You are on page 1of 108

EEM 4412 KABLOSUZ AĞLAR

DERS NOTLARI

Uludağ Üniversitesi Mühendislik Fakültesi


Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü

Öğr.Gör.Dr.İbrahim KOÇYİĞİT M.Sc , Ph.D

1
1.BÖLÜM: KABLOSUZ HABERLEŞME SİSTEMLERİ TEMELLERİ

Kablosuz haberleşme teknolojisi, en basit tanımıyla, noktadan noktaya veya bir ağ yapısı
şeklinde bağlantı sağlayan bir teknolojidir. Bu açıdan bakıldığında kablosuz haberleşme
teknolojisi, günümüzde yaygın olarak kullanılan metal kablolu haberleşme ve fiber optik
haberleşme teknolojisi ile benzerlik göstermektedir. Kablosuz haberleşme teknolojisini
metal kablo ile gerçekleştirilen haberleşmeden ayıran en önemli nokta ise iletim ortamı
olarak havayı kullanmasıdır. Bu bölümde kablosuz haberleşmeye ilişkin bazı temel bilgiler
verilecektir.

KABLOSUZ HABERLEŞME

Kablosuz haberleşmenin geçmişi oldukça eskidir. Tarihin ilk çağlarında, insanlar davullarla
haberleşirlerdi. Bu haberleşme biçiminde haberleşme mesafesi çok kısa idi, ve bu
nedenle haberin uzak noktaya iletimi için arada tekrarlayıcılar kullanılırdı. Yanlış
anlaşılmaların ortadan kaldırılabilmesi için iletiler tekrarlanarak gönderilirdi. Eski
Amerika'da yerliler haberleşmede dumanı iletişim aracı olarak kullanırlardı. Mesafe ve
hava koşulları bu haberleşme tipindeki en önemli engellerdi. Ayrıca kısıtlı bir alfabe
kullanılması nedeniyle, bu tip haberleşmenin çok başarılı olduğunu söylemek olanaksızdır.
Daha sonraları özel bayraklar kullanılmaya başlandı. Ancak, mesafe ve gün ışığı en
önemli kısıtlamalar olarak ortaya çıkıyordu. Ancak özellikle denizcilikte bu haberleşme tipi
halen yer yer güncelliğini sürdürmektedir. 19’ncu yüzyılda yanar-söner lambalar kısa
mesafeler için ve özellikle askeri amaçla kullanılmaya başlandı. Mors alfabesi de
kullanılarak çok etkin bir haberleşme düzeyi elde edildi. Üstelik gece de kullanılabiliyordu.
Ancak mesafe ve hava koşulları en önemli kısıtlamalar olmayı sürdürdüler.
Radyo dalgaları ile iletişim (radyo iletişim) insan konuşmasının elektrik sinyallerine
dönüştürüldüğü ilk uygulamalardır. Bu sinyaller Analog Sinyaller olarak adlandırıldılar.
Ses dalgalarının analizi, radyo iletişim teorisinin anahtar kısmını oluşturur. Radyo iletişim
prensiplerinin anlaşılması, kablosuz iletişim tekniklerinin anlaşılmasında çok önemlidir.

SERBEST UZAY HABERLEŞMESİ


Radyo sistemleri, bilgileri, serbest uzayda dağıtır. Doğal olarak, diğer dağıtım
sistemlerinde karşılaşılan problemler, radyo sistemlerinde karşımıza çıkmaz. Örneğin
kablolu sistemler fiziksel bir ortama gereksinim duyarlar ve bunları bazı coğrafik alanlara
kurmak hemen hemen olanaksızdır.
Kablosuz haberleşmenin bazı avantajlarını aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
 Göl ve nehir gibi engellerin kolayca aşılmasını sağlar. Kablolu sistemlerde bakır
malzemeyi korumak için çok pahalı özel bazı malzemelere gereksinim vardır.
Kablosuz haberleşme sistemlerinde haberleşme kablosuz sağlandığından, bu tür
maliyetler ortadan kalkmış olur.
 Kablolu sistemlerin kurulması sırasında dağların ve derin vadilerin aşılmasında da
çok büyük güçlükler yaşanır. Bu gibi yerlerde kurulum hem çok güçtür hem de çok
pahalıdır. Kablosuz sistemler kullanıldığında bu güçlükler ortadan kaldırılmış olur.
 Kablosuz sistemler sayesinde yerel telefon sağlayıcıları ve Telekom gibi kuruluşları
kolayca aşmak olanaklıdır.
 Kablolu sistemlerin kolaylıkla tahrip edilebilmelerine karşılık kablosuz sistem
tahribat açısından daha güvenlidir.

2
FREKANS SPEKTRUMU, SPEKTRUM YÖNETİMİ VE İLGİLİ KURULUŞLAR

Frekans spektrumu; elektronik haberleşme amacıyla kullanılan frekansı 9 kHz ve 3000


GHz frekansları arasında olan ve uluslararası düzenleme yapılması halinde 3000 GHz'in
üzerindeki frekanslar da dahil olmak üzere elektromanyetik dalgaların frekans aralığını
ifade etmektedir. Spektrum, kullanıldıkça tükenmeyen doğal bir kıt kaynak ve telsiz
haberleşmesinin vazgeçilmez bir unsurudur. Dolayısıyla, kıt bir kaynak olan spektrumun
etkin ve verimli bir şekilde kullanılması gerekir. Ülkemizdeki spektrum yönetimi ve
frekans tahsisi Ulaştırma Bakanlığı Telekomünikasyon Kurumuna bağlı Spektrum Dairesi
Başkanlığı tarafından gerçekleştirmektedir.

Spektrum Yönetiminin Amacı ve Temel Unsurları:

 Spektrumun girişimsiz, etkin ve verimli bir şekilde kullanımının sağlanması.


 Modern kablosuz elektronik haberleşme alt yapısının sağlanması.
 İlgili sektörlerde tam rekabetin sağlanması adına gerekli teknik altyapının
sağlanması.
 Spektrum yönetiminde şeffaflığın sağlanması ve ayrımcılık gözetilmemesi

DÜNYADA ve ÜLKEMİZDE SPEKTRUM BELİRLEME REFERANSLARI:

Radyo frekansları kullanımına olan talep dünyanın her yerinde çok yüksektir. Bunun
sonucu olarak kısıtlı frekans yelpazenin kullanımı için bir kontrol sistemi zorunludur. Tüm
dünyada RF (Radyo Frekansı) kullanımında uygulanan belirli kurallar vardır ve tüm radyo
servisleri lisanslıdır. Frekans bantlarının kullanımında en önemli nokta frekansların
birbirlerine karışmasının engellenmesidir.

Dünya genelinde:

 Uluslararası Telekomünikasyon Kurumu (ITU)

 Birleşmiş Milletler çatısı altında görev yapan uzmanlık kuruluşudur. 191


üye ülke ve sektörden üyeleri içerir. Radyokomünikasyon Büro: Spektrum
ve telsiz düzenlemelerinden sorumludur.

 Dünya Radyokominikasyon (WRC) WARC (The World Administrative Radio


Conference) tüm dünyada radyo frekanslarının kullanımı, uluslararası
işlemlerin koordinasyonu, yeni servislerin belirlenmesi, en son radyo
teknolojisindeki gelişmeleri gözden geçirmek üzere, dört yılda bir toplanır.
Burada alınan kararlar çerçevesinde ilgili devlet yetkili kurumları radyo
frekanslarının kullanımını denetlerler. Bu kurumlar çok dağılımlı radyo, TV,
yeni gelişen servisler ve amatör radyoların özel kullanımları için uygun
frekanslar atarlar.

 Avrupa Posta ve Telekomünikasyon İdareleri Birliği (CEPT) : Avrupa genelinde


telekomünikasyon ve posta düzenleyicileri, endüstriyi ve organizasyonları bir
araya getirmektedir.

3
Temel Kablosuz İletişim ve Telekomünikasyon Birimleri
İletişim, anlamlı bir bilginin değiş tokuş edilmesine denir. (Exchanging Information).
Günümüzde Internet haberleşmesinin ve elektronik medyanın gelişmesi iletişim
kavramına küresel bir anlam katmış ve iletişim “küresel bilgi değiş tokuşu“ anlamını
kazanmıştır. (Global Exchanging Information). İletişimin teknik, ekonomik, sosyal ve
kültürel boyutu vardır. Birleşmiş Milletler tarafından her yıl Mayıs ayının 17. günü “Dünya
İletişim Günü” olarak kabul edilmiştir. Tam, kesintisiz ve yüzde yüz iletişim için iletişim
engellerinin aşılması gerekir. İletişim engelleri; mesafe, iletim ortamı zayıflatmaları,
teknolojiyi takip için yeterli para, dil ve kültürel farklılıklardır.

Verici: Gönderilecek işareti ortamda iletilecek şekle sokan veya kodlayan elektronik
devrelerdir. Telsiz vericileri 2 W-600 W, radyo vericileri 1000 W-10 kW, baz istasyonları
25 W, cep telefonu 3 W (beklemede 500 mW) çıkış gücüne sahiptirler.

İletim Ortamı : Verici tarafından kodlanan sinyali iletmeye yarar. İletim ortamları
kılavuzlu (guided- kablolu-metalik) veya kılavuzsuz (unguided-kablosuz) olmak üzere
ikiye ayrılır. Kablolu iletim ortamı; bakır kablo, bükümlü kablo, koaksiyel kablo ve
fiberoptik kablo gibi kablolu metalik ortamları ifade etmek için kullanılır. Kılavuzsuz yani
kablosuz iletim ortamı ise hava, su ve boşluk gibi doğal ortamlardır.

Bir sinyalin iletim mesafesi çeşitli faktörlere bağlıdır. Temel donanım etkenleri şunlardır:
Vericinin gücü, verici ile anteni arasındaki kablo kayıpları, vericinin anten kazancı, iki
antenin konumları (aradaki uzunluk, engeller), alınan anten gücü, alıcı ile anteni
arasındaki kablo kayıpları, alıcının duyarlılık seviyesi (Receiver Sensitivity), alıcı
duyarlılığı, alıcının verilen sinyali tam olarak çözebilmesi için gereken minimum sinyal güç
seviyesidir.

4
Sinyaller

Verinin fiziksel olarak ifade edilmesidir.

 Zaman ve frekans ekseninde temsil edilebilir.

Sınıflandırma

 Analog: Sürekli değişim ve temsil


 Sayısal: Ayrık değişim ve temsil

Frekans, Periyot ve Dalga Boyu

Frekans: İşaretin 1 saniyedeki tekrarlama sayısıdır. Birimi Hertz’dir.

Periyot: 1 Herztlik işaretin kendini tamamlama süresidir. Birimi saniyedir.

Dalga Boyu: 1 Hertzlik işaretin aldığı yola dalga boyu denir. Birimi metredir.

5
6
7
3 kHz - 300 GHz arasındaki frekans bölgesi RF frekans bandı olarak tanımlanmıştır.
Mikrodalga frekans bandı, RF bandı içinde yer alıp birkaç yüz MHz’ten birkaç GHz’e kadar
olan frekans bandını kapsar. Mikrodalga enerjinin en tanıdık ve en yaygın uygulaması
2450 MHz’de çalışan mikrodalga fırınlardır.

RADYO DAĞILIMI
Seçilen bant genişliğine bağlı olarak dağılımın karakteristikleri çok değişkendir. Genel
olarak, bir antenden herhangi bir sinyal yayınlandığında, dünyanın yuvarlaklığına uygun
olarak çevresine yayılır. Dalganın ulaşabileceği mesafe, dağılımı gerçekleştiren aygıtın
güç üretme miktarına bağlıdır.

Elektromanyetik dalganın uzayda yayınımını daha iyi tanımlayabilmek için, yerin ve


boşluğun yapısını bu yönden tanımak gereklidir. Yeryüzü ne tam bir iletken ne de tam bir
yalıtkandır. Yerin yapısına, nemine, yer altındaki madenlere göre iletkenlik derecesi
değişmektedir. Elektromanyetik dalganın yeryüzündeki yayınımı yerin iletkenlik
derecesine göre değiştiği gibi dalga frekansına göre de değişmektedir. Alçak frekansların
iletkenliği büyük zeminlerde göre daha az zayıflarken yüksek frekanslar daha çok
zayıflamaktadır. Diğer taraftan yeryüzündeki engeller yüksek frekanslı dalgaları
yansıtarak yönlerini değiştirmekte, vadiler ise bir su kanalı gibi dalgalara akış
vermektedir. Bu etkenler nedeniyle elektromanyetik dalganın yeryüzündeki yayınımı
frekansa göre değişmektedir. Boşlukta ise daha değişik durumlar etkinlik göstermektedir.
Yeryüzünden yükseldikçe atmosfer gazlarının iyonize olması, yani elektronların atomlarını
terk etmesi sonucu, elektronlardan oluşan negatif iyonlarla, geride kalan pozitif elektrik
yüklü atomlardan oluşan pozitif iyonlar bir takım hava tabakaları yaratmaktadır. Bu
şekilde iyonlaşmanın çok olduğu tabakaya “iyonosfer” ismi verilir. İyonosfer tabakası
kalınlığı 50 kilometre ile 500 kilometre arasında değişmektedir. Yayınlanan
elektromanyetik dalgalar geliş açısına ve frekansına göre bu hava tabakalarından ya
yansıyarak yeryüzüne dönmekte ya da yoluna devam etmektedir. Hava tabakaları
yüksekliğine göre çeşitli isimler almaktadır.

8
İyonosferin elektromanyetik dalgaların yayınımına etkisi, gece veya gündüze, mevsimlere,
güneş üzerindeki lekelere ve güneş fırtınalarına göre değişmektedir. Zira bütün bu
durumlarda havadaki iyonlaşma oranı değişmektedir. Gündüzleri güneş ışığı nedeniyle
fazla iyonlaşan havanın yoğunluğu artmakta ve daha çok yansıtıcı olmaktadır. Geceleri
ise güneş ışığı bulunmadığından iyonlaştırıcı etken ortadan kalkmaktadır. Yapılan
araştırmalar geceleri de iyonlaşmanın tamamen kaybolmadığını göstermektedir. Yüzey ve
uzay dalgalarının tümüne birden yerdalgası adı verilir. Dünyanın yuvarlak olması ve
yeryüzünün dalgaları zayıflatması nedeniyle yer dalgaları çok uzaklara ulaşamaz. Halbu ki
iyonosferden yansıyıp gelen dalgalar bazen çok uzaklara gidebilmektedir. Bunlara da gök
dalgası denilmektedir. Atmosferde bulutların bulunduğu ve hava olaylarının oluştuğu
alçak tabakalara “troposfer” adı verilir. Troposferin yerden yüksekliği kutuplarda 6-7
kilometreye, ekvator civarında ise 15- 20 kilometreye kadar çıkmaktadır.Troposfer
tabakasındaki nem ve sıcaklık etkileriyle aşırı yoğunlaşan bölgeler zaman zaman radar ve
televizyon dalgalarını yansıtmakta, yer ile troposfer arasında sanki bir dalga kılavuzundan
ilerliyormuşçasına yayınan elektromanyetik dalgalar bazen normalinden çok daha
uzaklara kadar gidebilmektedir. Fakat bu durum sürekli olmamakta birkaç saat içerisinde
değişmektedir. Bu şekildeki dalgalara “troposfer dalgası” denilmektedir.

9
Yüksek Frekans Bandı

Yüksek frekans (High Frequency-HF) banttaki dalgalar kolaylıkla emilir ve gücü kısa
sürede düşer. Bununla beraber ışınlanmış enerji atmosfere girerek yaklaşık 65 km ile 480
km bir mesafe alabilir. Atmosferde radyo dalgaları pek çok açılarda yansır ve dünyaya
tekrar döner. Bu tip iletişim radyo sinyallerinin çok az bir güçle iletimini olanaklı kılar.

10
Çok Yüksek Frekans Bandı

Çok Yüksek Frekansta (Very High Frequency-VHF) sinyaller düz olarak iletilir ve bunlara
LOS sinyalleri adı verilir. Bu iletimde sinyallerin bir kısmı dünya yüzeyinden yansıyabilir
ve dikkat edilmezse sinyal karışıklığına neden olabilir. Ancak yansıyan bu sinyaller LOS
sinyallerinden daha sonra alıcıya ulaştığından, alıcı tarafından devre dışı bırakılır. Bu
nedenle gerek alıcı ve gerekse gönderici ortamlar bu tip iletimde çok önemlidir.

Ultra Yüksek Frekans Bandı


Ultra Yüksek Frekans (Ultra High Frequency-UHF) bantta en belirgin olan mikrodalga
sinyalleridir. Bugünün mikrodalga sistemlerinde, yüksek frekanslar, noktadan noktaya
iletimde kullanılır. Pek çok iletişim kanalları, birlikte çoklanırlar ve taşıyıcıya aktarılırlar.
Telekom şirketleri üzerinden telefon konuşmaları genellikle mikrodalga sistemleri
üzerinden taşınır.

Mikrodalga Sistemleri

Mikrodalga; Elektromanyetik dalganın dalga boyunun 1 metreden kısa olduğu frekansları


tanımlar. Radyo ve mikrodalga arasındaki en önemli ilke farkı; Radyo yayınlarının çok
yönlü, mikrodalganın ise tek yönlü olmasıdır.
Mikrodalga sistemlerde iki set frekansa gereksinim vardır: alma frekansı, gönderme
frekansı. Frekans yelpazesinin en alt bantları (LF-Low Frequency, HF-High Frequency), bir
grup dinlerken diğer grubun konuşmasına olanak sağlayan tekli frekans üstünden tek-
yön değiştirme iletimi için kullanılır. Eğer her iki parti aynı anda konuşmaya başlarsa
karışma olur ve iletişim gerçekleşemez. Bu koşullarda radyonun etken bir şekilde
kullanılması için özel iletim protokolları gerekmektedir. Telefon konuşmasında,
konuşmaların radyo sinyalleri aracılığı ile iletimi farklıdır. Telefon konuşmasında iki yönlü
iletim gerekmektedir. Şekilde iki farklı sistem kullanılarak gerçekleştirilen mikrodalga
iletişimi görülmektedir. Bu sistemin her biri farklı frekansa sahiptir.

11
Yeni Mikrodalga Sistemleri
Yeni mikrodalga sistemleri gönderme ve alma fonksiyonlarını, adı alıcı/verici olarak
isimlendirilen tek bir aygıt içinde, giren ve çıkan bilgileri karıştırarak, kombine eder. İki
yönlü radyo-telefon sistemleri (AMPS-Advanced Mobile Phone Service) ve hücre telefon
sistemleri, mikrodalga radyo sistemleri gibi aynı hat üzerinden işlem yürütürler. Ancak,
radyo-telefon ve hücre sistemleri düşük frekans yelpazesi kullanırlar bu yüzden mesafe
kısıtları vardır.

Mikrodalga Tekrarlayıcılar

Mikrodalga iletimi tekrarlayıcılar aracılığı ile uzun mesafelere ulaşabilirler. Ancak


tekrarlayıcılar aracılığı ile iletilecek mesafe bant genişliği ile yakından ilişkilidir. Tabloda
bu ilişki açık bir şekilde görülmektedir.

ÇOĞULLAMA
Tüm sayısal standartlar, frekansları birlikte kullanmada uyguladıkları metotları
tariflemektedir. Günümüzde kullanılan üç temel çoklama mantığı ve bu mantıkların
kullandıkları teknolojiler tabloda verilmiştir.

12
Frekansı Bölüp Çoklayarak Ulaşma (FDMA)

İlk uygulamalarda, yani analog teknikler uygulanırken, frekansı bölerek ve her bir kanalı
izole ederek uygulama yapılmaktaydı. Frekansı bölmede, yelpaze 30KHz bölünmektedir
ve kanal bir kullanıcıya özel olarak atanmamaktadır. Yani ilk gelen kullanıcı boş ilk kanalı
kullanır. Konuşma bitince kanal, ikinci kullanıcıya atanır. Böylece konuşma süresince
kanal kullanıcıya atandığından konuşma garanti altındadır. Sahip olunan frekans bandının
30 KHz'lik dilimleri kullanıcılara konuşma boyunca tahsis edilir. Bantlar arasında
karışmayı engellemek için tampon güvenlik bölgeleri bırakılmıştır.

Zamanı Bölüp Çoklayarak Ulaşma (TDMA)

TDMA'da iletişim çerçeveler içine biçimlenir ve çerçeveler özel zaman dilimlerine


bölünürler. Her çağrı/mesaj, özel zaman dilimine atanır ve sadece bu zaman dilimini
kullanmasına izin verilir. Şekilde görüldüğü gibi her frekans pek çok zaman dilimine
ayrıldığından, pek çok zaman dilimi yaratılabilir. Böylece aynı frekansı farklı zaman
dilimlerinde kullanabilirler. DAMPS ve GSM, TDMA’yı kullanırlar, ancak zaman dilimleri
farklı biçimlenmiştir. IS-54 DAMPS standartları, sadece konuşma kanalları üzerinde çoklu
konuşmayı gerçekleştirmek üzere TDMA’yı kullanır. Buna karşılık DAMPS'nin en son
gelişmiş şekli ise IS-136’dır. Bu standart zaman dilimlerinin çoklanmasının hem ses hem
de diğer kanallar üzerine uygulanmasını olanaklı kılmaktadır. GSM ise aynı kanallar
üzerinde hem ses hem de setup dilimlerini çoklamak üzere TDMA’yı kullanır. Küçük
sistemlerde çağırma setup’ı için tek bir zaman dilimi kullanılır. Büyük sistemlerde bu
amaçla 8 zaman dilimi kullanılmaktadır.

Kodu Bölüp Çoklayarak Ulaşma (CDMA)

CDMA, ses bilgilerini modüle etmek üzere Qualcomm ve Inter Digital Corparation
tarafından geliştirilmiş bir DSSP (Direct Sequence Spread Spectrum) teknolojisidir. Ses,
kullanılan teknolojiye bağlı olarak 8 Kbit/sn ve 13 Kbit/sn hızlarında kodlanır ve çok geniş
kanal kapasitesi içine gönderilir. Bu gönderilen sinyaller iletim sinyallerine dönüşürler ve
hız 1.25 Mbit/sn’ye yükselir. Her CDMA kanalı hem gidiş hem de dönüşte 1.25 MHz
Radio Frequency(RF) kullanır. Çok büyük bant genişliğine karşın CDMA eski AMPS
ağlarında 10 misli fazla çağrı taşıyabilir. Bant genişliği önemli bir olay değildir, zira
dağılım sinyalleri o kadar hızlı modüle edilir ki aynı frekans bandında konuşma yapan
konuşmacılar arasında bir ses karışıklığı söz konusu olmaz. Teorik olarak, sınırsız adette
kullanıcı aynı kanalı aynı zamanda kullanabilirler, bunun da nedeni Walsh Coding
yönteminin uygulanmasıdır. Ancak kullanıcı adedi arttıkça gürültü oranı artmaya başlar
ve kalite giderek düşer.

13
Yelpaze üstünde işaretin yayılması temel ilkesine dayanan CDMA için iki olasılık vardır.
Bunlar;Frekans Sıçramalı CDMA (Frequency Hopping/CDMA), Doğrudan Sıralı CDMA
(Direct Sequence/CDMA)'dır.

FH/CDMA’da gönderen taraf rastgele üretilmiş değerleri kullanarak belirli bir anda belirli
bir frekansı kullanırken, üretilen rastgele değerlerin filtrelenmesi sonucu bir sonraki anda
bir başka frekanstan işlemeye başlar. Burada önemli olan alıcı-verici arasındaki eş
zamanlılığın ayarlanmasıdır.

DS/CDMA’da ise, gönderilecek darbenin yerine yelpazeye yayılan ve rastgele üretilmiş bir
“dizi” darbe katarı “sıkıştırılır”. Böylece sıkıştırılan darbe katarı (dizisi) oranında bir
frekans yayılımı gerçekleşir. Dinleyen taraf, kendi aygıtları ile bunu çözmeye çalıştığı
zaman gürültüden başka bir şey duyamaz. DS/CDMA’da da alıcı-verici arasındaki eş
zamanlılık çok büyük önem taşır.

Bu yöntemler aracılığı ile var olan sığa 10 kattan 20 kata kadar (kullanılan yönteme bağlı
olarak) değişen bir artışa erişir. Bu şekilde düşünüldüğünde CDMA kullanılırsa;Hücresel
taşıyıcıların telefon sığasında artış, İletilen ses niteliğinde artış, Veri aktarımında oldukça
yüksek derecede güvenilirlik, Site seçim işlemlerini daha basite indirgeme, Ortalama
olarak verici aygıt güç çıkışı gereksinimlerini azaltma, Haberleşme sahası içindeki diğer
elektronik aygıtlarla oluşacak olası karışıklığı engelleme, Sağlığı tehdit edecek unsurları
azaltma, Daha az site gereksinimi ile maliyeti düşürme, sağlanmış olur. Bunların yanında
CDMA ile kablolu haberleşmeye yakın nitelikte haberleşebilme olanağı, olabildiğince fazla
kapsama alanı elde edebilme, düşük giderli aygıt ve daha az site gereksinimi gibi
hususlarda çalışmalar da sürmektedir.
Yöntemin doğası gereği, haberleşmenin gizli kulaklar tarafından dinlenmesi, ilgili
rastgelelik sırasının herhangi bir yerden edinilmemesi halinde olanaksızdır. Bu yüzden
CDMA oldukça yüksek bir güvenlik sağlar.
Kabaca bahsetmeye çalıştığımız gibi CDMA, yelpazeye yayılırken makineler tarafından
üretilen ve istatistiksel dağılıma uyması kesin olmayan rastgele dizileri kullanır. Eğer
verici tarafında işaretin modüle edilmesi sırasında kullanılan dizi, alıcı tarafından
bilinmiyorsa bu yöntem hiçbir işe yaramaz. Ayrıca sistemin genelinin eş zamanlılığı da
ortak bir zaman ayarlamasıyla sağlanır.
CDMA için kapsama alanı, nitelik ve sığa en önemli üç unsur olarak karşımıza çıkar.
Herkes bütün bu unsurların en üst noktasını hedefler. Ancak bazen durum, konum ve
zamana göre bu uç noktaların bir şekilde dengeye getirilmesi gerekir. Elbette geniş
kapsama alanı istenecektir fakat bu istek gerçekleştirilirken nitelikten ödün vermek de
yanlış bir yaklaşım olacaktır. Bu yüzden içinde bulunulan durumun gerektirdiklerine göre
uzmanlar, sistemi dengeye getirmek için uğraşıp, gerekirse uç noktalardan yani en iyiden
en uyguna dönüş yapmalıdırlar.

14
MODÜLASYON TEKNİKLERİ

İletilecek bilginin kullanılan iletim ortamının gerektirdiği hale çevrilmesine modülasyon


denir. Buradaki amaç:

 Boyutu küçük antenler

 Ortam karakteristikleri (etkinlik, güvenirlik, band genişliğini arttırma)

Modülasyon Türleri


Analog modülasyon: AM ve FM radio, 1G cep telefonları

Sayısal modulasyon: 2G ve 3G cep telefonları, WiFi, WiMax, Bluetooth,
Sayısal modülasyonun en üstün yönü gürültüye karşın direncin artması ve
güçlülüktür. Analog sistemlerde ağla eklenen her yapı taşları sinyal zayıflamasına
neden olmaktadır. Buna karşılık sayısal sistemler; gürültüsüz, hatasız ses ve veri
ses iletimi sağlamaktadır. Sayısal modülasyonda, sayısal sinyaller analog taşıyıcı
dalgaları içine yerleştirilir.

15
ANTENLER

Anten, elektrik sinyallerini (voltaj ve akım) elektromanyetik dalgalara ya da


elektromanyetik dalgaları elektrik sinyallerine dönüştürmek için kullanılan araçtır.
Elektromanyetik dalgaların yayılması ve alınmasını sağlar. Elektromanyetik enerjiyi
uzayda kendinden eşit uzaklıktaki noktalara eşit olarak yayan ya da noktalardan eşit
olarak alan antenlere yönsüz anten denir. Genelde kullanılan antenler yönlüdür ve
elektromanyetik enerjiyi belirli bir yönde diğer yönlere göre daha etkin olarak yayar ya da
alırlar.
Yönlü bir antenin bir noktadaki güç yoğunluğunun aynı güçle beslenen yönsüz antenin
aynı noktadaki güç yoğunluğuna oranı, yönlü antenin o noktadaki kazancı olarak
tanımlanır. Antenin ortama yaydığı toplam güç anten etkin çıkış gücü olarak adlandırılır.

 İdeal isotropic anten (sadece teoride)

 Tüm yönlere eşit şekilde yayılım sağlar

 Gerçek antenlerin doğrusal etkinliği vardır

 Anten Türleri

Anten boyları genellikle λ/2 ve λ/4 uzunluktadır.

16
Anten Mesafeleri

 İletim Mesafesi İletişim mümkün olduğu mesafedir. Hata Oranı düşüktür.

 Sezme Mesafesi Ortamda var olan sinyal sezilebilir.

 Girişim Mesafesi Sinyal sezilemez. Sinyal ortamdaki gürültü ile karışır.

Sinyal Yayılımı

Boşlukta düz bir çizgi boyunca;


 Alınan sinyalin gücü 1/d² ile orantılıdır (d, alıcı ile gönderici arasındaki
mesafe).

Gerçekte sinyalin gücü ve izlediği yol bazı faktörlerden etkilenmektedir.


 Fading (solma), shadowing (gölgeleme), reflection (yansıma), refraction
(kırılma), scattering (saçılma), diffraction at edges (kenarlardan dolayı
kırılma)

Shadowing(Gölgeleme)

17
Bell (B) ve Decibell (dB)

Sinyaller iletim hattı üzerinde giderken zayıflarlar. Zayıflayan bu sinyaller tekrarlayıcılar


vasıtasıyla yeniden kuvvetlendirilerek hatta verilirler. Zayıflamanın ya da
kuvvetlendirmenin logaritmik ölçüsü Bell labaratuvarı tarafından Amerika’lı Alexander
Graham Bell’ in hatırasına Bell olarak isimlendirilmiştir. Bell; bağıl güç ya da voltaj
düzeyini logaritmik olarak ifade etmede kullanılır.

Kanal kapasitesi ise C=Bmin(1+SNR) dB ve SNR= Sinyal gücü/Gürültü gücü

Bell, büyük bir birim olduğu için Bell’ in 10 katı olan decibell(dB) tanımı yapılmıştır. İletim
hattı üzerinde sinyal kuvvetlendirmesi varsa dB pozitif, sinyal zayıflaması varsa dB
negatif çıkar.

Örnek. Bir kuvvetlendiricide çıkış gücü, giriş gücünün 2 katı ise dB olarak kazancı
bulunuz

NOT: 3 dB lik bir artış çıkış gücünün giriş gücünün 2 katı olması anlamına gelir. -3 db’lik
bir azalma çıkış gücünün giriş gücünün yarısı olması anlamına gelir.

18
Referans Düzeyli Decibell

Örnek . 200 mW dBm olarak ifade ediniz?

10 log 200 = 23 dBm

Neper

Bir iletim hattı boyunca sinyal zayıflatmasını ifade etmek üzere neper kullanılır. Neper
teorik çalışmalar için uygun olan bir birim olup pratikte decibel daha çok kullanılmaktadır.
Neper akımlar oranının tabi logaritmasıdır.

Neper ve decibel arasında aşağıdaki formül ilişkisi vardır : dB=8.686*

Örnek 1. 10 Neper kaç decibeldir? dB=8.68*10=86.8

Örnek 2. 10 decibell kaç neper’dir? N=10/8.68=1.152 Neper

dB verildiğinde güç oranlarının pratik bulunuşu : Sinyal seviyelerindeki 10 dB lik bir


artış; oran olarak sinyal gücünün 10 ile çarpılması anlamına gelir. Sinyal seviyelerindeki
10 dB lik bir azalma; oran olarak sinyal gücünün 10 ile bölünmesi anlamına gelir. Sinyal
seviyelerindeki 3 dB lik bir artış; oran olarak 2 kat artışa karşılık gelir. Sinyal
seviyelerindeki 3 dB lik bir azalma; oran olarak sinyal gücünün 2 ile bölünmesi anlamına
gelir.
Örnek 1. Giriş gücü 3W olan bir sinyal 6 dB kuvvetlendirilirse çıkış gücü ne olur?

3W önce 3 dB kuvvetlendirilirse 6 W olur. Daha sonra 6W, 3dB kuvvetlendirilirse 12 W


olur.

Çıkış gücü=(giriş gücü).(4)


Çıkış gücü=(3).(4)=12 W

Örnek 2. Giriş gücü 3W olan bir sinyal 16 dB kuvvetlendirilirse çıkış gücü ne olur?
16 dB= 10dB+3 dB+ 3 dB

Çıkış gücü=(giriş gücü).(40)


Çıkış gücü=(3).(40)=120W
19
Örnek 3. Giriş gücü 3W olan bir sinyal 6 dB zayıflatılırsa çıkış gücü ne olur?

3W önce 3 dB zayıflatılırsa yarıya düşer 1,5W olur. Daha sonra 1,5W; 3dB zayıflatılırsa
0,75W olur.

Çıkış gücü=giriş gücü/4


Çıkış gücü=3/4=0,75W
Örnek 4. Giriş gücü 3Wolan bir sinyal 17 dB kuvvetlendirilirse çıkış gücü ne olur?

Çıkış gücü=giriş gücü*50 Çıkış gücü=3*50=150W

dB verildiğinde voltaj oranlarının pratik bulunuşu

Örnek 1. Giriş voltajı 3Volt olan bir sinyal 6 dB kuvvetlendirilirse çıkış voltajı ne olur? 3
Volt , 6 dB kuvvetlendirilirse 6 Volt olur.

Örnek 2. Giriş voltajı 3Volt olan bir sinyal 14 dB kuvvetlendirilirse çıkış voltajı ne olur?

14dB= 20dB - 6 dB=5 kat


Çıkış voltajı=giriş voltajı*5
Çıkış voltajı=3*5=15 Volt

HABERLEŞMEDE ÇEŞİTLİ SİNYAL ZAYIFLAMASI ÖRNEK SORULAR

Örnek 1.

Şekildeki iletim sisteminde işaret kaynağı çıkışının 10 dBm olduğunu göz önüne alarak;

a) İşaret seviyelerini çeşitli noktalarda dBm ve Volt olarak ifade ediniz.

b) Çıkış kuvvetlendiricisinin kazancını, 600 Ω’luk direnç üzerinde nominal gerilim 6 V


olacak şekilde belirleyiniz (Sistem 600 Ω’luk uygun empedansa göre çalışmaktadır. Yani
tüm kaynak ve yükler 600 Ω’dur).

Çözüm:
20
a) İşaret kaynağının çıkış seviyesinden başlanarak her bir bölümün kazancı veya kaybı
cebrik olarak ilk seviyeye eklenir. Kayıplar, negatif dB kazancı olarak hesaba katılır.
İşaret seviyesi dBm olarak ifade edilirken, sistem bölümlerine ilişkin kazançlar
veya kayıplar ise dB olarak verilir. İşaret seviyesinin dBm veya dBW olarak ifade
edilmesine bakmaksızın; dB kazancı, işaret seviyesinde aynı kaymayı sağlar. Buna göre
şekildeki iletim sistemi için kazanç-kayıp ilişkileri tablodaki gibi verilebilir:

İletim Sistemi Bölümleri Kazanç(dB) Çıkış Seviyesi(dBm)


İşaret kaynağı - 10
Hat kuvvetlendiricisi 13 23
Kablo A -26 -3
Ara kuvvetlendirici 20 17
Kablo B -29 -12

Yukarıdaki tablodan görüldüğü üzere, dB değerleri ile çalışmak farklı kazanç ve kayıpların
etkisini bulmayı basitleştirir. Buna göre, dB değerlerinden hareket ederek, çıkışlardaki
işaretin volt (V) cinsinden seviyesi kolaylıkla bulunabilir.
üç 푒푣푖푦푒 푖(푑퐵푚)
Güç(mW)= i i

yazılabilir. R Ω’luk direnç uçlarında V geriliminin ürettiği güç V2/R’dir. Buna göre R=600 Ω
için gerilim seviyesi volt cinsinden

V= iiꈀєüç( )

İletim Sistemi Bölümleri Çıkış Seviyesi(V)


İşaret kaynağı 2,45
Hat kuvvetlendiricisi 10,94
Kablo A 0,55
Ara kuvvetlendirici 5,48
Kablo B 0,19

b) İstenen çıkışın efektif gerilim seviyesinin 6 V olması istendiğine göre R=600 Ω’luk
yükte harcanan güç, P=ν2/R’den P=62/600=60 mW olacaktır. Buna göre çıkış güç
seviyesi dBm cinsinden,
i푚
Güç Seviyesi (dBm)= 10 log10

‫ݛ‬巰‫ݛ‬휈 푑퐵푚
olacaktır. Bu şartlar altında çıkış kuvvetlendiricisinin olması gereken kazancı
Gr(dB)=Çıkış Güç Seviyesi (dBm) – B Kablosu Çıkışındaki Güç Seviyesi (dBm)
=17.78 (dBm)–(–12)=29,78 (dB)

21
Dikkat edilirse, yukarıdaki hesaplamada dBm birimleri kullanılmasına rağmen sonuç dB
olarak bulunmuştur. Biraz garip görünen bu sonuç doğrudur. Çünkü, elde edilen bu sonuç
bir işaret seviyesini değil, bir kazancı temsil etmektedir. Aynı sonucu, gerilim kazancı
Gν‘den de elde etmek mümkündür. Bunun için, tablodaki Kablo B’nin çıkış gerilimi olan
0.1946 V değerinden faydalanılır, Kablo B’nin çıkış gerilim seviyesi aynı zamanda çıkış
kuvvetlendiricisinin giriş gerilimine, Vi karşı düşer. Çıkış kuvvetlendiricisinin çıkış
geriliminin V0=6 V olması istendiğine göre, gerilim kazancı

Gr=Gv=
i
=i巰  
i巰휈

Gr(dB)=20log1030,8325=29,78 dB

Örnek 2. Yeryüzünden yüksekliği 35800 km olan bir GEO uyduya f=15 GHz frekanslı bir
sinyal iletilmek isteniyor. Bu iletimdeki İzotropik Serbest Uzay Kaybını (IFSL) hesaplayınız.
(c=3.108 m/sn)
İzotropik Serbest Uzay Kaybı (kısaca IFSL) ------ IFSL (dB )  20 log   20 log d  21,98

Çözüm:
ꈀ i휈
λ= = =0,02 m
ꈀ i

IFSL(dB)=-20log(0,02)+20log35800000+21,98=33,98+151,08+21,98=207,04

Örnek 3. Siyah-beyaz bir TV resminin 3·105 pikselden (en küçük resim elemanı)
oluştuğunu ve her bir pikselin eşit olasılıkla farklı 10 parlaklık seviyesini alabildiğini
varsayalım. Her saniyede 30 resim iletilmektedir ve tatminkar bir resmi alıcıda yeniden
elde etmek için en az 30 dB’lik işaretin gürültüye oranı gerektiğine göre iletim için gerekli
minimum (en küçük) bant genişliğini bulunuz NOT: Her bir seviyenin ortaya çıkma
olasılığı pi=1/10 olarak verilmekte ve her bir resim elemanındaki (pikseldeki)
enformasyon miktarı Ii=log2(1/pi) bit ifadesi ile hesaplanmaktadır. Kanal kapasitesi ise
C=Bmin(1+SNR) dB ‘dir.

• Ii = log2(1/pi) ifadesinden, her bir resim elemanındaki (pikseldeki) enformasyon

Ii =log2(10) = 3,32 bit olur.

• Her bir resim 3·105 pikselden oluştuğuna göre, bu durumda her bir resimdeki
enformasyon (3,32)·3·105 = 9,96·105 bit olur.

• Saniyede 30 resim iletildiğine göre, enformasyon oranı,

R = 30·(9,96·105) = 29,9·106 bps olur.

