Professional Documents
Culture Documents
Enver Ziya Karal, Atatürk'ten Düşünceler - Çağdaş Yayınları
Enver Ziya Karal, Atatürk'ten Düşünceler - Çağdaş Yayınları
az
U _l
Düşünceler
---1
LXJ
C_3
*r5
co
=m
en
Çağdaş Yayınları
Torih A n ı- G e z i- O b y
dizisi 53
Şubat 1991
ÇAĞDAŞ YAYINLARI
ÇAĞDAŞ GAZETE, D ERG İ, K lT A P BASIM VE
YAYIN A N ON lM ŞİRKETİ
K. Atatürk
Atatürk hakkında, ülke içinde ve dışında, pek çok yayın yapılm ıştır. Bu yayın
lar, m onografi, anılar, söylev ve dem eçlerle belge derlem elerinden oluşur.
M onografilerde, A tatürk'ün yaşam ı, savaşlarıyla başarıları, genellikle kronolojik
olarak anlatılm akta ve yazarların kişisel görüşleriyle değerlendirilm ektedir. A nılar türün
den eserlerde ise, yazarlar O'nun yanında bulunduktan sıralarda tanık olduklan olayları
anlatm aktadırlar. Bu eserlerden b azılannda, Atatürk'ün m etin halinde verilmiş düşüncele
ri de yer alm ıştır. Belge derlem elerine gelince, bunlar daha çok, Atatürk'ün kanşm ış o l
duğu olaylan belirtm ektedir.
Hiç kuşku yok ki. bütün bu. yayınlar A tatürk'ü ve yaptıklannı çeşitli yönleriyle
tanıtm a bakım ından yararlıdır, ancak O 'nun düşüncelerini tam m etin halinde yansıtm a
dıktan da bir gerçektir.
Atatürk'ün düşünceleri için başlıca kaynaklar kendi söylev ve demeçleridir. O, b ü
yük söylevinde, bağım sızlık savaşının nasıl başladığını, T ürkiye Cum huriyeti'nin hangi
koşullar içinde kurulduğunu ve geliştiğini anlatır. T.B.M .M .'nin açık ve kapalı toplantı-
lanndaki söylevlerinde de aynı konunun ay n n tılan üzerinde durarak devlet yapısının g e
liştirilm esi yolunda yapılm ış olan çetin savaşları ve elde edilen sonuçlan belirtir. Yurt
içinde yapm ış olduğu incelem e ve aydınlatıcı gezilerinde, halka verdiği dem eçlerde Türk
Devrim inin çeşitli aşam alannın çeşitli karakterini açıklar ve yönünü gösterir. Yerli ve y a
bancı gazete m uhabirleriyle yaptığı görüşm elerde de özellikle, Yeni Türkiye'nin yeni nite
liğini ve dünya devletleri arasındaki yerini önem le belirtir.
Atatürk bütün bu söylevlerinde, çeşitli konular üzerinde sıraladığı düşüncelerinin
kam uoyu tarafından bilinm esine büyük önem verirdi.
Nitekim bir gün : «Beni görm ek dem ek, ille de, yüzüm ü görm ek demek değildir.
Benim düşüncelerim i ve duygularım ı anlıyorsanız ve duyuyorsanız bu yeter » dem işti.
Atatürk'ün bu sözleri, yirmi bir yüzyıl önce, Plotinus'un m im arlığı tanım lam ak
için söylemiş olduğu sözü hatırlatm aktadır. Plotinus : "M im arlık, yapıdan taş çıkarıldık
tan sonra geri kalan şeydir" dem işti. Böylece de yapıda görünen m addî öğenin düşünce
ve duygu öğelerine dayandığı ve bunların m im arlığın özünü oluşturduğunu belirtmiştir.
Atatürk'ün düşünceleri ve duyguları da, m im arı bulunduğu Türk Devriminin baş
lıca öğeleridir. Bu nedenle, D evrim 'in bilinip kavranm ası için, onların bilinm esi gerekir.
Oysa, bu düşünceler ve duygular, yukarıda belirtilen kaynaklarda, olayların açıklanm ası
nedeniyle, serpiştirilm iş bir halde bulunmaktadır. O kuyucunun onları elde etmesi için bü
tün söylevleri baştan sona kadar gözden geçirm esi gerekir. Bu ise herkes için kolay olm a
dığı gibi, bazılarım ız için de olanaksızdır.
İşte biz, bu yönü gözönünde bulundurarak, Atatürk'ün çeşitli konulara ilişkin çe
şitli kaynaklarda rastladığım ız soyut düşüncelerini, dokunduktan konulara göre ve ola
bildiğince kronlojik bir biçim de, sıralam ayı yararlı bulduk. O kuyucu, böylece, Atatürk
için olduğu gibi. Türkiye Cum huriyeti için ve onu m eydana getiren Türk Devrim i için de
herhangi bir aracıya gerek duym adan hüküm verebilecektir.
Yapılan sıralamada, bazı önemli düşüncelerin gözden kaçm ış olabileceğini peşin
olarak kabul ediyoruz. Eksikler gelecekte tam am lanabilir. Biz, şim dilik, bir boşluğu ola
bildiği ölçüde doldurm ak düşüncesiyle bu kitabr yayım lıyoruz.
E N V E R ZİY A K A R A L
(6 N is a n 1926, H . M .)
(E kim 1927, N .)
HAK VE KUVVET
(T e m m u z 1919, N .)
(M a rt 1920, N .)
(Ş u b at 1925, S.D.1I.)
ULUSAL ÖRGÜTLENME
4. Erzurum Kongresi.
Erzurum Kongresi bütün dünyaya karşı ulusum uzun var
lığını ve birliğini gösterdi. Bu kongremiz, kuşkusuz, benzeri az
bulunur bir eser olarak tarihe geçecektir.
