You are on page 1of 9

allâme-i küll-i ukalâ’nın misyon şefliği

A. Hamit Kılıçkaya

Çâkerleri, “Teşkilat-ı Mahsusa” konusunda çok meraklıdırlar. Bu bâbda neşredilen kalem mahsüllerini
hep teheyyücle elimize alıp okumakla müftehiriz. Son zamanlarda Ahmet Tetik Bey’in “Teşkilat-ı
Mahsusa (Umûr-ı Şarkıyye Dairesi) Tarihi, Cilt:1 1914-1916, Türkiye İş Bankası Yayınları İst. 2014, 500
s.” belgeli eseri câlib-i dikkatti. Daha sonra Şükrü Altın Bey’in “Teşkilat-ı Mahsusa, Bir Gizli Teşkilatın
Öyküsü; İlgi Kültür Sanat Yay. İst. 2014, 391 s.” adlı kitabını okumuş, bir de nâcizâne “Yaşayan
Kahraman İnsanlar” serlevhalı bir yazı da kaleme almış idik. Bilâhire, Erkân-ı Harbiye-i Umûmiyye
Riyasetinin, Harp Tarihi Şubesine müracaat ederek, Ahmet Tetik Bey’in kitabında künyelerini verdiği
vesikaları görmek, mümkün ise birer suretini almak istedim. Birkaç ay sonra da lûtf edip âcizlerine
imza mukabilinde cd’de takdim ettiklerinde, Mirliva Beye teşekkürlerimi arz etmiştim.

Kadîm dostum, Sürmeneli Aydın Bey, sabahın erken bir saatinde telefonla arayarak “Azizim, Hamit
Bey. Sizin hayli ilginizi çekecek bir müjde vereyim. Hemşerimiz Mehmet Bilgin Beyefendinin,
“Teşkilat-ı Mahsusa'nın Kafkasya Misyonu ve Operasyonları” adlı çalışması yayınlandı, haberiniz
olsun.” dedi. Heyecanlandım. Hemen Kızılay’a indim. Dost’a uğradım. Karşıma, rafta hacmen oylumlu
bir kitap çıktı. (Ötüken Neşriyat, İst. 2017, 616 s.) Aldım. Doğruca, Bahçeli’ye geçtim. Çaykaralı
arkadaşımın “Angora” pastanesine gidip, oturdum. Bir çay söyledim ve merakla kitabın sayfalarını
açmaya başladım.

Kitabın adını taşıdığı konu 109. Sahifede başlıyor. Buraya kadar; kısaltmalar, tablolar, haritalar listesi,
önsöz, girişten sonra birinci bölüm olarak Kafkas Cephesinde Teşkilat-ı Mahsusa’nın Operasyon Alanı
ve Ortam yer alıyor. Çayımı yudumlarken “Giriş” bölümündeydim. Efendim, paragraflar ilerledikçe,

1
“allâme-i küll-i ukalâ’” bir âdemin ifade-i celâlinden dolayı, gayr-ı ihtiyarî titredim. Bu zamana kadar
bu konuda kalem oynatmaya cesaret edenler yandı, dedim. Çünki, Bay Bilgin’in reşehât-ı kalem
satırları acîb kızgın. Tam, fedakârân-ı İttihad ü Terakkî serdengeçtisi. En iyisi ben evde, emniyyetle
kitabı okumaya devam edeyim, deyüp, cihet-i Ahi Mesud’a müteveccihen “hususi halk busı”na
bindim. Nihayet, odamdayım. Bilgisayarımda, yukarıda temin ettiğimi arz ettiğim vesikaları da açtım.
Şahsen mukayeseli okumayı sevdiğimizden nâşî bu yolu tercih ediyoruz. Demlikle çayımı getiren Cevri
Kalfaya da zinhar beni rahatsız itmemesini ikâz eyledim.

“Vira bismillah” diyerek, yeniden başladım. Fransızca “mission” ve “opération” vocabulairenin kitaba
ad olarak tercihi doğrusu cuk oturmuş. Her ne kadar İttihad ü Terakkî “yeni lisan” kabulüne mugâyir
ise de! Bu durumda müellif-i eser de “hem operatör hem de misyon şefi” vazife-i kudsiyyesini
deruhde etmiş bulunuyorlar.

