti artar taşın ne kıymetten düşer kâse
Tarih boyunca Anadolu’nun etrafı hep kıyı bağ
Yarenlik (Divertimento) olmuştur! Irak, Suriye kıyı bağlarına dikkat!

Şaban Ağa Rumeli’den hicret edip Anadolu’nun Jacop Burkhart (1818-1897) ünlü eserinde,
ekeneği kıt bir kasabasına yerleşmiş. Bir evlek Yunan yalanlarının aşikâr örneği Yunan mitolojisi-
tarla vermişler. Tarlanın taşını ayıklamış, ikilemiş, nin baştan sona encest (fücur) olduğunu söylemi-
üçlemiş, ekmiş, biçmiş fakat bir çift öküz bile bağ- yor mu? Lord Byron bunu da mı duymadı dersi-
layamamış kapısına. Nihayet kocamış, yatağa niz? Byron’un Yunan isyanını teşvik eden Chillon
düşmüş. Kızanlar helalleşmek için başına toplan- Mahkûmları adlı sonesini okuduğum zaman, başı-
mışlar. mı limon gibi avuçlarıma alıp düşündüm. Ne yalan
söyleyeyim şiir güzel ancak,
-Abe Şaban Ağa (h)er Müslüman vaciptir, söyli-
yesen bir eşhedü! Şaban Ağa bir gözünü güçlükle Dikkat! Şiirden dışarı sarkmak tehlikeli ve ya-
aralayarak saktır!

-Sülemem! demiş Bu İngiliz’in, illuminati üyesinin derdi neydi aca-


ba? Malum dert bizimdi ya tasası ona mı kalmıştı?
-Abe kızan niçin sülemezsin (h)er Müslüma- Belli ki Yunanlılar Dömeke (1897) savaşından ders
na… almayacaklardı. Bütün İngilizler Lord Byron gibi
Şaban Ağa, olacak değiller ya! Thomass More (1478-1535) gibi
erdemliler de var. O More ki, Ütopya (1516)’sını,
-Ben küstüm Ona! demiş. “yârin yanağındaki gülden gayrı her şey ortak” di-
Kızanlar yen Şeyh Bedreddin (?-1420)’den bilmem kaç yıl
sonra yazmış. Tek bir söz üzerine kellesini VIII.
-Abe Şaban Ağa O’na küsülür mü? diye sorun-
Henry (1491-1547)’ye teslim etmiş.
ca Şaban Ağa traji-komik şu cevabı vermiş
Simavna kadısının kaderi ile More’un alın ya-
-Yoktur (h)azinesinde bir çift öküz? Vermedi
zıları birkaç yönden birbirine benziyor. Rumeli’de
bana! demiş.
Deli Orman bölgesinde dolaşırken Şeyhimiz’in
Güler misin ağlar mısın? Orası size kalmış! buhurdan gibi tüten ruhunu aradım durdum ümit-
sizce! More’un ve Bedreddin’in gıpta ettiğim son-
Necip Fazıl’ın gönlünü kaptırdığı güzel (Sakar-
larına ağladım.
ya) neyin simgesidir? Nereden filizlenmiştir? Öyle
ya; Ah Rumeli, her kapıda bir gülfidanı bıraktığımız
Rumeli. Türkülerden tutun da mezar taşlarına ka-
Eslaf kapıldıkça güzelden güzele dar gül kokusu sindirdiğimiz Rumeli. Kültürün tanı-
Fer vermiş o neşveyle gazelden gazele mının tabiatı insanlaştırmak olduğunu kabul eder-
Sönmez seher-i haşre kadar şiir-i kadim sek, her karış toprağında biz olduğumuz Rumeli.
Bir meş’aledir devredilir elden ele Her karış toprağına can ektiğimiz mübarek Rumeli.
Her karış toprağına güzellik bağının yüz yapraklı
Beyaz adamın her devirde hayran olduğu Yu- güllerini belediğimiz şu bizim Rumeli! Ayaklarım
nanlılar için söylediği bir söz vardır. bastığı yerlerden af dileyerek dolaşırken, bir me-
zar taşında çok zarif, çok kıvrak bir ta’lik hatla ya-
“Never take a gift from a Greek” Türkçesi, “Yu-
zılmış, güzellik bağının yüz yapraklı gülü kim idi
nanlıdan asla hediye alma” (Tahta at masalı) akla
acaba diye sordum durdum. Bir genç kız, bir sev-
geliyor. Zavallı Truvalılar! Aman Herodot Efendi
gili, vefalı bir eş, dost, arkadaş, yoksa Rumeli’nin
duymasın bunu…
bizzat kendisi mi? Haydi hayalime hayal katarak
Lord Byron (1788-1824) bu sözü duymamış birlikte düşünelim!
olamaz. Hadi duymadı diyelim, Yunan yalanlarını
da mı bilmiyordu? Sen tut her türlü epidemiden Ey Gül-i Sadberk, Gülşen-i Melehat
uzak İngiltere’de otur ve Yunan yalanlarına sevda- Rumeli, Gittin Ah Ah…

114 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİ ŞİİRİNE
BALKAN SAVAŞI’NIN YANSIMALARI

ÜLKÜ GÜRSOY*

İ
kinci Meşrutiyet dönemi yıllarında peş peşe ya- vardır. Balkan Savaşı’na girişimiz doğru bir karar de-
şanan Trablusgarp, Balkan, Dünya Savaşları ğildir: “... Bu zaman Osmanlı tarihinde hikâyesi gözü
ve Milli Mücadele hareketleri Osmanlı Devleti’ni yaşlı yazılacak bir devir, karanlık bir fetret zamanıdır.
siyasi, askeri, ekonomik yönden etkilediği gibi edebi- Meşum Balkan Muharebesi’ne devletimiz kuvvetiyle
yata da önemli yansımalarda bulunmuştur. Bunların değil zaafıyla atılmıştı. O zaman yabancı gazetelerin
bir kısmı şiir, hikâye, roman olarak yayımlanmıştır: Avrupa’dan sürülüşümüzü sevinçli tasvirlerle göste-
“Abdülhak Hamid’in İlham-ı Vatan, Faik Ali’nin Elhan-ı ren yazılarını okur ve resimlerine bakarken avuçları-
Vatan, Nigar Hanım’ın Elhan-ı Vatan, Ali Ekrem’in Or- mız ihtiyarsızca alnımıza kapanır, yüreğimizden saklı
dunun Defteri, Ana Vatan, Kaside-i Askeriye, Mehmet bir yaranın kanları sızardı. Baktığımız çehrelerden
Ali Tevfik’in Turanlı’nın Defteri, Mehmet Emin’in Or- çabucak kaçıp ayrılan nazarlarımız daima içerimize
dunun Destanı, Zafer Yolunda, Halit Fahri’nin Cenk çevrilip bağrımızdaki derin yarayı yakından görmek,
Duyguları adını taşıyan kitapları bu gibi vatan ve kah- onun kanlarına boyanmak isterdi...” (Harp Mecmuası,
ramanlık şiirlerini ihtiva eder.” (Okay, 2005 s.189). S.1, s.6).
Balkan Savaşı’ndan sonra savaş yıllarının getirdiği
psikolojinin edebiyata yansımasını dönemin dergile- Balkan Savaşı hezimetinden sonra ordumuzun
rinden takip etmek mümkündür. Bu dergiler arasın- yine şanlı tarihimizde olduğu gibi zaferler kazanma-
da Türk Yurdu, Halka Doğru, Rübab, Genç Kalemler, sı, dergilerde yer alan çeşitli yazılar, edebî eserler ve
Yeni Mecmua, Büyük Duygu’yu sayabiliriz. Çeşitli resimlerle ebedileştirilir. Bu ebedileştirmenin bir diğer
yazılarda Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve amacı da düşmanlarımıza verilmek istenen mesajdır:
Millî Mücadele yıllarında ülkenin yaşadığı sıkıntılı ve “.... Ve her şeyi en bitaraf bir beyinle muhakeme eden
üzüntülü günler, o dönem aydınlarının fikir akımlarını “yarın” bu sahifelere bakarak Avrupa’yı kırmızıya bo-
tekrar gözden geçirmesini ve değerlendirmesini sağ- yayan bu cihan cenginden Türkiye’nin mevkiini tayin
lar. Bu yazıların ana fikrini, “Osmanlıcılık”, “İslamcılık”, edecek ve bununla onun hakkında kati ilamı verecek:
“Batıcılık”ın ülkede yaptığı tahribat karşısında düşma- Türkiye ölmeyecek; yaşayacak ve büyüyecek.” (Harp
na karşı “Türkçülük” akımı etrafında birleşmenin tek Mecmuası,1331, S.1, s.6).
çare olduğu oluşturur.
1913-1914 yıllarında yayımlanan ve vatanını, mil-
Edebiyat dergilerinde yer alan teorik yazılarda sa- letini seven nesiller yetiştirmeyi kendisine gaye edi-
vaşın, siyasi, iktisadi, askeri boyutundan farklı olarak, nen Halka Doğru dergisi, Balkan Savaşı’nda ülkede
Türk edebiyatında “savaş edebiyatı” konusunun ayrı yaşanan hezimetin; Türk ordusunu, tarihin şanlı gün-
başlık hâlinde tartışıldığını ve diğer ülkelerin edebiya- lerinden alacağı güçle, hiçbir şekilde yıldıramayaca-
tındaki durumla mukayese edildiğini görüyoruz. ğını dile getirir: ‘İlk Padişahımız’ adlı yazıda Osman
Türk edebiyatında “savaş edebiyatı”na yönelik ya- Gazi’nin yaşadığı dönem hakkında bilgi verilmektedir.
zıların ve eserlerin yazılmasında Balkan Savaşı ye- Osmanlı Devleti kurulmadan önce ‘Osmanlı’ unvanı-
nilgisi önemli rol oynar. Balkan Savaşı yenilgisinden nın kullanılmadığı sadece ‘Türk’ denildiği belirtilmek-
sonra yazılan çeşitli yazılarda, edebiyatımızda bu tür tedir. Balkan Harbi’nin sonucunun Türkleri yıldırma-
konulara niçin yeterince yer bulmadığı hususu çeşitli yarak daha büyük bir azim ve iradeyle savaşma gücü
yazarlar tarafından dile getirilir ve hatta bazı dergilerin vereceği vurgulanmaktadır. Çünkü Türklerin şanlı
de yayımlanma sebebini oluşturur. bir tarihi vardır. Bu şanlı tarihte her zaman için Türk
gençlerine vatanlarını savunma azmini ve şuurunu
Balkan Savaşı’ndan sonra 1331 (1913) yılında
verecektir. Osman Gazi’nin Osmanlı Devleti’ni kur-
çıkmaya başlayan “Harp Mecmuası”nın çıkış neden-
leri arasında Avrupa’nın bize karşı kullandığı silahla ması ise bu şanlı sayfalardan biridir (Gürsoy, 1999,
ona çok daha güçlü bir şekilde cevap verme amacı s. 191-192).

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 115


Halka Doğru dergisinde yayımlanan “Kosova Mu- Bu şiirlerde yenilgi karşısında hissedilen güçlü bir
harebesi” adlı diğer bir yazıda ise tarihi geçmişte Bal- hayal kırıklığı, boşluk duygusu, karamsarlık, öfke…
kanlarda yapılan fedakârlıklardan, kahramanlıklardan gibi duygular yoğundur. Mehmet Âkif Ersoy, Batı’nın
bahsedilerek bu ruhun ve gücün damarlarımızda var Türklere ve Müslümanlara yaptığı bütün bu zulümle-
olduğu dile getirilir: “Bu muharebe sonunda bir hainin rin yarattığı boşluk duygusundan söz eder:
hançeriyle Gazi Hüdavendigar şehit oldu. Fakat ordu-
sunun muzafferiyetini gördükten sonra rahmet-i rah- “Şu sessiz kubbenin altında insandan eser
mana karıştı… Ey ilk Kosova mücahitlerinin bugün- yokmuş!
kü evladı! Bugün düşman elinde inleyen “Meşhed-i Diyorduk: “Bir buçuk milyar!” Meğer tek bir nefer
Hüdavendigâr”, geçen zamanları ağlayarak hatırlayan yokmuş!
Kosova sahrası ecdadının kanıyla yoğrulmuş mukad- Bu hissiz toprağın üstünde mazlumuna yer
des bir yerdir. Yaşamak istiyorsan onu asla hatırından yokmuş!
çıkarma!” (Halka Doğru, 1913, Nu.36, s. 280-282). Adalet şöyle dursun, böyle bir şeyden haber
yokmuş!
Bu dönemde hak edilmeyen bir savaş ve yenilgiye
Bütün boşlukmuş insanlık: Ne istersen, meğer
gösterilen tepkiyi göstermede “kin, intikam ve öç” gibi
yokmuş!”
kelimelerin sıkça kullanıldığını görüyoruz. “İntikam
(Ersoy, Mehmet Âkif, 2012, s.18).
Duygusu” adlı yazının başında Emin Bülent’in;

Emin Nihat’ın “Bekliyorken” başlıklı manzumesin-


“Kabrinde müsterih uyu ey namdar-ı atam
de ise Balkanların elden gidişi karşısındaki çaresizlik,
Evladının bugünkü adı sade intikam.”
hayal kırıklığı ve duyulan öfke dile getirilir:
mısralarına yer verilir. Yazıda ise düşmandan intikam
“Çıktım ben yüce dağın başına,
almak için kalbinde Turan duygusu, damarlarında
Ulu çınar gölgesinde oturdum
Oğuzların, Cengizlerin, Fatihlerin kanı kurumayan hiç-
İnledim, ağladım sessiz orada.
bir Türkün bu açılan yaraların acısını unutamayacağını
Düşman elinde vatanım cefada,
söyler. Bu duygular ise aşağıdaki mısraları her Türkün
Tanrı divanında yalvarıp durdum.
gönlünde daimi hissetmesiyle canlı kalacaktır:
xxx
Gönlümde bir şey kinlerle inler,
“Cebin-i zalamı aff etmedim seni;
Gözlerim yollarda hep seni bekler
Türküm ve düşmanım sana kalsam da bir kişi”
(Büyük Duygu, 30 Mart 1913 Y.1, S.3).
(Büyük Duygu, 16 Mart 1913,Yıl 1, S.2).

Bu duygular zamanla kaybedilen vatan toprakla-


Feyzullah Sacit’in 1914 yılında yazdığı “Öç Mar-
rına özlem duyma ve yavaş yavaş geleceğe ümitle
şı” adlı şiirinde bu topraklar için orman gibi doğranan
bakma duygularıyla yer değiştirecektir:
serilen Türk ordusunun süngü ucundan geçirilen yav-
ruların Türk ili Balkan’daki mezarlarını masum kuzu- Yahya Kemal’in en uzun sürede tamamladığı şiir-
lar makberi olarak nitelendirir ve intikam alınmasını lerden biri olan “Açık Deniz” şiiri adeta onun hayatının
ister: bir otobiyografisidir (Beyatlı,1984, s.263). Bu şiirde
Balkanlar’da doğan ve kahramanlık hikâyeleriyle
“Kin ateşi ver süngüne, bir yıldırım olsun, büyüyen Yahya Kemal’i bu topraklarda yaşanan he-
Çık kükre, yürü… Çan sesi ra’dınla boğulsun zimet ve muhteşem bir İmparatorluğun çöküşü onun
Balkan yanıp akrep yuvası kan ile dolsun… gönlünde onulmaz yaralar açar:
Ruhundaki öç volkanını kan ile söndür
“Tanzimat’ın başından İstiklal mücadelesine kadar
Namus yüzünü, ey ulu millet yine güldür”
Avrupalıların “hasta adam” adını verdikleri Osmanlılı-
(Bağır, 2012, s.80)
ğı İmparatorluğun mukaddderatı, Türk münevverleri-
ni, ümitsizlik, cesaret ve korku, hayal ve kötümserlik
Süleyman Aktuğ, Türk Yurdu dergisinde yayımla-
kutupları arasında, sürekli bir buhran içinde bırakır.
nan “Turan Yolcuları” adlı manzumesinde Balkanlar-
Yahya Kemal ‘hasta adam’ın son demlerine şahit
da Türklük yeni nesillerden vatanı ve dini için istediği
oldu.” (Kaplan,1996, s.220).
“kin, güç ve öç!...” tür:
Yahya Kemal’in bu vatan topraklarına duyduğu
“Dinle yüce Türk neslinin bahtı kara evlâdı ümitsiz bir özlem duygusudur:
Bunlar sana hayat ve şan ve namusun feryadı;
Türklük, vatan ve din senden yalnız üç “Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;
Şey istiyor, yalnız üç şey; kin güç, öç!... Her lâhza, bir alev gibi, hasretti duyduğum
(Bağır, 2012, s.238). ……

116 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Duydum akıncı cedlerimin ihtirâsını, Böyle bir tarihi zaferden sonra, Kosova’nın bugün için-
Her yaz şimâle doğru, asırlarca bir koşu, de bulunduğu durumu kabullenemez ve isyan eder:
Bağrımda bir akis gibi kalmış uğultulu…
Mağlûpken ordu, yaslı dururken bütün vatan, “Nerde olsam çıkıyor karşıma bir kanlı ova…
Rü’yâma girdi, her gece, bir fâtihâne zan.” Sen misin, yoksa hayâlin mi? Vefâsız Kosova!
(Kendi Gök Kubbemiz,1976, s.14-16). Hani binlerce mefâhirdi senin her adımın?
Hani sinende yarıp geçtiği yol “Yıldırım”ın?
Celal Sahir de “Öç” adlı manzumesinde Balkanla- Hani asker? Hani kalbinde yatan Şâh-ı Şehîd?
rın şanlı geçmişinden söz ederek özlemle bahsettiği Âh o kurbân-ı zafer nerde bugün? Nerde o ‘ıyd?”
vatan toprakları için mutlaka düşmandan öç alınma- (Ersoy, Mehmet Âkif, 2012, s.26).
sını ister:
Mehmet Emin Yurdakul “Yurdumuzun İniltisi” adlı
“İmparator Adriye’nin yapısı, manzumesinde Türklerin hiçbir zaman böyle bir zille-
Ali Osman hakanları elleriyle süslenmiş, te düşmediğini dile getirir:
Payitahtın Avrupa’ya kapısı
Çelik gibi kalelerle gizlenmiş, “Evlâtlarım, yedi-iklim, dört bucak
Onu aldı düşmanlardan; bu güzel Benim keskin kılıcımdan titrerken…
Devletin doksan sene tahtı orda kuruldu. Bugün böyle hayvan gibi horlanmak
….. Zincirlere hazırlanmak… Bu neden?...
Sakın sakın Edirne’yi unutma; Neden… Neden… Kölem olan milletler
Öç almanın vakti gelir, Bana demir vursunlar,” (Bağır, 2012, s.14).
Sen kinini uyutma!....
(Bağır, 2012, s.184-185). Süleyman Nazif 1912 yılında yazdığı “Cenk Tür-
küsü” adlı manzumesinde 1877- 1878 Osmanlı- Rus
Fuat Köprülü ise “Meriç Türküsü” adlı manzume- savaşında kazandığımız zaferden;
sinde Balkan illerinden ayrı kalmanın üzüntüsü ve
özlemi içindedir: “Gözde tüter dumanları
Bak Şıpka’nın Balkanları
“Hep köyler yıkılmış, ocaklar tütmez Hâlâ sızar al kanları” diyerek, bu savaşta da aynı
Viran bahçelerde bülbüller ötmez başarıyı göstereceğimizi dile getirir. Otuz yıl önce
Yârim yâd ellerde hasretim bitmez Osmanlı-Rus savaşında Şıpka geçidi ve Tuna nehri
Dertli Meriç akar kervanım diye tarihi bir öneme haizdir.
Acep nerde kaldı arslanım diye”
(Bağır, 2012, s.215).
“Ayrılmıştık otuz sene
İşte Şıpka, geldik yine” (Bağır, 2012, s.136).
Köprülü’nün, “Akıncı Türküleri” adlı manzumesin-
de de Balkanlardan uzak olmanın verdiği yalnızlık ve
Balkan Savaşlarında yaşanan her türlü sıkıntı ve
özlem gönlünde acı bir sızıdır:
zorluğa rağmen, şairlerimiz halka ve askerlerimize
bu savaşın üstesinden geleceğimize inançlarını güç-
“Kırık minareden duyulmaz ezan..
lü tutmaları için moral verir. Türklerin tarih içerisinde
Hep ocaklar sönmüş, devrilmiş kazan.
gösterdikleri sayısız kahramanlıklar ve fetihler gele-
Bir inilti duydum, sandım bir ozan;
cek günler de kazanılacak zaferlerin de müjdecidir.
Sesime ses veren karlı dağlarmış!
Söğüt dallarında hasta serçeler Ziya Gökalp’in “Balkanlar Destanı”, destan gele-
Eski akın destanımı heceler… neğinden yararlanarak yazdığı bir manzumedir. “Kızıl
Tuna ağlıyormuş bazı geceler: Elma” kitabında yer alan bu manzumede “Çıkarmaz-
Göğsünde kefensiz şehitler varmış!” sak bir Oğuz, bilelim artık yoğuz” diyerek kahramanlık
(Akyüz 1970, s.639-640). ruhunu aşılamaya çalışır. 1912 yılında yazdığı “Cenk
Türküsü” adlı manzumede ise kahraman Türk askeri-
Balkan Savaşı’nı konu alan şiirlerin büyük bir kıs- nin Atilla’nın nesli olduğunu bir an bile olsun aklından
mında şanlı tarihimize atıfta bulunularak yaşanan he- çıkarmayarak düşmandan öç almasını ister:
zimeti hiçbir şekilde kabullenmeme ve isyan duygusu
vardır. “Düşman yine öz yurduna el attı,
Mezarından atan kılıç uzattı!
Mehmet Âkif Ersoy “Hakkın Sesleri”nde, Kosova’da
Yürü, diyor, hakkı zulüm kanattı!
kahraman Türk askeri her türlü imkânsızlığa rağmen
Atillâ’nın oğlusun sen unutma!
ölümden korkmadan savaşmış ve zafer kazanmıştır.
xxx

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 117


Koş, Pilevne yine al bayrak taksın; bu isyanı sadece Avrupa’nın münafıklığına değil ülke-
Gece, gündüz Tuna suyu kan aksın; yi satan hainleredir:
Yaksın kahrın bütün Balkan’ı yaksın;
Atillâ’nın oğlusun sen unutma!” “Bir tarafta vatan satan alçaklar
(Akyüz, 1970, s. 696). Bir tarafta mazisini unutan
Düşmanlara açık duran kucaklar
Feyzullah Sacit, 1912 yılında yazdığı “Dört Bal- Bir tarafta gözlerini kapatan” (Bağır,2012, s.178).
kanlıya” adlı manzumesinde Batı’nın şımarmış türedi
mağluplarının kahraman Türk ordusu karşısında dire- Bu dönemde yazılan şiirlerde Türklerin şanlı tari-
nemeyeceğini söyler: hini bir an olsun unutmadan birlik ve beraberlik duy-
gusu içerisinde var gücüyle çalışması gerektiği dile
“Ulu Türk’ün devrilmesi zelzeledir ve volkandır getirilir.
Vücudundan dökülen kan boğar sizi: Tufandır
Mehmet Emin Yurdakul 1912 yılında Türk Yurdu
Yıkar, yakar o “zelzele ve volkan” garb âlemini
dergisinde yayımlanan “Sen Feryada Başlayınca”
Fakat, bilin; dört mikropla incinemez Türk teni
manzumesinde vatan sevgisinin kutsallığını dile ge-
Ey bu kavmin bedeninden hayat alan mikroplar!”
tirir:
(Bağır, 2012, 78).
“Bu saatte âlim, cahil, masum, cani bütün millet
Ülkesini seven herkes vatan savunmasında yer
Nutuklarla, şiirlerle, dualarla, bayraklarla
almak için gönüllüdür: Aka Gündüz, “Milli Türküler”
Süngülerle, oraklarla, hançerlerle, tırnaklarla
başlığında yazdığı “Muhacir Türküsü” manzumesinde
xxx
Balkan topraklarında savaş acısını yaşayan bir genç Senin asil hayatına kahramanca hizmet eder
kızın ülke savunmasına katılmadaki gönüllülüğü dile Ve her oğlun can verirken, “ölüm güzel tali’dir”der
getirilmektedir. Bütün senin her sevgili şehidine yüz bin hürmet!”
Bağır (2012, s.11).
“Bir muhacir kızıyım,
İntikam yıldızıyım; Sonuç olarak; Balkan Savaşı, millî duygu ve dü-
Acı benim hâlime şüncelerin uyanıp keskinleşerek Türklük bilincinin
Yüreklere sızıyım. güçlü bir şekilde ortaya konulmasında bir dönüm
Dört tarafım karanlık, noktasıdır. Balkan Savaşı sonrasında düşmana kar-
Bu mu acep insanlık? şı birlik ve beraberlik içinde hareket etmek gerektiği
Her bir kapı kapalı konusunda ülke daha bilinçli hâle gelir. Tanzimat’tan
Hani eski a’yânlık. itibaren edebiyatımızda yer alan vatan, millet kav-
Ne ışık var, ne seda ramları İkinci Meşrutiyet döneminde Türk vatanı, Türk
Ne merhamet, ne vefa milliyetçiliği kavramları daha vurgulu ve bilinçli kulla-
Söyle bana yarabbi nılmaya başlanır. Bu tarihten sonra edebiyatımızda
Bu ne âlem, ne dünya?” Türk milliyetçiliğini anlatan eserlerin sayısında ve ni-
(Halka Doğru, Mayıs 1329,Y.1, S.4). teliğinde ciddi anlamda artış olacaktır.
______________________________________________
Kazım Nami Duru, “Benim Türküm” adlı manzu- * Doç. Dr., G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi
mesinde vatan uğruna şehit olma arzusunu dile ge- Akyüz, Kenan (1970) Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, Do-
ğuş Matbaacılık, Ankara.
tirir: Bağır, Coşkun (2012) Türk Yurdu Şiir Antolojisi, Türk Yurdu
Yayınları.
“Dağlar başın kara duman bürüdü Beyatlı, Yahya Kemal (1976) Kendi Gök Kubbemiz, İstanbul
Bulgar, Yunan, Sırp, Karadağ yürüdü Fetih Cemiyeti Yayınları, İstanbul.
Beyatlı, Yahya Kemal (1984) Edebiyata Dair, İstanbul Fetih
Korkak, hain bir sürü türüdü Cemiyeti Yayınları, İstanbul.
Dağlar yol ver düşmanı devireyim” Ersoy, Mehmet Âkif (2010) Hakkın Sesleri (Haz. K. Akarsu,
(Bağır, 2012,s.168). M. Yücel), Berikan Yayınları Ankara.
Gürsoy, Ülkü (1999), İkinci Meşrutiyet Dönemi Dergileri
Üzerine Bir Araştırma, Bizim Ofset, Ankara.
Bu dönemde yer alan şiirlerde ayrıca öz eleştiri Kaplan, Mehmet (1997) Şiir Tahlilleri (1), Dergâh Yayınları,
yapıldığını da görüyoruz. Balkan savaşında başarısız İstanbul.
oluşumuzun en büyük nedenlerinden birisi içimizdeki Okay, Orhan (2005) Batılılaşma Devri Türk Edebiyatı,
hainlerdir. Bu çeşitli şiirlerde dile getirilir. Celal Sahir, Dergâh Yayınları, İstanbul.
Büyük Duygu Mecmuası
düşmanın ay yıldızlı bayrağı kalelerden birer birer in- Halka Doğru Dergisi
dirmesini kabullenemeyerek isyan eder. Celal Sahir’in Harp Mecmuası

118 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


BALKAN SAVAŞI’YLA İLGİLİ BİR SEYAHATNAME,
HASTANIN BAŞUCUNDA STEPHANE LAUZANNE

SEYFETTİN SAĞLAM

S
tephane Lauzanne, ne yazık ki Türkiye’de raktığı boşluk hala durmaktadır. Batı’nın yarattığı
iyice bilinmeyen bir gazetecidir. Türklere devletler parçalanmış, Soğuk Savaş’ın bitiminden
objektif bir şekilde bağlılığı hayranlığı ve sonra, Balkan devletleri gözlerini Türkiye’ye dik-
dostluğu Pierre Loti’den kat kat fazladır. Kendisi mişlerdir. İstanbul onlar için cazibe merkezidir.
tarafından 1913 yılında yazılmış ve Paris’te basıl-
Bütün Balkanların ihtiyacı İstanbul’dan giden
mış olan eserin Türkçeye tam metin olarak çevril-
mallardan karşılanmaktadır. Osmanlı döneminde
mesi, birçok bilinmeyen gerçeklerin daha öğrenil-
olduğu gibi Balkanların ekonomisi, yine İstanbul’a
mesine imkân verecektir.1
ve Türkiye’ye dönmüştür.
Seyahatname türünde bazı eserler vardır ki;
Batılı seyyahların On dokuzuncu yüzyıl başla-
belli bir olay sonucu kaleme alınmışlardır. Bu
rında söyledikleri gibi Galata köprüsü, Balkanlar-
eserlerdeki amaç ortaya çıkan bir olayı veya olay-
dan, Asya’dan, Arap ülkelerinden gelenlerin gelip
ları anlatmaktır.
geçtikleri yol olmuştur.
Şimdi kendisinden söz edeceğimiz Fransız
Bizler nedense, tarihimizin şanlı sayfalarını
gazeteci Stephane Lauzanne’nin kitabı da bu tür
ele alırken, kötü günlerimizi hatırlamamak için
bir eserdir. Lauzanne, Balkan Savaşı’nı anlatmak
özel gayret sarf ederiz. Balkan bozgunu gibi kötü
ve bu savaşla ilgili röportajlar yapmak amacıyla
günleri unutmak isteriz. Osmanlı Devleti’nin baş-
ülkemize gelmiştir. Böylece görevini yaparken bir
langıcından Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu II.
yandan da Balkan Savaşı’nı daha yakından gör-
Selim’e kadar olan padişahları ezbere sayabildi-
me fırsatını elde etmiştir. Onun kırk gün süren bu
ğimiz halde, duraklama ve gerileme döneminin
tefrikaları, daha sonra Balkan Savaşı konusunda
padişahlarından, ancak birkaçının adını sayabili-
yazılan kitaplara kaynak olmuştur.
riz. Onlar da IV. Murat, Sultan II. Mahmut ve II.
Osmanlı Devleti ve Babıali’de yayım yapan Abdülhamit gibi tarihte iz bırakanlardır.
gazeteler cepheye gözlemci ve gazeteciler yolla-
Unutmak istediğimiz bozgun ve yenilgiler
mışlar, ama hiç biri Balkan bozgununu olduğu gibi
bazı yanlışlıklarımızın sonucudur veya artık dev-
anlatamamışlardır. Ya gerçekleri görememişler;
ran o eski devran değildir, ibre Batı’nın lehine
ya da yazmaktan çekinmişlerdir.
dönmüştür.
Bu bozgunun ardından yüz yıllık bir süre geç-
Batılı ülkeler Balkan Savaşı’nda özellikle
miştir, ama Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda bı-
Fransa Türklere karşı Balkan ülkelerini destek-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 119


leyip kışkırtırken çok sayıda yazar ve muhabirini manlı Devleti ne de olsa güçlü bir devletti ve Ba-
göndermişti. tılıların bütün teşebbüslerini boşa çıkarıyorlardı.
Fakat Avrupalılar İkinci Viyana Kuşatmasından
İşte bu gazetecilerden biri de Stephane
ve Karlofça Anlaşması’ndan sonra bu emellerine
Lauzanne’dir. Lauzanne, o zamanların en ünlü ga-
kavuşmaya başladılar. Artık Avrupa’da Türk iler-
zetelerinden Matin gazetesinin yazarıdır. Gazete,
lemesi durdurulmuştu. Türkler için geri çekilme
yazarını Balkan Savaşı’nı izlemesi için İstanbul’a
başlayacaktı.
göndermişti. Lauzanne, kırk gün İstanbul’da kal-
mıştır. Bu süre oldukça kısadır. Bununla birlikte Bu gün bile II. Viyana Kuşatması “Türkle-
çok kısada olsa, bu süre içinde, çok değerli göz- rin Avrupa’dan uzaklaştırılmasının başlangıcı”
lemlerde bulunmuştur. olarak kutlanmaktadır. Avusturyalılar II. Viyana
Kuşatması’nın tarihini milli bayram olarak kabul
İstanbul’da halkın yaşama biçimini, azınlıkla-
etmişlerdir.
rın korku ve sinsiliklerini çok yakından görmüştür.
Askerlerimizin Balkan cephesine sevki sırasın- Türkler bu tarihten, yani Karlofça’dan sonra
da bizzat bulunmuş, bozgunun sebeplerini daha adım adım gerilediler. Bu gerileme zaman içeri-
yakından görme fırsatını yakalamıştır. Yabancı sine yayıldığı için iki yüz elli yıldan fazla sürmüş-
diplomatlarla defalarca görüşmüş onların ikiyüz- tür. Onların terk ettikleri topraklarda küçük Balkan
lülüklerini tespit etmiştir. Bu gözlemleri; Hastanın devletçikleri kuruldu. Bu devletçikler Batı tarafın-
Başucunda Kırk Gün adındaki kitabında yazı- dan kurulmuş ve desteklenmişlerdi. Devletçiklerin
lıdır. Fakat unutmamak gerekir ki, Lauzanne bir temel felsefesi Türk düşmanlığına dayanıyordu.
Fransız’dır ve Fransa o sırada Balkan meselesi- Libya için yapılan Türk- İtalyan Savaşı, Türkle-
ne çomak sokan devletlerin başında gelmektedir. rin yenilgisiyle sonuçlanınca, Balkanlarda kurulan
Buna rağmen Lauzanne, olabildiğince tarafsızca küçük devletçikler daha da umutlandılar.
gerçekleri yazmıştır. Ama ülkesinin milli menfaat-
lerini de gözden uzak tutmamıştır. Birçok konuda Bu devletçikler kurulduklarından beri Osmanlı
bakış açısı Fransa’nın bakış açısıyla aynıdır. Ki- Devleti’ni paylaşmanın hesaplarını yapıyorlardı.
tabı okuduğumuzda, Fransız aydınlarının Balkan Fakat aralarında anlaşamadıkları veya Osmanlı
Savaşlarına bakış açılarının ne olduğunu daha Devleti’nden çekindiklerinden ortaya çıkamıyor-
yakından görmüş oluruz. lardı.

Tefrika halinde yayımlanan yazıları aydınla- Rusya onlara yapacakları bir savaşta destek
rın o kadar dikkatini çekmiştir ki, 1913 yılında bu vereceğini ve aralarında çıkacak anlaşmazlıklar-
notlar kitap haline getirilmiştir. Kısa bir süre son- da adil bir hakem görevi göreceğini bildirince, du-
ra Türkçeye çevrilen kitap “Hastanın Başucunda rum değişti.
Kırk Gün” adı altında yayımlanmıştır. Osmanlıca Osmanlı Devleti 3 Temmuz 1910’da ünlü
yayımlanan kitap aradan yetmiş yıldan fazla za- kiliseler ve mezhepler kanunu çıkararak
man geçtikten sonra, Latin harfleriyle basılmıştır. Makedonya’daki Bulgar, Sırp, Yunan azınlıkları
Fakat kitabın reklamı olmadığı için yeterli ilgiyi arasındaki anlaşmazlıkları halletti. Artık bu toplu-
görmemiştir. luklar birbirleriyle değil Osmanlı Devleti’yle uğra-
şabilirlerdi.
Stephan Lauzanne’nin yazdıklarını daha iyi
anlayabilmek için Balkan Savaşı’nı iyi bilmek ge- Selanik’te Alatini Köşkü’nde sürgün hayatı
rekmektedir. Bu bozgun sonucu Avrupa’nın ve yaşayan Sultan II. Abdülhamit’e Balkanlardaki
dünyanın haritası değişmiştir, Bu günkü Balkan anlaşmazlıkların halledildiği, Yunanlılar, Bulgarlar
anlaşmazlıklarında bir ölçüde bu savaşın ve boz- ve Sırpların artık dost oldukları bildirilince, Otuz
gunun etkileri sürmektedir. Balkanlar çok fazla üç yıl tahtta kalan kurt padişah: “Eyvah Balkanlar
bölünmüştür ve bu bölünmüşlük yeni anlaşmaz- elden gitti” diyecektir.
lıkların sebebi olmuştur.
Bu sırada Osmanlı Devleti bir hata daha yap-
Beş yüz yıldır Batılılar Osmanlı Devleti’ni Av- tı. Rusya’nın Balkanlarda çıkacak karışıklıklarda
rupa topraklarından uzaklaştırmak istiyorlardı. tarafsız kalacağını bildirmesi üzerine Balkanlarda
Fakat bunda bir türlü başarılı olamıyorlardı. Os- bulunan yüz yirmi tabur askerini terhis etti. Böyle-

120 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


ce bir bakıma asker beslemenin Yahya Kemal Beyatlı’nın memle-
maddi külfetinden de kurtulmuş ketidir. Ünlü şair, düzyazılarında
oluyordu. bu güzel Türk beldesini çok güzel
anlatır. Hele Üsküp’te Kurşunlu
Artık küçük Balkan devletle-
Han’ı anlattığı yazısı, bir harikadır.
rinin beklediği fırsat ayaklarına
gelmişti. Gaf üstüne gaf yapan 6 Kasım 1912 günü Yunanlılar
Osmanlı Devleti, Sırbistan’ın Veliaht Konstantin komutasında
Avrupa’dan getirttiği modern Selanik’e girdiler. Osmanlı Padi-
silahların, Selanik limanı kulla- şahı Sultan II. Abdülhamid daha
nılarak Osmanlı Demiryolların- önce İstanbul’daki Beylerbeyi
dan taşınarak Belgrad’a nakline Sarayı’na getirilmişti. II. Abdülha-
izin verdi. Daha sonra; Türklere mid Selanik’te Alatini Köşkü’nde
ateş kusacak olan bu silahların gözaltında tutuluyordu. Şehri sa-
kendi topraklarından geçirilme- vunan Selanik komutanı Tahsin
sine, Avusturya- Macaristan izin Paşa, tek bir silah atmadan kolor-
vermediği için Osmanlı yolu ol- dunun bütün araç gereciyle silah-
maksızın bu silahların Sırbistan’a larını Yunanlılara teslim etti.
nakli mümkün değildi.
Kasım ayı geldiğinde Osmanlılar bütün cep-
5 Ekim 1912’de Karadağ, Osmanlı Devleti’ne helerde yenilmişlerdi. Yalnız Edirne, Yanya ve İş-
savaş açtı. Karadağ çok küçük bir devletçikti. kodra kaleleri dayanıyordu. Bir süre sonra bütün
Karadağ’ı diğer Balkan devletçikleri izledi. Os- Arnavutluk, Karadağ Sırplar tarafından işgal edil-
manlı Devleti savaşa hemen giremedi. Terhis di. 3 Kasım 1912’de, Bulgarlar ile Türkler arasın-
edilen ve memleketlerine gönderilen yüz yirmi ta- da bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmayla Bulgar-
bur asker, savaş sonuna kadar bile toplanamadı. ların kuşatmasındaki Edirne şehri açlığa mahkûm
Özellikle, yaşlı redif askerleri bir daha birliklerine ediliyordu. Edirne halkı ve askerler açlıktan bu
dönmediler. Mecburi askerlik süresi biten asker- günkü Sarayiçi’nde bulunan ağaçların kabukları-
lerden bir kısmı redif askeri olarak ayrılıyor, yıllar- nı yediler. Sarayiçi, bu gün Kırkpınar güreşlerinin
ca askerlik yapıyorlardı. yapıldığı yerdir. Asıl Kırkpınar Balkan Savaşları
sonucu sınırlarımız dışında kalmıştı
Bununla birlikte, Bütün Avrupa devletleri, Os-
manlı Devleti’nin bu savaşı çok kısa bir zamanda Türk donanması 1912 yılında Bulgarların elin-
kazanacağını sanıyordu. Trablusgarp’ta iki bin de olan Varna şehrini bombaladı. Savaşan taraf-
kişilik Osmanlı askeri yüz bin kişilik İtalyan ordu- lardan yalnızca Osmanlı Devleti’yle Yunanistan’ın
suna kök söktürmüştü. Yunanistan dışında, do- donanmaları var olduğunu söylemiştik.
nanması bile olmayan küçük Balkan devletçikleri
İngilizler savaşan tarafları Londra’da topla-
kısa sürede teslim bayrağını çekeceklerdi. İngiliz
yarak bir sulh konferansı düzenlediler. Fakat ta-
askeri yetkililerin görüşü böyleydi.
raflar bir türlü anlaşamadılar. Rahmetli Yılmaz
Kötü yönetilen Osmanlı ordusu dağıldı. Bir- Öztuna’ya göre: “Osmanlı Devleti Balkanlarda
çok birlik silah atmadan düşman önünden çekil- 167.312 kilometre toprak ve 6.562.000 nüfus kay-
di. Bulgarlar Edirne ve Kırklareli’ni ele geçirdiler. betti ki, bu toprakların bu günkü nüfusu 15 milyon-
Bulgarlar karşılarında direnecek hiçbir güç göre- dan fazladır. Selanik, Manastır, Kosova, Üsküb,
meyince Çatalca önlerine kadar ilerlediler. Bulgar İşkodra, Yanya, Girit, Akdeniz Eyaletleri elden
kuvvetleri çatalca önlerinde mevzilendiler. Bu ara- çıktı. Balkan Devletlerinin ilk işi ele geçirdikleri ül-
da Sırplarda boş durmuyorlardı. Çok kısa sürede, kelerdeki ele geçirdikleri topraklardaki on binlerce
Kosova’yı ele geçirdiler. 523 yıl sonra kaybettikleri Türk mimarlık anıtını ortadan kaldırmak oldu. Fa-
Kosova’yı geri almışlardı. Kosova’da III. Osmanlı kat bu eserler o kadar çoktu ki, günümüze kadar
Padişahı Birinci Murad’ın türbesi vardı. bu eserleri bitiremediler ”2
Bulgarlarla-Sırp kuvvetleri Yenipazar önlerinde Balkan Savaşı I. Dünya Savaşı’na giden yo-
birleştiler. Sırplar 26 Ekim 1912’de bir Türk şehri lun başlangıcı oldu. I. Dünya Savaşı’nda çözü-
olan Üsküp’ü ele geçirdi. Üsküp büyük Türk şairi lemeyen meseleler yirmi beş yıl sonra II. Dünya

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 121


Savaşı’nda çözülmeye çalışıldı. cepheler arkasındaki canlıların askeri faaliyetleri-
ni görmek, onların düşüncelerini ümitlerini acıları-
Şimdi kendisinden söz edeceğimiz genç
nın anlatmak ve anlamaktır.
Fransız gazeteci Stephane Lauzanne’nin eseri o
günleri anlatan çok değerli bir eserdir. Lauzanne 1912 Ekiminin sekizinci günü ben de Gala-
şunları söylüyor eserinde. Bir bakıma kitabının ta- ta rıhtımına ayakbastım. İstanbul’un camilerine,
nıtımını yapıyor: Beyoğlu’nun binalarına Üsküdar’ın sessiz koru-
luklarına, Haliç’in berrak sularına baktığım yoktu.
“Bu kitap ne tarih, ne diplomasi eseri, ne felsefi
Bütün dikkatimi toplayarak sokaklardan geçenleri
muhakeme, ne de askerlik dersi vermek amacıyla
incelemekle meşguldüm. Bu halkın düşüncelerini
yazılmıştır.”
anlamaya çalışıyordum. Acaba o zaman savaşın
Bu eser bir gazetecinin fotoğraflarıdır. Kırk üzerine gelen bu son savaş hakkında ne diyorlar-
gün büyük bir İmparatorluğun “Hasta Yatağının” dı. Acaba halkın yargısı neydi? Endişe mi ediyor-
başında bulunmuş ve gördüğü şeyleri kaydetme- lardı; kin mi tutuyorlardı?
ye çalışmıştır.
Satıcılar, Türkçe, Fransızca, İngilizce ve Rum-
Yazarın bu konuda bir kusuru yoktur. O ne ca gazetelerin isimlerini bağırarak geçiyorlar ve
gördüyse onu yazmıştır. Yazar izlenimlerini kale- çok az satış yapabiliyorlardı. Kimse elini uzatıp da
me alırken, ‘bu ortamda hoşa gider mi gitmez mi’, bir gazete almıyordu. Bütün dükkânlar açıktı. Du-
diye düşünmemiştir. Lausanne şunları yazıyor: varlarda bazı ilanlar gördüm. Bu akşam bilmem
“Avrupalıların temel çıkar konularından birisi hangi ekibin Beyoğlu tiyatrosunda; “Sefil Aşk” pi-
var ki, hiçbir millet ondan vazgeçemez. O da dildir. yesi oynanıyordu. Balkanlar kan ağlıyordu, ama
Fransızca 400 yıldan beri doğuda okutulur. Halen Beyoğlu’nda azınlıklar hiçbir şey olmamış gibi eğ-
milyonlarca insan Fransızca konuşuyor. Oysa leniyorlardı.
Fransa çıkarlarını savunamadı. Hiç olmazsa dilini Karşı tarafa geçtiğimizde, Ayasofya ne kadar
savunsun. Fransızca dünyada konuşulan dillerin muhteşem ise, Babıali’de o kadar şanssız bir gö-
en tatlısıdır. Dilini kaybeden her şeyini kaybeder. rünüm sunar.
Başka bir millet olur. O yüzden, bu dilin yerleş-
Burası bir sürü basık tavanlı yapılardan olu-
mesi için her şeyi yapmalıyız. Dil ve Kültür savaşı
şuyor. Sol taraftaki bölüm başbakanlık dairesini
silahlı savaştan daha zordur. Bu savaş silahla ya-
içeriyor. Bu bina bir dereceye kadar iyi durumda
pılan savaşa göre çok daha uzun sürer.”
sayılabilir. Fakat yanmış olan kısmı bir harabe
Stephane Lauzanne, edebiyat ve sanat yap- yığını. İstanbul baştanbaşa harabe yığını haline
mak yerine gerçekleri yazmak amacıyla İstanbul’a gelmiş. Ama Balkanlara göre çok daha iyi durum-
gelmiştir. Rus Çarı I. Nikola Osmanlı Devleti için da. Göçmenler terk ettikleri yerlerin ne durumda
hasta adam tabirini kullanmış ve elimizde ölmekte olduğuna bile bakmadan yola koyulmuşlardı. İs-
olan bu hasta adamın mirasını hiçbir anlaşmazlı- tanbul ve Anadolu’ya doğru çılgınca bir yarış baş-
ğa düşmeden adilane bir şekilde bölüşelim diye- lamıştı. Her türlü mallarını geride bırakarak yükte
rek teklifte bulunmuştu. Ünlü gazeteci İstanbul’a hafif pahada ağır ne varsa bulabildikleri arabalar
gelerek hasta adamın Başucunda, hastayı ince- veya daha başka araçlarla yollara koyulmuşlardı.
liyordu. Atalarının yüz yıllar önce geldikleri topraklara geri
Ve kitabına da Rus Çarı I. Nikola’nın söyledik- dönüyorlardı. Onları ne gibi bir gelecek bekliyor-
lerinden etkilenerek “Hasta Adamın Başucunda” du, kimse bilmiyordu.”3
______________________________________________
adını vermişti ve şunları söylüyordu:
1 İlhan Bardakçı, Bir İmparatorluğun Yağması, 2 baskı,
Tarih yok. Syf 248.
“Benden İstanbul’u anlatmamı bekleyemez-
2 Yılmaz Öztuna, Büyük Tarih Ansiklopedisi, Cilt 1 1992,
siniz. Zira Piyer Loti’nin anlattıkları en azından s. 94.
daha bir yüzyıl yeter. Ayrıca ben onun kadar ede- 3 Stephane Lauzanne, Balkan Acıları. Hastanın Başu-
cunda Kırk Gün, 1990. Hazırlayan ve Osmanlıcadan
bi yönü kuvvetli yazı yazamam. günümüz Türkçesine aktaran, Murat Çulcu. Ayrıca; ünlü
Rus ihtilalci Leon Troçki’nin Balkan Savaşında gazete-
Şunu da itiraf ederim. Bir şehrin mimarı duru-
ci olarak yazdığı, Balkan Savaşı ve Osmanlı Vatanda-
munu da anlatmak benim görevim değil. Benim şı, Aram Andonyan’ın; Balkan Savaşı adlı kitapları da
için merak edilecek heyecanlı bir şey varsa, o da okunmalıdır.

122 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


BALKAN HARBİ’NDE LİMNİ ADASI’NIN
YUNANİSTAN TARAFINDAN İŞGALİ VE
ADADAN ÇEKİLEN İŞGAL TELGRAFLARI

SABRİ CAN SANNAV*

B
ilindiği gibi, Osmanlı Devleti’nin iç politik ha- 18 korvet, 1 denizaltı, 6 yardımcı kruvazör ve gam-
yatında büyük bunalımlarla uğraşmak zorun- bottan oluşuyordu. Balkan Harbi’nin başladığı sırada
da kalması, Trablusgarp Harbi’ne girmesiyle Yunanistan, İngiltere’den dört, Almanya’dan iki yeni
askerî ve malî yönlerden zor duruma düşmesi ve bu muhrip almıştır. Böylece Osmanlı Donanması’nın 8
savaşın Avrupa güçler dengesinde meydana getirdiği muhribine karşılık Yunan Donanması 14 yeni muhribe
gelişmeler, Rusya’nın öncülüğüyle Balkanlarda birlik kavuşmuştur. Zırhlı savaş gemileri her iki donanmada
kurma işinin uygulama alanına konulmasına neden da dörder taneydi. Bununla birlikte saatte 22 mil sürat
olmuştur. Osmanlı deniz gücünün Ege ve Akdeniz’de yapabilen Averoff zırhlısı, hızları 16 mili aşmayan Os-
İtalya deniz gücü karşısında büyük kayıplara uğrama- manlı zırhlılarına kıyasla kesin bir üstünlük sağlamak-
sı ve âdeta Marmara Denizi’nden dışarıya çıkama- taydı. Ayrıca Osmanlı Donanması’nın silah, cephane,
ması, Balkan devletlerine aralarında ittifak yaparak teçhizat, personel, eğitim, harekât üssü, seferberlik
Osmanlı Devleti aleyhine harekete geçme cesareti- planı gibi pek çok konularda da yetersizlikleri söz ko-
ni vermiştir. İlk ittifak, 13 Mart 1912’de Sırbistan ile nusuydu2. Osmanlı Donanması’nın harp öncesinde
Bulgaristan arasında imzalanmıştır. Bunu 29 Mayıs bir harekât planı da bulunmamaktaydı. Donanma sa-
1912’de Bulgaristan-Yunanistan, 27 Eylül 1912’de vunma amaçlı harekâtlarda, Çanakkale Müstahkem
Karadağ-Bulgaristan ve 6 Ekim 1912’de de Karadağ- Mevki Komutanlığı’nın emrine, taarruz harekâtında
Sırbistan ittifakları takip etmiştir. Karadağ’ın 8 Ekim ise serbest bırakılmıştır. Özellikle Bahriye Nezareti,
1912’de Osmanlı Devleti’ne harp ilan etmesi ile de dönemin zor mali şartları içerisinde gerekli yatırımları
Balkan Harbi başlamıştır.1 yapamamış, donanma geniş bir deniz harekâtından
Balkan Harbi’nde Yunanistan’ın temel politika- daha çok savunma tedbirlerine yönelmek zorunda
sı Ege Denizi’ni hâkimiyeti altına almak, Osmanlı kalmıştır3.
Devleti’nin ikmal yollarını kapatmak ve dolayısı ile Yunanlıların Osmanlı Devleti’ne harp ilan ettiği ta-
Ege adalarını işgal etmektir. Yunan Donanması’nın rih olan 1912 yılının 18 Ekim sabahında donanmayı
boğaz üzerinde egemenlik kurma çabası özellikle teftiş eden Yunan Kralını bir darbeyle deviren Elef-
adalarda üstünlük kurma ve adaları ele geçirme stra- teros Venizelos, Albay Pavlo Konduriotis’i Tuğamiral
tejisine dayanmaktadır. Bu kapsamda Yunanistan ön- rütbesine terfi ettirmiştir. Öğleden sonra da Averoff
celikle boğaza yakın adalardan başlamak üzere Ege sancak gemisiyle, 3 zırhlı (Hyrdra, Psara, Spetsai) ve
Denizi’ndeki adaları işgal etme yoluna gitmiştir. Albay 2 muhrip Faleron’dan hareket etmişler ve diğer muh-
Bratsanos komutasında boğazı gözetleme ve takip ripler de Andre Boğazı’nda ana kuvvete katılmışlar-
görevi alan Yunan filosu 4 muhrip, 2 torpidobot ve bir dır. Yunan Donanması’nın görevi Limni Adası’nı işgal
denizaltı gemisiyle Bozcaada’ya gelmiştir. Ancak böl- etmek ve Mondros Limanı’nı bir deniz üssü haline
genin kontrolünü tam olarak ele geçirme hedefinde getirerek Çanakkale Boğazı’nı kontrol altına almaktı.
olan Yunan Donanması sırası ile Limni, İmroz, Sema- İlgili tarihte öncesinde Rodos’a bağlı bir sancak po-
direk, Midilli, Sakız Adaları’nın işgali için kara ordusu zisyonunda olan Limni Adası, Rodos’un Trablusgarp
ile işbirliğine başlamıştır. Harbi’nde İtalya tarafından işgal edilmesi üzerine Ça-
Balkan Harbi öncesinde Osmanlı ve Yunan do- nakkale muhasebeciliğine bağlanmış bulunuyordu4.
nanmaları dış görünüş itibariyle birbirlerine denk gibi Yunanlılar, Çanakkale Boğazı dışında bir karakol
görünüyorlardı. Osmanlı Donanması’nda 4 eski zırhlı, hattı oluşturarak Osmanlı Donanması’nın boğazdan
2 yeni kruvazör, 2 torpido kruvazörü, 8 muhrip, 12 tor- çıkışını engelleyeceklerini düşünmüşlerdir. Donanma
pidobot vardı. Yunan Donanması ise biri yeni Averoff 19 Ekim günü saat 14.00’de Limni Adası’nın merke-
zırhlısı olmak üzere 4 zırhlı, 8 muhrip, 5 torpidobot, zi olan Kastro önlerine gelmiştir. Limni mutasarrıfını

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 123


adayı teslime davet ve adadaki Osmanlı savunma karşılanması için sandık emini ile muhasebeci vekili-
kuvvetleri hakkında bilgi toplamak amacıyla, sahile ne teslim etmiştir. Adanın işgalinden sonra Hükümet
bir subay yollanmıştır. O tarihte Limni kasabasında Konağı’na giden Amiral ve yanındaki kuvvetleri kasa-
bulunan 61 redif askeri, bir Türk köyü olan Lera’ya da bırakılan 46 Osmanlı Lirası ile 12 İngiliz Lirasına el
gönderilmiş ve burada çeteler oluşturarak savunma koymuşlardır. Aynı gün Mihran Bey’in evinde yapılan
vaziyeti alınmıştır. Mutasarrıf Mihran Bey5, Yunanlıla- baskında 2.000 Osmanlı lirası daha bulunarak Amira-
rın daveti üzerine yanına Mahalli Meclis azası Todo- le teslim edilmiştir. Atina’da yayımlanan ΑΚΡΟΠΟΛΙΣ
raki ve Polis Sırrı Efendi’yi de alarak Averoff sancak ve ΕΣΤΙΑ gazeteleri, 16 Ekim 1912 tarihli nüshala-
gemisine gitmiştir. Amiralin “Yunan Kralı adına ada- rında bu hadiseyi haber olarak yayımlamışlardır. İş-
yı işgale memur olduğunu ve bu nedenle Limni’deki galden sonra Atina’ya, oradan da Pire yoluyla İzmir’e
asker ile cephânenin teslimini teklif etmesi” üzerine gönderilen Mihran Bey, zimmetinde bulunan bu para-
Mihran Bey, “İtalyanların Türkiye’ye uzanan telgraf nın akıbetinin ne olduğuna dair Osmanlı makamların-
kablosunu kestiklerini ve bu nedenle merkezle mu- ca sorgulanmış ve fakat beraat etmiştir8.
habere edemediklerini; dolayısıyla harp vaziyetinden
Limni’nin işgali sırasında esir düşerek Yunanistan’a
haberleri olmadığını; hükümetten talimat alabilmeleri
götürülen Türk askerlerinin durumları hakkında eli-
için ise 24 saate ihtiyaçları olduğunu” ifade ederek,
mizde ayrıntılı bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak bun-
izin istemiştir. Ancak istediği izin kendisine bir saat
lardan Cezâyir-i Bahr-i Sefîd Jandarma Alayı’nın 1.
olarak verilmiştir. Bu arada sahile giden Yunanlı su-
Midilli Taburu’nun 4. Limni Bölüğü 5. Onbaşısı olan
bay üstlerine, “Osmanlıların adada 1.000 kadar silah
Mahmud oğlu Hüseyin Onbaşı, 7 Şubat 1916 tari-
dağıtıklarını ve Osmanlı savunma müfrezesinin 50 ci-
hinde alınan bir habere göre, Yunanistan’ın Napoli
varında erden meydana geldiğini” rapor etmiştir6.
Şehri’nde tifo hastalığına yakalanarak vefat etmiştir9.
20 Ekim’de Pinios vapuru Limni önüne gelerek Ayrıca adanın işgal edilmesinden sonra Yunanlılar
saat 16.00 civarında Mondros Limanı’nda demirlemiş- tarafından esir alınan 3 Limni feneri gardiyanı da 16
tir. Ancak vapurda bulunan Yunan askerleri fırtınadan Ocak 1913 tarihinde elde edilen bir istihbarata göre
bitkin bir hale geldiği için o gün sahile çıkarılmamış ve Napoli şehrine götürülmüşlerdir10.
bu nedenle Yunan Amirali adanın işgalinin ertesi gün
21 Ekim 1912’de Limni’nin işgali ile başlayan
yapılmasının daha uygun olacağı kanaatine varmış-
Yunanistan’ın adalar harekâtı 3 Ocak 1913’de Sakız’ın
tır. Nitekim 21 Ekim 1912 sabahı Verelti İskelesi’ne
işgali ile tamamlanmıştır. Özellikle Limni, Sakız, Mi-
20. Yunan piyade Alayı’nın iki taburu ile Averoff’un
dilli ve Sisam gibi önemli adalardaki Türkleri buralar-
iki adet 75 mm’lik topu çıkarılmıştır. Bunun üzerine
dan uzaklaştıran Yunanistan, yerlerine Rumları iskân
söz konusu mahalde bulunan 3’ü subay olmak üze-
etmeye başlamıştır11. Yunanistan’ın adalar harekâtı
re 33 kişiden meydana gelen Türk askerleri, kısa bir
sırasında, Osmanlı Donanması’nın Ege Denizi’ne
direnişten sonra Lera’ya çekilmek zorunda kalmıştır.
çıkmaya zorlandığı bir dönemde, Yunan Donanması
Yunanlılar, akşamüstü aynı iskeleye 500, Mondros
Kuzey Ege’de hâkimiyet sağlamakta zorlanmamıştır.
köyüne 250 ve Plaka’ya 250 asker daha çıkarmışlar
Nitekim Yunan Donanması Ege adalarını birer birer
ve Kastro-Selanik, Plaka-İmroz ve Kastro-Bozcaada
ele geçirirken, Karadeniz’de bulunan Osmanlı Do-
haberleşme kablolarını kesmişlerdir. Lera’ya çekilen
nanması Bulgaristan kıyılarında gösteri yapmakta
Türk askerleri Yunanlı kuvvetlerce kuşatılmış ve çı-
ve Varna’yı bombalamaktaydı. Osmanlı Donanması,
kan çatışma sonucunda bir kısmı şehit düşerken geri
ancak Balkan Müttefikleriyle yapılan ateşkes anlaş-
kalanları da esir edilmişlerdir. 22 Ekim’de Kastro’yu
ması imzalandıktan sonra Ege’ye dönmüş ve 16 Ara-
savunmaya çalışan az sayıdaki Türk askeri de şehit
lık 1912’de o tarihte Limni Adası’na kaza statüsünde
edilmiştir. Aynı gün adanın merkezine giren Yunan
bağlı bulunan İmroz Adası önünde Türk ve Yunan
kuvvetlerini ada Rumları coşkulu gösterilerle karşıla-
donanmaları ilk kez karşılaşmıştır. Bu durum aynı
mışlardır. Ada metropolitinin daveti üzerine kiliselerde
zamanda Balkan Harbi’ndeki ilk büyük deniz muha-
Yunan Kralı adına ayinler düzenlenmiş ve her köy-
rebesi olma özelliğini de taşımaktadır12. Söz konusu
lüden Yunan askerinin iâşesi için en az 5 lira olmak
muharebe esasen Osmanlı Donanması’nın Çanak-
üzere iâne toplanmaya başlanmıştır. Osmanlı hükü-
kale Boğazı’nı abluka eden Yunan Donanması’na
met memurları ve kasabanın ileri gelenleri ise tevkif
karşı mevcudiyet göstermek için yaptığı bir huruç
edilerek Atina’ya gönderilmişlerdir7.
hareketi olmuştur. Osmanlı gemilerinin çok eski ol-
Limni Mutasarrıfı Mihran Bey, Yunanlılar tarafın- maları nedeniyle Osmanlı zırhlıları, kendi salvolarının
dan adaya asker çıkartılacağına dair istihbarat alın- meydana getirdiği sarsıntılardan dahi zarar görmüş-
ması üzerine, içerisinde 3.500 lira bulunan hazine lerdir. Mesela Âsâr-ı Tevfik’in orta batarya toplarının
sandığını işgalcilerin eline geçmemesi için kendi evi- kürsüleri yerinden oynamış, Turgut Reis’in de ışıldak
ne naklettirmiş ve sonrasında bu paranın 1.500 lira- ve filikaları hasar görmüştür. Bununla birlikte Yunan
lık kısmını maaşların ödenmesi ve diğer masrafların Donanması’nın, özellikle de Averoff’un hasarı daha

124 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


büyük olmuştur. 18 Ocak 1913 günü iki düşman Mutasarrıflığı’ndan acele olarak talimat istendiği ifade
donanma Mondros önünde yeniden karşılaşmışlar- edilmiştir16.
dır. Osmanlı Donanması bu muharebeyi daha ağır
19/20 Ekim 1912 (6/7 Teşrîn-i Evvel 1328)’de
bir yenilgi ile kaybetmiştir. Bundan sonra Osmanlı
gece saat 12.45’de çok acele olarak Akdeniz Boğa-
Donanma’sı bir daha topluca Yunan Donanması’nın
zı Mevkii kumandanı Mirliva Rüştü Paşa’dan Harbiye
karşısına çıkamamış ve Çanakkale’ye çekilmek mec-
Nezareti’ne ve yukarıdaki telgrafa ek olarak gönde-
buriyetinde kalmıştır13.
rilen telgrafta; Limni Mutasarrıflığı’ndan yeni alınan
Yunan Donanması, Anadolu sahillerini kuzeyden bir telgraftan anlaşıldığına göre Amiral Konduriotis
güneye bir dizi halinde kapatan Midilli ve Sakız’ın ha- tarafından acele ve ısrarlı davet üzerine Limni despot
ricindeki toplam on bir adayı işgal etmiştir. İşgal edilen vekili ve polisi ile Averoff zırhlısına gidildiği, düşmanın
adaların bazılarının Osmanlı mülkî ve askerî perso- adanın teslimine dair verdiği yirmi dört saatlik süre-
nelinin daha önce tahliye edilmiş olması ve adalarda yi bir saate indirerek bu müddet zarfında adanın ve
haberleşme imkânının bulunmayışı nedeniyle, tıpkı mevcut silahlarla birlikte jandarma ve askerin hemen
İtalya işgalinde olduğu gibi, bazı adaların işgal bilgile- teslim olması teklifinde bulunduğu, kendilerine hükü-
ri zamanında alınamamış ve kaderlerine terk edilmiş met tarafından bir emir verilmedikçe adanın teslim
olan bu adaların işgalleri daha sonra öğrenilebilmiştir. edilmeyeceği, zor ve şiddet kullanılırsa protesto edile-
Özellikle telgraf hatlarının kesilişi bu haberleşmenin ceği cevabının verildiği, eski karar uyarınca jandarma
güçleşmesinde önemli bir etki olmuştur. Fakat eski ve redif askerlerinin düşmana karşı koymak için dağa
bir metot olan helyosta usûlü, yani güneş ışınların- çekildikleri ve ne şekilde davranılacağının süratle be-
dan faydalanarak optik telgraf aleti vasıtasıyla çekilen lirlenerek bildirilmesi gerektiği ifade edilmiştir17.
telgraflarda adaların durumu gözler önüne serilmiştir.
Cezâyir-i Bahr-i Sefîd Vâlisi Ekrem tarafından
Trablusgarb ve Balkan harpleri sırasında İtalya 20 Ekim 1912 (6 Teşrîn-i Evvel 1328)’de Harbiye
ve Yunanistan’ın Osmanlı Adalarının büyük bir bölü- Nezareti’ne çok acele olarak gönderilen telgrafta;
münü işgal etmesi bu denizdeki statüyü ve dengeleri Yunan Donanması’nın Limni Adası’na gelerek ada-
alt üst etmiştir. İşgal sırasında adalardan Anadolu’ya nın teslim edilmesini mutasarrıflığa teklif ettiğini, düş-
telgraflar çekilmiş ve yardım çağrılarında bulunulmuş- manın bu cesaretinin Limni’de yeterli asker bulama-
tur. Bu telgraflar aynı zamanda Ege Adaları’nın işga- masından ileri geldiğini, Midilli ve Sakız’da bulunan
lini canlı olarak gören ve izleyen telgraf memurlarının Nizâmiye askerlerinin İzmir Fırkası tarafından geri
ve adalardaki yetkililerin makine başından bildirdikleri çağrılması teşebbüsü üzerine bu askerlerin mutlaka
son haberleri duyurmaktadır. Bölgeden gelen telgraf- burada bırakılmasının bir gün önce (19 Ekim) Dâhiliye
lar, adaların işgal edilişinin son şahitleri oldukları gibi, Nezâreti’ne yazıldığı, bu askerlerin aldırılmaması ve
işgal tarihlerinin tespiti yanında işgallerin nasıl ger- kumandanların dahi başlarında bırakılması için he-
çekleştiğini de ortaya koyan belgelerdir14. men emir verilmesinin istirham edildiği ve Midilli’deki
kumandan Erkan-ı Harbiye Binbaşısı Vasıf Bey’in bir-
Yunan işgali sırasında Limni Adası’ndan da
iki saat sonra gelecek olan vapurla hareket edeceğin-
Anadolu’ya telgraflar çekilmiş, yardım çağrılarında
den bahsedilmektedir18.
bulunulmuştur. Bunlardan 19 Ekim 1912 (6 Teşrîn-i
Evvel 1328)’de Çanakkale Boğazı mevkii kumanda- Limni’nin Yunan Donanması tarafından işgal
nı Mirliva Rüşdü Paşa tarafından gece saat 11.30’da edildiği tarih olan 21 Ekim 1912 (8 Teşrîn-i Evvel
Harbiye Nezareti’ne gayet mühim ve acele olarak 1328)’de jandarma Yüzbaşısı Nazif, Redif Yüzbaşı
çekilen telgrafta; Limni Mutasarrıflığı’ndan helyosta İbrahim, Liman Reis Vekili İbrahim ve Jandarma Mü-
ile alınan bilgilere göre düşman donanmasının Limni nir imzalarıyla Limni’den Harbiye Nezâreti’ne çekilen
Limanı’na geldiği ve Averoff gemisinden bir subayın telgrafta; 19 Ekim 1912 (6 Teşrîn-i Evvel 1328)’de
dışarı çıkarak adanın teslim edilmesini mutasarrıflık- 12 parçadan oluşan Yunan savaş gemilerinin Limni
tan istediği, Mutasarrıf’ın bu talebi reddetmesi üze- Limanı’na gelerek bir saat içinde askerlerin ve adanın
rine subayın geri döndüğü ve 20 Ekim’de düşmanın teslimini mutasarrıfa bildirdiği, bu gelişme üzerine 25
karaya asker çıkaracağının tahmin edildiği belirtil- neferden oluşan jandarma kuvvetinin adanın iç kı-
mektedir15. Aynı günün gecesinde, saat 01.45’de sımlarına doğru çekildiği, yedek ve acemiler de dâhil
Akdeniz Mevkii kumandanı Mirliva Rüşdü Paşa’dan adada görevli 80’i aşkın nefere silah dağıtıldığı halde
bu telgrafa ek olarak Harbiye Nezareti’ne gönderilen bunlardan sadece 8 neferin birliğe katıldığı ve bunlar-
telgrafta; Limni’deki düşman amiralinin 20 Ekim’de dan 6’sı da bu gece firar ettiğinden geriye yalnız 2 ne-
karaya asker çıkaracağını beyan ederek denize açıl- fer kaldığı, bu kadar az bir kuvvetle düşmana büyük
dığı, adadaki redif ve jandarma subaylarının alınan bir zarar verilemeyeceği, ancak askerî onurlarına leke
tertibat uyarınca dağa çekildikleri, halk tarafından sürdürmektense şanlı bir şekilde ölmeyi tercih ettik-
hiçbir gösteri yapılmadığı ve 20 Ekim’de düşmanın leri, çoğu Hıristiyan köylerden meydana gelen Limni
tekrar gelişinde nasıl hareket edileceğine dair Limni Adası’nda açlık ve susuzluktan perişan olmamak için

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 125


şanlı Osmanlı Donanması’nın bu sulara gelmesi ya duğu, kasabanın saatten saate düşmesinin beklen-
da yeterli miktarda kuvvet gönderilmesi önemle istir- diğinin Limni Mutasarrıflığı’ndan bildirildiği, Osmanlı
ham edilmiştir19. askerinin bulunduğu mevkiin düştüğü, bazı mevkiler-
de telefon başında Yunan askerleri olmasından ötürü
Limni Mutasarrıfı Mihran imzasıyla 21 Ekim 1912
Limni ile haberleşme imkânının olmadığı ve Mondros
(8 Teşrîn-i Evvel 1328)’de Hariciye Nezâreti’ne çekilen
Müdürü’nün halen hükümet konağında bulunduğunun
telgrafta; düşmanın Mondros’da karaya asker çıkarttı-
az önce haber alındığı ifade edilmiştir25.
ğı, adayı iki bölgeye ayıran telgraf hattı güzergâhına
çok yakın bir yerden telgraf hattının kesileceğinin Mondros Müdürü Hayri tarafından 21 Ekim 1912
beklendiği ifade edilmiştir20. (8 Teşrîn-i Evvel 1328)’de Mondros’tan Hariciye
Nezâreti’ne çekilen telgrafta; Limni’den üç saattir
21 Ekim 1912 (8 Teşrîn-i Evvel 1328)’de Limni Mu- haber alınamadığı, Osmanlı askerlerinin düşman as-
tasarrıfı Mihran, Hariciye Nezâreti’ne çektiği cevabî kerleri ile çarpışmakta olduğu, düşman komutanlığın-
telgrafta; 20 Ekim’de gönderilen telgrafı aldığını, Yu- dan gönderilen bir kâğıtta teslim teklif edildiği, telgraf
nanlıların karaya asker çıkardığını, düşmanın kasa- memuruyla yalnız oldukları, devletin şanını muhafaza
badan iki saatlik mesafede olduğunu, askerlerimizin etmek uğruna kaçmadıkları ve Allah’ın yardımına sı-
karargâh olarak kullandığı köyü ele geçiren düşmanın ğındıkları, Limni’ye düşmüş gözü ile bakılabileceği,
merkeze doğru ilerlemekte ve kasaba üzerine inmek- düşmanın karaya 2.000 asker çıkardığı, adanın 8-10
te olduğunu, artık kuvvetimizle olan bağlantısının ke- parçadan müteşekkil Yunan filosu ile kuşatıldığı ve
sildiğini ve kurtuluş çaresinin Osmanlı Donanması’nın şanlı Osmanlı Devleti için ölümü göze aldıkları ifade
adaya gelmesi olduğunu ifade etmiştir21. edilmiştir.26
İmroz Kaymakamı Lütfi imzasıyla 21 Ekim İmroz Kaymakamı Lütfü imzasıyla 21 Ekim 1912
1912 (8 Teşrîn-i Evvel 1328)’de İmroz’dan Hâriciye (8 Teşrîn-i Evvel 1328)’de Hariciye Nezâreti’ne çeki-
Nezâreti’ne çok acale çekilen telgrafta; az önce Limni len telgrafta; Limni’nin işgal olduğunun iki saat önce
Mutasarrıflığı’ndan alınan telgrafta düşmanın Mond- arz edildiği, Düşman gemilerinin adanın etrafında do-
ros Limanı’ndan karaya asker çıkararak kasabadan laşmakta olduğu, İmroz’un bugün ve yarın işgalinin
iki saat mesafede yer alan Osmanlı kuvvetlerinin muhakkak olduğu, on üç nefer jandarmadan ibaret
merkezi olan Pere Köyü’nü ele geçirdiği, düşmanın olan Osmanlı askerinin dağa çıkarıldığı, adalarda
telgrafla ada metropolitine ifade ettiğine göre dört Müslüman olarak aileleriyle birlikte bir kaç memurun
jandarmanın esir, geri kalanının da kuşatma altına kaldığı, para ve önemli kayıtların burada korunması
alındıkları ve şehri de kasabanın ortasından çevirme mümkün olmadığından Seddülbahir’e taşınması ve
yaparak kasabaya doğru gelmekte olduklarının haber memurların savaş esiri olmamaları için bir kurtuluş
alındığı, bu meyanda İmroz’un da işgalinin beklendi- çaresinin acele olarak bulunması hakkındaki emirleri
ğinden onüç neferden oluşan jandarmanın dağa çıka- çok acele olarak makine başında beklemekte olduk-
rılacağı, merkezde ailesi ile bir kaç Müslüman memur ları ifade edilmiştir.27
kaldığı ve imdatlarına süratle yetişilmesinin son dere-
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse; Fatih Sul-
ce önemli olduğu ifade edilmiştir22.
tan Mehmet döneminde 1456 yılında Osmanlı top-
21 Ekim 1912 (8 Teşrîn-i Evvel 1328)’de Limni raklarına katılmış olan Limni Adası Trablusgarp
Mutasarrıfı Mihran tarafından Hariciye Nezâreti’ne Harbi’nden hemen sonra başlayan Balkan Harbi sı-
çok acele olarak çekilen telgrafta; Limni Redif rasında 21 Ekim 1912’de Yunanistan’ın deniz kuvvet-
Kumandanlığı’ndan az önce gelen yazıya göre Yunan leri tarafından işgal edilerek fiilen Osmanlı Devleti’nin
askerlerinin Mondros Körfezi içinde bulunan Virildiye hâkimiyetinden çıkmıştır. Limni Adası’nın işgali ile
mevkiine 500 kadar asker çıkardığı ve Osmanlı kuv- başlayan Yunanistan’ın adalar harekâtı ile; 31 Ekim’de
vetlerinin o yöne doğru hareket ettiği arz olunmuştur23. Gökçeada (İmroz), Taşoz ve Bozbaba, 1 Kasım’da
Semadirek, 4 Kasım’da İpsara, 7 Kasım’da Bozcaada
Mondros Müdürü Hayri 21 Ekim 1912 (8 Teşrîn-i ve 17 Kasım’da Ahikerya adaları işgal edilmişlerdir.
Evvel 1328)’de Hariciye Nezâreti’ne Mondros’tan acil Limni’nin işgalinden bir ay sonra, 21 Kasım 1912’de
olarak gönderdiği telgrafında; Limni’de Osmanlı aske- başlayan Midilli’nin işgali 21 Aralık 1912’de, 25 Kasım
rinin bulunduğu mevkiin Yunanlıların eline geçtiğini, 1912’de başlayan Sakız’ın işgali ise 3 Ocak 1913’te
düşmanın adadaki bazı mevkilerde telefon başında tamamlanmıştır. Limni’nin ve diğer Ege adalarının
subayları olduğundan Limni’ye ulaşamadıklarını ve resmî olarak elden çıkması ise 24 Temmuz 1923’de
kendisinin memurlar ile birlikte halen hükümette ol- İmzalanan Lozan Antlaşması ile gerçekleşmiştir. İşgal
duklarını ifade etmiştir24. sırasında Limni Adası ve diğer adalardan Anadolu’ya
21 Ekim 1912 (8 Teşrîn-i Evvel 1328)’de Vali Ek- çekilen telgraflar Ege Adaları’nın işgalini canlı olarak
rem imzasıyla Midilli’den Hariciye Nezâreti’ne çekilen gören ve izleyen telgraf memurlarının ve adalardaki
telgrafta; Limni’de karaya çıkmış olan birkaç yüz Yu- yetkililerin makine başından bildirdikleri son haberleri
nan askerine karşı kırk kadar kahramanla karşı koyul- duyuran belgeler olma özelliğini taşımaktadır.

126 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


(http://www.denizmuzeleri.tsk.tr/idmk/sayfalar2.asp?KID=727&SID=269&sahife=3)

(http://www.denizmuzeleri.tsk.tr/idmk/sayfalar2.asp?KID=727&SID=269&sahife=3)

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 127


(http://www.denizmuzeleri.tsk.tr/idmk/sayfalar2.asp?KID=727&SID=269&sahife=3)
______________________________________________
(MBN), nr. 701/416.
* Yrd. Doç. Dr., Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi, 11 Ali Arslan, Yunanistan’ın Doğu Ege Politikası ile Osmanlı
sabricansannav@trakya.edu.tr Devleti’nin Adalardaki Halkla İlişkileri ve Yardımları 1913-
1 Ali Haydar Emir, Balkan Harbinde Türk Filosu, Deniz 1919, GDAAD, İstanbul 1998, sa. XII, s. 23-36.
Harp Akademisi Neşriyatı, İstanbul 1932, s. 8-10. 12 Richard C. Hall, Balkan Savaşları, 1912-1913, I. Dünya
2 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Dahiliye Nezareti Savaşı’nın Provası, Çeviren: Tanju Akad, İstanbul 2003,
Siyasi Kısım Evrakı (DH.SYS), nr. 112-10/10-2, lef 39; s. 86.
İkdam, 30 Ekim 1912, nr. 5637, s. 3. 13 Sabah, 20 Ocak 1913 (7 Kanûn-ı sânî 1328), nr. 8362;
3 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Balkan Harbi, Osmanlı Balkan Harbi,VII, s. 147-148. (Bu konuda daha geniş
Deniz Harekâtı 1912-1913, c.7, Genelkurmay Basıme- bilgi için bkz. Ali Haydar Emir, Balkan Harbinde Türk
vi, Ankara 1993, s. 44. Filosu, s. 229-311).
4 BOA, Dahiliye Emniyet-i Umumiye Muhasebe Kalemi 14 İdris Bostan, Ali Kurumahmut, Mustafa Oğuz, Ali Fuat
Evrakı (DH.EUM.MH), nr. 245/97. Örenç, Yusuf Alperen Aydın hazırlama grubunun hazır-
5 II. Meşrutiyet yıllarında Meis Adası Kaymakamlığı da ladığı ve İdris Bostan-Ali Kurumahmut’un editörlüğünü
yapmış olan Mihran Bey (Boyacıyan), Mekteb-i Mülkiye yaptığı, Trablusgarb ve Balkan Harplerinde İşgal Edilen
mezunu olup Beyrut Vilâyeti Kudüs Mutasarrıflığı maiy- Ege Adaları ve İşgal Telgrafları, SAEMK, Ankara 2003,
yetinde kaymakam mülâzımı olarak çalışmıştır. Çeşitli sunuş bölümü. Bu eserde zikredilen vesikalardan Baş-
devlet memuriyetliklerinde bulunduktan sonra son gö- bakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunanlar tarafımızdan
revi Tekirdağ Mutasarrıflığı’ndan istifa ederek emekli ol- daha önce görülmüş olmakla birlikte, biz, sadece ese-
muştur. Aynı zamanda Türk-Ermeni Teali Cemiyeti Yö- ri dipnot olarak vermeyi uygun bulduk. Eserde geçen
netim Kurulu üyelerinden de olan Mihran Bey, 1938’de vesikaların numaraları dipnotlarında belirtilmiştir. Eser
İstanbul’da vefat etmiştir (bkz. Sabahattin Özel, “Meis bundan sonraki dipnotlarımızda İşgal Telgrafları olarak
Adası ve Başlangıcından Günümüze Meis Sorunu”, Si- geçecektir.
lahlı Kuvvetler Dergisi (SKD), Temmuz 1995, sa. 345, s. 15 İşgal Telgrafları, s. 124, t.nr. 54 (bkz. Ek-12).
3, 6 numaralı dipnot). 16 İşgal Telgrafları, s. 126, t.nr. 55 (bkz. Ek-13).
6 BOA, DH.SYS, nr. 112-10/10-5, lef 51 (bkz. Ek-25); 17 İşgal Telgrafları, s. 128, t.nr. 56 (bkz. Ek-14).
Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Balkan Harbi,VII, Osman- 18 İşgal Telgrafları, s. 130, t.nr. 57 (bkz. Ek-15).
lı Deniz Harekâtı 1912-1913, Genelkurmay Basımevi, 19 İşgal Telgrafları, s. 132, t.nr. 58 (bkz. Ek-16).
Ankara 1993, s. 77-78. 20 İşgal Telgrafları, s. 134, t.nr. 59 (bkz. Ek-17).
7 BOA, DH.SYS, nr. 112/7B/7-59, lef 2; 112-10/10-5, lef: 21 İşgal Telgrafları, s. 136, t.nr. 60 (bkz. Ek-18).
23. 22 İşgal Telgrafları, s. 138, t.nr. 61 (bkz. Ek-19).
8 BOA, DH.SYS, nr. 75-14/1-5, lef 35; nr. 112-10/10-5, 23 İşgal Telgrafları, s. 140, t.nr. 62 (bkz. Ek-20).
lef 20, 33, 51; ΕΣΤΙΑ, 16 Ekim 1912, nr. 6717, s. 2; 24 İşgal Telgrafları, s. 142, t.nr. 63 (bkz. Ek-21).
ΑΚΡΟΠΟΛΙΣ, nr. 10143, s.1. 25 İşgal Telgrafları, s. 144, t.nr. 64 (bkz. Ek-22).
9 BOA, DH.SYS, nr. 112/7B/7-59, lef 2. 26 İşgal Telgrafları, s. 146, t.nr. 65 (bkz. Ek-23).
10 Deniz Müzesi Arşivi (DMA), Mülga Bahriye Nezâreti 27 İşgal Telgrafları, s. 152, t.nr. 68 (bkz. Ek-24).