22
• Enformasyon oranı R, kanal kapasitesinden daha az veya ona eşit olmalıdır. Buna göre,

C=Bmin(1+SNR) dB ve SNR=30 dB=1000

ꈀ ꈀ i
B= =
( iii) ꈀ ꈀ ꈀiii 

Soru: 40 dBm güç seviyeli ve f=6 GHz frekanslı bir radyo sinyali 30 dB
kuvvetlendirmeye sahip bir verici anten ile yeryüzünden 35800 km yüksekliğindeki bir
GEO uydu üzerinden yeryüzündeki farklı noktalarda bulunan kullanıcılara iletiliyor.
Yeryüzüne iletim esnasında sinyal izotropik iletim ortamı kaybına (IFSL) uğruyor. Sinyali
almaya çalışan alıcı antenin kazancı 50 dB’dir. Sinyal; alıcı anten tarafından alındıktan
sonra 10 dB kayıplı bir kablo üzerinden alıcıya bağlı bir kullanıcıya iletiliyor. Kullanıcıda
ise; bu sinyal, ilave olarak kuvvetlendiriliyor. Kullanıcının kuvvetlendirme sonrası elde
ettiği radyo sinyalinin gücü 200 mW olduğuna göre; IFSL …………………………..dB, kullanıcı
girişindeki sinyal seviyesi ………………………….. dBm ve kullanıcıdaki kuvvetlendirici kazancı
(Kç) ……………………………dB’dir. (c=3.108 m/sn)
İzotropik Serbest Uzay Kaybı (kısaca IFSL) ------ IFSL (dB )  20 log   20 log d  21,98

KABLOSUZ AĞ TEKNOLOJİLERİ

WPAN ( WPAN (Wireless Wireless Personal Personal Area Area Network)

 İnsanlar üzerine giydiği ve üzerinde taşınan cihazlar arasındaki kısa mesafeli


kablosuz ağ.

23
Örnekler:

Cep telefonu ile kulaklık arasındaki bağlantı

Laptop ile çevre birimler arasındaki bağlantı

Giyilebilir Teknolojiler: Kask, güneş gözlükleri, kıyafetler
Teknolojiler

InfraRed (IrDA)

IEEE 802.15 radio standartları (Bluetooth, ZigBee)

WLAN (Wireless Local Area Network)

Ev ve ofis ortamındaki cihazlar arasındaki kablosuz ağdır. Genelde sabit altyapıya erişim
sağlar. Örnekler
 Masaüstü, dizüstü bilgisayar, telefon, televizyon vs gibi sabit ve mobil
cihazlar arasındaki bağlantı
 Havaalanları, restoranlar gibi halka açık yerlerde Internet erişimi vb.

Teknolojiler
 IEEE 802.11 radio standartları
 DECT

WMAN ( Wireless Metropolitan Area Network)

Bir şehir veya metropolü kapsayan kablosuz ağ türü . Örnekler


 WLAN’lar arasındaki bağlantı
 Şehir içindeki internet erişimi

Teknolojiler

 IEEE 802.16 radio standartları (WiMax)


WWAN ( Wireless WideArea Network)

Bir ülkeyi, kıtayı ya da tüm dünyayı kapsayan kablosuz ağ

Örnekler:
 Hücresel Ağlar (GSM)
 Uydu Sistemleri

Teknolojiler
 GSM, UMTS, HSDPA(3.5G), 4G

24
2. BÖLÜM: KABLOSUZ RADYO TEKNİKLERİ
Kablosuz ağlarda iletişimin temelini kablosuz radyo sistemleri ve radyo teknikleri
oluşturmaktadır. Önceki bölümde Kablosuz Radyo Sistemleri incelendi ve bu bölümde de
Radyo Teknikleri ele alınacaktır.
Bu bölüm yayın titreşim oranının öz nitelikleri, mikrodalga haberleşme, uydu haberleşme,
radyo tabanlı sistemlerde erişim yöntemleri ve hücresel haberleşme hususları öğrenilmiş
olunacaktır.
YAYIN TİTREŞİM ORANI
Işıktan uydu haberleşmesine, her noktada karşımıza elektromanyetik dalgalar çıkar.
Radyo iletişiminin yapılması dalgalar sayesinde gerçekleşir. Bu nedenle radyo tekniklerine
geçmeden önce dalgaların davranışlarını incelemek faydalı olacaktır. Radyo işaretleri, en
temel biçimde, içinden alternatif akım geçen bir iletkenden yayılan enerji olarak karşımıza
çıkar. Yayılan enerji, devrenin içeriğine bağlı olarak (akım şiddeti, empedans ve etkin
gerilim gibi) her açı değişiminde değişik genlikte bir enerji yayar. Bu enerjiyi
incelediğimizde ise karşımıza sinüs eğrisi gibi bir devinim çıkar. Yani enerjinin değeri her
açı değişiminde farklı bir değer alır ve bu farklı değerlerde sinüs eğrisine karşılık düşer.

Yayılanın enerji olduğu da hesaba katılırsa, bilgi aktaracak işaretin elektromagnetik


dalgaların tüm özelliklerini taşıması gerektiği ortaya çıkar. Yani yayınımla taşınan işaretler,
bir ortamdan diğer ortama geçerken yansımaya, emilmeye ve kırınıma uğrar. Özellikle
yayılan elektromagnetik dalgaların tüm uzayı tarayabildiğini düşünürsek, yukarıdaki
“dalga olma” özelliğinden dolayı işaretlerimizin bazı ortamlardaki geçirimlerinin farklı
olacağı veya bazı ortamlardan hiç geçemeyeceği ortadadır. Radyo dalgaları, birçok
ortamdan geçebilirler, ancak metal ortamlardan geçemezler. Işık, havanın suyun ve
camın içinden geçebilirken bazı katı cisimlerin içinden geçemez. Radyo dalgaları bazı katı
ortamlardan geçebilirken metal ortamlardan geçemez. X-ışınları ve Gamma ışınları metal
ortamlardan geçemez. Ancak dikkat edilecek nokta, dalganın enerjisinin büyümesiyle
ortamlardan geçişinin kolaylaştığı hususudur ve kozmik ışınlar bu nedenle oldukça
tehlikelidir.
Yayın Titreşim Oranının Seçilmesi
Enerjinin yalnızca dönüştürülebileceği, yok edilemeyeceği hususuna da dikkat ederek,
işaretlerin taşınımında seçeceğimiz türü bulmak gerekmektedir. Özellikle basitlik
açısından, ısı enerjisi kendisini X-ışıması ve görünür ışık şekline dönüştürür. Bu diğer
yöntemlere göre hemen hemen en masrafsız yöntemdir ama ısıtma ile elde edilen ışık
enerjisini denetlemek ve kullanmak oldukça güçtür. Buna ters biçimde, kullandığımız
elektrik enerjisi ise, devreler vasıtası ile denetlenebilir ve başka enerji biçimlerine
dönüştürülebilir.
Belirlenen enerji türünden öte, kullanılacak titreşim oranı da gerçekten önemli bir kıstastır.
Bazı uygulamalarda maliyet önemlidir ve bu yüzden güç çıkışı düşük sistemler kullanılır.
Bu sistemlerin yaydıkları enerji de kısıtlı olduğundan haberleşmenin mesafesi de
25
kısıtlanmış olur. Örneğin düşük titreşim oranına sahip bir işaret havaküreyi geçemez ve
doğal olarak uydu haberleşmesi için elverişli değildir. Buna ek bir yaklaşım olarak, yüksek
titreşim oranına sahip bir yayın, iyonosferin yansıtıcı etkisi nedeniyle çok da gerekli
olmayabilir. Yani daha düşük bir titreşim oranına sahip yayın yer haberleşmesi için daha
ekonomik bir çözüm sunabilir. Ayrıca, bant genişliği gereksinimi fazla olan tasarımlar için
yüksek titreşim oranı gerçekten uygun olsa da, bu sistemlerin hassasiyetinden
kaynaklanan gerekli donanımların maliyeti de hesaba katılmalıdır. Daha ileride de
açıklayacağımız gibi bazı sistemlerin kabulünden sonra, kendi içinde de bir başarım
artırma uygulaması gerekebilir. Örneğin bir uydu haberleşmesi için birden çok seçenek
vardır ve bu seçim o anda gereken içeriğe göre yapılmalıdır.
Faraday Kafesi
Günümüz teknolojisiyle üretilen yapılarda, radyo dalgalarının yukarıda açıkladığımız
“dalga olma” özelliği sonucu bazı sorunlar yaşanmaktadır. Faraday Kafesi (Faraday Cage)
olarak bilinen fiziksel bir durum nedeni ile bazı radyo dalgaları bazı yapılar içine giremez.
Faraday Kafesi; bir elektromagnetik dalganın dalga boyunun, o dalganın geçeceği ortam
içerisindeki çelik aralıkları arasındaki aralıktan daha büyük olması durumunda oluşur.
Faraday Kafesi oluşursa ilgili dalgalar o aralıktaki dalga boyundan daha büyük bir
aralıktaki dalga boyunu bulana dek o ortamdan geçemez. Bu amaçla, ilgili yayını yapan
kuruluşların dahili anten kullanan kişileri de düşünerek belirli bir aralıkta yayın yapması
önerilmektedir. Faraday Kafesinin lehimize kullanımını da son çıkan monitörlerde
rahatlıkla görebilmekteyiz. Özellikle cep telefonu çok yakında bulunuyor ve bir
haberleşme gerçekleşiyorsa bilgisayar monitöründe bazı titreşimler görürüz. Faraday
Kafesinin bu monitörlere dahil edilmesi ile cep telefonları çok yakında çalsa bile monitörde
hiçbir titreme gözlenmez.
Bant Genişliği
Öncelikle, yüksek bant genişliği, yani geniş aralıkta iletişim herkesin hayalidir. Ancak,
bunun da elde edilecek aralığın büyüklüğüyle doğru orantılı değişen bir fiyatının olduğu
bilinmelidir. Bant genişliği fazla olan sistemler için ileriye dönük bir yatırım pek de
gerekmez. Ancak durumun tersi düşünülürse, bant genişliği konusunda izlenmesi gereken
stratejiler hakkında bir fikir edinilebilir. Genelde çoğu kuruluş, ileriyi düşünerek, o andaki
gereksiniminden fazla bir bant genişliği isteğinde bulunur ve alır. Ancak o anda
kullanılamayacak olan büyük kısmın ziyan olduğu göz ardı edilir. Üstüne üstlük, ziyan
edilen kısım sırf bant genişliği değil, o genişliği satın alan para konusunda da yapılmıştır.
Bu amaçla gerekli olan bant genişliği sadece gerektiğinde alınmalıdır, gerektiğinden daha
önce alınması ziyandan başka birşey değildir. Çünkü ileriye dönük düşünülmek istenirse
aslında, düşünülmesi gereken kıstaslar olarak:Gelecekte daha çok seçenek olacağı,
üreticiler arasında rekabetin artacağı ve bunun daha fazla nitelik getireceği, daha büyük
ölçüde elverişlilik sağlanacağı ve alım için daha az fiyat gerekeceği göz önünde
bulundurulmalıdır. Peki, bu bekleyiş süresi içerisinde beliren bir bant genişliği gereksinimi
olursa ne yapılmalıdır? Bu konuda da izlenmesi gereken yol;Yeni sistem yüklenmesi
yerine fiber kiralanması, Noktadan noktaya iletişim yeteneği bulunan kablosuz bağlantı
satın alımıdır. Gelecekte kullanılmak üzere, mevcut ihtiyaçtan yüksek bantgenişliği alımı
yersiz bir harekettir. Gelecekteki ihtiyaçları karşılayabilecek farklı teknolojilerin
gelişeceğini düşünmek gerekir.
MİKRODALGA HABERLEŞME
Günümüz mikrodalga haberleşme sistemlerinde, erişilen teknik olanaklarla birlikte, artık
sistemlerin kurulup çalıştırılması çok kolaydır ve çok az zaman alır. Ancak bu sistemlerin
yasal uygulamalar sürecine sokulmaları asıl gecikmelere yol açan durum olarak göze
çarpar. Sistemin kurulumu 1-2 gün içinde tamamlanabilmesine karşın, yasal süreç 1 yıl
bile sürebilir. Mikrodalga yukarıdaki olumsuzluklara karşın, halen bazı koşullarda
beğenilerek kullanılmaktadır. Örneğin; hiç kablolu alt yapısı olmayan bir alan için
doğrudan mikrodalga haberleşmeye geçmek akıllıca olacaktır. Ayrıca bu imkanı olan ama
arazi şartları izin vermeyen konumlar için de mikrodalga haberleşme, bir çözüm olarak
yerini almaktadır. Kişisel İletişim Sistemleri (Personal Communication System - PCS) için
de mikrodalga önemli bir yer tutar. Çünkü mikrodalga/milimetre yayın olarak bilinen

26
teknoloji sayesinde, doğrudan, yapı içerisindeki az yer tutan alıcılarla haberleşme
yapabilmek olasıdır. PCS’lerin artan istek karşısında genişleyen ağlarını konumlandırmak
üzere daha çok ara bağlantı yapma zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Ancak bu zorunluluk,
PCS’lerin yerel telefon hizmeti sağlayıcısına ödeyeceği kirayı ya da faturayı kabartacaktır.
Onbinlerce yeni hücresel ve PCS sitesinin ortama ekleneceği düşünülürse kablosuz
iletişimin önünün açık olduğu görülür.
Mikrodalga için belirlenen bir diğer geniş ölçekli istekte serbest piyasa ortamında
Rekabetçi Hizmet Sağlayıcılar (Competitive Access Providers - CAP) pazarında ortaya
çıkmaktadır. CAP’ler müşterilerine uzun mesafeli telefon görüşmelerini yerel hizmet
sağlayıcıdan daha ucuza gerçekleştirebileceklerini iddia ederler. Bu amaçla kendi fiber-
optik alt yapıları vardır ama artan isteği karşılayabilmek için yüksek hızlı kablosuz
iletişimin gerekli olduğunu ve pazarda önemli bir paya sahip olmanın gerekliliğini
bilmektedirler. Bu amaçla var olan alt yapıyı da kablosuz iletişimle bağdaştırmış ve WCAP
olarak pahalı kablo tabanlı alt yapıya gerek duymadan Telekom hizmetlerini mikrodalga
aracılığı ile hizmete açmışlardır. Yasal zorlukların yarattığı olumsuzluklara karşın,
mikrodalga sistemler, kablolamanın mümkün veya ekonomik olmadığı durumlarda ve
yerel telekom şirketinden bağımsız çalışılmak istenildiğinde çok uygun bir çözümdür.
Radyo iletişimi kötü hava koşullarından etkilenebilmektedir.
Mikrodalga Sistemler
Tüm yukarıda saymaya çalıştığımız özellikler dışında, mikrodalgalar neredeyse her zaman
işlerliğini koruyabilir diyebiliriz. Ancak mikrodalga haberleşmenin de zorlandığı durumlar
vardır. Bunlardan bazıları; Kar, Sis, Yoğun kuş kümesinin varlığı, Kirlilik, Kum fırtınaları
ve Güneş lekeleridir. Mikrodalga haberleşmede kullanılan bant genişliği sayesinde, Gigabit
düzeyinde verileri hemen hemen hiç kayıpsız aktarmak olasıdır. Kullanılan kanal, veri
akışı olmadığı zamanlarda tertemizdir. Bu özellik, kablolu haberleşmede sürekli var olan
ısıl gürültü (thermal noise) ve beyaz gürültü gibi kavramlarla kıyaslandığından oldukça
çarpıcı bir özelliktir. Mikrodalga sistemlerin görüş hattı üzerinde işlem yapabiliyor olması
bir eksiklik olarak sayılabilir. Ancak bu durum, aşağıdaki yollarla aşılabilecek ufak bir
sorundur:İki uç tarafın da görüş hattı üzerinde bulunan yüksek bir mevki aranır, bu
konuma etkin ya da etkin olmayan bir tekrarlayıcı kurulur, fazla büyük olması
gerekmeyen anten kümesi kurulur. Yedek bir seçenek olarak da, işaretler uygun
konumdaki yansıtıcı bir engele doğru yönlendirilebilir.
Mikrodalga kullanımında yaygın olarak görülen 23 GHz’lik kısa mesafeli özel kullanıcılı
sistemlerde, bant genişliği sanıldığından biraz farklı biçimde algılanmalıdır. 23 Ghz’lik
aralık, 24 çift titreşim oranına bölünmüştür (21.200 ile 23.600 GHz arası). Eğer
kutuplamayı dikeyden yataya doğru yaparsak bu ufak değişiklikle aralıktaki çift sayısı
48’e çıkmış olur. Buna en iyi örnek olarak; evlerde bulunan uydu alıcılarıyla çalışan
televizyonlarda kanal ararken yapılan değişiklikleri verebiliriz. İlgili uydunun yatay ve
dikey doğrultudaki titreşim oranlarına göre sıralanmış birçok farklı kanal vardır ve biz,
aradığımız kanalı bulamayınca kutuplamayı değiştirip, diğer doğrultuda tarama yaparız.
UYDU HABERLEŞME
Uydu haberleşmesi, ilk olarak 1960’lı yıllarda askeri amaçlı ses aktarımında kullanıldı.
Genelde de bu şekilde ilerleyen teknoloji, ticari kuruluşlarca uydu fırlatılması yasaklanınca
biraz sönük kaldı. Ancak daha sonradan meteoroloji, tarım ve birçok önemli konuda uydu
haberleşmesinin önemi anlaşılınca belirli oranlarda bir serbestlik kazanıldı. İlerleyen
kısımlarda uydu haberleşmesinde önemli olan uydu öznitelikleri, çeşitli uydu sistemleri
(GEO, MEO, LEO vb.) ile uyduların kullanım alanları ele alınacaktır.

27
Uydu Öznitelikleri
Diğer tüm sistemlerde olduğu gibi uydu sistemlerinin de üç temel özelliği üstünde
durulmalıdır: Gecikme (latency), Gürültü (noise), Kısıtlı bant genişliğidir. Bu üç temel
ölçüt içinde gecikme şu an için ve gelecekte de en ön sırada olacaktır. Gürültü ise
kullanılan sayısal yöntemlerdeki hata algılama ve düzeltme yöntemlerince çözülebilecek
bir maddedir. Kısıtlı bant genişliği, şu anda pek de sorun çıkarmamakta ama ileride
fiyatların düşmesi ve talebin çok artması ile ortaya çıkabilecek bir maddedir. Ama
gecikme tamamen uydunun ve yörüngenin mimarisi ile ilgili olduğundan en önce
düşünülmesi gereken madde olarak karşımıza çıkar.
Sistemin sahip olduğu gecikme, dalganın yayılım hızına ve buna bağımlı olarak geçerli
yüksekliğe bağlıdır. GEO’lar için konuşursak; 250 milisaniyelik bir gecikme yani en
azından da 500 milisaniyelik bir Gidiş Dönüş Süresi (Round Trip Time - RTT) vardır. Ama
buna ağlar arası istasyonlardaki geçiş gecikmeleri de eklenirse gerçekten önemli bir
gecikme zaman dilimi oluşur. GEO’nun mesafe üstünlüğü kapsama alanı olarak karşımıza
çıkar. Bunun gibi durumlar da gecikmeyi etkileyecek ayrıntılardır.
Yayılan dalganın dolaştığı mesafenin büyüklüğünün karesi ile ters orantılı biçimde
dalganın gücü azalır. Uyduların konumları düşünüldüğünde işaretler alıcıya ulaşana dek
oldukça zayıf hale gelirler. Bu da Düşük İşaret Gürültü (Low Signal-to-Noise) oranına
yaklaşır. Ama hata denetim kodlaması ile gürültünün üstesinden gelinebilir ve düzgün
yöntemlerle hata payı fiberdeki pürüzsüzlüğe yaklaştırılabilir.
Bant genişliği de bilindiği üzere doğal olarak kısıtlı bir kaynaktır. Bir de buna yasal
uygulamalar eklenince çerçeve iyice daralmaktadır. Ayrıca sistemlerin bant genişliğinin
atanmasında adil olabilmesi için ayrıca bir gayret gösterilmesi de gerekir. Bu yüzden
gelecekte, kaynağa göre ve kullanıma göre ölçeklenebilen teknolojiler ön planda olacaktır.
Uyduların bahsetmeye çalıştığımız eksiklikleri yanında oldukça önemli özellikleri de vardır.
Özellikle dünya dışı iletişimde sahip oldukları konum itibarı ile yayımlar için çok büyük
üstünlüğe sahiptir. Kablosuz oldukları için coğrafi bölgelere erişimde pek zorluk yaşanmaz.
Uydu Frekans Bantları
Bu amaçla belirlenmiş üç adet bant mevcuttur: C bandı, Ku bandı, Ka bandı. Günümüzde
en çok kullanılanları C bandı ve Ku bandıdır. C bandı uydu iletimi 4-8 GHz arası, Ku bandı
11-17 GHz arası ve Ka bandı da 20-30 GHz arasını kapsar.

28
Elektromanyetik dalgalar anlatırken, ilgili özelliklerinden de bahsetmeye çalışmıştık. Bu
bilgiler ışığında, Ku bandındaki iletişim için, C bandında gereken anten çapından daha
küçük çaplı antenlerin yeterli olacağını görebiliriz. Benzer şekilde Ka bandındaki iletişim
için de Ku bandında gereken anten çapından daha küçük bir çap yeterli olacaktır. Bunlar
tamamen yayılan dalganın taşıdığı enerji ve dalga boyu ile ters orantılı olan değişkenlerdir.

29
GEO (Geosynchronous Earth Orbit Satellites) Uyduları

Bu uydular, yeryüzünden 35.800 Km (22.300 mil) kadar yukarıda konumlanmıştır. Bu


sebeple yörünge etrafındaki bir tam dönüşümleri neredeyse 24 saate eş bir süredir. Bu,
hareketli olan uydunun sabit bir uzay istasyonu gibi davranmasını sağlar. Bu yüzden, bu
uydu aracılığı ile haberleşen yer istasyonları gereken anten donanımını bir kere kurduktan
sonra bir daha başka yere taşımaya gereksinim duymazlar.
MEO (Mid-Earth Orbit Satellites) Uyduları

Bu tür uydular ise yer yüzeyinden 8000 mil kadar yukarıda yörüngeye oturmuşlardır.
Yere göreceli olarak daha yakın olduğundan iletim gecikmeleri de azdır. GEO 0.25
saniyelik RTT’ye (Round-Trip-Time) sahip iken MEO 2 GHz’de 0.1 saniyelik bir RTT’ye
sahiptir.
30
LEO (Low-Earth Orbit Satellites) Uyduları
Daha öncede bahsetmeye çalıştığımız üzere, temel amaç olarak belirli maliyet sınırları
içinde yeryüzündeki coğrafik kısıtlamalara bağlı kalınmadan haberleşme olduğundan,
LEO’lar haberleşmede önemli bir yer kaplamaktadır. Genel yapıları dikkate alındığında
yeryüzündeki etkinliği gökyüzüne taşıyan ve böylece yeryüzünde elde edilebilecek azami
kapsama alanını elde etmeye çalışan sistemler olarak göze çarpsalar da bunun mali
külfetini kaldırabilmek adına da çok şeyler yapılması gerektiği ortadadır. Kulağımıza pek
de yabancı olmayan Iridyum teknolojisinin de temelinde bu vardır.
Iridyum, çok sade biçimde, düşünülen çok sayıda uydunun belirli frekans bandında özel
düşük güç çıkışlı taşınabilir alıcı-verici düzeneklerle, yeryüzünden 420 mil yüksekteki
kutupsal yörüngelerde birbirleri ile her zaman radyo kanalı ile haberleşen ve her zaman
kapsama alanını etki altında tutan bir görüş hattı içerisinde bulunmasını sağlayan nokta
hüzmeli bir haberleşme düzeneği olarak tanımlanabilir. Uydular kutupsal yörüngede
oldukça hızlı hareket etmektedir. Böyle olunca, herhangi bir nokta kapsama alanı dışına
çıkarsa; bu eksiklik, bir diğer uydunun (o noktayı içine alacak yörüngedeki uydunun) çok
çabuk (saniyede ortalama 7400 m/sn hızla) hareketiyle yok edilebilir.
Buraya kadar bahsetmeye çalıştığımız sistemlerin birçok yararı vardır. Bunlar sırasıyla;
 Sürekli kapsama alanı ve yeryüzü çapında kapsama alanı ile herhangi bir konumda
farklı bir telefona gereksinme duyulmadan kesintisiz haberleşme sağlanır.
 Daha önceden denenmiş frekanslarda iletişimi başarılı kıldığı için kullanılan
yelpazede bir etkinlik sağlanır ve gereksiz kullanım ortadan kalkar.
 Ulaşılamayacak yerlere kolaylıkla ulaşılabildiği için hayat kurtarır.
 Üretici kuruluşların geçmişteki çalışmaları sayesinde edinilen denetimlerle üstün
hizmet niteliğine erişilebilir.
 Uluslar arası iletişimde ortaklık ve birlik sağlanır.
Bu uydular üçe ayrılırlar;
Küçük,
Büyük,
Mega LEO’lar.
Bu uydular yerden yaklaşık 500-1000 mil kadar yukarıdadırlar. Yere yakın olduklarından
en düşük RTT’ye sahiptirler. Yine yere yakınlıkları ve yüksek titreşim oranları sebebiyle
ayrıntılı anten donanımına gerek duymazlar. Küçük LEO uydusu 800 MHz’de işlerken,
büyük LEO 2 GHz ve Mega LEO 20-30 GHz’de işler. Mega LEO’nun kullanımı daha çok
yüksek veri taşıma sığası gerektiren gerçek zamanlı uygulamalarda, video gibi gecikmeye
pek dayanamayan uygulamalarda karşımıza çıkar.
Yörünge Yuvaları (Orbital Slots)
Özellikle kapsama alanı sorunu ve rekabet yüzünden dünya’nın çevresi birçok uyduyla
doludur. Bu kadar çok uydunun çakışmaması ve düzenli bir şekilde izlemesi için ITU ve
FCC, uydu konumlarını belirleme yetkisine sahiptir. Bu haberleşme türünün geniş ölçüde
istek görmesi yüzünden uydular 2 derecelik aralıklarla yörüngeye yerleştirilme izni
alabilmektedirler.

31
Uydu Haberleşmesi
Uydu haberleşmesinde temel olarak özel antenler, alıcılar ve vericiler bulunur. Tüm alt
donanımlar yüksek güvenilirlikte ve düşük ağırlıktadır. Uyduları izleyebilmek için özel
yönlendiricili sistemler de bulundurulmaktadır.
Sisteme yer istasyonu tarafından bakarsak, kullanılacak çanaklar; gelen dalgaları düzgün
biçimde toplayabilme özelliğinin yanı sıra merkezden gelen işaretleri yansıtabilme özelliği
de içermektedirler. Sisteme uydu istasyonundan bakacak olursak; uydular gelen
işaretlerin dönüşünü tetikleyecek veya gelen işaretlerde bozulma olduğunu anlayıp,
düzeltebilecek mekanizmalarla donatılmışlardır. Bunlar çerçevesinde, duruma genel
olarak bakarsak, ilk bakışta Iridyum teknolojisinin hücresel sistemleri yok edeceği akla
gelebilir. Ancak temelde durum bundan biraz daha farklıdır. Hatta tam aksine uzmanlar
bu iki teknolojinin birbirini tamamlayacağını düşünmektedirler. Çünkü bu geniş bantlı
uydu alt yapılarına sahip olmayan birçok bölge vardır ve bu yüzden birbirini
tamamlamaları söz konusudur.
Yapılan çalışmalar sonunda (NASA’nın 1993 yılında fırlattığı tamamen sayısal olan ACTS)
saniyede yüzlerce Megabit’lik veri akışı GEO uydu yapısı ile uyumlu sistemlerce
sağlanılmıştır. Bu da bizlere, evde ve iş yerlerinde 155 Mbps’lik veri hızını olanaklı
kılmaktadır. Bu hızla video-konferanstan yüksek hızlı Internet erişimine, sayısal renk ve
faks uygulamalarından teleradyolojiye kadar birçok alanda yararlanmak olasıdır.
LEO ile GEO’nin karşılaştırılması
LEO ve GEO arasındaki farklar iki ana başlık altında toplanabilir. Bunlar;Bant genişliği,
Gecikmedir. GEO uydularının yer yüzeyinden önceden belirtmeye çalıştığımız gibi
uzaklığına bağlı olarak sabit bir istasyon görünümünde olmasına karşın 0.25 saniyelik bir
gecikme ile aktarım yapabildiğini de söylemeye çalışmıştık. Bu durumun bir telefon
görüşmesinde yol açacağı durumlar göz önüne alındığında etkinlik hususunun bir kez
daha gözden geçirilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Aslında örnek olan telefon
konuşmasını genel hale çevirirsek, GEO’nun etkileşimli herhangi bir iletişimde pek de iyi
olmadığı ortaya çıkar.
Bu sorunu uyduların oturdukları yörüngeleri yer yüzeyine yaklaştırmak suretiyle çözmek
gerçekten olasıdır. Bunlara örnek olarak Teledesic, Skybridge ve Celestri verilebilir. Daha
önce de bahsetmeye çalıştığımız üzere LEO’larda yapılmak istenen budur ve sonucunda
0.1 saniyelik RTT elde edilmektedir. Geometrik olarak da düşünüldüğünde yakınlaşan
uydular için bu sefer de kapsama alanı sorunu ortaya çıkmaktadır. Bunu sağlamak adına
yörüngeye daha fazla uydu yerleştirmek gerekir ama bunun da getireceği parasal yük
hesaba katılmalıdır. Mali sorun aşılmış olup, yeterli derecede uydu sağlanırsa bu sefer de
uzayda kaplanan “çöplük” sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu da uzmanları düşündüren bir
diğer sorundur.

GEO uydularının bahsettiğimiz güçlü yayım özelliği ile Doğrudan Yayım Uyduları (Direct
Broadcast Satellites) genelde TV yayınlarını ve ek olarak diğer uygulamaları da
taşıyabilirler. Bunun dışında özel olarak tasarlanmış haberleşme uyduları da vardır. Bunlar
da yeryüzündeki sabit bir istasyonda çok iyi hesap edilmiş bir konumda, geniş ölçekli bir
anten aracılığı ile TV ve ses uygulamalarını taşıyabilmektedir.
32
LEO yüksek hızlı ağ işlemleri, telekonferans, uzaktan tıp eğitimi ve etkileşimli işlemlerde
seçim nedeni iken; GEO’lar ise daha çok bilgi kaydetme ve yayım gibi işlemlerde
uygundur. GEO’larla bugünkü teknoloji ile en azından 24 Mbps’lik IP verisinin
yayımlanması ve 2 Mbps’nin üzerinde noktadan noktaya olan TCP/IP verisi taşınabilmesi
olasıdır (TCP spoofing). Bu teknikle bazı hizmet sağlayıcılar Internet ve Intranet’i yüksek
hızda iletmede kullanmaktadır. Kaybın olmadığı protokoller bile bu kadar gecikmede
sorun yaşayabilmektedir.
Son dönemde Motorola şirketi tarafından düşünülen bir yaklaşım da A.B.D. üstünde LEO
ile GEO’yu birbirine bağdaştıracak uydu sistemidir. Bu düşüncenin arkasında,
oluşturulacak melez yapı sayesinde LEO’nun yüksek hızı ile etkileşimli işlemler yapılırken
GEO’nun yayım konusunda sahip olduğu gücü birleştirerek uydudan uyduya bağlantı
sağlayabilmektir.
Uyduları gerekli konumlara yerleştirip, ilgili bant genişliği ve gecikmeler de hesaba
katıldıktan sonra bir diğer önemli husus olarak güvenlik ortaya çıkmaktadır. Taşınan
verilerin içeriği ne olursa olsun güvenlik en önde tutulması gereken konu başlıklarından
belki de ilkidir. Kuruluşlar, yayımlarında, kanalları tarayarak bulabilecek konumdaki
kişilerin varlığı nedeniyle değişik xDMA yöntemleri kullanılır. Bunun da ötesinde her ağ
zaten kendi içinde bir iç güvenlik uygulaması ve şifrelemeye sahiptir.
Günümüzde GPS'ler, gerçek konum ve zaman verilerinin yanında, hız, gidilecek noktaya
uzaklık, varış zamanı gibi yardımcı bilgiler de vermektedir.
Küresel Konumlandırma Sistemi (Global Positioning System)
GPS, ABD’nin askeri amaçlı olarak geliştirdiği gerçekten çok önemli bir sistemdir. GPS,
genel olarak askeri amaçlı dahi olsa, sonradan da eklenen yeni gelişmelerle, herhangi bir
şeyin yeryüzündeki konumunu oldukça yüksek doğrulukla ve zamanlamayla belirlemeye
yarayan sistem olarak tanıtılabilir. Bir alıcı, en az üç uydunun yardımıyla, yeryüzündeki
konumunu iki boyutlu olarak elde edilebilir. Daha fazla uydu ile yükseklik bilgisi de
edinilip, oldukça yüksek kesinlikte konum bilgisine ulaşılabilir. Yine diğer uygulamalarda
olduğu gibi güvenlik önemli bir sorun oluşturmaz. Ancak bu önemli konu, yetkili
kullanıcılar tarafından bilinen bir rastgele hata bilgisi üretimi ile işaretlerin kodlanıp, o
şekilde ilgili yerlere ulaştırılması ve bu kodlanmış bilgilerin sadece yetkili kişiler tarafından
çözülüp, işlenmesi ile ortadan kaldırılmış olur.

33
3. BÖLÜM: GSM SİSTEMLER
GSM (Global Systems for Mobile Communication), mobil haberleşme için kabul edilmiş
ikinci nesil, sayısal hücresel bir sistemdir. GSM, basit olarak devre anahtarlamalı sayısal
ve analog veri bağlantısı hizmetleri sunan bir sistemdir. İnsan hayatını kolaylaştıran ve
yeni nesil haberleşme teknolojilerinin gelişmesinde basamak olan GSM sisteminin çalışma
esaslarını açıklamadan önce bu sisteme ihtiyacı doğuran olaylardan kısaca bahsetmek
GSM teknolojilerinin önemini anlamak açısından isabetli olacaktır.
GSM’in Tarihsel Gelişimi
Gelişen teknoloji ve insanoğlunun beklentileri 1970’li yılların başlarında bilim adamlarını
Kablosuz Mobil İletişim konusunda çalışmaya zorlamıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda
hücresel sistemlerin ortaya çıkarılması Kablosuz Mobil İletişim teknolojisi adına en büyük
atılım olmuştur. Bu düşünce ilk olarak 1972 yılında Bell Laboratuvarları tarafından
üretilmiştir ve 1979 yılında Kuzey Amerika’daki mobil iletişim için geliştirilen ilk hücresel
sistem olan AMPS (Advanced Mobile Phone Service-Gelişmiş Mobil Telefon Servisi) hayata
geçirilmiştir. Kuzey Avrupa'da ise İskandinav ülkelerini kapsaması amaçlanan NMT
(Nordic Mobile Telephone) sistemi geliştirilmiştir. AMPS'in bir türevi olan TACS (Total
Access Communication System – Tam Erişimli İletişim Sistemi ) İngiltere'de 1985'te
hizmete sokulmuştur. Bu haberleşme standartları, otoriteler tarafından, Kablosuz Mobil
iletişim standartlarının birinci jenerasyonu olarak adlandırılmıştır.
Ancak kablosuz iletişimin başladığı bu yıllarda her ülke ayrı bir standart uygulaması,
iletişim için kullanılan mobil cihazların kullanım alanının sadece o ülke sınırları ile kısıtlı
kalması sorununu ortaya çıkarmıştır. İletişim standartlarındaki bu farklılık mobil telefon
üreticilerini de sıkıntıya sokmuş ve her ülke için farklı özelliklerde telefonlar üretmek
zorunda bırakmıştır. Bunun yanı sıra artan talepleri karşılamak amacıyla yeni sistemlerin
tasarlanması ülkelerin bütçelerini zorlamaktaydı. Artan bu talebi karşılamak ve ortaya
çıkan ekonomik sıkıntıları gidermek amacıyla 1980'li yılların başlarında, tüm Avrupa
çapında çalışabilecek bir mobil sistemin geliştirilmesi için bir çalışma grubu faaliyete
geçmiştir. Bu çalışma grubunun öncelikli hedefleri aşağıda belirtilen hususlara çözüm
getirmekti.
 Yüksek ses kalitesi
 Düşük telefon ve görüşme ücretleri
 Uluslararası dolaşım (roaming) için destek
 Yeni ürün ve hizmetlere açık bir yapı
 Kara haberleşmesine ilave olarak deniz haberleşmesinin de sağlanması
 Sistem güvenilirliğinin yükseltilmesi ve şifreleme tekniklerinin kullanılması
1980’lerde analog hücre temelli telefon sistemleri başta İngiltere, Fransa, Almanya ve
İskandinav ülkeleri olmak üzere hızla gelişmekteydi. Bu ülkelerdeki üreticiler bu yeni
mobil iletişimi destekleyebilmek için kendi iç işlem sistemlerini geliştirdiler. Fakat yerel
olarak geliştirilen bu sistemler, kendi aralarında uyumsuzluk yaşıyorlardı.
1982’de CEPT (Conference of European Post and Telegraph) tarafından GSM (Groupe
Special Mobile) adında bir grup oluşturuldu. Grubun amacı tüm Avrupa’da çalışabilecek
bir sistem geliştirmekti. Geliştirilecek olan bu sistemin aşağıdaki kriterlere uygun olması
kararlaştırılmıştı:
 Konuşmada yüksek kalite,
 Donanımsal olarak düşük maliyet,
 RF spektrum kullanımında verimlilik, yeni telefon çeşitlerini destekleyebilir olması,
 ISDN uyumluluğu
 Şeffaf dolaşım yeteneği.
GSM, 1987 yılında, 30 Avrupa ülkesi tarafından standart olarak kabul edilmiştir. 1989
yılından itibaren çalışma grubunun yükünü ETSI (European Telecommunication Standards

34
Institute -Avrupa İletişim Standartları Enstitüsü) üstlenmiş ve 1 yıl sonra da ilk GSM
standartları yayınlanmıştır. Bir Avrupa standardı olarak başlamasına rağmen GSM, kısa
sürede benimsenmiş, dünya genelinde kabul edilen ve uygulanan bir standart haline
gelmiştir.

Anahtarlama Sistemi
Anahtarlama, bir haberleşme şebekesinde, birbirleriyle birçok bağlantı kurmaya çalışan iki
nokta arasında bilgi aktarımı sağlamak amacıyla bağlantı kurmak ve bu bağlantıyı
istenildiği sürece devam ettirmektir. Bir GSM şebekesinde, binlerce cep telefonu
arasından sadece arayan ve aranan cep telefonlarının birbiri ile bağlantıya geçmesi ve
görüşme bittikten sonra bağlantının kesilmesini gösterebiliriz. Bu işlem yapılırken diğer
bağlantılar ile karışıklık olmamasını yine anahtarlama sistemi sağlar. Günümüzde Devre
ve Paket anahtarlamalı olmak üzere kullanılan iki anahtarlama sistemi kullanılmaktadır.

Devre Anahtarlama
Devre anahtarlaması, ses şebekelerinde yıllardır kullanılmaktadır. Devre anahtarlama
şebekelerinin en önemli özelliği, bir çağrıya ayrılan şebeke kaynaklarının sadece ve
sadece o çağrı için kullanılabilir olmasıdır. Çağrı bittikten sonra şebeke kaynağı serbest
bırakılır.

Devre anahtarlama şebekelerinde, çağrı kurulmadan önce şebeke kaynakları çağrı için
ayrılır ve kaynaklar çağrı süresince kullanılıp çağrı sonunda bırakılır. Veri akışı için kaynak
ayırma ve serbest bırakma işlemine sinyalleşme denilmektedir. Şekil 21’de A ve B
noktaları arasındaki haberleşme için örnek bir devre anahtarlama modeli gösterilmiştir.
Devre anahtarlamalı şebekelerde, gecikme minimumdur, çünkü çağrının gerçekleşeceği
yol bir kez en başta belirlenir ve çağrı süresince bu yol değişmez. Devre anahtarlamalı
şebekeler yüksek kalitede telefon hizmeti sağlamak için tasarlanmıştır. Çağrının izleyeceği
yol önceden belirlendiğinden çağrının hangi santrallerden ve aktarım yollarından geçtiği
belirlenebilmektedir. Bundan dolayı devre anahtarlamalı şebekelerde, mesafeye ve çağrı
süresine göre ücretlendirme yapılabilmesi mümkün olmaktadır.
Paket Anahtarlama
Devre anahtarlama daha çok telefon iletişimi için kullanılırken paket anahtarlama veri
haberleşmesinde kullanılmaya daha uygun bir anahtarlama modudur. Veri
haberleşmesinde trafik patlamalıdır. Yani iletim ortamından her zaman veri iletilmez,
sadece bilgi alıp gönderme işlemleri sırasında iletim söz konusudur.