(A ğ u sto s 1919, S.D.I.)
5. Sivas Kongresi.
Erzurum kongresi yalnız Doğu Anadolu'yu temsil etmiş
oluyordu. Sivas'ta, Batı Anadolu'dan ve Rumeli'den de delege
ler gelmiş olduğundan artık bütün yurdun, Anadolu ve Rume
li'nde yaşayan yurttaşlarımızın görüşleri sağlanmış ve doğru
lanmış oluyordu. Sivas Kongresi, Erzurum Kongresinde
saptanan ilkeleri olduğu gibi kabul etmiş; yalnız kapsamlarını
genişletmekle kalmamıştır; bütün Anadolu ve Rumeli'yi içine
almak üzere ulusal birlik ve dayanışmayı sağlamıştır.
(N isa n 1920, S.D.I.)
B ir in c i B ö l ü m
ULUSAL EGEMENLİK
1. Karar ve uygulama.
Osmanlı Devletinin temelleri çökmüş, öm rü tükenmişti.
Osmanlı ülkeleri bütün bütüne parçalanmıştı. Ortada bir avuç
Türkün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son olarak bunun da
paylaşılmasını gerçekleştirmek için uğraşılmaktaydı. Osmanlı
Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hüküm et, bunların
hepsi içeriğini yitirmiş anlam sız sözlerdi. Neyin ve kimin doku
nulmazlığı için kim den ve ne gibi bir yardım istemek d ü şünü
lüyordu? O halde sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi?
Bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da, ulusal ege
menliğe dayalı tam bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmaktı.
işte daha İstanbul’dan çıkm adan önce düşündüğüm üz ve
Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygula
maya başladığımız karar, bu karar olmuştur.
(1919; N .)
Yurdun bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir. İstan
bul'daki hüküm et, üstlendiği sorumluluğun gereklerini yerine
getirememektedir. Bu hal ulusum uz hiç yokmuş gibi gösteriyor.
Ulusun bağımsızlığını gene ulusun yılmayan kararlılığı
kurtaracaktır.
Ulusun bugününü ve geleceğini gözönünde tutm ak ve
haklarını dile getirip bütün dünyaya duyurm ak için etkiden ve
denetim den uzak ulusal bir kurulun bulunması zorunludur.
A nadolu'nun her yönden en güvenli yeri olan Sivas'ta ulu
sal bir kongrenin tez elden toplanması kararlaştırılmıştır.
(H a z ira n 1919; N .)
3. Kuvvetlerin bölünmesi.
Baylar, gerçekte, doğada, dünyada kuvvetlerin bölünmesi
yoktur. Yani ulusal irade olarak belirttiğimiz güçte bölünme
yoktur.
(M a rt 1923,; S.D.I.)
4. Ankara Başkent.
Siyasal başkentimiz A nadolu'nun ortasında kalacaktır. Ba-
tı'nın ve Doğu'nun temsilcileri bizimle bu başkentte ilişki kura
caklardır. Bu başkentte her türlü diplom atik sorunlar görüşüle
cektir. Bu başkentte yurdun iç ve dış politikası yönetilecektir.
Bu başkentte ulusun bağrından doğan hüküm et çalışacakbr.
(1) G em i y a p ım y erleri
Başkent her türlü saldırıya karşı yerinden kıpırdamayacak
(oynamayacak), güç ve dinginliğini koruyabilecek bir yerde ol
malı. Hüküm et merkezi öyle bir yerde olmalı ki, hüküm et gö
zünü ülkenin bütün çevrelerine eşit biçimde çevirebilsin. Ülke
nin bir kenarına (ucuna) çekildiğimiz zam an yurdun bizden
uzak kalan, bayındır olmayan yerlerini unutuyoruz. Biliyorsu
nuz ki, Anadolu bugün baştan başa yıkıntı halindedir. Kasaba
ve kent denen yerler de öyledir. Niçin öyledir? Çünkü İstan
bul'u hüküm et merkezi yapmışız ve kendimizi yalnız onun çe
kiciliğine kaptırmışız.
Ankara pekâlâ m erkez olabilir. Zaten olaylar da orasını
merkez yapmıştır.
(O cak 1923, A.I.B.T.) S. 31-32
DEVRİM ve DEVRİMCİLER
DEVRİM ve UYGARLIK
1. Uygarlığı tanımlama.
Kültür dediğimiz zam an, bir insan topluluğunun devlet
yaşamında, düşünce ve ekonomi yaşam ında yapabilecekleri
şeylerden elde ettikleri sonuçtur, dem ek isteriz; uygarlık da
bundan başka bir şey değildir.
(10 Ş u b a t 1939; V.)
Kadın denen varlık zaten özü bakım ından yüksek bir var
lıktır. O nun erdem ve görenekten yana yoksulluğu olamaz. Ka
dına bu bakım dan yoksul dem ek onun bağrından kopup gelen
bütün insanlığın yoksulluğu demektir. Eğer insanlık böyleyse,
kadına yoksul dem ek uygun düşebilir. Gerçek bu m udur? Eğer
kadın, dünyada çalışan, başarı kazanan, zengin olan m addî m a
nevî zengin insanlar yetiştirmiş ise ona yoksul sıfatı verilebilir
mi. Verenler varsa onlara nankör dense doğru olmaz mı? Tür
kiye açısından kadın bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün
de en saygın mevkide, her şeyin üstünde, yüce ve şerefli bir
varlıktır.
(3 M a y ıs 1925; K.)
