You are on page 1of 41

II.

Hafta Ders Konu Başlıkları

• Osmanlı Devletinin gerilemesinin nedenleri

• Osmanlı Devleti’ni kurtarma çalışmaları

• Tanzimat, Islahat Fermanları

• I. Meşrutiyet Döneminde Yapılan Çalışmalar

• II. Meşrutiyet Döneminde Yapılan Çalışmalar

1
KAYNAKLAR
İnkılap Dersleri, Edt. Süleyman İnan, Cengiz Akseki, Denizli 2018

Ayrıca başvuru kaynakları-okuma kitapları;

Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. 1


İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, (1983) Hil Yayınları, İstanbul.
Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Doğu-Batı yayınları, İstanbul.
Bernard Lewıs, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çev: Metin Kıratlı, (1984), TTK
Basımevi, Ankara.
Bülent Tanör, Osmanlı Türk Anayasal Gelişmeleri, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul,
1999.
Stanford J. Shaw, Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye,
İstanbul, 1983
Ahmet Hamdi Tanpınar, XIX Asır Türk Edebiyatı Tarihi, (1976), Çağlayan Kitap,
İstanbul.
Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılap Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1993.
Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler, C.3, İletişim Yayınları,
İstanbul, 1999.
Sina Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, İmge Kitabevi, Ankara, 2017.
Sina Akşin, 31 Mart Olayı, İmge Kitabevi, Ankara, 2015.
Feroz Ahmad, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, İmge Kitabevi, Ankara,
2017.
Feroz Ahmad, İttihat ve Terakki 1908-1914, Kaynak Yayınları, İstanbul,
2016.
Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri, 1895-1908, İletişim Yayınları,
İstanbul, 2015.
Şükrü Hanioğlu, Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük,
İletişim Yayınları, İstanbul, 1989.
İlber Ortaylı Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu, Timaş Yayınları,
İstanbul, 2002
Eric Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul,
2016.
Osmanlı Devletinin Yıkılış Sebepleri