128 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


BALKAN SAVAŞLARININ
ARKA PLANINDA YAŞANAN HAYATLAR
VE ROMANA YANSIMASI

GIYASETTİN AYTAŞ*

İ
nsanlık tarihi boyunca, insanı ve toplumu Balkanlarda yapılan savaşlar ve bu savaşlar
derinden etkileyen olayların başında gelen sonucunda elde edilen kahramanlıklar saymakla
savaşlar, toplumsal ve bireysel trajedinin her bitmez. Bu gelişmeleri, doğrudan veya dolaylı ola-
türlüsünün yaşanmasına neden olduğu gibi, uzun rak konu edinen romanların önemli bir kısmı, sa-
yıllar belleklerde derin izler bırakarak gelecek ne- vaşların insanların hayatlarını nasıl değiştirdiğini,
silleri de etkiler. değişen hayatların insanda ne gibi etkiler bıraktığını
Balkanlar, stratejik bakımından oldukça önem- ele almaktadır. Bir taraftan bu savaşta yer alan ve
li bir coğrafi bölgedir. Beş asır boyunca Türk kendisinden bir daha haber alınamayan askerlerin
hâkimiyetinde kalan Balkan coğrafyasında yaşanan geride bıraktığı yakınlarının çektiği acılar, diğer ta-
karışıklık ve kargaşaların hiçbiri “Balkan Faciası” raftan bu savaşın ortasında kalan ailelerin yaşadık-
olarak tarihe geçen dönem kadar etkili olmamıştır. ları acılar…
Balkan Savaşları sonunda değişen siyasal şartlar, Balkanlar ve Balkan Savaşlarını
yeni oluşumları ve olguları da beraberinde getirmiş- Ele Alan Romanlardan Bazıları
tir. Bu bölgede bağımsızlıklarını ilan eden devletler,
Balkan savaşları birçok sanat eserine konu ol-
kendi egemenlikleri altında kalan Müslüman Türk
muş, bu önemli tarihsel dönem özellikle romanlara
nüfusuna karşı büyük bir kıyım ve asimilasyon ha-
da yansımıştır. Balkan Savaşlarını ele alan roman-
reketine girişmişlerdir.
ların önemli bir kısmının, savaşı ana konu olarak
Balkanlarda ortaya çıkan ayaklanmaların önemli ele almanın yanında, savaşın getirdiği sonuçlarla
bir kısmı, Osmanlı’ya karşı tarihsel kinleri olan dev- birlikte, daha sonraki dönemlere de atıfta bulun-
letlerin kışkırtmaları sonucunda gerçekleşmiştir. muşlardır. Balkan Savaşlarının getirdiği yıkımı ana
Özellikle Rusların Panislavist zihniyetinin etkin oldu- konu olarak ele alan romanların başında Sevinç
ğu bu hareketler, önemli kıyım ve yıkımlara sebep Çokum’un kaleme aldığı Bizim Diyar1, romanı gel-
olur. Bu anlayışın temeli Türk ırkına karşı duyulan mektedir. Roman, gerek olay örgüsü gerekse üslup
derin nefrete dayanmaktadır. bakımından son derece güzel ve akıcı bir anlatıma
Balkan Savaşı sonucunda işgal edilen yurt- sahiptir. Yaklaşık 20 yıllık bir tarihsel dönem ele alın-
larını terk etmek zorunda kalan Türkler, daha çok mış ve kalabalık bir şahıs kadrosu da esere ayrı bir
İstanbul’a göçerler. Bu göç, hem göçenler hem de renk katmıştır. Romanda yer alan dramatik sahneler
İstanbul’da meydana getirdiği sosyal yapı dengesiz- biraz iç burksa da bunların romanın göndermeleri
liği açısından büyük sorunları da beraberinde getirir. açısından etkili olduğunu söylemeliyiz.
Bu dönemi konu edinen romanların önemli bir kıs- Çokum, “Bizim Diyar”ın nasıl yabancılaştığını
mı, bu coğrafyanın çıkmazlarını sorgular. şöyle dile getirtmektedir:

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 129


“Ah benim eski günlerim dedi Pembe. İnce iş- Rıfat daha yeni evlenmişken, eşini bırakarak önce
ler işlediğim, acıyı, belayı hatırıma getirmediğim, Trablusgarp’a, ardından da Çanakkale Savaşlarına
asmalar altında dinlendiğim günler! Böyle boynu- katılır.
muzun büküleceğini hiç düşünmedik. Bileydim iyice
Bu sırada onun hem teyze oğlu, hem eniştesi,
bakardım sana Üskübüm. Toprağına, taşına, göğü-
hem de Harp Okulundan arkadaşı olan Ethem Bey,
ne, yeşiline. Rüya olup ellerimden uçacaksın şim-
Rıfat’ın etkisiyle Milli Mücadele’ye aktif olarak katılır.
di.” (s. 185) Bu sözlerden de anlaşılacağı gibi Bizim
Rumeli kaynamaktadır. Ali Bey, çeteci Mihail tarafın-
Diyar, kendi diyarında yabancı olan ve yakın tarihe
dan öldürülür. Artık evde sadece hanımlar kalmıştır.
ışık tutan Türklerin hikâyesi.
Onların da Rumeli’yi terk etmekten başka çareleri
Sevinç Çokum romanda, Balkan Savaşı yılla- kalmaz. Rıza Hoca’yı da alarak İstanbul yollarına
rından başlamak üzere Cumhuriyetin ilanına kadar düşerler. Yolda çok büyük zorluklarla karşılaşırlar.
geçen dönemde Rumeli Türklerinin Usturumca’da Yıllarca yanlarında çalışan Koço bile onların ellerin-
başlayıp, İstanbul’da son bulan hikâyesini bir ailenin den paralarını almaya çalışır. Bir grup Sırplı onlara
gözünden anlatıyor. saldırır ve Zeynep’i kaçırır, çocuklara da inanılmaz
Kendi memleketinde yabancı işkenceler yaparlar. Bu acıya dayanamayan Rıza
olmak; evini, yurdunu bırakıp git- Hoca oracıkta can verir. Gülsüm
mek insan hayatında kapanmaz Hanımlar düşe kalka nihayet
yaralar açar. Hele de bir Türk için İstanbul’a varırlar.
vatansız olmak, ölmek demektir. Rıfat, Çanakkale Savaşı sıra-
Ali Bey, Usturumca’da yaşa- sında tifoya yakalanıp şehit düş-
yan çok varlıklı Rumelili bir Türk müştür. Ethem Bey’se gazi ol-
ailenin reisidir. Ali Beyin üç çocu- muştur. İstanbul’a gelir ve Rıfat’ın
ğundan biri olan Rıfat, asker ol- mezarını ziyaret eder.
mayı arzu etmektedir. Sonunda Osmanlı Devleti’nin çöküşü
Askeri İdadi’ye yazılır. Bu sırada ile birlikte, daha önce Osmanlı’ya
Usturumca’da çeşitli kıpırdan- diş geçiremeyen ve uzun yıllar
malar başlar. Sırplar, Türklere onun hâkimiyetinde kalmanın
düşman gibi bakmaktadır. Artık ezikliğini yaşayanlar, ellerine
hiçbir şey eskisi gibi olmayacak- geçirdikleri bu fırsatı değerlendi-
tır. Türklerin bu duruma çare ara- rirler. Savunmasız kalan aileleri
yışları da devam eder. “Rumeli’yi gözlerine kestiren çeteciler, ol-
kaybetmemek için ne yapılabi- madık işkence ve zulümlere baş-
lir?” sorusunun cevabı aranır. vururlar.
Rumeli’nin kurtuluşu için mü- Balkan Savaşları nedeniyle
cadele eden Rıfat, okulu bitir- parçalanan ailelerin trajedisi-
dikten sonra, Rumeli’yi, Sırp’ın ni ele alan romanlardan biri Dr.
zulmünden kurtarmanın yollarını Kamil Yazgıç’ın kaleme aldığı Türk Yıldızı Emine2
aramaya başlar. Bu amaçla Sırp çetecilerin peşi- adlı romanıdır. Eserde, başta Balkan Savaşları ol-
ne düşer. Bunlardan en azılıları Peder Hristo’nun mak üzere, Birinci Dünya Savaşı ve onun ardından
manastırında büyüyen ve burada beyni yıkanan gerçekleştirilen Kurtuluş Savaşı konu edilir. Bu sa-
Mihail’dir. vaşlarda büyük bir kıtlık ve kargaşanın yaşandığı,
Romanda, Mihail aracılığı ile çetecilerin yaptığı insanların ayakta kalma mücadelesi verdiği görül-
zulüm ve işkenceler anlatılır. Türkler de kendi usul- mektedir. Bu savaşların her birinin kendi bağlamı ve
leriyle savaşmaktadır. Bu yüzden dağa çıkan Rıfat, bu bağlam içinde sonuçları farklıdır.
çetecilerle amansız mücadelelere girişir. Çeteciler, Hikmet Şevki’nin kaleme aldığı roman,
Rıfat Beyi iki kez yaralarlar. Rıfat da onlara büyük Hindistan’da Bir Türk Kızının Başından
kayıplar verdirir. Geçenler’dir3 Romanda Balkan Harbi’nde zarar
Balkan faciası bitmeden Trablusgarp, ardından gören bir ailenin etrafında gelişen olaylar ele alınır.
da Çanakkale savaşları patlak verir. Memleket dört Balkan Savaşı’na katılan tüm asker aileleri eşleri-
bir yandan ateş çemberi ile çevrilmiş durumdadır. nin ve çocuklarının akıbetlerinden bir türlü haber

130 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


alamazlar. Hatta bunların önemli bir kısmı geri dön- rek Türkiye’ye göç ederler. Göç esnasında büyük
meyerek orada ya esir ya da şehit düşmüşlerdir. sıkıntılarla karşı karşıya kalırlar. Sonunda İstanbul’a
Romanda Balkan Savaşına giden Fahri Bey’in eşi ulaşırlar. İstanbul’a ulaşan Kafkaslılara Tanzimat
Hacer Hanım ve kızı Selma, çok uzun süre Fahri Meclisi üyesi Mahmut Nedim Paşa sahip çıkar.
Bey’den haber alamadıkları için büyük bir üzüntü
Batur, âşık olduğu kız bir başkasına verilince
içerisindedirler. Aile perişan bir haldeyken, Hacer
İstanbul’dan kaçıp uzaklaşarak sevdiğinin doğdu-
Hanım ve Selma’ya bu günlerde Hacer Hanım’ın
ğu topraklara Bulgaristan’a gider. Burada kendisini
dayısı Doktor Tevfik Bey destek olur.
Jan Klaud adıyla tanıtır. Bulgarlar da onu bekle-
Selma, babasının dönmemesi üzerine, hayatının dikleri Fransız teknisyen zannederler ve ona saygı
bundan sonraki döneminde büyük acılar yaşar. Ro- duyarlar.
manın önemli bir kısmı Selma’nın etrafında gelişen
Bu dönemde yaşanan Balkan ve Dünya savaş-
olaylara yer vermekle birlikte, bu olayların zemininin
larında Türklere gizli olarak yardım eden Batur, elde
Balkan Savaşları ve onun sonuçlarının oluşturduğu ettiği tüm bilgileri aktarır. Böylece, hem annesinin
yıkıma dayanmaktadır. Eğer Balkan Savaşları ol- hem de babasının intikamını almış olur. Ne yazık
masaydı, Selma ve annesinin yaşadığı sıkıntılar da ki savaşta Türkler, binlerce şehit vererek yenilgiye
gerçekleşmeyecekti. uğrarlar.
Kerime Nadir’in Günah Bende Necati Cumalı’dan Viran
mi?4 romanında bir aşk hikâyesi Dağlar6 adlı romanda yazarın
içerisinde Balkan Savaşları konu çocukluk yıllarının geçtiği Bal-
edinilir. Balkan Savaşları öncesin- kan coğrafyası ele alınır. Bu
de ve sonrasında roman kahra- coğrafyanın kendine özgü yapı-
manı Haluk Giray’ın etrafında ge- sı ve içinde taşıdığı sosyo kül-
lişen olaylar, bir tarihsel süreci de türel birikim, her zaman merak
beraberinde gözler önüne serer. konusu olmuştur.
Balkan Savaşı’na katılan Haluk
Giray, döndüğünde eşinin kendisi- Cumalı’nın başarılı eserleri
ni aldattığını düşünerek onu boşar arasında ilk sırada yer alan Vi-
ve Anadolu’ya gider. Birinci Dünya ran Dağlar, tarihsel bir sürecin
Savaşı patlak verir ve bu savaşa dramatik sayfalarından ibarettir.
katılarak Ruslara esir düşer. Savaş, yıkım, acılar ve insanla-
rın göç esnasında yaşadıkları
Savaşlar, insanların bireysel ızdıraplar konu edilir. Roma-
ve sosyal hayatlarını çeşitli şekil- nın kahramanlarından Şaban,
lerde etkilemektedir. Bir taraftan Balkan Savaşı’na asker olarak
bu savaşların getirdiği yıkımlar, katılır. Kumanova, Pirlepe ve
diğer yandan yaşamak için ayakta Manastır’da düşman kuvvet-
kalma direncinin zayıflaması, in- lerine karşı savaşan Şaban’ın,
sanları arayışlara itmektedir. Bu arayışlar içerisinde Kumanova’da Osmanlı ordusunun uğradığı boz-
yaşanan çeşitli olaylarda savaşların etkisi açıkça gun, sık sık rüyalarına girer.
hissedilmektedir.
Yazarın canlı tablolar halinde anlattığı Balkan
Savaş dönemindeki insanların çektiği zorluklar, coğrafyasında yaşananlar, adeta bir kameraman
yurtlarından kopmanın hüznü, özgürlüğün bedeli ve titizliği ile bize aktarır. Bu arada, Balkan ölçeğin-
aşk konusunun ele alındığı Yalçın Toker’in Yaralı de Osmanlı siyasal yapısına da göndermelerde
Yürek5 adlı romanında, aşk ve tarihi iç içe anlattığı bulunur. Yazar, romanda 1900’lü yıllarda başlayıp
görülmektedir. Romanın konusu Kafkaslar’da Elb- Mondros Ateşkes Antlaşması’na kadar, tarihsel
ruz Dağı eteklerinde başlar, İstanbul ve Dobruca’da süreç içerisinde Balkanlarda yaşananlara farklı bir
devam ederek Trakya’da sonuçlanır. pencere açar.
Kafkaslarda başlayan bu romanın başkahrama- Gökhan Gökçe’nin Rumeli’ye Veda7 romanı, bu
nı Batur’dur. Batur dünyadan uzak, fakir ama mutlu coğrafyada süren göçün hatıraları ile doludur. Yüz
bir yaşam süren ailenin tek çocuğudur. Ailesi Ruslar binlerce insanın Balkanları terk ederek Anadolu’ya
tarafından katledilince, bulundukları yeri terk ede- sığınmaları ile birlikte yaşananlar, Balkan faciasının

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 131


bakiyesidir. Birinci Dünya Savaşı’na kadar bu coğ- konusunu oluşturmaktadır. Bu romanda da tarihsel
rafyadan 400.000 insan göç etmek zorunda kalır. süreç içerisinde savaşların getirdiği yıkımların arka
Romanın en önemli özelliği, vaka-mekân-insan ara- planında yaşananlar sorgulanırken, savaş yıllarının
sında kurulan paralelliktir. Bu yönüyle roman, yarı olumsuz şartları, şehirlerin durumları, insanımızın
belgesel bir nitelik kazanır. Romanda, insanların çektiği sıkıntılar romanda etraflı şekilde ele alınmış-
daha önce mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşadıkları tır. Balkan savaşlarına yapılan atıfta, roman kahra-
bu coğrafyada, daha sonra yaşadıkları acı tabloların manı Emir Bey’in ağzından şunlar dile getirilir:
nedenleri de okuyucuya sorgulatılmaktadır. Özellik-
“Emir Bey aldırmıyor bunlara. Vatan batmakta.
le insanın insana yaptığı vahşetin nedeni sorgula-
Osmanlı parça parça dökülüyor. Cüzamlı bir devlet,
nırken, bu vahşeti gerçekleştirenlerin ırkından çok,
şişip kabarıyor dökülüyor, şişip kabarıyor dökülüyor.
insanlığından sıyrılmış olması üzerinde durulur. Ro-
Yemen Savaşları, ardından dünyayı ayağa kaldı-
man yazarı, yanlış yapan kim varsa onun inancına
ran Dörtyol-Adana Ermeni İsyanı… Pamuk ipliğine
ve ırkına bakmaz. Sözgelimi Müslüman Abdullah
bağlanarak çözümlendi dertler derken, balkanlar
Çavuş yanlış yaptığı için onu acımasızca eleştir-
kaynamakta. Vatan için ne yapılır diye düşünmek-
mekten geri durmaz.
ten… Evine kapanıp evlat yetiştirmeğe istek mi var?
Rumeli kökenli bir yazar olan Gökhan Gökçe, bu Diyarbakır’da, sessiz, gösterişsiz bir adamla tanıştı.
avantajını çok iyi kullanmıştır. Atalarından dinlediği Ziya Bey… Adına Gökalp sanını eklemiş… Derya
hikâyelerden yola çıkarak kurgu- gibi… Bu adamları desteklenme-
ladığı bu romanda, Balkanlarda li, onlardan beslenmeli.” (s. 222)
yaşananların insan merkezinde
Aydın Aydemir’in Her şeye
oluşturduğu çıkmazları ele alır.
Rağmen Bir Devrimcinin Öykü-
Bir coğrafyanın kaderiyle bu
sü10 romanının konusu da Balkan
coğrafyada yaşayanların kader-
Savaşları ile birlikte başlar. Daha
lerinin nasıl kesiştiği veya nasıl
Balkan Savaşlarının yaraları sa-
ayrıldığı romanın ana konusunu
rılmadan Birinci Dünya Savaşı
oluşturmaktadır. Roman Balkan
başlar. Türkiye hiç gerek yokken
Savaşları sonrasında yaşanan
bu savaşa girer. Roman özelde
trajedinin hesaplaşmasını yapar.
Balkan Savaşlarını konu alma-
Birçok romanda savaşın yı- makla birlikte, yaşanan olayların
kımlarından söz edilmektedir. başlangıç noktası olarak Balkan
Bunlardan biri de Bekir Eliçin’in Savaşlarının olması bakımından
kaleme aldığı Onlar Savaşırken8 önemlidir. Daha önce bahsi ge-
adlı romandır. Romanda Türk çen romanlarda olduğu gibi, bu
tarihi açısından büyük acılara romanda da bir tarihsel süreç ve
neden olan Çanakkale, Balkan- bu süreçte yaşanan acılar ele
lar, Birinci Dünya Savaşı ve Milli alınmıştır.
Mücadele’nin arka planı ele alınır. Savaşa katılan
Hamdi Rıza Çaydam’ın Ateş Kamçıları11 adlı
askerlerin geride bıraktığı yakınlarının çektiği acılar,
romanında da bir Türk askerinin hayatından yola çı-
fırsatçı ve vurguncuların yaptığı ahlaksızlıklar dile
kılarak Osmanlı Devleti’nin son dönemleri ve Kurtu-
getirilir.
luş Savaşı gözler önüne serilir. Romanda milletine,
Başta Balkanlar olmak üzere, savaşlar iki cep- vatanına sadık; değerleri uğruna ölümü bile göze
hede birden gerçekleşmektedir. Biri cephede, diğeri alan bir subayın nazarında, bu millet için canlarını
de cephe gerisinde. Cephede düşmanla çarpışan çekinmeden feda eden Mehmetçiklerin portresi çizil-
askerin cephe gerisinde bıraktıkları da hayatta kal- miştir. Yalnızlığın, hayatı insana kimi zaman zindan
ma mücadelesi vermektedir. edişi, kimi zaman da insanı hayatın en şanslı kişisi
yapan yönleri, savaşın iç yüzü ve ardında bıraktığı
Ayla Kutlu’nun kaleme aldığı Emir Bey’in Kız-
etkilerle birlikte her türlü olumsuzluğun içinde aşkın
ları9 romanında başta Osmanlı-Rus Savaşı olmak
sıcak ama yakıcı, bir o kadar da can alıcı yönleri
üzere oldukça geniş bir zamanı dilimi ele alınmak-
romanın ana fikrini tayin eder.
tadır. Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları, Bi-
rinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı, İkinci Dünya Şerif Benekçi’nin kaleme aldığı Şimdi Ağlamak
Savaşı ve bu savaşların getirdiği yıkımlar romanın Vakti12 romanında, Balkan Savaşlarına katılan ve

132 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


bir daha kendisinden haber alınamayan Ayhan’ın devam eder. Orhan Hançerlioğlu’nun Ekilmemiş
özlemine temas edilir. Bu romanda da savaşların Topraklar14 adlı romanında ise Balkan Savaşların-
aileleri parçaladığı, birbirine hasret bıraktığı gerçeği dan başlamak üzere Birinci Dünya Savaşı ve so-
ile karşılaşırız. nuçları roman kahramanı Murat’ın etrafında anlatı-
lır. Bu romanda olduğu gibi, savaşların kendisinden
Murat Sertoğlu’nun Komitacı Aşkı romanında
çok, bu savaşların ardında bıraktığı etkiler ele alınır.
ise Makedonya ideali için komitacıların Türk köy-
Sonuçların kendisi değil, etkisi bakımından savaş-
lerine baskınları ve Osmanlı mülazımlarının onlar-
lar önemlidir. Hasan İzzettin Dinamo’nun Savaş ve
la mücadelesi ele alınmıştır. Her ne şekilde olursa
Açlar15 romanında da savaşta dövüşen askerlerin
olsun Türk toprakları yüzlerce şehit verse de azın-
geride kalan çoluk-çocuğunun, savaş ağaları ta-
lıklara teslim edilemez ana fikrinin ele alındığı ro-
rafından sömürülüşünü, onların açlık ve sefaletini,
manın ana kahramanı Mülazım Cevdet’tir. Cevdet
kendi yaşamından yola çıkarak anlatmaktadır. Meh-
Bulgaristan’a tayini yeni çıkmış,
met Seyda’nın Sultan Döşeği16
genç bir mülazımdır. Vatanı için
romanında ise Balkanlardaki top-
her şeyi göze alan, kendini feda
rak kaybı ve saray içi çekişmelere
etmekten bile sakınmayan ce-
dikkat çekilerek çöküşün nedenle-
saretli, yürekli, korkusuz ama
rine telmih yapılmıştır.
biraz da duygusal bir Osmanlı
eridir. Balkanlarda yaşanan en Savaşları konu edinen roman-
büyük hadiselerin başında ko- ların en önemli çıkmazlarından
mitacıların yaptığı zulümler gel- biri de tarihsel gerçeklikle, kurgu
mektedir. Bu komitacılar, hiçbir arasında sıkışmalarıdır. Kimi za-
hak, hukuk ve insanlıktan nasi- man kurgu tarihsel gerçeklikten
bini almayan, her şeyi kendileri kopamaz, kendini bu girdabın
için hak gören anlayışa sahip içine kaptırarak gider. Rumeli’ye
kimselerdir. Sertoğlu’nun roma- Veda romanında da böyle bir du-
nında Balkanlarda yaşanan bu rum söz konusudur. Her ne kadar
gerçek bütün ayrıntılarıyla bir- bu durum edebilik açısından bir
likte dile getirilmiştir. zayıflık olarak kabul edilse de kimi
yazarlar bu durumu pek dikkate
Cemalettin Aykın tarafından
almazlar. Kimi yazarlar da savaşın
kaleme alınan Zor Zamanlar13
acı tablolarını anlatırken edebilik
romanında 19. yüzyılda Tuna
özelliğinden ödün vermezler.
boylarına yakın bir Balkan ken-
tinin (Plevne’nin) merkezinde Sonuç ve Değerlendirme
Osmanlı dünyasında meydana
Balkanları Osmanlı hâkimiyetine
gelen olaylar irdelenmeye çalışılır. Rus işgaline uğ-
girmesiyle birlikte, bu coğrafyaya yerleşen Türk nü-
rayan Balkanlar, büyük bir kargaşanın içine düşer.
fusunun kendileriyle birlikte diğer milletlere mensup
Aileler parçalanır, babalar kaybolur, çocuklar yetim
olanlarla birlikte huzurlu ve mutlu bir yaşantıları
kalır. Köyler yakılıp yıkılarak yağmalanır. Canını
varken, hâkimiyetin sone ermesi ile birlikte durum
kurtaranlar ise bundan sonraki hayatını yitikler diya-
tersine döner. Bu döneme atıfta bulunan veya bu
rında savrulan bir yaprak misali sürdürmeye çalışır.
dönemi konu olarak ele alan romanlarda, üzerinde
Romanımızın kahramanı Maria, Plevne yakınlarında
durulan en önemli husus savaşın aileleri parçala-
anne babası ve kardeşleriyle küçük bir köyde yaşa-
dığı ve parçalanmış ailelerin yaşadıkları acılardır.
yan bir çocuktur. Köyde baş gösteren veba salgınları
Bu açıdan Balkan Savaşları, parçalanmış ailelerin
nedeniyle kardeşlerini, anne ve babasını kaybeder.
yanında, göçler ve bu göçler esnasında çekilen sı-
Hayatta sadece bir papazın sözlerine kendini kaptı-
kıntılara da neden olduğu görülmektedir.
rarak Ruslara yardıma giden ağabeysi kalmıştır. Bu
sırada Balkanları işgal eden Ruslar köye doğru yak- Romanlar hayatın gerçeklerinden yola çıkarak
laşmaktadır. Maria ve diğer köylüler köyü terk ede- kaleme alınmakla birlikte, birebir gerçeğe sadık kal-
rek kaçarlar. Bir gün anne ve babasının mezarlarını mazlar. Bu gerçeği romancının oluşturduğu romanın
ziyarete giden Maria, Rusların köye girdiğini, etrafı gerçekliği etrafında aktarır. Balkan meselesini konu
yakıp yıktığını görür. Korkuyla donup kalır. Maria’nın edinen romanların önemli bir kısmında olabildiğince
bundan sonraki hayatı bu facianın izlerinin ektisiyle gerçeğe sadık kalındığı gözlenmektedir.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 133


Sevinç Çokum’un Bizim Diyar adlı romanının Balkan Savaşları ve onun arka planını ele alan
dışında kalan romanların hemen tamamına yakı- romanlarda, diğer savaşların da etkileri üzerinde
nı Balkanlar ve Balkan Savaşı’nı asıl konu olarak durulduğu görülmektedir. (Onlar Savaşırken, Emir
ele almamışlardır. Diğer romanlarda, etkileyici fak- Beyin Kızları, Her şeye Rağmen Bir Devrimcinin
tör olarak Balkan Savaşlarına atıfta bulunulmuştur. Öyküsü, Ateş Kamçıları, Ekilmemiş Topraklar, Sa-
Atıfta bulunulan romanların başında Türk Kızı Emi- vaş Acıları, Sultan Döşeği romanları sayılabilir.)
ne romanı gelmektedir.
Burada ele alınan romanların dışında, daha
Yaşanmışlıklar veya gözlemler, romanın esin birçok romanda Balkanlar meselesinin ele alındı-
ve besin kaynağıdır. Roman yazarı, ele alacağı bir ğı bilinmektedir. Sadece romana değil, tiyatroya,
konuyu, kimi zaman kendi yaşadıklarından, kimi hikâyeye ve şiire de konu olan Balkan Savaşları,
zaman da başkalarının hayatlarından yola çıkarak kendi içinde büyük bir trajedidir.
kaleme alır. İncelediğimiz romanların önemli bir ______________________________________________
kısmının asıl konusu Balkan Savaşları olmamakla * Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi
1 Sevinç Çokum, Bizim Diyar, Ötüken Neşriyat, İstanbul
birlikte, kimi romanların da bu döneme atıfta bulun- 1996, 258 S.
duğu görülmektedir. Atıfta bulunulan romanlarda 2 Dr. Kamil Yazgıç, Türk Yıldızı Emine, Adapazarı Coş-
bile, asıl konunun gerçekleşmesinde Balkanların et- kun Basımevi, Adapazarı 1937.
3 Hikmet Şevki, Hindistan’da Bir Türk Kızının Başından
kili olduğu anlaşılmaktadır. Sözgelimi Hindistan’da Geçenler, İstanbul 1941.
Bir Türk Kızının Başından Geçenler romanında 4 Kerime Nadir, Günah Bende mi, 14. Baskı İnkılap ve
Selma’nın yaşadıklarının tamamı, Babasının Balkan Aka Kitabevleri, İstanbul 1981, 287 S.
5 Yalçın Toker, Yaralı Yürek, Toker Yayınları, İstanbul
Savaşı’ndan geri dönmemesiyle ilgilidir. Şimdi Ağla- 2001.
mak Vakti romanında da Selma’nın kaderi arasında 6 Necati Cumalı, Viran Dağlar, 14. Bs. Cumhuriyet Kitap-
bir paralellik söz konusudur. Yine Günah Bende mi? ları, İstanbul 1995.
7 Gökhan Gökçe, Rumeli’ye Veda, Kaynak Yayınları, İs-
romanında da kahramanımız Haluk Giray’ın Balkan tanbul 2008.
Savaşı’na katılmasından sonra, evine döndüğünde 8 Bekir Eliçin, Onlar Savaşırken, Okar Yayınları, İstanbul
yaşadığı gelişmeler, onun yeni bir hayat arayışına 1978.
9 Ayla Kutlu, Emir Bey’in Kızları, 3. Bs. Bilgi Yayınevi, An-
girmesine neden olur. Bu savaşa katılmamış olsay- kara 1999.
dı, belki de bunları yaşamayacaktı. Yaralı Yürek 10 Aydın Aydemir, Herşeye Rağmen Bir devrimcinin Öykü-
romanı ise kahramanız Batur, yurdunu terk ederek sü, Etki Yayınları, İzmir 2001.
11 Çaydam, Hamdi Rıza Ateş Kamçıları, Aydınlık Basıme-
Bulgaristan’a gider ve burada Balkan Savaşlarında vi, İstanbul 1938.
Türklere yardım eder. 12 Şerif Benekçi, Şimdi Ağlamak Vakti Timaş Basım Tica-
ret ve Sanayi A.Ş, İstanbul 1986.
Balkan Savaşlarında dikkati çeken önemli olgu- 13 Cemallettin Aykın, Zor Zamanlar, Belge Yayınları, İstan-
lardan biri de savaş sonrası yaşanan göç olgusudur. bul 2001.
14 Orhan Hançerlioğlu, Ekilmemiş Topraklar, 2. Bs. Yeni
Bu olguyu işleyen romanların başında Viran Dağlar Matbaa, İstanbul 1954.
ve Rumeli’ye Veda, Komitacı Aşkı, Zor Zamanlar ro- 15 Hasan İzzettin Dinamo, Savaş ve Açlar, May Yayınları,
manları gelmektedir. Romanlarında göç sorununun 1980 İstanbul.
16 Mehmet Seyda, Sultan Döşeği, Atlas Kitabevi, İstanbul
arka planı sorgulanırken, diğer romanlarda, Balkan- 1969.
larla birlikte diğer savaşların getirdiği sıkıntıların da KAYNAKÇA
ele alındığı görülmektedir. Baysal, Faik (1974), Drina’da Son Gün, Nebioğlu Yayınevi,
İstanbul.
Romanların önemli bir kısmı da göç ve göçün Pelister, Özge (2010). Tuna`nın Gözyaşları - Rumeli`ye Veda, Dijital
Bilim ve Sanat Yapımları Yayıncılık, İstanbul.
getirdiği sıkıntıları merkeze almıştır. Zayıf ve saldırı- Arslan, Sezer (2008). Balkan Savaşı Sonrası Rumeli’den
lara açık bir nüfus olan Türklerin yaşadıkları bu göç Türk Göçleri ve Osmanlı Devleti’nde İskânları, Trakya
dalgası, yüzlerce romanın konusu olmanın yanında, Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Edirne.
her bir anı ayrı bir sinema filmine de kaynaklık ede- Hüseyin Raci Efendi, Tarihçe-i Vak’a-i Zağra-Zağra Müftü-
bilecek özelliğe sahiptir. Baskıların önemli bir kısmı, sün Hatıraları, Tercüman Gazetesi Yayınları, İstanbul,
komitacı ve çeteler tarafından gerçekleştirilirken, Tarihsiz.
Bilgi, Levent (2006). Türk Romanında Savaş Sonrası
Balkan devletleri de kurumsal olarak bu baskıları Anadolu’ya Zorunlu Göçler, Marmara Üniversitesi Tür-
yapmışlardır. Tesadüfî seçme yöntemi ile ele aldığı- kiyat Araştırmaları Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi,
mız bu romanların dışında Balkan Savaşları ve ar- İstanbul.
Nalbantlar, Dilek (2005). Cumhuriyet Devri Türk Romanın-
dındaki gerçekleri konu alan bir hayli romanımızın da Balkan Türkleri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
olduğunu da belirtmeliyiz. Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.

134 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


BALKAN SAVAŞLARINDA
ROMANYA-BULGARİSTAN ANLAŞMAZLIĞI:
GÜNEY DOBRUCA
ÖMER METİN*

B
alkan devletlerinin Osmanlı Devleti’ne kar- yaşamaktaydı. Ortaçağ döneminde Türk ve Bulgarlar
şı ittifak kurması ve Osmanlı’ya karşı sa- bölgeye yerleşmişler daha sonra Dobruca üzerinde
vaş açarak kısa sürede zafer kazanması, birçok mücadele yaşanmıştı. Osmanlı döneminde
Romanya’yı da etkileyen yeni bir doğu problemi or- Türk-Tatar gruplar da Dobruca bölgesine yerleşmiş
taya çıkarmıştır. Osmanlı Devleti’nin Birinci Balkan bu nedenle Dobruca üzerinde Romenler, Bulgar-
Savaşı’nı kaybetmesiyle birlikte hızlı bir çöküş döne- lar ve Türk-Tatarlar hak iddia eder duruma gelmişti.
mine girmesi, Bulgaristan’ın topraklarını büyük ölçüde 1878 Berlin Antlaşması’nın olduğu dönemde Bulgar-
genişletmesi ve büyük devletlerin Osmanlı Devleti’nin lar bağımsız bir devlet olarak dünya siyasetinde yer
dağılma sürecine destek vermesi, Romanya’nın dış almamasına rağmen, Rusya, güney Dobruca’nın
politikasında değişikliğe gitmesine neden olacaktır. Romanya’ya bırakılmasını engellemişti. Rusların bu-
Birinci Balkan Savaşı’na kadar olan dönemde ku- radaki amacı Bulgarların özerkliğini genişleterek ileriki
zeyde Avusturya-Macaristan ile Rusya, güneyde ise dönemde büyük bir Bulgar krallığının önünü açmak-
Osmanlı Devleti’nin baskısını üzerinde hisseden Ro- tı. Büyük Bulgaristan krallığı, Rusların İstanbul’u ele
manya, Osmanlı Devleti’nin Birinci Balkan Savaşı’nda geçirerek sıcak denizlere açılması için önemli bir yol
yenilgisi üzerine dış politikasında bir rahatlama hisse- olacaktı.2
decektir.
Bu nedenle 1902 yılında Rusya ile Bulgaristan
Balkan Savaşları Sırasında Güney arasında Güney Dobruca için gizli görüşmeler ya-
Dobruca Meselesi pılmış ve sonuçta 1909 yılanda bir gizli anlaşma ya-
1912 yılının sonbaharından itibaren Balkan bölge- pılmıştır. Bu anlaşmanın 4. maddesine göre Rusya,
sinde hareketlenmenin başlaması, Romen hükümeti Güney Dobruca’nın Bulgaristan’a verilmesi konusun-
tarafından dikkatlice izlenmiş ve gerekli tedbirler alın- da Bulgarları destekleme kararı almıştır.3 Rusya ile
maya başlanmıştı. Ayrıca Tuna’nın güneyinde bulunan Bulgaristan arasındaki bu gizli anlaşmadan haberdar
Romenlerin güvenliği de Romanya’yı ilgilendiren diğer olan Romanya krallığı gerekli tedbirleri almıştır. Buna
önemli bir konuydu. Balkanlardaki gelişmeler Roman- göre güney sınırındaki askeri birliklerini güçlendiren
ya halkı tarafından da yakından takip edilmekteydi. Romanya, Güney Dobruca’nın Bulgaristan’a geçmesi
Romanya kamuoyu, Balkanlarda oluşacak yeni düzen durumunda askeri saldırı için planlarını Rusya faktörü-
içerisinde Romanya Krallığı’nın çıkarlarının korunma- ne rağmen yapmıştır.4
sını aynı zamanda Dobruca sorununun bir çözüme Romanya’nın bağımsızlığını kazandığı 1878 Ber-
kavuşturulması gerektiğine inanmaktaydı. Romanya lin Antlaşması ile Güney Dobruca, Rusya’nın isteğiyle
sınırlarının güneyinde hatırı sayılır bir Romen vatan- özerk Bulgaristan prensliğinde bırakılmıştı. 1878 yılı
daşı Bulgar sınırları içerisinde yaşamaktaydı. Romen itibariyle bölgede çoğunluk Türk-Tatar topluluğundan
Devleti’ne ve halkına göre Dobruca’nın tamamının ait oluşmaktaydı. Fakat bölge çok geniş bir alanı kap-
olduğu Romanya Krallığı’na bağlanma vakti gelmişti.1 sadığı için yeni yerleşimler için oldukça elverişliydi.
Romanya’yı Balkan Savaşlarında ilgilendiren en Bu nedenle 1913 yılına gelinceye kadar olan süreç-
önemli konu, Güney Dobruca meselesi olmuştur. Bu te Bulgaristan, Dobruca bölgesine Makedonya ve
problemin temeli Romanya’nın bağımsızlığını ka- Trakya’dan getirdiği Bulgarları yerleştirerek bölgenin
zandığı 1878 Berlin Antlaşması’na dayanmaktadır. Bulgarlaşmasını sağlamaya yönelik faaliyet göster-
Berlin Antlaşması’nda Romanya, çok istediği halde miştir. Bu Bulgarlaştırma hareketi özellikle Romanya
Dobruca’nın güneyini topraklarına katamamıştır. Ro- sınırında yapılmıştır. Buna rağmen bölgedeki çoğun-
menlere göre Dobruca bölgesinde tarihinin en eski de- luğu hala Türk-Tatar nüfusu oluşturmaktaydı. 1912 yılı
virlerinden itibaren Romenlerin ataları olan Dacia’lar itibariyle Güney Dobruca’daki iki büyük bölgede top-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 135


lam 282.778 nüfusun dağılımı şu şekildeydi; nun diplomasi yoluyla çözülmesini istemekteydi. Buna
paralel olarak Romanya adına Londra Konferansı’nda
• Romenler: 1.288 Kalikliya , 5.314 Silistre = 6.662
5
görüşmeleri yürüten Romen diplomat Take Ionescu,
• Bulgarlar: 68.307 Kalikliya, 53.618 Silistre =
daha önce ortaya atılmış olan Bulgarların öncelikli
121.925 olarak Edirne’yi ele geçirmesi sonra da Bulgarların
• Türk-Tatar: 67.827 Kalikliya, 68.400 Silistre = Güney Dobruca’da Romenlerin lehine sınır değişikliği
136.224 yapması fikrini destekleyecektir. Take Ionescu, daha
• Çingeneler = 11.000 da ileri giderek Romanya kralını Romen ordularının
• Diğer azınlıklar = 70006 Edirne’yi tekrar Hristiyan dünyasına kazandırmak için
Bulgarlara yardım etmesi yönünde ikna etmiştir. Fakat
Birinci Balkan Savaşı’nda Osmanlı karşısında Bal-
bu fikrin yaratıcısı olan Alman Şansölyesi Kiederlen
kan devletlerinin 1912 Ekim’inden Kasım’a kadar olan
Wachter’in kanser hastalığı nedeniyle ölmesi, bu pla-
süreçte kısa sürede başarı elde etmesi, Romanya’da
nın uygulanmasını ortadan kaldıracaktır.9
sürpriz olarak karşılanmıştır. Romanya’nın daha önce
öne sürdüğü politikaların tam tersine Balkan sınır- Romen Başbakanı Titu Mairescu, Dobruca me-
larında köklü değişiklikler olması, Romanya devle- selesi hakkında yaklaşan muhtemel bir savaş öncesi
tini ve kamuoyunu harekete geçirecektir. Özellikle ‘Büyük Güçler’in desteğini almak için diplomasi atağı-
Dobruca ve Tuna Nehrinin güneyi ile ilgili sınırların na geçmiştir. Aralık 1912’de Rus diplomat Sbeko ile
1878 Berlin Antlaşması’nın 46. maddesine aykırı şe- Avusturya-Macar elçisi Fürstenberg ile görüşmeler
kilde Bulgaristan’ın lehine değişmesi Romanya’nın yapmıştır. Romen başbakan, sorunun diplomasi yo-
tepkisine neden olacaktır. Romen hükümeti özel- luyla çözülememesi durumunda Romanya’nın Güney
likle Dobruca’nın durumu ile ilgili olarak büyük dev- Dobruca bölgesini işgal etmek zorunda kalacağını Rus
letler nezdinde girişimlerde bulunarak bu bölgenin ve Avusturya-Macar diplomatlara gerekçeli neden-
Romanya’ya ait olduğunu vurgulamıştır. Rusya’nın leriyle aktarmıştır. Ayrıca Almanya ve Fransa’nın da
Bükreş Elçisi Mösyö Sebeko, Romen Başbakanı Titu Bükreş’teki elçileriyle görüşmeler yaparak Dobruca’nın
Mairescu ile temasa geçerek Romanya’nın barış kon- Romanya’ya geçmesi dışında hiçbir olasılığı kabul et-
feransına davet edileceğini ve Balkan ittifakına sadık meyeceklerini ifade etmiştir.10
kalması durumunda Romanya lehine bazı gelişmeler Romanya, Bulgaristan’ın Güney Dobruca üzerin-
yaşanacağı yönünde teskin edici bilgiler vermiştir. 7 deki emellerinden kuşku duymaya devam ederken
Birinci Balkan Savaşı sonunda Londra 1912 yılında Osmanlı Devleti tarafından gelen Balkan-
Konferansı’nın ilk görüşmeleri, 20-25 Aralık 1912, larda statükonun korunması anlaşmasını da hemen
ikincisi ise 2-7 Ocak 1913 tarihleri arasında yapılmış reddetmiştir. Aynı zamanda Romen hükümeti Avrupa
ve Bulgar delegesi Stoyan Danev, Güney Dobruca Türkiye’sinde yer alan ulusların bağımsızlığını alması
ile ilgili olarak sadece küçük sınır değişikliklerini ka- ya da bağımsız olanların da (Bulgaristan da dâhil ol-
bul edebileceklerini ifade etmiştir. Konferansta büyük mak üzere) Osmanlı öncesi kendilerine ait toprakları
devletlerin delegeleri 1878 Berlin Konferansı’nda yeniden elde etmesi gerektiği yönünde fikirlerini diğer
doğan haklarından dolayı Romanya’ya destek ver- Balkan toplumlarıyla paylaşmıştır. 11
mişlerdir. Bulgarlar ise bu düşünceye şiddetle karşı Birinci Balkan Savaşı sonrasında Londra’da yapı-
çıkmışlardır. Osmanlı ordularına karşı en büyük zafe- lan görüşmelerde Bulgaristan ile diğer Balkan devlet-
ri kendilerinin kazandığını ifade eden Bulgar heyeti, leri üzerinde başta Makedonya’nın paylaşımı olmak
Hristiyan Balkan topraklarından Osmanlı Devleti’ni üzere diğer sınır değişiklikleri üzerinde antlaşma sağ-
atmak üzereyken, Osmanlı karşıtı birlikte yer almayan lanamaması, 1913 yılının başından itibaren Balkanlar-
Romanya’nın ödüllendirilmesini kabul etmeyeceklerini da ikinci bir savaşı beraberinde getirecektir. Osmanlı
deklare etmiştir.8 Devleti’ne karşı Birinci Balkan Savaşı’nda, en önemli
Güney Dobruca konusunda Romanya kamuoyu başarıları kendilerinin kazandığı iddiasında olan Bul-
da Romen hükümeti gibi düşünmekteydi. Romen hal- garlar, Makedonya’nın paylaşımı noktasında Yuna-
kı yürütülen diplomasi ile Silistre bölgesinin Roman- nistan ve Sırbistan’a taviz vermemişler ayrıca Güney
ya topraklarına katılamayacağını, Romen ordusunun Dobruca konusunda Romanya ile de ters düşerek İkin-
acilen Güney Dobruca’ya girip bölgeyi işgal etmesi- ci Balkan Savaşı’nın önüne geçilmesi noktasında tüm
ni istemekte ve bu yönde ülkenin çeşitli bölgelerinde diplomatik yolların tıkanmasına sebep olmuşlardır.
protesto gösterileri yapmaktaydı. Bununla birlikte si- Haziran 1913’de Balkanlarda hareketlenme ar-
yasi partiler de çeşitli fikirler ortaya atmaktaydı. Ör- tacaktır. Makedonya ve Güney Dobruca sorunlarını
nek olarak Liberal Parti Başkanı Nicolea Ioarga, 1912 çözmek için Petersburg’daki konferansta alınan ka-
yılı ortalarında Güney Dobruca’ya askeri müdahaleyi rarları Bulgaristan’ın reddetmesi, Sırbistan, Yuna-
desteklerken zaman içerisinde partisinin fikri, Büyük nistan ve Romanya ile Bulgaristan arasındaki ger-
Güçlerin etkisiyle değişiklik göstermekte ve bu soru- ginliği arttıracaktır.12 Bu dönemde Bulgar hükümeti,

136 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


kadar gelmiştir. Romenlerin amacı Güney Dobruca’yı
ele geçirmek olduğu için Romen ordusu daha ileri git-
memiş, Romen Kralı I. Karol’un emriyle Sofya’ya sal-
dırmamıştır. Bulgar Kralı Ferdinand ise Sofya önlerine
gelen Romen orduları karşısında Bulgar ordusuna as-
keri mücadeleye son vermeleri yönünde talimat ver-
miştir. Sırbistan ve Yunanistan ile de aynı anda savaş-
ta bulunan Bulgaristan, İtalya aracılığıyla 5 Temmuz
1913 tarihinde Romanya’ya bir teklifte bulunmuştur.
Eğer Romanya, savaşta tarafsız kalarak Bulgaristan
ile Sırp-Yunan ittifakı arasında bir barış yapılmasını
sağlar ise Güney Dobruca’da Turtuca ile Balçık ara-
sındaki bölgeyi Romanya’ya bırakacağını taahhüt et-
miştir. Romen Başbakanı Mairescu, 7 Temmuzda bu
teklife verdiği cevapta Bulgaristan’ın teklifinin çok geç
kaldığını ve Romanya’nın kendisine ait olan toprakları
alana dek askeri harekâta devam edeceğini ifade et-
miştir. Bundan başka Romanya ordusunun harekâtını
durdurması için İkinci Balkan Savaşı’ndaki tüm taraf-
ların barış yapmasını şart koşmuştur. Romen ordusu,
İkinci Balkan Savaşı sırasında daha önce diplomatik
yollardan talep ettiği Güney Dobruca’nın Silistre, Tut-
rakan, Pazarcık ve Balçık şehirlerini işgal etmiş ve ba-
rış antlaşmasının imzalandığı 10 Ağustos 1913 tarihi-
ne kadar birliklerini Tuna nehri hattı boyunca tutmaya
Çevirisi- Balkanlarda Romanya, Avrupa Medeniyetini
Temsil Ederken Bulgarlar, Balkanlarda Barbarlığı Temsil devam etmiştir.14
Etmektedir. Ilustrata Gazetesinin 6 Temmuz 1913 Tarihli
Romanya Krallığı, Güney Dobruca’nın işgalinin
Manşetinden.
tamamlanmasından sonra dünya kamuoyuna ver-
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Almanya’nın diği deklarasyonda; Romanya’nın güney sınırında
diplomatik yardımına eğilim göstermekte ve bu dev- Bulgaristan’a karşı başlattığı harekette, Romen mille-
letlerle yakınlaşmaya çalışmaktaydı. Ayrıca Bulgaris- tinin Bulgaristan’ın her hangi bir şehrine ya ordusuna
tan kamuoyunda Trakya, Makedonya ve Dobruca’da zarar verme amacı güdülmediği, sadece Romanya’nın
Bulgar sınırlarının genişletilmesi yönünde de bir hava güney sınırını güvence altına alma ve tarihsel neden-
oluştu. Bulgaristan’daki şovenist gruplar, Bulgar hü- lerden dolayı kendisine ait olması gereken toprakları
kümetinin harekete geçmesi amacıyla propaganda- Romanya ile birleştirmeye yönelik faaliyet gösterildiği
lara başladılar. 9 Haziran’da Liberal Parti lideri Vasil açıklanmıştır. Balkan Yarımadası’nda yaşanan bu kriz-
Radoslavov, bir miting düzenleyerek Bulgar Kralı de tarafsız kalamayacağı için Güney Doğu Avrupa’da
Ferdinand’dan Bulgar ordusunun Sırp ve Yunanla- barışın sağlanması ve çatışma ortamının sona erdiril-
rı Makedonya topraklarından söküp atmasını talep mesi için Romanya Devleti’nin, üstüne düşen görevi
etmiştir. 16 Haziran 1913 gecesi bütün planları ta- fazlasıyla yerine getirdiği belirtilmiştir. Deklarasyonun
mamlayan Bulgar komandoları, Sırplara ve Yunanlara sonunda Balkan ittifakının zafere ulaşmasında Romen
saldırmıştır.13 ordusunun başarılarının çok önemli bir paya sahip ol-
duğu da vurgulanmıştır.15
İkinci Balkan Savaşı, birkaç farklı bölgede ilk sa-
vaşa göre daha kısa sürede sonuçlanmasına rağmen Romen ordusunun kısa sürede başarı sağlaması-
Balkan coğrafyasında etkileri uzun süre devam ede- nın çeşitli nedenleri vardır. Her şeyden önce 1878’de
cek bir mücadele olmuştur. Romenlerin savaşa katıl- bağımsızlığını kazanmasından sonra 1913 yılına ka-
ması kısa sürede savaşın Bulgar karşıtı müttefiklerin dar Romen ordusunun modernizasyonu için yeterli za-
lehine dönmesine neden olacaktır. 1912 yılı sonundan man olmuş, Romanya’nın kralları Romen ordusunun
itibaren hazırlık içerisinde bulunan Romen ordusu Gü- gelişmesi için yeterli bütçeyi ayırmışlardır. Bundan
ney Dobruca’yı işgale başlayacaktır. 28 Haziran 1913 başka Romanya’nın jeopolitik durumu (çevresinde
günü Romanya Savaş Bakanı General Hârjeu, Romen Avusturya-Macaristan, Rusya ve Osmanlı Devleti gibi
ordusuna tarihsel sebepler nedeniyle Romanya’nın büyük güçlerin varlığı) Romen hükümetinin ordusu-
olması gereken Silistre’nin tamamını ele geçirmesi nu güçlendirmeye yöneltmiştir. Özellikle Rusya’nın
yönünde emir verecektir. Bulgar ordusu Makedonya Bulgaristan’a bölgede destek vermesi, XX. yüzyıl baş-
ve Trakya’da Sırp ve Yunanlılarla savaşırken, Romen larında Romanya’nın ordusuna büyük önem vermesi-
ordusu hiçbir engelle karşılaşmadan Sofya önlerine ne neden olmuştur. 16

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 137


Balkan savaşlarını bitiren barış kon-
feransı 28 Temmuz – 10 Ağustos 1913
tarihleri arasında Bükreş’te toplanmıştır.
Romanya açısından barış konferansının
Bükreş’te toplanması büyük bir prestij ola-
rak algılanmıştır. Romanya kamuoyuna
göre Temmuz 1913’de Romen ordularının
kısa sürede kazandığı başarı, Sırp ve Yu-
nanlıların da Bulgarlara karşı zafer elde
etmesinde büyük katkı sağlamıştır. Çünkü
Bulgar ordusu Sırp ve Yunan ordularına
karşı savaşırken ilk savaşa katılmamış
Romen ordusu Sofya önlerine kadar ilerle-
miş ve Bulgarları ateşkese zorlamıştır. Bu
nedenlerden dolayı Romanya kamuoyu,
barış konferansının Bükreş’te toplandı- G. A. Dabija, Cadrilaterul Bulgar (Bulgar Dörtgeni), Bucureşti, 1913.
ğına inanmaktaydı. Ayrıca Romanya’nın 1913 Yılı İtibariyle Güney Dobruca’nın Nüfus Dağılımı
bu başarısı, Büyük Güçlerin Romanya Kırmızı Renkli Bölgeler- Türk, Yeşil Renkli Bölgeler- Bulgar, Mavi Renkli
algısında önemli bir yere sahip olacaktı. Bölgeler- Romen
Bükreş’teki barış görüşmelerine savaşa
katılan taraf ülkelerin yanında Avrupa’nın etkisiyle Romanya’ya bırakılmayan Güney Dobru-
çeşitli ülkelerinden parlamenterler ve gazeteciler de ca, Romen diplomasisi ve ordusunun İkinci Balkan
katılmıştır. Barış görüşmelerinin açılış oturumu 30 Savaşı’ndaki başarıları neticesinde, 10 Ağustos 1913
Temmuz 1913 günü saat 16.00’da başlamış ve konfe- Bükreş Antlaşması ile Romanya’ya katılmıştır.
ransın başkanlığına Romen Başbakanı Titu Mairescu ______________________________________________
seçilmiştir. Sekretarya olarak da 3 Romen diplomat ve * Dr., Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fen Edebiyat
Fakültesi
diğer taraflardan da birer üye seçilmiştir. 17
1 Gheorghe Zbuchea, România şi Razboaiele Balcanice
Bükreş Konferansında taraflar 9 Ağustos akşamı 1912-1913, Bucureşti, 1999, s. 147-148.
2 Zbuchea, a.g.e., 149-151.
bütün konularda anlaşma sağlayarak 10 Ağustos 1913
3 G.A. Dabija, Cadrilaterul Bulgar, Bucureşti, 1913, s. 7.
günü antlaşma metnini imzalamışlardır. Birinci Balkan 4 Proiecte şi planuri de operatii ale Marelui Stat Major
Savaşı’nın en çok kazananı durumunda olan Bulga- Roman (pana in anul 1916), Bucureşti, 1992, s. 60.
ristan, Güney Dobruca’yı Romanya’ya, Makedonya’yı 5 Caliacra: İki savaş arası dönemde Romanya’nın güne-
ise Yunanistan ile Sırbistan’a terk etmek zorunda yinde bir coğrafi bölgenin adı. Bölgenin merkezi şehri
Pazarcık olmakla birlikte günümüzde Bulgaristan sınır-
kalmıştır. Romen başbakanı Titu Mairescu, yaptıkları
ları içeresinde Dobriç ismiyle yer almaktadır.
antlaşma ile Romanya adına Balkanlarda hep birlikte 6 A. P. Arbore, “Carecterul etnografic al Dobregei sudei
barış ve refah içerisinde yaşamayı dilediklerini ifade (din epoca turceasca pâna la 1913)” Anale Dobregei,
etmiştir. Romen başbakandan sonra konferansa katı- Nr. XX, 1938, s. 112-118.
lan Yunan, Bulgar, Sırp ve Karadağlı diplomatik tem- 7 Documente Diplomatice, Evenimentele din Peninsula
Balcanica, Actunea Romaniei, Bucureşti, 1913, s. 7-8.
silciler de söz alarak Bükreş Antlaşması’nın Balkan
8 Zbuchea, a.g.e., s. 160.
milletleri arasında sosyal, kültürel ve ekonomik işbirliği 9 R. Seişanu, Take Ionescu, Bucureşti, 1930, s. 156-
için bir başlangıç olması yönünde temennilerini ortaya 158.
koymuşlardır.18 10 Nicolea Iorga, Supt trei Regi, Bucureşti, 1932, s. 151.
11 Zbuchea, a.g.e., s. 154.
Sonuç 12 Birinci Balkan Savaşı sonunda oluşan sınır anlaşmaz-
lıklarını görüşmek üzere, Balkan devletleri ve büyük
Balkan Savaşlarının Romanya açısından sonuç- devletlerin temsilcileri, Rusya’nın Petersburg kentinde
larına bakıldığında; öncelikli olarak Romen devlet 12-15 Nisan 1913 tarihleri arasında görüşmeler yap-
adamlarının sabırlı ve etkin bir dış politika izledikle- mışlardır. Bu konferansta Güney Dobruca’nın Silistre
ri öne çıkmaktadır. Balkan topraklarının geleceğinde şehri hariç Romanya’ya bırakılması kararlaştırılmıştır.
13 Zbuchea, a.g.e., s. 196,200.
bölge ülkeleri kadar dönemin büyük güçlerinin de
14 Titu Mairescu, România, Razboilele Balcanica şi Cad-
etkili olduğunun bilincinde olan Romen hükümeti, ba- rilaterul, Ed: Stelian Neagoe, Bucureşti, 1995, s. 221-
şarılı bir politika izleyerek Güney Dobruca konusunda 224.
dış politik desteği almayı başarmıştır. Birinci Balkan 15 Documente Diplomatice, s. 160-161.
Savaşı’na katılmayan dolayısıyla diğer Balkan ordu- 16 N. Iorga, Istoria armatei româneşti, vol. II, Bucureşti,
1930, s. 212.
larına nazaran yorgun olmayan Romen ordusu, hiçbir
17 Zbuchea, a.g.e., s. 279-280.
engelle karşılaşmadan Güney Dobruca’nın ilhakını 18 A. Parfeni, Studiu istoric al campaniei româno-bulgare
tamamlamıştır. 1878 Berlin Antlaşması’nda Rusların din anul 1913, Bucureşti, 1915, s. 22.

138 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


İNGİLİZ SAVAŞ MUHABİRİ
ELLİS ASHMEAD BARTLETT’İN
I. BALKAN HARBİ’NE DAİR
DEĞERLENDİRMELERİ

İSMET TÜRKMEN*

B
alkan Harpleri, Türk ve dün- kerin mekanizma ve tapa çevirme-
ya tarihinin önemli dönüm sini dahi bilmediğini” söylemişler
noktalarından biridir. Dün- ve savaştan kaçınılmasını ısrarla
ya siyasetini 19. yüzyılın başından belirtmişlerdir.
itibaren meşgul etmiş olan Balkan
Savaş öncesi Osmanlı yöne-
sorunu, 1878’den beri Berlin Antlaş-
ticileri, Rusya’nın Balkanlar’da bir
ması dâhilinde dönmeye başlamış-
savaş çıkmasına müsaade edil-
tır. Bu doğrultuda, II. Meşrutiyet’in
meyeceği şeklindeki vaadine ina-
ilanının gerçekleştiği dönemde,
narak, Rumeli’de bulunan yetişmiş
Avusturya’nın Bosna-Hersek’i ilha-
ve eğitimli olan 120 tabur askerî
kı, Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilân
terhis etmek veya izne göndermek
etmesi, Yunanistan’ın Girit’i ilhak te-
gibi inanılmaz bir hata ve gaflete
şebbüsü, Arnavutların ve Arapların
düşmüşlerdi2. Yine, savaş öncesi
isteklerinin şiddetlenmesi hadisesini,
Sırbistan’ın Almanya’dan aldığı top
İtalya’nın Trablusgarp’a saldırması
ve ağır silahların bizim toprakları-
izlemiştir. Osmanlı Devleti’nin İtalya
mızdan geçirilerek Sırbistan’a gö-
ile savaşa tutuşması ise Balkan dev-
türülmesine izin vermek suretiyle,
letlerinin, yani Bulgaristan, Sırbistan
kısa bir süre sonra bize karşı sa-
ve Yunanistan’ın, Makedonya’yı ele
vaşa girecek olan Sırp ordusunun
geçirmek hususundaki yeni çaba-
güçlenmesine imkân verilmişti.
larına zemin hazırlamış ve bu ça- Ellis Ashmead-Bartlett Ayrıca, düzenli savaş planlarımız
baların sonucunda, Balkan Savaşı
bile yoktu. Savaşta ordunun kul-
patlak vermiştir1.
lanacağı silah, cephane ve diğer
Balkan Harbi’ne Osmanlı Devleti’nin çok kötü teçhizat zamanında ilgili yerlere sevk edilememişti3.
şartlar altında girdiği tarihi bir hakikattir. Bu savaş sı- Bütün bu olumsuzlukların yanında; ordu subayları
rasında Balkan coğrafyasının farklı sahalarında mü- arasında siyaset ve particilik başlamış, İttihatçı olan
cadele vermek zorunda kalan Osmanlı ordusunun subaylar ile karşıtları arasında savaş öncesinden var
başarısızlığı, harekâtın sevk ve idaresi konusunda olan çekişme ileri bir safhaya çıkmıştır.4.
önemli derslerin alınmasında etkili olmuştur. Savaş
Balkan Savaşı’nda Osmanlı Orduları iki cephede
ilânı üzerine İstanbul’da yapılan toplantıda, birçok
dört Balkan devletinin ordularıyla savaş yapmıştır.
devlet adamı ve ordu kumandanı “Ordunun birçok
Bu cepheler “Doğu Cephesi” ve “Batı Cephesi”dir.
noksanı olduğunu askerin talim ve eğitimi ile teşkilat,
Doğu cephesinde Bulgarlarla, Batı cephesinde ise
teçhizat ve iaşenin yetersiz olduğunu, isyan ederler
öncelikle Sırplarla savaşılmıştır.
diye askerlere silahsız eğitim yaptırıldığını, birçok as-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 139


Port Arthur: The Siege and Capitula-
tion (Port Arthur: kuşatma ve ele geçir-
me), W. Blackwood & Sons: Edinburgh
& London, 1906.
The Immortals and the Chanel Tun-
nel. A Discussion in Valhala (Ölümsüzler
ve Süveyş Tüneli. Valhala’da Bir Tartış-
ma), W. Blackwood & Sons: Edinburgh
& London, 1907.
Richard Langhorne. The Romance
of a Socialist (Richard Langhorne. Bir
sosyalistin macerası), W. Blackwood &
Balkan Harbi Sırasında Göçe Zorlanan Türkler
Sons: Edinburgh & London, 1908.
Bu sırada, Balkan coğrafyasında yaşanan ge- The Passing of the Shereefian Em-
lişmelerin Avrupalı devletler tarafından da dikkatle pire, W. Blackwood & Sons: Edinburgh & London,
takip edildiğini görmekteyiz. I. Balkan Harbi boyun- 1910.
ca Daily Telgraph’ın Balkanlardaki muhabiri olarak
Türk karargâhında bulunmuş olan Ellis Ashmead With the Turks in Thrace (Trakya’da Türklerle Be-
Bartlett’in Balkan Harbi hakkında yazdıklarının harp raber), William Heinemann: London, 1913.
hakkında yapılan araştırmalara katkı sağlayacağı ka- Ashmead Bartlett’s Despatches from the Darda-
naatini taşımaktayız. nelles (Ashmead Bartlett’in Çanakkale’den Raporla-
Ellis Ashmead Bartlett’in Hayatı ve rı), George Newnes: London, 1916
Eserleri Experiences in the Great War (Büyük Savaş’taki
1881 yılında İngiltere’de doğan gazeteci ve sa- Tecrübeler), George Newnes: London, 1918.
vaş muhabiri Bartlett, 1885-1892 yılları arasında De-
The Tragedy of Central Europe (Orta Avrupa’nın
niz Kuvvetleri Komutanlığı’nda sivil hâkimlik yapan
Trajedisi), Thornton Butterworth: London, 1923
ve kendisiyle aynı adı paylaşan Sir Ellis Ashmead
Bartlett’in en büyük oğluydu. Öğrenimini Marlbo- The Uncensored Dardanelles (Sansürsüz Ça-
rough Collège’de gören ve henüz 17 yaşında iken nakkale), Hutchinson & Co.: London, 1928.
babasıyla beraber II. Abdülhamit’in misafiri olarak
The Riddle of Russia (Rusya Bilmecesi), Cassell
Türkiye’ye gelen Bartlett, 1897 yılında Yunanlılara
& Co.: London, 1929.
karşı yapılan savaşta Türk ordusunu takip etmiştir.
Bu sırada Yunanlar tarafından casusluk ithamıy- Bartlett’in Harp Hakkındaki
la tutuklanmıştır. Bartlett, Güney Afrika’da yapılan Değerlendirmeleri
Boer Savaşı sırasında Bedfordihire Alayında yüz-
Hayat hikâyesini, genel hatlarıyla vermeye çalış-
başı olarak yer almıştır. Ancak Şubat 1900’de birli-
tığımız Bartlett’in, “Balkan Hatırat-ı Harbiyyesi” adlı
ğinden ayrılarak avukat olmak için öğrenimine de-
eseri, Filibe’de 1913 (1329) yılında basılmış olup,
vam etmiştir. 1901 yılının başlarında da Marsilya ve
Monte Carlo’da tedavi gören Bartlett, Mayıs 1901’de Balkan kütüphanesi eserleri arasında I. cild, 5. cüzde
Londra’ya dönmüş ve çalışmalarına devam etmiştir. verilmiştir. Eserin iç kapağında esere dair şu kayda
1904’te Japonların, Rus Limanı Port Arthur’u kuşat- yer verilmiştir: “Edhem Paşa Hafdi İsmet Bey’in rü-
tıklarını haber yaparak, savaş muhabirliğine başla- fekasından olarak Osmanlı Bulgar Muharebatında
mıştır. Onun hikâyesi olan Port Arthur: the siege and bulunmuş Ashmead Bartlett namındaki bir İngiliz
capitulation (Port Arthur: kuşatma ve ele geçirme) Yüzbaşının Elvestrasyonda neşredilen makale-i as-
adlı kitap, 1906’da Londra’da yayımlanmış ve büyük keriyye tercümesidir.”
ilgi görmüştür. Birkaç yıl içinde Londra, Paris gibi şe- Bartlett’in eseri, 23 sayfadan ibaret olup; Mil-
hirlerde savaş muhabiri ve yazar olarak ün yapmış- li Kütüphane’de 1955 A 947 olarak kayıtlıdır. Eser,
tır. Reuters’in savaş muhabiri olarak Fas’ta Fransız “Osmanlı-Bulgar Tala Harbi’nde Tesir-i Katiyyesi Gö-
(1907-08) ve İspanyol (1909) ordusuna, Tripoli’de rülen Lüleburgaz Muharebesi Osmanlıların Esbab-ı
İtalyanlara (1911) eşlik etmiştir. 1912’deki Balkan
Mağlubiyeti (s. 3-6), “Türklerin Sefer Planı” (s. 7-8),
Savaşı boyunca Daily Telgraph’ın Balkanlardaki mu-
“Trakya Ordusunun Ne Suretle Parçalandığı” (s.
habiri olarak Türk karargâhında bulunmuştur5.
9-11), “Büyük Muharebe” (s. 11-16), “Başkumandan
Ellis Ashmead Bartlet’in eserlerinden bazıları Abdullah Paşa’nın Lüleburgaz Muharebesi İçin Tezvi-
şunlardır: ratı İle Mevkii” (s. 16-23) başlıklarına yer vermiştir6.

140 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Bartlett, “Osmanlı-Bulgar Tala Harbi’nde Tesir-i ki, hiçbir zaman Başkumandan Abdullah Paşa ve
Katiyyesi Görülen Lüleburgaz Muharebesi Osman- erkân-ı harbiyyesiyle Kolordular Erkan-ı Harbiyeleri
lıların Esbab-ı Mağlubiyeti” başlığı altında, Osman- müşterek bir hareket nokta-yı nazarından aralarında
lı ordusunun harp sırasında yaşadığı mağlubiyeti temin-i ahenge muvaffak olamamışlardır.”11
özetle şu şekilde ifade etmiştir: “…Şurası bilinmelidir
Her yönden büyük sıkıntılar ve imkânsızlıklar içe-
ki, Osmanlı ordusu işbu muharebede muntazam bir
risinde savaşa başlayan Osmanlı ordusunun savaş
ordu halinde hazırlanmış değil. Gayrı muntazam çe-
planı, genel hatları ile Bulgar ordularını Babaeski-
teler halinde sevk ediliyordu. Lüleburgaz’da Osman-
Lüleburgaz hattında durduramayan Doğu ordusu,
lıların mağlubiyeti ile neticelenen harekât-ı harbiyye
Çatalca’ya kadar çekilmiş ve burada bir savunma
23 Teşrinievvelinde ibtidar edilmiş ve Kırkkilisenin
hattı oluşturulmuştur12. Bartlett savaş planının bizzat
sükûtuna bu cümle-i harekât içinde bulunmuştur.
merkezden Osmanlı Hükümeti tarafından hazırlan-
Bu tarihten 31 Teşrinievvele kadar Osmanlı-Trakya
mamış olduğuna yer verirken, savaş planlarını hazır-
ordularının hezimetiyle neticelenen ve mezkûr or-
lamak üzere cephe kumandanlarına yetki verdiğine
dunun Çatalca gerilerine kadar ricaatını mevdi olan
işaret etmiştir13.
vakaya, mütesellim ve sahih malumata müsteniden
bilinmek istenirse vakayı mezkureye zindeki tarz-ı Bartlett,“Trakya Ordusunun Ne Suretle Parça-
umumide pişegah tedkike almak lazım gelir. Türk- landığı” başlığı altında, ordunun parçalanmasında
lerin mağlubiyeti iki sebebe atf olunabilir. Evvela ilk Kırkkilise’nin 23 Teşrinievvelde sükûtunun ve dört
zamanda teşkilatı askeriyenin fenalığı harbin icaba- Osmanlı kolordusunun seferberliğini ikmalinin ardın-
tına nazaran tedarikat-ı ithazındaki noksanlar hülasa dan, planda belirlendiği üzere Kırkkilise ve Edirne
teşkilatsızlıktır. Seniyen; erkân-ı harb hidametinde Cephelerine doğru yürümüşlerdir. Bunlardan Yaver
bulunanların en ibtidayi kuvvet-i harbiye tatbikatında Paşa kumandasında bulunan İstanbul Kolordusunun
bile vukufsuzluk (durma-duruş-olduğu halde kalma), belirlenenden daha fazla ilerlemiş olması üzerine,
aciz, ne nisyan göstermeleridir ki, sey’at-ı harekât-ı Cisr-i Mustafa Paşa yakınında ilerleyen düşmanın
harbiyyenin tekmil-i aksamında görülmüştür.” 7 taarruzu üzerine giriştiği muharebeleri kaybederek
Babaeski istikameti yönünde geri çekilmişlerdir14.
Bartlett eserin ilerleyen sayfalarında ise Osmanlı
ordusunun bu durumuna karşı Bulgar kuvvetlerinin 28 Teşrinievvel pazartesi günü Lüleburgaz’a ula-
daha iyi durumda olduklarını, “…Bir harbi kendisi için şan Bartlett, bu esnada Bulgar birliklerinin ilerlemek-
müsevvem (süslü-nişan) add etmekle beraber yirmi te olduğuna, işaret ederken Müstakil Süvari Fırkası
beş seneden beri ahval-ı harbiyyenin icabatına tev- Kumandanı Salih Paşa’nın erkan-ı harbiyyesiyle be-
fikan yetişmeye çalışan ve ketalat-ı cesime-i askeri- raberken endişeli bir şekilde bulduğunu Bulgarların
yeyi istimalde mümarese-i (alışıklık-alışma) lâzımeyi ilerlemekte olduğunu bildiğinden kasabayı elde tuta-
haiz kumandanlar idaresinde bulunan Bulgar Erkan-ı bilmek için elinde yeteri derecede kuvvet bulunma-
ile müddet-i mezkure zarfında adalet-i mutlaka içeri- dığını belirtmiştir15. Bu gelişmeler yaşandığı sırada
sinde yuvarlanıp yalnız husmâsına karşı manasız bir da Bulgarların kasabaya yaklaşmaları üzerine Türk
his istihkare mağlup olmuş Osmanlı Ordusu Erkanı kuvvetleri bulundukları tepeleri terke mecbur kalmış-
için en dehşetli avam-ı mukayese olmuştur” 8 ifadeleri lardır16. Bu süreci ise Bartlett şu ifadelerle özetlemiş-
ile dile getirirken, Osmanlı orduları açısından savaş- tir: “Türkler de işgal ettikleri sırtlarda şiddetli bir ate-
mayı güçleştiren bir diğer durumun da
savaş öncesinde İtalya’ya karşı verilen
mücadele olduğunu vurgulamıştır9.
Ayrıca bu kötü gidişata ek olarak,
daha evvel işaret edildiği üzere, savaş
öncesi Osmanlı yöneticileri, Rusya’nın
Balkanlar’da bir savaş çıkmasına mü-
saade edilmeyeceği şeklindeki vaadine
inanarak, Rumeli’de bulunan yetişmiş
ve eğitimli olan 120 tabur askerî terhis
etmiş veya izne göndermişlerdi10. Bu du-
rumun yarattığı sıkıntıları yerinde tespit
eden Bartlett, “Kolordular müttehiden
harekât-ı harbiye icrasına alışmadıkları
gibi Kolordu kumandanları da birbirleri-
ni tanımıyorlar ve aralarında hiçbir irti-
Balkan Harbi’nden Savaş Manzarası
bat bulunduramıyorlardı. Bu sebepledir

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 141


ve yaralı verilmiştir. Verilen kayıplar
nedeniyle Bulgar ordusu komuta he-
yeti bir ileri taarruza geçilmesini ve
bu sayede sonuca gidilmesini iste-
yerek genel karargâhtan saldırı izni
talebinde bulunmuş, Bulgar Genel
Karargâhı 23 Mart 1913 tarihinde
Bulgar 2. Ordusu’na Edirne ileri mev-
zilerine taarruz iznini vermiştir19.
Bartlett Türk kuvvetlerinin bu iler-
leyiş karşısında Çatalca istikametine
çekilmesini şu ifadelerle özetlemiştir:
“Abdullah Paşa ordusunun sağ ce-
nahı bu zamanda geri püskürtülmüş
ve cenahımız kör kıtaat-ı artık Çorlu
istikametine çekilmekte bulunmuş
merkezde de artık toparlamak imkânı
Balkan Harbi’nden Savaş Manzarası
mevcut değildi. 2. Kolordu’dan artık
başkaca bir gayret beklenemeye-
şe başlayarak orada ateşin intizamsızlığına rağmen
ceğinden mezkûr kolordu geri çekilmiş bu suretle
düşmana büyük bir telefat verdirmekte idi. Mamafih
düşman tarafından 3. Kolordu’nun imdadı men edil-
bu hal-i muhacemenin ilerlemesine mani olamıyordu.
miştir. Abdullah Paşa bu anda Sakız Köyü’ne geri
Bir anda Bulgarların mevzi almaya muvaffak olacak-
geldi. Gecenin hulusıyle muharebede hitam bulmuş
larını zannediyordum. Fakat 250-300 metre dâhilinde
olduğundan 31 Teşrinievvel ertesi günü ale’s-sabah
maruz kaldıkları şiddetli bir ateşin tesiri ile civar arazi-
Türk ordusunun da Çatalca istihkâmına umumî rica-
ye sığınmaya mecbur olarak kuva-yı imdadiye vürud
yine intizar eylemekte bulunmuşlardı… Bulgar piya- atı başlıyordu.” 20
desi hücum için ilerlemek üzere iken topçuda mevzi- Sonuç
ye dâhil olarak Lüleburgaz’ı bombardımana başlamış
1912 yılının sonbaharında başlayan ve yaklaşık
ve bir kısmı ile düçar olduğu telefata rağmen mevzii-
bir yıl sürmüş olan Balkan Harpleri içinde, I. Balkan
de sebat eden Salih Paşa kumandasındaki Osmanlı
süvarisine ateş altına almakta bulunmuş idi.” 17 Harbi’nde Türk kuvvetlerine karşı savaşan Bulga-
ristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ savaşın
Bu sırada kasabada yaşanan izdiham üzerine başlamasından çok kısa bir süre sonra büyük ölçü-
bizzat kendisi de maruz kalan Bartlett durumu; “Na- de zafere ulaşmıştır. Ancak Osmanlı ordusunun tam
gehanı kırılan bir sedden koparak güzergâhındaki anlamıyla hezimete uğradığı bu savaş silsilesinin ne-
şeyleri süpüren bir dalga gibi bu ahali izdihamı ara- ticelenmesi 1913 yılının Mayıs ayını bulmuştur.
sında bizzat ben de bulunuyordum. Bir arazi-yi arı-
za bu şiddet savleti düçar sükût etti. Zira yokuş tır- I. Balkan Savaşı sonrasında, Osmanlı Devleti,
manmak icab ediyordu. Ahaliden kaçmakta olanların bu büyük felaketin şokunu üzerinden uzun yıllar ata-
nefesleri kesilmekte bulunuyordu. Bununla beraber mamış, özellikle Edirne’nin kaybı ülkede büyük bir
civarlarında patlayan hep şarapnel bulunuyordu. Ta- üzüntü yaratmıştır. Savaşın, devlet ve toplum haya-
rafeynin muharebe icra ettikleri arazi dalgalı olmakla tımızdaki acılarının giderilmeye çalışıldığı dönemde
beraber geçilecek az suları olan derelerle minkasım ise Balkanlar’da savaş yeniden başlamıştır.
(bölünmüş) bulunuyordu. Bu derelerde köyle çiftlik- Bir savaş muhabiri olarak seçtiği meslek ha-
ler Türk, Bulgar, Yahudi, Ermeni, Rum unsurlarına yatında ikinci kez Türklerle karşılaşması I. Balkan
mensub ahali ile meskûn bulunmaktadırlar. Köylüle- Savaşı’nda olmuştur. Bu defa 31 yaşında Türk
rin kısm-ı azami top ateşi akabinde firar eylediğinden karargâhındaydı. Bartlett, harbe katıldığı günden
muharebe edilen arazinin arka tarafları sığır, koyun,
itibaren, olaylara dâhil olmuş, ancak komuta heye-
öküz araba sürülerle müthiş bir izdiham içerisinde
tinin kararlarından, planlarına ve savaşın stratejisine
idi.” şeklinde ifade etmiştir18.
kadar görüşlerini ifade etmekten geri durmamıştır.
Bu esnada Bulgar kuvvetleri açısından da durum Bartlett’in bu dönemde askerî görevleri sırasında
pek iyiye gitmemiştir. Bulgar ordusunda yaklaşık on -hafızasında derin izler bıraktığı kanaatini taşıdığı-
gün içerisinde 17.000 kadar asker hastalanırken, 25 mız, çarpışmalar sırasında tanık olduğu, gözlemle-
günlük çatışmalar neticesinde de 1.000’e yakın ölü diği olaylar ve sıkıntılarla ilgili görüş ve düşünceleri

142 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


fedakârane bir histen hareketle- bu tarihi vakıaları lat Paşa’nın Anıları…, s. 26.
kaleme alması övgüye layıktır. 11 Bartlett, Balkan Hatırat-ı Harbiyyesi, s. 5-6.
12 Karadağ’ın Osmanlı Devleti’ne savaş ilân etmesi ile
Bartlett, 34 yaşında Çanakkale’de üçün- başlayan Balkan Harbi’nde Osmanlı ordusu iki ana
cephede savaşmaya başlamıştır. Rumeli’de Bulgarlara
cü kez Türklerle karşılaştıracaktır. Çanakkale
karşı “Doğu Ordusu” savaşırken, Makedonya ve Arna-
Muharebeleri’ne Gazete Sahipleri Birliği tarafından vutluk bölgesinde Yunan, Karadağ ve Sırp kuvvetlerine
Londra basınını temsilen seçilmiş olan Bartlett, 25 karşı “Batı Ordusu” mücadele etmiştir. Türk ordusunun
Nisan 1915 tarihinden itibaren de Avustralya İmpara- başkomutanlığını padişah Mehmed Reşat üstlenmiş,
Başkomutan vekilliğini ise Nâzım Paşa üzerine al-
torluk kuvvetleriyle birlikte Gelibolu’ya çıkarak İmroz
mıştır. Doğu Ordusu’nun başında Abdullah Paşa, Batı
(Gökçeada)’daki basın kampına yerleşmiş ve Türk Ordusu’nun başında Ali Rıza Paşa yer almıştır. Türk or-
ve dünya askeri tarihi açısından önem arz eden göz- dusunun Rumeli’deki dağılımı ise şu şekilde olmuştur:
lemlerini kaleme almıştır. Doğu Ordusu: Abdullah Paşa kumandasında,
Doğu Trakya’da Edirne – Kırklareli dolaylarında 4 ko-
______________________________________________
lordu – Ömer Yaver, Şevket Turgut, Mahmud Muhtar
* Yrd. Doç. Dr., Gaziosmanpaşa Üniversitesi
ve Abuk Ahmet Paşalar kumandasında – ve Mehmed
Fen-Edebiyat Fakültesi, iturkmentug@gmail.com
Şükrü Paşa komutasındaki Edirne garnizonu.
1 Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi, (1789-1914),
Batı Ordusu: Ali Rıza Paşa kumandasında, ana
Ankara 1997, s.651.
kısmı İştib – Üsküp dolaylarında, Tahsin Paşa kuman-
2 Talat Paşa’nın Anıları, (Yay. Haz. Alpay Kabacalı), İs-
dasında Alasonya bölgesinde bir birlik, Esat Paşa komu-
tanbul 2000, s. 26.
tasında Yanya’da Yunanlılara karşı bir birlik, İşkodra’da
3 Balkan Savaşları sırasında Balkanlıların askeri güçleri
Karadağlılara karşı Hasan Rıza Paşa komutasında
şöyleydi: Bulgaristan’ın milis kuvvetler de dâhil olmak
bir birlik ve bölgede dağınık halde bulunan kuvvetler.
üzere, asker sayısı 400.000, Sırbistan’ın 260.000,
Ayrıntılı bilgi için bkz. Togay Seçkin Birbudak, Balkan
Yunanistan’ın 125.000, Karadağ’ın ise, 40-45.000 civa-
Savaşları’nda Edirne, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilim-
rında askeri gücü mevcuttur. Bkz. Armaoğlu, 19. Yüzyıl
ler Enstitüsü, Ankara 2008, s. 24-26. (Yayımlanmamış
Siyasi Tarihi …, s. 666-668; Osmanlı Devleti’nin ise
Yüksek Lisans Tezi).
askeri gücüne ilişkin Rıfat Uçarol şu tespite yer vermiş-
13 “Na kabil-i tamir bir inhizamı tecil edecek bir anasır di-
tir. “Osmanlı Devleti, Balkan Devletleri’ne karşı kuvvet-
ğeri de lüzum var etmiş gibi Türk Hükumeti kendi sefer
lerini Doğu ordusu ve Batı ordusu olmak üzere ikiye
planını kumandanlara terk etmiş olduğundan Trakya
ayırmıştı. Sefer planlarındaki asker sayısı 812.663 ola-
ordusu Başkumandanı hala Harbiye Nazırı olan Nazım
rak belirlenmişti. Ancak I. Balkan Savaşı’nın başında 21
Paşa’nın planını muvaffak bir plan ithaz olunmuş idi.
Ekim 1912 tarihinde asker mevcudu, toplam 290.000
Gayet muhataralı (tehlikeli) bulunan bu plan lace’l ahir
idi.” Bkz. Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih, İstanbul 1985, s.
fevkalade malum bir orduya tevdi-yi bile Türk ordusunun
515.
evvelce zikr edilen dağınıklığı haline nazaran cennetten
4 Sina Akşin, 100 Soruda Jön Türkler ve İttihat ve Te-
başka bir şey olamazdı.” Bkz. Bartlett, Balkan Hatırat-ı
rakki, Gerçek Yay., İstanbul 1980, s. 309.
Harbiyyesi, s. 7-8; Edirne Müstahkem Mevkii’ne ge-
5 Ellis Ashmead Bartlett, Bir İngiliz Savaş Muhabirinin
nel karargâhtan verilen emirde; “Düşmanın mümkün
Kaleminden Çanakkale Gerçeği, 6. Baskı, Çeviren:
olduğu kadar çok kuvvetini kale üzerine çekmek ve
Yüzbaşı Rahmi, Yayına Hazırlayan: Muzaffer Albayrak,
bunun için düşmanın yan ve gerilerini sürekli olarak
İstanbul 2007, s. 11.
tehdit etmek, serbestçe hareket etmesine engel olmak,
6 Orijinal metinde bu başlıklar belirli bir kronoloji esası
Tunca ile Meriç Nehirleri arasında bulunacak düşman
dâhilinde ele alınmamakla beraber, olaylara ilişkin tarih
yürüyüş kollarının Tunca’nın doğusuna serbestçe ge-
tespitlendirmeleri tarafımızdan ilgili telif ve tetkik eser-
çişini zorlaştırmak ve Arda Nehrini geçerek, Dimetoka
lerden hareketle yapılmaya çalışılmıştır.
üzerine hareket etmek isteyecek düşmanı durdurmak,
7 Ellis Ashmead Bartlett, Balkan Hatırat-ı Harbiyyesi, C.
Müstahkem Mevki seyyar kuvvetlerinin düşman örtme
1, c. 5, Filibe Balkan Matbaası, s. 3-4.
kuvvetleri karşısında hemen kaleye çekilerek, hare-
8 Bartlett, Balkan Hatırat-ı Harbiyyesi, s. 4.
ketsiz kalmayıp, genel bir kuşatma veya muharebenin
9 “Filhakika; Türk ordusu Memalik-i Osmaniyye’nin yek-
yapılmasına kadar düşmanın harekâtını enerjik olarak
diğerinden pek uzak muvakinde munkasım (kısım kı-
zorlaştırmak” görevi verilmiştir. Bkz. Ali Remzi Yiğitgü-
sım bölünen) bulunmakla beraber (150.000) kadar
den, 1912–1913 Balkan Harbinde Edirne Kale Mu-
güzide-i askeriyede İtalya tarafından melhûz (mülaha-
harebeleri, Yay. Haz.: Zekeriya Türkmen - Betül Turan
za edilen) bir ihrac-ı harekat-ı askeriyyesine karşı İzmir
vd., Genelkurmay ATASE Başkanlığı, Ankara, 2006, s.
ve havalisinde bulundurulmakta idi ki kuva-ı mezkure
19-20.
ancak İtalya ile sulh-ı takrirden sonra Asya’dan aldırı-
14 Bartlett, Balkan Hatırat-ı Harbiyyesi, s. 9-11.
larak Trakya’ya sevk edilebilmiştir… Binaberin Balkan
15 Bartlett, Balkan Hatırat-ı Harbiyyesi, s. 12.
Müttefikleri tarafından ilan-ı muhasemat edildiği zaman
16 Bartlett, Balkan Hatırat-ı Harbiyyesi, s. 12-13.
Trakya’da bulunan Türk ordusu da hadd lüzumundan
17 Bartlett, Balkan Hatırat-ı Harbiyyesi, s. 13.
pek don bir halde idi. Bulgar istilası karşısında İzmir’de
18 Bartlett, Balkan Hatırat-ı Harbiyyesi, s. 14.
bulunan kıtaat-ı mufazza-yı malumenin vuruduna intizar
19 Yiğitgüden, 1912–1913 Balkan Harbinde Edirne Kale
edilerek teyz elden talaa, bahta mütevekkil bir ordu teş-
Muharebeleri, s. 226.
kiline mecburiyet gösterilmiş idi ki hezimetten başka bir
20 Bartlett, Balkan Hatırat-ı Harbiyyesi, s. 17-23.; Güney
şeye müncir olamazdı. ” Bkz. Bartlett, Balkan Hatırat-ı
cephesinde 12. Bulgar Alayı Komutanı Albay Petrov
Harbiyyesi, s. 4-5.
saat 12.00’de Karaağaç’taki cephe karargâhına gelerek
10 İktidarda bulunan Gazi Ahmed Muhtar Paşa kabinesi,
Türk cephesini teslim almıştır. Yapılan protokole göre
Avrupa’nın bu savaşa izin vermeyeceği kanısıyla eğitim
saat 14.40’da Bulgar ordularının Karaağaç’a girmesine
amacıyla silahaltına çağrılmış olan kıtaları-yaklaşık yüz
karar verilmiştir. Bkz. Birbudak, Balkan Savaşları’nda
bin- kişiyi terhis etmiştir. Savaşın başlamasıyla ordu bu
Edirne, s. 95-98.
nedenle zor bir durumla karşı karşıya kalmıştır. Bkz. Ta-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 143


MANASTIR, GÖZYAŞI
VE GÜNÜMÜZ...