35
Veri bitlerini taşıyan kümeye paket denilir. Paketler farklı bit sayısında olabilir. Paketler
veri bitlerinin yanında varış adresini, kaynak adresi ve kullanılan protokolün kontrol
bitlerini de taşır. Paket anahtarlamalı şebekelerde anahtarlama şebeke düğümlerini teşkil
eden yönlendiriciler ya da anahtarlar tarafından yapılır. Paketler, düğüm noktalarında
sırayla analiz edilir ve varış adresine göre gideceği fiziksel aktarım yoluna gönderilir.
Dolayısıyla düğüm noktalarında anahtarlamadan dolayı gecikme oluşur.

Paket anahtarlamalı şebekelerde her bir paket teker teker analiz edilir. Normalde
paketlerin aynı hedefe farklı yollardan ulaşması mümkündür. Bu sebeple ardışık paketler
hedefe aynı sırada ulaşamayabilir. Üstelik paketlerin bir kısmı düğüm noktalarında
sıkışıklıktan dolayışebekeden atılabilir. Eksik paketlerin yenilenmesi paketlerin sıralanması
için ilave işleme ihtiyaç vardır. TCP (Transmisyon Control Protocol – İletim Kontrol
Protokolü), IP şebekelerde bu işlemi gerçekleştiren bir kontrol protokolüdür. Bu ve
benzeri bilgi aktarım kontrol sistemleri ile paketlerdeki eksiklikler giderilebilir. Örnek
vermek gerekirse; İnternet, TCP/IP protokol kümesini kullanan en bilinen Paket
Anahtarlamalı şebekedir.
Hücresel İletişim Sistemleri
Mobil telefon sistemlerinde, haberleşmenin yapılacağı alan, hücre adı verilen küçük
coğrafi alanlara bölünmüştür. Her hücrenin merkezinde bir baz istasyonu bulunur. Mobil
telefonlar haberleşmelerini baz istasyonu üzerinden yapar. Baz istasyonları şekilde
görüldüğü gibi birbirlerine bir ağ yapısı şeklinde bağlıdır. Herhangi bir mobil telefondan
gelen çağrı isteğinin ilgili kullanıcıya ulaştırılması bu ağ yapısı tarafından gerçekleştirilir.
Baz istasyonları, Mobil Anahtarlama Merkezlerine bağlıdır. Mobil Anahtarlama Merkezleri
de farklı anahtarlama merkezleri ile birbirlerine bağlıdır. Bu bağlantılar kablo ya da yönlü
radyolinklerle sağlanır. Mobil telefonlarla baz istasyonları arasındaki iletişim,
elektromanyetik dalgalar yoluyla gerçekleştirilmektedir. Hücresel yapı sayesinde aynı
anda daha çok kullanıcı haberleşebilir.

36
Türkiye’de kullanılan hücresel haberleşme sistemleri GSM900 ve DCS 1800 (Sayısal
Hücresel Sistem-Digital Cellular System 1800)’dür. DCS1800 sistemini GSM’in 1800 MHz’
de çalışan türü olarak tanımlayabiliriz. GSM 1800’dür. GSM900’ün çalışma frekans bandı
880-960 MHz, GSM1800’ün frekans bandı ise 1710-1880 MHz’dir. Ayrıca, araç
telefonlarında kullanılan NMT’de hücresel bir haberleşme sistemidir ve çalışma frekansı
450 MHz 'dir.
Hücresel Ağların Organizasyonu
Hücresel ağların özü çoğullanmış düşük güçlü vericilerin kullanımından oluşur. Çünkü,
böyle bir vericinin menzili küçüktür ve her hücre kendi antenini kullandığı bölgelere
bölünebilir. Her hücre bir frekans bandına atanır ve bir verici, alıcı ve kontrol biriminden
oluşan baz istasyonu tarafından hizmet görür. Bitişik hücreler girişim ve çapraz girişimi
önlemek için farklı frekanslara atanırlar. Bununla beraber, birbirine yeterince uzaklıktaki
hücreler aynı frekans bandını kullanabilirler.

(a)Kare şekil (b)Altıgen şekil

Birinci tasarım kriteri, bir alanı kapsayacak hücrelerin şeklidir. Kare hücreler matrisi,
belirlenecek en basit yapıdır. Bununla beraber, bu geometri ideal değildir. Bir hücrenin
genişliği d ise, bu hücrenin d uzaklığında dört komşusu, 2 d uzaklığında da dört
komşusu olur.
Bir hücre içinde hücrenin sınırlarına doğru yürüyen bir mobil kullanıcı olarak , komşu
antenler arasında eşit uzaklık olması en idealidir Altıgen bir şekil eşit uzaklıktaki antenleri
sağlar. Bir altıgenin yarıçapı, onu çevreleyen çemberin yarıçapı olacak şekilde
belirlenir(merkezden her noktaya olan uzaklık ; aynı zamanda altıgenin bir kenarının
uzunluğuna eşittir.) R yarıçapında bir hücre için, hücre merkezi ve her bitişik hücre
merkezi arasındaki mesafe d= 3 R dir.
Kablosuz bir hücresel sistem ile, farklı haberleşmeler için aynı frekansı hangi sıklıkla
kullanmanız gerektiğiyle sınırlanırsınız. Çünkü sinyaller, diğeriyle geografik olarak
ayrılmış olsa bile girişim yapabilirler. Eş zamanlı çok sayıda haberleşme sağlayan
sistemlerin spektrum koruyucu mekanizmalara ihtiyacı vardır.
Frekans Tekrar Kullanımı
Hücresel bir sistemde, her hücrenin bir baz istasyonu vardır. Verilen belirli frekansı
kullanan bir hücre içerisindeki nakil gücünün bu hücreye bitişik diğer hücrelerden gelecek
olan gücü sınırlayacak ve sadece bu hücre içerisinde haberleşmeye olanak sağlayacak bir
değerde tutulmasına (aksi takdirde son derece değişken frekanslara sahip mobil
haberleşme ortamındaki diğer haberleşmelerin karışması söz konusu) çalışılır. Amaç diğer
yakın hücrelerle aynı frekansı kullanmaktır. Böylece frekansın çoğullanmış eşzamanlı
37
görüşmelerde kullanılmasına izin verilmektir. Genelde, tahmin edilen trafiğe göre her
hücreye, 10 ya da 50 frekans atanır.

Frekans tekrar kullanım şekilleri


Önemli bir konuda aynı frekansı kullanan iki hücre arasına birbiriyle girişim yapmayacak
şekilde araya kaç tane hücre girmesi gerektiğini belirlemektir. Frekans tekrar kullanımının
çeşitli şekilleri mümkündür. Şekil 25 de birkaç örnek verilmiştir. Şekil N tane hücreden
oluşuyorsa ve her hücreye eşit sayıda frekans atanmışsa, her bir hücre K/N frekansa
sahip olabilir. K sisteme tahsis edilen toplam frekans sayısıdır. AMPS için,K=395, N=7 iki
aynı frekans kullanımında yeterli izolasyon sağlayacak en küçük sayılardır. Bu hücre
başına ortalama olarak en fazla 57 frekans düşeceğini gösterir.
Frekans tekrar kullanımını karakterize edecek olursak, genelde kullanılan parametreler
şunlardır:
D=aynı frekans bandını kullanan hücrelerin merkezleri arasındaki minumum uzaklık
R=bir hücrenin yarıçapı

d=bitişik hücrelerin merkezleri arasındaki mesafe(d= 3 R)


N=tekrarlayan şekildeki hücre sayısı(şekildeki her hücre tek bir frekans bandını kullanır )
yeniden kullanım faktörü olarak adlandırılır.

38
2 2
N= I +J + (I  J) ve I,J=0,1,2,3,…

Bundan dolayı, N için mümkün değerler 1,3,4,7,9,12,13,16,19,21…


D
 3N
R
D
Şu şekilde de gösterilebilir:  N
d
Kapasite Arttırma Yöntemleri
Zamanla,daha çok müşteri sistemi kullandıkça, trafik öyle bir artar ki, bir hücreye
görüşmelerini kontrol etmek için yeterli frekans atanamaz. Bununla başa çıkmak için
çeşitli yaklaşımlar kullanılır:
Yeni kanallar ekleme: Genelde, bir sistem bir bölgede kurulduğunda, bütün kanallar
kullanılmaz., büyüme ve gelişme düzenli bir biçimde yeni kanallar ekleyerek kontrol edilir.
Frekans ödünç alma: En basit haliyle, frekanslar sıkışmış hücreler tarafından bitişikteki
hücrelerden alınırlar. Aynı zamanda frekanslar hücrelere dinamik olarak da atanabilirler.
Hücre Ayırma: Pratikte, trafiğin dağılımı ve yeryüzü özellikleri tek biçimli değil, buda
kapasite artırımı için fırsatlar sunar. Yüksek kullanımlı alanlardaki hücreler daha küçük
hücrelere bölünebilir. Genelde orijinal hücreler, 6.5 km den 13 km ye kadar değişir. 1.5
km lik hücreler, genel bir çözüm olan pratik minimum boyuta yakındır. Daha küçük bir
hücre kullanmak için, kullanılan güç seviyesi, sinyali hücre içinde tutmak için azaltılmalıdır.
Aynı zamanda, mobil birimler hareket ederken, hücreden hücreye geçerler, bu da
görüşmeyi bir baz istasyonundan diğerine geçirmeyi gerektirir. Bu sürece frekans
değiştirme süreci denir. Hücreler küçüldükçe, bu frekans değiştirmeler daha da sıklaşır.
Hücre bölgeleme: Hücre bölgelemeyle, bir hücre, her biri kendi kanal setiyle genelde
hücre başına 3 ya da 6 , takoz şeklinde bölgelere bölünür. Her bölge, hücre kanallarının
ayrı bir altkümesine atanır, ve baz istasyonundaki yönlü antenler her bölgeyi odaklamak
için kullanılır.
Mikrohücreler: Hücreler küçüldükçe, antenler büyük binaların ve tepelerin üzerinden,
küçük binalara üzerine ve geniş binaların yanına, ve nihayet mikro hücrelerle biçimlenen
elektrik direklerine geçer. Hücre boyutlarında her azalma baz istasyonları ve mobil
ünitelerin yayılan güç seviyesindeki azalmayla yapılır. Mikro hücreler kalabalık alanlardaki
şehir caddelerinde, anayollar boyunca, ve geniş kamu alanlarında kullanışlıdır.

39
Makro hücreler ve mikro hücreler için tipik parametreler

Makrohücre Mikrohücre

Hücre yarıçapı 1 den 20 km ye 0.1 den 1 km ye

İletim gücü 1 den 10 W a 0.1 den 1 W a

Ortalama yayılım 0.1 den 10 s e 10 dan 100 ns ye


gecikmesi

Maksimum bit hızı 0.3 Mbps 1 Mbps

Makro hücre ve mikro hücreler için tipik parametreler


Tabloda şimdiki haliyle makro hücre ve mikro hücre olarak adlandırılan geleneksel
hücrelerdeki tipik parametreleri göstermektedir. Ortalama yayılma gecikmesi, çoklu yol
gecikmesiyle ilgilidir.(aynı sinyal farklı yolları takip eder ve böylece alıcıya en çabuk ve en
geç gelen sinyal arasında bir zaman gecikmesi oluşur.) Belirtildiği gibi, daha küçük
hücrelerin kullanılması daha az güç kullanımını mümkün kılar ve bu yüksek kaliteli yayılım
şartları sağlar.
Örnek: Hücre yarıçapı 1.6 km olan, toplam frekans bant genişliğinin 336 trafik kanalını
desteklediği, yeniden kullanım çarpanı N=7 olduğu, 32 hücrelik bir sistem olsun. Eğer
geometrik alanın kapsadığı toplamda 32 hücre varsa, hücre başına kaç kanal düşer ve
aynı anda kontrol edilebilecek görüşme sayısı kaçtır?

R yarıçapındaki altıgenin alanı 1.5R


2
3 dür. 1.6 km lik bir yarıçapı olan alan 6.65 km 2
2
ve toplam kapsanan alan 6.65  32=213 km dir. N=7 için; hücre başına düşen kanal
sayısı 336/7=48dir ve toplam kanal kapasitesi 48  32=1536 kanaldır.
2
Şekil b de kapsanan alan 1.66  128=213 km dir. Hücre başına kanal sayısı ise
336/7=48, toplam kanal kapasitesi de 48  128=6144 kanaldır.

40
Frekans tekrar kullanımına örnek
GSM hücrelerinin planlanması yerleşim bölgelerinin özelliklerine göre yapılır. Hücre
planlaması, hücrenin şehir içinde ya da şehir dışında olması ve kapsanacak bölgedeki
GSM abone sayısı gibi faktörler göz önüne alınarak belirlenir. GSM hücresel sisteminde,
kapsama alanına göre dört tip hücre vardır: Mega (Uydu), Makro, Mikro ve Piko hücre.

Örnek: Aşağıdaki karakteristiklere sahip 4 farklı hücresel sistemi göz önüne alınız. Mobil
birim iletimi için 825-845 MHz baz istasyonu iletimi için 870-890 MHz frekans bandları
kullanılmaktadır. Bir çift yollu devre her bir yönde 1 adet 30KHz kanal kullanmaktadır.
Sistemler yeniden kullanım çarpanları bakımından ayrılmaktadır ve her birinin çarpanı
sırasıyla 4,7,12 ve 19 dur.

a) Her bir sistemde hücre yığınları (4,7,12,19) 16 defa çoğaltılmıştır. Her bir sistemin
destekleyeceği eş zamanlı iletişimlerin sayısını hesaplayınız.

b) Her bir sistemdeki tek bir hücrenin destekleyeceği eş zamanlı iletişim sayısını
hesaplayın.

c) Her bir sistemde bir hücrenin kapladığı alan ne kadardır?

a) Mobil birim iletimi için frekans bandı : 845-825 = 20 MHz


Her bir yönde 1 adet 30 kHz lik kanal kullanılıyorsa frekans bandındaki kanal sayısı
(bir hücre öbeği için):

20 MHz/30kHz= 666 kanal

N=4,7,12,19 olan her bir sistem için desteklenen eş zamanlı iletişim sayısı 666 dır.

(16 defa çoğaltılması demek N=4,7.12,19 olan sistemlerde 16 adet hücre öbeğinin bir
araya gelmesi demektir. )

41
b)
N=4 olan sistemde tek bir hücrenin desteklediği eş zamanlı iletişim sayısı:
666
 166
4
N=7 olan sistemde tek bir hücrenin desteklediği eş zamanlı iletişim sayısı:
666
 95
7
N=12 olan sistemde tek bir hücrenin desteklediği eş zamanlı iletişim sayısı:
666
 55
12
N=19 olan sistemde tek bir hücrenin desteklediği eş zamanlı iletişim sayısı:
666
 35
19
c)
N=4 olan sistemde tek bir hücrenin kapsadığı alan;

R yarıçapındaki hücrenin kapsadığı alan: 1.5R


2
3 dir
Toplam kapsanan alan: 1.5R
2
3  16=24 R 2 3
1,5R 2 3 1
O halde bir hücrenin kapladığı alan = yani toplam alanın 16 da biridir.
24 R 2 3 16
N=7 olan sistemde tek bir hücrenin kapsadığı alan;

R yarıçapındaki hücrenin kapsadığı alan: 1.5R


2
3 dir
Toplam kapsanan alan: 1.5R
2
3  128=192 R 2 3
1.5R 2 3 1
O halde bir hücrenin kapladığı alan = yani toplam alanın 128 de biridir.
192R 3 128
2

N=12 olan sistemde tek bir hücrenin kapsadığı alan;

R yarıçapındaki hücrenin kapsadığı alan: 1.5R


2
3 dir
Toplam kapsanan alan: 1.5R
2
3  4096=6144 R 2 3
1.5R 2 3 1
O halde bir hücrenin kapladığı alan = yani toplam alanın 4096 de biridir.
6144R 3 4096
2

N=19 olan sistemde tek bir hücrenin kapsadığı alan;

R yarıçapındaki hücrenin kapsadığı alan: 1.5R


2
3 dir
2
Toplam kapsanan alan: 1.5R
2
3  524288=786432 R 3

42
1.5R 2 3 1
O halde bir hücrenin kapladığı alan = yani toplam alanın 514288
786432R 3 524288
2

de biridir.

Soru: 36 hücrelik bir GSM ağında tüm kapsama alanı 216√3 km2 ve yeniden kullanım
oranı 3’tür. Bu GSM sistemde frekans bant genişliği 123 trafik kanalını destekliyor. Buna
göre; bu GSM ağında bitişik hücre merkezleri arasındaki uzaklık ……………….. km, aynı
frekans bandını kullanan hücrelerin merkezleri arasındaki uzaklık …………………. km ve aynı
anda sağlanabilecek toplam görüşme sayısı ..…………………. dır.

Mega hücreler: Geniş alanları kaplamada ve özellikle trafik yoğunluğunun düşük olduğu
uzak alanlarda kullanılır. Hücre boyutları itibariyle, mega hücreler uzak alanlardan şehir
merkezlerine hatta karasal iletişim şebekelerine ve erişim yapılamayan alanlar gibi çok
çeşitli ortamlar için kullanılabilir. Gelişmekte olan ülkelerde, tek uygulanabilen hücre tipi
olarak, şehir merkezlerinde de kullanmak mümkündür. Mega hücreler uydular tarafından
sağlandığı için bazı zamanlarda mega hücreler yerine uydu hücreleri ifadesi de
kullanılmaktadır. Bununla birlikte makro hücre kaplamasının gelecekte uydular ile de
sağlanabilecek olması sebebiyle mega hücre kavramını kullanmak daha uygun olacaktır.
Hücre boyutları uydu yüksekliğine, çıkış gücüne ve anten yüksekliğine bağlıdır ve çok
büyüktür.
Makro hücreler: Hücre yarıçapları 35 km’ye kadar ulaşabilen hücrelerdir. Yönlü anten
kullanımı gibi bazı yöntemlerle bu mesafeyi artırmak mümkündür. Ancak bina, ağaç ve
tepe gibi engellerin çok olduğu yerleşim yerlerinde oluşturulan makro hücrelerin
yarıçapları daha küçük olmak zorundadır. Makro hücreler, trafik yoğunluğunun fazla
olmayıp orta düzeyde olduğu ve mobil istasyon hızlarının çok olmadığı, dar bant
hizmetlerinin sunulduğu ortamlarda tercih edilir. Genelde kırsal ve banliyö bölgelerinde
kullanılır. En büyük makro hücre şebekesi 900 MHz frekans bandında çalışan GSM900’dür.
Makro hücrelerde GSM900 baz istasyonu antenlerinin çıkış güçleri 40-60 Watt arasında
olabilir.
Mikro hücreler: Genellikle yerleşimin yoğun olduğu ve makro hücresel kapsamayı
geliştirici ve tamamlayıcı olarak kurulan sistemlerdir. Mikro hücreler havaalanı, büyük
alışveriş merkezleri gibi yerlerde kurulur. Bir kilometreye kadar yarıçapı olan alanları
kapsar ve baz istasyonlarının çıkış güçleri makro hücrelere göre düşüktür. Bu tip
hücrelerde binalar engelleyici olabilir. Bu durumlarda hücre yarı çapını küçültmek
dolayısıyla daha çok hücre kullanmak gerekir. Bu tip hücrelerdeki baz istasyonlarının çıkış
gücü GSM900 için 5-10 Watt arasındadır.
Piko hücreler: Daha çok bina içi haberleşmelerde kullanılır ve bu tip hücrelerde
kullanılan baz istasyonlarının çıkış gücü birkaç watt civarındadır.

43
MOBİL RADYO YAYILIMININ ETKİLERİ
Mobil radyo haberleşmesinde, kablolu haberleşme ve sabit kablosuz haberleşmede
olmayan karmaşıklıklar ortaya çıkar. Bunlardan ikisi sinyal gücü ve sinyalin yayılma
etkileridir.
Sinyal gücü: Baz istasyonu ve mobil birim arasındaki sinyal gücü, alıcıdaki sinyal
kalitesini sürdürecek kadar güçlü olmalıdır ve fakat aynı frekansı kullanan diğer
hücrelerdeki kanallarda kanal girişimi yapacak kadar güçlü olmamalıdır. Sinyal gücü,
hücrenin içindeki bir yerden baz istasyonuna olan uzaklığın bir fonksiyonu olarak
değişir.Dahası, sinyal gücü mobil birimin hareketine göre dinamik olarak değişir.
Bayılma: Sinyal gücü etkin bir alanda olsa bile, sinyal yayılımı etkileri sinyali bozabilir ve
hatalara yol açabilir.
Hücresel bir sistem dizayn edilirken, haberleşme mühendisi bu değişken yayılım etkilerini
hesaba katmalıdır: baz istasyonu ve mobil birimde istenen maksimum iletim gücü
seviyesi, mobil birimin anten uzunluğu, baz istasyonunun uygun anten uzunluğu. Bu
faktörler ayrı hücrelerin boyutunu belirler. Maalesef, belirtildiği gibi, yayılım etkileri
dinamik ve tahmin edilmesi zordur. Yapılabilecek en iyi şey deneysel verilere dayanarak
model çıkartmak ve verilen çevrede hücre boyutu için bir klavuz oluşturmak için bu
modele başvurmaktır. Geniş bir kullanımı olan modellerden biri Okumara tarafından
bulunmuş ve daha sonra Hata tarafından geliştirilmiştir. Orjinali Tokyo alanının ayrıntılı
bir analizi idi ve kentsel bir çevredeki yol kaybı bilgisini veriyordu. Hata’nın modeli
deneysel bir formülizasyondur ve değişken çevre ve şartlarını da göz önünde
bulundurur.Kentsel bir çevrede tahmin edilen yol kaybı:

L db  69 ,55  26 ,16 log f c  13 ,82 log h t  A ( h r )  ( 44 ,9  6 ,55 log h t ) log d


f c = taşıyıcı frekansı , 150 den 1500 MHz e

h t = verici antenin (baz istasyonunun)yüksekliği, 30 dan 300 m ye

h r =alıcı antenin (mobil istasyon) yüksekliği 1 den 10 m ye

d=antenler arası yayılım mesafesi 1den 20km ye


A(h r )= mobil anten yüksekliği düzeltme çarpanı

Küçük ya da orta boylu bir şehir için düzeltme çarpanı şu şekildedir:

A(hr )  (1.1 log f c  0.7)hr  (1.56 log f c  0.8)dB

Büyük bir şehir için:

Ahr   8.29log1.54hr   1.1dB


2
fc≤200 MHz

Ahr   3.2log11.75hr   4.97 dB fc>200 MHz


2

Kenar kesimler için yol kaybını hesaplamak için, kent yolu kaybı formülü şu şekilde
değişir:

LdB suburban  LdB urban  2log f c / 28  5.4


2

44
Açık alanlardaki yol kaybında ise yol kaybı şöyle değişir:

LdB open   LdB urban   4.78(log f c ) 2  18.733log f c   40.98

Okumara/Hata modeli yol kaybı tahmini, doğruluk açısından en iyisi olduğu


düşünülmektedir ve geniş bir değişim alanında yol kaybını kestirmek için pratik yol
sağlamaktadır.
Örnek. f c =900 MHz, h t =40 m, h r =5 m, ve d=10 km. Orta boyutta bir şehir için yol
kaybını bulunuz.
A(hr )  (1.1 log f c  0.7)hr  (1.56 log f c  0.8)dB
A(hr) =(1.1 log900-0.7)5-(1.56log900-0.8) dB =12.75-3.8=8.95 dB

L db  69 ,55  26 ,16 log f c  13 ,82 log h t  A ( h r )  ( 44 ,9  6 ,55 log h t ) log d


L =69.55+26.16 log900-13.82log40-8.95+(44.9-6.55log40)log10
L =69.55+77.28-22.14-8.95+34.4=150.14 dB

Soru: Taşıyıcı frekansı 600 MHz, verici anten yüksekliği 50 metre, alıcı anten yüksekliği 8
metre ve antenler arası yayılım mesafesi ise 15 kilometre olan orta ölçekli bir yerleşim
merkezi için:

a) Okumara/Hata modeline göre Yol Kaybını (LdB) hesaplayınız.


b) Yol kaybı çok arttığında telefonun ölçtüğü sinyal seviyesi (dBm) nasıl değişir? Bu
değişimden iletişim kalitesi ve paket kayıpları nasıl etkilenir? Not: Yol kaybı
yatay eksen ve telefonun ölçtüğü sinyal seviyesi düşey eksen olmak üzere
bu değişimin grafiğini çizerek açıklama yapınız.

A ( h r )  (1 ,1 log f c  0 , 7 ) h r  (1 , 56 log f c  0 , 8 ) dB
L db  69 ,55  26 ,16 log f c  13 ,82 log h t  A ( h r )  ( 44 ,9  6 ,55 log h t ) log d

Konuşmaya başladığınızdan itibaren telefon sinyal durumunu bildirir bu sırada eğer


istasyondan gelen sinyal seviyesi iyi ise çıkış gücünü azaltmasını ister. Bu sırada telefon
kendi çıkış gücünü azaltır. Telefon 2 watt'an başlayarak 0,025 watt'a kadar çıkış gücünü
azaltabilir (şehir içinde sinyalin iyi olduğu yerlerde). Ancak istasyonun yakınına
geldiğinizde bu değer 0,012'ye kadar düşebilir Telefonunuzun sinyal seviyesi -85 dbm'e
inerse konuşma kalitesi alt sınırındadır. -85 dbm ile -105 dbm arasında ise konuşma
kalitesinde düşmeler ve paket kayıpları olur
45
Mobil Ortamda Bayılma
Mobil bir sistemde belkide haberleşme sistemlerinin karşılaştığı en büyük teknik problem
bayılmadır. Bayılma,terim olarak iletim ortamı nedeniyle zamanla alınan sinyalin
gücünün değişimidir. Sabit bir ortamda, bayılma yağmur gibi atmosferik olaylardaki
değişimlerden etkilenir
Çoklu yol Yayılımı
Şekilde üç yayılım mekanizması gösterilmiştir. Yansıma elektromanyetik sinyalin dalga
boyuna bağlı olarak bir yüzeye çarptığında meydana gelir. Örneğin yerden yansıyan
dalganın mobil birimin yanına geldiğini farzedebiliriz. Çünkü yerden yansıyan dalganın
yansımadan sonra 180 derecelik faz kayması olduğundan yer dalgası ve görüş açısı
dalgası, yüksek sinyal kayıplarına yol açarak kaybolabilir. Ayrıca, mobil anten alandaki
insan işi yapılardan daha aşağıda olduğu için, çoklu yol girişimleri meydana gelir. Bu
yansıyan dalgalar alıcı için yapıcı veya yıkıcı olabilir.

Şekil 29

Kırılma, radyo dalgasının boyuna göre büyük olan içinden sinyalin geçemediği nesnelerin
kenarlarında meydana gelir. Radyo dalgası böyle bir kenara rastladığında, dalgalar
kaynak gibi farklı yönlere dağılırlar. Böylece, vericiden gönderilen sinyaller görüş açısı
engeli olmasa da alınır.
Eğer engelin boyutu sinyalin dalga boyu kadar yada daha azsa dağılma olur. Gelen bir
sinyal bazı zayıf giden sinyallere dağılır. Tipik hücresel mikrodalga frekanslarında,elektrik
direkleri, trafik ışıkları gibi dağılmaya sebep olacak birkaç nesne vardır.Bundan dolayı
dağılma etkilerinin tahmin edilmesi zordur.
Mobil birim hücre içinde hareket ederken ve yerel şartlara göre sistem performansını
değişik yollardan etkileyen üç yayılım etkisi vardır. Eğer mobil birim vericiye temiz bir
görüş açısına sahipse, yansımanın önemli etkisi olsada kırılma ve dağılımın genelde küçük
etkileri vardır. Cadde seviyesi gibi bir kentsel alanda, görüş açısı(LOS) temiz değilse,
kırılma ve dağılım sinyal alımında birincil vasıtadır.
Baz İstasyonları
Baz istasyonları, hücresel haberleşme sistemlerinde merkezi istasyon olarak görev
yaparlar ve her hücrenin merkezinde mutlaka bir baz istasyonu bulunur. Baz istasyonları
olmadan mobil telefonlar iletişim sağlayamaz. Mobil telefonlar, diğer mobil telefonlarla ve
sabit ağ telefonlarıyla baz istasyonları sayesinde görüşme yapabilir.
Bir baz istasyonunun aynı anda hizmet verebileceği görüşme sayısı sınırlıdır. Bunun
sebebi baz istasyonuna tahsis edilen taşıyıcı frekans sayısıyla ilgilidir. Baz istasyonuna
ayrılan frekans sayısı ile yapılabilecek görüşme sayısı doğru orantılıdır. Ancak her bir baz
istasyonuna tahsis edilebilecek toplam taşıyıcı frekans sayısı sınırlı olduğu için baz
istasyonlarının aynı anda hizmet verebileceği kullanıcı sayısı da sınırlıdır. Hücresel yapı ile
birbirini etkilemeyecek uzaklıktaki diğer hücrelerdeki baz istasyonlarda aynı taşıyıcı
46
frekanslar tekrar kullanılarak daha çok sayıda kullanıcının şebekeden yararlanabilmesi
sağlanır. Bu özellik sayesinde, kullanıcı sayısının yüksek olduğu yerlerde daha küçük
hücreler oluşturularak şebekenin kapasitesi artırılır. Bu amaçla kapsama alanı daha dar
olan fakat daha sık aralıklarla baz istasyonları kurulur. Bu şekilde hem kapasite artırımı
sağlanmış olur hem de şehir merkezlerinde binalardan oluşabilecek kapsama sorunlarının
önüne geçilmiş olur.
Eğer sık aralıklar ile hücre oluşturmayıp, şehrin merkezine ya da dışındaki yüksek bir
noktaya kurulacak tek bir hücre sistemi ile kullanıcı sayısının yoğun olduğu bir bölgeye
iletişim hizmeti verilmek istenmesi bir takım sorunları da beraberinde getirecektir.
Bu sorunlardan birincisi baz alıcı ve vericilerin çıkış güçleri ile ilgilidir. GSM sistemlerinde
mobil telefonlar ve baz istasyonu arasında karşılıklı iletişim olması gerekir. Bundan dolayı
baz istasyonu ve mobil telefon arasındaki uzaklık arttıkça, iletişimin sağlanabilmesi için
hem baz istasyonunun hem de mobil telefonların çıkış güçlerinin artırılması gerekir.
İletişimin tek bir hücresel yapı kullanarak, şehir dışına kurulan bir kule ile sağlanacağı bir
yapıda, kuleye yakın mesafelerde ve kuleye uzak olan mobil telefonlarda çok yüksek
elektromanyetik alan seviyeleri oluşur. Bu seviyeler günlük hayatımızda kullandığımız
diğer cihazları etkileyebileceği gibi etkisi tam olarak kanıtlanmış olmasa da insan sağlığı
üzerinde de olumsuz etkiler yaratabilir.
İkinci sorun da telefon ve istasyon arasındaki bina veya tepe gibi büyüklüklerin
elektromanyetik dalgaları kesmesi ve iletişimi engellemesidir. Bir diğer sorun ise tek bir
istasyonun haberleşme trafiğinin yoğunluğuna cevap verememesidir. Daha önce
bahsettiğimiz gibi, her bir istasyona ayrılan taşıyıcı frekans dolayısıyla aynı anda
yapılabilecek görüşme sayısı sınırlıdır. Böyle bir sistemde şebeke tıkanıklıkları ortaya
çıkacaktır.
Saydığımız bu sebeplerden dolayı tek bir baz istasyonu kullanarak bir şehrin iletişiminde
kullanmak doğru değildir. Bunun yerine sık aralıklarla, hücre kullanarak çıkış güçleri
makul seviyelerde tutulmuş olur. Bunun yanı sıra hücre sayısındaki artış ile
kullanılabilecek frekans sayısını artırdığı için hem daha fazla kullanıcıya hizmet verilebilir
hem de binalardan kaynaklanabilecek engellemelerin önüne geçilmiş olur.
1G Teknolojisinde Kullanılan Telefonlar
Mobil iletişim teknolojisinde 1970' lerin sonlarında hücresel analog mobil telefonların
kullanılmaya başlanmasıyla birinci nesil (1G) analog teknolojiyi kullanmakta olup
kullanıcıların zamanla artan ses kalitesi, kapasite, kapsama alanı gibi ihtiyaçlarına cevap
vermekte yetersiz kalması bu teknolojinin mahzurları olarak nitelendirilebilir.
2G Teknolojisinde Kullanılan Telefonlar
Bugün kullandığımız GSM standartlarındaki cep telefonları, 2G sayısal teknolojiyi kullanan
sistemlere bir örnek teskil etmektedir. Söz konusu 2G mobil telefonlar, 1991'in
ortalarında piyasaya sürülmüş ve kullanımı büyük bir hızla yaygınlaşmıştır. Bu sistemde
kullanılan telefonlar kendi içinde de iki alt gruba ayırabilir.
• 900 MHZ genişliğine sahip telefonlar
Bu telefonlar halen ülkemizde telekominikasyon piyasasında bulunan Turkcel ve Telsim
operatörlerin almış oldukları 900MHZ’ lik haberleşme sistemi lisansına uygun olarak
üretilmiş telefonlardır. Günümüzde bu telefonların üretimi yapılamamaktadır.
• 1800 MHZ band genişliğine sahip telefonlar
Bu telefonları halen ülkemizde telekomünikasyon piyasasında bulunan operatörünün
almış olduğu 1800MHZ’ lik haberleşme sistemi lisansına uygun olarak üretilmiş
telefonlardır. Bu telefonların 900 MHZ’lik operatörlerin sistemlerinde kullanılmasında
hiçbir sakınca yoktur.
• GSM 900 MHZ ile 1800 MHZ arasındaki farklılık
GSM 1800 çok büyük oranda GSM 900 standartlarını kullanmaktadır. GSM 900 ile GSM
1800 arasındakı temel farklılık frekans bandının yerleşimindedir. Bu farklılık dolayısıyla
hücre çapı, kapsama alanışartları, şebeke planlamasında iki sistem farklı özellikler
47
göstermektedir. Örneğin, GSM 1800 şebekesinde GSM 900 şebekesine oranla (kırsal
alanda) yaklaşık dört kat daha fazla baz istasyonuyla aynı kapsama alanına hizmet
sağlamak mümkün olabilmektedir.
Bunun dışında GSM 900 ile GSM 1800 sistemlerinde şebeke mimarisi, çoklu erişim
yöntemi, çerçeve yapısı, modülasyon tekniği, hız, konuşma kodlaması, kanal kodlaması,
sinyalleşme gibi konular da hiçbir fark bulunmamaktadır.

2,5G Teknolojisinde Kullanılan Telefonlar


1990’lı yılların ortalarında GSM standardının daha da hızlandırılması için “High Speed
Circuit Switched Data” (HSCSD) sistemi geliştirilmiştir. HSCSD ile kablosuz olarak
saniyede 32 kb hıza ulaşılmaktadır. Ancak bu hız pek fazla tatmin edici değildi. Daha
sonra geliştirilen “General Packet Radio” GPRS sistemi ile saniyedeki hız 115 KB’a
ulaşmaktadır. GPRS'in altyapıda kurulmasıyla birlikte 3G gelişimi yolunda bir diğer önemli
adım olan EDGE teknolojisini destekleyecek altyapı da hazırlanmıştır. “Enhanced Data
Rates in a GSM Environment” olarak adlandırılan EDGE teknolojisin de hız sınırı saniyede
384 KB’a kadar yükseltilmiştir. İkinci kuşakta yeralan GSM sisteminin GPRS ve HSCSD
teknolojileriyle geliştirilmesine 2.5G teknolojisi denilmektedir.
3G Teknolojisinde Kullanılan Telefonlar
Günümüzde, mobil hücresel haberleşmeye olan taleplerin gittikçe artması ve kullanıcıların
giderek daha yüksek bit iletim hızlı hizmetlere olan taleplerinin artması üçüncü nesil
sistemlerin oluşturulmasındaki en önemli faktördür. Bunun yanında, 3G sistemler
sayesinde giderek daha da popüler olan Internet uygulamaları ile de yakınsama
sağlanacak ve artık elde taşınabilen terminallerle dünyanın herhangi bir yerinden,
kapsama alanı sorunu olmadan her türlü bilgiye anında ulaşabilme imkânı bulunacaktır.
Avrupa’da 3G teknolojisine uygun olarak UMTS isimli sistem geliştirilmiştir. UMTS,
Avrupa’ da kabul edilen üçüncü nesil (3G) haberleşme sistemidir. Genişbantlı çoklu ortam
(ses, resim ve video aktarımı) servislerinin kullanımına imkân sağlayan yüksek bit
hızlarını desteklemektedir. Hem simetrik hem de asimetrik veri aktarımına imkân veren,
kaynakların verimli kullanılmasını sağlayan, devre ve paket bağlaşmalı hizmetlerin aynı
anda verilebilmesini mümkün kılan ve IP protokolünü destekleyen bir şebekedir. Bir
örnekle genişbantın hayatımızı ne kadar etkileyeceğini görelim: Bugün bir mp3 müzik
dosyasını, mobil ortamda 30 dakikada indirebiliyoruz. GPRS ile bu süre 3 dakikaya inmiş
durumdadır. Genişbanta doğru gittikçe indirme süreleri azalır. EDGE ile 35, UMTS ile 8
saniyeye inecektir.3G sistemi 2G ile adlandırılan sistemlerle kıyaslandığında şu özellikleri
öne çıkar: Dünya çapında kullanım ve sorunsuz dolaşım, Internet başta olmak üzere
çoklu ortam (multimedia) desteği, hem paket hem de devre bağlaşmalı veri trafiğini
desteklemesi, eski teknolojilere uyumlu olması, 2 Mbit/s veri hızıyla, geniş bant
teknolojilere geçişin sağlanmasıdır.

48
Teknoloji Bandgenişliği Özellikler
(Kbit/s)

1. AMPS / NMT Gelişmiş Mobil 9.6 • Analog ses


Nesil Telefon Sistemi (Advanced hizmeti • Veri
Mobil Mobile Phone System) / Nordic kapasitesi yok
“1G” Mobil Telefon (Nordic Mobile
Telephony)

2. / GSM Küresel Mobil 9.6 →14.4 • Sayısal ses


2.5. Haberleşme Sistemleri (Global hizmeti •
Nesil System for Mobile Gelişmiş mesaj
Mobil Communication) gönderme
“2G” hizmeti •
+ Evrensel
“2,5G” dolaşım • Devre
bağlaşmalı veri

HSCSD Yüksek Hızda Devre 9.6 → 57.6 • Gelişmiş


AnahtarlamalıVeri (High- GSM • Daha
Speed Circuit Switched Data) hızlı veri hızı

GPRS Genel Paket Telsiz 9.6 → 115 • Gelişmiş GSM •


Hizmeti (General Packet Radio Her zaman
Service) bağlantı imkânı •
Paket bağlaşmalı
veri

EDGE GSM Evrimi için 64 → 384 • Gelişmiş GSM •


Geliştirilmiş Veri Hızı (Enhanced GPRS’ den daha
Data Rate for GSM Evolution) hızlı

3.Nesil IMT-2000 / UMTS Uluslararası 64 → 2,048 • Her zaman


Mobil Mobil Haberleşme bağlantı imkânı •
“3G” (International Mobile Küresel dolaşım •
Communication)-2000 / IP imkânı
Evrensel Mobil
Telekomünikasyon Sistemi
(Universal Mobile
Telecommunications System)

49
GSM MİMARİSİ
Bir GSM ağı, aşağıda görüldüğü gibi, 3 ana bileşenden oluşmaktadır. Bunlar;
Mobil birim,
Mobil ana istasyon
Mobil anahtarlama sistemidir.