Osmanlı Devletinin Yıkılışının İç Nedenleri

Osmanlı Devleti’nin gerilemesine ve daha


sonrada çöküşüne sebep olarak gösterilen
nedenlerin başında; mülki idarenin ve ordu
teşkilatının bozulması, ilmiye sınıfının yetersiz
kalması, adliye mekanizmasının çöküşü ve
ekonomik yapının bozulması gelmektedir.
Mülki İdarenin Bozulması:
Osmanlı Devleti, eski Türk hâkimiyet anlayışına göre, veraset usulüyle tahta geçen
hükumdarlarca yönetilmekteydi. Devletin başında Osmanlı hanedanına mensup
bir hükümdar bulunurdu. Hanedan üyelerinden kimin hükümdar olacağı ile ilgili
kesin çizgilerle belirlenmiş bir kural yoktu. Hükümdarın ölümünden sonra
hanedan üyelerinin her biri gücü ve nüfusu varsa, sonucuna katlanmak şartıyla
taht üzerinde hak iddia edebilir ve mücadelesinde başarılı olması halinde iktidarı
ele geçirirdi.
Daha sonra 1603 yılında tahta geçen I. Ahmet Döneminde bu usul değiştirilerek
yerine hanedanın en büyük erkeğinin tahta geçirilmesini öngören, Ekberiyet
sistemi getirildi. Bu sistem taht kavgalarını ve dolayısıyla kardeşkanı dökülerek
devletin iç bunalıma itilmesini önlemiştir. Ancak iktidarı elde etmede sadece yaşın
ölçü olması, şahsi yeteneklere bakılmayışı, yetersiz hanedan üyelerinin de devletin
başına geçmesine yol açmıştır.
Ayrıca Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde uygulanan şehzadelerin sancaklara
gönderilmesi uygulaması kaldırılmış, şehzadelerin sarayda tutulması, devleti
yönetme alışkanlığından uzak, deneyimsiz padişahların ülkeyi kötü yönetmelerine
neden olmuştur. Devleti iyi yönetemeyen, eğitimi yetersiz padişahların yönetime
gelmesi de, yukarıdan aşağıya doğru mülki idarenin tüm kademelerinde
bozulmaya yol açmıştı. Hükümdarlık müessesesindeki bu bozulma sonucunda
liyakat usulü ortadan kalkmış, yeteneksiz ve ehliyetsiz kişiler toplumda huzur ve
mizamı sağlamaktan çok huzursuzluk kaynağı olmaya başlamışlardır.
Ordu Teşkilâtının Bozulması:
Osmanlı ordusu başlangıçta yaya ve müsellemlerden (atlı) oluşan, savaş zamanlarında
toplanan bir uç beyliği ordusu niteliğindeydi. Devletin kurulmasından sonra yaşanan
gelişmelere paralel olarak ordu da yeniden teşkilâtlandırılmıştır. Devlet tam anlamıyla
kurulduğunda, Osmanlı Kara Ordusu Yeniçeri Ocağı (Kapıkulu) ve Tımarlı Sipahiler olmak
üzere iki kısımdan oluşmaktadır.
Devletin en güçlü olduğu dönemlerde, ordunun çoğunluğunu Tımarlı Sipahiler
oluşturmaktaydı. Ancak gerileme döneminden itibaren her iki askeri birlikte çağın
gerektirdiği yeniliklere ayak uyduramamış, bunun sonucunda Osmanlı ordusu eski savaş
gücünü yitirmiş, disiplinsiz, amirine başkaldıran, yeniliklere tavır alan bir insan topluluğu
görünümüne bürünmüştür. Özellikle yeniçeri teşkilâtı düşmandan çok kendi yönetimini ve
halkını korkutan bir ordu haline dönüşmüştür.
Tımarlı Sipahi sisteminin bozulmasında ise, bu teşkilâtla doğrudan ilgili olan dirlik denen
toprak sisteminin bozulması etkili olmuştur. Bir hizmet karşılığı verilen dirliklerin hakkı
olanlarla değil de iltimasla rastgele şahıslara verilmesi Tımarlı Sipahi sisteminin de
bozulmasına yol açmıştır. Bu durum alınan tüm önlemlere rağmen Tımarlı Sipahi sayısının
hızla azalmasına ve Yeniçeri Tımarlı Sipahi dengesinin Yeniçeriler lehine bozulmasına neden
olmuştur.
Preveze deniz zaferiyle Akdeniz’in en üstün gücü haline gelen Osmanlı donanması ise 17.
yüzyılda gerilemiştir. Avrupa’daki gemi teknolojisine ayak uyduramayan Osmanlı donanması
19. yüzyılda büyük ölçüde çökmüştür.
İlmiye Teşkilatının Yetersiz Kalışı:
Osmanlı ilmiye Teşkilatı XV. ve XVI. yüzyıllarda çağdaşlarına göre oldukça ileri bir
seviyedeydi. Fatih döneminde Osmanlı Medreseleri, gerek eğitim kadrosu, gerekse
program bakımından çok zengindi. Yükselme devirlerinin devlet adamlarını ve
devlet kadrolarını yetiştiren Osmanlı İlmiye Teşkilatı, XVIII. ve XIX. yüzyıla
gelindiğinde çok farklı bir mahiyet almıştır. Zamanın şartlarına göre Avrupa’daki ilmi
gelişmeleri takip edemediği gibi pozitif bilimler lüzumsuz ve faydasız görülerek
medreselerden çıkarılmış ve sadece dini ilimler verilmeye başlanmıştır.
Diğer taraftan önceleri eğitim çalışmalarını teşvik etmek amacıyla çıkarılan “beşik
ulemalığı” daha sonra suiistimal edilmiş ve gerekli eğitimi almadan bu payeyi alan
bilim adamları türemiştir. Zamanla bu kişilerden dolayı medrese, ilimle uğraşmayan,
siyasetle uğraşan bir yapıya dönüşmüştür. Bu durum, medreseye hem itibarını hem
de muhtariyetini kaybettirip, onu siyasetin emrine sokmuştur. Müderrisler yani
ulema sınıfı, maddi ve siyasi menfaatler elde etmek için medreseyi vasıta olarak
kullanmışlardır. İlmi payeler kayırma ve rüşvetlerle elde edilmeye başlanmış ve eski
yapısını kaybeden medrese, kendisiyle birlikte devleti ve toplumu da çöküşe
sürüklemiştir.
Yakınçağda özellikle II. Mahmud döneminde eğitimle ilgili reformlar yapılmaya
çalışılmışsa da bu reformlar medresenin dışında gerçekleşmiştir. Bu durum eğitimde
birliği bozmuştur. Bir taraftan medreseler eğitim faaliyetlerine devam ederken diğer
taraftan batı tarzında eğitim veren başka okullar eğitimini sürdürmüştür.
Adalet Sisteminin Çökmesi:
Adalet kurumu, Osmanlı Devleti’nin sınırlarının genişlemesinde büyük rol
oynamıştır. Osmanlının adalet sistemi ve anlayışı devletin güçlü olduğu
dönemlerde, değişik toplumlar arasında büyük ilgi uyandırmıştır. Bu
dönemdeki adalet anlayışını, Kınalızade Ali Efendi’nin Ahlak-i Alâi eserinde
bulunan sekiz maddelik yöntem en güzel şekilde açıklamıştır.
Ancak, 19. yüzyılda adaletin yerini rüşvet, adam kayırma ve menfaat
almıştır. Adalet sisteminin çökmesi hukukun üstünlüğü anlayışının yıkılması
Osmanlı Devleti’ni hızla çöküntünün eşiğine getirmiş, halkın adalete ve
dolayısıyla devlete karşı olan güveni zayıflamıştır.
Ekonominin Bozulması:
Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren izlediği çok başarılı
ekonomik politikalar sonucunda halkın refah düzeyini
artırmayı başarmıştı. Osmanlı toplumu bir refah toplumu
haline gelmişti. Buna rağmen aynı zamanda kanaat toplumu
olan ve zaruri ihtiyaçlarından fazlasını hayır hizmetlerine
harcayan Osmanlı toplumu her türlü ihtiyaca cevap veren
vakıfları desteklemiş, bu sayede toplumda muhtaç insan
bırakılmamıştı.
Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun güçlü olduğu dönemlerde
sahip olduğu bu güçlü ekonomisinin zaman içerisinde
zayıfladığı görülmektedir.
Ekonomik alanda çöküşün başlıca sebepleri şunlardır:

Başlangıçta Fransa’ya daha sonra diğer Avrupa devletlerine verilen kapitülasyon


denilen ticari imtiyazların Osmanlı Devleti aleyhinde gelişme göstermesi.
Batıdaki sanayii inkılabının Osmanlı Devleti’nde gerçekleştirilememesi, sanayii
ürünlerinin yerli Osmanlı el sanatlarını ezmesi ve eritmesi
Kaybedilen savaşlar sonucunda ganimet elde edilemediği gibi ödenmek zorunda
kalınan tazminatlar ve artan askeri giderler
Dışarıdan alınan dış borçların ödenememesi sonucunda kurulan düyunu
Umumiye Teşkilatı’nın olumsuz etkileri
Artan rüşvet ve su istimal olaylarını devlet adamlarının çözememeleri
Ekonomiyi yönlendirecek insan unsurunun yetiştirilmemesi
Sömürgecilik hareketinin sonucunda İspanyolların güney Amerika’dan getirdikleri
altınlar yüzünden Avrupa’yı sarsan enflasyonun Osmanlı devletini olumsuz
etkilemesi
Dirlik sisteminin bozulması yüzünden tarım faaliyetlerinin aksaması ve devletin
vergi kaybına uğraması
Coğrafi keşifler sonucu dünya ticaret yollarının değişmesi ve Osmanlı Devleti’nin
daha önce elinde tuttuğu ticari avantajları kaybetmesi
Osmanlı Devletinin Yıkılışının Dış Nedenleri

Rönesans’ın Ortaya Çıkması


Önce İtalya’da başlayıp giderek yayılan Rönesans kelime anlamı olarak
‘yeniden doğuş’ demektir. Rönesans’ın Ortaçağ’a inat dinsel konularda
bile insanı merkez olarak almak, dünyayı, dünya gerçeklerini
değerlendirmek ve Eski Yunan sanatına dönmek, köklerini orada bulmak
gibi nitelikleri vardı. Latince önem kazandıkça eski eserler gün ışığına
çıkıyordu. Rönesans, Ortaçağ ile modern dünya arasında bir basamak
oldu.
Avrupa toplumu bu dönemde yeni bir uyanış ve yükseliş hamlesi
başlatmıştır. Matbaanın yaygın bir şekilde kullanılmasıyla bilimsel düşünce
yaygınlaşmış ve pozitif bilimler hızla gelişmiştir. Bu bilimsel gelişmeler,
yeni tekniklerin üretilmesine sebep olmuş ve ait olduğu toplumlara büyük
güç kazandırmıştır. Buna karşın Osmanlı Devleti bu gelişmeleri pek ciddiye
almamıştır.
Coğrafi Keşifler:
Ortaçağın sonları ile yeniçağın başlarında Osmanlı Devleti karşısında pek
bir varlık gösteremeyen Avrupa, coğrafi keşiflerle beraber yepyeni bir
dönemin içerisine girmiştir. Gemi tekniğindeki gelişmeler sonucunda
keşfedilen yeni topraklar ve yeni coğrafyalar Avrupa insanının ufkunu
açmış dünya görüşünü değiştirmiş ve buralarda ele geçirdikleri zenginlik
kaynaklarını ülkelerine taşımaya başlamışlardır.
Coğrafi keşifler sonucunda özellikle Ümit Burnunun ve Amerika Kıtasının
bulunması sonucunda açık denizlerden gelen servet Avrupa’yı kısa
zamanda zenginleştirip güçlendirirken, Doğu-Batı ticaretinin yapıldığı
İpek ve Baharat yolları önemini yitirmiştir. Özellikle Amerika kıtasının
keşfedilmesi, buradaki yeraltı zenginliklerinin Avrupa’ya aktarılması
Osmanlı’nın para düzenini bozmuştur. Avrupalı tüccarların, Osmanlı
Devleti’nin ürettiği hammaddeyi daha fazla gümüş para vererek alması, o
dönemdeki paranın değer kaybetmesine yol açmıştır. Ülkedeki para
bolluğu enflasyonu doğurmuştur. Bu da altın fiyatlarını yükseltmiş, hayatı
güçleştirmiş ve sanayiinin gelişmesini engellemiştir.
Reform Hareketleri:

Reform, kelime anlamı yeni şekil vermek, ıslah etmek, yeniden


düzenlemek demektir.

Tarihsel anlamı itibariyle ortaçağ Avrupa’sında din alanındaki


muhalefet hareketidir. Bu olayda kilisenin maddi ve manevi
egemenliğine ve bunun sınır tanımaz etkinliğine karşı oluşan
dini-elit muhalefeti Martin Luther temsil etmiştir. Luther, Katolik
Kilisesinin dogmalarına karşı reform istiyordu.

Bu mücadelesindeki savunduğu düşünceler Protestan Kilisesini


doğurdu. Ortaçağlar boyunca kilise baskısı ve skolâstik görüşler
yüzünden karanlık bir devir yaşayan Avrupa reform hareketleri
ile beraber bu baskıdan önemli ölçüde kurtulmuştur.
Sanayi Devrimi:

1750’lerde James Watt’ ın buharlı makineyi keşfi ile İngiltere’de ortaya


çıkan Sanayi İnkılabı sonra, tüm Avrupa ve Amerika’da yayıldı. Bu
dönemde Batı Avrupa’da meydana gelen bilimsel ve teknolojik gelişmeler
neticesinde, buhar gücüyle çalışan makineler endüstrinin birçok alanında
kullanılmaya başlanmıştır. Bu süreçte üretim tekniklerinde meydana gelen
gelişmeler ve ilerlemeler Avrupa’yı hızla zenginleştirmiştir. Büyük
fabrikalarda yapılan üretim, mamul madde miktarını arttırmış ve iç
pazarlar bu üretimi tüketmeye yetmez olmuştur.