Operatör misyon şefi Bay Bilgin, Giriş’te, menâbi’ini “âb-ı serd edâ” ile fâş eylerken vazife şuurunu da
ihsâs ettiriyorlar. Menâbi’i arasında, Ştanka Bey Müfrezesinin harp ceridesini “en önemli
kaynaklardan biri” olarak belirtiyorlar. Harp ceridesinin transkripsiyon metni, Sayın Hatice Yalçın
Hanımefendinin yüksek lisans tezi. “Hatice Yalçın, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik
Etüt Dairesi Başkanlığı Arşivinde (ATASE) de mevcudu olmayan bu belgeyi; ortaya çıkartıp,
değerlendirerek, Kafkas Cephesi konusunda son yıllarda yapılan en önemli çalışmalardan birine imza
atmıştır.” diyerek hakkı teslim eden Şef, hemen arkasından, kibr-i a’lâ ile şunları söylemekten
kendilerini alamıyorlar. “Eserde bazı yer isimlerinin doğru okunamaması ve olayların geçtiği yerlerin
bugünkü isimlerinin verilmemesi gibi bazı eksiklikler bulunması…”(s.24)

Efendim, burada hemen yüksek müsaaaadeleriyle, efâzıl-ı ukalâdan misyon şefi Bay Bilgin’in “sayılı
yanlışını(?!?)” düzeltelim. Kitab-ı âlilerinin 3. ve 4. Bölümlerinin temelini teşkil eyleyen Ştanka Bey
Müfrezesinin harp ceridesinin, ATASE Arşivinde BDH Koleksiyonu, Klasör 5257, Dosya 26(H-1,2,3,4,5)
numarada kayıtlı olduğunu, misyon şefinin nazar-ı dikkatlerine maa-t-teessüf bildirmek
mecburiyetindeyiz. Kaldı ki Ahmet Tetik Bey’in eserinin 387, 388, 389. sahifelerinde de örnek
suretlerinin künye bilgileriyle bulunduğunu nasıl görmemişler? Fedakârân vezninde teessüfât olsun
Bay Bilgin. Dimek ki büyük lokma yemek lazımmış. Hele kibr ile asla büyük laf söylenmeye, buyurmuş
ecdâdımız değil mi, efendim.

Operatör misyon şefinin, kitabının 414. sahifesindeki 290 numaralı dipnotta “ATASE, BDH, 6/5280,
5257, H-4, ATASE, BDH, 6/5280, 5257, F.1-7” yazdığı vesika künyesi izahtan vârestedir. Zira, bu künye
bilgilerinin Ahmet Tetik Beyin s.374’te verdiği 490 numaralı dipnottan yanlış bir şekilde intihal
eylendiğini düşünmemek imkân haricinde! (Misyon şefi Bay Bilgin, ATASE Arşivi vesika künyelerini,
kitabın başından itibaren “ATASE, BDH, 249, 505, 1036-058(s.364), ATASE, BDH, 140-337-641-
042(s.298) vs yazıyor. Hiç “F.1-7” şeklinde bir yazım yok. Herhangi bir izah da yapmıyor. Arşivden nasıl
yararlanmışsa, “249’un Klasör numarası; 505’in eski 1036’nın yeni Dosya numarası; 058’in de Fihrist
numarası olduğundan haberdar değil Bay Bilgin!) Bu vesikanın transkripsiyonu, Hatice Yalçın’ın
yüksek lisans tezinin 272-276. sahifelerinde de mevcut. Misyon şefimizin kitabında 414. sayfa ikinci
paragrafta söyledikleri ceridenin hangi sahifesinde yer alıyor aceba? Aramaya tenezzül itmedik
doğrusu.