SUZAN ÇATALOLUK

R
ahmetli dedemin hep yâd ettiği, bıkıp usan- Bir başka telgraf daha okuyalım:
madan anlattığı, bizim de hüzünlü bir masal
gibi dinlediğimiz o hatıralarda, buram bu-
“GELİBOLU’DA SÜLEYMAN PAŞA’DAN
ram vatan hasreti kokan o cümlelerinde hep Rumeli
vardı. MABEYN-İ HÜMÂYÛN BAŞKİTABETİNE,
BAŞVEKÂLETİNE, SERASKERLİĞİNE VE
Rumeli... Terk etmek zorunda kaldığımız vatan
toprakları... TOPHANE AMİRLİĞİNE,

Ve... Göç... 2 Şubat 1878

Dünya tarihinde ender görülen, dayanması çok Tel.


zor acıların yaşanmasına, kederlerin en yakıcısına Keşan’dan bu tarafa hicret etmekte olan ahali-i
tahammül edilmesine, hüzün deryalarının en derin- islâmiyeyi ve hususile bir takım nısvan ve sıbyanı ci-
lerinden yüzme bilmeden geçilmesine, çok sevgili var karya Bulgarları cerh ve telef ettiklerinden men’i
yurttan ayrılıp başka bir diyara giderken öz vatanını ta’diyat-ı mârûza için elde bulunan yirmi, otuzsüvari-
sadece ve sadece dökülen gözyaşlarına, çaresiz bir nin Keşan’a gönderilmiş olduğu maruzdur.
halde kara toprağa düşen sayısız bedenlere emanet SÜLEYMAN
edenlerin zamanları o zamanlar ve kaç hayatın son
21 Kânunusani 93” 2
bulmasına sebep olan o dehşetengiz göç dalgaları...
Dehşetengiz demekte o kadar haklıyız ki. Haklılı-
ğımızın ispatı bir kaç belge sunalım, işte bir telgraf: Binlerce yıl yaşamanın, tarihe hükmetmenin, ta-
rih yazmanın alışkanlığı ile neredeyse bin yıl önce
Balkanlarda yurt kuran Müslüman Türk nesilden nes-
“GELİBOLU’DA SÜLEYMAN PAŞA’DAN le geçen ve iyice özleşip zarif bir güzellik tadına ve
SERASKER RAUF PAŞA’YA kıvamına ulaşan gelenekleriyle yaşarken, o coğrafya
Gelibolu, 6 Şubat 1878 Türk adaleti ile huzur bulup Türk ile düzen kurmuş-
ken, muhteşem Osmanlı yavaş yavaş, sinsice yakla-
Tel.
şan tehlikenin farkına ne zaman varmıştı acaba?
Karaağaç’ta vapur beklemekte olan asker ve
Ve...
muhacirden yevmiye açlıktan telefat vukua gelmek-
te olduğunu şimdi Karaağaç’tan buraya gelen Sâbit Bu vahim tehlikenin neticesinde vatan toprakları
Paşa’nın ifadesi üzerine arz ve Dersaadet’e gitmek tek tek elden çıkıp Osmanlı hüzünlü sona doğru san-
üzere Gelibolu’ya uğrayan asker mahmul vapurlara cılı bir şekilde yol alırken, buradaki ahali de kederli
bizzarure ikişer günlük peksimed verilmekte oldu- bir kadere koşar adımlarla gidiyordu.
ğunu beyan ile ahval-ı teessife-i mâruzanın çâre-i Evet, hep koşar adımlarla gelen bu felaketler zin-
def’ine bakılmasını rica eylerim. cirinde Osmanlı’yı boğulma noktasına getiren Avrupa
SÜLEYMAN devletlerinin, Rusya’nın, son dönemlerinde ABD’nin
meydana getirdiği dış etmenlerin yanında içeride
25 Kanunisani 93”1

144 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


devleti idare eden hayalperest, idealist idarecilerin Noyrat’ı, Sarıgöl’ü göremezsem gözüm açık gide-
hataları ve meydana getirdiği vahim sebepler yanın- cek” derdi hep.
da elbette gafillerin aymazlıkları ile hainlerin ihanet- Dedeme göre oraların havası, suyu başka idi.
leri vardı. Oraların türküleri, oraların şiirleri, oraların seher vak-
O zamanki iddia şuydu: Avrupa’da esen hürriyet tinde öten bülbülleri ve nazlı gülleri, güzellikleri bir
ve demokrasi rüzgârları güya Osmanlı’nın pek geniş başka idi. Geceleri oralarda yıldızlar başka parlardı,
olan coğrafyasını da şiddetli bir şekilde tesiri altına güneş başka açardı, bahar başka gelirdi, yaz bir rüya
almıştı. Osmanlı’nın parçalanma sebeplerinden biri idi, kış bile başka bir kıştı!
de bu idi! Sevgili dedemin duygularını Üsküp’lü olan Üstat
Acaba hakikat böyle miydi? Deryalarda görünen Yahya Kemal Beyatlı “Kaybolan Şehir” adlı şu şiirin-
buzdağlarının tepeleri kimilerince böyle hikâye edilir- de ne güzel anlatıyor:
ken o derin suların altında hangi doymaz iştihalarını “Fîruze kubbelerle bizim şehrimizdi o
saklıyordu bu emperyalist devletler? Yalnız bizimdi, çehre ve rûhiyle bizdi o”3
Bu devletler Osmanlı coğrafyasının zenginlikleri- Üstadın mısralarında dile getirdiği, dedemin ke-
ni ve enerji kaynaklarını kapma yarışıyla birlikte bu derli bir masal gibi söylediği çok acı bir hakikatti göç.
yarışı gölgede bırakacak derecede mühim bir idealin Çocukluk yıllarından beri dinlediğim bu çok hazin ve
peşinde idiler: Osmanlı’yı parçalamak için kanlı pen- tamamen gerçek olan hayat macerasını anlatırken
çelerini insanımıza ve vatan topraklarına geçirmele- dedem dalar giderdi. Gözlerindeki hüznü ve hasreti
rinin, Helenistik pagan kültürün tabii mirasçısı kabul tarif edecek tek şey, ancak vatan hasreti olabilirdi.
ettikleri Yunanistan’ı Osmanlı’nın, daha sonra genç Zira başka hiçbir gözde o bakışları görmedim. Sorar-
Türkiye’nin üzerine salmalarının sebebi tarihin derin- sak anlattığı o ıstırap dolu, veda dolu, bir daha görü-
liklerinden gelen, Müslüman Türk’ü Orta Doğu coğ- lemeyecek topraklara sevda dolu o ayrılığı anlatmak
rafyasından kovmak ve Hristiyanlığı bu coğrafyaya da hiç kolay değildi.
hâkim kılmak. Noyrat’tan başlayıp Tokat’ta biten bu uzun ve çok
Bu idealleri için sadece Yunanistan’a mı vazife çileli, kimi zaman insanın içini yakan göçte neler ya-
icat ettiler? Elbette hayır, sadık tebaa olarak bilinen şanmamıştı ki...
Ermenileri ayaklandırdılar, Arap tebaaya fitne soktu- Konu ile ilgili belgeleri okudukça, bu elim, bu
lar, Rum Pontus meselesini tekrar önümüze sürmek mecburi serüvenleri yaşayıp vatanlarından koparılan
istediler, Doğu ve Güney Doğu’da malum isyanları insanımızı dinledikçe ortaya çok acı gerçekler çıkı-
planlayıp gerçekleştirerek Türkiye’nin başına siyasal, yor:
ekonomik pek çok meseleyi sardılar.
Yenilmesine rağmen “Megalo İdea”sından asla
İşte bu gaye ile bütün yolları denediler: Neticede vazgeçmeyen ve Avrupa devletlerince iyice şımar-
kardeşi kardeşe boğdurdular, hainleri satın aldılar, tılan Yunanistan artık kendi sınırları içinde kalan
gafilleri avladılar, münafıkların önüne yem atıp sırt- Türk diyarlarındaki Müslüman ahaliyi kaçırmak için
larını sıvazladılar. Yüzyıllardır değişmeyen metotları elinden geleni ardına koymayıp, her türlü baskıyı ve
hep kullandılar, kullanıyorlar ve kullanacaklar. Misal vahşeti uyguladı.
mi, verelim hemen: Rauf Denktaş’ın hatıralarını oku- Öz vatanlarının Osmanlı’nın elinden çıkmasıyla
yanlar bilir: Ünlü Şerif Hüseyin İngiliz altınlarına ve bu nazlı diyarlarda sahipsiz kalan insanlarımız kat-
vaatlerine kanıp Osmanlı’ya ettiği ihanetini ağlayarak ledildiler, malları elinden alındı, çetelerce soyuldular,
anlatmıştır. yakıldılar, soğuktan, hastalıklardan, açlıktan öldüler...
Bütün bunların neticesinde Osmanlı coğrafyala- Misal mi, sayılmamış, var olduğu unutulmuş ne çok
rı tek tek elden giderken Müslüman ahalisi oradan misal var. İşte en hafif bir misal:
oraya savrulup hakikaten çok büyük kayıplar verdi, “Hariciye Vekaleti’nden Mübadele Ahali Komisyo-
okudukça dinledikçe, dinledikçe, kahrolduğumuz acı- nuna çekilen 13 Şubat 340/1924 tarihli telgrafta; Yu-
ları yaşadı. nan Makedonya’sında bulunan Türklerin iskan baha-
Rumeli göçleri de bu ağır savrulmaların en ba- nesiyle Yunanlılar tarafından meskenlerinden atıldık-
şında gelenlerinden. Dalga dalga gelen bu göçlerden ları, bütün mallarına el konulduğu belirtilmektedir.”4
dolayı ne çilelerle yaşandı, bu çileler kaç cana mal Bir misali de basından verelim: Şöyle diyordu o
oldu, kaç hayat karardı. günkü gazetelerden 22 Haziran 1924 tarihli Cumhu-
Bu elim sosyal çalkantının tam ortasında yaşa- riyet:
yanlardan biri de sevgili dedem Süleyman Çatalo- “Yunanlılar İslamların emlakini elinden alıyor.”
luk idi. Son nefesine kadar vatan hasreti ile yandı, Daha vahim haberler de vardı. Hemen bir misal
kavruldu. “Bir daha vatanımı, Manastır’ı, Florina’yı,

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 145


pek acınacak durumda olduklarını bildirmiştir.”6
Ahali bu halde iken bir başka, ama çok önemli,
can alıcı diğer mesele de Türkiye’nin hali idi. Savaş-
tan çıkmış, ekonomisi perişan, yaralarını sarmaya
çalışan Sevgili anavatanda ahalinin bir bölümü cep-
helerde şehadete ermişti. Çok büyük bir kısmı da
gazi idi. Çalışmakta zorlanmakta idiler. Zira kimi ko-
lunu, kimi bacağını istiklal uğruna feda etmişti, sakat
vaziyette idiler. Geriye kalan ihtiyarlar, kadınlar ve
çocuklar idi.
Ama bu vahim göç meselesinin de hızla çözülme-
si gerekiyordu. İşte bu sebeple “Mübadele, İmar ve
İskân Kanunu” adını taşıyan kanun, 8 Kasım 1923
günü TBMM’de kabul edildi. Bu kanuna göre gelen
mübadillerin yiyecek, konaklama, sağlık ihtiyaçları gi-
derilecek, temelli yerleşecekleri yerleri belirlenecekti.
Bu belirleme o zamana kadar ne işle uğraşıyorlarsa
ona göre yapılacaktı. Türkiye’nin ekonomisine uyum
sağlayıp en kısa zamanda üretime fayda sağlayacak
Büyük Ninem, Dedem, Ali, Ben (S. ÇATALOLUK) hale gelmeleri sağlanacaktı.
3 Yaşında
Hazırlıklar elden geldiğince hızlı bir şekilde sürdü.
Göçmen hale gelen ahaliyi taşıma işi Türk Vapurcu-
daha gösterelim, işte 21 Teşrinievvel 1923 günlü
lar Birliği ile Seyr-i Safain İdaresine verildi. Vekâlet,
Tevhid-i Efkâr’ın insanı dehşete düşüren haberi:
mübadillerin nakilleri için vapur sahipleri ile 27 Şubat
“Yunanistan’da özellikle Florina, Vidina, Kayalar, 340/1924’te bir antlaşma imzaladı...
Kuzana ve Kareferye sancaklarında yaşayan Türkle-
Ve... Taşıma başladı...
rin her türlü vahşet ile karşı karşıya kaldıkları, Drama
civarında ise 50 kadar Türkün parçalanmış cesetleri- Rahmetli dedemden dinlediğim o masalsı serü-
nin ağaçlara asıldığı, mübadeleye tabi ahaliye zülüm ven hadiseleri destekliyor:
edildiği, binlerce kişinin Drama hapishanesinde gaz- “-Ana vatandan, Yıldızeli civarlarında bulunan
la yakıldığı...” bir çiftliğin papazı geldi Noyrat’taki evimize. Babam
25 Şubat 1926 günlü Cumhuriyet gazetesindeki köyün ileri gelenlerindendi. Evimiz de iç içe geçmiş
habere de bakalım. Haberde şunları yazılıdır: üç duvar ile çevrili idi. Bizim ev bu papaza verilmiş
mübadele anlaşması gereği. Papaz pek sevinçli idi.
“Muhtelit komisyonda dünkü umumi içtimaı: Yu-
Babama “Tokat havalisi buraya iklim olarak benzer.
nan murahhasları Garbi Trakya’da Türklerin perişan
Oraya yerleşin” dedi.
bir halde bulunduklarını ve zulüm gördüklerini itiraf
etmişlerdir.” Dedemin anlattığına göre de Yunan Hükümeti bir
taraftan, Yunan ve Bulgar çeteleri diğer taraftan göç
Dr. Mesut Çapa’dan aldığımız şu satırlar zulmü
hazırlığında olan Müslüman ahaliyi perişan etmişler.
belgelemektedir:
Büyük ninemin anlattığına göre de korunaklı ko-
“Vekâlet teşekkül’ ettiği zaman Makedonya’daki
nakları bir haftada tam üç kez basılmış. Para ve altın
Türkler, Yunanlıların kendilerine yaptığı baskıdan
aranmış. Bu arama sırasında dipçiklerle büyük nine-
dolayı Selanik’e doğru akın etmeğe başlamışlardı.
mi çok fena dövüp kan revan içinde bırakmışlar.
Özellikle Surfice, Kozana ve Karafirye ahalisi bu yüz-
den yalınayak denilecek bir vaziyette Selanik’e gelir- Bu eziyetli dönemi takiben Florina, Kayalar ve
ken, yollarda soyguna uğruyorlardı.”5 civarı ahali alabildikleri malları – bunların içinde hay-
vanlar da var- Selanik’e iniyor. Yukarıda anlatılan çile
Yunan mezaliminin yanında hava şartları da pek
devam ediyor.
yamandı. 23 Kanunisâni (Ocak) 1924 tarihli Vakit ga-
zetesinin haberine göre Selanik’e yığılmış ve bir an Sonunda Ankara Vapuruna biniyorlar. O nakil sı-
evvel Anadolu’ya geçmek için acele eden 40 muhacir rasında kimi hayvanlar taşınma esnasında denize
vefat etmişti. Ölüm sebebi donma idi! düşüp telef oluyor.

“Konuya vakıf olan Selanik’teki Tali Komisyonu Yolculuk Selanik’ten başlıyor, Çanakkale Boğazı,
Başkanı Mösyö Henmot, Muhtelit Komisyona gönder- Marmara Denizi, İstanbul, Boğazı, Karadeniz üzerin-
diği bir mektupta bu halkın sefaletinden bahsetmiş ve den devam edip Samsun’da son buluyor.
çabuk bir şekilde Türkiye’ye nakledilmesi gerektiğini, Elbette genç Cumhuriyet iki yılı çok yoğun geçen

146 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


ve tam 500.000 sayıyı aşan mübadi-
li yerleştirmekte zorlanıyor. Hükümete
gensoru dahi veriliyor. ÖÇ MARŞI
İnsanın olduğu yerde olan her şey
oluyor: Kaynaklara göre yiyecek dağıt- Türk Ordusu orman gibi doğrandı, serildi
makla görevli olan birkaç memur müba- Türk yavruları süngü ucundan geçirildi,
dillere birkaç teneke yağ satmaya çalı-
Türk aileler inleyerek hâke çekildi,
şırken yakalanıyor!
Bir kıt’ayı ıslattı kanın ey ulu millet!
Bazen doktor ve ilaç bulunamıyor.
Sıtmaya yakalanıp ölen mübadiller için
Git git, onu gayzınla kurut.. Yetti bu zillet!
TBMM’nde mebuslar ateşli konuşmalar
yapıp tedbirler istiyorlar. Binlerce beşik geçti yere, çıktı mezarlar,
Tokat’a gelince yeni bir dönem başlı- Baksan, yine her bir taşın altında mezar var,
yor, yeni bir başlangıç. Sıksan, her avuç toprağı, masum kanı damlar..
Ama... Rumelili dedem hep sarı Masum kuzular makberidir, Türk ili Balkan:
gölü özledi, hep Noyrat’ı, Florina’yı,
Git, bağrına bas, ezmesin artık onu düşman!
hep Manastır’ı, hep Vodina’yı ve elbet-
te Üsküp’ü, Selanik’i hep çok ama çok
özledi. Öz yurdunu -gel dinle:- nasıl çınlatıyor çan,
“-Yola düştük,” diye anlatırdı rahmetli Feryâd ediyorken onun altında şehidân!
dedem. “Yunan kâfiri yolda yemek için Feryâd ediyorken şehîd oğlun, ulu hakan!
hazırladığımız yiyeceklerin içinde dahi
Gayzın, ateşinle yürü git, ey ulu millet,
altın aradı. Süngüleriyle yiyecek çuvalını
delik deşik ettiler. Börek tepsilerini sün- Balkanı, o Türk meşhedini eyle ziyaret!
güyle karıştırdılar. Gemiye bindik. Gün-
lerce yol aldık. Su yok, yıkanmak yok, Kin ateşi ver süngüne, bir yıldırım olsun,
yiyecek tükenmek üzere... Samsun’a Çık kükre, yürü.. Çan sesi ra’dınla boğulsun
gelinceye kadar çok çile çektik çok.”
Balkan yanıp akrep yuvası kan ile dolsun..
Dalar giderdi uzaklara. Söze yeniden
Ruhundaki öç volkanını kan ile söndür:
başladığında yâd ettiği cennetten bir kö-
şeydi sanki ve anlattığı zamanın tam da Namus yüzünü, ey ulu millet yine güldür!
o anına gidip o cennet köşesini bizzat
seyrederek tasvir ediyordu: Kadıköy
“-Sarı göle giderdik babamla. Ne Feyzullah Sâcid
güzel bir göldü, tertemiz, pırıl pırıl... Ba-
lıklar tutardık kocaman kocaman, teee (TÜRK YURDU, YIL:3, SAYI: 67, 28 Mayıs 1914-15 Mayıs 1330
bu kadar. Akşama anacığım onları pek Türk Yurdu Şiir Antolojisi (1911-1931), Hazırlayan: Coşkun Bağır, Türk
Yurdu Yayınları, Ankara 2012)
güzel pişirirdi. Ondan daha güzel balık
yemedim ben. Öyle ormanlar vardı ki
güneş ışığı yere değmezdi. Ağaçların ______________________________________________
1 Süleyman Paşa, Umdet’ul-Hakâyık, İstanbul 1928, Cilt
ucunu göremezdin, öyle ulu idiler. Çiçekleri mis ko- VI, s.170-171
kardı, gülleri bile çok farklı güzellikte kokardı.” 2 Bilal N. Şimşir: Rumeli’den Türk Göçleri, Emigrations
Köyü anlatırdı, yazın bereketini, kışın bolluğunu Turques Des Balkans Belgeler- Documents I. Ankara,
1968, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Yayın No: 3,
ve günlerin neşesini... Seri: III, Sayı: A9, S. 318
Dedem vatan hasretiyle gözlerini yumdu! 3 Yahya Kemal Beyatlı: Kendi Gök Kubbemiz, Yapı Kredi
Yayınları, 2004, İstanbul: s. 15, 51
Sahi, kaçımız bilir bu gün Yunanistan devle- 4 Mehmet Kiracı: Cumhuriyet Döneminin İlk Göçü: Türk
tinin sınırları içinde olan Kayılar şehrinin isminin Yunan Nüfus Mübadelesi, Yüksek Lisans Tezi, Trakya
hikâyesini? Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mayıs 2006,
s.56
Osman Gazi’nin de mensup olduğu Kayı Boyu 5 Dr. Mesut Çapa: Yunanistan’dan Gelen Göçmenlerin
tarafından kurulduğu için Kayılar olan o güzelim şe- İskânı, 29 Haziran 2009, http://dergiler.ankara.edu.tr/
dergiler/45/812/10317.pdf, s.3
hirde şimdi Türk’ün olmadığını kaçımız bilir?
6 Mehmet Kiracı: a.g.e. s. 158

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 147


BALKAN SAVAŞLARINDA
BİR PROPAGANDA YÖNTEMİ:
FOTOĞRAF VE KARİKATÜR

YUNUS EMRE TEKİNSOY*

K
amuoyu, 20. yüzyılda özellikle siyasal rünümündedir. Bu harp döneminde yazılı, görsel ve
amaçların gerçekleştirilmesinde öncelikli bir sözlü olarak propaganda faaliyetleri yürütülmüştür.
yere sahip olmuş, hem ulusal hem de ulus- Fotoğraflarla Yapılan Propaganda
lararası siyasî gelişmeler ve bu gelişmelerin aktörleri,
kamuoyunu göz önünde bulundurmak zorunluluğunu Basın işletmeleri okuruna sunduğu yazı ve fotoğ-
duymuşlardır . Kamuoyuyla ilgili çok farklı tanımla-
1 raflar ile kendi politikası doğrultusunda kamuoyunu
malar yapıldıysa da2 genel olarak kamuoyu günlük bilgilendirmek ve oluşturmak üzere propaganda yap-
dilde “halkın kanaati” olarak tanımlanmakta ve bu maktadır. Bunu gerçekleştirirken olayların ve fotoğ-
anlamda kullanılmaktadır3. Kamuoyunun oluşturul- rafların seçimi önemlidir. Okurun gazetede; manşet,
ması, oluşmuş bulunan kamuoyunun yönlendirilmesi fotoğraf, yazı üçlüsünün yanı sıra sayfadaki yer ve
bireylere veya kitlelere belirli fikirlerin telkin edilmesi, boyutuna göre habere olan ilgisi ve okunmasının
beyin yıkanması veya doktrin aşılanması ile müm- sağlanması ile gazete kendi politik propaganda ama-
kündür. Yapılan bu işlerin bütününe ise propaganda cına ulaşmaktadır6. Basın fotoğraflarının kamuoyunu
denilmektedir. Propaganda, 20. yüzyılın anlaşılabil- oluştururken temel hedefleri sıralandığında: Dikkatin
mesi, ulusal ve sınıfsal çatışmala-
rın arka planının görülebilmesi gibi
benzer süreçlerin çözümlenmesi için
mutlaka bilinmesi gereken bir kav-
ram, hatta diyebiliriz ki bir anahtar-
dır4. Bu yönüyle düşünüldüğü zaman
propagandanın savaş dönemlerinde
çok etkin bir güç olarak kullanıldığını
söylemek mümkündür. Savaşta ka-
muoyunu kontrol etmek, silahlı kuv-
vetlerin moralini yüksek tutmak, düş-
manın maneviyatını kırmak, tarafsız
ülkelerin tarafsız konumlarını devam
ettirmek ve mümkünse bu ülkeleri
kazanmak için bir propaganda faa-
liyetine girişilmiştir5. Şüphesiz Bal-
kan Harbi propaganda faaliyetlerinin Fotoğraf-1 Sirkeci İstasyonun da Bir Askeri Katarının
etkin olarak kullanıldığı bir harp gö- Vatanperver Ahali Tarafından Teşbihi

148 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Fotoğraf-3 Sultanahmet Meydanında Harb Lehinde
Nümayiş

Fotoğraf-2 Dârü’l-Fünûn Talebesinin Harb Lehinde


Nümayişleri - Bab-ı Ali Caddesinden Geçerken

fotoğrafa çekilmesi, okuyucuya iletilen fotoğrafın ka-


bul görmesi, fotoğrafın okuyucu üzerindeki etkisinin
korunması, fotoğrafın zaman içinde “Belge” niteliği
kazanması, toplumsal denetimde gazete-fotoğraf ve
kamuoyu ilişkisinin sağlanması7 olarak nitelendirmek
mümkündür. Fotoğrafların insanları etkileme sonu-
cunda savaş istemi yaratmak gibi bir özelliğinin varlı-
ğı bilinmektedir8. Nitekim Balkan Savaşları dönemin-
de Osmanlı basınında fotoğraflar birer propaganda
malzemesi olarak kullanılacaktır. “Şehbal ve Resimli Fotoğraf-4 Raks Ederek Cenge Giden Kahraman
Askerlerimizn Cümbüşü
Kitab9” bu bakımdan önemli bir yere sahiptir. Resim-
ler üzerinden yapılan propagandada yayın organları
sadece resimleri koymakla yetinmemişler mutlaka
altlarına açıklamalar da koymuşlardır. Burada üze-
rinde durulması gereken mesele resmi açıklayan
yazıların üslubu meselesidir. Fotoğrafların seçiminde
halkın savaşa olan ilgisini artırmak düşüncesi etkili
olduğu gibi kullanılan dil nedeniyle de savaşın adeta
teşvik edildiği görülmektedir.

Resimli Kitab dergisinin Ağustos 1328 tarihli sayı-


sında (Fotoğraf-1) Balkan savaşı ile ilgili göze çarpan
resimlerden birisi askerlerin uğurlanmasıyla ilgilidir.
Fotoğraf 5. “Gönüllü Bir Kahraman – Musevi Vatandaş-
“Sirkeci İstasyonun da Bir Askeri Katarının Va-
larımızdan Olup Sevk Hamiyetle Bir Kıta-yı Askeriyeye
tanperver Ahali Tarafından Teşbihi” şeklinde resmin Gönüllü Olarak İltihak Eden Yako Oğlu Murdhay Efendi –
altına açıklama düşülmüştür. Resim dikkatle ince- Sirkecide Harekete İntizar Esnasında.”
lendiğinde büyük bir kalabalık görülmektedir. Burada
harbe gidenlerin ne kadar geniş kitleler tarafından
desteklendiği mesajı verilmektedir. Diğer taraftan re-
simde bulunan ve askerleri uğurlamaya gelenler için
kullanılan tanımlama yani “vatanperver”liktir10.

Propaganda resimlerinin bir kısmını da miting re-


simleri oluşturmuştur. Halkın ortak bir gaye etrafında,
aynı duyguları taşıyarak toplandığı alanların resimleri
olması bakımından, diğer yandan da yapılmaya çalı-
şılan propagandanın geniş kitleler tarafından destek-
Fotoğraf-6 Mecruhinin Yaralarını Sarmak için Sevk-i Hami-
lendiğinin gösterilmeye çalışılması, propaganda fa- yet ve Şevkatle Sargı İmalathanelerine Devam Eden Hilal-i
aliyetlerinin bir başka yönünü gözler önüne sermek- Ahmere Mensub Hanım Hemşirelerimizin Bağzılarının
tedir. Resimli Kitab’ın Ağustos ve Eylül 1328 (1912) İmalathane Dahilinde Hücre-i Faaliyetleri.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 149


(Fotoğraf-2) aylarına ait sayılarında mitinglerle ilgili
pek çok resme rastlamak mümkündür. Son dönem
Osmanlı Devleti’nin en önemli eğitim kurumlarından
birisi olan Dârü’l-fünûn’un gerçekleştirdiği mitinge ait
bir resim bu tür propagandanın örneği olarak verile-
bilir11.

Bir başka miting fotoğrafı ise Sultanahmet meyda-


nında yapılan mitinge (Fotoğraf-3) aittir12. Mitinglerin
yanında savaşa giden askerleri gösteren fotoğraflarda
askerler sanki düğüne gider gibi sevinçli (Fotoğraf-4)
gösteriliyordu13. Yine gayrimüslim ahalinin de savaşa
dahlini sağlamak için gönüllü gayrimüslim14 askerlerin
resimleri (Fotoğraf-5) yayımlanıyordu.

Propagandanın bir başka boyutunu ise toplu-


mun her kesiminin savaşa katılımını sağlamak dü-
şüncesi oluşturmuştur. Fotoğraflardan bir kısmında
Hilal-i Ahmer’e hizmet eden kadınlar (Fotoğraf-6)
gösterilirken,15 bir kısmını ise daha çocuk yaşta ordu-
ya katılan çocukların resimleri (Fotoğraf-7) oluştur-
maktadır16.
Fotoğraf 7. “On İki Yaşında Bulunmasına Rağmen
Gönüllü Sıfatıyla Orduya Dâhil Olarak Mecruh Düşen Bir Türklere karşı yapılan zulüm ve tedhiş hareketle-
Kahraman – Karahisarlı Nuri Çavuş.”
rini gösteren resimlerde propaganda faaliyetleri içe-
risinde düşünülebilir. Nitekim Bulgar Mezalimi17 sık
işlenen başlıklardan birisidir. Resimli Kitab’ın Teşrîn-i
Evvel - Teşrîn-i Sani 1328 dönemine ait sayısında
yayımlanan bir fotoğraf18(Fotoğraf-8) ve işkence neti-
cesinde öldürülen bir Türk’e ait fotoğraf19 (Fotoğraf-9)
buna örnek olarak gösterilebilir.

Mizah Basını ve Karikatürlerle Yapılan


Propaganda

Balkan Harbi sırasında Osmanlı karikatür dergi-


lerinin kamuoyuna yönelik propaganda faaliyetleri
bariz bir şekilde görülmektedir20. Bu noktada iki dergi
Fotoğraf-8 Bulgar Mezalimi - İdama Mahkûm Edilen
Bedbaht Muhacirinden Bazılarına Hükm-i İdamın Suret-i dikkat çekmektedir. Savaşın başından sonuna kadar
Tefhimi

Fotoğraf-9 Bulgar Mezaliminden - Yürüyüş Köyünde Bul-


garlar Üsera-yı Osmaniyeden Üçünü Parça Parça Ederek
Bir Kuyuya Atmışlar ve Resimde Görülen Mazlumu da Karikatür-1 Karagöz Yooo . Efendiler, gürültü patırtı
Gözlerini Çıkararak, Parmaklarını Keserek İşkence ile zamanı değil, bırakın o elinizdeki davulları boruları da
Şehit Etmişler ve Balta ile de Başını İkiye Ayırmışlardır. şunları alın. Şimdi zaman bunundur!

150 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Karikatür-2 “Karagöz ne diyor?” adlı şiir: “Ey çocuklar!
Gün bu gündür; gayri handan olmalı./ Toplanıp bir
noktada serhadda mihman olmalı./ Ben bile taktım silahı
arkama, bir pir iken./ Gençsiniz! Hiç durmayın! Düşman Karikatür-3 Karikatürün üstünde “Bir sahne-i hakikat:
perişan olmalı!/ Bak asıl annen vatandır; el uzandıkça Muharebeye mi cümbüşe mi?” sorusu sorulmakta, bir
ona/ Her kılın bir süngü, her uzvunda kalkan olmalı!/ zabitle er arasındaki diyalog konu edilmektedir. Zabit
Son Sözüm ey cenfedalar! Ey mübarek cepheler!/ Kutlu askere “Tanburayı da ne yapacaksın?” diye sormaktadır.
Balkan süngünüz altında al kan olmalı!.” Asker ise “Balkan krallarını getirirken canları sıkılmasın
diye kafesleri önünde çalmaya ahdettim.

Balkan Savaşları ile ilgili karikatürlerini ortaya koyan harp gibi birlik ve beraberlin tesis edilmesini gerekli
“Karagöz”21 ve savaşın ilk dönemlerinde karikatür- kılan bir süreçte siyasi hiziplerin önüne geçerek bir-
leriyle dikkatimizi çeken “Cem”22dir. Osmanlı mizah lik ve beraberliği tesis etmek, diğer taraftan cepheye
basını Balkan Harbinin ilk döneminden itibaren bir gidecek askerleri şevke getirmek ve orduya katılımı
misyon dahilinde hareket etmiştir. Bir taraftan siyasi artırmak maksadıyla karikatür çizmektedir. Düşmanı
küçümseyen ve savaşın
neticesinin baştan belli
olduğunu gösteren ka-
rikatürlere de rastlamak
mümkündür.

Nitekim savaş sıra-


sında ortak bir gaye etra-
fında birleşilmesi gerekti-
ği vurgusunu Karagöz’ün
26 Eylül 1328 tarihli
(Karikatür-1) sayısında
bariz bir şekilde ortaya
koyulmaktadır. “Karagöz:
Yooo … Efendiler, gürültü
patırtı zamanı değil, bıra-
kın o elinizdeki davulları
boruları da şunları alın.
Şimdi zaman bunundur!23”
Karikatürün sağ tarafında
elinde borazanla Talat,
Halil Menteşe ve Cavit
Beylerin bulunduğu İtti-
Karikatür-4 Karagöz Balkan Devletlerinin krallarıyla kavga etmektedir. “Karagöz: Biraz
daha sabredin. Şu yumruğumun altındakileri iyice bir tepeleyeyim de sizin de icabınıza hat ve Terakki mensupları
bakarım!.. yer alırken, sol tarafta ise

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 151


elinde davulla Rıza Tevfik ve
Lütfi Fikri Beylerin bulunduğu
Hürriyet ve İtilafçılar vardır.
İki muhalif harekete mensup
olanlara karagöz silah ver-
mekte harp esnasında birlikte
savaşmayı teklif etmektedir.

Harbe katılımı artırmak ve


askerin moralini yükseltmek
için de çeşitli karikatürler çi-
zilmiştir. Nitekim Karagöz’ün
23 Eylül 1328 tarihli sayısında
(Karikatür-2) Karagöz karşı-
mıza asker üniformasıyla çık-
mıştır. Elinde silahı, sırtında
çantası ile cepheye gitmeye
hazırdır. Karikatürün yanında
ise Osmanlı gençlerini savaşa
teşvik eden bir şiir yer almak-
tadır24.

Cem Dergisi ise 29 Ey-


lül 1328 tarihli sayısında
(Karikatür-3) bir taraftan as-
kerliğe katılımı şevklendirirken
diğer taraftan da askerlerin ne
kadar iştiyakla düşmana karşı Karikatür-5 “İttihat edilmiş öyle mi? Maşallah, bir de ben sizi birleştireyim hamur edeyim
savaşma isteği içerisinde ol- de birbirinizden artık ayrılamazsınız.”
duğunu göstermek ister. Ka-
ben sizi birleştireyim hamur edeyim de birbirinizden
rikatürün üstünde “Bir sahne-i hakikat: Muharebeye
artık ayrılamazsınız”27. diyalogunun geçtiği karikatür
mi cümbüşe mi?” sorusu sorulmakta, bir zabitle er
de Balkan krallarını güçlü bir Osmanlı subayı sımsıkı
arasındaki diyalog konu edilmektedir. Zabit askere
sararak gücünü göstermektedir.
“Tanburayı da ne yapacaksın?” diye sormaktadır. As-
ker ise “Balkan krallarını getirirken canları sıkılmasın Savaşların kazanılmasını ya da kaybedilmesini
diye kafesleri önünde çalmaya ahdettim.25” sözleriyle sağlayan en önemli amillerden birisi şüphesiz kamu-
cevap vermektedir. Burada sanki savaşa değil de bir oyu desteğinin sağlanmasıdır. Balkan Harbi boyunca
eğlenceye gidildiği izlenimi verilmekte ve savaş teş- gazeteler, dergiler, sivil toplum kuruluşları ordunun
vik edilmektedir. ihtiyaçlarının karşılanması, gönüllü birliklerinin oluş-
turulması, ortak bir gaye etrafında toplanılması için
Mizah dergilerinde düşman devletlerini küçüm-
geniş bir propaganda faaliyetine girişmiştir. Savaş
seyici karikatürlere de yer verilmiştir. Karagöz’ün 27
öncesinde ve savaşın başladığı dönemde düşman
Teşrîn-i evvel 1328 tarihli sayısında (Karikatür-4-) Ka-
karşısında birlik ve beraberliğin tesisi düşüncesi pro-
ragöz Balkan Devletlerinin krallarıyla kavga etmekte-
paganda faaliyetlerinin yapılmasında ana amil olarak
dir. “Karagöz: Biraz daha sabredin. Şu yumruğumun
düşünülebilir. Nitekim fakir halkın ordunun ihtiyaçları
altındakileri iyice bir tepeleyeyim de sizin de icabını-
için yardım faaliyetlerinde bulunması, gönüllü birlik-
za bakarım!..26” diyerek Balkan devletlerinin Osmanlı
lerinin meydana getirilebilmesi, savaş lehine yapı-
Devleti karşısındaki güçsüzlüğü gösterilmeye çalış-
lan mitinglere geniş katılımın gerçekleşmesi yapılan
maktadır. Ayrıca karikatürde Balkan krallarının zayıf
propagandaların başarıya ulaştığının göstergeleridir.
ve sıska gösterilmesine rağmen Karagöz’ün iri yarı
Ancak propagandada gösterilen başarının savaş
ve güçlü gösterilmesi yine propagandanın bir parça-
meydanında gösterilemeyişi Balkan Harbinin Os-
sıdır. Burada halka güven de verilmeye çalışılmak-
manlı Devleti açısından hezimetle sonuçlanmasına
tadır. Buna benzer bir örneği Kalem dergisinde de
neden olmuştur. Osmanlı Devleti’nin Balkan yenilgi-
görmek mümkündür. 12 Ekim 1912 tarihli sayısında
sinden sonra gireceği I. Dünya Savaşı’nda ve Türki-
(Karikatür-5-) “İttihat edilmiş öyle mi? Maşallah, birde
ye Cumhuriyeti’nin temellerinin atılacağı İstiklal Harbi

152 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


döneminde uygulanacak olan propaganda faaliyetle- le Bir Kıta-yı Askeriyeye Gönüllü Olarak İltihak Eden
rinin başarıya ulaşmasında, Balkan Harbi döneminde Yako Oğlu Murdhay Efendi – Sirkecide Harekete İnti-
zar Esnasında.” bkz, Resimli Kitab, Ağustos 1328, C. 8,
uygulanan propagandanın tecrübesi etkili olmuştur. Nu.43, s. 555.
______________________________________________ 15 Fotoğrafın altındaki açıklama: “Mecruhinin Yaralarını
* Okt., Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve Sarmak için Sevk-i Hamiyet ve Şevkatle Sargı İmalat-
İnkılâp Tarihi Bölümü hanelerine Devam Eden Hilal-i Ahmere Mensub Hanım
1 Derya Çağlar, Kamuoyu Oluşturulmasına Bir Örnek: Hemşirelerimizin Bağzılarının İmalathane Dâhilinde
1945-1955 Yılları Arasında Gazetelerde Antikomünizm, Hücre-i Faaliyetleri.” bkz, Resimli Kitab, Teşrîn-i Evvel
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilim- – Teşrîn-i Sânî 1328, C. 10, Nu. 45, s. 681.
ler Enstitüsü, Yayımlanmamış Y. Lisans Tezi, İstanbul 16 Fotoğrafın altındaki açıklama: “On İki Yaşında Bulun-
2006, s. 4. masına Rağmen Gönüllü Sıfatıyla Orduya Dâhil Olarak
2 Kamuoyu kavramı ile ilgili farklı tanımlamalar söz ko- Mecruh Düşen Bir Kahraman – Karahisarlı Nuri Çavuş.”
nusudur. Tanımlamada ortak bir kanaatin meydana bkz, Resimli Kitab, Mart 1329, C. 12, Nu. 47, s. 852.
getirilememesinde kuramcıların ilgi alanlarının farklılık 17 Yapılan Mezalimlerle ilgili bkz, “Bulgar Vahşeti”, Ta-
göstermesi etkili olmuştur. Tanımlamaların birbirinden nin, 16 Teşrîn-i Evvel 1912(3 Teşrîn-i Evvel 1328), Nu.
çok farklı olmasında, her tanımın kamuoyunun belli bir 1472, s.4. – “Sırb Vahşetlerinden”, Tanin, 11 Teşrîn-i
yönüne ağırlık vermesinin temelinde yatan unsur ise bu Evvel1912(28 Eylül1328), Nu. 1467, S.3.
konuda kuram geliştirenlerin sosyal psikoloji, siyaset 18 Resmin altındaki açıklama: “Bulgar Mezalimi – İda-
bilimi, sosyoloji hatta iletişim gibi disiplinlere mensup ma Mahkûm Edilen Bedbaht Muhacirinden Bazılarına
olmalarından ileri gelmektedir. Bu konu ile ilgili Bkz: Ar- Hükm-i İdamın Suret-i Tefhimi.” bkz, Resimli Kitab,
sev Bektaş, Kamuoyu İletişim ve Demokrasi, Bağlam Teşrin-i Evvel-Teşrin-i Sani 1328, C. 10, Nu. 45, s. 639.
Yayınları, İstanbul 2000, s. 53-57. 19 Resmin altındaki açıklama: “Bulgar Mezaliminden – Yü-
3 Ali Murat Vural, Bir İletişim Kurumu Olarak Yerel Basının rüyüş Köyünde Bulgarlar Üsera-yı Osmaniyeden Üçünü
Kamuoyu Oluşumu Sürecindeki İşlevi ve Yerel Basın- Parça Parça Ederek Bir Kuyuya Atmışlar ve Resimde
Kamuoyu İlişkileri Eskişehir Basını Örneğinde Bir Uy- Görülen Mazlumu da Gözlerini Çıkararak, Parmaklarını
gulama, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Keserek İşkence ile Şehit Etmişler ve Balta ile de Başı-
Yayımlanmamış Doktora Tezi, Eskişehir 1997, s. 75. nı İkiye Ayırmışlardır.” bkz, Resimli Kitab, Mayıs 1329,
4 Çağlar, a.g.t., s. 15. C. 8, S. 48, s. 919.
5 Oğuz Yıldız, Savaş’tan Barışa Geçişte Medyanın Rolü, 20 Osmanlı Mizah basınının Balkan savaşlarına bakışı ile
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayım- ilgili bkz. Tobias Heinzelmann, Osmanlı Karikatüründe
lanmamış Y. Lisans Tezi, İstanbul 2006, s. 22. Balkan Sorunu 1908-1914, Kitap Yayınevi, İstanbul
6 Ahmet İmançer, Türk Gazeteciliğinde Basın Fotoğrafçı- 2004, s. 157-222.
lığının Kamuoyu Oluşturulmasındaki Rolü, Ege Üniver- 21 Karagöz Ali Fuad Bey tarafından 10 Ağustos 1908’de
sitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Dokto- çıkarılmaya başlanmıştır. Haftada iki kez yayımlanan
ra Tezi, İzmir 1993, s. 74. dergi(sonradan haftada bir) dört sayfalıktır. Temiz dizgisi
7 İmamçer, a.g.t., s. 84. ve baskısıyla, halkın anlayabileceği dili ve espriyle geniş
8 Fotoğraflarla etkilenme sonucu savaş istemi hakkında okur kitlesi bulmuştur. 26 Ocak 1935’e kadar yayın ha-
bkz. İmamcer, a.g.t., s. 118-122. yatını devam ettirmiştir. Bkz. Alpay Kabacalı, Başlangı-
9 Resimli Kitab dergisi Eylül 1908 ile Şubat 1913 tarih- cından günümüze Türkiye’de Matbaa Basın ve Yayın,
leri arasında toplam 51 sayı çıkmıştır. Aylık olarak ya- Literatür Yayınları, İstanbul 2000, s. 136-137.
yımlanan derginin çıkış maksadı, toplumu her konuda 22 Cem mizah dergisi Cemil Cem tarafından 28 Kasım
haberdar etmek, bilgilendirmek, geniş bir kesime hitap 1910’da çıkarılmaya başlanmıştır. Cemil Cem’in kari-
etmek, onları gazete ve dergi okumaya sevk etmektir. katürlerinin yanda, Rerik Halid’in değişik takma adlarla
Ayrıca resimli olarak çıkmasındaki maksat, dergiyi daha yayımlanan yazıları da yayımlanmıştır. 32 sayı çıktıktan
cazip bir hale getirerek okuyucunun gözüne de hitap sonra İttihat ve Terakki baskısı yüzünden yayımına ara
etmek, ilgisini artırmaktır. Dergi, topluma her konuda vermiş, İttihatçıların yönetimden uzaklaştırılması sonra-
tercüman olmayı da amaçları arasına koymuştur. Fakat sında 11 sayı daha yayımlandıysa da 26 Ekim 1912’de
bunu yaparken gerçeklerin tercümanı olma ilke edinil- kapanmıştır. Bkz. Kabacalı, a.g.e., s. 137.
miş ve belli bir seviye takip edilerek neşrolunmuştur. 23 Karagöz, 26 Eylül 1328, Nu. 454, s.4.
Çıkarılmasında Ubeydullah Esad ve Faik Sabri önemli 24 “Karagöz ne diyor?” adlı şiir şöyle başlamaktadır: “Ey
bir yere sahiptir. Bkz. Rasim Ustaoğlu, Resimli Kitap çocuklar! Gün bu gündür; gayri handan olmalı./ Topla-
(1324/1908-1329/1913) ve Resimli Gazete (1339/1923- nıp bir noktada serhadda mihman olmalı./ Ben bile tak-
1929)’nin Dil Edebiyat ve Kültür Yazılarının Sistematik tım silahı arkama, bir pir iken./ Gençsiniz! Hiç durmayın!
İndeksi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Düşman perişan olmalı!” Karagöz kendisinin yaşlı bir
Yayımlanmamış Y. Lisans Tezi, İstanbul 2000, s. V. adam olmasına rağmen cepheye gitmeye hazır oldu-
10 Resimli Kitab, Ağustos 1328, C. 8, Nu. 43, s. 543. ğunu belirterek gençlerin hemen orduya katılarak cep-
11 Fotoğrafın altındaki açıklama: “Dârü’l-Fünûn Talebesi- heye gitmesi gerektiğini dile getirmektedir. Devamında
nin Harb Lehinde Nümayişleri – Bab-ı Ali Caddesinden karagöz vatanı anneye benzetmekte ve “Bak asıl an-
Geçerken.” bkz, Resimli Kitab, Ağustos 1328, C. 8, Nu. nen vatandır; el uzandıkça ona/ Her kılın bir süngü, her
43, s. 539. uzvunda kalkan olmalı!” dizeleriyle savaşa gitmeye teş-
12 Fotoğrafın altındaki açıklama: “Sultanahmet Meydanın- vik etmektedir. Karagöz şiiri şöyle bitirir: “Son Sözüm ey
da Harb Lehinde Nümayiş.” bkz, Resimli Kitab, Ağus- cenfedalar! Ey mübarek cepheler!/ Kutlu Balkan sün-
tos 1328, C. 8, Nu. 43, s. 541. günüz altında al kan olmalı!.” Bkz, Karagöz, 23 Eylül
13 Fotoğrafın altındaki açıklama: “Raks Ederek Cenge Gi- 1328,Nu. 453, s.1.
den Kahraman Askerlerimizin Cümbüşü.” bkz, Resimli 25 Cem, 29 Eylül 1328, Nu. 42, s. 1.
Kitab, Eylül 1328, C. 9, Nu.44, s. 580. 26 Karagöz, 27 Teşrîn-i evvel 1328, Nu. 463, s. 2.
14 Fotoğrafın altındaki açıklama: “Gönüllü Bir Kahraman 27 Cem, 29 Eylül 1328, Nu. 42, s. 1.
– Musevi Vatandaşlarımızdan Olup Sevk Hamiyet-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 153


I. BALKAN ŞAVAŞI’NDA
EDİRNE MÜDAFAASININ ÖNEMİ

AHMET YİĞİT*

Balkan Savaşı’na Doğru ğunda görevlendirmişlerdir.3 Bu hadiseye şüphe ile

B
yaklaşılması gerekir, eğer istihkâmlar Bulgarlar tara-
alkan Savaşlarının sebeplerine bakıldığında
fından incelenmiş olsaydı, Edirne önlerinde askerle-
1877-1878 yani 93 harbine kadar uzanan
rini bekletmeksizin şehre hücum etmeleri gerekirdi.
ve Berlin Antlaşması maddelerine dayanan
Bulgarlar 1911 yılından itibaren, ufukta çıkma ihtimali
bir geçmişi vardır. Balkanlarda Avusturya ile Rusya
olan bir harpte Edirne üzerine direkt olarak hücuma
arasındaki çekişmelerin, Balkanlarda kurulan küçük
geçilmesi yönünde kurmay seviyesinde askerî çalış-
Balkan devletlerinin daha çok Osmanlı Devleti’ne
malar yapıyorlardı. Balkan devletlerinin silah alımla-
ait topraklara özellikle Makedonya’ya hâkim olma
rının büyük devletler tarafından serbest bırakılması
mücadelesine dayanmaktadır. Balkan Savaşları
ile Bulgarlar genel bütçelerinin üçte birinden fazlasını
öncesinde Balkan devletlerinin Osmanlı Devleti’ne
orduya aktararak, bu yöndeki niyetlerini açık bir şekil-
karşı birleşmesini engelleyen meselelerin başında
de ortaya koymuşlardır.4 Hatta 1912 yazında Bulgar
Makedonya’daki Kiliseler meselesi gelmektedir. II.
ordusu Edirne üzerine yapılacak hücumun provası-
Abdülhamid’in Balkan devletlerinin kendi aralarında
nı dahi gerçekleştirdi5. Balkan devletlerinin Osmanlı
ortak hareket etmesini önlemek amacıyla sıcak tuttu-
Devleti’ne karşı imzaladıkları antlaşmalarda Edirne
ğu bu meseleyi Osmanlı yönetimi 3 Temmuz 1910’da
şehri de bahis konusu olmaktadır. 13 Mart 1913 ta-
çıkardığı kanunda “ihtilaflı kilise, mektep ve mukad-
rihinde Rusya’nın hakemliğinde yapılan Sırp-Bulgar
des yerlerde hangi unsurun nüfusu çok ise ona aittir”
antlaşmasına göre her iki devlet Osmanlı Devleti’nden
cümlesi ile halledilince, Balkan devletlerinin birleşme-
alacakları yerleri belirlemişlerdir6. Edirne kuşatma-
sindeki en büyük engel ortadan kaldırılmış oluyordu.
sında görev alan Bulgar II. Ordu komutanı Nikola
Bulgarlar ve Edirne İvanof’a göre Edirne, Balkanlardan İstanbul’a giden
Edirne şehri Roma İmparatorluğu ve Osmanlı bütün yollara hâkimdi. İstanbul’u almak veya Türkleri
Devleti tarafından Avrupa’dan gelecek tehlikelere sulha zorlamak isteyenler, Edirne’yi almadıkça veya
karşı İstanbul şehrinin anahtarı olarak görülüyordu.1 etkisiz hale getirmedikçe asla başarılı olamazdı. Edir-
Şehir coğrafi konumu dolayısıyla tarih boyunca ko- ne, Osmanlı Devleti hâkimiyetinde olduğu müddetçe
ruduğu önemini Balkan Savaşlarında da devam İstanbul’a doğru yapılacak harekâtı gerçekleştirecek
ettirmiştir. Savaş öncesinde Balkan devletleri özel- ordu daima tehlikeye maruz kalacaktı7. Kısacası Bul-
likle de Bulgarlar, savaş planlarını Edirne şehrini garların başlangıçta bütün planlarını Edirne şehrini
ele geçirmek üzerine kuruyorlardı. Bulgarlar 1903 ele geçirme üzerine yaptıkları net bir şekilde anla-
yılı içinde Makedonya’da ve Balkanlarda katliamla- şılmaktadır
ra başlarken aynı yıl içinde Edirne’de başarısızlıkla Edirne’yi Savunma Hazırlıkları
sonuçlanan bir ayaklanma teşebbüsünde bulunmuş-
Edirne’nin Balkan Harbi’ne hazır hale getirilme-
lardır2. Bulgarların Edirne’yi elde etme arzuları 1910
sinde, Osmanlı Devleti’nin diğer bölge ve şehirlerin-
yılına gelindiğinde de devam etmiştir. Bulgarlar aynı
de yaşanan eksiklikler ve problemler aynen yaşandı.
yıl içerisinde Edirne istihkâmlarını incelemek üzere
Osmanlı Devleti 1910 yılında merkezi İstanbul olan I.
bir kurmay subayı Edirne’deki Bulgar konsoloslu-

154 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


orduya bağlı IV. Kolordu merkezi olarak Edirne’de bir den sökülüp götürülen toplar, savaşın başlamasına
garnizon oluşturmuştur. Edirne garnizonunda 1912 çok az bir süre kala Çatalca mevzilerinden alınarak
yılında komuta Mirliva İsmail Hakkı Paşa ve savaşın tekrar Edirne’ye getirilip tabyalara monte edildiler.15
başlamasına az bir süre kala şehre gönderilen, son- Getirilen ve mevcutlar ile çeşitli ebatlarda 340 âdete
radan Edirne Müdafii diye şöhret bulacak olan Ferik ulaşan toplar, savunma amaçlı kaleler kompleksine
Mehmed Şükrü Paşa8 bulunmaktaydı9. Savaşın baş- yerleştirilmiş hareketsiz ve sabit toplar olması zaman
lamasına çok az bir süre kala var olan komuta ka- zaman savunmada sıkıntılar yaratmıştır. Savunmada
demesinin üzerine başka bir komutan gönderilmesi görev alan subay ve asker sayısında farklılıklar ol-
zaman zaman sıkıntılara sebep olmuştur. Bu husus makla beraber toplam 52.597 olarak bildirilmiştir.16
Mirliva İsmail Hakkı Paşa’nın Kale komutanı, Şükrü
Paşa’nın da Müstahkem Mevkii Komutanı olmasıy- Kale komutanlığı seferber olma emrini 18 Eylül
la şeklen çözülmüştür. Edirne’ye yeni gelen Şükrü 1328/1 Ekim 1912 tarihinde alarak yoğun bir şekilde
Paşa’nın da kalenin askerî eksiklerini kısa sürede çalışmalara başlamıştır. Kaleye ikmal subay ve erle-
tamamlaması mümkün değildi. Bundan dolayı Edir- ri, taşıt ile askeri araç ve gereçler Anadolu’nun deği-
ne Balkan savaşına yetersiz tahkimat, silah, teçhizat, şik bölgeleri ila yakın çevreden gelmeye başlamıştı.
yiyecek ve sağlık malzemesi ile girmiştir.10 Osmanlı Kalede daha önce hiç askerî eğitim görmemiş erler
Erkan-ı Harbiye’si, Edirne’nin 1829 ve 1878 yıllarında talime alınıyor, erlerin ikmalleri düzgün yapılamadı-
Rusların işgaline iki defa uğramış olmasına rağmen, ğından sıkıntılar daha savaş başlamadan yaşanıyor-
savunma mevzilerinin geçilmez olduğuna inanıyordu. du. Seferberlik planında tespit edilen dış müfrezeler
Edirne şehri kale savunma sisteminde şehrin 4.500 yerlerine gönderiliyor, sınır boyunca siperler kazılı-
ilâ 12.500 metre kadar çevresine yerleştirilmiş siper yordu17. Seferberlik emrini alan Müstahkem Mevki
ve bataryalardan oluşan, düşmanı mümkün mertebe Komutanlığı, Edirne’de halka 18 maddelik bir bildiri
şehirden uzak tutmayı amaçlayan mevzilerdi. Ana yayımlamıştır. Bildirinin 9. maddesinde bütün yaşlı,
tahkimat hattının duvarları 3-3,5 metre yüksekliğin- düşkün, en az iki aylık para ve yiyeceği bulunmayan-
de ve 6-7 metre kalınlığında olup toprak, tuğla veya larla, hükümet tarafından sakıncalı görülen halkın üç
çimentodan yapılmıştır. Bu kalelerin ilk yapımı 1828- güne kadar kaleden çıkmaları istenmiştir.18 Bu bildiri
1829 Osmanlı-Rus Savaşı’na kadar uzanıyordu.11 Ka- ile bir kale savunması yapılacağı ve kalenin savun-
lelerin etrafında derinliği ve genişlikleri 4 ilâ 5 metreyi masının en az iki ay olarak hesaplandığı anlaşılmak-
bulan hendekler mevcuttu. Bu mevzilerin önlerinde 4 tadır. Şehirden özellikle İstanbul yönüne zorunlu ve
ilâ 6 sıra halinde dikenli teller döşenmişti. Ana hattın 1 büyük bir göç başlamıştır.
ilâ 4 km gerisinde dört kaleden oluşan ve savunmada
Edirne Müstahkem Mevkii Komutanlığı, şehre
önemli rol oynamayan ikinci bir hat daha yapılmıştı.
yakın birliklerin iaşe ihtiyaçlarını savaş başlamadan
Bu savunma şekliyle şehrin içinde birçok askerin bi-
önce ve savaşın ilk günlerinde de karşılamıştır. IV.
rikmesi önlenmiş olacaktı. Ayrıca düşman askeri şe-
Kolordu Komutanlığı Merkezi olan Edirne şehri ile
hirden uzak tutulacaktı. Kaleler arasına girecek düş-
olan bağlantısını kopararak Uzunköprü’ye çekildiği 5
man birlikleri de kalelerden yapılacak top atışlarıyla
Ekim 1912 tarihine kadar adeta kalenin kaynaklarını
bertaraf edilebilecekti. 3 ila 8 km. yarıçapında bir ala-
kullanmış hatta tüketmiştir. Kale komutanlığı ancak
nı tepelerden geçirmek suretiyle savunma hattı oluş-
bu tarihten sonra müstakilen kaynakları kullanmaya
turuldu. Bu hat Kafkas Tabyası, Kestanelik, Cevizlik,
ve şehir içinde müdafaa için malzeme depo etmeye
Bağlarbaşı, Ayvazbaba, Büyük ve Küçük Taş Tabya,
başlayabilmiştir.19
Yassıtepe, Şeytantarla bağları, Karagöz, Kazantepe,
Kazanova, Arda Tabyası, Sinekli Ova’sı, Bosnaköy Trakya’da ki doğu ve batı cephesindeki yerlere
ve Hacılarezanından oluşmaktaydı. Ulaşım ve nak- asker sevkiyatı, Edirne şehrinden geçen tek demir
liye oluşturulacak bir dekovil hattıyla çözülecektir.12 yolu hattı üzerinden yapılmaktadır. Trenlerin çok ağır
Edirne savunma hatları arazinin yapısı da göz önüne hareket ediyor olması seferberliğin hızla tamamlan-
alınarak şehre hâkim tepelerden oluşturulmuştu.13 masında engel hale gelmiştir. Edirne’den İstanbul’a
Yüzbaşı Remzi (Yiğitgüden), yazdığı eserde Os- günde tek tren seferi yapılabiliyordu20.
manlı Erkan-ı Harbiyesi’nden farklı düşünmektedir.
Askerî açıdan tabyaları asrîlikten uzak olduğu ve Savaş Başlıyor
üstelik 30 yıldan beri onarım görmediğini belirtir. Fa- Edirne şehri, savaşın başlamasından önce Bul-
kat tabyaların Trakya’nın soğuk kış günlerinde aske- gar asker ve çetelerinin önünden kaçan köylüler için
rin yağmura ve kara karşı korunmasını sağladığını, adeta bir sığınma yeri haline gelmiştir.21 Çarpışma-
yaralı askerlerin sargılarının ve iaşelerinin buralarda ların olduğu sınır boylarından Edirne şehrine doğru
yapıldığını da ilâve ederek asrilerini de aratmadığını olan göç artmış binlerce halk şehrin içine girerken
da belirtmektedir.14 İtalyanlarla süren Trablusgarb sa- binlercesi de kale önünde beklemektedir.22 Halk
vaşları dolayısıyla daha önce Edirne’deki mevziler- Edirne önlerine, özellikle köylüler savaşın uzun sür-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 155


meyeceği ve kısa zamanda Osmanlı Devleti lehine finde olan askerlerinin, artlarını güvende hissetme-
bitip geri döneceklerini düşündüklerinden yanlarına meleri dolayısıyla planları alt-üst olmuştu. Mehmed
hemen hemen hiç bir şey almadan gelmişlerdi. O Şükrü Paşa, Edirne Müdafaasında “1877’de Gazi
yıl tarım açısından verimli geçmiş ve çok ürün elde Ahmed Muhtar Paşa’nın, Kars’ta yaptığı rolü oy-
edilmişti. Göç eden veya çeteler ile askerlere rağmen nayacaktı.” Bu rol, Osmanlı birliklerine ve Osmanlı
yerinde kalan her köylünün ambarı genellikle dolu idi. Devleti’ne zaman kazandırıp, bu durumdan avantaj
Edirne’ye doğru ilerleyen Bulgarlar ele geçirdikleri sağlamaya yönelik olacaktı. Şükrü Paşa’nın Edirne
köylerde dolu buldukları ambarlar sayesinde asker Müstahkem Mevki Komutanlığı’na getirildiği zaman
ve hayvanları için zahire sıkıntısı çekmemekteydi. kendisine verilen yazılı emir de bunu destekler mahi-
Kaleden sorumlu Mirliva İsmail Hakkı Paşa, köylü- yette şehri yalnız kırk gün müdafaa etmesi istenmiş-
leri istihkâmlardan içeriye almıyordu. Zengin köylü tir28. Türk ordusu seferberliğini tamamlayıncaya ka-
ve çiftlik sahiplerinin mallarını kale içine sokma ve dar Edirne, Bulgarları sınırda mümkün olduğu kadar
kendilerinin de içeriye girme isteklerini reddediyordu. oyalamak ve az kuvvetle çok sayıdaki düşman kuv-
Hatta bu konuda ısrar edip istihkâmlar önündeki teli vetini tutmakla görevlendirilmişti. Bunlardan başka
aşmak isteyenler süngü ile durduruluyordu. İsmail kalenin görevleri, düşmanın mümkün olduğu kadar
Paşa, kadınların güçsüzlerin ve yabancı uyruklula- çok kuvvetini Edirne kalesi üzerine çekmek, bunun
rın şehri terk etmelerini, kalede kalacakların da en için düşman birliklerinin yan ve gerilerini daima teh-
az iki aylık yiyeceklerinin olması gerektiğini şehirde dit ederek serbest hareket etmesine engel olmaktı29.
duyurmuştu.23 Savaşın geneline bakıldığında, Edirne Kolordusu bu
plana göre vazifesini layıkıyla yerine getirmiş, Lüle-
Bulgarlar savaşın başlarında iki orduyu Edirne
burgaz ve Pınarhisar civarındaki Bulgar birliklerinin
şehri önlerine sevk ederek, İstanbul’a ulaşmadan
rahat hareket etmesini engellemiştir30.
önce iyi tahkim edilmiş en önemli mevkii ele geçir-
meyi hedefleyerek, İstanbul önlerine ulaşacak as- İstanbul şehri için Edirne stratejik yeri dolayısıy-
kerine malzeme taşıma açısından demiryolundan la nasıl bir koruma kalkanı görevi görüyor ise; Edir-
yararlanmayı da planlamışlardır.24 Başında General ne için de batısında bulunan Dimetoka ve Kırcaali
İvanof olduğu halde Bulgar II. Ordusu birkaç kara- şehirleri ile burada bulunan Osmanlı birlikleri aynı
kolun mukavemetinden başka karşı koyma olmaksı- rolü oynamakta idi. İvanof hatıratında direkt olarak
zın 18 Ekim 1912’de Osmanlı Devleti ile Bulgaristan Edirne’ye hücum edememelerinin sebebi olarak “Di-
arasında olan sınırı geçip Meriç Vadisi’nden Tunca metoka ve Kırcaali’den gelecek bir tehlikenin hayali
Nehri’nin sağ kanadından Edirne’ye doğru hücuma endişesiyle vaziyeti kavrayamadık ve Edirne mesele-
başladı.25 Bulgarlar Arda Nehri’nin sağ kıyısından sini bir an evvel intaç edemedik” demektedir.31 Bulgar
Edirne’nin batı bölümüne doğru ilerlediler. Bulgar II. II. Ordu Komutanı İvanof’un bu husustaki endişeleri,
Ordu Komutanı İvanof, Edirne’ye anî bir baskın dü- Süvari Tugayı komutanı Tanef’in 13 Kasım 1912 ta-
zenleyerek ele geçirmeyi hedeflemekteydi. Eğer ta- rihinde Dimetoka’nın kuzeyinden itibaren demiryolu,
arruz sonuçsuz kalırsa, Edirne’ye en yakın mevkide karayolu ve köprülerin Türklerden temizlendiğini,
muhasara için topları yerleştirilebilecek elverişli yer- Mustafapaşa’da bulunan II. Ordu merkezine bildir-
ler elde etmeyi planlamıştı. İvanof’un planı başarıya mesiyle sona ermiştir32. İvanof’un Edirne kuşatma-
ulaşmadı. Bulgarlar Edirne’nin batı ve güney-batısını sında rahat hareket etmesini sağlayan diğer bir olay
Osmanlı askerinden boşaltıp istihkâmlara olabildiğin- ise Kırcaali Müfreze Komutanı Yaver Paşa’nın asker
ce yaklaşmışlardı. Balkan savaşlarının başlamasıyla ve askeri malzemeleriyle beraber Bulgarlara teslim
beraber Osmanlı Kurmaylarının oluşturduğu Doğu olmasıdır33.
Cephesi, yani Edirne-Kırkkilise hattı Bulgarların dahi
Doğu Ordusu Kumandanı Abdullah Paşa, Doğu
beklemediği bir şekilde Istranca dağlarını aşan Bul-
Ordusu’nun 22 Ekim 1912’de saldırıya geçmesini
gar ordusu26 karşısında kısa sürede yani altı gün
âmil emri yayımlayarak Edirne kalesinde bulunan
içinde çökmüştür. Bu hadiseyle Edirne şehrinin öne-
müdafilerinin bir kısmının bu harekâta katılmalarını
mi Osmanlı Devleti açısından bir kat daha artarken,
istiyordu34. Edirne kalesi Abdullah Paşa’nın talebi ile
Bulgar askerî kurmayları tarafından bakıldığında
fiilen savaşa girmiş bulunmaktadır.35 Aynı tarihte de
İstanbul’a ulaşmak için Edirne’nin mutlaka alınması
Bulgarlar Edirne kalesini kuşatmak için hazırlıkları-
gerekmediği fikrini savunanların haklılığını da orta-
nı tamamlamak üzereydi.36 Edirne Kalesi, 20.000’i
ya çıkarmıştır.27 Kısa sürede Çatalca önlerine kadar
bulmayan bir kuvvetle kuşatmayı başlatıyorlardı.
ulaşan Bulgar orduları, Edirne şehrini kuşatma altına
Bulgarlar 25 Ekim günü de Edirne karşısındaki asker
alırken, Edirne ile İstanbul’un arasındaki askeri ve si-
sayılarını üç tümen daha arttırmışlardı. İlave olarak
vil irtibatı tamamen koparmışlardı. Bulgarlar, Edirne
Bulgar I. Ordusu’nun iki tümeni de Edirne Kalesi’nin
kalesinin planlanandan uzun, aylar sürecek direnişi
alınması ile görevlendirilmişti.37 Bulgar II. Ordusu
karşısında, Çatalca önlerinde İstanbul’u almak hede-
Komutanı İvanof’un umumi saldırı ile Edirne alına-

156 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


mayınca, Osmanlıların kurduğu tuzağa düşmemek kalan bölümdeki ağaç ve üzüm kütüklerini de kesip
içi, Kırklareli önlerindeki Bulgar askeri birliklerinin yaktılar.45 Şehir içinde ise halk bombardımanda yıkı-
vaziyeti dolayısıyla, Edirne ve civarında serbest du- lan yapılardaki ağaç ve tahtaları toplayıp ısınmak için
rumda bulunan kıtaların bir kısmını Kırklareli’ne gön- yakmaktadır.
derilmesini talep ettiği anlaşılmaktadır.38 Esasında
Ateşkes ve Londra Görüşmeleri
Bulgarların da amacının Edirne önlerindeki Osmanlı
askerinin kale dışına çıkarak savaşa katılmasını en- Harbiye Nâzırı Nâzım Paşa’nın, ordunun son
gellemek olduğu anlaşılmaktadır.39 durumu ile ilgili gönderdiği raporlar, 13 Kasım 1912
tarihinde İstanbul’da yapılan kabine toplantısında ele
Edirne’yi kuşatanlar ile savunanlar arasında, ku-
alınmış ve Bulgarlar ile ateşkes görüşmelerine baş-
şatmanın başladığı tarihten şehrin Bulgarların eline
lanması kararlaştırılmıştır. Nâzım Paşa’nın Bulgar
geçtiği tarihe kadar adeta bir beyannameler savaşı
Ordusu Başkomutanı ile yaptığı görüşmeler sonunda
yaşanmıştır. Bulgarlar kaleyi savunanlara ve halka
iki taraf ordularının Çatalca önlerindeki son durum-
beyannameler ile ulaşarak onların maneviyatları-
daki mevzilerini muhafaza etmesi, ayrıca kuşatma
nı bozmak suretiyle kale savunmasını çökertmeyi
altındaki Edirne, İşkodra ve Yanya kalelerindeki son
hedeflemişlerdir. Şükrü Paşa ve kumandanları ise
durumları korunmak şartıyla mütareke yapıldı. Bal-
halkın ve askerin maneviyatı yükselterek savunma
kan devletleri ile Osmanlı Devleti arasında Londra’da
gücünü arttırmayı hedefleyerek ve Bulgarlara karşı
görüşmeler yapılması kararlaştırıldı.46
psikolojik harbi de sürdürmüşlerdir. Bulgarlar bu pro-
paganda da tayyareleri de kullanarak beyannameleri Bulgar Çarı’nın 15 Kasım 1912 tarihinde II. Ordu
şehrin semalarından halkın eline ulaşabileceği yer- Komutanı İvanof’a çektiği telgrafta Bulgarların Edirne
lere atmışlardır.40 Bu psikolojik harbe vilayetin en üst hakkındaki niyetlerini ortaya koymaktadır. Çar görüş-
kademesindekiler dahi dayanamamışlardır. Edirne meler öncesinde General Velçef’in Edirne üzerine
vilayetinin merkezi olan Edirne şehrinin Bulgarlar ta- yaptığı genel hücum hakkında rapor istemektedir.
rafından tamamen abluka altına alınmasına rağmen Ayrıca İvanof’a Velçef’in niçin bu şekilde davrandığı
il merkezinin Vali Halil Bey tarafından Tekirdağ’a ta- sorulmuştur. Kuşatma ordusunun amacının asıl or-
şınması önerisi Babıali tarafından reddedilmiştir.41 dunun harekâtını desteklemek, kalede bulunan Türk
Bulgar tayyareleri şehir üzerinde keşif uçuşları yapa- ordusunun bu harekâta tesir veya müdahale etme-
rak şehirdeki askeri tahkimat hakkında bilgiler top- sini önlemektir. İvanof, Bulgar Başkomutanlığı’na
larken bunları rapor olarak sürekli ordu yönetimine kuşatmada Doğu Cephesi komutanı olan Velçef’in
bildirmekte idi.42 Osmanlı askerî yetkilileri de Bulgar- Edirne üzerine hücuma geçmesine kendisinin müsa-
ların istedikleri hedefleri nasıl vurduklarını anlayama- ade etmediğini bildirmiştir. Ayrıca muhasara için ne-
mışlardı. Onlar bu durumu casusluk faaliyetlerinin bir ler yaptığı hakkında da ayrıntılı bilgi vermiştir. Güney
sonucu olduğu şeklinde değerlendirmişlerdir. Hâlbuki ve doğu mıntıkalarını muhasara topları ile takviye
bu durum daha sonraki yıllarda İvanof’un hatıraların- ettiğini 3-4 gün içinde şehrin bombalanmasına tekrar
da anlatılmaktadır. Şehir üzerinde uçan Bulgar tayya- başlanacağını bildirmiştir. Ona göre kaledekilerin sü-
releri, şehir içinde ve çevresinde olan askerî faaliyet- rekli olarak taciz ve tehdit edilmesi gerekir. Aksi halde
ler hakkında ordu birliklerine raporlar vermektedirler. Türkler cüretkâr ve müteşebbis oluyor, cesaretle kale
dışına harekâtta bulunuyorlardı. Bulgar Çarı Edirne
Edirne muhasarasında kuşatan ve kuşatılanlar
önlerinde olan gelişmeleri önemsemekte buradaki
açısından en önemli engellerden biri de acımasız
gelişmelerden kendisine günde dört defa haber ve-
kış şartları idi. Mevsimin sonbahardan kışa dönme-
rilmesini istemiştir.47
siyle beraber şiddetli soğuk Edirne civarında kendi-
sini hissettirmeye başlamıştı. Kuşatan ve kuşatılan 28 Kasım 1912 tarihinde mütareke için görüşme-
asker, düşmandan çok tabiat şartları ile mücadele lere başlandığında Bulgarlar daha önce ilk şart ola-
ediyordu. Şehir içinde gazın bitmesi dolayısıyla ge- rak ileriye sürmeyeceklerini belirtmelerine rağmen
celeri sokakların aydınlatılmasına son verilmiştir. İleri Edirne’nin kendilerine teslimini isterler ve bunda da
karakollarda kömür ve gaz bitmek üzeredir.43 Yağan ısrar ederler. Osmanlılar ise görüşmelerin başladığı
kar ve yağmurlardan oluşan çamur, birlikler arasında andaki durumun muhafazası dışında istekler olur-
irtibatı koparmakta, topçuların arabalarla malzeme sa görüşmelerin kesileceğini bildirmiştir. Bulgarlar,
taşıması adeta imkânsız bir hal almaktaydı. Edirne Karadeniz ablukasının kaldırılmasını ve Edirne’den
çevresindeki nehirler yükselmekte ve köprüler yıkıl- demiryolunu kullanmak suretiyle geçerek Çatalca
maktaydı. Araziler su altında balçık deryasına dön- önlerindeki ordularına malzeme nakli, araç-gereç
müştü. Şiddetli soğuklarda açıkta olan hatta kulübe- yollama hakkı isterler. Yunanlılar görüşmeler esna-
lerde olan askerlerin elleri veya ayakları donmakta, sında tasarıyı imzalamaktan çekinirler. Çünkü onlar
sonuçta soğuktan ölenler dahi bulunmaktaydı.44 So- Yanya’nın teslimini istedikleri takdirde Bulgarların
ğuklar dolayısıyla Bulgarlar, Türk siperlerinin dışında Edirne’yi istemelerinden çekinmektedirler.48

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 157


Bulgarlar görüşmelerin başladığını bildikleri
halde Edirne kalesine gönderdikleri askeri heyetle
Şükrü Paşa ve kurmaylarından kalenin kendilerine 10 TEMMUZ
teslimini istemişlerdir. Bu istekleri reddedilince de İttihad ve Terakkî Cemiyeti’ne...
bütün cephelerde ani baskınlar yapılmasını emret-
miştir. Amaçları kale ile İstanbul arasında haber- Şu dağların, ovaların seslerine kulak verin,
leşme olup olmadığının kontrol etmek ve oluşacak Bakın her yer sanki coşkun deniz gibi bağırıyor.
bir boşluktan yararlanıp kalenin bir oldu-bitti ile
Evler, köyler zincirleri parçalayan beldelerin:
ele geçirilmesini sağlamaktır. Ayrıca Bulgarlar bu
“Ya hürriyet yahut ölüm!” türküsünü çağırıyor.
gerçekleşmez ise görüşmeler yapılmadan önce
kalenin sınırlarını daha da daraltmayı amaçlamak-
taydılar. Hani nerede, ağızları kilitleyen o pençeler,
Ahalinin kuvvetini hiçe sayan o yiğitler?
Müstahkem Mevkii Komutanlığına, İstanbul’dan
Hani nerede, hür başlara mezar kazan o geceler
Başkomutan Vekili Nâzım Paşa tarafından gön-
derilen telgrafta Müttefik devletlerden Yunanistan Bir intikam saatinden çekinmeyen müstebidler?...
dışında Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ ordu-
ları ile ateşkes antlaşması imzalandığı bildirildi. Esir millet yaratmayan âdil Allah
Edirne, Yanya ve İşkodra kaleleri antlaşmaya göre Bize dahi: “kalkın” dedi,
ikmal yapamayacaklardır, denilmektedir. Şükrü Elimizde parıldayan keskin silah
Paşa ile İvanof arasında ateşkesin uygulama-
Bugün zulmü kahreyledi.
sını içeren 10 maddelik bir anlaşma imzalana-
rak 3 Aralık 1912 tarihinde ateşkes ilan edildi ve
Titreyiniz, zira sizler bize karşı cellâttınız,
Edirne semalarında silah sesleri kesildi.49 Gerçi
ateşkesin şartları adaletsizdi. Mesela Türkler ku- Bağrımıza vurduğunuz demir gibi kalpsizdiniz,
şatma altındaki Edirne’ye demiryolundan yardım Yüzbinlerce anaları, oğulları ağlattınız,
ulaştıramayacak, fakat Bulgarlar Edirne içinden Düne kadar evler yıkan, canlar yakan hep sizdiniz.
geçen demiryolunu kullanarak kendi birliklerine
yardım götürebileceklerdi.50 Ateşkes antlaşması- Aklınıza gelmezdi ki, hiçbir vakit zencir, zindan
nın 7. maddesi ile Bulgar trenlerinin Edirne’den
Kalplerinde vatan aşkı çarpanları titretemez,
geçmeleri sağlanmıştı. Fakat kuşatma altında-
Hürriyetin o mukaddes rüyaları alev saçan,
ki şehir halkı ve Osmanlı ordusu bu maddeden
nasiplenememişlerdi.51 Böylece Bulgarlar, ordu- Alınlardan en sönük bir kıvılcımı körletemez.
larının yiyecek ve cephane ihtiyaçlarını sağlamış
oluyorlardı. Buna karşılık Edirne Kalesi’nde ancak Esir millet yaratmayan âdil Allah
bir aylık yiyecek bulunduğu kale komutanlığınca Bize dahi: “kalkın” dedi,
tepkili bir şekilde 10 Aralık 1912 tarihinde Başku- Elimizde parıldayan keskin silah
mandanlığa bildirildi. Edirne’ye yiyecek ve sağlık
Bugün zulmü kahreyledi.
malzemesi gönderilmesinin sağlanamaması halk
ve asker için büyük bir kayıptı. Aynı zamanda Os-
Bugün eski bir dünyanın yıkıntısı üzerine,
manlı diplomasisinin bir acziyeti idi. Diplomatlar
açısında bu maddenin kabul edilmesinin sebebi 93’ün meşrutiyet saltanatı yükseliyor,
Londra’da yapılacak barış görüşmelerinin kısa Orhanların, Selimlerin o sevgili illerine,
sürede biteceğine inanılmasıdır. Ayrıca bu sürede Bir kanûn-ı esasiyle yeni baştan can geliyor.
şehirde yeterince erzak ve cephane olduğunun
düşünülmesidir.52 Bu durum o zamana kadar her Bundan sonra her Osmanlı şu Türkiye toprağında
türlü yokluk ve zorluğu karşı maneviyatını daima
Mabediyle, mektebiyle, her şeyiyle hür olacak
yüksek tutan kale savunucuları olan asker ve hal-
kın moralini bozmuştu. Bulgarların Çatalca önle- Bir ak mermer saray kadar emin olan ocağında
rindeki askerlerine yiyecek taşıyan ilk Bulgar treni Bir padişah gibi ömür sürmek için hak bulacak.
13 Aralık 1912 tarihinde asker ve halkın gözleri
önünden Edirne’den geçti.53 Esasında görüşmeler Esir millet yaratmayan âdil Allah
esnasında Bulgar heyeti, Yunanlıların görüşmeler- Bize dahi: “kalkın” dedi,
den çekilmesinden sonra Edirne’nin boşaltılmasını
Elimizde parıldayan keskin silah
ve oradaki Türk askerinin onurla kaleyi terk etme-
sinin krallarının isteği olduğunu söylerler. Bu istek Bugün zulmü kahreyledi.