Üretim fazlasını ihraç etmek zorunda olan sanayileşmiş devletler


kendilerine yeni sömürge alanları aramaya başlamıştır. Avrupa sanayisinin
seri üretilen ve ucuza mal edilerek ihraç edilen malları karşısında,
Osmanlı sanayisinin el tezgâhlarına dayanan üretimi rekabet edememiştir.
Bu durumda yerli tüccar ve sanayici, geri teknoloji ve yüksek maliyet ve
ağır vergi şartları karşısında, daha fazla dayanamamış ve bir kısmı iflasa
sürüklenirken birçoğu da işletmelerini kapatmak zorunda kalmıştır.
Fransız İnkılâbı:

14 Temmuz 1789’da başlayan Fransız İnkılâbı devlet ve toplum hayatında


önemli değişikliklere neden olmuştur. İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi,
bütün insanların özgür ve eşit olduklarını bildirmekteydi.

Osmanlı Devleti 1789’da Fransız Devrimi başladığında, diğer Avrupa


devletlerinde olduğu gibi, gelişmelere Fransa’nın bir iç sorunu olarak
yaklaşmıştır. Osmanlı yöneticileri, İmparatorluk sınırları içinde yaşayan
ransız vatandaşlarının coşkulu kutlamalarına da kayıtsız kalmışlardır.

Ancak Devrimden sonra ortaya çıkan özellikle milliyetçilik hareketleri


Osmanlı Devleti için büyük bir sıkıntı kaynağı oldu. Çok uluslu bir yapıya
sahip olduğundan, ayrıca azınlıkların Hıristiyan kökenli olmasından dolayı
onları Osmanlı yapısı içinde tutmak çok zor oldu. Nitekim bu ideolojiden
öncelikle Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’nın ideolojik etkilerine en
açık durumda olan ve Avrupa’nın arka bahçesi olarak nitelendirilen
Balkanlar coğrafyası etkilendi. Daha sonra da tüm Arap coğrafyası bu
sürece dâhil oldu.
Kapitülasyonlar:

Kapitülasyon, yabancı bir devlet uyruğunun oturduğu ve iş yaptığı ülkede, o


ülkenin vatandaşlarına tanınmayan bazı ayrıcalıklardan yaralanmasıdır. Bu
ayrıcalıklar ticari, ekonomik, kültürel v.b. olabilir.

Osmanlı Devleti’nin Kanuni döneminde Fransızlara verdiği kapitülasyonlar ticari


nitelik taşımaktadır. Buna göre Osmanlı Devleti’nin de ticaret yapacak olan Fransız
tüccarları on yıl vergi vermeyecekler, malların değeri üzerinden %3 gümrük
alınacak, Fransızlar arasında çıkacak ticari anlaşmazlığa, anlaşmazlığın çıktığı
yerdeki Fransız Konsolosu bakacak, taraflardan biri Türk ise sorunu Osmanlı kadısı
Fransız elçilinin bir görevlisinin gözetiminde çözecektir. Kanuni’nin ölümünden
sonra bu ayrıcalıklar yenilenmiştir. Yenilenirken vergi muafiyeti süresiz olarak
uzatılmıştır.

Fransa’ya tanınan bu ayrıcalıklardan zamanla bütün Avrupa devletleri


yararlanmışlardır. Avrupa, Sanayi İnkılabı sonucundaki gelişmeler Batılılar için,
ucuz hammaddesi, kabalık nüfusu, kapitülasyonların kendilerine sağladığı düşük
gümrük gelirleriyle Osmanlı Devleti’ni cazip bir pazar haline getirmiştir. Avrupa’da
fabrikalarda üretilen mallar, Osmanlı pazarına sürülünce, korumasız, zayıf Osmanlı
sanayisi bunlarla rekabet edememiş ve büyük darbe yemiştir. Kapitülasyonların
zararlarını gören Osmanlı Devleti, kapitülasyonları kaldırmak için çabalamışsa da
bu yoldaki çabaları sonuç vermemiştir.
19. Yüzyıl Islahatlarının Genel Amaçları
Merkezi otoriteyi güçlendirmek

Her alanda yenilikler yaparak toprak bütünlüğünü


korumak(yönetim,hukuk,askeri v.b)

Millyetçilik akımının etkilerini yok edip azınlıkların devlete bağlılığını


artırmak.

Avrupa’daki gelişmeler paralelinde imparatorluğunun modernleşmesini ve


demokratikleşmesini sağlamak

Sanayi inkılabının getirdiği ekonomik sorunları çözmek

Avrupalı devletlerin desteğini sağlamak.