Misyon ve operasyon kitabında 13 adet “Tablo” hizmete sunulmuş. 1, 2, 8 numaralı tabloların belge
künyeleri verilirken, diğerleri es geçilmiş. Oysa transkripsiyon metinden alınmış. Hatice Yalçın’ın emek
ürünü göz ardı edilmiş. Bu da kari’lerin zihninde, müellif şefin tabloları bizzat düzenlediğini

2
çağrıştırıyor. Bilmeden yapılmamış olsa gerek! Tabii orijinal olduğunu söyleyebilmek için de ceride
transkripsiyonundaki maddeleri rahatça atabiliyor. Misyon şefinin 7 numaralı tablosu (s.370), Sayın
Hatice Yalçın’ın tezinde s.270-271’de. Şef, birlik kuvvesinde yer alan “hayvan ile cephane(sandık)”
mevcutlarını hiç katmıyor. Böylece orijinalliğini sağlıyor! Bu tabloda, gayri muharib zâbitini muharib
sayısına katıyor, “silahsız hidemât-ı müteferrikada kullanılan” 88 askeri gayrı muharip asker
gösterirken, “gayr-ı muharib 37” askeri ise hiç görmüyor. Yani geri hizmetteki silahsız asker ile
muharebe edemeyen askeri de ayırt edemiyor. Yine Teşkilat-ı Mahsusa’da 5 subay icad ederken,
toplam “nefer” mevcudun perakende işlerde görevlilerle birlikte 2309’a vardığını da kayda gerek
duymuyor. Hani bilimsellik, belgeye dayalı bilgiyi aktarmak nerede kaldı? Diğer tablolarda da aynı
operasyondan kaçınılmamış. Ne de olsa misyon ve operasyon çalışması değil mi Bay Şef!

Hôd-fürûş edayla, Hatice Yalçın’ın şunu böyle okumuştur diye (s.378, 379, 380, 383 vd…) kendinin
allameliğini ispat için fırsat kollayan operatör misyon şefinin “kitabının tamamında görülen bazı
okuma ve işine gelmeyeni yok sayma hatalarına” sadece bir misal vermekle iktifa edelim. Stange
Müfrezesi harp ceridesinin 1.3 331(14 Mayıs 1915) günlü “mülâhazât” sütununu, Sayın Hatice Yalçın
şöyle aktarmış. “Teşkilat-ı Mahsusa Alayı kumandanlığına ta’yin idilen Yüzbaşı Ali Rıza Beğ’in say ü
gayretiyle zabt-ı rabt ve nizâm-ı intizamı olmayan gönüllü efrâdı nizâmiye kıta’atı gibi teşkilata
teşkilâta tabi’ olarak tensih ve ıslah idilmiş ve mûmâ-ileyhin bu bâbdaki gayret ve fa’aliyeti ve hüsn-i
hizmeti sebgat itdiğinden şayan-ı teşekkür ve takdirdir.” (s.291) Hiçbir başarısı olmayan maceraperest
gönüllü taifesini kahraman yapma misyonunu üstlenen fedakârandan(!) şef, “bu bâbda” operasyon
yapmakta ve “belgelerde mevcut bilgileri çarpıtmakla” bilgiyi bilimsel tarafsızlıkla aktarmamakta
hiçbir sakınca görmüyor. Kitabının 414. Sahifesinde bu transkripsiyonu; “Mûma-ileyhin (Ali Rıza Bey)
bu babdaki gayret ve faaliyeti ve hüsn-i hizmeti sebat ettiğinden şayan-i teşekkür ve takdirdir.” diye
yazmıştır.” şeklinde veriyor. “Sebg(k)at: geçme, ilerleme;” “sebat: yerinde durma, kımıldamama;
sözünden, kararından vazgeçmeme” demek. Ali Rıza Bey’e hizmeti sebkat ettiğinden dolayı teşekkür
edilirken, misyon şefine göre yerinde durduğu(?) için teşekkür ediliyor!!! İnce arama geniş taramaya
meraklı okuyucu için böyle malzeme epeyce…