158 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


üzerine toplantıda sessizlik olur. Bu sessizlik,
Evet, artık hiç kimseye zulüm pençe salmayacak, Bulgar delegesinin başı olan Danef’in daha
Bir kuvvetli tarafından zayıf malı yenmeyecek, önce yapılan protokolü yüksek sesle okuma-
sıyla bozulur. Orada Bulgarlara deniz ve demir-
Yurdun hiç bir bucağında hâkim, mahkûm kalmayacak,
yollarının açılması yazılı olup kuşatma altındaki
Bu efendi, bunlar dahi kölelerdir denmeyecek.
Osmanlı şehirlerine barış görüşmeleri başladığı
andaki statü korunacağı için yiyecek yollanma-
Hakir köylü diyecek ki, bugün ben de bir ağayım, yacaktı. Esasında Bulgar diplomatlar galip ola-
Adaletin huzurunda zenginlerle müsaviyim, rak kendilerinde bu hakkı görürler ve yapılan
Hür ve mesut bir vatandaş olduğumu duymadayım, itirazları kabul etmezler54.
Ağılımın, çiftliğimin, her hakkımın sahibiyim.
Edirne’de Osmanlı askerine verilen ekmek-
lerin gramajı azalmaya ve rengi esmerleşme-
Esir millet yaratmayan âdil Allah ye başlamış idi.55 Kar yağmaya başladığı için
Bize dahi: “kalkın” dedi, soğuk, asker ve halk üzerinde etkisini gittikçe
Elimizde parıldayan keskin silâh: artırıyordu.56 Ocak ayı ortalarında yağan karın
Bugün zulmü kahreyledi. etkisi ile hava çok soğumuştu. Yakacak olma-
dığından bir türlü ateş almayan yaş ağaçlar
Ey Dicle’nin, Sakarya’nın ve Fırat’ın çocukları! Sarayiçi’nden kesilmeye devam ediliyordu.
Vatanımız talihini bugün bize terk ediyor, Şehrin etrafındaki ormanlar ve gün gün yok
Doğduğumuz bu yerlerin kara yaslı ufukları, oluyordu. Meyve ve dut ağaçları odun olarak
kullanılmak üzere yok ediliyorlardı57. Ateşkes
Kadın erkek her bir asıl evlâdından iş istiyor.
döneminde soğuk havanın etkisinden kurtul-
mak isteyen siperlerdeki Osmanlı ve Bulgar as-
Zâlim devrin bize miras bıraktığı harabeler,
kerleri, ocaklarda yaktıkları ateşler ile ısınmaya
Bizim kardeş zekâmızın nurlarıyla uyanacak, çalışıyordu.
Şu zavallı ıssız köyler, şu karanlık kulübeler,
Londra’da 17 Aralık 1912 tarihinde başla-
Bizim kardeş kalbimizin ateşiyle canlanacak.
yan görüşmelere Osmanlı Devleti ile savaşan
Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan, Karadağ
Esir millet yaratmayan âdil Allah
ve dört büyük Avrupa devleti; Avusturya, Al-
Bize dahi: “kalkın” dedi, manya, Rusya ve İngiltere katıldılar. Osmanlı
Elimizde parıldayan keskin silâh delegasyonu görüşmelerin uzamasından yarar
Bugün zulmü kahreyledi. ummaktaydı. Amaç Balkan devletleri arasında-
ki anlaşmazlıkların ortaya çıkmasını sağlamak
Biz istersek hürriyetin kanadının gölgesinde ve birbirleriyle çatışma durumuna gelmelerini
Asırları öğündüren dehâmızı parlatırız, beklemekti. Osmanlı Devleti mağlup bir dev-
Büyük ırklar yurdu olan şu zengin şark ülkesinde let olarak oturduğu masada kendisine yapılan
teklifleri kabul etmediği gibi halkı Müslüman
Yarın yine bir şerefli medeniyet yaratırız.
olan Arnavutluk ve Edirne’yi de vermek istemi-
yordu. Ayrıca Anadolu’nun tabii uzantısı olan
Dünya dahi öğrenir ki, bizim gibi bir milletin,
oniki Adaları da verme taraftarı değildi. Bu-
Her cehennem ateşini söndürmeye gücü yeter, nun üzerine anlaşma sağlanamayınca 6 Ocak
Şu demirden yumruğumuz zulüm gibi sefaletin, 1913 tarihindeki konferans, bir sonuç alınama-
Taassubun, cehlin dahi başlarını kırar, ezer!... dan dağıldı58. Londra’da yapılan görüşmeler-
de Osmanlı Devleti delegasyonu Balkanlarda
Esir millet yaratmayan âdil Allah Edirne hariç diğer yerleri terk etmeyi esas iti-
Bize dahi: “kalkın” dedi, bariyle kabul etmişti. Avrupa’nın büyük devlet-
Elimizde parıldayan keskin silâh lerinin İstanbul’daki temsilcileri, hükümetlerin-
Bugün zulmü kahreyledi. den aldıkları talimatlar üzerine 17 Ocak 1913
tarihinde Osmanlı hükümetine nota vererek,
Edirne’den vazgeçilmesini, aksi takdirde sava-
Mehmed Emin
şın tekrar başlayacağını ve bunun Osmanlılar
(TÜRK YURDU, YIL:3, SAYI: 71, 6 Ağustos 1914-24 Temmuz için büyük bir felâket olacağını bildirdiler.59 Bü-
1330, Türk Yurdu Şiir Antolojisi (1911-1931), Hazırlayan: Coş- yük devletler Osmanlı Devleti’ne verdikleri no-
kun Bağır, Türk Yurdu Yayınları, Ankara 2012) tada Midye-Enez hattının Bulgarlarla Osmanlı
Devleti arasında sınır olmasını istemekteydiler.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 159


Kâmil Paşa barış taraftarı idi. Fakat sorumluluğu tek en kısa sürede alınmasını zaruri bir hale getirmişti.67
başına almak istemediğinden 21 Ocak 1913 tarihin- Yer yer 30 santimetreyi bulan kar, açık arazide ve si-
de eski nâzırlardan asker ve sivil, yüksek mevkilerde perler içinde olan Bulgarları zor duruma düşürmüştü.
olan hükümet görevlilerinden oluşan genel meclisi Tipiden siperler tamamen karla dolmuş, siperlerin te-
Dolmabahçe Sarayı’nda topladı. Toplantıdan barış mizlenmesi tipi devam ettiği sürece mümkün olama-
yapılması kararı çıktı. Kabinenin Edirne’nin Bulgar- mıştır. Yol ve köprülerin kullanılamayacak kadar kötü
lara teslimi teklifini düşünmekte olduğu tezinin halk bir hal alması dolayısıyla Bulgar nakliye kolları ha-
arasında kısa zamanda yayılması üzerine 23 Ocak reket edememekte veya zamanında istenen yerlere
1913 tarihinde Talat ve Enver Paşa’nın önderliğin- ulaşamamaktaydı. Kıtaların iaşesi zor veya gecikme-
de Babıali Baskını adı verilen darbe gerçekleştirildi. li olarak ulaştırılabilmektedir.68 Kar fırtınası başlamış
Darbede Nâzım Paşa öldürülüp, Kâmil Paşa hükü- ve bu durum her iki tarafın siperlerdeki askerlerinin
metten uzaklaştırıldı.60 Edirne’yi verme taraftarı ol- zor bir vaziyete düşmesine sebep olmuştur. Artık ne
mayan Mahmud Şevket Paşa önderliğindeki İttihat muhasara edenler ne de müdafaa edenler asıl amaç-
ve Terakki taraftarları yeni kabineyi kurdular61. ları için mücadele etmiyorlardı. Hepsi ortak düşman-
ları olan soğuk ve kara karşı mücadele ediyordu. On-
Avrupalı devletler Londra’da yapılan görüşme-
lar için en büyük düşman tabiattı.69 Askerî doktorlar,
lerden bir sonuç çıkmadığını görüyorlardı. Onlar
siperlerdeki binlerce Türk askerinin sert geçen kış
Edirne’nin Osmanlı Devleti’nin elinde kalmasını is-
sırasında bacaklarının nasıl kaskatı donduğunu ve
temiyorlardı. 29 Ocak 1913 tarihinde Sırp, Bulgar,
ocak ayında yağan karın şubatta savaş tekrar başla-
Yunan ve Karadağ temsilcileri ortak bir nota vererek
dıktan sonra dahi nasıl günlerce yerde kıpkırmızı kal-
barış görüşmelerinin kesildiğini bildirdiler. Osmanlı
dığını anlatmışlardır.70 Savaşlarda çarpışmalar kadar
hükümeti de 30 Ocak’ta bu notaya cevap vererek,
soğukta her iki taraftan birçok asker kaybetmelerine
Edirne’nin Osmanlı Devleti’nin başkentliğini yaptığı
sebep oluyordu. Kar parça parça yani büyük dilim-
ve birçok İslam eseri ile donatılmış olduğundan vaz
ler halinde yağıyordu. Karın yerleri kaplamasından
geçmediklerini izah edip Meriç Nehri’nin sağ tara-
sonra çıkan soğukta, Tunca nehri buz tuttu.71 Şubat-
fından çekilmeyi kabul ediyorlardı62. Fakat Balkan
ta yağan kar kalkmadan mart ayı başında tekrar kar
devletleri ve Avrupalılar da bu öneriye sıcak bak-
yağmaya başladı. Kısacası kış soğuk yüzünü tekrar
mıyorlardı. Sonuçta, Edirne önlerinde kuşatanlar ile
gösterdi.72
kuşatılanlar arasında muazzam kuvvet ve malzeme
dengesizliği ile savaşın ikinci aşaması başlamış olu- Padişah Mehmet Reşat 26 Şubat 1913 tarihin-
yordu63. de Sadrazam Mahmud Şevket Paşa ile yaptığı gö-
rüşmede, Edirne’nin terk edilmemesini bir kez daha
Savaş Tekrar Başlıyor
söylemiştir.73 İstanbul’da ve diğer Osmanlı sınır-
Bulgarlar müzakerelerin kesileceğine dair aldık- ları içindeki yerlerde, Bulgar muhasarası altındaki
ları bilgilerle beraber kuşatmada izleyecekleri yeni Edirne’ye yardım edilememesinin çaresizliği yaşan-
metodu konuşmaya ve planlarını yapmaya başladı- maktadır. Padişah ve hükümet Edirne’nin terk edilme-
lar. Kaledekilerin hareketleri takip edilmekte, topla- siyle ilgili halkın göstereceği tepkilerden çekinmek-
rın yerleri ve askerlerin bulunduğu mevkiler, çadırlar teydiler. İlerleyen günlerde Sadrazam’ın İstanbul Mu-
tespit edilmekteydi. 31 Ocak tarihinde Bulgar Baş- hafızları ile yaptığı görüşmenin sonunda, Edirne’nin
komutan Vekili’nin II. Ordu Komutanlığı’na yolladığı terk edileceği haberinin halk arasında yayıldığı ve
yazıda, vaziyet belirleninceye kadar kalenin şiddetli halkın isyanından çekindiği anlaşılmıştır.74 Edirne’nin
top ateşi altına alınması isteniyordu. Bulgar Çarı ve durumu ülke genelini birinci derecede ilgilendiriyordu.
Nâzırlar Heyeti, ordu komutanları ile durumu değer- Kendi yaşadıkları toprakları terk ederek, İstanbul’a
lendirmek üzere Edirne önlerinde Karaağaç’ta tren toplanmış olan muhacirlerin Edirne’nin devlet tarafın-
vagonunda bir toplantı gerçekleştirdiler. Toplantıda dan terk edilmesini kabul etmeyecekleri de hükümet
komutanlar Edirne’nin hücumla alınmasının zorluğu- tarafından dikkate alınmaktaydı. Bulgarlar yapılacak
nu, hatta imkânsızlığını dile getirirken, II. Ordu Ko- genel bir hücumda karargâhlarının kaleye daha ya-
mutanı İvanof, Çar ile aynı fikri paylaşarak, Edirne’ye kın olması için II. Ordu Karagahı’nı Mustafapaşa’dan
genel bir hücum yapılması ve şehrin bu şekilde alın- Edirne’ye daha iyi bir mevki olan Ortakçı köyüne
ması savundu.64 naklettiler. Ayrıca karargâhın taşınmasında etkili olan
sebeplerden biri de Doğu Cephesi’nde bulunan Bul-
Şubat ayının sonlarına doğru Edirne’de çarşı
gar askerlerinin soğuk hava ve kolera gibi hastalıklar
ve pazarlarda erzak sıkıntısı kendisini hissettirme-
dolayısıyla bozulan maneviyatlarının düzeltmekti.75
ye başladı. Çarşı ve pazarlarda bir torba tuz yedi
buçuk liraya satıldığı gibi on beş liraya da alıcı bul- Bulgarlar Edirne’de
makta idi.65 Tuzun fiyatı çok yükselmesine rağmen
Mart ayı başından itibaren karşılıklı olarak top
bulunamıyordu.66 Havanın aşırı soğuması, şehir dı-
şında açık alanda bulunan Bulgarlar açısından şehrin atışları artmıştı. Bulgarlar Türklerin top atışlarını arttır-

160 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


mak suretiyle cephanelerinin çabuk bitmesini istiyor- Mondesir’in yazdıklarına göre; Kale’nin cephane ve
lardı. Türkler ise kalenin düşeceğine anladıkları için mermisi yeterli olduğu halde, iaşe ve ikmal durumu iyi
cephanenin düşman eline geçmesini istemiyorlardı. değildi. Şeker, tuz, petrol ve kömür bitmişti. Nizâmiye
Kıtalarda subay ve askerlerin ellerinde bulunan silah, askeri iyi idi. Redif askeri eğitimsiz olduğundan top
kılıç ve dürbüne varıncaya kadar her türlü malzemeyi ateşi altında sebat edemiyordu. Haberleşme mükem-
imha ediyorlardı. Askerlerin top ve malzeme naklin- mel idi. En önemlisi Kale Kumandanı Şükrü Paşa’nın
de kullandığı atların beslenmesi ve bakımı problem mesleğinin ehli oluşu idi. “Kale kumandanı kararlı
olduğundan uzun süredir kesilerek halka ve askere bir faaliyet ortaya koyduğu için, son dakikaya kadar
et olarak dağıtılmakta idi.76 Buna rağmen Bulgarlar hüküm ve nüfuzunu devam ettirmeyi başarmıştı” de-
Edirne şehrine girdiklerinde kullanılmayan veya imha mektedir83. Mondesir, Şükrü Paşa’nın başarısını ve
edilemeyen Osmanlı askerî malzemeleri Bulgarla- halk üzerindeki etkisini onaylamaktadır.
rın eline geçmiştir.77 26 Mart 1913 Çarşamba günü
Mahmud Şevket Paşa, darbe ile devirdiği Kâmil
Edirne’nin Bulgarların eline geçmesinden bir gün
Paşa hükümetinden çok farklı bir şey yapamamıştır.
sonra, Sadrazam Mahmud Şevket Paşa İstanbul’da
Ordu üzerinde bir takım düzenlemeler yapan Mah-
gazetelerde Edirne’nin düştüğünü ilan ettirdi. Bu İs-
mud Şevket Paşa’nın bu çabaları halk tarafından
tanbullular üzerinde büyük bir tesir yarattı ve halkı
görülmüyordu. İttihat ve Terakkicileri halk tarafından,
üzüntü ile beraber telaş kapladı78. Bulgar askerleri
Edirne’nin Bulgar’ın eline geçmesinde suçlu olarak
Edirne şehrini ele geçirdikten sonra şehirde yağma
görülüyordu. Yaşanan olaylar neticesinde İttihat
faaliyetine başladı. Hristiyan ahali sokaklarda “İkinci
Terakki’nin önde gelenlerinden Sadrazam Mahmud
ölümden sonra diriliş, İsa’nın dirilişi gibi Edirne ye-
Şevket Paşa, 12 Haziran 1913 tarihinde düzenlenen
niden Hristiyan oldu” diye haykırıyordu79. Edirne’nin
bir suikast ile öldürüldü. Osmanlı Devleti’nde bu kar-
düşmesinden sonra Bulgarlar tarafından Osmanlı
gaşalar sürerken İttihat ve Terakki daha güçlü bir şe-
askerine verilmeyen yiyecek ve yapılan zulümlerin
kilde iktidara sarılarak duruma hâkim oldu.84
sebebini, Türklerin demiryolunu imha etmeleri olarak
göstermişlerdir. Bulgar II. Ordu komutanı İvanof bu- İkinci Balkan Savaşı Başlıyor
nun böyle olmadığını hatıratının birçok yerinde itiraf
Balkanların küçük, fakat Balkan Savaşı’nın galip
etmektedir. Bulgarların Edirne’de yapmış oldukları
devletleri; Bulgaristan ile Yunanistan, Makedonya
zulümler ve askere Saray İçi mevkiinde reva gördüğü
topraklarını paylaşma hususunda anlaşmazlığa düş-
davranış, Edirne halkı başta olmak üzere Türk halkı-
müşlerdir. Sırplar savaş öncesinde Makedonya top-
nın dimağında acı bir şekilde uzun yıllar yer almıştır.
raklarını Rusların hakemliğine bırakarak Bulgarlarla
Açlık ve sefalet içindeki Osmanlı askeri Saray İçi’nde
paylaşmışlardı. Fakat Yunanlılar ile Bulgarlar arasın-
söğüt ağaçlarının kabuklarını dahi kemirerek açlık ile
da böyle bir anlaşma söz konusu değildi. Bulgarların
savaşıp hayatta kalma mücadelesi vermiştir.
çok yer kazandığını düşünen Yunanistan ve Sırplar
Edirne’nin savunulması ve sonrasında Osman- bu sebeple anlaşarak Bulgarlara karşı cephe oluş-
lı birliklerinin ne kadar zayiat verdiği resmî kayıtlar turmuşlardır. 29 Haziran 1913 tarihinde Bulgarların,
ile tespit edilememiştir. Türk birliklerinin verdiği şehit Sırp ve Yunanlılar üzerine başlattığı hücum Bulgar-
miktarı 13.000 kişi civarında, Bulgarların verdiği ölü ların yenilgisi ile sonuçlanmıştır. Romenler 150.000
sayısı ise 17.000 kişi olarak tahmin edilmektedir.80 kişilik bir ordu ile 10 Temmuz 1913 tarihinde Bulgar
Kuşatma genelinde her iki taraftan ölü asker sayı- sınırlarını aşarak Sofya’ya doğru hareket etmiştir. 20
sı olarak kesin bir hesaplama yapılmamış olması- Temmuz’da da Osmanlı birlikleri bu karışıklıklardan
na rağmen 40 ilâ 60 bin arası olduğu tahminleri de yararlanarak Edirne ve Meriç nehrine doğru harekete
yapılmaktadır81. Bu rakama sivil halkta ilave edilmiş geçmiştir. Dört bir taraftan ateş altında kalan Bulgar-
olmalıdır. lar, 31 Temmuz 1913 tarihinde barış istemek zorunda
kalmışlardır.85
Edirne kalesini 161 gün kahramanca savunanla-
ra karşı haksızlıklar yapılmıştır. Kalenin Şükrü Paşa Edirne Tekrar Osmanlıların Eline Geçiyor
tarafından Bulgarlara verildiği şeklinde bir kamuoyu
Said Halim Paşa Hükümeti gelişmeleri dikkatle
oluşturulmaya çalışılmıştır. Dedikoduların kayna-
izliyordu. İttihat ve Terakki ileri gelenleri; hükümeti,
ğında siyasî hırslarının esiri olan İttihat ve Terakki
bir şeyler yapılması ve Edirne’nin geri alınması konu-
Fırkası’nın önde gelenleri bulunmaktadır. Edirne’nin
sunda zorluyordu. Genç subaylar; Enver Bey, Musta-
Bulgarlara geçişi esnasında, bir görgü tanığı tarafın-
fa Kemal, Ali Fethi, Cemal, Ahmed İzzet Paşa hiç va-
dan Edirne’nin, teslim bayrağı çekilerek değil, düş-
kit geçirmeden Edirne üzerine yürünmesi gerektiğini
man saldırısı sonucu düşmesini açıklaması, Şükrü
söylüyorlardı. Basında Edirne üzerine yürünmesini
Paşa’ya yapılan “Edirne’yi teslim etti. Biz kendi eli-
destekleyen yazılar çıkmaktaydı.86 Avrupa devletle-
mizle düşmana verdik” iddialarını çürütmektedir82.
ri Osmanlı Devleti’nin niyetini sezmişlerdir. Türkler
Edirne muhasarasında bulunan Pierro de Balkanlara doğru harekete geçerse Balkanlardaki

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 161


kargaşayı önlemek mümkün olamayabilirdi. İngilizler çıkışının temellerini hazırlamıştır. Ayrıca deneyimli
İstanbul’daki elçileri vasıtası ile Osmanlı hükümetine askerlerini terhis edip, Balkan ülkelerinin silah alım-
Midye-Enez hattının aşılmaması hususunda sert bir larını takip edememiş üstelik kendi topraklarından
nota vermiştir. Hatta İngiltere Dışişleri Bakanı Sir Ed- geçişine de izin vermiştir.
vard Grey parlamentoda yaptığı konuşmada “Türkler,
Bulgarların Balkanlarda Makedonya toprakla-
Bulgarların uğradığı felaketten faydalanarak, Londra
rında emellerinin olması kadar Osmanlı Devleti’nin
Antlaşması’nı yok saymaya ve Edirne’yi almaya kal-
doğu topraklarında özellikle Edirne’yi ele geçirmeyi
kışırlarsa, sonradan uğrayacakları ceza pek şiddetli
arzulamakta ve bu hususta mali yatırımlar yapma-
olacaktır. Değil yalnız Avrupa’daki topraklarından
nın yanında askeri çalışmalarda da bulunmaktaydı.
mahrum olmak, belki İstanbul’u bile kaybedecekler-
Edirne’de 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi sonrasında
dir” diyordu87.
yapılan tahkimatlar, savunma amacıyla Balkan sa-
Gönüllülerden oluşan Osmanlı birlikleri 16 Tem- vaşlarında kullanılmasına rağmen yeterli değildi.
muz 1913 tarihinde Midye-Enez hattına ordu ile be-
Savaş başladığında yetersiz erzak ve asker ile
raber ulaşmıştır. Dört gün beklemeden sonra hareke-
Edirne kalesi savaşa girmek zorunda kalmıştır. Müs-
te geçilerek 21 Temmuz’da Kırklareli, 22 Temmuz’da
tahkem Mevki Kumandanı Ferik Şükrü Paşa yayım-
da Edirne Osmanlı toprakları içine katılır.88 Edirne’ye
ladığı beyanname ile kırk günlük erzakı olmayanla-
ilk girenlerin başlarında Teşkilât-ı Mahsusacıların
rın kaleyi terk etmelerini isteyerek yaklaşık iki aylık
bulunduğu gönüllüler vardır. Arkalarından gelen or-
bir savunmanın planlarını yaptığı anlaşılmaktadır.
dunun başında Gelibolu Ordusu’ndan Ali Fethi, Mus-
Edirne’ye hücum eden Bulgar kuvvetlerinden olabil-
tafa Kemal, Çatalca Ordusu’ndan Enver Bey bulun-
diğince fazla kuvveti üzerine çekerek asıl ordunun
maktadır. Bulgarların çekilip boşalttığı Edirne şehrine
toplanması için zaman kazanmaya çalışmıştır. Bul-
ilk girenlerle olan Enver Bey, daha sonraları Edirne
garlar da Edirne’deki Osmanlı askerinin İstanbul üze-
Fatihi olarak anılacaktır.89 Avrupa devletleri, Osmanlı
rine yürüyüşüne arkadan saldırarak engel olmasını
Devleti’ni Edirne’den çıkarmak için bir takım teşeb-
önlemeye çalışmışlardır.
büslerde bulunmuşlardır. Fakat Osmanlı Devleti’nin
kararlı tutumu, Edirne’yi teslim etmeme hususunda Balkan Savaşı’nın daha ilk haftasında Osman-
taviz vermemesi bu şehrin Osmanlı sınırları içinde lı askerleri büyük bir hezimete uğradı birçok yerde
kalmasını sağlamıştır90. çekilmeler, kargaşa ile savaş meydanından kaçma-
ya döndü. Osmanlı birlikleri, komutanları tarafından
İkinci Balkan Savaşı, Bulgarların yenilgisi ile so-
mücadele edilmeksizin askeri malzemeleriyle bera-
nuçlanmış, 10 Ağustos 1913 tarihinde Balkan dev-
ber Bulgarlara teslim oldular. Bulgarlar askeri mal-
letleri arasında Bükreş’te barış antlaşması yapılmış-
zemelerinin büyük kısmını buradan karşılarken böl-
tır. Artık savaşacak güçleri kalmayan iki devlet olan
geyi terk eden muhacirlerin savaşın kısa süreceğine
Osmanlı Devleti ile Bulgarlar arasında görüşmeler
ve Osmanlı’nın galibiyeti ile sonuçlanacağına olan
başlamıştır. Anlaşmaktan başka çareleri olmayan iki
inançlarıyla köylerinde bıraktıkları ürün ve hayvan-
devlet, 29 Eylül 1913 tarihinde İstanbul Antlaşması’nı
larıyla temel gıda ihtiyaçlarını da karşılamışlardır.
imzalamışlardır. Bu antlaşmaya göre Londra Antlaş-
Balkan Savaşlarında Türk ulusunun yüzünü Edirne,
ması ile belirlenen Midye-Enez Hattı iptal edilmiştir.
Yanya ve İşkodra gibi kaleler ağarttı. Londra görüş-
Meriç nehri esas sınır kabul edilerek sadece Kara-
meleri sonrasında İşkodra ve Yanya’nın da teslim
ağaç ve Dimetoka Osmanlılarda kalacak şekilde
olmasıyla bilhassa Edirne kalesini savunan Şükrü
antlaşma imzalanmıştır. Doğu Trakya Osmanlılarda
Paşa ve onun askerleri Osmanlı Devleti genelinde
kalırken Batı Trakya da Bulgarlara verilmiştir.91
ön plana çıktı. Bulgar Kralı Ferdinand, Edirne’yi ele
Sonuç geçirince teslim alınan Şükrü Paşa’nın kılıcını geri
vererek düşmanını takdir edip saygısını göstermiş-
Balkan Savaşları sonuçları itibarıyla, XX. yüzyı-
tir. Edirne Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapması,
lın ilk çeyreğinde sadece Osmanlı Devleti ile küçük
Osmanlı ve İslam tarihinin nadide eserlerini barındır-
Balkan devletleri arasında cereyan etmiş bir savaş
ması dolayısıyla, Bulgarların teslim edilmesi teklifleri
değildir. I. Balkan Savaşı Osmanlı Tarihi’nin en büyük
sert tepkilere neden olmuştur. Edirne’nin verilmesi
yenilgilerinden biri olup, XX. yüzyılda dünya güç den-
görüşmelerinin yapıldığının halk ve devlet görevlileri
gelerinin oluşmasında önemli bir yere sahiptir. Hatta
tarafından duyulması ile kanlı Babıali baskınıyla hü-
Balkan Savaşları I. Dünya Savaşı’nın sebepleri ara-
kümet düşürülmüş, İttihat ve Terakki devlet yönetimi-
sında da sayılabilir. Balkan Savaşları Osmanlı diplo-
ni ele almıştır. Balkan Savaşları öncesinde ve Bal-
masisinin bir hezimetidir. Osmanlı Devleti hariciyesi
kan Savaşlarında siyasi çekişmeler, üstelik bu siyasi
Balkanlardaki gelişmeleri takip edememiş, Balkan
çekişmelerde askeri rütbeli subayların yer alması
devletleri arasındaki problemleri körüklemek yerine
ülkeye yarar değil zarar vermiştir. Kuşatma altındaki
hükümetin aldığı kararlarla ortadan kaldırıp, savaşın
Edirne şehri de bu çekişmelerde de kullanılmıştır.

162 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Birinci Balkan Savaşı esnasında yapılan antlaş- men, bütün imkânsızlıklara rağmen şehri beş aydan
ma ve görüşmeler, savaşı durduramamıştı. Daha fazla savunmuştur. Bu dönemde şehirde yiyecek,
sonra Balkan devletleri kendi aralarında savaşlara tuz, petrol ürünleri vs. kalmamasına rağmen her türlü
devam etmişlerdir. Bu savaşlardan yararlanan Türk- fedakârlıklar yapılarak savunmaya devam edilmiştir.
ler, II. Balkan Savaşı’nda Büyük devletlerin kendileri- Salamuralardan tuz elde edilmeğe çalışılmış, ek-
nin çizdiği fakat uygulatamadıkları Midye-Enez hattı- meklere süpürge tohumları ilave edilmiş, askeri atlar
nı aşarak Edirne’yi kendi sınırlarına dâhil ettiler. kesilerek eti halka ve askere dağıtılıp yenilmiş, mü-
cadelede aksamaların daima önüne geçilmiştir.
Yağmur ve karların yağmasıyla başlayan soğuk,
savaşan her iki tarafı zor duruma düşürmüştür. Kale Osmanlılar için Balkan Savaşları felaket ve se-
içinde askerin dışında halkında olması yiyecek ve falet ile eş anlama gelmektedir. Ordu bir ay içinde
hastalıklar açısından Müstahkem Mevki Komutanlı- yenilmiş ve perişan olmuştur. Bulgar orduları İstan-
ğına zorluklar yaşatmıştır. Edirne çevresindeki ağaç- bul önlerine kadar gelmiştir. Yüz binlerce Müslüman,
lar, soğuktan korunmak için yaş olmalarına rağmen Balkanlardan göç hareketine başlamıştır. Savaş
kesilip yakılmıştır. Hastalıklar her iki orduda da etkili öncesi birçoğu Edirne’ye sığınmaya çalışmış, kale
olmuştur. Fakat Türkler arasında Edirne’de çıkan ko- komutanlığı göçenleri kale içine almayınca siperler
lera, halk üzerinde etkili olmuştur. Sağlık çalışmaları önünde kargaşalar meydana gelmiştir. Göç hareke-
açısından Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti ve doktor- tinde göçmenlerin birçoğu düşman tarafından katle-
lar, Edirne içinde insanüstü gayretlerle eksik malze- dilmiş birçoğu da açlık ve sefalet içinde yok olmuşlar-
meye rağmen görevlerini başarıyla yerine getirmiş- dır. Rumeli’deki Türk topraklarından Türk hâkimiyeti
lerdir. kalkmıştır. Osmanlı tarihinde Balkan Savaşlarının bir
benzeri yoktur. Akıl ve mantık kurallarının dışında bü-
Balkan Savaşları sırasında havacılık açısından
yük hatalar yapılmıştır. Tek karşı koyan ve direnen
önemli gelişmeler olmuştur. Bulgarlar muharebeler
şehir Edirne olmuştur. Savaş sonuç itibarıyla Os-
sırasında Edirne üzerinde keşif uçuşları yapmışlar ve
manlı Devleti için alçaltıcı olmuştur. Osmanlı Devleti
birliklerini bu konuda yönlendirmişlerdir. Bu zaaftan
açısından Balkan Savaşı’nın bu denli kötü sonuç-
yararlanan Şükrü Paşa lüzumsuz topları başka yer-
lanmasında üç etken vardır. Hükümetin güçsüzlüğü,
lere sevk ettirerek kuvvetini arttırmış gibi göstererek
moral düşüklüğü ve ordunun yoksulluğudur.
Bulgar birliklerini yanıltmayı da başarmıştır.
Balkan Savaşı ve Edirne Muhasarası’nda Şükrü
Osmanlıların Edirne etrafında tabyalarının ve
Paşa ve onun kaleyi savunan yiğit askeri, vefakâr ve
siperlerinin olması savaşın uzaması dolayısıyla Bul-
cefakâr Edirne halkı insanüstü çaba harcayarak sa-
garlar tarafından şehre en yakın mevkilerde tutun-
dece düşman ile değil, açlık, hastalık ve ayrıca gerek
mak için siperler oluşturmalarına sebep olmuştur.
asker, gerek sivil Hristiyan azınlıkların ihanetleri ile
Kış günlerinin soğuğundan ve düşman ateşinden
de mücadele etmişlerdir. Bu şartlar altında kendile-
kendilerini korumada siperler etkili olmuştur. Fakat
rinden istenen Edirne’yi kırk gün savunma vazifele-
dışarıda olanlar için siperler yağan karın, rüzgârın
rini başarı ile yapmışlardır. Tamamen etrafları çev-
etkisiyle siperlere dolmasıyla aynı zamanda ölümcül
rildiği halde yalnız başlarına kalarak ve hiç yardım
bir hal de almıştır.
almaksızın savunmayı üç ay daha uzatarak beş ay
Edirne Muhasarası’nın en önemli özelliği iki kuv- beş gün boyunca kendilerinden iki kat üstün olan
vet arasında beyannameler savaşının yaşanmasıdır. Bulgar ve Sırp kuvvetlerini engellemişlerdir. Bu esna-
Bulgarlar muhasara altındakilerin psikolojik açıdan da Çatalca, Bolayır ve Gelibolu’da bulunan Osmanlı
çökmesini sağlamak amacıyla propaganda için şeh- kuvvetlerinin rahat nefes almalarına ve hazırlıkları-
re özellikle uçaklar vasıtasıyla beyannameler atmış- nı tamamlamalarına imkân sağlayarak üzerlerindeki
lardır. Halk ve askerin Şükrü Paşa’ya olan inancını düşman baskısını azaltmışlardır.
bildikleri için beyannamelerde Müstahkem Mevki
Edirne Müdafaası, esasında Birinci Dünya
Komutanlığını hedef almamalarına rağmen başarı-
Harbi’nin bir provası şeklinde olmuştur. Edirne halkı-
lı olamamışlardır. Osmanlı askeri beyannamelerin
nın ve kaleyi savunan Türk askerinin açlığa, yokluğa
arkasına metinler yazarak Bulgar’ın eline geçecek
ve teknolojik imkânsızlıklara rağmen kendilerinden
şekilde geri göndermiştir. Fakat Müstahkem Mevki
kat kat üstün birliklere karşı bir savunmanın nasıl
Komutanlığı halkın ve askerin maneviyatını yükselt-
yapılması gerektiğini, bir ders edasıyla ortaya koy-
mek için sık sık beyannameler yayımlamak zorunda
muşlardır.
kalmıştır. Londra görüşmeleri esnasında asker ve ______________________________________________
halkın gelişmeler karşısında morallerinin bozulduğu * Doç. Dr., Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat
açık olarak hatıratlarda görülmektedir. Şükrü Paşa Fakültesi
savaş öncesinde kendisinden Bulgar hücumuna kar- 1 Leon Troçki, Balkan Savaşları, (çev. Tansel Güney), İs-
tanbul, 1995, s.191; M. Tayyib Gökbilgin, “Edirne”, İ. A.
şı şehri yaklaşık iki ay savunması istenmesine rağ- IV, s.107; Besim Darkot, “Edirne Coğrafi Giriş”, Edirne,

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 163


Edirne’nin 600. Fetih Yıldönümü Armağan Kitabı, Anka- 15 R. C. Hall, a.g.e., s.52; R. Kazancıgil, a.g.e., s.17.
ra 1965, s.1-12 16 Remzi Yiğitgüden, a.g.e., I, s.15; Nazmi Çağan, a.g.m.,
2 “Edirne”, Türk Ansiklopedisi XIV, s. 345; R. Kazancıgil, s.199; Ratıp Kazancıgil-Nilüfer Gökçe, Dağdevirenzâde
Hafız Rakım Ertür’ün Anılarından Balkan Savaşında Mustafa Şevket Bey’in Edirne Tarihi ve Balkan Savaşı
Edirne Savunması Günleri, Kırklareli. 1986, s.131. Anıları, Edirne 2005, s.158; Genelkurmay Başkanlığı,
3 R. C. Hall, Balkan Savaşları 1912–1913 I. Dünya Balkan Harbi (1912-1913) I, Ankara 1970, s.132.; Nuri
Savaşı’nın Provası, (Çev. M. Tanju Akad), İstanbul, Yavuz, Türk Arşiv Belgelerine Göre Birinci Balkan Har-
2003, s.53; Edirne’de bulunan Bulgar ve İngiliz Kon- bi, Ankara 1989, s.303. (Basılmamış doktora tezi)
soloshanelerinin faaliyetleri engellenemiyordu. Yaz 17 Mahmud Muhtar, Balkan Harbi, İstanbul 1979, s.161; N.
dönemlerinde av bahanesi ile bütün savunma hatları- Yavuz, a.g.e., s.303.
nın olduğu mahalleri gezmişlerdir. Bkz. R. Yiğitgüden, 18 N. Yavuz, a.g.e., s.303; R. Yiğitgüden, a.g.e., I, s.42-45.
1912–1913 Edirne Kalesi Muharebeleri I, İstanbul, 19 R. Yiğitgüden, a.g.e., I, s.35.; N. Yavuz, a.g.e., s.305.
1938, s.24. 20 R. Kazancıgil, a.g.e., s.9, 13; Raif Necdet, Uful, İstan-
4 Misha Glenny, Balkanlar 1804-1999, İstanbul, 2001, bul 1329, s.19; Ratıp Kazancıgil-Nilüfer Gökçe, a.g.e.,
s.194. s.157; R. N. Bali, “Edirne Muhasarası Sırasında Tutul-
5 Rıchard C. Hall, a.g.e., s.53; Troçki, Hall ile aynı gö- muş Bir Günlük III”, Tarih ve Toplum, XXXIII, S.193, İs-
rüşte değildir. Savaş başladığında Edirne’nin alınması tanbul 2000, s.35; Zuhal Özaydın, “Balkan Savaşı ve
konusunda farklı görüşlerin olduğunu savunmaktadır. Muhasarada Edirne’de Sağlık Hizmetleri”, Edirne Ser-
Savaşın asıl olarak Edirne ile İstanbul arasında olaca- hattaki Payıtaht, (Haz. (Emin Nedret Nişli-Sabri Koz),
ğını Bulgar Ordusu kabul etmiştir. Edirne önlerine de İstanbul 1998, s.280.
birlikler koymuşlardır. Bkz. L. Troçki, a.g.e., s.192. 21 R. Kazancıgil, a.g.e., s.13; Raif Necdet, a.g.e., s.21.
6 Bulgaristan ile Sırplar arasında gerçekleştirilen antlaş- 22 Ahmet Halaçoğlu, Balkan harbi Sırasında Rumeli’den
maya göre Bulgarlar şehirde nüfusları ve asıl hedefleri Türk Göçleri, (1912–1913), Ankara 1994, s.50; Genel
olmamasına rağmen Edirne şehrini alıyorlardı. Bkz. R. olarak bkz. Bilaş Şimşir, Rumeli’den Türk Göçleri I, An-
C. Hall, a.g.e., s.52; Anlaşma ile ilgi olarak bkz. Barba- kara 1968 ve Bilal Şimşir, Rumeli’den Türk Göçleri II,
ra Jelavıch, Balkan Tarihi II 20. Yüzyıl, İstanbul 2006, Ankara 1970.
s.102. 23 Rıfat Osman, Edirne Rehnüması, Edirne 1336, s.79; Z.
7 N. İvanof, Balkan Harbi, (1912-1913) İkinci Ordunun Özaydın, a.g.m., s.280.
Harekâtı, Edirne Kalesinin Muhasarası ve Kaleye Hü- 24 İbrahim Artuç, Balkan Savaşı, İstanbul, 1988, s.122; N.
cum, (çev. M. Murat), İstanbul, 1937, s.173. Yavuz, a.g.e., s.253; Özellikle Bulgar II. Ordu komutanı
8 Şükrü Paşa hakkında bkz. Yrd. Doç. Dr. Nuri Yavuz, İvanof bu tezi savunmaktadır. Bkz. R. C. Hall, a.g.e.,
“Edirne Müdafii Mehmet Şükrü Paşa”, Yedinci Askerî s.53 vd.; N. İvanof, a.g.e., s.53.
Tarih Semineri Bildirileri II (Sunulmayan Bildiriler) 25 İvanof, a.g.e., s.36; E. Ziya Karal, a.g.e., IX, s.311.
1763–1938 Yılları Arasında Osmanlı İmparatorluğu ve 26 A. Andonyan, a.g.e., s.467 vd.; H. Y. Ağanoğlu, Balkan-
Türkiye Cumhuriyetinde Ordu ve Toplum (25–27 Ekim ların Makûs Talihi Göç, İstanbul, 2001, s.52; M. Muhtar,
1999 İstanbul), Ankara, 2001, s.157–172; Ayrıca Şükrü a.g.e., s.29-39.
Paşa hakkında bkz. Yrd. Doç. Dr. Veysi Akın, “Edirne 27 E. Ziya Karal, Osmanlı Tarihi IX, Ankara 1977, s.312;
Müdâfii Mehmed Şükrü Paşa (1857-1916)”, Edirne Troçki, a.g.e., s.188 vd.
Müdâfii Mehmed Şükrü Paşa, (Haz. M. Sabri Koz), İs- 28 Goltz’tan naklen bkz. R. Kazancıgil, a.g.e., s.104; N.
tanbul 2008, s.182-223. Yavuz, a.g.m., s.159.
9 Şükrü Paşa’nın Müstahkem Mevki komutanı olarak 29 N. Yavuz, a.g.e., s.301; R. Yiğitgüden, a.g.e., I, s.3, 46;
atanmasıyla aynı garnizonda aynı rütbeye sahip iki ko- R. C. Hall, a.g.e., s.53; İvanof, a.g.e., s.51 vd.; L. Troçki,
muta kademesi oluşmuştur. Bkz. R. Yiğitgüden, Age. I, a.g.e., s.137, 158.
s.22 vd. 30 “Bütün Ümitler Osmanlı Muzafferiyetinde” İkdam, 27
10 R. Yiğitgüden, a.g.e., I, s.10; Zeki Paşa, Balkan Harbine Teşrinievvel 1912, no:5634; Ali Kemal, “Zafer Yine Bi-
Ait Hatıralarım, İstanbul, 1337, s.16.; A. Andonyan, Bal- zimdir, Fakat…”, İkdam 28 Teşrinievvel 1912, no:5635;
kan Harbi Tarihi, (terc. Zaven Biberyan), İstanbul, 1975, Diran Kelekyan, “Metanet Anları”, “Zafer Sebatla İktisâb
s.226 vd.; Kaymakam Nihat, 1328–1329 Balkan Harbi Olunur”, Sabah 27 Teşrinievvel 1912, no:8299; R. Yi-
Trakya Seferi, II, İstanbul, 1340, s.227; Zekeriya Türk- ğitgüden, a.g.e., I, s.70-120; R. Kazancıgil-N. Gökçe,
men, “Hilal-i Ahmer Cemiyeti”, Belleten LXVIII, S.252, a.g.e., s.158; Ahmet Hazerfan, “Bir Çavuşun Balkan
(Ağustos 2004), Ankara, 2004, s.486; Genel Kurmay Harbi Anıları I”, Tarih ve Toplum S.21-22, (Eylül 1985),
Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, III/2, Ankara, İstanbul 1985, s.6; R. Necdet, a.g.e., s.23.
1993, s.322 vd. 31 İvanof, a.g.e., s.52 vd.; A. Andonyan, a.g.e., s.470 vd.
11 Yavuz Güner, Edirne Askeri Tabyalarının Mimarisi, İs- 32 İvanof, , a.g.e., s.115.
tanbul, 2004, s.12 vd. 33 Yaver Paşa 1. tümen, 103 subay, 3.183 er ve 31 mızıka
12 Tabyaların onarımı ve savunma hatlarıyla ilgili geniş bil- eri, 2. tümen 129 subay, 5.226 er, Jandarma 18 subay,
gi için bkz. R. Yiğitgüden, a.g.e., I, s.16-26. 440 er olmak üzere hepsi 252 subay, 8.879 silâhendaz,
13 Ayrıntı için bkz. R. Yiğitgüden, a.g.e.,I, s.12.; A. An- 8 dağ topu, 2 makinalı tüfek 1.000 kadar beygir mev-
donyan, a.g.e., s.463 vd.; Cemal, Yeni Harp Başımı- cuduyla silâhlarını terk ederek teslim oldular. Sonradan
za Tekrar Gelenler Edirne Harbi, Muhasarası, Esaret yapılan tetkikte Yaver Paşa’nın 14.000 silâhendaz’a
ve Esbâb-ı Felâket, İstanbul 1332, s.123; Mehmed sahip olduğu anlaşılmıştır. Geniş bilgi için bkz. İvanof,
Kadiroğlu, “Edirne Muhasarası ve Şükrü Paşa,” Tarih a.g.e., s.158 vd.
Hazinesi I, S.3, İstanbul 1950, s.123; Y. Güner, Edirne 34 İvanof, a.g.e., s.51.
Askeri Tabyalarının Mimarisi, İstanbul 2004, s.14 vd. 35 H. Yarım, 1912 Edirne Müdafaası ve Komutan Şükrü
14 Tabyalar ve tamiratları hakkında bkz. R. Yiğitgüden, Paşa, İstanbul 1976, s.22vd. (Yayınlanmamış Lisans
a.g.e., I, s.11; Richard C. Hall, a.g.e., s.52; Nazmi Ça- tezi).
ğan, “Balkan Harbinde Edirne (1912–1913), Edirne 36 İvanof, a.g.e., s.52.
Edirne’nin 600. Fethi Yıldönümü Armağan Kitabı, Anka- 37 İvanof, a.g.e., s.58 vd.
ra 1965, s.199; İstihkâmlar hakkında bkz. Tanin Gaze- 38 N. İvanof, a.g.e., s.88.
tesi 20. Şubat 1913. 39 R. Yiğitgüden, a.g.e., I, s.128.; N. İvanof, a.g.e., s.89.

164 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


40 R. Necdet, a.g.e., s.30-31; R. Yiğitgüden, a.g.e., I, II, s.356; R. Necdet, a.g.e., s.89; F. Armaoğlu, a.g.e.,
s.122, 123; R. Necdet, a.g.e., s.25. s.675.
41 Dr. R. Kazancıgil-Nilüfer Gökçe, a.g.e., s.160. 62 E. Ziya Karal, a.g.e., IX, s.201; S.Shaw, a.g.e., II,
42 İvanof, a.g.e., s.114 vd. s.356.
43 Raif Necdet, a.g.e., s.34. 63 İ. Artuç, a.g.e., s.253; N. İvanof, a.g.e., s.199.
44 İvanof, a.g.e., s.115. 64 İvanof, a.g.e., s.176, 201, 203.
45 Atış açısından kolaylık sağlaması için seferberlik esna- 65 R. Kazancıgil,-N. Gökçe, a.g.e., s.187; İvanof, a.g.e.,
sında bir kısım bağ kütükleri ve meyve ağaçları zaten s.226-s.228.
sökülmüştü. Bkz. Cemal, a.g.e., s.133 vd. R. Kazancı- 66 Steyed bir banyo yapmanın lüks olduğunu tuzun ise
gil, a.g.e., s.50 vd.; R. Osman, a.g.e., s.80-81. dükkânlardan çoktan kayıplar listesine girdiğini belirt-
46 “Edirne ve diğer Türk kalelerine erzak ve mühimmat mektedir. Bkz. Steyed Tanvir Wasti, “The 1912-1913
gönderilmesi şartıyla mütareke yapıldı.” bkz. E. Ziya Ka- Balkans Wars and the Siege of Edirne”, Middle Eastern
ral, a.g.e., IX, s.190; Yanya’nın boşaltılması ısrarından Studies 40/4, Temmuz 2004, s.64.
vazgeçmeyen Yunanlılar, anlaşmaya taraf olmadılar. 67 İvanof, a.g.e., s.226.
Yanya kuşatmasını, Ege Denizi’ndeki ve Adriyatik’teki 68 İvanof, a.g.e., s.237.
ablukayı devam ettirdiler. Osmanlı orduları 3 Aralıkta 69 R. Necdet, a.g.e., s.100 vd.; İvanof, a.g.e., s.239 vd.
bulundukları yerlerde kalacaklar, fakat kuşatma altın- 70 M. Glenny, a.g.e., s.213.
daki üç şehre herhangi bir yardım ve destek malzeme 71 Cemal, a.g.e., s.274; R. Necdet, a.g.e., s.101.
gönderemeyeceklerdi. Bkz. Sacit Kutlu, Milliyetçilik ve 72 İvanof, a.g.e., s.241.; R. Kazancıgil, a.g.e., s.80.
Emperyalizm Yüzyılında Balkanlar ve Osmanlı Devleti, 73 Mahmut Şevket Paşa, Sadrazâm ve Harbiye Nazı-
İstanbul 2007, s.351-352. rı Mahmut Şevket Paşa’nın Günlüğü, İstanbul 1988,
47 Bulgar Çarı Edirne civarında cereyan eden hadiseler- s.31.
den günde 4 defa haberdar edilmesini istemiştir. Bkz. 74 M. Şevket Paşa, a.g.e., s.88.
İvanof, a.g.e., s.132 vd. 75 İvanof, a.g.e., s.242.
48 Y. Hikmet Bayur, Türk İnkılâp Tarihi II/II, Ankara, 1983, 76 N. Çağan, a.g.m., s.198-207; N. Yavuz, a.g.m., s.160.
s.130 vd. 77 M. Şevket Paşa, a.g.e., s.130.
49 Cemal, a.g.e., s.121 78 M. Şevket Paşa, a.g.e., s.63.
50 H. Y. Ağanoğlu, a.g.e., s.54; N. İvanof, a.g.e., s.167 vd. 79 26 Nisan 1913 tarih ve 3661 sayılı Illustration gazete-
51 N. Yavuz, a.g.e., s.307. sinde çıkan yazıdan naklen bkz. İlhan Bardakçı, İmpa-
52 Esasında Osmanlı delegelerine anlaşmayı mümkün ratorluğun Yağması, İstanbul, 2004, s.103 vd.
olduğu kadar uzatarak orduya takviye edecek kadar 80 N. Yavuz, a.g.e., s.310; Hafız Rakım Ertür anılarında
zaman kazanmak, Balkan Devletleri arasındaki görüş 13.000 Müslüman askerin şehit düştüğünü, esir düşen-
ayrılığının tetiklenmesi hedeflenmiştir. Bkz. S. Kutlu, ler ise 28.500 kişidir. Bulgarlar ise bu esirlerin 14.000
a.g.e., 352. kişisini hemen serbest bıraktıklarını iddia etmektedirler.
53 R. Osman, a.g.e., s.79; R. Yiğitgüden, a.g.e., I, s.263; Bkz. R. Kazancıgil, a.g.e., s.100.
R. Kazancıgil-N. Gökçe, a.g.e., s.178. 81 M. Glenny, a.g.e., s.212.
54 Y. Hikmet Bayur, a.g.e., II/II, s.137 vd. 82 Celadet Bedirhan-Kamuran Bedirhan, Edirne’nin
55 Cemal, a.g.e., s.157; İvanof, a.g.e., s.194 vd. Sükûtunun İçyüzü, İstanbul, 1329, s.8-225.
56 8 Ocak 1912 tarihinde ilk defa olarak kar yağmıştır. Bkz. 83 Pierro de Mondesir, Edirne Muhasarası, (çev. S.B.), İs-
R. Necdet, a.g.e., s.87. tanbul, 1331, s.224-225, 235-236.
57 Cemal, a.g.e., s.171; Köprüden Karaağaç’a kadar uza- 84 İ. Artuç, a.g.e., s.311 vd.; Babanzâde İsmail Hakkı, “Mil-
nan güzel ormanın yavaşça azalmasını ve ormancıların leti Dağidar Edecek Bir Vak’a” Tanin 12 Haziran 1913
baltaları altında yok olmasını gördük. Bölgemizin en no:1629: Babanzâde İsmail Hakkı, “Yeni Kabine”, Tanin
büyük zenginliği olan meyve ve dut ağaçlarının odun 14 Haziran 1913, no:1631; Ali Kemal, “Düşündüklerimi-
olarak kullanılmak üzere kitlesel olarak söküldüklerini zi Söyleyebiliriz” İkdam 14 Haziran 1913 no:5860.
gördük. Bkz. R. N. Bali, a.g.m., II, s.16. 85 Y. Hikmet Bayur, a.g.e., II/II, s.374 vd.
58 Bayram Kodaman, “1876-1920 Arası Osmanlı Siyasi 86 “Ordu-yı Osmani’nin Harekâtı”, Tanin, 13 Temmuz 1913,
Tarihi”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi XII., no:1660; “Biz de Romanya Gibi…”, Tanin 14 Temmuz
(Redaktör Hakkı Dursun Yıldız), İstanbul 1993, s.168. 1913 no:1661; Diren Kelekyan, “Ahenkdar Menfaatler”
59 Y. Hikmet Bayur, a.g.e., II/II, s.163 vd.; Cemal, a.g.e., Harekât-ı Askeriye İçin Değil, Muvazenet-i Cedide Hak-
s.177; Savaşın tekrar başlayacağına dair çekilen bu kında İttifak ve İtilaf Lazım” Sabah 17 Temmuz 1913 no:
restten sonra Müstahkem Mevki Komutanlığı tarafın- 8562; “Edirne’ye“, Tanin 21 Temmuz 1913 no:1668.
dan siperlerde bulunan birliklere resmî bir emir yollaya- 87 İ. Artuç, a.g.e., s.317; Diran Kelekyan, “Nota Hakkında”,
rak muhtemel bir Bulgar baskınına karşı 5 Kanunusani “Vaziyet-i Hazıra ve Avrupa” Sabah 21 Temmuz 1913,
1328/18 Ocak 1913 tarihinden itibaren hazırlıklı olun- no:8566.
masını bildirmiştir. Bkz. R. Necdet, a.g.e., s.89. 88 Y. Hikmet Bayur, a.g.e., II/II, s.424 vd.; Y. Hikmet Bayur,
60 E. Ziya Karal, a.g.e., IX, s.190 vd.; Mithat Sertoğlu, a.g.e., II/IV, s.528; Ali Kemal, “Azm ve İtidal, Bâhusus
“Balkan Savaşı Sonlarında Edirne’nin Kurtarılması Hu- Tedbir”, İkdam 22 Temmuz 1913 no: 5898; Diran Kelek-
susunda Hemen Teşebbüse Geçilmesi İçin Atatürk’ün yan, “Bab-ı Ali’nin Notası ve Devletler”, Niş Müzakeratı-
Harbiye Nezaretini Uyarışına Dair Bilinmeyen Bir Bel- Dersaâdet Müzâkeratı”, Sabah, 22 Temmuz 1913, no:
ge”, Belgelerle Türk Tarihi IX, S.44, İstanbul 2000, 8567; “Müzaaf 10 Temmuz” Tanin 23 Temmuz 1913
s.38-44; Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, no:1670; “Edirne ve İstirdadı ve Avrupa”, Tanin 25 Tem-
Ankara, 1994, s.224; Y. Hikmet Bayur, a.g.e., II/II, s.256 muz 1913 no: 1671; M. Kemal Öke, Hilafet Hareketleri,
vd.; Cemal, a.g.e., s.156; F. Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Ankara 1991, s.21; Salih Türker, Balkan Savaşına Ge-
Tarihi (1789-1914), Ankara 1997, s.674. len Afgan Gönüllüleri, Malatya 2003, s.61 (basılmamış
61 Y. Hikmet Bayur, a.g.e., II/IV, s.289; Ulrich Trumpener, yüksek lisans tezi)
“Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu”, Os- 89 İ. Artuç, a.g.e., s.318.
manlı İmparatorluğu’nun Sonu ve Büyük Güçler, (Ed. 90 Y. Hikmet Bayur, a.g.e., II/II, s.430.
Marıan Kent), İstanbul, 1999, s.143; İ. Artuç, a.g.e., 91 Y. Hikmet Bayur, a.g.e., II/II, s.482; Y. Hikmet Bayur,
s.250; R. Osman, a.g.e., s.81; Stanford J. Shaw, a.g.e., a.g.e., II/IV, s.535; İ. Artuç, a.g.e., s.319.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 165


BALKAN HARBİ ÖNCESİNDE
RUMELİ ISLAHATI TALEPLERİ VE
GENÇLİĞİN TEPKİSİ:
“DÂRÜ’L-FÜNÛN NÜMÂYİŞİ”

MUSTAFA TURAN*

“Dönmeyiz and içtik ölmekten geri


Haydi cenge haydi ey cenk erleri
Cümlemiz askerleriz arş ileri
Haydi cenge haydi ey cenk erleri”1

2
0. yüzyıl başlarında Düvel-i Muazzama oldu. Bu politikalar sebebiyle Osmanlı Devleti’nin iç
denilen Rusya, İngiltere, Fransa, Avustur- ve dış politikasında yüz yıl boyunca uğraştığı mese-
ya gibi devletler “Hasta Adam” olarak ni- le isyanlar ve isyanların yol açtığı problemler oldu.
telendirdikleri Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını
Osmanlı Devleti’nin öncelikle Avrupa’da kalan
ve paylaşılmasını sağlayacak politikalar takip edi-
topraklarının kaderinin tayini hususunda büyük dev-
yorlardı. Osmanlı Devleti’nin hâkim olduğu coğrafya
letlerin planları yürürken bölgede yaşayan Hristiyan
sanayileşmiş büyük devletlerin ilgi ve ihtiras sahası-
unsurların isyanları da ıslahat talepleri de bir türlü
nı teşkil ediyordu. Bu itibarla Osmanlı ülkesinin dos-
bitmiyordu. Osmanlı Devleti, bölgedeki hâkimiyetini
tane paylaşımı çok da kolay gözükmüyordu. Zira
ve nüfuzunu neredeyse tamamen kaybetmişti. Batı-
19. yüzyılın başlarına kadar cereyan eden geliş-
lı büyük devletlerin desteğinde isyan eden Hristiyan
meler göstermiştir ki, Osmanlı coğrafyası üzerinde
unsurlar, devletlerini kurduktan sonra Osmanlı’dan
herhangi bir mevkiin bir devletin kontrolüne girme-
kalan topraklar üzerinde genişlemek istiyorlardı.
si, büyük güçleri karşı karşıya getirebilirdi. Bununla
birlikte büyük devletler, Osmanlı coğrafyası üzerin- Osmanlı Devleti’nin etnik, dini ve siyasi bakım-
deki emellerinden vaz geçmeyecekler, dostane bir dan en karışık coğrafyalarından birisi Balkanlardı2.
paylaşım olamayacağına göre “de facto” durumlar Rusya’nın pan-slavist politikası ile büyük Avrupa
yaratmak suretiyle nüfuz alanlarını genişletmek için devletlerinin emperyalist politikalarının cesaretlen-
faaliyetlerine devam edeceklerdir. dirmesiyle isyan eden Balkan milletleri, yine büyük
devletlerin desteğiyle bağımsızlıklarını elde ettiler.
Fransız İhtilâli’nden sonra Osmanlı Devleti’nde
Yunanistan’ın bağımsızlığını, Sırbistan, Romanya,
yaşayan gayrımüslim ve gayrı Türk unsurların is-
Karadağ ve son olarak da Bulgaristan takip etti. Artık
yanları ile Osmanlı toplum yapısındaki çözülme hız-
Balkanlardaki mücadelede, Osmanlı Devleti dışında
landırıldı. Bu unsurları himaye etmek ve haklarını
Balkan devletleri arasında cereyan eden bir payla-
savunmak gerekçesiyle müdahalelerde bulunmak,
şıma dönüşüyordu. Büyük devletler ise Osmanlı’nın
Osmanlı Devleti üzerinde hedefleri bulunan hemen
Avrupa’da kalan topraklarının Balkan devletleri ara-
her devletin benimsediği ve takip ettiği bir politika
sında paylaşımını tanzim ile meşguldüler.

166 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Büyük devletlerin Rusya’ya rağmen Ber-
lin Antlaşması ile Osmanlı Avrupa’sında kur-
dukları denge ilk olarak Bulgarlar tarafından
bozuldu. 1885’de tek taraflı olarak Doğu
Rumeli’yi topraklarına kattıklarını ilan eden
Bulgarlara büyük güçler herhangi bir müda-
halede bulunmadılar3. Bu durumu diğer ihlal-
ler izledi. Anlaşılacağı üzere paylaşım konu-
sunda temel sıkıntı Balkan devletleri arasın-
da çıkarların çatışmasıydı. Bu aşamada en
önemli gelişme Balkan devletleri arasındaki
pürüzlerin giderilmesi oldu. Bu konuda Rus-
ya önemli bir rol oynadı. Esasen Balkan dev-
letleri arasındaki pürüzlerin giderilmesinde
ilk ve önemli adımı bizzat Osmanlı Devleti
atmıştı. Hristiyan tebaa arasındaki anlaş- Darülfünun Talebesinin Harp Lehinde Nümayişleri - Babıali
Caddesinden Geçerken. Resimli Kitab, Ağustos 1328, C. 8,
mazlıkları ortadan kaldırmak için çıkarılan
Nu. 43, s. 539
“Kilise Kanunu”, Balkan devletleri arasındaki
anlaşmazlıkların giderilmesinde istenen ze- Vûkela ile yaklaşık üç saat süren bir toplantıdan
mini hazırlamıştı4. sonra sefirlere önerilerinin kabul edildiğini bildirdi.
Rusya’nın desteğiyle önce Bulgaristan ile Sır- Balkan Devletlerinin sefirleri de Fransa, İngiltere
bistan (13 Mart 1912) bir ittifak anlaşması yaptılar. ve Rusya sefaretlerine gidip gelmekteydiler ve is-
Anlaşmaya göre Balkanlardaki statükoda herhan- teklerden haberdardılar8. Teklifin kabul edilmesinde
gi bir değişiklik olursa ortak hareket edilecek, ele Ahmet Muhtar Paşa’nın hızla yaklaşan savaşı en-
geçirilecek topraklar (Makedonya) paylaşılacaktı. gellemek istemesi etkili olmuştu9.
Balkanlardaki paylaşımdan geri kalmak istemeyen Rusya ve Fransa sefirleri tarafından ileri sürü-
Yunanistan da ittifaka katıldı. Daha sonra Bulgar- len ve Avusturya sefirinin de tekrarladığı ıslahat
Yunan ittifakı; Sırbistan-Karadağ ittifakı yapılarak teklifi üzerine Babıali’nin aldığı tavır halk tarafından
Balkan devletlerinin Osmanlı Devleti’ne karşı birleş- hiç hoş karşılanmadı. Gazete sütunlarına da yan-
meleri sağlanmış oldu. sıyan meseleye özellikle Tanin gazetesinden çok
Balkan devletlerinin bir ittifak kurmaları beklen- sert eleştiriler geldi. “Babıali Berlin Muâhedesi’nin
medik bir gelişme değildi. Çünkü basın aracılığıyla metruk ve münsi 23. maddesini iki sefirin hususi
sık sık mesele gündeme getiriliyordu. Ancak siyasi müracaatı üzerine hemen ihya etmekte müsara-
çekişmeler5 ve devlet adamlarının vurdumduymaz- at eyler ve bunu resmen düvel-i muazzama kabi-
lığı sebebiyle gerekli önlemlerin alınması mümkün nelerine tebliğ ederek onların umûr-ı dâhiliyemize
olmadı. müdahale etmeleri yolunu hazırlarsa devletlerin bu
beyanatı senet ittihaz ederek bize bazı icraatı ka-
Balkan devletlerinin Osmanlı Devleti’ne karşı bul ettirmeğe kıyam eylemelerine hayret etmemek
ittifak kurdukları bir dönemde “Rumeli Islahatı Me- iktiza eder.” 10 diyordu. Meseleye şüpheyle bakan
selesi” yeniden gündeme geldi. Yaklaşmakta olan İkdam gazetesi de “Yok ıslahatlardan maksat Ma-
savaşı önlemek isteyen büyük devletler, savaş ih- kedonya muhtariyeti ise o zaman işin rengi değişir.
timalinin artması üzerine 5 Ekim 1912’de Osmanlı Zira birkaç sene sonra İstanbul da elden gider, Ar-
Hükümet’inden Berlin Antlaşması’nın 23. maddesi navutluk büsbütün mahvolur. Hükümet-i Osmaniye
gereği Balkanlarda yapılacak ıslahat hakkında dü- de bir Buhara Hanlığı derecesine iner.”11 İfadelerini,
şüncelerini öğrenmek istediler. Vilâyet Nizamna- sütunlarına taşıyordu. Aslında Osmanlı kamuoyu
mesi, 1878 Berlin Antlaşması’nın 23. Maddesine Avrupalı devletlerin bitmek tükenmek bilmeyen is-
göre tanzim edilecekti6. Neticede Noradunkyan teklerinden bıkmıştı. Her ıslahat önerisinin berabe-
Efendi’nin 1880’de hazırladığı ıslahat tasarısının rinde kayıpları getirdiğini düşünüyordu. İçine girilen
uygulanması kararlaştırıldı7. Rusya ve Fransa Se- harp sürecinin millet için yeni bir canlanış olduğunu
firleri, bizzat Babıali’ye gelerek Hariciye Nazırı ile düşünüyorlar ve savaş olsun olmasın bu vesileyle
yaptıkları görüşmede Paris ve Petersburg hükümet- Osmanlılık ruhunun yeniden canlandığını “Yaşasın
lerinin 23. maddenin uygulanması için aralarında it- harp demekten nefsimizi zapt edemeyiz.” 12 sözle-
tifak ettiklerini bildirdiler. Hariciye Nazırı ise Meclis-i riyle ifade ediyorlardı.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 167


Rumeli ıslahatı meselesinde en büyük tepki ihtiyar eyleyeceğiz.” dedi. Dârü’l-fünûn öğrencileri
Dârü’l-fünûn öğrencilerinden geldi. Rusya ve Fran- ve halk Ahmet Muhtar Paşa’nın sözlerinden mem-
sa sefirlerinin ıslahat isteklerinin Babıali tarafından nun olmadığı için harp isteriz nidalarıyla olaysız ola-
kabul edilmesi üzerine Dârü’l-fünûn öğrencileri, rak Babıali’yi terk etti13.
Dârü’l-fünûn konferans salonunda toplandılar. Yapı-
Nümayiş esnasında bazı küçük yaralanmalar dı-
lan toplantının haber alınması üzerine Maarif Neza-
şında önemli bir sorun olmamasına rağmen özellik-
reti tarafından Müsteşar Salih Zeki Bey öğrencilerle
le hükümet aleyhine sloganların atılması, gösterinin
görüşmek üzere gönderildi. Salih Zeki Bey öğren-
bir baskın ve ihtilal havasında gerçekleşmesi hükü-
cinin, “…hissiyat-ı hamiyet-karinelerini rencide ede-
meti harekete geçirdi ve soruşturma başlatıldı. Yapı-
cek” bazı sözler söylediğinden tepkiyle karşılaştı ve
lan soruşturmalarda nümayişte İttihat ve Terakki’nin
susmak zorunda kaldı. Ardından öğrenciler arala-
ilgisi üzerinde duruldu. İttihat ve Terakki’ye mensup
rında yaptıkları görüşme neticesinde aldıkları kararı
bazı kişilerin nümayiş devam ederken hükümet
“Umum Dârü’l-fünûn Şubesi ve Mülkiye Mühendis
aleyhinde faaliyette bulundukları anlaşıldı. Bu kişi-
Mektepleri Talebeleri” imzasıyla, Sadaret’e telgraf
lerden özellikle eski Karahisar Mebusu ve Gayret
olarak gönderirler. Telgrafta vatan-ı mukaddesin
gazetesi sahibi Filibeli İbrahim Rıza Paşa’nın ismi
zararına olacak ve Osmanlı hamiyetini zedeleyecek
ön plana çıkıyordu. İbrahim Rıza Paşa’nın binek ta-
her türlü müdahaleyi bütün kuvvetleriyle reddede-
şında “kahrolsun hükümet, bunları düşürelim” gibi
ceklerini, “şân-ı Osmanî’nin müdafaasını” hükümet-
sözlerle gösteriye katılan öğrencilere telkinlerde
ten talep ettiklerini bildirdiler. Öğrenciler ıslahat ba-
bulunduğu, Sabah gazetesinden Mahmut Celalet-
hanesiyle Rumeli’nin kaybedilmesini istemiyorlardı.
tin, Hükümet Matbaası muhabirlerinden İstanbullu
Bu sırada Maarif Nezareti vasıtasıyla öğrencileri da-
Mahmut ve Hukuk Mektebi mezunlarından Hikmet
ğıtmak için Dârü’l-fünûn’a polisler gönderildiyse de
Salih Beylerin ifadelerinden anlaşılıyordu14. Soruş-
polis herhangi bir müdahalede bulunmadı. Telgrafa
turmaya konu olan diğer isimlerden Dârü’l-fünûn
cevap verilmemesi üzerine Dârü’l-fünûn sancağı
Dâhiliye Müdürü, Hakkı Celil Bey ve Şişman Şevki
alınarak Dârü’l-fünûn’dan Babıali’ye doğru yürüyü-
ön plana çıkıyordu. Özellikle bunların İttihatçı olduk-
şe geçen gruba halktan da katılanlar oldu. Yolda
larına dair vurgunun ön plana çıkması, bunların hü-
giderlerken “Harp! Harp istiyoruz! Kahrolsun yirmi
kümet aleyhine konuştukları, kabineye karşı kin ve
üçüncü madde” diye sloganlar atarak Babıali’ye gel-
garezlerini zapt edemediklerine dair ifadeler15, İttihat
diler. Öğrenciler, kapıda engellenmeye çalışıldıysa
ve Terakki mensuplarının nümayişte etkin rol oyna-
da Babıali’nin bahçesine girdiler. Nümayişe müda-
dıklarını gösteriyordu. Ayrıca Tanin gibi İttihatçılara
hale etmek üzere bir kısım askeri birlikler gönderil-
yakınlığıyla bilinen gazetelerde nümayişi destekle-
diyse de öğrencilerin ve halkın askeri alkışlaması ve
yici yazıların çıkması da bu iddiayı doğruluyordu16.
yaşasın asker tezahüratlarından dolayı herhangi bir
müdahalede bulunulmadı. Daha sonra nümayişle ilgili ortaya atılan İttihat
ve Terakki’nin kışkırtması neticesinde çıktığına dair
Öğrencilerin gitmeyeceğinin anlaşılması üzerine
görüşlere karşı Dârü’l-fünûn talebeleri birkaç kez
önce Bahriye Nazırı Mahmut Muhtar Paşa, ardın-
cevap vermek zorunda kaldılar. Tıbbiyelilerin toplu
dan da Gazi Ahmet Muhtar Paşa nümayiş yapan
imzasıyla yazılarak Tanin ve İkdam gazetelerine
öğrencilere hitaben birer konuşma yaptılar. Ancak
gönderilen mektupta: “Dârü’l-fünun nümayişi hak-
öğrenciler ve halk “Harp isteriz! Kahrolsun yirmi
kında çok şeyler yazıldı. Cevap vermedik. Şimdi
üçüncü madde!” diye slogan atmaya devam etti.
mecbur olduk. Talebelerin istiklâl fikr-i vicdanisine
Talebe adına söz alan Aka Gündüz, 23. maddenin
sürülmek istenilen leke bizce en deni (alçak) bir
kabul edilemeyeceğine dair etkileyici bir konuşma
harekettir. Tıbbiyeliler cahilane harekât-ı bağıyi
yaptı ve konuşmasını “Paşa hazretleri, işte hepimiz
(serkeşliği-isyanı) hiçbir vakit kabul etmezler. Bina-
de istiyoruz, siz dün nasıl gazi olduysanız işte bizler
enaleyh hareketlerinde bir isyandan ziyade vatan
de bugün gazi olacağız. Hatta daha büyüklük istiyo-
hissi mevcuttu. Onları bu hissi her zaman ileri atar.
ruz: şahadet!...” sözleriyle bitirdi.
Tıbbiyeliler sonradan karışanları tanımazlar. Yal-
Ahmet Muhtar Paşa ise, “Biz ancak sizin vekille- nız hareketlerinin istiklâline haizler.” şeklinde ifade
rinizden teşkil eden Meclis-i Mebusan’a karşı mesu- ediyorlardı. Dârü’l-fünûn Tıp Fakültesi ve Mühendis
lüz. Binaenaleyh burası izah ve istizah yeri değildir, Mekteb-i Âlisi imzasıyla çıkan bir başka telgrafta da
bunu anlayınız ve çekiliniz. Eğer vatanın menfaati her ne isimle olursa olsun bütün dış tesirleri genç-
harbi icap ediyorsa muharebe edeceğimiz gibi bu liğin bir fert kalıncaya kadar reddedeceği ifade edi-
menfaat bizi sulha sevk eder ise o vakit de bu sureti liyordu17.

168 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Sonuç olarak; Batılı büyük devletlerin tahrik ve maya teşebbüs ettiyse de başarılı olamadı. Daha
teşvikleriyle isyan eden Balkan milletleri, yine aynı sonra öğrenciler hakkında soruşturma başlattı. So-
devletlerin destekleriyle bağımsızlıklarını kazandı- ruşturmada Babıali nümayişinin İttihatçıların bir kış-
lar. Osmanlı Devleti yöneticileri büyük devletlerin kırtması olduğu üzerinde duruldu. Böylece gençliğin
müdahalelerinin önüne geçmek, Osmanlı toplumun- bu samimi ve içten tepkisinin sebebi, yani mesele-
daki birlikteliği devam ettirmek ve dağılmasını önle- nin özü unutuldu veya unutturulmuş oldu.
mek amacıyla bir dizi reformlara/ıslahatlara girişti.
Ez-cümle bu küçük nümayiş, Osmanlı-Türk
Devletin ve toplumun toparlanması ve güçlenmesi
gençliğinin ülkenin içerisinde bulunduğu hale karşı
amacıyla yapılan düzenlemelerden başka büyük
tepkisini ifade eder. Bu küçük nümayiş, vatan top-
devletlerin gayrı Müslim unsurların yaşadıkları böl-
rağının kaybedilmesine karşı çıkan ve Batılı devlet-
gelerde yapılmasını istedikleri ıslahatlar isyan eden
lerin her talebinden sonra bir parçasını kaybeden
gayrimüslim unsurların Osmanlı camiasından ayrıl-
milletin sesi, şerefle ölmeye azmetmiş gençliğin
ma arzularının önüne geçemediği gibi iyice kamçı-
serzenişi olarak bilinmelidir.
ladı. Batılı devletlerin, Osmanlı camiasını dağıtma-
______________________________________________
ya, bir arada yaşama iradesini kırmaya yönelik poli-
* Prof. Dr., Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
tikalarına ve taleplerine Osmanlı Devleti daha fazla 1 “Osmanlı Dârü’l-Fünûn’a”, Tanin, 20 Teşrin-i Evvel 1912
toprak kaybetmemek için boyun eğdi. Balkanlarda (7 Teşrin-i Evvel 1328), Nu. 1476.
yaşayan unsurların bir bir isyan etmeleri ve devletle- 2 Bu dönemde Balkanlardaki sosyal/etnik yapı için bkz.
Aram Andonyan, Balkan Savaşı, (Çev. Zaven Biber-
rini kurmalarından sonra Rusya’nın ve Avrupa dev-
yan), İstanbul 2002, s. 14-16.
letlerinin desteğiyle aralarındaki pürüzleri gidererek 3 Richard C. Hall, Balkan Savaşları 1912-1913 I. Dünya
ittifak oluşturmaları, Osmanlı Devleti’nin Avrupa’da Savaşının Provası, (Çev. M. Tanju Akat), İstanbul 2003,
kalan topraklarının kaderini ciddi olarak tehlikeye s. 4.
4 Ahmet Halaçoğlu, Balkan Harbi Sırasında Rumeli’nden
sokuyordu. Balkan devletlerinin ittifakından hemen
Türk Göçleri (1912-1913), TTK Yayını, Ankara 1995, s.
sonra ve Balkan Savaşı’nın hemen öncesinde 1878 12;. Cevdet Küçük, “Balkan Savaşı”, İslam Ansiklopedi-
Berlin Antlaşması’nın meşhur 23. maddenin uygu- si, Diyanet Vakfı Yayını, C. V, İstanbul 1992, s. 23.
lanması ve Rumeli Islahatı gündeme geldi. Böyle bir 5 Balkan harbi arifesinde Osmanlı siyasi hayatında çe-
kişmeler hız kesmeden devam ediyordu. Bir taraftan
meselenin gündeme gelmesi Osmanlı Devleti için
“Halâskâr Zabitan Gurubu” ittihatçılarla mücadele eder-
bir sürpriz değildi. ken diğer taraftan hükümet bunalımları baş gösteriyor-
du. Bkz. Feroz Ahmad, İttihat ve Terakki (1908-1914),
Öğrencilerin Rumeli Islahatı gündeme gelince (Çev. Nuran Ülken), İstanbul 1971, s. 161-163.
hükümete karşı tavır takınarak, nümayişte bulun- 6 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. IX, TTK Yayını, An-
malarında İttihat ve Terakki taraftarlarının etkili ol- kara 1999, s. 300; Berlin Antlaşması’nın 23. Maddesine
maları, hatta kışkırtıcı rol oynamaları18 tabiidir. Zira göre Osmanlı Devleti, Rumeli vilayetleri için mahalli ih-
tiyaçlar göz önünde bulundurarak 1868’de Girit adası
İttihat ve Terakki taraftarları, Balkan devletlerine için hazırlanan nizamnameye benzer bir nizamname
karşı Osmanlı’nın askeri kuvvetinin üstün olduğuna hazırlayacaktı.
inanıyorlar, Rumeli kıtasının elde kalmasının ancak 7 Rıfat Uçarol, Gazi Ahmet Muhtar Paşa (1839-1919) As-
müttefik Balkan devletlerinin yenilgiye uğratılmasıy- keri ve Siyasi Hayatı, İstanbul, 1989, s. 378.
8 “Ve Islahat Teklifi” Tanin, 7 Teşrin-i Evvel 1912 (24 Eylül
la mümkün olacağını düşünüyorlardı. Ancak daha 1328), Nu. 1463.
sonra da görüleceği üzere, “Maksadımız mukad- 9 Uçarol, a.g.e., s.378.
des ve bî-şâibedir; hiçbir fırkanın tercümanı olmak 10 “Devletlerin Umûr-ı Dâhiliyemize Müdâhalesi”, Tanin,
değildir.”19 diyen Dârü’l-fünûn öğrencilerinin, samimi 12 Teşrin-i Evvel 1912 (29 Eylül 1328), Nu. 1468.
11 “Balkanlar ve Makedonya”, İkdam, 12 Teşrin- Evvel
ve hâlisane bir inançla hareket ettiklerini de belirt- 1912, Nu. 5618.
memiz gerekir. 12 “Osmanlılarda İntibah”, İkdam, 5 Teşrin-i Evvel 1912
(22 Eylül 1328), Nu. 5611.
Daha önce de ıslahat istenen yerlerin bir bir dev- 13 “Osmanlı Dârü’l-fünûnu ve Dünkü Nümayiş” Tanin, 8
letten koparıldığını ve orada yaşayan Müslüman- Teşrin-i Evvel 1912 (25 Eylül 1328), Nu. 1464.
Türk ahalinin yaşadıkları zulümler ve bitip tüken- 14 ATASE Arşivi BLH-96-3-1-77.
15 ATASE Arşivi BLH-96-3-1-78.
mek bilmeyen göçler unutulmamıştı. İşte böyle bir
16 “Osmanlı Dârü’l-fünûnu ve Dünkü Nümayiş”, Tanin, 8
zamanda Dârü’l-fünûn öğrencileri tarafından bir Teşrin-i Evvel 1912 (25 Eylül 1328), Nu. 1464.
gösteri tertip edildi ve 23. madde aleyhinde slogan- 17 ATASE Arşivi BLH-96-3-1-130.
lar atılarak ateşli konuşmalar yapıldı. Her ıslahat 18 Ali Fuat Türkgeldi, “Bu fikre birde fırkacılık gayreti ek-
lenince Dârü’l-fünûn talebesini kışkırtarak nümayişler
talebinin beraberinde kayıpları getirdiğini düşünen
yaptırdılar.” demektedir. Bkz. Ali Fuat Türkgeldi, Görüp
gençler, Balkan devletlerine karşı savaşa girilmesini İşittiklerim, TTK Yayını, Ankara 1987, s. 57.
istiyorlardı. Hükümet gençlerin bu nümayişini dağıt- 19 ATASE Arşivi BLH-96-3-1-129.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 169


BALKAN SAVAŞLARINDA
GÖNÜLLÜ BİRLİKLER

NASRULLAH UZMAN*

B
alkan Savaşı’nın ilk günlerinde İstanbul’da vermek durumundaydı; diğer yandan da azınlıkla-
bulunan Fransız savaş muhabiri George rın bağımsızlık isyanlarıyla mücadele etmek ve dış
Remond, Beyoğlu’nda gördüğü manza- güçlerin müdahalesini önlemek zorundaydı. Böyle
rayı şöyle tasvir etmektedir; “…Beyoğlu’nda büyük bir ortamda Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve
bir kalabalık vardı ki, muharebeye hiç olmazsa gö- Karadağ’dan müteşekkil Balkan birliği Osmanlı
rünüşte pek kayıtsız görünüyorlardı. Sinamatog- Devleti’ne saldırmış ve Balkan Savaşı başlamıştı.
rafların, çalgılı kahvelerle tiyatroların geçen sene-
Balkan Savaşları, Osmanlı Devleti için tam
lerden bir farkları yoktu. Duvarlara asılan ilânlarda
bir hezimetle sonuçlanmıştır. Osmanlı Devleti, bir
savaşla ilgili hiçbir konu ve işaret bulunmayıp konu
zamanlar vilayeti durumunda olan birkaç Balkan
tamamen Sefiller, Magda ve Aşk Mahsulü gibi ti-
devletçiği karşısında ağır bir mağlubiyet almıştır.
yatro oyunlarıyla ilgiliydi...”1 Beyoğlu’nun kozmopo-
Balkan Savaşları sonunda Osmanlı Devleti, yal-
lit yapısının etkisi altında kalan Remond’un tasviri
nızca topraklarını kaybetmemiş, prestijini de kay-
Beyoğlu’na özgüydü ve bu tasvir Osmanlı coğraf-
betmiştir. On binlerce Müslüman Türk, hunharca
yasının genelini yansıtmaktan uzaktı. Çünkü bu
katledilmiş, on binlercesi de oldukça zor koşullarda
tasvirin yapıldığı dönem Osmanlı Devleti açısından
göçe zorlanmıştır. Bu süreçte Balkan coğrafyasının
sıkıntılı bir dönemdi. Çağın gerisinde kalan ve başta
siyasî yapısıyla birlikte nüfus yapısında da önemli
sanayi inkılâbı olmak üzere Avrupa’daki gelişmeleri
değişiklikler yaşanmış, ortaya çıkan bu durum Os-
takip edemeyen Osmanlı Devleti, Batılı emperyalist
manlı Devleti aleyhine gelişmiştir. Bununla birlikte
devletlerin doğal nüfuz alanı haline gelmişti. Öyle
ki, Avrupalı devletler sudan bahanelerle Osmanlı Osmanlı Devleti, ordusu ve milleti ile birlikte Bal-
Devleti’nin içişlerine karışır hale gelmişler, azınlık kan Savaşlarına tam bir seferberlik hassasiyetiyle
haklarını öne sürerek Osmanlı Devleti üzerindeki yaklaşmıştır. Balkan Savaşları, Osmanlı Devleti’nin
baskılarını artırmışlardı. 1908’de ilan edilen meşruti kurucu unsuru olan Türkler tarafından bir varoluş
idare beklenildiği gibi Osmanlı Devleti’ni, içerisinde mücadelesi olarak algılanmıştır. Bu savaşlarda
bulunduğu buhrandan çıkaramamış, hatta çöküşü- Türk Milleti, elinden gelen her şeyi yapmış, canı pa-
nü hızlandırmıştır. Azınlıklar da meşruti idarenin ge- hasına mücadele etmiştir. Öyle ki, Balkan Savaşla-
tirdiği özgürlükçü ortamı suiistimal ederek Osmanlı rında silâh altına alınanların yanı sıra herhangi bir
Devleti’ni parçalama yarışına girmişlerdi. İttihat ve yükümlülüğü olmadığı halde savaşa gönüllü olarak
Terakki, bir yandan kendisine açılan savaşa karşılık katılanlar da önemli bir yer tutmuştur.

170 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Mütareke döneminde Yunanistan’ın İzmir’i iş- tılımı teşvik edilmiştir. Alemdar gazetesinde çıkan
gali toplumda nasıl bir infial uyandırdıysa, Balkan “Harb Havası” başlıklı şiirde gönüllü katılımı şu di-
devletçiklerinin Osmanlı Devleti’ne saldırması da zelerle teşvik edilmiştir:
aynı derecede bir infial uyandırmıştır. Her iki hadi-
“Açıl dağlar! Açıl ordu yürüsün
seye de Türk milleti sivil-asker, genç-yaşlı, kadın-
Balkan ellerine ateş yürüsün!
erkek ayrımı yapılmaksızın aynı hassasiyetle ve
fedakârlıkla yaklaşmıştır. Mütareke döneminde Osmanlı düşmanını vursun, sürüsün
Yunan işgaline karşı Kuvayımilliye birlikleri nasıl te- Gönüllüyüz, hudut boyu yolumuz!
şekkül etmişse; Balkan Savaşları sırasında da ta- Biz er oğlu Osmanlı’nın oğluyuz!”4
mamen gönüllülerden müteşekkil birlikler oluşmuş-
tur. Esasen Balkan Savaşları, Çanakkale ve Milli Hüseyin Fuad tarafından Tanin gazetesinde ya-
Mücadele’de apaçık bir şekilde kendini gösterecek yımlanan “Gönüllülere” isimli şiirde ise gönüllülerin
olan gönüllülük anlayışının doğduğu dönemdir. Bu kahramanlık duyguları şu dizelerle ön plana çıkarıl-
seferberlik ruhu, Osmanlı’nın başkenti İstanbul’da mak istenmiştir:
başlamış ve Osmanlı sınırlarını aşan bir gönüllülük “Yol ver bize koca Balkan
yarışına dönüşmüştür. Hak yolunda durmaz kalkan
Söz konusu Osmanlı Devleti’nin istiklâli ve Dökmek için yine al kan
istikbâli olunca maddi-manevi hiçbir beklentisi ol- Geldik Şıbka illerine…”5
maksızın, Osmanlı Sancağı altında savaşmak için
sayısı on binleri bulan gönüllüler ortaya çıkmıştır. Karagöz mecmuasında yayımlanan “Karagöz
Üstelik bu gönüllüler hiçbir yükümlülükleri olmadık- ne diyor?” adlı şiirde şu dizelerle hem gönüllülerin
ları halde, özgür iradeleri ile Balkan Savaşlarında katılımı teşvik edilmiş hem de cephedeki askerlere
Osmanlı Devleti safında canları pahasına savaş- moral verilmiştir:
mışlardır. Savaşlara katılan gönüllüler binlerce kah- “Ey çocuklar!
ramanlık ve fedakârlık olayı sergilemişlerdir. Gün bu gündür; gayri handan olmalı.
Cephedeki askerlere moral vermek amacıyla Toplanıp bir noktada serhadda mihman olmalı.
yapılan faaliyetler, orduya gönüllü katılımını sağla- Ben bile taktım silahı arkama, bir pir iken.
dığı gibi gönüllülerin orduya katılmaları da askerle-
Gençsiniz! Hiç durmayın! Düşman perişan
re moral veriyordu. Gönüllülerin orduya katılımını
olmalı!
sağlayan temel sebebi dönemin sosyal hayatında
etkili olan dini anlayışta aramak lazımdır. Balkan Bak asıl annen vatandır; el uzandıkça ona
Savaşları her şeyden önce Ağaoğlu Ahmed’in ifa- Her kılın bir süngü, her uzvunda kalkan
desiyle “Hilâl’le Salib’in Cidalidir”2. Cami, tekke ve olmalı!”6.
zaviye gibi mekânlarda ulema sınıfı halkı orduya Bu şiirlerin yanı sıra etkileyici edebi yazılar da
katılmaya teşvik etmiştir. Özellikle camiler ve mev- kaleme alınmıştır. 13 Ekim 1912’de Tanin gazete-
levihaneler bu hususta en etkili müesseseler olmuş- sinde yayımlanan “Mihrâb Önünde-Süleymâniyede”
lardır3. Hatipler tarafından minberlerde dile getirilen başlıklı yazı belki de bunun en güzel örneklerinden
etkileyici hutbelerle geniş halk kitlelerine ulaşılması biridir: “Destim açtım, gönlüm açtım, bağrım açtım,
sağlanmıştır. Toplumda kabul gören, kanaat önderi huzurundayım! Elim kuvvet, dilim hidâyet, sinem
sayılabilecek, dini ağırlığı olan kişiler halkın küffa- ateş ve şiddet dolu… Bana nusret ver! Mihrabın
ra karşı savaşmasının ve vatan savunmasının dini önünde secde eden bu kulun, cennetinin erikesi-
açıdan önemini belirten teşvik edici konuşmalar ya- ne delik göğsüyle çıkmak istiyor tevfîkinin nurunu
parak orduya gönüllü katılımının artmasını sağla- yolunda bana meşale et! Serhadde varayım… …
mışlardır. Bir nevi cihat atmosferi oluşmuş, savaşın Aç hak ve zafer râhını! Aduvvlar eyvah eylesin. Top
İslâm düşmanlarına karşı yapıldığı gerçeği ön pla- tekerrüründen bedirnâmlar, süngü ucundan merâm
na çıkarılmış ve halkın orduya katılımı bu atmosfer ve intikamlar doğsun. Sofya’nın göbeğine basacak
içinde gerçekleşmiştir. çarığımın, hançerelerine tasıma ayırayım. Dizleri-
min kuvvetini tazif et. Bir elimi kalbime bastım, çar-
Bunun yanı sıra gazete, dergi ve diğer basılı
pıyor: Harp Harp Harp.”7
yayınlarda neredeyse her gün “Küffara karşı sava-
şıldığı” vurgulanmakla birlikte millî ve dinî duygular Gazeteleri süsleyen resimler ve karikatürler, du-
da ön plana çıkarılarak etkileyici yazılar, şiirler ve varlarda yer alan ilânlar ve afişler, basılan kartpostal-
resimler yayımlanmış, bu sayede halkın orduya ka- lar gibi görsel malzemeler de gönüllü katılımını sağ-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 171


layan etkili propaganda malzemeleri olmuş-
lardır. Cem, Karagöz gibi mizah-karikatür ÖC
mecmualarında gönüllülük teşvik edilirken,
Resimli Kitab, Şehbal gibi dergilerde cephe- -1-
den resimler yayımlanmıştır. Özellikle Re-
simli Kitab’da yayımlanan bir resimde on iki
Garip garip boynumuzu büken yüce dert için
yaşında olmasına rağmen gönüllü sıfatıyla
orduya katılan ve girdiği bir çarpışmada ya- Akıttığın acı yaşlar ne iyi
ralanan Karahisarlı Nuri isimli bir çavuşun Bir tohumdur; âh, onları sildiğin
resmi oldukça etkileyicidir8. Ucu sırma işleme çevreyi
Dönemin okuma-yazma oranı göz önü- Sakın ne at, ey kardeşim, ne yıka!
ne alındığında ve gazete-mecmuaların
taşraya ulaşma süreleri düşünüldüğünde Sok koynuna, yüreğinin ateşiyle ısınsın.
basılı yayınların etkisinin cami, tekke ve
Bu hararet o tohuma can verir;
zaviyeler kadar çok olmasa da oldukça
önemli propaganda malzemeleri olmuş- Çok geçmeden bir gün gelir bakarsın,
lardır. Tüm bu faaliyetler orduya gönüllü Yavaş yavaş filizlenir, yeşerir...
katılımını sağlayan ve hızlandıran etkenler Âh, o zaman pek mukaddes pek başka
olmuşlardır.
Balkan Savaşlarına Osmanlı Devleti’nin Bir duygunun yeşil dalı çiçeğin açar içinde.
hazırlıksız yakalanması birçok alanda dev- O çiçeğin rengi kandan kızıldır;
letin hareket imkânını kısıtlamış ve bir kar-
Yaprakları mezarlıklar içinde
gaşa ortamının doğmasına yol açmıştır.
Bu kargaşa ortamında Osmanlı Devleti, Dolaşırken bizi saran o ağır
ordu birliklerinin cepheye sevki meselesiy- Hava gibi, ölüm kokar, kan kokar.
le uğraşırken savaşlara katılmak isteyen
gönüllülerin durumu da gündeme gelmiş- Ölüm ve kan... İşte seni kurtaracak bir silâh!
tir. Gönüllülerin hangi şartlarda orduya
Bir gün akşam oldu, fakat yarın var.
alınacakları ve ne şekilde cepheye sevk
edilecekleri meselesi Harbiye Nezareti ile Sen secdeye kapanırken düşün, âh,
yerel yöneticiler arasında çeşitli yazışma- Nice ulu camilerde çan çalar,
lara konu olmuştur. Nice billur ırmaklarda kan akar...
Gönüllülerden imkânı olanlar kendi si-
lahlarını yanlarında getirerek, hatta mas- -2-
raflarını da kendileri karşılamak üzere or-
duya katılmışlardır9. İmkânı olmayanlar ise Âh kardeşim, Edirne’yi unutma!
silahlarının, elbise ihtiyaçlarının ve masraf- Güzel göğsü üç ırmağın uğrağı,
larının karşılanması halinde orduya katıl-
Her birinin suyu şehit kanı kokan bir kevser;
mak istemişlerdir. Ancak Harbiye Nezareti,
imkânlarının kısıtlı olması ve gönüllülerin Her ne eksen altın verir toprağı;
ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda ol- Onun yeşil bağlarına cennet diyor şairler...
duğundan orduya katılacak gönüllülerden
hava şartlarına dayanıklı elbiselerini ve İmparator Adriye’nin yapısı,
ayakkabılarını tedarik etmelerini, ancak bu
Âl-i Osman Hakanları elleriyle süslenmiş,
şekilde katılımlarının kabul edilebileceğini
bildirmiştir10. Çünkü gönüllülerin orduya Pâyitahtın Avrupa’ya kapısı,
katılacakları dönem kış aylarının yaklaştığı Çelik gibi kalelerle kilitlenmiş gizlenmiş,
günlere denk gelmekteydi. Havalar olduk-
ça soğumuştu. Gönüllülerin yol masrafları Bundan beş yüz altmış sekiz yıl evvel
karşılanmalıydı ve iaşeleri temin edilmeliy- Lala Şahin, arkasında gözü yılmaz bir ordu,
di. Salgın hastalıkların baş göstermesi ihti-
mali de söz konusuydu. Tüm bu nedenleri

172 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


göz önünde bulunduran Harbiye Nezareti
Onu aldı düşmanlardan; bu güzel bazı gönüllülerin cepheye sevk edilmesine
izin vermemiştir11.
Devletin doksan sene tahtı orda kuruldu.
Gerekli şartları sağlayan gönüllüler or-
duya katılmışlar ve cepheye sevklerine
Orda yedi padişahın sarayı; başlanmıştır. Babıali, uzak yerlerden ge-
Cuma günü, ezan sesi göğe akın ederken, lecek olan gönüllüleri, karayolu ile ulaşım
Ulu Hakan at üstünde camiine giderken bir hayli zaman alacağından demiryolu ve
denizyolu ile cepheye sevk etme kararı
Hep melekler seyrederdi alayı...
almıştır. Bu kapsamda Medine’de oluştu-
rulan gönüllü birliğin, Hicaz demiryoluyla
Şimdi artık ne mülk var, ne ezan, Medine’den Şam’a, Şam’dan da Balkanla-
İki yüze yakın cami, yirmi iki medrese ra gönderilmesi uygun görülmüştür12.

