You are on page 1of 205

PETRUS GYLLIUS

(' ,ı (, L ~
(PIERRE GILLES) - \ '

İstanbul'un
Tarihi Eserleri
Latinceden çeviren:
Erendiz Özbayoğlu

\
., ... \

...... !

e; EREN
P E TR i cr L L.Il

D'E TOPOCRA
P H I'A C O N S T A N-
T i N O P O L E O S,
ET. D E 1 LLl VS ANT 1-
QYITATIBVS
L 1B R i fLY ATV O R.
Ad'R!uerendifU3'lllu[frif·D.qmgium
Cardinatem rv1rmaign.1cum.

LVGDVN1,

A P V D G v L ıE L M V M lt o v ı LLl Y M.
S V 1\ S C V T o V E N E T O.
M. D. L X l.

Cum priuilegio Regis.


CiETERJE IGITVR VRBES, VT SINT MORT ALES,
HlEC SANE QVAı"l'Dıv ERVNT HOMINES,
FVTVRA MlHI VlDETVR IMMORTALIS ..

Diğer bütün kentler ölümlüdür,


ama İstanbul, sanırım,
insanlar var oldukça yaşayacaktır.
İçindekiler

Kralın Imtiyazının Sureti 13


Çevireni nOnsözü ıs
Birinci kitap 27

i. Bölüm: Byzantion'un kurucuları; kentin değişken yazgısı 29


II. Bölüm: Byzantion'un boyutları o ••• ,. _, ••••••••••••••••••••••••• 32
III. Bölüm: Constantinopolis'in kuruluşu, boyutları 32
ıv. Bölüm: İstanbul'un günümüzdeki biçimi, çevresi, genişliği ve
uzunluğu 36
V. Bölüm: İstanbul'un genel tasvİri 37
Vi. Bölüm: Kentin bölümleri 39
VII. Bölüm: Birinci tepe; Sultan'ın sarayı; Ayasofya; Hipodram
(Atmeydanı) 40
VIII. Bölüm: Birinci vadi. 0.0 ••••••••••••• 0 ••••••••••••••••••••••••••• _ •••••••••••••• 43
ıx. Bölüm: İkinci tepe , 43
X. BölÜm: İkinci tepeyi üçüncü tepeden ayıran ikinci vadi.. 4S
Xi.-- Bölüm: Üçüncü tepe 46
i
XII. i Bölüm: Uçüncü vadi 47
XIII. Bölüm: Dördüncü tepe 48
xıv. Bölüm: Beşinci tepe 50
XV. Bölüm: Beşinci vadi. 51
XVI. Bölüm: Altıncı tepe 52
XVII. Bölüm: Altı tepeli Burun ile yedinci tepe arasındaki vadi 52
XVIII. Bölüm: Yedinci tepe 52
xıx. Bölüm: Kent surları 54
XX. Bölüm: Kentin kapıları; eski Byzantion'un yedi kulesi 55
XXI. Bölüm: Uzun surlar. 56

İkinci kitap ........................................................................................ 57

1. Bölüm: Eski Byzantion'un ve Yeni Roma denilen


Constantinopolis'in yapıları ve anıtları. S9
II. Bölüm: Birinci tepenin anırları; kentİn birinci bölgesİ S9
10 içİNDEKİLER

III. Bölüm: Ayasofya 63


IV. Bölüm: Ayasofya'nın günümüzdeki tasvirİ.. 65
V. Bölüm: Ayasofya yanında onaya çıkanlan heykeller 69
VI. Bölüm: Burun'daki fener ve Mangana 70
VII. Bölüm: Zeuksippos hamamı ve heykelleri 71
VIII. Bölüm: ~n ve Euboulos hastaneleri 72
ıX. Bölüm: Khrysostomos'un sürgün nedeni olan Eudokia Augusta
heykeli 72
X. Bölüm: Kentin üçüncü bölge içinde kalan bölümü 73
XI. Bölüm: Hipodrom, Hipodrom'daki dikilitaş ve heykeller 73
XII. Bölüm: Colossus (Örme Sütun) 76
XIII. Bölüm: Hipodrom'daki sütunlar _ 77
XIV. Bölüm: Bakkhos Kilisesi; Horrnİsdas Sarayı; lustinianus Sarayı. 80
XV. Bölüm: lulianus ve Sophia limanları; Sigma adlı porticus ve
Sophia Sarayı. 81
XVI. Bölüm: Dördüncü bölge o ••••••••• o ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• 84
XVII. Bölüm: Augustaion FaTurnu, Theodosius Sütunn, lustinianus
Sütunu ve senato binas1. 85
XVIII. Bölüm: İmparatorIuk sarayı, Basilica, Constantinus'un sarayı, Khalke. 88
XIX. Bölüm: Basilica ve imparatorluk ambulatio'su 91
XX. Bölüm: Basilica kitaplığı, saray porticus'u, Basilica samicL 93
XXI. Bölüm: Khalkoprateia 96
XXII. Bölüm: Saray ve Constantinus Forumu arasındaki porticus'lar;
\
Lampteron Konağı. 96
XXIII. Bölüm: Altın (Yaldızlı) Milion ve heykelleri; kentin Talih'i ve
heykeli 113
XXIV. Bölüm: Poseidon Tapınağı; Menas Kilisesi; stadian'lar;
Timasios iskelesi 116
XXV. Bölüm: ~s~ (Ta Lausou Oikos) adlı yer; Lausos'ta yer alan Knidos
Venus'u (Aphrodite), Samos Hera'sı, Lindos Athena'sı, kanatlı
Eros, Olympia Zeus'u, Saturnus (Kronos), monokeros
(tek boynuzlu), kaplan, akbaba, kameloparda/is (zürefa) heykelleri,
Philoksenos Samıcı konukevi; Khrysotriklinos 117

Üçüncü kitap 121

i. Bölüm: Beşinci bölge ve ikinci tepedeki bazı yerler; Besperes


tersanesi ve limanı; Strategion; Theodosius Forumu . 123
II. Bölüm: Altıncı bölge; ikinci tepedeki eski yapı kalıntıları . 126
III. Bölüm: Portir sütun (Çemberlitaş); Constantinus Fammu;
Palladion . 127
iÇİNDEKİLER II

IV. Bölüm: Senato; nymphaion; Constantinus Forumu heykeııeri;


63
Philadelphion; Mouseian; labarum; siparum; Arius'un
65 ölümü; Gea, Demeter, Persephone, Hera, Plouten
69 tapınakları , . 131
70 Yedinci bölge . 137
V. Bölüm:
71 Vi. Bölüm: rauros, Theodosius Farurnu; sarmal Theodosius
72 Sütunu; tetrapylon; rüzgar piramidi; Arcadius ve
Honorius heykelleri; Eirene ve Anasıasia kiliseleri;
l.Aıı~usta
Skiron kayalığı " 0 ••••••••• "
139
72
Bölüm: Sekizinci bölge; üçüncü tepenin arkası . 143
73 VII.
Dokuzuneu bölge; Cancordia Kilisesi; Aleksandria ve
~ııer, . 73 VIII. Bölüm:
Theodosius tahıl ambarları; Anastasia hamamı; Krateros
76 144
Konağı; Modius; Güneş ve Ay tapınağı.. .. · .... ·.. · .. ······· .. · ..
77 Üçüncü vadi ve onuncu bölge; Placidia konağı ve sarayı;
IX. Bölüm:
nw <)<1r<1)'I. ..... 80 Valentinianus suyalu; Constantİnus hamamı; anıt çeşme .... 162
:ıı ve
81
Dördüncü kitap ·..·..·..···· ..················ ..·· 167
84
it mus I. Bölüm: On birinci bölge; dördüncü ve beşinci tepeler 169
85 II. Bölüm: Havariter Kilisesi; Büyük Constantinus'un mezarı; Arcadius ve
n <O"ayı, Khalke. 88 Modestus samıçlan; Placiııa sarayı; tunç boğa 17 ı
91 III. Bölüm: Altıncı tepe ve On dördüncü bölge " 179

samlcl. . 93 IV. Bölüm: Kentin dış mahallesi Hebdomon; Magnaura trklinos'u;


96 Kyklobion; Maunkios heykeli ve silah deposu; Kynegion. 180

V. Bölüm: Blakhema!; Blakherna,i trikliııos'u; saray; suyalu; başka


rt s'lar;
bir çok tarihi yer :1 ········ 183
96
VI. Bölüm: Aziz Mamas'taki köprü; Aziz Mamas hipodromu; tunç
T "h'i ve
aslan; İmparator l-v1aurikios'un mezarı · 184
113
VII. Bölüm: Yedinci tepe; on ikinci bölge; Arcadius Sütunu 185
ar;
116 VIII. Bölüm: Kserolophos'taki çok eski Apolion üç ayaklı kazan'ı ve
1~ alan Knidos heykeller. 188
AlIıena'sı, kanatlı IX. Bölüm: Yedinci tepedeki günümüze ulaşan sütunlar 191
ıonokeros X. Bölüm: Sykai, Galata ya da Pera adı verilen on üçüncü bölge 192
li. :ürefa) heykelleri,
XI. Bölüm: Galata'nın tasviri; Amphiaraos, Artemis ve Aphrodite
10 " 117
tapınakları; Sykai tiyatrosu; Honarius Forumu 195
Birinci Bölge 199
İkinci Bölge · ·· · .. ···· ··· .. 199
Üçüncü Bölge " 200
Bosporos
Dördüncü Bölge __ 200
F umu 123
Beşinci Bölge :.:.:C 200
126
u •••

ıt1 .1.
Altıncı Bölge u •••••••••••••••••••••••••• u •••••••• u ••••• uu 200
,rumu;
127 Yedinci Bölge u" .•••.•.•.•..•.•.••••.•.•••.•••.•.•.• u'''' .•••.•.•.••.•.•••.• 20 i
12 içİNDEKİLER

Sekizinci Bölge n. ,_, 201


Dokuzuncu Bölge 0 ••••••••••••••••••••••• _h ••••• ' •••••••••••••••••• 201
Onuncu Bölge 201
On Birinci Bölge 201
On ikinci Bölge 202
On Uçüncü Bölge '" 202
On Dördüncü Bölge 202
Özet ve Sonuç 203
Resim Listesi 208
D izi n 209

)
201
201
201
201 , Extr.ıiCl du priui/ege du Roy.
202
AR graee&priui!ege duRareJi'iermis~-Gui[-

il
202
• bume Rouille Libı;aıre .de Lyon-, a'imprimer,ou
202
, Üireimprimer vne roys ou pluu,eurs, ce prefem li.
203
, ure.imiruıe, htn' Gyllij d~rcı-iptioConlf411ti"opo{~Of,
208
. ~"Ltri"&mEr4"foyf. Er fairdefeneesdep~r1editt'
209 Seigııcur,;i ~ous aurrcs Libraires, [mprimeun; & perfonnes
que1conques,de non imprimer,ne faire imprimer, vendre,ne di
ftrıbuer,en [es pı'is,rerrcs & [eigneuries,ledir liure.ii ce n'efi par
le eonfemcmCIK dudifr Rollille. Er ce iu[qucs au reıııps & rer.
me de douzc ~ns,aeomprer du iour & darre, que fera paraehe-
uc d>jmprimer IcdiCl:!iure,fur peine d'amende arbirraire, & de
eonfifeadon des !iuresqu'jlz auroyem imprimez,Er afin qu'au-
cun ne puilfe prerendre ignoranee du prefeec priuilege, IediCl:
Seigneur veur & enrend, que l'ex[taiCl: d'ieduy clbm mis au
commeneement dddiili liures ; ferue pour rourt norifiearion,
fauf en dem:ınJer copie audiCl:Rouille (ii bODleur femble) &
ce a leur dcfpem.Car rdeftJön pı ••iiirinollQbfianroppo/İrions
& appellarions queleonques, eomme plus .plein dt CODreDU a
.& declare par IefdiCl:es·lemesde priLıilw, {ur .cc donnees a S.
Germain en Laye,le vimhuiCl:iemc i~r de neeeınbre, mil
.cinq eem cinq1l3Drchuifr.· \

tp,(1'L~RV' M4jJ1r~ 1,11•. Nüor, majJ1rt


lu Rtflı~J1tJJr rhoffç/,rrfmr. ,
,ltIPf. Signe, Guiııaudet;

EmmiııhocvoluminedcTopogNphia .
. Conihminop.
~':iHtıJi"•• ,s.!.ı- rı;.,. !i.,u('18". 'ol.6.C,."",I.

Qı:z in 31rero de Eofporo Throcio.


".~ i 7·~~7~Jinti.:A.,.dnt ,.ıJj""A .,Iı;1fUll'r~cl
•. d~.9."U~~
«i. ,.,4,,,,,;,. 7"16·,4(",,,,,-, •• 112.1$. ,ıJ.Jij1u..,. nı.ı. ~yıl1"'liJ.••
trur.,,'vm. ·~:'·i·J'~j·Jiı.;..
Kralın İmtiyazının Sureti

Kralın lutfettiği imtiyazla, Petri Gyllii Deseriptio Constal1tinopoleos başlıklı bu


kitabın Latince ve Fransızca dillerinde bir ya da birden fazla defa basılması izni
Lyon'daki Guillaume Rouil1e Kitabevine verilmiştir. İzinle, adı geçen kitabın
Rouille'in onayı olmaksızın tüm kitapçı, yayıncı ya da herhangi bir kişi
tarafından basılması, satılması ve bu kişilerin ülkelerinde, topraklarında,
derebeyliklerinde dağıtılması yasaklanmıştır. Adı geçen kitabın basımının
bitirildiği gün ve tarihten başlamak ve on iki yıla kadar geçerli olmak üzere
yasağa uyulmadığı takdirde, belirlenen para cezası ve basılacak kitaplara el
konulması ön görülmüştür. Adı geçen Kitabevinin sahibi, bu imtiyazı
görmediğini ve bilmediğini ileri sürebilecek kişilere karşı imtiyaz suretinin ilan
niteliğinde kitabın başına konulmasını istemiş ve talep etmiştir; adı geçen
Rouille'den, uygun gördüğü ve rıza gösterdiği takdirde kitabın nüshası
istenebilir. Söz konusu imtiyazlarda belirtilene ve ilan edilene karşı çıkabilecek
herhangi bir muhalefete karşı, S. Germain en Laye'deki belgeler doğrultusunda,
(Kralın) isteği budur. 28 Aralık 1558.

Kral adına, Dilekçeler Amiri Jean Nicot'nun huzurunda.


İmza: Guillaudet.
Çevirenin Önsözü

Türkçe çevirisini sunduğumuz De Topographia Constantinopoleos el de Illius


Anıiquiıaıibus Libri Quaıuor'un yazarı Pierre Gilles (Latinceleşmiş biçimiyle
'Petrus Gyllius', Pascal'a göre 'Gıllıus'), 1490 yılında Fransa'nın Albi
kentinde doğdu. Gyllius'un yaşa~ığı dönem, XV. yüzyıl Sonunda başlayan
Fransız yeniden doğuş hareketinın en canlı yıllarına rastlar ve Hollandalı
Erasmus, Fransız G. Bude, J. Lefevre D'Etaples, F. Rabelais gibi
o JS başlıklı bu
humanistıerin etkisindeki kuşak, bir yandan kendilerini eskiçağ bilgisine
fa basılması izni ulaştıracak klasik dilleri Öğrenir, gramer kıtapları, sözlükler yayımlar,
d' eçen kitabın Thesaurus yazar (Robert Estıenne I, Thesaurus Lınguae Laıinae, 1532-1536
:r .ngi bir kişi
bunların en önemlisidir), bu dillerden çeviriler yaparken, öte yandan o Güne
, topraklarında, kadar bulunamamış ilkçağ metinlerini aramak, keşfetmek tutkusuyla Yu~an~a ve
t2' n basımının Latince el yazmalarının peşine düşer. Fransa K:alı ı.
François (1515-1547),
,r Jlmak üzere verdiği devlet desteğiyle bu kültür yenilenmesınde önemli bir rol üstlenir.
cak kitaplara el İtalya'dan Leonardo, Caterina de Medici gelir; College Royal, Tuilleries, Louvre
Ji bu imtiyazı kurulur; ortaçağın ilahiyatçı geleneği karşısında ye~i b!r bilim, filoloji gelişme
'a "uretinin ilan gösterir, doğa bil\mleri ve yazın arasında ayrım g~zetılmeksizin eskiçağ bilgi
dağarının çeşitli, dalları incelenir. Tıp, botanık, arkeoloj i alanında da
ıiştir; adı geçen
ki bın nüshası araştırmalar yapmış olan Gargantua'nın yazarı F. Rabelais gibi çağdaşı Gyllius
da ihtiyolojiyle (balıkbilim) ilgilenerek gençlık yıllarının bir bölümünü Fransa
G .ı çıkabilecek
ve İtalya kıyılarında yaşayan balıkları incelemekle geçirir. Gyllius'un bu
r doğrultusunda,
incelemeleri ileride Liber unuS de Galicis el Laıinis Nomil1ibus Pisciwn
(Fransızca ve Latince Balık adları) başlığı altında l533'te ı.François'ya
sunduğu eseriyle sonuçlanacaktır.
Gyllius, çoktanrıcı ya da Hıristiyan yazar ayrımı yapmaksızın eskiçağ
LT LO Guillaudet.
metinlerini toplar, metin değişiklikleri üzerine eleştirel"çalışmalar yapar;
Byzantionlu Dionysios'un Anaplous lou Bosporou (Denız Yoluyla Boğaz) adlı
kitabını izleyerek yazdığı, ölümünden sonra yayımlanacak olan De Bospo/"O
Thracio (İstanbul Boğazı) adlı eseri ya da Theodoretos'un Divi Theodoreti
Episcopi Cyrel1sis ... (Kyrrhos Piskoposu Aziz Theodoretos'un ... ) başlıklı
eserinin l533'te yaptığı çevirisi bunlar arasındadır. Gyllıus, aynı yıllarda genç
Georges d'Armagnac'a rehber öğretmenlik görevini üstlenir ve ileride hamisi

------------------------------
16 iSTANBUL'UN TARİHİ ESERLERi

olacak olan D'Armagnac'la bu şekilde başlayan dostluğu, onun Rodez


Piskoposluğu ve başka yüksek görevleri sırasında da, Gyllius ölünceye kadar
devam eder; yazar, Lexicon Graecolaıinıım (Yunanca-Latince Sözlük) adlı
kitabını 1532 yılında ona ith af eder.
Yine aynı yıllarda, Ailianos'un Peri Zoon Idiolelos'i (Hayvanların Doğası)
ile Pophyrios gibi yazarların eserlerinden seçtiği metinleri içeren Ex Aeliani
Hisıoria, Laıini Facıi, Iıemque ex Porphyrio ...De Vi el Naıura Anima/ium
(Ailianos, Porphyrios'tan Latinceye Çevrilen ...Hayvanların Gücü ve Doğası)
adlı eserini yayımlayan Gyllius -bu esere daha sonra Elephanıi Nova
Descripıio ... (Filin Yeni Tasviri) başlıklı mektup da eklenir-, De Vi el Nalura
Anima/ium'u Kral ı. François'ya ithaf ederken ona, "barbarlar"ın eline geçen
eskiçağ uygarlığına sahne olmuş bölgeIerin keşfı, incelenmesi ve tasviri için
girişimlerde bulunması doğrultusunda tavsiyelerde bulunmuş, bu şekilde kralın
dikkatini çekmeyi başarmıştı. Bu tasarı, Sultan Süleyman'la ittifak kurmak gibi
diplomatik nedenler yanında, eskiçağ merkezlerine, Asia Minor'a (Anadolu),
kutsal topraklara, Kudüs'e bilimsel ve genel bilgi toplamak amaçlı misyonlar
düzenlemek açısından da François'ya başarı sağlayabilecekti. Böylece Gyllius,
kralın doğuya gönderdiği temsilci gruplarında yer alır ve 1544'te, aralarında
krallık evrenbilimcisi Andre Thevet'nin de bulunduğu bir heyetle Fransa'dan
ayrılır ve İstanbul'a gelir (Th. Wiegand, "Der Hippodrom von Konstantinopel
zur Zeit Suleİmans d.Gr.", Jahrbuch des Ka/serı/ch Deuıschen Archaelogischen
Insıiıuıs, XXLII (1908), s. i vd.'de, Gyllius'un 1516'da İstanbul'a geldiği -ve
i536'da öldüğü- şeklinde verdiği bilgi olası değildir; krş. Ebersolt, s. 89).
Thevet, bu ziyaret sonunda Cosmograph/e du Levanı, Lyon, 1556'1 yazacaktır.
İstanbul, Yeni Roma olarak, klasik çağ uygarlığı mirasında hak sahibi bir
kent, Stoudios gibi kitapların çoğaltıldığı scripıorium'larıyla ünlü bir mer-
kezdir. Her ne kadar Roma yazarlarına yabancı olmasa da -Planudes 1300'lerin
başında Caesar, Augustinus gibi bir çok yazarın eserini Y unancaya çevirtmişti-
kent, daha çok Yunanca yazmaları ülkelerine götürmek amacıyla gelen İtalyan
humanistIerin ziyaretine sahne olmuş, bunlar arasında sadece Aurispa'nın
ülkesine götürdüğü el yazmalarının sayısı 240'1 bulmuştu. İtalyan humanizmi,
Yunancanın batı kültürüne girişiyle, yani Khrysoloras'ın l300'lü yılların
sonunda isıanbul'dan Floransa'ya gidip Studio'da ders vermesiyle başlatılır.
İşte Gyllius, klasik yazın kaynaklarını yerinde toplamak ve tarihsel kalıntıları
incelemek amacıyla böyle bir kente gelir ve 1544-1547 (8?) yılları arasında
İstanbul'da kalır; 1548'de, Fransa'dan gönderilen maddi desteğin kesilmesiyle
-bu arada François ölmüştür- Sultan Süleyman'ın (Pascal ve Ebersolt'a göre II.
Süleyman) İran'a karşı düzenlediği sefere çıkan orduya asker olarak katılır
(Yerasimos, Gyllius'un altmış yaşlarında orduya katılmış olmasını olasılık
dışı görür), bu sırada. topladığı bilgileri yitirir, ordunun Halep dışındaki kışlık
karargahında, aynı sefere katılan Fransa'nın Babıali'deki elçisi Gabriel
ÇEVİREı-.iN ÖNSÖZ'Ü 17

d'Aramon'la birlikte Filistin ve Mısır'a gider, 1549 yılında Kudüs'teyken


luğu, onun Rodez
li--, ölünceye kadar d'Aramon'un arkadaşı Postel'le tanışır. Postel, "visionnaire" bir filologdur,
François tarafından el yazmaları toplamak üzere doğuya gönderilmiş, bu arada
" ıee Sözlük) adlı
Hıristiyanlığı "inançsızlar" arasında yaymak amacıyla İnci!'i Arapçaya
çevirmişti. Tüm insanların, başında Fransa kralının bulunduğu evrensel bir
i" ,anların Doğası)
monarşi altında birleşebileceği inancını taşıyordu. Yaşadığı yüzyılda önemli bir
r :eren Ex Aeliani
doğubilmci olarak kabul edildi, College de France'ta ders verdi, aralarında
ivatura Animalium
Ebülfida ve Şemmahi'ninkilerin de bulunduğu çok sayıda el yazması götürdü.
ın 'ücü ve Doğası)
Ardında, 1540'ta yazdığı -1560'ta ikinci kez basılmıştır- De la republique des
a 'Iephanti Nova
Turcs (Türklerin Devleti) başlıklı, Sultan Süleyman yönetimindeki Türklerin,
ir-, De Vi et Natura
ahlak ve adalet duygusunda Hıristiyanlardan üstün olduğunu anlattığı bir eser
ar' .r"ın eline geçen
de bıraktı. Biri Hıristiyanlığın kaynaklarını keşfetmek, diğeri, eskiçağ
ıı si ve tasviri için
kentlerini el yazmalarının izinde yeniden kurmak amacıyla yola çıkan eski
u~, bu şekilde kralın
Cizvit Postel'le, zoolog-filolog-arkeolog Gyllius'un kutsal topraklarda
1"'ifak kurmak gibi
] nor'a (Anadolu), karşılaşması o dönem için yadırganmayacak bir buluşmaydı.
Kudüs ve Suriye yoluyla Anadolu'ya geçen ve Bithynia (Bursa ve İznik
ık amaçlı misyonlar
ct: Böylece Gy11ius, civarı) ile Khalkedon'da (Kadıköy) eskiçağ kalıntılarını inceleyen (istanbul'un
44'te, aralarında Tarihsel Topoğrafyası ...kitabından bu yörelerde bulunduğu anlaşılmaktadır,
krş. I, i; III, 3) Gyllius, 1550 yılının ocak ayında, yine d'Aramon'la birlikte
: ııeyetle Fransa'dan
v~, Konstantinopel İstanbul'a gelir, aynı yıl Fransa'ya döner (Reulos'a göre dönüş tarihi 1553;
1 Archaelogischen Yerasimos'a göre 1551'dir) ve hemen ardından koruyucusu Georges
;taııbul'a geldiği -ve d'Armagnac'ın Kardinal göreviyle bulunduğu RO:-ı1a'ya gider; d'Armagnac'ın
rs Ebersolt, s. 89). sağladığı ancak fiilen sürdürmediği A veyron'daki Durenque başrahiplik görevi
1 556'ı yazacaktır. geliriyle "gece günd_üz" çalışarak İstanbul üstüne topladığı çok sayıdaki
notlarını düzenlemeye girişir ancak beş yıl sonra "şiddetli bir ateş" sonucu ölür.
,Sıııda hak sahibi bir ,
ır'''la ünlü bir mer- Gyllius'un, d'Armagnac tarafından Roma Sarı Marcello Kilisesi'nde
mudes 1300'lerin yaptırılan mezarındaki duvara asılı mermer levhada Lılincc olarak şunlar
naııcaya çevirtmişti- yazılıdır: "Fransa'da Albi kasabasında doğan, eşsiz yetenekleriyle eskiçağ
ıa-'yla gelen İtalyan anıtlarını incelemede, tüm bilim dallarına ait kitapları bütünlernede ve
~ 'ece Aurispa'nın yorumlamada, tüm dünyayı betimlemede ve yerlerini araştırmada yorulmak
!ldlyan humanizmi, bilmeyen; kamu ve özel yaşamında mizacı, ustalığı, özenli çabası en büyük
'1- 1300'lü yılların
övgüyle anılan; yabancı ülkelerde kırk yıldan fazla süren uzun yolculuklar
e ,e~iyle başlatılır. _ yaptıktan, Fransa'da, İtalya'da, Yunanistan'd~ __her iki 6.s,ya'~a ve Afrika'nın
it ıarihsel kalıntıları
bir bölümünde, karada ve denizde baştan başa dolaştıktan ve Gerber (Berber?)
(8") yılları arasında korsanlarının elinden ve hapsinden mucize sonucu kurtulduktan sonra yurduna
e ,ğin kesilmesiyle dönercesine Roma'ya dönen; topladığı çok yararlı bilgileri bir düzene sokmak
it 2bersolt'a göre II.
için gece gündüz meşgulolduğu bir sırada on bir gün süren çok şiddetli bir
a-':er olarak katılır ateşle acı çekip İsa'ya kavuşan; doğru sözlü, her iki dilde çok bilgili Petrus
ı ılmasını olasılık Gyllius'a, çok makbul tabisine, çok üzgün hamisi, gönülden bağlı Kardinal
aıep dışındaki kışlık Georges d'Armagnac'ian,yeiıideiı dirilişi hak edeceği umuduyla. 5 Ocak 1555.
jpI'i elçisi Gabriel 65 yıl yaşadı, ocak ayının beşinci günü saat dörtte öldü".
İSTANBUL'UN TARİHİ ESERLERİ
18

Gyl1ius'un ani ölümü kuşkusuz yaşamıyla ilgili bilgileri kısıtlar. istanbul'un


Tarihsel Topoğrafyası ve Eski Eserleri'nde kendisinden söz ettiği bölümler,
yabancı ülkelerde çektiği sıkıntıların dile getirildiği birkaç satırla sınırlıdır:
Kralın takdir ettiği parayı bekler (II, i); kent sakinleri araştırmalarını
engel1emektedir, İstanbul'da kalış süresinin uzaması, günlerini keyif peşinde
koşarak geçirdiği için değiL,kralın ölümü nedeniyledir (IV, 11 sonu). Çevirisini
sunduğumuz bu eserin, yazarın ölümünden sonra gerçekleşen 1561 baskısında
önsöz yer almaz; 1632 baskısındaki genel bilgilerin yer aldığı önsözün ise
kendisi tarafından yaz\lmış olduğu kesin değildir. Bu kitapta yer yer geçen "De
Bosporo Thracio'da anlattığım gibi" şeklindeki ifadelerden, aynı tarihte basıl-
mış olmakla birlikte istanbu/'un Tarihsel Topoğrafyası ve Eski Eserleri'nden
önce yazıldığı anlaşılan De Bosporo Thracio (İstanbul Boğazı)'nun, Gyl1ius'un
yeğeni Antoine Gilles tarafından kaleme alınmış önsözünde de Kardinal
d'Armagnac'a olan minnet duyguları vurgulanır, Gyllius'un Odysseus gibi
yollara düşüşü dile getirilir. Bu eserin giriş bölümünden önce yer alan aşağıdaki
ithaf dizelerinde ise, "Gyl1ius" (Ebersolt'a göre gerçek adı Gilles değil Gylli'dir,
s. 72, n. 2 ve passim) ile İtalyanca "gigli" (zambaklar) benzerliği kurulur:

İtalyanlar zambaklarına Gylli derler,


ne kadar güzel ta~ır onlar bu adı;
parıldasın, aydınlık törelerinde akıllı ilkeler,
onun için sana yakı~ır Gyllius adı.
Gyllius'la ilgili, bilgisine ulaşabildiğimiz kaynaklar -bunlar bazen aralarında
çelişkilidir- şunlardır: )

Cioranesco, A., Bibliographie de la Litterature Française du Seizieme Siecle,


Paris, 1959.
Ebersot, L, Constantinople byzantine et les voyageurs du Levant, Editions
Ernest Leroux, Paris, 1918.
Hamy, E. T., "Le pere de la zoologie française, P. Gil1es, d'Albi", Nouvelle
BiographieGenerale, IV, 2 (1900), s. 1 vd. (görmedim).
Jovy, E., "Quelques notes biographiques sur P. Gilles", Pierre Herbert et ses
travaux sur /'Anthologie de Planude, Vitryle-François, 1899, s. 223-257

(görmedim).
Luce, S., "P. Gilles", Societe Historique, Paris, 1879, s. 162-166 (görmedim).
Pascal, L., "Pierre Giııes", Nouvelle Biographie Generale, Paris, Didot Freres,
1857. s. 542-544.
ReullJs. M.-Bietenholz, P. G., "Pierre Gilles", Contemporaries of Erasmus,
University of Toronto Press, 1985-1987, II, s. 98.
Yerasimos, S.,"Pierre Gilles", Dünden Bugüne lsıanbu/'Ansiklopedisi,
hıanbul, 1994, lll, s. 395.
ÇEVİREJ'lİN ÖNSÖZ'Ü 19

i sıtlar. isıanbul'un Bu kaynaklardan başka, isıanbul'un Tarihsel Topoğrafyası'nın, aşağıda


söz ettiği bölümler, sözünü edeceğimiz J. Ball tarafından yapılan çevirisinin (bu çevirinin, yine
e satırla sınırlıdır: ileride sözünü edeceğimiz Musto tarafından 1988'de yayımlanmış bir baskısı
ıl, i araştırmalarını vardır) önsözünde, Gyllius'un çalışmalannın değerini geleceğe ileten ve onunla
ılerini keyif peşinde ilgili bilgi vererek değerlendirmelerde bulunan büyük insanlar olarak
, sonu). Çevirisini Gronovius, Thuanus, Morreri, Tournefort ve Montfaucon'un adları verilir.
ış< 1561 baskısında Gronovius'un eserine ileride değinilecektir. Thuanus (1. A. de Thou), kralın ki-
raldığı önsözün ise tapıık amiridir, Latince olarak yazdığı eseri, Hisloire des evenemenIS de i 543 cı
i 607 başlığıyla 1734'te Fransızcaya çevrilmiştir; L. Moreri, 1674 yılına ait
ıt 'er yer geçen" De
:rı 'ynı tarihte basıl- Grand Dicıionnaire Hisıorique ou Melange curieux de l'hisıoire sacree et
e Eski Eserleri'nden profane adlı eserin yazarıdır; Fransız botanikçi J. P. de Tournefort, doğuda bu-
ğı)'nun, Gyllius'un lunmuş, Relaıion d'un voyage au Levanl, I-II, Paris 1717 başlıklı bir eser
iL ıde de Kardinal bırakmıştır; filolog ve eski eser uzmanı B. de Montfaucon, 1706'da, Collecıio
ıs'un Odysseus gibi Nova Patrum et Scripıorum Ggraecorum adlı kitabı yazmıştır. Aynı önsözde,
c 'ıer alan aşağıdaki Gyllius'un hizmetinde bulunan ve yolculuklarına katılan Petrus Belonius'tan
G es değil Gylli'dir, söz edilir. Ball'a göre Belonius, Gyllius'un bir çok eserini kendi adıyla
:erliği kurulur: yayımlamışlı ve bu büyük plagiary cezasız kalmamıştı. Söz konusu kişi,
François'nın doğuya gönderdiği heyetlere katıldıktan sonra 1553'te, doğa
bilimleri, çeşitli halklar ve gelenek-görenekler üstüne, döneminde büyük ilgi
gören bir eser yazan Pierre Belon (Petrus Bellonius Cenomanus) olmalıdır;
eJ Belon, 1564'te, bir akşam üzeri öldürülmüştü.
Ulaşabildiğimiz kaynaklardan elde edilen bil:;ilere göre, Cioranesco'nun
izinde, Gyllius'un tümü Latince olan eserleri şöyle sı~alanabilir:
LO i 'r bazen aralarında Hypotheses, Sive Argumenıa Specıaculorum Quae Serenissimo Caesari
Carolo Praeıer Alia Mulla el Varia Fides el Amor Celebratissimae Civitatis
e du Seizieme Siecle, Anıverpiensis SunI Ediluri (Çok Ünlü Anvers Kentinin Güven ve Sevgisine
Sahip Yüce İmparator Charles'a Bildirilecek Gösteri Konuları), Anvers, 1520
aLevanI, Editions (bu eserin varlığına yalnızca Cioranesco'da değinilir).
Lexicon Graecolatinum Supra Omneis Omniıım Hacıenııs Accessiones
:s l'Albi", Nouvelle Mulıis Millibus Vocabulorum Auclum Auıhore P. G. (Her Konu Hakkında
Şimdiye Kadarki Tüm İlaveleri Yazarı Petrus Gyllius Tarafından Çok Sayıda
n
Sözcükle Zenginleştirilmiş Yunanca-Latince Sözlük), Biile, ı532 (Reulos'a göre
Dinre Herberı et ses
II 1899, s. 223-257 yayımcı V. Curio'dur ve d'Armagnac'a ithaf edilmiştir),
Divi Theodoreıi Episcop'i Cyrensis Explanaıiones in Duodecim Propheıas,
Quos Minores Vocant, P.G. Inlerprete (P.G. Tarafından Çevrileıı. Kyrrhos
6?-166 (görmedim).
Piskoposu Aziz Theodoretos'un İkincil Denilen On İki Peygaıııher Üstüne
ıris, Didot Freres,
Açımlamaları), Lyon, 1533, 383 s.
Ex Aeliani Historia per P.G. Laıini Facıi, Ilem ex Porl,lIrrio, Heliodoro.
0-1ries of Erasmııs,
Oppiano, Tum Eodem G. Luculentis Accesionibus Aııeri Libri XVI. De Vi ei
Natura Animalium. Eiusdem G. Liber Unus, De Gcillicis ei Liıtinis Nominihw
n_ ~l Ansiklopedisi, Piscium (Ailianos'un 'Araşıırma'sından ve Aynı Şekilde Porphyri"s.

• ----_-.- --
20 ISTANBUL'UN TARİHİ ESERLERI

Heliodoros ve Oppianos'tan Latinceye Çevrilen, Yine G. Tarafından


Aydınlatıcı Eklemelerle Zenginleştirilmiş On Altı Kitap. Hayvanların Gücü ve
Doğası Üstüne. Yine G. Tarafından Yazılmış Olan Balıkların Fransızca ve
Latince Adları Üstüne), Lyon, 1533,598 s. (Reulos'taki bilgiye göre yayımcı
S. Gryphius'tur ve Liber Unus, De Gallicis ..., d' Armagnac'ın tavsiyesiyle ı.
François'ya ithaf edilmiştir. Pascal'a göre ith af edilen eser De Vi et
Natura ...'dır).
Aeliani de Historia Animalium Libri XVII Quos P.G. Vertit, Una Cum
Elephantorum Descriptione. Item Demetrii de Cura Accipitrum et de Cura et
Medicina Canum, Eodem P.G. Interprete (Fillerin Tasviri Kitabıyla Birlikte,
P,G. Tarafından Latinceye Çevrilen Ailianos'un 'Hayvanlar Üstüne
Araştırma'sıyla İlgili On Yedi Kitap. Aynı Şekilde P.G. Tarafından
Gerçekleştirilen Demetrios'un 'Şahinlerin Bakımı ve Köpeklerin Bakım ve
Tedavisi' Çevirisi), Lyon, 1565, 668 s. (Paseal'a göre yayım tarihi 1562'dir;
Musto'ya göre başlık 'Elephanti nova deseriptio missa ad reverendissimum
cardinalem Armaignacum ex urbe Berhoea Syriaca' (Çok Saygıdeğer Kardinal
d'Armagnac'a Suriye'nin Berhoea 'Halep' Kentinden Gönderilen Filin Yeni
Tasviri)'dır ve Ex Aeliani... içinde yayımlanmıştır).
P.G. Orationes Duae, Quibus Suadet Carola Quinto Imperatori Regem
Galliae Praelio Captum Non Modo Moderato Precio Sed Etiam Gratis Esse
Dimittendum (P.G.'un, Kral V. Charles'a, Savaşta Tutsak Edilen Fransa
Kralını Salıvermesini Ölçülü Dilekle ve Minneııarlıkla Tavsiye Eden İki
Mektubu), 1540, 120 s.
Petri Gyllii de Bosporo Thracia Libri III (P.G.'un İstanbul Boğazı Üstüne
Üç Kitabı), Lyon, 1561,245 s. (Eserin, Elzevier, Leiden, 1632-baskısl da
vardır. Pascal'a göre basım tarihi i661'dir. Ebersolt ve Yerasimos es~,rin, J. A.
Buchon, Collection des Chroniques nationales françai5es ecrites en langue
vulgaire du XLLLe au XVI e siecle, I-XL VI, i 826-28, III içinde Fransızca bir
çevirisinin yer aldığını kaydederler).
Petri Gyllii de Topographia Contantinapoleos et de Illius Antiquitatibus
Libri Quatuor (P.G.'un İstanbul'un Tarihsel Topoğrafyası ve Eski eserleri
Üstüne Üç Kitabı), Lyon, Gui1laume Rouille, 1561,263 s. (Eserin, Elzevier,
Leiden, i632 baskısı da vardır; Pascal'a göre i 635'te yayımlanmış ve Iacobus
Gronovius (Jacob Gronow), Thesaurus Antiquitatum Graecorum, ı-Xıı, 1697
içine alınmıştır. De Topographia ..., yine, A. Banduri, Imperium Orientale sive
Antiquitates Canstantinopolitanae, I-II, Paris, 171 i içine alınmıştır. Eserin,
aşağıda değineceğimiz i729 yılına ait bir İngilizce çevirisi vardır).
Gyllius'un ayrıca, İngiltere Kralına yönelttiği ve onun "Fransa Kralı"
ünvanından vazgeçmesini istediği üç mektubu vardır (pascal).
Gyllius, İspanyol humanist Elio Antonio Nebrija'nın Dictionarium
Oppidorum (Kentler Sözlüğü), Paris, tarihsiz (Reulos-Bientenholz) ve ıtalyan
ÇEVİRENİN ÖNSÖZ'Ü 21

r._ :;. Tarafından humanist Lorenzo Valla'nın Historiarum Ferdinandi Regis Aragoniae (Aragon
ayvanların Gücü ve Kralı Ferdinando'nun Öyküsü), Paris, S, de Colines, 1521 eserlerini
\: nn Fransızca ve yayımlamıştır (Reulos-Bietenholz; Pascal).
ıla e göre yayımcı
De Topographia Constantinopoleos et de Illius Antiquitatibus'un, John Ball
ıc'ın tavsiyesiyle i.
tarafından 1729'da Londra'da The antiquities of COIJstantinople başlığıyla
I, , eser De Vi et
bastırılmış bir İngilizce çevirisi ve çevirinin Pierre'Gilles, The Antiquities of
Constantinople, Based on the Translation by John Balı, Second Edition With
'. vertit, Una Cum New Introduction and Bibliography by Ronald G. Musto, ltalica Press, New
iı mı et de Cura et York, 1988 baskısı bulunmaktadır. J. Ball'ın, günümüzde de yararlanılan çevi-
u ibıyla Birlikte, risinde, claustrum gynaeeonitidum'un (kadınlara ait çevrili alan; Eski Saray)
layvanlar Üstüne burying plaee for the women (s. 52); novum portum'un (lulianus Limanının
G. Tarafından eski adı) Neorium (s. 123; 166); portae Hippodromi'nin (doğrusu
p_ erin Bakım ve 'Prodromos', 'Vaftizci' kapıları) Baptist's Church near the Hippodrom (s.
fım tarihi 1562'dir;
2 i9); coehlea'nın (sarmal sütun) apartment (s. 255); coryphaius'un (bir ünvanı
j everendissimum
emperor (s. 280) şeklinde çevrildi ği ya da oecidens'in (batı) east (s. 56),
ao değer Kardinal septentriones'in (kuzey) south (s, 166), leones'in (aslanlar) elephants (s. 153)
ıderılen Filin Yeni vb, ile karşılandığı; ayrıca, yaklaşık yirmi beş sayfaya dağılmış haldeki tümce
ve bölümün, olasılıkla çevirenin isteği doğrultusunda, atlanmış olduğu göze
L 'eratori Regem çarpar. Yine, özgün metinle karşılaştırıldığında, sekiz yüz yerine dört yüz, yedi
EC/am Gratis Esse yüz yerine beş yüz (s. 56), bin dört yüz yerine dört yüz (s. 57) vb. yazılmış
s 'Edilen Fransa bölümlere rastlanır. Çevirinin 1988 baskısında ise, özgün çeviriye göre allanan
/siye Eden İki (s. 108; 112; 120; 271 vb.) bölümlerden başka, '400' yerine' 100', 'Honour'
yerine 'Homer' (s. 109), 'wise emperor' yerine 'wife of emperor' (s. 136),
ıl 1 Boğazı Üstüne 'Plakoton' yerine 'Plakhiton' (s. 177), 'Acra' yerine 'Arca' (s. JjlO) gibi baskı
n 632 baskısı da yanlışlarına rastlanır. \
asıIIlOS eserin, J. A. Gyllius'un, çevirisini sunduğumuz eseri, yayımlanışından günümüze dek
s crites en langue İstanbul araştırıcıları için temel kaynak oluşturmuştur. Yazar, zaman zaman
ç: e Fransızca bir
Türklerin eski eserleri yok edişinden yakınır ancak Türk döneminden önceki
yıkımların da farkındadır. İlkçağ ve sonraki çağın kaynaklarını dikkate alarak
'lIç Antiquitatibus kentin tarihi eserlerini araştırdığı kitabı, İstanbul'a geldiği dönemde hala
's: e Eski eserleri varlığını koruyan birçok anıtın saptanması açısından da önem taşır: Gyllius
;. \lOserin, Elzevier, İstanbul'a ilk kez geldiğinde, Hipodrom'un (günümüzde Atmeydanı) Mar-
.n nmış ve Iacobus mara'ya bakan kenarında on yedi beyaz mermer sütun, Süleymaniye'de yapıl-
'c, um, ı-Xıı,
1697 makta olan imarete taşınmak üzere yıkılmış ve iki basamak lı alçak bir duvar
!rium Orientale sive üstüne sıralanmıştl (II, 13); Hipodrom'un spina'sında yedi sütun haliL.duruyor-
~ ınmıştır. Eserin, du (II, 13) ve yılanlı sütunun üç yılan başından oluşan tepesi hala yerindeydi
'a' rı. (II, 13); Kadırga Limanının büyük bir bölümü doldurulmuş olmakla birlikte bir
mn "Fransa Kralı" bölümü hii.1a, kadınların çamaşır yıkadığı ve batık kadırgaların görüldüğü bir
1) göl halindeydi (II, 15); Langa yakın!n,da~i Th~odosius Limanına hii.1agemiler
n; Dietionarium girebiliyordu (IV, 8); Blakhernai Kilisesinin- temelleri görülebiliyordu (I, 17);
ntenholz) ve İtalyan Ayasofya yakınında, Milion'un hemen arkasında yer alan Aziz Ioannes (Incilci)


22 İSTANBUL'UN TARİHİ ESERLERİ

Kilisesine "Sultan"ın aslanları kapatılmıştı (II, 23); Balat'a doğru inen vadideki
Aziz Ioannes (Vaftizci) Kilisesinden birkaç mermer sütun kalmıştı (IV, 4);
Pantokrator Kilisesindeki (Zeyrek Camisi), daha sonraki dönemlerde Türk yivli
sütunlarıyla değiştirilen kırmızı granit sütunlar -bunların çevresi yedi ayaktı-
h1ilil kubbeyi taşıyordu (IV, 2); Balıklı civarındaki Pege (pınar) Meryemana
Kilisesi yıkılmıştı ancak hastalar suyunda hill ii şifa arıyordu (IV, 7); günü-
müzde St. Benoit Lisesinin temellerinde birkaç izi kalan Aziz Benedictus samıcı
bostan olarak kullanılıyordu (IV, IL); Aetius (günümüzde Karagümrük stadı)
samıcı kurumuş, çayıra dönüşmüş halde duruyordu (IV, 4); eski Havariler
Kilisesine su sağlayan bir samıç alanında saraçlar faaliyet gösteriyordu (IV, 2);
Mokios adını verdiği samıçtan dörtgen duvar taşları kalmışıtı (I, 18; IV, 8);
Binbirdirek samıcının batısında otuz iki Korint sütunlu başka bir samıç
bulunuyordu (II, 25); Aspar samıcı (günümüzde Sultan Selim Çukurbostanı)
bahçeye dönüşmüş olarak görülebiliyordu (IV, 2); Ayasofya'nın güneyinde,
senato binasının, arasından yol geçen duvar kalıntıları gözüküyordu (II, 17).
Gyllius, günümüze kaidesinin bir bölümü ulaşan Avratpazar'ındaki Arcadius
sütununu görmüş ve ölçmüştü (IV, 7); beşinci tepenin üstündeki, yakın zamana
kadar kentin her tarafından görülebilen, Türklerin "Kıztaşı" dedikleri sütunun
Süleymaniye Camisi yapımında kullanılmak üzere nakledildiğini görmüş ve
sütunu ölçmüştü (IV, 1) ("Kıztaşı" adını taşıyan sütunlar ve Marcianus sütunu
için bkz. R. Janin, Constantinople Byzantine, Paris, 1964, s. 85);
Ayasofya'nın batıya bakan köşesi yakınındaki Iustinianus'un atlı heykelinden
kalan imparatorun baldırını ve atın toynağını görmüş ve ölçmüştü (II, 17);
Altın (Yaldızlı) Kapı civarındaki Herakles'in on iki işini içeren kabartmalarını
görmüş ve betimlemişti (IV, 9); bazı yaşlılardan, birkaç yıl öncesine kadar
Khalkoprateia'da bakır işlendiğini (II, 21); Eirene adını taşıyan bir kilisenin
(III, 6) ve Menas Kilisesi'nin (II, 24) yerlerini öğrenmişti.
ilk kez Gyllius'un farkına vararak ortaya çıkardığı anıtlar da vardır:
Yerebatan samıcının olduğu gibi korunduğunu, samıcın üstündeki evlerde
yaşayanların, kuyudan çektikleri suyun samıca ait olduğunu bilmediklerini,
samıçta bol balık bulunduğunu anlatır, sarnıcın mimari yapısı hakkında bilgi
verir (II, 20); Kariye'den ilk kez söz eden araştırıcı Gyllius'tur, kilisenin, kent
içinde olduğu halde Khristos Khoras (Dışarıdaki isa) adını taşıdığını belirtir,
mermer kaplamalarını betimler (IV, 4).
Gyllius'un yanıldığı noktalar da vardır: Aziz Benedictus Samıcı (IV, 1 i)
gibi Aspar (IV, 2) ve Mokios (l, 18; IV, 8) sarnıçlarının da üstü kapalı olduğu,
tavan örtüsü ve sütunlarının yağmalandığı; üstüne tente çekilerek örtülen hipod-
romun, büyük Hipodromun Kathisma'sı kenarında yer aldığı (II, 13);
günümüzde Bakırköy'de olduğu kabul edilen Hebdomon'un Blakhemai'a
hakim tepedeki dış mahalle olduğu (IV, 4) -bu bilgi üç yüz yıl kadar geçerliğini
korur- gözlemleri bunlar arasındadır.
çEviRENİN ÖNSÖZ'Ü 23

Gyllius, klasik dönem Latincesiyle yazar, bu dönem dışındakiVulgar Latin


L :u inen vadideki terimbilgisine ya da "yabancı" sözcüklere rağbet etmez. Bu nedenle İstanbul'da
tn Kalmıştı (IV, 4);
bulunduğu sırada -ISOO'lü yılların ortası- kuşkusuz duymuş olması gereken
r "'llerde Türk yivli
yerel terimler yerine, dolaylama yoluyla da olsa, bu terimlerin Latince
;_ 'esi yedi ayaktı-
karşılıklarını kullanır: bir iki kez geçen "sultan" (metinde Soltanus), hemen her
(pınar) Meryemana zaman "kral, imparator" anlamı taşıyan rex'le karşılanır; "cami" karşılığı aedes
li ,,(IV, 7); günü-
Mametanae religionis'tir (aedes ya da templum, tapınak, kilise ya da cami
z ~nedictus sarnıcl
karşılığıdır); sıbyan mektebi, mektep, medrese vb., gymnasium, gymnasium
K.aragümrük stadı)
profitentium literas Turcicas et Arabicas (Türk ve Arap ilimierini öğreten okul)
i· eski Havariler
ya da schola profitentium Mametanam theologiam (İslam tanrıbilimini
:L ~riyordu (IV, 2);
öğretenlerin okulu) şeklinde karşılanır; sacerdos (din adamı, rahip), 'imam' an-
11Şıtı (I, i8; IV, 8); lamında kullanılır; Kapalıçarşı, "Türklerin Bezesten dediği" Basilica'dır;
l '>aşka bir sarnıç "hamam", balneum ve asıl anlamı "termal kaynak bitişiğinde yer alan yıkanma
e. 1 Çukurbostanı)
tesisleri" olan thermae ile karşılanmıştır; erater magnus plenus aquis salientibus
ıfya'nın güneyinde,
(musluklarla dolu büyük su haznesi) 'çeşme; şadırvan' yerini tutar; günlük kul-
'2 <üyordu (II, 17).
lanımda geçen Türkçe dışındaki terimler de, concha ubi ineruentum saerificium
z. ındaki Arcadius
litatur (kurbanların kan dökülmeden sunulduğu apsis, altarın bulunduğu apsis)
ıdeKi, yakın zamana örneğinde olduğu gibi, klasik dönem Latincesiyle karşılanır. Latincenin korun-
ı' iedikleri sütunun ması amacıyla "destan" karşılığı olarak, klasik dönemde de çoğu kez olduğu
j. iğini görmüş ve
gibi, historiae heroum res gestas continentes (kahramanların başarılarını anlatan
e ıylarcianus sütunu öyküler) türünde bir dolaylama yeğlenir. Anagnostes (vaiz) ya da Chartophylax
.r 1964, s. 85); (arşivamiri) gibi ünvanıara ise yazar, Latinceleşmiş biçimleriyle yer verir.
1 allı heykelinden
Teknik terimler de klasik Latince alanı içinde kalır: metinde, çevresinde ka-
, bıçmüştü (II, 17);
muya ait ve dinsel yapıların yer aldığı ticaret merkezi, pazar yeri karşılığı
,. :n kabartmalarını
olarakforum kullanılrr; porticus, giriş işlevli geniş bir galeri şeklinde yapının
öncesine kadar
cephesini kaplayarak, \bir meydan ya da cadde kenarını çeviren, Bizans
aşıjan bir kilisenin
dünyasındaki embolos karşılığı portiklerdir; ya da, daha dar bir alan içinde,
eski peristylos taklidi olarak yapının ön bölümünü oluşturan portiks'lerdir; ya
ı ıtlar da vardır: da, bir tür kapı sundurması olan ve genelde iki sütunun taşıdığı, fırın ya da
ı ustündeki evlerde beşik tonozlu, tropike adı verilen arkaddır (krş. J. Labarte, Le Palais Imperial
;u 'J bilmediklerini, de Constantinople, Paris, 1861); Augusta, imparatoru n annesi, kızları, eşi ve
a,1 hakkında bilgi kızkardeşlerinin taşıdığı ünvandır; Roma dünyasında üç yataklı yemek odası
s'tur, kilisenin, kent
olan trielinium (triklinos), Bizans dünyasında muhafız salonu, taht salonu gibi
n! aşıdığını belirtir, çok sayıda dairesi olan yuvarlak biçimli, daha kapsamlı bir yapı karşılığıdır;
Roma dünyasında yargıcın oturduğu yarım daire planlı yüksek kürsü olan
tus Sarnıcı (IV, i i) tribunal, Bizans dünyasına imparatorun bir tür teşrifat salonu yanında kiliseler-
Li tü kapalı olduğu, deki ambon, bema, pyrgos ... karşılığıdır, Latincede pulpitum, suggesrus,
iL. ~k örtülen hipod- aud/tor/um ... ile de karşılanır (krş. M. L'Abb€ Martigny, Dict/onna/re des
er aldığı (II, 13); Antiquite Chretiennes, Paris, 1889); dikdörtgen planlı, sütun sıralarıyla üç ya
.0 un Blakhernai'a
da beş sahına ayrılmış, toplantı amaçlı ve davaların görüldüğü kamu yapısı,
y. kadar geçerliğini dükkanıarın da bulunduğu kapalı forum (çarşı) olan basilica, bir yerde,
24 İSTANBUL'UN TARİHİ ESERLERİ

yapısının benzerliğinden dolayı, Süleymaniye Camisi karşılığı olarak kul-


lanılmıştır; adını yakındaki güneş saatinden alan horologion, Ayasofya
Vaftizhanesine açılan büyük bir salondur, özgün yazılışlarıyla korunmuştur.
Başka terim ya da adlandırmalar için parantez içinde kısa açıklama ya da
karşılıkla yetinilmiştir -parantez içindeki bölümler tümüyle çevirene aittir-, Bu
alanda, yere ve zamana göre değişiklik gösteren ölçü birimlerinin, Gyllius'un
Roma ölçü birimlerini dikkate aldığını düşündüğümüz değerleri yaklaşık olarak
şöyledir: i Roma miliarium'u (mil) 1000 passus'tur (adım), günümüz ölçü
birimiyle 1480 m.'dir; i sladion milin sekizde biridir, yani 185 m.'dir; pes
(ayak) 0,296 m.'dir; ; cubiıus (dirsekle parmak uçları arası) 44.4 cm.'dir;
digiıus (parmak genişliği) cubiıus'un yirmi dörtte biridir, yani 0,0185 m.'dir;
libra 350 gr.'dır; alan ölçüsü iugerum, 240x120 ayak'tır; tam olarak "dörtte üç,
üç çeyrek" anlamını taşıyan dodrans, genelde ayak'ın dörtte üçüdür; bazı ölçü
birimleri uygulama kolaylığı açısından metinde olduğu gibi bırakılmıştır.
Gyllius, Eski Yunanca ve Latinceyi çok iyi bilen bir humanist, seçkin bir
filologdur. İstanbul'un tarihi eserlerini, onların ait oldukları dönemin kaynak-
larına başvuratak araştırır. Eserlerini, corpus'ların (derlemeler), collecıio'ların
(diziler), seçkelerin yok denecek kadar az olduğu bir dönemde kaleme almış ol-
masına karşın o yine de Byzantion ve Constantinopolis'le ilgili hemen tüm el
yazmalarını incelemiş, gerektiğinde, erecla-erecıoria, derkeai-derkein, Lamp-
ıera-la/erna, droseren-hieron, siparum-labarumya da digamma adı verilen F
harfi üstüne olan yargılarının gösterdiği gibi, apparalus criıicus, yani metin
eleştirisi sorunlarıyla, günümüzdekinden hiç de uzak olmayan bir yöntemle,
ilgilenmiştir. Günümüzde, İstanbul'un tarihiyle ilgili kl<ı~ik ve bunu izleyen
dönem kaynaklarının sayısı, Gyllius'un yararlandıklarıyla hemen aynıdır;
i
hatta, Byzantionlu Dionysios'un Deniz Yoluyla Boğaz'ının büyük bir
bölümünü, istanbul Boğazı adlı eserindeki metin eleştirileri aracılığıyla
günümüze ulaştırmakla filolojiye hizmeti dokunmuştur.
Gyllius'un başvurduğu kaynaklar arasında, Anıiqua Descripıio Regionum
Urbis (Kentin Bölgelerinin Eski Tasviri) başlığıyla geçen eser, II. Theodosius
döneminde yazılmış, 1593'te G. Panciroli tarafından Venedik'te Urbis
Conslanıinopolilanae Qualis Tempore Arcadii el Honorii Fuiı Descripıio
(Arcadius ve Honorius Dönemindeki İstan\:>ul IÇeminin Tasviri) başlığıyla
yayımlanmıştı; Gyllius bu esere ilk kez kitabında yer verir (kitabın 1632
baskısına Panciroli'nin açıklamaları da eklenmiştir), Tasvir, daha sonra,
Constanıinopolis chrisıiana (Du Cange, Paris, 1682), Notiıia Digniıaıum (O.
Seeek, Berlin, 1876) ve Geographi Laıini Minores (A. Riese, Heilbronn, 1878)
içinde yeniden yayımlanacaktır. Gyllius'un bazen Palria Conslanlinopolilana
başlığıyla bazen "yazarı bilinmeyen tarih eseri" olarak kaydettiği ve fazla
inanılır bulmadığı eser ise 190 i -i907'de Th. Preger tarafından Leipzig'de,
ÇEVİRENİN ÖNSÖZ'Ü 25

aı,.lığı olarak kul- Pseudo Kodinos'un Palria Konsıanıinoupoleos'u olarak Scripıores Originum
)' gion, Ayasofya Constanıinopoliıanarum içinde yayımlanmıştır.
1 la korunmuştur. Gyllius'un sıkça alıntıladığı ve gramer yazarı olarak nitelendirdiği Suda
ıs_ açıklama ya da (Suyda, Souda, Suida vb. yerine günümüzde Suda biçimi kabul edilir, krş. A.
:virene aittir-o Bu Steiner, "Byzantinischen im Wortschatz der Suda", Sludien zur byzanıinisehen
T 'inin, Gyllius'un Lexikographie, bas. E. Trapp et al., Wien, 1988, s. 149-81), son çalışmalara
rle. i yaklaşık olarak göre kişi adı değil, bir lexieon (özel sözlük) başlığıdır. Gramer
II ), günümüz ölçü açıklamalarının, ender sözcük karşılıklarının yer aldığı ve kişi, yer,
a 185 m.'dir; pes kurumlar ...üstüne çeşitli kaynaklardan derlenen bilgileri içeren sözlük, yaklaşık
ır:__ı) 44.4 cm.'dir; i000 yı lında yazılmış ve büyük rağbet görmüştü.
) ni 0.0185 m.'dir; Gyllius, günümüzden yaklaştk 500 yıl önce ,"kentlerin kraliçesi" İstanbul'a
n larak "dörtte üç, geldiğinde "eski izleri" kolayca bulacağını umut ediyordu. Kentte kaldığı süre
te _;:üdür; bazı ölçü içinde "Vitruvius'un sanatına yabancı olan halk"ın, bir kenti"ne dereceye kadar
i ·akılmıştır. yıkabileceğini ve sokakların yönüne özen göstermeksizin" nasıl "rastgele
II anist, seçkin bir doldurabileceğini" gördü; kent, "gündüzleri, geceleyin olduğundan daha
rı _Jnemin kaynak- karanlık"tl; "günlük yıkımıar o kadar çoktu ki kimse çocukken gördüğünü
e' :), eolleeıio'ların yaşlanınca tanıyamıyordu". Aradan geçen 500 yılın sonunda "günlük
ıd (aleme almış 01- yıkımlar", inşaat teknolojisindeki yenilikler sayesinde "dakikalık yıkımlar"a
ilc.1i hemen tüm el dönüştü, "kentlerin kraliçesi"nin atrium'ları, samıçları, sarayları, sütunları .
:e '-derkein, Lamp- belediyelerin, koruma kurullarının, arkeologların, mimarların eliyle ytkıldı,
a, "a adı verilen F yerlerine otel, iş hanı, "değersiz binalar" yapıldı. Geriye, yıkılacak bir şeyin
:r... cus, yani metin kalmış olabileceği umudu dışında hiçbir şey kalmadı.
a ın bir yöntemle,
il 'e bunu izleyen İstanbul 1997
'l~ .1emen aynıdır; Erendiz Özbayoğlu
'a 'ının büyük bir
ti eri aracılığıyla

'5 'ipıio Regionum


;~ ,II. Theodosius
V _.ıedik'te Urbis
"i' Fuiı Deseriplio
T viri) başlığıyla
'el.: (kitabın 1632
2: ir, daha sonra,
'ıı Digniıaıum (O.
;, __eilbronn, 1878)
'0 ;ıanıinopoliıana
c, lerıiği ve fazla
fLjan Leipzig'de,


Birinci Kitap

i
i. Bölüm
Byzantion'un kurucuları; kentin değişken yazgısı
Stephanos ve Eustathios, Byzantion'un Keroessa ve Poseidon'un oğlu Byzas,
ya da koloni kurucu Megarahların donanma komutanı Byzes tarafından ku-
rulduğunu yazarlar. Ben, Byzantion'u Byzas'ın kurduğunu düşünüyorum,
çünkü kurucu Byzes olsaydı kurulan kente Byzantion değil Byzeum dememiz
gerekirdi. Philostratos, Bizanslı Sofist Markos'un Yaşamı adh eserinde,
Byzas'ın soyundan geldiğini söyleyen Markos'un, Megara'ya gittiğini,
Byzantion'a kolon i gönderen halk tarafından çok iyi karşılandığını söyler,
Megara donanma komutanının adının Byzas olduğunu ve Megarahların,
Pythios Apollo'ya kenti nereye kuracaklarını danıştıklarında da, körler
ülkesinin karşısında bir yer aramaları kehanetini aldıklarını anlatır. Bu
bilmeceli söz Khalkedon (Kadıköy) halkına işaret ediyordu, çünkü onlar, daha
önce geldikleri halde daha elverişsiz bir yer seçmişlerdi. lustinus'ta geçen,
Byzantion'un Spartalı Pausanias tarafından kurulduğu şeklindeki tümcenin
kentin yeniden imar edildiği doğrultusunda anlaşılması gerektiğini düşünü-
yorum; şimdi Galata olarak adlandırılan Sykai'ın Genovalılar tarafından,
Konstantinopolis'in de Constantinus tarafından kurulduğunu söyleyenler de
aslında onların bu yerleri ilk olarak kurduklarını değil, yeniden imar ettiklerini
ya da genişlettiklerini anlatmak istemişlerdir. Nitekim, Herodotos'tan, Dareios
Trakya'yı işgal ettiğinde, Byzantionlu ve Khalkedonlulann, Fenike gemilerinin
gelmesini bile beklerneyip, kentlerini terkederek-:ESaradeniz'den içeriye doğru
çekildiklerini, orada Mesembria'yı kurduklarını ve F;enikelilerin Byzantion'u ve
Kadıköy'ü ateşe verdiklerini öğrendiğim için, Lakedaimonluların, Pausanias'ın
komutasında, oraya koloni gönderdiklerini ve daha önce ya bir Megara kolonisi
ya da ilk kurucusu Poseidon'un oğlu Byzas'ın yerleşme merkezi olan
Byzantion'u yeniden inşa ettiklerini düşünüyorum.
( Eustathios, kentin, Severus Caesar'ın oğlu Antonius (Antoninus)
) Bassianus'tan dolayı Antonina adını taşıdığını söyler ama bu adın sadece baba
"ı Severus yaşadığı sürece kullanıldığını, yıllar sonra kente Büyük Constantinus
! tarafından Yeni Roma, Constantinopolis, "çiçek açmış" ya da "çiçek" an-
llarnındaki
, Anıhusa adlarının verildiğini anlatır; Priscianus, Constantinus'tan
'dolayı kenti Nova Roma Constantinopolitana olarak adlandırır.
Apollon, bu kent sakinlerinin mutlu insanlar olacağını ön görmüştü ancak
kent, talihin her iki yüzünü de gördü. Önce, Trakyah, Bithynialı ve
Galatialıların kuşatmalarından büyük güçlüklerle sıyrıldı; Asya'da egemenlik
kuran Galatialılara her yıl seksen talentum ödedi. Sadece dışta değil, içte de,
daha büyük çatışmalarla sık sık sarsıldı ama büyüdü, gelişti. Bazen seçkinler
bazen halk hükümetiyle yönetiliyordu, çeşitli partileri izledi ama daha uzun süre


30 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

cumhuriyetle yönetiidi ve Avrupa'da, Asya'da, özellikle Bithynia'da egemen


oldu. Phylarkhos'un Historial'ının altıncı kitabında anlatıldığı gibi,
Lakedaimonluların, kölelerle özgür kimseler arasında bir konuma sahip olan
heifotes'ler üstünde sahip olduğu güce Byzantionlular, Bithynialar üstünde
sahip oldular. Byzantion cumhuriyeti, Mısır kralları Ptolemaios'ların adına o
kadar saygı gösterdi ki Philadelphos'u kutsallıklaştırdı ve Philadelphos'un ken-
tinin yakınında bir tapınak yaptırdı. Kent, Roma imparatorluğunu da
destekledi, soysuzmuş gibi Pseudo Philippos adı verilen Makedonya Kralına
karşı Roma'ya yardım etti. Byzantionluların, Antiokhos'a, Perseus'a, Aristo-
nikos'a karşı olan savaşlarda gönderdikleri yardım kuvvetlerinden ve korsanıara
karşı sürdürdüğü savaşta Antonius'a verdikleri destekten söz etmeye gerek yok;
Mithridates'in saldırısını büyük bir çabayla püskürtüp hamlelerine karşı koydu-
lar; aynı şekilde, karada ve denizde ilerledikleri ya da erzak taşındığı sırada uy-
gun görülen sığınaklarda kaldıklarında, Sulla'ya, Lucullus'a ve Pompeius'a
çok yardım ettiler. Byzantion en sonunda, Severus'a karşı Niger'in tarafını
tuttuğunda, tüm egemenlik onurundan yoksun bırakıldı, Perinthos'a bağlandı
ve hamamları, tiyatroları, savunmasını sağlayan dörtgen değirmen taşlarından
yapılmış yüksek surları yıkıldı. Bu taşlar, Politianus'un söylediği gibi
Miletos'tan getirilmemiştir; ne de Miletopolis'ten kesilip alınmış olabilir, çünkü
Miletos çok uzakta kalır, Miletopolis ise Rhyndakos ırmağı (Orhaneli çayı)
yakınındadır ve hiçbir ünlü taşocağına sahip değildir. Bu arada, Apollonia
Gölüne yakın olan ve bugün adından başka bir şeyi kalmayan, temelinden
yıkılmış bu kenti gördüğümü söylemeliyim.
Herodianos'un tanıklığına göre, Byzantion surlarında taşların birleşme
noktaları o kadar incedir ki surlar bileşik "duvar örgüsüyle değil, tek bir taşla
i
yapılmış gözükür. Herodianos'un yaşadığı/yıllarda sur yıkıntılarını ve ka-
lıntılarını görenler, onu yapanlara ve yıkanlara aynı anda hayret ediyorlardı.
Zonaras'ın gönderme yaptığı Dion, Byzantion'un çok iyi berkitilmiş surlara sa-
hip olduğunu anlatır: koruyucu kaplama üç ayak kalınlığındaki taşlardan yapıl-
mış, taşlar tunç regulalarla kenetlenmiştir. Sur, içte, çok sıkı dolguludur, tüm
yapı kesintisiz tek bir duvardan oluşmuş gözükür. Surun çok sayıda büyük ku-
lesi vardı; kulelerin çevresinde, üstüste yer alan kapıları bulunuyordu. Kara
surları oldukça yüksek, deniz tarafındakiler daha alçaktı. Surların içinde,
uçlarındaki kulelerin tuttuğu zincirle kapatılan iki liman vardı. Ksenophon'un
Y unanca olan yazmasını görememiştim ve eserin Latince çevirisine bakarak bir
bölümünün bu limanlara ayrıldığını düşünüyordum; bölümde şöyle yazılıdır:
"Ksenophon'un askerleri, Khrysopolis'ten (Üsküdar) Byzantion'a geçtiklerinde
kente sokulmadıklarını görünce önlerine çıkan engelleri aşmaya çalışıyor, kapı-
ları kırmakla tehdit ediyorlardı. Sonunda Byzantion halkı kapıları kendi
isteğiyle açtı; onlar da denize koştular ve surları aşıp, kavisli iki kenarla öne
doğru çıktığı, bu yüzden Yunanlıların khelai (kıskaç biçiminde yapı; tırnak
BiRiNci KİTAP 31

n ıynia'da egemen ucu, ayak, pençe) yani acceptabula dedikleri limanın iki kenarının yakınında,
a anlatıldığı gibi, kente atlamaya başladılar". Ama daha sonra Yunanca yazmayı bulduğumda
i ']uma sahip olan limana değinilen bir bölüme rastlamadım, burada sadece ten khelen tou
Bı ıynialar üstünde teikhous, yani, "dalgaları engellemeye yönelik sur duvarı çıkıntılarına doğru"
,maios'ların adına o denmektedir. Eğer khele tou limenos şeklinde okunursa daha çok "kol" ya da
'I ıdelphos'un ken- "bacak" olarak çevrilmelidir.
nı ratorluğunu da Bizanslı Dionysios, Bosporos'un (Boğaz) birinci dönemecinin üç limanı
Makedonya Kralına içerdiğini yazar. Bu dönemde Byzantion'un beş yüz gemisi vardır ve bazı
i, ~rseus'a, Aristo- gemiler çift sıra kürekli, hem pruva hem de kıç tarafında dümeni olan, çift dü-
ri, en ve korsanlara menci ve çift sıra gemici bulunduran kadırgalardır; çatışma sırasında ya da geri
z etmeye gerek yok; çekilirken geminin yönünü değiştirmeye gerek yoktur, bu şekilde düşmanı
e -ine karşı koydu- yanı1tırlar. Byzantionlular, Niger hayattayken - ve öldükten sonra - üç yıl
. tındığı sırada uy- kuşatma altında kaldıklarında olağanüstü işler ortaya koydular: düşman gemi-
us'a ve Pompeius'a lerini, denizde yol alırken ele geçirmekle kalmadılar, onların üç sıra kürekli
'ş l\figer'in tarafını gemilerini de demir attıkları yerlerden sürükleyip çekmeyi başardılar. Bunun
'e 1lhos'a bağlandı için suyun altına dalıyor, çapaları kesiyor, halatlarla gemileri ayak bileklerine
eğirmen taşlarından bağlıyor ve çekiyorlardı; gemiler böylece kendiliğinden yüzüyor gözüküyordu.
'ı söylediği gibi Bunu ilk kez Byzantionlular yapmadı; nitekim, deniz kabukları toplamaya alışık
nı Ş olabilir, çünkü olan Tyroslular su altında, denizin derinliklerinde yüzerken bir anda düşman
ığı (Orhaneli çayı) gemilerinin çapalarını kesiyorlardı. İskender bunun farkına varır varmaz
u rada, Apollonia çapalara halat yerine zincir takılmasını emretmişti.
tT, ran, temelinden Bu kuşatmada Byzantionlular sahip oldukları her şeyi tükettiklerinde,
yapılardan söktükleri kerestelerle düşmana karşı koyuyor, kadınların
a '.şların birleşme saçlarıngan örülmüş halatları gemilerde kullanıyor, arada bir düşmanlara
( ğil, tek bir taşla heykeller:ıatlar fırlatıyorlardı. Yiyecekleri tükendiğinde suda yumuşatılmış
ııkıntılarını ve ka- hayvan defisi yediler ama onlar da bitince birbirlerine karşı yabanileşmeye
n ıret ediyorlardı. başladılar, insan etiyle beslendiler; sonunda açlığın baskısıyla kenti teslim
rı ilmiş surlara sa- ettiler. Romalılar, askerleri ve kentin ileri gelenlerini öldürdüler, tüm kent
~akıtaşlardan yapıl- temelinden yıkıldı, görkemiyle övündükleri surlar yerle bir edildi, tiyatroları,
k iolguludur, tüm hamamları yıkıntl haline getirildi; tüm kültünden ve saygınlığından yoksun
k ıyıda büyük ku- bırakılarak, bir vicus (korne, köy) şeklinde Perinthos'a bağlandı. Severus,
buıunuyordu. Kara kenti ele geçirdiğine çok sevindi ve hemen kentin özgürlüğünü, devlet olarak
:ı. ;urların içinde, taşıdığı saygınlığını elinden aldı, yeni vergiler getirdi, yurttaşlarının mallarına
Ir . Ksenophon'un el koydu, sonunda Byzantion ve bölgesini Perinthoslulara verdi. Severus, daha
vİrısine bakarak bir sonra Byzantion'a gitti; halkın, ellerinde zeytin dallarıyla kendisine yaklaşarak
IC şöyle yazılıdır: yaşamları için yakarmaları ve karşı koydukları için özür dilerneleri üzerine
ti ı'a geçtiklerinde kıyı ma son verdi ancak onların yine Perinthos'a bağlı kalmalarını istedi; yine
aya çalışıyor, kapı- de bir tiyatro, bir kynegiO]L(av gösterilerinin yapıldığı yer), _~ir_porticus
ıı kapıları kendi .Y..'WJ@1;J:Iipodromunyapımw..!_başlattl _,:,,:gna_Zeus tapınağında. yaptırdığı
is iki kenarla öne Zı:uk&ipPQ5 _adını _-taşıyan_ hamaıiıı-~ekiedi ;şw!.\~gi~n'u yeniden. yaptırdı.
mınde yapı; tırnak Severus'un
'--
ba§.lattığı bu
...~ .•......__ ...
.-
işleri9ğlu
--~"'-
Antoninu.'
- .._--~----_.-
... '
tamamladı.
----_._-_ ..__ ._.-~.- .


32 İSTA..'lBUL VE TARİHİ ESERLERİ

II. Bölüm
Byzantion'un boyutları

Günümüzde Konstantinopolis (İstanbul) halkı, Byzantion'un birinci tepeyi,


yani Sarayalanını (Topkapı Sarayı alanı) kapsadığını söyler ama onun, hemen
belirteceğim nedenlerle, daha geniş bir alana yayılmış olmasıgerekir. Yeni
yazarlar, Byzantion'un iç kale surundan başladığını, Eugenios Kulesi'ne kadar
uzandığını, Strategion, Akhilleus hamarnı ve Urbicius kara suru kapısına
doğru yükseldiğini, oradan Khalkoprateia ve başka bir kara suru kapısının
bulunduğu Milion'a, buradan kemerciler sütunlarına (loannes Kapıları)
ulaştığını, sonra alçaldığını ve Mangana ve Arkadianai hamamıyla Akropolisi
kuşattığını anlatırlar. Bu yazarların doğruyu söylediklerine inanmam gerekir.
çünkü başka yazılarında da güvenilirliklerini kanıtlamışlardır, Atinalıların
Byzantion'u bir polikhnion, yani hazinelerini sakladıkları küçük bir kent olarak
kullandıklarını yazan Eustathios dışında ... Zaten Zosimos'un çok daha önce
kaleme aldığı sözler de bu doğrultudadır. Zosimos Byzantion'u şöyle betimler:
"Kent, Cornu (Keras, Haliç) ve Propontis'in (Marmara Denizi) oluşturduğu
kıstağın bir bölümünü işgal eden tepede kurulmuştur. İmparator Severus'un
yaptırdığı porticus'ların sonunda, imparatorun düşmanı Niger'i koruyan
Byzantionlulara karşı duyduğu öfkeye son verdiğinde yaptırdığı bir kapı vardı.
Byzantion surları kentin batı tarafından Aphrodite Tapınağı'na ve Üsküdar
karşısındaki denize kadar uzanıyordu; kuzeyde, Neorion adlı limana doğru
iniyor, gemilerin ileriye, Karadeniz'e doğru seyrettiği deniz kıyısı boyunca
devam ediyordu". Yazar kentin eski görkemini böyle dile getirir ama çok daha
önce. ~us'un kenti henüz yıktırmadl/Q dönemde yazdığı a!!.l"ş.lla.ı.lBizanslı
12!2nysiQ.i.,JS~l1tin s:e'lresinin yaklaşık kırk stadion olduğunu söyler, bu da,
daha önceki yazarlar;n belirttiklerinden çok daha fazladır. ~2eV'llils
~lJe.rrıinde.şy.~.g.!:tiQ[ı:~n.t.!il!lT!a!<r.~~n!!l..".!!...b.üyük.
~~!1tig!.Qıığunu. belirtir.