III. Selim (1789-1807) Döneminde Yapılan Islahatlar

III. Selim dönemi Nizam- Cedit dönemi olarak bilinir.


İlk kez Avrupa başkentlerinde daimi elçilikler kurulmuştur. (Londra 1793,
Yusuf Agâh Efendi, Viyana 1793 Ebubekir Ratıb Efendi,)
Yeniçeri Ocağı’na alternatif olarak Nizam-ı Cedit Ordusunu kuruldu. Bu
ordunun eğitimi için Fransa’dan subaylar getirildi.
1794’te Hendeshane geliştirilerek Mühendishane-i Berrî Humayun kuruldu.
Ordu ve donanma için yabancı dillerden teknik eserlerin çevirisi işine
girişildi. Bu eserlerin çoğaltılması maksadıyla Matba-yı Amire kuruldu.
III.Selim bu ıslahat çalışmalarını finanse edebilmek için İrad-ı Cedit
Hazinesi’ni oluşturuldu.
Ulema ve Yeniçeri işbirliği ile çıkarılan 1807 Kabakçı Mustafa Paşa İsyanı ile
Nizam-ı Cedit devri sonra ermiştir.

18
II. Mahmut Döneminde (1808-1839) Yapılan Islahatlar
II. Mahmut’u kendinden sonraki ıslahatçılardan ayıran temel fark ise
onun merkeziyetçiliği hedeflemiş olmasıdır.
II. Mahmut merkezi devlet anlayışını yerleştirmek adına devletin faaliyet
alanını genişletmiştir. Sağlık, eğitim ve bayındırlık alanında ıslahatları
başlatmıştır.
Kendisi, askerler ve memurlar Avrupaî kıyafetler giymişler, rakipleri onu
«Gavur padişah» olarak tanıtmaya çalışmışlardır.
İlk kez nüfus sayımını gerçekleştirmiştir. (1831) Askeri amaçlarla yapılan bu
sayıma kadınlar dahil edilmemiştir.
İlk resmi gazete olan Takvim-i Vakayi’yi 1 Kasım 1831’den itibaren
yayınlatmaya başlar. Islahatların halka tanıtılmasında gerekliliğinin
anlatılmasında ve devlet-halk ilişkilerinin düzenlenmesinde çok önemli bir
adımdır.

19
II. Mahmut Döneminde (1808-1839) Yapılan Islahatlar

Avrupa’ya öğrenci gönderilmeye başlanmıştır. Bu öğrenciler


yeni bir aydın sınıfının «Jön Türkler» ya da «Genç Osmanlılar»
hareketinin temelini oluşturacaklardır.
İlkokul zorunlu hale getirilmiş, ortaokul seviyesinde Rüştiyeler
açılmıştır.
Medreselerin yanında Batılı tarzda yüksek öğrenim
kurumlarını kurdurmuştur:
1827 Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane
1834 Mekteb-i Harbiye-i Şahane

20
II. Mahmut Döneminde (1808-1839) Yapılan Islahatlar

Devletin merkezi teşkilatlanmasında da önemli yenilikler


yapılmış Divan-ı Hûmayun kaldırılarak yerine Batılı tarzda
Nazırlıklar (Bakanlıklar) kurulmuştur.
Sadrazamlık makamı Başvekalet’e dönüştürülmüştür.
Ölen ya da görevden alınan memurların mallarına el
konulması usulü kaldırılmıştır. (Müsadere usulüne son)
II. Mahmut adli anlamda da önemli kurumların oluşumunu
sağlamıştır:

21
II. Mahmut Döneminde (1808-1839) Yapılan Islahatlar

Islahatlar kurumsal bir çerçeveye oturmuş, temel bir devlet politikası


haline gelmiştir.
Dar-ı Şura-yı Bâb-ı Âlî (Islahat çalışmalarını programlamak,
memuriyetlerin özlük işlerini düzenlemek, kanun çalışmalarını
düzenlemek vs.)
Dar-ı Şura-yı Askerî: Askeri konuları görüşmek, askeri personelin terfi ve
özlük işlerini düzenlemek.
Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye: Sivil görevlilerin yargılanması, devletle
halk arasındaki davaların görülmesi.
Posta Teşkilatı’nın kurulmasını sağlamış ve sağlık alanında karantina
uygulamasını başlatmıştır.
Ülke içinde mürur tezkeresi; ülke dışında ise pasaport uygulamasını
başlatmıştır.

22
TANZİMAT FERMANI’NIN İLANI (3 Kasım 1839)

Tanzimat Fermanı’nın yayınlanışının ana nedeni Avrupalı devletlerin azınlık


haklarını bahane ederek Osmanlı iç işlerine müdahalesine engel olmaktır.
Bununla bağlantılı olarak Milliyetçilik fikrinin imparatorluk üzerindeki
olumsuz etkilerini bertaraf etmek
• Tanzimat Fermanı ile imparatorluktaki Müslüman ve gayrimüslim
tebaaya birçok temel hak ve özgürlükler tanınmakla birlikte devlet
iktidarının kullanılmasına ve sınırlandırılmasına ilişkin ilkeleri de
düzenlemiştir.