At bağlandı, put takıldı, oldu ahır, kilise, Balkan Savaşları konusunda Osmanlı
tebaası kadar, Osmanlı coğrafyası dışında
Ne kadar çok, ne kadar çok kız, kızan
yaşayan Müslümanlar da hassasiyet gös-
termişlerdir. Söz konusu Osmanlı Devleti
Bulgarların dudağıyla kirlendi; ve Hilâfet olunca dünya Müslümanları ko-
Yüce İslâm namusunu yaktı kirli kucaklar. nuya kayıtsız kalmamışlardır. Hindistan,
Türkistan, Mısır ve daha birçok yerde ya-
Camilerde şarap içip tepinirken alçaklar
şayan Müslümanlardan, Balkan Savaşları
Açlığından herkes ekmek dilendi. için Osmanlı Devleti’ne yardım eli uzatıl-
mıştır13. Çünkü Balkan Savaşları, Osmanlı
Devleti’ne, yani Halife’ye açılmış bir savaştı
Toprakları şehit kanı suladı.
ve ne pahasına olura olsun Hilâfet’in korun-
Ot çiğnerken, ağaç yerken hasta, cansız askerler, ması gerekmekteydi. Bunun için de imkânı
Ev basarak para çalan, kan sömüren her nefer olanlar maddi olarak para, ziynet eşyası,
Bileğine bir sırma saç doladı… giysi ve askeri malzeme yardımında bu-
lunmuşlar, gönüllü olarak orduya katılmış-
lardır. Bu gibi imkânları olmayanlar ise du-
Sultan Murad cennette döğünüyor bu hâle, alarla dindaşlarına destek olmuşlardır. Bu
Lala Şahin yüreğini dağlıyor, yardımlar özellikle Hilâl-i Ahmerler vasıta-
Mimar Sinan için için ağlıyor... sıyla gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda Mı-
sır Hilâl-i Ahmeri de oldukça faal çalışmış,
Âh bu kadar sefil olmak gelir miydi hayale! Balkan Savaşları için hummalı bir yardım
seferberliği başlatmıştır14.
Beş buçuk ay göğüs gerdi, namusunu korudu, Osmanlı Devleti’ne bir diğer yardım
Sürü sürü tepeledi Bulgarı; elini de Afgan Müslümanları uzatmıştır.
Teslim oldu; fakat alnı yukarı. Afganistan’daki beş yüz kişilik Müslüman
bir grup bölgede görevli İngiliz komiser
Sen alçaksın, ey kardeşim, unutursan “bu yurd”u.
vekiline giderek, İngiliz Hükümeti’yle ara-
larında daha önce yapmış oldukları an-
Sakın sakın Edirne’yi unutma; laşma gereği İngilizlerin, Afgan kabilelerin
dostuyla dost, düşmanıyla düşman olmayı
Öç almanın vakti gelir, sen kinini uyutma!..
kabul ettiklerini hatırlatarak, Balkan devlet-
lerinin Müslümanlara zulmettiğini ve kutsal
Celâl Sâhir yerlerin hadimi olan İslâm Halifesi’nin teh-
like altında bulunduğunu ifade etmişlerdir.
(TÜRK YURDU, “ALTIN ARMAĞAN -2-” YIL:2, SAYI: 24’e ilave23 Bu durumda İngiliz Hükümeti’nin Halife’ye
Nisan 1329 (6 Mayıs 1913), Türk Yurdu Şiir Antolojisi (1911-1931),
yardımda bulunması gerektiğini belirterek
Hazırlayan: Coşkun Bağır, Türk Yurdu Yayınları, Ankara 2012, s.
184) İslâm dünyasının o günkü duygularına ter-
cüman olmuşlardır15.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 173


Balkan devletlerine gösterilen tepkiler ve Os- İstanbul dışında gönüllü birlikleri oluşturulan
manlı Devleti’ne yapılan destekler sadece bunlarla önemli merkezlerden biri de Adana’dır. Adana aha-
sınırlı değildir. Bunlara ek olarak Osmanlı ordu- lisi adına Harbiye Nezareti’ne telgraf gönderen
suna katılarak savaşa iştirak etmek isteyenler de İrfan Bey, “Muazzam Osmanlı İmparatorluğu’nun
olmuştur. Rus tebaası olan Dağıstanlı bir gönüllü en sadık ve vefakâr evladı olan Adana ahalisi pür
kafilesi, Batum yoluyla Anadolu’ya gelerek Osman- heyecan kalpleriyle azim-perver hükümetimizin her
lı ordusunda savaşmak için müracaatta bulunmuş- emrine hazır ve mütevekkîlen harbe yürüme arş
tur16. Avusturya tebaası olan Bosna-Hersekli iki bin emrine muntazırdır.”24 sözleriyle, halkın hislerine
Müslüman da Dağıstanlı gönüllü kafile gibi gönüllü tercüman olmuştur.
olarak Osmanlı ordusuna katılmak üzere Taşlıca’ya
Adana’da orduya katılmak isteyenlerin sayısı
gitmek için Şehbenderlik’ten izin istemişlerdir17.
o kadar artmıştır ki, 13 Ekim 1912’de Eski Kozan
Rostof Şehbenderliği’nden gönderilen bir telgrafta
Mebusu Ahmed Suphi Bey ve Muhtar Fikri Abdül-
Balkan Savaşlarının başlamasıyla birlikte çoğunlu-
cabbar Bey, Harbiye Nezareti’ne gönderdikleri telg-
ğu İslâm ahalisinden oluşan gönüllülerin Osmanlı
rafta, “Meydân-ı harbe şitab için her gün yüzlerce
ordusuna katılmak üzere birçok müracaatta bulun-
efrad müracaat ederek gönüllü kaydıyla teslim ve
dukları ifade edilmiştir18. Osmanlı coğrafyası dışın-
sevklerini musırran (ısrarla) rica ediyorlar. Bunlara
daki gönüllü müracaatlarından belki de en ilginci
verilecek esliha ve elbise hakkında cihet-i askeriye-
Mösyö Argan isminde bir Fransız subayının Os-
den kefalet istenmektedir. Şu hal efradın kesr-i şev-
manlı ordusuna katılarak Balkanlar’da savaşmak
kiyle beraber müşkülâta uğramaktadır. Asabiyet-i
üzere gönüllü olarak başvurmasıdır19.
İslâmiyye, himmet-i vatan şevkiyle galeyana gelen
Osmanlı coğrafyasının hemen hemen her ye- bir Osmanlı’nın kefil-i namus-ı millidir. Binaenaleyh
rinde, Balkan Savaşı tepkiyle karşılanmıştır. Büyük şimdiye kadar teçhiz ve sevk edilmiş dokuz yüzü
devletlere savaşı protesto eden telgraflar çekilmiş, mütecaviz efrada kefil olduk. Fakat bundan sonra
Babıali’yi destekleyen beyanlarda bulunulmuş- gösterilen heyecana karşı kefalet-i müşkülât da
tur. Bunun yanı sıra Balkan devletlerini telin eden tahammül imkânsızdır. Eğer gönüllü efrada lüzum
protesto mitingleri düzenlenmiş ve birlik-beraberlik yok ise müracaat edenlere cevab-ı kat’i verilmek
mesajları verilmiştir. Düzenlenen mitinglerden en hususunun fırka kumandanlığına serian tebliği
geniş katılımlısı Sultanahmet mitingidir20. Bu mi- müsterhimdir.”25 şeklinde, bir uyarı yapma gereği
tinglere Müslüman Türklerin yanı sıra Osmanlı te- hissetmiştir. Katılımlar yalnızca Adana ile sınırlı
baası olan gayrimüslimler, din adamları, parti tem- değildir. Eskişehir, Bilecik, Biga, Adapazarı, Düzce
silcileri, eşraftan iler gelenler katılmıştır. Mitinglerde havalisindekiler de orduya katılmak için müracaat
verilen birlik-beraberlik mesajı kısa sürede gönül- da bulunmuş, hatta Aziziye’deki Çerkezler hay-
lü katılımlarına da yansımıştır. Sembolik de olsa vanlarını kendileri tedarik ederek bir gönüllü süvari
Osmanlı tebaasından olan gayrimüslimlerden de kıtası teşkil etmişlerdir26. Gönüllü katılımı o dere-
orduya gönüllü olarak katılanlar olmuştur. Ermeni ce artmıştır ki, sivil vatandaşların yanı sıra Konya
Katolik rahiplerinden Oseb Siyahyan da orduya gö- Vilayeti’ne bağlı Koçhisar kasabasında bulunan
nüllü olarak katılmıştır21. Bir Musevi olan Yako oğlu tutuklular arasından bir grup da savaş müddetince
Murdhay da gönüllüler arasında yer almıştır22. masrafları kendilerine ait olmak üzere bir gönüllü
alayı oluşturmak istemişlerdir27.
Elbette gönüllü birliklerinin esasını oluşturan ve
Osmanlı Devleti’nin birlik-beraberliği için asıl mü- Kayseri’de on beş yaşındaki çocuklar bile anne
cadele eden kitle çoğunlukla Müslüman Türklerden babalarının izniyle Balkan Savaşlarına katılmak is-
oluşuyordu. Bu çerçevede Osmanlı coğrafyasının temişlerdir28. On beş yaşındaki delikanlıların Balkan
hemen hemen her yerinden gönüllü birlikleri oluş- Savaşlarına katılmak için can attığı Kayseri’den on
turularak cepheye gönderilmiştir. Balkan Savaşları bin kişilik bir gönüllü fırkası teşkil edilmiştir29.
başladığında Osmanlı Devleti’nin en önemli eğitim
Adı geçen yerlerde olduğu gibi Medine’deki
kurumu olan Dârü’l-fünûn talebeleri de meseleye
Müslümanlar da meseleye kayıtsız kalmamış,
son derce hassas yaklaşmıştır. Dârü’l-fünûn ta-
Medine’de 228 kişilik bir gönüllü birliği oluşturulmuş-
lebeleri bahse konu olan Sultanahmet mitinginin
tur30. Mesafenin oldukça uzun olmasına rağmen
düzenlenmesinde etkin rol üstlendiği gibi, gönüllü
Medine’de oluşturulan gönüllü birliğin de cepheye
olarak orduya ilk katılanlar arasındaki yerlerini de
sevki gerçekleştirilmiştir. Manastır, Üsküp, Koso-
almışlardır23.
va, Burdur, Halep ve daha birçok yerden gönüllü

174 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


katılımı gerçekleşmiştir. Jandarma miralaylığından şan ve Türklerin kazanması için dua eden ata dost-
emekli Çerkez Mirza Bey’in Umman’da oluşturdu- larını da daima hatırlayacaktır.
ğu yüz elli süvariden müteşekkil bir birlikle orduya ______________________________________________
gönüllü olarak katılması Osmanlı coğrafyasının en * Araştırma Görevlisi, Gazi Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi, n_uzman@hotmail.com
uzak noktalarında bir seferberlik anlayışının ulaş- 1 George Remond, Mağluplarla Beraber: Bir Fransız Ga-
tığını ve sorumluluk duygusunun yayıldığının bir zetecinin Balkan Harbi İzlenimleri, Profil Yayınları, İs-
başka göstergesidir. tanbul, 2007, s. 15.
2 Ahmet Ağayef, “Dedik ya Hilâl ve Salibin Cidali” Tasvir-i
Gönüllülük hususunda din adamlarının oldukça Efkâr Gazetesi, 20 Teşrin-i evvel 1912, Nu. 563, s. 1.
özel bir yeri vardır. Din adamları gönüllü katılımı- 3 Balkan Savaşlarında Mevlevihânelerin faaliyetleriyle
ilgili bkz. Nuri Köstüklü, Vatan Savunmasında Mevlevi-
nı teşvik ettikleri gibi kendileri de gönüllü olarak haneler: Balkan Savaşlarından Milli Mücadeleye, Çizgi
cepheye gitmişlerdir. Gümüşhane Müftüsü Meh- Kitabevi, Konya, 2005, s. 31-58.
met Hâkim Efendi’nin oluşturduğu gönüllü birliğiyle 4 “Harb Havası”, Alemdar Gazetesi, 16 Teşrin-i evvel
1912, Nu. 138-64, s. 1.
cepheye gitmesi bu duruma güzel bir örnek teşkil 5 Hüseyin Fuad, “Gönüllülere”, Tanin Gazetesi, 19 Teşrin-i
etmektedir31. evvel 1912, Nu. 1475, s. 4.
6 “Karagöz ne diyor?”, Karagöz, 22 Eylül 1328, Nu. 453,
Sonuç olarak; s. 1.
7 “Mihrâb Önünde-Süleymaniye’de”, Tanin Gazetesi, 13
Balkan Savaşları, Osmanlı Devleti için fela- Teşrin-i evvel 1912, Nu. 1469, s. 2.
ketle sonuçlanmıştır. Osmanlı Devleti Balkanlarda 8 Resimli Kitab, Mart 1329, C. 12, Nu. 47, s. 852.
yalnızca toprak kaybetmemiş, itibarını ve Balkan 9 “Tezahürat-ı Milliye”, Tasvir-i Efkâr Gazetesi, 12 Teşrin-i
evvel 1912, Nu. 555, s. 2.
Türklerinin geleceğini de kaybetmiştir. On binlerce
10 ATASE Arşivi, Balkan Harbi Katalogu (BLH), Klasör No:
Müslüman-Türk hunharca katledilmiş, on binler- 194, Dosya No: 22, Fihrist No: 1-125.
cesi de öz topraklarından sökülerek göçe zorlan- 11 ATASE Arşivi, BLH, 194-22-1-123.
mıştır. Bunca kayba rağmen Balkan Savaşlarında 12 ATASE Arşivi, BLH, 194-22-1-114.
13 Hindistan Müslümanlarının Balkan Savaşları sırasında
Osmanlı Devleti acı ama birçok ders çıkarmış- yaptıkları yardımlarla ilgili bkz. Serdal Soyluer, “Balkan
tır. Çanakkale’de sergilenen kahramanlıkla, Milli Savaşları Sırasında Hint Müslümanlarının Osmanlı
Mücadele’de yazılan destanın kaynağını Balkan Devleti’ne Yardım Kampanyalarının Osmanlı Basınına
Yansımaları”, Şarkiyat Mecmuası, Sayı: 13, Yıl: 2008,
Savaşlarındaki acı tecrübelerde aramak gerekir. s. 91-118.
Balkan Savaşlarında Türk Milleti tüm olumsuzlukla- 14 Tasvîr-i Efkâr Gazetesi, 13 Teşrin-i evvel 1912, Nu. 557,
ra rağmen var oluş mücadelesi vermiştir. Cephede s. 3.
15 Salih Türkler, Balkan Savaşlarında Afgan Gönüllüleri,
kaybetmiş ancak gönüllerde kazanmıştır. Yedisin-
İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlan-
den yetmişine birlik-beraberlik seferberliği göster- mamış Yüksek Lisans Tezi, Malatya, 2003, s. 45-46.
miş ve bir dayanışma örneği sergilemiştir. Maddi- 16 ATASE Arşivi, BLH, 194-22-1-116.
manevi tüm varlığıyla hem cephede hem de cephe 17 ATASE Arşivi, BLH, 194-22-1-29.
18 ATASE Arşivi, BLH, 194-22-1-57.
gerisinde vazife almayı milli bir görev saymış, bu 19 ATASE Arşivi, BLH, 194-22-1-54; ATASE Arşivi, BLH,
anlayışla hareket etmiştir. 194-22-1-2; Adı geçen Fransız subayının Osmanlı or-
dusuna katılmak üzere yaptığı başvurunun kabul edilip
Bu anlayış Çanakkale Savaşlarında ve Milli Mü- edilmediğine dair bir bilgiye ulaşılamamıştır.
cadele döneminde kendisini tekraren göstermiştir. 20 “Dünkü Büyük Nümayişler: Harb Harb”, Tanin Gazetesi,
5 Teşrin-i evvel 1912, Nu. 1461, s. 3.
Balkan Savaşlarına katılmak için girişimde bulunan
21 “Tezahürat-ı Milliye”, Tasvir-i Efkâr Gazetesi, 12 Teşrin-i
on beş yaşlarındaki Kayserili çocuklarla, Çanakka- evvel 1912, Nu. 555, s. 2.
le Savaşlarında şehit olan Tokatlı Onbeşlilerin hiç- 22 Resimli Kitab, Ağustos 1328, C. 8, Nu. 43, s. 552.
bir farkı yoktur. Balkan Savaşlarına katılan Dârü’l- 23 Dârü’l-fünûn gönüllü alayı için bkz. “Dârü’l-fünûn Milli
Alayı”, İkdam Gazetesi, 7 Teşrin-i evvel 1912, Nu. 5613;
fünûn talebeleri ile Sakarya’da şehit olan subayla- “Dârü’l-fünûn Gönüllü Kafilesi”, Tanin Gazetesi, 20
rın hiçbir farkı yoktur. Teşrin-i evvel 1912, Nu. 1476, s. 3; “Dârü’l-fünûn Gö-
nüllü”, Tasvir-i Efkâr Gazetesi, 20 Teşrin-i evvel 1912,
Türk Milleti, istiklâli ve istikbâli söz konusu olun- Nu. 563, s. 3.
ca meseleye yalnızca bir güvenlik olayı olarak yak- 24 ATASE Arşivi, BLH, 194-22-1.
laşmamış, meseleyi bir varoluş mücadelesi olarak 25 ATASE Arşivi, BLH, 194-22-1-74.
26 ATASE Arşivi, BLH, 194-22-1-46.
algılamıştır. Şehitlerini ve gazilerini hiçbir zaman 27 “Gönüllü Cemiyeti”, Tasvir-i Efkâr Gazetesi, 12 Teşrin-i
unutmayan Türk milleti, hiçbir mecburiyeti olmadığı evvel 1912, Nu. 555, s. 2.
halde binlerce kilometre uzaklıktaki Afganistan’dan, 28 ATASE Arşivi, BLH, 194-22-1-6.
29 ATASE Arşivi, BLH, 194-22-1-79.
Hindistan’dan, Dağıstan’dan ve daha birçok yerden 30 ATASE Arşivi, BLH, 194-22-1-114.
gelerek canları pahasına Türklerle aynı safta çarpı- 31 ATASE Arşivi, BLH, 194-22-1-15.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 175


BALKANLARDA İSLAM-TÜRK KİMLİĞİNİN
BEDELİNİ ÇOK AĞIR ÖDEYEN BİR TOPLULUK:
POMAKLAR/TORBEŞLER/GORALILAR

AHMET GÜNŞEN*

B
ir millet için coğrafyanın önemini, Napol- Aşağıdaki satırlar, Balkanların yüzyıllarca kan
yon Bonapart’ın, “Milletlerin kaderini üze- ve gözyaşı ile sulandığını, nasıl tarih, insan ve kül-
rinde yaşadıkları coğrafya belirler.” sözü tür tüketen bir coğrafya olduğunu anlatmaya yeter
kadar güzel anlatan çok az söz hatırlarım. Eğer söz sanırım:
konusu coğrafya dillerin, dinlerin, kültür ve mede-
“Mehmet Kaçinski, Asan Sadıkov, Arif Bostan-
niyetlerin kesiştiği, birleşip karıştığı Ortadoğu, Kaf-
ciev, Mehmet Metinski kendi elleriyle mezarları-
kaslar ve Balkanlar olursa, barış ve huzur içinde
nı kazmışlar. Biraz durup dinlenecek gibi olsalar,
yaşamak, kimliğini, hatta insanlığını korumak ve
arkadan süngü ve bıçaklarla dürtükleniyorlarmış.
yaşamak çok zaman bir hayal olur.
Ellerinde olan şeyleri alabilmek için insanları ateşe
İşte Balkanlar böylesi zor bir coğrafyadır. Bal- tutuyorlarmış. Ağlayıp sızlanmalar, ancak tanyeri
kanlar, jeopolitik ve jeostratejik konumu sebebiyle, sönerken dinmiş. Rasvonska’da da zavallıların or-
tarih boyunca sürekli olarak göç, iskân, savaş, istila tak mezarının bulunduğu yer hâlâ çöküntüsünden
ve fetih gibi bir coğrafyayı karıp karıştıran olayla- belli. Pembe Aşikova nine, kurbanların nasıl öylece
ra sahne olmuştur. Roma İmparatorluğu’nun MÖ kuyuya atıldıklarını gözleriyle görmüş:
27-MS 180 yılları arasında süren ve tarihe Roma
Barışı (Pax Romana) olarak geçen barış dönemin- Feri dönmüş gözler, nicedir korkuyla bakıyorlar-
den sonra, 15-18. yüzyıllar arasında hüküm süren mış. Asiye Deliasanova da kendi babasının yüzü-
Osmanlı Barışı (Pax Ottomana) olarak adlandırı- nü görmüş. O zaman, o korkunç sahne saplanmış
lan barış ve huzur iklimini yaşamış olan Balkanlar, beynine: Kollarını kesmişler, içlerini çıkarmışlar, ya-
Osmanlı sonrası yeniden barış ve huzuru arayan naklarını dilim dilim etmişler, gözlerini oymuşlar…
bir coğrafyaya dönüşmüştür. Öyle ki, bu buhranlı, O zaman gördüklerini şimdi oğullarına, torunlarına,
barış ve huzurdan uzak süreç, Bulgar tarihçi Ma- torunlarının çocuklarına, yakın hısım akrabasına
ria Todorova’nın ifadesiyle, 20. yüzyılın başlarında, anlatıyor…”
Avrupa’nın sövgü sözlerine, hakaret dağarcığına Yukarıdaki sözler, Bulgaristan’da Rodoplar böl-
yeni eklenen ve “yalnızca büyük ve yaşayabilir si- gesinde yaşayan ve yüz yılı aşkın bir zamandan
yasal birimlerin parçalanmasını ifade etmekle kal- beri Müslüman Türk kimlikleri inkâr edilerek Bulgar-
mayıp kabileciliğe, geriliğe, ilkellik ve barbarlığa dö- laştırma adına soy kırımına uğrayan Pomak Türk-
nüşle” aynı anlama gelen “Balkanlaşma” deyimini lerine Bulgarlar tarafından reva görülen zulüm ve
yaratmıştır (Todorova 2006: 17). Hâl böyle olunca, eziyetleri anlatan Adları Uğruna (Bozov 2010) adlı
18. yüzyıldan günümüze siyasi, sosyal, ekonomik eserden alınan kısacık bir bölüm.
ve kültürel istikrara muhtaç olan Balkanlar, Winston
Churchill’in deyimiyle, “Tarih üreten değil, tarih tü- Birebir yaşanmış hatıralardan oluşan bu eser-
keten bir coğrafya”ya dönüşmüştür. de, Rodoplarda yaşayan Müslümanların zorla ad

176 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


ve dinlerinin değiştirilerek nasıl “hilal”in gölgesinden kullanılan veya onlara verilen adlardır. Öncelikle
alınıp “haç”ın altına alındıklarını, onları Bulgarlaş- vurgulamalıyız ki, yüzyılı aşkın bir süredir, “Büyük
tırmak isteyenlerin ayakları altında nasıl ezildikleri- Bulgaristan, Büyük Yunanistan, Büyük Sırbistan,
ni âdeta can yakıcı canlı tablolar hâlinde anlatır (bk. Büyük Makedonya…” hayali ile Balkanları saldır-
Bozov 2010). Yazarı da, nice masum Müslümanlar- gan ve ırkçı politikalarla paramparça eden, din, dil
la birlikte, Ravninata ve Evangedik köyleri arasın- ve milliyet ayrımı gözetmeden bütün halklar için bu
daki Razvansko tepesinde can veren dedesi Asan coğrafyayı yaşanmaz kılan tutum ve düşüncelerin
Sadık’ ile onun on yedi cani Bulgar komitacının sün- mahsulü olduğuna inandığımız Pomak, Torbeş,
güsüyle on yedi yerinden delik deşik edilen yeleğini Aren/Achiryan, Goralı adları kesinlikle bir milliyet
belleğinden atamayan, 1938 yılında doğduğunda, ifade etmeyen yakıştırma ve çok zaman hakaret
Rodoplarda sap saman örtülü bir evde Fatme ve içeren veya öyle algılanan adlardır. Çünkü Bulgar-
Adem çiftinin kulağına ezanla ‘Salih’ adını okuduk- lık, Yunanlık, Makedonluk, Sırplık, hatta Rusluk id-
ları Salih Bozov’dur. O, bu eseriyle, yüzyılı aşkındır dialarına dayalı siyasi plan ve projelerin bir aracı
Balkanlarda kimlikleri etrafında fırtınalar kopartılan, olarak ortaya atılmışlardır.
kan ve gözyaşıyla boğulan Pomak Türklerinin ortak
Çok gariptir, onları kendilerinden sayan ülkeler,
vicdanının sesi olmuş, Bulgar mezalimini tüm dün-
Türk olmadıkları noktasında birleşiyor, ama her biri
yaya haykırmıştır.
de diğerinin iddiasını reddediyor. Mesela Bulgarlar,
Bulgaristan’da adına Pomak denilen Müslü- “Pomaklar Türk kökenli değildir.”, derken Yunan’la
man Türk toplulukları böyle de Yunanistan’da Po- da, Makedon’la da, Sırp’la da birleşiyor, ama “Müs-
mak ve Ahiryan, Makedonya’da Torbeş, Kosova lümanlaştırılmış Bulgar’dır” dediği için, “Müslüman-
ve Sırbistan’da Goralı vb. adlarla anılan ve hepsi laştırılmış Yunan”, “Müslümanlaştırılmış Makedon”,
aynı tüfeğin demirinden olan Müslüman ve dahi gö- “Müslümanlaştırılmış Sırp”, hatta “Müslümanlaştı-
ğüslerini gere gere Türk olduklarını haykıran toplu- rılmış Rus” diyenlerle de kesinlikle ayrılıyor ve on-
luklar çok mu iyi? Bu soruya olumlu cevap vermek larla da mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Kendi
maalesef mümkün değil. aralarındaki bu ön kapma mücadelesinin de aman-
sız sürdüğünü de belirtelim.
Osmanlı’nın Balkanlardaki Yetimleri
Hâlbuki meseleye ön yargısız ve tarafsız yakla-
O hâlde bu insanlar, 1877-78 Osmanlı Rus
şıldığında, aynı etnik ve kültürel özelliklere sahip bir
Harbi’nden günümüze, yaşadıkları coğrafyanın çi-
topluluğun birden fazla adının olmayacağı da açık-
leli mazlumları, üstat Necip Fazıl’ın o meşhur tabi-
tır. O hâlde Pomak, Torbeş, Ahiryan, Goralı vb.
riyle “öz vatanında garip, öz yurdunda parya” hâline
adların, Balkanlarda değişik ülkelerde farklı etnik
gelmiş, Osmanlı Devleti sonrası Balkanlarda boynu
unsurların içinde yaşayan bu topluluğa, kendilerin-
bükük bıraktığımız yetimlerimizdir.
den farklı topluluklarca verilen bir sıfat veya vasıf
Pomaklar bugün Pomak, Torbeş, Goralı, Agar- ismi olduğu anlaşılmaktadır.
yan/Achryan vb. adlarla Bulgaristan, Yunanistan
Sonuç itibarıyla, Balkan Savaşlarının 100. yı-
Makedonya, Kosova, Arnavutluk ve Türkiye’de ya-
lında bulunduğumuz, üçüncü bin yılı idrak ettiğimiz
şamaktadırlar. Balkanlarda en yoğun olarak Rodop-
günümüzde de Türkler ve akraba topluluklar için
lar ile Pirin ve Vardar Makedonya’sında yaşarlar.
Balkanlar hâlâ zorunlu göçe, zorla din ve milliyet
Yine Kuzey Bulgaristan’da Lofça, Plevne, Teteve,
değiştirmeye matuf, zulüm ve baskı, etnik temizlik
Rahova, Orta Bulgaristan’da Filibe, Yunanistan’da
ve soykırımın yaşandığı bir coğrafya olmaktan ma-
Selanik, Makedonya’da Manastır, Arnavutluk’ta İş-
alesef kurtulamamıştır.
kodra ile Kosova da Pomakların değişik adlarla ya-
şadıkları bölgelerdir (Memişoğlu 2005: 11). Birçok halk bu olumsuz süreçten etkilenmiştir,
ama sanıyorum Pomaklar kadar değil… Çünkü Bal-
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra,
kanlarda, Pomaklar kadar kimliklerini koruma adı-
diğer Türk ve Müslüman topluluklar gibi, Pomaklar-
na âdeta ateşte pişerek yeşeren bir başka topluluk
dan da önemli bir nüfus Türkiye’ye göç etmiştir. Bu
yoktur. Onların kendilerini ne şekilde algıladıklarına
Balkan muhacirleri bugün Edirne, Kırklareli, Tekir-
bakılmaksızın, yaşadıkları ülkelerde Müslümanlaş-
dağ, Çanakkale, Balıkesir, Bursa, Sakarya, Mani-
tırılmış Bulgar, Müslümanlaştırılmış Yunan, Müslü-
sa, Eskişehir gibi illerde yaşamaktadırlar.
manlaştırılmış Makedon, Müslümanlaştırılmış Sırp
En yaygın adıyla Pomaklar ile ilgili olarak, üze- vb. kabul edilen ve üzerlerinde bin bir baskı, zulüm
rinde durulması gereken birinci konu onlar için ve asimilasyon politikaları uygulanmış olan Pomak-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 177


lar, maalesef bugün de bu çağ dışı uygulamaların millet değil, doğrudan doğruya Balkanların 1640
girdabında çırpınmaktadır. yıldan beri yerlisi olan ve Balkanlarda derin izler
bırakmış bir millettir. O zaman bu coğrafya ile ilgi-
Yaşadıkları ülkelerde Pomak, Torbeş, Goralı
li herkesten fazla söz söyleme hakkına sahip olan
vb. adlarla anılan bu topluluk, esas itibarıyla Müs-
millet, Türklerdir.
lümandır ve kendilerini çoğunluk olarak Türk kabul
etmektedirler. Bu sebeple, yüzyıllarla ifade edilen Osmanlılardan önce de Balkanlara güneyden,
bir süreçte, kimliklerine dönük her türlü baskı, iş- Anadolu’dan gelen Türkler vardır. 1261 yılında Mo-
kence ve politikalara direnerek kimliklerinden vaz- ğollardan kaçıp Bizans’a sığınan Selçuklu Sultanı
geçmeyen, vazgeçirilemeyen bu topluluğun tari- İzzettin Keykavus, başlarında ünlü mutasavvıf Sarı
hinde ve kültürel kodlarında Türklük unsurlarını Saltuk’un bulunduğu kırk Türkmen obası ile Bizans
aramak, bunları bilimsel ölçütlerle ortaya koymak, imparatoru tarafından 1263 yılında Dobruca’ya yer-
insani ve bilimsel bir zorunluluktur. leştirilmiştir. Altın Ordu Emiri Nogay’ın himayesi al-
Kimlik algısı, her şeyden önce bir birey veya tına giren bu Anadolu Türkmen grubu, burada Baba
toplumun mensubiyet şuuru ve kültürel kimlik ve bi- Saltuk kasabası ile başka kasabalar kurmuşlardır.
rikimleri ile ilgili olduğuna göre, Pomaklara öncelik- 1332’de buradan geçen Faslı ünlü gezgin İbn Bat-
le bu açılardan bakmak gerekir. Pomakların kimlik tuta, Babadağ kasabasını “Türklerin oturduğu bir
algılamalarındaki Türklük unsurları somut örnekler- şehir” olarak anmaktadır (İnalcık 2005: 20-21)
le ortaya konulabilirse, onların ısrarla niye “Türk” Yine Osmanlı Türklerinden önce, Pomakların
vurgusu yaptıkları da kolayca anlaşılabilecektir. yoğun olarak yaşadıkları İskeçe, Gümülcine, Sela-
Bunun için de, öncelikle din, dil ve kültürlerin nik ve Serez havalisinin, 1345 yıllarına doğru Bi-
laboratuvarı olan tarihten ve tarihî verilerden ya- zans İmparatoru Kantakuzen’in taht mücadeleleri
rarlanmak gerekecektir. Nasıl ki yetişkin bir bireyin esnasında, Aydınoğlu Gazi Umur Bey’in muhtelif
kişiliğini oluşturan birtakım tutum ve davranışlarının fütuhatına sahne olduğu, yani Türklerin bu bölgeye
köklerini onun çocukluğunda arıyorsak, coğrafyala- nüfuz etmeğe başladıkları, hatta bu tarihlerden ya-
rın ve bu coğrafyalarda yaşayan milletlerin bugünü- hut Saruca Paşaoğlu Umur Bey zamanından son-
nü anlamak için de onların geçmişlerine bakmamız ra, Pomakların en yoğun olarak yaşadıkları, Rodop
gerekir. Kısacası, coğrafya ve milletleri tanımak ve bölgesinin bir müddet Umur Eli adını taşıdığını da
anlamak için de coğrafya ve tarihin çocukluğuna biliyoruz (Eren 1997: 573-574).
inmek gerekir.
Bulgar tarihçilerinin Pomakların İslamiyet’i kabul
Balkanlar da Eski Bir Türk Yurdudur etmelerinden önce, Rodoplarda yalnız Bulgarların
kavmî bir topluluk hâlinde bulunduğu ve Pomak-
Burada bilinmesi veya vurgulanması gereken
ların 16. yüzyılda I. Selim zamanında ve bilhassa
bir nokta da, Balkanların Osmanlı’dan çok önceye
17. yüzyılda Köprülü Mehmet Paşa’nın şiddetli ted-
uzanan eski bir Türk yurdu oluşudur. Başta Hunlar
birleriyle zorla İslamlaştırıldıkları iddiaları da tarihî
olmak üzere, değişik Türk boylarının (Avar, Bulgar,
Peçenek, Kıpçak/Kuman, Uz/Oğuz vb.) Balkanlar- gerçeklere uygun değildir. Zira Türklerin Rumeli’de
daki tarihleri 4. yüzyıla kadar inmektedir. 378 yılında 14. yüzyılın ortalarından itibaren fütühata başladık-
Tuna’yı geçerek Trakya’ya kadar ilerleyen Hunlar, ları sırada Rodoplar ve Trakya iç kavgalar yüzün-
395’lerden itibaren bütün Balkanlar ve Trakya’nın den parçalanmış durumdaydı ve kavmî ve siyasi bir
büyük bir bölümüne hâkim olarak Balkanlarda tar- birlikten yoksundu. Kaldı ki, daha Osmanlı Türkleri
tışmasız bir hâkimiyet kurmuşlardır. Rumeli’ye geçmeden önce de Balkanlarda Yunan,
Sırp, Yahudi, Bulgar ve sahillerde Venediklilerden
Attila’nın 453 yılında ölümü ile Hunların Balkan- başka bizzat Selanik ile Vodina arasında Türklük-
lardaki gücü zayıflayıp Hun idaresi ortadan kalk- lerini muhafaza eden kütleler bulunuyordu (Eren
tıktan sonra, sırasıyla 6. yüzyıl ortalarında Avarlar, 1997: 573-574).
7. yüzyılda Tuna Bulgarları, 9. yüzyılda Macarlar-
la bazı Türk boyları, 9-11. yüzyıllarda Peçenekler, Balkan çalışmalarının önemli ismi Tayyib
Kıpçaklar (Kumanlar) ve Uzlar kuzeyden Avrupa ve Gökbilgin, Orta Çağın ikinci kısmında Balkan
Balkanlara akmışlardır. Nihayet 14. yüzyılda Os- Yarımadası’na muhtelif dalgalar hâlinde gelip de
manlı Türkleri de güneyden Balkanlara gelip yer- Bizans imparatorları tarafından burada yerleştirilen
leşmiş; siyasi ve kültürel anlamda bölgeye hâkim birçok Türk halkının bulunduğunu, 10. yüzyıldan iti-
olmuşlardır (Kafesoğlu 1992: 52). Hâl böyle olun- baren Peçenek, Oğuz ve Kumanların kuzey yoluy-
ca, sanılanın aksine, Türkler Balkanlara komşu bir la Tuna’dan geçerek çeşitli zamanlarda gelip çeşitli

178 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


bölgelere iskân edilmiş olduğunu, hatta 9. yüzyılda Selanik vb. yerlere yerleşen bazı Araplar marifetiy-
bile Bizans kaynaklarında “Vardarlı Türkler” diye le de gerçekleşmiştir (bk. Hamzaoğlu 2000: 450).
anılan bazı Türk gruplarının Selanik çevresinde
A. Zeki Velidi Togan’ın verdiği bilgilere göre, 10-
yerleştiklerinin vaki olduğunu belirtir ki, bu bilgiler
13. yüzyıllar arasında, Macaristan’a gelen Peçe-
gerek Pomakların yoğun olarak yaşadıkları bölge-
nek ve Kıpçak Türklerinin bir kısmı Macarlaşırken,
nin geçmişini aydınlatma gerekse Pomakların etnik
Başkurt ve Horezmlilerle birlikte, Peçeneklerin bir
kökenleri hakkında ip uçları verme bakımından son
kısmı 13. yüzyılda Müslümandır ve İslam ülkelerine
derece önemlidir (Gökbilgin 1957: 9).
tahsile gitmektedirler (Togan 1981: 156-157). Yine
Gökbilgin, Anna Commene’nin Ohri civarında Togan’dan, Peçeneklerin Bizans hizmetinde bulu-
yerleştirildiklerinden bahsettiği Türkleri, Lejean’ın nanlarının Hristiyan, Macaristan’da yaşayanlarının
1065 tarihine doğru Makedonya’ya iskân edilen ve ise Müslüman olduklarını öğreniyoruz (Togan 1981:
şeflerine senatör rütbesi verilen Oğuzlarla ilgili gör- 158-159).
düğünü, Oğuzların Makedonya’ya bu yerleşimlerini 1091’de Peçenek-Kıpçak (Kuman) Birliği’nin
Attaliates’e atfen A. Nimet Kurat’ın da teyit ettiğini dağılmasından sonra, Balkanlar ve Trakya’da ge-
belirtir (Gökbilgin 1957: 9-10). rek nüfus kesafeti gerekse askerî güç bakımından
Gökbilgin, Oberhummer’e atfen, Osmanlı Bizans’ın başını yıllarca ağrıtan Peçenek ve Kıp-
İmparatorlu’nun kuruluşundan ve genişlemesinden çak/Kuman Türklerinin buharlaşıp uçtukları söyle-
önce, bazı Türk boylarının yarımadaya yerleştikle- nemez. Harplerde kırılanlarla birlikte yabancı millet-
rini, Konyar adlı Selçuk Türklerinin 10. yüzyıldan iti- ler arasında asimile olanları söz konusu olsa da bir
baren Makedonya’da, Varna’da ve Tselya Ova’sında kısmı da Balkanların dağlık bölgelerine çekilip var-
Yenişehir’de yerleştiklerini ve nihayet 1065 yılında lık ve kültürlerini korumuş olmalıdırlar. Zira bugün
Oğuzların da Makedonya’ya gelerek bu bölgelerin Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya ve Kosova’da
Grek hâkimiyetine geçişine kadar bölgede kaldıkla- Pomak, Torbeş, Goralı vb. adlarla yaşayan bu toplu-
rını, sonradan büyük bir kısmının buradan göç et- ğun, hâlâ adı geçen ülkelerin en dağlık kesimlerinde
tiğini de bildirmektedir (Gökbilgin 1957: 11). Bu bil- yaşadıklarını, hatta Kosova’dakilere verilen Goralı
giler, Osmanlı döneminden çok önce Bulgaristan, adının bile “dağlı” anlamına geldiğini, düşünürsek,
Makedonya ve Yunanistan’ın, bugün bile Pomak bu görüşümüzün haklılığı anlaşılacaktır.
nüfusun yoğun olduğu, birçok bölgesinin kuzeyden Pomak, Ahiryan, Torbeş, Goralı Adları
ve güneyden, yani Anadolu’dan gelen Türklerle Etnik Adlar Değildir
meskûn olduğunu göstermektedir.
Osmanlı kaynaklarında, Pomak, Torbeş, Goran
Bölgenin İslam diniyle tanışması da Osmanlılar- vb. adlar gibi, onların sonradan Müslüman olmuş,
dan çok önce gerçekleşmiştir. Zira, “Balkan Müs- Bulgar, Makedon, Yunan, Sırp olduklarını belirte-
lümanlığının çok uzun bir geçmişi vardır. Bu tarih cek bir bilgiye de rastlanmamaktadır. Pomak adına
VIII. asrın ilk yarısına kadar uzanmaktadır. Osmanlı 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Bal-
Türklerinin Balkan Yarımadası’na gelişinden birkaç kanlardan gelen göçler dolayısıyla rastlanır. Hâl
asır önce bu topraklara inen Bulgar, Hazar, Oğuz, böyle olunca, Bulgaristan’ın bazı bölgelerindeki
Peçenek ve Kuman Türkleri, İdil Ural (Volga) vd. köy, kasaba ve nahiyelerin Osmanlı Devleti zama-
Müslüman Türklerden, Araplardan ve Kafkaslılar- nında “Pomak” adıyla anılması muhtemeldir. Zira
dan kabul ettikleri İslam dinini başta Rusya, Uk- 1839-1840 yıllarında Balkanlarda inceleme yapan
rayna, Kırım, Moldova, Romanya, Arnavutluk, Yu- Fransız Ami Boné tarafından, Kuzey Bulgaristan’ın
nanistan, Srem, Banat, Baçka, Maçva vd. yerler Selvi ve Lofça bölgelerinde bulunan bazı köy ve
olmak üzere iskân ettikleri bütün Avrupa ve Balkan nahiyelere “Pomak nahiyeleri” adı verildiği tespit
topraklarında yaşayan kavimlerin bir kısmına ka- edilmiştir. Çok mahallî kalmış olması muhtemel bu
bul ettirmeye muvaffak oldular.” (Hamzaoğlu 2000: adların da Osmanlı tahrir defterleri ile vakfiyelerine
449) girmediği anlaşılmaktadır (Eren 1997: 572).
Balkanlarda İslamiyet’in yayılışı, 7-8. yüzyıllarda Kısacası, Pomak / Torbeş / Goralı adlarıyla anı-
kuzeyden inen Bulgar, Oğuz, Peçenek ve Kuman lan Müslüman topluluğun Osmanlı kaynaklarına
Türklerinden başka, 1263’ten sonra güneyden, ayrı bir etnik grup olarak yansımadığı, Osmanlı’nın
yani Anadolu’dan gelen Selçuklu, 1336-1354 yılla- bu topluluğu, bu topluluğun da kendisini yüzyıllar-
rından sonra, Osmanlı Türkleri ve nihayet Sicilya ca Müslüman bir Osmanlı tebaası gördüğü anla-
ve Güney İtalya’nın diğer taraflarından Dalmaçya, şılmaktadır. Bununla da kalmayarak, Osmanlı’nın

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 179


Balkanlara yerleştiği 14. yüzyıl ortasından, hatta A. Chodzko ve A. Dozon gibi bazı Bulgar tarih-
daha öncesinden başlayarak söz konusu topluluk- çiler, Rodoplarda geçtiği anlatılan hikâye ve des-
ların Müslüman Oğuz Türk’ü Osmanlılara yardım tanlara dayalı olarak Pomakların eski Trak kavimle-
ettiği, onlarla birlikte hareket edip savaştığı, şehit rinden geldiklerini, önce Slavlaşıp sonra Müslüman
ve gazi olduğu, Osmanlı Devleti’nin asli unsuru olduklarını iddia etmişlerse de bu iddialar C. Jireček
olduğu yabancı kaynakların da teslim ettiği tarihî vb. gibi Bulgar milliyetçileri tarafından şiddetle ten-
bir hakikattir. Onları Slav kökenli gösteren Bulgar, kit edilip çürütülmüştür (Eren 1997: 573).
Sırp ve Rusların verdikleri/kullandıkları “Pomak” Bu Müslüman-Türk topluluğu için kullanılan
adı bile bu görüşü tanıklar. Zira bu “Pomak” adı- Ahiryan/Acharyani/Agaryani adı üzerinde duran
nın, Pomakların Türk ordularına yardımcı vazifesi A. Cevat Eren, Ischirkoff, F. Bayraktareviç vb.
görmüş olmalarından dolayı, Slavlar tarafından ve- araştırmacıların Rodoplardaki ahalinin kendilerini
rildiği ve Slavca pomaçi “yardım etmek” fiilinden Achiryani yahut Agaryani diye adlandırıldıklarını
türeyen pomagaçi “yardımcı” isminden geldiği de yazdıklarından, ama bu kelimenin Bulgarcada hiç-
bütün ilim çevrelerince kabul gören bir görüştür. bir anlamının olmadığından söz eder. Eren’e göre
Üstelik, bu görüşü ilk kez dillerinden F. Kanitz’dir bu adların Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşunda
ve Kanitz de görüşünü, 1861 yılında Balkanlarda ve Rumeli’nin fütuhatında büyük hizmetleri olan
araştırmalarda bulunan Fransız âlim ve siyaset “Ahilerden” gelmiş olması çok muhtemeldir. Zira,
adamı Lejan’ın, Penega pınarlarına kurban kes- Ahi teşkilatının Rumeli’nin fütuhatında mühim rolü
meye giderken görmüş olduğu (bugün Pomak diye olmuş, Ahiler bu bölgede de birçok tekke ve zavi-
adlandırılan) toplulukları “Müslüman Türkler” diye yeler kurmuştu. Türkler, Rodoplarda Türk adlarını
adlandırmış olmasına bir itiraz ve tepki olarak ileri- taşıyan Batak, Hasköy, Mestanlı, Darı Dere, Çini
ye sürmüştür (Eren 1997: 572). vb. adlar altında birçok şehirler tesis ettikleri gibi,
son zamanlara kadar yoğun olarak Pomakların
1829’dan beri kendilerini Büyük İskender ve Bi-
yaşadıkları Ahi Çelebi adını taşıyan bir şehir de
zans imparatorluklarının varisi görerek Megali İdea
kurmuşlardır. Bulgar müellifleri Ahi adını, her ne-
peşinde koşan Yunanlılara göre de Rodopların gü-
dense, daima yanlış ve ekseriya Achyr şeklinde
neyinde Yunanistan sınırları içinde yaşayan Pomak
kaydetmişlerdir. Bizzat Jireček bile bu hataya düş-
Türkleri gâh Büyük İskender’in torunları gâh Trak- müş ve Balkan Harbi’nden evvel Gümülcine san-
ların torunları sayılmıştır (Çavuşoğlu 1993: 107). cağına bağlı Ahi Çelebi şehrinin nüfusunu göster-
Bulgar, Makedon ve Sırplar gibi, tarihî gerçekleri mek için verdiği istatistikte, bu şehri Achyr Çelebi
saptıran Yunanlılar da Pomakları “Müslümanlaştı- şeklinde kaydetmiştir. Eren, bu bilgi ve tespitlerin
rılmış Yunan” saymakta, hatta, Agriyan adından sonunda, söz konusu adı, Ahi kelimesinin Farsça
başka, Pomak adının da Yunanca olduğunu, bir çokluk biçimi olan Ahiyân “Ahiler” kelimesine bağ-
görüşe göre “cephe ya da savaş dışında kalmış” lar. Rodoplardaki halkı Ahilere mensup gösteren bu
anlamındaki “apomahos” kelimesinden, bir diğer ad, zamanla mahallî söyleyişle Achiryan biçimine
görüşe göre de “içki, çok içki içen” anlamına ge- dönüşmüştür (Eren 1997: 572-573).
len “poma” kelimesinden geldiğini iddia etmişlerdir
Söz konusu adı Osmanlı tahrir defterlerinde de
(Çavuşoğlu 1993: 107).
buluyoruz. Nitekim, 937/1530 tarihli 370 Numaralı
F. Kanitz’den sonra da bu Müslüman-Türk top- Muhasebe-i Vilâyet-i Rûm-İli Defteri’nde (2001),
luluğuna verilen adlar üzerinde durulmuştur. Me- “Ahıryanlu k. Filibe kz.: 91, Ahıryanlu/Emiryan-
sela A. Ischirkoff, Rodoplarda bulunan Pomakların lu k., İpsala kz.: 78-79, Ahiryan-oğlu m., bk. Hacı
kendilerine Achirjani dediklerinden ve pomak ke- Hasan m., Üsküb nf.” yer adları (Özkılınç vd. 2001:
limesinin, (güya) Pomaklar İslamiyet’i cebir ve şid- 88) ile “Ahiryan-oğlu: 122” kişi adına rastlanmak-
det yoluyla kabul ettikleri için, Bulgarca măk “şiddet tadır (Özkılınç vd. 2001: 75).
göstermek, azap vermek ve cebretmek” fiilinden
Tarafsız bir tarih şuurundan yoksun Yunan
gelmiş olduğundan söz eder (Eren 1997: 572).
araştırmacıların, Pomakları etnik olarak MÖ 3-4.
Bulgar Akademisinin Rodop Müslümanlarıyla il- yüzyıllarda Yunanistan’da meskûn olan “Grek-
gili olarak yayımladığı bir çalışmada da Pomak ke- Agriyani” unsuruna dayandırdıklarına itiraz eden
limesinin, Rodoplarda mahallî halkın maça (mača) Ahmet Aydınlı ise hiçbir şekilde Yunanca bilme-
diye telaffuz ettikleri ve aslında miça (miča) “eziyet yen, Bulgaristan’daki Pomaklardan, Makedonya
çekmek” fiili ile ilgili olduğu ileri sürülmüştür (Eren ve Kosova’daki Torbeş ve Goranlardan farksız olan
1997: 572). bu topluluğun 1091’de dağılan Kuman/Kıpçak-

180 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Peçenek birliğinin dağılmasından sonra, Balkanlar- kurucusu olan Ahi Evran/Evren ile ilgili olabileceğini
da onların yadigârı olarak varlığını sürdüren Türkler veya bu özel adın halk dilinde fonetik aşınma ve
olduğunu, 1091 yılından Osmanlı Türklerinin Bal- değişmelere uğramış biçimi olabileceğini, Ahiryan/
kanlara hâkim olmaya başladıkları 1358 yılına ka- Ahriyan/Ahi Evran şeklinde bir değişime uğramış
dar varlıklarını sürdürdüklerini, Osmanlı öncesi Bi- olabileceğinin de düşünülmesi gerektiğini ileriye
zanslı tekfur ve generallerin 1091 yılından itibaren sürüyoruz.
yalnız Rodoplarda yaşayan Kuman Türk boylarına
Rodopların güneyinde kalan bazı Pomak köy-
“Komani” yerine pek de tutulmayan “Aren” (erkek)
leri için kullanılan Ahiryan/Ahriyan/Âren adlarıyla
sıfatını verdiklerini, yoksa birtakım Yunan tarihçi ve
şahsi gözlemlerimizin olduğunu da belirtmeliyim.
müfsit yazarların iddia ettikleri gibi, Pomak Türkleri
Nitekim, Rodoplarda Paşmaklı (Smolyan) tarafla-
ile “Greko-Agriyani”ler arasında hiçbir şekilde ba-
rında yaptığımız gezilerde, Yunanistan tarafındaki
ğın bulunmadığını belirtir (Aydınlı 1971: 33-39).
Pomaklar için niye Ahiryan/Ahriyan/Âren dendi-
Bugün Anadolu sahasında, Ahiryan adıyla ilgili ğini sorduğumuzda, onların daha “dindar” oldukları
olduğunu sandığımız bir Ahriyan adı da kullanıl- ve “ahireti” düşündükleri için bu şekilde anıldıkları
maktadır. Bu adın da irdelenmesi gerekir, diye dü- cevabını aldık. Demek ki, Pomaklar kendilerinden
şünüyoruz. Sözlüğünde bu kelimeye de yer veren gördükleri bu köylerin halkına verilen adı, daha din-
Tietze, A. Caferoğlu’nun “(Doğu Karadeniz bölge- dar oldukları, ahireti daha fazla düşündükleri için,
sinde) yerli ahalice Kızılbaşlara verilen ad.”, H. Zü- “ahiret” kelimesiyle ilgili görüyorlar.
beyr Koşay ve O. Aydın (Acıpayamlı)’nın “Karade-
Makedonya’da yaşayan, bir kısmının Türkçeyi
niz bölgesinde Çepnilerin kendilerinden olmayan-
unuttuğu bir kısmının da çok az bilip konuştuğu,
lara verdikleri isim, yabancı, dönme” anlamlarıyla
ama her zaman, kahir ekseriyetle, “Biz Türk’üz.”
kaydettikleri Ahriyan kelimesinin kökenini Yunanca
demekten çekinmeyen Torbeş adı üzerinde de
aħriánis “aşağılık, iğrenç; dili Rumca olan Müslü-
man, Türk veya Bulgar” kelimesine bağlıyor (Tietze durmak yararlı olacaktır. Balkan Türklüğü adlı
2002: 119). eserinde Yusuf Hamzaoğlu’nun verdiği bilgiler me-
seleye ışık tutucu nitelikte. Hamzaoğlu’na göre,
18. yüzyıl İstanbul hayatını anlatan Risâle-i “Makedonya’da Ortodoks Hristiyanlar Bogomillerle
Garîbe adlı yazmayı konu edinen çalışmasında alay etmek ve onlara karşı halkı kışkırtmak ama-
Hayati Develi (2001)de bir zümre, bir halk adı gibi cıyla ‘Yücelen Bogomiller’ için ‘Torbeşler’, Anadolu
kullanılan Ahriyan adının, Ménage (1969)’i kaynak Bogomilleri için de Yunancada ‘Torbacılar’ anlamı-
göstererek, Grekçe agarenus kelimesinden geldiği- na gelen ‘Fundagiatlar’ veya ‘Fundaitler’ diyorlardı.
ni, Yunanca ve Bulgarcada daha çok din değiştiren Onlar ‘Yücelen Bogomiller’e bu adları taşıdıkları
Hristiyan ahali için “Müslüman, Türk” anlamlarında torbalardan dolayı vermişlerdi. Çünkü Bogomiller
hakaretâmiz bir ifadeyle kullanıldığını, Türkçede daima omuzlarında torbalar taşıyorlardı.” (Hamza-
ise başlangıçta yeni Müslüman olmuş veya “dinden oğlu 2000: 452, dipnot 11). Makedon araştırmacı
dönmüş, irtidat etmiş” topluluklar için kullanıldıktan D. Taşkovski’nin, Makedonya’da yaşayan Torbeş-
sonra zamanla dinin gereklerini yerine getirmeyen lerin, Osmanlıların bölgeye gelmesiyle İslam dini-
zümrelerin de bu kelimeyle ifade edilmiş olduğunu ni kabul eden Bogomiller oldukları ve İslamiyet’e
belirtir (Develi 2001: 92). Develi’nin bu bilgilerde, geçtikten sonra da eski bir Bogomil kelimesi olan
söz konusu Ahriyan adının asla bir etnik ad olma- “Torbeş”i korudukları şeklindeki iddialarını redde-
dığını, bir şekilde inançla, inanç değiştirmekle veya den Hamzaoğlu’na göre, “Torbeş”, “tor+beş” veya
inancını genel kabul görür şekilde yaşamamakla “tor+baş” tan gelen Türkçe birleşik bir kelimedir. Bi-
ilgili olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. rinci kelime olan “tor”un Türkçede “sık gözlü ağ; ağ
Tietze sözlüğünde, adı geçen kelimeyi Farsça örgüsünde tor başlık; toy, işe alışkın olmayan; ol-
aħriyān “cahil, aptal”, Rusça aħreyan “tembel, gunlaşmamış, ham; görgüsüz, çekingen, utangaç,
kaba insan”, Bulgarca aħryanin “Orta Rodoplarda acemi” anlamları vardır. Birleşiği oluşturan ikinci
yaşayan Pomak” kelimeleriyle karşılaştırmayı da kelime olan “beş” ise “baş” veya “başlık”tan gelmiş
önerir (Tietze 2002: 119). A. Cevat Eren’in de, keli- olmalıdır. Buna göre “Torbeş” kelimesinin, “sık göz-
meyi Ahiyân “Ahiler” kelimesine bağlayıp Balkan- lü ağ” anlamına gelen “Torbaşlık”tan veya “toy, işe
larda da derin izler bırakan Ahilik teşkilat ve kültü- alışkın olmayan, olgunlaşmamış, ham, çekingen,
rüyle ilgili gördüğünü yukarıda belirtmiştik. Özellikle utangaç veya acemilerin başı” anlamına gelen “Tor-
Ahmet Cevat Eren’in görüşüne destek olacak şe- baş” veya “Torbaşı”ndan gelmiş olduğunu, “baş”
kilde, biz de söz konusu kelimenin, Ahi teşkilatının kelimesinde bir a >e vokal değişimi yaşandığını

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 181


söylemek mümkündür (Hamzaoğlu 2000: 453). olarak algılamaktadırlar. Buradaki kimlik algılama-
sı, “milliyet” konusunun salt “dil” veya “din”e daya-
Hamzaoğlu’nun da belirttiği gibi, bugün
lı olarak izah edilmesinin ne kadar doğru veya ne
Makedonya’nın Radika, Debre, Jupa, Kırçova,
kadar bilimsel olabileceğini de sorgulamayı gerekli
Sırnik, Vranovtsi, Koliçani vb. yerlerinde yaşayan
kılacak bir örnektir. İçinde Türkçeden başka, diğer
Türklerin bir kısmını, Makedonlar, “Makedon Müs-
Balkan dillerinden de birçok unsur taşımakla birlik-
lümanları”, “İslamlaşmış Makedonlar” veya “Torbeş-
te, büyük oranda Bulgarcaya dayalı bir dil kullanan
ler” olarak adlandırıyorlar. Şahsi gözlemlerimizle de
bu toplulukların, salt dillerinden dolayı Müslüman-
çok iyi biliyoruz ki, bu topluluğun üyeleri kendilerine
laştırılmış Bulgar (Muhammedi Bulgar), Makedon,
“Torbeş” denilmesinden katiyen hoşlanmıyorlar ve
Yunan, Sırp ve Rus sayılmaları ne kadar doğru ve
bunu kendilerine yapılmış hakaret olarak algılıyor-
bilimsel olabilir?
lar. Esasen onlar çoğunluk olarak “Biz Türk’üz.”
diyorlar. Bir kısmı da, “Torbeş” adının yanlış oldu- Pomak / Torbeş / Ahiryan / Goralı vb. anılan bu
ğunu, esasen onlara “Türkbaş” denmesinin daha topluluğun üyeleri, Roma’dan sonra en büyük barış
doğru olacağını ifade ediyor. dönemini (Pax Ottomana) tesis eden Osmanlı’nın
barış ve savaş dönemlerinde hep yanında olmuş,
Pomaklara Bulgarlık, Makedonluk, Sırplık ve
Anadolu’dan gelen Müslüman Türkler, Balkanlarda-
hatta Rusluk atfedenler, sonuçta onları Slav olarak
ki Müslüman Arnavut ve Boşnaklarla birlikte, yüksek
kabul ediyorlar, demektir. Bunun sebebi de dilleri-
Osmanlı kültür ve medeniyetinin ortak mimarların-
dir. Bir çeşit Bulgar lehçesi olan bu dile, başta Türk-
dan olmuşlardır. Pomaklar, Osmanlı döneminde de
çe olmak üzere, Makedonca, Sırpça, Yunanca vb.
Osmanlıların Balkanlardan ayrılmasından sonra da
dilden sözler karışmıştır. Ancak onların hepsi Po-
kendilerini devletin asli unsuru Türklerden farklı ve
makçayı konuşmamakta, bilhassa şehirlerde yaşa-
ayrı görmemişlerdir. 1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda
yanları Türkçe konuşmakta, köylerde yaşayanları
da Balkan Savaşlarında da hatta Balkanların elden
ise Pomakça ile birlikte Türkçeyi de bilmektedirler
çıkmasından sonra 1. Dünya Savaşı’nda Yemen’de
(Eren 1997: 573). Bu durum, bugün Türkiye’nin
ve Çanakkale Savaşı’nda da, cepheye koşup şehit
Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale, Sakarya vb.
ve gazi olmalarını başka türlü nasıl izah edebiliriz
illerinde yaşayan Pomaklar için de geçerlidir. Hatta
ki?
birçok Pomak yerleşim bölgesinde ana dili olarak
da Türkçe kullanılmaktadır. Bulgaristan, Makedon- Bulgaristan ve Yunanistan’daki Pomak,
ya ve Kosova’da ise gerek bireysel gerekse sivil Makedonya’da Torbeş, Kosova’da Goralı olarak
toplum kuruluşları vasıtasıyla Türkçeyi öğrenme ve anılan, ama inatla kendilerini Müslüman Türk ola-
çocuklarını Türkçe eğitim-öğretim yapan okullara rak algılayan ve tanıtan bu topluluklar üzerindeki
gönderme yönünde bir talep patlaması yaşandığı çalışmalarda artış olduğu gözlenmektedir. Bu ara-
da şahsi gözlemlerimizle sabittir. Güney Rodoplar- da Türk araştırmacıların çalışmaları ve çalışma so-
da kalan Batı Trakya Pomaklarında ise Türk-İslam nuçları dikkati çekmektedir.
şuuru en üst seviyededir.
Araştırma Sonuçları Pomakların
Pomaklar Kimlik ve Kaderlerini Türklüğünü Gösteriyor
Türk-İslam Kimliğine Bağlamışlardır
Balkanlardaki Pomak Türklerinin tarihi ile Batı
Pomakların kendilerini Türk-İslam kültür daire- Trakya’da kalan kısmının sosyokültürel yapısı-
sinde görüp tam tersine kendilerini azınlık olarak nı anket ve soruşturma yoluyla ortaya koyan Ha-
yaşadıkları ülkelerin hâkim unsurundan farklı gör- lim Çavuşoğlu; 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı,
meleri üzerinde de durulmalıdır. Pomak/Torbeş/ 1913-1919 Bulgar işgali dönemi, 1923 sonrasında
Ahiryan/Goralılar kendilerini hiçbir zaman ve hiçbir başlayan Yunan egemenliği, 1941-1945 ikinci Bul-
şekilde Bulgar, Yunan, Makedon ve Sırp olarak gör- gar işgali dönemi ve 1953’ten sonra Yunanistan
memişlerdir. Bu tarihî hakikat, bugün de geçerlidir. Devleti’nin getirdiği “Yasak Bölge” uygulamasının
Hatta onlar, bırakalım içlerinde azınlık olarak ya- Pomak Türklerinin sosyokültürel yapıları üzerinde
şadıkları Hristiyan Bulgar, Makedon, Yunan, Sırp zaman zaman olumsuz etkiler yaratmış olsa da
vb. milletlere aidiyeti, kendileri gibi Müslüman olan Pomak Türklerince Türk kültürüne ve İslami de-
Arnavut ve Boşnaklarla bile etnik bir aidiyet kur- ğerlere bağlı kalındığını, toplumsal hafızayı teşkil
mamaktadırlar. Ama tarihte olduğu gibi, bugün de eden birçok eski âdetin uygulandığını, hatta 29
kader ve kimliklerini Balkan ve Anadolu Türklüğüne Ocak 1988’de “Türk” isminin yasaklanması üzeri-
bağlamışlar ve kendilerini daima Müslüman Türk ne, Gümülcine’de yapılan mitinge “Yasak Bölge”de

182 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


yaşayan Pomakların kilometrelerce yolu kat edip inançları bakımından inceleyip gözlemiş olan Ya-
sayısız doğal engel ile polis barikatlarını aşarak şar Kalafat; Gelin alınacak kızın babasına başlık
geldiklerini ve yeri göğü “Biz Türk’üz!” sloganlarıyla verilmesi, Türk halk kültürünün önemli ritüellerin-
inlettiklerini belirtir (Çavuşoğlu 1993: 178-183). den olan Hıdırellez’in davul zurna eşliğinde üç gün
devam ederek çok canlı olarak kutlanması, genç
Kendisi de Bulgaristan Türk’ü olan Hüseyin
kızların kısmetlerinin açılması için ağaçlara “adak
Memişoğlu da Pomak Türklerinin uzun ve hazin
çaputu” bağlaması, düğün geleneklerinde, Ana-
tarihini ele alan Balkanlarda Pomak Türkleri adlı
dolu ve Orta Asya Türklerinde olduğu gibi, geline
çalışmasında, “Pomak Türklerinin 11. yüzyılda
kına yakmak uygulamasının bulunması, Anadolu
Rodoplar, Pirin ve Vardar Makedonya’sı ile Kuzey
ve Orta Asya Türklerinde hâlâ canlılığını koruyan
Bulgaristan’ın orta ve batı kesimlerinde yerleşmiş
eski Türk düğün geleneklerinin kalıntılarından olan
Kuman Türklerinin torunları” olduğu sonucuna ula-
ve düğünlerde gelinin damat evine geldiğinde, uğu-
şır ve Pomakların 1877-1878 yılından günümüze
runa inanılarak, damadın ailesi tarafından gelinin
kadar uzanan süreçte imha, tehcir, milliyetlerini
başına bozuk para ve şekerleme türü şeylerin sa-
terke zorlama, dinlerini ve adlarını değiştirme vb.
çılması şeklindeki “saçı geleneği”nin varlığı, yağ-
insanlık dışı işkencelerle millî bilinçlerinden kopa-
mur duası inanç ve uygulamasının devam etmesi,
rılıp Slav-Bulgar veya Grek olmaya veyahut Hristi-
Anadolu ve Orta Asya Türklerinde olduğu gibi, dü-
yanlığı kabul etmeye zorlanmalarına rağmen, çetin
ğün evlerine bayrak asma geleneğini sürdürmeleri,
mücadeleler vererek millî ve dinî kimliklerini ve di-
yeni doğan çocuklara kulağına İslami inanca uygun
namik Türk etnik özelliklerini korumayı başardıkla-
olarak ezan ve kamet okunarak ad koyulması ve
rını vurgular (Memişoğlu 2005: 89).
doğum mevlidi okutulması, İslam öncesinden baş-
Pomak Türkleri (Kumanlar - Kıpçaklar) adlı layarak günümüze kadar Türk kültür coğrafyasında
çalışmasında İlker Alp da yüz yılı aşkın bir süredir “kara iye” olarak bilinen eski Türk halk inançların-
Bulgar ve Yunan idarelerinde asimilasyon amaçlı dan olan ve yeni doğum yapmış kadınlara, lohusa-
yoğun baskılara maruz kaldıkları hâlde millî kimlik- lık döneminde musallat olan “al karısı”, karabasan”
lerini tereddütsüz olarak “Türk” olarak ifade eden ve “al basma” diye bilinen kötü ruh veya hayali var-
Pomakların, 11. yüzyılda Ukrayna ve Romanya’dan lıklardan koruma inancının Goralılarda “ağır basan”
Balkanlara gelen, kaynaklarda “beyaz tenli, sarı olarak yaşaması vb. verilerden hareketle, “Türkçeyi
saçlı, düzgün vücutlu, yakışıklı insanlar” olarak ta- çok güzel şekilde konuşan Goralılar, iki dilli de ol-
rif edilen Kuman / Kıpçakların torunları olduğunu, salar, onların etnik kimlikleri konusunda farklı gö-
1091’de Kuman-Peçenek Türk Federasyonu’nun rüşler de ileri sürülmüş olsa onların halk inançları
yıkılmasından sonra da başta Rodoplar olmak göstermiştir ki, onlar Türk kültürlü halklardandırlar.
üzere, Trakya, Makedonya (Pirin, Ege ve Vardar Goralıların/Dağlıların yurdu Türk kültür coğrafya-
kısımları dâhil), Kosova ile Sancak’ta kalan ve Os- sının bir parçasıdır.” kanaatine ulaşmıştır (Kalafat
manlı döneminde Anadolu’dan gelen soydaşlarıyla 2011: 47-49).
kaynaşan Türkler olduklarını ifade eder (Alp 2008:
Sosyolog Musa Taşdelen ve arkadaşlarının sa-
78-79).
hadan elde ettikleri verilere dayalı olarak gerçek-
Pomak araştırmalarıyla ilgili olarak, son yıllarda leştirdikleri ortak çalışmalarındaki, “Goralıların aynı
Türk bilim adamlarının içinde halkbilimci ve sosyo- zamanda Torbeş ve Pomak adlarıyla anılan Balkan-
logların çalışmaları ve ulaştıkları sonuçlar da ilgi ların diğer topluluklarıyla ortak dil ve kültüre sahip
çekicidir. Sahada yüz yüze görüşme, soruşturma oldukları; Goralı, Torbeş ve Pomak adlarının onlara
ve anket yoluyla yapılan bu çalışmalar, Pomak/ muhtemelen Slav topluluklar tarafından verildiği ve
Torbeş/Goralı vb. adlarla anılan bu Müslüman Türk gerçek etnik adları olan Orta Asya’dan bu coğrafya-
topluluğunun toplumsal hafızasını oluşturan do- ya taşıdıkları boy adlarının unutulmuş olabileceği,
ğumdan ölüme kadar uzanan birtakım halk inanç, buna rağmen, mezar taşlarındaki belgi ve tamgala-
yaşayış ve ritüelleri itibarıyla da Anadolu ve Orta rın, birer maddi delil olarak kökenlerinin hangi Türk
Asya Türkleriyle bire bir benzeştiğini veya büyük boylarına ait olduğunu bizlere söylemekte olduğu”
ortaklıklar içinde olduğunu ortaya koymaktadır. şeklindeki bilgiler de son derece önemlidir (Taşde-
Kültürel Kodlar Anadolu ve Orta Asya len vd. 2008: 22-23)
Türklüğünü İşaret Ediyor Çünkü, “Toplumlar çok kolay değişmezler. Top-
Makedonya ve Kosova’da meskûn Goralıları lum ve toplulukların dış görünüşlerinde birtakım de-
kimliklerinin önemli bir parçasını teşkil eden halk ğişmeler yaşanmış olsa da onların gözeneklerine

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 183


inildiğinde, toplumsal genetiğine bakıldığında bir- Türkçede, “Mızrak çuvala sığmaz.” diye bir söz
çok şeyin çok eski zamanlardan beri yaşamaya vardır. Gerçekleri uzun süre gizleyemez, üstünü ör-
devam ettiğine tanık oluruz. Buna toplumsal ha- temezsiniz. Nitekim Bulgar tarihçi Stoyan Dinkov,
fıza diyoruz.” (Taşdelen vd. 2008: 12). “Osmanlı-Roma İmparatorluğu, Bulgarlar ve Türk-
Yaşar Kalafat’ın tespitlerine göre, tamamı Müs- ler” adlı kitabında söz konusu ettiğimiz Osmanlı
lüman Torbeşler arasında yaşayan halk inanç ve ri- hoşgörüsünü kendi cümleleriyle şöyle ifade ediyor:
tüelleri arasında; Anadolu ve Orta Asya Türklerinde “Şunu bilmemiz gerek, Bulgaristan büyük bir
de yaygın olan, kız kaçırma yöntemi ile evlenmenin devletin parçasıydı. Dahası günümüzde var olan
çok yaygın olması, Anadolu ve Orta Asya Türkle- 52 devlet Osmanlı İmparatorluğu’nun idaresi al-
rinde geçmişten günümüze zayıflayarak gelen, tındaydı. Tüm bu devletler günümüzde bağımsız,
çocuklarını evlendirecek ailelerden erkek tarafının çağdaş bir devlettir. Bu devletler 400 ila 600 yıl ara-
kızın babasına verdiği “kalın” veya “başlık parası” sında Osmanlı’nın birer parçasıydılar ve aynı za-
geleneğinin yakın zamana kadar devam etmesi, manda kendi inancını, yaşayış tarzını ve gelenek-
Türk kültür coğrafyasında çok bilinen “uğurlu ayak”, lerini koruyabildiler. Osmanlı İmparatorluğu idaresi
“uğurlu el”, “uğurlu kişi” inancının Torbeşler arasın- altında asimile edilen hiçbir millet yoktur. Osmanlı
da da yaşaması vb. özellikler sayılabilir ki (Kalafat Devleti’nden dolayı etnik kökenini kaybeden millet
2006: 44-48), bunlar da onların Türk kültür coğraf-
yoktur.” (http://balturk.org.tr/stoyan-dinkov-bizi-yok-
yasının bir parçası olduğunu gösterir.
olmaktan-osmanli-kutardi/24.01.2012)
Osmanlı’ya Büyük Haksızlık:
Eğer Osmanlı’nın siyasi emelleri Hristiyan olan
Müslümanlaştırılmış Bulgar…
milletleri Müslüman yapmak olsaydı, önce aslen
Etnik köken veya milliyetleri üzerinde fırtınalar Türk olan ve Türkçeden başka dil bilmeyen Ga-
koparılan Pomak, Goralı, Torbeş, Ahiryan vb. adlarla gavuzları Müslüman ederdi ya da onlar üzerinde
anılan topluluklar hakkında tarih biliminin sunduğu böyle bir siyaset uygulardı. Çünkü bu, çok daha
bilgi ve belgelerin yanında, bu topluluğun toplum- kolay olurdu. Bilindiği gibi, Gagavuzlar bugün de
sal ve kolektif hafızası demek olan halk inançları, Ortodoks Hristiyan olarak varlıklarını sürdürmek-
doğum, ölüm, evlilik, yemek kültürü vb. gelenek ve tedirler. Dolayısıyla Pomaklar/Torbeşler/Goralıların
görenekleri de ortaya konduğunda, onların Türkiye zorla Müslümanlaştırıldıklarına dair Yunan, Bulgar,
ve Orta Asya Türklüğü ile birçok bakımdan birleştiği Makedon ve Sırpların iddiaları çürüktür ve bir iftira-
anlaşılacaktır. Böylece, onlara atfedilen Müslüman- dan ibarettir.
laştırılmış Bulgar, Yunan, Makedon ve Sırp iddia-
larının ne kadar havada kaldığı görülecek, buna Osmanlı hiçbir milletin etnik kökenine, dil ve di-
karşılık Türklükleri, Türk tarih ve kültür dairesine ait nine karışmamıştır, ama Balkanlarda Osmanlı’nın
oldukları görüşü güçlenecektir. yetimi olarak kalan Müslüman Türk ve akraba top-
lulukların ırkçı saldırı ve politikalarla her türlü baskı
Balkanlı komşularımızda kullanılan “zorla Müs- ve zulümlere uğrayıp dillerine, dinlerine saldırıldığı,
lümanlaştırılmış” ifadesi üzerinde de durmak ge- asimilasyona maruz kaldıkları tarih sayfalarında
rekiyor. Öncelikle belirtmek gerekir ki, böylesi ifa-
kara bir leke gibi yerini almıştır. Müslüman Pomak
deler, Balkanların barış döneminin sembolü olmuş
Türkleri, konuştukları dilin cezasını çekercesine en
Osmanlı’ya büyük bir haksızlıktır. Dine dayalı bir
fazla belaya düçar olanların başında gelmektedir.
millet sistemi ortaya koyan Osmanlı Devleti’nin,
hâkimiyeti altındaki milletlerin dil, din ve kültürleri- Sonuç
ne karışmadığı tarihî bir gerçektir. Tartışmayı bile
Bulgaristan ve Yunanistan’da Pomaklar,
gerektirmez. Eğer Osmanlı Türkleri, Balkanlarda
Makedonya’da Torbeşler, Sırbistan’da Goralılar,
hâkimiyeti altında yaşayan milletlerin din, dil ve
Osmanlı’dan bu yana gerek siyasi gerek sosyal
diğer hürriyetlerini kısıtlamış, onları asimile etmiş
baskı ve zulümlerden yılmışlardır; artık kendilerini
olsaydı, Balkanlardaki büyük küçük birçok millet
özgür hissetmek istiyorlar. Bu çok insani istek, on-
benliğini günümüze kadar nasıl koruyacak ve ayrı
lara çok görülmemelidir.
bir millet olarak varlıklarını nasıl devam ettirebile-
ceklerdi? Sınırları içindeki 55 krallık ve beylik ile Onların, Pomak / Torbeş / Goralı vb. adları ile
33 ayrı milletin hâkimi olan Osmanlı padişahlarının anılıp çok farklı millet ve milliyetlere dâhil edilse-
“Ben tebaamın Müslümanını camide, Hristiyanını ler de kendilerini “Türk” olarak tanımlamaları zaten
kilisede, Musevisini havrada görmek isterim.” söz- her türlü iddia ve yorumun üzerindedir. Çünkü bir
leri hatırlanmalıdır. insan kendisini ne hissediyorsa veya hangi millete

184 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


ait görüyorsa odur. Bunun tartışılacak bir tarafı da Gökbilgin, M. Tayyib (1957). Rumeli’de Yürükler, Tatarlar ve
yoktur. Burada, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Evlâd-ı Fâtihân, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Yay.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Ne mutlu Türk’üm di- Gözler, Kemal (2001). Les Villages Pomaks de Lofça, An-
yene!” sözü, Türklük veya Türk milleti tanımı için kara: Türk Tarih Kurumu Yay.
hatırlanmalıdır. Hamzaoğlu, Yusuf (2000). Balkan Türklüğü Araştırmalar,
İncelemeler (Makedonya, Sırbistan, Hırvatistan), Anka-
Kaldı ki, modern ve demokratik bir ülkenin va- ra: Kültür Bakanlığı Yay.
Jelavıch, Barbara (2009). Balkan Tarihi 18. ve 19. Yüzyıllar,
tandaşlarının tek bir etnik unsura dayanma zorun-
C 1, İstanbul: Küre Yayınları.
luluğu da yoktur. Yani Türkiye’de her vatandaşın İnalcık, Halil (2005). “Türkler ve Balkanlar”, BAL-TAM Türk-
“Türk kökenli” olma gibi bir zorunluluğu olmadığı lük Bilgisi 3, Balkan Türkoloji Araştırmaları Merkezi,
gibi, Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Koso- Prizren, s. 20-21.
Kafesoğlu, İbrahim (1992). Türk Millî Kültürü, İstanbul: Bo-
va ve Sırbistan’da yaşayan Pomak, Torbeş ve Go- ğaziçi Yay.
ralıların da Bulgar, Yunan, Makedon ve Sırp kö- Kalafat, Yaşar (2006). Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk
kenli olma zorunlulukları yoktur, olmamalıdır. Ama Halk İnançları, Ankara: Berikan Yayınevi.
Kalafat, Yaşar (2011). “Karşılaştırmalı Gora/Goralı Halk
her ülkede temel hak ve hürriyetlere sahip, görev İnançları”, 2023 Aylık Dergi, Sayı: 123, s. 46-49.
ve sorumluklarını bilen vatandaşlar olma hakları Kırbaç, Selçuk- SOFUOĞLU, Ebubekir (2008). “Gora Di-
vardır. lindeki Türkçe Kelimeler”, Şar Dağlarının Tepesindeki
Kaya Gora Abidesi, Editör: Ebubekir Sofuoğlu, İstanbul:
Şu nokta da unutulmamalıdır: Farklı ülkelerde Fsf Print Hause, s. 27-45.
farklı farklı adlarla anılıp farklı milletlere bağlanma- Kurat, Akdes Nimet (1997). “Peçenekler”, İslâm Ansiklope-
disi, 9. Cilt, Eskişehir: MEB Yay., s. 535-543.
ya çalışılan bu topluluğun fertleri, niye kendilerini Memişoğlu, Hüseyin (2005). Balkanlarda Pomak Türkleri,
Bulgar, Yunan, Makedon ve Sırplara değil de Türk- İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Yay.
lere ait hissediyor ve her türlü baskı ve zulme rağ- Ögel, Bahaeddin (1979). Türk Kültürünün Gelişme Çağları,
Ankara: Kömen Yay.
men Müslüman Türk kimliklerini koruyarak, hatta
Ögel, Bahaeddin (1991). İslamiyet’ten Önce Türk Kültür Ta-
çok zaman ölümü göze alarak “anavatan” gördük- rihi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay.
leri Türkiye’ye sığınıyorlar? Ögel, Bahaeddin (2006). Türk Mitolojisi, II. Cilt, Ankara:
Türk Tarih Kurumu Yay.
Şöyle de düşünülebilir: Türkler tarafından zor- Özçelik, Selahittin (2006). Balkanlarda Kimlik Arayışı Bul-
la Müslümanlaştırılmış olduğu iddia edilen bu Po- gar Terör Örgütünün Anatomisi, İstanbul: İlgi Yayınları.
Özkılınç, Ahmet vd. (2001). 370 Numaralı Muhâsebe-i
mak, Torbeş ve Goralılar, mademki Bulgar, Yunan, Vilâyet-i Rûm-İli Defteri, Ankara: T.C. Başbakanlık Dev-
Makedon ve Sırp idiler, neden kendi milletinden(!) let Arşivleri Genel Müdürlüğü Yay.
baskı ve zulüm gördüler, görüyorlar ve neden kendi Taşdelen, Musa vd. (2008). “Goralıların Âdetleri Üzerine:
İlk Tespitler”, Şar Dağlarının Tepesindeki Kaya Gora
vatanlarını terk edip Türkiye’ye göçtüler, göçüyor-
Abidesi, Editör: Ebubekir Sofuoğlu, İstanbul: Fsf Print
lar? Bu ve benzeri çelişki ve açmazlar nasıl izah Hause, s. 11-25.
edilecek? Tekin, Talât (1987). Tuna Bulgarları ve Dilleri, Ankara: Türk
______________________________________________ Dil Kurumu Yay.
* Prof. Dr., Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tekin, Talât (1988). Volga Bulgar Kitabeleri ve Volga Bulgar-
Aksoy, Mustafa (2011). “Makedonya’da Balballar, İskitler- cası, Ankara: Türk Dil Kurumu Yay.
Türkler”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, İstanbul Tıetze, Andreas (2002). Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçe-
Eylül 2011, s. 9-13. si Lugatı, C 1 (A-E), İstanbul-Wien: Simurg Yay.
Alp, İlker (2008). Pomak Türkleri (Kumanlar-Kıpçaklar), Todorova, Maria (2006). Balkanları Tahayyül Etmek, Çev.:
Edirne: Trakya Üniversitesi Yay. Dilek Şendil, İstanbul: İletişim Yayınları.
Aydınlı, Ahmet (1971). Batı Trakya Faciasının İç Yüzü, İs- Togan, A. Zeki Velidi (1981). Umumî Türk Tarihine Giriş, İs-
tanbul: Akın Yayınları. tanbul: Enderun Kitabevi.
Bozov, Salih (2010). İsimleri Uğruna, İstanbul: Sultangazi Turan, Çimen-PEKİN, Müfide-GÜVENÇ, Sefer (2007).
Belediyesi Yay. Belleklerdeki Güzellik Mübadele Türküleri Makedonca-
Buran, Ahmet-YÜKSEL ÇAK, Berna (2012). Türkiye’de Dil- Pomakça-Rumca-Türkçe-Vlahça Derlemeler, İstanbul:
ler ve Etnik Gruplar, Ankara: Akçağ Yay. Lozan Mübadilleri Vakfı Yayınları.
Çavuşoğlu, Halim (1993). Balkanlar’da Pomak Türkleri Ta- Türkçe Sözlük (2005), Ankara: Türk Dil Kurumu Yay.
rih ve Sosyo-Kültürel Yapı, Ankara: KÖKSAV Yay. Uzunçarşılı, İ. Hakkı (1988). Osmanlı Tarihi, C 1, Ankara:
Çetin, Necat (2011). “Rumeli Pomak Muhacirlerinin Kurdu- Türk Tarih Kurumu Yay.
ğu (İskân Edildiği) Osmaniye (Kavakalan) Köyü (İzmir- Ünalan, Şükrü (2004). Dil ve Kültür, Ankara: Nobel Yayın
Bayındır-Çınardibi) ve 1904 Yılı Osmanlı Nüfus Sayı- Dağıtım Yay.
mı”, http://fikiryolu.net. Yeniçeri, Özcan (2007). “Kimlik Denilen Benlik Üzerine”,
Develi, Hayati (2001). XVIII. Yüzyıl İstanbul Hayatına Dair Genç Kardelen, Sayı: 13, Temmuz - Ağustos 2007, s.
Risâle-i Garîbe, İstanbul: Kitabevi Yay. 3-6.
Dinç, Hakkı (2008). Arda’dan Anadolu’ya, Tekirdağ: Haber http://balturk.org.tr (20.03.2012)
Eksen Yayıncılık. http://www.mustafaaksoy.com (16.04.2012)
Eren, A. Cevat (1997). “Pomaklar”, İslâm Ansiklopedisi, 9. http://www.umutdolu.com (02.04.2012)
Cilt, Eskişehir: MEB Yay., s. 572-576. http://pomaktarihi.blogspot.com (14.02.2012)

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 185


BALKAN FELAKETLERİNİN
SOSYOKÜLTÜREL NEDENLERİ VE EĞİTİMSEL
SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

ALİ GURBETOĞLU*

I
I. Meşrutiyet yılları, Türk tarihi açısından her za- bir zemin üzerinde kurulabilmesi ve benzer felaket-
man önemli olmuştur. Kalıcı olarak parlamenter lerin tekrar etmemesi için geçmişte yaşananların
sisteme geçilmesi, fikir ve düşünce hayatındaki sebep ve sonuçlarıyla iyi değerlendirilmesi gerekir.
canlılık, okul öncesinden başlayarak her kademede Balkan savaşlarının neden ve sonuçlarından ziya-
özellikle kız çocuklarının eğitiminin önemsenmesi, de savaş sonrası Türk ve Müslüman unsurlara karşı
ıslahatlar yerine köklü değişikliklerin gündeme alın- uygulanan zulüm, sürgün ve soykırım politikalarının
ması, bilinçli bir Batılılaşmanın benimsenmesi bu dö- sosyokültürel ve ekonomik temellerinin irdelenmesi
nemi önemli kılan en temel gelişmelerdir. Geleceğin ve bunlardan çıkarılabilecek eğitimsel sonuçların de-
dünyasında var olabilmek için Batılı değerlerin içsel- ğerlendirilmesi bu çalışmanın amacını oluşturmak-
leştirilerek hayata geçirilmesi anlayışı dönemin hâkim tadır. Çalışmanın dayandığı öncelikli kaynaklar da o
karakteristiğini oluşturur. Ancak bu dönemin bir başka dönemin basılı eserleri ve özellikle çocuklara yönelik
karakteristiği de Trablusgarp’tan başlayarak, Balkan süreli yayınlardan oluşmaktadır.
ve I. Dünya savaşlarıyla Osmanlı Devleti’nin yıkılı-
Balkan Savaşları Döneminde
şıyla sonuçlanacak bir dizi savaşa sahne olmasıdır.
Osmanlı’da Sosyal ve Siyasal Durum
İç siyasal çekişmeler, askeri ve ekonomik sorunların
yanında dış baskıların oluşturduğu siyasal, sosyal ve Osmanlı Devleti çok kimlikli, çok kültürlü bir top-
ekonomik krizler nedeniyle Osmanlı bu savaşlarda lumsal yapı üzerine inşa edilmişti. Bir imparatorluk
yenik düşmüştü. Özellikle Balkan savaşlarında ana- için adeta zorunluluk olan bu durum Osmanlı’da uzun
yurt edinilen Rumeli’nde sadece ağır bir toprak kaybı yıllar pek büyük sorunlara neden olmamıştı. Ancak
söz konusu olmamış, bölgede yaşayan Türk ve Müs- sosyal bünyede etnik çeşitliliğin uzun süre ahenk
lüman nüfus üzerine, baskı, zulüm, sürgün ve yağ- içinde sürdürülmesi oldukça güçtür. Batı’da ortaya
malamayla adeta sistemli bir soykırım uygulanmıştı. çıkan ulus devlet anlayışı ve milliyetçilik cereyanları
Osmanlı gibi çok uluslu bir devleti de zamanla derin-
Yenilgiler sonrası, Osmanlı’nın çekilmek zorunda
den sarsmaya başlamıştı. Batı karşısında teknolojik
kaldığı Balkanlarda çok büyük zulümler, katliamlar,
alanda geri kalınması, siyasal alandaki başarıların
sürgünler yaşanmıştır ki, bunlar da Balkan felaketleri
sonunu getirmiş, durum sosyal ve ekonomik yapıyı
olarak nitelendirilmektedir. Bu felaketlerin boyutları
da olumsuz etkilemişti.
ve sonuçları o dönemin basınında, süreli yayınların-
da tüm çıplaklığı ile izlenebilmektedir. Ancak daha Özellikle II. Meşrutiyet ile oluşan aşırı hürriyet or-
sonraki yıllarda -sırf kin ve düşmanlıkların sürdürül- tamında bir takım düşünce akımları gelişme imkânı
memesi adına- bu facialar genç kuşaklara yeterince bulurken bir yandan da siyasal çekişmeler yüzünden
anlatılamamıştır. milli birlik ve beraberlik büyük zararlar görmüştü.
Günlük politik çekişmelerin ordu içine kadar girdiği,1
Bugünün doğru anlaşılması, geleceğin sağlıklı
okulu bile bulunmayan köylerde dahi parti şubeleri-

