You are on page 1of 72

TÜRKLERİN MÜSLÜMAN

OLMALARINDAN SONRA
EĞİTİM
Türklerin Müslüman olmaları ve bundan
dolayı ortaya çıkan kültür değişmesi

Orta Asya Türk toplumları arasında 500'lerden itibaren değişik


yönlerden gelen dinî akımların yoğun bir propagandaya başladıkları
görülüyor. Bu propagandalar bir ölçüde de etkili oluyor hemen her dinî
inanç büyük-küçük temsilci grupları oluşturuyor.
Orta Asya'da yayılmak isteyen bu dinî akımların en sonuncusu olan
İslâmiyet, 8-10. yüzyıllar arasında Doğu Türkistan'a kadar yayılarak hem
o topraklardaki pek çok çalkantıları önleyerek insanları huzura
kavuşturmuş hem de İslâma tarih boyunca en dinamik unsurlarını teşkil
eden yeni bir millet kazandırmıştır.
Yabancı devletlerin, dini, kendi yayılmalarının bir aracı olarak kullanmak
istemelerine karşı, Orta Asya Türklerinin de Budizmi ve diğer dinleri
seçtikleri görülüyordu.
Kafkaslarda bu şekilde başarılı olamayan İslâm orduları, daha sonra
Hazar Denizinin doğusuna ve Orta Asya'ya yöneldiler.
Orta Asya Türk toplumları arasında genelde sünnî mezhepler yayıldı.
İlkönce Şiilik şeklinde olan bu yayılma, Orta Asyalı Ebu Hanife'nin ortaya
çıkması, ayrı bir kültür ve tabiatta doğan değişik problemleri tartışma
"halka"larına getirerek değerlendirmesi ve "kıyas" yolunu açık
tutmasıyla "Türklerin imamı" sayıldı ve Türklerin genelde bu inanç
yorumunun içinde toplanmalarını sağladı.
İslâm, Orta Asya Türk toplumları içinde önce Oğuzlar arasında "gâzi"ler
ve din hocaları (murabit) tarafından yayıldı. Özellikle 751'deki Talas
Savaşından sonra, Çin'in yayılmacılığına karşı Türkleri birleştiren, onlara
yüksek bir moral gücü sağlayan bir din olarak Türklerin ana dini İslâm
oldu.
Budizmin kültür merkezlerinden biri olan Kaşgar'da kurulan Hakanî Türk
Devleti (Karahanlılar) (926-1220), Batı Türkistan'ın tamamı ile Doğu
Türkistan'ın batı kısmının tamamen Müslüman olmasını sağladı.
Müslümanlığın bu şekilde Orta Asya'ya yerleşmesinden sonra, ezici ve
acımasız Kara-Hıtay ve Moğol saldırıları ile yüksek Uygur medeniyeti bile
İslâm karşısında tutunamadı ve İslâmın manevi gücü karşısında yavaş
yavaş Müslüman oldular.
İslâmın Türk toplumları arasında yayılması bir yandan bazı grupları bir
mescit etrafında toprağa yerleşmeye teşvik ederken, bir yandan da
güçlü İran ve Bizans imparatorlukları dolayısıyla Batıya akınlarında hep
Hazar Denizinin kuzeyini kullanan Türklere, Hazar'ın güneyi yolunu da
açıyordu.
Budizm, Maniheizm, Taoculuk ve başka dinlerle yoğrulmuş Orta Asya
Türk kültüründen İslâm kültürüne geçişi gösteren birçok eser vardır. 9.
Yüzyılda Sirderya kıyılarında gelişen Dede Korkut hikâyelerinin birçok
yerinde İslâm ile eski inançların çarpıştığı görülür.
Bu geçiş döneminin ve kültür değişiminin en iyi örneklerinden bir
başkası da, Türk sufilerinin mürşidi Ahmet Yesevî'dir. Arslan Baba'nın
yetiştirdiği ve Türkleri İslâma çağıran bu büyük sufinin "hikmet"lerinin
üslubu, başının tıraşlı olması Budizmi hatırlatmaktadır.
İslâma geçiş ve giriş dönemi eserleri
Türklerin, çok dinli Orta Asya kültür hayatından İslâma geçiş döneminde
ortaya çıkmış üç eser üzerinde durulacaktır: Kutadgu Bilig, Atabetü'l-
Hakâyık ve Dîvân-ı Lûgati't-Türk. Bu arada, daha sonra yazıya geçirilmiş
olmakla beraber, 9. Yüzyılda oluşmuş olan Dede Korkut Kitabı üzerinde
de durulacaktır
BALASAGUNLU YUSUF’ un Türk eğitim tarihindeki yeri
nedir?