1. Mali güce göre vergi ilkesi


2. Devlet harcamalarının kanuniliği ilkesi
3. Irz, namus, şeref ve haysiyet dokunulmazlığı
4. Ceza yargılamasına ilişkin güvenceler (Yargılanma hakkı,
yargılanmanın aleniliği ilkesi)
5. Askere alımlarda adalet
6. Can güvenliği
7. Mülkiyet hakkı
8. Müsadere yasağı
9. Eşitlik ilkesi
10. Kanun üstünlüğü ilkesi
Tanzimat Fermanı’nın değerlendirmesi:

• Tanzimat Fermanı, Türk tarihinin ilk «temel haklar


beyannamesi» veya «haklar fermanı» olarak görülür.
• Kişi temel hak ve özgürlükleri ilk kez vurgulanmış ve kanun
üstünlüğü ilkesi bu fermanla kabul edilmiştir.
• Kanunların hazırlanması için Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye
ismiyle bir meclis meydana getirilmiştir. Bu kurul tarafından
kanun teklifleri padişahın onayına sunulacaktır.
• Şer’i davalara bakan mahkemelerin yanında Nizamiye
Mahkemeleri oluşturulmuştur.
• Padişah bu fermanla kendi isteği ile kendi otoritesini kanunlar
çerçevesinde sınırlandırmıştır. (Autolimitation)
• Kırım Harbi (1853-1856) sonrası Paris
ISLAHAT Antlaşması öncesi ilan edilmiştir.
FERMANI
28 Şubat 1856 • Amaç Tanzimat Fermanı ile aynıdır. Dış
müdahalenin önüne geçmek, milliyetçilik
fikrinin devlet bünyesinde açtığı zarara
engel olmak.

• Gayrimüslimler ve Müslüman tebaa


arasında her yönden tam bir eşitlik
sağlamak ve bu sayede dış müdahalelere
engel olmak hedeflenmiştir.

• Müslüman olmayan tebaanın devlet


memuru olmasının önü açılmıştır.
•I. MEŞRUTİYETİN İLANI VE KANUN-I
ESASİ (23 Aralık 1876)
Tanzimat’tan sonra Avrupa’ya giderek
eğitim alan aydınlar devletin meşrutiyetle
kurulacağına inanmışlardı.
Bu aydınların kurduğu genç Osmanlılar
grubuna göre, halka siyasal haklar
tanınırsa, (bir parlamentoda temsil edilen)
Müslüman olmayanlar devletten
ayrılmaktan vazgeçecek ve büyük
devletler Osmanlı iç işlerine müdahale
etmeyecekti.
1876’da önce Sultan Abdülaziz askeri
müdahele ile tahttan indirilmiş, V. Murat
fetva ile padişahlıktan uzaklaştırılmış ve II.
Abdülhamid meşrutiyeti kabul ettiği için
padişah yapılmıştır. Meclis-i Mebusan
açılmış, Kanun-ı Esasi ilan edilmiştir.
• Kanun-i Esasi’ye göre Resmi dini «din-i İslam»; dili ise “Türkçe” olarak
kabul edilmiştir. Devlet memuriyeti için Türkçe bilme şartı söz
konusudur.
•Yürütmenin başında Padişah ve onun mutlak vekili olarak Sadrazamın
bulunduğu Meclis-i Vükela (Hükümet) bulunur.

•Padişah: Saltanat Osmanlı sülalesine aittir. Padişah aynı zamanda


Halifedir. Padişah sorumsuz ve kutsaldır. (Siyasal nedenlerle görevden
alınamaz hakkında hukuk/ceza davası açılamaz.)
•Bakanların tayini ve azli, rütbe ve nişan verilmesi,
•Savaş ve barışa karar verilmesi, uluslararası anlaşma yapılması,
•Kanun ve şeriat hükümlerinin uygulanması, Cezaların affı,
•Meclis-i Umuminin toplantıya çağırılması, tatil edilmesi, feshi,
•İstediği kişiyi sürgüne gönderme yetkisi,
•Kanunları veto yetkisi, padişaha aittir.
Yasama Organı (Meclis-i Umumi)
• Türk tarihinde ilk kez parlamento Kanun-i Esasi ile kurulmuştur.
• Parlamentoya Meclis-i Umumi adı verilmiştir.
• İki yapılı bir meclis söz konusudur.
• Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Âyân’dan oluşmaktadır.

1. Meclis-i Âyân:
• Üyeleri doğrudan doğruya padişah tarafından atanır.

2. Meclis-i Mebusan:
• Osmanlı tebaasından her 50 bin erkeğe bir mebus düşecek
şekilde seçimle belirlenirler.
Yargı Organı:
• Hakimlerin azlolunamayacağı ilkesi,
• Mahkemelerin bağımsızlığı,
• Yargılamanın aleniliği,
• Hak arama özgürlüğü,
• Kanuni hakim güvencesi gibi ilkeler Kanun-i Esasi’de yer almıştır.

• Kanun-i Esasi yargı açısından dönemin Avrupa anayasaları ile boy


ölçüşebilir seviyededir.

• Yargı yetkisinin sahibi artık Padişah değil, bağımsız mahkemelerdir.


• 1876 Kanun-ı Esasi bir anayasa olarak kendisinden beklenilen devlet erkini
(Padişahı) sınırlandırma ve yönetenlerin keyfi davranmasını önleme
görevini yerine getirememiştir.

• 19. yüzyıl yenilik hareketlerinin tamamı (Tanzimat, Islahat Fermanı ve


Meşrutiyet idaresi) devleti çöküşten kurtarmak hedefine odaklanmış
devlet-yönetici katından gelen halka mâl edilememiş adımlardır.
Tepeden inme ve halktan kopuk ve bir halk mücadelesinden mahrum
olarak gerçekleştirildiği için başarı ve etki oranı sınırlı kalmıştır.

