Professional Documents
Culture Documents
ÇEVİRİ VE NOTLAR
MARİANNA YERASİMOS
YAYINA HAZIRLAYAN
ALİ ÖZDAMAR
KİTAP TASARIMI
YETKİN BAŞARIR
KAPAK
DİLEK ÇETİNKAYA
TASARIM DANIŞMANLl�I
BEK
1. BASIM
ARALIK 2014, İSTANBUL
ISBN 978-605-105-138-3
YAYIN YÖNETMENİ
ÇAtATAY ANADOL
İstanbul ·un
Ortodoks Esnafı
1833-1860
ALEKSANDROS PASPATİS
ÇEVİRİ VE NoTIAR
MARİANNA YERASİMOS
KitapvAYINEVi
İÇİNDEKİLER
SUNUŞ 7
BİRİNCİ KISIM
I. İSTANBUL'DAKİ HASTANELER 13
3· İSTANBUL 23
iKİNCİ KISIM
3· ESNAF 57
4. KARMA ESNAF 63
5. RUMELİLİ ESNAF 83
ÜÇÜNCÜ KISIM
HASTALIKLAR 179
4. HUMMA 198
5. İSTİSKA 202
7. KOLERA 206
8. TETANOS 209
EKLER
DİZİN 220
SUNUŞ
ksandros Paspatis geniş Türk okur �tlesi için yabancı bir isimdir. Adını
8 SUNUŞ
Ayrıca okumayı kolaylaştırmak için yazarın verdiği dipnotlara yenileri ek
lendi. Fakat eklenenler sayıca fazla olduğundan, bu kez alışılmışın aksine
notlarda sadece "yazarın notu" olanlar belirtildi, çevirmenin notları için
bir belirteç kullanılmadı.
Son olarak "Ortodoks" sözcüğüne açıklık getirmek istiyorum. Pas
patis metni kaleme aldığı tarihte Balkanlar ve Makedonya'daki Ortodoks
Hıristiyanlar İstanbul'daki Patrikhanenin yetkisi altındaydı ve Osmanlı ida
resinin dine dayalı millet sistemi uyarınca Bulgar, Arnavut, Hırvat, Kara
dağlı, tüm diğer Slavlar ve de Makedonlar Rum Ortodoks milletine mensup
sayılırlardı. İş bulmak için akın akın İstanbul'a gelen bütün bu insanlar
şehrin Ortodoks esnafını oluşturur ve hastalandığında Rum milletinin has
tanesinde tedavi görürlerdi.'
Paspatis bu kitapta, Avrupalılaşmayla değişen zevk ve adetlerle eski
mesleklerin birçoğunun yok olduğu, Avrupa'dan ithal edilen malların re
kabetine dayanamayan esnafın iflas ettiği ya da meslek değiştirdiği bir dö
nemde, imparatorluğun dört bir yanından, hatta bağımsızlığını kazanmış
olan Yunanistan'dan İstanbul'a gelen çeşitli etnik gruplardan "yoksulluk
mağduru" göçmen Ortodoks işçi ve zanaatkarın hayatını anlatıyor. Peki,
toplumun ve ekonominin bu dönüm noktasında Müslüman zanaatkarla
rın durumu farklı mıydı? Paspatis bu konuya değinmiyor; değinmesi de
mümkün değildi, zira kullandığı kaynaklar Rum cemaat hastanesinin kayıt
defterleridir ve "hastaların tümü Doğu Ortodoks Kilisesi'nin evladı" dır. Ne
var ki İstanbul'daki Müslüman küçük esnafın, işçilerin -hele göçmenlerin
daha iyi durumda olduğunu düşündürecek en ufak bir neden olmadığına
göre, yazarın gözlemlerinin her dinden esnaf için geçerli olduğunu düşü
nebiliriz. Hıristiyan ya da Müslüman Arnavut simitçinin farklı hayatlar sür
düklerini kim söyleyebilir ki? Hapishanede yatan bir çoban Bulgar, Türk ya
da Rum olsa ne fark edecekti? Bu insanların bulaşıcı bir hastalığa yakalan
ma ihtimali artacak ya da azalacak mıydı? Paspatis'in metni aslında 1830-
1860 arasında İstanbul'un, her dinden ve milletten esnafının sefaletini ve
yoksulluğun kasvetli yüzünü sergiliyor. Tablolarla ve ölüm yüzdeleriyle
Bulgar Kilisesi, üzün süren siyasi ve dini tartışmalardan sonra 1872'de patrikhaneden bağımsızlığını
ilan etti.
10 S U N UŞ
BİRİNCİ KISIM1
ı lstanbul'daki Ortodoks esnafla doğrudan ilgili olmayan, ancak okurun, Rum cemaatının
hastanelerini, yazann kullandığı kaynaklan ve yaşadığı çevreyi -dönemin lstanbul'unu- tanıyabilmesi
için gerekli görülen Birinci Kısmın üç bölümü kısaltılarak çevrildi. Çıkartılan bölümler özetlenerek ve
italik harflerle verildi.
BİRİNCİ BÖLÜM
İSTANBUL'DAKİ HASTANELER'
Yazar, Rum hayırsever kurumlannın tarihine ilişkin belge eksikliğinden
ve korunabilmiş az sayıdaki kayıt defterinin düzensizliğinden yakındık
tan sonra eldeki kısıtlı kaynaklara dayanarak Yedikule Hastanesi'nin,
yani günümüzde Balıklı Rum Hastanesi olarak bilinen kurumun tarih
çesini özetliyor. 2
l� [ ]
...
İkinci kitabe:
Kostantiniye patriklik makamına nezaret eden
Hıristiyanlığa layık icraatta bulunan
Maronia'lı6 Neofıtos'un7 maddi imkanları
Devlet-i aliye baş dragomanı beyzade Yorgi Muruzi8 himayesi
Menafı-umı1miyyeye hadim9
Muhterem Yordan ve Mihail'in müttehiden nezareti ile10
Umuma müfid" iş bu hastahane
Ulvi gayret ile ahiren temelinden bina edildi
Kasım ı79f2
13 Metinde "Osmanlı." Yazar "Osmanlı" sözcüğünü, birkaç istisna dışında, "Müslüman" anlamında
kullanıyor. 19. yüzyılın Yunanca metinlerinde çok sık karşılaştığımız bu Osmanlı/Müslüman eşanlam·
!ılığı, çoğu Rum aydınının Tanzimat'a rağmen kendilerini "Osmanlı" kabul etmediğinin, "Osmanlıcı
lık" ideolojisini benimsemediğinin bir ifadesidir. Bu eşanlamlılığı kullanan Müslüman-Türk yazarlann
da (örneğin Ahmet Mithat Efendi) Osmanlı nitelemesiyle kendilerini özdeşlediklerini, gayrimüslimleri
Osmanlı'nın " temel" unsurlarından saymadıklarını söyleyebiliriz. Metindeki "Osmanlı"lar bağlama
uygun olduğu sürece " Müslüman" olarak çevrildi. Paspatis "Türk" sözcüğünü de Müslüman anlamında
kullanır, " Müslüman" sözcüğü ise metinde sadece birkaç kez geçiyor.
14 1834'te açılan ve halen faaliyette olan Yedikule Surp Pırgiç Hastanesi. Hastane hakkında bkz.
Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Kültür Bakanlığı/Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı,
İstanbul, 1994, c. 7, s. 460 ; Arsen Yarman, Osmanlı Sağlık Hizmetlerinde Ermeniler ve Surp Pırgiç Ermeni
Hastanesi Tarihi, Surp Pırgiç Ermeni Hastahanesi Vakfı, İstanbul, 2002.
[ ...]
Yedikule'deki Rum Hastanesi'nin inşaatı 24 Temmuz 1836'da baş
ladı ve 1838'in sonlarına doğru bitti. Hastalar 14 Şubat 1839 'da Galata Has
tanesi'nden nakledildi.
15 Galata Şehir Hastanesi'nin diğer adı "Gemiciler Hastanesi" (To spitalio ton Gemicidon) idi. Söz
konusu hastane, günümüzde Karaköy'de Kemeraltı caddesinde, bugün hala hastanenin vakfı olan
Büyük Balıklı Han'ın olduğu yerdeydi. Karantina uygulaması l837'de başladı.
16 Paspatis dipnotta Ubicini'nin La Turquie actuelle (Paris, 1855, s� 310-3ıı) adlı kitabından konuya
ilişkin "kısaltılmış" bir alıntı veriyor. Eksik olan bölümlerin italikle belirtildiği alıntının tamamı şöyle:
"Şarkı söyleyerek şehvetle kıvnlan, başları altın tepelikli kırmızı bir fesle süslü, parfUmlü saçları omuzlarında
dalgalanan, kaşları ve kirpikleri sürmeli dansçılar genç Rumlardır. Birkaç yıldan beri bu yozlaşmış yaratık
ların sayısı lstanbul'da çok azaldı ve artık sadece çoğunlukla Rumlar tarafından işletilen Galata mey
hanelerinde görülüyorlar. Kadın kıyafetleri, tamamen tüysüz yüzleri ve yanaklarındaki allık, gelen geçene
mesleklerini belirtiyor."
[ ...]
Kurumun sabit ve arızi gelirleri vardır.
Sabit gelirler: Zood6hos Pigi Kilisesi'nden20 toplanan ve kilisenin
masrafları düşüldükten sonra kalan miktar, gayrimenkullerden ve bahçe
lerden alınan kiralar; hastanede vefat eden hastaların satılan eşyalarından
elde edilen meblağlar; yatırılan hastalardan alınan yirmi kuruş duhuliye;
hastane kasasında muhafaza edilen ve hastanın vefatı durumunda kuruma
17 ilk kuruluş yıllarında hastalar. yaşlılar ve çocuklar aynı koğuşları paylaşırlarken. yeni düzenleme·
!erle çocuklar için özel bölümler ve derslikler oluşturuldu. 1850°de hizmete giren yetimhanede 1862°de
bütün masrafları kurum tarafından karşılanan yaklaşık yüz çocuk barınıyordu. Yetimhane r902'de
Büyükada"daki Hristos ( İsa) tepesindeki binaya nakledildi ve r964°te "Kıbrıs olayları" başladığında
devlet tarafından kapatılıncaya kadar o mekanda işlevini sürdürdü. Ahşap bina günümüzde metruk
haldedir.
18 Hastanenin mütevelli heyeti, cemaat tarafından seçilen ve Patrik"in onayladığı on beş kişiden olu
şuyordu. bunların bir kısmı rahip. bir kısmı da din dışı kesimdendi.
19 "Alenen ilan ediyorum ki. ruh hastalarının Yedikule Hastanesi'ndeki tedavileri milletimiz için yüz
karasıdır. Tenkide şayan bir kayıtsızlık ve ihmaldir. Parasızlığı bahane edenler yanılıyor. Cemaatin para
sı vardır ve akıl hastalarının uygun tedavisi için memnuniyetle nakdi yardımda bulunacaktır" -Yazarın
Notu (bundan böyle Y.N.) [Akıl ve ruh hastalıkları bölümü ancak r882'de hizmete girdi].
20 Türkçede Balıklı Kilisesi olarak bilinen, "yaşam veren kaynak" anlamındaki Zoodohos Pigi, Meryem
Ana'ya i thaf edilmiş bir kilise ve ayazmadır. Eskiden Zoodohos Pigi yortusunda (her yıl Paskalya' dan
sonra ilk cuma günü kutlanır) Balıklı Kilisesi'nde lstanbul'un her semtinden insanların katıldığı büyük
bir panayır düzenlenirdi.
21 Günümüzde Eptanisa (Yediadalar) olarak bilinen Yunan adaları; Bu adalar hakkında bkz. ikinci
Kısım, dipnot 6.
22 Muhtemelen fodula ekmeği. Fodula yeniçerilere, saray çevresine ve bazı zengin imaretlerde dağı
hlan bir çeşit pideydi. Fodula tayınına hak kazanmak bir imtiyazdı ve bu imtiyaz V. Murad dönemine
dek (1876-1904) sürmüştür. Sözcük Yunanca pidecik anlamındaki pitula'dan türetilmiştir.
23 Ortodoks Kilise kuralları dini perhizlerde hayvansal gıda tüketimini yasaklar; bkz. Üçüncü bölüm,
dipnot ıı.
24 Milli onur ve haysiyet sahibi. Yazarın kullandığı dil o günkü ölçüler içinde oldukça yalın olmasına
rağmen yine de 150 yıl öncesinin Yunancasıdır, yani "eskimiş" bir dildir ve bazı sözcük ve kavramların
birebir karşılığı ancak Osmanlıcada mevcuttur. Ne yazık ki Osmanlıca sözcükleri asgari düzeyde kulla
nabildim.
18 I STANBUL'DAKİ HASTANELER
İKİNCİ BÖLÜM
[. . ]
.
1833 Kas. 2 Nikos Adami kasap rumelili üsküdarda Hızır ilyasta işa
retli, pecte [cepte] kağıtlar var.
[ ...)
1835 Şub. 22. kostandi penzo berber bukresli burada unkapanda
panayiada işaretli mendilinde l0,8 kuruş ve bir yüzük ve bir parça
gümüş zincir ve iki zembil esvap ve bir çuval yorgan ve bir çubuk.
[ ...)
İSTANBUL1
B
u muhteşem ve kalabalık şehir hakkında, yabancıların ve bizimkile
rin kaleme aldığı pek çok ayrıntılı tasvir var. Bilhassa İ stanbul'u ya
kından tanıyan biri olan Skarlatos Bizantios'un2 şehrin eski ve yeni
abidelerini, tabiat güzelliklerini övdüğü eseri dikkate şayandır. Şehri ilk kez
ziyaret eden herkes büyüleniyor, üzün süre burada yaşayanlar bile şehrin
bunca güzelliğine tekrar tekrar hayran kalıyor.
Maksadım bir seyyah ya da bir yabancı gibi İstanbul'un latif iklimini,
sakinlerinin serin Boğaziçi kıyılarındaki yalılarını tasvir etmek değil. Prens
Adaları'nın letafetini ve hastalara şifa veren deniz abuhavasını methetmeye
ceğim.3 Bizans harabelerini, Osmanlı padişahlarının muhteşem camilerini
ya da cansız, lakin evvel zaman hükümdarlarının ıstıraplarına ağıt yakan
viran surlarını da methetmeyeceğim. Büyük ve emniyetli limanını, sayısız
vapurlarını ve uluslararası ticaretini de anlatmayacağım. Bunları benden
evvel başkaları yeterince anlattı. Benin maksadım İstanbul'u olduğu gibi
tasvir etmektir. Çamurla sıvanmış sokaklarını; kötü kokan suyollarını; her
taraftan yayılan sağlıksız havasını; taşradan ve yabancı memleketlerden şeh
re ticaret ve ekmek parası için gelenlerin yaşadığı, hastalanıp sefalet içinde
vefat ettiği boğucu ve loş hanlarını tasvir edeceğim.4
ı Bölüm kısaltılarak çevrilmiştir. Yazann ikinci Kısım'daki Esnaf bölümünde yeniden değindiği
konular, çok sık tekrar ettiği "mülevves" mekan ve semt tasvirleri, konumuzla ilgisi olmayan dönemin
tıbbi görüşleri çeviriye dahil edilmedi.
2 Skarlatos Bizantios (1798 Yaş,Romanya-1878 Atina), Yunanlı eğitimci ve yazar. Uzun yıllar lstan
bul'da yaşamış olan yazann He Konstantinoupolis adlı üç ciltlik eseri (Atina, 1851-1869), "megapol"un
ve Boğaziçi'nin, Asya ve Avrupa yakası köylerinin topografık, arkeolojik, mimari ve tarihi araştırması
niteliğindedir. Kitapta ayrıca Is tanbul sakinlerinin örf ve adetlerinin -hatta yemek alışkanlıklarının
kapsamlı tasvirleri yer alır. Bizantios, derin bilgisi ve nüktedan tarzıyla dönemin düşünürleri arasında
özel bir yere sahiptir. Kitabın biraz uzun olan başlığı şöyle: He Konstantinoupolis: he perigrafe topograjike,
archaiologike kai historike tes perionymou ıauıes megalopokos kai ton ekaterothen tou kolpou kai tou Bospo
rou proasteion autes.
3 " Kırım Savaşı esnasında, müttefik ordularda stomatit'den [ağız etrafında, içinde ve dilde görülen
ciddi yara] muzdarip olanlar Adalar'a naklediliyor ve süratle iyileşiyordu," Peter Pincoffs, Experiences of
a Civilian [in Easten Military Hospitals: With Observations On The English, French And Other Medical...J
Londra, 1857, s. 25, dipnot -Y.N.
4 "lstanbul'da bekarların yetmiş beş veya yetmiş altı bin olduğu tahmin ediliyor, bunların beşte ikisi
İ STANBUL
güneşsiz, pis ve rutubetli, dolayısıyla sağlıksız, oysa daha ferah ve aydınlık olan
Müslüman mahallelerinin daha sağlıklı olduğunu açıklıyor. Bu nedenle, dini
gerekçelerle mahalleler genellikle ayn olduğu halde, tertipli Müslüman mahalle
lerinde çalışan ve yaşayan bakkal, sütçü-muhallebici, bahçıvan, finncı gibi kimi
Hıristiyan esnafın diğer bölgelerde yaşayan meslektaş ya da dindaşlanna göre
daha sağlıklı olduklannı belirtiyor.
[ ... )
[Müslüman mahallelerinde çalışan ve yaşayan Ortodoks] esnaf bekar
dır. Evli olanların aileleri ise ekseriyetle ya memlekettedir ya da Hıristiyan
mahallelerinden birinde otururlar. Dükkanlarının üst katında yaşayan bu
zanaatkarlar sakin ve sesiz bir hayat süren Müslümanlar gibi hareket etmek
zorundadırlar, aksi halde mahalleden kovulurlar. Aileleriyle birlikte oturma
izni sadece bahçıvanlara verilir. Bunların yaşadığı kulübeler, bahçenin, Müs
lüman aileyi göremeyecek kadar kuytu bir köşesinde ve hemzemindir. Bu tür
müştemilatlarda, zengin Müslümanların geniş bahçelerinde yevmiyeli çalışan
Arnavutlar ile Sakızlılar ve ahırlarında çalışan Rumelili seyisler oturur. Bu iş
çiler hastalandıklarında Yedikule Hastanesine sevk edilirler. Müslüman ma
hallesinde yaşayan hizmetkarlar, pazar ve tatil günlerinde en yakın Hıristiyan
mahallesine gider, haftalık perhiz ve sükfıneti, dindaşları ve meslektaşlarıyla
birlikte neşe içinde ve çoğunun pek sevdiği şarap ve sefahatle bozarlar.
[ ...)
İstanbul'un Marmara'ya bakan surlarını dalgalar döver. Sürekli ha
reket halindeki denizin çalkantısı bazı yerlerde surların temellerini oydu.
Bazı kısımlarda surlara çarpan dalgaların şiddetini azaltmak için sahile de
vasa kayalar yerleştirildi. Şehrin iç kısmı ile dış kısmı denize açılan kapılar
[. . .]
Kışın bu üç rıhtım çamur, dışkı, pislik, çürüyen bitki artıkları ve hay
van leşlerinden geçilmez olur. Biriken durgun sulardan yerler kapkaradır.
Pislikle gübreden mürekkep toprak o derece nemlidir ki burada çalışan
ların ayakları sürekli soğuk ve ıslaktır. Ticaretin canlılığından dolayı kala
balık ve hareketli olan bu rıhtımlara çevre halkı yazın akın eder, bilhassa
akşamüstleri, mahalleliler hiçbir rahatsızlık duymadan gübre yığınlarının,
açıkta akan lağımların yanı başındaki kahvehanelerde oturur ve bu sağlıksız
havayı saatlerce teneffüs ederler. Surların rıhtımlar arasındaki bölümlerin
de hane süprüntülerinin denize döküldüğü delikler ya da daha doğrusu çat
laklar var. Köpekler sayesinde denize dağılan bu çöpler ilk lodos esintisiyle
tekrar karaya vurur. Sadece bu üç rıhtım değil, diğerleri de, en küçükleri
dahi, bunlar gibi yanına yaklaşılmayacak kadar pistir. Halbuki muntazam
bir kaldırımla bu durumun bir ölçüde düzeltilmesi mümkündür.
İstanbul sakinlerinin çok iyi bildiği bu pisliğin, bilhassa Marma
ra'dan esen şiddetli lodos bu muzır havayı tüm civar mahallelere dağıttığı
vakit, habis hastalıklara yol açmaması mümkün değildir.
Bu rıhtımların etrafında, boğucu, kapkaranlık mahallelerde şehrin
güney kıyılarının Hıristiyanları yaşar. Çoğu suriçinde ve hepsi surlara ya
kındır. Tepelerden gelen ve şehri kat eden derelerin, daha doğrusu sellerin,
7 Sırasıyla Kocamustafapaşa, Langa ve Kumkapı.
26 İSTANBUL
bir kısmı yetersiz suyollarına akar, oradan da sur kapılarından ve çatlakla
rından denize dökülür, geri kalan sular ise önüne çıkan her şeyi alıp götü
rerek, arkasında hayvan ve bitki artıklarını bırakarak sokakları, yoksulların
alçak, derme çatma evlerini basar. Sağanak yağdığında, mahallelilerin çoğu
sokakta biriken çöpleri yağmur sularının oluşturduğu derelere döker, böy
lece sular çekilince daha alçak mahallelerdeki çöp birikintilerini ve kokuş
muşluğu artırırlar.
Ağustos ve eylülde yağan şiddetli yağmurlardan sonra bu duruma
çok kez şahit oldum. Şiddetli yağmur bazen hayvanları ve insanları Aksa
ray'a ve Laleli Camii'ne doğru sürükler. Hiçbir tedbir alınmaz; halk biriken
yeşil durgun suların bir an evvel tamamen kurumasını ve leşlerin kendili
ğinden dağılıp yok olmasını alabildiğine kayıtsız ve suskun bekler. Hıristi
yanlar ticaret konusunda Müslümanlara göre daha serbest davrandıkların
dan, her namuslu zanaatkar, hiçbir engelle karşılaşmadan mahalle içinde
mesleğini icra edebilir.8 Bundan dolayı Hıristiyan mahallelerinde envai çe
şit imalathane mevcuttur, bunlardan çıkan pislik ve çöp mebzul miktarda
dır. Dükkanlarının kirli sularını suyollarına döken balıkçılar, kahveciler ve
berberler gibi, imalathane sahipleri de çöplerini sokağa dökerler. Özel ya da
kamuya ait ahırlardan rüzgar ve yağmurla birlikte her tarafa yayılan gübre,
sokak köşelerinde tepeleme yığılır. Bu mezbeleye, sıkça yapılan ev temiz
liklerden sonra sokağa dökülen ve kuruyuncaya kadar çukurlarda gölcükler
oluşturan kirli suları da eklemek gerekir.
[ ... )
Türk mahallelerinden geçerek başka bir kıyıya varırız. Saraybur
nu'ndan Unkapanı meydanına kadar uzanan bu kıyı çoğu hastaneye yatmış
8 Yazar, gedik hakkından, yani herhangi bir iş yeri açma imtiyazından ve dolayısıyla ancak belli mik
tarda esnafın belli sanatları icra edebilme usulünden söz ediyor. Gerçi Hıristiyan mahallelerinde gedik
usulünün geçerli olmadığı konusunda hiçbir bilgiye rastlanmadı, fakat Paspatis aynen böyle yazıyor.
Osmanlı imparatorluğunda gedik usulü, loncalarla birlikte 1913 yılında kaldırıldı.
9 Unkapanı ile Azapkapı arasındaki birinci köprü 1836'da, Galata ( Karaköy) ile Eminönü arasındaki
ikinci köprü 1845'te yapıldı.
ro Bakanlık.
rr Dini bütün Ortodokslar (Rum, Bulgar, Sırp ve diğer) ve Apostolik Ermeniler, hayvansal gıda tüketi
minin yasaklandığı uzun dini perhiz dönemlerinde bol miktarda bakliyat tüketirler. Paspatis hiç tasvip
etmediği. sağlığa zararlı bulduğu bu beslenme kültürüne sıkça değinir ve eleştirir.
28 lsTANBUL
retin hengamesi içinde sağlıklarına dikkat etmeyen bu adamların tek gailesi
kar etmektir. Bin bir zahmet çekerek mümkün olduğu kadar büyük bir servet
biriktirmek ve İstanbul'dan uzak olan ailelerine göndermek için durmadan
çalışırlar. Çoğu hoyrat olan bütün bu insanlar genellikle mallarını da muha
faza ettikleri tek bir han odasında üst üste yaşarlar.
Osmanlı idaresi meskun mahallelerin suyollarına ve çeşmelerine
özen gösterir. Fakat bu kıyıdaki hanlar ve imalathaneler mahallerden uzak
olduğundan, hem suyollarından hem de çeşmelerden mahrumdur, üstelik
semt sakinleri bu ihtiyaçları temin etmekten de acizdir. O yüzden Unkapa
nı'nda her nevi süprüntünün atıldığı, denize usulca akan üstü açık lağımlar
var. Yolcuların geçebilmesi için bunlar yer yer tahtalarla örtülmüştür. Fakat
genellikle dar sokakların orta yerinden açıkta akarlar. Suyun akışını engel
leyen şiddetli poyraz estiğinde, pis kokular ve hastalıklar saçan çirkefli sular
sokakları, çoğu zaman da alçak imalathaneleri basar. Bu sahilin pek çok kıs
mında vaziyet genellikle bundan ibarettir. Yolcu burnunu tıkayarak mahalle
sakinlerinin kayıtsızlığına şaşırır.
Hastalıkların apaçık diğer bir sebebi ise devamlı biriken ve Marmara
sahilinde anlattığımdan daha da iğrenç bir koku yayan gübre yığınlarıdır.
[ ...]
Unkapanı'ndan Ayvansaray'a kadar uzanan sahilin devamı çarşı-pa
zar bölgesi değil, meskıln mahalledir. Bu kısımda, surlardan denize kadar
uzanan geniş yollarla ayrılan ve çoğunun deniz kıyısında yazlık müştemi
latları olan büyük, zarif ikametgahlar vardır. Vaktiyle evler surlara o kadar
yakın inşa edilirdi ki sokak nemli ve günün büyük bölümünde güneşsizdi.