III. Bölüm
Constantinopolis'in (İstanbul) kuruluşu; boyutları

Zonaras, adını vereceği bir kent kurmak isteyen Büyük Constantinus'un önce
Asya'da Sardes yöresini, sonra Sigeion Burnunu, sonra da Khalkedon ve
Byzantion'u seçtiğini anlatır. Georgios Kedrenos, Constantinus'un, önce
Thessalonike'yi (Selanik) seçtiğini, yeri beğendiğini ve burada iki yıl kaldığını,
görkemli tapınaklar, hamamlar, suyoHarı yaptırdığını, salgın hastalık nedeniyle
kentten ayrıldığını söyler, daha önce Persler tarafından yıkılan ancak yeniden
kurulmaya başlanan Bithynialılara ait Kadıköy'e geçtiğini aİılatır. Yazara göre
BİRİNcİ KİTAP 33

Constantinus burada, Constantinopolis'in nerede kurulması gerektiği hakkında,


sık sık Kadıköy'den yapı ustalarının küçük taşlarını çalarak Byzantion'a
taşıyan kartallar tarafından uyarıImıştIr. Zonaras da aynı şeyi yazar ancak
taşların yerine yapıcılıkta kullanılan iplerden söz etmesi, Dionysios kaynakı bir
ıtı, ı'un birinci tepeyi, öykünün söz konusu olduğunu gösterir. Dionysios'a göre bir karga, kesilen
ama
)~,l~r onun, hemen
kurbanın bir parçasını alevlerin arasından kapıp Bosporos Burnuna taşımamış
i .nas! gerekir. Yeni olsaydı Byzas, Byzantion'u, Kydaros (Alibey Suyu) ve Barbyzes (Kağıthane
ge os Kulesi'ne kadar Deresi) çaylarının ağzındaki Semystra adı verilen bir yerde kuracaktı; işte
l° kara suru kapısına
Byzas, bu şekilde, kenti nereye kuracağı konusunda yönlendirilmiş oldu. Ama
II ara suru kapısının Constantinus bana, ne körlükleri tüm tarih eserlerinde ünlenmiş Kadıköylüler
a [oannes Kapıları) gibi kör ne de Byzantion'un, Roma İmparatorluğunun başkenti olmaya,
h°'11amıyla Akropolisi Kadıköy'den daha uygun olduğunu anlamayacak kadar bilgisiz görünüyor.
ri inanmam gerekir, Aralarında, Küçük Theodosius döneminde kentin tarihini yazan Salamisli
nı ardır, Atinalıların Sozomenos ve Zosimos'un da bulunduğu çok daha eski yazarlar, Sardes,
i hiçük bir kent olarak
Selanik ve Kadıköy'den söz etmeksizin Constantinus'un, adını taşıyan, ün ve
n 'un çok daha önce görkemde Roma'ya eşit bir kent kurmayı düşündüğünü, bunun için eski IIion
ntı .,'u şöyle betimler: ile HeIlespontos (Çanakkale Boğazı) arasında bir yer bulduğunu ve surların bir
i. nenizi) oluşturduğu bölümünü, Sigeion Burnunda, bugün de görülebilen yüksekliğe kadar
r ,arator Severus'un yaptırdığı nı yazarlar. Plinius buraya, Aias'ın, Boğaz'ın ağzında yükselen
ıaı Niger'i koruyan mezarından dolayı Aeantion adını verir. Yazarlar, Troia'ya karşı savaşan
pt,rdığı bir kapı vardı. Akhaialıların gemilerini buraya demirlediklerini, çadırlarını buraya kurduklarını
ıığı'na ve Üsküdar söylerler. Sonra Byzantion, Constantinus'a daha uygun bir merkez olarak
an ıdlı limana doğru gözüktü; Constantinus böylece,~Jls'u.nİrrmar~torluğundan üç yüz altll1ış
dp~iz kıyısı boyunca iki YIlS9I1ra),enti yeniden yaptırdı, genişletti, büyÜksurlarla.çevirdi veyasayla
~irir ama çok daha ona Nova R'2'!'Çl Consta"tinoPolitanaadının verilmesini bUYıırdu;"iaŞ ıılr sUtuna.
~ ~!lLa.şıla.nBizanslı kazıla!l buyruk metni: Strategion'da, Constantinus'ıın atlı jıeykeli yakının'a
ul7lınu söyler, bu da, yerleştirilmişti .. Yerli halkın nüfusunun kentin büyüklüğüne göre yetersiz
.: .~ Severus olduğunu düşünerek forıııı:ı}~mı.yakınlarına evler y~pt-ırclı,.9nl"rı, oturmaları
ıjg ıunu belirtir, iç-İr:h.Roma'dan ve başka halklar arasından yanında getirdiği senator'lara, diğer
(jnemli kimselere dağıttı. Kentin güzelleşmesi ve yurttaşların yararlanması için
forum'lar yaptIrdı; Hipod.r.?lT!ı,ı-kiliseler, çeşmeler porticus'lar ve senato bina-
;;lyIa.donattl; senato üyelerine, Roma senator'larının sahip olduğu aynı say-
, gınlığı tanıdı. Roma'dakilerden hiç de aşağı kalmayan saraylar yaptırdı. So-
nuçta, kenti her süsleyişinde onu İtalya'nın Roma'sına benzetme ye ve onunla
:cu.;tantinus'un önce eşit kılmaya çalışarak kentin görkem kazanmasında rehberlik etti, öyle ki, Sozo-
'a la Khalkedon ve menos İstanbul'un nüfus ve zenginlikle Roma'yı aştığını yazar. Hiç de tanın·
i[ ıntinus'un, önce mamış bir yazar olmayan SardesIi Eunapios, her ne kadar Constantinus'a karşı
ra .. iki yıl kaldığını, olsa da, İstanbul'un büyüklüğünü şu sözlerle dile getirir: "Eski Byzantion olan
II 'ıastalık nedeniyle İstanbul, eski zamanlarda Atinalılara kente tahıl getirmeleri için izin vermişti.
ı~n ancak yeniden Onlar da, bol miktarda tahıl getiriyorlardı ama günümüzde ne Mısır'dan ne tüm
a .. atır. Yazara göre Asya'dan, Suriye'den, Fenike'den ve başka yerlerden gelen gemiler dolusu
34 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

tahıl, Constantinus'un, insanlarını boşalttığı başka kentlerden Byzantion'a


naklettiği halkı doyurabilir".
Zosimos, Constantinus'la aynı dinden olmasa da, onun Byzantionu'u
genişlettiğini, kentin eski surlarının on beş stadion ötesindeki bir surla kıstağı
denizden denize çepeçevre kuşattığını yazar. Yine de, Constantinus'tan sonra
gelen imparatorlar, askeri, ticari ya da başka nedenlerle kente akın eden kala-
balık kitleler yüzünden kenti genişlettiler, daha büyük surlar yaptırdılar. Bu im-
paratorlar, öyle dar konutlar yapılmasına izin verdikler ki insanlar pazar yerle-
rinde dahi oturmaya başladılar ve kalabalık ya da ortada dolaşan hayvanlar ne-
deniyle tehlikesizce yürümek mümkün olmadı. Bu yüzden, kenti çevreleyen
denizin hiç de küçük sayılamayacak bir bölümü kurutularak daire şeklinde
çakılan kazıklar üstüne evIer yapılmış, kent, çok kalabalık nüfusu alabilecek
şekilde büyütülmüştü. Zosimos, hem Arcadius hem de Theodasius dönem-
lerinden söz ederken bunları dile getirir. Agathias, lustinianus <!önemim!ekeDL-
~pılarımJl.JJ.irlıirine..ya1!-ıı_,_~_esin~lsiz
S!~<ı1I_2'~da_I:iti~ik()l.9"IslaıınısöYl~Jke~
gökyüzünün ender görülebildiğini, öyle biryer bulunduğunda da gözün dimdik.-
~~r:ııçevriinı-esig~[:ektiği~i' yazar:ke'iitin:hsti~iaiius döneminden önce
de büyük bir kent olduğunu, Kentin Eski Tasviri adlı eserin adı bilinmeyen an-
cak güvenilir olduğu anlaşılan yazarından öğrenmek mümkündür. Bu yazar,
kentin, Altın Kapı'dan deniz kıyısına kadar olan uzunluğunun düz hat on dört
bin yetmiş beş ayak, genişliğinin de sekiz bin yüz elli ayak olduğunu bildirir.
Yine de, Prokopios'ta Blakhernai'ın, lustinianus döneminde, kent içinde
sayıldığı doğrultusunda bilgi yoktur ama, lustinianus'tan önceki dönemde,
Zonaras ve başka yazarların belirttikleri gibi, Küçük Theodosius, dönemin
)
valisi Kyros'a kentin büyütülmesi konusunda görev vermiş, Kyros da büyük
i bir istek ve yetenekle karada, altmış günde, bir denizden diğerine uzanan bir sur
yaptırmıştı. Kent halkı bu çalışmaya hayran kalıp tiyatroda, İmparator
Theodosius'un önünde kentin Constantinus tarafından kurulduğunu ancak
Kyros tarafından da yeniden yaptırıldığını haykırdığında kuşkulanan imparator
kıskançlığın etkisiyle Kyros'un, isteğine karşı, saçlarının traş edilmesini ve
İzmir'e başpiskopos olarak gönderilmesini ernretti. Ksylokerkos ve Rhegion
adlarını taşıyan kapılarda yazılı olan, Konstantinos'a yönelik epigramma'lar bu
olayın anısını taşırlar:

Byzantion'un Ksylokerkos kapısında:


Bu suru, İmparator Theodosios ve Doğu Valisi
Konstantinos altmış günde yaptırdılar.
Byzantion'un Rhegion kapısında:
Altmış günde,,,egemen imparator adına,
Vali Konstantinos bu çift suru yaptırdı.
BİRİNci KiTAP 35

r rden Byzantion'a Sozomenos ve bir çok yazar, Constantinus'un hangi nedenle Byzantion'un
Yeni Roma, imparatorluğun kraliçesi olmasına çaba gösterdiğini anlatırken,
"un Byzantionu'u Tanrı'nın, Byzantion'da adına büyük bir kent kurması için Constantinus'a
L :i bir surIa kıstaaı geceleyin görünerek onu esinlediğini söyler. Başka yazarlar ise onun, Iulius
:onstantinus'tan sonra'" Caesar'ın uğradığı suikast gibi bir suikastten çekinerek İskenderiye'ye ya da
k ",e akın eden kala- Troia'ya göç etmeye karar verdiğini, aynı anda imparatorluğun zenginliklerini
iL 'aptırdılar. Bu im- de yanında götürdüğünü, boşalmış olan İtalyayı, seçtiği dostlarının yönetimine
i insanlar pazar yerIe- bıraktığını, böylece, Roma halkı ve senatosunun düşmanlığını kazandığını
i, 'şan hayvanlar ne- hissederek artık tükenmiş olan Roma'dan, önce Ilion'a, oradan da Byzantion'a
i< kenti çevreleyen göç ettiğini anlatırlar. Hıristiyanlık düşmanı Zosimos çok saygısız bir neden
ılarak daire şeklinde ileri sürer: "Constantinus, Crispus'u öldürttüğü ve başka suçlar işlediği zaman
lı '1üfusu alabilecek rahiplerden bu suçların kefaretini ödemek istedi. Rahipler, bu kadar suçun gü-
eodasius dönem- nahının ödenip ödenmeyeceğinden pek emin olmadıklarını ancak, İspanya'dan
i@!.ş-.QQrı-"-JIlÜll!tieIJ.!-..- Roma'ya gelen bir Mısırlının bunu yapabileceğini anlattılar. Constantinus'la
)1 '\d~rınısöylerk~~ konuşan Mısırlı onu tüm günahlarından arındırabileceğini, eğer Hıristiyan
ın da gözün dimdiL inancını resmileştirir ve bunu kamuya açıklarsa, suç ve günahla lekelenmiş
ms döneminden önce olanların, derhal tövbe ettikleri takdirde, tüm kötü eylemlerinin bağışla-
ir ıdı bilinmeyen an- nabileceğini söyler. Constantinus durumu kavrayarak atalarının dinlerini terketti
ir ündür. Bu yazar, ve Mısırlının kendisine ilettiği dine katıldı, böylece kehaneti kuşkulu kılacak
unun düz hat on dört olan inançsızlığı başlattı. Constantinus, orduyu Capitolium'a çıkarması ve
a' olduğunu bildirir. dinsel ayin töresini yerine getirmesi gerektiği bayramın yaklaşmasıyla,
~r ıde, kent içinde Mısırlının gördüğü ve kendisine ilettiği bir rüya üze:ine kutlamalara katılmaktan
an onceki dönemde, çekinerek Capitolium'daki atalarının kutsal kurban töreninden vazgeçtiği için
'h )dosius, dönemin Roma senatasu ve halkının nefretini kazandı, onların lanetlerine ve sövgülerine
n Kyros da büyük katlanamadığından imparatorluk sarayını kurabileceği ve-irpparatorluk merkezi
iğcııne uzanan bir sur yapabileceği Roma gibi bir kent aramaya koyuldu. Troas ve 'eski Ilium arasında,
i) troda, İmparatar kent kurmaya ve imparatorluk sarayı yaptırmaya uygun bir yer bulduğunda
, 'ulduğunu ancak kentin temellerini attı ve surların bir bölümünü tamamladı ama bu yeri seçtiği
:u'l,,-ulanan imparatar için pişman olunca çalışmayı yarıda kesti ve Byzantion'a çıktı, kentin konu-
n' 'aş edilmesini ve muna hayran kaldı, buranın imparatorluk merkezi olmaya en uygun kent
o rkos ve Rhegian olduğuna karar verdi". İşte Zosimos'un söylediği sözler bunlardır, Iulianos'un
'ıi" ~pigramma'lar bu hayranı ve dini dolayısıyla Constantinus'a düşman olan Zosimos'un, Onun
duyguları beni dehşete düşürüyor ve Constantinus'a yanlış olarak atfettiği,
onun çok dindar ve çok insancıl anlayışından bütünüyle uzak ve dine saygısız o
suçlamalara katılmıyorum. Eğer konumuzdan sapma söz konusu olmasaydı
Constantinus'un insancıl düşünce yapısından daha uzunca söz etmeye
. \ ~isi
çalışırdım ama zaten Sozomenos ve Euagrios bu suçlamaları reddettiler ve
çürüttüler.
Constantinus'un düşmanı olsa bile, onun böylesine büyük ve güzel bir kent
kurduğunu kabul eden Zosimos'un, gelişen kentin büyüklüğüyle ilgili betim-
lemeIerini doğru buluyorum, hatta onu. Constantinus dönemine, günümüz


36 iST.t..NBUL VE TARİHİ ESERLERİ

kesişlerinden çok daha yakın bir dönemde yaşamış olması bakımından da daha daha bir hizada o]
inanılır buluyorum. Sözünü ettiğim Patria Konstantinopoleos'u yazan keşişler, biçimi alamaz, ki
yazarı bilinmeyen bu kitapçıklarında İstanbul'un taslağını şöyle çizerler: hizasında olmaz
Constantinus, surları, eski Byzantion'un sınırı olan Eugenios Kulesinden baş- biçiminde olduğı
layarak yaptırmıştır; surlar buradan, Aziz Antonius Kilisesi'ne ve Topoi'dan Trakya anakaras
Rhabdos adı verilen Theotokos Kilisesi'ne kadar uzanır ve buradan üçüncü kenar, c
Eksakionion'a doğru yükselir, bir mil sonra eski Vaftizci Ioannes kapılarına Khalkondyles, O
yüz on bir stadi,
girer, adını Bonus adlı soyludan alan samıca geçer ve oradan Armation ve Aziz
Kentin uzunluğu,
Antonius kilisesine ulaşır. Şimdi, birçok nedenle bu yazarların, dikkate alın-
mamaları gerektiğini düşündürecek kadar aldatıcı bilgiler verdiklerini bilme- dik üçgen biçimi
i seydim bu betimlemeyi araştırma zahmetine girişebilirdim ama, Constantinus tepelik bölgesi c
\,_ surlarının yapılışından yıllar sonra kent dışında inşa edilen Vaftizci Ioannes hiçbir zaman B
ulaşmayacaktır. ]
Kilisesi'nin Constantinus surları içinde gösterilmesine ve ileride belirteceğim bu
fazla yapıya da ,
tür başka bilgilere katıımam mümkün değildir.
terazi si düzlüği
açısından geçerl
N. Bölüm olsaydı daha fa,
geldiği merkezleı
İstanbul'un günümüzdeki biçimi, çevresi, genişliği ve uzunluğu üstüne kurulurla:
Kentin geniş
İstanbul, kuzeyde Boğaz'dan Avrupa'ya doğru sokulan Haliç, doğuda Boğaz
hiçbir yerde bir
girişi, güneyde Marmara Denizi olmak üzere üç tarafta denizle çevrilidir; batı
sonra, kentin u:
tarafında ise Trakya anakarası yer alır. Kent üçgen biçimindedir: üçgenin tabanı
aşamalı olarak i:
batıya bakan taraftır, tepesi doğuya bakan, yani yarımadanın başlangıcı olan
dönmüş, sola ba
noktadır ve üçgenin iki yan kenarı birbirine eşit değildir. Nitekim, batıya bakan
tepe, gözünde -
kenar, körfezin köşesinden yeniay biçimli kavisle başlar, uzun bir mesafe
üçüncü tepe va'
aldıktan sonra kuzeyden güneye doğru bükülür; güneye bakan kenar öyle bir
bölümerine yayı
genişlikle kavis oluşturur ki eğer bir köşeden diğer köşeye düz bir hat çizilirse
bu hat, ortası yaklaşık iki stadion genişlikte olan, körfezin bir parçasını kese- V. Bölüm
cektir. Kuzeye bakan kenar, Keras (Boynuz, Haliç) adını taşır, bunun bir
köşesinden diğerine düz bir hat çekilirse bu hat tüm körfeziyle Galata kentinin İstanbul'un gt
bir bölümünü kesecektir. Nitekim kenar, uçları boynuz yayı biçimini alacak İstanbul. yedi te
şekilde kavis yapar ve kavisin ortasına doğru daha küçük olan iki yay bükülür birini, kentin,
ancak anakara içine, yayın kapsadığı iki boynuz ucu, daha geniş yayın uçla- Chrysoceras, B
rının görüş alanını kesintiye uğratmayacak şekilde, sokulur. Bu yüzden İstan- verirler. Bu tepe
bul üçgenden çok üçyaylı biçimdedir denebilir. Çünkü dik açılar kenar hizası yine Bosporos
dışına çıkmadıkları gibi içe doğru da dönmezler, oysa yay biçimi çıkıntı yapar, doğru sert, kes i
içe döner, kavis yapar. Böylece, eğer bu üç boynuz, ana gövdeden olan çıkın- narından körfez
tısından kesilirse kentin biçimi genişliği bir milden fazla, uzunluğu genişliğinin bunlardan üçün<
üç katı olan uzunca bir dikdörtgen olurdu ve eğer Boğaz'ı bölen Haliç yayı, az dalgalı çıkınt
güneydoğuya değil de doğuya yönelseydi kent üçgen biçimi alabilirdi. Nitekim, tarafında, tepel
kentin körfeze bakan kenarı hemen hemen düz olur, Marmara'ya bakan kenar vadiler, tümsek
BİRİNcİ KİTAP 37

ı bakıımndan da daha daha bir hizada olur, açılar genişlikte hemen hemen eşit olur ama yine de tam açı
~~ os'u yazan keşişler, biçimi alamaz, kimi geniş açı kimi dar açı olduğundan kenarlar yine de düz hat
slagını şöyle çizerler: hizasında olmazdı. Biz yine de, herkesin düşündüğü gibi kentin bir üçgen
: nios Kulesinden baş- biçiminde olduğunu söyleyebilirz. Bu üçgenin bir kenarı Marmara'ya, diğeri,
, •• :si'ne ve Topoi'dan Trakya anakarasına bakar ve bunlar aynı uzunluktadır; körfezle bitişik olan
r uzanır ve buradan üçüncü kenar, diğerlerinden bir mil daha kısadır. Her ne kadar Laonikos
:i Ioannes kapılarına Khalkondyles, Osmanlılann tarihi üstüne yazdığı eserde İstanbul'un çevresinin
•.._ 1 Annation ve Aziz yüz on bir stadian olduğunu söylerse de kentin çevresi on üç mile ulaşmaz .
azarların, dikkate alın- Kentin uzunluğu, a!tı tepeli burnun sırtı boyunca otuz stadian'u aşmaz ama kent
r verdiklerini bilme- dik üçgen biçiminde olsaydı bu dokuz mili geçmeyecektL Öte yandan, burnun
Lama, Constantinus tepelik bölgesi düz alan olarak açılsa kentin genişliği artacaktır ancak bu da
diıen Vaftİzci Ioannes hiçbir zaman Byzantion halkının dile getirdiği on sekiz millik büyüklüğe
~ride belirteceğim bu ulaşmayacaktır. Kent, düzlükte değil de tepelik alanlarda yer alım Ş olsaydı daha
fazla yapıya da sahip olmayacaktı, çünkü yapılar eğimli alanlarda değil taban
terazisi düzlüğünde inşa edilirler. Aynı akıl yürütme ev ve insan sayısı
açısından geçerli değildir çünkü İstanbul, düzlükten çok tepelerde yer alımş
olsaydı daha fazla insan içerebilirdi, ev değiL. Nitekim, insanların bir araya
geldiği merkezler eğimli yüzeylerde yer alabilir ancak evler her zaman düz zemin
~ ve uzunluğu
üstüne kurulurlar.
.• liç, doğuda Boğaz Kentin genişliği, doğudan başlayıp kentin ortasına doğru ilerledikçe değişir,
deuizle çevrilidir; batı hiçbir yerde bir milden daha dar, on iki stadian 'dan daha geniş değildir; daha
iledir: üçgenin tabanı sonra, kentin uzunluğunun hemen hemen genişliğine eşit olduğu noktada
L un başlangıcı olan aşamalı olarak iki kola ayrılır. Kent, kanatlarını açmış bir kartala benzer, ters
l'wekim, batıya bakan dönmüş, sola bakan bir kartal: gagasında Sultanın sarayının bulunduğu birinci
.~ ır, uzun bir mesafe tepe, gözünde Ayasofya, başının üstünde Hipodrom, boynunda ikinci ve
> kan kenar ,öyle bir üçüncü tepe vardır, kentin geri kalan bölümü de kanat ve bedeninin diğer
yt. Jüz bir hat çizilirse bölümerine yayılır.
2 ı bir parçasını kese-
,
V. Bölüm
a. u taşır, bunun bir
fe~.yle Galata kentinin İstanbul'un genel tasviri
z ayı biçimini alacak
İstanbul, yedi tepeyi kucaklayan bir yarımadanın üstünde yer alır. Tepelerden
ıL. Ian iki yay bükülür
birini, kentin, Burnun başladığı doğu köşesi oluşturur, Plinius buraya
la .• J geniş yayın uçla-
Chrysoceras, Bizanslı Dionysios da Bosporios Akra (Boğaz Burnu) adını
u .r. Bu yüzden İstan-
verirler. Bu tepe ikinci tepeden geniş bir vadiyle ayrılır; geri kalan altı tepeyi de
c açılar kenar hizası
yine Bosporos Burnu oluşturur: Burun, yarımadanın doğu ucundan batıya
ıy viçimi çıkıntı yapar,
doğru sert, kesintisiz ve hafifçe dış bükey biçimde uzanır, altı tepeyi sağ ke-
i )vdeden olan çıkın-
narından körfeze doğru çıkıntılarıyla birlikte yayar ve beş vadi oluşturur ama
Jnluğu genişliğinin
bunlardan üçüncü ve beşinci vadi dışında hiçbiri sırtı bölmez. Burnun sırtı, çok
~a~. bölen Haliç yayı,
az dalgalı çıkıntılarıyla hemen hemen yatay çizgide devam eder, öte yandan, sol
iı . alabilirdi. Nitekim,
tarafında, tepelere değil tümseklere sahipmiş gibi ve pek az çökük küçük
a ara'ya bakan· kenar
vadiler, tümseklerden de daha dikmiş gibi kesintisiz bir iniş halinde uzanır.
38 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

Böylece, Burnun sırtı oldukça farklı düzlük ve yükseklikle uzanır ve içine iki
büküntülü alanı alarak kavis oluşturur. Birinci büküntü, birinci tepenin
doruğundan çıkıp, üçüncü tepenin doruğuna giren diğer büküntüye kadar
hafifçe yükselir; burada belli belirsiz bir şekilde alçalır, üçüncü ve dördüncü te-
peler arasına giren vadinin sırtına kadar sokulur. Oradan, orta derecede inişli
yokuşlu bir aralıkla yükselir, sonra batıya, hemen hemen kara suruna kadar
aynı şekilde devam eder, burada az eğimli bir çıkıntı oluşturur.
Altı tepeli Burnun çeşitli düz alanları vardır; biri sırtta diğeri eteklerde yer
alan düzlüklerin her ikisi de pürüzlü yüzeylere sahiptir. Birinci tepenin
sırtındaki düzlük yaklaşık iki yüz adım genişlikte, yedi yüz adım uzunluktadır.
Sonra, bu tepenin üstünden ilerleyerek, hafif bir eğimle, ikinci tepenin doruğuna
ulaşır, buradaki genişliği beş yüz adımdır ama hemen hemen tamamı hafifçe
eğimlidir. Dar ve aşağı doğru biraz eğimli olan ikinci vadi buradan doğar;
üçüncü tepede düzlük daha geniş, altı yüz adımdır ama üçüncü vadinin
doğduğu yerde daha düz bir düzeye sahiptir. Buradan, kısa bir yokuşla,
dördüncü tepenin iki yüz adımdan daha geniş olmayan doruk düzlüğüne doğru
çıkılır; düzlük, beşinci tepede yaklaşık yedi yüz adım genişler; beşinci vadinin
doğduğu doruk daha dardır ve altıncı tepe daha yumuşak bir şekilde yükselir.
Deniz ile Burnun arasında uzanan düzlük, hemen hemen kesintisiz olarak tüm
Burnu kuşaursa da yine de bazı yerlerde değişiklik gösterir. Nitekim, düzlük,
tepelerin eteklerinde küçülürken vadilerde kendi yarısı büyüklüğünde genişler.
Düzlük, önce burnu üç vadiyi bin adım genişlikle sokulacak şekilde kuşatır;
tepe yakınlarında, üçüncü ve beşinci tepelerin etekleri dışında, hiçbir yerde bir
iugerum 'dan daha dar değildir ancak bu tepelerin eteklerinde çok darlaşır,
dördüncü vadide ise geniş bir şekilde açılır. Düzlük, birinci ve ikinci tepelerin
arkasında yer alan iki tümseğin etekleri dışında -bunlardan biri kıyıya ulaşır,
diğeri kıyıya yaklaşır- altıncı tepenin eteklerinde daralır: Kentin konumunun
daha kolayanlaşılması amacıyla, güzel bir görünüşe sahip olan vadi ve
tepelerini betimleme yoluna gideceğim: Burnun sırtından doğan altı tepe, altı
kardeş gibi körfeze doğru uzanır ve hiçbiri diğerinin manzarasını çalmayacak
şekilde sıralanır, öyle ki, körfezde gemiyle seyredenler, denize uzanan her şeyi
görür; üç kenardan ikisi, her biri kenarını gösterecek şekildedir; birinci tepe,
körfezi kapatacak biçimde güney doğuya doğru çıkıntı yapar; ikinci ve üçüncü
tepeler güneye doğru, içe çekilirler; diğer tepeler, bir bakışla hepsinin iki
kenarını da görebilecek ve birbirlerinin yüksekliklerini körfezde seyredenlerin
gözünden kaçırmayacak şekilde belirgin çıkıntılarla körfeze uzanırlar. Birinci
tepe ikinciden daha alçaktır, ikinci tepe üçüncüden; dördüncü, beşinci ve altıncı
tepeler, üçüncü tepeden, bazen daha alçak bazen daha yüksektirler, bu da su
yolunun düzeyinden anlaşılabilir. Nitekim, birinci tepenin üçüncü ve dördüncü
tepelerden daha alçak olduğu, suyu elli ayak yükseğe çıkaran su terazi si
kulesinden anlaşılabilir ama konunun daha açık bir şekilde algılanması
BiRiNci KİTAP 39
i

Iii ~ uzanır ve içine iki açısından Burnu uzunlamasına, yani Boğazın uç noktasından kara surlarına
k Qtü, birinci tepenin kadar olan ,alanda değil, enine, yani Marmara'dan Haliç'e olan alan içinde
ı r bükümüye kadar bölümlere ayıracağım, Burnu altı bölüme ayırmamın nedeni onun doğal
ü\ ncü ve dördüncü te- yapısından kaynaklanmaktadır; o, zaten, aralarında vadiler bulunan altı tepeye
a ,orta derecede inişli ayrılmıştır ama çözüm bu değildir, çünkü vadiler Burnun sırtını bir baştan bir
1 kara suruna kadar başa aşmazlar. Doğanın vadilerle ayırdığı Roma tepeleri kolaylıkla
şt ur. ayırdedilebilirken İstanbul'unkiler sırtlarda aralarında birleşiktirler ve tepelerin
arkasında yer alan, Burnun, tepeleri oluşturan bölümü, öndeki bölüme benzer
:1 diğeri eteklerde yer
biçimde bir engebeye sahip değildir. Bu yüzden bu tepeleri, almaşık vadiler
1 ir. Birinci tepenin
arasında tek parça Burnun kesintisiz uzanan sırtı olarak betimleyebilirim sadece,
yi adım uzunluktadır.
Bunun sonucu, tanımlarnam şöyle olacaktır: önce Burnun sağ tarafını, yani te-
il ıci tepenin doruğuna
peyi ya da vadiyi sonra da tepelerin ya da vadilerin arkasında yer alan bölümü
i .ten tamamı hafifçe
:1 ıdi buradan doğar; betimleyeceğim.
na üçüncü vadinin
iı kısa bir yokuşla, VI. Bölüm
jc ık düzlüğüne doğru
eı 'ıler; beşinci vadinin Kentin bölümleri
l! ',ir şekilde yükselir. Burnun, Yarımada'yı enine kesen birinci bölümü, bin adımdan daha geniştir,
n ~sintisiz olarak tüm doğuya bakar ve Boğaz girişiyle bitişiktir. Nitekim deniz, Burnun ucunu
,t, ir. Nitekim, düzlük, arkadan yay biçiminde hafifçe kavisli kıyısıyla kuşatır ve Boğazın, Haliç'ten
ıi 'iklüğünde genişler. ayrıldığı köşeden, BoğazIn giriş akıntısına kadar olan kuzey güney yönündeki
ul :ak şekilde kuşatır; uzaklık yaklaşık dört stadian'dur. Daha sonra güney doğu yönünden kuzey-
ı' ıda, hiçbir yerde bir batıya, yine dört stadian'luk bir uzunlukla, Marmara'nın başlangıç noktasına
:1 rinde çok'liarlaşır, kadar kavisli bir dönüş yapar. Marmara'nın BoğazIa birleştiği nokta, Burnun
in ve ikinci terelerin ucunun sona erdiği noktadır ve sonra kent güneybatıya doğru iki mil
rc' n biri kıyıya ulaşır, uzunluğundaki bir kavisle ilerler. Cephe, genişliği iki yüz adım olan bir kıyı
II '(entin konumunun
düzlüğüne sahiptir; düzlüğün yukarısında, aynı genişlikte ve dört yüz adımlık
e ,hip olan vadi ve yüksekliği aşmayan hafif eğimli yamaçlar yükselir; bunların güneydoğuya
aı joğan altı tepe, altı bakan sol tarafında, dorukta, Hipodrom vardır; güneydoğuya bakan sağ tarafı,
aı ırasını çalmayacak tepesinde Sultanın Sarayının bulunduğu birinci tepenin kenarını oluşturur. Bu
dt ize uzanan her şeyi bölüme Burnun cephesi demek yerinde olur, çünkü kıyı uzunluğu boyunca
el '~dedir; birinci tepe, kesintisiz saran bir düzlükle her yanında hemen l!~men aynı ,uzunluktaki, birinci
'a r; ikinci ve üçüncü' tepeye bitişi k olan, bay ır söz konusudur. Bu nedenlerle onu birinci tepenin bir
r ıkışla hepsinin iki bölümü olarak kabul edebilirim, ama daha iyi anlaşılabilmesi için bu bölümden
((:ezde seyredenlerin
ayrıca söz edeceğim.
Jı e uzanırlar. Birinci
Jr l, beşinci ve altıncı
y''';sektirler, bu da su
n çüncü ve dördüncü
:e :ıkaran su terazi si
, - ekilde algılanması


40 İSTANBUL VE TARİm ESERLERİ

VII. Bölüm
Birinci tepe; Sultan'ın saray!; Ayasofya; Hipodrom (Atmeydanı)
Birinci tepe, güneydoğudan güneybatıya doğru uzanırken önce otuz adımlık bir
genişliğe ulaşır, hemen sonra biraz daha genişler ve ardından uzunluğundan çok
farklı olmayan bir genişliğe ulaşır. Yarımadanın kıstağının, üçgen kentin tepesi
olan köşesinden doğan birinci tepe, bir kılıç ya da hafifçe inişli düzlüğe doğru
uzanan bir dil ya da Boğaz kanalının akıntısını Haliç'ten ayıran bir gaga gibi
ileri doğru uzanır. Birinci tepe, tüm diğer tepelerin ötesine, neredeyse Körfez'in
ağzına, yani girişine kadar çıkın tı oluşturarak, bir kol gibi girdiği Körfez'i ka-
patır; öyle ki, eğer ucundan kentin inişli köşesine doğru bir çizgi çizilirse tüm
körfez ve deniz, ayrıca Galata'nın kıyı düzlüğü bu çizgi içinde kalır. Körfez,
doğanın büyük bir armağanı olarak, rüzgarlardan korunmuş, güvenli ve bol li-
manlı bir yerdir. Tepe, Burnun geri kalan bölümüne bir düzlük gibi bağlanan
boynu dışında, her yönde eğimli, çıkıntılar oluşturarak ileri uzanır; doğuya ve
kuzeye bakan yamaçları hafif inişli, diğerleri, her yerde basamaklarla çıkılacak
kadar diktir ancak en yüksekleri dahi hiç bir yerde dört yüz adımı aşmaz, Tepe
yamaçlarının en alt bölümlerini çevreleyen düzlük, çeşitlilik gösterir: doğuya
bakan bölüm kıyıda, yeniay biçiminde kavisle, şişkinleşerek genişler; kuzeye ve
batıya bakan taraf, birinci tepe yi ikinciden ayıran vadiyle genişliğini artırır.
Tepe, doruğundaki düzlükle dengelenmiştir, düzlüğün uzunluğu yaklaşık yedi
yüz adımdır. Tepe, doğuda Boğaz, kuzeyde Haliç, batıda vadi olmak üzere
sadece doğalolarak berkitilmemiş, aynı zamanda her yanında, sık sık mazgallı
siperler ve kulelerle donatılmış, sağlamlıkta kent surlarından hiç de aşağı
kalmayan Sarayın surlarıyla kentin geri kalan bölümünden ayrılmıştır. Deniz
kıyısındaki düzlükte ve yamaçların eteklerinde Sarayın bahçeleri vardır. Bir
bölümü yamaçların üst taraflarında, bir bölümü sırttaki yayvan düzlükte yer
alan Sultanın Sarayı, enine ve boyuna uzanmış denize ve bahçelere bakan bir
manzaraya sahiptir. Sıntaki düzlükte bulunan iki Saray avlusu her tarafında
çevrilip kapatılmıştır. Birinci avlu yaklaşık yedi yüz ayak uzunlukta, iki yüz
ayak genişlktedir; bunu içte, duvar ve kapılarla ayrılmış, kare biçimli, uzunluğu
iki yüz adım olan diğer avlu izler. Bu avlu, çeşitli mermer sütunlarla taşınan
revaklarla çevrilidir; avlunun ortasında birkaç meşe ve selvi ağacı, dava
açanların oluşturduğu kalabalığa gölge yapar. Kuzeye bakan köşede, Türklerin
Divan adını verdiği Forum Judiciale yer alır. Avlunun güneydoğuya bakan
tarafında Saray binası ışık saçar; güney kenarında, hamamlar ve sekiz adet
kubbe bacasıyla mutfaklar bulunur; bunların her biri, yuvarlak kemerli, küçük
bir eve benzeyen, tepesi fener biçiminde yapılmış ışıklı bacalardan başka bir
şey değildir.
Tepenin sırtının, aynı düzeydeki Burun sırtıyla birleştiği boynun orta
yerinde birinci avlunun demir kapısının iki kanadı arasında yirmi adım uzaklık
BİlUNci KiTAP 41

vardır. Kapı muhafızlarının beklediği kapının her iki yan girişinde, kapı
eşiklerine asılmış silahlar parıldar, mermer pilastrlar ışıldar. Kapının üstünde,
re ı (Atmeydam) tüm diğer saray yapılarında olduğu gibi damı kurşunla kaplı, kare biçiminde bir
yapı vardır. Birinci avludan içteki ikinci avluya ikili çift kapı yoluyla girilir;
r ince oruz adımlık bir kapılar arasında kapıcıların odası yer alır ve burası asılı silahların ışıltısıyla
le i uzunluğundan çok parlar. Kapıların dış bölümünün önünde giriş mekanı yoktur ama içte, ziyaret-
un, üçgen kentin tepesi çilerin kabul edildiği, değişik türdeki mermerlerden yapılmış on sütunla taşınan
'ç inişli düzlüğe doğru yaldızlı ahşap tavanı olan çok ince işçilik ürünü, zengin renklerle İran işi işle-
e, ıyıran bir gaga gibi meli bir tür giriş vardır. Saray binasına olan en içteki girişe açılan üçüncü kapı-
ne, neredeyse Körfez'in da (Akağalar kapısı) en iç bölüm kapıcıları ve kapıcılar ile sarayın yatak odası
;i girdiği Körfez'i ka- amiri (Kapıağası) bulunur. Buradan Saray hizmetkarları ve görevliler dışında
l r çizgi çizilirse tüm hiç kimse giremez: Sultan, kapının yakınında otururken, onu selamlamak
gi ıçinde kalır. Körfez, gerektiğinde gelen saray görevlileri ya da Sultan, mermer küçük bir mekan için-
.r ış, güvenli ve bol li- de alçak ama olağanüstü bir şekilde döşeli, altın, gümüş ve mücevherlerle parıl-
riziük gibi bağlanan dayan bir tahtta otururken elini (eteğini) öpmeye gelen elçiler, Saray'ın izniyle
ibi uzanır; doğuya ve buraya girebilirler. Tahtın bulunduğu mekan, en nitelikli mermerden yapılmış,
t ;amaklarla çıkılacak kaidesi ve başlığı yaldızlı sütunlarla taşınan bir revakla çevrilidir. Bunlar dışın-
y, adımı aşmaz. Tepe da Sarayalanında başka birçok kapı daha vardır; sadece Sultanın ve ona en
;ituıik gösterir: doğuya yakın olan görevlilerin kullandığı, demirden yapılmış toplam on iki kapı
:r· : genişler; kuzeye ve saydığımı hatırlıyorum. Kent tarafında yedi kapı vardır, bunlardan ikisi denize
li, ~ genişliğini artırır. yakınlığı nedeniyle saman taşımakta kullanılır. Deniz tarafında beş kapı vardır,
J2unluğu yaklaşık yedi bunlardan biri kuzeye, Körfeze bakar. Tepenin sırtında yer alan, önünde altın
.tı a vadi olmak üzere kaplı ve İran işi resimlerle süslü, somaki sütunlarla taşınan bir giriş mekanı olan
ır, da, sık sık mazgallı ikinci kapı çok geniştir, Boğaza bakar; bundan çok uzak olmayan üçüncü kapı
rladndan hiç de aşağı Kadıköy'e, doğuya bakar, önünde Sultanın ava ya da bahçelerine gitmek için
IC n ayrılmıştır. Deniz bindiği gemilerin demirlediği etrafı çevrili bir alan vardır. Dördüncü kapı, bir
n ahçeleri varôır. Bir kilise kalıntısına yakın bir yerdedir, güneydoğuya bakar ve kilise duvarında
:i J ayvan düzlükte yer kalan dinsel izlere olan saygılarını göstermek için Yunanlılar bu kalıntıları hala
v' bahçelere bakan bir sık sık ziyaret ederler. Bu kapının ötesinde beşinci kapı görülür, yakındaki
ıy vlusu her tarafında dikeyolarak çakılmış ağaç gövdeleri, balıkların ağlara takılıp takılmadıklarına
y"~ uzunlukta, iki yüz bakmak içindir, nitekim Saray'ın balıkçıları bu kapıdan balığa çıkarlar.
, :e biçimli, uzunluğu
Birinci tepeden görülen manzaranın son derece gönül açıcı olduğunu be-
:n r sütunlarla taşınan lirtmeden geçemeyeceğim. Bu gerçi tüm İstanbul tepeleri için geçerlict.ir ama
. ~ selvi ağacı, dava Sultanın oturduğu birinci tepenin sahip olduğu görünüm hepsınden guzeldır.
al n köşede, Türklerin Sultan, gerek b;hçesinde. gezinirken gerek Sarayında otururken yeşil koruluk-
n üneydoğu ya bakan larıyla her iki kıyısını önüne seren Boğaz'ı seyreder; sağında tüm bahçelerıyle
ın,~mlar ve sekiz adet Kadıköy, ötede, Marmara'nın sayısız adaları, Asya'nın ormanıık dağları ve
ll' dak kemerli, küçük
uzakta, arka planda, hiç erimeyen karlarıyla Uludağ'ın tepesi vardır. Yakınında
lı ıcalardan başka bir ise, kentin en ünlü bölü~yasofya ve Hipodrom yer alır.Solunda, kentın
altı tepesinCetrafı~a gözge~irdiğinde, enine ve boyuna uzanan Trakya'yı
bi eştiği boynun orta görür; aynı zamanda, Karadeniz'den ya da Marmara'dan gelen ya da Haliç'te
n, yirmi adım uzaklık
42 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

gidip gelen gemileri seyreder; her an, karşıdan gelen ya da karşı tarafa geçen
sonsuz sayıdaki kayığı inceler. Gözlerini aşağıya çevirirse, tepenin, her tür
çiçek, ağaç ve bitkiyle örtülü üç yamacı görüş alanına girer. Sadece Saray
binaları değildir bu güzel manzaradan yararlanan, tepenin çeşitli eğime sahip
yamaçlarındaki bahçelere de güzel görünümler açılır ve eğer Sultan denize daha
yakından bakmak isterse, bunun için, Boğaz'ı ikiye böldüğünü söylediğim
denize doğru çıkıntılı noktada, en güzel manzarayı kucaklayan revağı parıldar
mermer sütunlarıyla. Burada, aynı zamanda, yazın her gün tatlı bir rüzgar eser,
her taraftan kuşatan dallarla ağ gibi örülü kafes, Sultanı kimse göremeyecek
şekilde saklar; böylece o, Gyges gibi, denizde seyreden gemilerdeki insanları
görebilir, yüzlerini farkedebilir. Köle ve hizmetkarlarından sıkıldığında, sadece
küreklerle değil sırıklarla da kıyı setlerine asılıp, Rhône'dan daha hızlı akan
Boğaz'ın hızını kesmeye çalışanların gülünç şakalarıyla eğlenebi1ir.
Sarayalanı dışında, kapı kanatlarından yaklaşık yetmiş adım uzaklıkta
Ayasofya yükselir. Mabet, birinci tepenin sarp kenarında, birinci vadideki bah-
çenin yukarısına çıkan yokuşun sırtında yer alır. Vadiden, taş basamaklarla,
Saray kapısına ve Ayasofya'ya çıkılır. Kilise, kuzeydoğuda öyle yumuşak
eğimli yamaçlara sahiptir ki bunlar neredeyse farkedilmeyecek şekilde bir üst ve
alt düzlüklerle sona ererler; kısaca, Sarayalanından Hipodrom'a kadar hafifçe
aşağı doğru eğimlidirler. Ayasofya'dan_l:>,a~l~y_anık güneybatıya doğru, Hipod-
rom'u,n s,on,unakadar yedi y(jzadımdan daha fazla 'uzüiifiıkla bir",ciuzıiikuzallır.
____o ." ...•• _~".' .•_. ,. u ••. ···n ,'_

!'fıpodrom'unıı.z,lıı:I.ıığu.-İ.k-İ,stadion'ugeçer, eni bir stadion'dur;y.Q.~eyi bütü-


riüyle ,yataydırye bu insan emeği ürünü değil, doğal yapı sonucudur.
Hipodrom'un Marmara'ya bakan orta bölümü, üç tarafında eğimli yamaçl;ırla,
çev'rilidic doğuda eg'imh'afif ancak batıda aşağı doğru büyük yükseklikte
çöküntülüdür; Marmara'ya, b;ıkal1 tarafı ise, s:ı~~~e.başaşağı bir inişe sahip
)
değih3ynn~Il1anda elli aya~ !ca~aryükseklikte bir uçurum halindedir. Nitekim,
i Hipodromun tüm cephesi, altta inşa edilen kemerler üstünde yer alır, bu da
onun düz bir tabana oturmasını sağlarken seyirciye güzel bir Marmara
manzarası sunar:.Hipoclı:oından.Scade.c<,:,gemil~r değil suda takla atan yunuslar,da
görül~ı:...r!ip()9!9f!.l1l11_!<.ı:~:L~~,lf!l1~a
bir kaçyıLi)nces!ne kadar yerinde,duran
bas!l,111aklarıbrahim Paşa tarafından sarayının yapımında kullanılmak üzere
1.!k.tırıldıo Hipodromla Marmara Denizi arasınaa' dört yüz adıma ulaşan
genişlikte bir alan uzanır ve bunun içinde, daha sonra betimleyeceğimiz
Bakkhos ve Sergios Kilisesi bulunur. Hipodromun altında, güneye doğru, kent
dışında kalan Leo Macellus Sarayı kalıntıları üstünde, mermerden yapılmış
Porta Leonis vardır; yaklaşık yüz adım yüksekliğinde, denize bitişik bir tüm sek
üstüne yerleştirilmiş olan sarayın, eski işçilik ürünü olan pencereleri sur
duvarına geçirilmiş olarak hala yerlerinde dururlar.
BİRİNcİ KİTAP 43

fa da karşı tarafa geçen VIII. Bölüm


/ irse, tepenin, her tür
ı.. girer. Sadece Saray Birinci vadi
:nııı çeşitli eğime sahip
, er Sultan denize daha Birinci tepeyi ikinci tepeden ayıran birinci vadinin doğudan sınırladığı ikinci te-
L düğünü söylediğim penin hafif eğimli sırtı, Ayasofya ve Hipodrom'un da içinde bulunduğunu
:ai'dayan revağı parıldar söylediğim Burnun birinci düz alanından, bin adımlık bir uzaklıkla, ikinci
~ 1 tatlı bir rüzgar eser, tepenin en üst noktasında yer alan parfir sütuna (Çemberlitaş) kadar tatlı bir
ll. <imse göremeyecek eğimle yükselir. Birinci vadi, Ayasofya düzlüğünden başlayarak güneyden
n !;emilerdeki insanları kuzeye doğru ilerler ve bir ayağı doğuya bir ayağı kuzeye uzanan bir pergele
j i sıkıldığında, sadece benzer. Vadinin ortasından, Türklerin çevrili alanını kentin geri kalan bölümün-
'i. jan daha hızlı akan den ayıran Saray suru geçer. Burnun en alt bölümündeki düzlük, enine ve
e!;,enebilir. boyuna, vadi içine sokulur, öyle ki körfezden Ayasofya'ya kadar düz ayak bin
) tmiş adım uzaklıkta adımlık bir yol yürünebilir. Vadinin kıyıdaki girişi beş yüz adım uzunluğunda
L ,irinci vadideki bah-
bir düzlüktür; bu, sonra vadiye sokularak, hafifçe eğimle de olsa, üç yüz adım
ideıı, taş basamaklarla, kadar tatlı bir eğimle yükselir; yine de zeminin eğimi, ayaktan çok bir su
ci ğuda öyle yumuşak damlasının hareketinden anlaşılabilir. Vadi önce geniş ve hafifçe öne eğiktir,
:) ek şekilde bir üst ve sonra darlaşır ve sonunda iki daha küçük vadi içine sıkışır. Küçük vadilerden
puurom'a kadar hafifçe Ayasofya'ya yakın olanı dört yüz adım uzunluğunda olsa da yumuşak bir
:: >atıya doğru, Hipod- şekilde dik ve tüm genişliğini ana cadde işgal edecek kadar dardır.
İLa bİ-r dOzlUk uzanır.
d<un'dı-i!;-)l.~~ibütü- IX. Bölüm
D ıl yapı sonucudur.
:r l eğimli yarrıaç@rla_
İkinci tepe
;r •• büyük yükseklikte Burnun sırtı hafifçe yükselerek ve iki vadi bir araya gelerek ikinci tepeyi
Ş şağı bir inişe sahip oluştururlar; birinci vadi doğuda bjrinci tepeyi ikinciden ayırır; ikinci de batıda
ii 1alindedir. Nitekim,
ikinci tepeyi üçüncüden ayırır. Tepe, , kuzeyde kıyı düzlüğüyle çevrilir;
iS,unde yer alır, bu da güneyde, hafifçe eğimli olan sırtı, bin adım uzunluk boyunca kuzeye uzanır
e ;üzel bir Marmara ama genişliği dört yüz adımdır. Vadilerin genişlikleri, tepenin tüm genişliğine
1 da atan Y\lnusl<!Lda bağlı olarak farklılık gösterir. Nitekim,. vadilerin dorukta, tepenin sınırlarını
ne .:adar yeril1d.e!!urarı çizdiği daha daralmış olan yerde tepe genişler, buna karşılık, vadilerin daha
1, . kullanılmak üzere geniş olduğu tepe eteklerinde tepe daha az geniştir. Tepenin üstündeki tümsekler
iı yüz adıma'ulaşan onun uzunluğunu artırır, bunlardan ikisi körfeze doğru çıkıntı yapar. Tepe, üç
nı_ betimleyeceğimiz yamaçla çeşitli yüksekliklere iner: güneydoğUl'a bakan yamaç, vadinin en
j güneye doğru, kent yüksek noktasındaruepenin en üst noktasına kadar yaklaşık bin adımlık bir
ermerden yapılmış tırmanışa eşit olarak ve hafif bir eğimle ilerler, sonra vadinin genişlemesiyle
:n._e bitişik bir tümsek tepe küçülür ve büyük vadiden ayrılan iki küçük vadil'le daha eğimli bir duruma
an pencereleri sur gelir; bunlar da, yüz adımdan fazla olmamak koşuluyla alçalırlar. Körfeze bakan
yamaçların sahip oldukları yükseklikler arasındaki fark en iyi, tepenin sırtından
eteklerine uzanan beş caddenin farklı yükseklikleri dikkate alınarak keş-
fedilebilir: birinci cadde beş yüz adımlık yüksekliğe ulaşır, bunun etekten olan
44
İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

iki yüz adımlık bölümünü çıkmak kolaydır ancak kalan üç yüz adımlık yol çok
diktir. İkinci cadde altı yüz adım YÜksekliğindedir, bunun yüz adımı küçük
vadilerden en alçak olanı boyunca hafif bir eğimle çıkılır; daha sonraki yüz
adım, merdivenlerle çıkılacak kadar diktir; sonraki dört yüz adımlık yol ise,
doruğa kadar derece derece yükselir. Doruk, altmış adım genişliğindedir.
Tepenin sırtı doruktan güneye doğru yüz elli adım ilerler, bu uzunluk da hemen
hemen Ayasofya'dan porfir sütuna (Çemberlitaş) kadar olan uzaklıktır. Diğer üç
cadde, ilk üç yüz adım, tepenin eteklerinden hafif eğimle yükselirken sonraki iki
yüz adım sürekli kıvrımlarla çıkacak kadar diktir; son beş yüz adım ise ılımlı
bir eğimle sırta ulaşır.

Körfeze yöneldiğini söylediğim yamaçların kenarında, biri kuzeye diğeri


doğu ya çıkan iki küçük tepe yükselir. Bunlar birbirine doğru eğilerek doğuda,
seksen adım yüksekliğinde ve çok hafif inişleri olan bir tepeyle sınırlı küçük bir
vadi oluştururlar. Bunun sonucu bu tepenin büyük bir bölümü doğu ya yönelik-
tir ve batıya bakan bölüm çeşitli yükseklikler edinir. Nitekim, tepenin, vadinin
en alt düzlüğüyle bitişik olan yamaçları, en aşağıdan başlayarak tepenin ortasına
kadar üç yüz adım sarp hatta hemen hemen dik konumdadır ve orta yerlerinden
doruğa kadar hafifçe eğimlidirler; vadinin tepesine doğru yükselen yamaçlar ise
iki yüz adımı aşmaz ve eğimleri çeşitli düzeydedir, öyle ki, vadi yükseldikçe
yamaçlar daha alçak gözükür ve tepenin tüm yamaçları, enine ve boyuna olmak
üzere çift eğimlidir; doğuda ve batıda olanlar, kuzeyde de yer alır. Kısaca,
tepenin tüm kenarları ne kadar yüksek olursa olsun yine de bir stadion'luk
yüksekliği aşmaz; geri kalan bölümler hafif eğimlidir ve eteklerde düzlüğe
dönüşür. Yamaçların üst bölümlerinin yarısı düz yarısı eğimlidir. Tepeyi
körfezden ayıran kıyı düzlüklerinin en dar olduğu yer, eninin üç yüz adım
olduğu küçük tepenin etekleridir ancak hemen genişleyen düz alan, her iki
tepeciğin kenarından dört yüz adımlık genişliğe ulaşır ve bu şekilde vadilere
daha uzun olarak sokulur. /
Şimdi Burnun sol kenarına geliyorum: ikinci ve üçüncü tepenin arkasından
Marmara'ya uzanan iki küçük tepe arasında, damlarda görüldüğü gibi üç
kiremitten oluşan sıraya benzer biçimde bir vadi uzanır. Vadi çok eğimlidir ve
her iki küçük tepe vadinin ortasında yer alır; gerek doğudaki gerekse batıdaki
tepe iki yüz adımdan fazla bir yüksekliğe ulaşır. İki tepe arasında hafifçe oyuk
küçük bir vadi vardır, vadinin altında surla çevrili olarak kıyı düzlüğünde inşa
edilmiş bir liman yer alır; düzlük, Hipodrom'un cephesine kadar, üç yüz
adımlık bir genişlikte açılır. HaIİç'ten Marmara'ya kadar uzanan kenar, tepeyi
keserek iki bin adım kadar genişler.
BİRİNcİ KİTAP 45

y' . adımlık yol çok X. Bölüm


ın yüz adımı küçük
r iaha sonraki yüz İkinci tepeyi üçüncü tepeden ayıran ikinci vadi
yu adımlık yol ise,
ım genişliğindedir. İkinci tepeyi üçüncüden ayıran vadi, Burnun sırtından başlar, Galata'ya geçilen
u zunluk da hemen iskeleyi ve balık pazarını içine alan kıyı düzlüğünde sona erer. Buradan,
t lı !klıktır. Diğer üç
vadinin girişine kadar olan düzlük dört yüz adım genişiktedir. Burası o kadar
kseıirken sonraki iki düzgün bir yataylığa sahiptir ki su, iki yüz adımlık genişliği olan vadi girişinden
ız adım ise ılımlı Körfeze, belli belirsiz bir eğimle akar. Vadi, ortalara doğru farkedilir şekilde
daralır, elli adıma kadar sıkışır, sonra da bir yol genişliğine düşer.
i, mri kuzeye diğeri
Vadi, evlerin damlarında görülen ters çevrilmiş bir kiremite benzer biçimde,
;r eğilerek doğuda, hafifçe eğimli, altı yüz adımı geçen bir uzunlukta yer alır, bunun üç yüz adımı
:y sınırlı küçük bir hemen hemen düz, geri kalan bölümü daha eğimlidir ve ikinci tepenin sırtının
mu doğuya yönelik- üçüncü tepeninkiyle birleştiği doruğa doğru hafifçe yükselir. Vadinin en
iı tepenin, vadinin altındaki düzlük boyunca, Galata'nın karşısında, geniş bir cadde, caddenin iki
ll, tepenin ortasına yanında, tavan kaplama tahtaları arası ince çıta kaplı olan ancak dar pencereler-
r Ve orta yerlerinden den ışık alan ticarethaneler vardır. Galatalı tüccarlar, Türklerin Bez( d)esten
jl elen yamaçlar ise dediği çarşıya buradan çıkarlar. Bedestenin bir bölümü vadinin doruğunda, bir
d, ·adi yükseldikçe bölümü de üçüncü tepenin yamacında yer alır. Çarşı, 1546'daki bir yangınla,
neo,e boyuna olmak demir kapı ve pencereleri her akşam kapatılan, tavanı tuğla tonoz kaplı iki
d yer alır. Kısaca, basilica (çarşı) dışında, bütünüyle yanmıştı. Yangından sonra çarşıyı görmeme
., bir stadian'luk izin verildi: çarşı, birbirini dik ve çapraz kesen yollarla ayrılmıştı; yine de,
~ ~,~klerde düzlüğe batıdan doğuya ve güneyden kuzeye doğru olan hafif eğimi dışında böylesine
i ~imlidir. Tepeyi düz olması dikkatimi çekti. Yanan çarşının çevresinin beş stadian'dan fazla
~ı. .in üç yüz adım olduğunu belirIedim. Burasının 5a\lya bakan en yüksek noktasında, tuğla
:n _üz alan, her iki tonozu taşıyan kırk beş mermer sütunla süslü bir nymphaeum gördüm. Daha
t şekilde vadilere önce etrafını çeviren çok sayıdaki dükkan ve işlikler yüzünden göremediğim
eski çarşıyı ona kanat gibi eklenmiş olan yapılarıyla birlikte farkettim. Bunlar,
j kt-'enin arkasından tavanı kemerli, altmış bölüme ayrılmış, çatısı kurşun levhalarla örtülmüş -
! rüldüğü gibi üç dükkan ve işlikler için kurşun çatı örtüsü kullanılır - yapılardır, en iç bölüm-
aL ;ok eğimlidir ve lerinde demir kapıları kilitli tutulan odalar bulunur. Bu eklentileriyle çevrilmiş
aL gerekse batıdaki olan çarşı, sekiz sütun, dört kapı, on beş tuğla örgülü kubbe ve kurşun örtülü
:a nda hafifçe oyuk çatıdan oluşur. Yeni çarşı dörtgen taştan yapılmış on iki sütunla taşınır; her sü-
:II düzlüğünde inşa tuna dört kemer dayalıdır, kemerler yirmi kubbeyi taşır ve çatı kurşunla
:si..~ kadar, üç yüz örtülüdür. Yapıyı, kanatlı eklentiler, yani tüccarların dükkanıarını içeren altmış
ız ıan kenar, tepeyi kemerli ve kubbeli yapı çevirir. Çarşı içinde iki yüz yirmi dükkan, bulunur ve
bunlar şu şekilde yapılmışlardır: tonozların duvar ve sütunları boyunca, tüccar-
ların oturup mallarını teşhir ettikleri geniş sekiler vardır; tüccarlar bu malları,
oturdukları sekinin arkasında bulunan, duvara sabitleştirilmemiş ama duvar
yüzüne iliştirilmiş, istendiğinde taşınabilen, çift kapılı ahşap dolap bölmelerden
çıkarıp verirler.


46
İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

XI. Bölüm
Üçüncü tepe

Üçüncü tepeyi oluşturan iki vadiden doğuda yer alan birinci vadi bu tepeyi ikinci
tepeden, batıdaki ikinci vadi de dördüncü tepeden ayırır. Üçüncü tepenin sırtı,
güneydeki Burnun doruğundan kuzeydeki körfeze kadar, hemen hemen eşit
yükseklikte ve bin adımdan fazla bir uzunlukta uzanır. Buna karşılık ikinci te-
penin sırtı, Burnun en üst noktasından kuzeye doğru, en alttaki kıyı düzlüğüne
kadardır. Üçüncü tepenin sırtı, Burnun doruğunun ötesine, büyük genişlikteki
bir düzlükle ilerler ve etekleri üç yüz adım boyunca kuzeye doğru, ikinci tepenin
eteklerinden daha geniş bir şekilde, uzanır. Sırtın genişliği her yerde aynı
değildir: Burnun en yüksek yerinde, her yerde yaklaşık sekiz yüz ayak
genişliğindedir ve bunun bir bölümünü gynaeconitis (kadınlara ayrılmış saray
alanı; Eski Saray) işgal eder; doğuya bakan bölümde, çarşı, xenodochium
(kervansaray) ve Sultan Beyazıt'ın türbesi vardır; güneye bakan bölümü boştur
ve bu boş alan etrafında dükkanlar ve kitapçı dükkanıarı yer alır; slrtın kuzeye
bakan düzlüğü, bir bölümünde doğal yapısını korurken bir bölümüne, Sultan
Süleyman'ın yaptırmakta olduğu kendi türbesi, kervansaray ve çok masraf
gerektiren bir cami alt yapılarıyla, yayılmıştır. Bu tepe, Üç kenarında üç kÜçük
tepe üstünde yer alır: Hirena Kulesinin bulunduğu, doğuya bakan ke-
narlarından, ikinci vadi ye doğru küçük bir tepe yükselir; üçüncü tepenin, sırtı
üstünden Körfeze doğru ilerleyen uzantısı, kuzeye bakan başka bir küçük tepe
oluşturur; üçüncü küçük tepe, batıya bakan kenardan, Aziz Theodoros
Kilisesi'nin bulunduğu üçüncü vadiye, tepenin sırtının ortalarından deniz
kıyısındaki düzlüğe doğru yükselir. Üçüncü tepenin iki yanı, biri dik diğeri
kıvrımlı olmak üzere iki tür eğimle alçalır; doğuya bakan taraf, bin üç yüz adım
kadar uzatidıktan sonra kıvrımlı bir yokuşla devam eder, kenarın en üst nok-
tasından düzlüğe yaklaştıkça daha inişli çıkışlı ve dik hale gelir. Tepenin en üst
sırt noktasından vadiye doğru olan inişler farklı niteliktedirler: çıkıntıları alttaki
vadi ye sarkan eğimli alanlar beş yüz adım yüksekliğe ulaşırlar, bunların en alt-
taki üç yüz adımı çok diktir; en üstteki iki yüz adımı bunun yarısı kadar,
kiremit kaplı damlardan daha eğimli olmayacak biçimde eğiktirler. Diğer
yamaçlar, derece derece, düz hatla vadi ye inerler ve aynı şekilde, vadi
yükseldikçe daha az dikleşirleL
Üçüncü tepenin batıya bakan kenarı, bütünüyle doğu kenarına benzer ama
kuzeyden uzanan kenar, farklı yamaç yüksekliklerine sahiptir. Nitekim, sm bo-
yundan çıkıntl yapan küçük tepe beş yüz adımlık yüksekliğe iner, bunun üç
yüz adımt öyle diktir ki yapılar alt yapılarla desteklenmiştir. En üstte kalan iki
yüz adımlık alan diktir ama buraya, atın arkasından sırtına nasıl binilirse öyle
yavaşça ve aşamalı olarak çıkılır. Bu kenarın diğer yamaçları, kıyı düz-
lüğünden ne kadar uzaklaşırsa, tepenin doğu ya bakan kenarından çıkarak
BİRİNcİ KİTAP 47

kendine yönelen eğimli yamaçları o kadar daha uzunluk kazanıL Tepenin


etekleri ve Körfezle kesintiye uğrayan kıyı düzlüğü, tepenin sırttndan sarktığmı
söylediğim küçük tepel'le bitişik olduğu bölümde iki yüz adımdan daha geniş
değildir ancak, tepenin etekleril'le bitişik olduğu vadilerin ağztnda, hissedilir
~ ,di bu tepeyi ikinci biçimde genişler.
t.
üncü tepenin sırtı,
İstanbul'a ilk geldiğimde bu tepenin sırtında yer alan kadınlara ayrılmış
, hemen hemen eşit
sarayalanı çevresi yaklaşık altı bin adım olan bir bölgeyi kapsıyordu, ama
:ı t karşılık ikinci te- şimdi Sultan Süleyman'ın yaptırdığı xenodochium'lar (kervansaray; imaret) ve
al ıki kıyı düzlüğüne
türbe dolaYıSll'la, bu alan aşağı yukarı yanya inmiştiL Güneye ve Marmara'ya
1 büyük genişlikteki
bakan, üçüncü tepenin arkasında yer alan Burnun sol kenarı, iki küçük tepel'le
e ,ğru) ikinci tepenin
şişkinleşir; bunlardan daha doğuda olandan Burnun kenarı hissedilir derecede
ıi; ği her yerde aynı
batıya, Burnun eteklerinde yükselen ikinci tepeciğe kadar, kıvrılır; altı tepeli
, k sekiz yüz ayak
Burnun kenarı, bu küçük tepeden doğrudan doğruya, üçüncü vadinin
c . ara ayrılnuş saray arkasındaki çöküntü alana, kuzeye doğru yönelmeye başlaL Yani, üçüncü te-
\ rşı, xenodochium penin sol kenarı çift yamaca sahiptir: yamaçlardan biri altı yüz ayak yük-
, ıkan bölümü boştur
L

sekliğindedir ve güneye yönelir; yedi yüz ayak yüksekliğindeki diğer yamaç da


alır; sırtın kuzeye
güney batıya yönelir, buna karştıık, bu yükseklikte, batıya doğru uzanan bölüm
b bölümüne, Sultan
çok kısadır.
ı~-ray ve çok masraf
Üçüncü tepenin güneyde kalan arka bölümüyle Marmara kıyı Si arasındaki
İ' enarında üç küçük
düzlük hiçbir yerde üç yüz adımdan dar değildir ve uzunluğu yedi yüz adımı
oğul'a bakan ke-
geçmez, Vadinin batı eteklerini kuşatan ve altı tepeli Burnu yedinci tepeden ayı-
; ";:üncü tepenin, sırtı
ran düzlük, Marmara kıyı düzlüğünden, denizle çevrilmemiş olan sur bölümüne
i şka bir küçük tepe
kadar, hemen hemen yataydır ve her yerde beş yüz adım genişliktedir.
aı Aziz Theodoros
Daha önce değindiğim üç tepe haklı olarak Bosporium Promontorium
ır ortalarından deniz
(Boğaz Burnu) olarak adlandınlabiliL Tepeler, denize doğru çıktntl yaparlar,
i mı, biri dik diğeri
öyle ki, ister Karadeniz'den, ister Marmara'dan gemiyle İstanbul'a yaklaşan biri ')
t, ıf, bin üç yüz adım
onların Boğaz girişine doğru uzandığını uzaktan dahi farkedebiliL Üçüncü i
r, ':enarın en üst nok-
vadi, denizden ayrılıp karaya doğru ilerleyen diğer üç tepel'i, ilk üç tepeden
e ,lir. Tepenin en üst
ayınl'or gözükürt altı tepeyi Boğaz Burnuna yerleştirmemizin nedeni, bunların
lir r: çıkıntıları alttaki
Körfezin yanında sıralanmış ve hepsinin de sırt ve yamaçlarında birleşmiş 01-
ı;'"lar, bunların en alt-
malanndandır. Üçüncü tepenin sırttnda uzanan düzlük, uzunluğu altı yüz yirmi
ı 'ınun yarısı kadar,
adım olan ve aynı genişliğe sahip, üçüncü vadiye açılana bir düzlüğe hafif bir
m : eğiktirleL Diğer
eğimle iner.
'e 1ynı şekilde, vadi

l' 'nanna benzer ama


XII. Bölüm
ıi~·ir. Nitekim, sırt bo-
Üçüncü vadi
,e iğe iner, bunun üç
şı , En üstte kalan iki Üçüncü vadi, üçüncü ve dördüncü tepeler arasmda yer alan bir ikiz vadi olarak
ır' nasıl binilirse öyle göZükür, çünkü tam ortada belirmekle vadiye mi yoksa Burna mı ait olduğunu
) ,ıaçları, kıyı düz- . ,anlamak kolay değildiL Vadinin bir kenarından diğerine ulaşan kemerlerin yük-
n enarından çıkarak sekliği Slitmm, vadinin bir parçası olduğunu gösterir ama vadinin. uç bölümleri,
48
İSTANBUL VE TAR!Hİ ESERLER!

Burnun sırtı olabilecek şekilde de, biri sağa diğeri sola olmak üzere, vadinin or-
tasından alçak bölüme, karşıt kenarlara doğru uzanırlar: sırt sağda, girişinde üç
yüz adım genişliğinde olan çok alçak bir düzlüğe iner, sonra hissedilebilir
~ekilde iki yüz adım genişliğe inerek beş yüz adım uzunluk boyunca, hemen
hemen dümdüz bir alanda ilerler. Bu sağ taraf her ne kadar eşit yükseklikte
alçalırsa da, yine de kenarları eşit açıyla yükselmez; nitekim, düzlüğün en iç
bükey biçimde görüldüğü yerde bir kenarı, büyük bir yüksekliğe, diğer kenarın
üç katı yüksekliğe ulaşır. Bu çöküntü düzlükten, vadi sırtının ortasına, yani
Burnun sırtınakısa bir yamaç boyunca çıkılır. .vadinin orta bölümünün içeri
doğru sokulduğu dört yüz adımdan daha geniş olmayan yer dışında sırt,
üçüncü ve dördüncü tepeler arasında hafifçe çökük bir düzlük olarak altı yüz
adımlık genişliğe ulaşır. Sukemerleri, bu vadinin ya da Burnun sırtı boyunca
dördüncü tepeden üçüncü tepeye düz hat boyunca uzanır; tepelerin üst noktası,
kemerlerinkiyle aynı düzeydedir, Burnun sırtının ne kadar alçaldığı kemer
düzeçi aracılığıyla anlaşılır. Kemerlerin, üst noktaları aynı yükseklikte olmakla
birlikte, yükseklikleri aynı değildir: vadinin sert düzlüğünde kemerler çok
yüksek, tepelerin yamaçlarında çok daha alçaktır; Sukemeri, hemen hemen
sekiz yüz adımlık bir alan boyunca aynı yükseklikte uzanır, sonra yamaçların
daha yüksek bölümlerınde yüksekliği azalır. Vadinin - ya da Burnun _ sol tarafı,
sırttan hafif bir eğimle, düzlüğe kadar yedi yüz adım alçalır; düzlük, Marmara
Denizine kadar uzanarak, altı tepeli Burnu yedinci tepeden ayırır. Kentin
genişliği, Körfez'den Marmara'ya kadar, Üçüncü vadiyi kesen bir hat üstünde,
on stadian'dan daha fazladır.

XIII. Bölüm
)
Dördüncü tepe i

Sırtında, İstanbul'u alan Sultan Mehmet'in türbesiyle birlikte geniş bir alan
kaplayan İslam dini yapıları, kervansaraylar, hamamlar görülen dördüncü tepe,
Burnun iki vadisi, sırtı ve Körfezin kıyı düzlüğüyle çevrilidir. Çevresi üç bin
altı yüz adımdan biraz fazla; uzunluğu, sırtın en üst noktasından kuzeydeki
Körfeze kadar bin adımdan fazladır; genişliği, doğudan batıya, yaklaşık sekiz
yüz adımdır. Doruktan Körfeze doğru yaklaşık kare biçiminde uzanan tepenin,
eşit olmayan iki kol halinde sona erdiği görülür. Kollardan biri kuzeye doğru
kesintisiz bir sırtla her iki yanda alçalarak ilerlerken diğeri, doğuya doğru,
birinci kolun bir basamağı olarak görülebilecek şekilde hafifçe alçalır ve bu yüz-
den üstünde düzlük bulunmasına şaşmamak gerekir; bu düzlükten, basamak
gibi çıktıktan sonra, küçük bir vadi oluşturacak biçimde batıya yönelir.
Doğusunda bir vadi bulunan tepe, yine bu vadiyle Üçüncü tepeden ayrılır;
kuzeyinde, Körfezle bitişik olan kıyı düzlüğü vardır; batıda, bir bölümü beşinci
BİRİNci KITAP 49

1ak üzere, vadinin or- tepeden ayrılan biı vadi, bir bölümü Burnun kesintisiz uzanan sırtıyla çevrilidir.
tr: _.rt sağda, girişinde üç Sırt dördüncü tepenin doruğundan beşinci tepenin doruğuna giderek öyle hafif
,r, sonra hissedilebilir bir şekilde yükselir ki her iki sırtın aynı yükseklikte olmadığını ağırlaşan
i tluk boyunca, hemen adımlardan çok keskin bir gözle anlayabilirsin. Nitekim, bu iki tepe aralarında
te .. adar eşit yükseklikte kesintisiz bir sırtla, hiçbir eğim hissedilmeyecek bir düzlük varmışçasına
tekim, düzlüğün en iç birleşir. Düzlük, dördüncü tepenin sırtını, sekiz yüz adımdan fazla olmamak
, ;ekliğe, diğer kenann üzere kaplar; genişliği iki yüz adımdan fazla geniş değildir ancak daha sonra
di ırtının ortasına, yani beşinci tepede yedi yüz adıma kadar ulaşır.
orta bölümünün içeri Dördüncü tepe, kesintisiz düzlükle birleştiği diğer altı tepeyle aynı yüksek-
an yer dışında sırt, likte olmakla birlikte, gerek dik gerekse çapraz yükselişlerinde onlardan daha
ır üzlük olarak altı yüz yumuşak eğimlere sahiptir. Çünkü, üçlü eğimli zeminle hafifçe alçalan uzun bir
( Burnun sırtı boyunca kara parçasıdır: birinci iniş, tepe düzlüğü boyunca, güneybatıdan kuzeye doğru
r tepelerin üst noktası, düz çizgide bin adımdan fazla bir uzunluğu kapsar; bunun iki yüz adımı kıyı
~ :dar alçaldığı kemer düzlüğünden yükselerek kolayca çıkılabilir, geri kalan bölüm güç farkedilebilir
1 il yükseklikte olmakla bir eğime sahiptir; tepenin doruğuna ulaşan en son yüz adım ise çok diktir.
i ğünde kemerler çok Tepeyi enine çapraz geçen çift inişten biri batıya diğeri doğuya doğru alçalır;
ul meri, hemen hemen değişken eğimleri olan iniş, tümüyle, dördüncü tepeyi üçüncü tepeden ayıran
J tnır, sonra yamaçlann vadiden doğar. Yamaç, bu vadinin en yüksek noktasından iki yüz adımla
) ;a Burnun - sol tarafı, çıkılır. Biraz altta vadinin tepesine olan yokuş beş yüz adımdır, bunun yüz
ıl, Iır; düzlük, Marmara adımı en alttan, eteklerden dik bir yamaçla çıkar, geri kalan hafif eğimli alanın
. :peden ayırır. Kentin yüksekliğini, suyolunun düzeyinden anlamak mümkündür. Aynı vadinin en
i ~sen bir hat üstünde, alttaki düzlüğünden başlayıp dört yüz adım yüksek!iğe ulaşan yamaçların ilk
yüz seksen adımı çok dik, sonraki iki yüz adımı hafif eğimli ve hemen hemen
düzdür. Sonra ulaşılan, öne doğru daha çıkıntılı kenarın orta bölümü yüz adım
genişliktediı ve tepe dibinden en yüksek noktaya kadar sekiz yüz adım yüksek-
. \
!ıktedir. Buradan batıya, dördüncü tepeyi beşinciden ayıran vadinin en alt nok-
tasına iki yüz adımla inilir; bu vadi çok dar olmakla birıikte bin dört yüz adım
uzunluktadır. Körfezin kıyısındaki ilk iki yüz adım bütünüyle düzdür ancak bu
düzlüğün vadi ye mi yoksa deniz kıyısına mı ait olduğunu anlamak kolay
~ L.rlikte geniş bir alan
değildir. Nitekim, bu vadi iki tepeyle çevrilidir; altında kıyı düzlüğü olan
r jrülen dördüncü tepe,
e. lidir. Çevresi üç bin dördüncü tepenin eni iki yüz adımdır ama beşinci tepe kıyıyla sıkıca bitişiktir.
Bunları izleyen sekiz yüz adım benzer şekilde düzdür ancak hafifçe inişlidir;
nv"tasından kuzeydeki
Burnun yayvan sırtıyla bitişik olan son dört yüz adım çok diktir. Körfezle
tı Jatıya, yaklaşık sekiz
dördüncü tepe arasında uzanan kıyı düzlüğü hemen her yerde aynı düzeydedir
; •. inde uzanan tepenin,
ve genişliği yeıe göre değişir: nitekim, tepenin güneybatıya bakan bölümü dört
ır van biri kuzeye doğru
yüz adım, kuzeye bakan bölüm ise iki yüz adım genişliktedir. Dördüncü tepenin
1 iğeri, doğuya doğru,
konumu kısaca böyledir; tepe Körfezde gemiyle seyredenlere, üçüncü vadinin
]~ fçe alçalır ve bu yüz-
daha çıkıntılı bir bölümü olarak gözükür. Çünkü, bu tepenin yayvan sırtı
bl. düzlükten, basamak
i, mde batıya yönelir. güneye doğru, inişli bölümleri hemen hemen düz gözükecek şekilde geriye
doğru yatar, buna karşılık, aynı yükseklikte olan beşinci tepenin yayvan sırtı,
lo, 1CÜtepeden ayrılır;
dördüncü tepenin ötesine, kuzeye doğru upuzun İleri er. Üçüncü tepenin
.tıv", bir bölümü beşinci
50 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

arkasında, güneye bakan yamaçlar, altı tepeli Burnu yedinci tepeden ayıran vadi
düzlüğüne kadar tatlı bir eğime sahiptir; sonra, bu tepenin arka bölümü güneye
doğru şişkinleşir ve her iki yanda da üçüncü vadiden ayrılır, öyle ki arkada yer
alan kenarın, vadinin güney parçası olduğunu söyleyebiliriz; bu parça da,
üçüncü vadinin kenarına doğru çıkıntı yapan küçük tepecikten sonra, Sultan
Mehmet'in kervansarayı altında belirgin biçimde daralır ve beşinci tepenin
arkasında, Columna Virginea (Kıztaşı) altında belirsizleşir.

XIV. Bölüm
Beşinci tepe
Üstünde Sultan Selim'in türbesinin bulunduğu beşinci tepenin, bir bölümü
Körfezi, bir bölümü de doğudan ve batıdan tepeyi saran iki vadisinin
oluşturduğu eteklerin çevresi, dört bin adım uzunluktadır. Tepenin sırtı
kuzeyde körfeze doğru öyle çıkıntl yapar ve dördüncü tepenin kenarını, yine
kuzeye doğru öyle alçaltarak içine alır ki dördüncü tepe, üçüncü ve beşinci.
tepeler arasında uzanan bir vadi olarak gözükür. Nitekim, beşinci tepenin
yayvan sırtı diğer tepelerinki gibi Burnun sırtını zorlamaz ve bastırmaz, buna
karşılık Burnun üstü dışında, eşit yükseklikte uzunlamasına Herler ve dördüncü
tepenin etekleri kadar kuzeye uzanır. Tepe, üç kenarında alçalır; kuzeye doğru
inen kenarın ne kadar sarp ve dik olduğu şu ndan anlaşılır: oldukça yüksekte,
dördüncü tepenin, bin adımdan uzun olan yokuşu kadar yükselmekle birlikte bu
tepe yokuşunun en yüksek noktası, yokuşun en alt noktasından çıkan dikey
doğruya, tüm diğer tepelerinkinden daha çok yaklaşır; en üst nokta, küçük bir
vadi aracılığıyla, üç yüz adımı geçmeyen bir uzunluktadır. B_uvadi, Körfez'in
kıyısıyla bitişik iki küçük tepeden oluşur; vadi de yaklaşık üç yüz adım
ilerleyince, alanı düzleştirmek amacıyla yapılmış alt yapı olan taş basamaklara
rastlanır; bu basamaklar aracılığıyla Sultan Selim kervansarayına çıkılır.
Kuzeye bakan bu kenarda, aralarında üç küçük vadi oluşturan, tepenin yayvan
sırtından doğmuş dört küçük tepe yükselir; bunlar kıyıdaki küçük düzlüğü,
kıyıda yer alan kent suruna dokunacak şekilde kesintiye uğratırlar. Diğer iki
küçük tep~ surdan yüz adım uzaklıktadır, yani kıyı düzlüğü, hiç bir yerde, bu
tepenin eteklerinde olduğundan daha dar değildir: nitekim, bin adım
uzunluğundaki kıyının genişliği yüz adımı aşmaz, bazıyerlerde elli adıma dahi
ulaşmaz. Bu dört küçük tepeden ikisi öyle sarp ve diktir ki yapılar temellerinden
yıkılıp düşecekmiş gibi görünürler ve yol kıvrımlarını hafifletmek için
kayalıkların kesilmesi yoluna gidilir. Diğer iki tepecik daha az diktir, bunların
vadileri de daha az eğimlidir ancak tepenin doğuya bakan tarafı bin dört yüz
adım uzunluktadır; dikey yüksekliği ise iki yüz adımdır. Batıya bakan kenarın
yüksekliği, vadinin inişine bağlı olarak değişir, düzlükte en alçak düzeyde kimi
yerde beş yüz adım dik:kiini yerde; yarı yatay konumdan farksız şekilde, üç
,I
BİRİNci KİTAP 51
P

:C ıci tepeden ayıran vadi yüz adım uzunlukta, ılımlı bir eğime sahiptir. Burnun beşinci tepenin
~i arka bölümü güneye
arkasındaki güneye bakan kenarı, yedinci tepeyi altı tepeli Burundan ayıran
ıyı ır, öyle ki arkada yer düzlükte sona erer; bazen daha dar bazen daha geniş bir inişle, beşinci vadiye ve
e ,biliriz; bu parça da
altı tepeli Burnu yedinci tepeden ayıran vadiye doğru çıkıntı yapan bodur bir
tt cikten sonra, Sulta~ tepe üstüne, yükselerek, iner. Beşinci tepenin, yakın zamana kadar Columna
ra . ve beşinci tepenin
Virginea'nın yükseldiği bu arka bölümü, Burnun sırtından doğan küçük bir
•.
" ..
vadiye doğru kavis yapar. Burnun sırtı, beşinci tepenin düzlüğüne, kuzeye
doğru hafifçe kıvrılır, bazı yerlerde yedi yüz adım olan genişliği hiç bir yerde
altı yüz adımdan daha dar değildir. Ancak, bu tepenin sırtı dışında, dördüncü
tepenin düzlüğü kadar enine ve boyuna genişler ve Burnun geri kalan düz
alanıyla birlikte, kara suruna kadar devam eder, yalnızca, beşinci vadiye doğru
ç; ~epenin, bir bölümü çıkıntl yapan sırtın biraz alçalmasıyla kesintiye uğrayarak iki bin adım
uzunlukta ilerler.
yi '1ran iki vadisinin
u' ıdır. Tepenin sırtı
. tpOJenin kenarını, yine XV. Bölüm
:1 üçüncü ve beşinci.
te. n, beşinci tepenin
Beşinci vadi
1?7 ve bastırmaz, buna
Beşinci tepeyi altıncı tepeden ayıran beşinci vadi, Körfezden ve kuzeyden güne,
1/ Herler ve dördüncü ye doğru, yaklaşık bin iki yüz adım yükseklikte yer alır; bu uzunluk da Burnun
ı a :alır; kuzeye doğru kenarı kadardır. ilk sekiz yüz adım Körfez kıyısından, çıkıntısız uzaklaşır.
tlır- oldukça yüksekte, Vadinin ağzı, ilk bölümünde dört yüz adım genişliktedir, sonra genişlik
'Ü '~lmek]e birlikte bu
hissedilir biçimde iki yüz adıma düşer ve altı yüz adım boyunca hiç bir yerde
'(t, ndan çıkan dikey genişliği iki yüz adımdan daha dar değildir; sonra da beş yüz adımlık bir yük-
n "st nokta, küçük bir sekliğe ulaşır. Buradan, vadinin - ya da Burnun - sırtını izler, iki yüz adım
lıl Bu vadi, Körfez'in genişlikle düz alana açılır. Burnun - ya da vadinin - sol kenarı bu SJrttan, altı te-
ık şık üç yüz', adım peli Burnu yedinci tepeden ayıran vadiye doğru hafifçe beş yüz adım alçalır.
. ol~n taş basamakıara Nitekim, beşinci tepenin Burnun sırtına nüfuz ettiği gözle göriilebilir; bunu,
T ~sarayına çıkılır. çevresinde yükselen her iki tepenin her birinin sağ ve sc! kenarlarının
tuı 1, tepenin yayvan eğiminden anlamak mümkündür; ayrıca, vadinin sırtından, her iki tepenin
de ıd kÜçük düzlüğü, sırtına doğru hafif bir yokuş yükselir.
: i 'ratırlar. Diğer iki

iğı hiç bir yerde, bu


nnekim, bin adım
XVI. Bölüm
:1, 'le elli adıma dahi Altıncı tepe
ya lar temellerinden
nı nafifletmek için Kent surlarının, sırtı boyunca uzanarak kıyıya ulaştığı, orada kuzeye bakan ke-
], '2 diktir, bunların narında yer aldığı altıncı tepe, Burnun kenarı kadar bir uzunluğa sahiptir.
n i ,afı bin dört yüz Burnun kenarı bu tepede yaklaşık iki bin dört yüz adımlık genişliğe ulaşır ve
lar'ya bakan kenarın kenarın sırtı kent içine doğru yamaçlar halinde daralır; sur dışında düz bir
'ak düzeyde kimi şekilde devam eder ve bir dış mahalle tarlasıyla birleşir; eni, en geniş olduğu
ı ı 'hız şekilde, üç yerde sekiz yüz adımı aşmaz en dar yeri de dört yüz adımdır. Tepe, üçlü bir
52 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

eğimle iner: biri, Burnun sol kenarına, güney batıya doğrudur, hafifçe diktir;
sağa, Körfeze, yani kuzeye doğru yönelen diğer iniş bin beş yüz adım boyunca
alçalır; ikisi arasında, küçük bir vadiyle ayrılan iki küçük tepe yer alır. Kara
suruna daha yakın konumdaki küçük tepenin eteklerinde su yolu bulunur. Bu
tepecikle Körfez arasında bir zamanlar, bir çok yazarın eserinde ün kazanmış
olan o kutsal Blakhernai Kilisesi vardı. İstanbul'a ilk geldiğimde kilisenin
temelleri hiilii duruyordu. Blakhernai Kilisesinin yukarısında, küçük tepenin
eteğinden çıkan kaynağın suları, tonozlu yer altı geçitieriyle kente taşınır, su
burada yer üstüne ulaşır ve mermer bir havuza dökülür. Tepenin doğuya bakan
kenarı tepeyle aynı uzunluktadır ama aynı eğimli zemine sahip değildir; eğimli
alan bitişik vadinin alçak ya da yüksek oluşuna bağlı olarak değişir: vadinin
yatay düzlük halinde alçaldığı yerde altı yüz ayak, daha az alçaldığı yerde beş
yüz ayak, en az alçaldığı yerde dört yüz adım olur. Bu kenar sadece doğuya
doğru eğilmez, bu yöne doğru alçalırken, sağda, hissedilir biçimde kuzeye
doğru bükülür; solda, güney batıya yönelir. Tepenin eteklerinin en alt
bölümüyle Körfez arasında uzanan kıyı düzlüğü, yaklaşık sekiz yüz adım gibi
çok dar bir zeminde uzanır; burada kuşkusuz, o ünlü kilise ve Blakhernai
triclinium'u (yemek salonu) bulunuyordu. Düzlük daha sonra beşinci vadi içine
doğru aşamalı olarak genişler.

XVII. Bölüm
Altı tepeli Burun ile yedinci tepe arasındaki vadi

Yedinci tepeyi diğer altı tepeden ayıran vadi, hafifçe oyuk bir taban üstünde yer
alır. Vadi, kıyı düzlüğüyle birlikte, yaklaşık dört bin adımlık bir uzunluğa
\ sahiptir. Kıyı düzlüğü ayrı tutulursa ve saymaya yedinci tepenin dönemecinden
i
başlanırsa uzunluk üç bin yüz adıma ulaşır. Vadi düzlüğü kimi yerde altı yüz
adım genişliktedir kimi yerde genişlik beş yüz adıma düşer. Yürüyerek yokuş
çıkıldığı anlaşılmaz ama vadinin uzunluğunun arttığını ya da genişlediğini
gözle görmek mümkündür. Vadi nitekim, öyle hafif bir eğimle yükselir ki, ters
dönmüş kiremit gibi, yükseldiği farkedilmez. Üçüncü ve beşinci vadilerin ke-
narları, beşinci ve altıncı tepelerin etekleri bu vadide sona erer!. Vadide,
bahçeler, çimenlikler yer alır; askerler burada talim yaparlar. Vadinin ortasında
akan çay, yazın kurur.

XVIII. Bölüm
Yedinci tepe

Yedinci tepe Kserolophos adını taşır, sırtında Arcadius Sütunu bulunur.


Tepenin çevresi yaklaşık on iki bin adımdır ve kentin üçte birden fazla bir
bölümünü içerir; geri kalan üçte ikilik bölüm, çevresi yirmi bin adım olan altı te-
BİRİNcİ KİrAP 53

( ıdur, hafifçe diktir; peli Bumun sınırları içinde kalır. Daha önce yazılmış olanlar da dahil olmak
i b ; yüz adım boyunca üzere "adım" derken, yürürken attığım adımlar anlaşılmalıdır; bunun da Roma
(' k tepe yer alır. Kara passus'u (adım) ile eşdeğer olduğunu söyleyernem. Kıvrımlı yollar, adımların,
d u yolu bulunur. Bu inişte ve çıkışta, yorgun ya da dinç halde atılmış olmalarına bağlı olarak ara-
ı c ~rinde ün kazanmış lannda fark göstermesi, ayrıca, küstah insanlarla karşılaşma ya da öküzlerin
k ;eldiğimde kilisenin beklenmedik bir saldırısı sonucu ortaya çıkan rahatsızlıklar nedeniyle attığım
ii ıda, küçük tepenin her adım aynı değildir. İstanbul bir üçgen olarak düşünüldüğünde, kentin
leı 'le kente taşınır, su üçüncü köşesini oluşturan yedinci tepe, iki yerde çok yumuşak bir eğimle
~~penin doğuya bakan alçalır: biri, yedinci tepeyi altı tepeli Burundan ayıran vadi ye doğrudur ve
e hip değildir; eğimli vadiyle aynı uzunluktadır. Vadinin yamacı ılımlı bir eğirnde olmasına karşın
ol ak değişir: vadinin yaklaşık beş yüz adım yüksekliktedir. Öteki eğimli zemin. bir bölümünde
ı -z alçaldığı yerde beş güneydoğuya, bir bölümünde güneye yönelerek, hafif ama değişiklik gösteren
u ,nar sadece doğu ya eğimdeki bir yamaçla Marmara'ya doğru alçalır; nitekim önce beş yüz adım
;e, :ir biçimde kuzeye yüksekliktedir, sonra daralır, bazen dört yüz, bazen üç yüz, bazen yüz ya da
n'- eteklerinin en alt kentin üçüncü köşesine ulaştığı yerde olduğu gibi elli adım yüksekliğe ulaşır.
Ş ;ekiz yüz adım gibi Bu köşeden denize kadar bir düzlük uzanır; düzlükle, daha önce sözü edilen
ü lise ve Blakhernai yamaçlar arasında kalan kıyı düzlüğü, kesintisiz ancak genişliği değişerek, yer
sr,ra beşinci vadi içine alır: kentin köşesinden çok dar olarak başlar, sonra kenann kavisine doğru, düz
bir vadi gibi, genişler; bu düzlükte, denizden yamaca kadar dört yüz adımlık bir
genişliğe ulaştıktan sonra yeniden elli adım olacak şekilde daralır, bir daha yüz
adımlık bir genişlik kazanır; en sonunda boyutları bin adım uzunlukta ve dört
ii yüz adımdan fazla genişlikte bir alan haline gelir.
Tepenin sırtı uzun ve geniş bir düzlük olarak uzanır ve batıda kara suruyla
ıl ',ir taban üstünde yer çevrilir; tepesinde Mokios Samıcı (Çukur Bostan) vardır. Samıcın sütunları ve
i .. mlık bir uzunluğa çatı örtüsü yağmalannuştır; duvarları kare biçiminde taşlardan yapılmjştır; hala
. tc enin dönemecinden yerinde duranlar dokuz yüz yetmiş adımlık bir uzunlukla samıcın etrafını
ir" kimi yerde altı yüz çevirirler. Samıcın tabanı bostan haline getirilmiştir.
'ü '. Yürüyerek yokuş Buraya kadar İstanbul'un topoğrafyasını çıkarmaya, neredeyse onun bir
nı 'a da genişlediğini örneğini gözler önüne sermeye çalıştım; böylece kentin ön dört bölgesinin
e-'mle yükselir ki, ters nerede bulunduğu daha kolay anlaşılacaktır. Bu tasvirin gerektiğinden daha
ıe ~şinci vadilerin ke- uzun olduğu düşünülmemelidir, özellikle hiç bir kentin tasviri, görme duyusu
le ona erer!. Vadide, aracılığıyla betimlenenden daha kısa olamayacağı dikkate alınırsa ... Çünkü hiç
ır' r. Vadinin ortasında bir şey insanı, gözlerinden daha keskin ve daha hızlı biçimde bilgilendiremez .
. .'İstanbul, her ne kadar gözetierne kulesi gibi yüksekte, her taraftan görülebilir bir
konumdaysa da, yine de, bu kentin her bir bölümünün betimlemesini, tüm kenti
gözlerinizle incelemekten ya da koşuşturarak göz gezdirmekten daha hızlı bir
şekilde, bu kitapta okuyacaksınız.