1. Din ve gerçek.
Tanrı birdir, büyüktür. Tanrısal tutum un belirişlerine ba
karak diyebiliriz ki, insanlar iki sınıf olarak iki dönem de ele alı
nabilir. İlk dönem insanlığın çocukluk ve gençlik dönemidir,
ikinci dönem insanlığın erginlik ve olgunluk dönem idir. İnsan
lığın birinci dönem inde tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi
kendisiyle, yakından ve m addî araçlarla ilgilenilmesini gerekti
rir. Tanrı, kullarının gerekli gelişim noktasına ulaşıncaya kadar
içlerinden seçtiği aracılarla da kullarıyla ilgilenmeyi tanrısal ge
rekliliklerden saymıştır. Onlara Hazret-i Adem ’den başlayarak,
bilinen, bilinmeyen, sayısız denecek kadar çok haberciler, pey
gamberler ve elçiler gönderm iştir. Ancak Peygamber Efendimiz
aracılığı ile en son din ve uygarlık gerçeklerini verdikten sonra
artık insanlıkla aracı yoluyla ilişkiye gerek görmemiştir, insanlı
ğın anlayış, aydınlanm a ve olgunlaşma derecesi, her kulun doğ
rudan doğruya Tann'nın esinleriyle ilişki kurm a yeteneğine
ulaştığını kabul buyurm uştur. Bu nedenledir ki, Peygamber
Efendimiz son peygam ber olm uştur ve kitabı en mükem mel ki
taptır.
(K asım 1922; S.D .l.)
Bizim dinim iz akla en uygun ve en doğal bir dindir. Ve
ancak bundan ötürü son din olmuştur. Bir dinin doğal olması
için akla, tekniğe, bilime ve mantığa uygun düşm esi gerekir. Bi
zim dinim iz bunlarla tam bir uyum halindedir.
(O cak 1923; S.D .II.)
Cum huriyet hüküm etim izin bir Din İşleri Bakanlığı var
dır. Bu yere bağlı m üftü, hatip, im am gibi görevli birçok me
m ur bulunm aktadır. Bu görevli kişilerin bilgi ve erdem derece
leri bellidir. Ancak burada görevli olmayan birçok kimsede
görüyorum ki aynı kılığa girmeyi sürdürüyorlar. Böyleleri için
de çok cahillerle karşılaştım, hatta okum a yazma bilmeyenlerle
karşılaştım.
Özellikle bu cahiller bazı yerlerde halkın temsilcileriymiş
gibi onların önüne düşüyorlar. Halkla doğrudan doğruya iliş
ki kurmaya adeta bir engel oluşturm ak istiyorlar. Böyle kimse
lere sormak istiyorum: Bu görev ve yetkiyi kimden, nereden
almışlardır? Bilindiği gibi, ulusun temsilcileri ulusun seçtiği
milletvekilleri ve onlardan oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi
ve ulusun güvenini kazanmış cum huriyet hüküm etidir. Bir de
seçilerek gelen yerel belediye başkanları ve kurulları vardır.
Ulusa hatırlatm ak isterim ki, bu saygısızlığa m üsaade etmek
hiç bir zaman doğru değildir. Her halde yetkisi olmayan bu gi
bi kimselerin görevli kimselerle aynı kılıkta olmalarının sakın
calarına hüküm etin dikkatini çekeceğim.
5. Dini sömürenlerle savaş.
Sayın sanatkârlar, sevgili arkadaşlar; bizi yanlış yola sü
rükleyen kötü insanlar bilirsiniz ki, çok kez din perdesine bü
rünm üşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata-
gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz; görürsünüz ki,
ulusu yok eden, köle eden, çökerten kötülükleri hep din kılığı
altında inançsızlıktan ilinçli davranışlardan gelmiştir. Onlar her
türlü hareketi dinle karıştırırlar. Oysa, Tann'ya şükür, hepimiz
m üslüm anız; hepim iz dindarız. Bizim artık dinin gereklerini
öğrenm ek için şundan bundan ders ve akıl alm aya ihtiyacımız
yoktur. Analarımızın, babalarımızın kucaklarında verdikleri-
dersler bile bize dinimizin temel ilkelerini anlatm aya yeterlidir.
Buna karşın hafta tatilleri dine aykırıdır gibi yararlı ve akla, di
ne uygun sorunlar hakkında sizi aldatm aya, doğru yoldan sap
tırmaya çalışan kötü kişilere yüz vermeyin. U lusum uzun içinde
gerçek ve ciddî din bilginleri vardır. U lusum uz böyle din bil
ginleriyle övünür. Onlar ulusum uzun, toplum um uzun güveni
ni kazanm ışlardır. Böyle bilginlere gidin. "Bu bay bize böyle
söylüyor, siz ne diyorsunuz" diye sorun. Ancak genelde buna
ihtiyaç yoktur.
(Ş u b a t 1923; S.D.II.)
Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için
en doğru yol gösterici bilimdir, tekniktir. Bilim ve teknik dışın
da bir yol gösterici aram ak aymazlıktır, cahilliktir, sapkınlıktır.
Yalnız bilimin ve tekniğin yaşadığımız her dakikadaki aşamala
rının evrimini kavram ak ve ilerlemelerini zamanla izlemek ge
rekir. Bin, iki bin, binlerce yıl önce bilim ve tekniğin koyduğu
kuralları şu kadar bin yıl sonra bugün olduğu gibi uygulamaya
kalkışmak, kuşkusuz bilim ve teknik alanına girmiş olmak de
ğildir.
(E y lü l 1924; S.D.II.)
6. Spor.
Düşüncenin gelişmesine olduğu gibi vücudun gelişmesine
önem vermek ve özellikle ulusal karekteri, derin tarihim izden
esinlenerek yüksek düzeylere çıkarmak gereklidir.
(Y ücel 1945; S.98)
Her yarışm ada, arkalarında Türk ulusunun bulunduğunu
ve ulusun onurunu düşünm elerini Türk sporcuları için bir mes
lek kuralı sayıyorum.
(Y ücel 45; S.98.)