Gönüllüleri olağanüstü kahraman göstermek misyonunu her fırsatta yineleyen operatör şef, ceridede
mevcut açıklamaları yok sayıyor. Birkaç örneği, Sayın Hatice Yalçın’ın tezinden sıralayalım: “Teşkilat-ı
Mahsusa Re’isi Rıza beğ tarafından kurulan hatt-ı müdafa’a katiyen muvafık değildi. Bununla beraber
gerek teşkilat ve gerek hudud jandarma bölükleri o kadar karışık idi ki: Ne kuvve almak ve ne de
nerelerde bulunduklarını kıt’a kumandanları bile lâyıkıyla bilemiyorlardı.”(s.244) “Gönüllü ve hudud
taburu efradının kısm-ı a’zami firar itdiklerinden her tarafa bu firarîlerin derdestleriyle müfrezeye
sevkleri için telgraf virilmişdi.”(s.263) “Gerek teşkilat ve gerek jandarma efrâdı karma karışık idi.
Bunları tabura alay haline ifrağ içün çalışılıyordu. Zira ıslah idilmeden istifâde katiyen kâbil değildi. Bir
takım kumandanı değil takımının efrâdını bilmesi, mangası kaç neferden ibaretdir? Onu bilmiyordu.
Künye ve kayd vesa’ire bir şey yokdu. Teşkilat efradından bir tarafdan firar idüb, diğer (tarafdan)
kendisini zâbit kayd itdirebiliyordu. Bu sebebden bunların ıslahı herhalde elzemdir.”(s.289-290)
Hakikatin örtüldüğü nerede görülmüş şef?

Efendim, operatör misyon şefi, mahfî allâme-i küll-i ukalâ’. Zira hiç kimseye malûm olmayan bazı hafî
bilgileri(!) bize açıklayor. “Dr. Bahattin Şakir’in yanında memur olarak çalışan bir Bahattin Şakir Bey
daha vardır ve bunları da birbirinden ayırmak konuyu bilmeyenler için biraz zordur.”(s.28) Doğrusu
hayretler içinde kaldım. İlk defa haberim oldu. E tabii ki sonra kendime geldim. Misyon şefi,
“nücûmî”liğe derhôrdur, dedim. Zira Teşkilat-ı Mahsusa’nın teşkilatlanma hikâyesini de üç

3
harflilerden aldığı bilgilerden bize aktarıyor. Hiçbir kayda dayanmadan bunları söylemek, yazmak
ancak iyi saatte olsunlardan öğrenilebilir! “Teşkilat-ı Mahsusa’nın 1. Dünya Savaşı’nın başlaması ile
kurulduğunu, silah ve personel ihtiyacının daha çok Harbiye Nezareti’nden karşılanmakta olmasına
rağmen, Talat Paşa’ya bağlı ve beyninin Dr. Nazım olduğunu söyleyebiliriz. Süleyman Askerî gibi
teşkilata başkanlık yapanların ise daha çok kendilerinin de dahil oldukları Teşkilat-ı Mahsusa’nın
Merkez-i Umumisinde alınan kararları hayata geçirmekle görevli olduklarını söyleyebiliriz.”(s.113)
diyor, misyon şefi. Diyasporanın yıllardır kabul ettirmeğe çalıştığı bu gerçek dışı hükmü kabul etmekle
kime hizmet ettiğini de bîperva açığa vuruyor. Bir yandan tamamen İttihad ve Terakkîyi ve gönüllü
taifesini cansiperane savunur görünürken, örtülü biçimde diyasporanın iftira tezini de kabul etmekten
çekinmiyor. Ne yaman tezgâh!

“Teşkilat-ı Mahsusa’nın Kafkasya Misyonu’nun yazışmalarından anladığımız kadarıyla Teşkilat-ı


Mahsusa, Harbiye Nezareti bünyesinde bulunması nedeniyle Enver Paşa’ya fakat raporlarını
doğrudan Talat Paşa’ya gönderdikleri için aynı zamanda Talat Paşa’ya bağlı idi. Bu İttihat ve
Terakkî’nin yapısından kaynaklanan bir zorunluluk idi…”(s.115) Soykırım iddiasındakilerin asılsız
tezlerinin dayanağını misyon şefi, hitap ettiği okuyucu kitlesine zihnen kabul ettirmek için mükemmel
bir operatörlük icra ediyor. Kitabı neşreden yayınevinin savunduğu yayın politikasıyla ne denli
örtüşmüş! Nevzat Bey, rahmetli olunca…