ıd s Sütunu bulunur.
n te birden fazla bir
TIı in adım olan altı te-

••
54 İSTANBUL VE TAIUHİ ESERLERİ

XiX. Bölüm
Kent surları
İstanbul surları, kimi yerde dörtgen taş, kimi yerde moloz taş, bir bölümünde de
tuğla sıralarıyla örülmüştür. Kara surları iki sıradır, yirmi beş adım
genişliğinde bir hendekle çevrilidir, hendeğiniki yanı hem duvarla berkitilmiş
hem de, iç kenarında, sık sık mazgallı siperlerle donatılmıştır. Diğer duvar,
çok sayıda mazgallı siperlerle ayrılmış olan hendeğin biraz üstünde yer alır. İki
sur duvarı arasındaki alan on sekiz adım genişliktedir; içteki duvar çok
yüksektir ve yirmi ayaktan daha kalındır, içinde, tüm anakara boyunca,
tepelerine taş merdivenlerle çıkılan iki yüz elliden fazla kule yer alır. Dış duvar,
içteki duvarın yarısından daha az büyüklüktedir ama aynı sayıda kuleye
sahiptir. İstihkamla ilgili olarak, hendek ve dış duvar arasındaki alan, hendeğin
diğer kenarından daha yüksektir. Aynı şekilde iki sur duvarı arasındaki alan,
yukarıda sözü edilen alandan daha yüksektir. Surların dışındaki bölgede yapı
yoktur, burası bir bölümünde düzlüktür, bir bölümünde de tepelerle kaplıdır.
Düz araziler her yönde uzanır ve surların tepesinden her yönde gözün
görebildiğince manzara seyredilir. İstanbul kuşkusuz çok iyi berkitilmiş bir
kenttir. Deniz surları daha alçaktır ve sade yapıdadır, ama kalın ve kulelidir.
Boğazı konu alan kitabımda yazdığım gibi Körfez tarafında surlar kıyıdan
yaklaşık elli gezinti adımı uzaklıktadır. Boğaz ve Marmara girişi tarafında
surlar kıyıdan uzakta değil, iskele ya da limanların bulunmadıkları yerlerde,
setler üstüne inşa edilmişlerdir, iskele ya da liman bulunan yerlerde ise, surlarla
bunlar arasında bir alan bırakılmıştır. Zonaras, İmparator Theophilos'un
eskiyen ve denizin dalgalarından zarar gören deniz-sı,ırlarını yenilediğini anlatır.
Bugün, bu imparatorun, ayakta kalan deniz surlarına büyük harflerle kazılmış
olan adı, surların onun tarafından yenilendiğine işaret eder. İmparator
Nikephoros, bu surların onarımı için dikeratan adı altında bir vergi topladığı
için Bizansılar tarafından sevilmemiştir. Iustinianus döneminde surların "eski"
ve "yeni" ayrımıyla anıldığını, bu imparatorun Novellae'ında ön görülen
"cenazelerin kentin yeni surları dışına ya da Iustinianae (Galata) geçişi ya da
başka bir iskele ötesine taşınması halinde cenaze taşıyıcılarına ve taşıma işine
katılanlara daha fazla ücret ödeneceği" şeklinde buyruğundan anlayabiliriz.
Bundan, Büyük Constantinus'un yaptırdığı eski surların ve Küçük
Theodosius'un yaptırdığı yeni surların Iustinianus dönemine kadar var
olduğunu anlamak mümkündür. Eski Byzantion'un surlarını, bu kitabın
başında göstermiştim ve Herodianos'tan, Byzantion'un çok sağlam, çok büyük
surlarla çevrilmiş olduğunu, surun, büyük taşlarla örüldüğünü, taşların dörtgen
biçimde parçalardan oluşmuş değil, bir bütünmüş gibi gözükecek şekilde
bağlandığını öğrenebiliriz. Bunu, Pausanias'ın dördüncü kitabındaki şu
satırlardan da öğrenebiliriz: "Babil ülkesinin ya da Memnon'un surlarını
BİRİNCİ KİTAP 55

görmedim. bizzat görenleri de bilmiyorum. Byzantion'un ve Rodos'un surlarını


çok berkitmeli olarak değerlendirirler ama Peloponnesos Messene'sini çeviren
surlar bunlardan daha iyi berkitilmiştir". Tarihçiler, çok iyi tahkim edilmiş
olduğu için, Atinalıların hazinelerini Trakya Byzantion'unda sakladıklarını
)Z ıaş, bir bölümünde de yazarlar. Bölgelerin Eski Tasviri'inde anlatılan çift surların, günümüzde
, ır, yirmi beş adım İstanbul'da gördüğümüz surlar mı yoksa Theodosius'un yaptırdığı surlar mı
h, ,duvarla berkitilmiş olduğu incelenmesi gereken bir konudur. Ben, tüm surların, Eski TaSvir'de be-
atumışıır. Diğer duvar, Iirtilenler olduğunu düşünmediğimi söylemekle yetineceğim. Nitekim, bu eserde
i 7. üstünde yer alır. İki Aziz Havariler Kilisesi, kentin surlarına yakın bir yere yerleştirilir ve on
:". r; içteki duvar çok dördüncü bölge sur dışında bırakılır, oysa bu gün bu bölge, tamamı ya da
tüm anakara boyunca, büyük bir bölümüyle sur içindedir. Ayrıca, lustinianus'tan önce hüküm süren
ıle yer alır. Dış duvar, Küçük Theodosius, Blakhernai'ı sur içinde düşünmemiştir. Blakhernai'ın
:ı" aynı sayıda kuleye . lustinianus döneminde sur dışında olduğunu Prokopios'tan öğreniyoruz; şimdi
rasındaki alan. hendeğin ise kent içindedir, Yedi Kule ve o ünlü Stoudios'un yaptırdığı, Yedi Kule'den
ıvarı arasındaki alan. uzakta, daha içte yer alan kilise gibi.
i, :ındaki bölgede yapı
de de tepelerle kaplıdır. XX. Bölüm
i. n her yönde gözün
~, k iyi berkitilmiş bir Kentin kapıları; eski Byzantion'un yedi kulesi.
, auıa kalın ve kulelidir.
Kara surlarının alıı kapısı vardır: biri Constantinus'un Sarayı denilen sarayın
t, ıfında surlar kıyıdan
aşağısındudır, diğeri Edirne Kapıdır, üçüncü, yedinci tepenin sırtında yer alır.
L nara girişi tarafında
Bunlardan başka Porta Aurea (Altın Kapı), Porta Selymbria (Silivri Kapı) ya da
ıu;unmadıkları yerlerde.
Rhegium Kapısı, Yedi Kule Kapısı vardır. Körfez tarafında ilk kapı bugün
n i yerlerde ise, surlarla
Ksyloporta denilen Blakhernai Kapısıdır, kentin üçüncü köşesi yakınında yer
nt :ator Theophilos'un
alıv; onu Kynegoi Kapısı ya da Porta Palatina izler; daha sonra Porta Phanaria,
ar",ı yenilediğini anlatır.
(Porta) Hagia (Theodosia?), Porta lubalica (Cibali Kapısı), (Porta) Farinaria,
b: 'ük harflerle kazılmış
(Porta) Lignaria, (Porta) Seminaria, (Porta) Piscaria, Neorii Porta (Neorion
i, :et eder. İmparator
Kapısı, Bahçe Kapı) sonra birinci tepenin sivri ucunda yer alan Demetrios
trı.Ja bir vergi topladığı
Kapısı vardır. Marmara tarafında, her biri denize doğru uzanan iskelesi ve onun
Jı minde surların "eski"
aracılığıyla gemilere ulaşan limanı olan yaklaşık beş kapı bulunur:
'v. lae'ında ön görülen
Saray'ınkiler dışında ilk kapı Stercoraria, ikinci Leonina (Porta Leonis),
laL ;Galata) geçişi ya da
Üçüncü (Porta) Condescala'dır. Yedinci tepe altında iki kapı yer alır. Yazarlar
ıı larına ve taşıma işine
özeııikle şu kapıların sözünü ederler: Kynegoi, yani İmparatorluk Kapısı;
ii. ;undan anlayabiliriz.
Eugenios; Ksilokeras; Porta Aurea; Myriandros; Kontoskalion; Kharsia.
cı .;urların ve Küçük
Thraikiai adı verilen kapılarından denize yedi kule boyunca ulaşıldığını yazan
s lönemine kadar var
Dion, böylece eski Byzantion'da bir Thrakion Kapısı bulunduğunu belirtir.
,n urlarını. bu kitabın
Georgios Kedrenos kulelerin kuzeydeki denize, yani Boynuz denilen körfeze
1 \-~k sağlam, çok büyük
uzandığını anlatır. Bu kulelerin ilkinden bir kimse bir ses çıkarır ya da bir taş
Id ~ünü. taşların dörtgen
fırlatırsa aynı ses, özel bir düzenleme sonucu' yankılanıyor, ikinci kule sesi
g. i gözükecek şekilde
yineliyor, böylece ses tüm diğer kulelere geçiyor; sesler birbirine karışmıyor,
jrujncü kitabındaki şu
her bir kule kendisine ulaşan sesi çıkarıyordu. Plinius, aynı şeyi Kyzikos için
la vlemnon'un surlarını

i
56 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

söyler: "O kentte Thrakion denilen bir kapının yakınında yedi kule vardır,
bunlar aldıkları sesi yükselterek yediden fazla kez yinelerler; Yunanlılar buna
Ekho (yankı) adını verdiler". Kyzikos'un Thrakion kapılarından Plinius
dışında hiç kimse söz etmemiştir; yine de, Kyzikos'ta, Thrakion adı verilen
!imandan dolayı bu adda bir kapı olduğunu düşünüyorum. Apollonios,
Arganautai'ının birinci kitabında bu !imandan söz eder: "çözdüler palamarları
kutsal kayadan, kürek çektiler Thrakion limanına". Kyzikos yakınında
Thrakion adını taşıyan bir köyolduğu Plutarkhos'un Lucullus'un Yaşamı'ndan
anlaşılır ve Byzantion'un sadece yeni yazarları değil Dion ve Ksenophon da,
Byzantionluların Alkibiades'i, Thrakion adlı kapıyı açarak içeri aldıklarını
yazar.

XXI. Bölüm
Uzun Surlar
İstanbul'un kent dışındaki toprakları, iki günlük yol uzunluğundaki surlarla
çevrilmiştir. Surlar, Karadeniz'den Marmara kıyısındaki Selymbria'ya (Silivri)
kadar, kentten kırk bin adımlık bir uzaklıktadır ve yirmi Roma ayağı geniş!iğe
sahiptir. Bu surları İmparator Anastasios Bulgar ve İskit akınıarına karşı
yaptırmıştı. Barbarların sık sık ele geçirdiği surların yıkılan çoğu yerini
Iustinianus yeniden yaptırdı ve garnizon askerlerinin surları daha kolay
gözetmeleri için kulelerin birbirlerine olan geçillerini kapattırdı, her bir kuleye,
tabandan olan giriş dışında bir giriş yapılmasına izin vermedi. Bu şekilde asker-
ler, her bir kulenin tabanını, düşmanlar sur içine girseler bile, savunabilecek-
lerdi. Kilise tarihi yazarı Evagrios, İstanbul'dan iki yüz seksen stadian
uzaklıktaki, uzun sur denilen suru Anastasios'un yaptırdığını, sur9n her iki
denize dört yüz yirmi stadian'luk bir uzunlukla ulaştığını, insan eliyle açılmış
bir boğaz gibi surların İstanbul'u yarımadadan adaya dönüştürdüğünü,
Karadeniz'den Marmara'ya geçmek isteyenlere güven verdiğini, böylece
Karadeniz'den, Kolkhis'ten, Maeotis'ten ve Kafkaslardan Avrupa'ya yönelen
barbar akınıarını önlediğini yazar.
rayedi kule vardır,
e. r; Yunanlılar buna
bljJılarından Plİnİus
, ırakian adı verilen
ii, rum. Apollanİos,
'\vzdüler palamarları
İkinci Kitap
:yzikos yakınında
:t. 's'un Yaşamı'ndan
Oh ve Ksenophon da,
'" ık içeri aldıklarını

,~ uğundaki surlarla
S, jmbrİa'ya (Silivri)
R na ayağı genişliğe
.S : akınıarına karşı
} ;ılan çoğu yerinİ
Jrları daha kolay
al dı, her bir kuleye,
ec Bu şekilde asker-
. r 'Ie, savunabilecek-
y seksen stadian,
'd ını, surun her iki i
i, "ısan eliyle açılmış
y; :İönüşıürdüğünü,
ı ,rdiğini, böylece
n '.vrupa'ya yönelen
ı. Bölüm
Eski Byzantion'un ve Yeni Roma adı verilen Constantinopolis'in
yapıları ve anıtları
Kentin biçimini ve boyutlarını anlattıktan ve yedi tepesinin doğal konumunu
açıkladıktan sonra, İstanbul'un eskiden ve şimdi sahip olduğu yapıları, diğer
anıtları ve Yeni Roma denildiği dönemde, eski Roma gibi, kaç bölgeye
ayrıldığını anlatacağım. Bin yıl önce eserinden çok soyuyla ünlü olan bir
yazarın yazısında bu bölgelere rastladığımda, eski kentin izini kolaylıkla
bulacağımı umut ediyordum ama barbar insanlar kentin o eski ve kuşkusuz
destansı anıtlarını, kendi değersiz evlerini yapmak ya da kenti barbar yapılarla
kaplamak için yıkıp yok ettiler ve eski temellerden çok az iz kaldı. Bunlara bir
de, başka barbarların e son olarak, yüz yıldan beri eski kentin izlerini kökünden
silmekten vazgeçmeyen Türklerin neden olduğu yangınlar ve yıkımlar da
eklenirse ...Nitekim, eski yapılar temellerinden yıkılmakta ya da başka biçimlere
dönüştürülmektedir, öyle ki, bu yapıları daha önce görenler onları artık
tanıyamıyor. Unutkanlık nehrinin tüm sularını içmiş gözüken Yunanlıların
süreduran bilgisizliği de cabası. Yunanlılar arasında, eski anıtların izlerinin
nerede olduğunu bilen ya da bilme çabası gösteren hiç kimse yok. Din
adamlarından hiç biri, sadece birkaç yıl önce yıkılan kiliselerinin yerlerini
bilmez; onlar, bu tür şeyleri araştıranlara da hayret ederler. Ben yine de, eski el
yazmaları toplamaya ayrılan, Kralın takdir ettiği parayı beklerken zamanımı boş
geçirmernek için bir çok ilkçağ anıtını keşfetmeye çalıştım -benzer
araştırmaları yapmaya çalışanlar beni anlayacaktır-o Anıtların
betimlenmesinde, tepelerin konumlarını açıklarken kullandığım aynı düzeni
kullanacağı m, yani onları, eskiden kentin ayrılmış olduğu on dört bölge
içindeki yerlerine göre dikkate alacağım. )

II. Bölüm
Birinci tepenin anıtları; kentin birinci bölgesi.
Plinius'un bazen Chrysoceras bazen Auri Cornu (Altın Boynuz) adını verdiği
birinci tepeye _ ama De Bosporo Thracio başlıklı kitabımda bunun doğru olma-
dığını açıklamıştım - Bizans1ı Dionysios, Bosporos Burnu adını verir.
Dionysios şöyle der: "Burun'un bu adı taşımasıyla ilgili olarak iki söylenti
yaygındır; kimi, sineği n sokmasıyla huysuzlaşan ineğin akıntının ortasından
öte tarafa geçmiş olduğunu söyler, kimi de, söylenceye daha çok yaklaşarak,
Inakhos'un kızı lo'nun buradan Asya'ya geçtiğini nakleder". Aynı yazar,
Semystra adı verilen yerden söz ederken, kolani kurucularının, eğer bir
kuzgun, kesilen kurbanın bir parçasını ateşin orta yerinden kapıp Bosporos
Burnuna götürmeseydi, Byzantion'u Semystra'da kurmuş olacaklarını anlatır.
,
,
,
,
,
60 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

Koloni kurucuları, kuzgunun hareketini bir işaret olarak kabul ettiler. Aynı ya-

,
" zar başka bir bölümde Istanbul'un birinci tepesinin karşısındaki Metopon adı
verilen bir yerden söz ederken de, Ostreodes denilen yerin Metopon'dan sonra
geldiğini söyler; şöyle der: "Burası, kentin yüzüne doğru uzanır, tam Bosporos
Burnuna bakar", Daha sonra aynı Dionysios, Bosporos Burnunun biraz yu-
karısında Minerva Ecbasia, yani Egressoria (Athena Ekbasia) sunağının bulun-

i
duğunu bildirir, çünkü "koloni kurucuları bu yerde yurtları için savaşırcasına
hemen hücuma geçtiler" der. Sunağın Ekbateria olarak da adlandırılabileceğini
nakleden Hesykhios, Siphnos'ta da Artemis'e bu nitelemeyle tapınıldığını

i
söyler. Dionysios daha sonra, Bosporos Burnu'nun üstünde eski Poseidon
tapınağının, tapınağın aşağısında gençlere ayrılmış stadyumlar, spor ve araba
yarış alanlarının yer aldığı bir düzlük bulunduğunu, Bosporos Burnu'nun

i
ucundan sonra Keras adı verilen körfeze kuleler ve dalga kıranlarla donatılmış
üç limanın yerleştirilmiş olduğunu anlatır. Yine orada, Byzantion akropolis'inin
bulunduğunu Ksenophon'dan öğrenmek mümkündür. Ksenophon, komutanı
olduğu askerlerin zorla kente girdiklerinde, halkın kentin bir saldırıyla alınmış

i gibi her tür felaketin doğmasından korkarak, yakındaki Burun'a, denize kaçtı-
ğını, kiminin balıkçı sandalıyla uzun süre çevresinde dolaştıktan sonra iç kale-
ye çıktığını ve Khalkedon'dan yardımcı kuvvet getirdiğini anlatır. Sadece eski

i Byzantionlular'ın değil, Konstantinopolis İmparatorlarıIlın da birincitepede biL


,:\kiopolis'lerinin olduğu, bu imparatorların, düşmanın limana girmesini engel-
lemek'için, Akropolis'ten Galata'daki kaleye kadar zincir gerdiklerini anlatan

i yazarlardan anlaşıır. Günümüzde de Türk Sultanları bu Burunda, geniş bah-


çelerini kuşatan büyük surlarla çevrili bir iç kaleye sahiptirler. Eski Byzan-
tion'da, tüm kentin, askerlerin sıraya girmesi için en uygun yeri olan ve üstünde

i ev bulunmayan Thrakion denilen bir düzlük vardı, Ksenophon Yunanlılar'ın


ordusunu burada askeri düzende sıraladı. Bu yerin Thrake (Trakya) kapısına
yakın olduğu yine bu yazardan anlaşılır. Ksenophon, Hellenika adlı eserinin

i birinci kitabında "onlar, Thrakion'a bakan kapıları açtılar" der. Aynı yazar
Kyros'un seferiyle ilgili eserinin yedinci kitabında, Byzantion içindeki, ordu-
sunu savaş safları oluşturduğu bir yerden söz ederken, bir ordunun sıraya

i girmesi için en uygun yerin Thrakion adı verilen, üstünde ev olmayan bir
düzlük olduğunu söyler.
Daha önce Dion'un, Byzantion'da yedi kulenin Trakya kapılarından denize

i kadar uzandığın! söylediğini yazmıştım; Georgios Kedrenos da kulelerin ku-


zeydeki denize, yani Haliç'e uzandığını anlatır. Herodotos, Orthosia Artemis
Sunağı'nın ve Dionysos Tapınağı'nın eski Byzantion'da olduğunu yazar: "De-

i nizi seyreden Dareios köprüye doğru geri döndü; Bosporos üstüne beyaz mer-
merden iki direk diktirdi, bunlardan birine Asur, diğerine Yunan harflerini kaz-
dırdı. Sonra Byzantionlular bu direkleri kentlerine, Orthosia Artemis Sunağı'na

i
i
.İ iKİNci KİTAP 6]

( bul ettiler. Aynı ya- taşımışlardır; burada direklerden biri kullanılmış, Asur harfleriyle dolu olan
diğer direk Byzantion'daki Dionysos tapınağı için ayrılmıştır."
rş' ndaki Metopon adı
~rirı Metopon'dan sonra Laurentius, Orthosia'yı , Ereeta olarak çevirir, oysa daha doğru olarak
u :anır, tam Bosporos Erectorla ya da Erectrlx şekliinde çevirmesi gerekirdi çünkü Artemis, yukarı
)s iurnunun biraz yu- kaldırarak ve doğrultarak sadece doğum yapan annelere değil, göçmenlere de
J"<ia) sunağının bulun- yardım eder. Bunu, başka yazarlardan olduğu kadar Nehlrler Üstüne adlı ese-
t i için savaşıreasına rinde Plutarkhos'tan da öğreniyorum: "Mysia kralı Teuthras, mızraklı muhafız
la jlandırılabileceğini askerleriyle birlikte bir yaban domuzunu izliyordu; hayvan yardım isternek için
elemeyle tapınıldığını Orthosia Artemis Tapınağı'na kaçtı; hepsi çılgın gibi tapınağa hücum
is ıde eski Poseidon ettiklerinde domuz işitilebilir bir insan sesiyle 'ey kral, esirge Tanrıçanın süt
Iyı nlar, spor ve araba evladını' dedi ama vahşileşen Teuthras hayvanı öldürdü. Artemis olaydan
Bosporos Burnu'nun üzüntü duyarak yaban domuzunu hayata döndürdü, onu öldüren kralı impetigo
a ~anlarla donatılmış ve delilikle cezalandırdı; kral bu hastalığa dayanamayıp dağlarda başıboş
Y~ ıtion akropolis'inin dolaşmaya başladı. Annesi Lysippa olayı öğrendi ği zaman ormana koşarak
Ksenophon, komutanı yoldaşı kahin Polyidos'tan gerekli bilgileri aldı, tanrıçaya inekler kurban ederek
1 : saldırıyla alınmış
yatıştırdı ve oğlunun yeniden zihin sağlığına kavuştuğu nu gördüğü zaman
B, un'a, denize kaçtı- , Orthosia Artemis'ine sunak diktirdi ve altından insan başlı bir yaban domuzu
astıktan sonra iç kale- heykeli yaptırdı". İşte bunlar, Severus Byzantion'u almadan önce birinci tepede
n: 'nlatır. Sadece eski ve birinci vadideydiler. Constantinus, kenti yeniden yaptırdıktan ve
,n i biriılcltepede bir Constantinopolis'i Yeni Roma olarak adlandırdıktan ve on dört bölgeye
l1ana gırmesini engel-, ayırdıktan sonra birinci tepe, içinde Placidia Augusta konağı, çok soylu
ir ~rdiklerini anlatan Marina'nın konağı ve Aikadianai Hamamı bulunan birinci bölgeyi içeriyordu.
1 runda, geniş balı- Hamamla ilgili bu bilgi Eski Tasvir'de yazılıdır ancak eserde birinci bölgenin
Üptirler. Eski Byzan- kentin hangi tarafından başladığı belirtilmemiştir. Bölgenin içindeki yapı
n eri olan ve üstünde .!<alıntılarına bakarak yapı hakkında bir şey öğrenmek mümkün değildir, çünkü
nı hon Yunanlılar' ın bınadan hiç bir şey kalmamıştır ancak Prokopios'tan, "Marmara'dan yukarı,
ıke (Trakya) kapısına doguya doğru gemiyle giderken Arkadianai adı verilen kamu hamamı" bulun-
eı 'nlka adlı eserinin duğunu öğrenebiliriz. Prokopios, burada Iustinianus'un denize doğru uzanan
ıL 'der. Aynı yazar bir avlu yaptırdığını, avlunun dingin bir denizle çevrildiğini, öyle ki gezintiye
ıntıon içindeki, ordu- çıkanlarla gemiyle gelenlerin, denizin yakınlığı nedeniyle, birbirleriyle
" ;r ordunun sıraya konuşabildiklerini, avlunun çok güzel bir deniz manzarasına hakim olduğunu,
jr, ~ ev olmayan bir denizden hafif bir rüzgar estiğini, avluda çok zarif sütunlar ve mermer döşeme
bulunduğunu, bunların olağanüstü parlaklıkla güneş gibi ışıldadığını anlatır.
i: pılanndan denize Yazar ayrıca, avluyu çok sayıda tunç ve mermer heykelin süslediğini, bunların
~n ; da kulelerin ku- incelikle işlenmiş olarak ıiUyük değer taşıyan bir görünüm sunduklarını söyler.
os, Orthosia Artemis "Oyle ki" der, "onların Atinalı Pheidias'ın, Sikyonioslu Lysippos'un ya da
)1, 'ğunu yazar: "De- Praksiteles'in eserleri olduğunu düşünebilirsin. Yüksek bir sütun üstünde, avlu
JS stüne beyaz mer- için şükranlarını sunan kent tarafından adanmış İmparatoriçe Theodora'nın
Yunan harflerini kaz- heykeli dikilidir. Heykel çok güzeldir ancak imparatoriçe daha güzeldir, onun
i, \.rternis Sunağı'na alımlılığını sözle anlatmak ve betimlemek insani yeteneğin çok ötesindedir".
Prokopios'un bu sözlerinden, günümüzde de var olan, Sarayalanının doğu ya-
62 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

macındaki sütununun, bazılarının düşündüğü gibi Theodora için dikilmiş sütun


olmadığını anlıyorum, çünkü bu sütun porfır bir sütun değildir, ayrıca
saraydan uzaktır. Prokopios'un önceki sözlerinden birinci bölgenin, kentin bi-
rinci tepesinin, üç taraftan denizle çevrili ucunda yer aldığı anlaşılır. Zenon'un
ikinci karısı Arkadia'nın heykelinin Arkadianai hamamında, Bathra denilen
basamaklarla ulaşılan yerlere yakın bir yerde bulunduğunu, çok sayıdaki
tarihçiden başka gramer yazarı Suda'dan da öğreniyorum. Aynı kaynaktan
Büyük Leon'un karısı Verina'nın, biri kentin en kuzey tarafında, Arkadianai
hamamına çıkan merdivenierden sonra, Aziz Agathonikos Kilisesi yakınında,
diğeri Azize Barbara Kilisesi taraflarında olmak üzere iki heykeli bulunduğunu
da öğreniyorum. Heykeııerden ilki Leon yaşarken, ikincisi de Leon öldükten
sonra, damadı Zenon'un kaçıp, kardeşi Basiliskos'un taç giydiği zaman dikil-
miştir. İkinci bölgenin bir bölümünün Sarayalanı içinde kaldığını hem bölgele-
rin sıralamasından hem de onun Eski Tasvir'de belirtilen konumundan
anlıyorum. Buna göre ikinci bölge düz olarak ilerledikten sonra beııi belirsii
yükselir, sonra ansızın derin uçurumlarla denize kadar iner. Şimdi Sultan'ın
mutfaklarının ve Saray hamamlarının bulunduğu yerde uçurumların yer almış
olduğunu ya da Sarayalanı içinde her nerede yer almışlarsa uçurumların,
günümüzde halkın Küçük Ayasofya adını verdiği eski bir kilisenin bulunduğu
yerde, insan eliyle düzleştirildiğini düşünüyorum. Bazı yaşlılar, Sokrates'in,
Büyük Constantinus'un yaptırdığını söylediği kilisenin Aya İrini Kilisesi
olduğunu ileri sürerler; ben bunun ikinci bölgedeki Eski Kilise dedikleri
kiliseyle aynı olduğunu düşünüyorum. İkinci bölge kapsamındaki kiliselerden
ve Zeuksippos hamamından, ikinci bölgenin diğer tarafının Sarayalanı dışında
kaldığını anlıyorum. Zonaras ve başka tarihçiler Büyük Kilise olarak bilİ-nen
kilisenin sonradan Ayasofya Kilisesi adını aldığını açıklarlar; Ayasofya'nın
)
Sarayalanı dışında kaldığını herkes bilir. Aynı şekilde Maximinus'un
konağının eskiden Sarayalanı içinde kaldığını düşünüyorum. Bu konak,
tahmin ederim, eskiden consul olan soylu Kyros'un şu epigramma'sıyla
ünlenmişti:
Maxİmianus beni Yeni Roma'mn surları içinde yaptırdı,
sağlam temeııerimi, kıyıda, attıktan sonra
etrafımda uzamr sonsuza görkemli manzara,
iki vanımda ve arkamda kent var, önümde güzel Bithynia kırları
gü~1ü temel taşlarımın altında, dalgalar ..
yuvarlanarak koşar Kutsal Deniz'e (Marmara)
dolgu toprağırnın altını hafifçe ıslatacak kadar;
terasımdan biraz eğilirse biri
coşkulu bir baş dönmesiyle dolar ruhu,
her verden beliren harikalarla:
ağaçlar, evler, gemiler, deniz, kent, gök ve yer.
iKİNci KİTAP 63

'oa için dikilmiş sütun III. Bölüm


Si un değildir, ayrıca
irıri bölgenin, kentin bi. Ayasofya
i ~i anlaşılır. Zenon'un
~ni Yunanca.kaynaklar.Ayasofya Kilisesi'nijlk.kez çQnstantinus'un oğlu
ın ıda, Bathra denilen
Conş-t1!!lJiııs:u.rı.yaptırdığınıkaydederler. Eu. yapının çal.! önüsü tuğla deail
nciıığunu, çok sayıdaki
ahpptır. Kilise~ Hiiyiik Theodosius.döneminde, II. Synodus toplandığı zam~n
c --rı. Aynı kaynaktan
:ryykl.~.<ınk..!!usçular.tarafından..y..akıı~jne..Theodosius. tanıfından.beşi.k.
y rafında, Arkadianai
~onozlf1!0_Q~tiil9:ii:_Aynı yazarlar daha sonra kilisenin Iustinianus döneminde
ikns Kilisesi yakınında,
k 'eykeli bulunduğunu
ikinci.. kez yandığını söyıeifer:.Ama:'gü"'eıiiIli-ve 'eskT bir yazar olan
Soz?menos, Küçük Theodosius döneminde Khrysostomos'un kovulmasıyla
nci de Leon öldükten
ılgılı tartışmalarla çıkan başkaldırıda, Khrysostomos taraftarlarınca içindekilerle
ac giydiği zaman dikil·
birlikte yakılmak istenen kilisenin her taraftan ateşe verildiğini nakleder. Proko-
"dığını hem bölgele-
pios Ayasofya'nın Iustinianus döneminde de yandığını, şimdi gördüğümüz
eı :ilen konumundan
biçimini yeniden inşa edildikten sonra aldığını anlatır ancak onun Iustinia,
elen sonra belli belirsii
nus'tan önce, şimdiki yerinde olup olmadığını açıklamaz, böylece, arsalarında
ır "er. Şimdi Sultan'ın
bu kiliseyi yaptırmak üzere Iustinianus'un evlerini satın aldığı kimselerin adla-
'u ırumların yer almış rını veren adı bilinmeyen yazar kuşkuyla karşılanmalıdır. Iustinianus'un
lmışlarsa uçurumların,
hükümdarlığından önce yazılmış olan Kentin Eski Tasviri Ayasofya'nın başka
b '<ilisenin bulunduğu
bir yerde yapıldığını ima ediyor gözükür: nitekim, Büyük Kilise'yi ve Eski
zı aşlılar, Sokrates'in,
Kilise'yi ikinci bölgeye, aşağıda Ayasofya'nın hemen yanında olduğunu
nin Aya İrini Kilisesi
göstereceğim Augustaion forumunu dördüncü bölgeye yerleştirir. Zonaras,
-ki Kilise dedikleri
Iustinianus'un kiliseyi temelinden yenileyerek büyüııüğünü söylerse de
ls, undaki kiliselerden
lustinianus'un, kiliseyi büyütmek amacıyla yakındaki evleri satın almış ol-
ının Sarayalanı dışında
masını kuşkuyla karşılayabiliriz çünkü, Büyük Kilise ve Augustaion forumu,
k ~jjise olarak bilİ-nen
nun farklı bölgelerde yer alıyor olması onların birbirine yakın olmalarını engel-
;ı. ırlar; Aya:sofya'nın
Iemez. Iustinianus her ne kadar Ayasofya'yı eskisinden çok daha büyük olarak
;ekııde Maxiıtıinus'un
yaptırmış, onu güzel bir biçimIe ve çeşitli metallerle süslemiş, duvarlarını ve
lil yorum. Bu konak,
kubbelerini pişmiş tuğla, kireç taşıyla inşa etmiş, gelecekteki bir yangın teh-
epigramma'sıyla
likesine karşı ahşap kalas yerine çoğu kez demir kullanmaya özen göstermişse
de, bu güne kadar yangından kaçmayı başaran kilise yine de yapıldığı günden
y ıtırdı, başlayarak çeşitli kazalar geçirmiştir: doğuya bakan kemer, yapımı sırasında,
ağırlığıyla sütunlara yükleniyor, sütunlar bu ağırlık altında yıkılacakmış gibi
gözüküyordu; mimarlar hızla kemeri tamamladılar; kemer, sırtı tamamlanınca
:e :ithynia kırları kendisini taşıyan sütunlara daha az yüklendi. Biri güneye diğeri kuzeye bakan
iki kemer, taşıyıcı sütunlarına ve altındaki yapı öğesine öyle baskı yapıyordu
ki sütunun kemer sırtının en alt bölümüne bitişik olan yapı öğesinin küçük
r', taşları yonga gibi fırlıyor, sütun yıkılacakmış gibi oluyordu. Mimarlar, büyük
bir hünerle, ağırlık altında zorlanan, kemerle birleşen üst bölümleri yıkıp kısa
bir süre sonra yapı nemini attığında yeniden yaparak zamanında müdahale etti-
ler. Son olarak, Iustinianus'un büyük masraf ve emekle tamamladığı kilise, bir
süre sağlam kaldıktan sonra, daha Iustinianus hayattayken bir depremle
64 İSTANBUL VE TAIUHİ ESERLERİ

sarsıldı. Agathias, bu depremle tüm fastigium üstündeki çatının çıkıntl yapan


orta bölümünün (kubbe) yıkıldığını, İmparatorun bu bölümü yeniden
yaptırdığını, daha da sağlamlaştırdığını ve daha yükseğe çıkardığını, bu olay
olduğunda kilisenin mimarı Anthemios'un ölmüş olduğunu yine de genç
Isidoros'un ve diğer mimarların, önceki yapıdaki hataları keşfettiklerini,
doğudaki ve batıdaki kemerlerin yıkılmasına gerek görmeyip yerlerinde
bıraktıklarını ama kemerin kavisini içe doğru eğen kuzey ve batı (Agathias
metninde "güney") kenıerlerini biraz uzattıklarını, bu şekilde kemerlerin yapıyla
uyum sağladığını yazar. Gözlemcilerin tanıklık edeceği gibi kemerleri kubbede
sona eren kilisenin yan tarafları eşit boyutlardadır ve mimarlar kilise bedeninin o
geniş boşluğunu öyle dar ve çok küçük uzunca bölüme öyle hünerle sığdırdılar
ki tüm yapı her yanıyla uyum sağladı. Böyle düzenlenen kemerlerin üstüne
yeniden, ortada, en üstteki kubbeyi - ya da yarım küreyi - yerleştirdiler. Kubbe,
her yönüyle uyumlu ama daha dar, tepeye doğru gergin ve tüm saldırılara karşı
güvenlidir. Zonaras şöyle der: "Büyük Kilise yapılıp kutsandıktan sonraki bir
deprem sırasında doğuya bakan büyük kubbe yıkıldı, kutsal masa ve ambon
parçalandı; Iustinianus daha sonra kubbeyi yirmi beş ayak daha yüksek olarak
yaptırdı". Georgios Kedrenos, Iustinianus döneminde Büyük Kilise'nin
kubbesinin zorlanıp sık sık vukubulan depremlerin neden olduğu çatlakların
etkisiyle doğu tarafının çöktüğünü, ciborium'un, kutsal masanın ve ambonun
yıkıldığını söyler. Iustinianus, kubbeyi yirmi ayak daha yükseğe taşıyan başka
ayaklar yaptırdı, kilisenin dışında ayaklara karşı dört iç burma merdiven ya da
kanat benzeri duvarlar diktirdi; bunlar aracılığıyla, çok sayıda dönüşlü basamak
çıkılarak kilisenin en üstteki bölümüne ulaşılır; bu duvarlar en alt tabandan yük-
selerek kubbeye kadar, kemer ve ayakları destekler. Bazı daha az tanınmış
yazarlar, yukarıda sözü edilen depremle Ayasofya'nın kubbesİ-nip. yıkıldığını
ancak dört kemerin yıkılmayıp sağlam kaldığını, İmparatorun kubbeyi yeniden,
ama yirmi beş ayak daha alçak olarak yaptırdığını anlatırlar. Ben bu yazarlara
kulak verirdim,kilisenin başka depremlerle sallanıp yıkıldığında daha alçak
olarak yeniden yapıldığını söylemiş olsalardı. Nitekim, Evagrios'a göre
Iustinianus kiliseyi o kadar yükseltir ki yerden yukarı doğru bakanlar kubbenin
en üst noktasını seçmekte güçlük çekerler ve en üstten de kimse aşağı bakamaz;
anlatımdan lustinianus'un kiliseyi sadece eski yüksekliğine kavuşturdu ğu
sonucu çıkabilir. Georgios Kedrenos, İmparator Basileios'un, bir deprem
sonucu büyük zarar gören ve yıkılmak üzere olan batı kemerinin onarımı ve
sağlamlaştırılması için usta mimarları görevlendirdiğine, yapının sarsılmaz ve
güçlü bir hale getirildiğine tanıklık eder. Nikephoros, tiran Katakosmos döne-
minde Ayasofya'nın hazinelerini soyan İmparaıoriçe Anna'ya acı bir şekilde
çıkışır, tiranlar ve çeşitli mezhep taraftarlarının, bir deprerne gerek
kalmaksızın, Ayasofya'yı harabeye çevirdiklerini bildirir. Aynı yazar sözlerine,
akşam üzeri göğün sakin· olmasına karşın, gece yarısına doğru dört kemerden
biri olan doğuya bakan kemerin, taşıdığı kubbeyi de birlikte sürükleyerek
İKİNCİ KİTAP 65

ir "ki çatının. çıkıntı yap~~ çÖktüğünü, kilisenin tribunal'ini ve onu bezeyen tasvirlerin, kutsal sütun ve orta
>rı bu bolumü yenid' galerilerin de yıkıldığını ekler. Yine Nikephoros, eğer İmparator Andronikos,
"kJ - ~ doğuya bakan krepis'leri (çıkıntı) ve destekleri daha önce dikkatlice inşa
i Şs~~:i~~~d~f~~I'd~u gO~~~'~;9;çl ettirmiş olmasaydı kilisenin bütünüyle yıkılmış olacağını iler süren bir çok
k, ,ataları keşfettiklerini,~;"~> kişinin varlığından söz eder. Evagrios, Ayasofya'nın uzunluğunun, alt ar
erek görmeyip yerlerinde Jf[CS'
apsisinden apsisin karşısındaki kapıya kadar yüz doksan ayak; kuzeyden
n "ızey ve batı (Agathias;\§:} güneye olan genişliğinin yüz on beş ayak; yerden kubbe merkezine olan
i ~_jld~ kemerlerin yapıylaiW/ yüksekliğin yüz seksen ayak olduğunu söyler. Ben, doğudan batıya olan
:e'" gıbı kemerleri kubbede(f~ c uzunluğu ölçmeye cesaret edemedi m ancak bir Türk' e ölçtürdüm ve o, kilisenin
n 'larlar kilise bedeninin o,·f·· eninin iki yüz on üç ayak, uzunluğunun da iki yüz kırk ayak olduğunu söyledi;
ITH iyIe hünerle sığdırdılar7f kemerlerin en yüksek noktasından yere kadar olan yükseklik yüz kırk iki
~nlenen kemerlerin üstüne Lt ayaktır -kubbe ölçülmedi-. Eğer doğru ölçüldüyse bu yükseklik, Evagrios'un
:e - yerleştirdiler. Kubbe ., , .-0·
belirttiği yükseklikten pek az farklı olmalıdır. Ayasofya Kilisesi'nin eskiden
gı. ,e tüm saldırılara karşı "j nasılolduğunu anlayabilmek için Prokopios'a, Agathias'a, Paulos'a, Florus'a,
p kutsandıktan sonraki bir Evagrios'a baş vurmak gerekir; günümüzde nasılolduğunu ise, öğrenebildiğim
d ~utsal masa ve ambon kadarıyla buraya ekleyeceğim.
ş, ık daha yüksek olarak -.
mınde Büyük Kilise'nin' IV. Bölüm
r "en olduğu çatlakların
.ts. masanın ve ambonun
Ayasofya'nın günümüzdeki tasviri
ıha yükseğe taşıyan başka Ayasofya'nın duvarları ve kubbesi pişmiş tuğladan yapılmıştır. Duvarların,
: ı hurma merdi ven ya da değişik türdeki mermer levhalarla kaplı olan iç yüzü parıldayarak ışık saç ar ve
k. yıda dönüşlü basamak bu üstün doğa ürünleri, seyredenlerin zihnini karıştırır. Kubbenin, en üstün
,arıar en alt tabandan yük- sanatla işlenmiş taş ve altın yaldızlı parlak mozaik parçaları barbarların bile göz-
r. lazı daha az tanınmış lerini kamaştım. Kubbe sekiz fılıayağıyla taşınır; bunların daha büyük ve yük-
ııı,ubbesinin yıkıldığını sek olan dördü kare düzeninde sıralanmıştır ve kubbeyi destekleyen çok büyük
lfalOrun kubbeyi yeniden, dört kemeri taşır. Bu kemerlerden, kuzeyde ve güneyde yer alan iki kemer,
ılt dar. Ben bu vazarlara kavislerinin en alt bölümünde camlı pencereleri olan ince bir juv~::a desteklenir;
)} :ıldığında daha alçak duvar alt ve üst olmak üzere çift sütun sırasıyla güçlendirilmiştir. Alt sırada ze-
iteKim, Evagrios'a göre minden yükselen sekiz sütun vardır; üstteki altı sütun, kemer kavisinin altmdaki
d 'ru bakanlar kubbenin ince duvarı taşır. Diğer iki kemer, yani doğu ve batı kemerleri, kavisleri
d, :imse aşağı bakarnaz; arasında herhangi bir alt yapıya sahip değildir, burada duvar ve sütun yoktur,
:seKliğine kavuşturduğu bu da, mabedi daha kapsamlı kılıyormuşçasına bir boşluk yaratır. Nitekim, fil
la leios'un, bir deprem ayaklarının ötesinde, kubbenin bir çeyrek bölümüne doğru' yükselen yeni ay
ıtı emerinin onarım'ı ve' biçimli uçlar, bu ayakların alt kavisiyle birleşirler ve iki daha küçük ve iki daha
ine, yapının sarsılmaz ve büyük ayakla desteklenen dört kemere yaslanırIar. Dört büyük ayak sadece dört
t; tn Katakosmos döne- büyük kemeri taşımakla kalmaz aynı zamanda biri enine diğeri boyuna uzanan
f na'ya acı bir şekilde iki küçük kemeri de destekler ve bunlar yapının daha geniş ve daha uzun
n, Dir depreme gerek görünmesini sağlar. Kubbeye, doğudan ve batıdan çeyrek kubbe eklenir ve
nı A.ynıyazar sözlerine, bunlar içte tek ve aynı tünüz olarak gözükürken dışta ayrı gözükür ve iki çeyrek
nt :oğru dört kemerden kubhc üstÜnde yÜkselen yarım kubbeyi daha görkemli kılarIar. Kilise. ayakların
le uirlikte sürükleverek
66 İSTANEUL VE TARİHİ ESERLERİ

ötesinde kemerlerle, sütunlarla, kuzey ve güney duvarlarıyla genişler; üç alt ve


üç üst galeri, değişik türdeki zarif mermerlerle kaplıdır, tavanıarı yaldızlı ve
tasvirli taşlarla süslüdür. Böylece, her bir ayaktan, enine uzanan iki kemer
doğar; bunların diğer ucu, dıştan daha büyük ayaklarla desteklenmiş duvarda
son bulur. Ayaklardan, duvarın her iki yanında dört kemer çıkar, bunlardan iki-
si, üç alt galerinin tonozunu diğer ikisi de aynı sayıdaki üst galerilerin
kubbelerini taşır. Galerilerin kenarlarından her biri, bir bölümünde kemerlere,
bir bölümünde duvarlara, bir bölümünde de sütunlara dayanır. Böylece, kilise-
nin içi ve ortadaki o büyük boşluk, eğer ayaklar ve sütunlar arasında kalan
bölüm dikkate alınırsa, oval biçimdedir ama eğer ayakların hem iç hem de
dışındaki bölümler göz önüne alınırsa, kare biçimdedir. Böylece, her iki yanda,
üç ah galeri ve aynı sayıdaki üst galeriler, birer kanat gibi havada asılı dururlar.
Bunlar, yerden üst galerilerin kavisine kadar kare biçiminde ilerler, daha sonra,
kubbeyi taşıyan dört kemerin kavisine kadar sekiz ayak arasında oval biçim
alarak daralır. İki yanda kiliseyi sardığını söylediğim galerilerin - ya da cel-
1a'ların - planı şöyledir: galeriler üç kenarda kare biçimindedir, kilisenin iç
bölümüne bakan dördüncü kenarda, bir ayaklar ve sütunlar düzeniyle, kilise
gibi, yuvarlak biçimdedir; galeri leri n tonozu, kemer ve sütunlarla taşınır.
Galerilerden üçünü betimlemeyi yeterli buluyorum, çünkü bunlarla ilgili bilgi
edinince, aynı biçimde olduklarından, diğer galerilerin biçimleri de kolayca
anlaşılabilir. Kilisenin kuzey yanındaki üç üst galeriden başlayacağım: ilk galeri
kuzey ve doğuya bakan köşededir, iki dış kenarı duvardan yükselir ve kemerle
son bulur; her kenarın ortasında duvar işlevi de üstlenen ve pencerelerin paras-
ıades'i (yan sütunlar; pilastrlar) olan üç adet kare sütun yükselir, sütunların
çevresi on beş ayak ve dodrans'tır. Bu sütunların üstünde başka üç kare sütun
daha yükselir, bunların hepsi maviye 'çalan beyaz renkte mermerden
i
yapılmıştır. Kilisenin iç bölümünde kalan kenar, doğu yarım kubbesini taşıyan
kemeri n altındaki altı yeşil sütuna sahiptir; sütun gövdelerini n çevresi, dipte,
yedi ayak ve sekiz parmak uzunluktadır. Sütunların, diastylos düzenindeki
intercolumnium'u yedi ayak on bir parmak genişliktedir ve dört ayak
yükseklikteki mermer korkuluklarla sağlamlaştırılmıştır; bunlar aracılığıyla
eğilip bakan bir kimse, kilisenin içini, alt ve üstte olmak üzere, görebilir. Birinci
ve ikinci galeri arasındaki kenar, kuzeye bakan dış duvardan, kubbe kemerini
taşıyan büyük ayağa kadar kırk dört ayak genişliktedir; bunun bir bölümünde
ayaklar vardır, bir bölümünde de, ayağın arkasında yükselerek kubbeyi taşıyan
kemer yer alır. Kemer ayağından yirmi adım uzaklıkta birinci galeriden ikinci
galeriye geçilir; bu iki galeri arasındaki kenarın geri kalan bölümü yirmi dört
ayak uzunluktadır ve burada ayaklar, kemer ve kanat gibi kubbe tonozuna kadar
yükselen bir duvar yer alır. İkinci galerinin en üst tonozu kemer ve duvarlarla
taşınır ama ortada mavi benekli dört beyaz sütuna dayanır; sütunların gövde
çevresi yedi ayaktır; ikinci ya da orta galeri kare biçimindedir; orta galerinin iki
kenarı, bir bölümünde duvar, bir bölümünde kemerlerle desteklenir; kenarların
E. iKİNci KİTAP 67

r, rıyla genişler; üç alt ve bir köşesi, büyük kubbeyi taşıyan iki büyük fil ayağının arkasından çıkar;
le. ,tavanıarı yaldızlı ve diğeri, daha büyük ayakları destekleye~ kanat duvarların içinden çıkan ayaklarla
eıııne uzanan iki kemer taşınır. Bu ikinci - ya da orta - galerının duvar yerıne geçen dış kenarı kare
rı desteklenmiş duvarda biçimindeki sekiz sütuna sahiptir, sütunların çevresi. altı ayaktır; bunların
'ı. : çıkar, bunlardan iki- ortasında büyük bir fıl ayağı yer alır. Sütunlar arasındakı bu ayaklar pencereler
sayıdaki üst galerilerin için parastades yerini tutarlar. Bu sütunların üstündeki pencereler için de
iı >ölümünde kemerlere, parastades görevi üstlenen başka sütunlar vardır. Sayısı, altta ve üstte, on sekız
G. anır. Böylece, kilise- olan bu pencereler orta galeriyi aydınlatırlar. Galerinin, kilisenin içine bakan
suıunlar arasında kalan kenarı, altı adet yeşil sütunla süslüdür. Bunların intercolumnium'u, birinci
y; ların hem iç hem de galerininkilere benzeyen parapetlere sahiptir. Orta tünoz beyaz ve mavi arasında
'.. ;ylece, her iki yanda, bir renkte gözüken, dörtgen düzende sıralanmış sütunlarla taşınır; bunlardan
:ib, ııavada asılı dururlar. ikisi dış kenardan fazla uzakta değildir; diğer ikisi de, altı sütunla süslü iç
n, de ilerler, daha sonra, kenardan biraz uzaktadır. Bu orta galeriden üçüncü galeriye, birinci galeriden
i~ arasında oval biçim ikinciye olan girişi sağlayan kemerle aynı genişlikteki bir kemer aracılığıyla
, ga,erilerin - ya da cel- geçilir. Üçüncü galeri, uzunluğu, pencereleri, parapetleri ve sütunları açısından
ç Ündedir, kilisenin iç birinci galerinin bir benzeridir; dört sütunu, kubbesini desteklerken, iç kenarı
iL ıar düzeniyle, kilise altı adet yeşil sütunla taşınır. Batı çeyrek kubbesinin dayandığı iki fil ayağı
r V~ sütunlarla taşınır. arasında, ikişer ikişer birleşen dört sütun vardır, bunlar arasında lon tarzında,
ın j bunlarla ilgili bilgi yeşil renkte, daha küçük altı sütun yer alır. Kilisenin, girişi yerine geçen
ır, içimieri de kolayca batıdaki çift kanatlı kapı, iki porticus'a (üstü kapalı sütü nı u geçit; narteks)
ba~,ayacağım: ilk galeri sahiptir; alttaki aracılığıyla düz ayak kiliseye girilir. Usttekiyle de gynaeconitis
1< yükselir ve kemerle (kadınlar bölümü) galerilerine gidilir. Her iki porticus'un uzunluğu, kilisenin
ı' pencerelerin paras- genişliği kadardır; genişlikleri de yirmi sekiz ayaktır. Üst porticus, alt porticus
ur. jükselir, sütunların üstünde, batı yarı kubbesini ve pencereleri taşıyan ayaklar arasında yer alır.
d başka üç kare sütun Nitekim, yarım kubbeyi içte sekiz, dışta da aynı sayıdaki ayaklar taşır ve bunlar
ıZ enkte mermerden arasında, dörtgen sütlınlarla çevrili pencereler, hem alt hem üst galerileri
'aLu1 kubbesini taşıyan avdınlatırlar. Bu portic'us'la kadınlar bölümü galerileri ar:,sında, porticus'un iç
e rinin çevresi, dipte, t~nozunu taşıyan ayaklardan başka bir şey yoktur. Nitekim. porticus'un zemini
d. ;tylos düzenindeki galerininkilerle aynı düzeydedir. Alt porticus çift yapılıdır, içi her iki yanda çok
ikwdir ve dört ayak güzel türleri bir arada toplayan mermerlerle kaplıdır. Tavanı, yaldızlı taşlardan
:11 bunlar aracılığıyla yapılmış mozaiklerle işlenmiştir. Kiliseye bu porticus'un doğu ~enarından
iz ~, görebilir. Birinci dokuz kapı girişi, batı kenarından beş tunç kapı açılır. Iç portıcus tan dıştakı
ln.._n, kubbe kemerini porticus'a çift çıkış vardır ve dış porticus'tan suyun kesintisiz aktığı avluya
t ıun bir bölümünde çıkılır; suya çok sayıda basamakla inilir. Bu porticus'ların başlarında kılıseye,
~i ,k kubbeyi taşıyan biri kuzeyden diğeri güneyden olmak üzere iki giriş vardır; güneydeki gırış alt~
ıir...ci galeriden ikinci bölmeli bir kapıdır; kapılar bir zamanlar bütünüyle tunçtan yapılmıştı, şımdı
a bölümü yirmi dört sadece üçü tunçtandır ve üstün bir işçilik ürünüdür. Ayasofya?ın doğu
k. be tonozuna kadar tarafında, her biri çift kanatlı olan iki kapı vardır; yan taraflarında da bırkaç tane
j Lmer ve duvarlarla daha kapalı kapı vardır, bunlar şimdi açılmaz. Kilisenin içi, çok sayıdaki ışık
n : sütunların gövde kaynağı nedeniyle çokiyi aY,dınlanır. Dört çok yüksek duvar, kırk ~det
eı ; orta galerinin iki penceresiyle yapıya ışık sağlar;' alttaki küçük duvarlarl~ taşınan kemerle~ yırm~
!e~...klenir; kenarların altı pencereyle aydınlanır. Ortadaki galeriler otuz ikı pencereyle, dogudakı
68 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

galerilerin her bir ucunda yirmiden fazla pencereyle aydınlanır. Batıdaki iki
galeriyi, dört alt galeriyi, iki çeyrek kubbeyi, eskiden, kilisenin sadece rahiplerin
girebildiği kutsal bölümünü geçiyorum; kilisenin ortasına da parlak ışık
gönderen üst porticus'u hakkında da bir şey söylemiyorum, bunların ışık
kaynaklarını, sayamayacağım kadar çok sayıda olduğu için bir tarafa
bırakıyorum. Kiliseye olan en büyük giriş batı tarafındadır ve bu giriş, Roma
Pantheon'unda olduğu gibi merdivenler aracılığıyla değil, zemin düzeyindedir.
Ancak, sadece doğu tarafta olmak üzere beş basamakla inilerek kiliseye girilir;
kilisenin üst katına ise dört sarmal merdivenle çıkılır, bunlar da, daha önce
söylediğim gibi en büyük fil ayaklarını desteklemek üzere karşıt konumda
yerleştirilmişlerdir. Georgios Kedrenos onlara kokhlea (salyangoz; sarmal
merdiven) adını verir ama bu en uygun adlandırma sayılmaz, çünkü sarmal
merdivenden çok, alışılagelen dönüşlü çıkış söz konusudur: nitekim, en
aşağıdan başlayarak beş dönüşle üste çıkılır, bunlar insanı bunaltan basamaklar
değildir, geniş mermer levhaların döşendiği yumuşak eğimli bir çıkış söz
konusudur. Bu beş dönüşün her biri on dokuz buçuk ayak yükseklikle ve beş
ayak genişliktedir. Bu dönüşleri diğerleri izler, ta ki kilisenin çatı örtüsüne
ulaşıncaya kadar, ancak bu kez yumuşak bir eğim değil aralıklı basamaklar söz
konusudur, galerilere, üst porticus'lara ve kilisenin daha üst bölümlerine olan
çıkış bu basamaklar yoluyladır.
Şimdiye kadar Ayasofya ile ilgili olarak söylediklerimle, Prokopios ve
Agathias'ın tasviri arasında bir karşılaştırma yapılırsa, kilisenin Iustinianus
tarafından yaptırıldığı dönemden günümüze kadar, İstanbullular'ın ileri
sürdüğü gibi, küçülmediği anlaşılır. İstanbullular, bu yapının eskiden çok daha
kapsamlı olduğunu, bir çok öğesinin barbarlar tarafından yıkıldığı için _
günümüze sadece onda birinin ulaştığını söyleyerek konuyu abartırlar. Eğer, ,
i
kilisenin etrafında yapılmış olan konakların, rahip ve senator'ların evlerinin
barbarlar tarafından ya da yangın sonucu yıkılmış olabileceği anlamı
çıkarılırsa, onların bu savlarına ihtimal verebilirim. Yoksa, Ayasofya'nın
lustinianus'tan bu yana bir çok yapı öğesi yitirdiğini ileri sürüyorlarsa çok
yanılırlar. Nitekim, Prokopios tarafından anlatılan her şeyin, bir porticus
dışında, yerinde durduğunu gözlemliyorum. Prokopios'un tanıklık ettiği, doğu
ve batı porticus'larından sadece batı taraftaki yerindedir, diğerinin bir deprem
sonucu yıkılmış ve yerine, günümüzde görülen yapı kütlesinin dikilmiş olması
olasıdır, bu da, kiliseyi desteklemek üzere, kare taşlardan yapılmış olarak
eğimli bir kaide gibi doğu tarafta yükselmektedir. Bunun, bir deprem nedeniyle,
eski yüksekliğini taşımadığını düşünüyorum. Şimdiki yüksekliği, aşağı yukarı
Evagrios'un belirttiği kadardır ve buna, depremden sonra, hem depremden
gördüğü zarar hem de kubbenin ağırlığı nedeniyle zorlanan fil ayaklarını
desteklemek üzere dört adet duvarla uzatılarak ulaşmıştır. Duvarlar, yirmi
ayaktan fazla olan bir yüksekliktedir, genişlikleri deseki'ı ayağı aşar ve en
iKiNci KITAP 69

e fdınlanır. Batıdaki iki büyük ayakların yüksekliğine ulaşırlar. Bunları, mimari kanatlarla olan
k senin sadece rahiplerin benzerliğinden dolayı "kanat", ya da daha doğru olarak ereısmala (payandalar)
A,tasına da parlak ışık olarak adlandırabiliriz, bunlar aracılığıyla kilisenin kuzey ve güneye bakan
e 'yorum, bunların ışık yüzleri çok iyi desteklenir ve berkitilir. Kilisenin, sekiz fil ayağı ötesindeki,
( iuğu için bir tarafa kubbenin dörtte bir bölümüne doğru yükselen ve yukarıdan başlayarak hilal
n"~dır ve bu giriş, Roma yani boynuz biçimi oluşturan uçları, bugün yerinde durmaktadır; erkeklere
e ., zemin düzeyindedir. ayrılan alt galerilerle kadınlara ayrılan üst galeriler de yerindedir; sonsuz
la Iilerek kiliseye girilir; sayıdaki çok çeşitli mermerlerle kaplı duvarlar, sütunlar, yaldızlı mozaik
lır bunlar da, daha önce parçalarıyla işlenmiş tüm tonoz yerinde durmaktadır; sadece mozaik eseri
:~ 'zere karşıt konumda nedeniyle ünlü değil, aynı zamanda o eski, gizli cetvelin üstün bir ölçüm ürünü
Izı '(salyangoz; sarmal olarak o, günümüze ulaşmıştır, ara sıra tasvirlere karşı çıkan kimselerin neden
,oyılmaz, çünkü sarmal olduğu bazı talihsizlikler söz konusu olsa da ... Sonuçta, bedeni ve hemen
k usudur: nitekim, en hemen tüm uzuvlarıyla Ayasofya, sonsuz sayıdaki metal eserlerinin küçük bir
sa bunaltan basamaklar bölümü dışında, soyulmamış olarak durur. Eskiden sadece rahiplere ayrılmış
j2lr eğimli bir çıkış söz olan kilisenin o kutsal bölümü yerinde duruyor ama bugün ona ait değerli
ak yükseklikle ve beş taşların hiç biri gözükmez, onlar bir çok ulusun savaş eylemleri sonucu
i lisenin çatı örtüsüne yağmalandılar; onarımı Iustinianus tarafından altın, gümüş ayrıca denizin ve
il oralıklı basamaklar söz tüm yer kürenin ürettiği her tür ahşap ile mücevher kullanılarak yaptırılıp
ıl üst bölümlerine olan kiliseye verilen o hiç kimsenin taklit edemediği masa değil sadece,
imparatorların, patriklerin, hükümdarların ve aralarında Arcadius'un kızı,
iyı~rimle, Prokopios ve Küçük Theodosius'un kız kardeşi Pu1cheria'nın da bulunduğu çok sayıda
Si kilisenin Iustinianus kadının, kiliseye, onu süslemesi için sundukları armağanlar da yağmalandılar.
r, stanbullular'ın ileri Sozomenos, Constantinopolis'in bu kutsal mabedine, altından ve değerli
an'nın eskiden çok daha taşlardan yapılmış olan bu masanın çok hoş ve olağanüstü bir görünüm
rı 'ndan yıkıldığı için ka;candırdığını yazar. Müslüman din adamları, mabedi, ne onu büyük bir
<c uyu abanırlar. Eğer, zenginliğe kavuşturan devlet yardımlarından, ne de İstanbul'un en güzel
~ <::~natorııarın evlerinin çarşılarında yer alan bin yüz dükkan ve hanın gelirinden yoksun bıraktılar;
il olabileceği anlamı şimdi onlar, bu zenginliklere serbestçe sahip.
oksa, Ayasofya'nın
i ileri sürüyoriarsa çok V. Bölüm
h, şeyin, bir porticus
'u tanıklık ettiği, doğu Ayasofya'nın yanında ortaya çıkarılan heykeller
ir diğerinin bir deprem
Suda -onun adını gramer yazarları arasında ilk sıraya koymak zorunluluğunu
tl 'inin dikilmiş olması
duyuyorum- Ayasofya'nın yanında yetmişten fazla Yunan tanrı heykelinin, on
la lan yapılmış olarak
iki burç tasvirinin ve seksen Hıristiyan imparatorunun heykelinin ortaya
1, hir deprem nedeniyle,
çıkarıldığını yazar. lustinianus heykelleri kentin çeşitli yerlerine yerleştirip
ıi ,ekliği, aşağı yukarı
sonra Büyük Kiliseyi yaptırdI. Burada, birçok yanlışını bulmamış olsaydım,
;0 'a, hem depremden
Palrla KOl1slal1til1opoleos'un adı bilinmeyen yazarının bildirdiği heykel adlarını
,('rlanan fil ayaklarını
da anmak isterdim.
n 'ır. Duvarlar, yirmi
Sf iz ayağı aşar ve en
70 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

VI. Bölüm
Burundaki fener ve Mangana
Ammianus Marcellinus, Keras (Boynuz, Haliç) Burnuna yakın bir yerde
yüksek bir fener bulunduğunu, Pharos adı verilen bu fenerin uzaktan da
gemilere ışık tuttuğunu yazar. Fener için Ayasofya yakınından daha doğru bir
yer seçilemezdi. Nitekim, Boğaz'dan ve Marmara'dan gelen gemilere nereden
daha iyi ışık tutulabilirdi? Dionysios, Keras Burnunu, Bosporos (Boğaz) Burnu
olarak adlandırır ve Inakhos'un kızının, Hera'nın öfkesinden kaçmak için
Asya'ya buradan geçtiğini söyler. Mangana adlı yerde savaş makinaları
saklanır; burası Sarayalanı içindedir, yani Boğazın ağız uçları bitişiğindeki
Saray yakınındadır. İmparator Konstantinos Monomakhos, Mangana lakaplı
ünlü din şehidi Georgios adına burada görkemli ve büyük bir manastın,
temelinden yaptırd!. Gut hastalığına tutulan Aleksios Komnenos, doğuya bakan
Büyük Saray'a götürülmüş, ancak hekimler bu sarayın havasını yeterince
yararlı görmediklerinden onu Mangana Sarayına nakletmişlerdi.

VII. Bölüm
Zeuksippos Hamam) ve heykelleri
Kedr.<:.n.Q~,]:.(:u!<sippos.H~rrı.arrıl)!lJ1
adını, yerine -İnşa edildiği Zeus Hippios
~ağından' al·dığını.söyler. Eusebios bunu doğrular gözükür: "Bazıları,
Byza-ııti;)nluların hamamı~-ınadını, buraya çok sayıda resim yapan ressam
Zeuksis'ten aldığım -düşünürler" der. Hamamın Ayasofya'ya yakın bir yerde
olduğu sonucunu sadeçe, Ayasofya'yla Zeuksippos Hamamı'm aynı bölgeye
yerleştiren Kentin Eski Tasviri adlı eserden değil, Iustinianus döneminde çıkan
ve Prokopios'un tamklık ettiği gibi Ayasofya ile Zeuksippos Hamarnı, Khalke
adı verilen Saray girişi gibi yakın binaları yakan bir yangın dolayısıyla da
çıkarıyorum. Zonaras, İmparator Severus'un hamarnı Hipodrom'la
birleştirdiğini ve Zeus tapınağı yerine yaptırdığım yazar. Daha eski ve ciddi bir
tanık olarak Leontios, .hamamıliİQ9.<!ronl~i!:leştiı:!:l!.Q ve Z!:.lJl<JÜppos'la
,._-J:I.ipodr~aı:.as!nıJaI::CblrJ<:Qnaktayaz~l~ola[!şu dizeleri.ı:ı.?en.!ı:ıl.~şıl~~~.~ı
gi~i
, ~Q.lliPo.drom'a yakınbır yerde oldugunu belırtm--

Bir yanımda zarif ZeuksiEEos ham.aE:'1'


'diğerinde ödül için yarışılan Hipodrom;
gös;eriI~~i~~yrettiktenveh;ı-;;;mda yıkandıktan sonra
buraya, mas~IT\cIayemeğe gelir, dinlenirsin.
'~onra stadyuma döneceksin,sıran gelince, ak~amleyin
yakla~ır sana, gici.erek.öıüm:.. __
iKİNci KİTAP 71

,Kedıe.ııO-ş,_1:>u_J:ıp.,I!'~d_a,.hemmermer herrU_'!Ş işI"!11~_sang!l_a~!!:ılrı,her


yjnüylı:'y,e"göıkemiyle izlendiğini, tunç heyk~.!!"r~"',ö)'~Ünülen eski insanların
neredevse canlanacak kadar başarıyla tasvir edildiğini anlaıir::Ariiİarıncl;;'bir
HOmeros heykeli vardır,al~l-kır;Şm;ş ve düşü-l1celi, eiferi'ğöğsünün altında
ru ıa yakın bir yerde birleşmiştir; sakalı kayıtsızca sarkık; saçları iki yanda alna doğru seyrelmiş;
JU fenerin uzaktan da yüzü, yaşlılıktan ve derin düşüncelerden dolayı asık; burnu orta ölçüde; gözleri,
i ,dan daha doğru bir genellikle körlerin sergiledikleri gibi, göz kapaklarına doğru kaymıştır;
SC n gemilere nereden tuniğinin üstüne palliıım (Yunan pelerini) giyer, ayaklarının altında bakırdan
osooros (Boğaz) Burnu (tunçtan) yapılmış ayakkabı kayışları uzanır. Ayrıca, en büyük bil_ginleri~
k ':nden kaçmak için Eİ!:!erinLhaı\PLer:incg~ç~r.iyleÜnlü kahramanların IU,nçtan yapılmış heykelleri
~i' savaş makinaları yanında, neredeyse nefes alıyormuş gibi gözüken~s!ci ustalık ürünü mermer
ğız uçları bitişiğindeki birçoEheylefde hamamda .yer_alıyordu; bll_1l1;ıCy.angında..)(.u.Lııl.oJ!lar. Şu
( '" Mangana lakaplı heykellerin adları verilebilir: Deiphobos, Aeskhines, Demosthenes, Aristoteles,
, yük bir manastın, Euripides, Hesiodos, Theokritos, Simonides, Anaksimenes, Kalkhas, Pyrrho,
mnenos, doğuya bakan Amymone, Sappho, Apollo, Aphrodite, Khrysa, Iulius Caesar, Plato,
'i havasını yeterince Hermaphroditos, Herinna, Terpandros, Perikles, Pythagoras, Stesikhoros,
i?, :di, Demokritos, Herakles, Aurora, Aeneas, Kreousa, Helenos, Andromakhos,
Menelaos, Helene, Odysseus, Hekuba, Kassandra, Polyksene, Aiaks, Paris,
Oinoe, Milo, Dares, Entellos, Kharidemos, Melampos, Panthoos, Demogeron,
Isokrates, Amphiaraos, Sarpedon, Akhilleus, Hermes, Apuleius, Artemis,
Pherekydes, Herakleitos, Kratinos, Menandros, Amphitryo, Thoukydides,
e 'diği Zeus!:I~ Herodotos, Pindaros, Ksenophon, Alkmaion, Pompeius, Vergilius, Thebe'de
ır özükür: "Bazıları, ya da bazılarının ileri sürdüğü gibi Mısır'ın Kopto kentinde doğan şair
1 resim yapan ressam Khrystodoros'un dizelerinde betimlenen başka heykeller de vardır; eğer uzun
f~ 'yı( yakın bir yerde olmasaydı bu şairin dizelerini açıklardım, ama kaynağı işaret etmek yeterli
m nı' nı aynı bölgeye olacaktir. Zeuksippos Hamarnı yakınındaki küçük bir hamam Leontios'un şu
anııs döneminde çıkan dizeleriyle ünlenir:
p '5 Hamarnı, Khalke
y, gın dolayısıyla da Artık ÜzÜlme Zeuksippos, yanında
ırnarnı Hipodrom'la yÜkseldiği için bu hamam; BÜyÜk Ayı'nın
i 'ha eski ve ciddi bir yanında da, tatlı tatlı parıldar Erotylos,
ı:!! ,ve Z.f_Uk~ppos'la
~den~r~~aşılacağl~-İ-12i Zeuksippos Hamamı'ndan ya da çok sayıdaki başka hamamlardan hiç bir iz
kalmadı, bize ulaşan sadece, onlarla ilgili epigramma'lar oldu: Agathias
, --
tarafından kutlanan Venus'un da vıkandıiit bir hamam; Paulos Silentiarius'un
dizeleriyle tasvir etliği, kadınların ve erkeklerin yıkandığı Didymos Hamarnı;
Leontios Skholastikos'un ünlü kıldığı bir hamam ya da Marianos
LLL ~ktansonra
Skholastikos'un betimlediği Cupido (Eros) adlı başka bir hamam bunlar
ın.
arasındadır; hepsi ya bütünüyle yıkıldılar ya da Müslümanlar tarafından
e k~am]eyin
tanınmayacak biçimde değiştirildiler.
72 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

VIII. Bölüm
Sampson ve Euboulos hastaneleri
Prokopios'un söylediği gibi, "çok yoksul ve hasta insanlar için Sampsonaç!mda
Tanrı'ya saygılı bir kişi, eski bir tarihte bir hastane'yaptırmlştı amayaR-L.
,isyancıların çıkardığı bir yangında kiliseyle birlikte yandı. Iulianus
(Iustinianus) hastaneyi daha görkemli olarak yeniden yaptırdı, oda sayısını
artırarak genişletti, daha çok hastanın yararlanabilmesi için yÜksek bir yıllık
gelir bağışladı. Ayrıca, Tanrı'yı onurlandırmak isteği tatmin olmadığından bu
yapının karşısına, Isidoros'un Evi ve Arcadius'un Evi adları verilen yapıların
yerine ayrıca iki ksenodokheion (güçsüzler yurdu) yaptırdı, bu hayır işlerinde
Imparatoriçe Theodora ona yardımcı oldu", Prokopios bunları söyler ve onun
sözlerinden Sampson hastanesinin, Büyük Kilise'yle aynı yangında yandığı ve
bu nedenle bu kiliseden uzakta olmadığı anlaşılır. Adı bilinmeyen bir yazarın
yazdığı tarih kitabından da hastanenin Ayasofya'nın karşısında olduğu
öğrenilir. Buna inanmam gerekir, çünkü Zonaras, isyan eden halkın bir yangın
çıkardığını, yangınla Büyük Kilise'nin, Aya İrini'nin, Euboulos Hastane'sinin,
Khalke'nin, Zeuksippos denilen Severus Hamamı'nın ve başka birçok binanın
yandığını yazar. Aynı yangını anlatan Kedrenos, bunları doğrulayan şu sözleri
sarfeder: "Kentin büyük bir bölümü, Aya İrini, Sampson Hastane'si ve
Euboulos Hastane'si hastalarıyla birlikte yandı; ayrıca, Basilica girişi,
Augustaion, Khalke, Forum'a kadar olan iki porticus, Oktagonon ve
Zeuksippos adı verilen hamam da yandı".
fr:9J<:op[os'un yayımlanmış eserinden aldığım yukarıdaki sözlerini
yazdıkta'iı, sonra, onun bir el yazmasını gördüm, yazmada, ~~I1lPJon
Hastane~i'iıin,
._" ..• ' i
Aya İrini ile Ayasofya arasındaki orta yerde olduğu
açıklanıyorelu.

ıX. Bölüm
Khrysostomos'un sürgün nedeni olan Eudokia Augusta heykeli
Kilise tarihi yazarları Sokrates ve Sozamenos, Ayasofya'nın güney kenarının
biraz uzağında, senato binası önünde erguvan renkli bir sütun üstünde Eudokia
Augusta'nın gümüş heykelinin dikili olduğunu naklederler. Heykel önünde,
uzun bir zaman geçerli olan imparatorların tasvirlerine tapınma iideti gereğince,
halkın alkış tutması ve dansçılarla mim oyuncularının kamu oyunları sunma
alışkanlıkları vardı. Bu uygulamanın Hıristiyan dinine aykırı olduğunu
düşünen Ioannes Khrysostomos, halk önünde yaptığı bir konuşmayla bu
gösterilere katılanları kınadı. Konuşmanın kendisini hedef aldığını düşünen
Eudokia, Khrysostomos'u sürgüne gönderdi.
İKİNci KİTAP 73

Bu noktada, yapıların yakınlığından çok, bölge sırasını izlememiş


olsaydım, Ayasofya'ya yakınlıklarından dolayı Miliarium (Milion) ve
Basilica'yı da bu bölüme eklerdim.

<;!ında X. Bölüm
- ya!ll-_
ıanus Kentin üçüncü bölge içinde kalan bölümü
yısını
yıllık Hipodrom, İbrahim Paşa Sarayı, Leon Kapısı, İstanbul halkının Kadırga
----2n bu Limanı dediği limanın bulunduğu yer ve Constantinus Forumu'na kadar olan
- ıların ikinci tepenin sırtının, üçüncü bölgeyi oluşturduğu sadece bu yerlerin
rinde düzeninden değil, Bölgelerin Tasviri adlı eserden de anlaşılır. Buna göre
onun üçüncü bölge, yarış meydanı boyunca, üstte, düz bir şekilde uzanan ama uçta,

- ğı ve
zarın
duğu
'ngın
sinin,
Constantinus Forumu'nun tribunal'ini, Hipodrom'u, Pulcheria Augusta
Sarayını, yeni limanı, yapısının Yunancadaki eski sigma ile olan benzerliği
dolayısıyla bu adla anılan yarım daire biçimindeki bir porticus'u içine alarak
denize kadar çok dik bir eğimI e inen bölümü içerir.

-- ıanın XI. Bölüm


·ızleri
si ve Hipodrom, Hipodrom'daki Dikilitaş ve heykeller
irişi,
Zonaras gibi yeni tarih yazıcıları ve başka birçok yazar, Severus'un,
n ve
Hipodrom'u Byzantionlular'la barıştıktan sonra yaptırdığını yazarlar. Daha
- erini
eski bir dönemde yaşamış olan tarihçi Zosimos, Büyük Constantinus'un
Hipodrom'u her türde en güzel eserlerle süslemekte çaba gösterdiğini, onun bir
_~9ıı
bölümüne Kastor ve Polluks Tapınağını yaptırdığını, bu tapınağın heykel- )
duğ.u
lerinin Hipodrom'un porticus'larında onun zamanına, yani Küçük Theodosius i