7. Türk harfleri.
Bizim uyum lu, zengin dilimiz yeni Türk harfleriyle kendi
ni gösterecektir. Yüzyıllardır kafalarımızı dem ir çerçeve içinde
bulundurarak, anlaşılmayan ve anlam adığım ız işaretlerden
kendim izi kurtarm ak, bu gerekliliği anlam ak zorundayız. Bunu
anladığım ızın belirtilerini yakın zam anda bütün dünya görmüş
olacaktır. Buna kesinlikle inanıyorum.
(A ğ u sto s 1928; S.D.II.)
8. Türk dili.
Türk dilinin kendi benliğine, özündeki güzellik ve zengin
liğe kavuşması için bütün devlet örgütlerim izin dikkatli olması
nı, ilgi göstermesini isteriz.
(K asım 1932; S.D.I.)
9. Türk Tarihi.
a) Tarihte yöntem.
Tarih yazm ak, tarih yapm ak kadar önemlidir. Yazan ya
pana sadık kalm azsa değişmeyen gerçek insanlığı şaşırtacak bir
nitelik alır.
(A ğ u sto s 1931; T.T.K.M .)
b) Tarih anlayışı.
Tarihte, ünler, şanlar kazanmış birçok insan ulusal bakım
dan erdemli olmayabilir. Örneğin, askerlik bakım ından büyük
gücü olan, M oskova'ya kadar giden, yangınlar, yıkıklar arasın
dan Fransız ordusunu sürükleyip eriten Napolyon'u d ü şünü
nüz. O nun yaptıkları Fransız ulusunun gerçek ve ulusal çıkarla
rı uğruna değil, kendisinin dünyayı ele geçirme isteğini
doyurm ak içindir. Bu amaçla Fransa'nın milyonlarca seçkin ev
lâdını eritti; ve sonunda hepim izin bildiğimiz o acıklı durum a
düştü. Bizim Osmanlı tarihimizdeki en büyük ve şanlı görülen
eylemlerin de aynı bakım dan incelenmesi, aynı biçimde karşı
laştırılması olanağı vardır.
(M a rt 1923; S.D .II.)
(1) G e m i y a p ım y e rle ri
Siz genç arkadaşlar, yorulm adan beni izlemeye and içmiş
siniz. işte ben bu sözden çok duygulandım.
Beni yorulm adan izleyeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat ar
kadaşlar yorulm am ak ne demek? Elbette yorulacaksınız. Benim
sizden istediğim yorulm am ak değil, yorulduğunuz zam an bile
durm adan yürüm ek, yorulduğunuz anda bile dinlenm eden be
ni izlemektir. Yorgunluk her insan için doğal bir haldir. Fakat
insanda yorgunluğu yenebilecek bir iç gücü vardır ki, işte bu
güç yorulanları dinlendirm eden yürütür.
Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç kuşaklan, yorulsanız bi
le beni izleyeceksiniz. Ben bu akşam buraya sadece bunu size
anlatmak için geldim. Dinlenmek üzere yürüm eye karar veren
ler hiç bir zaman yorulmazlar. Türk gençliği amaca, bizim yük
sek ülküm üze doğru durm adan, yorulm adan yürüyecektir.
(M a rt 1927; S.D.1I.)
Sekizinci Bölüm
GÜZEL SANATLAR
ULUSAL E K O N O M İ
3. Devlet ekonomisi.
Bütün dünyada olduğu gibi yurdum uzda da en başta ge
len önemli işimiz ekonomik işlerdir. Bu işlerde en yüksek başa-
nyı sağlamaya çalışmak son derece önemlidir, zorunludur.
O nun için bu işlerle bütün devlet örgütlerinin, bütün yurt
taşların ve hepimizin gerçek duygularla ilgilenmemiz gereği
doğaldır. Yeni devletimizin, yeni hüküm etim izin bütün prog
ramları ekonomi programına dayanmalıdır. O nun için çocukla
rımızı buna göre eğitmeliyiz; onlara buna göre bilim ve kültür
vermeliyiz ki, ticaret, tarım ve sanat dünyasında ve bunların
bütün çalışma alanlarında verimli olsunlar, etkin olsunlar, pra
tik olsunlar. Bu nedenle eğitim program ım ız, gerek ilköğretim
de, gerek ortaöğretim de verilecek bütün dersler bu görüşe göre
olmalıdır. Eğitim program ım ız gibi devletin çeşitli bölümleri
için planlanacak program lar da ekonomik program a dayanm a
zorunluluğundan kendilerini kurtaram azlar. Temeli sağlam bir
program uygulam ak ve bu program üzerinde bütün ulusu
uyum içinde çalıştırmak gereklidir.
Ulus ekonomi yolunda güvenle ve güven vererek kesin ve
sağlam adım lar atarken ana program ım ızın esinlediği genel ön
lemleri yeğlemek en doğru yoldur. Toplum um uzun bütün iş
bölümleri sahiplerini, yararlı bir ilişkiyle bu yolda elele vermiş,
om uz om uza dayanmış olarak amaca doğru yürüyen, birbirine
içtenlikle bağlı yolcular yapm ak, devletin ekonomi işlerinde
yorgunluğunu azaltmak ve başarı süresini kısaltmak tek çare
dir.
(E ylül 1923; C.B.)
4. Tarım.
Türkiye'nin sahibi ve efendisi kimdir? Bunun cevabını he
m en birlikte verelim: Türkiye'nin gerçek sahibi, gerçek üretici
olan köylüdür. O halde herkesten daha çok refah, m utluluk ve
zenginliği hak eden, bunlara en layık olan köylüdür. Bu neden
le Türkiye Büyük Millet Meclisi H üküm etinin ekonomik siyase
ti bu temel amacın elde edilmesine yöneliktir.