“İttihat ve Terakkî, cemiyet olarak gizli çalıştığı dönemde Talat, Enver ve Cemal paşaların kendilerine
bağlı özel teşkilatlarının varlığı biliniyordu. İktidarları döneminde bu özel yapılar paşaların görev
yaptıkları bakanlıklara taşınmıştı. Özel yapılar, 5 Ağustos tarihinde resmen kurulan teşkilatta kimlik
bulmuştur. Atıf Bey; Başkanı ve Merkez-i Umumîsi vasıtasıyla yönetilen Teşkilat-ı Mahsusa’nın 1330
(Mart 1914-Şubat 1915) senesi sonuna kadar faaliyetine devam edip sonra dağıldığını
belirtiyor.”(s.130) Misyon şefi, dipnotta “Dadrian-Akçam, age. s.342” kaydını düşüyor. O sayfada
nelerin geçtiğini de biz aynen resmedelim.

4
Operatör misyon şefi, Teşkilat-ı Mahsusa başkanlarını yazarken, 1915’ten 1918’e kadar
başkanlığını/müdürlüğünü yapan Ali Başhampa’yı yok sayarak, adını anmıyor.(Dizin de yer almıyor

5
tabii ki) Acaba neden? Onun Tunuslu olmasının bir etkisi var mı aceba şef? Hele bir de Teşkilat-ı
Mahsusa’nın isim değiştirmesine dair ma’lûmat-füruş şu satırlarını hangi kelimelerle nitlesek diye az
düşünmedik doğrusu! “Savaş sonuna doğru, Osmanlı’nın kaybeden tarafta olduğu netleşince
Teşkilat-ı Mahsusa’nın tasfiyesi gündeme gelmiş ve tasfiye yapılırken adı da 17 Ağustos 1918
tarihinde Umûr-ı Şarkıyye Dairesi olarak değiştirilmişti. Teşkilat-ı Mahsusa’dan bahseden birçok
yayında Umûr-ı Şarkıyye Dairesi’nin Teşkilat-ı Mahsusa’dan önce varmış gibi gösterilmesi ise daha çok
araştırmacılardan kaynaklanan bir sorundur.”(s.110) Nisan 1915’teki isim değişikliğini ve daha sonra
tasfiyesini Ahmet Tetik Bey, eserinin 17-26 sahifelerinde belgeleriyle anlatıyor. Bay Bilgin ise kerameti
kendinden menkul nücûmî olarak söyleyor.

Operatör misyon şefinin, belgeleri okumada ve analiz etmede ne denli mütebahhir-âne nüfuz edip
“gerçeklerden uzaklaşmadığına” sadece bir örnek teşkil etmek üzere, kendisinin de aktardığı, 18
Kânun-ıevvel 1330 (31 Aralık 1914) tarihli bir belgenin transkripsiyonunu aşağıya aynen derc ederek,
okuyucuların fikir sahibi olmasını münasip gördük efendim.

Trabzon Vilayetine

Numro /23 Şifre

Rıza Beğe aiddir. Bizzat hallolunacakdır.

1.Muhâsamâtın bidayetinden beri Teşkilat-ı Mahsusa müfrezelerinden en ziyade faaliyet gösteren


mıntıka mıntıkanızdır. Batum kuvvetini bir Türkistan Livasıyla takviye etdirmeğe icbâr edildiği istihbâr
edilmişdir. Cebhenizdeki Batum şehri müstahkem olmasa idi elbet işgal ederdiniz fakat netice-i
kat’iyyenin istihsâli ancak Erzurum civarında mütehaşşid ordu-yı hümâyûnun muzafferiyetiyle
kabildir. Binâen-aleyh darbe-i kat’î urılacak mahalden kuvvet eksiltmek münasib olmayacağını siz de
siz de takdir edersiniz. An-karîb muzaferriyet-i kat’î istihsâl olunduktan sonra çok mikdarda kuvveti
Teşkilat-ı Mahsusa müfrezelerine iltihak etdirmek mümkün olacaktır.