dönemine kadar görülebildiğini yazar. Yunanlıların Hippodromos dediği


Circus'un ortasında Thebe taşından yapılmış bir dikilitaş vardır. Bölgelerin
Eski Tasviri'nde bu dikilitaşa ilişkin bir bilgi bulunmadığına, buna karşılık
beşinci bölgede yer alan dörtgen bir Thebe dikilitaşın adının geçtiğiiıe bakarak,
bunun bir deprem sonucu yıkıldıktan sonra Theodosius tarafından, Bölgelerin
========:1-. rı n ın Eski Tasviri'nin yayımlanmasından sonraki bir dönemde Hipodrom'a
------jokia taşındığını düşünmek eğilimindeyim. Yazar, Theodosius'un yaptırdığı birçok
- -----:Jnde,· eserden söz etmemiş, bölgelerdeki bazı eserleri anmamıştır; bunlardan daha
sonra Kentin Genel Tasviri'nde söz edilir. Böylece, İstanbul'da birden fazla
=~=========",Jınce,
--- 'lnma dikilitaş bulunduğu düşünülebilir, bunlardan, Bölgelerin Eski Tasviri'nin,
-----ğunu beşinci bölgede yer aldığını söylediği o Thebe dikilitaşı günümüze ulaşmadı.
"-'<=-..:i.==il=_=:tS~a bu Istanbul'a ilk gelişirnde iki dikilitaş görmüştüm. Bunlardan biri Hipodrom'da
~~~~~~,"ünen diğeri Sarayalanında, birinci tepenin kuzeye bakan kenarında, Thebe taşından
yapılmış, dörtgen biçimde, Sarayın cam işliğine yakın bir yerde dikilmiş olarak
74 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

duruyordu. Ama kısa bir süre sonra yıkıldı; onu Sarayalanı dışında yere
atılmış halde gördüm: otuz beş ayak uzunluğunda, her bir kenan, iyi
hatırlıyorsam, altı ayak, çevresi yirmi dört ayaktı. Bunu, bir Venedikli soylu
olan An[Onio Priolo, Venedik'teki Campo di Santo Stefano'ya yerleştirmek
üzere satın aldı. Diğer dikilitaş Hipodrom'un ortasında, işaret taşı yerine, her
bir kenarı bir buçuk ayak genişlikte olan tunçtan yapılmış dört küp biçimli parça
ve altta bir kaide ile aynı yükseklikteki bir stilobat üstünde yükselir. Stilobat
yerden iki basamağa sahiptir, bunlardan altlaki basamak yerden bir ayak
yükseklikte, bir ayak genişliktedir; üst basamak iki ayak yüksekliktedir ve
stilobat'tan dört ayak ve dört parmak genişlikte çıkıntl yapar. Basamaklar
stilobat'ın altına konulmamış, ek yerinden anlaşılacağı üzere, bir seki gibi
dıştan eklenerek inşa edilmişlerdir. Stilobat bunların üstünde her yöne doğru on
iki ayak genişlikte ve dört ayak sekiz parmak yükseklikte yer alır, kaideden bir
buçuk ayak çıkıntı yapar. Bu dört ayak ve altı parmak dışında stilobat, bir ayak
yüksekliği aşmaz; nitekim, stilobat'ın en üst noktasında, dört kenarda, bir ayak
on üç parmak yükseklikte, stilobat'la aynı taştan yapılmış kane!ür vardır.
Stilobat'ın üst bölümü, alt bölümüne göre bir buçuk ayak daha dar olmakla
kalmaz, aynı zamanda, yıpranmış olan köşelerinin yerine, her biri bir buçuk
ayak yükseklikte, kırmızı Thebe merrnerinden dört kare taş da yerleştirilmiştir.
Stilobat'ın bu dört köşe taşı arasında kalan kanelürlü bölümü ve stilobat'ın üst
bölümü, yedi ayak ve on üç parmak yükseklikteki kaideyi taşır, dikilitaşın
gövdesinin en alt bölümünden öteye, bir buçuk ayak kadar çıkıntı yapar. Her
yönde dokuz ayak ve dokuz parmak genişlikte açılan kaide, stilobat gibi
bütünüyle oyulmuştur: tüm kenarlarında kabartmalar yer alır. Kuzey kenarda iki
sıra kabartma vardır, alt sırada on sekiz insan figürp ve her biri dörder kişi
tarafından çevrilen iki bocurgat görülür; çekme halatları bocurgatlar etrafında
döndürülür, yerde yatan dikilitaş çekilir. Dikilitaşaynı sırada, günümüzdeki
haliyle, dikeyolarak gösterilmiştir; yanında üç kişi göze çarpar; İstanbullular
bunlardan birinin usta, birinin çırak olduğunu söylerler: eğer araya giren üçüncü
kişi olmasa usta, dikilitaşı kendisi yokken diktiği için çırağını cezalandıracaktır.
Üst sıradaki iki bocurgat, alttakilerle desteklenerek, yerde yatan dikilitaşı
çekmeye çalışırlar; her biri büyük çaba gösteren dörder kişilik gruplar
tarafından çevrilen sağlam halatların düğüm bükünlÜleri çok iyi ifade edilmiştir.
Bu ağır kütleli dikili taşın nasıl dikildiği kavranabilmişse, izlenen yolun,
kabartmada belirtildiği ve Marcellinus'un anlattığı şekilde olduğu görülecektir.
Marcellinus, geriye sadece dikilitaşın dikilmesinin kaldığını, bunun da
tehlikesizce yerine getirilmesinin pek umut edilmediğini yazar: yüksek direklerjn
oluşturduğu bir iskeleler ormanı görülür, çok iri ve uzun halatlar, çok katlı
çapraz iplikler gibi, göğün dahi görülemeyeceği yoğunlukta örülür; bunlarla
bağlaıımış olan dikilitaş boşlukta azar azar dikine çekilerek, uzun Süre asıli
kaldıktan sonra, değirmen taşları gibi binlerce adam tarafından döndürülür,
kaidesi üstüne oturtulur.
iKİNci KITAP 7S

ı",y alanı dışında yere Beşinci tepenin sırtında yer alan, bu dikilitaşla hemen hemen aynı
i her bir kenan, iyi büyüklükteki bir sütunun yerinden alınarak yere yatırıldığını gördükten sonra
n bir Venedikli soylu İstanbullu makine ustalarının bu dikilitaşı başka bir yere kırmadan
)'~fano'ya yerleşıirmek taşıyabileceklerini anladım, Beşinci tepedeki sütun şöyle taşındı: sütunun
" '}aret taşı yerine, her etrafına, eşit aralık bırakarak sütundan daha yüksek direkler diktiler; bunlar kare
ış ört küp biçimli parça biçiminde sıralandı ve tepelerine çapraz olarak kalaslar koyup bunları aralarında
t"ıde yükselir. Stilobat çok iyi bir biçimde bağladılar; kalaslardan sık aralarla palangalar sarkıttılar ve
, 'ık yerden bir ayak bunlar aracılığıyla sütun gövdesinin altından en üstüne sağlam halatlar
a) k yüksekliktedir ve fırlattılar; birbirlerine dokunacak kadar çok sık bir şekilde bağlanmış olan
r" yapar. Basamaklar halatlar, dokuma kumaşta olduğu gibi bir ağ biçiminde örülü haliyle, direklerin
i ;izere, bir seki gibi oluşturduğu kare dışında bir kuleye benziyordu, Her iki yandaki, yere çakılı
üı e her yöne doğru on çok sayıda bocurgat, güçlü gençler tarafmdan döndürülüyordu; sütunun sarılı
to yer alır, kaideden bir olduğu sağlam iplerin, böylece, çekilmesiyle sütunu yerinden çıkardılar, sonra
i -da stilobat, bir ayak aşamalı olarak aşağı çekerek yere yatırdılar ve tekerlekleri çok kalın demirle
" rt kenarda, bir ayak kaplı sağlam arabalara koyarak, kırmadan, Sultan Süleyman Camisini süslemek
I" 'mış kanelür vardır. üzere, üçüncü tepeye taşıdılar.
i: '; daha dar olmakla Hipodrom'daki dikilitaşın stilobatının batı yüzünde şu epigramma yazılıdır:
ir ,her biri bir buçuk
to) da yerleştirilmiştir. Yerde serilmiş yatan bu dört yÜzlÜ sÜhınu,
iL --ıü ve stilobat'ın üst
sadece İmparatar Theodosius kaldırmaya cesaret etti,
Li, yi taşır, dikilitaşın
"örev
o verdi Proklos'a ve bu kocaman sÜtun,
l(hr çıkınıı yapar. Her
otuz iki günde büyÜk çabayla dikildi,
t "aide, stilobat gibi
al ,Kuzey kenarda iki
Doğu yüzünde de Latin harfleriyle aşağıdaki epigramma yazılıdır; biraz
i~ her biri dörder kişi
i 'curgatlar etrafında aş ınmış olmakla birlikte okuyabildim:
-,
)
, ada, günümüzdeki
e rarpar; İstanbuııular Eskiden gÜçtii dingin ef~ndilere boyun eğmek,
ğ araya giren üçüncü emredildi, yıkıcı tiranlara ÜstÜn gelmek,
ğ, ı cezalandıracaktır. her şey Theodosius'tın önÜnde eğilir ve onun
y~rde yatan dikilitaşı ebedi soywmn; böylece ohız Üç gÜnde yeniIdi
j [er kişilik gruplar sÜhın ve Vali Proklos tarafından göklere yÜkseltildi.
o iyi ifade edilmiştir.
ni<se, izlenen yolun, Dikilitaşın güney yÜzünde çift sıra halinde kabartmalar yer alır; altta dört
; lduğu görülecektir. yarış arabası bulunur, bunların ikisi ikiatlı, ikisi dört atlıdır, her birine birer
k, dığını, bunun da sürücü binmiştir. Üst sırada iki atlı, üç yaya, toga giymiş üç kişi, iki dikilitaş,
17"r: yüksek direklerin epistylion'ları taşıyan dörtgen planla düzenlenmiş dört sÜtun bulunur. Kaidenin
u halatlar, çok katlı kuzey yüzünde roga'1ı otuz beş figür içeren dört sıra yer alır. Batı tarafta iki sıra
u a örülür; bunlarla kazılmıştır, alt sırada dokuz figür, imparatora armağanlar sunan ricacı gruptur;
er~k, UZun süre asılı imparator ise on altı figürle üst sırada yer alır. Güney tarafta iki sıradan
ri 'ndan döndürülür, alttakinde on toga'lı figür vatdır; üstte yirmi toga'lı figür bulunur, bunun dördü
76 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

dışında hepsi kalkanııdır. Doğu yüzde, altta üç sıra bulunur, en altta on altı kişi
vardır, bunlar erkek ve kadın dansçılardır, kimi müzik aleti çalar; üstteki iki
sırada baş figürlerinden başka bir şey yoktur, bunların seyirciler olduğunu
düşÜnüyorum. Daha üstteki sırada yirmi figür vardır, bunlardan altısı
diğerlerinden sÜtunlarla ayrılır, ortadaki figür elinde çel en k tutar. Kaide üstünde
tunçtan yapılmış dört küp biçimli parça dörtgen planda sıralanmıştır ve tüm
dikilitaşı taşırlar; dikilitaşın her bir kenarı altta yaklaşık altı ayak genişliktedir
ve üstünde, en alttan en üste kadar Mısır işaretleri kazınmıştır.

XII. Bölüm
.çoı_~~S_t1S
~--. - (Örme Sütun)

Hipodrom'un ortasında dörtgen taşlardan yapılmış bir Colossus (Örme Sütun)


yer alır. Daha önce deneyimsiz bir yazar sütunun mermer levhalarla kaplı
olduğunu dile getirmişse de kaidesinde kazılı olan bir epigramma'nın tanıklık
ettiği gibi ve sadece gövdesinde değil kaidesinde de görülen deliklerden
~ıı.l::şıl::c.a-ğl.iizere,sütunun demirle birleştirilmıŞ- tun-çle;halarla kapl;-ôldugunu'
söyle-mekd;ıha yerinde olur. Deliklere demir çubuklar sokulmuş, bunlar kurşu.n
dökülerek sağlamlaştırılmıştı. Şimdi, tunç kaplaması yağmalanmış olan sütun,
bir taş yapı olarak barbarların açgözlÜlüğüne tanıklık eder. Aynı şey daha önce
Rodos kolossos 'unun başına gelmiş, Herakleios'un torunu Konstans
döneminde, dikilişinden bin üç yüz yıl sonra Araplar onu parçalara
ayırmışlardı; ardından sütunu Emesenus adlı bir Musevi satın almış ve tunçtan
yapılmış bölümleri ayırdıktan sonra dokuz yüz deveye yükleyip götürmüştü.
İstanbul'daki Örme -- - Sütun'un kaidesine şu dizeler kazılıdır:
- .

)
Dört yÜzlü bu hayret uyandıran yÜksek anıt, i

zamanla aşınmış; onu yeniledi, en iyi haline getirdi


Konstantinos, şimdi İmparator, onun oğlu Romanos,
İmparatorluği.ın gunıru; Rodos'tın kolossos'tı
şaşırtırdı, bu sÜtun, tunçla kaplı, hayranlık
uyandırıyor.

Kaidenin alt bölümüne üç basamak eklenmiştir, birinci basamak yerden iki


ayak, ikinci basamak bir ayak ve iki parmak, üçüncü de yine bir ayak ve iki
parmak yÜksekliktedir. .J<;:aidekare biçiminde mermerden yapılmıştır, yediayak
üç parmak yükseklikte, her bir kenar on ayak ve dodrans genişliktedir.Orıı:ıe
~un~dikjILt;)şt.;ı.!l~b!0'_ükse1<Jir; Boğdan p!ensinin s~nnet düğü~ü~de,_ bu
sütunun tepesine usta bir cambazın tırmandıgını ve sag salım aşagı ındıgını
gördüm. Onu usta olmayan biri izledi, sütunun tepesine benzer şekilde çıktı
iKİNci KİTAP 77

ı--Jr, en altta on altı kişi


ancak bu kadar yükseklik gözlerini körleştirdiğinden, zarar görmeden inip
, .. ~ti çalar; üstteki iki
inerneyeceği konusunda kuşku duyarak, sütunun üstüne düşmernek için kendini
~ır ;eyirciJer olduğunu olabildiğince uzağa fırlattı; bunun sonucu, dümdüz düşerek ayaklarıyla yere
ı·~.ır, bunlardan altısı çakıldı, anında öldüğü görüldü.
~ :utar. Kaide üstünde
ja ıralanmıştır ve tüm
( -ltı ayak genişliktedir
XIII. Bölüm
r ır.
Hipodrom'daki sütunlar

Hipodrom'un ortasırıcJ'!,_dj1<i!it.~şların sırasında yedisütun daha yer.alır.


Bunlar.d.au..Ara.b.i.stan..mennerincleJJ---y[lpılmış,ojaı:ıl!).ın.Çevresi on y~di .[lyak v,e
se ki-ı-P.<ınll'!JS!l[>-Siitunun..üstünde.İbralıi rıı_Pilşa'n ın Macari stan' dan gan imet
olaralc...g.e.~ird.~ğ~t~nçtan yapılmış bir Herakles heykeli yer alıyordu, ancak,
: 'nssus (Örme Sütun) canavarları evcilleştirmek için, yaşadığı sürece dünyayı dolaşmakla kalmayıp,
elJ er levhalarla kaplı öldükten sonra da oraya buraya taşınan ve çok kez ölümden dönen Herakles
'piIJramma'nın tanıklık sonunda tepetaklak yere yıkıldı, heykellerin ve tüm Vitruvius sanatının en
~ '')rülen .p."'.liklerden şiddetli düşmanı olan Türkler tarafından parçalara ayrıldı: Türkler, hayali bir on
ii" ırla kaplı oTduğulli! üçüncü mücadelesinde Herakles'i yendiler. Uzun bir süre önce, büyük bir
)kuımuş, bunlar kurşun hünerle yapılmış olan tahta Herakles heykelini yakanların gücünü aştılar.
.§ ı~ıJanmış olan sütun~ Nitekim, dine saygısı olmayan Diagoras, bir hana gidip mercimek pişirrnek için
e. 'ynı şey daha önce oduna ihtiyaç duyduğunda, üstün bir sanatla yapılmış çok güzel bir tahta
un torunu Konstans Herakles heykeli bulmuş, onu parçalara aytrarak ateşe verirken şu sözleri
r: ,lar onu parçalara söylemişti: "Ey Herakles, sen ki on iki mücadeleyi başarıyla bitirdin, haydi
i,. tn almış ve tunçtan görelim, on üçüncüyü de kazan; bak şimdi, mercimek pişiriyorsun".
ükıeyip götürmüştü.
Dikilitaşlarl!'.2Y--ı:!!,sl.~ada __başka bir tunç sptun. vardır;.sütun, ~omalı
~] ';ır:
haIl!ml'!(ıl1 "\giydiği stola'ların
--- --_ _
.. ~.
kıvrımları
-
gibi ince kanelürlü değil, bir
~..__ ..birine
..
_- .. ,

~arılm~ş.ü_ç,~-ıı.an.ınkıvrımından oluşur;)llnlar yukarı doğru yönelmez,.büyük


U1l t, ~_alatlarda görüldüğü gibi bükülür, en sonda üç yılan başıyla son bulurlaı..'yılan
n 'etirdi başla-ı:!ı.YSk~şeli biçimde sıralanır, kaslı sütun gövdesi üstünde yukar; doğru
1 F manos, uz.anırlaı:.. Bu sütunun dikiliş nedeni üstüne İstanbullular çok şey uydururlar
ancak bunların hepsi atalarının tarihini iyi bilmeyenıerin anlattığı boş şeylerdir.
lı Tarihçiler arasında Zosimos, Büyük Constantinus'un Hipodrom'da,
Delphoi'dan getirdiği, üzerinde bizzat Apollon'un heykelinin bulunduğu Uç
ayaklı kazanı diktirdiğini yazar. Salamisli Sozoınenos buna, Constantinus'un
1< ıasamak yerden iki Hipodrom'a sadece' Delphoi üç ayaklı kazanım koydurtmadığını, aynı
le , ine bir ayak ve iki zamanda, Lakedaimonlu Pausanias'ın ve Yunan kentlerinin, Medlerle yapılan
i <pılmıştır, yedi ayak. savaştan sonra Delphoi Apolion'una ithaf ettikleri o çok ünlü üç ayaklı kazanı
n. enişliktedir. Örme da koydurttuğunu ekler. Euscbios daha açıkça, Constantinus'un, İstanbul'un
;ü ıet düğününı:ı-~: b~ bir yerine Apolion Smintheus heykelini yerleştirdiğini ama Hipodrom'a,
ğ alim aşağı indiğini etrafında yılan sarılı Pytho üç ayaklı kazanı koydurttuğunu anlatır.
ıe enzer şekilde çıktı Anlatılanlardan, bu tunç Uç başlı sUtunun üstüne yerleştirilen üç ayaklı
kazanın, Herodotos'un sözünü ettiği Delphoi'daki kazan olduğu sonucu
78 iSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

çıkarılabilir. Herodotos, Delphoi'daki kazanın, Perslerden alınan ganimeti n


onda biriyle altından yapıldığını, bunun üç başlı yılan üstüne yerleştirildiğini
anlatır ve sözlerine, Persler bozguna uğratıldıktan sonra bu altın kazanın orada
bulunup Delphoi tanrısına geri verildiğini, sunağa yakın bir yerde tunçtan
yapılmış üç başlı yılanın üstüne konulduğunu ekler. Bu tunç sütunun eskiden
altınla kaplı olduğunu ama altının Türkler tarafından yağmalandığını
söyleyenler yanılırlar. Çünkü alunın Türklerden yüzyıllarca önce alındığı,
Pausanias'ın şu sözlerinden anlaşılır: "Plateİa savaşından sonra, tunç yılan
tarafından taşınan üç ayaklı altın kazan, Yunanlıların ortak adağı oldu".
Pausanias'ın anlattığına göre tunç, onun dönemine kadar dokunulmadan
ulaşmıştı ama altını Phokailı komutanlar tarafından alınıp götürülmüştü.
~Dikilitaş, örme sütun ve tunç sütunun yer aldığı, Hipodrom:'!~.cırtasındaki
doğru-hat boyunca beş sütun da~a :,~rdır. ' ,
Hipodrom'un Marmara'ya bakan cephesinde, İstanbul'a geldiğim zaman.2!2..
yedi beyaz mermer sütun, sı:ıira'ları, başlıkları ve epistylion'larıyla duruyordu. '
B u ıi'larBıpodrom'u;ı"gU iiey barıta'ritim i" kuşatacak şekiıdem;ıanmıştı.
Sütunların stilobatları iki ayak on parmak yüksekliktedir. İçte Hipodrom
düzlüğüyle eşit düzeyde, dışta yerden yaklaşık elli ayak yükseklikte tonozlu bir
alt yapıyla desteklenmişlerdir; stilobatlar, her biri, iki basamak çıkıntı yapan
küçük bir duvar üstüne ya da kare biçimindeki plinthos'lar üstüne
yerleştirilmişlerdir; tek parça taştan yapılmamış olan alt basamak, bir ayak ve bir
parmak, üstteki basamak da bir ayak ve altı parmak yüksekliktedir, stilobattan
sekiz parmak dışarı taşar; basamakların her bir kenarı sekiz ve dodrans ayak
genişliktedir. Stilobatlar, her yönde beş ayak ve yedi parmak genişliktedirier;
onların, toruslar ve başka modüllere karşılık olarak konulmuş olan en alt
çıkıntıları, alu buçuk parmak yüksekliktedjr; bitiş yerleri karşılığı olarak
konulmuş olan üstteki çıkıntdar da aynı yükse~liktedir; spira'nın plinthos'u on
bir parmak kalınlıktadır, alt torus yedi buçuk, skotia dört parmak, üst torus alu
parmak, sütun gövdesini destekleyen taş beş parmak, sütun gövdelerinin çapı
üç ayak ve beş parmak, yükseklikleri yirmi sekiz ayaktır. Sütun gövdeleri
şimdi, başlıkları ve kaideleriyle birlikte yerde yatıyorlar,§-ıı}taı:ı.Süleyman'ın
t~ı:2'~n,şarayının yapımında kullanılmak üzere kısa bir süre önceyıkıldılar.
Onların durumuna üzüldüm, yere fırlatılıp atıldıkları için değil, sanatın eski
yöntemine göre kesilmiş olan başlıkların barbar modüllerle değiştirilerek, bazı
sÜtunların hamam döşemesi için kesildiklerine, bir fırını .kaplamak üzere
oyulduklarına ya da epistylion'larının ve spira'ların bir duvar yapmak için yok
edildiklerine üzüldüm.
Sütun gövdeleri arasındaki intercolumnium on bir ayak genişliktedir;
sütunlar, kesintili bir düzenlemeyle diastylos'turlar; buradan, büyük aralık
nedeniyle epistylion'ların fasııaya uğradığını farkettim. Tüm sütun başlıkları
Korinı düzeninde yapılmıştır ve saçakiık, oyulmamış olan ekhİnos'lar dışında
kı İKİNcİ KİTAP 79

(, den alınan ganimetin kusursuz bir şekilde ifade edilmiştiL Epistylion'lardan demir halkalar sarkar, bu
1 i tüne yerleştirildiğini halkalara tenteler asılıyordu, Bu sütun sırası üstünde başka bir sütun sırası
'e ull altın kazanın orada bulunuyordu ve Osmanlıların kenti alışından sonra da bir süre orada yer aldı.
y <ın bir yerde tunçtan Frankların
~-------'--,
~kL\,!şıe-ııı;npt
-.-----"_ ----
heykeji,yanında olağanüstü sanat ürünüolan dört altın
_.
ve Venediklilerin.. İstanbul'u ..almfjla.rı!1ç1illl,9nCeJiipodrol1)'clii"Çok .. , ..•
lu Jnç sütunun eskiden

-
'ır'uan yağmalandığını ~.zlla.th?kelı de:va~c1ı.Bu dört atın Istan~ul'd~lLgQtürü!~~ğ~ı:~~öyl<:,r,~~,
2 ıllarca önce alındığı, atlaL!2.'L.guf! ...y'eFe,lhk'---.. '-"--'-'----
San Marco - .... -
..
Basılıca
- , _.
----_., ...•-..•~--
.

Hipodrom'daki çok sayıda imparator heykeli - bunıa'r ara'sırida çôkiyib'ilirien


sının gırışı ustündedlL
m, n sonra, tunç yılan
ın" ortak adağı oldu", dizelerle kutlanmış bir Iustinianus heykeli de vardır - ya da en önemli kişilerin
, :adar dokunulmadan heykelleri üzerinde durmayacağım. Aynı şekilde, Bizans imparatorları katında
llf ;ötürülmüştü, çok değer taşıyan hadımıarın heykelleri üzerinde de durmayacağım. Hadım
!;nudrom'un ortasındaki
" ··''.r_."'
heykelleri arasında, imparatorun oda hizmetkarı olan ve Basiliskos döneminde
yakılan hadım Platon'un da heykeli vardı. Bu heykelin göğsünde "Kim bu
)
heykeli başka yere taşırsa ilmikle boğulsun" sözlerini içeren bir yazıt olduğuna
)U; geldiğim zamanJ2.!l....
yl'()ı:l~ı:ıy!a__duruyordu, Suda tanıklık edeL Heykel yine de, daha önce dikili olduğu Prokopios
-L._'-" .- , Kilisesi'nden alınıp Hipodrom'a taşınmıştıL Hipodrom'da yer alan sonsuz
ekilde sıralanmıştı.
:kı jiL İçte Hipodrom sayıdaki yumruk dövüşçüsü, güreşçi, araba yarışçısı heykellerini tek tek
. v'ıı<seklikte tonozlu bir anlatmam mümkün değildir; bunlar kısa bir süre önce yİlirildiler ancak anıları
ısamak çıkın tı yapan hep taze kaldı; üç yüzden fazla dize hala mevcuttur, bunlarda bazı araba
~ı ,linthos'lar üstüne yarışçıları da onurlandırılmıştır, ama çoğunun anısı yitirildi, çok ünlü yarışçı
bo,amak, bir ayak ve bir' Thomas'ınki gibi. Yine de bu yarışçının bütünüyle unutulmadığını İstanbul'da
, ~kliktedir, stilobattan gördüğüm Thoma heniokhoi yazıtlı bir taş parçasından anladım. Sözü edilen
s( iz ve dodrans ayak Thomas belki de imparator Theodoricus'un Roma Valisi Faustus'a, hakkında
lo' "ıak genişliktedirler; şu sözleri yazdığı kişidir: "Doğu bölgelerinden gelen araba yarışçısı Thomas'a,
ınulmuş olan en alt hünerini ve cesaretini gözlemlediğimiz sürece makul bir gelir bahşetmiştik,
ye ~ri karşılığı olarak Ancak, yarış ta üstünlük kazandığı belirtildiğine, kendi iradesiyle'iilkeyi terkedip
; su.ra'nın plinthos'u on Imparatorluğumuz içinde bir yer seçtiğine göre cömert bir aylıkla onu
r )armak, üst torus altı güçlendirme yoluna gittik. İtalya yönetimini seçtiğini bildiğimiz sürece bundan
;U1 n gövdelerinin çapı vazgeçmeyeceğiz. Nitekim o sık sık her diyarda uçarcasına araba sürdü,
ıak ••r. Sütun gövdeleri arabadan çok alkışla taşındı; halk, önünde eğildi, yarış arabası sürücülerini
. Sult~~Ş_üleyrı:ı~n:ın bazen kurnazlıkla geçerek bazen atların hızını aşarak, üzdüğü kimseleri, ikinci
ir ire Önce,.yıı<:ı1dllar. kez sevindirdi. Çok sık zafer kazanması, bir dizi insanın onu büyücü olarak
ic; .. değil, sanatın"eski görmesine neden oldu ve bu tür suçlara ulaşmak, bu insanlara büyük bir övgü
( e değiştirilerek, bazı olarak gözüktü, Nitekim, insanların, meziyetleri aracılığıyla büyünün gücüne
LL II kaplamak üzere ulaşamadıkları durumlarda, büyü sapıklığına belli bir güç atfetmek"'gerekiL
dL, ar yapmak için yok Araba yarışı gösterisi, eskiler için kutsal bir niteliğe sahipti ama sonraki
kuşaklar için vakur geleneklerden uzaklaşma, hafiflikle sürdürülen mücadele ve
dürüstlüğü terk etme anlamına geldi, sürekli yinelenen kavgaların kaynağı
oldu".
Theodoricus'un bu sözlerinden, istanbul'u olasılıkla parti hizipleri
nedeniyle terketmiş olan Thomas'ın, farklı istekler dolayısıyla farklı renklere
80 iSTANBUL VE TARİHi ESERLERİ

ayrılmış partiler yüzünden Roma'da tehlike içinde olduğunu anlıyorum. Bu


hizipler sadece Roma'ya değil İstanbul'a da zarar verdiler, onların yüzünden
yurttaşlar kadar İmparatorlar da büyük İmparatorluğun ayrımlar sonucu
bölünnıesi tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar. Ama İstanbul Hipodromu, her ne
kadar orada kısa bir sÜre bir takım inşaat çalışmaları başladıysa da bugÜn artık
tÜnı süslerinden yoksun kalmış, yağmalanmış ve canlılığını yitirmiştir.
Hipodronıa baktığımda acı duydum; acım, rastlantıyla elimde tuttuğum bir
sikke dolayısıyla, önce, Vandalların kralına karşı Belisarius'un Hipodrom'da
kutladığı zaferin anısı, sonra da onun cesaret ve yiğitliği nedeniyle içine
düştÜğü tehlikenin al11slyla daha da artt!. Sikkenin bir yÜzünde zafer kazanmış
Belisarius'un lustinianus tarafından kabulü, öteki yüzünde şu övgüyle birlikte
Belisarius tasvir edilmiştir: Cloria Romanorum Belisar/us (Romalıların gururu
Belisarius). Prokopios, Hipodrom'da, içinde sarmal merdiven olduğu için
coclea (koklılias) adı verilen bir kapı bulunduğunu, aynı şekilde, Mortuus
(Nekra) denilen bir giriş olduğunu, Venetia adı verilen bir porticus
bulunduğunu, burada Venetiani'nın, yani Mavilerin oturmak alışkanlığında
olduğunu yazar. Bundan, prasinos partililerin, yani Yeşillerin, oturduğu bir
porticus bulunduğu akla gelmektedir. Partilerin birbirinin arasına karışarak
yarış seyretnıediği, ayrı yerlerde oturduğu dikkate alınırsa başka renklerin de
başka porticus'ları olduğunu düşünmek yerinde olur.

XIV. Bölüm
Bakkhos Kilisesi; Hormisdas Evi; lustinianus Sarayı.

) Bir İnıparator Sarayının ve lustinianus'un İmparator olmadan önce oturduğu


i konağın, Hipodrom ile Marmara Deniz[ arasında yer aldığı, Hipodrom ile
Marmara arasında uzanan düzlÜkte günümüzde de görÜlebilen Bakkhos ve
Sergios Kilisesinin konumundan anlaşılabilir. Prokopios bu konuda,
lustinianus'un eskiden Hormisdas adı verilen imparator sarayına yakın bir
yerde Petrus ve Paulus Kilisesini yaptırdığını yazar: "lustinianus'un, bu
Horınisdas Konağını kendi konutu olarak ayırdığı, ona bir saray görünümü ve
görkemi kazandırmasından anlaşılır anıa İmparator olduktan sonra onu da diğer
saray yapılarına ekledi, Ayrıca, ünlü iki aziz olan Sergios ve Bakkhos'a
adanmış başka bir kilise daha yaptırdı. Bu kiliselerin her ikisi de, ne güzellikte
ne büyüklÜkte ne başka bir konuda birbirinden aşağı kalmaz; her ikisinde de,
aynı şekilde, taşların parIaklığı güneş ışığını aşar, her ikisi de her yanda, bolca
altın valdızla sÜslüdÜr ve adaklarla doludur. Yine de bir fark vardır: birinin
uzun ~kseni düzken, diğel'inin sÜtunları, hemen hepsi, yarım daire biçiminde
sıralıdır. Sonucta, her ikisi de, hem kent hem de tüm saray yapıları arasında
hayranlık uvaı;dıraıı görkemli yapılarclır". Prakapio,. daha sonra, yukarıda,
fustinİJnu:-;'tın, Hornıisda:-ı'ın Koııağı olarak :ıdlandırılan saray yakınlarıncLıki
Ri İKiNcİ KİTAP 81

,i ğunu anlıyorum. Bu konağa daha görkemli bir görünüş kazandırıp saraya ekledi ği ni yazar.
,d ;r, onların yüzünden Prokopios'un prens dediği bu Hormisdas'ın Pers kralının oğlu olduğunu
Iİ -;un ayrımlar sonucu düşünüyorum. Marcellinus, Constantinus'un oğlu Constans'ın, Roma'ya
LI li Hipodromu, her ne geldiğinde, Horınisdas'a, aklında devasa yapı tasarıları olduğunu ancak bunları
a; ıdıysa da bugün artık yerine getirme umudunun tümüyle yok olduğunu, Traianus Forumu'nda bulu-
nan Traianus'un atını taklit etmekle yetineceğini söylediğini, Hormisdas'ın da
mıılığın! yitirmiştir.
ona, önce bu at için bir ahır yapması gerektiği cevabını verdiğini yazar.
li elimde tuttuğum bir
Georgios Kedrenos, Iustinianus'un sarayının Bakkhos Kilisesine ne kadar
li; rius'un Hipodrom'da
i,-'tliği nedeniyle içine yakın olduğunu daha açık bir şekilde anlatır: "Iustinianus, Ser"ios ve Bakkhos
Kilisesi'ni, deniz tarafında, 'saraya yakın bir yerde yaptırdı; daha önce kendi
y ünde zafer kazanmış
jr, ; şu övgüyle birlikte konağı olan yere de bir kilise yaptırdı ve eski mal varlığını bu iki kiliseve
bağışladı; bunlara bir de manastır ekledi ve onu ünlü kişilerle doldurdu". Petr~s
ri ç (Romalıların gururu
ve Paulus Kilisesi'nden günümüze hiç bir şey kalmadı ancak Sergios ve
;rdiven olduğu için
Bakkhos Kilisesi haliL.duruyor ve Yunanca adını şimdi de taşıyor ancak Türk-
" nı şekilde, Mortuus
ler' e hizmet veriyor. Yapının yuvarlak biçimli kubbesi tuğla örtülüdür ve sekiz
Iı <erilen bir porticus
c rmak alışkanlığında ayakla taşınır; bunların arasında çift sıra halinde İon sütunları sıralanmıştır; alt
Y, illerin, oturduğu bir sırada yere dayalı on altı sütü n vardır; sütunların altıs! yeşil, geri kalanı kırmı-
iı' Ün arasına karışarak zı damarlı beyaz renktedir. Üst sıra, sekizi yeşil, onu kırmızı damarlı beyaz
renkte on sekiz sütundan oluşur. Alttaki sütunların başlıklarının aIt bölümleri
n a başka renklerin de
ekhinos'larla sarılıdır; geri kalan bölüm bütünüyle yapraklarla kaplıdır. Üsııeki
sütun başlıklarının volütleri dört köşeden çıkıntl yaparlar ama ekhinos'ların
akıntıları kenarlardandır; geri kalan bölüm kusursuz bir şekilde işlenmiş
yapraklar içerir. Alt sıranın başlıkları üstünde ustalı;';la yontulmuş epistylion'lar
vardır. Zoophoros, tüm kilisenin çevresini kuşatan büyük harflerle Yunanca
dizeler oydu. Ayakların üst bölümleri, salkımlar arasına yerleştirilmiş asma
Oı ,adan önce oturduğu yapraklarıyla gölgelenmiştir; bunlar da kilisenin Bakkhos'a adandığını gösterir. )
i
;r aldığı, Hipodrom ile
ıi jlebilen Bakkhos ve XV. Bölüm
'r, :opios bu konuda,
atvc sarayına yakın bir lulianus ve Saplıia Limanları, Sigma adlı particus ve Saplıia Sarayı
,a "Iusıinianus'un, bu
lı ~saray görünümü ve Iulianus Limanı'nın Bakkhos Kilisesi'ne yakın bir yerde olduğu, Büyük Leon
döneminde çıkan bir yangından anlaşılır. Evagrios, yangının, kentin kuzeye
uK.an sonra onu da diğer
bakan tarafında başladığını, Bosporos Limanı'ndan eski Apol1on tapınağına,
:rgios ve Bakkhos'a
aynı zamanda, güney tarafta IulianuS'·Limanı' ndan Concordia (Homonoia)
eı kisi de, ne güzellikıe
Kilisesi'ne kadar ilerlediğini yazar. Zonaras aynı yangını betimlerken, Iulianus
b",naz; her ikisinde de,
ik i de her yanda, bolca Limanı'nın, Sergios ve Bakkhos Kilisesi yakınında olduğunu açıklar,
" . fark vardır: birinin yangının, kuzeyde, Boğaz'dan çıkarak Aziz Ioannes Kalybites Kilisesi'ne,
, ,arım daire biçiminde güneyde, Aziz Thomas Kilisesi'nden büyük din şehitleri Sergios ve Bakkhos
i: ray yapıları arasında Kilisesi'ne kadar etkili olduğunu söyler. Thomas Kilisesi, Homonoia Kilisesi
" ılıa sonra, yukarıda, yakınındaydı. Zonaras, kuzey taraftaki yangının batıdan başlayıp doğu ya
atı saray yakınliınndaki doğru yayıldığını söylerken Evagrios tersine, doğudan batıya yayıldığını
82
İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

belirtir. Kedrenos, aynı yangının kuzeydeki denizden güneydeki denize yakın


olan Sergios ve Bakkhos Kilisesi'ne kadar kenıi kuşattığını söyler. İmparator
Anastasios, lulianus Limanı'nı berkitti ve taş mendirekle daha güvenilir kıldı.
Georgios Kedrenos, bu limanın daha sonra Sophia Limanı adını aldığını
belirtir; lulianus Limanı'nda, lustinianus'un yeğeni lustinus'un bir saray
yaptırdığını, limanı temizlettiğini, ortasına, biri kendinin diğeri karısı
Sophia'nın olmak üzere iki heykel diktirdiğini ve limanın adını değiştirerek ona
Sophia Limanı adını verdiğini söyler. Limanda yer alan lustinus'un heykelinde
şu epigramma yazılıdır:

Ben Vali Theodoros kıvıda diktirdim


İmparator Iuslinus'a bı.; görkemli heykeli
yaysın diye limanlara imparatorluk gücünü.

Prokopios, din şehidi Thekla için yaptırılan kilisenin, kentin lulianus adı
verilen limanın yakınında olduğunu söyler. Bazı yeni yazarlar Belisarius'un
Vandallara karşı olan savaşa gitmek üzere buradan yola çıktığını naklederler.
Bu sonuca nasıl ulaştıklarını bilmiyorum, bu konuda Prokopios'un sözlerinden
etkilendiklerini sanıyorum, çünkü Prokopios, Iustinianus'un, komutanlık
gemisinin, kentin o zamanki piskoposu olan Epiphanios'un, adet olduğu üzere,
hayır duasını almak için, saray yapılarına yanaşması emrini verdiğini ve
Belisarius'un, karısı Antonina'yla birlikte buradan yola çıktığını yazar.
Gerçekten de bu liman yakınında bazı saray yapıları vardı ancak bir çok limanı
olan koyda başka saraylar da vardı ve Belisarius'un evi de buraya yakındı.
Suda, İmparatür Anastasios'un, lulianus Limanı'na bir mendirek yaptırdığı nı
ve onu berkittiğini bildirir. Zonaras, luslinus'un saraylar yaptırdığını ve çok
sevdiği karısı Sophia'dan dolayı saraylara Sophia'nın adını verdiğini söyler.
çoğu tarihçi bu sarayların Sophia Limanı'na yakın-Olduğunu belirtir. Ancak
hem akla yakınlık hem de Zonaras gibi bilgili kişilerin sözleri açısından bu
tarihçilere katılmıyorum. Zonaras, lustinus'un Sophia Sarayları'nı kentin
karşısına yaptırdığını söyler. Zonaras'tan çok daha önce, Sophia Saraylarının
yapıldığı tarihte yaşamış olan Agathias Skholastikos, bu sarayda yazılı olan
epigramma'sında, sarayların Sophia !imanının bulunduğu Marmara kıyısı
boyunca değil, anakaranın ikiye ayrıldığı Boğaz kıyısına yakın ve kentin
karşısında yer aldıklarını belirtir:

Denizin, dalgalarıyla yıkadığı kıyılarının,


iki kıtayı ayırdığı yerde,
bir kutsal İmparator bu altın tapınağı yaptırdı,
çok şanlı İmparatoriçe Sophia'ya, eşine;
ey gÜçlÜ Roma (İstanbul), işte karşında görÜyorsun,
Avrupa'dan Asya'ya baktığında,
sana layık güzelliği.
iKİNci KİTAP 83

ydeki denize yakın Zonaras'ın el yazmasında, derkeai yerine derkein vardır. Şiirden, Sophia
ğ: ı söyler. İmparator Sarayı'nın, Boğaz'ın hemen yanında olmadığı, kent dışında olduğu da
e "aha güvenilir kıldı. anlaşılır, çünkü sadece Kedrenos değil, tarihçiler de Leon Kopronymos
anı adını aldığını dönemindeki şiddetli soğukları tasvir ederken Boğaz'ın donduğunu, Sophia
it :inus'un bir saray Saraylarından kente ya da Üsküdar'dan Aziz Mamas'a (Beşiktaş) ve Galata'ya
:f'''inin diğeri karısı gelmek isteyenlerin kuru bir yolmuş gibi yürüyerek denizi aştıklarını anlatırlar.
nı değiştirerek ona Bu ve başka kaynaklardan, Sophia Saraylarının Boğaz'ın ötesinde, kentin
[u inus'un heykelinde karşısında yer aldığı sonucunu çıkarıyorum. Önceki adı lulianus olan Sophia
Limanı'nın, Bölgelerin Eski Tasviri adlı eserde geçen, Hipodrom bölgesindeki
Portus Novus (Yeni Liman) olduğu anlaşılır ancak, ister o yeni liman olsun,
ister lulianus ve sonraki adıyla Sophia Limanı olsun bu liman bugün artık
ü doldurulmuşıur. Söz konusu liman eğer Bakkhos Kilisesi'nin batısındaki liman
ise o da artık büyük bir bölümünde doldurulmuş ve sur içine kapatılmıştır; yine
n ;entin rulianus adı de küçük bir bölümü havuz gibi kalmıştır ve kadınlar burada çamaşır yıkarlar.
y"-:arlar Belisarius'un Günümüzde halk buraya Kadırga Limanı adını verir, burada sulara gömülmüş
:tığını naklederler. kadırgalar görüldüğü söylenir. Limanın, Bakkhos Kilisesi'nin doğusunda,
,k .ıios'un sözlerinden Leon adını taşıyan kent kapısının yakınındaki limanla aynı olması halinde de
i~~us'un, komutanlık günümüzde doldurulmuş gözükmektedir. Leon Kapısı'na gelince, adını ya,
u ildet olduğu üzere, günümüzde de yerinde duran yakındaki bir aslan heykelinden ya da
, arini verdiğini ve İstanbulluIarın söylediği gibi burada bir saray sahibi olan İmparator Leon'dan
y~ıa çıktığını yazar. almış olabilir.
lı ıcak bir çok limanı Yeni tarihçilerden Nikephoros, İstanbul Latinler tarafından kuşatıldığında
vi le buraya yakındı. imparatorun, Hipodrom yakınındaki Morion'da çok sayıda demireiyi bir araya
IT'~ndirek yaptırdığını toplad,ğını yazar. İstanbulluların Pyctacia (Pittakia) adını verdikleri yerin
aı aptırdığını ve çok ner;:de olduğunu henüz anlayamadım, yine de Kedrenos'tan ve başka yeni
,d ı verdiğini söyler. yaza~lardan öğrendiklerimi buraya ekleyeceğim. Bunlar, Pinakia'da, Verina'nın
u';'ınu belirtir. Ancak kocası İmparator Leon'un heykelini taşıyan bir sütunun dikili olduğunu, bazı
1 'zleri açısından bu yazarların söylediği gibi bu sütunun, imparatorun kız kardeşi F'Jphemia'nın
a :arayları'nı kentin evinin yakınına diktirdiğini, Leon'un her hafta bilgili ve iffetli kardeşini ziyarete
:,"ophia Saraylarının geldiğini yazarlar. Haksızlığı uğramış kimselerin rica ve yakarışIarını sütunun
II arayda yazılı olan basamakıarına koydukları, hizmetkarların bunları toplayıp oraya, ziyarete gelen
1t u Marmara kıyısı imparatora verdikleri, imparatorun da ricacılara hemen cevap verdiği kaydedilir.
s'na yakın ve kentin Bude, Fransızların halk tarafından borderelos denilen kısa yazılara pyctacia ya
da kendisinin söylediği gibi pystacia adını verdiğini anlatır, ama onları rica
kitapçıkları olarak da adlandırabiliriz. Nitekim; pyktion kitap, pyktakion küçük
kitap anlamına gelir: günümüzde Yunanca halk dilinde mektuplara pyktion
Jl dı, denir. Yazarı bilinmeyen bir tarih kitabında, Pinakia denilen yerde Eudokia'nın
som gümüşten yapılmış bir heykelini yüksek bir sütun üstüne yerleştirdiği
rf orsun, yazılıdır. Eğer bu doğruysa söz konusu heykelin, daha önce Ayasofya'ya yakın
bir yerde dikldiğini gösterdiğimiz Eudokia heykeli olduğu anlaşılır. Patrİa
Konstantinopôleos adlı küçük kitapta, Büyük Constanıinus'un Hipodrom
84 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

yakınında Azize Euphemia Kilisesi'ni yaptırdığını, yapının daha sonra tasvir


kırıcı Konstantinos Kopronymos tarafından silah deposu haline getirildiğini ve
Azize Euphemia'nın kemiklerinin denizin dibine atıldığını yazar. Suda,
Trakyalı rustinus'un karısı olan Euphemia'nın heykelinin, bizzat kendisi
tarafından Azize Euphemia Kilisesi'ne diktirildiğini anlatır. Pa/ria
Kons/an/inopoleos' un yeni yazarları, İmparator Basileios döneminde büyük bir
deprem olduğunu, Aziz Polyeuktos Kilisesi'nin yıkılarak içindekilerin
öldüğünü, bu tarihten sonra burasının Sigma olarak adlandırıldığını belirtirler.
Ben bu adın daha çok, bu depremden bir çok yüzyıl önce, Eski Tasvir'de
Hipodrom bölgesine yerleştirilen ve sigma harfi biçiminde yapılan porticus'tan
kaynaklandığına inanıyorum. Georgios Kedrenos, Sigma adlı yeri betimlerken
şöyle der: "İmparator Mikhail'i keşiş kıyafetiyle Stoudios adlı manastırdan alıp
Forum boyunca yaya olarak sürükleyerek götürdüler ve Peribleptos denilen
manastırın ötesindeki Sigma'ya götürerek gözlerini kör ettiler". Yine Kedrenos,
Makedonyalı Basileios'un, Bakire Meryem adına yaptırılmış olan ve Sigma
olarak anılan kiliseyi temelinden yenilediğini yazar. Hadım Khrysaphios
Zomas, Sigma adı verilen yerde Küçük Theodosius'un heykelini diktirdi. Bazı
yazarlar, Sigma adlı yerin yakınında, Büyük Constantinus tarafından Aziz
Stephanos adına bir kilise yaptırıldığını belirtirler. Buna göre, bu Sigma'nın,
üçüncü bölgede yer aldığını söylediğim o Sigma'dan ayrı bir yer olması ve "e"
harfiyle Segma (sema? 'mezar') olarak yazılması gerekir, çünkü Polyeuktos
Kilisesi içindeki insanlar deprem sonucu ezilerek ölmüşlerdi.

XVI. Bölüm
Dördüncü bölge )
i

Bölgelerin Eski Tasviri'nden, kentin dördüncü bölgesinin, Altın Milion'dan


başlayarak, solunda ve sağında yükselen tepelerle düzlüğe doğru kesintisiz
uzanan bir vadinin üstünde serili olduğu anlaşılır. Aynı eserden, bu bölgenin
birinci vadide ve vadi üstünde çıkıntı yapan sırtın tepesinde olduğu kolayca
anlaşılabilir, eğer altın Milion hillil duruyorsa ya da İstanbullular onun anısını
hmil sakladılarsa ... Onlardan, Augustaion'un, Basilica'nın, nymphaion'un (anıt
çeşme) ve diğer yapıların nerede olduklarını öğrenebilseydik -çünkü bu yapı-
ların bu bölgede yer aldığı kaydedilir- çok iyi olurdu ama günümüzde hiç bir
şey gözükmüyor. Önceleri, başlangıçta betimlediğim vadinin dördüncü bölge
içindeki vadi olduğundan kuşku duyuyordum; bunun nedeni, vadinin, solunda
ve sağında yükselen tepelerle düzlüğe kadar uzanıyor olması değil, daha çok,
vadinin başka vadilerle birleşmiş olmasıydı. Daha sonra, bu bölgede oldukları
belirtilen anıtların bulunduğu yerleri başka kaynaklardan öğrenmemin ardından,
dördüncü bölgenin birinci vadi de ve onun kenarlarında, aynı zamanda Ayasofya
iKİNci KİTAP 85

'" daha sonra tasvir yakınındaki sırtta yer aldığını farkettim ve bu, aşağıdaki bölümden de
;. 'ine getirildiğini ve kolaylıkla anlaşılacaktır.
:ıldığını yazar. Suda
i inin, bizzat kendisi XVII. Bölüm
l,. anlatır. Parria
s döneminde büyük bir Augustaion ForuIDu, Theodosius Sütunu, lustinianus Sütunu ve
ı 11rak içindekilerin senato binası.
i" nldığını belirtirler.
Prokopios, İstanbulluIarın Augustaion adını verdikleri forumun sarayların
önce, Eski Tasvir'de
önünde yer aldığını ve sütunlarla çevrili olduğunu açıklar. Augustaion şimdi
( vapılan porticus'tan
adını yitirmekle kalmadı- artık forum yok - bulunduğu yerde yeni yapılar da
<.. lı yeri betimlerken
yükseldi. Saraylar bir süre önce yıkıldı; yine de Ayasofya'nın batıya bakan kö-
s adlı manastırdan alıp
şesinden çok uzak olmayan, şimdi çeşmenin görüldüğü yerin Augustaion oldu-
• Peribleptos denilen
ğunu, Iustinianus sütununun kısa bir süre öncesine kadar yer alan stilobatından
L r". Yine Kedrenos,
anlıyorum, Prokopios'un, Iustinianus tarafından Augustaion Forumu'na,
ırıımış olan ve Sigma
Zonaras'ın Ayasofya Kilisesi önündeki avluya dikildiğini söylediği sütunu
. r~dım Khrysaphios \
Türkler kaldırdılar. Suda, Iustinianus'un Ayasofya'yı yaptırırken avluyu temiz-
lL,elini diktirdi. Bazı
lettiğini, mermerle kaplattığını, burasının daha önce Augustaion forumu adını
ıtinus tarafından Aziz
taşıdığını ve buraya kendi sütununu diktirdiğini anlatır. Prokopios da şunları
1: "öre, bu Sigma'nın,
yazar: "Senatonun önünde İstanbulluIarın Augustaion dediği bir forum vardır.
rı r yer olması ve "e"
Orada sayısı yediden az olmamak üzere taş sıralar bulunur; bunlar dörtgen
kir, çünkü Polyeuktos
biçimdedir, uçlarda birbirleriyle sağlarnca birleşirler. Her bir sıra, bir alttaki
~r .
sıraya göre daha dar olduğundan taşların çıkıntı yaptığı yerler birer basamak ve
insanlar için oturma yeri oluştururlar". Stilobat'ın Prokopios tarafından yapılan
bu tasvirini özellikle yazdım, çünkü basılı olan el yazmalarında bu bölüm yer
_, almaz. Prokopios daha sonra, yukarıda belirttiği yedi taşın en üstünde
'olağanüstü büyüklükte bir sütun olduğunu, bunun tek bir taştan değil, çok
ir:" Altın Milion'dan büyük birçok taştan oluştuğunu, bunların her yandan dökme pirinç levhalar ve
zl ;e doğru kesintisiz çelenklerle çevrildiğini, bunların taşları sağlarnca birleştirdiğini ve süsleyerek
il' erden, bu bölgenin örttüklerini söyler ve şöyle der: "Bu pirinç, saf altından daha açık renkte ve
e,:,de olduğu kolayca gümüşten de daha az değerli değildir. Sütunun üstünde çok büyük bir at heykeli
,r ıllular onun anısını vardır, atın yüzü doğuya doğru bakar ve görülmeye değer niteliktedir. At,
ın ıymphaion'un (anıt ileriye doğru adım atacakmış gibi sol ön ayağını kaldırmıştır, diğer ayağını
;e"1ik -çünkü bu yapı- taşa basar; ön ayaklarını öyle kısmıştır ki dört nala yola çıkacakmış gibi
.IT günümüzde hiç bir gözükür. Atın üstünde imparatorun çok büyük bir tunç heykeli vardır;
a( ıin dördüncü bölge Imparator Akhilleus tarzında giyinmiştir, ayaklarında yarım çiz-me vardır; göğ-
eco,i, vadinin, solunda sünde kahramanlara özgü göğüslük zırhı taşır ve başına bir miğfer geçirmiştir,
)1 ,sı değil, daha çok, ışık saçarak doğuya bakar, bana kalırsa Perslere doğru atını sürer. Sol eliyle
a, 'J bölgede oldukları yer küreyi taşır; yontucu bununla tüm dünyanın onun egemenliği altında
ı c"~enmemin ardından, olduğunu anlatmak istemiştir; elinde ne kılıç ne mızrak tutar, buna karşılık
iy zamanda Ayasofya kürenin üstünde, imparatorluğunu ve savaştaki zaferlerini kazandığı haç
yükselir. Sağ elini doğuya doğru uzatır ve parmaklarını açarak o barbarlara
86 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

sınırları içinde kalmalarını, daha ileri gitmemelerini emreder". Tzetzes, Variae


Historiae 'ında (Khiliades), Iustinianus'un nasıl bir miğfer giydiğini anlatır:
"Tiara , Perslerin giydiği başlığın adıdır. Romalılar, Perslere karşı zafer kazan-
dıklarında başlarına, yağmaladıkları tiara ya da tiphalar giyerler. Sütun üstün-
deki atlı lustinianus heykelinde de bu başlık vardır". Kedrenas, Prokopias'un
yazdıklarına, Iustinianus'un, yer küresini tutan elinin gümüşten yapılmış aldu-
ğunu ekler. Zanaras, Iustinianus'un o. sütunu, hükümdarlığının an yedinci
yılında diktirdiğini, daha önce aynı yerde Büyük Theodasius'un başka bir sütu-
nunun bulunduğunu, sütunun üstünde, ağlu Arcadius'un yaptırdığı, yedi bin
dört yüz libra ağırlıkta gümüş heykelinin bulunduğunu yazar. Iustinianus bu
heykeli sütunul'la birlikte yıktırmış, gümüşünü ayırmış, kendi sütununu ve
heykelini diktirmiştir. Ayrıca, heykelden çıkarttığı büyük miktardaki kurşunla
kente su getirtti. Iustinianus nasıl Theadasius'a hakaret ettiyse barbarlar da
Iustinanus'a öyle hakaret ederek intikam aldılar; hukukçuların eserlerinden
böyle insanca yararlanmış olarak -eserleri bulduklarında sakatlıyorlardı-
Digesta'yı (Yasalar Dergisi), in digesta (sindirilmemiş) kötü yarumlara
çevirdiler. Nitekim, barbarlar lustinianus'un sütunundan tüm pirinç kaplama-
ları, atı ve heykeli çıkarıp aldılar, çıplak sütun yıllarca yerinde kaldı, sanunda
atuz yıl kadar Önce stilabatına kadar yıkıldı. Stilabatı bir yıl önce temelinden
sökülmüş gördüm, krepis'lerinden barularla büyük bir samıca su çıkarılıyardu.
Stilobatın yerinde şimdi daha geniş bir şekilde su hazinesi yapıldı ve borular
genişletildi. Iustinianus'un, az önce sözünü ettiğim sütunun üstünde yer alan atlı
heykelinin uzun süre Sarayalanında tutulduktan sanra, kısa bir süre önce, me-
tallerin dökülerek savaş makinaları yapıldığı fırınıara taşındığını gördüm. Par-
çalar arasında Iustinianus'un, bayumu aşan yükseklikteki baldırıyla, dod-
rans'tan daha uzun alan burnu vardı. Atın yere atılmış alan ayaklarını ölçeme-
dim ancak toynağını gizlice ölçtüm ve yüksekliğinin dodrans olduğunu gördüm.
Yeni tarihçiler yanında gramer R,,-~ı~_Şud~.çl<ı,buraya Augustaion forumu
adının verilmesinin, ~g~_f:,"!:.ator'larının (yönetici) _ve sebastophoros'lar2!'
(jlamines augustales, Augustus rahipleri) burada on beş ekimde,katık çarşı-:.
sınsiaolduğu gibi, Augustus'un onuruna dans etmelerinden ya da bu çarşın.ın
tonoz 1<,erneriiçinde Büyük Constantinus'la annesi Helene'nin heykellerinin ~t::r
almasından kaynaklandığını yazarlar. Prokopios'tan daha önce yaşamış olan
Zosimos, eskiden Byzantion'un kara suru kapısının bulunduğu yerde Constan-
tinus'un yuvarlak biçimde bir forum yaptırdığını ve onu, birbiri üstüne yerleş-
tirilmiş iki katlı porticus'la çevirdiğini, Prakonnesos merrnerinden yapılmış kar-
şılıklı iki kemerli geçit inşa ettirdiğini, bunlar aracılığıyla Severus porticus'una
girildiğini ve eski kentten çıkıldığını yazar. Adı bilinmeyen yazar Constan-
tinus'un okyanus benzeri daire şeklinde bir forum yaptırdığı nı söylerken
Augustaion'u kasteder. Zosimos aynı şeyi başka bir bölümde söyler;
Byzantion'un en büyük forumunun dört porticus'la çevrili olduğunu,
İKİNCİ KİTAP 87

·~der". Tzetzes, Variae bunlardan, çok sayıda basamakla çıkılan birinin uç taraflarına Constantinus'un
w fer giydiğini anlatır: iki heykel diktirdiğini, bir heykelin, Iason'la birlikte gemi yolculuğuna
~rslere karşı zafer kazan- çıkanların Kyzikos'taki Dindymon Dağı'na diktikleri Tanrıların Anası Rhea
~iyerler. Sütun üstün- heykeli olduğunu yazar. Bu heykelin, tanrısal külte karşı olan ihmal nedeniyle
~, Irenos, Prokopios'un eskiyip yıprandığı söylenir; Rhea, her iki aslanından yoksun kalmış ve elinin
;ümüşten yapılmış oldu- biçimi değişmiştir. Nitekim, eskiden aslanları tutan eli şimdi yalvarıı gibidir.
~urlığının on yedinci Constantinus, porticus'un öteki tarafına, kenti gözeten ve süsleyen, Roma'nın
(" .us'un başka bir sütu- (İstanbul) Fortuna (Tykhe, Talih) heykelini yerleştirdi. Suda, eğer gerçekten
s'un yaptırdığı, yedi bin Consiantinus tarafından dikildiyse, Tykhe heykelinin, Milion'un kemeri içinde
r "azar. Iustinianus bu olması gerektiğini söyler. O zaman Zosimos'un betimlediği her iki forum tek ve
ıu ,kendi sütununu ve aynı forumdur ama bana farklı gözüküyor, çünkü Zosimos, Constantinus'un
YUK miktardaki kurşunla birinci forumu iki porticus'la çevrili olarak yaptırdığı nı söyler; az sonra ise
] t ettiyse barbarlar da ikinci forumun dört porticus'la çevrili olduğunu anlatır, olasılıkla bu noktada
ı... .çuların eserlerinden birinden diğerine geçilebilen Severus'un ve Constantinus'un porticus'larınl
larında sakatlıyorlardı- saymamıştır.)~rokC>jJi5'.ş.,.!usti~~~ı:s'unsenato binasını, Augustaion forumu-
" ıİş) kötü yorumlara nun doğu_t~r~fına, yaptırdıği'nı söyler;'biiriiCliiRÖmaıllann(Ro;;';,ıio7; Doğu
L tüm pirinç kaplama- Romaıılar, Bizanslılar) seriatosu heryİl kuruluşunu kutlar. SenaIQJ;ıinasının_
a yerinde kaldı, sonunda önünde alt~,ü.!..u_~,:ardır,bunlardan ikisi, ortada, senatonun batıya bakan duva-
i r yıl önce temelinden ~Eş!';,,~i~dört'iQti.ın.J;l!'az daha dışa doğru sıralanır. ~ütunların-hepsi
~" nıca su çıkarılıyordu. ~~yüklük açısından dünyanın en büyük sütunları oldugunu C1üşu-
zinesi yapıldı ve borulaı nüyorum . .B!U~_lar~p_o_rt_ic.~<:,ı-ııştı:rlı~l!lI:
veporticu,sbi~thoJQs. yapıyıçep'~-
ır n üstünde yer alan atlı ~~~ar. tJ.sl porticus'un'bölümleri, güzeIliktesütunlardan aşağı kalrrıayal}
ı, sa bir süre önce, me- mermerlerie ve ço~ sayıda heykelle süslenmiştir. Ben Iustinianus'un bu senato
______ ._~_ .. w. · .. - .•..• -•.•.• •. _._

ta~Jndığını gördüm. Par- binasını yaptırmadığını, daha çok, Ayasofya'nın ve Zeuksippos Hamamı'nın
:1 teki baldırıyla, dod- da yandığı yangınla yıkılan eski senato yu yeniden yaptırdığını düşünüyorum.
i c tn ayaklarını ölçerne, Nitekim, Sozomenos, senato adı verilen meclisin Büyük Constantinus'un
)d".ms olduğunu gördüm. yaptırdığını, bunun, eski Roma senatosunun sahip olduğu aynı saygınlık,
ır; a Augustaion forumu düzen ve kutlamalar takvimine sahip olmasını istediğini nakleder. Büyük meclis
i '. sebasıophoros'ların binasının önünde, Ayasofya Kilisesi'nin güneyinde, çok yüksek bir
-bc~ekfnıct"e,katık ç~-ı:şı=- platformdaki erguvan renkli sütunun üstünde Eudokia Augusta'nın heykelinin
ri len ya da bu çarşının yer aldığını söyleyerek senatonun yerini de açıklamış olur. Sokıates, heykelin
le. ;nin heykeIIerinin'yer Ayasofya'nın ne yakınında ne de uzağında, ama ortadaki geniş yolun ötesinde,
ddııiÖnce yaşamış öiaı;' Suda'nın belirttiği gibi, her ikisi arasında dikilmiş olduğunu ekler. Sokrates,
ıl ıduğu yerde Constan, "Saray'ın ıribunal'inde, Theodosius'un karısı Eudokia'nın sütunu yer alır" der.
ir birbiriüstüne yerleş- Bölgelerin Eski Tasviri 'nde, senato, porfır basamaklı tribuna1 ve Basilica'nın
eııııerinden yapılmış kar- aynı bölgede olduğu yazılıdır. Sozomenos daha sonra, Ioannes Khrysos-
ıy Severus ponicus'una tomos'un sürgüne gönderilmesi dolayısıyla çıkan ayaklanma sırasında ansızın
in .eyen yazar Constan- her yönde başlayan yangınla Büyük Kilise'nin, tüm ambulatio'nun ve bununla
i yaptırdığını söylerken bitişik olan güneydeki büyük senato binasının yandığını anlatırken senatonun
a ir bölümde söyler; bulunduğu yere daha çok açıklık kazandırır. Bugün senatonun duvar kalın-
i~ J çevrili olduğunu, tıları, Ayasofya'nın güneye bakan kenarında görülebilir, ancak, kalıntıların
arasından, Saray Kapısından Constantinus Forumu'na giden yol geçer.
88 İSTA.,"IBUL VE TARiHİ ESERLERİ

XVllI. Bölüm
İmparatorluk saray., Basilica, Constantinus'un Saray), Khalke
Prokopios, Augustaion Forumu'ndan uzak olmayan İmparatorluk sarayının
görkemini anlatırken şöyle der: "Aslan, pençesinden belli olur derler; şunları
okuyacak olanlar anlayacaklardır: Khalke adını verdikleri giriş, dörtgen biçimde
düzenlenmiş dört dik duvarla yükselir; her köşeden ustalıkla işlenmiş taşlardan
yapılmış bir çıkın!ı vardır, bunlar duvarlarla birlikte yerden tepeye ulaşır ve
yapının uyumunu artırırlar; bunların üstünde sekiz kemer yükselir, bütün eserin
ortasına doğru bükülmüş olan havada asılı çatıyı taşırlar. Tavanın tamamı
resimlidir, resimler bal mumuyla sabitleştirilip yüzeye sürülmemiş, her renge
boyanmış ince küp biçimli taşlarla (mozaik) yapılmışlardır; resimlerde insan
figürleri ve başka konular yer alır". Prokopios betimlemeleri açıklar: "Her iki
yanda savaş ve çatışma vardır, İtalya ve Afrika'nın birçok kenti fethedilmiştir;
İmparator Iustinianus, komutanı Belisarius'la savaşta başarı kazanmaktadır;
komutanın yüzü imparatora dönüktür, ordusu bütün saflarıyla durmaktadır ve
imparatora, kralları, krallıkları ve insanlar arasında endeğerli sayılan şeyleri
ganimet olarak sunmaktadır; ortada İmparator ve İmparatoriçe Theodora, esir
alınan Yandal ve Got krallarının boyun eğerek ilerlemelerinden ve seçkin bir
zaferi kutlarnaktan büyük sevinç duyarlar; etraflarındaki tüm senato üyeleri de
zafer kutlarlar; küçük taş parçaları bu mutluluğu dile getirir; herkes İmparatorla
birlikte gurur duyar ve tanrısal saygıyla sevinçlerini belli eder".
Papinius, Silvae adlı eserinde Paulus'un Basilica'sına nasıl Paulus'un
Sarayı adını verirse aynı şekilde Prokopios'un basileion dediği konağın aynı
zamanda Basilica ve Sarayadını taşıdığını Kedrerı-«s'tan öğreniyorum.
Kedrenos, Iustinianus döneminde çıkan yangında, \Basilica'nın
, giriş
mekanının, Augustaion'un ve o dönemden bu güne kadar Khalke adını taşıyan,
Büyük Constantinus'un sarayının tunç çatı örtüsünün - yaldızlı tunç çatısı
dolayısıyla Khalke adını taşır - yandığını anlatır. Kedrenos'un basilica
dediğini Prokopios De aedificiis lustiniani'de ta basileia olarak adlandırır, aynı
yangından söz ederken basileion'ların vestibulum'larının (propylaia) ve Khalke
adı verilen yapının yandığını söyler. Aynı yazar De bello persico'sunda, bu
yangınla Ayasofya'nın, Zeuksippos Hamamı'nın ve Mars'ın Evi denilen eve
kadar basileion'ların, galerilerinin, propylaia'nın yandığını anlatır. Yine
Prokopios biraz aşağıda, İmparatorun Belisarius'a, Khalke'ye ve orada yer alan
propylaia'ya gitmesini emrettiğini yazar. Bunlardan Prokopios'un daha önce
Khalke'yi Saray'ın vestibulum'u (giriş binası) olarak nitelendirmesine karşın
sarayların giriş binasını Khalke'den ayırt ettiği anlaşılır. Ben kendi açırndan,
imparatorun konutunun önce basilica adını taşıdığına, daha sonra tüccarların
toplandığı büyük evlere basilica adı verilince imparator konutunun basileion
olarak adlandırıldığına, sonra da ona palation'dendiğine inanıyorum. Çünkü,
iKİNci KİTAP 89

Basilica, onu Saray'dan ayrı bölge içinde gösteren Bölgelerin Eski Tasviri'nden
anlaşılacağı gibi, sarayların bir parçası oldu ya da saraylara yakın bir yerde yer
"'ayı, Khalke aldı. Bölgelerin Eski Tasviri'nde bölgelere ait yer adları verilirken ne
palaıion'dan ne de saraylardan söz edilir, yalnızca Basilica'nın adının geçtiği
pı ıtorluk sarayının görülür. Bundan Basilica'nın Palation olduğu anlaşılır. Ancak, yangınlar
li olur derler; şunları Basilica'nın, ister Palation içinde ister dışında olsun, Palation'a yakın bir yerde
. ,dörtgen biçimde olduğunu gösterir, çünkü her iki yapı da, birbirlerine yakın oldukları için
m şlenmiş taşlardan yanmıştır. Mimarlık anlayışı Basilica'nın, sarayların yakınında olduğunu
:nen tepe ye ulaşır ve söylediğim foruma komşu olmasını ve kışın tüccarların soğuktan rahatsız
;elir, bütün eserin olmadan toplanabilmeleri için de basilica'ların forumlara bitişik olan yerlerinin
laı Tavanın tamamı çok sıcak olacak şekilde yapılmalarını gerektirir, Bu konuda lulius poııux da
[iriilmemiş, her renge aynı düşüncededir. Pollux, hipodremun, stadian'ların, senato binasının,
resimlerde insan sarayın imparatorluk porticus'larının, saray tribunal'inin tiyatroya yakın
eı< . açıklar: "Her iki olmaları gerektiğini söyler. Georgios Kedrenos, görkemli Khalke binasının,
k kenti fethedilmiştir; daha iyi anlaşılması için Yunanca olarak eklediğim, eskiden Khalke'de yer alan
'. '1 kazanmaktadır; bir epigramma'nın kanıtladığı gibi, bilge Anastasius'un kararıyla mimar
arı la durmaktadır ve Aitherios tarafından yapıldığını nakleder:
leeerli sayılan şeyleri
1 .çe Theodora, esir
Tiranları öldüren İmparator Anastasios'un
leı ıden ve seçkin bir sarayıyım; bÜtün kentlerden ÜstünÜm
tüm senato üyeleri de ve herkes hayran gÜzelliğime.
ri 'ıerkes İmparatorla Yapılardan anlayanlar yÜksekliğimi, uzunluğumu
eu LI.
ve kapsamlı genişliğimi gördüklerinde,
ı'sına nasıl Paulus'un çatı örtÜsÜolmasın demişlerdi, eesametli yapımın.
ndiği konağın aYrı~ Ama çok bilgili mimar, Aitherios, zor sanatının
10 an öğreniyorum.) doruğunda, bana son biçimini verdi ve kutsal
1, Basilica'nın giriş i İmparatora işçiliğinin ilk ÜrünÜnsundu.
r 'ıalke adını taşıyan, Sonsuz bÜyüklÜğümü serenler oldu her şeyin Üstüne,
aldızlı tunç çatısı aştım tüm harikalarını Ausonia'nın(İtalya).
(edrenos'un bas il ica
ÜstÜnlÜğÜmÜkabul et zarif CapitoHum,
c rak adlandırır, aynı
her ne kadar görkemin yayılıyorsa da tunç kiremitlerinden;
(i Jpylaia) ve Khalke
sakla parlak sÜslemelerini, Pergamon, Rufintıs'un
ella persico'sunda, bu
aı ın Evi denilen eve parkıarını, çok bÜyÜk sarayın surlarında sıkışan;
n ğını anlatır. Yine ve sen, Kyzikos, övÜnme artık ulaşılmaz tapınağıyla,
<e've ve orada yer alan geniş mermer duvarlı, Hadrianus'un;
'0 Jpios'un daha önce ne piramitler ne Kolossos ne Fener, bana erişemez;
it. ~ndirmesine karşın sadece ben daha çok parıldarım, harikaların hepsinden,
r. Ben kendi açırndan, Benim Hükümdarım, asasını taşıyan imparatorluğun,
d ıa sonra tüccarların lsaurialıları yendi ve beni yaptırdı, altın gibi parlak
r Jnutunun basileion evini Aurora'nın, dört portieus'u açık nefesine tÜm rüzgarların.
e inanıyorum. Çünkü,
90 iSTA.l\fBUL VE TARİHi ESERLERi

Bazı yeni tarihçiler Khalke'nin ilk kez Büyük Constantinus tarafından


yaptırıldığını söylerlerse de onlara inanmıyorum ve bu yanlışın, Yeni
Roma'sını süsleme çabası içindeki Constantinus'un, Eski Roma'nın
Capitolium'unun altın yaldızlı tunç kiremitlerini, aynı zamanda, Roma'nın
tunçtan çatı örtüsü olan bir forumunu taklit etmek istemesinden kaynaklandığını
düşünüyorum. Eğer yangınla yok olmamışlarsa Bizans Sarayı'nın o kiremitle-
rini kimin yok ettiğini henüz öğrenemedim. Prokopios, Roma Capitolium'unun
yaldızlı tunç kiremitlerinin yarısını Gensericus'un yağmaladığını,
Herakleios'un torunu (oğlu) U!. Konstantinos'un da, Pantheon'u örten gümüş
levhaları aldığını anlatır. Ayasofya'nın güneybatı tarafı yakınında, daha önce
Augustaion forumunda lustinianus sütununun bulunduğunu söylediğimiz
yerdeki su haznesinden çıkan borulardan biraz uzakta, günümüze ulaşan yedi
Korint sütunu görülür. Sütunlardan birinin gövdesinde, Büyük Constantinus'un
adı ve "bununla kazanacaksın" yazısıyla birlikte ona gökte görünen haç işareti
kazılıdır. Sütunların kaideleri ve alt bölümleri altı ayak kadar toprakla
örtülüdür. Bunları, bir rastlantı sonucu sütunların arasındaki duvarın temeline
düştüğüm zaman keşfettim. Toprak altında kalmış olan kaidenin plinthus'unu
görernedim ama sekiz parmak kalınlıkta ve yedi parmak yükseklikteki alt
torus'u gördüm; plinıhus dışında kaide iki ayak ve dodrans yüksekliktedir;
gövdenin alt bölümünün calcaneum'u (topuk) dodrans genişliktedir. Her bir
sütun otuz ayak ve altı parmak yüksekliktedir. Demek ki, spira ve sütun
başlığıyla tüm sütun yaklaşık kırk altı buçuk ayak yüksekliktedir. Calcaneum
üstündeki, sütun gövdesinin alt bölümünü ölçtüm, çapı on sekiz ayaktı.
lntercolumnium yirmi ayak ve on parmak genişliktedir. İstanbullular bu
sütunların Constantinus'un Sarayı içinde olduğunu söylerler; bazı kimseler de
sütunların Saray'dan Ayasofya'ya giden köprüyiHaşıdığını anlatırlar. Bunların
ikisi de yanlıştır; daha önceki sözlerimden onl~rın Augustaion forumunda
olduğu açıkça anlaşılır. Sütunlar bence, içinde Büyük Constantinus'un annesi
Helene'nin heykeliyle başka heykellerin bulunduğu porticus'ların kemerlerini
taşıyordu. Daha önce söylediklerimizden olduğu kadar, Constantinus'un
İstanbul'a, Roma saraylarından aşağı kalmayan saray yapıları yaptırdığını
söyleyen Zosimos'tan bu yapıların üstünlüğünü anlayabiliriz ya da Eusebius
buna tanıklık eder, Constantinus'un, Yeni Roma'yı ve Sarayı süsleyerek ünlü
kılmakla kalmadığını, aynı zamanda saray yapılarının en iyi yerlerine ve
yaldızlı tavanıarın ortasına, imparatorluğunun bekçisi olduğunu düşündüğü haç
simgesini, çeşitli değerli taşlardan oluşturarak ve bol altınla süsleyerek
taktırdığını anlatır. Yine, Aziz Hieronymus'tan, Constantinus'un ne kadar
büyük bir çabayla Yeni Roma'yı saraylarla süslediğini öğrenebiliriz. Azize göre
"o, Yeni Roma'sını iyice donatmak için neredeyse tüm kentleri soymuştur".
Eusebios buna, Constantinus'un, hükümdarlığı altında bulunan tüm eski
tapınaklardaki heykellerin alınıp götürülmesini, tahta heykellerin yakılmasını,
en iyi işçilik ürünü tunç heykellerin ise, kenti süslemek için, her yerden alınarak
RI
, İKİNCİ KİTAP 91
.~-
-- ~-

ıstantinus tarafından t İstanbul'a taşınmasını emrettiğini yazar, onların, caddelere, Hipodrom'a,


bu yanlışın, Yeni " Saray'a dikildiklerini söyler. Sadece Constantinus değil, çoğu imparator Yeni
~c'un, Eski Roma'nın 'i Roma'yı bezernek için tüm dünyayı soydu. Bu imparatorlardan biri
> zamanda, Roma'nın r Herakleios'un torunu (oğlu) III. Konstantinos'tur. Bu imparator eski Roma'dan
ıe nden kaynaklandığını ır tüm tunç ve mermer heykelleri ve tapınakların en güzel süslemelerini alıp
,f ')arayı'nın o kiremitle- götürdü ve bunları özel gemilerle taşıltı; bu şekilde yedi gün içinde, barbarların,
ıma Capitolium'unun imparatorluğun önce gerilediği sonra da talan edildiği iki yüz elli yılda yaptığı
:u un yağmaladığını, tahribattan daha çok tahribat yaptı. Getaların tarihiyle ilgili eserin önemli yazarı
P°ntheon'u örten gümüş lordanis, Constantinopolis valisi Theodoricus'un, İmparator Zenon tarafından
i' 'akınında, daha önce evlat edinildiği ve consul yapıldığında bezemelİ saray önüne atlı bir heykelini
Jr uğunu söylediğimiz diktirdiğini yazar. Khiliades'in yazarı Tzetzes, kendi çağında, Pheidias'ın
ı, ~ünümüze ulaşan yedi güneşe benzeterek yaptığı Apolion başı heykelinin Saray'da bulunduğunu
'iyük Constantinus'un söyler. Suda, Arcadius'un kızı Pulcheria'nın heykelinin ambulatio yakınındaki
;ö e görünen haç işareti Khalke'ye, Zenon'un ikinci karısı Ariadne'nin ve bizzat Zenon'un heykellerinin
t~ ayak kadar toprakla Khalke saray kapısı içine yerleştirildiğini yazar. Aynı şekilde, filozof
;1 'aki duvarın temeline Secundus'un elegia'larının yer aldığı kısa sütun üstünde iki kabartma
m :aidenin plinthus'unu bulunduğunu söyler.
arnıak yükseklikteki alt Fazla inanılır olmayan ama İstanbulluların iyi bildiği bir eserde (Patria
it 'cans yüksekliktedir; Konstantinopoleos) lustinianus'un Khalke'nın sol tarafına, akrabalarının yedi
m ;enişliktedir. Her bir heykelini yerleştirdiği, bu heykellerin bazılarının tunçtan, bazılarının
lPpk ki, spira ve sütun mermerden yapıldığı, Khalke'nin cephesindeki tonoz kemerleri içine iki at
k: \Jiktedir. Calcaneum heykeli ve Gorgo görünüşünde yaldızlı kadın başları diktirdiği yazılıdır.
'pı on sekiz ayaktı. Eserde bunlara başka heykeller de eklenir ancak öykülerinin belirsizliği
krpdir. İstanbullular bu nedeniyle bunları geçiyorum. Suda, Saray'ın tribunal'inde, iki partinin
y 'Ier; bazı kimseler de Herakleİeıs dönemine kadar, gösteri alıştırmalarını sürdürdükleri yerde
ıg il anlatırlar. Bunların Eudokia'nı'n kocası Theodosius'un, ayrıca Marcianus'un ve Constantinus'un
A"gustaion forumunda heykellerinin" bulunduğunu yazar.
:! )nstantİnus'un annesi
oı cus'Jarın kemerlerini XIX. Bölüm
belar, Constantinus'un
a: yapıları yaptırdığını Basilica ve İmparatorluk ambulatio'su
ya diriz va da Eusebius
Daha önce Augustaion forumu yakınında yer aldığını söylediğim Basilica'nın
~ .~qrayı süsleyerek ünlü
dört kemere sahip olduğu, eskiden bu kemerler üstünde yazılı olan şu
n en iyi yerlerine ve
epigramma'lardan anlaşılır:
)l, ığunu düşündüğü haç
I1nl altınla süsleyerek Bizans Basilica'sının kemerlerinde:
ın antinus'un ne kadar Kenti dört geçilli kemerlerle gÜzelleştiren
öi ~nebiliriz. Azize göre Theodoms, kenti dördÜncü kez yönetmeyi haketti.
Ü)'l kentleri soymuştur".
tn i bulunan tüm eski Aynı kemerin başka bir yerinde:
h, 'kellerin yakılmasını, Yaraşır sana, Theodoms, Tykhe'yle sÜslemek
için, her yerden alınarak gÜzel sÜtırnlu tapınağı, böyle bir başeserle;
,
92 i
İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ f
~
~-
yaraşır sana sunmak bu görkemli armağanı, i[
g
seni cansul ve ÜçÜncÜ kez vali yapan altın kalkanlı Roma'ya ı
(Istanbul), f' k
~
ı
, lı
Bizans ordu komutanı Kalliades, Byzas'ın ve Phidalia'nın i y
heykellerini, şu yazıtla Basilica'ya yerleştirdi:
Kalliades, yiğit Byzas'ın ve zarif Phidalia'nın
,
i-
i
i
E
heykellerini burada adadı, aynı saygıyla onurlandırd!. f
Phidalia heykelinde:
,
Ben Phidalia'yım, Byzas'ın zarif eşi,
BoupaIos beni sundu, gÜreşte usta.

Pliııius, heykellerin yontucuları arasında Khioslu Arkhermas ve oğulları


Boupalos ve Athenis'in adlarını verir. Bizanslı Dionysios, Byzantion'a adını
veren Byzas'ın, Phidalia'nın kocası olduğunu yazar; Phidalia'dan dolayı
Bosporos Limanı, Phidalia Limanı adını alır, Bundan BoğazIa ilgili eserimde
(De Bosporo Thracio) söz ettim. Yeni yazarlar ve gramer yazarı Suda,
Basilica'da Altın Milion'un arkasında, erkek görünümünde yaldızlı bir heykel
bulunduğunu söylerler. Yine, İmparator Herakleios'un hexamon'u (terazi?) ile
tiran Iustinus'un diz çökmüş konumdaki heykelleri de buradaydı; orada Tervel
konuşma yaptı ve Severus tarafından burada büyük bir fil heykeli yaptınldı. Bu
heykelin öyküsü şöyledir: burada, çok sayıda bakıcısıyla birlikte bir fil ve
yakınında statera (terazi; terazi kolu) sanatını icra eden bir argentarius
(argyrokopos, sarraf ve kuyumcu) vardı; sarraf bir gün soyuldu ve bunun için
filiıı bakıcısını suçladı, fili bir yere kapamasını söyleyerek bakıcıyı Ölümle
tehdit etti; bakıcı tehditlere kulak asmayınca onu öldürdü ve yemesi için ölüyü
filin önüne attı; bu suçtan dolayı öfkelenen fil sar~afı öldürdü, Severus olayı
öğrenince file kurban kestirdi ve oraya fil ve bakıcısının tunç heykellerini
yerleştirdi. Suda, burada, Byzantion'da tapınılan ve çok sayıda kurban sunulan
bir Herakles heykelinin de bulunduğunu, heykelin daha sonra Consul Iulianos
tarafından Hipodrom'a nakledildiğini, bu heykelin İstanbul'a eski Roma'dan on
başka heykelle birlikte, binek arabaları ve deniz yoluyla getirildiğini söyler.
Eğer bu heykel, İbrahim Paşa'nın Macaristan'dan getirdiği ve Hipodrom'a
yerleştirdiği aynı heykel ise Herakles, öldükten sonra hayatta olduğu zamanki
kadar dünyayı dolaşmış demektir. Suda yine, Traianus'un, Theodosius'un,
Valentinianus'un, Gibbus'un ve Soytarı Firmillianus'un atlı heykellerinin Saray
ambulatio'suna (peripatos, gezinti yeri) yerleştirildiğini anlatır. Ayrıca, sadece
imparatorların değil hadımıann da çok sayıda heykeli dikilmişti; bunlar arasında
Arcadius'un yatak odası amiri hadım Eutropius'un heykeli özellikle göze
çarpar. Eutropius'un gücü, her yere diktirdiği tunç heykellerle ve tüm kentte
yaptırdığı en görkemli evlerle öyle ünlenmişti ki bıyıkları yeni terleyen bir çok
İKİNcİ KİTAP 93

genç dahi, Eutropius'a benzemek için, hadımlığı teşvik eden bu ortamda,


ı kendiliğinden hadım oldular.
ı Basilica, Milian'a ve Augustaion'a o kadar yakındı ki Kedrenos,
ı Iustinus'un yaptırdığı horologion'un (saat) Milion'da olduğunu söylerken bazı
yazarlar Augustaion'da, bazıları da, aşağıdaki epigramma'dan anlaşılacağı gibi,
Basilica'da yer aldığını naklederler.

Basilica'daki kemer üstünde, horologion\ın kaidesinde:


Seyret, tiran öldüren İmparatar Iustinus'un
ve eşi Sophia'nın armağaru olan özgürlük güneşi bu saati,
o, bilgecebildirir saatleri, birden on ikiye kadar;
~~~~~~'uııarı bir hırsız çalmıştı ama yeniden buldu onu Iulianus,
adını Dürüstlükten ayrılmayan elleriyle, adalet koltuğunda oturan.
------1.0Iayı
======rimde XX. Bölüm
Suda,
ıeykel
=========" .. i?) ile Basİlica kitaphğı, Saray porticus'u, Basilica sarmc!.
----- ---'1 ervel
____
dı. Bu Zonaras, Saray binasının, bakır - tunç işliklerinin yakınında, Basilica denilen
fil ve yerde olduğunu söyler. Burada hem insani hem daha yüksek ilahi bilgilere ait
!!!'!"'!'!!"'!'!!"'!'!!-ari us çok sayıda kitap korunuyardu. Öte yandan bu yapı önceki dönemlerde,
.-a.....••••""" n için oikonamikas (didaskalas) adı verilen, çeşitli bilim dallarında üstünlük kazanmış
======"·]ümle öğretmenlerin oturduğu yerdi. Yapıda öğretmenin, en yüksek mantık öğrenimi
ölüyü yetenegıne sahip on iki yardımcısı da yaşıyordu ve hepsinin geçimi devlet
=-..;;==== olayı gelirinde'n sağlanıyordu; mantık bilimi öğrencileri onlara baş vuruyor,
llerini imparatorlar dahi yapılacak işler konusunda onlara danışıyorlardı. Basiliskos
____ --'1 nulan döneminde İstanbul'da bakır - tunç işliklerinden başlayan büyük bir yangında,
=~==~~lianos işlikler ve civarı kül olduktan başka caddelere bakan yapılar, bu arada Basilica
____ l.an on ve içindeki kitaplık altı yüz bin cilt kitabıyla birlikte yandı. Kitaplar arasında,
===== öyler. Homeros'un [lias ve Odysseia'sının, yaldızlı harflerle yazılı olduğu yüz yirmi
====ırom'a
ayak uzunluğunda draco (yılan; ejder) bağırsağı da vardı. Constantinus'tan
----ıııanki Anastasios'a kadarki dönemin tarihini yazan Bizanslı sofist Malkhos, kamu
-us'un, kitaplığıhın ve Augustaion'daki heykellerin yanmasımi üzüntüyle ve hiddetle
Saray acınır. Georgios Kedrenos, Basilica samıcının saray değerinde olduğunu
~~=====adece söyler ve 'şöyle der: "Burada eski bir gelenek gereği yönetici öğretmen on iki
asında öğrencisiyle birlikte oturuyordu. Öğrenciler, sözü ve yaşamı ciddiyet taşıyan,
göze tüm muhakeme dallarını bilen, kavrayış lı ve yüce ruhIu yaradılışa sahip, aynı
kentte zamanda tanrıbilimine de üstünlÜkle vakıf kimselerdi ve onların hükmü
j--
- ~.ir çok olmaksızın imparatorların eylemleri de geçerli görülmüyordu. Basiliskos
94 İSTANBUL VE TARİHi ESERLERİ

F
döneminde İstanbul'da çıkan yangında kentin büyük bir bölümü yandı.
Yangın, bakır (tunç, pirinç) işliklerinin ortasından çıkıp her iki yöndeki
porticus'u yaktı; içinde altı yüz bin cilt kitabı olan ve bunlar arasında
Homeros'un [lias ve Odysseia'sının yüz yirmi ayak uzunluğundaki yılan bağır-
sağına yaldızlı harflerle yazılı olduğu kitabın da bulunduğu kitaplığıyla Basilica
adı verilen yer ve yakında ne varsa her şey yandı; yanan kitaplıkta, ayrıca,
kahramanların başarılarını anlatan kitaplar da vardı".
Basiliskos döneminde çıkan ve kitaplığın da yandığı bu yangından bir çok
yüzyıl sonra İmparator Leo Konon, Basilica'nın bilginlerini kendi sapkın
görüşü yanına çekmeye başaramayınca onları Basilica sarayı ve Kitaplıkla
birlikte yaktı ancak kitaplık, yangından sonra yeniden güzel kitaplarla donatıldı.
Roma basilica'ları, yargı kararlarının alındığı, bankacılık ve toptancılık
işlerinin görüldüğü yerlerdi. Basilica'ların İstanbul'da kitaplıklara ve okuııara
da ayrıldığı, daha önce anlattıklarım yanında şu epigramma'dan da anlaşılır:

Bizans'ın hukuk okulu basilica'sı ÜstÜnde:


Ben yasaların incelenmesine adanmı~ bir yerim;
burada Ausonia (Roma) hukukunun kaynağı bol bol akar,
tÜm dÜnya için ve sonsuza kadar;
ama en çok burada toplanan gençlere yarar.

Yeni yazarlar, kitaplığın bulunduğu yerin, tonoz örtülü porticus'ların ve


yönetici öğretmenin asistanlarıyla birlikte oturduğu Oktagonün olduğunu nakle-
derler. Georgiüs Kedrenüs, lustinianus döneminde çıkan yangında Ayasof-
ya'nın, Sampsün Hastanesi'nin, Basilica girişinin, Augustaion'un, Khalke'nin,
Constantinus Forumu'na kadar her iki porticus'un, Oktagonon'un ve Zeuk-
sippos Hamamı'nın yandığını belirtir; bundan birbirine yakın iki Oktagonon
olduğu sonucunu çıkarıyorum. Nitekim;, Kedrenos'un sözünü ettiği
Oktagünon, Kitaplığı içeren Oktagonün ise, bu yapı daha önce yanmamış
olsaydı onun lustinianus döneminde yandığını söylemeyi ihmal etmeyecekti.
Ben daha çok, Kitaplığın bulunduğu yerin dörtgen olduğu ve Prokopios'un
anlattığı kare biçiminde düzenlenmiş sütunlarla çevrili yapı olduğu düşünce-
sindeyim. Nitekim Zonaras, bu yapının Kitaplığı içeren Basilica olabileceği
hakkında bir açıklama yapmaz, sadece Khalkoprateia'ya, yani bakır -tunç
işliklerine yakın bir yerde olduğunu söylemekle yetiniL Kedrenos samıcı,
Basilica samıcı olarak adlandırır. Bu samıcın Constantinus tarafından
yaptırıldığını söyleyen yazarlar vardır, Prokopios'tan dolayı bunun yanlış
olduğu sonucuna varıyorum. Prokopios, avukatların ve başka ilgililerin
davalarını hazırladıkları yer olan imparatorluk porticus'unda, çok büyük
uzunlukta ve genişlikte, kare biçiminde düzenlenmiş sütunlarla çevrili, toprağa
değil ana kaya üstüne yapılmış bir yapı olduğunu, İmparator lustinianus'un, su
yollarından kışın yer altı borularıyla bolca gelen suyu, yaz mevsimi için
iKİNci KİrA? 9S

bir bölümü yandı. toplamak ve ihtiyacı olanlara vermek amacıyla bunu, çok derinde kazdırdığını
) her iki yöndeki söy ler.
,,~ bunlar arasında Proıekıor sanıyla anılan Menandros, önceleri, duruşmalardaki karşılıklı
ıundaki yılan bağır- auşmalardan, imparatorluk portieus'unda dönüp dolaşmalardan, yargı söylevle-
itaplığıyla Basiliea rini insanların kavrayışıyla bağdaştırmaya çalışmaktan hoşlanmadığını söyleı-
La" kitaplıkta, ayrıca, Agathias, kendini hekim olarak tanıtan Suriyeli Uranios'u hicveder. Bu kişi
Aristoteles'in bilimlerinden bütünüyle habersizdir ama yine de, gürültüyle ve
yangından bir çok yüzsüzee, bir çok yerde, özellikle de imparatorluk portieus'unda, hastalık
n,crini kendi sapkın tedavisinde çok usta olduğunu ileri sürer. Agathias bizzat kendisinin,
ırayı ve Kitaplıkla imparatorluk portieus'unda, sabahtan akşama kadar, mahkeme davalarıyla ilgili
:itaplarla donatıldı. çok sayıda kitapla, iş ve ticaret faaliyeti gözlemlediğini açıklar. Bundan, impara-
<acılık ve toptaneılık torluk porticus'uyla Basiliea samıcının aynı yerde olduğu anlaşılır. Porticus
i ılı klara ve okullara günümüze ulaşmadı ama sarnıç olduğu gibi duruyor. Samıç, ihmal sonucu
r, lan da anlaşılır: unutulmuşken, bir yabancı olan benim sabırlı araştırmamla bulunup çok kişinin
bilgisine sunuldu. Üstüne yapılan evler sarnıcın varlığını saklamıştı. Bu
evlerde oturan bazı kimselerin, her gün kuyulardan su çekip kullanmalarına kar-
r şın, evlerinin altındaki sam ıÇtan haberleri olmadığını anladım. Bu samıca inişi
tv! bol akar, olan bir eve rastladığımda merdi venlerden indim, evin sahibiyle meşalelerle kü-
rek çekerek bir bölümü suya batmış olan bir sütünlar ormanında gezindik. Ben
her tarafa dikkatle göz gezdirirken o samıçta bol bol balık avladı ve bazı
balıkları da meşalelerin ışığında üç çatallı balık zıpkınıyla yakaladı. Kuyuların
·tüıü porticus'ların ve ağızlarından zayıf bir ışık sızıyordu ve balıklar bu ışığa toplanıyordu.
o ın olduğunu nakle-
Samıeın uzunluğu üç yüz otuz altı ayak, genişliği yüz seksen iki ayaktır;
aı yangında Ayasof-
çevresi iki yüz yirmi dört Roma adımıdır. Tonozlar ve kemerler tuğladan yapıl-
staion'un, Khalke'nin,
mıştır, duvar yüzleri de benzer çalışma ürünüdür, geçen zaman hiç zarar verme-
t, 0rıon'un ve Zeuk-
mişe benzer, alçı sıvayla örtülüdür. Tonozlu tavan, aralarında on iki ayak uzak-
J <ın'i,ki Oktagonon )
lık bulunan üç yüz otuz altı sütunla taşınır; sütunların her biri kırk dodrans'tan i
ıs'un sözünü ettiği
daha yüksektir; suıünlar, boyuna on iki sıra, enine yirmi sekiz sıra halinde
j, a önce yanmamış
dizilidirleı- Süıun başlıkları, bir bölümünde Korint üslubundadır, bir bölümün-
yi nmal etmeyecekti.
de ise işlenmemiştiı- Her sütun başlığının abacus'u üstünde, başka bir abacus
[u~u ve Prokopios'un
gibi büyük bir taş vardır, dört kemer buna dayanır. Samıca açılan çok sayıda
y. i olduğu düşünce- kuyu vardır, sarnıçıan bu kuyular aracılığıyla su çekilir. Samıç kışın suyolun-
ı asilica olabileceği
dan gelen suyla dolar; bir kış ortasında samıea büyük bir borudan gürültüyle su
'ya. yani bakır -tunç
geldiğini gördüm; suyun gürültüsü, samıç, sütun başlıklarının ortasına kadar
iı Kedrenos samıcı,
suyla dolmadıkça kesilmiyordu. Samıç, Ayasofya'nın güneybatısında, ondan
s ıltinus tarafından
yaklaşık seksen Roma adımı uzaklıkta yer alır.
dolayı bunun yanlış
başka ilgililerin
:1 unda, çok büyük
nlarla çevrili, toprağa
lt lustinianus'un, su
u yaz mevsimi için
96 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

XXI. Bölüm
Khalkoprateia

Latinceye, "bakır-tunç eserlerin işlendiği yerler" olarak çevirebileceğimiz


Khalkoprateia'nın, Basilica'ya yakın bir yerde olduğu, daha önceki sözlerimiz-
den açıkça ortaya çıkmaktadır. Georgios Kedrenos, Khalkoprateia Kilisesi'ni
Küçük Theodosius'un yaptırdığını ve Bakire Meryem'e adadığını söyler.
Başka yazarlar, Küçük Theodosius'un, Constantinus döneminden bu yana
Khalkoprateia'da ikamet eden Yahudileri buradan kovduğunu, orada Deipara
(Theotokos; 'Tanrı'nın Anası') Bakire Kilisesini yaptırdığını; bu kilisenin,
depremle yıkıldıktan sonra Kouropalates Ioustinos tarafından yeniden
yaptırıldığını anlatırlar. Zonaras'ın sözleri daha farklıdır: "Büyük Theodosius,
uzak batı ülkelerine gittiğinde Yahudiler, İstanbul valisi Honoratus'la dostluk
kurdular ve onun yetkisiyle kendilerine Khalkoprateia'da görkemli bir sinagog
inşa ettiler ve sinagog yapılıp bittikten sonra hiddetlenen halk tarafından
yakıldı. Olayı öğrenen Theodosius suçluları para cezasına çarptırdı ve Yahu-
dilere yeniden inşa izni verdi. Milano Piskoposu Ambrosius olaydan haberdar
oldu ve Theodosius'a, kentlerin kraliçesi olan bir kentin ortasına sinagog
yapılmasının haksızlık olduğunu söyledi. Ambrosius'un uyarısıyla Theodosius
verdiği cezaları kaldırdı ve Yahudilerin kentlerin kraliçesi içinde sinagog
yapmalarını yasakladı". Khalkoprateia'daki tunç işlikleri şimdi artık yok,
bunlar kentin başka bir yerine taşındılar; yine de bazı kimseler bana, bir kaç yıl
öncesine kadar bu işliklerin, eskiden Khalkoprateia denilen yerde görüldüklerini
söylediler. Adı bilinmeyen yazar eski Byzantion'un sınırlarını belirlerken,
Khalkoprateia'nın Milion'dan uzak olmadığını belirtir, "Byzantion surları,
Khalkoprateia'ya, Milion'a kadar çıkıyordu" der. Başka yazarlar bu yerin,
Ayasofya yakınlarında olduğunu söylerler. Daha önce anlatılanlardan, Hipod- "
rom'un, Senato binasının, sarayın, imparatorluk porticus'unun ve Basilica'nın,
daha önce söylediğim gibi, mimarlık kurallarına uygun olarak, birbirlerine
yakın oldukları anlaşılır. Strabon, İskenderiye sarayının bir bölümünün
Mouseion olduğunu söyler, onun bir porıicus (peripatas), eksedra ve çeşitli
alanlardaki bilim adamlarının toplandığı büyük bir yapıyı da içerdiğini söyler.