Yangınlardan sonra, yönetim sokakları genişletti ve halihazırda haneler te
miz hava ve güneşten daha fazla yararlanıyor. Buna rağmen Fener, şeh
rin diğer semtlerine göre ha.Ja rutubetlidir, çünkü Petri Kapısı'nın" yüksek
13 ikinci kısmın 6. bölümünde Meyhaneciler esnafında, meyhanelerin değişim süreci etraflıca anlatılıyor.
14 Anadolulu Rum meyhanecilerin arasında en meşhur ve kalabalık kesim Kapadokyalı Ferteklilerdi;
bkz. İkinci kısım 6. bölüm, Meyhaneciler esnafı, dipnot 18.
15 Bu mahalleler ı86ı'in Mart ayında çıkan yangında kül oldu -Y.N.
30 İ STAN B U L
aksine Müslüman ve Hıristiyanlann "takbih'�6 ettiğini anlatıyor. Aynca, Char
les Rolland (La Turquie Contemporaine, Paris, 1854, s. 286), Theophile Gau
tier (Constantinople, Paris, 1857, 2. b., s.231), Louis Enaul (Constantinople et
la Turquie, tableau historique, pittoresque, statistique et moral de l'empire
Ottomans, Paris, 1860, s. 374) ve Henri Mathieu'dan (La Turquie et ses dif
ferents peuples, Paris, 1857, s. 328) Balat'taki "Yahudi gettosu"nun kirliliği ve
sefaleti hakkında bölümler alıntılıyor.
[. . .]
Deniz yoluyla limanın karşı kıyısına, Tersane-i Amire ile Galata
semtine ve varoşlarına geliriz. Eskiden Tersane-i Amire'den Galata'daki
hastaneye çok sayıda hasta başvururdu. Bunlar [Yunan] kraliyet donanma
sından gemiciler; tersanede çalışan Tatavlalı17 marangozlar ve tersanenin
hapishanesinde yatan mahkumlardı. Günümüzde Osmanlı tersanesinde
sadece Müslüman gemiciler ve marangozlar çalıştığı için bölgedeki Rum
marangozların sayısı azaldı, ayrıca hastalananların çoğu evlerinde teda
vi görüyor. Hastaneye artık sadece tersanede çalıştırılan Zaptiye Nezare
ti'ndeki Rum ve Arnavut 18 mahkum haydutlarla Yunan tebası mahkumlar
naklediliyor. Hastane defterinde kayıtlı Yunan askerlerinin hemen hepsi
Serasker Kapısı'ndan, yani H arbiye Nezareti'nin hapishanesinden sevk
edilmiştir.
İstanbul'un en kalabalık ve en ticari semti olan Galata'da nüfusun
büyük bölümünü Rumlar oluşturuyor; bunların pek çoğu hastanede tedavi
görmüştür. Fetihten evvel Galata' da Frenk İtalyanlar yaşardı. Günümüzde
payitahtta ticaretle iştigal eden çoğu Avrupalının ticarethane ve yazıhaneleri
hala bu semttedir. Büyük yabancı gemiler Galata rıhtımına yanaşır. Dolayı
sıyla hem sahilde dolaşan gemicilerin sayısı, hem de gemicilerle alış veriş
ten geçinen zanaatkarların sayısı büyüktür.
19 "insanı boğan yağ kokularının yayıldığı kebapçı ve börekçi tezgahları" A. Ubicini, age, s. 77 -Y.N.
32 İSTANBUL
Galata' da yaşayan farklı dinlerden bunca rakip milletin birbirlerine
sürekli husumetle davranması ve kanlı bıçaklı kavgalara girişmesi semtin
batakhanelerinde ve kötü üne sahip mahallelerinde meydana gelen ölümle
rin baş müsebbibidir.20
Karaköy'e kadar bu kıyı karşı taraftakine benzer, aradaki tek fark Os
manlı ve Yunan ticaret gemilerinin kalabalık tayfaları için çalışan abacılann
daha fazla yer işgal etmesidir. Her ne kadar burada karşı kıyıdaki tepeleme
dolu gübre çukurları yoksa da tasvir ettiğim diğer her şey burada da mevcut.
İki köprü arasındaki Yağ Kapanı İ skelesi ve çevresindeki imalathanelerin
geniş saçaklarının gölgelediği güneş görmeyen muzır daracık sokaklar ve
havasız aba terzihaneleri bu gerçeğin kanıhdır.
Karaköy Meydanı'na yakın, "havyarcılar" denen o uçsuz bucaksız
imalathaneleri herkes hahrlar. Burada sadece iç tüketim için değil, Yuna
nistan, Rumeli ve Anadolu'ya ihraç etmek üzere envai çeşit balık tuzlanır
dı. Hıristiyanların dini perhizlerde yedikleri gıdaların çoğu burada sahlırdı.
İmalathaneler rutubetli, pis ve berbat kokan yerlerdi. Rum ve Ermenilerin
bir sonraki perhiz günlerinde sahlmak üzere istiflenen malların çoğu dük
kanların depolarında çürürdü. Kıyıdaki bu imalathaneler aynı zamanda her
kesin serbestçe kullandığı denize açılan geçitlerdi.
Havyarcılar sadece balık tuzlama yeri değildi, imalathanelerin oda
oda bölünmüş üst katları işsiz güçsüz gemicilere, fukara yolculara ve şüp
heli, karanlık işler çevirenlere kiralanırdı. Bu odalara talep o kadar çok,
imalathane sahiplerinin tamahkarlığı da o kadar büyüktü ki, bazen tek bir
penceresi olan, o da camın kirinden görünmeyen küçücük bir odada beş altı
kişi üst üste yaşardı.
20 "Limana paralel uzun bir yol gemiciler semtine ve İyonyalı. Maltalı. Yunan, Hırvat. Dalmaçyalı,
Egeli gemicilerin buluşma yeri olan semtin meyhanelerine uzanır. Bu kirli tavernalarda, sefil baraka
larda. duvarları dökülen. delinmiş çatıları tahtalarla ve bezlerle tamir edilmiş çökmüş evlerde ancak
hısızlık. dolandırıcılık. aşağılık meslekler. kötü işler ve kötü planlarla yaşayan ahlaksız insanlar ikamet
eder." Charles Rolland. La Turquir Contemporaine, Paris. 1854. s. ı92 -Y.N.
21 İ malathaneler muhtemelen 185ide Galata'nın Mumhane semtinde çıkan ve 76 binanın kül oldu�u
yangında yanmıştır. 19. yüzyılın ortalarından 1923'e kadar Rum havyarcıların ekserisi Kapadokya'nın
Sina sos (günümüzde M ustafapaşa) köyündendi.
34 İSTAN B U L
Türkiye ile Yunanistan'ın kıyı kesimlerinden şarap ve rakı taşıyan kü
çük gemiler bu rıhtıma yanaşır. Söz konusu gemiler meyhanecilere ve şarap
satan esnafa mal temin ettiği gibi, meraklılara gemiye girip hiç rahatsız edil
meden ve az bir masrafla sarhoş oluncaya dek içmelerine de imkan tanır. Bu
yüzden rıhtımda toplanan kalabalık büyüktür. Mumhane'nin her köşesinde
pislik, gübre istifleri, meydanlarda kokuşmuş su gölcükleri göze batar. Yana
şan gemilerin tayfalarından geçinen bizimkilerden çok sayıda insan bu sem
tin basık, karanlık, rutubetli imalathanelerinde çalışıyor ve yaşıyor.
Tophane'ye doğru gittikçe vaziyet daha da vahim hale geliyor. Sur dibin
deki yolu takip ederek, uzaktan dahi yolcunun midesini bulandıracak kertede
pis ve tahammülfersa bir koku yayan tabakhaneye varırız. Yolcu kokudan bo
ğulur, burnunu kapar ve hızla uzaklaşır. Buna rağmen bu muzır semtte sayısız
ev, gün boyu hareketli sokaklar, iş yerleri ve envai çeşit imalathane mevcuttur.
Tabakhaneleri geçince Tophane iskelesine varılır ve diğer iskeleler
de anlattıklarımla yeniden karşılaşırız. [ . .] .
[ ... ]
Beyoğlu'na ve varoşlarına çıkmadan evvel, limanı sonuna kadar ta
kip etmekte fayda var, çünkü diğer kıyı köylerinden de hastaneye yatanlar
çoktur.
Azapkapı'dan on beş dakikalık bir deniz yolculuğuyla Tersane-i Ami
re'nin bitişiğindeki geniş ve maruf Kasımpaşa rıhtımına gelinir.2ı Hemen
karşıda mızıkacılar kışlası24 ve etrafında geniş bir meydan var. Kasımpaşa,
genellikle Müslüman memurların, bahriye zabitlerinin ve liman işçilerinin
yaşadığı büyük ve kalabalık bir semttir. Bu insanların çoğu aileleriyle birlik
te, derenin karşı tarafında, Kulaksız denen semtte oturur.
Mahalleden ziyade çarşı olan semtin geri kalan bölümünde değir
menler, bizimkilerin ve Ermenilerin çalıştırdığı fırınlar, abacı ve kürkçü
imalathaneleri aynca Arnavut ve Bulgar bahçıvanların çalıştığı bereketli
meyve ve çiçek bahçeleri yer alır. Kasımpaşa'nın iç taraflarında ve Tatav-
23 " Kasımpaşa yoksul insanların yaşadığı oldukça sefil bir semttir. Ortasından çamurlu, bulanık bir
derenin, menfezlerle geçilen bir nevi açık hava lağımının aktığı, tezgahlar ve barakalarla müzeyyen ana
caddesinde yürüdüm." Theophile Gautier, Constantinople, Paris, 1857. s. 260 -Y. N.
24 "O crtpatciıv nııv µoucrıKciıv " (O starton ton musikon=mızıkacılar kışlası) Bu kışla hakkında bi l g i bulu
namamıştır. ayrıca yazarın Kasımpaşa'da hakim bir konuma sahip 1782 tarihli Kalyoncu Kışlası'ndan
söz etmemesi de gariptir.
i sTAN B U L
la'nın eteklerinde aileleriyle birlikte yaşayan az sayıda Sakızlı bahçıvan
dışında buraya yerleşmiş Hıristiyan aile fazla değildir. Hareketli iskele
Meydanı'ndan semtin sonuna kadar her yer kahvehane ve imalathane ile
doludur. Cuma günleri kurulan pazarda satılan envai çeşit mal ve gıdanın
miktarından semtin ne kadar kalabalık olduğu anlaşılır.
Semtin tümü, başka hiçbir şehirde benzeri olmayan bir derenin su
ladığı geniş bir vadidir. Taksim eteklerindeki Dolapdere'ye akan, oradan da
Yenişehir Caddesi'nin geniş ve açık mecrasına dökülen bu dere mahallenin
bütün lağımlarını taşır. Boğazlanan hayvanların artıkları, hayvan leşleri, hane
çöpleri, hepsi, kapkara ve kokuşmuş sularıyla evlerin önünden akan bu de
reye atılır. Kasımpaşa Deresi Yenişehir'i geçince Beyoğlu'nun yamacındaki
kalabalık Tarlabaşı mahallesinden gelen Bülbül Deresi vadisinden ve Karpuz
ile Kasap sokaklarından geçen başka bir dere ile birleşir. 25 Tepedeki semtlerin
lağımlarını taşıyan Bülbül Deresi Kasımpaşa Deresi'nden beter kokar. Kayna
yan kapkara sularından kötü kokan buharlar yayılır. Leşler tamamen çürüyüp
yok oluncaya kadar derin ve eğri büğrü yatağında durur. Etraftaki bütün ev ve
küçük imalathaneler son derece fakirdir. Her evin kapısının yanında pis sula
rı bu ortak lağıma boşaltan üstü açık yalaklar vardır. İmalathane sahipleri de
renin bazı kısımlarını tahtalarla örttü, pek çoğu da tatil günlerinde bunların
üstüne oturup altta kaynayan dereden buharlar tüterken rakı ve tütün içer.26
Bu iki dere, ahırların pisliğini taşıyan ve Tatavla eteklerine akan di
ğer açık lağımların kara sularını toplayarak ve çevredeki evlerin atık sularıy
la genişleyerek Papaz Köprüsü'nden geçerek Kasımpaşa denen geniş vadiye
doğru akar. İskele mevkiinden Haliç'e dökülünceye kadar bahçelerden ge
çen dere taştığı zaman cümle bitki ve çiçekleri mahveder. Bazı kısımlarda
Türk evlerinin yakınından geçer ve zaten çürük olan temellerine zarar verir,
geçtiği her yerde kötü kokan bir balçık bırakır.
25 Karpuz Sokağı yerli yerinde duruyor; Bülbüldere mahallesi muhtarlığının bulunduğu sokaktır.
Kasap Sokağı günümüz haritalarında bulunamadı.
26 Bu sokaktan müteaddit defalar geçtim ve tasvir ettiklerimi bugün [1862] hala herkes görebilir -Y. N.
[.]
. .
İSTA N B U L
Derenin sağ kıyısında, sakinlerinin sıkça humma nöbetlerine yakalandığı
birkaç Türk mahallesi yer alır.
Derenin her iki kolunun gerisinde, tarım ve hayvancılıkla uğraşan
fukara Müslümanların yaşadığı iki küçük köy var.3° Bu bereketli ovalarda,
yer yer kahvehaneler, yolcu hanları ve mahsuldar bahçelerde rençperlik ya
pan Bulgarlarla Arnavutlar için yapılmış derme çatma kulübeler görülür.
Kağıthane Köyü'nün ilerisinde derenin suladığı Cendere ve yanı ba
şında PerivoliçaJI bataklığı bulunur. Alibeyköy'un arka tarafı ise yazın terte
miz derelerin ve ırmakların suladığı geniş, bahçelik bir alandır. Cendere ile
Kağıthane Köyü arası, kışın yol vermeyen geniş bir bataklıktır. Alibeköy ile
Kağıthane haricinde başka köyün bulunmadığı bu geniş düzlüklerde küçük
kulübelerde çok sayıda Bulgar ve Arnavut bahçıvan yaşar. Kulübelerin ara
sında ise köylüler için gerekli gıda maddelerini ve yolcular için şarapla rakı
satan bakkal dükkanları vardır.
Bahçıvan ve avcılar dışında nadiren insanın geçtiği bu ıssız mekan
larda ateşli humma yaygın bir hastalıktır. İlaç yokluğundan ve hastaların
kayıtsızlığından hastalık her geçen gün çalışanların sıhhatini mahvediyor.
Hummadan muzdarip olmayan Kağıthane sakini azdır. Halkın sararmış
benzi bunun en açık göstergesidir. Alibeyköy Vadisi daha sağlıklıdır, çünkü
burada bataklık ve dereler daha azdır. İlkbahar aylarında halkın akın ettiği
bu güzelim ovalarda, o kadar çok insanın hastalanması ve sonunda hum
madan ölmesi esef vericidir.
32 182r.
33 istiklal Caddesi'nin Tünel meydanından Galatasaray'a kadar olan ve Yeniçarşı Caddesi'yle kesiştiği
bölüme, kavşaktan dolayı Rumcada, yaklaşık 195o'lere kadar, "dörtyol" anlamında Stavrodr6mi denirdi.
Çok doğru olmamakla birlikte mekanın anlaşılması için bundan böyle " Beyoğlu" olarak çevrilecek.
34 İstanbul ve Galata'nm ilk belediyesi kabul edilen Altıncı Daire Belediye'si 28 Aralık 185ide kuruldu.
35 Tepebaşı'nın Haliç'e bakan yamacındaki, genellikle Fransızca Pelit Champs des Mort adıyla anılan
mezarlık bölgesi. Mnimatakia Fransızca terimin Yunanca karşılığıdır.
İSTA N B U L
meydanın tozu bütün semte yayılıyor ve yağmur sularını sarnıçlara topla
yan kiremitlerin üstünü örtüyor. Bu pislik ve biriken çöplerin kokusu birçok
evin önünü kaplıyor, semtin sakinleri de pazar ve tatil günlerinde bu berbat
ortamda ferahlamaya çalışıyor.
Beyoğlu'nu baştanbaşa kat eden cadde-i kebir Belediyenin ve zengin
semt sakinlerinin ihtimamı sayesinde temizdir. Fakat çoğu döşemesiz olan
yan sokaklar hala pistir ve evlerin kirli sularıyla çöpleri hala. sokağa atılıyor.
[ . . .]
Çok sayıda yoksul halkın ve de Sakızlı dilencilerin yaşadığı Beyoğ
lu'nun diğer bir mahallesi, İngiliz bahçesi'ninl6 arka tarafındaki "skordalia
mahallesi"dir.37 Burası İstanbul'un en berbat mahallelerinden biridir. Fa
kirlerin ve iffetsiz kadınların yaşadığı bu mahallenin yamaçlarından, umu
mi bir çukura akar gibi yüksekteki cümle yerleşimin pisliği akar. Alçak,
karanlık ve rutubetli evlerin önünde buharlaşıncaya kadar duran gölcükler
oluşur. İstanbul'un başka hiçbir yerinde bu kadar güneşsiz, karanlık ve pis
kokan ev yoktur. Başka hiçbir yerde, çoğu zaman ortasından açık lağımın
aktığı evin tek bir odasında bu kadar çok insanın yaşadığını görmedim. Sa
kız Adası'nın Volisso köyünden gelen kadın ya da erkek körler ve meslekten
dilenciler bu iğrenç izbe yerlerde yaşarlar.ı8
[ ... ]
Yenişehir'den, sadece Rumların yaşadığı ve tahminen binden faz
la hanenin bulunduğu Tatavla'ya çıkılır. İstanbul'da, bazı Türk mahalleleri
dışında, başka hiçbir semt Hıristiyan nüfusun yaşadığı Tatavla kadar temiz
değildir. Mahallenin büyük bölümü yüksek bir tepenin üzerinde inşa edil
miştir. Dolayısıyla diğer semtler gibi tepelerden akan kirli sulardan etkilen
mez. Sokakların çoğu geniş, evler de pek yüksek olmadığından güneş ve
rüzgar sokakları çarçabuk kurutur. Kışın mahalle sakinleri, İstanbulluların
müşterek derdi olan çamurlu sokakların eziyetine nadiren maruz kalırlar.
Sadece fakir halkın oturduğu, Yenişehir'e bakan doğudaki mahallenin yolla
rı dardır. İnsan burada yürürken yarı açık suyollarına, evlerden çıkan ve Ye
nişehir deresine akan kapkara suların açtığı hendeklere düşme tehlikesiyle
karşılaşır.
42 ISTAN B U L
Tatavla'nın doğusundaki Akarca denen geniş yol, semt sakinlerinin
ı l lo(isizliğinin açık işaretidir. Açık ve yarı açık akan lağımlar bilhassa yağmur
l ı ı havalarda sokağın tamamını feci şekilde kirletir.
Semt, kuvvetli kuzey rüzgarlarına açıktır ve sıkça baş gösteren zatül
n·rı p, zatürree ve veremin de sebebi muhtemelen budur.
Asıl İstanbul'a nazaran çok daha fazla insanın hastaneye başvurdu
�u bu kalabalık semtten, her iki yakasında çok sayıda Rum, Bulgar ve Kara
dağlıların yaşadığı Boğaziçi'ne çıkalım. Ayrıca hastane defterlerinde kayıtlı
olup bahçıvanlık, bağcılık ve taş yontmacılığı yapan çok sayıda Hırvat da
Boğazda yaşar.
[ ... )
Boğaz'ın Rumeli [Avrupa] yakasındaki köyleri sahil şeridindedir. Le
bideryada genellikle Osmanlı ileri gelenleri oturur. Hıristiyan mahalleleri iç
taraflardadır. Bazı köylerde, mesela Ortaköy, Arnavutköy ve Bebek'te kışın
vadilerden akan sel suları köylerin orta yerinden akar. MeskUn olmayan,
ağaçsız tepelerden akan bu sular temizdir. Fakat vadi yamaçlarına evler
inşa edildi ve nüfusun günden güne artmasıyla binalar tepelere kadar çıktı.
Köylerin, özellikle en tepedeki köylerin, arka tarafları bağ, bahçe ve meyve
ağaçlarıyla doludur. Bu toprakların çoğunda Ortodoks Karadağlılar, Arna
vutlar ve yerli rençperler çalışır. İstanbul'a getirilen taşların çıkarıldığı taş
ocakları Boğaz'ın bu yakasındadır. İstanbullular birbirinin peşi sıra yaşanan
yangınların verdiği hasarı anlayıp kagir evler inşa etmeğe başlayınca taşçılık
mesleği de giderek önem kazandı. Okur, hastane kayıtlarında sırf bu işle
uğraşan çok sayıda Hırvat taşçı görecektir.39
Emirgan sırtlarında, birkaç derenin suladığı, kışın da sular altında
kalan Ayia Triada denen geniş bir vadi bulunur. Emirgan'da ve etraftaki
köylerde çok sık rastlanan humma nöbetlerinin sebebi muhtemelen bu va-
39 Bkz. ikinci Kısım, Taşçılar Esnafı.
[ ...)
Yukarıdaki tasvirlerin bazı bölümleri İstanbul'dan bihaber olanla
ra mübalağalı görünebilir. Bu konuda, uzun süre İstanbul'da yaşayanları
ve özellikle daha temiz ülkelerden gelip şehrin dar sokaklarından geçerken
kamuya ait mekanlarda yığılmış bunca pislik ve süprüntüye hayret eden
40 Bataklık bölgelerde, tekrarlayan ateş nöbetleri ve dalak büyümesiyle seyreden hummanın, günü·
müz terminolojisiyle sıtma hastalığının sivrisi nekle rle bulaştığı . 1894'te, yani Paspatis kitabını yazdık·
tan yaklaşık 30 yıl sonra. Sir Ronald Ross'un ve tropikal tıbbın "babası" sayılan Sir Patrick Manson'un
işbirliğiyle bulundu .
44 ISTAN B U L
yabancıları tanıklığa davet ediyorum. Bu tür iğrenç manzaralardan duyulan
giderek körleşen bizimkilerden bazılarına, yazdıklarım saçma bir gayretkeş
liğin ürünü görünebilir.
Anlattıklarımın tümü şüphesiz İstanbul halkının hastalanmasına ve
ölmesine sebep oluyor, hatta havadar, temiz mahallelerde yaşayan Müslü
manlardan ziyade Hıristiyanları etkiliyor.
Ortodoks Hıristiyanların sağlığını ve ölümlerini ilgilendiren her şe
yin doğru anlaşılabilmesi için yaptığım İstanbul tasvirinden sonra, bu bahsi
kapatmadan şehirde yaşayan ve sıkça hastaneye başvuran Hıristiyanlann
beslenme alışkanlıkları hakkında bir iki noktaya değinmeliyim.
Biz Anadolulular uzun süreli dini perhiz konusunda Batı Hıristi
yanlarından,4' hatta bizden feyiz alan Ruslardan bile daha muhafazakarız.
Biz, öldürücü veba ve kolera salgınları esnasında bile kilisemizin emrettiği
beslenmeyi değiştirme cesaretini gösteremedik. Halbuki medeni insanlar
tecrübe ve uzun araştırmalar neticesinde temiz ve hazmı kolay gıdanın sağ
lığa ve uzun ömre faydasını öğrendiler. Ölümcül hastalıklar herkesten daha
fazla yoksulları, hastaları, sakatları, ayyaşları ve genel olarak her açıdan kötü
koşullarda yaşayanları etkilerken, hazmı zor, ağır gıdaların hastalıklara yol
açtığını görmezden gelmek mümkün müdür?
Yabancılar, zenginleştiğimiz halde eski yoksulluk günlerimizin za
rarlı gıdalarından vazgeçmediğimizden bahsederler. Bunları söyleyenlere,
maddi zenginliğin akıl ve ruh eğitimi sağlamadığını hatırlatırım. Her ne
kadar zaman içinde eğitimin pek çok alanında büyük adımlarla ilerleme
kaydettiysek de hazmı kolay gıdanın faydalarını henüz öğrenemedik. Bir
süre sonra birilerinin ağır gıdanın zararlarını itiraz kabul etmez bir biçimde
anlatacağından şüphem yoktur.
[ ]
...
42 Rum milletine.
lsTAN B U L
İKİNCİ KısıM'
ı Bu kısmın Birinci ve ikinci bölümleri kısaltılarak çevrildi. Çevride yazarın ileriki bölümlerde atıfta
bulunacağı verileri içeren tablolar yer alıyor. Yazarın savunduğu -ve dönemin koşulları göz önüne
alındığında haklı olduğu- merkezi olmayan hastanelere ulaşmanın zorluğunun tedaviyi engelleyen
sebeplerden biri olduğu görüşünü desteklemek için sunduğu, merkezi Galata ile uzaktaki Yedikule
hastanelerinin karşılaştırmalı hasta tablolarına ve yorumlarına yer verilmedi.
BİRİNCİ BÖLÜM
2 Hastane defterlerinde 1836 yılının Nisan, Haziran ve Temmuz aylan eksik olduğundan o yıl tabloya
dahil edilmedi -Y.N.
a Yazar, yaptığı sayım sonucunda elde ettiği toplam hasta sayısıyla defterdeki sayı arasında 217 kişilik
bir fark tespit etti. Kayıtlara göre 183ften 1859'a kadar 36,646 olan hasta sayısı yazara göre 36,429'dur.
Yazann elde ettiği sayı aYTaç içinde gösterilmiştir
Kı
Aralık 3.12 7
Ocak J . 27 5
Şubat 3 .o44
YEKUN �H16 % 25,z8
ilkbahar
Mart 3.223
Nisan p 63
Ma}'.!S 2 .�p5
YEKUN �.2-111 % 25,61
Yaz
Haziran 2.939
Temmuz p56
Ağustos }218
YEKUN �Hl3 % 25,61
Sonbahar
Eylül 2 . 7 35
Ekim 2 . 744
Kasım 2.89z
YEK ÜN B.3z6 % 22 ,90
settiğim gibi eğer nakliye masrafları olmasaydı kışın yatanların sayısı daha
da yüksek olacaktı. Ayrıca, şehre aşina olmayanların bilgisi için, pek çok za
naatkarın ve şehirde ya da varoşlarında yevmiyeli çalışan tarım ve bağ-bahçe
50 HASTAN EYE YATAN HASTALAR
işçisinin Ayios Dimitrios yortusundanı sonra memleketlerine döndüğünü
ve baharın ilk günlerinde tekrar İstanbul'a geldiğini belirtmeliyim. Bunla
rın çoğu inşaatlarda amelelik yapan ya da çiftliklerde çalışan Bulgarlardır.