Karahanlılar döneminde yaşamış ve yazdığı
Kutadgu Bilig adlı kitapla Türk tarihindeki yeri ayrıdır.
Farabi ve İbni Sina etkisinde kalmıştır.
Kutadgu Bilig: Mutluluk veren bilgi anlamına
gelmekte olup Türkçe Uygur yazısı ile manzum olarak
(6645 beyit) yazılmıştır. Kutadgu Bilig göre devlet
yönetiminde vezir, kâtip, hazinedar, hükümdara öğütler
verilmiştir. Ayrıca ahlaki davranışlar, çocuk eğitimi
hakkında da birçok bilgiye yer verilmektedir.
. Kutadgu Bilig
Kutadgu Bilig, 1069-1070 yıllarında Balasagunlu Yûsuf Hâs Hâcib
tarafından, aşağı yukarı 18 ayda yazılmış ve Karahanlı hükümdarı Tabgaç
Buğra Karahan'a sunulmuştur. Eser, hükümdar tarafından çok beğenildiği
için, yazarına sarayda "hâciblik" görevi verilmiştir.
Eser, Uygur harfleriyle, Türkçe ve şiir halinde yazılmıştır. Eserde Budizm
inançlarıyla yoğrulmuş bir Türk kültürünün, Orta Asya Türk ahlâk ve
geleneklerinini genel özelliklerinin ve Türklerin yeni girmeye başladıkları
İslâm kültür ve inanç sisteminin etkisi vardır
Kutadgu Bilig'de adaleti, aklı, devleti ve kanaati temsil eden hükümdara
yönetim konusunda öğütler vermektedir.
"siyasetnâme" örneğidir.
Eserde, eğitimin kalıtsal temellerine tam olarak inanılmaktadır. Yere
ekilen tohumun kendi aslına uygun olarak bittiği gibi, oğulun tabiatı da
babasına çeker.
İki tür insan vardır: öğreten ve öğrenen; bunların dışındakiler hayvandır.
Metod olarak da Sokratvari bir soru-cevap yöntemi önerilmekte ve
eserde de en iyi örneklerinden biri verilmektedir. Kutadgu Bilig'te
bilginin işe yarar olması çok önemlidir, bilgi insanı işe yarar kılmalı, işleri
yoluna koymalı, doğru yolda yürütmelidir.
Kutadgu Bilig'de eğitim açısından en yoğun işlenen konulardan bir
başkası da dil ve sözdür. Bilerek söylenilen söz, bilgidir, Bilgi, dil ile
meydana çıkar ve çevreyi aydınlatır, İnsanın dilini ayarlayan bilgi onun
anlayış ve bilgisine tercüman olan da dildir.
Söz, akıl ile söylenmeli, bilgi ile süslenmelidir. Alimlerin sözleri bilgisizler
için gözdür. İnsanlar doğarlar, yaşarlar ve ölürler; ondan geriye miras
olarak söz kalır. Dil ve söz bir insan için çok değerlidir.
"Aklın süsü dil, dilin süsü söz;
İnsanın süsü yüz, yüzün süsü gözdür" (Türkçe Atasözü)
Burada incelenen birkaç konuda da görüldüğü gibi, Kutadgu Bilig
döneminde Orta Asya Türk toplumları eğitim-öğretim açsından gayet
yüksek bir düzeye çıkmışlar; işledikleri konuları gayet felsefî ve erdemli
bir tarzda işleyebiliyorlardı.
AHMET YESEVİ VE EDİP AHMET
Ahmet Yesevinin Divan-ı Hikmet adında eseri vardır.
Edip Ahmet Atabetü-l Hakayık adındaki nasihatnamesi ile İslami esasları
öğretmeye çalışmıştır.
Atabetü'l-Hakayık
Kutadgu Bilig'e göre çok daha kısa, basit ve hattâ bir dereceye kadar
kaba, cansız bir başka Türk eseri, Edip Ahmed'in Atabetü'l-Hakayık adlı
eseridir. Kimliği hakkında fazla bilgi bulunamayan Edip Ahmed'in Türkçe
vaaz ve öğütler verdiği bilinmektedir.