Mobil Birim, mobil telefon ve akıllı kartdan oluşmaktadır. Akıllı kart kullanıcı arayüz
modülünü taşır ve SIM (Subscriber Identity Module) olarak adlandırılır. Servis
sözleşmeleri sonucunda kullanıcı SIM ile çağrıları ve farklı servisleri kullanabilir.
Mobil cihazın IMEI (International Mobile Equipment Identity) adında kendine özgü bir
taşıyıcısı vardır. SIM’de ise IMSI (International Mobile Subscriber Identity) adında
kullanıcıyı mobil sisteme tanıtan bir tanımlayıcı bulunmaktadır. Bunun dışında sistem
operatorü için gereken bilgi ve yetkilendirmeyi de içerir.
Sim kart abone bilgilerini taşıyan akıllı kart olup, mobil cihaz içine takılmaktadır. Temel
olarak şu bilgileri içerir:
• IMSI (Uluslararası mobil abone kimliği)
Bu numara şebekede aboneyi tanımlayan özel bir numaradır. Abone şebekede tek
numarayla birden fazla servisi kullanabilir (telefon numarasından farklı bir numara). Bu
numara yalnızca şebekeye ilk girişte kullanılır.
• TMSI (Geçici mobil abone kimliği)
IMSI yerine kullanılan bir numara olup peryodik olarak değiştirilmektedir. Böylece abone
bilgileri ve konuşma güvenliği için dinlenmeye karşı ilave bir korunma sağlamaktadır.
• LAI (Bölge konum belirleme kimliği)
Abonenin şebekede (kendi şebekesi veya tanımlı herhangi bir şebeke) bulunduğu yeri
tanımlar. Bu kod sayesinde aboneye gelen çağrılar için bağlantı kurulmaktadır.
• Ki
Abone bilgisi ve konuşma güvenliğini sağlamak amacıyla kullnılan bir şifreleme ve
sorgulama anahtarıdır. Bu kod her abone için ayrı olup SIM kart ve AUC’ta kayıtlıdır. Ki
kullanılarak MS ile BTS arasında iletilen tüm bilgiler (sinyalleşme ve konuşma) şifreli
olarak gönderilir. Şifreleme ve deşifre işlemini sağlayan anahtar kod Ki’ dir.

50
• MSISDN (Mobil istasyon ISDN numarası)
Bu abonenin kullandığı telefon numarasıdır. Ülke kodu, şebeke kodu ve abone telefon
numarasının birleşmiş hâlidir.
CC + NDC + SN
90 532 6610011
CC: Ülke Kodu
NDC : Ulusal Şebeke Kodu SN : Abone Telefon Numarası

Ana istasyon alt sistemi; 2 bölümden oluşur. Bunlar BTS (Base Transciever Station) ve
BSC (Base Station Controller)'dir. Bunlar sistem bileşenleri arasındaki iletişimi sağlar.
GSM için radyo link protokolleri BTS ile mobil cihaz arasında çalışır. GSM arayüzünde
TDMS radyo protokolleri kullanılır.
BSC radyo kaynaklarının yönetimi ile görevlidir. Ayrıca MSC (Mobile Switching Center) ile
mobil cihaz arasındaki arayüzdür.
Ağ Alt Sistemi
MSC (Mobile Switching Center), PSTN’deki Class 5 Central Ofisin görevini yapar. Bunun
dışında gerekli anahtarlamalar, mobil cihaz için çağrı işleme fonksiyonları gibi görevleri de
vardır. Ayrıca MSC, çağrı kurulumu için omurga ağ işaretleşme arabirimini de sağlar.
MSC’deki HLR (Home Location Register) bölümünde belirli ağ sistemindeki kayıtlı
kullanıcıların veritabanı bilgileri tutulur. HLR, belli ağ operatörlerinin her abonesi için SIM
(Subscriber Idendity Module) içerir. Kullanıcının bir sistemden başka bir sisteme geçmesi
VLR (Visitor Location Register)’yi ilgilendirir. VLR’de bütün kullanıcılar için geçici bir
veritabanı tutulur. VLR, HLR’ye ilgili kullanıcının geçici olarak bir bölgede bulunduğunu ve
bu kullanıcıya ait tüm isteklerin VLR tarafından yönetileceğini belirtir. Mantıksal olarak her
GSM ağında HLR’ler bulunur ancak çok fazla bölgeye dağıtılmış da olabilirler. Ayrıca VLR,
HLR üzerinden kullanıcı için seçilmiş bilgilerini ve tüm çağrılarının kontrollerini de üzerine
alabilir.
MSC belli aygıt bilgileri üzerinde oynama yapamaz. Çünkü bilgi, anahtarlama sistemine
ait değil veritabanına aittir. Kullanılan bir diğer donanım, kontrolün arttırılmasına yönelik
olan AuC (Authentication Center) ve EIR (Equipment Inventory Register)’dir. AuC,
kullanıcılara ait belirli bilgilerin doğruluğunu kontrol eder. Bu bilgilerin içinde şifre de
olabilir. Bu özel bilgiler hava arabirimi üzerinden kullanıldığı için AuC, bu bilgilerin
onaylanmasını ve korunmasını gerçekleştirir. Bir diğer veritabanı olan EIR ise tüm radyo
setleri için satıcı bilgilerini tutar. Bu bilgiler üretici ve IMEI olarak tutulur. Eğer
kullanılmakta olan herhangi bir set çalınmış ise veya hile şüphesi taşıyorsa
veritabanındaki IMEI bayrağı geçersiz yapılır. Böylece bu set üzerinden ağı kullanmak
isteyen kullanıcı reddedilmiş olur.
Mobil İstasyon
Mobil birim veya mobil istasyon, mobil telefon ve akıllı karttan oluşmaktadır. Akıllı kart
kullanıcı bağdaştırma (arayüz) modülünü taşır ve SIM (Abone Kimlik Numarası Modülü -
Subscriber Identity Module) olarak adlandırılır. Servis sözleşmeleri sonucunda kullanıcı
SIM ile çağrıları ve farklı servisleri kullanabilir. SIM kart üzerinde; uluslararası mobil
abone kimliğini içeren IMSI (International Mobile Subscriber Identity) ve uluslararası
mobil cihaz kimliğini içeren IMEI (International Mobile Equipment Identity) birlikte yer alır.
Mobil istasyonlar, hava ortamı vasıtası ile BSS (Base Station Subsystem) sistemiyle
iletişim kurar.
Anahtarlama Sistemi
Anahtarlama sistemi daha önce de bahsedildiği gibi, aboneler arası bağlantıyı sağlamak
için kullanılır. Başka bir deyişle, çağrı ve abone işlemleri için kullanılır. GSM’de kullanılan
anahtarlama sisteminin devre anahtarlamalı bir sistemdir. GSM’de kullanılan anahtarlama
sistemi aşağıda belirtilen işlevsel birimleri içermektedir.
Merkez Konum Kaydı (HLR – Home Location Register)
51
Mobil Hizmetler Anahtarlama Merkezi (MSSC – Mobile Services Switching Center)
Ziyaretçi Konum Kaydı (VLR – Visitor Location Register)
Doğrulama Merkezi (AUC – Authentication Center)

Cihaz Kimlik Kaydı (EIR – Equipment Identitiy Register)

Anahtarlama sisteminde işlevsel birimler arasında SS7 (Signalling System 7-7 Numaralı
Haberleşme Sistemi) haberleşme protokolü kullanılır. SS7 sisteminin çalışma esası kısaca
şu şekilde açıklanabilir; Bir a numarası, b numarasını aradığında, numara adım adım
değerlendirip her seferinde bir diğer santrale sorularak arama yapılır.

SS7 sisteminde, dijital haberleşme yapılırken bir santraldan diğerine özel bir frekans
aracılığı ile sanal bir kanal oluşturulur ve hiçbir zaman konuşma kanalı meşgul edilmez.
Sonuçta b numarası santraline ulaşılıp telefonun boş olduğu görülünce, konuşma kanalı
alınır ve atanır. SS7 teknolojisi ile;
Anahtarlama sistemi kendi elemanları arasında SS7 üzerinden haberleşir.
Konuşma kanalı daha ekonomik kullanılır.
Özel ayrılmış frekans bandı üzerinden dijital haberleşme yapılır.
Baz istasyonundan sonra yere inen konuşma bilgisi SS7 teknolojisi ile ait olduğu santrala
aktarılır.
Merkez Konum Kaydı: HLR, aboneliklerin depolandığı ve yönetildiği bir veri tabanıdır.
Abonelerin hizmet profilleri, konum bilgisi ve aboneler kakındaki sabit bilgiler bu veri
tabanında saklanır. Kullanıcılar GSM operatörüne abone olduklarında HLR veri tabanına
kayıtları yapılır.
GSM şebekesinin kullanılabilmesi için ilk önce mobil abonenin kaydedilmesi (registration–
tescil) gerekir. Kayıt işlemi, mobil abonenin önceden kayıtlı olup olmadığına ve roaming
yapıyor olmasına göre değişiklik gösterir. Kayıtlı olan bir abone için MS biriminden
MSC/VLR’a gönderilen mesajla güncelleme işlemi gerçekleştirilir. Roaming yapılması
halinde ise, SIM karta ait IMSI bilgileri MSC/VLR’a gönderilir. İki farklı şebekenin arasında
roaming anlaşması olması halinde, roaming yapan kullanıcının ülkesi ve şebekesine ilişkin
bilgiler, kullanıcının abonelik durumuna göre roaming yapılıp yapılamayacağının
araştırılmasını teminen ana şebekenin HLR birimine gönderilir. Ana şebekeden gelen
bilgiler daha sonra ziyaret edilen şebekenin VLR birimine işlenir.
Mobil Hizmetler Anahtarlama Merkezi: MSSC, sistemin telefon anahtarlama işlevlerini
yerine getirir. Diğer telefon ve veri sistemlerinden ya da diğer telefon ve veri sistemlerine
olan çağrıları denetler. Kontör sayımı, ağ arayüzü bağlantısı ve işaretleşme bilgisinin
aktarımı gibi diğer santrallere özgü işlemler burada gerçekleştirilir.
Ziyaretçi Konum Kaydı: Ziyaretçi Konum Kaydı (VLR–Visitor location Register),
MSSC’nin ziyaretçi abonelere hizmet verebilmesi için, söz konusu aboneler hakkında
geçici bilgileri içeren bir veri tabanıdır. VLR, MSSC ile bütünleştirilir. Bir mobil kullanıcı
yeni bir MSSC alanına girdiğinde MSSC’ye bağlı VLR söz konusu Mobil İstasyon yani cep
52
telefonu hakkında HLR’den bilgi ister. Daha sonra, eğer bu Mobil İstasyon bir çağrı
gerçekleştirirse VLR her seferinde HLR’a başvurma gereği duymadan çağrı kurulumu için
gerekli bilgiye sahip olur. Ziyaretçi mobil istasyon yani cep telefonu, MSSC alanından
çıktıktan bir süre sonra o alana ait VLR’den kaydı silinir ve yeni girdiği MSSC’nin VLR’sine
kaydı yapılır.
Doğrulama Merkezi: AUC, kullanıcı kimliğinin doğrulanması ve çağrı gizliliğinin
sağlanması için doğrulama ve şifreleme parametrelerini sağlar. AUC, GSM ağlarının,
değişik türde saldırılardan korunmasını sağlar.
Cihaz Kimlik Kaydı: EIR, çalıntı yetkisiz veya arızalı kullanıcılardan çağrı yapılmasını
engelleyen ve ağdaki kullanıcı cihazlar hakkında bilgi içeren bir veri tabanıdır. AUC ve EIR
ayrı ayrı olabileceği gibi ikisi bütünleştirilmiş de olabilir.
Mobil servisler anahtarlama merkezi (MSC)
Ziyaretçi yerleşim kaydedicisi (VLR)
Dahili yerleşim kaydedicisi (HLR)
Doğrulama merkezi (AUC)
Donanım kimlik kaydedicisi (EIR)

Ana istasyon sistemi (BSS) ise şunları içerir:


 Ana istasyon denetleyicisi (BSC)
 Ana alıcı-verici istasyonu (BTS)

53
İki yönlü bir mobil ağ sisteminde yayın yapan birim. Radyo sistemindeki bir antenden
farklı olarak, baz istasyonu hem sinyal alır hem de sinyal gönderir (yani iki antenden
oluşur).

Baz İstasyonu Sistemi


Baz istasyonu havadan alınan telsiz sinyallerini direkt yere indirip santrala iletir. En fazla
20-30 kilometre yarıçaplı bir etki alanına sahip olan baz istasyonları ve her hücrede farklı
frekansta çalışır. Bu sebeple bir hücre diğeri ile örtüşmez. Aksi takdirde komşu
hücrelerden bu hücreye sarkma olur, yani bir VLR etki alanı ile diğeri karışabilir.
Baz istasyonları, GSM iletişimin kapsama alanını genişletmek için bina çatılarına kurulan,
genellikle beyaz renkli ve kutu şeklinde, 4 metre boyunda, iki çubuk antenle bir çanak
antenden oluşan ve mikrodalga yayan cihazlardır. Mikrodalga, dalga boyu 0.1-100 cm,
frekansı 0.3-300 gigahertz (Ghz) (10’ Hz=1 Ghz) olan elektromanyetik dalgalardır. Çubuk
antenler mikrodalgaları toplayıp çanak antenlere verir ve bu dalgalar çanak anten
aracılığıyla 16 farklı frekanstan ve UHF (ultra-high frequency) üzerinden yayınlanır.

Abonenin şebekeye girişini ve cep telefonu ile santral arasındaki bağlantıyı sağlayan
sistemdir. Baz istasyonu sistemi aşağıdaki birimlerden oluşur;
Baz İstasyonu Denetleyicileri (BSC -Base Station Controller)
Baz Alıcı / Verici İstasyonları (BTS – Base Transceiver Station)

GSM, TDMA (time division multiple access) teknolojisini kullanarak, her konuşma kanalını
8 adet time slot’a ayırarak, bu slotlar üzerinden data taşır. 8 time slot, aynı anda 8 kişi
için görüşmeyi sağlar.
• Baz istasyonu denetleyicileri: BSC ünitesi BTS’lerin denetlenmesinde kullanılır.
Abone tarafından yapılan bir arama, BTS’ ler tarafından onaylandığında; BSC’ ler, BTS ve
MSSC (Mobil Hizmetler Anahtarlama Merkezi) arasında iki yönlü bir kanalı açar. Ayrıca,
BSC ‘ler aramalarda enterferans (gürültü) olaylarının yaşanmaması için BTS ‘lerin çıkış
gücünü sürekli olarak denetler. Baz istasyonlar arasında, trafik ve kapsama alanına bağlı
olarak abonenin Handover (geçiş) işlemlerini kontrol eder.
Handover kavramı kısaca şöyle açıklanabilir; GSM sisteminin, her hücre alanı içerisindeki
baz istasyonları için ayrı ayrı frekansların tahsis edilmesi mantığı üzerine çalıştığından
daha önce bahsetmiştik. Bu sebepten ötürü konuşma esnasında yer değişimi söz konusu
olduğunda radyo kanallarının sabit link olarak tahsis edilmesi mümkün değildir. Bu durum
Handover kavramını ortaya çıkarır.

54
HANDOVER; süregelen bir konuşmanın farklı kanallarda ya da hücrelerde bağlantısının
kopmadan sürdürebilmesi için bir geçiş olayıdır. Yada kısaca; aynı Konum Alanı (LA-
Location Area) içinde bir hücreden diğerine devir olma durumudur. 2 farklı Handover olayı
bulunmaktadır; aynı içerisinde Handover ve farklı hücreler arasında gerçekleştirilen
Handover. Aynı hücre içerisinde Handover BSC tarafından, farklı hücreler arasında
handover MSSC tarafından yapılır. Handover yapılabilmesi için, gidilen hücrede boş
frekans tahsissinin yapılması gerekir. MSSC önce gidilecek hücrede boş frekans olduğuna
bakıp ondan sonra Handover işlemini gerçekleştirir.
• Baz Alıcı / Verici İstasyonları: BTS, mobil istasyonlara radyo bağdaştırması
yapar ve bunları denetler. BTS, ağdaki her hücreye hizmet sunabilmek için ihtiyaç
duyulan alıcı / verici üniteleri ve alıcı / verici antenlerinden oluşur.
İşletme / Destek Sistemi
İşletme merkezi, anahtarlama sistemindeki tüm cihazlara ve BSC’ lere bağlıdır ve kısaca
OSS olarak adlandırılır. OSS, GSM ağının izlenmesi ve denetlenmesini sağlayan
mekanizmadır. Bütün bu donanımlara ek olarak GSM sisteminde kullanılan birçok
yardımcı donanım bulunmaktadır. Bu dobanımlarışu şekilde sıralayabiliriz;
Mesaj Merkezi (MXE – Message Center)
Mobil Hizmet Ucu (MSN – Mobile Service Node)
Geçityolu Mobil Hizmetleri Anahtarlama Merkezi (GMSC – Gateway Mobile Services
Switching Center)
GSM Ara Bağlaşım Birimi (GIWU – GSM Internetworking Unit)
GSM alanları iç içe coğrafi alanlardan oluşur. Bu alanlar Şekil’de görüldüğü gibi hücreler,
konum alanları, MSC/VLR hizmet alanları ve kamusal karasal mobil ağ alanları olarak
genişlemektedir.

55
Şekilden de anlaşılacağı gibi hücre, bir Baz Alıcı/ Verici İstasyonu (BTS) tarafından
kapsanan radyo alanıdır. GSM ağı her hücreyi o gücreye atanmış bir hücre kimliği ile
tanımlar. Konum Alanı (LA) bir grup hücrenin bir araya gelmesi ile oluşur. Bu alan aynı
zamanda aboneye çağrı yapılan alandır. MSC/VLR hizmet alanı ise GSM ağının bir MSC’si
tarafından kapsanan ve MSC’nin Geçici Konum Kaydı (VLR)’nda kaydedildiği gibi
erişilebilir bir hizmet alanını temsil eder.
Konuşmanın Gerçekleşme Senaryosu

Konuşma her zaman 2 aşamada oluşur:


Sinyalizasyon Aşaması
Bir cep telefonu güç düğmesine basılarak açıldığında öncelikle kendi kendisini test eder.
Listesindeki ileri kontrol kanallarını tarayarak en güçlü sinyali bulmaya çalışır. Bu tarama
işlemi 7 saniyede bir veya sinyal şiddeti belirli bir düzeyin altına düştüğünde tekrarlanır.
En güçlü kanal tespit edildikten sonra, cep telefonu geri dönüş kanalından telefon
numarasını, elektronik seri numarasını ve şebeke tanıtım numarasını hücreye gönderir.
Hücre ise bu bilgileri seyyar iletişim aktarma merkezine aktarır.

56
Aktarma merkezi diğer aktarma merkezleri ve veritabanları ile iletişime girerek
tanımlama ile ilgili kontrolleri yapar.
Tüm kontroller tamam olduğunda şebeke cep telefonunu bulunduğu yer bilgisi ile birlikte
kayıt eder.
Bu işlemler toplam olarak sadece bir kaç milisaniye sürer ve kayıt sürecini oluşturur. Artık
cep telefonu çağrı almaya ve göndermeye hazırdır. Bu kayıt süreci bazen şebeke
tarafından sinyal gönderilerek de uygulanır. Eğer cep telefonu bağlı olduğu şebekenin
kapsama alanı içerisinde değilse ve kapsama alanı içerisinde olduğu şebeke dolaşım
anlaşması olan bir şebeke ise, kayıt süreci sonucunda asli şebekesi de bilgilendirilir.
Konuşma Aşaması (Call established)
A numarası öncelikli olarak bir baz istasyonu servis alanı (hücre) içinde olmalıdır.
Hücreden alınan arama bilgisi radyo arabirimi üzerinden BS (baz istasyonu) vasıtası ile
yere indirilir.
BS bu yolla sinyali MSC’ye iletir.
Cep telefonu sinyalizasyon kanalı üzerinden Ki (abone kontrol) tanıtım anahtarı ile
beraber IMSI/MSISDN (15 haneli rakam CC NDC SN) ve görüşme yapmak istediği B-
numarasını yollar.
MSC, gelen talebi kontrol ettikten sonra onaylamasını yapar (IMSI, Ki) ve aranan B-
numarasını inceleyerek onun önce nerede olduğunu bulmak amacı ile VLR’dan bilgi alır.
Eğer B-numarası VLR’ın kendi servis alanında değil ise, HLR’a sorar. HLR, ülke genelinde
bir cep telefonunun nerede bilgisine sahip bir veritabanıdır.
Kontrol safhasında MSC, EIR (equipment identity register) veritabanından aboneyi sorar.
EIR, network üzerinden hizmet alan abonelerin ve aynı zamanda çalıntı telefonların ve
giriş izni olmayan abonelerin numaralarının olduğu bir veritabanıdır. Telefon tanımlı,
kullanılan bir numara ise onay verir, çalıntı ya da borç yüzünden kapalı ise onay verilmez.
Son olarak, AUC (authentication center) veritabanından abone araştırılır. AUC, tüm
abonelerin SIM kartında bulunan güvenlik numarasının bulunduğu, abonenin radyo
kanalının kullanımı aşamasında, onay ve kod çözme safhalarında kullanılan bir
veritabanıdır.
Tüm bu kontrollerden geçen abone için MSC-A aldığı bilgi ile diğer servis alanına bakan
MSC-B’ye başvurur.
MSC-B’ den gelen aramayı devam ettirmek için önce B-numarasının meşgul ve o hücre
içinde tahsis edilecek boş kanal olup olmadığının kontrolünü yapar.
Tüm kontrollerin yapılması sonucu, gerekli şartların sağlanması durumunda A-
numarasının, B-numarası ile konuşması için gereken trafik kanalı verilir ve konuşma
başlar.
Konuşma boyunca A- arabirimin de (hava telsiz yüzü) yapılan tüm konuşma Kc (Ses
şifreleme) şifresi ile gönderilir.
Bu şifre ancak cep ile MSC arasında bilinir ve MSC gelen şifreli mesajları bu anahtar ile
açar. Konuşma bitince tahsis edilen tüm trafik ve sinyalizasyon kanalları geri alınır.
Hareket halinde haberleşme nasıl yapılır?
Cep telefonu bulunduğu istasyona, istasyon değiş tokuşu için sinyal gönderdiği anda şu
anki istasyon geçişi yapılacak alanda kapasite bulunup bulunmadığını denetler. Eğer her
iki istasyon da aynı kanal üzerinde bulunuyorsa anlaşma sağlanır. Karşılaştırılan anda
telefon yeni frekansa geçer ve yeni istasyondaki yeri ayırtılmış olur. Konuşulan kişi ile
aynı zamanda içinde bağlantı devam ettirilir. Bu hand-over o kadar düzenli işler ki ne
arayan ne de aranan farkına bile varmamaktadır. Eğer geçiş yapılacak istasyonda
konuşmanın devam etmesi için kapasite bulunmuyorsa ne olacak? Bu durumda cep
telefonu eski istasyon ile bağlantıyı mümkün olduğu sürece tutmaya çalışacaktır. Aynı
zamanda da en yakındaki diğer istasyonları bağlantı kurmak için denetlemeye devam
edecektir. Alınan sinyaller çok zayıfladığında ya da başka bir istasyona geçiş
57
sağlanamadığı anda ise bağlantı kesilecektir. 2 farklı hand-over olayı bulunmaktadır: Aynı
hücre içerisinde hand-over ve farklı hücreler arasında gerçekleştirilen hand-over. Aynı
hücre içerisinde hand-over BSC tarafından, farklı hücreler arasında hand-over MSC
tarafından yapılır.
Erişim Teknikleri
GSM’ler hava arabirimi (air interface) olarak TDMA’yı kullanırlar. Aslında GSM, TDMA ve
FDMA’nın kombinasyonunu kullanmaktadır. GSM için ayrılan 25 MHz’lik alanı, FDMA, 200
kHz’lik alanlarda toplam 124 taşıyıcı frekansı ile kullanır. Bu taşıyıcı frekanslardan bir
veya daha fazlası ana istasyon için atanmıştır. Daha sonra her bir taşıyıcı frekans TDMA
kullanılarak alt bölümlere ayrılır.

25 MHz'lik frekans bandı, 200 kHz'lik 124 taşıyıcı frekansa bölünür. Daha sonra bu
frekanslar TDMA kullanılarak alt bölümlere ayrılır. TDMA’nın en temel bileşeni, 0,577
ms’lik veri yayılım periyodu (data burst period) boyunca yayılımıdır. Bundan sonra 7
yayılım periyodu bir çerçeve içinde gruplanır ve yaklaşık 4,615 ms’lik bir TDMA çerçevesi
elde edilir. Bu çerçeve formatı mantıksal kanalların temelini oluşturur. Bir fiziksel kanal,
TDMA çerçevesindeki bir yayılım periyodudur. Yayılım periyoduna karşılık gelen pozisyon
ve sayı kanalı tanımlamakta kullanılır. Bu tanımlama işlemleri her 3 saatte bir yapılır.

Trafik Kanal Kapasitesi


Trafik kanalı ses veya veri taşımaktadır. Trafik kanalları 26 adet TDMA çerçevesinin
gruplanarak kullanılması ile tanımlanmaktadır. Bir çoklu çerçeve 120 ms uzunluğundadır
ve aşağıdaki parçalardan oluşur;24 çerçeve (0-11 ve 13-24 arası) trafik taşınması için, 1
çerçeve SACC (Slow Associated Control Channel) taşınması için kullanılırken, 1 çerçeve
ise kullanılmamaktadır.

Yukarıda bu çerçeve yapısı görülmektedir. Trafik kanalları 3 yayılım periyodu indirim


(down-link) ve aktarım (up-link) olmak üzere ikiye ayrılmıştır ve bu nedenle veri alma ve
yollama işlemleri eşzamanlı olarak yapılamamaktadır.

58
GSM'de, çok yaygın olmamakla beraber, yarı oran (half-rate) kanal sistemi bulunmaktadır.
Bu yarı oran kanallarının kullanılmasıyla sistemin kapasitesi iki katına çıkar. Bu işlem için
yarı-oran ses kodlayıcılar kullanılır.
Veri Yayılımı
Aşağıda bir TDMA çerçevesinin formatı görülmektedir. Bu aynı zamanda veri yayılımını da
gösterir. 156,25 ikiliden oluşan yapının dağılımı aşağıdaki gibidir.

57 ikiliden oluşan iki farklı veri modeli, 26 ikiliden oluşan eşitlik için deneme dizisi, Her
veri bloğunda gönderim senkronizasyonu için 1’er adet (robbed) ikili, Her veri bloğunun
sonlandığı yerde 3 tane daha ikili, 8,25 ikilik koruma bandından oluşur. 156,25 ikili veri
iletimi için 0,577 ms ayrılmıştır. Bu da veri iletimi olarak 270,833 Kbps’dır.
Konuşma Kodlama Formatı
Konuşma GSM üzerinde kodlanırken sayısal iletim sistemine girmektedir. Bu yüzden
analog sesler GSM üzerinden iletilmeden önce sayısala çevrilir. Normal telefon mimarisi,
ses sinyallerini 64 Kbps’lik sayısal veri olarak kodlamak için standart PCM tekniklerini
kullanır. Fakat 64 Kbps’lik verinin radyo sinyalleri üzerinden taşınması başarımı çok
zordur. Konuşma ve kodlama tekniği LPC (Linear Predictive Coding) formunu kullanarak
13 Kbps’lık konuşma şablonları oluşturulur. Bu konuşma 20 ms’lik modellere bölünerek
her biri 260 bit olarak kodlanır.

59
4. BÖLÜM: MOBİL İLETİŞİMDE GELİŞEN STANDARTLAR VE GPRS

Bu bölümde küresel mobil iletişimde gelişen standartlar tanıtılacak ve bu standartların


temelini oluşturun GPRS teknolojisinden ayrıntılarıyla bahsedilecektir.

Küresel Mobil İletişimde Gelişen Standartlar


GSM: Açılımı “Global system for Mobile Communications” yani küresel mobil iletişim
sistemi olan ve bu dersin daha önceki kısımlarında ayrıntılarıyla bahsedilmiş olan GSM,
dünya üzerindeki en yaygın mobil iletişim standardı konumundadır. GSM teknolojileri
gelişimi aşağıda verilmiştir:
1G: Birinci nesil analog mobil telefon kuşağının kısaltmasıdır. Başlangıcı 19. yüzyıla kadar
uzanan 1G sistemlerden bazıları halen Amerika’da kullanılıyor. Bu teknolojide yapılan
görüşmeler rahatlıkla başkaları tarafından dinlenebiliyordu.
2G: Bu teknolojide tüm kullanıcılar şebeke ile aynı kanal üzerinden haberleş ir. Veri
iletimi yani konuşma sırasında ise kullanıcılara farklı kanallar açılır ve konuşma süresince
bu kanala dışarıdan müdahale edilemez. 850/900MHz frekansta çalışması için tasarlanan
bir 2G standardı olan GSM, kullanıcı sayısının artması üzerine 1800MHz bandına
taşınmıştır. Bu şekilde çok kullanıcı ile aynı anda iletişimin önü açılmış, ancak frekansın
artmasıyla hücre yani baz istasyonlarının menzili düşmüştür. GSM, kullanıldığı
zamanlarda bile hattı meşgul eden bir sistemdir. Bu durum zaman zaman karşımıza çıkan
‘Şebeke Meşgul’ uyarısının temel sebebidir.
Özetle, 2G, ilk nesil iletiş im hizmetine göre en kritik farklılık ise analog değil sayısal
olmasıdır. Daha iyi bir ses kalitesi sunan teknoloji ile ses şifrelenebilmekdir. SMS de bu
neslin sağladığı önemli katkılardan bir diğeridir. Sunduğu hız ise 8 – 13KB/s arasında
değişmektedir. 2G’nin bu dezavantajı, 3G teknolojisinin geliştirilmesini gerekli kılmıştır.
GPRS/2.5G : GPRS, WAP (Wireless Application Protocol – Kablosuz Uygulama Protokolü)
erişimi, SMS – kısa mesaj hizmeti ile e-posta ve World Wide Web gibi internet
hizmetlerine ulaşmayı mümkün kılmıştır. 2G ile birleştirilmiş GPRS çoğu zaman 2G ile 3G
arasında kaldığı için 2.5 G olarak adlandırılmıştır.
GSM, 9.6 Kbps veri aktarımını desteklemektedir. Yani saniyede 1.2 Kbit’tir. 1G’den 2G’ye
geçildiği ilk zamanlarda bu veri iletimi gayet yeterli gelse de zamanla yetersiz kalmış,
internetin de yaygınlaşmaya başlamasıyla HSCSD ve sonrasında GPRS standartları
geliştirilmiştir. GSM’de olduğu gibi kullanılmadığı zamanlarda da hazır durumda beklerken
bile hattı meşgul etmesi, GPRS standartlarının geliştirilmesini sağlamıştır. BasKonuş (PTT,
pust to talk) temelde GPRS’e dayanmaktadır.
EDGE/EGPRS
Açılımı “Enhanced Data Rates for GSM Evolution” – “ GSM Gelişimi için Arttırılmış
Veri Hızları” olan EDGE teknolojisi, aynı zamanda Enhanced (geliştirilmiş) GPRS
olarak bilinir. Bu teknolojinin GPRS’i kayda değer biçimde geliştirilmesi üzerine
2.5G denilen GPRS ağlarına EDGE eklendiğinde üçüncü nesile son derece
yaklaşıldığı için 2.75G adı verildi. EDGE teknolojisi ile 177,6 KB/s ulaşmak, yine
operatörün desteğine bağlı olarak mümkündür.
HSCSD
Açılımı “high-Speed Circuit-Switched Data” – “Yüksek Hızlı Şebeke Anahtarlamalı
Veri” olan HSCSD, ikinci nesil GSM platformuna daha yüksek hızda veri yollamak
için geliştirildi. 4 kanal kullanımında 57,6 KB/s veri transferi sağlar.

3G: Üçüncü nesil kablosuz iletişim teknolojisine verilen addır. 1G ve 2G gibi hücresel ağ
sistemini kullanır. UMTS, bu teknolojinin bir getirisidir. 3G’de ses değil sayısal veri iletilir.
Ayrıca GSM'in aksine, kullanıcı aktif olarak telefonunu kullanmadığı zamanlarda kullandığı
zamana göre çok daha az kapasite harcar ve hücreye çok daha az yük bindirir. Bu sayede
2G’deki en büyük sorun olan şebekenin aktif olarak kullanılmadığında da meşgul olması

60
sorunu 3G ile aşılmıştır. Bu hizmet sağlayıcılara kapasitenin daha verimli kullanımına
bağlı tasarruf olarak geri dönmektedir. 3G, yüksek hızda güvenli veri iletişimine imkan
sağladığından, mesajlaşma, görüşme ve internet olanaklarının 2G’ye oranla çok hızlı ve
güvenli bir biçimde kullanılmasına imkan tanımaktadır. Ayrıca konumlandırma hizmeti
verilebilmektedir.
2G’de yükseltilen yayın frekansı 3G’de biraz daha yükseltilerek 2100/2400MHz’e
çıkartılmıştır. Bu hücrelerin yayın alanının daha da daralmasına ve kapalı alanda iletişim
sorunlarının oluşmasına yol açmıştır. Zira frekansı artan dalganın girişkenliği azalır.
3G’nin eksik noktalarından bir tanesi de hareket halinde veri iletişimi yapıldığında hızın
düşmesidir. Saatte 40km hızda 2Mbit veri iletişimi sağlayabilen 3G, 120km’ye çıkıldığında
EDGE hızına düşer ve 360km’de ise iletişim neredeyse sıfırlanır. Bu hız sorununun
aşılabilmesi için HSDPA ve HSUPA teknolojileri geliştirilmiştir. 3G teknolojisinin farklı
ülkelerdeki adları ve açılımları arasında bazıları şunlardır:

UMTS : Universal Mobile Telecom – Munications System, GSM ile uyumlu değildir.
Ancak dual mod telefonlar ile kullanılabilir.
CDMA2000 : Code Division Multiple Access 2000, 2.5G ile 3G melezi iletişim
standardıdır. Daha çok Kuzey Amerika ve Kanada’da tercih ediliyor. 3G sınıfında
yer alsa bile bazıları tarafından 144 Kb/s hızıyla 2.75G olarak tanımlanır.
FOMA : Freedom of Mobile Multimedia Access, Japon operatör NTT DoCoMo‘nun
sunduğu 3G servislerine verdiği isimdir. 2001’de açılan dünyanın ilk W-CDMA 3G
hizmeti olan FOMA’nın 40 milyondan fazla abonesi bulunuyor.
TD-SCDMA : Time Division – Synchronous Code Division Multiple Access, Çin Halk
Cumhuriyetinde CATT adlı operatörü tarafından verilen 3G hizmetine verilen
isimdir.

HSPA/HSDPA/HSUPA
3G’nin ötesindeki ilk adım olan HSPA uyumlu cihazlar daha şimdiden satılmaya
başlanmıştır. High-Speed Packet Access ailesi 3G protokolünü kullanan ve UMTS ağlarının
daha yüksek hızlarda veri alış verişine imkan veren bir teknolojidir. 3.5G olarak adlandır
ılan teknoloji ile 1.8, 3.6, 7.2 ve 144 Mbit/s hızlara ulaşabilmiş ve her kullanıcıya ayda 30
GB sağlanabilmiştir.
WIMAX
Açılımı ‘Worldwide Interoperability for Microwave Access’ olan WIMAX’in vaat ettikleri
gerçekten çok fazladır. Birçok ülke bu standardın oturmasını dört gözle beklemektedir.
IEEE 802.16 standartlarını kullanan bu geniş bant kablosuz bağlantı seçeneğinde Intel’in
önemli rol oynadığını söyleyebiliriz. Ülkemizdeki Telekom sektöründeki tekeli sona
erdirmesi ihtimali güçlü servislerden olan biri olan WIMAX, verici antenden 50 km’ye
kapsama alanı ve 75 Mbps indirme hızı sunması beklenmektedir.
EVOLVED HSPA
3G mobil iletişim protokolü olan Evolved HSPA, 3GPP (3rd Generation Partnership
Project) R7’de 43Mbit/s indirme ve 11Mbit/s yükleme hızına sahip olacak şekilde
tanımlanmıştır. Endüstri devlerinden Nokia Siemens Networks konuyla ilgili önemli
adımlar atarak, etkili bir ilerleme kaydetmiştir.
3G, ilk olarak 1998 yılında Japonya’da kullanılmaya başlanmış, 2003 yılında ise Avrupa’ya
gelmiştir. Numara taşınabilirliğinin 3G için bir sorun olmaktan çıkmasıyla ülkemizde 3G
şebeke lisansları ihaleye çıkmış ve sonunda lisanslar sahiplerini bulmuştur. Dört farklı
bant olarak ihaleye açı lan yeni nesil şebekede A tipi lisansı Turkcell kazanmıştı. B tipi
lisansı için Vodafone ve Avea aynı teklifi verdiği için kura yöntemine gidilmiş ve Vodafone
kazanmıştır. Avea ise C tipi lisansa sahip olmuştur. D tipi lisans için teklif gelmediği için
bu ihale yapılmamıştır. 2009 Nisan başında Danıştay'dan ihalelere onay gelmiş ve 30
Nisan'da da operatörler ile anlaşma yapılmıştır. Onay sonrası şirketler hızlıca altyapı
sistemlerini kurmaya başlamışlardı r. Ve sonunda, 3G ülkemize Japonya'dan tam 11 yıl,
Avrupa'dan ise 6 yıl sonra uğramış ve 30 Temmuz 2009 da hizmet sağlayıcılar aynı anda
3G hizmeti vermeye başlamışlardır. Hız konusunda ise ülkemiz, 3G çerçevesinde
düşünüldüğünde, dünya çapında hızlara ulaşılabilmiştir. Ancak 2010'da 4G'nin dünya

61
genelinde oldukça yaygınlaşması bekleniyorken, ülkemizin 2009'da 3G teknolojisine
kavuşmuş olması oldukça düşündürücüdür.
4G: Bu teknoloji tamamen IPv6'ya dayanmaktadır. Hizmet sağlayıcı ile bağlantıda olan
her aygıt, şimdi internete girdiğimiz bilgisayarlarımızda olduğu gibi bir IP adresine sahip
olacak ve telefonlar birbirleriyle bu adresler aracılığıyla iletiş im kurabilecekler. Kapsama
alanı içerisindeki her yer, günümüzdeki Wi-Fi ağları gibi bir kablosuz iletişim ağı olmuş
olacaktır.

4G ile birlikte hareketli aygıtların ağa 100 Mbps ve sabit aygıtların ise 1 Gbps hızla
bağlanması öngörülmektedir. Kullanıcılara 4G teknolojisinin getirileri çok büyük olacaktır.
Bunları şu şekilde özetleyebiliriz:

 Çok fazla sayıda eşzamanlı kullanıcı kapasitesi(şebeke meşgul sorununa çözüm)


 Yeryüzündeki herhangi iki nokta arasında en az 100 Mbps bağlantı hızı.
 Sorunsuz ve hızlı bir bağlantı ve çok daha rahat küresel dolaşım (roaming)
 İnternete bağımlı tüm sektörlerde mobil iletişim rahatlığını artırma (HDTV, gerçek
zamanlı ses/görüntü, mobil TV gibi.)
 Şu andaki kablosuz standartlarla uyum sorunu olmaması.
 Paket anahtarlamalı ağ.

4G'nin aslında en önemli getirisi, sürekli doğrudan internete bağlı telefonları yanımızda
taşıyacak olmamızdır. Şu andaki teknoloji ile sürekli internete bağlanmak maddi açıdan
faturayı epeyce kabartacaktır, ancak 4G ile bunun çözülmesi öngörülmektedir. 100 Mbps
hızını destekleyecek olan mobil aygıtlar ile internet üzerinden DVD kalitesindeki bir yayın
çok rahat bir şekilde izlenebilir ve yüksek kalitede TV yayını yapılabilir. Ayrıca 4G tüm bu
hizmetleri yüksek servis kalitesi ve yüksek güvenlik ile verir.

4G'nin uygulamaya geçmesi aslında 2007 yılında WiMax ağlarının kurulmasıyla


başlamıştır. WiMax 4G ile aynı banttan yayın yaptığından bu teknolojinin başlangıcı
sayılabilir. Ancak sabit bir noktadan yayın yapması ve hücresel yayın sistemini
kullanmaması nedeniyle tam olarak 4G değildir.

4G, tam olarak 3G'de de değindiğimiz gibi dünyada 2010'da hizmet vermeye
başlayacaktır. Kullanıcıların bu yeniliğe ayak uydurması ise 2012'yi bulabilir. Ülkemize
4G'nin gelmesi için ise en azından 4-5 yıl beklenmesi gerekebilir.