Diğer önemli bir konu, bu araştırma sayesinde 26 yıl boyunca her
ay hastaneye yatanların ve vefat edenlerin sayılarına vakıf olabilmemizdir.
Aşağıdaki tabloyu bu sebeple kaydettim:
Yatan Ölen %
Ocak 3 - 27 5 908 27,75
Şubat 3.044 809 26,56
Mart 3.223 927 28-43
Nisan p63 909 27 ,56
Mayıs 2.925 75° 25,61
Haziran 2. 939 694 23,61
Temmuz p56 741 22, 75
Ağustos 3.218 815 25,31
Eylül 2. 735 7 24 26,40
Ekim 2. 744 7 63 27 ,77
Kasım 2 .89 7 847 29,21
Aralık 3 - 12 7 830 26,51
3 6 .646
3 Ekim ayının 26'sında kutlanan ve kışın başlangıcı sayılan Aziz Dimitrios yortusu. Eski takvime
göre 8 Kasım gününe denk gelen bu yortu Anadoluda bilinen ve yüzyıllardan beri kış aylan olarak
kabul edilen "Kasım Günleri"nin başlangıcıydı. Öte yandan hem Aziz Yeorgios yortusu (23 Nisan), hem
"Hızır Günleri" ilkbahann başlangıcı sayılırdı.
4 Karın boşluğunun sıvı ile dolması; bahn ödemi; Hydrops ascites.
5 Kanlı ishal.
ı� [ ... )
numuz "ölüler" olduğundan, esefle söylemeliyim ki bazıları hasta
akraba ya da arkadaşlarının tedavilerini ihmal ettikleri için, bazıları
a cenaze masraflarından kaçınmak için, hastalan ancak can çe-
kişirken hastaneye yatırırlar. Artık nefes almayan hastanın soğumaya yüz
tutmuş bedeni kurumun özel sundurmalı bölümüne yatırılınca sıkça hay
ret ederler. Kocaman küfeler içinde getirilen hastalar gördüm; at sırtında
getirilen hasta attan düşünce küfeye konuluyor ve iki büklüm, rastgele bir
hamalın sırtında son nefesini veriyor.
Eğer bu şekilde davranan esnaf kaba ve hoyrat, akrabalar da merha
metsiz ve katı yürekli ise, Zaptiye Nezareti'nde Ortodoks mahkfımlara neza
ret edenler de bir o kadar suçludur. M ahkfımların çoğu kış günü pabuçsuz
ve pejmürde kılıklarla nakledilir; at sırtında zor duran, tifüsten muzdarip ve
can çekişenler bu eziyetli hastane yolculuğunda vefat ederler. Hastaneye ölü
getirilenlerin sayısının toplam hasta sayısına göre yüksek olduğu aşağıdaki
tabloda görülmektedir:
Metinde çok sık tekrarlanan "ölüm oranı" morialiti/mortality teriminin karşılığı olarak kullanıldı.
Kayıtlardaki eksikliklerden dolayı Paspatis 1856 yılının verilerini tabloya dahil etmiyor.
Ölü nakledilenlerden sonra ikinci önemli bir kategori, son anda nakl
edilen ve tedavi uygulamaya vakit kalmadan vefat eden hastalardı. Paspatis "zi
yaretsiz ölenler" olarak tanımladığı bu hastalara değiniyor. 2
2 Tabloların "ziyaretsiz ölenler" hanesinde, hastaneye yattıktan hemen sonra (genellikle 24 saat
içinde) vefat eden hastalar kaydediliyor. Paspatis, hastaların ihmalkarlığının, hasta yakınlarının ya da
işverenlerin kayıtsızlığının, aynca hastanenin güvenirliliğinin göstergesi olarak değerlendirdiği bu veri
leri önemsiyor.
3 Tablodaki oranlar şöyle: 1833-38 arası Galata Hastanesi'ndeki ziyaretsiz ölenler % 2,ıo; 1839-48
arası Yedikule'de (hastanenin en bakımsız ve hastalık kaynağı olduğu dönemde) % 4.40; durumun
düzeltildiği, temizliğin temel ilke edildiği 1849-1859 arası % 2,28.
4 1850 yılında ölümler malum sebepler dışında 8, 9 ve 10 Ocak tarihlerinde yaşanan şiddetli soğuktan
da kaynaklanmıştı. Ölümcül zatürree, zatülcenp. akciğer hastalıkları ve donmaktan kaynaklanan kangren
vakaları olağanüstü artmıştı.
[. . . )
Her toplum, tedavi için hastaneye başvuran yoksullara her türlü ihti-
marn ve tıbbi yardımı sunmak için refah seviyesi ve imkanları dahilinde
hastanelerinin eksikliklerini telafi etmekle mükelleftir.
7 Anadolu'dan.
8 Metinde "Grekos" yani Grek. Yazar sıkça Osmanlı tebaası Rumlan "Grekos" olarak tanımlıyor.
(çoğulu Grekoi) sözcük "Rum/Rumlar" olarak çevrildi.
9 Kos Adası (lstanköy) ile Rodos arasında kalan küçük volkanik ada. Türkçede incirli olarak bilinir.
10 Metinde Osmanlı. "Osmanlı" ile "Müslüman" sözcüklerini eşanlamlı kullanımı için bkz, Birinci
Kısım, Birinci Bölüm, dipnot 13.
ıı Gayrimüslimlerin Müslüman mezarlıklarında çalışması ve Marmara Adası'ndan kendi hesap
larına mermer getirmeleriyle ilgili yasaklar konusunda (özellikle 18. yüzyılda) bkz. Suraiya Faroqhi,
Osmanlı'da Kentler ve Kentliler. Tarih Vakfı Yurt Yayınlan, İstanbul, 2000 (3.basım), s. 3oı.
ESNAF
metçilerdir.12 Bunların çoğu Galata ve Beyoğlu'nun1ı umumhanelerine sığı
nır, bilahare tedavi için müesseseye nakledilir.
Beşinci sınıf, Adaların nüfus yoğunluğuna kıyasla sayıları bir hayli
yüksek olan Yediadalılar'ı kapsıyor. Zaptiye Nezareti ve Liman Müdürlüğü
bu sınıftan -ve Yunanlılardan- pek çok derbeder biçareyi tedavi için kuru
ma sevk eder.
Okur, yukarıdaki tasnifin neden en münasip olduğunu görüyor.
Zanaatkarların hayat şartlarını ve mesleklerini aynnhlı anlatırken
her seferinde tekrarlamak mecburiyetinde kalmamak için tasnif konusuna
kısaca temas ettim.
İstanbul' da ve Memalik-i Osmaniye'nin diğer büyük şehirlerinde es
naf kolları genellikle aynı yörelerin insanlarından oluşur, mesela kazancılar
ile hallaçlar Trabzon ve civarından, kasaplar ile inşaat işçileri Gjirokaster14
ve Yanya bölgesinden, bakkallar Nevşehir ve İncesu' dan gelir.15 Fakat günü
müzde, veba salgınının sona ermesiyle Türkiye'ye korkusuzca gelenlerin,
sayısı o derece arttı ki, bu yeni gelenlerin ayrıca Avrupalılığa meyleden Müs
lüman ve Hıristiyanlann ihtiyaçlarına cevap verecek olan yeni esnaf kolla
rına ihtiyaç duyuldu. Yeni icatlara tepki duyanlar bile zamanla bu asri ihti
yaçlara teslim oldular. Kadim Osmanlı kahvehanesi, Avrupalılığa özenen
içkiseverleri artık tatmin etmez olunca "punççu dükkanları"16 denen, süslü
kahvehaneler inşa edildi. Hanımlar eski tarz, ucuz Türk pabuçlarını beğen
meyip kullanışsız kunduraları zarif Avrupai iskarpinlerle değiştirince yeni
12 Daha sonraki dönemde ve l96o'ların sonuna dek, lstanbullu Rum orta sınıf ailelerin yatılı hizmet
çileri genellikle lmrozlu (Gökçeadalı) kızlardı.
13 Metinde Stavrodr6mi, bkz. Birinci Kısım, Üçüncü Bölüm, dipnot 33.
14 Gjirokaster günümüzde Arnavutluk toprağıdır. Türkçede Eğri olarak bilinir. Yazar, "inşaat işçisi"
tanımıyla muhtemelen yörenin nam salmış taş ustalarını kastediyor.
15 Paspatis'in çok sık tekrarladığı meslek seçiminde yöresel bağların, "hemşehriliğin" önemi için
ayrıca bkz. Suraiya Faroqhi, Osmanlı Zanaatkarlan, Kitap Yayınevi, l stanbul, 2orr, s. 174·
16 Kahvenin yanı sıra punç ve başka alkollü içkiler satan punççu dükkanlan' ndan söz eden -belki de
ilk- Osmanlı kaynağı, Mehmet Kamil'in kaleme aldığı 1844 tarihli Mdceü't-Tabbıihin adlı yemek kitabıdır.
"işbu [badem] şurubu punççu dükkanlarında somada tabir ederler" (s. 82). Rom ya da başka damıtılmış
bir içkiyle, limon ve tarçınla yapılan, "beş" anlamına gelen Hintçe panch sözcüğünden türemiş bu İngiliz
patentli içeceği satan dükkanlar anlaşılan l84o'lardan itibaren İstanbul'da moda olmuş. 1851'de İstan
bul'da basılan, Ermeni alfabesiyle yazılmış Türkçe romanda lstanbullu Ermenilerin "ponccu tükyanına"
gittikleri anlatılıyor (Vartan Paşa, Akabit Hikayesi, Eren Yayıncılık, İstanbul, 2000, s. rr2); ayrıca punç
İstanbul dışındaki gayrimüslimler arasında da moda olmuştu. örneğin mübadeleden evvel Kapadokya'da
ki Rumlar arasında yaygındı; bkz. Thanasis Kostakis. İ Anaku [ Kaymaklı]. Atina, 1963, s. 86.
17 Yazar meslekleri Yunanca belirttikten sonra bazen ayraç içinde Türkçe karşılıklarını da veriyor.
"poğaçacı," "çamaşırcı" ve "yorgancı" yazara ait açıklamalardır.
18 Bkz. İkinci Kısım, Yedinci Bölüm.
60 ESNAF
oluşturduğu esnaf kollandır. Mesela gemiciler, ayakkabıcılar, seyyar satıcı
lar, hizmetkarlar vb.
i l- Rumelili esnaf, ağırlıklı olarak Rumeli'den gelenlerin oluştur
duğu esnaftır. Mesela ekmekçiler, inşaat işçileri ve seyisler gibi. Hatta bazı
mesleklerde, mesela helvacılıkta sadece Rumelililer çalışır. Keza hastaneye
yatan 1.096 seyisten ı .o8ı'i Rumelili, geri kalan ı5'i ise Türkiye'nin diğer
bölgelerindendir. Kasap esnafında da durum aynıdır. Ekmekçileri Rumelili
esnafa dahil ettim, zira Sakız Adası'ndan gelen ekmekçiler, Rumeli' den ge
lenlere göre azdır. ·
Karma Esnaf
Sürücülera
Kahvecilerb
Değirmenciler
Gemiciler
Taşçılar
Çerçiler
Küfeciler
Demirciler, çilingirler
Sakalar, sucular
Kadın hizmetkarlar
Erkek hizmetkarlar
Ayakkabıcılar
Anadolulu Esnaf
Yağcılar
Doğramacılarb
Meyhaneciler
Badanacılar, sıvacılar
Kürekçiler
Eskiciler
Bakkallar
Hallaçlarc
Bakırcılar
6z ESNAF
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KARMA ESNAF
Sürücüler
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl · a %6
Rumelililer 63 47 15 24,18
Anadolulular 50 38 9 3 19,14
Adalılar
Yunanlılar
Yediadalılar
Yekun rr 5 87 24 4 21, 50
a Hastaneye yattıktan hemen sonra (genellikle 24 saat içinde) vefat eden hastalar.
b Yeniden yapılan hesaplamaya göre yüzdelerde bazı küçük farklılıklar tespit edildi: Rumelililer
24,19; Anadolulular 19,15; toplam 21,62 ve ziyaretsiz ölenler 3A8'dir. Tablolardaki yüzdelerin sağlama·
sını yapan Ferdağ Akdağ Sonakın'a minnet borçluyum.
ı Metinde az rastlanan "Türk" sözcüğü de "Müslüman" anlamında kullanılıyor. Rumlar için Türk
sözcüğüyle Müslüman eşanlamlıydı, hatta etnik kimlikle dini kimlik o derece karışmıştı ki din değişti·
rip Müslüman olan biri için "Türk oldu" (turkepse) denirdi.
2 Metinde Türkçe. Bu esnaf Türkçe metinlerde, örneğin Refık Halid Karay' da, "beygir sürücüsü"
olarak geçer.
Kahveciler
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %a
Rumelililer 290 216 69 24,20
Anadolulular 234 1 96 35 3 15-14
Adalılar 48 41 7 14,58
Yunanlılar 31 25 5
Yediadalılar 12 9
Yekıln 615 487 11 9 9 19,60
3 Günün birinde Atpazan'ndan on iki yaşında Rumelili bir sürücü gönderdiler. iki gün sonra aklını
kaçırdı. Hayatımda bu kadar küfürbaz, ağzı bozuk birine rastlamamıştım. Tek kişilik bir odada tedavi
etmek zorunda kaldık. iyileşir iyileşmez gitti -Y.N.
a Yeni hesaplamaya göre yüzdeler: 24,21; 15-15; toplam 19,61 ve ziyaretsiz ölenler ı,46'dır.
KARMA ESNAF
Bu kalabalık esnaftan hastaneye o kadar az kişinin yatmış olması
belki tuhaf karşılanacaktır. Sebebine gelince, çoğu kahvecinin İstanbullu
olması ve hastalanınca evlerinde tedavi görmesidir. Kahvecilik İstanbul'da
çok yaygın bir meslektir.
Kahvehaneler muhteliftir; Hıristiyan ve Müslümanlar için her büyük
lükte ve her sınıftan kahvehaneler vardır. Ücra semtlerdeki bazı Müslüman
mahalleleri haricinde şehrin tüm semtlerinde bulunurlar.4 Eski tarz kahve
hanelerde kahveden ve şerbetten başka şey sahlmaz. Kahveci ekseriyetle hem
berber,s hem hacamatçı, hem de dişçidir. Kocaman şırıngalar, sülük dolu şi
şeler, kapısında asılı dişlerden mamul süsler kişinin maharetinin alametleri
dir. Kahve sahşından daha karlı olan bu işin cazibesine kapılanlar kendilerini
cerrah, hekim ilan edip kahve müdavimlerini, ahbap ve komşularını tedavi
ederler. Alaylı hekimlerden bazıları zamanla işten el çektiler, dükkanlarını ka
pattılar veya sathlar. Böylece herkese zarar veren suiistimaller de azalmış oldu.
Eskiden kahvehaneler kahveyi devlete ait tahmisten6 alırdı. Fakat
tahmis memurları kahveyi o kadar halt7 ederlerdi ki, kahvenin kendi değil
ancak adı ve rengi kalırdı. Bundan dolayı halk, kahveyi her yerden serbestçe
satın alabilen, ayrıca kahveden maada muhtelif meşrubat ve rahat oturak
lar sunan Avrupai kahvehaneleri tercih etmeye başladı. Punççu dükkanı8
denen bu tarz kahvehanelerin çoğu günümüzde Galata ve Beyoğlu'ndadır.
İstanbul'da9 ise, devlet, kokulu içeceklerin10 aşırı sarfıyahnın yol açacağı
kavga ve gürültüden endişe ettiği için azdır.u
4 "lstanbul'da kahvehaneler birkaç bini bulur. Herhangi bir mahallede elli adım atmadan birine
rastlarsınız." A. Ubicini, age, s. 309 -Y.N.
5 "Türkiye'de tüm kahvehaneler aynı zamanda berber dükkanıdır." Theophile Gautier, age, s. ıoı;
" Kahveci aynı zamanda meslekten berberdir," Charles Enault, Constantinople et la Turquie, 1855, s. 402;
"Türkiye'de tüm kahveciler aynı zamanda berberdir," A. Ubicini, age, s. 306 -Y.N.
6 Kahve çekirdeğinin kavrulduğu ve kavrulmuş, öğütülmüş kahvenin satıldığı yer.
7 Bir şeyi başka bir şeyle kanştırrna.
8 Bkz. ikinci Kısım, Üçüncü Bölüm, dipnot 16.
9 Yazar, Galata ve Pera'yı Beyoğlu yakasını, lstanbul ya da esas İstanbul terimlerini ise şehrin suriçi
bölgesini tanımlamak için kullanıyor.
ıo M uhtemelen alkollü içkiler kastediliyor. Gerard de Nerval. Rumların işlettiği Fener'deki kahveha
nelerde "aniset" (anason likörü) ve "rosolio" (gül likörü) satıldığını yazar; Voyage en Orient, Paris, 1651
(J. basım), s. 196
ıı Bu yasaklamalar konusunda yetkililere çoğu kez hak veriyorum. Bu rakip ve farklı dinden toplu
lukların, her ne kadar genellikle iyi geçinseler de, bıçaklamalarla biten kavgalara sürüklendiklerini de
bazıları unutuyorlar -Y.N.
66 KARMA ESNAF
Değirmenciler
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %a
Rumelililer 392 262 n8 12 31,05
Anadolulular 253 154 86 13 35. 40
Adalılar 3 3
Yunanlılar 4
Yediadalılar
Yekun 652 �20 206 26 p. 83
Ziyaretsiz ölenler % �
Gemiciler
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %a
Rumelililer 854 631 197 26 23,75
Anadolulular 427 330 89 8 21,25
Adalılar 819 645 1 55 19 ı9,37
Yunanlılar 1.359 1.029 299 38 21,07
Yediadalılar 639 489 135 15 21,50
Yekun 4.098 3 .124 868 106 21,75
a Yeniden yapılan hesaplamaya göre yüzdeler: 23,79; 21, 24; 19,38; 22,10; 21,63; toplam 21,74 ve
ziyaretsiz ölenler 2,59'dur.
68 KARMA ESNAF
Hastaneye nakledildikten hemen sonra vefat eden [ziyaretsiz ölen]
Rumelililer % 3,04
Anadolulular % ı,75 [ı,87]a
Adalılar % 2,25 [2.32]
Yunanlılar % 2,84 [2,80]
Yediadalılar % 2,44 [2,35]
KARMA ESNAF
Ta ılar
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %a
Rumelililer 224 3 22,50
Anadolulular 137 6 22,62
Adalılar 7
Yunanlılar 3
Yediadalılar
Yekun 10 5 II 22,06
72 KARMA ESNAF
sıra keskin bıçak, çoğu zaman tabanca da taşır. Kolay kazanç sağlayacak
iş yokluğunda pusu kurar, gece soygunları planlar, para yüzünden hakaret
eder, öç almaya amadedir.
Bu nevi ademler her daim Zaptiye Nezareti'nin zindanlarını doldu
rur. Kahir ekseriyeti kanlı ishalden, habis hummadan ve izbe tevkifhane
lerde baş gösteren muhtelif marazlardan ölür. Çoğu, bilhassa kışın, deride
döküntüler, istiska19 nevinden marazlarla, bet beniz soluk ve iğrenilecek de
recede kir, pas içinde hastaneye nakledilir. Eğer bu insanlar iri yapılı, güçlü
kuvvetli olmasalardı, çoğu tutuklanmadan evvel Boğaziçi tepelerinin temiz
havasını teneffüs etmeseydi ve Rumelilerin genellikle muzdarip oldukları
müzmin hummadan azade olmasalardı, ölüm oranları Anadolularınkiyle
mukayese edilemeyecek kadar yüksek olurdu. Bu zapt edilmez, serkeş işçi
lerin çoğu sefahatin ve ahlaksızlığın kurbanı olur, hemşehrilerinin sefale
tinden ve ölümünden zerre kadar akıllanmazlar.
İstanbul'un bunca binası için gereken taşların çıkarıldığı ocakların
çoğu Boğaziçi'nin ve Bakırköy'ün arka taraflarındadır. Buralara ve mermer
atölyelerinin bulunduğu Marmara sahillerine sürüyle Karadağlı taşçı akın
eder. Evsiz Çingeneler gibi bu zanaatkarlar da işler bitince memleketlerine
dönerler. İht�yaçlarının azlığından düşük ücretle daha fazla çalıştıkları için,
diğer yerli ve yabancı taş kesicilere tercih edilirler. Bu yüzden şehrin va
roşlarında yaşayan İstanbullular ya başka bir meslek seçmek veyahut şehri
çevreleyen çok sayıda bahçe ve bostanlarda çalışmak zorunda kalırlar. Taş
çılık, eskiden de bugün de İstanbullulara yabancı bir meslektir. Bu kadar
zahmetli bir işte Rumelililerle rekabet etmek zordur.
Tabloda yer alan az sayıdaki Adalı ve Yunanlıdan bahsetmeme gerek
yok. Bunların hepsi iş bulmak ümidiyle İstanbul'a gelen, fakat bir müddet
sonra memleketlerine dönmek zorunda kalan yahut da daha karlı bir mes
leği seçen taşçılardır.
a Yeni hesaplamaya göre yüzdeler: 19,90; 21 ,97: 12,20; 21,05; 17,65; toplam 19,57 ve ziyaretsiz öl.
2,13'tür.
74 KARMA ESNAF
kenar mahallelerde satar; birçoğu da İstanbul dışına çıkıp Boğaziçi'nin köy
lerini, Rumeli ve Anadolu kasabalarını dolaşır. Bu seyahatlerin meşakkati
elde edilen dolgun karlarla mükafatlandırılır.
Çerçilik daha ziyade Hıristiyanların ve Yahudilerin yaşadığı muhit
lerde canlıdır. Müslüman kadınlar kapıya erkek satıcı çağırmaya pek cesaret
etmezler. Müslüman evlerine, halk arasında bohçacı kadın denen, her yere
girip çıkan, sıkça ahlaka mugayir işlerin habercisi olan yaşlı kadınlar girer.
Adalı ve Yunanlı çerçiler, memleketlerinden getirdikleri kumaşla
rı, çorap, takke ve kundak bezlerini satarlar. Karşılığında memleketlerinde
satabilecekleri malları satın alırlar. Rumelililer, Anadolulular ve Adalılar
senelerden beri İ stanbul'da çerçilik yaparlar. Yunanlılar ise son on senedir
çoğaldı. r83J'ten r848'e kadar hastaneye sadece bir Yediadalı, diğer seksen
beşi ise o tarihten sonra yattı.
Çerçi, yüklü işyeri kirasından muaftır, mamafih yağmur veyahut
hastalık sebebiyle çalışamadığı günler de çoktur. Ayrıca bazen malları ta
şıyacak hayvan veya hamal kiralamak zorunda da kalır. Çerçiler yağmurlu
kış günleri haricinde senenin her gün ve saatinde sokaklarda sürü halinde
dolaşırlar. Bunlara,2° çerçiliği seven ve bu ticaretten bir hayli kar eden gay
retkeş Yahudileri de eklemek gerekir.
Bazıları, bilhassa Yediadalılar, şehrin yabancısı ya da mahalle ma
halle dolaşıp mal taşımaktan aciz olduklarından, mallarını şehrin en işlek
yol kenarlarında sergilerler. Kozasına yer ayarlayan ipek böceği misali Ye
diadalı üç-beş parça gömlek ve mendili düzenler, toparlar ve avazı çıktığı
kadar bağırarak gelip geçenlere malın faziletini, görülmemiş ucuzluğunu
metheder. Bunların hayat şartları, sabahtan akşama kadar sokaklarda dola
şan meslektaşlarınkinden farklı değildir.
Defterlerde kayıtlı çercilerin sayısı ve ölüm oranı (% 19,50) açık ha
vada gezen, dükkanların sağlıksız havasını solumayan esnafın daha uzun
ömürlü olduğunu ispat etmeye kafidir.
Ziyaretsiz ölenler % oo
21 Metinde Türkçe.
KARMA ESNAF
murlu yollarda dolaşmaları ve çoğunun çektiği yoksulluk birçok hastalığa
ve zafiyete neden oluyor. Kayıtlardaki sayının azlığı ve küfecilerin değişken
hayat şartları bu esnafın ölüm oranları hakkında daha kesin bir bilgi edin
memize imkan vermiyor.
Demirciler, Çilingirler
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %
Rumelililer 54 42 11
Anadolulular 50 32 18
Adalılar
Yunanlılar 4 4
Yediadalılar 2 2
Yekun 110 80 26,60
Ziyaretsiz ölenler % p5
Erkek Hizmetkarlar
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %b
Rumelililer 598 486 104 8 17,40
Anadolulular 179 148 25 6 14 -41
Adalılar 140 127 lJ 9,28
Yunanlılar 287 227 56 4 19,78
Y ediadalılar 42 38 4 9,50
Yekun r.246 r.026 202 18 16,41
a Yeni hesaplamaya göre yüzdeler: Anadolulular 22,75; toplam 23-44; ziyaretsiz ölenler % p9.
23 Sırasıyla Kurtuluş, Amavutköy.
b Yeni hesaplamaya göre yüzdeler: 17,63; 14,45; 9,29; 19,79; 9,52; toplam 16-45 ve ziyaretsiz ölenler
l - 44 \ü r.
'
KARMA ESNAF
Kadın Hizmetkarlar
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %a
Rumelililer 121 90 25 6 21,72
Anadolulular 52 42 7 3 14,25
Adalılar 88 63 23 2 25.75
Yunanlılar 410 282 122 6 30,20
Yediadalılar 12 II
a Yeni hesaplamaya göre yüzdeler: 21,74: 14,29; 26 ,74; toplam 26,73 ve ziyaretsiz ölenler 2>49'dur.