Atabetü'l-Hakayık, halka verilen öğütlerdir. Ancak buna rağmen içindeki
Arapça ve Farsça kelimelerin bir hayli arttığı görülmektedir. Cömertliği,
tevazuyu, keremi övmesi; kibir ve harisliği yermesi o zamanki kültür
ortamında bir gelenek olmuştu.
Bu eser, eğitim tarihimiz bakımından şu noktalarda ilginçtir. Emir
övülürken
"O akıl, anlayış, şu'ur ve zekâ mekanı, bilgi ocağı ve fazilet kaynağıdır"
Edip Ahmed'e göre de bilginin faydası veya bilgisizliğin zararı açıkça
görülmektedir. Bilgi, mutluluk yoludur. Kemik için ilik ne ise, insan için de
bilgi odur. Bilgisiz insan hiç bir şeydir, bir ölüdür. Bilgisize doğru söz ve
öğüt tatsız, faydasız gelir.
Atabetü'l-Hakayık'ta üzerinde durulan bir başka konu da, insanın diline
sahip olmasıdır. Edeblerin başı, dili gözetmektir. Düşünerek
konuşmalıdır, yoksa dil ve söz insanın başına bela olur. İnsana ne gelirse
dili yüzünden gelir
KAŞGARLI MAHMUT
’ Büyük eser olan Divan-ü Lügat-it Türk adlı eseriyle Türkçenin ilk
lügatını düzenleyen ve onu öğreten olarak eğitim tarihimizde önemli bir
yer tutarlar. Arapça’nın bilimde kullanıldığı vakit Türkçe’nin ne kadar
zengin bir dil olduğundan bahsetmiştir.
Divan yalnızca zengin bir sözlük değildir. Türk toplumlarının lehçeleri
yaşayışları, inanışları, töreleri, atasözlerini de kapsar. Türklerin ilk dünya
haritası da buradadır. Bu eser, yazıldığı dönemde çok ileri ve kökleri
eskilere giden büyük bir Türk varlığını gösterir.
Divan’da; Ailede çocuğun bakımı, yetiştirilmesi, Türk bilgi
geleneği üzerinde durması, Türkçeyi öğretim yöntemi.
Dîvanü Lûgati't-Türk
Orta Asya Türk toplumları arasında aşağı yukarı 5.
yüzyıldan itibaren yoğun bir din propagandası ve
çatışması başlamış; üstünlük kazanan dinler kendi
kültürlerini de yaymaya başlamışlardı. Orta
Asyadaki din çatışmaları aşağı yukarı l0. yüzyılda
belirgin bir sonuca ulaşmış ve Karahanlı Devleti
dolayısıyla da oldukça istikrarlı bir toplum ve devlet
içinde Türklerin esas dini haline gelmeye
başlamıştır.
Divan, Türkçe'nin en eski ve birleştirici kaynağıdır. Artık o çağlarda çeşitli
Türk toplulukları kendi boy adlarının peşine düşmeyi bırakmışlar; boylar
üstü genel bir Türk topluluğu, kültürü ve bilinci oluşmaya başlamıştı.
Kaşgarlı Mahmud da "bütün" Türk illerini, obalarını ve bozkırlarını
dolaşarak Türk diline ve kültürüne ait verileri toplamış; hadis
araştırmaları dolayısıyla Arabistan'da bir hayli ilerlemiş olan kültür
temelli sözlük bilim geleneğine uygun olarak bunları bir Divan içinde
işlemişti.
Kelimeleri ve kuralları açıklarken günlük Türkçe'de
kullanılan en güzel cümle, deyim, atasözü ve
manzum parçaları örnek olarak vermiştir. Bu
örnekler, bugün bile Türk kültürünün en değerli
parçaları sayılmaktadır.
Eserin didaktik ve kullanışlı olmasını sağlamak
amacıyla Türkçede artık kullanılmayan ve az
kullanılan kelime ve deyimler ayıklanmış, çok canlı
ve pratik bir "sözlükten öğretme" kitabı yazmıştır.
Kelimelerin Arapça gramer kurallarına göre kümelendirilmesi,
okuyuculara Arapça yardımıyla daha kolay öğretmeyi amaçlamaktan
dolayı olabilir. Çünkü günümüzde de yabancı dil kitaplarında,
öğreneceklerin ana dillerine göre bazı farklılıklar yapılabiliyor.