62
Genel Paket Radyo Servisi (GPRS)
GSM, ETSI (Avrupa Telekomünikasyon Standartları Enstitüsü) tarafından geliştirilmiş
hücresel haberleşme için bir Avrupa standardıdır. Bu standart Avrupa`da ve dünyanın
diğer ülkelerinde kısa zamanda geniş bir alana yayılmıştır. GSM’in en önemli hizmeti ses
iletimidir. Ses sayısal olarak kodlanır ve devre anahtarlamalı olarak GSM tarafından
iletilir. GSM ses hizmeti yanında veri transferi hizmeti de vermektedir. Fakat devre
anahtarlamalı veri kanalları kullanımından dolayı havada bit hızı en fazla 9.6 kbit/s
olmaktadır. Bit hızını artırmak için yüksek hızlı devre anahtarlamalı veri (HSCSD=High
Speed Circuit-Switched Data) teknolojisi geliştirilmiştir. Bu yöntemle her kullanıcı için
daha fazla zaman bölmesi (slot) tahsis edilmiş ve dolayısıyla hız artırılmıştır. Fakat WEB
tarama gibi veri uygulamalarında yetersiz olmuştur.
Mevcut hücresel veri hizmetleri, kullanıcıları n ve hizmet sağlayıcıların isteklerini tam
olarak yerine getirememektedir. Kullanıcılar açısından veri akışı çok yavaş olmakta,
bağlantı süreci çok zaman almakta ve oldukça karmaşıktır. Bunların ötesinde hizmet
oldukça pahalıdır. Teknik açıdan ise, mevcut kablosuz veri hizmetleri, devre anahtarlamalı
radyo iletişimi esasına dayanması sakıncalarına sahiptir. Hava arabiriminde tek kullanıcı
için, tam bir çağrı periyodunda trafik kanalının tamamı tahsis edilmiştir. Grup trafiği
sebebiyle (mesela internet trafiği) yüksek derecede kaynak yetersizliğine sebep olur.
Grupsal trafik kanallarında, paket anahtarlamalı taşıyıcı hizmetler devre anahtarlamalı
trafik kanallarının kullanımından daha iyidir. Çünkü, ihtiyaç duyulduğunda sadece bir
kanal tahsis edilecek ve paketin iletiminden sonra aniden serbest kalacaktır. Böylece
birçok kullanıcı tek bir fiziksel kanalı ortaklaşa kullanabilecektir. Bu olay istatistiksel
çoğullama olarak adlandırılır. Bu yetersizlikleri gidermek için iki tür hücresel paket veri
teknolojisi geliştirilmiştir;
AMPS, IS-95 ve IS-136 için Hücresel Sayısal Paket Verisi (CDPD)
Genel Paket Radyo(Telsiz) Servisi (GPRS – General Packet Radio Service)
GPRS temelde GSM için geliştirilmiş olmasına karşılık IS-136 sistemi ile de
bütünleştirilmiştir. GPRS, paket veri ağlarına kablosuz erişimi kolaylaştıran ve güçlendiren
GSM için yeni bir taşıyıcı hizmettir. Harici paket veri ağları ile gezgin istasyonlar arasında
kullanıcı veri paketlerini transfer etmek için paket radyo (telsiz) prensibini kullanır.
Paketler GPRS gezgin istasyonlarından paket anahtarlamalı ağlara doğrudan yönlendirilir.
IP esaslı ağlar ve X.25 ağları GPRS mevcut sürümlerini desteklemektedir. GPRS
kullanıcıları daha kısa erişim süresine ve daha hızlı veri akış oranına sahiptir.
Geleneksel GSM sisteminde, bağlantı kurulumu birkaç saniye almaktadır ve veri iletim hızı 9.6
kbit/s ile sınırlıdır. GPRS ağ, oturum kurulumunu bir saniyenin altında gerçekleştirmekte ve
veri hızı ISDN’lerde olduğu gibi onlarca kbit/s (170 kbit/s) değerlerine ulaşmaktadır. Ayrıca
ücretlendirme açısından, GPRS paket veri iletişimi, devre anahtarlamalı servislerden daha
uygundur. Devre anahtarlamalı hizmetlerde, ücretlendirme bağlantı süresince yapılmaktadır.
Bu durum grupsal trafik uygulamalarında oldukça sakıncalıdır. Kullanıcı bir WEB sayfasında
sörf yaparken bile yani herhangi bir veri transfer etmezken de ücret ödemektedir. Buna
karşılık paket anahtarlamalı hizmetlerde, ücretlendirme transfer edilen veri miktarına göre
yapılmaktadır. Kullanıcı uzun süre çevrimiçi kalsa bile eğer veri transfer etmiyorsa
ücretlendirmeye tabi tutulmayacaktır.
GPRS son birkaç yıl içerisinde ETSI tarafından standartlaştırılmıştır. İlk ortaya atıldığı
günden bu yana çok fazla talep almış 2000 yılı ortalarında birçok ülkede bu sistem
kullanılmaya başlanmıştır
GPRS Sistem Yapısı
GPRS, ETSI tarafından var olan GSM yapısı üzerinde değişiklikler yapılarak meydana
getirilmiş ve hizmete sunulmuştur. GPRS sistem yapısı aşağıdaki şekilde görüldüğü
gibidir. GPRS, kullanıcıya bir MS (Mobil İstasyon) ile internete erişim imkanı sağlar.

63
Bir mobil istasyon, GPRS sisteminde kullanıcının üzerinde işlem yaptığı, veri paketini
iletmek ve almak için kullandığı bilgisayar terminali olan TE (Terminal Cihazı) ve bir GSM
telefonu olan MT (Mobil Terminal)’den meydana gelir.
GPRS, mevcut GSM altyapısın ı kullanmaktadır. Mevcut GSM yapısı içerisine GPRS’i
entegre edebilmek için birtakım eklentilere ihtiyaç duyulmuş ve GPRS destek düğümleri
(GSN=GPRS Support Node) adı verilen yeni bir ağ düğümleri sınıfı GSM sistemine ilave
edilmiştir. GSM sistemine eklenen bu düğümleri şu şekilde sıralayabiliriz:
Harici Paket Veri Ağları (PDN)
PDN (Packet Data Networks), Gezgin istasyonlar arasındaki veri paketlerinin
yönlendirilmesinden sorumludur.
Sunucu GPRS Destek Düğümü (SGSN)
SGSN (Serving GPRS Support Node), servis alanı içerisindeki gezgin istasyona giden ve
istasyondan gelen veri paketlerinin dağıtımından sorumludur. SGSN’nin görevleri
arasında, paket yönlendirme ve transfer, hareketlilik yönetimi (bağlama, ayırma ve
konum yönetimi), mantıksal link yönetimi, doğrulama ve yükleme fonksiyonları gibi
işlevler de gelmektedir. SGSN’nin konum kayıtçısı, kayıtlı GPRS kullanıcıların profillerini
ve konum bilgilerini kaydeder.
Ağ Geçidi GPRS Destek Düğümü (GGSN)
GGSN (Gateway GPRS Support Node), harici paket veri ağları ve GPRS omurgası arasında
bağdaştırma görevi yapar. SGSN’den gelen GPRS paketlerini uygun paket veri
protokolüne (PDP=Packet Data Protocol) (IP veya X.25 gibi.) dönüştürür ve paket veri
ağına gönderir. Tersi istikametinde ise gelen veri paketlerinin PDP adresleri hedef
kullanıcının GSM adresine dönüştürülür. Yeniden adreslenen paketler sorumlu SGSN’e
gönderilir. Bu amaçla, GGSN kullanıcının mevcut SGSN adresini ve profilini kaydeder.
GGSN aynı zamanda doğrulama ve yükleme fonksiyonlarını da üstelenir. Bir GGSN birçok
SSGN için harici paket veri ağları için bir arabirimdir. SGSN ise sahip oldukları paketleri
farklı GGSN’ler üzerinden farklı ağlara gönderir.
GPRS Sisteminin Çalışması
Gb arabirimi BSC ile SGSN arasında bağlantı kurar. Gn ve Gp arabirimleri vasıtası ile
kullan ıcı verileri ve işaret verilerinin GSN’ler arasında transferi gerçekleşir. Eğer SGSN ve
GGSN aynı PLMN içerisinde ise Gn arabirimi, farklı PLMN içerisinde ise Gp arabirimleri
kullanılır. Bütün GSN’ler bağlantılarını IP tabanlı GPRS omurgaları ile gerçekleştirir.
GSN’ler PDN paketlerini GPRS tünel protokolünü (GTP=GPRS Tunneling Protocol)
kullanarak iletir. GPRS omurgaları iki gruba ayrılabilir.
• Intra-PLMN omurga ağları aynı PLMN ( Yerel Karasal Mobil Telefon Ağı )
içerisindeki GSN’leri bağlar.

64
• Inter-PLMN omurga ağları ise farklı PLMN içerisindeki GSN’ler arasında bağlantı
kurar.
Aşağıdaki şekilde ise bir inter-PLMN omurga ile birbirlerine bağlanmış farklı iki intra-PLMN
omurga ağı gösterilmiştir. PLMN ile harici inter-PLMN arasındaki ağ geçidi sınır ağ geçidi
olarak adlandırılır. Sınır ağ geçitleri kayıtsız kullan ıcılara ve istenmeyen saldırılara karşı
sistemi savunma görevini yerine getirir. İki SGSN arasındaki Gn ve Gp arabirimleri bir
gezgin istasyon bir bölgeden başka bir bölgeye geçtiği zaman kullanıcı profillerindeki
değişikliklere müsaade eder. Gi, PLMN ile İnternet veya kurumsal intranetler arasında bir
arabirim oluşturur.

HLR, PLMN içerisindeki her GPRS kullanıcıları için PDP adreslerini, mevcut SGSN
adreslerini ve kullanıcı profil bilgilerini saklar. Gr arabirimi HLR ve SGSN arasında bilgi
alışveriş görevini üstlenir. SGSN bir gezgin istasyonun mevcut konumu hakkında HLR’yi
bilgilendirir. Kullanıcının konumu ve profilini sorgulamak için ve dolayısıyla konum
kayıtçısındaki bilgileri güncelleyebilmek için GGSN ile HLR arasındaki işaretleşme yolu
GGSN tarafından kullanılabilir.
Ayrıca devre anahtarlamalı hizmetler (geleneksel GSM) ve paket anahtarlamalı hizmetler
(GPRS) arasındaki koordinasyonu sağlamak için MSC/VLR devreye sokulabilir. Devre
anahtarlamalı GSM çağrılarının sayfalama istekleri SGSN tarafından yerine getirilebilir. Bu
amaçla Gs arabirimi SGSN ve MSC/VLR veri tabanlarını birbirine bağlar. GPRS ile SMS
mesaj alışveriş ini gerçekleştirebilmek için Gd arabirimi tanımlanmıştır. Gd arabirimi
SGSN ile SMS-GMSN kısımlarını birbirine bağlar.
Yönlendirme
Yukarıdaki şekil, GPRS sisteminde paketlerin nasıl yönlendirildiğine dair bir örnektir.
Paket veri ağının bir IP ağı olduğunu kabul edelim. PLMN1 içerisinde yerleştirilmiş bir
GPRS gezgin istasyon IP ağına bağlanmış bir sunucuya IP paketleri gönderir. SGSN
gezgin istasyondan gelen IP paketleri kaydeder, PDP bağlamını denetler ve paketleri
intra- PLMN GPRS omurgası içerisinden uygun GGSN’e yönlendirir. GGSN paketleri ayırır
ve IP ağı üzerinden dışarı gönderir.
Paketlerin hedef ağın yönlendiricisine erişim için IP yönlendirme mekanizmaları kullanılır.
Gezgin istasyonun H-PLMN’i PLMN2 olsun. Gezgin istasyona IP adresi PLMN2’deki GGSN
tarafından tahsis edilir. Böylece gezgin istasyonun IP adresi PLMN2 içerisindeki GGSN ile
aynı ağ öneklerine sahiptir. Yabancı sunucu gezgin istasyona IP paketlerini gönderirken,
paketler IP ağ üzerinden gönderilir ve GGSN’e yönlendirilir. Daha sonra HLR sorgulanır ve
gezgin istasyonun PLMN1 içerisindeki mevcut konum bilgisi elde edilir. IP paketleri
hazırlanır ve inter-PLMN GPRS üzerinden PLMN içerisindeki uygun SGSN’e yönlendirilir.
SGSN paketleri ayırır ve gezgin istasyona gönderir.

65
GPRS Terminalleri
GPRS ve GSM sistemleri birlikte çalışmayı ve kullanıcılar arasında kaynakların dinamik
olarak paylaşımını destekler. Bu sebeple terminaller üç sınıfa ayrılmışlardır.
• A sınıfı gezgin istasyon, kullanıcıya herhangi bir kesinti olmaksızın devre
anahtarlamalı ve paket anahtarlamalı bağlantıları aynı anda destekler.
• B sınıfı gezgin istasyon, GSM ve GPRS’e aynı anda bağlantı yapabilir, fakat bir sesli
çağrı geldiğinde GPRS ile veri transferi geçici olarak beklemeye alınır ve sesli
görüşme sona erdikten sonra veri transferi kaldığı yerden devam eder. Yani A
sınıfı gezgin istasyonundan farkı, herhangi bir anda sadece iki hizmetten birisini
kullanabilir.
• C sınıfı gezgin istasyon ise herhangi bir anda protokollerden sadece bir tanesine
erişime imkânı sağlar. Diğer bir ifade ile hem GPRS hem de geleneksel GSM
hizmetlerine erişim yapabilen C sınıfı gezgin istasyonda aynı anda kullanım ve
kayıt mümkün değildir. Sadece SMS mesajları aynı zamanda alınabilir ve
gönderilebilir.
Bir GPRS gezgin istasyonu, modem gibi bir arabirime erişimi sağlayan, tipik bir telefon
alıcısı olan gezgin terminal ve bir dizüstü bilgisayar veya kişisel sayısal yardımcı (PDA)
olan bir terminal aygıttan oluşur.
HİZMETLER
Taşıyıcı ve Ek Hizmetler
GPRS’in taşıyıcı hizmeti uçtan uca paket anahtarlamalı veri transferini gerçekleştirir. Bu
işlemi iki farklı şekilde gerçekleştirir.
• Noktadan noktaya (PTP)
• Noktadan çok noktaya (PTM)
Noktadan Noktaya (PTP): PTP hizmeti iki kullanıcı arasında veri paketlerinin transferini
gerçekleştirir. Bağlantısız mod (PTP-CLNS) ve bağlantılı mod (PTPCONS) olmak üzere iki
modu destekler.
PTP-CLNS (PTP Bağlantısız -PTP Connectionless) bir veya daha fazla paketin A
abonesinden B abonesine gönderildiği bir servistir. Her paket birbirinden bağımsızdır.
Datagram modundadır ve patlamalı uygulamaları desteklemektedir. Güvenilir bir dağıtım
için, radyo arayüzü üzerinde PTP-CLNS, onaylanmış transfer modunu destekler. PTP-
CLNS hizmetleri ile kredi kartı onaylama, elektronik ekranlama, telnet uygulamaları ve
veri tabanı erişimi uygulamaları gerçekleştirilebilir.
PTP-CONS (PTP Bağlantılı) çoklu paketlerin A abonesinden B alıcısına gönderildiği bir
hizmettir. Kullanıcılar arasında lojik bir bağlantı sağlar. Patlamalı transaktif veya interaktif
uygulamaları destekler. Radyo arayüzü üzerinde onaylanmış transfer modundan güvenilir
bir dağıt ım için yararlanır. PTP-CONS hizmetleri ile elektronik posta ve internet kullanım
işlemleri gerçekleştirilebilir.
Noktadan Çok Noktaya (PTM) : PTM hizmeti bir kullanıcıdan çok kullanıcıya veri
paketlerinin transferini gerçekleştirir. Üç çeşit PTM hizmeti vardır.
• PTM-M (PTM -Multicast), çoklu yayın hizmeti kullanılarak, veri paketleri belirli
coğrafik alan içerisine yayılır. Bu hizmette tek yönlü iletim söz konusudur. Bu
hizmet ile kullanıcılara, günlük haberler, hava ve yol durumları gibi bilgiler
ulaştırılır.
• PTM-G (PTM -Group), grup çağrı hizmeti kullanılarak, veri paketleri bir kullanıcı
grubuna adreslenir ve grup üyelerinin bulunduğu bölge olan coğrafik bölge dışına
gönderilir. Mesaj alımı gerçek zamanlıdır. Veri iletimi tek yönlü, çift yönlü ya da
çok yönlü olabilir. Bu hizmet sayesinde konferans işlemleri gerçekleştirilebilir.

66
IP-M (IP -Multicast), çağrıları üyelerin bulunduğu coğrafyadan bağımsızdır. Bu
hizmette de mesaj alımı gerçek zamanlıdır ve çok yönlü iletim desteklenir. Bu
hizmet sayesinde canlı multimedya iletimi sağlanabilir.

Hizmet Kalitesi (QoS – Quality of Service )


Gezgin veri uygulamalarının, hizmet kalite ihtiyacı çok çeşitlidir. Bu ihtiyaçlar içerisinde
gerçek zaman çoklu ortam, Web’de sörf yapma, e-posta aktarımı önem arz etmektedir.
GPRS, QoS profil tanımlamalarında aşağıda belirtilen dört parametre kullanır.
- Hizmet önceliği diğer hizmetlere nazaran bir hizmetin önceliği demektir. Yüksek,
normal ve düşük olmak üzere üç seviyesi bulunmaktadır.
- Güvenilirlik gerekli iletim karakteristiklerini gösterir. Belirli bir maksimum değeri
sağlama, kopyalama ve paketlerin bozulmasına karşı olmak üzere üç çeşit
güvenilirlik söz konusudur.
- Gecikme parametresi ortalama gecikme ve %95’lik gecikme için maksimum
değerleri tanımlar. Gecikme, iki gezgin istasyon arasında veya bir gezgin istasyon
ile harici paket veri ağlarının arabirimleri arasındaki uçtan uca aktarım zamanı
olarak tanımlanır. Bu gecikme GPRS ağlarındaki istek, radyo kaynaklarının tahsisi
ve omurgadaki gecikmeleri içerir. Bu kavrama GPRS ağı ile harici ağ arasındaki
gecikme dahil edilmez.
- Ortalama bit oranı ve maksimum bit oranı.
Her oturum için gezgin kullanıcı ile ağ arasında bu hizmet kalitesi profilleri kullanılabilir.
Hizmet ücretlendirilmesi transfer edilen veri büyüklüğüne, hizmet tipine ve seçilen QoS
profiline bağlıdır.

GSM ÜZERİNE BAZI SORULAR

GSM baz istasyonlarının kuruluşlarına yönelik standartlar

Avrupa ülkelerinde GSM baz istasyonlarının kuruluşlarına yönelik standartlar, ETSI


(European Telecommunication Standardization Institute), Amerika Birleşik Devletleri’nde
FCC (Federal Communication Commission) tarafından belirlenmektedir.

Radyasyon (ışıma)

Radyasyon (ışıma) genel anlamda enerjinin uzayda dalgalar ya da tanecikler (fotonlar)


halinde yayılmasıdır. Isı, ışık ve radyo dalgaları günlük yaşamdan bildiğimiz ışıma
yoluyla yayılma örnekleridir. Evlerde ısınma amacıyla kullanılan radyatörler de
isimlerini ısı yayıcı anlamına gelmek üzere aynı kökten alırlar.

İyonlaştırıcı radyasyon ve İyonlaştırıcı olmayan radyasyon

İyonlaşma, atomlardan ve moleküllerden elektron koparılmasıdır. Enerji yüklü


fotonlardan oluşan elektromanyetik dalgalar, çarptıkları cisimlerden elektron
kopararak iyonlaşmalarına yol açabilirler. Yüksek frekanslı ve dolayısıyla yüksek
enerjili olan x-ışınları ve gama ışınları iyonlaştırıcı radyasyonlardır. Daha düşük
frekanslı, bir başka deyişle düşük enerjili elektromanyetik dalgalar (RF gibi) ise
iyonlaştırıcı olmayan radyasyon olarak adlandırılırlar. Mobil iletişim sistemlerinin neden
oldukları ışınım, iyonlaştırıcı olmayan radyasyon bölgesi içinde yer almaktadır.

SAR

Özgül Soğurma Hızı SAR (Specific Absorption Rate), elektromanyetik enerjinin vücut
dokuları tarafından soğurulma hızıdır. Birimi W/kg'dır. Bugüne dek yapılan araştırmalar
67
insan vücudunun bir derecelik sıcaklık artışını düzenleyemediğini ve sorunlar yarattığını
göstermektedir. İnsan vücudunda bir derece sıcaklık artışı için bir kilogram doku başına
4W güç soğurulması gerekmektedir. İnsanların genel yaşam alanlarında bu değerin 50'de
biri olan 0,08 W/kg SAR sınır değeri olarak kabul edilmiştir.

Özgül soğurma hızının doğrudan ölçülmesi hemen hemen olanaksızdır. Bundan dolayı,
sınır değerlerin belirlenmesinde kolay ölçülebilen ve/veya gözlemlenebilen parametreler
kullanılmaktadır. Bu parametreler, elektrik alan şiddeti, manyetik alan şiddeti ve güç
yoğunluğudur.

Bir noktadaki elektromanyetik enerji miktarı

Bir noktadaki elektromanyetik enerji miktarı, kaynağından olan uzaklığa, kaynağın etkin
çıkış gücüne ve yayılım ortamına bağlıdır.

Elektromanyetik radyasyonun canlılar üzerindeki etkileri

RF elektromanyetik dalgalarının foton enerjileri, atomları ve molekülleri iyonlaştıracak


düzeyde değildir. Elektromanyetik radyasyonun göreceli olarak düşük frekanslı biçimleri
olan görünen ışık, kızılötesi radyasyon ve RF dalgalar iyonlaştırıcı olmayan radyasyona
örnektir.

Ortamdaki iyonlaştırıcı olmayan elektromanyetik dalgaların etkisinde kalma sonucunda


canlılarda iki tür etki oluşabilir: Isıl etkiler ve ısıl olmayan etkiler.

Isıl etkiler, vücut tarafından yutulan elektromanyetik enerjinin ısıya dönüşmesi ve vücut
sıcaklığını arttırması olarak tanımlanır. Bu sıcaklık artışı, ısının kan dolaşımı ile atılarak
dengelenmesine dek sürer. Cep telefonları gibi RF kaynaklarının sebep olabileceği sıcaklık
artışı gerçekte çok düşüktür ve büyük olasılıkla vücudun normal mekanizmaları ile
kolayca etkisizleştirilebilir. Cep telefonu ile beyinde oluşabilecek sıcaklık artışı ortalama
0,1 C dolayındadır .

Isıl olmayan etkilere bağlı olarak RF dalgaların etkili olduğu iddia edilen bozukluk ve
hastalıklar arasında beyin aktivitelerinde değişiklikler, uyku bozuklukları, dikkat
bozuklukları, baş ağrıları bulunmaktadır. Ancak bu riskler çok yüksek deneysel dozlar ve
sürelerde geçerli olabilir ve cep telefonları gibi kullanımlar için geçerli değildir.

Yüksek enerjili iyonlaştırıcı elektromanyetik dalgalar, DNA ve genetik malzemeyi


kapsayan biyolojik dokuda hasara yol açabilen moleküler değişikliklere yol açabilirler. Bu
etkinin olabilmesi için dokunun x-ışınları ve gama ışınları gibi yüksek enerjili fotonlarla
etkileşmesi gerekir.

Elektromanyetik radyasyonun insan vücudunda en fazla etkili olduğu bölgeler

Elektromanyetik radyasyonun ısıtma yönünden insan vücudunda en etkili olduğu bölgeler


başka bölgelerden farklı olarak fazla ısıyı dağıtacak kan akışı olmamasından dolayı gözler
ve testislerdir.

Bir apartmanın çatısında ya da duvarında baz istasyonu anteni bulunması

Baz istasyonlarındaki antenler dar bir bölgeyi etkileyen yönlü antenlerdir. Bu antenler
arkalarında ya da diplerinde ışımanın çok az olacağı biçimde tasarlanmışlardır. Bu nedenle
bulundukları binada yaşayanları yüksek risk grubu haline getirmezler. Ancak antenin
konumu, antenin ışıma örüntüsünün kurulduğu binayı içine almayacak şekilde
belirlenmelidir. Ayrıca, anten için yer seçimi ve antenin kurumu sırasında yakın alandaki
binaların risk altına alınmamasına dikkat edilmelidir. Anten yeri, çalışma frekansı ve çıkış
gücüne göre hesaplanacak güvenlik mesafesi içinde insanların istem dışı ve sürekli maruz
kalmayacağı şekilde seçilmelidir.

68
Elektromanyetik alanların insan sağlığına etkileri konusunda oluşturulmuş
uluslararası standartlar ve sınır değerler

Elektromanyetik alanların insan sağlığına etkileri konusunda birçok ülkede oluşturulan


standart ve sınır değerlerin yanı sıra uluslararası standartlar ve sınır değerler de vardır.

Uluslararası alanda ICNIRP (International Commission on Non-Ionizing Radiation


Protection - Uluslararası İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyondan Korunma Komitesi)
tarafından belirlenen sınır değerler birçok Avrupa ülkesinde ve dünyanın farklı ülkelerinde
en yaygın kabul gören değerler arasındadır. ICNIRP, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve
Dünya Çalışma Örgütü (ILO) tarafından resmen tanınan bağımsız bir araştırma
kuruluşudur. ICNIRP Kılavuzu'nda (ICNIRP Guidelines) yer alan çalışmalar ünversiteler ve
araştırma kuruluşları ile işbirliği yapılarak, çok sayıda mühendis, biyolog, fizikçi,
epidemiyolojist ve ilgili başka bilim adamlarından oluşan disiplinlerarası bir ekip
tarafından yürütülmüştür.

Amerika Birleşik Devletleri'nde bu sınır değerler FCC (Federal Communications


Commission - Federal Komünikasyon Komisyonu) tarafından belirlenmekte ve bu sınır
değerlerin belirlenmesinde IEEE (Institute of Electrical and Electronics Engineers -
Elektrik ve Elektronik Mühendisleri Enstitüsü) ve ANSI (American National Standarts
Institute - Amerikan Ulusal Standartlar Enstitüsü) tarafından oluşturulan standart
değerler temel olarak alınmaktadır. IEEE/ANSI standartları da sınır değerlerin
belirlenmesinde yaygın olarak kabul gören ve temel alınan değerlerdir.

Elektromanyetik alanların insan sağlığına etkileri konusunda oluşturulmuş sınır değerler


frekansa göre değişiklik gösterir. Örneğin baz istasyonlarının çalışma frekanslarını içine
alan 400-2000 MHz frekans bandında genel yaşam alanları için ICNIRP Kılavuzu’nda yer
alan sınır değerler elektrik alan şiddeti için 1,375/2 V/m f = frekans (MHz)); manyetik
alan şiddeti için 0,0037/2 A/m ve elektromanyetik güç yoğunluğu için f/200 W/m
ifadeleriyle verilmiştir. Bu ifadelerle verilen sınır değerler altı dakikalık ölçüm sonucunda
elde edilecek ortalama değerler içindir. Bunun yanında IEEE ve FCC standartlarında yer
alan güç yoğunluğu üst sınırı 300-1500 MHz frekans aralığında f/150 W/m2, 1500-
100.000 MHz frekans aralığında 10,0 W/m2 olarak verilmiş olup, bu ifadelerle verilen sınır
değerler otuz dakikalık ölçüm sonucunda elde edilecek ortalama değerler içindir.

Baz istasyonu kullanılma nedeni

Baz istasyonları, hücresel haberleşme sistemlerinde merkezi istasyon olarak görev


yaparlar. Baz istasyonları olmadan mobil telefonlar iletişim sağlayamazlar. Mobil
telefonlar, diğer mobil telefonlarla ve sabit ağ telefonlarıyla baz istasyonlar üzerinden
görüşme yapabilirler.

Bir baz istasyonunun aynı anda hizmet verebileceği görüşme sayısı sınırlıdır. Bu sayı, baz
istasyonuna tahsis edilen taşıyıcı frekans sayısıyla doğru orantılıdır. Bir baz istasyonuna
tahsis edilebilecek toplam taşıyıcı frekans sayısı ise sınırlıdır. Hücresel yapı ile birbirini
etkilemeyecek uzaklıktaki hücrelerdeki baz istasyonlarda aynı taşıyıcı frekanslar tekrar
kullanılarak daha çok sayıda kullanıcının şebekeden yararlanabilmesi sağlanır. Özellikle
kullanıcı sayısının yüksek olduğu yerlerde daha küçük hücreler oluşturularak şebekenin
kapasitesi arttırılır. Bu amaçla kapsama alanı daha dar olan fakat daha sık aralıklarla baz
istasyonları kurulur.

Sorudaki gibi şehir dışına tek bir kule kurarak hücresel yapı oluşturulamaz. GSM
sistemlerinde mobil telefonlar ve baz istasyonu arasında karşılıklı iletişim olması gerekir.
Bundan dolayı baz istasyonu ve mobil telefon arasındaki uzaklık arttıkça, iletişimin
sağlanabilmesi için hem kulenin hem de mobil telefonların çıkış güçlerinin arttırılması
gerekir. İletişimin hücresel yapı kullanılmadan şehir dışına kurulan bir kule ile sağlanacağı
bir yapıda, kuleye yakın mesafelerde ve kuleye uzak olan mobil telefonlarda çok yüksek
elektromanyetik alan seviyeleri oluşur.
69
Bir baz istasyonunun hizmet verdiği kişi sayısı

Bir baz istasyonunun hizmet verebileceği maksimum kullanıcı sayısı o hücre için ayrılan
taşıyıcı frekans sayısıyla doğru orantılıdır.

Baz istasyonlarında bulunan antenler

Baz istasyonlarında yönlü antenler kullanılmaktadır. Bunlar genellikle enerjiyi


karşılarında bulunan dar bir alana gönderecek biçimde tasarlanmışlardır. Bu nedenle
antenden eşit uzaklıkta farklı noktalarda enerji dağılımı farklılık gösterir. Ayrıca,
uzayda antenler tarafından uzaya yayılan elektromanyetik dalgaların güç yoğunlukları
antenden uzaklaştıkça uzaklığın karesiyle, elektrik alan şiddeti ise uzaklık ile ters
orantılı olarak azalır. Tepe, ağaç ve bina gibi oluşumlar sinyal seviyelerinin daha hızlı
düşmesine yol açarlar.

Baz istasyonlarının neden olduğu toplam elektromanyetik enerji

Baz istasyonlarının neden olduğu toplam elektromanyetik enerji sabit bir değerde
değildir; kullanıcı yoğunluğuna göre değişir. Hücredeki mobil telefon sayısı ve aynı anda
yapılan görüşme sayısı arttıkça, baz istasyonu anteninden yayılan elektromanyetik enerji
de artar.

Mobil telefonunun yaydığı güç

Mobil telefon, arama sırasında en yüksek çıkış gücü ile baz istasyonuna ulaşmaya çalışır.
Baz istasyonu ile bağlantı kurulduktan sonra çıkış gücü haberleşme sağlanabilecek en
ekonomik seviyeye düşer. Mobil telefon ile baz istasyonu arasındaki uzaklık arttıkça daha
yüksek çıkış güçlerinde haberleşme yapılması gerekir. Mobil telefonlar için 900 MHz'de en
yüksek çıkış gücü 2 W, 1800 MHz'de 1 W'dır.

70
5. BÖLÜM: KABLOSUZ BİLGİSAYAR AĞLARI
Kablosuz ağ, Internet ve kablosuz haberleşme kavramlarının bir araya gelmesi ile oluşur.
Internet, iş, eğlence ve her türlü uygulamalarımızı inanılmaz bir şekilde değiştirirken,
kablosuz teknoloji de hücresel telefonlar ile birlikte E-Ticaret ve bilgisayar girişimine
elektronik bir boyut katmıştır.
1900’li yılların başında, “atsız ulaşım” kavramı bugün otomobil dediğimiz kavram için
söylenirdi. Bu geçiş sadece atları devre dışı bırakıp yeni modeller ve yeni ulaşım demek
değildi. Kablosuz iletişim de sadece kablolardan kurtulmak değildir; herhangi bir zamanda,
herhangi bir konumdaki durumdan ve zamandan bağımsız olarak Internete erişmek ve
var olan uygulamaları geliştirebilmek ve yeni uygulamalar yaratmak için yeni yollar
sunmaktadır.

Yukarıda bir kablosuz erişimin web ortamına nasıl yeni temas noktaları tanıttığını
görebiliriz. Cep telefonları, PDA’ler, çağrı cihazları, kişisel bilgisayarlar bunlar arasında en
belli başlı olanlarıdır. Kablosuz ağlar sayesinde müşteriler ve satıcılar arasında güvenli,
güçlü ve hareketli işgücü sunulmaktadır. Günümüzde bilgiye her yerde, hızlı ve özgür bir
şekilde ulaşmanın çok önemli bir hale gelmesi kablosuz ağ sistemlerinin büyük önem
kazanmasına sebep oldu. Bugün insanların büyük bir çoğunluğunun cep telefonları
sayesinde kablosuz ağ sistemlerini kullanmaları buna iyi bir örnektir. Bugün olduğu gibi
kablosuz ağ sistemleri gelecekte de önemini yitirmeyecek hatta üzerinde çok büyük
yatırımlar yapılacak bir teknolojidir. Kablosuz ortam size bağlanabilirliğinizden ödün
vermeden kablosuz olarak çalışma özgürlüğü verir. Yer ve zaman kısıtlamalarını ortadan
kaldırdığı için iş yeriniz fiilen herhangi bir yer olabilir. Diğer kablosuz cihazlara bağlanan
cihazlar mobil çalışanlara daha kesintisiz çalışma yöntemleri sağlar. İş yeri içi
uygulamaları da ağınızı rahatlatmaya yardımcı olur. Kablosuz ortam işinizin daha becerili
ve verimli hâle gelmesi demektir.
WLAN
Bir LAN (yerel alan ağı) içinde çok sayıda bilgisayar, yazıcı, çizici, tarayıcı ve diğer
bilgisayar çevre birimleri yer alabilir. LAN’lar da bilgisayarlar ve ağ içerisindeki diğer
cihazlar arasında iletişimi sağlamak üzere kablo yerine RF veya kızıl ötesi teknolojisi
kullanılması durumunda, kablosuz LAN (Wireless LAN-WLAN) olarak adlandırılmaktadır.
Bu sebeple kablolu LAN’ların tüm özelliklerine sahiptir.
WLAN bir bina ya da bir grup bina içinde yani daha küçük alanlar içinde sunucular,
yazıcılar ve diğer uç nokta aygıtlara bağlanmak için radyo dalgalarını kullanır. Bununla
birlikte kablosuz teknoloji cep telefonları ile konuşan, dizüstü bilgisayarlar ile donatılmış,
zamanının çoğunu çalışma masasından uzakta geçiren, toplantılara katılan, çapraz
organizasyonlu takımlarında çalışan hareketli kullanıcıları akla getirir. WLAN bu şekilde
çalışan, herhangi bir yerden, kafeteryadan, toplantı odasından bilgilerine ulaşmak isteyen
çalışanlar için uygun bir ortam sağlar. WLAN’lar kullanıcılara, uygulamalara ve cihazlara
71
erişiminin, kullanıcılar arasında dosya değişiminin, elektronik posta ile haberleşmenin
üstünlüklerini sunar.
WLAN, LAN’ların yerini alabilir ya da LAN’ların sınırlarını genişletmek için kullanılabilir.
Kablosuz LAN bağlantıları kablolu karşılıklarına göre biraz pahalı olsa da, performans ve
LAN teknoloji standarizasyonu kriterleri WLAN'ı cazip bir seçenek yaparak, fiyatları
düşürmekte ve kabul edilebilirliği artmaktadır.Kablosuz kullanıcılar, WLAN erişim noktası
olan bir noktadan yerel ağa ve hatta Internete bağlanabilir.
Wireless LAN Kullanımı
Günümüzde birçok uygulamada yerel ağ uygulamasında WLAN'lar tercih edilmektedir.
Örnek olarak;Danışmanlar, denetimciler, mütahitler gibi çabuk pozisyon değiştiren ve
hızlıca ağ bağlantılarını kurabilmek isteyen çalışanlar, Gezgin sağlık bakım
profesyonellerine veri iletme gereksinimi olan hastaneler, Çalışanlarının kablolu yerel
ağdaki stok bilgilerine ulaşmak istediği depolar, Eski bir ofisi veya binanın yönetimini ele
almış, fakat duvarları delme masrafına girmek istemeyen bir şirketler, Müşterilerinin 30
Metreye kadar uzaklıktaki herhangi bir yerden internete bağlanmalarını olanaklı kılmak
isteyen oteller, Müşterilerinin taşınabilir bilgisayarları ile internete bağlanabilmesini
isteyen kitapçı ya da cafeler WLAN uygulamasını tercih edeceklerdir.
WLAN'ın Çalışma Şekli
Kablosuz LAN'larda, aygıtlar aralarında radyo sinyalleri göndererek iletişim kurar.
Sinyaller 300 metreye kadar gönderilebilir ve metal olmayan duvarlardan ve engellerden
geçebilir. Dizüstü bilgisayarlar, masaüstü bilgisayarlar ve sunucular PCMCIA kart’ı ile veya
kablosuz sinyalleri alıp iletebilen plug in kartlar ile kablosuz yerel ağ’a bağlanırlar.
Aşağıda gösterildiği gibi WLAN dolaysız olarak aygıt-tan-aygıt’a haberleşmeyi
destekleyebilmektedir.

Daha yaygın olarak, WLAN kablosuz yerel ağ ile kablolu yerel ağ arasında köprü olarak
görev yapacak bir Erişim Noktası (Access Point-AP)'na gereksinim duyar. AP genellikle
tavana ya da kule üzerine yerleştirilmiş durağan elemanlardır ve kablolu ağın bir
elemanıymış gibi ele alınır. AP, hücresel telefonlar ile haberleşen hücresel telefon ağındaki
bir kuleye benzetilebilir.
Bütün iletişim teknolojilerinde olduğu gibi kablosuz LAN’ larda da uluslararası düzeyde
kabul edilmiş standartlar (protokoller) vardır. Kablosuz LAN cihazları üreten firmalar bu
standartların izin verdiği özellikte işlevi olan cihazlar üretmektedirler. Bu standartların
bilinmesi sağlıklı ve verimli çalışan kablosuz LAN kurabilmeniz için çok önemlidir. Aşağıda
bu standartlar ve yapısıyla ilgili bilgiler verilmiştir.
Kablosuz LAN Standartları
Kablosuz LAN, aslında var olan LAN teknolojilerinin fiziksel katmanının (ethernet vb.) ve
kısmen veri bağı (data link) katmanının kablosuz hale getirilmesidir denilebilir. Bu amaçla
kablosuz LAN için uluslararası standartlar belirtilmiştir. Veri transferlerinin nasıl
yapılacağını belirleyen bu standartları günlük hayatımızın içinde kullandığımız trafik
kurallarına benzetebiliriz. Trafik kurallarıyla araçların yolun neresinden, ne kadar hızla ve
nasıl gidecekleri belirlenmişse, kablosuz LAN sistemlerinde de verilerin nerden, nasıl ve
ne kadar hızla gidebileceğini belirleyen standartlar vardır.

72
IEEE 802.11x Standartları

Kablosuz teknik standartların oluĢturulmasından sorumlu olan ana kuruluş IEEE (Institute
of Electrical and Electronics Engineers-Elektrik ve Elektronik Mühendisleri Enstitüsü)‟dir.
IEEE, LAN ve MAN ağlar için 802.x adı altında bir seri standart yayınlamıştır. Kablosuz
LAN ağlar için ise 1997 yılında 802.11 standardı yayınlanmıştır.
802.11 standardı, 2.4 GHz bandında FHSS (Frequency Hopping Spread Spectrum-Frekans
Atlamalı Yaygın Spektrum) ve DSSS (Direct Sequence Spread Spectrum - Düzgün Sıralı
Yaygın Spektrum) tekniklerinde 2 Mbps‟e kadar veri iletişimi sağlamaktadır. Bu ilk
standardın amacı var olan kablolu LAN‟ların, kablosuz olarak genişlemesini sağlamaktır.
IEEE, bu temel standardı daha yüksek veri iletim hızı, daha iyi servis kalitesi vb.
ihtiyaçları karşılamak üzere geliştirmeye devam etmiştir. Geliştirilen yeni standartlar,
802.11x adı ile tanımlanmış olup x bir harfi temsil etmektedir. 1999 yılında sırasıyla
802.11a ve 802.11b standartlarını duyurmuştur. Daha sonra 2003’te 802.11g ve 2009’da
802.11n standartları yayınlanmıştır. Bu standartlar farklı Ģekilde farklı alanlarda
kullanılmaktadır.
802.11b, g, ve n standartlarına genel olarak Wi-Fi (Kablosuz Bağımlılık) denir. Wi-Fi
Alliance olarak bilinen bir kuruluş da farklı üreticilerin kablosuz LAN aygıtlarının test
edilmesinden sorumludur. Bir cihazdaki Wi-Fi logosu, o ekipmanın standartları karşıladığı
ve aynı standartlara sahip diğer cihazlarla birlikte çalışabileceği anlamına gelir.