• Meşrutiyet’in ilanından kısa bir süre sonra Sultan II. Abdülhamit 1877-78
Osmanlı-Rus Savaşı nedeniyle Anayasal yetkiye dayanarak, Meclis-i
Mebusan’ı feshetmiş (13 Şubat 1878), Anayasayı askıya almıştır.

• 1878’den 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanına kadar geçen 30 yıllık süreçte


Sultan II. Abdülhamit bütün siyasal muhalefeti yasaklamış, basın
özgürlüğünü kaldırmış, kurduğu jurnal teşkilatı ile sıkı bir yönetim
uygulamıştır. Bu dönemde özellikle Anayasalı, parlamenter sistemi,
demokrasiyi anlayıp yerleştirmek için eğitim-öğretim faaliyetlerine ağırlık
verilmiştir.
• II. Abdülhamit’in 32 yıllık saltanatının 30 yılı
I. sıkı yönetim olarak geçmiştir.
MEŞRUTİYET
• Padişahın yönetimini, iradesini sınırlayan
DÖNEMİ hiçbir kontrol mekanizması ve kurum yoktu.
1878-1908 Padişahı eleştirecek her türlü mekanizma
(parti, dernek, gazete vb.) susturulmuştur.

• Bununla birlikte, Tanzimat’la ivme kazanan


Batılılaşma çalışmaları da devam ettirilmiştir.

• Bu kapsamda, Cumhuriyeti kuracak nesilleri


yetiştiren okulların pek çoğu bu dönemde
açılmıştır.
• Bernard Lewis, Abdülhamit dönemi için
II. Abdülhamit «istibdat (sıkı, baskıcı yönetim) ve
aydınlanma»; değerlendirmesini
yapmışlardır.
• II. Abdülhamit döneminde Namık Kemal ve Ziya Paşa
İttihat ve gibi Genç Osmanlıların eserleri yasaklanmış,
dernekleşme faaliyetleri engellenmiş ve basına sansür
Terakki uygulanmış olsa da Anayasal bir sistemi arzulayan
Cemiyeti eğitimli gençler gizli bir örgütlenme içerisine
girmişlerdir.
1889-1918 • Özellikle 1878 Berlin Antlaşmasının neden olduğu
230.000 km²lik toprak kaybına 1881’de Fransa’nın
Tunus’u; İngiltere’nin 1878’de Kıbrıs’ı ve 1882’de
Mısır’ı işgalleri eklenince eğitimli gençler arasında
devletin elden gittiği endişesi daha da artmıştır.
• Bu toprak kayıpları II. Abdülhamit’e karşı siyasal
muhalefeti körüklemiştir.
• «Vatan tehlikede» diyen bir grup Mekteb-i Tıbbiye
öğrencisi (Abdullah Cevdet, İbrahim Temo, İshak
Sukuti, Mehmet Reşit, Hüseyinzâde Ali)
• 1889’da İttihad-ı Osmanî ismiyle gizli bir örgüt
kurmuştur.
• Bu dönemde II. Abdülhamit iktidarına karşı oluşan muhalefet sadece
İttihat ve Terakki ile sınırlı değildir.

• Kuleli Askeri Lisesi’nde «İhtilalci Askerler Cemiyeti»


• Vefa ve Mercan İdadilerinde «Cemiyet-i İnkılâbiye»
• Selanik’te «Osmanlı Hürriyet Cemiyeti» (1906)
• Şam’da Mustafa Kemal’in kurduğu «Vatan ve Hürriyet Cemiyeti»
(1905)

• Mustafa Kemal, kısa bir süre sonra Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin


Selanik’te bir şubesini açmıştır.

• Bu cemiyet 1907 senesinde Selanik’teki Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile


birleşecektir.
• 1905’te Rusya’da; 1906’da ise İslam devleti olan
II. Meşrutiyet’in İran’da Meşrutiyet idaresi ilan edildi.
İlanı
• Rusya ve İran’da peş peşe kurulan meşrutiyet
23 Temmuz idareleri Osmanlı’daki siyasal muhalefeti daha
da etkin hale getirdi.
1908
• Meşrutiyet’in ilanını hızlandıran asıl olay
Haziran 1908’de İngiltere ve Rusya arasında
gerçekleştirilen Reval Görüşmeleridir.

• Görüşmeler sonucunda İngiltere’nin


Makedonya için ıslahat talepleri İttihat ve
Terakki Cemiyeti tarafından Makedonya’nın
İngiltere ve Rusya tarafından paylaşıldığı
şeklinde yorumlanmıştır.
• Haziran 1908’de Resneli Niyazi Bey Manastır’da
meşrutiyetin ilanı için toplantılar düzenlemeye
başlamıştır. 200 adamı ile dağa çıkar ve meşrutiyetin
ilanı için isyan eder.

• 20 Temmuz 1908’de Arnavutluk’ta yaşanan Firzovik


Olayı Makedonya’daki tansiyonu iyice yükseltir ve
Arnavutlar da meşrutiyet idaresinin ilanını talep
ederler.