Baylar, diyebilirim ki, bugünkü acıklı ve yoksul halimizin
biricik nedeni bu gerçeği kavrayamamış olmamızdır. Gerçek
ten, yedi yüz yıldır dünyanın dört bucağına sürükleyerek kan
larını akıttığımız, kemiklerini bu yerlerin topraklarına bıraktığı
mız, ve yedi yüz yıldır emeklerini ellerinden alıp saçıp
savurduğum uz ve buna karşılık hep değersiz sayıp aşağıladığı
m ız ve bunca özverilerine ve verdiklerine karşılık nankörlük,
küstahlık ve zorbalıkla uşak düzeyine indirm ek istediğimiz bu
yurdum uzun asıl sahibi önünde utanç ve saygıyla gerçek yeri
mizi alalım. Baylar, halkımız çiftçidir. Ulusun çiftçilikteki çalış
malarını zamana uygun önlemlerle en yüksek dereceye ulaştır-
malıyız. Köylünün çalışmalarının (emeğinin) sonuç ve
meyvelerini kendi yararları yolunda en yüksek düzeye çıkar
m ak ekonomik siyasetimizin temel ilkesidir. Bu nedenle bir
yandan çiftçinin çalışmasını geliştirecek ve verimli kılacak bilgi,
araç ve teknik aletler sağlanıp kullanmasına, öte yandan onun
emeğinin sonuçlarından en çok yararı sağlayacak ekonomik ön
lemlerin alınmasına çalışmak gerekir. Bugüne kadar yol ve m o
dem taşıma araçlarının bulunmayışı, alışveriş yöntem lerinin
çiftçinin zararına oluşu ve yasalarımızın çiftçiyi korum am ası gi
bi engellerin kaldırılması gerekir.
(M a rt 1923; S.D .I.)
7. Ticaret.
Baylar, ticarete ilişkin düşüncelerim i iki biçimde saptıyo
rum . Biri bugünle ilgili ve bugünün gerektirdiği düşünceler,
ötekisi ise gelecekle, yani barıştan sonra ulusun istek ve dilekle
rine bağlı düşünceler. Eğer bugün ticaretimiz hakkında ne d ü
şünüyorsanız diye sorarsanız, bu soruya bir tek cevap veririm:
Bugün düşündüğüm tek şey kapitülasyonlardır. M addî bakım
dan, eylemle, kanla kaldırılmış olan kapitülasyonların bir daha
dirilm emek üzere yokluğa gömülm esini sağlamaktır. Ticareti
mizin de, endüstrim izin de gelişme ve yükselmesi buna bağlı
dır. Bugünle ilgili olan bu sorun çözüldükten sonra, yarınla ilgi
li olanak Türkiye ticaretinin dünya ticaretiyle rekabet
edebilmesi yolunda (için) düşünülm esi gereken şeyleri, elbette
siz tüccarlar benden daha iyi bilirsiniz.
(M a rt 1923; S.D .II.)
8. Yabancı sermaye.
Bizim ülkem iz büyüktür; çok büyük sermayeye ihtiyacı
mız vardır. Bu nedenle yasalarım ıza uygun olmak (uymak) ko
şuluyla yabancı sermayeye gereken güvenceyi vermeye her za
m an hazırız. Ancak isteriz ki, y a b a n a serm aye bizim emekleri
mize ve kaynaklarım ıza katılsın, bizim için de onlar için de ya
rarlı sonuçlar versin! Fakat eskisi gibi olmasm gerçekten, geç
mişte ve özellikle Tanzim at dönem inden sonra yabancı
sermaye ülkede ayrıcalıklı bir d u ru m elde etti; ve bilimsel anla
mıyla denebilir ki, devlet ve hüküm et yabancı serm ayenin jan
darm alığından başka bir şey yapam am ıştır. Artık her uygar
devlet gibi yeni Türkiyede bunu kabul edemez. Burası köleler
ülkesi durum una düşürülem ez.
(Ş u b a t 1923; S.D .II.)
150
O nuncu Bölüm
MİLlî SAVUNM A
3. Asker eğitimi.
Subay, yalnız askere savaş araçlarını öğreten ve ona savaş
taki görevini gösteren bir insan değildir. O insanca ve ulusal
duygulan da işler ve onları, gerektiğinde düşm an karşısında si
lâh kadar tehlikeli hale getirir. Bizim askerimiz kışlaya işlene
cek ham m adde halinde gelir. Kışladan aynldığı zam an da gel
diğinden çok farklı bir halde aynlır. Beceriler kazanmış,
yükselmiş, güçlenmiş olarak evine döner. Kışla bizde sadece bir
savaş öğretimi yeri değil, aynı zam anda bir kültür ocağı, bir sa
nat okuludur. Böyle olmakla da ülkeye yaptığı hizm et ölçüle
meyecek kadar büyüktür.
(R ıd v an N a fiz E rg ü e r)
4. Komutan.
Komutanlar, emirlerine verilen ulus çocuklarını, ülke araç
larını düşm ana yöneltirken düşünecekleri tek şey, ulusun ken
dilerinden beklediği yurt ödevini ateşle, süngüyle ve ölümle ye
rine getirmek ve sonuçlandırm aktır. Askerlik görevi ancak bu
anlayış ve inanışla yapılabilir. Lafla, siyasetle düşm anın aldatıcı
vaatlerine kulak vermekle askerlik görevi yapılamaz. Kom utan
lık görev ve sorum luluğunu yüklenecek kadar om uzlarında ve
özellikle kafasında güç bulunm ayanların acıklı sonuçlarla karşı
laşmamaları olanağı yoktur (karşılaşmalarından kaçınılamaz.)
(E kim 1927; N .)
