Evlenmeyi Hiç mi hiç düşünmüyor. Soyguncu bir aşk bu, En sıradan ezgilerden Sevinçler devşiriyor.
Kökü dışarda bir aşk,
Dante ile Beatrice inkine Fena öykünüyor.
İşgalci bir aşk bu,
Samanlık sevişenin diyor Başka şey demiyor Cemal Süreya ve Şiirine Genel Bir Bakış Asıl adı Cemalettin Seber olan şair, 1931 yılında Erzincan’da doğar; 9 Ocak 1989 tarihinde İstanbul’da ölür. 1950’de Haydarpaşa Lisesi’ni 1954’te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat Bölümü’nü bitirir. Maliye Bakanlığı’nda müfettişlik, darphane müdürlüğü, Kültür Bakanlığı’nda yayın kurulu danışma üyeliği, Orta Doğu İktisat Bankası yönetim kurulu üyeliği görevlerinde bulunur. 1982'de emekli olur. Emekliliğinden sonra danışmanlık, redaktörlük, çevirmenlik yapar. İlk sayısı 1960'ta olmak üzere 1960-1980 arasında aralıklarla Papirüs dergisini çıkarır. İlk şiiri 1953'te Mülkiye dergisinde yayımlanır. Daha sonra şiir, deneme, eleştirileri Pazar Postası, Yeditepe, Şairler Yaprağı, Oluşum, Türkiye Yazıları, Politika, Yeni Ulus, Aydınlık, Saçak, Yazko Somut, 2000'e Doğru gibi yayın organlarında yayımlanır. İkinci Yeni şiirinin en önemli isimlerinden olan Cemal Süreya, kendinden sonraki şiiri de etkileyen bir şair olur. Kendine özgü söyleyiş biçimi ve şaşırtıcı buluşlarıyla, zengin birikimi ile duyarlı, çarpıcı, yoğun, diri imgeleriyle İkinci Yeni şiirinin başarılı örneklerini vermiştir. Cemal Süreya; İlhan Berk kadar/gibi şiirde öyküyü, anlamı, günlük dili dışlamasa da, anlamı dağıtma ve çoğaltma, dili soyutlaştırma, verili değerlere karşı kayıtsız bir şekilde insanı hayat ve evren içinde yeniden kurma açılarından İkinci Yeni şiiri içindedir. Cemal Süreya, şiirin, siyasal, geleneksel, ahlaksal olarak kurulu düzene karşı olduğunu düşünür. Okuru ve edebiyat eleştirmenlerini benim şiirimde "dipte tarih içinde uygarlık ve varolma sorunu tartışılır." diyerek uyarma gereğini duyar. Bu uyarının gerekli olduğunu fark etmesinin temel gerekçesi şiirinin aşk ve erotizm odaklı olarak bilinmesidir. Fakat bu. Süreya'nın böyle bilinmesinden rahatsız olduğu anlamına gelmez. Tersine sözü edilen 'varolma'nın yaşam düzeyinde algılanabileceğini, aşk ve erotizmin de enerjisi ile yaşamayı fişeklediğini söylemek ister. Cemal Süreya'nın şiir dilinde, anlamı tamamen parçalayan bir soyutlamadan çok, söz diziminin beklenmedik kuruluşu, şaşırtıcı buluşturma, keskin, sevimli ve coşkun bir zekâ, yer yer ironik bir tavır dikkati çeker. Hayriye Ünal, Süreya'nın şiirini sol tarafi zekâ sağ tarafı güçlü bir cinsiyet olan parantez arasına yerleştirir ki bu, oldukça kapsayıcı bir belirlemedir.Süreya'nın da şiiri bütün İkinci Yeni şairlerininki gibi imgesel ve görseldir. Fakat onun diğerlerinden farkı imgelerindeki görsel geometrinin daha görülebilir olmasıdır. Sezai Karakoç'un demesine göre Süreya, bu görselliği ve hareketi, dans ve tiyatrodan faydalanarak sağlar. Elbette diğer İkinci Yeni şairlerinde olduğu gibi Cemal Süreya'da da Nazım Hikmet veya çağdaşları olan ikinci toplumcu kuşağının toplumculuğu gibi bir toplumculuk yoktur. Ama edebî ve siyasal gelenek karşısındaki eleştirel tavrı, iktidar ve din karşıtlığı onun şiirlerinde dip bir fon oluşturabilir. Bazen en beklenmedik şekilde "Saçlarını tarasa baştanbaşa rumeli" ve "Öpüşlerin türlüsünden elhamra" dizelerinde olduğu gibi kadın bedeninden dünyanın kara siyasetine uzanır. Cemal Süreya da uygarlıklar içinde dolaşan, eski ve yeni mekânları, inançları, kültürleri, her şeyden önce sanki yazmak için algılayan bir şairdir. Dış Yapı (Birimler-Ses Uyumları-Ölçü-Dize Kuruluşu
Süreya’nın Sevda Sözleri adlı kitabından alınan
Bu Bizimki adlı şiiri üçerli olmak üzere yedi birimden ve toplam yirmi bir dizeden oluşuyor. Metnin üçerli birimlere ayrılması aşkın hiç olmazsa hangi niteliği ile hangi işlemleri gerçekleştirdiğini anlatmaya dayalıdır. Birimler arasındaki simetri, dizeler arasında da var. Her birim aşkın bir niteliğini anlatır, birimlerin ilk dizeleri aşkın bir niteliğini, ikinci dizeler, bu niteliklerin sonucunu, üçincü dizeler aşkın bu sonuçlardan sonraki tavrını verir. Söz dizimi de bir simetri oluşturmaktadır her birim, bir tanımlama cümlesi ve bir haber cümlesinden oluşur. Ayrıca ilk dize bir cümleyi; her birimin son iki dizeleri de diğer cümleyi kurar.