XXII. Bölüm
Saray ve Constantinus Forumu arasındaki porticus']ar;
Lampteron Konağı
Yakınında Kitaplığın bulunduğu saray porticus'u dışında, Saray'dan
Constanıinus Forumu'na kadar, yine bu porticus'a yakın bir yerde, başka
porıicus'ların da bulunduğunu kentte çıkan yangınlardan anlıyoruz. Iustinianus
çevirebileceğimiz
h, jnceki sözlerimiz-
ı"'oprateia Kilisesi'ni
r adadığını söyler.
j( eminden bu yana
u<--ınu, orada Deipara
r ~ını; bu kilisenin,
i :afından yeniden
; "Büyük Theodosius,
moraıus'la dostluk
L L rkemli bir sinagog

e- ~n halk tarafından n
r ;arptırdı ve Yahu- o
si ; olaydan haberdar Z
en
n': '1 ortasına sinagog
u rısıyla Theodosius ;:
ıli. ~si içinde sinagog Z
;]Mi şimdi artık yok, >-l
Cl: . er bana, bir kaç yıl
'n erde görüldüklerini 10
Z
;ın'rlarını belirlerken, 1>-0
r, 'Byz_antion surları,
ık yaza'J-Iar bu yerin
ınhtılanlardan, Hipod-
it:
ıen
s' lUn ve Basilica'nın,
ur )Iarak, birbirlerine i
i
y,nın bir bölümünün
:0 , eksedra ve çeşitli i

i, . içerdiğini söyler.

i
.1
cus'lar;

i Jışında, Saray'dan
al n bir yerde, başka ı. İstanbuL. Pierre Gilles, The antiquities of Constantinople, İng. çev. J. Balı,
lıyoruz. Iustinianus London, 1729.
98 İSTANBUL VE TARIHİ ESERLERI

-
~

- i
.... \ ı
.•
.11 :::;1

-
.3
~

-
100 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

)
i

4. Avral Pazarı, Arcadius Sütünu. Pierre GilIes, The


antiquities of Consıanlinople, İng. çev. J. Balı,
London, 1729.
REsİMLER 101

--
:;.

,;
'"""
.-~,;
-'""
.~
~
..,
, is"
~ 'Q>
..,
'~" .:=-.--"
'"~ .:;

, -""
~
,
,..."
~ ,:::

~"'
(3
" -,)
ı..
ı..

:: i

E
~ eo;
iS M

-
OS
r-

-on'" --
;:,
E
-<

s .he
.. Ball,
102 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

L
RESiMLER 103
104
İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

",':..,*':..",,,,,.';,\, ,'\'::'~'\'\.~::"",;~",_,~,:::~. ,:.,


~~;;" '>"'~"'<Y~~"~.''''''''~~>;'~''':q~-,<:~ ..•.•
..
::'-,,~-~\~~~i~,~~~.
;:,..,.", -.;:,'
""..ı..' .
'~,,"""::->"'~~S~,\;Ş:.,
.
'''~ VfL r...r.::.~c.>o(I4Il.W'/':-.•.••••
r.""Mof<M"HI"."'!:".C"':ifas"'.r.ı~~:;'~
~:~ "J·""'··"f"J.O'l"-"".u''''~h«9..a..ı-ı,,,~:C'·I'''·

::~~'>~~~':~
.:"·~~:~;·:~~'·r,:;:~~~·,'~~~·;·~',
~;.'~_~_-'•.'.='.~:.;~.,,_~.:.:,")i::~~
...
~_
...
~_
':':'_.'_~:'_~.".:~_~.:~_
:"'::'::::;'~".~':<":
~:-:·=-:~-;~~~-~'''~''''::''''':::'''~_-._<"~o~~,.;-:.",.~
__ .."._~~__
"'-:~
__"'_...•
":._-" _,r __