Ben çok acemi kom utanlar gördüm . Örneğin, bir alay ko
m utanı yeni tüm en komutanı olmuş; ya da bir tüm en komutanı
yeni kolordu kom utanı olmuş; biraz da tecrübesiz! Daha tecrü
be edinm eye vakit bulam adan güç durum lar karşısında kalmış.
Yaşamı boyunca bir tümene alışmışken, düşm an karşısında iki
veya üç tüm ene birden kom uta etm ek zorunda kalınca durak
saması ve güçlüklerle karşılaşması doğaldır. Bir tüm ene kom u
ta ettiği zam an tüm enin bütün birliklerini, olabildiği kadar, gö
zü altında birleştirip yönetebilen acemi bir kom utan iki üç
tüm enin gözden uzak yerlerde savaşmasını yönetm ek zorunda
kaldığı zaman kendi kendine: "Hangi tüm enin yanında bulu
nayım, onun m u, bunun m u? orada mı, burada mı" diye sorar.
Hayır! Ne orada bulunacaksın ne de burada! Öyle bir yer
de bulunacaksın ki, hepsini yöneteceksin. O zam an "ben hiç bi
rini gereği gibi göremem" der. Elbet gözlerinle göremezsin! Ak
lınla, anlayışınla görmen gerekir.
(M ay ıs 1922; N .)
6. Zafer ve düşünce.
Bu m eydan savaşının evreleri öyle olayların ortaya çıkma
sına yol açtı ki, bü gerçekleri kısaca belirtmek için diyeceğim ki,
zafer "zafer benimdir" diyebilenindir. Başarı "başaracağım" di
ye başlayıp "başardım" diyebilenindir. Bilirsiniz ki, savaş sürek
li olarak gözle görülm ez güçlerin göze görünür biçim ve görü
nüş almasıdır.
(O cak 1925; S.D .II.)
8. A tatürk Başkomutan.
Tanrı bilir ya, yaşamımın bugününe dek vicdanımda or
duya yararlı bir kişi olabilmekten başka bir istek olmadı. Çünkü
y u rd u n korunm ası, ulusun m utluluğu için her şeyden önce or
dum uzun o eski Türk ordusu olduğunu dünyaya bir kez daha
kanıtlam a gereğine çoktandır inanmıştık. Bu inanca bağlı istek
lerimin şiddeti beni belki fazlasıyla aşırılığa düşkün biri olarak
göstermişti. Ancak zaman, arı ve temiz kafalarda, açık olan ger
çek düşüncelerim benim senmesinden çekinilse bile onları uy
gulatır.
1921 (10 K asım 1954 D.)
Efendiler, zavallı ulusum uzu esir etm ek isteyen düşm an
lan, T ann’nm yardım ıyla ne olursa olsun yeneceğimize güve
nim bir dakika bile olsun sarsılmamıştır, Şu dakikada bu tam
güvenim i yüce kurulunuza, bütün ulusa ve dünyaya duyuru
yorum . Bu güvenim in eyleme dönüşm esi için ihtiyacım olan ve
bana övünç verecek bir tek şey varsa o d a yüce kurulunuzun
beni koruması ve ulusum un bana her zam an yardımcı olması
dır. Gerek yüce kurulunuzun, gerek büyük ve sevecen ulusu
m un sevecenlik ve koruyuculuğuna erişeceğime güvenim bü
yüktür. Bunun için yüce kurulunuzdan aldığım güçle bu
dakikadan başlayarak başkom utanlık görevine eylemli olarak
başlıyorum.
(A ğ u sto s 1921; S.D.I.)
Benim için askerî deha diye bir şey yoktur. Ben herhangi
zor bir d u ru m karşısında kaldığım zam an yaptığım şudur: Du
rum u iyice saptam ak, sonra bu durum karşısında alınacak ön
lemlerin ne olduğuna karar vermek. Bu karan bir kere verdik
ten sonra da artık acaba yapmalı mıyım, yapm am alı mıyım
diye kuşkuya düşm em ek ve bu karan yürütm ek, başaracağıma
inanarak yürütm ek.
(G . D. D. C . I.) S. 109
SİYASET ÜLKÜSÜ
1. Önder.
Benim tutkularım var; hem de pek büyükleri; ama bu tut
kuların yüksek mevkilere geçmek veya büyük paralar elde et
mek gibi bayağı isteklerin karşılanmasıyla ilgisi yok.
Ben bu tutkuların gerçekleşmesini yurdum a büyük yarar
ları dokunacak, bana da beceriyle yerine getirilmiş bir görevin
canlı iç rahatlığını verecek büyük bir düşüncenin başarısında
arıyorum. Bütün yaşam ımın ilkesi bu olmuştur. Bu büyük d ü
şünceyi çok genç yaşımda edindim ve son nefesime kadar onu
korum aktan geri kalmayacağım.
1914 (K asım 1954; M .)
Gerektiğinde yurt için bir birey gibi bir tek karar ve karar
lılıkla çalışmasını bilen bir ulus, elbette, büyük bir geleceğe hak
kazanan ve aday olan bir ulustur.
(Y. 46)
3. Birey ve ulus.
Yurdun savunulm asını, çok değerli olsa bile, bir tek kişiye
bağlı bulundurm ak doğru değildir.
(11 M a y ıs 1920; G.S.I.)
Bir ulusun soylu bir varlığı, saygıya değer bir mevkii ol
ması için o ulusta sadece bilgin ve fen adamı bulunm ası yet
mez. Her bilimin, her şeyden önce bir özelliği (özlülüğü) bulun
ması gerekir ki, o da ulusun belli ve olumlu bir karakteri
olmasıdır. Böyle bir karakteri olmayan bireyler ve böyle birey
lerden oluşan uluslar hiç bir zaman gerçek bir devlet m eydana
getiremezler. Böyle uluslar birer fesat yuvası olurlar.
(M a rt 1923; S.D .II.)