IEEE’nin 802.11x standartlarının karşılaştırılması


IEEE 802.11a Standardı

802.11a, 1999 yılında geliştirilen bir standarttır. Veri aktarımında 5GHz (Gigahertz) RF
bandını kullanır. Bu frekans aralığında, 12 kanal kullanan OFDM modülasyon tekniğini
kullanır. OFDM (Orthogonal Frequency Division Multiplexing - Ortogonal Frekans
Bölümlemeli Çoğullama), radyo sinyallerini farklı frekanslarda, aynı anda yollanmak üzere
daha kısa sinyallere böler ve böylece iletim boyunca oluşabilecek çapraz karışmaları önler.
Bu modülasyon tekniği ev aletlerinden gelen girişimleri azaltmıştır. 802.11a standardı
veri iletiminde saniyede 6, 9, 12, 18, 36, 48, 54 Mbps (Megabit) hızında yaklaĢık 50 m’ye
kadar iletişimi destekler.
802.11a standardı 5 GHz RF tayfını kullandığı için 2.4 GHz RF tayfı (802.11 b/g/n
standartları) ile uyumlu değildir. 802.11a uyumlu ekipman bulmak gittikçe zorlaşmaktadır.
Diğer standartlara göre yüksek maliyetlidir. 802.11a standardının iletişim mesafesi diğer
standartlara göre kısıtlıdır.
Bu teknoloji yüksek veri iletim hızına ihtiyaç duyan kullanıcılar tarafından veya video
dağılım sistemlerinde aktif olarak kullanılmaktadır. Daha pahalı cihazlarda bulunmasına
rağmen iş hayatında kurumsal kullanıcılar tarafından tercih edilmektedir.

73
IEEE 802.11b Standardı

802.11a ile aynı tarihlerde yayınlanmasına rağmen 802.11b standardı kullanıcılar


arasında büyük kabul görmüştür. 802.11b standardı Wi-Fi (Kablosuz Bağlılık) olarak
adlandırılmış ve Wi-Fi logosu bulunan ürünler uyumlu olarak çalışır. 802.11a standardına
göre 802.11b standardının maliyeti düşüktür.
802.11b, veri aktarımında 2.4 GHz RF bandını kullanır ve 1, 2, 5.5, 11 Mbps hızında 100
m’ye kadar veri iletimini destekler. 802.11b standardı DSSS modülasyon tekniğini kullanır.
802.11b standardını kullanan bileşenlerin, 2.4. GHz RF bandında çalışan diğer cihazlardan
(bluetooth, kablosuz telefon, bebek monitörü vb.) girişime maruz kalması nedeniyle
iletişimi kesilebilir.
802.11b ofis ortamları, hastaneler, depolar ve fabrikalar gibi ortamlarda kullanılmaya
oldukça uygundur. Özellikle konferans salonları, çalışma alanları ve kablo çekmenin
tehlikeli olduğu noktalarda ağ bağlantısı sağlanması için uygun bir teknolojidir. Kısaca
802.11b, taşınabilirliğin gerekli olduğu ve orta hızlı ağ bağlantılarına ihtiyaç duyulan
alanlarda kullanılır.

IEEE 802.11g Standardı

802.11a ile aynı modülasyon tekniğini (OFDM) kullanır, ama 2.4 GHz RF bandında çalışır.
Maksimum veri hızı 54 Mbps’dir. 802.11g’nin sahip olduğu en önemli özellik 802.11b ile
ulaşılan kapsama alanını (100 m) koruyarak veri iletim hızını 802.11a’ da olduğu gibi 54
Mbps’e ulaştırmasıdır. 802.11g istemci 802.11b erişim noktası ile uyumlu çalışabilir. Aynı
şekilde 802.11b istemci 802.11g erişim noktası ile uyumlu çalışabilir.
802.11g standardının zaman zaman 802.11b ile çalışan cihazlarla uyum sorunu
yaşamasından dolayı kullanımı çok fazla yaygınlaşmamıştır. Aynı zamanda fiyatının
802.11b‟den yüksek olması da dezavantajıdır.
Yüksek hız gerektiren video ve çoklu ortam uygulamalarında hızı ve kapsadığı alanın
genişliği nedeniyle 802.11g standardı tercih edilebilir.

IEEE 802.11n Standardı

Ekim 2009 yılında yayınlanan 802.11n standardı 802.11b ve 802.11g kablosuz ağların
geliştirilmesiyle oluşturulmuştur. Bu teknoloji ile kablosuz cihazların geniş bir alanı
kapsaması ve kablolu ağlar kadar hızlı veri iletimi hedeflenmiştir. 802.11n teknolojisiyle
yüksek çözünürlükte video izlenebilir, kablosuz olarak sesli ve görüntülü görüşmeler
yapılabilir. Kablolu LAN sistemlerin sunduğu kararlılık, performans ve güvenirlilik 802.11n
standartları ile de sağlanmaktadır.
802.11n standardının veri aktarım hızı 540 Mbps’ye kadar çıkabilmektedir. 802.11n
standardına göre üretilen AP (Access Point – Erişim Noktası)’ler hem 2.4 GHz hem de 5
GHz frekansında haberleşebilmektedir. Bu şekilde 802.11a, b, g standartları ile üretilmiş
cihazlarla uyum içinde çalışabilecektir.
802.11n kablosuz LAN standardın en önemli özelliği MIMO adı verilen çoklu anten
teknolojisi ile çalışmasıdır.

MIMO (Multiple Input Multiple Output – Çoklu giriş çoklu çıkış): MIMO
mekanizması günümüzde çoğunlukla iki alıcı ve iki gönderici (2X2) anten kullanılarak
gerçekleştirilir. Access Point (AP – Erişim Noktası) bir veri göndermek istediği zaman bu
veriyi kendi üzerindeki radyosuna iki ayrı koldan iletir. İki ayrı koldan aynı anda havaya
yollanan veri akışları doğal olarak farklı antenler üzerinden farklı ve belirli bir algoritma
dahilinde oynayan fazlarla iletilir. Bu şekilde veri akışlarının birbiriyle çakışması önlenmiş
olur. Sonuç olarak iki ayrı akış (stream) farklı yollardan hedefe ulaşır ve iki kat daha fazla
veri iletilir. Eğer aynı anda 3 stream(akış) aktarılıyorsa aynı anda iletilen veri miktarı
toplam 3x olur. Ayrıca 3x2 ve 3x3 MIMO’larda bulunmaktadır.

74
IEEE 802.11ac Standardı

Yeni bir standart olan 802.11ac kablosuz bağlantı standardı sayesinde,


artık Gigabit bağlantı, kablosuz olarak da kurulabilecek. Kısaca teoride kablosuz
bağlantının hiç bir dezavantajı kalmıyor. Kablosuz teknolojilerin esas yetersiz kaldığı
nokta, iki ve ya daha fazla cihaz arasındaki dosya aktarım hızıdır. Özellikle kablosuz ağ
üzerinden, büyük bir dosya aktarımı yapıldığında performans, kablolu bağlantı kadar
verimli olmuyor. 802.11ac standardını destekleyen bir router ve ona bağlanan ac destekli
istemciler, kablolu bağlantı hızını yakalayacaklar.
Günümüzde kullandığımız kumandalar, kablosuz klavyeler, fareler ve pek çok kablosuz
cihaz ve mevcut pek çok kablosuz modem, 2.4 GHz bandını kullanmaktadır. Bulunulan
ortamın içerisinde o kadar çok 2.4 GHz frekansını kullanan cihaz var ki, ortamdaki iki
cihaz arasındaki bağlantıda aksamalar olabiliyor. 802.11ac standardı, sadece 5
GHz bağlantıyı destekliyor. Bazı 802.11n modellerinin de 5 GHz desteği sunduğunu
biliniyor, ama aralarında epey farklılıklar bulunuyor. Buradaki tek marifet 5 GHz'de değil.
Kısacası 802.11ac, 5 GHz üzerinden temiz sinyal alış verişi yapabiliyor.
802.11ac'nin iç yapısı, tamamen kablolu bağlantı performansını yakalamak için
yenilenmiş ve kullanılan kanalların bant aralığı artırılmıştır. En son sürümde 40 MHz olan
bu aralık, 80 MHz seviyesine çıkartılmıştır. Bir diğer etmende QAM'daki yeniliklerdir. Tüm
kablosuz alıcı ve verici sistemlerinde kullanılan QAM terimi, fiziksel bir kanalda verinin
iletilebilmesi için oluşturulan, 90 derece faz farkı olan iki sinusoidal ile işaretin modüle

75
edilmesidir. Kısaca verinin gitmesi için oluşturulan kanallardır. Wireless 802.11n'deki 64
QAM seviyesindeki modülasyon, 802.11ac'de 256QAM seviyesine çıkarılmıştır.
Teorik olarak 1300 Mbps'e kadar aktarım hızına çıkabilen 802.11ac'de, sadece tek modun
aktiftir. Piyasadaki bazı cihazların hem 802.11ac hem de 802.11n uyumlu olduğu
görülüyor. Onlardaki performans, biraz daha düşük seviyede olacaktır. Çünkü n'i de
desteklemesi için QAM seviyesinde ve 80 MHz hızında olan aktarım hızı, 40 MHz'e
düşürülmüştür. Teorik olarak 450 Mbps desteği sunan 802.11n'den sonra Gigabit
Wireless, bizi yeni bir çağa hazırlamaktadır.
CSMA/CA
IEEE 802.11, ağa erişimi kontrol etmek için bir CSMA/CA (Carrier Sense Multiple Access/
Collision Avoidance) protokolünü tanımlamaktadır. CSMA/CA birçok aygıttan aynı andaki
iletimden doğan çakışmaları en aza indirgeyen (fakat yok edemeyen) "Konuşmadan Önce
Dinle" "Listen Before You Talk" metodudur.

CSMA'da cihazlar iletim yapmadan önce ortamı dinler, ve ortam boş ise iletim yaparlar.
Buna "Konuşmadan Önce Dinle" metodu denir.
CSMA/CA katılımcılarının sessizlik periyotlarında konuştuğu, eğer konuşma var ise
sustuğu şeklinde geçen bir tele-konferans gibidir. Bu 802.11’i kullanan uçların konuşmak
istediklerinde tüm bant genişliğini elde tutmaları anlamına gelir. Bununla birlikte ağa yeni
düğümler (node) eklendikçe kanalı elde etmek için çekişme artar, önemli bir zaman
konuşmadaki çakışmaları çözmek için harcanır. Bu nedenle bant genişliğini etken
kullanımı düşmüş olur.
Kodlama / Modulasyon Teknikleri
IEEE 802.11x ailesi standartlarında genel olarak DSSS, FHSS ve OFDM
kodlama/modülasyon yöntemleri kullanılmaktadır. Kodlama/modülasyon yöntemi,
kullanıldığı standardın veri oranı, kanal sayısı gibi temel özelliklerini belirlemektedir.
DSSS (Direct Sequence Spread Spectrum) düz sıralı dağınık spektrum tekniği 802.11b
standardında kullanılan kodlama ve modülasyon yöntemidir. 11 Mbps veri oranına kadar
kodlama yapabilmektedir.
FHSS (Frequency Hopping Spread Spectrum), frekans atlamalı dağılmış spektrum 802.11’
de tanımlanmıştır, ancak üreticiler tarafından pek rağbet görmemiştir.
OFDM (Orthogonal Frequency Division Multiplexing) yani dikey frekans bölümleme
çoğullama 802.11a standardında kullanılmakta ve dağılmış spektrum (spread spectrum)
sağladığı tüm getirileri kullanmaktadır. Bu getiriler veri aktarım oranı ve kanal sayısıdır.
Özellikle kanal sayısı büyükçe kablosuz ağ kurulumunda önem kazanır. Çünkü her bir
kanal aslında bağımsız bir iletişim ortamıdır. OFDM’de 20 MHz’lik 8 tane çakışmayan
kanal tanımı yapılmıştır. Kanalların her biri 52 alt taşıyıcıya bölünmüştür. Böylece aynı
anda yapabilecek bağımsız aktarım sayısı artırılmıştır. Her bir alt-taşıyıcı aynı anda
yapabilecek bağımsız aktarıma karşılık düşmektedir. 54 Mpbs hıza ulaşmak için 64QAM
adlı mekanizma kullanılmaktadır.

76
Çoklu Erişim ve Çoğullama Yöntemleri
Kablosuz ağların radyo frekansını kullanarak iletişimi sağlamakta olduğunu önceki
konularda söylemiştik. Radyo frekansı spektrumu sonlu bir kaynaktır. Bu sebeple, aynı
anda aktarım yapmak isteyen farklı uç sistemler kaçınılmaz olarak belirli frekans
aralıklarını paylaşmaları gerekir. Frekans spekturumunun bölünmesi ve birçok kullanıcının
arasında paylaştırılmasının birçok yolu/yöntemi vardır.

Yöntem Yöntemin Çalışma Şekli

FDMA (Frekans Frekans, alanında birbiri üzerine taşmayan bölmelere


Bölmeli Çoklu ayrılır. Bu bölmeler, uç sistemlerin belirli bir çağrısı için
Erişim) Yöntemi sistemlere atanır. Her bir çağrı için, frekans ayrı bir taşıyıcı
işaret bulunur. Yaygın olarak analog sistemlerde kullanılır.

TDMA (Zaman Kullanacağı spekturum zaman alanında bölmelere ayrılır.


Bölmeli Çoklu Uç sistemler birim zamanda kendilerine ait bölümüne
Erişim) Yöntemi sırayla erişebilir. Eğer çerçeveler yeterince hızlı tekrar
edilirse, uç sistemler haberleşme sırasında bir kesilme ve
gecikme hissetmezler. HiperLAN/2 standardı tarafından
kullanılıyor.

CDMA (Kod Bu yaklaşımda iletimde bulunan her uç, her bir ayrı çağrı
Bölmeli Çoklu için benzersiz bir dağıtma kodunu, bilgi işaretini eldeki
Erişim) Yöntemi frekans aralığına yaymak için kullanılır. Alıcı aynı benzersiz
kodu kullanarak bilgi işaretini ayıklar; alıcı için diğer
işaretler arka alan gürültüsü olarak algılanır. Bu yolla aynı
spektrum bloğunda aynı anda birden fazla çağrı
gerçekleşebilir. 802.11x standartları bu yöntemi kullanır.

FDD ( Frekans İki yönlü aktarım anlamına gelir. Var olan spektrum alış ve
Bölmeli Çift Yönlü veriş yönünde birbiriyle etkileşimde bulunmayacak şekilde
Erişim) Yöntemi ayrılmasıdır.

TDD (Zaman İki yönlü aktarım anlamına gelir. Sayısal ortamda iki yönlü
Bölmeli Çift Yönlü iletimin gerçekleştirilmesi için kullanılıyor. HiperLAN/2
Erişim) Yöntemi standardı tarafından kullanılıyor.

Çoklu erişim ve çoğullama yöntemleri

Güvenlik ve Şifreleme
Kablosuz ağlarda güvenlik üzerinde en çok durulması gereken unsurlardan birisidir.
Radyo frekans dalgalarının havadan iletilmesi istenmeyen kişilerce izlenebilme ve takip
edilebilme imkânı sağlar. Güvenliği artırmak için en basit yaklaşım VPN yapılandırmasının,
kablosuz haberleşme sistemleriyle birlikte kullanılmasıdır, ancak bu yaklaşım maliyetlerin
artmasına sebep olur. 802.11x ailesi standardlarında kablolu ağ düzeyinde fiziksel
koruma imkânı sağlanabilmesi amacıyla WEP adlı mekanizma önerilmiştir. Amaç, fiziksel
anlamda kablolu ağların doğal olarak sağladığı mahremiyeti sağlamaktır.
WEP (Wired Equivalent Privacy) kısaltması kablolu düzeyde gizlilik/mahremiyet anlamına
gelmektedir. Öyle ki, kapsama alanı içersinde herkes tarafından alınabilen radyo frekans
dalgalarından, yalnızca haberleşme yetkisi olanların veri aktarımında bulunabilmesini
sağlamaktadır. WEP kullanıldığında, her uç sistemin en çok dört adet anahtarı oluyor.
Anahtarlar, veriyi, hava dalgaları üzerinden iletilmeden önce şifrelemesi için kullanılıyor.
Büyük kablosuz ağlar için en iyi çözüm, merkez anahtar yöntemidir. Bu mimaride,
şifreleme anahtarlarını üreten merkez sunucular kullanılıyor. Birçok ağ cihazı üreticisinin

77
yaklaşımı bu yöndedir. Merkezi anahtar sunucuları, kablosuz ağlarda kullanılacak
anahtarları bir merkezden üretirler, dağıtırlar ve sürekli olarak yenilerler. Bu anahtar
sunucuları, son kullanıcının onaylaması (authentication) için gerekli RSA açık/özel
(public/private) anahtar çiftlerinin üretilmesini sağladıkları gibi havadan iletilecek
paketleri şifreleyecek olan RC4 anahtarlarının da oluşturulmasını ve kablosuz kullanıcılara
ve erişim noktalarına (Access point) dağıtılmasını sağlar. Bu yöntem, anahtar yöntemini
kolaylaştırır ve gizli kalması gereken anahtarların öğrenilmesini engeller.
Kablosuz LAN Teknolojileri
Kablosuz ağlarda veri iletimi için kullanılan birkaç teknoloji bulunmaktadır. Bunların en
önemlileri elektromanyetik dalgaları kullanılan RF ve çıplak gözle görülebilen ışığın
altındaki frekansları kullanan kızıl ötesi teknolojisidir. RF ve kızıl ötesi teknolojileri WLAN
sistemlerinde kullanılmakta olup, her birinin kendine özgü üstünlükleri ve mahzurları
bulunmaktadır. Kullanıcıların kendi ihtiyaçlarına göre doğru teknolojiyi seçmeleri sistem
verimliliğini ve memnuniyeti artırmaktadır. Günümüzde artan çoklu ortam uygulamaları
sonucunda oluşan yüksek veri hızı talebi sebebiyle teknolojiler arasındaki rekabette veri
hızı en önemli ölçüt olarak görülmektedir.
Uygulamada yüksek veri hızları ve fiziksel engelleri geçebilme özellikleri sebebiyle RF
teknolojisi yaygın olarak kullanılmaktadır. WLAN sistemlerinde kullanılan RF ve kızıl ötesi
teknolojisi aşağıda verilmiştir.
RF Teknolojileri
RF teknolojisinde, kablo yerine elektromanyetik dalgalar kullanılarak kablosuz iletişim
gerçekleştirilmekte ve WLAN sistemlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır.
Ekonomik sebeplerden dolayı WLAN sistemleri için lisans ve kullanım ücreti
gerektirmeyen ISM frekans bantları esas alınmıştır. Bu bantlar öncelikle diğer telsiz
servislerinin kullanımı için tahsisli olduklarından WLAN sistemleri muhtemel enterferansı
baştan kabul etmek zorundadır. Bu durum WLAN sistemleri için karışım olaylarına
(enterferans) karşı dayanaklı teknolojilerin geliştirilmesini ve kullanılmasını zorunlu hale
getirmiştir.
"Enterferans" terimi, ilgili kanun ve tüzüklere uygun olarak sağlanan her türlü haberleşme
hizmetini engelleyen, haberleşmede kesinti doğuran veya kalitesini bozan her türlü yayın
veya elektromanyetik etkiyi ifade etmektedir.
Kızıl Ötesi Teknolojisi
Kızıl ötesi teknolojisi elektromanyetik spektrumda gözle görülebilen ışığın altındaki
frekansları (3x10 14 kHz / 850-950 nm) veri iletiminde kullanan bir teknolojidir. Alıcı ile
verici cihaz arasında açık görüş hattının bulunduğu ortamlarda ve kısa mesafeler için çok
uygundur. Kızıl ötesi teknolojisini iki tür kullanmak mümkündür. Birincisi görüş hattı
(direct beam, line of sight), ikincisi ise yansıma (diffused beam) yöntemidir. Doğal olarak
görüş hattı yöntemi diğerine oranla daha fazla veri iletişimi sağlamaktadır. Ancak
uygulamada geniş alan kaplamak ya da çok kullanıcıya ulaşabilmek için yansıma yöntemi
tercih edilmektedir. Kızıl ötesi teknolojisi büyük oranda uzaktan kumanda cihazlarında
kullanılmaktadır. Profesyonel olarak kızıl ötesi teknolojisi geçici ağ kurma ihtiyacı duyulan
toplantılarda veya gezici satış elamanları tarafından kullanılmaktadır. Bu tür kullanımda
yerel kablolu ağ ile bağlantı kurarak bilgi alışverişinde bulunmak ve sunucuya bağlı faks
ve yazıcı gibi cihazlardan faydalanmak mümkündür. Aynı ortamda çalışan bir grubun
yazıcı, faks ve benzeri donanımları ortaklaşa kullanabilmeleri için bir ağ oluşturmaları da
mümkündür. Benzer şekilde kullanım örneklerini artırmak mümkündür.

78
Kızılötesi (ınfrared-ırda)

Serbest kullanıma açıktır. Bir lisans ve ücret


gerektirmez.

RF sinyallerinden etkilemez.
Üstünlükleri
Güç tüketimi düşüktür.

Kapalı ortamlarda yetkisiz dinlemeye ve bozucu


etkilere karşı tam bir güvenlik sağlar.

İletişim mesafesi kısadır. İdeal şartlarda 10-15


metredir.

Sinyaller katı cisimleri geçemez. Bu sebeple kapalı


alanlarda duvar, kapı ve büro malzemeleri tarafından
kullanım için uygundur.
Mahzurları
Sinyaller kar, sis, toz ve ışık gibi hava şartlarından
etkilenir. Bu sebeple açık alanlarda kullnım için uygun
değildir.

Kirlilik sinyalleri etkiler.

Kızıl ötesi teknolojisinin üstünlük ve mahzurları

Kablosuz LAN Sistemleri


Temel olarak kablosuz LAN (WLAN) sistemi iki ana unsurdan oluşmaktadır. Birincisi AP
(Access point, Erişim Noktası), ikincisi ise kablosuz cihazlardır. Ancak cihazdan cihaza
(peer to peer) çalışma modelinde AP’ye ihtiyaç duyulmaz. Bu durumda kablosuz ağ
kartına sahip bilgisayarlar, kendi aralarında ilave bir cihaz veya kabloya ihtiyaç olmadan
bir ağ oluşturabilir. Kablosuz cihazlar genellikle bir dizüstü bilgisayar, kişisel bilgisayar
(PC), cep bilgisayarı (PDA, Personal Digital Assistant, kişisel sayısal yardımcı), veya
kablosuz ağ ünitesi (NIC, Network Interface Card) ile donatılmış benzeri bir cihaz olabilir.
NIC’ler RF veya kızıl ötesi kullanarak takılı bulunduğu cihaz ile AP arasındaki bağlantıyı
sağlar. AP’ler ihtiyaca göre bir eve, iş yerine, toplantı salonuna veya bir binaya kurulabilir.
Halka açık kullanımı sağlamak üzere ise şehir merkezlerine (Taksim, Kızılay gibi), büyük
alışveriş merkezlerine, hava alanı, tren istasyonu, otobüs terminali veya restoran gibi
kamuya açık alanlara AP kurulabilir. Bu durumda AP’nin oluşturduğu kablosuz internet
bağlantısı sağlanan fiziksel alan Erişim Alanı olarak adlandırılmaktadır. Kablosuz
cihazlarda bulunan NIC’ler otomatik frekans tarama özelliğine sahip olduklarından
kendilerine ulaşan WLAN sinyalini algılayabilir. NIC tarafından doğru frekans kanalı
bulunduktan sonra AP ile kablosuz cihazlar arasında bağlantı kurulumu başlatılır.
WLAN sistemleri aslında tamamen kablosuz değildir. Çünkü sistemde bulunan AP’nin
geniş bant erişim hizmeti veren DSL, Fiberoptik veya benzeri bir kablolu altyapı üzerinden
şebekeye bağlanması gerekebilir. Bu sebeple, WLAN sistemleri ile tamamen kablosuz
olmaktan ziyade kablolama ihtiyacı en az düzeye indirilmiş olmaktadır. Buaçıdan bakınca
WLAN sistemlerinin artışı geniş bant erişim hizmetinin artışına bağlıdır ya da WLAN
sistemlerinin artışı geniş bant erişim hizmetinin yaygınlaşmasını desteklemektedir. Ancak
cihazdan cihaza kullanımda herhangi bir kablolamaya ihtiyaç olmadığından tam bir
kablosuz ağ kurulumu gerçekleşmektedir. Benzer şekilde şebekeye erişim hizmetinin
kablo yerine sabit telsiz erişim (FWA) veya uydu terminali ile sağlanması durumunda da
tam bir kablosuz a ğ kurulumu gerçekleşmektedir.

79
Kablosuz LAN Sistemlerinin Çalışma Esasları
WLAN sistemleri havada yayılan elektromanyetik dalgalarla bir noktadan başka bir
noktaya fiziksel bağlantı olmaksızın bilgi iletişimini sağlar. Tipik bir kablosuz yerel ağ
kurulumunda, AP olarak isimlendirilen hem alıcı hem verici konumundaki cihaz, kablolu
ağa bağlanır ve kablolu ağ omurgası ile kablosuz cihazlar arasında veri alışverişi işlemini
gerçekleştirir. Bir AP, kullanılan ortama bağlı olarak dâhili uygulamalarda 25-100 metre,
harici kullanımda ise 200 metreye kadar yarıçaplı bir alanı kapsayabilir. WLAN
sistemlerinde kullanılan yüksek frekanslı RF sinyali (2.4 GHz ve 5 GHz) temel özelliği
sebebiyle katı cisimlere nüfuz edebilir ve geçebilir. Bu özellik görüş hattının
sağlanamadığı bina içi kullanımlarda fayda sağlar. Ancak katı cisimler kullanılan maddeye
(tahta, çelik, beton gibi) bağlı olarak sinyal zayıflamasına sebep olur. Bu da sonuçta
erişim mesafesini kısaltır.
Lisansız kullanımlar için çıkış gücü düzenlemeler ile sınırlandırılmış (genellikle 100 mW)
olduğundan mesafe artırımı için güç yükseltilmesi söz konusu değildir. Bu sebeple iyi bir
kapsama alanı için fiziksel ortam iyi etüt edilmeli ve AP montaj yerleri iyi seçilmelidir. AP
veya kullanılıyorsa AP’ye bağlı harici anten, genelde yüksek bir noktaya montaj edilir. Bu
sadece kapsama alanını genişletmek için gereklidir. Eğer yeterli kapsama alanı sağlanıyor
ise AP’ler istenilen her noktaya konulabilir. Kullanıcılar ise kablosuz erişim özelliğine sahip
cihazlar ile ağa bağlanabilir. Bu özelliği bulunmayan bilgisayarlar için hariçten takılan
kablosuz ağ adaptörleriyle, dizüstü bilgisayarda PCMCIA kartlarla, masaüstü
bilgisayarlarda ise ISA/PCI kartlarla kablosuz erişim gerçekleştirilir. Dizüstü bilgisayarda
kullanılan PCMCIA kart örneği ve masaüstü bilgisayarlarda kullanılan PCI kart örneği EK-
1’de verilmiştir. Ayrıca dizüstü ve masaüstü bilgisayarlarda USB girişinden kablosuz ağ
adaptörü (Wireless LAN Adapter) ile kablosuz bağlantı yapılmaktadır. Bir başka ifade ile
kablosuz erişim özelliği bulunmayan cihazlar hariçten takılan kablosuz ağ adaptörleri ile
WLAN sistemlerinde kullanılabilmektedir.
Kablosuz LAN Sistemlerinde Kullanılan Frekanslar
WLAN sistemlerinde genellikle ISM bandı kullanılmaktadır. ISM bantları ITU tarafından
13560 kHz, 27120 kHz, 40.6 MHz, 915 MHz, 2450 MHz, 5800 MHz ve 24.125 GHz
merkez frekanslarında dünya genelinde tahsis edilmiştir. Bu bantlardan teknik olarak
WLAN uygulamasına uygun olan ISM bantları şekilde verilmiştir.

Ancak, 900 MHz bandı sadece ITU-RR ikinci bölge için ISM bandı olarak belirlenmiştir. Bu
sebeple, ITU-RR birinci bölgede yer alan Türkiye’de GSM sistemleri için tahsis edilmiş
olup WLAN sistemlerinde kullanılmamaktadır.
WLAN sistemleri için 2.4 GHz bandında 2400-2483.5 MHz frekans aralığı, 83.5 MHz bant
genişliği ve 13 adet kanal tanımlanmıştır.

80
1 2412 MHz 6 2437 MHz 11 2462 MHz

2 2417 MHz 7 2442 MHz 12 2467 MHz

3 2422 MHz 8 2447 MHz 13 2472 MHz

4 2427 MHz 9 2452 MHz

5 2432 MHz 10 2457 MHz

Ancak bu 13 kanaldan sadece 3 adedi (1, 7 ve 13) aynı ortamda enterferans yaratmadan
çalışabilir. Çünkü bu kanalların frekans aralığı 5 MHz olmasına rağmen AP’ler 22 MHz
frekans aralığı kullanmaktadır.
1., 5., 8. ve 12. kanalın aynı ortamda (mekanda) kullanılması ile RF sinyallerinin
birbirlerini etkiledikleri görülmektedir. Ancak bu durumda genellikle iletişim kesilmez
fakat veri aktarım hızı düşer. Bu sebeple kanal seçiminde imkânlar ölçüsünde enterferans
yapmayacak kanallar seçilmelidir. Bu amaçla WLAN sistemi kurulacak alanda önceden bir
spektrum incelemesi yapılmalıdır. 2.4 GHz bandında olduğu gibi 5 GHz bandında da kanal
merkez frekansları belirlenmiştir. Bu bantta kullanılan 5150-5350 MHz ve 5470-5725 MHz
frekans bantları için tanımlanan merkez frekans değerleri tabloda verilmiştir.

1 5180 MHz 1 5500 MHz 9 5660 MHz

2 5200 MHz 2 5520 MHz 10 5680 MHz

3 5220 MHz 3 5540 MHz 11 5700 MHz

4 5240 MHz 4 5560 MHz

5 5260 MHz 5 5580 MHz

6 5280 MHz 6 5600 MHz

7 5300 MHz 7 5620 MHz

8 5320 MHz 8 5640 MHz

Kablosuz LAN Sisteminde Kullanılan Cihazlar


Erişim Cihazı
Erişim noktası (AP) kablosuz LAN kurulması için merkezi konumda olan ve kapsama alanı
içerisindeki tüm trafiği yöneten erişim cihazı köprüleme mantığıyla çalışır. Kablosuz
erişimler, üzerinde bulunan antenlerle havadan, kablolu ağa bütünleştirilmesi de ethernet
gibi LAN teknolojisiyle yapılır. Uç sistemlerden daha yükseğe monte edilmesi yararlıdır.
Erişim noktası cihazları kuruluma ve teknolojiye dayanarak 10 metrelerden 500 metreye
kapsama alanına sahip olabilmekteyken, 10 ile 250 arasında kullanıcıyı desteklemektedir.
Bir erişim noktası cihazının kapsama alanındaki uç sistemlerin sayısı arttıkça tıkanma
olasılığı artar ve kablosuz ağın başarımı düşer. Bu sebeple, şekilde görüldüğü gibi hem
kapsama alanını genişletmek hem de erişim cihazı başına düşün kullanıcı sayısını
azaltmak için aynı ağ içerisinde birden çok erişim cihazı kullanılabilir.

81
Piyasada kullanılan erişim cihazlarına bir örnek resimde ve erişim cihazı alırken dikkat
edilecek özellikleri ile ilgili bilgiler aşağıda verilmiştir. Kuracağınız kablosuz LAN’ın
yapısına uygun erişim cihazı almanız ağınızın sağlıklı çalışması için hayati önem taşır.

Standartlar: Cihazın desteklediği kablosuz LAN standartları.


Modülasyon: Cihazın desteklediği modülasyon yöntemleri (OFDM).
Veri transfer değerleri: Veri transferi yapabildiği hız değerleri.
Ağ bağlantısı tipi: Desteklediği ağ bağlantı tipi (Infrastructure ve Ad-hoc).
Çalışma modları: Çalışabildiği kablosuz bağlantı modları (Erişim Noktası, AP-to-AP
Bridge, Point-to-MultiPoint Bridge(köprü, Wireless Client, Wireless Repeater (WDS))
Frekans bandı: Cihazın çalıştığı frekans aralığı (MHz olarak).
Verici çikiş gücü: Cihazın verici gücü (db olarak).
Alıcı hassasiyeti: Cihazın alıcı hassasiyeti (db olarak).
Dış anten tipi: Cihazın takılabilen anten tipi.
Ağ desteği: Cihazın kullanılabileceği ağlar ( server and Client)
Güvenlik: Cihazın desteklediği güvenlik modları (64-bit, 128-bit 152-bit WEP şifreleme,
WPA, 802.x vb.)
Çalışma menzili: Cihazın iletişim kurabildiği menzili (Kapalı alanda,Açık alanda)
PCMCI Adaptörü
Bir başka kablosuz bilgisayar ağı parçası, son kullanıcıların bilgisayarına takılabilen WLAN
arayüzü ve dâhili alıcı verici anteni bulunan PCMCI kartıdır. Gerektiği durumlarda güçlü
antenlerin de takılabilmesi için üzerinde yuvası bulunan bu kart, köprü cihazlarının
kablosuz ağ bağdaştırıcısı olarak kullanılabildiği gibi ISA veya PCI adaptörleri aracılığı ile
günümüz kişisel bilgisayarlarına da takılabilmektedir.

82
PCI adaptörü alırken dikkat edilecek özellikleri ile ilgili bilgiler aşağıda verilmiştir.
Kuracağınız kablosuz LAN’ın yapısına uygun PCI adaptörü almanız ağınızın sağlıklı
çalışması için hayati önem taşır.

Standartlar: Aygıtın desteklediği kablosuz LAN standartları.


Modülasyon: Aygıtın desteklediği modülasyon yöntemleri (OFDM).
Veri transfer değerleri: Veri transferi yapabildiği hız değerleri.
Ağ bağlantısı tipi: Desteklediği ağ bağlantı tipi (Infrastructure ve Ad-hoc) .
Frekans bandı: Aygıtın çalıştığı frekans aralığı (MHz olarak).
Verici çıkış gücü: Aygıtın verici gücü (db olarak)
Alıcı hassasiyeti: Aygıtın alıcı hassasiyeti (db olarak).
Dış anten tipi: Aygıtın takılabilen anten tipi.
Güvenlik: Aygıtın desteklediği güvenlik modları (64-bit, 128-bit 152-bit WEP şifreleme,
WPA, 802.x vb.)
Çalışma menzili: Aygıtın iletişim kurabildiği menzili (kapalı alanda, açık alanda).
Uyumluluk: Çalışabildiği kablosuz LAN standartlı aygıtlar.
İşletim sistemi desteği: Windows 98SE/ME/2000/XP
Anten
802.11 standardındaki cihazlar temel olarak iki tür anten kullanmaktadır. Noktadan çok
noktaya iletim için “omnidirectional” ve noktadan noktaya iletişim için yönlendirilmiş
“omnidiretional” anten için tipik olarak erişim mesafesi 45 m civarındadır. Yerel
düzenlemelerin elverdiği durumlarda yüksek kazançlı antenler ve güçlendiricilerle mesafe
40 Km ve üstüne çıkabilir. Noktadan noktaya iletim için kullanılan antenler LAN’ lar arası
köprüleme için tercih edilmekte olup görüş hizasının sağlanmasını gerektirir.
“Omnidirectional” uygulamalarda erişim cihazının (baz istasyonunun) yerleşimi çok
önemlidir. Radyo frekans girişimlerine dikkat edilmelidir.
Dış ortamlar (Outdoor) için tahmini mesafe mesaplaması : Her 6 dB artış, mesafeyi iki
katına çıkarır. Her 6 dB azalış ise mesafeyi yarısına düşürür. Mesafe ayarlamalarını
yapabilmek için, yüksek veya düşük kazançlı antenler, uzun veya kısa kablolar seçilebilir.
Örneğin; bir çift Cisco BR350 bridge (15 metre kabloya bağlı dish anten) 18 mil mesafede
çalışabilir. Şu değişiklikleri yaparak teorik performans değiştirilebilir. Her iki noktada 15
metre kablo yerine 30 metre kablo kullanılması 3 dB kayba neden olur. Her iki taraftaki
toplam 6 dB kayıp mesafenin 9 mile düşmesine neden olur. Çanak anten yerine 13.5 dBi
kazançlı Yagi anten kullanılırsa toplamda 14dBi kayıp olur ve bu durum mesafeyi 4 milin
altına düşürür.
İç ortamlar (Indoor) için tahmini mesafe hesaplaması: indoor ortamlar için bir
hesaplama yöntemi yoktur. Indoor RF propogasyonu, outdoor'dan farklıdır. Bununla
birlikte bazı basit hesaplamalarla performans tahminleri yapılabilir. Her 9 dB artış, etki
alanını iki katına çıkarır. Her 9 dB azalış, etki alanını yarısına düşürür. Örnek olarak Cisco
AP340 access point, tipik olarak 2.2dBi dipol antenle kurulur. Radyo gücü yaklaşık olarak
15dBm' dir. Bu ürün 5.2dBi omni antenli AP350 access point ürününe yükseltilirse, etki
alanı yaklaşık iki katına çıkar.(AP340->AP350 yükseltimi için +5 dBi ve anten yükseltimi
içinde +3 dBi, toplamda +8 dBi kazanç ile)

83
Kablosuz LAN Sistemlerinin Mimari Yapısı
Bilgisayarların birbirleri ile iletişiminin hangi hiyerarşik düzende olduğu mimari yapı
(Topoloji) olarak ifade edilmektedir. Kablosuz LAN sistemlerinde cihazdan cihaza (Peer-
topeer, Ad/Hoc) ve altyapı (Infrastructure, Client/Server) olmak üzere 2 çeşit mimari yapı
kullanılmaktadır.
WLAN sistemlerinde kullanılan mimari yapılar ve temel özellikleri aşağıda verilmiştir.

Cihazdan Cihaza Çalışma (Ad Hoc) Modeli


Cihazdan cihaza çalışma modeli iki ya da daha çok kablosuz iletişim özelliğine sahip
bilgisayarın, bir sunucu kavramı olmadan birbirine bağlandığı ağ yapılarıdır. Bu tür
ağlarda bulunan bilgisayarların sahip oldukları program, veri ve dosya gibi tüm kaynaklar
ağdaki diğer bilgisayarlar tarafından kullanılabilir. Bu model prensip olarak daha hızlı
kurulabilen ve kablo veya AP gibi herhangi bir altyapı ihtiyacı olmayan en basit ağ
kurulum yöntemidir. İstemci veya sunucu olmasına bakılmaksızın ağda yer alan tüm
bilgisayarlarda sadece kablosuz çalışma özelliğinin olması yeterlidir.
Cihazdan cihaza çalışma modelinde kablolu bir ağ bağlantısı bulunmaz. Dolayısıyla
internet veya intranet bağlantısı söz konusu değildir. Cihazdan cihaza çalışma modelinde
ağ içindeki bütün bilgisayarlar eşit düzeydedir. Yani istemci sunucu ayrımı olmayıp tüm
bilgisayarlar aynı önceliğe sahiptir. Ağdaki her kullanıcı diğer kullanıcının kaynaklarına
kolaylıkla erişebilir ve kullanabilir. Bu mimari yapı çok yaygın kullanılmamakla birlikte
geçici ve hızlı bir ağ ihtiyacı duyulan grup çalışmalarında ve toplantılarda kullanılmaktadır.