186 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


tembellik, gelecek konusundaki mefkûresizlik gibi
olumsuz tutumlar nedeniyle bir yandan bireysel açı-
dan sefaletler yaşanırken diğer yandan ülke ekono-
misi tamamen dışa bağımlı hale gelmişti. Ekonomik
ve ticari alandaki içler acısı durum, dönemin bir ço-
cuk dergisinde ibretlik bir tablo halinde şöyle sunul-
muştur: 6
Fabrika yok, hocamızın sarığını yapacak.
Bir İslâm yok, ölümüzün kefenini satacak.
Kefen, sarık paramız hep Avrupa’ya gidiyor.
Sonra bunlar silâh olup bizi helâk ediyor.
Ülkenin içine sürüklendiği felaketlerden önceki
kuşaklar sorumlu tutulmaktaydı. Batılıların ulaştı-
ğı başarı ve refah düzeyini, azimle çalışma sonucu
elde ettikleri kazanımları açıkça görmelerine rağmen
gözü açık uyumaya devam etmeleri eleştirilmiş,7
yaşanan felaketler nedeniyle bu kuşaklar, kendi ev-
latlarına gözyaşı, kan ve intikamı miras bırakmakla
suçlanmıştı.8
Döneminin ekonomik sorunlarından önemli ölçü-
de eğitim sistemi sorumlu tutulmakta, ufku memuri-
yetle sınırlı, hiçbir becerisi olmayan, pasif ve tüke-
tici insan tipi yetiştirildiğinden şikâyet edilmekteydi.
Eğitim sisteminin bireysel yetenekleri geliştirip ken-
dine güvenen, girişimci insanlar yetiştirmek yerine
bireysel teşebbüs gücünü yok ederek bireyi sadece
memurlukla devletin sırtından geçinmeye yönlendir-
Çocuk Bahçesi 18. Sayı Kapağı diğinden yakınılmaktaydı. Her diploma alanın me-
muriyet peşinde koşturması, devlet memurluğunun
nin açıldığı2 bilinmektedir. Ordu, hem İttihat ve Te- yegâne geçim aracı görülmesi aslında sefaletin en
rakki hem de muhalefetteki Hürriyet ve İtilaf partileri temel sebebiydi. Ekonomik sıkıntıların, zaten çöküş
saflarında alabildiğine siyasete karışmış, mesleki içinde olan ahlaki yapıyı da büsbütün çökertmesi se-
gelişimini ihmal etmişti.3 Balkanlarda Sırp-Yunan- faleti büyütmüş ve felaketleri hızlandırmıştı.
Bulgar ittifakları gelişirken hükümet mecliste kısır Savaşlar Sonrası Yaşanan Felaketler
çekişmelere dalmıştı.4
Bu kısır çekişmelerin ve ekonomik sorunların ya-
Devrin ticareti Yahudi, Rum gibi azınlıkların elin- şandığı bir dönemde Balkan ulusları Osmanlı’yı sa-
deydi. Müslüman tebaa memurluk ve çiftçilik gibi iki dece cephede yenmekle yetinmemiş, ele geçirdikleri
kaynaktan geçiniyordu. Her iki kaynağın da bilinçsiz Rumeli topraklarında adeta bir soykırıma varacak
ve verimsiz kullanımı nedeniyle devlet ve millet fa- boyutta zulüm, işkence ve katliamlara girişmişlerdi.
kirlikle boğuşuyordu. Ekonomik sorunların temelinde Birçok yerde ileri gelen Türkler ve Müslümanlar öldü-
tembellik, memurluk, devletin sırtından geçinme an- rülmüş, malları talan edilmiş, kadın, çocuk, ihtiyar de-
layışı, girişimci ruhunun yokluğu (özgüven eksikliği), meden, katledilmiş, işkencelerle göçe zorlanmışlardı.
ticaretin yol ve yordamının bilinmemesi gibi bir dizi Edirne’nin işgalinde görüldüğü üzere işgalci askerle-
etken yatmaktadır. Devletin artan zorunlu harcama- rin yanı sıra yerli Hristiyan ahali de Türklerin mülkleri-
ları karşılamada yetersiz kalmasına ek olarak bir de ni yağmalamıştı. Katliamlar, köylerin yakılıp yıkılması
savaşların ülke ekonomisine yüklediği ilave maliyet- münferit olaylar değil, ilgili milletlerin milli politikaları
ler, ülke ekonomisini içinden çıkılmaz hale koymuştu. gereği sistemli eylemlerdi. Düzenli orduların yanında
Buna Balkan savaşları ile başlayan yoğun göçlerin komitacıların yağma, talan ve katliamından canını
getirdiği maliyetler ve Meşrutiyetin ilanından son- kurtararak kaçabilen aileler yollar üzerinde perişan
ra devlet bütçesinin aşırı bir savurganlıkla verdiği olmuş, bunların çoğu yollarda mevsim koşulları ve
açıkların sürekli dışarıdan borç alınarak kapatılması salgın hastalıklar yüzünden hayatını kaybetmişti.
yolunun tercih edilmesi eklenince durum iyice vahim
bir hale bürünmüştü.5 Çalışmadan kazanma arzusu, Tüm olumsuz koşullara rağmen İstanbul’a gelme-
yi başaranların sayısı da az değildi. Bu göçmenler

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 187


etkilerini telafiye çalışmıştır. Göçler sonucunda ko-
runmaya muhtaç durumdaki çocukların toplam sayı-
sına ilişkin kesin ve güvenilir rakamlar mevcut değil-
dir. Sahipsiz çok sayıda çocuğun, açlık ve sefaletten
hayatını kaybettiği bilinmektedir. O nedenle dönemin
korunmaya muhtaç çocuk sayısının, oluşturulan da-
rüleytamlar vb. kurumlarda koruma altına alınabilen-
lerin çok üzerinde olduğunda kuşku yoktur.
Felaketlerin Siyasal, Ekonomik ve
Kültürel Nedenleri
Balkan savaşları sonrası yaşanan felaketlerin
nedenlerinin tarihsel, ekonomik, dinsel ve siyasal
boyutları vardır. Türklerin Avrupa’ya doğru yayılması,
Batılı toplumların nüfuz ve sömürü alanlarını daralt-
maktaydı. Türklere karşı savaşlarda sürekli kaybet-
meleri, Batılıların Türk düşmanlığını kalıcı hale ge-
tirmişti. Türkler karşısındaki mağlubiyet psikolojisiyle
“barbar” yakıştırmasına sığınan Batılıların, çocukla-
rını “…Uslu durmazsan seni Türklere veririm!” şek-
linde korkutmalarının halen devam etmekte olduğu
bilinmektedir. Böylece Türklere karşı kin ve nefret
duygularını nesilden nesile aktararak bu psikolojiyi
tarihin derinliklerinden günümüze taşımışlardır.
Özellikle Müslüman Türk’ün Selçuklu ile Anadolu
ve Ortadoğu’ya yerleşmesi, Osmanlı ile Viyana kapı-
Çocuk Duygusu 32. Sayı Kapağı (9 Kanunsani 1329)
larına dayanması, tarihten gelen ve büyük ölçüde çı-
kar çatışmalarına dayanan korkulara dinsel kaygıları
geldikleri yerlerde yaşadıkları zulümlerin, yollarda da eklemişti. Osmanlı’nın Avrupa’da kalıcı olması ve
çektikleri eziyetlerin ve salgın hastalıkların etkilerini Müslümanlığın Avrupa’da yaygınlık kazanması, ruh-
de İstanbul’a taşımışlardı. Böylece Balkan faciaları- ban sınıfını rahatsız etmekteydi. Kilisenin İslam kar-
nın sonuçları tüm çıplaklığıyla ülkenin başkentinde şıtı politikaları, düzenlenen Haçlı Seferleri, Luther’in
kendini hissettirmişti. Yaşanan felaketlerin acıklı öy- Türkleri şeytanın uşağı olarak nitelemesi, bir Türk’ü
külerini o dönemin yazılı eserlerinden, gazete, dergi öldürenin vicdan azabı duymak yerine Hristiyanlığın
gibi süreli yayınlarından izlemek mümkündür. Döne- düşmanını yok ettiği için vicdanen rahatlaması ge-
min çocuk dergilerinde de Balkan felaketleri, acıklı rektiğini söylemesi11 bir Türk’ün öldürülmesinin tanrı
tablolar halinde işlenmiş, açlık, fakirlik, yetimlik gibi katında çok yüce bir iş olacağı inancı dinsel kaygıla-
özellikle katliam ve göçlerle oluşan sorunlar çocukla- rın dışa vurumudur. Bu ruhla, Haçlı orduları, uğradık-
rın kaleminden dergi sayfalarına taşınmıştır.9 ları köy, kasaba ve şehirleri yakıp yıkmış, buralarda
Şehitlik, katliama maruz kalmak, göç sırasında yaşayan masumları topluca katletmişlerdi.12 Balkan
olumsuz koşullar nedeniyle vefat etmek veya göç Savaşları “Hilal-Haç” mücadelesinin devamı olarak
karmaşasından dolayı aileden ayrı düşmek gibi ne- değerlendirilmiştir. Bulgar Kralı Ferdinant’ın 1912’de
denlerle pek çok çocuk ana-babasını kaybetmiş, ya- Osmanlı’ya savaş açma sebebini “Hristiyanları esa-
payalnız ortada kalmıştı. Çocuk dergilerinde yetimlik retten kurtarmak” şeklinde açıklaması buna kanıt
olgusu işlenerek bu çocukların acıklı haline dikkat olarak gösterilmektedir.13
çekilmiş,10 yaşanan zulümler ayrıntılı tasvirlerle dergi Avrupalı tarih boyunca Türklere bu duygularla
sayfalarına taşınmış, böylece çocuklarda, düşmana bakmış, kin ve nefret duygularını dinden edebiyata
karşı intikam duyguları diri tutulmuştur. Dergilerde, kadar her vasıtayla yeni kuşaklara aktarmıştır. Bunun
vatan uğrunda canını feda eden vatanseverlerin ar- doğal sonucu olarak, Müslümanlara karşı yakıp yık-
dında bıraktıkları çocuklarına sahip çıkılmayışına iti- ma politikalarından asla rahatsızlık duymamışlardır.
raz ve isyanlar vardır. Mezalim, Müslümanlara uygulandığı sürece bütün
Osmanlı Devleti, içine düştüğü zor şartlara rağ- medeni Avrupa sessiz kalıp üç maymunu oynamak-
men, darüleytamlar (1914) ve Himaye-i Etfal Cemi- ta, günümüzde de bu tavrını devam ettirmektedir.
yeti (1917) eliyle savaşın çocuklara yönelik olumsuz Balkan mezalimi Avrupa’da doğal kabul edilmiş, dö-
nemin İngiltere dışişleri bakanı işlenen bu zulüm ve

188 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


vahşetler konusunda Bulgarları cesaretlendirmişti.14 dularının başarısı onların eğitim ordusunun başarısı
Yine Balkan savaşı sırasında Selanik’in Yunanlıların olarak değerlendirilmiş, “Çatalca ufuklarında görülen
eline geçmesi haberi üzerine İngiltere’de sevinç gös- Bulgar süvarileri, oralara silah kuvvetiyle değil, fakat
terileri ve ziyafetlerin verildiği bilinmektedir. Selanik’in ilim ve irfanla, medeniyetle, yeni yeni iktisadiyatla
Türklerden alınışı İngiliz başbakanınca Hristiyan geldiler”19 tezi savunulmuştu. Osmanlı’nın yenilgisi
âleminin büyük başarısı olarak övülmüştü.15 Bu dö- de öğretmenlerin ve eğitim sisteminin yetersiz ve işe
nemde Batılıların Türklere karşı duyguları, 1940’lı yaramaz oluşuna bağlanmıştır. 20 “Bulgarların kendi
yıllarda Hitler’in Yahudilere karşı duygularıyla çok köy mekteplerinde, kiliselerinde yaptıkları gibi sen de
benzeşmektedir. Rusya, İngiltere, Fransa gibi sözde asırlık cehaletlerini gidermek için köy mekteplerinde,
komşu ve dost ülkelerin, Osmanlı’yı tehditle, Edirne’yi camilerde çalışmaklığın, vaaz dinlemekliğin kabil
Bulgaristan’a bıraktırma çabaları karşısında İbrahim iken niye uyudun?”21 şeklinde eğitim konusundaki
Hilmi “İngiliz dostluğuna, Fransız yardımseverliğine, duyarsızlığa vurgu yapılmaktadır.
Rus komşuluğuna inanmak için insanın ya divane
Görüldüğü gibi, yaşanan felaketlerden alınan
veya ahmak olması lazımdır”16 demektedir.
derslerin başında eğitimin öneminin kavranması gel-
Bu savaşlarda yaşananlar, Balkan Müslümanla- mektedir. Güçlü bir eğitim sisteminin kurulmasıyla
rına karşı uygulanan ilk katliam değildir. Bu bölgede yaşanan bütün sorunların çözüme kavuşturulabile-
Müslümanların uğradığı toplu katliamların ilk örnek- ceğine inanılmaktadır. Eğitimden beklentiler; milli bir
lerinden biri, 1821 Mora İsyanı olarak bilinen Yunan kimlik kazandırmak suretiyle milli birlik ve bütünlüğü
ayaklanması sırasında gerçekleşmiştir. Bu ayaklan- sağlamak, cehaleti gidermek, çocuklara özgüven, ça-
mayla, Balkanlarda etnik temizliğe girişilmişti. Bura- lışma azmi, girişimcilik ve ticaret ruhu kazandırmak,
da özellikle çeteler eliyle yürütülen etnik temizleme sanayileşmeyi sağlamak, ahlaki çöküntüyü önlemek,
deneyimleri, daha sonraki katliamlar için adeta model bilinçli ve başarılı askerler yetiştirmek ve Batı kültü-
olmuştur. Avrupalıların Osmanlı’ya karşı galip geldiği rüyle entegrasyonu sağlamak şeklinde özetlenebilir.
her savaşın ardından bu planlı katliamlar sürdürül-
En önemli problem kimliksizlikti.22 Çok milletli
müştür. Örneğin 93 Harbi, Balkan savaşları sonrası
Osmanlı toplumu içinde etnik kimliklerin uyandırılma-
askeri birliklere ilave olarak çeteler eliyle çeşitli yıldır-
ması adına Türk kimliği bastırılmıştı. Etnik azınlıklar
ma, göçe zorlama ve katliam eylemleri gerçekleştiril-
ülkenin çeşitli bölgelerini sahiplenirken, Türk’ün kendi
mişti. I. Dünya Savaşı sonrası yaşanan mağlubiyet-
lerin ardından, Balkanları Türk nüfusundan arındırma
politikası, Türkleri Anadolu’dan da çıkarma amacıyla
soykırıma dönüştürülmüştü.
Savaşlardan Çıkarılan Eğitimsel
Sonuçlar
Osmanlı’nın Balkanlardan çekilmek zorunda kal-
ması, “İttihad-ı Anasır” politikalarının anlamını yitirdi-
ğinin göstergesiydi. Böylece “Balkan felaketleri Os-
manlı aydınlarını samimi bir durum değerlendirmesi”
yapmaya sevk etti. Osmanlı yönetimine, ekonomisi-
ne, sosyal hayatına, ordusuna, eğitimine ilişkin çok
sert eleştirilerle birlikte çözüm önerileri geliştirdiler.
Bu eleştiri ve önerilerin özellikle eğitim alanında yo-
ğunlaştığı ve asıl kusurun Osmanlı’nın yetiştirdiği
insan tipinde bulunduğu görülür. Çarenin, milliyetçi,
aktif, girişimci, cesur, memur olma amacı gütmeyen
yeni bir nesil yetiştirilmesi olduğu fikrine ulaşılır.17
Böylece yeni dönemin politikası milli birlik ve bütünlü-
ğe yönelik bir yapıya bürünmüş, eğitim uygulamaları,
edebiyat ürünleri, süreli yayınlar, bu anlayışla “milli-
lik” ülküsü etrafında bütünleşmeye odaklanmıştır.
Balkan facialarından çok önemli sonuçlar çıkarıl-
mıştır. Bunlar arasında eğitimsel sonuçlar çok önemli
bir yer tutmaktadır. Bismark’ın 1879’da Alman ordula-
rının zaferini ilkokul öğretmenlerine bağlayan sözleri Kemalat 1. Sayının Kapağı (2 Teşrinisani 1329)
Osmanlı aydını için örnek teşkil etmişti.18 Bulgar or-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 189


milli kimliğinden habersiz olması yüzünden ülke ade- resmi ideoloji olan milliyetçilik, devrin ihtiyaç duyduğu
ta sahipsiz kalmıştı. Ulus devlet taleplerinin gücü ve girişimci insan tipini oluşturmada liberallerden, milli
Osmanlı’yı parçalamak isteyen Batılıların entrikaları değerlerin kutsanarak güçlendirilmesinde de dinden
sonucu etnik unsurların harekete geçmesi, fiilen Os- yaralanma yolunu seçmiştir.25
manlılık idealinin iflas ettiğini göstermişti. Artık süreç,
Balkan felaketleriyle oluşan hayal kırıklıkları,
milli kimliğin öne çıktığı, milli bilincin uyandırılması-
göçler ve yaşanan dramlar, toplumda büyük infialle-
nın yollarının arandığı millici bir karakter kazanmıştı.
re neden olduğu gibi, asırlarca beraber yaşadıkları
Böylece Balkanlarda Müslüman-Türk milliyetçiliğinin,
unsurların ihanetine uğramışlığın verdiği hayal kırık-
gayrimüslimlerin milliyetçiliğine karşı bir tepki olarak
lıkları nefreti büyütmüş, varlık amacını adeta sadece
ortaya çıktığı düşünülse de23 buhrandan kurtuluş için
intikam hırsına dönüştürmüştü. Dönemin süreli ya-
ülkenin gerçek sahiplerinin milli kimliklerinin uyandı-
yınları intikam duygularıyla doludur. Özellikle çocuk
rılmasının zorunlu hale geldiğine inanıldığı açıktır.
dergilerindeki hikâyeler, masallar, şiirlerde bir yandan
Milli bilincin uyandırılmasında öncelikli hedef kitle vatan savunmasının önemine dikkat çekilirken, diğer
çocuklar olmuş, çocuklara yönelik süreli yayınlarda yandan düşmanların barbarlık ve zulümleri, yetim
Türk kültürünün canlandırılması amaçlanmıştır. “Bü- kalan çocukların yaşadığı dramın ayrıntılı tasvirine
yük Turan”ın kurulması, İslamiyet’in korunması ve yer verilerek düşmana karşı intikam duyguları canlı
Türk birliğinin sağlanması açısından gerekli, hatta tutulmaya çalışıldı. Burada kin ve intikam duyguları-
zorunlu görülmüş,24 Türklük bilincinin hikâye, masal, nın canlı tutulması yoluyla milli bilincin güçlenmesi ve
destan gibi edebi ürünler yoluyla çocuklara tanıtılma- “Ergenekon Destanı”nda olduğu gibi, yeniden dirili-
sına önem verilmişti. Bu bilincinin, eğitimden sağlığa, şin sağlanması hedeflenmiştir. Ergenekon, geçmişte
savaş alanından iş alanlarına kadar çok önemli “mo- yokluktan var olmayı başaran Türk milletinin Balkan
tivasyon” aracı olacağına inanılmıştı. facialarından da dersler çıkararak yeniden kendine
gelebileceğinin göstergesi olarak kabul edilmektedir.
Siyasal iktidarın benimsediği ideoloji, siyasal
1913’te Edirne’nin geri alınışı yeni bir “Ergenekon”
alanda Türkçü milliyetçiliğin, sosyal alanda teşeb-
olarak nitelendirilmiş,26 bazı okullarda Ergenekon’un
büsçü ve girişimci liberalliğin, ahlaki alanda da İslam-
bir bayram havası içinde kutlandığı belirtilmiştir.27
cılığın öne çıktığı eklektik bir ideolojidir. Bu nedenle
Özellikle çocuklarda intikam hissini uyandırmaya
dönük bilinçli çabalar, Bismark’ın “Düşmana karşı
intikam duygularını beslemeyen milletler pek çabuk
çöker, yok olmak istemeyen milletler ise merhamet
ve şefkat yerine intikam silahını kuşanarak yükse-
lirler” sözüne dayandırılmıştı.28 O nedenle gençlerin
başlıca görevleri; vatanı severek çok çalışmak, düş-
manlara karşı uyanık olmak, düşmanların cinayet ve
zulümlerini unutmamak, kalplerde düşmanlara karşı
intikam duygularını daima diri tutmak şeklinde sıra-
lanmış, bu duyguların güçlendirilmesi eğitim kurumu-
nun en mukaddes görevi kabul edilmişti.29
Kuşkusuz tarih, kin ve düşmanlıkları sürdürme-
nin aracı değildir ve olmamalıdır. İnsanların hunhar-
ca katledilmesi insanlık dışı bir tutumdur. Buna aynı
şekilde cevap vermeye kalkışmak, katil ve zalimlerin
içine düştüğü seviyesizliğin tekrarı anlamına gelmek-
tedir ki, Türk tarihinde böyle bir örnek mevcut değil-
dir. Bu konuda ne aşırı kaygılı ne de duyarsız olun-
malıdır. Geçmişin yeni kuşaklara doğru öğretilmesi
bir zorunluluktur. Dostu düşmanı tanımada önemli
bir araç olan tarih, milletlerin geleceğine ışık tutar. O
nedenle tarih, “dine, vatana, millete sadık, iyi adam
yetiştirme kılavuzu”30 olarak görülmüştür.
İntikam kavramına dönük vurgulardan, çok ça-
lışmayı, daha bilgili, daha zengin daha dirayetli ol-
Çocuk Dünyası 8. Sayı Kapağı (2 Mayıs 1329) mayı anlamak gerekir. İntikamın yalnız silahla alı-
namayacağı, sanatın, ticaretin, ziraatın da bir silah

190 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


olduğu ve intikamın bu silahlarla pek çabuk alınacağı
belirtilmektedir.31 İntikam duygusunun bu anlamda
kullanıldığına yönelik örnekler özellikle çocuk dergi-
lerinde oldukça fazladır. Örneğin, Talebe Defteri’nde
öğrencilere, tarih, coğrafya, matematik gibi derslere
çok iyi çalışmaları, bu derslerdeki başarıları ile Ba-
tılı tarihçi ve mühendisleri mağlup etmiş olacakları,
ticarette, sanatta, medeniyette ileri gidebilecekleri
teması işlenmiştir.32 Mektepli dergisinde de; “Bugün-
kü günde muharebe eden, düşmanla göğüs göğse
gelen, asker değil maariftir, top-tüfek değil maariftir,
zırhlı batarya değil maariftir”33 denilerek eğitimin öne-
mine dikkat çekilmektedir. Yine aynı dergide, intikam
almanın tek yolunun silah olmadığı belirtilerek “İn-
tikam sanat ister, ticaret ister, ziraat ister. Bunlar da
bir silahtır ve intikam bu silahlarla pek çabuk alınır”34
ifadeleriyle çocuklar eğitime yönlendirilmektedir. Re-
simli Mektep Âlemi dergisinde de, düşmanın barbar-
lığına, barbarlıkla cevap verilmeyeceği, felaketlerin
nedeninin tembellik olduğu belirtilmiş ve çocukların
intikamdan çok çalışmayı, başarılı olmayı anlamaları
gerektiği mesajı verilmiştir.35 Çok çalışıp daha fazla
kazanmak ve daha mutlu bir hayat kurmak müm-
kündür. Çalışmak, ekonomik çöküntüye kaynaklık
eden yoksulluğun giderilmesi ve ahlaki değerlerin de
korunup geliştirilmesini sağlamaktadır Böylece ülke
de kazanmış olacağından çalışmak bir anlamda va-
tanperverliktir. Öncelikle her fert zengin olmalı, huzur Çocuk Dünyası 41. Sayı Kapağı (19 Kanunuevvel 1329)
içinde yaşamalıdır. İyi yaşamaya alışmak insanı va-
tanına bağlayan ilgilerdendir. Göçebe gibi yaşayan- altında girişilen katliamlar, Batılı değerler konusunda
lar vatan kıymeti bilmezler.36 bazı kuşkuların doğmasına neden olmuştu. Ancak
Sosyoekonomik sorunların çözümünde de eği- felaketlerden kurtulmanın Batılı değerlere sarılmak-
timden önemli beklentiler oluşmuştu. Çocukların bil- la mümkün olabileceğine inanıldığından bu hedeften
giyle donatılması, özgüvenin aşılanması ve böylece vazgeçilmemiştir. Hristiyanlıkla hiçbir alakası bulun-
hür teşebbüs gücü kazandırılarak maddi sorunların madığı iddia edilen Avrupa medeniyetini benimseme-
çözümü sağlanabilecekti. Bunu da sanayileşmenin nin, dini ve ahlaki değerler dışındaki konularda sa-
takip edeceği düşünülmekteydi. Maarifsiz bir mille- kıncasının olmadığına inanılmaktaydı.39 Batı mede-
tin yaşayamayacağı, sanayisiz de varlığını sürdü- niyeti, haksızlıkları, adaletsizlikleri, Doğulu toplumları
remeyeceği gerekçesiyle Batı’nın kalkınmada takip insafsızca ezmesi yüzünden suçlanmaktadır. Bütün
ettiği usuller takip edilerek ülkenin kalkınabileceğine kötülüklerine rağmen bu medeniyeti benimsemenin
inanılmaktaydı.37 zorunlu olduğu düşünülmekte ve bunun da ancak
ciddi bir eğitimle sağlanacağına inanılmaktaydı.
Eğitim kaybedilenlerin kazanılmasının da ara-
cı görülmektedir. Maarifin yükselmesi, incinen milli Sonuç
onuru tamir etmenin ve kaybedilen vatan topraklarını Tarihte Türkler kadar soykırıma uğramış başka
geri almanın en önemli aracı görülmüştür. İlköğre- bir millet yoktur. Buna karşın, soykırım yapmakla
tim olmadan güçlü bir ordunun yetiştirilemeyeceği, en fazla suçlanan Türklerdir. Bunun temel nedeni,
gelişen silahların okuma yazma bilenlerce daha iyi tarih konusundaki duyarsızlık, bilgisizliktir. Yaşanan-
kullanılacağı düşüncesiyle, ilköğretimin yaygınlaş- lar doğru dürüst bilinemediğinden, yöneltilen haksız
tırılması istenmektedir. Ülke için gereken yüksek eleştiriler ve iftiralar kabullenilmek durumunda ka-
öğretimin, Avrupa’dan karşılanabileceğine “Tûba lınmaktadır. Tarihte bu milletin uğradığı soykırımla-
Ağacı Nazariyesi” ile oyalanmanın yanlışlığına dikkat rın en acımasız örneği Balkan savaşları sürecinde,
çekilmektedir.38 medeni Batılıların destekleriyle yaşanmıştır. Yaklaşık
Batılılaşmanın son derece önemli ve gerekli gö- bir milyon Müslüman’ın hunharca katledildiği bu me-
rüldüğü bir dönemde Batılıların destek ve himayeleri zalime karşı Batı dünyasının kayıtsızlığı, bir insanlık

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 191


ayıbıdır. Müslümanlara karşı sergilenen bu çifte stan- ketleri (1908-1914), Ocak Yay., Ankara. 1996, s.35
darttan Batılılar asla vazgeçmemiş, hiçbir zaman da 2 Yahya Akyüz, “Balkan Savaşlarının Eğitimsel Neden-
lerinin Sonuçları”, 90. Yılında Balkan Savaşları ve Lü-
utanç duymamıştır. Kırım’da, Irak’ta, Kıbrıs’ta büyük leburgaz Muharebeleri Ulusal Sempozyumu, 26 Ekim
bir sürgüne ve soykırıma uğrayan Türklerin dramla- 2002 Lüleburgaz Belediyesi Yay., 2003, s.88.
rı Batılı vicdanlarda yankı bulmamıştır. 1992 yılında 3 Kemal H. Karpat, Balkanlarda Osmanlı Mirası ve Milli-
Bosna’da benzer bir soykırım yaşanmış, yarım milyon yetçilik, Timaş Yay., İstanbul. 2012, s. 10
4 Balkan Harbinde Neden Münhezim Olduk, Muharriri. A,
Bosnalının Sırplar tarafından katledilmesi adeta sey- Tab’ ve Naşiri, Tüccarzade İbrahim Hilmi, Artin Asadur-
redilmiştir. Benzer olaylar Makedonya ve Kosova’da yan ve Mahdumları Matbaası, Kütüphane-i İslamiye ve
da tekrarlanarak yaşanmış ve nihayetinde Hocalı’da Askeri, İstanbul. 1329, s. 16
Azerbaycan Türkleri değişik yöntemlerle aynı akıbe- 5 Neden Münhezim Olduk, s. 23
6 Nazım Hürrem, “Ticaret”, Çocuk Dünyası, S.41, s.4.
te uğratılmışlardır. 7 Mahmut Şerafettin, “Şarkın Geri Kalış Sebepleri”, Ço-
Tarihi konularda “hep ileriye bak, geçmişi unut, cuk Bahçesi, S.18, s.268
8 Mehmet İlhami, “Atiye Doğru-Bir Zabitin Lisanından
kimseye kin tutma” felsefesi ile yaklaşmak çözüm Oğluna”, Mektepli, S.1, s.8-9.
müdür? Geçmişi unutarak felaketleri önlemek müm- 9 Bu konudaki örnekler için bkz: “Muhacir”, Kemâlât, S.1
kün müdür? Bu amaçla Balkan fecaatlerinin okul ki- s.120; “Unutmayalım”, Mektepli, S.14, s.230; İlyas Şük-
taplarından, basından, sinema ve televizyondan uzak rü, “Genç Kini-Bulgar Hayali Karşısında”, Mektepli, S.5,
s.82.
tutulmasının ne faydası olmuştur? Bu suskunluk son 10 Hakkı Hürrem, “Yetimlere”, Çocuk Dünyası, S.38, s.1.
elli yılda yaşanan insanlık dışı katliamları önlememiş- 11 Güneri Civaoğlu, “Türk Düşmanlığı Gen Haritası”, Mil-
tir. Geçmiş bilinmeden, son kırk yıldır Türkiye’de ya- liyet. 03.02.2012
şanmakta olan terör belası nasıl izah edilebilir? Geç- 12 Tüccarzade İbrahim Hilmi, Türkiye Uyan, Kitaphane-i
İslam ve Askeri, Dersaadet. 1329, s. 45
mişini bilen nesiller; bu milleti Anadolu’dan kovmaya 13 Ahmet Cevad, Kırmızı Siyah Kitap 1328 Fecayii, I. Cilt,
gücü yetmediği için taktik değiştirerek Anadolu’da Çiftçi Kitaphanesi, İstanbul. 1329, s.44
boğmaya çalışan odakların piyonlarına aldanır mı? 14 Tüccarzade, s. 52
15 Age., s. 250
Tarih, övünme veya yerinme aracı değil, milletle- 16 Age., s. 251
rin yaşanmış hayat tecrübelerini içeren eşsiz bir la- 17 Yahya Akyüz, “Eğitim Alanında Aydınları Özeleştirisi ve
Balkan Savaşları”, Tarih ve Toplum, Aralık 2002, C.38,
boratuvardır. Önemli olan bu laboratuvarda tahlilleri
.228, s.58
doğru yaparak, geleceğe yönelik sağlıklı öngörüler 18 Akyüz, “Balkan Savaşlarının Eğitimsel Nedenleri ve
geliştirmektir. Türk siyasal ve kültür hayatında son Sonuçları” s. 91
derce önemli olan Balkan Savaşları ve sonuçları, 19 İbni Reşat Suat, “Açık Mektup”, Mektep Duyguları, S.7,
s.3.
aradan yüz yıl geçmesine rağmen sağlıklı şekilde
20 Akyüz, Türkiye’de Öğretmenlerin Toplumsal Değişme-
değerlendirilememiş, buradan çıkarılması gereken deki Etkileri, s. 139.
dersler yeni kuşaklara gereği gibi öğretilememiş, milli 21 Neden Münhezim Olduk, s.86
birlik ve bütünlüğe güç kazandıracak yeterli adımlar 22 Mahmut Şerafettin, Çocuk Bahçesi, S.18, s.268.
23 Karpat, s. 8
atılamamıştır. O nedenle Balkan savaşları öncesin-
24 Tüccarzade, s. 31
den başlayarak Osmanlı’da yaşanan sorunların gü- 25 Ali Gurbetoğlu, II. Meşrutiyet Döneminde Yayımla-
nümüzde benzerleri ile yüzleşerek adeta tarihin te- nan Çocuk Dergilerinin Eğitim Açısından İncelenmesi
kerrürüne tanık olunmaktadır. (1908-1918) Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üni-
versitesi EBE, Ankara. 2006, s.455.
Tarih kin gütme, intikam duygularını besleyip bü- 26 “Türk serencamları”, Çocuk Dünyası, 1329, S.8, s.4–6.
yütme aracı değildir kuşkusuz… Ancak tarih, yaşan- 27 Keşşafın Gezintileri, Türk Çocuğu, S.9, s.130–133.
28 İskeder Fahrettin, “İntibah ve İntikam”, Mektepli, S.6,
mış olayları, olguları, siyasal ve sosyal gerçeklikleri s.90.
perdeleme aracı da değildir. Tarih, dostun ve düş- 29 Zaime Hayriye, “İstikbalin Münevver Ordusuna”,
manın kimler olduğunun en güvenilir göstergesidir. Kemâlât, S.3, s.36.
Tarihi doğru bilememek, tedbirsiz davranmaya ve fe- 30 Ali Nusret, “Tarih Dersleri”, Arkadaş, S.1, s.2.
31 Mehmet İlhami, “Şehit Oğlu”, Mektepli, S.12, s.187-
laketlere kapı açar. Çocuklara, dünyada sadece gü- 191.
vercinlerin yaşamadığını, zehirli engereklerin de var 32 Ahmet Cevat, “Yine İntikam”, Talebe Defteri, S.30,
olduğunu öğretmek, düşmanlıkları körüklemek değil, s.481.
tedbirli olmayı öğretmektir. O nedenle öncelikli olarak 33 Muhammet Ömer Nak, “Talebe Yazıları”, Mektepli, S.9,
s.151.
yaşanan felaketlerin sebepleri çok iyi tespit edilmelidir. 34 Mehmet İlhami, “Şehit Oğlu”, Mektepli, S.12, s.189.
Geçmişteki hata ve yanlışları görememek, görmek is- 35 Ali Fahri, “İntikam”, Resimli Mektep Alemi, S.7, s.99-
tememek, bunları yeni yetişen kuşaklardan saklamak 102.
durumunda, tarihin tekerrürü kaçınılmazdır. 36 Baha Tevfik, “Gaye”, Çocuk Duygusu, S.31, s.2
37 Mahmut Şerafettin, “Şarkın Geri Kalış Sebepleri”, Ço-
______________________________________________ cuk Bahçesi, S.18, s.268
* Yrd. Doç. Dr., Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi, 38 Neden Münhezim Olduk, s. 89
agurbetoglu@yahoo.com 39 Tüccarzade, s. 52
1 Mustafa Ergün, İkinci Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hare-

192 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


BALKANLAR VE MİLLİ KİMLİKLER:
BAĞIMSIZLIĞIN VE BALKAN SAVAŞLARININ
ARKA PLANI

HATİCE MUMYAKMAZ*

“…Eğer Genç Türkler teşvik etmemiş olsaydılar bu mukarenet bu kadar suhuletle vukua gel-
meyecekti. İdâre-i Cedidenin milel-i gayr-i müslimeye karşı gösterdiği emniyetsizlik, kiliselerin
hukukuna ve serbest-i tedrisini tehdit hususundaki temayülât dolayısıyla Rumlar ve Bulgarlar bir
müdafaa-i müştereke teşkil için İtilaf etmek ihtiyacını hissettiler…”
İkdam, 18 Şubat 19121.
“…Bütün düşmanlarımız gelsinler ve savaşsınlar… Ne muharebe, ne kıtlık, ne felaket, ne de
kara günler artık hayat nurunu gösterdiğin Türk kullarının ırkını söndüremez Tanrım!”
Halide Edip Adıvar “Münacaat” Türk Yurdu, 28 Ekim 1912,nr 242.

Balkanlar ve Balkanlılar fikrinin tesiri ile her Balkan ülkesi kendi milli Orto-

B
doks kilisesini kurmuştur. İkinci büyük din grubunu
alkanlar, adını batıdan doğuya uzanan ve
Müslümanlar, üçüncü grubu ise, Hristiyan Katolikler
Bulgaristan’ı ikiye bölen bir dağ silsilesin-
oluşturmaktadır. Balkanlarda 19.yüzyılda Avrupa
den almaktadır. Avrupa’nın güneydoğu-
milliyetçiliğinin laik yönleri şeklen kabullenilmesine
sundaki Tuna-Sava ve Kupa ırmaklarından baş-
rağmen büyük halk kitleleri din ile milliyeti bir bütün
layıp, doğuda Karadeniz ve Ege, batıda Adriyatik,
olarak benimsemeye devam etmişlerdir5.
güneyde Akdeniz ile çevrilmiştir. Zor geçit veren
dağlar, çeşitli bölgeler arasında özellikle batıda ir- Balkanlarda Osmanlı Yönetimi ve
tibatı güçlendirmiş, kültür, dil ve geleneklerin çok Milliyetçiliğin Doğuşu
farklı biçimde gelişmesine sebep olmuştur3.
Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki hâkimiyetini
Balkanların Adriyatik kıyıları ve Mora gibi batı sağlayan temel prensip, Bizans İmparatorluğu’nun
tarafı, göçe ve kolay işgale kapalı ancak, kuzeyden sosyal düzeninden ve yerel feodal hanedanlardan
ve doğudan gelen istila ve göçlere açıktır. İstilacılar, rahatsız olan Balkan halklarına, “uç”lara has ser-
genellikle Boğazlar ve Trakya’dan Güney Rusya ve bestlik ile yaklaşılmasıydı6 .
Aşağı Tuna Vadisinden, Avusturya-Macaristan’dan
II. Mehmet’in evrensel egemenlik fikri ile resmi-
Balkanlara girmişlerdir. Böylece Güney ve Orta
leşen Osmanlı millet sistemi, Balkanlardaki her etnik
Avrupa’nın yanı sıra Asya ve Yakın Doğu’nun etnik
ve dini gruba kendi, dini, dili ve inancını Ekümenik
ve kültürel özelliklerini bölgeye taşımışlardır4.
Ortodoks Patriği’nin otoritesinde sürdürme imkânı
Balkanlarda genel olarak konuşulan diller; Sırp- sağlamıştı7. Osmanlı toplumundaki en önemli gayri-
ça, Hırvatça, Makedonca, Bulgarca, Romence, müslim unsur, Rum Ortodoks kilisesi etrafında top-
Ulahça, İtalyanca, Rumca, Arnavutça ve Türkçedir. lanan Hristiyanlardı8. Millet sistemi, Osmanlı toplu-
Balkanlarda en kalabalık din grubunu Hristiyan Or- munda maddî kültür hayat tarzı ve folklorda bir Os-
todokslar oluşturmaktadır. 19. Yüzyılda milliyetçilik manlı tarzı sağlasa da yazı, ilim ve düşüncede ortak

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 193


bir Osmanlı kültürünün doğuşuna engel olmuştu9. rih alanındaki entelektüel çabalarından büyük yarar
Esasen Osmanlı Devleti’nin zayıfladığı, toprak kay- gördü.12
bettiği ve ayaklanmaların başladığı sürece kadar bir
Yunan bağımsızlık hareketi iki kanaldan yürütül-
ortak kimlik yaratma kaygısı da olmamıştı.
dü. İlki Kırım’da Rus subayı Aleksander İpsilanti li-
Sırp Milli Hareketi ve Bağımsızlık derliğinde 1821’de başladı. Ayaklanma yenilgiye uğ-
radı ve Ruslar tarafından inkâr edildi. İkincisi Mora
1767’de Rum Patrikhanesi, Sırp ve Bulgar kili-
Yarımadası’ndaki sosyal nitelikli ayaklanmadır. Yu-
selerinin nispi özerkliklerine son vermiş ve kilisede-
nan nüfusun çok daha fazla olmasına rağmen, top-
ki ayinlerin Yunan din adamları tarafından Yunanca
rağın çoğunun Türk nüfusta olması ve çok sayıda
yapılmasını istemişti. Bunun sonucunda Yunan ol-
Arnavut’un bölgede tefecilik yapmaları huzursuzlu-
mayanlar Patrikhaneden uzaklaşmıştı. Vidin aya-
ğa sebep oluyordu. Topraksız köylüler, ürün fiyatla-
nı Pazvantoğlu’nun yeniçerileri ve feodal ordunun
rındaki artış ve enflasyondan şikâyetçiydi. Padişaha
etrafında toplananlar, Sırp ve Bulgar köylülerine
hizmet ederek imkânlardan fazlasıyla yararlanan
saldırmış, köylüleri topraklarından ederek, üzerine
Yunanlılara karşı da yerel halk tepki duymaktaydı.
yeni vergiler koymuştu. Eski bir Avusturya subayı
Mora’da en önemli itici rol, Fransız Devrimi’ne sem-
ve domuz tüccarı olan George Petroviç ya da Kara-
pati besleyen alt köylü gruplarının sıkıntılarına ortak
georgeviç, Sırp köylülerinin sosyal huzursuzluğunu
olan alt düzey ruhbanlar tarafından üstlenilmişti.
bir siyasi harekete dönüştürdü. İsyan eden ayana
karşı kimi zaman Sırp köylülerini de alarak savaşan Bu süreçte Yunan milli devleti İstanbul’daki Pat-
Sultanın askerlerinin, nihayetinde Pazvantoğlunu rikhaneden ayrı bir kiliseyle doğdu. Ortodoks Hristi-
yenilgiye uğratmasına rağmen isyan yayıldı. Çete- yanlık, Yunan Ortodoksluğu ile eş anlamlı hale gel-
ler, papazların önderliğindeki gruplar, isyana karıştı di. Bizans Tarihi, Yunan milli tarihinin bir devri oldu.
ve isyan milli kurtuluş ordusunun temeli haline geldi. Yunan dili, Yunan milliyetinin en önemli simgesiydi.
Ordu daha çok çetelerin komutanların emrine girme- 1912-1913’te kazanılan Makedonya, Trakya ve Ege
si ile oluştu.10 Bu isyanların arasına Rus desteği tek- Adaları kiliseleri, Yunan kiliselerine katıldı. Mora
lifinin girmesi ve işin bir diplomatik krize dönüşmesi İsyanı 1827’de bastırılmak üzereyken, Osmanlı
ile Miloş Obrenoviç devreye girerek Karageorgeviç’i donanması Navarin’de yakılarak Osmanlı Devleti
ortadan kaldırdı ve Sırplar için 1815’te belli bir
özerklik elde etmeyi başardı. Ardından Vuk Ste-
fanoviç Karaziç’in çabaları ile yazılı bir Sırp dili
geliştirildi. 1834’te Sırbistan milli kilisesi kurul-
muş, Sırp milliyetçiliğinin kuruluşunda aydın ve
askerlere bir milli ruhban sınıfı da eşlik etmişti.
Sırplar, bağımsızlık arayışında 14. yüzyılda ya-
şamış bir aziz olarak görülen Stefan Duşan’ın
kurduğu imparatorluğu yeniden canlandırma
ümidi ve yayılma planına sarılıyordu. Sırbistan,
hem 1856’dan sonra ortaya çıkan gerçek milli-
yetçi hareketlerin hem de Osmanlıların Ruslara
karşı 1877’deki yenilgisinin etkisiyle 1878’de
tam bağımsızlığını kazandı.11
Yunan Milli Hareketi ve
Bağımsızlık
Yunan milli hareketinin ideolojisi ve önderli-
ği yabancı ülkelerdeki tüccarlar arasında gelişti.
Bu hareket, kısmen Batı siyasi düşünceleriyle
beslendi ve Rusya ile diğer Avrupalı güçlerce
desteklendi. Nicholaus Skouphas, Athanasios
Tsakalo ve Emanuel Xanthos adlarındaki res-
mi Rus destekli tüccarlar tarafından kuruldu.
Dernekleri, Orta Avrupa’da şubeler açtı. Der-
Balkan Felaketlerinden (Ahmed Cevad, Kırmızı Kitap 1328
nek, Adamantios Karais’in dil, edebiyat ve ta-
Fecayii,Çiftçi Kitaphanesi, İstanbul. 1329.)

194 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


meyi kendi lehine çevirmek adına Bulgar ki-
lisesinin kurulmasına izin verdi. Bu tarihten
sonra bir kısım Bulgar aydını Osmanlı çatısı
altında muhtariyet isterken bir kısmı ise ba-
ğımsız bir Türk-Bulgar Devleti’nden yanay-
dı. Mücadeleyi, eğitimli kadrolardan çıkan
komitacılar yürütüyordu. 1875’te Hersek’te
başlayan isyana iki Bulgar grubu da katıldı.
Türkleri katletmeye yönelik eylemler, 1877-
1878 Osmanlı Rus Savaşı’nın Ruslar tara-
fından kazanılması ile Bulgarlar bağımsız-
lıklarını aldılar.14
Egro’ya göre, Balkanlarda Osmanlı ça-
tısı altından çıkan bütün Balkan ülkeleri,
Osmanlı devrini siyaseten geri kalmışlı-
ğın ana sebebi olarak değerlendirmişlerdi.
Hatta Osmanlı Devleti, Balkan halkları için
milli devletlerini kurmaya çalışırken yabancı
bir çıban olmuştu.15 Balkanlardaki her milli
hükümet, devletin tarihini iktidardaki etnik
grubun penceresinden yazdı. Tarihi olaylar
çarpıtıldı, abartıldı, yüceltildi.16
Antlaşmalar, Büyüyen Hayaller
Balkan Felaketlerinden (Ahmed Cevad, Kırmızı Kitap 1328 ve Balkan Savaşlarına Doğru
Fecayii,Çiftçi Kitaphanesi, İstanbul. 1329.)
3 Mart 1878’de imzalanan Ayastefanos
1829’da Yunanistan’ın bağımsızlığını tanımaya zor- Antlaşması ile savaş, sona erdi. Antlaşma-
landı13. ya göre, Sırbistan ve Romanya toprak kazançlarının
yanında tam bağımsız krallıklar haline geliyorlardı.
Bulgar Milli Hareketi ve Bağımsızlık Arnavutların yaşadığı bazı bölgeler, Sırbistan’a bı-
Bulgar milli hareketi de köylülerin konumlarıyla il- rakılıyor, Karadağ küçük bir prenslik olarak özerklik
gili sosyal bir kökene sahipti. 18. yüzyılın bitiminden kazanıyordu. Tuna nehri, Karadeniz ve Ege Denizi
itibaren küçük ayanlar Bulgar köylüsünün toprakla- arasında Makedonya ve Rumeli’yi de kapsayan bü-
rına el koymaya başlamışlardı. Daha sonra bölgeye yük bir Bulgaristan Prensliği de kuruluyordu. Bulga-
yerleşen Kırım Prensleri de aynı şeyi yapmışlardı. ristan iki yıl Rus işgali altında kalacak ve fiilen bir
Bu durumda Osmanlı Devleti korunamayan halkın Rus komiser tarafından yönetilecekti. Osmanlı Dev-
kente göçüne ve çetelerden korunmak için kale kur- leti, Bosna ve Hersek’te Avusturya ve Rusya’nın
malarına izin verdi. Tanzimat Fermanı, büyük ölçü- gözetiminde reform yapabilecekti. Babıali, Teselya,
de Bulgaristan’daki köylü ayaklanmaları sebebiyle Arnavutluk ve Girit’te yapacağı reformlarda Rusya
hızlanmıştı. Köylüler, topraklarını bırakarak Eflak, ile işbirliği yapacaktı. Osmanlı maliyesinin güçsüz-
Baserabya ve Kırım’a göçmüşlerdi. Bulgar köylüle- lüğü sebebiyle harp tazminatı olarak Kars, Ardahan,
rinin bu kötü ekonomik durumları, milli uyanış için Batum, Eleşkirt ve Beyazıt Rusya’ya verilecekti.
anlamlı bir sosyal temel oluşturdu. Bulgar milli bilin- Rusya Ayastefanos, ile Doğu Sorunu’nu kendi adı-
cinin uyanmasını sağlayacak birbirine yakın siyasi na halletmişti. Rusya, Balkanlardaki tüm taleplerini
tutuma sahip, Rus kaynaklarından beslenmiş bir elde etmiş, Balkan devletlerini mükâfatlandırmış,
entelektüel sınıf da vardı. Ruslar, Bulgar öğrencilere ancak bu mükâfatlandırmadan yalnızca savaşa geç
burslar verdi. 19. yüzyılın ikinci yarısında Bulgarlar, giren Yunanistan mahrum kalmıştı. Bu şartlarda
ideolojik olarak da uyumlu bir aydın sınıfına sahipti. Rusya’nın Doğu Anadolu’daki nüfuzu da artmış, Os-
Aydınları ve orta sınıfı bu mücadelede bir araya ge- manlı, Balkanları kaybettiği gibi bir Ermeni meselesi
tiren Yunan bağımsızlık iddialarına karşı, kültür ve ile de karşı karşıya kalmıştı.17
dil temelinde bir araya gelme, toprakların refahını Avusturya’nın Balkanlardaki menfaatlerini göz
artırma düşüncesiydi. 1870’lere gelindiğinde Os- ardı eden, Rusya’yı üstün duruma getiren ve Büyük
manlı Devleti, Yunan ve Fenerliler arasındaki çekiş-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 195


Bulgaristan yaratan Ayastefanos Antlaşması’ndan Teselya ile Güney Epir’in bir kısmının ilhakını onay-
büyük devletlerin duyduğu rahatsızlık, 1878’de Ber- ladılar. Berlin kararlarına ilk karşı çıkanlar, Bulgarlar
lin Kongresi’nin toplanmasına sebep oldu18. oldular. Doğu Rumeli ve Bulgaristan’ın birleştiğini
ilan ettiler. 1891’de Yunan Başbakanı Kharilaos
Kongre’de tarafsız hakem Bismarc’tı. Bir ay sü-
Trikopuis, bir Bulgar-Yunan-Sırp ittifakı önermişti.
ren Kongre’nin ardından anlaşma sağlandı. Sırbis-
1897’de Bulgarlar ve Yunanlar Makedonya konu-
tan ve Romanya’nın tam bağımsızlıkları, Karadağ’ın
sunda kısa süreli bir işbirliğine gittiler. Bulgarlar,
özerkliği tanındı. Büyük Bulgaristan, Osmanlı çatısı
Trakya’ya, Yunanlılar Epir ile Ege Adalarına özel-
altında daha küçük bir otonom prensliğe dönüştü.
likle Girit’e, Sırplar Bosna Hersek’e ve Karadağlılar
Ege Denizi’nden uzaklaştırıldı. Güney Bulgaris-
da Kuzey Arnavutluk’a göz dikmişlerdi. Selanik ve
tan, Osmanlı bünyesinde başına Hristiyan bir vali-
Manastır, Balkan yarımadasının en verimli bölgele-
nin atanacağı yarı otonom Şarkî Rumeli Vilayetine
rini kapsıyordu. Her üç Ortodoks Hristiyan devlet,
dönüştürüldü. Yeni Pazar Sancağı, Osmanlı siyasi
Makedonya’ya tarihi ve kültürel değerler atfederek
egemenliği altında “geçici” olarak Avusturya yöneti-
sahip olmak istiyorlardı21. 1903’te Makedonya’da
mine bırakılıyordu. Bununla birlikte aynı yerler, Ka-
Bulgar çıkarlarının yenilgiye uğraması, 1904’ten
radağ ve Sırp milli hedefleri olarak kaldılar.
itibaren Sırbistan üzerinde Avusturya-Macaristan
Teselya’da Salambria Irmağı’nın ve Güney baskısı bu iki devleti işbirliği arayışına itti. Bu ara-
Epir’de Arta Suyu’nun güneyinin Yunanistan’a bı- yış 1908-1909 Bosna krizinde belirgin hale geldi.
rakılması yanında, Girit’e 1868 özerklik planının 1911’de Türk-İtalyan Savaşı Osmanlı Devleti’nin
uygulanması ve bu konudaki gelişmelerle ilgili ola- kaynaklarını Balkan devletlerinin lehine olacak
rak Osmanlı Devleti’nin büyük güçlere bilgi vermesi şekilde tüketti. Trablusgarp Savaşı’nda Osmanlı
kararlaştırıldı. Makedonya, konusunda hem büyük Devleti’nin durumunun görülmesi Balkan devlet-
devletler hem de Balkan devletleri istekliydi ve 23. lerinin savaş hazırlıklarını hızlandırdı. Bu ittifak,
madde çerçevesinde Makedonya ve Trakya yeni- Rusya’nın desteği ile 1911’de gerçekleşti.22 Balkan
den Osmanlı Devleti’ne iade edilirken; Arnavutluk İttihadıyla ilgili Karadağ Kralı Nikola; “Biz bütün
ile Kuzey Epir, Ayastefanos Antlaşması’nda olduğu Balkan Devletleri Rusya’nın çocuklarıyız. Balkan it-
gibi Osmanlı toprağı olarak kaldı. Kars, Ardahan, tihadı ancak Rusya hükümetinin bu ittihattan mem-
Batum Rusya’ya bırakıldı. Kongre’de kabul edilen nuniyetini açıkladıktan sonra husule gelecektir”23
61. madde Ermenilerin durumunu iyileştirilmesi- demekteydi. Osmanlı Meclisinde ise Bulgaristan
ne yönelik reformlar öngörüyordu. Ayastefanos ile Sırbistan’ın Osmanlı’nın iki vilayeti kadar kuvvet
Antlaşması’ndan rahatsız olan Arnavut aydınlar, top- teşkil edemeyeceği, bu ittifakın gerçekleşemeyece-
raklarının başka devletlere verilmesini önlemek için ği konuşuluyordu.24
Berlin Kongresi’ni etkilemek üzere, Arnavut Hakları-
Bağlaşık ordular, barış zamanında hesapladık-
nı Savunma Komitesi’ni kurdular. 1878’de toplanan
ları mevcutlarla seferberlik ve yığınaklarını yaparak
Arnavut Birliği, Osmanlı padişahına bağlılıklarını
harekâta başlarken, Osmanlı ordusu sefer planında
bildirirken kültürel kimliklerinin tanınması yönünde
hesaplanan mevcutların yarısı kadar miktarla har-
talepte bulundular. Ancak Berlin Kongresi Arnavut-
be girmişti. Türk tarafının zararına olduğu açıkça
ları ayrı bir millet olarak tanımadı. Topraklarının bir
belli olan kuvvet karşılaştırmasına rağmen Türk
kısmı, Karadağ, Sırbistan ve Yunanistan’a bırakıldı.
başkomutanlığı taarruz emrini vermişti. Balkan Or-
Arnavutluk’ta Yunanlılar, Sırplar vs. okul açarken
duları, genel olarak Avrupa Genelkurmay modelini
Arnavutların kendi dillerini ve alfabelerini kullana-
benimsemişti. Avrupa imalâtı silahları kullanıyorlar-
mamaları muhalif ve milliyetçi duyguları besledi.
dı. Seferberlik ilanı, Balkanlarda genel bir coşkuyla
Bosna-Hersek ve Yeni Pazar’ın Avusturya yönetimi-
karşılandı. Askere alınanların çoğu, köylüydü. Su-
ne bırakılışı, Boşnakların da ayaklanmasına sebep
baylar, yurt dışında eğitim görmüş, yedek subaylar
oldu. Öfkelerini hem Avusturya-Macaristan’dan hem
küçük meslek sahibi ticaret kesiminden geliyordu.
de Osmanlı tarafından çıkarmaya yöneldiler, ancak
Bulgar ordusu, iyi eğitim almış, yabancılardan övgü
Avusturya-Macaristan askerleri Bosna’yı dört nok-
almıştı. Kayda değer bir donanması olan yalnız-
tadan işgale başladı.19 Arnavut toprakları üzerinde,
ca Yunanistan’dı. İstanbul’da Yemen ve Kuzey
İtalya, Avusturya-Macaristan ve Sırbistan’ın emelle-
Afrika’daki savaşlar yüzünden bir heyecan yoktu25.
ri çekişiyordu. Arnavutlar, bu şartlar altında milli, lâik
bir atılım yapan ilk Müslüman etnik unsur oldular.20 İttihat ve Terakki bu ortamda, Darülfünun tale-
belerine “Harp İsteriz” şeklinde nümayiş yaptırt-
Yunanistan’ın ısrarı üzerine Berlin Antlaşması’na
mış; Hürriyet ve İtilaf ise Gazi Ahmet Muhtar Paşa
bir çeşit ek yapılarak büyük devletler, Yunanistan’ın

196 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Kabinesi’ni desteklediğini göstermek için Sultan Ah- ra, 2008, s.32.
met Meydanında 4 Ekimde büyük bir miting düzen- 2 Haluk Harun Duman, Balkanlara Veda Basın ve Ede-
biyatta Balkan Savaşı(1912-1913), İstanbul, Duyap,
lemişti26. Savaş öncesinde Osmanlı, askerin uzun 2005, s.86.
zamandır savaştığı ve isyan etmesi ihtimalinden 3 Besim Darkot, “Balkan”, İslam Ansiklopedisi, C2, İstan-
çekinerek, Rumeli’den 75.000 ya da 100.000 kadar bul, MEB, 1961, s.280-285.;Kemal Karpat, “Balkanlar”,
TDV İslam Ansiklopedisi, s.25-27).
asker çekmiş, askerleri savaş başlayınca cepheye 4 Hikmet Öksüz, “Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı
geri göndermek zorunda kalmıştı. Osmanlı siyaset Öncesi Balkanlarda Yaşamış Olduğu Siyasal Süreç”,
hayatındaki çekişmeler ise askerin disiplinini boz- Ed. Güler Eren, Osmanlı, C2, Yeni Türkiye Yay, Ank,
1999, s.484.
muştu27.
5 Karpat, “Balkanlar”, s.27-28.
Sonuç Yerine: Balkanlar Dün Bugün 6 Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye Osmanlı İmparatorluğu
Üzerine Araştırmalar-I, İstanbul, İş Bank. Yay. 2009,
Balkan milletleri, sosyo-ekonomik sebeplerin s.64-65.
7 Halil İnalcık,”Osmanlı Devletinin Yükselişi Fatih Sultan
daha çok köylü ayaklanmaları üzerinden milliyetçi Mehmet”, İslâm Tarihi Kültür ve Medeniyeti, C1, İstan-
uyanışa zemin hazırlaması ve sonrasında kurgula- bul, 1988, s.304.
nan tarihi ve milli emellerle önce bağımsızlıklarını 8 Cevdet Küçük, “Osmanlı Devletinde Millet Sistemi”, Ed.
Güler Eren, Osmanlı, Cilt 4, Ankara, Yeni Türkiye Yay.,
daha sonrada hayallerindeki büyük devletlerin sınır-
1999, s.210-211.
larını aradılar. Bu arayış, onları, Balkan Savaşlarına 9 İlber Ortaylı, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet”,
götürdü. Milliyetçi isteklerin tatmin olmaması, Balkan Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, Cilt
Savaşları sonrasında da Balkanlarda 1918’e kadar 4, İstanbul, İletişim, 1985, s.996-997.
10 Misha GLENNY, Balkanlar 1804-1999 Miliyetçilik Savaş
birçok muharebenin görülmesine sebep olmuştu. ve Büyük Güçler, Çev. Mehmet Harmancı, İstanbul Sa-
İtalya’nın Arnavutluk’u topraklarına katmasından bah Kitapları, 2001, s.35-37.; Kemal KARPAT, Balkan-
bir yıl sonra (1940) savaş, Balkanlara yayılmış, Bal- larda Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk, Çev. Recep Boz-
temur, Ankara, İmge, 2004, s.114-115.; Kemal Karpat,
kanlar, II. Dünya Savaşı’nda da yerini almıştı. Kimlik ve İdeoloji, Ankara, Timaş, 2009, s.37. Ayrıca
Sırp hareketinin niteliği ile ilgili bir tartışma için bkz. Se-
II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan ve
lim Aslantaş, Sırp İsyanları (1804-1815) Milli Bağımsız-
1990’da yıkılan komünist rejimler, Balkanlarda bu lık Hareketi Mi Burjuva Devrimi Mi Köylü Ayaklanması
tarihten sonra eski ideallerin yeniden doğmasına, mı?, Doğu Batı, Milliyetçilik II, Y:10, S:39, Kasım-Aralık-
Ocak 2006-07, ss.83-96.
büyük askeri müdahalelere, soykırım denilebilecek
11 Karpat, Balkanlarda Osmanlı….,s.38.
çok sayıda dehşet verici ölümlere sahne olmuştu. 12 Karpat, Balkanlarda Osmanlı…,s.104.
Balkan Savaşlarında yerli Hristiyanların, Rum çete- 13 Karpat, Balkanlarda Osmanlı…, s.108-109.; Sacit Kut-
leri ve Yunan askerlerinin Türklere ve Türk olmayan lu, Milliyetçilik ve Emperyalizm Yüzyılında Balkanlar ve
Osmanlı Devleti, İstanbul, Bilgi Üniversitesi Yay., 2007,
Müslümanlara yaptığı işkence ve mezalimin benze- s.51-56.
ri, Sırpların 90’larda bilhassa Bosnalı Müslümanlara 14 Kemal Karpat, Balkanlar….., s.121.
yaptıkları ile tekrarlanmıştır. Balkanlarda Türk ve 15 Dritan Egro, “Osmanlı İmparatorluğundan Arnavutluk
Devletine: Osmanlı Mirasının Kesintiye Uğramasına
Türk olmayan Müslüman nüfus üzerindeki Osmanlı Dair Veçheler”, Doğu Batı, Mayıs-Haziran 2010, Y:13,
mirası ve/veya Türk sıfatı, bu mirasın Balkanlarda S:53, s.187.
yaşatılmak istenmemesi, süreçte Türkiye’nin mira- 16 Kemal Karpat, “Etnik Kimlik ve Ulus Devletlerin Olu-
şumu” Ed. Güler Eren,Osmanlı, Ankara, Yeni Türkiye
sa sahip çıkması ve aktif rol oynaması zorunluluğu-
Yay., 1999, s.19-20.; Kemal Karpat, Kimlik ve İdeoloji,
nu bir kere daha ortaya çıkarmıştı. s.41-42.
17 Kutlu, a.g.e., s.113-114.
Balkan Savaşlarının Anadolu ve Türk nüfusuna 18 Balkan Harbi (1912-1913) Harbin Sebepleri, Askeri Ha-
bıraktığı en önemli gerçek ise “Türklük” ve Türk mil- zırlıklar ve Osmanlı Devletinin Harbe Girişi, C1, Genel
liyetçiliği düşüncesi olmuştu. İmparatorluğu ayakta Kurmay Harp Tarihi Başkanlığı Yay.,Genel Kurmay Ba-
sımevi, Ankara, 1970, s.4.
tutmak adına üretilen Osmanlılık düşüncesine sarı- 19 Kutlu, s.123-125.
lan Türk aydınları, savaşın sonlarına doğru kendine 20 Kutlu, s.153-154.
bir başka bir istikamet çizmiş/çizmek zorunda kal- 21 Richard C. Hall, Balkan Savaşları 1912-1913 I. Dünya
Savaşı’nın Provası, Çev. Tanju Akad, İstanbul, Homer,
mış, Türkçülük düşüncesine sarılmışlardı. Onların
2003, s.4-6.
Balkan milletlerinden sonra ürettikleri idealin adı ise 22 Hall, a.g.e., 2003, s.28-29.
“Turan” olmuştu. 23 İkdam, “Balkan İttihadı ve Rusya”, 19 Şubat 1912, Akta-
_____________________________________________ ran Uğraş, a.g.t.,s.35.
* Yrd. Doç. Dr., Bozok Üniversitesi Eğitim Fakültesi, 24 Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi’nden Aktaran Uğraş,
guzelhatice@hotmail.com s.34.
1 Aktaran Nilüfer Uğraş, Osmanlı Basınında Balkan Sa- 25 Hall, s.20-21.
vaşları Sırasında Osmanlı Devletinde Yaşanan Siyasal 26 Rıfat Uçarol, Ahmet Muhtar Paşa(1839-1919) Askeri ve
Gelişmeler (İkdam, Sabah, Tanin, Tercüman-ı Hakikat), Siyasi Hayatı, İstanbul, Filiz Kitabevi, 1989,s.326.
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniv., Anka- 27 Uğraş, s.157.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 197


BALKAN SAVAŞLARI
VE DARÜLEYTAMLAR

S. TUNAY KAMER*

O
smanlı Devleti, 1877-1878 Osmanlı-Rus Kimsesiz çocuklara, yaşlı ve muhtaçlara yönelik
Savaşı ile başlayan savaşlar dönemine gi- 19. yüzyılın sonlarında kurulan bir başka kurum da
rerken, bu savaşların ülke içerisinde oluş- Darülacezedir. Darülaceze yardıma muhtaç çocukla-
turduğu bunalım, en çok çocukları etkilemiştir. Sa- rın, sakat kadın ve erkeklerin bu durumdan kurtulma-
vaşların geride bıraktığı en büyük miras kuşkusuz sı amacıyla kurulan bir kurumdur. Sultan II. Abdülha-
yetim çocuklar olmuştur. mit zamanında İstanbul’da kurulması düşünülmüş ve
Balkan Savaşları öncesinde oluşmaya başlayan Sadrazam Halil Paşa’nın çabaları ve padişahın mad-
toplum içerisindeki yardımlaşma fikri, toplumsallaş- di desteği sonucu gerçekleştirilmiştir. Darülacezenin
ma halini almaya başlamış bu da kurumsallaşma- yapımı dört yıl sürmüş ve 2 Şubat 1896 tarihinde hiz-
yı meydana getirmiştir. Halkın bu girişimleri devlet mete açılmıştır5. Balkan Savaşı sırasında Balkanlar-
adamlarını da harekete geçirerek bu kurumsallaşma- dan Anadolu’ya göç edenlerle birlikte gelen yetimler
nın kanun boyutunu ve kurum halini alması için ça- ise Darülaceze’ye yerleştirilmiştir. Yine bu savaşta
lışmalar yapmalarını teşvik etmiştir. Bununla ilgili ka- yetim sayısında önemli bir artış olmuştur. Sadece
nunlar çıkartılarak şehit ve gazilerin bakıma muhtaç Bulgaristan’da Balkan Savaşı sonucunda 26.523
çocuklarının himayesi için çalışmalar yapılmıştır1. aileye mensup 71.505 yetim kaldığı belirtilmiştir. Bu
savaşlar sonrasında göç eden Türkler, Anadolu’nun
Savaşlar sonucunda Balkanlar’dan İstanbul’a tenha bölgelerinden araziler verilmek suretiyle yerleş-
ilk muhacir akını yaşanmıştır. İstanbul’a göç eden tirilirken sakat, muhtaç ve yetimler ise Darülaceze’ye
büyük göçmen kitlelerinin yerleştirilmesi, istihdamı, yerleştirilmişlerdir. Örneğin 24 Aralık 1914 tarihli bir
iaşesi ve çocuklarının eğitimi dönemin iktidarı için belgede Balkan Savaşı’nda anne ve babasını kaybe-
büyük bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Bu muhacir- den Hasan b. İzzet’in Darülaceze’ye kaydının yapıl-
lerin içerisinde bulunan yetim çocuklar o dönemde ması istenmektedir6. Ancak bu yetimlerin sayısı fazla
yeni açılmış olan Darüşşafaka’ya yerleştirilmişler- olduğundan hepsinin Darülaceze’de barındırılmaları
dir. Örneğin 9 Eylül 1914 tarihli bir belgede Balkan mümkün olamamıştır. Açıkta kalan diğer yetimlerin
Savaşı’nda babasını kaybeden Mustafa adlı çocuğun mağdur olmamaları için yatılı sultanîlere yerleştiril-
Darüşşafaka’ya kaydının yapılması istenmektedir2. meleri kararlaştırılmış ve sultanîler kapasitelerinin
Fakat Darüşşafaka’nın yeterli olmadığı görülünce üstünde öğrenci almak zorunda kalmıştır.
çocukların eğitimi konusu ‘İskân-i Asayiş ve Muha-
cirin Müdüriyeti’3 tarafından çözülmeye çalışılmıştır. Darüleytamların kurulmasında en önemli etken,
Bu amaçla bütün sanayi okullarına yazı gönderilerek Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde girdiği ve
sanayi okullarının kaç yetim öğrenciyi alabilecekleri fazlasıyla kayıp verdiği savaşlardır. Ardı ardına giri-
sorulmuştur. Ancak Muhacirin Müdüriyeti kabul edil- len Trablusgarp, Balkan Savaşları ve Birinci Dünya
mesi istenen şehit yetimlerinin, sanayi okullarının Savaşı, ekonomik ve sosyal anlamda ülkede yaşa-
toplam öğrenci sayısının %30′undan az olmaması yan insanlarda dayanacak güç bırakmadığı gibi bu
şartını da koymuş ve bu şekilde birçok çocuğun eği- savaşlardan geriye binlerce mağdur insan kalmıştır.
time devamları sağlanabilmiştir4. Devlet, ihtiyaç sahibi köylüye iaşe yardımı yapmaya

198 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


ile içki, sigara, tütün, posta ve telgraf
ücretlerine ek vergiler getirilmiştir12.
25 Kasım 1914 tarihinde kuru-
lan darüleytamların kuruluş süreci
Maarif Nazırı Ahmet Şükrü Bey ta-
rafından şöyle açıklanmıştır13: “Dev-
http://www.haberdar.com.tr

let seferberlik ve savaş ilan ettikten


sonra bazı düşman devletler kurum-
larını kapamak zorunda kaldılar. Bu
kurumlar arasında birçok darüleytam
vardı. Bu darüleytamlar kapanınca,
orada bulunan çocuklar ki, Osmanlı
çocuklarıydı, açıkta kalacaklar, sefil
olacaklardı. Bunların sefaletlerine
başlamıştır. Bu yardımların da tam olarak sahiplerine engel olmak ve barınmalarını sağla-
ulaşmadığı görülmektedir. Örneğin Kayseri’nin Deve- mak için darüleytamlar açılması gerekti. Ayrıca, da-
li bölgesinde çıkan aksaklıklardan dolayı, fukara ve rüleytamlar açılır açılmaz bir başka mesele ile yani
asker çocukları arasında açlıktan ölümler meydana Balkan savaşlarından sonra Anadolu’ya göç edenle-
geldiği kaydedilerek yardım yapılması emri, Kayse- rin arasında çok sayıda kimsesiz çocuğun bulunması
ri Mutasarrıflığı’na telgraf ile bildirilmiştir7. Başka bir sorunu ile karşılaşılmıştı. Şöyle ki bu çocuklar şunun
kayıtta ise Sivas Vilayeti’nde halka yardım yapıldığı bunun himayesiyle buraya gelmişler, fakat sığınacak
ancak bu yardımların zabit ve şehit ailelerine yapıl- bir yer bulamadıklarından çoğu sefaletten ölmeye
ması gerekirken yapılmadığı tespit edilmiş olup halka mahkûm kalmışlardı. İşte darüleytamlara aynı za-
bu yardımların yapılmadığına dair kayıtlara da rast- manda bu tür çocuklar da kabul edilmişti”.
lanmaktadır8.
Nafi Atuf, Türk Yurdu dergisinde yayımlanan bir
Ayrıca mevcut yetimhanelere yerleştirilemeyen yazısında, Maarif Nazırının bu açıklamasında toplu-
ve aileleri tarafından bakılamayan çocuklar, daha mun ve yetkililerinin yetimlere karşı görevlerini yerine
sonra sokakta çalışan çocuklar ve dilenen çocuklar getirmede geciktiğini ve yapılanların da layıkıyla ya-
olarak kentsel asayişle ilgili sorunların kaynağı olma- pılmadığını belirtmektedir14.
ya başladılar. Bu nedenle dönemin iktidarı olan İttihat
Darüleytamların kurulması hakkında dönemin
ve Terakki Yönetimi, bütçesini doğrudan devletin kar-
birçok gazete ve dergisinde haberler yer almaktadır.
şıladığı ve yönetimini devlet adına partiye bağlı bir
Muallim mecmuasında yer alan haber darüleytam-
genel müdürlük şeklinde düzenlediği darüleytamları
ların kuruluş amacını çok iyi özetlemektedir15: “Sa-
kurmak durumunda kalmıştır.
vaş, yıkık binalarla, harap ve terk edilmiş tarlalarla
Arapça ev, yer anlamına gelen “dâr” ve yetim- beraber öksüz birçok çocuklar da bıraktı. Babasız ve
ler anlamındaki “eytam” kelimesinin birleşmesinden anasız, yersiz ve yurtsuz kalan bu çocuklara bakmak
oluşan darüleytam; yetim evi veya yetimhane anla- milletin borcuydu. Bağımsızlığını kazanmak için sa-
mında kullanılmıştır9. Fakat darüleytam, Osmanlı vaşan Türkler, geleceğini de düşünmek mecburiye-
Devleti’nin son döneminde yetimlere mahsus birçok tindeydi. Hudutlarda, köylerde şehirlerde kimsesiz
kurumun genel adı olarak da kullanılmıştır. Özel an- kalan bu binlerce şehit çocuğu savaş ile kazanılan
lamda ise darüleytam, 13 Kasım 1914’de Maarif Na- bağımsızlığın gözcüsü ve koruyucusu olacaklardı. O
zırı Şükrü Bey’in teklifi ve Enver Paşa’nın katkısıyla yavruları ihmal etmemek, aksine ihtimam ve itinalarla
kurulan İttihat ve Terakki döneminden Milli Mücadele yetiştirmek gerekliydi. Altı ay içinde biteceği tahmin
dönemine kadar varlığını sürdüren kurumlara ve- edilen savaş üç seneyi aşıyor. Köydeki yuvasında
rilen bir isimdir10. Darüleytam kurulması Maarif Na- babasını bekleyen çocuk, onun Kafkas, Çanakkale,
zırı Şükrü Bey’in teklifi ile 25 Kasım 1914 tarihinde Irak cephelerinden birinde şehit olduğunu öğreniyor.
gerçekleşmiştir. Önceleri İttihat ve Terakki Fırkası’na Anası bin bir zorluk içerisinde kendisinin ve çocuğu-
bağlı bir kuruluş gibi faaliyet göstermiştir. İlk müdürü, nun hayatını kurtarmağa çabalarken bir gün ölüm
İttihat ve Terakki Fırkası’nın İstanbul Merkez Başkanı onu da alıp götürüyordu. Kaderin böyle bedbaht bı-
Kemal Bey ve ilk Genel Müdürü ise Kastamonu Me- raktığı çocukları millet güldürmek istedi. İşte darüley-
busu İsmail Mahir Efendi’dir11. 4 Haziran 1915 tarihli tamlar bu yüksek merhametten, vazifeden doğmuş
Takvim-i Vekâyî gazetesinde ilân edilen geçici kanun birer şefkat yeridir.”
ile şehit çocukları için kurulması düşünülen kurum-
Darüleytamların açılmasıyla ilgili olarak kaynak-
lara gereken gelirler belirlenmiştir. Bu geçici kanun
larda farklı yerler ve tarihler dile getirilmektedir. Ayte-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 199


kin16 ilk darüleytamın Sait Halim Paşa’ya ait olan Be- Bir veya daha fazla darüleytamın bulunduğu İs-
bek Yalısı’nın kuruma armağan edilmesiyle hizmete tanbul, İzmit, Çatalca, Eskişehir, Kütahya, Menteşe,
girdiğini, Müezzinoğlu17 ise ilk darüleytamın Kadıköy Mamüratülaziz, Trabzon, Sinop, Halep, Beyrut, Şam,
Moda Caddesindeki eski Nort De Sion Okulu’nda Cebel-i Lübnan, İçel vilayet ve sancaklarına ait sayı-
dört şube halinde açıldığını belirtmektedir. Kıranlar18 sal bilgiler yoktur. Bunlar hariç 68 darüleytamda 1421
ise Kadıköy Darüleytamıyla ilgili olarak, “Fener’de memur ve hademenin görev yaptığı, 9900 yetimin
bulunan iki ruhban okulunun darüleytam yapıldığı- barındırıldığı ve eğitildiği anlaşılır. Bu sayılara bilgisi
nı ve binalardan bir tanesi 25.01.1915’te açılan da- bulunmayan yerler de dâhil edildiğinde darüleytam-
rüleytamın İstanbul’daki ilk şubesidir” demektedir. lara ait şube, öğrenci, memur ve hademe sayılarının
Bebek’teki darüleytam için de aynı yıl Bebek’te kız çok daha yukarılarda olduğu söylenebilir. Temmuz
darüleytamı açıldığını ifade etmektedir. 1917 tarihli bir belgede yer alan çizelgeye göre mer-
Darüleytamlar, ana sınıfları, iptidai sınıfları, sana- kez darüleytamlarında hademe sayısı 397, memur
yi sınıfları olmak üzere üç bölümden oluşmaktaydı. ve öğretmen sayısı 218, taşra darüleytamlarının ise
Ana sınıfları, iki şube olup, birinci şubeye 4 yaşından 892 hademe, 293 memur, 329 öğretmen, 10.870 öğ-
küçük olan, ikinci şubeye 4, 5, 6 yaşlarındaki çocuk- renci bulunmaktadır. Yine aynı tarihli bir başka bel-
lar kabul olunurdu. İptidai sınıflarına, 7-12 yaş arası gede taşra darüleytamlarının bulundukları bölgeler,
çocuklar, sanayi sınıflarına ise 13 ile 17 yaş arasında adları, hademe, memur ve öğretmen sayıları gibi bil-
bulunanlar alınmaktaydı19. gilere yer verilmektedir. Belgelerdeki bilgiler karşılaş-
Darüleytamlara öğrenci kayıtları her yıl ağustos tırıldığında darüleytamlara ait sayısal verilerde bazı
ayının başından sonuna kadar süren bir ay içerisinde tutarsızlıkların olduğu görülür. Bunda büyük ölçüde
gerçekleşmekteydi. Darüleytamlara kabul edilebil- bazı darüleytamlardan bilgi alınamaması veya eksik
mek için öncelikle şehit çocuğu olmak veya çocuğun alınması gibi etkenler etkili olmuştur22.
annesinin ya da babanın olmaması şarttı. Annesi Darüleytamlara öksüz çocuklarının alınması ile
vefat etmiş, babası askere alınmış ve iaşesini temin ilgili Osmanlı arşivlerinde birçok belge bulunmak-
edecek kimsesi bulunmayan çocuklar veya ana- tadır. 21 Temmuz 1915 tarihli bir belgede Balkan
babasından birisi olmayıp, diğeri de deli ve kötürüm Savaşı’nda şehit olan İsmail Efendi’nin kızı Ayşe
olanlar veya çocuğun ihtiyaçlarını karşılayamayacak
Hanım’ın23, 1 Ağustos 1915 tarihli bir belgede de
kadar ihtiyar ya da hasta olanlar ile savaş nedeniy-
Balkan Savaşı’nda İstanbul’a göç eden ve hasta-
le çok fakir düşüp, devlet tarafından geçimi sağla-
lığından dolayı zor durumda kalan tahsildar Meh-
nanlar kabul edilmekteydi. Darüleytamlara alınacak
met Efendi’nin çocuklarının24 darüleytamlara kabul
çocuklar için üç tane belge gerekmekteydi. Bunlar
edilmesi istenmiştir. Diğer belgelerde de Yüzbaşı
mahalle imamının verdiği belge ile muhtarın ilmüha-
Hüseyin Efendi’nin kızı Adalet Hanım’ın25 ve baba-
beri ve ebeveyninden birisinin yahut velisi olabilecek
ları Yüzbaşı Abdülaziz Efendi’nin Seddülbahir cep-
akrabasından bir kimsenin dilekçesiydi20. Darüleyta-
ma girecek çocukların önce darüleytam idarelerince hesinde bulunması ve annelerinin de vefat etmesi
nüfus kayıtları yapılır, ilgili birimlerce tasdik edilir ve sebebiyle ortada kalan Şevki ve Lütfi efendilerin26
okul idaresine teslim edilirdi. Sonra çocuğun sağlık darüleytamlara kabul edilmesi istenmektedir. Ayrıca
durumu darüleytam doktoru tarafından kontrol edilip, Çağlayan Kasrı’ndaki darüleytamda kalanların için-
sağlıklı olduğu tespit edildikten sonra çocuk darüley- de Türk müziği sanatçılarının en önemlilerinden biri
tama alınırdı. Vücudu zayıf ve sakat çocuklar okula olan Safiye Ayla da vardır. Başka bir örnek verilecek
kabul edilmezdi. Darüleytamda okuyan çocuklar ilgi olursa, Ord. Prof. Dr. Enver Ziya Karal da Balkan sa-
ve yeteneklerine göre sınıflandırılarak, kabiliyetli gö- vaşları sonucunda Anadolu’ya göç edenlerden biridir.
rüldükleri alanda eğitim almaları sağlanırdı. Balkan Savaşı’nda babası, amcası Hüseyin, dayısı
Hüseyin şehit edilmiş, annesi de koleradan ölmüştür.
Darüleytamların kuruluşunun ilk günlerinde kuru-
Abisi tarafından 1916 yılı başlarında İzmir’in Alaçatı
ma çok rağbet edilmeyeceği düşünülmüş ve sayıları
kasabasında yetimler için açılmış olan ve ilkokul dü-
binlerle ifade edilen çocukların bakımının devletin
zeyinde öğretim yapan darüleytama kaydettirilmiştir.
üstüne kalacağı öngörüsünde bulunulmamıştır. Bu
Mütarekenin imzalanması üzerine Bursa’daki aynı
yüzden darüleytamların kuruluş yıllarında sorun dar
kapsamda ele alınarak, öncelikle şehit çocuklarının adı taşıyan okula oradan da İstanbul’a götürülerek
kurum bünyesinde bakımı ve korunması düşünül- oradaki benzer okullara yerleştirilmiştir. Enver Ziya
müştür. Hatta kurulan ilk darüleytama gazetelere Karal, Ortaköy Darüleytamı’na verilmiş ve bu okulu
verilen ilanlarla21 çocuk alınması benimsenen düşün- 1922 yılında bitirmiştir27.
cenin bir göstergesidir. 1917 yılında darüleytamlar Darüleytamların şehit çocuklarına yönelik olması,
için geçici bir talimatname çıkartılarak bu kurumların burada gayrimüslim yetimlerin ihmal edildiği anlamı-
işleyişi düzen altına alınmaya çalışılmıştır. na gelmemektedir. Birinci Dünya Savaşı ve Mütareke

200 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


yıllarında Anadolu’nun çeşitli yerlerin-
de gayrimüslim ve yabancı darüley-
tamlara da rastlanmaktadır. 1920 yılı
itibarıyla İstanbul başta olmak üzere
Osmanlı Devleti’nde 25 adet Ermeni,

http://herekedesonbahar.blogspot.com
3 adet Rum, 3 adet Yahudi ve 3 adet
Rus Darüleytamı vardır28.
Darüleytamlar 1926 yılında
Mecliste kabul edilen 931 sayılı altı
maddelik bir kanunla tamamen ka-
patılmıştır. Meclisteki görüşmelerde
herhangi bir tartışma ya da söz alma
olmamıştır. Ayrıca oylamaya katılan
152 milletvekilinden 151’i bu kurum-
ların kapatılmasından yana oy kulla-
nırken sadece Urfa milletvekili Refet
Bey aleyhte oy kullanmıştır29. 7 BOA, DH-İ.UM, 20/3-2/30
8 BOA, DH-İ.UM, 20/6-2/79.
Sonuç olarak Osmanlı Devleti’nin son dönemler- 9 Yasemin Okur, Darüleytamlar, On Dokuz Mayıs Üni-
de yaptığı savaşlarda çok sayıda şehit verip, Birinci versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, Samsun 1996.
Dünya Savaşı’nda açlık ve sefalete maruz kalınma- 10 Okur, agt.,
sı, düşmanın girdiği yerlerde öksüz ve yetim sayısını 11 Hidayet Y. Nuhoğlu, “Darüleytam”, Diyanet İslâm Ansik-
arttırmış, bu konularda hizmet veren Darüşşafaka ve lopedisi (DİA), İstanbul 1993.
Darülaceze’nin yetersiz kalması, özellikle şehit eş 12 Aytekin, agt.,
13 Ersin Müezzinoğlu, I. Dünya Savaşı Esnasında Yetim
ve çocuklarının barındırılması için yeni çareler aran-
ve Öksüz Çocukların Himayesi ve Eğitimi: Darüleytam-
mıştır. İşte bu sebepledir ki sadece şehit çocukları- lar. History Studies International Journal of History. 4/1
nı barındırmak, eğitmek ve zanaat öğretmek üzere 2012.
darüleytamlar oluşturmuştur. Ancak yetimler şehit 14 Nâfi Atuf. “Bizde Darüleytamlar” Türk Yurdu, Ankara, (1,
çocuklarıyla sınırlı olmadığından ve diğer yetimlerin (151)), 03. 1918.
15 “Darüleytamlar”, Muallim, Cilt:2, Numara:17, 15 Aralık
sayının da fazla olması sebebiyle bir düzenleme ge- 1917, s. 585.
tirilmiştir. Buna göre, öncelikle şehit çocukları, ikinci 16 Aytekin, agt., BOA, A.VRK, 806/71, ek 1 (8 Tesrin-i ev-
etapta da Balkan Savaşı sonrasında kimsesiz kalan vel 1332/21.12.1916).
çocuklar darüleytamlara kabul edilmişlerdir. 17 Müezzinoğlu bu bilgi için İsmet Binark’a atıf yapmıştır.
İsmet Binark, “Maarif Tarihimize Ait Bir Rapor”, Yeni
______________________________________________
Türkiye, Sayı:7, 1996, s. 490.
* Arş. Gör., Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi,
18 Safiye Kıranlar, Savaş Yıllarında Türkiye’de Sosyal Yar-
tunaykamer@gmail.com
dım Faaliyetleri (1914-1923), İstanbul Üniversitesi AİİT
1 Hakan Aytekin, 1914-1924 Yılları Arasında Korunmaya
Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2005.
Muhtaç Çocuklar ve Eğitimleri, Marmara Üniversitesi
19 Okur, agt.,
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Basılmamış Yüksek
20 Aytekin, agt.,
Lisans Tezi, İstanbul, 2006
21 Kıranlar bu görüşünü 2 Kanun-i evvel 1330/15.2.1915
2 BOA, MF. MKT, 1201/16.
tarihli Tasvir-i Efkâr’daki “Fener’de Darüleytam” adlı
3 1898 yılında, imparatorluğun kaybedilen topraklarından
habere dayandırmaktadır. Gazetede “Darüleytama 2
gelen göçmenleri yerleştirmek ve göçebe halinde dola-
ve 3 yaşındaki çocuklardan 200, 4 ila 6 yaş arasındaki
şan aşiretleri belli yerlere bağlamak gibi görevleri yerine
çocuklardan 100, daha yukarı yaşlarda olanlardan ip-
getirmek amacı ile önce “Muhacirin Müdüriyeti” 1901’de
tidai tahsili görmek üzere 300 ve 100 tanesi de sanat
de “Aşair ve Muhacirin İdare-i Umumiyyesi” adı altında
öğrenmek üzere toplam 700 öksüz ve yetim alınacağı”
dâhiliye nezaretinin bünyesinde bir teşkilat kurulmuştur.
yazılmaktadır.
Ayrıntılı bilgi için Sezer Arslan’ın Trakya Üniversitesi
22 Müezzinoğlu, age.,
Sosyal Bilimler Enstitüsünde 2008 yılında hazırladığı
23 BOA, MF. MKT, 1210/60.
“Balkan Savaşları Sonrası Rumeli’den Türk Göçleri Ve
24 BOA, MF. MKT, 1210/83.
Osmanlı Devleti’nde İskânları” adlı yüksek lisans tezine
25 BOA, MF. MKT, 1210/80.
bakılabilir.
26 BOA, MF. MKT, 1212/56.
4 Abdullah Karatay, Cumhuriyet Dönemi Korunmaya
27 http://www.ttk.org.tr/index.php?Page=Sayfa&No=161
Muhtaç Çocuklara İlişkin Politikanın Oluşumu, Marma-
Enver Ziya Karal’ın ayrıntılı yaşam öyküsü için Seçil
ra Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış
Karal Akgün tarafından yazılan ve Ankara Üniversi-
Doktora Tezi, İstanbul, 2007
tesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi
5 Salih Özkan, “Türkiye’de Darüleytamların Gelişimi ve
Dergisi’nde yayımlanan “Ord. Prof. Enver Ziya Karal’ın
Niğde Darüleytamı”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araş-
Yapıtları ve Yaşam Öyküsü” adlı makaleye bakılabilir.
tırmaları Dergisi, Sayı 19. Bahar 2006
28 Okur, agt.,
6 BOA, MF. MKT, 1204/32.
29 Karatay agt.,