2. Düşman zaif kuvvetini karşunuzda terk ile kuva-yı mütebâkîyesini Kars havalisine çekmekde
olduğuna dair olan ma’lûmâtı dünki, düşmanın tahkimatla meşgul olduğunu bildirdiğiniz telgraf te’yid
etmişdir. Binâen-aleyh mümkin olduğu kadar düşman kuvvetlerini tevkif ve bu teşebbüsâtdan men’
etmek iktizâ eder.

3. Hiçbir mıntıkaya binler hesabiyle silah verilememişdir. Bu hal memleketde silah nedretinden ileri
geldiğini söylemeğe lüzum görmüyorum. Binâen-aleyh tüfenk başına beşer yüz fişengle bini efrâd
üzerinde ve ikibini sandıklarda olarak bu kerre hareket etdirilecek hey’et-i seferiyye ile gönderiliyor.
Evvelce verilen muaddel Martinlerin iğne ve tırnakları bir müddet endahtdan sonra kırılmakda olduğu
her tarafdan bildirilmiş olduğundan yeni gönderilen silahlardan bu mahzur ref’ edilmişdir. Maa-mâ-fîh
yine yedek olmak üzre bin tırnak ve iğne ve bir mikdar da diğer yedek edevâtı ve iki tüfenkci ustası
hey’etle beraber gönderiliyor.

4. Ya’kub Cemil Beğ ile epeyce zâbit geldiği gibi Yüzbaşı Âdil Mülazım Mehmed Efendiler doğrudan
doğruya size gönderilmiş ve Canik jandarma taburundan bir mülazımla Trabzon jandarma alayından
diğer bir mülazımın iltihakları içün emir verilmişdir. Şimdiki hey’etle yigirmiyi mütecâviz zâbit ve zâbit
namzedi ile bir o kadar da küçük zâbit ve bir hey’et-i sıhhiye gönderiliyor.

6
5. Müdafaa-i Milliye merkez-i umumisinden elbise taleb etmişsiniz. Piyasada hâkî kumaş yokdur. Her
ne kadar tecâvüz-i merci’ etmişsiniz de gayret ü fa’âliyyetinize mukabil iki bin kat elbise gönderiliyor.

6. Sevkıyât ve nakliyyâtın icrası muayyen ve mahdud zamanlara münhasır olduğundan arzu edilen her
şey vakt-i muayyende yetişdirilememekdedir.

18 Kânun-ı evvel 330 Cevad

Misyon şefinin bu belgeyi nasıl “okuyup anladığını ve aktardığını” yine aynen resmedelim.

7
Batum kuvvetini, Batum bölgesi; müstahkemi(sağlamlaştırılmış) müstahkem mevki’(etrafına kale,
siper gibi şeyler yapılarak sağlamlaştırılmış yer); darbe-i kat’î urılacak mahali(kesin darbe vurulacak
yer) mühim mevki; iltihak etdirmeği(katmak) takviye etmek; hey’et-i seferiyyeyi grup; mahzuru(engel,
sakınca) şikâyet; iki tüfekçi ustasının heyetle beraber gidişini, iki tüfekçi ustası heyeti; epeyceyi(bir
hayli, epey)oldukça diye karşılıyor, misyon şefi. 5. Maddedeki “Her ne kadar tecâvüz-i merci’
etmişsiniz de gayret ü fa’âliyyetinize mukabil…” cümlesini yok sayarak “Piyasada haki kumaş olmadığı
için daha fazla istemişseniz de…” şeklinde bir ucubeye çeviriyor; sevkiyat ve nakliyatın belirli ve sınırlı
zamanlarda yapılmasını, “sevkiyat sınırlı olduğu için” diye yazarak derk-i dekâik edemiyor.