Şiirde akışkanlığı, ritmi sağlayan tekrarlar
oldukça fazladır.Ses kelime ve kelime grupları düzeyinde tekrarlar var. Bütün birimlerin ilk dizelerinde bu ve aşk kelimeleri tekrar edilir. “Bölücü, yıkıcı, hain, yasa dışı, soyguncu, işgalci kelimeleri birer kere tekrarlanır, ama bu kelimelerin anlam akrabalıklarından da ritme katkı sağlar .Ayrıca bu akraba kelimelerin genellikle cı , ci eklerini alması birinci dizelerin tümden tekrarlandığı duygusunu uyandırır. Ikinci cümlelerin şimdiki zaman ekiyle çekimlenmesi, hem aşkın sürekliliğini sağlar hem de ses olarak ritmi tamamlar. Bütün bu uyumluluklar, yeni bir şiiri biçimi karşısındaymış duygusunu uyandırır.
İç Yapı
(Tema-Söyleyen-Özne- Söylenilen Varlık-
Dilin Mecaz Düzeyleri) Şiirin teması aşktır. Bir konuşmasında “dünyanın en güzel şiirlerinin bir araya getirildiği bir antoloji düzenlense seçilen şiirlerin ilk on tanesi kesinkes aşk şiiri olacaktır” diyen Süreya, kendi şiirinde de aşkı var olmanın yaşamanın, nesneleri olayları duyumsayıp yorumlamanın merkezi yapar. Bütün mecazları doğrudan aşka açılan şiirleri çok olduğu gibi, siyasala, soysala yüklendiği halde birden aşka açılan şiirleri de çoktur. Tam bu noktada şiir ile aşkın varlığındaki niteliksel bir ortaklık ortaya koyar şair Şiir de geleneksele yürüyen düzene, ‘anayasaya’ aykırıdır aşk da. İkisi de özgür yaşamayı gerektirir, ikisi de kuralları yıkar ve kendini inşa eder Aşk içindeki cinselliğin şiire çok rahat biçimde taşınması Garip şiiriyle olur, ama bu cinselliğin daha varoluşsal duyumu, daha imgesel yansıması İkinci Yeni şiiri ile gerçekleşir. Artık aşkın içindeki cinsellik mahrem mecazlardan taşarak günlük hayatın pratiklerine iner ve zihinsel süreçlere geçerken bile bir pencere durumu kazanır. Orhan Veli’nin şiirinde olduğu gibi eros meyhanede, sokakta, vapurda kadın ve erkeğin göründüğü her yerde dahası siyasal kavgaların ortasında bile konuşmaya başlar; tek biçimli ilişkilerden tatmin olmaz; cinsel ilişki arzusundan öpmeye, tensel temasa, dikizlemeye kadar genişleyen gerçek ya da imgesel yaşantılarla kendini sürekli duyurur. Bu şiirde aşk kural, yasa, gelenek tanımayan bir güç olarak kendini gösterir.Şiirdeki söz oyunlarına dayanan buluşlar dış yapıyı belirleyip sağlamlaştırdığı gibi, bir iç kompozisyon da kurar. Konuşan özne ile konuşulan özne arasındaki aşkın bütün etkileri söz oyunlarından yararlanılarak verilir. Her üç dizenim siyasal çağrışımı olan illegal bir kelime merkezinde toplanması, bir taraftan canlı ve akışkan bir ritim sağlar, bir taraftan bu illegal kelimelerden çekinrn sosyal bir düzenin ironisini yapar, ama diğer taraftan da yaşanılan aşkın dinamizmini,kendine özgülüğünü anlatır. yasantlarla, kendini sürekli duyurur. Bu şiirde de aşk kural, yasa, gelenek mayan bir güç olarak kendini gösterir.