8. Atmeydanı, dikilitaş örme sütun, Padişah ve maİyeti. Peter Coeek, The Turks inlfPrxT
drawings made in that year at ConstanlinopTe, London, 1873, lev. 7.
RESL'\1LER 105

~~~""~~~:>:i.~'~*"'''',
~"'~~~,
.i::--..,"::......:~'$",.,''':-c: ~-'~,.."."" ..••".::::~':I!.-.:::","<::->'~"','~::...:,..:,'_
"'''''l.~"" "'n".~~~,"u'~~~,::l.:'-"'-,

, j;~"''''J'~"".•.
~"i;'.,..ltJt.J'''' .. f"'~''',:,
.••~~'''q",:'m.uoitrr
-'J< p,,,,;,,.
i-~_t""(l-f"'ı..;.". E':,"jj Cl"''"''''1.~'ı.~&r<itJr-4•.•••• .
.:'" ~--.-;

" -'" f-' '~,-


- " - 'i"
. .. , .~
-; .~
-
';;;;ö
':;.,
...•.•••
~- "---.
- -'
__.2
._.-.
..
__"'- - -
__ ~""),""":-
-
••~',;._ • ., .~'-:,..•...-~ ...:.",_ .•• ::-.-;0' .....- ~;::'~ '.

+tfJ
~fıtTiI:
~~ •. a series of

ii'~
:r.-.~
.- t-
.- v)

.•.
~ ~
u
". ~-
:~:r,
108 t
iSTANBUL VE TARİm ESERLERi

i,
M
N
:r.
'"oj

'"
\:;
\:;

<ii or.
.t:~ N

c.. .,j.

'"'
1::
-'"
N

.:: N -
'"'
{j '"
"'"
-
.""
- "" c

<:: ""
\:;

•..•..
.::::;
el
•..
~

~" -
-•..
~
-<
~
'=
<::
'"~ "<::
'<:;
"
~ '""'
f=
~
'"
§
.:::
~ '"'"
.-,...;-'"
;; ,..
,.."

- .3
N

f'·
,-
~e
.
°L ;~:
L,
h'

,
110 ISTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ ri
i
i

13. Ayasofya Camisi. Karaliltos D. Byzantiou, He Konstantinoupolis,


Athenai, 1851, c. 1, s. 508-509.
RESt',lLER 111

··
..0
.... o;
ô
-= N
~.. :-~-! '!
ü d. jp ~

C'·
p.
--~--
-- -- --=~

-
~ --- =-"'- -- ~.-
--- _u_

\
ıi@lıı-~-ıı-~-ıı1lIii!Jj ı

1i
w
i.TIZe~rdPordı. Forclı.
zThe.tmz.-ardPordı. 5 T/v J' ;vnizai'a! Ptllm:i'.
3 TIze. 2 .D0t7T.1 or oie m:ovard 6The. wmre ...
7 TIze. Hdy.LJ(Jt'r:f.
Pnck.
4 The S JJcıTof rt,k I1N1'tZrd STIIL'Rdll TaNı' .


14. Ayasofya planı. Pierre Gilles, The antiquities of
Constantinople, İng. çev. J. BaB, London, 1729.
"

112 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ !

.(f)

~ '
~
~
;<
, :n~
~
".

/
m
-- _

-
or.
i
i döneminde çıkan ilk yangın, Prokopios'a göre, Saray'ın, Ayasofya'nın ve
Constantinus Forumu'na kadar olan her iki uzun porticus'un yanmasına neden
olmuştur. Kedrenos, aynı yangında, Khalke'nin, Ayasofya'nın, Augustaion'un
ve Constantinus Forumu'na kadar olan her iki porticus'un yandığını anlatır.
Daha sonra Basiliskos döneminde Khalkoprateia'da çıkan yangınla da, her iki
porticus'un ve yakınındaki tüm yapıların, içinde Kitaplığın bulunduğu
Basilica'nın ve saraylar arasındaki her iki orta porticus'un, bu arada Lausos'un
eşsiz güzellikteki süslemelerinin yandığını söyler. Bu porticus'lar sık sık
yanmış ve yeniden yapılmışlardır; önce lustinianus, sonra başkaları, v.e en son
alarak da, sanırım, Domninos tarafından yeniden yaptırıldılar. Yeni bir yazar,
kentin, Franklar ve Venedikliler tarafından alındığında, Domninos'un yolun her
iki yanında Milion'dan Constantinus Forum'una kadar uzanan çatısı örtülü her
iki porticus'unun da yandığını söyler. Bazı yazarlar, Büyük Constantinus
döneminde Euboulos'un Saray'dan kentin kara suruna kadar uzanan, her biri
kemerli dört çift porticus yaptırdığını, bunlardan birinin kentin Aziz Antonius
Kilisesine kadar, diğerinin Daphne'den ve Sophia Limanı'ndan Rhabdos adı
verilen kiliseye kadar uzandığını; diğer iki porticus'un, Khalke'den ve
Milion'dan, Constantinus Forum'una ve Tauros'a, tunç boğaya kadar
ilerlediğini belirtirler;porticus'ların hepsi mermer levhalarla döşelidir, sonsuz
sayıda heykellerle süslüdür. Bir çok alanda gerçeğe uymadığını farkettiğim bu
bilgiler adı bilinmeyen yazarlar tarafından aktarılsalar bile yine de, Yeni
Roma'sını süslemek için Constantinus'un tüm kentleri yağma ettiği, birçok
ciddi yazar tarafından gözlemlendiğine göre, doğru olsa gerek. Bunu, Kentin
Bölgelerinin Eski Tasviri'ni okuyunca da anlamak mümkündür. Eserde,
İstanbul'un elli iki kamu porticus'una sahip olduğu yazılıdır; bunların beşi,
Basilica'yı ve Fanion adı verilen imparatorluk porticus'unu da içerdiğini
söylediğimiz dördüncü bölgede yer alır; ayrıca, altıncı bölgede dört büyük
porticus vardır, bunlardan biri Constantinus Forumu'nun sağında Theodosi~s
Forumu'na kadar uzanır. Eserde bunlara, kesintisiz porticus'la uzanan yedind
bölge eklenir ve sekizinci bölgede Taurus Forumu'na kadar solda bir porticus:
dokuzuncu bölgede iki geniş porticus, onuncu bölgede altı geniş porticus ve on
birinci bölgede dört geniş porticus olduğu belirtilir. Bundan, Saray ve
Khalke'den kara suruna kadar çok sık porticus olduğu anlaşılır ancak,
Taurus'un ötesinde porticus'ların kesintisiz olduğunu söyleyernem.

xxrn. Bölüm

Altın Milion ve heykelleri; kentin Talih'i ve heykeli

Altın Milion, tüm varış noktalarına olan yol boyunun başlangıcına işaret eden
yaldızlı sütundur. Plinius, başlangıç noktasını gösteren mil taşının, Roma
Forumu'nun başına dikildiğini söyler; İstanbul mil taşının (Milion)
Roma'dakinin benzeri olup olmadığını hiçbir Yunanlı yazar açıklamadığı gibi
114 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

adını bilen de yoktur, sadece eksik haliyle anılır ve tepesinde yer alan d
heykellerden söz eden birkaç yazar bulunur. Ben yine de, olabildiğince eski C
Roma'ya benzetilen Yeni Roma'da Milion'un, yapı ve bulunduğu yer açısından sı
Roma'dakine benzediğini düşünüyorum ve kaynaklara bakarak onun forumda tı
ya da yakınında olduğunu kanıtlayabileceğimi sanıyorum. Nitekim, Bölgelerin C
Eski Tasviri'nde, Milion'un Augustaion forumu ve Basi1ica'yla aynı yerde
-[ b
olduğu yazılıdır. Milion'un bunlara yakın olduğu, Iustinianus döneminde çıkan ç
bir yangından da anlaşılır; Zonaras, Milion yakınında isyan çıktığını söyler; o
Prokopios, yangında Ayasofya'nın,Zeuksippos Hamarnı'nın, Saray girişinin t
ve Constantinus Forumu'na kadar olan büyük ponicus'ların yandığını anlatır. 2
Aleksios Komnenos'un başarılı icraatını anlatan yazarlar, Aleksios'un, (
Sabatios komutasındaki askerlerinin gün ağarırken Büyük Saray'dan çıkıp i
Theologos (İncilci) Ioannes Kilisesine girdiklerini, kilisenin üst bölümüne çıkıp i
hakaret etmeye başladıklarını, ~t.iiç._.smılaFlııQ~.-ı~~.~.::.s.ıktlğınl,çatışmalara, t
Milion'un çatı kemerinden ve ncilci Az~~ Kiıis~nden katılan çok
sayıda insanın forumda yaralandığını anlatırlar. İstanımIfiiIar şimdi bu kilisede
Sultan'ın aslanlarının bakıldığını söylerler. Burası Hipodrom'a ve bir zamanlar
Augustaion adı verilen Ayasofya yakınındaki Forum Cuppedinis'e (Jezzetli
yiyecek, çerez çarşısı) yakındır. Bu sözlerden Milion'un foruma yakın bir
yerde olduğu anlaşılır ama neden konudan uzaklaşıyorum? Suda daha açık
konuşur, Basilica'da, Milion'un arkasında, erkek görünümünde altın kaplama
bir heykelle, bir fil ve bakıcısının heykellerinin dikili olduğunu söyler. Başka
yazarlar daha da açık olarakk bu heykellerin Milion yakınında, Basilica'nın
arkasında yer aldığını belirtirler. Yine Suda, Milion'da Theodosius'un
heykelinin bulunduğunu, bu heykel dikilirken Theodosius'un bol miktarda
buğday dağıttığı nı anlatır. Theodosius'un atlı heykeli am~yok, üzerinde yazılı
olan şu dizeler ise günümüze ulaştı: i

Göğün ortasında ı~ıldayan ba~ka bir güne~ gibi


doğudan yükselen, Theodosius, ölümlüler için
uğurlu yıldız ve ayaklarının altında
sonsuz büyüklükte yeryüzüyle okyanus olan;
her tarafıı~ıl ı~ıl, zırhlı ba~lıklı, yüce gönüllü,
tutuyorsun, titrese de, kolaylıkla, görkemli sava~ atını.

Suda ayrıca, Million'da, Trakyalı Iustinus'un karısı Sophia'nın, kızı


Arabia'nın, yeğeni Helene'nin heykellerinin bulunduğunu da söyler; bunlardan
başka Arcadius'un ve oğlu Theodosius'un atlı heykellerinin de burada dikili
olduğunu anlatır. Kedrenos, Milion'un tonoz kemeri içinde, biri Büyük
Constantinus'a diğeri annesi Helene'ye ait olmak üzere iki heykel bulunduğunu,
bu iki heykel arasında bir haçın yer aldığını; bunların arkasında Traianus'un
atlı heykeliyle, yakınında, Aelius Hadrianus'un, aynı şekilde atlı heykelinin
İKİNci KITAP 115

dikili olduğunu söyler. Suda'nın sözleri de benzer niteliktedir: kemerde


---Ian
Constantinus'un ve Helene'nin heykelleri vardır ve aralarında, ortada, una
= ski
lan
saneta et duo ce/eres cursores (bir azize (aziz) ve iki süratli öncü) yazıtını

-
-
ıda
rın
i
-!
taşıyan bir haç yer alır. Suda aynı şekilde, Augustaion forumunun tonozunda
Constantinus'un ve Helene'nin aynı heykellerinin ve aynı yazıtı taşıyan haçın
bulunduğunu yazar. Bunlardan, forumun, Milion'un ve Basilica'nın birbirlerine
rde
--'~an çok yakınoldukları anlaşılır; öyle ki, sadece farklı yazarlarca farklı yerlerde
oldukları yazılmamış, tek ve aynı yazar tarafından da farklı yerlerde oldukları
ler;
belirtilmiştir. Yine Suda, iki stel üstüne dayalı dört sarı atın çektiği, eski
nİn
zamandan kalma arabanın da Milion'da olduğunu söyler; aynı yerde
- .-tır.
un,
Constantinus, Azotos zaferinden sonra ordusunun coşkulu sevinç gösterilerini
kabul etmişti; ama asıl burada Byzantion'un kurucusu Byzas övgüyle
.kıp
kutlanmıştl. Küçük bir heykel taşıyan Güneş'in sürdüğü, Constantinus
ıkıp
- -------
t"~ ara,
çok
tarafından
Tykhe'siydi
yaptınImış olan araba Hipodrom'a
(Talih), en önemli kutlamalarda
taşınmıştı. Heykel kentin
ve kentin kuruluş gününde
senatoya yerleştirilirdi. Heykelin başındaki haç Constantinus tarafından
.ede
kazdırılmıştı. Hıristiyanlığı terkeden Iulianus haçı, Arius'un öldüğü,
• nlar
---:7 etli senatodan uzak olmayan bir yere gömdürdü. Iulianus yine orada, daha önce
..bir
dine sadık Theodosius'un diktirdiği Arius'un, Macedonius'un, Sabellius'un ve
Eunomius'un mermer heykellerini, bu kişilerin ihanetinin birer işareti olarak,
açık
- ama
insanların aylakça oıurması için yere yatırdı, bu şekilde gelip geçenler
heykelleri pislik ve akmtıyla gelen Ianetle kirletmiş oluyorlardı. Başka yazarlar
-- aşka
kentin Talih heykelini Büyük Constantinus'un Roır.a'dan taşıtarak Saray'ın bir
:=.a'n1n
...•s'un nişine yerleştirdiğini anlatırlar. Zosimos, Constantinus'un Roma'nın Talihi' ni,
büyük forumu çeviren dört porticus'tan birine yerleştirdiğini anlatır. Hem yerli
-4.arda
- "azılı
i
hem yabancı İstanbul sakinlerinin Talih'inin, eski Roma'yla aynı günde
kutlanmış olması mümkündür. Bu kutlamalar, eskiden Palilia kutlamalarının
yer aldığı aynı günde ve aynı tapınakta yapılıyordu. Sokrates. Iulianus'un,
Talih heykelinin bulunduğu Basilica'da resmi olarak İstanbul Talihi'ne kurban
sunarken, yaşlılık nedeniyle gözleri görmeyen Khalkedon Piskoposu Mares'in,
elinden tutan birinin yardımıyla oraya gelip imparatora hakaret yağdırdığını,
onu Hıristiyan dininden ayrılan bir saygısız olarak nitelendirdiğini anlatır.
Iulianus, bu hakaretlere, Mares'i kör olarak adlandırarak karşılık veriyor, şöyle
diyordu: "Neden Galileli Tanrı seni iyileştirmiyor?". İsa'yı "Galileli" olarak
nitelendirme alışkanlığındaydJ. Ama Mares, Iulianus'a çekinmeden şu cevabı
• kızı verdi: "Beni kör eden Tanrıya şükürler olsun, senin böylesine sadakatsızlık
- lardan akan yüzünü görmediğim için". Iulianus bu sözlere hiç bir cevap ·vermedi.
dikili Zonaras ve ondan önce yaşamış olan tarihçiler, İmparator Anastasios
=---====31
-----ıığunu,
'üyük döneminde, tunçtan yapılmış kadın görünümündeki bir Talih heykelinin, bir
ayağı yine tunçtan yapılmış bir gemi içinde tasvir eden bir heykelin kentin bir
- "Jus'un
• yerinde dikili olduğunu; Talih'in önünde duran gemi, zamanla eskidiğinde ya da
kasıtlı olarak kırılıp parçalandığında yük gemilerinin Byzantion'a
=====elinin
116 İSTANBUL VE TARiHİ ESERLERi

yanaşamadığını, kente çok yakınlaştıklarında da şiddetli rüzgarların etkisiyle


limana giremediklerini, uzun sandallarla ve çok sayıda kürek çekilerek gemilerin
yükü kente taşınsa bile yine de bir kıtlıkla yüklerin hemen tükendiğini anlatırlar.
Bu durum uzun bir süre böyle devam ettiğinden devlet yöneticileri olayın s
nedenini titizlikle araştırdılar; sonunda kötülüğün nedeninden kuşkulanan e
araştırmacılar bunu yöneticilere bildirdiler ve o zaman tunç geminin parçaları İ
aran ıp bulundu, gemi yeniden yapıldı ve düzeltildi, böylece deniz yolu açıldı, ı
deniz kente giden gemilerle doldu. Kötülüklerin Talih'in tunç gemisinin
parçasının neden olup olmadığını tam olarak anlamak amacıyla geminin bazı
parçalarını çıkardılar; o zaman kente doğru seyreden birkaç gemi rüzgarların
i
etkisiyle geriledi; böylece olayın nedeninden emin oldular ve bu tunç geminin (
kırılmasının, yük gemilerinin kente yanaşamamasının nedeni olduğunu iyice f
anladılar. Tarihçiler, bunun sonucu, tunç gemiye özen gösterildiğini, geminin j

yenilenip bakımının yapıldığını anlatırlar. Filozofların ve Soflst/erln ı


Yaşamı'nın yazarı Sardesli Eunapios kitabında, Constantinus döneminde
İstanbul halkının, gemilerin kente girişindeki güçlüğü başka nedenlere atfettiği ni
kaydeder: "kente doğru seyreden gemiler, rüzgar güneyden sertçe estiği sürece
limana yanaşamazlar; bu da sık sık olduğundan, Constantinus'a kızan halk,
açlığın da etkisiyle tiyatroda toplanır. Saray yöneticileri fiIazof Sopatros'u
kıskandıklarından onu tutup Constantinus'un önüne çıkarırlar; 'İşte böyle
değer verdiğin Sopatros, aşırı bilgeliğiyle rüzgarları bağladı, bilgisine sen de
hayranlık duyuyorsan imparatorluk tahtına oturt'. Constantinus bunları işitince
ikna oldu ve Sopatros'un boynunu vurdurdu".

XXIV. Bölüm
Poseidon Tapınağı; Menas Kilisesi; stadion'lar; Timasius İskelesi
Basilica, Augustaion, Aziz Menas Kilisesi'ni içeren dördüncü bölgenin yerini
belirtmesi açısından Menas Kilisesi'ni atlamamam gerektiğini düşünüyorum.
Yazarı bilinmeyen tarih eserinde, Byzantion denizine yakın bir yerde,
Akropolis'te eskiden Poseidon tapınağının yükseldiği yerde, yazarın yaşadığı
dönemde din şehidi Menas Kilisesi'nin bulunduğu yazılıdır. Aynı eserin başka
bir bölümünde, çelişkili olarak, Menas Kilisesi'nin eskiden Zeus Tapınağı
olduğu ve iki büyük sütunun taşıdığı mermer kemerlerin kiliseye bu tapınaktan
kaldığı belirtilir. Bu çelişkiden çıkarabileceğim sonuç, bir zamanlar Poseidon
tapınağının bulunduğu Akropolis'in bu bölümünde Menas Kilisesi'nin yer
almış olabileceğidir. Bizanslı Dionysios, çok eski bir yazara gönderme yaparak,
i
aynı şeyi söyler. Bosporos Burnu'nun biraz yukarısında Athena Ekbasia <

sunağının, Poseidon tapınağının, biraz aşağıda, sur içinde stadion'ların ve


"vmnasion'1arın bulundug·unu anlatır; bunlardan De Bosporo adlı kitabımda
0_

geniş bir şekilde söz ettim. Bazı kimseler, şimdi bile, eskiden Akropolis denilen .,
i

!:,
:.
İKİNcİ KITAP 117
7garların etkisiyle
1, ~kilerekgemilerin günümüzdeki Sarayalanı içinde, ünlü Aziz Menas Kilisesi'nin bulunduğunu
:üKendiğinianlatırlar. hatırlıyorlar. Kentin Bölgelerinin Eski Tasviri'nde, Timasius iskelesinin ve
i ıöneticileri olayın stadion'ların Menas'ın bulunduğu bölgede yer aldığı yazılıdır. Prokopios,
~. ıde n kuşkulanan eskiden yarışmaların yapıldığı stadion denilen yerde, İmparator Iustinianus ve
nç geminin parçaları İmparatoriçe Theodora'nın yabancıların kaldığı büyük han yaptırdıklarını
: deniz yolu açıldı, anlatır.
.L ı tunç gemisinin
nacıyla geminin bazı xxv. Bölüm
~ c gemi rüzgarların Lausos (Ta Lausou üikos) adlı yer; Lausos'ta yer alan Knidos Venus'u
'I : bu tunç geminin (Aphrodite), Samos Hera'sı, Lindos Athena's!, kanatlı Eros, ülympia Zeus'u,
~deni olduğunu iyice Saturnus (Kronos), monokeros (tek boynuzlu), kaplan, akbaba,
) ~rildiğini, geminin kamelopardalis (zürefa) heykelleri; Philoksenos Sarnıe! konukevi;
c.. 1 ve Sofistterin Khrysotriklinos
;taııtinus döneminde Lausos, birçok yazarın eserinde yer alan, kentin ünlü bir yeridir; çoğu yazar da,
a edenlere atfettiğini Büyük Theodosius'un oğlu Arcadius döneminde önemli görevler üstlenen
~ı. mçe estiği sürece Lausus adlı soylunun, ünlü anıtlarla süslediği konağı olduğunu anlatır.
anunus'a kızan halk, Kappadokia Piskoposu Heraklides'in yazdığı Lausaikos başlıklı kitap günü·
:1 filazof Sopatros'u müze ulaşmıştır ancak Lausou'nun kentin hangi bölgesinde olduğu bu kitapta
:1.. rırlar; 'İşte böyle belirtilmemiştir; yine de, Zonaras ve Kedrenos'un İmparator Leon döneminde
;laul, bilgisine sen de çıkan bir yangınla ilgili sözlerinden onun Saray ile Constantinus Forumu ara·
n nus bunları işitince sında olduğunu çıkarabiliriz. Yazarlara göre bu yangında kentin kuzeye bakan
tarafındaki yapılarla Bosporos Limanından Aziz Ioannes Kalybites Kilisesi'ne,
güney tarafta Havari Aziz Thomas Kilisesi'inden Sergios ve Bakkhos
Kilisesi'ne kadar olan yapılarla, kenlin ortasında, Lausos'tan Tauros'a kadar
olan yapılar yanmıştı. Aynı yangını annlt~n Evagrios, diğer yazarların
fi"ıasius İskelesi "Lausos'tan Tauros'a kadar" dedikleri yere "Constantinus Forumu'ndan
d cü bölgenin yerini Tauros'a kadar" ifadesini kullanır ki bundan Lausos'un Constanlinus Forumu
:k lini düşünüyorum. yakınında olduğu sonucu çıkar. Basiliskos döneminde çıkan bu yangını anlatan
ir' yakın bir yerde, Kedrenos da, Lausos'un, doğuya doğru, Saray ile Constantinus Forum'u ara·
e ~, yazarın yaşadığı sında yer aldığına açıklık getirir, yangının, kentin en bayındır bölümünü,
ıd Aynı eserin başka Khalkoprateia'yı, her iki porticus'u ve bunların içerdiği, daha önce içinde
sı" ien Zeus Tapınağı Kitaplığın da bulunduğunu söylediğim Basiliea ve tüm yapıları, Constantinus
Forumu'na kadar en güzel süslemeleriyle Lausos'u kül haline getirdiğine
ı i (şeye bu tapınakt~n
bi zamanlar Poseidon
.1'~as Kilisesi'nin yer arasında ~~:"-t~e~~:sının
~-_.--
tanıklık eder. Nitekim, Lausos'ta.. - çot.sayıda heykel ".
vardı; Kedrenos,
-._.--.--_._._
...• _--
--.-

göze çarptığını söyleri.~~yXel dört cubiius yuk.


bunlar

~a gönderme yaparak, sekliğindedir, ~Ümrü_tt_en_·_Y_ap_-I._lm_-


ış_~ır.~.:.heykelci Skyii is.ve pipoenos:.ıı-ıı.es.e[İ·
;ll a Athena Ekbasia
Jlir.;Jıey.keJi,eskiden}vllslı:Xralı-.Ş.e.s()stris,Lindgs tir<ı.nıJıilgeKleoboulo~'a ar·
iç'-de stadion'ların ve mağan etmişti, Lausos adını bu heykelden almış olabiıir:'Ç-unk'Ü"Athena,
Lo ara adlı kitabımda
Laossoos sanı nı da taşır. Theophrastos, Mısırlı yorumcuların yazılarında,
dı n Akropolis denilen Babil Kralının Mısır kralına armağan olarak dört cubitus uzunluğunda ve üç
cubitus eninde zümrüt gönderdiğine dair bir not bulduğunu anlatır. Eğer Kral
118 iSTANBUL VE TARİHİ ESERLERi

cubitus eninde zümrüt gönderdiğine dair bir not bulduğunu anlatır. Eğer Kral
Sesostris ile Dipoenos ve Skyllis aynı çağda yaşadılarsa Plinius el yazmasında
Athena'nın zümrütü olarak okunmalıdır ancak, mermer yontueuluğunda
herkesten önde olan Dipoenos ve Skyllis, Girit'te, Med egemenliği döneminde,
yani Kyros'un Pers kralı olmasından önce, yaklaşık ellinci Olimpiyat yılında
doğmuşlardır. Bu yontucular, Apolion, Artemis, Herakles ve daha sonra
yıldırım çarpan Athena heykellerini yaptılar. Plinius, yontucu Dipoenos'un
Ambrakia, Argos ve Kleon heykellerini yaptığından söz eder ancak Lindos
Athena'sına değinmez. Kedrenos daha sonra Lausos'ta, tüm ölümımel'in
___ o -

ya12~~rıyla. ünkazanmıtolan Knidos Venus'unun heyke1~nin _bulundu~nu-


iQ.)'l~r;·hey kelJi.e:iiz· ııl~r~~rcf~·ij)ilpılrI1.1 ~tır:~~nıis:-çi p İiikıı r, sadece--el i Yle
bedeninin mahrem' bölümünü örter; ...hevkel - .. Praksiteles'in
-.,•.__ ._.--- eseridir.
---Kedrenos'un
saydığı heykeller arasında _Lysippos ve f2ıioslu BlJP,<ı,lo~;uneseri olan Samos
Bera'sı; ayrıca, okluğuyla bırlik.!e kanatlı Eros - Myndos'tan getirilmiştir-;
p;;n(les'in Olymp;a'(apı~ koydurctugu:'Pheidias'!n "serİ- f[!fIlşi Zeus;
1:1şjpıı<:>s'u.~. eserL,~lan, ..başıııırı arkası saçsız: eskiQen.,ş<!çlty_dı, __JÇroıı~
91~u~u~~)irtilet1_ ~eyk~~,~ıe:),!~~,,_~Lb.oyı-ıuzl u, kapI'!ll.,züı~t:a,Ye~~
heyldlel', ",a.rdJ..Kedrenos yazması taurelephas, daha doğrusu taurelaphos
biçiminde okunmalıdır, çünkü "yarı boğa yarı geyik" olan taurelaphos'u eski ve
ünlü bir yazar olan Kosmas Indikopleustes kullanmışt!. Yazarı bilinmeyen
Patria'da bu kitabın yazıldığı dönemde Lausos'ta taştan yapılmış kartal
figürlerinin bulunduğu yazılıdır ama ben bunların daha çok Kedrenos'un
sözünü ettiği akbabalar olduğuna inanıyorum; ayrıca Patria'da yer alan çok şey
gerçeğe pek uygun değildir.
,
, Kedrenos, Lausos taraflarında çeşitli binaların bulunduğunu söyler, kente
Sömertçe su sağlayan o ünlü Philoksenos'un bulunduğu yerde birkaç hastanenin
varlığından söz eder. Bazı yazarlar samıcın Philoksenos tarafından
yaptırıldığını kaydederler. Ben bu samıcın, Triklinos ile Lausiakos arasındaki,
Herakleios tarafından doldurulan samıç olduğunu düşünüyorum. "Protektor"
lakabı verilen Menandros, İmparator Herakleios'un doldurttuğu bir çok samıcı
İmparator Makedonyalı (Basileios)'un temizlettiğini anlatır. Eğer imparator,
Lausiakos ile TrikIinos arasındaki samıcı da temizlettiyse o samıç, İbrahim
Paşa Sarayının yer altındaki bölümünde kuzeye bakan samıç olmalıdır. Bu
samıcın tonozlu örtüsü dört yüz yirmi dört mermer sütunla taşınır; samıç iki
katlıdır, iki yüz on iki sütun üstünde bir o kadar sütun daha vardır; sütunlardan
birini, diğerlerinin de aynı boyutta olacağını düşünerek ölçtüm: çevresi altı ayak
ve dodrans'tır. Aynı sarayın batı kenarının hemen yakınında başka bir samıç
vardır, bunun kemerleri otuz iki Karint sütunuyla taşınır; herbirinin gövdesinin
çevresi on iki dodrans olan sütunlar, dört sıra halinde dizilmiştir, her sırada
sekiz sütun vardır.
iKİNci KİTAP 119

anlatır. Eğer KraI Zonaras, Lausos ile arasında Philoksenos Samıcı'ın buIunduğunu
r ıius el yazmasında söyIediğimiz triklinos'un III. Iustinianus (IL Iustinus) tarafından Saray binaIarı
mer yontucuIuğunda içinde yaptırıIdığını ve bundan dolayı "Ioustinianos trikIinosu" adını taşıdığını
ıenIiği döneminde, yazar. Kedrenos, III. Iustinianus tarafından yaptırılan KhrysotrikIinos'u,
II Olimpiyat yılında İmparator Tiberios'un daha bezeIi hale getirdiğini söyler. KhrysotrikIinos'un
:akles ve daha sonra batı kapısı V. Leon'un kehanetinde anılan kapıdır: Leon, !İranlık tasarIayan
ıtucu Dipoenos'un Andronikos'a, başı kesilecek adamın Hipodrom'a, huzuruna,
Ö, :der ancak Lindos Khrysotriklinos'un batı kapısından getirileceğini önceden söylemişti.
~'ta, tüm ölümlülerin Khrysotriklinos, İstanbul'un alınışından kısa bir süre önce yazan yazarlar
'inin bulundu~nu arasında da, ima yoIuyla, ün kazanmıştı- O zamanlar haIk, Khrysotriklinos'un
1]- Lktır-;-sadece-eliyİe
adını ve yerini biliyordu, şimdi ise kimse bilmediği gibi biImek için de çaba har-
i eseridir. Kedrenos'un
camıyor ve biIim dallarına ait her şey gibi bu bilgiIeri de küçümsüyor ve ihmal
,~ıe~ oIan Samos ediyor.
ıu ;'tan getiriImiştir-;
.=ıne'şs:ri [jJdi]i Zeus;
d '"Şi!Çlı)Cdlo,_Kronos
.il, zürefa _ ve
~---_._--, ..

. doğrusu ıaurelaphos
--------
~-- akb~ba

n 'urelaphos'u eski ve
,to Yazan bilinmeyen
aştan yapılmış karta i
a ',çok Kedrenos'un
~r, 'da yer alan çok şey

n ığunu söyler, kente


ıe e birkaç hastanenin
iloksenos tarafından
,i 'usiakos arasındaki,
jr, yorum, "Protektor"
Iurttuğu bir çok samıcı
nı ır. Eğer imparator,
:iı ~ o samıç, İbrahim
n samıç oImalıdır. B u
tu a taşınır; sarnıç iki
al vardır; sütunlardan
,Içtüm: çevresi altı ayak
ın da başka bir samıç
" ,rbirinin gövdesinin
: diziimiştir, her sırada
..
Uçüncü Kitap
ı. Bölüm
Beşinci bölge ve ikinci tepedeki bazı yerler; Bosporos tersanesi ve
limanı; Strategion; Theodosius Forumu.

Kentin Bölgelerinin Eski Tasviri'nin yazarı, her ne' kadar, beşinci bölgenin,
çapraz eğimli yerlerde bulunan hiç de küçük sayılamayacak bir bölümünün
düzlüğe katılarak uzandığını anlatıyorsa da, bu kitaptan, beşinci bölgenin,
ikinci tepenin kuzeye bakan tarafında ve eteklerindeki düzlükte olduğunu; aynı
şekilde, Burnun sırtından, dördüncü bölgeyle bitişik olarak Haliç'e doğru
indiğini öğrenmem mümkün olmadı. Nitekim, böyle bir tasvir, kentin diğer
bölgeleri içi n de geçerlidir. Kitaptan, beşinci bölgede yer alan herhangi bir
yapının konumunu ortaya çıkarmak da mümkün değildir, ayrıca, bu yapılardan
hiç bir iz kalmadığı gibi onların anısını saklayan bir kimse de yoktur. Ancak,
Phosphoros ya da Bosporos adı verilen liman ve Khalkedon (Kadıköy) iskelesi
beni biraz aydınlatır. Bu ad, kentin Kadıköy'e, doğuya bakan bölümünden
kaynaklanmaz, zaten o yöne değil kuzeye bakar. Bu durumda Bosporos limanı
adını Bosporos'tan (Boğaz) almaz, ad, Phosphoros biçiminde söylenmesi
gerekirken harf değiştirerek Bosporos biçiminde söyleyen Byzantionluların
çarpıtılmış söyleyiş alışkanlığından kaynaklanır. Limanın Phosphoros adını
taşıması gerektiği, Stephanos ve Eusthatios'un tanıklıklarıyla ortaya
çıkmaktadır. Bu yazarlar, Phosphoros'un Byzantion'un limanı olduğunu
söylerler ve adını şöyle aldığını anlatırlar: Makedonyalı Philippos Byzantion'u
kuşatlığında askerler kente gizlice girebilmek için bir giriş yolu kazıyorlardl.
Hekate (Ay) Phosphoros geceleri hazır bulunarak kent halkına "ışık taşıdı" ve
tuzakları açığa vurdu, Böylece, kuşatmadan kurtulan kentliler o yere
Phosphoros adını vereiiler. Bu yazarlar her ne kadar aynı limanın Bosporos ve
Phosphoros adını taşım'asının nedenini aydınlatmış olsalar da, yerin, kentin
güneye, kuzeye ya da i doğuya bakan taraflarından hangisinde olduğunu
açıklamazlar. Bölgelerin Eski Tasviri'nde Bosporos Limanıyla aynı bölgede
olduğu belirtilen Kadıköy iskelesinden onun, kent Kadıköy karşısında yer alsa
bile, doğu limanları arasında değil, kuzey limanları arasında aranması gerektiği
sonucunu çıkarabiliriz. Nitekim, Boğaz'ın hızlı akıntısı, Kadıköy'den
İstanbul'un doğu ve güney taraflarına olan deniz yolculuğunu güçleştirir ama,
Boğaz akıntısının hızını iyi bilenlerin ve Kadıköy'le İstanbul arasında sefer
yapan ya da gemilerini kentin kuzey tarafına yanaştıran ve oradan sefere çıkan
kimseleri görenlerin hemen anlayabileceği gibi, kuzey tarallara olan deniz
yolculuğu çok daha kolaydır. Şunu da söylemek gerekir: Bölgelerin Eski
Tasviri'nde Kadıköy'e karşıt yönde hiç bir iskelenin adı geçmez, geçtiği zaman
da, Kadıköy'ün karşısındaki ya da kentin doğuya bakan birinci ya da ikinci
124 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

bölgelerinde, ya da, daha önce yeni limanın bulunduğunu söylediğimiz, güneye


bakan üçüncü bölgedeki limanlar söz konusudur. Ama uzun söze gerek yok, bu
konuda yazarların tanıklıklarını birer birer ve kısaca sunabiliriz; bunlardan,
Bosporos Limanı'nın ve Kadıköy İskelesi'nin, sadece kentin kuzeyinde yer
aldığı değil, aynı zamanda neresinde olduğu da açıkça anlaşılır. Bu yazarlardan
önce Bizanslı Dionysios'un sözlerini aktaracağım. Dionysios, Gea tapınağının
eski Byzantion suru dışında, Boğaz körfezi üstünde olduğunu ve onun biraz
üstünde Demeter ve Kore (Persephone; Lat. Proserpina) ikili tapınaklarının yer
aldığını söyler. Yazar, her ne kadar Phosphoros adını vermese ve sadece kore,
yani "bakire" demekle yetinse de - nitekim Proserpina bazen bu sanı taşır - yerin
konumundan bakirenin Hekate olduğu anlaşılabilir. Hekate'nin üç ayaklı
kazanı, Kedrenos'a göre, Strategion'dadır. Dionysios'un tasvirinden Kore
tapınağının burada ya da buradan uzak olmayan bir yerde olabileceği anlaşılır.
Konu, Evargios'ta açıklık kazınır; yazara göre, Leon döneminde, kentte kuzeye
bakan Neorion'da çıkan yangın, Bosporos limanından Apolion tapınağına
kadar, güneyde Iulianus Limanı'ndan Homonoia, yani "Duygu Birliği"
Kilisesine kadar, kentin orta bölümünde Constantinus Forumu'ndan Tauros'a
kadar yayılmıştır. Zonaras aynı yangının kuzeydeki denizden güneydeki denize
kadar, öte yandan, uzunlamasına, Bosporos'tan Aziz Ioannes Kalybites
Kilisesi'ne kadar, güneyde Havari Aziz Thomas Kilisesi'nden Sergios ve
Bakkhos Kilisesine kadar, kentin ortasında Lausos'tan Tauros'a kadar kenti
elde ettiğini anlatır. Georgios Kedrenos, bu yangının Neorion'dan, yani
tersaneden çıktığını, Ioannes Kalybites Kilisesi'ne kadar yayıldığını nakleder.
Bu sözlerden Neorion ve Bosporos Limanı'nın birbirine yakın olduğu
sonucunu çıkarıyorum. Gerçi Bölgelerin Eski Tasviri'nde Bosporos limanı
beŞınci, Neorion altıncı bölgede gösterilmiştir ama bu iki bölge bitişik olarak
tepenin sırtından denize doğru alçaldığından Bosporos Limanı'nın Neorion'a
yakın olması imkansız değildir. Eski bir tarihçi olan Zosimos, eski Byzantion'u
tasvir ederken Neorion'un konumuna açıklık getirir. Yazar, kentin Marmara ve
Haliç'in oluşturduğu kıstağın bir parçası olan bir tepede yer aldığını söyler ve
Byzantion surlarının tepe boyunca batı tarafında, Aphrodite tapınağına ve
Üsküdar'ın karşısındaki denize kadar alçalarak uzandığını; kuzeyde, surların,
aynı şekilde, Neorion denilen rıhtıma kadar indiğini belirtir. Bu yerin,
Yunanlıların, Neorion'un bozuk biçimi olan Oraia dedikleri kapının yakınında
olduğunu, en azından bu kapıdan uzakta olmadığını düşünüyorum.
Günümüzde denizle Oraia Kapısı arasında, deniz ürünlerinin satıldığı geniş bir
alanda bir pazar vardır ve Türkler, yakınında Yahudilerin oturduğu bu yere
Çifutpazarı adını verirler. Buna, eskiden Khrysopolis denilen Üsküdar pazarına
ve Kadıköy limanına her gün denİz seferleri yapılan Kadıköy ve Üsküdar
iskelesini eklemek gerekir. Bu iskele yakınında, eskiden Sykai denilen
Galata'ya denizden geçilen yer vardı ve burası Eski Tasvir'de Neorion ve
Bosporion yakınında gösterilmiştir. Neorion ve Bosporion'un konumları ise,
ÜÇÜNCÜ KITAP 125

gerek oraya bir takım tahıl depolarının inşası - bunlar şimdi başka yere
;' .ediğimiz, güneye taşındılar -, gerek (Topkapı) Sarayalanının genişletilmesi, gerekse önce yapay
n ize gerek yok, bu olarak inşa edilen Neorion'un sonradan toprakla dolması dolayısıyla bir
nol:ıiliriz; bunlardan, dereceye kadar değişmiştir. Nitekim, Byzantionluların daha sonra Phosphoros
e .n kuzeyinde yer adını verdikleri limanın, Philippos'un lağımlara ihtiyaç duyduğu dönemde var
ış] r. B u yazarlardan olmadığı, bir liman yapımının suların fışkırması yüzünden engellendiği ama
;i >, Gea tapınağının.
A
daha sonra Phosphorion adı verilen yerde liman yapıldığı olası gözükmektedir.
i; ıu ve onun biraz Bazı yazarlar Neorion'la ilgili olarak, Constans tarafından etrafının çevrildiğini,
:İl apınaklarının yer orada deniz ürünleri pazarı olduğunu, pazarın daha sonra, Iustinus döneminde,
1 <e ve sadece kore,
P
Iulianus limanına nakledildiğini söylerler. Bazıları lustinus'tan sonra hüküm
n i sanı taşır - yerin süren İmparator Leontios'un Neorion Limanı'nı temizlettiğini anlatırken başka
:e: .te'nin üç ayaklı yazarlar Neorion'un çekmecesinde tunçtan yapılmış çok büyük bir öküz heykeli
ıP tasvirinden Kore olduğunu anlatırlar. Bu da, yeni yazarların, kentin bir felaket karşısında olduğu
( bileceği anlaşılır. zamanlarda yılda bir defa böğürdüğünü yazdıkları on birinci bölgeye yerleş-
n: de, kentte kuzeye tirilmiş bir tunç öküze benzetilmiştir. Bu düşsel öküz öyküsünün Kallimakhos
A "olion tapınağına ve Pindaros'tan kaynaklandığını düşünüyorum. Bu şairler Rodos'taki Atabryon
n "Duygu Birliği" dağında bulunan tunç öküzlerin, kenti tehdit eden bir tehlikeyi haber vermek
>rı ıu'ndan Tauros'a amacıyla böğürdüklerini yazarlar. Bütün bunlardan Neorion'un yapayolarak
len güneydeki denize inşa edildiğini anlamak mümkündür. Neorion günümüze ulaşmamıştır.
annes Kalybites Bosporos Limanı ve Kadıköy İskelesi'ne ilişkin bilgilerden de, beşinci
e~ nden Sergios ve bölgenin, ikinci tepenin kenarında ve onun eteklerinde uzanan düzlükte oldu-
["ııros'a kadar kenti ğunu; Honorius hamamının, prytaneion'un, Eudokia Hamamı'nın, Valen-
ı 'eorion'dan, yani tinianus ve Constantius tahıl ambarlarının, Thebe dikilitaşının, Bosporos
y' ıldığını nakleder. Limanı'nın, Kadıköy İskelesi'nin, Theodosius sarnıcının, içinde Theodosius
,irine yakın olduğu Forumu'nun yer aldığı Strategion'un ve Akhilleus Hamamı'nın da burada
.d Bosporos limanı olduğunu öğreniyoruz. Eski Byzantion'un çevresini tasvir edenler, kentin
i [ 1ge bitişik olarak surlarının Akropolis'ten başladığını, Eugenios Kulesi'ne kadar uzandığinlıve
..İmanı 'nın Neorİon'a buradan Strategion'a kadar yükseldiğini anlatırlar. Akhilleus ham~rriı,
nı eski Byzantion'u Iustinianus'un, su yollarıyla ilgili yasa düzenlemelerinde geçer: "Senin
r, :nti n Marmara ve sağduyun sayesinde inşa edildiğini bildiğimiz Akhilleus Hamamı' na su taşıyan
ler aldığını söyler ve kurşun borular için, Theodosius ve Valentinianus'un kararlaştırdıkları
re ;.te tapınağına ve düzenlemeyi korumaya karar veriyoruz; keza, söz konusu borular, sadece
11; :uzeyde, surların, yüksek şahsiyetinin uygun gördüğü hamam ve çeşmelere su taşıyacaktır. Kamu
belirtir. Bu yerin, yararına karşı bir hile ya da ihtilas olmaması için soruşturma yapmak üzere
~r :apının yakınında korkusuzca evleri ve dış mahalle hamamlarını teftiş etmeleri için yüksek
ğı düşünüyorum. şahsiyetinizininfaz memurlarının gerekli yetkiyle donatılmasını istiyoruz".
nin satıldığı geniş bir Başlangıçta, Sokrates'in Historia'sına dayanarak, Büyük Constantinus'un,
-İı Jturduğu bu yere İstanbul'u ikinci Roma yapmak amacıyla yasa çıkardığını, yasa metnin i
le Üsküdar pazarına kamuya açık olarak bir sütuna kazdırdığını, bu sütunu da, Strategion adı veri~
(adıköy ve Üsküdar len yerde, kendi atlı heykeli yanına diktirdiğini anlatmıştım. Bölgelerın _Eskı
:İı n Sykai denilen Tasviri'nden, kentte, adını Theodosius'tan alan üç forum bulundugunu
a: ir'de Neorion ve
on'un konumları ise,
126
İSTM'BUL VE TARİHİ ESERLERİ

öğreniyorum; bunlardan biri, beşinci bölgede, Strategion'da olduğunu


söylediğim Forum Theodosiacum adıyla bilinen forumdur; diğeri altıncı
bölgedeki Forum Theodosii adıyla bilinen forumdur; üçüncü de on ikinci
bölgedeki Forum Theodosiacum adlı forumdur. Bu son iki forumun vivecek
satışlarına ayrıldığını aşağıda göstereceğim. Birinci forumu: 'onun
Strategion'da olduğunu kaydeden Bölgelerin Tasviri'ne dayanarak Praetorium
forumu olarak adlandırabiliriz, Latincede praetorium'a (praetor'un hükümleri
ilan ettiği yapı) Yunanlılar da, kendilerininkinden farklı biçimde olması
nedeniyle, aynı adı verdiler. Bu Forum Theodosiacum'un o büyük Praetorium
olup olmadığından emin değilsem bile yine de bu bana olası gözükür. Forumun
Imparator Iustinus ve Domninos tarafından süslemelerle bezendiği Paul os
Silentiarios'un dizelerinden anlaşılır; başka birçok Latince sözcük gibi
praetorium'un da Yunancada kuIJanıldlğlnın açıkça anlaşılması için bu dizeleri
buraya ekliyorum:

Büyük prailorion'unsüslemelerinde:
İmparatar lustinus, dünyayı kirlerinden temizledi,
sonra da Adalet'in büyük tapınağını süsledi.
Senin çalışmanla da, Domninos, Themis'in evinin
ve ölümlülerin yaşamının karanlık gecesi sona erdi.

II. Bölüm
Altıncı bölge; ikinci tepedeki eski yapı kalıntıları.

Altıncı bölgenin, kentin güneyinden çok kuzeyinde olabileceği konusunda ne


günümüze ulaşan Constantinus sütunundan ne forumundan ne de Bölgelerin
)
i
Eski Tasviri'nden bir ipucu çıkaramadım. Eski Tasvir'de, yine de,
Constantinus'un porfir sütunu hakkında bilgi verilirken, kısa bir düzlükte
uzanmış olan altıncı bölgenin geri kalan bölümünün dik bir inişten ibaret olduğu
anlatılır, bölgenin Constantinus Forumu'ndan iskeleye, yani Sykai'a olan geçiş
yerine kadar yayıldığı belirtilir. Şimdi Galata ya da Pera adını taşıyan Sykai'a
denizden geçiş noktasından, on üçüncü bölgeye ayrılan bölümde etraflıca söz
edeceğim. Altıncı bölgenin beşinci bölgeyle bitişik olduğuna, Neorion,
Kadıköy iskelesi, Sykai'a geçiş yeri ve Bosporos Limanı' nın birbirlerine olan
yakınlıkları dolayısıyla değinmiştim. Böylece, Sykai'ın konumu hakkında bilgi
sahibi olduktan sonra, Neorion'un, ikinci tepenin eteklerindeki deniz düzlüğüne
bitişik olduğu; günümüzde Galata'ya geçilen iskelenin, Sykai'a geçilen yerle
aynı olduğu ve Eski Tasvir'de altıncı bölgede olduğu belirtilen porfir sütunun
buoünkü
b sütun oldug"u sonucuna varıvorum.
, Ancak, Tasvir'de, altıncı bölgenin
senatoyu içerdiği şeklinde bir bilgi yer alsa bile, senatonun, sütuna ve
Constantinus Forumu'na yakın olduğu sonucuna ulaşamıyorum. Buna karşılık
ÜÇÜNCÜ KİTAP 127

~-~~~~~~ unu biraz aşağıda, başka yazarlara dayanarak senatonun, Constantinus Forumu'nun
----- •• ıncı kuzeye bakan bölümünde yer aldığını göstereceğim; sonra da, bu bölgenin, bir
-inci bölümünde, bugün porfir sütunun, Türklerin şimdi Tavuk Pazarı dediği
=--======ıcek tavukların satıldığı yerin, kumaş boyama işliklerinin, Türk amirali
------nun Aenobarbus'un (Barbaros Hayreddin) evinin ve Ali Paşa Camisi'nin bulunduğu
-----zum ikinci tepenin sırtında; bir bölümünde, ikinci vadide ve onun sağ kenarında; bir
-- -------------_-_-_~JIeri bölümünde de, çoğunlukla Yahudilerin oturduğu, bu vadinin aşağısında kalan
---- •.laSı
kıyı düzlüğü ve ikinci tepenin eteklerinde yer aldığını göstereceğim.
-----lum
•• ·lılln
III. Bölüm
---- __ J1ılos
____ ~~~ibi Porfir Sütun (Çemberlitaş); Constantinus Forumu; PaIladion
=====leri
Büyük Constantinus'un iyi icraatını yazanlar onun, yuvarlak, erguvan renkli
defne dalı çemberlerle kuşatılmış, Kentin Bölgelerinin Eski Tasviri'nde
purpurea (erguvan renkli) denilen, yaygın bir şekilde Roma'dan getirildiği
söylenen sütunu, Plakoton adındaki foruma yerleştirdiğini; sütunun
Yunanlıların plaks (levha) dediği düz ve geniş taşlarla kaplanmış olduğunu;
aynı zamanda sütunun üstüne, gerek sanatla işlenişi gerekse olağanüstü
büyüklüğü nedeniyle hayranlık uyandıran tunç heykelin konulduğunu anlatırlar.
Bu, nitekim, eski bir eserdi, en üstün sanatla yapılmıştı ve nefes alıyor gibiydi.
Heykelin eskiden Ilion Apollonu'nun tasviri olduğunu, Kutsal İmparator'un
onu kendi adına ithaf ettiğini, heykelin başına, Efendi'nin (İsa'nın) bedenini
kurtuluş çarmıhına rapteden çivilerden bazılarının yerleştirilmesini emrettiğini
-=====;a.e~rin
---
ne ve heykele şu sözlerin kazılmasını sağladığını söylerler:

de,
Evrenin yarahClsı ve sahibi, ey İsa, ')
_______ ikte sana adadım bu kenti, senin, krallık asası
_ •••• _uğu ve gücü Roma'run. Onu koru, esirge tüm kötülüklerden.
eçiş
======ai'a Kedrenos, kutsal yazılarıyla birlikte o ünlü on iki sepetin sütunun altına
söz konulduğunu anlatır. Porfir sütun, bütün halinde mermerden yapılmıştır,
___ -ıon, merdivenIeri yoktur; onun sarmal merdiveni olduğunu söyleyen eski eser yazarı
-- ---- -- ---_-_-_-:.--_~}.I'an Fulvius'un bu sözleri yanlıştır. Zonaras, yaşadığı çağda, sütunun üstündeki
-,ilgi heykelin hiiJii yerinde olduğunu, Aleksios Komnenos döneminde, kışın
~ ~~~~~üne getirdiği-bir çok felilket yanında, şiddetli bir fırtınayla Constantinus'un süttinun
------ erle üstündeki heykelinin düştüğünü, parçalanıp kırıldığını ve parçaların yoldan
--- nun geçenlerin üstüne düşerek ölümlere neden olduğunu yazar. Aleksios
=====nın Komnenos'un iyi icraatının yazarı bu sözlere, şimşekler çakıp sadece heykelin
- ve değil, sütunun üç çelenk-çemberinin de çıktığını ekler. Bu çemberlerin, aşağıda
;;:;=:;;;;:;:;;;;;;;:;;;;;;;:;;;;;;;;j.ılık belirteceğim çemberler olduğu görülecektir.
128
İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

Sütun, günümüzde de, ikinci tepenin doruğunda yerinde durmaktadır ve


biraz alçalmıştır. Bunun nedeni eskimiş olmasından çok - o zaten çok eskidir _
yangınlar, depremler ve şiddetli rüzgarlardan etkilenmiş olmasında aranmalıdır.
Sütunun üstünde artık herhangi bir heykel yoktur. Üç çemberinden ya da üst
bileziklerinden (spondylus, omur; bilezik, çember), yani tarihçilerin bu yuvarlak
sütunun parçalarının ayırt edildiğini söyledikleri çemberlerinden artık
yoksundur, onlar Aleksios Komnenos döneminde şiddetli rüzgarlarla düştüler,
bu bileziklerin yerine üstten, gövdenin geri kalan bölümüyle aynı kalınlıkta
olmak üzere, bürünüyle yuvarlak strükrürler eklendi. Sütun gövdesinin, dörtgen
mermerden yapılmış, her yönde on bir ayak ve dodrans genişlikte, on sekiz
ayak yükseklikteki stilobat'ı üstüne Oor tarzında porfir sp ira yerleştirilmiştir.
Spira, plinthos, alt ve üst torus ve aradaki scotia'dan oluşur. Spira'nın
üstündeki sütun gövdesi, yaklaşık otuz üç ayak çapındadır. Tüm yapı tek parça
olarak değil, tıpkı omurlar gibi, sekiz taştan yapılmıştır ve bunların her biri,
birleşme yerlerinde, çelenk, kuşak, torus ya da defne çelenkli bağlarla
sarılmıştır. Birleşme yerleri, çıkıntrIı bağlarla örtülü olduğu için
gözükmüyordu; nitekim, defne dalları ve meyve taneleriyle aralarında örülmüş
olan çelenkler, her bir taşın, yani omurun en üst bölümüne yontulmuş olarak
öyle yerleştirilmişti ki taşların birbirleriyle birleştikleri belli olmuyordu. Sütun
eğer hiç bir yerinde zarar görmeseydi, sadece halk değil, tarihçiler de onu tek
parça olduğunu kabul edecekti. Nitekim bazı tarihçiler yanlış olarak bu sütunun
tek bir taştan yapılmış olduğunu naklettiler ve bunun sonucu sütunun tek parça
olduğuna inanmayanlarla alayettiler, onları, kendilerinin söylediğine göre,
süsleme amacıyla eklenmiş çelenklerin ve o zamanlar sütunu kuşatan tunç
çemberlerin yanılttığı cahiller olarak nitelediler.
Sütunda şimdi o tunç kuşaklar yoktur; onların yerini, sütunu saran,
yangınlarla bir bölümü yıprannuş demir çemberler alnuştır. Şiddetli rüzgarlarıa
düşen kuşakların yerine, çok sayıda taştan yapılmış bilezikler uygulanmıştır;
onun en üstünde, Constantinus'un heykelinin düşmesinden sonraki bileziği
koyduran imparatorun adını içeren Yunanca yazıt vardır. Athenaios, bu sütunla
benzerlik gösteren sütunları tasvir ederken, Mısır'da silindir biçimli yuvarlak
sütunlar dikildiğini; sütunların, kimi siyah kimi beyaz renkte ve almaşık olarak
yerleştirilmiş bileziklerden oluştuğunu; sütun başlıklarının benzer şekilde
yuvarlak olarak dikildiğini ve bunların hepsinin etrafını, kalathos adı verilen
oyma gonca güllerin kuşattığını anlatır. Yunan usulü eserlerdeki gibi ne yiv ne
de onları kuşatan sert yapraklar vardır. Buna karşılık genç lotus ağacı ve
palmiye meyveleriyle arada bir yer alan çok sayıda çiçek türü yon tu lmuştur.
Eteğin altına sütun başlıklarının birleşme yerindekibilezik üstünde çıkıntı
yapan ciborium, çiçeklerle ve yapraklarla ayrılnuş olarak benzer düzenlemeye
sahiptir. Mısırlılar sütunlarını böyle yaparlar; duvar yüzlerini de beyaz ve siyah
tuğlalarla alınaşık olarak örerler. Athenaios'un bu gözlemini şimdiye kadar
ÜÇÜNCÜ KİTAP 129

:ır ve Mısırlıların, Suriyelilerin ve Perslerin doğruladığını gördüm; daha zengin


• dir- süslemeyle yapılmış olan duvarlar çeşitli doğal renkli taş ya da tuğlayla
ııdır. örülmüştür, daha az değer taşıyanlar da sanatsal buluşlar ve boyama yoluyla
a üst renklendiler. Bazı yazarlar, bu oymalı kuşakların Constantinus'un kaç yıl
=rlak \ yaşayacağını ya da onun çok sayıdaki zaferini önceden bildirmek üzere
~artık yapıldığını söylerler ama ben daha çok Apol1on'un hoşlandığı defne
üJer, i çelenklerine işaret ettiğini ve bu eski sütunun, Apolion'un çok büyük bir

- lıkta
tgen
ekiz
iştir.
ı'nın
i
i
i
!
i
ı
i
heykelini taşıması için yapıldığını düşünüyorum. Constantinus, ApolJon'un
heykelini, gerek bu tanrı her zaman galip geldiği, gerekse diğer tanrıların
heykellerini yıkıp kaldırttığı halde Delphoi Apolion'unun heykelini ve üç ayaklı
kazanını Hipodrom'a diktirdiğine göre, Apol1on'dan hoşnut olduğu için
kendine mal etti. Bunu, Constantinus'a bir övgü şiiri yönelten Kuzey GaIJialı
~arça hatip şöyle dile getirir: "Ey Constantinus, yeryüzünün en güzel tapınağı olan
biri, Apolion Tapınağı'na doğru döndüğünde, sana çelenkler sunan Apolion'u, senin
larla Apollon'unu gördüğüne inanıyorum; her bir çelenk otuz yılın kehanetini taşır;
ıçın budur insan ömrünün sayısı, senin sahip olacağın, Pyloslunun (Nestor'un)
ımüş yaşlılığını aşan sayı; hatta, O'nu gördüğüme ve kendini, eski kahinlerin
• arak
ütun
terennüm ettikleri, tüm dünya İmparatorluğuna hak kazanan O'nun gibi genç,
dinç, sağlık verici ve güzel görünümlü bir imparator olduğuna göre bu uğurlu
, tek dönemin geldiğini düşünüyorum". Eğer, kaideye Çıkıp ölçmesi için
iii -ınun görevlendirdiğim Türk, ben etrafa bakınarak varlığımı gizlerken, ölçü sopası nı
.arça ona gösterdiğim gibi doğru bir şekilde tuttuysa, sopa üzerine kazıdığı işaretten,
öre, en alt bileziğin yüksekliğinin dokuz ayak dört parmak, torus'un genişliğinin bir
tunç buçuk ayak ve onun bilezik dışına olan çıkıntısının altı parmak olduğu görülür
- sütunun topuğunu torus olarak adlandırıyorum -. Böylece, spondylos (omur;
ıran, bilezik, çember) adını verdiğim her bir taşın on ayak ve. dodrans yükseklikte
larla olduğu ortaya çıkar. Demek ki sekiz bileziğin yüksekliği'yakla.;ık seksen altı
ıştır; ayak ve dodrans'tır. Buna, abacus'lu en üst bileziği, s;::~~'y~, stilobatı ve
~ziği stilobat altındaki dört mermer basamağı eklemek gerekir. Basamaklardan en
unla alttaki, yerden bir ayak ve altı parmak yüksekliktedir, ikinci basamak da aynı
.rlak yüksekliktedir; üçüncü ve dördüncü basamaklar bir buçuk ayak yüksekliktedir.
--- arak Daha önce yazılmış olan eserlerden, Constantinus'un heykelinin üstüne
. .::ilde konulması için yapılan bu sütunun, daha doğrusu "Kolossos"un bulunduğu
rilen yerin adını tam olarak öğrenmek mümkün değildir. Nitekim, Zonaras ve diğer
~v ne yeni yazarların, heykelin dikild.iğini bildirdikleri Plakoton Forumu'ndan ne

.-------
i ve Prokopios'un ne de o dönemde yaşamış başka bir yazarın söz etmeyişine
ştur . bakarak, her ne kadar Traianus'un kendi adını taşıyan bir foruma kendi
:kıntı kokhlis'ini (sarmal sütun) diktirdiği gibi Constantinus'un kendi forumuna kendi
~_---ı-ıeye sütununu diktirmesi bana olası gözüktüyse de önce bu forumun Constantinus
iyah Forumu olabileceğini kuşkuyla karşılıyordum. Ancak, hemen ardından,
adar Hıristiyanlar arasındaki çatışmaları anlatan kilise tarihçisi Sokrates, Plakoton
Forumu'nun, Constantinus Forumu olduğu doğrultusunda bana ipuçları verdi:
130 İSTANBL.;L VE TARİHİ ESERLERİ

Sokrates, porfir sütunun dikili olduğu Constantinus Forumu yakınına giden


Arius'un orada şiddetli bir karın dejeksiyonu sonucu öldüğünü anlatıyordu.
Ama Constanlinus Forumu'nun eskiden Plakoton Forumu olduğunu Athena
Palladion'u daha açıkça belli eder. Zonaras, Constantinus'un Palladion'u
Troia'dan Plakotan Forumu'na, Prokopios da Constantinus Forumu'na
getirttiğini söyler. Prokopios şöyle der: "Maleventumlular (Beneventum),
Ilion'dan gelen Aeneas'la karşılaşan Diomedes'in ona, kehanete uygun olarak,
Athena'nın heykelini verdiğini; Diomedes'in bu heykeli Ulixes'le (Odysseus)
birlikte, Yunanlıların Troia'yı nasıl alabileceklerini sormak için gittiklerinde
Odysseus'un yardımıyla Troia'dan kaçırdığını söylerler. Bundan başka,
hastalanan Diomedes'in, iyileşmek için kehanete baş vurduğunu, kendisine,
heykeli Troialı adama vermedikçe iyileşmeyeceğinin bildirildiğini anlatırlar".
Bununla birlikte Romalılar heykelin yerinden emin değildirler, taştan yontulmuş
bir heykel göstermekle yetinirler. Heykel günümüzde, Fortuna tapınağının
doğuya bakan tarafında, Minerva heykelinin önüne yerleştirilmiştir. Taştan
yontulduğunu söylediğim bu heykel cenkçi görünümdedir, savaştaymış gibi
mızrak fırlatmaktadır, uzun giysilidir; yüzü, Yunanlıların yonttuğu Athena'ya
benzemez, .Mısırlıların yonttuğu türdedir. Bizanslılar, Constantinus'un bu
heykeli kendi adını taşıyan forum'a gömdürdüğünü söylerler. Zonaras ve
Prokopios'un sözlerinden Plakoton Forumu ile Constantinus Forumu'nun aynı
forum olduğu anlaşılır. Bu bilgi gözardı edilmemelidir çünkü onsuz kentin dört
bölgesinin konumu ve özellikle, kenlte çıkan yangınlarla ilgili bilgi edinmek
mümkün değildir. Şöyle ki, üçüncü bölge, Constantinus Forumu'ndaki
tribunal'i içerir; altıncı bölge, Constantinus Forumu'ndan Sykai iskelesine
kadar uzanır ve Constantinus sütununu içerir; yedinci bölge, Constanlinus sütu-
nunun sağ tarafında, porticus'larla, kesintisiz olarak, Theodosius Forumu'na
kadar uzanır;'sekizinci bölge, Constantinus Forumu'nun bir bölümünü içerir.
lustinianus ve 'Basiliskos dönemlerinde çıkan yangınlar, Constantinus Foru-
mu'na kadar ilerlemişti. Leon döneminde, Constantinus Forumu'ndan Tauros'a
kadar olan yapılar yangınla yandılar. Constantinus'un PaIladion'u nereden elde
ettiğini soran meraklılara kesin bir cevap veremiyorum. Nitekim, Zonaras'ın,
heykelin Troia'dan getirildiği şeklindeki açıklamasından, lhon'un bu kadar yüz
yıl önce yıkılmış olduğuna ve Strabon'un dahi burayı çok sayıdaki yazılı
belgelere dayanarak araştırmaya girişmesine bakarak, nasıl emin olabilirim? Ya
onun Diomedes ve Odysseus tarafından alınması? Kim bu heykeli, bu kadar
yangın görmüş Roma'dan alabildi? Özellikle de, Prokopios'un söylediği gibi,
tasvirin nerede olduğunu bile bilmeyen Romalılardan nasıl alındı? Yine de
Romalı yazarlar, Diomedes tarafından Aeneas'a verilen tasvirin Lavinium'da
korunduğunu, sonra da Roma'ya getirilerek Vesta Tapınağı' na konulduğunu
anlatırlar. Ancak, Yunanlı yazarların yorumu başka türlüdür. Bunlar arasında,
Hadrianus döneminde yaşamış olan Pausanias, Athena tapınağında bulunan
heykelin her şeyden daha kutsal sayıldığını, gökten düştüğünü, Akropolis'te
ÜÇÜNCÜ KITAP 131

den
• ---_.:-du .
tüm meclis toplantılarına başlarken tapınıldığını anlatır. Onun tahtadan mı
tunçtan mı yapılmış olduğu, küçük heykel mi kalkan mı olduğu da tartışma
"'-'---''''"''''''_ •••••
~••.ena konusudur. Bazıları onun, Roma ancile'leri gibi bir kalkan olduğunu söylerler.
~n'u Dion ve Diodoros ise, onun küçük ve üç cubitum yüksekliğinde tahtadan
-- __ -"'na yapılmış bir heykel olduğunu, Phrygia kenti Pessinous'ta gökten düştüğünü,
- m), sağ elinde mızrak, sol elinde kevgir ve öreke tuttuğunu belirtirler. Heykeli
------- •• ,ak, nerede bulunursa bulunsun Palladion adını alan, Pallas adlı bir tasvir olması
====~ıus) olasıdır. Prakopios, Romalıların Minerva tapınağında gösterdikleri Minerva
--~~~~--_nde heykelinin Yunan yontusu olmadığına tanıklık eder, onun savaşan ve mızrak
~~~~~-ka, fırlatan taştan yapılmış bir heykel olduğunu söyler. Yunanlılar da, heykelin
-----.lne, tuttuğu mızrağın cesarete işaret ettiğini; kalkanın, tüm tuzakları önleyen bilgelik
• ar". anlamına geldiğini; bilgeliğin en üst noktasını saklamak için miğfer taşıdığını;
~..i._ llUŞ
.ı.J.
tuttuğu zeytinin ışık kaynağını, göğsündeki Gorgo'nun, zihnin hızını
:-cc::ının belirttiğini; Athena'nın göğsündeki aegis'te (Zeus'un kalkanı) baykuş ve Gorgo
- .,tan resimlerinin bulunduğunu; baykuşun, muhakemenin derinliğine işaret ettiğini
~ibi -çünkü baykuş sakınımlılıkla, karanlıkta kalan ve derinliklere saklanmış her
-- ua'ya şeyi kavrar- anlatırlar. Ama Paııadion'dan belirlediğimiz amaç için gereğinden
- -- __ •. bu fazla söz ettim, belki de bunu, Paııadion'un bilinen mozaik parçalarını vererek,
ve benden sonra barbarlar arasında dolaşmak isteyenleri, İstanbul'a ilk kez
====~'ynı gelenleri ve Constantinus tarafından toprak altına gömülmüş olan Paııadion'u
dört kazıp çıkaracak olanları uyarmak için yaptım; öyle ki, onunla donanmış olarak,
---- ııek tuzakları, güçlükleri, inanılmaz boyutlardaki tehlikeleri uzaklaştırabilsinler. Ben
-laki kendi açırndan, Palladion'u kazıp çıkarmayı ve benimle birlikte bulundurmayı
sine ihmal etmiş biri olarak bir çok tehlikeyle karşılaştım. Onunla donanmış olsay-
=====-.'ütu- dım, bir çok engeli aşmakla kalmaz, uzun süre kaldığım Atina'da, şimdi bile,
- u'na kırk sekiz sütunlu Dor üslubundaki peristylosuyla ayakta duran Athena tapı[l~-
erir. ğını daha yakından görmek istediğim zaman Türklerin beni ,okmadıkları Athe'-
i
oru- na'nın iç kalesine de kabul edilecektim. Ama şaka bir yar,a, Tanrı tarafından
a -_==ıcros'a gökten indirilen, değeri babasının bilgeliğiyle ölçülen o Athena'dan bütünüyle
elde yoksun kalmadım. O, beni, kendi Sophia adı verilen tapınağında tehlikedeyken
--- :s'ın,
bir kez değil sık sık, uzak bir yerde, barbar halklar arasında terkedilmiş,
yüz bütünüyle yıkılmışken de destekledi, yüreklendirdi, bana taze hayat verdi.
------azılı
! Ya IV. Bölüm
adar
-----<Yi bi, Senato; nymphaion; Constantinus Forumu heykelleri;
------------e de Philadelphion; Mouseion; labarum; siparum; Arius'un ölümü; Gea,
B 1za::::ııa:::ı:;;mr1l'da Demeter, Persephone, Hera, Plouton tapınakları.
~~~~~:2;'unu
-- nda, Kentin Bölgelerinin Eski Tasvirtnde, porfir sütunun ve senatonun aynı
____ ~"1nan bölgede, nymphaion'un (anıt çeşme) da beşinci bölgede olduğu yazılıdır ancak

• - ••• I,is'te bunların birbirine yakın olduklarını bu eserden değil, başka bir yerden,
132
İSTANBl'L VE TARİHİ ESERLERİ

Verina'nın kocası Leon döneminde çıkan bir yangından öğrenebildim. Nitekim,


Zonaras ve Kedrenos bu yangın sırasında, Constanlinus Forumu'nun kuzey
tarafında yer alan, tunç ve porfir heykellerle süslü, çok büyük bir senato
binasının yandığını anlatırlar. Bu binada, Traianus'un İskitlerden elde ettiği
ganimeti n parasıyla aldığı armağan olan, Efes Artemis'i kapısı yer alır. Kapı,
Devlerin savaşları, Zeus'un şimşekleri, üç dişli mızrağıyla Poseidon, oklarıyla
Apollon; kapının alt bölümünde, Devlerin ejderhalara karşı atağında elleriyle
toprak fırlatmaları ve acımasız bakışlarla yukarıya doğru yönelmeleri
tasvirlerini içerir. Kentin en önemli kişileri ve yurttaşlar senato binasında
toplanarak birbirleriyle görüş alış verişinde bulunuyor, imparator da, consul
giysisi içinde buraya geliyordu. Aynı yazarlar, söz konusu yangınıa, ünlü ve
görkemli bir eser olan başka bir yapının, senatonun karşısındaki anıt çeşmenin
de yandığına tanıklık ederler. Nymphaion adı, o yapıda evleri kalabalık konuk
kitlesini alamayacak kimselerin nympheia (düğün) törenleri yapmalarından
kaynaklanır. Aynı yazarlar, bu forumun batı tarafında, miğferi ve boynunun
çevresini saran yılanlarıyla Gorgo tasviri taşıyan bir Athena Lindia heykeli
olduğunu söylerler. Nitekim eskiler Athena'yı böyle tasvir ederler. Kedrenos,
forumun doğu tarafında, şakakları yengeç kıskaçlarıyla sarılmış Amphitrite, bir
Seiren, vardır. Adı bilinmeyen bir yazar, forumun yine bu tarafında Seiren
heykellerinin bulunduğunu - bazıları bunları deniz atları olarak nitelendirirler-,
bunlardan üçünün kendi çağında dahi Aziz Mamas dış mahallesinde yer aldığını
söyler. Eusebios da dahil tüm yazarlar, Constantinus Forumu'nun kuzey
tarafında yüksek sütun Üstüne dikilen o çok büyük haçın yer aldığına tanıklık
ederler. .Eusebios ise, ad vererek haçın forumda bulunduğunu söylemese bile
yine de onun sarayla bağlantılı kent merkezinde dikili olduğunu belirtir. Eski
Roma da yenisine benzer; Constantinus'un, Yeni Roma'nın ortasına, eski
Roma'ya benzer şekilde, tüm saray yapılarına ve İstanbul'un başka ünlü
ye}lerine, gökte gördüğü haçı diktirmiş olduğu, aynı şekilde, kanıtlanmıştır.
Salarninalı Sozomenos, Constantinus tarafından, Romalıların labarum
dedikleri, herkesin en çok saygı duyduğu, yasaya göre imparatorun önünde
taşınması ve askerlerin tapınması gereken savaş sancağının simgesi olarak haça
çevrildiğini yazar. Constantinus'un, Romalıların, aralarına ait ayin töresinin
alışılmış görünüş ve kültünden uzaklaşmaları için, Roma İmparatorluğu'nun bu
çok ünlü simgesini İsa'nın haçına özellikle dönüştürdüğünü düşünüyorum. Bu
konuda Prudentius şöyle der:

İsa'nın adı, altınla ve değerli taşlarla


dokunmuştu, erguyan sancağı belirtiyordu; kalkanların
alametlerine "İsa" yazılmıştı, miğferlerin
tepeliklerinde haç parıldıyordu.
ÜÇÜNCÜ KİTAP 133

J ıebildim. Nitekim, Constantinus'un çağdaş i olan Eusebios da bunu bu şekilde yapılmış olarak
ırumu'nun kuzey gözleriyle gördüğüne tanıklık eder: "Uzun bir mızrak sapına, haç biçimi alacak
ık Jüyük bir senato şekilde çapraz olarak değnek bağlanmıştı; bunun en üst bölümünde, değerli
; ılerden elde ettiği taşlar ve altından hünerle yapılmış taç vardı; taçta, Kurtarıcı adın harfleri,
k ısı yer alır. Kapı, İsa'nın adı, ilk iki harfiyle belirtiliyordu; harfleri tacın çemberi sarıyordu;
ı~Jseidon, oklarıyla Yunancada khiasmos adı verilen biçimdeki harf (X) ve onun ortasında P (r) yer
r atağında elleriyle alıyordu: mızrak sapıyla çapraz oluşturan sırıktan perde sarkıyordu".
ğru yönelmeleri Eusebios'un bu tasvirinden, labarum 'un ne olduğu, aynı şekilde,
la. senato binasında labarum'un bir parçası olan siparum'un da ne olduğunu anlamak mümkündür.
r )arator da, consul Eusebios bunun haçın çapraz kolundan sarkan perde olduğunu söyler. Eusebios
s ıangınla, ünlü ve ve Constantinus'tan çok önce, labarum'un haçla olan benzerliği, şu ifadeyi
ır. ıki anıt çeşmenin kullanan Tertuııianus'tan öğrenilebilir: "Bizim bir çarmıha (haça) saygı gös·
i ,i kalabalık konuk
terdiğimizi düşünen varsa o da dindaşımız sayılır. Bir tahta parçası tapınıl·
r :i yapmalarından dığında, görünüşünün önemi yoktur, çünkü maddenin niteliği aynı?ır; tahtanın
niw:eri ve boynunun biçiminin önemi yoktur, yeter ki o tahta tanrının bedeni olsun. ate yandan,
J ıa Lindia heykeli haçın bir dikmesi ile Athena Pallas ve Ceres Pharia arasında ne fark olabilir,
II jerler. Kedrenos, eğer bunlar imgesiz olarak, kaba bir kazık ve biçimsiz birer tahta parçası
:11 ıŞ Amphitrite, bir şeklinde halkın karşısına çıkarılırsa? Hepsi tahta parçası, dikeyolarak tuttu·
i i tarafında Seiren
rulmuş olanı, haçın bir parçası. .. Ne de olsa, eğer biz bir haça tapınıyorsak tüm
[a k nitelendirirler " bir tanrı ya tapınıyoruz. Yukarıda, sizin tanrılarınızın kökeninin yontucular
ıa: ,sinde yer aldığını tarafından, bir haç aracılığıyla tasarlandığını söylemiştik; ama siz zafer
;. Jrumu'nun kuzey
anmalıklarınızda Zaferlere de tapıyorsunuz, zafer anmalıklarının, haçların iç
) aldığına tanıklık organları olmasına karşın. Askerlerin dini tümüyle bayrakıara saygıya
ğı u söylemese bile dayalıdır, asker onlara tapar, onlar adına yemin eder, bayrakları tüm tanrılardan
diunu belirtir. Eski üs.tün kabul eder. Bayraklar üstüne topladığınız tüm bu imgeler, haçın
1< ın ortasına, eski
kolyeleridir; sancaklarınızın ve labarum'larınızın o örtüleri, haçın giysisidir.
tn ıl'un başka ünlü Titizliğinizi övgüyle karşılıyorum: süssüz ve çıplak bir haçı kutsaııaştırmak
ci' 'e, kanıtlanmıştır. istemediniz". Arnobius ya da Minucius Felix de aynı şeyleri söylerler; şöyle
,n lıların labarum derler: "Çarmıhlara ne saygı gösteririz ne de dilekte bulunuruz; açıkça, tahta
if. >aratorun önünde tanrıları kutsayan sizler belki tanrılarınızın bir parçası olarak tahta haçlara
i .ngesi olarak haça
tapınırsınız. Nitekim, ordugahtaki bayraklar, labarumlar ve sancaklar yaldızlı
n; >İt ayin töresinin ve süslü çarrmhlardan başka nedir ki? Yengilerinizi anlatan zafer anmalıklarınız
ır ıratorluğu'nun bu sadece basit birer çarmıh sureti değildir, onlar çarmıha asılı insanı öykünürler".
ır JÜşünüyorum. Bu
Bu sözlerden, siparum'ların labarum'lara, yani askeri sancaklara ve zafer
anmalıklarına asılı perdeler olduğu anlaşılır. Roma'da imparatorların' nişlere
oyulmuş olan siparum'larını labarum lar olarak da adlandırabiliriz; yine başka
yerlerde olduğu gibi, Traianus'un sarmal sütunda da kare biçiminde, gemilerin
LI nların yelkenlerine benzer şekilde, taşa oyulmuş olan askeri sancakları da siparum
olarak yorumlayabiliriz. Demek ki, tüm Roma askeri sancaklarının, Roma'da
oyulmuş tüm zafer hatıralarının, çarmıhla benzerlik taşıdığı görülür. Seneca'da
syparum'lar ya da suparum'!ar, İskenderiye gemilerinin ünlü yelkeni anlamına
134
İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

gelir, sadece bu gemiler suparum germek durumundaydılar, başka gemiler


değiL. Lucanus, genç kızların ketenden yapılmış giysilerini, "örtülerin
supara'sı, suparum'u ya da syparum'u" der; bununla ilgili olarak Afranius,
"eğer suparum giymediysem, genç kız sayılmam" der. Syparium'un, halkın
karşısında, sahneyi örtrnek için sahne mimos'larının kullandıkları sahne
perdesi olduğunu söyleyen Festus ve Donatus'u; sonraki çağda, nakışlı sahne
perdesi yerine kullanılan syparium 1arı - bu konuda satira şairi (Horatius) "mali
kaynaklar tükenince perdeye Damasippus'un sesini yerleştirdin" şeklinde
düşünür - , bu eserin konusu dışında olduğu için geçiyorum. Apuleius, "nakışlı
perde çekilip alındıktan ve syparium'lar çevrilerek sarıldıktan sonra sahne
düzenlenir" der. Seneca, etkili sözleri, cothurnus'la (trajedilerle giyilen kalın
tabanlı ayakkabı) ve syparium larla bildirir, bu büyük sözler trajedi yüceliğine
yükselir. Bu yüzden biz, çarmıhların ve perdelerin syparum'larını, onların
seçkin yüceliği nedeniyle de dikkate alabiliriz. Okur, haklı olarak bu kitabın
konusu dışına çıktığımı söyleyecektir. Bunun doğru olduğunu itiraf ediyorum
ancak, Yeni Roma'nın kalıntılarının çıkardığı güçlüklerden daralmış biri
olarak, biraz soluklanmaktan başka ne yapabilirim? Kent, yer darlığını aşmada
başarılı olsa bile, onun özgür yurttaşlan çeşitli güçlüklerden dolayı gökyüzüne
bakamazlarken, ben, bir yabancı olarak, hiç bir yerli insan bana hiç bir şey
gösteremediğine göre neyi görebilirim? Böylece, hem konunun inceliği hem
biraz dinlenmek için, Constantinus'un gökte gördüğü haçın aslında keşişler
tarafından ortaya atıldığını söyleyenlere cevap vereceğim. Yazın eserlerinde,
sanırım günümüze ulaşmış hiç bir mucize yoktur ki göz tanıklıklarıyla
doğrulanmarruş olsun. O dönemde yaşamış olan Eusebios, haçın gökte, sadece
Constantinus tarafından değil, tüm ordu tarafından gündüz vakti ve sadece
Hıristiyanlarca değil, haçı reddeden kimselerce de görüldüğünü anlatır. Bu
olayın yankısı o kadar büyük olda ıki Romalılar, Constantinus'a ithaf ettikleri
zafer takında onun Maxentius'u tanrının esiniyle yendiğine tanıklık ettiler, her
ne kadar kısa bir süre öncesine' kadar Maxentius'un izleyicileri olsalar ve
Hıristiyanlık diniyle pek az uzlaşsalar bile ... Öyle ki, Constantinus takındaki
haç (çarmıh) biçimini, Constantinus'un değiştirmiş olduğu biçime
dönüştürmediler, buna karşılık, Traianus'un, Severus'un ve diğer impara-
torların, Roma'da, bugün de var olan eski anıtlarda nelere sahip oldukları
görülüyorsa aynını taşa oymaya özen gösterdiler. Nazarius'un Hıristiyan oldu-
ğu sonucuna, kızı Bakire Euphemia'nın Hıristiyan olmasından çok, onun
Consiantinus için yazdığı övgü şiirinden dolayı ulaşıyorum; Nazarius şöyle der:
"Tanrı'nın gönderdiği varlıkların kendilerini gösterdikleri için görülebildikleri
tüm Gallialılar arasında konuşulur. Her ne kadar göksel yaradılıştakiler insan
gözüyle görülememekteyse de - çünkü ince yaradılışlı yalın ve soyut varlık,
kaba ve bulanık kavrayışlı insanı yanından uzaklaştırır _ senin yardımcı
güçlerin olan o varlıklar, yine de, bakılmaya ve görülmeye katlandık:larını, sana
verilen değer sayesinde kanıtlayınca, öIümIülerin görme'yetisiyle temastan
ÜÇÜNCÜ KİTAP 135

i' lar, başka gemiler kaçındılar. Ama o görüntünün nasıl bir şeyolduğu söylenir? Ne tür bir beden
i lerini, "örtülerin gücüne sahiptir, uzuvlarının genişliği ne kadardır, istenç]erinin canlılığı
g olarak Afranius, nasıldır? Saygı duyulacak, ışık saçan kalkan gibi bir şey parıldıyordu ve
,~ 'parium'un, halkın göksel zırhların deşhet verici ıŞığı alevalev yanıyordu: işte, bunlara saygı
Ilandıkları sahne gösterirler, sana güven duymaları için. Buydu onların konuşmaları, dinleyenler
ç ~da, nakışlı sahne arasında bunları söylüyorlardı: 'Constantinus'a gidiyoruz, Constantinus'un
~ 'ri (Horatius) "mali .yardımına koşuyoruz'. Tanrısal varlıklar elbette övünürler, gökse] varlıklar da
e ,ştirdin" şeklinde hırsı tadarlar; gökten kayarak inen, tanrı tarafından gönderilen o varlıklar, sana
ır Apuleius, "nakışlı askerlik ettikleri için gurur duyarlar". Başka söze gerek yok. Bazı yazarlar,
ı' 'ıktan sonra sahne yaldızlı bir sütun üstüne dikilmiş bu büyük haçın bulunduğu yerin
e ~erle giyilen kalın Philadelphion'da,. kendilerini Mousa'lara adayanların birliğinde olduğunu
:lı trajedi yüceliğine belirtirler. Onun porfir sütun yakınında olduğunu, sütunun üstüne yazı]mış
i' um'larını, onların olan şu epigramma kanıtlar:
li olarak bu kitabın
ğ ıu itiraf ediyorum Philadelphion'daki porfir sütun üstÜnde:
if jen daralmış biri Mouselios İmparatora sadıkhr,
. darlığını aşmada bunu açığı vurur kamu anıtları,
'eı jolayı gökyüzüne eylemleri bunu kanıtlar.
s i bana hiç bir şey 0, Roma'yı bir Mouseion'la ödüllendirdi
o nun inceliği hem ve yapının içine tanrısal imparatorun resmini yaptırdı.
aç ı aslında keşişler Bu Mouseion, Mousa'lara hizmet edenlerin onurudur,
n Yazın eserlerinde, kentin süsü, gençlerin umudu, erdem tersanesi,
"z tanıklıklarıy]a iyi insanlar için hazinedir.
,J .çın gökte, sadece
d"~ vakti ve sadece Kent valisi lulianus Mousa'ların konutu önüne bir çift dizeyle Ünlü kılınan
il 'ğünü anlatır. Bu Anastasios'un altın heykelini dikti; dizeler dahice olmakla birlikte o evin kentin
. i"
Itl ıs a ıthaf ettikleri hangi bölgesinde olduğunu anlatan bilgi içermez. Constantinus Forumu'nun
ıe '1nıklık ettiler, her batı tarafındaki kemer üstünde yer alan, eski zamandan kalma biri Romalı diğeri
:], icileri olsalar ve Macar iki tunç kadın heykeli bulunduğu, Romalı kadın heykelinin kaidesinden
ın antinus takındaki çıkarak eğriIdiği, diğer heykelin ise dik durduğu İmparatar Manuel'e
Il" olduğu biçime bildirildiğinde, İmparatar Romalının dik durmasını sağlamak, Macarı ise
ın 'e diğer impara- yıktırmak için işçiler gönderdi. Bu şekilde, heykelin düzeltilmesiyle Roma'da
,LE ~ sahip oldukları işlerin de düzeleceğini düşünmüştü. Bu forum'da bir çok ünlü kişinin heykeli,
s',,, Hıristiyan oldu- bu arada kentin valisi Longios'un da heykeli vardı. Arabios Skholiastikos
n; ından çok, onun heykele şu dizeleri kazıtmıştı:
i; azarius şöyle der:
ir'n görülebildikleri
Nil, Persia, !beria, Solumoi, batı bölgeleri, Armenia,
ri ıdılıştaki]er insan
Hintliler, Kafkas kayalıklarına komşu Kolkhisliler
al ,ve soyut varlık,
ır . senin yardımcı ve Agarenos'ların (Araplar) uçsuz bucaksız çölleri, sıcakta
k landıklarını, sana yanan; Longinos'un fırtınalı seferlerine ve çabalarına
e etisiyle temastan tanıklık ederler;
136
İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

--- --
aynı çeviklikle o, İmparatorun emirlerini
ulaşhrır tüm dünyaya;
=----c---=--
- ---'-----=--_
o, saklandığı yerden barışı bulur çıkarır.

Valentinianus ve Valens'in, İstanbul'un başına, valiliğe getirdikleri, her-


hangi bir heykelinden çok yazılarıyla ünlü olan Filozof Themistios'u geçiyo-
rum. Sokrates, Ariusçu inancın kurucusu olan Arius'un Constantinus
Forumu'na yakın bir yerde öldüğünü anlatır: "Arius, Büyük Constantinus'la
konuştuktan sonra saraydan çıkıp, Eusebios'un yandaşları tarafından sarılmış
olarak kentin ortasında, çevresine tasayla bakınarak ilerliyordu. Porfır sütunun
bulunduğu Constantinus Forumu yakınlarına geldiğinde bilincindeki bir kor-
kuyla öyle bir dehşete düştü ki şiddetli bir karın dejeksiyonuyla rahatsızlandı ve
ayak yolunun nerede olduğunu sorup onun Constantinus Forumu'nun
arkasında olduğunu öğrendikten sonra oraya gitti; bitkin bir halde bir adama
dayandı, aynı anda şiddetli bir karın dejeksiyonuyla kendinden geçti, bunu çok
miktarda kanama izledi ve kanla birlikte ince bağırsaklar, karaciğer ve dalak da
fırladı, ansızın oracıkta öldü". Sokrates sözlerine, kendi çağında bu ayak yolu-
nun Forum'un arkasında görüldüğünü, porticus'ta da macellum'lar (yiyecek
satılan yerler) bulunduğunu ekler. Constantinus Forumu'nda olduğu söylenen
ne varsa, parfır sütun dışında hiç biri günümüze ulaşmadı, forum da artık or-
tadan kalktı ve her yanı yapılarla dolduruldu, hatta bu sütuna kadar ulaşan bir
kervansaray yapıldı ve yakınına Ali Paşa tarafından bir cami inşa ettirildi.
Caminin oldukça geniş olan girişi altı adet parlak mermer sütunla süslüdür;
dördü beyaz mermer, ikisi Thebe mermerinden yapılmış olan sütunların
gövdelerinin alt bölümlerinin çevresi yedi ayak, dört parmaktır. Sütunlar
oldukça Yüksek olmalarına karşın yine de, çoğu Türk yapımı sütunlarda olduğu
gibi alttaki 'mermer üstteki tunç olmak üzere iki kaideye sahiptirler, Türkler
bunu, sütunlarını tunç spira'larla yükselten Yunanlılardan öğrenmişlerdir.
- ._- ---I Caminin yakınında, yarı yolda, İslam tanrıbiliminin öğretildiği okul vardır;
okulun, kimi yeşil kimi beyaz on sekiz sütunun taşıdığı revakla çevrili dörtgen
bir avlusu vardır. Ali Paşa Camisinin biraz aşağısında, ikinci vadinin en yüksek
noktasında başka bir cami, caminin mermer girişinde, ikisi bir tür pyropoikilos
(kırmızı granit), ikisi mavi damarlı beyaz, ikisi de beyaz lekeli koyu yeşil renkte
olan toplam altı sütun vardır. Daha önce söylediklerimden ikinci tepede, içinde
Constantinus Forumu tribunal'inin bulunduğu üçüncü bölgenin bir bölümünün
ve hemen hemen tüm beşinci ve altıncı bölgelerin yer aldığı anlaşılır. Bundan
başka, Bizanslı Dionysios, Gea, Demeter, Kore, Hera ve Plouton
tapınaklarının, bir bölümü yamaçlarında, bir ölümü de yamaç eteklerindeki kıyı
düzlüklerinde olmak üzere ikinci tepede yer aldıklarını anlatır, Gea tapınağının,
eski Byzantion surları dışında, körfez üstünde bulunduğunu söyler: "tapınak
ÜÇÜNCÜ KİTAP 137

çatısı örtülü değildir, çünkü tapınak, eski Toprak'ın, işli taşlarla örülü duvarlar
arasına konulan özgür gücüne işaret eder; bu tapınağın üstünde birbirinin aynı
olan Demeter ve Persephone tapınakları bulunur; bunların içinde, önceki
yüzyıllara ait çok sayıda resim, seçkin kalıntılar ve sanalla daha aşağı kalmayan
heykeller, gerçekten en üstün sanat eserleri vardır. Denizin çıkışında ya da
karadan ayrıldığı yerde Hera ve Plouton tapınakları yer alır". Yazarın döne-
minde "bu tapınakların adından başka bir şey kalmamıştır"; gerçekten, "Hera
tapınağı, Dareios'un İskitlere karşı olan seferi sırasında ona karşı harekete
geçmekle suçladıkları Byzantionluları cezalandırmak isteyen Persler tarafından
yakıldı. Makedonyalı Philippos da, Byzantion'u kuşaııığında, malzemesine
ihtiyaç duyduğu için Plouton tapınağını yaktırmıştl ama insanlar onların
anısını adlarında sakladı: Plouton tapınağına Ploutonos akra (Plouton Akra'sı),
diğerine Heraia akra (Hera Akra'sı) adı verildi". Gençler orada her yılın so-
nunda ve başında kurban sunarlar. Bu akra'ların, ikinci tepenin yamaçlarında
olması, bu tepenin altındaki kıyı düzlüklerinde olmasından daha olası gözükür,
çünkü deniz düzlüğünde hiçbir akra (burun; çıkınıı) yoktur; bu yüzden
Dionysios, Plouton ve Hera akra'larının "deniz kıyısına çok yakın" olduğunu
söylerken onun bu sözleri, olasılıkla, tepenin etekleriyle bitişik olan kıyı dü-
zlüğündeki kapalı limanlar ve yapayolarak inşa edilen tersaneler ve boynuz
biçiminde uçlar oluşturan limanlar olarak anlaşılmalıdır. Eğer akra'lar başka
türlü bir anlam taşıyorsa, "deniz kıyıları" olarak yorumlanmalıdır; ama bu
konudan geniş bir şekilde De Bosporo Thracio adlı kitabımda söz ettim.

V. Bölüm
Yedinci bölge
)
Bu konuyu incelemeye başlamadan önce, Bölgelerin Eski Tasviri'nden edin e-
1-·
ceğim bilgilerle yedinci bölgenin konumunu kolayca ortaya çıkarabileceğimi dü-
şünüyordum; oysa Eski Tasvir'de, kenarının ucuna yaklaştıkça denize doğru
eğimi artarak alçalsa bile yedinci bölgenin, üslleki bölgeye göre daha düz olduğu
belirtilir. Bu sözlerden, kentin diğer bölgeleri de kenar uçları yakınında denize
doğru daha eğimli alçaldıklarına göre, kim yedinci bölgenin konumunu tam
olarak anlayabilir? Aynı eserde ayrıca, yedinci bölgenin, Constantinus sütu-
nunun sağ tarafından Theodosius Forumu'na kadar kesintisiz porticus'larla de-
nize kadar uzanarak, eğiliyormuş gibi aşağıya doğru indiği anlatılır. Aynı eser-
den bu bölgede Eirene, Anastasia ve Aziz Paulus kiliselerinin bulunduğunu
öğreniyorum. İçte basamaklarla tepesine kadar çıkılabilen Theodosius sütu-
nunun ve forumunun bir bölümünün de bu bölgede olduğunu aynı eserden
anlıyorum. Sütun bugün yerinde olmadığı gibi nerede olduğunu hatırlayan da
yoktur; ne de bu bölgede bulundukları söylenen hiç bir şey günümüze
ulaşmıştır.
]38
İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

Sütunun hangi bölümünün sağ taraf olduğunu önceleri kestiremiyordum ve


Romulus'un, bölgeleri doğudan batıya doğru belirlediğini, güneye bakan Lamp
bölgelerin sağda, kuzeye bakanların solda olduklarını yazan Livius da beni bu yayım
kararsızlıktan kurtaramıyordu. Nitekim, eğer, sonradan, kuzeye yöneldiğini
gösterebileceğim bir bölge nasılolup da güneye yönelecekti? Coğrafyacılar da VI.]
beni aydınlatamıyordu: kutup yüksekliğini araştırmak için kuzey bölgesine
bakarken sağ taraf doğudur. Vano, doğuda sol, batıda sağ, önde güney, arkada Taur
kuzeyolmak üzere göğün dört bölümünü tanımlarken, ufku ayırdeden tetra
astronomi bilginlerinin yöntemini izliyerek bana biraz ışık tutmadı değiL. Onun Eireı
bu bölüştürmesine bakarak yedinci bölgenin sütunun batısında olduğuna karar
Yediı
veriyordum, ancak bundan da emin değildim, çünkü Eski Tasvir'de göğün,
sarm:
Romulus'a göre mi yoksa astronomlara göre mi bölümlere ayrıldığını
değil:
bilmiyordum. Bir süre tereddüt ettikten sonra, Theodosius Sütunu'nun nerede
bir çı
olduğunu ve Eirene ile Anastasia kiliselerinin izlerini, büyük bir araştırma
olan'
sonunda ortaya çıkardım. Bildiklerimden yedinci bölgenin Burnun sırtının en
birka
yüksek noktasından Körfez'e kadar uzandığını ve Eski Tasvir'in, Constantinus
düzli
sütunundan Theodosius Forumu'na kadar kesintisiz porticus'larla uzanan ham,
yedinci bölgeyi, sağ taraftan, doğudan batıya ilerlediği şeklinde tasvir etmiş
rahat
olsaydı onu daha açıkça belirtmiş olacağı sonucuna vardım. Bu bölge,
yıktı
günümüzde tüm kentin en büyük forumunu, Türklerin Bedesten dedikleri yeri cadc
içeriyordu. Burada tüm değerli mallar tüccarlar tarafından satılmak üzere
kerv
saklanır, tıpkı Hıristiyan imparatorlar dönemindeki Lampteron binasında
]
olduğu gibi. Iustinianus döneminde çıkan bir yangından dolayı bu binanın,
(Avı
Bedesten'in bulunduğu yerden çok başka bir yerde olduğu sonucunu
dik!
çıkarıyorum; yangınla, Kedrenos'a göre, kentin büyük bir bölümü yanmış, bu
The'
arada, büyük kutsal kilise (Ayasofya) ve onun khartophylakion'u, Constantinus
başc
-ForumU'na kadar iki porticus, Oktagonon, Zeuksippos adı verilen Severus
tepe
hjmamı, aynı zamanda, geceleri lambalarla aydınlatıldığı için Lampteron
eski
denilen ünlü bina da kül olmuştu. Lampteron ahşap bir çatıyla örtülüydü; yapıda
Ane
ipek, altın dokumalar ve başka değerli mallar kôrunuyordu. Demek ki bir önceki
yap
büyük yangından kalan, kentin en güzel süslemeleri bu yangınla yok
ken
olmuşlardı. Lampter'i, özel adların çevrilmemesi gerektiğini düşünmesem ve
hey
Titus Livius lamptera'yı kullanmamış olsaydı, Latince lucerna (kandil) olarak
ThE
çevirebilirdim. Livius şöyle der: "Phocaea kenti, körfezin en iç bölümünde yer
bile
alır, uzunlamasına gelişmiştir, uzunluğu, iki bin beş.yüz adım olan bir surla
kes
çevrilmiştir ve her iki tarafında, giderek, bİr çivi gibi daralır; kendi halkı ona
yar
Lamptera adını verir. Bin iki yüz adım genişlikte olduğu yerde, dil biçiminde,
Foı
ayırıcı bir işaret gibi, hemen hemen körfezi n ortasında, denize bir mil uzanır,
Th
dar girişle birleştiği yerde, karşıt yönlere bakan çok güvenli iki liman oluşturur.
süt
Güneye bakan limana Naustathmos adını verirler, çünkü bir çok gemiyi güvenle
sac
barındırır; diğer liman da Lamptera yakınındadır",j3undan dolayı, Foça'nın
ya]
Marsilya kolonİ kurucularının, Narbo eyaletinin kıyısında yer alan göle
ole
i
i
i
i
ÜÇÜNCÜ KİTAP 139

k ;ıiremiyordum ve Lamptera adını vermeleri bana olası gözükür. Lamptera da, Plinius'un
~ ıi, güneye bakan yayımlanan yazmasında laterna olarak yer alır.
a. ~ivius da beni bu
~ zeye yöneldiğini
VI. Bölüm
(1 'Coğrafyacılar da
;. kuzey bölgesine Tauros, Theodosius Forumu; sarmal Theodosius Sütunu;
,i de güney, arkada tetrapylon; rüzgar piramidi; Arcadius ve Honorius heykelleri;
~] ufku ayırdeden Eirene ve Anastasia kiliseleri; Skiron kayalığı,
t, nadı değiL. Onun
:ır a olduğuna karar Yedinci bölgenin ve Tauros'un bütünüyle anlaşılmadığını düşündüğümden _
k Tasvir'de göğün, sarmal Theodosius sütununu bilmeden nasıl Tauros'un bilinmesi mümkün
IL :lere ayrıldığını değilse, aynı şekilde, Tauros bilinmeden de sekizinci bölge anlaşılamaz - büyük
s itunu'nun nerede bir çabayla izlerin peşine düştüm ve içinde, tepesine kadar çıkan basamaklar
b ıük bir araştırma olan Theodosius sütununun nerede olduğunu uzun bir süre araştırdıktan sonra,
n urnun sırtının en birkaç yaşlı adamdan onun kuzeybatı yönünde, üçüncü tepenin en yüksek
sv 'in, Constantinus düzlüğünü içeren yayvan sırtta, Sultan Bayazıt tarafından yaptırılan yeni
J: cus'larla uzanan hamama yakın bir yerde yapılmış olduğunu öğrendim. Bayazıt, hamam! daha
e, .nde tasvir etmiş rahatlıkla yaptırabilmek için ben İstanbul'a gelmeden kırk yıl önce sütunu
v; dım. Bu bölge, yıktırmışt!. Bu hamamın ötesinde, kitapçı dükkanıarının bulunduğu genişbir
jı ten dedikleri yeri cadde doğuya doğru genişler, Sultan Bayazlt'ın türbesi, camisi ve
.d, . satılmak üzere kervansarayıyla sona erer.
ın _teron binasında Kedrenos Theodosius sütununun her yönüyle, günümüzde Kserolophos
ı, )layı bu binanın, (Avrat pazarı) tepesinde bulunan ve yeri gelince tasvir edeceğim Arcadius'un
juğu sonucunu diktirdiği sütuna banzediğini söyler. Zonaras, Tauros sütununun Büyük
b ümü yanmış, bu Theodosius tarafından dikildiğini anlatır: sütunda, İskitlere ve barbarlara karşı
k. n'u, Constantinus başarıyla sürdürülen savaşlar ve zaferler tasvir edilmiştir; gerek sütunun içinde
aı verilen Severus tepeye çıkan merdiven, gerekse en üslt<, yerleştirilmiş olan Theodosius . heykeli,
~i~ için Lampteron eski Roma'nın alındığı yıl, bir deprem sonucu yıkılmıştır; Imparator
ıL j!1ülüydü; yapıda Anastasios, aralarında Büyük Constantinus'un heykelinin de bulunduğu tunçtan
[ nek ki bir önceki yapılmış bir çok eseri ergitmiş ve ondan, adının ve ünvanının da bulunduğu
] yangınla yok kendi yaldızlı atlı heykelini yaptırarak onu daha önce Büyük Theodosius'un
~i] düşünmesem ve heykelinin bulunduğu Tauros sütununun üstüne yerleştirmiştir. Bu sözlerden,
e. 1 (kandil) olarak Theodosius sütununun bulunduğu yerin Tauros olduğunu öğreniyoruz. Bunları
~n ; bölümünde yer bildikten sonra, Constantinus Forumu'ndan Theodosius Forumu'na kadar
a m olan bir surla kesintisiz porticus'ların yer aldığı yedinci bölgenin, üçüncü tepenin sırtında ve
ıL. kendi hiılkı ona yamaçlarında yer aldığını öğreniyoruz. Her ne kadar yedinci bölge Theodosius
ıe e, dil biçiminde, Forumu'nu içermese de onun, Roma'da adını taşıyan forumun ortasında,
~n .e bir mil uzanır, Theodosius Hispanus'un daha sonra Yeni Roma'ya diktirdiği benzer bir
]i liman oluşturur. sütunun bulunduğu Traianus Hispanus Forumu'na olan öykünmesinden değil
. ç ~gemiyi güvenle sadece, Leon döneminde çıkan yangının Forum Tauri'ye kadar olan yapıları
La dolayı, Foça'nın yaktığını söyleyen Evagrios'tan da hemen Theodosius sütunu yakınında
ır. 1 yer alan göle olduğunu anlamak mümkündür. İstanbullu bir yaşlı adam bana, kendi çağında

i
140
,
r:'

İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ i


i
!
bile Forum Tauri'nin var olduğunu - Theodosius sütunu oradaydı _ ve bu
forumun, Hipodrom gibi yabani otlarla dolması ve soygunlara sahne olması
üzerine, İstanbul'u alan Sultan Mehmet'in bu alanı, üzerinde yapı inşa etmeyi
ve inşaatı tamamlamayı üstlenenlere verdiğini söyledi. İmparator Nikephoros
Phokas'ın Altın Çeşme'de, Altın Kapı'ya yakın bir yerdeki sarayından çıkıp
gelirken halkın söverek artopoleia (fırıncılar) çarşısına kadar onun peşinden
geldiğini anlatan Zonaras'tan Theodosius Forumu'nun bir bölümünü forum
pisıorium'un (fırıncılar çarşısı) işgal ettiği, en azından ona çok yakın olduğu
sonucunu çıkarıyorum. Adı bilinmeyen yazar, sütunun, fırıncılar çarşısına
yakın bir yerde, taş döşeli bir avluda yer aldığını, aynı yerde dört kenarlı
yapıda dört kapılı ve etrafı dört porticus'la çevrili, adllelrapylon olan ama daha
önce quaırivium (dörtyol ağzı) adını taşıyan bir yapı da olduğunu anlatır.
Georgios Kedrenos, Leon döneminde çıkan bir yangınla Tauros'ta, biri
tetrapylon'dan uzak olmayan diğeri Forum Tauri'ye bitişik olan, her tür taşla
süslenmiş iki çok büyük kilisenin yandığını söylerken tetrapylon'un Forum
Tauri'ye yakın bir yerde olduğunu vurgular. Aynı yazar, Leon döneminde
çıkan ikinci bir yangın sırasında, tunç tetrapylon'dan adı verilmeyen bir
kiliseye kadar, her yönde yapıların yandı ğı nı söyler. Bölgelerin Eski Tasviri
yazarı İstanbul'da bir tek yaldızlı tetrapylon olduğunu söyler ancak bunun hangi
bölgede olduğunu belirtmez. Belki kentte, biri altın yaldızlı diğeri tunçtan iki
tetrapylon vardı ya da bir tek tetrapylon vardı ama bu önce altın yaldızla
kaplıyken sonradan yaldızı alınmış ve tunç olarak kalmıştı. Evagrios'un adını
verdiği Ioannes Rhetor, İmparator Zenon döneminde, ünlü senator
Mamianus'un İstanbul'da zarif ve görkemli bezemeleri olan birkaç porticus
yaptırdığını ve iki porticus arasına, sınır oluşturması için tetrapylon
diktirdiğini, onu sütunlarla ve tunç malzemeyle süslediğini anlatır. Yazar, kendi
çağında porticus'lara bazı imparatorların adının verildiğini ve önceki dönemin
Prokonnesos (Marmara Adası) mermerinden yapılmış olan süsleme
kalıntılarınin yerlere yayıldığını, ünlü yapıyı korumadıklarını, hatta
tetrapylori'dan en ufak bir iz bile kalmadığını sözlerine ekler. Adı bilinmeyen
yazar, tetrapylon'da, sütunların üstünde bir cubiculum (yatak odası)
bulunduğunu, orada, ölen imparatorların akrabalarının ve imparatoriçenin
eksodion'u (son sahne; son görev) yerine getirdiklerini, tüller içinde örtünerek,
akşamın altısına kadar ölüye ağladıklarını ve imparatorların gömüldüğü Aziz
Havariler Kilisesine kadar ona eşlik ettiklerini anlatır. Tetrapylon bana, İstanbul
Capitolium'undan uzakta olmayan, bir zamanların quadrifrons (dört yüzlü)
Ianus tapınağı olarak gözükür, yani, eskiden Roma'da olduğu gibi, yılın dört
mevsimine işaret eden dört kapıyla süslü bir tapınak. Nitekim, "Ianus"
(geçitIerin ve girişlerin tanrısı), "ire"den (gitmek, geçmek) türer, yani, en çok
geçilen geçitler ona adanmıştır ve tapınak girişlerine ianuae denir.
ÜÇÜNCÜ KİTAP 141

bu Bazı yazarlar fırıncılar çarşısında tetraskeles (dört ayaklı) bir piramit


-ıası olduğunu belirtirler. Georgios Kedrenos tetraskeles'in dört ayaklı bir makine
---_~.,eyİ olduğunu, rüzgarların derin'i, yani "savaşımı" adını taşıdığını, Büyük
Theodosius tarafından piramit biçiminde dikildiğini; hayvan, bitki, meyve, nar
------kıp
=--=====.ros

-----den
biçiminde yaldızlı salkım oymalarıyla ve aralarında gülüşen, alttakilerle
şakalaşan, kimi dans eden Cupido'larla (Eros) süslü olduğunu; gençlerin tunç
=-======-um borulara rüzgarı taklit ederek üflediklerini; piramidin en üst noktasına
-------"ğu
'='=====-ına
yerleştirilen tunç kuş tasvirinin, rüzgarların hangi yönden estiğini belirttiğini
anlatır. Arcadius ve Honorius'un heykel1eri de, babaları Theodosius'unkinin
------_arlı yakınındaydı; Arcadius doğu kemerinde, Honorius batı kemerinde yer
==aha alıyordu. Hıristiyanlar arasındaki çatışmaları yazan Kilise tarihçi si Sokrates,
====='3' tır. Valens'in yaptırdığı su yolundan kente su getirmek için Kadıköy'ün kalıntıları
-----biri kul1anılarak, kendi çağında Theodosius Forumu adını taşıyan foruma çok bü-
=~~~~=ı.'şla yük bir hydreion (su haznesi) yapıldığı, inşaatın kent valisi Klearkhos tara-
-um fından sürdürüldüğünü, bu hazneye halk dilinde "cömert ve bol su" denildiğini,
nde bunun için halkın coşkulu kutlamalar yaptığını anlatır. Sokrates'in hydreion,
bir yani sarnıç olarak adlandırdığı hazneyi Zonaras ve Kedrenos nymphaion olarak
viri belirtirler ve benzer şekilde, kent valisinin, Valens'in su yolundan gelen su için
=--=======3.ngi Tauros'ta bu nymphaion'u yaptırdığını, bunun büyük bir şölenle kutladığını ve
-----_ iki tüm halka ziyafet verdiğini naklederler. Bütün bunlardan, Sokrates'in
-- •.zla ~o.®si ii < Forıım.ıul~ği forum.!"'""~'?Eara~.İ}~.!<~c1r~lı-o.s'lULForuJ)}.J)u.rL~<f!:_
,,-,,-====_:::lllnı nı verdiği ve iki forumun aynı olduğu ve Tauros'takinymphaiorı'un, Const'i[1:
======3.·tor ıinus Forumu yakınındaki, içinde-evleri dar gelenlerin dİ-i~Ünlerikutlandığ~jçin"
§~~§'=~cus büyük ev adını -iaşıdi"ğınıdaha Önce söylediğimiz, sen~!91l!!!Lkarşlsındaki-
lon nymE!ı~i~~'danJark~~olduğuanfaşllır. Ama onun, Tauros'un nymphaion'u ya
======ndi da su deposu, havuzu ya"da Theodosius Forumu'nun bir bölümünü işgal eden
Hin =tl saray kadınlarına ayrılmış alan içinde kalan sarnıç olması olasıdır;'fştfoi tüm
=-======= me bunlara, üçüncü tepenin kenarlarında olduğu gibi en çok da saray kadınlarına
=======-tta ayrılnuş alan içindeki çok sayıda su haznesine Valens suyolu su sağlar.'
=====yen Kentin Bölgelerinin Eski Tasviri'nden, adını İmparator Valens'in kızı
====a~sı) Carosa'dan alan Carosia hamamının üçüncü tepede bulunduğu anlaşılır ancak
======""""nın tam olarak hangi bölümde olduğu belirtilmemiştir; yine, bu hamamın bütünüyle
-- __ ~i ek, yıkılıp yıkılmadığı ya da Türkler tarafından bu hamamın temel1eri üstüne, bir
"""'''''''''''''''''
•••••.
1ziz bölümü üçüncü tepenin sırtında, bir bölümü kenarlarında olmak üzere çok
• bul büyük bir hamam yapılıp yapılmadığı hakkında kesin bir bilgiye sahip değilim .
====~Iü) Bölgelerin Eski Tasviri'nde, Eirene ve Anastasia kiliselerinin yedinci bölgede

------us"
=====jl,ört

çok
bulunduğu yazılıdır ancak kiliselerin hangi bölümde olduğu belirtilmemiştir.
Günümüzdeki izlerden onların yerlerini belirlemek mümkün değilse de tarihi
bilgilerden Eirene Kilisesi'nin üçüncü tepenin neresinde olduğunu anlamak
mümkündür. Buna göre, kent Franklar ve Venedikliler tarafından alındığında,
bir bölümü denize doğru eğimli olan ve Azize Eirene Kilisesine yakın bir yerde,
142
İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

kuzeye bakan Saraceni sinagogunda yangın çıkar. Eirene Kilisesi'nin, saraYın


kadınlara ayrılmış kapalı alan içinde olduğunu adını bilmediğim bazı yaşlı
insanlardan öğrendim; daha sonra da, bu alan dışında kalan, Üçüncü tepenin
doğuya bakan kenarında, halkın Eirene adını verdiği kare biçimli bir yapının
varlığını öğrendim - Eirene adının Azize Eirene'den mi yoksa İmparatoriçe
Eirene'den mi kaynaklandığını bilernem -. Anıtlarla ilgili yazılardan İstanbul'da
üç Eirene kilisesi olduğunu gördüm. Bunlardan biri, Constantinus tarafından
yaptırıldığını Sohates'in naklettiği, daha önce Ayasofya yakınında olduğunu
gösterdiğimiz eski Eirene; ikinci, Bölgelerin Eski Tasviri'nde yedinci bölgede
olduğu yazılan ancak artık Üçüncü tepede olduğunu söylediğim kilise; ÜçÜncü
de, Prokopios'un, Iustinianus tarafından Haliç'in ağzında yaptırıldığını ve
Şehit Eirene adını taşıdığını söylediği kilisedir. Bazı yazarlara göre Anastasia
Kilisesi, yeni Bedesten'in, yani yeni Basilica'nın bulunduğu yerdedir.
Başkaları ise, bugün forumun basilica'larıyla Sultan Bayazıt türbesi ve
kervansarayı arasındaki çok sayıda mermer sütunla taşınan sarnıcın görüldüğü
yerde olduğunu belirtirler. Sozomenos, Nazianz'tan İstanbul'a göç eden
Gregorios'un taraftarlarınca yapılan küçük bir binada düzenlenen dua yerinde
vaaz verdiği, bu yapıyı daha sonra imparatorların çok seçkin ve büyük bir yapı
haline dönüştürüp Anastasia adını verdiklerini anlatır. Bu adı taşıması, ya İznik
konsilinde alınan ve uzun bir süredir İstanbul'da hayata geçirilmeyen kararların
Nazianzlı Gregorios'un toplantılarıyla bu kilisede yeniden su yüzüne çıkması
ve canlandırılması ya da, Sozomenes'e göre, kilisenin kalabalık olduğu bir
günde, gebe bir kadının üst galeriden düşüp ölmesi üzerine herkesin ortak
duasıyla yeniden canlanması dolayısıyladır. Sozomenos'un sözlerinden, yeni
yazarların bu kiliseyi Romalı Azize Anastasia'ya atfetmelerinin yanlış olduğu
açıkça ortaya çıkmaktadır. Kentin Bölgelerinin Tasviri'nde, Anastasia Kilisesi
olarak geçen tek bir kilisenin, benim de düşündüğüm gibi, Kedrenos'un Leon
döneminde çıkan yangında yandığını yazdığı, büyük ve her türlü taşla bezeli şu
iki kiliseden biri olması gerekir: biri tetrapylon'dan uzak olmayan bir yerde, ii