Şunu bir gerçek olarak biliniz ki, şeref hiç bir zam an belli
bir adam ın değil, bütün ulusundur. Eğer yapılan işler önemliy
se, elde edilen başarılar belirginse, dikkat çekiciyse, her birey
kendisini kutlamalıdır. Çünkü böyle büyük şeyleri ancak çok
yetenekli büyük uluslar yapabilir ve bu ulusların her bireyi
böylesine yetenekli ve büyük bir ulustan olduğunu düşünerek
kendisini kutlasın!
(M a rt 1923; S.D .II.)
4. Türk ulusu.
Baylar, bende bazı arkadaşlarım gibi Batı uluslarını, bütün
dünya uluslarını tanırım. Fransızları tanırım , Almanları tanı
rım, Rusları ve bütün dünya uluslarını kişisel olarak tanırım.
Ve bu tanışm am savaş m eydanlarında olm uştur, ateş altında
olm uştur, ölüm karşısında olmuştur. Yemin ederek inanmanızı
isterim ki, bizim ulusum uzun içgücü bütün ulusların içgücün-
den üstündür.
(T e m m u z 1920; S.D.I.)
6. Ulusal Ülkü.
Siyasal çekişmelerin çoğu basit şeylerdir. Fakat toplum un
yararına yapılan çalışmalar her zaman verimlidir. N eden Ana
dolu'ya gelip çalışmazlar? N eden ulusla doğrudan doğruya iliş
ki kurmazlar? Ülkeyi gezmeli, ulusu tanımalı, eksiği nedir gös
termeli. Ulusu sevmek böyle olur. Yoksa lafla sevginin bir
yararı yoktur.
Bir toplum un yaşaması ve m utluluğu, ancak dilekte ve di
leği gerçekleştirme yolunda tam bir birlik halinde olmasına
bağlıdır.
(M a rt 1920; N .)
SİYASAL AHLÂK
2. Özgürlük.
Ö zgürlük olmayan bir ülkede ölüm ve çöküş vardır. Her
ilerlemenin ve kurtuluşun temeli özgürlüktür.
(1906; S.D.I1.)
3. Siyasal Partiler.
Partiden maksat bir partinin amacı, ulus evlâtlarının bir
kısmına, halktan da bazılarının, başkalarına ve halk zararına çı
kar sağlamak değildir. Belki bunlardan ayrı, bunların dışında
olmayıp halk adı altında bulunan (adım taşıyan) bütün ulusu
ortak ve birleşik olarak ortak ve genel gerçek refaha ulaştırmak
için harekete geçmektir.
Ulusal egemenlik ilkesiyle yönetilen uygar devletlerde ka
bul edilmiş ve yürürlükte olan ilke, ulusun genel istekleri ve
ümitlerini en iyi biçimde temsil eden ve bu istek ve üm itlerle il
gili çıkar ve gereklerinin en yüksek güç ve yetkiyle gerçekleşti
rebilecek siyasal gurubun devlet işlerinin yönetimini üstlenm e
si ve bunun en yüksek önderinin sorum luluğuna bırakılm asın
dan b& ' a bir şey değildir.
(E k im 1927; S.D .N .)
Ülke olmazsa parti kaç para eder? Önce ülke esenliğe çıka
bilsin ki, partiler de ondan sonra siyasal, toplumsal bir temele,
bir görüşe dayanarak kurulabilsin.
(E kim 1919; S.D.III.)
KAMUOYU
2. Halk ve aydınlar.
Şimdiye kadar ilerleyemeyişimizin, en alt basamakta kalı
şımız -unutm ayalım - ülkemizin baştan başa bir yıkık halinde
oluşunun temel nedenidir. Ç öküşüm üzün bu ana nedeni şura
dadır: İslâm dünyası iki ayrı sınıf topluluktan oluşmuştur. Biri,
çoğunluğu oluşturan halk, diğeri azınlığı oluşturan aydınlar.
Düşünce tarzları çarpık olan ülkelerde büyük çoğunluğun baş
ka hedefi aydın sınıfın başka bir görüş tarzı olur. Bu iki sınıfın
arasında tam bir uymazlık, tam bir karşıtlık vardır. Aydınlar
halkı kendi amaçlarına yöneltmek ister, halk topluluğu da bu
aydınlar sınıfına bağımlı olmak istemez. O da başka bir yön
edinmeye çalışır. Aydınlar sınıfı düşüncelerini benimsetmeye
çalışmakla, uyarmalarıyla çoğunluğunu kendi amacına inandır
mayı başaramayınca başka yollara başvurur. Halkı egemenliği
altına almaya, zorbalık etmeye başlar; halka baskı yapmaya kal
kar. İşte burada asıl inceleyeceğimiz noktaya geldik. Halkı ne
birinci yöntemle ne de zorbalık ve emir altına almakla kendi
amacımıza sürüklemeyi başaramadığımızı görüyorz. Neden?
Bu konuda başarılı olmak için aydınlarla halkın görüş ve
amacı arasında doğal bir uyum olmak gerekir. Yani aydınların
halka aşılayacağı ülküler, halkın ruh ve vicdanından alınmış ol
malı. Oysa bizde böyle mi olmuştur? O aydınların halkın be
nimsemesini istedikleri düşünceler ulusum uzun vicdanının de
liliklerinden alınmış ülküler midir?
Kuşkusuz hayır. Aydınlarımız arasında çok iyi düşünen
ler vardır. Fakat şu yanılgımız vardır ki, inceleme ve araştırma
larımızda temel olarak çok kez kendi ülkemizi, kendi tarihimi
zi, kendi geleneklerimizi, kendi özelliklerimizi ve ihtiyaçlarımı
zı temel olarak almayız. Aydınlarımız belki bütün dünyayı, bü
tün başka ulusları tanır; fakat kendimizi bilmeyiz.