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 201


BALKAN SAVAŞLARININ
TATAR BASININDAKİ YANKILARI

ALPER ALP*

B
alkan Savaşlarının cereyan ettiği 1912-1913 Şubat 1912 tarihli 999. sayısında yayımlanan makale-
yıllarında Tatar basını artık uzun bir zaman- de savaşla ilgili değerlendirmeler dikkat çekicidir. İtal-
dır teşekkül etmiş bulunuyordu. 1905 İhtilali yanların Trablusgarp sahillerinden içeriye ilerleme gi-
sonrasında birçok gazete ve dergi yayına başlamış, rişimlerinin Türk ve Arap direnişi karşısında başarısız
bazen çarlık memurlarının baskısı bazen de yeterli olduğunu belirtiyor, İtalyanların bir bataklığa saplanmış
sayıda okuyucunun ilgisini çekememe gibi sebeplerle durumda oldukları yorumuna yer veriliyordu. İtalya’nın
bu gazetelerin birçoğu kalıcı olamamıştır. Ancak 1913 Avrupa devletlerinin dikkatini bu meseleye çekip des-
yılına gelindiğinde Yıldız, Vakit, Koyaş, Turmuş ve Be- teklerini kazanmak için Beyrut’u bombaladığını akta-
yanülhak gibi artık okuyucu kitlesi belirgin, toplumda ran gazete, uluslararası anlaşmalara aykırı bu tavrın
belirli bir etki alanı oluşturmuş gazeteler varlığını sür- bir netice vermeyeceği hükmünü yürütmektedir.1
dürmekteydi. Benzer yorumlar ve haberler diğer Tatar gazete-
Tatar basını ortaya çıktığı günden itibaren Türki- lerinde de yayımlanmaktaydı. Celal Nuri’nin Kazan’ı
ye gündemini ilgiyle de takip ziyaretine ilgisiz kalmayan Yıldız
etmiştir. İlerleyen yıllarda da ilgi gazetesi, söz konusu yazarla bir
artarak devam etmiştir. Bu du- röportaj yapmıştır. Yıldız gaze-
rum son derece tabii bir olaydır. tesi muhabiri tarafından Trablus-
Çünkü Müslüman bir toplum garp savaşıyla ilgili sorulan so-
olarak hızla yenileşme, modern rulara Celal Nuri, zaferden emin
bir toplum olma çabasına giriş- bir edayla cevap vermiştir. Ancak
miş Tatarlar için Hilafet merkezi muhabir bu savaşın Avusturya,
özelliğine sahip Osmanlı Dev- Yunanistan ve Bulgaristan’ı Os-
leti ve Müslüman Türk toplumu manlı Devleti’ne karşı bir savaşa
her bakımdan bir model teşkil Vakit Gazetesi teşvik etme ihtimalini irdelemiş-
etmekteydi. Osmanlı Devleti’nin tir. Celal Nuri, böyle bir tehdidin
modernleşme adımlarının başa- bulunmadığını, bununla birlikte
rısı aynı zamanda kendi gelişme, yenileşme metotları Osmanlı Devleti’nin böyle bir soruna karşı koyacak
ve girişimlerinin başarısı için onlara özgüven kazan- güçte olduğu cevabını vermiştir2. Görüldüğü gibi Tatar
dıracak ve kararlılıklarını artıracak gelişmelerdi. Tatar basını Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu problem-
yenileşmesi kendi iç koşulları gereği toplumsal tabanı lerin yanı sıra onu bekleyen muhtemel tehlikelere kar-
genişleterek ilerlemek durumundaydı. Bu genişleme şı da duyarlılık göstermiştir.
başarılı, örnek gösterilecek bir model olduğu takdirde Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan’ın
daha kolay gerçekleşebilirdi. Osmanlı Devleti’ne karşı ittifak yapmasıyla beliren
Bütün bu koşullar altında Osmanlı Devleti’ndeki Balkan savaşı tehlikesi ile ilgili olarak Beyanülhak
siyasi, kültürel bütün gelişmeler Tatar basını tarafın- gazetesinde yayımlanan haber ve yorum oldukça
dan yakından izlenmiştir. II. Meşrutiyet gibi Osmanlı dikkat çekicidir. Gazete, dört Balkan ülkesinin arala-
Devleti’nin çağdaş bir yönetim tarzına kavuşturacağı rındaki ittifaka rağmen Türkiye’ye saldırmaya cesaret
umulan gelişmeler, Tatar basınında heyecan ve se- edemediği, yalnızca bazı taleplerde bulunmakla ye-
vinçle karşılanmıştır. Osmanlı Devleti’ni tehdit eden tindiklerini, Türkiye’nin savaşa hazır olduğunu, kırk
savaşlar ise tedirginlik yaratmakla birlikte Osmanlı yıldır aralarında ihtilaflar bulunan Balkan devletlerinin
sempatisi ve Osmanlı Devleti’ne olan destek, bu basın birleşmesinin önemli bir gelişme niteliğinde olduğunu,
organlarında net olarak görülmektedir. bu ittifakın sadece Panslavizm değil aynı zamanda
Balkan Savaşlarından çok kısa bir süre önce cere- Panortodoksizm olduğu görüşlerine yer vermiştir. Bu
yan eden Trablusgarp Savaşı Tatar basının dikkatin- şekilde Avrupa’nın bir köşesinde Almanların yanı ba-
den dışarıda kalmamıştır. Beyanülhak gazetesinin 24 şında aynı inanca mensup halkların birleştiği, bunun

202 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Almanları çok tedirgin ettiği, mektupları adıyla savaşa ve
eğer onlar bu birleşmeye karşı Osmanlı Devleti’ne dair yazdı-
çıkmazsa Avrupa’da Rusya ile ğı yazılar 1912 yılı sonlarında
birlikte Almanların bütün planla- Yıldız gazetesinde yayımlan-
rını alt üst edecek 25-30 milyon- mıştır9. Vakit gazetesi adına
luk bir başka Slav gücünün daha ise Fatih Kerimî İstanbul’da bu-
vücut bulacağı değerlendirmesi lunmuştur. Kerimî İstanbul’da
yapılmıştır3. savaşla ilgili haberler toplamış,
Yıldız Gazetesi Türk devlet adamları ve aydın-
Savaşa doğru giden süreçte
Tercüman gazetesinde yapılan ları ile görüşmüştür10.
değerlendirmeler de önemlidir. Balkan bunalımında Tatar basını İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hükü-
özellikle Bulgarların Osmanlı Devleti’ne karşı hak ve mete hâkim olmasını sağlayan Babıali baskını vaka-
özgürlük mücadelesi adı altında silaha başvurması- sına da geniş yer ayırmış, bu olaya adeta Osmanlı
nı, bombalı eylemlere girişmesini eleştirmiştir. Balkan Devleti’nin kurtuluşunu sağlayacak bir adım gözü ile
devletlerinin Osmanlı Devleti karşısında başarı ihtima- bakmıştır11.
linin son derece az olduğu değerlendirmesini yapan Sonuç
gazete, bu ülkelerin asıl hedefinin hala önemli bir nü-
Tatar basınının Tercüman, Vakit, Yıldız, Koyaş,
fus oranına sahip olan Müslümanları bölgeden arın- Beyanülhak gibi önemli gazeteleri Balkan Savaşlarını
dırmak olduğunu ileri sürmüştür4. okuyucularına büyük bir ilgi ile aktarmışlardır. Savaşla
Savaş başladıktan sonra Beyanülhak gazetesi- ilgili haberlerde daima Türkiye’nin lehine bir tavır ser-
nin Abdürreşid İbrahim’e dayanarak verdiği haberler, gilenmiştir. Türk ordusunun yenilgi ve başarısızlıkları-
gazetenin Osmanlı Devleti’ne olan desteğini ortaya na fazla yer verilmemiş, bu gibi durumlar genel olarak
koymaktadır. Abdürreşid İbrahim, dört Balkan ülkesi- sükûtla geçiştirilmiştir. Türkiye’ye çeşitli vesilelerle
nin bu savaş sonrasında iyi bir ders alacağını, Mısır yardım yapılması çağrısında bulunulmuştur. Bu doğ-
ve Hindistan’dan yaklaşık 3 milyon liralık bir yardımın rultuda dünyanın çeşitli bölgelerinde gerçekleştirilen
Türkiye’ye ulaştığını belirtmiş ve zaferin şüphesiz faaliyetlere yer verilmiştir. Tatar basın organlarının sa-
Türklere nasip olacağı şeklindeki düşüncelerini ilet- vaş sırasında sergilediği yayın politikası, onların kendi
miştir. Ayrıca gazete Moskova’da Rusya Müslüman- gelecekleri ile Türkiye’nin geleceği arasında yakın bir
larından 37 kişinin Rus basınına savaşı hilal ile haçın bağ kurmuş olduklarını, göstermektedir.
mücadelesi şeklinde göstermeleri nedeniyle protesto ______________________________________________
mektupları gönderdikleri, söz konusu mektuplarda * Dr., Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Rus basınının bu tavrıyla Rusya’da Müslümanlara 1 “Kazansko-Tatarskie gazetı za fevral mesyats 1912
goda”, İnorodçeskoe Obozrenie, Aralık 1912, S:1, s.
karşı nefret uyanmasına sebep olacağı uyarısını yap- 32-34.
tıkları haberini okurlarıyla paylaşmıştır5. 2 “Kazansko-Tatarskie gazetı za iyul mesyats 1912 goda”,
Savaşın ilerleyen aşamalarında Türk ordusunun İnorodçeskoe Obozrenie, Aralık 1912, S:1, s.48-49.
3 “Kazansko-Tatarskie gazetı za sentyabr mesyats 1912
başarısızlık haberlerini de okuyucularına duyuran Ta-
goda”, İnorodçeskoe Obozrenie, Mart 1913, S: 2,
tar gazeteleri, bütün bu yenilgilere rağmen Türkiye’nin s.181.
Balkan devletlerinin ordularını kendi topraklarından at- 4 “Kazansko-Tatarskie gazetı za sentyabr mesyats 1912
mayı başaracağına olan inançlarını da ifade etmekten goda”, İnorodçeskoe Obozrenie, Mart 1913, S: 2, s.183-
geri durmamışlardır6. Çatalca önlerinde Bulgar ordusu 184.
5 “Kazansko-Tatarskie gazetı za oktyabr mesyats 1912
ile yaşanan çatışmalarda Türk ordusunun başarıları-
goda”, İnorodçeskoe Obozrenie, Mart 1913, S: 2,
nı okuyucularına gelecek zaferin bir müjdecisi olarak s.188.
sundukları görülmektedir7. 6 “Kazansko-Tatarskie gazetı za oktyabr mesyats 1912
goda”, İnorodçeskoe Obozrenie, Mart 1913, S: 2,
Barış müzakereleri de Tatar basınının dikkatle ta-
s.191.
kip ettiği bir devre olmuştur. Özelikle Koyaş gazete- 7 “Kazansko-Tatarskie gazetı za oktyabr mesyats 1912
sinin bu konuyla ilgili ortaya koyduğu yaklaşıma yer goda”, İnorodçeskoe Obozrenie, Mart 1913, S: 2, s.194-
vermek gereklidir. Koyaş gazetesi söz konusu barış 197.
müzakerelerinin son bağımsız İslam devletinin var- 8 “Kazansko-Tatarskie gazetı za dekabr mesyats 1912
goda”, İnorodçeskoe Obozrenie, Mart 1913, S: 2,
lığının devam edip etmeyeceğini belirleyeceğini, 20.
s.207-208.
yüzyılda Türklerin bağımsız bir şekilde varlıklarını ko- 9 “Kazansko-Tatarskie gazetı za dekabr mesyats 1912
ruyup koruyamayacağını da ortaya koyacağı değer- goda”, İnorodçeskoe Obozrenie, Mart 1913, S: 2,
lendirmesini yapmıştır8. s.205.
10 Bu konuda geniş bilgi için bkz. Fatih Kerimî, İstanbul
Tatar basınının iki büyük gazetesi, iki önemli yaza- Mektupları, yay. haz. Fazıl Gökçek, İstanbul-2001.
rı Balkan Savaşları ile ilgili gelişmeleri yakından takip 11 Kazansko-Tatarskie gazetı za yanvar mesyats 1913
etmek üzere İstanbul’a göndermiştir. Yıldız gazetesi goda”, İnorodçeskoe Obozrenie, Mart 1913, S: 2,
Ali Asgar Kamalov’u bu işle görevlendirmiştir. İstanbul s.210.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 203


BALKANLARDA TÜRK İZLERİ

TURAN CAN*

-Değerli Büyüğüm Yücel Hacaloğlu’na-

T
arihi kaynaklarda 2. yüzyıldan itibaren Hun- Günümüzde farklı millet ve etnik toplumları ortak
Türk kavimlerinin Avrupa’nın doğusunda, paydalarda buluşturan bir Balkan kimliğinden bahse-
Ural dağlarının güneyinde göründükleri bili- dilebilirse, bunda Balkanlarda hüküm sürmüş geçmiş-
nir. Lakin daha sonra bütün Avrupa kavimlerini titre- teki büyük uygarlıklarla beraber, 500 yıllık Osmanlı-
ten ve o zamanki Avrupa’nın etnik durumunu altüst Türk varlığının çok önemli bir katkısının olduğu inkâr
ederek bugünkü manzarasını almasına sebep olan edilemez. “Balkan” sözcüğü bu coğrafyaya uzun bir
Hunların, ne zaman buraya geldikleri hakkında kay- tarihi süreç içinde göç eden Türklerin armağanıdır.
naklarda bir bilgiye rastlanmaz. Bununla beraber Yaşayan Türkçede sarp ve ormanlık, ormanlarla kap-
ilk defa olarak Avrupa’da devlet kuran Türk kavmi, lı dağlık bölge gibi anlamlara gelen “Balkan” adı bu
daha sonraki adıyla Attila Hunlarıdır. Bütün doğudan coğrafyaya kalıcı olarak yerleşmiştir.
gelen kavimler gibi Hunlar da, Macar ovasının Tuna
ve Tisa ırmakları arasındaki bozkır uzantısını kendi Balkan yarımadası kültürel, siyasal ve ekonomik
göçebe hayatları için daha uygun buldular. Burası bakımdan dünyanın en karışık bölgesidir. Tarih bo-
aynı zamanda yolların bir uğrak ve kesişme noktası yunca Balkanlar Doğu ile Batı’nın, İslam ile Hristiyan-
olması dolayısıyla stratejik bakımdan da çok mühim lığın, Katoliklikle Ortodoksluğun birbiriyle buluştuğu,
bir yerdi. Merkez hâlâ, Don ırmağının ötesinde bulu- birbirinden ayrıldığı bir tampon bölge olmuştur. Üç
nuyordu büyük semavi dinin mevcut olduğu, 19 ırkın yaşadı-
ğı, 16 dilin konuşulduğu, medeniyetler mozaiği olan
5. yüzyılın başından itibaren Hunlar, Trakya’ya
bu topraklarda huzuru korumak, her zaman çok zor
ve Balkanlardaki Bizans arazisine taarruz etmiş ve
olmuştur. Bölge insanları hiçbir zaman kendi kaderle-
İmparatorluk her defasında Hunlara ağır vergiler
rine bırakılmamışlar; büyük devletlerin, stratejik tak-
ödemek suretiyle sulhu sağlayabilmiştir. Balkanlar
tikleri arasında kalmışlar. Balkanlarda herhangi bir
tarihi, Türk tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır. Balkan
konuda genelleme yapmak son derece güçtür. Bal-
kelimesi dahi, sıra-dağ ve ormanlık dağ anlamında
kanları bir bütün olarak ele almalı ve her devlet bu
Türkçe bir sözcüktür. Osmanlı Türkleri imparator-
bütün içinde farklılık arz ettiğinden her ülke farklı de-
luklarını kurarken iki büyük gücü, güneyde Venedik,
ğerlendirilmeli, bu sebeple bölgeyi iyi anlayabilmek,
kuzeyde Macaristan’ı bulmaları bir rastlantı değildir
coğrafi şartları, stratejik güçleri, hedefleri ve taktikleri
ve Balkan jeopolitiğinin değişmez bir sonucudur. Os-
iyi analiz etmeyi gerektirir.
manlı İmparatorluk anlayışı din, dil ve ırk ayrılığı gö-
zetmeyen, bütün tebaayı Osmanlı devleti şemsiyesi Balkanlar insanlık tarihinin en önemli bölgelerin-
altında birleştiren siyasi bir düzendi ve 19. yüzyılda den biri olarak Avrupa ile Anadolu, Yakın Doğu ile
Bulgarlar, Sırplar, Yunanlılar milliyetçilik hareketleriy- Asya ve Afrika’ya açılan bir kapı ve aynı zamanda da
le ulus devletlerini kurmak için ayaklanıncaya kadar Akdeniz dünyası ile Avrupa’nın karşılaşma ve kay-
böyleydi. naşma noktası olmuştur.

204 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Adını Türkçeden alan Balkan Yarımadası, Güney Osmanlı Devleti, Anadolu’da kurulup, adalet üze-
Avrupa’daki üç yarımadadan biridir. Bölge; Yunanis- re idare edilmesi sayesinde, kısa zamanda genişle-
tan, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Makedon- yip, 14. yüzyılda Avrupa kıtasına da hâkim olmaya
ya, Arnavutluk, Sırbistan, Karadağ, Kosova, Bulgaris- başladı. Osman Bey devrinde, Makedonya’ya ilk
tan, Romanya ve Moldova’dan oluşmaktadır. Batı’da Osmanlı akını 1324 yılında yapıldı. Osmanlı sultan-
Adriyatik ve İyonya Denizleri, güneyde Ege Denizi, larından Birinci Murat Han devrinde, 26 Eylül 1371
doğuda Marmara ve Karadeniz ile çevrilidir. Çirmen Zaferiyle Makedonya’nın kapıları Türklere
Türkler Balkan Coğrafyasında açılarak, Balkanlardaki mukavemet kırıldı.

Balkanların Türkleşmesi, yaygın olan bilgiye göre Makedonya Balkan Yarımadası’nın diğer bölge-
MS 4. yüzyıl sonlarında Avrupa’da Hun Türkleri (Atti- lerine kıyasla Osmanlı Devleti’nin hudutları dâhilinde
la) ile başlar. 374 yılında başlayan Avrupa Hunlarının en uzun süre kalan, Osmanlı döneminin Rumeli’nde
İdil (Volga) Irmağı’nı geçerek Doğu Avrupa steple- en geniş ölçüde Türklük değerlerine sahip olan, Türk
rindeki kavimleri Batı Avrupa’ya doğru sürmesi ola- izlerini ve dokusunu hala koruyabilen bir Balkan
yına, “Kavimler Göçü” adı verilmiştir. 390’lı yıllarda Bölgesi’dir. Birkaç asırlık Osmanlı Türk dönemi bu
Balkanlara yerleşmeye başlayan Hunları, 610’larda topraklarda kendi yüksek medeniyetini meydana ge-
Avar Türkleri ve 670’lerde Bulgar Türkleri takip eder. tirmiş olup, Türk kültürü, Makedon, Arnavut, Pomak,
680 yılında Azak Denizi civarındaki Büyük Bulgarya Bulgar, Sırp, Hırvat, Romen ve Yunan milletlerin dil,
adıyla anılan Bulgar Hanlığı’nın dağılmasından son- edebiyat ve sanatın her dalında, gelenek ve göre-
ra Asparukh (İsperih) Han önderliğindeki Kutrigur neklerini görmek mümkündür.
Bulgarları, bugünkü Kuzeydoğu Bulgaristan toprak-
larına yerleşerek, Ağbaba (Pliska) merkezli Tuna Evladı Fatihan
Bulgar Hanlığı’nın temelini atarlar. Balkanlardan bahsedip de “Evladı Fatihan”dan
11. yüzyılda Tuna üzerinden gelerek kalabalık da bahsetmemek olmaz, “Evladı Fatihan” deyimi
kitleler halinde akın eden Türk kavimlerinin, Balkan Rumeli’de yaşayan Türklerle bütünleşmiş bir de-
Yarımadası’nı büyük ölçüde Türkleştirdiği görülür. yimdir.
1036 yılında Tuna’yı geçerek Silistre- Şumnu arasın- Evladı Fatihan’ı kitaplar şöyle tanımlıyor: “Os-
da Deliorman topraklarına yerleşen Turak Han ön- manlı İmparatorluğu’nda 17. yüzyılın sonlarına doğru
derliğindeki Peçenek Türkleri, Turakhan (Tutrakan) Rumeli’ndeki Yörük ve Tatarlardan meydana getirilen
Kalesi’ni kurarak, Bizans’ın Tuna sınırını korumakla
askeri teşkilata verilen ad”. Bu askeri teşkilat, yani
görevlendirilirler. 1110 yıllarından itibaren kuzeyden,
Evladı Fatihan, 1697 yılında 16.582 askerden oluş-
İdil boylarından gelen Müslüman dervişler sayesinde
maktaydı ve Osmanlı akıncı güçlerinin ilerlemelerin-
İslamiyeti seçerler ve “Gacal” adıyla anılmaya baş-
de büyük destek sağlıyorlardı. Savaşlarda en çok
larlar.
kayıp veren askerler daima Evladı Fatihan askerleri
1048 yılında Tuna’yı geçen Kegen Bey yöneti- olmuştur.
mindeki Peçenekler, bugünkü Türkiye Trakya’sına
1846 yılında Selanik müşirine yazılan bir emirle
yerleşirler ve güçlü bir donanmaya sahip olan İzmir
Beyi Çaka Bey ile anlaşarak İstanbul’u almaya ve Evladı Fatihan teşkilatı ortadan kaldırılmıştır. Bu teş-
Bizans’a son vermeye hazırlanırlar. Bizans’ın Kara- kilat 166 yıl önce ortadan kalkmış ama adı hala söy-
deniz kuzeyinden kiraladığı Togurtak ve Bönek ko- leniyor, bugün bile bir ortamda Balkan Türk’ünden
mutasındaki 40 bin kişilik Kuman (Türk) ordusunun söz ettiniz mi, hemen ardından Evladı Fatihan adı
yardımıyla 1091 yılı baharında Meriç Nehri boyunda geçiyor. Bundan yaklaşık beş asır önce Evladı Fa-
yapılan savaşta, Peçenek ordusu imha edilir. Peçe- tihan askerleri Türk coğrafyasına yeni ülkeler katmış
nek kadın, çocuk ve hayvan sürülerini ganimet olarak ve böylelikle Viyana kapılarına kadar gelinmiş. Bugün
paylaşan bu Kuman ordusu, Rodop Dağları’na iskân ise Balkan Türk’ü Evladı Fatihan ülkesini bekliyor.
edilerek, Bizans ordusuna paralı asker olarak kayde-
1912–1913 Balkan savaşı felaketinden sonra,
dilir. Rodoplara yerleştirilen bu Kuman-Peçenek Türk
Makedonya, Osmanlı hâkimiyetinden çıktı. Bölge-
kitlesi, daha sonraki Pomak topluluğunu oluştura-
deki Türk ve Müslüman ahali Anadolu’ya göç etmek
caktır. 1080’li yıllardan itibaren de Kuman-Kıpçaklar
mecburiyetinde kaldı. Buna rağmen, bölgede hala
Balkanlara akın ederek, Rodop Dağları, Vardar Ma-
çok sayıda Türk-İslam nüfusu yaşamaktadır.
kedonyası, Dobruca ve Tuna boylarına yerleşirler.
Böylece 11. yüzyılın sonlarına kadar, kısmen 12. ve Din, dil ve ırk ayrılıklarına rağmen, Osmanlı’nın
13. yüzyıllarda da devam eden göçler sayesinde Os- 500 yıl, barışı ve birlikte yaşama aşkını, erdemini,
manlı fetihleri öncesinde Balkanların belirli yörelerin- aşıladığı, Balkanlar, Batı’da gelişen uluslaşma sü-
de kesif bir Türk yerleşimi gerçekleşir. recine paralel olarak, Osmanlı’nın güç kaybına uğ-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 205


raması sonucu tam bir çözülmeye, kargaşaya itilmiş lavya üzerindeki Sırp iddialarının teorik temelini oluş-
karşılıklı büyük acılar yaşanmıştır. turmaktaydı ve Yugoslavya’nın Tito uyarlamasını ta-
mamen değiştirmeye yönelik bir girişimdi.
Balkanlarda Çözülme
Ancak Yugoslavya içinde milliyetçi tepkilerin ilk
Türklerin Balkanlara ilgisi, tarihte Hun Türkleri ile
nüveleri daha Tito’nun sağlığında ortaya çıkmaya
başlamış, Osmanlı İmparatorluğu’nun 14. yüzyılda
başlamıştı. 1967 yılı Mart’ında Sırplarla Hırvatlar ara-
bu bölgedeki hâkimiyeti ile günümüze kadar devam
sında 20 yıldan sonra ilk ciddi anlaşmazlık ortaya çık-
ede gelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar-
mıştı. Hırvat entelektüellerinin büyük bir kısmı “Hırvat
daki hâkimiyeti beş yüz yıl sürmüş, 1878 Osmanlı-
Edebi Dilinin Adı ve Durumuna İlişkin” bir deklaras-
Rus savaşı sonrası imzalanan Berlin Anlaşması
yon yayımlamışlar ve bu deklarasyon ile Sırp-Hırvat
ile Balkan topraklarında sınırlar yeniden çizilmeye
edebi dilini düzenleyen 1954 Novi Sad Anlaşması’nı
başlamıştır. Bu dönemde Osmanlı’nın çöküş içinde
reddetmişlerdir. Hırvat entelektüelleri edebi dil olarak
olması ve Fransız Devrimi, milliyetçilik akımlarının fi-
Sırpçayı seçmekle anlaşmanın Hırvatçayı bölgesel
lizlenmesine neden olmuş, 1878 yılında Sırbistan ve
Romanya bağımsızlıklarını ilan etmiş ve özerk statü- bir lehçe konumuna düşürdüğünü ve böylece de zen-
de Bulgar Prensliği kurulmuştur. gin edebi tarihini göz ardı ettiğini iddia ediyorlardı.

Yugoslav kelimesi, Sırpça-Hırvatça dilinde “Gü- 1980’li yıllarda Sovyetlerde Gorbaçov’un etki-
ney Slavlar”, Yugoslavya ise “Güney Slavların Yur- siyle başlayan Glasnost ve Perestroyka (Açıklık ve
du” anlamına gelmektedir. Yugoslavya’nın tarihsel Yeniden Yapılanma) Politikaları Yugoslavya’yı da et-
coğrafyası, kültürel ve siyasi olarak hem Avrupa’ya kilemiştir. 1980 yılında Tito’nun ölümünden sonra bir
hem Balkanlar’a hem de Akdeniz’e aittir. Yugoslavya türlü toparlanamayan ülke 1990’da çok partili düze-
topraklarında yaşayan halkların buradaki müşterek ne geçilmesinin ardından, 1991’de başlayan iç savaş
varlığının yaklaşık 1300 yıllık tarihi vardır. sonucu aynı yılın sonlarında parçalanmıştır.

Birinci Dünya Savaşı sonunda, Slovenler, Hır- Balkanlarda Nüfus Hareketleri


vatlar, Boşnaklar ve Sırplar birleşerek “Sırp, Hırvat Balkanlar, tarih boyunca Avrupa kıtasının etnik
ve Sloven Krallığı’nı kurmuşlardır. Daha sonra ise gruplar bakımından en zengin bölgesi olmuştur. 14.
bu krallığın ismi “Yugoslavya Krallığı” şeklinde de- yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun bölge-
ğiştirilmiştir. Bugün bağımsız 11 Balkan ülkesinden deki hâkimiyeti başlamıştır. Bu dönemde bölgedeki
yedisi eski Yugoslavya toprakları içinde yer almıştır. Müslüman nüfus oranı yükselmiştir.
Bu nedenle Yugoslavya’nın tarihi, Balkanların yakın
dönem tarihinde önemli yer tutmaktadır. Günümüzde Balkanlardaki nüfus hareketlerine
bakıldığında, Müslüman Türk nüfus hayli gerilemiştir.
29 Kasım 1943 tarihinde, Bosna’nın Yayçe (Jaj- Toplam bazda bakıldığında Balkanlarda 1,5 milyon ci-
ce) kasabasından Hırvat asıllı Josep Broz Tito’nun varında Türk nüfus yaşamaktadır. Müslüman nüfusa
başkanlığında AVNOJ (Yugoslavya Antifaşist Ulusal bakıldığında ise resmi rakamlara göre günümüzde Bal-
Kurtuluş Konseyi) toplanmış ve bu konseyin karar- kanlarda yaşayan Müslümanların toplam sayısı yakla-
ları ülkenin federal bir temel üzerinde yeniden yapı- şık 8 milyon civarındadır. Bu rakam, bölgenin toplam
landırılmasının temellerini atmıştır. Ülkenin adı 1943 nüfusunun % 12’sine karşılık gelmektedir. Oysa 19.
yılında Demokratik Federal Yugoslavya, 1946’da Yu- yüzyılın ikinci yarısında Müslümanların Balkanlar’daki
goslavya Federal Halk Cumhuriyeti ve 1963 yılında nüfusa oranı ise % 40’lar düzeyindeydi.
Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti olarak
değiştirilmiştir. 14. yüzyılda başlayan Balkanlardaki karşı-
lıklı etkileşim Osmanlı Devleti’nin tarihsel ha-
Yugoslavya, İkinci Dünya Savaşı’ndan 1980’e yat çizgisi boyunca özel bir yer tutmuş, günümüz
kadar Tito’nun idaresi altında kalmıştır. 1980 yılında Türkiye’sine de önemli yansımaları olmuştur. Os-
Tito’nun ölümü Yugoslavya ve Balkanların geleceği manlı İmparatorluğu’nun çöküş sürecini hızlandıran
açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Bu olay hem Balkan ulus - devletlerinin doğuşunda, Batı’dan ge-
Yugoslavya’da milliyetçi çatışmaların ortaya çıkma- len milliyetçilik ideolojisi kadar Osmanlı mirası ortak
sına hem de Balkanlarda barış ve istikrarın ciddi kültürden beslenen siyasi akımlar etkin olmuştur. Bu
anlamda bozulmasına yol açmıştır. Tito’nun ölümü sadece ayrılıkçı ulusal hareketler için değil, Türk ay-
sonrasında Kosova’da başlayan şiddet olayları gele-
dınlanması bakımından da geçerli bir olgudur.
cekte yaşanacakların habercisiydi. 1986 yılında Sırp
Bilimler Akademisi tarafından yayımlanan memoran- Selanik merkezli, Türk aydınlanmasının bağrın-
dum (muhtıra) Sırp entelektüelleri arasında gelişen dan çıkardığı Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kad-
milliyetçiliğin ve ‘Tito Yugoslavyası’na muhalefetin rosunun çoğunlukla Balkan kökenli olması tesadüfü
önemli bir göstergesiydi. Bu memorandum, Yugos- değildir Rumeli vilayetlerinin Avrupa’ya en yakın böl-

206 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


geler olmalarının entelektüel hayatta kaçınılmaz yan- Çatışma, bölünme ve etnik temizlik Balkanların
sımalarının yanı sıra, o günün Osmanlı tebaası için- “makûs talihi” olmamalıdır. Balkanların üç bin yılı bu-
de yer alan etnik toplumlar arasında doğan milliyetçi lan uzun geçmişinde çatışmalardan uzak, uzun refah
akımların faaliyetlerinin genç Türk aydınlarını etkile- ve barış dönemleri yaşanmıştır. Sonuncusu Osmanlı
memesi ve onları vatan kaygısı içine düşürmemesi dönemi olmak üzere, büyük imparatorluklar dönem-
mümkün değildi. Nitekim başında Mustafa Kemal’in lerinde Balkanlarda barış ve istikrarın güçlendiğini,
yer aldığı, siyasi kişilikleri gençliklerinin geçtiği Bal- halkın refah düzeyinin yükseldiğini, bilim ve kültürde
kanlarda oluşmuş lider kadro bu günkü modern dev- ilerlemeler kaydedildiğini, farklı din ve etnik kökenden
letimizi kurmuştur. Bu sebeple Cumhuriyetimizin te- gelen toplumların kolayca kaynaşıp, hem fert hem de
melinde çok kuvvetli bir Balkan dokusu bulunduğunu topluca gelişebildiklerini biliyoruz. Bu gerçek, arala-
söylemek yanıltıcı olmayacaktır. rında Makedonya Cumhurbaşkanı Gjorge İvanov’un
da bulunduğu pek çok tarihçi ve entelektüelin ortak
Sadece kurucu kadronun entelektüel ve felsefi
tespitidir.
oluşumu bakımından değil, ülkemizde milyonlar-
la ifade edilen Balkan göçmeni vatandaşlarımızın Soğuk Savaş Sonrası Balkanlar
ata yurtları Balkan coğrafyasıyla kan ve gönül bağı
Birinci ve İkinci Dünya savaşlarının yıkım ve acı-
Türkiye’yi bir Balkan ülkesi yapmaktadır.
larından sonra, Balkanlardaki ikinci büyük travma
Balkanlardan Anadolu’ya Göçler Yugoslav Federasyonu’nun dağılmasından sonra
1990’ların başında yaşanmıştır. 1990’ların başın-
19. ve 20. yüzyıllarda sayısız göç dalgalarıyla
daki katliamların ve etnik temizlik girişimlerinin,
ata yurtlarından koparılarak Türkiye’ye göç ettirilen
ideolojik nedenlerle bir arada tutulmaya çalışılan
milyonların, araya nesiller girse de yaşadıkları acı-
Yugoslavya’nın dağılmasından sonraki süreci takip
ları unutmak mümkün değildir. Diğer yandan tüm
etmeleri tesadüfî değildir. Etnik milliyetçilik, 1912
göçlere rağmen Balkanlarda hemen her ülkede var-
sonrasında olduğu gibi, Yugoslavya sonrasında da
lıklarını sürdüren ve Türkiye’yi ana vatanları olarak
farklı din ve kültürlerin bir arada yaşamasına taham-
gören Osmanlı bakiyesi Türk toplumlarının varlığı,
mül edememiş, “temiz toplumlar” yaratma güdüsü ile
Türkiye’yi Balkanlara bağlayan zincirin en güçlü hal-
büyük katliamlara sebebiyet vermiştir.
kalarından biridir. Türk toplumlarının yanı sıra kendi-
lerini Türkiye’ye çok yakın hisseden, Türkiye’de çok Soğuk Savaş’ın sona ermesinden Balkanlar
sayıda yakınları bulunan Boşnaklar ve Arnavutlar doğrudan etkilenmiştir. Bölgede 2. Dünya Savaşı
gibi, akraba saydığımız toplumları da Balkanlar poli- sonunda tesis edilen ve büyük ölçüde Yalta müza-
tikası çerçevesinde değerlendirmek zorundayız. kerelerinin eseri olan mevcut durum, 1990’lı yıllarda
değişmiştir. Balkan ülkeleri komünizmden ayrılıp batı
1912-13’teki Balkan Savaşlarının sonucu ortaya
demokrasisine geçmişlerdir. Yugoslavya parçalana-
çıkan milli devletlerin doğumu hayli sancılı olmuştur.
rak; Bosna Hersek, Hırvatistan, Slovenya, Makedon-
O denemde ve onu takip eden o yıllarda Balkan-
ya, Sırbistan, Karadağ, Kosova gibi yeni devletler
lardan Türkiye’ye çok sayıda kitlesel göçler vuku
ortaya çıkmıştır.
bulmuş, büyük acılar yaşanmıştır. Ata yurtlarından
kopartılan göçmenler Balkanları da beraberlerinde Soğuk savaşın sona ermesi, en başta Varşova
Anadolu’ya getirmişlerdir. Paktı’nın lağvedilmesi neticesini doğurmuş; Bulga-
ristan ve Romanya üzerindeki SSCB tahakkümü or-
Balkanlar tarihi incelendiğinde görülecektir ki, bu
tadan kalkmıştır. 1990’lı yıllarda anılan ülkeler hızlı
coğrafyada kitlesel katliamlar, çatışmalar, etnik te-
biçimde eski rejimin etkilerinden kurtulma ve yeni
mizlik ve sürgünler, acı ve gözyaşı ile anılmaktadır.
koşullara uyum sağlama çabası içerisine girmişlerdir.
Bir yüzyıl öncesine geri gidildiğinde aynı algı yine
Bu çerçeve içerisinde temel hedef Batı ile bütünleş-
karşımıza çıkmaktadır. Balkanların bu kötü şöhretle
me olarak tespit edilmiş, Bulgaristan ve Romanya, bir
anılması çok daha iyi şeyleri hak eden bölge halkları
yandan Avrupa Birliği, öte yandan NATO ile yakından
için büyük bir haksızlıktır. Balkanlar, parçası olduğu,
ilgilenmeye başlamışlardır. Avrupa Birliği ile anılan
Avrupa’nın diğer bölgeleri gibi barış, istikrar ve refa-
ülkeler arasında başlayan ticari ve ekonomik işbirli-
ha layıktır. Esasen bunları elde etmek için gereken
ği anlaşmaları, bir süre sonra tam üyelik için altyapı
birikimlere de sahiptir.
hazırlama amacını taşıyan Avrupa Anlaşmaları ile
Etnik milliyetçilik çok kültürlülüğe, çok dinliliğe, devam etmiştir. Uzun ve zahmetli geçen bir sürecin
farklı milliyetten toplumların bir arada yaşamasına ardından Bulgaristan ve Romanya, 1 Ocak 2007’de
tahammül göstermez. Oysa Balkanlardaki güzel za- tam üye olarak Avrupa Birliği’ne katılmışlardır. Anılan
manlar hep bu çoklu değerlerin korunduğu dönem- ülkeler aynı zamanda 2004 yılında NATO’ya üye ol-
lerde yaşanmıştır. muşlardır.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 207


1990’lı yıllarda Balkan yarımadasında tüm dün- Yunanistan’ın da aralarında bulunduğu birçok Avru-
yanın dikkatini üzerine toplayan ülkeler Yugoslavya pa ülkesi, yatırım yapılması için uygun birer pazar
ve Arnavutluk olmuştur. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra olarak düşünülmelidir.
Enver Hoca liderliğinde kendine özgü komünist uy-
Sonuç
gulamalar ile diğerlerinden farklılaşan Arnavutluk,
rejim varlığını 1992 yılına kadar sürdürmüştür. 1985 Bu çalışmamızın amacı, Türklerin Balkan coğraf-
yılında Enver Hoca’nın yerini Ramiz Alia almış ise de yasındaki barışa yapmış oldukları katkı ile Balkanla-
rejimin totaliter/baskıcı yapısında ve dışa kapalı tutu- rın genel bir değerlendirmesini yapmak ve öncelikli
culuğunda bir değişim gözlenmemiştir. Arnavutluk’ta konulara dikkatleri çekmektir.
değişim biraz da dünya koşullarının zorlaması sonu-
Türkiye’nin Balkan politikası, soydaş ve akraba
cu gerçekleşmiş, ilk çok partili seçimler 1992 yılında
topluluklarımızın bulundukları ata yurdu topraklar-
yapılmıştır.
da güven ve refah içinde yaşayabilmelerini, dille-
Balkanların bir başka ülkesi olan Bosna-Hersek’te rini, dinlerini, milli gelenek ve kültürlerini korurken,
ise 1995 yılından beri silahların gölgesinde barı- kendilerini geliştirmelerini ve bulundukları ülkelere
şın devam ettiği ancak toprak bütünlüğü endişesi katkı sağlayan, bu ülkelerle Türkiye arasında beşe-
sona ermemiştir. Bosnalı Sırpların Bosna-Hersek ri dostluk görevlerini gören ileri toplumlar olmalarını
Cumhuriyeti’nden ayrılıp Sırbistan’a katılma niyeti öngörür. Bu kapsamda Türkiye, Balkanlarda olduğu
taşıdıkları hiç kimse tarafından sır değildir. Sırplar, gibi, soydaşlarımızın ve akraba topluluklarımızın bu-
barış gücü misyonu ile sürdürülen statükoyu fırsat lundukları tüm coğrafyalarda, ilgili ülkelerle işbirliği
buldukları en kısa zamanda istedikleri yönde değiş- yaparak, insanlarımızın güven, huzur ve refah için-
tirmek istemektedirler. Kosova’nın bağımsızlık ilan de yaşayabilmeleri için gereken her türlü fedakârlığı
etmesi, Bosnalı Sırpların bu yöndeki taleplerinin be- yapmaktadır.
lirgin biçimde ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Türkiye’nin, Balkan politikası bölgesel sahiplen-
Balkanların Geleceği me, herkes için güvenlik, Balkan coğrafyasında ya-
şayan bütün toplumların refah ve huzur içerisinde
Netice olarak günümüzde Balkanların fiili durumu
kendilerini güvende his etmelerinin sağlanmasıdır.
ve geleceği konusunda göz önünde bulundurulması
Çünkü Balkanlarda bazı toplumlar kendilerini gü-
gereken husus şudur. Soğuk savaş sonrasında si-
vende hissederken, diğerlerinin dışlanması yeni is-
yasi istikrarsızlık yaşayan Balkanlarda 1995 yılında
tikrarsızlık ve çatışmaları beraberinde getirme riskini
imzalanan Dayton Anlaşması ile tesis edilen barış
taşımaktadır.
pamuk ipliğine bağlı olmaktan kurtulamamıştır. Böl-
gede siyasi istikrar günümüzde ancak silahların göl- Tüm Balkan ülkelerinin kaderi ortaktır. Bölgede
gesinde sürdürülmektedir. Balkanlarda 1990’lı yıllara gelecek, müşterek inşa edilecektir. İzolasyon, ay-
damga vuran mikro milliyetçilik ve etnik çatışmaların rımcılık, etnik milliyetçilik ancak yeni çatışmaların
aşılması ve siyasi istikrarın kalıcı olarak tesis edilme- tohumlarının ekilmesine hizmet eder. Türkiye ulus-
sinin yolu, Balkanlardaki ülkelerin Avrupa Birliği tam lararası toplumun sorumlu bir üyesi olarak, istikrarlı
üyeliğinden geçmektedir. ve müreffeh bir Balkanların yaratılması konusunda
kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye
Balkanlarda sürekli bir barışın sağlanması ile
devam edecektir.
bölge ülkelerinin ortak bir dış politika hedefi bulun-
ması ve yaşama geçirilmesi ile mümkün olabilecek- Balkanlarda birlik sağlanır mı? Aslında, birlik ol-
tir. Türkiye, Balkanlarda kalıcı bir istikrara çok önem manın çok da zor olmadığı kanaatindeyiz. Bu bağ-
vermiş ve her aşamada desteklemiştir. Balkanlar ile lamda kast edilen birliğin “Gönül Birliği” olduğunun
Anadolu’yu birleştiren evrensel değerlerin insanlığa ifade edilmesinde fayda var. Gönüller arasındaki sı-
gelecekte çok daha zengin kazanımlar sağlayacağı nırların kaldırılarak ‘Gönül Birliği’nin sağlanmasında,
bilinmektedir. Bu ortak değerler, ortak hedefler, ortak bu coğrafyada yaşayan tüm topluluklara fayda sağ-
kazanımlar hoş görü ve barış içinde birlikte yaşama layacağı bilinmelidir
ve paylaşmayı güçlendirecek ve sonsuzlaştıracaktır.
Dil bilimciler, “Gönül” kelimesinin Türkçeden
Bölgede 1990 sonrası dönemde siyasi yapılarını başka bir dilde karşılığının olmadığını ifade ederler.
değiştiren Balkan ülkeleri aynı zamanda buna para- Türklerin ortak kelimelerinden biri olan “Gönül”’e talip
lel olarak ekonomik yapısını da değiştirmek zorun- olmuş Osmanlı İmparatorluğu bu gönülle Balkanlar-
da kalmışlardır. Bu değişimin gereği ciddi ekonomik da asırlar boyu huzur ve barışın garantisi olmuştur.
sıkıntılarla karşılaşan devletler, bunu aşmak için dış
Bilindiği üzere 2012–2013 yılı Balkan Savaşla-
finansman ve ülke kapılarını dış sermayeye açma
rının yüzüncü yıldönümü olacaktır. Bu yıldönümünü
yoluna gitmişlerdir. Ekonomik değişim sürecindeki
fırsat bilerek tüm korku ve takıntılardan sıyrılarak,

208 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


“Balkan Savaşlarından Sonsuz Barışa” sloganıyla
karşılıklı ön yargıların kırılmasına, yeni diyalog ve
işbirliği kapılarının açılmasına katkı sağlanmasına, MERİÇ TÜRKÜSÜ
hep beraber sahip çıkılmalıdır.
Tarih seyrinde, gerek sınır çatışmaları gerekse Issız dağ başını duman bürümüş
olumsuz gelişmeler sonucu, Balkan coğrafyasında Yine Rumeli’ne düşman yürümüş
sürgün, göç ve katliamlar nedeniyle çok çeşitli acıla-
Kervan gelmiş, yel küllerin savurmuş
rın yaşandığı malumdur.
Dertli Meriç akar kervanım diye
Balkan ülkeleri, bölgede sürdürülebilir güven, hu-
Acep nerde kaldı arslanım diye
zur, istikrar, refah ve çok taraflı işbirliği sağlanması
yönünde bütün imkânları değerlendirmeli ve yaşama Türk ili boş kalmış, kervanlar göçmüş
geçirebilmelidir. Bu yaklaşım, Türkiye, bölge ülkeleri, Dumanı tütmemiş, düşmanlar saçmış
Avrupa Birliği ve uluslararası toplumu rahatlatacak, Ayrılık şarabın analar içmiş
başta Balkan coğrafyası olmak üzere, dünya barışı-
Dertli Meriç akar kervanım diye
na da katkı sağlayacaktır.
______________________________________________ Acep nerde kaldı arslanım diye
* TİKA-Araştırmacı Meriç’in üstüne köprü kurulur
M. S. Bilgiç, S. Akyürek, Balkanlar’da Türkiye ve Türk Algı-
sı, 2012 Bilgesam Rapor No 49, Ankara. Düşman geçer, hep yiğitler vurulur
Hakan Okçal, 2012 Balkanlar ve Türkiye, GAMER Dergisi, Hepsini anlatsam dilim yorulur
Sayı 1, Cilt 1, Ankara Üniversitesi Güneydoğu Avrupa
Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi, Ankara Dertli Meriç akar kervanım diye
Tanıl Bora, 1991 Yugoslavya Milliyetçiliğin Provokasyonu, Acep nerde kaldı arslanım diye
İletişim Yayınları, İstanbul
Ömer Turan, Avrasya Coğrafyasında Misyonerlik Faaliyet- Çiçek ayı geldi, çiçek açmadı
leri, TİKA, Avrasya Etüdleri Dergisi, Kış 1999 Ankara Yel kırlara lale, sünbül saçmadı
Necdet Sevinç, 2002 Osmanlı’dan Günümüze Misyoner
Faaliyetleri Okullar/Kiliseler Yardım Kurumları, Milen- Yiğitler vuruldu, mertler kaçmadı
yum Yayınları İstanbul Dertli Meriç akar kervanım diye
İrfan Kaya Ülger, 2003 Yugoslavya Neden Parçalandı?,
Seçkin Yayınları Ankara Acep nerde kaldı arslanım diye
Engin Beksaç, 2006 Balkanlarda Tarih Öncesi ve Erken Uy-
Çoban dağ başından geçmez oldu
garlıklar, Balkanlar El Kitabı Cilt 1 Ankara
Osman Olcay Yazıcı, 2010 Suyun İki Yakası, Selanik- Sürüler Meriç’ten içmez oldu
İstanbul, Ticaret Odası Yayını, İstanbul
Yusuf Hamzaoğlu, 2010 Balkan Türklüğü, Cilt 1, Logos-a
Gözü nişanlımın seçmez oldu
Yayınları, Üsküp Makedonya Dertli Meriç akar kervanım diye
Türkçe Sözlük, 1998 Türk Dil Kurumu Yayınları Ankara
Balkanlar El Kitabı, 2006 Derleyenler, Osman Karatay, Bil-
Acep nerde kaldı arslanım diye
gehan A. Gökdağ, Tarih, Cilt 1, Araştırma ve Kültür Vak- Hep köyler yıkılmış, ocaklar tütmez
fı Yayını İstanbul
Hasret Çomak, İrfan Kaya Ülger, 2008 Balkanlarda Siyasi Viran bahçelerde bülbüller ötmez
İstikrar ve Geleceği, Rapor No: 14, Bilgesam Yayınları. Yârim yâd ellerde, hasretim bitmez
İstanbul
Halil Akman, 2006 Paylaşılmayan Balkanlar, IQ Yayınları, Dertli Meriç akar kervanım diye
İstanbul Acep nerde kaldı arslanım diye
Hüdai Ülker, 2003 Makedonya Göçlerinin 50. Yılında Birlik
Yazıları. İzmir Akşam ovalara duman yayılır
Yaşar Yücel, 1987 Balkanlarda Türk Yerleşmesi ve Sonuç- Meriç’in suları susar, bayılır
ları, Bulgaristan’da Türk Varlığı, I, Ankara
Oya Akgönenç, 1999 New Balances in The Balkans After Nilüferler ölür, dertler ayrılır
The Bosnian Crisis, Tarihte-Güney-Doğu Avrupa: Bal- Dertli Meriç akar kervanım diye
kanların Dünü, Bugünü ve Sorunları, Ankara
Ahmet Gebeci, 2006 Balkanların Türkleşmesi ve Osmanlı’nın Acep nerde kaldı arslanım diye
Balkan Politikası, Türk Boyları Dergisi, Temmuz-Eylül
Sayı 3. Ankara
Şerif Baştav, 1987 Attila ve Hunları, Tarihte Türk Devletleri, Köprülüzâde Mehmed Fuad
Sempozyumu Ankara Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları,
Nu: 98, Ankara
(TÜRK YURDU, YIL:2, SAYI: 39, 15 Mayıs 1913- 2
Bilal Şimşir, 1989 Rumeli’den Türk Göçleri, Belgeler, 1–3
Mayıs 1329, Türk Yurdu Şiir Antolojisi (1911-1931),
Cilt, (T. T. K). Ankara
Hazırlayan : Coşkun Bağır,Türk Yurdu Yayınları, An-
Halil İnalcık, 1993 Türkler ve Balkanlar, Ortadoğu ve Balkan kara 2012)
İncelemeleri Vakfı (OBİV), Eren Yayınları, İstanbul

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 209


BOSNA: BATI YAKASINDA
DEĞİŞEN BİRŞEY YOK

A. FİLİZ AVŞAR*

B
osna için yazılacak çok şey var. Mustafa Paşa, Malkoç Ali Paşa, Lala Mehmet Paşa,
Bosna için yazılacak hiçbir şey yok. Derviş Mehmet Paşa, Kara Davut Paşa, Gazi Hüs-
Çünkü batı ( Bosna) cephesinde yeni bir- rev Bey ( Padişah II. Beyazit’in torunu, kasabadan
şey yok. Herşey yazıldı, anlayan kalpler, susan dil- şehir yaratan paşa)… ve başka çok sayıda Bosnalı
ler, konuşan gözler ile. Ve anlayan anladı, anlama- paşa görev alır Osmanlı Devleti’nde. Saraybosna’yı
yan ise zaten anlamayacak. O halde onu yazmaya şehir yapan padişah torunu Gazi Hüsrev Bey’in ken-
çalışmak beyhude bir çaba değil mi? di adını taşıyan camiinde, vefat ettiği 1541 yılından
beri hergün hatim okunmaktadır.
Neden yazıyorum o halde? Bilmiyorum, belki
vicdanımı -insan olarak biraz- rahatlatmak için… Bosnalı ise Çanakkale’de 15.000 şehit verir.

Bosna’da, Sarayovası’nda herşey yeniden söy- II. Abdülhamit “Saraybosna’yı kaybetmek


lenmeye, yazılmaya, tekrar edilmeye başlayabilir. İstanbul’u da kaybetmek demektir” der ve arkasın-
Herşey silbaştan olabilir. Yüzyıllardır ve 1990’ların dan da İstanbul’un İngilizler tarafından işgali gelir.
ilk yarısında olanlar ve bundan sonra olabilecekler Bosna’da 1993-95’de yaşananların yeniden
gibi… başlaması için batı tüm düzeneğini kurmuş. Müs-
Derler ki, Fatih Sultan Mehmet bir rüya görür lüman devlette özerk Sırp ya da Hırvat mahal-
bu toprakları fethettiğinde. Peygamber efendimiz leleri, kasabaları ve köyleri var. Vücudun içine
(S.A.S) ve yanında üç halife vardır, Hz Ebubekir, yuvalanmış abseler gibi. Patladığı anda yeniden
Hz Osman ve Hz Ali. Ancak aralarında Hz Ömer’i tüm vücudu enfeksiyon kaplayacak, belki de tela-
göremez. Sabah kalkınca ilk işi rüyasını hocalarına fisi imkansız yaralar ve sakatlıklar bırakacak yine.
yorumlatmak olur. Derler ki: “Bu topraklara herşey Serebrenica’da olanlar gibi. Orada 50.000 BM as-
gelecek, ancak adalet gelemiyecek.” Haksızlık, zu- kerine güvenmiş Müslüman Bosnalının, Sırp Çet-
lüm, savaş eksik olmamış o yüzden burada. niklerin insafına –soykırımına terkedildiğini, hatta
olacakları bir gece önceden öğrenip güldüklerini,
Bosna bizim icin hep önemli olur, Avrupa’daki şakalaştıklarını öğrenmek gibi. Dünya tarihinde
kapımız, ilimiz olarak. Biz onlara önem ve değer ve- hiç yaşanmamış bir mezalim… Resmi rakamlarda
ririz, onlar da bize. Beş kez sadrazamlığa getirilen 8.000, gerçekte 11.000 kişinin toptan 3 gün içinde
Hersekzade Ahmet Paşa, üç kez sadrazamlık yapan öldürülmesi bu… Yakılmış on binlerce Osmanlı (as-
Damat İbrahim Paşa, Sokollu Mehmet Paşa, Lala lında Türke ait ne varsa) el yazması kitap, yıkılmış

210 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


–yeryüzünden silinmiş camiler-köprüler-eserler Tepe üstüne tepe, tepe ardına tepe. Vadi, vadi
gibi… Yolun bir yanında beyaz taşları ile şehit ka- peşinde… Turkuaz nehirler birer gerdanlık, dağlar-
birleri, karşı tarafında Hristiyan mezarları var, siyah daki ormanlar tabiata giydirilmiş birer yeşil kaftan
mermerleri ile. Şehir içinde şehit mezarlarına yer misali Bosna’da. Güneşin ışıkları turkuaz nehir-
açmak için stadyum, çocuk bahçeleri, parklarının lerin ve göllerin üzerinde şavkılanıyor, en çok da
şehitlik yapılması gibi… Neretva’nın.
Müslüman Boşnak köylerinde hala 10 yıl ön- Bosna nehirleri bütün kahpeliklere inat şehir ve
cesinde yaptıklari katliamı umursamadan yaşayan vadiler içinde tertemiz akıyor. İçinde balıklar süzü-
utanmaz Hırvat ve Sırplar varken; Sırp ve Hırvat lüyor.
köyleri ve bölgelerinde adeta Boşnakların adı bile
Uluslararası aile konferansı için oradayım, nü-
anılmıyor.
fus planlamaları, politikaları ve aileyi anlatmak için.
Ahmet Cevdet Paşa, bir buçuk yıl müfettişlik Genç kızların hatta çocukların bile tecavüze defa-
yaptığı Bosna’da çok az adli olay olduğunu, teca- larca maruz bırakıldığı, Batı’nın bütün olanlara bile-
vüze hiç raslanmadığını, az sayıdaki cinayet ve hır- rek göz yumduğu bu şehirde, aile anlatmak ne türlü
sızlıkların ise Sırbistan ve Karadağ’dan gelenlerin bir çelişki… Belki de çelişki değil bir ibret.
yaptığını belirtiyor, hatıralarında.
11 Temmuz 1995, Serebrenitza’da 8-10.000
Bosna (batı) cephesinde yeni birşey yok! Bosna’lı Müslümanın öbek öbek biraraya topla-
narak katledildiği, tespit edilmesinler diye koca
Saraybosna Bosna’nın sarayı olan şehir, saray-
kepçe ve iş makineleri ile parçalanıp farklı yerlere
lara layık bir genç kız güzelliği ya da letafeti, zarifliği
(bazı bedenlerin 7 farklı parçasının 7 farklı yerde
içinde.
tespit edildiği anlatıldı) açılan çukurlara toplu ola-
Sayısız küçük tepenin üzerinde kurulmuş, ye- rak gömüldüğü, öldürülmeden önce de kız-kadın
şilliği korunmuş, aralarındaki bahçeleri, ormanları, ve hatta çocukların defalarca tecavüze uğratıldığı
nehirleri modernleşme-şehirleşmeye kurban edil- soykırımın tarihi. İki gün öncesi, bu olayın 17. yıl-
memiş, savaşın arkasından çarpıklaşmamış, bu dönümü idi, orada iken… Mavi kelebeklerin toplu
bahanenin arkasına sığınılmamış bir şehir Saray- mezarların bulunduğu yerlerde uçarak, bu yerlerin
bosna… tespit edilmesini sağlaması ne büyük ibretlik olay…
Baharın müjdecisi kelebekleri beklersin, gelsin ve
Temmuz sıcağında hava alabildiğine sıcak,
gam-kasavet dağılsın, içimdeki ve etrafımdaki kış
alabildiğine nemli. Yeşilliğin korunmasına yardımcı
bitsin diye. Burada ise baharı beklemek bir hüsran-
olan bu nem, Ankara’nın sıcak ama kuru havasına
dır, ızdıraptır. Hangi tanıdık Bosnalının bedeni tes-
alışmış bizler için, oldukça zorlayıcı. Zaman zaman
pit edilecek diye acılar içinde beklersin. Yüreğin pır
hava kararıyor, kül rengi bulutlar çöküyor tepele-
pır eder durur, beynin bu atışları balyoz gibi algılar.
rin arasına ve üzerine. Camlara sağanak halinde
Heyecandan değil, bulunacak ve yüreğine düşecek
su damlaları akın ediyor… Sonra açıyor yeniden
acıyı haber alacağın için. Dünyada başka bir yer
hava… Gökkuşağı çıkıyor tepelerin arasından, ye-
var mıdır mavi kelebekleri böyle hüzün duyguları
niden umut doğuyor gönüllere…
ile bekleyen insanların olduğu? Var mıdır böyle bir
Bu tepeler üzerine kurulmuş şehir iki şey çağ- millet, böyle bir ülke, kelebeklerin uçmasından ha-
rıştırıyor insana. Biri letafet, bahar aylarındaki gibi yal kırıklığı yaşayan?
yeşillikler arasına serpilmiş kır çiçekleri misali evler,
Kalp, kelebeklerin kanatlarının pır pır etmesini
bahçeler, asırlık ağaçlar, sular, nehirler, serin sebil-
aşk için beklerken ve beklemeli iken…
ler ve ferahlık duyguları… Diğeri savaş sırasında
bu şehri korumak için verilecek mücadelenin çetin- Bu sözler edebi gibi görünse de aslında bunlar
liği, dökülecek kanların çokluğu, her tepenin ardın- öyle uzak ve karamsar düşünceler ve abartılı şey-
dan çıkacak bir kahpe kurşun, bir alçak “snaypır”, ler değil. Allah korusun ve bizi yanıltsın, ancak ABD
masum bir çocuğun dağılacak beyninden akan kan ve Avrupa’nın yaptığı ve buraya dayattığı yönetim
ile onun susuzluğunun giderilmeye çalışıldığı bir şeklinin karışıklığını, içiçe geçişikliğini, kargaşa
vahşet, taze bir Müslüman kızının-gelininin temiz durumunu duyunca sanki yeniden bir savaş çıksın
elbisesinin tecavüz pisliği ile kirletileceği dehşeten- diye herşeyin hazırda bekletildiği anlaşılıyor… Batı,
giz duygu ve korku… giyotini hazırda tutuyor Bosna’lı için.
Ve karşınızda “Avrupa’nın hain dağı” lakaplı İg- Tito (Yozef Bros; Tito takma ad. Aslen Hırvatis-
man Dağı, savaşı hatırlatıyor size. tanlı bir yahudi ve bir Sırpla evli)’nun Yugoslavya’sı

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 211


döneminde, ateizm ve komünizm baskısı altında ğurt, kaymak da öyle değil mi? Ancak yanına güzel
bile Müslümanlar ezilir ve hapislere atılırken, tek Türk çayı bulmak her zaman mümkün olmadı, tüm
yönetimli bir Bosna federasyonu olmasına rağmen, Avrupa’da olduğu gibi. Bunu bazı yazar ve düşü-
bugün çok başlı yönetim ile idare edilen bir duruma nürler “Çin kültürünün çayını aldık, Türk kahvesi
getirilmiş. Bunun dünyada başka bir örneği yok. kültürünü unuttuk.” diye eleştiriyorlar. Belki haklılar.
Zira bizim kahvemiz artık Bosna da (lokum eşliğin-
Üç cumhurbaşkanı, 14 başbakan, 70 bakan 700
de) Boşnak kahvesi, Yunanistan’da da Yunan kah-
milletvekili… Birbirinin işine karışamıyan yerel yö-
vesi olarak satılıyor.
netimler, kanton yapıları, belediyeler köy-kent ben-
zeri yerel yönetimlerde adeta bağımsız hükümetler Şerbet kültürü az da olsa devam ediyor. Gül ve
ve bakanlar… Bosnalı Müslümanların kendileri için likapadan (Rize’nin mor yabani meyvesi) yapılan
karar almasına izin vermeyen, veto hakkını kullanan borovnisa şerbetleri (hazır olarak da satılıyor), sarı
Sırp ve Hırvat cumhurbaşkanı eş ortakları, sırası ile çiçek çayı da denilen şerbetleri çok nefis. Kahve
(8 ay süre ile 4 yıllık süre ile seçilen bu dönemde kültürü heryerde devam ediyor. Kahveler çoğunluk-
2 kez sıra gelmesi) koltuk devri… diyor ki dünya- la eski usul elde kavrulup taze çekilerek pişiriliyor
ya: Her an herşey olabilir. Bunca şeyin üzerine bir (rahmetli babam da böyle isterdi kahvesini), özel
de ABD’nin atadığı bir nevi Genel Vali, özel tem- fincan takımlarında yanında lokum ile ikram edili-
silci. Adeta İngiltere’nin bir dönem Avustralya’ya, yor. Okuduğum bir makalede ise evlerde misafir-
Hindistan’a atadığı gibi. Ve en tartışılmaz karar ve- lere en başta ve misafirliğin sonunda olmak üzere
rici olan o. Onun istemediği hiçbir karar yürürlüğe iki kez kahve ikramı yapıldığını, üçüncü ikramın ise
giremiyor, ortak alınmış bir karar bile olsa. “kovucu” anlamına geldiğini öğrendim. Baklava ve
meyve tatlıları da meşhurmuş.
Bosna’nın Ağız Tadı
Savaş sonrasında Batı’nın bunca yaptıklarına
Bosna’da iki duygu arasında gidip geldik, acılar
rağmen küreselleşme ile büyük “fast food” gıda şir-
ve tatlı duygular arasında.
ketlerinin burada şube açmaya başlamaları, olum-
Bosna’nın ağız tadı deyince benim aklıma he- suz bir durum.
men Boşnak böreği ve tabi ki pırasalı börekler
Üstünde Tarih Yazılan Köprüler
geliyor. Bunda belki de tanıdığım Bosnalı ailelerin
pırasaya olan düşkünlüklerinin payı var. Annemden Her yerde köprü var, yolları, kültürleri, ruhları…
dinlemiştim: Karnı çok tok olan bir Boşnak toklu- birbirine bağlamak ister gibi.
ğunu şöyle ifade edermiş: “Pırasa bile getirseniz
Köprü kültürü için derler ki, Batı’ya bizden git-
yemem”. Boşnak asıllı bir arkadaşımın annesinin
mis. Roma’nın meşhur köprüleri, Etrüskler ve Attila
Bursa’daki yakınlarının yanından dönerken bavu-
ile Türklerden gelme imiş. Dünyanın ilk köprüsü de
luna koyup getirdigi pırasaların da payı olsa gerek
Anadolu’da bulunmuş, Hititlerde. Köprü, ölümden
bu düşüncemde. Ancak orada pırasayı ne gördüm,
sonra da sevap kazandıran bir hayır aracı… Dini-
ne de adının anıldığını duydum. Belki mevsimi uy-
mizde ise sırat köprüsü ile anlam buluyor. Ataları-
gun değildi. Ancak sebze ve meyvenin pahalı, etin
mız bunun için köprü yapmayı ve yaptırmayı çok
kilosunun 10-15 KM (konvertibl marktan geliyor, ka-
seviyor.
yem olarak söyleniyor ve aşağı yukarı Türk lirasına
yakın bir değerde) arasında olduğunu ve heryerde Bu kadar çok nehirin olduğu, üstelik engebeli
bolca kaymaklı ya da kaymaksız çevapi (kebap) araziye sahip topraklarda köprü ve bunlarla ilgili
denen köftelerin ağzı açık pideler içinde servis tarih-hatıra-efsane olmaması da zaten mümkün
edildiğini, birçok mesire-kır lokantısındaki asıl ye- değil.
meğin kuzu ve tavuk kızartması olduğunu görünce, 1914 de Avusturya - Macaristan veliaht prensi
eskinin unutulmaya başladığını gördüm. Çevapiler, Ferdinand, eşi ile şehrin ortasından akan Milyetska
kaymaklısı bile- çok lezizdi. İsli- kurutulmuş etleri Irmağı üstündeki köprüden geçerken Gavrillo adlı
de meşhurmuş, alışık olmayan için yemesi zor an- bir Sırp tarafından öldürüldü. Böylece Birinci Dünya
cak ama seveni çokmuş. Meşhur Boşnak börekle- Savaşı başlamış sayıldı.
rinin yufkası elde açılıyor, içlerine kıyma, peynirli
ıspanak, patates, ya da sade peynir koyulup ikram Kanuni’nin emri ile Mimar Sinan’ın talebesi olan
ediliyor, çok da güzel. Börek, bizim kültürümüzün Mimar Hayrettin tarafından Neretva Nehri üstüne
değişmez yemeği. Ve bu yemeği aynı isim ile Ad- yapılan Mostar köprüsü (1557) hilal şekilli dünyanın
riyatikten, Kırım’dan Doğu Türkistan’a kadar yiye- en geniş kavisli, tek gözlü köprüsü oldu. Üstünden,
rek dolaşabiliyorsunuz. Çevabi (kebap), ayran, yo- nişanlılarına cesaretlerini göstermek isteyen genç-

212 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


ler, Neretva’ya atladılar yıllarca. Sonra 21. yüzyılın rünün son yıllarını huzur (!) içinde geçirmek üzere
medeni (!) insanları canlı yayında 9 Kasım 1993’de gelmiş olan bu sivil halkın silah kullanma ihtimaline
yıktılar onu. Şimdi turistler için atlıyor gençler, fo- (!) karşı, bina bombalanır, sayısız asker adayı (!)
toğraf çeksinler, videoya kaydetsinler diye. Boşnak yaşlısı öldürülür, değil siviller, yaşlı ve has-
Mostar yolunda bir kasabada 2. Dünya taların olduğu huzur evi sakini 70-80’lik insanlar,
Savaşı’nda yıkılmış bir köprü ve üzerinde devril- ana-baba-dede ve nineler.
mekten son anda kurtulmuş bir tren var, tarihi sim- Binanın yıkık duvar ve ayakta kalabilmiş kolon-
ge olarak korunuyor. ları üstünde artık bolca duvar yazısı (graffiti) var.
Ivo Andric’in Drina köprüsü var, Sokollu’nun Hangi dilden kimin ağzından ne konuşurlar acaba
yaptırdığı ve Nobel’li kitaba konu olan bir eser bu. bu yazılar? Ne derler geride kalanlara?

Mostar yolu üzerindeki Koniç şehrinin Fatih ta- Saraybosna Film Festivali
rafından yaptırılan köprüsü var, kitabesi üzerinde, Çevrilen aslında başka filmler var. Snaypırlar,
çeşmesi de hâlâ akıyor. Çetnikler ve “Canlı ava ateş etmek ister misiniz?”
Daha nice taş ve tahta köprüler… ilanlarının peşine düşüp gelen bol paralı, insan
avı meraklısı Batılılar... Aksiyon filmlerinin en hız-
Ve Batı dünyasının içinde Müslüman –Hristiyan
lısı: Snaypırdan kaçarken trafik kazasından ölmek
köprüsü olan Bosna…
ya da sakat kalmak, avcıya kurban olmadan eve
Bir kültürün, tarihin tapusu olan bu köprüler yı- dönebilmek konulu filmler, savaş filmlerinin en
kılmalı diyor birileri. Hırvatlar “sadece Osmanlının heyecanlıları, en şiddetli işkencelerin ve vahşetin
eseri olduğu için” mazeretini beyan ederek Mostar sergilendiği korku filmleri, ihanet filmleri (Sırp ko-
köprüsünü yıkıyor, dünya basınına haber vererek, canın Boşnak karısını, Hırvat gencin Müslüman
canlı yayında… UNESCO’nun dünya mirası listesi- sevgilisini, BM’in Hollandalı askerlerinin kendine
ne alınmış bu köprünün yıkılışına, BM müdahale et- sığınan Serebrenitzalı 50.000 boşnağı Sırp Çetnik-
miyor, seyrediyor (Yeniden yapılırken 99 basamaklı lerin olmayan insafına terketme ihaneti…), cesaret
olan bu köprünün restorasyonunda 93 basamağa filmleri, 3 yıl açlık, soğuk ve gelecekten ümitsiz ol-
izin vermiş. Deniyor ki Allah’ın (C.C.) 99 ismine at- maya gösterilen sabır filmleri, kahramanlık filmleri,
fen yapılan basamak sayısına razı olmadılar). göç filmleri, kaçış filmleri, 860 metre tünel kazma
Serebrenitza’dan çekilen “katliam sonrası fo- ve hayata tutunma filmleri (bu tünelde yürümek bile
toğrafları sergisi”nde bir duvar yazısı fotografı var: başlıbaşına bir zorluk, zaman zaman yüksekliği 1.5
United Nothing (Birleşmiş Milletler’in İngilizcesi metreye düşüyor, dize kadar su dolu, karanlık, dar),
olan UN’un mecazi açılımı). Ve diğer igrenç duvar evinin alt katında tünel varken, içinden yaralılar ve
yazıları fotografları: Killing is my business and bu- mühimmat geçerken evde yaşamaya devam ede-
siness is good./ No teeth, a mustache, smell like rek Sırplardan tüneli gizlemeye çalışmanın polisi-
shit, Bosnian girl / I’m your best friend, I kill you for ye filmi… Yaz aylarında yapılan, ama içinde yaz
nothing, Bosnie 94 / my ass is like a “local”, it’s got olmayan filmlerin festivali… Bu sene 18.’si yapıldı.
the smell same Bosnia’ 94….. Bizim entellerimiz festival festival gezerken oraya
da uğradılar. Sonra seyrettikleri bu filmerin entel-
Bosna’nın Foynica kentindeki Fransisken kili-
lektüel tartışmalarını yaparken eminim kahve içti-
sesinde duvarda 526 yıldır asılı duran 1478 tarihli
bir Fatih Sultan Mehmet Han Fermanı var. Dünya- ler, kültürel ve tarihi noktalardan da çeşni niyetine
nın ilk insan hakları belgesi: “...Bütün dünyaya ilan dem vurdular. Kendi toplumuna ihanet eden Emir
ediyorum ki, kendilerine bu padişah fermanı verilen Kusturica’nın belki de övgüsünü yaptılar, “kendimi,
Bosnalı rahipler ve kiliseleri ve her din ve milletten tüm bu olanların dışında, siyaset dışı görüyorum”
herkes himayem altındadır….Hiç kimse bu insan- dediği için. Siyaset dışı ve BM iyi niyet elçisi olan
ların özgürlüklerini kısıtlamıyacak ve onlara zarar Angelina Jolie’nin yönetmenliğini yaptığı “Kan ve
vermeyecektir…” Bal” isimli Bosna savaşını anlatan filmi için ne dedi-
ler acaba? Sırplar film çekimi sonrasında bu güzel
Yaklaşık 450 yıl sonra kurulan UN (Birleşmiş kadını oraya sokmamışlar, filmini protesto etmişler.
Milletler) ve onun barış (?) güçleri aynı insani (!)
Oysa filmi oraya gitmeden önce seyretmiş, taraf-
amaçla dünyada görev yapmaya devam ediyor.
lı bir film olduğunu da düşünmemiştim. Demek ki
Şehirdeki en dikkat çekici harabe, dört duvarı içinde az da olsa varolan kendi vahşet sahnelerine
bile değil direkleri kalmış büyük huzurevidir. Öm- bile tahammül edememişler.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 213


Saraybosna Kış Olimpiyatları “Ev alma, komşu al” der atasözü. Boşnaklar,
komşu seçme hakkına sahip değiller. Belki de on-
Hiç bitmeyen olimpiyatlar…
lara “komşuluk hatırı” diye yine kahve ikram ede-
Tepeler arası bomba yarışları, toprakları geri cekler.
alma yarışları, savaş Bosna lehine dönmeye başla-
Kahve ile ilgili son hatıra: Radovan Karadziç
yınca masa üzerinde savaşı kazanma yarışları
Saraybosna için ilk kurşun emrini verir, şehre hâkim
Kış ile savaşmaya, 3-4 yıl süren açlığa, silah bir tepeden ve “Üç buçuk saat sonra Başçarşı’da
elde etmeye ve geliştirmeye verilen uğraşların ya- kahve içeceğini, şehrin bu süre sonunda teslim ola-
rışları, en hızlı tüneli kazmaya ve etkin kullanmaya cağını” iddia eder. Ancak bu savaş üç buçuk saat
çalışma olimpiyatları, yani hayatta kalma, hayata değil tam üç buçuk yıl sürer, kahveyi içemeden de
tutunma yarışları… döner.
Hepsi kış gibi soğuk, dondurucu yarışlar… Bosna’da çoğu Boşnak olan 250.000 (280.000 de
1984’de yapılan gerçek kış olimpiyatlarının, bir deniyor) kişi ölmüş, 1990-94 arası. Serebrenitza’da
gün farklı şekilde yapılacağını (!) kim hayal etti, ise asla sahibi, kimliği tespit edilemiyecek 4.000
Sırp ve Hırvatlardan başka? katledilmiş Boşnaktan bahsediliyor. Tarih sahne-
sinden ebediyen silinmiş, genetik olarak hiç bir izi,
Bir Fincan Kahvenin Kırk Yıl Hatırı akrabası bile bırakılmamış, 4.000 kişiden…
Olmak
Dünyadan ebediyen silinmek, genetik olarak hiç
Bosna’nın kahvesi meşhur. Aslında Türk kahve- akrabanın kalmaması mı?
si bu. Zaten Bosna’da olan bitenler de “Müslüman
Boşnak” demek, “Türk” demek diye düşünülerek Silinmek hafızanın yok olmasıdır aslında. Mer-
planlanmış. mi izlerinin silinmesi, beyinlerden savaşın asıl se-
bebinin silinmesidir.
Kahvenin hatırı tarihte kalmış… Kahveyi akşam
ikram et, sabah kurşunla iade-i ziyaret yapılsın… Fast food denen ayaküstü yemek markalarının
arkasında yeni yetme bir gençlik oluşturulmaya ça-
Ahmeci köyü (Ahmetler), çoğu Boşnak olan Hır- lışılıyor yeniden orada. Neşeli gece eğlencelerinin
vatlarla karışık bir köy, Travnik yolu üzerinde. Sa- gençliği vardı, yanıbaşında açılmış olan Serebre-
bah namazını takiben 16 Nisan 1995’de henüz her- nitza fotoğraf sergisi-müzesinden habersiz ve belki
kes uyanmamışken Hırvat askeri, kendi köylüsü ile de unutturmaya çalışılan. Unutmaya çalışmak mı
bir olup, bir gece önce birlikte sohbet ettiği, kahve iyi, unutturulmak mı; yoksa hafızayı canlı tutmak ve
içtiği komşularını katliama tabi tutar. Evinden dışarı hazır olmak mı? Bu savaş 500-600 yıl öncesinden
“ne oluyor ?” diye çıkan bir yaşlı adama o kadar gelen bir Sırp (aslında Slav-Batı-Hristiyan) kininin
çok kurşun isabet eder ki yere düşmeden önce tüm sonucu idi. Bosna, Güney Slavlarının ülkesi sayı-
barsakları dışarı dökülür (oğlunun ağzından). Bir lıyor. Bu savaş Türk sayıldıkları için Boşnaklara
anne kucağındaki bebeğini yakılan evinden dışarı karşı yapılmış bir intikam savaşı. Mostar bunun için
atar, “yanmasın” diye. Hırvat asker yakalar bebeği yıkıldı, kütüphane bunun için yakıldı, camiler bunun
ve ateşe geri fırlatır. Üç ailenin hiçbir ferdi kalmaz için yokedildi.
hayatta, birinden 44, bir diğerinden 16, diğerinden
de benzer sayıda kişi katledilir. Ve soyları biter. Kimi de, Boşnakların, Hristiyanların Bogomil
Ölen sayısı kısa bir süre içinde 116’yı bulur. Köyde mezhebinden ayrılıp Müslümanlığa geçtikleri için,
yanyana olan Hırvat evinin duvarında bir tek kurşun cezalandırıldığını iddia etti.
deliği bile yoktu, yanındaki delik deşik olmuş Müs- Bogomiller, Bulgarlardan alınan bir Hristiyan
lüman evine inat. Tek tek seçilmiş… Sonra evler ve mezhebinin üyeleri imiş. Ama Roma ile kavgalı
cami yakılmış. BM’e bağlı İngiliz birliği bu köye 5 bir mezhep... Hz. İsa’yı Allah’ın kulu olarak kabul
dakikalık mesafede konuşlanmıştır, beklerler, kat- edip, Hz. Muhammed’i de tanıyorlar ve bu yüzden
liam tamamlandıktan sonra akşama doğru gelirler. İslamiyet’e yakın duruyorlarmış. İnatçı olduklarını
Yalnızca, yanmaktan geriye kaburga kemikleri kal- baskıyla din değiştirmeyeceklerini söyleyen Boş-
mış cesetlerin yanında poz verip fotoğraf çektirirler, naklar, Fatih Sultan Mehmet burayı aldıktan sonra,
hem de sigara içerken. Üç aylık-70 yaş arası kat- baskı yapmadığı için, Müslüman olmaya karar ve-
ledilmiş ve yakılmış 116 kişinin adı yazıyor şimdi rirler. Ancak bir istekte de bulunurlar büyük padi-
orada yeniden onarılmış caminin içindeki beyaz taş şahtan. “Çocuklarımızı al, götür ve İstanbul’da eğit”.
anıtta. Fatih kabul eder ve der ki “Merak etmeyin, çocuk-

214 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


larınız benim çocuklarımdır artık”. “Evlad-ı Fatihan” şanları ile makarnaya talim eden, soğuktan parkası
deyimi buradan kalır. Diyorlar ki “Asıl teba-yı sadıka ile ısınmaya çalışan, sekreterlerinden ikisi defalar-
biziz. Hiç ihanet etmedik size. Zaman zaman kır- ca yapılan bombardıman sonrasında şehit olan,
gınlıklarımız oldu ise de, bizi Avusturya - Macaris- hayatının en zor döneminin Batı’nın dayatması ile
tan İmparatorluğuna savaş tazminatı alarak terket- imzaladığı DAYTON anlaşması olduğunu belirten
menize kırılsak da biz hep Osmanlı kaldık.” ve kendisini bu zor döneminde arka çıkmayarak
yalnız bıraktığını belirttiği şapkalı bir Türk devlet
Aslında Osmanlı onları hiç ihmal etmemiş. Sa-
adamına kırılan biri. Kovaci Mezarlığı’ndaki kabri
raya da çok sayıda devlet adamı almış Bosna’dan.
son derece sade. Anıt istememiş. Üstüne bir yazı
Dünyanın ilk tramvay hattını da II. Abdülhamid za-
yazmışlar yalnızca, isteği üzerine: “Allah’ın kulu
manında Saraybosna’ya yapmış.
Aliya”. Dava adamlığının en kısa özeti bu cümle.
Bosna savaşında Müslüman devletler buraya Onun diğer bazı sözleri de öyle: “Yemin ediyorum
ülke ülke yardım etmişler, Türkiye belediye beledi- ki asla esir olmayacağız. Dava adamları da yorulur,
ye yapmış yardım ve desteğini. koltuk adamları yorulmaz. Teslimiyet: Senin adın
İslamdır.” gibi… Bu sade kabir yanına İstanbul’dan
Kim Bu Boşnaklar?
Bayrampaşa Belediyesi hilal şeklinde bir havuz ve
Sırplar diyormuş ki “Boşnaklar bizim Müslüman üstüne yıldızlı bir kubbe yaptırmış. Ve ne acıdır ki
olmuş soydaşlarımızdır.” Hırvatlar aksini iddia edi- bu kabristan 1993 öncesinin bir çocuk bahçesi imiş.
yorlarmış. “Müslüman olmuş Hırvatlara Boşnak de- O kadar çok şehit var ki orada, neredeyse her boş
nir”. Onun için yüzyıllardır kendi soydaşlarını düş- alan (parklar, stadyumlar…) şehitlik olmuş. Aliya ve
man bellediler yani? diğer şehitler cennetin ve geçmişte oynayan çocuk-
ların mutlu sesleri altında istirahat ediyorlar.
Attila Avrupa’ya geldiğinde buranın kızlarını çok
beğenen ve burada kalmayı isteyen askerlerine Diğer ululardan alperenler, buraya Fatih’in fet-
söz verir ve der ki: “Roma’nın işini bitirelim, sonra hinden en az 100 yıl önceden gelip yerleşmişler.
dönüşte isteyen kalabilir”. Dönüşte burada kalan Ayvaz Dede her yıl haziran ayında törenle anılıyor,
Attila’nın askerleridir bir iddiaya göre. en az 500 yıldır. Sarı Saltuk, muhteşem bir kayanın
dibine, oradan fışkıran serin suların üstüne kurdu-
“Peçenek Türklerinin devamı” diyen de var, “Ku- ğu Blagay Tekke’de başlamış vazifeye. Kayaların
man Türklerinin devamıdır” diyenler de. üstlerine güvercinler, kırlangıclar yuva yapmışlar.
Anadolu kaynaklı bir topluluk oldukları, mezhep- Buz gibi suların üstüne kurulmuş tahta köprüler,
leri dolayısı ile Doğu Romalılar tarafından sürülmüş şimdi de kahve ve lokantalara ulaştırıyor ziyaretçi-
olan Pavlikan’lardan olduğu da söyleniyor. leri, geçmişte köprülerin gönüllere ulaştırması gibi.

On farklı iddia üzerinden bilgi veriliyor. Ama Blagay’da namaz kılmak, buzdan soğuk sularda
bunun bir önemi yok. Onlar Avrupa’nın göbeğinde abdest almaya çalışmak, nerden geldigi belirsiz, bir
Türkün devamı olarak görülüyor. Onlar Aliya İzzet- gencin okuduğu ezanı dinlemek, yalçın kayaların
begoviç gibi bir bilgenin, uğruna hayatını adadığı dibine yapılmış bu tarihi evde suların ve cırcır bö-
insanlar. ceklerinin sesini dinlemek, incir ağaçlarının koku-
sunu içine çekmek farklı bir duygu. Bir de kayaların
Uzun Çarşının Uluları1 yolu kapatıp, önünüze heyula gibi dikildiği bu yerde
Bosna’nın uluları kim? Buraya emeği geçen maddi yolun bittiğini, manevi irşat yolunun başladı-
herkes, evliyalar, devlet adamları… Değirmenci ğını bilmek de öyle…
Ayvaz dede, Blagay Tekke’de Sarı Saltuk, Padişah Savaş hikayeleri yazılmalı Bosna’nın. Ve bun-
torunu Rüstem Paşa, Mimar Hayrettin, Travnik de ların yakılıp yok olmaması için birer nüshaları dün-
medrese yaptıran Elçi Ibrahim Paşa, Aliya Izzetbe- yanın dört bir yanındaki Boşnaklara dağıtılıp sak-
goviç… lattırılmalı.
Aliya Izzetbegoviç, herkesin hayranlık, takdir, Bosna soykırım ile azaltılan nüfusunu artırmalı.
özlem ve minnetle andığı devlet adamı. Ömrünün Şu an ciddi bir nüfus azalması var ve eğer bu şe-
iki safhası olduğu, ilk safhası komünizm ve ateizm kilde giderse, 2030’dan sonra nüfusun yaşlanacağı
savaşı dolayısı ile hapishanede geçen, ikinci yarısı belirtiliyor, telafisi imkansız şekilde. Serebrenitza’da
ise Bosna savaşında yokluk ve mücadele, Batı’nın ise soykırım sonrası Boşnakların yoğunluğu tersine
oyunlarına ayak direme ile geçen bir devlet adamı. dönmüş Sırplar lehine. Nüfus bahanesi üzerinden
Üç yıl konuşlandığı makamında askerleri ve çalı- başka oyunların hazırlığı başlamış şimdiden.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 215


Bosna’daki Boşnak nüfusu 2.500.000, Kerimesini hatırlıyoruz. Sille-i rahmet deniyor bu
Türkiye’de ise 6.000.000. Amerika ve başka ülke- olanlara.
lerde de var. Bosna çifte vatandaşlık ile nüfusunu
Yeterli tarım, ziraat, hayvancılık için arazi var.
artırmalı ve geri dönüş ile ilgili programlar geliştir-
Tarım için çok uygun bir iklime sahip. Ama kendi-
meli. Bu çok önemli ve acil bir konu kanaatimce. lerine yetecek kadar üretiyorlar, gerekçe olarak,
Bosnada aile konferansı, Türk üniversitesi ürünlerini pazarlayamadıklarını belirtiyorlar. Gıda
IUS’nın salonlarında yapıldı. Binanın karşısında ürünlerinin çoğu, neredeyse sebze, meyvenin ta-
başka bir Türk üniversitesi daha var (Burç Univ.). mamı yurt dışından geliyor. Bir ülkenin yiyecek açı-
Karşı karşıya iki Türk üniversitesi olması biraz ga- sından dışa bağımlı olması büyük bir gaflet.
rip, “neden” diye soruyoruz. Yetkililer diyor ki: “Biz Işsizlik % 50 oranında, lise mezunu oranı % 90
de itiraz ettik, “kurmayın” dedik, “olmaz” dediler, üstünde. Tito zamanındaki sanayi yok olmuş. En
“ABD’den (?) emir geldi, kuracağız” demişler ve büyük işletme bile 1.000 işcili kuruluş halinde bu-
bizim devlet destekli üniversiteye inat-rakip olarak lunuyor.
yarı fiatına üniversiteyi açmışlar. Bu üniversitenin
Avrupa’nın en çok tatlı su kaynağına sahip top-
burçlarında kimin bayrağı dalgalanıyor?
rakları Bosna imiş… O sıcakta başınızı çevirdiğiniz
Bosna çok sayıda özelliği ile bizim kokumuzu heryerde doyumsuz lezzette sebil çeşmeler görülü-
taşıyor. Baş Çarşı, mütevazı dükkânları, saat kule- yor. Üstünde “içilmez” yazan hiç bir su kaynağı ya
si ve ahşap sebili ile Osmanlı’nın hiç bozulmadan da çeşme yok. Türkün su sevdası ile su kültürünün
ayakta kalabilmiş tek çarşısıymış. Şimdi park ola- her yere sindiği çeşmeler, şadırvanlar, su şakırtıları
rak kullanılan At Meydanı, Osmanlı’nın Bosna’daki olan kır kahveleri “kahva”lar yanında kahve içmek,
başkenti sayılan Travnik (yarısı minare, yarısı su sohbet etmek, dinlenmek ne güzel. Ancak bir tek su
olarak tanımlanan şehir); tam bir Türk köyü olan şişeleme fabrikası bile yok. Çünkü ne zaman bu işe
Poçitel, camisi, kalesi, kulesi ile; taş döşeli sokak- niyetlenseler, Avrupa’lı, özellikle Arap yarımadası-
ları ve Osmanlı evleri, köprüsü ile Mostar; tekkeleri, na su satan fabrikaların Batı’lı patronları, her türlü
menkibeleri, köprüleri, camilerde Karabağ desenli tehtidi, uluslararası santajı uygulayarak su fabrika-
kilimleri ile herşey bizden birşeyler sunuyor… sını açtırmıyorlarmış. Batılı yaptıklarını asla yeterli
bulmuyor, medeniyet ve hümanizm adına!
Tabiat harikası bir ülke, doyumsuz güzellikleri,
suları, ormanları, vadileri ile bekliyor orada… Bosna Batı’nın Kudüs’ü deniyor. Bu moda bir
kandırmaca. Her dinin temsil edildiği bir dolu şehir
Çok sayıda Türkçe kelime hala kullanılıyor, is- var dünyada. Yalnızca göz dikilen şehirler Kudüs
lami kavramlar bizim de kullandığımız kelimeler oluyor nedense. “Sizin değil, bizim de” demek, hak
ile devam ediyor. Akraba isimleri (amca, teyze…) iddia etmek için. Ve bu iddiayı kuvvetlendirmek için
aynı. Camilerde kadınlar da cuma namazı kılıyor. de önce çok sayıda cami yok edilip, yeni kiliseler ile
Camilerde çiçek saksılarından çiçekler ve renkler eşitlik sağlanmaya çalışılıyor.
fışkırıyor, bahar havası ve kokusu ile. Cuma nama-
zı kıldığımız Fatih (Durak ) Camii’nde Medine’deki Bosna’nın son durumunu özetlemesini istediği-
miz iki üniversiteden mezun bir devlet adamı olan
Ravza’da duyulan o güzel koku yayılıyor etrafa.
Bosna’lı mücahit diyor ki: “Hiç bir şey söylenemez.
Sille-i Rahmet Bosna’da hava da, su da, insan da, siyaset de çok
Geceler canlı, hareketli, cıvıl cıvıl. Yeni genç- değişkendir. Her şey, her an değişmeye devam et-
mektedir.”
lik hâlâ islam ve Batı dünyasının renkli (?) hayatı
arasında gidip geliyor. İşsizlik % 50’lerin üzerinde. Ayvaz Dede törenlerinde ellerinde yeşil renkli
Gençlik iş hayatı olarak en çok hizmet sektöründe ay-yıldızlı, kimisi üç hilalli bayraklarla kilometre-
çalışıyor, kahve, lokantalarda… lerce yol yürüyen Bosnalılar soruyor: “Elimize, bu
bedeli ağır sancağı teslim edip evine dönen efendi-
Diyorlar ki: “Bu savaş olmasaydı belki de şu an
miz, söyleyin ne vakit geri geleceksiniz?”2
Bosna’da Müslümanlık da Boşnaklar da olmaya-
caktı, biz kişilik ve kimliğimizi unutmuştuk. Genç- Irak, Sudan, Suriye, Gagavuzya’da bize sor-
lerimiz, evleneceklerinin kim olduğuna bakmadan dukları gibi…
evleniyor, Hristiyan kültürü altında eriyorlardı. Bira- ______________________________________________
* Prof. Dr.
yı besmele ile içenimiz bile vardı. ” “Siz bilmezsiniz,
1 Uzun Çarşının Uluları: Mithat Enç’ in kitabı.
hayır bilirsiniz şerdir, şer bilirsiniz hayırdır” Ayet-i 2 Mostar Dergisi, sayı 6, Ağustos 2005, sayfa 19.