diğeri Forum Tauri'de yer alan kilise. ,,
i
De Bosporo Thracio adlı kitabımda, Üçüncü tepenin kuzeye bakan alt i
yamaçlarında Skiron kayalığının bulunduğunu; Korint kıstağıyla Megara i,
i
arasındaki SkilOn kayalıklarıyla olan benzerliğinden dolayı bu kayalığa da, !
Byzantion kolonisini kuran Megaralılar ve Korintliler tarafından bu adın i
i
verildiğini yazmıştım. Ama ben daha çok üçüncü tepenin içerdiği eserlerden söz i
edeceğim. Tepenin sırtında, Sultan Bayazıt'ın türbesi, kervansarayı ve bu i
sultan tarafından Ayasofya'ya benzetilerek yaptırılmış olan geniş bir cami i
i
vardır. Caminin tuğla örgülü kubbesi kurşunla örtülüdür; girişi beyaz mermer
döşemelidir ve en iyi cins mermerden yapılmış görkemli sütunların taşıdığı dört
revakla çevrilidir. Girişin ortasında, çok sayıda ince boruların yükselttiği suyu
fışkırtan büyük bir havuz vardır, sular burada yükselir, sonra yeniden düşerler.
ÜÇÜNCÜ KiTAP 143

Cami, girişiyle birlikte üç tarafında geniş bir boş alanla çevrilidir; alanın bir
~'\lsesi'nin, sarayın bölümü duvarlarla, bir bölümü kervansarayla kapatılmıştır; dördüncü tarafında
1diğim bazı yaşlı bir bahçeye bitişiktir ve bahçenin ortasında, silindir biçimli küçük bir yapı olan
a' üçüncü tepenin Sultan Bayazıt'ın türbesi vardır. Uçüncü tepenin sırtında, ayrıca, sultanların
h,,,imli bir yapının kadınlarına ait saraylar yer alır; bunlar yüksek bir duvarla çevrilidir. İstanbul'a
) ksa İmparatoriçe geldiğimde bu duvar iki bin milden daha fazla bir uzunluğa ulaşıyordu. Kısa bir
ız ırdan İstanbul' da süre önce Sultan Süleyman bu alanın yarısını, burada yapılacak olan türbesi ve
s'-,ıtinus tarafından kervansarayı için atılan temellerle işgal etti. Bu yapılar şimdi Türk
yanında olduğunu İmparatorluğunun birçok bölgesinden toplanmış olan parlak mermerler
1C yedinci bölgede kullanılarak yükselmektedir. Burada, yerde yatan çok çeşitli mermer gördüm,
ı;;.,m kilise; üçüncü bunlar taş ocaklarından yeni kesilmiş mermerler değil, birçok yüz yıl önce,
j yaptınldığını ye Byzantion'un, tüm Yunanistan'ın ve hatta Mısır'ın çok sayıda hükümdarının
rl: 1 göre Anastasia
yapılarında kullanılmak üzere elden ele dolaşan merrnerIerdi.
ı1',.ıduğu yerdedir. Yedinci bölgede, Kentin Eski Tasviri'nde adı geçmeyen üç eski sarnıç
i .yazıt türbesi ye
gördüm: bunlardan biri Forum Tauri'de, diğeri Sultan Bayazıt'ın türbesiyle
1: mıcın görüldüğü
Bedesten çarşısı arasındadır ve her ikisi de mermer sütunlarla taşınır; üçüncü
S' ..•ıbul'a göç eden
sarnıç, üçüncü tepenin kuzeye bakan yamacındadır ve ondan şimdi Arabistan
e enen dua yerinde
mermerinden yapılmış, ustalıkla işlenmiş, oldukça yüksek ve kalın altı Korint
:İr ıe büyük bir yapı
sütunu kaldı. Sütunların stilobatının altında pişmiş topraktan su borusu vardır;
1~',aşıması, ya İznik
bu boru yoluyla, yirmi tuğla sütunun tavanını taşıdığı, yine tuğladan yapılmış
ç Imeyen kararların
samıca su getirilir. Sarnıcın üstünde eskiden bir kilise avlusu vardı ancak
n r yüzü ne çıkması burası Türk Sultanlar tarafından yıktırıldı ve yeniden biçimlenen taşları kulla-
k",~balık olduğu bir narak kendi yapılarını süslediler. Aynı tepenin kenarında, batıda, altı sı
e 1e herkesin ortak
Arabistan mermerinden on iki sütunun taşıdığı bir girişi olan bir cami yer alır.
uı sözlerinden, yeni
Bu caminin biraz yukarısında, eskiden Aziz Theodoros Kilisesi adını taşıyan
le. ,Jin yanlış olduğu başka bir cami vardır, cami sütunlarla süslüdür. Bu yapı, Prokopios'un,
LE Anastasia Kilisesi
Iustinianus'un, Rhesion denilen yerde, kent surları önünde yaptırdığı nı soy-
ıi, :edrenos'un Leon lediği Aziz Theodoros Kilisesi değildir. Kadınlar alanı ile Sultan Süleyman"ın
:r __rlü taşla bezeli şu
oğlu Mehmet için yaptırdığı, çeşitli mermer levhalarla kaplı türbe arası~da,
k lmayan bir yerde,
eskiden Hıristiyan şimdi Müslüman mabetIeri olan başka yapılar da vardır.

ur. /çuzeye bakan alt VII. Bölüm


ıt :ıstağıyla Megara
)1; ı bu kayalığa da, Sekizinci bölge; üçüncü tepenin arkası
r ..•rafından bu adın Sekizinci bölgenin, üçüncü tepenin güneye bakan arka tarafında olduğunu
\
iç diği eserlerden sÖz i Kentin Bölgelerinin Eski Tasviri'ildeki bilgilerden öğrenmem mümkün olmadı;
, .. rvansarayı ve bu Tasvir'de sekizinci bölgenin Tauros tarafında denizle hiç bir sınırı olmadığı,
; (. ~n geniş bir cami \,
, yayıldığı alanın dar olduğu, bunun da alanın uzun olmasıyla telafi edildiği
rişi beyaz mermer r,
yazılıdır. Bu tasvirden bölgenin güneye mi yoksa kuzeye mi baktığını
i:'.-
sü nların taşıdığı dÖrt i öğrenebilmiş değilim ancak bölgenin, Constantinus Forumu'nun bir bölümünde
i
k.in yükselttiği suyu
OL i yeniden düşerler.
i,: ve Tauros'un sol porticus'unda kesintisiz devam ettiğini anlıyorum. Tasvirde,
daha önce, yedinci bölgenin, porfir sütundan Theodosius Forumu'na kadar

__
'ıx.~
144 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

uzandığını okumuştum. Bütün bunlardan, Burnun, porfir sütun ve Tauros


arasında yer alan, denizden denize olan parçasının sırtta bölünmüş olduğu;
kuzey ve güney kenarın, porfir sütundan Tauros'a kadar, sağ ve soldaki kesin-
tisiz porticus'larla ayrılmış olarak uzanarak yedinci bölgeyi sekizinciden
ayırdığını - yedinci bölge sağdaki, sekizinci bölge soldaki porticus'ları içerir _
anlıyorum. Bu porticus'lardan günümüzde hiç bir iz kalmamıştır ama Burnun
sırtının ortasından, Ayasofya'dan kara surlarına kadar geçen cadde, yalnızca,
halil durmaktadır. Bu bölge aynı zamanda Capitolium'u ve Theodosius
Basilica'sını da içeriyordu ve bunların her ikisinin de Theodosius Forumu ve
sütunu yakınında olması olasıdır. Aynı zamanda, Zonaras ve Kedrenos'tan
öğrendiğimize göre, Leon döneminde çıkan yangında Tauros'taki, danışmanlar
ve imparator için yapılnuş çok büyük ve ünlü bir yapı da yanmışt!. Yapı, con-
sulolarak konseye başkanlık eden imparatorla danışmanların bir arada toplanıp
kamu işlerini görüşmeleri için düzenlenmişti. Yine Zonaras' ve Kedrenos
yapının, Troia mermerinden yapılmış yirmi beş ayak yükseklikte çeşitli sütun-
ları olduğunu, çatı örtüsünün dört kemerle taşındığını, uzunluğunun yaklaşık
iki yüz kırk, genişliğinin yüz kırk ayak olduğunu belirtirler. Yukarıdaki sözler-
den, bu binanın, Theodosius Basilica'sı ya da Capitolium olduğu anlaşılır.
Yangından sonra bir şekilde yeniden yapılan binanın adını yitirdiğini de,
Tauros'ta saray ve ksenodokheion (konaklama yapısı) olduğunu belirten yeni
yazarlardan öğreniyorum. Bazı İstanbullu yaşlı kimselerin bu yapıya ilişkin
tanıklıkları da bu doğrultudadır. Bu kimseler, bu gün para basılan bina olan
büyük sarayın Theodosius Forumu'na yakın olduğunu anlatırlar; bazıları,
İstanbul'u alan Sultan Mehmet'in, birinci tepedeki o çok büyük Sarayalanını
yaptırmadan önce bu binada oturduğunu ve bu binadan aldıkları kalıntılarla
Türk imparatorlarının kendi yapılarını süslediklerini anlatırlar~ıTauros'un
güney batısında bulunan konaklama yapısının, daha doğrusu kilis~nih yıkılmış
olduğunu ve sütunlarının, Sultan Süleyman'ın çok sevdiği oğlunun anısına
yapılan kervansarayın inşası için kullanılmak üzere nakledildiklerini gördüm.
Yunanlı din adamları bu kilisenin yedinci bölge içinde kalan Aziz Paulus
Kilisesi olup olmadığına baksınıar; ben onlar arasında, bu konuya açıklık ge-
tirecek kimseyi bulamadım.

VIII. Bölüm
Dokuzuncu bölge; Concôrdia Kilisesi; Aleksandria ve Theodosius
tahıl ambarları; Anastasia Hamamı; Krateros Konağı; Modius;
Güneş ve Ay Tapınağı.
Dokuzuncu bölgenin, üçüncü tepenin arkasında, bir bölümünün Tauros'un yer
aldığını söylediğim sırtın altındaki inişli yerlerde, bir bölümünün suyolunun
doğu tarafını ve Sultan Süleyman'ın oğluna ithaf ettiği camiyi gördüğümüz
rfir sütun ve Tauros
.1 '1ö!ünmüş olduğu;
'i ve soldaki kesin-
bölgeyi sekizinciden
~ -xticus'ları içerir-
lı. ıı ştır ama Burnun
ecen cadde, yalnızca,
J "1 ve Theodosius
hç losius Forumu ve -
,

aras ve Kedrenos'tan
u ' ~'taki, danışmanlar
1) "mıştL Yapı, can-
arın bir arada toplanıp
~. -ıras ve Kedrenos
;" likte çeşitli sütun-
ızunluğunun yaklaşık
e Yukarıdaki sözler-
ilı olduğu anlaşılır.
adını yitirdiğini de,
i, ';unu belirten yeni
~L, bu yapıya ilişkin
>ara basılan bina olan
u ''llatırlar; bazıları,
(, yük Sarayalanını
1 aldıkları kalıntılarla
~ i atırlar. Tauros'un
:lı, kilisenin yıkılmış
'digi oğlunun anısına
le 'Idiklerini gördüm,
kalan Aziz Paulus
bu konuya açıklık ge-
q"
zr.
"
»
<:

: J
1ve Theodosius
onağı; Modius;
-
"" .,~--...

ir. nün Tauros'un yer


>öıumünün suyolunun
i, miyi gördüğümüz
§
~
'-"'"'
"'<:
'2
'"'
"
.:::
"~
.:::
"
~
"'"'
's"
'2
'"
,,'
~
""'"'
's"
::
""-
-"
~
.~
.;:
~
"
\.)

:?;
~
~
...
~ M
i N

n, "ableau general de
-"
·t
-

: i i <i!):::
ı,·
'·1,
(.
-
f"

,
".
i

ı
ii-
i

,
,

i
i

i
i
,
i

i
i
~_u

c;
<
, ,.~i~llf\f'
:=:,~~~~L,-:~:
r':'" ,_.
__ ,::::_~_......:v
ı~-:-''''

:~
ü

-
152 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

23. Topkapı Sarayı'nın Galala'dan görünüşü. Guer, Moeurs et usages des Turcs, Paris, 1741,,-
RESİMLER 153

, 174',c.l, s. 46-47.
154 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

ı
i
(: .

r
RESiMLER 155
156 iSTANBUL VE TARİHi ESERLERi

~
~
'"~
,
"""
"
'""
,..,
~

-.::
.:;
';r;
~

;;.
..:
:;.:
,

r.i5
'"';>

..;
ri
~
;C
:r
,..,
'"'
~ ;.
~ vi
) ~ ,...
i ;;. X

~
Z

~
-
':i; ~

;;: i
~

-,..,s -
"" ~

- "'"' "
-("ol6
-
f
,i
!
i
i,
i
i
i

'c> i!
."-
'"
;:: ro
ce
"
~ ,:
..,'"~ ..::
N

""
"S
.s N
N
"
'i,~·r·
ce
Q:: ~ •• ,
N
..., ılj ce
r:--

.~
;: ~
;:
,,'
''-l:"'-
ğ ..::
!,
,,
'"""
;;,
..::
VS ! SO
~ i
i
'"
'-"
.~
~
"~ i "-"
go
i
i 5'
;:.
:rx .
;:;
ı::
J:
.r.~,
i g
i ç;;
'" ı !
i

i '§"
O
, ~
••
1 =
, u
--
~

"

~
~
u

~
r..:

.
N
i
,.
,
le

~
u
.;

-
,,;;-
c\
..
-g .::
,:

'"ü
<
o '"'"
00
....ı'"
N •
.E 00
r-

•..'"
u
.€
:E" .-
OC
N
i
i

i
L
i
i
i
i
i
i
c
c..:: i
ıı
ı
i
i
i
i
ı
~ i
ö
u
i
i

,
i
,, ::"
ö
i u

i
i
L

i
r
~
.'".:
:.,c

160
"f'", ..-
İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ
[
i

r
i
ÜÇÜNCÜ KİTAP 161

doruğu n altında, bir bölümünün de eskiden Theodosius Limanı'nın bulunduğu


Blanka (Langa) bostanlarına, kadar uzanan Marmara kıyı düzlüğünde olduğunu
çok sayıda yazar yanında, Eski Tasvir'den olduğu kadar, sekizinci bölgenin
i;
konumundan da anlıyorum: Eski Tasvir'de dokuzuncu bölgenin bütünüyle inişli
olduğu ve güneye doğru yönelerek deniz kıyısında sona erdiği yazılıdır.
Sekizinci bölgenin ise, Tauros tarafında denizle hiç bir yakınlığı olmadığından,
Taurus'u içerdiğini söylediğim üçüncü tepenin sırt düzlüğünü - ama bu
düzlüğün altında uzanan yamaçları değil - işgal ettiği anlaşılır. Yine anlaşılacağı'
gibi, dokuzuncu bölge bir bölümünde, Tauros'tan kuzeye Marmara kıyısına
ulaşan tarafta, sekizinci bölgenin altında uzanır, bir bölüİnünde de, biri
Tauros'tan kuzeybatıya, diğeri Yeniçerilere ait yapılardan güneye doğru olmak
üzere iki eğimI e yamaçlarda yer alır. Ayrıca, Homonoia Kilisesine bakarak da
dokuzuncu bölgenin yeri hakkında bir fikir edinilebilir ancak Tasvir'de, bu
kilisenin ve bu bölgedeki Aleksandria ve Theodosius tahıl ambarlarının
bölgenin neresinde olduğu belirtilmez. Yine de, gerek muhakeme yoluyla
gerekse başka yazarların tanıklığına bakarak bunların nerede olduklarını ortaya
çıkarabiliriz. Evagrios, Leon döneminde çıkan yangını anlatırken kilisenin -
Bölgelerin Tasviri'nde Homonoia olarak geçer - nerede olduğunu belirtir:
yangının kentin kuzeye bakan tarafında şiddetlendiğini; Bosporos Burnundan
eski Apolion tapınağına kadar olan güney bölümünde, Iulianus Limanı'ndan
Homonoia Kilisesine yakın bir yerde olan evlere kadar büyüdüğünü; kentin
ortasında Constantinus Forumu'ndan Taurus'a kadar, beş stadion
uzunluğundaki bir alanı yaktığını anlatır. Bunbrdan yangının, dokuzuncu
bölgenin, Forum Tauri'den Marmara kıyısına kadar çizilen hattın belirttiği
tarafında çıktığı anlaşılır; daha açık olarak da, eğer bir kimse Constantinus
Forumu'ndan Forum Tauri'ye kadar beş stadion yiirürse ve oraya bir işaret
bırakırsa, daha sonra Iulianus limanından kıyı düzlüğü boyunca batıya doğru
i beş stadion ilerlerse ve oraya da başka bir işaret koyarsa ve o iqreti Tauros'ta
konulan işaretle birleştirirse, Homonoia Kilisesi kalıntılarından fazla
i uzaklaşmamış olacaktır. Homonoia Kilisesi günümüze ulaşmamıştır; ne de,
i Iulianus Limanı hakkında daha önce söylediklerimizden Homonoia Kilisesi'ne
i yakın olduğu anlaşılan Havari Thomas Kilisesinden bir iz vardır. Theodosius
i tahıl ambarının Theodosius Limanı'ndan uzakta olmadığı - liman eskiden,
şimdi Blanka denilen bostanlarda yer alıyordu -, tahıl ambarlarının limanlara
yakın yerlerde yapılmasını öngören mimarlık hesabı dolayısıyla değil sadece -
L çünkü ne sekizinci ne de 'dokuzuncu"bölgede liman vardır ve dokuzuncu
!
bölgenin, Theodosius Limanı 'nın bulunduğu bölümüne yakın olarak on ikinci
bölge bir limana sahiptir - ama Theodosius'un, Theodosius Limanı' nı, kendi
adını taşıyan bir tahıl ambarı ve forumla süslemiş olması bakımından da çok
akla yakın gözükmektedir. Bu limandan aşağıda etraflıca söz edeceğiz. Eskiden
Theodosius Liman'na bitişik olan Blanka adlı bostanların doğuya bakan uç
bölümü üstünde, kuzeyden gelerek uzanan bir yamaç ileri doğru çıkıntl yapar.
162 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

Bunun üstünde halkın Myreleos (Myrelaion) adını verdiği bir kilise, kilisenin
içinde, tuğla tonozu yaklaşık altmış mermer sütunla taşınan sarnıç vardır;
sarnıç eskiden tahıl deposuydu ve Suda onu yanlış olarak horeium şeklinde
yazmıştı. Suda, İskitlere karşı orduya komuta eden Maimus'un heykelinin
horeium denilen yerde, şimdi Myrelaion olan Krateros konağının karşısında ve
tunçtan yapılmış ellere, aynı zamanda tunç modius'a yakın bir yerde olduğunu
söyler. Modius'un, tahılın, dolu olarak, alınıp satıldığı doğru ölçü olduğunu,
ölçeğin İmparator Valentinianus'un yasayla belirlediğini, buna göre tahılın
modius'unun on iki nomisma'dan (sikke) satılacağını ve buna itiraz
edilemeyeceğini, bu yasaya uymayan bir gemicinin sağ elinin kesildiğini, bu
yüzden tunçtan yapılmış elleri n oraya yerleştirildiğini, Valentinianus tarafından
Amastrianon kemerli yapısında iki tunç el arasına tunçtan modius konulduğunu
anlatır. Başka yazarlar başka bir neden ileri sürerler: Valentinianus modius'un
silme değil tam ölçü satılması için yasal yaptırım getirmiştir ve buna karşı çıkan
birinin elleri kesilmiştir. Georgios Kedrenos, Amastrianon adlı yerin bu adı
makbulolmayan bir adamdan aldığını, Amastrisli (Amasra) olan bu kişinin
yoksulluk nedeniyle İstanbul'a göç ettiğini yazar; ya da, yazara göre bu ad,
yerin kötü şöhretinden dolayı verilmişti, çünkü tüm suçlular ve katiller
. cezalarını burada çektiklerinden, lanetli Paphlagonialılara ait bu çok utanç verici
ad bu yere uygun görülmüştü. Aynı yazar, yine aynı yerde çok büyük bir
Helios (Güneş) ve Selene (Ay) tapınağının bulunduğunu, tapınakta, Güneşi
beyaz bir arabada, Ay'ı da, gelin gibi dört atlı arabada götürülürken tasvir eden
bir sahne bulunduğunu, bunun Phidalia'nın kocasının eseri olduğunu anlatır.
Yine, altta, temele yakın bir konumda, elinde hükümdarlık asasıyla tahtta oturan
kimsenin hükümran halklara boyun eğilmesi gerektiğini öğütlerken gösteren
sahne ve daha altta, tabana yakın konumda, Zeus'un, yatakta uzanmış gibi
duran beyaz mermerden bir heykelinin bulunduğunu, bunun Pheidias'ın eseri
iiJ<;luğunu söyler. Eğer, daha önce sözü edilen konak Sofist Krateros'un
koiıağıysa, onun, Mısırlı Iulianos'un dizeleriyle ünlenen kürsüsü de burada
olmalıydı. Dokuzuncu bölgede ayrıca, Marcellinus'un, adını Constantinus'un
kız kardeşi Anastasia'dan aldığını söylediği hamam da yer alıyordu.
Sozomenos, Marcianus Grammaticus'un, İmparator Valens'in kızları Anastasia
ve Carosia'ya ders verdiğini anlatır. Bu yazarın yaşadığı çağa kadar var olan
hamamlar Anastasİa ve Carosia'nın adlarını taşıyordu.

IX. Bölüm
Üçüncü vadi ve onuncu bölge; Placidia konağı ve sarayı;
Valentinianus sukemeri; Constaninus hamamı; anıt çeşme.
Kentin Bölgelerinin Eski Tasviri'nden, onuncu bölgenin kuzeye baktığını,
üçüncü vadinin doğu kenarında, vadi üstündeki Burunda yükselen sırtta yer
aldığını öğrenmek mümkündür. Suyolu bu sırt boyunca, batıdan doğuya
ÜÇÜNCÜ KİTAP 163

doğru, toprak üstündeki kemerlerle olduğu kadar toprak altında da kemerli ta-
kilise, kilisenin
vanlarla taşınır. Eski Tasvir'de tüm dokuzuncu bölgenin güneye doğru eğimli
'ın~.ı sarnıç vardır;
olduğu, deniz kıyısıyla son bulduğu; onuncu bölgenin kentin diğer kıyısına
( horeium şeklinde
doğru, geniş bir caddeyle dokuzuncu bölgeden, bir nehirle bölünüyormuş gibi
iı s'un heykelinin
ayrıldığı; konum olarak da düz olduğu, denize yakın yerler dışında hiç bir
ağ.uın karşısında ve
yerde engebeli olmadığı ve uzunluğunun, genişliğinden fazla olduğu yazılıdır.
rlr yerde olduğunu Tasvir'de bu bölgenin Aziz Akakios Kilisesini, Constantinus Hamamını,
'ğ ölçü olduğunu,
Augusta Placidia Konağını, büyük bir anıt çeşmeyi ve başka birçok yapıyı
, L~na göre tahılın
içerdiği kaydedilir. Bu anıtlardan hiç bir şey günümüze ulaşmadı ne de
n' ve buna İtiraz
yaşayanlardan onuncu bölgenin nerede olduğunu öğrenebildim, sadece şimdi
li ,kesildiğini. bu
ölmüş olan yazarların eserlerinden bazı bilgiler edinebildim. Bunlardan,
nı...ianus tarafından
Constantinus hamamının onuncu bölge kapsamında olduğu yazılı olan Eski
1('rliuskonulduğunu
Tasvir'deki bilginin yanlış olduğunu gördüm. Bu yazarlarda İstanbul'da
nı anus modius'un
Constantinus'a ait olan hiçbir hamama rastlamadım ama yalnızca
. v_ Juna karşı çıkan
Constantius'un adını taşıyan bir hamam buldum; bundan da Salamisli
ıp Qdlı yerin bu adı
Sozomenos, Ioannes Khrysostomos taraftarlarının İstanbul'dan kaçışını an-
ir olan bu kişinin
latırken söz eder: "Ahali saldırıyı haber alınca ertesi gün Büyük Kilise'yi ter-
y:.._ara göre bu ad,
ketti ve paskalyayı büyük bir kalabalığı alabilecek büyüklükteki, adını
ıurıular ve katiller
Constantius'tan alan kamu hamamında kutladılar". Suda, Küçük Theodosius
t çok utanç verici
döneminde İskenderiyeli Helladios'un Conslanıius Hamamının Tasvidni
erL_ çok büyük bir
yazdığını nakleder. Sokrates, İmparator Valens'in Kadıköy surlarının
ı. t~pınakta, Güneşi
yıktmlarak taşlarının bir kamu hamarnı inşasında kullanılmak üzere İstanbul'a
ri rken tasvir eden
taşınmasını emrettiğini yazar ve taşlardan birinde bir kehanetin yazılı olduğunu,
:ri lduğunu anlatır.
bunun da, taşın eski zamanlardan beri saklı olduğu yerden açığa çıkarılarak bir
ısasıyla tahtta oturan
hamam duvarında kullanılması halinde kente bol su geleceği ancak bu durumda
Ö. ılerken gösteren
sonsuz sayıdaki barbar halkın Roma toprağına saldıracağını, etrafa dehşet
at, ta uzanmış gibi
saçacağını ve sonunda bu barbarların yenilecekleri anlamını 'taşıdığını anlatır.
lUn Pheidias'ın eseri
~ fist Krateros'un Sokrates söz konusu kehanetin ne olduğunu da yazısına ekler:
,k 'süsü de burada Sevinçli genç kızlar kentte su halkalarını dalgalandırarak
lını Constantinus'un dans ettiklerinde, çiçeklerle süslü yollar boyunca,
ı ı yer alıyordu. duvar, hamama uğursuz kale
s'i, (ızları Anastasia olacak, o zaman, çeşitli insanların sayısız halkları,
çağa kadar var olan yabanıL, kızgın, silahlar kuşanmış çok sayıda insan,
suları güzel akan Tuna'yı aşhğı zaman
mızraklarıyla, umutla çıldırmış çok sayıda insan
Trakya'yı geçtiği zaman, ömrün sonu gelecek.
sı ıyı; Zonaras ve Kedrenos da benzer biçimde bu kehanete yer verirler ancak
t I,_şme. Sokrates'teki droseren yerine hieron vardır ve başka sözcüklerde de farklılıklar
göze çarpar: loutroio yerine loulroioi; agria marmaironta yerine agra
nuzeye baktığını, margainonta; kallirooio yerine kimmerioio vardır. Sokrates kehanet dizelerini
ı kselen sırtta yer şöyle yorumlar: "Bu kehanet daha sonra gerçekleşti: Valens suyolunu
ca, batıdan doğuya
164 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

yaptırdıktan sonra kente bol su gelmeye başlayınca barbar halklar Roma



topraklarını işgal ettiler." Bu kehanet başka türlü de yorumlanabilir. Nitekim,
St
Valens suyolunu kente ulaştırdıktan sonra kent valisi, şimdi Theodosius'un
n:
adının verildiği forumda, suyolundan su alan büyük bir hazne yaptıl'dı; bu da

halk dilinde "bol su" tekerlemesiyle kentte coşkuyla kutlandı; kehanette bu

kutlama "kamu samıcı etrafında kızlar dans ettiği zaman" sözleriyle ön
görülmüştü. Ama kehanetin bir bölümü Kadıköy surları yıkılırken gerçekleşti:
Byzantionlular, Nikamedeialılar, Nikaialılar, Bithynialılar, surları yıkmaktan
y'
d
vaz geçmesi için Valens'e yakarıyorlal'dı. İmparatar buna öfkelendi ve ricacıları
k
güçlükle ikna etti, surları yıktırmak için bağlandığı yemini yerine getirmek
b
üzere Kadıköy surlarının hemen yıkılmasını ve aynı anda yıkılan taşların
ç
yerinin uzun taşlarla doldurulmasını emretti. Büyük ve hayranlık uyandıran
il
_._~----- taşların üstünde Valens'in yaptırdığı değersiz bir duvar örgüsü bugün de
--._-
i<
görülebilir". Zonaras ve Kedrenos da, benzer biçimde, düşmanı Prokopios'u
k
korudukları için hıncını Kadıköylülerden alan Valens'in, Kadıköy'un surlarını
c
~~--
-
yıktırarak taşlarının su yolu yapımı için naklettirdiğini yazarlar. Bu suyolunu
k
Zonaras Valens'in suyolu, Kedrenos da bazen Valens'in, bazen
a
Valentinianus'un suyolu olarak adlandırır. Suyolu, hem hamamlara hem başka
c
amaçlı kullanım için kente bol su taşıdı. Kent valisi Tauros'ta, kentin
c
" büyüklüğüne layık bir anıt çeşmeyi de bu suyolundan yararlanarak yaptıl'dı ve
"i-,ı!;: (
~,,:. tüm halkı görkemli bir törene davet etti ancak çok geçmeden, kehanetle ön
=-"""'==="''''::~' görüldüğü gibi barbar halklar Trakya'ya saldırdılar ama sonra mağlup edildiler.
~~;:::;.-;; Valentinianus suyolu çok yüksek kemerleriyle, günümüzde de, dördüncü
-~--=~
tepenin yamaçlarından üçüncü tepenin yamaçlarına kadar, onuncu bölge
boyunca uzanır. Kentin Bölgelerinin Eski Tasviri'nde, Valentinianus tahıl
ambarı anılırken Valentinianus sukemerine değinilmemesine hayret ediyorum
ama bu eserde, döneminin bir çok anıtının anılmadığını biliyorum.
Tasvir düşmanı Leon'un oğlu Konstantinos döneminde, İsa'nın insani
doğumunun 759. yılında, İstanbul'da öyle bir susuzluk oldu ki gökten çiy bile
düşmedi ve daha önce içinde her zaman su bulunan samıçlar, hamam]ar,
çeşmeler kurudu. Bunun üzerine imparator Konstantinos, Avarlar tarafından
tahrip edildiği Herakleios dönemine kadar sağlamlığını koruyan Valentinianus
sukemerinin onarım işlerini başlatt:; bunun için çeşitli yerlerden zanaatçı getirtti:
Asia'dan ve Pontos'tan bin in~aatçı ve iki yüz badanacı, Yunanistan'dan beş
yüz çömlekçi, Trakya'dan beş bin işçi ve hamal ile iki yüz tuğla işçisi geldi; tüm
bu çalışanların başında kentin yetkili kişileri, yöneticiler ve kentin bir soylusu
hazır bulundu, çalışınal2rı denetledi. İşler tamamlandığında su, dokuzuncu ve
onuncu bölgelerin Siılır. boyunca akarak kente ulaştı. Nitekim, altı tepenin sırtı
boyunca, yer alunda çok sayıda suyolu vardır, bunlardan biri yani
-----_.- "
Valentinianus sukemeri [Oprak üstünde yer alır. Andronikos'un iyi icraatını
===------==.j;,
__-·Hi yaznnlıır, bu iınpar·.'torun. "Üyük forum boyunca akarak tatlı ve saf su taşıyan

~--. ::~-ııı:
__ ıi
i'
--:_1('
ÜÇÜNCÜ KİTAP 165

bu suyolunu yenilediğini, büyüttüğünü ve Hydralis adlı çayı ona eklediğini, bu


suyolunun kaynağında, yazları serinlemek için, bir kule ve saray yaptırdığını
naklederler. Andronikos, Hydralis'ten, kentteki Blakhernai adı verilen yere de
su getirtti ama onun ardılı Isaakios, ona karşı beslediği nefret nedeniyle bu
suyolunu yıktırmıştır.
Prokopios, Iustinianus'un, bütünüyle yıkılmış olan Akakios Kilisesi'ni
yeniden yaptırdığını, onu her taraftan beyaz sütunlarla çevirdiğini, kilisenin yer
döşemesini benzer türdeki mermerlerle bezediğini ve tüm kiliseyi karla
kaplıymış gibi gözükecek kadar beyaz taşlarla kapladığını söyler. Kiliseye
bitişik olarak iki porticus vardır ve bunlardan biri foruma bakar ve sütunlarla
çevrilidir. Prokopios 'un bu sözleri onun yayımlanmış yazmasında yer almaz,
merak edenler için söylemek gereğini duydum. Georgios Kedrenos, Akakios
Kilisesi'nin Heptaskalon denilen yerde olduğunu söyler; başka yazarlar, bu
kilisenin Skala adı verilen bir yerde olduğunu belirtirler ama bu yerin nerede
olduğunu kimse bilmemektedir. Daha titiz bir araştırma yapmak isteyenlere şu
küçük notu vereceğim: tarih eserlerinde Karya adıyla geçen büyük konak üstüne
araştırma yapsınlar, bundan, bu konağa ait alan içinde bir ceviz ağacı olduğunu,
din şehidi Akakios'un bu ağaca asılarak öldürüldüğünü ve bu yüzden kilisenin
onun adına kutsandığını öğreneceklerdir. Bazıları bu kilisenin Neorion'da
olduğunu düşünürler, çünkü birçok yazarda geçtiği gibi, Akakios'un, cam
mozaikle yapılmış ve yaldızlanmış bir tasvirinin Neorion'daki kiliseye
yerleştirildiğini okumuşlardır. Ancak bu Akakios başka Akakios'tur, yani,
sadece tarihçilerin değil gramer yazarı Suda'nın da sözünü ettiği, Leon
Makellon döneminde Constantinopolis Piskoposu olan, daha hayattayken her
yere tasvirini yerleştirecek kadar hırslı olduğu için doksomanes (şöhret
düşkünü) lakabı verilen Akakios'tur.
Daha önce birinci bölgede konağı olduğunu söylediğimiz -Placidia'nın
onuncu bölgedeki konağıyla ilgili olarak Placidia mı, Placilla mı yoksa Placida
şeklinde mi okunması gerektiği incelenmelidir. Nitekim Agathias dizelerinde
Placida ya da Placidus sarayının sözünü eder, bu dizeleri, yazıtla birlikte,
hemen buraya ekliyorum:
Plakidias sarayına yeni scrinium (imparatorluk sekreterliği) memurları
tarafnıdan dikilen bir heykelin üstünde:

Thomas'urheykeli vardır, her ~eye gücü yeten imparatornn


kusursuz curator'UTInn; topluluğun yeni üyeleri onu
buraya diktiler, ulu çifte çok yakın, bizzat
tasviriyle en yüce güce yakın bir yer olsun diye:
çünkü o, tanrısal imparatorluk evinin tahtını
daha da güzel1e~tirdi, sahibinin malını, hep söylendiği gibi
166 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

bu eseri minnet borcu yaptırdı; sanatçının oyma


kalemi daha iyi ne yapabilir, iyi insanlara borçlu
olan anıyı kutsamaktan başka?

Bizanslı Dionysios, daha önce üçüncü tepenin kuzey kenarında olduğunu


söylediğim Skiran kayalıklarının ardındaki üçüncü vadinin ve dördüncü tepenin
deniz düzlüğünde, balık tutmaya en uygun yerlerden biri olarak uzun bir kıyı
şeridinin yer aldığınısoyler. Deniz kıyısında olmaklabirlikte çok derin ve
durgun bir yer olan burası eskiden, Yunanlıların, barbarların önünü keserek
durdurdukları için Kykla adını taşıyordu ve yine burada yapılmış olan Athena
Promakos (bozguna uğratan Athena) sunağı kuşatılmış olan barbarların
püskürtÜlmesine işaret ediyordu. Kykla adlı yerin ötesinde, burnu n yüksekçe
çıkıntılarıyla balık tutmaya elverişli başka bir yer olan Melias koyu vardır ve
burası gizli kayalıklarla son bulur. Şimdi bu vadide koy yoktur, burası zamanla
dolmuş, binalar yapılmıştır. Bu sonuca sadece Melias koyundan dolayı değil,
Keras Körfezinin (Haliç) geyik boynuzu gibi birçok girintiyle dolu olduğu için
bu adı aldığını söyleyen Strabon'dan dolayı da varılır; günümüzde pek az
girinti kalmıştır. Tarih eserini Arcadius ve Honorius döneminde yazan
Zosimos, İstanbul'un o dönemde çok kalabalık olduğunu söyler, öyle ki
imparatorlar kentin surlarını Constantinus'un surlarının ötesine taşımakla
kalmamış, kenti kuşatan denizin hiç de az olmayan bir bölümünü, etrafı
sabitleştirilmiş kazıklarla doldurtarak evleri kazıkların üstüne yerleştirmişlerdir.
Arcadius ve Honorius'un döneminden bu yana, bu kadar çok yıkıntının denize
atılmasıyla kentin ne dereceye kadar doldurulduğu anlaşılır.
Dionysios, Melias koyunun kepos (bahçe, bostan) adıyla geçen bir yer
olduğunu söyler, burası toprağından dolayı sebze ekimine uygun çok az yer
arasındadır. Bostandan sonra~)Apsasius (Hapsasieion) adlı yer gelir, bundan
De Bosporo Thracio'da söz e\tik.
Dördüncü Kita2-

. -"')

i
1. Bölüm

On birinci bölge; dördüncü ve beşinci tepeler

Kentin Bölgelerinin Tasviri'nden on birinci bölgeye ait bilgileri güçlükle


ediniyorum. Tasvir'de bu bölgenin daha geniş bir alana yayıldığı, hiç bir
bölümünde denizle birleşmediği, alanının, düz olduğu kadar eşit olmayan
yükseklikteki tepelerden de oluştuğu yazılıdır. Bölge, Havariler Martyrionu'nu
da içerir. Bu marıyrion her ne kadar günümüze ulaşmadıysa da, İstanbul'daki
yaşlıların anılarını dinleyerek yerinin eyer işliklerinin ve Sultan Mehmet
türbesinin yakınında, üçüncü vadinin yüksek bölümüne doğru eğilen dördüncü
tepenin sırtında olduğunu anladım. Bunu öğrendikten sonra, on birinci
bölgenin, dördüncü tepenin sırtında ve onun kuzey kenarıyla arkasındaki
kenarda yer aldığını göstereceğim. Ayrıca, bu bölgeyi on dördüncü bölgeden
ayıran kara surlarının, yine bu bölgeyle bitişik olduğunu; bölgenin, aradaki bir
alanla kentten, kendine ait berkitilmiş bir surla ayrıldığını; altıncı tepede,
Constantinus surları dışında kaldığını ve daha sonra Küçük Theodosius
tarafından kente katıldığını göstereceğim. Yazarlar, Constantinus surunun
Eugenios Kulesi'nden Aziz Antonius Kilisesi'ne ve o zamanlar Rhabdos olarak
adlandırılan Theotokos Kilisesi'ne kadar uzandığını, oradan, Eksakionion kara
suruna doğru yükseldiğini anlatırlar. "Eksakionion" bu adı, kara surları
dışındaki, Büyük Constantinus'un heykelini taşıyan bir sütundan alır. Yeni
yazarlar, Constantinus'un Eksakionion adı verilen yerde, şimdiki adı Aziz
Havariler olan Kutsal Üçlülük Kilisesi'ni yaptırdığını söylerler.
Yanılmıyorsam Constaninus surları, dördüncü tepeyle beşinci tepe sınırında,
Eksakionion'a yakın bir yerde yapılmıştı. Georgios Kedrenos, Eksakionion
tarafında, şiddetli, bir deprem sırasında kent surlarının, süslemeli kiliselerin,
görkemli evlerin yıkıldığını anlatır. Yine, yeni yazarlar, başka bir bölümde,
aralarında düşünce birliği olmaksızın, Milion'dan Tauros'a, tunç boğa
heykeline ve Ioannes Hippodromos (Prodromos) Kapılarına kadar bir
porticus'un uzandığını naklederler; kapılar, Havariler Kilisesi'nden bin Roma
adımından fazla bir uzaklıktadır ve Constantinus'un yaptırdığı surlardan da
aşağı yukarı aynı uzaklıktadır. Bunu Sozomenos'tan da anlamak mümkündür:
Theodosius, Eugenios'a karşı sefere çıkarken İstanbul'dan bir mil uzaklaşıp,
Hebdomon dış mahallesinde bizzat kendisi tarafından yaptırılan Prodromos
(Vaftizci) Aziz Ioannes Kilisesi'ne gittiğini ve orada kendisinin ve ordusunun
başarılı olması için dua ettiğini anlatır. Sozomenos el yazmasındaki Yunanca
metin şöyledir: "Theodosius, Konstantinopolis'ten yola çıkarken yedinci
mildeki (hebdomon), Ioannes Baptistes'e adanmış kilisede, ordusu seferinde
başarılı olsun diye Roma askeri için Prodromos'a dua etti".
170 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

Hebdomon'un, İstanbul'un dış mahaııesi olduğunu bilmeyenler, metne


bakarak, Theodosius'un yedi mil kadar kent dışına çıktığı yorumunu
yapacaklardır oysa Hebdomon'un bir dış mahaııe olduğu Sozomenos'un el
yazmasından açıkça anlaşılmaktadır, çünkü başka yerde, Kadıköy'e ait
Panteikhion'a (Pendik) yakın bir yerdeki Kosilaos adını taşıyan semtten,
Theodosius'un, Vaftizci Ioannes'in başını aldırtıp Hebdomon denilen, İstanbul
önündeki bir yere naklettiğini ve oraya koyduğunu anlatır. Ben burada,
Hebdomon'un eskiden dış mahaııe olduğunu ama şimdi altıncı tepede, kent
surları içinde kaldığını açıklıyorum. Onun biraz aşağısında, Eksakionion'un
adını aldığını söyledikleri sütünun, yakın zamana kadar kentte büyük bir
uzaklıktan, tüm evlerin üstünden görülebilen, beşinci tepenin üstündeki sütun
olması halinde, Constantinus tarafından yaptırılan surların, Havariler
Kilisesi' nden yaklaşık dört stadion uzaklıktaki bu sütunun ötesine geçmediği
sonucunu çıkarabiliriz. Bu sütunun Sultan Süleyman'ın başlattığı cami
inşaatına nakledildiğini gördüm: gövdesi, pyropoecilas marmar'dan (granit)
yapılmıştır, yaklaşık altmış ayak yüksekliktedir, çevresi on üç ayak ve
dadrans'tır, Korint başlıklıdır ancak beyaz mermer kullanılmıştır; sütunun
stereoma'sı, stilobatı ve kaidesi de beyaz mermerdendir; stereoma'sı öyle
yüksektir ki çıkmak için merdiven gerekti. Stilobat da dört ayak ve dokuz
parmak yüksekliktedir, plinthos'u bir ayak ve altı parmaktır. Gerek Yunanlılar
gerekse Türkler bu sütunu kendi diııerinde "kız direk; kıztaşı" olarak
adlandırırlar. Sütunun yeni yazarların ününü yaydıkları Aphrodite'nin taş
heykelini taşıyan sütun olduğunu düşünüyorum. Sütun, ahlakı bütün kızları
onursuz kızlardan ayırdediyordu. Nitekim, ahlaklı ve saflığı bozulmamış kızlar
sütuna yaklaşıp oradan sağ salim ayrılabiliyorlardı ama baştan çıkarılmış kızlar
i,
istemeden ve iradeleri dışında soyunarak ayıplarını ortaya koyuyorIardı.
.. -')
Kentin Bölgelerinin Eski Tasviri'nde on birinci bölgenin denizle bitişik
olmadığı yazılıdır ki bundan, Haliç'le dördüncü tepenin etekleri arasındaki
düz1üğün kentin dışında olduğu anlaşılır. Bölgelerin Tasviri'nde aynı şekilde,
kentin genişliğinin altı bin yüz elli ayak, yani bir mil ve iki yüz otuz adım
olduğu söylenir, eski surların yer aldığı dördüncü ve yedinci tepe boyunca
uzanan kıstağın eni. yukarıdaki genişliği aşmış olur. Ama, eski tarihçi Zonaras,
Büyük Coııstantinus'un kenti, tüm kıstağı denizden denize kesen surlarla
çevirdiğini yazar. Bunun sonucu, Körfezle dördüncü tepenin etekleri arasında
yer alan düzlüğü onuncu bölgeye yerleştirmek gerekir.
DÖRDÜNCÜ KİTAP 171

i 'lmeyenler, metne II. Bölüm


ktığı yorumunu
ğu Sozomenos'un el Havariler Kilisesi; Büyük Constantinus'un mezarı; Arcadius ve
~ 'e, Kadıköy'e ai t Modestus sarnıçları; Placilla Sarayı; tunç boğa,
ıı taşıyan semtten,
10" denilen, İstanbul Eusebios, Büyük Constantinus'un Havariler Kilisesini çok yüksek olarak
r' ıtır. Ben burada, yaptırdığını, kiliseyi yerden çatısına kadar. her türdeki parlak mermerle
ncı tepede, kent kaplattığını yazar. Constantinus kiliseyi bütünüyle yaldızlı, ince tavan kaplama-
ne_, Eksakionion'un larıyla süslemiş ve ona yaldızla sıvalı tunç çatı örtüsü yaptırmıştır. Öyle ki
a kentte büyük bir bunların etrafa yaydıkları parıltı uzaktan dahi seçilebiliyordu. Kilisenin üst
~! üstündeki sütun bölümü tunç ve altınla çarpıcı bir biçimde işlenmiş olan parmaklık ve
st."arın, Havariler pencerelere sahipti. Kilisenin çevresinde, temiz ve açık havaya açılan güzel bir
r 'itesine geçmediği avlu, avlunun kare biçminde düzenlenmiş porticus'u vardı, bu da çatı örtüsü
ı' başlattığı cami olmayan üstü açık bir alanın çevresini sarmıştı. Porticus'un yanında, saray
'11<.... mor'dan (granit) yapıları, hamamlar ve anakampteria (yürüyüş yerleri) ile çok sayıda bekçi ve
'c . on üç ayak ve hizmetlinin rahat bir şekilde oturabildikleri konutlar sıralanıyordu. Dindar
] Imıştır; sütunun İmparator bütün bunları Kurtarıcımızın (İsa'nın) Havarilerinin anısına ithaf
ir, stereoma'sı öyle ederek gelecek kuşaklara aktardı; Havarilerin anısına, kutsal yıldızlar gibi, on
c" a ayak ve dokuz iki kutu kutsadı ve ölümünden sonra konulacağı tabutunu, her iki yanında altı
:ı Jerek Yunanlılar havari olacak şekilde, havarilerin ortasına yerleştirdi. Sokrates, Constantinus'un
·el. kıztaşı" olarak bedeninin altın tabuta konulmuş olarak yakınları tarafından İstanbul'a getirilip
rı \phrodite'nin taş Havariler Kilisesine gömüldüğünü anlatır. Zonaras'ın Eusebios'u okumadığı
a ıkı bütün kızları anlaşılır, çünkü Constantinus'un, Havariler Kilisesine, Constantius'un,
ğı ızulmamış kızlar babasının gömülmesi için yaptırdığı söylenen porticus'a gömüldüğÜnü
şı-" çıkarılmış kızlar nakleder.
k uyarlardı. Burnun sırtı-~oyunca, Ayasofya Kilisesi'nden Edirne Kapı'ya kadar
se n denizle bitişik uzanan geniş cadd~ boyunca, yukarıda sözünü ettiğim Havariler Kilisesi'nin
ı -~ekleri arasındaki yakınında, bugün porfirden yapılmış, boş, kapaksız, on ayak uzunluğunda ve
;z 1de aynı şekilde, beş buçuk ayak yüksekliğinde bir lahit gösterirler. Yunanlılar ve Türkler bunun
e .i yüz otuz adım Büyük Constantinus'un lahti olduğunu söylerler, onların bileceği bir şey. Ben,
eı" nci tepe boyunca Eusebios ve Sokrates'in, imparatorun altın tabuta konulduğu şeklindeki sözle-
c i tarihçi Zonaras, rinden bunu kuşkuyla karşılıyorum ancak, altın tabutun, sözÜ edilen o porfir
:n e kesen surlarla lahtin içine koyulmuş olmasını da dikkate almak gerekir. Zonaras,
:n:., etekleri arasında Iustinianus'un karısı Theodora'nın Havarilerin adını taşıyan bir kilise yaptır-
,, dığını yazar, bu kilisenin yerinde daha önce, daha az güzel ve daha az görkemli
i olan, Constantinus tarafından yaptırılmış başka bir kilisenin bulunduğunu an-
i latır. Prokopios, İstanbul'da tüm Havarilere adanmış, eskiden kalma bir kilise

i olduğunu, bunun eskilikten yıkılmak üzereyken Iustinianus'un bu kiliseyi bütü-


nüyle yıktınp yenilemekle kalmadığını, onu haç biçiminde, daha büyük ve gü-
zel bir şekilde yaptırdığını söyler; haçın dik kolu doğu-batı, çapraz koluda
tr kuzey-güney yönündedir. Kilise, dışta duvarlarla çevrilidir, içte birbirinin
172 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

üstünde duran iki sütun sırasıyla süslüdür. Evagrios, kilisenin Iustinianus


ta.afından yaptırıldığını söylerken, onun Büyük Constantinus'un eseri
olduğunu bilmiyor gözükür. Aslında Iustinianus, hatiplerin adetine uyarak bu
imparatora övgüler yağdıran Prokopios'un söylediği gibi, başka birçok yapı
ömeğinde görüldüğü üzere, çoğu yapıyı temeIden inşa ettirmemiş, buna
karşılık eski yapıları onartmış, çökmüş olanları özgün biçimine kavuşturmuş
ya da yangında yanan binaları yeniden inşa ettirmişlir. Bu kiliseden hiç bir iz
kalmamıştır, temellerinden bile. Sadece bazı samıçların tabanıarı görülebilir;
bunlardan birinde ey er işlikleri ve dükkanıarı (saraçlar) vardır ve bunIarın
sayısı iki yüz kadardır. Buralarda sadece Türk at donanımı değil, aynı
zamanda, su çekmek için ustalıkla yapılmış deri kaplar, okluklar, deriyle örtülü
sandıklar da imal edilir.
Bu samıcın yukarısındaki, düzlükte Mehmet (Fatih) Camisi ve
kervansarayı yer alır. Cami, kenti alan Mehmet tarafından, sadece Hıristiyanlık
için kutsalolan başka kiliselel'in yıkıntıları değil, yakındaki Havariler
Kilisesinin yıkıntıları da kullanılarak, Ayasofya'ya benzeyecek şekilde dörtgen
taşlardan yaptın ldı; caminin beşik tonozu tuğla işi örüldü, tüm Türk kamu
binaları gibi kurşunla kaplandı; çok süslü, kare biçimli bir girişle güzelleştirildi.
Giriş, camiyle aynı genişliktedir, parlak mermer döşeli zemine sahiptir ve kare
biçiminde düzenlenmiş revaklarının çok iyi cins mermerden yapılmış büyük
sütunlarının taşıdığı kemerleri üstüne kubbeler yerleştirilmiştir. Girişin, yani
atrium'un (avlu) ortasında, sularını büyük mermer bir havuza döken dokuz
musluklu bir şadırvan vardır. Caminin etrafındaki geniş alan bir bölümünde
duvarlar, bir bölümünde uzun yapılal'la çevrilidir; bunların bir bölümünü
imamlar ve müderrisler işgal eder, doğudaki bölümü bahçe duvarıyla_?evrilidir
ve ortada, çok beyaz mermerden silindir biçiminde yapılmış oIam Sultan
Mehmet'in türbesi yer alır. Türbe yarım küre bir tapınak gibidir, dam! kurşunla
kaplı, pencereleri demir parmaklıkiı ve kapısı giriş mekanıyla süslüdür.
Türbenin ortasında Mehmet'in lahti, kadifeyle örtülmüş olarak yer alır; taban
döşeme görkemli halılardan oluşur ve onu gece gündüz bekleyen yoldaşları olan
din adamları bu halıların üstünde otururlar. Alan dışında, sadece bir orta yolla
ayrılan büyük xenodochiıım1ar (imaret; kervansaray; tabhane) vardır. Bunlar,
aynı şekilde dörtgen taşlardan yapılmıştır, ortalarında avluları vardır ve mermer
sütunlu revaklarla çevrilidirler. Xenodochiıım'lara bitişi k olarak büyük bahçeler
yer alır ve bunlar da duvarla çevrilidirler. Sonuçta, avlunun etrafında yer alan
yapılar ve xenodochium'larla bu cami yaklaşık altı stadion'luk bir alanı kapsar.
B u yapıların aşağısında Sultan Mehmet, sanırım, Kentin Bölgelerinin
Tasviri'nde on birinci bölgede olduğu yazılı olan ya eski Arcadius ya da
Modestus samıcının tabanına, kenlin en büyük hamarnı olan bir hamam
yaptıl'dı. Hamam, kadınlar ve erkekler için olmak üzere iki bölümdür, bunlar
birbirine bitişiktir ama birinden diğerine geçilmez, kapıları karşıt timiftadır. Ben
DÖRDÜNCÜ KiTAP 173

kilisenin Iustinianus hamamın erkekler bölümünü tasvir edeceğim, zaten kadınlarınki de bunun
II antinus'un eseri benzeridir. Girişte, apodyıerium (soyunma yeri) bulunur, bunu ıepidarium
'in detine uyarak bu (ılıklık) ve caldarium (sıcaklık) bölümleri izler. Hamam, düz sıra halinde yer
ıi. başka birçok yapı alan, aralarında girişle birleşen ama çatı örtüsü ve duvarla ayrılan bu üç öğeden
l' !tirmemiş, buna oluşur. Soyunma yeri, yuvarlak kubbeye kadar dörtgen taşlardan yapılmış
iç! ine kavuşturmuş dörtgen bir yapıdır, kubbe tuğla örgüdür; bunun iç çevresi iki yüz kırk ayak
u kiliseden hiç bir iz sekiz parmaktır, altı ayaktan fazla genişlikte, üç ayak yükseklikte bir taş seki ile
t, nı arı görülebilir; çevrilidir. Soyunma yerinin duvarı yerden kubbe kasnağına kadar otuz yedi
) .rdır ve bunların ayak yüksekliğindedir; mermerle kaplı yer döşemenin ortasında çevresi otuz
)nanımı değil, aynı yedi ayak, yüksekliği üç ayak olan fıskiyeli büyük bir mermer havuz vardır.
;lı 'ar, deriyle örtülü Soyunma yerinden sıcaklığa iki kapıyla geçilir; burasının iç çevresi yüz ayaktır,
sekiz hücre oluşturan kubbeyi taşıyan dört kemerden oluşur; diğerlerinin
(F'ltih) Camisi ve yarısından daha küçük olan bir hücrenin arkasında ayak yolları vardır ve bütün
" lece Hıristiyanlık hamamın suyu, bunları yıkamak üzere ayak yollarına akar; hücrenin
ıaı ndaki Havariler duvarındaki borudan su akar ve Türkler, adet olduğu üzere, bununla geri kalan
'ecek şekilde dörtgen kirlerini temizlerler. Sekiz hücreden a!tısında kuma vardır ve hücreler, iki
.d tüm Türk kamu kemer ortada bir hücreyi örtecek şekilde yapılmışlardır, bundan sağa ve sola,
giı le güzelleştirildi. diğer hücreye geçiş açılır. Diğer iki kemerin altındaki hücreler öyle
mine sahiptir ve kare düzenlenmiştir ki, soyunma yerinden ılıklığa açıldığını söylediğim kapılara
:d yapılmış büyük yakın olan kemer, kendi genişliği kadar büyüklükte bir hücreye sahiptir;
Irr tir. Girişin, yani Türklerin mermer döşeme üstünde çamaşır yıkadıkları bu yerde kumalar yer
ıavuza döken dokuz alır. Dördüncü kemer, altına inşa edilmiş bir duvarla ılıklığı sıcaklıktan ayırır.
a 1 bir bölümünde ılıklığın ortasında fıskiyeli bir havuz vardır. Ilıklıktan tek bir kapıyla sıcaklığa
ıb n bir bölümünü girilir. Hamamın üçüncü öğesini oluşturan sıcaklık, kubbeyi taşıyan sekiz
e duvarıyla çevrilidir kemer ve onların oluşturduğu sekiz hücreden meydana gelir; hücreler, kubbe
aı Jlış olan Sultan yarım küresinin dışına çekilmiştir ve yaklaşık doksan ayaklık bir çember
ib, .r, damı kurşunla boyuııpa kemerler tüm sıcaklık bölümünü kuşatırlar. Sıcaklık döşemesi
nekanıyla süslüdür. merı:nerdendir, ortada çevresi elli yedi ayak ve dodrans, yüksekliği iki ayak ve
,I, -.k yer alır; taban dört 'parmak olan sekizgen bir yükselti (göbek taşı) vardır, bunun çevresinde,
le ,n yoldaşları olan göbek taşı ile hücrelere girilen döşeme arasnda göbektaşının yüksekliği kadar
sadece bir orta yolla derinliği olan bir su kanalı akar. Dört iç hücre dört köşeye yerleştirilmiştir,
ıa -) vardır. Bunlar, bunlar her yönde on bir ayak üç parmak genişliktedirler ve Lakonike'den alınan
aı ıardır ve mermer adete göre burada, kuru sıcaklıkta ter atılır. İki kemer dışında yer alan iki
larak büyük bahçeler hücrenin boyutları aynıdır. Altı kemerin oluşturduğu diğer altı hücre ılıklığın
ır ·trafında yer alan kubbe çemberi içinde yer alırlar; bunların, kemerlerin sütunlarının alt bölümleri
'LL bir alanı kapsar. arasındaki uzunlukları on bir ayak; genişlikleri beş ayak ve dodhins'tır. Her bir
mıin Bölgelerinin hücre mermer bir kurnaya sahiptir, bir hücrede de, ayrıca, mermer bir banyo
teknesi vardır. Sıcaklığın ve ılıklığın hücrelerinin duvarlarında hiç pencere
sı Arcadius ya da ,
1
yoktur. ancak yarım küre tavanıarı bütünüyle ters lambaya benzeyen çıkıntı
nı ılan bir hamam i
camların yer aldığı deliklerJe doludur.
ki bölümdür, bunlar
k, -ıt taraftadır. Ben i
ii
174 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

Hamamın dışında, iki buçuk ayak genişlikte ve aynı yükseklikte bir külhan p,
ağzı vardır; bu, sürekli ateşle, tersine çevrilmiş kazanı ısıtır,_bundan çıkan Bı
buharı dik ve yan gömülü künklere hızla püskürtür ve böylece hamamın Bı
döşemesini ısıtır. Dış mahalle kırlarından gelen bir ırmak külhandan uzak ac
olmayan bir yerde altı ayak genişlikte kanaloluşturur. Bu kanaldan künkler ya A;
da borular, hamam etrafında duvarlar yoluyla farklı yönlere dağılırlar; za
i ar.
bunlardan biri kazan çanağı üstünden geçerek yükselen sıcak suyu, musluklarla i

kapalı kurnalara doldurur; diğeri, ilk kanalın kubbesi üstünden geçerek daha
yüksekteki borularla aynı kurnalara soğuk su götürür; yıkananlar sıcak suyu
i
i
ha
da
ılıklaştırmak istediklerinde onları kapalı tutarlar. i es
i
u2
Ama Türklerin övgüye değer hamam adeti ve hamam inşa yöntemi ayrı bir
bölümde incelenmelidir. Şimdi, on birinci bölge içinde kalan Placilla sarayına
ii y,
dönüyorum. Prokopios sarayla ilgili olarak şöyle der: "İmparatoriçe Theodora, bı
İmparator lustinianus'u şu sözlerle teselli ediyordu: başka saraylanmız
Hellene ve Placilla adlanndaki saraylar gibi", Placilla Sarayı adını, Büyük
var, i v,

Theodosius'un karısı Placilla'dan alır; tıpkı lustinus'un, karısı Sophia'yı ii b(
onurlandırmak için Sophia sarayları adını vermesi gibi, imparatorun da di
Placilla'yı soylulaştırmak için "Placiııa Sarayı" adını vermiş olması olasıdır. y,
Theodosius'un karısını ateşli bir şekilde sevdiği, onun Antiokheialılara karşı tu
duyduğu öfke dolayısıyla tüm dünyanın bildiği bir şeydir. Antiokheilalılar, yeni öj
koyulan bir vergiye karşı, Theodosius Forumu'ndaki tüm Placiııa heykeııerini ol
kırmışlardı, Theodosius da onları Laodikeia egemenliği altına nakletmişti. kı
Burada Khrysostomos'un neden Andriantes'i yazdığını söylemeden kı
geçiyorum. Placiııa Sarayı, Flacilla Sarayı olarak da okunabilir, bu konuda K
Claudianus şöy le der: si
. ,-... al
Ama İspanya tek başına öder o ender vergiyi 1 'ı
i b
imparatorlara armağan; ekinler, para, asker toplamr
o
her yerden, dünyanın her köşesinden; İspanya verir bize
yönetecek insan ve yönlendirecek; sadece ünlü
, g
i b
kahramanların övgüsüyle yetinmez o, sivrilir i
kadın kahramanları da ve gıpta edilir her iki cinsle ! k
k
ün kazanmada: verdi bize Flacilla'yı, Maria'yı ve güzel Serena'yı.
i
i a
Tunç öküz (bas, inek ve öküz anlamındadır) on birinci bölgedeydi ama bu i! y
bölgenin neresinde olduğunu, yeni tarihçilerin İmparator Theophilos döneminde i
o
hadım Niketas tarafından tunç öküz yakınına yaptınldığını söyledikleri büyük l-
e
sarnıca bakarak belirleyebiliriz. Eğer sarnıç gerçekten var olmuşsa ya da hiiliL. 1
varsa, doğalolarak onun adını taşımış olmalıydı ya da, eğer forum var h
olmuşsa ... Bazı yazarlar bu forumu "Bovis Forum" adıyla anarlar. Ioannes b
Tzetzes'in Khiliades'inde Bovis Forum'la (Öküz Forum'u) Bovis Locus'un v
(Öküz Yeri) -Tunç öküz heykelinden dolayı bu adı taşır- aynı olduğu yazılıdır. c
Bunun nasıl bir öküz olduğunu Zonaras "Phokaia tiranının bahtsız bedeni, c
DÖRDÜNCÜ KİTAP 175

Pergamon'dan getirilmiş olan öküz biçimindeki büyük tunç fırının yer aldı aı
ü 'eklikte bir külhan
Bos adı verilen yerde yakıldı" sözleriyle anlatır. Kedrenos, şehit Anıypas'ın bu
ı. ır,_bundan çıkan
Bos'a atılarak yakıldığını yazar. Bazı Konstantinopolis tiranlarının ne kadar
e böylece hamamın
acımasız olduklarını, suçluIara işkenceyle ne kadar acı çektirdiklerini,
n . külhandan uzak
Agrigentumluların Boğa'sından anlamak mümkündür. Bu boğayı, Attikalı tunç
ı. ıaldan künkler ya zanaatçısı Perillos tir an Phalaris için yapmıştı - Plinius onu böyle adlandırır
yönlere dağılırlar; ama başka yazarlar daha doğru olarak Perilaus derler - ve ateşe atılan insanın
:a ~uyu, musluklarla haykırışından kendine pay çıkarıp, ilk olarak o işkenceyi zanaatçısı üstünde,
ti.. len geçerek daha
daha da haklı bir şekilde, vahşetle, denedi. Plinius'un söyledi ai oibi onun
ıkananlar sıcak suyu eserini hiç kimse övgüyle anmaz ve görenler onu yapan ele laner"'ok~sun diye
uzun süre onu atmadılar, korudular. Zanaatçı fırını neden boğa biçiminde
İl i yöntemi ayrı bir
yaptı? Buna, Yunan dilinin kullanımından daha gerçekçi bir cevap
ılan Placilla sarayına bulamıyorum. Yunancada, güçlü bedenli kimselere "boğa" demek alışkanlığı
p ·~toriçe Theodora, vardır. Nitekim, nasılocakların yan tarafında kapı benzeri ağızları varsa
k. saraylarımız var, Perilaus da aynı şekilde Boğa'nın yan tarafında kapı yapmıştı. Ben bu tunç
Sarayı adını, Büyük boğanın Pergamon'dan değil Sicilya ya da İtalya'dan İstanbul'a getirildiğini
ıı karısı Sophia'yı düşünüyorum. Bu sonuca, Yeni Roma'larını süslemek için tüm dünyayı
iL imparatorun da yağmalayan Istanbul imparatorlarının yaptıkları soygunlara bakarak vardım. Bu
rmış olması olasıdır. tunç öküzün nerede olduğunu bir çok kimseye sordum ancak hiçbirinden bir şey
u okheialılara karşı öğrenmem mümkün olmadı. Bazı kimseler eskiden İstanbul'da bir tunç öküz
P_ iokheilalılar, yeni olduğunu bilmiyor değiller, bazıları da bu öküz hakkında yaşlıların ilettiği
. F-ıacilla heykellerini kehanetle övünmek alışkanlığındalar. Bu kehanetle ilgili olarak bazıları yorumu
ıı nakletmişti. kendi dönemlerine aktarırlar ve bunun, 370 yıl önce bilgin Ioannes Tzetzes'in
z, ğını söylemeden Khiliades'inde yazdığı yorumundan çok daha gerçeğe yakın olduğunu
<unabilir, bu konuda söylerler; Tzetzes'in yorumu şöyledir: "İstanbul'da bir kehanet ortaya
atılıyordu: 'Bo'(ıC;' Boılan ıE xal, ıa'()l'oç' lı 81'rıvı\on "öküz böğürecek,
boğa yas tutacak". İstanbullular bu kehanete bakıp yakında bir felaket
ODlanır olacağını, Almanların ve başka ulu'sların çok kalabalık ordularla İstanbul'a
, 'rir bize geleceğini düşündüler; bu yüzden herkes kentin yıkılıp yağma edileceğini
.i beklerken sersemlemiş ve uykusuz kalmıştı. Megaletaerarkhos'un karısı,
kalabalık ordu haberlerinden ve masal gibi dizelerle ağızdan ağıza dolaşan
c ste kehanetten dehşete düşüp zihninde bazı tasarılar geliştirdi, korkulan ve ağızdan
güzel Serena'yı.
ağıza dolaşan ne varsa onları düşünde gördüğünü söyledi: İstanbul'un, tuğladan
Ô l)ölgedeydi ama bu yapılmış surları vardı, Forum Bovis civarında ya da Öküz Yeri'ne kadar bir
J 'philos döneminde ordu ve silahlı birlikler görmüştü,_Taurus (Boğa) civarında üzünlÜlü bir adam
nöyledikleri büyük elleriyle dövünüyor ve acıklı bir sesle acısını dile getiriyordu. Kadın bu rüyayı
,r 'llmuşsa ya da halii Tzetzes'e anlattı, kentin üzerinde büyük bir felaketin dolaşmakta olduğunun
. ,eğer forum var habercisi anlamına geldiğini söyledi. Tzetzes rüyayı, tuğla duvarın, ürünün
lı) i anarlar. Ioannes bolluğu ve İstanbul'un yıllık ürünün çokluğuna işaret ettiği şeklinde yorumladı
11"'1) Bovis Locus'un ve etrafında bulunanlara şöyle dedi: 'Şunu iyi biliniz ki yıllık ürünün bolluğu,
a II olduğu yazılıdır. ordu ve silahlı safların Öküz civarında olmasıdır; üzgün adamın Boğa'da
nı ,n bahtsız bedeni, oturuyor olması, ağızlarda dolaşan kehanetin sona ermesi demektir. Kehanetin,
176 iSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

öküzün bağıracağını ve boğanın feryat edeceğini ön gördüğünü söylüyorum,


ama akıllarına hemen korkuyu getiren o kişilerin düşündüğü gibi değil, tersine
tüm biz yurttaşların yararına olan bir son akla gelmelidir. Bunları işit ve
başkalarına da öğret, ey Augusta, onlara de ki 'Tzetzes bana böyle anlatıyor, biz
Yunanlılar bous'u (inek) dişi ad olarak adlandırırız, her ne kadar bazen boğa ve
dana anlamına gelirse de ... ama tauros'a eril bous (öküz) deriz. Öte yandan
Latini (Romalılar) buna ltalia taurus'u (boğa) derler; demek ki bizim öküzümüz,
Constantinus'un kenti, kuşkusuz, Romalılar, İtalyalılar, Boğa'lar tarafından
kurulmuş olarak çok sayıda silah, bol erzak ve kalabalık bir orduyla
donanmıştır, düşmanlara karşı borazanını öttürür, ama İtalya Boğa'sı: yani
Roma ordusu, eğer imparator cesaret verici sözlere kapılmazsa, büyük bir
korkuyla sapsarı olacak ve ağlayacaktır". Tzetzes'in nükteli yorumu, kraliçeye
iltifat eden ve kendini istediği gibi kolaylıkla ikna eden bir kimsenin yorumu
olarak alınabilir. İnsanların kendilerini aldatmakta gösterdikleri zaaf nelerin
üstesinden gelebiliyor! Ama kehanetin, o zamanlar İstanbuııuların yüreğini
karartan, Latinlerin ordusunun İstanbul'u alacağı doğrultusundaki yaygın
yorumu, Tzetzes'in çürütmeye çalıştığı yorumdan çok daha gerçekti. Nitekim,
kısa bir süre sonra Latinlerin ordusu İstanbul'u aldı, yaktı, yıktı ve kentin kimi
tiranları Theodosius'un sütunundan aşağı atıldı, kimi tunç öküzde yakıldı.
Aynı Tzetzes, başka bir kehaneti yorumlarken de benzer şekilde nükteli
görünmek ister; bu kehaneti bizzat kendisi anlatır ama bu defa, sonucun da
gösterdiği gibi, soğuk ve gülünç bir yorum yapar: Yazık sana İstanbul, yedi
tepe üstünde oturuyorsun, bin yıl yaşamayacaksın .. Bu kehanet de, 'öküz
bağıracak boğa feryat edecek' kehaneti gibiydi. Sonra onu rahatça kendi
yorumuma göre çürütmüştüm, bunda ise bir zıtlık gözüktü: 'Yedi tepe üstünde
oturan sen, İstanbul, yaşayacağın yıııar bine varmaz'. Böyle yorumlayınca, vae
(ouai, 'yazık') zarfı, olağan anlamıyla anlaşılmamalıdır, yani üzüntü bildirmez;
ouai, tek sözcük değil, iki bölümlü bir sözdür; kuşkusuz au olumsuzluk bildirir
ama ai (yazık) hem bu şekilde hem de 'Ey İstanbul, bin yıl yaşamayacaksın'
şeklinde anlaşılabilir. Ama bin yıl içinde yok ediIsen bile yine de sana yazık
olmayacak, matemin olmayacak, tersine sevinçle dolacaksın, daha büyük olarak
inşa edileceksin, daha çok parlayacaksın; nitekim, seni yok edecek olanların
yararına yok edileceksin". Burada örtülü olarak, imparatorluğu elde etmeye
çalışan partilerin elebaşıarı övüıür. Nitekim, anlatırnın kenti yok edecek dış
düşmanlar doğrultusundaki yorumu delice bir yorum olarak kalır, ama nasıl
anlaşılırsa anlaşılsın delicedir: ister yurttaşları ister dış düşmanları tarafından
tahrip edilsin İstanbul için hoş bir sonuç sayılmaz. İstanbul'un, varlığını bin yıl
sürdürerneyeceği, sadece kehanetlerin tanrısal ön bilgisiyle değil astronomIarın
ön bilimiyle de ortaya çıkmıştı. Suda'nın naklettiği gibi bazı tarihçiler Büyük
Constantinus'un kenti kurduktan sonra, döneminin astronomiyle meşgulolan
insanları arasında en ünlüsü Valens'i çağırtarak, kentin doğusu na ait yıldızı
gözlemlemesini ve kente biçilen süreyi bildirmesini istediğini yazarlar. Valens'in
DÖRDÜNCÜ KİTAP 177

rdüğünü söylüyorum, kehaneti altı yüz doksan yıldı ancak bu yıllar çoktan geçti ve böylece Zonaras'a
u, 'gibi değil, tersine göre "Valens'in kehanetinin yanlış olduğu ve astronomi sanatının yıldız
li, '. Bunları işit ve falından saptığı söylenebilir; ya da Valens, siyasi geleneklere uyulduğu,
ıa böyle anlatıyor, biz sükunetin sağlandığı, senatonun onurlandırıldığı, İstanbul halkının refah
lar bazen boğa ve içinde olduğu, ortak mülkleri kendine mal eden ve onları kendi istekleri için
Zl 'eriz. Öte yandan
ayırıp kötüye ku!lanan mülk sahiplerinin tiranının değil, egemen imparatorun
k ki bizim öküzümüz yönetiminin meşru olduğu o yıllar için böyle bir kehaneti uygun görmüştür".
"ğa'lar tarafında~ Ama artık, bu kentle ilgili olarak büyük adamların ileri sürdüğü kehanetlere
1" ılık bir orduyla son vermek üzere sözü, Tzetzes ve Zonaras'la karşılaştırıldığında eski bir yazar
Italya Boğa'sı, yani sayılan Zosimos'a getiriyorum. Zosimos, İstanbul'un, hiç bir kentin ne
p ·lazsa, büyük bir
büyüklük ne de refahla boy ölçüşemeyeceği kadar geliştiğini söyler ve şöyle der:
:1: Orumu, kraiiçeye "Ama yine de, uzun bir süre araştırmama karşın, İstanbul'un talihinin daha
Jır kimsenin yorumu iyiye gideceği yönünde, tanrılardan, atalarımız aracılığıyla bize iletiImiş hiçbir
T \Ieri zaaf nelerin
kehanete rastlamadım, Bir çok tarihçiyi, bir çok kehaneti iyice okudum, uzun
,n, !luIarın yüreğini bir süreyi bu bilmeceyi çözmekle geçirdikten sonra, sonunda Erythrailı Sibylla
:ultusundaki yaygın
ya da Epeiroslu Phaellos ya da Phaennos'a ait olan bir kehanete rastladım.
H ·erçekti. Nitekim,
Nitekim, bu kadının tanrısal nefesle uyarılmış olarak kehanetler çıkardığı
, ıtı ve kentin kimi
söylenir. İşte, Prusias'ın oğlu Nikomedes onun kehanetine inanır, özellikle de
unç öküzde yakıldı. kehaneti kendine yararlı olacak şekilde yorumlar ve Attalos'a katılarak babasına
ı; - şekilde nükteli
karşı savaş açar. Sibyıla kehaneti şöyledir:
'lL lefa, sonucun da
sana istanbul, yedi
Ey Trakya Kralı, kentini terkedeceksin. Koyunlar arasında
u ~hanet de, 'öküz
bÜyÜk bir aslan yeti~tireceksin, pençesi dÜzmeci ve korkunç,
. u rahatça kendi
i: 'Yedi tepe üstünde Ülkenin hazinelerini yağmalayacak
e ')rumlayınca, vae ve zahmetsizce toprağını alacak. SöylÜyorum, çok geçmeden
n. ZÜntü bildirmez; krallık onuruna ula~acaksın ama dÜ~Ürecek-')
l olumsuzluk bildirir seni tahtından, sÜtunlarla çevrili olan. i

y yaşamayacaksın' Uyuyan bir kurdu uyandıracaksın, pençesi dÜzmeci ve korkunç,


'. Le de sana yazı k istemese de ensen, sana boyunduruk vuracak.
1, Oaha büyük olarak O zama.,." Zeus'tın buyruğuyla, kurtlar inlerini yapacak
o ~decek olanların Bithynia topraklarında; ama kısa zamanda gÜç,
o, ığu elde etmeye Byzas'ın yerinde oturanlara geçecek.
emı yok edecek dış Üç kere kutlu Hellespontos, insanlar için tanrıların
ri kalır, ama nasıl
yaptığı surlar, tanrıların iradesiyle.
oŞ. ınıarı tarafından
ÖnÜnde korkunç kurt teslim olacak, zorunlu.
'un, varlığını bin vıl
~ - Ey Megara'nın kentinde oturanlar, kutsal yurdum,
c ~il astronomların
babamın niyeti hakkında artık susmam,
ıl. :arihçiler Büyük
Jmıyle meşgulolan anlatacağım, kutsal kehaneti ölÜmlÜlere, açıkça.
le 'ısuna ait yıldızı
:1 ızarIar. Valens'in
178
İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

Trakya bir felaketle sarsılacak, çok yakında doğumu


bir yılan çocuğun, kötülük getirecek bazen.
Ülkenin kenarında vahşi bir yara, büyÜyecek,
kabaracak, kabaracak ve ansızın patlayacak,
kan akıtacak.

Bu kehanet, bilmece şeklinde olsa bile, gerçekten, Bithynialılara daha sonra


yüklenen vergiler dolayısıyla onların başına gelenleri ve gücün ne kadar
çabuklukla 'Byzas'ın yerinde oturan adamlara' geçtiğini bildirir. Kehanetlerin
uzun bir zaman gerçekleşmemiş olması sakın kimseyi onların başka bir yere
işaret ettiği inancına kaptırmasın, çünkü, var olan ve her zaman var olacak olan
Tanrı için tüm zamanlar kısadır. Kehanetin sözlerinden ve sonraki olaylardan
benim çıkardığı m sonuç budur. Eğer başka biri başka şekilde yorumlarsa kendi
bileceği iştir". Zosimos daha sonra, kehanetle ilgili düşüncesini doğrulamak
için, Büyük Constantinus ve oğlunun Bithynia'yı ve tüm dünyayı, kentler
boşalacak kadar baskı altında tutan vergiler yüklediklerini anlatır. Zosimos'tan
birçok yüzyıl sonra ünlü gramerci ve tarihçi Ioannes Tzetzes, zamanla ortaya
çıkan olaylardan ders alarak kehaneti başka türlü yorumlar: "Bazı kimseler bu
kehanetin Sibylla'ya, bazıları da Epiroslu Phannos'a ait olduğunu söylerler;
Epiroslu, bu kadar yüzyıl önce, çağırnızdan kısa bir süre öncesine ait olan
olayları önceden söyledi; Perslerin Roma imparatorunu nasıl yeneceklerini,
köleleriymiş gibi boynunu tekmeleyeceklerini, halkı ve soylularının onu nasıl
imparatorluktan kovacağını, Perslerin nasıl tüm Bithynia'yı ele geçireceğini,
İskitlerin nasıl savaş çıkaracağını ve Roma soyuna karşı koyacağını önceden
bildi". Yukarıda verilen kehanet, Türklerle ilgilidir ve bu konudaki bir çok
dizeyi atlıyorum, aşağıdakileri yazmakla yetiniyorum: ')
i

Bithynia toprağına yerleşecek olanlardan


Bvzantion'da oturanlar çok kötÜlük görecek.

Bu kehanet çok eski bir tarihe ait olmakla birlikte yine de kentteki bu kadar
çok yıkıntıya bakarak, şimdi, Türklerin imparatorluğu altında olduğundan fazla
gerçekleşmiş gözükmez.
Dördüncü tepenin doğuya bakan yayvan sırtında, ünlü Pantokrator Kilisesi
görülür. Bu kilise yeni yazarlarca ünlü kılınmıştır: iç duvarları, çeşitli türdeki
mermer levhalarIa kaplıdır, iki porticus'u vardır çok sayıdaki kubbeli örtü
kurşunIa kaplıdır, en büyük kubbe dört granit sütunla taşınır, sütunların çevresi
yedi ayaktır; diğer kubbe, Thebe mermerinden yapılmış dört sütunun taşıdığı
dört kemere dayalıdır.
DÖRDÜNCÜ KİTAP 179

Dördüncü tepenin güney tarafında, kısa bir süre öncesine kadar


ğ -ıu Eksakionion'dayken yakın bir tarihte Sultan Süleyman'ın camisine taşındığını
söylediğim sütunun eşi ve benzeri olan bir sütun vardır. Sütun kaidesi defne
çelengiyle bezelidir, yivlidir ve Arcadius'un Kserolophos'taki sarmal sütununda
görülen labarum türü haçla benzerlik gösterir.
Beşinci tepenin eteklerinde, içinde evleriyle birlikte sokağı bulunan çift sur
vardır, halk buraya Phanarion (Fener) der çünkü kent kuşatıldığında bir gecede
fener ışığında yapılmıştır. Orada, Dionysios'un tanıklığına dayanarak
il!ılara daha sonra
Mellapokopsas adı verilen bir yer olduğunu düşünüyorum. Ben yerin neden bu
ve ~ücün ne kadar
adı taşıdığınİ De Bosporo Thracio'da anlattım. Beşinci tepenin sırtında Sultan
il ~irir. Kehanetlerin
Selim Camisi ile kervansarayı ve türbesi vardır; yine oraya yakın bir yerde,
1: ı başka bir yere
çayıra dönüşmüş çok büyük bir sarnıç yer alır; sarnıç artık sütün ve çatısından
ın: . var olacak olan
yoksundur.
, ""lnraki olaylardan
j orumlarsa kendi
ne ;ini doğrulamak III. Bölüm
ır dünyayı, kentler
Itır. Zosimos'tan Altıncı tepe ve on dördüncü bölge
·ze . zamanla ortaya
rc "Bazı kimseler bu Kentin Bölgelerinin Tasviri'nde, on dördüncü bölgenin kendi iç alanıyla diğer
c ığunu söylerler; bölgelerden ayrılmış gözükse ve kendi suruyla berkitilmiş bir kent görüntü-
:e ncesine ait olan sünde olsa da kentin bölgelerinden biri olarak sayılması gerektiği yazılıdır.
I"sıl yeneceklerini, Tasvir'e göre bölge, kapıdan geçtikten biraz sonra karşılaşılan düz bir alandır
l: larının onu nasıl ama sağ taraf cadde uzunluğunun yarısına kadar (metindeki mu rum, medium
,'y ~le geçireceğini, olmalıdır) yükselir ve kilise, saray, anıt çeşme, hamam, tiyatro ve kazıkların
l<nyacağını önceden taşıdığı, yani ahşap bir köprü içerir. İstanbul'u görmemiş olan bir kimse bile bu
li . onudaki bir çok tasvirden on dördüncü bölgenin_Qerede olduğunu kOlayiıkla anlayabilecekıir,
özellikle on birinci bölgeyi okumuş olduğuna ve on üçüncü ve on ikinci bölge-
leri de kısa bir süre sonra okuyacağına göre ... Ancak, DU boıgede olduğu
kaydedilen ne varsa hiç biri günümüze ulaşmadı, ne ahşap asma köprü ne de bu
köprü dolayısıyla kolayca saptanabilecek olan akarsu. Bu yüzden önümüzde bir
çok tartışma konusu vardır: ılımlı eğimdeki düzlüğe geçildiği, yamacın sağ ke-
, ~entteki bu kadar narında yükseldiği söylenen kapı nerede olabilir? Eğer "sağ taraf' ile kastedilen
ıd_ :ılduğundan fazla yeri bilsem bunu kolaylıkla anlayabilirdim. Diğer bölgelerden bir ara alanla
ayrıldığı ifadesine bakarak bu bölgenin beşinci tepede yer almadığı açıkça
t 1tokrator Kilisesi anlaşılır; çünkü, diğer bölgelerden böyle küçük bir parçayla ayrılması ve hemen
·aı.~rı, çeşitli türdeki yakındaki kent surlarından kendi suruyla ayrılmış olması akla yakın gözükmez.
ı: daki kubbeli örtü Ayrıca, beşinci, altıncı ya da yedinci tepelerde herhangi bir köprünün varlığının
ii ;ütunların çevresi düşünülemeyeceğini de dikkate almak gerekir; ne bu tepelerde ne kent dışında
dt,,; sütunun taşıdığı ne de beşinci ve üçüncü tepeler arasından geçen vadide köprü vardır. Eğer
şimdi doldurulmuş olan ama eskiden köprüyle geçilen bir körfezi var sayma-
dığımız sürece burada akarsu da yoktur. Bugün Ayvansarayadı verilen semtin
180 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

yer aldığı altıncı tepenin ötesini düşünürsek, orada, Haliç'in geçildi ği bir
köprünün varlığını kabul etmek daha akla yakındır. Nitekim burada, temele
yakın olarak köprünün kazıkları görülür. Trakya'dan gelen yolların ı
yakınlığının sağladığı elverişlilik nedeniyle altıncı tepenin bir yerleşim bölgesi
olması daha olasıdır, özellikle de çok sayıdaki yazarın Hebdomon adı verilen
dış mahallenin altıncı tepe üzerinde yer aldığını belirtmelerine bakarak buranın
kentin bölgeleri arasında sayılması gerekir, bu da Küçük Theodosius'u, kente
olan yakınlığı nedeniyle, burayı surların içine katmaya yöneltmiştir.

IV. Bölüm

Kentin dış mahallesi Hebdomon; Magnaura triklinos'u; Kyklobion;


Maurikios Heykeli ve silah deposu; Kynegion

Günümüzde de Yunanlıların Prodromos adıyla anmaya devam ettikleri Vaftizci


Aziz loannes Kilisesi, Hebdomon adı verilen yerin, şimdi kent içinde olan
altıncı tepede olduğunu gösterir. Kilise, doğuya bakantarafta yer alır ve burası
Türkler tarafından en fazla tahrip edilen yerdir, birkaç mermer sütun son bir
yağma korkusuyla hayatta kaldı ama bunlar alınıp götürülenIerin yanında hiç
kalır. Kilisenin ne kadar görkemli bir yapı olduğu, biraz yukarıdaki Bonus
samıcı gibi - adını onu yaptıran soylu Bonus'tan alır - başka kalıntılardan da
anlaşılır. Sarnıç üç yüz adım uzunluktadır, sütunları ve tonozlu tavanı yıkılıp
alınmış, içi şimdi bahçe ve bostana dönüşmüştür. Sozomenos, Büyük
Theodosius'un, Vaftizci loannes'in başını, Kadıköy'ün Pendik'e yakın bir yeri
olan Kosilaos'tan aldığını ve Hebdomon adı verilen yerde Constantinus'un
kenti önüne koyduğunu, orada Tanrıya adadığı çok bHyük ve çok güzel bir
kilise yaptırdığı nı anlatır. Aynı yazar, Theodosius'un,i,orduyu Eugenios'a
karşı sefere çıkarırken Constantinus'un kentinden çıktığıııı, kendisi ve ordusu
için, savaş sonucunun başarılı olması dileğiyle Hebdomon'da, Vaftizci loannes
onuruna yaptırdığı kilisede Tanrı'ya dua ettiğini belirtir. Prokopios, Hebdomon
adı verilen dış mahallede inşa edildiğini söylediği bu kiIiseyi onarıp yaptıran
kişi olarak lustinianus'u söz sanatı üslubu içinde över. Zonaras, Konstantinos
(Konstans) Pogonatos döneminde Agarenos'ların (Araplar) güçlü bir
donanınayla, batıda yer alan Hebdomon Burnundan Kyklobion'a kadar
demirleyerek kenti kuşattığını söyler. Başka tarihçiler de benzer şekilde, batıya
bakan Hebdomon adlı burundan ya da Magnaura sarayından doğuya bakan
Kyklobion sarayına kadar Arap donanmasıııın mevkilendiğini naklederler. Bu
arada, bu yazarlardan Magnaura'ııın Hebdomon'da olduğunu öğreniyorum.
Kedrenos, İmparator Philippikos'un Magnaura'ya yuvarlak bir solari/.ım
yaptırdığını, yapının avlusuna heykelini diktirdiğini ve bir silah deposu
yerleştirdğiğini yazar. Başka yazarlar, İmparator Maurikios'un Magnaura'da
DÖRDÜNCÜ KİTAP ISI

lic'in geçildiği bir triclinium (triklinos) yaptırdığını, yapının avlusuna heykelini diktirdiğini ve bir
ci 'burada, temele silah deposu yerleştirdiğini anlatırlaL Magnaura'nın yemek salonunda adı
LLL sel en yol ların bilinmeyen bir şairin şu dizeleri yer alır:
Jir yerleşim bölgesi
), '-non adı verilen Bu salonu özenle tamamladı, Haçın
ne )akarak buranın zenginlik veren asasını elinde tutan imparator
~heodosius'u, kente Heraldeios ve oğlu Konstantinos.
lt :ıtir.

Saraya yakın bir yerde yer alan Magnaura samıcı Herakleios tarafından
yıktmldı ve Kedrenos'un anlattığı gibi Makedonyalı imparator samıcı
temizletti ve eski haline getirtti. Bazı yazarlar da gerçeğe uygun olmayan
os .:; Kyklobion; yakıştırma bir anlatımla Magnaura'nın adını, imparator Anastasios'un bu
sarayda büyük fırtına, şimşek ve gök gürültüleri arasında ölürken yüksek sesle
söylediği Magna perimus aura (büyük esintiden ölüyorum) sözlerinden
ın ~ttikleri Vaftizci kaynaklandığını kaydederleL
li '.ent içinde olan Theodosius'un kız kardeşi Pulcheria imparatorluk yönetiminden uzak-
:a :r alır ve burası laştığında Hebdomon'a çekildi. Zonaras, Nikephoros Phokas'ın kente
rıT._r sütun son bir yaklaştığında, Yeşiller partisinin topladığı halk tarafından alkışlandığını ve
,r' ,rin yanında hiç Hebdomon'da Konstantinopolis Patriarkhes'i tarafından taç giydirildiğini anla.
) :arıdaki Bonus tıT. Bu dış mahallenin Hebdomon adının yedi sayısından kaynaklandığını
ka ..alıntılardan da düşünüyorum; dış mahalleler, kent içine alındıklarında da adlarını korurlar.
o 'u tavanı yıkılıp Prokopios, Iustinianus'un, kentin Secunda (Deuteron, İkinci) adı verilen böl-
iZ 1enos, Büyük gesinde Azize Anna Kilisesi'ni yaptırdığını söyler. Patria
lik. . yakın bir yeri Konstantinopoleos'un adı bilinmeyen yazarı buraya neden "İkinci" dendiğini
e -::onstantinus'un açıklar: "İkinci denilen yerde Iustinianos Rhinotmetos'un heykeli vardı; bu
( çok güzel bir heykeli, Theophilos'un oğlu Mikhael'in dayısı Caesar Bardas yıktınp
. E
·ra yu ugenıos a
), parçalattı". Buraya İkinci denmesi şundan kaynaklanır: Iustinianos, iktidarı ele
i ndisi ve ordusu geçiren Patrikios Leon tarafından Khersones'e sürgüne gönderildi, orada on yıl
1, aftizci Ioannes kaldı, Bulgar Kralı Tervel'e giderek onun Theodora adlı kızıyla evlendi,
<O. os, Hebdomon hükümdarlığını geri alması için İstanbul'a karşı sevketmek üzere ona bir ordu
f onarıp yaptıran verildi, yurttaşları ise onun dönüşünü istemediler ve bu yüzden Iustinianos
II , Konstantinos kente, kendisinin yaptırıp muhalifinin yıktırdığı sütununun temellerinin
ar ır) güçlü bir bulunduğu yere kadar yer altındaki su geçitierinden ulaştı; imparatorluğunu
y' lobion'a kadar ikinci kez elde ettikten sonra oraya ikinci sütununu diktirdi ve Azize Anna
ız şekilde, batıya Kilisesi'ni yaptırdı; bundan dolayı o yer İkinci adıyla anıldı. Ancak, daha önce
laı doğuya bakan söylediğim gibi Prokopios Iustinianus'un bu kiliseyi ikinci bölgede yaptırdığını
n 1aklederler. Bu söyler. Bu bölgenin, kentin surlarını yaptıran Küçük Theodosius'tan önce,
JI öğreniyorum. yedinci tepenin, yani, Kedrenos'a ve başka yazarlara göre on ikinci bölgenin,
la: bir solarium ,.. dış mahallesi olduğunu düşünüyorum. Bu yazarlar burada çok şiddetli
i
t·· silah deposu depremlerin olduğunu, Eksakionion'daki kent surlarının ve zafer simgesi olan
s' Magnaura'da r Altın Kapı'daki görkemli kiliselerin ve göz kamaştırıcı evlerin yerle bir
182 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

olduğunu; ikinci bölgedeki Azize Anna Kilisesi'nin bulunduğu yerin de


sarsıntıyı hissettiğini anlatırlar. Ben, birçok kişiye, deuteron khorion'un, Eski
Tasvir'in kentte on dört tane olduğunu belirttiği bölgelerden biri sayılmaması
gerektiğini söyledim. lustinianus'un constitutio'larında anılmış olmasına
karşın, kentin tüm yapılarını betimlediği halde bu yapılardan hiçbirine
değinmediği için Prokopios'a hayret ediyorum.
Constantinus'un sarayı ile Edirnekapı arasında, yedinci tepede bir kilise
günümüze ulaşmıştır. Kilise, bu kadar yüzyıl kent içinde olmasına karşın şimdi
bile Khristos Khoras (Dışarıdaki İsa) adını taşır, çünkü eskiden kent
dışındaydı. Yapı, kutsal Yunan kiliselerinde iidet olduğu üzere üç yanında
porticus'la çevrilidir; içi çeşitli türdeki dörtgen mermer levhalarla kaplıdır,
bunlar aralarında, alttan üste doğru, bazıları boncuklu, bazıları boncuksuz
astragal modülleriyle ayırt edilecek şekilde birleşmişlerdiL Dörtgen levhaların
üstünde üç şerit ve üç astragal benzeri süsleme bulunur; bunlardan ikisi
yuvarlak, en üstteki regula benzeri kare biçimindedir; şeridin üstünde dentil,
onların üstünde Korint yaprakları vardır; daha sonra mermer, küçük levhalarla
öyle bölünür ki birleşme yerlerinde Korint işi iyice göze çarpar, ama bu
Ayasofya'da daha iyi gözlemleniL
Aşağıda değineceğim konulardan, bir saray da içeren Hebdomon'un kentin
on dördüncü bölgesinde olduğu açıkça anlaşılacaktır. Günümüzde, yedinci te-
pedeki, hiila Constantinus'un sarayı denilen saraydan başka, eski saraylardan
hiç biri kalmamıştır; Constantinus'un sarayının yapılarından biri, birkaç sütunu
ve içinde fıllerin bakıldığı sarnıcıyla günümüze ulaşmıştır.
Doğuya bakan altıncı tepenin eteklerinde yer alan kıyı düzlüğünde Porta
Palatina ya da Kynegoi kapısı adı verilen bir kapı vardır; kapı dışında meşe
ağaçları yetişir. Sur içinde, kapının yakınında, şimdi doldurulmuş olan üç
büyük kemer vardır. Kemerler eskiden açıktı ve kadırgalar saraya yakınlığı
belli bir kolayı ık sağladığı için sur içine kapatılmış olan limana bu kemerler yo-
luyla yanaşıyorlardı. Burası şimdi doldurulmuş ve bostana çevrilmiştir.
Kynegion, yeni yazarların yazılarıyle ünlenmiştir. Suda bile Lexicon'una şu
öyküyü almadan edememiştir: "Kynegion'a, ölüme mahkum edilenler atılı-
yordu; orada birkaç heykel de vardı. Anagnostes Theodoros, Khartophylaks
Himerios'la birlikte oraya gittiğinde kısa boylu ama oldukça şişman bir heykel
gördü. Himerios 'bana bakmakla Kynegion'u yaptıran adama bakmış oluyor'
dedi; 'onu Maksiminos yaptırdı, Aristides planladı' diye cevap verdim. Ansızın
sütun yıkıldı, Himerios ezildi, anında öldü. Korkudan şaşkına döndüm, kili-
'seye kaçtım, olan biteni bildirdim. Buna hiç inanmayan insanlara olayı yemin
ederek doğruladım. Ölenin yakınlarından ve imparatorun hizmetkarlarından
birkaç kişi benimle birlikte olay yerine geldiler; adamın ve sütunun haline
şaşarken loannes adında bir düşünür oradakilere, ünlü bir adamın bu sütun
tarafından öldürüleceğinin kendisine önceden bildirildiğini söyledi; bu sözlerden
DÖRDÜNCÜ KİTAP 183

ınduğu yerin de ikna olan imparator Philippos (Philippikos) bu sütunun aynı yerde toprakla
'0rion'un, Eski örtülmesini emretti". İmparator III. Iustinus (II. Iustinianus), Tiberius'un ve üç
u, sayılmaması yıl hüküm süren Leontios'un, zincire vurularak forum ve tiyatro boyunca
nılmış olmasına getirilip bedenleri birbirlerine bağlandıktan sonra atlar tarafından sürüklen-
i ''ian hiçbirine melerini ve boyunlarını ayak altında çiğnemek için önüne atılmalarını, sonra da
Kynegion'da, halkın önünde öldürülmelerini emretti.
tepede bir kilise Bu iki imparatorun bağlanıp sürüklendiği tiyatronun theatrum venatorium
ı: '1 karşın şimdi (av sahnelerinin sergilendiği tiyatro) olduğunu düşünüyorum; nitekim, Roma'da
<u :skiden kent nasıl böyle bir tiyatro varsa İstanbul'da da bir theatron kynegetikon (av tiyatro-
izere üç yanında su) vardı. Prokopios'tan, lustinianus'un cimriliğ; nedeniyle, tiyatroların, hipod-
v ,ıarla kaplıdır, romların, kynegion'ların ihmal edildiklerini öğreniyoruz.
i., rı boncuksuz
>örtgen levhaların V, Bölüm
"nlardan ikisi
BIakhernai; Blakhernai lriklinos'u; saray; suyolu;
iı. stünde dentil,
, küçük levhalarla
başka bir çok tarihi yer
, "rpar, ama bu Bölgelerin Eski Tasviri'nde, on dördüncü bölgede kutsal bir kilise bulunduğu
belirtilir ancak bu kilisenin adı verilmez ve her ne kadar Severus'un Byzantion'u
Jdomon'un kentin yıkışından önce de bu adı taşıyorsa da -bunu daha sonra açıklayacağım-
n ''ie, yedinci te- Blakhernai'ın adı geçmez. Blakhernai, sadece Bölgelerin Tasviri'nin yazıldığı
, ç :i saraylardan dönemde değil, Iustinianus hayattayken de bu adı taşıyordu. Prokopios, impa-
ıiri, birkaç sütunu ratorun, kent surlarının önünde Bakire Meryem IGlisesi'ni yaptırdığını yazar,
kilise hakkında şunları söyler: "Kiliseye giren bir kimse, bu kadar büyük bir
cil, lüğünde Porta yapının hiçbir yıkılma tehlikesi göstermeyişine, hiçbir zevksizlik öğesi içerme-
:aoı dışında me şe yen görkemliliğine hayran kalır". Iustinianus'un bu kiliseyi yenileyip onar-
i "lmuş olan üç dığı nı düşünüyorum. Nitekim Zonaras, !.,larcianus'un karısı Pulcheria'nın bu
r, raya yakınlığı kiliseyi Blakhernai'da yaptırdığını ve Bakire Meryem'e adatlığını yazar. Po m-
ıa bu kemerler yo- ponius Laetus kilisenin Theodosius tarafından yaptırıldığını/belirtir. Kedrenos
:~ " çevrilmiştir. Iustinianus'un yeğeni lustinus'un Blakhernai'daki kiliseye iki kemer eklediğine
!tc exicon'una şu tanıklık eder. Prokopios'un yukarıda belirtilen sözlerinden anlaşıldığı gibi
ım edilenler atılı- Blakhernai'ın kent dışında olduğu Agathias tarafından da doğrulanır; yazara
L. l\:hartophylaks göre, barbarlar kente yaklaştıklarında, Blakhunai'dan Karadeniz'e kadar kent
ş, nan bir heykel dışında kalan tüm kiliselerin donanımları, Iustinianus'un emriyle çıkarılıp
na bakmış oluyor' alınarak kent içinde korunmak üzere taşınıyorlard!. Yunanlılar günümüzde,
'i "~rdim. Ansızın Ksiloporta ve kentin batı köşesi yakınında, altıncı tepenin etekleriyle Haliç ara-
:ı" döndüm, kili- sında, kent içinde yer alan kutsal mabedin, kutsal Bakire Meryem kilisesi oldu-
ınıara olayı yemin ğunu söylerler, suyu hata akan kutsal pınarı gösterirler ve bu yerin Blakhernai
h 'lletkarlarından olduğunu anlatırlar. Bu yapının kalıntıları İstanbul'a ilk gelişirnde yerinde
v~ütunun haline duruyordu ama şimdi hemen hemen temelinden kazıldı ve yok edildi. İki borulu
adamın bu sütun bir suyolu altıncı tepenin, Blakhernai kilisesi yukarısındaki yamacının en alt
y eli; bu sözlerden bölümünden çıkıntl yapar~kJöz_ükür, borulardan biri valfla kapatılır, diğeri
184 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

kesintisiz akar. Bu suyolunu, yukarıda söylediğim gibi, İmparator Andronikos, )


Hydralis çayından alarak, daha önce hiç dere suyu olmayan Blakhernai'a t
getirtti. i
İmparator Anastasios, Blakhernai'da büyük bir triklinos yaptıl'dı. Suda'nın i
zamanında bu yapı hala bu imparatorun adını taşıyordu. Zonaras ve başka ya-
zarlar, İmparator Tiberius'un Blakhernai'da bir kamu hamamı yaptırdığını be-
lirtirler. Yeni yazarların eserlerinden, Blakhernai'da bir imparatorluk sarayı ol-
duğu, bu sarayın Zonaras'ın yaşadığı çağda hatta çok daha yeni bir tarihe,
İmparator Manuel dönemine kadar var olduğu anlaşılır. Blakhernai adının nere-
den kaynaklandığı hakkında Bizanslı Dionysios Boğaz'da Deniz' Yolculuğu adlı
eserinde bilgi verir. Beşinci tepenin eteklerinden kentin ve altıncı tepenin
köşesine kadar olan ve bu eserde tasvir edilen yerleri, kısaca tekrar ediyorum:
beşinci tepenin eteklerinde olduğunu daha önce söylediğim Mellakopsas adlı
yerden sonra, yılın her mevsiminde balık avlanan iki yer vardır, bunlardan biri,
tepelerin oluşturduğu burunların altındaki sığ yerlerdir ve indigena (yerel) bir
kahramandan dolayı Ingenidas adını alır; diğeri, Körfezin rüzgarlardan iyi ko-
runmuş derin bir yerindedir, Atina'nın Peiraieus'undan ya da bazılarının
söylediği gibi eskiden burada oturan bir kimseden dolayı Peiraikos adını taşır;
bu iki yerin ortasındaki yer, burada bolca yetişen sarmaşıktan dolayı Kitlos
adını alır. Peiraikos'la bitişik olarak Kamara denilen çok dik ve rüzgarlara açık
bir yer vardır, burası fırtınalı denizden etkilenir; sonra, yukarıdaki Thalassa
vardır, burası tüm Haliç'in bittiği ve derelel'in Haliç'e akmaya başladığı yerdir;
bu adı taşır çünkü hem deniz suyunun doğal suyla karıştığı denize yakındır
hem de hareketsiz ve rüzgarlara çok az açıktır ya da, daha çok, sürekli yumuşak
madde sürükleyen derelel'in denize çamur taşıdığı yerdedir; yine de burada çok
bol balık avlanır. Bu cansız denizde ilk yer Polyrrhetios'tur, burası adını
_, i
Polyrrhetos adındaki bir kimseden alır; bu yerden sonra Vateiascopia (Batheia )
Skopia) gelir, burada deniz derin olduğu için bu adı taşır; üçüncü yer, i

Blakhernai, barbar (yabancı) adını orada hüküm süren birinden almıştır; son
olarak Paludes (Hypalodes, 'Bataklıklar') gelir.

VI. Bölüm
Aziz Mamas'taki köprü; Aziz Mamas hipodromu; tunç aslan;
İmparator Maurikios'un mezarı
Sadece tarihçiler değil, gramer yazarı Suda da Aziz Mamas'ta on iki gözlü bir
köprü olduğunu, yani akar suyun bu kadar bololduğunu kaydederler ve yine
burada dikili olan tunçtan büyük bir masal yılanı heykelinden söz ederler.
İnanca göre burada zaman zaman bir yılan otururdu ve çok sayıda genç kız bu
yılandan gebe kalmıştı. Bu yerden hoşlanan ve Numerianus Caesar'ın maiye-
tinden biri olan Basiliskos burada oturdu ve buraya, Zenon'un daha sonra
DÖRDÜNCÜ KİT AP 185

a tar Andronikos, yıktıracağı bir kilise yaptırdı. Tasvir kıncı Konstantinos, Blakhernai'da
a n Blakhernai'a tanınmış bir kimse olan Andreas Kalybites'i hipodromda kamçılatarak öldürttü.
Zonaras, İmparator Maurikios'un, lustinianus'un cııbicularius'u hadım
ıptırdı. Suda'nın Pharasmanes tarafından yaptırılan Aziz Mamas Kilisesi'nde duvara yakın bir
,r as ve başka ya- yere gömüldüğünü anlatır. Kedrenos, Mamas Kilisesi'nin Ksilokerkos
m, yaptırdığını be- Kapısına yaktn olduğunu söyler. Başka yazarlar, Bulgar Hanı Krum'un,
a torluk sarayı 01- Blakhernai'dan Altın Kapı'ya kadar İstanbul'u kuşattığını ancak kenti alıp ala-
h yeni bir tarihe, mayacağından pek emin olmadığı için Aziz Mamas'a koştuğunu, oradaki sarayı
.h~, nai adının nere- ateşe verdiğini ve hipodroma yerleştirilmiş olan tunçtan yapılmış aslan, ayı,
e. 'z Yolculuğu adlı yılan ve başka seçkin merıner eserleri yıktırarak alıp götürdüğünü kaydederler.
\ altıncı tepenin Sozomenos, Khrysostomos yüzünden sürgÜne gönderilen kimselerden söz
:a ,~krar ediyorum: ederken bu kişilerin kent dışına çıktıktan sonra, kent önÜnde İmparator
n • lellakopsas adlı Constantinus'un hipodrom gösterileri için temizletip tahta perdelerle etrafını
:d . bunlardan biri, çevirttiği bir yerde toplandıklarını yazar. Burasının daha sonra Aziz Mamas
n«,gena (yerel) bir Hipodromu adını aldığını düşÜnÜyorum. Zonaras, İmparator Leon'un, kenti
ü: ;arlardan iyi ko- kül haline getirmekte olan yangının korkusuyla kaçtığını ve uzun bir sÜre Aziz
) da bazılarının Mamas'ta kaldığl11ı söyler. Kedrenos, İmparator Theophilos'un Stenon'da yer
ei,uikos adıııı taşır; alan Din Şehidi Mamas Kilisesi yakınında at yarışı talimleri yaptığını anlatır.
ık" ın dolayı Kittos BütÜn bu bilgilerden, Aziz Mamas'ın Blakhernai'da olduğu, köprÜnÜn de
rüzgarlara açık orada yer aldığı açıkça anlaşılır. loannes Tzetzes de Khiliades'inde bunu
uLrıdaki Thalassa doğrular, Abydos boğazından Blakhernai köprüsÜ ne kadar uzanan denizin,
y, ':ıaşladığı yerdir; Heııespontos adını taşıdığını söyler. Bundan, köprÜnÜn, eski köprÜnün taş
ığ Jenize yakındır ayaklarının görüldÜğÜ yerde yapılmış olduğu - ancak, ayaklar sadece yazın su-
ık, ~Ürekli yumuşak ların alçaldığı dönemlerde görÜlebilirler - ve kentin Blakhernai Köşesi ile
i-e de burada çok TÜrklerin Ayvansarayadını verdikleri dış mahalle arasında yer aldığı anlaşılır.
LS ır, burası adını Artık, Kentin Bölgelerinin Eski Tasviri'nde ahşap köprÜ olarak geçen ve
te ...scopia (Batheia Hebdomo~ı dış mahallesinin bulunduğunu söylediğimiz on dördüncü bölgede
t,~ir;üçüncü yer, olduğu belirtilen köprÜnün işte bu köprÜ olduğundan emin olabiliriz. Okuyucu,
ir en almıştır; son Suda'nın, Aziz Mamas köprÜsÜnÜn on iki kemere sahip olduğu ifadesine göre
köprÜnÜn taştan yapıldığı sonucunu dikkate almalıdır, yoksa, Suda'ııın, başka
bir yerdeki başka bir Maıııas Kilisesi'nden söz ettiğini kabul etmelidir. "

VII. Bölüm
unc aslan;
Yedinci tepe; on ikinci bölge; Arcadius sütunu
s'ta on iki gözlü bir Altıncı tepeden geniş bir vadiyle ayrılmış olan Kserolophos adı verilen ye-
:a iederler ve yine dinci tepede hiila görülen Arcadius sÜtununa bakarak, kentten çıkmak için Altın
li len söz ederler. Kapı'ya yönelen kimsenin önÜnde beliren bÜtünÜyle dÜz, uzun bir alan
sayıda genç kız bu olduğunu ama solıarafta, yumuşak eğimli inişlerle sınırı denizde son bulan on
ıs :aesar'ın maiye- ikinci bölgenin bulunduğunu anlamak mÜmkÜndÜr. Bölge, Altın Kapıyı, Troas
n ı'un daha sonra Porticusu'nu, Theodosius Forumu'nu, Theodosius Limanını ·ve içinde sarmal
~.
186 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

merdivenleri bulunan Arcadius sütununu barındırıyordu. Sütunu Arcadius, yük


günümüzde de aynı adla bilinen Kserolophos'a diktirmiş, üstüne kendi heyke- dör
lini koydurtmuştu. Heykel, Leon Konon döneminde İstanbul'u şiddetle sallayan dör
ve birçok kilise ile evin yıkılmasına, çok sayıda insanın yıkıntl altında son
kalmasma yol açan deprem sırasında düştü. Kedrenos, Arcadius sütununun her dm
yönüyle Tauros'taki Theodosius sütununun benzeri olduğunu söyler. Stilobatı, uzu
kaidesi ve sÜtün başlığı olan sütunun gövdesi, spira ve başlıkla birlikte yirmi yül
bir taştan oluşur. Ayrıca, sütun başlığı üstünde iki taş vardır; stilobatı beş bas
taştan yapılmıştır ve hepsi aralarında, ne depremle ne eskimeyle hiçbir zaman aya
sallanmayacak ve tüm sütun tek ve aynı taştan yapılmış gözükecek şekilde
bağlanmıştır. Bu taşlar, spondylos'lar (omur; bilezik) gibi birbirinin üstüne ver
yerleştirilmiş ve birleştirilmişlerdir; bilezikler içte oyulmuş, küçük pencereler ve ger
basamaklar oluşturulmuş ama tüm sütunun çevresi tek ve kesintisiz olarak dış
kalmıştır; nitekim, her bir taş, basamakların bir parçasını oluşturur ve sütun diy
gövdesinin çevresi bir duvar gibi durur. En üstteki doruk taşından başlayarak en ölç
alttaki basamağa kadar saymaya başladım. En üstte, yüksekliği yaklaşık on üç edi
ayak ve dodrans olan, sütün başlığının abakus'u üstüne çıkıldığı kapıyı içeren taş
bir taş vardır; bu da üstte kemer oluşturarak dış bükey biçimde tüm sütunu ba:
örter. Kapı, altı ayak ve iki parmak yükseklikte ve üç ayak ve dodrans bu
genişliktedir; ikinci taş altı ayaktır, sütun başlığının abakus'u üstüne konulmuş stil
en üst basamağı içerir. Üçüncü taş, beş ayak ve dört digiıus yüksekliktedir, yü
abakus'u ve tüm sütun başlığını içerir; dördüncü taş, beş ayak ve iki parmaktan alı
daha fazla yüksekliktedir; beşinci taş, beş ayak ve iki parmaktan daha az yük- yü
sekliktedir; altıncı, dört ayak ve dodrans; yedinci, beş ayak ve iki parmak; seki- co
zinci, dört ayak ve dört parmak; dokuzuncu, altı ayak; onuncu, beş ayak; on oy
birinci, dört ayak ve on dört parmak; on ikinci, dört ayak ve dodrans; on eğ
üçüncü, beş ayak; on dördüncü, beş ayak ve iki parmak; on beşinci, beş buçuk_ ek
ayak; on altıncı, beş buçuk ayak; on yedinci, beş ayak ve on parmak; on seki- ') üs
zinci, altı buçuk ayak; on dokuzuncu, beş ayak ve dört parmak; yirminci, alu i St
buçuk ayak; gövdenin başlangıcı olan yirmi birinci taş, altı ayak ve dört parmak de
yüksekliktedir. Sütun gövdesinin altında, spira'yı ve stilobatı içeren altı taş alı
vardır; bunlardan en üstteki dört ayak ve dodrans yüksekliktedir; ikinci, aynı na
yükseklikte; üçüncü dört ayak; dördüncü dört buçuk ayak; beşinci aynı yüksek- Ai
likte; altıncı ve en alttaki taş, dört ayak yüksekliktedir. Yukarıda anlatılan her dr
bir taş kendilerinden basamak oluştururlar ve duvar gibi biçimlenen sütun kı
çevresi elli altı pencereyle süslenir. Yaklaşık iki yüz otuz üç basamak vardır ve af
bunlar iki türlüdür: bir bölümü dönüşler (rampa) yoluyladır, diğer bölümü gt
sarmal tarzdadır; stilobat'a aynı ölçüde yükselen beş dönüşle çıkılır; her bir bi
dönüş bir sahanlığa sahiptir ve bunun aracılığıyla bir dönüşten diğerine Çıkılır. bı
İlk dönüş altı basamağa sahiptir; ikinci de aynı sayıda basamağa sahiptir; d,
üçüncü dönÜş sekiz basamaktır; dördüncü dokuz; beşinci aynı sayıda basamağa dı
sahiptir. En alttaki dönüş, kapının alt eşiğiyle aynı düzeydedir ve on parmak
DÖRDÜNCÜ KİTAP 187

mu Arcadius, yükseklikte, bir ayak genişlikte ve iki ayak dokuz parmak uzunluktadır. Tüm
Ü, . kendi heyke- dönüşler beşinci dönüşün bir benzeridir ve kare biçiminde alanı olan bu
i siddetle sallayan
dönüşün boyutları her yönde (çevresi) iki ayak dokuz parmaktır. Beş dönüşten
n ıkıntı altında sonra sütun gövdesi başlar; gövdenin ilk basamakları on parmak yükseklikte,
tu sütununun her duvar yakınında bir ayak genişlikte, ortada bir ayak ve dodrans genişliktedirler,
. söyler. Stilabatı, uzunlukları iki ayak ve dokuz parmaktır; son basamakların hepsi dokuz parmak
k birlikte yirmi yüksekliktedir. Sütunun gövdesinin içinin çevresi yirmi sekiz ayaktır,