“Bir haftadır Namervan ve Hasankale teşkilatımızı teftiş ettim. Günden güne büyüyen teşkilatımız
içün pek ümid-vârım. Tecrübe ettik. Her yerde Rus kuvvetlerini bozdu. Şimdiye kadar binden fazla
koyun dört yüze karîb sığır iğtinâm etti (ganimet aldı). Ruslara dehşet ilgâ etti. Ruslar diyor ki bu
tahlîfli (yeminli) adamlar insan mıdır, şeytan mıdır? Hem sürüleri sürüyor, hem harp ediyor hem de
sa’atta yedi verst gidiyor.”(s.139) Dr. Bahattin Şakir, ne denli bir kahraman âdem olduklarını Talat
Bey’e bu cümlelerle anlatıyor. Sığır ve koyun ganimet alan bir kahraman sürüsü(!)nün zinhar
eleştirilemeyeceğini mütekâbir bir lisanla men’ eyleyor. Zira her şeyin en iyisini, en doğrusunu ondan
başka kimesnenin bilmesi ne haddine düşmüş!!!

8
Efendim, efâzıl-ı ukalâdan misyon şefi operatör Bay Bilgin’in kitabında bir de seyredilen kısım var.
Tebrike şayan bir haritacılık çalışması! Her şey iyi hoş da şu Dr. Bahattin Şakir’in sığır ve koyun
ganimet aldığı yerin de haritası olsaydı mükemmel olacaktı. Bu yazki dağ yürüyüşümüzü oraya
planlardık. Ne güzel olurdu! Kahramanlık teneffüs ederdik. Hatta Bay Bilgin’e şahsen bu bâbda arz-ı
hal istidası kaleme alacağım nasipse!

Bay Bilgin, kitab-ı âlîlerinin 469. Sahifesinde “E. Basılmamış Eserler ve Tezler” başlığı altında isimler ve
tezler sıralayor. Fena halde haber atlamışlar. Misal olarak Nevzat Artuç’un, Ferudun Ata’nın, Erdal
Aydoğan’ın tezlerinin basılmadığını kayd edeyorlar. Nevzat Artuç’un tezinin, “Cemal Paşa, Askeri ve
Siyasi Hayatı” adıyla; Ferudun Ata’nın tezinin “İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları” adıyla Türk
Tarih Kurumunca yayınlandığını, isimleri farklı olduğundan(!) atlamışlar. Yalnız Erdal Aydoğan’ın
tezinin, Ötüken Neşriyat’tan “İttihat ve Terakki'nin Doğu Politikası” adıyla 2005’te yayınlandığını zât-ı
âlîleri de 437. sahifede “B.Kitaplar” başlığı altında göstermişler. Bu ne ciddiyet! Efâzıl-ı ukalâya hiç
yakışmayooor. Diğer basılmamış tezlere de şöyle bir bakmak isteyen olursa eğlenebilür…

Dalmışım. Cevri Kalfa’nın kapıyı vurduğunu işittim. “Efendim, geç oldu yatmayacak mısınız?” dedi. Bu
kadar saat harcamışım, sol kanadım uyuşmuş. Kalfaya, “Sen, Bal Mahmud Beyi hatırlıyor musun?”
diye sordum. “Ayyy. Benim çocukluğumda radyoda çok sohbetini dinlemiştim. İsterseniz birini
anlatayım.” dedi ve anlattı. “ Bir Bektaşiye; ‘Dünyada en güç şeyle, en kolay şey nedir?’ diye
sormuşlar. O da şu cevabı vermiş; ‘En güç şey insan kendisini bilmek, en kolay şey de başkasına
nasihat etmek, tepeden bakmaktır!”

Cevri Kalfaya, “Allah rahatlık versin.” dedim. Kalktım. Elimdeki kitabı açmamak üzre kapattım.
Kerküklü Şeyh Rıza’nın, Nafi Efendi isminde kıymetsiz bir adamın Musul’a vali olduğunu işitince
söylediği beyti hatırladım.

Musul vilayet oldu, Nafi Efendi vali

Vaveyle’t-ül-vilâye, vaveyle’t-ül-ahali

Bay Bilgin de Teşkilat-ı Mahsusanın Kafkasya misyonunu ve operasyonlarını yazmış. Vaveyle’t-ül-


ilmiyye.

You might also like