80 KARMA ESNAF
Ayakkabıcılar24
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %a
Rumelililer 417 316 91 10 22,JJ
Anadolulular 146 n3 29 4 20,42
Adalılar 90 76 13 14,62
Yunanlılar 463 381 77 20,50
Yediadalılar 64 52 12 18,75
Yekun ı.180 938 222 20 19,09
82 KARMA ESNAF
BEŞİNCİ BÖLÜM
RUMELİLİ ESNAF
Balıkçılar
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %a
Rumelililer 258 172 72 14 29.50
Anadolulular 126 93 30 3 24,33
Adalılar 4 2
Yunanlılar 6
Yediadalılar
Yekun 395 273 ıo4 18 27,66
Ziyaretsiz ölenler % 4 ,50
Balık kaynayan İstanbul limanında insan çok daha büyük sayıda ba
lıkçı bulmayı beklerdi. Balıkçılık, Boğazın kuzey girişinden Ayastefanos'a'
ve Prens Adaları'na; İzmit Körfezi2 çukurundan Kapıdağı Yarımadası'nın
kuzeyindeki adalara kadar en karlı meslektir.3 Ayrıca her milletten İ stanbul
halkının ortak mesleğidir. Devlet balıkçılardan % 20 vergi alır. Müslüman
lar, Ermeniler, çok sayıda Yahudi ve zaman zaman, aynı vergiye tabi olan,
başka milletten yabancılar da balıkçılıkla iştigal eder.
Balıkçıları iki sınıfa ayırırım: balık avlayanlar ve şehrin çarşı ve so
kaklarında balık satanlar. Satıcıların çoğu vaktiyle balık avlarken yaşlılıktan
ötürü bu zahmetli mesleği bırakmak zorunda kalan insanlardır. Galata ve
İstanbul'un kalabalık çarşı ve işlek ticaret caddelerindeki balıkçı dükkan
ları her daim pis kokulu ve rutubetlidir. Ayrıca dini perhiz dönemlerinde
Hıristiyanların tükettiği kabuklu, kabuksuz deniz ürünleri bu dükkanlarda
temizlenir ve yerlere atılan kabuklarla envai artıklar balık pazarlarını ziya
desiyle kirletir.
Yeni hesaplamaya göre yüzdeler: 29,51; 24,39, toplam 27,59 ve ziyaretsiz ölenler 4,56'dır.
Günümüzde Yeşilköy.
2 Yunanca Astakinos Kolpos, yani Istakoz Körfezi.
3 "Balık bolluğu açısından Marsilya ile Venedik meşhurdur, ancak İstanbul her ikisini de geçer. Bir
ağ ile yirmi tekne balıkla dolup taşar. Bazen ağ olmadan da insanlar karadan elleriyle balık avlarlar."
Petrus Gyllius, De Topographia Constant{inopoleos), Lugd. [Lugdunum f Lion], 1561, s. 6. İstanbul balık
çılığı için ayrıca bkz. Skarlatos Bizandios, age, c. ı, s. 34; S trabon ise (Coğrafya, VI. kitap. § 2) "Palamut
Bizanslılara ve Roma halkına büyük karlar sağlamaktadır" der -Y. N.
Arabacılar
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl.
Rumelililer 108 72 30 6
Anadolulular 3 3
Adalılar
Yunanlılar
Yediadalılar
Yekı1n rıı 75 30 6 28,60
Ziyaretsiz ölenler % 5,3 6
a Yeni hesaplamaya göre yüzdeler: 28,41; toplam 28.57 ve ziyaretsiz ölenler 5,4r'dir.
R U M E L İ L İ ESNAF
Kayıtlarda sayıları az olan arabacıları, benzer hayat şartlarını payla
şan seyislerle birlikte incelemek mümkün olduğu halde ayrı bir sınıf olarak
kaydediyorum. Birçoğu vaktiyle seyis iken, hastalık, yaşlılık, özellikle de ay
yaşlık ve serkeşlik yüzünden bu mesleğe sığınmışhr.
Türkiye'de şehirlerin yolları arabalara müsait değildir. İnsanlar ve
mallar hayvanlarla taşınır. Yabancılar İstanbul' da daha ziyade Beyoğlu'nda,
özellikle apukurya4 günlerinde gördükleri tahhrevan bolluğuna şaşarlar.
Şehirdeki az sayıdaki araba ağır aksak hareket eden hantal ve masraflı vası
talardır. Ayrıca dar yolların kaldırımlarında yol alırken çıkardıkları gürültü
insanı rahatsız eder. İ stanbul'un arabaları, Avrupa'nın büyük şehirlerde do
laşan araba sayısına kıyasla çok azdır. Zengin Müslümanlar ve bazı Hıristi
yanlar Avrupai arabalara sahiptir, halkın kullandığı ise umumiyetle durak
larda bekleyen kiralık arabalardır. Arabacılar ahn dizginlerini tutarak ekseri
yayan giderler. Kadidi çıkmış atlar, dayanıksız arabalar ve kaba kaldırımlar
sürücülerin arabaya binmelerine izin vermez.
Şehrin nüfusuna kıyasla arabacıların sayısı o kadar düşük ki, bazı
seneler kayıtlarda tek bir arabacı bile görünmüyor. Mesela 1834, 1835, 1843,
1844 ve l859'da hastaneye hiç arabacı yatmadı, çoğu 1856 senesinde yath,5
onlar da müttefik ordularının maaşlı işçileriydi.6
ilerde seyisler için yazacaklarım bu esnaf için de geçerlidir. Dolayı
sıyla iki esnafın benzer ölüm oranları (arabacıların % 28,6o'ı, seyislerin %
27,9o'ı vefat etmiştir) şaşırtıcı değildir.
Hastaneye nakledildikten hemen sonra vefat eden (ziyaretsiz ölen)
arabacıların yüzdesinin seyislerinkine göre biraz daha yüksek olması, muh
temelen efendilerin hastalanan seyislere vaktinde bakım ve ihtimam göster
melerinden kaynaklanıyor.
4 Yun. apokriıi, elli günlük Paskalya perhizinden evvel üç hafta süren karnaval döneminin adı. Türk
çede özellikle apukurya maskarası deyiminde geçer.
5 16 kişi yatmış.
6 Kırım Harbi sırasında (1853-1856) Osmanlıların müttefikleri olan lngiliz, Fransız veya Sardunya
Krallığı ordularında çalışan Ortodoks arabacılar.
7 Dövülen yünden yapılan kaba kumaş, bu kumaştan yapılan giysi. Aba imal edenlere, satanlara ve
abadan giysi diken terzilere "abacı" denirdi.
a Yeni hesaplamaya göre yüzdeler: 22,85; 16,37. toplam 22-41 ve ziyaretsiz ölenler 2.51"dir.
8 il Mahmud döneminde (1808-1839) önce asker, sonra memur kıyafetlerinde değişiklik yapıldı ve
giderek erkek giyiminde Avrupai tarz benimsendi. Kavuk yerine fes, cübbe yerine setre, şalvar yerine
pantolon giyme zorunluluğu getirildi. Abdülmecid döneminde (1839-1861) Avrupai giyim tarzı daha
da yaygınlaştı. Tanzimat'tan sonra "alafranga" giyim tarzını benimseyen erkekler, yakası kapalı ve önü
boydan boya ilikli bir ceket olan setre (diğer adıyla istanbulin) ve pantolon giyerlerdi. Kıyafet devrimi
kadınları kapsamıyordu.
9 19. yüzyıl ortalarına kadar Filibe ve havalisi çok önemli bir aba üretim merkeziydi; Eleni Burazeli
Marinaku, E en Thraki Sintehnie ton Ellinon Kata tin Turkoktatia [Türk Egemenliği Döneminde Trak
ya'da Yunanlıların Esnaf Loncaları], Selanik, 1950, s. 67-70.
10 Yukarıda da belirtildiği gibi, aba, dokuma olmayıp yünün dövülmesiyle yapılan bir kumaştır,
"dokuma· sözcüğünü yazar muhtemelen yanlışlıkla kullanmıştır.
rı Taş mimarisiyle ünlü Zagorohoria [Zagoria köyleri] Yanya'nın kuzeydoğusundaki dağlık yörede
yayılmış kırk altı köyden oluşuyor.
12 Siyah renkli abadan kısa bir kepenek türü olan kebeyi dikenlere ve ticaretini yapanlara İstanbul' da,
86 RUMELİ Lİ ESNAF
kaydettim , çünkü bu ustaların meslekleri ve hayat şartları benzerlik arz
ediyor.
Terzilerin diğer bir kolu, zengin sınıflar için ipek ve sırma işlemeli
esvaplar diken fermenecilerdir.1ı
Aba terzilerinin dükkanları limanın her iki yakasındadır, zira bu es
vapların esas alıcısı gemiciler ve yabancılardır. Çarşılarda ve bedestenin için
de de abacı dükkanlarına rastlanır, ama bunlar limandakilere kıyasla azdır.
Limandaki aba terzihaneleri küçük, umumiyetle de karanlıktır. Ar
şının fiyatı yedi bin kuruşa çıktıktan sonra dükkan namına bundan fazla
ne beklenebilir ki? Dükkanların, abaların istiflendiği, usta ve çırakların ge
ceyi geçirdikleri küçük, basık tavan arası odaları vardır. İ şçilerin yemeği bu
mekanlarda pişer. Dükkana giren, bu daracık yerde işçilerin nasıl çalışa
bildiklerine, nasıl yatabildiklerine şaşar. Bir süre evvel Galata çarşısını kül
eden yangından sonra'4 dükkanlar daha da küçüldü. Fakat pencereler büyü
tüldü ve dükkanlar artık daha aydınlıktır. Yollar genişletildi ve ustalıkla inşa
edilen kanalizasyon kalabalık çarşın�n pisliğini denize akıtıyor. Mamafih sa
yısız abacı hala rutubetli sokaklarda, üç tarafı açık imalathanelerini yağmur
ve güneşten koruyan geniş sundurmaların altında çalışmaya devam ediyor.
Günümüzde esnafın büyük bir kısmı hanlara sığındı, bunlar ekseri
yetle Rumeli'den aba getirip terzilere ve imparatorluk terzihanelerine satan
tüccarlardır. Bu tüccarlardan hastaneye yatanlar azdır. Çoğu zengin, çalış
kan ve aklıselim sahibi kimselerdir.
Abacılar eskiden beri fakir fukaranın ve yerli gemicilerin esvapları
nı dikmelerine rağmen yine de kıyafetlerin değişmesinden zarar gördüler.
Mallarının ihracı ve elde edilecek kar konusunda gayet uyanık olan Avrupa,
İstanbul'a sadece hali vakti yerinde olanlar için değil, yoksul halk için de
envai çeşit hazır esvap ihraç ediyor. Gemicilere ve buna benzer mesleklerde
çalışanlara gerekli olan muşamba ve yağmur geçirmeyen büyük miktarda
kumaşın ithali abaya olan talebi ve abacıların iş hacmini azalttı. Malzemesi
Filibe yöresinde, Trakya ve Selanik'te "karakebeci" denirdi; Burazeli-Maıinaku, age, s. 67. " Kebe" ve
"kebeci" sözcükleri metinde Türkçedir.
13 Fermene: nakışlarla işlemeli, önü kavuşmayan, yele�e benzeyen giysi.
14 Muhtemelen 1857'deki Mumhane yangını.
Bu tablolar, diğer bazı esnaf kollarının tabloları gibi son derece öğ
reticidir, çünkü günümüzde abacılar gibi pek çok esnaf eski gücünü kay
betmekte, gerilemekte veya daha doğrusu iş alanı değişikliğine gitmektedir.
Vaktiyle hali vakti yerinde olan şimdi ise yoksullaşmış biçare zanaatkarlar
sefaletin ölüme sebebiyet verdiğini elbette iyi bilirler. Çoğu meslek değiş
tirir, artık kar sağlamayan meslekleri öğrenenler ise azalır. Zaman içinde
mesleklerde mükemmel bir denge oluşur ve her meslekte sadece toplumun
ihtiyaçlarını karşılayacak ve o sayede rahat geçinebilecek sayıda insan çalışır.
Ekmekçiler
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %a
Rumelililer 2.229 ı.538 578 68 26,80
Anadolulular 36 28 7
Adalılar 366 281 70 15 20,00
Yunanlılar 14 10 3
Yediadalılar 7 7
Yekıln 2.652 ı.909 658 85 25,66
Ziyaretsiz ölenler % 3 ,20
a Yeni hesaplamaya göre yüzdeler şöyle: Rumelililer 26,75; Adalılar 19.94; toplam 25,63 ve ziyaretsiz
öl. pı'dir.
1 5 lstanbul'daki Ermeni ekmekçiler/fırıncılar için bkz. Hagop Mıntzuri lstanbul Anılan 1897-1940,
Tarih Vakfı Yurt Yayınlan, lstanbul. 1994 (2. baskı).
16 Muhtemelen yazar ekmekçiler kethüdasını kastediliyor. Kethüda, esnaf teşkilatının (loncanın)
başındaki idareci ve işleyişinden sorumlu kişiydi. Kethüda lonca mensupları tarafından seçilir ve kadı
tarafından tasdik edilirdi.
17 Pera'da ikamet eden Venedik Balyos'unun verdiği 12 Şubat 1596 tarihli bir izin belgesinden, o
tarihlerde Galata'da Venediklilere mahsus, Müslümanlara ve diğer Osmanlı tebaasına satılması yasak
olan özel beyaz ekmek üreten l talyan fırıncıların çalıştığı anlaşılmaktadır; Venedik Devlet Arşivi, Bailo
di Constantinopoli, Aiti e Sentenze X/I A' f 188r; zikreden Fani Mavroidi, O Ellinizmos sto Galata (1453·
1600), Yarıya, 1992, s. 43- Evliya Çelebi'ye göre de (17. yüzyıl), "Has ve beyaz [ . . . ] françile ekmeği" sadece
Galata'ya özgü bir ekmekti, Seyahatname, c. ı, YKY, İstanbul, 2006 (2. baskı), s. 2q; daha sonraki
dönemlere ait francala fırınları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Salih Aynural, İstanbul Değirmenleri ve
Fınnlan, Zahire Ticareti (1740-1840). Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İs tanbul, 2ooı, s. ı2o vd.
R U M ELİ Lİ ESNAF
Sakızlıların fırınları, Rumelililerinkinden pek farklı değildir. Bir
nebze daha dardır, zira Galata ve Beyoğlu'nda arsalar az ve pahalıdır. Fı
rının yanındaki avluya ekseriyetle odunlar istiflenir. Bazı fırınların içinde
değirmen, bazılarının bitişiğinde un ve ekmekleri taşıyan hayvanların ahır
ları bulunur. Fırının üst katında bermutat un deposu, bitişiğinde de fırın
sahibinin memleketlisi, çoğu zaman da akrabası olan işçilerin yatakhaneleri
vardır. Ara sıra müstakil odalara ve temiz döşeklere sahip fırınlara rastlanır.
Zira vaktiyle elçiliklerin himayesiyle edindikleri servet sayesinde bazı ek
mekçiler ve işçileri daha rahat bir ömür sürmektedirler. Fırınların çoğu pis,
karanlık, işçilerin hayatı gayet meşakkatlidir. Fırın sahibi işçilerin yiyeceği
ne, barınağına ihtimam göstermez, zaten çoğu zaman kendisi de onlardan
daha varlıklı olması haricinde işçiden farklı değildir.
Ekmek sadece fırında değil, sokaklarda, meydanlarda ve kalabalık
çarşılarda kurulmuş küçücük tezgahlarda da satılır. Ayrıca İstanbul'un so
kaklarında, çarşı pazarlarında ve panayırlarda küfe ile dolaşan ekmekçilerin
sayısı da epey kalabalıktır. Bir kısmı maaşla çalışır, bir kısmi kardan pay
alır, bir kısmı da kendi hesabına fırınlardan ekmek alıp satar.
Satılmayan ekmek, umumiyetle küfecinin elinde kalır ve zarar eder;
ara sıra yangın sebebiyle ya da müşterinin ölümüyle alacakları tahsil ede
meyince borçlar yine üstünde kalır. Pek çok çalışkan işçi bu şekilde borca,
hapse ve hastalığa mağlup olur.
Yukarıda anlattıklarım, Rumelili meslektaşlarına nazaran ölüm oranı
daha düşük olan İstanbul'daki Sakızlı fırıncı ve ekmek satıcılarıyla ilgiliydi.
Rumelili [Ortodoks] ekmekçilerin tümü Arnavut'hır.'8 Bunlar hiç
bir zaman Sakızlılarla işbirliği yapmazlar. Ezelden beri Hıristiyan ve Müs
lümanların yediği esmer ekmekten başka ekmeği nadiren işlerler, ayrıca
İstanbul halkının pek sevdiği ve her fırsatta yediği simitleri pişirirler. Bu
fırınlarda imal edilen diğer bir çeşit, nohut suyuyla yoğrulan gevrektir. Gev
rek, Adalıların "yedi tahıllı" dedikleri mamuldür.'9 Bazı fırınlarda ekmekle
18 " İstanbul'da ekmek fırını sahipleri çoğunlukla gayrimüslimdi. Özellikle gayrimüslim fırıncıların
büyük kısmını Ermeniler teşkil etmekteydi. Buna karşılık Müslüman fırıncıların ekserisi de
Arnavut'tu. 1781 senesinde İs tanbul ekmek fırınlarının 6o'dan fazlasının sahibi Arnavut'tu"; Salih
Aynural, age, s. 1 1 9 ;
ı 9 Yedi tahıllı (Yu n . eptazimo), hamurunda nohut suyu v e ezmesi olan ekmek y a d a peksimettir.
92 R U M ELİLİ ESNAF
köşesinde, bir sundurmanın veya saçağın altında, son kalan somunu, son
simidi satmak için beklerkenki sabrına kim hayran kalmamış ki?
1841 senesinde hastaneye yatan hasta sayısı 1.500 iken ekmekçile
rin sayısı 264'dü. Bunların 238'i Rumelili, fü Anadolulu, 2fü de Adalıydı
[Sakızlı], yani hasta sayısının % 17.6o'ını ekmekçiler oluşturuyordu. Hasta
sayısının 2.987 olduğu 1856 yılında ise hastaneye 210 ekmekçi yath, bu da
toplamın % isine tekabül eder. Bazen bir hastalık tek bir meslek erbabını
perişan eder. 184ı'de tüm hastaların ölüm yüzdesi 26,86 iken ekmekçile
rinki yüzde 3o'du. H astalık Sakızlı ekmekçilere de sirayet etmişti ve ancak
1855'de, 1841 yılından daha yüksek sayıda Sakızlı ekmekçi hastaneye yath.
Kireççiler
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %
Rumelililer 154 81 68 45,64
Anadolulular 6 2
Adalılar
Yunanlılar
Yediadalılar
Yekıln 160 84 zo 6 45.46
20 lstanbul'un dört büyük kadılığından biri olan Üsküdar, Şile'den Karamürsel'e kadar, bütün Ana
dolu yakasını kapsayan bölgenin adıydı. Boğaziçi'nde, Çengelköy, Çubuklu, Beykoz köylerindeki kireç
fırını ve kireççileri için bkz. lstanbul Ahkam Defterleri, İstanbul Esnaf Tarihi c. l, lstanbul Büyükşehir
Belediyesi Yayınları, lstanbul, 1997, s. 320 (30 Haziran-9 Temmuz 1784 tarihli hüküm).
21 Günümüzde Bakırköy.
Fı ıcılar
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %
Rumelililer 46 36 9 19.56
Anadolulular il 8 3
Adalılar 25 19 6
Yunanlılar 34 25 7 2 20,60
Yediadalılar 4 4
Yekun 120 22 25 21,36
94 R U M E L İ Lİ ESNAF
Düşük ölüm oranından dolayı bu esnaf incelenmeyi hak ediyor.
Kayıtlardaki sayıları az olsa bile esnafı sağlıklı kılan ve uzun yaşamalarına
katkıda bulunan tüm alışkanlıkları göz ardı etmeden incelemekte fayda
vardır.
Şehrin muhtelif millet, farklı din ve mezheplerden oluşan nüfusun
hayat şartlarına aşina olanların kolaylıkla anlayacağı sebeplerden dolayı İs
tanbul'da fıçıcıların sayısı azdır.
Fıçı, şarap, ispirtolu içecekler, Hıristiyanların tükettiği tuzlanmış ba
lık, yağ, meyve ve sair bazı malların muhafazası için kullanılır. Müslüman
lar şarap içmez, eğer canları çekerse evde değil dışarıda içerler. Tütsülen
miş, kurutulmuş ve tuzlanmış gıdaları nadiren yerler. Dolayısıyla fıçıcılar
tamamen Hıristiyanlara ve Yahudilere çalışırlar. Ayrıca Avrupalıların fıçı
larda muhafaza ettikleri çeşitli yağları, mesela zeytinyağım, keten tohumu
yağını ve sadeyağı biz tulumlarda saklarız, o yüzden fıçıya talep düşüktür
ve bu sebeplerden dolayı da kalabalık payitahtta fıçıcı esnafı azdır. Fıçıcı
lar, Müslümanların ev ihtiyaçları için ufak tefek, harcıalem eşyalar üretirler.
Bu ustaların küçük dükkanları çoğu zaman Müslüman mahallelerindedir.
Büyük imalathaneler ise umumiyetle Galata cihetinde ve karşı sahildedir.22
İstanbul meyhanelerinin ve Müslüman sirkehanelerinin o devasa fıçıları bu
imalathanelerde üretilir.
Fıçıcı imalathaneleri ekseriyetle havadar, işlenen malzeme temiz
dir. Mahalle komşularının günlük ev ihtiyaçları için imalat yapan küçük ve
boğucu dükkanlar haricinde diğerleri geniş ve aydınlıktır. Temiz hava her
yerden rahatça nüfuz eder, dükkanda çürüyüp havayı kirletecek malzeme
yoktur. Fıçıcı esnafı doğramacı esnafına benzer, her ikisinin tezgahları ve
işledikleri malzeme aynıdır.
Fıçıcıların çoğu evlidir ve İstanbul' da maaile yaşarlar. Bu zanaatkar
lar eldeki kısıtlı imkanları ilaçlara ve hekime harcayıp hayatta kalmak için
zorunlu ihtiyaçları bile temin edemeyecek hale gelince, yani sefalet onları
mecbur edince hastaneye başvururlar.
22 Eminönü.
Ziyaretsiz ölenler % oo
R U M ELİ Lİ ESNAF
Boyacıların çoğu Silivri ile Edirne arasında bulunan ve Kırkkilise26
denen kasabadandı.
Ortak olan zanaatkarların boyahanedeki çalışma süreleri tamam
lanınca ya başka bir işe girip çalışırlar yahut da köye dönüp tarlalarını sü
rerlerdi. İstanbul sakinleri yerli ya da şehirde boyanmış ithal kumaşları
kullanırken, şehrin boyahaneleri meslek erbabını zengin ediyordu. Bugün
ise boyacı esnafı işsizlikle boğuşuyor; boyanan kumaşlar az, boyalar da
kalitesizdir.
Tablodaki sayı, esnafın hayatı ve ölüm oranı hakkında daha fazla
bilgiyi edinmemiz için yetersizdir. Bu esnafı gelecek nesillerin bilgisi olsun
diye kaydediyorum.
İ stanbul boyahaneleri kalabalık mahallelerin orta yerinde inşa edil
miş, düzensiz, karanlık ve alabildiğine rutubetli büyük ahşap binalardır.
Günümüzde çoğu harap durumda ve yıkılmak üzeredir. Çürümekte olan
binalar ve boyacıların her konudaki kayıtsızlığı mesleğin artık kazanç temin
etmediğinin açık işaretidir.
Kumaşların boyandığı devasa fıçılar binanın ortasında durur. Yaz
kış boya sularıyla ıslanan toprak zeminden nahoş bir koku yayılır. Ayrıca
boyada kullanılan hayvan menşeli bazı maddeler de boyahanelerin içinde
çürür.
Boyacılar genellikle, diğer imalathanedekilere benzer tavan ara
sı odalarda yaşarlar. Zaten çalışmak için İstanbul'a gelen ve kazançlarını
idareli kullanan işçilerin çoğu bu boğucu mekanlarda yaşıyor. Yemeklerini
burada pişiriyor. Sıhhatlisi, hastası, karmakarışık bir halde hepsi bir arada
burada yatıp kalkıyor. Bu tavan arası odalarını okura sıkça hatırlatıyorum.
Bunlar nadiren temizlenen, inanılmaz pislikte döşek ve örtülerle ve her tür
lü böcekle dolu mekanlardır. Yabancılar bu sefalete nadiren şahit olurlar, o
yüzden tasvir ediyorum, zira meslektaşları ya da akrabaları tarafından bu
mekanlarda tedavi edilen hasta zanaatkarları sık sık ziyaret etmişimdir.
26 1805 yılında Kırkkilise'nin [günümüzde Kırklareli] Skopos [günümüzde Üsküp] ve Afkar [günü
müzdeki adı bulunamadı] köyleri Gricanlı [Kırcaali'li] Müslümanlar tarafından yağmalanınca, eskiden
beri kumaş boyamaktaki ustalıklarıyla tanınan Hıristiyan halk Boğaziçi'ne yerleştirildi ve köye Boyacı
köy adı v<"rildi -Y.N.
6 Yeni hesaplamaya göre yüzdeler: 28,75; toplam 28,96 ve ziyaretsiz ölenler 3,39'dur.
27 Yazarın "sütçü dükkanı" (Yunanca galaktopolio) dediği, Türkçede eskiden "kaymakçı dükkanı,"
günümüzde de "muhallebici" denen mekandır.
28 Son zamanlarda, sokaklarda keçilerle birlikte dolaşan bazı Maltalı sütçüler keçi sütü satmaya baş
lamışlardır. Ayrıca Yenibahçe'nin Müslüman Çingeneleri hastalar için ezelden beri eşek sütü satarlar
-Y.N.