'c, ,stilobatı beş basamakları bir göğüs kafesi gibi saran duvarın kalınlığı en alt bölümde iki
~yle hiçbir zaman ayak ve üç parmaktır ama en üstte bir ayak ve dodrans'tır.
ö 'kecek şeki lde Taşları tek tek ölçmemi tuhaf bulanlar varsa onlar Thoukydides'in salık
l:, jirinin üstüne verdiği, düşmanın duvarının yüksekliğini hesaplamak için tuğlaların sayılması
ıçük pencereler ve gerektiği şeklindeki düşünceyi daha tuhaf bulacaklardır. Ben şahsen sütunun
i ,intisiz olarak dış çevresini, barbarlar beni dikine aşağı düşürerek yüksekliği hesaplamasınlar
,h :urur ve sütun diye ölçmeye cesaret edemedim; sütunun içine saklanarak taşların içten tek tek
dan başlayarak en ölçüsünü aldım, bunları toplayarak sarmal sütunun yüksekliğinin elde
ii yaklaşık on üç edileceğini düşündüm. Toprak üstünde çıkınu yaparak gözüken ilk şey, bir çok
d, ı kapıyı içeren taşın birleştirilerek yapıldığı iki basamaktır. Bunları üçüncü basamak izler, bu
imde tüm sütunu basamak üç ayak ve dört parmak yüksekliktedir, kenarı her yönde otuz üç
i} ~ ve dodrans buçuk ayaktır. Üçüncü basamağı oluşturan taşın üstüne, beş taştan oluşan
(üne konulmuş stilobat oturtulmuştur; kapı eşiğiyle aynı düzeyde olan ilk taş, beş buçuk ayak
IS yüksekliktedir, yüksekliktedir, üç ayak ve beş parmak yükseklikteki düz plinthos da bu taşta yer
. iki parmaktan alır. Torulus, beş parmak yüksekliktedir; apophygis, regula ile birlikte dodrans
k. 1 daha az yük- yüksekliktedir. Daha üstteki diğer regula iki parmak, üzerine oyma yapılmış
~ iki parmak; seki- corona dodrans yüksekliktedir. Sophorus (friz) üç yanda zafer sahneleriyle
n " beş ayak; on oyulmuştur, kuzeye bakan tarafta ise kapı bulunur. Stilobatın corona'sı çatı gibi
: dodrans; on eğimlidir, en altta, önce regula sonra boncuk süslemeli-~stragal, üçüncü olarak
Jeşınci, beş buçuk ekhinos, dördüncü olarak ip gibi kıvrımlı astragal vardır;ıgerı kalan bölümde en
ı' 'rmak; on seki- üst kavise kadar ekin demeti gibi sarılmış, dik ve 'eğik yapraklar yer alır.
n, ; yirminci, alu Stilobattan, bir tür abakus çıkınu yapar; abakusta opus coronariıım defne taç lı
'aK ve dört parmak demetler, her iki kenarda, ikişer ikişer yer alırlar; bunların büyüğü abakusun en
" içeren altı taş alt bölümüne kadar kavis yapar. Aynı şekilde, abakusun en üst bölümünün ke-
a lir; ikinci, aynı narlarında, her biri elinde bir defne demeti tutan yedi çıplak çocuk figürü vardır.
'şınci aynı yüksek- Abakusun her köşesinde bir kartal yer alır; stilobat'ın corona abakusu üstünde,
a ia anlatılan her daha az çıkıntl yapan yapraklarla süslü pIinthos bulunur; plinthos'un üstünde
t imlenen sütun kıvrımlı kordelalarla bağlı defne çelenkli torus vardır. Torus'un üstünde
basamak vardır ve apophygis yer alır; daha sonra, çeşitli savaş sahnelerinin oyulduğu sütun
d diğer bölümü gövdesi başlar; oymalar Roma'daki Traianus sütunu tarzında ilerler, sarmal
şl çıkılır; her bir biçimde, ikişer hark arasında yükselir. Sütun gövdesinin en üst bölümü yani
en diğerine çıkılır. boynu, dik kanelürle ayırt edilir; sütun ba~lıSll1ıl1 en alt bölümünde apophygis,
a ,mağa sahiptir; daha sonra ekhinos, üçüncÜ olarak gövchk'l iki ayak ve on dört parmak ileri
il ıyıda basamağa doğru çıkan abakus vardır. Abakus, her }(1I1<: doğru on yedi ayak ve dodrans
~aır ve on parmak
188 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

genişlikte açılır, abak us üstünde kapı vardır ve onun üstünde on ayaktan fazla
yükseklikteki bir kapıyı içeren sütun tepesi yer alır. Kaidesinin ve sütun le
i
başlığının işleniş tarzına bakarak sütunun Toskan işi olduğunu söyleyebiliriz. i
t

VIII. Bölüm
Kserolophos'taki çok eski Apolion üç ayaklı kazanı ve heykeller
Suda, önceleri bazı kimselerin Kserolophos'u, içinde on beş burma sütun, bir
Artemis heykeli, kurucusu Severus'un heykeli ve Severus'un kurban kestirdiği,
bazen çok sayıda kehanet aldığı bir themation (anıt) üç ayaklı kazanı (kazan
biçimli kaide üstünde heykel? Kehanet kazanı biçiminde anıt?) bulunduğu için
theama (görülecek şey, gösteri) olarak adlandırdığını yazar, burada bakire bir
genç kızın da kurban edildiğini belirtir. Çalışkan ilk çağ araştırıcısı Benedictus
Aegius'un gönderme yaptığı Priscianus, Aeoles'in (Aiolialılar) bazen araya F
(digamma) koymak alışkanlığında olduklarını söyler. İstanbul'da,
Kserolophos'ta bulunan çok eski bir Apolion üç ayaklı kazanında görüp bizzat
okuduğum epigramma'lar da bunu doğrular. Şunlar yazılıdır: ÔllllOcp6PüJv
J..aPov6.PüJv. Aynı şekilde, başka bir yerde Aiolialıların aynı sözcüğün iki
ünlüsü arasına digamma koyduklarını, bizim de onları izlediğimizi söyler: öPıÇ
ovis, ô6.PoÇ - davos, OJPOV- ovum. Çok eski harflerle yazılmış olarak
birçok üç ayaklı kazan üstünde ve özellikle İstanbul'da, Kserolophos adı verilen
yerdeki kazan üzerinde okuduğum çok eski epigramma'lar da bunu kanıtlarlar.
Bunlar şu şekilde yazılmışlardır: t.1lllOcp6üJv yerine t.1l1ı6PüJv, Aaox6c:ıv
yerine AaPox6PC:Jv. Başka yazarlar, Kserolophos'ta, Arcadius sütununun
kaidesine yakın olarak Küçük Theodosius'un, Valentinianus'un ve
Marcianus'un sütunlarının-"{ja , bulunduğunu ama bunların depremlerle
yıkıldıklarını anlatırlar. Zonaras, Hırvatlara karşı sefere çıkan acımasız ve
düzen bozucu Bulgar Hanı Symeon'un bu sefer sırasında yenilip ordusunu
ulaşımı güç yerlerde yitirdiğinde, İstanbul'da bir adamın İmparatora giderek
Kserolophos'taki kemerli yapının üstünde, batı yönünde yer alan heykelin
Bulgar Symeon'a işaret ettiğini, sütunun başının kesilmesi halinde Symeon'un
da anında öleceğini söylediğini anlatır. Böylece, imparatorun emriyle sütunun
başı kesildi ve Symeon şiddetli bir karın ağrısı sonucu öldü; imparator, ölüm
anını belirleyen sıkı bir araştırma yaptırmayı ihmal etmedi.
Theodosius Limanı, günümüzde Blanka denilen bostanların içindeydi, her
yanda duvarla çevriliydi ve yedinci tepenin eteklerinde uzanan Marmara kıyı
düzlüğünde yer alıyordu. Limanın ağzı doğuya bakıyor, bu yönden batıya doğ-
ru bir rıhtım uzanıyordu. Şimdi bunların üstünde, benim adımlarımla _ adım-
larımı yürürken saymaktayım - altı yüz adım uzunluğunda ve on iki ayak geniş-
liğinde surlar vardır. Liman doldurulmuş, geniş bostanlara yeşillik ekilmiş, çok
az sayıda da arbor (ağaç; gemi direği) dikilmiştir. Ağaçlardan, Fabius'un dediği
DÖRDÜNCÜ KiTAP t89

.r·e on ayaktan fazla ~ gibi, yelken değil meyve sarkar; bostanlar, içlerinde yer alan ve kuşkusuz eski
i limanın kalıntıları olan suyu tükenmez çeşmelerden sulanırlar.
f desinin ve sütun
;u.. J söyleyebiliriz. ii Rıhtıma ve yerin konumuna bakarak, eski limanın çevresinin bir mili

i
ı aştığını, keşfettim. Limanın, gemilerin hiila girebileceği ağzında, her yan
denizle ve taş kalıntılarla çevrili olarak kule, günümüzde de görülebilir. Patria
i
ı Konstantinopoleos'un adı bilinmeyen yazarı, on beş sarmal yapının bulun-
:ro ve heykeller duğunu söylediğimiz yerin önce Theama adını taşıdığını, sonra da Theodosius
Forumu adını aldığını nakleder; bana kalırsa burası, Arcadius sütununun
b, burma sütun, bir yakınlığından dolayı Arcadius Forumu'dur. Nitekim, gerek limana yakın bir
'un kurban kestirdiği, forum yapılmasını gerektiren mimarlık anlayışı gerekse kurucu Theodosius'un
kıı kazanı (kazan adı dolayısıyla Theodosius Forumu Theodosius limanına yakın bir konumda
aı ?) bulunduğu için olmalıydı; Theodosius, kendi adını taşıyan bir limana yakın olmayan bir
mr, burada bakire bir forumu herhalde yaptırmazdı. Ben bu limanın daha önce Eleutheron limanı
Ll :ırıcısı Benedictus adını taşıdığını düşünüyorum, eğer Büyük Constantinus'un birinci tepenin dik
:aı ar) bazen araya F i kenarından, dalgalara karşı, Sophia limanına kadar taş yığdırdığını ve
ı
övler. İstanbul'da, ı Eleutheron limanını Constantinus'un yaptırdığı nı anlatanlar doğru
ı; mda görüp bizzat i söylüyorlarsa ... Aynı yazarlar, bu liman yapılırken bir soylu olan
Zı dır: ÔllııoqıofCıJV ! Eleutheros'un çalışmaların başında bulunduğunu, limana onun omuzlarında
n aynı sözcüğün iki ,> sepet taşıyan ve elinde bahçıvan beli tutan mermer bir heykelinin dikildiğini,
:e .imizi söyler: ofıÇ Eirene ve oğlu Konstantinos'un Eleutheriou'da bir saray yaptırdığını ve bu
:rı yazılmış olarak saraydan Amastrianon'a kadar, Büyük Theodosius'un yaptırdığı bir
;~rolophos adı verilen hipodromun bulunduğunu, bunun Eirene tarafından yıktırıldığını anlatırlar.
ır i bunu kanıtlarlar. Zonaras, Eirene'nin, oğlu Konstantinos tarafından imparatorluğun
LLL 'C:Jv, AaoxoC:Jv yönetiminden uzaklaştınldığında Eleutheriou taraflarında yaptırdığı sarayda
Arcadius sütununun yaşadığını yazar. Kentin Bölgelerinin Tasviri'nde Troadeae adıyla geçen
ri: .ntinianu"s·un ve porticus'ları başka yazarlar Troadesiae (Troadesioi Emboloi) olarak kaydeder ve
ur ırın depremlerle Büyük Constantinlis'un surları, Troadesiae porticus'larına kadar ve on ikinci
i
~e çıkan acımasız ve bölgede yer alan Altın Kapıya kadar genişletliğini belirtirler. Porticus'lara Troas
1( yenilip ordusunu porticus'ları adı verilmesinin nedeninin, Plutarkhos'un Poikile adlı porticus'un
n nparatora giderek içerdiği ni söylediği tarzda bir şey içermesinden kaynaklandığını düşünüyorum.
de yer alan heykelin Plutarkhos, bazı kimselerin eskiden Peisianakteion, şimdi Poikile adı verilen
si alinde Symeon'un stoa'da Troialı kadınların resmini yapan ressam Polygnotos'un, Elpinike'nin
oı n emriyle sütunun tasvirine Laodike'nin yüzünün resmini yaptığını anlattıklarını yazar.
Hdü; imparator, ölüm Şimdi değişmiş olan adıyla saptamak mümkün değilse de kapıya yakın bir
ı. su kaynağı, adı dolayısıyla belirlenebilir; kaynak, Altın Kapı'dan aldığı adını,_.
ar ırın içindeydi, her korumuş, bugün de Khrysepege (Altın Pınar) adıyla anılmaktadır. Bu su halil
U7'1nan Marmara kıyı kesintisiz akar ve kiliselerine yakın pınarları kutsal sayan Yunanlılar onların
II önden batıya doğ- suyunu dinsel bir saygıyla içerler, kiliselerine bu tür pınarların adını verirler.
i: ımlarımla - adım- Artık var olmayan kiliseyi tasvir ederken Prokopios, lustinianus'un kent surları
ı YP. on iki ayak geniş- önünde Tanrı'nın Anası'na adanmış iki kilise yaptırdığını, bunlardan birinin
a :şillik ekilmiş, çok Blakhernai denilen bölgede, diğerinin de Pege (Pınar) denilen yerde olduğunu
:0 ı, Fabius'un dediği
190 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

söylerken şöyle der: "Pege'de sık bir selvi korusu, çiçekli bir çayır ve mevsi-
minde güzel meyvelerin yetiştiği bir bahçe vardır, topraktan sessizce doğan su M
kaynağı etrafa içimi hafif bir tatlı su yayar; her iki kilise de kent surlarının ge
önüne yapılmıştır, biri deniz kıyısında diğeri Altın Kapı yakınındadır". an
Prokopios, her iki kilisenin de ele geçirilemez berkitme yerleri olarak kent bi
surlarını savunmak üzere uç kalelerde yer aldıklarını da sözlerine ekler. ge
Bunlardan çıkardığım sonuç, lustinianus döneminde kentin Yedi Kule adı
verilen köşesinin kent surları içinde bulunmadığıdır. Ancak, kara suru, Altın :c
Kapı'dan içe doğru köşe oluşturur ve bunu Stoudios Manastırı'ndan anlamak
mümkündür; Manastır, eskiden dış mahalledeyken bugün Yedi Kule y
köşesinden çok dalıa içte, sur içindedir. Prokopios, lustinianus'un, Altın
Kapı'dan girişte, sağda kalan, eskilikten yıkılmış Azize la Kilisesi'ni büyük K
masrafıa yeniden yaptırdığını söyler. Sadece bu bilgilerden değil, Leon Sı
döneminde bir çok kilisenin, evin, Kserolophos'taki sütunun üstünde dikili olan y'
Arcadius heykelinin, Altın Kapı'da bulunan Büyük Theodosius'un heykelinin ta
ve düzlüğe bakan kara surlarının depremle yıkıldığını söyleyen Zonaras'ın aı
IT
sözlerinden de Altın Kapı'nın Kserolophos adlı yedinci tepeye yakın olduğunu
anlıyorum. Kedrenos, aynı depremle Altın Kapı'daki zafer heykelinin o
düştüğünü söyler; başka yazarlar, 26 Ekim'deki aynı deprem sırasında, dinsel si
ve sivil çok sayıda yapının yıkıldığını, birçok insanın öldüğünü ve Attalos i'
Kapısı üstündeki Constantinus heykelinin, Attalos'unkiyle birlikte düştüğünü b
anlatırlar. Şimdi Oraia denilen kapının Altın Kapı olduğunu ve kentin 1~

kuzeyinde yer aldığını söyleyenler çok yanılırlar; o, daha önce sözünü ettiğim
gibi Neorion Kapısıdır; Altın Kapı'nın kentin güneybatısında olduğu hem daha
önce söylediklerimizden hem de, kentin uzunluğunun Altın Kapı'dan deniz
kıyısına kadar doğru hat boyunca on dört bin yetmiş beş ayak olduğunun yazılı
olduğu Bölgelerin Eski Tasviri'nden anbşılır. Kedrenos, bakımıarı için Altın
Kapı'ya toplanan fillerin, eskiden Theodosius'un üstüne binerek kente giriş
yaptığı fillere benzediğini nakleder. Başka yazarlar, bu fillerin Altın Kapı'ya
dikilen heykelerinin, Blakhernai'a kadar kent surlarını yaptıran Küçük
Theodosius tarafından Atina'daki Mars tapınağından buraya taşındıklarıııı
anlatırlar. Kedrenos, Makedonyalı İmparatorun din şehidi Mokios'a adanmış
büyük kilise ile Azize Anna Kilisesi'ni, Deuteron adlı yerde yaptırdığını söyler.
Prokopios her iki kilisenin lustinianus tarafından yaptırıldığını anlatır. Mokios
Kilisesi'nin kalıntılarını, yedinci tepenin sırtında, sarnıç yakınında gördüm;
)
çok geniş olan sarnıç, daha önce söylediğimden daha küçük değil; lustinianus
tarafından yaptırılan sarnıcı taşıyan sütunlar da daha az sayıda değil; bu
sütunların şimdi alınıp yağmalandığı görülüyor ve Mokios adını taşıyan bu
sarnıçtan adı dışında hiçbir şey kalmamıştır. Sarnıcın Anastasios Dikoras
tarafından yaptırıldığını sadece tarihçiler değil, gramer yazarı Suda da söyler.
DÖRDÜNCÜ KİTAP 191

bir çayır ve mevsi- Kentin Bölgelerinin Eski Tasviri'nde bu bölgede olduğu belirtilen
essizce doğan su Moneta'nın, luno Moneta tapınağı mı yoksa hazine mi olduğunu araştırmak
~ ; kent surlarının gerekir: nitekim, bugün de sultanların Yedi Kuleyi hazine olarak kullandıkları
~apı yakınındadır". anlatılır. Suda, saç kesiminde kullanılan makas biçimindeki bir tonozun tunçtan
rleri olarak kent bir luno heykeli taşıdığını söyler ancak yerini belirtmez. Bu şekilde, yeri
_ sözlerine ekler. gelmişken moneta (para; hazine; darphane) hakkında söylenenleri ekledim.
min Yedi Kule adı
kara suru, Altın IX. Bölüm
1_. rı'ndan anlamak
bugün Yedi Kule Yedinci tepedeki günümüze ulaşan sütunlar
i . ıianus'un, Altın
Kutsal Stoudios Kilisesi adını, İstanbul'un önde gelen kişilerinden biri olan
L :ilisesi'ni büyük
Stoudios'tan alır. Suda onun, ünlü manastırla birlikte bu kiliseyi de
lerden değil, Leon
yaptırdığını söyler. lustinianus, Novellae'da Stoudios'u anar, ölülerin
r tünde dikili olan
taşındığı iki lectica'nın (sedye) Stoudios'un ve Stephanos'un görkemli
le us'un heykelinin
anılarına ithaf edilerek kutsal haziney~ yerleştirildiğini söylerken "Stoudios" ile
.öyleyen Zonaras'ın
manastın kasteder. Manastır günümüze ulaşmadı; kilise, camiye çevrilmiş
o{ yakın olduğunu
olarak hii.lfi yerindedir. Caminin girişinde, saçaklıkIarı ustalıkla işlenmiş dört
i ıfer heykelinin
sütun, içinde ise, her iki yanda, farklı türde taş parçaları katılmış gibi siyah
em sırasında, dinsel
lekeleri olan yedi sütun vardır; sütunların çevresi altı ayak, altı parmaktır;
I, ~ünü ve Attalos
başlıkları ve baştabanıarı girişteki sütunlarınki gibi Korint üslubunda
:likte düştüğünü
işlenmiştir; bu sütunların üstünde yine altı sütun yer alır. Stoudios'un cami
lduğunu ve kentin
avlusunda, tuğla tavanı Korint üslubundaki yirmi üç sütunun taşıdığı sarnıç
j ~sözünü ettiğim
vardır. Stoudios Manastın eskiden kent dışındaydı, şimdi ise kent içindedir,
j ,lduğu hem daha
Arcadius sütunundan Yedi Kule'nin kapısına giden yola yakındır. Yedi Kule'yi
ltın Kapı'dan deniz
çeviren kent surunun eskiden açık, şimdi ise doldurulmuş olan kapısının yan
a ,lduğunun yazılı
pilastrları yeşil damarlarla ayırt edilen, benekli mermerden iki Korin"
); .mları için Altın
sütunundan oluşur, bunlar da üç kemer oluşturan sekiz küçük sütunu taşır; \
binerek kente giriş
kapının sol tarafında altı mermer levha vardır; bunlardan her biri. kimi yuvarlak
Ilin Altın Kapı'ya
kimi kare biçiminde küçük sütunlarla çevrilmiştir; sütunların üstünde, göze
II 'aptıran Küçük
çarpan bir anlatım gücü taşıyan, sanatla yontulmuş kabartmalar vardır.
ıraya taşındıklarını
Kabartmalardaki figürlerin hepsi çıplaktır, ellerindeki topuzlarla savaşırlar;
'okios'a adanmış
bunların daha yüksekte olanlarının üstünde, baş aşağı uçmaya hazırlanan
: Jtırdığını söyler.
Eros'lar vardır; sağ kenarda, aynı şekilde, benzer küçük sütunlarla çevrilmiş altı
ğını anlatır. Mokios
levha yer alır. Alttan ilk levhada, elinde bir müzik ii.leti tutan bir genç sırt üstü
y 'ınında gördüm;
yatar, bacak bacak üstüne atmıştır; bunun üstünden, Eros'a benzer bir tasvir
k eğil; lustfnianus
sarkar ve bunun da üstünde bir kadın figürü, en üstteki levhada da çıplak bir
z sayıda değil; bu
erkek figürü vardır: aslan postu sardığı koluyla sopasını dik olarak tutmakta,
J' ıdını taşıyan bu
sol eliyle köpekleri götürmektedir; onun üstünde şişkin memeli bir dişi aslan
u stasios Dikoros
vardır; başka bir levhada, içi dolu sepetlerini taşıyan köylüler görülür; diğerinde
rı Suda da söyler.
kanatlı atlar ve alın dizginlerini tutan bir kadın ile arkada iki kadın daha vardır;
192 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

levhanın en üst bölümünde ba~ka bir kadın boylu boyunca uzanmıştır, arka
tamfında, yerde yatan bir genç görülür.
Levhaların çok üstün bir sanatla yapılmış eski eser olmaları nedeniyle bu
t<\sviri eklemeyi uygun buldum Yedinci tepede, başka bir çok cami arasında,
özellikle göze çarpan mermer döşeli girişli ve bezeli mermer sütunlu dört cami
gördüm. Doğu taraftaki üç camiden ikisinin girişinde altı sütun vardır, bunlar
oldukça yüksek ve geniştirler, ikisi Thebe merrnerinden (taşından), dördü de,
koyu yeşil damarları olan farklı türdeki mermerden yapılmışlardır. Arcadius sü-
tunu yakınındaki diğer cami, kısa bir süre önce, görkemli bir kervansaray ile
Türk ve Arap ilimierinin öğretildiği okuııa birlikte Sultan Süleyman'ın karısı
tarafından yaptırıldı. Bu caminin içinde değişik lürde altmıştan fazla sütun
saydım.
Tepenin sırtında başka iki cami daha görülür. Bunlardan birinin bitişiğinde
hamam ve okul vardır. Caminin girişinde Thebe mermcrinden yapılmış altı sü-
tun bulunur, bunların çevresi yedi ayaktır ve tunç topuk gibi olan sütun kai-
deleri ve başlıkları Türk tarzında işlenmiştir ama gövdeleri çok eskidir, özeııikle
caminin kapısını kuşatan iki sütunun hypotrakhelion'u, sütunun gövdesine göre
daha incedir ancak hypotrakhelion'un en alt bölümü gövdeyle aynı büyüklükte-
dir, burada yuvarlak bir halka, onun da üstünde geniş ve yassı başka bir halka
vardır; ondan sonra, geri kalan sütun gövdesine göre daha yassı olan hypotrak-
helion gelir: tıpkı insan boynunun baş ile göğüs arasında daha ince olması gibi.
İstanbul'da, İon düzeni sütunlardan söz ettiği üçüncü kitabında yazmış olduğu
gibi, Oor tarzındaki sütunda hypotrakhelion'un daralması gerektiğini anlatan
Vitruvius'un modeline bu kadar yaklaşan başka bir hypotrakhelion görmedim.
Aynı tepede, girişinde oldukça yüksek altı sütun olan başka bir cami vardır;
caminin okulunun avlusunda on dört sütun ile yakındaki revakta da aynı sayıda
sütun yer alır. -,
)
i
X. Bölüm
Sykai, Galata ya da Pera adı verilen on üçüncü bölge

Galata kenti, Bölgelerin Eski Tasvirinde, İstanbul'un bir parçası olarak kayde-
dilmiştir. Kitapta, Yeni Roma'nın on üçüncü bölgesinin Sykai olduğu yazılıdır:
"Sykai keniten dar bir körfezi e ayrılmıştır ve kentle sık sık gidip gelen tekneler
yoluyla bağlantılıdır; tek bir cadde alanı dışında bütünüyle tepe yamacına daya-
ııdır". Stephanos, Yeni Roma'nın karşısında yer alan Sykai'ın, kendi çağında
lustinianai adını taşıdığını söyler ancak bu adı hangi nedenle taşıdığını açık-
lamaz. Olasılıkla Iustinianus orayı yapılarla süslediği ya da yıkılmış olan yapı-
ları eski haline getirdiği için bu ad verilmiştir; nitekim, bu nedenlerle kentlerin
adlarını değiştirmek adeti vardır. Prokopios'un tüm Keras Körfezinin (Haliç),
lustinianus tarafından yaptırıimış ya da yeniden inşa edilmiş yapılarının hepsini
DÖRDÜNCÜ KİTAP 193

c- uzanmıştır, arka betimlerken buradaki yapılardan söz etmemesine hayret ediyorum; sakın
Prokopios'un metninde, Iustinianus'un, "aereo'da (Hierion, Heraion) ve
111 ırı nedeniyle bu loukoundianai denilen yerde" dış mahalle sarayları yaptırdığının yazılı olduğu
c-k cami arasında, bölümde Ioustinianai yerine yanlışlıkla Ioukoundianai yazılmış olmasın? Eğer
~ 'itunlu dört cami yanılgı Prokopios'a ait değilse, Ioukoundianai yerine loustinianai yazılı olan
sü n vardır, bunlar Stephanos'un yazmasında bir yanlışlık söz konusu olabilir, ama Stephanos,
a-'ndan), dördü de, lustinianus'tan çok Önce yazmıştır; bu yüzden, bir yanlışlık varsa bu
il ;ır. Arcadius sü- Stephanos'a ait değil, lustinianus'a ithaf ettiği Stephanos'un Epitome'sini
bi kervansaray ile çıkaran İstanbullu gramer yazarı Hermolaos'a aittir. Ama sadece Prokopios'un
;'ileyman'ın karısı değil, lustinianus'un buyruklarının da el yazmalarının codex derlemelerine
tı tan fazla sütun bakarak, Sykai'ın, Ioukoundianai'dan çok Ioustinianai olarak adlandırılması
gerektiği anlaşılır. lustinianus Novel/ae'da "Açıkça bellidir ki, mesafe daha
1' irinin bitişiğinde uzun olursa, tabutun ağırlığı nedeniyle, cenaze teskeresi hizmeti veren daha
le 'apılmış altı sü- fazla üstenci ve daha fazla üstenci topluluğu olacağından onlara biraz daha fazla
;it olan sütun kai- bir şey verilmelidir" der. Daha sonra, cenazenin, kentin yeni surları içinde ya da
o" eskidir, özellikle loustinianai yani Sykai'a geçiş yeri içinde taşınması halinde, şayet mesafe uzun
n gövdesine göre değilse, oraya ulaşmanın fazla zaman ve zahmet gerektirmediği görüşünde
le mı büyüklükte- olduğunu söyler ve şunları ekler: "ancak, cenaze kentin bayındır surları dışına
ı, -- başka bir halka götürülür ya da Sykai geçişi dışında başka geçişler ötesine taşınırsa" ... gerisini
a olan hypotrak- eklerneye gerek yok, ancak burada Yunanca perasma sözcüğünün, Latinceye,
ha ıce olması gibi. bu dildeki anlamı olan terminus (sınır) ile değil traiectus (geçiş; iskele) olarak
n ~1yazmış olduğu çevrilmesi gerektiği dikkate alınmalıdır.
g ,ktiğini anlatan Yukarıda söylenenlerden Sykai olarak adlandırıian kentin körfezi n ötesinde
ıel ,n görmedim. ve İstanbul'un karşısında yer aldığı açıkça ortaya çıkar ancak Stephanos
,1· İstanbul'un hangi bölümünün karşısında olduğunu açıklamaz. Ben bunu, al-
, bir cami vardır;
a da .aynı sayıda tıncı bölgenin Constantinus Forum'undan Sykai, yani :'era ya da şimdiki adıyla
) Galata geçişine kadar uzandığını kaydeden Kentin Bölgderinin Eski
Tasviri'nden anlıyorum. Yeni yazarları da ihmal etmeyelim; ~'-'p'ı-c arasında ba-
zıları, İstanbul'u kuşatan düşmanların komutanı olan Apsimar'ın, İstanbul'un
karşısındaki Sykai limanına çekildiğini anlatırlar. Evagrios, Longinos ile
~e. Theodoros'un kesik başlarının sırıkların ucuna takıldıktan sonra Ioannes
Scytha tarafından İstanbul'a gönderildiğini ve imparatorun emriyle İstanbul'un
:ç. i olarak kayde-
karşısındaki Sykai kıyısına dikildiğini yazar. Byzanslılar için ne hoş bir man-
ıi _.duğu yazılıdır: zara! Aynı yazar Vitalianus'un Sykai adlı yere kadar akın yaptığını, oraya de-
iı .o ~gelen tekneler mirlemeye ~geldiainde
o , İmparator Anastasios'un, ona karşı savaşmak üzere
p 'amacına daya- Marimİ-s Syrus'u gönderdiğini anlatır: "Böylece her ikisi de donanmalarını
i'ıı., kendi çağında hazırladılar; biri gemilerini Sykai tarafına, diğeri İstanbul tarafına çevirdi; önce
ıl taşıdığını açık- kürek çekmeyi durdurdular, sonra hücum ve hafif savaşlar yaptılar" ardından
(I. mış olan yapı- Vitharia adı verilen yerler civarında deniz savaşı başladı. Adamlarının büyük
~d_.ılerle kentlerin bir bölümünü yitiren Vitalianus yenilip geri çekildi ve böylece Boğaz'da hiç
:, fezinin (Haliç),
düşman kalmadı".
y. larının hepsini
]94
iSTANBUL VE TARİHi ESERLERi

Sykai'ın körfezin dışında olduğunu söyleyen Strabon da beni ikna etmez.


"Boğazı sadece beş stadion genişlikte bırakan Burun'dan, Sykai adlı limana
olan uzaklık otuz stadion, oradan Byzantionluların Boynuz'una olan uzaklık
beş stadion'dur". Bu sözler, daha önce söylediklerimle çelişkili değildir, eğer
"Bizanslıların Boynuzu" ile, Plinius'un anladığı gibi, içinde Byzantion'un yer
aldığı Boğaz Burnu anlaşılırsa .. Ama Strabon hemen ardından Boynuz'un
(Haliç) altmış stadion uzunluğunda bir körfez olduğunu belirtir. Eski
kaynaklara, özellikle de, doğum yeri olan İstanbul'un tarihini yazan Bizanslı
Dionysios'un yazdıklarına bakarak, yanlışın ya Strabon yazmasından ya da
bizzat Strabon'dan kaynaklandığını düşünüyorum. Dionysios, benim De
Bosporo Thracio'da etraflıca açıkladığım gibi, Sykodes'in (Sykai), şimdi
Galata'nın bulunduğu Boynuz denilen yere yakın olduğunu anlatır.
Pera kentinin ilk kurucularının Genovalılar olduğunu söyleyen Peralılar çok
yanılırlar; burası, Pera'yı Genovalıların satın almalarından ya da deniz
savaşında sundukları hizmete karşılı k olarak bir Konstantinopolis imparatoru-
nun kendilerine vermesinden çok önce kurulmuştu. Iustinianus Sykai'ı kent
surları içine yerleştirir, Agathias da, düşmanların yaklaşmasıyla İstanbul halkı-
nın dehşete düştüğünü, öyle ki İmparator Iustinianus'un silahlı askerlerinin ko-
laylıkla karşı koyabilmek için Sykai surlarında nöbet tuttuklarını anlatır,
böylece Sykai'ın surlarla çevrildiğini belirtir. Stephanos'un Sykai olarak adlan-
dırdığı kenti daha sonra yeni yazarlar da öyle adlandırdılar ancak Genovaııların
Galata'yı almalarından önce yazan daha eski yazarlar buraya Galata castellum'u
(hisar) adını verirler ve Saraceni donanmasının Magnaura'dan Kyklobion'a
kadar demirlediğini, ancak, iki gün sonra şiddetli bir rüzgarın Kleidion'a
(Defterburnu) kadar Galata Hisarı yönünde estiğini, donanmanın bir
bölümünün Kleidion'a kadar sürüklenip ve imparatorun Akropolis'ten fırlattığı
ateşle yandığını anlatırlar. Zonaras, İmparator Mikqael'in, karadan ve denizden
kuşatıldığında büyük bir umutsuzluğa düştüğünü, öyle ki, Akropolis'ten karşı
kıyıdaki küçük kente kadar zincir gerdirdiğini söyler. Galata'da bugüne ulaşan
bir kapı "Zinciri i Kapı" adını taşır, çünkü Akropolis'ten bu kapıya kadar zincir
gerilmişti. Surlar, Galata'nın Genovalılar tarafından birden fazla kez geniş-
letildiğini gösterir. Sık sık genişletilerek günümüze, doğuda çift batıda üçlü
berkitmeyle ulaşan surlar, kentin çeşitli genişleme aşamaları na işaret ederler.
Sykai'ı artık Galata'nın ortasında surlarla çevrili, altıncı bölgenin ve Sykai
iskelesinin karşısında Bölgelerin Eski Tasviri'nde belirtildiği gibi deniz kıyı-
sında, tepenin altında uzanan düzlük dışında !Ümüyle bir tepenin kenarına
oturtulmuş bir kent olarak görmek gerekir. Bu düzlüğün genişliği en az yüz
Roma adımıdır; günümüzde tepeyle körfez arasında bu genişlikte _ belki biraz
daha fazla - bir düzlük vardır; çünkü bu kadar yıl sonra düzlük, her gün
artıkların atılarak büyüdüğünü gördüğümüz gibi, genişlemiştir. Halk, bu
artıkların denizin dibine çökmesi için, tahta sandıkları kazıklarla sabitleştirmeyi
DÖRDÜNCÜ KİTAP 195

a ,eni ikna etmez. düşünmüş, kıyı düzlüğünü artırmak ve deniz kıyılarını çok limanlı hale getir-
~ .ai adlı limana mek isteğiyle bu sandıkları şahmerdanlarla çakıp bağlamıştır. Ama daha iyi
z'uııa olan uzaklık anlaşılabilmesi için, eskiden Sykai bölgesi olan, şimdi Galata adını taşıyan yeri
Ş li değildir, eğer betimleyeceğim.
: _ zantion'un yer
jıııuan Boynuz'un XI. Bölüm
ii i belirtir. Eski
i.. yazan Bizanslı Galata'mn tasviri; Amphiaraos, Artemis ve Aphrodite tapınakları;
aZıııasından ya da Sykai tiyatrosu; Honorius Forum'u
i: ios, benim De Halk tarafından artık Galata ya da Pera olarak adlandırılan Sykai bölgesi,
'i .. :Sykai), şimdi
losephus'un, lordanes nehri ötesindeki loudaia'ya Peraea (deniz ya da nehir
ınlc.ı.uf.
ötesindeki toprak) adını vermesi ve Strabon'un Fırat'ın ötesindeki bölgeyi
'i 'en Peralıl ar çok
Peraia şeklinde adlandırması gibi, daha doğru olarak "Peraia" adını
LL. t ya da deniz
taşımalıydı. Galata adının nereden kaynaklandığı sorusuna tüm İstanbullular,
opolis imparatoru-
orada eskiden süt satıldığı ya da sağıldığı anıştırması yoluyla cevap verecek-
ıi ıus Sykai'ı kent
lerdir. Eğer Galata'ya eskiden Sykai denildiğini bilselerdi, bu adın incirlerin
ı;, İstanbul halkı-
sütünden kaynaklandığını söylemeye cesaret edecekler ve bu yanlışı burada
hlı askerlerinin ko-
yetişen incir ağaçlarının bolluğundan ve güzelliğinden dolayı bölgeye Sykai
J Alarını anlatır,
adının verildiğini yazan Bizanslı Dionysios'un yetkin adıyla destekleyebilecek-
S ıi olarak adlan-
J
lerdi. Oysa, Galata adının Galatae halkından kaynaklandığını düşünselerdi çok
nCilKGenovalıların
daha doğru bir tahminde bulunmuş olurlardı. Bunun için de, İstanbullu ve
,( ılata cas/el/um'u
yaklaşık dört yüz yıl önce Khiliades'i yazmış olan dikkatli ve titiz gramerci
'a, n Kyklobion'a
Ioannes Tzetzes'in rehberliğine başvurabilirlerdi. Tzetzes, Yunanlıların Galatai
jZ5"rın Kleidion'a
adını verdikleri Gallialıların komutanı Gallialı Brennus'un Byzantion'a doğru
:Jnanmanın bir
ilerleyerek o taraftan karşıya geçtikloerini nakleder; o zamandan beri
[(, ,lis'ten fırlattığı
Byzantionluların, Galatai'ın geçişinden dôlayı bu yeri Pera olarak adlan-
arauan ve denizden
dırdıklarını, Galatai'ın da daha sonra bu yere Galata adını da verdiklerini
/ı ropolis'ten karşı
düşünüyorum. Galata, bir bölümünde tepede, bir bölümünde ıcpenin altında
a bugüne ulaşan
uzanan düzlükte yer alır; tepe, biri doğuda diğeri batıda olmak üzere iki vadiye
kal-',ya kadar zincir sahiptir ve bu vadilerin her ikisi de yaklaşık bir mil uzunluktadır. Tepenin,
or 'azla kez geniş-
kuzeyden güneye doğru uzanan sırtının genişliği her yerde iki yüz adımdan az
d :ift batıda üçlü değildir ki bu da her iki yandaki vadilerin uzunluğudur; sırt, daha sonra
ırı .•.ı işaret ederler.
anakaranın düzlüğüyle birleşir. Tepenin güney kenarını ve tepe altında uzanan
b genin ve Sykai
düzlüğü içeren Galata'yı, Haliç ve kıstağı ~!lşatır ve ona hemen hemen yarım
iL ;ibi deniz kıyı- daire yarımada biçimi verir; öyle ki, Körfezin ağzından ve girişinden',
r kpenin kenarına Galata'nın bir yarım daire içinde kaldığı görülür; bu, gerilmiş bir yay biçimidir
g( işliği en az yüz
ve yayın Körfeze bakan batı tarafı, doğu tarafının yarısı kadar daha geniştir ve
i~ :te - belki biraz
daha kısadır. Galata'nın surla çevrili olan çevresi dört bin dört yüz adım uzun-
'a ujzlük, her gün
luktadır; genişliği ise yere göre değişir, ortada altı yüz adımdır ve bunun yirmi
L( ıiştir. Halk, bu
adımı Körfez ve surlar arasında yer alır; Körfez ve tepe arasındaki düzlük yüz
la sabitleştirmeyi
seksen adım, yamaç dört yüz adım genişliktedir. Galata'nın doğu tarafı, önce
196 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERi

dört yüz adım genişler, sonra daralarak iki yüz altmış adıma düşer. Eski
Galata'nın dışında kalan batı tarafı ise hafifçe eğimlidir ve eski Galata'nın
surlarına yakın olan batıya bakan küçük bir inişli bölüm dışında hemen hemen
tümüyle güneye yöneliktir. Nitekim, Galata tepesi çift eğimlidir, bunlardan biri
vadiye diğeri Körfeze doğru Herler. Sonuçta, kent üçlü bir dik inişte
yerleşmiştir: biri kuzeyden güneye, diğeri doğuya, üçüncü de batıya doğru iner.
Galata'nın orta bölümü boyunca olan iniş kuzeyden güneye doğru öyle diktir ki
eğim bir çok yerde merdivenlerle yumuşatılır: bazen, alt bölümünde
merdivenlerle çıkılan evlere üstte, birinci kata kadar düz ayak girilir ancak gerek
doğuya gerekse batıya bakan taraf çift eğimlidir, yani eğimden biri kuzeyden
güneye doğrudur, bu da eksen eğimdir; diğer eğim doğuya ya da batıya
yönelen, sadece düz değil çapraz yollar da eğimli olacak şekilde gelişmiş bir
eğimdir ancak, doğu tarafı daha dik inişlidir; batı tarafı ise, hem doğru hem
çapraz hatlarda daha yumuşak eğimli yamaçlara sahiptir. Kısaca, Galata öyle
sarptır ki, eğer evler aynı yükseklikte olsaydı üst katlar deniz görünümünden
yararlanır ve bu katlardan, tiyatrodaymış gibi, gidip gelen gemiler
seyredilebilirdi. Sadece Galata değil, eğer Zenon tarafından düzenlenen ve
Iustinianus tarafından onaylanan yasa korunmuş olsaydı tüm İstanbul deniz
görüntüsünden yararlanacakt!. Nitekim yasa, İstanbul'da, yüz adım içinde hiç
kimsenin ne doğru hatta ne de çapraz olarak deniz görünümünü engelleye-
meyeceğini ön görüyordu. Kentin, repenin dip yamaçlarıyla Körfez arasında
uzanan düzlük alanı hiç bir yerde iki yüz adımdan daha dar değildir, köşelerde
ise daha geniştir ve bazı yerlerde dört yüz adım uzunluk boyunca yayılır.
Galata, genişliğinin üç katı uzunluktadır: genişliği kuzeyden güneye, uzunluğu
doğudan batıya doğrudur; batı kenarı, doğu kenarından daha uzundur ve kentin
ortasıyla hemen hemen aynı genişliktedir; nitekim, beş yüz adımlık uzunluğu
boyunca hiçbir yerde beş yüz adımdan daha geniş değildir. Doğu tarafı
yumuşak hatlarla, ucu kama biçimi alıncaya kadar daralır, burada iki yüz altmış
adım genişliktedir. Galata'yı saran tüm kıyı, gemilerin kıyıya dokunabilecek
kadar yaklaşabildiği limanlarla doludur. Sur ve Körfez arasında çok sayıda
dükkan, tüccarlara ait işlik, han ve gemilerin yük boşalttığı boş bir alan yer alır.
Galata'nın altı ader deniz kapısı vardır, bunların üçü, İstanbul'a sık sık yapılan
geçiş için kuııanılan iskelelerdir. Nitekim Galata kuzeyde, İstanbul karşısında
öyle bir konumdadır ki İstanbul'un birinci ve ikinci tepelerini, birinci ve ikinci
vadilerini karşısına alır; önünde Körfez ve İstanbul, arkasında dış mahalle
binaları uzanır. Gerçekten, Galata'nın yukarısında çok sayıda dış mahalle evi
vardır, bunların bir bölümü Galata tepesi sırtında bir bölümü de üç kenarda yer
alır. Zaten, Galata tepenin doruğunda değildir, tersine, çok yüksek bir kulenin
bulunduğu kentin en üst noktasından doruğa kadar kent dışı bir alan olan
yaklaşık üç yüz adımlık evlerle dolu bir yokuş vardır. Düzlük sırt orada,
güneyden kuzeye doğru, yaklaşık iki yüz adım genişlik ve iki bin adımlık bir
uzunlukla uzanır ve ortasından, her iki yanında bağlar ve bahçelerle çevrili
DÖRDÜNCÜ KİTAP 197

ki evlerin bulunduğu geniş bir cadde geçer. Kentte buradan daha güzel görünümü
ın olan bir yer yoktur; yanlardan bakıldığında Haliç, Boğaziçi, Marmara Denizi,

-
======n
-----RTl
____

======r.
____
1:e

ı<i
İstanbul'un yedi tepesi, Bithynia ve her zaman karla kaplı olan Olympos
(Uludağ) görülür. Kısaca, sadece Galata tepesinde değil, İstanbul'un
karşısında, İstanbul kadar vadi ve tepeye sahip olan vadi ve tepelerde o kadar
çok sayıda bina vardır ki, istense Galata'nın yarısından fazla büyüklükte bir
kent daha kurulabilir; hatta, Bizans İmparatorluğunun iyi talihi bir yüz yıl daha
Le dayanabilseydi Galata ikinci bir İstanbulolacaktı.
=====k Byzantion'un kurucusu Byzas'ın, Sykai'da Amphiaraos tapınağını

-
====~:n
'a
yaptırdığını yazan tarihçiler gerçekten uzaklaşırlar ama o kadar da değiL. Çünkü
Bizanslı Dionysios, Galata'nın arkasında, başlarında Byzas'ın olduğu koloni

-
------H
____
______
======n
rıını
·e
kurucularının kurduğu Amphiaraos tapınağının bulunduğunu
Amphiaraos, hem Megaralılar hem diğer Yunanlılar tarafından tanrı olarak
onurlandırılır ama bu tapınak, Dionysios'un Sykai olarak adlandırdığı yerde
olmasa bile adı yine de, De Bosporo Thracio'da geniş bir şekilde açıkladığım
nakleder.

=====,r gibi, Amphiaraos, Artemis Phosphoros ve Aphrodite Placida tapınaklarını içine


-----'e alacak kadar geniş bir alana yayıldı. Ancak bugün bunlardan hiç bir iz

-
iiiiiiiiiiiiiiiiiz

_____
iiiiiiiiiiiiç

____
a
.e
kalmamıştır, ne Kentin Eski Tasviri'nde Sykai bölgesinde olduğu bildirilen
yapılardan bir iz kalmıştır ne de şimdi orada yaşayanların bu izlerle ilgili bir
anı sı vardır, kimse bu yapıların nerede olduğunu bilmez, hatta, onların anısı
bir tarafa Sykai adında bir bölge olduğunu işiten ya da okuyan bir kimse de

• _____ 1.
bulunmaz. Yine de, en azından tiyatro ve Honorius Forumu'nun yerlerini,
mimarlık yöntemleri göz önüne alınarak, belirlemek mümkündür. Tiyatro,
u Yunanistan'da kalıntılarını gördüğüm tüm tiyatrolar gibi, tepe yamacının alt
rı bölümünde; forum da, Aziz Mikhael Kilisesi'nin temellerine şimdi bir
u kervansarayın inşa edildiği limana yakın düzlükte y!ıpılmış olmalıydı. Aziz
Mikhael Kilisesi, İstanbul'a ilk gelişirnde yerinde duruyordu ve oraya, eski bir
55_D··D"c:.· Ş yer altı suyolunun borularıyla bol su sağlanmıştı. Sonuçta, ortada eski Sykai'a
____ k ait fazla bir şey görülmez. Nitekim, Genovalıların dışarıdan getirttikleri

- a

11

a
söylenen, birkaç Galata Kilisesinde görülen eski sütunların bazıları eski
ustalıkla işlenmiştir. Aziz Benedictus samıcının kemerli tavanı ve kubbesini
taşıyan yaklaşık üç yüz sütunu yağmalanmıştır; artık kiliseyi bekleyenıerin
ihtiyacını karşılamak üzere bahçe işlerine ayrılan samıç, eski zenginliğin bir
ürünü olarak belirir sadece.
c Buraya kadar yazdıklarımızdan eski İstanbul'un hangi anıtlara sahip
ı

-
olduğunu öğrenmek mümkündür; ama şimdi Türklerin hangi kamu yapılarına
====r sahip olduğu ve bazı kamu yapılarının hangi kullanıma yönelik olduğu ayrı bir
kitapta anlatılmalıdır. Ben şimdi özetle en belirgin olanlara değineceğim: kentte
üç yüzden fazla cami vardır, bunların en görkemlileri sultanlar ve onların
yüksek görevlileri tarafından yaptırılmıştır ancak hepsi kurşundan yapılmış bir
çatı örtüsü ne sahiptir; bunlar, kiliselerin yağmalanmasından gelen mermerler ve
i
198 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

mermer sütunlarla süslenmişlerdir, tıpkı kiliselerin, daha önceki eski tanrılara


adanmış tapınaklardan yağmalanarak alınan mermerlerle süslenmeleri gibi.
Kentte yüzden fazla balneum (hamam) ve thermae (sıcak banyo) vardır,
bunların yarısı kadın ve erkeklere ayrılmış olan çift bölümlüdür ve yapıları,
aşağı yukarı tasvir ettiğimiz Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış hamamla
aynıdır. Kentteki kervansaray ve hanların sayısı yüzün çok üzerindedir;
bunların en ünlülerinin avlularının ortasında, kırsal alandan getirilen suyun
aktı ğı çeşmelere sahiptir ama Türk sultanları kente su getirtmekte özellikle
üstünlük kazanmışlardır. Eusebios, örneğin, Constantİnus'u şöyle över:
"Forumların ortasında, iyi çobanın simgelerini taşıyan çeşmeleri görürsün,
kutsal harfleri bilenlerin anladığı simgeleri: açıkça, tunçtan yapılmış ve altın
yaldızlı levhalarda parıldayan Daniel'i ve aslanları görürsün".
Valens ve Andronikos, büyük masrafları göze alarak kentten uzaktaki nehir-
leri, bir bölümünde günümüze ulaşan toprak üstündeki kemerlerle, bir
bölümünde toprak altında yapılmış suyollarıyla kente getirdiler. Başka impara-
torlar, yakındaki düşmanların kuşatmalarından çekinerek, yine büyük
masraflarla yer altında çok büyük havuzlar ve sonradan sarnıç adı verilen yer
altı gölleri yaptırdılar ama Türk İstanbul'u artık düşmanlarından uzakta
kalmıştır, bunun için sarnıçları ya yıktılar ya da su toplama dışında bir
kullanıma ayırdılar; çok uzaktan da olsa her kırsal alandan getirilen bol suyun
aktığı çeşmelerden yararlandılar. Nitekim, hiç bir ünlü cami, kervansaray, han,
hamam yoktur ki avlusunda bir çeşme olmasın. Bu noktada, paşaların ve diğer
yüksek görevlilerin evlerini; bizzat Sultan'ın, kent dışından, uzaktan getirilen ve
kesintisiz akan sularla beslenen, eski Byzantion üstüne kurulu sarayını bir yana
bırakıyorum; kentin çarşılarında, caddelerinde yer alan çeşmelere bolca su
sağlayan su depolarını ve hazneleri, sadece içmeki0n , değil, aynı zamanda
kentin çöplerini denize dökmek ve genellikle kötü şÖhretli kentlerde hep
hissedilen o kirli soluğun ve ağır havanın nedenlerini de ortadan kaldırmak için
kullanılan bol suyu da bir yana bırakıyorum. Şimdi, İstanbul'un tüm
yapılarının nasıl yangın ve depremlerden arda kalan malzemeyle alçak olarak
yapıldığll1l, iki katlı yapıların sayısının fazla olmadığını, evlerin moloz taştan
ya da hem pişmiş hem de ham tuğladan yeniden yapıldığını anlatmayacağım;
Galata'nın Genovalılar tarafından yaptırılan evlerini ve birkaç devlet
görevlisinin evini de anlatmayı bir yana bırakıyorum.
Hıristiyan Yunanlılar altı yüz kilisesini yitirdiler, bunlardan, Patriğin
oturduğu manastır kilisesi dışında ellerinde kayda değer bir kilise kalmadı, geri
kalan kiliseler ya temelinden yıkıldı ya da camiye dönüştürüldü. Nitekim önce-
den kilise olan yaklaşık yetmiş yapının kime ait olduğu belirsizdir; Franklar
yaklaşık on, Ermeniler yedi kiliseye sahiptirler; Musevilerin otuzdan fazla olan
sinagoglarına, bu en kalabalık eemaat güçlükle sığar.
DÖRDÜNCÜ KİTAP 199

eki eski tanrılara İstanbul'a gitmeden, şimdiye kadar bu kent]e ilgi]i olarak yazı]mış kitaplar-
j 'nmeleri gibi. dan yararlanarak, Kentin Bölgelerinin Eski Tasviri'nde yer alan anıtlar hakkında
k ınyo) vardır, bilgi sahibi olmak, belki de, bu kitaplar olmaksızın gidip İstanbul'u görerek
üdür ve yapıları, anıtlarını öğrenmeye çalışmaktan daha ko]aydır. Benden sonra benzer konuları
:ı l'nIŞ hamam]a araştırmaya girişen bir kimsenin inceleyebilmesi için yazarı belli olmayan ama
;v üzerindedir; yine de eski bir tarihte, Iustinianus döneminden önce yazıldığı bilinen Yeni
ı ~etirilen suyun Roma İstanbul'un bölge]eriyle ilgili kitapçığı (Antiqua Descriptio Regionum
,'t ekte özellik]e Urbis 'Kentin Bö]gelerinin Eski Tasviri') hemen buraya ekliyorum.
i~ şöyle över:
meleri görürsün, Birinci Bölge
y "'1mış ve altın Birinci bölgede, Placidia Augusta domus'u (saray; konak; ev), çok ünlü Marina
domus'u, Arkadianai thermae'ı (sıcak banyo; hamam), yirmi dokuz vieus
'n uzaktaki nehir- (sokak) ya da dar sokak, yüz on sekiz ev, iki kesintisiz porticus, on beş özel
i 'nerlerle, bir balneum (hamam), dört halk fırını, dört gradus (erkanai, günlük ekmeğin
:r. ,aşka impara- dağıtıldığı basamaklar) yer alır; tüm bölgenin huzurunu sağlayan bir eurator
~k_ yine büyük (belediye başkanı benzeri görevli), her işe koşan ve bölgenin habercisi köle
ıÇ iı verilen yer konumundaki bir vernaeulus (kamu kölesi, tellal) yangın halinde müdahale eden
I]d ndan uzakta çeşitli birlikler olarak düzenlenmiş yirmi beş eoilegiatus (itfaiyeci), geceleyin
ama dışında bir kentin gözetilmesi görevinin verildiği beş vieomagistri vardır. (Burada P.
,t 'en bol suyun Gyllius'un açıklaması başlar). P. Victor ya da Sextus Ruffus eski Roma'da
~eJ ansaray, han, vernaculi olarak adlandırdığı kimseleri Yeni Roma'da denuntiatores şeklinde
'asaların ve diğer ad]andırır. Ne Rufus ne de Victor, collegiotor'ları an ar, ikisi de vicomagister',
al 'n getirilen ve lerden söz eder, bunların da, Constantinopolitana descriptio'da coilegiatus'lar
so 'yını bir yana ve vicomagister'ler olarak ayrıldığı görülür. Eski Roma'nın Capitolium'unda
melere bolca su günümüze ulaşan şu yazıtta geçen vicorum magistri Latinceye daha yakındır:
.I, 'ynı zamanda Imp. Caesarİ divi.
li ~ntlerde hep ) Traianİ Parthicİ HI.
i
ın Kaldırmak için Divi Nervae nepoti.
Is ~bu]'un tüm Traİano Adriana.
:) alçak olarak Aug, Pontif. maximo.
Triburuc. Potesta!. XX
:rin moloz taştan
Imp, II can. III. P.
ır 'tmayacağım; Magistri Vicorum XIIII.
rkaç devlet (P,Gyllius'un açıklaması burada biter),

]; ian, Patriğin İkinci Bölge


i~, <almadı, geri İkinci bölge, küçük tiyatro'dan başlayıp, düz alanı çok aZ farkedilebilen yumu-
ü. Nitekim önce- şak eğimli yamaçta yükseldikten sonra sarp kayalıklarda hemen denize doğru
n 'dir; Franklar sürüklenerek alçalır; bölgede, Büyük Kilise (Ayasofya), Eski Ki]ise (Aya irini),
:u, an fazla olan senato, porfir merdivenli tribunal, Zeuksippos hamamı, tiyatro, amfitiyatro,
otuz dört sokak ya da dar sokak, doksan sekiz ev, dört büyük porticus, on üç
200 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

özel hamam, dört özel fırın, dört gradus yer alır; bir eurator, bir vernaeuZus, y
otuz beş eolleglatus, beş vieomagister vardır.
y
Üçüncü Bölge bi
Üçüncü bölgenin üst bölümü, içinde hipodromun uzandığı bir düzlüktür ama uç F
bölümünden çok dik bir yamaç denize kadar iner; içinde hipodrom, Pulcheria le
Augusta konağı, Yeni Liman (Iulianus L.), yapısının benzerliğinden dolayı ct
Yunanca Sigma sözcüğüyle adlandırılan yarım daire biçimindeki ponicus, ıÇ
Constantinus Forumu tribunal'i, yedi sokak, doksan dört ev, beş büyük (I
ponicus, on bir özel hamam, dokuz özel fırın yer alır; bir eurator'u, bir s'
vernaeuZus'u, yirıni bir collegiatus'u, beş vicomagister'i vardır. e
Dördüncü Bölge
Dördüncü bölge, Altın Milion'dan başlayarak, sağında ve solunda yükselen te-
pelerle düzlüğe doğru kesintisiz uzanan bir vadi üstünde serilidir; bölgede Altın
Milion, Augustaion, Basilica, anıt çeşme, Fanion porticus'u, mermer kadırga,
deniz zaferi anıtı, Aziz Menas Kilisesi ya da martyrion'u, stadion'lar, Timasius
iskelesi, otuz beş sokak, dört büyük porticus, yedi özel hamam, beş özel fırın,
yedi gradus yer alır; bölgede bir curator, bir vernaeuZus, kırk eolleglatus, beş
vieomagister vardır.
ı
Beşinci Bölge i
Beşinci bölgenin hiç de küçük olmayan, çapraz eğimli yerlerde bulunan bir
bölümü, düzlüğe katılarak uzanır; kentin ihtiyaçlarını karşılayan yapılar bu
bölgede toplanır; bölgede, Honorius hamamı, Theodosius sarnıcı, prytaneion,
Eudokia hamamı, Theodosius Forumu ve kare biçimindeki Thebe Dikilitaşı'nın
bulunduğu Strategion, zeytin yağı horreum'u (ambarı), anıt çeşme, horrea
C(T)roadentia (Troas tahıl ambarları), Valentinianus tahıl ambarları, Constans
tahıl ambarları yer alır; bölge, Prosphoros limanına, Khalkedofi'IKadıköy)
iskelesine sahiptir; bölgede yirmi üç sokak, yüz seksen dört ev, dört büyük
porticus, on bir özel hamam, yedi halk fırını, iki özel fırın, dokuz' gradus, iki
maeellum (yiyecek ve özellikle balık olan katık satılan yer) alır; bölgenin bir
eurator'u, kırk colleglatus'u, beş vleomagister'i vardır.

Altıncı Bölge
Kısa bir düzlükte uzanmış olan altıncı bölgenin geri kalan bölümü dik bir
inişten ibarettir, Constantinus Forumu'ndan Sykai iskelesine ya da tralectus'una
(geçiş) kadar azar azar yayılır; bölgede, Constantinus'un porfir sütunu, senato,
Neorion Limanı, Sykai iskelesi, yirmi iki sokak, dört yüz seksen dört ev, bir
büyük porticus, dokuz özel hamam, bir halk fırını, on yedi özel fırın yer alır;
bölgede, bir eurator, bir vernaeutus, kırk dokuz eolleglatus, beş vleomaglster
vardır.
DÖRDÜNCÜ KİTAP 201

1-:r vernaculus, Yedinci Bölge


Yedinci bölge, kenara yaklaştıkça denize doğru eğimi artarak alçalsa bile üstteki
bölgeye göre daha düzdür; Constantinus sütununun sağından Theodosius
Forumu'na kadar kesintisiz portieus'larla ve kenarındaki aynı şekilde düzen-
[!iiklÜr ama uç
lemiş başka portieus'larla denize kadar uzanarak, eğiliyormuş gibi aşağıya
"u n, Pulcheria
doğru iner; bölgede Eirene, Anastasia ve Aziz Paulus olmak üzere üç kilise,
rligınden dolayı
içteki basamaklarla tepesine kadar çıkılabilen Theodosius sütunu, iki büyük atlı
i ie.ki portieus,
(heykeli), Theodosius Forumu'nun bir bölümü, Carosia hamamı, seksen beş
c beş büyük
sokak, yedi yüz on bir özel fırın, on altı gradus yer alır; bir curator, seksen
r curator'u, bir
collegiatus, beş vicomagister vardır.

Sekizinci Bölge
Sekizinci bölge, Tauros tarafında denizle hiçbir sınır oluşturmaz, yayıldığı alan
II-ayükselen te-
dardır bu da alanın uzun olmasıyla telafi edilir; bölgede, Constantinus
li ıölgede Altın
Forumu'nun bir bölümü, Theodosius Basilieası'na kadar Tauros'un sol
ın mer kadırga,
portieus'u, Capitolium, yirmi bir sokak, yüz sekiz ev, beş büyük portieus, on
i ı'lar, Timasius
özel hamam, beş özel fırın, beş gradus, iki macellus yer alır; bir curator, bir
n eş özel fırın,
vernaculus, on yedi collegiatus, beş vicomagister vardır.
~clegiatus, beş
Dokuzuneu Bölge
Dokuzuncu bölge bütünüyle inişlidir ve güneye doğru yönelerek deniz kıyısıyla
son bulur; bölgede, Kainoupolis ve Homonoia kiliseleri olan iki kilise,
er<\e bulunan bir
Alexandria tahıl ambarı, çok ünlü Areadia evi, Anastasia hamamı, Theodosius
i '~n yapılar bu
tahıl ambarı, on altı sokak, yüz on altı ev, iki büyük portieus, on beş özel
rn i, prytaneion,
hamam, on beş özel fırın, dört kamu fırını, dört gradus yer alır; bir curator, bir
ıehe Dikilitaşı'nın
vernaculus, otuz sekiz collegiatus, beş vicomagister vardır.
ıt .o.şme, horrea
tb, arı, Constans Onuneu Bölge -')
k"c1on (Kadıköy) Onuneu bölge, kentin diğer kıyısına doğru, geniş bir eaddeyle dokuzuncu
rt", dört büyük bölgeden, bir nehirle bölünüyormuş gibi ayrılır, ama konum olarak ondan daha
lo tZ gradus, iki düzdür, hatta denize yakın yerler dışında hiçbir yerde engebeli değildir; bölgede
alır; bölgenin bir Aziz Akakios Kilisesi ya da martyrion'u, Constantinus hamamı, Augusta
Plaeida evi, Augusta Eudokia evi, çok ünlü Arcadia evi, büyük anıt çeşme,
yirmi sokak, altı yüz otuz altı ev, altı büyük porticus, yirmi iki özel hamam, iki
halk fırını, on altı özel fırın, on iki gradus yer alır; bir curator, bir vernaculus,
1 ılümü dik bir doksan collegiatus, beş vicomagister vardır.
'a ıtraiectus'una
ri ;ütunu, senato, On Birinci Bölge
On birinci bölge, daha geniş bir alana yayılmıştır ve hiçbir bölümünde denizle
eln dört ev, bir
birleşmez, alanı düz olduğu kadar eşit olmayan yükseklikteki tepelerden de
öz fırın yer alır;
oluşur; bölgede, Havariler martyrion'u, FlaciJla sarayı, Augusta pulcheria evi,
i Ş vicomagister
tunç öküz, Areadius sarnıcı, Modestus sarnıcı, sekiz sokak, beş yüz üç ev, dört
202 iSTANBUL VE TARiHi ESERLERi

büyük porticus, on dört özel hamam, bir kamu fırını, üç özel fmn, yedi gradus
yer alır; bir curator, bir vernaculus, otuz yedi collegiatus, beş vicomagister
vardır.

On İkinci Bölge

On ikinci bölge, kentten çıkmak için kapıya yönelen bir kimsenin önünde
beliren bütünüyle düz ve uzun bir alandır ama sol tarafta yumuşak eğimli
inişlerle denizle son bulur; sur, bu bölgeyi yüce bir bezerne olarak süsler;
bölgede, Altın Kapı, Troas Porticusu, Theodosius Forumu, aynı şekilde, içinde
çıkılabilir basamakları olan sütun, moneta (darphane), Theodosius limanı, on
bir sokak, üç yüz altmış üç ev, üç büyük porticus, beş özel hamam, beş özel
fırın, dokuz gradus yer alır; bir curator, on yedi collegiatus, beş vicomagister
vardır.

On Üçüncü Bölge

On üçüncü bölge Sykai bölgesidir; Sykai kentten dar bir körfezle ayrılmıştır ve
kentle sık sık gidip gelen tekneler yoluyla bağlantılıdır; bir tepenin altında
uzanan kıyıdaki düzlükten yararlanılarak açılan tek cadde dışında Sykai
bütünüyle bu tepeye dayalıdır; bölgede bir kilise, Honorius hamamı, Honorius
Forumu, tiyatro, navalia (tersane), dört yüz otuz bir ev, bir büyük porticus, beş
özel hamam, sekiz gradus yer alır; bir curator, bir vernaculus, otuz dört
collegiatus, beş vicomagister vardır.

On Dördüncü Bölge

On dördüncü bölge, her ne kadar kendi iç alanıyla diğer bölgelerden ayrılmış,


kendi sürı,ıyla berkitilmiş ayrı bir kent görüntüsündeyse de, kuşkusuz, kentin
bölgelerinden biri sayılmalıdır; kapıdan geçtikten biraz sonra ilkin düz bir alanla
karşılaşı'lır ama sağ taraf cadde uzunluğunun yarısına kadar çok dik bir yamaç
halinde yükselir, oradan denize kadar, kentin içerdiği bu vasat büyüklükteki
bölüm (metindeki modioris, mediocris, olmalıdır) düzlük halinde uzanır;
bölgede kilise, saray, amt çeşme, hamam, tiyatro, lusorium (gladiator ve yırtıcı
hayvan dövüşlerinin yapıldığı yer) ahşap kazıklar üstünde yer alan, yani ahşap
köprü, on bir sokak, yüz altmış yedi ev, iki büyük porticus, beş özel hamam,
bir kamu fmm, bir özel fırın, beş gradus yer alır. (Panciroli metnindeki bütün-
leme şöyledir: bölgede bir curatoi-, bir vernaculus, otuz yedi collegiatus, beş
vicomagister vardır).
Ozet ve Sonuç
r
m, yedi gradus
vicomagister

kimsenin önünde
ırnuşak eğimli
r., )larak süsler;
'nı şekilde, içinde Kenti bölümlerine göre tanıdıktan sonra, sadece sanatla ve insan eliyle meydana
d ;ius limanı, on getirilmemiş, aynı zamanda mutlu bir doğanın toplu halde sunduğu
ho Lam, beş özel armağanlarla donanmış olan bu eşsiz görkemlilikteki kentin gözler önüne
be~vicomagister serilebilmesi için, bütün olarak içerdiği bilgilerin ortaya çıkarılması gerekir. Bu
yüzden, gelecekte pek çok insanın burayı mesken tutacağı şeklindeki tanrısal
öngörüyle şunları söylemek gerekir: yarımada konumundaki· uzun alan
boyunca, Karadeniz girişi karşısında yer almış bu daha geniş toprak, kıvrımlı
kıyılarıyla pek çok limana sahiptir; kendisini kuşatan ve gerektiğinde kenti
z 3ynlmıştır ve
koruyan bir denizle berkitilmiştir. Deniz çemberinin dışında kalan toprağa ise,
r t )enin altında
çift surlu olarak uzanan kuleler dizisi bekçilik eder. Bu koruyucu öğelerle çevrili
e iışında Sykai
olan kentin içinde sakladığı, daha önce tek tek anlatılan her şeyi şimdi, hiç de
II mı, Honorius
güçlü olmayan belleğin yeteneğine özetle iletiyoruz: İstanbul'da beş saray, on
yü porticus, beş
dört kilise, altı tanrısal Augusta domus'u, üç çok ünlü domus, sekiz thermae,
c'''us, otuz dört iki basillca, dörtforum, iki senato, beş harreum, iki tiyatro, iki lusariıtm, dört
liman, bir circus (hipodrom), dört samıç, dört anıt çeşme, üç yüz yirmi iki
sokak, dört bin üç yüz seksen sekiz damus, elli iki porticus, yüz elli üç özel
balneıtm, yirmi halk fırını, yüz yirmi özel fırın, yüz on yedi gradus, beş
~l len ayrılmış, maeellum yer alır; on üç eurator, on dört vernaeulus, beş yüz altmış eDiıegiatus,
[u,.;usuz, kentin altmış beş vieomagister vardır; bir porfır sütun, içinde çıkılabilir basamakları
,İ düz bir alanla olan iki sütun, bir eolossus, bir yaldızlı tetrapylon, Augustaion, Ciıpitolium,
11 ik bir yamaç darphane, üç deniz iskelesi yer alır. Kentin uzunluğu, Altın Kapı'dan deniz
;at Jüyüklükteki kıyısına kadar düz hat on dört bin yetmiş beş ayak, genişliği altı bin yüz elli
t linde uzanır- , ayaktır (P.Gyllius'un eklediği kitapçık burada biter).
3.( tor ve yırtıcı Kentin on dört bölgesindeki ev sayısının dört bin üç yüz seksen sekizi
al .1, yani ahşap aşmaması, domus ile, önde gelen yurttaşlara ait daha büyük evlerin anlaşılması
'e özel hamam, gerektiğini gösterir, tıpkı Sextus Rufus ve P. Victor'un anlattıkları gibi,
~t ıdeki bütün- Roma'nın on dört bölgesindeki yaklaşık bin yedi yüz elli beş ev de görkemli ve
cc'eglatus, beş kapsamlı evlere işaret eder; yoksa eski ya da yeni Roma, her ikisi de büyük
kentlerdi ve kalabalık nüfusa sahiptiler. Nitekim, Eski Roma'yı bir yana
bırakıyorum - Yeni Roma olan İstanbul, bu Kentin Bölgelerinin Tasvlri'nin
yazıldığı dönemde o kadar kalabalıktı ki, geniş caddeler ve çarşılarda bulunan
insanlar dahi dar sınırlar içinde oturuyorlardı. Yapıların birbirine bitişik olması
sonucu bir kimsenin göğü görebileceği, üstünde dam olmayan bir yer
bulabilmesi çok zordu. Dış mahalle yapıları çok geniş bir alana, Silivri'ye,
204 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

Karadeniz'e kadar yayılmıştı ve denizin hiç de küçük olmayan bir bölümü,


yapıları taşıyan kazıklarla örtülmüştü,
İstanbul yukarıda anlatılanlardan çok daha fazla anıta sahipti ancak Porfir
Sütun, Arcadius Sütunu, Ayasofya, yağma edilmiş Hipodrom ve bir kaç sarnıç
dışında bunların hiç biri günümüze ulaşmadı. Nitekim, her ne kadar bir çoğu
tahmin edilebilirse de, eski Byzantion'un Severus tarafından yıkılmasından
önceki döneme ait anıtlarının neler olduğu hiç kimse tarafından kaleme
alınmamıştır. Eğer, tüm sanat dehalarının değerli kabul edildiği o destansı za-
manlarda gelişmiş olduğu ve hiç bir şekilde Byzantion'dan daha üstün olmayan
Rodos'un üç bin heykele sahip olduğu düşünülürse, kentin, böylesine sanatla
İnşa edilmiş surları içinde ne kadar çok görkemli sanat eserini barındırdığını
tahmin edebiliriz, Şunu, yalnızca biliyoruz: Dareios, Philippos, Severus,
Byzantion'un anıtlarını yağma ettiler; her şeyi tahrip ettiklerinde de
Byzantionlular, Severus'un askerlerine karşı binalardan söktükleri tahtalarla
kendilerin savundular, heykeller fırlattılar. Öte yandan, Constantinus'un
yeniden yaptırdığı .!l-vzantion~n bl1_J5Ec!~-ı:s.ql<_~_ayı~~ki_,lm!ı-rıı--~ı-ı:ı-~Ei~
en.iğin.İ-gir bölümünde anlattım, bir bölümünde de şimdi özetleyeceğim: ilk
olarak, imparatorl ar arasındak~5~';1.ş.!TIa@!ı-İ!9ncİ-glaralcçoksık ç.ıkan yangınlar;
hem duadece rastlantl_§<?E,llc,1l
sıkandeğil., dlŞdüşm.,~nıarınya daar,!@)'1ncl~
anI~şamayan parti taraftarlarının ~lkardığl, ..ÜÇ, bazen ~ört g,ijp_süren..Y'lPg),nlaı:.
söz konusudur. Bu yangınlar sırasında yanmaya uygun şeyler yanında mermer
heykeller, tasvirler ve ne tür maddeden yapılmış olursa olsun her tür yapı öğesi
de yakılıyordu, tıpkı çerçöp yığınlarını yakmaya hazırlanan bir kimse gibi,
bizzat yaptıranların dahi artık tanıyamayacağı ve daha önceki yerlerini
bilemeyeceği şekilde, toplayıcıların, her tür maddeden dağlar gibi Jlğ,dıkları
yığınları yaktılar. Eski anıtlar sadece düşmanlar tarafından değil, aynı zamanda
İstanbul'a karşı büyük ilgi duyan imparatorlar tarafından da yıkıldı; bunlar
arasında ilk sırayı Büyük Constantinus alır. Eusebios, Constantinus'un
tapınakları yıktırdığını, girişlerini yağma ettiğini, çatılarını söktürdüğünü,
onların, bu kadar yüz yıl boyunca övünç kaynağı olan tunç heykellerini
kaldırttığını, bu heykelleri, onurlandırmak için değil, alayedilmeleri için her bir
İstanbul forumuna yerleştirdiğini, daha fazla alay konusu olmaları için, adını
taşıyan tüm kenti eski üstün sanatla işlenmiş tunç heykellerle doldurduğunu,
tanrıların altın ve gümüşten ya da değerli malzemeden yapılmış olan
heykellerini aldığını, tunçtan yapılmış olanları bir tarafa atılmış olarak
bıraktığını yazar. Eusebios ayrıca Constantinus'un, çok tanrılıların anıtlarına
karşı, onları tüm imparatorluktan kaldırmaya özen gösterecek, çok tanrılıların
tapınaklarının yıkılmasını öngören yasa çıkartacak kadar düşmanlık
duyduğunu ekler. Bizzat Eusebios'un ve diğer Hıristiyan yazarların da çok
tanrılılara karşı ne kadar düşman oldukları onların yazılarından anlaşılır.
Kuşkusuz, şimdi Müslümanların bizim heykellerimize karşı gösterdikleri
ÖZET VE SONUÇ 205

ı 'n bir bölümü, sertliğin aynını, tanrıların heykellerine karşı, sadece sıradan yazarlar değil,
koryphaios Basielios ile Gregorios da gösterdiler; bunlar, tanrıların taştan
ı;..,ti ancak Porfir anıtlarına karşı öfkelenmekle kalmadılar, bu tanrılardan hafiflikle söz eden
, 'lir kaç samıç , kitapları da yerdiler. Constantinus'un herkesçe bilinen ardıllarından hangi
ıe ıdar bir çoğu i imparatorun adını vereyim? Bu imparatorlar, tasvirlere karşı, hatta Hıristiyanlık
! tasvirlerine karşı o kadar saldırgan davrandılar ki sadece bu tasvirleri kırmakla
ı" yıkılmasından i

r "'ldan kaleme kalmadılar, onları yapan ressam, oymacı ve yontucuları ardından kovaladılar,
ig: ) destansı za- öyle ki, onların takiplerinden, Parthia'dan Parthicus'ların türemesi gibi bunlar
ho üstün olmayan da ikonomakhos'lar olarak anıldılar. Sadece en ünlü yapılarının temellerinden
t "ıesine sanatla yıkılmadığı, ama hemen hemen tüm kentin ve surlarının da yerle bir olduğu,
inı ıarındırdığını Zenon, lustinianus, Leon Konon, Aleksios Komnenos dönemlerindeki ünlü
!I;rıpos, Severus, depremleri geçiyorum. Yazarların anlattığı bu depremler öyle şiddetli oldu ki
";,klerinde de eğer eski İstanbul'un bir zamanlar içinde bulunduğu yeri, ebedi sınırları olarak
:tu eri tahtalarla onu kuşatan Boğaziçi ve Marmara belli etmeseydi, bu eski merkezin varlığı çok
ronstantinus'un zor anlaşılırdI.
tı 'klrııJ~rj.!!~ Uzun yangın ve savaş sonrası yıllarında, kentteki, halkın yoksulluğu nede·
zeı :yeceğim: ilk niyle boş kalan geniş alanları, daha sonra ise, yangın ve depremlerden arda
k rıkan YE'.gınıar; kalan yıkıntılarda, sokakların yönüne özen göstermeksizin, ayırtna çizgisi
i 'da ar~I?Sl!!Q~ gözetmeksizin yapılan inşaatları geçiyorum. Livius'un yakılan Roma için anlat- ,
ıL renY.'lng)!!j!l~ tığı gibi, sadece eski kanalizasyonun değil, suyolları ve samıçların da, önce ka-
, vanında mermer muya aitken şimdi özel kişilerin eline geçerek üstlerinin örtülmesiyle yer altında
ı- 'tür yapı öğesi akmasının ve kentin biçiminin, bölümlere ayrılmış düzgünlükte olmasından
n r kimse gibi, çok, rasgele doldurulmuş bir kent halİne gelmesinin nedeni buduL Türk
önceki yerlerini sultanlarının, kentin ortasını işgal eden çok büyük ve duvarlarla ayrılmış
a gibi yığdıkları (saray) alanlarını, sultanların yüksek görevlilerinin kenti parsel parsel kaplayan
ğu ıynı zamanda ve kamuya ait caôDeleri işgal eden etrafı çevrili mülklerini ya da, bu görevlilerin,
la yıkıldı; bunlar sadece toprak üstü'nde değil hızlı bir araştırmayla toprak altında keşfedilen yer
1 )nstantİnus'un altında saklı yapıların, başka amaçlı kullanım için dönüştürülmek üzere
n, jktürdüğünü, yıktıkları temellerini geçiyorum. Eğer İstanbul'da yaşadığım süre içinde bu
tur,~ heykellerini kadar çok kilisenin (metindeki templa, tapınak ve kilise anlamındadır) ve
n leri için her bir sarayın temelinden yıkıldığını ve eski konumlarını artık tanıyamayacak
ru arı için, adını şekilde, daha sonra yerlerine Türk yapılarının inşa edildiğini görmemiş
'le uoldurduğunu, i
olsaydım, alınışından bu yana Türklerin kenti ne dereceye kadar
n vapılmış olan i yıkabileceklerini bu kadar kolaylıkla idrak edemezdim. Kenti her ne kadar kamu
:a. tılmış olarak L yapılarıyla süslemeye çalışıyorlarsa da kent, yine de, daha korkutucu ve
i
nlı'drın anıtlarına gündüzün dahi, eskiden geceleyin olduğundan daha karanlıktıL Gece olunca,
:~ cok tanrılıların f Marcellinus'un dediği gibi, ışıkların aydınlığı gündüzlerin parlaklığını taklit
:&, r düşmanlık l, etmek alışkanlığıyla yapıları ışıltısıyla aydınlatıyordu; şimdi ise gündüzün
~
fa~arların da çok parI aklı ğı evlerin karanlığını ortaya çıkararak onları daha da karartıYOL
a ndan anlaşılır. Bundan dolayı, ister kenti yeniden yaptıran, süsleyen Constantinus ister onu
1" gösterdikleri daha da büyük bir kent haline getiren başkaları bugün yeniden yaşama dönseler
206
İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

dahi, eski yapıların nerede olduklarını söyleyemezler; bir yabancı olan ben
bunu nasıl yapabilirim? Eski yapıların kalıntıları, heykeller, yazıtıar, sikkeler,
bana bilgi toplamamda yardımcı olmadılar: ilkçağa meraklı hiç bir kent sakini
bana bilgi vermedi. Kentte oturanlar ilkçağ bilgisine bütünüyle yabancı; üstelik
bir şey sorduğumda beni engellediler, hiç bir şey sormayayım, hiç bir şeyi
serbestçe soruşturmaya cesaret edemeyeyim diye çaba gösterdiler, sadece
barbarlar değil Yunanlılar da. O Yunanlılar ki edebiyat onlara her şeyden daha
çok yabancı ve onlar için "Latin" adından daha güvensiz bir şey yok; onu köpek
adıymış gibi köpek dişiyle "ısırırlar"; ondan nefret ederler, ona lanet ederler ve
onları hiç bir kemikle yatıştıramazsın ama onları bol üzüm suyuyla tatmin
edersin. Eğer mükellef bir davete çağırmazsan, eğer Yunan usulü "haydi iç"
diye bağırmazsan emeğin ve şarabın'boşa gider. Yine de, onlardan hafif sözler
dışında, eski Byzantionluların adetleri arasında korudukları tek adet olan içki
içme dışında hiç bir şey çıkmaz. Tüm bu sıkıntılara, eski Yunan yazarlarından
İstanbul hakkında bilgi edinememek sıkıntısı da eklenir: Nitekim, ne
Halikarnassoslu Dionysios, ne Livius, ne Strabon, ne Vitruvius, ne Varro ne de
sonsuz sayıdaki başka yazarlar, Eski Roma'yı olduğu kadar Yeni Roma'yı
tanımam için bana yardımcı oldular; ne Blondus, ne Fulgosius, ne başka bir
çok yazar bana parmaklarıyla kaynakları gösterdi, beni yönlendirdi, ne de
yazarı bilinmeyen Patria Konsıanıinopoleos bana herhangi bir şey öğretti.
Nitekim, bu kitap bütünüyle hayal ürünü şeylerle doludur ve yalnızca kiliseleri
kimin yaptırdığı nı öğretir ama nereye yapıldıklarını bildirmez; kilise yaptıran
bir kimse yeniden yaşama dönse onu nereye yaptırdığını bulup çıkaramaz.
Herşey o derece değişmiştir ki, yaşayan kimselerin belleğinden öncesine ait olan
şeylere eski denilebileceği gibi tek bir bireyin yaşamının öncesindeki şeylere de
eski denilebilir. Nitekim, günlük yıkımlar o kadar fazla ki bir kimse çocukken
gördüğünü yaşlanınca tanıyamaz; ayrıca, sadece yapılar değil yok edilen, yerler
de taşıdıkları adları yitirdiler, bu adların yerini barbar adları, açıkça işitilmemış'ı
İskit adları aldı. Nitekim bu ulus, dilini o kadar sever ki eline geçirdiği her yerin i
hemen adını değiştirir, oraya, önceki adın çevirisi olmayan, daha çok başka bir
anlam taşıyan bilinmeyen yeni bir ad koyar; bunlar adları hükümleri altına al-
madıkları sürece yerlere de hükmedemeyeceklerine inanırlar; Yunanca ve
Latinceye, adlardan korkacak kadar, güvensizlikle bakarlar. O zaman, neden
araştırmaya kalkıştın? Gerçekten, hem insanların belleğinden hem de eski
yazarlardan yararlanan yeni yazarların yazılarından elde ettiğim bilgiler oldukça
kıttı. Anılarımızın öncesine ait olan her şey, mekan yeniden gözden geçiril-
diğinde, eski olarak nitelenebilir. Ben, bütünlük göstermediği, genelde kaldığı
ve belirsiz olduğu için yararlanamadığım tasvirlerden ya da binaların içerdiği
izlerden çok - bunların anısı, Türklerin güçlerini koruması halinde, kısa bir
süre sonra yok olacaktır - aslanın pençesinden çıkarİrcasına elde ettiğim o
bilgilere dayanarak on dört bölgenin konumunu belirIedim. Yine de, benden
sonraki araştırmacılar, benden çok daha özenli ve dikkatli olsalar da, kentin
ÖZET VE SONUÇ 207

bölgelerinin ve anıtlarının herhangi bir izini bulamayacaklardır. Eğer kendimi


öne çıkarmaktan çok, bu araştırmacılara yardımcı olmaya ve yakın gelecekteki
yıkımın getireceği yok oluşu telafi etmeye çalıştıysam, yanılmış olsam bile,
bağışlanmam gerekir ve İstanbul'daki ikametim istediğimden daha uzun
sürdüyse bu benim suçum değildir. Olayların akışı, Kral François'nın ölümü
beni bu duruma itti. İmparatorun buyruğuyla, İstanbul'da aylakça oturmak için
değil, eski Yunanca el yazmaları toplamak, sadece İstanbul'un değil, başka
birçok yeri de tasvir etmek, yapabilirsem yazın alanındaki bilginin artmasına
yararlı olmak için Yunanistan'a gitmiştim. Kralın ölümüyle, bu çabadan uzak-
laştırılınca, geliş nedenim doğrultusunda bir girişimde bulunmadan geri dönme-
ye çekindim. Böylece, çok az bir geErle, Asya'yı ve Yunanistan'ı baştan aşağı
dolaşmaya, ünlü kentleri betimlemeye giriştim. Kimse dönüşümü, bir İstanbul
myrus'u (bir balık türü?) ya da Asya'ya özgü keyif merakım yüzünden gecik-
tirdiğimi düşünmesin diye şunu da eklemek isterim: ben bütün bu haz ve keyfe,
araştırmarnı onaylamayı değil, talihime iftira etmeyi tercih eden kimselerden
daha çok sahip olmak isterdim. Beni yazın araştırmalarına yöneIten, elbette bir
çıkar sağlamak ya da ün kazanmak isteği değildir, onlara evimde, ruh dinginEği
ve sağlıklı bir bedene sahip olarak, daha iyi bir şekilde ulaşabileceğime göre ...
Bizanslı Leon'un ya da Pasias'ın nükteleri değildi beni alıkoyan; aynı şekilde,
beni alıkoyan, Demosthenes'in cehennemdekileri bile dehşete düşürdüğünü
söylediği Byzantionlu Python'un ateşli sözlerle anlatılan öyküsü de değildi, bar-
barların sesleri de; o sert vahşi sesler ki sadece rahvan yürüyüşlü hayvanları
ayaklandırmakla kalmaz, bizzat Byzantionlu Python'u da yurdundan kaçırır; o
sesler de benim ivedilikle geri dönmemi sağlayamadılar. Bilemiyorum, beni,
bilincinde olduğum bu tehlikeli yolculuklara sürükleyip, deneyimle ve sakınımla
her tür tehlikeye iten yazgı mı, başladığı m işi bitirmek için olan sebat mı yoksa
Platocuların şu yargısıyla doğrulanmış olan onur duygu,su mu yüreklendirdi:
"gerçeği bulamadığın sürece aramış sayılmazsm ve ardıM düştüğü n gerçek bu
kadar güzelken araştırma zahmetinden yakınmak utanç vericidir".
Resimlerin Listesi

ı. İstanbuL. Pierre GilIes, The anriquities of Consrantinople, lng, çev. J. SalI, London, 1729.
2. İstanbuL. Pierre Gilles, The antiquities of Consıantinople, lng. çev. J. Balı, London, 1729.
3. İstanbul. Theophilum Urbium, Türehisches Stad, • Biichlein, Nürnberg, 1664, s. 222.223.
4, Avrat Pazarı, Arcadius Sütünu. Pierre Gilles, The antiquities of Consıantinople, Ing. çev. J.
Ball. London. ı729.
5. Atmeydanı, Dikilitaş. Pierre Gilles, The antiquilies of Consıanıinople, lng. çev. J. Ball,
London, 1729.
6. İstanbuL. Ojayanni Francesco Camacia, /sale jamase, porti, forrezze, e ferre maritime
sottoposıe alla Ser. ma Sig.rta di Venetia. ad aÜr; Principi Christiani, er al Sig.or Turca,
Venetia, 1566-1574, s. 61.
7. İstanbuL, 16. y.y. sonu. Salomon Schweigger, Ein newe Reyssbeschreibung Deutschland nach
Constanrinopel und Jerusalem, Graz, 1964, s. 102.
8. Atrneydanı, dikilitaş örme sütun, Padişah ve maiyeti. Peter Coeek, The Turks in MDXXXlIl: a
series of drawings made in that year at Constanrinople, London, ı873, lev. 7.
9. İstanbuL. Peter Coeek, The Turks in MDXXX/JI: a series of drawings made in that year at
Constantinople, London, 1873, s. 33-34.
10. İstanbuL. Vavassore'den [1477]. Padişah portreleri eklenerek yapılmış tahta baskı. Braun &
Hogenberg, Civitates Orbis Terrarum, Cologne, 1574.
1 ı. IstanbuL. Thomas Artus [et al.]. Histoire des Tures, Paris, 1662, e. 2, s. 2-3.
12. İstanbuL. Thesaurus exoticorum, Hamburg, 1688, ks. 2, s. 124-125.
13, Ayasofya Camisi. Karalatos D. Byzantiou, He Konstanıinoupolis, Athenai, 1851, c. I, s.
508-509.
14. Ayasofya planı. Pierre Gilles, The anıiquiıies of Consıanıinople, İng. çev. 1. Baıı, London,
1729.
15. Ayasofya, iç görünüş. Pierre Gilles, The anıiquities of Constanıinople, İng. çev. J. Balı,
London, 1729.
16. Ayasüfya. Pierre Gilles, The antiquiıies of Constanıinople, İng. çev. 1. Balı, London, 1729.
17. Ayasofya Camisi iç görünüş, Mouradgea D'Ohsson, Tableau -general de l'Empire Ortoman,
Paris, 1787, c. I, lev. 19.
18. Ayasofya, iç görünüş. Robert Walsh, Consıantinople and the scenery of ıhe seven churches
of Asia Minor, London, 1839, c. I, lev. 22.
19. Ayasofya. Mouradgea D'Ohsson, Tableau general de l'Empire Ortaman, Paris, l787, c. ı,lev.
28.
20. Küçük Ayasofya Camisi. A. G. Paspates, Byzantinai meleıai, Konsıanıinoupolis, 1877, s.
332-333. _')
21. Aya İrini Kilisesi, A. G. Paspates, Byzanrinai meletai, Konstantinoupolis, 1877, s. 336- i
337.
22. Bodrum Camisi. A. G. Paspates, Byzantinai meleıai, Konsıanıinoupolis, 1877, s. 334-335.
23. Topkapı Sarayı'nın Galata'dan görünüşü. Guer, Moeurs et usages des Turcs, Paris, l747, c. I,
s. 46-47.
24. Beyazıt Camisi. Thesaurus exoıicorum, Hamburg, 1688, ks. 4, s. 238.
25. Beyazıt Camisi ve Serasker Kapısı. lulia Pardoe, The beauties of the Bosphorus, London,
1835, s. 106-107.
26. Beyazıt Kulesi'nden Süleymaniye Camisi ve Sultan Süleyman'ın Türbesi. lulia Pardoe, The
beauties of the Bosphorus, London, 1835, s. 80-81.
27. Fatih Camisi. Comte de Choiseul - Gouffier, Vayage pirıoresque deHla Grece, Paris, 1782-
1822, c. 2, lev. 83.
28. Marcellus Leo Anıtı'ndan kalıntılar. Comte de Choiseul - Gouffier, Vayage pirıoresque de la
Grece, Paris, 1782-1822, c. 2, Iev. 91.
29. İmrahor Mescidi. Comte de Choiseul • Gouffier, Vayage pittoresque de la Grece, Paris, 1782-
1822, c. 2, Iev. 90.
30. Su kemeri. Cornelis Le Bruyn, Reisen van Cornelis de Bruyn, Delft, 1693.
Dizin
Le jon, ı729.
T-ndon. 1729.
, 222-223.
in, ~e.İng. çev. J.

'go çev. J. Balı,

e ~rre maritime
~t at Sig,or Turco,

tschland nach
Abydos ]85 Armagnac, G. de 15, 16,17,18,20
Aeneas 130 Arap donanması 76, 180
h in MDXXXIII: a
Aenobarbus (Barbaros HayreHin) 127 Arcadius 86, 114, 1] 7, 166; - heykeli 14];
Afranius 134 - sütunu 179, ]85, 186, 188, 192
:G 1 that year at
Afrika 17 Aristides 182
Agarenos]ar (Araplar) 135 Aristoteles 95
ıt;!. ryaskı. Braun &
Agathias 68, 95, ] 65, ] 83, 194 Ariııs 115, 130, 136
agra marmajroma 163 Arkadinnaİ hamamı 62
Agrigentumlular 175 Armenia 135
Ailianos 16 Arnobius 133
:r " 1851, c. 1, s.
Aitherios, mİmar 89 Artemis Orthosİa tapınağı 61
Akakios, din şehidi ]65; - piskopos]65 Asia (Asya, Anadolu) 29, 30, 70, 82, 164,
1/. Balı, London, 207
Akhilleus hamanH 85, ]25
akra' (burun) 137 Aspar sarnıcı, 22
g. çev. J. Ball, Asur harfleri 61
Akropolis 116, ]25, 130, 194
A]bi 17 Athena Ekbasİa sunağı 1 ı6
ıll, cındon,1729. Athena tapınağı 118:130, 131, 132
Aleksios Komnenos 1]4, 127, 128,205
l'Empire Duoman, Athenaios i28
Ali Paşa Camisi 127, 136
Altın Kapı 181, 185, 189, 190,203 Atina 131, 184
!h el/en churches Attalos 177
Arnastrianon 162
Amastris (Amasra) 162 augusta 23
ıris. J787, c. 1. lev. Aııgııstaion 63, 85, 86, 84, 88, 90, 91, 93,
Ambrosius, Milana Piskoposıı 96
AmjJhiaraos 197 94,113,1]5,116,176,203
ir, ?olis, 1877, s. Aııgustinus 16, 86
anagııpstes {vaiz) 23
Anastasia, Constantinus'un kızkardeşi 162; Aurora 89
lic: 1877, s. 336- Ausonia (İtalya) 89; Aıısonia (Roma) 94
'- Romalı azize 142
Anastasin kilisesi 138, 141 Avarlar 164
i' ,s. 334-335.
Anastnsİas, imparatar 89. 93,181 Aveyron 17
s, __ ris, 1747, c. ı, Andronikos 165, 119 Avrupa 36, 56, 82
Anthemios, mİmar 64 Aya İrini (Eski Kilise) 63, 72
Antlıusa (İstanbul) 29 Ayasofya 22, 42, 43, 63, 64, 65, 67, 68,
os, ?rUS, London, 69, 70, 71, 72, 73, 84, 85, 87, 88, 90,
Antiokheil<ılılar, 174
Antonina (İstanbul) 29 94,95,96,113,114,144,163,171,
ia Pardae, The 172,182
Antonina, Belisarİus'un karısı 82
Antonius Bassinnus 29 Ayvansar~y.J79 .
;r. ~, Paris. 1782- Aziz Agathôiiikos Kilisesi 62
Aphrodite tapınağı 124
Aphrodite heyke]i 170 Aziz Antonius Kilisesi i 13, ı 69
e rroresque de la Aziz Benedictus Samıcı 22
apodyterium (soyunma yeri) ı 73
Apolion 29,124,129, 16] Aziz Havariler Kilisesi 140,169,17]
Gı e, Paris, 1782· Aziz Hieronyrmıs 90
Apuleius, 134
Arabia, Iustinus'un kızı 114 Aziz Ioannes (İncilci) Kilisesi 114
Arahiswn merrneri 77, 143 Aziz Ioannes Kalybites Kilisesi 124
Ararnon, G. de 17 Aziz Mamas Kilisesi 132. ] 84. 185
210 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

Aziz Menas Kilisesi 22,116,117 Byzas 29, 92,115, 177, 197


Aziz Mikhael Kilisesi 197 Byzes 29
Aziz Paulus Kilisesi 144
Aziz Theodüros Kilisesi 143
Azize Anna Kilisesi ISI
Caesar, 16
Azize la Kilisesi 190
Azotos zaferi 115 caldarium (sıcaklık) ] 73
Capitolium 35, 89, 90, 144, 199,203
Carosin Hamamı 162
chartophylax (arşivamiri) 23
Bakire Meryem Kilisesi 84, 183 Çifutpazarı 124
Bakkhos ve Sergios Kilisesi 50, 81, 82, 83, Ciaeaneseo, A. 18, 19
124 Claudianus 174
Bakırköy 22 cochlea (sarmal merdiven) 21
Balat 22 collegiator 199, 200, 201, 202
Balı, J. 3, 19 Colossus (Örme Sütun) 76
haIneLim (hamam) 197 Calumna Virginea (Kıztaşı) 22, 50
Basileios, koryphaios 205 Constans 200
basilica 23, 24, 84, 88, 89, 91, 92, 93, 94, Constantinopolis 69
95,96,113, 114, 115, 117 Constantinus, Büyük 33, 34, 35, 36, 62,
Basiliskos 62, 93, 94, 117 73,77, 84, 86, 87, 90, 91, 93, 94, 96,
Bathra (basamaklar) 62 113, 115, 116, ]25, 127, 129,132,
Bayazıt 139; - türbesi 142 133, 134, 139, 142, 163, 169, 170,
Bedesten 138, ]42 171, 172, 176, 178, 180, 189, 198,
Belisarius 80, 82, 88 204, 205; - forumu 73, 96, 113, 114,
Belon, P. 19 117, 124, 126, 127, 129, 130, 132,
Bithynia 29,30,62,177, ]78, 196 135,136, 141, 143, ]61; - hamam!
Blakhernai 183, 184, 185, 165, 190 163; - heykeli 115; - sarayı 182; - suru
Blanka (Langa) Bostanları 161 36, 166, 169; - sütunu 126, 130; 137,
Bölgelerin Eski Tasviri (.4ntiquCl Deseriprio 138; 200
Regionunı Urbis) 24, 61, 62,70,73, cothurnus 134
83, 84, 87, 89, 113, 114, 117, 123, cubiculu/11 (yatak odası) 140
124, 125, 126, 131, 137, 138. 140, curmor 8,165, ]99,200,201,202
141, 142, 143, 161, ]62, 163, 162,
163, 164, 169, 170, 172, 183, 189,
, 190,191, 192, 193, 194,197,198,203
Damasippus 134
) Bonus samıcı ı 80
i bos (öküz; inek) 175 Daniel 198
Basporion 124 Dareios 137,204
Bosporos (Boğaz) Burnu 47, 59, 60, 70, De Bosporo Thracio (İstanbul Boğazı) ı 8,
116,123,124,161, 194; - limam 123, 137,142, 166, 179, 189, 197
124,125, 126 Deipara (Theotokos) Kilisesi 96
Boupalos 92 Delphoi üç ayaklı kazanı 77
Bovis LacLls 174 Demeter ve Kore (Persephone) 124, 137
Boğa 175, 176 deweronklıorion 181, 182
Dikilitaş 74, 77, 78
Boğaz 33, 39,40,41,42,82,83,70, 123,
124, 193, 196, 205 Diomedes 130
Bude, G. 15,83 Dion'56, 60, J31
Büylik Saray 70, i 14 Dionysios, Bizanslı 33, 60, 70, 92, 116,
Byzantion 29, 30, 3 i, 33, 34, 35, 36, 54, 124,137,166,179, 184,194,195,197
56, 60, 61, 70, 86, 92, 96, 115, 116, Dionysos tapınağı 61
123, 124, 137, 142, 143, 183, 194, Dipoenos 118
195,197,198,204,206, doksonıaf/es (şöhret düşkÜnü) 165
Domninos i 13, 126
DiZİN 211

i. 97 domus 203 Gilles, P. bkz. Gyllius. P.


Gorgo resimleri 131
gradus (basamaklar)199, 200, 201, 202
Ebersolt , J. 3, 16 Gregorios 142,205
Edirne Kapı 171, 182 Gyllius, P. 15, 16, 17, 18, 19,20,21,22,
.73 Eirene Kilisesi 22, 138, 141; -Eirene adını 23, 24
II 144, 199, 203 taşıyan üç kilise 142 gynaeconitidum (Esi Saray) 21
Eirene, Konstantİnas'un annesi 189
mi 23 Eksakionion 169,170,179,181 Hadrianus 89, 130
eksodion (son sahne) 140 Halep 16
Eleutheron limanı 189 Haliç 40,123,142,170,180,183,184,
Epiphanios, piskopos 82 195,196
jiv .) 21 Ermeniler 198 Havari Aziz Thomas Kilisesi ı 24, ı 61
,"01,202 Eros 191 Havariler Kilisesi 169, 170, 171, 172
LI 76 Erotylos 71 Havariler Martynonu 169
L Şı) 22, 50 Euboulos hastanesi 72 Hebdomon 22, 170, 180, 181, ] 82, 185
Eudokia, Teheodosius'un karısı, 91;- Hekaıe (Av) 123, 124
hamamı 125; - heykeli 83; - hastanesi Helene, BÜyÜk Canstantinus'un annesi, ~_
il '3, 34, 35, 36, 62, 72 90, 115
8, lO, 91, 93, 94, 96, Eugenios Kulesi 125, 169 Helios (Güneş) 162
1.3, 127, 129, 132, Eunapios, 116 Hellene Sarayı 174
'12, 163, 169, 170, Euphemia Kilisesi 84, 134 Hellespontos 177
-" 180, 189, 198, Euphemin, Trakyalı Iustinus'un karısı 84 Hera 70; - aha'ları 137
un 73,96, 113, 114, Eusebios 70, 90, 132, 133, 134,136, 171, Herakleios 118, 164, 181
1,,1, 129, 130, 132, 198,204 Herakles 77, 92
t3, 161; - hamam i Eusthatios 123 Heraklides, Kappadokia piskoposu 117
1 - sarayı 182; - suru Eutropius 92, 93 Herodianos 30, 54
. si mu 126, 130; 137, Evagrios 64, 65, 68, 81,117,124, 139, Herodotos 29, 77, 78
140,161, 171, 193 Himerios, khartophylaks ı82
Hintliler 135
la 140
Hipodrom 42, 70, 73, 76, 77, 78, 79, 80,
,2' ,201,202
Fabius ı88 83,84,91,92,96, 114, 115, 129, 140,
Ferdinando. Anıgan Kralı 21 185,200
Forum Bovis 174 Homeros 94
Forum Constantini, bkz. Constantinus Homonoia Kılisesi 124, 161
Forum ludiciale (Divan) 40 Honorius 141,1166; - hamam! 125
Fonım Taııri 140, 142,143, 161 Hormisdas," Pers kralının oğlu 80, 81; -
) i ınbu! Boğazı) ı 8, Forum Theodosİacum 126 Konağı 80, 8 i
1'1 189, 197 Forum Theodosii, bkz. Theodosius horologion 93
.) !.ııisesi 96 François I, Fransa Kralı, 15. 16; 17,20 Hydralis 165
a: 1177 Franklar 141 hydreİon (su haznesi) 14 ı
'e )hone) 124, 137
ll, 32
Galata 36,83,194,195,196,197,198; Iberia (Gürcistan) 135
-:Hisarı ı 94; Galata'ya geçilen iskele I1ion 127, 130
126 Inakhos 70
13 60,70,92, 116,
Galatialilar 29 Ioannes (Prodromos) 21,169
179,184.194,195,197
Gallialılar 124 Ioannes, düşünür 182
Si Ioannes Khrysostomos 87, 163
Gea (Toprak) tapınağı 134
Gerber korsanları 17 Ioannes Rhetor, 140
: d' <Ünü) 165 Ioukoundianai (Galata) 193
S Getalar 91
Gilles, A., P. Gyllius'lIn yeğeni 18 Ioustinianai (Galata) 193
212 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

Isaurialı/ar 89
Kosilaos, Pendik yakınlarında yer, 180
Isidoros 64
Kosmas Indikopleustes 118
Itaha faurus'u (boğa) 176 Kmteras, safıst 162
Iulianos, Consııl 92 Kronos ] 18
Julianos, Mısırlı, 35 Ksenophon 56, 60
Iulianııs i 15, 124
Kserolophos (Avrat pazarı) 139, 186, 188,
Iulianus Limanı 81, 82, 83,125,161 190; -kazan 179, 188
lustinianos, 61, 63, 64, 68, 69, 80, 81, 82, Ksylokerkos Kapısı 34
85,86,87,94,96, 114, 138, 143, 165, Kudüs 17
171, 172, 180, 181, 182, 183, 185, Kutsal Üç1ülük Kilisesi 169
190, i 92, 193, 194, 199, 205 Kykla 166
Iustinus, imparator 82, 93,125, 126, 174, Kynegion 182, 183
183 Kyros, Pers kralı 60
Iustİnlıs, ri ran 92 Kyzikos 56, 89

İskitler, 137

Labarte, J. 23,
Janin, R. 22 labarum 133
Lamptera 138
Laodikeia 174
Kadırga Limanı 83 Latini (Romalılar) 176
Katkaslar 56 Laıısiakos 118
Kalliades 92 Lausos 117,118, 124
Leipzig 24
Karadeniz 56, 183
Kedrenos 24, 60, 64, 68, 70, 7 i, 72, 81, Leon I 62, 83, 124, 139, 140, 142, 144,
161, 165
82, 83, 84, 86, 88, 89, 93, 94, 96, 113,
Leon V 119
113,114,117, 118. 119, 123, 124,
Leon VI 205
126, 127, 132, 137, 138, 139, 140,
Leontios 70, 183
141, 142, 143, 144. 160. 161, 162,
Liviu, 138, 205
163, 164, 165, 169, 172, 180, 18 I,
Longinos, vali ı 35
182, 183, 185, 186. 189, 190, 197,
198, 203, Lyslppos, yantucu ı ı8
)
Keras (Haliç) Burnu 70; - Körfezi 166
Khalke 88, 89, 90, 91, 94, 113
Khalkedon (Kadıköy) 29, 33, 41, 60,123, ıvlacaristan 92
141, 163, 164, 170, 180; - iselesi 123, Macedonius 115
124, 125, 126 maceIlus 20 i
Khalkoprateia 94, 96, 117 Maeotis 56
Khersones 181 Magnaura 180, 18 i, 194
Khrysostomos 185, 63 Maksiminas 182
Khrysotriklinos 119 Malkhos, Bizanslı sofist 93
Kitaplık 94, 96, i 13 Mamianus, senatar 140
Klearkhos, vali 141 Mangana Sarayı 70
Kleidion 194 Manuel, imparataf 135
Kolkhi,56, 135 Marcellinııs74, 81, 162,205
Konstantinos III 91, 181 Marcianus Grammaticus ı 62
Konsıantinos V 76,164 Marcianus, imparator 91,188
Konstantinos VI 189 Mares, Khalkedon (Kadıköy) Piskoposu,
Kanstanrinos VII 76 115
Konstantinos, vali 34 Marinus Syrus 193
Korim üslubu 191
DiziN 213

Ir- nda yer, 180 Marmara 39, 42, 47, 56, 70, 78, 80, 82, Panciroli 24
i - 124,161,196,205 Pantheon (Roma) 68
Martigny, M. A. 23 Paphlagoniali1ar 162
Maurikios, impan:ı.wf 185 Paseial, L. 15, 18, 20
Maxentius 62, 134 Patra Consta11/iııopolitana (Parria
" 139,186,188, Maximinianus 62 Konsta/ltiflopoleos) 24, 25, 83, 84, 9 i,
L, Megara 29,142,177 ] 18, 181, 189,206
Melımet (Fatih) Camisi 172 Paulus 88
Melias koyu 166 Pausanias, Lakedaimaolu, 77 130
Menandros, protekıar 95 Pausanias, yazar 130
Mesembria 29 Pege (Pınar) 189
Mısır 35,128, 130, 143 Peiraikos 184
Miletopolis 30 Pendik 160
Miletos 30 Pera 194, 195
Milion 84, 87, 93, 96, i 13, i 14, 115, 169, Pergamon 175
200 Peribleptos, mannstır 84
Minerva heykcli 13 ı Perikles 118
Minerva tapınağı 13 ı Periııos (Perilaos) 175
Minucius Felix ı 33 Persler 85, 86,129, 137, 178
Mithridates 30 Petrus ve Paulus Kilisesi 81
madius 162 Phannos, Epiroslu, 178
Mokios Kilisesi 22, 190 Pheidias91, 118, 162
Montt'nucon, B. de 19 Phidalia 92, 162
Moreri, L. 19 Philadelphion 135
Mousa'lar 135 Philippos, Mekedonyali 123, 125, 137,
9, :0, 142, 144, Mouseion 96, 135 182,204
Museviler ı 98 Philoksenos Samıcı i ı 8
Myndos 118 Phi lostratos 29
Phokaia (Foça) 138
Phosphoros 123, 124,125
Nazarius 134 Phylarkos 30
Nazianz 142 Pytlıon 207
Neorion 124, 125, 126, 165: - kapısı, 124, Pittakia 83
) Placidia sarayı 165, 174
i
190; - limanı 125
Nestor 129 Plakotan Forumu 129, 130
Nikephoros Phokas 181 Planudes 16
Nikephoros. tarih yazarı 65 Plinius 92, 113, 118, 175
Niketas, hadım, 174 Plouton tapınağı 137
Nil 135 Plutarklıos 189
NaVlim Portum (luIinnus Limanı) 2 ı Poikile porticusu ı 89
Pontos 164
Por"r sütun, 127, 131
;t 93
Odysseııs 18, 130 porticus 23
i
aikanomikos 93 Poseidon tapınağı J J 6
Oktagencn 94 Pastel, G. 17
Olympos (Uludağ) 197 praetoriu/1Z 126
:,205
s ,2 apus coronarium 187 Prasinos partililer (Yeşiııer) 80
Proklos, vali, 75
'1 l8
Prokopios 61, 62, 63, 68, 70, 72, 80, 81,
lik il Piskoposu,
82,85,86,87,88,90,94, 113, 114,
Palation 89
117,129,130,131,142,143,165,
Pa/ilia kutlamaları ı 15 171, 172, ]74, 180, 181, 182, 183,
Paııadion 130, 131
189, 190, 192, 193
214 İSTANBUL VE TARİHİ ESERLERİ

Pseudo Kodinos 24
Sı. Bencit Lisesi 22
Pulcheda, Arcadius'un ızı 9 ı Steiner, A. 25
Stephanos 123, 191, ]93, ]94,
Stoudios manastın 84, 191
Rhegion, kapı 34 Strabon 96, 130, 194, 195
Rhesion 143 Strategion 124, 125, 126 .
Rodos 76, 204 Suda 25, 62, 79, 84, 85, 86, 87, 91, 92,
Roma (İstanbul), ]6, 17,23,24,33,35, 114, LLS, 162, 163, 165, 176, 182,
53,68,80,81,82,86.87.90,92, ] 13, 184, ]85, 188, 190, 191
]14, LLS, 127, 130, 131, 132, 133, Sultan Bayazlt türbesi ]39, 142, 143;-
134, ]35, 139, 142, 163, 164, 176, camisi 139, 142; - kervansarayı 139
178, 187, 199,205, 142 '
Romanos. 76 Sultan Mehmet 144,169,198;
Romulus 138 -kervansarayı, SO, 172
Rufus 199 Sultan Süleyman Camisi (Süleymaniye)
170, 179; - S Süleyman'ın oğlu
.Mehmet'in türbesi 143; oğlu İçİn
Sabatios 1]4 yaptırdığı cami 144; - kervansarayı 78,
Sabellius LLS 144; - karısının yaptırdığı cami,
Sampson Hastanesi 94, ı 72 kervansaray ve okul ı 92,
Saraceni sinagogu 142 Suriye 17
Saray (Bizans) 87,89,90,91,92,93,96, Sykai (Galata) 124, 126, 130, ]93, 194,
195, 197,202
113, 114, 117, 118; - (Topkapı) 40, 41,
Symeon, Bulgar 188
42,61,62,70,73,86,89, 144;-
Constantinus'un saray' 55, 88, 90;
-kadınlara ayrılmış çevrili alan (Eski
Saray) 142, 143 Tauros 113,124, 130, 139, 140, 141, 143,
Sardes 33, 116 144, 161, 164, ]69, 176, 186,201,
scrhıium (imparatorluk sekreterliği)165 repidariunı (ılıklık) 173
sebastophoros 86 Tenullianus 133
Secundus, düşünUr 91 Tervel, Bulgar Kralı 181
Seiren heykelleri 132 Tetrapylon 140
Selanik 33 -,) Teuthras, Mysia kralı 61
Selene (Ay) 162 i Thebe dikilitaşı (Dikilitaş) 73, 125, ]36,
Semystra 59 178,192,
senato 87,131,140 Themis'in evi (Adalet Sarayı) 126
Senecn 133 Themistios (Adalet Sarayı) ] 36
Serena 174 Theodora, imparatoriçe 88, 18I; -sütunu 62
Sesostris, Mısır kralı,ıı 8 Theodoretos, Kyrrhos Piskoposu 15
Severus 61,86,92,183,204, Theodoricus, imparator, 79
Sextus Rufus 199 Theodoros, vali, 91
Sibylla ]77, \78 Theodosius, Büyük 73, 75, 76, 86, 96, 114,
Sicilya 175 i LS, 125, 139, 141, 161, 164, 169,
Sigma 84 170, ]74,176,180,183, ]89, 190,-
sinagog 96 basilicası ]44; - forumu 113, ]30, 137,
syparium 133, 134 138,139,141,144,174,189; -limanı
Skiron kayallğl 142, 166 161;-sarnıcl 125;-sütunu 114, 137,
Skyllis, yontucu 118 138,138,140; - adını taşıyan üç forum
Sokra!es, Kilise tarihçisi 62. 69, 77, 87, 125
]29,136,141,142,163,171 Theodosius, Küçü k SS, 63, 73, 96, 169,
Sophia, Iustinus\ın karısı 82; - limanı 82 180,181,188
spondylos (omur; çember)129 Theophilos, imparator ı74
DiziN 215

Theophrastos i 17
therntae (sıcak banyo) 197
ıç Theveı, A. 16
Valens 163 -suyolıı, 164
i Thomas, araba yanşçısı 79
Valentinianus 125 - suyolu 164
Thomas, curator 165
Thoıı, J. A. de 19 vicomagister 199,200,201,202
Victor, P.199
36, 7,91,92, Thrakion, köy 56, 60; - limanı 56;
Vitaliaous 193
65 176, IS2, -kapıları 56
Vitruvius 77
9 tiara 86
I, !, 143;- Tiberius 119, LS3
vaı __ırayı 139, Timasius iskelesi 117, 200
Toıımefon, J. P. de 19, 3S Yahudiler 96
i ' Traianus 134; - adını taşıvan forum 129· - Yedi Kule 190
atlı heykeli 114; - for-lImlı(Roma) S'I, Yeni Roma, bkz. Roma (İstanbul)
:Sü •...yrnaniye) 139; - sarmal sÜtunlı (Roma) 133 Yunanistan 143, 164,207
aı':ı oğlu traiecrus (geçiş; iskele) 193 Yunanlılar 41,59,144, 189,197,206;
\; ··u için Trakya 17S -Yunanlıların "kızttlŞl" dedikleri sÜtun
k~ı ınsarayı 78, tribtmal23, 136 170
dığı.:ami, Troas tahıl ambarı. 200
); TÜrkler 21,59,78, 131,205,206; TÜrk
yapımı sütunlar 136; - TÜrklerin hamam Zenon 62, 91, 140,184
13c 193,194, geleneği 174; - "bezesten" dedikleri çarşı
Zeuksippos Hamamı 70, 7 i
45; - "kıztaşı" dedileri sÜtun 22,17021, Zonaras 117, 170, 177, 183
2245, 7S, 131, 136
Zosimos 35, 86, 87, 90, 124
Tykhe (Talih) 115,116
Tzetzes, 91, 174, 178, 185, 195
,9 140, 141, 143,
7, '86,201,

- cia -
)
) 7~, 125, 136, i

'Y 26
)ı.
" 1LS ı; -siirunu 62
;c )SU 15
i

i, 76, S6, 96, 114,


S 164, 169,
ı: 89,190,-
LU 3,130, 137,
74. 189; - limanı
Ü nıı 114, 137,
t:. an üç forum

3 73, 96, 169,

You might also like