Altyapı Çalışma (Infrastructure, Client/Server) Modeli


WLAN sistemlerinin temel ve en yaygın kullanım şekli olan altyapı çalışma modeli; kablolu
ağa bağlı bir AP ve istenilen sayıda kablosuz erişim özelliğine sahip cihazdan oluşur.
Kablolu ağda ihtiyaca göre genellikle bir geniş bant internet erişimi ve sunucu bilgisayar
bulunabilir. Bu durumda ağda bulunan tüm bilgisayarlar AP aracılığıyla kablosuz olarak
mevcut kablolu ağa ve internete bağlanabilir. Ev ve küçük iş yeri uygulamaları için temel
altyapı çalışma modeli yeterli ve uygundur. Bu tür çalışma modelinde paylaşılan bütün
kaynaklar sunucuda yer alır ve işlemler sunucu aracılığıyla yürütülür.
Sunucu işlemleri hızlı bir şekilde yaparak sonuçları istemciye yollar. Böylece işlem hızı ve
kapasitesi artırılmış olur. Aksi durumda ise her bir bilgisayarın kendi programları ile
verileri işlemesi gerekecektir. Bu durumda ise işlem hızı iş istasyonunun performansına
bağlı olacaktır. Altyapı çalışma modelinde geniş bant internet erişimi genellikle kablolu
sistemler ile sağlanmakla birlikte kablosuz olarak da sağlanması mümkündür. Kablolu
erişim olarak ADSL, Fiberoptik, Kablo TV şebekesi; kablosuz erişim olarak ise FWA
kullanılmaktadır.

84
WLAN altyapı çalışma modelinde kullanıcı sayısının veya iletişim mesafesinin artırılması
gereken durumlarda sisteme yeni AP’ler ilave edilebilir. Örneğin, bir toplantı salonundaki
yoğun kullanımı karşılamak üzere ikinci veya üçüncü AP sisteme ilave edilebilir.
Kullanım alanını genişletilmesi ise hücre sistemine göre değişik noktalara AP’lerin
kurulması ile gerçekleştirilir. AP’lerin sayısının ve montaj yerlerinin tespiti istenilen veri
iletişim hızı, kullanıcı sayısı, iletişim alanının boyutu ve benzeri ölçütlere bağlı olarak
belirlenir.
Noktadan Noktaya Kablosuz Bağlantı
Noktadan noktaya (point to point) kablosuz erişim ağ uygulamasında ve veri
haberleşmesinde birçok alanda kullanılmaktadır. Her ne kadar kablosuz LAN
uygulamalarında sistemler birbirini doğrudan noktadan noktaya görebilse de, noktadan
noktaya bağlantı sözcüğü daha çok şekil’de görüldüğü gibi iki nokta arasındaki ana hattın
(trunk) kablosuz bağlantısı şeklinde değerlendirilir. Bu şekildeki bağlantılarda uç
sistemlerin antenleri doğrudan birbirini görmesi gerekirken uydu sistemleri aracılığıyla da
bağlantı sağlanabilir. Uydu sistemleri, kablosuz haberleşme teknolojileri arasında en çok
bilinen ve yaygın olan türlerden biridir. Uydu hizmetleri coğrafi olarak elverişsiz noktalarla
haberleşmeyi mümkün kılmaktadır. Fakat, işletimi ve hizmetleri pahalıdır.

85
Noktadan noktaya kablosuz bağlantı, kablosuz LAN standartlarına göre daha basittir
denilebilir. Çünkü en azından antenler birbirlerine yönlendirilmiş durumdadır ve yalnızca
bir çift uç sistem vardır. Bu tür kablosuz bağlantı, bağlanacak uç düğümlere ait ATM,
ethernet gibi teknolojilerin fiziksel katmanının kablosuz olmasıyla gerçekleştirilir.
Noktadan noktaya bağlantı ihtiyacı, kablosuz LAN standardı olan 802.11x ailesi tarafından
desteklenmektedir. Bu durumda, ortada erişim noktası cihazı olmadan sistemler ad hoc
modunda birbirleriyle veri alışverişinde bulunabilir. Bu tür bağlantı daha küçük
uygulamalarda ve taşınabilir bir sistemin bulunduğu ortamda izin verilen bir sisteme
bağlanmasında tercih edilmektedir.
Kablosuz LAN Uygulaması
Kablosuz LAN kurulmasında ve kurulduktan sonra sağlıklı ve verimli çalışmasını sağlamak
için bilinmesi ve dikkat edilmesi gereken noktalar vardır. Aşağıda bu noktalar kısaca
açıklanmış ve Windows XP işletim sisteminde kablosuz LAN oluşturulması ile ilgili bir
uygulama yapılmıştır.
Kablosuz Yerel Ağ Oluşturmada İzlenecek Temel Adımlar
Kablosuz yerel ağ oluşturmanın tek bir yolu yoktur. Kablosuz ağ teknolojilerini ağ
yapınıza tümleştirme şeklini ve zamanını ihtiyaçlarınız ve bütçeniz belirler. Bu sebeple,
kendi kablosuz yerel ağınızı oluşturmaya daha çok adım adım işleyen bir süreç denebilir
ve aşağıdakileri içerir:
Almak istediğiniz donanımı belirleme: İstek listenizde kablosuz dizüstü bilgisayarlar,
erişim noktaları, kablosuz yerel ağ bağdaştırıcıları ve kablosuz kartlar gibi kablosuz
özelliği etkinleştirilmiş cihazlar bulunmalıdır. Alacağınız donanım miktarı kullanıcı sayısına
bağlıdır.
Ağa erişmesi gereken kullanıcı sayısını belirleme
Kablolu yerel ağınıza bağlantıyı planlama: Erişim noktalarını kuracağınız yerleri
belirlemeniz gerekir. Erişim noktasını, etrafında kablosuz cihazların yerel ağa erişebileceği
sınırlı bir kablosuz bölge bulunduğundan büyük ihtimalle merkezî bir konuma kurmak
istersiniz. Ayrıca erişim noktasıyla kullanım noktaları arasında çok az engel bulunmasını
sağlamak için erişim noktasını olabildiğince açık bir ortama kurduğunuzdan da emin
olmak istersiniz. Bu, erişim noktasının kablosuz kapsama alanını en üst düzeye çıkarır.
Kablosuz cihazlarınızı ağınızla birlikte çalışacak şekilde yapılandırma:
Erişim noktasını kurmak için yerel ağa bağlı bir ethernet kablosu takınız ve ağ adı ve şifre
kodu atamak üzere erişim noktasıyla birlikte gelen yazılımı kullanınız.
Hayata geçirmeden önce kurulumu sınama: Tüm donanımınızı aldıktan ve
yapılandırdıktan sonra yeni kablosuz kurulumunuzu sınamanız gerekir. Kablosuz yerel
ağda birkaç kullanıcı ve cihaz kullanarak veri alışverişi yapmak üzere gerçekçi bir senaryo
üzerinden uygulama yapınız.
Kablosuz LAN’ larda Karşılaşılan Sorunlar
Performans : Radyo dalgaları gerçekte bütün yönlerde aynı mesafeye erişemezler.
Duvarlar, kapılar, insanlar, asansör boşlukları ve diğer engeller, radyo frekansı
yayılmasının bozulmasına ve düzensiz olmasına sebep olur.
Performansı etkileyen temel ölçütler:
 Kablosuz cihazlar arasındaki mesafe, erişim noktası ile kablosuz ethernet kartı
arasındaki mesafe
 Transmisyon (aktarım) güç seviyesi
 Bina ve evdeki elemanlar
 Radyo frekanslarının birbirine karışması
 Sinyal yayılımı
 Anten tipi ve yerleşimi

86
Kablosuz LAN uygulamalarından iyi bir performans alabilmek şu noktalar göz önünde
bulundurulmalıdır.
 Kablosuz uygulama alanında, AP ile kullanıcılar arasındaki mesafe performansı
doğrudan etkiler. Mesafe arttıkça aktarım hızı düşer.
 Kablosuz cihazların yerleşimi ve doğrultusu da önemli bir etkendir.
 Uygulamanın yapıldığı binanın yapısı, bina malzemesi, konstrüksiyon tipi sinyal
kalitesini ve sinyal hızını etkiler.

Engel Tipi Zayıflama

Alçı Duvar 3dB

Tuğla Duvar 4dB

Metal Çerçeveli Cam


6dB
Duvar

Cam Çerçeve 3dB

Metal Kapı 6dB

Her 3 dB zayıflama sinyal gücünün yarıya düşmesine sebep olur Fiber duvarlar,
alüminyum yüzeyler, boru ve elektrik kablolaması, mikrodalga fırınlar ve kablosuz
telefonlar ise, kablosuz sistemin etkin olabileceği mesafeleri ve kaplama alanını olumsuz
etkiler.
Elektromanyetik Etkileşim: 2.4 GHz radyo frekans spektrumunda çalışan diğer
kablosuz cihazlar, 802.11b kablosuz cihazlarla aynı ortamda kullanıldığında
elektromanyetik etkileşime sebep olabilir. 2.4 GHz kablosuz telefonlar, mikrodalga fırınlar,
yakın mesafedeki floresan aydınlatma sistemleri ve yakın mesafedeki başka bir 802.11b
kablosuz ağ bunlara örnek olarak verilebilir.
Güvenlik: Kablosuz sistemlerde dikkat edilmesi gereken en önemli özellik güvenliktir.
Standart güvenlik sağlayan ürünler yerine kendi gelişmiş güvenlik algoritmalarını
kullanan ürünler tercih edilmelidir. Ancak paketlerin yüksek seviyede ( 128bit, 256bit )
kodlanması ve alıcıda tekrar kodların çözülmesi, iletişimde gecikmeye ve dolayısıyla ağ
performansında azalmaya sebep olur. Daha önce de bu konuda söylendiği gibi, kablosuz
güvenliği sağlamak zor bir iştir.
Nerede kablosuz ağ var ise orada az bir güvenlik vardır demektir. WLAN’ların ilk
bulundukları günler için bu bir problem teşkil ediyordu. “Özel sanal ağ” ve “kimlik
denetleme protokolü” gibi yeni güvenlik ve protokol çözümleri ortaya çıkmaktadır. “Kimlik
denetleme protokolü” sisteminde erişim noktası kimlik denetlemez fakat kimlik denetleme
için server gibi özel olarak dizayn edilmiş daha sofistike aygıtlar kullanılır. Entegre bir
server kullanarak özel sanal ağ (VPN) teknolojisi IP protokolü gibi var olan bir protokolün
üzerine bir tünel yaratır. Bu bağlantı erişim noktasıyla gönderilen düğüm arasında olan
katman 2 bağlantısından farklı olan katman 3 bağlantısıdır.
EAP-MD5 – Genişletilebilir Kimlik Kontrol Protokolü, kablolu ağlar üzerinde CHAP gibi şifre
koruması yapan ilk kimlik kontrol protokolüdür.
LEAP (Cisco) – Hafif Genişletilebilir Kimlik Kontrol Protokolü, Cisco WLAN giriş
noktalarında kullanılan birincil protokoldür. LEAP, güvenlik sağlayan bir protokoldür.
Kullanıcı Tanımlama – kablosuz ağlarda sadece tanımlı kullanıcılara izin verilen
kullanıcıların veri gönderip almasına izin verilmesidir.
Kriptolama – Veriyi davetsiz misafirlerden korumak amacı ile kullanılan servis.
Veri Tanımlama – Verinin içeriğinden emin olarak kaynak ve hedef adresleri tanımlama.

87
6.BÖLÜM: LMDS VE KABLOSUZ UZAK BAĞLANTI, KABLOSUZ KİŞİSEL ALAN
AĞLARI VE MOBİL IP

LMDS (Local Multipoint Distrubition System)


LMDS geniş bant, tek noktadan çok noktaya ve 20 GHz üzerinde frekanslarda işletilen
haberleşme sistemleridir. Kullanılan frekans bandı sistemin kurulduğu ülkedeki lisanslama
modeline göre belirlenir. Bu tür sistemler ses, görüntü ve veri iletimi için yüksek bir bant
genişliği sunar. Sabit kablosuz teknolojiler genelde, karasal altyapının ulaşamadığı veya
iyileştirmesinin yapılamadığı bölgelerde tamamlayıcı bir rol oynamaktadır. Dolayısıyla
bunlar geniş bant iletişim için hızlı çözüm arayan şirketler ve kurumlar tarafından tercih
edilebilir.
LMDS’in yerel oluşu bu frekans bandında yapılan yayının bir hücre oluşturacak şekilde
sınırlı bir alanda kalması anlamına gelir. Bu mesafe sistemin çıkış gücüne ve coğrafi
yerleşime bağlı olarak merkezi sistemle kullanıcı arasında 3-4 km'lik bir mesafedir.
Kullanılan birimler uzun yıllardır hali hazırda noktadan noktaya kullanılan ve oldukça
olgunlaşmış cihazlardan türetilmişlerdir. LMDS lisanslarının verildiği ülkelerde, lisans
sahibi kurumun vereceği hizmet türlerine herhangi bir kısıtlama getirilmiş olmamasına
rağmen ilk uygulamaların internet erişimi için olacağı öngörülmektedir.

LMDS’nin Sağladığı Faydalar

LMDS’in kablosuz iletişim konusunda sağladığı faydalar aşağıdaki gibi sıralanabilir.


 Başlangıç maliyetlerinin düşük olması.
 Uygulamanın kısa sürede çalışır hale getirilebilmesi.
 Talebe göre yapının ölçeklenebilmesi.
 Maliyetin müşteri tarafında bulunan donanıma kayması. (Karasal
sistemlerde maliyetin önemli bir bölümünü, hatların çalışır durumda
tutulması için gerekli bir takım çalışmalar oluşturur.)
 Bakım yönetim ve işletme maliyetlerinin düşük oluşu.

LMDS Ağ Mimarisi
LMDS ağ modellerinde değişik türde mimariler öngörülebilir. Noktadan noktaya (PTP)
veya tek noktadan çok noktaya (PTM) işletim mümkündür. Ayrıca yapı, ATM ve IP iletimi
için de kurulabilir. Sayısal veri iletiminin dışında sayısal yayıncılık içinde uygulamalar
bulunmaktadır. En tipik yaklaşım 3-3,5 km’lik hücreler ve bunları birbirine bağlayacak
fiber optik hatlardan oluş an karasal bir omurga sistemi olabilir. Karasal omurga SONET
ve SDH iletim sistemlerinin kullanıldığı, yıldız, ağaç veya halka yapıda gerçekleştirilebilir.
Omurganın genişletilmesi için noktadan noktaya (PTP), RF (Radyo Frekans) linklerinin de
oluşturulması mümkündür. E3 (34 Mbps), STM-1 (155 Mbps) veya STM-4 (622 Mbps)
kapasitesindeki linkler hücre başına ihtiyaç duyulan bant genişliklerinin taşınması için
ihtiyaç duyulan omurga bağlantılarıdır.

67
88
Kurulacak olan bu omurga yapısı üzerinde POS (Packet Over SONET) veya ATM
protokolünün kullanımı mümkündür. Ancak QoS gereksinimleri ve servis çeşitliliğinin
artırılabilmesi açısından ATM protokolünün kullanılması daha uygundur.
LMDS’ in ağ mimarisi aşağıdaki dört temel bileşenden oluşur.
 Ağ operasyon merkezi
 Fiber tabanlı omurga
 Baz istasyonları
 Kullanıcı cihazları (CPE – Customer Premises Equipment )
Yüksek bant genişliklerinin taşındığı omurgalar için karasal fiber bağlantıları
kullanılmaktadır. Omurgaya bağlantı için nxE1, E3 veya STM-1 bağlantılar ı kullanılabilir.
Ağ operasyon merkezlerinde ATM ve IP anahtarlama cihazları ile ağ yönetim yazılımlarının
çalıştığı sunucular bulunmaktadır.
Baz istasyonları, omurga bağlantısının sonlandırıldığı ve kablosuz alt yapıya geçiş yapıldığı
konumlardır. Baz istasyonları harici ve dahili birimlerden oluş ur. Harici birim mikrodalga
frekanslarında alışverişin gerçekleştirildiği noktadan noktaya bir anten veya çok sayıda
aboneye hizmet eden sektörel antenlerden oluşur. Harici birime bağlı dahili birimde
omurga bağlantısı için bağdaştırıcılar bulunur. Bunlar modülasyon ve demodülasyonu
gerçekleştirir.

LMDS Veri Gönderip / Alma


LMDS, kablosuz bağlantı sistemleri için ATM Forum, DAVIC, ETSI ve ITU tarafından
standartlaştırma çalışmaları devam etmektedir. Bu çalışmaların çoğunda, temel taşıma
birimi ATM hücreleridir. Baz istasyonları ile oluşturulan hücrelerde eriş im yoğunluğunu
artırmak için sektörel antenler kullanılmaktadır. Bu çerçevede 90, 45, 30, 22,5 ve 24
derece açılı antenler üzerinde çalışılmaktadır. Her bir baz istasyonunun tek bir antene
sahip olduğu veya bir baz istasyonuna fiber ara bağlantılarla birçok antenin bağlı olduğu
yapılar kullanılabilir. Baz istasyonlarındaki anten ile kullanıcı antenlerinin görüş hizasında
olmalar ı gerekir. Diğer iletişim sistemlerinden etkilenmemeleri için bina çatıları veya
yüksek kuleler tercih edilmelidir.

CPE ve baz istasyonu arasında erişim için kullanılabilecek çoğullama yöntemleri TDMA,
FDMA veya CDMA yöntemlerinden birisi olabilir. Erişim yapılandırması için genel yaklaşım
alış kanalın ın TDMA ile ortaklaşa kullanılması, gönderme işlemi için FDMA ile kullanıcı
başına ayrı bir bant genişliği tahsisinin sağlanmasıdır. Internet erişim hizmetinin verildiği
durumlarda asıl trafik, ağdan kullanıcıya ve kullanıcıdan da ağa doğru zamanla çok az bir
trafik olacağından bu yaklaşım istenen sonucu sağlayabilir. Çünkü TDMA zamanla değişen
patlamalı trafiğin gözlemlediği ağ yapılandırmaları için daha uygun bir seçimdir.

89
LMDS’de Kullanılan Modülasyon Yöntemleri
LMDS sistemlerinde modülasyon yöntemi olarak faz (PSK – Phase Shift Keying) ve genlik
(AM – Amplitude Modulation) modülasyonu yöntemleri kullanılmaktadır. FDMA ve TDMA
için yaklaşık olarak aynı modülasyon yöntemleri kullanılmaktadır. Kullanılan sembol
uzayın genişliği, birim bant genişliğinde taşınabilen verinin miktarını artırır. Ancak bu
durum iletim mesafesini kısaltmaktadır. LMDS’te erişim mesafesi, kullanılan modülasyona
bağlı olduğu kadar nemlilik ve yağış miktarı ile de yakından ilgilidir.

LMDS’te Kapasite
LMDS sistemlerinde kapasite, veri oranı ve desteklenen kullanıcı sayısı ile ölçülmektedir.
Her hücredeki kapasite, hücredeki sektör sayısı ve sektör başına kullanıcı sayısının
çarpımına eşittir.

KABLOSUZ KİŞİSEL ALAN AĞLARI


Kişisel alan ağları (Personal Area Network, PAN), adından da anlaşılacağı gibi kişisel
sayısal cihazların (PDA) kablosuz olarak birbirlerini görmesiyle ortaya çıkmış bir
kavramdır. Amaç, yakın mesafede olan sayısal cihazların (klavye, fare, kulaklık vb.),
çevre birimlerinin birbirleriyle kolayca etkileşimde bulunmasını sağlamaktadır.
Kişisel alan ağları denildiğinde ilk akla gelen Bluetooth ve HomeRF’ tir. Bluetooth, daha
çok birkaç metre gibi kişinin etrafındaki sayısal sistemlerin birbirini kablosuz görmeleri ve
iletişimde bulunabilmeleri için tan ımlanmışken, HomeRF kablosuz LAN uygulamasının ev
veya küçük iş yerlerinin kullanımı için tanımlanmıştır, denilebilir. Şimdi bu iki kişisel alan
ağını yakından inceleyelim.

Bluetooth
Bluetooth, kısa mesafedeki aygıtları birbirine bağlayan bir kablosuz teknolojidir. Bluetooth
cep telefonları, bilgisayarları, PDA’ ları, yazıcılar ı, klavyeleri kablosuz olarak bir araya
getirir. Bluetooth geçmişi, 1994 yılında telefon üreticisi Ericsson’un cep telefonlarını
kulaklıklarına kablosuz olarak bağlaması ile başlamış tır. Çözüm, küçük ve ucuz bir
yonganın kablosuz sinyalleri alıp gönderebilmesi ile geliştirilmiştir. Ayrıca hareketli
(dinamik) kişisel ağlar oluşturulmasını da sağlamaktadır. Aşağıdaki tabloda Bluetooth
kablosuz ağ sisteminin genel özellikleri verilmiştir. Bluetooth ayrıca ses iletimini de
desteklemektedir.

Frekans Aralığı 2.402 – 2.480 GHz

VERİ ORANI 1 Mbps (fiziksel)

KANAL BAND 1 MHz


GENİŞLİĞİ

MESAFE ~10 metre

RF ATLAMA 1600 kez/s

ŞİFRELEME Cihaz ID ve 0/40/64 bitlik anahtar


uzunlukları

TX ÇIKIŞ GÜCÜ Azami 20 dBm (01.W)

Bluetooth genel özellikleri

90
1998 yılında, Ericsson, Nokia, Intel, IBM ve Toshiba biraya gelerek bir konsorsiyum
oluşturmuş ve adına Bluetooth Özel İlgi Grubu (Special Interest Group -SIG) denilmiştir.
Bluetooth SIG, Bluetooth aygıtları için gereken yazılım ve ortak işlevlerin standart hale
gelmesinden sorumlu olmuştur. Bluetooth mümkün olan en basit şekilde sabit veya
taşınabilir cihazların aralarında bilgi aktarmalarına, paylaştırılmalarına imkan sağlar.
Evde, büroda veya hareket halinde basit bir ağ oluşturarak dosya paylaşımı, bilgi iletimi,
elektronik posta, internet erişimi ve yazıdan çıktı alma gibi işlemler gerçekleştirilebilir.
Endüstriyel uygulamalarda cihaz ve makineler kontrol edilebilir. Erişimi zor olan
yerlerdeki cihazlara kolayca hizmet verilebilir.

Bluetooth Teknolojisi
Hız: Bluetooth’ın maksimum hızı 1 Mbps olarak tanımlanmıştır. Fakat 780 Kbps
seviyelerine daha yakındır. Bu pozisyon 56 Kbps lık telefon modemlerinde, DSL veya
kablo modemlerde olabilir. Fakat pratikte, 780 Kbps’lık Bluetooth kapasitesi haberleşen
aygıtlar arasında paylaştırılır. Böylece, gerçek iş gücü ortak kanalı kullanan Bluetooth
aygıtlarının sayısına bağlıdır. Yeni nesil Bluetooth ağlarda başarımda beklenen önemli hız
artışı ile 5 GHz bandı hedeflenmiştir.
Bluetooth, 2.4 GHz üzerinde, endüstriyel, bilimsel ve t ıbbi radyo dalgalarının lisanssız
olarak yayı n yapabildiği aralıkta çalışır. Bu bant aynı zamanda kablosuz LAN’lar ve
mikrodalga fırınların da kullandığı bir aralıktır.
Bluetooth dünya çapında yaygınlaşması için, düzenleyiciler, Bluetooth teknolojisinin 2400
MHz ile 2483,5 MHz aralığında yayın yapmasında görüş birliğine varmış bulunuyorlar.
Burada sadece Avrupa ülkelerinden Fransa ve İspanya, bu bölgenin bir kısm ını yönetim
sebeplerinden dolayı lisansladığı için daha kısıtlı bir alanı kullanır. Endüstri, bu iki ülke
içinde daha dar bir frekans ve sıçramada(hop) çalışan özel bir sürüm geliştirmiş
bulunuyor.
Bluetooth entegreleri küçük ve sadece ½ inç kadardır. Bu da onları, cep telefonları ve
PDA’ler içerisine rahatlı kla yerleştirilmelerini sağlar. Bluetooth entegreleri, aynı zamanda
PCMCIA kartlarında da bulunabilir. Böylece taşınabilir bilgisayarlar ve masaüstü PC’lerde
Bluetooth ağına girebilir.
Frekans zıplama: Bluetooth frekans bandında karışmayı önlemek için Bluetooth Frekans
Zıplama adında bir teknoloji kullanır. Bluetooth, frekans bandını 79 kanala böler ve her
saniye 1600 kere rastgele olarak aralarında değişir.
Bluetooth ağları: Bluetooth, yakın konumdaki iki cihazın birbirlerini tanımalarını ve
haberleşmeye başlamalarını destekler. Bluetooth ağları, “Piconets” ve “Scatters” şeklini
alır.
Piconets: 10 metre içerisindeki Bluetooth aygıtları birbirlerini bulabilme ve piconets adı
verilen yerel ağları oluşturma yeteneğine sahiptir. 1 adet Piconet 8 Bluetooth aygıtına
destek verebilir. Bir Piconet içerisinde , kurulumları kabul eden bir yönetici (usta) cihaz, 7
tane de yönetilen (uydu) denilen farklı görevleri olan aygıtlar bulunur.
Yazıcılar ve tarayıcılar gibi bazı aygıtlar hizmet etmek içindir. Masaüstü bilgisayarlar ve
PDA’ler ise dinamiktir. Bluetooth aygıtları, aktif veya pasif olarak ayarlanabilir. Aktif iken,
Bluetooth aygıtı ortamı araştırarak bağlanabileceği bir başka Bluetooth aygıtı arar. Pasif
durumda iken, aktif bir Bluetooth aygıtının gelip bağlantı kurmasını bekler.
Bluetooth aygıtları, birbirlerini buldukları zaman, kişilerinin iş kartlarını değiş tokuş
yapması gibi tanımlarını değiş tokuş yapar. İlk merhabadan sonra, aygıtlar tek olan
Bluetooth kimliklerini değiştirir. Bu kimliğe Global ID denir.
Örneğin, bir cep telefonu, yazıcı veya bir tarayıcı ile bağlantıyı kurduktan sonra yönetici
olan, cevap veren aygıtın servislerine ihtiyaç duyup duymadığını kontrol eder. Eğer
karşılıklı görüşmeye devam etmek isterse çiftine bir cevap gönderir.

91
Scatternets: Daha esnek Bluetooth aygıt kurulumu yapabilmek için piconetlerin bir
araya geldiği ağdır. Bir scatternet, çeşitli küçük Bluetooth cihazlarının bulunduğu
kümelerin aynı alan içerisinde haberleşmesini sağlar. Bluetooth aygıtları piconetlere kilitli
olmaması yüzünden aygıtlar değiş tokuş yapabilir ve farklı piconetlere gönderilebilir.

92
Eşleşme: Eşleşme sadece her iki cihaz da isterse oluşur. Başlatıcı, cevap verecek
olandan sadece servislerini istemez aynı zamanda cevap veren için gereken onaylama ve
güvenlik kısıtlamalarından da memnun olmalıdır. Bu işlem, her cihazın diğeri üzerinde
kendisini zorlamasını önler. Eğer her iki taraf da tatmin olursa, eşleşme oluşur ve
başlatıcı yönetici, cevap veren de yönetilen olur.

Home RF
HomeRF, genel olarak küçük ofis ve ev ihtiyaçları için düşünülmüş kablosuz erişim
standardıdır. 2.4 GHz ISM bandında çalışmaktadır. HomeRF’nin IEEE 802.11x
standartlarına göre güçlü yanı veri aktarımının yanı sıra ses desteğinin de olmasıdır.

Frekans Aralığı 2.402 – 2.480 GHz

VERİ ORANI 10 Mbps (v.2 için)

MESAFE ~100 metre

RF ATLAMA 50 kez/s

TX ÇIKIŞ GÜCÜ Azami 20 dBm (01.W)

HomeRF’ in katmanlı bir mimari yapısı vardır. Fiziksel katmanın üzerinde Ethernet, ses ve
veri akışı için ayrı ayrı teknikler vardır. Ethernet için CSMA/CD, veri akışı için CSMA ve ses
için TDMA kullanır.
HomeRF 2.0 sistemlerinde FHSS modülasyon tekniği kullanılmaktadır. Bu teknikte veri
kanalı bir frekanstan diğerine saniyede 50 defa atlamaktadır. Bu teknoloji iletiş imin
izlenmesini ve verilerin çalınmasını oldukça zorlaştırmaktadır. Ayrıca ağa giriş için “ağ
şifresi” istenerek güvenlik artırılmaktadır.
HomeRF ne için kullanılabilir sıralayalım;
 Bilgisayarlar arası kablosuz ağ kurulabilir.
 Evin içinde ve etrafında taşınabilir aygıtlar ile internete bağlanılabilir.
 Çok bilgisayarlı ortamda dosya, modem, yazıcı paylaşımı sağlanabilir.
 Sadece PC uyumlu el setine konuşarak ev elektronik sistemi aktif hale
getirilebilir.

93
HAREKETLİ (MOBILE) IP
Internet’in çalışması için gerekli olan protokol yığının (TCP/IP) temel bir parçasıdır. Temel
olarak IP, paketleri belirli bir hedefe gönderilmek üzere WEB’e bırakır. Her IP Paketi hedef için
IP adresi anlamına gelen 4 sekizli sayısal değer içerir (207.82.11.19 gibi). IP adresi, herhangi
bir ucun sunucudaki WEB adresinin benzeri olmayan olmasını sağlar. Her IP adresi bir telefon
numarası ile eşleşecek şekilde sabit bir ağ bölgesine atanmıştır.
Bir paketin hedefi hareketli olması durumunda, hedefin her yer değişikliğinde yeni bir IP
numarası atanmasını gerektirir. Bu şekilde ağ adreslerinin güncellenmesi hareketliliği
olanaksız kılar. Hareketli IP teknolojisi aygıt ın Internet’e bağlanması ve hareket
halindeyken bile aynı IP adresine sahip olmasını sağlar. IETF (Internet Engineering Task
Force)'nin teklifi ile IP hareketlilik problemine her aygıtın 2 IP adresine sahip olması yolu
ile Hareketli IP standardı tasarlanmıştır. Aygıta atanan adresler;Sabit Adres (Static home
adress), Kullanıcı hareket ettikçe değişen adres (care of address)'tir.
Hareketli IP teknolojisi, aygıtın Internet’e bağlanmasını ve hareket halindeyken bile aynı
IP adresine sahip olmasını sağlar. Hareketli IP standardının temelindeki ilke, ofis asistanı
olan ve yolculuk eden bir yöneticinin durumu ile aynıdır. Asistan yöneticinin ne zaman
nerede olacağını bilir ve kendine gelen çağrıları yöneticiye yönlendirir.
Aşağıda görüldüğü gibi Hareketli IP, 3 ana birleşenden
oluşur. Hareketli birim (Örneğimizde : Yönetici)
Merkez Acente - Home agent (Örneğimizde : Asistan)
Yabancı Acente - Foreign agent (Örneğimizde :Yöneticinin bulunduğu yeni adres)

Mobil birim ile iletişim kurmak isteyen birim, merkez acentenin yönetebilmesi için home
agent'a yönlendirilir,
Merkez acente hareketli kullanıcı için gelen tüm paketleri alır ve hareketli birimin o anda
içine girdiği hareketli adrese (care of address) gönderilir.
Hareketli birim kendisi ile iletişim kurmak isteyen birim ile haberleşmek isterse klasik IP
mekanizması ile direk iletişim yapabilir.
Gelecek nesil IP standardı olan IPv6, hareketli IP için ek olanaklar sunar. IPv6 birimlerinin
ek olarak güçlü kimlik belirleme ve şifreleme mekanizmasına sahip olması
beklenmektedir. Bu kimlik belirleme mekanizmasının hareketli IP’nin bir parçası olması
yerine, IPv6 tarafından sağlanması hareketli IP’yi kolaylaştıracaktır.

94
7. BÖLÜM: KABLOSUZ UYGULAMA PROTOKOLÜ (WAP), XML, WML,JAVA ve
KABLOSUZ AĞLARDA GÜVENLİK

WAP : İnternet içeriğini ve servislerini hareketli telefonlara ve kablosuz aygıtlara


ulaştıran küresel bir standartır. WAP’ın bant genişliği kısıtlı cep telefonlarına WEB içeriği
sunma konusundaki çözümü, aygıtlar, sunucular, diller ve protokolleri kaynaştıran tam bir
çözümdür. WAP bir servis veya ürün değildir. WAP, uygulama ve taşıma (dağıtma)
standardıdır.
WAP standardı, İnternet içeriğini HTML’e yakın bir standart yöntemle WAP uyumlu
aygıtlara ulaştırır. Buradaki sorun HTML’in küçük ekranlı aygıtlara pek çok veriyi
beraberinde getirmesidir. Bu sebeple WAP yeni bir format tanımlamıştır. WML (Wireless
Markup Language-Kablosuz İletişim İçin İşaretleme Dili)’in tasarlanmasındaki amaç hızlı
ve verimli içerik dağıtımıdır.
WAP, cep telefonları, PDA’lar, el bilgisayarları ve hatta geleceğin yeni nesil kablosuz
aygıtlarında çalışabilecek şekilde tasarlanmış ve aygıt bağımsızlığı konusunda büyük bir
baş arıya ulaşmıştır. Bu başarının temelinde yatan; her aygıtın WAP destekli olabilmesi
için neler yapması gerektiğinin Kablosuz Uygulama Ortamı (WAE-Wireless Application
Environment)’ nda tanımlanmış olmasıdır.
Tüm bunların yanı sıra WAP, GSM, GPRS, TDMA ( Time Division Multiple Access), CDMA
(Code Division Multiple Access) veya yeni geliştirilmiş ikinci nesil (2.5 G) ve üçüncü nesil
(3G) global ağların hepsinde çalışabilir. Daha önemlisi WAP devre ve paket anahtarlamalı
ağların herhangi birinde de çalışabilir. WAP’ın esnekliği altyapısının çeşitli ağ
protokollerinin üzerine kurulmuş olmasından kaynaklanmaktadır.
WAP Yapısı: WAP Forum, 26 Haziran 1997 yılında Ericsson, Motorola, Nokia ve Unvired
Planet (şimdiki adı Openwave Systems )’in bir araya gelerek WAP standartlarını
belirlemek için oluşturdukları ve bünyesinde, altyapı sağlayıcıları, yazılım firmaları ve
içerik sağlayıcılarını da barındıran bir endüstri konsorsiyumudur. Amacı, kablosuz erişimin
gelişime açık olması ve taşıyıcı, satıcı ve ağ teknolojisinden bağımsız olmasını
sağlamaktır.
WAP’ın tarifi bu forum tarafından Nisan 1998’de yayınlanmıştır. Bu ilk tarif WAP’ın
aygıtlar, sunucular, protokoller ve diller olmak üzere tüm yönlerini kapsayan 30’un
üzerinde tanımını içermektedir. WAP, WEB içeriğini dağıtmak için kendi yapısını şu
sebeplerden dolayı geliştirmiştir;
• Aygıt kısıtlamaları: Daha küçük pil, daha rahat taşınabilir aygıt ihtiyacı, WAP
içerik dağıtımı enerji tüketimini küçültmek ve kablosuz bağlantının ömrünü uzun
tutmak için planlanmıştır.
• HTTP: Gereksiz bilgiler ve genellikle çokça script ve karakter içermektedir. WAP
dağıtım protokolü ise bu iş için optimize edilmiştir.
• Ağ’lar: İstekler arasındaki uzun sürelerde kopmaya/kesilmeye eğilimidir. WAP’ın
içerik dili olan WML birden fazla WAP sayfasını card-and-deck (kart ve deste)
metaforu (ödünç alma) olarak adlandırılan yöntemini kullanarak ağ kesintilerinin
üstesinden gelebilecek şekilde tasarlanmıştır.
WAP Programlama Modeli
WAP programlama modeli, WWW programlama modeli ile benzerlik gösterir. Bu sebepten
daha önceden geliştirilmiş çeşitli uygulamaları, bilinen programlama modellerini ve www
modeli için kullanılan (Web sunucu, XML, HTML, TCP/IP vb.) çeşitli uygulamaların
kullanılmasına imkan sağlar. Ayrıca kablosuz mimarinin karakteristik özelliklerinin
optimizasyonuna ve ilavelerine izin verir. Mümkün olan her yerde WAP teknolojisinin
kullanılmasına ve adapte edilmesine imkan sağlar.

95
WAP içerik ve uygulamaları bilinen WWW tabanlı formata uygun olarak tanımlanmış tır.
İçeriğin transferinde kullanılan protokoller ise WWW tabanlı haberleşme protokolleridir ve
uygulamalar mobil cihazlarda bulunan mikro tarayıcılar tarafından çalıştırılarak kullanılır.
WAP, mobil cihaz ile network sunucuları arasında bağlantıyı aktif kılabilmek için çeşitli
özellikler tanımlamıştır:
Standart İsimleme Modeli -WWW-standart URL isimleri merkezi bir sunucuda bulunacak
WAP içeriğine ulaşmak için kullanılabilir.
Tüm WAP içeriğinin format ı WWW tabanlı olduğundan bu durum kullanıcıların hatasız
olarak içeriğe ulaştırılmasını sağlar.
WAP içeriği, WWW tabanlı olduğundan markup (işaret), takvim bilgileri, elektronik iş kartı
objeleri, resimler ve script dilleri içerir.
Standart haberleşme protokollerini kullanan WAP haberleşme protokolleri mobil cihazdaki
tarayıcı ile ağ WEB sunucusu arasındaki bağlantıyı mümkün kılar.
WAP içerikleri ve kullandığı protokoller geniş bir market olan kablosuz cihazlar için
optimize edilmiştir. WAP sistemi mobil domain ile WWW arasındaki bağlantıyı kurmak için
proxy teknolojisini kullanır. Bu teknolojinin tipik özellikleri aşağıda belirtilmiştir:
Protokol köprüsü; WAP protokol yığınından gelen isteği WWW protokol yığınına (HTTP ve
TCP/IP) dönüştürerek aktarır.
İçerik şifreleme ve çözme; WAP içeriğini kodlayarak network ağında taşınabilecek bir veri
boyutuna indirir.
Bu yapı mobil terminallerin WAP içerik ve uygulamalarını çalıştırabilmelerini sağlar ancak
bu uygulamalar geniş özellikleri olan mobil cihazlar için geliştirilmektedir. WAP proxy tüm
WAP uygulamalarının bir WEB sunucusu üzerinden çalıştırılabilmesini ve CGI gibi script
dillerinin kullanılmasını sağlar.
WAP sisteminin kullanılmasında WEB sunucusu, WAP proxy ve WAP cihaz birbiri ile ilişkili
olarak kullanılmaktadır. Bunun yanında WAP mimarisi diğer yapıları da desteklemektedir.
Bu durum merkezi bir WAP proxy sunucu yolu ile araya herhangi bir (WEB sunucusu gibi)
teknoloji sokmadan son kullanıcıya yönelik uygulamalar ve içerik sağlama hizmetinin
verilebilmesini sağlar.
WAP Program Modelinin Çalışma Prensibi
WAP yapısı WEB uyumlu tasarlanmış olsa da, aygıtlar ve içerik sağlayıcılar arasındaki
ilişkiler bakımından WAP mimarisi WEB’den çeşitli yönleri ile ayrılır.
WAP kendi İnternet protokolunu ( IP ) kullanır. Bunun bir sonucu olarak WAP aygıtları
WEB’e doğrudan bağlanamaz. Bunun yerine WAP gateway (ağ geçidi) olarak adlandırılan
bir aracıya gereksinim duyar. WAP’ta gateway, WAP aygıtlarına gelip giden bilgi akışında
kritik bir rol oynar. Buradaki 3 anahtar yapıtaşı; WAP istemci aygıt, WAP Gateway’i ve
WEB sunucudur (Origin Web Server).
WAP aygıt, WAP protokolünü kullanarak Gateway’e isteğini şifrelenmiş olarak yollar. Bu
istek, WEB tarayıcının herhangi bir WEB sunucuya HTTP isteği yollaması ile benzerdir.
96
Aradaki farklılık, WAP’ta, isteğin bir WAP Gateway (proxy)’ye gönderilmesi ve onun
tarafından HTTP iletisine çevrildikten sonra WEB sunucuya gönderilmesidir.
Eğer WEB sunucu istenen bilgiyi barındırıyorsa bu WAP Gateway’ine HTTP protokolü
kullanılarak yollanır. Bundan sonra ne yapılacağı WAP Gateway’e kalmıştır. Eğer içerik
WML biçiminde ise, Gateway içeriğe dokunmadan WAP protokolü aracılığı ile WAP aygıtına
iletir. Eğer içerik HTML biçiminde ve WAP Gateway, otomatik çeviri desteği veriyorsa,
içerik WML biçiminde çevrilip aygıta yollanır. Bu şekilde WAP içerisinde bilgi gönderme ve
alma işlemi tamamlanmış olur.
WAP kullanıcı ağda iki sunucu ile bağlantı kurar. WAP Proxy, WAP isteğini WEB isteğine
çevirir. Böylece WAP kullanıcı WEB sunucusuna isteğini bildirebilir. Bunun yanında proxy
WEB sunucusundan almış olduğu yanıtı WAP kullanıcısının anlayabileceği bir binary
modda kodlayarak WAP kullanıcıya gönderir. Eğer WEB sunucusundaki bilgiler WAP
içerikliyse (WML gibi) o zaman WAP proxy direkt WEB sunucusu ile bağlantı kurar. Fakat
sunucudaki bilgiler, WWW formatlı HTML dokümanları ise bu durumda HTML dilini WAP
cihazlarının anlayabileceği WML diline çevirmek gerekir. Aşağıdaki şekilde bu işlem blok
olarak açıklanmıştır.

