Ali’nin Muaviye’ye göndermiş olduğu bir mektubundaki şu ifadeleri bu
anlamda önemlidir: “Ey Muâviye! Ne zamandan beri, önceliğiniz ve yüce bir şerefiniz olmadan tebaanın lideri ve ümmetin işinin sahibi oldunuz? Önceki sıkıntıyı ısrarla sürdürmekten Allah’a sığınırız. Seni, emelin verdiği gururda ısrarcı davranmak ve zahiri ile batını bir olmamak (münafıklık) hususunda uyarıyorum. Savaşa çağırıyorsun. İnsanları bir yana bırak. Hangimizin kalbinin yenik ve basireti örtülü olduğunun bilinmesi için bana karşı çık ve iki tarafı da savaşmaktan muaf tut! Ben Hasan’ın babası! Bedir savaşında -yarmak suretiyle- dedenin, dayının ve kardeşinin katiliyim. O kılıç yanımdadır. O kalple düşmanımla karşılaşıyorum. Din değiştirmedim, yeni bir peygamber edinmedim. Ben boyun eğerek terk ettiğiniz ve istemeyerek girdiğiniz yol üzereyim.” İbn Ebü’l-Hadid, Cilt: 1, ss. 4210,4213; İbşîhî, Ebü’l-Feth Bahâüddîn Muhammed b. Ahmed b. Mansûr (854/1450). el-Müstetraf, nşr. Âlimü’l-Kütüb, Beyrût, 1419/1998, s. 228; Ahmed Zeki Safvet, Cilt: 1, s. 320