Kurallar ve örnekler arasındaki dengeyi çok iyi kurmuş ve genelde
örneklerden kurala giderek, öğretimde daha kolay olanın yolunu
tutmuştur.
Dede Korkut Kitabı

Dede Korkut destanı veya hikâyeleri Orta Asya'da şekillenmeye


başlamış; Türklerin Müslüman olmalarından ve Anadolu'ya
gelmelerinden sonra din ve çevre motiflerine göre bazı değişikliklere
uğramıştır. Dede Korkut'un hikâyeleri, parça parça ve değişik
versiyonlarda Anadolu'nun çeşitli yerlerinde yaşamaktadır..
Bugün Türkiye'de en yaygın olarak bilinen ve en geniş Dede Korkut
hikâyeleri, 15-16, yüzyıllarda meçhul biri tarafından kağıda geçirilmiştir.
"Kitab-ı Dede Korkut" adlı bu eser, Azerbaycan ve doğu Anadolu'daki
Oğuz Türklerinin arasında yaşayan Dede Korkut hikâyelerini kaydetmiştir
Dede Korkut Simgesi, hikâyelerin değişmeyen motifidir. Oğuz boylarının
başı derde girdiğinde veya sevinçli bir durumu olduğunda "Oğuz bilicisi"
Dede Korkut'a danışır; o ne derse o yapılırdı. Çocuklara ad konulacağı
zaman Dede Korkut çağrılırdı.
Eğitim bilimi ve eğitim tarihimiz açısından bu hikâyeleri incelediğimizde,
şu karakteristikleri tespit etmek mümkündür:
İnsanların ve canlıların doğuştan getirdikleri, onların daha sonra ne
olacaklarını belirler. Belli bir şekilde kalıplanmış olan kişileri de daha
sonra değiştirmek çok zordur.
"Kara eşek başına gem vursan katır olmaz,
Hizmetçiye elbise giydirsen hanım olmaz.
Dede Korkut hikâyeleri, Türkler'in müslümanlığa
geçiş dönemlerinde Oğuz beylerinin ve çocuklarının
yiğitlik ve Müslümanlık özelliklerini kaynaştırarak
nasıl bir gâzi tipinde yetiştiklerini, Orta Asya
geleneklerinin başka toprak parçalarında, başka
topluluklar arasında nasıl sürdürülmeke olduğunu
ve bu arada İslamiyetin Türk milletine getirdiği
dinamizmi de gösteren en güzel örneklerdir. Bu
bakımdan eğitim tarihimizin ana kaynak
eserlerindendir.
İÇASYA MÜSLÜMAN TÜRKLERİNDE EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
1- BU TOPLUMLARIN MÜSLÜMAN OLMALARI YERLEŞİK BİR DÜZENE
GEÇMELERİ ONLARIN EĞİTİMİİ OLUMLU ETKİLEMİŞTİR.
2- BU TOPLUMLARIN DEVLET ADAMLARI EĞİTİME ÖNEM VERMİŞTİR.
3- MEDRESELER KURULUP GELİŞMİŞ.
4- FARABİ, İBNİ SİNA, Biruni gibi dünya eğitiminde öenmli kişiler
yetişmiştir.
5- EĞİTİM TARİHİMİZDE EĞİTİM BİLİMLERİ İLE İLGİLİ İLK GÖRÜŞLER
BAŞTA FARABİ TARFINDAN İLERİ SÜRÜLMÜŞTÜR.
FARABİ’NİN EĞİTİM GÖRÜŞLERİ
Felsefe ve diğer bilimlerde gösterdiği başarı ve görüşlerinin derinliği
nedeniyle Aristo’dan sonra kendisine Muallim-i Sani denilen Farabi, Türk
eğitim tarihinde ilk kez doğrudan eğitime ilişkin görüşler ileri sürdüğü
bilinen düşünür olarak da tanınmaktadır
Farabi (870-950)
O, öğretimde yöntem konusunda, kolaydan zora gidilmesini istemiş,
böylece eğitim tarihi ile alakalı olarak çok değerli bir görüş ortaya
atmıştır. Farabi’ye göre en kolay incelenebilecek konular sayılar ve
hacimlerdir. Yani; öğretimde ilk önce Aritmetik, sonra Geometri, daha
sonra ise diğer konular incelenmelidir.