WAP mimarisi mobil haberleşme cihazlarına program ve uygulamaların geliştirilebilmesine


izin vermek amacıyla esnek ve genişletilebilir bir mimari protokol yapısına sahiptir. Bu
durum protokollerin tabakalandırılmasıyla mümkün olur. Her tabaka diğer servislerde ve
uygulamalarda olduğu gibi üzerindeki tabaka ile etkileş imlidir. WAP tabaka mimarisi
diğer servislerin ve mimari yapıların, iyi tanımlanmış bir arayüz ile WAP’ın getirilerinden
faydalanmalarına imkan sağlar. WAP mimarisi bu özelliklerinden dolayı mevcut
uygulamaları destekler ve yeni geliştirilecek uygulamalara da kolayca uyum sağlar. WAP
günümüzde paket anahtarlamalı sistemler olan 2.5G GPRS ve benzeri sistemleri ile
uyumlu çalışmaktadır. Gelecekte kullanılmaya başlanacak olan 3G sistemler ile de
sorunsuz bir şekilde çalışması için çalışmalar yapılmaktadır.

97
Kablosuz Uygulama Ortamı (WAE)
WAE, WWW modelinin sisteme adapte edilmesini sağlamaktadır. Tüm içerik internet
formatında tanımlanmıştır. İçerik standart WWW protokolleri tarafından taşınır. WAE,
mümkün olan her yerde kullanılmak üzere yönetim ve yayınlama metotlarını WWW
standartlarından almıştır.
WAE, cihazlarda ve ağ özelliklerinde kullanılan WWW standartlarını geliştirmiştir. Ayrıca
WAE’ye Mobil Network servislerini, arama kontrolü ve mesajlaşmayı destekleyebilmesi
için ilaveler yapılmıştır. Fakat dikkat edilmesi gereken en önemli husus ise mobil
cihazlarda bulunan düşük hafıza ve işlemci hızıdır. Bu yüzden mimari düşük bant genişlikli
ve yüksek gecikmeli hatları destekleyen bir özelliğe sahiptir. WAE, şifrelemeden sorumlu
geçidin tüm işlevsel özelliklerini bünyesinde barındırır ve mobil abonenin şifrelenmiş veri
aktarımını sağlar. Mobil kullanıcıya içeriğin şifrelenerek dağıtılmasının amacı havadan
gönderilecek verinin daha az bir boyuta sahip olması ve bunun sonucunda daha az enerji
kullanılarak mobilin cihazın bilgiyi alabilmesini sağlamaktır. Daha öncede bahsedildiği
üzere (gateway) geçit fonksiyonları merkezi bir sunucuya yerleştirilebilir. WAE’nin temel
yönetim özellikleri şöyle sınırlanabilir.
WAE kullanıcı kısmı: Kullanıcı cihazında bulunan yazılım sayesinde kullanıcılar yazılımın
desteklediği içeriği gösterme gibi özellikleri kullanabilir. Kullanıcı kısmı (tarayıcı gibi) WAP
mimarisi içine entegre edilmiştir. URL yoluyla ulaşılan WAP içeriğini yorumlar. WAE
kullanıcı bölümü için iki çeşit standart kullanır: Kodlama için Wireless Markup Language
(WML) ve uygulama çalıştırma için ise Wireless Markup Language Script (WMLScript.)
İçerik sağlayıcılar: Mobil terminal içinde bulunan kullanıcı kısmından gelen isteğe
merkezi sunucuda bulunan uygulamaları (CGI script gibi) standart formatta yanıtın içinde
gönderir. WAE herhangi bir standart içerik üreticisini tanımlamaz. Fakat yakın bir
gelecekte günümüzde yaygın olarak WWW içinde kullanılan HTTP tabanlı sunucularda
yapılacak değişiklikle yaygın uygulamalar söz konusu olacaktır.
Standart içerik şifreleme: İyi tanımlanmış şifrelenmiş içerik bir WAE kullanıcı kısmının
(bir tarayıcı gibi) uygun şekilde WEB içeriğine ulaşılmasını sağlar. Standart içerik
şifreleme WML için sıkıştırılmış şifreleme, WMLScript için sıkıştırılmış byte kodu, standart
imaj formatları birçok parçalı taşıyıcı format ve adapte edilmiş iş ve takvim veri formatları
içerir.
Wireless Telephony Applications (WTA): Gelecek kontrol mekanizmalar ı ve arama
için özel telefon eklentileri topluluğu daha ileri mobil network servislerinin oluşmasını
sağlar.
WAE Servisleri ve Formatları
WAE servisleri ve formatları WAE’nin etkili olmasını sağlayan birçok teknik yapıyı
içermektedir. WAE bünyesinde WML ve WMLScript dillerini ve buna bağlı WAE
uygulamalarını ve WAE destekli format yapılarını içerir.

98
XML(Extensible Markup Language)
Kablosuz ağlarda kullanıcılar, ağa bağlandıkları cihazların ekran, bellek, pil, bağlantı hızı
ve genişliği gibi değişik kısıtları nedeniyle kablolu ağlarda kullanılan uygulamaları
kullanamamaktadırlar. Örneğin bir HTML sayfasındaki içeriği, cep telefonunun ekranına
WAP ile aktarmak istediğimizde birçok problem ortaya çıkacaktır. XML, W3C tarafından bu
gibi sorunları ortadan kaldırmak için geliş tirilmiş, platformdan bağımsız çalışabilen bir
dildir. Oldukça esnek ve kolay bir dil olması nedeniyle standartlaşmıştır.
XML'in amacı, var olan kablolu uygulamaları ve verileri hareketli aygıtlara ve platformlara
taşıyabilmektir. Platformdan bağımsız bir veri standardı olan XML (Extensible Markup
Language) son birkaç senedir Web’de verinin nasıl saklanacağı ve taşınacağı konularının
tekrar gündeme gelmesine neden olmuştur. XML’in gücü basit yapısından ve XML’in veri
dağıtım yeteneklerini arttıran ve bu yönden XML’in tamamlayıcısı olarak sürekli gelişme
gösteren XSLT ve Java gibi teknolojilerden kaynaklanmaktadır.
XML ve kablosuz Web arasındaki doğal etkileşim iki açıdan incelenebilir. Bunlar;XML’in
hareketli aygıtlara ve platformlara bilgi dağıtımını kolaylaştıran bir veri temsil teknolojisi
olarak rolü, XHTML, WML, SyncML ve VoiceXML gibi kablosuz Web’in başarılı olmasında
büyük önemleri olan birçok XML-tabanlı teknolojilerin temelini oluşturan bir dil
biçimlendirici olarak rolüdür.
Günümüzde Web üzerindeki bilginin birçoğu HTML olarak saklanmaktadır. Bugün
kullanılan kablosuz mobil cihazların hiçbiri çerçeveler ve çoklu tablolar gibi gelişmiş grafik
özellikleri olan HTML’i kullanabilecek yeterli ekrana sahip değildir. Bunun aksine, kablosuz
cihazlar kendi yeteneklerine uyan biçimlere bağlıdır. Örneğin, WAP telefonları WML, i-
mode telefonlar cHTML (compact HTML), Bazı avuç-içi bilgisayarlarda XHTML
kullanmaktadır. XML, kablosuz veri dağıtımına bir çözüm sağlamaktadır.

Veri Uyumunun Sağlanması


Web içeriğinin kablosuz cihazlara dağıtılmasında üç temel yaklaşım vardır. Bunlar aşağıda
görülmektedir;
Otomatik Dönüşüm
Otomatik dönüşüm olarak adlandırılan bu ilk yaklaşım HTML’i, grafikleri ve HTML
çerçevelerini göz ardı ederek değişik kablosuz biçimlere dönüştürür. Ancak, yüksek
çözünürlüğe sahip grafikler çıkarıldığı halde geriye kalan içerik hala kablosuz cihazların
küçük ekran ve düşük bant genişliği gereksinimleri için uygun değildir. HTML etiketleri,
tarayıcıların içeriği yorumlayabilmesi için birtakım ipuçları sağlar. Ancak gerekli olan
içeriği belirlemek için gereken kritik bilgiyi sağlamaz. HTML’in otomatik dönüşümü ile ilgili
başka bir problem de verilerin birbirine karışmasıdır.

99
Ayrı İçerik Geliştirimi
İkinci bir yaklaşımda cep telefonu, WAP telefonu, PDA ve avuç içi bilgisayarlar gibi her
kategoriden cihazlar için ayrı içerik geliştirmektir. Ancak içerik her değiştiğinde, bu
içeriğin sunumları da değiştirilmelidir.

XML Temelli Dönüşüm


Üçüncü bir yaklaşım ise, veri sunumu için XML kullanmak ve daha sonra onu çeşitli
kablosuz biçimlere dönüştürmektir. Yukarıda da görüldüğü gibi XML, veriyi taşımak
amacıyla tasarlanmıştır ve XML dokümanları verinin içeriğiyle ilgilenmektedir. Bu sayede
verilerin içerik, yap ı ve sunum kısımları ayrı modüller halinde farklı XML dokümanlarında
tutulmaktadır. Bu durum kablosuz kullanıcılara cihazlarına uygun olarak veriyi
görüntüleme olanağı verir.

XML ve HTML
XML, HTML ile pek çok açıdan benzerlik gösteren bir biçimlendirme dilidir. XML, verinin
tanımlanması ve tarif edilmesi için kullanılır. HTML’deki yapının aksine XML’de kullanılacak
olan etiketlerler önceden tanımlı değildir. Yani bir XML dokümanının yapısı tamamen
kullanıcı tarafından oluşturulur. XML ve HTML arasındaki en belirgin fark, XML’in verinin
kendisi ile ilgilenmesi, HTML’in ise verinin sunumuyla ilgilenmesidir. Buna bağlı olarak
HTML dokümanları veriye ilişkin şekillendirme bilgilerini içerirken, XML dokümanları ise
verinin tanım bilgilerini içermektedir. XML’in tasarım amaçlarından biri de verinin
taşınmasıdır. HTML sabit bir dil iken, XML genişleyebilen ve geliştirilebilen bir dil olma
özelliğine sahiptir. XML'in sağladığı esneklik, özellikle e-ticaret uygulamaları ve gelişmiş
Web projeleri için gittikçe daha önemli hale gelmektedir.
Verinin HTML olarak saklanmasında iki problem vardır. Bunlar : HTML’in zengin grafik
içeriklerinin kablosuz aygıtların küçük ekranlarında iyi bir şekilde görüntülenememesi ve
grafikler çıkarılsa bile geriye kalan metin miktarının kablosuz cihazlar için çok fazla
oluşudur. Bu da kullanıcıların gerekli bilgiye ulaşmaları için gereksiz zaman harcamalarına
neden olmaktadır.

100
XML’i, HTML’den ayıran en büyük özelliği, bu dille yazılmış sayfaların kablosuz teknoloji
ürünleri gibi Internet dışındaki platformlardan da kolaylıkla okunabilmesidir. XML’i Web’in
evrensel dili olmaya aday yapan özelliklerden bir diğeri ise, ileri düzeyde programlama
tecrübesi olmayanların bile kullanabileceği kadar esnek ve basit bir dil olmasıdır. Ayrıca,
özel bir yazılım gerektirmemesi, karışık kodlara gerek olmadan bir metin editöründe bile
yazılarak Web’e aktarılabiliyor olması da XML’i diğer dillerden farklı kılan özelliklerdendir.
Sayfa Düzenleri ve XSLT
Sayfa düzeni teknolojisi, Web dokümanlarının ekranda nasıl görüneceğini
tanımlamaktadır. Bir web sayfasının tasarım elemanları denilince aklımıza şunlar
gelmektedir:
Arka planlar, Başlıklar, Yazılar, fontlar, Tablolar, Listeler, Renkler ve Görsel biçimler, Bağ
renkleri, Efektler, İmaj, Katman vb. nesneler ve bunların sayfa üzerindeki yerleşimleri vs.

Tasarım elemanları üzerinde tam denetim sağlamak ve web dokümanlarının


görünümlerini belirleme işinde tasarımcılara ek bir güç kazandırmak için geliştirilmiş bir
teknolojik yaklaşımı ifade etmektedir. Sayfa düzeni teknolojisini kullanmak demek, stiller
belirlemek suretiyle belge biçimlendirmek demektir. Burada Web dokümanlarının nasıl
görüneceğini tayin etmek üzere geliştirilmiş bir takım kurallar söz konusudur. Sayfa
Düzenleri teknolojisi çerçevesinde temelde 2 “sayfa düzeni” dili bulunmaktadır.
Bunlar;CSS (Cascading Style Sheets), XSL (eXtensible Style Language)
CSS: HTML verilerinin ekrandaki görüntülerini kontrol etmek amacıyla tarayıcılar ile
kullan ılır. Ancak XSL, XML’in dönüşüm gereksinimlerini karşılayan daha yeni ve daha
güçlü bir dil olarak kullanılmaktadır. Kablosuz web uygulamaları için XSL ile bağlantılı en
önemli teknoloji XSLT’dir.

XSLT: HTML verilerinin ekrandaki görüntülerini kontrol etmek amacıyla tarayıcılar ile
kullan ılır. Ancak XSL, XML’in dönüşüm gereksinimlerini karşılayan daha yeni ve daha
güçlü bir dil olarak kullanılmaktadır. Kablosuz web uygulamaları için XSL ile bağlantılı en
önemli teknoloji XSLT’dir. XSLT, XML’i diğer doküman şekillerine dönüştürmek için
kullanılan bir teknolojidir ve XSL’in bir bileşeni olarak ortaya çıkmıştır. İki önemli özelliği;
döküman biçimlendirmesini belirtmek için bir XML sözlüğünün olması ve XML
dönüştürmesi için kullanılan bir dil olmasıdır. XSL’in sayfa düzen etkinliği HTML’in CSS
(Cascading Style Sheets)’i ile bağlantılı olmasına rağmen, XSLT’nin XML verilerini diğer
biçimlere dönüştürebilme özelliği kablosuz uygulamalar için çok daha önemli olmasını
sağlamaktadır. XSLT’nin bazı dönüşümsel yetenekleri: Ortak metin ekleme, konu ile ilgisi
olmayan yada özel içerikleri gizli tutma, metni tekrar düzenleme (örneğin, ad ve soyadın
sırasını birbiri ile değiştirmek), metni kopyalama (örneğin, içeriklerin bir tablosunu
yapmak için başlıkları kopyalamak), herhangi bir özelliğe göre metni sıralama ve var

101
olan veriden yeni bilgiyi hesaplayan dönüşümleri destekleme (örneğin, belirli veri alanlar
ını arama yapmak ve veritabanı içeriğini eklemek için anahtar olarak kullanmak) olarak
sıralanabilir.

Yukarıda görüldüğü üzere XSLT, özel XSLT dönüşüm programları ile XML’i cHTML, WML
yada HTML gibi birçok farklı aygıt görünüm biçimlerine dönüştürür.
XML-Tabanlı Kablosuz Bileşenler
Veri biçimini değiştirme yeteneklerine ek olarak, XML’in standart-tabanlı alt yapısı
kablosuz aygıt ve platformlara içerik dağıtımını olanaklı kılmaktadır. Örnek olarak,WML,
XHTML, SyncML ve VoiceXML’i verebiliriz.
Kablosuz İletişim İçin İşaretleme Dili (WML)
WML, WAP uygulamalarında kullanılan, etiket tabanlı ve uygulamaların işaretlerle
tanımlandığı bir çeşit dildir. WML için WWW için tanımlanan HTML ve HDML (handheld
markup language) dillerinin mirasını paylaşıyor diyebiliriz. WML bir XML (eXtensible
Markup Language) dokümanı gibi tanımlanmıştır. XML dili yöresel ya da sunuculara ya da
kullanılacak farklı bir tarayıcıya özel yeni işaretler ve bu yolla da yeni işaretleme dillerinin
geliştirilmesine imkan sağlayan ve günümüzde yeni yeni gelişme göstermekte olan bir
çeşit işaretleşme dilidir. WML özel sunum, telefon ve kablosuz iletişim araçları için
standartlaştırılmıştır.
WML ve desteklediği çevre birimleri ufak ve dar bantlı cihazlar, küçük ekran, sınırlı
kullanıcı girişi, darbant network bağlantıları, sınırlandırılmış hafıza kaynakları ve sınırlı
hesap yapabilen birimler için tasarlanmıştır. WAP tarafından hedeflenen ise yönetim ve
browser araçları arasındaki veri alışverişini olabildiğince esnek ve etkili kılmaktır.
WML yapıtaşlarını taşıdığı HDML dilinin bazı elementlerini değiş tirmiş ve buna yeni
elementler eklemiştir. Bunların bazıları HTML dilinin elementleri gibi modellenmiştir.
Sonuçta ise kart ve deck yapısında WML dili oluşmuştur. Bu yapı içeriğin çoklu kart
yapıları içinde sunulmasını sağlamaktadır. Kartlar ise mobil cihazın ekranında görülen
içeriğin kademeli olarak ulaştırılmasını ve yayınlanmasını sağlar. WML’in bu şekilde
tanımlanmış olması birçok şirketin kendi özel cihazlarını geliştirebilmesini mümkün
kılmıştır.
WMLscript
WMLScript, kullanıcıların dar bantlı bağlantı hatlarında kullanabilmeleri için bu
sınırlandırma ve programlayabilme yeteneklerini geliştirmek amacıyla tasarlanmıştır. WML
tarafından yerine getirilebilen birçok servis küçük mobil cihazlarda kullanılabilir. Sunucuya
bilgi transferi ya da çeşitli aktif uygulamalar için bu program parçacıkları kullanılabilir.
WMLScript, WAP mimarisinin genel script yapısını geliştirmek amacıyla geliştirilmiştir.
WMLScript, WML yapısını geliştirmek ve tamamlayıcı bir unsur olarak kullanılabilir.

WAP’ın ortaya çık ış aşamalarını, geçirdiği gelişim sürecini, mimari yapısını, bu yapıyı
oluşturan birimleri ve bu yapının çalışmasını inceledikten sonra şu sonuçlara varabiliriz:
WAP, birçok kuruluşun ortak çalışma grubu olan WAP Forum tarafından sürekli
yenilenmekte ve bu sayede yeni hayata geçirilen teknolojilere ayak uydurup bu
teknolojilerle uyumlu çalışabilmektedir.

102
Bu şekilde esnek yapıya sahip olması, mobil cihazlar kullanarak internet erişimi sağlamak
isteyen kullanıcılara yeni imkanlar sunması WAP’ı mobil internet erişimi konusunda
vazgeçilmez kılmaktadır. Özellikle GPRS ve benzeri paket anahtarlamalı uygulamaları
kullanmaya başladıktan sonra hizmet ücretlerindeki ucuzlama kullanıcıları memnun
etmiştir. Bu açıdan bakıldığında WAP teknolojisi uzun yıllar kullanılmaya ve yeni nesil
uygulamalarda kullanılmaya devam edecektir diyebiliriz.

WML, aynı zamanda geliştiricilerin etiket kümeleri tanımlamasına da olanak sağlar.


Örneğin, WML ile bir WAP aygıtının ekranında geriye ya da ileriye hareket edebilmeyi
sağlayan <next> ve <prev> (ileri ve geri) gibi etiketler yazmak olasıdır. WAP’ın 2.0
sürümünün XHTML’i destekler.
XHTML
XHTML, ilk kez XML ile ortaya konan genişleyebilirlik kavramı çerçevesinde HTML’in
yeniden düzenlenmiş halidir. Baş ka bir deyişle; XHTML, HTML 4.0 standartının XML 1.0
için yeniden formüle edilmesiyle elde edilmiş yeni bir biçimlendirme dilidir. Genel yapı
olarak HTML ile hemen hemen aynıdır ve onun yerini alması amacıyla hayata geçirilmiştir.
HTML'den farkı en baş ta "kodlama düzeninde" kendini göstermektedir. Yani, XHTML,
HTML ile XML dillerinin bir kombinasyonudur ve temelde XML'in söz dizimi kurallarının
HTML'ye uyarlanması ile ortaya çıkarılmıştır.
XHTML dili bir Web standartıdır. Web yayıncılığının tarayıcılara olan bağımlılığının ortadan
kalkacağı ve Web'in genişleyebilir diller aracılığı ile yönetileceği öngörülerek gelecekteki bütün
tarayıcıların genişleyebilir biçimlendirme dillerine uyumlu olarak üretileceği varsayılmıştır.
Durum böyle olunca W3C Konsorsiyumu, HTML'i yetersizliklerinden arındırmak ve geleceğe
hazırlamak için "genişleyebilirlik" felsefesi çerçevesinde yeniden yapılandırmıştır. İşte, XHTML
biçimlendirme dilinin ortaya çıkarılmasındaki başlıca neden budur. Genişletilebilmesi özelliği ile
birçok değişik uygulama için değişikliğe uğraması olasıdır. Taşınabilir olması ise, Internet
bağlantılı birçok küçük aygıtın ve cep telefonları gibi bellekleri küçük hareketli aygıtların
Internet erişimlerinde XHTML ile yazılmış daha küçük Web sayfalarına ulaşılmasına olanak
sağlamaktadır.
SyncML
SyncML, kablolu ve kablosuz aygıtlar için veri eşzamanlılığı sağlamak üzere tasarlanmış
XML -tabanlı bir protokoldur. Çok büyük bir endüstri desteği ile SyncML, HTTP yada WAP
gibi taşıma protokollerinden bağımsız aygıtlar arasında ileti yollamak için yüksek seviyeli
bir protokol tanımlamaktadır. SyncML ile kişiye özel kablolu ya da kablosuz cihazda
bulunan veriler kurumsal bağlantılar ile paylaşıma eşzamanlı sunulabilir. Bunlar arasında
ilk olarak kişisel ya da kurumsal telefon ya da diğer bilgileri içeren sayısal fihristler,
ajandalar v.b. sayabiliriz.

103
Kablolu ya da kablosuz tüm aygıtların herhangi bir ağ üzerinden birbirleriyle aynı dili
konuşmalarını sağlayan SyncML, genişletilebilir XML dili sayesinde güncelliğini korur.
Ayrıca bu teknoloji sayesinde bant genişliği daraltılarak düşük band genişliği üzerinden
veri hızı kontrolü de yapılarak göreceli veri iletimi güvenli hale getirilmiştir.
VoiceXML
VoiceXML, kablosuz telefonlar ve ses-duyarlı cihazlar için otomatik ses servisleri sağlayan
metin-tabanlı bir dildir. Bilinen istemci-sunucu ağ mimarisi ile, ağ sunucuları “Web
sayfaları” ın yanısıra kullanıcı ile cep telefonu yada ses duyarlı bir PDA arasında etkileşimli
bir seri iletişimi tanımlayan “ses sayfaları”nı da sağlayabilir. Bir VoiceXML belgesi, son
kullanıcı ile VoiceXML-duyarlı aygıt arasında doğrudan iletişim kurabilen metin-tabanlı bir
Web sayfasıdır.
VoiceXML, XML tabanlı olduğu için ses programları HTML ile kodlanmış Web sayfaları gibi
Internet üzerinde kolaylıkla hareket edebilirler. VoiceXML'in geliştirilmesi aşamasında,
cep telefonu alanındaki gelişmelerin de dikkate alınmış ve en yaygın kullanım alanı olarak
da cep telefonlarında olmuştur.
JAVA
Günümüz kablosuz aygıtları çok çeşitli grafiksel kullanıcı arayüzleri (Graphical User
Interface - GUI) ve tarayıcılar kullanmaktadır. Kablosuz ağların potansiyelini tam olarak
anlayabilmek için uygulamalar daha bütünleşik hale getirilmelidir. Bu da kablolu ve
kablosuz Internet arasındaki boşluğu dolduran teknolojilerle çalışmak anlamına
gelmektedir. Java da bu teknolojilerden bir tanesidir.
Sun Microsystems tarafından geliştirilmiş bir platform olan Java, bir uygulamanın bir kere
yazılmasını ve kablosuz cihazları içeren değişik platformlarda çalışmasını olanaklı kılar.
Avuçiçi ve taşınabilir cihazlar için tasarlanmış bir dil olan Java, kendi kavramsal esaslarına
geri dönmektedir. Java, Internet ve kablosuz ağlar için anahtar bir dildir. Java
kullanımına bazı örnekler; Nokia, Ericsson ve LG Electronics'in, mobil telefonlarında
Java’yı desteklemesi, Amerikan Express'in, Blue Card teknolojisi için Java’yı kullanması ve
Sega'nın, Dreamcast oyun konsollarına Java kurması olarak sıralanabilir. Taşıyıcılar için
Java, değer-katılmış kablosuz veri servislerinde güvenli bir platform sağlamaktadır.
Geleneksel giriş imci fonksiyonlar ve B2B ticaret uygulamaları kablosuz alanlara
yayılabilir. Bu sayede yeni bilgi ve eğlence-tabanlı uygulamalar avuç içi kablosuz cihazlar
tarafından desteklenebilir.
Sadece birkaç sene içinde Java Internet uygulamalarının yeğlediği bir dil haline gelmiş ve
artık günümüzde de kablosuz hesaplama alanının her dalında kullanılmaya başlanmıştır.
Java teknolojisinin bir versiyonu olan J2ME, cep telefonları ve PDA’ler gibi hafıza
kısıtlamaları olan aygıtlarda çalışmak üzere tasarlanmıştır. Bir Java motoru ya da Java
programı ile ses-merkezli cihazlar, PDA’lerle ve taşınabilir PC’lerle bağlantılı olan bir takım
özellikleri yerine getirebilir.
Akıllı Kartlar
Akıllı kartlar 1980’lerin başlarında Fransa Banka Endüstrisi tarafından geliştirilmiştir.
Avrupadaki telefon şirketleri de halka açık telefonlarda bozuk para kullanmak yerine kart
kullanımını destekleyen bu alternatif sisteme çok çabuk uyum sağlamışlardır. 1990’lı
yıllarda Avrupa Telekom operatörleri GSM’i standart olarak kabul ettiklerinde akıllı
kartların kullanımı da oldukça yaygınlaşmış ve gelişmiştir. Telefonlara belirleyici kodlar
yerleştirmek yerine, kullanıcı bilgileri akıllı kartların içine şifrelenmeye başlanmıştır.
İlk zamanlarda güvenilir telefon ağlarının bulunduğu Kuzey Amerika’da akıllı kartlar
telefon şirketleri tarafından çok az ilgi görmüştür. Ancak daha sonra akıllı kartların
Avrupa’da yaygın olarak kullanılması Amerika’daki şirketlerin ilgisini çekmiş ve akıllı
kartlar Amerika Birleşik Devletleri’nde yaygınlaşarak kullanılmaya başlanmıştır.

104
Amerikan Express akıllı kartın bir sürümü olan ve Internetten alışveriş yapmayı sağlayan
bir kredi kartı tasarlamıştır. BLUE olarak adlandırılan bu kart Internet-tabanlı işlemlere
güvenli bir şekilde erişimi sağlamaktadır. Müş teriler Amerikan Express’in Web sitesine
“online wallet” olarak adlandırılan bir uygulama için kayıt olurlar. Daha sonra Internetten
alışverişlerini gerçekleştirmek üzere müşteriler “wallet”, ardından da “Complete Purchase”
butonunu tıklarlar. Müşterilere, PC’lerine bağlayabilecekleri bedava akıllı kart okuyucuları
sağlanmaktadır. Blue kart içersindeki akıllı yonga, her kullanıcıyı ayırt edebilmek için bir
sayısal sertifika depolamaktadır. Kart okuyucuya yerleştirildiğinde, kullanıcı kendine ait
kişisel numarasını girer ve kart üzerinde depolanan sayısal sertifika, şifreleme ve işlemi
doğrulama için kullanılır. Amerikan Express ile birlikte Visa, Microsoft, IBM, ve Sun
Microsystems gibi birçok firma Internetten alışveriş için, ECML (Elektronik Ticaret
Modelleme Dili - Electronic Commerce Modelling Language) olarak adlandırılan ortak bir
standartı desteklemektedirler.
Java Kart Uygulamaları

Java Kart ile m-Ticaret


Java kart teknolojisi, üreticilerin ve içerik geliştiricilerin tüketicilere değer-katılmış
servisleri sağlama imkanını vermektedir. Java kart; m-ticaret (mobil ticaret), Intranet,
eğlence ve eğitim siteleri için etkileşimli ve dağıtık uygulamalar yaratmak için
kullanılabilir.
Java Kart ve SIM
Java Kart teknolojisi, akıllı kartları programlamak için kullanılan yazılım kurma bloklarının
bir koleksiyonudur. Pratikte hemen hemen her tipten akıllı kart, Java Kart teknolojisi ile
uyum gösterebilir. Örneğin, GSM hücresel telefon endüstrisinde akıllı kartlar telefonu aktif
hale getirebilmek için kullanılan SIM (Subscriber Identity Module) olarak adlandırılır. SIM
kartlar kullanıcıyı doğrulamak ve sayısal ses iletimi için şifreleme anahtarlarını sağlamak
amacıyla kullanılır. 1999’da ETSI (European Telecommunications Standarts Institute)
Java Kart teknolojisine, GSM SIM kartlarını ekleyerek yeni bir standart (GSM Standart
03.19) geliştirilmiştir.
Akıllı kartlar, güvenlik için açık anahtar şifrelemeyi kullanır. Bu yöntemle ağ üzerinde
kimin olduğu belirlenebilir. Günümüzde PIN (Personal Identification Number) güvenli
erişimi sağlamak için kullanılan ortak bir yoldur. Ancak kişinin parmak izinin kart üzerine
kodlanması ve kart okuyucu tarafından doğrulanması da güvenli erişim için
kullanılabilecek başka bir yöntemdir. Bu yöntemde parmak izi Internet üzerinden
iletilmez, kart ın kendisi tarafından işlem görür. Böylece daha hızlı, kolay ve güvenli bir
şekilde kimlik belirleme işlemleri yapılabilir.

105
Java Phone API
Java Phone API (Uygulama Programlama Arayüzü - Application Programming Interface),
Java geliştiricilerinin Internet ekranlı telefonlar ve kablosuz akıllı telefonlar için
uygulamalar yapılandırmasını sağlayan Java bloklarının bir kümesidir. Ekranlı telefon
(screen phone) klavye, ekran ve işlemcisi olan ve standart telefon bağlantıları ile Internet
erişimi sağlayan bir telefondur. Akıllı telefon (smart phone) ise, Internet erişiminin
yanında E-Posta, faks gibi servisleri de sağlayan tek birimli bir hareketli aygıttır. Java
Phone API, veri servislerini geleneksel telefon servisleri ile birleştiren yeni uygulamaları
ile telefon etkinliğini arttırmaktadır. Internet ekranlı telefonlar ağa bilgileri saklamak,
almak ya da göndermek için bağlanan iş ve ev kullanıcılarını hedef almaktadır. Internet
erişimi, E-Posta, faks gibi servisleri sağlayan akıllı telefonlar aynı zamanda kişisel takvim,
adres defteri ve PC’lerle eş zamanlı çalışan programları da içerir.

KABLOSUZ AĞLARDA GÜVENLİK


Kablosuz ağların en önemli üstünlüklerinden biri iletişim için kablolar yerine hava
dalgalarını kullanmasıdır. Ancak bu esnekliğin yol açtığı bir eksiklik; kablosuz ortamın
herhangi bir kişi tarafından ele geçirilmesi olasılığının fazla olmasıdır. Aşağıdaki şekilde
görüldüğü gibi m-ticaret uygulamaları için birçok önemli güvenlik konuları üzerinde
durulmaktadır. Bu konular aşağıda sıralanmıştır;
• Gizlilik: İletişimin başka biri tarafından anlaşılamamasını garanti eder.
• Doğrulama: Kullanıcıların kimliklerini doğrular. Böylece dışarıdan bir üçüncü kişi
ileti gönderim ya da alımına müdahale edemez.
• Veri Bütünlüğü: Bilginin gönderileceği yere değiştirilmeden, orijinal şekliyle
ulaşmasını garanti eder.
• Kabul Etme: Bir belgenin gönderen ve alan kişiler tarafından doğrulanıp, kabul
edilmesi anlamına gelmektedir. Örneğin, bir iş anlaşmasının doğruluk
kazanabilmesi için tüm katılımcılar tarafından kabul edilmesi gerekir.

Güvenlik sağlamayı amaçlayan bu konulara ek olarak, kablosuz çevrelere bağlı diğer


güvenlik konuları;
• Cihaz güvenliği: Kablosuz aygıtlar bellek ve işleme gücü bakımından büyüdükçe,
PC’lerde karşılaşılan aynı güvenlik sorunları yaşanmaktadır. Virüs ya da kötü
amaçlı programlar aygıtı istenmeyen işlemleri yapmaya zorlayabilmektedir.
• Protokoller: Kablosuz haberleşme standart IP protokolü yerine başka protokoller
kullanmaktadır. Örneğin WAP, kablosuz haberleşme için kendi özel protokolünü
kullandığından dolayı WAP geçit kapıları WAP cihazları ile sunucular arasında gizli
haberleşmeyi garanti edecek şekilde güvenli hale getirilmelidir.

106
Kablosuz Protokol Güvenliği
Yeni kablosuz protokollerin kullanımına bağlı olarak güvenlik kavramı kablosuz ağlarda
sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu kısımda, WAP, GSM, Bluetooth için güvenlik konuları
incelenmektedir.
WAP Güvenliği
Kablolu Internet verileri kullanıcılara dağıtmak için iki-yönlü bir model kullanmaktadır. Bu
modelde veriler IP aracılığıyla bir ağ sunucusundan bir browser’a iletilir ve SSL (Secure
Sockets Layer) kullanılarak şifrelenir. PKI (Public Key Infrastructure)'de kullanıcı
doğrulanmasını sağlamaktadır.
Kablosuz işlemlerde güvenliğin sağlanması için, WAP 1.2.1 SSL’in eş değeri olan WTLS
(Wireless Transport Layer Security) protokolu ile PKI’nın kablosuz bir versiyonunu
kullanmaktadır. Cep telefonundan bir WAP geçit kapısına kadar olan iletişimin güvenliği
için WTLS kullanılır. Geçit kapısına ulaşıldığında ise WTLS, SSL’e dönüştürülerek ağ
sunucusuna güvenli bir şekilde ulaşılır.
WAP geçit kapısı bir WTLS akımını, şifrelenmiş bir SSL akımına dönüştürmeden önce ilk
olarak WTLS paketlerinin şifresini çözmelidir. İşte bu noktada bir güvenlik problemi
ortaya çıkar. Çok kısa bir süreliğine de olsa deşifre edilmiş veri bellekte bulunur. Paketler,
ağ üzerinden güvenli bir sunucuya iletildiklerinden dolayı bu verinin güvenliği çoğu zaman
garanti edilmektedir. Ancak yinede bu çok kısa zaman diliminde virüs ya da bir program
ile çözümlenmiş veriye ulaşmak ve daha sonradan kullanmak üzere veriyi saklamak olası
olabilmektedir.
WAP’ın bu güvenlik problemini çözmek için iki yaklaşım vardır :

• WAP geçitkapısı, erişimin kontrol edebileceği bir yere yerleştirmek.


• WTLS taşıma katmanından daha yüksek seviyedeki bir katmana güvenlik eklemek.
(Örneğin, uygulama katmanında şifreleme yapılabilir. Böylece, bir paket geçit
kapısında ortaya çıksa bile uygulama tarafından şifrelenmiş veriyi görebiliriz. )
GSM Güvenliği
GSM, mesajları ve ses trafiğini şifreler. Ancak Batı Avrupa ülkeleri, şifreleme ürünlerini
bazı ülkelere ihraç edemedikleri için GSM bazı durumlarda şifrelemeden yoksundur. Veri
ancak ulaşacağı baz istasyonunun belirlenmesinden sonra şifrelenir. Böylece iletim
yasalara uygun olarak gerçekleştirilir.
Uzmanlar, 'ortadaki adam saldırısı'nın bir GSM telefonunu şifrelenmemiş iletimler
göndermeye zorlayabileceğini farketmiştir Bu saldırı, gerçek baz istasyonunun sinyaline
müdahale eden sahte bir baz istasyonun kurulmasıyla ve bu sahte baz istasyonunun
gerçek sinyal yerine kendi sinyalini göndermesiyle gerçekleştirilmektedir. Sahte baz
istasyonu, telefona şifreleme yapmadan işlem yapmasını bildirir. Bunun üzerine GSM
telefonu bildirilen bu kurala uyarak mesajların ı şifrelemeden sahte baz istasyonuna
gönderir. Sahte baz istasyonu da mesajı gerçek baz istasyonuna aktarır. Bu tip bir baz
istasyonunun kurulumu çok pahalı olduğu için bugüne dek hiçbir GSM, 'ortadaki adam
saldırısı' ile karşılaşmamış tır. Ortadaki sahte baz istasyonu cep telefonuna şifreleme
yapmadan işlem yapmasını söyleyebilir.

107
Bluetooth ve Güvenlik
Bluetooth ağlarındaki güvenli iletişim, Bluetooth protokol mimarisinin bir parçası olan bağ ve
uygulama katmanlarına bağlıdır. Bağ katmanında, Bluetooth radyo sistemi; doğrulama, şifreleme
ve kullanıcının özel ve yerel anahtarlarının yönetimini sağlamaktadır. Doğrulama, kullanıcıların
sahip oldukları Kişisel Kimlik Numarasının (PIN) cihazları doğrulamak amacıyla 128 bitlik bir bağ
anahtarına dönüştürülmesi ile sağlanır. Bluetooth cihazları konuştukları kişinin kimliğinden emin
olduktan sonra iletişimi, gereksinime bağlı olarak 128 bit’e kadar değişik uzunluktaki anahtarlar
ile şifreler.
Bluetooth güvenlik mimarisi farklı uzunlukta anahtarların kullanılabilmesinden dolayı esnek bir
şifreleme yapısı sağlamaktadır. Farklı ülkeler farklı uzunlukta şifreleme anahtarları
kullandıklarından dolayı, Bluetooth cihazları bağlantı için en küçük ortak anahtar uzunluğu
belirlemelidir. Örneğin, eğer 128 bitlik şifreleme anahtarı kullanan bir U.S. Bluetooth cihazı 64
bitlik şifreleme anahtarı kullanan bir İtalyan cihazı ile konuşuyorsa bu durumda Bluetooth aygıtı
64 bit şifrelemeyi destekleyecektir.
Bluetooth aynı zamanda servis-tabanlı yetkilendirmeyi de desteklemektedir. Örneğin, bir
Bluetooth bağlantısı üzerinden elektronik olarak kartvizitleri değiştirirken, Bluetooth cihazı diğer
Bluetooth aygıtına veriyi yüklemeye başlamadan önce gerekli yetkilendirme bilgisini de elde
etmelidir.
Bluetooth güvenlik mimarisi, aygıtlar arasında güvenli ilişkilerin kurulması için PIN kodlarına
güvenir. Güvenli bir iletişim bir kere kurulduktan sonra iletişimi hızlandırmak için PIN kodları
cihazların içinde saklanabilir.

108

You might also like