R U M ELİLİ ESNAF
veya kara yoluyla İ stanbul'a getirip sayıları bir hayli kalabalık olan Galata ve
Beyoğlu cihetindeki sütçü dükkanlarına ve kahvehanelere dağıtırlar. Müs
lümanlar sabah kahvesine süt katmazlar, o yüzden süt kahvehanelerden zi
yade sütçü dükkanlarına satılır; süte meraklı olanlar bu dükkanların müda
vimidir. Nisan, mayıs aylarında mandıralar İstanbul yakınlarına taşınır ve
İstanbullular adet olduğu üzere koyun sütü içmek için mandıralara uğrar
lar. Bu mevsimde kalabalık sütçü taifesi sokaklarda dolaşıp Müslüman ve
Hıristiyan ahalinin özellikle mayıs ayında doyasıya içtiği sütü satarlar. Eğer
İstanbul halkı Avrupalılar kadar süt içiyor olsaydı, şehrin etrafında beslenen
hayvanların sütü elbette kafi gelmeyecekti. Fakat İstanbul' da bir yılda içilen
sütün miktarı yoğurt ve kaymak tüketimine kıyasla çok azdır.
Sütlü mamul imalathaneleri, orta yerinde avlusu olan geniş ahşap
binalardır. Avlu, her sabah erken saatte gelen sütçü beygirlerin rahatlıkla
girebileceği büyüklüktedir. Ocak yakmak için gerekli odunlar bu avluda
istiflenir; toprak yoğurt çanakları buraya yığılır; bakır kap kacak burada
yıkanır; tavuklarla diğer evcil hayvanlar burada beslenir, gübreleri bu
rada birikir. Yağmur yağdığında avlunun toprak zemini yeşile döner ve
iğrenç kokar.
Külliyetli miktarda kaymakla yoğurdun üretildiği bu mekanların ön
tarafında küçük bir dükkan vardır. Ocak üstünde, küçük bakır bir kazanda
müşterilerin ihtiyacına göre ayarlanmış bir miktar süt sürekli kaynar. Yan
daki tezgahta, ince bir toz tabakasıyla ve rüzgarın taşıdığı her türlü pislikle
kaplanmış kaymak lüleleri durur. Ekmek, biraz şeker, birkaç tahta kaşık ve
birkaç alçak iskemle sütçü dükkanının bütün malzemesidir. Müşteriler, ka
fes biçiminde bir bölme ile ayrılan dükkanın arka tarafında otururlar.
Alafrangalığın ailevi yaşamlarını, örf ve adetlerini henüz pek etkile
mediği Müslümanların rağbet ettiği, o yüzden de bugüne kadar değişme
yen İstanbul'un pasaklı sütçü dükkanları bunlardır.
Sütçüler, Müslüman ve Hıristiyanların genellikle kahvaltılarda tü
kettikleri kaymağı satmak için her sabah sokakları dolaşırlar. Öğle vaktine
yakın dükkana dönüp yayvan kazanlarda pişirdikleri kaymaktan arta kalmış
süt suyundan ürettikleri yoğurdu satmak için hazırlanırlar. Yoğurdu koyu
laştırmak için süt suyuna bazı yabancı maddeler ilave ederler ve böylece
Rençperler
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %a
Rumelililer 3.061 2.212 738 III 25,00
Anadolulular 202 154 40 8 20,63
Adalılar 67 45 22 32,83
Yunanlılar 42 34 8 19,05
Y ediadalılar 59 43 16 27,12
Yekun 3-431 2.488 824 II 9 24 , 9 0
Ziyaretsiz ölenler % 3,50
a Yeni hesaplamaya göre yüzdeler: 25,02; 20,62; 32,84; toplam 24,88 ve ziyaretsiz öl. 3>47'dir.
100 R U M E L İ Lİ ESNAF
Bu başlık altında, İstanbul civarında, Rumeli ve Asya yakasında, top
rağı işleyenleri kaydettim. Bahçelerde çalışanları ise bahçıvanlar tablosunda
anlahyorum. Bir gün bir bağda, ertesi gün başka bir bağda çalışan, bugün
bağcı, yarın uşak, çoğu zaman da seyyar sahcı olan az sayıdaki Rumelili
bağcıyı da bu sınıfa dahil ettim.
İstanbul'un bağlan umumiyetle küçüktür ve bakımları sahipleri
tarafından yapılır. En verimlileri, çoğu Müslümanlara ait olan Üsküdar'ın
doğusundaki bağlardır. Rumeli sahili de boydan boya bağlarla kaplıdır, fa
kat mesafenin uzaklığı bağcıların hastaneye başvurmasını zorlaşhrıyor. Bu
yüzden bu sınıfa kayıtlı bağcıların sayısı çiftçilere göre azdır.
H astane defterlerinde kayıtlı olan bilumum çiftçilere İstanbullu
lar "rençper" der.29 Bunlar ekseriyetle Rumeli'den gelen meslekten çiftçi
Bulgarlardır. Başka yörelerden gelenlerin çoğu ise bu mesleğe zaruretten
sığınmış kimselerdir. Bulgar rençperler genellikle nisandan ekime kadar
çalışırlar, ardından, birçok Rumelilinin yaphğı gibi, memleketlerine döner,
yıl boyu şehirde kalmazlar.
Bu rençperlerle aynı adetleri ve hayat tarzını paylaşan, "orakçı" de
nenı0 Bulgarlar İstanbul'a yaz başında gelip tahıl hasadında çalışırlar. Hasat
bittince kuzeye doğru yola koyulurlar, böylece hasat mevsiminin takriben
iki ay sonra başladığı memleketlerine varıncaya kadar yol boyu iş bulup ça
lışırlar. Orakçıların çok azı hastaneye yattı. Bunlar diğerlerine kıyasla daha
kanlı canlı, çiftliklerde çalışan hemşehrilerinin yaşadığı sağlıksız mekanlar
dan uzak, açık havada uyuyan, zinde, neşeli ve çalışkan insanlardır.
İstanbul'un Rumeli ve Asya yakasındaki çiftliklerin çoğu, Hıristi
yanların kiralayıp ekip biçtiği Müslümanlara ait mülklerdir. Bunların bü
yüklüğü çiftliğin tamamına ekilen tohumun miktarıyla ölçülür. Bu mülk
lerde ekilebilen topraktan maada hayvanlar için otlaklar, ormanlar ve ziraata
müsait olmayan çorak araziler vardır. Türkiye'de, pek çok konuda olduğu
gibi bu geniş çiftliklerin büyüklüğü konusunda da muğlaklık hakimdir.
Araziler çoğu zaman yekpare değildir, başkasına ait toprak parçalarıyla bö
lünmüştür. Bu da mülk sahibinin arazi parçalarını farklı zamanlarda sahn
102 R U M E L İ Lİ ESNAF
gübre miktarını ve mekanın kötü kokusunu ziyadesiyle artıran tavuklar, ör
dekler, kazlar ve bol miktarda güvercin gezinir.
İşçilerin sağlığı konusuna gelince, mandıralarda gördüğümüz kayıt
sızlığın benzeriyle karşılaşırız. Bulgar işçiler, büyük odalarda, kirli halılar
ya da kalın yerli kumaşlar üzerinde yatarlar, zira döşek ve çarşafı bilmez
ler, hatta bazıları ömürlerinde görmüş değiller. Bu yatakhaneler ekseriyetle
hemzemindir ve işçi günlük kıyafetiyle tahtaların üzerinde yatar. Çiftlikteki
işçilerden biri olan berber, haftada bir, cumartesi akşamı çalışanların saç ve
sakallarına intizam verir.
Rençperlerin yaşadığı mekanların durumu budur, gıdaları ise daha
da kötüdür. Mülk sahibi yemekten yaptığı tasarrufla çiftliğin karını artır
mak isterken, çalışanın gücünü ve çalışma arzusunu azaltan, hazmı zor ve
yetersiz gıdanın sebep olduğu zararı hiç düşünmez.
Çiftlik çalışanların yiyeceği mülk sahibi tarafından karşılanır, dola
yısıyla kilerlerde her zaman buğday, baklagiller, zeytin, peynir, bir miktar
da tütsülenmiş ve tuzlanmış balık bulundurulur. Çiftliğin bitişiğinde, bü
yüklüğü işçi sayısına göre ayarlanmış bostanda, genellikle işçilerin yediği
lahana, soğan, pırasa, sarımsak ekilir. Et nadiren yenir; ekmek, zeytin ve
soğan işçilerin mutat gıdasıdır. Çiftliğin katışık unundan yapılan ekmek
esmer renk, çoğu zaman nahoş kokulu, yassı ve hazmı zordur. Bu ekmek
tarladaki işçilerin hemen hemen tek gıdasıdır. İş saatlerinde bir iki zeytin,
soğan ya da sarımsağı ekmeğe katık yapıp yerler. Akşamları umumiyetle
kuru fasulye, pırasa, kırmızıbiber ve kimi zaman zeytinyağıyla yapılmış bir
çorbanın etrafında otururlar. Ara sıra işçilere en adisinden biraz peynir da
ğıtılır. Eti ve yumurtayı ancak büyük yortu günlerinde tadarlar. Bazı çiftlik
lerde bol olan besi hayvanları ise beye ya da İstanbul pazarına mahsustur.
Bulgar rençperlerin yediği gıdalar ve yaşadığı mekanlar bunlardır.
Bu feci hayat yine de neşeli akşam toplantılarına ve yortularda yapılan aca
yip danslara engel değildir.
Ağır hareket eden, dermansız işçileri gören, onların kötü beslen
mekten bitkin ve mecalsiz olduklarını anlar. Çiftlik yollarında öküzleri gü
den işçiye rast gelen ve kadidi çıkmış güçsüz öküzlerin çektiği çürük araba
nın gıcırtısını duyan, toprak sahibinin işçilerin ve hayvanların beslenmesi
Kürkçüler
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %a
Rumelililer 229 154 71 4 31,50
Anadolulular 12 8 2 2
Adalılar
Yunanlılar
Yediadalılar
Yekun 242 162 74 6 3 1,33
31 Belli aralıklarla gelen ateş nöbetlerine sebep olan sıtma; Osmanlıca tıp literatüründe hummıi-ı mun
kata 'a olarak bilinirdi.
a Yeni hesaplamaya göre yüzdeler: 31,56; toplam 31,36 ve ziyaretsiz ölenler 2,48'dir.
32 "Kürk ticareti daima zenginlik kaynağıydı. Kürk tüccarları [ . . . ) ekseriyetle Rum, iktidar üzerinde
daima muazzam bir nüfuz sahibiydi"; Skarlatos Bizantios, age, c. ı, s. 539 -Y.N.
104 ????
eyaletlerinden baha biçilmez kürkleri ithal eden tüccarlar da Rum'du. İs
tanbul'un ferveH terzileri, özellikle küçük kürk parçalarını birleştirmek ve
dikmek hususunda Türkiye'nin en maharetli ustaları sayılırdı. Bundan do
layı Türkiye'nin zengin Müslüman ve Hıristiyan ahalisi kürklerini daima
payitahttan satın alır, tamire muhtaç olanları da yine buraya gönderirdi. Hal
böyleyken, imparatorluğun bilumum kürk ihtiyacını karşılayan İstanbul
pazarı, ne yabancıların rekabetinden, ne de başka memleketlerde dikilmiş
kürklerin ithalatından korkardı.
İstanbul'un büyük çarşılarında her zaman sanatkarane dikilmiş kıy
metli kürkler bulunurdu. Ustalar da ani bir moda değişikliğinden korkmaz
dı, zira Türkiye'de yaşayan halkların geleneksel adetleri kolay değişmezdi.
Türkiye'nin her dinden, meslekten ve gelir düzeyinden halkı, mad
di durumuna ve rütbesine göre kürk giyerdi. Kürk, sultanın resmi serpu
şundan, Bulgar çobanın kaba postuna kadar herkesin kıyafetinde mevcut
tu. Üstelik İstanbulluların ekserisi sadece kışın değil, yaz vakti bile evde
ince bir kürk giyerdi.l4 Kürkçülerin yaz kış devam eden işleri gerçek bir
zenginlik kaynağıydı.
Bu insanların günümüzdeki dehşet verici ölüm oranları, işsizliğin
ve yoksulluğun neticesi olduğu apaçıktır. Giyim kuşamın alafrangalılaşma
sı, büyük miktarda yabancı menşeli kışlık esvap ithalatı bu esnafı yoksullaş
tırdı, mahvetti.ıs Günümüzde İstanbul'a işlenmek üzere az sayıda kıymetli
kürk ithal edildiği gibi, Avrupa'dan değersiz kürklü esvaplar getiriliyor, böy
lece esnafın perişanlığı günden güne artıyor.
Bugün hastaneye yatan kürkçülerin çoğu daha iyi bir kazanç temini
için meslek değiştirmekten aciz, artık kar etmeyen mesleklerinin iflah ol
maz durumuna gözyaşı döken yaşlılardır.
36 fstanbul'un nüfuzlu, itibarlı ve varlıklı Rum Ortodoks kürkçü esnafı imparatorluğun pek çok bölgesinde
okullannın kurulmasına büyük maddi katkı sağladığı gibi, eğitim masraflannı üstlenir ve çoğunlukla okul
lann mütevelli heyetlerini de atardı. Kürkçü loncasının katkılarıyla Sifnos, Edirne, Yanya dışında 172o'de
Filistin' de ve 1799'da da pek çok kürkçünün doğum yeri olan Silivri'de birer okul açıldı. Esnaf kasasından
yapılan bağışlar haricinde, zengin kürkçüler kişisel servetleriyle de cemaatin dini ve her türlü hayırsever
kurumlannı desteklerlerdi. Örneğin ı66r'de, "kürkçübaşı" unvanını taşıyan Kesriyeli [Kastorya] Manolaki
Kastoryanos (1610-1699). Fener'de özel bina sann alarak ve üç eğitmenin masraflannı üstlenerek "Megali
tou Genous Sholi" (Türkçede "Kırmızı Mektep" olarak bilinen Fener Rum Erkek Lisesi) okulunun yeniden
inşasına katkıda bulundu. İstanbul Rum kürkçü esnafının itiban o kadar büyüktü ki, hayırseverlerin çoğu
kurumlara bağışladıklan servetlerini kürkçü loncasının kasasına emanet ederlerdi. Lonca 19. yüzyıl sorıların
da dağıldığında, loncanın gayrimenkul serveti Fener'deki liseye bağışlandı, Burazeli-Marinaku, age, s. 181 vd.
37 İstanbul, Ayvansaray'daki Rum Ortodoks kilisesi ve ayazması. Uzun süre Müslüman Çingenelerin
tasarrufu altındaki Ayazma r75o'de Rum kürkçü esnafının çabalarıyla geri alındığı için kilise ve ayazma
nın yönetimi ile geliri bu esnafa bırakıldı; Manuil Gedeon, Eortologion, İstanbul, 1904, s. 248, zikreden
Burazeli-Marinaku, age, s. ı4ı.
a Yeni hesaplamaya göre yüzdeler: 32,47; 15,22; toplam 25,85 ve ziyaretsiz ölenler 4.55'tir.
38 Ortodoks ruhban sınıfının en düşük rütbeli üyesi.
Se "sler
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %a
Rumelililer ı.081 761 297 23 28,06
Anadolulular !O 7 2
Adalılar 4 3
Yunanlılar
Yediadalılar
Yekıln ı.096 772 299 25 27, 9 0
Ziyaretsiz ölenler % 2,40
39 "Yunan ruhban sınıfı içler acısı bir cehalet içindedir; din eğitimi veren kurumlar nadirdir ve rahip
lik sıfat ve rütbesini tevzi etmenin görülmemiş kolaylığı bu yoksul görevlilere duyulan saygının daha da
azalmasına katkıda bulunuyor." Charles Enault, age -Y.N. [Yazar sayfa numarası belirtmiyor].
a Yeni hesaplamaya göre yüzdeler: 28,07; toplam 27,92 ve ziyaretsiz ölenler 2,28'dir.
10 8 R U M ELİ Lİ ESNAF
saba taş döşemeleri arabaların rahat geçişini engeller. Yükler hayvanlarla
taşınır, insanlar atla dolaşır. Şehirdeki at bolluğunun sebebi budur. Her ne
kadar limandaki ince ve zarif kayıklar eskiden beri İstanbul'un mutat nakil
vasıtaları ise de, ayrıca buharlı vapurlarla ucuza rahat seyahat etmek artık
mümkün ise de, bu muazzam büyüklükteki şehirde kara ulaşımının da can-
lı olduğunu unutmamalıyız. ·
Tütüncüler4°
Yatan Taburcu ölen Ziyaretsiz öl.
Rumelililer 240 174 54 !2
Anadolulular 105 84 20
Adalılar
Yunanlılar 3
Yediadalılar
Yekun 348 261 74 13 22, 5 0
4ı lstanbul'un cümle tütüncü esnafı takriben 13.000 kişidir -Y.N. [Yazar kaynak belirtmiyor].
42 Tütüncülerin ikbali uzun sürmedi, mali iflasın eşiğindeki Osmanlı Devleti'nin dış borçlarını denet
leyen Duyün-u U mumiye kurumu ve üç yabancı bankanın ortaklığıyla ı88J'te kısa adıyla Reji olarak
bilinen Müşterek-ül Menfaa İ nhisan Duhanı Devlet-i Aliye-i Osmaniye kurulunca tütünün serbest ticareti
yasaklandı. Reji'nin tekeli tütüncü esnafının sonu oldu. ı873 yılında Rum Ortodoks Patriğin seçiminde
yer alıp ağırlığını koyabilecek kadar güçlü ve varlıklı olan tütüncüler loncası, ı9oı'deki seçime katılmak
tan bile acizdi; bkz. Burazeli·Marinaku, age. s. 51.
43 Yazarın, bazı yabancı bilim adamlarının bu konudaki görüşleri ve dönemin tartışmalarıyla ilgili
notları konumuzla ilgisi olmadığından özetlenerek çevrildi.
Bahçıvanlar
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %a
Rumelililer ı.530 ı.006 444 80 30,64
Anadolulular 52 38 12 2 24,00
Adalılar 78 53 25 32,05
Yunanlılar 35 24 II
Yediadalılar
Yekun ı.695 I.121 492 82 30 .43
Ziyaretsiz ölenler % 4,87
R U M E L İ Lİ ESNAF
rın bütün limanları, Sofianon45 Bukoleondos46 ve Samatya ile Kondoskali
on47 arasında yer alan diğerleri, zamanla toprakla doldu ve gayet mahsuldar
bahçeler hasıl oldu. Müslüman ve Hıristiyan ahalinin ticaretin canlı olduğu
semtlere taşınmasıyla nüfusun azaldığı Kara Surları'nın içinde küçüklü bü
yüklü bahçeler peyda oldu. Bu bahçelerin çoğu evvelden Müslümanlara ait
kaşanelerdi. Saldırı, fakirlik, ölüm, çoğu kez de yangın sebebiyle bu muh
teşem köşkler ihmal edildi, çiçek tarhları ve onca meyve ağacı kurudu. Ni
hayetinde araziler Rumelili bahçıvanların eline, yetiştirdikleri mahsuller de
zerzevatçıların eline geçti. Müslüman mahallelerin içinde ve bazı Hıristiyan
mahallelerinin yanı başında bulunan bunca bahçenin hikayesi budur. Mes
kun mahallerden uzak ve Kara Surları'nın yakınındaki bazı araziler ise ka
dimden beri bahçeydi ve sahipleri Tersane-i Amire'ye senelik vergi öderler.
Bu arazilerde ev inşa etmek yahut yeni bir mahalle kurmak için devletten
ruhsat almak epeyi zordur.
İstanbul'dan bihaber olanlar için şunu da söylemeliyim ki, taham
mülfersa kira bedelleri ve bugüne kadar duyulmamış arsa fiyatları, özel
likle işlek çarşılar ve Galata ile Beyoğlu cihetindeki Hıristiyan mahalleleri
için geçerlidir. Bu fahiş fiyatların müsebbibi ise devlet nizamnameleriyle
Hıristiyan ve Müslümanların48 dini adetleridir. Kara Surları'nın kapılarına
giden ıssız yollarda gayet cüzi fiyata satılan, fakat alıcısı çıkmayan yüzler
ce dönümlük bahçelere, harabeye dönmüş bahçeli ahşap köşklere rastlarız.
Bunları Müslüman'dan başka kimsenin satın almasına müsaade edilmez.
Halbuki onlar, şehrin herhangi bir Müslüman mahallesinde, her zaman
ehven fiyatta geniş ev ve bahçe bulabilirler.
Bütün bunlar esas İstanbul içinde bahçelerin çoğalmasına sebep
oldu. Bugün Müslümanlara ait merkezden uzak birçok ev yıkılıp arsaları
zerzevat bostanlarına dönüştürülüyor.
49 18. yüzyılda lstanbul'un özel bahçe ve bostanlarında çalışanların milliyeti hakkında bkz. Arif Bilgin,
"Osmanlı Dönemi İstanbul Bostanları, Bir Giriş Denemesi" Yemek ve Kültür, sayı 20, Çiya Yayınları,
İ stanbul. ilkbahar 2010. s. 86-97.
51 Seçkin Osmanlı mutfaklarında makbul olan et koyun ve kuzu etiydi. Sığır etinin sadece pastırması
makbuldü.
Duvarcılar
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %a
Rumelililer 629 J5I 242 36 40,80
Anadolulular 13 II 2
Adalılar 8 7
Yunanlılar 4 4
Yediadalılar 3 3
Yekun 657 376 245 39 ,33
Ziyaretsiz ölenler % 5,50
a Yeni hesaplamaya göre yüzdeler: 40,81; toplam 39,45 ve ziyaretsiz ölenler 5,48'dir.
53 Yüzde 45-46.
54 Osmanlı kaynaklarında Anasilican olarak geçer. Günümüzde Yunanistan'da Batı Makedonya böl
gesinde, Kozani ilinin batısındaki dağlık bölgenin adıdır. Osmanlı döneminde Müslüman nüfus çiftçi,
Hıristiyan nüfus ise büyük ölçüde duvarcı ve inşaat işçisiydi.
55 Mimarlık eğitimi almadan çıraklıktan yetişen mimarlar anlamında.
56 Yaklaşık 30 cm.
Zerzevatçılar, Yemişçiler
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %a
Rumelililer 453 318 122 13 25,90
Anadolulular 179 138 39 2 22,00
Adalılar 3 3
Yunanlılar 2 2
Yediadalılar 3 2 l
58 Rum ve Ermeni Ortodoksların dini perhizlerinde her türlü hayvansal gıda yasaklandığı için
baklagillerin ve sebzelerin tüketimi haliyle artar. Dini perhizler için bkz. Altıncı Bölüm, dipnot 3-
124 R U M E Lİ Lİ ESNAF
lı·�i icra eder. Anadoluluların çoğu ise Küçük Asya'nın derinliklerindendir.
Pek çok esnaf kolunda olduğu gibi bu meslekte de Anadolulular, meslektaş
ları Rumelililerden daha sağlıklıdır. Zerzevatçı Arnavutların hayat şartları
ve beslenme alışkanlıkları diğer Arnavutlarınkine benzer.
1 nce Doğramacılar>9
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %a
Kumelililer 476 348 II2 16 24 · 33
Anadolulular 175 131 37 7 22,00
Adalılar 62 43 17 2 28,00
Yunanlılar 167 134 31 2 18,75
Yediadalılar 17 12 5
Yeku n 897 668 202 27 23 ,22
59 Yazar, ince ahşap işleriyle uğraşan esnafa Yunanca da lepturgos, Türkçede de silici denildiğini belir
tiyor. Tdk'ya göre silici oymabaskı tekniğinde kullanılan bir alettir. Yunanca-Osmanlıca sözlükte (Yorgi
adis-Panayotidis, l stanbul, 1896) lepturgos'un karşılığı "doğramacı"dır. Fakat metinde doğramacılar ayrı
bir esnaf olarak incelendiği için, bu zanaatkarlara "ince doğramacı" demeyi daha uygun gördük.
a Yeni hesaplamaya göre yüzdeler: 24,35; 22,02; 28.33; 18,79; toplam 23,22 ve ziyaretsiz ölenler
3,oı'dir.
60 1839'dan 1859'a kadar.
61 Günümüzde Eceabat. ı88o'e kadar lstanbul'da çalışan Maydoslu ince doğramacıların dışında çok
sayıda dülger ve inşaat kalfası da vardı. Sultan Abdümecid döneminde (1839-1861) sarayda çalışan
Gaitanakis kardeşler, S tefani, Dimirti ve Savvas. Maydosluydular. Defalarca yanan ve yenilenen Bab-ı
ali kapısının son mimarları Hacı Stefani ve Hacı Dimitri kalfalardı; bkz. Burazeli-Marinaku, age. s. 74.
62 M arangoz, yani ahşap ustası (İtalyancadan); dülger, yani ahşap bina ustası; silici, yani ahşap
binaların tezyinatlarını yapan ince ahşap işi ustası -Y.N.
12 6 RUMELİLİ ESNAF
tılara maruz kalmayan Yunanlı meslektaşlarınkinden muhtemelen yüksek
olmayacaktı.
Yunanlı ve Rumelili ince doğramacıların hayat şartları benzerdir.
A dar
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %
Rumelililer 346 242 96 8 28,33
Anadolulular 163 131 28 4 17,60
Adalılar 18 II 7
Yunanlılar 84 66 17
Yediadalılar 16 10 6
Yekfın 627 460 154 13 25,08
63 Türkçesi yazara aittir. Yunanistan'da işkembe çorbası satan dükkanlara günümüzde de paçaçidika
denir.
Çobanlar64
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %
Rumelililer 608 408 176
Anadolulular 22 20 2
Adalılar 15 13 2
Yunanlılar 8 4 4
Yediadalılar
Yekıln 653 445 184
128 R U M E Lİ L İ ESNAF
de, çiftlik sahiplerine ait olanlar ise çiftliklerin geniş meralarında otlahlır.