216 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


EDİRNE KUŞATMASI GÜNLÜĞÜ

YAHYA AYAŞLI

B
alkan Harbi’nde Edirne kuşatması öncesin- vermek amacıyla içinden bazı bölümlere yer vermek
de, sırasında ve sonrasında orada bulunan istiyoruz:
ve kuşatmaya şahit olan Gustave Cirilli’nin
“9 Ekim 1912: Hep barıştan bahsediliyor ama en-
Paris’te 1913 yılında basılan günlükleri, Edirne tari-
dişe sürüyor. Bulgaristan’ın seferberlik ilân ettiği bili-
hi için mühim bir kaynaktır. Türklerin ve Türkiye’nin
niyor, Türkiye ihtiyatları ve redifleri askere çağırmaya
yanında yer alan Journal du Siege d’Andrinople adlı
başlıyor. Halk sâkin ama bazı iyi durumdaki aileler
bu kitabın özgün Fransızca baskısı çok nadir bulu-
İstanbul’a gitmek üzere hazırlanıyor.” (s.21)
nur. Türkleri hoş gören, Türk haklarını savunan bazı
çok az sayıdaki kitabın ortalıklarda görünmeyişini her “16 Ekim 1912: Askerî otoritenin izni olmadan ha-
zaman ihtiyatla karşılamışımdır. reket edilememesine, bütün tren-
Sanki gizli bir el bunların yayılma- lerin ordunun hizmetine ayrılmış
sını, sahaflarda dahi kalmamasını olmasına rağmen, çok sayıda rum,
sağlamak için çalışmaktadır. Tek yahudi ve avrupalı aile Karaağaç
örnek bu kitap değildir, Türk yanlısı, ve Edirne’yi terk ediyor. Bu arada
Türk’ün haklılığını haykıran bazı ki- gitmekte serbest olan birkaç kişi,
taplar nedense yayımlandıktan son- bilhassa yönetici müdürler ise kalı-
ra bir daha kolayca bulunamamak- yor. Şerefleri gereği vazife başında
tadır. Bu açıdan adı geçen kitabın olmaları gerekiyor.” (s.27)
dilimize kazandırılması çok yerinde
“18 Ekim 1912: Sonunda Bulga-
olmuş ve bu nadir kitabın unutulup
ristan savaş ilân etti. İstanbul’dan
gitmesinin önüne geçilmiştir.
gelen ender gazeteler Kral
Kitap Edirne’de Ceren Yayıncılık Ferdinand’ın halkına manifestosu-
tarafından Edirne Kuşatması Gün- nu bize ulaştırıyor. Okurken rüya
lüğü (Kuşatma Altındaki Bir Kişinin gördüğümüzü sanıyoruz: “Bizim
İntibaları) adıyla içinde bulunduğu- yanımızda ve bizimle birlikte ortak
muz yılda yayımlanmıştır. Dilimize, düşmana karşı Balkan devletleri
Fazıl Bülent Kocamemi tarafından Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ
çevrilmiştir. 166 sayfalık kitabın so- aynı amaca hizmet etmek üzere
nunda fotoğraflar yer almaktadır. Bulgaristan’ın yanındadır. Haç’ın
Hilâl’e, hürriyetin despotluğu karşı
Cirilli’nin Edirne’de 1 Ekim
mücadelesinde adalet ve gelişimi
1912’de başlayan günlüğü 26 Mart
seven herkesin sempatisini kaza-
1913’te şehrin düşüşüne kadar de-
nacağız”. (s.29)
vam ediyor. Kendi ifadesiyle “Gün
be gün sınırın bu yakasında bizzat “26 Ekim 1912: Gerçek olan şu
şahit olduğu ani değişiklikleri, gör- ki bu tarafta ne bir irtibat hattı ne
düklerini ve yaşadıklarını, halkın de düzen var. Levazım dairesi kötü
endişelerini, çarpışmaları, Bulgar düzenlenmiş gibi görülüyor. Yiye-
ordusunun saldırısını, Edirne’nin cekler bilhassa savaşmakta olan
ilk günden son güne kuşatılmasını” askerlere kötü dağıtılıyor.
not alıyor. Cirilli genel bir değerlen-
27 Ekim 1912: Kumandanlık-
dirme ve sonsöz ile kitabını bitiriyor.
tan çıkıp büyük caddeye indiğimde
Eserin muhtevasına dair bir bilgi
500-600 kadar yaralı taşıyan askerî

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 217


araç dizisine rastlıyorum. Onları, hazırlanmakta olan türlü aşırılığı beklemek gerekir. Çünkü savaş bütün
son trenle İstanbul hastanelerine sevk edecekler. Can insanlık ilkelerinin tersine dönmesi demektir”.
sıkıcı bir görüntü. Bu yaralılardan birçoğu gidecekleri
Edirne Kuşatması Günlüğü (Kuşatma altındaki
yere varamayacaklar. Birkaçı yolda ölecek. Diğerleri-
bir kişinin intibaları) yazar Gustave Cirilli’nin önsözü
nin vagona binecek kadar bile gücü yok ve son nefes-
ile başlıyor. Cirilli ile ilgili bir bilgiye ulaşılamadığı için
lerini arabalardan inerlerken verecekler.” (s.47)
olsa gerek kimliği hakkında bir yazı bulunmuyor ki-
“28 Ekim 1912: Edirne çevresinde savaşan II. tapta. Oysa eski bir diplomat olan Cirilli’nin Türkiye,
Ordu kumandanı İbrahim Paşa bölge kumandanına, Kapitülasyonlar ve İzmir hakkında başka kitapları da
vardıkları Müslüman köylerinde düşman birliklerinin var. Fazıl Bülent Kocamemi eseri anlaşılabilir, temiz
yaptığı vahşeti bildirmek üzere resmî bir rapor gön- bir Türkçeyle dilimize çevirmiş. Ancak bazı Fransız-
dermiş. Raporda askerlerin çocukları süngülediklerini, ca kelimelerin manasını ilk anda bulamadığı için olsa
hamile kadınların karınlarını deştiklerini, genç kızlara gerek, onları Fransızca yazılışlarıyla aynen bırak-
tecavüz ettiklerini, ihtiyarları katlettiklerini ve her şeyi mış. Daha sonra dizgi gözden geçirilmediği için, bu
ateşe ve kana buladıklarını ifade ediyor.” (s.48-49) Fransızca kelimeler kitapta kalmış ve çevirmen için
olduğu kadar okuyucu için de tam bir azizlik olmuş.
“7 Kasım 1912: Sabahın yedisinde korkunç bir top
Bazı cümleler özensiz kurulmuş, özne ile fiil birbirini
ateşi başladı. Bütün ufuk alev alev. Makinalı tüfeklerin
tutmamış. Yine sehven yapıldığını sandığım bir çeviri
çatırdısı, tüfeklerin gürlemesi, bombaların ve şarap-
hatasında Şükrü Paşa İstanbul’a varıyor ve kentin yö-
nellerin ıslıkları net olarak duyuluyor. Gün boyu bu
netimini devralıyor. Oysa Paşa’nın Edirne savunma-
konserle ödüllendirildik. Kuşatmanın başlangıcından
sını İstanbul’dan yapmadığı açık. Yazarın Kızıl Sultan
beri en ciddî olay olduğu muhakkak. Yarın sonuçları
olarak vasıflandırdığı Sultan Abdülhamid’i çevirmenin
öğreneceğim.” (s.69)
de Kızıl Sultan olarak anması ne kadar doğru bilemi-
“8 Kasım 1912: Bana muharebenin iğrenç bir yorum. İllâ esere sadık olmak gayreti varsa, Sultan
mezbahaya dönüştüğü söylendi. Az sayıda esir, çok II. Abdülhamid diye düzeltilerek çevrilebilir, dipnotta
yaralı, muazzam miktarda ölü.” (s.72) ise yazarın Kızıl Sultan ifadesini kullandığı vurgula-
nabilirdi. Büyük bir Osmanlı padişahının adının biz-
“19 Kasım 1912: Maraş tümeninden bir askere
de de Batılıların kullandıkları aşağılayıcı ve külliyen
rastlıyorum. Sırp ve Bulgarlar’ın dün Meriç’i yüzer
yalan bir benzetmeyle anılmasının hiç gereği yoktu.
köprülerle aşarak 75’lik ve 15’lik toplarla Kadıköy’e
Kitabın sonunda fotoğraflar olduğunu belirtmiştik. Ne
büyük bir saldırıda bulunduklarını anlatıyor. “Kuşat-
var ki bu fotoğraflar, kitabın Fransızca baskısında-
manın başından itibaren Maraş tarafındaki bütün
kilerden tamamen farklı ve konuyla ilgisiz. En azın-
çarpışmalara katıldım, diyor genç asker. Hiç birinde
dan Edirne kuşatmasıyla bir bağlantısı yok. Özgün
böyle bir ateş okyanusu görmedim. Tabiyatıyla haya-
baskıdaki Şükrü Paşa, Konak meydanı, Edirne’nin
tımızı feda ettik. Ama ne önemi var! Yeter ki bedbaht
İstanbul yolundan görünüşü, Selimiye camiinin bom-
vatanımız yaşasın!”. (s. 88)
balarla hasar görmüş hali, 17 Mart 1912’de şehre
“24 Kasım- 3 Aralık 1912: Şehrin bombalanma- düşen bombaların bir hastanede yarattığı tahribat,
sı 21 Kasım Perşembe akşam saat dörtte başladı. Karaağaç’ta Kızılay’ın hastanesinde yaralı Türk as-
Sırp-Bulgar müttefikler, kaleyi halledemeyeceklerini, kerleri, Tunca ırmağına terk edilen koleralılar vs. gibi
önemli stratejik pozisyonları ele geçiremeyeceklerini fotoğraflar, neden kullanılmamış bilemiyoruz. Kitabın
anlayınca, ulaşılması imkânsız akarsu yarıklarına bir- kapağı ve dizgisiyle ilgili düşüncelerimizi yazarak bu
kaç top yerleştirdikten sonra savunmasız halkı hedef faslı noktalayalım. Mavi zeminli kapakta, kitap adı da
aldı ve mermilerini özel evlere, kamu binalarına, ca- kapak rengiyle nerdeyse aynı olunca, kitabın ismini
milere, konaklara, müşirliğe, yabancı konsolosluklara, okumak güçleşmiş. Oysa bir kitabı gösteren, kapak
vs. yönelttiler. İlk bombalar vilâyet merkezi çevresine, resmi ve kapak adının yazılış biçimidir. Dizgide de
Genel Kurmay bürolarına, Doğu mimarisinin en büyük satırlar arasında yer yer boşlukların görülmesi hoş
şaheseri olan Sultan Selim camiine düştü.” (s.90) olmamış. Kitabın boyutu da artık günümüzde geçerli
olmayan eski roman tipi ebatta olmasa daha iyi olur-
Gustave Cirilli’nin notları, günü gününe tutulduğu
du. Edirne’de yöresel bir yayınevi tarafından hazırla-
için birinci dereceden kaynak sayılabilir. Kitapta Türk
nan bu eserde tespit ettiğimiz aksaklıkları yayınevinin
halkının kuşatma karşısındaki tavrı, askerimizin ve
bundan sonraki baskılarda ve yayınlarında giderece-
kumandanların zafere olan inancı, Edirne’nin kuşat-
ğini ümit ediyoruz. Yayınevinin en büyük artısı bu na-
ma günlerinde ve kuşatma sırasında çektiği sıkıntılar,
dir ve mühim kitabı bulup çıkarması ve yayımlaması
Bulgarların acımasızlığı, yerli azınlıkların işbirlikçiliği,
olmuştur. Kendilerini tebrik eder, kitap seçimindeki
muharebenin yarattığı sefalet, açlık, hastalık ve acılar
dikkatlerinin yayın kalitesine de aksetmesini temenni
bütün çıplaklığıyla anlatılmış. Savaşın dehşeti hak-
ederiz. Edirne’de Ceren Yayıncılıktan çıkan Gustave
kında yazarın şu ifadeleri ise çok manidar: “Ne yazık
Cirilli’nin Edirne Kuşatması Günlüğü’nü tarih severle-
ki insan denen hayvan zincirlerinden çözüldü mü her
re, Edirnelilere tavsiye ediyoruz.

218 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


AVRUPA’NIN ÖTEKİSİ BALKANLAR

BİLAL KOÇ*

Ü
lkemizdeki Balkan tarihine yönelik ça- tirerek 1389-1989 arasındaki altı yüz yıllık devreyi
lışmalar içerisinde yerini alan elimizdeki genel hatlarıyla izah ederek, her iki tarihi -tarihte
eser, bahis mevzuları itibariyle Balkan öteki- anlayışından hareketle okuyucusuyla bu-
coğrafyasının siyasî, idarî, içtimaî, iktisadî, dinî luşturmaktadır. Okuyucu burada eserle uzun bir
vs. veçheleri nazar-ı itibara alınarak muayyen za- zamana mütevakkıf süreç içerisinde tesis edilen
man aralığındaki dönüşümünü dün bugün yarın mirasın 19. yüzyıldan başlayarak 20. yüzyılın son-
üçlemesi muvacehesinde ele ala- larına doğru nasıl hızlı ve bir o kadar
rak mezkûr coğrafya sathındaki da hüzünlü bir şekilde kaybedil-
Türk-İslâm farkındalığını tebarüz diğinin bir panoramasını bulmak-
ettirerek, eserin adında da ken- tadır. Yazar bu panoramayı bize
disini bulan -öteki- mevzuunu yer yer mevcudu malum haline
Avrupa’nın/Batı’nın, Balkanlara getiren belgeler kaydıyla sunar-
bakışı ve subjektivite sorunsa- ken yer yer de eser içerisinde gö-
lına dair çalışmaları muhtevi- rüleceği üzere görsel malzemeyle
dir. Eser, Balkanları sadece bir sunmaktadır.
coğrafya olarak tarif ve tasvir
Bu cümleden olarak eser
etmekten öte, kültür ve mede-
mezkûr coğrafyada vaki olan ha-
niyet tasavvuru bağlamında te-
diseleri bir yandan tahlil ederken
mellendirmeye ve söz konusu
diğer yandan da tespitleri ortaya
bu temellendirmeyi de asırların
koyarak bölgeye dair intiba ve ka-
getirdiği tecrübî birikimi nazar-ı
sıtlı her ne varsa onları da kendi
itibara alarak intibak ettirmeye
penceresinden okuyucusuyla bu-
çalışmıştır.
luşturmaktadır.
Eser, Osmanlı Devleti öze-
Yrd. Doç. Dr. Galip Çağ tara-
linde mezkûr coğrafyanın tedayi
fından hazırlanan eser Avrupa’nın
ettiği manayı ve algıyı kültür ve
Ötekisi Balkanlar, Takdim, Önsöz,
medeniyet bağlamında zuhur et-

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 219


Giriş, Balkanlara Batıdan Bakmak, Balkanlara tarihe mi yoksa yaşanılan tarihe mi inanılacağı
Doğru Bakmak/Doğru Yazmak, Öteki Balkanlar- proplematiği aşılmadığı müddetçe Balkan tarihi-
da Tarihi Öğrenmek: 1389 Kosova Savaşı, Öte- ni aydınlatmanın mümkün olamayacağı üzerinde
kileştirilen Bir Halkın Gerçek Hikâyesi: Boşnaklar, durulur. Yazar tarafından bu bölümde ayrıca Os-
1389’dan 1989’a ya da Kosova’dan Kosova’ya, manlı ve Balkan tarihi yazımında karşılaşılan de-
Sonsöz kısımlarından müteşekkildir. ğerlendirmeler içerisinde yer alan devşirme siste-
Yazar Giriş kısmında “Balkanlaşmak mı, O mi, zorlama yoluyla ihtida (din değiştirme) ve böl-
da Ne?” (s. 1) başlığı altında Balkan kavramını genin Türkler tarafından sosyo-kültürel manadaki
ıstılahî, tarihî, coğrafî, aidiyeti, mensubiyeti, itiba- geri kalmışlığı iddiaları ele alınmaktadır. Yazar
riyle sualler muvacehesinde tebarüz ettirmektedir. burada devşirme sisteminin ne idüğünü, ne gibi
uygulamalarla gerçekleştirildiğini, nasıl bir sürecin
Eserin I. bölümünü teşkil eden “Balkanlara takip edildiğini, sistemin bazı çevrelerce nasıl ajite
Batıdan Bakmak” (s. 5-32) başlığı ile 1789 Fran- edildiğini kısaca ortaya koymaktadır. Yine eserin
sız İhtilali’nin dünya tarihinde zuhura getirdiği
bu bölümünün omurgalarından birisini teşkil eden
kırılmanın Avrupa kıtasındaki kabulünün “aydın-
zorlama yolu ile ihtida (din değiştirme) hadisesi ile
lanma!” bizzat muhatapları içinse “sahib-i devlet”
alakalı olarak ortaya konulan tespitlerin yanlışlı-
ve beraberinde getirdiği “meşruiyet” meselesi ele
ğı üzerinde durulmasıdır. Yazar burada salt kılıç
alınarak tahlil edilmeye çalışılmıştır. Tahlil netice-
yoluyla İslamlaşmanın sağlandığına dair iddia-
sinde mezkûr coğrafyada yaşanılan hadisenin adı
ları tartışmakta ve din değiştirme hadisesinin ve
konularak kitap okuyucusuyla tartışmaya “Balkan”
Balkanların fethinin çeşitli vesilelerle ideolojiye ve
kavramı üzerinden başlayarak sorular muvace-
yanlı tarihsel bakışa kurban edilmekte olduğunu
hesinde kelimeyi etimolojik olarak farklı disiplinler
Manastır şehrinin fethi hadisesi özelinde delillen-
için ifade ettiği anlamı da göz önünde bulundura-
dirirken bir taraftan da zorlama yoluyla din değiş-
rak nasıl bu kavramın -ötekileştirildiğinin neticesi-
tirme hadiselerini 1569 yılına ait istatistikî veriler
ne varmaya çalışmaktadır. Yazar vardığı neticeleri
ışığında ortaya koymaktadır. Yazar bu bölümde
ve ifadelerini delillendirmek adına yer yer Allen
son olarak Osmanlı Devleti’nin Balkanları her açı-
Upward ve Romen yazar Ionesco’nun tespitlerine
dan geri bıraktığı iddiasının -sefalet, boyunduruk,
de yer vermektedir. Yine yazar döneme dair öte-
barbar, işgalci- kavramları etrafında ele alındığını
kileştirmelere atıfta bulunan basın-yayın organla-
rının demeçlerine de yer vererek Balkanlaşmanın ve bunların ne kadar mesnetsiz iddialar olduğunu
-düzensizlik, terör ve savaş- kavramlarıyla müsavi tartışmaktadır.
olarak kullanım alanı bulduğunu ortaya koyar. İşte Eserin III. bölümünü teşkil eden “Öteki Balkan-
bu noktada oryantalizmin bölgeye dair uyarlama- larda Tarihi Öğrenmek: 1389 Kosova Savaşı” (s.
sının mahsulleri ortaya çıkmaktadır. Kısacası bu 53-86) kısmında ise yazar öncelikle tarih algısının
bölümde Balkanlardaki ötekileştirmenin edebiyat, Balkan toplulukları için ifade ettiği manaya atıfta
tarih, coğrafya, sosyoloji boyutu ele alınmıştır. bulunarak, özellikle mitlerin tarihsel gerçeklermiş
Bunların yanında yazar bu ötekileştirmenin sem- gibi toplumların önüne konulmasına dikkatlerimizi
boller boyutuna da dikkatleri celp ederek 1687 ve çekmektedir. Bu minval üzere tarih öğretimi ve ta-
1909 arasındaki beş farklı tarihteki beş farklı gör- rih ders kitaplarının misyonunun ehemmiyet kesb
sel malzemeye yer vermiştir. ettiğini vurgulamaktadır. Bu itibarla yazar bu bö-
Eserin II. bölümü “Balkanlara Doğru Bakmak, lümde Kosova, Sırbistan ve Türkiye’deki tarih ders
Doğru Yazmak” (s. 33-52) başlığı altında, yazar, kitaplarındaki Kosova Savaşı (1389) ile alakalı bö-
ilk olarak dikkat çekici bir at resmi vererek ona dik lümleri inceleyerek kanaatlerini ortaya koymaya
ve yatay bakmanın onu görme noktasında zuhura çalışmıştır. Yazar bu bölümde Sırbistan hâkimi La-
getirdiği değişikliğe vurgu yaparak Balkanları da zar önderliğinde Bulgarlar, Eflâklar ve Arnavutların
doğru görebilmek için doğru bakmak gerektiğinin da iştirakiyle tesis edilen Balkan bloğunun Osman-
ehemmiyetini vurgular. Doğru görebilmenin ilk lı Hükümdarı Sultan I. Murad’a karşı faaliyetleri
yolunun doğru kaynakların merceğinde bölgenin zikredilerek Kosova Savaşı hakkında tafsilatlı ma-
incelenmesi gerektiğini ifade eder. Doğru kaynak lumat verilmektedir. Kaynaklarda nakledilen malu-
noktasındaki kör noktalar sıralanarak, inşa edilen mattan hareketle tarih yazımı anlayışında geçmişi

220 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


meşrulaştırma adına olanı değil olması gerekeni Eserin V. bölümünü “1389’dan 1989’a ya da
inşa çabasının Kosova Savaşı’na dair malumat Kosova’dan Kosova’ya” (s. 113-140) başlıklı kı-
için de söz konusu olduğu üzerinde durulur. Yine sım teşkil etmektedir. Bu bölüm içerisinde zikre-
bu bölümde Kosova Savaşı’na bağlı olarak Sultan dilen hadiselerin birçoğu yakın tarihimizi şekil-
I. Murad’ın nasıl öldüğüne dair tartışmalara da yer lendiren ve hüzünlü hatıralarla dolu bir dönemin
verilerek bunların hakikat boyutları tartışılmıştır. izlerini çağrıştırmaktadır. Bu bölüm, 28 Haziran
Kısacası bu bölümde yazar Kosova Savaşı öze- 1989 günü Kosova Savaşı’nın 600 yıl dönümü-
linde tarih öğretimini ve ders kitaplarını tehaffusa ne tekabül eden günde Sırbistan Devlet Başka-
tabi tutarak tarihsel ulusçuluk, mitlere dayanan nı Slobodan Miloseviç’in 1.000.000 Sırp’a hitap
tarih anlayışını vs. tartışmaya açarak okuyucuyu ettiği ve Balkanların yıkım sürecini başlatacak
tartışmanın içerisine çekmekte ve yine okuyucu- sözleriyle başlamaktadır. Yazar, Miloseviç’in ko-
ya inşa edilen tarih yazımında -öteki-nin nasıl bir nuşma metnini naklettikten sonra Balkanlar’daki
yer edindiğinin tespitini sunmaktadır. Tarih ders çözülmenin önünü açan Sovyetlerin Dağılması ve
kitapları üzerine teksif edilen tespitler neticesin- Berlin Duvarı’nın yıkılmasının yarattığı ortam ve
de Kosova’da okutulan ders kitaplarında Balkan akabinde Hırvatistan’ın Yugoslavya’dan ayrılmak
ülkelerinin Osmanlı’ya karşı bir ittifak tesis ettik- için bağımsızlık talebi, sonra Bosna’nın harekete
leri anlatılırken, Sırbistan’daki ders kitaplarında geçmesi, akabinde yaşanan referandumlar ve ça-
-öteki- kölelik, ıstırap, boyunduruk, haraç, kulluk tışmaların bölgeyi nasıl bir savaşa sürüklediğinin
gibi anahtar kelimeler muvacehesinde işlenmiştir. hikâyesini nakleder. Sırplar açısından bu bir din
Yazar bu bölümü kapatırken önemine dikkat çek- savaşı ve etnik arındırma hadisesiydi. Yazarın da
tiği bir öğretim materyali olarak gördüğü tarih ders ifade ettiği üzere eski defterler bölge için yeniden
kitaplarının türlü yanlış ve yönlendirici materyal- açılmıştı. İşte kitabın bu bölümü 1389’dan 1989’a
lere karşı doğru üretilmiş bilgiyle donatılmasının kadar geçen zaman aralığında zihinlerde canlı tu-
mecburiyeti üzerinde durur. tulan düşmanlığın tarihi alt yapısını konu edine-
rek onu izah etme amacına matuftur. Yazar, bu
Eserin IV. bölümünü “Ötekileştirilen Bir Halkın
bölümde Bosna Savaşı’na dair gören gözler adını
Gerçek Hikâyesi: Boşnaklar” (87-112) kısmı oluş-
verdiği savaşı bizzat yaşayan ve gören kimselerin
turmaktadır. Yazar bu bölüme Ortaçağları şekillen-
dönemin gazetelerine ve dergilerine verdikleri de-
diren iki unsur olan toprak ve din üzerinde durarak
meçleri de kitaba alarak o günleri ve o acıları bir
başlar ve bunların tartışmasını yaparak okuyucu-
kez daha okuyucusuyla buluşturmuştur. Yine ya-
sunu Osmanlı Devleti’nin Bosna ve Boşnaklar ile
zar 2001 yapımı ve Bosna Savaşı’nı konu edinen
alakalı münasebetini bu iki kavram özelinde ince-
No Man’s Land filminin kısa hikâyesine de yer ve-
ler. Yazar, öncelikle Bogomilism olarak addedilen
rerek Avrupa’nın ötekisi olan Balkanların 20. yüz-
ve Hristiyanlığın tüm uygulamalarına reaksiyonel
yılın başında olduğu gibi sonunda da Avrupa’dan
bir tavır sergileyen dinî yapı üzerinde etraflıca
sayılmadığını göstermiştir.
durarak, ne olduğunu, ne zaman ortaya çıktığını,
nerelerde yayıldığını izah ederek, Osmanlı fet- Yazar eserini son söz ve kaynaklar kısmı ile
hi öncesinde yeni fatih iradeye karşı hazırladığı bitirmektedir. Yazar son söz olarak Balkan coğ-
müspet bakışa atıfta bulunur. Yazar, bu bölümde rafyasının bu ötekileştirme çabaları neticesinde
daha sonra (s. 96) toprak yapısı üzerinde durarak büyük oranda doğudan koparıldığı ve kendileştir-
tarihî süreç içerisinde bölgedeki feodal yapıya atıf- me çabası içerisine çekildiğini ve bu yapılırken de
ta bulunarak IX. yüzyıldan alarak XV. yüzyıldaki Türkiye’nin bölgenin dışında tutulduğu bir Balkan
Osmanlı fetihlerine kadar ki sürece kadar getirip, ortaya konulmaya çalışıldığını ortaya koymakta-
Bogomilism ile birlikte ele alıp değerlendirmekte- dır. Ezcümle, kitap en başta da ifade ettiğimiz üze-
dir. Yazar bu bölümde kısaca Bogomilliği Boşnak re dün bugün yarın üçlemesi etrafında Avrupa’nın
insanının toprak üzerindeki durumu ve ekonomik ötekisi olan Balkanların tarihini vererek parçalar
paylaşımı olarak tarif etmiş ve Bosna’nın Osmanlı üzerinde uyumlu bir bütünü görmemizi sağlamak-
hâkimiyetine geçmesinde Bogomilliğin dolaylı ve tadır.
doğrudan olmak üzere iki etkisinin olduğunu söy- ______________________________________________
* Arş. Gör., Gazi Üniversitesi, blk_849@hotmail.com
lemektedir.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 221


Gül ve Nazarbayev, Türk Konseyi’nin diğini bildirdi. Turist vizesiyle yurt dışına çıkan Türk-
Bayrağını Göndere Çekti menistan vatandaşları, gittikleri ülkelerde yasa dışı
www.sondakika.com, 12 Ekim 2012 çalışıyor. İş buldukları mekânlardan dışarı çıkmaya-
rak yaşamlarını devam ettiren Türkmenistan vatan-
Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin
daşları, iş için Türkiye, İran, Birleşik Arap Emirlikle-
bayrakları ve konseyin ortak bayrağı, İstanbul’daki
ri, Rusya ve BDT ülkelerinde kalmayı tercih ediyor.
Türk Konseyi binasında göndere çekildi. Türk
Türkmenistan’da Gurbanguli Berdimuhammedov’un
Konseyi’nin ortak bayrağı Cumhurbaşkanı Abdul-
Devlet Başkanı olduğu 2007 yılından sonra ülkede
lah Gül ve Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan
göç oranı 3 kat arttı.
Nazarbayev tarafından göndere çekildi. Bayrakların
göndere çekilme törenine Cumhurbaşkanı Gül, Ka- Nazarbayev Ankara’da
zakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev, İslam İşbirliği http://turkkazak.com, 11 Ekim 2012
Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu,
Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazar-
Türk Konseyi Genel Sekreteri Halil Akıncı, İstanbul
bayev iki günlük resmi ziyaret için dün Ankara’ya
Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Azerbaycan Dini Kurum-
geldi. Nazarbayev’i havaalanında Ekonomi Bakanı
lardan sorumlu Devlet Bakanı Elşad İskenderov ve
Zafer Çağlayan karşıladı. Türkiye’ye beş bakan ile
diğer yetkililer katıldı. Törende konseye üye Azerbay-
gelen Nazarbayev’in katılımıyla yarın İstanbul’da
can, Türkiye, Kazakistan ve Kırgızistan’ın bayrakları
Türk-Kazak iş forumu da düzenlenecek. Halihazırda
göndere çekildi. Ayrıca Türk Konseyi’nin ortak bay-
iki ülke arasında var olan ticaret hacmi yıllık 3.3 mil-
rağı Gül ve Nazarbayev tarafından göndere çekildi.
yar dolar. Önceki gün Kazakistan Dışişleri Bakanlığı
Türk Konseyi Genel Sekreteri Halil Akıncı, konseyin
Sözcüsü Altay Abibullayev bu ticaret hacminin önü-
kurulmasında emeği geçen iki ülke cumhurbaşkanla-
müzdeki 3 yıl içinde 10 milyar dolara çıkmasını arzu-
rına teşekkür etti.
ladıklarını açıklamıştı. Bu bağlamda Nazarbayev’in
Cumhurbaşkanı Aliyev, Özbekistan Türkiye’deki esas gündeminin ekonomik olması bek-
Cumhurbaşkanı ile Görüştü lenmekte. Nazarbayev Cumhurbaşkanı Abdullah Gül
www.gazete2023.com, 12 Ekim 2012 ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ayrı ayrı gö-
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, bugün, rüşme gerçekleştirecek. Nazarbayev’in ziyareti kap-
resmi karşılama töreninin ardından Özbekistan Cum- samında İstanbul’da Kazakistan Kültür Günleri’nin
hurbaşkanı İslam Kerimov’la baş başa bir görüşme açılışına da katılması bekleniyor.
yaptı. Görüşmede, çeşitli alanlarda Azerbaycan’la Kırgız Hükümetini Devirme
Özbekistan arasındaki ikili ilişkilerin gelişiminden Girişimine Büyük Ceza
duyulan memnunluk ifade edildi. Cumhurbaşkanı Ali- www.turkdunyasihaber.com,
yev, Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov`un 9 Ekim 2012
Azerbaycan’a resmi ziyaretinin iki ülke arasındaki iş-
birliğinin daha da güçlendirilmesi açısından önemini Hafta içerisinde Kırgız Hükümetini devirme plan-
vurguladı. Görüşmede ikili, bölgesel ve uluslararası ları Kırgız istihbaratı tarafından deşifre edilen ve gö-
konularla ilgili görüş alışverişinde bulunuldu. zaltına alınan Ata Curt Partisi yöneticilerinin davası
yakın zamanda başlayacak. Liderliğini Ata Curt Ge-
Türkmenistan’da Artan İşsizlik Yasa nel Başkanının yaptığı komite bir darbe ile hükümeti
Dışı Göçe Neden Oluyor devirmeyi ardından da kendi hükümetlerini kurmayı
www.turkdunyasihaber.com, planladıkları için tutuklanmıştı. Kırgızistan Milli Mec-
12 Ekim 2012 lisine gelerek milletvekillerine bilgi veren Kırgızistan
Türkmenistan Devlet Göç Hizmeti’nin yaptığı Başsavcısı Ata Curt Partisi lideri Kamçıbek Taşıyev’i
açıklamaya göre yılın ilk 9 ayında, turizm amaçlı yurt ve milletvekilleri Talan Mamıtov ile Sadır Cabarov’u
dışına çıkan 150 bin vatandaştan sadece 40 bini ül- hükümeti devirme suçundan yargılayacaklarını be-
keye geri döndü. Türkmenistan Devlet Göç Hizmeti lirtti. Kırgızistan’ın değişik bölgelerinde liderlerinin
yaptığı açıklamada ülkede işsizlik sürekli arttığı için bırakılması için gösterilerini sürdüren Ata Curt Par-
vatandaşların ülke dışına çıkmanın yollarını aradık- tisi mensupları, bu karardan rahatsızlık duyduklarını
larını ve son dokuz ayda ülke dışına turizm amaçlı açıkladılar. Anayasal düzeni yıkma girişiminin cezası
çıkan vatandaşlardan 110 bin kişinin geriye dönme- Kırgızistan’da 12-20 yıl arasında değişiyor.

222 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Kırgızistan’da Dil Devrimi Azerbaycan”ın durumu değerlendirildi. Türkiye ve
www.turkdunyasihaber.com, Azerbaycan’ın yanı sıra Türk coğrafyasının farklı
9 Ekim 2012 yerlerinden siyasilerin, sivil toplum kuruluşlarının, ko-
nukların katıldığı konferansta konuşmacılar haricin-
Dil konusunda sık sık ön planda olan Kırgızistan
de konuklarda düşüncelerini belirttiler.
parlamentosu tarihi bir kararın altına imza attı. Ba-
ğımsızlığının ardından bile Kırgızistan’da resmi dil Nazarbayev Çiçek’i Kabul Etti
Rusça olarak kullanılıyordu. Parlamento tarafından http://turkkazak.com, 27 Eylül 2012
alınan yeni karar ile 2013′ten itibaren başta Parla-
Astana’ya resmi temaslarda bulunmak üzere ge-
mento olmak üzere Kırgız dilinin canlandırılması ka-
len TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Kazakistan Cum-
rarı alındı. Alınan yeni kararın uygulanmaya başlan-
hurbaşkanı Nusrultan Nazarbayev tarafından kabul
masının ardından yasa tasarıları Kırgızca verilecek.
edildi. Kazakistan Cumhurbaşkanlığı Basın Servisi
Yapılan bir araştırmaya göre Kırgızistan Parlamento-
Nazarbayev –Çiçek görüşmesi esnasında iki ülke
sunda bulunan 120 milletvekilinden 10 kadarı Kırgız-
arasındaki mevcut ilişkilerin konuşulduğunu duyur-
cayı bilmemekte. Ayrıca, Kırgızistan’a cumhurbaşka-
du. Görüşme sonrası Nazarbayev “Ekonomi ve kültür
nı seçilebilmek için ise Kırgız dil sınavına girilmesi
alanında oldukça aktif işbirliği yapan iki dost devletiz.
koşulu bulunmakta.
Üst düzey görüşmeler sık sık yapılmakta. Kazakistan
Kazakistan’ın Ekonomik Hedefi ve Türkiye’nin hükümetleri arasında da üst düzey gö-
www.turkdunyasihaber.com, rüşmeleri sıklaştırıp hükümetler arası işbirliğini güç-
9 Ekim 2012 lendirmemiz gerekmekte”, dedi. Çiçek ise Astana’ya
gerçekleştirdiği ziyaretin amacının iki ülke arasındaki
Kazakistan’da 2017 yılında kişi başına düşen
parlamentolar arası ilişkilerin daha da yoğunlaşması
milli gelirin 24 bin doları bulması hedefleniyor. Ka-
ve güçlenmesi olduğunu dile getirdi. Kazakistan Par-
zakistan Başbakanı Serik Ahmetov yaptığı açıkla-
lamentosu Senato Başkanı Kayrat Mami’nin daveti
mada Kazakistan’da kişi başına düşen milli gelirin
üzerine Kazakistan’a gelen TBMM Başkanı Çiçek,
2017 yılında 24 bin doları bulacağını kaydetti. Asya
Kazakistan Senatosu Başkanı Kayrat Mami ve Mec-
ekonomisinin büyüyeceğine dikkat çeken Başbakan
lis Başkanı Nurlan Nigmatulin ile de görüştü.
Ahmetov, euro bölgesinde krizlerin etkisinin daha
fazla kendini hissettireceğini belirtti. 2017 yılında “Türkçe Konuşan Halklar”
ülke ekonomisinin yüzde 7.6 büyümesini bekledikle- Sempozyumu Kiev’de Başladı
rini açıklayan Başbakan Serik Ahmetov, 2013-2017 http://turkkazak.com, 20 Eylül 2012
arasında enflasyon yüzde 6 ile 8 arasında olmasını
Ukrayna’da Türkçe Konuşan Halklar 3. Uluslara-
öngördüklerini vurguladı.
rası Sempozyumu başladı. Taras Şevçenko Kiev Mil-
Güney Azerbaycan Türkleri li Üniversitesi’nin Edebiyat Enstitüsü (Fakültesi)’ne
Ankara’da Konferans Düzenledi bağlı Türkoloji ve Folklor Bölümleri Türkiye Halk
www.turkdunyasihaber.com, Kültürü Araştırmaları Kurumu ve Ukrayna Gaga-
2 Ekim 2012 uzlar Birliği’nin birlikte organize ettiği sempozyumu
21 Eylül’e kadar devam edecek. Bu sempozyumda
Uluslararası Güney Azerbaycan Türkleri Konseyi
Ukrayna’nın yerli halklarından Kırım Tatarları, Ga-
(UGATK) tarafından Ankara’da “Türkiye’nin İran Si-
gauz, Karay (Karaim) ve Urum Türkleri ile birlikte,
yaseti ve Güney Azerbaycan” adlı konferans düzen-
tarihin çeşitli dönemlerinde Ukrayna topraklarına
lendi. Uluslararası Güney Azerbaycan Türkleri Kon-
yerleşmiş olan Türkmen, Özbek, Kazak, Kırgız, Ta-
seyi (UGATK) tarafından düzenlenen, “Türkiye’nin
tar, Başkurt, Çuvaş, Ahıska Türkleri, Azerbaycan vb.
İran siyaseti ile Güney Azerbaycan” adlı konferans,
Türkleri hakkında bildiriler sunuluyor. Bildirilerde,
dün Ankara’da Türk Harb-İş Sendikası’na ait toplantı
tarih, etnografi, edebiyat, folklor, dil, kültür vb. gibi
salonunda gerçekleştirildi. UGATK Yönetim Kurulu
çeşitli konuların yanı sıra Ukrayna- Türk kültürlerinin
üyesi Zaur Bayramlı’nın oturum başkanlığı yaptığı
karşılıklı etkileri ve Çağdaş Türkoloji’nin Ukrayna’da
konferansa konuşmacı olarak Dr. Yasemen KARA-
gelişim süreci adlı bildirilere değinilirken, bildirilerin
KOYUNLU, TOBB ETÜ öğretim üyesi Doç. Dr. Toğ-
kitap bütünlüğünde üniversitenin hakemli dergisinde
rul İSMAYIL, Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği
yayımlanacağı ve Türkoloji kütüphanesine kazandı-
Başkanı Abdullah BUKSUR ve Ortadoğu uzmanı Dr.
rılacağı kaydedildi.
Arif KESKİN katıldı. Konferansta Ortadoğu’da ya-
şanan son gelişmelerin ve Türkiye-İran ilişkilerinin Hazırlayan: Metin DEMİRSOY
mevcut durumu göz önünde bulundurularak “Güney

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 223


TÜRK OCAKLARI 100. YIL HABERLERİ
Bingöl Şehitleri için Taziye gezi, tezhip, çini, televizyon programcılığı ve sunucu-
luğu kursları yer alıyor. Etkinlikler özetle şöyle;
Türk Ocakları Genel Merkezi 19 Eylül 2012’de
bir basın açıklaması yaparak, Bingöl şehitleri için Sinemasalı: Sinemasaverler ve bu alanda eğitim
taziye mesajı yayımladı: gören öğrenciler için düzenlenen etkinlikte, Türk ve
dünya sinemalarından özenle seçilmiş bir film göste-
“Türk vatanını bölmek, Türk milletini parçala-
riliyor, katılımcılarca değerlendirme yapılıyor, uzman-
mak için uşaklığını yaptığı güçlerin emrinde her
ların söyleşi ve sohbetleri yer alıyor.
gün Mehmetçiğe ve polisimize kalleşçe saldırılar
tertip eden PKK, iki gün önce Bingöl Karlıova’da Kuşlukta Yazarlar: Her çarşamba günü on beş
polisimize saldırmış ve sekiz polisimizi şehit et- yazar bir araya gelip okumuş oldukları bir eserin ya-
mişti. Bu gün de aynı yörede Bingöl-Muş karayo- zarını çağırıyor ve eseri değerlendiriyor, eleştiriyor.
lunda, silahsız askerlere kurdukları hain pusu ile
Türk Müziği Ziyafeti: Her ay Türk müziği alanında
kalleşliklerini bir kez daha teyit eden PKK’lı hainler
temayüz etmiş çok önemli müzisyenler veya toplu-
10 askerimizi şehit etmiş, onlarcasını da yarala-
luklarca icra edilecek bir konser düzenlenmesi düşü-
mıştır.
nülmektedir.
Türk’e kefen biçmeye kalkanlar ve onların
Ayça Fotoğraf Topluluğu ve Kursu: Ayça, temel
aşağılık taşeronları bilmelidir ki, Türk milleti on-
fotoğraf kursu şeklinde başlayıp, ileri düzey fotoğraf
lar gibi nicelerini tarihin derinliklerine gömmüştür.
ile yakın çevre ve yurt gezilerindeki fotoğraf çalışma-
Şehitlerimiz, gazilerimiz emin olsun: Bu ihanet şe-
larıyla gelişecektir.
bekesi tarihteki ataları gibi hak ettiği en ağır ceza-
yı çekecek ve Türk milleti ve Türk vatanı ilelebet Türk Müziği Topluluğu: Topluluk, Sanat Edebiyat
payidar kalacaktır. Türk Ocakları olarak bir kez Kurulu üyemiz Selma Adar’ın gayretleri ve çeşitli ku-
daha haykırıyoruz: Türk milleti bu topraklarda bin rumlardan sanatçıların destekleriyle yürütülmektedir.
yıldır kökleşen kardeşliğe sıkılan kurşunları, atılan Müzikseverlere Türk müziği eğitimi veren bir toplu-
bombaları aynen iade edecek, kendisine yakışan luktur.
vakar ve kararlılıkla satılmış hainlerin oyunlarını
Duman Tiyatro Topluluğu: Türk Ocağı’nda yeni
boşa çıkaracaktır.
dönemde bir tiyatro topluluğunun kurulması düşü-
Polisiyle askeriyle Bingöl şehitleri, bizlere şehit nülmektedir. Topluluk, tiyatro meraklıları ve oyuncu
ve gazi ecdadımızın mukaddes bir emaneti olan adayları ile tiyatroya gönül vermiş uzmanlardan oluş-
bu vatanın birliği ve milletin dirliği için şehadet şer- muştur.
betini içen şehitler kervanına katıldı. Yüce Allah
Yurt Gezi Topluluğu: Bu ekip fotoğraf kolu ile
mekânlarını cennet, ruhlarını şâd etsin.”
birlikte faaliyetler yürütecek şekilde geliştirilecek-
tir. Her hafta önce Ankara içindeki tarihi ve kültürel
Türk Sanatında Atılım: Türk Ocakları mekânlarla başlayıp yurt içi ve yurt dışına yönelik
2012 Güz Dönemi Sanat Etkinlikleri için turlarla gezi kolu etkinliklerini yürütecektir.
Ön Kayıtlar Başladı
Yarının Büyükleri Sanat Topluluğu: Ocak üyele-
Türk Ocakları Sanat Edebiyat Kurulu’nun 2012 rimizin 7-15 yaş arasındaki çocukları başta olmak
Güz Dönemi sanat edebiyat etkinlikleri başlıyor. Türk üzere herkese açık bir etkinliktir.
Ocakları bu dönemde her yaş ve seviyeden kişilere
hitap eden sanat etkinlikleri düzenledi. Birbirinden İklil Türk Klasik Süsleme Sanatları Topluluğu:
sevimli ve ilginç adlarla düzenlenen bu etkinliklere Yeni dönemde tezhib kursuyla ve sanat sohbetleriyle
ciddi bir katılım bekleniyor. Etkinlikler herkese açık faaliyetlerini sürdürülecektir.
yapılıyor. Konserler, topluluklar ve kurslar için irtibat Çolpan Şiir Topluluğu: Her hafta veya düzenli ara-
kurulması ve ön kayıt yaptırılması isteniyor. Kesin lıklarla şiire meraklı gençleri, şiir sevenleri bir araya
kayıtlar ve kurs tarihleri daha sonra duyurulacak. toplayacak, şiirleri konuşup tartışacak, şiir akşamları
Bu etkinlikler arasında konserler, sinema - tiyat- düzenleyecektir.
ro gösterileri; seminer ve söyleşiler; edebiyat, resim, Su Müzik Topluluğu: Haftada bir toplanıp bir mü-
felsefe, müzik ve söyleşi toplulukları; fotoğraf, resim, zik eserini, bir şarkıyı, bir plağı, konseri dinleyip eleş-

224 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


tirecek, üst seviyede bir müzik kültürü oluşmasına olduğunu vurgulayan Eroğlu, konukların önünde re-
çalışacak olan sohbet grubu oluşturulacaktır. simlerini nasıl yaptığını uygulamalı olarak gösterir-
ken verdiği bilgilerle bu sanatın önemli hususlarına
Kam Plastik Sanatlar Topluluğu: Bu topluluk re-
da değinmiş oldu.
sim, heykel, gravür vs. sanatlarda bir muhit oluştur-
mak amacıyla her hafta bir eseri ele alıp inceleyecek Program sonrasında yakma resim sanatı ile Ke-
bir sohbet topluluğudur. nan Eroğlu’na sorulan soruların ar-
dından salonun içerisindeki Eroğlu
Bilge Sanat Felsefe Topluluğu:
tarafından yapılmış eserler konuklar
Bilge, çeşitli sanat ve bilim kolların-
tarafından incelendi.
dan sanatın felsefesiyle de ilgilenen,
Doğu’yu, Batı’yı az çok incelemiş kişi- AHMER’de Sohbet, Ankara’nın
lerin katılımıyla oluşturulması düşünü- Manevi Mimarları
len sohbet topluluğunun adıdır.
Türk Ocakları AHMER sohbetle-
Bala Kitap Topluluğu: Çocuk Ede- ri kapsamında Abdülkerim Erdoğan,
biyatı ile ilgili çeşitli alanların uzmanla- “Ankara’nın Manevi Mimarları” ko-
rının bir araya gelerek oluşturacakları nulu sohbetini AHMER Hamamönü
bir topluluktur. Topluluk, Çocuk Edebi- Bürosu’nda, 3 Ekim 2012’de gerçek-
yatçıları Derneği ile Türk Ocaklarının leştirdi. Abdülkerim Erdoğan sohbetin-
ortak bir etkinliğidir. de Hacı Bayram Veli, Taceddin-i Veli
gibi tasavvuf önderlerinden bahsetti.
Kömen Televizyon Programcılığı
ve Sunuculuk Kursu: Bu kursta, diksi- Madde ve mana arasındaki ince
Abdulkerim ERDOĞAN
yon, hitabet, metin yazarlığı, sunucu- çizginin önemine dikkatleri çeken Er-
AHMER’in Etkinliğinde
luk, program yapımcılığı, yönetmenlik, doğan, manevi açıdan zenginliklere
senaristlik gibi konular yer alacak- sahip olan Ankara’nın, Hacı Bay-
tır. Konunun uzmanlarınca verile- ram Veli ve Taceddin-i Veli gibi zat-
cek kursun, paralı olması düşünül- ları geçmişinde derc ettiğini ve bu
mektedir. mana zenginliğinin tekrar gün yü-
züne çıkarılması gerektiğini belirtti.
Cemre Resim Kursu ve Kaftan
Bu önemli şahsiyetlerin yaşadıkları
Çini Kursu
dönemlere de değinen Erdoğan,
Türk Genci Dergisinin İkinci özellikle Yavuz Sultan Selim döne-
Sayısı Çıktı minde Hacı Bayram Veli’nin yöneti-
cilik kabiliyetinin altını çizdi.
Türk Ocaklı gençlerin fikirlerini
ve ilmi araştırmalarını paylaşma- Genel Merkez Heyetinin
ları için gerekli ortamı sağlamanın Karadeniz Şubelerini Ziyareti
yanı sıra Türk Ocaklı gençlerin bir-
Genel Başkan Prof. Dr. Mehmet
likteliğini perçinleyen ve bütün Türk
Öz, Merkez heyetinden Genel Sek-
gençlerine seslenen Türk Genci
reter Yardımcısı Doç. Dr. Emrah
dergisinin ikinci sayısı okurlarıy-
Şenel, Yönetim Kurulu üyesi Doç.
la buluştu. Tamamen Türk Ocaklı
Dr. Mehmet Akif Okur, Denetim
gençlerin katkıları ve özverili ça-
Kurulu Başkanı Aziz Kâmil Yılmaz,
lışmaları ile hazırlanan Türk Genci
Denetim Kurulu üyeleri Kenan Palalı ve Mustafa
dergisi üçüncü sayısı için bütün Türk Ocaklı gençler-
Asım Mutlu ile Akademi Çalışma Grubu üyesi Ömer
den yazılarını bekliyor.
Bekeç ile birlikte 22 Eylül 2012 tarihinde Ordu’dan
AHMER’in İlk Konuğu Ressam Kenan Eroğlu başlayarak Giresun, Trabzon, Rize ve Samsun Şu-
belerine ziyarette bulundu.
Türk Ocakları Ankara Hafıza Merkezi Sohbetleri
kapsamında ilki düzenlenen ve Kenan Eroğlu’nun Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mehmet
katıldığı Yakma Resim Tekniği ve Çalışmaları konulu Öz’ün yeni göreve gelen yönetim kurulu ve denet-
söyleşi 22 Eylül 2012’de Türk Ocakları Genel Merke- leme kurulu üyeleri ile birlikte şubeleri ziyaretleri de-
zi Galip Erdem Salonunda gerçekleştirildi. vam ediyor. 11 Mayıs 2012 Cuma günü Bursa’dan
başlayarak Bilecik, Bozöyük ve Eskişehir, 19-20 Ma-
Kenan Eroğlu’nun özgeçmişi okunarak başlayan
yıs tarihlerinde Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Kayseri, Si-
söyleşi, sanatçının yakma resim sanatı hakkında
vas ve Yozgat şubelerini ziyaret eden Genel Başkan
verdiği bilgilerle devam etti. Her resmin bir hikâyesi

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 225


Genel Merkez Heyetinin Karedeniz Şubelerini Ziyareti

Mehmet Öz; 26-27 Mayıs 2012 tarihlerinde Afyon- üyeleri ile birlikte akşam yemeği yedi. Genel Başkanı,
karahisar, Dinar, Denizli, Nazilli ve Aydın şubelerini, Türk Ocaklarının kurulduğu şartları, kurulduğu gün-
2-3 Haziran 2012 tarihleri arasında Bolu, Sakarya, den günümüze Ocağın üstlendiği misyonu ve yeni
İzmit Gebze ve İstanbul şubelerini ziyaret etmişti. 16 görev alan genel merkez yönetiminin ülke gündemi
Haziran 2012’de Aksaray, Ereğli ve Karaman şube- ile ilgili temel meselelere bakışını içeren, bir konuş-
leri Genel Başkan başkanlığındaki heyet tarafından ma yaptı. Devamında Ocak Başkanı Nazım Kuruca,
ziyaret edildi. Prof. Dr. Mehmet Öz ve Genel merkez Şube faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Giresun Üni-
temsilcileri 15 Temmuz 2012’de Isparta şubesinin versitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa
şölenine katıldı. Genel Başkan ve Yönetim Kurulu Türkmen yapmış olduğu konuşmada, Türk Ocağı’nın
üyeleri, 27 Ağustos 2012’de Genel Sekreter Orhan tanınabilirliğinin arttırılması gerektiğini, gelecek ne-
Kavuncu’nun babasının cenaze törenine katılmak sillere yatırım yapılarak Türk Ocaklarının nice yüzyıl-
için gittiği Osmaniye’de Osmaniye şubesini ziyaret lara ulaşabilmesi temennisini, ifade etti.
etmişti.
Genel Başkan Prof. Dr. Mehmet Öz ve Genel
22 Eylül 2012 tarihinde Türk Ocakları Ordu Şu- Merkez yöneticilerinin 22 Eylül 2012’deki son durağı
besi Başkanı Prof. Dr. Sabahat Atar Güler tarafından Türk Ocakları Trabzon Şubesi olmuştur. Türk Ocak-
karşılanan heyet, Ordu Şubesinde Ocaklıların katılı- ları Trabzon Şubesi Başkanı Prof. Dr. Mithat Kerim
mıyla sohbet toplantısı gerçekleştirdi. Aslan ve Türk Ocaklılar tarafından şehir girişinde
karşılanan heyet, Trabzon Şubesindeki sohbet top-
Genel Başkan Prof. Dr. Mehmet Öz yapmış ol-
lantısına iştirak etti. Genel Başkan Prof. Dr. Mehmet
duğu konuşmada, Türk Ocaklarının 100. kuruluş yıl
Öz yapmış olduğu konuşmada, çok önemli bir dö-
dönümü vesilesiyle Türk Ocaklarının tarihi hakkında
nemde kurulan Türk Ocağı’nın, Türk milletinin yeni-
bilgilendirmede bulunup, bu yıl gerçekleştirilen ve
den dirilişini sağlamak için çalıştığını, Birinci Dünya
gerçekleştirilecek Ocak faaliyetlerinden bahsetti.
Savaşı’nda ve ondan sonra da cumhuriyetin kurulu-
Son dönemde artan terör olayları ve etnik bölücü şunda Türk Ocaklarının çok önemli roller üstlendiği-
fitneye dikkat çeken Genel Başkan, yeni anayasa ça- ni, amaçlarının ilmi, fikri, kültürel ve sanat alanında
lışmalarında Türk Ocağı’nın görüşlerinin başta Cum- millete hizmet etmek olduğunu ifade etti.
hurbaşkanı Abdullah Gül ve TBMM Başkanı Cemil
Ayrıca, Türk Ocaklarının ülkenin gündemindeki
Çiçek olmak üzere ilgili tüm mercilere iletildiğini ve
her ciddi mesele ile ilgili kendisine yakışır şekilde
iletilmeye devam edileceğini, anayasa çalışmaları
kendi üslubu ile siyasi partiler arasındaki çekişmele-
kapsamında yeni anayasada Türklük kavramının ve
rin dışında, tamamen Türk milletinin çıkarlarını esas
eğitim dili olarak sadece Türkçenin yer alması husus-
alan bir bakış açısında görüş bildirdiğini, yeni ana-
ları ile yerel yönetimlerde özerkliğe ve federasyona
yasa ile ilgili görüşlerini net bir şekilde ifade etme-
kapı aralayacak her türlü yetki devrine karşı olundu-
lerine rağmen basında yeteri kadar yer almadığını,
ğu ifade etti
Türk milleti kavramından vazgeçilmesine, resmi dil
Ordu Türk Ocakları Şube Başkanı Prof. Dr. Saba- ve eğitim dili olarak Türkçenin dışında herhangi bir
hat Atar Güler, Ordu Şubesi tarafından gerçekleştiri- dilin kullanılmasına karşı olunduğunu söyledi. Türk
len faaliyetler hakkında bilgilendirmede bulundu. Or- Ocakları Trabzon Şube Başkanı Prof. Dr. Mithat Ke-
dulu Türk Ocaklılar tarafından Genel Başkana gün- rim Arslan fiziki şartlar, Ocak çalışmaları, üniversite
deme ve Ocak faaliyetlerine ilişkin sorular soruldu. ve idari kadrolar ile olan ilişkiler, gençlik çalışmaları,
hakkında bilgi verdi.
Ordu’nun ardından Giresun’a geçen heyet, Gire-
sun Türk Ocakları Başkanı Yrd. Doç. Dr. Nazım Ku- 23 Eylül 2012 Pazar günü ilk olarak Rize Türk
ruca tarafından karşılandı. Genel Başkan ve Genel Ocakları Şubesi ile kahvaltı programı gerçekleştirdi.
Merkez yöneticileri Türk Ocakları Giresun Şubesi

226 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Türk Ocakları Rize Şubesi Yönetim Kurulu üyeleri Dilde Fikirde İşte Birlik Sempozyumu Yapıldı
Hayrettin Parıltı ve Ahmet Tan, Ocak faaliyetleri hak-
Türk Ocakları Genel Merkezi tarafından Türk
kında bilgilendirmede bulunup, özellikle yer sıkıntısı
Ocaklarının 100. yılı münasebetiyle ve Türk dünyası
çekildiğini belirtti.
gününe ithafen hazırlanan “Dilde Fikirde İşte Bir-
Heyet daha sonra Türk Ocakları Samsun Şube- lik Sempozyumu” yapıldı. 3 Ekim 2012 tarihinde
sini ziyaret etti. Genel Başkan tarafından gündem ve saat 10.00’da Ankara’da Milli Kütüphane Konferans
Ocak faaliyetleri hakkında Samsun Şubesi üyelerine Salonu’nda açılışı yapılarak başlayan bilgi şölenine
bilgi verildi. Burada yaptığı konuşmada Genel Baş- 40 bilim adamı çok değerli bildirileri ile katıldılar. Açılış
kan, Türk Ocaklarının kuruluş devrindeki çizgisini ve Bildirisi Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Meh-
ilkelerini koruyarak zamanın şartlarına göre millete met Öz tarafından verildi. Konuşmada Gaspıralı’nın
hizmet görevini yerine getirmeye devam edeceği- ülküsünün gerçekleşmesi için 1990’lardan günümü-
ni; milli kimlik, anayasada Türk kavramının mutlaka ze yapılan çalışmaların genel bir değerlendirmesi
yer alması, bölücülük karşısında tavrımız vb. konu- yapıldı ve ileriye dönük olarak Türk dünyasının birliği
larda görüşlerini açıkladı. Akabinde, Türk Ocakları yolunda yapılacak çalışmaların ana çizgileri vurgu-
Samsun Şubesi Başkanı Prof. Dr. Tuncer Çağlayan landı. Genel Başkanın konuşmasından sonra açılış-
tarafından Ocak faaliyetlerine yönelik sunum gerçek- ta, Türk dünyası ile ilgili kuruluşların yetkilileri olarak
leştirildi, Samsun şubesi üyelerinin soruları ve Genel TÜRKSOY Genel Sekreteri Düsen Kaseinov, Yurtdı-
Başkanın cevapları ile toplantı sona erdi. şı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Başkan
Yardımcısı Ahmet Algan, Türk Dili Konuşan Ülkeler
Güz Dönemi İlk Ocakbaşı Sohbetinin
İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi - TDİK) Genel Sekre-
Konuşmacısı Genel Başkan
teri Halil Akıncı birer konuşma yaptılar.
Prof. Dr. Mehmet Öz
Açılış programından sonra sempozyum bildirile-
2012-2013 dönemi ilk Ocakbaşı Sohbeti 29 Eylül
rine geçildi. İki günlük sempozyum programı içinde,
2012’de yapıldı. Türk Ocakları Genel Merkezi tara-
büyük Türkçü İsmail Gaspıralı’nın bütün Türklere
fından yapılan 2012- 2013 döneminin ilk Ocakbaşı
rehber olan “dilde, fikirde, işte birlik” düsturu doğrul-
Sohbetinde; Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr.
tusunda önemli tespitler ve düşünceler dile getirildi.
Mehmet Öz, “Güncel Tartışmalar İçinde Milli Kimlik
Birlik için birçok yönden konu ele alındı ve tartışıldı.
ve Milliyetçilik” konulu sohbet gerçekleştirdi.
Özellikle Genç Akademisyenler Gözüyle Türk Dün-
Prof. Dr. Orhan Arslan’ın açılış konuşmasıyla yasında Birlik oturumu, çok anlamlı ve etkileyici oldu.
başlayan programda Prof. Dr. Öz, Türk Ocaklarının Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonraki dönemde eğitim
kuruluş gayelerinden bahsettikten sonra kuruluş dö- almış olan, Türk dünyasının farklı bölgelerinden aka-
neminde meydana gelen hadiselerin benzerlerinin demik eğitim için Türkiye’ye gelen genç bilim adam-
günümüzde de vuku bulduğunu belirtti. Özellikle ları, konuyu son derece objektif bir biçimde değerlen-
Ortadoğu’da meydana gelen olayların bir anda orta- dirdiler. Görüşlerini ve uyarılarını dile getirdiler. Her
ya çıkmadığını ve her hadisenin bir geçmişinin oldu- biri ayrı ve detaylı çalışma konusu olacak tespitler
ğunun altını çizdi. bundan sonraki çalışmalara rehber olacak. Değer-
lendirme oturumunda Türkiye’de hayatlarını Türklük
Milli kimlik ve Türklük kavramlarının keyfi tanımla- mücadelesine adamış iki aksakal Nuri Gürgür ve Na-
malara bırakılamayacağını ve tarihi süreç içerisinde mık Kemal Zeybek’in tespitleri adeta ders niteliğinde
şekillenen kavramlar olduğunu vurgulayan Prof. Dr. idi. Diğer akademisyenler de son derece objektif bir
Öz, Türk kimliğinin Türklerin tarih sahnesine çıkmala- biçimde sempozyumun değerlendirmesini yaptılar.
rından bu yana birikerek gelen bir kavram olduğunu
belirtti. Sempozyum Programı
Birinci Gün (3 Ekim 2012)
Türkiye gündemini meşgul eden yeni anayasa
•Oturum: Dilde Birlik -1
tartışmalarına da değinen Prof. Dr. Öz, Türk Ocakları
olarak yeni anayasada Türklükten taviz verilmemesi Oturum Başkanı: Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun
konusunda kararlı olduklarını, bununla ilgili uyarıları •Tarihte ve Günümüzde Türk Dili ve Ailesi - Prof.
bir raporla ilgili makamlara ulaştırdıklarını ve ilerle- Dr. Şükrü Haluk Akalın
yen süreçte bu uyarılara devam ederek kamuoyu ile •Türk Dünyasında Konuşma Dilinin Zenginleştiril-
paylaşılacağını belirtti. Anayasada Türklük kavramı- mesi - Prof. Dr. Şuayıb Karakaş
nın çıkarılması, ana dilde eğitim ve devletin bölün- •Ortak Bir Yazı Dilinin Oluşturulması –Yrd. Doç.
mesine yol açabilecek yerel yönetim modellerinin uy- Dr. Fahri Temizyürek
gulanmasına kesin olarak karşı olduklarını vurguladı. •Oturum: Dilde Birlik- 2
Bu konularda Türk milletinin vicdanı olmaya çalışa- Oturum Başkanı: Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın
caklarını belirtti.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 227


•Oturum: İşte Birlik-2
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Yu-
suf Sarınay
•Bilişim, Haberleşme ve Ulaşım
Ağı - Arslan Küçükyıldız
•Doğa, Kültür ve Tarih Turizminin
Birliğe Katkısı – Dr. Fahri Atasoy
•Yeni Çağda Türk Dünyası: Fır-
satlar, Tehditler – Doç. Dr. Mehmet
Akif Okur
•Türk Dünyasında Tarih Birliği:
Ortak Tarih Yazımı, Sorunlar, Teklif-
ler – Prof. Dr. Üçler Bulduk
Dilde Fikirde İşte Birlik Sempozyumu •Oturum: Genç Akademis-
yenler Gözüyle Türk Dünyasında
•Harf ve Alfabe Birliğinin Kurulması - Prof. Dr. Ah- Birlik
met Bican Ercilasun Oturum Başkanı: Hüseyin Raşit Yılmaz
•Bilim Dili Olarak Ortak Türkçe - Prof. Dr. Ahmet - Said Ali Kudaynetov, Tataristan
Buran -Murat İliyev, Türkmenistan
•Türk Dünyasında Görsel Basının Ortak Dil Oluş- -Rıza Heyet, İran
turmada Rolü –Doç. Dr. Fatma Açık -Kudret Artıkbayev, Kırgızistan
•Lehçeler Arasında Etkileşimin Artırılması – Prof. -Timur Devletov, Hakas
Dr. Melek Özyetgin -Ferhat Maksudov, Özbekistan
•Oturum: Fikirde Birlik -1 -Ayderbek Amirbek, Kazakistan
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Osman Horata -Faridin Kala, Balkanlar
•Ortak Geçmişten Ortak Geleceğe: Tek Millet Fik- -Abduraman Egiz, Kırım
ri – Nevzat Kösoğlu
Değerlendirme: 21. Yüzyılda Kavram ve Kap-
•Türk Yenileşmesinin Milli ve Manevi Önderleri - sam Olarak Türk Dünyasında Birlik
Doç. Dr. İbrahim Maraş
Oturum Başkanı: Nuri Gürgür
•Milli Kültür Fikrinin Yeniden İnşası – Prof. Dr.
•Prof. Dr. Osman Horata
Fahri Unan
•Doç. Dr. Fırat Purtaş
•Günümüzde Türk Birliği Nasıl Olmalıdır - Prof.
•Namık Kemal Zeybek
Dr. Abdullah Gündoğdu
•Darhan Kydrali
•Oturum: Fikirde Birlik -2
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mehmet Şahingöz 2012 Karadeniz Bölge Toplantısı - Amasya
•Türk Dünyası Fikir Platformu Olarak Süreli Ya- Türk Ocakları Genel Merkez yönetimi ve şube
yınlar - Ömer Özcan yönetimlerinin yıllık istişare toplantıları başladı. Ev
•Bilim, Sanat, Düşünce Kurumlarında Birlik – Yrd. sahipliğini Amasya şubemizin yaptığı ilk toplantı Ka-
Doç. Dr. Yakup Deliömeroğlu radeniz Bölge Toplantısı, 6 Ekim 2012’de yapıldı.
•Türk Dünyasında Birlik için Dini Hayat –Namık Toplantıya:
Kemal Zeybek 1. Genel Merkezden; Genel Başkan Prof. Dr.
İkinci Gün (4 Ekim 2012) Mehmet Öz, Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr.
•Oturum: İşte Birlik-1 Yusuf Sarınay, Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr.
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Fırat Purtaş Mehmet Şahingöz ve Denetleme Kurulu Başkanı A.
•Müktesebat ve Mevzuatta Birlik - Prof. Dr. Atilla Kâmil Yılmaz,
Özer (Türk Dünyası Anayasası) 2. Amasya Şubesinden; Başkan Ahmet Zeytünlü,
•Kamu ve Sivil Kuruluşların işbirliği - Prof. Dr. Or- Başkan Yardımcısı. Hamdi Yüksel, Yönetim kurulu
han Kavuncu üyeleri O. Ayhan Sivaslıgil, Şeref Özmumcu ve Mus-
•Türk Dünyası Ortak/Açık Pazarı – A. Mümtaz tafa Akça,
Çoban 3. Erbaa Şubesinden; Başkan Fehmi Kır, Sek-
•Türk Dünyası Birliğinin Sağlanmasında Eğitimin reter İsmail Alinek, Yönetim Kurulu üyeleri Mustafa
Rolü – Birol Dok Koç, Şükrü Eryurt ve Halis Yılmaz,

228 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


yaptı. Son dönemdeki geliş-
meleri değerlendiren Prof. Dr.
Öz, Suriye meselesinde yanlış
yönlendirmelerin etkisiyle bazı
hataların yapıldığını, ancak bu
meselenin iç politik çekişme-
lerin konusu yapılmaması ge-
rektiğini vurguladı. Türkiye’nin
Türk ve İslam âlemini ilgilen-
diren konularda, kendi aklı ve
tasavvuruyla hareket etmesi-
nin önemine işaret eden Prof.
Dr. Öz, millî meselelerde birlik
olmanın gereğini belirtti. Ana-
yasa konusunda görüşlerinin
daha önce bir kitapçık halinde
ilgililere ve kamuoyuna iletil-
diğini açıklayan Prof. Dr. Öz,
anayasada “Türk milleti” kav-
ramından vazgeçilmesine ve
Türkçeden başka bir resmi dil
ve eğitim dilinin kabulüne ke-
sinlikle karşı olduklarını tek-
rarladı. Basın mensuplarına
yapılan açıklamadan sonra,
Amasya Şubesinde Yapılan Karadeniz Bölge Toplantısından Görüntüler Genel Başkan, şube temsilci-
lerine hitaben yeni dönemde
4. Giresun Şubesinden; Başkan Yrd. Doç. Dr.
Türk Ocaklarına düşen görevler, bu çerçevede Genel
Nazım Kuruca, Başkan Yardımcısı Kâzım Yılmaz,
Merkezin 100. yılda yaptığı ve yapacağı faaliyetler,
Muhasip Habib Aydın ve Yönetim Kurulu üyesi H.
yeni yüzyılda Türk dünyası ve İslam âlemine ve de
İbrahim Kara
bütün insanlığa Türk milletinin sunacağı yeni mede-
5. Ordu Şubesinden; Başkan Prof. Dr. Sabahat niyet tasavvuru konularının üzerinde durdu. Bilaha-
Atar Güler, Başkan Yardımcısı Reşat Azaklı ve mu- re şube temsilcileri yaptıkları faaliyetler, karşılaşılan
hasip İsmail Şimşit problemler, önümüzdeki döneme dair çalışma plan-
6. Samsun Şubesinden; Başkan Prof. Dr. K. Tun- ları, etnik fitne, terör ve Suriye meselesi başta olmak
cer Çağlayan, Başkan Yardımcısı Şahin Köktürk, üzere ülkenin önemli meseleleri vb. hususlarda, su-
Sekreter Yüksel Öner ve Yönetim Kurulu üyesi Ha- numlarını gerçekleştirdiler. Yapılan müzakerelerden
san Temiz sonra bölge toplantısının resmi safhası sona erdi.

7. Sivas Şubesinden; Başkan Ertuğrul Kuşderci, Toplantının yapıldığı Pirler Parkında Amasya Va-
Başkan Yardımcısı Mutlu Kurt, Muhasip Lokman Ko- lisi Abdilcelil Öz, Belediye Başkanı Cafer Özdemir,
çak ve Sekreter Aytekin Yıldırım Amasya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Orbay,
Emniyet Müdürü Cemil Bayazıt ile toplantıya katılan-
8. Tokat Şubesinden; Başkan Yunus Emre Te-
lar ve diğer misafirler birlikte akşam yemeği yedi. Bu-
kinsoy, Başkan Yardımcısı Mustafa Çakır, Sekreter
radaki samimi sohbetin ardından Prof. Dr. Mehmet
Uğur Hızarcıoğlu ve Denetleme Kurulu Başkanı Ali
Öz, Üniversitede vali ve diğer erkânın da katıldığı
Safi Kıral
“Güncel Gelişmeler Işığında Milli Kimlik ve Milliyet-
9. Trabzon Şubesinden; Başkan Prof. Dr. Mithat çilik” konulu bir konuşma yaptı. Konferanstan sonra
Kerim Arslan, Başkan Yardımcısı Ahmet Sarı ve Mu- ülke meseleleri hakkında bir sohbet gerçekleşti.
hasip Hasan Sofuoğlu
Aydın Şubesinde Konferans
10. Turhal Şubesinden; Başkan Alparslan Çelik,
Başkan Yardımcısı İlhan Trak ve Gençlik Kolları Baş- Türk Ocakları Aydın Şubesinde 21 Eylül 2012’de
kanı Serkan Genç katılmıştır. “Ortadoğu’da Türk Kültürünün İzleri” konulu bir kon-
ferans gerçekleştirildi. Konferansa Adnan Menderes
Toplantı başlamadan önce Genel Başkan Prof. Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi öğretim görevlisi
Dr. Mehmet Öz basın mensuplarına bir açıklama tarihçi Tülay Yürekli konuşmacı olarak katıldı.

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 229


Balıkesir Şube Başkanına Şenlikler vesilesiyle Türk Ocak-
BAYŞAD’dan Ödül ları Bolu Şubesi, 100. faaliyetleri
Türk Ocakları Balıkesir Şubesi Baş- çerçevesinde planladığı Baş-
kanı İsmail Acar’a, Balıkesir’ de her Per- kentler Gezisinin birincisini Söğüt
şembe akşamı düzenlediği “Ocakbaşı ziyaretiyle gerçekleştirdi.
Sohbetleri”yle, Balıkesir kültür hayatı- 9 Eylül Pazar günü 7. Gele-
na yaptığı hizmetten dolayı “BAYŞAD neksel Şiir Yarışmasında ödül
Balıkesir’in Değerlerine Vefa Günü alan öğrenciler ve velileriyle,
Onur Ödülü” verildi. Kısa adı BAYŞAD üyelerimizden oluşan gezi grubu,
olan Balıkesir Şairler ve Yazarlar Der- sabah saat 06.00’da Bolu’dan
neği 10. ayın, 10. günü, 10. saatinde hareket ederek saat 09.30’da
1. Karesi Kültür Ve Sanat Etkinlikleri’ni Söğüt’e ulaştı.
başlattı. Karesi Türbesi önünde dua ve Tülay YÜREKLİ Aydın Şubesinde
Ali Hikmet Paşa Meydanında mehteran Bursa Şubesinden Duyuru:
gösterisi ile başlayan etkinlikler 4 gün İmza Kampanyası
sürdü. Türk Ocakları Bursa Şubesi “Anayasada Türk
Bolu Türk Ocağı Başkentler Gezisi I İsminin ve Türklük Kavramının Dışlanmasına Karşı-
yız” adlı bir imza kampanyası başlattı. 21 Ekim 2012
731. Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Yörük Şenlikleri
akşamına kadar Saat: 12.00 – 18.00 arasında Os-
Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti Bilecik İlinin Söğüt
mangazi Metro İstasyonu ve Orhangazi Parkı’ndaki
İlçesinde 07–08–09 Eylül 2012 tarihlerinde yapıldı.
stantlarının imzaya açık olduğunu belirtti.
Elazığ Şubesi Etkinlikleri
Türk Ocakları Elazığ Şubesi tarafından,
Milli kültür ve değerlerimizin gelecek nesille-
re aktarılması ve sevdirilmesi doğrultusunda
Türk sanat müziği korosu kurulmuştur. Koro-
muzu Kültür Bakanlığı Elazığ Devlet Korosu
ses sanatçılarından Selahattin Yalçınkaya ve
Serpil Hamedi yönetecektir; 11 Ekim 2012’de
Elazığ’a hitaben Ezgi FM’de Aksiyon prog-
ram yapımcısı Yeni Ufuk Gazetesi M. Nafiz
Koca tarafından yönetilen 210 dakika süren
canlı yayın programına; Şube Başkanı Metin
Akgün, Elazığ Klasik Türk Müziği korosu ses
sanatçıları Serpil Hamedi, Selahattin Yalçın-
kaya, Şube bünyesinde kurulan TSM korosu
şefi ve şef yardımcısı sıfatıyla konuk oldular;
8 Ekim 2012’de Şube Başkanı Metin Akgün,
Balıkesir Şube Başkanı İsmail ACAR Ödül Alırken
Türk Ocakları Elazığ
Şubesi Türk Sanat Mü-
ziği Korosu Şefi olarak
çalışmaları yürütecek
olan Selahattin Yal-
çınkaya, Enver Yüce-
soy (üye)’un iştirakiyle
Korosu’nun kuruluş
amaçları, vizyonu ve
yarına dönük hedeflerini
paylaşmak merkezinde;
Yeni Ufuk gazetesi Ge-
nel Yayın Yönetmeni M.
Nafiz Koca’yı ve “Kanal
E” televizyonu Genel
Bolu Şubesi Etkinliği Yayın Yönetmeni Zeki

230 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303


Eskişehir Şubesi Gençlik Kolları Yeni Yönetim Kurulu Üyeleri

Akbıyık’ı, ‘’Kanal 23’’Televizyonu Genel Yayın Yönet- Perşembe sohbetleri çerçevesinde 11 Ekim 2012’de
meni H. Vehbi Coşkun’u makamlarında ziyaret etti. Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bö-
lümü öğretim üyesi Prof. Dr. İsmail Yakıt’ın “Türk –
Eskişehir Şubesi Etkinlikleri
İslam Kültüründe Tarih Düşürme Geleneği” başlıklı
Türk Ocakları Eskişehir Şubesi Gençlik Kollarında konferansı gerçekleşti.
2012-2013 döneminde görev alacak yönetim kurulu

Elazığ Şubesi Türk Sanat Müziği Korosu Etkinliği

Gaziantep Şubesi Etkinliği

Gaziantep Şubesinde Münifpaşa Konuşuldu


üyeleri belirlendi. Yeni yönetim kurulu, ilk toplantısı-
nı 26 Eylül 2012’de gerçekleştirdi. Yönetim Kurulu: Türk Ocakları Gaziantep Şubesinin 3 Ekim
Başkan: Murat Muslu; Başkan Yardımcısı: Burhan 2012’deki ilk konferansına Gaziantep Üniversitesi
Şamil Çiftçi; Genel Sekreter: Merve Bahşi; Muhasip: Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hikmet Yıldırım
Bahadır Karaman; Sosyal Faaliyetler Sorumlusu: Celkan konuşmacı olarak katıldı. Prof. Dr. Celkan’ın,
Mücahit Kök; Eğitim Sorumlusu: Aytuğ Talha Yıldız; Gaziantep’in mümtaz şahsiyetlerinden Münifpaşa’yı
Türk Dünyası Sorumlusu: Salim Tekir; Kütüphane konu olarak aldığı konferansına, çoğunluğu üniversi-
Sorumlusu: Reyhan Toprak; Şubenin 25 yıldır sür- te öğrencisi olmak üzere geniş bir dinleyici katıldı.
düre geldiği Perşembe sohbetleri yeni dönemde yo-
Isparta Şubesinde Doğu Türkistan
ğun bir katılımla başladı. İlk sohbette Türkiye’nin en
Konferansı
büyük sorunlarından birisi olan eğitim meselesi ele
alındı. Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi De- Türk Ocakları Isparta Şubesinin bu dönemin ilk
kan Yardımcısı Doç. Dr. Cemil Yücel’in konuşmacı konferansı 9 Ekim 2012 gerçekleşti. Önceki yıllarda
olarak katıldığı sohbette ‘Eğitim sisteminde neler olu- Isparta Devlet Hastanesinde KBB uzmanı olarak 9
yor’ konusu üzerinde konuşuldu. Program, Başkan yıl çalışan Prof. Dr. Orhan Gedikli’nin konuşmacı
Prof. Dr. Nedim Ünal’ın açılış konuşması ile başladı; olduğu slayt gösterimli konferansın konusu Doğu

Isparta Şubesi Etkinliği

SAYI: 303 • KASIM 2012 • TÜRK YURDU 231


Osmaniye Şubesi Etkinliği
Samsun Şubesi Etkinliği

Türkistan, Uygur Türkleri ve Çin üzerine rahan Aktaş (Üniversite Masası Başkan
oldu. Konferansa SDÜ öğretim üyeleri, Yardımcısı), Soner Gül (Ortaöğretim
Kültür Turizm İl Müdürü Abdullah Kılıç, Masası Başkan Yardımcısı), Çağrı Be-
Türkiye Kamu-Sen il temsilcisi Ali Bala- zer (Ortaöğretim Masası Başkan Yar-
ban, Sosyal Hizmet Dernek ve Isparta dımcısı), Ahmet Ödemiş (üye), Kürşad
Kent Konseyi Başkanı Prof. Dr. Mahmut Sert (üye).
Bülbül, Polis Emeklileri Derneği Başkanı
Niğde Şubesi Etkinlikleri
Mehmet Gürses, Yörük-Türkmen Dernek
Başkanı İrfan Boztepe ile birlikte kalaba- Türk Ocakları Niğde Şubesi, 28 Ey-
İhsan UĞRAŞ Niğde
lık Ocaklı izleyici olarak katıldı. Şubesi Etkinliğinde lül 2012’de Niğde Üniversitesi Eğitim
Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr.
Önce Isparta Şubesi Gençlik kolları Salih Özkan’ın konuşmacı olarak yer
başkanı SDÜ öğrencisi Beytullah Saraç’ın görevi- aldığı “Osmanlı’dan Günümüze Doğu Ayaklanma-
ni Mehmet Karagülle’ye devretmesi, şube başka- ları ve Bugünkü Etnik Terör ile İlişkileri” ve 5 Ekim
nı Op. Dr. Levent Başyiğit’in hoş geldiniz ve 100. 2012’de, Türk Eğitim-Sen Niğde Şube Başkanı İhsan
yıl olan 2012 yılı faaliyetlerini anlatan konuşması Uğraş’ın konuşmacı olarak yer aldığı “4+4+4 Siste-
gerçekleşti; SDÜ’nin 2012-2013 öğretim döneminin minin Eğitime, Eğitimcilere ve Topluma Yansımaları”
başlaması ile Şubenin SDÜ öğrencilerine 100. kuru- konulu ocak başı sohbetleri yapıldı.
luş yılımız nedeni ile aylık olarak verdiği kahvaltılar
başladı. 7 Ekim 2012 pazar sabahı Şubede verilen Osmaniye Şubesinde Sohbet
kahvaltının ikramlarını, yönetim kurulu üyelerinin Türk Ocakları Osmaniye Şubesinde 2 Ekim
eşleri hazırladı. 2012’de düzenlenen Ocakbaşı sohbetinin konuğu;
Özel Sevgi Hastanesi Başhekimi Doç Dr Turgay Ak-
İzmit Şubesi Etkinlikleri
gül, erkek hastalığı prostatı ve tedavi yollarını anlattı.
Türk Ocakları İzmit Şubesi, 19 Eylül Şehitler ve
Vali Yardımcısı Mesut Taner
Gaziler Günü dolayısıyla basın açıklaması yaptı; 28
Genç Samsun Şubesinde
Eylül 2012’deki Cuma sohbetinde “Dilde Fikirde İşte
Birlik” konusu konuşuldu. 26 Eylül Türk Dil Bayramı Türk Ocakları Samsun Şubesi’nin 100. yıl kon-
münasebetiyle düzenlenen sohbetin sunumunu Türk feranslarına katılan Samsun Vali Yardımcısı Mesut
Ocakları İzmit Şubesi yönetiminden eğitimci Fatma Taner Genç, “Beytüşşebap Kaymakamı’nın PKK ile
Gülşen yaptı. Mücadele Günlüğü”nü anlattı. Türk Ocakları Sam-
sun Şubesinde katılımcılara konferans veren eski
Maltepe Şubesi Gençlik Kolları Açılış Toplantısı Beytüşşebap Kaymakamı, Samsun Vali Yardımcısı
Türk Ocakları Maltepe Şubesi Gençlik Kollarının Mesut Taner Genç, Beytüşşebap Kaymakamlığı dö-
sezon açılışı 21 Eylül 2012’de yapıldı. Yeni yönetimin neminde yazdığı kitabı ve PKK ile nasıl mücadele
ilanı ile devam eden toplantıda yıllık faaliyet planla- edilmesi gerektiği konusunda bilgiler verdi.
ması ve kısa vadede yapılacaklar görüşüldü. Yeni
Zonguldak Şubesinden Basın Açıklaması
yönetim: Bahadır Özcan(Başkan), Mertcan Sönmez
(Başkan Yardımcısı), Erkan Ayvaz (Eğitim Masası Türk Ocakları Zonguldak Şubesi Başkanı Erol
Başkanı), Emre Gürel (Üniversiteler Masası Başkanı), Şeref 20 Eylül 2012’de meydana gelen Bingöl’deki
Raşit Hacıalioğlu (Ortaöğretim Masası Başkanı), Buğ- terör olayları ile ilgili bir basın açıklaması yaptı.

232 TÜRK YURDU • KASIM 2012 • SAYI: 303

You might also like