• II. Abdülhamit, bu baskılara daha fazla direnemez ve


23 Temmuz 1908/10 Temmuz 1324’te Meşrutiyeti Resneli Niyazi Bey
ilan edip Kanun-ı Esasi’yi yeniden yürürlüğe koyar.

• İttihatçılar Meşrutiyet’in ilanı sonrasında yönetimi


doğrudan ele almamışlar, uzaktan kontrol etme
siyasetini gütmüşlerdir. Çünkü çoğu devlet
tecrübesinden yoksun kişilerdir.
• Meşrutiyet’in ilanı ile ortaya çıkan durumdan yararlanan

1. Bulgaristan 5 Ekim 1908’de bağımsızlığını ilan etmiştir.

2. Avusturya Macaristan İmparatorluğu 6 Ekim 1908’de Bosna-Hersek’i


ilhak ettiğini duyurmuştur.

3. Yunanistan ise Girit’i ilhak ettiğini açıklamıştır.

• Dış politikadaki bu başarısızlıklar ve İttihat Terakki’ye karşı özellikle


aşırı muhafazakar çevrelerden yükselen sert muhalefet (Radikal
İslamcılar, gerici gruplar, medrese öğrencileri ve alaylı asker ittifakı)
Meşrutiyet karşıtı bir isyanın patlak vermesi ile sonuçlanacaktır.
31 Mart İsyanı (13 Nisan 1909/31 Mart 1325)
• Meşrutiyetten sonra İttihat ve Terakki’nin çalışmalarına karşı olanlar, Türk
siyasi tarihindeki ilk siyasi parti olan Ahrar Fırkası’nı kurmuşlardır.

• Aşırı İslamcı-Muhafazakar kesimlerin Kanun-i Esasi’nin getirdiği özgürlük


ortamından memnun değildirler. Mutlak Monarşiyi istemektedirler. Ayrıca
sosyal yaşantıdaki değişim ve dönüşümden rahatsızdırlar. Derviş Vahdeti’nin
kurduğu İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti ve Volkan gazetesi şiddetli bir
muhalefet sergilemiştir.

• İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti’ne medrese öğrencileri (softalar) ve alaylı


askerler büyük destek vermiştir. Avcı taburlarında başlayan isyan şeriat
isteğine dönüşmüş, İttihatçıların binaları yağmalanmıştır.
• İttihat ve Terakki siyasi tedbirleri askerî tedbirlere çevirme kararı almıştır.
Ayaklanmayı bastırmak için Mahmut Şevket Paşa komutasında «Hareket
Ordusu» kurulmuş, ordunun Kurmay Başkanlığı görevini ise Kurmay Yüzbaşı
Mustafa Kemal üstlenmiştir
• İttihat ve Terakki muhalefeti tasfiye etmiş Ahrar Fırkası ve
İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti kapatılmıştır.
• Muhalefete ait Serbesti, İkdam ve Volkan gazeteleri kapatılmıştır.
İttihat ve Terakki’nin baskı dönemi başlamıştır.
• İttihat ve Terakki, isyanda parmağı olduğunu kesin olarak
ispatlayamasa da pasif kaldığı gerekçesiyle Sultan II.
Abdülhamit’i Şeyhülislam Ziyaeddin Efendi’den aldığı fetva ile
tahttan indirmiş ve yerine pasif bir kişiliğe sahip olan V.
Mehmet Reşad’ı geçirmiştir.

• Not: 31 Mart Vakası Türk tarihinde rejimi yıkmaya yönelik


düzenlenmiş ilk isyandır.
• II. Meşrutiyet Dönemi(1908-19018)’nde Yapılan
Değişiklikler
• Hukuk alanında önemli adım sayılabilecek bir hamle ile tüm mahkemeler Adliye
Nezaretine bağlanmıştır.

• Eğitim alanında da önemli adımlar atılmıştır. Darülfünun başta olmak üzere ilk ve
orta dereceli okullarla öğretmen okulları yeniden teşkilatlandırılmıştır.

• Özellikle öğretmen okulları ve Darülfünun kız öğrencilere ilk defa bu dönemde


açılmıştır.

• Kadının sosyal hayatta erkekle birlikte daha fazla boy göstermesi ve kadının
toplumdaki rolü ve kimliğinin tespiti ilk olarak bu dönemde karşımıza çıkar. (Halide
Edip, Teali-i Nisvan Cemiyeti’ni kurmuştur.)

• II. Meşrutiyet’in ilanı basın özgürlüğü ve fikir hayatında da önemli bir kıpırdanmaya
neden olmuştur. Sansürün kaldırılması bu dönemde çok sayıda gazete ve derginin
çıkarılmasına neden olmuştur.

• Çok sayıda cemiyet ve siyasi parti kurulmuştur.


• Millî İktisat Politikasının hayata geçirilmek istenmesi
• İttihatçılar, devleti çöküşten kurtarmak için yönetim, eğitim,
hukuk alanındaki reformların iktisat alanında yapılacak
reformlarla desteklenmesi düşüncesinde idiler. Özellikle
kapitülasyonlardan kurtulmak ve «milli iktisadı» meydana
getirmek İttihatçıların bu alandaki ana hedefi olmuştur.

• Ancak peş peşe yaşanan savaşlar, Batılıların ekonomik


baskıları ve Osmanlıda yerli bir sermaye sınıfının olmaması
nedeniyle bunu başaramadılar.

• İttihatçılar milli bankacılığı, sanayileşmeyi ve kooperatifçiliği


özendirdiler.
• İttihatçılar I. Dünya Savaşı’nı fırsat bilerek kapitülasyonları
tek taraflı olarak kaldırsalar da bu ancak Lozan Antlaşması ile
mümkün olacaktır.

You might also like