Koyunları güdenler, sığır ve manda çobanları gibi Bulgar'dır. Kurban Bay
ramı'nın arifesinde İstanbul'a getirilen hayvanların bakımıyla Rumelili
Müslüman celepler ile serkeş Kürtler ortaklaşa meşgul olurlar. O dönemde
şehrin varoşlarında ve sokaklarında dolaşan koyunların ve çobanların haddi
hesabı yoktur. Bu günlerde hastaneye yatanlar da çoktur, çünkü çobanlar,
elde kalan koyunları kasaplara satmak için bayramdan sonra bir süre daha
şehirde kalırlar. Boğaziçi'nin Asya yakasındaki meralarda ve geniş otlaklar
da bile koyunları Bulgar çobanlar güder. Bulgarlar tüm diğerlerinden daha
kanaatkar oldukları için tercih edilir. İstanbul' da yaşayan Rumların, bu ço
banlara genellikle verilen cüzi senelik meblağ ile geçinmeleri imkansızdır.
Hakikaten bu insanların nasıl beslenebildikleri, nasıl üst baş alabildikleri
hayrete şayandır. Bu meşakkatli meslekle uğraşanlar ne daha mahareti ne
de daha güçlüdürler. Keza Bulgar' dan daha çalışkan ve sebatkar olan Rume�
lili Rumlar da çiftçilik ve kırsal alandaki diğer mesleklerde maharetlidirler.
Bulgar çobanın hayatı içler acısı, sabır ve metaneti ise takdire değer
dir. Yazın, geceleri koyunları koruyacak çitlerlerle çevrili, çerden çöpten ku
lübeler yaparlar. İri ve vahşi köpekler koyunları haydutlardan ve kışın şeh
rin etrafında otlayan sürülere bile sıkça saldıran kurtlardan korur. Çobanlar
ancak yağmurlu gecelerde kulübelerde yatarlar; yazın koyunları ve onlara
bekçilik eden köpekleriyle açık havada uyurlar. M aaşlı çoban çalışhran ko
yun süriisü sahiplerinin hayvanları için barınakları vardır. Büyük çiftliklere
ait mera denen ağaçsız ve barınaksız geniş arazilerin çoğu çobanlara kirala
nır. Çobanlar koyunlarıyla beraber geceyi çoğunlukla açık havada geçirirler.
Yazın bu hayata tahammül edilir; yerli veya yabancı diğer birçok iş
çinin hayatından zahmetli değildir. Fakat kışın, çiftliklerde yem olmayınca
koyunlar otlağa çıkarılır ve o zaman çobanlar ve koyunlar barınaksız, sıkça
da yiyeceksiz yağmur ve kar altında sefil olurlar. Sayısız çoban kışın yetersiz
üstlüklere sarınarak koyunları ve köpekleriyle birlikte geceyi yağmur ve kar
alhnda ıslanarak geçirmiştir.
Dağarcığında çoban İstanbul ekmeğinden daha esmer ve hazmı
daha zor çiftlik ekmeğini taşır. Ekmeğine zeytini, nadiren peyniri, soğanı,
turpu ve kırmızıbiberi katık eder. Günlerce bunları yer. Köpeklerini de bu
Fukara Erkekler/Dilenciler6>
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %a
Rumelililer 307 198 88 21 30,75
Anadolulular 81 59 15 7 20,28
Adalılar 66 36 25 5 41,00
Yunanlılar 45 33 II 24,00
Yediadalılar 15 IO 4
Yeklın 514 336 143 35 29 ,88
Fukara Kadınlar/Dilenciler
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %b
Rumelililer 214 127 76 II 37,40
Anadolulular 38 25 II 2 30,57
Adalılar 24 12 12
Yunanlılar 18 II 7
Yedi adalılar 4 2 2
Yeklın 29 8 177 108 13 37,90
Ziyaretsiz ölenler % 4,33
65 Osmanlı toplumunda dilenciler esnaf olarak kabul edilirdi ve bir loncaya bağlıydılar. Loncaya kayıtlı
olmadan dilenmek mümkün değildi, kayıtlı dilencilere cer kağıdı denen resmi dilenci teskeresi, ruhsatı
verilirdi. Paspatis hem meslekten dilenciler, hem de artık çalışmaya gücü yetmeyen yoksul ve yaşlılar
hakkında bilgi veriyor.
a Yeni hesaplamaya göre yüzdeler: 30,77; 20,27; 40,98; 25,00; toplam 29,85 ve ziyaretsiz ölenler
6,6ı'dir.
b Yeni hesaplamaya göre yüzdeler: 37,44; 30,56; toplam 37,89 ve ziyaretsiz ölenler 4,36'dır.
66 Metindeki epistatis teriminin sözlük karşılıklan "nazır,• "müdür" ya da "'kethüda"dır. Ancak dilenciler
kethüdasının Müslüman olduğu belirtildiğine göre, Rum dilencilerin kendi aralarında seçtikleri görevliye
"yiğitbaşı" demek daha doğru olacaktır. Yiğitbaşı, lonca idaresinde kethüdadan sonra gelen görevliydi.
Mahkeme kayıtlardan, Hıristiyan zanaatkarların kalabalık olduğu loncaların yiğitbaşılannın çoğu zaman
H ıristiyanlar arasından seçildiği anlaşılıyor: "[sene 1661] mumcı ta'ifesinin kethüdaları olan Arslan bin
Abdullah ve yiğitbaşıları H risto veled-i Manto"; bkz. Timur Kuran (ed), Mahkeme Kayıtlan Jşığında 17.
Yüzyıl İstanbul'da Sosyal Yaşam, iş Bankası Kültür Yayınları/Tarih Dizisi, lstanbİ.ıl, 2010, c. 1, s. 203.
Kethüdalar genellikle Müslüman olmakla birlikte, H ıristiyanlann ağırlıkta olduğu loncalarda Hıristiyan
kethüdalara da rastlanıyor: "[sene 1661] mahmiyye-i mezburede (İstanbul'da] havyam taifesinin
kethüdaları Penapot [PanayotJ veled-i Todoraki ve ihtiyarlanndan Nikola veled-i lstirat ve Manol veled-i
Dimirti nam zimmiler," Kuran, age, s. 216. Kethüda için bkz. ikinci Kısım, Beşinci Bölüm, dipnot 16.
67 Lonca sandıklanna Türkçede "orta sandığı" ya da "teavün sandığı" denirdi.
68 Mesleki birlikler olmasına rağmen loncalann örgütlenmesinde dini öğeler önem taşırdı ve her lonca
nın koruyucu (bazen de kurucusu sayılan) bir piri (Müslümanlarda) ya da bir azizi (Hıristiyanlarda) vardı.
Rum Ortodoks dilencilerinin koruyucusu Merhametli Aziz loannis'di (Ayıoç lwd.vvl'/ç o EArı/µwv).
Azizin yortusu her yıl 12 Kasım'da kutlanır. lstanbul Rum esnaf loncalannın koruyucu azizleri için bkz.
Manuil Gedeon, "Allilengii Sintehniton" [Esnaf Dayanışması], Neos Pimin, 1919, sayı 6, s. 369-384.
Terziler
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %a
Rumelililer 594 437 146 il 25,00
Anadolulular 121 99 20 2 16,81
Adalılar 84 68 r6 19,00
Yunanlılar 57 51 6 10,60
Yediadalılar 31 23 8 25,80
Yekun 887 678 196 13 22,37
Ziyaretsiz ölenler % ı ,50
69 Adanın kuzey batısında küçük bir tepe üzerinde kurulmuş bir köy.
70 Bkz. Birinci Kısım, Üçüncü Bölüm, dipnot 37.
a Yeni hesaplamaya göre yüzdeler: 25,04; 19,05; ıo,53; 26,67; toplam 22-43· ziyaretsiz ölenler 1,58'dir.
71 Metinde "yerli ve yabancı Grekoi'' ifadesi yer alıyor. Latince Graecus'tan türetilen Grek6s ·(ç. Grekoi)
sözcüğü 19. yy. ortalarına kadar "Rum" ya da "Yunan" anlamında kullanılırdı. Ancak Latince Romanus'tan
türeyen Romaios, ya da Romi6s yani Rum daha yaygındı.
R U M ELİLİ ESNAF
183ften 184}'ün sonuna kadar
Yatan Terzi Taburcu ölen Ziyaretsiz ÖL %
ısı ı2ı 26 4 rz. 2 2
Salepçiler
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %
Rumelililer 88 67 20 23,00
Anadolulular 9 6 2
Adalılar
Yunanlılar
Yediadalılar
Yeklın 98 74 2ı 22,II
Ziyaretsiz ölenler % 3 08
,
72 Bozanın hintkeneviriyle ilgisi yoktur; bozanın az miktarda alkol içermesi ve fazlaca tüketildiğinde
hafif keyif verici bir içki olması Sakız kökenli yazarı yanıltmış olmalı.
73 Rakı satma ruhsatı sadece (gedikli] meyha nelere ve şaraphanelere verilirdi -Y.N.
R U M E Lİ L İ ESNAF
Helvacılar
Yatan Taburcu ölen Ziyaretsiz öl. %
Rumelililer 229 181 44 44 19,50
Anadolulular
Adalılar
Yunanlılar
Yediadalılar
Yekun 22 9 181 44 44 19,50
74 1833-1846 arası.
75 1847-1859 arası.
R U M ELİLİ ESNAF
ALTINCI BÖLÜM
ANADOLULU ESNAF
Yağcılar
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %
Rumelililer 26 20 6
Anadolulular 224 183 38
Adalılar 10 9
Yunanlılar 9 5 4
Yediadalılar
Yektın 26 9 217 49 16,00
ı Keten tohumundan elde edilen sıvı yağa, Arapça tane, tohum anlamındaki badr sözcüğünden bezir
denirdi. 20. yüzyılın başlarına kadar, zeytin ve susamın yetişmediği bölgelerde, mutfakta ve aydınlat
mada beziryağı kullanılırdı. Yemeklerde kullanılacak beziryağı, acımtırak tadını yok etmek için önce
kaynatılırdı. Mübadeleden önce Kapadokya'daki bezirhaneler ve beziryağı tüketimi için bkz. Thanasis
Kostakis, age, s. 86 ve 362-36.
ı. Osmanlı kaynaklarında Farsça susam anlamındaki şir ile yağ anlamındaki rugan'dan türetilmiş şir-i
revgan ya da değişime uğramış olarak şırluğan, şırlagan denirdi.
3 Yılın yaklaşık 180 günü perhiz tutan dini bütün Ortodokslar bu dönemlerde hiçbir hayvansal gıda
tüketmez, nebati yağlan da ancak belirli günlerde tüketirler. Perhizlerde pişirilen özellikle zeytinyağlı
sebze yemekleri dini bir yasağın mutfak kültürüne etkisi/katkısı sayılabilir. Perhiz günleri haricinde
Rum mutfağında çoklukla hayvansal yağlar kullanılırdı.
4 Yahudiler, dini kuralları et ile süt ürünlerini bir arada tüketmeyi yasakladığından, etli yemeklerde
(yazarın dediği gibi sebzelerde değil) tereyağı ya da sadeyağ yerine bitkisel yağları kullanırlar. Eskiden,
zeyti nin bulunmadığı yörelerde nebati yağlardan bilhassa susam yağını tercih ederlerdi.
ANADOLULU ESNAF
İstanbul'da sadece zeytinyağı satan dükkanlar azdır. Yağ iskelesin
deki zeytinyağı ardiyeleri, yağ satıcılarının ve küçük esnafın günlük pazar
ihtiyacını karşılayacak kadar yağı sahn aldıkları büyük mahzenlerdir. Ana
dolulu ve Rumelili bakkallar her çeşit yağı satarlar.
Defterlerde "yağ satıcısı" olarak kaydedilmiş hastaların çoğu so
kak ve çarşılarda dolaşarak her derde deva zeytinyağım satanlardır. Bu
satıcıların çektiği zahmet çerçilerin çektiğinden farklı değildir ve çoğu da
Anadoluludur.
Anadolulular için her türlü sıvı ve katı yağın ticareti makbuldür.
Bakkal dükkanları, yağhaneler, mumhaneler ve sabunhaneler ekseriyetle
onların elindedir. Bu son zamanlarda İstanbullu Hıristiyan ve Müslüman
ahalinin bol miktarda tükettiği pastırma denen tuzlanmış sığır etini de sat
maya başladılar.
İncelediğimiz esnaf kollarında, ölüm oranı yağ satıcılarınınki ka
dar düşük olan esnaf azdır. Hastaneye sevk edilen yağcıların sayısı, hele
hemşehrileri bakkallarla karşılaştırıldığında çok düşüktür. Bu durum,
sıvı ya da katı yağ tüccarlarının -ve onların yanında çalışanların- uzun
ömürlü, sağlıklı olduklarına dair eski tevatürün doğruluğu konusunda
bizi ikna ediyor. Yağcılar, İstanbul'da bakkal ve diğer memleketlileriy
le aynı münzevi ve kanaatkar hayatı sürdürmelerine rağmen, yukarıda
ki tablolarda da göründüğü gibi, hepsinden daha üzün ömürlüdürler. O
halde, hekimlerin, bu tarz imalathanelerin tedavisi mümkün göğüs ve
bağırsak hastalarına ikametgah olması gerektiği görüşü hürmete şayan
dır.7 Hekimlerin Amerika'daki balıkçılardan ilham aldığı morina balığı
yağının kullanımı da bu görüşten kaynaklanıyor. Balıkçılar, morina ba
lığının karaciğerlerinden elde edilen yağla uzuvlarını ovarak romatizma
ağrılarını tedavi ederken aynı zamanda eski güç ve kuvvetlerine de yeni
den kavuşuyorlar. Ne var ki bu konular mevcut incelemenin kapsamına
girmemektedir.
Meyhaneciler
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %
Rumelililer 229 166 57
Anadolulular 376 287 78
Adalılar 31 15 15
Yunanlılar 32 25 6
Yediadalılar 6 4 2
Yekun 674 497 15 8
Ziyaretsiz ölenler % 2,83
bın okkasına 2 para, rakının okkasına da 4 para vergi ödenirdi; Bianchi, Türkçe-Fransızca Sözlük, Paris,
1850. Söz konusu vergiyi zecriye nazın [zecriye muhassılı] toplardı. Zecr Arapça bir kelimedir ve bir şeyi
menetmek anlamına gelir - Y. N.
12 Apokria / apukurya�karnaval, bkz. İkinci Kısım, Beşinci Bölüm, dipnot 4.
ıJ Metinde kardialji.
14 ı mimari arşın yaklaşık 75.77 sm'dir.
ANADOLULU ESNAF
üzerine yerleştirilmiş yuvarlak ahşap tablalar masa niyetine kullanılır, müş
teriler bunların etrafında otururdu.
Bu büyük meyhanelere biniciler at sırtında girer şarap ve rakılarını
içerlerdi; bazen de bir sokaktan girip diğerinden çıkarlardı. ı s Böylece mey
hanenin şarap ve rakı kokan döşemesiz zemini hayvanların pisliği ve sar
hoşların yemek yahut istifra artıklarıyla iyice berbat olurdu. Pislik, dayanıl
ması güç bir koku ve hiç bitmeyen şamata meyhanelerin alametifarikasıydı.
Paskalya yortusunda, kimi semtlerde hala var olan bu tarz meyha
nelerin önünden geçenler, elli günlük dini perhizden sonra, sefahatle, ay
yaşlıkla ve insanı sağır eden naralarla Kurtarıcımızın16 dirilişini kutlayan
bizimkilerin bazı meyhane adetlerini görebilirler.
İstanbul'da işçilerin rağbet ettiği küçük aşçı dükkanları vardı, hala
da var, fakat bu aşhanelerde şarap ve rakı satışına ruhsat verilmez. Dolayı
sıyla bu aşçılarda bekar Müslümanlar ile ifrat derecesinde içki müptelası ol
mayan bizimkiler yemek yerler. İstanbul'daki bütün meyhanelere şarapha
ne demek doğru değildir, bu mekanları daha ziyade, şehrin yabancısı yoksul
ve zenginlerin bir arada yemek yediği Avrupa'daki sayısız "yemekhaneler"17
gibi düşünmek daha doğrudur.
İstanbul'un hakiki meyhanecileri Anadoluluydu; çoğu Fertek'ten;18
kimileri de Kizikos'tan19 gelirdi. Defterlerde Rumelili olarak kayıtlı olanla
rın çoğu ise İstanbul ve çevresindendir. Pek çok mümtaz İstanbullunun
meyhanelerde, satın aldıkları yahut da veraset yoluyla intikal etmiş hisseleri
ANADOLU LU ESNAF
ilk on yıllık dönemde hastaneye 138 Anadolulu meyhaneci yattı,
lo8'i tedavi oldu, 28'i vefat etti, 2'si hastaneye nakledildikten hemen sonra
vefat etti [ziyaretsiz ölen], yani ölüm oranı % 20,61 seviyesindeydi. İkinci
on yılda 161 meyhaneci yattı, n9'u tedavi oldu, 38'i vefat etti, 4'ü nakledil
dikten hemen sonra vefat etti, yani ölüm oranı % 24,20 seviyesine yükseldi.
Rumelili meyhanecilerden ise ilk on yılda 94 kişi yattı, 73'ü tedavi oldu,
l9'u vefat etti, 2'si nakledildikten hemen sonra vefat etti, yani ölüm oranı
% 20,66 seviyesindeydi. İkinci on yıllık dönemde n3 kişi yattı, 78'i tedavi
oldu, 3J'ü vefat etti, 2'si nakledildikten hemen sonra vefat etti, yani ölüm
oranı % 29,71'e yükseldi.
İstanbul esnafının çoğunda açıkça görülen bu gerçeğe daha evvel de
değindim. Esnafın, ister kalpakçılar gibi tümüyle yok olduğu, ister meslek
değiştirdiği bu devirde, İstanbul esnaf tarihinin incelenmesi bu tarz araşhr
malar için çok yararlıdır.
Badanacılar, Sıvacılar
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %
Rumelililer 6 6
Anadolulular ı ı4 91 18
Adalılar 2
Yunanlılar 2
Yediadalılar
Yekun 1 27 102 20 16,33
Ziyaretsiz ölenler % 3,91 '
Kürekçiler
Yatan Taburcu ölen Ziyaretsiz öl. %'
Rumelililer 88 65 22 25,25
Anadolulular lJZ 105 23 4 18,00
Adalılar 36 30 6
Yunanlılar il 8
Yediadalılar il 10
Yekun 278 218 55 20,1 4
Ziyaretsiz ölenler % l,75
23 ifade açık değildir. Yazar belki de ahşap yapıların yağlı boya (bezir) ile boyanan dış cephelerini
kastediyor.
a Yeni hesaplamaya göre yüzdeler: 25,29; 17,97; toplam 20,15 ve ziyaretsiz ölenler ı,8o'dir.
24 " Boğaziçi'nde dolaşmaya başlayan buharlı gemilerin rekabeti olmasaydı, kayıkçılar daha iyi durum
da olurdu." Theophile Gautier, age, s. 2 ı ı -Y.N.
ANADOLULU ESNAF
"megapol"ün de25 halkın ulaşım ihtiyacını karşılayan zarif ve hızlı hareket
eden kayıkları vardır. İstanbul'un bütün sokakları hala o kadar dar, engebeli
ve kötü döşenmiştir ki arabalar hızla harap oluyor, dolayısıyla hem pahalı,
hem de sakil vasıtalardır.
Hastane kayıtlarında 1852 yılına kadar bizimkilerden yalnızca Rume
lili, Anadolulu ve birkaç Adalı kürekçi görünüyor. O zamandan beri Galata
rıhtımlarına, özellikle Karaköy'e, Yunanlı ve Yediadalı kürekçilerle birlikte
Nisiros Adası'ndan da çok sayıda kürekçi geldi. Kayıtlarda görünen az sayıda
Adalı bunlardır. Bugün yolcuların çoğu, telaş ve gürültünün hakim olduğu ka
labalık limanın çalkantılı denizine karşı, ince uzun yerli kayıklardan daha mu
kavemetli, daha fazla yük taşıyabilen sağlam ve geniş tekneleri tercih ediyor.
Yabancı kürekçiler yerlilerden farklıdır, çünkü çoğu evvelden gemi
ciydi. Fakat bunların sayıları az olduğundan ayrıca söz etmeyeceğim. Kayıt
larda yer alanların çoğu26 Zaptiye Nezareti'nden gönderilen kürekçilerdir,
zaten Karaköy halkı ile bir arada yaşamak ve Galata'nın umumhanelerinde
yatıp kalkmak bu gençleri suça teşvik ediyor. Nisiros Adası'ndan gelenler
çalışkan ve tasarrufludur. Beş yıl evvel, abacıların yanında, dört küçücük
odada geceleyen kırk Nisiros'lu kürekçi görmüştüm.
Rumelili kürekçilerin hemen hepsi İstanbul'un kıyı semtlerinden ve
Boğaziçi'nin kasabalarındandır. Evli olanlar hastalanınca aile içinde tedavi
edilirler. Hastaneye yatanlar ise, daha çok yabancı kürekçilerin çalıştığı İs
tanbul limanından ya da Langa, Samatya ve diğer iskelelerden gelirler.
Kürekçiler, mesleğin zorluğundan dolayı umumiyetle genç, güçlü
kuvvetli, rüzgara ve Boğaz'ın sert akıntısına karşı saatlerce kürek çekebilen
insanlardır. Hayat şartları gemicilerinkine benzer, fakat sefaleti daha az,
rahatı daha çoktur. Çoğu yazın rüzgarın kuvvetli estiği, kışın yağmurun sü
rekli yağdığı Boğaz' da çalıştığı için kışın ağır göğüs hastalıklarına, yazın da
beyinle ilgili hastalıklara maruz kalırlar.27
25 Metinde "megalopolis."
26 Söz konusu olan ı ı Yunanlı ve I I Yediadalı kürekçinin çoğu.
27 Ubicini, kitabında (age. s. 340). Boğaziçi kürekçilefinin çalışkanlığını, azla yetinmelerini ve kuvvetli
yapılarını metheder. Skarlatos Bizandios (age, s. 82) bizimkiler için şöyle der: "Bizans'ın kürekçileri ne
yazık ki eski Bizanslıların bir kusurunu, ayyaşlığı miras aldılar." inşallah hepimiz, zengin ve yoksul,
okumuş ve okumamış. aşırı içkinin verdiği zararların farkına varırız -Y.N.
Eskiciler28
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. % ;ı
Rumelililer 68 42 22 4 34.33
Anadolulular 134 94 31 9 24,63
Adalılar 2
Yunanlılar
Yediadalılar
Yekun 204 137 54 13 28,2 5
Ziyaretsiz ölenler % 6,33
ANADOLULU ESNAF
Tabloda görünen yüksek ölüm oranı, İstanbul'un ister Müslüman,
ister Hıristiyan olsun her mahallesinde ve çarşısında çalışan bu insanları
tanıyanları şaşırtmayacaktır. Bunların çoğu eski ayakkabı ve kunduraların29
tamiriyle uğraşır, çünkü eski elbiseleri toplayıp yamalayan genellikle Müs
lüman ve Yahudi eskicilerdir.
Üç ayrı sınıfa ayırabileceğimiz bütün eskicilerin hayatı yürekler acı-
sıdır.
Birinci sınıfta Serasker Kapısı yakınında, üstü kapalı büyük bir bina
olan Bit Pazarı'nda çalışanlar yer alır. Bunlar en zengin kesimdir, çünkü
hem eski ayakkabı ve elbiseleri satın alır, hem de tamir ve yama işleriyle
uğraşırlar.
İkinci sınıfta işlek çarşılarda rastlanan küçük ve boğucu tamirhane
lerin sahipleri yer alır. Bu dükkanlarda Müslüman kadının yemenisinden,
hamal ve lağımcının kaba kunduralarına kadar halkın kullandığı her çeşit
ayakkabı bulunur. İğrenç ayakkabı yığınının yanı başında, soluk benizli,
pejmürde kılıklı, genellikle ihtiyar eskici oturur. Yapacak başka işi olma
yınca, yığından en işe yarayacak ayakkabıyı seçer; temizler, çevirir, büker,
ıslatır, sıkıştırır ve lime lime olmuş bu ayakkabıya şekil ve zarafet vermeye
uğraşır. Ekserisi dükkanda, ayakkabıların üzerinde yatar. Zaten çoğunun,
özellikle Anadoluluların aileleri memlekettedir.
Üçüncü ve en kalabalık sınıfta, sokak köşelerinde ya da çarşıların
orta yerinde tezgah açanlar yer alır. Ufak bir iskemle birkaç alet, bir iki
deri parçası ve su dolu bir testi mesleği icra etmek için yeterlidir. Bu in
sanlar yaz kış sokakta çalışarak ailelerini geçindirecek kadar para kazanır
lar. Çoğu zaman, karakışta, az bir para ödeyerek gece bekçilerinin büyük
ahşap sandıklarına sığınırlar. Kış ayları boyunca sayısız eskici mebzul
miktarda çamur ve pisliğin biriktiği bu sığınaklarda çalışır. Bu meşakkatli
meslekle aile geçindirmiş, çocuk büyütmüş pek çok kişi tanıdım. Çoğu,
dükkan için yüksek kiralar ödeyecek durumda olmadığından, bu şartlarda
çalışmak zorunda kalır.
Eskici esnafının sefaletini düşündükçe, ölüm oranının % 28,25'ten
yüksek olmamasına hayret ediyorum. Eski ayakkabı yığınlarının kirlettiği
Bakkallar
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %'
Rumelililer 398 308 77 13 20,00
Anadolulular i,729 1,392 305 31 17,87
Adalılar 9 5 4
Yunanlılar 11 3 82 31 27,36
Yediadalılar
Yekun 2,2 50 . ı,z88 417 45 18,90
Ziyaretsiz ölenler % 2,00
1 54 ANADOLULU ESNAF
madığından, Rumelili ve Yunanlı meslektaşlarıyla anlaşması da mümkün
değildirY
Anadolulu bakkal, sanatı öğrenmek için İstanbul'a gelmiş akraba
sı yahut da hemşehrisi genç çıraklarla birlikte dükkanın üstündeki küçük.
pasaklı odada yaşar. Bozulup çürümeye yüz tutmuş, dolayısıyla satılama
yacak ne kadar gıda maddesi varsa, dükkana fazla zarar vermeden, kendisi
ve çırakları tarafından tüketilir. Karamanlı bakkal, lisan, örf ve adet bakı
mından Müslüman'a çok benzediğinden ve son derece aklıselim sahibi ve
kendi halinde olduğundan, Türk mahallesinde oturmasına diğer Hıristiyan
esnaftan daha çok müsaade edilir. Ev ekonomisine ilgisiz Müslümanlar,
alışveriş için mahalle bakkalına müracaat ederler, böylece bakkal mahalle
sakinlerinin tedarikçisi olur.