Aydınlarımız "ulusumu en m utlu ulus yapayım" der. Baş
ka uluslar nasıl yaptıysa biz de öyle yapalım, der. Fakat düşün
meyiz ki, böyle bir kuram hiçbir çağda başarıya ulaşmış değil
dir. Bir ulus için m utluluk olan bir şey başka bir ulus için
felâket olabilir. Aynı neden ve koşullar birini m utlu ettiği halde
ötekisini m utsuz eder. M utluluğun gerçek temelini kendi içi
mizde atm ak zorundayız.
Ulusumuzun yakın yıllarda gördüğü acı dersler, yakın yıl
ların en yoğun olaylarla dolu oluşu, zamanımızın gençlerini es
ki çağların yaşlıları kadar, belki de onlardan çok olayın tanığı
olarak, onlar kadar tecrübeli yaptı. Belki de, üç kat oranında
olaya tanık olduğu için her gencimizi üç kat daha yaşlı sayabili
riz. Onları da yaşlılar gibi tecrübeli sayabiliriz. Gençlerimizin
gördükleri tecrübelerden yararlanarak etkin, ülkelerine hizm et
eden inanç ve kararlılıkla donatılm ış kişiler olarak görevlerini
gereği gibi yerine getireceklerinden eminim.
(M a rt 1923; S.D.II.)
YAŞAM FELSEFESİ
1. Doğa ve insan.
Doğa insanları türetti, onları kendine taptırdı da. Ancak,
insanların dünyada yaşayabilmeleri için doğaya egemen olm a
ları koşulunu da koydu. Doğaya egemen olmasını bilmeyen ya
ratıklar, varlıklarını koruyam am ışlardır. Doğa onları, kendi
öğeleri içinde ezmekten boğm aktan, yok etmekten ve ettirm ek
ten hiç çekinmemiştir.
(M ay ıs 1935; S.D .II.)
Doğada bilirsiniz ki, hiç bir şey yok olmaz. Ne bir ses, ne
bir söz, ne bir hareket... Bugün dünyanın herhangi bir köşesinde
söylenen sözü veya yankı yapan hareketleri gene dünyanın her
hangi bir köşesinde aynı anda işitmek, dinlemek, toplamak ola
nağı olduğunu görüyoruz.
Yarın bizi saran doğa öğeleri içinde, binlerce binlerce yıl
önce söylenmiş sözleri olduğu gibi toplayıp saptam ak olanağı
na elbette varılacaktır. Doğanın sırlarla dolu bağnna gireceği ke
sin görünen insan zekâsı, beklenen gerçekleri ortaya koyacaktır.
(A .H . v e B.)
2. Yaşam ve savaşma.
Baylar, bilirsiniz ki yaşam demek savaşma ve çarpışma
demektir. Yaşamda başarı kesinlikle savaşm ada başan kazan
makla elde edilebilir. Bu da m addî ve manevî bakım dan güce,
erke dayanan bir şeydir.
(N isa n 1920; N .)
ATATÜRK'ÜN KARAKTERİ
2. Çalışma yöntemi.
Her gün, sabah, akşam, gece, uygun bir zaman buluduğu-
nuzda, bir çeyrek, yarım saat, ne kadar vakit ayırabilirseniz
kendi içinize çekilin, o gün yaptığınız işi gözönünden ve d ü
şüncelerinizin tartısından geçirin; ne ettiğinizi, ne işlediğinizi
her gün bir kez yoklayın. Bu yolla varcağınız sonucun ne denli
yararlı olacağını bilemezsiniz.
(16 H a z ira n 1955; U.)
Çok söz, uzun söz, bir şey için söylenir: Gerçeği anlama
yanları, gerçeğe ulaştırmak için. Ben bu dönem lerden geçtim.
(A ğ u sto s 1928; S.D .ll.)
4. A tatürk'ün vasiyeti.
Bu söylediklerim gerçek olduğu günü sizden ve bütün uy
gar insanlıktan dileğim şudur:
Beni hatırlayınız.
Üçüncü Bölüm
ATATÜRK'ÜN ULUSA İN A N I
Timur.
O kesinlikle dünyanın en büyük askeridir.
(10 A ra lık 1939; U .)
Enver Paşa.
Enver Paşa her halde zamanın en güçlü bir adamı olması
gerekir. Elimizde bunun böyle olmadığını gösterecek hiçbir bel
ge yoktur. Tersine, güçlü olduğunu gösterecek bir belge vardır
ki, o da, Enver Paşa mevkiindeyken ona kimsenin karşı gelme
miş, ve artık o ülkeden ayrıldıktan sonra birtakım insanların
onun aleyhinde bulunm uş olmasıdır. Böyle bir adam ın güçlü
olmadığını söylemek gereksiz ve anlamsız bir sav olmaz mı?
Cemal Paşa.
Cemal Paşa değerli bir adamdı; buraya gelebilmiş olsaydı,
ona görev verirdim. A nadolu'nun bayındırlığında ondan yarar
lanırdım; fazla jest ve gösteriş o zavallıyı bir hiç yüzünden kur
ban etti.
(R u şa n E şref; A ta tü rk )
Askerlik ve siyaset.
O rdudan olanlar cemiyet (1) içinde kaldıkça hem parti ku
ramayacağız, hem de ordum uz kalmayacaktır. Subayların çoğu
cemiyet üyesi olan Üçüncü Ordu bugünkü anlam da m odern
bir ordu sayılmaz. O rduya dayanan cemiyet de, ulusun yapı
sında kök satamamaktadır. Bu nedenle bir an önce cemiyetin
ÖNSÖZ......................................................................................... 5
OSMANLI İMPARATORLUĞU'NUN DAĞILMASI 7
k u v a y - i m î l l î y e ................................................................... 11