Bütün bunlarla birlikte o zaman dahi eğitim ile öğretimin arasında bir
ayırım yapan Farabi, bu konuda şunları söylemektedir. “Öğretim,
milletler ve şehirlerde nazari (kuramsal ) erdemleri var etme demektir.
Eğitim ise, milletlerde ahlaki erdemleri ve iş sanatlarını var etme
yöntemidir.
Öğretim yalnız konuşmayla başlar. Eğitim, milletlerin ve şehirlilerin
kendilerinde bu işleri yapma azmini tahrik etmek suretiyle, ameli
(uygulamalı) durumlardan doğan işleri yapmakta alışkanlık yoluyla
başlar; onlardan doğan huylar (melekeler) ve işler onları ruhlarına hakim
olmalıdır ve onlara aşıkmış gibi yapılmalıdır.
Farabi’nin öğretmen ve öğrenci ilişkileri ile bunlara hitap eden görüşleri
de son derece ilginç ve önemlidir. O, bütün insanların eğitilebileceğini
belirterek “Yaratılış yönünden eksik olanlar, bir işte eğitildikleri zaman,
üstün yaratılışlı olup da, o konu da eğitilmeyenlerden daha üstün
olurlar” demektedir.
Bununla birlikte üstün kabiliyette olanların kabiliyetlerine uygun olarak
eğitilmelerini, bu yapılmadığı taktirde ise onların yeteneklerinin
kaybolacağını belirtir. Yine kendisi öğretmenlik hakkında “Her insanın
başkalarına yol gösterme gücü olmadığı gibi, başkalarını bu şeyleri
yapmaya sevketme (liderlik) gücü de yoktur.” diyerek herkesin öğretmen
olamayacağını belirtir
Farabi yine eğitimle ilgili olarak üç tür eğiticiden bahsetmektedir.
Bunlardan birincisi olan Aile reisi, aile içindekilerin, öğretmen, çocuk ve
gençlerin, devlet başkanı da milletin eğitimcisidir.
Farabi’nin eğitim tarihine yapmış olduğu en önemli
katkılardan birisi de yapmış olduğu İlimler
Tasnifi’dir. Bu tasnif, Farabi’nin ilim ve metot
anlayışının yanı sıra onun dünya görüşünü de
yansıtması bakımından önemlidir. Kendi
dönemindeki ilimlerin tasnifini eserlerinde belirten
Farabi, her ilmin tanımını, teorik ve pratik açıdan
değerini belirterek eğitim ve öğretim açısından
önemlerine işaret etmiştir. Önce ilimleri beş ana
başlık altında bölümlere ayırmış olan Farabi, sonra
da her ilmin kapsamındaki diğer ilimleri sıralamıştır.
Farabi’nin İlimler Tasnifi şu şekildedir:
Dil: Sarf, nahiv.
b- Mantık: Sekiz kitaptan müteşekkildir.
c- Matematik: Aritmetik, geometri, optik, astronomi, müzik, mekanik.
d- Fizik ve Metafizik: Aristo’nun tabiat ilimleri alanındaki sekiz kitabıdır.
e- Medeni İlimler: Ahlak, siyaset, fıkıh, kelam
Farabi’nin özellikle kendisine örnek aldığı Aristo’ya ve el-Kindi’ye göre
daha kapsamlı bir tasnif yaptığı görülmektedir.
Farabi eğitim ve bilim yaptığı değerlendirmelerden sonra ise öğrencilere
bir takım tavsiyelerde bulunmuş ve şöyle söylemiştir: “Öğrenci gerçeğe
ulaşabilmek için her şeyden önce haz ve şehvet duygusunu yenerek
ahlakını düzeltmeli, sağlam bir iradeye sahip olabilmek için zihni
melekelerini geliştirip güçlendirmeli, hırs derecesinde bir istekle sürekli
çalışmalı, başlıca meşguliyetleri ilim olmalıdır.” demektedir
Farabi’nin Türk eğitim tarihindeki yeri nedir?
◦ Aristo’dan sonra İKİNCİ ÖĞRETMEN denir.
◦ Farabi paraya şöhrete önem vermemiş ahlaki bir hayat sürmüştür.
◦ Yüzden fazla eser vardır

Mantık, Felsefe, Fizik, Kimya gibi…


Farabi’nin eğitim görüşleri
Eğitimin amacı, mutluğu bulmak ve bireyi topluma
yaralı hale getirmektir,
Farabi eğitimciyi üçe ayırmıştır bunlar;
Aile reisi, aile fertlerinin; öğretmen, çocuk ve
gençlerin devlet başkanlarını, milletinin eğitimcisidir.