Şürdeki söz oyunlarına dayanan buluşlar dış
yapıyı belirleyip sağlamlaştırdığı gibi, bir iç kompozisyon da kurar. Konuşan özne ile konuşulan Game arasındaki aşkın bütün etkileri söz oyunlarından yararlanılarak verilir. Her iç direnin siyasal çağrışımı olan illegal bir kelime merkezinde toplanması, bir taraftan canlı ve akışkan bir ritim sağlar, bir taraftan bu illegal kelimelerden gekinen sosyal bir düzenin ironisini yapar, ama diğer taraftan da yaşanılan aşkın dinamizmini, kendine özgülüğünü anlatır.
Şiirde, eyleyen ve paylaşan bir özne yok;
sadece anlatan bir özne var. Fakat söylenilen varlığın niteliklerini bu anlatıcıdan öğreniyoruz. Bu aşk "yıkıcı, bölücü, hain, yasa dışı, soyguncu, kökü dışarıda ve işgalci" bir aşktır. Aşkın bu niteliklerini çözümlemeden önce söylenilenden yola çıkarak kendinden hiç bahsetmeyen özne hakkında birkaç şey söylemek mümkündür. Örneğin aşkı bu şekilde niteleyen bir kişinin siyasal ve ironik tavrı hemen fark edilebilir. Sanki devlet otoritesinin kendisini tanımlamasından rahatsız olan veya bıkan bir militan, yaşadığı aşkın değiştirici gücünü, otoritenin kendisini tanımlarken kullandığı jargonla vermektedir. Böylece hem kendisinin hayata müdahalesini aşkın müdahalesiyle eşleştirmekte hem de otoritenin tutumu ile alay etmektedir. Aşk, bir eyleyen olarak yıkıcıdır. Hayatın zamansal, ekonomik ve sosyal düzeneği belli alışkanlık,kalıplar,doymuşluklar, vazgeçmişlikler oluşturur. Oysa aşk, dokunduğu, karşılaştığı, karıştığı her şeye kendi enerjisini boşaltır. Bu karşılaşma, çatışmayı doğurur Çatışmada yıkan ve bildiğince yaşayan taraf aşk olacaktır; çünkü onun en büyük gücü, düzenli hayatın tanımadığı tutkudur. Aşk bir eyleyen olarak bölücüdür. Buradaki kullanıma dikkat etmelidir: "bölücü" ile ilk planda siyasal otoritenin yargılayıcı kelimelerinden birine atıf yapılarak ironi yapılır. Fakat asıl olarak ikinci anlama gitmek gerekir. Bu kullanımda aşk, birlikte yaşanılanı, bölüşüleni işaret eder. Aşk, haindir, bu yüzden tehlikelidir. İnsanın biriktirme hırsına, sahip olma hırsına hıyanet eder. Genel olarak hayatın evlerine hırsız girerken, aşkın evine polis girer; çünkü onun evinde çalınacak bir mülkiyet yoktur; aşkın mülkiyeti, kendini özgürce yaratan varlığıdır. Bu yüzden yasa dışıdır, tıpkı şiir gibi "anayasaya aykırıdır". Geleneğin yasasına göre aşk, evlilik kurar oysa bu aşk evlenmeyi aklından bile geçirmiyor. Aşk, bir eyleyen olarak soyguncudur; insanın, evlerin, sokakların şehirlerin ağırlıklarını, külfetlerini soyar ve enerjisiyle işleyerek sevince dönüştürür.Süreya'nın imgelem dünyasının üslupla uyuşmasına dikkat etmeli: aykırı ve coşkun bir muhalefet, çatışmacı bir yaratıcılıkla buluşunca "kökü dışarda / Dante ile Beatrice'inkine / Fena öykünüyor" gibi birbirini bütünleyen bir üslup ve imge oluşuyor. Bir devlet tarafından illegal ilan edilen her siyasal gücün ülke dışından beslendiği, oradan yönetildiği konusunda genel bir kabul vardır. Siyasal, sosyal yapı kendini bozmayacağına, yıkmayacağına göre, bu bütünlüğü ancak kökü dışarıda olan bir hareket bozmak isteyebilir. Süreya, bu ironik anlatımı, aşkın sınır tanımayan doğasıyla başarıyla bütünleştirir. Son olarak bütün eylemleri ile ortaya konulan aşkın, siyasal bir savaşı da imleyebileceğini düşünmek gerekir. (Tarihte büyük aşklar siyasal savaşları da başlatan olmuştur.