Yönetimin yiyecek fiyatlarını denetlemesine, çoğu Müslüman müş
terinin borçlarını ifa etmeyi ihmal etmesine ve veresiye alışveriş edip öde
meyi sürekli geciktirenlere yeniden veresiye vermesine rağmen, bakkal
zarar etmeden, ayrıca Müslüman komşularını hiddetlendirmeden vaziyeti
kurtaracak bin bir çeşit çare bulur. Bu insanlar o kadar iyi huyludurlar ki.
bütün Müslüman mahallelerinde, komşuları ve aileleriyle dostane geçinip
serbestçe ticaretle uğraşmalarına hiç kimse mani olmaz. Bakkal hakkında
şikayetler nadiren duyulur; hiçbir bakkal düzen ve asayişi bozan yahut da
Müslüman hanımların namusuna kast eden biri olarak semt sakinlerinin
talebi üzerine bir mahalleden kovulmamıştır.
Müslümanların tercih ettiği sade gıdalardan dolayı diğer semtlerde
kilere kıyasla daha temiz olan Türk mahallesindeki bakkal dükkanı, çoğu
zaman semt sakinlerinin korkusuzca sohbet ettikleri bir toplantı yeridir ve
bakkal kollarını göğsünde çapraz kavuşturarak, ayakta, dikkat ve tevazu ile
dinler. Bazı Hıristiyan semtlerinde bakkal çırakları, dükkana gidecek bir
uşağı ya da erkeği olmayan ailelere hizmet için sabah ve ikindi vakti bağıra
çağıra mahalleyi dolaşırlar. İstanbul'un yoksul semtlerinde bakkal, dolam
baçlı sokaklarda kaybolanlara aradığı kişiyi veya yolu gösterir. Mürekkep
31 Söz konusu olan, Türkçe konuşan ve Yunan alfabesiyle Türkçe yazan Türkofon Hıristiyan Kara
manlılardır. Yazarın "Anadolulu bakkal" dediği, Türk edebiyatına girmiş olan " Karamanlı bakkal"dır.
Tekrardan kurtulmak için, "Karamanlı bakkal" deyimi, metinde yer almadığı halde, kullanıldı.
32 Mani, Peloponez'deki dağlık Manya bölgesi; Karpenisi, Kara Yunanistan'da dağlık Evritania ilinde
şehir ve il merkezi.
ANADOLULU ESNAF
Rumelili bakkallarda Anadoluluların fazileti yoktur. Yunanlılar ise,
yabancı ülke tebaalarının yarathğı ihtilaflardan zaten rahatsız olan mahalli
idarenin nizamnamelerini fütursuzca ihlal etmektedirler. Bu küçük ve bo
ğucu mekanlarda, özellikle Galata sahilindeki dükkanlarda, hırsızlar, çalıntı
mal alıp satanlar ve megapolün bin bir çeşit hilebaz, nursuz serseri takımı
toplanır. Ara sıra müşteriler ve bakkallar jandarma tarafından tutuklanır,
dükkanlar kapanır, yiyecekler bozulur. Zaptiye Nezareti'nin karar ve emir
lerine uzun süre cezasızca itibar etmeyen bu bakkallar iflas eder, hastalanır
ve hapishanede vefat ederler.
Eskiden Rumelili ve Yunanlı bakkal azdı. Galata ve İstanbul'da tuzlu
balık ve havyar ticaretiyle uğraşan bazı Lakonyalılarıı hatırı sayılır servetler
kazandılar. Sayıları pek fazla olmayan Yunanlı bakkallar da tuzlanmış balık
satarlar, fakat esas karları yukarıda da bahsettiğim gibi şarap ve ispirtolu
içeceklerdendir.
Rumelili ve Yunanlı bakkallar Anadolululardan daha sosyaldirler. Ço
ğunun ailesi İstanbul' dadır, dolayısıyla aile hayatının bütün zorluk ve hasta
lıklarına maruz kalırlar. Yunanlı bakkallarda görülen yüksek ölüm oranının
sattıkları malla ilgili olduğu kanaatindeyim. Dükkanları çoğu zaman dört
dörtlük bir şaraphaneden farksızdır ve şarap satanlar, zamanla müşterilerin
den ziyade şarapsever olur, dolayısıyla içki ifratının sebep olduğu çeşit çeşit
hastalıklara ve ölümle sonuçlanma ihtimali yüksek marazlara yakalanırlar.
Hallaçlar
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %
Rumelililer 4
Anadolulular 266 215 41 10 16,08
Adalılar
Yunanlılar
Yediadalılar
Yekun 270 218 42 10 16,15
ANADOLULU ESNAF
Hallaçların ölüm oranı ile memleketlileri bakırcıların ölüm oranının
mukayesesi dikkat çekicidir. Hallaçların ölüm yüzdesi 16,15 iken, bakırcıla
nnki 20,58'dir. Her iki esnafın çoğu bekardır ya da İstanbul'da bekar hayah
yaşar. Bakırcıların yüksek ölüm oranını mesleğin sebep olduğu kirliliğe,
rutubetli bodrumlara ve muzır imalathanelere atfediyorum. Başka zanaatla
rı, hallaçlar ile bakırcıları karşılaştırdığımız gibi karşılaşhrmamız mümkün
değildir. Mesleğin işçinin sağlık durumuna ve uzun ömürlülüğüne etkisi,
bakırcılardaki kadar apaçık bir şekilde hiçbir meslekte görülemez.
Bakırcılar
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %
Rumelililer 12 9 3
Anadolulular 477 373 96 8 20,50
Adalılar
Yunanlılar
Yediadalılar
Yekun 489 382 99 8 20,58
ANADOLULU ESNAF
YEDİNCİ BÖLÜM
BİLUMUM ESNAFIN
KARŞILAŞTIRMALI ÖLÜM ORANLARI
ı(f rma Esnafın tablolarında Anadolulu esnafın düşük ölüm oranları
bellidir. Anadolulu Esnafın tablolarında ise bu durum daha da be
irgindir. Sadece iki Karma Esnaf kolunda, değirmenciler (% 35-40)
ile çerçilerde (% 22.00) Anadoluluların ölüm oranları Rumelililerden yük
sektir. Demircilerin kayıtlardaki sayıları incelemeye yeterli olmadığından
onlardan söz etmiyorum.
Aşağıdaki tablolar bu gerçeği apaçık gösteriyor.
Dalgıçlard 10 9
iplik eğiricileri/bükücüler 7 6
Kalaycılar 28 26 2
Mektep hocaları 45 32 10 3
Ressamlar 9 9
Hekimler" 17 14 2
Kalafatçılar 24 17 6
Zangoçlar 24 19 4
Tütün kesicilerr 46 3ı 15
Mumcular 28 18 8 2
Lağımcılar 19 15 4
Limoncular 85 69 14 2
Kaldırımcılarg 17 II 4 2
Çıraklar 47 41 6
Ebeler 2 2
Tellallar 73 46 26
Çalgıcılarh 24 20 3
Değirmen taşı imalatçıları 36 23 12
Mezarcılar
Keresteciler 40 30 10
Oduncular 4 3
Eşekçiler II 7 3
a Denize atılan çöplerde, saray ve konak çöplüklerinde ve yangın enkazları içinde değerli eşyaları ara·
yan esnaf. Skarlatos Bizandios'a göre (age, c.ı, s.182), 1816 yılında Saray süpürhanesi arayıcılara 4.000
kuruşa iltizam edilmişti. Rum arayıcılar genellikle Kayseri'nin Erkilet ve Molu köylerindendi.
b Bu zanaatkarları kalabalık esnafa dahil etmedim, zira çoğu Karadeniz ve Marmara sahillerinden
kömür nakliyah yapan gemicilerdir -Y.N.
c Son dönemlerde kayıtlarda yer aldılar. Eski sahaflar sadece dini kitap satarlardı -Y.N.
d Cümlesi Egelidir -Y.N.
e Osmanlı ordusunda vazifeli olan hekimler -Y.N.
f Yağ mumu imalatçıları. Kilise mumlarını Müslümanlara satarlar -Y.N.
g Cümlesi Arnavut'tur -Y. N .
h Çalgıcılar, müzisyenler -Y.N.
Saatçiler 7 4
YEKÜN 1.416 ı.080 301 35
Kalabalık esnaf
Az nüfuslu esnaf
Kayıtlarda yirmi altı sene boyunca yatan hasta sayısı 36,429 olarak
görünmektedir, bu sayıdan 36,013 hastayı çıkarınca geriye katiplerin ilgi
sizliğinden veya konuşamayacak durumdaki hastaların mecalsizliğinden
mesleği belli olmayan 386 hasta kalıyor.
Karada Çalışanlar
A- İmalathanelerde Çalışanlar1
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %
Terziler 887 678 196 13
Ayakkabıcılar ı.180 938 222 20
Fıçıcılar 120 92 25 3
Eskiciler 204 137 54 13
Kahveciler 615 487 119 9
Değirmenciler 625 420 206 26
Demirciler 110 80 29
Abacılar 2.028 ı.534 443 51
Kumaş boyacılan 141 108 33
Kürkçüler 162 74 6
Ekmekçiler ı.909 658 85
Bakırcılar 382 99 8
Hallaçlar 218 42 10
Doğramacılar 77 17
Dokumacılar 2
iplik eğiricileri/bükücüler 7 6
Kalaycılar 28 26 2
Kuyumcular 54 44 10
Mumcular 28 18 8 2
Mutaflar 75 48 21 6
Eczacılar 40 35
Ressamlar 9 9
Saatçiler 7 4
YEKÜN 9.937 7-413 2.268
Ziyaretsiz ölenler % 2,55
ı lngiltere hakkında (General Board of Health, Londra 1858, s. 23) şunlar kaydedildi: " Kapalı mekan·
!arda ne kadar fazla kadın ve erkek toplanırsa verem vakalan da o derece artmaktadır." Bizim ne Avru·
palılannkine benzer büyük fabrikalarımız var, ne de fabrikalarda çok sayıda insan toplanıyor -Y.N.
C- Sokak Sabcdan
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %
Çerçiler 893 703 171 19
Limoncular 85 69 14 2
Sabuncular 75 55 20
Helvacılar 229 181 44 4
Samancılar 35 22 12
Salepçiler 98 74 21 3
Sakalar, sucular 135 98 30 7
Küfeciler 110 82 28
YEKÜN 1.660 1.284 340 36 20,92
Ziyaretsiz ölenler % 2,12
D- Hayvanlarla Çalışanlar
Yatan Taburcu Ölen Ziyaretsiz öl. %
Sürücüler 115 87 24 4
Eşekçiler il 7 3
Arabacılar ili 75 30 6
Seyisler 1.096 772 2 99 25
YEK ÜN 1.333 94 1 356 36 27,4 1
Ziyaretsiz ölenler % 2,69
ı Bu bölümde anlatılanlar, yazarın da kabul ettiği gibi, Birinci Kısım'daki İstanbul bölümünde anla
tılanların bir tekrarı olduğundan kısaltılarak çevrildi.
Kaydedilen Hastalıklar2
Çiçek hastalığı
Kanlı İshal, dizanteri
Göğüs hastalıkları
Nöbetli humma, sıtma
lstiskaı
Dalak büyümesi•
Kolera
Tetanos
ı Kitabın bu bölümünü hem konumuzla bağlantılı olduğundan, hem de ileride 19. yüzyılda esnafın
sağlık sorunları ve lstanbul'daki salgınların tarihçesiyle uğraşacak olanlara yararlı olur düşüncesiyle
özetleyerek çeviriye dahil ettim. Özet metinde esas olarak yazarın sekiz hastalıkla ilgili verdiği yıllara
göre hasta sayısını, hastalığın memlekete, mesleğe, yaşa, ikametgaha ve mevsimlere göre dağılımını
belirten tablolar yer alıyor. Tabloların bire bir yorumundan ibaret olan açıklamalara ve dönemin artık
geçerliliğini yitirmiş tıbbi anlayışını yansıtan açıklamalara yer verilmedi.
2 Yazar incelediği sekiz ölümcül hastalık haricinde tifüs, habis humma, zatürree, zatülcenp ve
diğer hastalıklar hakkında bilgi vermek istediğini, fakat defterlerin "ilmi ihtimam noksanlığı"nın buna
müsaade etmediğini yineliyor, ayrıca kısaca, tifüs ile tifüs ateşinin "hazmı zor" gıdadan kaynaklandığı
görüşünde olduğunu ekliyor.
3 Karın boşluğunun sıvı ile dolması; batın ödemi; Hydrops ascites.
4 Metinde Splinit.
ÇiÇEK HASTALIGI
1859 34 7
Yekıln ı.106 781 325 29,3 6 •
a Hastane katibinden 1860 ve 61 senesinin rakamlannı aldım: l86o'da çiçekten muzdarip yatan 84
hastadan 2ı'i yani % 25,oo'i vefat etti; 1861 senesinde ise yatan 109 hastadan 31'i yani % 28,40'1 vefat
etti. IDipnot'un devamında yazar 1840 senesinde Londra'da ve Fransa genelindeki çiçek vakalannı ve
ölüm oranlannı bildiriyor.J -Y.N.
Kışın yatan hasta sayısının yazın yatanların iki katı olduğu açıktır.
Mevsimine göre hastaneye yatanların sayısı ise şöyledir:
a 1857 tarihli Annuaire'e göre (sayfa 180) Paris'te 1855 senesinde 347 kişi vefat etmiş. 21-30 yaş arası
ise 129 (% 37,18) kişi vefat etmiş. Bu sayı bizim aynı yaştaki ölüm vakalanndan çok farklı değildir. -Y.N.
1 Hapishanelerden ya da yabancılar tarafından hastaneye nakledilen ve konuşamayacak kadar bitap
olan 17 hastanın memleketi belli olmadığından, tablodaki hasta sayısı ı.089'dur (uo6-17= 1.089 hasta).
ÇİÇEK HASTALl�I
Toplam Çiçek hastalığı
yatan hasta vakalan
Rumelililer
Anadolulular
608 % 2,07
Kanlı İshal Vakalannın Arlara Göre Daw.Iımı (ı8iz'den ı822'un sonuna kadar}
Yatan Taburcu Ölen %
Ocak 122 62 60 49,83
Şubat 119 64 55 46,22
Mart 104 63 41 39.32
Nisan 105 47 58 55.24
Mayıs 42 22 20 47,62
Haziran 69 25 44 63,76
Temmuz 97 42 55 55,66
Ağustos 111 51 60 54,05
Eylül 133 55 78 58,61
Ekim 126 46 80 63,50
Kasım 168 76 92 54,75
Aralık 15 1 52 60 52,ız
YEK ÜN ı.3 11 608 zo3
Tabloda açıkça belli olan, mayısta hastaneye yatan kanlı ishal has-
talannın az, kasımda yatanların ise çok olduğudur. Durumun daha iyi
anlaşılması için hastalan yılın dört mevsimine göre kaydediyorum.
Baharda yatanlar
Yatan Ölen %
Mart 104 41
Nisan 105 58
Ma s 2 20
YEKÜN 251 ır9 47.40
Yazın yatanlar
Yatan Ölen %
Haziran 69 44
Temmuz 97 55
Ağustos III 60
YEKÜN 277 159 57,40
Sonbaharda yatanlar
Yatan Ölen %
Eylül 133 78
Ekim 126 80
Kasım 168 92
YEK ÜN 427 250 58,50
ı Defterde 38 hastanın yaşı belirtilmediğinden tablodaki toplam hasta sayısı ı.273'tür. (ı3ıı-
38=ı.273 hasta).
KANLI l s HALE
Kanlı İshal Vakalannın Mesleklerine Göre Dağılımı
Toplam yatan hasta Kanlı ishal vakaları %
Kürekçiler 278 2 0,74
Balıkçılar 395 10 2,50
Gemiciler 4.097 ı ı6 2,87
Ayakkabıcılar ı.180 38 3,18
Kahveciler 615 20 J.25
Seyisler ı.096 36 3,30
ince doğramacılar 897 30 3,37
Ekmekçiler 2.652 91 3,42
Kasaplar 982 35 3,55
Meyhaneciler 674 26 3,62
Rençperler 3-431 128 3,66
Zerzevatçılar, meyveciler 640 23 3,66
Keçeciler 2.028 80 3.95
Çobanlar 653 26 4,00
Terziler 887 35 4,00
Taşçılar 487 20 4,10
Çerçiler 893 38 4,25
Tütüncüler 348 15 4,33
Değirmenciler 652 28 4.33
Bakkallar 2.250 92 4-45
Hizmetkarlar ı.246 57 4,58
Sütçüler, kaymakçılar. .. 590 28 4,80
Yağcılar 269 13 4,84
Bakırcılar 489 24 4,9ı
Aşçılar 627 32 5,10
Bahçıvanlar ı.696 91 5,37
Duvarcılar 657 40 6,09
Hallaçlar 270 17 6,30
Eskiciler 204 13 6,33
KAN LI iSHALE
kalanan meslek sahiplerinin başında kürekçilerin (% 50,74), balıkçı (%2,50)
ve gemicilerin (% 2,87) yer aldığını tekrarlayarak, bunu tablolardaki en dikkat
çekici veri olarak değerlendiriyor ve deniz havasının faydalanna atfediyor. Bu
hastalara temiz deniz havasını tavsiye ettikten sonra hastalıkla ikametgah ilişki
sini gösteren tabloya geçiyor.
2 Bu tablo yatan hasta bakımından hemen hemen eksiksizdir zira Osmanlı idaresinin emri üzerine
Rumların ikametgahı her zaman dikkatle kaydedilirdi -Y.N.
l s tanbul'daki
1 94 KAN L I İ S HALE
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
GÖGÜS HASTALIKLARI
ı� ydedilen göğüs hastalıklarının türü belirsiz olduğundan, bu bö
lüm de büyük ölçüde eksiktir. Fakat bu eksik bilgilerden dahi soğu
un İstanbul sakinlerinin sağlığına etkisi konusunda öğreneceği
miz çok şey var. Bunun için eksik de olsa defterlerdeki bilgileri kaydetmeye
karar verdim.
Göğüs hastalıkları kayıtlarda ı839'dan itibaren belirtiliyor.
Göi:üs HAsTALIKLARı
Göğüs Hastalıkları Vakalannın Yaşlara Göre Dağılımı
Yatan %
ı-10 yaş arası 2
rr-20 yaş arası 310 21,93
21-30 yaş arası 513 36,21
31-40 yaş arası 330 23,28
41-50 yaş arası 156 ll.00
51-60 yaş arası 74 5,21
61-70 yaş arası 25 l,71
l ve üstü
I. l
HUMMA
1•
stanbul ve varoşlarında görülen humma vakalarının incelenmesi bü-
yük önem taşıyor. Humma, Osmanlı topraklarında bütün diğer Avrupa
memleketlerinden çok daha yaygın bir hastalıktır. [ ... ]
Humma vakaları kayıtlarda ı847'den itibaren belirtiliyor.
Humma Yakalan'
Humma vakaları Yatan toplam hasta Toplam yatanlara göre %
I847 20
I848 I2
I849 8
I850 63 1.998 3.I5
I85I 34 1.802 I,83
I852 I22 1.772 6,88
I853 220 1.780 I2,35
I854 I27 1 .584 8,oo
I855 208 2.383 8,74
I856 425 2.987 I4,20
I857 229 2.0I7 rr,35
I858 IOC 1.696 5.94
I859 202 • 1 .748 rr,53
!. o
l 1847-1848-1849 yıllarına ait kayıtlar fazlasıyla eksik olduğundan tabloya dahil edilmedi. Bu
durumda bu ilk üç yılın 40 hastasını ı.770 hastadan çıkardığımızda r.730 humma vakası 1850-1859
arası dönemde yatan toplam 19.767 hastanın yüzde 8,74'ünü temsil eder -Y.N.
a 1860 yılında hastaneye 2-424 hasta yattı, bunların 23ı'i, yani % 9,5o'si hummadan muzdaripti -Y.N.
2 Tabloda 1847-1859 arasındaki '3 yılın verileri yer alıyor -Y.N.
H U M MA
Temmuz 157
Ağustos 148
Eylül 183
Ekim 203
Kasım 177
Aralık
I. o
Defterlerde 28 vakanın memleketi eksiktir, dolayısıyla tablodaki hasta sayısı r.770-28=r.742'dir, -Y.N.
4 Hastane defterlerinde hastanın yaşı genellikle titizlikle kaydedilirdi, fakat humma vakalarının
32'sinde bu bilgi eksiktir, dolayısıyla tablodaki hasta sayısı r.770-32=r.738'dir -Y.N.
Emirgan 19
lstinye 4
Yeniköy 3
Tarabya 4
Umuryeri'
Büyükdere 13
Yenimahalle 7
San er 2
il
Kayıtlarda 6 5 vakanın ikametgahı eksiktir, dolayısıyla tablodaki hasta sayısı r.770-65=r.705'dir -Y.N.
Umuryeri, Boğaz'ın Anadolu yakasında Sivri Burunla Anadolukavağı arasındadır.
200 H U M MA
Boğaziçi'nin Anadolu yakasından gelen 40 hastanın köyleri
Kuleli
Anadolu Hisan
Kandilli
Beylerbeyi 3
Çubuklu 5
Göksu 4
Kanlıca 3
Beykoz 14
Çengelköy 4
incirli
o
6 Rumeli'nin köy ve çiftliklerinden gelen hastalann köy adlan listesi maalesef eksiktir. Sadece bazı
köyleri ve hasta sayısının 105 olduğunu söyleyebilirim -Y.N.
İSTİSKA
Hastalığın hikayesi tümüyle belirsizdir. [ ... ) 1839'dan evvel defterler
de hastalıkla ilgili hiçbir kayıt mevcut değildir.
İstiska Yakalan
Yatan hasta
1839 17
1840 16
1841 18
1842 19
1843 25
1844 36
1845 27
1846 20
1847 6
1848 16
1849 29
1850 16
1851 24
1852 32
1853 32
1854 36
1855 42
1856 22
1857 13
1858 6
18
61
202 lsTİSKA
İstiska Yakalarının Aylara Göre Dağılımı
Ocak 34
Şubat 30
Mart 42
Nisan 41
Mayıs 37
Haziran 34
Temmuz 34
Ağustos 36
Eylül 32
Ekim 49
Kasım 47
Aralık
61
Kayıtlarda 5 hastanın memleketi eksiktir, dolayısıyla tablodaki hasta sayısı 461-5=456'dir -Y.N.
204 lsTİSKA
ALTI NCI BÖLÜM
DALAK BÜYÜMESİ
D
aha önceki yıllara ait teşhislerde adı geçmeyen bu hastalık hakkın
da 1847'den itibaren bazı notlara rastlıyorum. Hastane hekimleri,
ateşli hastalık sonucu görülen dalak büyümesine "splinit" diyorlar.
İstanbul'da, dalak büyümesini tedavi eden, yanılmıyorsam, ekserisi
Müslüman yerli doktorların mevcut olduğu biliniyor. Birçok hasta tedavi
için bunlara başvurur. Halk dilinde bunlara "dalakçı," uygulamaya da "da
lak kesme" denir. Birkaç gün süren tedavi, Kuran'dan dualar eşliğinde şi
facıların hazırladığı ilaçlarla yapılır.' Dalakçıların hastaların şiş karınlarını
ısrarla ovmaları sayesinde pek çok hastanın şifa bulduğunu gördüm. [ ...]
Dalak büyümesinden hastaneye yatanların sayısı 35'tir. Bunların
28'i Rumelili, 4'ü Anadolulu, 2'si Yunanlı ve l'i Yediadalıdır.
ıo-30 yaş arasında 23 hasta, 31-60 yaş arasında ise 12 hasta yattı.
ı Yazarın anlattıkları dışında "dalak kesme"de şöyle bir uygulama da vardı: hastanın şiş karnına bir
tahta yerleştirildikten sonra şifacı "kesiyorum" diyerek tahtaya küçük bir baltayı hafifçe indirirdi.
KOLERAYA DAİR
astanemizdeki kolera vakalarının sayısı fazla değildir. ilk vakalar
Kolera Yakalan
Yatan hasta
Aralık 1847 24
1848 268
1854 52
1855 218
18 6 18
8
206 KOLERA
l847-1848'de, birinci kolera salgınında yatan 292 hastadan 135 teda
vi oldu, l57'si, yani % 53,76'sı vefat etti.
1854 yılından 56'ya kadar süren ikinci salgında ise yatan 286 has
tadan 97'si tedavi oldu, l89'u, yani % 66,o?'si vefat etti. Bu ikinci salgın
döneminde l854'ün Temmuz ayından aynı yılın Aralık ayına kadar yatan
52 hastadan 47'si, yani % 90,38'i vefat etti. Toplam 578 kolera vakasından
254'ü tedavi olurken 324'ü, yani % 56,05'i vefat etti.
Sivastopol'dan 4
208 KOLERA
S EKİZİNCİ BÖLÜM
TETANOS
Az rastlanan bu hastalıkla ilgili kayıtlar 1839'un Eylül ayından iti
baren başlıyor; bu yirmi bir yıl boyunca hastaneye 76 tetanos vakası yath.