Öğretim ve eğitimi ayırır: “Öğretim, milletler ve
şehirlerde nazari (kurumsal) erdemler var etme
demektir.
“Eğitim ise, milletlerde
ahlaki erdemleri ve iş sanatlarını var etme yöntemidir.
Öğretimde kolaydan zora gidilmesini istemiş.
Bir şey öğretilmeden ötekini geçilmeyeceğini söylemiş.Sorunlar tek tek
incelenmeli demiştir.
Öğretmen öğrencilerle Sokrat gibi tartışmalıdır.
Öğretmen Mantık ve Felsefe’ye yer verilmelidir.
Öğrencinin öğrenme isteğini sürdürme çalışılmalıdır.
Çocuklar karar verme ve sorumluluk alabilecek düzeyde yetiştirilmelidir.
Disiplin ne sert ne yumuşak olmalıdır.
Farabi, araştırma yöntemlerine ilişkin
görüşlerine gelirsek eğer; bilimsel meseleleri çeşitli
yöntemlerle çözümlenmesi gerektiğini söylemekle,
bilimsel yöntem alanında değerli görüş ortaya
koyar. Ayrıca şüphe de arayış yöntemi olmalıdır.
Farabi hükümdarın siyasi eğitimine ilişkin
görüşüyse; hükümdarları Milletin eğitimcisi olarak
görmekte bazen ikna bazen zorlam yöntemine
başvurulmalı demektedir.
İbni sina
İbni Sina eğitim tarihindeki yeri tartışılmaz fakat Türkiye’de pek
az tanındığından dolayı eğitim görüşlerine pek önem verilmemiştir.
İbni Sina Farabi’den sonra ÜÇÜNÇÜ ÖĞRETMEN denmiştir.
İbn-i Sina (980-1037)
Büyük Türk bilginidir. Ailesi Belh'ten gelerek
Buhara'ya yerleşmişti. İbni Sinâ, babası Abdullah,
maliyeye ait bir görevle Afşan'dayken orada doğdu.
57 yaşındayken Hemedan'da öldüğü zaman
150'den fazla eser bıraktı. Eserleri Latince’ye ve
Almanca’ya çevrilmiş, tıp, kimya ve felsefe alanında
Avrupa’ya ışık vermiştir. Onu Latinler “Avicenna”
adıyla anarlar ve eski Yunan bilgi ve felsefesinin
aktarıcısı olarak görürler.
İbn-i Sina’nın asıl büyüklüğü doktorluğundadır. Şifâ adındaki 18 ciltlik
ansiklopedisi
İbn-i Sina, 700 yıl Avrupa’nın tıp hocası oldu
İbni Sina eğitim görüşlerine gelirsek bildiğiniz gibi İbni Sina tıp alanında
çalışmaları çoktur yani İbni Sina Kanun ve Şifa adındaki eserleriyle tıp
bilimini o dönemde doruk noktalarına çıkarmıştır.
Ahlak ve fazilet eğitimine ilişkin görüşleri ise; İbni Sina’ya göre ahlak ve
fazilet önemlidir. Ahlak’a ve fazilete önem vermeyen hayatın ne önemi
vardır demiştir.
İbni Sina ahlaki davranışlara ve fazilete ulaşmak için şunlara
dikkat etmiştir; nefsin isteklerine uymamak, gazap, hırs… eseri ortaya
çıkacak davranışları yok etmek, yalan söylememek, insanlara önem
vermek.
İbni Sina bilime ve Beden eğitimi önem vermiştir. Ayrıca çocuk sağlığı ve
çocuk eğitiminde durmuştur.
İbni Sina’nın Eflatun, Aristo ve yeni eğitim düşünürleri
ile karşılaştırılması ve genel değerlendirilmesi
Eflatun ve Aristo; çocuğu toplumun üyesi olarak görmüşler, eğitimi
devletin görevi olarak görmüşler.
Eflatun ve Aristo; ilk eğitimi çocuk için zorunlu görmüşlerdir. Sanat ve
bilimle uğraşmayı sadece hür insanlara ön görürler.
Eflatun ve Aristo; meslek ve din eğitimini programa almazlar. İbni Sina
din ve meslek eğitimine önem vermektedir.

You might also like