Tetanos Yakalan
Yatan hasta
1839
1840 2
1841
1842 2
1843 2
1844
1845 4
1846 3
1847 2
1848
1849 2
1850 4
1851 3
1852 5
1853 4
1854 8
1855 8
1856
1857 4
1858 10
18
6
210 TETANOS
EKLER
212 EKLER
Ekmekçiler ı.35o
Kunduracılar 1.583
Ciğerciler ı.59ı
Hekimler 850
Havlucular 600
Sabuncular 765
ipekçiler' 93°
Pamukçular 690
Bakırcılar 871
Del!irmen taşçılanm 800
Ressamlar 400
Ayakkabıcılar 750
Tespihçiler 100
Kebecilern 625
Sepetçiler?0 570
Çubukçular 300
Cambazlar 209
EksercilerP 765
Lağımcılar 50
Çankçılar 225
Mumcular 845
işkembeciler 650
Seyisler 801
Terlikçiler 70
Çizmeciler 180
Fes Boyacıları 100
Kababezazlar?' 312
Hamamcılar 200
Sakızlı bahçıvanlar 463
Eskiciler 747
Sucukçular 200
Aktarlar 185
Funda kömürü satıcıları 400
Muhtemelen ham ipek bükücüleri.
m Değirmen taşı üreticileri.
n Abadan üretilen ve genellikle yağmurluk olarak kullanılan giysileri dikenler.
o Metinde taliadur; muhtemelen sepet/küçük sepet anlamındalci Yunanca talaros/talariskos sözcü·
ği.inden.
p Çivi imalatçıları.
Sözcük silik olduğu için doğru okuduğumdan emin değilim.
Kısa konçlu, hafif ve yumuşak bir tür ayakkabı olan mestin imalatçılan.
Keçi kılından çul, torba, çuval, harar dokuyan esnaf.
u Belli sayıdaki ·gedikli" esnaf dükkanının dışında açılan kaçak dükkanlara •koltuk", çalışanlanna da
•koltukçu" denirdi. Terim sıkça "koltuk meyhanesi" değiminde geçer.
v Kumaşlara kalıpla desen basan esnaf.
y Metinde, muhtemelen Yunanca hünnap anlamındaki tzitz ifo'dan (cicifo) türetilmiş tzitzidon olarak
geçiyor. Bamyacılar ayn esnaf olduğuna göre hünnapçılar neden olmasın?
z ip, sicim, halat üreticileri ve satıcılan.
w H ıristiyan ve de Ortodoks olmayan bir esnafın Rum cemaatinin hastanesi için bağışta bulunması
çok garip görünse de, metindeki Hüseyinciler (XouacivtÇiöwv) Şii esnaf anlamından başka bir anlama
gelmez.
214 EKLER
EK 2: RUM KAYNAKLARINA GÖRE İSTANBUL'UN ORTODOKS ESNAFI
Paspatis'in 1862 'de tasnif ettiği esnaf kollarını, 1838 tarihli bağış liste
sinde yer alan esna.fi ve Manuil Gedeon'un 1919'da "Neos Pimin" dergisinde'
yayınladığı esnaflistesini birleştirdiğimizde -mükerrerleri, papaz, öğretmen gibi
memur statüsünde çalışanları ve dilencileri düştükten sonra -hizmet, ticaret,
tarım ve küçük zanaatlara dayalı imalat sektöründeki Ortodoks esna.fin sayısı
1 62 'yi buluyor.
Metindeki bilgileri toparlayan ve tamamlayan, esas olarak 19. yüzyılı
kapsayan bu listeyi, başka kaynaklarla genişletmenin ve en önemlisi Ermeni ve
Yahudi esnaf için benzerlerini oluşturmanın, bu dilleri bilmeyenlere bilgi akışı
sağlayacağını ve Osmanlı esna.finın tarih yazımına katkıda bulunacağına ina
nıyorum.
Abacılar, terzi
Abacılar, tüccar
Ameleler
Araba imalatçıları
Arabacılar
Arayıcılar
Astarcılar
Aşçılar
Atarlar
Ayakkabıcılar
Badanacılar, sıvacılar
Bahçıvanlar
Bakırcılar
Bakkallar
Balıkçılar
Bamyacılar
Basmacılar
Berberler
Bezirciler
Bıçkıcılar
Bohçacılar
ı Manuil Gedeon, "Alileggii Syntehniton" [Esnaf Dayanışması], Neos Pimin, Patrikhane matbaası, lstan·
bul, ı9ı9, sayı 6, s. 369-384.
Genellikle kadın elbiselerinde kullanılan çizgili, pamuklu dimit kumaşının ticaretiyle uğraşan esnaf.
216 EKLER
Hallaçlar
Hamallar
Hamamcılar
Hasırcılar
Hatayiciler, tüccar
Havlucular
Havyacılar
Hekimler
Helvacılar
Hizmetkarlar
Hünnapçılar?
ipekçiler
İplik eğiricileri
işkembeciler
Kababezazlar?
Kahveciler
Kalafatçılar
Kaldınmcılar
Kalfalar
Kalpakçılar
Kasaplar
Kavaflar
Kavukçular
Kaymakçılar
Kaytancılar
Kazancılar
Kebeciler
Keresteciler
Keseciler
Kireççiler
Kiremitçiler
Koltukçular
Kömürcüler
Kunduracılar
Kutucular
Kuyucular
Kuyumcular
Küfeciler
Kürekçiler
218 EKLER
Sütçüler, kaymakçılar, yoğurtçular
Şekerciler
Şerbetçiler
Tablakar ekmekçiler
Tarakçılar
Taşçılar
Tavukçular
Tellallar
Tenekeciler
Terlikçiler
Terziler
Tespihçiler
Tuğlacılar
Tuhafiyeciler
Tulumbacılar
Tuzcular
Tüfekçiler
Tülbentçiler
Tütün kesiciler
Tütüncüler
Uncular
Yağcılar
Yemeniciler
Yemişçiler, kurutulmuş meyve satıcılan
Zahireciler
Zerzevatçılar
Toplam 162 esnaf
220 DiziN
bakırcı(lar) 62, ı58-161, 165, 169, 172, 191-192, Boğaziçi 23, 43. 71, n 84, 93-94 . 97 . 116, 128-129,
213, 215 148, 150-151, 186, 193, 200; köyleri 28, 43-44,
Balarcılar Çarşısı 159 75. 112-114, 200-201, 207, 211-212
Bakırköy/Makrohori 44, 7J. 93-94, 201 Bağdan 211
bakkal(lar) 14, 25 , p, 39, 59 , 61-62, 72, 112, 142-143, bohçacı(lar) 75, 79, 215
154-ı58. ı65, 169. 171, 17J. 191-192, 211, 215 boyacı(lar): fes boyacılan 213, 216; Fazlı Paşa
Balat 24, 30-31, 38 Kumaş boyacılan 96, 211, 216; kumaş boyacı
balıkçı(lar), balıkçılık 27, 62, 83-84, 143, 152, 164, lan 62, 97, 164, 170, 172, 216
170, 172, 191-193, 211 , 215 Boyacıköy 97
Balıklı Kilisesi/ Zoodohos Pigi Kilisesi 17 Bucoleon sahil sarayı 115
Balıkpazan 34. 72 Bulgar Kilisesi 9
Balkan Dağlan 57 Bulgar(lar) 9, 28, 36, 39, 42 -44, 51, 57-58 . 101 - 103,
Balkarılar 9 105, 108-109, 116, 124, 129-131; eyaletleri 86
bamyacı(lar) 214 - 215 Bükreşli 20
Barbisos [dereciği] 38 Bülbül Deresi 37, 41
basmacı(lar) 214-215 Büyük Balıklı Han 16
başıbozuk(lar) 167 Büyük Çekmece 201
Bayrampaşa 38 Büyükada 17
Bebek 43, 200 Büyükdere 44, 152, 200
bedesten 74, 81, 87, ıo6, 136
bek.ar(lar) 23-25, 28, 35, 109-m, 121, 125-126, 134, cambaz(lar) 213, 216 Ca
146-147. 156, 159 Cankurtaran 115
Belgrat: bataklıklan 44; sulan 78 Cendere 39
berber(ler) 20-21, 27, 65, 103 . 212, 215 Cenevizler 3 1
Beşiktaş 200 cer Ic.ağıdı 132
Beykoz 93, 201 cevahirci(ler) 212, 216
Beylerbeyi 201 ciğerci(let) 120, 213, 216
Beyoğlu 13, 35 - 37, 39 -42, 59 . 65, 71 -72, 78-79 . 81, cilacı(lar) 2 ı 2, 216
85, 90-92, 99. 109 . 115, 126-128, 135-136, 158, Çakon(lar) 147
185-186, 193, 200, 207 çalgıcı(lar) 166, 216
bezirci(ler) 142, 215 çamaşırcı(lar) 6 o
bezirci(ler) 142, 215 Çanakkale ı 2 5
bezirhane(ler) 141-142 çankçı(lar) 213, 216
bıçkıcı(lar) 135, 144, 167, 215 Çengelköy 44, 93, 201
Binbirdirek 96 çerçi(ler) 61, 74-76, 143, 163, 169, ın 191, 216
Bit Pazan ı 53 çırak(lar) 87, 121, 155, 161, 166, 216
Bizans 7, 13, 23, 68, 151; imparatorlan 116, 159 çiçek hastalığı 175, 179, 181-182, 184-187
Bizanslı(lar) 30, 83, 93, 114, 151 Çingene(ler) 7, 21, 64, 7J. 76-77, 98, 106
Bizantios, Skarlatos 23, 104-105 çizmeci(ler) 2 ı 3
Boğaz 13, 24, 38, 43, 83, 93 . 133, 151-152, 200 ; çoban(lar), çobanlık 9, 62, 105, 116, 128-132, 164,
seferi 35 170, 174, 191-192, 216
222 DiziN
Fertek 147 hallaç(lar) 21, 59, 61-62, 157-159, 165, 169, 172,
Fertekli(ler) 30, 147 191-192, 212, 217
fesçi(ler) 216 hamal(lar) 38, 53, 66 , 74-75, 153, 166, 217; at
fıçıcı(lar) 62, 94- 95, 164. 169, 172, 212, 216 hamalları 214
fınn(lar) 90-92, 122, 130, 139 hamamcı(lar) 213, 217
Filibe 86-87 hamr emini 145
fodula 18 Harbiye Nezareti 3 ı
francalacı(lar) 212, 216 hasırcı(lar) 217
Fransa 57. 82, 181 Hasköy 38, 186, 193. 200, 207
Fransız(lar) 85. 90, 187 Hatay 211
funda kömürü satıcıları 213 hatayicı(lar): tüccar 217; çuhacılar ve hatayicı(lar)
211
Ga Gaitanakis kardeşler 12 5 havlucu(lar) 213, 217
Gaitanakis, Dimirti 125 havyarcı(lar) 33-34. 133. 212
Gaitanakis, Savvas 125 Haydarpaşa 44
Gaitanakis, Stefani 125 hekim(ler) 7, 15-16, 24, 55. 65, 79. 95, 112, 126,
Galata 16, 19, 21, 28, 31-36, 40, 42, 47. 59. 65, 70, 130, 135 . 143 . 156, 162, 166, 174, 179, 183, 185,
78-79. 81, 83, 87, 90. 92, 95. 99. 115. 118, 187, 194. 202, 205. 213, 217
126-127, 135-136, 145 . 148. 151, 157-159. 185- helvacı(lar), helvacılık 61-62, 139, 140, 164, 169,
186, 193-194. 200, 207, 211·212 173 . 217
Galata Hastanesi/Galata Şehir Hastanesi/Gemici Hes (Doktor) 185
ler Hastanesi 16, 19, 31, 47. 52, 55 . 69, 158, Hıfzısıhha 16, 70
161 Hırvat(lar) 9 . 33, 43-44. 71, 214
Galatasaray 40 Hızır İlyas [Mahallesi] 20
Gautier, Theophile 31, 36, 150 hizmetkar(lar) 25, 61, 78-80, 109, 131, 163, 169-
gayrimüslüm(ler) ıo, l}. 15, 19, 24, 58-59, 91 170, 191, 217
gedik, gedikli 27, 138. 214 Hristo (veled-i Manto) 133
gemici(ler) 31-34, 58, 61, 68-70, 86-87, 118, 151· Hrisıos (İsa) tepesi (Büyükada)
152. 163. 166. 169. 172, 191, 193 humma/sıtma 38-39 . 43 "44 · 5 1 -52, 70, n 1 04, 1 1 7,
Giresun 88 132, 154, 175, 179, 198-202
Gjirokaster 59 hünnapçı(lar) 214, 217
göğüs hastalıkları 143. 146, 151, 179. ı95-ı97 Hüseyinci(ler) 214
Gökçeadalı/İmrozlu 59
Göksu 201 Istakoz Körfezi 83 1S
Gümrük rıhtımı 29 lakovos 20
Gümrük Teşkilatı 28 ihtiyarhane 15, 17, 135
Gümülcine 14 İhtiyarlar Meclisi 135
Gyllius. Petrus 83 ince doğramacılar 62, 125-127, 164, 170, 191-192,
211
Ha Halaçyani 21 İncesu 59 . 154
Haliç 13· 19, 27 . 3n8. 40 İncirli 58, 201
224 DiziN
Kırcaali'li/Gricanlı 97 Lakonyalı(lar) 157
Kının Savaşı. Harbi 17, 23, 44. 58, 85, m. ıı8 Laleli Camii 27
Kırklareli/Kırkkilise 97 Langa (Vlanga) 151; kapısı 26
Kidaros [dereciği) 38 Liman Müdürlüğü 57. 59. 70, 128
Kiklad Adalan 79 limoncu(lar) 166, 173, 212, 218
kireççi(ler) 62, 93-94. 120, 122, 164, 170, 174 • Litros [Esenler) 201
2ll, 217 lokmacı(lar) 218
kiremitçi(ler) 212, 217 lonca sandığı/orta sandığı/teavün sandığı 133
kitapçı(lar)/sahaf(lar) 166. 168, 173 lonca(lar) 14, 27, 86, 89, 105-106, m, 132-133 . .
Kocamustafapaşa 26 aynca bkz. esnaf kollan.
kolera 7. 17, 45 . 54. 179, 194· 206-208 Londra 175, 181
koltukçu(lar) 214, 217 mağazacı(lar) 212
Kos Adası/ İstanköy 58
Kostantin (veled-i Aleksi) 145 Mahmud il 16, 86, 136 Ma
Kozani 121 Makedon(lar) 9
kömürcü(ler) 166, 217 Makedonya 9. 80, 121
köprü(ler) 28, 32-34. 63 Maltalı 33, 98
Kudüs 2ıı manav(lar) 76, 212, 218
Kuleli 201 Manol (veled-i Dimirti) 133
Kumkapı/Kondoskali kapısı 26, ı ı5 Manson, Sir Patrick 44
Kurtancı İsa Kilisesi (Galata) 35 Manya/Mani 156
Kurtuluş/Taıavla 31, 37. 40, 42-43. 78, ıı4, 125, marangoz(lar) 31, 126; ince marangoz(lar) 216
186, 193, 200, 207 Marki kalfa 2ıı
kurutulmuş meyve sahcılan 219 Marmara Adası 57·58, 71
kutucu(lar) 217 Marmara Denizi 13, 25. 26, 69, 71, 80; sahil(ler)i,
kuyucu(lar) 217 sahil mahalleleri 28·29, n 76, 124, 166, 193,
kuyumcu(lar) 167, 172, 217 196, 200, 207; surlan ıı4
Kuzguncuk 38 Marsilya 83
Küçük Asya 58, 125 matbaacı(lar) 167·168, 218
Küçük Çekmece 44, 201 Mathieu, Henri 31
Küçükköy 39, 201 Maydos 125
küfeci(ler) 61, 76. 91. 96, 163, 170, 173 . 214, 217 Mehmet Kamil 59
kürekçi(ler) 58, 62, 84, 150-152, 165, 169, 172, Memal, Gerard de 65
191-192-193. 217 Mersin 147
kürkçü(ler) 36, 62, 88, lo4-ıo6, 137, 164, 170, Meryem Ana (Hz.) 17
172, 2ll, 218 Meryem Ana Kilisesi (Kalafatyani) 35
kürkçübaşı 106 mestçi(ler) 214, 218
Kürt(ler) 121, 129 Meşelik Sokağı 13
meyhaneci(ler) 30, 35. 60, 62, ıı2, 127-128, 145-
La lağımcı(lar) 153· 166, 213, 218 149, 165. 170-171, 173, 191-192. 2Il, 218
Lakonya 157 meyveci(ler) 191-192
Od oduncu(lar) 166, 218 rahip(ler) 17, 62, 107-108, 127, 164, 170 Ra
Ortaköy 38, 43, 200 Region Khalkoprateia 159
Osmanlı Nezaretleri 28 Reji/Müşterek-üt Menfaa İnhisan Duhanı Devlet-i
oyuncakçı(lar)214, 218 Aliye-i Osmaniye rr1
ölüm oran(lar)ı 8, 22, 46, 51, 53-55, 60, 66-67, rençper(ler) 15, 39, 43-44, 62, 86, 100-101, 103,
69-70, n 75. 77. 79-81. 84-85. 88, 91, 93 . 164, 170, 174· l9ı-192, 218
95, 97-98, 105-106, 108, ıro, rr4, n7, 120, ressam(lar) 166, 172, 213, 218
122-123, 126, 128, 132-134, 136-137, 140, 143- Rodos 58
144, 148-150, 152-153, ı57· 159· ı61, ı63-ı76, RoUand, Charles 31, 33
ı8ı-ı82, ı85, ı87-ı88, ı92. ı94 Ross, Sir Ronald 44
226 DİZİN
Rum cemaat hastaneleri 8-9, rı, 13, 15, 214 Sinop 88
Rum Ortodoks Patriği ııı Sinoplu 21
Rumeli Hisan 200 Sivastopol 187, 193, 200, 208
Rumelili(ler) 20, 25, 38, 57-58, 61-64, 66-81, Sivri Burun 200
83-84, 86, 88-94, 96, 98, 100-101, ro4, 107- Skiliçis 8
108, rro, rr3-rr5, rr7-rr8, 120-125, 127-132, Slav(lar) 9
134- 139, 141, 143-152, 154 · 156-157, 159-160 , Sofia Limanı/Sofianon rr5
163-164, 167-169, 171, 176, 184-185, 190, 192, sokak sahcılan/seyyar sahcı(lar) 61, 76, 101, 120,
199, 203, 205 139· 173-174
Rus(lar) 45 Sparti 157
Rusya 57, 104, 161; Rus elçiliği 18 Stefanis (Çorbacı) 21
stomatit 23, 70
Sa saatçi(ler) 167, 172, 218 Strabon 83
sabuncu(lar) 167, 173· 213 sucukçu(lar) 213, 218
sabuncu(lar) 167, 17J. 213, 218 Sııltan Bayazıd civan 150
Safra/Sefaköy-Küçükçekmece]]/Zafra 201 Sıılıanahmet Meydanı 96
saka(lar), sucu(lar) 61, 78, 163, 170, l7J. 218 suriçi 13, 26-27, 65, 114, 193, 200, 207
Sakızhpar) 14, 25, 35, 37, 41, 58, 90-93, l lJ· I I4, 213 Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Ortodoks Kilisesi 35
salepçi(ler) 62, 137-139. 164, 169, ın 218 Surp Pırgiç Ermeni Katolik Kilisesi 15, 35
saman sahcılan 166, 218 susamyağcıpar) 218
samancı(lar) 173, 214 suyolculan 167, 212, 218
Samatya 26, 84, 115, 146, 151 sürücü(ler) 61, 63-64, 85, 109, 163, 169, 173
Samsun 88 sütçü(ler), kaymakçı(lar), yoğurtçu(lar) 2s-z6, 62,
sandalcı(lar) 212, 218 98 - 100, 156, 164, 170, 191-192, 212, 217, 219
sandalyeci(ler) 214, 218 şekerci(ler) 139, 214, 219
saraç(lar) 218 şerbetçi(ler) 219
Saray süpürhanesi 166 Şile 93
Saraybumu 27-28
Sardunya Krallığı 85 tabakhane(ler) 35, 38 Ta
Sanyer 200 tablakar ekmekçiler 219
sarraf(lar) 2rr, 218 Taksim 13, 37, 40
Selim III 145 Tanzimat, Hürriyet 15, 19, 86, 147, 185
sepetçi(ler) 213, 218 Tarabya 200
Serasker Kapısı 31, 153· 159· 167 tarakçı(lar) 219
seyis(ler) 25, 61-63, 85, ro8-rro, 164, 170, 173· 191- Tarlabaşı mahallesi 37, 41
192, 213, 218 taş ustalan 59, 71
Sırp(lar) 208 taşçı(lar), taşçılık 43, 61, 71-n 131, 163, 169, 191,
Sifnos 106 211, 219; değirmen taşçıları 213
silici 125-126 Tatavlalı 31, 125
Silivri 97. 106 Tavuk Pazan 124
simitçi(ler) 9, 211, 218 tavukçu(lar) 167, 173· 219
İSTANBUL'UN ÜRTODOKS b N A f l
tellal(lar) 166, 212, 219 Üsküdar İngiliz [askeri] Hastanesi 17, 187
tenekeci(ler) 2 ı 9 Üsküp/Skopos 97
Tepebaşı 40-41
terlikçi(ler) 213, 219 Vaka-i Hayriye 44 Va
Tersane-i Amire 31-32, 36, 38, 115 Valide Hanı 20
terzi(ler), terzihaneler 33-34· 62, 82, 86-88, 106, Vasil (Berber) 21
135-137, 164, 170, 172, 191-192, 211-212, 215- veba 16, 36, 45, 59, 175, 179, 187; hastanesi 13,
216, 219; feve terzileri 105 15, 20, 154
Tesalya 80, 128 Veli Efendi bataklığı 44
tespihçi(ler) 213, 219 Venedik 57, 83, 90
tetanos 179, 209-210 verem 43, 110, 172, 196
hmarhane 15 Vlahema Ayazması 106
tifüs 53. 131, 179 VolissofVolissos köyü ( Sakız Adası) 41, 135
Tophane 34-35, 39, 186, 193, 200, 207
Trabzon 59, 88, 158, 160 Yal! Kapanı iskelesi 33 Ya
Trabzonlu 2 ı yal! sabcısı 143
Trakya 14, 86-87 yal!cı(lar) 58, 62, 141-143, 165, 169, ın 191-192,
tuğla imalathaneleri, tuğlalar 38, 121 219
tuğlacı(lar) 167, 174, 212, 219 Yahudi(ler) lO , 24, 28, 30-31, 38, 45, 58, 75-76, 83,
tuhafiyeci(ler) 211, 219 \ 95, 141, 145· 152-153, 215; Polonya Yahudileri
rulumbacı(lar) 76, 167, 219 \ı6 . 35, 136
Tuna: boyu m ; nehri 57 yangı� (lar) 15, 29, 43. 74, 91, 102, 106, 115, 126,
tuzcu(lar) 219 1 � 4· 160, 166-167; ( 1848) 40, 71-72, 150;
tüccar(lar) 28, 80, 87, 104-105, m , 134 , 136, 143, ( 85n 8) 40, 87 ; ( 1857) 34-35; (1861) 30;
j
211, 215-218 ( 929) 31
tüfekçi(ler) 219 Yani I!anayot ol!lu 21
tülbentçi(ler) 214, 219 Yanya 59, 86, 90, 106, 121
Tünel Meydanı 40 Yaş (Romanya) 23
Türk Ortodoks Kilisesi 35 Yedladalar/lyonya Adalan 18, 57, 60, 70, 148
Türkiye 35, 55-61, 65, 69, 85, 96, 101-102, 104-105, Yediadalı(lar)/İyonyalı (lar) 33, 57, 59, 63 - 64,
112-113, 135-136 66-71, 74-81, 83-84, 86, 89, 93-94 . 96 . 98,
Tütün Gümrüğü m 100, 104, 107-108, IIO, 113, 118, 120, 123, 125-
tütün kesici(ler)/kıyıcı(lar) 113, 166, 219 128, 1 } 2. 135-137, 139· 141, 144-145, 148-152,
tütün, tütüncü(ler) 28, 37, 62, 66, ı ı ı - 113, 164, 154, 157, 159, 167-169, 184-185, 190, 199,
170, 173, 191-192, 2ıı; duhancı ya da duhan 203, 205
furôş 110 Yedikule 16, 19-21, 55, 116, 158, 161; kapısı lJ,
15, 119
Um Umuryeri 200 Yedikule Surp Pırgiç Hastanesi 15
uncu(lar) 211, 219 yemeni, yemenici(ler) 81, l5J, 212, 219
Unkapanı 27-29, 63, 68 Yemiş İskelesi 34, 123
Üsküdar 21, 44, 72, 93, ıoı, 186, 193· 200, 207 Yenibahçe 98
DİZİN
Yeniçarşı Caddesi 40
yeniçeri(ler) 18, 44
Yeniköy 200
Yenimahalle 200
Yenişehir 42, 193, 200; caddesi 37
Yeşilköy/Ayastefanos 83-84
yetimhane 17
yiğitbaşı 133
Yordan 14
yorgancı(lar) 60, 158
Yunan 7, 33, 70, 108, 136, 155, 185; adalan 18, 58,
81, 148; elçiliği 18, 57; ihtilali 40; kraliyet
donanması 31
Yunanistan 9, 14, 33, 35, 57-58, 60, 69-72, 121,
127, 156-157
Yunanlı(lar) 23, 31, 57-59, 63-64, 66-79, 81, 83-84,
86, 89, 93-94, 96, 98, 100, 104, 107-108,
110, 113, 118, 120, 123, 125-128, 132, 135-137,
139, 141, 144-145, 147-152, 154-157, 159, 167-
169, 184-185, 190, 199, 203, 205
Za Zagoria köyleri/Zagorohoria 86
zahireciper) 212, 219
zanaatçı(lar)/zanaatkarpar) 9, 25, 27-28, 31-32, 34,
46, 58-60, 71, 7J, 77, 81-82, 86, 88-89, 93-97,
106, 120, 122, 125-126, 133-137, 140, 142, 144,
149, 152, 154, 156, 158-160, 165-166, 170-171,
174, 183, 186, 194
zangoçpar) 166
Zaptiye Nezareti 31, 53, 57, 59, 70, 73, 122, 128, 131,
151, 157, 185-186, 193, 200, 207
Zapyon Rum Kız Lisesi 13
zatülcenp 43, 55, 110, 179
zatürree 43, 55, 110, 179
zecriye 145; nazın 146
zerzevatçıpar), yemişçiper) 62, 115, 123-125, 164,
170-171, 173, 191-192, 2II, 219
Zindan Kapı ııı, 123